TURKÇEDE ANLAM KAYMASINA
A R A P Ç A
K E L İ M E
Y r J .
D o ç .
D r .
UĞRAYAN
K E L İ M E
G R U P L A R I
ıiak...
397 downloads
812 Views
15MB Size
Report
This content was uploaded by our users and we assume good faith they have the permission to share this book. If you own the copyright to this book and it is wrongfully on our website, we offer a simple DMCA procedure to remove your content from our site. Start by pressing the button below!
Report copyright / DMCA form
TURKÇEDE ANLAM KAYMASINA
A R A P Ç A
K E L İ M E
Y r J .
D o ç .
D r .
UĞRAYAN
K E L İ M E
G R U P L A R I
ıiak
E
i s l e r
T T U R K DÜNYASI ARAŞTIRMALARI V A K F I İstanbul -1997
&
^
m
r
^
r
y
?
J
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN
ARAPÇA KELİME VE KELİME GRUPLARI
Yrd. Doç. Dr. Emrullah
İSTANBUL
-1997
İŞLER
II]
Bu eser Bakanlar Kurulu'nun 20.7.1980 tarih ve 8 / 1 3 0 7 sayılı kararıyla kamu yararına hizmet verdiği kabul edilerek vergi muafiyeti tanınmış olan T Ü R K D Ü N Y A S I ARAŞTIRMALARI VAKFI'nın yayınıdır.
Her hakkı mahfuzdur. TÜRK D Ü N Y A S I ARAŞTIRMALARI VAKFI'nın müsaadesi olmaksızın tamamen, kısmen veya herhangi bir değişiklik yapılarak iktibas edilemez.
ÖNSÖZ
Baskı BAŞAK
OFSET
Haberleşme TÜRK DÜNYASİ A R A Ş T I R M A L A R I P.K. 9 4 A K S A R A Y /
VAKFI
İSTANBUL
Türk D ü n y a s ı Araştırmaları Vakfı Yayınlan No: 1 5 5 Milli Yayın Nu: 9 7 - 3 4 - Y - 0 1 4 7 - 1 5 5 ISBN; 9 7 5 - 4 9 8 - 114 - 0
II
Arapçamn Türkçe üzerindeki etkisi hemen herkes tarafından dile getirilmektedir. Ne var ki, hu etkinin çeşitli yönleri bilimsel çalışma larla detaylı bir şekilde ele alınmamıştır. Bu yönlerden bir tanesi de Türkçede anlam kaymasına uğrayan Arapça kelime ve kelime grup larıdır. Ana dili Türkçe olanlar Arapça öğrenirken bir gerçekle karşı laşmaktadırlar. Bu gerçek, dilimize geçen binlerce Arapça kelimeden yüzlercesinde meydana gelen anlam kayması olgusudur. Söz konusu kelimeler, gerek Arapça öğrenirken gerekse bu dili kullanırken çeşitli yanlışlara neden olmaktadır. Elinizdeki çalışma, bugüne kadar boşluk hissedilen hu konuda yapılmış kapsamlı bir ilk araştırmadır. Çalışmanın elden geldiğince eksiksiz olması için her türlü feda karlık yapılmıştır. Buna rağmen, eserin diğer bütün çalışmalar gibi eksik yönleri olması kaçınılmazdır. Bu konuda yapılacak her türlü e¬ leştiri ve katkı dikkate alınacaktır. Çalışmanın son şeklini almasında değerli tavsiyelerinden yarar landığım Sayın Hocam Prof. D r . A z m i Y Ü K S E L t' ayrıca çeşitli a¬ şamalarda katkıları olan muhterem kayınpederim A l i İhsan O K U R vı? kıymetli meslektaşlarım Aytekin Ö Z G Ü R , M u s a Y I L D I Z ve Mehmet Ali Ş İ M Ş E K 'e burada teşekkürü bir borç bilirim.
Yrd. Doç. Dr. Emrullah İŞLER Ankara, ¡997
V
t u U & l t » l 3 - İ ¡ > * J I d J j ji« . lİjjUJI
j
L a U IjjJ ı-J-nJ 4_eU 4_La> ^
wljjSl
.—... ,«. •
•
İ.'MI.Î
yjj.
A J -
i.C '
J,
JJİ'J
AJİJİÎI
t
*
!
J . ;
fij^lı
<J»U- ÂJLSU
I i * ^JLu J i l î - p j i l l İ*Ul j i ^ İ * ( J * J I
JÍÍH
4_âJJ<
-
J * * j lîiJ
Î^JAİI
JJ^'UİHJI
-JJJ^I;
ÂÂÜI
SJ^jjl I i i Jl^a
J5JI : j j —
.
j»b jVfJI
J . ' J jjLı ljj> . - J j . •
^
4__Oji!l L-ıiiJI j 4_Lt>jJl Î_uj*i| ^ — ¡ . i . J
4_ı*Lıİjfc) ¿I 4 _ ¡ j « j t j l i—iy¿ J í l j * ¿JUa j l i-Z*ï .¿>sjj'l jj^Aí .jí***' j JJü j**iJi >
y i J I UM . us¿i
*M\ j
i-_^JI
^jUaJl
¿ygAlll j l b l J £ ^ i l i l j jffill Ii« J l M İ ü i l j J * * ; o jytuL.it s e m a n t i c c h a n g e İ.'"3J
^
¿«Ijj J l
_ Í J ^ . A-JOII
: j - ' - Lt ¿L'j
lia
¿ I
.jliilj ï i f y - ' Í ^ Ú ' J J
VI
VII
pí—«
*
^
ÍA»-lj
ó * j l í í ú j S ü ^ j - J I 1*1*1
.¿JI... > y i i
.wlttll
JI - -- *î> (IjfLj)
——
X> J l ~ -•- -
-.
^¿L¿
J - i i -¿¿-ú »i > ü > .4_f£_üJI W-'l j İJfJajJI LjJj'İj* « U t t (4P [j*t*T
J l
w j - > i ^
— t >
_¿
¿
:
-
H
^
.T. * j
j
i
w
1
_ X A - — İ J J »
. j í j ^ l : ! jl»¡ J -T-lt-a-1
IM
-ljl.il
M t
JJÍLJI
Vııı
KISALTMALAR alay. argo. an at. ask. biy. esk. fel. fr. hkr. hlk. huk. is. kaba. kim. man. mee. şaka.
alay yollu argo anatomi askerlik biyoloji eskimiş felsefe Fransızca hakaret yollu Aa/A ağzında /uiiu/ı w/m iu/w kimya mantık mecaz şaka yollu
tar. Hy. tıp. tkz. zf.
tarift tiyatro irp teklifsiz zar/'
İÇİNDEKİLER Önsöz Arapça Sunuş Kısaltmalar. Transkripsiyon Sistemi Giriş I. Anlam Değişmesi ve Türleri II. Çalışmanın Amacı III. Çalışmanın Metodu I. B ö l ü m Türkçede Anlam Kaymasına Arapça Kelimeler.
1 3 8 10
Uğrayan
II. Bölüm Türkçede Anlam Kaymasına Uğrayan Arapça Kelime Grupları Sonuç Türkçede Anlam Kaymasına Uğrayan Arapça Kelimeler Dizini Türkçede Anlam Kaymasına Uğrayan Arapça Kelime Grupları Dizini
konuşmada
Bibliyografya TRANSKRİPSİYON
III V VIII •• V I I I
SİSTEMİ
Ç a l ı ş m a d a , İ s l â m A n s i k l o p e d i s i n i n transkripsiyon sistemi e¬ sas alınmıştır. Ancak hu sistemde (a) ile gösterilen kısa sesli fetha, A r a p ç a fonetiğine uygun olarak yerine g ö r e (e) ve (a) ile g ö s t e r i l miştir.
13
143 169 170 173 174
GİRİŞ ARAŞTIRMA KONUSUNA G E N E L BİR BAKIŞ
A R A Ş T I R M A K O N U S U N A ( ; F N E L U I H HAKIKI
3
I. A N L A M D E Ğ İ Ş M E S İ V E T Ü R L E R İ a) A n l a m d e ğ i ş m e s i A n l a m d e ğ i ş m e s i ö t e d e n beri d ü ş ü n ü r l e r i n dikkatini ç e k e n ko nulardan birisidir.Tarihi, E s k i Y u n a n ' a kadar gitmektedir. Pek çok d ü ş ü n ü r ve dilci anlam değişikliklerini ve nedenlerini tespit etmeye çalışmışlardır. K i m i bilginler ise anlam d e ğ i ş m e s i diye bir şeyin o l a m a y a c a ğ ı n ı ileri s ü r e r e k bu terimin k u l l a n ı l m a s ı n a karşı ç ı k m ı ş l a r d ı r . S ö z c ü k l e r i zihnin dış d ü n y a d a n k a v r a y a r a k aldığı ö ğ e l e r , dil k a v r a m l a r ı olarak g ö r e n ve dili bir s ö z e d ö n ü ş t ü r m e eylemi sayan L . Weisgerber bunlardan biridir. O n a g ö r e anlam de ğişmesi dîye ileri s ü r ü l e n şey; bir kavram, bir ad ya da içerik değişmesidir. 1
Anlam d e ğ i ş m e s i , gelişmeli anlambilim (historical semantics)in konusudur. Gelişmeli ya da tarihî anlambilim konusundaki siste matik ç a l ı ş m a l a r ilk olarak 19.y.y. b a ş l a r ı n d a Almanya'da ortaya k o n m u ş t u r . Daha sonra Meillet'in öğrencileri olan sosyal dilbilim ciler tarafından bu ç a l ı ş m a l a r F r a n s a ' y a taşınmıştır. Y ü z y ı l ı m ı z da artarak devam eden ç a l ı ş m a l a r d a bilginler, anlam değişiklikle rini belirleyip sistematik bir şekilde grup (andırmışlar ve b u n l a r ı n nedenleri ü z e r i n d e d u r m u ş l a r d ı r . B ö y l e c e anlam d e ğ i ş m e s i n e fe nomen ve terim olarak karşı çıkanlara r a ğ m e n bu ilim, g ü n ü m ü ze kadar yazılan, gerek dilbilim gerekse anlambilim k i t a p l a r ı n ı n t a m a m ı n a y a k ı n ı n d a hakettiği yeri almıştır. 1
Ullman'a g ö r e anlam; "gösteren ile gösterilen a r a s ı n d a k i k a r şılıklı ilişkidir." Lafız ile medlul, b a ş k a bir deyişle g ö s t e r e n ile g ö s t e r i l e n a r a s ı n d a k i karşılıklı ilişki değiştiği sürece anlam d e ğ i ş meye devam edecektir. Genellikle birbirine yakın ve yek d i ğ e r i y l e ilgili kavramlar a r a s ı n d a meydana gelen bu d e ğ i ş i m i , D o ğ a n A k san aşağıdaki ş e m a y l a g ö s t e r m i ş t i r . 3
4
/ Bu kıınu için hkz. Doğan Aksan. Her yiınuvlu Di! Ana Çizgileriyle Dilbilim. Ankara, 19911.111. 213. 2 Bk- Ahmed Muhıâr 'Umar. Umu d-Dilâle. Kahire, 1988. s.235. 3 A.g.e. s.235. 4 Akan. A.g-e. 111,214.
ARAŞTıRMA KONUSUNA G E N E L »IR ÇAKıŞ
0 ----/ ©
4
0
+ ı ı ı ı ı
©
S
/
5
b) A n l a m d e ğ i ş m e türleri A n l a m d e ğ i ş m e l e r i genellikle m a n t ı k ve psikolojik a ç ı d a n sı nıflandırılmıştır. Bunlar arasında daha fazla y a y g ı n olan ve adeta gelenekselleşeni mantık açısından yapılan sınıflandırmadır. Buna g ö r e anlam değişikliklerini üç ana grupta s ı n ı f l a n d ı r m a k m ü m kündür.
/ / /
0 2 Anlam değişmesi
A n l a m d e ğ i ş m e s i denince genellikle ilk akla gelen bir dilin kendi içerisinde meydana gelen değişiklikler a n l a ş ı l m a k t a d ı r . Bu sahada yazılan eserlerde verilen ö r n e k l e r d e hunu m ü ş a h e d e et mekteyiz. Ancak zaman zaman bu t ü r eserlerde verilen kimi ör neklerde y a b a n c ı dilden hedef dile g e ç e n bazı kelimelerde anlam değişikliği o l d u ğ u gösterilmiştir. Bilindiği gibi Latince balı dilleri nin ortak dil alt yapısını o l u ş t u r m a k t a d ı r . Bundan dolayı pek çok Latince kelime İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca vb. dille re g e ç m i ş t i r . K i m i zaman kelime ilk alındığında, bazen de zaman akışı i ç e r i s i n d e anlam k a y m a s ı o l m u ş t u r . Ö r n e ğ i n Latince "ya nak" demek olan bucca Romen dillerinde y a ş a m ı n ı s ü r d ü r m ü ş , F r a n s ı z c a d a bouche, İ t a l y a n c a d a bocca olarak "ağız" k a v r a m ı n ı y a n s ı t m a y a başlamıştır.* A y n ı şekilde o r t a d o ğ u d a k i m ü s l ü m a n halkların ortak dil alt yapısını oluşturan A r a p ç a d a n ; T ü r k ç e , Farsça, Urduca vb. dillere geçen bazı kelimelerde anlam k a y m a s ı meydana gelmiştir. Bu ç a lışma T ü r k ç e b a z ı n d a s ö z konusu anlam d e ğ i ş i k l i k l e r i n i ortaya koymaya yöneliktir.
S Örnek «;in bkz. A.g.e. UI.214.
ARAŞTIRMA KONUSUNA G E N E L BIR BAKıŞ
/. Anlam daralması
(narrowing of meaning)
B i r kelimenin m e d l u l ü , başka bîr ifadeyle g ö s t e r g e n i n gösteri len y ö n ü eskiden anlattığı nesnenin bir b ö l ü m ü n ü veya bir t ü r ü n ü anlatmaya başlarsa buna anlam d a r a l m a s ı denir. Dilimizde an lam d a r a l m a s ı n ı n ö r n e k l e r i n d e n en dikkat çekeni oğlan s ö z c ü ğ ü d ü r . B u kelime KÖktürk yazıtlarında ve eski T ü r k ç c d e uzun y ü z yıllar boyunca hem kız hem de erkek çocuk a n l a m ı n a k u l l a n ı l m ı ş tır. B u g ü n aynı kelime sadece erkek ç o c u k için k u l l a n ı l m a k t a d ı r . 6
7
A r a p ç a d a ise anlam d a r a l m a s ı n ı n en güzel ö r n e ğ i n i şala! ve hac kelimelerinde g ö r m e k t e y i z . İ s l â m ' d a n Önce genel a n l a m ı y l a dua a n l a m ı n a gelen saldı, İ s l â m l i t e r a t ü r ü n d e namaz için k u l l a n ı lır o l m u ş t u r . A y n ı şekilde herhangi bir şeye y ö n e l m e a n l a m ı n a ge len hac kelimesi de anlam d a r a l m a s ı y l a İslâm l i t e r a t ü r ü n d e yal nızca Kabe'ye yöneliş ve onu ziyareti ifade etmeye başlamıştır." Latinceden İngilizceye g e ç e n corpse kelimesi b a ş l a n g ı ç t a Latinccde o l d u ğ u gibi insan, hayvan, ölü, diri her türlü cismi ifade eder ken anlam d a r a l m a s ı y l a g ü n ü m ü z d e yalnızca naaş a n l a m ı n a kul lanılmaktadır. ' 1
• 2. Anlam genişlemesi
(rfidining of meaning )
Bir nesnenin veya bir işin herhangi bir y ö n ü n ü ya da t ü r ü n ü g ö s t e r e n bir kelime, zamanla aynı nesne veya işin bütün yönlerini a n l a t ı r d u r u m a gelirse buna anlam g e n i ş l e m e s i d e n m e k t e d i r . Mesela dalga s ö z c ü ğ ü T ü r k ç e d e önceleri yalnızca sudaki belli ha rt Bkz Aksan, A g e. 111.215; Ahmed Muhıar 'Umar, A g e. s.245; 'Ahdulkerim Mulâfıîd. ed-D
A R A Ş T ı R M A K O N U S U N A G F . N E ı . MIR B A K ı Ş
6
ARAŞTıRMA KONUSUNA G E N E L BIR BAKıŞ
rcketlcr için kullanılırken, teknolojik gelişmelerin ve batı dillerin deki karşıtlarının etkisiyle fizikteki " dalga " k a v r a m ı n ı y a n s ı t maya b a ş l a m ı ş t ı r (ortadalga, kısadalga g i b i ) . A r a p ç a d a önceleri elle itilen veya at, eşek vb. ile çekilen araba a n l a m ı n a gelen "arabiyye kelimesi g ü n ü m ü z d e kendi kendine çalı şan otomobil için de kullanılır o l m u ş t u r . 1 1
11
İngilizcede önceleri yalnızca arpa a m b a r ı a n l a m ı n a kullanılan barn s ö z c ü ğ ü , g ü n ü m ü z d e her t ü r hububat için k u l l a n ı l m a k t a dır.»
7 manla yavuz b i ç i m i n i a l m ı ş "yaman, yiğit. İyi, g ü z e l , iyi h u y l u " a n l a m l a r ı n a kullanılır o l m u ş t u r . " Ö t e vandan A r a p ç a d a önceleri yalnızca kıldan yapılan çadır türü meskenler için kullanılan hey, kelimesi g ü n ü m ü z d e gencide bir kaç oda ve diğer k ı s ı m l a r d a n o¬ luşan ç a ğ d a ş ev lürleri için k u l l a n ı l m a k t a d ı r . 20
Anlam k ö t ü l e ş m e s i n d e n maksat ise, ö n c e d e n ivi bir anlam için kullanılan herhangi bir kelimenin zamanla anlam i v i l c ş m c s i n d c k.nın tersine kötü bir anlam için kullanılır olmasıdır. Karsçadan dilimize geçen ve Önceleri Karsçadakİ gibi "canlı, m a h l û k " anla mına kullanılan canavar s ö z c ü ğ ü , zamanla g ü n ü m ü z d e k i a n l a m ı n ı kazanarak anlam k ö t ü l e ş m e s i n e sahne o l m u ş t u r . ' I ü r k ç e d e n A r a p ç a y a geçen ve 19.y.y. da y ü k s e k m a k a m sahipleri ve loplumda itibar sahibi kimseler için kullanılan efendi kelimesi zamanla de ğ e r i m k a y b e t m i ş ve herkes için kullanılır o l m u ş t u r . " 1
3. Başka anlama geçiş/Anlam
kayması
(Semantic
change)
A d ı n d a n anlaşılacağı gibi, bu t ü r anlam d e ğ i ş m e s i n d e kelime nin eskisinden tamamen farklı bir anlam için kullanılması söz ko n u s u d u r . Ö r n e ğ i n dilimizde k u l l a n d ı ğ ı m ı z ucuz kelimesi, eski T ü r k ç e d e "kolay, d e ğ e r s i z ve fakir " a n l a m l a r ı n a k u l l a n ı l m ı ş t ı r . 14
A r a p ç a d a k i kitar kelimesi önceleri deve kafilesini ifade eder ken, aynı kelime g ü n ü m ü z d e İren için k u l l a n ı l m a k t a d ı r . * A y n ı şekilde g e ç m i ş t e ağız ve diş güzelliğini ifade eden şeneb kelimesi, g ü n ü m ü z d e bıyık a n l a m ı n a k u l l a n ı l m a k t a d ı r . " 1
Latinccdeki coxa "balla" s ö z c ü ğ ü Fransızcada cuisse biçimini alırken anlam değişikliğine u ğ r a m ı ş vc "kalça, bul" m a n a s ı n ı ifa de eder o l m u ş t u r . Bazı dilbilimcilerin ve anlambilimcilerin ayrı b a ş l ı k altında c¬ le aldıkları anlam iyileşmesi vc anlam k ö t ü l e ş m e s i genellikle ele almakta o l d u ğ u m u z "Başka anlama geçiş " başlığı a l l ı n d a yer alır. A n l a m i y i l e ş m e s i n d e n a m a ç ; bir kelimenin eskiye nazaran da ha iyi anlam ifade eder duruma gelmesidir.'Bunun en güzel ö r n e ğini hemen her kitapta zikredilen ve dilimizde de kullanılan mare şal s ö z c ü ğ ü n d e g ö r m e k t e y i z . Ö n d e gelen batı dilleri ve Latincedc "at bakıcısı" a n l a m ı n a kullanılan marshal, zamanla ordudaki en y ü k s e k r ü t b e için kullanılır o l m u ş t u r . " K ö k t ü r k yazıtlarında "fe na, k ö t ü , p e r i ş a n " a n l a m l a r ı n a k u l l a n ı l a n yabız kelimesi ise z a -
A n l a m değişmesi konusunda yapılan bu kısa a ç ı k l a m a n ı n k i tabın a n l a ş ı l m a m , d a bulunacağı düşünülmüştür. Başka bir ifadeyle böyle bir giriş, dilbilim veya anlamnilim konusunda herhangi bir bilgiye sahip olmayan, ancak A r a p ç a v l a şu veya bu şekilde ilgilenen kimseler İçin gerekli g ö r ü l m ü ş t ü r . k a l k
17
•
1
// Biz. Aban, A.g.e 111216. 12Bkz. Mahmüd Sa ran. A.ge. xJ8S. ti Aynı eser, x.294. 14 Bkz. Aksan. A.g.e. ¡11.211. 15 Bkz. Ahdulkerim Mıtcdhid. A.ge. s.144. IdBkz. Ahmed Muhtar 'Umar. A.g.e. s. 24ü 17 Bkz. Aksan. A.g.e. 111.217. Ilt Bkz. Aynı eser. H1.2I7: Mahmud Sa'ran. A g.e. t 2X3
19 Bkz Aksan, A.g e. U1M7. 2llBkz Muhmûd Saran. A.ge. s.2Nİ. 21 Bkz Aksan. A.g e. 1U.2IH. 22 Bkz Ahmed Muhtar 'Umar. A.g e. s.249.
ARAŞTIRMA KONUSUNA G E N E L BIR BAKıŞ
II. ÇALIŞMANIN A M A C I Ö n c e l e r i sadece A r a p l a r ı n kullandığı bir dil olan A r a p ç a . İs la mî fetih hareketleriyle birlikte m ü s l ü m a n olan halkların ilgi cı dağı o l m u ş t u r . A r a p olmayan ve birden bire zengin İ s l â m k ü l t ü r ü y l e t a n ı ş a n h a l k l a r , K u r ' â n ve s ü n n e t i n g e t i r m i ş o l d u ğ u pek çok k a v r a m ı A r a p ç a şekliyle dillerine a k t a r m ı ş l a r d ı r . M ü s l ü m a n milletlerin dillerinin A r a p ç a d a n etkileşimi İslâmı k a v r a m l a r l a sı nırlı k a l m a m ı ş , aksine kelime hazinesi ve edebi sanatlarıyla diğer dillerden daha zengin olan A r a p ç a n ı n bu alanlarda da etkisi altı na girmiştir. Bundan dolayı A r a p ç a hemen bütün İ s l â m milletle rinin Özellikle de ilk asırlarda İslâmla tanışan Pars, T ü r k ve Hint ( Pakistan, B a n g l a d e ş ve Hint alt kıtasında y a ş a y a n m ü s l ü m a n l a r ) halklarının ortak dil alt yapısını o l u ş t u r m u ş t u r . B a ş k a bir ifadey le batı dilleri ü z e r i n d e k i Latincenin etkisiyle, A r a p ç a n ı n Farsça, T ü r k ç e , H i n t ç e , Urduca vb. diller ü z e r i n d e k i etkisi ö r t ü ş m e k t e dir. Türklerin m ü s l ü m a n Araplarla t a n ı ş m a l a r ı n ı n tarihi ç o k eski lere gider. B u konuda genel kabul g ö r e n g ö r ü ş , T ü r k l e r i n I I / . O mer devrinde m ü s l ü m a n Araplarla savaşlar yoluyla tamşdığı şek lindedir. Şöyle ki, S a s a n î devletini yıkarak Ceyhun nehrine kadar ulaşan A r a p l a r T ü r k l e r l e tanışmıştır. Önceleri savaş yoluyla ger çekleşen bu i l k temas, sonraları gönül rızasıyla toplu halde, dalga dalga Türklerin b ü y ü k oranda İslâm'a girmeleriyle devam e t m i ş tir. İlk anda m ü s l ü m a n bir devlet kuramayan T ü r k l e r , fâtih A¬ r a p l a r ı n y a n l a r ı n d a g ö t ü r d ü k l e r i köleler ve mevtalar sayesinde İ s l â m devleti ü z e r i n d e etkili o l m u ş l a r d ı r . A r a p ırkından kimseler le ç a l ı ş m a y a ö z e n gösteren E m c v î l e r d ö n e m i n d e bile T ü r k l e r sa ray muhafızlığı gibi k ü ç ü m s e n e m e y e c e k görevler üstlenmişlerdir. Abbasi devletinde Halife Mu 'tasımca kadar pek fazla nüfuz sa hibi olmayan T ü r k l e r , onun z a m a n ı n d a özellikle orduda etkili g ö revlerde bulundular. Böylece o devirdeki Arap, F a r s ve T ü r k et nik grupları arasındaki siyasi otorite üzerinde nüfuz s a ğ l a m a ç e k i ç m e s i n d e n galip çıkan taraf Türkler olmuştur. Neticede T ü r k ler istediklerini halife yapabilecek güce erişerek Abbasi devlerinin âdeta perde a r k a s ı n d a k i yöneticileri durumuna g e l m i ş l e r d i r .
9
A R A Ş T ı R M A KONUSUNA GENF.l. BIR BAKıŞ
limizc y ü z l e r c e hatla binlerce A r a p ç a kelime geçmiştir. Daha son ra A r a p l a r ı n O s m a n l ı idaresi altında bir kaç asır k a l m a l a r ı bu durumu d e ğ i ş t i r m e m i ş aksine pekiştirmiştir. O s m a n l ı d ö n e m i n d e 1 u r k ç e d e n A r a p ç a y a (özellikle lehçelere) geçen kelimeler bir k a ç yüzle sınırlı kalırken, aynı d ö n e m d e din dili olan A r a p ç a T ü r k en t e l e k t ü e l l e r i arasında h ü y ü k ilgi g ö r m ü ş , bundan dolayı pek ç o k ilim a d a m ı eserlerini A r a p ç a y l a kaleme a l m ı ş l a r d ı r . T ü r k ç c d e n Arap lehçelerine geçen sınırlı kelimeler konusunda onlarca ç a l ı ş m a b u l u n m a k t a d ı r . B u n l a r ı n b a z ı l a r ı A r a p ç a y a ve l e h ç e l e r i n e g e ç e n T ü r k ç e kelimelerle sınırlı k a l ı r k e n , bir d i ğ e r k ı s m ı n d a , A r a p ç a y a geçen yabancı kelimeler arasında T ü r k ç e ke limelere de yer verilmektedir. A r a p ç a olarak veya herhangi bir batı dilinde kaleme alınan bu eserlerden bir derleme yapan Bed rettin A y t a ç , Arap Lehçelerindeki Türkçe Kelimeler başlığıyla yeni bir eseri dilimize k a z a n d ı r m ı ş t ı r . 24
25
Ö t e yandan A r a p ç a d a n T ü r k ç c y c geçen kelimelerin ç o k l u ğ u nedeniyle olsa gerek, tespit edebildiğimiz k a d a r ı y l a herhangi bir çalışma y a p ı l m a m ı ş t ı r . Belki dc âdeta etle kemik gibi birbiriyle b ü t ü n l e ş e n bir konuda çalışma y a p ı l m a s ı n a gerek g ö r ü l m e m i ş t i r . Ancak dilimize geçen binlerce Arapça kelime ve kelime grupları a r a s ı n d a n bazıları A r a p ç a ö ğ r e n m e y e başladığım ilk g ü n d e n İti baren dikkatimi ç e k m i ş t i r . /.İra, söz konusu kelimeler dilimizde A r a p ç a d a k i a n l a m ı n d a n farklı kullanılmaktadır. Bu farklılığı ele alan herhangi bir çalışma b u g ü n e kadar y a p ı l m a m ı ş t ı r . Elinizde ki bu eser böyle bir boşluğu doldurmak a m a c ı y l a kaleme a l ı n m ı ş tır.
•
33
M ü s l ü m a n A r a p l a r l a b a ş l a y a n bu erken ilişki neticesinde T ü r k ç e , h â k i m İslâm k ü l t ü r ü n ü n etkisi altında k a l m ı ş , böylece di23 Bk. Ahmedtmin. Zuhrui-İslam. Kahin: 1962. 1.3-4
24 Türk-Arap iletkilerinin ıtırihi ve Tilrkçeden Arap lehçelerine geçen kelimeler kımusunda geni* hilgı için bk: Bedreıriıı Avlat,. Arap Lehçelerindeki Türkçe Kelimeler, Türk Dünyası Araştırmaları Vak/ı Yayım. 1914 25 Bkz. A g.e. Tamamı
Hl
A R A Ş T ı R M A K O N U S U N A G E N E L KIR B A K ı Ş
İt
ARAŞTIRMA KONUSUNA G E N E L BIR BAKıŞ
Ol. ÇALIŞMANIN M E T O D U Başlangıçta makale olarak ele alınması d ü ş ü n ü l e n bu ç a l ı ş m a , a r a ş t ı r m a y a başladıktan sonra kitap haline d ö n ü ş m ü ş t ü r . Bunun sehebi ilk etapta konunun bu kadar kapsamlı o l m a y a c a ğ ı d ü ş ü n cesidir. Ancak a r a ş t ı r m a y a başladıktan sonra konunun tasavvur edilenden daha kapsamlı olduğu g ö r ü l m ü ş ; fakat başlanılan bir çalışmanın yarım bırakılmasının doğru olmayacağı düşüncesiyle a r a ş t ı r m a b ü t ü n zorluk ve sıkıcılığına r a ğ m e n t a m a m l a n m ı ş t ı r . Bazıları bu çalışmanın son derece kolay yapılabiliceğini d ü ş ü n e b i lir. Böyle bir d ü ş ü n c e n i n yanlış olacağını burada belirtmekle y a rar vardır. Esasen konunun z o r l u ğ u ş u r a d a n k a y n a k l a n m a k t a d ı r . İlk ctapta binlerce A r a p ç a kelime a r a s ı n d a n hangilerinde anlam kay m a s ı o l d u ğ u n u tespit etmek son derece zordur. Her kelimenin A r a p ç a d a hangi anlama geldiğini belirlemek, a r d ı n d a n dilimizde farklı anlam veya anlamlar için kullanılıp k u l l a n ı l m a d ı ğ ı m tespit etmek bir hayli güçtür. Karklı s ö z l ü k l e r d e n her bir kelimenin a¬ raştırıldığı d ü ş ü n ü l d ü ğ ü n d e meselenin ciddiyeti anlaşılacaktır. I. B ö l ü m d e ö n c e l i k l e tamamen farklı a n l a m l a r d a k u l l a n ı l a n kelimelerin belirlenmesi a m a ç l a n m ı ş , ancak ç a l ı ş m a n ı n akışı içe risinde bunun eksik olacağı d ü ş ü n c e s i y l e , A r a p ç a bir veya daha fazla a n l a m ı y l a dilimizde kullanılan fakat aynı zamanda yeni ve farklı a n l a m l a r kazanan kelimeler bu b ö l ü m e dahil e d i l m i ş t i r . A y r ı c a tekili kullanılmadığı halde dilimize çoğul olarak g e ç e n ve tekil a n l a m ı y l a kullanılan yahut tekili ile çoğulu a r a s ı n d a anlam farklılığı bulunan çoğullar ve bunlarda dilimizde meydana gelen anlam k a y m a l a r ı belirtilmiştir. I I . B ö l ü m d e A r a p ç a d a birden fazla kelimeden o l u ş a n , ancak T i i r k ç e y c tek kelime olarak geçen aynı zamanda farklı anlamda kullanılan kelime g r u p l a r ı n a yer verilmiştir. B u n l a r d a n bazıları A r a p ç a d a k i şekliyle dilimize g e ç m i ş , diğerleri ise iki A r a p ç a keli menin birlikte dilimize ö z g ü ve tamamen farklı anlam için kulla nılmasından oluşmuştur. T ü r k ç e ve Farsça ön veya son eklerle kullanılan A r a p ç a keli melere ç a l ı ş m a d a yer v e r i l m e m i ş t i r . A y n ı ş e k i l d e F a r s ç a veya T ü r k ç e kelimelerle birlikte kullanılan A r a p ç a kelimeler de a r a ş tırma k a p s a m ı dışında t u t u l m u ş t u r .
Ç a l ı ş m a d a T ü r k Dil K u r u m u n u n hazırladığı Türkçe Sözlük' ün 1988 b a s k ı s ı esas a l ı n m ı ş t ı r . B u n u n l a birlikte Ş e m s e d d i n S a mi'nin Kâmus-ı Türkrsi ile Ferit D e v e l i o ğ l u ' n u n Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Sözlük'ünden y a r a r l a n ı l m ı ş t ı r . Ö z e l l i k l e Semseddin Sami'nin s ö z l ü ğ ü imlâsı değişen kelimelerin belirlenmesi ve A r a p ça asıllarının b u l u n m a s ı n d a yararlı o l m u ş t u r . T ü r k Dil K u r u m u nun s ö z l ü ğ ü n ü n esas alınması, bu konuda orta yolun y a k a l a n m a s ı bakımından önemlidir. Zira çalışmanın günümüzde kullanılan veya g e ç m i ş t e kullanılıp da e d e b î eserlerde sıkça geçen kelimeler ü z e r i n d e y o ğ u n l a ş m a s ı n ı n doğru olacağı d ü ş ü n ü l m ü ş t ü r . Bundan dolayı Türkçe Sözlük'te esk. (eskimiş) notu bulunan kelime vc an lamlar ç a l ı ş m a y a dahil edilmiştir. A r a p ç a d a n dilimize g e ç e n vc anlam k a y m a s ı n a u ğ r a y a n keli meleri belirlemede birincil kaynak olarak aşağıdaki s ö z l ü k l e r d e n yararlanılmıştır: -
A dictionary of Arapça-Türkçe Arapça-Türkçe Kdmus-ı TürkîI
Modern Writlen Arabic I Hans W e h r Sözlük /Serdar Mutçalı Yeni Kamus I B. T o p a l o ğ l u - H . K a r a m a n Ş e m s e d d i n Sami
- Lisânu 7- 'Arab I İbn. M a n z û r - el-Mu 'cemu 7- Arabi el-Esâsi I Komisyon -ei-Mu'cemu l-Vasit I Komisyon -el- MuncidI L u i s Ma"luf - Osmanlıca - Türkçe Ansiklopedik Sözlük I Ferit Devclioğlu - es-Şihâh fi'l-Luğatİ ve'l- 'Ulûm I Nedim vc L s a m c Mar'aşli - Türkçe Sözlük I T ü r k Dil K u r u m u
Yazımda
Takip Edilen
Yöntem
- Ö n c e l i k l e kelimelerin Türkçe Sözlük' teki yazımı ile parantez içerisinde transkiripsiyon sistemine g ö r e imlâsı verildi. - Karşı tarafta ise s ö z c ü ğ ü n O s m a n l ı c a y a z ı m şekli verilerek, A r a p ç a orijinalinde farklılık olan kelimelerin imlâsı parantez içe risinde O s m a n l ı c a y a z ı m ı n sol tarafında gösterildi. - Kelimenin A r a p ç a d a k i anlamlan belirtilirken şu hususa ö¬ / c İlikli- dikkat edildi. E ğ e r kelime 1 ü r k ç e d e k i şekliyle A r a p ç a d a aynen kullanılıyor ise. bu takdirde kelimenin ilgili anlam veya an lamları verildi. Şayet kelime dilimizdeki şekliyle A r a p ç a d a kulla-
12
ARAŞTIRMA KONUSUNA GENEI. BİR BAKIŞ
n ı l m ı y o r ise, o zaman s ö z c ü ğ ü n kök (mastar ) a n l a m l a r ı n ı n tama m ı n a işaret edildi. Verilen anlamlardan bir veya daha fazlasıyla dilimizde k u l l a n ı l a n kelimelerin bu özelliği belirtildikten sonra, 'Aşağıdaki farklı anlam / anlamlar için de kullanılmakladır.' ifade siyle anlam kaymaları gösterildi. - Dilimizde meydana gelen anlam değişiklikleri (*) işaretinden sonra verildi. Birden fazla anlam k a y m a s ı olanlar ise rakamlanarak belirtildi. - Kelimelerin dilimizde k u l l a n ı m şekillerine satırhaşı yaparak Örnekler verildi. Türkçe Sözlük* te hirden fazla ö r n e k verilenler den en dikkat çekicisi alındı. - Her türlü anlam k a y m a s ı ö r n e k l e r i y l e g ö s t e r i l m e y e çalışıldı. Türkçe Sözlük* tc örnek bulunmayanlara Ş e m s e d d i n Sami'nin KâffiMM TüıAi'sinden ö r n e k l e r verildi. Hiç ö r n e k bulunmayanlara i s r a f ı m ı z d a n uygun ö r n e k l e r verildi. - Son olarak kelimelerin dilimizde k u l l a n ı l d ı k l a r ı farklı an lamların A r a p ç a karşılıklarından kısa yolla gösterimi m ü m k ü n o¬ lanlar bir sonraki kelimeye g e ç m e d e n parentez i ç e r i s i n d e s a ğ alt k ö ş e d e verildi.
I. BOLUM *
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
14
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
m Acaba
*
T Ü R K C E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
1
Adam
adem Beşeriyetin bahası, insan. Kelime hu a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlamlar için de kullanılır.
acehen veya aceh
/
Tuhaf, hayret, şaşkınlık ifade eder.
çapında
Merak, kararsızlık, kuşku ve t e r e d d ü t anlatır:
t djJ k - dyJ)
acem!
(
>
Dilsiz, k o n u ş m a ö z ü r l ü , A r a p olmayan. *
/. Bir işin yabancısı olan, eli işe a l ı ş m a m ı ş , bir işi beceremeyen: Ben bu sancılın acemisiyim. an lamam. 2. Saraya yeni alınmış cariyelere verilen ad. A¬ cemi ağası tar. Hareme yeni alınan cariyelerin ağası. Acemi çaylak tecrübesiz, toy, beceriksiz. Acemi er askere yeni alınan ve eğitim d ö n e m i n i h e n ü z t a m a m l a m a m ı ş er.
İyi yetişmiş değerli kimse: "Aralarında ün yapmış
bilim adamları
yurt
vardı. " H . T a
ner. 2. Birinin y a n ı n d a ve işinde bulunan kimse, u¬ şak, hizmetçi: Mağazada çalışan iki adamı var. 3. Birinin s ö z ü n ü dinleyen, nazını ç e k e n kimse, kayırıcı: O benim adamımdır, hiçbir ricamı geri çevirmez. 4. İyi huylu, insaniyetli, güvenilir kimse: "Am cam, gün görmüş bir adamdı. " R . N. G ü n t c k i n . 5. G ö r e v l i kimse: Buranın işine bakacak bir a¬ dam gerekli 6 B i r alanda derin bilgisi olan veya bir alanı benimseyen: Bilim adamı. Fen adamı Sanat ada mı. Adam etmek 1) E ğ i t m e k , y e t i ş t i r m e k , topluma y a r a r l ı d u r u m a getirmek. 2) B i r yeri d ü z e n e sokmak veya bir şeyi işe y a r a r d u r u m a getir mek. .„ |. ,
Acaba kim geldi'' Bekledikleri misafir geldi mi a¬ caba? Acaba gelmeyecek mi?
Acemi
15
•
Âdeta
'âdeten
<»
U
>
^
Adet o l d u ğ u üzere, her zamanki gibi, genellik le. .
Acuze
'acuze
( ^jy^
>
'jSt*
*
Bayağı, b a s b a y a ğ ı , hemen hemen, sanki: Çocu ğun sözüne âdeta
inandınız.
Yaşlı ( ö z e l l i k l e k a d ı n ) demek olan acıız'un yanlış kullanımı. Kelime dilimizde yaşlı k a d ı n a n l a m ı n a k u l l a n ı l d ı ğ ı gibi, a y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam İçin de kullanılır. Huysuz, çirkin, cadı karı.
Adi
•adi < > ^ Normal, a l ı ş ı l a g e l e n , s ı r a d a n . Kelime s ı r a d a n a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup. ayrıca aşağıdaki farklı a n l a m ı y l a kullanımı y a y g ı n d ı r .
U
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
*
mec Aşağılık, bayağı, alçak: "Bunlar çok adi ve fena insanlardı. " R . N . C ü n t e k i n . ( JiL- ,
Afaki
T Ü R K Ç E D E A N L A M KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇ A K E L I M E L E R
Ahi
ahi
»J*
1
E r k e k k a r d e ş i m . Kelime bu anlamıyla T ü r k ç e S ö z l ü k ' t c g e ç m e k t e d i r . A y r ı c a aşağıdaki farklı anlamlar için de kullanılır.
)
afaki
17
Jk\$
Uzak bir bölge ya da ülkeden gelen. * *
/. Belli bir konu üzerinde olmayan ( k o n u ş m a ) dereden tepeden: "Biraz afaki sohbetten sonra o¬ radan kalktık " A . R a s i m 2. Nesnel, objektif.
/ Anadolu'da y ü k s e k bir gelişim g ö s t e r e n es naf, zanaatçı, çiftçi gibi bütün çalışma kollarını içine alan ocaktan olan kimse: Bu yıl. ahilik haf tası ülke çapında kutlandı. 2. ( K ü ç ü k a ile) E l i açık, c ö m e r t . ( , J Ä _ J I iı-ijjJI
Afet
âfet
( «T)
v
„-'II j
«A
Z a r a r , ziyan, hasar. Kelime bu a n l a m ı y l a dili mizde k u l l a n ı l m a k t a olup, a y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için de kullanılır.
Ahize
b a ş ı n d a n çalan k a d ı n , dilber: "Gül vüzlü bir a¬ fetti ki her busesi lâle. " Y . K . Beyatlı ( ifiM >
ahize A l m a k , elde etmek, kabul etmek...vb. anlamla ra gelen ahaze fiilinin m ü e n n e s ism-i failidir. *
mec. Güzelliği ile insanı şaşkına çeviren aklını
Ağnam
İÜU>. J l
B i r elektrik akımını alıp başka bir kuvvete çe viren alet, alıcı, r e s e p t ö r : Telefon âletinin sesi kulağımıza veren kısmı bir ahizedir. ^ )
Ahlâk
ahlak **W Hulk'ua ç o ğ u l u . Dilimizde tekili k u l l a n ı l m a y ı p , y a l n ı z c a ç o ğ u l u k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A n l a m kay ması yoktur.
Ahşap Keçi, koyun gibi hayvanlardan alınan vergi.
ahşâb ^ T a h t a , kereste a n l a m ı n a gelen haşeh'in ç o ğ u l u . Tekili dilimizde k u l l a n ı l m a z . A n l a m k a y m a s ı yoktur.
ahbâb
Ahşap bina tahtadan yapılmış bina.
ağnam Koyun a n l a m ı n a gelen ğanem'm
flüi ç o ğ u l u . Tekili
dilimizde kullanılmaz. *
Ahbap
Sevilen, dost a n l a m ı n a gelen habib'ın çoğulu. Kelime dost a n l a m ı n d a dilimizde de k u l l a n ı l m a k t a d ı r . Bundan b a ş k a aşağıdaki farklı an lam için kullanılır. *
Seslenme sözü. Baksana ahbap!
Aidat
L
i
i
h
,
'aidat Ö d e n t i , kesenek a n l a m ı n a gelen aide 'mn ç o ğ u lu. Tekili dilimizde kullanılmaz. Anlam kayma sı yoktur.
IS
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
19
Aiâ
^
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Ait
'aid
< tf^' >
Daha yüksek.
jüle
D ö n e n , gelir, kâr, kesenek. *
'âıâ
*
İyi, pek iyi: Âld bir yemek. Barıştılar
İlgilendiren, ilişkin, ilişik, için ... e d ü ş e n : Size
(
JJ->
ha, ala.
t
- _ — )
ait bir sorun. Size ait bir mektup. Size ait bir ödev. Ait olmak ilgilendirmek, birinin olmak, birine d ü ş m e k : Bu söz kime aittir.
Âlem
'âlem D ü n y a , kainat, evren. Kelime bu a n l a m l a r ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca a ş a ğ ı d a k i
Akraba
akribâ'
farklı anlamlar için de kullanılır.
*Wjîf
Y a k ı n , a k r a b a l ı k bağı olan kimse a n l a m ı n a ge
*
len kartb'ia ç o ğ u l u . Tekili dilimizde k u l l a n ı l m a
1. Kendisine özgü bir ç o k niteliği bulunan ş e y veya kimse: Burası
yıp, ç o ğ u l u tekil m a n a s ı n a k u l l a n ı l ı r . A r a p ç a daki a n l a m ı n ı n dışında aşağıdaki farklı anlam
2. mec. E ğ l e n c e : "Bekarlık
için de kullanılır. *
bir
âlemleri
gözümde
tü
tüyor. " Ö. Seyfettin.
mec. B i r i d i ğ e r i n i n sonucu olan ş e y l e r : zorbalıkla
bir alem! Bizim arkadaş
âlem!
Zulüm
akrabadır.
Ama
emmâ Ş a r t , a ç ı k t a m a ve tekid edatı, ... ise a n l a m ı n a gelir.
Aksi
'aks
( L*-*
6
)
ti-S*
*
/ . Ç e l i ş k i l i ve t u t a r s ı z i k i c ü m l e y i b i r b i r i n e b a ğ l a m a y a yarar: Yemek az ama lezzetli. Bu a¬
Zıt, hilaf, karşıt. Kelime bu a n l a m ı y l a dilimiz
dam zengin ama cimri.
de k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i f a r k l ı anlamlar için de kullanılır.
2. U y a r m a veya şartlı bir ifade niteliğinde olan *
bir c ü m l e y i , b a ş k a bir c ü m l e y e b a ğ l a m a y a y a rar: Yarın geleceğim
/. Olumsuz, menfi: Ahi bir cevap. 2. Uygun olmayan: "Kusura'bakma zamana rastladı.
diyorsunuz,
ama ben evde
bulunm aya cağı m. abla! Aksi
"A.K.Tcccr.
3. Bir yargıyı veya bir b u y r u ğ u p e k i ş t i r m e k i¬ çin de kullanılır: Güzel, ama güzel bir söz
söyle
3. İnatçı, hırçın, huysuz: "Ben bu aşçı kadar çıl
di. Sen de gel, ama gel!
gın ve aksi insan görmedim.
4. Bazen dikkati ç e k m e k için c ü m l e n i n sonuna
" R.N. Güntekin.
Aksi gibi i s t e n m e d i ğ i halde, aksilik olarak.
getirilir: Bu söz söylenmez
Aksi halde yoksa, Öyle olmazsa.
darılırım
Aksi İesadüf 'şanssızlığa hak' a n l a m ı n d a kulla
Ama ne I) Ne h o ş : Ama ne manzara! Ama ne film
nılır.
2) Ş a ş ı l a c a k niteliği olan: Ama ne kılık!
Aksilik terslik.
ama! Böyle
söylersen
ama!
2Ü
TÜKKÇEUK ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Aman
emin
jjUl
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Amma
Korkusuzluk, emniyet. *
/ Y a r d ı m istendiğini anlatır: Aman Allahım! 2. Bir sucun b a ğ ı ş l a n m a s ı n ı n istendiğini anla tır: Aman bir daha yapmam! 3. Rica anlatır: Aman öyle söylemeyin! 4. U s a n ç vc ö f k e a n l a t ı r : Aman bırak beni! A¬ man. bu İftardan da bıktık! 5. Dikkat u y a n d ı r m a k için kullanılır: Aman, ço cuğa iyi bakın! 6. Ç o k b e ğ e n m e y i anlatır: Aman ne güzel şev! Bu anlamda k u l l a n ı l d ı ğ ı n d a sonuna da e d a l ı getirilebilir: Aman da ne güze! şev! 7. Ş a ş m a anlatır: Aman efendim, bana öyle ler söyledi ki donakaldım.
Anane
an anc "Anfülânin
an filânın
( —
- i -"
(
)
—
U)
" ş e k l i n d e rivayet etti.
Gelenek: "Böyle ufak kasabalarda
öteden beri a-
ristokrutik bir anane vardı. " R . H . K a r a y .
"Galiba bu sene soğuk uman dedirtecek. " R . H . Karay. Aman derim sakın lıa, böyle bir iş y a p a y ı m de me: Evi satacakmışsın. aman derim! Aman vermemek I) Rabat b ı r a k m a m a k , g ö z aç t ı r m a m a k : "iri sivri sinekler gece gündüz aman vermiyordu. " N . C u m a l ı . 2) A c ı m a y ı p ö l d ü r mek.
'amele
emma uı Ş a r t , a ç ı k l a m a vc tekid e d a t ı , ...ise a n l a m ı n a kullanılır. Y a n ı n a getirildiği kelimenin a n l a m ı n a aşırılık katarak ş a ş m a ve hayranlık anlatır: Amma gü zel şey! Amma konuşuyor ha! Amma da yaptın hal S ö y l e n e n bir s ö z e pek inanılmadığını anlatır.
şev
Aman Allah ş a ş m a , b e ğ e n m e veya b e ğ e n m e m e , korku gibi duyguları belirtmek için kullanılır. Aman bulmak kurtulmak. Aman dedirtmek ( veya aman getirmek ) karşı ko yan birini boyun e ğ m e k z o r u n d a b ı r a k m a k :
Amele
21
U**
İşçi, faktör ve sebep anlamlarına gelen 'âmil' in ç o ğ u l u . İşçi a n l a m ı n a gelen 'amele, tekil ola rak dilimizde kullanılır. Kelimenin tekili olan 'âmil ise, dilimizde f a k t ö r ve sehep a n l a m ı n a kullanılmakta olup, İşçi a n l a m ı n a k u l l a n ı l m a z .
Anî
ani ^' Z a m a n ı gelmek, yorulmak, bitkin hale gelmek. / B i r anda oluveren, a p a n s ı z : "Anî bir hareket le Çakır 'm omuzunu kavradı. " T . B u ğ r a . 2. Ansızın, birdenbire: Bu iş pek ani oldu. (
Aptal
^
)
ebdal ^ Bedil'm ç o ğ u l u . K a r ş ı l ı k , halef, alternatif, ta savvufta a r k a d a ş l a r ı n ı n d u r u m u kendisine ha vale edilen kimseye verilen lakap. /. Z e k a s ı pek g e l i ş m e m i ş , zeka yoksunu, alık. ahmak Aptal bir gülüşle yüzüne bakıvorum. Y . Z . Ortaç. 2. K ü ç ü m s e m e belirten seslenme, a z a r l a m a : "Aptal, senin yerini açıkça söyledim ben. " T . Buğra. _
22
TİRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER TL'RKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
Arap
'arab A r a p nesli, A r a p soyundan gelenler.
Arife
/. hlk ( K ü ç ü k a ile ) Zenci, fellâh. 2, Koyu esmer veya kara. 3 hlk Negatif fotoğraf. Arap gibi olmak simsiyah olmak, k a r a r m a k . Arap olayım (saka yollu) söylenen bir şeyin d o ğ r u l u ğ u n a i n a n d ı r m a k için kullanılır: Yalan söy lüyorsam Arap olayım.
4 razı
arazi
LT^'J
'arefe Zilhicce ayının dokuzuncu g ü n ü . *
Belirli bir g ü n ü n , olayın bir önceki g ü n ü veya ona y a k ı n günler, ö n g ü n : Seçim arifesi. Yolculuk arifesi. Arife günü dini bayramlardan önceki g ü n . 'âşik ıh-? * B i r kimseye veya bir ş e y e karşı aşırı sevgi bes lemek. Kelime bu anlamıyla dilimizde kullanıl makta olup, ayrıca aşağıdaki farklı anlamlar i¬ çin de kullanılır.
1
*
Araziye uymak ortaya, ç e v r e y e uymak. Arazi olmak ortadan kavbolmak.
Ardiye
ardiyye
/. Halk i ç i n d e y e t i ş e n , d e y i ş l e r i n i sazla s ö y l e yen, sözlü şiir geleneğine bağlı halk şairi: Aşık Veysel. 2. tkz. D a l g ı n kalender (kimse): Aşık yine geç kaldın. 3. tkz. Ahbap, a r k a d a ş gibi bir seslenme: Aşık, q/ılat bakalım, neler yaptın?
Yere ait, işgaliyc ücreti. Genellikle ticaret eşyasını saklamaya yarar de po, antrepo: "Ardiyeler ağı: ağıza dolmuştu. " S. F. Abasıyanık.
(
Aşure
/ Engebe 2. Aksama, aksaklık (araç vb) için ç a l ı ş m a m a , bozulma. Arıza yapmak bozulmak, i ş l e m e z d u r u m a gel mek.
_L-JÖ~J
. -a—. ı J İ l * t j f J
— ) tlgJue
M u h a r r e m ayının onuncu g ü n ü .
'ariza Kadın gösterici, sergi a ç a n , manken, kapı per vazı, dirayetli. *
>İJİL
'aşure
* Arıza
«j*
1
Aşık
Y e r y ü z ü parçası, yer, toprak, arazi. Kelime bu a n l a m l a r ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı ca aşağıdaki farklı anlam için de kullanılır.
23
Avene
B u ğ d a y , nohut gibi taneleri, kuru yemişleri şe kerle kaynatılarak yapılan bir tür tatlı. Aşure ayı M u h a r r e m ayı. Aşurelik a ş u r e y a p ı m ı n d a kullanılan, b u ğ d a y .
'avene Y a r d ı m etmek, faydalı olmak m a n a s ı n a gelen 'avn k ö k ü n d e n . *
Yardakçı, kötü işlerde birbirlerine y a r d ı m eden ler için kullanılır. Bu insanlar onun avenesidir. ( 4jjb- )
24
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Ayal (i)
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
'İyal Bir kimsenin bakmakla y ü k ü m l ü o l d u ğ u kimse a n l a m ı n a gelen ayyil' m ç o ğ u l u . Tekili dilimiz de k u l l a n ı l m a z . Ç o ğ u l u ise tekil olarak farklı anlamda kullanılır. *
E ş , k a n : "Çocuklar
uyumuştur/
25
1
Ayyar
'ayyâr J ^* Ç o k d o l a ş a n , ileri geri gidip gelen, aklına estiği gibi davranan, derbeder. *
Dolandırıcı, hilckar. O adam ayyarın
biridir.
Efendi gazete o-
kur/Ayali dikiş dikmektedir. " O . V . K a n ı k . C **JÜ ) Ayan
Ayyaş
'iyin aW G ö z , su k a y n a ğ ı , şehir halkı, bir şeyin zatı anla m ı n a gelen ayn k ö k ü n d e n . *
Belli, açık. Ayan beyan besbelli, apaçık, açık seçik: " Fakat hepsinin yüzünde korku ve endişe emarelerini a¬ yan beyan görmüştüm. " Y . K . K a r a o sm an oğlu. ( ^ 3
Aynen
'aynen Bir şeyin zatı, kendisi. *
D e ğ i ş t i r m e d e n , o l d u ğ u gibi: "TBMM geri gön derilen kanunu aynen kabul ederse, kanun Cum hurbaşkanınca yayımlanır." Anayasa
<
'ayn * *' Bir şeyin kendisi, zatı, kelime bu a n l a m ı y l a di limizde k u l l a n ı l m a k t a olup, a y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlamlar için de kullanılır. *
İçkiye d ü ş k ü n , içkici. bekri. Bırak şu ayyaş
heri-
fi! Ayyuk
'ayyuk G ö ğ ü n kuzey y a r ı m k ü r e s i n d e süreyya yıldızı nın y a k ı n ı n d a bulunan kırmızı parlak bir yıl dız.
)
llji
L?
Aynı
'ayyaş Ç o k y a ş a y a n , çok müreffeh, e k m e k ç i .
/ D e ğ i ş m e y e n , aralarında ayrım olmayan. 2. A y ı r t edilemeyecek k a d a r benzeri, ö z d e ş i , tıpkısı: Bu kalem sizinkinin aynısıdır. Aynı ağzı kullanmak aynı şeyi s ö y l e m e k . Aynı kapıva çıkmak sonuç b a k ı m ı n d a n fark et memek, aynı sonuca varmak.
G ö ğ ü n en y ü k s e k yeri. Ayyuka çıkmak !) (ses için) y ü k s e l m e k . 2) (dedi kodu için) herkesçe duyulmak, y a y ı l m a k .
26
TÜRKÇEDg ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
Badire
TURKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
2. G ö r ü ş ü n d e veya iddiasında haklı ç ı k a c a k ta rafa bir şey verilmesini kabul eden sözlü a n l a ş ma: Bahse girmek. Bahis açmak belli bir konuda konuşmaya başlamak. Bahse tutuşmak karşılıklı bahse girmek. Bahsi geçmek bir konu üzerinde k o n u ş u l m u ş ol mak.
badire Hiddet, kızgınlık, belirti, ilk işaret, birden do ğan istek ve duygu.
Bahsi kapamak bir konu üzerindeki k o n u ş m a y ı kesmek. Bahsi kaybetmek ileri s ü r ü l e n savunulan g ö r ü şün yanlış olduğu ortaya çıkmak. Bahsetmek k o n u ş m a k , s ö z ü n ü etmek.
Birdenbire ortaya çıkan tehlikeli d u r u m : "Na sıl oldu da teminki badireden sağ salim kurlulabildi. " Y . K . K a r a o s m a n o ğ l u . ( Bağdadî
bağdadi B a ğ d a t şehrine mensup olan.
M-) li-ıUA;
(
Bakaya
/. A ğ a ç direkler üzerine çakılmış çıtalara sıva v u r u l a r a k y a p ı l a n (duvar veya tavan): "Eski bir deponun ön tarafında, depodan bağdadi böl melerle ayrdmtş harap bir odaydı ise başladığım zaman yazıhanem." N. C u m a l ı 2. Yapılarda kullanılan çıta.
* 1^7
L
--J-ül _
baharat ""'jV* Sarı papatya, anthemis, chrysanthcmum ( F r . )
*
y ı J - ü
}
1. Ait o l d u ğ u yıl içinde t o p l a n a m a y ı p ertesi yıla kalan vergiler. ask. huk. Son y o k l a m a s ı n ı yaptırıp da. çağrıl d ı k l a r ı n d a askere gitmeyen veya kıtalarına gi derken yolda s a v u ş a n l a r . ;
Bakir
T a r ç ı n , karanfil, zencefil, kara biber gibi mad delerin toplu adı. Kimileri yemeklerde bazı baha ratları kullanırlar. < ) Bahis
(
bakaya Bak-ivye'nin ç o ğ u l u : Kalıntılar, arta kalan ş e y ler.
( ı_İıl >•'• 1 i Baharat
27
•
}
bakir J^i G ü n ü n başlangıcı, erken vakit, vaktinden ö n c e olan, y a r ı n . *
/. Cinsel ilişkide b u l u n m a m ı ş (erkek) 2. E l d e ğ m e m i ş , k u l l a n ı l m a m ı ş . 3. E s k i m e m i ş , y ı p r a n m a m ı ş , yeni.
bahş Bir konuda ç a b a sarfetmek, a r a ş t ı r m a k , a r a ş t ı r m a n ı n neticesi. Battal / Konuşulan şey, konu: Bu bahsi başka zamana bırakalım.
J U
battal >i İşlemez, h ü k ü m s ü z . Kelime hu a n l a m ı y l a dili mizde kullanıldığı gibi, aşağıdaki farklı anlam İçin de kullanılır.
2S
T I R K Ç E D E ANLAM KAYMASLNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
*
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Alışılmış » l a n d a n büyük, hantal: Batta! bir küp.
1. İyi k i , neyse ki, iyi bir rastlantı olarak: "Be
Battal bav b ü v ü k boy.
reket bağrışmanın
...
J
gürültüsünün
ların ayak sesleri işitilmiyordu. Bayi
29
bayi'
2. hlk. Y a ğ m u r : Bereket
şiddetinden
bun
" H . R. Gürpınar
yağıyor.
Satıcı. *
Bazı maddeleri satma izni olan kimse, d ü k k a n veya k u r u l u ş : Tekel bayii. Çimento
Budala
bayii. Benzin
bayii. Gazete bayii.
^ İRS* )
bedi'iyyât
»^Lyv-V
budelâ' BediTin
(
> "fcjî
ç o ğ u l u : k a r ş ı l ı k , halef, alternatif, ta
savvufta kendisine a r k a d a ş l a r ı n ı n d u r u m u ha vale edilen kimseye verilen lakap.
Bediiyat
Y a r a t ı c ı , benzersiz a n l a m l a r ı n a gelen
bedi'i
1. Z e k a c a geri: "Kendisi için bu budalaların
kökünden.
sında bir dakika geçirmek ye müsaviydi.
*
(el. Estetik bilimi, güzel sanatlar.
ara
artık bir asır kaybetme
" Ö.Seyfettin.
2. B i r ş e y e aşırı derecede d ü ş k ü n l ü k :
Kibarlık
budalası. ( ^ ' ^ 1 o^y Belâ
belâ'
Otj
İ m t i h a n , sıkıntı.
Buhran
buhran
1
'»«I"*JI »T** »J»**' »ıâ*»i ) r if'j*i
Ateşli hastalıklarda ter b o ş a l m a s ı n a ve hızlı bir *
/
İçinden çıkılması g ü ç , sakıncalı d u r u m : Ku
mar, toplam için büyük bir
belâdır.
2 H a k edilen ceza: Allah belâsını
verdi
B u n a l ı m , kriz: Kabine buhranı.
"Üç gecedir gel
3. B ü y ü k zarar ve sıkıntıya yol a ç a n olay veya kimse.
miyor, o kadar buhran içindeyim
ki. " P.Safa.
4. ( İ s t e n m e d i k bir d a v r a n ı ş a zorlayan etki: Ku mar belâsına tutuldu.
şim bir sinir buhranı geçiriyordu.
Belâ aramak kavga ç ı k a r m a k için fırsat a r a mak. Belâ okumak birisine beddua okumak. Belâ kesilmek birisine eziyet ve sıkıntı vermek, musallat olmak.
Bereket
•şekilde ateş d ü ş m e s i n e neden olan anı d e ğ i ş i m .
bereket
(
)
>*&m
Rahmet, bolluk, mutluluk. Kelime bu anlamla rıyla dilimizde k u l l a n ı l ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlamlar için de kullanılır.
Buhran geçirmek
b u n a l ı m g e ç i r m e k : "Kız karde " A . Gündüz.
30
Cali
TÜR KÇ ED E ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
ca'l!
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
C e r r e ç ı k m a k medreselerde okuyan ç o c u k l a r ı n para ve erzak toplamak için sayılı aylarda k ö y lere dağılıp imamlık veya m ü e z z i n l i k yapmala rı: "..padişahlardan birinin torunu çıka geldi, ya rı ümmi bir adamla cerre çıkmıştı " R . H . K a r a y
J**
Y a p m a , kılma a n l a m l a r ı n a gelen ca'ale k ö k ü n den. Cerahat
Celeb
cefâ'
<
> ^ ' r ?
»yi.
Kötü huyluluk, uzaklık, ağırlık, engel.
İrin t o p l a m ı ş , irinli: "Sarı. cerahatli bir suyun kafamdan aktığını duyuyorum " S. F . A b a s ı y a -
B ü y ü k sıkıntı, eziyet: -Esirlikte ve cefada, millet ruhmu tavlandıran bir sır olduğuna o akşam i¬ nandım. " R . E . Ü n a y d ı n .
mk. Cerbeze
e el eh
/ . Ş u b a t a y ı n d a tedricen h a s ı l olan h a r a r e t ( ö n c e havada, sonra suda ve en son toprakta olduğu sanılan sıcaklık.) 2. Ç o k iltihaplı ç ı b a n .
Çekme, sürükleme, sürükleyerek götürme.
cereme Suç işlemek, bir şeye g ö t ü r m e k .
: —»
Yanmış k ö m ü r parçası, kor, Hac'da şeytanlara atılan küçük laş.
cer
cerbeze 'jO* Gitti,(herhangi bir sebepten d o l a y ı ) uzlete ç e kildi, hile. Kelime h i l e k a r l ı k , k u r n a z l ı k anla mıyla dilimizde kullanılmaktadır. A y r ı c a aşağı d a k i farklı anlam için de kullanılır.
,
Cereme cemre
3
( T* )
G ü z e l k o n u ş m a , beceriklilik, girginlik: O ada mın çok dr.ıı vnksa da cerbezesi kuv\ tti\ le her İşti muvaffak olur. , ,.,
K o y u n , k e ç i , s ı ğ ı r gibi h a y v a n l a r ı n ticaretini yapan kimse: "Sen kasap mısın, koyun tüccarı mı. celeplerle senin ne işin var. " O . C . Kavgılı.
Cer
cerahat
)
Y a r a . Kelime bu a n l a m ı y l a dilimizde kullanıl makta olup, ayrıca aşağıdaki farklı anlam için de kullanılır.
Bir yerden bir yere getirmek, ticaret malı getir mek.
Cemre
1
( » V
Y a p m a c ı k l ı , sahte, d ü z m e : Cali bir gülüş.
Cefa
31
jjfc
B a ş k a s ı t a r a f ı n d a n y a p ı l a n veya k a / a sonucu ortaya ç ı k a n zararı ö d e m e : Ceremesini çekmek b a ş k a s ı n ı n yol açtığı zararı ödemek. „ ^ < _z ) (
Cerrar
if&Jt
i
cerrar Kalabalık, çekici, t r a k t ö r vb. anlamlara gelen kelime dilimizde kalabalık ve çekici a n l a m ı y l a k u l l a n ı l ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için de kullanılır.
32
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA
KELIMELER
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
*
Dilenci, zorla para toplayan kimse.
mec. Akıllı, zeki: Yönetici cin gibi bir
33
adamdır.
) Cetvel
cedvel
culüsiyye
Cülûsiye
S u k a n a l ı , a r k , liste. Dilimizde bu a n l a m l a r a
O t u r m a k , tahta ç ı k m a k t a n .
g e l d i ğ i gibi, d a h a ziyade a ş a ğ ı d a k i a n l a m d a *
kullanılır.
/ . H ü k ü m d a r l a r ı n c ü l u s t ö r e n l e r i n d e dağıttığı bahşiş.
D o ğ r u çizgileri ç i z m e y e yarayan, dereceli veya derecesiz, tahtadan, plastik veya madenden y a p ı l m ı ş a r a ç , ç i z g i l i k . Ö ğ r e n c i l e r defterlerine cetvelle d ü z çizgi çizdiler. Cevval
2. Şairlerin tahta çıkan p a d i ş a h l a r a yazdığı şi ir.
cevval Ç o k gezen, d o l a ş a n .
D
Davranışları ç a b u k ve kesin olan: Cevval cevval zekâ.
çocuk, Dağdağa
Cezve
. .
. . . . dağdağa
( S-»*" )
cezve Ateş parçası, kor.
G ı d ı k l a m a k , ezmek, ç i ğ n e m e k .
'
G ü r ü l t ü , patırtı. Kahve p i ş i r m e y e yarayan, saplı, silindire ben zer k ü ç ü k kap. Evlerde genelde birden fazla cez ve bulunur , - -. ,
D a ğ d a ğ a l ı g ü r ü l t ü l ü , patırtılı: "Sultan Mahmul devri, imparatorluğun zamanıydı. Dair
Cilve
cilve
tjL*
Hoşa gitmek için yapılan d a v r a n ı ş , k ı r ı t m a ,
İlgili, bir konu ü z e r i n e olmak: Sanata dair ko nuşma,
2. G ö r ü n m e , ortaya ç ı k m a , tecelli: Talihin cilve < j f # * • g&B 4 ı H * ) Daire Cin
cin
ı>>
G ö z e g ö r ü n m e y e n ancak varlığı K u r ' a n ' d a bil dirilen yaratık. Kelime A r a p ç a d a k i
anlamıyla
dilimizde k u l l a n ı l ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farkit anlam için de kullanılır.
r
ism-i faili.
naz: Öyle cilveli ki! cilveleri.
< U J J ı II*A )
da'ir
mek, s a r m a k a n l a m l a r ı n a gelen dare fiilinin
ne yüz g ö r ü m ü vermesi.
si, mesleğin
ve çok dertli bir
D ö n m e k , d o l a ş m a k , idare etmek, b a ş ı n a gel
Celinin damada ilk g ö r ü n m e s i ve d a m a d ı n geli
/
dağdağalı
" A . Ş. Hisar
j JJJ. 4 y»l»
ı v
) T
da'ire ' Ç e m b e r , daire, hela, musibet, b ö l ü m , ofis, dev let k u r u l u ş u . Kelime ç e m b e r , b ö l ü m , daire ve devlet k u r u l u ş u a n l a m l a r ı y l a dilimizde kulla n ı l m a k t a d ı r . A n c a k a ş a ğ ı d a k i farklı k u l l a n ı m dilimize ö z g ü d ü r .
34
T Ü R K Ç F D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
*
B i r y a p ı n ı n konut olarak k u l l a n ı l a n b ö l ü m l e rinden her biri, kat: "Bu koskoca binanın, pasa jın arka tarafında bir kısım daireleri aynca kiraya verilmiş. " H . F . Ozansoy. Bu apartmanda on beş daire var.
TÜRKÇ EDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Devran
is
J
J
deveran ^ -' D ö n m e k , d o l a ş m a k . K e l i m e deveran ş e k l i n d e yazıldığında d ö n m e k , d o l a ş m a k a n l a m ı n a dili mizde de kullanılır. Ancak devran ş e k l i n d e y a zıldığında farklı anlamlara kullandır.
( <*S )
Darbe
darbe
1. D ü n y a : "Ben neyleyeyim, büyükse devran. " A .
tyi
Hamit.
Hareket, damar ve kalp atışı, v u r u ş , çarpış vb. K e l i m e v u r u ş , ç a r p ı ş m a n a s ı n a d i l i m i z d e de kullanılmaktadır. Bundan başka aşağıdaki farklı anlamlarda da kullanılır.
2. K a d e r , talih: "Herkesin başına yazılan devrandır."
3. Z a m a n : "Ben artık eskisi gibi değilim/ değişti."
gelir,
C e m Sultan. devran
B . Nccatigil.
/ . Bir ü l k e d e znr kullanarak y ö n e t i m i devirme işi: Hükümet darbesi. 2. B i r i n i k ö t ü d u r u m a d ü ş ü r e n , sarsan olay: "Bu nereden geldiği belli olmayan darbe son kal kınma ümitlerini de silip süpürmüştü. " E . T a l u
Debdebe
Devren
J
devren '-J^ D ö n m e k , d o l a ş m a k , idare etmek, s a r m a k a n lamlarına gelen ddre k ö k ü n d e n . Devir yoluyla, devrederek: Devren satılık bakkal dükkanı (içindeki b ü t ü n eşyasıyla birlikte)
debdebe Atın a y a ğ ı n d a n çıkan sese benzer bir ses, davul sesi. Dikkat *
G ö r k e m , gösteriş, i h t i ş a m , şatafat: "Bir tanzi¬ mat konağının şaşırtıcı debdebesi içinden bu kü çük eve düşmüştü. " A . H . T a n p ı n a r .
1. İlgi toplamak, duygularla d ü ş ü n c e y i bir şey ü z e r i n d e toplamak, u y a n ı k davranmak: "Ben o zamana kadar buna dikkat etmemişim. " B . Felek. Ben sağlığıma dikkat ederim. 2. G ö z ü n e ç a r p m a k , ilgisini ç e k m e k : Dikkat et tiniz mi neler söyledi. oLiJI ) •A ı *Uü»l <
( -U&i i -U--İ ) Devir
devr
.,j
Kat, nöbet, rol, sıra, d ö n m e , d ö n ü ş . Kelime son anlamıyla dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, a y n c a aşağıdaki farklı anlamlar için de kullanılır. *
/ Kendine özgü bir özellik taşıyan zaman par çası. Osmanlı devri. 2. B i r malın mülkiyetini veya bir mal ü z e r i n d e ki hakkı b a ş k a s ı n a g e ç i r m e : Tapunun başkasına devri, arsanın devri. 3. A k t a r ı l m a : Malın arabadan vagona devri.
dikkat <^ ) ^ M ü k e m m e l e yakın derecede özenle y a p ı l a n iş.
Düldül
JjJj
duldul B ü y ü k kirpi.
şaka. kötü at, eski otomobil. Bir zamanlar bizim bir düldülümüz
vardı.
36
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMF.l.F.R Ekâbîr
E
Ecza
ecza'
ekâbir ^ B ü y ü k l e r , ileri gelenler, ataya en yakın olanlar. Kelime dilimizde b ü y ü k l e r , ileri gelenler mana sına k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A n c a k g ü n ü m ü z d e daha ziyade aşağıdaki anlamda kullanılır.
*'>H alay. Kendini b e ğ e n m i ş kimseler için kullanılır:
Parçalar, cuz' kelimesinin ç o ğ u l u .
O ekabirin biridir. *
Eda
Kimyasal yollarla elde edilen, ilâç yapmaya y a rayan veya sanayide türlü i ş l e r d e k u l l a n ı l a n maddelerin genel adı: "Burada musluklar, mer mer teşrih masaları, antiseptik eczalar yok! " F .
cdâ'
( «tji )
akalliyyat ^V^l A z ı n l ı k a n l a m ı n a gelen akalliyya'nm çoğulu. Tekili dilimizde k u l l a n ı l m a y ı p , ç o ğ u l u tekil an lamında kullanılmaktadır. Anlam kayması yoktur.
Elaman
el-aman E m e n dilemek, s ı ğ ı n m a k .
/. D a v r a n ı ş , tavır: "Hilmi Bey, temiz bir eda ile o söylevi Fransızca olarak tekrar etti. " R . E . Ünay.
*
Elbise
elbise Giysi a n l a m ı n a gelen libas'ın ç o ğ u l u . Tekili ve ç o ğ u l u dilimizde giysi a n l a m ı n d a k u l l a n ı l m a k tadır. A n l a m k a y m a s ı yoktur.
Emin
emin L ^ İ n a n ı l ı r , g ü v e n i l i r , samimi veya bir ş e y i n so r u m l u l u ğ u n u ü s t l e n e n kimse. K e l i m e bu an lamlarıyla dilimizde kullanılır. A y r ı c a a ş a ğ ı d a ki farklı anlam için kullanımı ç o k y a y g ı n d ı r .
jlüi
D ü ş ü n m e , fikir, d ü ş ü n c e , g ö r ü ş , rey a n l a m ı n a gelen fikr in ç o ğ u l u . Kelime d ü ş ü n c e l e r , fikirler a n l a m ı n a dilimizde kullanıldığı gibi, a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için de kullandır. Tasa, kaygı. Efkar basmak tasalanmak, k a y g ı l a n m a k . Efkar dağıtmak sıkıntıyı gidermek, ü z ü n t ü d e n _ u z a k l a ş m a k : "Bu durumda efkâr dağıtmak için içtiğim günde dört paket sigaram da olmasa aklı mı kaçırabilirim " H . Taner.
,1^1
Bezginlik ve sızma anlatır: Elaman senden! Nedir bu huysuzluk? "Dostlardan, yemişlerden, Hristaki pasajının güllerinden, zambaklarından e¬ laman!" S. F . A b a s ı y a n ı k .
2. Naz, işve: Edalı bir kadın.
efkâr
.
Ekallival
3. A n l a t ı ş yolu: "Sonra birdenbire sözlerinin konferans edasını değiştirerek bana sordu. " Ö . Seyfettin. , (.j, , ; , Efkâr
,
ül
Yerine getirmek, sunmak, ö d e m e k , performans. *
37
1
Şüphesi olmayan: "İyi işler göreceğine, pek ya kın bir zamanda varlık göstereceğine eminim. " R . N. G ü n t c k i n .
38
TtRKÇEDE ANLAM KAYMASINA HJRAVAN ARAPÇA KELİMELER
Emlâk
emlak *
TCRKÇEDE ANLAM KAYMASINA ı Ğ H A Y A N ARAPÇA KELİMELER
kimselere verilen genel ad: Çarşı esnafı. "Dev let esnaf ve sanatkarı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır " Anayasa. 2. mec. Başlıca kaygısı mesleğini y o z l a ş t ı r a r a k çok para kazanmak olan kimse.
.irtui
Mülk ün ç o ğ u l u : Sahip olunan ve ü z e r i n d e ta sarruf hakkı bulunan ş e y , temlik. E v , arsa, b a h ç e gibi t a ş ı n a m a y a n mal ve m ü l k lerin ortak adı, t a ş ı n a m a z l a r , gayri menkul. Emlâkçı gayri menkul satışıyla u ğ r a ş a n kimse.
( JLŞM ı ¿^11 ,_>l*j>î )
Esrar Erbap
erbâb
Esasen
esrar Sirr'n ç o ğ u l u : Gizler, sırlar. *
Hint kenevirinden ç ı k a r ı l a n vc k u l l a n ı l a c a k miktara g ö r e uyarıcı, s a r h o ş edici veya u y u ş t u rucu etkileri olan bir madde. Esrar çekmek rar i ç m e k .
L-Lıl
cşvâb ? G i y s i , giyecek a n l a m ı n a gelen sevb in ç o ğ u l u . Tekili dilimizde k u l l a n ı l m a y ı p , çoğulu tekil ola rak k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A n l a m k a y m a s ı yoktur.
Eşref
ejref -»J^ Y ü k s e k olmak, ş e r e i ve mertebesi y ü c e olmak, çok onurlu, ç o k şerefli. Bu m a n a s ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . Bundan b a ş k a a ş a ğ ı d a k i an lam için de kullanılır.
1
Bir şeyin ö z ü , aslı ve temeli a n l a m ı n a gelen e¬ dan dilimize ö z g ü bir k u l l a n ı m d ı r . /. B a ş ı n d a n , temelinden, k ö k ü n d e n : İşe esasen fena başlanmış. Bu işin bu sonuca varacağını esa sen bilmiyordum.
**
Bir işin olumlu yola girmesi için en uygun za man: Eşref saati.
2. D o ğ r u s u , d o ğ r u s u n u isterseniz, zaten, zati. } Nasıl olsa, gene: Zahmet oldu demeyin, ben e¬ sasen gelecektim. ( Ji> j i ^J* Esnaf
t
£*ıyı j
t iui*jj j )
ü
Etraf
*
/. Ç e v r e : "Meçhul kadın korka korka etrafına kındı " A. G ü n d ü z .
1. E l z a n a a t l a r ı veya k ü ç ü k ticaretle g e ç i n e n
l
(
etraf > Tarafın ç o ğ u l u : B i r ş e y i n k e n a r ı , ucu k ı y ı , grup, akit yapanlardan her biri. Dilimizde ta raflar vc yanlar m a n a s ı n a k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca aşağıdaki anlamlarda da kullanılır.
esnaf B ü t ü n ü n özellik taşıyan parçası, kesim ve nevi a n l a m l a r ı n a gelen şmfm ç o ğ u l u . Tekilinde ol d u ğ u gibi ç o ğ u l u n d a da anlam k a y m a s ı vardır. A y r ı c a çoğulu tekil olarak kullanıbr.
es
( jjj>^ t ^ J Î ^ - * )
Esvap B i r işten anlayan, bir işi yapan kimse: Her işi erbabından sormalı. ( j J ( £jîl* ) esasen
*
-
j ' j '
wL<jl
A l l a h ' ı n isimlerinden olan, sahip, efendi, reis, m ü r c b b i , d ü z e n e k o y a n a n l a m l a r ı n a gelen Rabb'ia çoğulu: Tekili Allah için R a b şeklinde dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . Ç o ğ u l u ise farklı anlamda tekil olarak dilimizde kullanılır. *
39
ba
40
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
2. B i r kimsenin sürekli ilişkide b u l u n d u ğ u kim seler, yakınlar, muhit: Etrafında dört dönmek is teğini elde etmek için birinin y a n ı n d a n a y r ı l m a y ı p g ö n l ü n ü etmeye çalışmak. Etraflıca detaylı, teferruatlı.
41
F
Faiz
fâ'iz Suyun ç o ğ a l ı p a k m a s ı , dolup t a ş m a s ı , g ö z d e n yaş a k m a s ı . *
İ ş l e t m e k için bir yere ö d ü n ç verilen p a r a y a karşılık alınan kar, geliri, ü r ü n , nema: Banka faizleri. £ij , ^ , (
Fakir
5 ı
fakir
JJÜ
Y o k s u l , m u h t a ç , g e ç i m i n i zorlukla s a ğ l a y a n . K e l i m e bu a n l a m l a r ı y l a dilimizde k u l l a n ı l ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için de k u l l a n ı lır. / Zavallı. 2,. mec. A l ç a k g ö n ü l l ü l ü k için birinci kişi zamiri g ö r e v i n d e kullanılır: "Fakir dün ziyaretinize geldimse de bulamadım. " Ş. Sami. 3, Hindistan'da y o k l u ğ a , eziyete kendini alıştır mış derviş. Fukara (fakirin ç o ğ u l u ) D e r v i ş l e r : O adam bir Bektaşi fukarasıdır. ( LA(İJJ
Faraş
ferraş
j
ı lil
L-'IJ
)
3
Özel yetenek gerektirmeyen çay, kahve y a p ı m ı ve b ü r o e ş y a l a r ı n ı n t e m i z l i ğ i n i y a p m a k l a g ö revli kimse. *
Toplanan süprüntüleri alıp atmak için kullanı lan k ü r e k b i ç i m i n d e teneke veya plastikten saplı kap: Oğlum faraş nerede, getirsene!
42
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Farfara
fcrferc
( jijİ )
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
»jtfjÜ
43
Felekten bir gün (veya) gece güzel bir g ü n veya
Silkinmek. t UJJ )
( *
Fasıl
/ Ağzı kalabalık, g ü r ü l t ü c ü : "Dalmış gülüp ko¬ nuşmaya yüzlerce farfara / Yorgun kulaklarımda yürürken bu yaygara. " Y . K . Beyatlı. 2. O v ü n g c n : ' Halim, adı üstünde sabırlı bir a¬ damdır. Farfara değildir, daha temkinlidir. " B . Felek. ( t =Lo^i ) faşi
Felâket
( l&s
)
«itti
Fakirlik. / B ü y ü k zarar, ü z ü n t ü ve sıkıntılara yol açan olay veya d u r u m , y ı k ı m , belâ: "Evimiz üzerinde bir felaket dolaştığını ayan beyan görüyordum. " Y. K. Bcyatlı. 2. Ç o k kötü: Felâket bir yazı. 3. Şaşkınlık, hayret, aşırılık bildirir: Bu kız bir felaket!.
-S**
A y ı r m a , atılma, karar, h ü k ü m , biilüm. Kelime b o l ü m a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a aşağıdaki farklı anlamlar için de kulla nılır.
felaket
Fena
fena'
( .tii > W
Bitmek, t ü k e n m e k , k o c a m a k , ö l ü m ü y a k l a ş *
Felek
1. uy. O r t a oyununa b a ş l a m a d a n ö n c e saz takı mının çaldığı köçek havası ve curcuna. 2. müz. P e ş r e v , n a k ı ş , ş a r k ı , saz semaisi gibi parçaların belli bir sıraya g ö r e çalınıp s ö y l e n mesi: "Radyo inci sazdan sultanı vegâlı faslına başlamış. " A. İlhan. "Erken saatlerde burada bir fasıl topluluğu bulunur " S. Birsel. 3. Belli bir s ü r e d e y a p ı l a n iş, karşılaşılan du rum veya olay: Şu yemek faslı hitsin de... "Faz la olarak arada bir patronu çekiştirmek, dedikodu yapmakfaslı da kapanacak " H . F,. A d ı v a r .
felek Y ö r ü n g e , yıldız, g ö k cismi. *
mak. !. İyi niyetli olmayan, kötü: Fena adam kötü a¬ dam. 1 G z ü c ü : Fena haber. 3. Ç o k : Bugün fena işim var.
Feragat
tstl»ljj
H a k k ı n d a n kendi isteğiyle v a z g e ç m e . Feragat etmek h a k k ı n d a n v a z g e ç m e k , el ç e k mek: Ben hokkandan vazgeçiyorum, ya siz?
illi
/ D ü n y a , alem. 2. T a l i h , haht, şans: Felek yar olursa Tanrı y a r d ı m eder. bir lerslik ç ı k m a z s a , şartlar uygun giderse. Feleğin sillesini yemek B ü y ü k hir y ı k ı m a uğra mak.
feragat Boşluklar, açıklıklar.
Feveran
3
feveran »-''jJ F ı ş k ı r m a , k a y n a m a . B u m a m a m l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . Fara gazabuhv aşırı derecede kızdı. Ancak kelim* mastar şekliyle dilimizde aşağıdaki a n l a m d a ^ " - »
44
TfjRKÇEDE A N L A M K A Y M A S ı N A U Ğ R A Y A N ARAPÇA K E L I M E L E R
*
Feyiz
Birdenbire öfkelenme, k ö p ü r m e , parlama: "Beni dinlemeden öyle feveran etme...hiddetlen me!" E . E . T a l u .
feyz Verimlilik, fazlalık, bolluk. Kelime bu mana sıyla dilimizde kullanılmakta olup, aynea aşa ğıdaki a n l a m ı y l a sıkça k u l l a n ı l m a k t a d ı r . *
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
45
Fırkacı partici, bir partiye ü y e olan: "Hiç ol mazsa önde gelen fırkacıların tansiyonunu düşür meyi de ümit etmişti. " T . B u ğ r a .
Fiyat
İlerleme, kültürel g e l i ş m e , olgunluk: "Bu hayır lı tesehhüsün doğu vilayetlerimiz gençliğine bah şedeceği feyiz Cumhuriyet hükümeti için ne mutlu eser olacaktır." Atatürk. ( i * w i pJİ3 i jybi )
fi ât ^ L j F i harf-i ç e r i n d e n türetilmiştir. A r a p ç a d a p a ha, k ı y m e t bildiren r a k a m l a r ı n ö n ü n e yazıldı ğ ı n d a n dilimizde galat olarak çoğul haline geti rilmiş ve bu şeklini almıştır. *
A l ı m veya s a t ı m d a bir şeyin para k a r ş ı l ı ğ ı n d a ki değeri, eder,paha: Bu malın fiyatı kaça?
I Fıkra
fıkra ( öjii ) Paragraf, kanun maddelerinin kendi i ç l e r i n d e satır b a ş l a r ı y l a ayrıldıkları ufak b ö l ü m l e r d e n her biri. Kelime bu a n l a m l a r ı y l a dilimizde kul lanıldığı gibi, ayrıca aşağıdaki farklı anlamlar için de kullanılır.
Fodla
fodla Artık, fazlalık, dışkı. *
pekli undan yapılmış pideye benzer bir t ü r ek¬ m
Fodul *
I. K ı s a ve özlü anlatımı olan, nükteli, g ü l d ü r ü cü hikâye, anekdot: "Nasrettin Hoca'nın hemen bütün fıkraları insanla vicdan arasındaki münase bete ilişkindir. " B . Felek. 2. Gazetelerin veya dergilerin belirli s ü t u n l a r ı n d a , genel b a ş l ı k a l t ı n d a g ü n d e l i k k o n u l a r ı bir g ö r ü ş ve d ü ş ü n c e y e b a ğ l a y a r a k y o r u m l a yan ciddi veya eğlendirici yazı t ü r ü . ( JUL, ı
Fırka
e
k
-
*
Ü s t ü n l ü k taslayan, kibirlenen: Hem kel hem fo dul.
Fukara
fukara" »0** Fakir in ç o ğ u l u : Yoksul, fakir, derviş, m u h t a ç . Bu a n l a m l a r ı y l a kelime dilimizde k u l l a n ı l m a k tadır. A y r ı c a aşağıdaki farklı anlam için kulla nılır. *
Zavallı, biçare. Sözünü ettiğiniz ridir,
*
Siyasi parti.
< »Ijiü f*t > * J I ı > & )
fudül jj-ii F a y d a s ı z ş e y , kendisini ilgilendirmeyen ş e y e karışma.
)
fîrka ( * V ) **J Topluluk, insan t o p l u l u ğ u , grup, t ü m e n . K e l i me bu anlamlarıyla dilimizde kullanılır. A y r ı c a aşağıdaki farklı anlam için de kullanılır.
Ç o ğ u n l u k l a , imaretlerde yoksullara verilen ke
kişi fukaranın mı
. <
bi ,
TURKÇEDK ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER Fütur
TÜRKÇEOE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA kfl.İMLl.KK
-17
futur Sakinlik, durgunluk. Bezginlik, umutsuzluk, usanç. Fütur etmemek umursamamak, ö n e m s e m e m e k . Fütur getirmek bezginlik getirmek, bezmek.
Gaddar
gaddar J At Ç o k hıyanet eden, ahdini bozan, s ö z ü n d e dur ma van. Acıması olmayan, b a ş k a l a r ı n a haksızlık eden. insafsız davranan: O çok gaddar birisidir.
Galiba
galiba WJ> Yenmek, üstün gelmek a n l a m ı n a gelen galebe fiilinden. G ö r ü n ü ş e göre, sanılır ki, anlaşılan: Galiba gel meyecek bari beklemeyelim. (
Garaz
-SJ
••
İ
)
garaz u*>j? Hedef, a m a ç . maksat. Kelime bu anlamıyla di limizde k u l l a n ı l ı r , ayrıca a ş a ğ ı d a k i farklı an lam için de kullanılır. lîırıne karşı g ü d ü l e n k ö t ü l ü k etme isteği kın, düşmanlık: "Bağnaz, şu yahut bu düşünceye değil, dic.uneıı kışın: dw;itnıneye garazdır \ Ataç. ( itti*
Gayret
ı aLs- )
gayret ( »ji* ) * J * * K ı s k a n m a , kulsal sayılan şeylere y a b a n c ı l a r ı n s a l d ı r m a s ı n a d a y a n a m a m a duygusu. K e l i m e bu anlamıyla dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup. ay rıca aşağıdaki anlamlar için de kullanılır. / O l a ğ a n ü s t ü ç a l ı ş m a , ç a b a . çalışma isteği: Az gelinebilir.
^bir gayretle bu işin hakkından
5
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA Unu A,YAN ARAPÇA KELİMFİ.FB
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER 4 9
2. K o r u m a , esirgeme, k a y ı r m a duygusu: Hem şehrilik gayreti. Gayrete gelmek bir işi yapmaya veya bitirmeye ö z e n m e k ; canlanmak. Gayretine dokunmak zoruna gitmek. Hadım
1
hadim
'
Hizmet etmek, işini g ö r m e k m a n a s ı n a gelen ha deme fiilinin ism-i faili. Ancak, yalnız, değil, b a ş k a , diğer. Kelime b a ş
K ı s ı r l a ş t ı r ı l m ı ş , e n e n m i ş e r k e k : Hadım
ka ve d i ğ e r a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a
harem ağası.
ağası
,,
dır. A y r ı c a aşağıdaki anlam için de kullanılır. Artık, bundan sonra: "Sık sık görüşürüz Y, £ , O r t a ç .
gayri "
Hafiye
ha fi yy e Gizli olmak a n l a m ı n a gelen hafiye fiilinden. Özel s o r u ş t u r m a l a r l a edindiği bilgileri ilgililere ileten kimse, dedektif. Filimde kişi rolünde çok
Hafriyat
hafiyelik yapan
başarılıydı.
hafriyyât
-'•o*-
K a z ı a n l a m ı n a gelen hafriyye'am ç o ğ u l u . Tekili dilimizde k u l l a n ı l m a y a n bu kelime tekil anla mıyla kullanılır. A n l a m k a y m a s ı yoktur. H a l k a r a s ı n d a harfiyat ş e k l i n d e k i y a n l ı ş k u l l a n ı m ı daha y a y g ı n d ı r . Haile
hâ'ile
«BU
Engel, mani, iki şeyi birbirinden ayıran şey an l a m ı n a gelen hâ'il'c
m ü e n n e s l i k fe'ıl e k l e n m i ş
tir. B u şekliyle A r a p ç a d a k u l l a n ı l m a z . / Ç o k acıklı olay. 2. ed. M a n z u m b i ç i m d e y a z ı l m ı ş trajedi: tün, evet. ey haile . " T . Fikret.
Hâkim
hâkim
"ör
T Ü R K Ç E D E A N L A M K A Y M A S I N A L Ğ R A V A N A R A P Ç A Kİ I İMİ I I K 50
51
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA l ĞRAVAN ARAPÇA K E L I M E L E R
H ü k m e d e n , yönetici, yargıç, vali. Kelime yargıç ve yönetici a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a dır. A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı a n l a m l a r için de kullanılır.
Halk
halk Yaratılmışlar, yaratılış, çok sayıda insan. *
/. Duygu, d a v r a n ı ş vb. yi İradesiyle denetleye bilen ( k i m s e ) : "Bir kere sinirlerine hu kadar hâkim oyuncu görmedim " H . Taner.
3. Belli bir bölgede y a ş a y a n l a r ı n b ü t ü n ü : Ma halle halkı. 4. Y ö n e t i c i l e r e g ö r e v a t a n d a ş l a r ı n t a m a m ı :
2. Y ü k s e k t e n bir yeri bütün olarak g ö r e n : De nize hâkim bir köşk.
Halka hizmet Hakka hizmet.
3. Benzerleri a r a s ı n d a g ü ç ve ö n e m b a k ı m ı n dan başta gelen, dominant, başat: O konuda hâ kim düşünce şu idi. Hala
hale
- „. ( 4JL*. )
/ A y n ı ü l k e d e y a ş a y a n , aynı uyrukta olan in san t o p l u l u ğ u : Türk halkı. 2. Aynı soydan gelen, ayrı ülkelerin v a t a n d a ş l a rı olan insan t o p l u l u ğ u : Yahudi halkı.
5. A y d ı n l a r ı n dışında kalan topluluk: Halktan bir adam. 6. Halk ağzı A y n ı lehçe içinde daha küçük ayrı lıklar gösteren ve belli yerleşim bölgelerine ö z gü olan k o n u ş m a dili.
,.\
l e y z c (annenin kızkardeşi). Babanın kızkardeşi. Bugün halam bizegeidi. ( Hâlâ
halâ
Halkiyat )
-"JL>
İçinde bulunulan an, şimdi a n l a m ı n a gelen hâl
*
kökünden. *
halkiyyat "=*V^ Y a r a t m a k , y a r a t ı l ı ş , buy vb. anlamlara gelen halaka k ö k ü n d e n .
Ş i m d i y e kadar veya o zamana k a d a r , h e n ü z : Seksen yaşına geldi, hâlâ hafızası yerinde. "O¬ tuz iki y a ş ı n d a idi ve hâlâ e v l e n m e m i ş t i . " H . Taner. Hâlâ o masal hep aynı söz, aynı d ü ş ü n ce, d a v r a n ı ş veya sorun.
Halt
halt ^ K a r ı ş m a k , karıştırmak. Kelime k a r ı ş m a k anla mıyla dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a aşağı daki farklı anlam için de kullanılır. *
Halayık
hala'ik
jiXi-
Yaratık, susuz kuyu ve huy a n l a m ı n a gelen ha lika nın çoğulu. *
Kadın köle, cariye: "Ailemizin emektar Arap ha layıklarından biri de bize aşçılık etmekteydi. " R . V Güntckin.
i
Halk bilimi, folklor.
Uygunsuz söz söyleme, uygunsuz iş yapma, uy gun olmayan: "Zehri şurupla, daha bilmem ne haltla karıştırıp yudum yudum içmek." R . N. Güntekin. Halı etmek uygunsuz bir söz s ö y l e m e k , uygun suz davranmak: "Biz erkekler de öyle haltlar e¬ deriz ki. kadınlar F.sendal.
ne yapsalar haklıdırlar
" M . Ş.
52
T ÜRK ÇE D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Halt k a r ı ş t ı r m a k uygunsuz d a v r a n ı ş t a bulun mak veya iş yapmak: "Şu kendisine üç saniye gi bi gelen bir saat on beş dakika zarfında ne halı karıştırmıştı. " S. F . A b a s ı y a m k . w—(is jfi J j j i j( ,ys j Hamur
lıanıiı
( JÎ-A» )
T Ü B K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA ÜĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Harbi
harbi harple, savaşla ilgili, savaşçı, cengaver. *
len kamere k ö k ü n d e n .
konuşmak,
/. Unun su veya b a ş k a sıvılarla y o ğ r u l m u ş du rumu. Harç
Hamur gibi 1) Yorgunluktan eli ayağı tutamaz olmak. 2) Yiyeceklerin çok pişip b u l a m a ç du rumuna gelmesi.
habh
<
/. O s m a n l ı ü l k e l e r i n d e ticaretle u ğ r a ş a n y a bancı uyruklulara verilen ad. Harbi bas d o ğ r u , hızlı y ü r ü . Harbi konuşmak d o s d o ğ r u , g e r ç e ğ i gizlemeden
Ö r t m e k , gizlemek, mayalamak a n l a m l a r ı n a ge
Hap
^
2. D o ğ r u , hilesiz, temiz: harbi adam.
JJAİ-
2. (Kağıt için) nitelik, tür: Birinci hamur kağıt 3. ( E k m e k ve hamur işleri için) iyi p i ş m e m i ş . * Ö z , asıl. Hamuru bozuk aslı bozuk.
53
ç
, ^j,
T
^JLU,
^.Ij )
hare Vergi, harcanan para ve masraflar. Kelime son a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca aşağıdaki farklı anlamlar i ç i n de kullanılır. *
/. Resmi işlerde devlet veznesine ö d e n e n p a r t : Tapu harcı, mahkeme harcı. 2. Y a p ı d a tuğla veya taşların ö r g ü s ü n ü p e k i ş tirmek için, duvarları s ı v a m a k için k u l l a n ı l a n , toprak, saman veya kum, k i r e ç , ç i m e n t o gibi şevleri su ile k a r a r a k y a p ı l a n ç a m u r , k a r ı ş ı m : İşçiler harç karıyorlar. "Sıvanmış, boyanmış bir binanın tuğlaları arasındaki harcı göremeyiz. " O . V. Kanık. 3. Bir y e m e ğ i n y a p ı m ı n d a k u l l a n ı l a n , tat veren, maddelerin b ü t ü n ü : Bu yemeğin harcı pek iyi değil.
)
Tane, taneye benzeyen, ilâç tanesi. İlâç tanesi manasıyla dilimizde kullanılan bu kelime, ayrı ca aşağıdaki anlamıyla da kullanılır. argo. B i r içimlik afyon. Hapı yutmak k ö t ü bir d u r u m a d ü ş m e k : "Gideceğimiz kasabada iki yazlık sinema varsa, hapı yutmuşuzdur. " S. F . A basıvanık. , „, • . :1 .
4. G i y s i l e r d i k i l i r k e n k u l l a n ı l a n t a m a m l a y ı c ı Harabul
harabat ı-jlılj*. Yıkılan, harap olan yerler. Bu a n l a m ı y l a keli me dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a ki anlamıyla da kullanılır. (Divan e d e b i y a t ı n d a ) içkili eğlence yeri, meyha ne. Harabati l) Maddi şeylere d e ğ e r v e r m e d i ğ i için ü s t ü n e başına özenmeyen*, dağınık, derbeder. 2) Vaktini meyhanelerde geçiren kimse. ( 4Iı" Î
a,UA- )
veya süsleyiei şeyler. ( SyA>- i ^ j ) Harem
harem ^ Herkesin girmesine m ü s a d e edilmeyen, s a y g ı d e ğ e r vc kutsal yer. Mekke'nin çevresi, e ş , kişi nin namusunu k o r u d u ğ u yakınları. Kelime son anlamı hariç diğer anlamlarıyla dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . B u n d a n b a ş k a a ş a ğ ı d a k i anla mıyla da kullanılır.
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R M
55
T Ü R K Ç E P E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
*
Hariç
Saray ve konaklarda kadınlara ayrılan b ö l ü m : "Harem, ihtiyar hatunların bembeyaz patiska şe didi küçük kaşe odalarında kalmıştı. " F . R. Atay.
hâriç
Has
T^)'^
1. Katıksız, en iyi cinsten, saf: Has
Dış, dışarı, y a b a n c ı ülke. K e l i m e hu anlamla rıyla dilimizde k u l l a n ı l m a k l a d ı r . A y r ı c a aşağı daki farklı anlam için de sıkça kullanılır. *
( pUl pjfr i "İİ hârika
t
K ü l t ü r : Osman/ı dönemindeki bilmek zorundayız.
hasbi LT?-^ S a y m a k , ö l ç m e k , hesaplamak a n l a m ı n a gelen hasebe k ö k ü n d e n . 1. G ö n ü l l ü ve karşılıksız y a p ı l a n : Hasbi
çalış
ma. 2. mec. Sebepsiz: Hasbi azar işitti.
Hasis
basîs
L-"*-^
H a k i r , bayağı, her ne suretle olursa olsun zen gin olmaya çalışan kimse: Kelime dilimizde ha kir, bayağı m a n a s ı n a k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrı ca a ş a ğ ı d a k i anlamıyla da k u l l a n ı l m a k t a d ı r . C i m r i , pinti: Hasis adamın
biri.
. £,lj , ^J*"
E k i l m i ş tarla, ziraat, mal ve ç o l u k ç o c u k gibi d ü n y a malı. Tarlayı s ü r m e k a n l a m ı n a dilimiz de hu kelime geçmişte kullanılmıştır. A y r ı c a a¬ şağıdaki manasıyla da kullanılır. *
Hasbi
mec. E k s i k s i z , kusursuz, m ü k e m m e l : H a r i k a bir kitap. "Harika bir fikir doğrusu, kim akıl et tirse iri akı! etmiş" A. İlhan. , ,,
hars
bahçe.
( ¿111L (joL* • ^iflî i j L a )
öjLâ-
( JJ15
Hars
(kişi). 3. H ü k ü m d a r a özgü olan: Has ahır. Has
UsU )
O l a ğ a n dışı, g ö r ü l m e m i ş , d u y u l m a m ı ş , acayip, garip. Kelime o l a ğ a n dışı a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca aşağıdaki farklı an lam için de kullanılır. *
gümüş.
2. mec. İyi nitelikleri kendisinde t o p l a m ı ş olan
zf. Dışla kalmak üzere, dışında s a y ı l m a k ü z e r e : Turgut hariç, hepimiz kalacağız. "Dişçi koltuğu hariç, kim bir kolluğa oturursa kendini bir şey zanneder. " B . Felek. Hariçten gazel okumak, (veya atmak) ikz. 1) Bir konuyu iyice bilmeden, ü z e r i n d e g ö r ü ş ve d ü ş ü n c e ileri s ü r m e k . 2) bir k o n u ş m a y a yersiz ve zamansız katılmak.
Harika
hâşş ^ Ö z g ü , mahsus, ilgili, tahsis etmek. K e l i m e bu a n l a m l a r ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ay rıca a ş a ğ ı d a k i farklı anlamlar için de kullanı lır.
Türk harsını
iyi
Hasret
hasret Şiddetli ü z ü n t ü , tasa, keder. Ö z l e m : "Vatan ve kardeş hasretimizi birbirimizde gideriyoruz." H . Taner. Ç o k Özlemek: Uzun zamandır kızının hasretini çekiyor. ( ¿LJ.il >
56
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA
Hal ıra
KELIMELER
hatıra
T Ü R K Ç E P E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Havai
lıeva'i A r z u , istek, özellikle nefsin kötülüğe meyletme si a n l a m ı n a gelen h e v â ' k ö k ü n d e n .
Akla gelen g ö r ü ş , anlam. 1. A n d a ç , a n m a l ı k , yadigar. Hatıra defleri. 2. G e ç m i ş t e y a ş a n m ı ş çeşitli olaylardan belleğin s a k l a n d ı ğ ı her türlü iz, a n ı : "Ruhu türlü türlü hatıralar ümitler, arzularla kaynıyordu " P. Safa. Hatırat anılar. , -1 <; , <-, , Hava
*
/. Dilediği gibi davranan, uçarı, hoppa, sorum suz: Havâi adam. 2. D e ğ e r s i z , boş: Havâi sözler. Havâi fişek törenlerde geceleri y a k ı l a r a k hava ya u ç u r u l a n renkli ışıklar saçan fişek.
bevi ( ) 'j* Sevgi, muhabbet, ö z l e m , arzu, hasret, kapris. / M ü z i k parçalarında tür: Köy havaları, havası, dans havası.
güreş
2. Keyif, âlem: Onu kendi havasına bıraksak, ça lışmaz. 3. G ö r ü n ü ş , bir kimsenin durumunu belirten özcllik: "Buna rağmen öyle kibar ve asil havası vardır ki. bu damga bile onu çirkinleştiremez. ina dına daha bir uçarı, daha bir sevimli yapar. " H . Taner. 4. T a r z , ü s l û p : "... Namık Kemal'e. Tevfik Fik ret e başarıyla nazireler yazmıştır Onların diliyle, onların sesiyle, onların havasıyla. . " Y . Z . Ortaç. 5. Ç e k i c i l i k , albeni, a l ı m , cazibe: Kadın güzel değil, uma havası var.
Havadis
57
Havale
*
Hayran
havadis
1
/. Gebelerde, küçük ç o c u k l a r d a g ö r ü l e n bir çe şit ç ı r p ı n m a k bazen ateşli de olabilen hastalık. 2. B i r a r s a y ı ç e v i r m e k , k a p a m a k için ç e k i l e n perde veya duvar: Tahta havale. (
)
hayran £"J**' Sıkıntılı, m ü t e r e d d i t , şaşkın, nc y a p a c a ğ ı n ı bil meyen. B i r i n i b e ğ e n e n , çok h e ğ e n e n : biri.
Olay, vaka, konu, kaza a n l a m l a r ı n a gelen hadi se'xım ç o ğ u l u . Kelimenin tekili olay a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . Ç o ğ u l u n d a ise an lam k a y m a s ı vardır. ilgi ile karşılanabilecek haber: "istanbul'dan bu günlerde garip havadisler alıyoruz." H. E . Adıvar. " Bazı tuhaj havadisler vermek için telefon etmek cesaretini de gösteriyordu " Y . K . Karaosmatıoğlıı. ( j ^ )
havale *Üy» Banka, postane vb. aracılığıyla g ö n d e r i l e n pa¬ ra. B i r işi bir b a ş k a s ı n a devretme. Bu a n l a m ı y la dilimizde kullanılan kelime, ayrıca a ş a ğ ı d a k i anlamlar için de kullanılmaktadır.
Hayranlarından
Hayranlık tutku, aşırı istek: "Gençliğin, hiç ol mazsa gençliğin ruhundan bu mal. bu süs. bu lüks hayranlığım sökelim. " P. Safa. Hayranlıkla çok b e ğ e n e r e k , h a y r a n k a l a r a k : "Herkes sizi beğeniyor, sizi hayranlıkla seyredi yor. " Y . K . K a r a o s m a u o ğ l u .
Haysiyet
hayşiyyet < *A*" I Üzerine h ü k ü m teşekkül eden şey.
58
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER *
/. D e ğ e r , saygınlık, itibar: "Kendinden dinledi ğine göre, çekilmenin sebebi bir haysiyet meselesi idi." F . R . A t a y . 2. Onur, öz saygısı, şeref. Haysiyet divanı
Hazar
1. Katı yürekli, kötü d ü ş ü n e n , gaddar: "Bırak beni...şu hınzırı geberteceğim diyordu." Y . K . Karaosmanoğlu. 2. Genellikle hoşa giden bir d a v r a n ı ş ve durum için ş a k a yollu s ö y l e n i r : "Dilber'de bir kurum bir eda. Bir de güzelleşli hınzır. " S. F . A b a s ı y a nık. L « î U j d l ijlSU J J J C - J L J L Ü >
onur
hazar Şehirler, köyler, kasabalar ve buralarda y a ş a yan insanlar.
(
Hırka *
Herif
Barış: Hazar ve sefer barış ve s a v a ş z a m a n ı .
harif Meslek a r k a d a ş ı , müşteri. *
v
hirka Bez p a r ç a s ı , yırtık k u m a ş . /. Ö n d e n açık kollu, genellikle y ü n d e n ü s t giy sisi: "Bol hırkasının içinde ne kadar zavallı, hatta ne kadar gülünçtü. " Y . K . K a r a o s m a n o ğ l u 2. Dervişlerin giydikleri ü s t giysisi. Hırkayı başına çekmek bir k ö ş e y e çekilip ç e v r e siyle ilgisini kesmek. ( ijy, )
«-iyi*
/. G ü v e n vermeyen, aşağı g ö r ü l e n , bayağı kim se: Şu herif kim? Buralarda bir herif
59
dolaşıyor.
2. A d a m : "Adamlar yüz kiloluk bir yükü tüy gibi kaldırırken B. Felek. Heves
heves
hafif siklet herifi ( J»j >^
kaldıramıyorlardı." .
Hırpani
ü u ^ )
bir ban i ^ -3?" Bozulmak, faydasız hale gelmek, harap olmak a n l a m l a r ı n a gelen hatibe k ö k ü n d e n .
u*S*
B i r tür delilik, geri zekalılık, tıp. L ü k s , fantazi hastalığına k a p ı l m a k .
Perişan kılıklı, derbeder: "Yanımıza elleri saygı ile göbeğinin altına bağlı, hırpani bir delikanlı ya naştı " S. F . A b a s ı y a n ı k . ^ (
*
l. A r z u , İstek, eğilim, şevk: Bu çocuğun okuma ya hevesi var. "Küçüklüğünden beri bütün hevesi bahriyede idi. " H . Taner. 2. Gelip geçici istek: Hevesini almak istediği, im rendiği şeyi elde ederek ona doymak: "Oluruna bırak gençtir derim / Hevesini alsın sokaklardan. " B. Necatigil. ( i^j . J« )
Hınzır
hin zır
J<j*?"
Domuz. Kelime bu a n l a m ı y l a dilimizde kulla n ı l m a k t a olup, ayrıca a ş a ğ ı d a k i anlamlar için de kullanılır.
Hırs
;
hirş Aşırı istek, şefkatli ve yararlı olmak, b a ş k a s ı nın malına tamah etmek. Kelime aşırı istek ma nasıyla dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca a¬ şağıdaki anlamıyla da kullanılır. Öfke, kızgınlık: "Hırsımdan bazılarına tablomu bedava verdim, alın, götürün diye bağırdım " H . C . Yalçın. Hırsını alamamak öfkesini yenememek. Hırsını yenmek ö f k e l e n m e m e k için kendini tut mak. ( -k^_ı i JûC 1 u d i )
W
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA. UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER TUUKÇF.DE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
Hicap
hicâb
(.1
v^"-?" Hindi
Ö r t ü , iki şeyi birbirinden ayıran her şey.
hindi T a d ı lezzetli bir tür çöl bitkisi, Hindistanla ilgi li, Hintli.
Utanma, utanç, sıkılma: "Ve Rabia'nın hicabın dan taze yanakları gene eski nadide bir şarap gibi lâl rengini alıvermişti." H . E Adıvar. Hicap duymak (veya etmek) utanmak.
*
/ Tavukgillerden xv. y ü z y ı l d a evcilleştirilerck Amerika'dan bütün dünyaya yayılan kümes hayvanlarının en b ü y ü ğ ü , hindi.
( J « - ) Hildf
2. kik. Aptal, şaşkın: Hindi gibi kabarmak gurur lanmak, b ü y ü k l ü k taslamak.
hilaf T a r t ı ş m a k , a r k a s ı n d a n gelmek, ters, k a r ş ı t . Kelime ters ve karşıt a n l a m ı y l a dilimizde kulla nılmakta olup, ayrıca aşağıdaki farklı anlam i¬ çin de kullanılır. *
lılk. Y a l a n : Hiç hilalim yok. Hilâl olmasın y a n ı l m ı y o r s a m . Hilaf yok yalan yok.
.-.' ,
Y a p ı l m a s ı n a k a r a r verilen iş, azmetmek, arzu
Hİsse kapmak bir olaydan yararlı bir ö ğ ü t ç ı
etmek.
karmak.
himmet
*
hlşşc Nasip, pay, zaman dilimi. Kelime dilimizde na sip Vi pay m a n a s ı n a k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a aşağıdaki anlamıyla da kullanılır. Ders almak, bir olaydan çıkarılan ders: Hisse çıkarmak kendisiyle ilgili bulmak, a l ı n mak: "Siz niçin bundan kendinize hisse çıkarmıydrsunuz ? " Ö . Seyfettin.
Hilâfsız
Himmet
Hisse
*
yalansız, inanılmaz ama g e r ç e k .
( —• )
ff
/ Y a r d ı m , k a y ı r m a , lütuf: "Himmetinizle fakir bir ailenin yüzü gülerse tabi si: de sevaba girersi niz. " R. H . K n r a y .
Hiza
hiza' »Öf A y a k k a b ı , hizası, karşısı. Kelime dilimizde hi zası a n l a m ı n d a kullanılmaktadır. A y r ı c a aşağı daki a n l a m ı y l a da kullanılır.
2. Ç a l ı ş m a , emek, gayret: Bu iş çok himmet ister.
Hin
hin
(
)
*
^
Z a m a n , vakit, m ü d d e t a n l a m l a r ı n a gelen hin' den galattır, (hâ güzel he'ye d ö n ü ş m ü ş t ü r . ) K e lime hu a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a o¬ lup. ayrıca aşağıdaki anlam için de kullanılır. *
tkz. K u r n a z , cin fikirli kimse. Hin oğlu hin çok kurnaz, her devrin şartlarına uyabilen kimse: "O ne hin oğlu hin Raşit tir " H . R. G ü r p ı n a r .
( S İ * . 5j*e )
tkz. D a v r a n ı ş ı n ı d ü z e l t m c k . y o l a gelmek: "Ha şöyle dedi içinden, adam ol da biraz hizaya gel. " H . Taner. Hizava getirmek birinin davranışını d ü z e l t m e k , yola getirmek. j , „fi , JIJÜI ) {
Hokka
r
l.ıukka Ağzı dar, gövdesi geniş y a ğ kabı. Kelime hu an lamıyla dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r , ( ş e k e r hok kası, mürekkep hokkası) Ayrıca aşağıdaki farklı anlam için de kullanılır:
6Z
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER *
Hokka gibi oturmak (giysi için) V ü c u d a iyice uy mak: "Biraz kısaca
olmasını
kahnlığıyla
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER Huzur
hokka gibi oturan ceketatayımla
gibi törenlerde
beni daima... " R . N. G ü n t e k i n .
1
huzur
J-r ""
Yoldan gelmek, vakti gelmek, k a t ı l m a k , birinin
telafi e¬
den vücuduma
63
katında bulunmak, bir yerde h a z ı r olmak. K e
bu
lime son a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y n c a aşağıdaki anlamlar için de kullanılır. t
Hortum
hortum
fJ-V*"
*
B u r u n , fil burnu, plastikten y a p ı l a n su hortu
Dirlik, baş dinçliği, gönül rahatlığı, rahatlık: Bu komşular
mu. Kelime son iki m a n a s ı y l a dilimizde kulla
mahallenin huzurunu
kaçırdı.
( is^L- ı o-lj )
n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i a n l a m ı y l a da kullanılır. *
hücre -^" O d a , ağıl. Kelime k ü ç ü k oda m a n a s ı y l a dilimiz de k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i f a r k l ı anlamlar için de kullanılır.
Hava veya suyun hızla d ö n ü p s ü t ü n b i ç i m i n d e y ü k s e l m e s i y l e o l u ş a n alanı dar bir siklon çeşidi. Hortum gibi çok uzun (burun). t 'i-
Hububat
s
Hücre
S
' *ttj )
hububat
«'Vjf*
Tane a n l a m ı n a gelen habbenin
ç o ğ u l u olan hu-
"ıııı ç o ğ u l u . B u şekliyle A r a p ç a d a kullanıl
*
/
biy. ve anal İnce bir zar içindeki protopUz-
ma ve ç e k i r d e k t e n o l u ş m u ş , bir o r g a n i z m a n ı n y a p ı ve görev b a k ı m ı n d a n en k ü ç ü k birliği, g ö ze. ,2. mec. Siyası bir a m a ç l a gizli olarak çalışan bir ö r g ü t ü n genellikle aynı yerde ç a l ı ş a n l a r ı n ı n o¬
maz. Dilimizde tahıl a n l a m ı n a kullanılır.
l u ş t u r d u ğ u topluluk. Polis, son g ü n l e r d e çok h ü c r e evine b a s k ı n d ü z e n l e d i . Hulliyat
hulliyat
ıs>l#U-
Kıymetli taşlar ve madenlerden o l u ş a n süs e ş yası, zinet, takı a n l a m ı n a gelen haly' in ç o ğ u l u olan huliy'İa
ç o ğ u l u . Kelime hu şekliyle A r a p
ç a d a k u l l a n ı l m a z . A n l a m k a y m a s ı yoktur. j Hulus
hulus
U*)&
Saf, temiz olmak, g ö n ü l t e m i z l i ğ i , kurtulmak, ayrılmak. Kelime gönül temizliği a n l a m ı y l a di limizde k u l l a n ı l m a k t a olup, a y r ı c a a ş a ğ ı d a k i anlam için de kullanılır. Hulûs çakmak çalışmak.
dalkavukluk etmek, y a r a n m a y a
pek
64
TÜRKÇKDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
m
Istırap
TÜRKÇ EDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER İdman yapmak beden hareketleri yapmak.
İfade
ıztirab
Acı, ü z ü n t ü , keder: "İyi bir şoför her çeşit raplara katlanmalıdır." A. Gündüz.
İbne
ubne
ifâde "l*! K a z a n m a k , k a z a n d ı r m a k , istifade etmek ve et tirmek, bildirmek.
v ' j ^ !
S e v i n ç veya h ü z ü n d e n hareket etmek, sallan mak, dalgalanmak.
m
•
*
ıstı
/ Sil j
5. mec. Ö n e m t a ş ı m a k : Dostluk benim için çok
kaba. Eş cinsel ilişkide pasif erkek.
i'câb
^
*
idman
j'j**!
İğfal
(
mucip yj-^ı j
iğfâl ¿W Dikkatsizlik, ö n e m vermemek, gafil olmak. *
) jLoJİ
Devam ettirmek, a l ı ş k a n l ı k ve b a ğ ı ş ı k l ı k k a zanmak. Kelime alışkanlık kazanmak a n l a m ı y la dilimizde kullanılmaktadır. A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için de kullanılır.
G ü c e n m e k , g ü c e n i k l i k : O söz iğbirarını olmuş.
meç. B i r kimseyi ortadan k a l d ı r m a k , yok et mek: Çocuklar onun icabına baktılar. (. - v > ^
İdman
iğbirar Tozlanmak, kıtlık olmak.
[
G e r e k l i l i k , tasdik, teyit, muvafakat, onay, o¬ lumlama, teklif. Kelime gereklilik ve olumlama a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a aşağıdaki farklı anlam için kullanımı çok yay gındır. *
hu is bu kadarla
şey ifade eder.
İğbirar İcap
I. A n l a t ı m : Güzel bir ifade. 2. D e y i ş : Onun ifadesine göre,
da kalmamış. 3. Bir duyguyu yüz aracılığıyla anlatan belirti lerin b ü t ü n ü : "Sakalı yeni çıkmış yüzünde çocuk ça ifadeler uçuyordu. " S. F . A b a s ı y a n ı k . 4. huk. M a h k e m e d e t a n ı k ve s a n ı k l a r ı n olay h a k k ı n d a sözlü a ç ı k l a m a l a r ı : "Onun ifadesini henüz dosyada göremedim. " A . İlhan.
A y ı p , kusur. *
65
I Aldatma, ayartma, k a n d ı r m a , b a ş t a n ç ı k a r m a . İğfal etmek aldatmak, k a n d ı r m a k . : "Bir genç kızı izdivaç vaadiyle iğfal etmiş bir adamın mesu liyetini, vicdan azabını ve nihayet hicabını duyu yordu. " Y . K . K a r a n s m a n o ğ l u . ( >^>}t ü î » t eljil <-sLn2i\ )
İhale
ihâie
SJUj
Havale etmek, nakletmek *
V ü c u d u n g ü c ü n ü artırmak için yapılan alıştır ma, spor, jimnastik (antrenman) .
*
I (Teknik bir anlam) B i r iş veya bir malı birçok
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER 66
yor. öksürdükçe
Ü r e t i m fazlasını yurt dışına satma: Türkiye' ihracatı ithalatını karşılamamaktadır.
ihtilal
İkame
ikâme İ k a m e t etmek, d u r d u r m a k , devam ettirmek, d o ğ r u l t m a k , d ü z e l t m e k , dava a ç m a k . K e l i m e bu a n l a m l a r d a n ikamet etmek, d a v a a ç m a k , d u r d u r m a k a n l a m l a r ı n a dilimizde de k u l l a n ı lır. Bundan b a ş k a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için kullanılır.
nin
*
J * H
Bir yere y e r l e ş m e k , işgal etmek. 1. B i r devletin siyası, sosyal ve iktisadi yapısını veya y ö n e t i m d ü z e n i n i d e ğ i ş t i r m e k a m a c ı y l a hukuk k u r a l l a r ı n a ve k a n u n l a r a u y m a k s ı z ı n cebir ve kuvvet kullanarak yapılan g e n i ş halk hareketi, devrim: Askeri ihtilâl, Fransız ihtilâli
İkbal
ihtişam Hayalı ve terbiyeli olmak.
*
/. Y a ş h , |
u m , olan kimse: "Ihtivar
öksürü-
7 Baht açıklığı veya y ü k s e k bir makama, eriş miş olma durumu.
u
İkrah
ikrah Zorlamak. *
ihtiyar js** S e ç m e k , tercih etmek. Kelime bu a n l a m ı y l a di limizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i an lamları ifade etmek için de kullanılır.
"-M!
2. İstek, arzu: Çaya ikbal yok mu? İkbal düşkünü Ö n c e İyi bir yaşantısı varken g ö z den d ü ş e r e k yoksul olma durumu: "İkbal düş künlüğü babama tesir etmemiş gibiydi. " R . N . Güntckin. . . .
r
B ü y ü k l ü k , g ö z alıcılık, gösterişlilik: "Daha yük sek, daha ihtişamlı konaklar olduğu söyleniyor du. " Ö. Seyfettin.
Birbirlerinin yerine g e ç e n , konulabilen mallar: Şekerin bulunmadığı durumlarda pekmez bir ika me malıdır. İkbâl Geldi, bolluk oldu, yöneldi.
2. Kargaşalık, düzensizlik, karışıklık. S Köklü d e ğ i ş i m : Bilimde ihtilâl.
İthisam
çıkı
ihraç Ç ı k a r m a , dışarıya atma. Kelime bu anlamıyla dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca aşağıdaki farklı anlam için de kullanılır.
İhtilâl
çürük bir ses
3. tkz. Baba veya anne.
(
ihraç
de boğazından
yor. " M . Ş. Esendal. 2. Katlanmak: İhtiyar ettiği bunca zahmetler.
istekli a r a s ı n d a n en uygun şartlarla kabul ede ne b ı r a k m a , eksiltme veya a r t ı r m a . İhaleyi biz kazandık. ,
İhtiyar
67
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
o t j S
j
Tiksinme, i ğ r e n m e . İkrah etmek tiksinmek, i ğ r e n m e k . İkrah getirmek tiksinmeye i ğ r e n m e y e b a ş l a m a k . ( # W I »
İkram
J
ikram ^' ^' Saygı g ö s t e r m e k , üstün tutmak, i k r a m etmek.
6S
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Kelime son a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i f a r k l ı a n l a m için de kullanılır. *
69
'ilmiyye İ l m e ait.
ilmiye
Din i ş l e r i y l e u ğ r a ş a n hocalar sınıfı. İlmiyeden bir zat. Din işleriyle uğraşanların mesleği.
Alış verişte satıcının alıcıya yaptığı indirim. 7"«mam alalım ama ikramınız
ne olacak! i
( d-:-y* İkramiye
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
)
iltimas Talep etmek, istemek.
iltimas
ikrâmiyye İyi çalışmaları karşılığında işçilere verilen ay lık dışı p a r a . K e l i m e bu a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı an lam için de kullanılır.
*
Uill
H a k s ı z yere yasa ve kurallara u y m a k s ı z ı n ka y ı r m a , arka ç ı k m a : "Onun için buraya kabul e¬ dilişimde bir iltimas seziyordum, buysa beni yerin dibine geçiriyordu. " O. Kemal. İltiması
olmak arkası kayırıcısı olmak.
Piyangoda bir kimseye çıkan p a r a veya nesne. i'm âl Bir aleti kullanmak, birini çalıştırmak, bir ko
imal iktidar J U-Jf B i r işi yapabilme g ü c ü . K e l i m e bu a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için de kullanılır.
iktidar
*
ille
Devlet y ö n e t i m i n i elinde bulundurma vc devlet g ü c ü n ü kullanma yetkisi, bu yetkiyi elinde bu lunduran kişi ve k u r u l u ş l a r . İktidar partisi.
illâ İstisna edatı, ancak, başka.
(
nu üzerinde y o ğ u n l a ş m a k . *
i'mâla t ^Lfil Bir aleti kullanmak, birini çalıştırmak, bir ko nu ü z e r i n d e y o ğ u n l a ş m a k a n l a m l a r ı n a gelen i'mâPnı çoğulu. B u şekliyle A r a p ç a d a kullanıl amaz. Tekili dilimizde farklı anlamda kullanıldı ğı gibi, çoğulu da farklı anlamda kullanılır.
imalat
) •OLtl
*
1. ne olursa olsun, hangi ş a r t t a olursa olsun, her halde, mutlaka: "İlle seni evine kadar geçi receğim diye ayakta duruyor. " H . Taner. 2. Hele, özellikle: "ille o gözleri ille o gözleri." H. iî. G ü r p ı n a r . 3. Yoksa, olmazsa: Sende gelirsen, ille gitmem. İlle ve lâkin hlk. Gel gelelim, bununla birlikte.
H a m maddeyi işleyip mal ü r e t m e , y a p ı m . İmal etmek ham maddeyi işleyerek bir mal ü r e t mek: Ayakkabı imal etmek. ( )
H a m madde işlenerek yapılan her türlü mal: / maiat sanavii.
.
imame
imame
°uUI
Başkanlık, önderlik, liderlik, ö n e g e ç m e k . *
Tespihlerin baş tarafına geçirilen uzunca par ça. Tespih bir yana imamesi çok
güzel!
70
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R i
İmza
L
imza' «i Verine getirmek, g e ç e r l i k ı l m a k , i m z a l a m a k . Kelime son a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a dır. A y r ı c a aşağıdaki mecazi anlam için de kul lanılır.
G e l i ş m e , gelişim: "Kocam, hâdiselerin beklemek lâzımdır diyor. " H . E . A d ı v a r .
Herhangi bir dalda ün y a p m ı ş yazar, sanatçı: Dergi en ünlü imzalara yer
İnayet
veriyor.
'inayet
<
inkişâfım
( İnsiyak
*
71
insiyak B a ş k a s ı n a tâbi olmak, izlemek.
) (3 _ W J
I
İç g ü d ü , sevkıtabiî. İnsiyakı iç g ü d ü l ü : "Onları gören yolcular da in siyaki bir hareketle ayaklandılar. " A. Gündüz.
>
Ö n e m vermek, dikkat etmek, ilgilenmek. *
Lütuf, ihsan, iyilik. İnayet etmek (veya iyilik etmek, k a y ı r m a k , lütfetmek.
eylemek)
inzibat
( JuW ı yi**»-) ı •Ifee ) /«d?
İnfilak
H e r k e s ç e k a b u l edilebilecek olan b i r temele b a ğ l a n m a y ı p y a l n ı z bir kişinin kendi k a n ı s ı n a dayanan: İndi fikirler. İndi bir yorum.
infilâk Y a r ı l m a , ikiye ayrılma. *
G ü ç l ü bir b i ç i m d e patlama. İnfilak etmek I) Patlamak; 2) mec. Birdenbire ş i d d e t l e ortaya ç ı k m a k : "...biraz sonra hiddet, birikmiş kin, kıskançlık birdenbire infilak etti." A . H . Tanpınar. ^ ^ inkişâf
İptidai
8**i
(
İnkişâf
/. Sıkı d ü z e n : "Vali beye söyleseniz, böyle milli günlerde başka türlü inzibat ister. " F . R . Atay. 2. ask. S i l a h l ı k u v v e t l e r d e , o r d u d a k i d ü z e n i s a ğ l a m a k a m a c ı y l a görevlendirilmiş er.
'indi tS^ Mekan ve zaman zarfı olan 'ınde'nin mensubi yet Şiî'si bitiştirilmiş hali. *
(
inzibat S a ğ l a m olma, muhkem ve sabit olma.
ibtidâ'i J>^1 İlk okul. Kelime bu a n l a m ı y l a dilimizde kulla n ı l m a k t a olup, ayrıca aşağıdaki farklı anlam i¬ çin de kullanılır. İlkel: İptidâi toplumlar ilkel toplumlar. İptidailik iptidai olma durumu: "Bu bizim hakkındaki anlayışımızın iptidaîliğindendir. Safa. (
İpiila
ahlâk " P. )
ibtilâ' Denemek, imtihan etmek.
}
,Jui£;i
Ortaya ç ı k m a . Kelime bu a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca a ş a ğ ı d a k i anlam i¬ çin de kullanılmaktadır.
D ü ş k ü n l ü k , tiryakilik: "Süse ve mücevhere lasını anlatmak için yapılan mübalağalara mak lazım." P. Safa.
iptiinan
72
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
irsaliye
J
irsâliyyc - -'j! Heyet, özellikle misyonerlik faaliyeti için g ö n derilen heyet. B i r yere g ö n d e r i l e n e ş y a n ı n listesi, g ö n d e r m e belgesi. Lütfen, irsaliye göndermeyi unutmayınız.
istida
istid'â'
K a m u l a ş t ı r m a : istimlâk
etmek k a m u l a ş t ı r m a k . ( fi*** )
İstiskal
istiskal
JtttUl
A ğ ı r olmak, uykuya dalmak. S o ğ u k davranışlarla h o ş l a n m a d ı ğ ı n ı belli etme: "Çoğundan istiskal, pek azından itibar gördü." F . R . Atay. İnsan istiskal olduğu yere bir daha git memelidir. ^ ^ i^Vjil j * )
Î U J İ - I
Ç a ğ ı r m a k , gelmesini istemek, duayı hak etmek.
(
Dilekçe, arzuhal: İstida
f X t J t
}
t
r
yazılır. istismar
İstihkam
73
J I
istihkam
p
Güçlendirme, sağlamlaştırma.
istismar İşletme, yararlanma, yatırım yapma. Kelime dilimizde y a r a r l a n m a ve i ş l e t m e a n l a m l a r ı y l a k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca a ş a ğ ı d a k i farklı an lamlar için de kullandır. f
D ü ş m a n saldırısını durdurmak, d ü ş m a n a karşı savunma y a p m a k a m a c ı y l a d ü z e n l e n m i ş yer: "Meğer tel örgülerin gerisindeki istihkamlara gel mişim. " A . G ü n d ü z .
1. Birinin iyi niyetini k ö t ü y e kullanma: "Halbu ki onlar, işte bu saflığı istismar ediyorlar, bütün düşünceleri seni kullanmak o kadar, " A . İ l h a n . 2. S ö m ü r m e k : "Bu en zayıf damarının yüzsüzce istismar edilmesine isyan etti. " T . B u ğ r a .
İstihkam sınıfı savaşan birliklerin saldırısını ko laylaştıran, savunma g ü c ü n ü artıran yapı işle riyle u ğ r a ş a n teknik askeri sınıf. İşgal İstikamet
istikâmet
( -
L i l i i
-'
1
)
<"«>*Mı
K a l k m a k , dik durmak, bir şeyin d ü z g ü n hale gelmesi, itidalli olmak. YÖn, d o ğ r u l t u : "Arkaya baka baka, yere yuvarlanmakstztn, istenilen istikamette kaç adım , lir." A . H a ş i m . İstikamet
işğâl JUJJ! B i r yerde kalmak, elde etmek, u ğ r a ş t ı r m a k , en gel olmak. Kelimenin ifâ! vezninden k u l l a n ı m ı A r a p ç a d a iyi k a r ş ı l a n m a m a k t a d ı r . B u n u n l a birlikte T ü r k ç e d e u ğ r a ş t ı r m a , oyalama, engel olma m a n a l a r ı n ı ifade temek için k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i f a r k l ı a n l a m i ç i n de kullanılır.
vermek yön vermek, y ö n e l t m e k . B i r yeri ele g e ç i r m e : Irak 'ın Kuveyt 'i işgali.
istimlâk
istimlak E l e g e ç i r m e , sahip olma.
İşret
'İşret Y a k ı n ilişki, birlikte y a ş a m a , arkadaşlık.
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER 74
7S
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER *
İşve
içki: İşret vücudumu harap etti. İşret âlemi içki âlemi. İşret etmek içki i ç m e k .
'işve
ayi?
Gece k ö r ü olmak, iyi g ö r e m e m e k . *
İthal
Kabala
K a d ı n l a r ı n ilgi ç e k m e k , g ö n ü l ç e l m e k için ta kındıkları, hoş, aldatıcı, tavır, k ı r ı t m a , naz, cil ve, eda: Bu ne işve, bu ne naz!
idhâl
JUJİ
kabala Kontrat, kefalet, garanti, sorumluluk. *
Avuç
içi
3. Gibi: Teşekkür ederim, almış kadar oldum. "İs tanbul 'un balıkları kadar, balıkçıları da hoştur." S. F . A b a s ı y a n ı k .
iz'ân
4. S ü r e belirtir: Y a ş a d ı ğ ı kadar y a ş a y a c a k dc»ğil ya!
Boyun e ğ m e k , itaat etmek. *
/. B ü y ü k l ü ğ ü n d e : Bacak kadar çocuk. kadar yer.
2. Dek, d e ğ i n : "Saat ona kadar sokaklarda gez di. " P. Safa.
İthalat bir ülkeye b a ş k a bir ü l k e d e n alman mal ların b ü t ü n ü . İzan
3
kadr J * D e ğ e r , k ı y m e t , derece, mertebe, bir şeyin p a r çası, kader. *
B i r ülkeye b a ş k a ülkelerden mal getirme veya satın alma: Türkiye Almanya 'dan bir kaç çeşit a¬ raba ithal ediyor.
yaparsın?
1
Kadar
İçine almak, dahil etmek. Kelime bu a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca aşağıdaki farklı anlam için kullanımı çok y a y g ı n d ı r . *
G ö t ü r ü , toptan: Bu işi kabala kaça
5. G ö s t e r m e s ı f a t l a r ı n d a n biriyle b i r s a y ı d a n sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir ni c e l i ğ i belirtir. "Kantara 'nın önünde yüz kadar düşman çadırı kurulmuştu." F . R . Atay.
Anlayış, anlama yeteneği: İzansız adam a n l a y ı ş sız insan. İzan etmek anlayışlı davranmak.
Kademe
kademe
( *>•*• '
İ Î
TJ
J
)
Uzunluk ö l ç m e k t e kullanılan bir tarafı sabit di ğer tarafı hareketli bir ö l ç ü aleti.
76
TURKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER *
Kadit
A ş a m a , basamak, Kademe kademe a ş a m a a ş a ma, derece derece. Kademe ilerlemesi devlet m e m u r u n u n olumlu sicil almak şartıyla bir yıllık terfii.
kadîd
Kahır
Kahpe Ç o k zayıf: "Gözlerini Ö. Seyfettin.
kadit elleriyle iyice ovdu."
Kaditi çıkmak ç o k z a y ı f l a m a k , bir deri bir ke mik durumuna gelmek.
kafa'
.^j
- Boynun a r k a kısmı, ense. *
Kaime
/. B a ş : İnsan kafası, hayvan kafası.
kahbe K ö t ü k a d ı n , f a h i ş e K e l i m e bu a n l a m ı y l a dili mizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i fark lı anlam için de kullanılır. mec. D ö n e k . Kahpe felek kadere ve talihe k ü s k ü n l ü ğ ü anlat mak için k u l l a n ı l ı r : "Aşktı bizdeki, onlardaki mantık f Onlardan yana çıktı kahpe felek" C . S. Tarancı. ( ' )
( ı_İı ».A i u ^ a j ) Kafa
kahr Galip gelmek, zorla almak, zorlamak. K e l i m e bu a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ay rıca aşağıdaki farklı anlam için de kullanılır. Derin ü z ü n t ü veya acı, sıkıntı: "Hayatını alnının teriyle kazanan, yirmi yıllık geçmişi, yalnız kahır larla dolu bir Türk köylüsü." O . V . Kanık.
j-jj
K u r b a n d a n s o n r a t u z l a n a r a k p a r ç a halinde g ü n e ş t e kurutulan et. Kelime bu a n l a m ı y l a dili mizde k u l l a n ı l m a k t a olup, a y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için de kullanılır. *
2. mec. Zihniyet: "Kalbi ve kafasıyla daima yeni, daima genç kaldı." Y . Z . O r t a ç . 3. Bellek: Çok kafalı birisi. 4. M e k a n i k bir b ü t ü n ü n parçası: Distribütör ka fası.
kâ'İmc H a y v a n ı n ön veya a r k a ayağı, m a s a n ı n ayağı, i¬ sim ve eşyaların kaydedildiği kağıt, Üste. /. B u y r u k , resmi kağıt, ferman: Mezat kaimesi. 2. Kağıt para, kağıt lira, kayme. (
Kâfir
kâfir
1
jf *
77
Kal
A l l a h ' a ve peygamberlerine i n a n m a y a n , küfran-ı nimette bulunan. Kelime ilk a n l a m ı y l a di limizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlamlar için de kullandır.
âjİ_)j
4İa£
'(#***ij
V
1
^ * "
' ü ' - o
3
'
)
kâl Jlİ Yalan haber, dedi kodu, lakırdı. K e l i m e lakır dı, laf ve söz a n l a m ı n a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca aşağıdaki m a n a y ı ifade temek için kullanılır. Kale almamak hesaba l-::*mn-nak.
*
1. A c ı m a s ı z , zalim. 2. mec. Sevilen birine takılma, sitem yollu kul lanılır: Seni kâfir seni! ( Jyu-t t ilim» i JUo )
Kalaba
galebe Yendi, ü s t ü n geldi, daha ç o k oldu.
«-fit
78
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
*
Kalabalık: 1. Ç o k s a y ı d a insan t o p l u l u ğ u . "Ka labalık içinde zorlukla boş bir masa bularak olur dum. " A. H a ş i m . 2. Gereksiz, karışık şeyler t o p l u l u ğ u : Şu eşya o¬ rada kalabalık ediyor.
Kalp
3. Sayıca çok: Kalabalık bir aile. Eşyanız epeyce kalabaltkmış. Kalabalık ağızlı geveze, bilir bilmez k o n u ş a n : "İkinci maznun kalabalık Ö. Seyfettin. ^ (
ağızlı bir koltukçu ^ ^ t
t
kalb • D e ğ i ş t i r m e k , y a z ı d a harflerin yerini d e ğ i ş t i r mek, kalp, akıl ve her şeyin ortası, ö z ü . Kelime d e ğ i ş t i r m e k ve kalp a n l a m ı y l a dilimizde kulla nılmaktadır. Bundan başka aşağıdaki farklı anlamlar için de kullanılır. !. D ü z m e , sahte (para):
Kalppara.
2. mec. Y a l a n c ı , kendine g ü v e n i l m e y e n :
idi. "
79
"Kalp
herifin biri bu." R . H . K a r a y . 3. İşe yaramaz, tembel: Kalp adam.
}
3
Kalem
kalem fY a z ı yazılan şey {dolma, k u r ş u n kalem), resmi k u r u l u ş l a r d a idari b ü r o , yazı, yazar. Kelime bu a n l a m l a r ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ay rıca aşağıdaki farklı anlam için de kullanılır. *
Çeşit: Üç kalem erzak. Beş kalem
ilaç.
Kamber
kanber H z . Ali'nin sadık kölesinin isminden alınmıştır. Kambersiz
düğün
olmaz her t o p l a n t ı d a veya her
işin içinde bulunanlar için alay yollu söylenir. Kasaba
kasaba İ ç e r i s i n d e ilik bulunan yuvarlak kemik, nefes borusu, k a m ı ş kalem, ş e h r i n eski mahalleleri,
Kalfa
halife ( * ^ ) B i r i n s a n ı n işini g ö r m e s i için geride b ı r a k t ı ğ ı kimse, M ü s l ü m a n idarecilere verilen ü n v a n . Kelime bu a n l a m l a r ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k ta olup, ayrıca yazımı kalfa ş e k l i n d e değiştirile rek a ş a ğ ı d a k i anlamlar için k u l l a n ı l ı r o l m u ş tur.
Mısır ve Suriye'de ö l ç ü aleti. Ş e h i r d e n k ü ç ü k , k ö y d e n b ü y ü k h e n ü z kırsal öÇo
cuklar bazı şeyler almak için bugün
git
kasabaya
tiler.
Kasım / A ş a m a s ı çırakla usta a r a s ı n d a bulunan zana atçı: "Beyağlu'nda Cadde-i kebir'de kunduracı kalfası olarak hayata girdi. " H . E . A d ı v a r . 2. Ustalıktan y e t i ş m e mimar y a r d ı m c ı s ı . 3. Saraylarda ve b ü y ü k konaklarda halayıkla rın başında bulunan kadın. 4. İlk okullarda hoca y a r d ı m c ı s ı . 5. Ç o c u k l a r ı evlerinden alarak okula, okuldan evlerine g ö t ü r e n kimse.
zelliklcrini y i t i r m e m i ş y e r l e ş i m m e r k e z i :
( ÂJJ-Ü ) 1
kâsim ı***^ M a t e m a t i k t e b ö l ü n e n , t a k s i m eden. K e l i m e geçmişte dilimizde bu a n l a m l a r ı y l a k u l l a n ı l m ı ş tır. A y r ı c a aşağıdaki farklı anlamlar için kulla nılmaktadır. 7 Yılın 30 gün ç e k e n 11. ayı, son teşrin, t e ş r i n sani: Kasım ayında soğuklar kendini hissettirir. 2. K ı ş ı n başlangıcı sayılan 8 k a s ı m g ü n ü b a ş l a yıp h ı d r e l l e z i n ilk g ü n ü olan 6 m a y ı s a k a d a r altı ay süren d ö n e m . (yAy
3^ >
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER 80
81
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
Kasvet
Sıkıntı, iç sıkıntısı.
C a n veya mal k a y b ı n a veya z a r a r ı n a sebep o¬ lan k ö t ü olay: T r e n kazası. "Onun bir yerde bir kaza eceline uğradığını zannedenler olmuştur. " R. N . G ü n t e k i n .
(
)
•^j—
Kasavet çekmek ü z ü l m e k , k a y g ı l a n m a k : "O ci hetten kasavet çekme hanım teyze!" S. F , A b a s ı yanık. ^ ^ ) (
Kazaen kazara, yanlışlıkla, bilmeden, rastgele. ( tL>
haffâf
s
< ^ y*
)
^3»
Nal ve a y a ğ a giyilen şey a n l a m ı n a gelen küf ke limesinden t ü r e t i l m i ş t i r . O s m a n l ı c a d a kavvaf şeklinde yazımı da kullanılmıştır. *
Kayıt
Ucuz, ö z e n m e d e n ve bayağı cins a y a k k a b ı y a pan veya satan esnaf. Kavaf işi özensiz ve gelişi güzel y a p ı l m ı ş olan. j jü-l t İ > ı £>U J kay d
/. Ş a r t : Kitabımı geri gönderme kaydıyla verebi lirim. 2. Ö n e m verme, g ö z e t m e . 3. Resmi belge. 4. Ses veya resmi manyetik bant ü z e r i n e geçir me işlemi. Kayda değer ö n e m l i . Kayıt yapmak engellemek, sınırlamak. Kayıtsızca ilgisiz, a l d ı r m a z (bir h i ç i m d e ) raz kırlara baktıktan sonra kayıtsızca: - korkma dedi, senin canın kolay çıkmaz. " M . Ş. Esendal.
kesâd JL-S A l ı ş v e r i ş t e durgunluk, bir m a l ı n r a ğ b e t g ö r memesi. K e l i m e bu a n l a m ı y l a dilimizde kulla n ı l m a k t a d ı r . Ayrıca a ş a ğ ı d a k i farklı a n l a m ı y l a da kullanılır. Y o k l u k , kıtlık. Kesatlık kıtlık z a m a n ı .
Kıdem
B a ğ l a m a k , sınırlamak, deftere g e ç i r m e k . K e l i me son iki a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a dır. A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı a n l a m l a r için de kullanılır. *
t .AJJU- )
t
Kesat Kavaf
ü
Kasvet basmak (veya çökmek) Ç o k s ı k ı l m a k , içi daralmak: "Gündüzün bu saatinde tiyatroya ağır bir kasvet çökmüş." P. Safa. Kasavet (kasvetin ç o ğ u l u ) ü z ü n t ü , tasa, k a y g ı , sıkıntı.
kasvet
K ö t ü ' d a v r a n m a k , merhametsizlik, zalimlik. *
t
kaza' • ~ Y a r g ı , yerine getirme, i l ç e , muhakeme etme. K e l i m e son anlam d ı ş ı n d a kalan m a n a l a r ı y l a dilimizde k u l l a n m a k t a olup, a y r ı c a a ş a ğ ı d a k i anlamıyla çok kullanılmaktadır.
Kaza 3
-
kidem f *? E s k i zaman, eskilik, ezeli olma. Kelime eskilik m a n a s ı n a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için de kullanılır. B i r g ö r e v d e geçirilen süre. Kıdem tazminatı belirli bir s ü r e çalıştıktan son r a ayrılan işçiye görev süresine bağlı olarak ve rilen para. ( Sj* )
Kıta
kifa Tane, parça, b ö l ü m , birlik. Kelime bu anlamla rıyla dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca a ş a ğıdaki farklı anlam için de kullanılır. Yer yüzündeki beş büyük kara parçasından her biri, ana kara: Avrupa kıtası, Asya kıtası. (
S j U
)
82
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
Kıvam
kivam B i r şeyin direği, d ü z e n i , azık, yiyecek.
83
p'i! *
Ç o ğ u n l u k l a k a r a veya silindir b i ç i m i n d e k i y ü k sek v a p ı : Yangın kulesi, saat kulesi. (
/. (Sıvılar için) koyuluk; koyuluk derecesi: Bal kıvamında. 2. mec- B i r şeyin en uygun zaman veya d u r u mu.
Kullap
Kıvamını bulmak (veya kıvamına gelmek) gerekli ve istenilen ş a r t l a r yerine gelmek, en uygun a¬ n ı n d a olmak. . . .
kullâb B i r t ü r kalp hastalığı. *
/. K d ı k : "Öyle de olsa, ha deyince senin boyuna boşuna göre asker kıyafeti bulunur mu? " Y . K . Karaosmanoğlu. 2. Resmi giysi: "Kıyafetinden onun da kalem beyi olduğu anlaşüıyordu. " Ö . Seyfettin. Kıyafet düşkünü giyimi kötü olan.
*
(
^
)
1. mec. B i r ülkü u ğ r u n d a feda edilen veya ken dini feda eden kimse. Hava kurbanları. 2. mec. B i r kazada veya felakette ö l e n kimse: Bu depremde çok kurban verildi. 3. Bazı b ö l g e l e r d e seslenme sözü olarak kulla nılır: Kurban, nerede kaldın? Kurban olayım! 1) Aşırı sevgi ve h a y r a n l ı k anla tır: Kurban olayım ne güzel memmleket! 2) Y a l v a r m a k için s ö y l e n i r : "Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl. " M . A . Ersoy.
kibar J
Kebîr m ç o ğ u l u : B ü y ü k l e r , u l u l a r . K e l i m e bu anlamıyla dilimizde kullanılmıştır. A y r ı c a a ş a ğıdaki farklı anlamlar için de kullanılır. /. D a v r a n ı ş , d ü ş ü n c e , duygu b a k ı m ı n d a n ince, nazik olan (kimse): O pek kibardır. Öyle sözler söylemez. 2. Şık, seçkin, değerli. Kibar bir giyim. 3. Zengin, soylu, köklü (kimse, aile): Kibar bir aile. "Bu kibar konağında hizmetçiliğe gitmeye karar verdim. " H . R . G ü r p ı n a r .
{
kurbân O^j* A l l a h ' a y a k l a ş ı l a n adak vb. hayvan. K e l i m e hu a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlamlar için de kullanılır.
kıyafet İz s ü r m e mesleği.
Kibar
/. İplik üzerine s ı r m a sarmaya y a r a r bir dolap. 2. B i r t ü r menteşe.
Kurban Kıyafet
) t
Kusur
kusur jy^ B i r işi y a p a m a m a k , acziyet, eksiklik. K e l i m e son a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca aşağıdaki farklı anlamlar için de kulla nılır. *
1. Ö z ü r : Kusura bakma. 2. B i r işi bilerek veya bilmeyerek g e r e ğ i gibi yapmamak.
Kule
külle Su testisi, bir şeyin en üst noktası.
3. Elverişsiz durum. Kusur bulmak I) B i r şeyin ö z r ü n ü g ö r m e k . 2) G e r e ğ i n d e n ç o k titiz ve h o ş g ö r ü s ü z davranmak.
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER 84
Kuvve
kuvve =y G ü ç , kuvvet. K e l i m e bu a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i anlamı ifa de etmek için dc kullanılır. D ü ş ü n c e , niyet, yeti: Kuvveden fiile çıkarmak d ü ş ü n ü l e n , tasarlanan şeyi g e r ç e k l e ş t i r m e k . (
Küfür
>
kufr y$ A l l a h ' ı n varlığını inkar etme, nimetlere ş ü k r e t meme. K e l i m i bu a n l a m ı y l a dilimizde kullanıl makta olup, ayrıca a ş a ğ ı d a k i k ö t ü anlam için de kullanılır. S ö v m e , s ö v m e k için söylenen söz, s ö v g ü : "Neydi o kaba saba konuşmalar, o çirkin küfürleri" A . İl han. ( İm- t )
Külliyat
külliyât B ü t ü n ü y l e ve f a k ü l t e a n l a m ı n a gelen ye 'nin ç o ğ u l u .
külliy-
B i r yazarın b ü t ü n eserlerini içeren dizi: Necip Fazıl külliyatı.
(
isiy^
) I
Künye
85
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
künye B i r kişiye adı, soyadı dışında; ...ın babası, ...in o ğ l u , ...ın kızı, ...ın k a r d e ş i , ...ın annesi gibi ve rilen özel adlar. / B i r kimsenin a d ı , s o y a d ı , ü l k e s i , d o ğ u m u , mesleği gibi özelliklerini gösteren kayıt: "Kara Hüseyin'in künyesini yazdığım defteri belki on ke re açtırıyor, parmağını künyenin üstüne büyük bir hızla koyuyor." H . E . A d ı v a r . 2. B u özelliklerin yazılı o l d u ğ u bilezik, kolye gi bi metalden e ş y a : "Güzel bir şeritle künyemi göğsüme bağladım ve gittim. " F . R . Atay.
Künyesi bozuk kötü d u r u m l a r ı g ö r ü l m ü ş olan. Künyesini okumak a y ı p l a r ı n ı y ü z ü n e v u r m a k , bir kimseye s ö v m e k . ^ j Küp
küb K u l p s u z kadeh, bardak. *
f lyji)
^
1. S u , pekmez, y a ğ gibi sıvıları veya un, b u ğ d a y gibi tahılları saklamaya yarayan g e n i ş karınlı, dibi dar toprak kap. 2. argo. S a r h o ş : O şimdi küp gibidir. 3. Bazı deyimlerde çokluk, fazlalık bildirir. Si nir küpü. ah! küpü. Küp gibi çok şişman. Küpe dönmek ç o k ş i ş m a n l a m a k . Küplere binmek ç o k ö f k e l e n m e k . Küpünü doldurmak eline f ı r s a t g e ç m i ş k e n ç o k p a r a biriktirmek.
S6
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Lütfen
lütfen ULJ Şefkat, cana yakınlık, sevecenlik, kibarlık. *
laklak Leylek, leyleğin sesi. Kelime son a n l a m ı y l a dili mizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i fark lı anlam için de kullanılır.
Laklak
*
A r a vermeden söylenilen s a ç m a , sapan söz dizi si, gevezelik etmek. Laklak etmek karşılıklı gelişigüzel havadan su dan k o n u ş m a k . Lâklaka
gereksiz, a n l a m s ı z boş söz. ('"yy
Levazım
levâzim Genellikle A r a p ç a d a ç o ğ u l o l a r a k k u l l a n ı l a n kelime, dilimizde de gerekli olan şeyler a n l a m ı na k u l l a n ı l m a k t a d ı r . Bunun d ı ş ı n d a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için de kullanılır. *
Lügat
)
ask. Silahlı kuvvetlerin, silah ve cephane d ı ş ı n da k a l a n , yiyecek, giyecek gibi i h t i y a ç l a r ı n ı sağlayan asker sınıfı: Levazım sınıfı. f luğat (_ İM } «ii Dil, duygulan anlatmaya yarayan her türlü söz ve i ş a r e t l e r . K e l i m e b u a n l a m ı y l a d i l i m i z d e k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca a ş a ğ ı d a k i a n l a m ı y l a da kullanılır. Sözlük: "Bu arada bizim diyalekt dediğimiz ma halli sözleri umûmi lügate aktarmak da kabildir. " B. Felek. Lügatçe k ü ç ü k sözlük, herhangi bir eserin so nunda yer alan ek sözlük.
87
1. Birinden bir şey isterken 'dilerim, rica ede r i m ' a n l a m l a r ı n d a kullanılır: Lütfen kaleminizi verir misiniz? "Lütfen beş dakika için beni gör meye gelir misiniz? " H . E . A d ı v a r . 2. mec. B i r işin bir d a v r a n ı ş ı n istenmeyerek, g ö n ü l s ü z yapıldığını sitem yollu anlatır: Aylar ca sonra lütfen uğradı.
88
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
Mahcup
1. B a ş k a l a r ı n a s ö y l e n m e y e n , gizli: "Müdür dos yadan başka bir rapor çıkardı. Kenarında kırmızı bir damga: Mahrem. " R . H . K a r a y . 2. is. S ı r d a ş . O mahrem birisidir. Mahremiyet gizlilik. ^ ^ ^
mahcûb Gizli, saklı, ö r t ü l ü .
f
Mahsus U t a n g a ç , s ı k ı l g a n : "Kenara mahcup gibi büzüldüm. " S. F . A b a s ı y a n ı k . Mahcup etmek u t a n d ı r m a k . Mahcup olmak utanmak.
Mahdum
mahdum
bir
çocuk
doktordur. Mahkum
••
>
Mahviyet
inan-
dir adamdır
ama çok mahviyet gösterir.
" Ş . Sami. ( tfAy )
|
Mahzar
0^*«
mahzar j^>«* Not defteri, zabıt, sicil defteri, su başında otu ranlar. Kelime sicil defteri m a n a s ı n a dilimizde k u l l a n ı l m a k l a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı an lamlar için de kullanılır. /. Y ü k s e k m a k a m l ı bir kimsenin yanı, huzuru. 2. Y ü k s e k bir m a k a m a sunulmak için y a z ı l a n çok imzalı dilekçe. d j a L v - ı J J S ^ j,oic WA1L i^/yj hjju* j )
-
mahrem f-i** Yasaklanan, h a r a m olan şey, tabu. kutsal, kişi nin evletıcmeycccği kişiler. Kelime yasak ve ev lenil m esi yasak olan kimse a n l a m ı n a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i fa-klı an lam için de kullanılır.
mahvivyet Y o k etme, k a z ı m a , silme a n l a m l a r ı n a gelen mahu k ö k ü n d e n türetilmiştir. B u şekliyle A r a p ç a da k u l l a n ı l m a z . Alçak gönüllülük, kendini hiçe sayma: "Mukte
/. B i r kimsenin ikinci adı. 2. Şairlerin eserlerinde kullandıkları takma ad.
Mahrem
bı
mahdumu
mahkûm Herhangi bir cezaya çarptırılan. Kelime bu an lamıyla dilimizde kullanılmaktadır. A y r ı c a aşa ğıdaki farklı anlamlar için de kullanılır.
mahlas K u r t u l u ş yeri, s ı ğ ı n m a .
}
mahsus açık
2. Ş a k a olarak, ş a k a d a n : Mahsus söylüyor,
/. mec. Zorunda olan, mecbur: Ben burada otur maya mahkumum. 2. H ü k ü m g i y m i ş kimse: Yeni af kanunuyla mah kumlar bağışlandı. ( oyr~" ı _>MJ> ) Mahlas
(
mahsus ijoyo^i Ö z g ü , biri veya bir ş e y için ayrılmış, m ü n h a s ı r . Kelime bu a n l a m l a r ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k ta olup ayrıca aşağıdaki farklı anlamlar için de kullanılır. 1. Bilerek, isteyerek: "...kapıyı rakmıştı. " A. İ l h a n .
t
f3""""
Hizmet olunan, patron, işveren, m ü k e m m e l . E r k e k evlat, oğul: Ahmet Beyin büyük
89
Make
bekere veya b e k k â r c ( ) "jr** Ç ı k r ı k üzerine iplik, tel, şerit gibi şeyler sarı lan, kenarları çıkıntılı, ekseni boyunca delik si-
90
T Ü R K Ç E P E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
lindir. Kelime bu a n l a m l a r ı y l a dilimizde kulla n ı l m a k t a olup, a y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam i¬ çin de kullanılır. Makaraya
makbuz Tutuklu, teslim alınmış.
makûle S ö y l e n m i ş , denilmiş.
Mandal
2. man. ve fel. U l a m , kategori.
mec. U ğ u r s u z , k ö t ü : "Siz orada yalnız değil,
milletin
makus tarihini
de yendiniz."
türk. Mal
/. B ü y ü k b a ş hayvan. 2. argo. E s r a r : Bugün mal geldi
Mangal
menkal
( J*« )
JLi'li
İçine kor konulan saçtan, bakır veya p i r i n ç t e n türlü b i ç i m l e r d e üstü açık kap, korluk. Manga! kömürü odun k ö m ü r ü .
Ata
< Cr" ' f i - K * )
mi?
J/jjU
Nakl k ö k ü n d e n t ü r e t i l m i ş olup, bu ş e k l i y l e A r a p ç a d a kullanılmaz.
düşmanı
mâl tJ-j M ü l k , servet, zenginlik, gayri menkul gibi taşı nır veya t a ş ı n m a z v a r l ı k l a r ı n t a m a m ı . Kelime bu anlamıyla dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı ca a ş a ğ ı d a k i farklı anlamlar için de kullanılır.
( J-ıio )
1. K a p ı gibi ş e y l e r i k a p a l ı tutmaya y a r a y a n , d ö n e r tahta veya metal p a r ç a : Kapı mandalı. 2. İpe serilen ç a m a ş ı r ı tutturmak için kullanı lan yaylı k ı s k a ç : Çamaşır mandalı. 3. Ut, keman gibi çalgıların tellerini geren d ü ğ me. (
şeyler.
ma'küs Ters ç e v i r m e k , y a n s ı t m a k , aksettirmek anlam larına gelen 'aks k ö k ü n d e n . M e P û l vezninde A r a p ç a d a k u l l a n ı m ı yoktur. Kelime ilk a n l a m ı y la dilimizde k u l l a n ı l d ı ğ ı gibi a ş a ğ ı d a k i farklı a n l a m ı y l a da ç o k kullanılır.
mendel
H i n d i s t a n ' ı n Mendel b ö l g e s i n d e n getirilen g ü zel koku.
<üj**
1. T a k ı m , çeşit, cins, kabil: Bu makule
Makus
İL
mâliyyet < ** * > Mâl'a ait olan a n l a m ı n a gelen mali'nin müennesi. Dilimizdeki a n l a m ı y l a A r a p ç a d a kullanıl maz. Ü r e t i m d e bir mal elde edilinceye kadar harca nan değerlerin t o p l a m ı . Maliyet fiyatı bir m a l ı n çeşitli ü r e t i m ve d a ğ ı t ı m d ö n e m l e r i n d e o d ö n e m e k a d a r y a p ı l m ı ş olan h a r c a m a l a r ı n b ü t ü n ü : Mallar, maliyet fiyatına bir kâr eklenerek satılır.
^ -Ijj'-.-l )
Alındı, bir şeyin teslim alındığını g ö s t e r i r bel ge: Yönetici yakıt parasını aldığına dair apartman sakinlerine makbuz verdi. ,, Makule
Maliyet
91
almak veya sarmak bir kimseyle alay
etmek, dalga g e ç m e k . Makbuz
T Ü R K Ç E P E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Mangalda kül bırakmamak y a p a m a y a c a ğ ı işleri y a p a b i l m i ş gibi s ö y l e m e k .
Marifet
ma'rifet
( H"** )
-Hı**
Bilgi, ilim. K e l i m e bu a n l a m l a r ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı an lamlar için de kullanılır.
92
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
!. Ustalık, h ü n e r : Marifetli
biri.
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
trak
mitrak
2. Uygun olmayan, h o ş a gitmeyen, can sıkıcı iş veya d a v r a n ı ş : Yaptığın marifeti beğendin mi? *
liili»
E ğ l e n c e l i , g ü l ü n ç , h o ş : Matrak
Masa!
adam.
"Cavcav gibi matrak oğlan var mı? " A. İ l h a n .
iâjlfj)
Matrak geçmek mesel
dan galattır.
/ . Kalın sopa, d e ğ n e k . 2. argo.
(üLrfj t j ^ j l i j*i
<5LrW
Ç e k i ç a n l a m ı n a gelen mitraka
3. A r a c ı , ikinci el. Marifetiyle aracılığıyla.
93
(argo.)
alay etmek, e ğ l e n m e k .
( J i . ) JUU
Ö r n e k , a t a s ö z ü , ö ğ ü t , hayvan veya c a n s ı z hir
Maval
mevvâl
varlık diliyle a n l a t ı l a n efsane, delil. K e l i m e Ö¬
difit
Ney eşliğinde s ö y l e n e n , lehçeyle yazılı halk tür
ğüt, efsane ve o l a ğ a n dışı olayları anlatan hika
k ü s ü . Kelime bu a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l
ye a n l a m ı n a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı
m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlamla k u l
ca aşağıdaki farklı a n l a m ı y l a da k u l l a n ı m ı yay
lanımı y a y g ı n d ı r .
gındır. *
argo. Y a l a n , uydurma söz: "Bu sürgünlük
B o ş ve yalan söz.
lı neyin nesi? Aslı astarı
Masal
parım
okuma boş k o n u ş m a .
mava
var mı? Ya varsa ne ya
ben ? " A . İ l h a n .
Maval okumak yalan s ö y l e m e k , yalan s ö y l e y e r e k oyalamak, masal okumak. mashara
Maskara
oy>wi
A l a y konusu olan ş e y . K e l i m e alay m a n a s ı n a
Mavi
mâl
<^
>
^
dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i
Su ile ilgili, su rengi. Kelime bu a n l a m ı y l a dili
farklı anlamlar için de kullanılır.
mizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a aşağıdaki fark lı anlam için de kullanılır.
*
I. (Küfür olarak s ö y l e n d i ğ i n d e ) şerefsiz, haysi yetsiz, rezil: Bırak şu
*
maskarayı.
Yeşil ile m e n e k ş e rengi a r a s ı n d a bir renk; bu
2. K a r n a v a l maskesi: Ç o c u k bir m a s k a r a sarın
lutsuz g ö k y ü z ü n ü n rengi.
aldı.
Mavi
( J U - j ü l £U3
t JJJJ >
boncuk dağıtmak
birçok kişiye birden sev
gi g ö s t e r m e k ve s ö z konusu kişileri bu sevginin Maslahat
maslahat
( *>J-« )
yalnız kendilerine v e r i l d i ğ i n e i n a n d ı r m a k .
>^-*İ~a*
Y a r a r l ı ş e y , kişisel ç ı k a r , bir ş i r k e t veya
ba
kanlıktaki idari birim. Kelime ilk iki a n l a m ı y l a
Mavna
ma'unc
dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, a y r ı c a aşağıdaki
Y a r d i m , i m d a t a n l a m ı n a gelen ma 'üne
farklı anlamlar için de kullanılır.
Türkçcleştirilmiştir.
İ. Ö n e m l i iş, mesele: Bu da bir maslahat
mı?
2. kaba. E r k e k l i k o r g a n ı . (jij
t 3 j L « I pU J i t )
den
Gemilere ve y a k ı n kıyılara y ü k taşıyan g ü v e r tesiz b ü y ü k tekne: "Mavnalar kocaman gövdeleriyle sallanır. " S. F . A b a s ı y a n ı k .
94
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Mazhar
mazhar Dış g ö r ü n ü ş , g ö r ü n t ü , d a v r a n ı ş , tavır. Kelime g ö r ü n t ü vc bir şeyin veya kimsenin g ö r ü n d ü ğ ü yer a n l a m ı n a dilimizde kullanılır. A y r ı c a aşağı daki farklı a n l a m ı y l a kullanımı çok yaygındır.
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Medar
Bir iyiliğe e r i ş m e k , iyiliğe erişen kimse.
e r i ş m e , elde etme: " Tevfikati
niyeye mazhariyetinizi
temenni ederim."
Sübha-
Ş. Sami. Mefkure
Mazlum
mazlum f3^*° Kendisine zulmedilen, zulme u ğ r a m ı ş . Kelime bu a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı ca aşağıdaki farklı anlam için de kullanılır. Memleket
çıkar " P.
Mecali kalmamak g ü c ü k a l m a m a k , g ü ç s ü z l e ş mek: "Artık ne yürümeye, ne de ayak üstünde durmaya mecali kalmıştı. " M . Ş. Esendal.
Mecmua
mecmu'a
mefkuresi.
•
memleket ( ) Bir kralın yönettiği devlet, krallık, kralın ege men o l d u ğ u yerler, canlılardan her bir grup. 1. B i r devletin e g e m e n l i ğ i altında bulunan top rakların b ü t ü n ü : "Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet i¬ çinde olabilirler." Atatürk. J . B i r k i m s e n i n d o ğ u p b ü y ü d ü ğ ü yer, y u r t : "Memleket isterim I Ne başka dert ne gönülde hasret olsun." C . S. T r a n c ı . " Bizim memleketi mizde soyadımız var, onu alalım bilsin gitsin!" M . Ş. Esendal. i B i r ü l k e d e y a ş a y a n bireylerin b ü t ü n ü : O, bü tün memleketin gözbebeğidir. Memleketli lıemşehri.
mecal Gezinti yeri, yer, alan, saded. G ü ç l ü k , dinçlik, derman, takat: "Sesini mak, bağırmak istiyor, mecal bulamıyordu. Safa.
mefkure Fikr k ö k ü n d e n O s m a n l ı c a d a bu şekliyle kulla nılmıştır. A r a p ç a d a bu tarz kullanımı yoktur. Ü l k ü , ideal. Osmanlı
mec. Sessiz ve uysal, boynu b ü k ü k . O mazlumun biridir. Hiç sesi çıkmaz. Mecal
medar D ö n m e k , e t r a f ı n d a d o l a ş m a k a n l a m ı n a gelen devr k ö k ü n d e n , y ö r ü n g e a n l a m ı n a k u l l a n ı l ı r . Kelime d ö n e n c e a n l a m ı y l a dilimizde kullanılır. A y r ı c a aşağıdaki farklı anlamlar için de kulla nılır. /. D a y a n a k , y a r d ı m c ı : Medar olmak y a r d ı m ı , yararlılığı dokunmak. 2. Sebep, vesile: Medar-ı iftihar ö v ü n ü l e n , onur duyulan, iftihar edilen şey veya kimse.
Mazhar olmak iyi bir ş e y e ermek, u l a ş m a k : 0 yüce insan, halk arasında büyük bir saygıya maz har oldu. Mazhariyet
95
4*^**«
Topluluk, kolleksiyon, derleme, liste, grup. Dergi. İslâm
Melül
Mecmuası.
4
melül ¿3** U s a n m a k , b ı k m a k a n l a m ı n a gelen melle'den, tez b ı k a n , tez usanan.
96
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Memalik
Binilecek şey, gemi, tekne. Kelime g ü n ü m ü z Ar a p ç a s ı n d a , yalnızca gemi, tekne gibi deniz va sıtaları için k u l l a n ı l m a k t a d ı r . T ü r k ç e d e k i ma nasıyla A r a p ç a d a kullanılmaz.
memalik Köleler, M e m l ü k l ü l e r .
Eşek. Merkepçi
Osmaniye (
Os
Merkum
merak S'j* E t suyu, ziraat ü r ü n l e r i n e b ü y ü d ü k t e n sonra ârız olan ve m a h s u l ü n ü d ö k e n bir afet.
mârid i. > ^ İnatçı, dik kafalı, isyan eden, haddi a ş a n , y ü k sek. Kelime inatçı ve kaba m a n a s ı n a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı an lamlar için de kullanılır.
Adı g e ç e n , az ö n c e anılan (kimse).
merkeb
1
mesâ'f u* -" Ç a l ı ş m a k , istemek, y ö n e l m e k a n l a m l a r ı n a ge len su 'y k ö k ü n d e n arabuluculuk yapmak anla mına kullanılır.
Mesai
*
Mesire
/. S ı k ı n t ı v e r e n , h o ş l a n ı l m a y a n ş e y l e r veya kimseler için s ö v g ü sözü olarak k u l l a n ı l ı r : Bu ne meret şeymiş, her gün bir tarafı bozuluyor. 2. hlk. Ü ğ u r s u z . Merkep
eşekçi.
merkum fÎ-V Yazılmış, noktalanmış, çizilmiş, rakam!anmış. Kelime y a z ı l m ı ş m a n a s ı n d a dilimizde kullanıl makta olup, ayrıca aşağıdaki farklı anlam için de kullanılır.
oto)
1. B i r şeyi anlamak veya ö ğ r e n m e k için duyu lan istek: "Ona bu merak nereden, nasıl, niçin, ne zaman illet olmuştur diye az kafa yormadım." H . Taner. 2. B i r şeyi edinmek, yapmak, bir şeyle u ğ r a ş mak isteği: Bahçeye, çiçeğe meraklı olmak. 3. D ü ş k ü n l ü k , heves. 4. Kaygı, tasa: Merak etme! k a y g ı l a n m a .
Meret
<)1
!. Ü z g ü n : Melül melül ü z g ü n üzgUn: "Beni: Ursan doyma yaşına /gez benim aşkımla gel melül melül. " K a r a c a lığlan. 2. Boynu b ü k ü k . ( öt}* )
Ü l k e l e r , memleketler: Memaliki manlı idaresindeki ülkeler.
Merak
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Ç a l ı ş m a , emek: Mesai saati çalışma saatleri. Mesaiye, kalmak bir i ş y e r i n d e yasal g ü n l ü k iş s ü resi dışında ek bir ücretle fazla ç a l ı ş m a k .
mesire t,jş~u Bir grup insanın belirli bir a m a ç için caddeler de y ü r ü m e s i , g ö s t e r i , y ü r ü y ü ş , yolculuk, tur, seyahat. *
Gezinti yeri, gezilecek yer: "Halk mesire yeri bi geliyor
buraya." H . Taner.
Mesirelik
gezmeye elverişli yer.
gi
( ûjüi ) Meslek
meslek ilL^ı Y o l , tutulan yol, metod, p r o s e d ü r . Kelime tutu-
98
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
lan yol a n l a m ı n a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a aşağıdaki farklı anlamlar için de kulla nılır.
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Uluslar, milletler. Millet
1. B i r kimsenin geçimini s a ğ l a m a k için yaptığı sürekli iş: "Mesleği ile ilgili olanlar bir yana bı rakılırsa çok az kitabı vardı." T . B u ğ r a . 2. U ğ r a ş . 3. Çığır, okul, ekol: Edebi meslekler.
2. Benzer özellikleri olan topluluk: Şoför milleti bu, gözü açık olur. 3. B i r yerde bulunan kimselerin b ü t ü n ü , her kes: Millet meydana toplanmış.
meşruta Şartlı, şarta bağlı.
Millet Meclisi 1) Millet vekillerinin o l u ş t u r d u ğ u kurul; 2) B u kurulun t o p l a n d ı ğ ı yapı.
S a r ı l m a m a k şartı ile bir kimseye, m i r a s ç ı l a r a veya bir k u r u l u ş a verilmiş m ü l k : Cami mesrula-
Mevzuat
mevzu'at
Milliyet
/. Millete ö z g ü olma d u r u m u veya milli olma durumu, ulusallık: Milliyet davası. 2. B a ğ l ı bulunulan millet, tabiiyet. ( 4AAİ> I 4xsj)î )
!. B i r ü l k e d e y ü r ü r l ü k t e olan yasa, t ü z ü k , y ö netmelik vb. nin b ü t ü n ü . Bu meselenin çözümü için mevzuata bakmak gerekir. Minnet < 0 ) me'zûn -y'tİ İzinli, yetkili, nikah memuru. Kelime izinli ve yetkili m a n a s ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için de k u l l a n ı lır. B i r okulu bitirerek diploma almak: sınavı okul bitirme sınavı.
Milel
milel Din ve şeriat a n l a m ı n a gelen millef'm
milliyet ( **k ) Din ve şeriat a n l a m ı n a gelen millerden galattır. B u şekliyle A r a p ç a d a k u l l a n ı l m a z .
y y
Konular, meseleler.
Mezun
millet D i n , şeriat. 1. Ç o ğ u n l u k l a a y n ı t o p r a k l a r ü z e r i n d e y a ş a yan, a r a l a r ı n d a dil, duygu, ü l k ü , gelenek, g ö r e nek birliği olan insan t o p l u l u ğ u , ulus: "Bu e¬ ser, Türk milletinin hürriyet ve istiklâl fikrinin lâyemul âbidesidir." Atatürk.
Meslek içi eğitim meslekteyken g ö r e v l i n i n ken dini geliştirmesi için çağrıldığı kurs.
Meşruta
99
Mezuniyet
JJ* çoğulu.
minnet
( 4u )
cw
İyilik, başa kakma. /. Y a p ı l a n bir iyiliğe karşı kendini b o r ç l u say ma, g ö n ü l borcu: "Teşekkür edilmesini bile iste meyen bir adama karşı içimdeki minnet arttı.. " H . E . A d ı var. 2. B i r iyiliğe karşı t e ş e k k ü r etme, memnuniyet duyma. Minnet altında kalmak b i r i n i n i y i l i ğ i n e k a r ş ı kendini b o r ç l u durumdan k u r t a r m a k için k a r şılık olarak bir iyilikte bulunmak. Minnet etmek boyun eğip yalvarmak. ( Ju^JŞjjlİji ı j İ J )
100
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Misafir
musafir ^ L M Yolcu, sefer eden, yoldan gelen. Kelime bu an l a m l a r ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı a n l a m ı y l a k u l l a n ı m ı ç o k yay gındır.
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
2. G ö z d e n g e ç i r m e , y o k l a m a , kontrol etme: Gümrük Mubassır
K o n u k : "Misafir umduğunu değil bulduğunu yer. " A t a s ö z ü . "Misafirimiz olarak bir müddet kalmak için beraber geliniz. " R . H . K a r a y . Misafir odası evlerde k o n u k l a r ı n alındığı oda.
Miskin
miskin
/. Ç o k u y u ş u k olan (kimse), m ı y m ı n t ı : "Hayran olduğum adamı miskin bir mektep çocuğu gibi ya ka paça alıp götürdü. " Y . K . K a r a o s m a n o ğ l u . 2. C ü z a m hastalığına t u t u l m u ş olan kimse. Miskinler tekkesi işsiz g ü ç s ü z o t u r a n l a r ı n , tem bellerin toplandıkları yer.
Muğber
Muayene
0
^
}
mubassır j~°y> G ö r m e k , bilmek a n l a m l a r ı n a gelen basar k ö künden.
mollası.
muğber
J>JÛ
Tozlu, t o z l a n m ı ş . G ü c e n m i ş , gücenik, k ü s k ü n . Muğber olmak g ü c e n m e k . Muhtar
,
. s ı , . .
muhtar S e ç e n , seçilen, s e ç m e . Kelime seçilen a n l a m ı n a gelen mahalle m u h t a r ı ş e k l i n d e dilimizde kul l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı a n l a m ı y la da kullanılır.
mevla { -Jy- ) ^ Efendi, köle, ortak, Allah c.c. a n l a m l a r ı n a ge len mevla veva mevlana'dan. 1. B ü y ü k kadı: Mısır
,
(
O k u l l a r d a öğrencilerin d u r u m u ile ilgilenen ve düzeni s a ğ l a m a k l a görevli kimse: "Mubassır u¬ zun Osman 'dan bir izinsiz cezası .almıştım. " Y . Z . Ortaç. ,
S J L S İ I i cf*~£. )
2. Medrese öğrencisi. 3. B ü y ü k bilgin: Molla
muayenesi.
L>A-'^
F a k i r , zayıf, zavallı. Kelime son a n l a m ı y l a dili mizde k u l l a n ı l ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı an lamlar için de kullanılır.
Molla
101
Özerk. Muhtariyet
Muhtıra.
özerklik.
muhtıra
=>j^
H a t ı r a gelen, tehlike, y ü r ü y ü ş ü n d e b ö b ü r l e n Cami.
mu'âyene Gözüyle görmek. I . tıp. B i r kimsenin basta olup o l m a d ı ğ ı n ı veya h a s t a l ı ğ ı n nerede olup o l m a d ı ğ ı m a r a ş t ı r m a : Doktor hastayı muayene etti.
mek a n l a m l a r ı n a gelen batar k ö k ü n d e n . /. Herhangi bir şeyi h a t ı r l a t m a , uyarma ama cıyla yazılan yazı. 12 Mart muhtırası. 2. B i r devletin b a ş k a bir devlete politik sorun larla ilgili olarak yolladığı uyarı yazısı, diplo matik nota. 3 A n d a ç , günlük.
(Ş^iit.jfcj,
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R IOZ
103
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Musakka
u
musakka ( -« ) Sulamak a n l a m ı n a gelen seka k ö k ü n d e n türeti len kelimenin O s m anlıca da sad İle yazımı (mu sakka ) y a y g ı n d ı r .
1
mu'zib < V- ** ) -*jy A c ı veren, eziyet eden. O s m a n l ı c a d a yazımı muzib şekline d ö n ü ş m ü ş t ü r .
Muzip
Ş a k a etmekten hoşlanan, t a k ı l g a n : "Hiç de ya ramaz ve muzip bir çocuk olmamakla beraber ona kötü oyunlar oynamaktan çekinmemişlerdir. " Y. K. Karaosmanoğlu. Muziplik takılganlık, y a r a m a z l ı k . (Birinin) muzipliğine uğramak aldatılmak, ş a k a ya hedef olmak.
Ufak p a r ç a l a r b i ç i m i n d e d o ğ r a n m ı ş sebzelerin, kuşbaşı et veya k ı y m a ve soğanla pişirilme s iyi e y a p ı l a n bir yemek: Patlıcan musakkası. Kabak, musakkası. ^ ^ (
Muska
nüsha
}
C
W
Yazılı, y a z ı l m ı ş , suret a n l a m l a r ı n a gelen nusha dan galattır.
mübaşir
Mübaşir
j*5l*e
D o ğ r u d a n , aracısız. (Sıfat olarak kullanılır.) A¬ L İçinde dinî ve büyüleyici bir g ü c ü n saklı ol d u ğ u sanılan, taşıyanı, takanı veya sahip olanı zararlı etkilerden koruyup, iyilik g e t i r d i ğ i n e i¬ nanılan bir nesne veya yazılı kağıt: "İnsan üs tünde tercihen boynunda mutlaka bir muska taşı malıydı. " A. Ş. Hisar.
2. Ü ç g e n b i ç i m i n d e katlanmış şey. Muska
ş a ğ ı d a k i farklı a n l a m ı y l a k u l l a n ı m ı , O s m a n l ı döneminde Türkçeden Mısır lehçesine girmiş tir. Mahkemede d u r u ş m a y a girecekleri ve t a n ı k l a rı ç a ğ ı r a n , yargıcın emirlerini bildiren, k a ğ ı t l a rı getirip g ö t ü r e n görevli: "Bekliyorlar, müba şirlerden biri seslensin, sanıklardan sırası geleni çağırsın. " N . C u m a l ı .
böreği.
Mutantan mutantan A r k a arkaya seslenmek, peş p e ş e ses ç ı k a r m a k . G ö r k e m l i , şatafatlı: "Bu büyük şairlerin mutan tan ciltlerinden okuna okuna yine asıl şiirler oku nur. " Y . K . Bevatlı. ... . j Mutemet
mu'teme d Resmi temsilci, güvenilir, t a n ı n a n . Kelime g ü v e nilir anlamıyla dilimizde kullanılmaktadır. A y rıca aşağıdaki y a y g ı n anlamıyla ç o k kullanılır. Dairelerde, iş yerlerinde bazı para işlerine ba kan kimse. Mutemed bankaya para çekmeye
Mülakat
mulâkât ( **** > K a r ş ı l a ş m a , b u l u ş m a , g ö r ü ş m e . Kelime bu an l a m l a r ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, bun dan b a ş k a a ş a ğ ı d a k i f a r k l ı a n l a m l a r i ç i n de kullanılır. *
l. R ö p o r t a j . Gazete onunla mülakat yaptı. 2. B i r işe a l ı n a c a k kişiler arasında s e ç i m yapa bilmek a m a c ı y l a kendileriyle karşılıklı g ö r ü ş me, k o n u ş m a (sözlü sınav). Mülakat vermek d e m e ç vermek.
gitti.
( uuUı )
=LÜ
104
TÜRKÇKDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
Mülki
mülki ^ S a h i p o l m a k , y ö n e t m e k a n l a m l a r ı n a gelen mülk kökünden.
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER Mürekkep
Münevver
< Mürettebat
mürettebat ts»lfS>ı Düzenli, dizilmiş, sıraya k o n m u ş , m a a ş a n l a m ı na gelen muretteb'in ç o ğ u l u .
münevver Aydınlanmış, aydınlatılmış. Kültürlü, aydın insan: Müdür bey münevver insandır.
bir
mu!) (ela
< ıj^p
)
Müsaade
müptela. müptela.
6
)
musa'ade Vardım. 1. İzin, icazet, ruhsat. 2. Elverişli, uygun olma durumu. Müsaade etmek izin vermek, geçiş İçin yol ver
"^p
mek.
2. T u t u l m u ş : Vereme 3. Aşık, vurgun: Aşka
> ^JJ*
O
İmtihan edilmiş, sıkıntıya d ü ş m ü ş , isabet olun m u ş , sıkıntılı. /. K ö t ü a l ı ş k a n l ı k l a r ı olan, d ü ş k ü n , m e r a k l ı : Kumara müptela.
( IJ°
B i r ailede çocukların d o ğ u m u , s ü n n e t i , evliliği, iyi bir g ö r e v e gelmeleri gibi alaylardan duyu lan mutluluk, sevinç. Mürüvvetti iyiliksever, insancıl.
munşe'ât
/, Sanatlı d ü z yazı veya m e k t u p l a r ı n t o p l a n d ı ğ ı dergi. 2. Kaleme alınmış, yazılmış şeyler.
L,
murü'et
Şahsiyetli, vakar, insancıl, yiğitlik. Kelime son iki m a n a s ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı ca a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için dc kullanılır.
Tesisler, a t ö l y e l e r . T e k i l i dilimizde k u l l a n ı l maz. A n l a m k a y m a s ı vardır.
Müptela
)
Gemi, u ç a k gibi taşıtlarda iş başındaki görevli olan kişiler: Ahmet Bev gemi miirettebatındandır.
Mürüvvet
Münşeat
murekkeb Birleşik, ...den o l u ş m u ş , ...den olma. Y a z ı yazmak, desen ç i z m e k veya basmak için k u l l a n ı l a n , türlü renklerde sıvı madde. Mürekkebyalamış ö ğ r e n i m g ö r m ü ş , kültürlü.
I B i r ülkeyle ilgili olan. 2. Ülke y ö n e t i m i n e ilişkin. 3. A s k e r sınıfı dışında kalan: Mülkî erkan. Mülkî heyet. Mülkiye asker olmayanlar sınıfı. Mülkiye mektebi Siyasal Bilgiler Fakültesinin es ki adı. Mülkiyeli bu fakültede okuyan veya me zun olan kimse.
105
Müsait
<
musa'id Y a r d ı m c ı , asistan, muavin. Uygun, elverişli: Müsait bir gün
geleceğim.
106
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Müstehcen
müstehcen K ö t ü , ç i r k i n . K e l i m e bu a n l a m ı y l a dilimizde kullanılmakta olup, ayrıca a ş a ğ ı d a k i farklı an lam için ç o k kullanılır. Açık, saçık: Müstehcen film açık saçık film. Müstehcenleşmek m ü s t e h c e n d u r u m a gelmek: "Boyanmış dar dizlik ahlâk sayılıyor da, sımsıkı, bağlanmış paçalı don müstehcenleşiyor. " F. R. Atay.
Müstemleke
4
müstemleke
Sahip a n l a m ı n a gelen mülk k ö k ü n d e n olup, A r a p ç a d a istif 'âl vezninde k u l l a n ı m ı yoktur. *
Müştemilat
S ö m ü r g e . İngiliz müslüman ülkeler. müştemilât
müstemlekesi
altında . ;
kalan . ^"K*^
Kapsamak, kuşanmak, vücudun tamamını ört mek a n l a m l a r ı n a gelen muşîemil'm çoğulu. Herhangi bir y a p ı y a göre ayrı bir işlevi bulu nan b ö l ü m veya yapı, eklentiler: Cami müştemi latı. , ,_ , Müteferrika
müteferrika D a ğ ı l m ı ş , ayrılmış. 1. K ü ç ü k giderler için ayrılan para. 2. G ü v e n l i k k u r u l u ş l a r ı n d a ş ü p h e l i kimselerin ilgili yerlere g ö n d e r i l m e k için geçici olarak barındırıldıklarıbölüm. \ 3. tar. P a d i ş a h , vezir ve daha b a ş k a devlet b ü y ü k l e r i n i n y a n ı n d a , türlü hizmetlerde çalışan kimse.
Müzahrefal
muzahrefât
107
u'üy-ji
S ü s l ü , yalanla güzelleştirilen söz. Kelime yalan ve s a p t ı r m a a n l a m ı n a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a dır. A y r ı c a aşağıdaki farklı anlam için de k u l lanılır. *
S ü p r ü n t ü l e r , pislik, m u r d a r l ı k .
108
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
nafile F a z l a l ı k , b a ğ ı ş , ganimet, farz o l m a d ı ğ ı halde fazladan kılınan namaz, tutulan o r u ç veya ya pılan hac. Kelime son a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam i¬ çin de kullanılır.
Nafile N
Naaş
1
na'ş Ö l ü n ü n ü z e r i n d e taşındığı şey, tabut.
cM
* *
Y a r a r s ı z , b o ş a giden, b o ş , işe yaramaz, boş ye re: "Avukata söyle, nafile beklemesin.
Ö l e n kimsenin v ü c u d u , ceset: "Annemin naaşı teneşir üzerinde beyaz bir kefenle Örtülüydü." Y. K . Beyatlı.
ray. "Ekseriyetle bu sebepleri,
na't Sıfat, bir şeyin niteliklerini ö v m e . Kelime son a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca aşağıdaki farklı anlam için de kullanılır. *
Nabız
Nakarat
nabz A t ı ş , v u r u ş , ç a r p m a . Kelime kalp atışı için dili mizde kullanılır. Bundan b a ş k a a ş a ğ ı d a k i fark lı anlam için de kullanılır.
Nafıa
nâfı'a Menfaat, fayda, faydalı.
*
t
<usÜ
B i r yeri b a y ı n d ı r duruma getirmek için y a p ı l a n işlerin t a m a m ı , bayındırlık işleri. Nafıa Vekaleti Bayındırlık Bakanlığı. ( i d * JÜLİl )
ara
< ¿ , 1 1 « MM*
> J,
;
nakarat «= j* Darbe, ç a r p m a , çalgı aletlerine p a r m a k l a vur ma.
(
Namus
t
gizlenen
yükseklerde
B i r ş a r k ı d a her k ı t a d a n sonra tekrarlanan ve bestesi d e ğ i ş m e y e n p a r ç a . mec. Ç o k sık tekrarlanan bundan d o l a y ı bık kınlık vererek önemini yitiren söz: "Bir yandan da Necla: -Ay yoruldu, ay hastalanacak, ay öle cek- diye eski nakaratına devam ediyor. " H . T a ner. ^uiii j
H z . Muhammed'in niteliklerini ö v m e k , ondan ş e f a a t dilemek a m a c ı y l a y a z ı l a n kaside: Natı şerif. i )
E ğ i l i m , d ü ş ü n c e , niyet. Nabzım yoklamak niyetini, e ğ i l i m i n i anlamaya çalışmak: "Milletin sesini işitmek, nabzını yokla mak, meselesini ve durumunu kaynakta Öğrenmek istiyordu. "T. Buzn. . ^ ^ ^ ,
" R. H. Ko-
hep şahsi hesaplardan
nafile yere böyle
rız. "A. Ş. Hisar. Naat
109
l* namus S ı r d a ş , avcının gizlendiği yer, kanun, Cebrail. /, B i r toplum i ç i n d e a h l â k k u r a l l a r ı n a k a r ş ı beslenen bağlılık. 2. D ü r ü s t l ü k , d o ğ r u l u k : "Korkmadan buraya bakmak o zavallı için de bir namus borcu olmuş tu. " R . N . G ü n t c k i n . 3. İffet. Namus belası namusunu ve halk arasındaki say gınlığını korumak için katlanılan sıkıntı. Namus sözü şeref sözü. Namusuyla yaşamak a h l â k ve o n u r u y l a y a ş a mak.
110
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER *
Namusunu temizlemek: 1) B i r işin i ç i n d e n kendi
v i n ç , şetaret: "Yüzü. gözlerinin
nuruna ters d ü ş e n bir durumdan kurtulmak i¬
lik veren bir neşeyle
çin birini veya kendini ö l d ü r m e k .
kin. •. İle
i & ü )
D o l a y ı , ö t ü r ü : Hastalığından
içi yüreklere
şen
" R . N. G ü n t c , jjj- >
(
nevale
^
*i\y
E l d e etmek, hediye kazanmak a n l a m l a r ı n a ge len naie fiilinden.
O r t a y a çıkan, d o ğ a n , yetişen, yetişkin kişi. *
pırıl pırıldı.
)
Nevale nâşî
Naşı
Ü z ü n t ü s ü olmamaktan d o ğ a n , d ı ş a v u r a n se
saygınlığını yitirmeden ç ı k m a k . 2) A h l â k ve o¬
( 5İIJJ> i ÎSJJ.
111
*
naşi gelemedi.
Gereken yiyecek ve içecek şeyler, azık. Nevaleyi düzmek gerekli yiyecek ve içeceği s a ğ l a m a k , sof rayı h a z ı r l a m a k .
( Jlj t « j J )
!
nâtir
Natır
J*^ Nispet
Bostan k o r k u l u ğ u , korucu, g ö z c ü .
nisbet
(
)
O r a n l a , k ı y a s l a y a r a k , g ö r e , bir dereceye kadar, *
K a d ı n l a r h a m a m ı n d a hizmet eden ve m ü ş t e r i
ilgi. Kelime bu a n l a m l a r ı y l a dilimizde kullanıl
leri y ı k a y a n k a d ı n .
makta olup, ayrıca a ş a ğ ı d a k i şekliyle de kulla nılır.
nefer
Nefer
*
J**
Birini ü z m e k , k ı s k a n d ı r m a k için veya inat ol sun diye y a p ı l a n iş: Bunu bana nispet
3-10 arası kişiler, insan t o p l u l u ğ u , ş a h ı s , kimse.
yapıyor.
Kelime dilimizde şahıs, kimse a n l a m ı n a kulla n ı l m a k t a olup, a y r ı c a aşağıdaki farklı anlam i¬ Nüfus
çin dc kullanılır.
• *
nufüs
<s>y>
Nefs, ruh, zat, öz a n l a m l a r ı n a gelen nefsi*
ço-
E r , derecesi olmayan asker: "En kuvvetli, en dikkate değer
nefer daima kapının
önünde
oturu /. Kişi: Burada beş nüfus var.
yor. " H . E . A d ı v a r .
2. B i r ü l k e d e , bir b ö l g e d e , bir evde belirli bir Nekre
anda y a ş a y a n l a r ı n o l u ş t u r d u ğ u toplam s a y ı :
nekirc Belirsiz isim, bilinmeyen.
Nüfus sayımı nüfusu
çoğalmak.
3. O r t a k bir özellik g ö s t e r e n l e r i n b ü t ü n ü : Ta Beklenmedik h o ş ve ş a ş ı r t ı c ı s ö z l e r s ö y l e y e n , g ü l d ü r ü c ü h i k â y e anlatan kimse, n ü k t e c i : Pek
Neşe
nekre adamdır.
^ ^|_, ^
neş'e Yeniden v ü c u t bulma, d o ğ m a , y e t i ş m e .
( ÖLü )
rım nüfusu. Gecekondu
nüfusu.
112
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Yükselti: Ankara 'nın rakımı
kaç?
R
( £ ^ Rekabet
Radde
9Jİ
radde F a y d a , araba oku.
rekabet G ö z e t l e m c , d e n e t i m , sansür.
<• ****
me, y a r ı ş m a , y a r ı ş : "İşin fena ciheti, Son deği
Raddelerinde ( Z a m a n için) sıralarında, s u l a r ı n da: "Ertesi sabah on iki raddelerinde kalkılır ve beyler iki buçuğa, üçe doğru işlerine giderlerdi."
aramızda
bir rekabet başlayacak
gibi..."
s en dal. Rekabet etmek y a r ı ş m a k . Rekaket
rahle G ö ç m e k , binmek, üzerine kılıç ç e k m e k , y ü k l e mek a n l a m l a r ı n a gelen rahl k ö k ü n d e n , bu şek liyle A r a p ç a d a k u l l a n ı l m a z . Ü z e r i n d e kitap okunan, yazı y a z ı l a n , bazıları a¬ çılıp kapanabilen alçak, k ü ç ü k masa: "ilk defa yeni usul bir rahleye oturtuldum." Y . K . Beyatlı. Birinin rahleyi tedrisinde yetişme eğitim, d ü ş ü n ce b a k ı m ı n d a n o kişinin etkisinde k a l m a k anla m ı n d a kullanılır.
rahmet < ) Şefkat, a c ı m a , merhamet. Kelime hu a n l a m ı y l a dilimizde kullanılır. A y r ı c a aşağıdaki farklı an lamıyla kullanımı halk arasında y a y g ı n d ı r . hlk. Y a ğ m u r : "Kubbedeki açıktan güneş vurur." A . H . T a n p ı n a r .
rahmet
yağar, (JİM )
Rakım
rakim Y a z a n , işaretleyen.
Ö
** J
Remzi'yle M . Ş. E ¬ ^ İ^İLU )
rekaket Zayıflık, azlık, incelik. K e k e m e l i k , pepemelik: Konuşmasında
Rahmet
>
)
A y n ı a m a c ı g ü d e n kimseler a r a s ı n d a k i ç e k i ş
Derece, kerte: "ise polisi karıştırmadım. raddeye gelmedikçe de karıştırmak niyetinde, lim. " R . H . K a r a y .
Rahle
113
rekaket
vardı. Resen
ur rc'sen D o ğ r u d a n , geciktirmeden, beklemeksizin, ani den. /. Kendi başına, k e n d i l i ğ i n d e n . Bu işi resen
yap
tım. 2. B a ğ ı m s ı z olarak, kimseye bağlı o l m a k s ı z ı n : "Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve âmirler aleyhine yargı mercilerine başvurula maz. " Anayasa.
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER 114
115
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER 3. G ö r ü n ü m , g ö r ü n t ü : Resim bir av
sahnesini
canlandırıyordu. 4. mec. T a n ı k olunan, g ö z l e n e n olay: Tren kaza sından
sonra insanların
koşuşması
korkunç
bir
sahneydi. Sabuniye
5. mec. B i r konu veya ç a l ı ş m a çevresi, ç a l ı ş m a
şahuniyye
dalı: Politika sahnesinde
Sabunla ilgili, sabunla karışık.
sıkça duyulanlar
( JL»si t j$¡né l Î ~ 3 1
Bir t ü r nişasta helvası.
adları
y~
i ~ •—u )
( j j U J I CM £ y > Sakat
Sadaret
son zamanlarda
kimler?
şadârat
sakat
-I**-,
Adi, alçak, faydasız
Öncelik. V ü c u d u n d a hasta ve eksik bir yanı olan (canlı): "Ben gördüğünüz
O s m a n l ı İ m p a r a t o r l u ğ u n d a b a ş b a k a n l ı ğ a veri len ad. Mesele sadaret makamına
gibi bir sakat askerim, malûl. "
V. K . K a r a o s m a n o ğ l u .
arz olundu.
mec. Bozuk veya eksik (şey): Sakat bir Sakat bir iş. Sahaf
şahhâf
jUrf
Sakatat
Kitap, y a p r a k , gazete a n l a m l a r ı n a gelen şahi-
, t}y*
'
anlatım. ' J*^
)
sakatat Bir defa d ü ş m e k , a y a ğ ı d o l a ş m a k a n l a m ı n a ge
fe den T ü r k ç e y e ö z g ü bir k u l l a n ı m olup, A r a p -
len sakta 'nın ç o ğ u l u .
ç a d a bu şekliyle k u l l a n ı l m a z . K e s i l m i ş h a y v a n ı n ciğer, i ş k e m b e gibi iç organ Genellikle eski kitap alıp satan kitapçı: Sahaf
larıyla b a ş ve ayakları.
lar çarşısından
Sakatatçı
meşin
kaplı güzel
bir kitap
satın
ciğer, i ş k e m b e vb. satan d ü k k a n . (
almış. Sakin Sahaflık eski kitapları t o p l a y ı p satma işi.
4İ4^s-J)
VÜUI^JJJ
Î^-IJJI
tLâftSl ) 1
sakin
ıjŞ —
hareketsiz, durgun, a k m a y a n , oturan, ikamet eden. Kelime hu a n l a m l a r ı y l a dilimizde kulla
Sahne
n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlamlar şahne
için de kullanılır.
Tabak, sahan, avlu a n l a m l a r ı n a gelen sahn k ö k ü n d e n dilimizde türetilen bu kelime bu şekliy le A r a p ç a d a k u l l a n ı l m a z .
nini bulacağınızı
1. İ z l e y e c i l e r i n kolayca g ö r e b i l m e l e r i için ge
kızgınlık g ö s t e r m e y e n : O pek sakin bir
nellikle yerden belli bir ö l ç ü d e y ü k s e k y a p ı l a n ,
3. H u y s u z l u ğ u , r a h a t s ı z l ı ğ ı a z a l m ı ş veya g e ç
/. Sessiz: "Dinlenmek için otelimizden daha saki ummam. " S. F . A b a s ı y a n ı k .
2. K e n d i halinde, k i m s e y i r a h a t s ı z etmeyen,
oyun, m ü z i k gibi her t ü r gösteri yapmaya uy
miş: Hasta şimdi sakin. "Sesi dinlediği
gun yer: Oyuncular piyesten sonra sahneden izle
sakin ve uslu duruyordu."
yicileri
selamladılar.
2. Bir oyun veya filmin başlıca b ö l ü m l e r i n d e n her biri: Filmin o sahnesi bir
harikaydı.
adamdır. müddetçe
V. K . Karaosmanoğlu.
-ÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
116 TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER Saltanat
saltanat
( Übıi-. )
.TiihL.
Sefa
P a d i ş a h ı n , sultanın egemen o l d u ğ u ü l k e . K e l i me bu anlamıyla dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca aşağıdaki anlam için de kullanılır.
şafâ' B e r r a k , temiz, saf ve duru olmak. *
sebil Yol.
/. G ö n ü l rahatlığı, r a h a t l ı k , k a y g ı s ı z ve sakin
(
K u t s a l g ü n l e r d e karşılık beklemeden, h a y ı r i¬ çin dağıtılan i ç m e suyu. Sebilhane genellikle camilere bitişik özel bir bi ç i m d e y a p ı l m ı ş , karşılık beklemeden hayır için i ç m e suyu dağıtılan taş yapı. Sebil etmek bol bol vermek, d a ğ ı t m a k . (
Sedir
''U**'
(JiU* û j
J
ÎJ'LLJ
Sefer
*
)
4
(
(
J
y
|
U
|
j
)
/. Genellikle b a ş k a ülkeye yapılan askeri hare kât, s a v a ş a gitme, s a v a ş : Rusya seferi. Osmanlı ordusu Belgrad seferine o tarihte çıktı. 2. K e z , defa: "Bu sefer ben söylüyorum; tekrar e¬ diyorum." R . H . K a r a y . , ,y , , (
0 j J
5
V
J
}
1
Seyir
seyr J*" Y ü r ü m e k , gitmek, y a y ı l m a k . Kelime y ü r ü y ü ş ve gidiş a n l a m l a r ı n d a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a dır. A y r ı c a aşağıdaki farklı anlamıyla kullanı mı y a y g ı n d ı r .
K o l k o y a c a k yeri o l m a y a n , a r k a l ı k s ı z , ü s t ü m i n d e r l i ve y a s t ı k i l olabilen kerevet, d i v a n : karşısındaki
'* Sefalet
}
sefer Y o l c u l u k , seyahat. K e l i m e bu a n l a m ı y l a dili mizde k u l l a n ı l m a k t a olup, a y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için de kullanılır.
şadr ( ) ji- G ö ğ ü s , her şeyin ucu, başı a n l a m l a r ı n a gelen şadr'dan g a l a t t ı r . O s m a n l ı c a d a sedir ş e k l i n d e yazımı y a y g ı n d ı r .
"Ahmet sessizce yürüyerek kadının sedire oturdu. " S. F . A b a s ı y a n ı k .
«U^
olma, safa. 2. E ğ l e n c e , zevk, neşe: "Beni tam manasıyla me sut eden de asıl bu çeşit tatil sefalarıydı. " Y . K . Karaosmanoğlu. Sefa geldiniz hoş geldiniz, a n l a m ı n a k u l l a n ı l a n , a ğ ı r l a m a , k a r ş ı l a m a s ö z ü : "Her şahsa kendi is miyle sefa geldin derdi. " Y . K . K a r a o s m a n o ğ l u . Sefa bulduk h o ş geldiniz s ö z ü n e karşılık olarak kullanılır. ^ ^ ^
mec. Bolluk ve zenginlik, gösterişli y a ş a y ı ş . Saltanatlı g ö s t e r i ş l i , g ö r k e m l i . : "Saltanatlı bir üslûbu vardı; yıldızlar, nişanlar içinde. " Y . Z . Ortaç. Sebil
117
E ğ l e n m e k için bakma, h o ş l a n a r a k b a k m a :
sefalet Kötü ahlaklılık, d ü ş ü ş .
"Tevfik orta oyununa çıkma seyrine en sık giden lerden birisi Selim Paşa'nın karısı oldu. " H . E . Adıvar.
Yoksulluk sıkıntısı: "İnsan onu bir gördü mü ev lerin, sokakların sefaletini unutur giderdi." T . Buğra.
E ğ l e n d i r i c i d u r u m : "Bundan ala seyri bulacak garipler? " T . B u ğ r a .
nerede
( üL>JİI ı çjk> L sjJiLij )
118
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Seyran
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
anlamlarıyla dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı ca a ş a ğ ı d a k i farklı anlamlar için de kullanılır.
seyrân ûysE** Y ü r ü m e k , gitmek, y a y ı l m a k a n l a m l a r ı n a gelen seyr k ö k ü n d e n . B u şekliyle A r a p ç a d a kullanıl maz.
*
119
*
Gezme, gezinme. Seyran etmek (veya eylemek) gezmek, gezinmek, dolaşmak. Seyrana çıkmak gezmeye, gezintiye ç ı k m a k .
/. Öğrencilerin yıllık ö ğ r e n i m e g ö r e a y r ı l d ı k l a rı b ö l ü m l e r d e n her biri: Birinci sınıf öğrencileri. 2. Ders okutulan yer, dershane, derslik. Bu oku lun beşinci sınıfı nerede? 3. Ö n e m l e r i n e , niteliklerine g ö r e kişi veya nes nelerin yerleştirildiği kategorilerden her b i r i : Birinci
sınıf işçilik. İkinci sınıf
lokanta.
( 8jJ3 i J j ^ J ) 1
Seyyar
seyyar J**" Ç o k y ü r ü y e n , gezgin, sık sık yolculuk yapan, devri daim yapan. Kelime gezgin a n l a m ı y l a di limizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için de kullanılır.
Sıyga
şîğa Şekil, form, b i ç i m , tarz, kip. Kelime kip anla m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca a ş a ğıdaki farklı anlam için de kullanılır. *
*•
Kolay taşınabilen, katlanarak taşınabilir duru m a getirilebilen portatif: "Büfenin üstünde be nim seyyar hastaneyi hemen açarak henüz evleri ne gidememiş olanların ilk tedavilerim yaptım. " R . N. G ü n t e k i n . "Zira muharebeden beri seyyar karyolamı hiç bırakmadım." Y . K . Karaosma"0ğ i Ji^b )
Sofa
şuffe ( iLe ) lijio Y a z l ı k ev, gölgelik, ev dışında oturmak için ya pılan dar, y ü k s e k yer ( ç a r d a k vb.)
| u
(
Sıla
Sınıf
t
* şila 4^ Bağ, ilinti, ilişki, iyilik, bir yere varmak, sonuca u l a ş m a k . Kelime u l a ş m a k a n l a m ı n a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı an lam için de kullanılır. *
Sorgulama. Sıygaya çekmek birine sorular sorup cevaplarını istemek: "İstanbul'un zevk ve sefa ehlini sıygaya çektim." E . E . T a l u . ( ^\f>z~,i )
V a t a n , memleket, (gurbetteki bir kimse için) d o ğ u p b ü y ü d ü ğ ü ve özlediği yer: "Bakarım ba karım sılam görünmez / Ara yerde yıkılası dağlar var." K a r a c a o ğ l a n . , , ,. , şinf Bir b ü t ü n ü n özellik taşıyan parçası, kesim, ne vi, çeşit, grup, kategori. Kelime çeşit, grup gibi
Sohbet
E v l e r d e oda k a p ı l a r ı n ı n a ç ı l d ı ğ ı g e n i ş ç e yer, hol: "Anne o evin onu sofalı bir odasında hasta yatıyordu. " Y . K . Bcyath. "Bir sabah kalktım, so faya muhtar önde bütün köylü yığılmış. " H . E , A dıvar. C >i4 ) sohbet ( Beraberlik, refakat, arkadaşlık.
-y*^
D o s t ç a a r k a d a ş ç a k o n u ş a r a k hoş vakit g e ç i r me, söyleşi, hasbıhal: "Biraz evvelki sükûtu şimdi hararetli bir sohbet takip ediyordu. " H . C . Y a l ç ı n "Tam fikir ve sanat sohbetlerine yakışan bir çer çeve içindeyiz. " A . H a ş î m . ( 4_İJjJ
l
İÎJİJ-J
)
120
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
Surat
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
suret ( h y > G ö r ü n ü ş , b i ç i m , y ü z , ç e h r e . Kelime y ü z ve ç e h re m a n a s ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı ca aşağıdaki farklı anlam için de kullanılır.
ş
Şamata
şemâte
ıdiUji
S o m u r t k a n l ı k , asık yüzlülük, s o ğ u k davranma:
Birinin başına gelen k ö t ü l ü ğ e sevinme, onunla
"Ne vurdum duymaz misafirdi bunlar, ne surattan anlıyorlardı, ne rumuzdan, ne kinayeden. " H . R : Gürpınar. Surat asmak kaşlarını çatıp y ü z ü n e k ü s k ü n veya
alay etme. G ü r ü l t ü , patırtı: "Şimdi hâkim olan şey, roman tik şamata ve ağız kalabalığıdır. " H . E . Adıvar. Şamata etmek (veya koparmak) g ü r ü l t ü p a t ı r t ı yapmak. . . . . .
d a r g ı n bir anlam vermek. Suratı bir karış öfkeli, kızgın ve somurtkan. ( ft*
' yy*
) Şaşaa
Sünnet
121
sünnet < **- ) H ü k ü m , yol, metot, kanun, Hz. Peygambere at fedilen söz ve fiiller. Kelime son a n l a m ı y l a dili mizde k u l l a n ı l m a k t a olup, a y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için de kullanılır. E r k e k çocukların erkeklik organının ucundaki d e r i n i n ç e p e ç e v r e kesilmesi. S ü n n e t ç o c u ğ u sünnet edilmiş veya edilecek ç o c u k : "Yaralı as ker biraz sünnet çocuklarını andırır." Y . K. Ka¬ ro s man oğlu.
şa'şa'a Işığın hafiften y a y ı l m a s ı , içeceğin az suyla ka rıştırılması. Kelime parlaklık a n l a m ı n a dilimiz de kullanılmıştır. A y r ı c a aşağıdaki farklı anla m ı y l a kullanımı ç o k y a y g ı n d ı r . G ö s t e r i ş l i , şatafatlı, g ö r k e m l i , tantana: O çok şaşaalı birisidir.
Sathiye
şathiyye
4**J*J
U z a k l a ş m a k , hayal â l e m i n e dalmak a n l a m l a r ı na gelen şallı k ö k ü n d e n . Bu şekliyle A r a p ç a d a kullanımı voktur. !. Yergiye, alaya, ş a k a y a yer veren manzum e¬ ser. 2. Tanrı ile sakalı, ta ki İmalı bir söyleyişle ko n u ş u r gibi yazılan tekke edebiyatı, şiir t ü r ü . Şathiyat ciddi bir d ü ş ü n c e y i , konuyu ş a k a ve a¬ lay yollu anlatmak için yazılmış deyişler.
Şatır
I
şâtlr Zeki, ahlaksız, kötü kimse.
122
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
TLRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
Sevinç, şenlik, neşe: "Bu bedbinlik yerini çocuk ça bir şetarete bırakıyordu. " V. K. Karaosmanoğlu.
1. Neşeli, keyifli, ş e n . 2. tar. T ö r e n ve alaylarda p a d i ş a h ı n , vezirin ya n ı n d a y ü r ü y e n görevliler.
Şavk
şevk İstek, arzu, g ö n l ü n bir ş e y e takılması.
<£3^
şerbet B i r kez i ç m e k , ishal ilacı.
Şerbet gibi (hava için) y u m u ş a k , güzel, Şerefiye şcrefiyye Y ü c e l m e k , değeri artmak, ş e r e f l e n m e k anlam larına gelen şeref k ö k ü n d e n . Bu şekliyle A r a p çada kullanılmaz. B i r yer bayındır duruma getirildiğinde, ç e v r e de bulunan m ü l k l e r i n değeri a r t t ı ğ ı n d a n ö t ü r ü , bunların sahiplerinden belediyelere alınan pa r a : Şerefiye paran. şetaret < Zekilik, kurnazlık, beceriklilik.
şikk
*
1. Meyve suyu ile şekerli su karıştırılarak y a p ı lan içecek: "Biraz sonra gümüş bir tepsi İçinde a¬ hu dudu şerbeti getirdiler. " A . H a ş i m . 2. Belli olaylar sebebiyle konuklara sunulan şe kerli içecek: Mevlit şerbeti. Lohusa şerbeti 3. Bazı maddelerin suda eritilmişi: Gübre şerbe ti. Çimento şerbeti.
Şetaret
Şık
(5«
Yarı, p a r ç a , yan, güçlük.
Işık, parlaklık. Şavkı vurmak bir şeyin ışığı y a n s ı m a k .
Şerbet
123
>
^
S e ç e n e k , alternatif: Sizin için iki şık var, ya şacaksınız ya bu işten vazgeçeceksiniz.
çalı
124
1ÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
125
Y ü k s e ğ e sıçrama, bir durumdan b a ş k a bir du ruma hızlı geçiş. * Taalluka!
ta'allukât B i r yere tutunmak, ilinti, b a ğ a n l a m l a r ı n a ge len taalluk' un ç o ğ u l u . Kelimenin çoğul olarak A r a p ç a d a k u l l a n ı m ı y o k t u r . D i l i m i z d e tekili aynı anlamda k u l l a n ı l ı r k e n , ç o ğ u l u farklı an lamda kullanılır. H ı s ı m ve yakınlar: Akrabayı
Taarruz
Tafra satmak b ö b ü r l e n m e k , b ü y ü k l ü k taslamak.
Takaza
takâzâ
* )
ta'arruz K a r ş ı k o y m a k , yoluna dikilmek, m a r u z k a l mak. *
Tabya
Saldırı: "Bu gece cephede umûmi taarruz var. " M . Ş. EsendaL Taarruz etmek s a l d ı r m a k . ta'biye S a v a ş a hazırlık, seferberlik.
( * ^
Talebe
Taciz
j ^ . ^
^
l ^ i u . .
Tedirgin etme, canını s ı k m a : "Onun dan gece gündüz
UUÎ
*Â
)
ta'ciz Y a ş l a n m a k , engel olmak, aciz b ı r a k m a k . *
)
A z a r l a m a , b a ş a kakma, s e r z e n i ş : "Siz şimdi, bu yavan takazaları bir kere daha ya sabır çekerek dinlemek zorunda kalırsınız. " H . Taner. Takaza etmek azarlamak, serzenişte bulunmak, başa kakmak. ( ı ^y ) talebe
ta'mir
ask. A y r ı olarak yapılmış ve silahlarla g ü ç l e n dirilmiş, istihkam,
)
Öğrenci ve isteyen kişi a n l a m ı n a gelen tâlib'in ç o ğ u l u . A n l a m k a y m a s ı yoktur. A n c a k ç o ğ u l u tekil a n l a m ı y l a dilimizde kullanılır.
Tamir *
(
(
Mahkemeye verdi, muhakeme etti, sulh oldu.
taalluka!. (
Kendisini o l d u ğ u n d a n b ü y ü k g ö s t e r i p b ö b ü r lenme, y ü k s e k t e n atma.
Ö m r ü n ü uzatmak, evi mesken k ı l m a k , imar et mek.
, *
jsjyû
/. O n a r m a , o n a r ı m . 2. Y a p ı l a n bir yanlışı, kusuru d ü z e l t m e y e çalış ma (mec.): "Madem ki bir münasebetsizlik etmiş tin bunu tamire imkan yok muydu? " R . N . G ü n t e k'n. ( ^jy t £AL" >
ulumasın
taciz olan köy halkı.. " Ö. Sey
fettin. Taciz etmek sıkıntı
vermek, r a h a t s ı z etmek: İn
sanları daha fazla taciz etmeyiniz. ( Tj^j' ) Tafra
tafra
'j&>
Tarife
ta'rifc
**y»
Fiyat, ücret listesi veya t a ş ı m a harcı. Kelime fi yat listesi olarak dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca aşağıdaki farklı anlamlar için de kulla nılmaktadır.
126
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER *
t. Taşıtların gidiş geliş z a m a n l a r ı n ı gösteren çi zelge: "Son vapur kaçta idi, tarifeye baktın mı?" M . Ş. Esendal. "Yıpranır ceplerinde tren tarifele ri. " B . Necatigil. 2. İlâç, alet* vb. şeylerin nasıl kullanılacağını a¬ ç ı k l a y a n kağıt t a n ı t m a l ı k , p r o s p e k t ü s : Bir ila cın tarifesi.
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER *
r
tasarruf
ı-âj-**
İstediği gibi d a v r a n m a , serbest hareket etme. Kelime bu a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, a y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlamlar için de kullanılır. *
Tasvip
taşvib O n a r m a , d ü z e l t m e , tashih. *
Tatbikat
tatbikât
*-JÜÎ#I»3
A^U»
Sofra, tavla oyunu. *
At ahırı: "Piyade subaylarının binekleri, makine li tüfek bölüğünün katırları o tavlada dururdu. " N. Cumalı. , j j ^ j > (
Tayfa
tâife G r u p , bir şeyin parçası, herhangi bir fikri be nimseyen kimseler. Kelime grup m a n a s ı n a dili mizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca a ş a ğ ı d a k i an lamlar için de kullanılır. /- B i r gemide bulunan, türlü işlerde çalıştırılan sefer işçileri, m ü r e t t e b a t : "Kayıkta hem ben hem ' de tayfam uyandık. " Halikarnas Balıkçısı. 2. hkr. B i r a d a m ı n y a n ı n d a bulunan y a r d a k ç ı lar, k o ş u n t u . ¿ 1 ^, j
-
Uygulamalar. Kelime tekil m a n a s ı y l a (uygula ma) dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca aşağı daki farklı anlamıyla da kullanılır.
Odun vermek: "Galiplerin yenilen devletlere hiç bir taviz vermeyecekleri hissediliyordu. " R . N . Cüntckin. tâvile
vy "
Bir d ü ş ü n c e veya d a v r a n ı ş ı n d o ğ r u o l d u ğ u n u belirtme, onama, uygun bulma: "Uykusuz gece ler geçiyor, yaptığı planı Alman asker komisyonu derhal tasvip ediyor. " R . H . K a r a y . Tasvip görmek birinin bir d ü ş ü n c e ve davranışı nı uygun, yerinde bulmak. 4IİU, j
ijju. j
< Jjfc > Tavla
/ Para veya herhangi bir şeyi dikkatli kullan ma, idareli t ü k e t m e . 0, her şeyi çok tasarruflu kullanır. 2. Para biriktirme, artırım. Tasarruf bonosu m a a ş gibi k a z a n ç l a r l a bazı sa t ı ş l a r d a devletin b o r ç l a n m a s ı yolu ile y a p ı l a n kesintiye karşılık verilen ve ü z e r i n d e faiz k u ponları bulunan senet. Tasarruftu p a r a s ı n ı ö l ç ü l ü , dikkatli h a r c a y a n , az masraflı. , . .,
(
ta'vli c^y" Bedelini ö d e m e k , tazmin etmek, zararını karşı lamak. *
Tasarruf
M a n e v r a : Deniz filomuz Ege denizinde tatbikat y«p>y° -
Taviz
127
(
Tayın
ta'yîn Î>H*> Belirtme, g ö s t e r m e , atama, ayarlama. Kelime bu a n l a m l a r ı y l a dilimizde yazımı tayin ş e k l i n d e kullanılmaktadır. *
A s k e r azığı: "Çok defa kahvaltı tayınım olan bir dilim kuru ekmekle bir topak tulum peynirini bile tıkınmağa imkân bulamıyordum. " Y . K . Karaosmanoğlu.
128
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
T U R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Tayın bedeli bir aylık asker azığının karşılığı ci lan para. ( tşategA Jfj )
*
Ü z ü l m e , ü z ü n t ü : "Bunun üzerine kide bir teessürden başladı.
boğulan
129
Naim efendi i¬
bir sesle
söylenmeye
" Y . K . Karaosmanoğlu. ( öy*
Teamül
te'âmul
)
JJ**J
İş, ticari ilişkiler, mal alıp verme, tepkime. K e
Tefeyyüz
tefeyyüz
lime iş ve tepkime a n l a m ı y l a dilimizde kullanıl
T a ş m a k , g ö z d e n y a ş akmak, y a y ı l m a k , sır tuta-
m a k t a d ı r A y r ı c a aşağıdaki farklı anlam için de
mamak.
kullanılır. * 1, B i r yerde ö t e d e n beri olagelen d a v r a n ı ş : Si yasi teamül
gereği
ma görevini kanına
Cumhurbaşkanı
seçimlerden
birinci
hükümeti
kur
çıkan parti
baş
verir.
Y ü k s e l m e , ilerleme. Tefeyyüz
etmek ilerlemek,
yükselme.
Tefrika
tefrika İki-şeyin arasını a ç m a k , gruplara ayırmak,
Teamül hukuku 1) Ö r f ve âdete dayanan hukuk. 2) Ö r f ve â d e t haline g e l m e m i ş , y a z ı l ı olarak tespit e d i l m e m i ş hukuk.
p a r ç a l a m a k . Kelime ayrılık ve ikilik m a n a s ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i anlam için k u l l a n ı m ı y a y g ı n d ı r .
Tecavüz
tecâvüz
*
jj^S"
Gazete ve dergilerde ç ı k a n , birbirini tamamla yan y a z ı l a r d a n o l u ş a n dizi: "Geçen yıl ki
G ö z yummak, affetmek, haddi a ş m a k , ö n e geç
sini gazetelerdeki
mek. Kelime haddi a ş m a k m a n a s ı y l a dilimizde
tefrikalardan
işitmeyen
turne kalma
dı. " H . Taner.
k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı an
Tefrika
lamlar için dc kullanılır.
etmek bir yazı dizisini, bir r o m a n ı vb.yi
gazete vc dergilerde bu b i ç i m d e y a y ı m l a m a k .
1. H ü c u m , saldırı. 2. B a ş k a s ı n ı n h a k k ı n a el uzatma.
Tekdir
3. Namusuna s a l d ı r m a , sarkıntılık.
tekdir ü S u y u b u l a n d ı r m a k , y a ş a m ı n ı sıkıntılı k ı l m a k . A z a r l a m a , paylama: "Kaynanasından
Tedhiş
(JM>Jİ
tedhiş
ne tekdirler
işitmiş."
ne
sözler,
M . Ş. Esendal.
Ş a ş k ı n a ç e v i r m e k , aklını b a ş ı n d a n almak. K o r k u salma, y ı l d ı r m a , t e r ö r . Son yıllarda hiş olayları Teessür
te'eşşur
arttı.
(
ted
^ j -, ^ jib
E t k i s i a l t ı n d a k a l m a , b i r i s i n i n izinde gitme, kızma.
Teklif
teklif Ü z e r i n e gerekli k ı l m a k , zor bir iş y ü k l e m e k , vekil k ı l m a k , m â l olmak. Kelime birinden ya p ı l m a s ı zor bir iş istemek m a n a s ı n a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, a y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı an lamlar için k u l l a n ı m ı y a y g ı n d ı r .
130
T Ü R K Ç E D E ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
!, İ n c e l e n m e k veya kabul edilmek için bir şeyi sunma, ö n e r m e , öneri: "Elbise değiştirmek tekli fini bir kere de ben önerdim. " R . N. C ü n t e k i n . 2. İçten olmayan resmi d a v r a n ı ş . Teklifli kendisiyle samimi, içli dışlı olunmayan, resmi.
TÜRKÇEDE ANıAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Temcid pilavı gibi ısıtıp ısıtıp öne sürmek. defa tekrarlanan şeyler için kullanılır.
Temenna
Teklifsiz samimi, içli dışlı, sıla fıkı.
Telâş
telâşı
(
)
yflti
Y o k olmak, ortadan kalkmak, d a ğ ı l m a k . İ. Herhangi bir sebeple acelecilik: "Atatürk'ün gelişini göremedik ama, koridordaki telâştan me seleyi anladık " Haldun Taner. 2. K a y g ı , tasa, e n d i ş e , s ı k ı n t ı : Hastanın duru munda telâş edecek bir şey vok. 3. Şaşkınlıktan d o ğ a n karışıklık, k a r g a ş a : " O günü vapurda bulunup da kadınların telâşını gör seydiniz. " R . N . G ü n t e k i n .
Temas
temâss
Temiz
a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca aşağıdaki farklı anlamlar için de kullanılır.
Recep, Ş a b a n ve R a m a z a n ayları s ü r e s i n c e , sa bah e z a n ı n d a n sonra minarelerden okunan ve A l l a h ' ı n u l u l u ğ u n u belirten dua.
3
temyiz i jK* ) > " A y ı r m a k , u z a k l a ş t ı r m a k , gidermek, ü s t ü n tut mak a n l a m l a r ı n a gelen temyiz* den galat.
lan, ö z r ü olmayan: Temiz araba. 4. A h l â k ç a lekesiz, necip, nezih: "Biraz saf ol makla beraber çok temiz ve nazik bir çocuk." R . N. Güntekin.
1. D e ğ i n m e , s ö z ü n ü etme, bahsetme: O konuya hiç temas edilmedi. 2. Gidip gelme, ulaşım, bağlantı: Yoğun kar ne deniyle şehrin köylerle bağlantısı kesildi.
Ö v m e k , tazim etmek, ç o k vermek.
temennâ ' ' **** İstek, arzu, g e r ç e k l e ş m e s i g ü ç olan şeyleri ha yal etmek a n l a m ı n a gelen temenni m a s t a r ı n ı n biçimi d e ğ i ş m i ş hali. Kelime biçimi d e ğ i ş m e m i ş haliyle aynı anlamda dilimizde kullanıldığı gi bi, biçimi d e ğ i ş m i ş olarak farklı anlamda k u l lanılır.
İ. K i r l i , lekeli, pis, b u l a ş ı k olmayan, pak: T e miz h a v a . "İçki yerine soğuk su, temiz ayran var. " F . R . Atay. 2. Ö z e n l e yapılmış, yanlışsız. Temiz iş. 3. Ç o k az kullanılmış veya hiç k u l l a n ı l m a m ı ş o¬
t^Ui
temcı'd
Bir çok
E l i b a ş a g ö t ü r e r e k verilen selam: "Bir temenna ile salonda hazır bulunanları selamladı." H. R. Gürpınar. { y S > ! J l * J I £ji )
K a r ş ı l ı k l ı dokunma, temas, i l i ş k i . K e l i m e bu
Temcit
131
5. İyi, d ü z g ü n , yoluna y ö n t e m i n e uygun b i ç i m de: Temiz
Temkin
giyinmek.
3
temkin Ca** M u k t e d i r k ı l m a k , i m k â n vermek, makine ile dikmek. Bir işin sonunu d ü ş ü n e r e k ölçülü, tedbirli dav ranmak: "Bütün temkin ve vekartni kaybedip ko-
132
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER nuşanlara sokuldu." Temkinli dikkatli.
Teneffüs
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER Teşhir
Y . F. Karaosmanoğlu. , • ı. „ , , ,
teneffüs Solumak, teneffüs etmek. Kelime bu a n l a m ı y l a dilimizde kullanddığı gibi, a ş a ğ ı d a k i farklı an lam için de kullanılır.
133
teşhir jrH^ M e ş h u r etmek, ayıbını yaymak, itibarını zede lemek. Kelime bu a n l a m l a r ı y l a dilimizde kulla nılır. A y r ı c a aşağıdaki farklı anlam için kulla nımı ç o k y a y g ı n d ı r . G ö s t e r m e , sergileme: Ressam tablolarını etti. Polis suçluyu halka teşhir etti.
teşhir
Temiz hava almak ve dinlenmek için verilen a¬ r a : "Bizim mektebin teneffüs bu kısa konuşma
aralarında.."
saatlerini
hatırlatan Teşkilat
Y. K . Beyatlı. ( ftj-ljj-,! )
Terhis
terhis F i y a t ı n ı d ü ş ü r m e k , k o l a y l a ş t ı r m a k , giriş izni vermek.
O r t a k bir gaye etrafında bir araya g e l m i ş k u r u m l a r ı n veya k i ş i l e r i n o l u ş t u r d u ğ u k u r u l u ş : "Spor klüplerinin teşkilatına ait izahatı ikimiz de unutmuştuk. " R . N. G ü n t e k i n .
Askerlik ödevini bitirenleri ordudan b ı r a k m a . Terhis edilme b ı r a k ı l m a k . Terhis etmek, b ı r a k m a k : "Biz de yavaş yavaş diflerimizi terhis ettik." M . Ş. E s c n d a l .
Tertip
re
tertib -T^y S ı r a l a m a , d ü z e n l e m e , derece, bir işle ilgili b ü rokratik işlem. Kelime sıralama, d ü z e n l e m e m a n a l a r ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlamlar için de kullanılır.
Teşkilatı
Teveccüh
2. Askere a l ı n m a d ö n e m i : Sen hangi tertipsin?
teseyyub İstediği yere çekip gitmek, d ü ş ü n m e d e n s ö y l e mek, terketmek a n l a m l a r ı n a gelen seyb k ö k ü n den. Kayıtsızlık, ihmalcilik, tembellik.
esasiye kanunu anayasa.
teveccüh ^y Y ö n e l m e , meyil. Kelime bu anlamıyla dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca aşağıdaki farklı an l a m ı y l a da kullanılır. G ü l e r y ü z g ö s t e r m e , y a k ı n l ı k duyma, h o ş l a n ma, sevme: "O da benim gibi Avrupa görmüş ih tisas sahibi kart bir gencin teveccühünden mem nundu. " H . E . A d ı v a r . Teveccüh göstermek güler y ü z g ö s t e r m e k .
/. mec. Hile, d ü z e n , komplo.
Teseyyüp
teşkilât ^y^i O l u ş t u r m a , aynı t ü r d e n o l u ş a n grup a n l a m ı n a gelen teşkil 'in ç o ğ u l u . Kelimenin tekili aynı an lamda dilimizde kullanılırken, tekil a n l a m ı n d a k u l l a n ı l a n ç o ğ u l u n d a anlam k a y m a s ı v a r d ı r .
Tevkif
tevkif *-*£y D u r d u r m a , k a n u n metni, bileziklerin bilekte meydana g e t i r d i ğ i b e y a z l ı k . K e l i m e ilk anla mıyla dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, ayrıca a ş a ğıdaki farklı anlam için de kullanılır. /
134
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
*
(Bir suç dolayısıyla birini) tutuklama. Tevkif tefik
etmek tutuklamak: "Yalnız kuvvetleri
Türkleri
tevkif
zen de müttefik
küçük
şu var ki
bahanelerle
ediyor, cezalara merkezlerinde
müt
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E L E R
Tuhafiye
fena halde
künden.
ve ba dövüyor
Ç o r a p , mendil, eldiven gibi giyime ve kurdele,
lardı. " H . E . A d ı v a r .
dantel gibi giysi s ü s ü n e y a r a r şeyler.
( ı>*w i ü l i s s l )
Tuhafiyeci Tıfıl
tın
J^İUJ
Hediye, kıymetli eser a n l a m ı n a gelen tuhaf k ö
durmadan
çarptırıyor
tuhâfiyye
tuhafiye satan kimse.
d&
Ç o c u k , p a r ç a , kısım. Kelime k ü ç ü k ç o c u k anla m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a olup, a y r ı c a aşa
Tuluat
t <J\Ay%
tUİÜ'ât
G ü n e ş ve ay için d o ğ m a , ortaya ç ı k m a , z u h u r
ğıdaki anlam için de kullanılır.
etme a n l a m l a r ı n a gelen tale'a'dun. *
Tiryakı
hlk Zayıf, ufak tefek.
şek
(
tiy. Yazılı metni olmayan, k a r a r l a ş t ı r ı l m ı ş tas
S?*"^ >
P a n z e h i r a n l a m ı n a gelen tiryak 'dan. K e l i m e
lağı, yerine, z a m a n ı n a g ö r e oyuncular tarafın
panzehir m a n a s ı n a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r .
dan, sahnede yakıştırılan sözlerle tamamlanan
T i r y a k i ş e k l i n d e A r a p ç a d a k u l l a n ı m ı yoktur.
oyun. Tulü 'ât
Afyon, t ü t ü n , kahve, ç a y gibi keyif veren m a d delere alışmış olan (kimse): Tütün tiryakisi. ve
Kah
tiryakisi.
Tiryakisi
olmak bir ş e y e çok d ü ş k ü n olmak. ( ^ J J J ı (jU.it t O*^* > f
tuhaf
_L*J
Hediye, kıymetli eser a n l a m ı n a gelen i«/j/e'nin çoğulu. *
Tulü'ât
linde A r a p ç a d a k u l l a n ı m ı yoktur.
tiryaki
Tuhaf
135
l. A l ı ş ı l m a m ı ş , y a b a n s ı : Tuhaf bir adı vardı, tırıma
ha
gelmiyor.
2. Ş a ş ı l a c a k , garip: "Tuhaf nun aksine,
burada
rın güzelliği
artıyor."
.şehirden
5. A n l a ş ı l m a z : Tuhaf
olduğu binala
A. Haşini.
3. G ü l d ü r ü c ü : Tuhaf hikayeler 4. G ü l ü n ç : Bu kıyafetle
Her yerde uzaklaştıkça
tuhaf çocuk,
anlattı. oluyorsun. günü gününe
uymu-
tiyatrosu.
136
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER *
Aldırış etme, ö n e m verme: "Kim aldırır? umurumda mıydı benim? " A. İ l h a n .
137
Annesi
Umur görmek ö n e m l i g ö r e v l e r d e b u l u n m u ş ol mak, çok tecrübesi olmak. Ukalâ
'ukalâ' 'ÂkiPia ç o ğ u l u . Akıllı, m ü d r i k insan. .Usul
\
ÛSÜI
K e n d i n i akıllı ve bilgili sanan, b i l g i ç l i k t a s l a yan(kimse): "Söylenince de her zaman vaaz vericilikle itham ediliriz, ukalâ tanınırız." P. Safa. Ukalâ dümbeleği aklı ermediği halde her konu da fikir y ü r ü t e n , bilir bilmez her ş e y e k a r ı ş a n , ZeVZek
Ulufe
-
( Üyû\ f U L ; ^LfeS; J Ü I ) }
'ulufe Hayvan yemi a n l a m ı n a gelen
**3& 'alefden.
O s m a n l ı l a r d a k a p ı kulu askerlerine, saray ve devlet k u r u l u ş l a r ı n d a k i bazı görevlilere ü ç ay da bir verilen ücret. Ulûfeci yeniçerilikte bir sınıf süvari askeri.
Umman
1
'umân w ** Y e r l e ş m e k a n l a m ı n a gelen amene k ö k ü n d e n . G ü n ü m ü z d e Arap Yarımadasının g ü n e y d o ğ u sunda bulunan bir sultanlığın adı. Kelime ü l k e adı olarak dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a aşağıdaki farklı a n l a m ı y l a kullanımı y a y g ı n d ı r . A n a deniz, okyanus: İlim bir
Umur
ummandır.
umur jj*l Hal, durum, hadise, iş a n l a m ı n a gelen em;-'in ç o ğ u l u . Kelime işler a n l a m ı n a dilimizde kulla n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a aşağıdaki farklı anlam için de kullanılır.
T e m e l , k ö k , a s ı l , y ö n t e m a n l a m l a r ı n a gelen aşVm ç o ğ u l u . Kelime bu a n l a m l a r ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı an lam için de kullanılır. *
Y a v a ş : "Ata gözlü benli dilber/ derler." K a r a c a o ğ l a n .
Usul sövle söz e¬
Usulca y a v a ş ç a : "Hadi çekici al da perdeleri sök, usulca çıkar ki duvarlar bozulmasın. " M. Ş. E sendal. ... „
138
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
m
Velet
139 X
veled
J
Ç o c u k , oğul, soy, sop, ç o l u k çocuk. Kelime ç o cuk ve o ğ u l m a n a s ı y l a dilimizde kullanılır. A y rıca aşağıdaki farklı anlam için de kullanılır. B
Vade
va'de *Ş S ö z vermek. Kelime söz vermek a n l a m ı n a dili m i z d e vaat ş e k l i n d e k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y n ı k ö k t e n bu şekliyle farklı anlama kullanılır. *
*
P i ç , hin o ğ l u hin, fıtnekar, afacan: O ne velettir bir bilsen! Veledin biri kaşla göz arasında çocuğa vurup kaçtı. ( j i U l . k y i * t lîj 6*] )
B i r işin y a p ı l m a s ı veya bir borcun ö d e n m e s i i¬ çin gösterilen süre, m ü h l e t , mehil: "Villanın desi Ocak sonunda geliyordu,
va
Velût
J
velüd
değil mi? " S. F . A -
3*I
Ç o k ç o c u k l u , d o ğ u r g a n . Kelime d o ğ u r g a n an
basıyanık.
l a m ı n a dilimizde kullanıldığı gibi, ayrıca a ş a ğ ı
Vadesi gelmek
(veya yetmek)
1) S ü r e s i dolmak,
daki farklı anlam için de kullanılır.
z a m a n ı gelmek. 2) mec. Ö m r ü sona ermek, eceli gelmek.
*
Vadeli hesap belirli bir süre için açılmış b a n k a h
Vebal
e
s
a
b
l
-
( J^Hl
J J ^
, t*
*
Vezne
Vebal altında
kalmak
lenmek: "Başını
vardır
kalırsın."
* bir belaya
B a n k a , b ü r o vb. k u r u l u ş l a r d a para alınıp veri len yer: Ödeme
için vezneye
gitmelisiniz.
uğrarsa (
Vebali boynuna almak bir işin g ü n a h ı n ı y ü k l e n
Vukuat
vukü'ât
( ^ j j i tii )
vekil tâ Yetkili temsilci, ajans, vekil. Kelime, birinin işi ni g ö r m e s i için kendi yerine bıraktığı veya yet ki verdiği kimse a n l a m ı y l a dilimizde de kulla nılır. A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i f a r k l ı anlam için g e ç mişte kullanılmıştır. *
esk
Bakan: "Hanın
ısAsjl^
avlusundan
sokağa
vekil
ve
çoğulu. Kelime
vuku bulma, olma a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı lır. A y r ı c a aşağıdaki farklı anlam için de kulla nılır, *
K a v g a , k a r g a ş a , ö l d ü r m e , yaralama gibi polisi ilgilendiren durumlar: Bugün at oldu
herhangi
bir
bil yürüdü.
taş çıkartacak
" R . N. G ü n t e k i n .
bir lüks
otomo ,
.
,
vuku
mu? 1
sefir otomobillerine
)
D ü ş m e , devrilme, vuku bulma, meydana gelme, olma a n l a m l a r ı n a gelen vııkü'un
Vekil
)
^J!
R . N. Güntekin.
mek.
bir
A ğ ı r l ı k , g ö r ü ş ü tercih edilen aklı b a ş ı n d a k a dın.
manevi sorumluluk y ü k
alıp kaçarda
L
vezne
Ji«
G ü n a h : Bu isin vebali
vebal altında
(
< J>Î )
vebâl K ö t ü son
mec. Ç o k eser ortaya koyan, verimli: Velût yazar. ^ ^
( Ji&fj v j - * ^ <s»lj»î )
140
TtlKKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
TORKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER
141
V
Zahmet Yani
zahmet
ya'm" Ü ç ü n c ü şahıs için ş u n u demek istiyor, mesele o¬ *
nu ilgilendirir. Kelime demek, şu demek ki an kullanılır. A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı a n l a m ı y l a kullanımı yaygındır.
Zam
zam
*
yekûn ^ O l m a k , meydana gelmek, sonradan olmak, za m a n s ı z ve d e v a m l ı o l m a k a n l a m l a r ı n a gelen kâne fiilinin ş i m d i k i zaman kipi.
B i r ş e y i n fiyatım a r t ı r m a , bir fiyat ü z e r i n e yeni bir fiyat katma: Maaşıma yı
halkın yekûnu
hurmalıkta
oturan
yapılan
zam 2000 lira
faluyor.
Zam gelmek fiyatı artmak. Zam görmek
Toplam:" "Etraftaki
=j>
A l m a k , toplamak, eklemek, ö t r e l e m e k .
( JyÜl İ ^ j - ı j U l i ^ t j )
*
•^^•j
hlk S ö z ü n kısası, d o ğ r u s u : Berbat bir hava ya ni. "Tesadüf ama hu kadar olur yani. " H . T a n e r .
Yekûn
)
S ı k ı n t ı , g ü ç l ü k , yorgunluk, eziyet, m e ş a k k a t : Zahmetinize teşekkür ederim. "Yalnız rica ederim, bir an için bir zahmet ve fedakarlık daha yapın ". H . F . Ozansoy.
l a m ı n d a dilimizde şahıs farkı g ö z e t m e k s i z i n
*
(
Sıkışıklık, k a l a b a l ı k , izdiham.
taşralı
fiyatı
İşçiler zam gördü.
a r t ı r ı l m a k , ücreti artmak : (
^
,
A^
^
)
da dört, beş bin kişiyi bulur." F . R . Zarp
Atay.
zarb Benzer, şekil, sınıf, nevi, ç a r p m a , v u r u ş . *
Yemeni
*
yemeni Yemen ü l k e s i n e ait. Kelime bu a n l a m ı y l a dili
hlk. G ü ç l ü , şiddetli etki: Yaranın zarbından nu kıpırdatamıyor.
mizde kullanıldığı gibi, ayrıca a ş a ğ ı d a k i farklı
kolu
( Ajj*s j*$bı J ^ A J )
anlamlar için de kullanılır. Zaten *
zaten
(jjj
1. K a l ı p l a basılıp elle boyanan, k a d ı n l a r ı n b a ş
Sahip, malik, bir şeyin kendisi a n l a m ı n a gelen
larına b a ğ l a d ı k l a r ı t ü l b e n t : "Genç ğuzel aşçı
zât kelimesinin tenvinli hali. B u şekliyle A r a p -
kadının
dört örgülü
ile örtülüydü."
uzun saçları
bir
lyah bir yemeni
A. Gündüz.
2. B i r tür hafif ve kaba a y a k k a b ı : "Yemeni es kitmek istersen köye muhtar ol. " A t a s ö z ü .
çada k u l l a n ı l m a z . *
D o ğ r u s u , d o ğ r u s u n u isterseniz, aslında esasen: "Bir fikir mecmuası çıkarmak lâzım gelirse onu ancak biz çıkarırız ve zaten de çıkarmak üzere yiz. " Y . K . K a r a o s m a n o ğ l u . }US I J U AS ^1* 1 ÎİJL*J\
j
)
142 T ÜRK Ç EDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİMELER Zeamet
ze'âmet
( ÂJIG) ) ^ L ^ j
Başkanlık, liderlik. T ı m a r (Anadolu Selçukluları vc O s m a n l ı l a r d a , belirli görev ve hizmet karşılığında kişilere ve rilen, yıllık geliri 3-20 bin a k ç e olan toprak.)
Zeval
zeval Sona erme, yok olma, batma. Kelime bu anla m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için kullanımı çok y a y g ı n d ı r . *
S u ç , kabahat, sorumluluk, mesuliyet: zeval olmaz." Atasözü,
Zifir
j 5 . ) ^ . ,„
{
"Elçiye (
.y* j
zefir J^j Sesi uzattıktan sonra nefes almak, ateşin yan m a s ı n d a çıkardığı ses, eşek a n ı r m a s ı n ı n b a ş l a n gıcı. }. T ü t ü n d u m a n ı n ı n bıraktığı yağlı k i r : "Bıyık larının ortası belli ki tülün zifirinden kınalı bir renk almıştı. " R . H . K a r a y . 2. Karanlık. Zifiri zifir gibi k a r a , ç o k karanlık.
Zuhurat
J zuhurat -^bi^ O r t a y a ç ı k m a , g ö r ü n t ü , belirti, ü s t ü n gelmek, galip gelmek a n l a m l a r ı n a gelen zuhur k ö k ü n den olup, bu şekliyle A r a p ç a d a k u l l a n ı l m a z . G e r ç e k l e ş e c e ğ i d ü ş ü n ü l m e y e n , hesapta olma yan, u m u l m a d ı k , olağandışı olaylar: Benim ora ya girmem zuhurata bağlıdır.
II. BÖLÜM TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARI
144
ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E GRUPLARI
145
ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E GRUPLARı
Alâimisema
'alâ'im-i sema 'Ala'im
'alâme'nin
L~ı ^/JU ç o ğ u l u olup belirti, işaret, iz,
n i ş a n a n l a m l a r ı n a gelmektedir. Sema
A
gökyüzü
demektir. T ü r k ç e d e k i a n l a m ı y l a A r a p ç a d a kul lanılmaz. 1
Abdiaciz
u
'abd-i'âciz <j * ^ ) > i •»#* 'Abd ve 'âciz kelimelerinden o l u ş m a k t a olan terkip, F a r s ç a tamlama şeklinde dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . Kelimelerden ilki k u l ve insan a n l a m ı n d a , ikincisi ise dilimizdeki a n l a m ı y l a (bir ş e y e g ü c ü yetmeyen) kullanılır. Birlikte an lamı aciz insan olup, T Ü r k ç c d e farklı anlam i¬ fade eder. *
G ö k kuşağı. ( ry Alelâcayip
VS
'aleT- 'acâ'ib
'Âla ü s t , beraber ve daha pek ç o k anlama gelen bir harf-i çerdir. 'Acâ'ib ş a ş m a k , hayrete d ü ş mek, h o ş l a n m a k a n l a m l a r ı n a gelen 'acibe'nin çoğuludur. Bu şekliyle Arapçada kullanımı yoktur.
A l ç a k g ö n ü l l ü l ü k bildirmek ü z e r e ben yerine kullanılır. ^ ^ ahz-u kabz
*
*
değildi,
ı>M* j i » i
Alız almak; kabz elde etmek, y a k a l a m a k an l a m l a r ı n a gelmektedir. İ k i kelime F a r s ç a atıf şekliyle dilimizde kullanılır. Kelimelerin bu şe kilde birlikte k u l l a n ı m ı A r a p ç a d a yoktur.
alelâcayip
bir iskeleydi."
Alelade
K a v r a m a , kendine mal etme.
'aks ş a d a
<
<s&* )
s j U J İ
'ale'l- ' â d e ^ Adet o l d u ğ u üzere, o l a ğ a n . Kelime bu m a n a s ı y la dilimizde kullanılır. A y r ı c a aşağıdaki farklı anlam için de kullanılır.
*
Y a n k ı . Bu hadisenin
aksisedası
büyük
olacak. ( ^J-> )
Ahitlâme!
'aksuT- 'amel
J**JI
'Aks ters, zıt; 'amel iş a n l a m ı n a gelmektedir. A r a p ç a d a b u şekliyle kullanımı yoktur. *
elbise. (
y*£*
'Aks ters, zıt; şada yankı a n l a m ı n a gelmektedir. F a r s ç a tamlama ş e k l i n d e kullanılmıştır. B i r l i k te A r a p ç a d a k u l l a n ı m ı yoktur.
Tepki, reaksiyon. ( J - 3 *j )
böyle
A. Rasim. ( f ü * V * )
. B a y a ğ ı , sıradan: Alelade bir Aksiseda
) J#
Ç o k acayip, b a m b a ş k a : "O zaman köprü Ahzükabz
1
Alelhesap
v L
) J I
'alel- hisâb -~ B u şekliyle A r a p ç a d a k u l l a n ı l m a z . A n c a k hisab herhangi bir zamire izafe edilerek k u l l a n ı l ı r . Bu durumda mesala kelime birinci tekil şahısa izafe edilmişse ('ala hisahi) ödemeyi ben yapaca ğım veya masraflar bana ait gibi anlamlara ge lir. Hesaba sayarak, hesap ü z e r e .
146
ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E GRUPLARı
'âlem şümul H 'Alem d ü n y a ; şumül kapsama, i ç i n e a l m a an l a m l a r ı n a gelir. A r a p ç a d a bu şekilde kullanımı yoktur.
Alemşümul
B
U
Babıali D ü n y a Ölçüsünde, evrensel, ünivcrsal: mul bir eser.
bâb-i 'âlî ^ ^ Bab kapı; 'ali y ü c e . Dilimizde F a r s ç a sıfat tam laması ş e k l i n d e k u l l a n ı l m ı ş t ı r . O s m a n l ı T ü r k ç e s i n d e k i y a y g ı n k u l l a n ı m ı , A r a p ç a y a dilimiz deki anlamıyla geçmiştir.
Alemşü ( ^JU: )
1
Alimallah
'alim Allah (çok) bilir a n l a m ı n a gelen kelime A r a p ç a da bu şekliyle k u l l a n ı l m a z . Ç ü n k ü A r a p ç a gra merine uygun değildir. *
yüzüne Amenna
bakmam.!
amenna İnandık, tasdik ederiz. *
*
S ö y l e n e n bir s ö z ü n d o ğ r u l u ğ u n a i n a n d ı r m a k i¬ çin kullanılır: Bunu yaparsa
alimallah, (
bir daha t J İ |j )
1. tar. O s m a n l ı İ m p a r a t o r l u ğ u d ö n e m i n d e İs tanbul'da sadarat ( b a ş b a k a n l ı k ) , dahiliye ve hariciye nezaretleri (içişleri ve dışişleri bakan lıkları) ile Şûrayı Devlet (Danıştay) dairelerinin b u l u n d u ğ u yapı. 2. mec. İ s t a n b u l ' d a bu ç e v r e d e k i basın: "Bütün Babıali yazı işçilerinin yapısından Naci Sadullah da kurtulamadı. " H . Taner. 3. mec. O s m a n l ı H ü k ü m e t i .
Lül
Ö y l e d i r , d o ğ r u , diyecek yok gibi tasdik etme anlatılır: Amenna, ancak şurası da var ki... Beynelmilel
Anha minha
147
ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E GRUPLARı
'anlıa minha
bcynel-milel Dinler, şeriatlar arası.
Lfu Upi *
'An ve min harfinin ha zamiri ile birlikte kulla nımı. B ö y l e bir k u l l a n ı m A r a p ç a d a yoktur.
J^U ÜHÎ
U l u s l a r a r a s ı , enternasyonal: Son zamanlarda beynelmilel teröristlerin sayısında bir artış göz lenmektedir. ^ j i
Aşağı yukarı: "Fakat bütün memleketin ağzında çalkalanan bu evlerin anha minha 5000 liradan fazlaya çıkmayacağı... " S. F . A b a s ı y a n ı k .
Ayanheyan
'iyân b e y â n ¿W* 'İyan gözle g ö r m e k , beyân ortaya ç ı k m a k , açık olmak a n l a m l a r ı n a gelmektedir. Birlikte A r a p ç a d a kullanımı yoktur. Besbelli, apaçık, açık seçik: "Fakat hepsinin yü zünde korku ve endişe emarelerim ayanföyan gör müştüm. " Y . K . K a r a o s m a n o ğ l u .
Bilâhare
bi'l-ahire Sıra ve zaman b a k ı m ı n d a n ilk olanın tersi an l a m ı n a gelen âhir'in m ü e n n e s i : Ahire ö l ü m d e n 'sonraki hayat. Bu kelime bi harfiyle kullanıldı ğ ı n d a ahirette a n l a m ı n a gelir. Sonra, daha sonra, sonraları: "Tahliye bilâhere onun idaresini elime alacağım." Beyatlı.
edilirse Y. K.
148
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARI
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARİ
Bililtizam
149
bi'l-iltizam T a a h h ü t t e bulunmak, bir şeyi yapma sorumlu l u ğ u n u ü s t l e n m e k a n l a m ı n a gelen iltizam'm bi lıarf-i ceriyle k u l l a n ı l m ı ş hali. Ceffelkalem *
ccffcT-kalem
f®*
Bile bile, bilerek ve İstiyerek: Bililtizam bu işi bu
Ceffe kurudu a n l a m ı n a gelmekte olup, A r a p ç a -
kadar uzattı.
da sıfat olarak kullanılır. Kalem c a / t ü k e n m e z ( Ia*î.
I İJ-oİ
kalem. Kelâm
)
o î / ' s o ğ u k , ruhsuz bir k o n u ş m a .
Dilimizde ceffe sadece bu terkibde kullanılır. Bilmukabele
bi'l-mukâbele K a r ş ı l ı k olarak, k a r ş ı l ı ğ ı n d a . K e l i m e bu anla m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için k u l l a n ı m ı çok y a y g ı n d ı r . B e n de, size de, sizlere de: Hürmetler -Bilmukabele.
Hiç d ü ş ü n ü p t a ş ı n m a d a n , bir ç ı r p ı d a ; lılar bir şiirimiz
olduğunu
"Avrupa
bilmezler ve Türk 'ün bu
bahiste de kabiliyetini ceffelkalem inkar ederler. " Y . K . Beyath.
ederim. Cemaziyülevve!
cemaziyu'l-evvel
^ J *^ ^ ' ^
K a m e r i a y l a r ı n b e ş i n c i s i . Dilimizde bu a n l a m ı y l a kullanılır. A y r ı c a aşağıdaki farklı anlam için k u l l a n ı m ı y a y g ı n d ı r . B i r kimsenin h e r k e s ç e bilinmeyen, g e ç m i ş t e k i k ö t ü bir y ö n ü veya k ö t ü d u r u m u n u bilmek: "Hırsız acaba hu on kişinin hangisi?... şekil ve şemailini maziyülevvellerini Güntckin.
şöyle bir süzerim;
de bir yoklayıveririm." . , (
Cennetmekân
On kişinin
mümkünse
r
. y*
ce-
R. N.
. ,,,. o^~"'
1
Oji*- )
*
r
cennet m e k â n
frK»"»,»
Cennet ve m e k â n d a n o l u ş a n kelime, bu ş e k i l d e Arapçada kullanılmaz. Cennetlik: Cennetmekân Sultan Abdidhamii Han.
Cumbür
cemaat
cumhur c e m â 'at Cumhur
( * * U * - jj^Jt»- ) ^ ^ L - »
h a l k ı n ç o ğ u n l u ğ u ; cemâ'at
topluluk,
grup. B u şekilde A r a p ç a d a k u l l a n ı l m a z . Toplu olarak, hepsi birden: Gümbür
cemaat o-
İSO
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARI
Daüssıla
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARI
dâu's-sila Da' hastalık; şila u l a ş m a k a n l a m ı n a gelmekte dir. A r a p ç a d a bu şekliyle kullanımı yoktur. .
Efkârıumumiye
efkâr-i ' u m ü m i y y c j^sl Efkâr d ü ş ü n c e , g ö r ü ş a n l a m ı n a gelen fıkr'm ç o ğulu. 'Umum genel a n l a m ı n a gelen 'âm m ç o ğ u lu. İki kelime F a r s ç a sıfat t a m l a m a s ı ş e k l i n d e dilimizde k u l l a n ı l m ı ş t ı r . A r a p ç a d a bu ş e k i l d e bir k u l l a n ı m yoktur.
Y u r t özlemi, yurtsama: "Bu daüssıla denen bir yurt acısı hastalığıdır." R . N. G ü n t e k i n . * Dersiam
U
J
ders-i â m f ""J Herkesin katılabileceği genel ders. Kelime hu anlamıyla dilimizde kullanılır. A y r ı c a a ş a ğ ı d a ki farklı anlam için de kullanılır.
Emrihak
dersiamlarındandı. < fi»
Devridaim
) î
b
devr-i d â ' i m r 3»'* Devr d ö n m e k , kat, nöbet, sıra, rol a n l a m l a r ı n a ; dâ'im ise sürekli m a n a s ı n a gelmektedir. Farsça isim t a m l a m a s ı şeklinde dilimizde kullanılan i¬ ki kelime bu şekliyle A r a p ç a d a k u l l a n ı l m a z .
K a m u oyu: Efkârıumumiyenin etmeli.
görüşüne .
emr-ihakk
riayet .
$*• . i *
1
Emr emir, buyruk; hakk A l l a h ' ı n isimlerinden biri, hak ve g e r ç e k a n l a m l a r ı n a gelmektedir. T ü r k ç e d e F a r s ç a isim t a m l a m a s ı şekliyle kulla nılmıştır. Dilimizdeki a n l a m ı y l a A r a p ç a d a k u l lanılmaz.
O s m a n l ı l a r d a camilerde ders veren m ü d e r r i s lerin u n v a n ı : Dedesi Fatih
İSİ
Ö l ü m . Emrihak vâki olmak ölmek.
Estağfurullah
cstağfİruHâh A l l a h ı m g ü n a h l a r ı m ı bağışla. T e ş e k k ü r edilen veya ö v ü l e n bir kimsenin s ö y lediği bir incelik ve a l ç a k g ö n ü l l ü l ü k s ö z ü . Es tağfurullah efendim.
7. T a m ve sürekli d ö n ü ş veya d o l a ş ı m . 2. Motorda suyun d ö n m e s i n i s a ğ l a y a n cihaz.
( W» ) Eyvallah
iy-vallah E v e t A l l a h ' a yemin ederim. 1. T e ş e k k ü r ederim. 2. Allah a ısmarladık. 3. Evet, öyle olsun.
( AİI I , ^1 ) J l \ J y
152
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARI Eyvallah demek h o ş g ö r e r e k kabul etmek veya edilmek: "Mersi denir, sonra teşekkür edilir, ey vallah denir, çok mersi denir. " S, F . A b a s t y a n ı k . Eyvallah etmemek birinden y a r d ı m istememek, g ö n ü l borcu olmamak, boyun e ğ m e m e k : "Ben kimseye eyvallah etmeyeceğim, dedi. Bir gece am casının konağından kaçtı." O . Seyfettin.
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARI
G
Gıllügiş
ğill-u ğiş
F
fevka'l 'ade »JWI ¿¡3 O l a ğ a n ü s t ü , a l ı ş ı l m a m ı ş . K e l i m e bu a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlamlar için de kullanılır. *
Fevkalbeşer
*
Hafifmeşrep
/. İ n s a n ü s t ü : "Var kuvvetimle, fevkalbeşer bir kuvvetle boğazına sarıldım. " A. G ü n d ü z . 2. Ü s t ü n nitelikli insan: "Abdülhak Hamil bey fevkalbeşer bir devden daha güzel bir mahluktur. " Y . K . Beyatlı.
Gizli k i n , gizli ve k ö t ü a m a ç : "Yüreği temiz olan başkalarının gıllügişli olabileceğini kolay kolay aklına getirmez." H . Taner.
hafif m e ş r e b
w j J u ^Juü.
Hafif kilosu az olan; meşreb huy, tabiat anlam larına gelmektedir. B u şekliyle A r a p ç a d a kulla nılmaz.
1. A ş ı r ı , ç o k fazla: B a b a s ı f e v k a l â d e zengin. "Eski kâtibe, şimde fevkalâde şık giyiniyormuş". H . Taner. 2. ünl. Ç o k iyi, ç o k ü s t ü n , ç o k güzel: Yemek na sıldı? - Fevkalâde.
fevka'l-beşer ^ Fevka ü s t ; beşer insan demektir. D i l i m i z d e k i şekliyle A r a p ç a d a k u l l a n ı l m a z
LA* J
Gül kin, d ü ş m a n l ı k ; ğiş aldatma a n l a m ı n a gel mektedir. F a r s ç a atıf grubu ş e k l i n d e dilimize g e ç e n iki kelime birlikte A r a p ç a d a k u l l a n ı l maz. *
Fevkalâde
153
*
Halihazır
Davranışları içinde b u l u n d u ğ u toplumun ahlâk anlayışına uymayan (kadın). O, son derece ha fifmeşrep birisidir. C ) hâl-i hazir
j-âb- J G -
Hâl i ç i n d e bulunulan i n ; hâzir h a z ı r olan ve şimdiki zaman a n l a m l a r ı n a gelmektedir. F a r s ça sıfat t a m l a m a s ı o l a r a k k u l l a n ı l m ı ş t ı r . B i r y ö n d e n anlam b e n z e r l i ğ i olan iki kelime, bu şekliyle A r a p ç a d a birİikte k u l l a n ı l m a z . *
Şimdiki durum, bu g ü n k ü durum. Halihazırda bu günlerde.
154
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARI hall-i hamir J*** Hail ç ö z ü m ; hamir m a y a a n l a m ı n a k u l l a n ı l ı r . F a r s ç a isim t a m l a m a s ı olarak dilimizde kulla nılan iki kelime, bu ş e k l i y l e A r a p ç a d a bulun mamaktadır.
Hallihamur
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARİ Hatlıharekel
hatt-i hareket
( *£>-»JI ^-
155
)
J>J>
Hatt çizgi ve yazı; hareket akış ve hareket an l a m l a r ı n a gelmektedir. A r a p ç a d a böyle bir k u l l a n ı m yoktur. Farsça isim t a m l a m a s ı olarak di limizde kullanılmıştır.
İçinde b u l u n d u ğ u şartlara uymak: "Suyun, top rağın, göz yaşının ve insan kanının hallihamur ol duğu bu Anadolu toprağı susar mı? " A. G ü n d ü z .
*
T u t u l a n yol, tutulacak yol, d a v r a n ı ş , tutum. Hattıhareketimizi
belirleyelim. ( -By )
Hıdrellez
hizr- ilyâs
t^LJI j~âf-
1
harc-i ' â l e m r * Hare masrafların t a m a m ı ; 'âlem her tür toplu luk a n l a m ı n a gelmektedir. F a r s ç a isim tamla m a s ı şeklinde dilimize g e ç m i ş t i r . A n c a k bu iki kelime birlikte A r a p ç a d a k u l l a n ı l m a z .
Harcıâlem
Hızır ve İlyâs adlarının birlikte s ö y l e n m e s i n d e n elde edilmiştir. Vâv bağlacı o l m a k s ı z ı n A r a p ç a da k u l l a n ı l m a z . /. Hızır ve İlyas peygamberlerin her yıl b u l u ş tuklarına inanılan 6 M a y ı s g ü n ü . 2. 6 M a y ı s t a yapılan geleneksel bayram. Hıdrel lez bayramı.
1. Herkesin alabileceği, herkesin kullanabilece ği, herkesin işine y a r a y a n , her keseye uygun: Pamuklu kumaş harcıâlemdir. 2. H i ç b i r ö z e l l i ğ i olmayan, y e n i l i ğ i o l m a y a n , basma kalıp. ^ • (
)
hasbe'l-kader Haseb g e r e ğ i n c e ; kader k a d e r a n l a m ı n a gel mektedir. Birlikte a n l a m ı kadere g ö r e , kader gereğincedir.
Hasbelkader
*
hasb-i hâl Jl* Haseb gereğince; hâl d u r u m a n l a m ı n a gelmek tedir. Dilimize F a r s ç a isim t a m l a m a s ı olarak geçen İki kelime A r a p ç a d a bu şekilde kullanıl maz. *
Hiss-i selim Hiss duygu; selim s a ğ l a m a n l a m ı n a gelmekte dir. Birlikte hu şekilde A r a p ç a d a k u l l a n ı l m a z , p a r s ç a sıfat t a m l a m a s ı ş e k l i n d e dilimize gir miştir.
Rastlantı sonucu olarak, tesadüfen. ( ÎİjdJL )
Hasbihal
Hissiselim
Söyleşi, sohbet: "Dayıyla yeğen arasında o uzun, o bitmez tükenmez hasbıhallerin mevzuu neydi. " Y . K. Karaosmanoğlu.
S a ğ duyu. Hissiselim sahibi olmak gerekir.
156
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARI
m
İdareimaslahat
*
idare-i maslahat İdare y ö n e t i m ; maslahat yarar, bir k u r u l u ş ve ya b a k a n l ı k t a belirli b r a n ş l a r d a n o l u ş a n idari ünite a n l a m l a r ı n a ku II anim akta dır. İki kelime nin birlikte kullanımı A r a p ç a d a yoktur. F a r s ç a isim t a m l a m a s ı olarak dilimize girmiştir. B i r işi gerektiği gibi değil de g ü n ü n şartlarına göre yapma; işi oluruna b ı r a k m a k . İdareimaslahat etmek bir işi gelişi güzel yapmak. İdareimaslahat politikası bir işi oluruna b ı r a k ma tutumu.
İlâmaşallah
ilâ m â ş â ' allâh
.JJI * U U J l
Sonu gelmeyecek b i r z a m a n a k a d a r . K e l i m e bu a n l a m ı y l a dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı ca aşağıdaki farklı anlam için de kullanılır. *
Sitem veya alay yollu 'maşallah' lır: ilâmaşallah işiniz yolunda!
yerine kullanı ( Jüi I ( U u >
İllallah
illâ allâh **>' Kclimc-i ş e h a d e t ve kelime-i tevhidin 'ancak Al lah var' a n l a m ı n a gelen kısmı. *
U s a n ç ve bezginlik anlatır: illallah, İllallah
âemek
İllallah
etmek usanmak, b ı k m a k .
yeter
artık!
usanmak, b ı k m a k , bezmek. ( . . .¿4 jîl"> U )
İlmihal
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARI
'ilm-i hâl f)* A r a p ç a anlamı hal ilmi a n l a m ı n a gelmektedir. Farsça isim t a m l a m a s ı olan terkip dilimizdeki anlamıyla A r a p ç a d a kullanılmaz.
İlmühaber
157
D i n k u r a l l a r ı n ı ö ğ r e n m e k için y a z ı l m ı ş kitap. Ömer Nasuhi Bilmen 'in ilmihal kitabı.
'ilm-u haber
i * * •?
Dilimizde A r a p ç a d a k i a n l a m ı y l a kullanılan iki kelime, F a r s ç a atıf halinde T ü r k ç e y e geçmiştir. A n c a k birlikte bu ş e k l i y l e A r a p ç a d a k u l l a n ı l maz. *
I . B i r i n i n yer, hâl, medeni durumu vb.ni g ö s t e ren resmi belge, hâl kağıdı. Lütfen, mahallede o¬ turduğunuza dair muhtardan ilmühaber getirin. 2. B i r şeyin teslim alındığını g ö s t e r e n belge, ahndı kâğıdı.
158
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARI
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARİ *
Kıstelyevm Kabzıma!
kabiz-i mal Malı teslim almak.
159
Öz deyiş, vecize.
kisteT-yevm f-*^' Kist nasip, taksit, terazi, el-yevm b u g ü n anlam larına gelmektedir. B u şekilde A r a p ç a d a kulla nılmaz.
JU
Meyve ve sebze üreticileri ile satıcılar a r a s ı n d a aracılık eden kimse, komisyoncu.
Kalubela
*
kâlû belâ Evet, dediler.
^
li"
3
D ü n y a kurulalı beri, ç o k eskiden beri.
Kazasker
5
U
kâzı 'asker J - * (j-* K a d ı ve asker kelimelerinden o l u ş m a k t a d ı r . A r a p ç a d a bu şekilde kullanımı yoktur. far. İ l m i y e sınıfının y ü k s e k derecesinde bulu nan devlet görevlisi: Anadolu kazaskeri. Rumeli kazaskeri. "Aslında Lâle, eski konakları pek bil mez değildi. Bir kazasker kızıydı " H . E . A d ı v a r . ( SLâÜl ^JM )
Kelâmıkadim
kclâm-ı k a d î m fi& E s k i söz. F a r s ç a sıfat t a m l a m a s ı ş e k l i n d e dili mize girmiştir. K u r ' a n - ı K e r i m , K u r ' a n : Dedem: mıkadimi
'Oğlum (
Kelâmıkibar
Kelâ-
getir' dedi. )
kelâm-ı kibar B ü y ü k l e r i n sözü a n l a m ı n a gelen kelime A r a p ç a d a dilimizdeki a n l a m ı y l a k u l l a n ı l m a z .
G ö r e v başına gelinmediği g ü n l e r d e kesilen pa-
160
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARI
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARI
161
L M Lâedri
lâ e dr i Mabevn
Bilmiyorum. Y a z a n bilinmeyen, anonim.
Lakayt
o»â *İ
1. E s k i konaklarda harem ile s e l a m l ı k a r a s ı n
Şûy
daki daire. 2. P a d i ş a h sarayı. 3. mec. İki kişi a r a s ı n d a k i s o ğ u k l u k . Mabeynci tar. O s m a n l ı devletinde p a d i ş a h l a r ı n d ı ş a r ı y l a olan ilişkilerine bakan, b u y r u k l a r ı n ı ilgililere b i l d i r e n , b a z ı k i ş i l e r i n d i l i k ç e l e r i n i kendisine ileten görevli.
lâ kayd
İlgisiz, a l d ı r m a z , umursamaz, kayıtsız: "Ben a¬ yakta sırtımı duvara dayayarak, lakayt seyredi yordum. " Y . K . K a r a o s m a n o ğ l u . "Yüzündeki gü lümseyiş geçti, yeniden lakayt, uzak ve donmuş halini lakındı. " S. F . A b a s ı y a n ı k . Lakayt kalmak ilgisiz davranmak, a l d ı r m a m a k . ( ^\yi>& û t - İ l t o y £ j Laubali
m â beyn A r a , arasında, aradaki şey. Kelime bu a n l a m ı y la dilimizde k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlamlar için de kullanılır.
la ubâlı
i pi^j jjfi
Macera
( ^
U ) \yr
V u k u bulan, gerçekleşen. Dilimizdeki a n l a m ı y la A r a p ç a d a k u l l a n ı l m a z .
)
B a ş t a n g e ç e n ilginç olay veya olaylar zinciri, se r ü v e n , s e r g ü z e ş t , a v a n t ö r . Onun başından ne ^maceralar geçti bir bilsen! Maceracı ilginç ve tehlikeli olayları g ö z e alan, maceraperest.
y
A l d ı r m ı y o r u m , ilgilenmiyorum. /. Saygısız, ç e k i n m e s i olmayan. 2. Senli benli, teklifsiz: "Gelenlerden biri güle rek laubali bir tavırla ona yaklaştı. " Y . K . K a r a osmanoğlu.
mâcerâ
Madun
L>3-
3. zf. Aşırı samimi, teklifsizce.
ma d ü n ...den daha az.
Laubali olmak a ş ı n samimi veya teklifsizce dav ranmak: "Bütün işkencelerime, eziyetlerime rağ men, yine benimle laubali oluyordu." S. F . A b a s ı yanık.
/ Alt a ş a m a d a bulunan. Kişinin madununa iyi d a v r a n m a s ı itibarını artırır. 2. Ast.
162 Mafevk
ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E GRUPLARı
Mevzubahis
mâ-fevk ...den daha fazla. 1. Üst a ş a m a d a bulunan. Kişi mafevkinde bulu nan insanla olan ilişkisinde dikkatli olmalıdır. 2. Üst, y u k a r ı .
Mafiş
ma fihı şey
v
(*, s-v -
J
Yok, k a l m a d ı . B u anlamıyla dilimizde kullanıl makta olup, ayrıca aşağıdaki farklı anlam için de kullanılır.
{
Milletvekili
B i r çeşit y u m u r t a l ı ve hafif hamur tatlısı.
Malzeme
melzeme
(
mevzu ' i bahş Mevzu' k o n u ; b a h ş a r a ş t ı r m a a n l a m ı n a gel mektedir. Ancak bu iki kelime dilimizdeki an lamıyla A r a p ç a d a birlikte k u l l a n ı l m a z . K o n u olan, söz konusu, a d ı g e ç e n , s ö z ü g e ç e n . Mevzubahis etmek s ö z konusu etmek, h a k k ı n d a konuşmak. ^ , ^ j
U ) (jiji Li ' ^ t
163
ANLAM KAYMASıNA UĞRAYAN ARAPÇA K E L I M E GRUPLARI
M
y
millet vekili ^ Din ve şeriat a n l a m ı n a gelen millet kelimesiyle vekil den o l u ş m u ş t u r . B u ş e k l i y l e A r a p ç a d a k u l l a n ı m ı yoktur. A n a y a s a y a g ö r e yasama meclisine s e ç i m l e gi
1
) ^y LS
ren millet temsilcisi, mebus: Son seçimlerde
Ma ism-i mevsûl, lezime gerekli oldu, a y r ı l m a d ı a n l a m l a r ı n a k u l l a n ı l m a k t a d ı r . A r a p ç a d a bu haliyle değil, daha ziyade 'fasıl, bölüm' a n l a m ı na gelen melzeme şeklinde kullanılır.
letvekillerinin
sayısı
çıkarıldı.
dörtyüzelliden (
mil
beşyüzelliye ^ ^
L
^
}
/. G e r e ç , materyal. 2. B i r eserin h a z ı r l a n m a s ı n d a y a r a r l a n ı l a n b ü tün bilgi ve kaynaklar. Kitap için gerekli malze meyi topladım ama henüz yazmaya başlamadım.
Neşvünema
• IjJi i Maşallah
m â - ş â ' a allâh
AU I »Li U
Ne güzel, Allah nazardan saklasın gibi b e ğ e n me ve h o ş l a n m a d u y g u l a r ı a n l a t ı r . Dilimizde bu a n l a m ı y l a kullanıldığı gibi ayrıca a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için de kullanılır.
n e ş v - u nema S 3*^* G e l i ş m e ve b ü y ü m e a n l a m l a r ı n a gelen e ş a n lamlı bu iki kelime, dilimizde F a r s ç a atıf şekliy l e kullanılmıştır. A r a p ç a d a böyle bir k u l l a n ı m yoktur. Gelişme, yetişme. Neşvünema bulmak gelişmek. ( 5L£j : ySJ )
U m u l m a d ı k d u r u m l a r k a r ş ı s ı n d a ş a ş k ı n l ı k ve sitem belirtmek için söylenir: "Maşallah, nere lerdeydiniz? Pek utanıp sıkılacağımı sanarak gün lerce evvelden uykularım kaçmağa başlamıştı. Fa kat maşallah ne sade, ne iekellüfsüz insanlarmış. " R. N. G ü n t e k i n .
Nısfinnehar
nişfu'n-nehar G ü n d ü z ü n yarısı, y a r ı m g ü n , öğle vakti. Meridyen düzlemi.
164
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARI
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARI
165
Strateji ilmi. R
Seyrüsefer l
Reisülküttap
3 S
re'isu'l-kuftab »'' " Baş katip. Kelime bu anlamıyla dilimizde kul lanılır. A y r ı c a a ş a ğ ı d a k i farklı anlam için de kullanılmıştır. *
Gidiş geliş, trafik: Seyrüsefer
Tanzimattan ö n c e O s m a n l ı İ m p a r a t o r l u ğ u n u n dışişleri bakanı. Suikast
Sadrazam
şadr-i a'zam f***' J"**" O s m a n l ı devletinde F a r s ç a sıfat t a m l a m a s ı ola r a k k u l l a n ı l a n A r a p ç a b u İki k e l i m e , o d ö n e m d e bizdeki a n l a m ı y l a A r a p ç a d a da kulla n ı l m ı ş t ı r . A n c a k g ü n ü m ü z d e b ö y l e bir kulla nım A r a p ç a d a b u l u n m a m a k t a d ı r . *
Sevkulceyş
c
sü - i kaşd 3"" K ö t ü niyet. F a r s ç a İsim t a m l a m a s ı n a uygun o¬ larak dilimizde k u l l a n ı l m ı ş t ı r . Kelime bu şek liyle A r a p ç a d a k u l l a n ı l m a z . Gizlice cana k ı y m a ve k ö t ü l ü k etmeye k a l k ı ş ma: "Bir nefes alayım derken iğrenç bir suikasta uğradım. " S. F . A b a s ı y a n ı k . Suikastta parmağı olmak d ü z e n l e n e n suikast ola y ı n d a rol oynamak.
»ijjyı LT^J >
sevk-i tabî 'i ¿3Sevk s ü r m e k ; sevketmek; tabi'i doğal, tabi an l a m l a r ı n a gelmekte olup, bu tarz k u l l a n ı m A r a p ç a d a yoktur. F a r s ç a sıfat t a m l a m a s ı ş e k l i n de dilimize girmiştir. *
iki saat durdu.
Osmanlı İmparatorluğunda başbakan: "Eski sadrazamlardan birinin kızı olan karısı, iyi bir ka dındır. " R . N . G ü n t e k i n . ( Â J L i ı J i 4jjjjı j
Sevkitabü
seyr-u sefer j * * Kelime y ü r ü m e k , gitmek a n l a m ı n a gelen seyr ve yolculuk a n l a m ı n a gelen sefer kelimelerinin F a r s ç a atıf ş e k l i n d e k u l l a n ı l m a s ı y l a o l u ş m u ş tur. A r a p ç a d a b ö y l e bir k u l l a n ı m b u l u n m a maktadır.
i ç g ü d ü , insiyak.
j
(
1
sevkuT-ceyş tA^ âj~ O r d u sevki a n l a m ı n a gelen terkip bu ş e k l i y l e A r a p ç a d a k u l l a n ı l m a z . Dilimizdeki a n l a m ı ise farklıdır.
Şurayıdevlet
şurayi devlet Jfji** F a r s ç a isim t a m l a m a s ı olan kelime, devlet ş u rası a n l a m ı n a gelmektedir. B u şekliyle A r a p ç a da k u l l a n ı l m a z . D a n ı ş t a y . Dedesi Şurayıdevlet
reisiydi.
166
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARI
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARI *
Tahtelbahir
Denizaltı: "Arkadaşım
tahtelbahirler gibi bata çı
ka vapurla yarış yapmağa nı göstererek..."
çaltşan yunus
balıkları
s
Tebdilihava
Vaveyla
H a v a d e ğ i ş i m i : "Trende tebdilihavaya
terceme-i hal "U*y Terceme birisinin hayat hikayesini zikretmek; hal d u r u m , içinde bulunulan zaman a n l a m ı n a gelmektedir.Kelime dilimizdeki a n l a m ı y l a A r a p ç a d a k u l l a n ı l m a z . F a r s ç a isim t a m l a m a s ı şeklinde dilimizde kullanılmıştır. *
' Ctî^ >
ve
R. N. Güntckin.
Velfecri
ve'l-fecri Fecre andolsun.
( 3 j . | j i _ l U y>A j ü t J l y j y j J I . J U j l ) Tercümeihal
i
Ç ı ğ l ı k , feryad: "Mısır'ın değme ağıtçıları bile sanırım vaveylalarında benimle yarışa giremez lerdi. " Y . K . K a r a o s m a n o ğ l u . Vaveyla kopmak y ü k s e k sesle a ğ l a m a y a b a ş l a mak, çığlık ç ı ğ l ı ğ a b a ğ ı r m a k : "Aradan yarım saat geçmiş geçmemişti ki. hükümet konağının Ö¬ nünde bir vaveyladır koptu. " E . E . T a l u .
gönderi
len hasta askerler, terhis edilmiş harp malûlleri bir çok fakir aileler vardı."
J
Mje )
tebdîl-i h e v â ' 'j* ı W Tebdil bir şeyin şeklini d e ğ i ş t i r m e k ; heva' hava a n l a m ı n a gelmektedir. F a r s ç a isim t a m l a m a s ı olarak dilimizde k u l l a n ı l a n kelime, A r a p ç a d a bu şekliyle k u l l a n ı l m a z . *
( •'yf ^ ^y
v â veylâ J y lî veyl eyvah, yazık, y a z ı k l a r olsun a n l a m ı n a gel mekte olup, vav harfiyle birlikte kullanılmıştır.
Ö. Seyfettin. (
*
Vesaire
vesâ'ire
Öz g e ç m i ş , hal t e r c ü m e s i , biyografi. Eserin so nunda onun tercümeihalin'ı okudum.
teşrik-i m e s â ' î * 4 ^ O r t a k l ı k , birlik a n l a m ı n a gelen teşrik ile ç a b a gayret a n l a m ı n a gelen mesa 'i'nin Farsça ahf şek linde birlikte k u l l a n ı m ı n d a n o l u ş m a k t a d ı r . A r a p ç a d a böyle bir k u l l a n ı m b u l u n m a m a k t a d ı r .
U y a n ı k ve zeki olmak. Gözleri
y^h
velfecri okuyor.
ojîL*j
Sâ'ire; y a y g ı n , b a ş k a , d i ğ e r a n l a m l a r ı n a gel mektedir. B a ş ı n d a vav harfiyle birlikte kulla nılmıştır. Dilimizdeki a n l a m ı y l a A r a p ç a d a k u l lanımı yoktur. *
Teşrîkimesai
B i r gaye u ğ r u n a kurulan çalışma ortaklığı, i ş birliği: Böyle önemli bir konuda teşrîkimesai yap mak gerekmektedir.
tahte'l-bahr W Denizin altında. Kelime dilimizdeki a n l a m ı y l a Arapçada kullanılmaz. *
167
Sayılan bir kaç şeyin benzerlerinin de bulundu ğ u n u belirtmek için kullanılır (vs), ve benzerle ri (vb.): "Biz yollarda, eğer bulabilirsek başımıza gölge verecek kadar hurma dalı, ot vesaire topluyorduk. " F . R . Atay.
168
ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA KELİME GRUPLARI
169
SONUÇ yâ hü • Hû huvc zamirinin sakin söyleniş tarzıdır. T a savvufta bu şekilde ya Allah a n l a m ı n a kullanı lır.
Yahu
S ı ; çalışmada, anlam kaymasının binlerce
Türkçeye
tespit edilmesi
Arapça
kelime taranarak
kayması
olduğu
kayması
olmayan ancak Arapça
lanılan
birkaç
belirlenmiştir.
geçen
bunlardan
çoğulu
3. Bazen rica yollu da söylenir.: Yapmayın
lam kaymasına
uğrayan
bunların
da 84 olarak tespit edilmiştir.
, 1 J İ
"j
yahu!
J**İ_J )
sayısı
^
Arapça
sayısı
Farsça
alınan
geçtiğini
kelimeler
Anlam
ve bu kelimerin
ise, aynı şekilde
kelime gruplarına
için de büyük karşılaştırmalı
an
yer verilmiş
ve
Öte yandan. II. bö büyük
ya da Farsça
bu şekil
göstermektedir.
başka bir çalışmada
Türkçe
Türkçede
bir
bölümünün
atıf şeklinde
söz konusu kelimelerin Farsça
ne uygun olan yapıları, Türkçeye
olduğu
1.bölümde
kelime gruplarının
bir deyişle
anlam
hazırlamış
II. bölümde
isim veya sıfat tamlaması başka
içerisinde
kelimeler incelenmiş
Arapça
ele alman Arapça
nılması,
A r a p ç a şarkı. Yalelli gibi (veya Arabın yalellisi gibi) u s a n ç vererek s ü r ü p giden i ş , k o n u ş m a vb. için kullanılır.
esas alınmıştır.
452 olarak belirlenmiştir.
lümde y â leyli A r a p ş a r k ı l a r ı n d a söylenen nakarat.
uğrayan
anlam
dilimizde tekil olarak kul
Sözlük'ün kaymasına
geçen
536'sında
verilmiştir.
Dil Kurumunun
1988 baskısı
arasındaki
ve dilimize
Söz konusu sayı
kelimeye de yer
Çalışmada,Türk
kelimeler
amaçlanmış
1. Hey, bana bak, baksana a n l a m ı n d a : Yahu ne redesin ? Yahu sen, beni şaşırttın be! 2. Ü z e r i n e dikkati ç e k m e k için s ö y l e n e n s ö z e k a t ı l ı r : Bu ne sıcak yahu! "Orası dünya değil, cennet yahu!" Halikarnas Balıkçısı.
( ' ^ ' j Yalelli
Arapçadan
kelimelerin Bu gerçek,
kulla grameri
Farsça
kanalıyla
birinci bölümde
ele
oranda söz konusudur. Bu husus, olarak örnekleriyle
birlikte or
taya konabilir. 1
ycd-i emin il»* *i Yed el; emin güvenilir demek olup, bu şekliyle A r a p ç a d a k u l l a n ı l a m a z . F a r s ç a sıfat t a m l a m a s ı kuralıyla dilimizde birlikte kullanılmıştır.
Yediemin
K â m u s - ı T ü r k ı ' i f e zaman zaman 'kelimenin bu ş e k i l d e isti mali g a l a t t ı r ' ifadesine rastlanmaktadır. lışmada farklı
Birden ç o k kişi arasında hukukî d u r u m u ç e k i ş meli olan b i r m a l ı n , ç e k i ş m e s o n u ç l a n ı n c a y a kadar emanet olarak bırakıldığı kimse. Mallar yedieminde bekliyor.
anlamda kullundan bazı kelimeler hakkında
lendirmenin yapılmış
olması,
anlam kaymasıyla
ilgilendiklerini tartışma
açısından
kabul edilir. Dilbilimciler meseleye
bakıldığında
kural haline gelen ve bugüne
*
Altı k a r d e ş t a k ı m yıldızı.
göstermektedir.
ması
alanında
taşımaktadır.
yapılmış
böyle
Türkçede bir
sınırlı
arasında elinizdeki
kadar boşluğu
kapsamlı
değer da olsa
Ne var ki, bu i¬
konusudur. Zira. dilde yapılan
ta, hatadır.^ Ancak bu hata zamanla yaygınlaşırsa lir ve tek doğru
z â t u ' l - kurs! Kürsü sahibi.
bazı sözlükbilimcilerin
fadenin geçerliliği
görüş Zatülkürsi
Söz konusu ifade, bu ça
ele alınan, bir kaç kelime için de kullanılmıştır.
ilk ha
kura! haline ge kabul gören eser,
bu
sonradan
hissedilen anlam kay
bir ilk araştırma
olma
özelliğini
17(1
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN A R A P Ç A K E L İ M E L E R DİZİNİ A Acaba Acemi Acuze Adam Adeta Adi Afaki Afet Ağnam Ahbap Ahi Ahize Ahlâk Ah.yap Aidat Ait Akraba Aksi Âlâ Alem Ama Aman Amele Amma Anane Ani Aptal Arap Arazi Ardiye Arıza Arife Aşık Aşure Avene Ayalfi) Ayan Aynen Aynı Ayyar
Ayyaş Ayyuk B Badire Bağdadi Baharat Bahis Bakaya Bakir Batla! Bayi Bediiyat Belâ' Bereket Budala Buhran C Cali Cefâ Celeb Cemre Cer Cerahat Cerbeze Cereme Cerrar Cetvel Cevval Cezve Cilve Cin Cülüsiye D Dağdağa Dair Daire Darbe Debdebe
Devir Devran Devren Dikkat Düldül E Ecza Eda Efkâr Ekâbir Ekalliyat Elaman Elbise Emin Emlâk Erbap Esasen Esnaf Esrar Esvap Eşref Etraf F Faiz Fakir Faraş Farfara Fas d Felek Felâket Fena Feryat Feveran Feyiz Fıkra Fırka Fiyat Fodla Fodul
Fukara Fütur G Gaddar Galiba Garaz Gayret Gayri H Hadım Hafiye Hafriyat Haile Hâkim Hala Hâlâ Halayık Halk Halkiyat Halt Hamur Hap Haraba! Harbi Harç Harem Hariç Harika Hars Has Hasbi Hasis Hasret Hatıra Hava Havadis Havâi Havale Hayran
Haysiyet Hazar Herif Heves Hınzır Hırka Hırpani Hırs Hicap Hilaf Himmet Hin Hindi Hisse Hiza Hakka Hortum Hububat Hulliyat Hulûs Huzur Hücre 1 Istırap i İbne İcap İdman İfade İğbirar İğfal İhale İhraç İhtilâl İhtişam İhtiyar İkame İkbal İkrah İkram İkramiye İktidar
İlle İlmiye İltimas İmal İmalat İmame İmza İnayet İndi İnfilak İnkişaf İnsiyak İnzibat İptidai İptİla İrsaliye İstida İstihkam İstikamet İstimlâk İstiskal İstismar İşgal İşret İşve İthal İzan
Kasab'a Kasım Kasvet Kavaf Kayıt Kaza Kesat Kıdem Kıta Kıvam Kıyafet Kibar Kule Kullap Kurban Kusur Kuvve Küfür Külliyat Künve Küp
K Kabala Kader Kademe Kadit Kafa Kâfir Kahır Kahpe Kaime Kal Kalaba Kalem Kalfa Kalp Kamber
M Mahcup Mahdum Mahkum Mahlas Mahrem Mahsus Mahviyet Mahzar Makara Makbuz Makule Makus Mal Maliyet Mandal
L Lâklâk Levazım Lügat Lütfen
,
Mangal Marifet Masal Maskara Maslahat Matrak Maval Mavi Mavna Mazhar Mazlum Mecal Mecmua Medar Mefkure Memleket Melül Memâlik Merak Meret Merkep Merkum Mesai Mesire Meslek Meşruta Mevzuat Mezun Milel Millet Milliyet Minnet Misafir Miskin Matla Muayene Mubassır Muğber Muhtar Muhtıra Musakka Muska Mutantan Mutemet
\
173
172 Muzip Mübaşir Mülakat Mülki Münevver Münşeat Müptela Mürekkep Mürettebat Mürüvvet Müsaade Mescit Müstehcen Müstemleke Müştemilat Müteferrika Müzahrefat N Naaş Naat Nabız Nafıa Nafile Nakarat Namus Naşı Natır Nefer Nekre Neşe Nevale Nispet Nüfus R Radde Rahle Rahmet
Rakım Rekabet Rekaket Resen S Sabuniye Sadaret Sahaf Sahne Sakat Sakatat Sakin Saltanat Sebil Sedir Sefalet Sefil Sefer Seyir Seyran Seyyar Sıla Sınıf Sıyga Sofa Sohbet Surat Sünnel S Şamata Şaşaa Şathiye Şatır Şavk Şerbet Şerefiye Şetaret
Sık T
Taallukat Taarruz Tabya Taciz Tafra Takaza Talebe Tamir Tarife Tasarruf Tasvip Tatbikat Taviz Tavla Tayfa Tayın Teamül Tecavüz Tedhiş Teessür Tefeyyüz Tefrika Tekdir Teklif Telâş Temas Temcit Temenna Temiz Temkin Teneffüs Terhis Tertip Teseyyüp Teşhir Teşkilat
Teveccüh Tevkif Tıfıl Tiryaki Tuhaf Tuhafiye Tuluat V Ukalâ Ulufe Umman Umur Usul V
Vade Veba! Vekil Velet Velût Vezne Vukuat Y Yani Yekûn Yemeni Z Zahmet Zam Zarp Zaten Zeamet Zeval Zifir Zuhurat
\
TÜRKÇEDE ANLAM KAYMASINA UĞRAYAN ARAPÇA K E L İ M E G R U P L A R I DİZİNİ
A Abdiaciz Ahzükabz Aksiseda Aksülâmel Alâimisema Alelâcayip Alelade Alalhesap Alemşümul Alimallah Amenna Anka minka Ayanbeyan B Babıâli Beynelmilel Bilâhere Bililtizam Bilmukabele C Ceffelkalem Cem aziyüle vvel Cennetmekân Cümbür cemaat D Daüssıla Dersiam Devridaim E Efkârıumumiye Emrihak Estağfurullah Eyvallah F Fevkalâde
Fevkalbeşer G Gıllügiş H Hafımeşrep Halihazır Hallihamur Harcıâlem Hasbelkader Hasbıhal Hattıhareket Hıdrellez Hissiselim İ İdareimaslahat İlâmaşallah İllâllah İlmihal İlmühaber K Kabzımal Kalubela Kazasker Kelâmıkadim Kelâmıkibar Kıstelyevm L Lâedri Lakayt Laubali M Mabeyn Macera Madun Mafevk
Mafiş Malzeme Maşallah Mevzubahis Milletvekili N Neşvünema Nısfinnehar R Reisülküttap S Sadrazam Sevkıtabii Sevkulceyş Seyrüsefer Suikast Şurayıdevlet T Tahtelbahir Tebdilihava Tercümeihal Teşrikimesai V
Vaveylâ Velfecri Vesaire Y Yahu Yalelli Yediemin Z Zatülkürsi
174 BİBLİYOGRAFYA 'AbduJkerim M u c â h i d . ed-Dilâletuİ-Luğaviyye
'înde'l-'Arab,
Ür
d ü n , 1985; A h m e d E m i n , Zuhru 'l-İslam, A h m e d Muhtar,
'Umar,
K a h i r e , 1962.
'jlmu 'd-Dilâle,
Kahire, 1988.
Ahteri Mustafa b. Şenıseddin K a r a h i s a r i , Ahteri
Kebîr,
İstanbul,
Dilbilim,
Ankara,
Tarihsiz. A k s a n , D o ğ a n , Her Yönüyle
Dil Ana Çizgileriyle
1990. A y t a ç , Bedrettin, Arap 1994.
Lehçelerindeki
D e v c l i o ğ l u , Ferit, Osmanlıca-Türkçe
Türkçe
Kelimeler,
Ansiklopedik
Sözlük,
İstanbul,
İstanbul,
İ b n M a n z ü r , Lisâna 7- 'Arab, Beyrut, 1974. K a r s l i , İlyas, Türkçe - Arapça
Sözlük,
Komisyon, el-Mu'cemul'Arabi B i l i m Teşkilatı, Tunus, 1989.
İ s t a n b u l , 1993.
el- Esâsı,
A r a p E ğ i t i m K ü l t ü r ve
Komisyon, el-Mu 'cemıı 7- Vasît, İ s t a n b u l , Tarihsiz. L u i s Ma'luf, el-Müncid, M a h m ü d Sa'rân,
Bevrut, 1956.
'İlmul-Luğa,
M u n î r Ba'lebeki, el-Mevrid M u t ç a l ı , Serdar, Arapça
Beyrut, 1992.
(İngilizce - A r a p ç a ) , Beyrut, 1985.
- Türkçe Sözlük,
Nedim ve U s â m e M a r ' a ş l i , eş-Şihah 1975. Ş e m s c d d i n Sami, Kâmus-ı T D K , Türkçe Sözlük,
İstanbul, 1995.
fiİ-Luğa
ve7-
'Ulûm,
Beyrut,
Türkî, İ s t a n b u l , 1317.
A n k a r a , 1988.
T o p a l o ğ l u , B e k i r ; K a r a m a n , H a y r e t t e n , Arapça Kamus, İstanbul, 1977.
- Türkçe
Wehr, H a n s , ^ Dictionary
Beyrut, 1974.
of Modern
Written Arabic,
Yeni