Nazlı Ilıcak 28 Şubat Sürecinde, DİN, SİYASET V E LAİKLİK Birey Yayınları:
37
Güncel Kitaplar Serisi: 6
28 ŞUBAT SUR...
245 downloads
1098 Views
10MB Size
Report
This content was uploaded by our users and we assume good faith they have the permission to share this book. If you own the copyright to this book and it is wrongfully on our website, we offer a simple DMCA procedure to remove your content from our site. Start by pressing the button below!
Report copyright / DMCA form
Nazlı Ilıcak 28 Şubat Sürecinde, DİN, SİYASET V E LAİKLİK Birey Yayınları:
37
Güncel Kitaplar Serisi: 6
28 ŞUBAT SURECİNDE
DİN, SİYASET V E LAİKLİK
NAZLI ILICAK Dizgi-Mizampaj: birey Genel Tasarım: birey Tashih: Arzu Gül Kapak: Yunus Karaaslan Baskı-Cilt: Erkam I S B N : 975-8257-25-0 Baskı Tarihi: Haziran - 1999
Birey Yayınları Yerebatan Cad. Çatalçeşme Sok. Üretmen İş Hanı No: 29/17 Cağaloğlu / İstanbul Tel: 0 212 511 33 69
birey
İÇİNDEKİLER İthaf Sevgili Aslı'ya ve Mehmet Ali'ye; Demokrasi yolundaki çabalarım, sizin gibi gençlere daha aydınlık bir Türkiye hazırlamak için. Umudunuz sakın kırılmasın. Nazlı Ilıcak
Önsöz Anılar B a h ç e s i n d e Gezerken Masonlar ve Tarikatlar Fadime'den Sonra Emire Kalkancı Fadime m i N a t a ş a m ı ? Türkiye Ekonomide Rahatlıyor Refah, Merkez S a ğ ve İmaj
/ . . . . .7 .9 .12 :. . 15 18 .21 24
G ü n d e m d e k i Tartışmalar
N A Z L I I L I C A K . : 1944 yılında Ankara'da doğdu. Liseyi Fransız Kız L i sesi'nde (Nötre Dame de Sion) tamamladı. Lozan Üniversitesi Siyaset B i l i m i Fakültesi'nden mezun oldu. 1974 Yılında Tercüman Gazetesi'nde köşe yazı
.21
B i r Fethullah G ü l e n Klasiği Demokrasiye Darbe V u r m a y ı n Başörtüsü Hep G ü n d e m d e Prononciemento ve T ü r k i y e Suçlu A y a ğ a K a l k . Şeriata Karşı Eylem İ s t a n b u l ' a Refah Yeşili .
.
Yönetim Kurulu üyesi, Basın Konseyi, Yüksek Kurulu üyesi olan Nazlı Ilı
•Demokrasi Muhtırası Azıcık Hamile B i r Demokrasi 4 Şubat Muhtırası!!! Yeni B i r Sistem Arayışı A t a t ü r k ' ü n İstismarı Yasaklansın Erbakan'la A k ş a m Y e m e ğ i
cak, Basın Şeref Kartı sahibidir. 12 Eylül sonrasında ihdas edilen Gazeteci
Yalan S ö y l e m e y i n Çarpılırsınız! . . .
ler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü, ilk defa demokrasiye katkılarından
Ava Giden Avlanır • • • •. Refah Suyunuzu m u Bulandırıyor? Laikliğin Aptal Dostları Yalan-Yanlış
larına başladı. Tercüman, Meydan, Akşam Gazetelerinde çalıştı. Şu anda Ye ni Şafak Gazetesi'nde günlük yazılarına devam ediyor. Ilıcak, siyasete Fazi let partisinden girdi. Genel İdare Kurulu üyesi oldu. 18 Nisan 1999 seçimle rinde bu partiden İstanbul Milletvekili seçildi. Bir süre Gazeteciler Cemiyeti
dolayı Nazlı Ihcak'a verilmiştir. E v l i ve i k i çocuk sahibi olan Ilıcak, İngilizce ve Fransızca bilmektedir. Televizyonculuk hayatına 1991'den sonra T R T 1 'de "Söz Meclis'ten İçe r i " programıyla başladı. Daha sonra Kanal D'de "Ah B i r Kahve Olsa" isim li bir sohbet programı yaptı. Kanal 6'da yaptığı tartışma programını takiben, 1997 yılında Kanal 7'ye geçti. Kanal 7'de 2 sene müddetle "Sözün Ö z ü " isimli bir tartışma programının hem sunucusu, hem de yapımcısı oldu. Kitapları: 1973 yılında T e r c ü m a n ' d a yayınladığı i l k yazı dizisi olan "27 Mayıs Yargılamyor"u i k i cilt olarak kitap haline gelirdi. Nazlı Ilıcak'ın bunun yanı sıra, "12 Mart Cuntaları", "Salim Başol'u Yargılıyoruz", "Allah Kurtar sın", "Menderes'i Zehirlediler", "Bitmeyen Hasret", "Zincirbozan Mektupla rı" adlı kitapları var.
. . . . . . . .31 .35 .38 .41 44 .47 50 .'•
..
Askerin Y a p a m a d ı ğ ı n ı Erbakan Yapsın! . Karakuşi Devirler Teröre Karşı Eğitim ve Cemaatler 8 Yıl Kesintisiz Eğitim M G K M e c l i s ' i n Ü s t ü n d e mi? Dimyata Pirince Giderken Darbenin Papatya Falı Olmayacak Duaya A m i n . . Çıkarın Ağzınızdaki Baklayı Dokuzuncu Senfoni Laikliği Mazi İle İstikbalin Kavgası
.53 .56 .59 63 . .66 .69 . . .73 .77 .81 .84 87 90 94 .98 .102 106 . . .109 113 . . .116 .120 .123 .126
Doğru Konuşanı Kovarlar — İrtica Tartışmaları . . : V e Demirel Nihayet Konuştu Bedahet Varsa Dalâlet Gerekmez " B o ş a l m a " Sırası Ecevit'in
T ü r k i y e ' d e 18 Nisari 1999'da, genel seçimler yapıldı. "Ne deği şecek" diye seçimlere gitmekte ayak sürüyenler, çok şeyin değişti ğini gördü.
• • -143
Muskalı Demokrasi En Erken Seçim D e m i r e l ' i Eski Sözleri Bağlar İradeler Çarpışıyor Geriye Sayıyoruz Demokles P a ş a ' n m Kılıcı Demirel'in Dikkatine Sunuyoruz , İ m a m - H a t i p ve Gerçekler ^ İrtica ve H ü k ü m e t Yeter, Söz Milletin! Demokraside Şike Y a p ı l m a z
•
147 • • -150 • • -153 . . .156 ..159 163 167 170 .174 177 180
• •
G ü ç Kimde? ••• Refah Kapatılıyor mu? Gaflet Dalâlet ve Hatta Hıyanet . Acilen S e ç i m Gerek Sultanahmet'te İki M i t i n g "İrticacı Subaylar" Meselesi Siyaset, Sevgi ve Yalnızlık Korkusu
8
I •
S e ç m e n 28 Şubat ideolojisini aynen paylaşan bir partiyi, C H P ' y i barajın altında bırakırken, Parlamento'ya taze kuvvet olarak M H P ' y i soktu. M H P , Refah Partisi'nin teslimiyetçi tavrını eleştire rek, dindar kitlelerden, sorunlarının ç ö z ü m ü için vize istedi. M H P ' l i l e r "Onlar ürkek, biz erkek" demek suretiyle sadece iktidar değil, muktedir olacaklarının mesajını verdiler. Kitapta yer alan makalelerim, 28 Ş u b a t ' ı n hemen öncesini ve sonrasını kapsıyor. İrtica tehdidinin birdenbire ortaya çıkışı, bası nın, muhalefetin, sivil ve askeri bürokrasinin, söz konusu tehlikeyi pompalayarak Refahyol'u devirmesi... A n a s ö l - D ' n i n kurulmasına kadar geçen o dalgalı haftalar.
4
188 192 ...195 198
•
2
0
2
205 2
H ü k ü m e t , S e ç i m ve Beklentiler
08
2
'Demokrasi ve Laik Cumhuriyet / Cumhuriyet ve Meşrutiyet Brifing ve Yargı Bağımsızlığı T a n k ı n Üzerine Ç ı k m a k
11 • - 1 219 2
2
2
2
2 2
Brifinge Alkış Demokrasi Özürlüler
••• - 6 .230 2
Belirsiz B i r Gelecek İslamcı Sermaye ve Demokrasi Ayıbı Her Gece İki G ü n d ü z Arasındadır M u h t ı r a Gibi Bir Şey!!! Ve Söz D e m i r e l ' i n Mazareti Bırak, M e ş r u i y e t e Bak Tarihten Ders Alınsa H o ş Geldin Erim Hükümeti
ÖNSÖZ
.129 132 135 139
33 37 40
2
2
2
4
2
.. .. •
Türkiye 1960^tan itibaren darbelerin sancısını çekiyor. Cehenneme giden yollar i y i niyet taşlarıyla döşelidir. Bu yüzden, halisane niyetler ve "büyük idealler" uğruna bile gerçekleşse, askerî müdahaleler hep olumsuz sonuçlar doğurur. '1997 yılının 28 Şubat'ında M i l l i Güvenlik Kurulu bildirisiyle başlayan gelişmeler de, ülkemizdeki kutuplaşmayı derinleştirmiş, laik-antilaik çatışmasını gündemin baş sırasma oturt mak suretiyle, öncelikli meselelerin ele alınmasını önlemiştir.
3
2 4
••
5
18 Nisan'da bir genel seçim yaptık. Fazilet Partisi'nin oyları 6 puan geriledi. B u durumda "İltica tehlikesi 6 puan geriledi mi?" di yeceğiz. Yoksa, böyle bir tehlikenin birdenbire ortaya atılmasının sebeblerine m i kafa yoracağız? Hayali tehditler, potansiyel suç ve suçlu kavramları, dindar kitlele rin ezilmesine, toplumda hala onarılamayan büyük yaralar açılmasına sebebiyet vermiştir. Ülkemiz de, içi boş ideolojik tartışmalar yüzün den hem zaman, hem de defolu bir demokrasiyle'itibar kaybetmiştir.
6 50
2
5
4
2
5
8
28 Şubat sürecinin arkasına sığınanlar, bir yandan siyasi ihtiras larını tatmin yoluna gitmiş, bir yandan da soygun düzeninin hesap sorulmayan aktörleri haline gelmişlerdir. İki yıldan daha fazla bir zaman geçti. B u g ü n durduğumuz nokta-
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
dan düne baktığımızda yapılan yanlışları, atılan hatalı adımları da ha i y i teşhis edebiliyoruz: 1- Demirel, kendi geçmişiyle ters düşmeyi de göze alacak şekil de, 28 Şubat sürecinin içinde aktif bir fol oynadı. 2- Erbakan, y u m u ş a k üslubla, baskıları bertaraf edeceğini düşün dü; ama yanıldı. 3- Mesut Yılmaz, muhafazakâr tabanını rencide eden uygulama larıyla partisini'yıprattı. 28 Şubat taşeronluğu solcuların öteden be ri savunduğu görüşlere hizmet ettiği için, DSP ve Ecevit'e yaradı. 4- Tansu Çiller ne İ s a ' y a ne de Musa'ya yarandı. Refah Partisi ile yaptığı işbirliği 1995 'te oyunu aldığı çevrelerce hoş karşılanma dı. Sonunda E r b a k a n ' ı "havada ikmal yapmak ü z e r e " istifa etme ye ikna etti. Çiller başbakan koltuğuna oturup seçimlere gidecek, böylece hem D Y P ' n i n dağılması engellenecek, hem de 28 Ş u b a t ' ı n ayıbı seçim sandığı ile temizlenecekti. D Y P ' d e k i hesap Ç a n k a y a ' y a uymadı. Demirel hükümeti kurma görevini Y ı l m a z ' a verince, Anasol-D'nin eksiği, DYP'den gelen transferlerle tamamlandı. Acaba, önce seçim kararı alınıp sonra "havada ikmal yapılsaydı" hadiseler nasıl gelişirdi? Erbakan başbakanlığı bırakmadan Parla mento'dan seçim kararı çıksaydı, D Y P belki de bu kadar kan kay betmezdi. Seçim arefesinde, milletvekilleri listelerin üst sıralarında yer kapma çabası içinde olduklarından, Genel B a ş k a n ' a kolay kolay ihanet etmiyorlar. T ü r k i y e ' n i n önemli bir d ö n ü m noktası, 28 Şubat. Ülkemizi paça sından aşağı çeken olaylar zincirinin bir halkası. Kitabımız, o gün lerde yazdığımız makalelerden oluşuyor. K i m i zaman doğru teşhis ler koymuşuz, k i m i zaman yanılmışız. B u g ü n ü n ışığında dünü sey rettiğimizde, herkesin hatası daha berrak bir şekilde ortaya çıkıyor. Gazeteci tarihe tanık. Siyasi düşünceleriyle, inançlarıyla, heye canıyla, şahit olduğu olayları günü gününe yorumluyor. Bir d ö n ü m noktasında kaleme alınmış bu-yazıların, değerli okur larımızın ilgisini çekeceğini umuyorum. L a i k l i k tartışmaları, de mokrasi özlemi ve askeri müdahaleler. Aradan i k i yıl geçmesine rağmen halâ sona ermedi. " A z g i t t i k uz g i t t i k bir arpa boyu yol gittik" demekten acaba ne zaman kurtulacağız? •8•
ANILAR BAHÇESİNDE G E Z E R K E N
İnsan evini taşıyınca, kenarda köşede kalmış ne kadar kağıt var sa ortaya dökülüp saçılıyor. Hatıra dolu bu kağıtlar arasında gezinir ken bazı olayları sevgili okuyucularımla paylaşmak istedim. A k ş a m ' ı y a y ı n l a m a arzusu Pars McCann Ajansı'nın hazırladığı reklam spotlarını buldum: "Bir sır vereyim. Aslı gibi köşesinde K e r e m imzasıyla yazan bendim. 12 Aralık'ta başlayarak beni A k ş a m Gazetesi'nde oku yacaksınız. Hem de Nazlı Ilıcak olarak." " B u da nedir?" diye düşüneceksiniz. Hemen anlatayım. 1988 yı lında, O z a l ' ı n gazeteye zarar vermesine mani olmak için, Tercüman'daki yazılarımı bırakmış, bir i k i ay sonra da, Bulvar Gazete si'nde, Aslı gibi başlığı altında, Kerem Turgut imzasıyla, yani m ü s tear isimle makalelerime başlamıştım. Sonra maddi sıkıntılar ve baskılar altında Bulvar da kapandı. Zaten tirajı düşmüştü. O tarihte Kemal Ilıcak'ın aklına bir fikir geldi. Bulvar zaten talihsiz bir baş langıç y a p m ı ş , biraz fazla magazin ağırlıklı olarak yayın hayatına girmişti. Sonra da i l k aylar bıraktığı izlenim devam etmişti. Kemal Ilıcak, "Bulvar'm kalan 30-40 bin okuyucusunu Akşam'a kaydıralım" demişti. " A k ş a m ' a sahibi olarak biz görünmeyelim, sen de rahatça bu gazetede yazabilirsin" diye ilave etmişti. Yalnız, A k ş a m Gazetesi'nin sahibi başkası görünmekle birlikte, hazırlık ve baskısı bizim binamızda ve m a t b a a m ı z d a yapılacaktı. Ozal, bunu haber aldı, benim yazacağım bir gazetenin, T e r c ü m a n bünyesinde hazırlanmasına da mani olmak için teşebbüse geçti. Ilıcak'e elçiler yolladı ve tabii k i istediği sonucu elde etti. Ne b ü y ü k tesadüf k i , 10 yıl sonra ben Mehmet A l i Ilıcak'ın sa hibi olduğu A k ş a m gazetesi'nde yazı yazmaya başladım. . 9 .
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Ecevit'in Mahkumiyeti Elime geçen kağıtlar arasmda, "Özal istibdadına" takaddüm eden bir b a ş k a istibdad dönemine, 12 E y l ü l ' e ait olanlar da vardı. Mesela Bülent Ecevit'in TRT,'de yayınlanmak üzere gönderdiği ama M i l l i Güvenlik Konseyi'nin 52 sayılı kararına ters düştüğü için yayınlanmayan bir açıklaması g ö z ü m e ilişti. Ecevit, 16 E k i m 1981'de, siyasi partilerin feshi dolayısıyla, Kenan Evren'in bütün eski liderlere çeşitli isnatlarda bulunduğunu hatırlatıyor ve cevap hakkını kullanmak istiyordu. B u açıklaması TRT'de yayınlanmadı. Ama yabancı ajanslar Ecevit'in beyanlarını kullandılar. Bunun üze rine Ecevit, 4 ay hapis cezasma çarptırıldı. Oysa 52 sayılı bildiri, li derlerin k o n u ş m a s ı kadar, onlar hakkında, lehte ve aleyhte ko n u ş m a y ı da yasaklıyordu. Fakat, Evrenizm d ö n e m i n d e , 52 sayılı bildiri tek yönlü bir baskı uygulamasına dönüşmüştü. Bugün, Evren Marmaris'te rahat ve huzur içinde bir hayat sürüyor. Eski liderler, ya partilerinin başında, ya da Demirel gibi devletin zir vesinde. Ama onlar, Evren'e karşı çok nazik davranıyorlar. Partilerin bölük pörçük olmasında 12 Eylül'ün rolünü göz ardı edip, darbe lide rine "Tencereyi pislettin" deme nezaketsizliğini göstermiyorlar.
*** Bir mektup. 27 E k i m 1980 tarihini taşıyor. "Muhterem Beye fendi" diye başladığına göre Kemal Ilıcak'a hitap ediyor. Mektup taki cümleler bir isyanı dile getiriyor: "Bu mektubu hangi şartlar altında yazdığım malumlarınız dır. Ben ve diğer M H P yöneticileri Türk Ceza Kanunu'nun 149'uncu maddesine göre yargılanıyoruz. B u maddenin bölücü lük ve vatana ihanet o l d u ğ u n u hatırlatmama acaba gerek var mı? Allah'a, bayrağa, İstiklal Marşı'na, devlete, millete daima sahip çıktım. Bir yandan, k o m ü n i s t ve bölücülerin silahlı saldı rılarına r a ğ m e n y ı l m a d a n mücadele vermek, bir yandan inan dığımız ve tek teminatımız olan Silahlı Kuvvetlerimizin getirdi ği yeni y ö n e t i m d e vatana ihanetle suçlanmak. İşte bu beni mah vetmiştir. Allah Türk milletini devletini ve vatanını korusun."
Anılar Bahçesinde Gezerken
B u g ü n Yaşar Okuyan, Anavatan'da Genel Başkan Yardımcısı. Partinin en etkili isimlerinden biri. Halen, Anavatan'da Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstle nen bir diğer dostumuz, Agâh Oktay G ü n e r ' i n , 12 E y l ü l ' d e n bir i k i ay önce, Meclis kürsüsünden yaptığı k o n u ş m a , g ü n ü m ü z d e de fay dalanılacak bir uyarı mahiyetini taşıyor: "Devletin kendini koru ma yolunda aldığı m e ş r u tedbirlere, "devlet terörü" dersek, de mokrasi bir acizlik rejimi olmaz m ı ? " İşte o acz kapısmdan, 12 Eylül kolayca girmiştir. • C ı v a o ğ l u ' n u n Kehaneti
x
T e r c ü m a n ' d a yetişmiş çok önemli yazarlar vardı. Bunlardan biri de Güneri Cıvaoğlu'ydu. Cıvaoğlu, Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen aleyhine M S P ' n i n verdiği gensoru önergesinin, CHP tarafından desteklenmesine kızıyor, azınlık hükümetini bozmadığı için Adalet Partisi'ne "pişkin" diyen Ecevit'e, asıl pişkinin kendisi olduğunu, çünkü Batı kulübüne karşı çıkan Erbakan'm peşine takıldığını söy lüyordu. (2 Eylül 1980 tarihli makale) Güneri C ı v a o ğ l u ' n a göre, De mirel, bunu bir hükümet meselesi yapıp istifa etse, rejim bunalımı doğabilirdi. Cıvaoğlu "Daha bir süre bu h ü k ü m e t görevde kala cak" kehanetinde bulunuyordu. 10 gün sonra askeri darbe oldu. Gü neri'nin bu yazısmı da sakladığım kağıtlar arasmda buldum. MSP o tarihte küçük anahtardı. B u g ü n b ü y ü k anahtar. Gene ik tidar kapısı onsuz açılmıyor. Elime Demirel'in Zincirbozan'dan yazdığı mektuplar da geçti: "Keser döner sap döner, g ü n gelir hesap d ö n e r " diye yazıyordu Demirel. Bir başka mektubunda da "Her gece iki g ü n d ü z arasın dadır" diyordu.
İmza: Y a ş a r a Okuyan. M H P Genel Sekreter Yardımcısı.
Aynı başlığı taşıyan yazım dolayısıyla Tercüman'ın yaymmın üç hafta müddetle durdurulmasını hatırladım. Ne kadar da üzülmüştüm!!! Daha pek çok kağıt ve pek çok anı vardı. Uçuşan, kaçışan anılar. Yakaladığımızda mutlu o l d u ğ u m u z veya hüzünlendiğimiz, hatırla mak veya unutmak istediğimiz anılar... İnsan hayatı zaten bir demet tatlı ve acı anıdan ibaret değil mi? 14 Şubat 1997 tarihinde kaleme aldığım bu yazı meğerse Türki ye'de yeni bir sürecin ilk yazisıymış. Nefer olduğunu birlikte göreceğiz.
• 10 •
• 11 •
Masonlar ve Tarikatlar
Ama, Türkiye aleyhine faaliyet gösterdiklerini iddia etmek fazla mübalağalı bir yargı olur. Rating Canavarları MASONLAR V E TARİKATLAR
Kanal 7'nin masonlarla i l g i l i yaymı birçok kimse, Aczmendi olaymı dengeleme çabası olarak görüyor. A m a işin böyle olmadığı nı i k i aydır bu konu üzerinde çalışıldığını Ahmet Hakan açıkladı. Aslmda aynı zamana tesadüf etmesi, her i k i cenahta da aşırılık ların tesbiti açısından faydalı oldu. T ü r k i y e ' d e , muhafazakâr çevreler, öteden beri masonluğu siyonizmin veya museviliği hatta dinsizliğini bir uzantısı gibi görüp gösterirler. Laik çevreler de, tarikat ve cemaatlere, hatta dindarlara hep k u ş kuyla bakmışlardır. K a n a l 7'nin Başarısı Mason localarındaki gizli görüntüleri yayınlamak Kanal 7'nin başarısı. Gazeteci Ahmet Hakan, masonluk konusunda muhafazakâr çevrelerin tereddütlerini dile getirmekle birlikte, tarafsız bir yayın yapmaya gayret etti. Sorun, Arka Pencere'ye konuk olan i k i eski masondan kaynaklandı. B u i k i kişi, uzun yıllar birlikte oldukları b i raderlerini yerin dibine hatırdılar. B i r kere masonluk dinsizlik değil. Tam tersine, dinsiz olanlar za ten mason olamıyor. Ayrıca, herkes yeminini kendi kutsal kitabına el basarak ediyor. Demek, mason camiasında dine önem veriliyor. Artık masonluk üzerindeki gizlilik perdesi de kalktı. Zaten bir hukuk devletinde, yasalara uymayan kapalı bir dernek nasıl oluştu rulur ki? Derneğin hesapları da muhakkak denetleniyordun Üyele rinin ismi de bellidir. M a s o n l u ğ a kabulün bir nevi ayinle gerçekleşmesi elbette yadır ganabilir. Çeşitli mason locaları, uluslararası dayanışma içinde de olabilir. Masonlar birbirine destek verip, birbirini kayırabilir de. • 12 •
Aynı mübalağayı, tarikat ve cemaatları değerlendirenlerde de görüyoruz. Televizyoncular için b ü y ü k fırsat! Farklı görüşlerde olanların en uçtakilerini karşı karşıya getirip ratinglerini yükselti yorlar. Şevki Yılmaz en gözde "hatiplerden" biri. Koy karşısına la ik ve Atatürkçü bir hanımefendiyi, Türkan S a y l a n ' ı , sonra da seyret kopan gümbürtüyü. Tarikatları kötülemek için, Fadime olayını vesile bilenler karşı sında. Şevki Yılmaz, aslında haklı bir k o n u m d a y d ı . Gerçekten de, bütün cemaat ve tarikatları, A l i Kalkancı veya M ü s l ü m G ü n d ü z ' ü n çevresinde toplanan gruplarla mukayese edemezsiniz. B ü t ü n örtü nen kadınları da, Fadime hafifliğinde göremezsiniz. Şevki Yılmaz haklı k o n u m d a y d ı , fakat, üslûbu sert ve iticiydi. Türkan Saylan, ye terince vurucu b u l u n m a m ı ş olacak k i , ertesi gün Şevki Y ı l m a z ' ı n karşısına, C H P ' l i Adnan Keskin çıktı. Kavga büyüdü. Çünkü, biri k o n u ş m a k için diğerinin susmasını beklemedi. Adnan Keskin'in de, Şevki Y ı l m a z ' ı n da ne konuştuğu hiç anlaşılmadı. B u tartışma, ço cuklarımıza, "sakın böyle d a v r a n m a y ı n " diye göstereceğimiz bir örnek teşkil etmesi açısından faydası oldu. Keskin - Yılmaz müna kaşası, k o n u ş m a adabına aykırı çarpıcı bir misal oluşturdu. Seviyeli B i r Tartışma Halbuki aynı gece, H B B televizyonunda, Refah Partili Bahri Zengin ile gazeteci Taha A k y o l , çok hukuklu sistemi tartıştılar. Bir birinin lafını kesmeden, aykırı düşünceler dile getirdiler. Eğer, ülke mizde huzur istiyorsak, diyalog kapısmı açık bırakmalıyız. Muhata bımızı dinlemeyi bilip ona cevap verebilmeliyiz. Taha A k y o l çok hukuklu sistemin, O s m a n l ı devletini zaafa uğratan sebeblerden biri olduğunu söylüyordu. Bahri Zengin ise, Tanzimat'la birlikte tek hu kuklu d ü z e n e doğru bir seyir izlenmesini, B a t ı ' y a verilen taviz ola rak niteliyordu. K e ş k e aykırı düşüncedeki kişiler bu seviyede bir tartışma yapa• 13 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
bilse de, seyirci horoz dövüşü seyretme yerine, bilinçlense, f i k r i zenginliğini arttırabilse. A m a böyle tartışmalar için, kültürlü ve ko nularına hakim insanlar gerekiyor. Zira, polemik yerüıi akla bırakı yor. Maalesef bu düzeydeki tartışmalar "horoz d ö v ü ş ü " kadar se yirci toplayamıyor.
FADİME'DEN SONRA EMİRE K A L K A N C I
K u t u p l a ş m a ve Başbakanlık'taki Davet Son aylarda Türkiye bir kutuplaşmaya s ü r ü k l e n i y o r Susurluk kazasını takip eden gelişmeler ve Aczmendi olayı ile belirginleşen tarikat düşmanlığı, bu kutuplaşmanın başlıca unsurları. Böyle hassas bir d ö n e m d e , Erbakan tarikat ve cemaat temsilcile rini konuta davet etmemeliydi. Gerçi, Hasan Hüseyin Ceylan, bir çok politikacının bu gibi kişilerle ç o k defa görüştüğünü söylerken haklı. Hatta, Süleyman H i l m i T u n a h a n ' ı n damadı Kemal Kaçar Bey, Adalet Partisi milletvekiliydi. Galatasaray Lisesi mezunu o l duğu için Kemal Bey i y i Fransızca bilir. Avrupa Konseyi'nde Tür k i y e ' y i temsil eden üyeler arasındaydı. Sadece Refah değil, merkez sağdaki partiler de, adaylarını seçer ken, cemaatlerin ağırlığına dikkat eder. Var olan bir şeyi görmezden gelme huyumuz, bu konuda da depreşiyor. Fakat gene de, bazı çev relerin hassasiyetine özen gösterilmeliydi. Nitekim, Kemal Kaçar ve Fethullah Gülen gibi tecrübeli kişilerin toplantıya katılmaması, yangına körükle gidilmesinin doğru olmadığını düşünmelerinden kaynaklanıyor. 12 Eylül sonrasında bu kişiler az çile çekmedi. Bu yüzden cemaat işleriyle meşgul olurken, siyasetin iyice uzağında durmaya itina ediyorlar. Huzura giden y o l kavga değil, hoşgörü ve karşılıklı anlayıştan geçer. Erbakan iktidara geldiği günden beri, bu kurala riayet ediyor. Muhataplarını tahrik etmekten kaçınıyor. Tarikat ve cemaat önderleriyle toplantı yapması, vesile arayanla rın eline koz verirken, i l k günden beri benimsediği dikkatli üsluba da ters düşmüştür.
• 14 •
Sakalım yok k i sözümü dinleteyim, cümlesini herkes bilir. Bu günlerde, "inandırıcı olmak" ve televizyona çıkmak için sakal ye rine başörtüsü gerekiyor. A m a başınızın bağlı olması yetmiyor. Ona buna saldırıp, bazı değerlerin tahrip edilmesine aracılık edeceksiniz. M ü s l ü m G ü n d ü z ve A l i K a l k a n c ı ' n ı n sahtekâr olduğu anlaşıl mıştır. Sahtekâr bir şeyhin eşi Emire H a n ı m ' ı n iddialarının da ger çek dışı olması akla daha yakın. Çünkü, Emire Hanım, o meclisler de bizzat bulunamayacağına g ö r e , kendisinin şahit olduğu değil, da ha ziyade, kocasından duyduklarını televizyonda naklediyor. A m a hem dindar bilinen üç belediye başkanına saldırıyor, hem de tesettürlü ya, herkes onu dinlemeye ve inanmaya hazır. Tesettürlü Emire H a n ı m da, tesettürlü Fadime gibi rating rekor ları kırıyor. E r d o ğ a n ' ı n Cevabı İstanbul Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan, ihalelerin şeffaf o l duğunu açıkladıktan sonra, un ve g ö m l e k yapımının kimlere veril diğini belirten dosyaları herkesin bilgisine açtı. İhale kazananlar arasında A l i K a l k a n c ı ' n ı n ismine rastlanmıyor. Benzin istasyonu ise, Emire H a n ı m ' m iddiasının aksine kocasına değil, bir başkasına ait. Benzin istasyonunun sahipleri Tuncay ve Turgay Köse, "Bizim hocayla, hacıyla ilgimiz yoktur. Arkadaşlarımız alay ediyor, re zil olduk" biçiminde konuşuyorlar. A l i Kalkancı'nın, karısının g ö z ü n e girmek için veya zengin o l duğu söylenen eşinden para kopartmak maksadıyla, kendisine ait ol mayan bazı işyerlerinin maliki olduğunu söylemesi ihtimali vardır. Bu itibar görüntüsü yaratmak maksadıyla, üç büyük şehrin belediye başkanlarını yakından tanıdığını da iddia etmiş olabilir. • 15 •
Fadime'den Sonra Emire Kalkancı
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Mantıksızlık Ayrıca, bu işte mantığı zorlayan bir şey daha var: Emire Kalkan c ı ' n ı n sözcüsü diye tanıtılan Ümit Oğuztan garip bir şahıs. Gazete lerin iddialarına. göre, A l i Kalkancı'yı da, Fadime Ş a h i n ' i de, Star T V ' y e götüren Ümit Oğuztan. Demek Fadime Ş a h i n ' i n de, A l i K a l k a n c ı ' n ı n da sözcüsü o. Oysa Fadime Şahin ile Emire H a m m ' ı n , ha lef selef durumları itibariyle, birbirleriyle pek yakın olmamaları ge rekiyor. A l i K a l k a n c ı ' n ı n ise her i k i kadınla arası açık. Her üçü de, nasıl Ümit O ğ u z t a n ' a güveniyor? Ayrıca Oğuztan, televizyon ka nallarıyla bu ilişkiyi kurarken para alıyor mu almıyor mu? Bunun da ortaya çıkması lazım. Madalyonun Diğer Y ü z ü Öte yandan, madalyonun bir de farklı yüzü var. Benzin istasyo nu A l i K a l k a n c ı ' y a ait olmamakla birlikte, ruhsatın alınması için Kalkancı aracılık yapmış olamaz mı? Ayrıca, Babaeski'deki Salem Yağ ve U n Fabrikasını satın alma ya kalkıştığına göre, A l i K a l k a n c ı ' y a , karısının iddia ettiği gibi, ger çekten, ihale sözü verilmiş midir? Yoksa, Kalkancı verileceği ü m i dini taşıdığı için m i bu fabrikayı satın almıştır? B ö y l e bir sözü, Tayyip E r d o ğ a n ' ı n bilgisi dışında, Belediye'den bir başkası mı vermiş tir? Her şey m ü m k ü n . Sadece bir vaat söz konusu olduğundan, ihale kayıtlarında K a l k a n c ı ' n ı n ismine rastlanmayabilir.
Kalkancı'ydı. İş ortağım şeyhine o kadar hayrandı ki, çorapla rını arabasının aynasına asardı" diyor. Emire H a n ı m , işte bu çorapların sahibiyle önce tanışıyor, sonra da gerdeğe giriyor. Emire H a n ı m aldanmaya müsait bir karaktere sahip. A l i Kalkancı'yla evlenince evliya olabileceğine de inanmış. Oysa evliya olmak bir yana, kocası tarafından aldatılmış. Şimdi sözcüsü tarafından da aldatılarak belediye başkanları aleyhine açılan bir kampanyaya alet olamaz mı? Çünkü insan üç belediye başkanının birlikte hedef alınmasında, ister istemez bir gayritabiilik seziyor. Ayrıca, A l i Kalkancı, foyası meydana çıkmadan muteber bir kişilik sergiliyordu. B u yüzden onunla görüşmenin ne mahzuru olduğu da anlaşılmıyor. G ö r ü ş m e k değil, bir menfaat temin etmek yakışıksız kaçacaktır. Tayyip Erdo ğan ise, Emire H a m m ' ı n sözlerini yalanlıyor. İddialarını ispat etmek Emire K a l k a n c ı ' y a düşer. Ç a m u r u n İzi Emire H a n ı m , " H a y a t ı m tehlikede" diye, kayıplara karışırken, maalesef sözlerinin k i r l i tozunu İstanbul Belediye B a ş k a n ı ' n ı n üze rinde bırakmıştır. E r d o ğ a n ' ı n bütün yalanlamalarına rağmen, Emire H a n ı m ' a inanmak isteyenler, bu iddialarının doğru olduğunu söyle meye devam edeceklerdir. Sinek küçüktür ama mide bulandırır.
E m i r e H a m m ' ı n Gerekçesi B u oyunun aktörleri ve ilişkileri birbirinden tuhaf. Porno yazıla rından dolayı takibata uğrayan Ümit Oğuztan, fevkalede muhafaza kâr bir çevrenin baş mutemedi olabiliyor. A l i Kalkancı, 6 çocuğu nun anasını boşayıp Emire H a n ı m ' l a evleniyor. Halbuki, Fadime g i bi Emire'yi de dini nikâhla idare edebilirdi. Emire H a m m ' ı n , 6 çocuklu A l i Kalkancı'yla evlenme arzusu da, kolej ve üniversite bitiren bir genç hanıma hiç y a k ı ş m a y a n bir ge rekçeye dayanıyor. "İş ortağım çok dürüsttü. Onun şeyhi Ali • 16 •
• 17 •
Fadime mi Nataşa mı?
FADİME Mİ NATAŞA M I ?
Elmalı ağacı taşlarlar sözü boşuna ç ı k m a m ı ş . Mesela Bedrettin Dalan. Yıllarca İstanbul'a büyük hizmetler verdi. Şimdi de, eğitim vakfı bünyesinde gençlere hizmet etmeye devam ediyor. A m a bakı yoruz bazı kıskanç mihraklar, Dalan'm Deniz Nakliyat'ı satın alma. sını içlerine sindiremeyerek, ona karşı bir karalama k a m p a n y a s ı başlatma eğiliminde. G ü n e ş balçıkla sıvanmak ve İstanbullular Da lan'm bu kente kazandırdıklarını kolay kolay unutmaz. Dalan, uzun yıllar siyasetin içinde bulunduğundan, böyle olayla ra ç o k kere şahit olmuştur. " K e m söz sahibine aittir" demesini ve omuz silkip geçmesini i y i bilir. Tayyip E r d o ğ a n ve Basın İstanbul, Dalan'dan sonra, Tayyip Erdoğan ile tanıştı. Daha se çilmeden önce, medya E r d o ğ a n ' ı karalamaya başladı. Ama '.basının ona her vuruşu, gazetecilerin açık oturumlarda ona her saldırışı, tam tersine puan almasına vesile oldu. Sonunda, Tayyip Erdoğan belki de biz gazetecilerin sayesinde Belediye Başkanı seçildi. Recep Tayyip E r d o ğ a n , yıllar içinde, basın ile ilişkilerini düzelt ti. Ayrıca, icraatı, vatandaşı memnun ederken, gazeteciler de, onun başarılarını görüp, lehinde yazmaya başladılar. Emire Kalkancı olayı çıkana kadar, basın ile Tayyip E r d o ğ a n ' ı n münasebetleri, ipler gerilmeden sürüp gitti. Ve sonunda, beklenmedik bir anda, U ğ u r Dündar ile Tayyip Er doğan arasında b ü y ü k bir kavga patlak verdi. Uğur Dündar Vakası Uğur D ü n d a r yılların gazetecisi. Ç o k tecrübeli bir meslekdaşımız. Ama, eğer banttan, Tayyip Erdoğan ile münakaşasını bir daha • 18 •
dinlediyse, kendisinden herhalde hiç memnun kalmamıştır., Ceviz Kabuğu programının yöneticisi H u l k i C e v i z o ğ l u ' n u n sukunetiyle zıt düşen üslûbu ve Belediye Başkanını hedef alan azarla maları doğrusu Uğur D ü n d a r ' a hiç yakışmadı. B i z i m bildiğimiz, bir gazeteci sadece soru sorma hakkına sahip tir. Cevaplardan tatmin olmadıysa bu sorusunu biraz daha açarak ve deşerek k o n u ş m a y ı sürdürür. A m a muhatabına yalan söylüyorsunuz diyemez. Veya karşısındakini bağırıp azarlayamaz. Onun vazifesi, halkın gerçekleri öğrenmesine hizmet etmektir. V e sinirlerine ha k i m olmak mecburiyetindedir. E r d o ğ a n ' ı n Öfkesi Gerçi, Arena programına telefonla katıldığı gün, Tayyip Erdo ğan da biraz öfkelendi. U ğ u r D ü n d a r ' ı n sesini banda almasına nede¬ n o kadar kızdığı pek anlaşılmadı. Neticede o bantta, Erdoğan, A l i K a l k a n c ı ' y l a bir tek defa görüştüğünü ifade ediyordu. Sonuna kadar da, her beyanatında, o ifadesine sadık kaldı. Aslında, kavga, biraz da, onun bu kadar celallenmesi üzerine büyüdü ve Emire Kalkancı, telefonla programa yeniden katılıp, gömlek ve un ihalesinden, ben zin istasyonu için kullanılan torpilden söz etti. Torpil Meselesi Erdoğan, i l k Arena programında biraz öfkeliydi, fakat daha sonra, Hulki Cevizoğlu'nun programında sinirlerine hakimdi, hatta Uğur Dündar ile biraz alay ediyor gibiydi. Belki de onun bu üslûbu Uğur Dündar'ı çileden çıkarttı. Bir gazeteciye yakışmayacak şekilde konuş tu. Müdahale etmek isteyen H u l k i Cevizoğlü'nu bile konuşturmadı. Ertesi gün, Kanal D'de Gecenin İçinden programına sunduğu bel geler de pek tatmin edici değildi. Bu belgeler sadece benzin istasyo nu sahiplerinin A l i Kalkancı'yı, bir araba alım satımı dolayısıyla ta nıdığını ortaya koyuyordu. A l i K a l k a n c ı ' d a n araba satın almak, ne Kalkancı'nın bu kişilerle ortak olduğunun delili, ne de benzin istas yonuna belediyeden ruhsat alma girişimlerinin kanıtı sayılırdı. A l i Kalkancı, benzin istasyonu için torpil kullanmış da olabilirdi. Kimler torpil kullanmıyorlar k i . Bugün, i k i büyük medya patronunun • 19 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
oturdukları yüksek binalarda ruhsata aykırı yapılanmalar mevcut. Ve torpil kullanıldığı için belediye hiçbir yıkım işlemine giremiyor. Acaba, bir gün sonra bu "büyük gazetelerde" A l i Kalkancı-Tayyip E r d o ğ a n ilişkilerinden ve Uğur D ü n d a r ' ı n "delillerinden" tek bir satırla dahi bahsedilmemesinin altında, böyle bir endişe yatıyor ol masın. Kalkancı-Erdoğan münasebeti, Kartel açısından k a p a n m ı ş tır, kapatılmıştır. B a ş k a Sorular Ben şahsen U ğ u r Dündar gibi i y i bir gazeteciden başka soruların da cevaplarını bulmasını isterdim: 1) Emire K a l k a n c ı ' n ı n zengin denilen babası kim? Kızlarını han gi şartlarda evlendirmişler? Emire'nin genç kızlık hayatı nasıl geç miş? Nasıl dine yönelmiş? 2) Fadime ile A l i K a l k a n c ı arasındaki ilişki, Emire ile evliliğin den önceye m i , sonraya mı rastlıyor? 3) Emire Kalkancı ne gibi ticari faaliyetler içinde? Bunu eşiyle birlikte m i yürütüyor? Piyasaya borçları var mı? Eğer borç taktılarsa, A l i Kalkancı, eşini rahatlatmak için belediyeden torpil bulduğu nu ve işlerin düzeleceğini söyleyemez mi? 4) A l i K a l k a n c ı ' n ı n i l k eşinden, gerçekten 6 çocuğu mu var? 6 çocuklu bir adam, nasıl karısından boşattırılır? Bu, İslami anlayışa nasıl sığar? 5) Emire, TGS Yayın Grubu'nun başı denilen Ümit O ğ u z t a n ' ı nasıl tanımış? Neden bu adam onun sözcüsü? Hem onun, hem de Fadime'nin sözcüsü nasıl olabiliyor? TGS'nin sahibi kim? Fadime ve N a t a ş a Bir olaya, sadece tek cepheden, sadece, Tayyip E r d o ğ a n ' ı kara lamak açısından yaklaşınca, zihinlerde birçok soru işareti kalıyor. Ayrıca, M ü s l ü m a n halkımız, bu yaklaşımda bir art niyet sezerek rencide oluyor. Sokaklarda, başı bağlı hanımlara " F a d i m e " diye laf atanlar var. Fadime bir zamanların Nataşası gibi görülmeye başlan dı. Çapkın erkekler, " Y a h u biz de b i r tekke k u r a l ı m , keyfimize b a k a l ı m " şeklinde konuşuyor. Hassas değerlerle oynamak ateşle oynamaya benzer.
TÜRKİYE EKONOMİDE R A H A T L I Y O R
İç borçlanmada faizler düşüyor, vade uzuyor. 1997 bütçesine ko nulan 1 katrilyon 568 trilyon liralık iç borç faiz ödeneğine rağmen, şu ana kadar yapılan ihaleler, 1997 içinde ödenmesi gereken iç borç faizleri toplamının 870 tirilyon lirayı aşmayacağını gösteriyor. Borsa yükseliş eğiliminde. Özelleştirme b ü y ü k hız kazandı. Bazı Rakamlar 1995'te özelleştirme 515 milyon dolar, 1996'da 290 milyon do lardı. 1997 başında b ü y ü k bir hamle yapıldı. Etibank'ı ve Anadolu B a n k ' ı da dahil edersek, 1997'nin i l k ayında, özelleştirme hasılatı 720 milyon doları aştı. Bir aylık özelleştirme, geçen i k i yılın topla mına yaklaştı. Anayasa Mahkemesi, P T T ' n i n satışına da geçit ver di. Türk T e l e k o ı n ' u n bu yılki satışından 4.5 milyar dolarlık bir ge lir bekleniyor. Üstelik, özelleştirme ihalelerinde şeffaflığa ö n e m veriliyor, B ö y lece "bazı kurumlar peşkeş çekiliyor" tartışmaları da ortadan kalktı. R e f a h ' ı n adil düzeninden korkanlar, bunun sadece bir propagan dadan ibaret olduğunu ve Erbakan H o c a ' n ı n ekonomiyi i y i yönetti ğini anladılar. Günlerdir gazetelere piyasanın olumlu havası yansı yor. A B D ' y e giden Refahlı Fehim Adak da, çok i y i izlenimlerle döndü. Şimdi ö n ü m ü z d e k i ay T ü r k i y e ' y e gelecek İ M F yetkilileri için bir ekonomik paket hazırlanıyor. Kıbrıs Bu arada, Kıbrıs konusu ciddiyetle ele alınıyor. Rum tarafının füze satın alma girişimi, T ü r k i y e ' y e , Kıbrıs davasına sahip çıkma fırsatını verdi. Türk yetkililer, Kıbrıs ihtilâfı sona ermediği takdir de, adanın tümünün Avrupa Birliği üyesi olamayacağını, Türki-
• 20 • • 21 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Türkiye Ekonomide Rahatlıyor
ye'nin 1960 antlaşmasından doğan garantörlük hakkının ve bizim üye olmadığımız bir ortaklığa, K ı b r ı s ' m da üye olamayacağı gerçe ğinin altını bir kere daha çizme imkânını yakaladılar. Türkiye iyiye gidiyor ama suni münakaşalar maalesef bir türlü g ü n d e m d e n düşmüyor.
Kaldı k i , gizlilik meselesine de hiç riayet edilmiyor. Hem komis yondan bütün ifâdeler sızıyor, hem de basın görülmekte olan dava ları etkileyecek biçimde, her gün h ü k ü m veriyor.
Taksim'e C a m i Fadime, Emire ve tarikatlar derken, dini tartışmalara bir yenisi daha eklendi. Taksim'e cami inşa edilmesi bazı çevrelerde tepkiyle karşılanıyor. Oysa, i l k başta öne sürülen iddialar gözönüne alınarak, Beyoğlu Belediyesi, camiin konumunu değiştirdi. Anıtlar K u r u lumun itiraz ettiği noktadan, Taksim gezisine çekti. D Y P ve A N A P , Taksim'e cami yapımına muhalefet etmez. DSP de, Ecevit'in inançlı kitlelere sıcak bir yaklaşımı öngören politikası yüzünden, sesini çıkartmaz. Eğer CHP, buna karşı çıkarsa, Refah Partisi'nin canına minnet. Vatandaşa yaptığı hizmetin kıymetini ar tırır. 138'inci madde Tabii bir de g ü n d e m i n eskimeyen konusu Susurluk var. Meclis Araştırma Komisyonu elek gibi. Bütün ifadeler, yalan yanlış dışarı ya sızıyor. A n a y a s a ' n ı n 138'inci maddesini öne sürerek k o n u ş m a yan Mehmet A ğ a r ' ı kutluyoruz. Aksi takdirde, onun da bildiği bü tün devlet sırları ayağa düşecekti. Refah Partili Komisyon Başkanı, 138'inci madde gerekçesine sı ğınanları eleştiriyor. A m a unutmasın, M e r c ü m e k - E r b a k a n ilişkileri hususunda, Meclis'te soruşturma açılmaması için, Refah bu madde ye sığınmıştı. 138'inci madde, "Görülmekte olan bir dava hak kında, Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgi li soru sorulamaz, g ö r ü ş m e yapılamaz veya herhangi bir beyan da bulunulamaz" diyor. Doğruydu veya yanlıştı. A m a yorum, M e r c ü m e k soruşturmasını kapatmak isteyen Refahlılara aitti. Dolayısıyla, Susurluk Araştırma Komisyonu Başkanı E l k a t m ı ş ' m , 138'inci maddeyi öne süren A ğ a r ' ı n gerekçesini desteklemesi gerekir. • 22 •
Yalan Söylemek Fakat en çok gazetelerin, ona buna yalancı demesini hayretle karşılıyorum. Kanal 7, Sabah grubunun yayınladığı Ekip gazetesini teşhir etti. Ekip Gazetesi, M ı s ı r ' d a çıkan bir gazeteden bazı fotoğraflar almış, bu resimlere haberler u y d u r m u ş . Mesela M ı s ı r ' h artistin resmi, ka fası kapalı olduğu için şöyle bir başlıkla takdim ediliyor: "Cinci Cemile... Fatih'te erkekleri tuzağına düşüren azgın şeyh Cemi le" Ve tamamen uydurma bir olay naklediliyor. D ü n y a c a ünlü M ı s ı r ' h yazar Zeynep Gazali'nin resminin altında, "çıplak poz verdiği için gelinini öldüreceğini söyleyen kaynana" ibaresi var. Mısır dergisine beyanet yeren kişilerin resimleri de Türk k i m l i k ler altında, Ekip gazetesinde yayınlanıyor, kimisi, Cinci Cemile'nin tuzağma nasıl düştüğünü anlatıyor, kimisi, Antalya'da pavyon sahi bi sahte bir şeyh olarak tanıtılıyor. Sonra aynı grubun gazetesi ona buna yalancı demek cesaretini buluyor. Şok P r o g r a m ı B i l m i y o r u m , A T V d e Şok programını seyrettiniz mi? Birçok olağandışı olay gerçekmiş gibi yayınlanıyor: Ana babanın kafeste sakladığı kurt çocuklar mı, üç gözlü insan m l , yoksa bir T V ekibin den dayak y i y i p zorla konuşturulan vatandaş m ı istersiniz... birbirin den ilginç haberler "Bunlar uydurma" diye alttan yazı geçmediği için, herkes hakiki sanıyor, heyecanlanıyor. Sadece programın ba şında, dikkat bile çekmeyen ufak bir uyarı var. Kısacası asparagası, bir nevi meşrulaştırmışlar. Yalanın ticaretini yapanların, ona buna kara çalmasını yadırga mamak m ü m k ü n değil.
• 23 •
Refah, Merkez Sağ ve İmaj
İyimserlik G ü n d e m d e
R E F A H , M E R K E Z S A G V E İMAJ
Gazetelerde, ekonomi konusunda iyimser rakamlar çıkıyor, olumlu yorumlar yapılıyor. Bundan birkaç ay önce, E r b a k a n ' ı n ha yalleri ve projeleri olduğunu yazdığımızda ve kendisine zaman ta nımanın gereğini vurguladığımızda, bazıları bize "Yağdanlık" sıfa tını yakıştırmıştı. Neler Y a z m ı ş t ı m ? 11 K a s ı m 1996'da 'Erbakan'ı Anlamak ve T a n ı m a k ' başlıklı y a z ı m d a şöyle diyordum: " E r b a k a n İslam ülkeleriyle ilişkilere, bütçe dengesine, faiz ve borçlanmaya yeni bir yaklaşım getirdi. Kendisine dayatılan düzene, "Biz değişimciyiz" diye karşı çıktı. Cumhuriyetçi düzenin değerleriyle uzlaşırken, d ü n y a görüşleri ni ve inançlarını, dış politikada ve ekonomideki değişimin mo tor gücü yapıyor. Kendisine bu fırsatı vermek lazım." 7 Ocak 1997 makalemde ise bu h ü k ü m e t i n kalıcı olduğunu be lirttikten sonra, şunları yazıyordum: "Mesut Yılmaz'ın harekete geçirdiği basının bir b ö l ü m ü , kamuoyunda farklı ve yanlış bek lentiler d o ğ u r u y o r . H ü k ü m e t gidici görüntüsü de bunlardan bi ri, i k t i d a r ı n kalıcı olduğu anlaşıldıkça, bazı g ü ç odaklarıyla Refah'm arasında köprüler kurulacaktır... E r b a k a n l ü z u m s u z tar tışmalardan kaçınıyor ve en önemlisi sürekli umut dağıtıyor. K a r a habercilerin kehanetini boş ç ı k a r m a k istercesine Türkiye için güzel bir gelecek vaat ediyor... 1997 Refah'm kendisinden k u ş k u duyan mihraklara yakınlaşma ve düzene intibak yılıdır. Bu kapsamda, hem basınla, hem iş çevreleriyle, hem de Batı ale miyle bağlar s ı k l a ş t ı r ı l a c a k t ı r . "
Nitekim düşündüklerimiz bir bir gerçekleşiyor. Denk bütçeyle alay edenler, artık bu hedefin bile, gerçekleşebileceğini söylüyor. 1996 sonunda 1994'tekine benzer bir krizin patlak vereceğini belir tenler, faizlerin 30 puan düştüğüne, buna mükabil b o r ç l a n m a vade sinin uzadığına dikkat çekiyorlar. Osman Ulagay'dan, Salih Neftçi'ye, Zülfikar D o ğ a n ' d a n , Zekeriye Yıldırım'a, Asaf Savaş Akat'a kadar herkes, en azından "Hoca'nın beklenilen kadar kötü çıkmadığını" itiraf ediyor. Bravo Erbakan'a! Çünkü ekonominin düzelmesi biraz da psiko lojik ortama bağlıdır. Kendisine yönelik güven bunalımına rağmen, Erbakan, kısa sürede kötümserliği iyimserliğe dönüştürmeyi, güve nilirliğini artırmayı başarmıştır. Olumsuz beklentiler umuda dönüş müştür. Erbakan, hem hükümetin kalıcı olduğunu kanıtlamış, hem de ba zı ekonomik kararlarla, olumlu bir havanın esmesine zemin hazırla mıştır. Arkasında b ü y ü k destekle iktidara gelenlerin, beklentileri nasıl boş çıkardığını hatırladıkça, E r b a k a n ' ı n , "akıntıya karşı kürek ç e k m e " gayretinin olumlu sonuçlara 'ulaşmasını, takdir etmemek m ü m k ü n değil. Merkez S a ğ Erbakan, baştan beri kuşku duyulan kişiydi. Mesut Yılmaz, bu kuşkuları aşacak gücü bulamadığı için, büyük bir fırsat kaçırdı. 1996 yılı başında, Refah ile A N A P koalisyon yapsaydı, Tansu Çil ler'i gerçekten bertaraf edebilirdi. O zaman Soruşturma Komisyon larının sonucu farklı çıkardı. A N A P , merkez sağın partisi haline b i le gelebilirdi. Ama, bu gidişle merkez sağdaki boşluğu Refah dolduracak. Bir Senaryo A k l ı m ı z d a şöyle bir senaryo var: Hoca, koalisyonu b o z m a y ı p , 2 0 0 0 yılını bekleyecek. Ç ü n k ü , o tarihte Ç a n k a y a boşalıyor.
• 24 •
• 25 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
1998'de Başbakanlık, bir yıl için Tansu Çiller'e geçecek. Seçimle rin yapılacağı 2000 yılı için başbakanlığın kimde olacağı ise m ü z a kere konusu. Erbakan, D Y P desteği ile Cumhurbaşkanlığına çıkarken, Tansu Çiller'e başbakanlık koltuğunu pekâla ikram edebilir. Tabii bugün den bütün bu tahminleri yapmak doğru değil. Ama en azından, k i min gönlünde hangi aslanın yattığını vurgulamış oluyoruz ve çeşit l i ihtimalleri g ü n d e m e getiriyoruz. imaj Değişikliği Erbakan sonrasının yönetici kadrosunun belirlenmesi, Refah'ın merkez sağdaki boşluğu doldurup dolduramayacağının da bir gös tergesi olacak. Erbakan'm, bugünkü başarısının ve gerekçiliğinin altında, unutmayalım k i , onun Teknik Üniversitesi mezunu olması yatıyor. Erbakan, Özal ve DemirelTe aynı eğitimi almış, yılların si yası tecrübesiyle yoğrulmuş bir kişi. Bu y ü z d e n rayından çıkartma dan treni götürüyor. Acaba halefleri onun bu hassas çizgisini sürdürebilecek mi? Se çilecek kadrolar ve 2000 yılındaki seçimlere girecek milletvekili adaylarının kimliği b ü y ü k önem taşıyor. Ayrıca Refah'ın merkez sağdaki boşluğu doldurabilmesi için, imaj değişikliğine de ihtiyaç var. Refah, 1950Terin Demokrat Partısı'nın yerine oynuyorsa, başörtüsü ve çember sakal, R e f a h ' ı n çar pıcı, belirleyici bir görüntüsü olmaktan çıkmalı. Versace kravatlı Erbakan veya bleyzır ceket giyen Tayyip E r d o ğ a n ' ı n çizgileri, par tinin tabanındaki insanların hiç değilse bir b ö l ü m ü n e de yansımalı. Refah i k i farklı dünya görüşünü bütünleştiren, uzlaştıran bir siyasi hüviyeti aksettirmeli.
GÜNDEMDEKİ TARTIŞMALAR
Türkiye bir tartışmadan diğerine koşuyor. Hızlı akış içinde bazı konulara temas etme imkanı bulamıyoruz. Bu yüzden, sütunlarımız da, birkaç meseleyi birden ele almak istiyoruz. C a m i Tartışması Taksim'den sonra A n k a r a ' n ı n Ç a n k a y a semtine cami inşa edil mesi de laiklik açısından eleştiriliyor. Taksim'deki caminin, trafik te sıkışıklık yaratacağı veyahut A t a t ü r k ' ü n heykeline yakın olduğu için, ona karşı bir tavrı sergileyeceği gibi iddialar hiç yerine oturmu yor. Maslak'ta Akmerkez gibi koca bir bina yapılırken, trafik sıkı şır mı diye düşünmeyenlerin, Taksim'de trafik artar bahanesiyle ca m i inşaatını engellemeye çalışmaları tam bir çelişki. Kaldı k i , na maz kılanların pek çoğu, dar gelirli vatandaşlarımızdır ve özel ara baları olmadığı için yayan gelirler. Cami ne A t a t ü r k ' e ne de laikli ğe karşıdır. Ayrıca, camiler, İstanbul siluetinin ayrılmaz bir parçası dır. Bu kentimize İslam kimliğini kazandıran camilerimiz, güzelli ğine de katkıda bulunmuştur. Bizans'tan kaldı diye, surları y ı k m a k isteyenlerin boynuna nasıl yobaz yaftası asıyorsak, laiklik adına ca m i inşaatını engellemeye çalışanlar da, farklı bir yobazlık sergiliyor. Ç a n k a y a ' d a ise, zaten cami yapımı için, elde bir proje bulunu yor. Ayrıca, aynı semtte, gecekonduya benzer kırık dökük bir Köşk camii de mevcut. Onun yerine daha güzelinin yapılması neden ya dırganıyor? Üstelik, Ç a n k a y a ' n ı n CHPTi Belediye Başkanı D o ğ a n Taşdelen, halkın bu istikametteki taleplerini bildiği için, cami inşa atına her an başlanabileceğini söylüyor. Avrupa Birliği Meselesi Hürriyet, Milliyet ve bu gruba bağlı gazeteler, Tansu Çiller'in
• 26 •
• 27 •
Gündemdeki Tartışmalar 28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
İtalya seyahatini hezimet olarak nitelendirirken, A k ş a m , Sabah ve Türkiye ise, büyük bir başarıdan söz etti. Çiller'i öven veya yeren ler, ceray an eden olayı anlatıp da, yorumu okuyucuya bırakmak ye rine, h ü k m ü kendileri verdiler. Batılı ülkeler, her zamanki gibi, T ü r k i y e ' d e k i insan haklan ihlal lerini eleştirmişti. Hatta, tıpkı Cumhurbaşkanı Demirel'in son İtalya seyahatinde rastlandığı üzere, bazı milletvekilleri Tansu Çiller ile görüşen İtalya Dışişleri B a k a n ı ' n ı protesto etmişti. Bu protesto ve ya yergi, Tansu Çiller'in şahsına değil, ülkemize yönelikti. Dolayı sıyla, hezimet varsa, ülkemize aittir. Bu yüzden de, ortada, "Tansu Çiller ağzının payını aldı" diye sevinecek ve bunu manşetlere olumsuz biçimde taşıyacak bir durum yoktu. Çiller'i övenler de, ucuz polemik yolunu seçti. Y o k efendim, Çiller " G ü m r ü k Birliği'ne girilecek" deyince de kimse inanma mış, ama bu gerçekleşmişti. Şimdi, Avrupa Birliği üyeliği de, Çiller sayesinde sonuca ulaşacaktı. Bu iddia da yanlış. Çünkü G ü m r ü k Birliği'ne girmemiz, 1963'te başlayan ve bize intibak için 33 yıl ta nıyan bir sürecin bitiminde, takvim gereği neticelendi. G ü m r ü k Bir liği, Avrupa Birliği üyelerinin ülkemize yapacakları ihracatı kolay laştırıyor, karar m e k a n i z m a l a r ı n d a bulunmayan T ü r k i y e ' n i n , A v r u pa Birliği'nin alacağı bütün kararlara u y m a s ı mecburiyetini getiri yordu. Avrupa Birliği üyeliği ise bizi, Batı K l u b ü n ü n , eşit şartlara haiz bir ortağı yapacak. Ayrıca, b ü y ü k bir maddi i m k â n sağlamamı zı da m ü m k ü n kılacak. Avrupa Birliği'ne üyeliğimiz, G ü m r ü k Bir liği'nin aksine, diğer ortaklara avantaj değil, külfet getiriyor. Peki Nedir Mesele? Çiller beş dışişleri bakanıyla yaptığı toplantıda, yakında açıklan ması beklenen ve 2 b i n l i yıllarda, Avrupa Birliği'ne tam ü y e olacak ların listesine, T ü r k i y e ' n i n de dahil edilmesini istedi. İtalya, İngilte re ve Fransa, bu talebimizi haklı gördüklerini belirttiler. Tabii bu gi bi beyanlar bir anlam ifade etmez. Mevcut üyeler, Hükümetler Ara sı Konferansta, Avrupa Birliği'nin nasıl genişletileceğini görüşe cekler ve ö n ü m ü z d e k i 15 yıl içinde hangi ülkelerin üye olacağını gösteren bir liste yayınlayacaklar. Türkiye, bu listeye dahil olmak • 28 •
istediğini belirtiyor. Bazı devletlerin dışıişleri bakanları da, "Haklı sınız, m a ğ d u r edilmemeniz gerekir" diyor. Burada bir hezimet olmadığı muhakkak. Bir ümit var. Türkiye listeye dahil edilirse, tıpkı G ü m r ü k Birliği'nde olduğu gibi, 15 yıl lık bir süreç başlayacak. Ve bir noktada, şartları yerine getirdiğimiz zaman, tam üyeliğe kabul edileceğiz. Türkiye veya T ü r k i y e ' n i n ka derini B a t ı ' y a bağlamak isteyenler başarıya ulaşmış olacak. Avrupa Birliği Tansu Çiller'i değil, T ü r k i y e ' y i , stratejik konu mundan, ekonomik avantajlarından dolayı, ortaklığa alırsa alacak. Darbe İhtimali Kurcalanan bir diğer konu da darbe ihtimali. Bazı gazeteler, " O r d u rahatsız" diye manşet atıyor. Adeta bu rahatsızlığı haklı g ö rüyor, destekliyor ve bir netice bekliyor. Üniversitelere kızlar başı örtülü girecek diye ordunun rahatsız olmaya ne hakkı var? Daha doğrusu, rahatsız olabilir de, bunun gazete manşetlerine yansıtılma sı farklı bir anlam doğuruyor. Mesela, Anayasa Mahkemesi Başka nı da, başörtülülerin üniversiteye girmesini onaylamıyordur, ama kimse, "Yekta G ü n g ö r Ö z d e n rahatsız" diye manşet atmıyor. 12 Mart'ta, askeri m ü d a h e l e sonrasında, İ m a m Hatip Okullarına, diğer okullardaki tedrisatı ilave ederek, Lise statüsü kazandıranla rın, 12 E y l ü l ' d e de bu okullardan mezun olanlara üniversiteler gir me imkanı verenlerin, "Başörtüsünden rahatsızız" d e m e ğ e hiç h a k k ı olur mu? 6 yıl, K u r ' a n eğitimini gören ve başörtüsünü dini bir mecburiyet gibi mütalaa eden genç kızlarımızın başı zorla açtırılamaz. Aynı şekilde, üniversiteden mezun olup bir meslek seçtiklerin de, başörtüsünün, devlet dairelerinde engel teşkil etmesi de tasvip edilemez. İ m a m Hatip Okuları, meslek okulu statüsünde bırakılsaydı, bu tartışmalar hiç doğmayacaktı. Askerlerin kendi tabiriyle, yığınakta yaptıkları hata, bizi, içinden çıkılması zor bir münakaşa vasatına ge tirmiştir. Bir yanda, din ve vicdan hürriyeti diyenler, bir yanda, la ik devlette, yönetmelik ve kanunların dini esaslara göre tanzim e d i l e m e y e c e ğ i n i söyleyenler. Her i k i taraf da, aslında haklı gerekçe ler ortaya koyuyor ve uzlaşma zemini bulmak bu yüzden zorlaşıyor. • 29 •
T 28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Hukuk Devleti Ama ben gene de diyorum k i , hiç değilse darbeye karşı uzlaşa lım, tartışmaları hukuk devletinin çözmesini bekleyelim. Danıştay, Ramazan'a gören düzenlenen mesai saati kararını bozdu. Tasvip et meyebilirsiniz, fakat "Şeriatın kestiği parmak a c ı m a z " Türban iz nini Anayasa Mahkemesi bozabilir. Buna mukabil cami inşaatına sanırız kendisini bilen kimse karşı çıkmaz. Gün gelir, hassasiyetler değişir, başörtülü kadınlar, Meclis'e bile girebilir. Demek i l k hedef T B M M ' y i açık tutmaktır. Bunda mutabıkız de ğil mi?
BİR F E T H U L L A H G Ü L E N K L A S İ Ğ İ
Fethullah G ü l e n ' i n manevi başkanlığını yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın iftar y e m e ğ i n e ben de davetliydim. Tabii, bütün ilgi odağı Fethullah G ü l e n ' d i . Gülen, bir inançlı gruba önderlik ediyor ve Sovyetler Birliği par çalandıktan sonra g ö r m e y e başladığımız rüyayı gerçekleştiriyor. Demirel, Adriyatik'ten Çin şeddine kadar T ü r k ç e konuşarak seya hat edilebileceğini söylemişti. A m a bu temel üzerinde bir şeyler in şa etmek gerekiyordu. İşte Fethullah Gülen bunu yaptı ve o coğraf ya üzerinde, ü ç kıtada, 45 ülkede tam 191 Türk okulu kurdu. Tevazu Dolu B i r İnsan Fethullah Gülen bu başarısıyla hiç övünmüyor. Kendisinden, "insanlar içinde bir insan. Halkın gerisinde, halktan biri" diye bahsederken, son derecede mütevazi bir üslûbu tercih ediyor. Bazen bakanlarla, başbakanlarla birlikte olup düşüncelerini aktardığını be lirtirken de, " K a b u l buyururlarsa... Tenezzül ederlerse" gibi cümleler kullanıyor. Fethullah Gülen, toplantıdan sonra basm mensuplarını kırmadı ve son olaylar hakkındaki düşüncelerini de açıkladı. Gazeteciler sordu, o cevapladı. Tarikat, Şeyh ve Halife Soru: E r b a k a n ' ı n tarikat liderlerine konutunda yemek ver mesini nasıl karşılıyorsunuz? G ü l e n : Bu y e m e ğ e gelenler tarikat şeyhleri değildi. Tarikat ol ması için, bir şeyhin kendisinden sonraki şahsı halife olarak seçme si, onu irşada memur etmesi gerekir. Medya, tarikat ile cemaati, di ni toplulukları karıştırıyor. Mesela ben de bir tarikatın başı değilim.
• 30 •
• 31 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik Bir Fethullah Gülen Klasiği
D i n i bilgiler veren, başkalarını dini öğreten herkes şeyh olmaz. Ç a n k a y a ' d a k i yemekte benim bildiğim, Şeyh Mahmut Efendi yok tu. Profesör Esat Coşan Bey yoktu. Muhammet Raşit Efendi'nin ha lifesi yoktu. Hiçbir tarikat lideri yoktu. Tarikat kötü bir şey değil. Hacı Bektaşi V e l i ' n i n , M e v l a n a ' n ı n , Yunus'un, Hoca Ahmet Yesev i ' n i n yolundan gidenler yok mu? Açıkça törenler düzenlenmiyor mu? Tarikat şeyhi olsam bunu açıklarım, ama değilim. Soru: Siz Ç a n k a y a ' d a k i yemeği boykot mu ettiniz? Onun için mi gitmediniz? Gülen: Ramazan ayında herkes oruç tutar. Oruç beni tutar. Be nim şekerim çok yükseliyor. Saatlerce kendime gelemiyorum. Bu durumda Ankara'ya seyahat etme i m k â n ı m yoktu. Soru: Ç a n k a y a ' d a k i yemeğin sebebi ne? Gülen: D i n adamları da bu ülkenin insanları. Oy kullanıyorlar, asker ve polis oluyorlar. Memlekete hizmet ediyorlar. Acaba, " B i r perde yırtılsın" diye d ü ş ü n m ü ş olabilirler mi? Tam bilemiyorum. A m a ben olsaydım, insanların birbiriyle uğraştığı bir d ö n e m d e , böy le bir vesile yaratmazdım. Medyaya bir şey daha söylemek isterim. Mercedes arabalarla geldiler diye başlıklar atıldı. Acaba, cüppesi, sarığı olan Mercedes'e binemez mi? Mercedes'e binmek için özel bir k o s t ü m m ü gerekiyor? Soru: Ali K a l k a n c ı ve M ü s l ü m G ü n d ü z h a k k ı n d a ne d ü ş ü n ü yorsunuz? G ü l e n : İsmet Paşa döneminde, Takrir-i Sükûn Kanunu vardı. Birçok şey k o n u ş u l m a z d ı . Ben de arkadaşlarıma, Susurluk ve A l i Kalkancı gibi meselelerde Takrir-i S ü k û n Kanunu ilan edelim de dim. Yakın ç e v r e m i y i bilir. İlgi d u y m a d ı ğ ı m insanların ismini çok zor ezberlerim. Kalkancı ismini de Çatlı ismini de neredeyse bir ay da hafızama kaydedebildim. Bu mevzuda şunu söylemek isterim: Mazlumlar varsa, A l l a h yardımcıları olsun. Sorumlular da müstahaklarım bulsunlar. Soru: Efendim, siz Çatlı'nın ismini zor ezberledim diyorsu nuz ama, gazetenin birinde bir resim yayınlandı. Sizi Çatlı ve E r b a k a n ile gösteren bir resim. Tabii ki fotomontaj. Ayrıca, B a ş b a k a n , zirvede, M İ T ' i n bildirdiği 58 isim arasında sizin adı nızı da s a y d ı .
Gülen: A y ş e Validemiz b ü y ü k bir kadındı. O da bir iftiraya ma ruz kaldı. "Ağlamak istedim, a ğ l a y a m a d ı m " der. Ben de ağlamak istedim, ağlayamadım. Acaba, böyle bir liste tahkik edilmeden ifşa edilmeli m i y d i , bu da başka bir konu. Bunu niye yaptılar sorusuna gelince, belki de "Meğer dindarlar nelere karışıyormuş" mesajı nı vermek istediler. B i r insanı sevenler varsa ona karşı hemen cep he teşkil ediliyor. Bazılarının bir senaryosu var. Bu senaryonun içi ne girmeden bazı tekâmüller oluyorsa, böyle bir süreçte bendeniz fakirin de önemli bir görev üstlendiği sanılıyorsa, bizi mahşeri vic danda m a h k û m etmek istemiş olabilirler. Sonra da bir kör kurşuna kurban gidersiniz. Kimse arkanızdan acımaz. "Zaten m ü s t a h a k t ı " denilir. Soru: Dinin politikaya alet edilmesini nasıl karşılıyorsunuz? Gülen: Dine hizmet edenlerin politikaya girmesi büyük ihanet olur. D i n i temsil edenler, herkesin kabul edebileceği hakikatları ifa de etmeli. Aksi takdirde', siyasi tartışmalar içine çekilirse dine leke düşer. Ama, bu sözlerimde sakın Refah Partisi'ni hedef aldığım sa nılmasın. Soru: 12 E y l ü l ' d e büyük sıkıntılar çektiniz... Gülen: Tam 6 yıl beni şaki gibi takip ettiler. Bir gün artık bık mışım, yorulmuşum, ellerimi havaya kaldırdım tam beddua edece ğim, gözlerimin önünde o kişinin anası canlandı. Ağlıyordu. Ben de ağladım ve beddua etmekten vazgeçtim. İşte Fethullah G ü l e n İşte Fethullah Gülen bu... Mütevazi, duygulu, hoşgörülü, "Ben bir a d ı m atıyorum, k a r ş ı m d a k i n i n iki adım atarak bana yaklaş tığını g ö r ü y o r u m " diyor. "Biz Türk insanında zaten var olan hoşgörü cevherinin, yeniden ortaya ç ı k m a s ı n a hizmet ettik" şeklinde konuşuyor. İnşa edilen okulları "Geleceğin Türkiyesi için, d ü n y a y a atılan k ö p r ü ayakları" diye tarif ederken, "Bazi hakikatler, fani şahıslara bina edilemez" demek suretiyle, kendi rolünü k ü ç ü m s e m e y i de sürdürüyor. Fethullah Gülen, herkese açık. Her politikacı da ona yakınlık gösteriyor. M İ T raporunda 58 kişilik listede ismi geçtiği basına yan-
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
sıymca, herkes telefonla arayıp gönlünü almış. Başbakan Erbakan, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz ve Özer Çiller, Fethullah G ü l e n ' i ara yan ünlüler arasında. Fethullah Gülen, isminin bir suçlu gibi M İ T raporunda çıkma sından dolayı çok rencide olduğunu, çok üzüldüğünü söylüyor. B u nu anlatırken gözleri buğulanıyor. Ama hemen kendisini toparlıyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: "Gönül k o y m a d ı m . Birçok kişinin bana hislerini belirtmesine vesile oldu düşüncesiyle sevindim bi le." Kin Yok G ü l e n ' i n lûgatında, k i n lâfı yok. K i n tutmadım yerine gönül koy m a d ı m sözünü tercih ediyor. "Devlet 12 E y l ü l ' d e size baskı yaptı, bu devletle m ü c a d e l e etmeyi d ü ş ü n d ü n ü z m ü ? " sorusuna gene aynı m ü s a m a h a üslubu içinde cevaplıyor: " E n kötü devlet, devletsizlikten iyi. Devletsizlik, anarşi demek. Hazreti İsa taş atana taş a t m a m ı ş , sövene s ö v m e m i ş . Her zaman taşlayan insanlar ola caktır. A m a ben daima şu sözü tekrarlayacağım: "Dövene elsiz. Sövene dilsiz. Kıranlara bile gönülsüz. L ü t f ü n da hoş, kahrın da hoş A l l a h ' ı m . "
DEMOKRASİYE DARBE VURMAYIN
Ö n c e , Tansu Çiller'i, yolsuzluk silahı ile, Refah'm yıkmasını is tediler. Olmadı. Susurluk kazasının ucunu da, D Y P Genel Başkan ı ' n a dokunduramadılar. Şimdi, ordunun, hükümeti bertaraf etmesi ni bekliyorlar. Gönül isterdi k i , Refah Partisi, yolsuzluk soruşturma komisyon larında tutarlı davransın ve önergesinin takipçisi olsun. Fakat, i k t i dar daha tatlı geldi. Tansu Çiller, 7'ye 8 "aklandı". Basm, haklı olduğu bü meselenin üzerine gitmek yerine, okları nı Refah Partisi'ne çevirdi. Hassas konuları kaşıdı. Doğrusu Refah Partisi de, fırsat yaratmadı değil. Neticede, hükümeti yıkma yolun da, bir hayli mesafe alındı.-. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ayak sesleri duyulmaya başlandı. D o ğ a n Beyazıt'ın Sözleri D ü n akşam, M i l l i Güvenlik Kurulu eski Genel Sekreteri Orgene ral Doğan Beyazıt'ı, 32'inci G ü n ' d e dinledim. Bugün için bir dar benin söz konusu olmadığmı söyledi ve "yönetici adayları gerek tiği gibi hareket ederlerse ç ö z ü m bulunabileceğini" belirtti. Bu sözlerde yatan anlam çok açıktı: D Y P ' n i n koalisyonu yıkıp, A N A P ve sol partilerle yeni bir oluşuma girmesi gerekiyordu. Bir başka ifadeyle Refah Partisi'nden kurtulmak lazımdı. Aksi takdirde, "rahatsızlık artar", herkes darbe ister hale gelirdi. Ehh! millet is teyince de, ordu müdahalede pek kusur etmezdi. Orgeneral D o ğ a n Beyazıt'ın konuşmasının satır aralarından çı kan anlam özetle buydu. Bu gibi cümleleri çeşitli kalıplar altında, uzun yıllar boyunca duymuştuk. Teşhiste pek güçlük çekmezdik. Tarihten Sahneler A b d ü l a z i z ' i tahttan indirenler arasında bulunan Süleyman Paşa, 1876'da, Sultan'm baş haremağası Cevher A ğ a ' y a "Kaza ve kade-
• 34 •
•'35 •
Demokrasiye Darbe Vurmayın
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
rin h ü k m ü bu imiş. Milleti hoşnut edemedi. B u hareket, mille tin selameti arzusundan ileri gelmiştir" diyordu. 1913'de, Babıali'yi basan Enver Paşa, Sadrazam Kamil P a ş a ' y a "Millet sizi istemiyor. İstifa ediniz" diye bağırıyordu. Hatta, Ka m i l Paşa, askerin arzusuyla çekildiğini yazınca, Enver Paşa, "hal kın arzusu" ibaresinin konulması için ısrar etmişti. Böylece, padi şaha hitaben yazılan istifa mektubu şu şekli almıştı: "Ahali ve as kerler tarafından yapılan teklif üzerine, istifamı yüksek huzur larınıza arza mecbur o l d u ğ u m u bilgilerinize sunmakla..." 27 Mayıs darbesinde de, aynı üslûp seçilmişti: "Türk milleti adına direnme hakkını kullanan T ü r k Silahlı Kuvvetleri" yöne time el koymuştu. Zaten, kısa bir süre önce, İsmet Paşa "Şartlar ta mam olunca, ihtilal m e ş r u olur" demek suretiyle fetvasını vermiş ve subaylarımız, "İsmet Paşa yardım etmesebile, karşı ç ı k m a z " diye müsterih olmuşlardı. İşte, 32'inci G ü n ' d e , D o ğ a n Beyazıt P a ş a henüz şartların olgunlaşmadığı mesajını veriyordu. Şartlar olgunlaşmamıştı, çünkü hâlâ bazı umut kapıları aralıktı. Bazı umut kapıları aralıktı, ama, öyle günler gelebilirdi k i , herkes askerlere "Daha ne bekliyorsunuz. Cumhuriyeti koru ve kolla" diyebilirdi. 1
L a i k l i k Tartışması Demokrat Parti'nin, gerici ve Atatürk d ü ş m a n ı olarak nitelendi rilmesinin baş sebebi, ezanın Arapça okunması yasağını kaldırmasıdır. Halbuki Demokrat Parti, halkı rejimden soğutan din d ü ş m a n lığını bertaraf etmek suretiyle, laikliğin geniş kitleler tarafından benimsenmesinin yolunu açmıştı.
başartüsüz gençler daha lise sıralarında birbirleriyle yaşamayı, bir birlerini anlamayı ve birbirlerinden kuşku duymamayı öğrenirlerdi. Sincan Belediyesi Türkiye, bugün, bkbirinden nefret eden i k i büyük grubun sancısını çekiyor. Bir grup, kendisine Kemalist diyor ve devrimlerin bekçisi ol duğunu iddia ediyor. Diğer grup ise, Atatürk'e, Batı alemine, İsrail'e tepki duyuyor. Bu ikisinin arasında, bizim gibi olanlar, farklı görünen değerlerin, birazcık hoşgörüyle bağdaştırabileceğini düşünüyor. CHP, bir kısım basın, bazı üniversite rektörleri ile profesörleri, birinci grubu temsil ediyor. Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, Refah Partisi milletvekili Şevki Yılmaz veyahut Hasan Mezarcı gi biler ise ikinci gruba giriyor. Arada kalanlar, Fethullah Gülen, Bülent Ecevit, Süleyman Demirel ve daha bir süre isim. Kavgalar arasında kendisini dinletemeyen sessiz ve sağduyulu kitleler. Onlar barış, dostluk ve kardeşlik istiyor. Onlar anlamsız tartışmalarla vakit kaybedilmesin diyor. Hadiseye, yukarıda yazdıklarımızın ışığı altında bakınca, Sincan Belediyesi'nin düzenlediği toplantının, yangına körükle gitmekten başka bir şey olmadığı hemen anlaşılır. Refah Partisi Sincan Teşki latı, bu toplantının kendi bilgisi haricinde cerayan ettiğini açıklamak suretiyle mesafesini belli etmiştir. Fakat örgütün izahatına rağmen, Refah Partisi, muhaliflerinin eline bir koz Vermiş oldu. Hele, K u d ü s gecesindeki dehşet ortamının, ertesi gün şiddete dönüşerek bir mes lektaşımıza yönelmesi, havayı daha da gerginleştirdi. Bazı Söylentiler
Doğru olan, İ m a m Hatip Okullarını, meslek okulu seviyesinde bı rakmak, buna mukabil, islami eğitimi, Arapçasıyla, eski Türkçesiyle, seçmeli ders olarak normal lise tedrisatı içine koymaktı. Böylece, farklı dünyalara ait, i k i tip insan yetişmesi engellenir, başörtülü ve
Siyasi kulislerde konuşulanlara göre, Refah, darbe ihtimaline karşı elinde seçim kozunu bulundurmayı düşünüyor. Bu yüzden, ta banına mesaj verecek bazı adımlar atıyor. Konuşulan bir diğer konu da, DYP. D Y P yönetimi Refah'tan ay rılmaz. Ama, D Y P içinden bir kısım milletvekili, fazla endişeye kapılırsa, koalisyonu bozmak üzere harekete geçebilir. Böyle bir grubun öncülüğünü Mehmet Ağar yapabilir. Hele, Ağar'ın dokunulmazlığı nın kalkması gündeme gelirse, çarklar daha hızlı dönecektir. Bir ba karsınız, gelişmeler öyle olmuş k i , M H P , Meclis'te grup kuruvenniş!
• 36 •
•37-
Refah Partisi'nin, başörtü yasağına karşı açtığı mücadele de, Tür kiye'nin gerçeklerine intibak sürecinin bir aşaması olarak mütalaa edilmeli. İ m a m Hatip mezunlarını üniversiteye kabul ederseniz, on ların başlarını örtmelerine karşı çıkamazsınız. Onlar mezun olunca, sırf başörtüsü yüzünden çalışma haklarını da ellerinden alamazsınız.
Başörtüsü Hep Gündemde
BAŞÖRTÜSÜ H E P GÜNDEMDE
dünya görüşünün simgesi haline gelmektedir. Y ü k s e k ö ğ r e n i m görmek üzere okula geldiği sırada dahi, başörtüsünü çıkarma makta direnecek ölçüde laik devlet ilkelerine karşı bir tutum içinde bulunan davacının okuldan uzaklaştırılmasında yasalara aykırılık yoktur." D o ğ r a m a c ı ve T ü r b a n
T ü r k i y e ' m i ! gündeminden hiç düşmeyen konularından biri de başörtüsü. 1988 yılının son günlerinde, Y ü k s e k Öğretim Kanunu'na 16'mcı madde eklenmişti. Bu maddede, "Yükseköğretim kurum larında, dershane, laboratuvar, klinik, poliklinik ve koridorla rında çağdaş kıyafet ve g ö r ü n ü m d e bulunmak zorunludur. Di ni inanç sebebiyle, boyun ve saçların örtü veya türbanla kapa tılması serbesttir." deniliyordu. Aslında tartışma 1989'dan önce başlamıştı. Evren'in 1983 se çimlerinden kısa bir süre önce kabul ettiği kanunla, İ m a m Hatip L i sesi mezunlarına üniversite kapısı açılmıştı. Mezun olan genç kızlar da, bu haktan istifade ederek, çeşitli fakültelere girmişlerdi. 1984'teki Danıştay Kararı 1984 yılında, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne, bir öğrencinin başı örtülü gelmesi, bir ay süreyle üniversiteye devam etmesinin ya saklanması neticesini doğurdu. Karara karşı İzmir 1 no Tu İdare Mahkemesi'nde dava açıldı. İzmir İdare Mahkemesi, bir aylık okul dan uzaklaştırma kararını haklı gördü. Bunun üzerine, öğrenci tem yize gitti. Danıştay 8'inci Dairesi, 13.12.1984'te, İzmir İdare Mah kemesi'nin kararını şu gerekçeyle onadı: "Yeterli eğitim görme miş genç kızlarımız, içinde bulundukları ortamın gelenek ve gö reneklerinin etkisiyle başlarını örtmektedir. Ancak, bu konuda, kendi toplumsal çevrelerinin baskısına boyun e ğ m e y e c e k ölçü de eğitim gören bazı kızlarımızın, sırf laik cumhuriyet ilkeleri ne karşı çıkarak dine dayalı bir devlet düzenini benimsedikleri ni belirtmek amacıyla, başlarını örttükleri bilinmektedir. Bu ki şiler için başörtüsü, masum bir alışkanlık olmaktan çıkarak, kadın ö z g ü r l ü ğ ü n e ve cumhuriyetin temel ilkelerine karşı bir • 38 •
Danıştay'ın bu karan o günlerde çok tartışıldı. Y Ö K Başkanı İh san D o ğ r a m a c ı , arayı bulmak için, "Başörtüsü değil ama' türban la üniversiteye girilsin" diye bir laf ortaya attı. D o ğ r a m a c ı ' y a g ö re, Avrupa'da da, hanımlar türban takıyordu. Türban derken, D o ğ ramacı, saçları tamamen içine alan, önden büzgülü y u m u ş a k k u m a ş tan yapılmış şapkayı kastediyordu. Türban ç a ğ d a ş bir "başörtüsüydü" ve Atatürk ilkeleriyle bağdaşabilirdi. Ama D o ğ r a m a c ı ' n m ara çözümü de tutmadı. Bir kere, kimse, ba şörtüsü yerine türbanı benimsemedi. Adına türban dediler, gene ba şörtüsü taktılar. Bu arada, T ü r k ç e ' y e , türban kelimesi, başörtüsünün karşılığı olarak yerleşti. 1988'e gelindiğinde hala bir çözüm bulunamamıştı. Oysa, İ m a m Hatip mezunlarının sayısı artıyor ve ihtilâf büyüyordu. Nihayet, Özal, bir kanunla meseleyi halletmek istedi. Yazımızın en başında sözünü ettiğimiz 16'mcı maddeyi Yükseköğretim Kanunu'na ekle di. Bu defa Evren, maddenin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne m ü racaat etti. Anayasa Mahkemesi Devrede Anayasa Mahkemesi maddeyi Anayasa'ya aykırı bularak şu ge rekçeyle iptal etti: "İptali istenen madde, iki cümleden oluşuyor. Birinci cümle de, çağdaş g ö r ü n ü m d e olma zorunluluğu var. İkinci cümle ise, çağdaş giyim ve g ö r ü n ü m d e olma mecburiyetini, dini inanç se bebiyle ortadan kaldırıyor. Sorun, bir yasal düzenlemenin, din kurallarına, dini i n a n ç ve gereklere göre yapılıp yapılamayaca ğı noktasında yoğunlaşmaktadır. Giyim, çevre koşulları, kişisel • 39 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
görüşler, kültür ve geleneklerle şekillenir. Bunların dışında, di ni inanç veya kurallarla doğrudan ilişki kurarak yapılan düzen leme, hem devrim yasalarına, hem de laiklik ilkesine aykırıdır. L a i k eğitimde, dini inançlara göre hiçbir ayırım gözetilemez. Derslere ç a ğ d a ş g ö r ü n ü m e aykırı giysi ve örtülerle girmenin öz gürlükle hiçbir ilgisi olmadığı gibi, devletin düzen sağlayacak kurallar getirmesi, özgürlüğe aykırı değildir. Kaldı ki, giyim öz gürlüğü, laiklik üstün tutularak, laiklikle birlikte gözetilir." Ö z a l ' m İkinci Denemesi Anayasa Mahkemesi 'nin iptal karan üzerine, Özal pes etmedi Yüksek Yargı Orgam, iptal gerekçesinde, " L a i k devlette, dini inanca dayanan bir hukuki düzenleme y a p ı l a m a z " demişti ya bu defa, Y ü k s e k öğretim Kanunu'na 28.10.1990'da eklenen 17'inci madde farklı yazıldı: "Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla, Y ü k s e k ö ğ r e t i m k u r u m l a r ı n d a kıyafet serbesttir" hük mü getirildi. Ve, Anayasa Mahkemesi ek 17'inci maddeyi, Anayasa'ya aykı rı bulmadı. Ama iptali reddeden gerekçesinde, 1989'da verdiği iptal kararına atıf yaptı: "Yükseköğretim Kanunu'na eklenen ve içeri ği b a k ı m ı n d a n dini inanç ve gereklere dayalı bulunmayan, Ana yasa Mahkemesi'nin 07.03.1989 tarihli kararma aykırı olma yan, üniversitelerde, ç a ğ d a ş kıyafete ters düşen dini nitelikli kı lık ve kıyafetin serbest bırakılmasını ö n g ö r m e y e n ek 17'inci madde Anayasa'ya aykırı değildir" dedi. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini reddetti, ama, bu vesileyle üniversitelerde başörtüsü takılamayacağuıı bir defa daha vurguladı. Anayasa Mahkemesinin karaları b a ğ l a c ı d ı r ; ama gerekçeleri kışı ve kurumları bağlamaz. Ayrıca, A n a y a s a ' n ı n 153'üncü madde sine gore, Anayasa Mahkemesi, kararlarıyla Yasama O g a n ı ' m n amacına ters düşecek yeni bir h ü k ü m ihdas edemez. yi
Türkiye yıllardır başörtüsünü tartışıyor. Neredeyse, "türban" darbe gerekçelerinden biri haline geldi. Kaybolan zamana yazık de ğil mi?
PRONONCÎEMENTO V E TÜRKİYE
Fransız b i l i m adamı Maurice Duverger, siyasi sistemleri incele yen kitabında, askeri diktatörlüklere de yer veriyor. Bir de yarı as keri rejimler var. Ordu darbe y a p m ı y o r ama, hoşuna gitmeyen bir şey olduğu zaman düşüncesini şu veya bu şekilde belli ediyor ve so nunda askerlerin dediği oluyor. Bu sisteme, G ü n e y Amerika rejim lerini çağrıştırdığı için, İspanyolca bir kelime olan "Prononciemento" deniliyor. Ordunun Gölgesi G ü n e y Amerika'da, halkın seçtiği cumhurbaşkanlarının mevcu diyeti, bu tip müdahaleleri kolaylaştırıyor. Prononciemento'da, or du iktidara talip değil. Ama, mesela, h o ş u n a gitmeyen biri B a ş k a n seçildiğinde, onu uzaklaştırıp seçimleri yenileyebiliyor. Veyahut, ikinci defa seçilme hakkı bulunmayan bir cumhurbaşkanının, kendi sine yakın gördüğü için, yeniden aday olmasını, kanun değişikliği ile sağlayabiliyor. B u gibi rejimler, ordunun gölgesinde gelişiyor ve ancak seç men ile asker aynı düşünceyi paylaşırsa, demokratik niteliğini muhafaza ediyor. Bugün, Güney Amerika'da demokrasi istikametinde önemli ge lişmeler oldu. Prononciemento d ö n e m i kısmen kapandı. Kemalizm ve Ordu Türkiye de, 10'ar yıllık fasılalarla, şu veya bu vesileyle yapılan ordu müdahalelerinden kurtuldu. 1997 yıhna geldik ve sivil yöne timde, çok şükür, 13 yılı tamamladık. Ama gene de, çok hafifletilmiş biçimde bile olsa, "Prononci emento" üslûbundan tam olarak kurtulamadık.
• 40 • • 41 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Sincan Belediyesi'nin düzenlediği Kudüs gecesinden sonra, tankların bu ilçeden geçmesi, C u m h u r b a ş k a n ı ' n a ulaşan uyarılar, askerlerin politikaya ağırlıklarını koymaktan vazgeçmediğinin işa reti. Türk Silahlı Kuvvetleri, iktidarın, kendisine sıcak gelen şu veya bu isme verilmesinden ziyade, ilkeler üzerinde duruyor.O ilkeleri tehlikeye atacak kişilere soğuk bakarken, iktidarı paylaşmaktan z i yade, Kemalizmi tahrip edecek gelişmeleri önlemek istiyor. Mektup veya Mini M u h t ı r a 1980 müdahalesi öncesinde, askerler cumhurbaşkanına bir mek tup yazmışlardı. Zannederim 1979'un Aralık ayı idi. Demirel "Ben daha yeni h ü k ü m e t kurdum, bana verilmiş olamaz" dedi. Ece¬ vit, "İktidarda Demirel, mektubun sahibi odur" şeklinde konuş tu. Sonunda mektup ortada kaldı. 24 Ocak kararları adıyla tarihe geçen ekonomik tedbirler hemen alınacaktı. Fakat, bu mektup, kararlan geciktirdi. Çünkü Demireİ bastığı zeminin sağlam olmasını istiyordu. Sincan'a tank çıkarması, 12 Eylül öncesinin m i n i muhtırasını çağrıştırıyor. Evet belki, bir anarşi ortamı yok, fakat, muhtıralarda sebep tükenmez. E r b a k a n ' ı n iktidarı, i l k günden beri, orduda rahat sızlık yarattı. Askerler, İran devriminin de korkusuyla, R e f a h ' ı n te pedeki görüntüsüne bakmak yerine, tabanına dikkat ediyorlar. " Y a çiçek, biz fark etmeden b ü y ü y o r s a " diye kaygılanıyorlar. Erbakan, uyumlu, anlayışlı, sevimli ve güleryüzlü. Ama, miting lerde veyahut toplantılarda, Refah'a oy veren kitle bambaşka. Çok daha öfkeli, çok daha kararlı. Erbakan ve arkadaşları d ü z e n e ayak uydurdu; zaten Teknik Üniversite mezunu Erbakan bu düzenin bir parçası; ama teknik tabanının bir bölümü, isyankâr ve kızgın.
Prononciemento ve Türkiye
Demirel'den Uyarılar Demirel, bu ikazı çok ciddiye almış durumda. TGRT'de Alter natif programında, askerlerin rahatsız olduğunu hiç gizlemedi ve re j i m i n tehlikeye girebileceğini elinden geldiği açıklıkla belli etti. Demirel, "Asker rahatsız mı? Size bu konuda bir şey söyledi ler mi?" sorusuna, "Askerler rahatsızlıklarını ulu orta beyan et mezler. Herkes rahatsızsa, ordu neden olmasın? Askerler ra hatsızlıklarını bazı yerlere bildirirler" cevabını verdi. "Bunalım var m ı ? " sualini Demirelvari bir üslûpla geçiştirdi: "Bunalım yoksa, ben var desem, yok mu olacak? Veyahut bir rahatsızlık varsa, ben yok desem, ortadan m ı kalkacak?" D e m i r c i ' m seçim istediği de anlaşılıyordu: "Aynı tablo ortaya çıkacak diye seçimi arzu etmemek doğru değil" şeklinde k o n u ş tu. Demirel, ekonomiden söz etmek bile istemedi. "Ekonomiyi bir kenara bırakın" diye başladı sözlerine. "Rejime güvensizlik var sa kimse ekonomiyi d ü ş ü n m e z " dedi. Prononciementonun A m a c ı Prononciemento, k ı s m e n başarıya ulaştı: Sincan Belediye Baş kam jet hızıyla görevden alındı. Aynı zamanda, polis tarafından tu tuklandı. İran Büyükelçisi uyarıldı. H ü k ü m e t türbanda geri adım at tı. Ama prononciementonun asıl hedefi, D Y P içinden bir grubu ko parmak suretiyle, Refahyol H ü k ü m e t i ' n i n düşmesini sağlamaktır. Bayram sonrası, Meclis'te, birbirini takip eden gensorular var. Refah elbette fire vermez. Bakalım, D Y P bu fırtınayı da atlatabile cek mi?
Erbakan'a tavsiyemiz: 12 Eylül öncesinin mektubunu hatırlatan " t a n k çıkarmasını" çok ciddiye alsın. Hak versin demiyoruz. A m a uyarıyı ciddiye alsın. Çünkü, perşembenin gelişi çarşambadan belli oluyor. Ve postacı kapıyı bir kaç defa çaldıktan sonra, içeri girip yerleşiveıiyor.
• 42 •
• 43 •
Suçlu Ayağa Kalk
SUÇLU AYAĞA K A L K
Suçlu, ayağa kalk! - Ben suçlu değilim k i . Olsa olsa, sanık diyebilirsiniz. Sadece zan altındayım. - Hayır. Biz kararımızı verdik, cezasını kestik. Sen Alevi kar deşlerimizin mum söndüsüyle alay ediyorsun. Onların m u m l a r ı s ö n d ü r ü p , kardeş kardeşe, ana oğul birbiriyle m ü n a s e b e t e gir diğini ihsas ediyorsun! - Y o k efendim. Zaten, Alevilikte mum söndü diye bir olay yok. Dikkat ederseniz k o n u ş m a m d a , mum söndü oyunu gibi dedim ve bunu ancak çocuklar yapar diye ilave ettim. "Işıkları yakıp sön d ü r m e k l e çocuk gibi oyalanıyorlar" demek istedim. A l e v i yurt taşlarımıza yakıştırılan o münasebetsizlikle, bu işin ne ilgisi var? Arada bir benzerlik yok k i , onu kastetmiş olayım. - Açıklamaların haklılığını kanıtlamıyor. B u defa da, seni protesto etmek için mumu söndüreceğiz. Alevi kardeşlerimizle meydanlarda, senin kafandakileri lanetleyeceğiz. - Ne varmış benim kafamda? - Daha ne olacak? Devleti ele geçirmeye çalışıyorsunuz. Bü tün tabanımız pompalı tüfekler alıyor. Silahlanıyorsunuz. - P o m p a l ı tüfekleri k i m alıyor, bunlar Refah'a oy mu vermiş, acaba elde inandırıcı belgeler var mı? - Mesut Yılmaz, pompalı tüfeklerle silahlanıldığını söyleme di ini? Ehli, Milli Güvenlik K u r u l u da bu işi ciddiye aldı ki, ko nu üzerinde g ö r ü ş m e yapıldı. - Silah ruhsatı kolaylığı Özal tarafından getirilmedi mi? İstatis tiklere göre silaha en fazla meraklı olanlar Karadenizliler değil mi? D ü ğ ü n d e , bayramda, maçta, mitingte Mesut Bey'in hemşehrileri hep havaya ateş etmezler mi? - Sizinkiler Konya'da silahlanıyor. Zaten Kayseri'de de, tıp. 44 .
kı Hamas gibi üniforma giyip E r b a k a n ' ı karşılamadılar mı? - 12 E y l ü l ' d e , Akıncılar vardı. Refah'ın gençlik örgütü. Hiçbiri adam öldürme suçundan yargılanmadı. Ama, şu anda Anavatan'da en ön safta yer tutan eski Ü l k ü c ü l e r ' i n suç dosyası hayli kabarıktı. - Sui misal emsal olamaz. Sen tabanını silahlandırıyorsun. Son 9 ayda satılan 60 bin pompalı tüfeğin 27 bini Konya'da sa tılmış. - Satılmış da kime satılmış? Bu belli mi? Zaten Konya, tüfek üre ten kentler arasında en ö n d e gelenlerden biri. Konya'da, 28 bini pompalı olmak üzere, yılda yaklaşık 150 bin tüfek üretiliyor. Halkı nın da tüfeğe meraklı olması doğal sayılmaz mı? Endişe duyuluyor sa, pompalı tüfek satışını denetim altına alacak bir kanun çıkaralım. - K a n u n manun neye yarar? K a n u n da biziz, savcı da, hakim de. B u sonuca nereden vardığımızı anlatayım: " E n fazla, Kon ya'da pompalı tüfek satılmış. Oysa Konya, Refah'ın kalesi, De mek Rafah Partililer silahlanıyor." Sen Descartes mantığını bil mez misin, bre gafil!!! . - Ben Descartes mantığını b i l i r i m de, sizinkini anlamakta güçlük çekiyorum. Kayseri'dekilerin kıyafeti H a m a s ' ı n k i n e benziyor di yorsunuz. Ama bütün üniformalar birbirine benzemiyor mu? Ayak ta postal, pantolon yerine tulum ve başta bere. Zaten bu yanlış tutu mundan dolayı, başsavcılığın da uyarısı üzerine Kayseri i l örgütünü görevden aldık. - Y o k k a r d e ş i m , inkara sapma. Sen Hamas modeli silahlanı yorsun ve devrim muhafızlarını oluşturuyorsun. Anayasa Mah kemesi senin partisini kapatacak. O kapatmazsa, ordu gelir ka patır. Artık çizmeyi aştınız. Utanmadan, iç borcu daha uzun va deye yaydınız. Faizleri d ü ş ü r d ü n ü z . Bütçe açığını azalttınız. Üs telik ortağınızla, bunca kışkırtmamıza r a ğ m e n bir türlü kavga etmiyorsunuz. - Biz tam kavga edeceğiz, siz ikimize birden h ü c u m edince, bizi birbirimize kenetliyorsunuz. - Sizi Atatürk d ü ş m a n ı , kendini bilmez laiklik karşıtları! - Hayrola, gene ne oldu? - Daha ne olacak? Taksim'e cami yapacakmışsınız. Bu yet miyor, bir de Ç a n k a y a ' y a cami inşa etmekten söz ediyorsunuz. • 45 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
- Cami bir ihtiyaç değil mi? - C a m i sayısı okul sayısını aştı. C a m i yapacağına okul yap. Üstelik, senin m a k s a d ı n başka. Taksim'e, A t a t ü r k ' ü n tam kar şısına cami inşa ederek, Kemalist ideolojiyi y ı k m a k istiyorsun. Seni ticani seni! - 1980 yılında, Demirel Başbakanken, Taksim'e cami için bir B akanlar Kurulu kararı çıkartmıştı, - O gün bunu fark etseydik, Demirel'in de ticani olduğunu söylerdik. Ama b u g ü n , Demirel'i laikliğin teminatı olarak görü yoruz. D ü n d ü n d ü , b u g ü n bugün. - Peki Ç a n k a y a ' d a k i cami? Zaten orada Köşk Camii var. Halk, bu binanın yıkık dökük olmasından şikayetçi onarılmasını arzu edi yor. Ç a n k a y a ' n ı n CHPTi Belediye Başkanı da, bir proje hazırlatmış. - O C H P ' l i . C H P cami yaparsa, art niyeti yoktur. Oysa, sen yaparsan, A t a t ü r k ' ü n manevi şahsiyetini tahkir suçu işlersin. Atatürk, Ç a n k a y a ' d a oturdu ya, senin m a k s a d ı n onu huzursuz etmek. Mesela bizim analarımız, bacılarımız başını bağlayabi lir. A m a sizinkinde bir siyasî tavır seziyoruz. Sizin yakınlarınız başını, düzene kafa tutmak için bağlıyor. Basının Kuralları Şimdi sormak istiyorum: Acaba basın mensupları ne zaman, halk oyuna saygı d u y m a y ı öğrenecek ve yargısız ifazdan vazgeçe cek? Ne zaman Refah Partisi'ni ordu sopasıyla korkutmayı ve T ü r k Silahlı Kuvvetleri'ni kışkırtmayı bırakacak? Gazeteciler, hem savcı, hem hakim. Rating avcısı ve sansasyo nel haber kovalayıcısı. Pireyi deve yapan onlar. Deveyi hamuduyla yutan onlar. Menfaatlerine dokununca susmayı pekâla bilen de on lar.
ŞERİATA KARŞI E Y L E M
Hanımlarımız, şeriata karşı bir yürüyüş tertip etmişler. Sıhhiye köprüsünde buluşacaklar. Çeşitli derneklerden ve siyasi partilerden de destek almışlar. İşin en şaşırtıcı yanı, Anavatan gibi, muhafazakâr bir partinin de bu hanımların y ü r ü y ü ş ü n e sahip çıkması. Önce, neye karşı yürünüyor, onu inceleyelim, şeriat nedir, bir bakalım. Şeriat Şeriat: Doğru yol. Allah emri, ayet, hadis icma-ı ü m m e t ve imamların içtihadı ile meydana getirilen temel inanç. Kur'an'a da yanan İslam Hukuku. Şeriat-ı Garra: İslamiyet. Şeriat-ı Muhammediye: İslam şeriatı. Şeriat-ı Museviye: Musa Peygamber'in ilettiği emirler. Şeriat-ı İseviye: İsa Peygamber'in ilettiği buyruklar. B ü y ü k Osmanlı L u g a t ı ' n d a n ve B ü y ü k Larousse'tan aktardığı mız yukarıdaki ifadelerin de gösterdiği gibi, şeriat kısaca, " A l lah'ın, insan eylemlerine ilişkin hükümjeri" a n l a m m ı taşır. T ü r k halkı, şeriat deyince, islamiyeti anlar. Şeriat, ahlakî, ama özellikle, hukuk ve ibadetle alakalı kuralları ihtiva eder, Şeriata karşı gelmek, büyük çoğunluk için, Allah'ın emirlerine karşı gelmek, islamiyeti, K u r ' a n ' ı n hükümlerini reddetmek, kafir olmak demek.
İstanbul Belediye Başkanı ile A l i K a l k a n c ı ' n ı n ilişkilerine sergi leyecek Arena programı, birkaç hafta süreyle niçin yayından kaldı rıldı dersiniz? Neden bu ilginç olay hiçbir meslektaşımızın ilgisini çekmedi? K i m i n veya kimlerin talimatıyla, kol kırıldı, yen içinde kaldı? Yoksa benimki de yargısız infaza mı gidiyor?
Hanımlar, Hüsamettin Cindoruk'u ziyaret edip, eylemlerine des tek istediler. Cindoruk, muhafazakâr tabanı i y i tanıyan tecrübeli bir politikacı. Onlara destek yerine ders verdi: "Eyleminize, Şeriata
. 46 .
• 47 •
Cindoruk'un Uyarısı
İ s t a n b u l ' a Refah Yeşili
Aradan üç yıla yakın bir zaman geçti. Bugün bir seçim olsa, Er doğan en az %30 oranında oy alır. Diğerleri de, ondan memnun ol madıklarından değil, RP'ye karşı içlerinde kuşku bulunduğu için başka partilere meyleder. İSTANBUL'A R E F A H YEŞİLİ Çıkarılacak Ders İstanbul Belediyesi'nin şehri yeşilleştirme çabalarını takdir et memek m ü m k ü n değil. Bu faaliyetler, herhalde d i k i m mevsimi ol duğu için iyice arttı. Baharda, bir sene öncekinden daha yeşil bir İs tanbul göreceğimize eminim. B a s ı n ve E r d o ğ a n Recep Tayyıp Erdoğan'ın ilk seçimini hatırlıyorum. Gazeteciler için, Refah'm başkan adayı Tayyip E r d o ğ a n ' m karşısına çıkıp, ona neredeyse hakaret etmek, en azından azarlamak moda olmuştu. Basın, Erdoğan'ı anlamak veya halka kendismi anlatmasına fırsat vermek için değil, sırf eleştirmek maksadıyla açık oturumlara davet ediyordu. Recep Tayyip Erdoğan, diğer sağ partilerin bölünmesi ve Zülfü Livaneli'nin büyük iddialarla ortaya çıkıp A N A P ' h başkan adayı İl han Kesici'nin oylarının bir bölümünü.alması sonucu, az farkla seçil di. Ama gazetecilerin yoğun çabasına rağmen seçilebilmesi büyük ba şarıydı. Belki de, basın mensuplarının o küstah tavırları, Tayyip Er doğan'ı mağdur duruma düşürerek seçilmesine katkıda bulunmuştu. 27 Mart 1994 İstanbul B ü y ü k Şehir Belediye seçiminde, Refah %25, A N A P , %22, SHP ise %20 oranında oy almıştı. İstanbul Başımıza Yıkıldı! Tayyip Erdoğan, büyük çoğunluğu kendisine muhalif olduğu bir kentte hizmete başladı. Hem de ne muhalif! Erdoğan farklı bir dünya nın ve düzenin adamıydı. Gerçi fevkalede düzgün giyiniyordu, eli yü zü de düzgündü ama, bizim cin fikirliler, onun doğuracağı tehlikeyi, çağdaş görüntüsünün altında yatan gericiliğini hemen sezinlemişlerdi. Tayyip E r d o ğ a n ' ı n seçildiği gün, İstanbul, Atatürkçü ve laik dü şünceye sahip olan kitlenin adeta başına yıkıldı! • 50 •
İstanbul'da yaşanan tecrübeden Türkiye geneli için çıkarılacak dersler var. • Eğer Erdoğan, İstanbul'u, ağaç dikerek yeşillendireceğine, kal dırımları ve otobüsleri boyayarak yeşillendirseydi, İstanbul'a su te min etmek için yatırım yapacağına, sadece y a ğ m u r duasına çıksay dı, acaba oy oranını yükseltebilir miydi? Elbette yükseltemezdi. Demek, siyasi ve ideolojik mesajlar do zunda kalmalı ve gerçek icraatla halkın karşısına çıkılmalı. Tabii, Recep Tayyip Erdoğan tecrübesinden, karşı ğörüştekilerin de alacağı dersler var. Şu korkuları ve endişeleri bir kenara bıra kıp, birlikte yaşamayı öğrenelim. Seçimle işbaşına gelene, bizim dünyamızdan olmasa bile, kendisini gösterme fırsatını verelim. Şeriat ve Laiklik Demirel'in Objektif programında, Kadir Çelik ile konuşmasını dikkatle dinledim. Cumhurbaşkanı, demokrasinin sağlıklı yaşayaca ğı teminatını verdi ve korkuların bir kenara bırakılması gereğini vurguladı. Demirel, laiklik ve şeriat konularına ilişkin sözlerini çok büyük itinayla seçmişti. Dikkat edilirse, hiçbir cümlesinde, "Şeriata kar şı" çıkmadı. Sadece "Zaten serbestçe ibadetinizi yapıyorsunuz, din eğitimini g ö r ü y o r s u n u z , orucunuzu hiçbir engelle karşılaş madan tutuyorsunuz. B u durumda, şeriat istiyoruz demek, islami hukukla yöneltilen bir devlet istiyoruz anlamına gelir ki, bu gericiliktir, irticadır" şeklinde konuştu. Hatta Kadir Ç e l i k ' i n yanlış bir değerlendirmesini, "Kişi laik ol maz, sadece devlet laik olur" diye düzeltti. Özetle Demirel, şeriatı yermedi, kınamadı, eleştirmedi, sadece "Şeriat istiyoruz" diyenlere, zaten şeriatı uyguluyorsunuz, daha ne • 51 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
istersiniz diye sordu. Farkı G ö r m e y e n l e r Aradaki farkı göremeyenler, bir yandan şeriata karşı düzenlenen mitinge son anda katılmaktan vazgeçtiği için Mesut Y ı l m a z ' ı tenkit etmeye devam ediyorlar, bir yandan da Demirel'i şeriata karşıymış gibi gösteriyorlar. T ü r k i y e ' d e kavgalar daha ziyade az düşünen beyinlerden ve b i l gisiz kafalardan kaynaklanıyor. Laiklik ve şeriata farklı anlamlar yükleyip, tartışma başlatıyoruz. Mesela, kadınlar, "Şeriata karşı" yürüyeceklerine, "İrticaya karşı" yürüseydi veya " L a i k cumhuriyete sahip çıkıyoruz" diye yola dökülselerdi, hiç tartışma doğmayacaktı. Bir kesim, diğerini "Şeriatçı!" diye karalamaya çalışıyor. Diğe r i , "Şeriat güzel şeydir" deyince, "Sen laik değil misin?" diye üzerine yürüyor, " L a i k değilim" cevabını alınca, hemen ona "Ge rici!" damgası yapıştırılıyor. Halbuki mesele Demirel'in sınırlarını çizdiği biçimde vaz edilse, tartışma çıkmayacak: "Kişi değil, ancak devlet laik olur. Kişi şeri atı övebilir, hatta inanıyorsa, övebilmesi laikliğin gereğidir. Dev let şeriatla yönetilsin sözü anayasal sınırların dışına taşmaktır." Anayasa ve Laiklik Kaldı k i , Türk Ceza Kanunu'nun 163'üncü maddesi kaldırıldık tan sonra, devletin hukukî ve siyasî düzeninin, din kurallarına dayan dırılması istikametindeki propaganda da, suç olmaktan çıkarılmıştır.
DEMOKRASİ MUHTIRASI
T ü r k i y e ' d e ç o k tehlikeli bir oyun oynanıyor. Refah Partisi'ni, demokratik yoldan yıkamayanlar, askeri, perde arkasından devreye sokmaya çalışıyorlar. Tarihi süreç içinde bakıldığında, solcu aydınların her zaman "zinde güçlerle" işbirliği yaparak "cahil oy ç o ğ u n l u ğ u n u n temsil cilerine" karşı çıktıklarını görüyoruz. Bu konuda, bilhassa CHP'nin, belki de "devrimlerin bekçisi ol duğu için" kötü bir mazisi var, C H P muhalifleri CHP'nin muhalifi olan üç parti, Terekkiperver Fırka, Serbest Fırka ve Demokrat Parti, farklı d ö n e m l e r d e kapatılmıştır. Atatürk devrimlerinin h e n ü z halk kitlelerine tam anlamıyla nü fuz etmediği bir devreye denk geldiği için, Terakkiperver ve Serbest F ı r k a ' ı n n kapatılmasını, k ı s m e n anlayışla karşılayabiliriz. A m a bu partilerin kapatılma gerekçesi, diin Demokrat Partiye, bugün de Refah Partisi'ne karşı yürütülen kampanya ile bazı ben zerlikler gösterdiği için ilginçtir. Terakkiperver Fırka
Buna mukabil, A n â y a s a ' n ı n 2'inci maddesi, Türkiye Cumhuri yeti'nin laik yapışım teminat altına almıştır. Devletin temel düzeni ne aykırı bir kanun, önce C u m h u r b a ş k a n ı ' n ı n vetosuna, sonra Ana yasa Mahkemesi'ne takılır. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, Orgeneral Çevik B i r ' i n deyişiyle, "demokrasiye balans ayarı yapmak" üze re teyakkuz içinde beklemesi de işin cabası.
İşte Ankara İstiklâl Mahkemesi'nin 1925 yılında verdiği karar: "İrtica niteliğinde yapılan kışkırtma ve propagandaların, di ni ve dinin kutsal kavramlarını politik isteklerine araç yaptığı nız ispatlanmış olması dolayısıyla, Terakkiperver Cumhuriyet Partisi'nin durum ve çalışma türü üzerinde, hükümetin dikka tinin çekilmesi için savcılığa bildiri yayınlanmasına..."
Refah Partisi, karşı darbeyi başarıp, laik düzenin güvencesi olan Anayasa hükümlerini değiştiremeyeceğine göre, "Laiklik elden gitti, g i d i y o r " diye hop oturup hop kalkmaya hiç gerek yok.
Savcılık bu kararı h ü k ü m e t e ulaştırıyor. Bakanlar Kurulu, 03.06.1925'te, "vatandaşların aldatılmaktan ve kışkırtılmaktan k o r u n m a s ı " gerekçesiyle ve Takrir-i Sükûn Kanunu'na dayanarak
• 52 •
•53-
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Demokrasi Muhtırası
Terakkiperver Cumhuriyet Partisi'nin bütün merkez ve şubelerinin kapatılması kararını veriyor. O günlerde Türkiye, hassas bir d ö n e m d e n geçiyordu. Şeyh Sait isyanı patlak vermişti. Hıyanet-ı Vataniye Kanunun'nun birinci maddesi değiştirilerek, "dini ve dinin kutsal kavramlarını siyasi amaçlara esas ya da alet edinmek için dernek kurmak veya di nin kutsal kavramlarını alet edinerek devletin şeklini başkalaşü r m a k vatana ihanet k a p s a m ı n a girer" h ü k m ü getirilmişti.
vil-asker aydınlar" el ele vererek, Güney Amerika modeli "ileri ci" ve "devrimci" bir darbeyi gerçekleştirmek peşinde koştular. Fa kat, kısmen başarısız kaldılar. Zira müdahele Hava Kuvvetleri'nin tesir sahasından çıkarak "emir komuta zinciri" içinde gerçekleşti.
Bu da y e t m e m i ş , Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarılmış ve b u g ü n hâ lâ verdiği kararlan tartışılan İstiklâl Mahkemeleri kurulmuştu. Terakkiperver Fırka, ne Şeyh Sait ayaklanmasını ne de irticayı destekliyordu. Bu partinin başkanı Kâzım Karabekir P a ş a ' y d ı ve "Dini araç ederek, milli varlığımızı tehlikeye sokanlar her türlü lanete layıktır" şeklinde konuşuyordu. Bu gerçekler, Terakkiperver F ı r k a s ı ' m n kapatılmasını önleye medi. Serbest Fırka
Refah-Ordu Gerginliği Bugünlerde gelelim: Refah ile ordu arasındaki gerginlik öyle kendiliğinden doğmadı. Bu gerginliği kaşıyan partiler ve gazeteler var. Pireyi deve yaparak, askerlere " k u ş k u m u z d a haklıyız" dedir tecek gerekçeler yaratılıyor. İran ve Cezayir modelleri hatırlatılarak, irticai faaliyetlerin farkettirilmeden gelişip beslendiği hususu sürekli işleniyor. Birkaç Re fah Partilinin, üzerlerinde kurulmak istenen baskıdan bunalarak gösterdiği tepki, psikolojik durumdan arındırılarak, sanki Refah'ın resmi görüşüymüş gibi sunuluyor. Çevik Bir'in Sözleri
Serbest Fırka, A t a t ü r k ' ü n ikinci parti denemesiydi. Yakın arka daşı Fethi Bey'e, hem destek, hem de kendisinin tarafsız kalacağı teminatım vererek, bu partiyi 1930'da kurdurdu. Ama, Serbest Fır ka'nin kısa sürede çok sayıda taraftar toplaması üzerine suçlamalar başladı: "Komünistler, anarşistler, gericiler, devrim düşmanla rı, takkeliler, fesliler, hep bu partide toplanmışlardı. Bunlar ha lifeliği geri getirmek, medreseleri a ç m a k istiyorlardı." Fethi Bey, A t a t ü r k ' ü n de Serbest F ı r k a ' y a cehpe aldığını hisse dince partiyi feshetti.
Genelkurmay ikinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir. "Biz laik cumhuriyete ve demokrasiye sahibiz" diyebilir. Ama bu cümlesi nin yanı sıra, "Sincan'da demokrasinin balans ayarını yaptık" şeklinde bir başka cümle de sarfetmişse o zaman bütün sözlerine kuşkuyla bakarız. Çünkü tankların olağan bir tatbikatın dışındaki iş levine dikkat çekmiş olur k i , "cumhuriyetin korunma ve kollan m a s ı n d a " da önceden g ö r d ü ğ ü m ü z gibi tankların devreye girebile ceği izlenimi doğar.
1960'da Demokrat Parti'ye yönelik iddialardan birisi de gerici lik ve yobazlıktı. Anayasa dilinin yeniden O s m a n l ı c a ' y a çevrilmesi ve ezanın Arapça okunma yasağının kaldırılması, irtica iddialarının en önemli i k i dayanağını oluşturuyordu. Başka gelişmelerle birlikte, "laiklik elden gidiyor" korkusu, 27 Mayıs darbesinin zeminini hazırladı. 12 Mart müdahalesi zaten 27 M a y ı s ' m tabii bir uzantısıydı. "Si-
Bakıyoruz, herhangi bir Refah Partilinin tek bir sözünün üzerin¬ e gidenler, Çevik B i r ' i n bu çıkışına hiç ses çıkarmıyorlar. Hatta tas vip ediyorlar. 12 Eylül öncesinin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Ev ren, yurt dışı seyahatinden d ö n ü n c e gazetecilere "Bana hâlâ C u m hurbaşkanınızı seçemediniz mi, diye sordular" demişti; B u "an lamlı" mesajı, bir kaç ay sonra 12 E y l ü T d e yayınlanan muhtıranın gerekçesinde de gördük. Bu y ü z d e n yangına körükle gidenleri uyarıyoruz. Bizimkisi, de mokrasi muhtırası!
• 54 •
• 55 •
Demokrat Parti
Azıcık Hamile Bir Demokrasi
A Z I C I K H A M İ L E BİR D E M O K R A S İ
"Prononciemento" vaziyetleri devam ediyor. Ordu, iktidarda değil ama, rüzgârım estirip herkesi hizaya sokuyor. M i l l i Güvenlik Kurulu toplantısından bir m u h t ı r a çıkacağı söylentileri yaygın. Ba kalım E r b a k a n ' ı n mahareti, komutanlarımızı yatıştırmaya yetecek mi? Muhtıranın Sonuçları Muhtıra, birçok şeyin sonu olur. T ü r k i y e ' n ü ı B a t ı ' y a yelken aç masını önler; Tansu Çiller'in başı mutlaka derde girer; basınla el ele tutuşarak memleketi bu ortama sürüklediği için A N A P artık kendi ne gelemez. C u m h u r b a ş k a n ı ve Parlamento yara alır. Sadece Refah dimdik ayakta kalır. Neticede, iktidarı seçmen belirlemiyor mu? Bir muhtıra ile bu hükümetin düşmesini, üçüncü bir şahıs başkanlığında yenisinin kurulmasını sağladığınız diyelim. Belki de, halka karşı kendisini sorumlu hissetmeyen "saygıdeğer ve tarafsız" bir kişinin başkanlığında tıpkı 12 Mart'taki gibi bir "Be yin kabinesi" oluşturulmak istenir. İşin sonunda seçim yok mu? Halk Refah'ı birinci parti yapmaya devam ettikçe, muhtıra neye yarar? Ş o m ağızlıların söyledikleri umarız doğru çıkmaz da, güvenoyu nu henüz tazelemiş olan bu hükümet, genel seçime kadar devam eder. Veyahut meşru yollardan, gene Parlamento'da düşürülür. Halk ve Basın Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kahraman komutanları, medyadaki yayınlara bakıp, böyle bir m ü d a h a l e d e halkı arkalarında bulacakla rını hiç zannetmesinler. Eğer basın, bu kadar itibar sahibi olsaydı, t i rajını haber yerine, çanak çömlekle, sonra da kesmece karton oyun• 56 •
larıyla arttırma çabasına girer miydi? Basın, kamuoyunun düşünce ve özlemlerini değil, patron, yöne tici zevat ve bazı k ö ş e yazarlarının kanaatlerini aksettiriyor. Kaldı k i , böyle bir muhtıra girişimi "demokrasi yiğitliğine" toz kondur mamak için, onlar tarafından da hoş karşılanmayacaktır. İnşallah, ne mini ne de maxi, 28 Ş u b a t ' t a muhtıra niyetine alına bilecek hiçbir olay M i l l i Güvenlik Kurulu'nda, cereyan etmez. Aydın Menderes'in Sözleri Aydın Menderes, Refah Partisi'nin en parlak ve pırıltılı milletve killerinden. Darbelerin acısını yakından yaşadığı için, tehlikeyi de önceden sezebilir. Bu yüzden herkesi özellikle Refah Partisi'ni uya rıyor. Gerginliğe k i m i n sebep olduğunu araştırmıyor. Buna gerek de görmüyor. "Gerginlik bir vakıadır. Sorumlu aramak faydasız. Ç ü n k ü sonuçlar, sebeplerden önemli. K i m haklı, kim haksız, bu tartış ma bize bir kazanç sağlamaz. Z i r a o noktada hakem kalmıyor." Menderes ince üslûbuylâ şunu demek istiyor: "Bir darbe ger çekleştikten sonra, haklı haksız ortadan kalkıyor. Fiili bir du rumla karşı karşıyayız. İşte, h ü k ü m e t , öncelikle böyle bir sonu cun d o ğ m a s ı n a mani olmalı. E r b a k a n ' ı n , engin siyasi tecrübe siyle, Milli Güvenlik Kurulu'nda askerleri ikna edeceğine inanı yorum." M i l l i Güvenlik K u r u l u ' n d â n net bir açıklama çıkmaz ve zihinler de tortu kalırsa, mesele, Aydın Menderes'e göre Parlamento'da tar tışılmalıdır. H ü k ü m e t Tartışması İşte bu noktada Menderes'in, Refah Partisi'nde kalıp kalmayaca ğı sorusu hatıra geliyor. Aydın Menderes, işin, hemen, h ü k ü m e t git sin veya kalsın zeminine çekilmesinden rahatsız: "Bu noktaya ge tirilirse, bizim iyi niyetle yapmak istediklerimizin bir anlamı ve ağırlığı kalmaz. Biz kim sorumlu diye tartışmadan, demokratik rejim yara almasın uğraşı içindeyiz." Menderes, "Milli Güvenlik Kurulu'nda Refah-Ordu gerginli• 57 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
ği gönülleri ferahlatacak şekilde çözülmezse, Parlamento buna bigane kalamaz" diye sürdürüyor sözlerini. P e k i
b i r
d
a
r
b
e
" olur m u ? " sorusunu da şu şekilde cevaplıyor: " C u m h u r b a ş k a n ı m ı z tecrübeli, konulara vakıf, önemli bir politikacı. Bu bizim şansımız. Nitekim, hep yatıştırcı demeçler veriyor. Parlamento da müteyakkız olursa, Türkiye böyle bir tehlikeyi bertaraf eder." Menderes, "Parlamento, Refah ile ordu arasındaki gerginliği değiştirilemez bir veri olarak kabul etmez. Bunu çözmeye çalı şacaktır." diyerek sonraki gelişmeleri de ortaya koyuyor. Gelişmeler Görülüyor k i , Refahyol, Menderes kanadı çökertilerek yıkılamaz. Ama, m ü d a h a l e tehditleriyle DYP içinden bazı milletvekilleri k o p a n l a b ı h r . Veyahut Tansu Çiller'ın, "artık a k l a n d ı m " düşünce siyle, başka sahillere yelken açması ihtimali de mevcut. Tankların balans ayan yaptığı, M i l l i Güvenlik Kurulu'na muhtı ra yemek korkusuyla girilen bir demokrasi içinizi sızlatmıyor mu? Siyaset Bilimcisi Maurice Duverger'm prononciemento dediği ne, biz "azıcık hamile demokrasi" desek, belki daha yerinde bir teşhis k o y m u ş oluruz. Adam kızını evlendirecek. Özelliklerim öve öve bitiremiyor "Ama" diye ilave ediyor kısık sesle "Ufak bir kusuru var. Azıcık hamile." Hep birlikte azıcık hamile demokrasimizin nur topu gibi(!) bir darbe doğurmasını engellemeye çalışıyoruz.
4 ŞUBAT MUHTIRASI!!!
B i z i m gazeteciler şok habere biraz fazla meraklı. Herhalde, "Şok...Skandal..." vs. gibi tanımlamalarla bir haberin halkın zih ninde daha i y i yer edeceğine inanıyorlar. Galiba, mübalağa edilme diği takdirde, vatandaşın olayı kavrama kabiliyeti"bulunmadığını düşünüyorlar. Son "Şok haber" Demirel'in Erbakan'a muhtıra niteliği taşıyan mektubuydu. Mektubun T a r i h i ve M u h t e v a s ı Hürriyet Gazetesi 21 Şubat 1997 tarihinde Demirel ile Erba k a n ' ı n tam i k i b u ç u k saat görüştüğünü ve ardından, Demirel'in bu uyarı mektubunu kaleme aldığını yazıyordu. Sabah Gazetesine göre, Demirel'in mektup yazmasına, Erba k a n ' ı n 25 Şubat salı günü grupta yaptığı k o n u ş m a sebep olmuştu. Demek vaziyet iyice vahimdi. Çünkü E r b a k a n ile karşılıklı gö rüşme y a p m a s ı n a r a ğ m e n , Demirel yetinmemiş, tam M i l l i Güven lik Kurulu öncesinde düşüncelerini yazılı olarak dile getirmişti. Hem de ne b ü y ü k şiddet ve hiddetle: "Rejimin tehlikede o l d u ğ u n a dair yaygın bir kanaat var. B u tip davranışlarla Türkiye hiçbir şekilde laik, demokratik sis temden geri d ö n d ü r ü l e m e z . Laiklikten saptınız. H ü k ü m e t i n i z i n girişimleri ve bazı hareketler, kamuoyunda kötü yankılar uyan dırıyor. L a i k , demokratik cumhuriyet hedefinden saptığınız şe kilde yaygın kanılar var. Benim de inancını bu doğrultuda. Size kesin olarak belirteceğim ki, laik cumhuriyete ters düşen hiçbir kararname ve kanun Ç a n k a y a ' d a n geçmez. Ben yemin ettim, yeminimden v a z g e ç m e m . H ü k ü m e t olarak bu tutumunuzu sürdürürseniz, rejim tehlikeye girer. Bunun da ne sonuçlar getire• 59 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
ceği kestirilemez. B u g ü n ordu, üniversite ve sokak rahatsızdır. Rahatsızlığı sürderecek girişimlerden kaçının." M i l l i Güvenlik Kurulu arefesinde, üstelik Erbakan ile 2.5 saat yüz yüze görüştükten sonra kaleme alınan böyle hiddetli ve şiddet li bir mektup, rejimin gerçekten tehlikede olduğunun, ordunun bir türlü yatışmadığımı işareti sayılabilirdi. Demirel'in Üslûbu B i z i m tanıdığımız Demirel, Erbakan'a "rejim tehlikede" diye yazmazdı. Çünkü, böyle manşetler atan gazetecileri "Halkın reji me beslediği güveni sarsıyorsunuz" diye eleştiren oydu. B i z i m bildiğimiz Demirel, hiçbir zaman ülkenin ufkunu karanlık gösteren konuşmalar da yapmazdı. İşte, D e m i r e r i n üslûbu: "Cumhuriyetin temel felsefesi, k o y d u ğ u hukuk kuralları, bütün sorunları ç ö z m e y e yetecektir. Karşılaştığımız sorunların cinsi, ciddiyeti ne olursa olsun, onların altında ezilmeyiz. Ufku muzu karartamayız. Geleceğimizden ş ü p h e y e düşemeyiz. De mokrasiye ve devletmize olan inancımızı kaybedemeyiz. De mokrasiden c a y a m a y ı z . Demokrasiye alternatif aramayız. De mokrasiyi öfke, üzüntü ve hiddetin kurbanı y a p a m a y ı z , çare ye rine çaresizliğe talip olamayız. Çare vardır ve demokrasinin içindedir. Türkiye, halkı ile, devleti ile, bütün gücüyle b ü y ü m e ye, gelişip zenginleşmeye, maddi ve manevi b a k ı m d a n yücelme ye devam edecektir. Yeter ki, devletimize, demokrasimize, ken dimize ve geleceğimize inancımızı koruyalım." İşte Demirel'in üslûbu budur. Peki, "Demokrasimize, kendimi ze ve geleceğimize inancımızı k o r u y a l ı m " şeklinde konuşan biri, hiç "Rejim tehlikede. O r d u , üniversite, sokak rahatsız. Bu dav ranışlarınızı sürdürürseniz, işin sonu nereye varır bilinmez" di ye bir mektup kaleme alır mı? "Çare vardır, demokrasinin içindedir. Cumhuriyet'in temel felsefesi, k o y d u ğ u hukuk kuralları, bütün sorunları ç ö z m e y e ye tecektir" beyanatını veren biri, hiç ordunun rahatsızlığını dile geti rerek, "aba altından sopa gösterir m i ? " İsmet P a ş a ' n ı n 27 Mayıs • 60 •
4 Şubat Muhtırası!!!
darbesi öncesinde yaptığı gibi "Sizi ben bile kurtaramam" yanıl gısına düşer mi? D ü n Demirel için ağızlarına geleni söyleyenler, onu fesatın başı, laikliğe yönelik en büyük tehdit gibi görenler, bugün Demirel sila hıyla Erbakan'a vurmaya çalışıyorlar. Demirel'i "kullanmaya" yeltenmeden önce, bari anlamaya çalışın. Demirel'in yakınları, onun üslûbunu, neyi söyleyip, neyi söylemeyeceğini çok i y i bilir. Nitekim 24 saat dolmadan Demirel mektubu yalanlamıştır. Haberin D o ğ r u s u Demirel yalanlamıştır ama, gazeteler hâlâ, C u m h u r b a ş k a n ı ' n ı n uyarı yaptığı konusunda ısrarlı. Haberin doğrusu şu: Demirel, 4 Şubat g ü n ü E r b a k a n ' a 4 ayrı mektup gönderdi. Çünkü o tarihte (4 Şubat), bir aydır B a ş b a k a n T a görüşmesi olmuyordu. Birikmiş bazı meseleler vardı. 29 A r a l ı k ' t a M ü s l ü m G ü n d ü z , Fadime ile yakalanmıştı. Fadime, A l i Kalkancı'nın marifetlerini bütün televizyon kanallarında anlat maya başlamıştı. A l i Kalkancı yakalandı. Erbakan, cemaat liderleri ne Konut'ta yemek verdi. Tarikat tartışması alevlendi. Ocak ayı bo yunca, televizyon kanallarında, ya Aczmendiler veya A l i Kalkancı dergahındaki "kafa sallama" seanslarını gördük. Ocak sonunda Taksim'e cami olayı g ü n d e m e geldi. Ardından Ç a n k a y a ' y a cami yapılması tartışmalara sebep oldu. V e Şubat başında hadiseler iyice hızlandı. 1 Şubat: Sincan'da Kudüs gecesi kutlandı. İran Büyükelçisi'inin, T ü r k i y e ' y e yönelik sözleri ertesi gün gazetelerde, gene "skandal" başlıklarıyla yer aldı. 3 Şubat: Star T V ' n i n muhabiri Sincan'da dövüldü. 4 Şubat: Tanklar Sincan'da yürüdü. İşte Demirel 4 mektubu, Erbakan'a, Sincan'da tankların yürüd üğü ve gerginliği doruğa tırmandığı gün yazıyor. Her birinin konusu ayrı: Biri cemaat başkanlarının Konut'a da veti olabilir. Diğeri belki de, İran Büyükelçisi'nin konuşmasıyla i l gilidir. Biri tankların durumunu izah mahiyetini taşıyabilir.
• 61 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Mektup Yazmak, Olağan Uygulama Demirel'in Erbakan'a mektup yazması şaşırtıcı değil. Çünkü A İ D S ve uyuşturucudan, ekonomik meseleler ve takıp edilmesi te reken yatırımlara kadar Erbakan'a gönderdiği 40 kadar mektup mevcut. Demirel,-Cumhurbaşkanı olduğu günden bugüne, 90 civa rında mektup yazmış. Tansu Çiller ve Mesut Y ı l m a z ' a da düşünce lerim mektupla ifade etmiş. Bütün bu mektuplar, özel arşivinde mu hafaza ediliyor. Şubat ayının aktüalitesi, laiklik tartışmaları ve tankların Sincan çıkarması. Dolayısıyla mektupların konusu da bu. Sız, olağan bir mekanizmayı (Erbakan'a yazılmış böyle 40 mektup var) olağanüstü bir işlem gibi kamuoyuna sunarsanız ü s telik fantimi de yanlış verirseniz, halkı aldatmış, paniğe sürükle miş olursunuz. Tankların yürüdüğü yani gerginliği doruğa ulaştığı gün, gönde rilen mektup başka, durup dururken, M i l l i Güvenlik Kurulu arefesinde uyan mektubu g ö n d e r m e k başka. Zaman ve Zemin Zaman ve zeminden soyutlanan bir haber, haber değildir. Demirel bir zamanlar "Almanya'da Hıristiyan Demokrat Par ti var. Bizde, dinin veya Allah'ın adının anılması laikliğe aykırı sayılıyor. T ü r k i y e ' d e İslam Partisi kurabilir misiniz?" demişti Şimdi bu cümlelerini "Dün C u m h u r b a ş k a n ı bana böyle bir beyanat verdi" diye g ü n d e m e getirsem, çok yanlış anlamalara y o l açmış olmaz m ı y ı m ? Haberin muhtevası kadar, zaman ve zemin de önemlidir.
YENİ BİR SİSTEM ARAYIŞI
Demokrasi adına M i l l i Güvenlik Kurulu ' m m kaldırılmasını iste yenler, şimdi ü t i c a y a karşı uyarı niteliğini taşıyan bildiriden mem nun görünüyorlar. Gazetelerin çoğunun manşeti bildiriyi destekli yor. M i l l i Güvenlik Kurulu, askeri erkanın, siyasi kişilerle, memle ket meselelerini tartışmasına ve görüş bildirmesine imkân verdiği, böylece bir anlaşma ve uzlaşma zeminini hazırladığı için faydalıdır. Biz yıllarca bu düşünceyi savunageldik. Ama M i l l i Güvenlik Kurulu'nun askeri kanadına, gerektiğiden fazla ağırlık tanımak, K u r u l ' u n onları yönlendirmesi ile tavır aldığı izlenimini vermek çok yanlış. İşte o zaman, M i l l i Güvenlik Kurulu, demokrasiye aykırı bir nitelik kazanır. Askerden Medet Umanlar D e m o k r a t l a ş m a deyince, M i l l i Güvenlik Kurulu'nun kaldırılma sı ve Genelkurmay Başkanlığı'nın M i l l i Savunma B a k a n l ı ğ ı ' n a bağlanmasını i l k maddeler olarak sıralayan "solcuların", Refah Partisi'ni, ordu silahıyla ezmeye çalışması, ikiyüzlülükten başka bir şey değil. Solcu tanımını bilerek tırnak içine aldım. Çünkü Deniz Baykal veyahut Bülent Ecevit gibi, sosyal demokrasiyi temsil eden tecrübe l i politikacılar, bu gelişmeleri onaylayan bir hava içinde görünmü yor. Baykal "ya Parlamento'da ç ö z ü m ya seçim" diyor. Ecevit ise, M i l l i Güvenlik Kurulu bildirisinden siyasi malzeme çıkarmak niyetinde değil. Bütün bu havayı basının bir bölümü yaratıyor. A m a ç hükümeti bertaraf etmek. Ç ö z ü m ü Parlamento içinde arayacaklarına, Türk Si lahlı Kuvvetleri'ne yüzlerini çevirip, askerden medet umuyorlar. Halkın ancak bir kısmında mevcut olan rahatsızlığı çok y a y g m m ı ş • 63 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
gibi gösterip, orduyu tahrik ediyorlar. Parlamento'da çözüm aramıyorlar çünkü, Refah ile D Y P ' n i n m i l letvekili sayısı, iktidarı ayakta tutmaya yeterli. Seçime gidilmesi ha linde, Refah'm gene birinci parti çıkmasikuvvetle muhtemel. İşte bu "umutsuzluk" girdabında, çözüm için askerin paçasma yapışıyorlar. Parti İçi Demokrasi Halbuki sistemi tıkayan Refah değil, parti içi demokrasinin ol maması. Parlamentoda, liderlik vasfı taşıyan bazı isimler var. Ama, bu günkü sistemde, hiçbiri, adil olmayacak ve kendilerinin tasfiyesiyle neticelenecek bir yarışa girmez. Ayrıca, her milletvekili, genel seçimlerde önseçim yerine merkez yoklaması yapılacağı endişesini taşıyor. Merkez yoklamasında, m i l letvekili aday sıralamasını Genel Başkan tespit ediyor. Böylece yeni den seçilmek tamamen Genel Başkan'ın iradesine bağlı bir olay hali ne geliyor. Bu durumda milletvekili nasıl sesini çıkarabilir ki? Halta Anayasa'nın grup kararı alınamayacağını öngördüğü hususlarda bile, (mesela soruşturma önergelerinde ve soruşturma raporlarının onay lanmasında) Grup Başkan Vekilleri gene milletvekillerini yönlendirip denetliyor. Bir yandan parti disiplini, bir yandan yeniden seçilmeme korkusu, parlamenterlerin serbest iradesini baskı altmda tutuyor. Sistem Değişikliğine Gitmeden Yarı Başkanlık sistemi, C u m h u r b a ş k a n ı ' m n genel oyla seçilme si, C u m h u r b a ş k a n ı ' n a re'sen M e c l i s ' i fesih yetkisi tanınması veya, dar bölge i k i turlu seçim sistemi gibi köklü değişikliklere gitmeden, parti içi demokrasinin işlemesini sağlayacak tedbirlere başvurul ması ç o k daha yerinde olur. Mesela, y ü z d e 5Tik kontenjan haricinde, Merkez yoklaması ta mamen yasaklanabilir. Ayrıca, partilerin ilçe ve i l kongrelerinde, üye kayıtları, seçim kurullarının denetimine verilebilir; bu kuruluş ların, parti üyelerinin itirazlarını ve şikayetlerini değerlendirmesi sağlanabilir. Böylece Genel Başkanı seçecek B ü y ü k Kongrelere sa dece bindirilmiş kıtalar gelmez. • 64
Yeni Bir Sistem Arayışı
İki T u r l u Seçim Siyasi yapıda değişiklik istenmesi, Refah Partisi'ni denetim al tında tutma veyahut tasfiye etme amacına yönelik görünüyor. Birinci tur seçimlere bütün partilerin, bir hafta sonra yapılacak ikinci tura ise en çok oy alan i k i partinin katılması esasına dayanan iki turlu dar bölge sisteminin R e f a h ' ı n gücünü azaltabileceği bazı çevrelerce düşünülüyor. Fakat artık Refah birinci parti. Üstelik oyları bazı bölgelerde yo ğunlaştığı için, diğerlerine fark atarak birincilik konumuna otur makta. İkinci tura kalan partilerden biri Refah olunca, acaba seçme nin tümü, onun karşısında birleşir mi? Refah ile sol bir parti, ikinci tura kalırsa, kanaatimizce, D Y P , A N A P ve M H P tabanının önemli bir kısmı Refah'a meyleder. Dar bölgede Refah örgütünün b u g ü n k ü şartlara göre daha etkili çalışacağını, seçmen sayısı azaldıkça propa ganda tekniğini i y i kullandığı için R e f a h ' ı n müessiriyetinin artaca ğını sanıyoruz. Bu durumda i k i turlu dar bölge sistemi, daha ziyade sol partileri Parlamento'dan tasfiye edecektir. Ayrıca, yıllardır D Y P ve A N A P tabanlarının husumet içinde oldu ğu, birbirine karşı bilendiği unutulmamalıdu". Aynı şekilde, DSP'nin seçimlere iştirak etmediği bir yerde, oylarının CHP'ye gitmediği ve başka partilere dağıldığı hatta Refah'a bile kaydığı görülmüştür. Dar bölge silahı, laikliğin en katı biçiminde savunucusu olan sol partileri vurabilir. İktidar Ç ı k m a z ı Cumhurbaşkam'nı halkın seçmesi ve ona Meclis'i re'sen fesih yet kisinin tanınması da zaman içinde Parlamento çoğunluğu ile bir sür tüşme yaratabilir. Bu hak istismar edilebilir. Cumhurbaşkanı ile Parla mento çoğunluğu aynı eğilimdeyse, muhalefet mağduriyete düşebilir. Köklü sistem değişikliğinden önce, eldeki imkânlar i y i kullanıl malıdır. Neticede hangi sistemi getirirseniz getirin, oy alma kabiliyetini kaybetmiş liderlerin partilerini gene de iktidar yapamazsınız. Silah zoruyla bile yapamazsınız.
a
• 65 •
Atatürk'ün İstismarı Yasaklansın
ATATÜRK'ÜN İSTİSMARI Y A S A K L A N S I N
Aynı kelimeleri farklı anlamlarda kullanıyoruz. B u yüzden an laşmamız çok zor. Mesela bana göre, Atatürkçülük, demokrat ol mak ve Parlamento'ya saygı göstermektir. Gerçi Atatürk, yaşadığı d ö n e m d e demokrasiye geçememiştir. CHP'nin rakibi i k i partiyi, Terakkiperver ve Serbest Fırkaları, ülkede kargaşa çıkar, devrimler tehlikeye girer korkusuyla kapatmışta" ama, hedef olarak çok partili sistemi göstermiştir. Atatürk Neler Yapabilirdi? Atatürk, Pehleviler gibi, bir hanedan kurabilir. T ü r k i y e ' y e kral olabilir, o d ö n e m d e pek revaçta olan k o m ü n i z m i ülkemize getirebi lir veya faşizmi kabu edebilirdi. Dikta rejimlerinin d ü n y a d a hüküm sürdüğü bir çağda, Atatürk, nasyonal sosyalizmin aksine, barışçı bir milliyetçiliği seçmiş, Rus ya'dan yardım almasına rağmen, onların rejimine ilgi göstermemiş ve k o m ü n i z m i reddetmiştir. Atatürk, m i l l i mücadele sırasında, hareketinin meşruiyetini Parlamento'da aramak, ordu mensuplarından, siyaset ve askerlik arasında bir tercih yapmalarını istemek ve ancak üniformasını terkedeni Meclis'e almak suretiyle de, demokrasiye yönelişinin ipuçlarını vermiştir.
ince ayarını yapan, teori yerine gerçeklere itibar eden bir insandı. En önemli özelliği çağdaşlıktı. Ama siz alır Atatürk'ü 1920-1938 döne mine hapseder ve değişmez kalıplar içine koyarsanız, onu çağdışı bir insan haline getirirsiniz. Atatürkçülük, T ü r k i y e ' d e , şahsı mücadelenin kalkanı yapılarak çarpıtılmıştır, hâlâ da, çarpıtılmaktadır. Darbeler 27 Mayıs darbesi Atatürkçülük adına gerçekleştirildi: Parlamen to kapatıldı, milletvekilleri hapse atıldı ve siyasi haklarından mah rum bırakıldı, insanlar asıldı. 12 Mart öncesinde, Adalet Partisi, eski DP milletvekillerinin si yasi yasağını kaldırmak üzere çalışmalar başlattı. Bunda başarılı da oldu. Ama Türkiye İşçi Partisi, Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Parlamento'dan çıkan kanun, şekil yönünden, 1970'de, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. "İlerici ve A t a t ü r k ç ü " kuvvet ler, "gerici" DPTilerin, yeniden siyasi hayata dönmesini istemiyor du. O tarihte Cumhurbaşkanlığı m a k a m ı n d a oturan Cevdet Sunay, "ordu rahatsız oluyor" gerekçesiyle, "düşüklerin" affından vaz geçsin diye, Demirel'e az baskı uygulamadı. Seçilmişleri bertaraf etmek ve Parlamento'yu fesh etmek m i Atatarkçülük? Birara, Deniz G e z m i ş ve arkadaşları da, "İkinci kurtuluş sava şı veriyoruz" diye, sokaklara dökülmüş, adam kaçırarak, üniversi te basarak, Mustafa Kemalliğe özenmişlerdi. 12 E y l ü l ' d e gene Atatürk ruhu ön plandaydı. Hatta bu yıl boyun ca A t a t ü r k ' ü n yüzüncü yaşını kutladık durduk. Tam bir komediydi. Putperestlik
Pragmatizm Atatürk, cumhuriyetin ve devrimlerin emekleme d ö n e m i n d e , an tidemokratik gibi yorumlanabilecek adımlar atma hakkına sahipti. A m a bugün bakıyoruz, bazı ordu mensupları, her biri, Atatürk oldu ğu zehabına kapılarak, devrimlerin, laikliğin ve "demokrasinin" bekçiliğine soyunuyor. Atatürk, pragmatik, bir başka ifadeyle şartlara göre politikasının • 66 •
Her işi kıvamında bırakmak gerekir. Meselâ, puta benzettiği için heykele karşı çıkan bir inanç dünyasında, i l k Atatürk heykelinin di kilmesinin b ü y ü k önemi vardır. Çünkü bir bağnazlık yıkılmakta ve çağdaşlığa doğru bir adım atılmaktadır. Ama T ü r k i y e ' n i n her yerini Atatürk heykelleri ile donatmak, bana göre çağdaşlığa değil, putpe restliğe doğru atılan bir adımdır. Bir yabancı gazeteci, Türkiye hakkında yazdığı kitapta şöyle di•67-
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
yor. "Bir gün, bir büyük felaket sonunda, Türkiye yerle bir ol sa, yüz yıllar sonra burada kazı yapan arkeologlar, bölgede pu ta tapan bir kavmin yaşadığı düşüncesine kapılabilirler." Atatürk, çağdaş olduğu ve T ü r k i y e ' y e , laiklik gibi, demokrasi gi bi doğru hedefler verdiği için büyük bir devlet adamı. Ama, her yan lış işte, onu referans gösterirseniz, Atatürkçülüğü, bir dogma olarak nisanlara dayatırsanız, yüceltmek isterken Atatürk'ü yıpratırsınız. Devletin Kanunları Atatürk'ü bugünkü siyasi mücadelenin içine sokmayın. Hiçbir zaman karşı çıkmadığı başörtüsü ve çarşafı da, Atatürkçülük ilkelen y m ı ş gibi takdim etmeyin. Bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanunda, bakın bakalım, başörtüsü veya çarşafın adı geçiyor mu? Atatürk, ne zaman, neyin yapılacağını ve ne kadar yapılacağını çok i y i bilirdi. B ü y ü k bir komutan ve vatan k a h r a m a n ı olmasına rağmen, kadının giyimine karışmadı. Çünkü, örf ve adetlerimize saygılıydı. Devrimlerini de, müsait zaman ve zemin kollayarak, ger çekleştirdi. Kurtuluş S a v a ş ı ' n ı n , Padişahı kurtarmak için yapıldığı havasını vermesi, i l k Anayasa'da, devletin dininin İslam olduğunu belirtmesi bu sebebtendi. Bir ihtilal yapıp düzeni değiştirmiş olma sına r a ğ m e n , halkla inatlaşmazdı. Devrimcilikle halkçılığı dengede tutmaya çalışırdı. Bir Tavsiye Atatürk bile daha mutedil davranırken, bugün, bütün hareket ve düşüncelerimize Atatürkçülük adına, ince ayar yapılmak isteniyor. Halbuki, Atatürkçülük bir dogma değil, pragmatik bir arayıştır. Çağ daşlık ve demokratlıktır. Yaşanan olaylara çözüm yaratma gayretidir Ama siz, Atatürkçülükte, irticaya sapıyorsunuz. Onun gibi ilerici bir adamı, 1920-1938 devresindeki anlayışın içine hapsetmeye çalı şıyorsunuz. Atatürkçülüğün tekâmülünün ve halk kuleleriyle kucak laşmasının önünü kesiyorsunuz. Atatürk'e düşman yaratıyorsunuz.
E R B A K A N ' L A AKŞAM YEMEĞİ
Erbakan, bazı basın mensuplarına bir akşam yemeği verdi ve son günlerin olaylarını değerlendirdi. Erbakan, M i l l i Güvenlik K u r u lu'nda dile getirilen mesajı şu cümlelerle özetledi: "Türkiye'de bir avuç aşırılığa kaçan insan var. Bunlar, cumhuriyetin temel ni teliği olan laikliğe karşı geliyor. K i m bunlar? İ B D A - C , Hizbullah, Cemalettin Kaplan vs... Bunlar eğitilmeli, demokrasinin, la ikliği, hukukun ü s t ü n l ü ğ ü n ü n ehemmiyeti, onlara anlatılmalı. Kimse Cumhuriyetin niteliklerini değiştireceğim diye bir iddi anın sahibi olmamalı. B i r kaba softalık varsa -ki var- bu tasfiye edilmeli." Demokrasi Mesajı Erbakan, demokrasinin öneminin bir kere daha altını çizerken, Anayasa'ya göre, kurumların yetki ve görevlerini de belirledi: "Milli Güvenlik K u r u l u İ S T İ Ş A R İ mahiyette bir organdır, Burada herkes düşüncesini söyler sonra, orada konuşulanlar hükümetin önüne gelir.ÜIkenin güvenliğinden ve huzurundan h ü k ü m e t S O R U M L U D U R . Bakanlar K u r u l u , Milli Güvenlik K u r u l u kararlarını E M İ R T E L A K K İ E T M E Z . Serbest irade siyle, bu kurulda oluşan fikirlerden yararlandığı kadar yararla nır. Anayasa, insan hakları, hukuk devleti ve demokrasi açısın dan bu teklifleri değerlendirir. Bazıları yasaların hakkıyla uy g u l a n m a s ı n a ilişkindir. Bazıları bir kanuni düzenleme gerekti rir. A m a T A K D İ R H A K K İ hükümetindir. Hükümetleri Millî Güvenlik K u r u l u kurmaz. Ve h ü k ü m e t l e r Milli Güvenlik K u r u lu'ndan g ü v e n o y u almaz."
Bence, dinin istismar edilmesini yasaklamadan önce, A t a t ü r k ' ü n istismar edilmesini yasaklayan bir madde kabul edilsin. M i l l i Gü venlik Kurulu'na hararetle tavsiye ederim.
Erbakan, 3 saat süren k o n u ş m a s ı n d a Türkiye'nin bir hukuk devleti, rejimin ise demokrasi olduğunun altını defalarca çizdi.
• 68 •
• 69 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Erbakan'la Akşam Yemeği
Erbakan laiklik ilkesinin İslam'la çelişmediğini, aksine bağdaş tığını söylerken, 1949 yılında kabul edilen, 163'üncü maddenin mü zakere zabıtlarından örnekler verdi. "Laikliğin tarifi, bu madde müzakereleri sırasında ortaya k o n u l m u ş t u r " diyen Erbakan, ya sak olanı ise şöyle anlattı: "Din böyle istiyor, benim dediğimi ya pacaksın diye, zorbalığa kalkışan skolastik zihniyete karşı çıkı lacak, ikinci husus, kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi ya pacak. İlim ve akıl yoluyla her şeyi k o n u ş m a k serbest olacak. Ç ü n k ü din ve vicdan hürriyeti içinde İslam'a inanma hakkına sahipsiniz. Elbette bu inancın doğrultusunda konuşabilirsiniz de. K o n u ş m a k değil, dayatmak ve zorbalık yasak. Zaten İslami yet de zorbalığa karşıdır."
rilyon lira teşvik kredisi verilmiş. Bu paraları, bugünkü değere göre s ö y l e m i y o r u m . Ne zaman borç alınmışsa, o günkü rakamı, y e k û n a ilâve ediyoruz. Ayrıca bunun içinde kur garantili dış krediler de var. Dolar 10 bin lirayken borçlanılmış. F i r m a , 10 bin liradan ödüyor, Hazine 110 bin lirasını karşılıyor. K u r ga rantili dış borçları kestik, faizleri düşürdük. KİT'lerin yüksek faizle özel bankalardan borç almasını önledik. Devlet bankala rının reklam giderlerini 30 trilyon liradan 15 trilyon liraya in dirdik." Erbakan, fırsatçıların, "Yem borularını tıkadık" demek istiyor du. B a ş b a k a n ' a göre basının R e f a h ' ı iktidardan d ü ş ü r m e k istemesi nin sebebi buydu. B a ş b a k a n bu düşüncesini M i l l i Güvenlik Kurulu toplantısı sıra sında, komutanlara da söylemiş: "Çıkış kapısında 20 kadar tele vizyon ve basın kuruluşu, canlı yayın araçları var. Siz zannedi yor musunuz ki bunlar, demokrasi veya laiklik için buradalar. Hayır, bunların amacı kaybettikleri imkanlara yeniden kavuş mak. İstedikleri, 6.2 katrilyon liralık sistem devam etsin."
Erbakan'a göre İslam, laiklik kadar demokrasiye de uyan bir din. Çünkü Müslümanlığın özünde, b ü y ü k kalabalıkların dalâlete s a p m a y a c a ğ ı inancı mevcut. Halkın sözüne itibar etmemek, İs lam'a ters düşer. K u r a n ' ı n temelinde var olan hak ve adalet ilkele rini ele alıp, bugün nasıl bir tatbikat yapılacağı araştırılsa, "Demok rasi ve laiklik en iyisidir" sonucuna varılır. Erbakan, M i l l i Güvenlik Kurulu kararlarının, laiklik ve demok rasiyi savunduğu için İ s l a m ' a da uyduğunu, dolayısıyla karşı çıka cak bir durum bulunmadığını söyledi. Bir Soru ve B i r Cevap Zaman'dan Fehmi Koru bir soru sordu: - Madem bir sakınca yoktu, niçin kararları i m z a l a m a y ı ge ciktirdiniz? E r b a k a n ' ı n cevabı, belki inandırıcı değildi ama demokrasi neza ketine uygundu: - Bazı teklifleri halk yanlış tefsir eder. Ordumuza olan sevgi sine halel gelir diye d ü ş ü n d ü k .
Muhalefet Erbakan muhalefetten de sözünü sakınmadı: "Medya, Türki ye'de demokratik rejim sallantıda gibi bir hava yarattı. Muha lefet partilerine gittim; bu havaya karşı birlikte direnelim de dim. Beni eleştireceklerse, bir hafta sonra eleştirmelerini söyle dim. Demokrasiyi savunmaları gereken bir anda, sahadan kaç tılar... Sınıfta kaldılar." Demirel
E r b a k a n ' ı n herkese söyleyecek sözü vardı. Ama sözün en ağırı nı bir kısım basına ve arkasındaki "rantiyeci gruplara" yöneltti: "1982'den biz iktidara gelinceye kadar geçen d ö n e m d e , 6.2 kat-
Erbakan, Demirel'in aleyhinde ise tek bir kelime sarfetmedi. Oy sa basın onu konuşturmak için hayli, uğraştı: Soru: Demirel bu işi neden kurcalıyor? Niçin sürekli rahat sızlıktan bahsediyor? E r b a k a n : Basın pin pon topunu atiyor. O da yakalamak üzere uzanıyor. Her nezaketi olan insan bu duruma düşer. Soru: Y a n i ?
• 70 •
• 71 •
Basın
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
E r b a k a n : Suali o sahada sorunca, o da cevabı o sahada vermek zorunda hissediyor kendini. Nezaket icabı böyle yapıyor. Kıyafet K a n u n u Erbakan'a yöneltilen bir kritik soru da, kıyafet kanununun uygu lanmasıyla ilgiliydi: S o r u : S a r ı k veya c ü b b e l i insanlara, yolda y ü r ü r k e n kıyafet k a n u n u uygulanacak m ı ? E r b a k a n : Madem böyle bir kanun var, uygulanmalı. Ama bazen i u r k ı y e gerçeklen, yasaları aşıyor. Mesela Bey, Paşa, Efendi de mek yasak. Halbuki bütün komutanlar birbirlerine " p a ş a m " diye hitap ediyor. J
Ben d a y a n a m a y ı p m ü d a h a l e ettim: " i y i ya efendim, M i l l i G ü v e n l i k K u r u l u k a r a r l a r ı n a dayana r a k d e v r i m k a n u n l a r ı n a muhalefetten hepsini t u t u k l a t t ı r ı v e rın!" Erbakan bu işin şakasından bile hoşlanmadı. Değerli komutanla rımızı uzun uzun övdü ve sözünü bir latifeyle bağladı• " S a y ı n K a l e m l i ve S a y ı n Ecevit kasket t a k ı y o r . Biz ş i m d i on l a r a fötr ş a p k a m ı b u l a c a ğ ı z ? " Bir gazeteci m ü d a h e l e etti: " E f e n d i m Sayın C u m h u r b a ş k a m herkesi t e m s ı l e n fötr ş a p k a k u l l a n ı y o r y a ! " ^ B a ş b a k a n ' ı n akşam y e m e ğ i n d e çok ciddi konuşmalar yapıldı Bu ağır havayı dağıtmak için arada snada şakalaşıldı da. Ş a p k a ve pa şa latifesi 3 saatlik sohbetin esprili bölümleriydi. Kimsenin alınma sını ve o sözleri de ciddiye almamasını rica ederim
• 72 •
Y A L A N SÖYLEMEYİN ÇARPILIRSINIZ!
Gazeteci arkadaşlar, yalanları bir bir meydana çıkınca, kendile rine kızacaklarına bize kızıyorlar. Mesela İbrahim Şahin ile mülaka tı, sözde, onu aklamak maksadıyla yapmışız. İddia bu. Halbuki, b i zi eleştirmek için " Ş u soruyu sorman g e r e k i r d i , s o r m a d ı n . O n u k o l l a d ı n " demeleri lazımdı. İşin bu yönüne girmeden, Şahin gibi bizi de " m a h k û m " etmeye kalkışıyorlar. Her soru ve iddia, Kanal 6'da " S ö z ü n D o ğ r u s u " programında dile getirilip tafsilatlı cevaplar alındı. A m a elbette sorular, " S u ç l u a y a ğ a k a l k " şeklinde, azarlayıcı bir üslûpla değil, muhatabımızın düşüncelerini öğrenip kamuoyu na aktarmak maksadıyla soruldu. Soru Ö n e r g e s i Bu arada CHP Bursa milletvekili Avukat Yalıya Şimşek Adalet B a k a n l ı ğ ı ' n a bir soru önergesi yönelterek, beni i k i kere suçlu san dalyesine oturtmuş: 1) Nazlı Ilıcak, aranan bir şahsı, polise bildirmemek suretiyle suç işlemiştir. 2) Nazlı Ilıcak, " İ b r a h i m Ş a h i n ' i n s u ç s u z o l d u ğ u n a ikna ol d u m " demek suretiyle, davayı etkileyici beyanda bulunmuştur. Genel Başkanı Deniz Baykal'm haberi olmadan, Adalet Bakanlığı'na h a k k ı m ı z d a bir som yönelttiğine inandığımız bu Sayın m i l letvekiline bizim de bir teklifimiz var: "Ben ş a h s e n , d a v a y ı etkilemek s u ç u n d a n hapiste yatmaya h a z ı r ı m . A m a herkes susacak, h a k l a r ı n d a s o r u ş t u r m a a ç ı l a n M e h m e t A ğ a r , İ b r a h i m Ş a h i n ve d i ğ e r polis m e m u r l a r ı n a iliş k i n i l e r i geri k o n u ş m a y a c a k . Ş a r t ı n ı bu. O n l a r a u y u ş t u r u c u ka çakçısı, h a r a ç ç ı ve k a t i l demek, d a v a y ı etkilemek s a y ı l m a y a c a k da, bu kişilerle b i r r ö p o r t a j y a p m a k ve m e s e l â İ b r a h i m Ş a h i n ' i n
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Yalan Söylemeyin Çarpılırsınız!
''Ben katıl değilim. Şoförüm uyuşturucuya k a r ı ş m a d ı " şeklindeki, üstelik resmi belgelere istinad eden konuşmasına imkân vermek mı suç ad'edilecek? Peki, soruşturmanın gizliliğine halel getiril diği d ü ş ü n ü l m e d e n , Susurluk komisyonunda her söylenenin er tesi gun gazetelerin başköşesinde yer almasına ne demeli?" Yalanla torbalarını dolduranların, gerçeği duyunca sinirleri bo zuluyor. Ben C H P ' l ı Yahya Ş i m ş e k ' m böyle bir ruh haleti rnde bu soruyu Adalet Bakanı Şevket Kazan'a sorduğunu tahmin ediyorum.
tiriyorlar safsatası. Bu yeminin ettirildiği Kur'an kursu belli değil. Ettiren de, eden de belli değil. Sadece yeminin metni var meydan da, bir de kitap. Dikkatli olmayan bir okuyucu veya T V seyircisi suç unsurunun Niyazi K ö y m e n ' i n kitabı olduğunu zannedebilir. Ama kitap aksine, laik düzenin savunucusu olarak bu yeminin okutulduğu Kur'an kurslarını eleştiriyor. İşte Zaman Gazetesi kısa sürede yalanı meydana çıkardı. Rah metli gazeteci İlhami Soysal, 1966 yılında M İ T kaynaklarına daya narak kaleme aldığı bir makalesinde, bu yeminden söz edip, metni ni de yazısına alıyor. Konu, o zaman da M i l l i Güvenlik Kurulu gün demine getirilip tartışılıyor. 1971'de Niyazi K ö y m e n , aynı yeminin metnini bu defa kitabma K u r ' a n kurslarını eleştirmek amacıyla so kuyor. Daha sonraki bir tarihte İlhan Arsel "Diyanete cevap" adlı kitabma, yemini koyuyor. Böylece, 1966 yılında g ü n d e m e gelen ve hangi Kur'an kursunda ettirildiği bilinmeyen bir yemin, güncel bir meseleymiş gibi, ordu mensuplarının önüne getiriliyor. Bu yemin olayı b ü y ü k ihtimalle, 1940Tı, 1950'li yıllarda Süley mancıların açtığı kurslarda, çocuklara öğretilmiş olabilir. Çünkü, o zamanlar, bu kurslar hayli tartışılmıştı. Ama şu anda hem Süley mancılar Atatürk düşmanlığını tamamen terkettiler, hem de ilgi sa halarını, K u r ' a n kurslarından talebe yurduna kaydırdılar. Her talebe yurdunun girişinde bir Atatürk portresi var.
1Ç
Refah ve K a d r o l a ş m a Yalan bir tane değil k i , hangisini düzelteceksiniz? Refah'rn kadrolaştığı iddiası, bir başka örnek. Şimdi rakamlara bakalım: *1996 yılında Maliye B a k a n l ı ğ ı n d a n 82 bin 344 yeni kadro alınmış. Basın bu rakama dayanarak, " S u ç l u y u " yakalamanın sevinci içinde iddia ediyor: "işte kadrolaşıyorlar!" * 1996 yılındaki 82 bin 344 kadronun d ö k ü m ü n e bir göz atalım1996 yılında D Y P ' l i ismet Atilla, A N A P ' l ı Lütfullah Kayalar ve Refahyol h ü k ü m e t i n d e de Refahlı Abdüllatif Şener Maliye Ba kanı oldu. Kadroların 7 bin 72'si İsmet Attila, 68 bin 8 8 6 ' s ı Lütfullah Ka yalar ve sadece 6 bin 386'sı RP-DYP koalisyonu sırasına, AbdüllaŞ
e
n
e
m
İ
n
e
r a S t l i y
r
Ü
s
t
d
İ
k
6
b İ n
3
8
6
e n i
k a d r
, l î ^ f ° y o n u n 6 bin „ , n l ı k l a r ve onlara bağlı kuruluşlara, 3 3 3 ' ü R P ' l i Bakanlıklara verilmiş. u
D
Y
P
1 1
B a k a
Refah'ın aldığı yeni kadro topu topu 333. *Maliye B a k a n l ı ğ ı ' n d a n alınan yeni kadrolar, mevcut kadroları o olçude şışırmıyor. Bir rakamla izah etmek gerekirse, 1996'da 82 bin 344 yem kadro alınmış. A m a aynı yıl, 75 bin 854 kişi emekli ol muş. Dolayısıyla 1996'da ilave kadro sadece 6 bin 490. işte Refah Partisi kadrolaşryor yalanının doğrusu bu. Yemin Yalanı Ya Kur'an kurslarında Atatürk'e ve laik devlete karşı yemin et• 74 •
Diyanet'in Açıklaması K u r ' a n kursu gerçeği ise şu. Diyanet İşte Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz ile konuştum. İşte anlattıkları: "Bu kurslar 1925 yılından beri, ülke genelinde, resmi eğitim çerçevesi içinde, önemli bir ihtiyaca cevap vermektedir. Bir yer de K u r ' a n kursu açılabilmesi için, binanın hazırlanması, Milli Eğitim ve Sağlık M ü d ü r l ü k l e r i n c e bu binanın eğitim - öğretim ve sağlık açısından kurs olmaya elverişli b u l u n d u ğ u n a dair bir rapor tanzim edilmesi, kursa devam için en az 15 öğrencinin müracaatı, kursun açılması için Valilikçe Başkanlığımıza teklif te bulunulması gerekmektedir. K u r ' a n kurslarının denetimi, • 75 •
28 .Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
B a ş k a n l ı ğ ı m ı n müfettişleri, ilgili müftü, m u r a k ı p , ve K u r ' a n kursu müdürleri tarafından yapılmaktadır. Ayrıca vali ve kay makamlıklarla, Milli Eğitim Bakanlığ, müfettişleri de teftiş yapab.hr. K u r ' a n kursu sayısı 5 bin 241, öğrenci sayısı 155 bin / (
d
ı r
3
| l l , k
b , r
; ' , - y e ğ ' " ! " sonucunda hafız veya hafize olmak is teyenlerin sayısı ise 21 bin 144."
AVA GİDEN A V L A N I R
, Avni Akyol'un Girişimi Bir ara Yılmaz h ü k ü m e t i döneminde, M i l l i Eğitim Bakanı Avni Akyol, Kur'an kurslarında üç yıllık eğitimden geçen hafızların nor mal orta öğretim derslerine ilave olarak, alması ve liseye devam hakkı kazanması için bir düzenleme getiriyordu. i m a m Hatiplerin orta okullarına çok sayıda benzerinin eklenme si gibi bir sonuç doğuracak bu girişim ile, b u g ü n A N A P milletveki! l K a 5 : a B e r n ' i n imam Hatiplerin orta kısmının kapatılması teşeb büsü birbiriyle çelişmiyor mu? Acaba Mesut Y ı l m a z ' ı n düşüncesi ne/ * Çarpılırsın Vallahi! Diyanetin bilgisi dışında kurulan Kur'an kursları varsa bunlar b
1
U r
A
m
a
r t a y a
d e H 1
k o
7o!nn ; ü ? ° y ™ d a n kuru sıkı atmak, 1960 larda belki de daha önce edilen yemini bugüne taşımak, ken di bakanlıklarına yalnızca 333 yeni kadro alan Refah'ı "Kadrolaşıyor ' diye suçlamak, insafa sığmaz. Refah üslubuyla ilgilileri uyaralım: "Yalan söylemeyin, çarpılirsiniz Vallahi!" ' v
P
Türk Silahlı Kuvvetleri "Darbe yok" açıklamasını yaptı. Bu açıklama içinde yer alan Ordunun laik ve demokratik cumhuri yete sahip çıkacağı vurgusu, k i m i çevrelerde yeni bir uyarı ve göz dağı olarak değerlendirildi. Halbuki bildirinin, ordunun demokrasi ye bağhlğını bir teyidi biçiminde yorumlanması daha doğru olurdu. Çünkü, müdahale tartışmalarının sona ermesi, ülkemizin siyasi ve kenomik istikrarı açısından çok önemli. Sıradışıhk 28 Şubat tarihli M i l l i Güvenlik K u m l u toplantısı, olağan bir top lantı değildi. En azından kamuoyunda bir olağandışılık tesiri yarat tı. E r b a k a n ' ı n imza tereddütü, artık sayısının 18 olduğunu öğrendi ğimiz tedbirlerin Parlamento'da görüşüleceğinin söylenmesi üzeri ne kopan kıyamet sıradışı bir hadiseyle karşı karşıya b u l u n d u ğ u m u z kanaatini doğurdu. Gizlilik Aslında, kargaşayı yaratan husus, M i l l i Güvenlik Kurulu'ndan çıkan tedbirler paketinin gizli tutulmasıydı. M i l l i Güvenlik Kuru lu'nda k i m i n ne konuştuğu gizli tutulabilir. Veyahut halkta panik ve heyecan yaratmamak için, m i l l i güvenliğimizi ilgilendiren gelişme lerin saklanması tabîi karşılanabilir. Ama zaten uygulanacak, en azından uygulanabilirliği hükümette görüşülecek olan tedbirler, ne den saklanıyor? Ü l k e m i z için tehdit arzeden bir gelişme varsa, yukarıda da belirt tiğiniz gibi kamuoyuna açıklanmayabilir. A m a alınacak tedbirler, vatandaşa yönelik olacaktır. Bunların ne olduğunu bilmek hepimi zin hakkı değil mi?
• 76 • • 77 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Ava Giden Avlanır
Gizliliğin Sakıncası Sözgelimi, İ m a m Hatip O k u l l a r ı ' m n orta bölümleri, 8 yıl kesin tisiz temel eğitim k a p s a m ı n a alındığı için kapanacaksa, böyle bir ta sarruf zaten gizli yapılamaz. Terörle Mücadele Yasası'na 163'e benzer brr h ü k ü m konulması işlenmişse, bu husus neden ve kimden saklanacak? Nitekim, gizlilik yüzünden, 163'üncü madde benzeri bir yasal düzenlemenin geleceğinden söz edildi. Sonradan bunun bahis konu su olmadığı anlaşıldı. Boşuna heyecan ve tepki yaratıldı P e r ş e m b e günü toplanacak hükümet, M G K ' n ı n belirlediği ted birleri görüşecek ve elbette basın hepsini öğrenecek Anayasa'da "Milli Güvenlik K u r u l u kararları gizlidir" diye bir hukum yok. Zaten uygulanması gereken kararların gizli tutulma sı da mantıklı değil. M e s e l â Olağanüstü H a l ' i n uzatılması istendi ğinde veya kapsamının genişletilmesi istikametinde bir eğilim belir tildiğinde, bu durum hemen halka açıklanmıyor mu? Acaba vatandaşın benimsemeyeceği bazı kararlar mı söz konu su Bu y ü z d e n m ı , kanunların arkasına saklanarak açıklama yan maktan çekimliyor? Çarşaf Meselesi Birtakım endişeler var. Mesela Kılık Kıyafet Kanunu uygulanır ken, bu kanunun içinde yer almayan, kadınların çarşaf giymesine de karışılacak m ı ? Demirci, A T V ' d e , İ r a n ' d a k i kadın giyiminin çağdışı olduğunu söyleyerek ç a ğ d a ş giyimi savundu. 1
Çağdaşlığı acaba, zarfta m ı , mazrufta mı arayacağız ? imam Hatip O k u l l a r ı ' m n farklı bir eğitim vererek, i k i değişik nes m yetişmesine y o l açtığı doğru. A m a farklılık arzeden insanla rın k a y n a ş m a s ı n a mani olan hep öteki taraf m ı ? B i z i m gibilerde hiç sorumluluk yok mu? N e y m i ş efendim, üniversitede başını örten kız, bir siyasi tavır içindeymiş? Nereden biliyorsunuz? Ben daha ziyade, onların bize değil, bizim sürekli onlara karışıp, • 78 •
aşağıladığımıza ve "gerici" diye damgaladığımıza şahit oluyorum. Halbuki, dindar çevrelerin b ü y ü k çoğunluğu cumhuriyetin laik netilğini ve bugünkü düzeni b e n i m s e m i ş durumda. İnanç hürriyetleri ve inançlarına göre yaşayıp konuşmaları tehdit edildikçe sertleşiyorlar. 1 6 3 ' ü n c ü Madde Ceza Hukuk Profesörü Çetin Ö z e k ' i n 163'üncü madde hakkın da, bir vakitler yazdıkları, laikliği doğru anlaşılmasına yardım ede cektir. Çetin Ö z e k diyor k i : "Her inanç sahibinin dinini yayma, ta pınma, toplanma ve gösteri yapma hakkı vardır. Din, belirli bir inanç biçimi çevresinde toplanma o l d u ğ u n a göre, cemaat, dinin temel öğesidir. B u yüzden dinin cemaat oluşturma hakkı da vardır. B i r cemaatin tapınmak için belirlediği her yer mabed sayılabilir. B i r yerin mabed olarak tesbiti, hiçbir kurala bağım lı tutulamaz." Özek, 163'üncü maddenin uygulanabilmesi için suçun hangi un surlardan oluştuğunu da şu şekilde sıralamaktadır: "Yalnızca, genel anlamda eleştiri, eylemin suç teşkil etmesi için yeterli değildir. Eleştirinin dini değerlere dayandırılması, mevcut sistemin dini inançlar açısından yerilmesi gerekir. A m a bu da kafi gelmez. Eleştirilen noktaların düzeltilebilmesi için yapılan tavsiyelerin de dini nitelikte olması şarttır. B i r başka ifadeyle, dini nitelikte öneriler çare olarak öne sürülmelidir. Ayrıca, söz konusu dinin, dünyevi düzenle ilgili, sistem denilebilmesine yetecek ayrıntılı nitelikte kurallara sahip olması ge rekmektedir. Mesela bir din grubunun, toplumsal ahlâkın din sizlik y ü z ü n d e n çöktüğü, dine bağlılığın sorunların halline yar dımcı olacağı propagandasını y a p m a s ı suç sayılmaz. Dini hu kuk düzeninin, mevcut sistemin yerine geçmesini s ö y l e m e k 163'ün k a p s a m ı n a girer. Ama, yasaklanan p r o p a g a n d a n ı n "la ikliğe aykırı olarak" yapılması da şarttır. Tavsiye edilen dini ku ral ve düzenin, devlet yapısı içinde emredici nitelik taşımasının, bütün herkes için uyulması zorunlu kurallar durumuna getiril. 79 .
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
o u r . K ı s a c a s ı , l „ r devlet d ü z e n i n i n , d i n i a ç ı d a n eleştirilmesi ve d m . a ç ı d a n tavsiyelerde b u l u n u l m a s ı , bu ö n e r i l e r i , ' h e r k e ü u y u m a s ı z o r u n l u b i r k u r a l haline getirilmesini ta p e t m e d i k ç e 163 ncu maddeye g ö r e s u ç s a y ı l m a z . Bu d u r u m d a sadece d i n i g o r u ş a ç ı k l a m a s ı ve ö n e r i söz k n n ı m . H , , - c ' gerekir k i , f Konusudur. Ş u n u da u n u t m a m a k gerek.r kı, 163 uncu madde, "Devletin Şahsiyetine Karsı C ü r ü m ler a r a s ı n d a yer ahyor. B u b ö l ü m d e k i eylemlerin o r t a k yan 1 " yasa ve anayasal y a p m m d e ğ i ş t i r i l m e s i a ç . s m d a n , £ r a k ^ o n ve d m a m . z m l e n n ı n b u l u n m a s . d ı r . Bu eylemler, h i ç değilse m vcut anayasa d ü z e n i n i n v a r h ğ , a ç ı s ı n d a n "zarar tehl k e s ^ y a . ' ratacak n , elikte o l m a l ı d ı r . Devletin temel laik yap.sma kars, c
:
^
s
^
:
:
~
b
-
i
^
r
^
™
s
A v a Giden A v l a n ı r Fatih'in Çarşamba semtinde, kılık ktyafetlerinden d o l a Ç
C
t
m
Ö
Z
e
k
m
k
M
k
^ ' busunda dikkatlice ve defalarca o k u m a n ı n yaran var
V1
"insan
R E F A H SUYUNUZU MU BULANDIRIYOR?
Yeni h ü k ü m e t formülleri için D o ğ a n G ü r e ş ' i n seferber olması, iyi bir görüntü vermiyor. Çünkü, insan ister istemez, eski Genelkur may B a ş k ı n ı ' n ı n ordu ile temasta olduğu ve bu telkinleri bir sözcü sıfatıyla yaptığı intibaına kapılıyor. D o ğ a n Güreş, şerefle Türk Silahlı Kuvvetleri'ne hizmet etti ve ülkenm terörle mücadelesinde başarı sağlanmasına k a t k ı d a bulun du. Siyasette, isminin, bu nevi spekülasyonlara karışıp yıpranma ması gerektiğine inanıyoruz. Refah ile koalisyon bozulacaksa, arabulucunun bir sivil olması tercihe şayandır. Böylece, sadece D o ğ a n G ü r e ş ' e değil, Türk Silah lı Kuvvetleri'ne de gölge düşmez.
s o S k S
A v a giden avlanır, ü l k e y e huzur getireceğiz diye, i y i niyetli vo la ç a n l a r ı n da, daha b ü y ü k bir huzursuzluğa y o î a ^ Z t ü m -
Demokrasi Erbakan ile Kanal 6'da yaptığımız söyleşi, dün yayınlandı. Bu rada bazı noktaların altını çizmek isterim. Erbakan, demokrasiden taviz verilmesine müsaade etmeyecek. Devletin laik sıfatının yanı sıra, demokrat sıfatının da bulunduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğunu sık sık vur guluyor. " H a k i m i y e t k a y ı t s ı z ş a r t s ı z m i l l e t i n d i r " derken, kayıtsız kelimesinin üzerinde bir kere daha duruyor: " D e m o k r a s i y i k a y ı t a l t ı n a a l a m a z s ı n ı z . Ç ü n k ü devlet h a l k a hizmet için v a r d ı r . " Elinizi vicdanınıza koyun. Refahyol protokolüne göre, siz 8 yıl temel eğitimde, 5+3 formülünü geçerli kabul etmişsiniz. Beşinci yıldan sora, üç yıl yönlendirme olaçağını belirtmişsiniz. Sadece Re fahyol değil, Anayol H ü k ü m e t i ' n i n programında da aynı esaslar be nimsenmiş. Şimdi, Parlamento'nun çoğunluğunun düşüncesini bir kerıara atıp M i l l i Eğitim Şurası'nın kararlarını uygulamaya çalışı yorsunuz.
• 80 •
• 81 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik Refah Suyunuzu mu Bulandırıyor?
Ufak bir hatırlatma yapmak isterim. Anayol H ü k ü m e t i ' n m prog ramı ıkı farklı nüsha olarak kaleme alınmıştı. D Y P ' n i n k ı n d e " İ l köğretimin ikinci kademesinde başlamak ve ortaöğretimde yo ğ u n l a ş m a k üzere, yönlendirme sistemine işlerlik kazandırıla caktır demliyordu. Anavatan grubuna dağıtılan metinde ise "İl köğretimin ikinci kademesinde, din, teknik, sanat gibi alanlar da y ö n l e n d i r m e sistemine işlerlik kazandırılacaktır» cümlesi yer alıyordu. A N A P grubu tarafından daha i y i anlaşılsın diye yönlen dirmenin dini de kapsayacağı açıkça vurgulanmıştı Hem Anayol, hem de Refahyol hükümetleri böyle bir programı benimsemişken, Parlamento'dan, M i l l i Eğitim Şurası'nın isteği doğrultusunda bir düzenleme çıkar mı? Çıkarsa, bunun hür iradenin bir urunu olduğu savunulabilir mi? M i l l i Eğitim Şurası'nın kararma göre, 8 yıl kesintisiz temcJ eğitimden sonra, yönlendirme için bir yıllık hazırlık ve yönelme egtımı var. Mesleki eğitim ise bu hazırlık döneminden sonra başla yacak. Dolayısıyla, imam Hatip okullarının orta bölümü k a p a n m ı ş
E r b a k a n ve E v r e n İ m a m Hatip Okulları, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde rahatsızlık ya ratıyor. Ama, mesela, 12 Eylül döneminde, asker, bu okulların orta kısmını kapatmayı hiç düşünmedi. Aksine, Kenan Evren, İ m a m Ha tip Okulu mezunlarının sadece İlahiyat Fakültelerine devam imkânı varken, onlara bütün üniversiteler giriş hakkı verdi. Evren'in yeni imkânlar tanığı bir okul sistemine,' dindarlığı c ü m le alemin malumu olan, E r b a k a n ' ı n tırpan atması mı bekleniyor^ Demokrasi karşılıklı fikirlere tahammül rejimidir. Erbakan bugun iktidardır. Yarın D Y P hükümetten ayrılırsa düşebilir. Ve Tan su Çiller gene laikliği teminatı olur! Demokraside, daha doğrusu bi zim demokrasimizde her şey m ü m k ü n . Benim dediğimi, bari bu ayıba, D o ğ a n Güreş Paşa ortak olmasın Ordunun gizli m ü d a h e l e s ı n d e n bahsedildiği şu günlerde, G ü r e ş ' i n arabuluculuk görevini üstlenmesi, hükümetin bozulması faaliyetle rine askerin de katıldığı izlenimini yaratıyor.
Uzlaşmak E n İyisi Halbuki, Refah'm iktidar ortağı olması, aşırı uçlara kay abilecek insanları düzenin içine çekecek bir fırsatı yaratıyor. T ü r k i y e ' d e çe şitli müesseseler var. Kurallar var. Refah Partisi, istese bile-bu dü zeni tersine çeviremez. Basına, Parlamento'ya, C u m h u r b a ş k a n ı ' n a , Anayasa Mahkemesi'ne ve orduya karşı hangi özel kuvvetlerle, da yatacak? İ r a n ' d a durum çok farklıydı. İran demokratik bir ülke değildi. Şahın ordusu hemen dağıldı. Zaten milletin değil bir diktatörün ordusuydu. Ayrıca, bütün muhalefet hareketi Humeyni'nin etrafuıda örgütlenmişti. İ r a n ' d a kurumlar k ö k salmamıştı. Türkiye İran olamaz. Zaten Erbakan da açıkça bunu söylüyor: "Biz Anayasa düzenin karşısında değiliz. Anayasayı değiştirme yolunda bir teklifimiz bile yok." Faşist Laiklik İ m a m Hatip Okulları M i l l i Eğitim B a k a n l ı ğ ı ' m n denetimi altıda. Bu okularda, Atatürk düşmanı, demokrasi karşıtı insanlar yetiştiği ni iddia edebilir miyiz? Ettiğimiz takdirde, onları savunma içgüdü süyle daha fazla sertleşmeye doğru itmez miyiz? Hele dayatmacı bir zihniyetle, aba altından sopa g ö s t e r e r e k / İ m a m Hatip Okullarına tır pan vurursak, bunun sonuçları ne olur, bir düşünün! L a i k l i k bu dayatmacı zihniyeti yasak ediyor. Erbakan'ın, skolas tik dediği zihniyeti. "Suyumu bulandırıyorsun, bu yüzden seni yok e d e c e ğ i m " zihniyetini. Zaten E r b a k a n ' ı n faşist laiklik dediği de bu.
• 82 • • 83 •
Laikliğin Aptal Dostları
LAİKLİĞİN A P T A L D O S T L A R I
Bakanlar Kurulu'ndan bir bunalım çıkmasını bekleyenler var Çunku kimine göre, laiklik, Refah Partisi yüzünden tehlikede Hü k ü m e t bozulursa, laik cumhuriyet kurtulacak. Zira irtica tehlikesi sona erecek. ^
T ü r k i y e ' d e halkın rahatsız olduğunu, irtica tehdidinin büyüdü
ğünü düşünenlerden biri de, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel.
%
Demirel ve İrtica Elime tesadüfen, Demirel'in 21 Aralık 1986'da Nokta dergisin de yayınlanan bir mülakatı geçti. Bu mülakattan bazı soru ve cevap ları sütunuma almak istiyorum; Soru: Sizin irtica tanımınız ne? Demirel: Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında irtica diye bir suç yok. Suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez Z i hinlerin evvela irtica kokusundan kurtarılması lazım. Hiç din ve dindarlık tehlike olur mu? Hele Türkiye gibi bir ülkede, dini ve din darlığı tehlike sayarsanız veya öyle gösterirseniz veya öyle imalar da bulunursanız, o memlekette sulh ve sükun olur mu? Önce tarifi koyalım, irtica nedir? Soru: Evvelki hafta Ecevit, Türkiye'yi geriye g ö t ü r m e k iste yenlerden söz etti. Demirel: Bunlar sübjektif. Onun için ben, hukukun temeline ge tirelim diyorum. Evvela korku nedir? D i n ve dindarlardan mı kor kuluyor? irtica tehlikesi dendiği zaman, bu tehlike nereden gelecek'? Tehlike kime gelecek? Tehlike devlete ve cumhuriyete gelecek Kimden gelecek? Birtakım örgütler olacak, bu planlan icra edecek kadrolar olacak, o zaman bir tehlike ve tehditten bahsedebiliriz • Türkiye Cumhuriyeti, böyle bir tehlikeyi 60 senedir tartıştığına gö re, hakikaten öyle bir tehlike varsa, ne zaman ortaya konacak ? Böy1
• 84 •
le bir tehlike yoksa, birtakım hayali tehlikelerle uğraşmaktan ne za man vazgeçilecek? Soru: Şu sizin için tehlike değil mi? Atatürk deccaldir. E n büyük kâfirdir. E h l i rabıtadan olmayanlar soğan gibi d o ğ r a n â caktır. Demirel: K i m , bunu, nerede söylemiş? Soru: Süleymancıların lideri diyor. Ansiklopedilere geçmiş. Demirel: Böyle tartışma olmaz. Bakın ben ne söylüyorum. Tür kiye'de devlete yönelmiş tehlike, irtica tehditi nedir? Nereden gelecetir? Ansiklopediden tehdit gelmez. D i n lâfı geçtiği vakit, hemen bunu, irtica hortluyor gibi manada almanın bir anlamı yok. Herkes laikliği dilediği gibi anlayamaz. İrtica diye bir suç yok. Arayacağı nız suçlu, ceza kanunun 1 6 3 ' ü n c ü maddesine göre olacaktır. 163'üncü madde ihlalinden dolayı ne kadar suç işlenmiştir, bu ihlâl ne kadar yaygın hale gelmiştir ve yaygın hale gelmişse devle¬ t için, cumhuriyet için ne Ölçüde tehdit teşkil eder? B u değerlendir meyi yapmadan, irtica vardır, yoktur diye bağırmak anlamsızdır. Denize Düşenler? Demirel'in sözleriyle, E r b a k a n ' ı n konuşmaları tamamen örtüşüyor. D ü n Demirel'i irticai faaliyetlere göz yummakla suçlayanlar, bugün laiklik ilkesinin en büyük teminatı olarak görüyor. Acaba Demirel m i değişti, yoksa, laik görüşü savunanlar mı? Belki de, daha büyük(!) bir tehlike arzeden Erbakan karşısında, de nize düşen yılana sarılır kabilinden, Demirel'in çevresinde kenet lenmişlerdir! Demirel'in, bugünlerde, T ü r k i y e ' d e bir rahatsızlık olduğunu sü rekli söylemesi, laikliği tehlikede göstermesi, bana göre askeri ra hatlatmak arzusundan kaynaklanıyor. Yoksa, Demirel, laik cumhu riyetin olduğu kadar, dindar kitlelerin de teminatıdır. Onlara kuş kuyla bakılmasını istemez. Onları, huzursuz edecek uygulamalara karşı çıkar. Sincan'daki tanklar Demirel'i üzmüştür; darbe söylenti leri huzurunu kaçırmıştır. İ m a m Hatip okulları ve Kur'an kurslarına yönelik eleştiriler, buralarda Atatürk'ü yeren yeminlerin ettirildiği iddiaları, en fazla Demirel'i rahatsız eder. Nokta dergisine verdiği demeçten de anlaşılacağı üzere, din ve •85 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
dmdarhktaıı korkmamak lazım. Birtakım hayalı yemm ve sözlere da yanarak, din öğretilen kurumlarda, Atatürk düşmanlığı yapıldığına
ıhmamak
lazım. Dün, Adalet Partisi milletvekili, Suleymancıfarın
ü d e n Kemal Kaçar m, Atatürk'e deccal dediği iddiası mevcuttu. Bu iddiayı Demırel, Nokta dergisinde, "Ansiklopedilerden tehlike gel mez
Y A L A N - YANLIŞ
diye cevaplandırıyordu. Bugün, M i l l i Güvenlik Kurulu'nda ha
yalı bir yemm, benzer sözlerle gündeme getiriliyor. Dünkü Demırel olsaydı sorardı: '"Kim, nerede, hangi K u r ' a n kursunda kimlere bu yemm, ettirmiş?» Üstelik, muhataplarını, "Hayal üzerine man tık oturtulmaz. Abesle iştigal etmeyin» diye bir güzel terslerdi. Menderes ve Demirel Tıpkı Menderes gibi Demirel de, katı laiklik anlayışının yumu şamasına ve m ü s l ü m a n T ü r k milletinin, c m u h u n y e t ı n kurum ve k u rallarıyla barışmasına hizmet etmiştir. Demokrat Parti ve Adalet hrnl H K ; ' ^ cumhuriyet bn noktada buluşmuş ve dindar kitleler, laikliğin, manevi d ü n y a l ı m ı tehdit etmediğim görmüştür. m
U y
g l
l a m a l a n
S a y e S U l d e
İ
S
İ
a
m
m
m
I a i k
Refah Partisi Türkiye C u m h u r i y e t i ' n ı n kurum ve kanunlarını be nimseyen bir parti. T ü r k milletinin kahir ekseriyeti, Türkiye Cumh u n y e t ı ' n ı D a r ' ü l - H a r p değil, D a r ' ü l - i s l a m olarak görüyor Bu d i zene karşı olanların sayısı bir avuç militanı g e ç m e z
TulT'
S a Ç l l i y
r
B İ r
r e
İ n
k
e
n
d
i
n
e
man ' T ^ ° ' " J » düş man k ı ü e l e r ye , ş t , r m e z " demek suretiyle, dm eğitimi verilen okulların, rejime karşı gençlerle dolu olduğu iddia ediliyor Menderes ve Demırel'den sonra, şimdi de Erbakan hedef tahtası Uyumlu davransa, takiyye yapıyor; Laiklik ilkesini benimsiyorum» e
k
Ş U y
T
C
a
m
İ
ed ,vnr "t T ° ^aatmdan bahsetse, dini istismar ediyor, imam, Hatıp OkuIIarmm Orta k,sm, kapanamaz» diye Taratıvo' Z ^ ^ ^ bunalım yalatıyor. " B , r avuç mürteci var» dedikçe, tehlikeyi küçümsüyor Ne yaparsa yapsın, bizim laıkperestlerin tedirginliği geçmiyor Bu y ü z d e n ister darbelı ister darbesız, Erbakan m u t l a k a d ü ş e c e k Bir kere kafaya koymuşlar. ' dn İ!İ h m , § R h ' ı güçlendirdiğinin farkın da bile değildir. Bunlar, laikliğin aptal dostları! n
Ö W
b U
g l b
d
a
v
r
a
m
I
a
r
ı
n
D
• 86 •
e f a
Baktım bazı gazeteler, E r b a k a n ' ı n bizimle yaptığı sohbete daya narak, "Şimdi de C u m a tatili" şeklinde yayınlara yöneliyor. Bu yanlış anlamanın, medyada dal budak salmaması ve mesnetsiz yo rumlar yapılmaması için, hemen E r b a k a n ' ı n neyi kastettiği anlat mak isterim. E r b a k a n ' ı n Kastı Bir kere Erbakan, ö n c e l a i k l i k t e n ne anlaşılması gerektiğii anlat tı: "Laiklik d a y a t m a c ı skolastik zihniyeti reddeder. Kanunlar, akıl ve ilim yoluyla ve T B M M marifetiyle yapılacak. Kimse be nim dinim böyle emrediyor, dolayısıyla bu emirler herkese uy gulanmalı diyemeyecek. Herkesin inancı kendisine. Herkes di ğerinin inancına saygılı olacak." Erbakan meseleyi bu şekilde ortaya koyduktan sonra. B a t ı ' n ı n laiklik anlayışından da söz etti: "İspanya Kralı, ülkesinde yaşıyan M ü s l ü m a n l a r d a n özür diledi. Ç ü n k ü , pazar Hrıstiyanlar için kutsal bir gün ve tatil. Cumartesi Musevilerin kutsal g ü n ü , ge ne tatil. İspanya Kralı, haftanın b ü t ü n günlerini tatil edemeye ceğimiz konusunda herhalde bize hak verirseniz dedikten son ra, ibadetlerini yapmak isteyen M ü s l ü m a n l a r a anlayışla davranılacağını bu ibadeti engelleyecek iş ve eğitim mükellefiyeti altı na s o k u l m a y a c a k l a r ı n ı söyledi." Yukarıdaki k o n u ş m a d a n yola çıkarak. E r b a k a n ' ı n hafta sonu ta tilini cumaya çevirmek istediği söylenebilir mi? Erbakan, cuma namazı için mesai saati düzenlemesini bir vakit ler istemişti. Ama İspanya Kralı'nın örneğini verirken amacı cuma tatili tartışması çıkarmak değildi. Sadece, laikliğin, diğer dinlere saygı göstermeyi gerektirdiğini anlatmak istiyordu. • 87 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Yalan - Yanlış
Din Referans! Evvelki akşam Kanal 7'de İstanbul Belediye Başkanı Tayyip Er doğan da sözlerinin çarpıtılmasından yakınıyordu. Refah'm ne kadar dinci bir parti olduğunu göstermek için Tay yip E r d o ğ a n ' ı n bir cümlesi geçtiğimiz haftalarca sürekli g ü n d e m e getirildi. Erdoğan, iddiaya göre "Refah'm referansı islam dinidir» demişti. Erdoğan, Ahmet H a k a n ' ı n sorularını cevaplandırırken açıkladı: Refah Partısı'nin değil, Refah Partililerin referansı dindir» dedım. B u aynı şey değil. Çünkü Refah, b n parti, bir siyasi oluşum. D i ni referans alarak uygulama yapamaz. Ama Refah Partililer, inanç sahibi kişiler olabilir ve attıkları her adımda, inançlarının çerçeve sinde hareket etmeye özen gösterebilirler. B u tıpkı, "Devlet laiktir ama kışı laik olamaz" ayırımına benziyor. E r d o ğ a n tarafından sarfedilmeyen bir cümleyi, Refah'm antilaik inancının göstergesi olarak defalarca kamuoyuna sunmak doğru mu? Halkı yanlış bilgilendirmek ve hakikatleri çarpıtmak, böylece birtakım korkuların d o ğ m a s ı n a yol açmak faydalı mı? Devrim Kanunları M i l l i Güvenlik Kurulu'nda, devrim kanunlarının uygulanması gereğine de temas edildi. Halbuki bu kanunların bazı hükümleri uy gulanma özelliğini kaybetmiş. Ama kimse çıkıp, "Laiklik d ü ş m a nı damgasını yerim korkusuyla, bu hususa değinemiyor. Hasan Celal Güzel müstesna. Güzel, bu kanunların dördünün, Türkiye ger ç e k l e m e uymayan h ü k ü m l e r ihtiva ettiğini, olağan tatbikatın geri sinde kaldığını belirtiyor. Mesela, devrim kanunları türbelerin kapatılmasını öngörüyor t ü r b e , din büyüklerinin veya siyasi şahsiyetlerin mezarlarına veri len ad Bir zamanlar din adamlarının yanı sıra, kanuna uyulsun d i ye, padişah türbeleri de kapatılmıştı. Sonra açıldı
sas konuda latife yapmaktan çekinmiyor. Güzel, "tarikatlar yasak ama resmen Hacı Bektaş Veli ye Mevlana için ayinler düzenlenebiliyor. Semah gösterisi ne?" di ye soruyor. Güzel, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Semah gösterisi yasağı ilk kalktığında, Konya'da Spor Sergi Sarayı'nın girişinde bando mızıka m a r ş çalar, bunun bir dini tören değil de, turistik göste ri olduğu havasını yaratmak isterlerdi. Şimdi bando gösterisi kalktı." G ü z e l ' i n uyarıları bu noktada da bitmiyor: "Hanıma, sakın ba na "Bey" diye arkamdan seslenme. Devrim kanunlarına muha lefetten içeri atılırsın diyorum. Hele general hanımları çok dik katli davranmalı. "Generalim" diye eşine hitap eden tek paşa hanımı g ö r m e d i m . Üstelik bu kanun uygulansaydı. Sabah gazatesi " E r b a k a n , M G K kararlarını Paşa paşa imzaladı" demek yerine, manşetini "General general imzaladı" şeklinde atacak tı." Hasan Celal Güzel, Şapka kanununa uyduğu için Demirel'i kut luyor: "Kanuna göre, bütün devlet m e m u r l a r ı şapka giymeli. Ama hepsini temsilen Demirel şapka giyiyor. O da başına giymeyip elinde tutuyor." Suç İşliyoruz A n a y a s a ' n ı n 174'üncü maddesi, devrim kanunlarının Anayasa'ya aykırı olduğu biçiminde anlaşılıp yorumlanamayacağını yazı yor. Gerçi Anayasa'ya aykırı değil ama, bazıları akla m a n t ı ğ a ve T ü r k i y e ' n i n gerçeklerine a y k m . Devrim kanunlarında yer alan, fakat uygulamada geçerliliğini kaybeden bazı yasakları kaldnsak da, hepimiz her gün suç işlemek ten kurtulsak diyorum. Üstelik alelade bir suç değil, Atatürk dev rimlerine karşı gelmek suçu işliyoruz.
Bunları izah eden Hasan Celal Güzel, "Bu tarife göre, Anıtka bir de, türbe sayılabilir. K a p a n m a s ı istenebilir" diye bu çok has• 88 •
• 89 •
Askerin Yapamadığını Erbakan Yapsın
ASKERİN YAPAMADIĞINI E R B A K A N YAPSIN
M ü l i Güvenlik Kurulu'nun vazifesi, ülkede huzur ve güveni sağ-
r ac
eg
T
?
f
m d 1
b U
'
k a i a r I a r a
d a y a n a r a k
- e m i k ün h İ
zuıuk k a ç ı r m a k isteyenler var.
Bir ıkı gazete, "Ankara'da üç tane K u r a n kursu kapat.ld, a
a
b
tdı^Ku ra n T
z kSz^r
a
d
^ " ' " <%e haber veriyor, ü s -
operasyonu
demeksuretıyie oiaya
"
'
—
Panik inançlı kesimde bu yüzden büyük panik başladı. "Çocuklarımı za d ı n m , ogretemeyecek miyiz? B ü t ü n K u r a n kurslar, teke Te ker kapatılacak m,?'' soruları zihinlere taklidi mes"ra nlTsıM, r T T ^ " ^ §' açıklamasıyla, mesele anlaşıldı, i z i n almadıgi ıçm h e n ü z faaliyete g e ç e m e y e n 3 a
ı
z
m
k
T a
l n
^
K u r s Nasıl Açılır?
m ü m İ ^ Î "
k
U
T
U
n
a
^
l l m a s ı n ı n
?
incelemelerden sonra
T i avn ° T*!™' ^ ^ Müdürlük leri ayrı ayrı, kurs verilecek binayı, eğitim, öğretim ve sağlık ac, - d a n , elverişli bulmalı ve olumlu bir rapor tanzim etmeli L l a ' devan,uçın en az 15 öğrencinin müracaatı ve bu müracaat ile rapor a
6
V a l Ü İ ğ l n
D
i
y
a
n
e
t
l
e
n
n
e
t e k I l f e
eki™f ^ ' ^ ' bulunmas "ge rekiyor, i z n i , Diyanet işleri Başkanlığı veriyor Ankara M ü f t ü l ü ğ ü m ü n açıklamasına göre, M i l l i Güvenlik Kuru lu k a r a r a r ı n d a n tamamen bağımsız bir şekilde, önceden yapılan bir müracaata verilen red cevabı söz konusu. • 90 •
Necati Tayyar Taş, Ankara'da 280 Kur'an kursu bulunduğunu söyledi ve "Keçiören'de açılmak istenen üç K u r ' a n kursunun, gerekli şartlara sahip olmadığı tespit edildiğinden, m ü r a c a a t geri çevrilmiştir" dedi. Ayrıca Etlik'teki bir vatandaşımız da, evi nin odasında Kur'an kursu vermek istemiş, bu da yönetmeliğe uy madığı için engellenmiştir.
**** Olağan bir uygulama, olağanüstü gösterilerek nerelere varıl mak isteniyor? M i l i Güvenlik Kurulu kararları Meclis'e gelirse, Ordu ile Meclis karşı karşıya kalır diyenler, Ordu ile halkı karşı karşıya getirdikleri nin farkında değiller mi? Diyanet'in Denetimi Dışındakiler T ü r k i y e ' d e Diyanet İşleri Başkanlığı'nın izni olmadan da açılan bazı Kur'an kursları bulunuyor. Bilhassa, mutaassıp çevrelerde, Fa tih'te, Ç a r ş a m b a ' d a , Ü m r a n i y e ' d e , G a z i o s m a n p a ş a ' d a , K a d ı k ö y ' d e bu şekilde Kur'an tedris edilen kurslar var. Okutulan derslerden ziyade, şekil açısından, Diyanet'in kursla rıyla arada bir fark mevcut. Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı kurs larda, erkek talebeler kravatlı ve ceketli, kızlar üniformalı ve ister lerse başları bağlı. Ayrıca, bütün ^ ğ i r i m kurumlarında olduğu gibi. İstiklal Marşı okunuyor. Her sınıfta A t a t ü r k ' ü n resmi ile Gençliğe Hitabesi var. M i l l i Eğitim Bakanlığı'nın gönderdiği öğretmenlerce, seçmeli olarak inkılâp dersi okutuluyor. D i n derslerini veren hoca ları ise Diyanet İşleri Başkanlığı seçiyor. Denetim dışında kalanlarda, erkekler cüppe ve sarık, kızlar çar şaf giyebiliyor. Yapılması gereken, bu kursları kapatmak değil, Diyanet'in de netimi altına sokarak kuralların uygulanmasını sağlamaktır. Kapatma, huzursuzluk doğurur ve bu kurslara devam edenler rencide olur. Ama onların da, Türkiye Cumhuriyeti'nin kanunlarına ve Diyanet'in denetimine uymaları şarttır.
• 91 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Askerin Yapamadığını Erbakan Yapsın
H u k u k Devleti Öte yandan, Sabah gazetesinin M G K kararlan diye açıkladı*, maddeler doğruysa, Erbakan rahatsız olmakta son deJce E S E * demtştf
r
'
a
r
l
a
n
n
h
U
k
U
k
d e V , e t İ
"
e
^ « " l o g u denetlenecek
Mesela, tarikatların açtığı yurtlarla, özel okulların M i l l i Eğitim B a k a n h g ı ' n a devri hiç m ü m k ü n m ü ? g
Süleymancıların yurtları var. Bunları M i l l i Eğitim B a k a n l ı i h ' n r a okulf
F
T ? " -
12 E ^
7
e
t
h
U
U
a
E
* ^
h
ğ
l
H
°
Ü
m
C
a
^ftarlafmın
açÎğ
ve
y u r t
kontrolünde S ü l
m
dr E r b ^ a n ' a t n " h T ^ f ' ^ ^ — l a r d a n alamad . E r b a k a n dan, h u k u k ilkelerini çiğneyerek, askerin yapamadıgını y a p m a s ı m, isteniyor? - ' 6
6
g
Z
okun " , l Ü ld
e
n "'
m
n
y a Z d l ğ l
d
ğ r a y s a
°
t C d r İ S a t
M
'
tarikatların' açtığı yurt ve
m
^
JığfJdelrl!
cemaati var. , Bakın Ceza Hukuk profesörü Çetin Özek ne diyor: "Din, belir li bir inanç biçimi çevresinde toplanma olduğuna göre, cemaat, dinin temel öğesidir. Her dinin cemaat oluşturma hakkı var dır." Şimdi siz bu cemaatlerin önderliğinde kurulan, özel şahıs ve va kıflara ait yurtları ve okulları M i l l i Eğitim Bakanlığı'na nasıl devrecedeksiniz? Eğer kasıt M i l l i Eğitim Bakanlığı'nın denetimine sokmaksa, za ten halen uygulama aynı istikamette cereyan ediyor. Ama bazı çevreler, din eğitiminin yaygınlaşmasından rahatsız. Tepki alacaklarını bildiklerinden, bunu, açıkça söyleyemiyorlar. "Şuna devredilsin, buna devredilsin" diye ağızlarında geveli yorlar. Anlaşılıyor k i , b u g ü n Diyanet'ten kuşku duyuyorlar. Yarın M i l l i Eğitimi sakıncalı bulacaklar. Sonunda "Denetimi Milli Savunma Bakanlığı yapsın" derlerse hiç şaşırmayın!
Tevhid-i Tedrisat Tevhid-i tedrisat (yani eğitim birliği) T ü r k i y e ' d e özel okul acil masını yasaklıyor mu? Elbette hayır. 9
Tevhid-i Tedrisat, bütün okulların sahibinin devletin olmasın, degü, adı üstünde, tedrisatta, yanı okutulan derslerde b i S S T gorur. B u husus da, okutulacak derslerin M i l l i Eğitim B a k a n ı n c a tespit edilmesi suretiyle sağlar. ağınca Cemaat Hakkı
JÜZn'^
F
"
e
t
h
U
Ü
a
h
c
i
l
a
r
bir tarikattan ziyade, bir cema-
Süleymancı denilen cemaatin lideri Kemal K a c a r ' ı n 1
y Ü l a r C a
^ v ^ d ^ ^ ' ^ daydı Kem , K r f ^ aaydı. Kemal K a ç a r Galatasaray mezunudur Fethullah Hoca da, şeyh değil P
K
a
o
n
s
şeyhlikle
P a r t l S 1
^ e n üyeler arasın-
Müridleri değil, onun dünya görüşü etrafında bir araya gelen bir • 92 •
• 93 •
Karakuşi Devirler
Böyle bir tartışmayı siz gereksiz bulabilirsiniz. Birçok Refah Partili de zaten gereksiz buluyor. Çünkü, yirminci asrın son demle rinde, T ü r k i y e ' n i n gündemini sarık işgal etmemeli. Bunun 70 kat sevap olup olmadığı tartışılmamalı. KARAKUŞİ DEVİRLER Sarık Sorunu
Maalesef, hiç birine, "Hayır olmaz» diyemiyorum Evvelki gün, Sözün Doğrusu programmda, Yemden D o ğ u ş Par tısı Genel Başkanı Hasan Celal Güzel'ın söylediği gibi T ü r k ç e 1
1
rdumüdahaieibazı
^eSrr - °
relerde, demokrasinin bir parçası gibi görünüyor, öyle takdim edüı-
Azıcık Hamile Üslup şöyle. "Biz askeri m ü d a h a l e y e karşıy.z. Ama.. » Zaten "ama" diyerek bir istisna koydunuz, mu "azıcık hamile» demokrasiye rıza gösteriyorsunuz demektir 'Darbe olmasm, ama Refah Partisi orduyu çok kısk.rt.vor sonunda asker m ü d a h a l e ederek ı w h „ , Kışkırtıyor, venlik K..r„ln l ,ı i m a , Milli GüJ
a
r
b
e
o
l
m
a
s
Ç
,
n
a
Ama, tabii k i , Hasan Hüseyin Ceylan da, durup dururken bu lâfı açmıyor. M i l l i Güvenlik Kurulu kararları, kıyafet kanununun uygu lanmasını istiyor. Ceylan da, bu kararı eleştiriyor ve kendi halinde bir adam, evinden çıktı, camiye gidiyor. Başında da sarık var. Bir eylem içinde değil. Aczmendiler gibi toplu bir gösteriye de katılmı yor. Sadece, namaz kılmaya gidiyor. Ceylan bu gibi insanlarla do kunulmasın istiyor. Neticede, devrim kanunları A l l a h kelâmı değil ya. Yanlış oldu ğu görüldüğü için bütün türbeler açılmadı mı? Atütürk bir zamanlar öyle istedi diye, haydi kapatın bakalım, E y ü p Sultan Hazretleri'nin türbesini. Sarık bezi satan dükkanlar var. Kanun sarığı yasakladığına göre, bu dükkanların da sarık bezi satmasının engellenmesi gerekmez mi? İbadetini yapan kendi halindeki vatandaşlara ilişmek doğru değil. Şimdi siz, M i l l i Güvenlik Kurulu kararlanın uygulamak için, Fa t i h ' i n Ç a r ş a m b a s ı ' n d a sarıklı adam avına m ı çıkacaksınız? Demirel'in Görevi
r y
b a
p
; " T
icraam t'f
H
u
s
e
y
i
n
C e y , a n
*
Ö n C e
' T T ™ '
n e d e
h e r h i m
"
, a h r i k
*°4ma-'
b
8 ' " konuşman,,, veya
Hasan Hüseyin Ceylan kaştyor» diye manşet atıyor bir «aze
X^
-
m e s l e k , a 5 , m z da
^
Nedir Ceylan'ın suçu? K,l,k kıyafet kanununu eleştirin
• 94 •
san»,
Bence, M i l l i Güvenlik Kurulu'nda, Demirel'in doğabilecek ra hatsızlıkları askerlere anlatması gerekirdi. Aczmendiler gibi toplu hareket edenler haricinde, sade vatandaşın korunması gereğini en i y i Demirel, askere izah edebilirdi. Çünkü, şu anda ordu mensupla rı E r b a k a n ' ı pek sevmiyor ama, Demirel'e güveniyor. Bir uzlaşma zemini mutlaka bulunmalı. U z l a ş m a y a varan yol dayatmadan değil, makulden geçer. Kaldı k i , bugün sarıklı adam avına çıkarsınız. Ama kişinin inan cı o istikametteyse, üç ay sonra, bu hassasiyet dağılır dağılmaz, adam gene başına sarığı takacaktır.
• 95 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik Karakuşi Devirler
E r b a k a n ve T a h r i k ! " E r b a k a n neden Milli Güvenlik K u r u l u kararların, imzala dı
Madem karşıydı, niçin gerekeni y a p m a d ı ? » Sorulardan biri
de bu. insaf! Gitti, partilerden ve Parlamento'dan destek aradı. Ama maalesef herkes, siyasi çıkarının peşine düşmüştü. Ona, "Sen ordue t t 1
denikü
"'
b
U
n
U
S
"
O
r
u
m
l
u
,
u
ğ
u
n
u
t
e
k
b
a ş m a taşıyacaksın»
N a s ü tahrik etmiş Erbakan? Taksim'e cami yapılacak demiş. Bu da y e t m e m i ş , Ç a n k a y a ' y a cami yapılacağından söz etmiş, ü s t e l i k Taksim e cam, inşa edilirken, İstanbul'un fethinin tamamlanacağım belirtmiş. Vay tahrikçi vay!!! Dikkatinizi çekiyorum, "İstanbul'u fethedeceğiz" değil "Fet hin, t a m a m l a y a c a ğ a » demiş. Kendisine sordum, izah etti: "Fatih de, ş e h r m merkezine büyük bir cami İnşa etmeyi isteyebilirdi Ben onu kastettim" dedi. Halka hitap ederken heyecanla söylenmiş sözler a
vev!r K
ne
R
e
f
e
h
P a r t İ S İ ?
K
a
r
a
y o I u
l a
h
a
c
c
a
J T ^ y Sinekten veya kurban derilerinin, Türk Hava Kurumu haricinde başkalar, ta rafından da toplanabilmesinden söz etmiş. B U
f
{
e
k a t l h r
V
6
y
a
k a t l l m a z
• , îu ? s m ı z . Ama Refah, bu söylemle rin çok daha fazlasını telaffuz ederek iktidara geldi. Refah, halktan oy toplarken, "Mılli Güvenlik Kurulu'nun sözünü harfiyen yeri ne getireceğimi, i m a m Hatip Okullar, veya K u r ' a n kurslarının kokune lubrıt suyu e k e c e ğ i m , cemaatlere ait yurt ve okullar, devlete d e v r e d e c e ğ i m " d e m e m i ş k i !
Turgut P a ş a ' d a n esirgedi. Vatandaş, orduya bağıldır; ama askeri politikanın içinde değil, kışlada görmek ister. D ü ş ü n ü n , kaç kişi 27 M a y ı s ' ı , 12 M a r t ' ı veya 12 Eylül'ü gerçek leştirdiği için bu müdahalenin mimarlarına "Allah sizden razı ol sun" diyor? Halkta böyle bir sempati bulunsaydı, Evren, Cumhurbaşkanlığı nı Anayasa ile birlikte oylattmr mıydı? Darbe Gerekçesi Haydi 12 Eylül öncesinde, terör çok tehlikeli boyutlara ulaşmış tı. Peki bu sefer darbe gerekçesi ne olacak? Tasim'e cami, Fatih'in Ç a r ş a m b a semtindeki sarık ve cüppe. K u r b a n derisi. Hasan Hüseyin Ceylan ve Şevki Yılmaz. B i r de, 1966'da İlhami Soysal'ın kaleme alıp askerlere şikayet ettiği Atatürk d ü ş m a n ı yemin. Bu kadar gerekçe çok bile. Karakuşi devirlerde, kimse tutup, "İl hami Soysal'ın şikâyetinin üzerinden iki darbe geçti, halâ konu yu haledemediniz m i ? " diye sormaz. Demokrat Parti'nin laiklik düşmanı diye suçlanmasına, tek başına, A r a p ç a ezan kafi gelmişti. Hem de ezanın Arapça okunması yasağının, CHP'nin katılırtıyla, oybirliği ile kaldırılmış olmasma rağmen.
Asker ve Siyaset 2
d
f
f
l
s
o
n
r
a
k
i
, ' S ' ^ Ç i m l e r d e , askerin atadığı bir paşa ortaya çıktı; M D P y, kurdu. Devleti arkasına alarak seçimlere girdi Aldı ğı oy meydanda. Uç partili yarışta sonuncu geldi işte M i l l i Güvenlik Kurulu kararlarına halkm ne ölçüde itibar et tiğim, sessiz çoğunluğun, derinden derine ne düşündüğünü, o gün kü seçimler, hatırlayarak daha i y i değerlendirebilirsiniz. Üstelik halk, o tarihte, Evren'e b ü y ü k sempati duyuyordu. Gene de oyunu' • 96 • • 97 •
Teröre Karşı Eğitim ve Cemaatler
TERÖRE KARŞI EĞİTİM V E C E M A A T L E R
M i l l i Güvenlik Kurulu kararlarının biri de, tarikatlara ait vurtla r m ve okulların M i l l i Eğitim B a k a n l ı ğ ı n a devri tle I g l y d " M m k
a
m
h
m
f'oMuf . ^ su olduğunu söyledi.
e
t
devrin değil, denetimin söz konu¬
Bu okullarda ve yurtlarda zaten denetim bulunduğna göre M i l l i Güven ık Kurulu kararlarının, kurumların devlete devri ı s ü k a m e
S:s ^ ^ ^ ^ ^ « ^ ^
mumkun degıl. Çunku Türkiye Cumhuriyetimde, halen özel mülki yeti koruyan yasalar ve hepsinin üzerinde Anayasa var. Süleymancıların Y u r d u \ Sözgelimi, Süleymancılara ait olan yurtların hepsi, ayrı bir hükndad
ve
™strr K
y
iZTl^
y
C
\ ? 'f
b
f
a
r
k
h
Uy U r t l a n
B
d
U
n
l
a
v
a
k
ı
y a p a n
f
v
V
e
y
a
ea y a k t a
n
d
™™™ sağd
a
r
a
k
T e ^ S ^ ' ^ ^ C u m h u r b a ş k a n ı Evren, 12 Eylül d ö n e m i n d e Süleymancılarla hay ı uğraşmış, onları mahkemeye de vermişti. Burada şaşıracağınız bir hususu hatırlatmak isterim. Profesör Muammer Aksoy o t a 2 cemaatın lideri Kemal K a ç a r ve arkadaşlarını Y a r g ı t a y ' d a k mük o n u s i r ™ ' r ' " Parlamentosu'ndakı S U n a k S İ T ' ° « e ve laik cumhuriyete karşı olmadığını anlatmıştı. Yargıtay, Kemal Kaçar ve arkadaşları nın mahkumiyet kararını bozdu. arKaaaşıarı 5
K
m A
n
U
n
V
m
A
t
p
a
a
t
K
Ü
o
r
S
e
y
Evren bu işin ucunu bırakmadı. Özal'ın Başbakanlığı dönemin de de konuyu g ü n d e m e getirdi. Bir M i l l i Güvenlik Kurulu'nda as keri kanat, Süleymancıların yurtlarının devlete verilmesini istedi. Ama, Özal Evren'i ikna etti. Sonunda, yurtlar Süleymancıların elin de kaldı. Bu yurtlar M i l l i Eğitim Bakanlığı tarafından denetlenmek te ve yurtların bünyesinde açılan Kur'an kursları da, gene Diyanet İşleri B a ş k a n l ı ğ ı n d a n alınan izine ancak kurulabilmektedir. Gülen H o c a ' n ı n Gönüllüleri Demokratik bir ülkede, bundan fazlasını yapmak veya istemek m ü m k ü n değil. Oysa, son M i l l i Güvenlik Kurulu'nda, bundan çok fazlası talep edilmiş, yurtlaruı yanı sıra, dershanelere ve okullara da göz d i k i l miştir. Van ilimizde, Fethullah Gülen H o c a ' n ı n denetiminde açılan okulları ziyaret etmek ftrsatını buldum. Bu cemaatin, Van'da bir ilkokulu, Halime Hatun adında bir kız lisesi, Serhat Fen Lisesi ve Serhat Anadolu Lisesi adların! taşıyan i k i erkek lisesi, Çağlayan Dershanesi ve Van Yüzyıl Üniversitesi'nde okuyan 7 bin talebenin binine hitap eden bir öğrenci yurdu mevcut. Van'daki diğer okullar devlete ait, seviyeleri düşük okullar. B a ş ka özel okul hiç yok. Devlet okulları bile öğretmen bulmakta sıkın tı çekiyor. Özel okul açmanın zorluğu meydanda. Ama Fethullah H o c a ' n ı n eğitim gönüllülerini hiçbir güçlük yıldırmiyor. Eğitim Ağı
i
k
Ayrıca, bazı bölgelerde, komutanların tasarrufu Ue devlete inti kal eden yurtlar için, mahkemeye başvuran Süleymancılar Zl mülkiyete d o k u n u l a m a y a n ı gerekçesiyle, bütün dadaları kazant
Çağlayan Dershanesi kurulmadan önce, Van'daki çocukların an cak % 5 ' i üniversiteler kazanabiliyordu. Şimdi yari yarı bir yerleşim sağlanıyor. Herhangi bir Fen lisesini kazanan Vanlı 10 öğrenciden 9'u, üniversiteyi kazanan 10 kişiden 7'si, Anadolu Lisesini kazanan 10 Van'hdan 6'sı Çağlayan Dershanesi'nin kurslarını gören genç ler. Çağlayan Dershanesi'nin, M u ş Bitlis, Hakkari Erciş ve Tat van'da şubeleri var. Bu dershanelere, lise ikide, seviye tespit sınavı-
• 98 •
• 99 •
Teröre Karşı Eğitini ve Cemaatler
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
m kazananlar girebiliyor. Anadolu liselerine hazırlayan testler ise ilkokul d ö n e m i n d e başlıyor.
İlim ve İrfan 1
Fethullah Gülen H o c a ' n ı n önderliğinde kurulan ilkokulda, ikin ci sınıftan itibaren ingilizce eğitim var. İlkokulu, bir fen, bir dil bir de bilgisayar laboratuvarına sahip. Sınıfların mevcudu 2 2 ' y i geçmi yor Her çocuk, ikinci yılında, klavye kullanmayı öğreniyor Dolayısıyla, çocuk, 6 yaşından itibaren i y i bir eğitim görüyor Van h gençlerin başarısında, sadece Çağlayan Dershanesi d e ğ ü i l kokuldan liseye kadar uzanan, en m ü k e m m e l ve çağdaş imkânlar dan yararlanan bir dizi okulun rolü var. Gençler, İstanbul'da yaşa yan birçok kişinin dahi bulamadığ! bir eğitim düzeyine, Van'da ula şıyor. Serhat Fen Lisesi öğrencileri dünya matematik olimpiyatları na hazırlanacak seviyede. Teröre Karşı Eğitim Fethullah Gülen, hayırsever vatandaşları örgütleyerek bu okulla rın kurulmasını sağlıyor. G ü n e y d o ğ u ' y a özel bir ağrrhk vermek su retiyle, gençlerin terör batağına saplanmasını önlemeye çalışıyor Öğretmenler, bize gençlerden aldıkları bazı mektupları okudular Cizre den yazan biri şöyle diyordu: "Fakir bir ailenin ç o c u ğ u y u m ' Daha once ilçemizdeki okulumuz, örgütün üssü gibiydi. Okulu bitirenlerin çoğu dağlara gidiyordu. Dershane açılmadan, sizle ri t a n ı m a d a n ben de aynı kararı vermiştim. D a ğ a çıkacaktım. A m a sizleri tanıyınca vazgeçtim. Sizleri hem seviyor, hem de kı z ı y o r u m : Hem bu d ü n y a m ı , hem de ahiretimi kurtardınız. F a kat daha önce örgüte katılıp da kaybolan insanların hesabını kimler verecek? Lütfen bu dershanenin bir şubesini Şırnak, bir şubesini Sılopi'ye açınız." M u ş ' t a n bir genç de, şöyle yazıyordu: "Yıllarca devam eden olaylar sonucu, içimde T ü r k i y e ' y e karşı bir soğukluk vardı. B ü tün l u r k l e r ı bize işkence yapan askerler gibi g ö r ü y o r d u m B u raya bir dershane açıldı. Hocalarımızın çoğu Türktü. A m a siz ler brzı, inancımızdan dolayı kardeş o l d u ğ u m u z için seviyordu nuz. B u hizmeti daha önce tanıyabilseydik, belki arkadaşları mız dağa çıkmayacaktı. Allah sizden razı olsun " • 100 •
Cemaatin okulları, Van'daki devlet görevlileri tarafından da tak dirle karşılanıyor. Birçok bürokrat ve eşraf çocuğu bu okullarda okuyor. Hatta, i l k başlarda, "Sakın ç o c u ğ u n u bu okullara gönder me, hacı hoca çıkar" diye uyarıldığını safiyetle itiraf edenler var. Ama verilen eğitim, i l m i n yanında irfana dayanan, Allah sevgisini, ana baba saygısını, vatan ve bayrağa bağlılığı öğreten bir eğitim. A k i m yanına kalbi, pozitif bilmin yanına, manevi dinamikleri koyan bir eğitim. İlkokulun duvarlarına asılı duran bazı yazıları okudum: "Cennet anaların ayağı altındadır", "Babaya saygı, Allah'a saygı demek tir", "Büyük kafalar fikirleri tartışır. O r t a kafalar, olayları tar tışır. K ü ç ü k kafalar insanları tartışır.", "Söz verme, borçlanır sın." Her cümlenin altında ingilizcesi de yazıyor. Ayrıca, okullarda, sigara ve içkiye karşı sıkı bir kampanya yürü tülüyor. Sigaranın sağlığa zararı uzun uzun anlatılıyor. Abesle İştigal Görüldüğü gibi vatandaşlarımız, inandıkları önderlerin etrafında toplanarak eğitim alanında büyük hizmetler ifa ediyor. Fethullah Gülen, geri kalmış yörelerde, gençlere vatan ve Allah sevgisini öğ reterek, yoldan çıkmalarını önlüyor. M o ğ o l i s t a n ' d a n Rusya'ya, A f rika'ya kadar, her yerde, kaliteli okullar açıyor. M ü s l ü m a n T ü r k ' ü n sesini oralarda da duyuruyor. M i l l i Güvenlik Kurulu'ndan çıkan bir dizi kararın bir tanesi, san k i bu okulların da devlete devrini öngörüyor. Buna, ne akıl ne de vicdan razı olur. Zaten kanunlar da m â n i olur. Öyleyse abesle iştigal etmeyelim.
• 101 •
8 Yıllık Kesintisiz Eğitim
8 Y I L KESİNTİSİZ E G I T I M
demesinde, seçmeli lisan dersi konulur. İ m a m Hatip Liselerine de vam edecekler ise, seçmeli K u r ' a n ve Arapça dersi okutulur. Zaten İ m a m Hatip liselerinin orta okullarında, sadece haftada 6 saat Kur'an ve Arapça dersi okutulmakta ve bu okulu bitiren gence de orta okul diploması verilmektedir. Kısa Tarihçe
M i l l i Güvenlik Kurulu öncesinde herke, 8 yıllık temel eğitimin nasıl olacağını merak ediyor. Halbuki nasıl olacağı, daha öncesi sağ partilerin kurduğu hükü metlerin programlarından ve M i l l i Eğitim Bakanlarının demeçlerin den anlaşılıyor. Söz gelimi, D Y P ' l i M i l l i eğtimi Bakanı Turhan Tayan, Yeni Türkiye dergisinin Eğitim özel sayısında (Ocak-Şubat 1996) şunla rı yazıyor: "Eğitim sistemimizde, öğrencilerin eğitimleri süresin ce, ilgi, istidat ve kabiliyetleri ölçüsünde çeşitli meslek alanla rında eğitim görebilmeleri için, ilköğretimin ikinci kademesin den b a ş l a m a k ve ortaöğretimde y o ğ u n l a ş m a k üzere, yönlendir me sistemine işlerlik kazandırılacaktır." Mesela eski M i l l i Eğitim bakanlarından A v n i A k y o l ' u n bazı A N A P milletvekilleriyle birlikte, Nisan 1996'da, Meclis'e sunduğu bir kanun teklifi var. B u teklifte de, 8 yıllık temel eğitimin ikinci ka demesinde, meslek alanlarına göre bir yönlendirmeden söz ediliyor. 1996 yılı başında kurulan Anayol H ü k ü m e t i ve halen iktidarda bulunan Refahyol H ü k ü m e t i ' n i n programlan da, 8 yıllık temel eği timin son ü ç yılında, mesleki yönlendirmeyi kabul ediyor. Ç ö z ü m Ne? Sekiz yıllık kesintisiz temel eğitim, beş yıldan sonra hiçbir mesleki y ö n l e n d i r m e olmayacak a n l a m ı n a gelmez. İ m a m Hatip Okullarının ve Anadolu liselerinin orta bölümleri kapatılsa bile, 8 yıllık ilköğretim kurumlarının son üç yılında, diğer ülkelerde görül düğü gibi, belirli bir mesleğe d o ğ m yönlendirme yapılabilir, yapıl malıdır da.
B u anlattığımın daha i y i anlaşılması için İ m a m Hatip Okulları nın kısa bir tarihçesini vermek isterim: 1950 öncesinde sadece 10 aylık bifkurs biçiminde başlayan din eğitimi, 1951'den sonra, tedricen, İ m a m Hatip Okullarının b ü n y e sinde verilen 7 yıllık eğitime (4+3) dönüştü. 12 Mart 1971 askeri müdahalesini takiben, bu okullarm orta kıs mı kapatılırken, lise bölümü, üç yıldan 4 yıla çıkarıldı. B u arada, 14.06.1973 tarihli 1739 sayılı M i l l i Eğitim Temel Ka nunu, meslek okullarını, lise statüsüne kavuşturdu. Naim Ta-, lu'nun Başbakan, Orhan Dengiz'in de M i l l i Eğitim Bakanı olduğu ara d ö n e m d e , meslek okulları, (Erkek ve Kız Sanat Okulları, Öğret men Okulları, imam Hatip Okulları vs.) diğer liselerin edebiyat k o l larına denklik kazandılar.Bu okullarm adları da Endüstri Meslek L i sesi, Öğretmen Lisesi, İ m a m Hatip Lisesi vs. adını aldı. 1739 sayılı kanunun 32'inci maddesinde, İ m a m Hatip Liselerine ilişkin şu h ü k ü m bulunuyordu: " İ m a m Hatip Liseleri, imamlık, hatiplik ve K u r ' a n kursu öğreticiliği gibi, dini hizmetlerin yeri ne getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere, Milli Eği tim Bakanlığınca açılan orta öğretim sistemi içinde, hem mesle ğe, hem Y Ü K S E K Ö Ğ R E N İ M E hazırlayıcı programlar uygula yan öğretim kurumlarıdır." Söz konusu kanundan önce, İ m a m Hatip Okulları mezunları, 6 tane dersten denklik verdikten soma, ancak üniversite imtihanlarına girebiliyorlardı. 1973 yılında, diğer okullarla müfredat uyumu sağ landı ve her mezun, hiçbir denklik sınavına gerek kalmadan üniver sitelere girme hakkını elde etti.
Anadolu liselerine devam edecek olanlara, i l k öğretimin son ka• 102 •
• 103 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik 8 Yıllık Kesintisiz Eğitim
12 Mart ve 12 Eylül
12 Mart'r taHn *A
üniversiteye giriş hakkı kazanmaları
zorlukla karşılaşmayacaklar. Eşitlik açısından gerekiyor. Çünkü, seçmeli lisan dersi koyup da, imam Hatip liselerine gitmek isteyen çocuklar için, seçmeli Kur'an ve A r a p ç a konulmazsa, dine karşı bir tavır almıyor ve dev let taraf tutuyor sonucuna varırız k i , bu zaten Anayasamızdaki laik lik ilkesine de aykırıdır. D ü n y a y a uyum sağlama açısından gerekiyor. Çünkü bütün ile r i Avrupa ülkelerinde, 4-5 veya 6'inci yıldan itibaren mesleki yön lendirme başlıyor. Tevhid-i tedrisat, belirli derslerin okutulmasını icap ettirirken, çeşitlendirmeyi katiyen reddetmez. D ü n y a d a Nasıl?
C H P İktidarı
Nitekim UNESCO kaynaklarından derlediğimiz bilgilere göre, Fransa 5+4+3, Avusturya 4+4+4, Almanya 4+6+3, Belçika, Nor veç, Japonya 6+3+3 modelini uyguluyor. İlk kademeden sonra, ço cukların okudukları dersler çeşitlilik kazanıyor. Kesintisiz eğitim, ilk kademeden sonra bir diploma verilme mesi, d i p l o m a n ı n ancak, 8 yıllık ilköğretimin sonunda alınması anlamına gelir. Yoksa, eğitimin hiçbir kademesinde çeşitlilik ol mayacak demek değildir. Konuları i y i bilirsek, yanlışlardan sıyrılarak doğru dürüst tartışa bilir ve uzlaşmaya varabiliriz.
ve
JMsr, i"
—
,
5
,
i
•
a
ı
"
n
d
a
'
m
e
s
e
,
e
y
ı
w * - "
k
.
Demokrasi, Akıl ve Eşitlik
^eZ £^lT
günlüğünü oluşturan sağ P Eğitim Bakanlarının s ö z İ n var
h
?
T " ^ k "
bl,VÜk 1
v a r
-
*>" M l l I İ
• 104 • • 105 •
M G K Meclis'in Üstünde mi?
M G K M E C L I S ' I N ÜSTÜNDE MI?
Genelkurmay B a ş k a m Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı Yunan B ü y ü k e l ç i l i ğ i n d e k i resepsiyona katılıyor. Türk diplomasisinin hay l i alt seviyede temsil edildiği bu toplantıda, Silahlı Kuvvetlerimiz en ust d ü z e y d e temsil ediliyor. Acaba bir tesadüf mü, yoksa şuurlu bir tavır mı? Bu temsil, Dışişleri'nin bilgisi ve arzusu istikametinde mP Yoksa, dış politikada askerin bağımsız davrandığının bir işareti mi*> Bu sorular zihnimize düşerken K a r a d a y ı ' n m bir cümlesi dikkati m i z i çekiyor: " M i l l i G ü v e n l i k K u r u l u k a r a r l a n herkesin riayet etmesi gereken k a r a r l a r d ı r . " Böylece A n a y a s a m ı z yeni bir yorum kazanmış oluyor M i l l i Gü venlik Kurulu'nda görüşülen kararların en sancılısı, şüphesiz 8 yıl lık kesintisiz temel eğitime bağlı olarak, İ m a m Hatiplerin durumu!
Anayasa unutuldu mu?
İ d d i a l a r ve Cevaplar 1) imam Hatip liselerinin, Tevhid-i Tedrisat K a n u n u ' n a a y k ı kumldu 2
g U
m
â
S
m
Ö
H
y
l
a
e
Ü
n
P
e
m
e
Z
"
m
e
z
u
Ç
n
l
Ü
a
Liselerinin, Y Ü K S E K Ö Ğ R E N İ M E hazırlayıcı programlar uygula yan öğretim kurumları olduğunu kabul eder. Dolayısıyla bu lisele rin, sadece imam ve hatip yetiştirmekle mükellef olduğu iddiası ka nuna ters düşer. Kanun, açıkça liselerin, hem mesleğe, hem de yük sek ö ğ r e n i m e hazırlayıcı program uyguladığını belirtmektedir. 4) Her Türk vatandaşının, ister dini eğitim görsün, ister görme sin, belirli bir bir müfredatı tamamlayınca veya bu müfredata uyum sağlamak için denklik sınavına girince, Ü N İ V E R S İ T E Y E D E V A M E T M E H A K K I V A R D I R . Dolayısıyla, İ m a m Hatip mezunları, sa dece imam veya hatip olsun diye ısrarlı davranmak Anayasa'ya ay kırıdır. İlk baştan itibaren (İmam Hatipler de dahil) her meslek okulu mezunu, fark imtihanı vermek suretiyle üniversiteye zaten giriyor du. 1973'te müfredat uyumlu hale gelince fark imtihanına gerek kalmadı. Tek değişiklik budur. 5) Kesintisiz eğitim, bütün okullarda birbirine benzer ders oku tulması değildir. Sadece diplomanın sekizinci yıl sonunda alınması anlamını taşır.
n
r
k
ı
Ü
n
ı
' °
k U İ l a r
'
b U
k
a
n
U
n
U
n
4
'
m a d d e s i
yle
n
} } üniversitelere girip devleti kuşattı ğı iddiasının sahibi asker olamaz. Çünkü, 1973 yılında 12 Mart mahtırasın, takıp eden olağanüstü d ö n e m d e , bu okulların müfredaü n ı dıger liselerle u y u m l u hale getirerek, İ m a m Hatip Liselerinin üniversiteye giriş yolunu açan askerdir. Söz konusu operasyon 12 Mart 1971 'den sonra başlamış ve 12 E y l ü l ' d e n sonra, M i l l i Güven lik K o n s e y i ' Y ü k s e k Öğretim Kanunu ile tamamlanmıştır i m a m Hatip Liseliler, askerlerin aldıkları kararlar sonucu diğer liselerin edebiyat kollarına denklik kazanarak, üniversiteye devam imkanını elde etmişlerdir. m n
Bir taraftan bu gerçekler orta yerde dururken, M i l l i Güvenlik Kurulu kararları harfiyyen uygulanacak demek ne anlama geliyor? Genel Kurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, "Milli Güven lik K u r u l u kararları herkesin riayet etmesi gereken kararlar dır" şeklinde konuşuyor. Halbuki Anayasa, bu kararları hükümetin öncelikle dikkate alacağını yazıyor. H ü k ü m e t dikkate aldı ve 8 yıl lık kesintisiz temel eğitimin son kademesine, Kuran ve Arapça der si koydu. Ne olacak? Bu görüş A N A P , D Y P ve Refah tarafından paylaşıldığı için de Meclis'ten geçti. Ne yapacağız? M i l l i Güvenlik Kurulu, h ü k ü m e t veya Parlemento'nun üstünde mi? Demirel de Pakistan'dan tartışmaya yetişiyor : "Madem Milli Güvenlik K u r u l u kararları uygulanacak denildi, u y g u l a n m a l ı . "
3) 14.06.1973 tarihli M i l l i Eğitim Temel Kanunu, İmam Hatip • 106 • • 107 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
İki Şık En hassas konu olan 8 yıllık kesintisiz temel eğitimin düzenle niş, biçimi önemli, ilköğretim diploması 8 yılın sonunda veril n e bunu adı kesintisiz olur. A m a İ m a m Hatip Liselerinin bünyeıermde gene orta okullar muhafaza edilebilir. Çünkü 1974'ten ben bu okul-1 d
İ
P
İ
m
a
S
1
V e n I l y
r
L diplomasına aint ° ° ' ° tim çevrilebilir.
r
t
a
°
k U İ
^ a s ,
ilkoğr-
Jkıncı şık, İ m a m Hatiplerin orta kısmı kapanır. Ama bütün il-
rZlZ " T ' " ° ' rm orta kısmı gibi seçmeli K u r a n ve A r a p ç a konur. 3
b
e
Ş
İ
n
d
y , l d a
S
n r a
H "pl -
Elbette, çeşitli ihtimaller tartışılacak ve nihai kararı da, bir kanun olduğu için, Meclis verecek. Demirel'in tavrı
K
u
r
U
İ
U
n
d
a
b l r
k a r a r
D I M Y A T ' A PİRİNCE GİDERKEN
a
bunfu v m f ' ^ ı diye, mılletvekıllerrn buna uyma mecburiyeti yoktur. Olmadığını keşke, Demirel M i l l i Güvenlik Kurulu'nda anlatsaydı ve kurdelesini k e s ü ğ i imam Ha okullarım veya milletvekili yaptığı Süleymancıların'lideri Kemal Kaçar m cemaatının yurtlarını biraz savunsaydı.
Sadece T ü r k i y e ' d e değil, dışarıda da bir darbe beklentisi mevcut. Bunu, yabancı ziyaretçilerin askerlerden randevu talep etmesinden anlayabildiğimiz gibi, son günlerde, dış basında çıkan yazılardan da fark edebiliyoruz. Çok şükür, dış basın, bizim matbuatın aksine, darbe kışkırtıcılığı yapmıyor; T ü r k i y e ' d e İslami tehdidin abartıldı ğını ifade ederek, A B D ' n i n askeri müdahaleye destek vermesini is tiyor. Newyork Times ve Washington Post gazeteleri, bir darbenin T ü r k i y e ' y e faydadan ziyade zarar getireceğini anlatan makaleleri, peş peşe, yayınladı. Demokrasi ve Laiklik
i p
Askerin gölgesinin düşdüğü demokrasiye "azıcık hamile bir d e m o k r a s i » denildiğini biz Demirci'den öğrendik. Acaba o u n l
• 108 •
Neden darbe olsun? Velev k i , H ü k ü m e t M i l l i Güvenlik Kurulu'nun bazı kararlarını uygulamadı; İ m a m Hatip Okullarının orta kı sımlarını kapatmadı. Böyle bir şey darbe gerekçesi yapılır mı? Bir televizyon programında Anavatan milletvekili Yılmaz Karakoyunlu, aynen Erbakan gibi konuştu. Karakoyunlu, "1982 Anaya sası, rejimin tarifini yapıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin demok ratik, laik, sosyal bir hukuk devleti o l d u ğ u n u söylüyor. Laiklik, hukuk devletinin bir niteliği. Dolayısıyla, laiklik ilkesini savu nuyoruz diye hukuk devletini ve demokrasiyi ortadan kaldıra mazsınız." dedi. M i l l i Güvenlik Kurulu kararları uygulanmazsa, cumhuriyetin, laiklik niteliği de, demokratik niteliği de yara almaz. Laiklik ilkesi ni demokrasiyle çelişen bir kavram olarak ortaya koyamazsınız. La ikliği, demokrasiyle bağdaştırmak zorundayız. Demokrasilerde dev let halkın hizmetindedir. Halk buyuran, devlet bu buyruğun gereği ni yapandır. V a t a n d a ş ' m dini eğitim alma arzusuna, Atatürkçü ne siller yetişmiyor, körpe zihinler karartılıyor gibi peşin hükümlü ge rekçelerle, set çekemezsiniz. • 109 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Peşin H ü k ü m Peşin hükümlü davranılchğı nereden belli diyeceksiniz 1966 yı lında Kuran kurslarında edildiği söylenen bir yeminin, bugün halâ geçerhymış gibi, M i l l i Güvenlik Kurulu'nda g ü n d e m e getirilmesi araştırılmadan ortaya atılan ve peşin h ü k m e dayanan bir iddia örne ğidir. Kuran kurslarının M i l l i Eğitim B a k a n l ı ğ ı n ı n denetimine sokul masının istenmesi de bir çelişkidir. Zaten Kuran kursları, Diyanet i ş l e n nın yanı sıra M i l l i Eğitim B a k a n h ğ ı ' n ı n müfettişlerince de de netlenebilmektedir. Kaldı k i , Diyanet'e bağlı bütün kuran kursların da üniforma giyilmekte, duvara Atatürk resmi, Gençliğe Hitabe ve istiklal Marşı asılmaktadır. Daha fazla ne yapılabilir ki? Diyanet İşlerı'ne güvensizlik duyulduğu için m i , Kuran kurslarında M i l l i Eği tim m denetimi isteniyor? Peki M i l l i Eğtim B a k a n l ı ğ ı n ı n deneti minde olan imam Hatip O k u l l a r ı ' n d a n niçin korkuluyor? Bu korku da önyargıya dayanıyor. Devlet Kuşatılıyor mu? İddialardan biri, İ m a m Hatiplerin M ü l k i y e ' y e girerek devleti ku şatma amacını taşıdığı şeklindedir. 1995-96 ders yılında, İ m a m Hatip Liseleri, 44 bin 223 mezun verdi. Bu mezunlar, önceden birikmiş olan 46 bin 366 eski mezun¬ a üniversitelere başvuruda bulundu. 90 bin kişiden sadece 20 bin 103 kişi üniversiteyi kazandı. Örnek olarak aldığımız, 1995-96 ders yılında çeşitli üniversitele re dağılım, devleti k u ş a t m a iddiasını doğrular nitelikte mi? 20 bin 103 kişiden, Açıköğretime girenlerin sayısı 8 bin 359 İla hiyat F a k ü l t e s i ' n e 2 bin 198. Öğretmen okuluna 2 bin 622 İki yılhk herhangi bir yüksek okula 2 bin 900. İlahiyat Meslek Y ü k s e k Okulu na 410, hukuk fakültesine 332, mühendislik fakültesine 172 tıp fakültesine 148 ve siyasal bilgiler'e 174 kişi yerleşti Hanı nerede, kaymakam veya vali olarak devleti k u ş a t m a k iste yenler? Bir taraf, aşırılık gösteriyor ve ö v ü n m e k için bazı iddialar ortaya atıyor. Diğer taraf, bu ö v ü n m e y i gerçek sanıp, hiçbir araştır• 110 •
Dimyat'a Pirince Giderken
maya gerek kalmadan ürküyor. İşte T ü r k i y e ' n i n dramı! Üniversiteye giren 20 bin kişinin sadece 5 0 0 ' ü ilerde devleti ku-. şatmaya (!) yarayacaycak hukuk ve siyasal tahsiline yöneliyor. 90 bin kişiden ancak bir avuç öğrenci, mühendislik, tıp, siyasal ve hu kuk gibi yüksek puan gerektiren branşları kazanabiliyor. Laikler, sakın korkmayın! İ m a m Hatip Okulu mezunlarının ba şarı oranı, diğer okullarmkinden daha fazla değil. Genel Liseye O r a n Bir başka ilgi çekici rakam daha vereceğim: İ m a m Hatip okulla rında, 282 orta kısmında 179 bin lisede, toplam, 461 bin öğrenci bulunuyor. Genel liselerde ise, toplam 8 milyon 918 bin öğrenci var. Sonuç; Genel lise öğrencisi / İ m a m Hatip öğrencisi oranı 100'e5.47. Genel lisede eğitim alanlara oranı, yüzde 5-6 mertebesinde kalan İ m a m Hatiplilerden bu kadar kuşku duyulmasını nasıl normal karşı layabiliriz? Evdeki Bulgur B u tartışmalar içerisinde Refah Partisi'nin de dikkat etmesi ge reken bir husus var; İpi fazla germesin ve Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmasın. Yazımızın başında, laiklik gerekçesiyle darbe yapılıp, demokrasi ortadan kaldırılamaz dedik. Ama maale sef, bir de T ü r k i y e ' n i n gerçeği var. Bu dayatmacı zihniyetin elinden, bizim gibi demokratlar çok çekti. Bu yüzden diyoruz k i , 8 yıllık temel eğitim konusunda bir or ta y o l bulunsun. Beşinci yıldan itibaren bütün eğitim kurumlarına seçmeli olarak, Arapça ve Kuran dersi konulsun. Sadece İ m a m Ha tiplere gidenler değil, dinini çocuklarına öğretmek, fakat İ m a m Ha tiplere göndermek istemeyen vatandaşlarımız da, bu imkândan ya rarlansın. Buna mukabil İ m a m Hatiplerin orta kısmı kapatılsın. Refah Partisi, orta okuldan itibaren çocukları İ m a m Hatip'in at mosferi içinde tutmak isteyebilir. Ama, İ m a m Hatipleri tercih etme mekle birlikte, evlatlarına dini eğitim vermeyi arzulayan milyonlar• 111 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
ca aile, bu şekilde m a ğ d u r ediliyor. Şerden D o ğ a n Hayır Refah Partisi bu güzel fırsatı değerlendirmeli, M i l l i Eğitim Ba
^ T ^
1
^
1 t a S İ a ğ l
Ş e r d 6 n
" ^ r gibfmütat e mel dır. Normal btr zamanda, Kuran ve Arapça genel liselerde okutulmak istense, btr ktsun çığırtkan, ye bas bas bağıracaktı. Halbuki ştmdt, M i l l i Güvenltk K u m l u n u n k „ m d e , A N A P ' m da desteği böyle btr u y g u l a n ^
^tlk^^t
c
e
s
ü
e
Dimy
D2^Z;^W, g"dan oi . uaüa az sayıda kışı dımnı öğrensin gayreti, daha yaygın bir din esi g
l
d
e
r
k
DARBENİN PAPATYA F A L I
b
e
n
6
V
d
e
k
l
b u l
s u n l a r
t ı m m e imkan hazırlasa, Refah Partisi b ü y ü k bir k'ıtÎeyı s e v i n i ş
Bakıyoruz basın sürekli Erbakan ve R e f a h ' ı ipleri germekle suç luyor. Halbuki, Erbakan ve O ğ u z h a n Asiltürk, sadece M i l l i G ü v e n lik Kurulu kararlarının harfiyen uygulanmayacağından söz ediyor. E r b a k a n ' ı ancak "Baskıya maruz kalınca niçin direnmediniz de, benimsemediğiniz kararları i m z a l a d ı n ı z ? " diye eleştirmek m ü m k ü n . Yoksa, M i l l i Güvenlik Kurulu kararlarına harfiyyen r i ayet edilir şeklinde bir h ü k ü m Anayasa'da mevcut değil. Evet... M i l l i Güvenlik Kumlu anayasal bir kurum. Ama, bu defa Ana yasa dışına taşildığı ve Başbakan üzerinde baskı uygulandığı biliniyor. Aslında, hepimiz, bu baskıyı karşı çıkmalıyız. Cumhuriyeti k o ruma ve kollama görevinin H ü k ü m e t ' e ve Meclis'e r a ğ m e n yapıla mayacağını söylemeyiz. Ama hayır, tam aksine, bazı askerlerin söz leri hiç eleştiri konusu yapılmıyor da, sadece Erbakan'a çatıyor. E r k a y a ' n ı n Değerlendirmesi Mesela Deniz Kuvvetleri Komutam Oramiral Erkaya'nın değerlen dirmesini ben çok yadırgadım. Ama baktım, bizim arkadaşlardan çıt çık mıyor. Demokratik bir ülkede şu sözleri tabii karşılamak mümkün mü? "Türkiye ciddi bir sınavdan geçiyor. Sorunlar parlamenter düzen içinde aşılabilse, T ü r k i y e artık demokrasisini rayına o t u r t m u ş bir ülke oldu demektir. B u g ü n l e r d e bir kitap oku dum: B i r A B D ' l i profesör y a z m ı ş . D ü n y a d a k i darbeleri değer lendiriyor. Hangi ülkelerde darbe olabileceğini sıralıyor. Diyor ki, gelişmiş ülkelerde darbe olmaz. Her şey kuralları içinde yü rür. A z gelişmiş ülkelerde darbe olabilir. B u ülkelerde m ü d a h a lenin koşullarını siyasetçiler hazırlar, askerler yapar. A z geliş miş ülkelerde ise, erken kalkan darbe yapar. Şimdi biz bu yel pazenin neresindeyiz? Buna karar vereceğiz. Ben şahsen, so runların parlamenter sistemin içinde çözülmesini istiyorum."
• 112 •
• 113 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik Darbenin Papatya Falı
Koruma-Kollama Ordu müdahalesi olmazsa, sorunlar parlamenter sistem içinde çözülecek zaten çözülüyor da. A m a maalesef, Türk Sılahh Kuvvete t t l k l e n
C
u
m
h
u
r
^g ö rv e v£i n od e n^ " bir ^turlu r vaz geçmiyorlar. "
İ
y
e
t
i
k
- u m a ve kollama
Eğer cumhuriyeti "koruma ve kollama görevi" askerin kurulu düzene m ü d a h e l e edip isteklerim, "millet a d ı n a " z ^ £ m t
Bir yandan Genelkurmay Başkanı, M i l l i Güvenlik Kurulu karar
l ı n ı n askerin kararı gibi gösterılmesmden rahatsız. Ama öte yandan Mitli Cn ° 7 " ^ sıkı takipçisi gibi görünüyor k
t a
I a r ı b u
k a r a r I a r
M ü h Güvenlik Kurulu, kesintisiz temel eğitimin tartışılacağı yer mı? Dolayısıyla, kesintisiz temel eğitimin gündeme gelme sebebi nin, i m a m Hatip Okulları oldukça açıkça belli ^ Peki imam Hatip Okulları bir irtica yuvası mı? M i l l i Eğitim Bakan ı n ı n denetiminde olan bu kurumlar nasıl irtica yuvası halme d m liselerle aynı tedrisatı gören gençlere bu kadar kuşkuyla g
İmam Hatiplerin orta kısımlarının kapatılması gündeme getiriliyor? Demirel'in Rekoru 0 6
1
o l s a v d ı m
b a
hnrhf! f T Î ^ . § ^ d a oturan Cum hurbaşkanı Demire den bu kadar çok imam Hatip Okulu açılması nın sebebim öğrendim. Oyle ya, bu rekor, 315 okul ile Demirel'in
^ Z d T - T ^
f ™ » «ibaren, şube adı altında açılan ve faaliyetleri süren imam Hatip Okullarına sade ce yasal statü kazandırmış. A
N
A
P
d
Ö
n
e
ı
d
e
Demire!'ınki öyle değil. O, resmen 315 İ m a m Hatip Okulunu çeşitli başbakanlık dönemlerinde açmış. E r b a k a n ' ı n başbakanlığı' kabTonun ^ patlıyor. f ^ ^ kabak onun Tbaşına
^
U
^
^
A
™
n
e
d
^
Kaderin cilvesi, Erbakan, Demirel'in ve Özal'ın İ m a m Hatiplere ü ı ş k m icraatını savunmak durumunda kalıyor. Okulu açan DemireT
"Bunlar irtica yuvası değildir. Aksine, eğitimli insan hurafeye dalmaz" diye savunan Erbakan. Milli M ü c a d e l e Refah Partisi milletvekili Mukadder Başeğmez, geçenlerde çok önemli bir noktaya parmak bastı: "Umalım ki, Türkiye yeniden bir kurtuluş savaşı verme durumuna düşmesin. O zaman, hepi mizin mütedeyyin, imanlı insanlara ihtiyacımız olacak" dedi. İlk Türkiye Büyük Millet Meelisi'nde, sarıklı hocaların bulun ması tesadüf değildi. Atatürk, imanlı ve vatanı uğruna şehit olmaya hazır bir milletle bu mücadeleyi kazandı. Konaklarda oturan cici beyler ve manikürlü hanımlarla değil. M ü m i n l e r ve Kafirler G e ç e n M i l l i Güvenlik Kurulu'nda, bir yemin tartışılmıştı. Soma dan bunun uydurma bir şey olduğu meydana çıktı. Bu sefer tartışı lacak bir başka konuyu "laik" dikkatlere sunmak isterim. Diyanet İşleri tarafından dağıtılan, A l i Özek, Hayrettin Kara man, A l i Turgut, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kafi D ö n m e z ve Sadrettin G ü m ü ş adlı profesör ve doçentlerce yayma hazırlanan Kuran-ı Kerim ve Türkçe açıklamalı mealinde 140'ıncı ayette şöyle denili yor: "Allah'ın ayetlerinin inkâr edildiğini işittiğiniz zaman on lar başka bir söze dahncaya kadar onlarla o t u r m a y ı n ; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir." Ayetin meali şu şekilde açıklanıyor: "Gerek milletlerarası m ü nasebetlerde, gerek fertler ye topluluklar arası münasebetlerde, m ü m i n l e r daima m ü m i n l e r i n yanında yer alacaktır. Kendileri ni korumak için kafirlere başvuran milletler küçüldükleri gibi, fertler de manevi değerlerinden kayıp verir." İşte M i l l i Güvenlik Kurulu'nda irtica başlığı altında incelenecek bir başka konu!!! Öyle ya, N A T O ve A B üyeliği ile bu ayetin çeli şip; çelişmediği pekâla tartışılabilir. Belki bir başka kararlar dizisi ortaya çıkar. Basınımızın bilgeleri, Diyanet İşleri'ni eleştirmek için yeni bir fırsat elde eder. V e bizler de, "Koruma ve kollanmayı beklerken" darbe geli yor mu, gelmiyor mu diye papatya falına bakmaya devam ederiz.
• 114 • • 115 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Olmayacak Duaya Amin
Okulu kurdu. Tansu Çiller'in açtığı 73 İ m a m Hatip Okulu, evvelce faaliyete başlayan şubelerin yasal hale getirilmesinden ibarettir. ^ Ertuğrul Özkök, Ö z a l ' ı n takiyye yapmadığını söylemiş. Çağdaş lığını övmüş. Halbuki Özal, İ m a m Hatip Okulu açmak yerine, aske rî baskı altında bulunulduğu için gizlice şube sayısını çoğalttı. Böy lece kapasitesini önemli ölçüde arttırdı.
yacak, ne İ r a n ' a ne de Cezayir'e benzeyecektir. Büyük Çoğunluk
Başbakanken az okul açmak methedilecek bir durumsa, Özk ö k ' ü n övgüsü Erbakan'a yönelmeli. Zira, Erbakan, 9 aylık başba kanlığı d ö n e m i n d e İ m a m Hatip Okulu açmadı.
laiklik gerekçesiyle hukuk devletini zedeliyici davranışlardan ka
hem dinini sevip sayacak, hem cumhureyitimizin kurucusu Ata t ü r k ' e bağlılığını sürdürecektir. Ve belki artık T ü r k Silahlı Kuvvetlerimizin bazı mensupları, kendilerine biçtikleri "Cumhuriyeti koruma ve kollama" rolün den sıyrılıp, bir gün anarşi, bir başka gün demokrasi, diğer bir gun çınmayı öğrenecektir.
Tarihe Bakış Bir gün gelecek, bugün yaşadıklarımız tarih olacak. O günlerde, diyecekler k i , "Biliyormusunuz, Türkiye aylarca İ m a m Hatip Liselerinin orta kısımlarını kapatılmasını tartıştı. Hatta bu yüz den ordu müdahelesi bile oldu. Parlamento olaylara seyirci kal dı. 355 İ m a m Hatip Okulunun kurdesilini kesen, demokrasi m ü c a h i d i Demirel de, askere hak verir g ö r ü n d ü . " Aynı şekilde biz 30-40 yıl öncesine dönüp Demokratlara karşı yapılan darbeyi tartışmıyor muyuz? O günden bugüne aklımda ka lan çarpıcı iddia. Arapça ezan yasağının kaldırılmasıdır. Demokrat Parti ile irtica sözünün yan yana konulmasının sebebi budur. Ezanın tekrar Arapça okunması suretiyle din istismarcılığı yapıldığı ileri sürülmüştür. 27 Mayıs darbesinin mimarlarından Alpaslan T ü r k e ş ' i n , bu olaym üzerinden tam 36 yıl geçtikten sonra, D G M Başsavcısı Nusret D e m i r a l ' ı "Ezan, Türkçe okunsun" dediği için partisinden ihraç etmesi, kaderin garip bir cilvesi değil de nedir? Yıllar Sonra Yıllar sonra nasıl ezan hâlâ Arapça okunuyorsa, nasıl k i 12 Eylül'de Süleymancıların yurtlarına el konulamamışsa, 2 binli seneler de, İ m a m Hatipler'in gene otra kısımlarının faaliyeti sürecektir. Bu gün kapansa dahi yarın açılacaktır. Nitekim 12 Mart'ta k a p a n m ı ş ve iki yıl içinde açılmıştır. Gene i k i binli yıllarda, Türkiye Cumhuriyeti laik özelliğini koru• 118 •
• 119 •
Çıkarın Ağzınızdaki Baklayı
sı. İrtica ile ve İ m a m Hatiplerle irtibatlandırılmasa, M i l l i Güvenlik Kurulu, eğitim konusuna nasıl girebilirdi ki? Milli E ğ i m Temel Yasası ÇIKARIN AĞZINIZDAKİ B A K L A Y I
Halkın tepkisinden çekindikleri için İ m a m Hatip Liselerinin or ta kısmı kapatılacak diye bir açıklama yapamayanlar, olayı genel bir tatbikat çerçevesine oturturken, gençlerin eğitimine de zarar veri
Seviyeli bir tartışma yapılmak isteniyorsa, önce, yalan ve yanlış lardan sıyrılmak, samimi davranmak lazım. Yalancılar bakın ne diyor: "Milli Güvenlik K u r u l u kararları, imam hatip okullarıyla ilgili değildir. Herkes için, 8 yıllık temel eğitim zorunla hale gelirken, imam hatipler gibi, Anadolu Lise lerinin de orta kısımları kapatılacaktır." İşin D o ğ r u s u
.
İşin doğrusu ise tamamen farklı: M i l l i Güvenlik Kurulu eğitim meşelerinin görüşüleceği yer olmamasına rağmen, 8 yıllık temel eğitim, irtica başlığı ile bir toplantı düzenlendiği için g ü n d e m e gel miştir. Ayrıca M i l l i Güvenlik Kurulu kararları içine 8 yıllık temel eğitim dahil edilirken, ortaya konulan gerekçe de İ m a m Hatiplerin hedef alındığını göstermektedir. : "Genç nesillerin k ö r p e dimağla rının, öncelikle cumhuriyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi, T ü r k milletini çağdaş uygarlık düzeyine ç ı k a r m a ülkü ve a m a c ı d o ğ r u l t u s u n d a bilinçlendirilmesi ve çeşitli mihrakların etkisin den k o r u n m a s ı için a) 8 yıllık temel eğitime geçilmesi b) K u r a n kurslarının Milli Eğitim Bakanlığı denetiminde sürdürülmesi gerekmektedir." Bu gerçekler orta yerde dururken, İ m a m Hatiplilere, "Niçin alı nıyorsunuz. Herkese aynı kural u y g u l a n ı y o r " demek ucuz bir ya landan başka bir şey değil. Üstelik, E r b a k a n ' ı n direnmesinden sonra, karar metninden İ m a m Hatip ibaresi çıkarılmıştır. Zaten A n a y a s a ' n ı n 118'inci maddesi M i l l i Güvenlik Kurulu'nun hangi a m a ç l a karar alabileceğini de belirtiyor. Devletin bağımsızlı ğı, ülke b ü t ü n l ü ğ ü , toplumun huzur ve güvenliğinin sağlanma• 120 •
yorlar. Mesala mecburen Anadolu liselerinin orta kısmını kapatıyorlar. Halbuki, sürekli atıfta bulunulan 1973 tarihli M i l l i Eğitim Temel Yasası'nın 2 4 ' ü n c ü maddesi, "İlköğretim kurumları, 5 yıllık ilko kullarla, 3 yıllık ortaokullarından oluşur. İlkokulu bitirene ilko kul diploması, ortaokulu bitirene ortaokul diploması verilir" di yor 25'inci madde ise, "ilköğretim kurumları bünyesinde, ilk ve ortaokullar bağımsız okullar halinde kurulabileceği gibi, birlik te de kurulabilir" h ü k m ü n ü ihtiva ediyor. Dolayısıyla, 5+3 formülü, kanuna uygun olarak rahatlıkla tatbik edilebilir; böylece lisan öğreten Anadolu liselerine de, konsarvatuara da, resim heykel gibi ilkokuldan sonra kabiliyetli gençlerin eği tildiği Güzel Sanatlar Lilesine de zarar verilmezdi. Madem M i l l i Güvenlik Kurulu'nun askeri kanadı, İ m a m Hatip liselerinin orta b ö l ü m ü n ü kapatmak istiyor, neden lafı dolaştırıyor? Niyetini gizleme çabası, sadece, yabancı d i l veya sanat eğitimini da ha ilere yaşlara erteleyecek bir şablon ortaya çıkarmakla kalmıyor, başka sakıncalar da doğuruyor. Özel İmtiyaz! Fakir çocuklara hitap eden Anadolu liselerinin orta kısmı kapa nırken, azınlık okulları veya paralı özel kolejlerin orta kısımları açık kalabilecek. Nitekim M i l l i Eğitim Bakanı, Anadolu liselerinin imti hanlarının gelecek yıldan itibaren yapılmayacağını açıkladı, fakat, özel okullarının imtihanlarının süreceğini ihsas etti. Mesala Galatasaray bir azınlık okulu değil. Lozan Anlaşması'na da tabi değil. O zaman neden farklı muamele görecek? Diğer özel kolejler için de aynı soruyu sorabiliriz? • 121 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Bu kolejler, bünyelerinde ilkokul bulunsa bile, başka ilkokullar dan gelenleri de sınavla alabiliyorlar, çetin bir yarışma sonucunda, en iyiler çok yüksek seviyede eğitim görme imkânına kavuşuyordu. Özel kolejler yalnız kendi ilkokullarından beslenecekse seviye dü şecektir. Üstelik, hiçbir imtihan yapılmadan, iyi bir kolejin ilkokulunun bir inci sınıfına girebilen, ortaokulda da lisan öğrenimine devam et me şansına kavuşacaktır. İltimas bulamayıp, özel kolejlerin ilkokularına giremeyenler m a ğ d u r olacak, çünkü bu kişiler yabancı d i l öğ renmek için 8 yıllık temel eğitimi tamamlamayı bekleyecek. Sistemin neresine bakarsanız çürük ve problemli. Çünkü zorla ma var. Ç ü n k ü , birileri imam hatiplerin orta kısmı kapansın demeye cesaret edemiyor. Ve kendilerinin cesaret edemediklerini, E r b a kan'a y a p t ı r m a y a çalışıyorlar. Silah zoruyla!!! Huzur K a l m a d ı Hasan Celal Güzel, sert ve dosdoğru konuşan politikacılardan biri, diyor k i : "Eğer T ü r k milletinin içine bir bomba yerleştir mek isteseniz, imam hatip meselesini getirip g ü n d e m i n baş kö şesine oturturdunuz." Toplumun huzur ve güvenini sağlamak durumunda olan M i l l i Güvenlik Kurulu, bir saatli b o m b a y ı kurdu. Herkes bu bomba bu gün m ü patlayacak yarın mı, ne zaman hükümet berhava olacak, or du nasıl müdahale edecek, DYP'den kaç kişi istifa edecek diye dü şünmeye başladı. Geniş bir kitle, İ m a m Hatiplere yöneltilen bu d ü ş manlıktan dolayı üzgün, kırgın hatta öfkeli. A m a ç huzur mu yoksa toplumun huzurunu dinamitlemek mi?
• 122 •
D O K U Z U N C U SENFONİ LAİKLİĞİ
Türkiyede iş iyice çığrından çıktı. Ankara'da müzik festivalinde, Beethoven'in 9'uncu senfonisini dinlemeye gelenler,' laik Türki ye'nin s e m b o l ü y m ü ş . Tabii laik ve çağdaş. Peki Konya'da Mevlevi gösterisini seyreden veya Dede Efendi'den besteler dinleyen veyahut fasıl seven Türkler çağdışı ve antilaik m i addeedilecek? İnsanların bazı özel zevklerini, bir dünya görüşünün ifadesi say mak m ü m k ü n mü? Buna göre, ne kadar öz kültürünüzden uzaklaşırsanız, o kadar çağdaş olacaksınız, öyle mi? Batı taklikçilerine, en azından Batı hayranlığına bu kadar prim vermek, aşağılık duygusunun bir tezahürüdür. Demirelin Tavrı En ç o k Demirel'e şaşıyorum. Demirel gibi, ayağı Anadolu'ya basan, tecrübeli bir politikacı, nasıl "İşte çağdaş T ü r k i y e " diye bir ayırım yapabildi? Demirel acaba bir alaturka konser sonunda "İşte çağdaş T ü r k i y e " der miydi? Zan'etmiyoruz. Çağdaşlığı tefekkürde aramak yerine, g i y i m kuşam ve davranış biçimine göre değerlendi ren bir zihniyet, onu da tesiri altına almış görünüyor. Benim bildiğim Demirel, "Burası M u ş t u r " şarkısını 9'uncu senfoniye tercih ederdi. Türk musikisini, klasik batı müziğinin aşa ğısında görmezdi. "Yüksel ki yerin bu yer değildir. T ü r k müziği kaderin değil dir" çığırtkanlığına hiç kulak aşmazdı. İnsanın başı bağlıdır ama gene çağdaştır. Veyahut, Pierre Cardin'den giyinir fakat kafası gelişmemiştir. Acaba ne zaman, zarfa değil, mazrufa bakmayı öğreneceğiz? Demirel. "İşte çağdaş T ü r k i y e " diyor. Karşısındakiler tempo tutuyor : "Türkiye laiktir, laik kalacak" • 123 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik Dokuzuncu Senfoni Laikliği
Y a Demokrasi? 1996'de Teklif Yenilendi : , Ya demokrasi ne olacak? Anayasamızda tarifini bulan hukuk dev| letini, 9'uncu Senfoni eşliğinde, naftalinleyip sandığa m ı kaldıracağız? Sorsanız, bu konsere katılanlardan ancak : % 10'u, senfoni ile ! konçertonun farkını bilirdi. Ama % 100'ü, uzun hava ile türküyü, | gazeli, ilahiyi ve şarkıyı ayırt edebilir. Laiklik, demokrasi ile elbette çelişmez. Aksine tamamlar. A m a | bir ülke, laik olsa da, demokrat olmayabilir. Nitekim! Türkiye Cum¬ ! huriyeti, laiklik sıfatını kazandığı vakit, rejimi demokrasi değildi. Bugün de demokrasiyi tehdit eden bir gelişme ile karşı karşıyayız : "Parlamento üzerine askerin gölgesi düştü." Keçeciler'in Tavrı Bir örnek ile bu d ü ş ü n c e m i izah etmeye çalışacağım. Meclis'in tümü 8 yıllık temel eğitimden yana. A m a CHP haricin de hiçbir parti açıkça kesintisiz eğitimi savunmuyor. Ayrıca kesin tisiz eğitim derken de, bunun tek bir tarifi yok. Diplomanın, 8 yıllık eğitimin sonunda alınması da, kesintisiz eğitim anlanına geliyor. Nitekim Anavatanlı Mehmet Keçeciler, Kanal 7 ekranından bu nu açıkladı: "Anavatan, ilkokul diplomasının yerini 8 yılın so nunda ilköğretim diplomasının almasını savunuyor; ama eğiti min l ' i n c i sınıftan 8'inci sınıf s o n ü n a kadar aynı okulda yapıl masına taraftar değil. Mekan birliğini, kesintisiz eğitimin şartı olarak g ö r m ü y o r . Dolayısıyla, beşinci sınıftan sonra, çocuklar imam hatiplerin orta b ö l ü m ü n e devam edebilirler ve üç yılın so nunda ortaöğretim diploması alabilirler" dedi. Zaten Keçeciler böyle konuşmak zorunda. Çünkü A N A P ' l ı l a n n da ha önce Meclis'e verdikleri bir kanun teklifinde onun da imzası var. Kanun teklifi 1992 tarihini taşıyor ve çok sayıda A N A P millerveMlinin imzasmı ihtiva ediyor. İmza sahipleri arasında, Mustafa Kalemli, Ülkü Güney, A v n i Akyol, Kamran İnan, Fevzi İşbaşaran, Halit Dumankaya, Rüştü Kazım Yücelen, Cem Kozlu gibi, 19'uncu dönem Parlamento su'nun önde gelen birçok Anavatan milletvekilim görmek mümkün. T a m 23 A N A P ' l ı bu kanun teklifini imzalamış. Kanun teklifi, geçen dönem görüşülmeymce, A v n i Akyol, bu teklifi 1996 yılında yeniliyor.
A v n i A k y o l , öyle sıradan bir A N A P ' l ı değil. Bu partinin bir do nem M i l l i Eğitim Bakanlığını yapmış değerli bir politikacı. Teklifin ana hatları şöyle: "İlköğretim okulları, 5 yıllık ilko kullar ve 3 yıllık ortaokullarından oluşur. İlkokulu bitirince sertifika, ortaokul son sınıf bitirildiğinde ise, diploma alınır... Genel mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları bünyesinde ki ortaokullarda verilen eğitim zorunlu eğitimden sayılır. Ayrıca, beş yıllık ilkokul üzerine en az üç yıl süreli olan ve ha yata hazırlayan Çıraklık Eğitim merkezleri ile, Diyanet K u r - a n Eğitim Merkezlerinde verilen eğitim de zorunlu eğitimden sayı lır. B u merkezlerden mezun olanlara sertifika verilir. Bunların bir üst eğitim kademesine geçebilmeleri için, ortaokulu dışarı dan bitirme sınavlarına katılmaları ve diploma almaları şarttır." ANAP-DYP-RP A v n i A k y o l ve 22 arkaşının imzasını taşıyan kanun teklifinde, bırakınız İ m a m Hatiplerin orta kısmını k a p a m a y ı , kuran kurslarındaki üç yıllık eğitimden sonra, çocuklara bir imtihanla liseye devam imkânı bile tanınıyor. B u 23 A N A P ' l i n i n büyük çoğunluğu hala Parlamento üyesi. Doğru Y o l Partisi ile R e f a h ' ı n koalisyon protolünde, 5+3 formü lü ve temel eğitimin i k i c i kademesinin, mevcut ortaokullarda deva m ı kabul ediliyor. Türkiyede hukuk devleti kesintisiz çalışsa, imam hatiplerin orta kısmının kapanması g ü n d e m e bile gelmez. Çünkü Parlemento'nun b ü y ü k çoğunluğu böyle birşey istemiyor. A m a bizim 9'uncü Senfoniciler, kesintisiz eğitimi savunurken kesintili bir demokrasiye rıza gösteriyorlar. Halbuki bizim gibiler laik ama aynı zamanda demokrat Türki y e ' y i istiyor, bu yüzden dayatmacı zihniyete karşı çıkıyor. Laikperestlerle demokratlar, (halka tepeden bakanlara "yeter söz milletindir" diyenler) arasındaki m ü c a d e l e y e bitmeyen senfoni adını verebiliriz. Bakalım bu senfoni nisan sonunda nasıl noktalanacak?
• 124 • • 125 •
Mazi ile İstikbalin Kavgası
1954 yılında yazdıklarına :
MAZİ İLE İSTİKBALİN K A V G A S I
Bugünkü sütunumu Prof. A l i Fuat Başgil'in "Din ve L a i k l i k " anıdaki düşüncelerine ayırmak isterim. Kitabın kapağında bulunan sözler, şu anda yaşadığımız sorunlaadeta bir özeti : " B u g ü n T ü r k i y e d e ' d e ölmek istemeyen bir mazi ile, hayata ğmak için çırpınan istikbal m ü c a d e l e ediyor. Milletin saadebu m ü c a d e l e y e seyirci kalmak değil, çarpışan kuvvetleri ba tırmaktır." Sentez Arayışı Başgil'in bu güzel sözlerinde, ben de kendi tesbitimin haklılığıgördüm. Evet T ü r k i y e ' y i mazisiyle barıştırmak lazım. Osmanlı aletinden Türkiye Cumhuriyeti'ne geçerken, birikimler ve yaşa rı hadiseler, devrimci bir zihniyetle ele alındı, köklü tedbirlere g i di. Saatin sarkaçı bir tarafa doğru çekildi. A m a o sarkaçı, baskı gulamadan, aynı noktada tutamazsınız. T ü r k i y e ' d e sarkaç tabii konumuna gelirken, bir sancı yaşanıyor. ıyu taassup içine düşen bazı zihinler, hatalı değerlendirmeler ya'or ve gerginliği arttırıyor. Oysa bastırılan manevi değerlerimizle, bizi yukarılara taşıyacak jdaş ilkeleri uzlaştırmalı ve bir senteze varmalıyız. İlim ve İrfaı sentezine. Bu yüzden Refah'ın iktidar ortağı olmasını ülkemiz açısından bir ıs olarak görenlerdenim. Refah'ı d ü ş m a n ilan eden siyasi taassuortadan kaldırırsak, maziyle istikbalimizi de barıştırmış olacağız.
"Her dinin iki unsuru vardır. Biri iman diğer amel. Dini, herhangi bir kanaatten, felsefi inançtan ayıran hususiyetlerden biri, dindeki imanın amele d a y a n m a s ı , yani muayyen bir hare ket tarzı emreden ve bununla haricileşen bir inanç olmasıdır. Amel, Allah'a ibadetin yanı sıra, dine ve insanlığa hizmet an lamını taşır. İbadet, yaradılanı Yaradan'ın takdis etmesidir. Bu nun yarı sıra, bir dindar için, mensup olduğu dinin akide ve esaslarını etrafa yaymak, bunları başkalarına duyurup öğret mek, dini vazifelerin en mukadddeslerindendir. Çünkü dindarın gözünde, bu esaslar birer hakikattir. Bunları bilmeyen insan helâk olur. Hakikati göstermek ve, u ç u r u m a kayan birini kurtar mak, insanlık borcudur. İslamiyette, eğitmek, yetiştirmek, tel kinde bulunmak vazifesi çok önemlidir. B ü t ü n dinlerde, bilhas sa İslamiyette, "Neşri d i n " ve "İlayı kelimetullah" tabirleriyle ifa de olunan bu vazife, Allah indinde en makbul amellerdendir... Dini talim ve tedrisin tutulacağı denetim, memlekette umu mi talim ve tedrisin tabi tutulduğu kısıtlamalardan ayrı, istisnai bir şekil almaz. Dini talim ve tedris hakkını indi kararlarla kı sıtlamak, hukukun yüksek prensiplerine aykırı olduğu kadar, halk kitleleri arasında dini cehalet ve dalâlete de meydan açar." Allah İndinde Makbul Amel İ m a m Hatip Okullarıyla bazı cemaat okul ve yurtlarının tartışıl dığı bir ortamda. A l i Fuat Başgil'in yukardaki değerlendirmesi bü yük önem taşıyor. Cemaatlere "Neden okul açıyorsunuz? Niçin Kuran Kurslarına yardımda bulunuyorsunuz?" diye soruyorlar. Vatandaşların İmam Hatip Okullarına kaynak temin etmesinin sebebini anlamayanlar var. İşte bunun sebebi ortada : "Neşri din ve ilayı kelimetullah" İslami yette talim, tedris ve telkin, Allah indinde en makbul amellerden sayı lıyor. Eğitmek, dinini öğretmek, ibadetm bir başka şekli oluyor.
İ m a n ve Amel
Din Hürriyeti
Şimdi gelelim değerli Anayasa Profesörü A l i Fuat Başgil'in
Rahmetli Başgil din hürriyetinin esaslarını da aynı kitabında şu
• 126 •
• 127 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
şekilde sıralıyor : Korkma, yıldırma, sindirme politikasına maruz bırakılmadan, in sanların; 1) Dilediği ve beğendiği bir dinin akidelerine inanması, bun ları serbestçe benimsemesi 2) İnandığı dinin ibadet ve dualarını, o dinde yerleşmiş usul, adab ve lisan üzerinden serbestçe icra edebilmesi 3) İnandığı ve kabul ettiği din üzerindeki düşüncelerini, bil gilerini sözle veya yazıyla serbestçe yayıp, başkalarına duyurabilmesi 4) D i n i n ilahiyatını ve amel hükümlerini serbestçe tahsil edip öğ renmesi, bunları başkalarına okutup öğretebilmesi 5) Devletin kanunlarının, yapılmasını veya yapılmamasını objektif bir kaide halinde emredip mecburi kıldığı hususlar m ü s t e s n a olmak ve bunlarla tenakuza girmemek kaydıyla , hem ferdi hem de toplumsal hayat sahalarında, dininin emirlerini serbestçe yerine getirebilmesi, din hürriyetinin esasını teşkil eder. (Beşinci madde aynı zamanda laikliğin de tarifi oluyor.) Siyasi Taassup A l i Fuat Başgil, taassubun sadece İslamiyet'te olmadığını, aksi ne hoşgörü ve güzel söze dayanan dinimizde taassubun yerinin bu lunmadığını belirttikten soma, din düşmanlığı yapan siyasi taassubu yeriyor, "Taassup, bir kimsenin kendi inancından, ve kendince hakikat kabul ettiği görüş ve kanaatten başka olan inanç ve gö rüşlere ve bunları taşıyanlara düşmanlık beslemesi, onları bo ğup susturmaya kalkışmasıdır. Siyasi taassubun başlıca hedefi din ve maneviyattır. Ç ü n k ü onun inandığı ve bağlandığı şey yal nız madde ve menfaattir." Türkiyede hem dini taassup var, hem de siyasi taassup. Ve aslında, siyasi taassubun sesi daha yüksek çıkıyor. Erbakan bu taassubun hedef tahtası. Halbuku madem hâlâ, ölmek istemeyen bir mazi ile (-ki bu de ğerli bir mazidir) hayata d o ğ m a k için çırpman bir istikbal, müca dele ediyor, kavga yerine uzlaşmayı seçelim. Korkularımızın esiri olup hoşgörü zeminini dinamitlemeyelim. • 12S •
DOĞRU KONUŞANI K O V A R L A R
Bazıları darbe bekleyedursun T ü r k i y e ' d e i y i şeyler oluyor. Tabii bu i y i şeyleri birtakım gazetelerde pek görmezsiniz. Onlar, Refah'ın kuyusunu kazmak ve orduyu k ı ş k n t m a k l a meşgul olduklarından, iç açıcı konulara girmek istemezler. İyi Haberler D ü n y a Bankası, T ü r k i y e ' y i yükselen 10 ülkeden biri olarak ilân etti. Bu haber, başarı, Refahyol h ü k ü m e t i n e mal edilemeyeceği için bütün gazetelerde yer aldı. Çete, cinayet ve irtica tartışmalamıdan bıkıp usanan vatandaşlar da, D ü n y a B a n k a s ı ' n ı n değerlendirmesin den ç o k memnun kaldı. Marifet iltifata tâbidir. Etrafı hep karanlık görünce halkta moral diye bir şey kalmıyor. Bıkkınlık ve bezginlik içine giriyor. Çalışma şevki azalıyor. D ü n y a Ticaret Ö r g ü t ü ' n ü n bir açıklaması var. Bu kuruluş Türki y e ' y i , 1990-1996 dönemi itibariyle, dış ticaret hacmi en hızlı artan 22 ülkeden biri olarak ilân etti. B u arada Boeing yöneticeleri E r b a k a n ' ı ziyaret ederek, Türki ye'de 737 modelini üretmek isdediklerini söylediler. Daha önce benzer teklifleri McDonnel Douglas ve Airbus'tan almıştık. Türk-İş ve Hak-İş ile toplu sözleşmeler imzalandı. Sosyal barışm bozulmasına fırsat vermeden uzlaşma sağlandı. Memur ve emeklilerin maaşlarında da, hayat pahalılığını gözeten artışlar yapıl dı. İçişleri Bakını Meral Akşener, irticaya karşı tedbir alınması için valilere önce bir genelge yolladı; sonrada onları bir araya topladı. Zaten M i l l i Güvenlik Kurulu kararlarının büyük çoğunluğu idari mahiyette. Ve dikkatle uygulanıyor. • 129 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
K u r t ve K u z u Kurt, kuzaya "suyumu bulandırdın" diyecek ama hükümet or taklarının dikkatli davranışı yüzünden, bunu şimdilik beceremiyor. Mesala, İsrail Dışişleri Bakanı David L e v i ' n i n Erbakan ile g ö rüşmesi İstanbul'da aleyhte gösterilere sahne oldu. Ama kimsenin burnu kanamadan göstericiler dağıldı. Üstelik, İslam adına protesto edilen kişi bu defa E r b a k a n ' d ı . İrtica hortluyor iddiaları inandırıcılığını kaybettiği için, bir kısım basın malzeme peşine düştü. Bu y ö n d e en ileri gidenleden biri Hür riyet gazetesi. Önce E r b a k a n ' ı n kadm sesinden İstiklal Marşını din lemek istemediğini yazdı, fakat pek inandırıcı olamadı. Hürriyet'in bu haberine dayanarak, Refahlı Bayındırlık Bakanı Cevat Ayhan'a Meclis'te soru soran CHP T i ' O y a Araslı, mahcup duruma düştü. Araslı, bakanın açıklamaları duyunca, "Madem hakikat böyleydi, neden düzeltme yazısı y o l l a m a d î n ı z ? " diye de sordu. Halbuki tek zip yollansa bile gazete bunu kullanmıyor. Gene yalan... Nitekim, Hürriyet'te bir başka haber çıktı. Refahlı Devlet Baka nı Sacit G ü n b e y ' i n Muhtaç Çocuklar Vakfı'nın İ z m i r ' d e kurmak is tediği çocuk köyünü, "kız ve erkek çocuklar bir arada okuya maz" gerekçesiyle engellediği iddia ediliyordu. Sacit G ü n b e y aynı gün, bu haberi yalanladı. Üstelik, Kanal 7'de haber saatinde Hürri yet gaazetesine tekzip gönderdiğini açıkladı. Hürriyet gazetesi, tabii k i , düzeltme yazısını kullanmadı. Eğitim Yalanı M i l l i y e t Gazetesi, Eğitim Şûrası kararlarını aynen aldı ve "İşte Milli Eğitim Bakanlığı'nda hazırlanan yeni model" diye manşet ten kamuoyuna duyurdu. Yeni dediği model Mayıs 1996 tarihinde M i l l i Eğitim Ş û r a s ı ' n c a aynen benimsenmişti. M i l l i Eğitim Bakan lığı haberi yalanladı. Fakat M i l l i y e t bu yalanlamayı vermedi. Şu anda, M i l l i Eğitim Bakanlığı'nın bünyesinde yürütülen çalış malar, 6, 7 ve 8'inci sınıflara seçmeli Kuran dersi ile din bilgisi ko• 130 •
Doğru Konuşanı Kovarlar
yulması istikametinde. Böylece, beşinci sınıftan sonra, çocuklar, eskitürkçe, Kuran okumayı, mealiyle birlikte, isterlerse öğrenebile cekler. Ayrıca, ibadete ilişkin bilgi alacaklar. A r a p ç a ' n ı n 8'inci yıl dan sonra, İ m a m Hatiplerin hazırlık sınıfına konulması düşünülü yor. M i l l i y e t ' i n iddia ettiği gibi, İ m a m Hatiplerin üniversiteye deva mını zorlaştıracak ek bir tedbir ise yok. Haber üreticileri, Yalım Erez'in Alaaddin Y ü k s e l ' i görevden al ma kararnamesini imzalamayacağını da iddia ettiler. B u iddia da, Erez tarafından sert bir dille yalanladı. Erez, "Biz gazete'sütunla rında çıkanlara göre hareket etmeyiz" dedi. Karadayı Kimi Övdü? B u arada, Genelkurmay Başkanı İsmail H a k k ı K a r a d a y ı ' n m , Ro manya Genelkurmay Başkanı Constantin Degaratu'yla konuşmasın da, T ü r k basmını övdüğüne dair bir haberi, Kanal D'den dinledik. Karadayı, T ü r k basınını uzun uzun methetmiş ve "Bizde basın bi rinci kuvvet" demiş. A k ş a m , Türkiye, Zaman, T G R T , Kanal 7, Samanyolu gibi basın ve yaym kuruluşları, Deniz Harp Okulu'nda içeriye alınmadığına göre, i k i ihtimal mevcut: 1) Ya Karadayı basını övmedi, Kanal D gerçek dışı bir haber yaptı. 2) Veya Karadayı, gazeteleri ikiye ayırıyor : D ü z m e c e manşet üretip iktidarı yıpratan, yukarıda ç o k sayıda örneğini verdiğimiz ya lan haberleri yapan basından haz ediyor. Onları beğeniyor. Asker bizi, Nizamiye'den içeri sokmadığına göre, herhalde K a r a d a y ı ' n ı n övdüğü biz değiliz. Çünkü biz basındaki yalanları düzeltmekle, or dunun gölgesinin demokrasinin üzerine düşmemesi gerektiğini sa vunmakla, irtica tehlikesinin abartıldığını söylemekle meşgulüz. Çünkü biz diyoruz k i : Ordu kışlasından çıkmasın. Refahyol iktida rı demokratik ömrünü sürdürsün. Ağustos ayında, süresi dolan genàreller emekli olsun. Ve şanlı ordumuz,ihtirasların kurbanı yapıla rak yıpratılmasın. Ne dersiniz? Doğru söylediğimiz için mi,, 9 köyden ve Nizami ye'den kovuluyoruz? • 131 •
İrtica Tartışmaları
İRTİCA TARTIŞMALARI
K i m i l e r i diyor k i : Tam irtica tartışmalarının yapıldığı günlerde M i l l i Güvenlik Kurulu arefesinde, insan muhaliflerinin eline koz verip de 25'inci defa Hacca gider mi? Üstelik, çoluk çocuk, torun tosun bir arada. Erbakan tahrik ediyor! İşin, yalnız bir cephesinden bakınca bu doğru. A m a kimileri her bayram, Bodrum'a, U l u d a ğ ' a , Marmaris'e, Paris'e gitmiyor mu? Üstelik, onlarda, çoluk çocuk, torun, tosun bütün aile bir arada se yahate çıkıyorlar. Siyasi Basiretsizlik B u bir siyasi gösteri mi? Çünkü Erbakan daha önce bir çok defa Hacca gittiğine ve o zamanlar da kimse bunu d u y m a d ı ğ ı n a göre, a m a ç siyasi gösteri olamaz. Mukaddes topraklarda huzur buluyor olmalı k i , evvelce de sık sık gitmiş oralara. Bence siyasi gösteriden ziyade, olsa olsa, bir siyasi basiretsizlik söz konusu. Çünkü, Erbakan i n her adımını ince ayarla tartan laikperest zihniyet sahiplerinin, Hac farizasına de takacağı ve gene or duyu kaşıyacağı biliniyordu. Muhatap makul değil k i , dinden iman dan bahsedesiniz. İrtica ile dindarlığı karıştıranlar var. Bu yüzden ve madem demokrasi bir sırat köprüsünden geçiyor, bir süre dikkat l i davranmak gerekirdi. Milletin Ölçüsü Tansu Çiller, "Milli Güvenlik K u r u l u kararları, milletin ka bul edeceği ölçüde uygulanacaktır." diyor. Bu cümleyi kararları sulandırma olarak değerlendirenler çıkıyor. Ne desin Çiller? "Milli Güvenlik K u r u l u kararları, milletin kabul etmediği ölçüde ve baskıyla u y g u l a n a c a k t ı r " şeklinde mi konuşsun? • 132 •
Milleti m i yoksa M i l l i Güvenlik Kurulu mu? Devlet mi millete hizmet için var? Yoksa millet m i devlet için var? Nevşehir Valisi kıyafet yönetmenliğinin uygulamada zorluk ya ratacağından söz etti diye, Atatürk düşmanı ilan edildi. M i l l i Güvenlik Kurulu memleketin huzur ve güvenliğini sağla mak için bazı kararlar alıyor. Huzurunu kaçırmak değil amaç. Nev şehir valisi de buna işaret ediyor. Bilhassa, muhafazakâr bölgelerde, halen başörtüsü takıp çalışan memureler varsa, bu kişilere örtünme yasağı getirilmesi, huzuru kaçnabilir. Başörtüsü D ü ş m a n l ı ğ ı Zaten bu başörtüsü düşmanlığını hiç anlamış değilim. Dinimiz, erkeklerin de örtünmesini mecbur tutsaydı, bugün birçok milletve k i l i ve devlet dairelerinde görev yapan memurlardan pek çoğu işle rine devam edemeyecekti. Öyleyse, başörtüsünü devlet dairele rinde yasaklayarak siz bir zihniyeti değil sadece bir g ö r ü n t ü y ü dışlıyorsunuz. Şekilcilikte daha ileri bir merhaleyi laikperest dikkatlere tavsiye etmek isterim. Bence, devlet dairelerine memur almadan, eşler de bir incelemeye tâbi tutulsun. Hanımlarının başı bağlı ise, onlar da memuriyete alınmasın. Hatta, memurlar yakından izlensin ve Cum huriyet balolarına katılıp, eşlerinin başka erkeklerle dans etmesine izin verip vermedikleri araştırılsın. Bu suretle, Türkiye laikliğin da ha yüksek bir mertebesine ulaşmış olur. K u r b a n Derisi Ü l k e m i z d e tartışacak konu hiç tükenmiyor. Kurban derisi de bunladan biri. Atatürk kurban derilerinin Türk Hava Kurumu tara fından toplanmasını kanuni bir mecburiyet haline getirdi. Turgut Özal 1987'de başka dernek ve vakıfların de kurban derilerini topla yabilmesine imkân verecek hukuki düzenlemeleri yaptı. Acaba o gün laiklik elden gitti de, biz farkına mı varmadık? 1992'de gene kurban derisi toplama yetkisi tek başın Türk Hava Kurumu'na verildi. Çok şükür, laiklik geri geldi!!! Erbakan, Ö z a l i n yaptığı gibi, kurban derilerini başka dernekler • 133 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
de toplasın diye bir kanun çıkarmadı. Mazallah çıkarsa Atatürk aleyhtarlığından, ordu düşmanlığına kadar hakkında söylenmedik laf kalmazdı. Halbuki mantıklı düşünelim. Kurban derisini alamazsa, T ü r k Hava Kurumu çöker mi? T ü r k i y e ' d e bütün kurumlar hep kurban derisiyle m i ayakta kalıyor? İ n a n ç Simsarları Kanun, başka derneklere kurban derisi toplama yasağı getiriyor. Madem kanun var, değişene kadar uygulanmalı. Ama şahıslar, kur banlarının derisini istediklerine verebilir Kişilerin hürriyetini sınır layan bir durum söz konusu değil. Dolayısıyla, kurban da, istenilen vakıf veya dernek aracılığıyla kestirebilir. Fakat buna da itirazı olanlar var. Radikal Gazetesi " M ü s l ü m a n geçinen bazı inanç simsarlarının, Asya, Avrupa ve Afrika'da vekaletle kurban kesme adı altında vurguna hazırlandıklarını" yazdı. Halbuki, T ü r k Cumhuriyetlerinde, K ı r ı m ' d a veya d ü n y a n m baş ka fakir yörelerinde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, vekâlet vererek kurban kestirmeleri bir vurgun değil, aksine, fevkalâde gü zel bir teşebbüstür. Hiç kimsenin, kendisini aldanmaktan koruyacak bir vasiye ihtiyacı yok. Herkes, kime güvenebileceğini ölçecek akıl ve idraka sahiptir. Şahsen, ben de kurbanımı, T ü r k m e n i s t a n ' d a k i soydaşlarımız için, böyle bir vakıf aracılığı İle kestiriyorum. K ı r ı m ' d a k i Türkler için kestirenler var. Binlerce kilometre uzaktan, bu duygu beraber liğini y a ş a m a k ne güzel! Ç o k şükür k i T ü r k i y e ' d e , soysuz ve imansızların sözü, pek fazla geçmiyor. Onların dediği olmuyor. İt ürüyor ama M ü s l ü m a n T ü r k ' ü n inanç kervanı yürüyor.
V E DEMİREL NİHAYET KONUŞTU
'Beraber y ü r ü d ü k biz bu yollarda... Beraber ıslandık yağan yağmurda...' diye d ü ş ü n ü y o r d u m , Demirel'i her hatırlayışımda. Ama, son zamanlarda, onu, başka yollarda, başkalarının kolunda, farklı bir yerlere giderken görüyor ve b ü y ü k üzüntü duyuyordum. İçim burkuluyordu, Demirel K i m d i ? Demirel, yıllarca demokrasi,bayrağını taşımamış mıydı? Demi rel, inançlı vatandaşlarımız, "gerici" diye itilip kakılırken onlara sa hip çıkmamış mıydı? Hatta, Said-i N u r s i ' y i övüyor, cuma n a m a z ı n a gidiyor, A l l a h ' ı n adını anıyor diye kendisi, gerici ilan edilmemiş miydi? Zincirbozan'dan bize yazdığı, buram buram demokrasi kokan cümlelerin cezbesine kapılarak, onun peşine d ü ş m e m i ş miydik? Bu dikenli yollarda, hakimin bir gün mutlaka güçlü olacağı inancıyla birlikte y ü r ü m e m i ş miydik? Ne olmuştu Demirel'e? Niçin, M i l l i Güvenlik Kurulu kararları dayatması karşısında sesini çıkarmıyordu? Neden, M i l l i Güvenlik Kurulu'nda, kendisinin 327'sini açarak rekor kırdığı İ m a m Hatipler, bir irtica yuvası olarak gösterilip, orta bölümlerini kapatma tertiple r i y a p ı l n k e n sessiz kalmıştı? Demirel, "Bana inanıp güvenenlerin, hiçbir zaman, başını, öne eğik b ı r a k m a d ı m . " derdi. Ama son zamanlarda benim başım öne eğikti. Çünkü Demirel, demokrasiyi kemirenlere karşı bir tavır koymuyor, sıradan cümlelerle vaziyeti idare etmeye çalışıyordu. Demirel'den Beklenilen Ve nihayet, ilk defa, 3 2 ' n c i G ü n programında konuştu. İşte De-
• 134 •
• 135 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik Ve Demirel Nihayet Konuştu T U ğ
e n a r a l
S
m
a
n
Ö z b 6 k
i n
r e T l ^ " ' Ş ° ' beyanlannm teammüllere uymadığını soy luyordu. Her şeyi karamsar gösteren ve gerginlik yaıatan medyayı eleştiriyordu, ihrama giren siyasetçilerin ön plana çıkarılıp, bunalımın körüklenmek istenmesin! tenkit ediyordu Hac akı manevi hava içinde, kıyafet ve ibadetin yadırganmaması gerektığını vurguluyordu.
imandan nasibini almayan inanç yoksunu güruh, Hac gibi mukaddes bir konuyu dahi, parmağına dolamış, salavat getiren Refah Partilile r i , laik cumhuriyete yönelik bir tehdit gibi göstermeye uğraşıyordu.
Demirel, "Milli Güvenlik Kıırulıı, hükümetin üzerinde değil Türkiye b,r Anayasa devleti, halkın hür iradesiyle seçilmiş lir
Tuğgenaral Osman Ö z b e k ' e .Demirel'in bize Zincirbozan'dan yazdığı bazı cümlelerle cevap vermek isteriz : "Millet kendi hakimiyetini kayıtsız şartsız kabul ettirecektir. Ettirinceye kadar bu mücadele tavizsiz yapılacaktır. Milletin üstünlüğünü kabul etmiyorsunuz. Milletin sırtına binmek yeri ne, onun gönlünde taht kursanız daha iyi değil mi? Y a demok rasi olacak, ya başka birşey olmayacaktır. Yani yalnız ve sade ce demokrasi olacaktır. B i r vesayet veya velayet rejimi yerine her türlü zincirleri kırılmış h ü r bir rejim olacaktır. Herkes ken disine kanunların verdiği işi, kanunların verdiği yetki ile yapa cak. Kanunların tanzim ettiği emir kumanda içinde yapacak. Türk devleti, Türk milletine aittir. Türk milleti, Türk devletinin dolgu malzemesi veya onun keyif sürmesi için var değildir. "Millet de kim oluyor? "Cahil millet ne bilir? Biz Biliriz" diyen bir zihniyet devleti ele geçirmişse, bu devleti milletin devleti yapmaya çalışmak gerekir. Böyle bir devrin meddahı olmak, onun d ü m e n suyuna girmek, zillettir, korkaklıktır, menfaatçiliktir."
5
t
ı ^ '
a
§
V
e
n
y
°
I
u
v e r d i ğ i
b
i
r
h
ü
k
ü
m
e
t
v a r
-
K
"
r a I
-
lar işliyor. L a . k h g , yanlış anlamak suretiyle din d ü ş m a n h ğ , ya¬ n "
L
Cumh
a
r.»ded? fe "'
k
,
k
,
İ
1
y a
î Ş t i r
e n Çl
g
İ
k
0
r
U
m
U
n
I
a
k
a
C
u
r e d , n"İ n i
demokrasiyi mi y ı k a c k s .
n
C
U
m
h
u
İ
m
a
m
m
:
"
h
u
r
»y
e
t
i
k o k m a y a yeter.iP Okullanna suç iza^ « n okullarıdır, i m a m Ha¬ ^ V o r diye bu okullara şüphey¬
S a V U n d U
B U n , a i
İhS^ . Î k
ğ
, y
^ff m
İ
H a t İ
i
y
le bakmak doğru değil." S
Ü
n
n
Ü
n
u
M
l
U
c
u
n
d
a
tivle 211 " ^ demokrasi olmaz" demek sure yle darbe soylentilermın önün keserken, M i l l i Güvenlik Kuru l u n d a pek önemli bir sorun doğmayacağını da belli ediyordu. Ç ü n ı
İ l T İ T
K
İ
G
Ü
V
e
n
H
k
K U
™
İ U
k a r a r l a n
ü
k
-vsaklamıYalnız eğitim mese
les nm h a l H ^
l i
Yen, gerekıS
H d
U
• Z
S Ü r C
, ""T e
n
l
e
m
d
e
n
n
u
a l a b İ l l r d L
Ç
n
Ü
^ ^ k i k edilmey g ^ a b i l ı r l i ğ i n d e tereddüt olmaması u
Demirel'den Ö z b e k ' e
Madem Öyle, İşte Böyle
Demirel'den Şok Aradığım DemireFi 3 2 ' n c ı Gün'de yeniden buldum. Tuğgenaral Osman Ö z b e k ' i n yakışıksız, her türlü nezaket kurallarını aşan ko n u ş m a üslûbu, herhalde Cumhurbaşkanı üzerinde yalatmış, onu uyarmıştı. Zaten M i l l i Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat toplantısını takıp eden ve gitgide şiddet dozunu arttıran gazete ya y ı n a r ı , kırmlerımn, T ü r k i y e ' y i nasıl bir badire içine sürüklemek iş ediğim, Demirel ın daha iyi görmesine zemin hazırlamıştı. Bir kı sım basın, var gücüyle bütün mukaddeslere saldırıyordu. Dinden
soğulfjg^
Osman Ö z b e k ' i kutlayanlar varmış, 65 milyonluk nüfusta öyle si de çıkar böylesi de. Kendini bilen kişi, "öylelerinin" dolduruşuna gelmeyip, "böylesinin" düşüncelerini ö ğ r e n m e y e çalışır. Kenan Evren'i de miting meydanlarında alkışlayanlar vardı, ama tavsiye etti ği parti, seçimlerde sonuncu oldu. Bir kere Ö z b e k ' i n beyanları, yanlış bilgiye dayanıyor : 1) Suudi Arabistan K r a l ı ' n m davetlisi olarak Mekke'ye giden tek devlet büyüğü Erbakan değil, Evren, Özal ve Demirel de gitti. 2) Uçağı devlet kiraladı ama herkes kendi cebinden ödeyerek bu bedeli karşıladı
• 136 • • 1.37 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
3) Suudi Arabistan'da her yıl böyle bir bildiri dağıtılıyor. Olayın Refahyol'la bir ilgisi yok. B i l d i r i yüzünden acaba, diplomatik iliş kilerimizin kesilmesini m i , Sayın Tuğgenaral emir buyuruyorlar? 4) Ö z b e k ' i n kızdığı tiyatro hakkında hem Erzurum, hem de Amasya savcılığı harekete çok önceden geçmişti. Devletin savcıla rı ve hâkimleri görev başındaydı. Demirel'in deyişiyle, Cumhuriye tin kurum ve kuralları işliyordu. Dolayısıyla Osman Ö z b e k ' i n telaş lanmasını gerektiren bir durum yoktu. Resneli Niyazi Acaba, Özbek, A b d ü l h a m i t ' e karşı, i l k eylemi başlatmak üzere, dağa çıkan Resneli Niyazi olmaya mı özenmiş? Bir başka ifadeyle , M i l l i Güvenlik Kurulu öncesinde, i l k kıvıl cım m ı tutuşturuluyordu? Ama, bir hukuk devletinde, böylesine çıkış yapanların, "Ne şe hittir ne gazi,... yoluna gitti bizim Niyazi" tekerlemesini hatırla masında da fayda vardır. Çünkü hukuk devletinde, demokrasi er geç süngüyü yener. Demirel'in Ç a n k a y a ' d a oturması bu iddiamızın canlı delilidir.
B E D A H E T VARSA DALÂLET G E R E K M E Z
Erbakan Hacc'a gitti geldi, baktı, memleketin çivisi yerinden çıkmış. Bir haftada neler olmadı ki? En başta, Tuğgenaral Osman Özbek konuşmuştu. Bu k o n u ş m a içinde Erbakan'a "Adam değilsin" sa taşmasının yanı sıra, muhatabının k i m olduğu anlaşılmayan "p..." kelimesi de geçiyor. Televizyon seyredenlerin duyduğu bu terbiye dı şı sözü, basın bir generale yakıştıramadığından, sansür ediyor. Halbuki paşanın ruh halinin tarifi bakımından bilinmesinde fayda var. Ve Diğer Gelişmeler Erbakan i n Hacc'da olduğu süre içinde, ikinci m ü h i m gelişme. Demirel'in, erken seçim çağrısı yapmasıydı. Bu arada, Menderes'in hükümetten desteğini ç e k m e temayülün de olduğu basına aksetti. Ve Nihayet Tansu Çiller'in, 8 yıllık kesintisiz temel eğitimi, "1992'den beri üzerinde çalışıyoruz" diye sahiplenerek, kamuoyu na duyurması, karışık ortamı daha dalgalandıracak bir gelişme oldu. K o m u t a n ı n Değerlendirmesi Osman Ö z b e k ' i n sert çıkışını, Kara Kuvvetleri Komutanı, bir taşma, birikimin boşalması olarak izah etti. B i r anlamda ona hak verdi. Demek; T ü r k Silahlı Kuvvetleri çok rahatsız. Gene Özbek örneğinden yola çıkarsak, bu rahatsızlık, mutlaka haklı olaylara da yanmıyor. Basının, mübalağa ederek yansıttığı hadiselerden vehim içine düşüyorlar. Her gelişmeyi laiklik karşıtlarının bir adım daha ileri gitmesi olarak yorumluyorlar. Bir nevi psikoz yaşanıyor.Tıpta buna anksiyete hali denir. Kişi sürekli aşırı heyacan, korku ve endi-
• 138 •
• 139 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
şe içindedir. Mesela, Hac ibadetinin tabii bir uzantısı olan , ihram ve çadırda salavat getirme, b ü y ü k panik doğurabiliyor. Bir avuç insa nın seyrettiği ve hakkında savcılıkça tahkikat açılan piyesin sahne lenmesi, "Şeriata gidiş hızlandı" şeklinde algılanabiliyor. Sarıklı ve çarşaflı sayısının çetelesini tutma biçiminde de gelişen bu nevroz halının tedavisi basının daha sorumlu davranması ile ancak m ü m kün olabilir. Ya basın sorumlu davranacak, ya da askerler basını ve siyasetçi lerin kendi emelleri için onları kullandıklarını anlayacak. Böylece anksiyete son bulacak. B u Zihniyet E r b a k a n ' a Karşı işte Demirel'in seçim diye ısrar etmesi Menderes'in "Rejim ile H ü k ü m e t arasında bir tercih yapmak gerekirse, rejim derim" şeklinde konuşması ve Tansu Çiller'in alelacele 8 yıl kesintisiz te mel eğitimi benimsemesinin temelinde, yukarıda anlatmaya çalıştı ğım zihniyeti i y i tanımaları yatıyor. Ok yaydan çıkmış. Anksiyete dorukta. Nevroz halini geçirecek bir temayül veya istek yok. Erbakan ağzıyla kuş tutsa, gene olma yacak. Çünkü, bu takıntı ona yönelik. Suudi Arabistan Kralı broşür dağıtsa, Hacc'a giden Erbakan'a kızıyorlar. Yıllarca ülkenin y ö n e timinde kalmış olmalarına rağmen, İ m a m Hatiplerin orta kısımları nı veya cemaat vakıflarının yurt ve okularını kapatmayı düşünmedi ler. Şimdi, kendi yapamadıklarını Erbakan'dan talep ediyorlar. Çünkü Erbakan onların sinirine batıyor. A m a ç ü z ü m yemek de de ğil. Bağcıyı dövmek. Demirel, erken seçim derken, aslında Erbakan'a çıkış yolunu gösteriyor. "Bunlar 'Suyumu bulandırıyorsun' diye seni y e m e ğ e kararlı, tedbirini a l " demek istiyor. 32.'nci G ü n Programında, Demırelin, " Y a seçimden sonra aym tablo çıkarsa" diye soran Meh met A l i Birand"a verdiği cevap ç o k manidar : "Aynı tablo çıkarsa, demek ülkede iddia edildiği gibi bir rahatsızlık y o k " Basın toplantısında "Seçim ç ö z ü m değil" diyenlere verdiği kar şılık da aynı istikametteydi : "Seçimi ç ö z ü m gibi, görmezseniz, si zi L o k m a n Hekim bile iyi edemez." • 140 •
Bedahet Varsa Dalâlet Gerekmez
Menderes'in Tavrı Menderes, darbe havasını bütün ağırlığı ile hissedenlerden , M u halefet "sağduyu sahibi" diye Menderes"i övüyor. Onun "sağdu yusu", askeri i y i tanımasından ve nevroz halini teşhis edebilmesin den kaynaklanıyor. M a l u m evvelce de babası ve babasının arkadaşlarına karşı, aske ri cenah, böyle bir takıntı içindeydi. B u takıntı yıllarca sürdü. Ada let Parti si'nin Demokrat Partililere siyasi haklarını iade teşebbüsü, hep süngü ucuyla ve tehditle durduruldu. 8 Yıllık Temel Eğitim Çiller'in kesintisiz 8 yıl temel eğitim savunması da, genarellerimizin tavrıyla yakında i l g i l i ; 1) M i l l i Güvenlik Kurulu.'na eldeki bu projeyle gidilecek. Süre kazanılacak. 2) Hem askere, hem kamuoyuna, "Biz laiklik ilkesine bağlıyız. İ m a m Hatiplerin orta kısımlarının kapatılmasına ses çıkarmı yoruz." mesajı verilecek. 3) H ü k ü m e t , askerin yoğun baskısı y ü z ü n d e n yıkılma eğilimine girerse, 8 yıllık temel eğitimde çıkan anlaşmazlık gibi bir gerekçey le, D Y P koalisyondan ayrılabilecek. E r k e n S e ç i m Gereği Erbakan i n , bütün bu gelişmeleri dikkatle değerlendirmesi ve er ken seçim kararını alması gerekir. Aksi takdirde, tartışmalar sona ermeyecek, hem demokrasimiz yara almaya devam edecek, hem de asker korkusu ergeç bu hükümeti yıkacak. Demirel, "Türkiye demokratik bir hukuk devletidir" diyedursun, b u g ü n demokrasinin ahi gitti, vahi kaldı. Uygulamalar, Tür kiye'nin demokrasiden ziyade Güney A m e r i k a ' n ı n bazı ülkelerin deki gibi bir prononciemento idaresinde olduğunu gösteriyor. B i r süredir bunu yazıyoruz. Prononciementolarda, asker bilfiil iktidarda bulunmamakla birlikte, istediği kişileri tasfiye ettirmek, arzu ettiği hukuki düzenlemeleri yaptırmak suretiyle, uzaktan k u m a n d a l ı b i • 141 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
çimde memleketi yönetir ve yönlendirir. Mecelle Kuralı
g
d
d
İ
:
M
m
m
n
m
k e n d İ n İ
d a r ı
s a n
n u n d a İ T r" ^ » ™ ^ So nunda darı o l m a d ı g m a m a n m ı ş . Ama gene de sormuş "Ben darı oly
°
r U m
-
I k n a
°
,dUm
-
P e k İ t a V U k l a
""
aS1
'
İkna e d
-
B i z i m bazı laikperest çevrelen de, Refah Partisi'nın, devletin ku-
kZZnTT* ^
d
Ü
§
Ü
n
C
d
e
r
t a
l m a d l
§ ğ ™ ikna etmek, Tür kiye nın, Refah y ü z ü n d e n Iran veya Cezayir olmayacağına ihandirmak kolay d e g ı l "Biz peki ikna olduk, ama A t a t ü r k ' ü de^kna et ^deyiverirler. Endişe, şüphe, heyacan, kısacası nevroz halı devam h H ? ^ , ! ' ğ i Mecelle kuralına göre, bir işte bedahat (açıklık) varsa, delâlet (iz, işaret) gerekmez. 1
1
E
e
m i r e l
İ n
d
e
"BOŞALMA" SIRASI E C E V I T ' I N
Tuğgenaral Osman Ö z b e k ' t e n sonra, Bülent Ecevit de "Boşal ma hürriyetini" kullandı. Ecevit, o ağır başlı Ecevit, 1980 öncesin de hırçınlığını hatırlatan bir k o n u ş m a yaptı. Refah partisi'ne yönelt tiği ithamların tümü, gazete bilgisine dayanıyordu ve gerçek dışıy dı. İstiklâl Marşı
b e l i t t i
ı
§
6in" Î P K T \ söylenuerinin izmı sürecena ve h, t " ^ ^ l a y a n polıtıkalarıne bak' i K ^ ' n y e t i ' n ı n insJn dinamiği ne bakınız. Belki tedavi olursunuz. krÜ
3
8 U n
Veya
y Ü l a r C a
Ö n C 6 k l
m
k u c a k
C u m h u
R
Erbakanin kadın sesinden İskiklâl M a r ş ı ' n ı dinlemediği iddiası Hürriyet'te yer almıştı. Refah Partili Bayındırlık Bakanı organisazyonu ile çok sesli koronun, Karayolları bölge müdürleri toplantısı na geldiği, E r b a k a n ' ı n da bu çok sesli korodan şarkı dinlediği hatır lanırsa, haberin yalan olduğu ve R e f a h ' ı çağdışı gösterme hedefine yöneldiği hemen anlaşılır. Kadın sesinden Ü s k ü d a r ' a gider iken'i dinleyen, her halde İstiklâl Marşını da dinlemekte beis görmez. Marş daha disiplinli söylensin diye, bant tercih edilmiştir. S O S Köyleri Keza SOS köylerinde 0-8 yaş arasındaki kız ve erkek çocukların bir arada kalmasına karşı çıktığı için Devlet Bakanı Sacit G ü n bey'in, Barbaros çocuk k ö y ü n ü n açılmasını engellediği de doğru değildi. Günbey bu hususu bir ç o k kereler, Sosyal Hizmetler Ve Ç o cuk Esirgeme Kurumu Kanunu'nu hatırlatarak açıkladı. Kimsesiz çocukların ve gençlerin kalacakları yuva ve yurtların denetimini devletin üstlendiğini, bu kurumlarda görev almak isteyenlerin de, sınavdan geçerek, gene devlet tarafından yuva ve yurtlara yönetici olarak atandığını söyledi Gazeteye gönderdiği tekzipler yayınlan madı.
• 142 •
• 143 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Kanun Ne Diyor? Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu'nun, dör düncü maddesinde "Korunmaya m u h t a ç çocuklara ilişkin sosyal hizmetler sadece bu kurum tarafından yürütülür" denilmek su retiyle, çocukların belirlenmesi, haklarında koruma kararı alınması, yetiştirilmeleri ve bir meslek edinmelerine ilişkin faaliyetlerin K u rumca üstlenilmesini öngörülüyor. Nitekim, tereddütleri gidermek üzere, Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Danıştay l ' n c i Dairesi'ne 1995 yılında (Refah iktidarından önce) başvurdu. Danıştay, Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu'nu hatırlatarak, bu hususta tek yetkilinin kurum olduğunu belirtti ve devletin dışında, korunmaya muhtaç çocuklara yönelik kuruluşlar açılıp işletilemeyeceğini karara bağladı. Sorun, Barbaros çocuk köyü kurucularının, "Biz devletin değil, kendi atadığımız yöneticilerle çalışırız" şeklindeki ısrarlarından kaynaklanıyor. Yoksa Ç o c u k Esirgeme Kurumu bünyesindeki yuvalarda 0-8 yaş grubu zaten bir arada kalıyor. Devlet kimsesiz çocukları barındıran yuva ve yurtların yöneticilerini atamayıp, her Vakfı kendi yöneti miyle baş başa bıraksa, korumaya m ü h t a ç olan çocuk ve gençler bü yük bir tehlike ile karşı karşıya kalır.
" B o ş a l m a " Sırası Ecevit'in
orduyu yeren kelimeler mevcut değil. Tiyatro grubu - k i birkaç yıl dır bu tip gösteriler sahneliyor- metinde bulunmayan sözleri irtica len sarfetmiş. Bundan dolayı, Refah Partisi'nin halkı orduya karşı silahlandırdığı nasıl iddia edilir? Tam da darbelerin konuşulduğu bir ortamda, M i l l i Güvenlik K u rulu arefesinde... Ecevit de Tuğgeneral Osman Özbek gibi, galiba b ö ş a l m a hak kını kullandı. Bu hak, Yeniden Doğuş Partisi genel başkanı Hasan Celal G ü z e l ' i n kaleme aldığı anayasada da yer alıyor. Hırsızistan'ın Anayasası Hasan Celal Güzel, Hırsızistan Laik Cumhuriyeti A n a y a s a s ı ' n ı n önsözünde, "kişinin b o ş a l m a hakkına saygı gösterme gereğini" belirtiyor. Şimdi bu anayasadan bazı maddeleri dikkatinize sunmak isterim: Madde 1: Hırsızistan laik bir cumhuriyettir. Devlet dini laisizm dir.
Ama tiyatro grubunun, M i l l i Gençlik Vakfı'yla organik bir bağı bulunmadığı ortaya çıktı. Zaten M i l l i Gençlik Vakfı'nın da Refah ile organik bağı yok. D i y e l i m k i var. Fakat valiliğe gönderilen ese rin metninde suç unsuru bulunmuyor. V a l i l i k bu yüzden izin veri yor. M i l l i Gençlik Vakfı'nın Amasya şubesine ulaşan metinde de,
Madde 2: Cumhuriyetin nitelikleri: Hırsızistan Laik. Cumhuri yeti, toplumun huzursuzluğu, A B D ve A B ile dayanışma ve adalet sizlik anlayışı içinde, insan haklarına ve özellikle din ve vicdan hür riyetine saygısız, malı götürme esasına dayalı, militarist, laik ve sos yalist bir polis devletidir. Madde 6: Egemenlik kayıtsız şartsız Ulusal Güvenlik Kurulu nundur. Ulusal Güvenlik Kurulu egemenliğini, Genel Kurmay Başk a n ı ' m n koyduğu esaslara göre, zırhlı birliklerle, Jandarma Tugay komutanları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir suret te millete, vatandaşlara ve meclise bırakılamaz. Hiç bir hükümet ve organ , kaynağını Ulusal Güvenlik Kurulu'ndan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz. Madde 15: Kişinin boşalma hakkı: Laikliğe aykırı hareket eden Başbakan, H ü k ü m e t üyeleri ve milletvekillerine karşı, kişinin sınır sız boşalma hakkı vardı. Ancak boşalma hakkına sahip olmak için en az tuğgeneral rütbesini taşımak gerekir. Madde 16: Laikliğe aykırı hareketlere kafası bozulan genarellerin tank yürütme ve muhtıra hakkı vardır. Bu hakkın özüne dokunalamaz.
• 144 •
• 145 •
Devlet Bakanı Sacit G ü n b e y , Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirge me Kurumu Kanunu i ı a uymayan protokol hükümlerinin feshiyle, Barbaros çocuk k ö y ü n ü n işletmesinin, kanun gereği, Çocuk Esirge me Kurumu'na devrini talep etti. Vakıf itiraz edince, protokolü fesh etti. Mesele bundan ibaret. Tiyatro Ecevit'i, Tuğgeneral Osman Özbek gibi kızdıran bir diğer olay da, askerle halkı karşı karşıya getiren tiyatro oyunu.
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Madde 17: Kişilerin maddi ve manevi varlığı, kişilerin varlığı Ulusal Güvenlik Kurulu'nun varlığına armağan edilmiştir. M i l l i Güvenlik gerekçesiyle kişiler insan haysiyetiyle b a ğ d a ş m a y a n ceza ve muameleye tabi tutulabilir. Madde 18... Kimse her ne surette olursa olsun, dini ve dince kut sal sayılan şeyleri istismar edemez. Bu maksatla, inşallah, maşallah Hay Allah, ve Allah Allah gibi kelimeleri kullanamaz. Asker de sa vaş sırasında laiklik anlayışının gereği olarak, "hip, hip hurray" di ye bağıracaktır. Hacc farizası yün setre ve golf pantolunun üzerine giyilecek boynuna kadar kapalı haki renk tek tip elbiseyle ifa edilir Hacc sırasında milletvekilleri, asla zikir yapamazlar. İlahi söyle yemezler. Ancak çadırlarında kokteyl parti verebilirler, tavla ve piş pirik oynayabilirler veyahut " A y ş e , Fatma, Hayriye / Haydi çiftetel liye diyerek göbek atabilirler. Madde 21: Siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel her konuda, çağ daşlık esastır. Çağdaşlığın gösterisi olarak Beethoven'in 9'uncu Senfonisi ile Chopin'in Cenaze ve düğün marşları kabul edilmiştir Cumhurbaşkanı M a r a ş a l ' i n katılımıyla, açılışlarda 9'uncu Senfoni çalınması zorunludur. Ayrıca m i l l i bayramlarda, süvari birlikleri ge çerken Strauss'tan da faydalanılabilir. Hasan Celal G ü z e l ' i n hayali bir ülke için yazdığı anayasayı oku yunca, "Güleriz ağlanacak halimize" demekten kendimi alama dım.
MUSKALI DEMOKRASİ
Siyasette, bilinmeyenler çoğaldı. Bakıyoruz, aynı eylem veya söz, farklı yorumlara tâbi tutuluyor. Herkes bir köşesinden esrar perdesini aralamaya çalışıyor. Vuruşarak çekilmek mi? Mesalâ Tansu Çiller'in 8 Yıllık Kesintisiz Temel E ğ i t i m ' i be nimsediğini açıklaması değişik biçimlerde değerlendirildi. Acaba D Y P , kesintisiz eğitimi hükümetten ayrılmak için bir ve sile olarak mı kullanacaktı? M i l l i Güvenlik Kurulu öncesinde, askere mesaj mı veriliyordu? 8 yıl kesirtisiz eğitim savunmak suretiyle, D Y P ' n i n "vuruşa rak" h ü k ü m e t i bırakma kararında olduğunu h e n ü z söyleyemeyiz. Çünkü, M i l l i Eğitim Bakanı Mehmet S a ğ l a m i n da açıkladığı g i bi, 8 yıl kesnitsizi eğitim, D Y P görüşü olarak hükümetin önüne ge lecek ve Bakanlar Kurulu'nda yapılacak müzakereler sonunda bir uzlaşma zemini aranacak. Refah Partisi, Refahyol kurulurken, hü kümet p r o g r a m ı n a "5+3" konulduğunu, D Y P de, M i l l i Güvenlik Kurulu'nda, E r b a k a n i n 8 Yıllık kesintisiz eğitimin altına imza koy duğunu hatırlatacak. Sonuçta, Bakanlar Kurulu'ndan kesintisiz eğitim çıkmayacak. İşte Çiller siyasi gelişmelere göre ancak o zaman, 8 yıllık kesintisiz eğitimi hükümetten ayrılmak için bir vesile olarak kullanabilir. Nedir beklenilen siyasi gelişmeler? Öncelikle Aydın Mende res'in kararı, Menderes, M i l l i Güvenlik Kurulu sonrasında, Refah içindeki arkadaşlarını toplayıp bir değerlendirme yapacak. "Figüran değiliz" Devlet Bakanı Gürcan Dağdaş ile konuştuk. Dağdaş, Aydın Menderes'in Erbakania görüşmeyi reddettiği, randevu talebini geri
• 146 •
• 147 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Muskalı Demokrasi
çevirdiği haberlerini yalanladı. Menderes'in nezaketinin bu davra nışa izin vermeyeceğini söyledi,
r e s i n gayretiyle veyahut Tansu Ç i l l e r i n ortaklıktan ayrılmasıyla hükümet yıkılırsa bunu kimseye demokratik bir gelişme olarak yutturamayız.
D a ğ d a ş ' a "Senaryoların figüranı olmayacağız" derken neyi kastettiğini de sorduk. Anladığımız kadarıyla Menderes, Refahyol'a karşı gelişen mu halefet ile, kendisinin aynı kefeye konulmasından rahatsızlık duyu yor. Mesala bir Yıldırım Aktuna ile aynı çizgide g ö r ü n m e k istemi yor. Menderes, gerginlik sona ersin derken, 1 milyon kişinin oy ver diği Refah Partisi'ni dışlama niyetinde değil. Bu yüzden Refahyol çöksün, yerine A N A P - D Y P - S o l koalisyonu kurulsun şeklindeki se naryolarda figüran olarak yer almak istemiyor. Bunu açıkça ifade ediyor. Benim edindiğim intihaya göre Menderes gerginlik sebeplerini Parlamento'ya taşıma eğilimi içinde. H ü k ü m e t e , güvenoylamasına gidilmesini tavsiye edebilir. Güvenoylamasında, Refahyol'a güvensizlik oyu vermeyebilir. Kısacası Menderes'in tavrı, diğer muhalif seslerden farklı. Menderes, gerginliği teşhis ettikten soma sebebim tartışmıyor; rejim açısından tehlikeli sonuçlar doğuracağı için h ü k ü m e t i n bu gerginliği derhal bertaraf etmesini istiyor.
Muska Kadının birinin, i k i çocuğu bir de ineği yarmış. İneği sağıp ço cukları beslermiş. İşe gidip geldiği için, yokluğunda kurdun gelip, ineği yemesinden hep korkarmış. Hocaya bir muska yazdırmış. Ho ca demişki : "Bu m u s k a y ı kurdun ağzını bağlamak için yazdık. İneğin alnına tak. Artık kurt onu yiyemez." İki gün soma, hocanın bütün teminatına rağmen, kurt ineği ye miş. Kadıncağız, i k i gözü i k i ç e ş m e hocaya gelmiş ve "İşe yarama dı" diye m u s k a y ı ona iade etmiş. Hoca, muskayı şöyle bir tetkik edip cevabını vermiş : "Biz yanlışlıkla kurdun ağzı yerine arka sını bağlamışız. İneği yemiş ama pek kolay çıkaramayacak." Refah Partisi'ni yutmak isteyenler duyurulur. Refah ile birlikte hukuk devleti de yutulacağı için, h a z m ı zannedildiği kadar kolay ol mayacaktır.
Refah Alerjisi A m a Menderes bir hususu görmezden geliyor. Gerginlik Re fah i n icraatından değil, iktidarda b u l u n m a s ı n d a n kaynaklanı yor. Asker Refah i iktidarda görmeyi arzu etmiyor. Hergün bir ve sile ile siyaseti gerginleştiren artık Refah değil, Hac farizasının g ö rüntülen m a l û m medya tarafından show olarak değerlendiriliyor. Tuğgenaralden soma Ecevit çok ağır bir k o n u ş m a yapıyor. Asker, Refah iktidardan düşünceye kadar bastıracak. B u yüzden Menderes'in Refah ile ordunun arasının bulunabileceği, gerginliğin böylece azalacağı inancına katılmıyoruz. K u r t kuzuyu yemeye kararlı. Menderes, kuzuyu daha dakuzulaştınnak, "Kurt"u umutlandıracak teşebbüslerde bulunmak yerine, hukuk devletini savunabilse, belki rejim daha kolay düze çıkar. Şunu görmeliyiz : D Y P içindeki muhalifleri veya Aydın Mende• 148 •
• 149 •
En Erken Seçim
ğı için devrediliyor; Öyleyse i l k şart gerçekleşecek k i ardından i k i n ci işlem gelebilsin. Yazıcıoğlu Haklı E N E R K E N SEÇİM
S ü l e y m a n Demirel'in sözlerine kulak vermek gerekir. Ne divor Demirel? "Askerin en önemli görevi siyaset dışında kalmaktır.Birtak ı m rüzgarlar siyasetin, hatta devletin imajını eskitiyorsa ve ba zı sebepler ileri sürülerek seçim yapmakta gecikilirse kan kaybı devam eder". Mesaj açık: "Ordu siyasete m ü d a h a l e ediyor. B u devletimizi yıpratıyor. Daha da tehlikeli gelişmeler olabilir. B i r an önce se çime gidin!" Pazarlık S ü r ü y o r Öte yandan bakıyoruz, Tansu Çiller ile Erbakan sıkı bir pazarlık ta: "Önce başbakanlık devri gerçekleşsin. Sonra seçim tarihi be lirlensin". "Hayır önce seçim tarihi belirlensin.Sonra başbakanlık dev redilsin". "Seçim M a y ı s 1998'e sarksın". "Hayır bir an evvel olsun". Bu pazarlığa BBP genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu da katılıyor: "Baraj y ü z d e 5'e inmezse bizden destek yok!" Elbette herkes kendine göre haklı. Ama Türkiye olağanüstü bir d ö n e m d e n geçiyor. Bu y ü z d e n önce postu deldirmemek lâzım. Yok sa "yorgan" gider kavga biter.Biz de yıllarca kaybettiğimiz yorgan için d ö v ü n ü p dururuz.
Munsin Y a z ı c ı o ğ l u ' n u n yüzde 5 i i k barajda ısrarı dâ haklı. " H A D E P meclise girer." gerekçesiyle, barajın indirilmesine karşı çıkmak doğru değil. Ç ü n k ü , bilhassa ittifak serbest bırakıldığı tak dirde, H A D E P zaten parlamentoya, bir başka partinin sırtından üye sokabilecektir. Ayrıca, H A D E P bu ülkenin bir gerçeği ise, hele Ge nelkurmay Başkanlığı, irticaın yanında P K K tehdidini ikinci sı raya d ü ş m ü ş bir tehdit gibi görüyorsa, H A D E P ' i n Meclis'te tem sil edilmesine neden direnelim k i ! Aslında, partilerin bu kadar ufalandığı bir siyasi vasatta, H A DEP i i milletvekilleri anahtar konumuna gelip iktidardan b ü y ü k ta vizler koparabilirler. H A D E P ' i n Meclis'te temsil edilmesinden zi yade, bu partinin iktidarı belirlemede anahtar konuma gelip, azın lığın çoğunluğa t a h a k k ü m ü gibi bir neticenin ortaya çıkması sakın calıdır. Buyüzden, yüzde 5 barajma karşı çıkanlar da haklı. Belki de en iyisi,yüzde 7 oranıyla, orta yolu tercih etmektir. Her halükarda, gecikmeden seçime gitmek lazım. Çünkü demok rasi tehlikede. Artık cumhurbaşkanı da bu durumu açık açık telaffuz ediyor. İrtica Brifingi
Erbakan, önce seçim tarihinin kararlaştırılmasını istemekte hakh.Çünkü: Zaten, Tansu Çiller'e başbakanlık, erken seçim yapılaca-
Genelkurmay yeni bir irtica brifingi düzenliyor. Bu brifing, bazı gazete haberleriyle birlikte değerlendirilince, bir başka anlam kaza nıyor. Birkaç Birkaç gün önce "apoletli" gazete Radikal'de bir haber yayımlanmıştı: "30 Ağustos'ta toplanacak askeri Ş u r a ' d a 2 bin civarında astsubay ve subayın ordudan tasfiyesi istenecek. Çün kü genelkurmay, askeri lojmanlarda oturanların oy attığı seçim sandıklarından çıkan oyları inceledi ve sonradan da bu kişileri takipe alarak, onların R P ' l i o l d u ğ u n u tesbit etti. RP'ye oy ve renler irtica gerekçesiyle ordudan atılacak".
• 150 •
• 151 •
E r b a k a n Haklı
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Daha bu haberin şokunu atlatamadan, bir başka "yarı apoletli" gazete, M i l l i y et Genelkurmay i n , birliklere gönderdiği gizli tamimi yayımladı. "İrticai faaliyetlere destek veren M Ü S İ A D ' a bağlı kuruluşlardan, Ü l k e r ' d e n , Beğendik mağazalarından, Kombassan Holding'ten, Asya'dan, Y i m p a ş ve İhlas'tan alışveriş yapıl mayacak, bu müessseseler ihalelere alınmayacaktır". Şu işe balon, ben her gün Ülker gofret yerim, Beğendik m a ğ a z a larından alışveriş yaparım. Türkiye gazetesini ve Z a m a n i okuyup Kanal 7 ' y i dikkatle seyrederim. Ben acaba, potansiyel bir mürteci miyim? Yoksa irtica bataklığı na farketmeden saplanmış bir şaşkın m ı y ı m ? Beni koruyup kollayıp kurtarın diye zinde kuvvetleri çağırmadı ğım ve çareyi sadece demokraside gördüğüm için zekâ özürlü m ü yüm? Bir Ülker gofret yiyeyim de kafam yerine gelsin.
• 152 •
D E M I R E L ' I ESKİ SÖZLERİ BAĞLAR
Erbakan i n istifası halinde D e m i r e l i n hükümeti kurma görevini kime vereceği tartışılıyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. İyisi m i , arşivleri karıştırıp benzer olaylarda eskiden nasıl hare ket edildiğini ve Demirel'in g e ç m i ş t e k i tavrını gözden geçirelim. K o r u t ü r k 226'yı Arıyor 12 Mart 1971 müdahalesinden soma, askerler, Necmettin Erbak a n i , AP iktidarının önünü kesmek için İsviçre'den getirdiler. Erba kan, ordunun tasvipkar bakışları altında, Anayasa Mahkemesi'nce kapatılan M i l l i Nizam Partisi yerine M i l l i Selamet Partisi'ni kurdu. 1973 seçimlerinden CHP birinci parti çıktı. CHP-MSP koalisyo nu. Soma Ecevit'in istifasıyla hükümetin düşmesi. Fahri Korutürk, hükümet kurma görevini önce Meclis'te ikinci b ü y ü k parti olan A P ' n i n genel başkanı Demirel'e, onun görevi iade si üzerine tekrar Ecevit'e verdi. Ecevit de başarılı olamayınca, kon tenjan senatörü Sadi I r m a k i görevlendirdi. Sadi Irmak hükümeti güvenoyu alamadı (Kasım 1974). İşte siyasi şartlar böyleyken, 18 Aralık 1974'te Demirel, MSP, M H P ve G ü v e n Partisi'ni yanına alarak hükümeti kurmaya talip ol du. 450 milletvekili bulunan Meclis'te bu dört parti 213 sandalyeye sahipti. Korutürk, D e m i r e l i görevlendirmedi ve Sadi I r m a k i n gü venoyu alamayan hükümeti devam etti. Bir m ü d d e t sonra, 4 bağımsız milletvekili DemireL'in kuracağı hükümeti destekleyeceklerini açıkladılar, ama, Korutürk gene bek lemeyi tercih etti. Çünkü, Demirel'in kuracağı hükümetin güveno yu alamayacağı belliydi. Ancak Mart 1975'te Demokratik Parti'den 9 milletvekili ayrılıp Demirel hükümetini destekleyeceklerini açıklayınca, 226'ya ulaşıl dığı için Korutürk görevi Demirel'e verdi ve bilahare, kurduğu hü• 153 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
kümeti de onayladı. 2 Yıl Sonra Aradan i k i yıl geçti. Bu defa 5 Haziran 1977 seçimleri yapıldı. CHP gene birinci partiydi. Aydın kesim, ordu, sivil toplum örgütle ri E c e v ı t ' i n başbakan olmasını istiyordu. Ama CHP'nin Meclis'teki sandalye sayısı 214'te kalmıştı. 1974'te 213 sandalyeye sahip 4 partiye hükümet imkanı vermeyen ve 2 2 6 i ı k bir çoğunluğun oluşmasını bekleyen Korutürk, Ecevit'i hem hükümeti kurmakla görevlendirdi, hem de Adalet Partisi, MSP ve M H P ' n i n açık beyanlarına rağmen, Ecevit hükümetini onayladı Oysa, AP, MSP ve M H P topluca 229 milletvekiline sahipti. Nitekim, Ecevit h ü k ü m e t i ancak 217 milletvekillik bir destek bulabildi. 229 kişi "ret" oyu kullandı.
Demirel'i Eski Sözleri Bağlar
üyesi vardır. B u üç parti kamuoyuna, Ecevit'in k u r m a y ı tasar ladığı h ü k ü m e t e güvenoyu vermeyeceklerini açıklamışlardır. Meclis aritmetiği, C H P ' n i n k u r m a y ı tasarladığı azınlık hükü meti yerine, normal usullerle bir çoğunluk hükümetinin k u r u labileceğini göstermektedir". 22 Haziran 1977: Korutürk Ecevit hükümetini onayladı. A y n ı gün AP başkanlık divanı bildirisi: " G ü d ü m l ü h ü k ü m e t dönemi açılıyor. Ç a n k a y a h ü k ü m e t i n i n yerini Meclis hükümeti alacaktır". 29 Haziran 1977, Demirel, Temmuz başındaki güvenoylamasım kastederek: "İşgalci Ç a n k a y a h ü k ü m e t i 4 g ü n sonra yıkılacak!" Ve gerçekten de " Ç a n k a y a h ü k ü m e t i " 217'ye karşı 229 oyla yıkılıyor; h ü k ü m e t i k ü r m a görevi tekrar Demirel'e veriliyordu. Demirel Ne Y a p a r ?
Demirel'in Öfkesi Demirel, K o r u t ü r k ' ü n uygulamasına çok kızmış ve tepkisini de meçlerine yansıtmıştı: 15 Haziran 1977: " G ü v e n o y u alacağı kesin olan bir h ü k ü m e tin k u r u l m a m a s ı halinde, atamanın yapılacağına ihtimal vermi yorum". 17 Haziran 1977: " H ü k ü m e t kurup sonradan güvenoyunun te minine çalışmak, demokrasiyi soysuzlaştırma pahasına h ü k ü m e t olma ihtirasından başka birşey değildir. Zorlama metodlarla, hi le ve desise ile, ihanet ve hayal hesabına dayanarak hükümet kur ma teşebbüslerinin temelinde meşruiyet yoktur. C H P genel baş kanı, partilerini ve kişiliklerini aşan milletvekilleri aradığını söy lüyor. B u , utanç verici yollara başvuranların kılıfıdır. C H P genel başkanı nedir ve kimdir, ki partisini ve kişiliğini aşarak bir takım kimseler kendisini takip etsin? C H P genel başkanı tehditler savu rarak, milletin vermediği iktidarı ele geçirmeye çalışıyor". Demirel'in K o r u t ü r k ' e uyarı mektubu: "Anayasanın 102'nci maddesine göre görevlendirdiğiniz C H P genel başkanının yap tığı temaslar sonunda Meclis'ten güvenoyu alabilecek bir h ü k ü met k u r a m a y a c a ğ ı kesin bir şekilde ortaya çıkmıştır. 450 millet vekilinin b u l u n d u ğ u T B M M ' n d e A P , M S P ve M H P ' n i n 229 • 154 •
B u g ü n Cumhurbaşkanlığı m a k a m ı n d a bulunan Pemirel.iki şe kilde davranabilir. Hükümeti kurma görevi vermekle, hükümeti ata manın i k i farklı şey olduğu bilinirse, önümüzdeki gelişmeleri tah min etmek kolaylaşır. Demirel, Meclis'te güvenoyunu sağlama almayan hiçbir hükü meti onaylamaz. A k s i takdirde K o r u t ü k ' ü n durumuna düşer. "Çan kaya h ü k ü m e t i n i " k u r m u ş olur. Ama i l k aşama olan görevlendirmede, daha serbest davranıp, Meclis'in ikinci b ü y ü k partisinin liderine,Yılmaz'a da görevi vere bilir. Görev verme, " H ü k ü m e t i kurmak için temaslarını başlat ve b a ş a r a m a z s a n görevi iade et!" demektir. Ama bu noktada, Demirel vakit kaybetmemeye özen gösterecek tir. Eğer BBP, RP ve D Y P ortak bir bildiri yayımlayarak,Tansu Çiller'in başkanlığındaki hükümeti destekleyeceklerini açıklarsa, Mec lis'te 281 milletvekiline dayanan bir çoğunluk oluşmuş demektir. De mirel, neden Y ı l m a z i görevlendirip vakit kaybetsin veya daha önce Ecevit'i suçladığı bir komplonun benzerinin içinde gibi görünsün? Neden "kişiliğini ve partisini a ş a c a k " milletvekillerinin peşine düşerek, "hile ve desise ile, ihanet ve hayale dayanan bir girişi me" yeşilışık yaksın? Demirel, eski sözleriyle bağlıdır. • 155 •
İradeler Çarpışıyor
İRADELER ÇARPIŞIYOR
^ D u y d u ğ u m u z şeylerden hangisine inanıp hangisine inanmayaca ğımızı bilemiyoruz.
önemli bir tehlike olduğu gazetecilere söylenmiş. Brifingin başında değil, sorular k ı s m m d a böyle bir tesbit yapılmış olması, belki de, as kerin amacını aşan ifadeler kullandığının belirtisi. Zira irtica P K K ' d a n bile ehemmiyetli bir hal almış olsa, en azın dan Anayasa'nm 120'nci maddesinde öngörülen olağanüstü hal ila nı gerekmez miydi? Olağanüstü Hal
Sözgelimi, D o ğ u Akdeniz'deki İsrail-Türkiye-ABD ortak tatbi kat!. Başbakan, Genelkurmay Başkanı'yla k o n u ş u p anlaşıyor ve er teleme kararı alınıyor. Bize resmen intikal eden olay bu. Ama M i l l i Savunma Bakam Turan Tayan yalanlıyor.İsrail ve A B D erteleme işleminden haberdar olmadıklarını beyan ediyorlar. Acaba k i m doğru konuşuyor?
Anayasanm 120'nci maddesi, " K a m u düzeninin ciddi şekilde bozulması sebebiyle, C u m h u r b a ş k a n ı ' n ı n başkanlığında topla nan Bakanlar K u r u l u , Milli Güvenlik Kurulu'nun görüşünü al dıktan sonra olağanüstü hal ilan edebilir." diyor. Nitekim, P K K ' n m eylemlerini sürdürdüğü G ü n e y d o ğ u m u z u n bazı illerinde halen olağanüstü hal devam ediyor.
Gazetelerde, 29 Mayıs İstanbul Fetih G ü n ü ' n e , İslâmi Cihad ve Hamas örgütünden kişilerin davetli olduğu belirtiliyor. Refah Parti si bunu yalanlıyor.
Zaten.sözkonusu brifingte bir soru üzerine askerler aynen "Türk toplumunda silahlı irticaın tabanı yok. Silahlı irticaın h e n ü z P K K gibi olduğu s ö y l e n e m e z ! " cevabını da vermişler.
Zaten bir yandan İsrail ile çok yakın ilişki kurmak, diğer yand a n j s r a ı l ' ı n terörist örgüt diye nitelediği kuruluşlarla kucaklaşmak da mantıki! değil. Bilhassa T ü r k i y e ' n i n bugünkü "hassas" ortamında,boyle bir davet yangına körükle gidilmesi a n l a m ı m taşır. Brifing Tartışması Genelkurmay B a ş k a n l ı ğ ı n d a verilen brifingle, dış d ü ş m a n ı n yerini ,ç d ü ş m a n ı n aldığı, iç d ü ş m a n ı n da irtica olduğu ifade edildi mı,edilmedi mı? Başbakan,brifingi veren, aynı zamanda ken disinin müşaviri olan askeri görevliyle konuştuğunu belirtiyor ve bu görevimin sözlerine istinaden,brifingte yeni bir tehdit değerlen dirmesinin g ü n d e m e getirilmediğini iddia ediyor. Oysa gazetecilerin çoğu farklı şeyler duymuşlar. "Acaba" diyo ruz, anayasaya göre, h ü k ü m e t m i l l i güvenlikten sorumlu olduğu için, brifing yasadl bir muhteva kazanmasın diye m i gerçekler Er bakan'dan izleniyor. Gerçi brifingin başlığı, P K K ve Türk-Yunan ilişkileri olmasına r a ğ m e n , irticaın öncelikli, hatta P K K ' d a n daha Ş1
• 156 •
Asker-Sivil İlişkileri B u arada bazı anayasa maddelerini hatırlatmakta da yarar görü yoruz: Madde 92: Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere g ö n d e rilmesine izin verme ve savaş ilan etme yetkisi T B M M 'ye aittir. Madde 104: C u m h u r b a ş k a n ı , T B M M adına Türk SilahlıKuvvetleri'nin başkomutanlığını temsil eder. Madde 117: Başkomutanlık T B M M ' n i n manevi varlığından ay rılamaz ve cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur. M i l l i güvenliğin sağlanmasında T B M M ' y e karşı Bakanlar Kuru lu sorumludur. Genelkurmay Başkanı, B a ş b a k a n ' a karşı sorumludur. Anayasanm yukarıdaki maddeleri siyasi iktidar ile ordu arasın daki ilişkileri tesbit ediyor. En tepe noktada T B M M var. Meclis'e karşı sorumlu olan hükü met, M i l l i Güvenlik politikalarını ve öncelikleri belirliyor. Genel kurmay Başkanı'da, B a ş b a k a n ' a karşı sorumlu. • 157 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Madde 118 Anayasanml 18'inci maddesi M i l l i Güvenlik K u r u l u ' n u n g ö r e v lerini düzenliyor. Bu maddede, M G K ' n ı n , huzur ve güvenliğin ko runması hususunda zorunlu gördüğü tedbirlere ilişkin kararları ala bileceği ve kararların Bakanlar Kurulu'nda öncelikle görüşüleceği belirtiliyor. 1961 A n a y a s a s ı ' n d a "Milli Güvenlik K u r u l u tavsiye eder." deniliyordu. 1982 A n a y a s a s ı ' n d a , " M G K bildirir ve kararlar B a kanlar Kurulu'nda öncelikle görüşülür." h ü k m ü mevcut. Bu de ğişikliğin sebebini, 1982 anayasasının mimarı Orhan Aldıkaçtı'ya sorduğumuzda şaşırtıcı bir cevap aldık: "1980 öncesinde M G K ka rarları Ecevit hükümeti tarafından hasıraltı ediliyordu. ' M G K bildirir ve öncelikle görüşülür, "ibaresi, böyle bir savsaklamayı engellemek için konulmuştur". Demek M G K kararları uygulanmayınca veya uygulanamayınca dünyanın sonu olmuyor. Mesela, M G K ' d a teröristler için 10 özel ha pishane inşa edilmesi kararı verilmiş; fakat yıllarca bu talep karşıla namamıştı. Halen de istenilen tip cezaevleri yapılmadı. Gerginliğin Sebebi
GERİYE S A Y I Y O R U Z
Acaba k i m İslamı siyasallaştınyor? Askerlerin irtica raporuna göz atınca, sorumlunun, bu cenahta aranması gereği ortaya çıkıyor. Cihet-i askeriyenin irtica raporu basma aksetmeden bir g ü n ön ce, Milliyet Gazetesi'nde, b i l i m dışı, tuhaf bir haber yayınlandı. "Refah'ın 2005 planı" başlığı ile verilen haberde, İ m a m Hatip Okulları'ndan, K u r ' a n kurslarından, cemaat okullarından ve İlahi yat fakültelerinden yetişen ilâve 6 b u ç u k milyon seçmenle 2005 yı lında Refah Partisinin oy oranının % 66.9'a ulaşacağı, böylece dine dayalı devletin kurabileceği belirtiliyordu. R e f a h ' ı n oy oranı, gene aynı kaynaklardan beslenerek, 2 bin yılında, % 34 olacak ve 2005 yılı beklenmeden Refah, bugünkü seçim sistemiyle tek başına i k t i dara gelebilecekti!!! Genelkurmay'ın Broşürü
Peki, öyleyse nedir T ü r k i y e ' d e k i bu gerginliğin sebebi? Aranan çarede, sebebi de teşhis edebiliriz. Çare olarak gösterilen şey Ref a h i dışlayarak bir h ü k ü m e t kurulması. Demek Refah'ın iktidarı na t a h a m m ü l edilemiyor. Sivas M a d ı m a k Otel yangınında bile Sincan'daki olaya duyulan tepki sergilenmedi. Ne tank yürüdü, ne M G K irtica g ü n d e m i y l e toplanıp "sarıklı a v ı n a " çıkma kararı aldı. Ne de İ m a m - H a t i p Okulları'nın orta kısımlarını kapatma girişimi başlatıldı. Bütün bunlar Refah iktidarıyla birlikte göze batar oldu. Türkiye'de her zamankinden daha büyük bir irtica tehlikesi filan yok. Sadece bir irade savaşı var. M i l l i iradeyi temsil edenlerle ordu nun gölgesine sığınıp iktidarı devirmek isteyenlerin iradesi çarpışıyor. Belki h ü k ü m e t yıkılacak. Ama inanın er geç bu enkazın altında, m i l l i iradeyi mezara g ö m m e k isteyenler kalacak. • 158 •
Ertesi gün, Milliyet Gazetesi'nde çıkan bu garip haber, diğer ga zetelerde de, Genelkurmay Başkanlığı'nın incelemesi olarak yer al dı. Askerler, gazetecilere brifing vereceklermiş, bu yüzden de, "Si yasal İslamın yayılması" adını taşıyan bir broşür hazırlamışlar. Milliyet, o broşürdeki bilgileri kendi hazırladığı bir araştırma gibi okuyucuya sunmuş. Eskiden " C H P + O r d u = İktidar" formülü geçerliydi. Şimdi denklem " B a s ı n + o r d u = İ k t i d a r " şekline büründü. Bu yüzden, M i l liyet'in Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bir incelemesini, kendi haberiymiş gibi yayınlamasını y a d ı r g a m a m a k gerekir. Zira k i m i n eli k i m i cebinde, belli değil. Vehamet Tabii, araştırmanın Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yaptırıl• 159 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
ması, konunun vehametini arttırıyor. Keşke Milliyet'te yazdığı gibi, haberi Azer Bortaçine hazırlamış olsaydı. Broşürdeki değerlendirmeler, her din eğitimi alan kişinin Refah seçmeni olacağı varsayımına dayanıyor. Bu son derecede tehlikeli bir faraziye. İslamiyet'i siyasallaştırmak asıl bu. " İ m a m - H a t i p Okulları ve K u r ' a n kurslarında dini bilgiler verilir. Dini bilgi alan herkes Refah'a oy atar. Cemaat okulları ve yurtlarında okuyanlar da Refahçıdır." gibi ters bir mantığa oturan araştırma, halka dini eğitim vermenin tehlikeli olduğu sonu cunu da beraberinde getirir. Zaten, cihet-i askeriyyenin bilim dışı raporda ulaşmak istediği sonuç belki de bu. B i l i m dışı diyoruz. Çünkü eğer 2005 yılına kadar dini eğitim ve ren okullardan 6.5 milyon Refahlı seçmen yetişiyorsa, diğer genel liselerden, meslek okullarından, İlahiyat dışındaki fakültelerden hiç seçmen yetişmeyecek mi? İ m a m - H a t i p , orta ve liselerinin, genel liselere oranı 100'e 5.44. Yani orta ve genel orta ve lisede okuyan her 100 gence ancak 6 imam-hatipli denk geliyor. Demek diğer partileri besleyen kaynak daha gür akıyor. D i n i eğitim alanlar Refah'a, almayanlar ise diğer partilere yönelecekse, din eğitimi alanların sayısı almayanlardan az olduğuna göre. R e f a h ' ı n oy oranı, zaman içinde, yükselmez aksine düşer. D Y P ' n i n Tavrı H ü r r i y e t ' t e n Yavuz G ö k m e n teşhisi k o y m u ş . Hoca, 8 yıllık eği tim meselesini aşsa, önüne başka engel çıkaracaklar. "Hani" diyor G ö k m e n , Hoca, denizin üzerinde yürüse, ertesi gün gazeteler, " Y ü z m e bilmiyor" diye onu gene eleştirecek. Basın ile ordu, el ele, iktidarı alaşağı etme kararını vermişler bir kere d ü z m e c e rapor ve haberlerle, irticaın ne kadar büyüdüğünü is pat etmeye uğraşıyorlar. Bu baskılar karşısında D Y P ' d e bir çözülme meydana geldi. Çil ler parti içinden yükselen tepkileri, 8 yıllık kesintisiz eğitim dayat masıyla yatıştıracağını düşündü. Bir emr-i vaki ile Erbakanin kar• 160 •
Geriye Sayıyoruz
şısına çıktı. Oysa Refah Partisi 'nin İ m a m Hatiplerin orta- kısmını kapatacak formüle evet demesi imkansızdı. Refah, halen Meclis'te bulunan i k i kanun teklifine işlerlik ka zandırılmasını söylüyor. Bunlardan biri 8 yıl kesintisiz eğitime iliş kin, diğeri, A N A P ' l ı A v n i A k y o l ' u n verdiği 5+3 formülünü,ihtiva eden teklif. Her i k i teklif de, Refahlı Salih Kapusuz'un dediğine g ö re. Plan ve Bütçe Komisyonu'nda. B i r hükümet tasarısı yerine, pe kala mevcut teklifler desteklenebilir ve ç ö z ü m Mecliste aranır. Ama Çiller, M i l l i Güvenlik Kurulu'na girmeden Refah ile araya mesafe k o y m a y ı tercih etti, Demirel bile "Eğitim meselesinin tan zimi süre alır, aceleye gerek yok" derken, hatta E r b a k a n i ziyaret eden M i l l i Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Org. İlhan Kılıç 8 yıl lık temel eğitim konusunda telaş etmezken, Tansu Çiller'in 8 yıllık kesintisiz eğitimi "müjdelemesi", Refahlılar tarafından hiç hoş kar şılanmadı. Rest, Rest Erbakan, Çiller'in, restine rest diye cevap verdi. D Y P ' n i n hükü meti bozma tehdidi, Refah'a geri adım attırmadı. Refah Partisi seçime hazır. Fakat nezaket' gereği, bunu telaffuz etmiyorlar. Çünkü, D Y P ile koalisyon kurulurken, Çiller " Y a iki se ne sonunda seçime gidersiniz ve bana da Başbakanlık vermez seniz" diye tereddüt gösterince, Erbakan, erken seçime gidilmeye ceğinin sözünü vermiş. Çiller, bu y ü z d e n hükümeti bozmakta zorlanıyor. Çünkü, koalis yon sürdüğü takdirde, 1998 yılında başbakan olabilir; beri tarafta, hükümet bozulursa, partisi b ü y ü k bir kargaşa içine düşebilir. Hatta Çillerin genel başkanlığı bile tehlikeye girer. Ö n ü m ü z d e k i günlerde, Refah ile ordu arasındaki gerginlik kas ten tırmanduılacak ve Çiller giderek kendisini kapana daha fazla sı kışmış hissedecektir. Tuğgenaral Ö z b e k ' i n beklenmedik konuşması, Genelkurmay B a ş k a n ı ' n m Ö z b e k ' e sahip çıkması, olayı ordunun bir iç işi gibi göstermesi, yukarıda bahsi geçen broşür, gerilimin durulmayacağı nın işaretidir. • 161 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Hukuk Devletine Saygı Hukuk devletine saygı olsa, teredütte mahal yok : T u ğ g e h a r a l Özbek, göreviyle ilgili bir suç işlememiş, b a ş b a k a n a ve yabancı bir devletin kralına hakaret etmiştir. Bundan dolayı sivil mah kemelerde yargılanmalıdır. Ayrıca, İç Hizmet Kanunu'na aykırı hareket etmiş ve siyasi d e m e ç vermiştir. Bundan dolayı da askeri mahkemede yargılanmalıdır. A m a asker ve basın el ele, Refah ile adeta bir bilek güreşine g i rişmiş bulunuyor. B u yüzden hukuk devletinin gereğinin yerine ge tirilebileceğinden şüphe duyuyoruz. Şimdi, zaman, askere yaranma zamanı. Görmediniz m i ; M i l l i Savunma Bakanı Turan Tayan, nasıl T u ğ g e n a r a l Osman Ö z b e k ' i savundu, sivil mahkemelerde dava açı lamayacağını söyledi. Milli Savunma Bakanlığı M i l l i Savunma Bakanlığı, böyle hassas dönemlerde iyice önem kazanır. 12 E y l ü l ' d e n önce, AP azınlık hükümetinin M i l l i Savunma Bakanı Ahmet İhsan Birincioğlu'nu bilmem hatırlar mısınız? Hasan Celal Güzel, 12 Eylül darbesi yapıldığında, Müsteşar yar dımcısıydı. M i l l i Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Haydar Saltık G ü z e l ' i çağırıyor ve Ahmet İhsan Biıincioğlu'nu Ziraat Bankası Y ö n e t i m Kurulu üyeliğine atayan kararnameyi hazırlatıyor. 12 Eyl ü l ' ü n i l k kararnamesi eski M i l l i Savunma B a k a n ı ' n ı Ziraat Bankası'na atama kararnamesiydi. Turan Tayan acaba, ne olur ne olmaz düşüncesiyle, bir bankanın yönetim kurulu üyeliğine i â y ı k ' olmaya m ı çalışıyor dersiniz?
D E M O K L E S PAŞA'NIN K I L I C I
Emeklisi de, muazzafı da "Asker katiyen politikaya karış maz" diye demeçler veriyor. K i m k i m i kandırmaya çalışıyor, anla mıyorum. Erbakan, 8 yıl kesintisiz eğitimi nasıl kabul etti? En azından ka bul eder göründü. Günül rızasıyla ml? "Parlemento gereğini yeri ne getirecektir" diye Refahyol hükümetinin düşürülmesine yönelik mesajları k i m veriyor? Ordu+bir kısım basın+muhalefet,. iktidarın ayağını kaydırma ya uğraşıyor. 2 ay evvel kapatılan Osmanlı karete. kursunu bir gazete hala açıkmış gibi haber konusu yapıyor ve sayın komutanlardan biri çı kıp M i l l i Güvenlik Kurulu'nda bü habere dayanarak eleştirilerini d i le getiriyor. Her zaman muhafazakâr bir semt olarak tanınan Fatih'in Çar ş a m b a ' srnda "sarıklı-cübbeli" adam avına çıkmışlar. Her M i l l i Gü venlik Kurulu toplantısında, bu semtin insanları, "korku filminin figüranları" olarak, teşhir ediliyor. Cumhurbaşkanı halk adamıdır, bir zahmet Fatih'e gitsin, Fatihlilerin her toplantıda, "irtica yuvası", "mürteciler" gibi tanımlama larla ele alınmalarından ne kadar müteessir olduklarını bir görsün. Demokles'in Kılıcı Askerler, İ m a m Hatip düşmanlığının herkesçe paylaşılmasını istiyor. Tamamen farklı düşünen E r b a k a n i da buna zorlamak için tepesinden aşağı Demokles'in kılıcına sallandırıyorlar. Sonra da d ö nüyorlar, büyük bir masumiyet içinde "Yok efendim... Biz mi? Biz siyasete filan k a r ı ş m ı y o r u z " diyorlar. M i l l i Güvenlik Kurulu'nda Erbakan mecburen kesintisiz eğitime
• 162 •
• 163 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Demokles Paşa'nın Kılıcı
imza attı ya, askeri cenah gene memnun değil, "İşbirlikçi" basına açıklamada bulunmuşlar: "Erbakan tuzak kuruyor. Takiyye ya pıyor. Askerle Parlamento'yu karşı karşıya getirmek istiyor."
ortaokulu dışardan bitirme sınavlarına katılmaları ye diploma almaları şarttır."
Ortada takiyye filan yok. R P ' l i Grup Başkanvekilleri açrkca söy lüyor : "Biz böyle bir kanuna, h ü k ü m e t t e n gelse bile muhalefet ederiz. Tasarı k a n u n l a ş m a s ı n diye m ü c a d e l e veririz." Kesintisiz eğitim Parlamento'ya gelecek. Refah milletvekilleri dayatmaya neden boyun eğsin? Zaten diğer partilerin milletvekille rinin sayısı, kesintisiz 8 yıl eğitimi Parlamento'dan geçirmeye yeti-
Akyol ve 20 A r k a d a ş ı A ^ ı H e r i n i n birçoğunun düşüncesi de M G K nınkıne uymuyor. Nitekim A N A P milletvekili A v n i A k yol'un 20 A N A P ' h y l a birlikte 19'uncu d ö n e m d e verip 1996 yılın da yemlediği bir kanun teklifi var. Bu teklif şu anda Plan ve Bütçe Komisyonu'un önünde. A
N
A
P
V £
D
Y
P
>
1
İ
m i l l e t v e k
A k y o l ' u n teklifi de 8 yıl kesintisiz eğitimi öngürüyor. Ama ke sintisizlik çok daha akıllı bir mantığa oturtulmuş ve ikinci kademe de mesleki yönledırmeye imkan verilmiş. A k y o l ve 20 A N A P ' h n ı n 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanu nu nda yapmak istedikleri değişiklikler özetle şöyle : " i l k ö ğ r e t i m okulları, beş yıllık ilkokullar ve üç yılık orta okullardan oluşur. İlkokulun son sınıfı bitirildiğinde sertifika orta okulun son sınıfı bitirildiğinde diploma verilir. Genel, mesleki ve teknik orta öğretim k u r u m l a r ı bünyesin deki ortaokullarda verilen eğitim zorunlu eğitimden sayılır." Yıllarca Anavatan iktidarında M i l l i Eğitim Bakanlığı görevini yürü ten Avnı A k y o l , R e f a h i n telaffuz etmeye bile cesaret edemeyeceği ileri" kimine göre "gerici" adımı atıyor ve 3 yıllık K u r ' a n kursla rının zorunlu eğitimden sayılmasını istiyor : "İlkokuldan sonra en az 3 çıraklık eğitim merkezlerinde veyahut K u r ' a n eğitim mer kezlerinde verilen eğitim de zorunlu eğitimden sayılır. B u mer kezlerden mezun olanlara sertifika verilir. Bunların bir üst öğ renime gidebilmeleri için, yönetmelikle belirlenecek derslerden • 164 •
Komisyon'da İlk Raunt M i l l i Güvenlik Kurulu'unca benimsenen ilkeler, aynen hükü metten geçti, askerlerle solcuların ve bir avuç liberal sağcının iste diği türden bir tasarı Meclis'e sevk edildi, diyelim. Bu tasarı da Plan ve Bütçe Komisyonu'nun 40 üyesinin önüne gelecek. B i r de Altan Öymen (CHP), Kaya Erdem ( A N A P ) , Hasan Denizkurdu (DYP), Tahir K ö s e (DSP)nin verdikleri kesintisiz 8 yıllık eğitim teklifi var. Solcu-liberal karması 4 milletvekilinin kanun teklifi de M i l l i Gü venlik Kurulu'nun istekleriye bağdaşıyor. Plan ve Bütçe Komisyonu, hükümetten gelen tasarı ile milletve killerince verilen i k i teklifi m ü z a k e r e edip tek metin haline getire cek. Refah, A v n i A k y o l ve 20 A N A P İ ı n ı n teklifine sıcak bakıyor. Bir baskı olmasa D Y P ve Anavatanlılar i n b ü y ü k bölümü A k y o l ' u n teklifine sahip çıkar. A m a baskı olduğu için Avni Akyol bile ken di teklifine sahip çıkamayacak. Plan ve Bütçe Komisyonu'nun 40 üyesinin 1 5 i Refahlı, 10'u D Y P İ i . Geri kalan 15 üye muhalefet partileri arasında paylaşılmış durumda. İlk raunt, bu Komisyon'da gerçekleşecek. Refahlılar 8 i n c i yıhnda diploma verildiği için "Kesintisiz" sayılabilecek olan A v n i A k yol'un teklifini destekleyecekler. Demokles'in kılıcından korkma yan bazı D Y P ve A N A P ' h l a r ı aralarına alabilirlerse, kanun teklifi istedikleri biçimde Genel Kurul'a inecek. Din ve Laiklik En önemli mücadele Genel Kurul'da verilecek. Komisyon'da hangi şekli almış olursa olsun, kanun tasarısı oylama sırasında, önergelerle farklı bir muhteva kazanabilir. Sadece İmam-Hatiplerin orta kısmını kapatmakla kalmayan, çıraklık eğitimine, sanat eğiti mine ve lisan öğrenimine de zarar veren bir sisteme geçilmesine, kimileri Demokles'in kılıcına karşı direnmeyi göze alarak, razı ol• 165 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
mayacak. Türkiye ikiye ayrıldı : 1) Demokles'in kılıcına direnenler : Mehmet Barlas, Taha A k yol, Cengiz Çandar, Yavuz G ö k m e n , Fehmi •Koru, A k ş a m ve Güneş Gazetesi'nin yazarları ile Refah Partisi, Kanal 7, Zaman Gazetesi, 2) Demokles'in kılıcı ö n ü n d e eğilenler ve veyahut bu kılıcın arkasına gizlenip kendi arzularını yaptırmak isteyenler : Diğer partilerin milletvekilleri ile kartelci basının kalemşörleri. Hem ordusunu, hem dinini, hem demokrasiyi hem de laik cumhuriyeti sevenler açmaza düştü. Ordu demokrasiyle, laiklik ise din ile karşı karşıya getiriliyor. 12 Eylül'deki Dayatma 12 Eylül d ö n e m i n d e i k i partiden birine oy verilmesi M i l l i Gü venlik Konseyi tarafından talep edilmişti. Bu yüzden de D Y P ve SODEP seçimlere sokulmamıştı. O tarihte, eski bir Yargıtay üyesin den şu dörtlüğü almıştım: "Rey benim namusum emirle vermem Partimi g ö r m e z s e m seçime girmem Ö l ü r ü m cephede emrinle senin Yalnız son s ö z ü m var : Oy hakkı benim." B u g ü n de, mücadelede, mantıki seyrinden çıktı, bir irade savaşı na dönüştü. Bendeniz, Demokles'in iradesi yerine m i l l i iradenin safında yer almayı tercih edenlerdenim. Demokles'in kılıcı önünde, bizim gibi lerin boynu kıldan incedir ama, m i l l i iradenin tokmağı, saygısız ka faları günün birinde mutlaka ezer. Haberiniz olsun!!! Çünkü "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletirdir."
• 166 •
D E M I R E L ' I N DİKKATİNE SUNUYORUZ
Genelkurmay Başkanlığı gazetecilere brifing verdi. A k ş a m Ga zetesi aynen Deniz Harp okulu'nun kapısında uğradığı,farklı mu ameleyle karşılaştı. K i m i basın kuruluşuna, "Bize bir liste ile, gelecek gazetecilerin isimlerini bildirin" demişler. Hürriyet, Sabah, M i l l i y e t ve bu gru ba bağlı gazeteler (Yeni Yüzyıl, Radikal, Posta vs.) arzu ettikleri isimleri Genelkurmay Başkanlığı'nâ bildirmiş. Söz konusu yayın organlarının ç o k sayıda yazarı brifinge, katıldı. A k ş a m ' a ise farklı bir yöntem uygulandı. Gazetemizin Yayın Koordinatörü Bülent A y dın telefonla aranarak şahsen davet edildi. Yazarlarımızdan bazıla rının katılıp katılamayacağı sorulduğunda, Genelkurmay Başkanlı ğı'ndan olumsuz cevap alındı. Çirkin Amborgo A k ş a m Gazetesi'nin birçok değerli, kimine göre değersiz yazarı var: Can Aksın, Tayyar Şafak, Yalçın Pekşen, Şakir Süter, Cenk Koray, Rıza Zelyut, Emin Pazarcı, Yaman Törüner, Memduh Bayraktaroğlu, Güler K ö m ü r c ü ve bendeniz. Bizler acaba devlet d ü ş m a n ı mıyız? Memleketini sevmeyen ha inler miyiz? Sapık düşüncelerinin esiri miyiz? Mürteci miyiz? Ata türk'e karşı m ı geldik? Neden Genelkurmay Başkanlığı'nın brifin gine alınmaya ehil bulunmadık? A k ş a m yazarlarından sadece Şakir Süter, İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin üyesi sıfatıyla bu brifinge kabul edildi. Diğer gazetelerin dedikodu yazarları dahi, hüsnü kabul görürken A k ş a m ' a karşı takınılan bu tavrın sebebi ne? Sadece A k ş a m ' a değil. Kanal 7, Samanyolu T V yöneticileri ile Zaman Gazetesi'nin yazardan da brifinge alınmadı. Tabi A k i t , M i l li Gazete ve benzerlerine de ambargo uygulandı. • 167 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
İkinci sınıf vatandaş Sayın Cumhurbaşkanı devletin başıdu-. Türk mületinin birliğini temsil eder. Dolayısıyla, aynı milletin mensuplarının, " B u bizdendir, bu bizden değildir" diye ayırıma uğraması karşısında sessiz kalamaz. Demirel'in kendisi de zamanında haksızlığa uğramıştır. Bu yüz den adil davranmanın önemini bilir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaş larının bir b ö l ü m ü n ü n istiskal edilmesine, "ikinci s ı n ı f muamele sine tâbi tutulmasına izin vermez. Anayasanın 25'inci maddesi, kimsenin düşünce ve kanaatleri se bebiyle kınanmayacağını ve suçlanmayacağını h ü k m e bağlamıştır. Dolayısıyla, Suç unsuru oluşturmayan yazılarımızdan dolayı Ge nelkurmay Başkanlığı gibi devletin önemli bir müessesesi tarafın dan istiskal edilmemiz, bir ayrıma tabi tutulmamız Anayasa'ya ay kırıdır. Hukuk devletine aykırıdır. Vicdana ve ahlâka aykıdır. Demokrasi A n l a y ı ş ı Kaldı k i yukarıda adı geçen yazarlarımızın makaleleri arasında bir uyum ve benzerlik de mevcut değildir. K i m i , Y a l ç m Pekşen gi bi, sosyal demokrat eğilimlidir ve Refah Partisi'ne karşıdır. K i m i benim gibi veya Can Aksın gibi Refah Partisi'ni askeri bir dayat mayla karşı karşıya kaldığı için savunmaktadır. K i m i Rıza Zelyut ve Cenk Koray gibi yazılarında sürekli hoşgörü temasını işler. K i m i Tayyar Şafak gibi, herkesi eleştirir.Kimi Memduh Bayraktaroğlu gibi D Y P ve Çiller hayranıdır. K i m i Şakir Süter gibi, siyasetin per de arkasını okuyucuya aktarır. K i m i Emin Pazarcı gibi milliyetçili ği bayrak yapar. A m a hepimizin tek bir müşterek tarafı var. Hepimiz darbeye, Si lahlı Kuvvetlerin şu veya bu şekilde siyasete müdahalesine karşıyız. Biz bir müdahalenin gerekçesini oluşturacak uydurma haber üreti m i n i eleştiririz. Yalanları bulup ortaya çıkarırız. İşte bizim "Persona non g r a t a " ilân edilmemizin sebibi bu. D o ğ r u Olan Yol Sayın Demirel, size, sormak istiyorum. Bu haksızlığa göz yuma cak mısınız? Bugün ufak bir hataya boyun eğildiğinde, yarın daha • 168 •
Demirel'in Dikkatine Sunuyoruz
büyükleriyle karşılaşacağınızı sizden öğrendik. Ehven-i şer'in şerlerin en kötüsü olduğunu, doğruyu aramak ve haklıyı savunmak ge rektiğini gene siz söylediniz. Hazreti Peygamber bir hadisinde buyuruyor k i : "Çirkin bir şey görürseniz, elinizle düzeltiniz. G ü c ü n ü z yetmiyorsa, dilinizle düzeltmeye çalışınız. Ona da g ü c ü n ü z yetmiyorsa, buğz ediniz" Hz. Muhammed "Rıza gösteriniz" demiyor. Aksine "Zulme razı olmak, cehennemlik olmaktır" diyor. "Ben d e m o k r a t ı m " dedikten sonra, "ama" "fakat"-gibi birta kım ilâvelerle, "Ben demokrat değilim" m a n â s ı n a gelecek fikirlerin içine giriliyorsa, bu bir çıkmazdır. Kuran- ı Kerim'de , "Bir defa d o ğ r u yola karar verdin mi, ş ü p h e y e tereddüte, vesveseye kapılama y ü r ü git" deniliyor. " L e k ü m - D i n i k ü m - V e l i y e d i n " "Sen bildiğin yola git, ben bildi ğ i m yola g i d e c e ğ i m " anlammdadır. Demokrasiye ve hürriyete gi den yolun tıkanmaması gerekir. Y u k a r ı d a satırların yazarı siz değil misiniz? Zincirbozan'dan gönderdiğiniz mektuplarda "Zora dayanan reçetelerinin hepsi yanlıştır" diye hayktımıyor muydunuz? Hesap Sorun İşte Sayın Demirel, sizin temsil ettiğiniz devlette, b u g ü n , bizim gibiler askerin bir bölümü tarafından aşağılanıyor. İkinci sınıf va tandaş muamelesi görüyor. Genelkurmay B a ş k a n ı ' n ı çağırm ve hesap sorun. Hesap soramayacaksanız, hiç değilse sebebini sorun. Çünkü siz Ç a n k a y a ' d a demokrasiyi temsil ediyorsunuz. Çünkü siz hürriyetçi rejimin, süngüyü yendiğinin canlı timsalisiniz. Lincoln'un sözlerini hatırlatayım : "That government of the people, by the people, for the people, shall not perish from the e a r t h " (Halk tarafından seçilen, halka hizmet için var olan, halkın hükümeti, dünya üzerinde asla silinmeyecektir.) Bunu istediğimiz için Genelkurmay Başkanlığı'nın salonları, bi ze kapatılacaksa, bir keyfi yönetim d ö n e m i başlamış demektir. Sayın Cumhurbaşkanım, bu keyfi yönetimi size, devletin en üst m a k a m ı n a şikâyet ediyorum. • 169 •
İ m a m Hatip ve Gerçekler
Siyasi Şaklabanlık
IMAM HATIP V E G E R Ç E K L E R
i m a m Hatip Okulları meselesine açıklık getirmek istiyoruz. Tür kiye'de, i m a m Hatipler konusunda çeşit çeşit düşünce var. K i m i l e r i , İ m a m Hatip okullarını, i y i bir dini eğitim verdiği, isla m'a bağlı, temeli sağlam çocuklar yetiştirdiği için savunuyor ' K u m , siyaseti gereği, halka hoş görünmek için İ m a m Hatipler den yana tavır alıyor. K i m i İ m a m Hatiplerin sadece imam ile hatip yetiştirmesini ve üniversiteye devam haklarının ellerinden alınmasını istiyor Bu öl çüde kalındığında, okulların, bir tehlike arz etmediği kanaatini taşı yor. • * K i m i de, İ m a m Hatipleri irtica yuvası gibi görüyor. Benim D ü ş ü n c e m Ben, bu sınıflandırmanın hiçbirine uymuyorum. Benim istedi ğim model henüz T ü r k i y e ' d e uygulanmıyor. İ m a m Hatipler üzerin deki tartışma alevlenmeden önce, defalarca yazmıştım. Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği kurulan İ m a m Hatip Okulları, sonunda bu kanunun amacına ters bir sonuç doğurdu. İki farklı tip gençliğin ye tişmesine y o l açtı. Bu ters neticeyi gidermek için yapılacak şey ge nel liselere, imam Hatipler'de okutulan birçok dersi seçmeli olarak koymak, böylece çocuklarına dini eğitim vermek isteyen muhafaza kar ailelere, imam Hatip dışında farklı bir seçenek sunmak. Bunun bir faydası da olacaktır. Ayrı dünyaların gençleri bir arada okuya cak, birbirine alışacak ve dindar olmayanlar dindar olanlara kuşkuy la bakmaktan vaz geçecek. İ m a m Hatip okulları kapatılmadan, bugünkü statüsünde devam edebilir. Mevcuda ilâve yapılmaz. Ama bunun yanı sıra, isteyen an ne ve babalar, evlâtlarının, Islamıyeti, diğer okullarda öğrenmesi imkânına kavuşur. • 170 •
B i z i m karşı çıktığımız ikinci husus siyasi şaklabanlıktır. Yani, İ m a m Hatip okullarını açan politikacıların bunlara sahip çıkmama sıdır. Veyahut, b u g ü n e kadar, 5+3 formülünü savunanların, M i l l i Güvenlik Kurulu kararından sonra "Yönlendirmesiz, kesintisiz, 8 yıllık eğitime" taraftar görünmelidir. Örneklerle izah edelim: Şu anda M i l l i Savunma Bakanlığı görevinde bulunan.eski M i l l i Eğitim Bakanı Turan T a y a n ' ı n görüşü: "Eğitim sistemimizde, öğrencilerin eğitimleri süresince, ilgi istidat ve kabiliyetleri ölçüsünde, çeşitli meslek alanlarında eği tim görebilmeleri için, ilköğretimin ikinci kademesinde başla mak ve ortaöğretimde yoğunlaştırmak üzere yönlendirme siste mine işlerlik kazandırılacaktır." (Yeni Türkiye - Eğitim Özel Sayısı 1996) A N A P i n M i l l i Eğitim Bakanı A v n i A k y o l ile 22 arkadaşmın 1996 yılında verdikleri kanun teklifi : "İlköğretim okulları, beş yıllık ilkokullar ve üç yıllık orta okullardan oluşur. Genel, Mesleki ve Teknik okullar bünyesin deki ortaokullarda verilen eğitim, zorunlu eğitimden sayılır. E n az üç yıl süreli olan Diyanet K u r ' a n eğitim merkezlerinde veri len eğitim de zorunlu eğitimden sayılır" H ü k ü m e t Programları Anayol H ü k ü m e t ' n i n p r o g r a m ı : "Öğrencilerin i l g i ve kabiliyetlerine göre, çeşitli meslek alanla rında eğitim görebilmeleri için, ilköğretimin ikinci kademesinde (din, teknik, sanat gibi alanlarda) başlamak ve ortaöğretimde yo ğunlaştırmak üzere, yönlendirme sistemine işlerlik kazandırılacak tır." Refahyol programı : "Öğrencilerin ilgi ve kabiliyetine göre, çeşitli meslek alanla rında eğitim görebilmeleri için, ilköğretimin ikinci kademesin de başlamak üzere, yönlendirme sistemi uygulanacaktır." •171 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
İ m a m Hatip ve Gerçekler
Anayol ve Refahyol'un hükümet programlarında, "kesintisiz" kelimesi telaffuz edilmiyor. İ m a m Hatiplerin orta kısımlarının ka patılacağından söz edilmiyor, buna mukabil, ilköğretimin i k i kade meli olacağı ve ikinci kademesinde, gençlerin çeşitli meslek alanla rına yönlendirileceğini belirtiyor. Ayrıca, Anayol'un hükümet programını eleştiren Deniz Baykal'a cevap vermek üzere kürsüye gelen Başbakan Mesut Yılmaz aynen şöyle konuşmuştur : "Çocuklar İ m a m Hatiplere gidecekse, ilköğretimin ikinci kademesinde, dine yönlendirilecek; teknik veya sanat okullarına devam edeceklerse teknik ve sanat ders lerini ikinci kademede alacaklar. Biz sizinle bu hususta hiç an laşanlayız sayın Baykal." (10 M a i l 1996. Meclis zabıtları)
askeri yönetimi açtı. Aynı yönetim bu okulların orta kısmını kapat mıştı. Orta kısımları da, bir yıl sonra Başbakan olan Ecevit, yeniden açtı.
İlköğretim K a n u n u Ortaya atılan yanlış iddialardan biri de, İlköğretim ve Eğitim Ka nunu'nun yıllardır, 8 yıllık kesintisiz eğitimini öngördüğü hususu dur. Aksine, İlköğretim Kanunu, kesintili eğitimi öngörmektedir. Madde 9: "İlköğretim okulları, 5 yıllık ilkokullar ve 3 yıllık ortaokullardan meydana gelir. İlkokulun son sınıfı bitirildiğin de, ilkokul diploması, ortaokulun son sınıfı bitirildiğinde, orta okul diploması verilir. İlk ve ortaokullar bağımsız okullar ola rak kurulabileceği gibi, i m k â n ve şartlara göre birlikte de kuru labilirler." Neresi bunun kesintisiz? İlkokul sonunda diploma veriliyor. İlk ve ortaokulların bağımsız kurulabileceği belirtiliyor. Bir başka ifa deyle, m e k â n birliği savunulmuyor. Çocuk, i l k ve ortaokulu aynı okulda bitirmek zorunda değil. 14.6.1973 tarihli 1739 sayılı M i l l i Eğitim Temel Kanunu da, ke sintisiz eğitim öngörmediği gibi, bütün meslek okullarını lise statü süne kavuşturarak, sonuçta bu okullardan mezun olanların üniversi teye girmesini kolaylaştırdı.
Devleti E l e Geçirme İddiası B n başka yalan, İ m a m Hatip mezunlarının devleti ele geçirmek üzere, Siyasal veya Hukuk branşlarını seçtikleri iddiasıdır. 1995-96 ders yılında 90 bin eski ve yeni İmam Hatip mezunu üniversite sınavına girdi. Bunlardan ancak 20 bini başarılı olabildi. Dağılım şöyle : Açıköğretim 9 bin 359, İlahiyat Fakültesi 2 bin 198, İlahiyat Meslek Yüksek Okulu 410, Mühendislik 172, Öğretmen 2 bin 622. Siyasal 74, Hukuk 322, Tıp 148. İki yıllık yüksek okullar 2 bin 900. (Kaynak M i l l i Eğitim Bakanlığı D i n Eğitimi Genel M ü dürlüğü) O r a n %100'e 5.47 İ m a m Hatiplerde okuyanların, genel liselere oranı da çok düşük tür. 1996-1997 ders yılında, İ m a m Hatiplerin orta ve lisesinde 461 bin talebe okuyor. Genel liselerde ise, orta okul dahil okuyan öğren ci sayısı 8 milyon 918 bin (Oran 100'e 5.47) (Kaynak M i l l i Eğitim Bakanlığı D i n Öğretim Genel Müdürlüğü). B u durumda, İ m a m Hatiplerden yetişen gençlerin Refah i iktida ra taşıyacağı veya taşıdığı yalanma ne dersiniz? Demek G e n e l k u r m a y ' ı n , irtica broşüründeki veriler de pek inan dırıcı değil. 2005 yılında Refah'a, 6.5 milyon yeni seçmen kazandı rarak %65Te iktidara taşıyacak sinsi plandan(!) söz ediyorum. K e ş k e Genelkurmay, beni de brifinge çağırma fırsatını kaçırmasaydı. Çünkü, bu bilgileri kendilerine aktarmak suretiyle, ufuklarını biraz genişletir, endişelerini dağıtırdım.
Madde 32 : " İ m a m Hatip Liseleri... hem mesleğe, hem Yük sek Ö ğ r e n i m e hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim ku rumlardır." İ m a m Hatiplere üniversite kapısını, bu kanunu çıkaran 12 Mart • 172 •
• 173 •
İrtica ve H ü k ü m e t
Ricat
İRTİCA V E HÜKÜMET
Genelkurmay Başkanlığı irticay. T ü r k i y e ' n i n baş düşmanı ola rak Han em. irtica, her zaman ülkemizde tehlike gibi görülmüştür. A m a dünden b u g ü n e bu tehlikeyi bir numaraya oturtan acaba nasıl bir gelişme meydan çıktı? Bunu anlamak m ü m k ü n değil B i r kavram kargaşası yaşanıyor. Bu kavram kargaşası içinde, ne laiklik tarifinde anlaşabiliyoruz, ne de irtica. Irticayla m ü c a d e l e etmek için, neyin irtica olduğunu anlamalı¬ yız. İrtica ve İbadet Şu anda İ m a m Hatiplerin orta kısımları biçilmek isteniyor 1973 tarihli Temel Eğitim Yasası'nın, bu okulları Yüksek Öğre time hazırlayan kurumlar olduğunu kabul etmesine rağmen, İ m a m Hatip mezunlarının üniversiteye girmelerinin engellenmesi talep ediliyor. ^ Kuran kurslarına ancak 8 yıllık temel eğitim sonunda devam edi lebileceğini göre, Haftzlık mesleği de zarara uğratılıyor. B u durumda, İslamî inançlarla irtica kanştırılıyor mu diye sor maya hak kazanıyoruz. Öyle ya, hacıların ihramı ve zikirleri dahi günlerce televizyon dan teşhir edilmedi mi? İslamiyet, başörtüsü ile, 5 vakit namazıyla, orucuyla, gündelik hayatimıza yansiyan bir ibadeti öngörüyor. Bazı çevreler, ibadetini u y g u l a y a n l a r ı n sayısının artmasını, irticaın tırmanması olarak de ğerlendiriyor. Bu anlayış, devletin, kendi toplumuna karşi mücadeleye girme sine y o l açar. Yanlış!
İrtica, ricat, geriye gitmek anlamını taşıyor. Mesela Orgeneral Doğan Beyazıt -ki kendisi son derece de medeni bir insandır- bir televizyon programmda Atatürk döneminin özlemini çeker gibi ko nuştu. D o ğ a n B e y a z ı t ' a göre "Türkiye 10 K a s ı m 1938'e kadar fi şek gibi gidiyordu. A m a sonra başarılı olamadı." Bu da yanlış. Türkiye A t a t ü r k ' t e n sonra, onun tespit ettiği ilke ler doğrultusunda ve demokrasi içinde çok b ü y ü k bir mesafe kat'et ti. A t a t ü r k ' ü n özlemini, b ü y ü k lider olduğu için çekebiliriz. Ama onun döneminin özlemini çekmek, o dönemi, bütün şartlarıyla yeni den uygulamak T ü r k i y e ' n i n geriye gitmesini istemek demektir. O günkü laiklik ve demokrasi anlayışını hatırlarsak, irticanın bu türlü süne de karşı çıkmanın gereği anlaşılır. Acaba devletin zirvelerinde klasik Batı müziği konserlerinin art ması, bu özlemin bir tezühürü m ü d ü r diye d ü ş ü n m e k t e n kendimi alamadım. Muhazafakâr Yapı Türk milletinin b ü y ü k çoğunlu değerlerine ve öz kültürüne bağ lı. B u yüzden de milliyetçi muhazafakâr partilerin oy oranı, sol par tilerden fazla. Bence Anavatan, Çiller'in ayağını kaydırmak için be nimsediği yanlış politikalardan bir an önce vazgeçmeli, milliyetçi muhazafakâr bir partinin dünya görüşünü yeniden vurgulamaya başlamalı. Mesut Y ı l m a z i n önce Susurluk olayındaki tavrı, sonrada M i l l i Güvenlik Kurulu kararlarına yaklaşımı, partisine oy kazandırmadı; aksine kaybettirdi. Buna mukabil, CHP, zaten farklı hassasiyetleri olan bir tabana dayandığı için, 8 yıl kesintisiz eğitimi savunarak, şeriata karşı yürü yüşü destekleyerek, laik kesimin reyini topluyor. H ü k ü m e t , Y o l a Devam Yeni hükümet beklentileri rafa kalktı: Çünkü Ecevit, Baykal ile
• 174 •
• 175 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
anlaşamıyor. Çiller, Yılmaz ile kanlı bıçaklı. Aydın Menderes'in is tifası üzerine kurulan hay eller boş çıktı. Menderes'in Refah i dışla maya yönelik modellere evet demesi, zaten beklenemezdi. Eğer bir mutabakat aranıyorsa, buna, R e f a h i dışlayarak, sistem dışına iterek hiç ulaşılabilir mi?
Y E T E R , SÖZ MİLLETİN!
Kesintisiz F ı r t ı n a s ı Kesintisiz 8 yıllık eğitim Bakanlar Kurulu'na gelince hükümet bir fırtına daha yaşayacak. Refahlı bakanlar hükümet protokolün deki maddeyi uygulamaya koymak isteyecekler, (ilköğretimin i k i n ci kademesinden itibaren yönlendirme gereğini savunacaklar) bel k i de kesintisiz 8 yıllık eğitim, içeriği Meclis'te doldurulmak üzere Genel Kurul'a sevk edilecek. ^ Kesintisiz ne demek, bunda da mutabakat yok. İlköğretim Yasa sı'na göre, 8 yıllık zorunlu eğitim ayrı okul binalarında gerçekle şebilir. D i p l o m a n ı n 8'inci yılda alınmasıyla da kesintisizlik sağla nabilir. (Şu anda ilköğretim yasası 5'inci yılın sonunda diploma ve rilmesini ön görüyor) Bakanlar Kurulu şu veya bu şekilde uzlaşmaya varıp, bir tasarı üzerinde anlaşmak suretiyle topu Meclis'e atabilse, bu hükümeti y ı k m a k daha da zorlaşacaktır. Şimdi tek engel bu. Söz konusu engel aşıldığında, alternatif mo deller de fos çıktığına göre, hükümetin sürmemesi için bir sebep yok. Hatalı Taktik Muhalefet, h ü k ü m e t i laiklikle imtihan etmek yerine, icraatıyla imtihan etse daha kısa sürede başarıya ulaşır. Başından beri uygula nan taktik RP'nin oyunu arttığına göre, farklı bir yöntem benimse menin zamanı çoktan geldi de geçiyor.
• 176 •
14 M a y ı s , T ü r k i y e ' d e "Yeter söz milletin" diyenlerin büyük za fer kazanıp, beyaz ihtilâli gerçekleştirdikleri gündür. Ve ne yazık k i , böyle bir günde gazetelerde, askeri müdahelenin ayak seslerini yansıtan haberler vardı. Nedir bu Refah Partisi'ne düşmanlık? Halkın birincilik koltuğu na oturttuğu bir partiyi içine sindirememek ne demek? Vesayet rejiminin kuklaları, basm şaklabanları, demokrasinin kuyusunu kazıyor. M i l l i iradeye ihanet ediliyor. Türkiye gene bir ayıplı rejime doğru sürükleniyor. Demokrasi ve Din Eğitimi Bence İ m a m Hatip okullarından önce genel liselerdeki eğitim gözden geçirilmeli, demokrasi ve din dersleri konulmalı k i , herkes m i l l i irade üstünlüğünü içine sindirsin, ibadetini yapan, dini gereği örtünen insanlara anlayışla baksın, laiklik, şeriat, irtica nedir, bu tef r i k i yapabilsin. D i n dersinin b u g ü n k ü n d e n farklı ve daha geniş kapsamlı olarak okullarda tedrisi, çocuklarımızın daha ahlâklı olmasına hizmet ede ceği gibi, dindar insandan korkulmaması gerektiğini herkesin anla masına da i m k â n verecektir. Kısacası, laiklikteki fanatizm ve de mokrasiye ihanet bu şekilde son bulacaktır. Demokrasi ve din dersinin bilhassa Harp Okulları'nda okutulma sı son derece önemlidir. Çünkü, bu okullarda yetişen gençlerimiz, maalesef, Atatürkçülüğü ve İslamiyeti ç o k hatalı biçimde değerlen diriyor, 70 sene öncesinin laiklik anlayışıyla bugünkü gelişmelere bakıyor. Üstelik, işler, kendileri açısından yanlış bir mecraya dökül dü m ü , demokrasiyi rafa kaldırmayı da görevleri addediyorlar. Hiç hukuk devletinde, ordu, cumhuriyete yönelik tehditi kendisi tespit • 177 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik Yeter, Söz Milletin!
edip, gerekeni yapmaya kalkışır mı? Laikliği koruyacağız diye de mokrasiyi yıkar mı? Gönüllere ve zihinlere korku salıp, demokrasi ye ihanetin zeminini hazırlar mı? Y a k ı n Tehdit Türkiye açısından irtica bir potansiyel tehlike olabilir ama yakın biı- tehdit değil. Fakat, askeri müdahale yakın bir tehdit, irticadan önce demokra siyi vesayet altına sokmak isteyenlerle m ü c a d e l e etmeliyiz. Yalım Erez, DYP'deki "vatanseverlere" çağrıda bulunuyor. Ce binde bir liste, muhalefeti dolaşıyor. "Bu hafta, hükümet işi tamam" Tesadüfen (!) Yalım Erez'in turlarına parelel olarak, askerleri miz de, Y ü k s e k Askeri Ş û r a ' y ı 26 M a y ı s ' t a toplama kararı alıyor. K e ş k e 27 m a y ı s ' t a toplansalardı da, o yüzkarası darbe, halkımız ta rafından bir kere daha hatırlanıp telin edilseydi. K ö t ü bir Kopya Atatürk halkla bütünleşti ve Türkiye Cumhuriyetinin çehresini değiştirdi. Buna mukabil, A t a t ü r k ' ü n izinden gittiklerini söyleyip de, onun kötü bir kopyası bile olamayanlar, laiklik adına dindarla rı hırpalıyorlar. Ülkeyi ikiye bölüyorlar. İ s t a n b u l ' d a takke ve sarık operasyonu!!! 21'inci yüzyıla k o ş m a ya çalışan bir T ü r k i y e ' d e başka meşgale bulamadınız mı? Tahrik üstüne tahrik. Bütün devrim kanunları uygulanıyor mu? Zaman değiştikçe ba zılarının uygulanabilirliği ortadan kalkıyor. Adamm, Aczmendiİer gıbi, örgütlenip devrim yasalarına karşı tavır alması başka, camiye giderken bu kıyafeti giyenleri sokakta avlamak başka. Demirel Tavrı Beni en fazla üzen, Demirel gibi birinin Ç a n k a y a ' d a olmasma, halkın hassasiyetini bilmesine ve bunca tecrübesine rağmen ses çı karmaması. Bu gibi uygulamalar, orduyu milletle karşı karşıya ge tirmez mi?
327 adet İ m a m Hatip Okulunu açtıktan sonra, laikliğin teminatı olarak askerden iltifat görmek, Demirel'i rahatsız etmeliydi. Çünkü onun tecrütie ve birikimine sahip bir insan şöyle düşünmeliydi : " İ m a m Hatiplerin orta kısmını, laiklik adına kapatmaya uğra şan asker, ya benimle alay ediyor veya beni kendi amaçlarına hizmet için kullanıyor. Y a da, b u g ü n e kadar gerçekleştirdikle rimi inkâr etmemi sağlayarak, 1960'da yıkmak istedikleri siya si hareketi, samimiyetsiz bir duruma d ü ş ü r m e k suretiyle, mazi nin ö c ü n ü alıyor." Kimler, Neler Yaptı? Şimdi sormak istiyorum, ordumuzun değerli mensuplarına : M i l li Nizam Partisi, 12 Mart döneminde Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılınca, Erbakani İsviçre'den getirtip, M i l l i Selamet Partisini kurmaya yardımcı olan sizin selefleriniz değil miydi? O zaman da, Adalet Partisi'ni ve Demirel'i iktidardan uzak tutmak istemiyor muy dunuz? 12 Mart öncesinde, sizinkiler, Demokrat Partililer'e af çıka racak diye Demirel'i ve koca Parlamento'yu baskı altına almadı mı? 27 M a y ı s i "Kendimiz için birşey istiyorsak namerdiz" diye ger çekleştirenler, sonra, İsmet P a ş a ' y l a pazarlığa oturup, birer temelli senatörlük karşılığı, iktidarı sivillere devretmedi mi? 1961 seçimleri arefesinde, Adelet Partisi seçim kazamr korkusuyla, M i l l i B i r l i k Ko mitesi haricinde Silâhlı Kuvvetler Birliği admda bir cunta oluşmadı mı? Ve bu cuntanın baskısıyla Çankaya protokolü imzalanıp, A l i Fu at Başgil, Cumhurbaşkanı adaylığından zorla uzaklaştırılmadı mı? Nesi vardı, A l i Fuat Başgil'in? Asker değildi. Bu bir. Bir de itikat sa hibiydi. Dindardı. Ama sizin seleflerinize göre gericiydi, mürteciydi. Peki, 12 Mart sonrasmda, Faruk Gürler'in Cumhurbaşkanı seçil mesi için Meclis'e baskın yapmadınız mı? İ m a m Hatipler madem, tevhid-i tedrisata aykırı düşüyordu, eli niz değmişken bu işi neden 12 Eylül d ö n e m i n d e gerçekleştirmediniz? Hiç devlet, kendi M i l l i E ğ i t i m i ' n i n denetiminde olan cumhuri yet okullarında korkar mı? İrtica var diye demokrasiyi yıkmak, evdeki fareyi öldürmek için koca bir binayı yakmaya benzer. Lütfen bu hataya düşmeyiniz?
• 178 • • 179 •
Demokraside Şike Yapılmaz
H ü k ü m e t Meselesi
DEMOKRASİDE ŞİKE Y A P I L M A Z
Demirel, Durum programında Güneri C ı v a o ğ l u ' n a " A r a m ı z d a demokrasiyi içine sindiremeyenler var" diyordu. Aslında, onun kimlere mesaj gönderdiği malumdu. Fakat, aynı saatlerde, M H P kongresindeki olaylar da, Demirel'in bu h ü k m ü n ü doğrular mahi yetteydi. M H P Kongresi M H P , kendisine bağlanan umutları b ü y ü k ölçüde tahrip etti. D i ğer adayların Devlet Bahçeli'yi desteklemesi üzerine çıkan arbede, milliyetçilik adına, utanç vericiydi. Tuğrul T ü r k e ş ' i n " a d a m l a r ı " es k i Ülkü Ocakları Başkanı A z m i Karamahmutoğlu'nun.başkanlığın da, M H P ' n i n üzerinden yıllarca çıkmayacak bir kara lekeyi partile rine çaldılar. 1980'i takip eden yıllarda, Alpaslan T ü r k e ş ' i n ılımlı politikaları sayesinde unutulan mazi, bir anda gözler önünde gene canlandı ve ülkücülük ideali yara aldı. Tuğrul Türkeş gibi y u m u ş a k görünüşlü biri böyle bir şeye nasıl ve neden fırsat verdi? Demokraside, bir rakibin karşısında ittifak oluşturmaktan tabii ne var? Ne demek K a r a m a h m u t o ğ l u ' n u n , "Biz yeni yönetimi tanımayacağız. İllegaliteye kayıyoruz. P e ş i m d e n gelen gelsin" sözleri. Partinin sahibi ne Türkeş, ne Karamahmutoğlu, ne o, ne bu. Par tinin sahibi halktır. Sizin, bu partiye bunca kötülük yapmaya, genç liğin dinamizmini, böylesine kötü yönlendirmeye ne hakkınız var? A m a ç , kongreyi erteletip vakit kazanmak. Bu zaman içinde, bel k i de kongreyi kazanacak binzemin oluşturmak. Artık ne yazılsa boş. Olan olmuştur. Süleymaniye'yi y ı k m a k kolaydır da, yapmak için en azından b i r Süleyman, bir de Sinan gerekir. • 180 •
Yukarıdaki son cümleyi, Refah i n Grup Başkanvekili Salih Kapusuz gensoru dolayısıyla, h ü k ü m e t l e irtibatlı olarak, ifade etti. Her konuya uygun düşen bir söz. " B u hükümetin alternatifi yok" demek istemiyorum. Ama yerine konulacak h ü k ü m e t nasıl işleye cek, bir seçime gidilirse sonuç ne olacak ve en önemlisi Meclis, eğer hükümeti düşürürse bunu, hür iradesiyle m i , yoksa baskı altmda ka larak mı yapmış olacak? Bir süredir, Ankara'da kulaklara fısıldanan bir tarih var. Eğer bu iş Meclis'te halledilmezse, askerler 26 Mayıs'ta E r b a k a n ' a m u h t ı r a verecek. G ü v e n o y l a m a s ı n a katılan milletvekillerine bu şe kilde aba altından sopa gösteriliyor. Muhtıra verilse, Erbakan istifa etmezse ne olacak? Demirel ve Demokrasi Demirel de, askerin müdahaleye teşvik edildiğini iyice sezmiş olmalı k i , son bir aydır, açıkça demokrasiden yana tavır koyuyor. Durum programında, not ettiğim sözleri, 28 Şubat i takip eden günlerden çok farklı. Artık Demirel, "sözde laikliğin" değil, de mokrasinin kalesi. Meselâ, K a r t e l i n haftalardır tavsiye ettiği bir model var. 1958'de Fransa'da De G a u l l e ' ü n iktidara çağrılması, olağanüstü yetkilerle iş başına gelip anayasal düzeni ve seçim sistemini değiş tirmesi. Civaoğlu, Demirel'in ağzını arar gibiydi. Yılların politikacısına, "Demirel + ordu = iktidar" formülü soruluyordu. Üstü kapalı bir şekilde ortaya konan bu soruya, Cumhurbaşkanı, açık ve net bir ce vap verdi: "Yetki kullanan insanların, bu yetkiyi halktan almaları lâ zım. Demokrasinin iyi işleyip işlemediği meselesi bundan sonra gelir. Ben A n a y a s a ' n ı n ö n g ö r d ü ğ ü yetkiyi a ş m a m . Kafamızı irticaya takarak ufkumuzu k a r a r t m a y a l ı m . 70 yılda, cumhuriyet, kendi nesillerini yetiştirmedi mi? İrtica ona bulaştı, buna bulaş tı diyorsunuz. Her g ö r d ü ğ ü n ü z sakalı, cumhuriyet aleyhtarı gi• 181 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Demokraside Şike Yapılmaz
bi değerlendirmemelisiniz. Evvelâ, kafamızı değiştirmeliyiz Halkın kararma inanmıyoruz, illâ, tepeden inme y ö n e t i m l e namyoruz. Uç kere T ü r k i y e ' d e denenmiş, ne olmuş? 1%0 i a U Ç
d e f a
T
Ü
r
R
d e m o k r
tik K İ T " ', , ' - i - n i n tabanım tahrip et tik. Kaht-ı rical; devlet adamlarını linç, bu olmaz." Arap D ü n y a s ı
1 5 1 2 1
1
g
M
d
d
rasıvı^aİr^Tr "'t " ^ ^ " ^ ^ emokasıyı tahrip edelim işte gene aynı söz geldi yerine oturuyor: "Süe y m a n ı y e y ı yıkmak kolay, ama yapmak için, en azından bir Sü leyman, bir de Sinan lazım." a
hü^t Vt
CrÜbeSmm
T Ü r k İ y e
a Ç l S m d a i 1
?
0 k
fe
dal1
y
^düğünü,
korkusu ve paniğini yaratıp demokrasiyi yıkmaya çalışanların ülke mize: kotuluk ettiğim hep yazıyorum. Bu sözlerimin kanıtını Sabah gazetesinden Zeynep G ö ğ ü ş ' t e buldum. inanan Zeynep Göğüş, Fas'ta Akdeniz Kalkınma Forumu'nun toplantı c a katı mış, orada birçok Arapla görüşme fırsatını elde etmfş G ö guş un ılgı çekici tespitlerini aktarıyorum:
Demokraside Şike Türkiye, Refahyol iktidarıyla önemli ber tecrübe yaşıyor. Ve bü tün M ü s l ü m a n ülkelerin aydın halkı, kendi yönetimlerine, demokra sinin İslamla bağdaştığını ispat etmek için bize bakıyor. T ü r k i y e ' d e geniş halk kitleleri, Demokrat Parti iktidarı ile birlikte, demokrasiy le tanıştı, laik düzenin, İslamiyet'le çelişmediğini anlayarak, bu ya pıyı benimsemeye başladı. Hoşgörülü uygulamalar, M ü s l ü m a n hal ka, laik cumhuriyeti ve demokrasiyi sevdirdi. Şimdi siz, laiklik adına sarıklı avına çıkarsanız, insanları rahat sız edersiniz. Hele, hele, laiklik elden gidiyor bahanesiyle Erbakan'a muhtıra verilirse, T ü r k i y e ' n i n hem model arayan Arap dünya sında, hem de bizi kendilerine yakın bulan Batı dünyasmda itibarı kalmaz. Koskaca Türk Silahlı Kuvvetleri'ne, Ülkü Ocakları eski B aşka nı A z m i Karamollaoğlu gibi, demokraside şike yapmak, baskın ba sanındır zihniyetiyle hareket etmek, hiç yakışır mı?
"...Cezayir'de gizli kimlikle yazan bir meslektaş: 'İslamcı E r n
n
n
S 0 S y
İ 0
e Ü
S
k t , ğ , n i
g Ö r d Ü
Ü
bov,e o; h , , ğ - ü z d e , keşke bizimki.er L böyle olabilse, diye iç geçirdik.' F
V e
y a Z a r
F
a
t
İ
m
a
M e m İ S S 1 :
< İ s I a m , a
nin hl ° ^ demokrasi nin buluşması bızı çok heyecanlandırdı, is.amla modernliğin yaşayıp y a ş a m a y a c a ğ ı n ı n cevabını Türkiye vermekteydi ve bir den size yemden büyük bir ilgi duymaya başladık. Arap dünya-
' ^ ~^
bİrHkte ISlamCI
1
C l h a t
e l
Z e
Sİ
n :
. ^ f . , " y 'Erbakan başbakan olana kadar, Arap seçkinleri arasında, T ü r k i y e ' d e baskıcı bir askeri rejim olduğu kanısı yaygındı. E r b a k a n ' m başbakan olması tam bir şok yarattı. B u durum, Erbakan'dan ziyade, T ü r k i y e ' n i d m o k r a s ı imajını d ü z e l t m e y e yaradı....'."
• 182 •
• 183 •
Güç Kimde?
İktidar Olmak
GÜÇ KİMDE?
Türkiye'de,.milli irade üstünlüğüne karşı bir mücadele veriliyor Mücadelenin bir tarafında millet, diğer tarafında, bir kısım basın' muhalefet ve büyük sermaye ittifakını görüyoruz. Y ü k s e k Askeri ŞÛra'nın, olağanüstü toplantısıyla, gensoru Öner gesinin birbirine paralel bir zaman dilimine rastgelmesi, Parlamen to üzerinde kurulmak istenen baskmın bir göstergesidir. İrtica Tehlikesi Elbette halkımızın önemli bir bölümü de, Kartel hasmının ve tel e v ı z y o n k r m yayınları dolayısıyla, irticaın tırmandığı endişesini, Atatürk ilkelerinin tehlikeye düştüğü kaygısını taşıyor Halbuki, devletin kurum ve kuralları, kanuni müeyyideler irtica tehlikesinin önünü kesmeye yeterlidir. Anayasanın 120'inci maddesi, "Anayasa ile kurulan hür de mokratik düzeni veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldır maya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması hallerinde olağanüstü hal ilân edilir." diyor. H e n ü z böyle bir durum bile ortaya çıkmamış; bir başka ifadeyle tırmandığı iddia edilen irticanın, şiddet temeli yok. Bu temeli, devletin denetimi ve gözetimi altında bulunan İ m a m Hatip Okulları mı oluşturacak? Bundan mı endişe ediliyor^ Yoksa F a t i h i n Ç a r ş a m b a ' s ı n d a "avlanan" sarıklı ve cüppeliler m i ^ Refahyol H ü k ü m e t i , askerin gölgesine sığınan bir muhalefetin gayretiyle düşseydi, Türk demokrasisi b ü y ü k bir yara alırdı. Ama sağduyu gahp gelmiş, gensoru önergesi reddedilmiştir
R e f a h y o l ' ü n iktidar olmakla birlikte, muktedir olmadığı doğru. Ama, bunun sebebi, askerin tavrı. Orduya karşı k i m muktedir olabilmiş ki? Bülent Ecevit mi? Sü leyman Demirel mi? Hatta, komitacılıktan gelen rahmetli Bayar mı? B i r tek rahmetli İnönü, 27 M a y ı s darbesini takip eden Talât A y demir başkanlığındaki i k i a y a k l a n m a y ı bastırabildi. Kendisi asker di. Üstelik, Aydemir cuntası, komuta kademesinde desteklenmiyor du. Ama, aynı d ö n e m d e , iktidar sivillere teslim edilirken, çiçeği bur nundaki 1961 Anayasası'nı ç i ğ n e m e k anlamını taşıyan Ç a n k a y a protokolü imzalanmadı mı? Hem Ragıp G ü m ü ş p a l a (Adalet Partisi Genel Başkanı), hem de İnönü, hukuka darbe vuran bir toplantıya iştirak etmedi mi? G ü r s e l i , Cumhurbaşkanı seçme konusunda uzlaşmadılar mı? Koalisyon hükümetinin başkanının İnönü olması ge reği asker tarafından dayatılmadı mı? Eski Demokratlara af, askerin karşı çıkması y ü z ü n d e n engellen medi mi? Turgut Ozal, A n a v a t a n i kurup örgütlemeden önce, Evren'den icazet almadı mı? Maalesef Atatürkçü çizgiden ziyade, zaman zaman ittihatçı bir yaklaşımla siyasete bulaşan bazı komutanlarımız, demokrasinin tahrip edilmesine yol açmışlardır. İşte T ü r k i y e ' d e verilen m ü c a d e l e budur. S e ç i m Gereği Baskı altına alman Meclis, artık m i l l i iradeyi temsil etmekten de uzaklaşmıştır. Üstelik, muhalefetin belirttiği gibi, iktidar, muktedir değildir. Çünkü, komutanlar, bu hükümeti benimsemiyor, pireyi de ve yaparak müdahale gerekçesi arıyor, aradıkları bu gerekçeleri de, K a r t e l i n yaym organlarında buluyorlar. Asker, yanılgıya düşerek, yazılanların hakikati ve halkın nabzını yansıttığına inanıyor. Bu y ü z d e n çözüm, seçimdir. İradenin gerçek sahibine, millete gitmektir. Eğer gene, b u g ü n k ü n e benzer bir sonuç ortaya çıkarsa,
• 184 •
•185 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
m i l l i iradeye, eskiden olduğu gibi, "Cahil oy ç o ğ u n l u ğ u n u n tem silcileri" d i y e m e y e c e ğ i m i z e göre, rahatsızlığın suni bir biçimde ya ratıldığına i n a n m a m ı z gerekecektir. Bu arada, Kartel'in kuyruğuna takılanlara ufak bir uyarımız var. Milliyet ve Hürriyet'ten Sabah'a Bakın M i l l i y e t ve Hürriyet grubu bir zamanlar, Sabah grubu için neler yazmış: " K u r u l d u ğ u g ü n d e n itibaren temiz T ü r k basına bir leke gibi yapışan Sabah zihniyeti, basın dışı işlerde artık sınır tanımaz bir noktaya gelmiştir. Promosyon sahtekârlıkları, reklâm al mak için işadamlarına yapılan şantajlar siyasi partiler arasında kuryelik, iktidar yapıcılığı, rüşvetçilik, yalan habercilik, okuyu cuya saygısızlık T ü r k basınına Sabah gazetesiyle girdi." "Suçlusun Bay Bilgin suçlusun... K a r a para aklayan bir ban kayı almak istediğin için suçlusun. C i n Atilla ile Amerika'da banka alıp sattığın için suçlusun. T a r ı m arazilerinden seks ale tine kadar her işin ticaretini yapıp 'Benim gazetecilikten başka ışım yoktur' dediğin için suçlusun. Vergisiz yatının direğine ya bancı bayrak, gazetenin başına Türkiye haritası k o y d u ğ u n için suçlusun, izmir'de iki şıfatın var: Ceyar ve şantajcı. Aynı şeyle ri istanbul'da yaptığın için suçlusun."
Güç Kimde?
G ü ç Bendeee! Hafızaları tazelemek istememizin sebebi, Kartel zihniyetini oku yuculara anlatmaktır. Birbirinden bu kadar nefret eden i k i basın gru bu acaba niçin bir araya gelerek kartelleşti? Can düşmanları neden kan kardeşi oldu? KartelTe işbirliği yapanlar, bunu bir kere daha düşünsünler. Kimlerle k o l kola giriliyor, ona baksınlar. İki grubun birbirine bu kadar sövdükten sonra birleşmelerinin al tında, k i r l i ve gayrimeşru bir iktidar savaşı yatıyor demek acaba yanlış mı? " G ü ç bendeee" kavgası bu. M i l l e t denetimine tabi olmayan bir güç, bir yandan basını sendikasızlaştırıyor, istihdamı azaltıyor, ga zeteler arası transferi yasaklayarak ücretleri düşürüyor, rakiplerini ezmek için her türlü tedbiri alıyor, bir yandan da, Yasama, Y ü r ü t m e ve Yargı organlarının arasından sıyrılarak baş koltuğa oturmaya ve devletin kaderine hakim olmaya çalışıyor. Yargı onlar, savcı onlar, hükümet onlar. Muhalefetin, h ü k ü m e t e yönelik iddialarının birçoğu doğru olabi lir. Ama doğru işler, doğru yoldan ve doğru insanlarla beraber ya¬ pılmalıdır.
Sabah'tan D o ğ a n ' a Şimdi de Sabah'm A y d ı n D o ğ a n için •yazdıklarından ufak bir ör nek: "Sayın A y d ı n D o ğ a n sizi iki nedenle utanmaya davet ediyo ruz. Birincisi Sirkeci'de otomobil bayisiyken satın aldığınız Mil liyet ve daha sonra satın aldığınız Hürriyet gibi sizden çok önce var olan basının iki köklü kurumunu d ü ş ü r d ü ğ ü n ü z zavallı, acınacak durum için. B u iki ve eski köklü gazeteyi hem saldırı a m a c ı olarak kullanıyorsunuz hem de D ı ş b a n k ve Ray Sigorta örneklerinde olduğu gibi devletten avanta koparmak için..." Y u k a r ı d a yazılanlar, K a s ı m 1995 kavgasından sadece ufak bir kesit. Daha öncekiler ve daha sonrakiler de arşivimizde mevcut. • 186 •
• 187 •
Refah Kapatılıyor mu?
R E F A H K A P A T I L I Y O R MU?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Refah Partisi'nin kapatıl m a s ı istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurması, bize, "Bir bu eksikti" dedirtecek mahiyet taşıyor. Etraf süt limanken, Başsavcı Vural Savaş, bu girişimde bulun saydı, hukukun üstünlüğü ilkesine göre hareket edildiği izlenimi do ğardı. Ama, şubat ayından beri, antidemokratik dalgalanmaların sü rüp gittiği bir ortamda, siyasetin, hukuka kılavuzluk etti, intibaına k a p ı l m a m a k m ü m k ü n değil. Hatta, siyasetten ziyade, askeri hassa siyetin ön plana çıktığını söyleyebiliriz. "Bu defa 12 M a r t i n çok daha nezih bir biçimi olacak" diye yazan gazeteci arkadaşlar, demek bunu kastediyorlarmış!!! Ayrıca Vural Savaş, Refah Partisi'nin, laik cumhuriyete aykırı eylemlerin odaklaştıği bir parti olup olmadığının, Siyasi Parti ler Yasası'nın 1 0 3 ' ü n c ü maddesi yerine, Anayasa'nm 68'inci maddesine göre değerlendirilmesini talep ediyor. Çünkü Siyasi Partiler yasası, yetkili yetkisiz kişilerin demeçlerinin değil, çok sa yıda yetkilinin k o n u ş m a s ı ve eylemiyle bir partinin, laikliğe aykırı odak haline gelebileceğini belirtir. Vural Savaş Anayasa'nm yoruma açık 68'inci maddesinden isti fade etmeyi amaçlıyorlar. Anayasa'nm 68'inci maddesi "Siyasi partilerin eylemleri... laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz" der. Savaş "delillerini" bu madde içme kolayca oturtabiliyor. Hal buki Siyasi Partiler yasası bir partinin kapatılabilmesi için çok daha katı kurallar koyuyor. Deliller Vural Savaş i n "delillerini" inceledim. Zaten buna benzer söz leri, bir televizyon p r o g r a m ı n d a sarfetmiş ve zemin yoklamıştı. • 188 •
Şimdi atağa geçti. Tabii Anayasa Mahkemesi'nin hukukun üstünlüğünü koruyaca ğına inanmak zorundayız. Ama, konu bir siyasi partiyi ilgilendirdi ği ve bugünkü kutuplaşma ortamında, insanların R e f a h i ve demok rasiyi sevenler ile Refah'tan nefret edenler diye ikiye ayrıldığı dü şünüldüğünde, bazı tereddütler ortaya çıkabilir. Başsavcı Vural S a v a ş ' ı n , E r b a k a n ' ı n 13 Ocak 1991'de Refah'ın eğitim seminerinde sarf ettiği bazı cümleleri, defalarca tekzip edilen İbrahim Ç e l i k ' e ait bir k o n u ş m a y ı , hatta böşürtüsünü ve İ m a m Ha tipleri savunmayı bile "delilleri" arasına koyduğu görülünce, siya setin ağırlığı ister istemez hissediliyor. Başörtüsü Vural Savaş i n tarifine göre, sadece Refah değil, bizler de laikli ğe aykırı bir tavır sergiliyoruz. Sebebini açıklayalım: Anayasa Mah kemesi, 07.03.1989'da, üniversitelere başörtüsü takarak girile meyeceğini, ç ü n k ü , çağdaş hukukta, dinin referans alınamaya cağını karara bağlamıştı. Savaş, "Bu k a r a r a rağmen, Refah Par tililer, sadece üniversitede değil, devlet dairelerinde de başörtü sü takılması için görüş serdediyor, bunun propagandasını yapı yor" şeklindeki bir gerekçeyi, delilleri araşma koymakta. M i l l i Güvenlik Kurulu'nun İ m a m Hatip okullarında sınırlama is teyen kararına rağmen, Refah Partisi'nin 8 yıllık kesintisiz eğitim hususunda yan çizmesi, İ m a m Hatip Okullarının orta k ı s m m m ka patılmaması için yapılan eylemlere destek vermesi de Vural Savaş tarafından, laiklik ilkesine aykırı mütalaa ediliyor. Başsavcı bu konuda şunları söylüyor: "Gereğinden fazla İlahi yat Fakültesi açılması, imam ve hatip ihtiyacından çok fazla İ m a m Hatip Okulu kurulması, açıkça Anayasaya ve laiklik ilke sine aykırıdır." Şahsen benim, başörtüsünü savunan birçok yazım çıktı. Anaya sa Mahkemesi'nin kararına rağmen, halâ üniversitelerin bir ç o ğ u n a genç kızlarımız isterlerse başörtüsüyle girebiliyor. Demek ben de üniversite yöneticileri de laikliğe ihanet ediyoruz! Vural Savaş, Anayasa Mahkemesi kararlarının, herkes için bağ layıcı olduğunu biliyor da, Türkiye şartlarının ve gerçeklerinin hu• 189 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Refah Kapatılıyor mu?
k u k i düzenlemeleri aştığını acaba neden farkedemiyor? Nerede Demokrasi? Halk siyasetçileri seçip Meclis'te taşıyacak, ama milletvekili onun veya bunun kafasındaki laikliğe ters düşerim endişesiyle sus pus oturacak. Başörtüsünü bile savunamayacak. İ m a m Hatip Okullarının adedi sımrlanmamalı, orta kısımları kapatılmamalı diyemeyecek Başsavcı, laikliği koruyayım derken, demokrasiyi ortadan kal dırdığının farkında değil mi? İ m a m Hatiplere, normal lise tedrisatı koyarak, onları meslek okulu durumundan çıkarıp, aynı zamanda üniversiteye hazırlayan kurumlar haline getirenin bir askeri d ö n e m olduğunu bilmiyor mu? O gün asker yanlış yapmış deniliyorsa, bel k i o gun değil de, bugün yanlış yapıyor. Laiklik Laiklik, tarifi güç olan bir kelime. Üstelik, Türk Ceza Kanu nu nun 163.'üncü maddesi yürürlükteyken biliyoruz, tamamen za man ve zemine göre yorum değiştiren bir kavram. Askeri dönemler de mengene sıkıştırılır, birçok kişi hapse atılırdı. Normal siyasi dü zen avdet edince, hakimlerimiz daha geniş bir biçimde bu maddeyi tefsir ederlerdi. J
Laikliği, Ceza Hukuk profesörü Çetin Ö z e k bir kitabında şu şe kilde tanımlıyor: "Dini kural ve düzenin, devlet düzeni içnde em redici bir netilk taşımasının, herkes için uyulması zorunlu ku r a 1ar durumuna getirilmesinin istenmesi halinde ancak laikliğe aykırı bir durum ortaya çıkar. Bir devlet düzeninin, dini açıdan eleştirilmesi ve dini açıdan tavsiyelerde bulunulması, bu önerl erin herkes için uyulması zorunlu kurallar haline getirilmesi talep edilmedikçe 1 6 3 ' ü n c ü maddeye göre suç sayılmaz " Vural Savaş tutmuş, 1993 yılında Meclis'in Anayasa değişikliği ile uğraştığı bir d ö n e m d e , E r b a k a n i n Cindoruk'a söylediklerini de suç k a p s a m ı n a almış. Yasama D o k u n u l m a z l ı ğ ı
ğu, kişilerin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mec lis'te ileri sürdükleri düşüncelerden sorumlu tutulamayacağını belirtiyor. Böylece, milletvekillerinin serbestçe, hiçbir korkuya ka pılmadan fikirlerini ifade etmesi sağlanıyor. Bu madde, demokrasi nin en temel hükümlerinden biri. Şimdi sormak istiyoruz: Anayasaya göre sorumlu olmayan bir milletvekilinin sözlerinden dolayı, o kişinin partisi nasıl sorumluluk altına girer? Galiba, Vural Savaş, Anayasa Mahkemesi ile Yassıada Mahkemesi'ni karıştn'dı. Malum Başol adaleti!, birçok D P ' l i millet vekilini, Meclis'te sarfettikleri sözlerden ve kullandıkları oydan do layı cezalandırmıştı. Üstelik, Erbakan'ın laikliğe aykırı olarak gösterilen sözleri şunlar: "Benim inandığım şekilde sen yaşıyacaksın tahakkümünün orta dan kalkmasını istiyoruz. Çok hukuklu bir sistem olmalı, vatan daş kendi istediği hukuku seçmeli. Hukuku seçme hakkı, inanç hürriyetinin bir parçasıdır. Bizim tarihimizde çeşitli mezhepler ol muş, herkes kendi mezhebine göre bir hukuk içinde yaşamıştır." Bir parti lideri, Anayasa değişikliği tartışması yapılırken, partisi kapatılır endişesiyle düşüncelerini söyleyemeyecekse, rejimin adı demokrasi olur mu? Soma, çok hukuklu bir düzeni istemek laikliğe aykırı bir düşünce de değil. Çok hukuklu düzen, ülkeye faydalı ol mayabilir. Ama laikliğe aykırı görülmesi için, devletin şeriata göre yöneltilmesini ve bunun herkese uygulanmasını savunmak gerekir. Çetin Ö z e k ' i n tarifi böyle diyor. Halbuki Erbakan, t a h a k k ü m ü n or tadan kalkmasını istiyor. Çare Seçim M i l l i Güvenlik Kurulu'nda düşüremediler, Meclis'te düşüremediler, acaba Anayasa Mahkemesi'nde m i düşürecekler? Yanlış bir zamanlamayla ve zorlama delillerle yapılan başvuru, akla, maalesef, bu gibi soruları getiriyor. Seçimden başka çare kalmadı; antidemokratik beklentilerin önü nü ancak millet kesebilir.
Bir kere A n a y a s a n ı n 8 3 ' ü n c ü maddesindeki yasama sorumsuzlu• 190 •
• 191 •
Gaflet ve Dalâlet ve Hatta Hıyanet
G A F L E T V E DALÂLET V E HATTA HIYANET..
A l i Fuat Başgil, " L a i k l i k " adlı kitabında, şöyle diyordu: " B u g ü n T ü r k i y e ' d e ölmek istemeyen bir mazi ile, hayata d o ğ m a k için çırpınan bir istikbal m ü c a d e l e ediyor. Milletin sa adeti, çarpışan kuvvetleri barıştırmakta yatar." Tarihçi Bernard L e w i s ' i n sözlerini de aktaralım: "Türkler tarihte başlıca iki model sergiledi: 1) O s m a n l ı ' d a mücadeleci İslam. 2) Atatürk devrinde laik vatanseverlik. B u g ü n liberal demokratik sistemde başarıya ulaşıhrsa, bir çok halk için yeniden bir model sergilemiş olurlar." Ve işte Prof. Metin Heper'in bir tavsiyesi: "Türkiye'de, İ s l a m ' l a demokrasi arasındaki evlilik tamam lanabilir. Yeter ki radikal laikler, kendi tercihleri olan hayat tarzını ve değerler manzumesini İslamcılara empoze etmeyi bı raksınlar. Ve İslamcılar da, sözle ya da fiilen laik demokratik devletin altını oymaktan vazgeçsinler. Sayıları giderek artan ılımh laikler uzlaştırıcı bir rol oynayabilir." Başsavcının Girişimi Yukarıdaki cümleleri peş peşe okuyunca, Refah Partisi'nin kapatıl ması için Anayasa Mahkemesi'ne müracaat eden Yargıtay Başsavcısı Vural S a v a ş ' m ne büyük bir gaflet içinde olduğu daha i y i anlaşılıyor. Bir kere ü s l u b u : Başsavcı Bazı R P i i l e r i n gaflet, dalalet ve hat ta hıyanet içinde olduğunu söylüyor. Maziyle istikbalin kucaklaşmasını dinamitlediği, ipleri gerdiği için, bu sözlerin aynen kendisine iadesi gerekmez mi? Profesör Sulhi D ö n m e z e r ile konuştum. Savcmın üslubunu değeıiendirmesüıi rica ettim: "Savcı, t a r a f olamaz; o devletin tarafıdır. İddianemesiyle ko• 192 •
nuşur. Kişisel görüşlerini beyan edemez. Yargısız infaz yapa maz." dedi. S a v c m ı n üslubunu, her aklı selim sahibi insan eleştirecektir. Ne demek, gazete sahiplerine çağrıda bulunup destek talep etmek. " B u iddianame gazete eşliğinde dağıtılsın k i , halk Refah Partisi'nin na sıl bir parti olduğunu görsün" demek? Üslup tartışmasının ötesinde de söylenecek ç o k söz var. Anayasal D u r u m Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Refah i n kapatılması için Ana yasa'nm 68 ve 69'uncu maddelerine dayanıyor. Siyasi Partiler Y a s a s ı ' n ı n 101 ve 103'üncü maddelerini görmez den geliyor. Hiç, bir partinin kapatılması gibi önemli bir konuda, tarifi yapan, şartları belirleyen kanun bir tarafa bırakılıp da, genel ilkeler serd'eden Anayasa maddesine dayanılır mı? Şimdi söz konusu maddeleri hatırlatalım: Anayasa Madde 68 (Fıkra 4): Siyasi Partilerin tüzük ve prog ramları ile eylemleri... laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz. Anayasa Madde 69: Bir siyasi partinin tüzük ve programının Anayasa'nm 68'inci maddesinin 4 ' ü n c ü fıkrasına aykırı bulunması halinde temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki eylem lerin işlendiği odak haline geldiğinin, Anayasa Mahkemesi'nce tespit edilmesi durumunda karar verilir. Peki, Refah'm laiklik karşıtı eylemlerin odak noktası haline gel diğini hangi kıstaslar belli decek. Bunun cevabını da, Başsavcı Vural S a v a ş ' m bypass etmek iste diği, Siyasi Partiler Y a s a s ı ' n d a buluyoruz. Siyasi Partiler Yasası İşte yasanın 103'üncü maddesinin i l g i l i bölümü: "Bir siyasi partinin, suç sayılan fiillerin odak noktası haline geldiği, eylemlerin, o partinin üyelerince kesif bir şekilde işlen miş o l d u ğ u n u n ve bu eylemlerin kesif olarak işlenmesinin, o partinin merkez karar ve y ö n e t i m kurulu veya grup genel ku rulu veya grup y ö n e t i m kurulunca z ı m m e n veya açıkça benim• 193 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
sendiğinin tespit edilmesiyle olur." Demek, parti üyeleri yoğun ve yaygın'bir biçimde d e m e ç vere cek, görüş bildirecek, hem de bu görüş ve demeçlerin partilerin y ö netim kademesindeki çeşitli organlar tarafından zımmen veya açık ça benimsendiği subuta erecek. ^ Fakat şartlar bununla da sınırlı değil. Zira, Siyasi Partiler Yasası'nrn 103'üncü maddesi 101 'inci maddeye atıf yapıyor. 101'inci maddedeki şartları da şöyle sıralayabilir: 1) Konuşmaların üzerinden i k i yıl g e ç m e m i ş olmalı. 2) Cumhuriyet Başsavcılığı, i k i yıllık süre içinde, laikliğe aykırı d e m e ç l e r veren organ, merci veya kurulun işten el çektirilmesini, parti üye veya üyelerinin partiden çıarılmasını, yazıyla o partiden is temiş olmalı. (Kısacası Cumhuriyet Başsavcılığı iki yıl içinde ta kibata geçmiş olmalı.) 3) Siyasi parti, Başsavcılığın istem yazısında belirtilen hususu 30 gün içinde yerine getirmediği takdirde dava açılabiliyor. Başsav cılığın iddianamesini, Anayasa Mahkemesi'ne tebliğinden, itibaren 30 gün içinde, söz konusu organ, merci veya kurul işten el çektirilir veya parti üyesi ihraç edilirse, dava düşüyor. Kadı K a r a k u ş Başsavcı Vural Savaş, iddianemesinin bu şartlara uymadığını görüyor. Çünkü, i k i yılı geçmiş konuşmalara da atıf yapıyor, bu ko nuşmaları yapan kurul veya kişiler h a k k ı n d a partiye hiçbir müraca atta bulunulmamış; bu şart da eksik. Sonra yeterli kesafet olmadığı gibi, bu söz ve demeçlerin yetkili kurullar ve kişilerce benimsendi ğinin delili de yok. Aksine, yetkili merciler ve kişiler, yatıştırıcı de meçler veriyor. Hatta Başbakan Erbakan, B a ş s a v c ı ' n ı n sıradışı üs lubunu bile "Efendim, zuhurdur" diye anlayışla karşıladı. Tıpkı Kadı Karakuş gibi. Malum, Kadı Karakuş, bir adam ha kkında idam cezası veriyor. A d a m ı n boyu sehpaya uygun d ü ş m ü yor. "O zaman daha kısasını bulup a s ı n " diyor. G ö l e mayan çalan Başsavcı, herhalde, karşısında Kadı Karakuş lar bulmayı ümit ediyor. Bu umudunun gerçekleşmeyeceği inancını taşıyoruz. •194 •
ACİLEN SEÇİM G E R E K
Refah Partisi'nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi'ne yapı lan müracaat, acaba normal bir anayasal işlem m i , yoksa bu işin ar ka planında başka bir hesap mı yatıyor? Anayasa Mahkemesi demokratik bir imtihan veriyor. İnsanlar gelip geçici, kurumlar ise kalıcıdır. Hâlâ herkes 12 Eylül dönemin de bazı Y ü k s e k Mahkeme üyelerinin, darbeyi yapan M i l l i Güvenlik Konseyi'ndeki komutanların ellerini sıktığını hatırlıyor ve eleştiri yor. Elbette o gün başka türlüsünü yapmak da m ü m k ü n değildi. B u g ü n Refah Partisi'nin de durumu aynı. Türkiye bir muhtıra d ö n e m i n d e n geçiyor. ' ;
Vesayete Tavır Ö n c e kafalar değişmeli. Vesayet altında tutulmaya çalışılan de mokrasi herkesi rencide etmeli k i , iktidar partisi, çizmeyi aşan as ker, sivil her görevliye haddini bildirebilsin. İş nasıl da çığırından çıktı! Bugün, ihtiraslarının esiri olan ve her ne pahasına olursa olsun iktidarı y ı k m a y a soyunan "bir kısım ba sın" (Kartel) kendisini haklı buluyor. Ama yarın, birçok meslekta şımız bugünkü davranışlarından dolayı büyük, bir utanç duygusuna kapılacak. En azından gelecek nesiller onları acımasızca yargılaya cak. Türkiye hem laiktir hem de bir hukuk devletidir. "Biz darbe istemiyoruz, darbe tetikçiliği de y a p m ı y o r u z " di yorlar. Peki öyleyse Refah Partisi ile orduyu karşı karşıya getiren yayın lar neyin nesi?
•195 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Örnekler Şükrü E l e k d a ğ i n yazışma bina ederek "Ordu P K K operasyo nunu, h ü k ü m e t t e n sakladı, ç ü n k ü sızdırılacağından korkuyor du" diyeceksiniz, soma bunun yalan olduğu meydana çıkacak. Hü k ü m e t i n operasyonun yapılacağından haberdar olduğu, fakat saatini tam olarak bilmediği anlaşılacak. Ne var bunda? Sabaha karşı ope rasyon emrini B a ş b a k a n m ı verecek? H ü k ü m e t i ve Başbakanı küçülterek, elinize ne geçiyor? Bir başka gün, K a r a d a y ı ' n ı n Erbakan ile tokalaşmadığı haberi gazetelerde yer alacak. B u ne demek? B i r Genelkurmay Başkanı niçin B a ş b a k a n ' ı n eli ni sıkmasın? Bilahare anlaşılacak k i , el sıkışmak bir yana Karadayı B a ş b a k a n ' a yerini bile vermiş. "Komutan'dan Refahlı bakana protokol uyarısı!!!" S ö z d e Karadayı, kendisinden daha ön sırada duran Abdullah G ü l ' ü uyar mış ve yanlış yerde durduğunu söylemiş. Haberi Abdullah Gül ertesi gün tekzip ederek, " B a ş b a k a n i temsilen protokoldeki yerimi a l d ı m " dedi. Üstelik Gül, oraya, porotokol m ü d ü r ü n ü n ikazı üzerine geçiyor. B ü t ü n haberler tepetaklak. Askere Teşvik
Acilen Seçim Gerek
lı. Celaliyim, Celalilisin, Celali." Sanki askeri müdahalenin kaçınılmaz olduğunu anlatmak istiyor. Bu mu sorumlu gazetecilik? Meşru yollardan, Parlamento'da hü kümeti yıkamayanlar, "Biz katiyyen darbe istemiyoruz" diyerek müdahaleye zemin hazırlıyorlar. Y ü m a z ' ı n Durumu Ve ne yazık k i ana muhalefet partisi lideri Mesut Yılmaz da oyuna geliyor. Yalım Erez'in peşine takılmak Mesut Yılmaz'a yakış tı mı? Anavatan, milliyetçi, muhafazakâr ve meşruiyetçi bir partiydi. Özel T i m ve çete konusunda milliyetçileri, kesintisiz eğitim mesele sinde muhafazakârları darılttı. M i l l i Güvenlik Kurulu kararlarına kar şı arzu edilen tavrı koymamak suretiyle de meşruiyetçiliğini zedeledi. İktidar partileri birer felaket ise ve buna rağmen A N A P büyüyemiyorsa, bu işte bir hata var demektir. Y a iktidar iddia edildiği ka dar kötü değil, ya muhalefet iktidardan kötü. Buna mukabil, D Y P ve Tansu Çiller, 1996 yılı başına göre daha avantajlı durumda, Çiller Özel T i m meselesinde puan topladı. RP ile koalisyon da, onu muhafazakâr kitle ile barıştırdı. Zaten bağnaz laikler, A N A P veya D Y P gibi merkez sağ partiler den ziyade C H P ' y i veya D S P ' y i tercih eder. Hemen S e ç i m
Hürriyet, "İşte o kafanın g ö z diktiği k ö y " diye, Devlet Bakanı Sacit G ü n b e y ' i n , 0-8 yaşındaki kız ve oğlan çocuklarının bir arada y a t m a s m ı istemediği için, ç o c u k köyüne el k o y d u ğ u n u iddia etmedi mi? Oysa, Ç o c u k Esirgeme Kurumu'nun bütün yuvalarında o yaş takiler birlikte kalıyor. Kimsesizlerin yurt ve yuvalarının devlet de netiminde olması kanuni bir mecburiyet. Bu y ü z d e n Refahlı Devlet Bakanı, ç o c u k köyü yöneticilerinin devlet tarafından imtihanla atanmasını talep ediyor. Mesele bundan ibaret. Haberde verilmek istenen mesaj ise RPTi bir bakanın "geri kafalılığı". T u ğ g e n e r a l Osman Ö z b e k konuşunca, Hürriyet " B û n d a n daha ağır sözler gelecek" diye m a n ş e t atıyor. Radikal "İşte zirvedeki şiir" başlığının hemen altına, Cemal S ü r e y y a ' y a ait bir şiiri koyuyor: "Şelaleye d ü ş m ü ş t ü r zeytinin da• 196 •
Yalnız, en önemli şart hemen seçime gitmektir. T ü r k i y e ' d e re j i m tehlikede. Maalesef, ülkeye huzur ve güven getirmek amacıyla yayınlandığı söylenilen M i l l i Güvenlik Kurulu kararları, tam ters bir etki yarattı. O gün bu gündür, basınm teşvik ve yardımıyla çalkantı durmadı. Durmaz da. Bu gerginlikle de bir yere varılmaz. Erbakan ve Çiller, anlaşıp muhakkak seçime gitmeli. Yalnız, B a ş b a k a n değişikliği, hem yeni bir güvenoylaması gerektirir, hem de şu ortamda, başbakanlık, C u m h u r b a ş k a n ı ' n a iade edildiği takdir de, yeniden atanmama veya, güvenoyu desteğini kaybetme riski de doğabilir. Mevcut h ü k ü m e t süratle seçim kararı alıp, uygulamaya sokmalıdır. Gerginlik konuları birbirini takip ediyor. Bu ortamda icraat artık yapılamaz. • 1^7.
Sultanahmet'te İki Miting
İ m a m Hatip Mitingi
S U L T A N A H M E T ' T E I K I MİTİNG
İrtica bir numaralı tehlike, hatta P K K ' d a n bile önde!!! Buna na sıl inanacağız? Imam-Hatiplerin mitinginde, açılan yeşil bayrağa bakarak mı? Ama, evvelki gün, Ö D P ' n i n düzenlediği, "Ne Refahyol, ne hazırol" mitinginde, P K K bayrağı açılmadı mı? Kürsüde konuşan H A DEP Başkanı Murat Bozlak, Irak'a düzenlenen sınır ötesi operasyo nu eleştirmedi mi? P K K ' l ı kardeşler Bir grup, P K K bayraklarını çıkarıp, Türkiye ile işbirliği yapan Barzani'nin maketini de yakınca, kürsüden, Murat Bozlak onlara aynen şöyle seslendi: " P K K ' l ı kardeşlerim, provokasyona gel meyin, bayrakları indirin." Ne demek P K K ' l ı kardeşlerim? Kanlı terör örgütü mensupları demek, Murat B o z l a k i n kardeşleri. Peki, P K K ' n ı n kardeşi Murat B o z l a k i n o kürsüde ne işi var? Hepimizin iftihar ettiği, Türk milletinin b ü y ü k çoğunluğunun al kışladığı bir askeri harekata, H A D E P Genel Başkanı tepki gösteri yor. Gösterebilir de. Ama, Refahyol karşısında yapılan işbirliğinin sonuçlarını görüyorsunuz. Sözde irtica karşısında ittifak yapıp, bir bölücü zihniyeti, k ü r s ü y e taşıyorsunuz. P K K bayrakları bu yüzden açılıyor. Barzani'nin maketi, Türkiye Cumhuriyeti'ne çağrıda bu lunduğu için yakılıyor. P K K bayrağı açıldı, katılımcılardan bazıları kafalarına yeşil sarı kırmızı renkli bantlar taktı diye, Sultanahmet M i t i n g i ' n i P K K ' n ı n başkaldırışı veya ülkenin b ö l ü n m e z bütünlüğüne yönelik tehdidin arttığı biçiminde değerlendirebilir miyiz? Hayır.
• 198 •
Gelelim gene İ m a m Hatip Okulları mitingine. Bakalım, belli başlı, Kartel medyası, ertesi gün bu mitingi sütunlarına ne şekilde yansıtmış? "Mitingte Atatürk yuhalandı." (Yeniyüzyıl) " İ m a m Hatip mitinginde askere kafa tutuldu. Biz buradayız. Çe vik Bir nerede? RP, ateşle oynuyor. "Yaşasın şeriat" sloganının atıl dığı mitingte konuşan R P İ i Yasin Hatipoğlu, "Kolumuzu vermez sek, oğullarımız b a ş m ı verecektir" dedi. (Radikal) "Sultanahmet'te şeriat provası" (Cumhuriyet) " G ö v d e gösterisi" Refah i n İ m a m Hatip gerginliği meydanlara taştı. Sultanahmet mitinginde, "Yaşasın şeriat! Generaller nerede! İslama uzanan eller kırılacaktır. M ü s l ü m a n l a r burada, laikler nere de?" sloganları atıldı. (Milliyet) "Çiller'in Türkiyesi. 8 yıllık kesintisiz eğitimi bahane ederek, dün İ s t a n b u l ' d a İran görüntüleri sergilendi. Yeşil bayraklar açan sarıklı cüppeli grup, "Yaşasın şeriat" sloganlarını attı." Yukarıdaki bütün cümleler, "bir kısım m e d y a n ı n " ana başlıkla rına taşınmıştı. Darbe Kışkırtıcılığı Tutup, safiyane bir tarzda soruyorlar: "Biz darbe kışkırtıcılığı filan mı yapıyoruz? Biz darbe istemiyoruz. Sadece olayları yan sıtıyoruz." T ü r k bayraklarının gelincik tarlasına dönüştürdüğü Sultanahmet mitingindeki tek yeşil bayrağa bakarak, "Şeriat provası yapılıyor" derseniz, üstelik, Türk bayraklarının mitingteki mevcudiyetini "takiyye" olarak değerlendirirseniz, bir i k i cılız sesi abartarak, askere hakaret edildiği havasını verirseniz, darbeye zemin hazırlamış ol maz mısınız? İşte, bu konu hem M i l l i Güvenlik Kurulu i ı a taşınıyor, hem de Yargıtay Başsavcılığı Refah i n kapatılma gerekçesine mi tingi dahil ediyor. Meydanda dalgalanan al bayraklara takiyye diyenler, PKK bay rağını ufak bir provokasyon gibi gösteriyor. Oysa PKK'lıların "kar• 199 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
deşi" Murat Bozlak zaten kürsüde. P K K bayrağı provakasyonsa, binlerce albayrak içine sokuşturulan yeşil bayrak neyin nesi? P K K gibi yasa dışı olan İ B D A - C ' n i n ufak bir gövde gösterisi. O kadar. Millet ve Ü m m e t Şimdi sormak isterim: Neden İ m a m Hatipler Türk bayrağını takiyye olarak ellerinde taşısın? Yıllarca, M i l l i Eğitim programlarının uygulandığı okullarda okuyan İmam Hatipler, milliyetçi değil, ü m metçi öyle mi? B u iddianın sahiplerine hatırlatalım: Çok bilen(!) çok yanıhr. i m a m Hatip mezunları hem M ü s l ü m a n d n , hem de gerektiğinde, ülkesi u ğ r u n a canını verecek kadar vatanseverdir. Zaten, T ü r k aske rinin dayanma gücü ve cesareti bu imandan kaynaklanıyor. En gü zel vatan şiirlerini yazan Mehmet A k i f , inancın zaferini mısralarına dökmüştür:
Sultanahmet'te İki Miting
göstermeleri de bu düşünceleri yansıtıyor. Demokrasi Takkesi Derviş Vahdeti, Volkan gazetesi ve 31 Mart vakası. Akis dergisi ve 27 Mayıs. D o ğ a n Avcıoğlu, Devrim gazetesi ve 9 Mart - 12 Mart. "Kartel basını" ve 28 Şubat M i l l i Güvenlik Kurulu "muhtırası.". Basının, arzu edilmeyen gelişmelerde, ayaklanma ve. askeri mü dahalelerde rolü olmuştur. Bugün, daha yoğun biçimde bu gayret devam ediyor. Sultanahmet'teki i k i mitingin veriliş tarzındaki suini yet bile, başlardaki demokrasi takkesini düşürmeye yeter.
"Cehennem olsa g ö ğ s ü m ü z d e söndürürüz. B u yol ki hak yoludur, d ö n m e bilmeyiz y ü r ü r ü z . Düşer mi tek taşı s a n d ı n harim-i namusun? M e ğ e r ki harbe giden son nefer şehit olsun?" Ya İstiklal M a r ş ı ' n d a k i coşku: Altında binlerce kefensiz v ü c u d u n yattığı, toprağını sıksan şehitlerin fışkıracağı bu cennet vatana namahrem eli d e ğ m e s i n ; bu ezanlar yurdumun üzerinde hep inlesin. Ebediyen dalgalan sın şanlı hilal. Ç ü n k ü , hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal! Atatürk İstiklal M a r ş ı ' m , Türk milletinin ruh halini bildiğiiçin inançlı bir M ü s l ü m a n a , Mehmet A k i f Ersoy'a yazdırdı. Çünkü, o, vatanı korumak için g ö ğ s ü n ü siper eden askerin cesaretinin, imanın dan kaynaklandığının farkındaydı. M e h m e t ç i k , bu bayrak ilelebed dalgalansın ve bu ezan sesi hiç susmasın diye, harim-i namusunu koruyor, namahreme karşı savaşıyor. Ama, bir kısım medya, halâ, inançlı her M ü s l ü m a n ı n ü m m e t dü şüncesini, millet inancının önünde tuttuğunu zanneder. T ü r k bay raklarını takiyye olarak görmeleri bundandn. Çifte standardı benim seyerek, İ m a m Hatiplilerin mitingine yüklenmeleri, buna mukabil, Ö D P mitingindeki P K K bayraklarını sadece bir provokasyon diye • 200 •
• 201 •
"İrticacı Subaylar" Meselesi
Tehlike Gerçek mi, Hayali mi?
"İRTİCACI S U B A Y L A R " MESELESİ
T ü r k i y e ' d e demokrasi, Demirel'in deyişiyle, "İktidarlar, kan sız, darbesiz, entrikasız el değiştirdiği zaman gelecektir." B u hafta, daha olmadı gelecek hafta hükümet miadını dolduruyor. Aca ba değişikliğin "darbesiz ve entrikasız" gerçekleştiğini iddia ede bilir miyiz? Demek Türkiye, h e n ü z demokratik bir ülke değil. Olağanüstü Y ü k s e k Askeri Şûra görüntüsü dahi, ülkemizdeki anormalliği göz ler ö n ü n e seriyor: Bir sürü asker, Erbakan i n çevresinde, adeta onu ablukaya almış. Erbakan ter döküyor. A n ı t k a b i r ' d e , deftere Ata t ü r k ' ü öven bazı cümleler yazıyor. Sorular
sorular
Erbakan sıcaktan m ı , sıkıntıdan mı veya üzerinde kurulan baskı dan m ı terledi? Y ü k s e k Askeri Ş û r a ' d a neler konuşuldu? Gerçekten dış tehdidin yerini iç tehdidin aldığı, bunun da P K K ' n ı n yanı sıra, hatta ondan da önemli sayılan irtica tehlikesi olduğu mu söylendi? Soma nedir, bu "irticacı subaylar" meselesi? Ne yapmışlar da acaba mürteci sıfatına m ü s t a h a k bulunmuşlar? 5 vakit namaz kıl mak için ısrar mı etmişler? Risale-i N u r ' u mu okumuşlar? Yastık larının altıda K u r ' a n - ı K e r i m m i saklamışlar? Fethullah Hocaenefd i ' n i n okullarını mı övmüşler? Yoksa İ B D A - C örgütüyle işbirliği yaparak, bir eylem planı mı gerçekleştiriyorlarmış? Evlerinde, "Laiklik kahrolsun, şeriat iste r i z " pankartları m ı bulunduruyorlarmış? Hizbullah ve Hamas örgüt lerinin liderlerinin posterleriyle m i yakalanmışlar? Türkiye Cumhuriyeti'nin hür düşünen bir vatandaşıysam, bunla rı bilmek isterim.
• 202 •
Ülkemizin b e k a s m ı n teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetleri ger çekten içten kuşatılma tehditi altında mı? Yoksa birtakım hayali tehlikeler, ciddi tehdit gibi m i değerlendiriliyor? "İrticacı subaylar" İ B D A - C örgütleriyle m i ilişkili, Hizbul lah i n mı uzantısı, yoksa mesela sadece Nurcu mu? Süleymancı mı? Yargıtay Başsavcısı, İ m a m Hatiplerin mitinginin Refah Partisi tarafından desteklenmesini, söz konusu partinin ilticam odak nokta sı haline gelmesinin delilleri arasında koyuyor. B u durumda "mür teci" tarifinde anlaşmak m ü m k ü n değil. İşte o yüzden soruyoruz: "Mürteci denilen subaylar, acaba ne y a p m ı ş ? " Bir demokratik ülkede, vatandaş olarak bunu öğrenme hakkına sahip değil miyiz? Fethullah G ü l e n ' i n Okulları Fethullah Gülen Hoca Efendi'nin önderliğinde kurulan, birbirin den güzel okullara, subay deneticiler gönderiliyor. Müfettiş gibi. Gülen Hoca'nm camiasını yakından tanıyan biri sıfatıyla, bu gibi davranışlardan ben rencide oluyorum. Peki siz değil miydiniz, "Hayırsever vatandaşlar cami yerine okul kursun" tavsiyesinde bulunan? M i l l i E ğ i t i m i n denetimi altın daki İ m a m Hatiplerden sonra, hayırsever dindar vatandaşların açtık ları okullarda mı, mercek altma alındı? Biz dinden ve dindarlardan mı, yoksa irtica ve mültecilerden m i korkuyoruz? Ö n c e bunun kararını verelim. Ali Fuat Başgil'den B u g ü n e Dinde, hem iman, hem amel vardır. B i r başka ifadeyle, "Müs lümanlık Allah ile kul arasında bir meseledir, bütün dışa vuruş lar dinin siyasallaştırılmasıdır" diyemeyiz. "Dini, herhangi bir kanaatten ayıran hususiyetlerden biri de, dindeki imanın, ame le d a y a n m a s ı , muayyen bir hareket tarzını emreden ve bununla haricileşen bir inanç olmasıdır. Amel, ibadet, dine hizmet ve in sanlığa h ü r m e t yani ahlâktan ibarettir. Dinin akide ve esasları• 203 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
nı etrafa yaymak, bunları başkalarına duyurup öğretmek, dini vazifelerin en mukaddeslerindendir. Din, sırf inançtan ibaret değildir; aynı zamanda muayyen bir hayat tarzıdır. Dinin ya sakladığı her fiilden k a ç ı n m a k , emrettiğini de yapmak, dindar lar için bir borçtur. B i r dindarın inandığı dinin akide ve kaide sine sımsıkı b a ğ l a n m a s ı ve bunda m ü s a m a h a göstermemesi ta assup değil, dini salabet (dayanıklılık) ve mekanettir (kuvvet, ağırbaşlılık, vakar) ve bu lâzımdır. B u bir iç disiplindir." Yukarıdaki satırların yazarı Prof. A l i Fuat Başgil, görüşleriyle g ü n ü m ü z e de ışık tutuyor. İ m a n ve Amel Dindar insanların sayısının artması, bu dindar kişilerin İslamın iman yönü kadar amel unsuruna da itina etmeleri, başlarını örtme leri, cami a ç m a gayretine girmeleri İ m a m Hatipleri finanse etmele r i neden bazılarını ürkütüyor? B i r ülkede dindarlarla, fazla dindar olmayanlar bir arada y a ş a y a m a z mı? B i r grup diğerini teslim alacak, kıtır kıtır kesecek, İran veya Cezayir'e benzeyeceğiz fobisinden kurtulamaz mıyız? Acaba Türk Silahlı Kuvvetleri'nden subaylar niçin atıldı? Dinci örgüt mensubu muydular? Yoksa iman ile ameli birlikte y a ş a m a k isteyen, İslamiyeti başkalarına da telkin eden samimi dindarlar rhıvdı? y
B u kişilerin bazı belediyelerde istihdam edilmesi askerleri neden kızdırıyor? Ordudan atılan şahıslar vatandaşlıktan da mı çıkarıldı? Hiçbir mahkûmiyetleri dahi olmadığı halde açlığa m ı m a h k û m edi lecekler? Türkiye, Anayasasını bin defa değiştirip, en özgürlükçü madde lerle donatsa bile, kafaları değiştiremediğiniz takdirde demokraside hiç mesafe alamayız.
• 204 •
SİYASET, SEVGİ V E Y A L N I Z L I K K O R K U S U
B i r pazar günü, biraz daha güzel şeylerden bahsedelim istedim. V e Feyyaz T o k a r i n "Barıktığım Yerden" adlı yeni kitabını karış tırmaya koyuldum, sevgi ve dostluk adına kelimeler, cümleler bula b i l i r i m umuduyla: "Sevgiyi göstereceksin dostum, söylemek yetmez. Sevgiyle d o k u n a c a k s ı n dostum, d ü ş ü n m e k yetmez. Sevgi ağzında olacak dostum, g ö z ü n d e yetmez. Sevgiyi vereceksin dostum, gönlünde yetmez, Seveceksin, hem de öyle ki dostum senin gücün bile yetmez." Feyyaz Tokar psikolog T a n a l t a y ' ı n da sevgi üzerine düşüncele rini kitabına aktarmış: "Acının en etkili silahi sevgidir. Yaraları sarar sarmalar. Sevgi vermekle t ü k e n m e z , tam tersine hiç u m m a d ı ğ ı n bir anda büyür, çoğalır ve size doğru akan bir ırmak olur... Akrabala rım, kardeşlerim, bir bir dağıldılar, harcandılar, savruldular, yitirildiler. K i m miydi bu a k r a b a l a r ı m ? Şefkatti, h o ş g ö r ü y d ü , sabırdı, anlayıştı isimleri. B i r ben k a l d ı m , ben direniyorum. Y ü reğini söküp rafa kaldıranlara savaş veriyorum. Ve savaşı hiç sevmiyorum. Ç ü n k ü ben sevgiyim." Sevgisiz Toplum Türkiye sevgisiz toplum haline geldi. Herkes herkesin kuyusunu kazmaya çalışıyor; herkes, birilerinden şikayetçi. Toplum, daha ahlaklı, daha sevgi dolu, daha saygılı olarak nasıl eğitilir; buna kafa yoruyor muyuz? 8 yıllık temel eğitimden önce düşünülmesi gereken budur. Gençlere Atatürkçülük ve laiklik haricinde ne gibi duygular ve düşünceler aşıladık. Meselâ birbirlerini ve insanları sevmeyi öğrete• 205 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Siyaset, Sevgi ve Yalnızlık Korkusu
bildik mi? Yoksa otorite karşısında eğik, başkaldırmayan, sorgula mayan nesiller m i yetiştirdik? Gene de T ü r k i y e ' n i n genç nüfusu eskilere göre daha uyanık ve atak. Bununla beraber, ne kadar da düşünmeden, kutuplaşmaya m ü sait. •' J
Zirvedeki İnsanlar Siyasi kadrolara bakıyoruz. Toplumdaki sevgisizlik onlara da yansıyor. Evet, zirvedeyken alkış alıp kalabalıkları çevrelerinde topluyorlar. A m a bunların hepsi, yapay bir görüntüden ibaret. Acaba insan, yüksek tepelere tırmanırken yanına dostluğu sev g i y i , h o ş g ö r ü y ü almayı unutuyor mu? Yoksa şöhretin projektörleri gözlerini kamaştırdığı için m i yanı başında olan, davransa tutabile ceği bu değerlere ulaşamıyor? Kutuplaşma
Yalnızlık Korkusu Siyaset, zirvedeyken güzel de... Y a düştükten sonra? Acaba yal nızlıktan korktukları için m i insanlar, kökü sökülmüş bir ağaç dalı na sıkı sıkıya sonuna kadar tutunuyorlar? O kalabalıklar yanından çekilince politikacı, güle hasret bülbüle, Leyla'sını kaybetmiş Mecnun'a m ı dönüyor? Zirve tutkusunun altında yatan yalnızlık korku su mu? Orhan V e l i ' n i n mısralarında bahsettiği o korku: "Bilmezler yalnız y a ş a m a y a n l a r , Nasıl korku verir insana sessizlik. İnsan nasıl k o n u ş u r kendisiyle Nasıl koşar aynalara B i r cana hasret Bilmezler." Sevgiyi yaşatmayı ve paylaşmayı bilen insanlar ise hiçbir zaman yalnız kalmaz.
Türkiye, bir b ü y ü k kutuplaşmanın içine çekildi. 12 Eylül d ö n e minin sıyasetsizleştirme süreci sona ererken benzer-noktalarda bir l e ş m e k ve uzlaşmak yerine, her birimiz bir uca savrulduk. - L a i k l i k ile dindarlar karşı karşıya getiriliyor. Basın mensupları zaten birbirlerini pek sevmiyor. Gazeteci siyasete, politikacı basına egemen olma arzusunda. Tansu Çiller'i y ı k m a k isteyenler Refahyol'u yıktılar. Erbakan belki başbakanlığı bırakacak ama, Çiller'i başbakanlık koltuğuna oturtmamak görevini Mesut Y ı l m a z ' ı n m ı üstlenmesi gerekirdi'? B o ş u n a , "Öfkeyle kalkan ziyanla oturur" dememişler! Yunus Emre'nin, "Taş g ö n ü l d e ne biter? Dilinde a ğ u (zehir) tüter. Nice y u m u ş a k söylese Sözü savaşa b e n z e r » dizelerinde, bir muhalefet lideri portresi bulmak m ü m k ü n . Siyaset m e y d a n ı , savaş m e y d a n ı n a döndü. Savaşın galibinin de muhalefet olduğunu söylemek kabil değil.
• 206 •
• 207 •
Hükümet, Seçim ve Beklentiler
HÜKÜMET, SEÇİM V E BEKLENTİLER
Şevki Yılmaz v a k ' a s ı n m üzerine gidenlerin gözünden i k i ö n e m l i husus kaçıyor: , "Şevki Yılmaz, terbiyeden yoksun biri; ama onun söylediği aynı kelimeyi ("pezevenk") kullanan, Tuğgeneral Osman Özbek, "bir kı sım vatandaştan, yazar ve çizerden" takdir topladı. Üstelik, askeri kesimden, Ö z b e k ' i n bu cümlelerinin, paylaşıldığı iması da geldi. İşte buna çifte standart deriz. Nasrettin Hoca, kadınların süslenmesini, takıp takıştırmasını kına mış. "Hoca, senin zevcen maşallah pek süslü, püslü" diye uyaran lar çıkınca, hemen cevabı yapıştırmış: "Ama yakışıyor haspaya!" Şevki Y ı l m a z ' m ağzına yakışmayan, Osman Ö z b e k ' e de yakışmaz. Her ikisinin de kınanması gerekirken, sadece Şevki Y ı l m a z i n eleştirilmesi çifte standarttır. İkinci Husus Şevki Y ı l m a z ' r n kasetleri nasıl böyle patır patır ortaya çıkmaya başladı? Bu da üzerinde durulması gereken ikinci husus. 1990'daki, 1994'teki konuşmaları, el altından yayın organlarına dağıtılıyor. Belli k i , M İ T veya Genelkurmay'm istihbarat birimleri, evvelce izlemeye aldıkları bu kişinin bantlarını, g ü n ü n m â n â ve ehemmiyetine(!) uygun olarak, sızdırıyor. Arşivler açılıyor, basın besleniyor. Meselenin bu noktasına da parmak basmak lâzım. Acaba a m a ç , Refah Partisi'nin k a p a n m a s ı davasını ele alacak olan Anayasa Mah kemesi'ne, malzeme hazırlamak mı? Yoksa sadece, R P ' y i iyice gözden düşürerek DYP'deki infiali art tırmak suretiyle, yeni bir Refahyol Hükümeti'nin önünü kesmek mi? R P ' n i n Y a p m a s ı Gereken Her partide uygunsuz insanlar bulunabilir. Refah açısından Şev• 208 •
ki Y ı l m a z da bunlardan biri. Osman Özbek gibi, tesadüfen bir kere "pezevenk" kelimesi ağzından k a ç m ı ş olsa, belki skandalin üstünü örtmek m ü m k ü n . Ama muhterem, bitmek t ü k e n m e k bilmeyen bir "hazine". Hasımlarının sürekli, Refah aleyhine kullanabileceği, de ğerli bir kaynak! Refah Partisi, Şevki Y ı l m a z i p a r t i d e n i h r a ç etme k a r a r ı aldı ğı t a k d i r d e , kurgulanan oyunu tersine çevirebilir. Kaldı k i , Şevki Yılmaz tarzındaki aşırıların, Demokrat Parti'nin yerine g e ç m e y e ça lışan Refah Partisi'nde işi de yoktur. Refah Partisi, D Y P ile seçim ittifakı yapmak istiyor. Böyle bir itti fak, BBP veya M H P ' y i de içine aldığı takdirde Demokrat Parti'nin milliyetçilikten, muhafazakârlığa ve merkeze doğru açılan bütün renk lerini ihtiva eder. Halkın büyük bir çoğunluğunu temsil eder. Refah'ın " r a d i k a l i s l a m c ı " olduğunu düşünen ve korkanları teskin eder. RP, hassasiyet uyandıran bazı isimlerden arınarak geniş kitlelere uzanmalı. D e m i r e l "engeli" B u b ü y ü k uzlaşma hedefine doğru atılacak i l k adımı, RP-DYPBBP hükümetinin kurulması teşkil edecektir. Cumhurbaşkanı, kurulacak hükümetin, Parlamento'dan g ü v e n o yu alabilecek ç o ğ u n l u ğ u temsil ettiğine inanmalı. Eğer, RP, D Y P ve BBP'nin yetkili kurulları, Çiller'in başkanlığında oluşturulacak hükümeti desteklediklerini açıklarsa, Demirel muhakkak Çiller'i gö revlendirecektir. Demirel, " A N A P ' m daha fazla sandalyesi var, i l k t u r d a Mesut Y ı l m a z i g ö z e t e y i m " şeklinde bir eğilim içine girmez. Meclis A r i t m e t i ğ i D Y P 116, Refah, 159, BBP 7 milletvekiline sahip. Ü ç partinin toplamı 282'ye ulaşıyor. A N A P ' t a n istifa eden İsmail D u r a k Ü n l ü ' n ü n BBP'ye geçme ihtimal var. Gene ANAP'tan istifa eden Sadi S o m u n c u o ğ l u , BBP veya M H P ' y e geçebilir ve yeni hükümeti des tekleyebilir. A N A P ' m muhafazakârlarından K o r k u t Ö z a l , Cemil Çiçek ve A l i C o ş k u n da partilerinin bugünkü politikasından rahatsız. B u kişiler RP'nin sistemli bir şekilde dışlanmasını, ordunun si yasetin içine çekilmesini içlerine sindiremiyor. En azından, yeni hü kümete güvensizlik oyu vermeyebilirler. • 209 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Bu arada 276'nın g ü v e n o y u değil, güvensizlik oyu için gerek tiğini, oylamaya katılanların yarıdan bir fazlasının oyunu alan hü kümetin güvenoyu almış sayıldığını hatırlatalım. Meclis'te şu an, 550 değil, i k i vefat dolayısıyla 548 milletvekili mevcut. Bir kişi de, Meclis Başkanlığı görevinde. Dolayısıyla, her milletvekili Genel Kurul'a gelse bile, salt çoğunluk için 276 değil 274 yeterli. İsmail Durak Ünlü ve Sadi Somuricuoğlu'nun desteğini alması kuvvetle muhtemel olan RP-DYP-BBP'nin ise bu i k i milletvekiliy le birlikte 284 sandalyeye dayanan bir çoğunluğu mevcut. Ancak, 10 civarında fire ortaya çıkarsa, g ü v e n o y u tehlikeye girecektir. Refah Partisi, Şevki Y ı l m a z i ihraç ettiği takdirde, desteğin azaldı ğını düşünmemeli. Şevki Y ü m a z ' ı n kaybedilmesi, Refah'ın kazancıdır. Beklenen Gelişmeler Ö n ü m ü z d e k i gelişmeleri şu şekilde özetleyebiliriz: 1) Parlamento'nun seçim tarihini kararlaştırması. 2) Seçim yasasının değiştirilerek barajın yüzde 5'e düşürülmesi. 3) E r b a k a n ' ı n istifası ve üç partinin deklarasyonu. 4) Demirel'in Tansu Ç i l l e r i görevlendirmesi. Bu arada, D Y P ' d e n bir grup, en az 10 kişi, ortak bildiri yayınla yıp h ü k ü m e t e g ü v e n o y u vermeyeceklerini açıklarsa, Demirel Çiller yerine Mesut Y ı l m a z i görevlendirebilir.
DEMOKRASİ V E LAİK CUMHURİYET
s 28 Şubat tarihli M i l l i Güvenlik Kurulu, Türkiye için bir dönüm noktasıydı. Eğer o zaman, basın, muhalefet ve aydın kesim sağdu yulu hareket etseydi, b u g ü n k ü noktaya gelinmeyecekti. Daha o gün, toplantıda, C u m h u r b a ş k a n ı Demirel , askerlerin taleplerindeki gayritabiliği sezip bir tavır koyabilirdi. Tansu Çiller, Erbakan'in yanında daha sağlam durabilir ve öngörülen bazı tedbir lerin uygulanamayacağını askerlere anlatabilirdi. Ve nihayet, Erba kan, daha katı bir tutum sergileyebilir, içine sinmeyen bu kararları imzalamayıp, direnebilirdi. O gün bugün, T ü r k i y e ' d e huzur kalmadı. Türk Silahlı Kuvvetleri"nin bazı mensupları çizmeyi aşan konuşmalar yapmaya, siyase te müdahale anlamına gelen davranışlar içine girmeye başladı. Bir ara, gazetelerde, ordu mensuplarının "Artık k o n u ş m a y a c a ğız" dedikleri haberi çıkınca, hepimiz memnun olduk. A m a ne ge zer. Gene diller çözüldü, ülkede rahatsızlık yaratacak demeçler, uy gulamalar, davranışlar, gizli tamimler birbirini kovalamaya başladı.
Seçim Demokrasi ve Cumhuriyet Seçim, T ü r k i y e ' y e b u g ü n k ü n e göre daha büyük istikrar getire cektir. Bilhassa ittifakların m ü m k ü n kılınacağı bir yarışta, RPD Y P - B B P - M H P ittifakı karşısında,' DSP-CHP-ANAP ittifakı, hal kın tercih yapmasını kolaylaştıracak, dağınıklığın da önünü kese cektir. K i m b i l i r belki de, D Y P , RP yerine A N A P ile; RP de, M H P ile ittifakı tercih eder. CHP ile DSP, bu durum karşısında, üçüncü bir grup oluşturmak durumunda kalır. Böylece halk, istemediği bir koalisyonla karşılaşmak yerine, da ha oyunu kullanırken, seçim sonrasının iktidarını da belirleme i m kânına sahip olur.
s
T ü r k Silahlı Kuvvetleri g ü d ü m ü n d e k i bir rejime demokrasi adı nın verilemeyeceği açık. Herhalde askerler bu yüzden, "Biz de mokrasiyi koruyoruz" demek yerine "Laik cumhuriyeti koruyup kolluyoruz" şeklinde konşuyor. Oysa, her demokrasi cumhuriyet olmadığı gibi, her cumhuriyet de demokrasi değildir. İngiltere, İspanya, demokratik rejimle yöne tilen birer monarşidir. Irak, İran, Suriye, Kongo vs. gibi, aynı kamp ta görünmekten hicap duyacağımız ülkeler, cumhuriyet olmakla bir likte, demokrasiden nasiplerini alamamışlardır. Cumhuriyet devletin şeklidir. Demokrasi rejimin adıdır.
• 210 • • 211 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Demokrasi ve Laik Cumhuriyet
Cumhuriyet, ancak demokrasiyle muhteva kazandığı takdirde, bir anlam ifade eder ve ülkemizi, itibarlı bir konuma taşır.
mı, 1931 yılında, anayasa h ü k m ü haline geliyordu. Demokrat Parti iktidar olunca, A n a y a s a ' n ı n ikinci maddesine ilişmedi. Böylece, 1960 darbesine kadar CHP ilkeleri anayasanın bir parçası olarak kaldı.
Anayasa, L a i k l i k ve 6 Ok Anayasa tarihimize göz attığımızda, ancak 1961 A n a y a s a s ı ' y l a rejiminin isminin k o n u l d u ğ u n u görürüz, 1921 Anayasası: "Hakimiyet bilakaydüşart milletindir. İdare usulü, halkın m u k a d d e r a t ı n ı bizzat ve bilfiil idare etme esasına müstenittir." 1924 Anayasası: Madde 1 ve 2: "Türkiye devleti bir cumhiriyettir. T ü r k i y e Devleti'nin dini islamdır; resmi dili Türkçedir; m a k a r r ı A n k a r a şehridir." 11 Nisan 1928 değişikliği: Madde 2: "Türkiye Devleti'nin res mi dili Türkçedir. M a k k a r r ı A n k a r a ' d ı r . " 10 Kanun evvel 1931 değişikliği: Madde 2: "Türkiye Devleti, c u m h u r i y e t ç i milliyetçi halkçı, devletçi, laik ve inkılapçıdır. Resmi dili Türkçedir. M a k a r r ı Ankara şehridir." Maddelerin Y o r u m u
1961 Anayasası 1961 Anayasası ilk defa rejimin adını koydu. 1961 Anayasa sı'na göre, devletin şekli cumhuriyetti. Ama bu cumhuriyetin, Tür k i y e ' y i Kongo'dan, Irak'tan, Suriye'den ayıran bazı nitelikleri var dı: "Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belir tilen temel ilkelere dayanan, millî, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir." 1982 Anayasası da, cumhuriyetin niteliklerini sıralarken rejimin, adını tekrarlıyordu: "...İnsan haklarına saygılı; Atatürk milliyet çiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir Hukuk Devleti" T ü r k i y e ' d e bu sancıları neden yaşıyoruz, bir kısım asker çizme y i aşınca, buna aydın denilen bir kısım zevat neden ses çıkırmıyor sorularının cevabını, cumhuriyet ile demokrasi arasında yaratılan çelişkide bulabiliriz.
Yukarıdaki maddeler, gelişme sürecini ortaya koyuyor: 1) 1921'de devletin şekli cumhuriyet olarak açıkça belirlenme mekle birlikte, hakimiyetin kayıtsıt şartsız millete ait olduğunun söylenmesi, cumhurun, yani halkın yönetimine geçileceği işaretidir. 2) 1924 Anayasası, Türkiye devletinin şeklinin cumhuriyet oldu ğunu vurguluyordu. A m a h e n ü z , demokrasiden de laiklikten de söz edilmiyordu. Aksine, anayasa, devletin dininin İslam olduğunu ka bul ediyordu. 3) 1928 değişikliği ile, ikinci maddeden devletin dininin İslam olduğu ibaresi çıkarıldı. L a i k l i k ilkesi ise, 1931 değişikliği ile ana yasaya girdi. Dikkat çeken bir başka nokta, 1931 değişikliği ile, C H P ' n i n 6 okunun temsil ettiği b ü t ü n ilkelerin, anayasaya dahil edilmesiy di. Anayasaya, cumhuriyetçilik, milliyetçilik, devletçilik, halkçılık, laiklik ve inkılapçılık diye özetlenen 6 okun girmesini, henüz reji min adının k o n u l m a m ı ş olması m ü m k ü n kılıyordu. Bir parti progra^
Demokrasi ve C u m h u r i y e t ç i Laikçilik T ü r k i y e ' d e , demokrasi mücadelesini, daha ziyade, muhafazakâr kitleyi temsil eden siyasi partiler vermiştir. CHP ise M i l l i Şef döne minin takipçisi olmaktan kurtulamamış, laikçilik cumhuriyetçilik gibi ideolojilere sımsıkı sarılarak, rejimi zaman zaman tehlikeye at maktan çekinmemiştir. Türkiye sadece laik bir cumhuriyet değil, aynı zamanda hatta öncelikle bir hukuk devletidir; demokratik bir ülkedir. Rejimin adınm demokrasi olduğu bir memlekette, cumhuriyeti koruma kollama kararını cihet-i askeriyenin vermesi, tehdit değer lendirmesi yapması, d ü ş m a n tayin edip dört koldan saldırıya g e ç m e si olmaz. Olursa, bizim de Kongo'dan bir farkımız kalmaz. Demokrasi, cumhuriyetin d ü ş m a n ı değil, tam aksine onun tamamlayıcısıdır. Ama cumhuriyetçi, dayatmacı laik kafalar, bir türlü millet iradesi üstünlüğünü içine sindiremiyor. D i n ve vicdan hürri-
• 212 •
• 213 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
yetinin teminatı olan laikliği, inananlara karşı bir silah olarak kulla nıyor. Mürteci onlar. Çünkü, Atatürkçülüğe değil İttihatçılığa özeniyor; M i l l i Şef döneminin uygulamalarına geri d ö n m e k istiyor. CUMHURİYET V E MEŞRUTİYET
Asker Tarafsız Kalmalı T ü r k Silahlı Kuvvetleri bu çekişmenin içinde yer alamamalı. Cumhuriyetçi, laikçi bir yolun takipçisi olursa, bizim gibi sadece demokrasiyi ve m i l l i irade üstünlüğünü savunanlarla ters düşer. Ta raf tutmuş olur. Tıpkı, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 E y l ü l ' d e olduğu g i bi, m ü e s s e s e y i yıpratn. Hele bu yakışıksız müdahaleleri Atatürkçü lük adına yaparsa, A t a t ü r k ' e de zarar verir. Laikçi kafalar, demokrasiyi hazmettiği veya millet, haklarına sa hip çıkarak, direnerek, m ü c a d e l e vererek "tepeden inmeci sivil ve asker ittifakını" yendiği zaman, Türkiye her 10 veya 15 yılda bir d ü n y a y a m a h ç u p olmaktan kürtulacaktn.
K i m i gazete, "Refah'ı korumak ve kollamak için Siyasi Par tiler K a n u n u değiştiriliyor." diye kıyameti koparıyor. Oysa, Siyasi Partiler Yasası'nın yeniden ele alınması, kısmen, 1995'te gerçekleşen Anayasa değişikliğinin bir gereği. Mesela, parti lerin yurt dışı temsilcilikler açabilmeleri, kadm ve gençlik kollan ku rabilmeleri, 1995 yılındaki Anayasa tadilatından soma m ü m k ü n oldu. Değişiklikten önce A n a y a s a ' n ı n 68'inci maddesi, "Siyasi Partiler, yurt dışında teşkilatlanıp faaliyette bulunamaz, kadın kolu, genç lik kolu kuramaz" h ü k m ü n ü ihtiva ediyordu. Bu hüküm 1995'te ip tal edilmişti. Siyasi Partiler Y a s a s ı ' n d a ise yasak halâ sürüyor. Ayrıca kapatılan partilerin yöneticilerinin 10 yıl yerine, 5 yıl müddetle siyasi haklarının sınırlanması da, 1995'teki Anayasa deği şikliğinin bir sonucu. İttifak Konusu ve S e ç i m Siyasi Partiler Yasası, partilerin seçimde birbirini desteklemesi ni de engelliyor. İstikrar için partiler arasında ittifak kurmak lâzım düşüncesinin savunulduğu bir ortamda, bu yasak da kaldırılmak is teniyor. Tabii ittifakın serbest hale gelmesi için, ayrıca M i l l e t v i k i l i Seçim Kanunu'nun 16'ıncı maddesinde de bir tadilat gerekiyor. B u kanunun 16'ıncı maddesi, "Siyasi partilerin anlaşarak m ü ş t e r e k liste halinde aday gösteremeyeciğini" belirtiyor. Bir başka değişiklik, yeni kurulan siyasi partilerin seçime katıl ma şartlarına ilişkin. Mevcut kanun, bir partinin seçime katılması için oy verme gününden en az 6 ay evvel illerin yarısında teşkilat kurmuş olmasını şart koşuyor. Değişiklik, süreyi 4 aya indiriyor. Meclis'te grubu olan partiler ise, kanunun bugünkü haliyle de, bir teşkilatlanmaya gerek kalmadan, seçime iştirak edebiliyor.
• 214 •
•215 •
Cumhuriyet ve Meşrutiyet
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Parti K a p a t m a Bir kısım basın, değişiklikleri "Refah'ı kurtarma operasyonu" olarak değerlendiriyor. Bu iddia, tamamen bilgisizlikten kaynaklanıyor. Yasadaki değişkliklerin bazıları yukarıda belirttiğimiz gibi ana yasa ile uyum sağlamak üzere gerçekleyişyor. Partilerin kapatılma sını zorlaştıran yeni h ü k ü m l e r Anayasa Mahkemesi'nde açılan da vayı etkilemez. Mevcut Siyasi Partiler Y a s a s ı ' n m 103'ncü maddesi, zaten, bir si yasi partinin kanun dışı fiillerin odak noktası haline gelmesi için, "parti üyelerinin o f i i l i kesif bir şekilde işlemesi gereğini" vurgulu yor; (101 'nci maddenin d bendine atıf yapmak suretiyle de) o üye ler h a k k ı n d a , bu söz ve fiillerden dolayı, iki yıl içinde dava açılmış ve söz konusu kişilerin h ü k ü m giymiş olmasmı şart koşuyor. Anayasa Mahkemesi, Siyasi Partiler Yasası'nın mevcut hü kümlerini uygulasa, Refah Partisi' ni kapatamaz. A m a dava A n a y a s a ' n ı n 68 ve 69'uncu maddelerine göre açıldı. Uyarı M e k a n i z m a s ı Komisyonda kabul gören metin, sadece mevcut kanunda dağınık bir b i ç i m d e bulunan kapatma hükümlerini derliyor, toparlıyor ve daha belirgin hale getiriyor. Burada tek fark, bir partinin kanuna ay kırı fiillerin odağı haline gelip gelmediğinin anlaşması için belirli bir prosedürün getirilmesi: Ö n c e , Yargıtay B a ş s a v c ı l ı ğ ı n ı n talebi üzerine Anayasa Mahkemesi, partiye ihtarda bulunacak, bu ih tarın gereği yapılmadığı, yani kanuna aykırı beyan ve davranış ta bulanan organ feshedilmediği veya üye partiden ihraç edil mediği takdirde, kapatma gerekçesi oluşacak. B ö y l e c e , Anayasa Mahkemesi daha somüt verilere dayanarak kararını verecek. A m a ç parti kapatmak değil, partilerin Anayasa ve yasalara uy gun faaliyette bulunmasını sağlamak olduğuna göre savunma ve uyarı mekanizmalarının işletilmesi demokrasinin ruhuna uygundur. Üstelik bugünkü değişikliğin, R e f a h i kurtarmakla bir ilgisi yok. Çünkü, zaten mevcut kanun dahi uygulansa, Yargıtay Başsavcısı'nın delilleri geçersiz kalıyor. Vural Savaş da bunu bildiği için, davayı
Anayasa maddelerine göre açmış ve Refah Partisi'nin, laik cumhuri yetin aleyhinde bir odak haline gelip gelmediği değerlendirmesini, Anayasa Mahkemesi üyelerinin takdirine bırakmak istemiştir. Kötü Niyet Tabii kıyamet koparılmasının sebebi sadece bilgisizlik değil, ay nı zamanda kötü niyet. Bu kötü niyeti her olayda görüyoruz. Mesela Couker helikopteri düşüyor, İran'ı uyarmadığı gerekçe siyle Dışişleri Bakanlığı eleştiriyor. Halbuki, İran bu konuda defalarca uyarıldı. Zaten, o helikopteri P K K ' y a İran verdiyse, bunu diplomatik yönden nasıl engelleyecek siniz? İlişkilerinizi kesseniz de engelleyemezsiniz. Ama Genelkur may, Y u n a n i s t a ' n ı n da bu işte parmağı olduğunu söyledi. Öyleyse, Y u n a n i s t a n ' ı n m i l l i gününde, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, bu ülkenin Ankara'daki Büyükelçiliği'ne neden gitti? Couker helikopterlerinin, yanlarında koruma bulunmadan yöre de uçuş yapmasının hata olduğunu söyleyenler var. Üstelik, madem, P K K ' n m elinde füze olduğunu biliyordunuz, neden gereken tedbiri almadınız? Eğer bilmiyorsanız, niçin istihbarat toplayamıyorsunuz? Kuzey Irak operasyonunda öldürülen PKKTılar, askerin başarı hanesine yazılacak; uçak düşüp şehit verilince, Erbakan ile Tansu Çiller sorumlu tutulacak! İnsaf! P a r a Meselesi Ordunun bütçeden talep edilen parayı alamadığını iddia etmesi de ayrı bir komedi. Acaba Couker helikopterinin düşmesindeki ha tayı kapatmak için g ü n d e m m i değiştirilmek istendi? B u konuda açıklamaları dikkatle okudum. M e ğ e r paşalarımız, hükümetin sözü ne güvenmediği için, "ya ek bütçe çıkarmazlarsa" diye heyecana kapılmışlar, güvence isterlermiş. Ek bütçe Meclis'in işi. Her zaman, yıl sonuna doğru, bütün talepler birleştirilir ve ek bütçe Meclis gü ndemine gelir. H ü k ü m e t diyör k i , "Size tahsis edilen paranın bir b ö l ü m ü n ü daha serbest bıraktık, onu harcayın, yıl sonuna doğ ru ek bütçe çıkarırız." K ı y a m e t bundan kopuyor. H ü k ü m e t gene para vermedi, yazılı teminat verdi ve mesele hal loldu.
• 216 •
• 217 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Şimdi k i m kabahatli? Hükümetinin sözüne güvenmeyen, tartışmayı kamuoyunun önüne taşıyan Tümgeneral Özkan mı yoksa, Erbakan mı? Brifing Meselesi Bu arada bir de brifing meselesi var. Genelkurmay Başkanı bazı dindar kişilerin sahip olduğu müesseselere savaş açtı. Bu na ne hak kı var? Asker, hükümetin bilgisi ve onayı dışında, anayasaya aykırı olarak iş camiasının bir b ö l ü m ü n ü nasıl karalayabilir? Anayasa 10'uncu maddesi herkesin, inanç farkı gözetilmeden kanun önünde eşit olduğunu belirtir, devlet organlarının ve idare m a k a m l a r ı n bu eşitliği gözetmelerini emreder. Ayrıca anayasanın altmcı maddesine göre, hiç kimse veya organ, kaynağını anayasadan almayan bir dev let yetkisi kullanamaz. Anayasanın 117'nci maddesi güvenliğin s a ğ l a n m a s m d a n T B B M ' y e karşı Bakanlar Kurulu'nu sorumlu tutar. Genelkurmay Başkanı da B a ş b a k a n ' a karşı sorumludur. Genelkurmay Başkanlığı, hükümetin onayını almadan bir top lantı düzenliyor, h ü k ü m e t e karşı açıkça cephe alarak maalesef, siya sete bulaşıyor. Adalet Bakanı haklı olarak, savcı ve hakimlerin bu birifinge katılmamasını istiyor. Çünkü bu brifing, bilgi verme değil, belli görüş istikametinde yönlendirme brifingi. Belli k i , bunun arka sından "cadı aVı" başlayacak. Dolayısıyla, durum, anayasanın 138'inci maddesindeki yargı bağımsızlığı ilkesine de aykırı. 138'in ci madde "Hiç bir organ, makam, merci veya kişi, hâkimlere ta limat ve tavsiye ve telkinde bulunamaz" diyor. Cumhuriyet ve Meşrutiyet Bir askeri yetkilinin Adalet B a k a n ı ' n a gösterdiği tepkiye bakı nız: "Brifinge gelenler, cumhuriyet savcılarıdır, gelmeyenler meşrutiyet savcıları,"
BRİFİNG V E Y A R G I BAĞIMSIZLIĞI
Acaba Refah Partisi'nin kapatılmasını m ı istiyorsunuz? Siyasi açıdan şık olmayacağı için, bütün liderler, demokrasilerde partilerin kapatılmasına karşı çıkmak zorunda. Nitekim, Yargıtay Başsavcısı'nın müracaatını duyunca, bu üslupta bir dizi beyanda bulundular. Ama, düşüncelerinde samimi olmadıkları hemen anlaşılıyor. Çün kü, Anayasa Komisyonu'ndan geçen siyasi Partiler Y a s a s ı ' n ı "Re fah i kurtarma yasası" diye eleştiriyorlar. . Hani Refah Partisi'nin kapatılmasını onaylamıyordunuz? Uyarı M e k a n i z m a s ı Siyasi Partiler Y a s a s ı ' n d a gerçekleştirilmek istenen değişiklik, parti kapatmayı, uyarı m e k a n i z m a s ı n a bağladığı için, güçleştiri yor. Gaye, siyasi partileri kapatmak değil, yasalara uygun faaliyet göstemesini sağlamak. B u yüzden, Anayasa Mahkemesi'ne, Yargı tay Başsavcısı'nın talebi üzerine, önce partiye, gereğinin yapılması için ihtarda bulunma mecburiyeti getiriliyor. B u ihtarın gereği, 30 gün içinde, yerine gelmediği takdirde suç mihrakı olduğu gerekçe siyle parti kapatılabiliyor. Anayasa, bir siyasi partinin kanuna aykırı f i i l ve eylemlerin oda ğı haline geldiği zaman, kapatılmasını öngörüyor. Partinin odak ha line gelip gelmediğinin nasıl değerlendirileceği hususunda i k i görüş var.
Adamcağız, maalesef demokrasi bilgisinden de yoksun. Meşrutiyet yönetimi dikta yönetimi anlamına gelmez. Militarist bir Cumhuriye te, İngiltere veya İspanya'daki gibi meşrutiyet tabii k i tercih edilir. T ü r k i y e ' d e demokrasinin paçavrasını çıkarttınız. Hukuk adalet ve demokrasi ortadan kalkınca, cumhuriyetin ne a m l a m ı kalır? Kongo da cumhuriyet, I r a k da, İran da. Türkiye'yi farklı kı lan demokrasisidir.
B i r kısım hukukçu, Anayasa Mahkemesi'nin doğrudan bir de ğerlendirme yapabileceğini, Siyasi Partiler Yasası'nı uygulamak zorunda olmadığını savunuyor.
• 218 •
• 219 •
İki G ö r ü ş
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Brifing ve Yargı Bağımsızlığı
Diğer bir grup ise, Anayasa ile çelişmeyen yasa maddelerinin odaklaşmanın tarifinde kullanılmasının mecburiyetine değiniyor. Siyasi partiler Y a s a s ı ' n d a hiçbir değişiklik meydana gelmezse, "Anayasa Mahkemesi, o d a k l a ş m a olup olmadığını d o ğ r u d a n kendi takdir eder" diyenlelerin görüşü ağırlık kazanabilir. Çünkü, 1995'te Anayasa'ya ilave edilen madde yüzünden, 1986 tarihini ta şıyan ve odaklaşmayı tarif eden Siyasi Partiler Y a s a s ı ' n ı n 103'ncü maddesinin dikkate alınamayacağı söyleniyor. 103'üncü madde, odaklaşma tarifini yaparken, parti üyelerinin kesif bir şekilde suç iş lemeleri, i k i yıl içinde açılan davada h ü k ü m giymiş ve başsavcının uyarısına r a ğ m e n partiden ihraç edilmemiş olmaları şartını getiri yor.
onaylamıyordunuz? Anayasa Mahkemesi'nin parti kapatma kararı nı layüsellikten kurtaracak bir düzenlemeyi neden eleştiriyorsunuz?
Siyasi Partiler Y a s a s ı ' n ı n bu h ü k m ü n ü n , 1995 yılında gerçekle şen Anayasa tadilinden sonra uygulanabilirliğini kaybettiği iddiası, RP antipatisinden kaynaklanan zoraki bir yorum. Ama, yeni bir yasa yayınlanırsa, artık bu iddia sahipleri bile Anayasa Mahkemesi'nin, Siyasi Partiler Y a s a s ı ' n ı n hükümlerini göz önüne almasına karşı çıkamayacak. Çünkü, belli k i , yeni h ü kümler, Anayasa maddesinin uygulama hükümleri olarak yürürlüğe sokuluyor. D Y P ' n i n Tavrı Siyasi Partiler Kanunu'ndaki değişikliklere, R e f a h i kurtaracak d ü z e n l e m e diye bakmak ç o k yanlış. Sadece, Anayasa Mahkeme si'nin parti kapatma yetkisi, daha sağlam kurallara bağlıyor, odak laşmanın nasıl gerçekleşeceği tarif ediliyor. Mevcut yasada bulunan birçok h ü k ü m tekrarlanıyor ve daha düzenli hale getiriliyor. Bir de, kapatma kararından önce, hem savunma, hem de ihtar mekanizma sının işletilmesi isteniyor. Bunun sebebi de açık: A m a ç partileri ka patmak değil kanunlara saygılı olmasmı sağlamak.
Brifing Birkaç satırla Genelkurmayin savcı ve hâkimler için düzenledi ği brifinge değineceğim. Anayasa madde 138: "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere..... tavsiye ve telkinde bulunamaz." Anayasa Mahkemesi'nin bütün üyeleri brifingteydi. Genelkur may yetkilileri, irtica tehditini anlatırken Yargıtay Başsavcı Vural S a v a ş ' ı n iddianamesinin bir benzerini sundular. Vural Savaş gibi, onlar da İ m a m Hatipleri irtica kaynağı olarak değerlendiriyordu. Aynı isimleri (Hasan Hüseyin Ceylan, Şevki Yılmaz, İbrahim H a l i l Çelik, Kayseri Belediye Belediye Başkanı Şükrü Karatepe vs.) orta ya atıyor, aynı olaylardan (konutta tarikat şeyhlerine verilen yemek, Sincan'daki gösteri, Şevket K a z a n i n Sincan Belediye B a ş k a n ı ' n ı hapishanede ziyareti vs) söz ediyorlardı. B u durumda, A n a y a s a ' n ı n 138'nci maddesi ihlâl edilmiş olmu yor mu acaba? Gene bu durumda, Genelkurmayin sıkı "telkin ve tavsiyesi" al tında bulanan Anyasa Mahkemesi'nin takdir yetkisini, Siyasi Parti ler Y a s a s ı ' n m bazı maddelerini değiştirmek suretiyle sınırlamak da ha doğru değil mi? "Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor" diyen hâkimler ve al dıkları kararlar millet vicdanında m a h k û m oldu. M i l l e t i n vekilleri, temsil ettikleri halktan örnek almalı, yeni bir aydın ihaneti, artık T ü r k i y e ' d e sergilenmemeli.
;
Grup toplantısında, bazı D Y P milletvekilleri, muhalefetin kış kırtmasının etkisiyle, "RP'yi kurtarmak bize mi d ü ş t ü " diye ka zan kaldırdı! Elbette size düştü. Sadece size değil, bütün siyasi par tilerin görevi bu. Tekrar liderlere d ö n ü p soruyoruz: Hani Refah i n kapatılmasını • 220 •
• 221 •
Tankın Üzerine Çıkmak
T A N K I N ÜZERİNE ÇIKMAK
G o r b o ç o v ' a karşı düzenlenen darbede, Yeltsin tankın üzerine çı kınca, bütün dünya onu alkışlamıştı. Tabii bizler de, bu davranışını övmüştük. Hatta bazı meslektaşlarımız, Demirel'e dönüp sormuştu: "Siz neden paşa paşa çekip gittiniz de, tankın üzerine çıkmadı nız?" Demirel onlara "Ben G o r b a ç o v d u r u m u n d a y d ı m , tankın üze rine sizler çıkmalıydınız" cevabını vermişti. T a n k Muhabbeti
nın, j a n d a r m a s ı n ı n ve polisinin görevi, bunu kanıtlarıyla ortaya koymaktır. Devletin temel niteliklerini değiştirmeye yönelik fa aliyet içinde bulundukları mahkeme kararıyla sabit olanlara verilecek cezalar ise, kanunlarda yazılı. Hukuk dışı boykot çağ rılarıyla böyle bir m ü c a d e l e y e girişmek, adalet m e k a n i z m a s ı n a güvenmediği için alacağını tahsilat mafyasına devretmekten farklı değildir... Toplumdaki gerilimi azaltmanın yollarını ara yacağımız yerde, yeni k a m p l a ş m a l a r yaratmak yanlış. Böyle gi derse eşkinin Nazi egemenlik alanlarındaki gibi, dükkânların ve evlerin kapılarına işaretler koymaya başlayacağız. Siyasal İs lamcı kesime "hilal", laik kesime ise Atatürk" işareti öneriyo rum." Brifing Değil M u h t ı r a
11 Haziran tarihli Radikal'de ise Mehmet Yılmaz şöyle yazıyor du: " Y a s a dışı faaliyet gösteren irticai kuruluşlar, bu faaliyetle rini finanse etmek için ticaret yapıyorlarsa, devletin savcıları-
Oktay Ekşi bile durumun kötüye gittiğini, son brifingde anlamış gibi. Köşesinde, "Bu bir brifing değil, bize tebligatta bulundu lar" diye yazıyor. Ve makalesini şu cümle ile tamamlıyor: "Bri fingde dikkat çeken bir özellik, laik cumhuriyetin koruma ve yaşatma görevinin, Genelkurmay'a ait o l d u ğ u n u n u n vurgulanmasıydı. Burada insanın aklına gelen veya gelmesi gereken so ru şudur: İyi ama bu görev, Genelkurmay B a ş k a n l ı ğ ı n d a n ön ce, devletin öteki k u r u m l a r ı n a ve öteki yetkililerine ait değil mi?" Brifinge davet edilen "bir kısım basının" haberlerine göre, as lında gazeteciler o toplantıda bilgilendirilmemişler, bu M U H T I R A Y I TEBELLÜĞ ETMİŞLER. Ve hiçbirinin de aklına "tankın üzerine ç ı k m a k " gelmemiş. Pa şaları, paşa paşa dinlemişler. "Soru sormak yasak" demişler; bizimkiler de kuzu kuzu itaat etmiş. Beni, bu brifinge çağırmadılar. Çünkü, bir kısım basın gibi davranmayacağımı biliyorlardı. "Kanayan bir yara g ö r d ü m m ü , yanar ta ciğerim. Onu dindirmek için k a m ç ı yerim, çifte yerim. "Adam aldırma da geç git" diyemem, aldırırım.
• 222 •
• 223 •
17 yıl sonra, maalesef "tank muhabbeti" gene T ü r k i y e ' n i n g ü n d e m i n e geldi oturdu. Kimse, tankın üzerine çıkmak için yerin den k ı m ı l d a n m ı y o r bile! Kımıldamak ne demek? Tankı, arkadan ite rek iktidarı ezmeye çalışıyorlar. Acaba bu tankın, sadece iktidarı değil, Parlamento'yu, basını muhalefeti, herkesi topyekun ezip geçeceğinin neden farkına vara mıyorlar? Mamafih, bazı meslektaşlar yavaş yavaş daldıkları gaflet uyku sundan uyanıyor. Mesela M e l i h Aşık 8 Haziran 1997 tarihli Milliyet gazetesinde orduya sükûnet telkin eden bir yazı kaleme alarak, M i l l i Güvenlik Kurulu kararları çerçevesinde kalınmasını, tavsiye etti: "Asker, Şevki tartışmasına katılarak ödenek konusunu garip bir biçim de kamuoyuna şikâyet ederek, Refahyol ile siyaset d ü z l e m i n d e günlük ç e k i ş m e y e girme eğilimi gösteriyor. B u düzeyde bir po lemik orduyu zayıflatır"
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Ç i ğ n e r i m , çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım. Zalimin hasmıyım, amma severim mazlumu..." Darbe Çığırtkanları Türkiye çok tehlikeli bir istikamete sürükleniyor. Hâlâ bunu fark edemeyenler var: Y e n i y ü z y ı l ' d a Kerem Çalışkan bakın ne yazıyor: "Refahın önündeki ciddi engel, devletin rejimin ve laik sistemin Yasal Bekçisi konumundaki Türk Silahlı Kuvvetleri." Radikal'den Salim Alpaslan haber veriyor: " Y a birileri paşa paşa gidecek, ya birileri paşa paşa gelecek." B ö y l e bir antidemokratik kadere insan razı olur mu? Siz bu ülke de seyirci misiniz? A n a y a s a ' n ı n 117'nci maddesine göre m i l l i g ü v e n l i k t e n , T B M M ' y e karşı Bakanlar Kurulu sorumludur. Genelkurmay B a ş kanı da B a ş b a k a n ' a karşı sorumludur. Türk Silahlı Kuvvetleri elbet te sivil otoriteye tâbi olarak, T ü r k i y e ' y i iç ve dış d ü ş m a n a karşı koruyacaktır. Başına buyruk hareket edemez: Çünkü, Türkiye bir hukuk devleti, Kongo cumhuriyeti değil. Bölücülük İş camiasında yapılan bölücülüğe T Ü S İ A D ' d a n ses gelmedi. Sabri Ü l k e r ' i yıllardır tanırım. Fevkalâde vatansever, temiz, inançlı bir insandır. Diğerlerinin sahip ve ortaklarını bilmem. Ama, hiçbir somut delil ortaya k o n u l a m a d ı ğ m a göre, onlarm da en az Sabri Ülker kadar masum oldukları inancındayım.
Tankın Üzerine Çıkmak
ayıracaksınız: Meclis bir erken seçim karan alabilirse, davul zurnayla gelen darbeye dur demiş olur. Seçim kararı almak da, bir anlamda tankın üzerine çıkmak demek. Tankın arkasına gizlenmeyi bırakın da, hiç değilse, oylarınızla seçimin önünü açın. Yakarış Makalemi, Fethullah Gülen Hoca Efendi'nin, Zaman gazetesin de yayınlanan bir yakarışı ile bitirmek istiyorum; "Önümüzdeki yollar sarp ve y o k u ş ; her köşe başında bir sürü gulyabani, gayzıyla (öfke) gerilmiş, h ü c u m anı ve h ü c u m bahanesi bekliyor. Dillerinde irtica, gericilik, teokrasi hayallerinde binbir entrika. Eğer biz, onların dediği gibi, dine dünyaya, ilme ve gelişmeye karşı isek, Yarabbi, sen bizi bu sapıklıktan halas eyle. Yok Baş kaları yanılıyorsa onların içindeki salaha açık ruhlardan hida yetini esirgeme. T e m e r r ü d ve din düşmanlığını meslek edinen leri de sana havale ediyoruz. Ve bütün inananları bu karanlık düşünce, karanlık ruh ve k a r a seslerin tecavüzlerine, tahkirleri ne, tezyiflerine, planlarına karşı koru." A m i n , sevgili Hocam. Merak etmeyin benim gibi düşünen yüzbinler, milyonlar sizin yanınızda.
Fethullah Gülen Hoca Efendi'yi ve icraatını yakından takip et tim. Onun kadar muhterem bir insana irtica suçu yüklenebiliyorsa, T ü r k i y e ' d e bir çeşit "Mc. Carthism" d ö n e m i açılmış demektir. B i r zamanlar, A B D ' d e herkese komünist damgası vurularak, hu kuk ayaklar altına alınıyordu. T ü r k i y e ' d e , her dini bütün insan, mür teci gibi g ö r ü l m e y e başlandı. B u çok tehlikeli bir gelişme. H i t l e r ' i n Yahudi tüccarlara karşı gi riştiği uygulamalardan da tehlikeli. Çünkü hiç değilse, Yahudiler o ülkede azınlıktı. T ü r k i y e ' d e herkes M ü s l ü m a n . İ m a m Hatip okulla rını irticaın kaynağı gibi görürseniz, mürteciyi, M ü s l ü m a n d a n nasıl • 224 •
• 225 •
Brifinge Alkış
Alkışın Dili
BRİFİNGE ALKIŞ
Genelkurmay brifinglerini televizyondan seyrederken, geçmişe dair bazı sahneler g ö z ü m ü n önüne geliyor. 27 Mayıs döneminin fet vacı profesörleri... Savcı Egesel'i, Hakim Başol'u... 12 E y l ü l ' d c , darbeci generalleri kutlayan Anayasa Mahkemesi üyeleri... Biliyor musunuz? Bu leke üzerlerinden yıllarca çıkmadı. Cunta cılarla birlikte hareket eden sözde i l i m adamları ve yargı mensupla rı kıyasıya eleştirildi. Yıllar sonra... Aradan yıllar geçti. Zannettik k i , ders alındı, eski hatalar tekrar lanmayacak. Ne gezer! İki gün önce, Yartgıtay h â k i m ve savcıları da, kendi istekleri üzerine, tam kadro Genelkurmayin brifingine çağrılmıştı. Onlar da, tıpkı basın mensupları gibi, muhturayı tebel lüğ ettiler. Ama bir farkla: Yargıç ve savcılar askeri zevatın açıkla malarını alkışlarla karşıladı. Askerler de onları, "Bize güç kattınız" diye mukabil alkışla cevaplandırdı. Haydi 12 E y l ü l ' d e , Anayasa Mahkemesi üyelerinin cuntacıları tebrik etmekten başka çareleri yoktu. Belki istifa edip tavır koyabi lirlerdi. Ama bizim aydınlarımızdan bu kadar fazlasını bekleyemez dik. Onları, bir mecburiyet karşısında kaldıkları için h o ş g ö r m e y e çalıştık. A m a b u g ü n durum farklı. Bir yargı mensubu, anayasanın açıkça ihlâli mahiyetinde olan toplantıya, üstelik kendi arzusuyla, hiç gider mi? Haydi gitti diyelim, ortada somut deliller olmadan insanların ve kurumların karalanmasını alkışlar mı? Muhtıra-darbe karışımı aca yip bir sürece, bir hukuk a d a m ı alkışlarla destek verir mi?
• 226 •
Askerler, İç Hizmet Kanunu'ndan bahisle, "Müdahale bizim h a k k ı m ı z " diyor. Hukuk adamları alkışlıyor. Şu mantığa bakın: Anayasaya göre, sıkıyönetimin, hatta olağa nüstü halin ilânı bile Meclis'in kararına bağlı. Kendi teşebbüsüyle sıkıyönetim ilân edemeyen asker, iç hizmet kanununa dayanak dar be yapabilecek. A m a en kötüsü, brifing sonrasında ekranlara akseden manzaray dı: "Şükranlarımızı arz ederiz P a ş a m . Şak, şak şak. Pek mü kemmel k o n u ş t u n u z . Biz bu mürtecileri, delil olmadan, mah k û m edemiyoruz maalesef. Siz darbe yapın da, vicdani kanaati nize göre, onlara darbe üzerine darbe vurun. Biz de, fazla iş kal mayacağı için, biraz tatile çıkarız. Size iyi darbeler efendim. Yo lunuz açık olsun. Şak şak şak." "Teşekkür ederiz. Bize güç kattınız. Darbemiz küvvetli ola cak. Hiçbir mürteciyi esirgeyemeyeceğiz. Şak, şak, şak." Biz de sizi alkışlıyoruz." İşte brifingin özeti. Kahramanlık Basının durumuna da ş a ş m a m a k elde değil. Yıllardır, Demi rci'den hesap sorup dururlar: "Beyefendi, neden şapkayı bırakıp gittiniz? Neden direnmediniz? E v r e n , o mektubu yazınca, onu emekliye sevk edemez miydiniz?" Garibim Demirci de, izah etmeye çalışır: "Benim elimde sila hım mı var? Özel bir milisim mi var? Kamuoyunda demokratik tepki mi v a r ? " Sonra, bir zamanların Genelkurmay Başkanı Cemal T u r a l i n emekliye şevkini demokratik bir başarı olarak anlatır. Tıpkı, Özal'ın Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Ö z t o r u n ' u Genelkurmay Baş k a n l ı ğ ı n a getirmeyip emekli etmesi gibi. , Genelkurmay başkanı Cemal Tural, TRT, PTT, Ziraat Bankası ve benzeri sivil kuruluşları denetlemeye başlamıştı. Bu davranışları • 227 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Brifinge Alkış
kuşku ve gerginlik yarttı. T u r a l i n emekli edilmesi, kamuoyunu ra hatlattı.
fingler veya ordunun eğilimi belirlemez. Siyasetçi belirler. Tek çö züm, Çiller'e başbakanlığın devri, Siyasi Partiler Kanunu'nun çıka rılması ve seçmen kütüklerinin yenilenerek seçim tarihinin ilanıdır. Çeşitli toplantılarda konserlerde, halk bağırıyor: Türkiye laik¬ tir, laik kalacak. Haydi sandık başına. B n a k a l ı m halkın bu arzusu, sandığa yansı sın.
Başka ülkelerde normal olan bu gibi uygülamlar, bizim için " k a h r a m a n l ı k " destanlarıdır. Hatta, Genelkurmay Başkanlığı'nın M i l l i Savunma Bakanlığı'na bağlanması için gayret sarfedenlere b i le cesur insan gözüyle bakılır. T e a m ü l böyleyken, basın, bugün 180 derece farklı bir tavır be nimseyerek, h ü k ü m e t e , teslimiyetçi davranmasını tavsiye ediyor. Orduyu kışkırtmamak için, Refahyol'un hemen istifa etmesini, ka tiyen seçimlere gidilmemesini, çünkü askerin, gerekli düzenlemeler gerçekleşmeden seçim yapılmasını arzu etmediğini, seçim kararının askeri daha beter kızdıracağını ifade ediyor. Muhalefetin söylemi de farklı değil. Kimse tankın yolunu kesmeye çalışmıyor, aksine arkasından iti yor. D Y P ' n i n Tavrı Ben, tam tersini düşünüyorum. Ve mazisinde demokrasi m ü c a delesi olan bir partinin, D Y P ' n i n milletvekillerine, sesleniyorum: Refah ile bir koalisyon kurmayabilirdiniz. Ama kurdunuz. Şimdi, silah tehditi altında, ordunun gölgesinden korkarak mevzileri terk edersiniz, rakiplerinizin bir ömür boyu y ü z ü n ü z e çarpacağı ve sizi utandıracağı suçlamalara muhatap kalırsınız. Bu h ü k ü m e t , T ü r k i y e ' d e irticai tırmandıracak hiçbir icraat yap madı. B o ş u n a komplekse kapılmayınız. Ne İ m a m Hatip Okulları yeni kuruldu, ne tarikatlar birden bire var oldu. Ne cemaat ve vakıf okulları ile yurtlarının sayısı arttı. Bu cemaatler ve tarikatlar, yıllar yılı hem A N A P i hem D Y P ' y i destekledi. D Y P ' n i n arkasında Nur cular yok muydu? Süleymancılar'ın lideri Kemal Kaçar, 1980 önce si A P milletvekili değil miydi? Turgut Ö z a l i n Nakşibendi tarikatıy la münasebeti o kadar yakındı k i , annesi, Bakanlar Kurulu'nun özel kararıyla, Şeyhin mezarının yanına gömüldü. Tansu Çiller, başbakan olma mücadelesi vermiyor. Kendi grubu na h â k i m olabilmek için başbakanlığı istiyor. Asıl amaç, erken seçi mi bir an önce gerçekleştirmek. Demokraside, gidişatı, askeri bri• 228 •
Korku Acaba neden korkuluyor? Yoksa böyle her vesileyle bağıran, as keri brifinglerde paşaları alkışlayanların, laikperest dar bir zümre olduğundan mı endişe ediliyor? Halkın demokratik tepkisinin i k t i dar partilerini ( D Y P veya R P ' y i ) seçimde güçlendireceği m i düşü nülüyor? 12 E y l ü l ' d e n soma, Evren "Sakın A N A P ' a oy vermeyin de mişti." Halkın demokratik tepkisi, Ö z a l ' ı Başbakanlık koltuğuna oturttu. Şimdi ambargo uygulanan Ülker mamullerinin satışının arttığını duyuyoruz. Hatta, Eti bayileri, Genelkurmay Başkanlığı'na faks mesajları çekerek, Eti ürünlerine de boykot yapılması talebini dile getirmişler. Bu işin şakası ama, her şakada biraz da gerçek payı vardır. Bu konuda anlatılan bir başka olay; Bu defaki şaka değil hakikat. Beğendik m a ğ a z a zinciri yetkilileri, Tayyip E r d o ğ a n ' ı n Belediye Başkanı seçilmesinden sonra, yüzlerce kişiye faks ç e k m e k suretiy le, irticaın tırmanışı karşısında uyanık davranılması gereğini vurgu lamıştı. Şimdi, Tayyip E r d o ğ a n ' ı n Belediye Başkanlığını irtica ha bercisi gibi gören bu firma da, irticai faaliyetlere destek vermekle suçlanıyor. Acaba yanılgının sebebi, Ankara Kocatepe Camii'nin altında kurulan mağazaları mı? Camii çevresinde ticaret yapmanın yolu, mürtecileri desteklemekten geçer diye düşünenler m i var?
• 229 •
Demokrasi Özürlüler
DEMOKRASİ ÖZÜRLÜLER
A m e r i k a ' n ı n herhangi bir askeri darbe ihtimaline karşı tavır koy ması, T ü r k i y e ' d e k i demokratlara nefes aldırdı. Dışişleri Bakanı. Albright, "Ankara'ya demokratik düzenin dışına çıkılmaması gerektiğini bildirdik" diyor. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Burns ise, "Türkiye'de h ü k ü m e t i n sivil denetimde olmasını destekliyo ruz" şeklinde konuşuyor. D o ğ r u Tavırlar G e ç e n l e r d e Mesut Yılmaz i n da güzel bir beyanı oldu: "Asker, askerliğini bilsin" dedi. Tansu Ç i l l e r i de kutluyoruz. K i m i l e r i , onun başbakanlık peşin den koştuğunu düşünebilir. Ama, bügünkü ortamda, üstelik Refah Partisi ile k o l kola, başbakanlık m a k a m ı n a oturmak ateşten gömlek giymek a n l a m ı m taşır. 3 ay veya 4 ay başbakanlık yapmanın bir ma nası yok. Çiller, yeni bir h ü k ü m e t kurup, ülkeyi kazasız belâsız se çimlere götürmeyi başarabilirse, Türk demokrasisine büyük bir hiz mette b u l u n m u ş olacaktır. Aslında, b u g ü n k ü gerilim ve tartışmaları da faydalı görüyoruz. Refah Partisi'nin kurulu düzen tarafından kabulünde bir sancı yaşa nacaktı. Hem Refahlılar intibak dönemi geçirmek zorundaydı, hem de laikperest zümrenin ona alışmak için zamana ihtiyacı vardı. Asker de Haklı
gütleıie ilişkili olduğu kamuoyuna intikal ettirilmiyor. Acaba Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ihraç edilenler, evvelce disiplin cezası al mışlar mı? Askeri mahkemelerde yargılanmışlar mı? Bu hususlar da bilinmiyor. Geçenlerde, bir emekli tuğgeneralimizle konuşuyordum. Son yıllarda, bu eğilimin giderek güç kazandığını söyledi. Bir noktaya da dikkatimi çekti: "Osmanlı, Hıristiyan çocukları devşirerek onları M ü s l ü m a n yapar İslâmî terbiye ve bilgi ile yetiştirdikten sonra, devletin hizmetine alırdı. Şimdi, M ü s l ü m a n , çocuklar devşiriliyor, her türlü dini eğilimleri iyice törpülenerek, bünye ye kabulleri sağlanıyor." Böyle bir eğitimin neticesinde askerin Refah'a dar pencereden bakması, İ m a m Hatip Okullarını, bazı cemaat ve vakıfların faaliyet lerini, İslâmî amele ait her davranışı kuşkuyla izlemesi çok tabii. Bir kötü niyet içinde, mutlaka iktidar olma hevesi içinde katiyen değiller. Tam aksine, evlâdını tehlikede gören meraklı bir anne gi bi, kendilerini yorup perişan ediyorlar. Silâha Mermi Sürenler Gayrisamimi olan bir kısım basın ve köşe yazarı. Askerin bu za afından yararlanarak, mermiyi silâhın ucuna süren onlar. Askerin bu kadar dayatmasından sonra, Refahyol'un yıkılması değil, yaşamasının daha demokratik bir ç ö z ü m olduğu meydanda. Refahyol, başbakan değişikliği ile yaşamalı ve ülkeyi en kısa süre de seçime götürmeli. Bu formüle, "Rahatsızlık sona ermez" diye karşı çıkanlar var. Neden? Hani Refah % 20 idi ve karışısında %80'fik bir başka kitle mevcuttu. İttifakı yasaklayan Siyasi Partiler Yasası ve Milletvekili Seçimi Yasası'nın i l g i l i maddeleri değiştirildikten sonra, laikperest ittifak güçbirliği yaparak seçmen karşısına çıkamaz mı?
Asker de kendi açısından haklı. Öyle yetişmiş. İbadetini itina ile yapana, eşinin başı örtülü olana hep, "devrim yasaları adına" ters bakmış. Bu gibileri, "irticai faaliyet" dolayısıyla ordudan ihraç et miş. İhraçların tam sebebi, dikkat ederseniz pek açıklanmıyor. Bir üst makama müracaat hakkı da yok. Subayların hangi "irticacı" ör-
Erbakan Çiller'e söz verdiği gibi 18'nde istifa edecek. Ama bun dan sonrası pek berrak değil. Refah - D Y P - BBP müşterek bir deklarasyon yayınlarsa, hükü-
• 230 •
• 231 •
Ne Olur?
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
meti kurma görevi Ç i l l e r e verilecektir. (RP, 158 D Y P 116 ve BBP 8 milletvekiline sahip) Ayrıca A N A P ' t a n ihracı istenen Cemil Çi çek ile A N A P ' t a n geçenlerde istifa eden Sadi S o m u n c u o ğ l u da, en azından olumsuz oy kullanmaz. Korkut Ö z a l i n da, geçen toplantı daki gibi, Parlamentoya gelmeyeceğini talimin ediyoruz. Refah, D Y P birlikte 274 milletvekiline sahip. İki milletvekili öldüğü için! salt çoğunluk 274 milletvekiliyle sağlanıyor. Halbuki BBP ile bir likte, toplam rakam 282'ye yükseliyor. Erbakan istifa ettikten sonra, B B P ' y i de içine alan bir deklaras yon yayınlanamazsa, Demirel, DYP+RP'nin 274 sayısmı yeterli bulmayıp, Meclis'te Refah'tan sonra en fazla sandalyeye sahip Ana vatan i n lideri Mesut Y ı l m a z ' a da hükümeti kurma görevini verebi lir. Böylece A N A P insiyatifi eline geçirecek, uzun süredir önerilen bir formüle hayatiyet kazandırmaya uğraşacaktır. Bunun için DSP, CHP ve Demokrat Türkiye Partisi i ı i yanına alması, bu şekilde ula şacağı 252 sandalye sayısı yetmeyeceğinden, bağımsızların bir kıs mı ve D Y P ' d e n gerçekleştireceği transferlerle noksanını tamamla ması gerekecektir. (Acaba Demirel, RP/DYP ve B B P ' n i n deklaras yonuna rağmen, Ç i l l e r ' e görev vermek yerine Mesut Y ı l m a z i dev reye sokabilir mi?) Özürlü Kafalar Amerika ve Batı m ü d a h a l e istemiyor. Demirel, demokrasiye d u y d u ğ u inancı sürekli tekrarlıyor. Erbakan, başbakanlığı devret meyi kabul etti. BBP, demokratik bilinç içinde davranıyor. İktidar partileri erken seçimin bunalımın çaresi olduğunu düşünüyor. Bü tün bunlar elimizdeki müsbet veriler. U m u t s u z l u ğ a k a p ı l m a y a gerek yok. Varları görelim ve bundan güç alarak, demokrasi özürlü kafaları tepeleyelim. işte rahatlatacak formül: En erken hizaya. Yeter söz milletin.
• 232 •
seçim. Ordu kışlaya. Basm
B E L İ R S İ Z BİR G E L E C E K
Erbakan, başarılı bir icraatla, başbakanlık dönemini noktalıyor. D-8 toplantısı, rejim tartışmaları içinde g ü m e gitse bile, çok kısa sü rede gerçekleşen devlet başkanları ve başbakanlar düzeyindeki bu zirve için Erbakan i kutlamak gerekir. E r b a k a n ' ı n Mesajları Erbakan, düzenlediği basm toplantısında, bilhassa, yabancı ga zetecilere yönelik mesajlar verdi. D-8 i n amblemindeki 6 yıldızı şu şekilde izah etti: l ) Ç a t ı ş m a değil barış. 2) S ö m ü r ü değil işbirliği. 3) Çifte standart değil adalet 4) Ayrımcılık değil eşitlik. 5) Baskı değil insan hakları ve demokrasi 6) Sürtüşme değil diyalog D-8 ülkelerinin nüfusu 800 milyon, gayri safi m i l l i hasılaları 600 milyar dolar. Bunlar, kendi aralarında toplam dış ticaret hacimleri nin ancak % 5 i oranında alışveriş yapıyor. Müşterek projeler üreti lerek, işbirliğini pekiştirerek, söz konusu oranı çok daha yukarılara çıkarmak m ü m k ü n . Erbakan, bu büyük potansiyel ile birlikte hareket edileceği ve G7 i e r i n karşısına, dayanışma içinde olan D - 8 i e r grubuyla çıkılabile ceğini söylüyor. D-8, içine kapanma veya B a t ı ' y a arkasını d ö n m e değil, aksine kalkmmakta olan ülkeleri, kalkınmış ülkelerin (G-7) t a h a k k ü m ü n d e n korumaya yönelik, yeni bir küreselleşme modeli. Erbakan böylece, başbakanlığının ilk döneminde, M ü s l ü m a n ül keleri ziyaretinin, anlamsız bir gövde gösterisi olmadığını, müşah has bir neticenin hedeflendiğini anlattı. Gerçekten de, başbakan, bir yıl gibi kısa bir sürede, dış seyahatlerini önemli bir zirve ile noktalayabilmiştir.
• 233 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Y a b a n c ı Basın Erbakan i n basın toplantısına katılan yabancı gazeteciler, D-8 zirvesinden ziyade, T ü r k i y e ' d e k i son gelişmeleri merak ediyordu. Nitekim sorular, hep bu istikamette oldu. Erbakan, h ü k ü m e t i n , hem başarılı olduğunu, hem de uyum için de çalıştığını söylüyordu. Başarılı, üstelik Meclis'ten defalarca gü venoyu almış uyumlu bir hükümet, acaba neden erken seçim zaru retini d u y m u ş t u ? Erbakan, erken seçimi, bir uçağa havada ikmal yapılmasına ben zetti. Daha b ü y ü k bir halk desteği ile geleceklerini ve böylece hiz metin aksamadan yürüyebileceğini söyledi. Ordu ile münasebetlerine toz kondurmadı. Bütün sorumluluğu, bir kısım medya üzerine yıktı. E r k e n S e ç i m e Hazırlık Erbakan i n çağdaşlık tarifi de, Ö z a l i n hedeflerini andırıyordu: Tam bir teşebbüs hürriyeti, tam bir fikir hürriyeti, tam bir öğrenim hürriyeti ve tam bir örgütlenme hürriyeti istediklerini söyledi. Erbakan i n seçim sloganları hazır: Bir yandan demokrasi ve hür riyetler üzerinde duracak. Bir yandan icraatmı anlatacak. Nedir bu icraat? Elbette adil düzen. Erbakan, adil düzeni eskiden kullandığı şekilde, bir ekonomik model olarak ortaya koymuyor. Gelir paylaşımındaki düzeltmeyi adil düzen ismi altında kamuoyunu sunuyor: "Bütçe üzerindeki fa iz y ü k ü azalmış, rantiyeden dar gelirliye kaynak aktarımı sağ lanmıştır. B u ğ d a y taban fiyatı % 120 zam g ö r m ü ş , çay üretici sine 25 bin lira yerine 55 bin lira verilmiştir. Pancar üreticisini de tatmin edici bir fiyat artışı müjdelenecektir. İşçi ücretlerine, 1997'nin ilk altı a y ı n d a % 103 oranında zam yapılmış, 1 Temmuz'dan itibaren de, enflasyon oranında zam anlamına gelen eşel ınobil sistemine geçilmesi kararlaştırılmıştır. Böylece, 1996'da 655 dolar olan ortalama işçi ücreti, 993 dolara yüksel miştir." Bu icraatın ekonomi üzerindeki tesirlerini tartışmıyorum. Sade• 234 •
Belirsiz Bir Gelecek
ce, Erbakan'a "Adil düzeni unuttunuz" diyenleri uyarıyoruz. RP lideri, adil d ü z e n e yeni ve daha gerçekçi bir muhteva kazandırmış tır. Seçim meydanlarında bu icraatını anlatmaya hazırlanmaktadır. O l m a s ı Gereken Tabii, bazı kaygılar var? Acaba Refah Partisi seçime girebilecek mi? Yoksa, bir alicengiz oyunuyla önü m ü kesilecek? Erbakan, Re fah Partisi'nin bu ülke halkının özü olduğundan söz ederek, böyle bir tehlike veya tehditle karşı karşıya bulunmadıklarını söyledi. Ö y le söylemek zorundaydı. Nitekim, T ü r k i y e ' n i n bir hukuk devleti olduğunu, iç ve dış tehditin varlığının M İ T tarafından tespit edildikten soma, cumhurbaş kanı, başbakan ve genelkurmay başkanına bildireceğini, M i l l i Gü venlik K u r u l u ' n u n bu görüşleri dikkate alarak istişari mahiyette ba zı kararlar vereceğini, Parlamento ö n ü n d e sorumluluk taşıyan Ba kanlar Kurulu'nun değerlendirmesinin esas olduğunu önemle vur guladı. Erbakan, olacakları değil de olması gerekeni konuşuyor g i biydi. Başbakan, "Anayasa'nın k o r u n m a s ı için bir ihtiyaç varsa hü k ü m e t bunu ordudan ister. İç Hizmet Kanunu'na cumhuriyetin k o r u n m a s ı h ü k m ü , Türk Silahlı Kuvvetlerinin, böyle bir talebe itiraz etmelerini önlemek için k o n u l m u ş t u r " dedi. Belirsizlik Çok belirsiz bir haftaya giriyoruz. Vesayet rejiminin vidaları gevşeyecek m i , yoksa, Erbakan i n istifasından soma, Demirel ve bazı D Y P İ i parlamenterler üzerinde baskı uygulanmak suretiyle, demokrasi dışı gelişmelere hız mı kazandırılacak? Refah'a açıktan kafa tutan komutanlar, Çiller başkanlığındaki h ü k ü m e t e ve erken seçime nasıl izin verecek? Vermemek için de mokrasiyi b u g ü n k ü n d e n de daha fazla ayaklar altına alacak bir dizi olayı başlatabilecekler mi? B u gibi zorlamaların, memlekete ıstnap çektirmekten başka bir faydası yok ama, ben her şeyi yapabileceklerine inanıyorum. 196.1'de çiçeği burnundaki 1961 Anayasası'nı çiğneyerek, Çankaya • 235 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
protokolünü imzalatmadılar mı? A l i Fuat Başgil, Cumhurbaşkanlı ğından vazgeçirildi, Gürsel devlet başkanı oldu, İsmet Paşa da baş bakan. 12 Eylül döneminde, bu defa, 1982 Anayasası ihlal edildi. K u m c u l a r ı keyfi bir biçimde veto edilen bazı partiler, seçimlere so kulmadı.
İSLAMCI S E R M A Y E V E DEMOKRASİ AYIBI
Kuralları asker koydu, ama kendi k o y d u ğ u kurala, gene de uymadı. Üniforma siyasete bir kere bulaştı mı, her şeyi yapmaya mukte dirdir. Üstelik kendilerini haklı da zannederler. Hele karşılarında dut yemiş bülbüller varsa, bir kısım basın ve muhalefet de sırtlarını sıvazlıyorsa, onları durdurmak kolay değildir. Akıl ve mantığın keyfiliği yenmesini temenni ediyoruz.
Ne yalan söyleyeyim, Faik Bulut'un Tarikat Sermayesinin Yük selişi adlı kitabını satın almadan önce, Genelkurmay in,- "İslamcı sermaye" iddialarını bu esere dayandırdığına pek inanmamıştım. Öyle ya, koca Genelkurmay, Kürtçülükten aranan eski bir kanun ka çağının yazılarını gerçek kabul edip de, binlerce ortağı bulunan ku ruluşları suçlamazdı elbette. Ama, maalesef söylenenler doğruymuş. Kitaptaki Listenin Aynısı İslamcı sermayeye ilişkin bilgilerin sunulduğu Genelkurmay bri finginin ertesi günü çıkan gazete haberlerine tekrar baktım. İsim vermeden, 100 b ü y ü k sermaye kuruluşundan söz ediliyor ve firma lar, "Serveti 100 trilyondan fazla", "Serveti 20 - 50 trilyon ara sı", "Serveti 10 - 20 trilyon arası" .... "Serveti 500 milyardan az" vs. diye tasnif ediliyor. Tıpkı kitaptaki gibi. Üstelik Radikal, ele ge çirdiği^) 100 b ü y ü k islamcı firmanın tam listesini yayınladı. Kitap taki liste ile tıpatıp aynı. İsim sıralaması bile değişmiyor. Liste, Kombassan Holding'ten H a ş i m Bayram i n ismi ile başlıyor, PVC A y a k k a b ı ' n ı n sahibi Mehmet Özalp ve Nurtop M e n s u c a t ' ı n sahibi İbrahim Çağlar ile sona eriyor. B u sonuncular, 500 milyar liradan daha az bir servete sahip olanlar grubunda yer alıyor. Sayın komutanlar, bu yaptığınız yakışık aldı mı? Faik Bulut, profesör bile olsa, brifing veriyoruz diye, isim zikretmeden onun k i tabından alıntı yapıp kendi istihbarat bilginiz gibi basına sunamaz sınız. Üstelik adam profesör filan da değil. D ü p e d ü z eylemci. Yemin Skandali Daha önce de benzer skandallarla karşılaştık. Şu meşhur yemini hatırlatmak isterim: 28 Şubat M i l l i Güvenlik
• 236 •
• 237 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
İslamcı Sermaye ve Demokrasi Ayıbı
Kurulu toplantısında, askerler bir iddia ortaya attı. " K u r ' a n kursla rında, Atatürk'e ve laik devlete karşı yemin ettiriliyor" denildi. Somadan gerçek anlaşıldı. 1966 yılında, gazeteci İlhami Soysal M İ T kaynaklarına dayanarak kaleme aldığı bir makalesinde, bu yeminden söz edip metnini yayınlamıştı. Konu, o zaman da M i l l i Güvenlik K u rulu'nda tartışılmıştı. 1971'de Niyazi K ö y m e n , aynı yemin metnini, bu defa kitabına, Kur'an kurslarını eleştirmek için aldı. Daha sonra k i bir tarihte, İlhan Arsel, "Diyanet'e cevap" adlı kitabında bu ye minden söz etti. Böylece, 1966 yılında bahsi geçen ve hangi Kur'an kursunda bile ettirildiği bilinmeyen bir yemin, güncel bir meseleymiş gibi gündemin baş maddesine, "irtica delili" olarak oturdu.
Tartışma programında, Mehmet A l i Birand, Muhsin Yazıcıoğlu'nun Yolrefah'a destek vereceğini anlayınca, "Kimbilir, Erba¬ kan ve Çiller ne kadar mutlu o l m u ş t u r " dedi. Hüsamettin Cindoruk, İngiliz yazar Sheakspeare'in bir cümlesini hatırlattı: "Sonunu g ö r m e d e n kimseye mutlu demeyeceksiniz." Yılmaz, Cindoruk'un "esprisinden" hoşnut kalıp bir kahkaha atınca, Deniz Baykal karşısındaki i k i l i y i uyarmak mecburiyetinde kaldı: "Umut ediyorum, halkımız, bizi darbeden keyif alan, dar be sözünü zevkle telâffuz eden liderler gibi g ö r m ü y o r d u r . " Ayrıca, hem Yılmaz, hem de Cindoruk, B B P ' n i n Çiller'in baş bakanlığını desteklemesini eleştirirken, bu kararın darbenin önünü kesmeyeceğini, tersine hızlandıracağını söylüyorlardı. Bu tesbit, İ n ö n ü ' n ü n , "Şartlar tamam olunca ihtilal m e ş r u olur" sözlerini çağrıştırmıyor mu?
Ayıplı Demokrasi T ü r k i y e ' d e ayıp şeyler oluyor. Bu ayıba, basın mensupları ve po litikacılar da katılıyor; hatta teşvik ediyor. Evvelki gün, Mehmet A l i Birant'm programında, b a z ı liderleri seyretme talihsizliğine uğradım. Birbirlerine, karşılıklı darbeci suç laması yaptılar. Esasında hepsi haklıydı. Sadece darbeye mertçe karşı çıkan, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu i d i . Ama gene de CHP Genel Başkanı Deniz B a y k a l i diğer i k i lider den, Hüsamettin Cindoruk ve Mesut Y ı l m a z ' d a n ayrı tutmak lazım. Çünkü, CHP'nin darbeciliği Deniz B a y k a l i n siyasete uzak durduğu bir d ö n e m e denk geliyor. Deniz Baykal, 12 Mart'tan sonra, Bülent Ecevit'in ekibi olarak politikaya girdi. Askerlerin vesayetinde kuru lan h ü k ü m e t e C H P İ i bakan verilmesin diye Ecevit ile birlikte dire nen grubun içindeydi. Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Cindoruk, İsmet P a ş a ' n ı n 27 Ma yıs i teşvik etmiş olmasını haklı olarak eleştirdiler. Ama bugün, on ların sözlerinin, İ n ö n ü ' n ü n o günkü tavrından ne farkı var? İnönü, "Şartlar tamam olunca ihtilâl m e ş r u olur" demişti. Ya Mesut Yılmaz? Evvelki gün, 32'inci G ü n ' d e , ağzından kaçır dı: "Hoca'ya söyledim. B u kafayla giderseniz, tanka çarparsınız" inönü ile Yılmaz aynı şeyleri farklı bir üslûpla söylemiyor mu? Tansu Çiller düşmanlığı, Hüsamettin Cindoruk'un demokrasi sevdasını gölgelemiş gibi görünüyor. • 238 •
A N A P ve Tarikat Liderlerin, tavırlarını askerin hassasiyetine göre belirlemesi, or dunun siyaseti yönlendirmesini adeta teşvik etmesi, teşvik etmese bile kabullenmesi doğru mu? Mesut Yılmaz, bir zahmet Tarikat Sermayesinin Yükselişi kita bına göz atsa, bu sermayeyi teşvik edenlerin b a ş m d a Turgut Ö z a l i n zikredildiğini görecektir. Askerler, kitabı harfiyen benimsediklerine göre, Kürtçü militan Faik Bulut'un Turgut Özal hakkındaki düşün celerini de mutlaka paylaşıyoıiardır. Hem sonra, 12 Eylül darbesi nin gerekçelerinden birini oluşturan Konya'daki yeşil bayraklı yü rüyüşün başmı, Mehmet Keçeciler çekmiyor muydu? Keçeciler Anavatan i n temel taşlarından biri değil mi? Yaşar Okuyan, 12 Ey lül öncesinde işlenen birçok cinayetin sanığı sıfatıyla cezaevine gir m e m i ş miydi? Askerler bu isimlere karşı da b ü y ü k hassasiyet duy muş, bu hassasiyetlerinin neticesinde onları hapse atmışlardı. Ama demokrat yapıda olanlar, "Şartlar tamam oldu, müstahak olduk ları gibi, tank da onları ezdi geçti" yorumunu yapmadı. "Biz darbeye karşıyız" şeklinde konuşanların, sonra dönüp de, "Refahyol hassasiyet yaratıyor. E r b a k a n istifa etse de, ordu tat min olmaz. R e f a h i dışlayan bir koalisyon kurulmalı" demeleri, derin bir çelişkiyi ifade ediyor. • 239 •
Her Gece İki Gündüz Arasındadır
H E R G E C E İKİ G Ü N D Ü Z A R A S I N D A D I R
" E r b a k a n bir kere iktidarı ele geçirirse b ı r a k m a z . " Refah tehlikesini anlatmak için ortaya atılan iddialardan biri de buydu. Hanı ne oldu? İşte Erbakan koltuğu bırakıyor. Sadece Erbakan değil, Refah Partililerin tümü suyu arayan adam gibi, millet iradesi ne koşuyor Korkutma Politikası Bir kısım basm ve muhalefet, D Y P İ İ l e r i n yüreğine korku düşür meye çalışıyor: "Asker, E r b a k a n ' ı istemiyor. Eğer yeniden ko alisyon kurarsanız, darbe olur." Bunlar "şartlar tamam olunca ihtilâl m e ş r u olur" mu demek istiyorlar rahmetli İnönü gibi? Muhtemel bir darbeye karşı çıkmayarak, "Biz darbenin ne için deyiz ne dışındayız" -şeklinde bir k a ç a m a k yolu mu benimsiyorlar yoksa, gene tıpkı İsmet Paşa gibi? '' Doğru Y o l , mazisinde demokrasi mücadelesi olan bir siyasi olu şumdur. Zorbalığa, keyfiliğe boyun e ğ m e m e s i gerekir. Birkere ricat başlarsa, taleplerin arkası kesilmez. Parlemento, boyunduruk altına alınarak, bazı yasalar dayatmayla çıkarılır, D Y P ve A N A P liderleri tasfiye edilmek suretiyle, bu i k i parti zorla bütünleştirilir. Hatta la ikliğin temsilcisi CHP, zarara uğruyor diye, DSP üzerine bile baskı kurulabilir.
mış: İnsan hiç bu kadar üzülür m ü ? " Hoca karısına üzüntüsünün sebebini açıklamış: "Hanım, sakalımın üzerinden fare geçtiği için a ğ l a m a d ı m . Y a yol olursa, diye d ü ş ü n d ü m de dertlendim. Üzüntüm bundandır." 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül... 28 Şubat. B i r k e r e bu yolu açtınız mı, her zaman vesile bulmak kolay. Bir kere boyun eğdiniz m i , darbeler kafanıza kafanıza iner. Hukuk devleti, tek bir kişinin hakkını dahi korur. Refah'ın iktidar ortaklığı rahatsızlık m ı uyandırıyor, hassasiyet m i yaratıyor? Direneceksiniz. Millet hakimiyetinin üzerinde vesayet kabul et meyeceksiniz. "Millet yoludur, hak yoludur, t u t t u ğ u m u z yol. E y hak yaşa, ey sevgili millet yaşa varol" diyeceksiniz. Ve hakkınızda soruşturma açtırmaya kalkışanlar çıksa dahi, hay kıracaksınız: " Z u l m ü n topu var, güllesi var, kal'ası varsa H a k k ı n da b ü k ü l m e z kolu, d ö n m e z yüzü vardır. G ö z yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa, S ö n m e z ebedi, her gecenin g ü n d ü z ü vardır." Tevfik Fikret, 100 yıl önce bu şiiri yazabiliyorsa, siz 100 yıl son ra, aynı şiiri okuma cesaretini gösterebilmelisiniz. Yassıada Mektupları
Nasrettin Hoca, bir gece rüyasında farenin sakalının üzerinden geçtiğim g ö r m ü ş . A ğ l a y a r a k uyanmış. Karısı sormuş: "Hoca ne di ye ağlıyorsun? Hoca rüyasını anlatmış. Karısı daha beter şaşır-
27 M a y ı s döneminde, Y a s s ı a d a ' y a babam Muammer Çavuşoğlu'na gönderdiğim mektuplarda, Tevfik Fikret'in şiirlerinden alıntı lar yapardım: "Haksızlığın envaını gördük... B u mu kanunun? E n gamlı sefaletlere düştük... B u mu devlet? Devletse de kanunsa da, artık yeter olsun, Artık yeter olsun, bu deni z u l m - ü cehalet" Hapishanedeki sansür heyeti, zulüm ve kanunsuzluğa duyulan tepkiyi üzerine alındığı için, mektupların bu bölümlerini hep kese rek metinden çıkarırdı. Halbuki... "Dünyada şereftir yaşatan, milleti ferdi. / Silkin şu mezellet tozu uçsun ü z e r i n d e n " demek neden suç sayılsın?
• 240 •
• 241 •
Bir kere y o l açılmaya görsün. Nasrettin Hoca
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Bayar ve Demirci Rahmetli Bayar, 12 Eylül döneminde hapse düştüğüm zaman, bana şunu söylemişti: "İnandığın dava u ğ r u n a m ü c a d e l e eder ken, sıkıntıya düşebilirsin. A m a bil ki, bu sıkıntılar, insanın boynuna taktığı değerli bir gerdanlıktır." 12 E y l ü l ' d e , Demirel Zincirbozan'dan yazdığı mektupta "Her gece i k i gündüz arasındadır." diyordu. T e r c ü m a n Gazetesi'nde biz de yazdık: "Her gece iki g ü n d ü z arasındadır." Ve üç hafta gazetemizi kapattılar. Ne oldu? G ü n d ü z ü n gelmesi önlenebildi m ı ? Demirel önce başbakan sonra Cumhurbaşkanı oldu Demokrasi ve çok partili hayata geri dönüldü. Şimdi tekrar hatırlatma gereğini duyuyoruz: "Göz yumma güneşten ne kadar n u r u kararsa S ö n m e z ebedi her gecenin g ü n d ü z ü vardır" Her gece i k i gündüz arasındadır. Yeter k i siz geceyle değil, gün düzle ittifak yapın. Yoksa, güneş doğduğunda, demokrasinin üzeri ne düşen simsiyah bir leke gibi, kilometrelerce uzaktan teşhis edile ceksiniz. Ve bu ayıbı mahşere kadar alnınızda taşıyacaksınız.
M U H T I R A G İ B İ B İ R ŞEY!!!
Doğrusu, Fadime Şahin, M ü s l ü m G ü n d ü z ile aynı evde yakala nıp da, basına teşhir edilince, bu işte bir bit yeniği olduğunu hemen anlayamamıştım. Yalnız, M ü s l ü m G ü n d ü z ' ü n çıplak vücudunun teşhiri ve saçından tutulup çekilmesini, yakışıksız bulmuştum. Fadi me Şahin, A l i K a l k a n c ı ' n ı n dergâhını da ortaya çıkardı. Sonra sıra Emire K a l k a n c ı ' y a geldi. Ve basın yayın organlarında, zikir ayinle ri baş sırayı tutmaya başladı. İlk Komut İşte irtica tırmanıyor komutunun i l k adımı o günlerde .atıldı. Potan siyel bir tehlike, yakın tehdite, yavaş yavaş dönüştürüldü. "Arkeolojik kazılar" yapmak suretiyle, 5 - 1 0 yıl önceki sözler gündeme, getirildi. Maalesef siviller, bir darbenin inşa edilmesine ellerinden geldi ğince katkıda bulundular. Ü l k e d e panik havasmın yaratılmasına, kutuplaşmanın derinleşmesine hizmet ettiler. Kılık kıyafet kanununa muhalefet edenler veya kanun dışı faali yet gösteren tarikatlar filân derken, cephe genişletildi. 28 Şubat tarihli M i l l i Güvenlik Kurulu'nda, daha ziyade İmam Hatiplere yönelik bir endişe olduğu izlenimi ön plana çıkmıştı. Ama henüz bu i l k adımdı. Bilahare, peş peşe i k i brifing geldi. Birinci Brifing
• 242 •
İlk brifinge, "İrtica" adı verilmedi, fakat P K K ve bu örgütü des tekleyen ülkeler anlatırken, irticaın, P K K ' d a n da daha büyük bir tehlike olduğu basın mensuplarına söyleniverdi. Söylendi m i , söylenmedi m i , tartışması da yapıldı. Zira askeri yet kililer kticaın değil, brifingte P K K ' ı n konuşulduğunu belirtiyorlardı. Zaten brifingin başlığı P K K ve bu örgütü destekleyen ülkelerdi. Bu arada, Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, Anayasa Mahkemesi'nde R e f a h i n kapatılması için dava açtı. • 243 -
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
İkinci Brifing Birinci brıfingteki zemin yoklaması, basın ve muhalefet tarafın dan alkışlarla karşılanınca askerler, ikinci bir âdım daha atmaya ka rar verdiler. Ortaya "muhtıra gibi" bir şey çıktı. Her ne kadar De mirel, "Muhtıranın gibisi olmaz. Muhtıra, m u h t ı r a d ı r " dese bi le, o dediğinin de eli kulağında söylentileri pek yaygın. İkinci brifing, "Yeşil sermayeyi" anlatıyordu. Sonradan, yeşil sermaye iddialarına kaynak olan kitabın, Faik Bulut adlı bir Mark sist kanun kaçağından harfiyen alındığı ortaya çıktı. İkinci brifinge savcılar ve hâkimler katıldı. Orada alenen Refah Partisi'nin "irticai faaliyetleri", bazı "delillerle" g ü n d e m e geldi. Dinleyiciler arasında hem Yargıtay Başsavcısı, hem de Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri vardı. G e n e l k u r m a y ' ı n ortaya koydu ğu "deliller" Başsavcımnki ile aynı i d i . RP'nin kapatma davasına bakacak olan Anayasa Mahkemesi üyelerinin, A n a y a s a ' n ı n 138'nci maddesine aykırı olarak, telkin ve tavsiyelere muhatap bırakılması, sakıncalı bulunmamıştı. Bu brifingten sonra, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), "Yeşil sermayenin" i l k sıradaki ismi, Kombassan aleyhine harekete geçti. Yıllardır hep aynı şekilde kaynak temin eden ve ortaklarına büyük paralar kazandıran bu dev holdingin paralarına el konuldu Kombas san i n ortağı olan binlerce kişiyi zarara uğratma pahasına, "muhtı ra gibi bir şey" çarkları hızla çevirmeye başlamıştı.
Muhtıra Gibi Bir Şey!!!
tabii Kanal 7 ' n ı n kusuru madalyonun doğru yüzünü seyircilerine göstermesi. Ahmet H a k a n ' ı n haberleri, rating rekorları kırıyor. Her-, kes Kartelcilerin yerdikleri haberlerin haricinde, farklı bir ses duya bilmek için Kanal 7 haberlerini seyrediyor. Kapanma 1 gün ile sınırlı kalsa, bu kadar endişe etmeyeceğiz. Fakat, Radikal Gazetesi, süresiz kapanmadan söz ediyor. Siyasi D u r u m Muhtıra gibi bir şey, E r b a k a n i n istifa etmesine yol açtı. Acaba Tansu Çiller'e görev verilmemesi sonucunu da doğurabilir mi? Cumhurbaşkanı, diğer liderlerle temas etmeyi, belli k i nelerin olamayacağını göstermek için istedi. Hep söylediği bir söz vardır D e m i r e l i n : "Neler olacağını g ö r m e k için, önce, nelerin olamaya cağını anlamak l a z ı m . " D Y P İ i l e r i n bazıları (Hasan Denizkurdu, Ünal Erkan, Hasan Karakaya, D o ğ a n Arınç, Işılay Saygın, Haluk Müftüler, Doğan Güreş) Yolrefah'o güvenoyu vermeyecek. Ama hiç kimse, peşin bir dekla rasyon yayınlayarak, Tansu Çiller'in görevlendirilmesini engelliyecek bir tavır içine de girmeyecek. Öte yandan, Yolrefah Hükümeti ve erken seçimin gündeme gelme si, muhüra gibi bir şeyin önüne kesecektir. Seçim karan almdıktan son ra müdahale çok zor olur. Bunu asker de bilir. Bu yüzden, ortalık bula nık. Ve bulanık suda balık avlamaya çalışanlar her an ortaya çıkabilir. İşte Öyle Bir Şey!!!
Kanal 7 Tabii, bir de, şikâyetçi oldukları, Kanal 7 vardı. Cadı avına katıl mayan sağduyulu vatandaşların, seyrederken tek rahat nefes aldık ları kanalın kapatılması için Genelkurmay R T Ü K ' e başvurdu. Bun dan i k i ay önce, bir canlı yayında, kesintisiz eğitim tartışılırken, ko n u ş m a c ı l a r d a n biri, k i m i kastettiği anlaşılamayacak bir biçimde, "Bunlar şerefsiz" demiş, üstelik, tartışmanın ilerleyen dakikaların da da, sinirlerine h â k i m olamadığı için özür dilemişti. Koca koca liderler, B i r a n t i n programında, Tansu Ç i l l e r i n ne hırsızlığını ne de arsızlığını bıraktılar. Her T V kanalı, Tuğgeneral Osman Ö z b e k ' i n , Erbakan'a "pezevenk" dediğini yayınladı. Ama • 244 •
Hani yıldızlar yanıp sönerken hani bir marş duyar da insan, hani bir kâbus basar da birden, işte öyle bir şey... Hani sandığa koşarken, hani umutla coşarken, hani eli böğründe kalır da insan, işte öyle bir şey. M u h ü r a gibi bir şey!!! Seni d ü ş ü n d ü m , dün akşam yine, sonsuz bir korku doldu kalbi me, bir de basını d ü ş ü n d ü m soma, bir garip sızı çöktü omzuma!!! Hani bir yağmur yağar ya bazen, hani gök gürler ya arkasından. Hani şimşekler çakar peşinden. İşte öyle bir şey. Muhtıra gibi bir şey. Y a ğ m u r d a n kaçarken doluya tutulmamak için, demokrasi nin etrafında kenetlenelim. • 245 •
Ve Söz Demirel'in
****
V E SÖZ DEMİREL'İN
C u m h u r b a ş k a n ı Süleyman Demirel, her vesileyle, "Ben meşru iyetin a d a m ı y ı m . Demokrasinin ü r ü n ü y ü m " der. Demirel, bun dan yıllar önce yaptığımız bir söyleşide, 27 Mayıs darbesi hakkın daki düşüncelerini ortaya koymuştu. T ü r k i y e ' d e darbeleri ve askeri müdahalenin olumsuz sonuçlarını tahlil emişti. G ü n ü n m a n â ve ehemmiyetine binaen, bu sohbetten bazı bölüm leri, makaleme alıyorum. Demirel, bugün de konuşşa, mutlaka aynı şeyleri söylerdi. (!?)
...Bu çeşit hadiseleri bir nevi tabii afetler gibi mütalâa etmek ge rekir. Maalesef her defasında, bu çeşit hadiselerde memleket zarar görür. Bunlar Osmanlı idaresinde vardı, ama Cumhuriyet idaresin de olmamalıydı. Darbeler getirdiğinden fazlasını götürür. Darbele rin açtığı yaraları kapamak, harplerin açtığı yaralan • kapamaktan güçtür. Ç ü n k ü harplerde millet bir ve beraberdir. Darbelerde, millet b ö l ü n m ü ş t ü r . Birisinin çok haklı saydığını, öteki haksız sayar. B u yara nasıl kapanacaktır? T ü r k i y e ' d e zaman olur, açık veya fısıltı şeklinde millet iradesi tenkit edilir, birtakım fetvacılar millet iradesinin üstüne çıkarlar. Hem "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" diyeceksiniz, "Hem millet de kim oluyor?" diyeceksiniz. B u ikisini bağdaştır mak m ü m k ü n değil. T ü r k i y e ' d e k i siyasi buhranın sebebi budur...
****
Demirel'den D e ğ e r l e n d i r m e "....Türk Silahlı Kuvvetleri'nin nüfuzunu kullanarak, devlet oto ritesini ele geçirme hareketleri T ü r k i y e ' d e yeni değildir. Ama Cum huriyet Türkiyesinde yenidir... Demokrat Parti milletvekillerine ceza verilirken kullanılan ge rekçe " C a h i l oy ç o ğ u n l u ğ u n u n m ü m e s s i l l e r i " tabiridir. Bu 1950'den sonra devreye giren millete karşı t a h a m m ü l s ü z l ü ğ ü n neti cesidir... "Anayasa ç i ğ n e n m i ş t i r " gibi bir slogan ortaya atıp Anayasa çiğnenmeye kalkıldı mı, bunun izahım yapmak m ü m k ü n değildir. Demokrat Parti'nin ricalini halkın gözü ö n ü n d e küçük düşürmek için hemen hemen her çareye başvurulmuştur. Ama millet vicdanı asla bunları kabullenmemiştir... Demokrasi, Silahlı K u v v e t l e r i n sivil idare emrinde olduğu y ö n e t i m adıdır. Eğer Silahlı Kuvvetler sivil idarenin emrinde değil ise, o idareye demokrasi demek m ü m k ü n değildir. 27 M a y i s i n içinde tahrik vardır. İkincisi, 27 Mayıs, millet irade sine alışmamış bir ülkede, elit m i millet mi (seçkinler m i , halk mı) kavgasında, milletin bir süre için devre dışı bırakılmasının adıdır. • 246 •
...Türkiye B ü y ü k Millet Meclisi, T ü r k i y e Cumhuriyeti'nden daha yaşlıdır. Türkiye B ü y ü k Millet Meclisi, Kurtuluş S a v a ş ı ' n a hayatiyet veren en b ü y ü k teşekküldür. 1920'de kurulmuştur. Cum huriyeti, Kurtuluş S a v a ş ı ' n d a n sonra bu Meclis ilân etmiştir. C u m huriyeti korumak ve kollamak maksadıyla, Türkiye B ü y ü k Mil let Meclisi'ni tahrip ettiğiniz takdirde, çok aziz bir varlığı tah rip etmiş olursunuz... Yaratacağı tepkiler ne olursa olsun her şeyi söylemeye kendimi görevli sayıyorum. Türkiye, olup bitenleri zamanında öğrenmediği için hep birçok şeyler tekerrür ediyor. İbret ve ders alamıyoruz... Seçilmiş sivil idarelerin en önemli vasfı, meşruiyettir. Kudret de meşruiyetten doğar Meşruiyete karşı çıkılırsa, sivil idarelerin buna karşı tedbirleri yoktur. Bir sivil idare düşününüz k i , kendi ordusun dan şüphe edecek ona karşı tedbir alacak. Yoksa ahaliyi m i silahlanldıracak, milis şeklinde? Sivil idareye karşı çıkmaya kalkıştığı nız zaman, onu alaşağı etmeniz o kadar ö m e m l i bir mesele değil. Önemli olan, meşruiyete saygı duyulması ve herkesin anayasadaki yerini muhafaza etmesidir. Bu bir gelenek meselesidir.
• 247 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Ve Söz Demirel'in
****
...Dünyanın en kuvvetli ordularına bakalım. Birleşik Ameri ka'da, Fransa'da, İngiltere'de her şey düzgün mü gidiyor? Yoob' Neden hiçbirinde ordu, "Vatan elden gitti, memleketin istikbali k a r a r d ı " diye yönetime el koymuyor? O memleketlerde bunalımlar olduğu vakit orduya davetiye çıkaran birtakım zihinler olmuyor, ni ye? Çünkü orduyu siyasetin içine karıştırdığınız zaman, o orduyu tahrip edersiniz; o orduyu tahrip ettiğiniz zaman ülkenin güvenliği ni tahrip edersiniz. 1
Siyasete karışmış orduların siyasetten sökülüp atılması da o ka dar kolay değildir. Balkan faciası, ordunun ittihatçı ve itilâfçı diye ikiye bölünmesi yüzünden çıktı. 500 sene oturduğumuz Rumeli top raklarını, biz ordumuzun siyasete karışması sonucunda 4 günde kaybedip terk ettik. B i r memleketi y ı k m a n ı n en kolay yolların dan birisi orduyu siyasete sokmaktır...." İşte bundan yıllar önce, Demirel, böyle konuşuyordu. D ö n ü p do laşıp gene aynı noktaya geleceğimizi nereden bilebilirdik? Aritmetik ve Siyaset E r b a k a n i n istifasınm sayısal değil, siyasal destek noksanından kaynaklandığı iddia ediliyor, Demirel'in bu yüzden, meclis aritme tiğinden ziyade,' siyasi gerçeklere ö n e m vereceği belirtiliyordu. Tabii o siyasi gerçeğin göbek taşında asker bulunuyor. ' Demirel, müdahaleleri, ülkeleri bölen bir tabii afet gibi değerlen diriyordu. Y ı l m a z i görevlendirerek, bu tabii afetin rüzgârına da yanmanın kolay olmadığını gösterdi.
venoyunu temine çalışmak, demokrasiyi soysuzlaştırma pahasına hükümet olma ihtirasından başka bir şey değildir CHP Genel Baş kanı, partilerini ve kişiliklerini aşan milletvekilleri aradığını söylü yor. Bu, utanç verici yollara başvurmanın kılıfıdır. CHP Genel Baş kanı kimdir k i , partisini ve kişiliğini aşan birtakım kimseler kendi sini takip etsin? Zorlama metodlarla, hile ve desise ile, ihanet ve ha yal hesabına dayanarak hükümet kurma teşebbüslerinin temelinde meşruiyet yoktur." Görevlendirme ve Atama Burada, şu ayırıma dikkat etmek g e r e k i r / G ö r e v l e n d i r m e ile hü kümetin atanması farklı şeylerdir. Görevlendirme, hükümeti kur mak üzere temaslar yapsın diye birine görev vermek anlamını taşır. Atama ise, o kişinin kurduğu hükümetin onaylanmasıdır. Görevlen dirilen değil, hükümeti onaylanan kişi, Başbakan olur. Cumhurbaşkanı, bir kişiyi görevlendirirken, Meclis çoğunluğu na sahip olup olmadığına bakmayabilir. Ama, karşıda salt çoğunlu ğa dayanan bir başka blok oluşmuşsa ve bir diğerine görev verili yorsa, 1977 yılında olduğu gibi, "partisini ve kişiliğini aşacak" milletvekili arayışı, her an başlayabilir. Demirel, Y ı l m a z i görevlendirirken, Meclis aritmetiğinden ziya de, siyaseti ön plana almıştır. Tercihinin ülkeyi daha büyük kargaşa içine götürmemesini umut ediyoruz.
1977 Seçimleri Madem eski defterleri karıştırdık, biraz da 1977 Haziran seçim leri sonrasına dönelim: C u m h u r b a ş k a n ı Fahri Korutürk, 229 sandal yeye sahip, AP, MSP ve M H P ' n i n ortak deklarasyonuna rağmen 214 sandalyeye sahip C H P ' n i n Genel Başkanı Ecevit, sayısal ol maktan ziyade, siyasi sebeplerle görevlendirmişti. Demirel bu işe çok öfkelenmişti: " H ü k ü m e t kurup, sonradan gü• 248 •
• 249 •
Mazereti Bırak, Meşruiyete Bak
mış olmasına r a ğ m e n "İktidar, milletin hakiki ve ehliyetli mü messillerine tevdi edilecektir" denilmekteydi. G ü r s e l i n Seçimi MAZERETİ BIRAK, MEŞRUİYETE B A K
Mesut Y ı l m a z i n Bakanlar Kurulu listesi Demirel tarafından onaylanacak mı? Onaylanırsa, güvenoyu alabilecek mi? Alamazsa Çiller görevlendirilir mi? Yolrefah'a ordu geçit verir mi? Erken se çim karan alınırsa, asker Refah i n büyümesinden korktuğu için na sıl bir tavır takınır? Seçimlerin ertelenmesi için baskı uygulanır mı? Son gelişmeler T ü r k i y e ' d e demokrasinin pamuk ipliğine bağlı olduğunu ve çoğunluğun, askerin komutu karşısında hazırola geçti ğim bizlere bir kere daha gösterdi. T ü r k i y e ' d e m ü d a h a l e haricinde de, siyasetçiler üzerinde ağır baskı uygulandığı dönemler çok olmuştur. Silahlı Kuvvetler Bildirisi Mesela, askeri temsil eden o günkü kişiler, kendi yaptıkları çiçe ği burnundaki 1961 A n a y a s a s ı ' m ihlâl etmekte hiçbir mahsur gör memişlerdir. 15 E k i m 1961 seçimlerinden hemen sonra, 21 E k i m 1961'de 37 yüksek rütbeli subay, İstanbul Harp Akademesi'nde toplanarak şu kararları almıştır.
Askerler, aynı zamanda, Anayasa Profesörü A l i Fuat Başgil ye rine 27 Mayıs darbesinin lideri Cemal G ü r s e l i n Cumhurbaşkanı ol masını istiyordu. Bu yüzden A l i Fuat Başgil'i tehdit ederek yurt dı şına gitmesini sağladılar. Ziyaretine gelerek kendisini tehdit eden M i l l i Birlikçi Sıtkı Ulay'a, Başgil, kahramanca bir cevap verdi ve dedi k i : "Ben Kafkasya'da yedeksubay olarak harbe girdim. Kurşunlar etrafta y a ğ m u r gibi y a ğ m a y a başlayınca, insanda ö l ü m korkusu diye birşey kalmıyor." Fakat A l i Fuat B a ş g i l ' e direnmesi için yeterli destek gelmedi. Adalet Partisi'nin o dönemindeki Genel Başkan Gümüşpala ve C K M P ' n i n başkanı Osman Bölükbaşı, B a ş g i l ' e çekilmesini tavsiye ettiler. Asker, G ü r s e l i n , rakipsiz kalmasına rağmen gene de seçileme mesinden endişe, ediyordu. Gizli oyla yapılacak seçimde gereken çoğunluk bulunamazsa ne olacaktı? Bu yüzden üniforma terörü uy gulandı. Seçim günü, meclisin bütün locaları, koridorları ve kulisle r i , her türlü rütbedeki askerle doldurulmuştu. Bunlar her köşede, herkesin duyabileceği sesle, tehdit yağdırıyor ve eğer Cemal Gürsel cumhurbaşkanı seçilmezse, ortalığın kan gölüne dönüşeceğini söy lüyordu.
1) Meclis toplanmadan Türk Silahlı Kuvvetleri fiilen duru ma el koyacaktır.
163 kişi boş oy kullandı ve Gürsel, 434 oyla "seçildi."
2) İktidar, milletin hakiki ve ehliyetli mümessillerine tevdi edilecektir.
Demokratların Affı
Bilhassa, o günkü komuta kademesinin zihniyetini göstermesi açısından 2'inci madde çok önemlidir. Bu madde, yeni seçim yapıl-
Demokrasiye inanan insanların çilesi bitmedi, daha sonraki yıl larda da rejimin ırzına geçilmeye devam edildi. D e m i r d i n pek sev diği tabirle, "azıcık hamile bir demokrasi" ile avunmak zorunda kaldık. Demokrat Partililerin affı konusu, cumhuriyetin bekçiliği ile ye tinmeyip, 27 Mayıs darbesinin de bekçiliğine soyunan komuta ka demesini rahatsız ediyordu.
• 250 •
• 251 •
3) B ü t ü n siyasi partiler faaliyetten men edilecek ve seçim ne ticeleri fesh edilecektir. 4) Bu kararın tatbiki 25 Ekim'den bir gün sonraya dahi ge ciktirilmeyecektir.
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
Demokratlar! affedebilmek için, anayasayı değiştirmek gereki yordu, ismet P a ş a ' n ı n da bu işe sıcak bakmasıyla, konu komisyon lardan geçü. Ama bir dizi olay, affı engelleyecek biçimde geliştiArtık tabu senatör olan M i l l i Birlikçiler İ n ö n ü ' y e muhtıra verdiler C u m h u r b a ş k a n ı Sunay, Genelkurmay Başkanlığında komutanlarla konuştu. Genelkurmay'da komutanlar bir toplantı daha yaptı Ve "Ordu affı istemiyor" sözleri etrafa yayıldı. Ve nihayet, hem Meclis, hemde Senato'nun komisyonlarından geçen Anayasa değişikliği, Demirel tarafından, Türk Silahlı Kuvvetlerı'nın "hassasiyeti" göz önüne alınarak, engellendi. 21 Mayıs günü Adalet Partisi'nin Cumhuriyet Senatosu grubun da konuşan Demirel, af meselesinin askıya alınmasını, aksi takdirde istifa edeceğini söylüyor ve "Siyasi hakları iade vazifemiz de or duyu rencide etmemek vazifemiz değil m i ? " diye ekliyordu. Görüldüğü gibi, sadece darbe dönemlerinde değil, normal zan nettiğimiz devirlerde de, milletin hassasiyeti yerme, komuta kade mesinin hassasiyeti ön plana çıktı. Ama, siyasetçilerimiz, millet ira desine ö n e m verdiklerinde, milletin temsilcilerinin devre dışı bıra kılmasına karşı çıktıklarında, "bekçilerin" geri adım attığını da müşahade ettik. Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler'in Cumhurbaşkanı seçilem e m e s ı , önemli bir örnek teşkil eder. O günkü hava, sanki bugün künden daha az mı gergindi? Genç okuyucularımız için ufak bir hatırlatma yapalım: 1961 A n a y a s a s ı ' n a göre, C u m h u r b a ş k a n ı ancak T B M M üyeleri arasından seçilebilirdi. Bu yüzden, 5 Mart 1973 günü, Faruk Gürler Genelkur may B a ş k a n h ğ ı ' n d a n istifa etti, M i l l i Savunma Bakanı da, konten jan senaratörlüğünden ayrıldı. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Gür l e r i kontenjan senaratörü atadı. Gürler Cumhurbaşkanlığına aday oldu, fakat beklenilen oyu alamadı. A P ' n i n adayı Tekin Arburun'un 282 oyuna mukabil, G ü r l e r ' i n oyu 175'te kaldı. Halbuki Gürler'in kazanması için her türlü üniformalı tertibat alınmıştı. Genelkur may Başkanı ve kuvvet komutanlarının yanında, yüksek rütbeli ge neraller cumhurbaşkanı seçimini izlemek üzere, mülki erkan locası nı doldurmuştu.
Mazereti Bırak, Meşruiyete Bak
Anayasa Değişikliği İkinci ve üçüncü turlar aşağı yukarı aynı neticeyi yerip de, Gür ler'in cumhurbaşkanı seçilemeyeceği anlaşılınca, komutanlar, 12 Mart döneminin başbakanı Ferit Melen ile Ç a n k a y a ' d a bir toplantı yaptı. Anayasa değişikliği ile, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ertelen mesi kararını içeren bir Anayasa değişikliği teklifini, Meclis'e sun du. 300 oy yerine 299 kabul oyu çıkınca, Anayasa değiştirilemedi. - Demokrasimiz, bir oyla gol yemekten kurtuldu. Sonünda Demi rel ve Ecevit anlaşarak Fahri K o r u t ü r k ' ü cumhurbaşkanı seçtiler. Demokrasi nihayet, boş kaleye sürekli gol yemekten kurtul muş, politikacılar bir parça kımıldanınca, gol bile atabilmişler dir. Mezaret ve Meşruiyet Bütün bunları şunun için yazıyorum. Hem korkacak bir şey yok, hem korkunun ecele faydası yok. B u g ü n de yine, baskıcı bir d ö n e m d e n geçiyoruz. Ya kafamıza vurularak demokrasinin ırzına geçilecek veyahut, birazcık kıpırda narak, golü atan biz demokratlar olacağız. Demokrasiyi rafa kaldırmak için her zaman mazeret üretilebilir. Ama mazeretlere değil meşruiyete ö n e m vermeliyiz. (Not: Tarihi bilgileri için, arşivlerin yanı sıra, İhsan Tombuş'un Politika'da 41 Yıl kitabına başvurulmuştur. İzgi Yayınları.)
t • 252 •
• 253 •
Tarihten Ders Alınsa
zan bir gazeticiydi. Neden 180 derece döndüğünü işte bu şekilde an latıyor: "Rejim tehlikeye girmişti. Refahyol'un yerine geçen Anasol, askerin sükûnete k a v u ş m a s ı n ı temin edecek." TARİHTEN DERS ALINSA
Ve demokrasiyi kurtardıkları için "sağduyulu" komutanlarla, Cumhurbaşkanı Demirel'i kutluyor. Demokrasinin Yeni Tarifi
Türkiye neden cumhuriyet tarihinde 4 ' ü n c ü defa bir "askeri m u h t ı r a " ile karşı karşıya kaldı? Kimse Erbakan H ü k ü m e t i ' n i n yıkılmasında ve yerine bir başka sının kurulmasmda, komuta kadamesinin rolünü inkâr edemez. A y nı şekilde, kimseye, Bakanlar Kurulu'nun askerin gölgesi altında oluşmadığını söyleyemez.
Böylece demokrasi yeni bir tarife kavuşuyor. Demokrasi millet hâkimiyetinin vurgulandığı halkın iradesinin, temsilciler vasıtasıyla Meclis'e yansıdığı bir rejim olmaktan çıkıyor, askeri hassasiyetin gözetildiği, komuta kademesinin laiklik ve Atatürkçülük anlayışının geçerli sayıldığı, kanunlardan ziyade brifinglerin ağırlık kazandığı bir sistem haline geliyor.
Zaten demokrasi böyle zorlamalara muhatap olduğu için birta k ı m anormallikler ortaya çıkmıştır.
Acaba 28 Şubat muhtırasının gereğini yerine getirerek, demok rasiyi kurtardınız mı, yoksa yaraladınız mı?
Aksi takdirde Erbakan istifa etmezdi. Erbakan istifa etse dahi Demirel, h ü k ü m e t kurma görevini, üç partinin deklarasyonuna ba karak Tansu Çiller'e verirdi. Parlamento, bu kadar kısa sürede seçi me gitme mecburiyetini hissetmezdi. İlnur'dan A l Haberi 25 Haziran 1997 tarihli Zaman gazetesinde, bakın, İlnur, Çevik ve yazıyor. "Son günlerde, en yetkili Silahlı Kuvvetleri ileri gelenleriyle ve C u m h u r b a ş k a n ı S ü l e y m a n Demirel ile ayrı ayrı bir araya gelme imkânı buldum. Türkiye şu birkaç hafta içinde, çok has sas bir d ö n e m d e n geçti ve demokrasi her şeye r a ğ m e n ayakta kalabildi. Bunda C u m h u r b a ş k a n ı Süleyman Demirel kadar, Si lahlı Kuvvetlerin s a ğ d u y u l u komutanlarının da payı vardı. Yoksa b u g ü n " H a k k ı m ı yiyorlar" diye bas bas bağıran bir Tan¬ su Çiller'i g ö r e m e z d i n i z . A m a a r t ı k kimse askeri fazla zorlama malı." İlnur Çevik, çok yakın zamana kadar, Refahyol'u savunan, irti ca denilen suni g ü n d e m i eleştiren, Daily Nevs adlı gazetesinde de, askeri cenahtan gelen bu gibi müdahaleleri doğru bulmadığını ya• 254 •
Tarihe Bakış: 27 M a y ı s 15 E k i m 1961 genel seçimlerinden hemen sonra yayınlanan Si lahlı Kuvvetler Birliği cuntasının deklarasyonunu hatırlayınız: "Meclis derhal feshedilecek, devlet yönetimi, milletin hakiki ve ehil temsilcilerine bırakılacaktır." Seçim sandığından çıkanlar demek milletin hakiki ve ehil tem silcileri değildi. 27 Mayıscılar, "millet a d ı n a " direnme hakkını kul lanmışlardı. Onların takipçisi olan cunta da, aynı mantıkla hareket edip, milletin hakiki temsilcilerini, herhalde "cahil oy çoğunluğu nun" dışında bir yerde arayıp bulmaya hazırlanıyordu. 1961'de bu hava içinde, C u m h u r b a ş k a n ı Gürsel, parti liderlerini Ç a n k a y a ' y a davet etti. İsmet P a ş a ' n ı n başbakan olması sağlandı. A l i Fuat Başgil'in Cumhurbaşkanlığına aday olmaktan v a z g e ç m e siyle ve M i l l i B i r l i k Komitesi üyelerinin de ömür boyu senatör ya pılmasıyla, askeri cuntanın, yeni seçilen Meclis'i kapatıp "yöneti mi, halkın gerçek ve ehil temsilcilerine" teslim etmesi önlendi. Yani demokrasi kurtuldu! 1970'lere doğru, askerin hassasiyetine binaen, demokratların affına ilişkin kanun, Meclis ve Senato komisyonlarından geçmiş ol masına rağmen, askıya alındı. • 255 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
12 Mart
Tarihten Ders Alınsa
İrtica Elden Gidiyor!
A m a hassasiyet bitmedi, 12 Mart müdahalesi gerçekleşti. İlk a ş a m a d a , solcular, tıpkı 27 Mayıs döneminin C H P İ i l e r i gibi,'bu işe çok sevindi. Sonra asıl darbeyi onlar yedi. Çünkü "asker-sivil ay d ı n l a r ı n " başlattığı solcu darbe, Genelkurmay Başkanı Memduh T o ğ m a ç tarafından baştırılmış ve cuntanın yerini emir komuta zin ciri içinde gerçekleşen bir müdahale almıştı. Siyasi partiler hemen teslim oldu. Başbakan Demirel, muhtırayı tebellüğ etti, gereğini yerine getirerek istifa etti. Bütün partiler N i hayet E r i m ' i n "Beyin Kabinesine" bakan verdiler. C H P ' n i n Genel Sekreteri Bülent Ecevit direndi ve görevinden is tifa etti. Böylece C H P + O r d u = İktidar formülü o d ö n e m d e İsmet P a ş a ' y a karşı çıkan Ecevit ve arkadaşları sayesinde yara aldı. Demirel muhtırayı tebellüğ ederken çevresine durumu özetledi Parlamento açık kaldı. Demokrasi k u r t u l m u ş oldu! Halbuki halk bunu farklı yorumladı. Nitekim, müdahaleye karşı tavır koyan Ecevit daha sonra partisinin başına geçti ve i l k seçimde CHP tarihinde görülmeyen bir başarıya imzasını attı. Başbakan ol du.
M i l l i Güvenlik Kurulu'nun taşeronluğuna soyunursa,, bu hüküm yıpranır. Bakan veren partiler de yara alır. Eğer M i l l i Güvenlik K u rulu'nun askeri kanadı "Laiklik elden gidiyor" brifinglerinde öne sürdüğü endişeleri bir kenara bırakırsa, o zaman, "Bu g ü n d e m su ni" diyen bizler haklı çıkarız. Halk da bunun dcğerlendirmesmi bir kere daha yapar. Burada CHP akıllı davranıyor. Hem dışarıdan destek veriyor, hükümeti eleştirmeye hazırlanıyor. Kısacası Deniz Baykal, 12 Mart dönemini de yaşadığı için taşeronluğa soyunmuyor. Siyaset tarihimiz, politikaya şu veya bu şekilde müdahale eden askerle işbirliği yapan siyasetçilerin yıprandığını göstermiştir. Ders almak için 27 Mayıs soması A P i n , 12 Mart sonrası CHP'nin ve 12 Eylül sonrası A n a p i n zaferini hatırlayın. Siz hatırlamazsanız bile seçmen sandık başında bunu size hatırlatacaktır.
12 Eylül 12 Eylül, diğer darbelerin belki en haklısıydı. Kan gövdeyi götü rüyordu. Ama, gene de başta Demirel olmak üzere herkes sordu: "11 Eylül g ü n ü akan kan nasıl oldu da 13 Eylül'de kesildi?" 1978 yılında sıkıyönetim ilan edilmişti. Buna r a ğ m e n terör ey lemlerinin bastırılmamasında, halkın çoğunluğu bir i y i niyet ve gay ret eksikliği gördü. 12 E y l ü l ' ü n amacı, tabii gene "demokrasiyi k u r t a r m a k t ı " "Tencereyi pisleten" politikacılardan kurtulunca, onlara göre demokrasi de kurtulacaktı! Fakat millet M i l l i Güvenlik Konseyi'nin siyasi programını anla madı. Konseyin icazetli liderleri, Necdet Calp ve Turgut Sunalp tasfiye oldu. Kenan Evren'in sakm seçmeyin dediği Turgut Özal ise en çok oyu aldı. • 256 •
• 257 •
Hoş Geldin Erim Hükümeti!
HOŞ GELDİN ERİM HÜKÜMETİ!
Türkiye, olağanüstü bir d ö n e m d e n geçiyor "Demokrasi, hükümetlerin, hilesiz, h u r d a s ı , entrikası/ ku
Bugünlerde, yukarıdaki tarife uyulduğu pek söylenemez. 20. Yıl Ö n c e
C u m h u r b a ş k a n ı , Y ı l m a z ' ı neden görevlendirdiğini açıklarken durumun 20 yıl öncesinden farklı olduğunu 197TZ £ U , ' bulunmadığını ve o tarihte, arayışına girildiğini söyledi. Oysa, tam tersine,
s ^ ^ ç Z ^ ] £ ^ I^rdThaSf
n f ^ ^ f m
, ^
y
* - S
6 n Ç İ İ k b Ö l Ü n m Ü
§
t ü
' P°
l i s
ölünmüş-
öğretmenler bölünmüştü. Bu yüzden Birinci Milliyetçi Cephe
Î S Î r " ^
H ü k ü m e t ! ' n m seçimlerden sonra da sürmemesi isteniyordu. Kotu
******
"
e
n
d"
Eğer Demirel bunalım yoktu derken, askeri bir müdahale ile kar ç e ^ ^ h Î e s ' va;
istt LÎge" - i n i n baskısı ve mifda-
h a k l 1 y
'
S a d 6 G e
k
m
°
U
t
a
k a d e m
278 imzanın meclisin hür iradesine ipotek koyma anlamını taşı dığı iddiası ise siyaset biliminden ve politik tecrübeden mahrum bi rine ancak yakışabilir. 20 yıl önce 229 imzayı toplayan Demirel, acaba meclisin hür ira desine m i ipotek k o y m u ş oluyordu? Yoksa, bu imzalar, parlamenter sistemde, yasama ile y ü r ü t m e organları arasındaki dengeyi kuran "parti disiplinin bir sonucu muydu? Demirel, siyasi hayatında, güvenoylaması ile ilgili grup kararı alındığına hiç rastlamamış mıydı?" Cumhurbaşkanı, 278 imzaya teveccüh göstermeyerek, azınlığı tercih etmek suretiyle, acaba, "partisini aşan kişilikli milletvekil leri mi" aramıştı? Öyleyse, 20 yıl önce, "partilerini aşan milletve killerine" çağrı yapınca, neden Ecevit'e kızmış ve " C H P Genel Başkanı, kim oluyor da, partisini bırakıp milletvekülerimiz onun peşinden gitsin?" diye sormuştu. Yetsin ve E r i m T ü r k i y e ' d e bunalım, komuta kademesinin Refah iktidarına ta h a m m ü l edememesi neticesinde doğdu. Bu durum 1997 yılının ocak ayında Demirel'e yansıtıldı, Cami yapımından, kurban derisine ka dar bir sürü vesile yaratıldı. Demirel, Başbakan Erbakan i uyarmak la yetindi. Halbuki, "Yeltsin olma" fırsatını ele geçirmişti, Erba kan, Gorbaçov durumundaydı. Tanka çıkacak olan Demirel'di. Çık madı. Sonra olaylar onu da aştı. Refah Partisi'nin kapatılma istemi ve brifinglerle iş çığrından çıktı, antidemokratik görünüm iyice sı rıttı. 1
Muhafazakârlara Tasfiye Ülkeyi yönetilemez hale getiren, askerin bu baskısıdır Erbakan
K S I T ^ î^'* T"' *
"GtSk v T *
r
Ç k U
^ 6 8 1
m
S n d erken Î n uuk um m eLt ı^n üonunde
e
t
İ
-
D
"
y a n a k S 1 Z
o
l
b İ r
İ S t C d İ ğ İ
^ * y ^ b
k a l i y
3
Ş
r
k
a
b İ
seçtfg Cumhurbaşkanı4n S « ü n ü aça-' i m i n i n
ö
k u r U İ a C a k
0İa
0
- ^ Ekim veya en eec» ka seçim kaydı °vardı. sim ayında seçime gitmekten söz ediliyordu. §
• 258 •
Ç
Mesut Y ı l m a z ' a da bir fırsat doğmuştu. Askerin arkasına gizle nerek iktidara y ü r ü m e k yerine demokrasiyi bayrak yapsaydı, parti sinin üzerine serpilen ölü toprağını dağıtabilir, milyonlarca inançlı insanın, yani Anap i n harcını oluşturan muhafazakâr kitlenin sem patisini yeniden kazanabilirdi. Ama o da, Yeltsin yerine Nihat Erim olmayı tercih etti. Y ı l m a z H ü k ü m e t i n i incelediğimizde, A n a p i n muhafazakâr ka• 259 •
28 Şubat Sürecinde Din, Siyaset ve Laiklik
tmt
CHP'nin Tavrı
önümüze sermekte.
•' •
Demokrasiyi kullanarak, demokrasi olmasaydı? Cumhursuz' cumhuriyet, temiz toplum istemiyorum, ülkeyi nasıl sevmeli, Ezoplar ülkesi, Hıtlerın Papağanı, Aziz Nesin'i arıyoruz, terör ve hukuk gibi yazı başlıklarından da yazarın ne demek istediğini tahmin etmek mümkün. Ancak bu tahminlerimizi onunia paylaşmak gerek., işte yazılanlar ve işte sizler...
..."
Bir çırpıda okuyacağınız bir kitap. Bakalım sistemin adı var mı?
Deniz Baykal, tıpkı 12 Mart dönemi gibi " N i h a t P r i m »
Sivil, Dayanm lı az Bin Yürek Ahmet Hakan Taşeronluk
Ahmet Hakan, içimizi karartmayan haberlerin sunucusu. Geniş halk kesiminde büyük yankı bulan nevi şahsına münhasır bir yorumcu. Onun az bilinen bir yönünü bu kitapta birlikte keşfedeceğiz. Yüreğinden geldiği gibi yazan, şiir gibi yazılarıyla hepimizi ortak paydalar etrafında buluşmaya a
c
d l a i d k
p . ' M G K nın taşeronluğuna ve Refah Partısı'nın tasfiyesine soyunacak.
davet ediyor. Herkese önyargısız yaklaşımlarıyla tanıdığımız Ahmet Hakan'ın bu kitaptaki yazıları, özgür bir yaklaşımın dili olacaktır. İhmal ettiğimiz duyarlılıklara, görmemiz gereken renklere ve güzelliklere davet ediyor hepimizi. Uzuk soluklu yazılara ilk adım olsun....
• 260 •
a
fl
JilSI
* as a P
Eıvıl, Dayanılmaz Bit Yui">k
,