Türklük ve ‹slâmiyet
‹Ç‹NDEK‹LER
Sayfa No: SUNUfi ...
52 downloads
1143 Views
913KB Size
Report
This content was uploaded by our users and we assume good faith they have the permission to share this book. If you own the copyright to this book and it is wrongfully on our website, we offer a simple DMCA procedure to remove your content from our site. Start by pressing the button below!
Report copyright / DMCA form
Türklük ve ‹slâmiyet
‹Ç‹NDEK‹LER
Sayfa No: SUNUfi ............................................................................................................................................V DERLEYEN‹N ÖNSÖZÜ ...............................................................................................................VII Bir Düflün Adam› Olarak Muzaffer Özda¤ .......................................................................................1 Gönül Erleri ......................................................................................................................................9 Tart›fl›lan De¤erler Aç›s›ndan Türkiye ............................................................................................19 Yeni Bir Yüzy›l Efli¤inde ‹slâm Dünyas› .........................................................................................21 Rus-Sovyet Tehdidi Önünde ‹slâm Dünyas› ve Türkiye. ‹slâm›n Dünü ve Bugünü......................27 ‹slâm Âlemi ....................................................................................................................................41 ‹slâmî De¤erlerin Gelece¤i.............................................................................................................43 Türk Milletinin Hayat›nda Türk Kültüründe Din ve ‹nanç; Türklük ve ‹slâmiyet...........................61 “Alevî Kimli¤i” Üzerine Bir Ifl›k Huzmesi ........................................................................................69 Türk Alevîli¤inin Yükselifli...............................................................................................................73 Millî Birlik ve Alevîlik Sorunu........................................................................................................161 Lâiklik ‹lkesinin Yeri......................................................................................................................167 Lâiklik ‹lkesi Üzerine ....................................................................................................................179 Türklük, ‹slâmiyet ve Lâiklik.........................................................................................................181 Mevzuat›m›zda ve Hukukî Düzenimizde Lâiklik..........................................................................201 Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Türk ‹nk›lâb›n›n Temel ‹lkeleri ve Türk Demokrasisi Çerçevesinde 141-142-163............................................................................207 Demokratik Hürriyetçi Düzenimizin Cumhuriyetimizin Korunmas› ve 141,142,163 ...................213 Tanzimat’› Haz›rlayan, Zarurî K›lan fiartlar ve Baflar›s›z K›lan Sebepler......................................219 ‹slâm Hukuku ve Dünyadaki Fiilî Uygulamas› .............................................................................253
III
Türklük ve ‹slâmiyet
B‹R DÜfiÜN ADAMI OLARAK MUZAFFER ÖZDA⁄
Muzaffer Özda¤’›n düflünce dünyas›n› tan›mlamak ve bu tan›mdan hareketle ona bir kimlik izafe etmek bir çabay› gerektirir. Özda¤’›n yaflam› boyunca gelecek kuflaklara b›rakt›¤› arfliv tetkik edildi¤inde, sosyal bilimlerin oldukça genifl bir alan›na hâkim oldu¤u görülebilir. Muzaffer Özda¤ sosyal bilimlerin bütünselli¤ine inanm›fl bir flahsiyettir. Analizlerinin sa¤laml›¤› buradan gelmektedir. Sosyal bilimlerde uzmanlaflman›n paradokslar›na düflmemifltir.1 Do¤rusunu söylemek gerekirse Muzaffer Özda¤, sosyal bilimler alan›ndaki çok disiplinli yaklafl›m›yla kufla¤›n›n son temsilcilerinden biridir. Türk sosyal bilimcisinin istisnalar hariç metodolojik kayg›s› yoktur. Gerçekten sosyal bilimlere olan hâkimiyet Muzaffer Özda¤’› tan›mlamaya yeter mi? Elbette hay›r. Muzaffer Özda¤, kavram›n frenkçesi anlam›nda entelektüel. “Bilimle veya bilgiyle u¤raflan herkesi ayn› zamanda bir entelektüel saymak do¤ru de¤ildir. Buna göre entelektüel say›lmak için bir insan› edinmifl oldu¤u bilgilerin ço¤unu tam olarak özümsemifl, yani bildi¤i bütün denetleme kurallar›na uygun bulmufl olmas› gerekir.”2 Gerçekte de bir insan› kitabî bilgisiyle tan›mlamak çok do¤ru de¤ildir. Veya o insan›n ay›r›c› vasf› bilgi birikimi olmamal›d›r. Muzaffer Özda¤’›n flahs›nda “‹lmin tevazua ve merhamete ink›lap etti¤ini”3 görüyoruz. ‹lim insan›n insanî yönlerini gelifltirmesine ve pratik yaflamla ba¤ kurmas›na katk›da bulunmuyorsa o insan ancak bilgi hamal› veya malumat-furufl(bilgiç taslayan) olabilir. Bu çerçevede Muzaffer Özda¤, bilgi birikimi, entelektüel/müteffekir düflünce zenginli¤i, tevazu gösteren insan› yücelten kiflili¤i ile Türklü¤e özgü bir kompozisyonu anlat›r. Asl›nda bu co¤rafya Mevlana ve Yunus Emre’nin do¤du¤u topraklar olarak cömertli¤ini çok önceden göstermifltir. Müteffekkir’in bir özelli¤i de yaln›zl›¤›d›r. Bu yaln›zl›k fizikî bir yaln›zl›kt›r. Yaln›zl›¤›n en traji¤i kalabal›klar içinde baflkalar›yla birlikteyken insan›n kendisini yaln›z hissetmesidir . Mütefekkir fiziken yaln›zl›¤›n› düflünce ufkuyla birlikteli¤e dönüfltürür, kalbi insanl›k ile birlikte çarpar. Hayalleri, umutlar› baflkalar›n›n hayalleri ve umutlar›na kar›fl›r.
1
2 3
Sosyal bilimlerin çok ciddî bir kriz geçirdi¤i, en basit mikro gerçekli¤i aç›klamakta yetersiz kald›¤› günümüzün tart›fl›lan konular›ndan biridir. Günümüz sosyal bilimcisinin 18.yüzy›l sosyal bilimcisine nazaran tahlil yetene¤inin zay›f olmas›, sosyal bilimlerde afl›r› uzmanlaflma ve sosyal bilimlerin bütünselli¤inden kopmas› ile izah edilmektedir. Uzmanl›¤›n sosyal bilimlerde yaratt›¤› krize iliflkin bir de¤erlendirme: ‹mmanuel Wallerstein Gulbenkian Komisyonu, Sosyal Bilimleri Aç›n (Çev: fiirin Tekeli), ‹stanbul, Metis Yay›nlar›, 1996 Hüseyin Batuhan , ‘Entelektüel Kavram› Üzerine’, Cogito, Say›:31, (Bahar 2002), s.96 ‹smail Kara, ‘Gurüb Etti Günefl, Dünya Karard›’, Dergah, Say›:156, (fiubat 2003), s.16
1
Muzaffer ÖZDA⁄ DÜfiÜN ADAMI OLARAK MUZAFFER ÖZDA⁄’IN DÜfiÜNCELER‹N‹N YO⁄UNLAfiTI⁄I ALANLARDAN BAZILARI Özda¤’da Türk ‹nsan› ve Türk Ayd›n› Muzaffer Özda¤’› ayr›cal›kl› k›lan özelliklerinden biri de Bat›l›laflma olgusuna bak›fl›d›r. Bat›l›laflma projesinin Türk ayd›n›n›n toplumuna bak›fl›nda bir k›r›lma yaratt›¤›n›n bilincindedir. Cumhuriyet ideolojisinin ayd›n kurgusu okumufl insan üzerinedir. Okumufl olanlar kendilerine ayr›cal›k izafe ederek getto mant›¤› içinde toplumdan soyutlanm›fllard›. Özda¤ bu e¤ilimi k›yas›ya elefltirmifltir. Daha 27 yafl›nda kendisiyle yap›lan bir söyleflide flunlar› ifade eder; “Köylünün san›ld›¤› gibi, kara fikirli, mutaass›p olmad›¤›n› gördüm. Özlü yurtsever ve dindar kimselerdir. Fikir ve inançlar›nda samimî idiler. Bence Türk ink›lâpç›s›n›n hatas›, halkla olmay›p halka karfl› olmas›ndand›r. Halka ra¤men halk için düflünüflü yanl›flt›r. Hakikat anlat›l›rsa halkla beraber halk için olacakt›r. Baflar› bu flekilde gerçekleflebilir.”4 27 May›s Hareketi’ne fikri önderlik yapm›fl bir insan olarak Özda¤, ihtilalin toplumsal meflruiyete yaslanmas› için çok çaba göstermifltir. Bu yaklafl›m iki nedenle çok önemlidir. Birincisi Özda¤ Türk toplumunu iyi tan›maktad›r, ikincisi demokrasiye inanmaktad›r. Türk insan›n› biçimsel ö¤elerle tan›mlanmamas› hususunda Hilmi Ziya Ülken benzeri düflünmektedir. Ülken’e göre, “Gerçekten ayd›nlar ile halk aras›ndaki anlaflma uçurumunu kald›rmak için halk›n hâliyle helâlleflmek, onun k›l›¤›na, k›yafetine, bilgisizli¤ine, hastal›¤›na de¤il, insanl›¤›na bakmas›n› bilmelidir. Ayd›nlar›n halka kar›flmas›, kendilerini keflfetmesidir.”5 Özda¤ halka kar›flm›flt›r, halk›n içindedir. Atatürk’ün halkç›l›k düflüncesinin ayaklar›n›n üzerinde durmas› için çaba göstermifltir. Özda¤ bu düflünce yap›s›yla Atatürk’ü özümsedi¤ini göstermektedir. ‹nk›lâplar›n baflar› flans› ancak toplumsal yap› ve gelenekten baz› unsurlar› ald›¤› takdirde yüksek olabilmektedir. M. Kemal Atatürk bu gerçe¤in bilincinde oldu¤unu flu sözlerle ifade eder: “‹ki yol vard›r: Biri bu milletin Hulasa-i Amal ve efkar›na göre yürümek, di¤eri bizim fikirlerimize göre yürümektir. fiahsi kanaata göre de¤il, milletin kanaatini ve efkar ve hissiyat›n› yoklayarak yürümelidir.”6 Türkiye’de tek parti yönetiminin halka ra¤men halk için düflüncesindeki ›srar›, muhafazakâr kesimi radikallefltirmifltir. Uygulamalar her ne kadar Atatürkçülük ad›na yap›lm›fl olsa da topluma ra¤men toplumu de¤ifltirme projesinin zay›f oldu¤unu Atatürk hayatta iken flöyle dile getirmektedir. S›n›f-› münevver telkinle, irflatla kitle-i ekseriyeti kendi maksad›na göre iknaa muvaffak olamay›nca baflka vas›talara tevessül eder. Halka tahakküm ve tecebbüre(kibirlenme) bafllar; halk› istidbat bulundurma¤a kalkar.(...) Halk› ne birinci usul ile ne de tahakküm ile kendi hedefimize sürüklemeye muvaffak olamad›¤›m›z› görüyoruz. (...) Bunda muvaffak olabilmek için münevver s›n›fla halk›n zihniyet ve hedefi aras›nda tabiî bir intibak olmak lâz›md›r. Yani s›n›f› münevverin halka telkin edece¤i mefkûreler, halk›n ruh ve vicdan›ndan al›nm›fl olmal›. Halbuki bizde böyle mi olmufltur? O münevverlerin telkinleri milletimizin umk-› ruhundan al›nm›fl mefkûreler midir? fiüphesiz hay›r7 Mustafa Kemal Atatürk çok partili hayata geçifli göreme4
Kenan Harun ‘Milli Birlik Komitesinin Genç Üyesi Muzaffer Özda¤’,Büyük Gazete, Cilt 1(21) Temmuz 1960, s.4. Hilmi Ziya Ülken, ‘Halk ve Ayd›nlar’, Ülkü, Cilt 2(23), Eylül 1942, s.6 Aktaran: Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyetinde Tek Parti Yönetiminin Kurulmas›, (‹stanbul; Tarih Vakf› Yurt Yay›nlar›, 1999), s.218 Aktaran: Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyetinde Tek Parti Yönetiminin Kurulmas›, (‹stanbul; Tarih Vakf› Yurt Yay›nlar›, 1999), s.219
5 6
7
2
Türklük ve ‹slâmiyet mifltir. Görebilseydi görüfllerinin bir kez daha kan›tland›¤›n› fark edecekti. Oysa Muzaffer Özda¤, çok partili hayat› dolay›s›yla Kurtulufl Savafl›’n› difliyle t›rna¤›yla desteklemifl olan insanlar›n, cumhuriyeti kuran partiyi 1950’de iktidardan nas›l tasfiye ettiklerini görmüfltür. 1950 seçimleri Muzaffer Özda¤’› do¤rulam›flt›r. Muzaffer Özda¤’› do¤rulayan önemli bir geliflme de modernleflme kuram›d›r. Modernleflme kuram›ndaki geliflmeler toplumun s›f›rdan infla edilemeyece¤ini göstermifltir. ‹radeyle toplumu kurma projeleri veya toplumsal mühendislik projelerinin toplumsal gelenekle belli noktalarda irtibatl› olmas› modernleflmenin zeminini sa¤lamlaflt›rmaktad›r. Aksi hâlde toplum asl›na rücu edebilmektedir. Özda¤’›n 27 May›s ‹htilâli’nden sonra yapt›¤› önemli ifllerden biri de Do¤u illerimize yapt›¤› gezilerdir. Bu geziler s›ras›nda toplumu yak›ndan analiz etme flans›na sahip olmufltur. Toplum hakk›nda karar verirken toplumu anlamaya çal›flm›flt›r. 1915 y›l›nda fiemseddin Günaltay Türk insan›n› yak›ndan tetkik etmenin gereklerini ifade ederken ayd›n› elefltirme noktas›nda Muzaffer Özda¤’a yaklafl›r. Günaltay’a göre “Münevver züppeler, flimdiye kadar ‹stanbul paflalar›n›n sa¤mal› olan Anadolu’ya gidip gezmeyi hiç düflünmemifl, köylülerle Anadolu ibiflleriyle konuflmay› hiç düflünmemifl, onlar›n ruhunu anlamay›, hat›rlar›na bile getirmemifllerdir. Konaktaki aflç› Mehmet, Ayvaz Hasan,‹spir Ali ile konuflanlar varsa o da s›rf diliyle alay, safiyetiyle istihza etmek içindir.”8 Türk sosyal bilimcisi Türk insan›n› odas›ndan ç›kmadan araflt›r›r. Londra veya New York’ta akademik e¤itimini ikmal etmekten dolay› övünür. Ömründe bir kez olsun ne Do¤u/Güneydo¤u illerine gitmez; ancak bolca ahkâm keser. K›sacas› Türk insan›n› bir yabanc›n›n gördü¤ü gibi görür. Özda¤ Türk insan›n› özne konumuna yükseltir. Özne konumuna yükseltti¤i insanla muas›r medeniyete giden yolu yeniden tan›mlar. Özda¤, Peyami Safa’n›n ifadesiyle “Kitaptan ve ideallerden de¤il, hayattan ve realiteden yo¤rulmufltur.” Özda¤ hayat›n içindedir. Her fleyiyle bu toplumun insan›d›r. Bu toplumun d›fl›nda de¤il, içindedir. Bu yüzden fikirleri evrenseldir. Özda¤ bilir ki, yerel olunmadan evrensel olunamaz. Düflünsel kökleri bu topraktad›r. Hilmi Ziya Ülken’in kökleri olan a¤ac›n yemifl verece¤i9 misali, istikbalin köklerde10 oldu¤unun bilincindedir. Özda¤’›n Türk Milliyetçili¤ine Bak›fl› Özda¤ bir makalesinde milliyetçili¤i flöyle tarif eder: “Kesin olarak yurdu ve milleti sevmek; Türklükle gurur duymak; yap›lan devrimlerin savunmas› ile birlikte yeter olmad›¤›na inanmak; her türlü görevi fleref ve namus sayarak hiçbir karfl›l›k beklemeden, flevk ve heyecanla yapmak; iyi ahlâkl›, Türk tarihine sayg›l› ve ba¤l› olmak; tek kurtulufl yolunun milletin ça¤dafl uygarl›k seviyesinin üstüne ç›kar›lmas› maksad›yla kiflinin kendini Türk toplumuna adamas› lüzumuna inanmak duygusudur.”11 Bu milliyetçilik tan›m›n›n negatif bir ötekiden hareketle kendini tan›mlama ihtiyac› yoktur. Baflka söyleyiflle Türk ulusunun yüce bir ulus olmas› di¤er uluslar›n de¤ersiz olmas› anlam›na gelmemektedir. Bu anlay›fl önemlidir; çünkü seküler milliyetçiliklerin 8
9 10 11
M. fiemsettin Günaltay, “Zulmetten Nura”,(Cogito Dergisi Eki) 1915’ten Günümüze Ayd›n Tart›flmalar›, ‹stanbul, 2002, s. 3. Hilmi Ziya Ülken, ‘Halk ve Ayd›nlar’, Ülkü, Cilt 2(23), Eylül 1942, s. 6. Mustafa Özel, “‹stikbal Köklerdedir”, ‹zlenim, Say›: 14, Ekim 1994, s. 14-15. Muzaffer Özda¤, Milliyetçilikle ‹lgili Baz› Düflünceler, 23 Ekim 1962.
3
Muzaffer ÖZDA⁄ ço¤u –ki buna modern Avrupa milliyetçilikleri de dâhildir-12 kendi ulus tan›mlar›n› di¤er uluslar›n de¤ersizli¤i üzerine infla etmifllerdir. Özda¤’›n milliyetçilik tan›m›n› belirleyen insan› merkeze alan köklü bir medeniyete dayanan özgüvendir. Bu yaklafl›m baflka bir makalede çok veciz olarak ifade edilir: “Türk hayat ve siyaset felsefesinde Türk milliyetçili¤inde, yurtseverli¤inde temel ö¤e sevgidir; insan sevgisidir.Öz toplumuna sevgi ba¤›, mensubiyet duygusu, hemcinsine yak›nl›k hiçbir zaman gayr›s›na, yabanc›ya düflmanl›k anlam›n› ve e¤ilimini içermez”13 Özda¤’›n milliyetçili¤i bu yönüyle Atatürk’ün milliyetçili¤ine yak›nd›r. Atatürk milliyetçili¤i uluslararas› iliflkiler baz›nda düflünüldü¤ünde d›flar›dan bir tazyikle karfl›laflmad›¤› sürece defansif bir milliyetçiliktir. En veciz ifadesiyle, “Bizim K›z›l Elmam›z, bilim, birlik, bar›flt›r”14 demektedir. Özda¤’›n milliyetçili¤i kendi ulusunu sevmeyi amaç edinir. Fakat bu sevginin gösterilmesi esast›r. Bu sevgi ancak verilen görevi hakk›yla yerine getirmekle gösterilebilir. Vatan sevgisi karfl›l›ks›z olarak tan›mlanm›flt›r. Özveri budur. Özda¤, Türk milliyetçisini görev fluuruna davet etmektedir. Bir anlamda hamasetten uzaklaflmas›n› önermektedir. Gerçek milliyetçi, Türkiye’nin hedefleriyle kendi hedeflerini uyumlu hale getirendir. Özda¤’da Türk milliyetçili¤inin miras›, dünya co¤rafyas›nda kaplad›¤› alan önemlidir. Bir konuflmas›nda Türk dünyas›n› tasvir ederken, “Büyük Hun, Bat› Hun, Ak Hun, Avar Avar, Hazar, K›pçak, Göktürk Karahanl›, Uygur, Bulgar, ‹dil, Ural, Büyük Selçuklu, O¤uz, Harzem, Alt›nordu, ‹lhanl›, Ça¤atay, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Timurlu, Ulu¤ Türkistan›, Azerbaycan, Tunaboyu” gibi kültür co¤rafyas›ndan “Alpertunga , O¤uzhan, Çiçi, Atilla, Bilge Ka¤an, Saltuk Bu¤ra Han, Tu¤rul Bey, Alparslan, Dedem Korkut, Manas, Kaflgarl› Mahmut, Yusuf Has Hacip, ‹bn-i Sina, Birunî, Farabî, Hoca Ahmet Yesevî, Cengiz, Batu Han, Emir Timur, Siyum Bike, fiah ‹smail Hatayi, Devlet Giray, Nadir fiah, fieyh fiamil, Rumeli Fatihleri, Gasp›ral› ‹smail, Mehmet Emin Rasulzade, Atatürk” Türk büyüklerinden, “Saka, Hakan, Altayl›, Uygur, Kazak, Özbek, K›rg›z, Türkmen, Karakalpak, Gagavuz, Karaim, Çuvafl, Tatar, Kumuk, Çeçen, Karaçay, Malkar”15 gibi Türk Topluluklar›ndan bahseder. Özda¤’da Türk milliyetçili¤inin üç boyutu vard›r: bunlar tarih, co¤rafya ve kültürdür. Özgüven Kayna¤› Olarak Tarih Tarih Türk milliyetçili¤inin birikimidir. Moral dayana¤›d›r. Bütün milliyetçilikler kadim, köklü bir geçmifle yaslan›rlar. Konu Türk milliyetçili¤i olunca kadim tarihin müstesna baflar›lar›ndan teflekkül etmifl bir birikim söz konusudur. Muzaffer Özda¤ geçmifli bugünü daha iyi anlamak için gerekli oldu¤unu düflünmektedir. T›pk› Ahmet Hamdi Tanp›nar’›n ifade etti¤i gibi “Mazisiz bir hâl tasavvur edilebilir. Fakat mazisiz bir gelecek tasavvuru imkâns›zd›r”16 Türk milliyetçisinin gelece¤e emin ad›mlarla yürümesi için kadim tarihin bilinmesi gereklidir. Tarih Türk milliyetçisine fluur ve özgüven kazand›racakt›r. Özda¤ ortak mazi ve fluurda bir araya gelenlerin tarihi12
Bat›’n›n en büyük düflünürleri ayn› zamanda en büyük ›rkç›lar›d›r. Bu konuda yaz›lm›fl en yetkin çal›flmalardan biri: Claude Levi- Strausss, Irk Tarih ve Kültür, Çev:Haldun Bayr›, Reha Erdem, Arzu Oyac›o¤lu, Ifl›k Ergüden, (‹stanbul; Metis Yay›nlar›, 1997). Muzaffer Özda¤, Türkiye ve Türk Dünyas› Jeopoliti¤i, (Ankara) 2001, s. 131. Muzaffer Özda¤, Uyan Art›k (Atatürk Yoluna Ça¤r›) , Ankara, 2002. Muzaffer Özda¤, Türk Dünyas› ve Do¤u Türkistan Jeopoliti¤i Üzerine, (‹stanbul), 2000, s. 301. Ahmet Hamdi Tanp›nar, Yahya Kemal, (‹stanbul; Dergah Yay›nlar›, 1982), s. 124.
13 14 15 16
4
Türklük ve ‹slâmiyet ni 80 y›l öncesinden 700 yüzy›l öncesinden de¤il binlerce y›l öncesinden bafllat›r. Özda¤, Anadolu’da bin senelik beraberlik üzerine kurulan millet söylemini hiç benimsememifl ve reddetmifltir. Muzaffer Özda¤, Türk tarihinin beraberlik sürecini binlerce senelik derinli¤e götürdü¤ü gibi, Türklerin Anadolu’daki k›demini de 1071’e de¤il, 7000 sene öncesine dayand›r›r. Dolay›s›yla hepsi birbirinden de¤erli M.Ö.285,.... 1040, 1071, 1299,1923 tarihleri flanl› tarihin kilometre tafllar›d›r. Co¤rafyaya Analitik Bakman›n Arac› Olarak Jeopolitik Düflünce Özda¤’› jeopolitik ve strateji ilmine yönelten, Türk dünyas›n›n geçmiflte ve gelecekte içinde bulundu¤u durumdur. Sovyetler Birli¤i’nin tarihten tasfiye olmas› Türk dünyas›n›n önünde yeni ufuklar açm›flt›r. Ancak Türkiye bu yeni olufluma haz›rl›ks›z yakalanm›flt›r. Muzaffer Özda¤ yeni durum karfl›s›nda so¤ukkanl›l›¤›n› kaybetmemifl; Türk dünyas› konusunda devlet ricalinin bilgi yetersizli¤ine dikkat çekmifl ve yetkilileri uyarm›flt›r. Türkiye yeni olufluma “Adriyatik’den Çin Seddine” gibi içini dolduramad›¤› sloganlar düzeyinde yaklaflm›flt›r. Türkiye kendi kapasitesini görmeden a¤abeylik taslamaya yönelmifl ve sonuçta yanl›fl stratejilerin sonucunda Türk dünyas›n›n kendisinden uzaklaflmas›na neden olmufltur. Çok enteresan bir flekilde Türk topluluklar›ndan baz›lar› çareyi Rusya Federasyonu’na yaklaflmakta bulmufllard›r. Bu olumsuzluklar› Özda¤ hayatta iken görmüfltür. Özda¤’›n jeopolitik düflüncesi uluslararas› iliflkiler politikas›na yaklafl›m› ile yak›ndan iliflkilidir. Özda¤ uluslararas› iliflkilerin etik bir çerçevesi olmas› anlam›nda normatif bir kavray›fla sahip olmakla beraber uluslar aras› iliflkilerin do¤as›n›n üretti¤i karfl›l›kl› ç›kar yaklafl›m›na önem verir. Ebedi dost ve düflman gibi kavramlar›n son derece hissi, bireysel düzeye iliflkin oldu¤unu düflünmektedir. Temel aktörün ulus devlet oldu¤u uluslararas› yap›da karfl›l›kl› ç›kar›n da konjonktürel oldu¤unu düflünmektedir. Dolay›s›yla Uluslararas› iliflkilerin kendisine özgü terminolojisini benimser. Özda¤’a göre d›fl politika dinamik süreçtir. Karfl›l›kl› iliflkilerin ilkeli, meflruiyet temeli sa¤lam tan›mlar› olabilir; ancak sabit de¤iflmez tan›mlar› olamaz. Konjonktüre adaptasyonu önemlidir. Bu anlamda d›fl politika bir sanatt›r. Özda¤’›n yaklafl›m›n özetleyen en iyi örneklerden biri eski Sovyetler Birli¤i ile yeni Rusya Federasyonu konusundaki görüflleridir. Bilindi¤i üzere Özda¤ geçmiflte Sovyetler Birli¤i’nin yay›lmac›, faflizan, insanl›¤›n do¤as›na ayk›r› sistemine karfl› mücadele eden bir flahsiyettir. Fakat tarihî flartlar de¤iflmifltir. Sovyetler Birli¤i tarihe kar›flm›flt›r. Yeni koflullarda yeni d›fl politika gelifltirmek gerekmektedir. Yeni ad›yla Rusya Federasyonu’yla iyi komfluluk iliflkisi gelifltirmek yeni dönemi do¤ru okuman›n gere¤idir. Özda¤ yeni durumu flöyle izah eder: “Yaflanan durum, ortaklafla kazan›lan tecrübeler, tarih ve co¤rafyan›n mant›¤›, yeni jeopolitik, jeostratejik dengeler, insanl›¤›n gelece¤ini, medeniyeti yok olma tehdidi ile karfl› karfl›ya getiren geliflmeler, Türk ve Rus milletlerinin gerçekçi so¤ukkanl› davranmalar›, ideolojik duygusal flartlanmalara kap›lmayarak birlerinin varl›klar›na, ba¤›ms›zl›klar›na, kültürlerine, onurlar›na, meflru hak ve menfaatlerine sayg›l› bir iflbirli¤i anlay›fl› gelifltirmelerini, dostluk kurmalar›n› zaruri k›lmaktad›r. 5
Muzaffer ÖZDA⁄ Türk-Rus dostlu¤u sadece, insanl›k ailesinin bu iki büyük milletinin iliflkilerinde huzur ve güven sa¤lamakla kalmayacak; Avrasya k›t’as› ve dünya bar›fl› içinde güçlü bir temel ve teminat oluflturacakt›r.”17 Bu pasaj dikkatli incelendi¤inde stratejinin aslî amaçlar›ndan birinin yeni koflullara uygun politika seçenekleri oluflturmak oldu¤u görülür. Co¤rafya, Türk milliyetçisinin jeopolitik konseptinin belirlenmesi için önemlidir. Özda¤’da co¤rafya düflüncesi medeniyetlerin yükselifl ve düflüflünde merkezî öneme sahiptir. Özda¤ co¤rafya olgusuna bir ço¤unun yaklaflt›¤› gibi “15 Milyon kilometre kare topraktan 814.578 kilometre kare topra¤a raz› olduk” tarz›ndaki yaklafl›mlara itibar etmez. Özda¤’da co¤rafya sadece fiziki mekan›n kalitatif toplam› de¤ildir. Zaten mekâna kalitatif bir de¤er olarak bakan anlay›fl stratejik aç›dan kördür. Özda¤ co¤rafyaya jeopolitik disiplinin gerektirdi¤i çerçeveden bakar. Özda¤’a göre, “Co¤rafî mekânlar; karalar, denizler, ovalar, da¤lar, nehirler, deltalar, bo¤azlar, çöller, ülkeler, k›t’alar, toplumlar yaflamalar›, geliflmeleri, kudret oluflturmalar› hususundaki imkânlar, kolayl›klar, ihdas ettikleri engeller, güçlükler çerçevesinde devletler aras› iliflkilerin flekillenmesini, tarihin ak›fl›n› do¤rudan do¤ruya yada dolayl› olarak etkiler.”18 Özda¤ co¤rafyay› uluslararas› politikan›n bir bilefleni olarak görür. Co¤rafya bilgisi Avrasya stratejisini temellendirir. Özda¤’da Avrasya, dünya hâkimiyeti için etkin olunmas› gerekli bölgedir. Ancak stratejik yaklafl›m global ölçekte olmal›d›r. Bu de¤erlendirme 21.yüzy›l için büyük oranda do¤rudur. Medeniyetlerin geliflme dönemlerinde ise Yeni Dünya’ya hâkim olanlar geliflme gösterebilmifllerdir. Bu deniz hâkimiyetini ve deniz gücünü alg›lamakta yetersiz kalan ve kara imparatorlu¤u ölçülerini aflamayan Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun aleyhine olmufltur. Özda¤, jeopolitik terminolojisine hâkim olmas›n›n yan›nda bu disipline katk›da bulunmufl bir flahsiyettir. Jeopolitik disiplinine kültür boyutunu dâhil ederek yeni bir yorum kazand›rm›flt›r. Özda¤’a göre, “Tarihin ak›fl› üzerinde deniz gücünün etkisini vurgulayan ve dünya egemenli¤ini deniz gücünde gören Amerikal› jeopolitisyen Amiral Alfred T.Mahan’›n konsepti de; karfl› tezi savunan dünyan›n gelece¤inin Avrasya merkez bölgesine hakim olan gücün elinde oldu¤unu ileri süren ‹ngiliz co¤rafyac›s› jeopolitisyen Sir Halford J.Mackinder’in görüflleri de beflerî faktörü geri plânda b›rakt›klar› z›mnen de olsa, insanlar›n hürriyet ve haysiyetleri, eflitlik, millî ba¤›ms›zl›k özlem ve emellerinin yarat›c› gücünü ihmal veya inkâra yönelen sömürge ça¤›n›n zihniyetini yans›tt›klar› için hatal›d›r. Bize göre co¤rafi mekânlar›n milletler aras› iliflkilerde, politikada yönlendirici, sonuç belirleyici bir faktör de¤erini kazanmas› bar›nd›rd›¤›, iliflkili k›ld›¤› mekânlar› tasarruf eden toplumlar›n kudret ve siyasetleri maddî ve manevî güçleriyle ba¤lant›l› ve oranl› bulunmaktad›r.”19 Özda¤, jeopolitik disiplinine, medeniyet referans›na verdi¤i öncelik nedeniyle Wallerstein’in görüfllerine daha yak›nd›r.
17
Muzaffer Özda¤, Türk Dünyas› ve Do¤u Türkistan Jeopoliti¤i Üzerine, (‹stanbul; 2000), ss. 136-137. Muzaffer Özda¤, Türk Dünyas› ve Do¤u Türkistan Jeopoliti¤i Üzerine, (‹stanbul, 2000), s. 1. Muzaffer Özda¤, Türk Dünyas› ve Do¤u Türkistan Jeopoliti¤i Üzerine, (‹stanbul, 2000), ss. 25-26.
18 19
6
Türklük ve ‹slâmiyet Millî Seciyenin Ürünü Olarak Kültür Muzaffer Özda¤ Türk kültürünü millî seciyenin ürünü olarak görmektedir. Türk kültürünün sahip oldu¤u potansiyel, evrensel kültüre önemli katk›larda bulunmufltur. Bir kültürün evrensel olabilmesi için öncelikle yerel de¤erlerden beslenmesi gerekmektedir. Baflka söyleyiflle ulusal olamayan evrensel de olamaz. “‹stikbal köklerdedir” özdeyifli bu gerçe¤i çok güzel aç›klar.20 Özda¤’a göre, “Millî kültür: bir toplumun uzun süreli ortak hayat birli¤i döneminde yaratt›¤›, üretti¤i, benimseyip ba¤land›¤›, korumada, gelifltirmede, yaflatmada kararl› oldu¤u özgün de¤erlerin ve kurumlar›n bütünüdür.” “Bir toplum; siyasî, befleri co¤rafya çerçevesi içindeki bir halk milletleflme yeterli¤ini, rüfltünü; millet kimli¤ini özgün bir millî kültüre sahip olmakla kazan›r. Varl›¤›n›, bu kimlikle, ancak millî kültürel bütünlü¤ünü koruyabildi¤i ölçüde sürdürür.” “Millî kültür millet binas›n›n, millî toplumsal yap›n›n vazgeçilmez temelidir, harc›d›r. Bireyler, aileler, zümreler, s›n›flar aras›ndaki bütünlü¤ü millî kültür sa¤lar. Y›¤›n› halka, halk› millete dönüfltürüp gelifltiren, yücelten güç millî kültürdür. Millet hayat›n›n devaml›l›¤›, ba¤›ms›z millî devlet oluflumu millî kültürün öz de¤erlerinin korunmas›, gelifltirilmesi ile sa¤lan›r”21 Kültürel dezonformasyon, kültürel flizofreni Özda¤’›n en çok mücadele etti¤i alanlard›r. Türk ayd›n›n Bat›l›laflma ad›na kendi toplumunu Bat›’n›n projeksiyonundan görme e¤iliminin kültürel flizofreni yaratt›¤›n›n bilincindedir.22 Bu gerçe¤i flöyle ifade eder: “Millî kültürle bezenip beslenmeden, millî fluur kazanmadan yabanc› kültür ortam›n›n etkisine giren fertler kendi toplumlar›ndan kopabilir, kendi milletlerine yabanc›laflabilirler. Öz de¤erlerini koruma ve gelifltirme becerisi göstermeden yabanc› kültüre hudutsuz aç›lma ve ölçüsüz etkilenme millî toplumun çözülmesine, milletin zevaline, çözülmesine yol açar”23 Millî kültürün birlefltirici boyutu vard›r. Yabanc› kültürün mahallî kültürle temas› kültürel harc›n y›pranmas›n› h›zland›rmaktad›r. Millî kültürün direnç noktalar› vard›r. Ancak millî kültürün bir hegemonya taraf›ndan kuflat›lmas› onu zay›flatabilmektedir. Millî kültür toplumun kendi dinamikleriyle geliflir. Bunun önemli göstergelerinden biri Türk dilidir. Dile ani müdahaleler ahengi bozar. Özda¤ bu noktada ifrat ile tefrit aras›ndaki dengeyi iyi kurmufltur. Bunun en güzel örne¤i Türk diline gösterdi¤i özendir. Yaflayan Türkçeyi esas alm›flt›r. Dilde sadelefltirme ad›na yap›lan flovenizme itibar etmemifltir. Sonuç Muzaffer Özda¤, düflün adam› kimli¤i ile Türk milliyetçili¤ine yeni bir soluk getirmifltir. Bu yönüyle özgün bir kimlik ve kiflili¤i yans›t›r. Türk milliyetçili¤inin ayaklar› üzerinde durmas›n› 20 21 22
23
Mustafa Özel, “‹stikbal Köklerdedir”, ‹zlenim, Say›:14, Ekim 1994, s. 14-15. Muzaffer Özda¤ , Dedem Korkut Destan›. Bat›l›laflma projesinin Bat› d›fl› toplumlarda neden oldu¤u kültürel tahribat için önemli bir çal›flma: Daryush Shayegan,Yaral› Bilinç:Geleneksel Toplumlarda Kültürel fiizofreni, (‹stanbul; Metis Yay›nlar› 3.Bas›m) 1997. Muzaffer Özda¤, Dedem Korkut Destan›.
7
Muzaffer ÖZDA⁄ sa¤lam›flt›r. Muzaffer Özda¤ Türk milliyetçili¤inde bir ekoldür. Türk milliyetçili¤i fikrî plânda Muzaffer Özda¤ öncesi ve sonras› olarak kategorize edilebilir. “Özda¤’la birlikte hamaset bir yana b›rak›l›p ifl yapma devri bafllam›flt›r” demek abartma say›lmaz. Türk milliyetçili¤i ilk kez proje üretmenin yararlar›n› keflfetmifltir. Slogan üretme ifle yaramad›¤› gibi milliyetçi ideolojiyi marjinallefltirmifltir. Muzaffer Özda¤ milliyetçi düflünceyi dinamik hâle getirmifl, reaksiyoner bir yap›dan uzaklaflt›rmaya çal›flarak ona vakur, a¤›rbafll› bir kimlik kazand›rm›flt›r. ‹dealizmin ve romantizmin a¤›rbafll› bir tarzda yaflanabilece¤ini kendi hayat tarz›yla göstermifltir. Stratejist kimli¤i Muzaffer Özda¤’a yeni koflullara adaptasyon yetene¤i kazand›rm›flt›r. Milliyetçili¤i komünizm karfl›tl›¤›ndan kurtarm›flt›r. Düflman üzerine kurgulanm›fl ideolojilerin de¤er tafl›y›c› ve de¤er üretici olamad›klar› yaflanan hayatla sabittir. Çünkü var olma nedeni düflmana ba¤l› olan ideolojiler, düflman›n yok olmas›yla ifllevsiz hâle gelmektedirler. Özda¤ vatan, millet gibi temel kavramlar›n içini doldurmufltur. Milliyetçi hareketin yasall›k boyutuna yapt›¤› katk› nedeniyle Ergun Göze taraf›ndan “Meflruiyetçi”24 ihtilâlci olarak adland›r›lm›flt›r. Yak›n dönem Türk milliyetçili¤inin tarihini yazanlar Türk milliyetçili¤inde dönüm noktas› olarak Muzaffer Özda¤’a mutlaka müracaat edeceklerdir.
Çetin Güney
24
Adnan Öksüz, ‘Meflruiyetçi ‹htilalci’, Aksiyon Dergisi, 13-19 Haziran 2002, ss. 30-31.
8
Türklük ve ‹slâmiyet
GÖNÜL ERLER‹
“Allah ad›n zikredelim evvelâ Vacip oldur cümle iflte her kula” Merhum Süleyman Çelebi’nin (1351-1422) ana dilimiz, güzel Türkçemizi ‹slâmî maneviyat ortam›na, camiye ve ibadet meclisine erifltirmeyi baflaran flaheser manzumesi (Vesilet-ün Necat) Mevlid bu dizelerle bafllar. Mevlid dinî edebiyat›m›z›n en sevilen, en çok okunan ve yay›lan bir eseri olmakla birlikte yüce Allah’a güzel Türkçe ile övgü ve yakar›fl›n: ilâhî son emrin özünü; fikr-i-müdîrini Türk halk›na kendi diliyle duyuruflun ilk ve tek öncüsünün merhum Süleyman Çelebi oldu¤u san›lmamal›d›r. Bilindi¤i gibi millet çap›nda ‹slâmî Türk kimli¤i, Karahanl› Devleti sahas›nda Abdulkerim Satuk Bu¤ra Han (901-955) döneminde flekillenmifltir. Karahanl› ve ‹slâm devri Türk edebiyat›n›n bilinen ilk büyük eserini veren Yusuf Has Hacip (1019-...) Kutadgu Bilig adl› 6.645 beyitlik bu esere, “Azze ve Celle Yüce Tengriye” övgü bölümü ile girer. ‹lk dizeleri günümüz Türkçesi ile flöyledir: “Tanr› ad› ile söze bafllad›m. Yaratan, koruyup, gözeten ba¤›fllayan rabbim. Ululuk senindir, büyüklük senin Senden baflka yok senin eflin dengin Ey bir Tanr› sana flerik koflulmaz Senden önce ve sonra hiçbir fley olmaz. Varl›¤›n belli, senin gün, ay gibi parlak Mahiyetine erecek gönül ak›l yok. Ey içi d›fl› bilen ey hakkul yak›n Gözümden ›raks›n, gönlüme yak›n” ‹nanç sistemimizde âlemleri yoktan var eden yarat›c›; yönetici kudreti, egemenli¤i hudutsuz, lütfü sonsuz yüce Allah’›n en mükemmel eserinin insan oldu¤u vurgulan›r. 9
Muzaffer ÖZDA⁄ ‹nsan›n ahsen-i takvim (en iyi k›vamda), eflref-i mahlûk (yarat›lanlar›n en flereflisi) oldu¤u kabul edilir. Bütün canl›lar topraktan yarat›lm›flt›r. Evveli, ahiri toprak oldu¤u, balç›ktan kal›pland›¤›, flekillendi¤i bilinen insan›n s›radan bir canl› yarat›ktan; do¤an, ölen, özümleyen, yad›mlayan, üreyen, s›radan bir ot obur, et obur olma seviyesinden ahsen-i takvim insan seviyesine, insanl›k basama¤›na yükselmesi; haliki, yaratan› sormas›, bilmesi ile bafllar. ‹nsan› sadece yarad›l›fl özelliklerine uygun bir program içinde devinen di¤er yarat›klardan; organik robot niteli¤indeki di¤er canl› türlerinden farkl› k›lan husus da Tanr›n›n insan› balç›kla biçimlendirirken mayas›na yarat›c›l›¤›ndan bir nefes katm›fl olmas›d›r. Ak›lla ve gönül gözüyle mücehhez k›lm›fl olmas›d›r. ‹nsan olma kimlik ve onurunu Allah’›; Yaradan› idrakle kazanan yarat›¤›n sûflî balç›k seviyesinde debelenmekten s›yr›l›p doruklara, yücelere kanat açmas›, ak›l ve gönül gözünün aç›lmas› yaratana yönelmesi Yaradanla uyum sa¤lamas› ile gerçekleflir. Aflklar›n en güzeli Yaradana duyulan aflkt›r; Allah aflk›d›r. Bu aflktan nasibi olanlar, nasiplerini alanlar, balç›k beden kal›plar›nda hapis kalmayanlar, nefislerinin esiri olmayanlar, varl›klar›na hâkim Tanr› sevgisi ile ilâhî ahenge uyarlar. Sevgi ve hoflgörülerini âleme yayarlar. Zaman, mekân, yol, araç kay›tlar›n› aflarlar. Ak›llar› kavray›c›, yarat›c› ve üreticidir. Çok bilinmeyenli yarad›l›fl denkleminde duyular›n alg›lamad›¤› akl›n hudutland›¤›, zorland›¤›, deneyle eriflilemeyen katmanlar› gönül gözü ile görürler. Semavî dinler insan›n Allah’la tan›flmas›n›n, yarad›l›flla, Adem'le bafllad›¤›n› kabul eder. Temel mesajlar› özde ayn› olan semavî dinler kemale ‹slâmla eriflmifltir. Millet hayat›m›z›n son bin y›l› ‹slâm inanç ve medeniyet dairesinde ‹slâm ümmeti için koruyucu; rehber, önder güç mevkiinde geçmifl olmakla birlikte; milletimizde tek ve kadir Allah idrakinin Acem ve Arap kavimleriyle tan›flmakla, son mesajla bafllad›¤› san›lmamal›d›r. Semavî dört kitapta isimleri kaydedilmeyen, her kavme kendi diliyle hitap etmek üzere gönderildiklerine inan›lan, 124.000 peygamberden kaç tanesinin Türk kavimlerini irflat ettikleri bilinmemekle beraber, atalar›m›z›n da Hz.‹brahim (A.S) gibi (Enam Suresi Vl-74-79) istidlâlle (delil ile anlama) kadir yüce Tanr› fikir ve iman›na eriflmifl olduklar›n› veya bu idraki Adem (AS)'den beri hiç kaybetmemifl olduklar›n› düflünebiliriz. Atalar›m›z›n ‹slâm dairesine girmeden önce de ‹slâm›n amaçlad›¤› ahlâk› tafl›d›klar›, hânif (‹slâma ba¤l› kimse) çizgisinde bulunduklar› sabittir. Türklü¤ün ‹slâmiyeti kabulü Orta Do¤u ve Kuzey Afrika kavimlerinde görüldü¤ü gibi kesin bir askerî yenilgi ve tâbiyet sonucu de¤ildir. ‹slâm devletinin Emevî Hanedan› yönetiminde sevgi, adalet, kardefllik, eflitlik, özgürlük ilkelerinden ayr›larak Kur’an’›n özüne, yüce Peygamberin ö¤ütlerine ayk›r› flekilde Arap ›rkç›l›¤›na dayal› bir istibdat idaresi, zulüm ve talan imparatorlu¤una dönüfltü¤ü; Emevî tiran10
Türklük ve ‹slâmiyet lar›n›n Peygamber ailesini, ehlibeyti yok etmek için cinayet ifllemekten de çekinmedikleri bilinmektedir. ‹slâm dairesine girmeden önce de özgün bir millî kültüre, güçlü bir devlet gelene¤ine, cihangir imparatorluk deneyimine sahip bulunan Türkler, Emevî Arap sald›r›s›na fliddetle karfl› koymufllard›r. Emevî zulüm ve istibdat idaresi bir ihtilâl ve iç savaflla y›k›lm›flt›r. Savafl alan› olan serhat fleridinde üç yüzy›la yaklaflan iliflkilerin sonucu ferdî, zümrevî kat›l›mlar d›fl›nda Türklü¤ün, anavatan co¤rafyas›nda ‹slâma kitlevî kat›l›m ve kabulleri, özgür ba¤›ms›z iradeleri ile yap›lm›fl bir tercih olarak belirmifltir. Bu tercihle kabul edilen kimlik de¤iflimiyle Arap yönetimi ve Araplaflma de¤il, Müslümanl›kt›r, ‹slâm âleminin koruyucu yönetim makam›d›r. Abdülkerim Satuk Bu¤ra Han, Yusuf Has Hacip, Kaflgarl› Mahmut, Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevî bu fluur ve ülküyü temsil ederler. Türk Müslümanl›¤›nda cennet beklentisinden, cehennem korkusundan çok Allah aflk›; Yaradana duyulan sonsuz sevgi sebebiyle yarat›lan› kapsayan hoflgörü belirginleflir. Yahya Kemal ebedî niteli¤iyle millet kimli¤imizin teflekkülünde Hoca Ahmet Yesevî'nin önemini vurgular. Türkistan Türklü¤ünün gönlünde taht kuran Hoca Ahmet Yesevî, Divan-› Hikmet ile flualar› günümüze kadar eriflen gönülleri ayd›nlatan manevî bir meflale olmufltur. Talebeleri ondan ald›klar› Allah aflk› ve görev duygusu ile Türklük fluurunu Türk toplumlar›n›n yay›ld›klar›, yerlefltikleri, yurt edindikleri alanlara tafl›m›fllard›r. “Aflk›n k›ld› fleyda beni, cümle âlem bildi beni Kaygum sensin dünü günü bana sen gereksin sen Gözüm açt›m seni gördüm, hep gönülü sana verdim. Akraba terkini k›ld›m, bana sen gereksin sen Âlem tamam cennet olsa, hep huriler karfl› gelse Allah bana nasip k›lsa, bana sen gereksin sen Söylesem ben dilimdesin, gözlersem ben gözümdesin Gönlümde hem can›mdas›n, bana sen gereksin sen Hoca Ahmet’tir benim ad›m, dünü günü yanar odum. ‹ki cihanda ümidim, bana sen gereksin sen” Hoca Ahmet Yesevî’nin tutuflturdu¤u meflaleyi tafl›yanlardan biri Anadolu’nun manevî fethinde Türk kimli¤inin kurulmas›nda, korunmas›nda büyük eme¤i geçen Hac› Bektâfli Veli hazretleridir. 11
Muzaffer ÖZDA⁄ ‹nsan düflünce ve do¤as› yüzeysel bir görüflle muhteva ve mazrûftaki (k›l›f), özdeki, ruhtaki de¤er ve kudsiyeti zarfa, k›l›fa, kaba, kal›ba, örtüye de eflmel yayma e¤ilimindedir. Bu zaaf kutsiyetin suiistimal ve istismar›na, putçulu¤a, özden sapmalara yol açmaktad›r. Befler do¤as›ndaki bu zaaf sebebiyle semavî dinler de kavmî, s›n›fsal, ferdî istismar ve zorbal›klara alet edilebilmifltir. Dinler aras› savafllar›n, ayn› din dairesindeki mezhep ayr›l›k ve kavgalar›n›n önde gelen sebebi budur. Hac› Bektâfli Veli Türk millî varl›¤›n› böyle bir istismar ve istibdada karfl› korumay› emel edinen velilerin ön saf›nda bulunmaktad›r. Sevgili Yunus Emre'mizin ayn› görevi ifa eden veliler yol ve silsilesinde Taptuk Emre, Barak Baba, Saru Saltuk vas›tas›yla Bektâfli’ye, tarikat piri Hac› Bektâfli Veli'ye ulaflt›¤› ifade edilmektedir. Hac› Bektâfli Veli Hazretlerinden yukar› do¤ru ile fieyh Lokman Perende, fieyh Hac› Ahmet Yesevî ile ba¤ kurulmaktad›r. Yunus için de¤iflik tarikatlar, farkl› silsileler ileri sürmekle beraber bu silsilelerin tümünde Hz. Ali kademesinden Hazreti Muhammed Mustafa’ya eriflilir. Yunus Emre'mizin flu dizeleri irflat kayna¤› ile; Hac› Ahmet Yesevî ile güçlü gönül ba¤›n›, Allah aflk›n›n ça¤layan gücüyle devam etti¤ini belirginlefltirmektedir. “Ben yürürüm yana yana, aflk boyad› beni kana Ne akilem ne divane gel gör beni aflk neyledi Ne varl›¤a sevinirim, ne yoklu¤a yerinirim. Aflk›n ile avunurum bana seni gerek seni Yunus durur benim ad›m, gün geçtikçe artar derdim. ‹ki cihanda maksudum, bana seni gerek seni.” “Ey afl›klar ey afl›klar aflk mezhebi dindar bana Gördü gözüm dost yüzünü yas kamu dü¤ündür bana” Allah aflk›ndan yoksun olanlar› insan niteli¤inden yoksun gören sevgili Yunus bu aflk ile evrenle ilâhî ahenge girer: “Da¤lar ile, tafllar ile ça¤›ray›m Mevlâm seni Seherlerde kufllar ile ça¤›ray›m Mevlâm seni Denizlerde mahi ile, sahralarda ahu ile Aptal olup ya hu ile ça¤›ray›m Mevlâm seni Gökyüzünde Isa ile, Tur da¤›nda Musa ile Elimdeki asa ile ça¤›ray›m Mevlâm seni Derdi öküfl Eyyüp ile, gözü yafll› Yakup ile Ol Muhammed-i Mahbup ile ça¤›ray›m Mevlâm seni” 12
Türklük ve ‹slâmiyet Yunus Emre’mizin dizeleri ilâhî mesaj›n Kur’an’›n güzel Türkçemizle fliire dönüflmüfl özüdür. Bu öz manas› anlafl›lmadan yap›lan hiçbir hatimin ve haf›zl›¤›n sa¤layamayaca¤› bir irflatla gönülleri ayd›nlatma gücündedir. Ö¤retimde Türk diline önem ve öncelik vermeyen hiçbir mürebbi, hiçbir müderris Türk halk›na ve kültürüne Yunus Emre’miz ölçüsünde yak›n ve yaran› olmam›flt›r. Ö¤retimin, kutsiyet izafe edilen Arap ve Fars dilleriyle yap›lmas›n›n bilgi tekeli kurarak manevî nüfuz ve yöneticilik imtiyaz› kazanmak isteyen istismarc› bir zümrenin beklentilerine yararl› olmakla birlikte; Türk milletinin, Türkçenin, Türk kültürünün geliflimini engelledi¤i çok aç›k bir gerçektir. Böyle bir tutumun ilâhî son ça¤r›n›n Kur’an-› Kerim'in evrensel amac›na ayk›r› oldu¤u da belirgindir. Sevgili Yunus'umuz bu sebeple halk›m›za Kur’an ayetlerinin anlam ve amac›nda yüklü zihin ve gönül ayd›nl›¤›n› erifltiremeyecek seviyede kalan ö¤üt ve ibadetlerin yetersizli¤ini de vurgular: “‹lim, ilim bilmektir, ilim, kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsin ya nice okumakt›r. Okumaktan mani ne, kifli Hakk› bilmektir. Çün okudun bilmezsin, ha bir kuru emektir.” Yunus ilâhî ahenge kat›l›m›n iç huzur ve toplumsal bar›flla bafllayaca¤›n› belirler. “Gönül çalab›n taht›, çalap gönüle bakt› ‹ki cihan bedbaht› kim gönül y›kar ise Bir kez gönül y›kt›n ise bu k›ld›¤›n namaz de¤il. Yetmifl iki millet dahi elin yüzün yumaz de¤il.” “Yetmifl iki millete ayn› gözle bakmayan fier’an evliya olsa hakikatte asidir.” Gönül erleri sevgiden yoksun biçimsel bir davran›fl niteli¤i kazanan kulluk gösterilerini makbul görmezler. Hoca Ahmet Yesevî’nin, Hac› Bektafl Veli’nin, Yunus’un, Süleyman Çelebi’nin, Yaz›c›zade’nin ifa ettikleri kutlu görev; Tanr› emrinin özünü Kur'an ayetlerini, hadisleri Türk insan›n›n dima¤›na, gönlüne güzel Türkçemizle aktarmakt›r. Açm›fl olduktan 盤›rda hafiîsiz (torun) de kalmam›fllard›r. Sait Emre, ‹smail Emre, fieyho¤lu Satu, Afl›k Pafla, Hac› Bayram Veli, Eflrefo¤lu (Abdullah› Rumi), Nesimî, Emir Sultan, ‹brahim Tennurî, Ibrahim Gülflenî, Ümmü Sinan, Yunus mahlas›n› kullanan zatlar Fuzilî, Bursal› ‹smail Hakk›, ‹smail Dede, Hasana Dede, Öksüz Dede, Âfl›k fienlik, Seyranî, Zihni, Denli, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, fiah ‹smail Hatayî gönül erlerinin yolu üzerinde alev alev ›fl›k saçan meflalelerdir. 13
Muzaffer ÖZDA⁄ Yaratt›klar›n›n, kullar›n›n dil ve gönüllerinin yakar›fllar›n› bilmek, anlamak için sese, heceye, harfe muhtaç olmayan yüce Tanr›'n›n; Süleyman’a (A.S.) kufllarla, kar›ncalarla, bütün canl›larla konuflma anlaflma yetene¤i lütfetti¤ine inan›lan yüce Tanr›'n›n; Ümmet-i Muhammedi kullu¤una kabul için dua ve ibadetlerini, münacaatlar›n› bilmedikleri, anlamad›klar› bir dille yapmaya mecbur tuttu¤u, Arapça yap›lmayan bir duay› makbul saymad›¤› düflüncesi bat›ld›r. Bu bat›l anlay›fl ve tutumda ›srar, ‹slâm dayan›flma ve kardeflli¤ine ‹slâm toplumlar›n›n, milletlerinin manevî rüflt ve kemaline büyük zarar vermifltir. En büyük zarar› da aziz milletimiz görmüfltür. ‹nançta sapmalar›n, mezhep nifaklar›n›n do¤mas›nda da bu tutumun olumsuz etkisi bulunmaktad›r. Hiçbir peygamberin ümmeti içinde fitneyi, nifak› haks›z bir amaç için cebir kullan›lmas›n›, bat›la haks›zl›¤a arka ç›k›lmas›n›, ümmetler aras›nda kavgay›, zulüm ve sömürü amaçl› sald›rganl›¤› ö¤ütlemesi, tensip etmesi beklenemez. Böyle bir tutumun ilâhî mesaja, Allah’›n r›zas›na da uygun bulunamayaca¤› aç›kt›r. Hâl bu iken tarih boyunca fertler, hanedanlar, zümreler, toplumlar, milletler aras›ndaki menfaat kavgalar›n›n semavî kutsiyet kisvesi ile maskelenebildi¤i, Tanr› buyru¤u gibi gösterilebildi¤i de bilinmektedir. ‹nsan oluflun ilk basama¤› Allah idraki, Allah sevgisi ve korkusu ile görev ve sorumluluk duygusu tafl›makt›r. ‹slâm ümmeti, ‹slâm toplumlar› da s›rât-› müstakimden(do¤ru yol) sapma ifade eden ifratlardan fitne ve nifaklardan korunamam›flt›r. Bu bölünmeler, fitneler ve sapmalar Türklü¤ün ‹slâma girifl ve ‹slâm dünyas›n›n yönetimini yükleniflinden önce Arap, Acem ikliminde, toplumunda yeflermifl bulunmakta idiler. Bu durum ve zemin Türk millî bünyesine, Türk kimli¤ine zarar vermifltir. Allah’›n emirlerini, Kur’an-›, ‹slâmî yüce Peygamberin aç›klad›¤›, izledi¤i çizgide anlay›p izlediklerini iddia eden, bu sebeple Sünnî ad›n› tafl›yan ço¤unluk da, onlara karfl› ç›k›p do¤ru anlay›fl ve uygulamay› kendilerinin temsil ettiklerini iddia eden fiiay›, Alevî cemaatini oluflturan f›rkalar (partiler)da Allah’›n, Peygamberin, ehlibeytin, büyük sahabenin oldu¤u kadar ak›l ve vicdan sahibi hiçbir Müslüman›n hofl göremeyece¤i ifratlara, hatalara düflmüfllerdir. Gönül erlerinden bahsederken Allah aflk›n›, do¤a ve insan sevgisini en güzel Türkçe ile ifade eden Alevî-Türk flairlerini, âfl›klar›n› anmamak, unutmak hata olur. Türk dil ve kültürünü koruma, kullanma ve gelifltirmede bu çevrenin imparatorluk bürokrasisi ile, medreseli ulema ile k›yas edilemeyecek ölçüde fluurlu, hassas ve yararl› olduklar› belirgindir. Ancak Anadolu Türklü¤ünün haf›zas›nda geçici siyasî eylemlerinden çok yüksek edebî ve ebedî de¤erde fliirleriyle yer eden fiah ‹smail Hatayî’nin, Pir Sultan Abdal’›n etkiledikleri, yönettikleri kitlelere sevgileri ne ölçüde içtenlik tafl›rsa tafl›s›n; eylemleriyle Türk milletinin 14
Türklük ve ‹slâmiyet birli¤ine, bütünlü¤üne a¤›r zarar verdikleri, inançta da flirk say›lacak ölçüde ifrata sapt›klar› belirgindir. Büyük bir coflku ile Allah aflk›ndan, Muhammed aflk›ndan, ehlibeyt aflk›ndan, insan ve do¤a sevgisinden bahsetmekle, inci gibi p›rlanta gibi dizeler meydana getirmekle beraber hesaps›z, izans›z kan dökme hevesine kap›lmaktan kendilerini alamam›fllard›r. Bak›n Hatayî ne diyor: “Ta kalü belâdan sevdik sevifltik Ezel bizim ile yard›r mahabbet Mahabbet eyleyip birli¤e yettik Cesedin içinde birdir mahabbet” “Mahabbetir yerin, gö¤ün dire¤i Mahabbet edenin yanar ç›ra¤› Afl›k›n Beytullah mafluk dura¤› Hak nazar etti¤i yerdir mahabbet” “Tuttu¤umuz bir gerçe¤in elidir. Gitti¤imiz imamlar›n yoludur Serçeflmemiz Hac› Bektafl Velidir Mihman canlar bize safa geldiniz.” “Bu âleme bir nur do¤du Muhammed do¤du¤u gece Yeflil kandilden nur indi Muhammed do¤du¤u gece” Bu dizeler güzeldir. Ehlibeyt sevgisi de güzeldir. Ancak Hatayî bu noktada durmaz; divaneleflir: “Yaradan bu kudreti gökü yeri Melaik hem Adem div ile peri Erenler güzini cihan serveri Nebiler içinde odur mehteri Ali’dir, Ali’dir, Ali’dir, Ali. Al›y-yül azim ü flefi-ül veli Bu ‹slâm kap›s›n açan âleme Sen an› Huda bil ü Adem deme Veren mücizat-› Bin-i Meryeme Getiren beflaret beni Meme 15
Muzaffer ÖZDA⁄ Ali’dir, Ali’dir, Ali’dir, Ali. Aliy-yül azim ü flef-i ül Veli” fiah Hatayî bu noktada da durmaz. Hiçbir Müslüman, Arap, Emevî Hanedan›n›n ehlibeyte, Peygamber evlâd›na yapt›¤› zulmü tasvip etmez. Yezide lânet umumîdir. Facialar yüzlerce y›l önce Arap toplumu içinde geçmifltir. fiah Hatayî'miz Hüseyin’in kan›n›n davac›s› olmakta intikam› Türk soyundan almak istemektedir. “Sakiya sun bade-i safi safan›n aflk›na Doldurup ver gel Al›y-yel Murtaza'n›n aflk›na Sad hezar lânet Yezide çim ol flehzadeye Bir içim su vermedi kadir Hüdân›n aflk›na Tohmu Mervan’›n Yezid'in kökünü mim akibet Yer yüzünden kald›ran Al-i aba’n›n aflk›na Ey mevaliler bilin sahip zaman›n devridir. Çalar›m k›l›nc› ben sahip zaman›n aflk›na Ey Hatayî, çim ceddin eylemifltir çok gaza Sen dahi baflla gazaya ol gaz an›n aflk›na” Olan sevgili Türk halk›na olur. Türk’ün kan› sel gibi ak›t›l›r. Pir Sultan Abdal'›m›z da ayn› hataya düfler. Sevgili Hüseyin’in kan› için ayaklanmaya ça¤›r›r. Arap Yezid'in Mervan'›n torunlar› diye kendi soydafllar›n›n soyk›r›m›na özendirir. “Gelin canlar bir olal›m Münkire k›l›ç çalal›m Hüseyin’in kan›n alal›m Tevekkeltü taalallah Özü öze ba¤layal›m Sular gibi ça¤layal›m Bir yürüyüfl eyleyelim Tevekkeltü taalallah” Pir Sultan Abdal’›n fliirde ustal›¤› tart›fl›lmaz. Ancak ona baz› çevrelerin gösterdi¤i sevgi ve ilginin edebî gücüne, de¤erine olan takdirden çok, iç bar›fl› bozma hevesinden kaynakland›¤› belirgindir. Sevgili Afl›k Veysel’imiz bu illetleri, bu suiniyetleri bilir, görür, sezer. Bu tutumdan elem duyar. Yaralar› onarmaya çal›fl›r. fiöyle der: 16
Türklük ve ‹slâmiyet “Asl›m Türktür, Elhamdülillah Müslüman fiükür amentüye etmifliz iman Kalbime yaraflmaz flirk ile güman Kalbimiz nur ile dolu say›l›r. Allah birdir, Peygamber Hak Rabbül âlemindir mutlak Senlik benlik nedir b›rak Söyleyim geldi s›ras› Yezit nedir ne K›z›lbafl Deyil miyiz hep bir kardefl Bizi yakar bizim atefl Söndürmektir tek çaresi fiu âlemi yaratan bir Odur kulu fleye kadir Alevî Sünnîlik nedir? Menfaattir farfaras› ‹stemem dünyan›n saltanat›n› Süslü giyimini Arap at›n› Bilirsen Türklü¤ün var k›ymetini Vatan›m milletim bana kâfidir. Vatan bizim, ülke bizim, el bizim Emin ol ki her çal›flan kol bizim Ay y›ld›zl› bayrak bizim, yol bizim Söyle Veysel övünerek, överek” Sevgili Yunus’un, sevgili Veysel’in ruhunu incitmeyelim. Gönül erleri yurdumuzdaki bar›fl ve huzur, birli¤i koruyal›m. Gönül erlerine selâm.
17
Muzaffer ÖZDA⁄
18
Türklük ve ‹slâmiyet
TARTIfiILAN DE⁄ERLER AÇISINDAN TÜRK‹YE* De¤erli Akif, “Ulusum korkma, nas›l böyle bir iman› bo¤ar, medeniyet dedi¤in tek difli kalm›fl canavar” diyor. Bu medeniyet, hâkim medeniyettir. Biz hayat›m›z›, varl›¤›m›z›, ba¤›ms›zl›¤›m›z›, hâkim medeniyete karfl› verdi¤imiz bir savaflla kurduk. Mensup oldu¤umuz medeniyet ise insanl›¤a belirli bir devre ›fl›k veren ‹slâm medeniyeti idi. Mensup oldu¤umuz, yükseltti¤imiz medeniyet yenik düflmüfltür. Ac›lar›m›z›n, bahts›zl›klar›m›z›n sebebi budur. Eylül 1921'de mensup oldu¤umuz medeniyet, hâkimiyet alan›n›, hayat alan›n›n 80’de 79’unu kaybetmifl bulunuyordu. ‹flgal alt›na düflmüfltü, haç›n denetimine girmiflti; 400 milyon Müslüman›n da yüzde 98’i zincirlenmiflti. ‹flte, bu flartlar alt›nda varl›k savafl› veriyorduk. Bu ac›n›n, bu gerilemenin sebebi; mensup oldu¤umuz medeniyetin donmas›, kireçlenmesi, yenik düflmesi idi. Hâkim zorba medeniyete eriflmeye çal›fl›yoruz; çaresizlikle, hasta bir medeniyetten kan al›yoruz. ‹ki cihan savafl› insanl›¤a elim belâlar, ac›lar getiren savafl; bu medeniyetin, hâkim medeniyetin getirdi¤i belâd›r. Üçüncü dünya savafl›n›, ki insanl›¤›n sonu olabilir, önleme iktidar›nda de¤ildir hâkim medeniyet. Nükleer ça¤da öyle bir savafl›n neler getirebilece¤ini hepimiz görebilme durumunday›z. Yeni dünya düzeni yok, yeni dünya düzensizli¤i var. ‹nsanl›¤›n ac›lar› devam ediyor. Türk âleminin, ‹slâm âleminin ac›lar› devam ediyor. Samuel Huntington, ‹darî ‹limler Fakültesi Dekan› Amerika’da. Evet, Stratejik Araflt›rmalar Enstitüsü Müdürü, Amerikan d›fl politikas›n› da yöneten zat: medeniyetler savafl›, medeniyetler çat›flmas› üzerine bir tez gelifltiriyor. Hâkim medeniyetin sömürü alanlar›n› nas›l geniflletebilece¤ini tart›fl›yor. Hedef, Türkiye’nin de içinde bulundu¤u ‹slâm co¤rafyas›d›r. "‹mtiyazlar›m›zdan vazgeçemeyiz" diyor, "kontrol etmeliyiz". Güney Amerika, Orta Amerika, Kuzey Amerika, Bat› Avrupa, Do¤u Avrupa, Sovyetler Birli¤i da¤›ld›, Rusya ve Japonya ile güçlerimizi birlefltirmeliyiz, imtiyazlar›m›z› korumal›y›z sözü bu. Böyle bir dünya düzeninde hayat›m›z›, menfaatlerimizi ve de¤erlerimizi koruyaca¤›z. Bir di¤er noktay› arz etmek istiyorum. Cumhuriyet ikinci Ergenekon oldu. Bir Balkan milleti, hem de yoksul bir Balkan milleti durumuna düflen, yaral› bitkin Türkiye kefeni y›rtt›. Bugün *
Yay›n yeri: Tart›fl›lan De¤erler Aç›s›ndan Türkiye (Sempozyum 17-181995), Ankara 1996.
19
Muzaffer ÖZDA⁄ 60 üniversiteye sahip, 65 milyonluk bir milletiz. Ancak yaflamakta oldu¤umuz manevî buhran bizi ‹stiklâl Savafl›'n›n flartlar›ndan daha a¤›r noktalara götürebilir. Medyay›, bas›n› bir flerit gibi önünüze koyun, mütareke dönemi bas›n›yla k›yas edin. Âdeta gizli bir iflgal hâlinde oldu¤umuzu görürsünüz. Aç›k, kanl› sald›r›lardan daha fazla, Türk milletine gizli ifller hâlindeki medyan›n bir kanad›yla zarar verilmektedir. Yenilgi, muharebe alan›ndan evvel dima¤larda bafllar. Yönetenlerin, karar ve tedbir makam›nda olanlar›n baz› beyanlar›, Türk milletine kaybedilmifl bir meydan muharebesi kadar zarar vermektedir. Bunu da dikkatinize sunar›m. Türk âlemi mukaddes bir vücut kabul edilirse, her zerresi ayn› de¤erdedir, ama bir görüntü, bir teflbih olarak mütalâa edeyim: Bafl Türkiye, gövde büyük Türkistan ise, Azerbaycan boyundur, bo¤azd›r, sinedir ve ilk sald›r›ya hedef olacak zay›f noktad›r. Evet, baflla gövdeyi birbirinden ay›rmak için düflman, sald›r›n›n ilk hedefi olarak Azerbaycan’› seçmifltir. Türk dünyas›yla, Türkiye aras›na geçilmez duvarlar yükseltilmek istenmektedir. Ermenistan kamas› yeterli mütalâa edilmiyor, yeni etnik duvarlar oluflturulmas›na çal›fl›l›yor. ‹ran bu duvar› infla etmifltir. Arap âleminde benzeri bir duvar infla edilmektedir, yeterli de¤il, Türkiye bölünmeye çal›fl›l›yor. Bugüne kadar al›nan tedbirlerin yeterli oldu¤unu söylemek mümkün de¤ildir. Üç-befl çapulcunun ehemmiyetsiz davran›fl› kabul edilen olay, Türk Silâhl› Kuvvetlerinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin gücünün önemli bir bölümünü angaje etmifl hâle gelmifltir. An›lan zaman diliminde görevli olan bütün heyetler, tedbirde, icraatta yetersiz kalm›fllard›r. Yara kanamaya devam ediyor. Gecikilmeden tedbir al›nmas› lâz›md›r. Düflman›n baflka yönlerden sald›r›ya geçmesinden evvel, tedbir almak gerekir.
20
Türklük ve ‹slâmiyet
YEN‹ B‹R YÜZYIL Efi‹⁄‹NDE ‹SLÂM DÜNYASI ‹nsano¤lunun dima¤ ve kalbini dolduran en güçlü, en sürekli ifltiyak; doyurucu bir çözüm, inan›l›r cevap isteyen en müflkül sual; ça¤lar boyunca -hiç flüphe yok ki- ne oldu¤unu, nereden geldi¤ini, nas›l ve niçin yarat›ld›¤›n›, yarat›l›fl gayesini, Yaradan›, Yaradana karfl› ödevlerinin ne oldu¤unu araflt›rmak, bilmek olmufltur. ‹nsan› yarat›klar›n en flereflisi, üstünü yapan da Hâlikini bilmesi, bulmas›, O’na karfl› ödevlerini ifaya yönelmesidir. Din budur. Kiflinin dünya görüflü; kendine, topluma, insanl›¤a ve Yaradana karfl› görev fluuru yaflad›¤›, benimsedi¤i, inand›¤› din ve kültür çerçevesinde belirlenir. Bilindi¤i gibi ‹slâm Allah idraki, tevhid fluuru olarak gerçek insanl›k kadar k›demlidir, Hazreti Adem'le yafl›tt›r. Semavî kaynakl› son ve ebedî ça¤r›, bu ça¤r›yla denenen ve inananlar çerçevesinde oluflmufl bir yaflama biçimi, özgün bir medeniyet olarak 1400 yafl›n› ikmal etmektedir. ‹slâm Peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa (S.A) Tanr›'n›n insanl›¤a son elçisidir, Hatem-ül Enbiyad›r. Tebli¤ine memur oldu¤u son mesajla din kemaline ermifl, tamamlanm›flt›r. Âlemlerin Rabb›’n›n, Yaradan›n insana, insanl›¤a Hazret-i Adem’le bafllayan, Hazreti Muhammed’le (S.A.) tamamlanan ilâhî mesajlar›, semavî tebligat› özünde ayn› ve tek gerçe¤i belirler. Gerçe¤in tekli¤ine, sadeli¤ine ra¤men, yaz›k ki insanl›k farkl›laflan, z›tlaflan inançlar ve dinler çerçevesinde kutuplanm›fl, has›m hayat ve medeniyet daireleri oluflturmufltur. Kifli dünyaya gözlerini gerçekte Adem'in (S.A.) f›trat›nda (yarad›l›fl›nda), ‹slâm f›trat›nda açar. Ancak kimli¤i, dinî inançlar›, belle¤i yaflad›¤›, yetiflti¤i kültür ve medeniyet ortam›nda flekillenir. ‹slâm intiflar sürecinde evrensel etki gücüyle k›sa zamanda genifl bir alana yay›lm›fl ve büyük bir dünya dini olmufltur. ‹slâm hayat ve yay›lma alan›nda flekillenen özgün ‹slâm medeniyeti insanl›¤a yeni bir geliflme ufku açm›fl, ‹slâm toplumlar›na Avrupa-Asya-Afrika kara blokunun ve iç denizlerinin; Eski Dünya'n›n büyük bölümünde hâkimiyet kurma ve 17. yüzy›l›n bitimine kadar siyasî üstünlüklerini koruma yeterli¤i kazand›rm›flt›r. Ancak ‹slâma önder olan Türk gücü önünde Güneydo¤u Avrupa’da, Akdeniz’de yenilip çaresizli¤e düflen Hristiyan Bat›'n›n 15. yüzy›l›n bitiminden önce ‹berik yar›madas›nda Endülüs 21
Muzaffer ÖZDA⁄ ‹slâm Devleti'ni ve toplumunu tasfiye ederek, okyanuslara aç›lmak, sahipsiz yeni k›t'alara, rakipsiz flekilde el koymak, aç›k denizlerde ve okyanus yollar›nda denetim tekeli kurmakla dünyan›n paylafl›m fleklini ve kuvvet dengelerini kökünden de¤ifltirme imkân ve inisiyatifine eriflmifl oldu¤u da unutulmamal›d›r. (Amerika ve Avusturalya k›t'alar› ve Okyanusya adalar› Bat›l› kolonistlerin erifltikleri tarihlerde gerçekte ›ss›z, sahipsiz de de¤ildirler. Ancak Hristiyan Bat› kendi din ve medeniyetine mensup olmayan ve öz varl›¤›n› savunma gücünde bulunmayan toplumlar› insan saymad›¤› için bu k›t’alar›n, adalar›n yerli halklar›n› insan havsalas›n›n almayaca¤› bir ac›mas›zl›kla sistemli flekilde yok etmifltir.) ‹slâm›n eski dünya co¤rafyas›ndaki siyasî üstünlü¤ü ve etkinlik alan›n›n genifllemesi ise ‹slâm toplumlar›n›n medeniyet plân›nda duraklamas› ve Türk gücünün y›pranmas›, yenik düflmesi ile sona ermifltir. Ayn› ahlâkî hakikati tebli¤e memur Tanr› elçilerini takiple ayn› yüce hedefe, kutlu amaca yönelmek iddias›n› tafl›yan ümmetlerin, milletlerin birbirlerine ilâhî bir sevgi ve sayg› ile yak›nlaflma, kaynaflma yerine has›m kesilmeleri hazin bir olgudur. ‹slâm›n asl› korunmufl son semavî mesaj olarak din plân›ndaki mükemmeliyetinin, as›llar› yitirilmifl, özleri bozulmufl Musevî, ‹sevî dinî metinlerinin temsil ettikleri inanç ve görüfllere, maneviyata -salim ak›l ve vicdan sahiplerinin asla tereddüt etmeyecekleri- kesin üstünlü¤ünün medeniyet plân›na aynen yans›t›lmas› ve bu üstünlü¤ün medeniyet plân›nda sürekli korunmas› sa¤lanamam›flt›r. Semavî kaynakl›, kemali, mükemmeli temsil eden din ile beflerî olan medeniyeti birbirine kar›flt›rmamak gerekir. ‹nsan akl›n›n bilgi birikiminin eme¤inin eseri olan; geliflmesi, de¤iflmesi elzem olan medeniyete semavî kudsiyet, de¤iflmezlik izafe edilmemelidir. ‹slâm toplumlar› bu hataya düflmüfl, bu nedenle yenilgiye sürüklenmifllerdir. Medeniyet plân›nda önce ‹slâm âlemini izleyen, giderek bilim ve teknolojide, iktisatta, servet ve kudret üretiminde, askerlikte, harp silâh ve araçlar›nda üstünlük kazanan Bat›l› güçlerin uzun bir haz›rl›k safhas›ndan sonra sald›r›ya geçmeleri ile ‹slâm âlemi önce genifl bir kuflatma çemberine al›nm›fl, Eski Dünya karalar›na hapsedilerek tecrit edilmifltir. Ahiren ‹slâm Avrupa k›t’as›ndan tart edilmifl, Afrika’da, Hindistan’da, Güneydo¤u Asya’da yay›lmas› engellenmifl, nihayet Darül ‹slâm›n tamam›na yak›n bölümü paylafl›l›p istilâ edilerek sömürgelefltirilmifltir. ‹slâm ülkelerinin sömürge durumuna düflürülmeleri, paylafl›l›p istilâ ve talan edilmeleri, ‹slâm toplumlar›n›n soyk›r›ma tâbi tutulmalar› münhas›ran Haç-Hilâl çat›flmas› çevresinde oluflmufl bir olay de¤ildir. Hristiyan Bat›, Avrupal› milletler geliflmelerinin bir safhas›nda k›t'alar›ndan taflarak dünyan›n geri kalan bölümü üzerindeki bütün milletlere ve medeniyetlere karfl› sald›r›ya geçmifller ve ezici bir hâkimiyet kurmufllard›r. Amerika ve Avustralya k›t'alar›na el koyarak bu k›t'alar›n yerlilerini tüketen, Afrika halklar›n› kölelefltiren Bat›l›lar, ‹slâm âlemini ve Asya’n›n büyük medeniyetlerine mensup ülkeleri de sömürgelefltirmifllerdir. 22
Türklük ve ‹slâmiyet ‹slâm milletleri Hristiyan Bat›'n›n dünya hâkimiyetinden büyük zarar görmüfl, büyük ac›lar çekmifl, a¤›r zulümlere, afla¤›lamalara hedef olmufllard›r. ‹slâm ülkelerinin, milletlerinin hemen tümü, özellikle de sömürge yönetimine düflenler bünyelerinde müstevli gücün açt›¤› a¤›r maddî ve manevî hasar› tafl›maktad›rlar. Müstevli Bat›l› güçlerin ‹slâm toplumlar›n›n kalk›nma ve geliflmelerini önleyen olumsuz etkileri, y›k›c› tertipleri, ‹slâm milletlerinin bugünkü durum ve seviyelerinde a¤›rl›kl› bir menfi faktör oluflturmaktad›r. ‹slâm âleminin koruyucu önderli¤ini yüklenen ve bu görevi bin y›la yak›n bir süre kendini feda edercesine tek bafl›na sürdüren Türk milletinin ise en a¤›r zarara u¤rad›¤› ve Hristiyan milletlerin en yo¤un ve sürekli husumetine hedef oldu¤u sabittir. Ancak ‹slâm âleminin, bütün Müslüman milletlerin bilim ve teknolojide, bilgi üretim ve yay›m›nda, e¤itimde, iktisatta, teflkilâtlanmada, siyasette, medeniyet plân›nda duraklamas›n›n, geri kalmas›n›n, yenik düflmesinin aslî sorumlular›n›n bu toplumlar›n ayd›nlar›, yöneticileri, ulema ve ümeras› olduklar› unutulmamal›d›r. Il. Dünya Savafl›’n›n sonuçlar› mazlum ve mahkûm milletler için yeni bir ça¤ bafllatm›flt›r. Yüzy›l›m›z›n bafllar›nda tamam›na yak›n bölümü paylafl›l›p sömürgelefltirilmifl bulunan, Türkiye Türklü¤ünün de ezilip imhas›, Anadolu’nun taksim edilmesi cinaî giriflimi ile ba¤›ms›z medenî ve siyasî hayat› bitirilmek, kurtulufl ümidi söndürülmek, kesin denetime al›nmak istenen ‹slâm âlemi, günümüzde pek uzun süren derin uykusundan uyanan, yaral› bedenini sarmalayan zillet ve meskenet (yoksulluk) ba¤lar›n›, esaret zincirlerini parçalamaya çal›flan bir dev görünümü kazanm›fl bulunmaktad›r. Atlas okyanusundan Çin Seddi’ne, Akdeniz k›y›lar›ndan Afrika k›t'as› derinli¤ine, Ural da¤lar›ndan, Sibirya steplerinden Hint Okyanusu'na, Güneydo¤u Asya’ya, Endonezya’ya kadar uzanan genifl ‹slâm co¤rafyas›nda yaklafl›k bir milyar› aflk›n say›da Müslüman yaflamaktad›r. Birleflmifl Milletler teflkilât›nda temsil edilen ‹slâm devletlerinin say›s› 50’yi aflm›fl bulunmaktad›r. ‹slâm dünyas›n› insanl›k için de kurtulufl olacak parlak bir gelecek beklemektedir. Hiçbir mutlu do¤umun sanc›s›z olmayaca¤› bilinmelidir. ‹çinde bulundu¤umuz durumun gerçekleri de dikkatten kaç›r›lmamal›d›r. - ‹slâm milletlerinin ba¤›ms›zl›¤a, millî kurtulufl mücadelelerinde baflar›ya ulaflmalar›; bu milletlerin bilimde, teknikte, teflkilâtlanmada, iktisatta Bat›l›lar› çaresizli¤e düflüren bir üstünlü¤e eriflmelerinin, sömürgeci güçler koalisyonunu kendi hayat alanlar›nda ezici, kesin bir yenilgiye u¤ratmalar›n›n, dünya siyasetinin güdümünü ele geçirmelerinin do¤al ve önlenemez sonucu olarak gerçeklefltirilmifl de¤ildir. Mazlum ve mahkûm milletlerin günümüzdeki flekli ba¤›ms›zl›klar›, nispî rahat ve hürriyetleri, hâkim zorba medeniyeti temsil eden büyük güçlerin kendi aralar›ndaki derin 23
Muzaffer ÖZDA⁄ uzlaflmazl›klar›n, büyük paylafl›m kavgalar›nda birbirlerini örseleyip y›pratm›fl olmalar›n›n yaratt›¤› çok iyi de¤erlendirilmesi gereken müstesna bir imkân olmufltur. Hiç flüphe yok ki, bask›ya, zulme, sömürüye dayal› sistem ve yönetimler sonunda çökmeye mahkûmdurlar. Bat›l› sömürge imparatorluklar› gibi Rus sömürge imparatorlu¤u; Sovyetler Birli¤i de çözülmüfltür. Ancak ‹slâm dünyas› ilân edilmemifl genifl bir fiilî husumet koalisyonu ile kuflat›lm›fl olmaktan kurtulabilmifl de¤ildir. Yaln›zl›¤›n› yenebilmifl de¤ildir. Bat›l› güçler, Rusya, Çin, Hint ‹slâm milletlerinin uyan›fl ve yükselifline, geliflmesine karfl› engeller ç›karmada fiilen birleflebilmektedirler. Rusya ve Çin Türk-‹slâm co¤rafyas›n›n genifl bir bölümünde iflgal ve denetimlerini sürdürme kararl›l›klar›n› ilândan ve vahfli uygulamalardan kaç›nmamaktad›r. Türk-‹slâm yurtlar›nda iskân alanlar› yak›n›nda nükleer infilâk deneyleri yaparak bu toplumlar› kobay gibi kullanmaktan kaç›nmayan, sistemli fizikî, kültürel jenosit plânlar› uygulayan bu milletlerin politik ve askerî durumun kendileri için müsait göründü¤ü hâllerde ne kadar ac›mas›z, tahripkâr olabilecekleri kestirilebilir. Sovyet komünist yay›lma tehdidi karfl›s›nda hürriyetçi, demokrat, insan haklar›na, milletlerin varl›¤›na sayg›l›, adil bir dünya düzeninin savunucusu görüntüsüne giren Bat›l› kapitalist güçlerin de ‹slâm ülkelerinde k›sa bir süre için kaybettikleri denetimlerini yeniden kurma ve sömürülerini sürdürme emelini terk etmedikleri belirgindir. Bu ülkeler yöneticilerinin hiçbir hukukî, ahlakî, insanî ilkeyle ba¤l› olmad›klar› yaflanan olaylarla vuzuh bulmaktad›r. Bosna-Hersek’te S›rp vahfletini ve Boflnaklara karfl› uygulanan soyk›r›m› icazet verip cür'etlendiren, gerekçe olarak Avrupa k›t'as›nda yeni bir ‹slâm devletinin oluflturulmas›na müsaade edilemeyece¤ini beyan ve ilândan kaç›nmayan; Kafkasya’da Ermeni sald›rganl›¤›na destek veren; Türkiye’ye karfl› terörist cinayet çetelerini arkalayan Bat›l› hükümetlerin, devletlerin siyasî sab›ka sicilleri gelecek için iyi bir iflaret teflkil etmemektedir. An›lan milletlerin, devletlerin ciddî boyutlu bir karfl›laflmada Orta Ça¤ haçl›lar› vahfletine, ba¤nazl›¤›na sürüklenecekleri bilinmelidir. - Hint alt k›t'as›nda mecûsi Hindular lâik hoflgörüden yoksun bir tutumla yüz milyonu aflk›n say›daki Müslüman yurttafllar›n› az›nl›k statüsünde, bask› alt›nda tutmakta; bu alt k›t'adaki ‹slâm devletlerine, Pakistan’a, Bengaldefl’e karfl›, genelde ‹slâm âlemine karfl› has›m bir güney cephesi, güçlü bir kuflatma kolu oluflturmaktad›rlar. - Tarihî sebeplerle kendi d›fl›nda kalan dünyay› bütünüyle kendisine karfl› husumete ve düflmanl›kta fiilen birleflmeye sevk eden, nazarî ve amelî olarak sürekli bir flekilde ilân edilmemifl özel bir savafl hâlini yaflayan ‹slâm âlemi, böyle bir durumun elzem k›ld›¤› maddî, manevî, ruhî, fikrî, siyasî dayan›flmadan da yoksun bulunmaktad›r. ‹slâm milletleri aras›nda yard›mlaflma, dayan›flma eksikli¤i hâkim medeniyete mensup güçlerin olumsuz etkilerini ve sömürülerini art›rmalar›na, sürdürmelerine imkân vermektedir. 24
Türklük ve ‹slâmiyet - Günümüzde ‹slâm kimli¤inde görünen milletlerin ve bu milletlere mensup fertlerin büyük ço¤unlu¤unun temsil ettikleri a¤›r flekilde örselenmifl kültürel veraset d›fl›nda mükemmel Müslüman olduklar›n›, ‹slâm›n özüne ruhuna uygun yüksek bir ahlâkî, manevî seciyeyi, yaflay›fl biçimini koruduklar›n›, sürdürdüklerini söylemek mümkün de¤ildir. - Allah’tan gayr›s›na kullu¤u kabul etmeyecek ölçüde özgür ve korkusuz, Allah’tan gayr›s›na s›¤›nmayacak, acizlenmeyecek, yard›m dilenmeyecek ölçüde onurlu, metin, yetenekli, sorumluluklar›n› müdrik, müstakîm, hak ve hakikat idealine ba¤l› ‹slâm seciyesi ender görülmektedir. - Hint, Çin, Japon toplumlar› galip medeniyetin üretim metotlar›n›, bilgi birikimini kavram›fl, kendi hayat sahalar›nda bu medeniyete mensup güçlerin tahakkümünü s›n›rlam›fl, dengelemifl ve önlemifl bulunmaktad›rlar. - ‹slâm âlemi kendi medeniyetini ihya etme, gelifltirme, insanl›k için yeni bir ç›k›fl yolu, kurtulufl çaresi haz›rlama cehdine henüz girmedi¤i gibi kendisini bu medeniyete mensup zorba güçlerin aç›k-kapal› sald›r›lar›na karfl› savunabilecek flekil ve seviyede tutarl›, yeterli bir iktibas da yapabilmifl de¤ildir. Dünya üzerinde tahakkümlerini sürdüren zorba güçlerin temsil ettikleri medeniyet, adalet duygusundan, insanl›k sevgisinden, Tanr› aflk›ndan, tevhid fikrinden yoksun Bat› medeniyeti hastad›r. A¤›r hastad›r. ‹ki büyük savafl›n sorumlulu¤unu tafl›yan bu medeniyet insanl›¤› felâkete sürükleyebilir. Kendisi için de intihar sonucunu yaratacak bir k›yamete yol açabilir. Bin y›l› aflan bir süre ‹slâm milletlerinin koruyucu önderli¤ini yüksek bir özveriyle, ihlâsla yapan aziz milletimizin çok uyan›k, çok dikkatli olmas› gerekmektedir. Senaryosunu fler kuvvetlerinin haz›rlad›¤› savafl tuzaklar›ndan kaç›n›lmal›d›r. Millî birli¤in korunmas› hayatî önem ve öncelik tafl›maktad›r. Aziz milletimizin bütün zorluklar› yenmeyi baflaraca¤›na inanc›m›z sars›lmamal›d›r. Bütün milletler içinde Hakka en yüksek ba¤l›l›¤› ve Tanr› aflk›n› aziz milletimizin tafl›d›¤› bilinmelidir. Cumhuriyet'e yönelen iç suikast ve d›fl sald›r›lar k›r›lacak, vatan bütünlü¤ü, millet birli¤i korunacakt›r. Büyük karfl›laflmalardan önce yapmam›z gereken fetihler, bilim sahas›nda olmal›d›r. "‹lim Çin’de de olsa aray›n›z, al›n›z" emrini veren yüce Peygamberin ümmeti ilimsizlikle bask› alt›nda yaflamaya mahkûm ve mecbur b›rak›lmamal›d›r.
25
Muzaffer ÖZDA⁄
26
Türklük ve ‹slâmiyet
RUS-SOVYET TEHD‹D‹ ÖNÜNDE ‹SLÂM DÜNYASI VE TÜRK‹YE ‹SLÂMININ DÜNÜ VE BUGÜNÜ* ‹slâm, Allah idraki, tek Tanr› fluuru olarak, gerçek insanl›k kadar k›demlidir. Bir inanç ve yaflama sistemi, bir medeniyet, semavî kaynakl› ebedî son risalet olarak 1400 yafl›n› ikmal etmektedir. Bugün Atlas okyanusundan Çin Seddi’ne, Akdeniz k›y›lar›ndan Afrika derinliklerine, Urallar’dan, Sibirya’dan Hint Okyanusu’na, Umman Denizi’ne, Endonezya’ya kadar uzanan, yaklafl›k olarak dünya karalar›n›n dörtte birine yak›n genifllikteki alanda, bir blok bütünlü¤ünde bir milyara yak›n Müslüman yaflamaktad›r. Birleflmifl Milletler Teflkilât›na üye devletlerin de dörtte birinden ço¤u ‹slâm devletidir. Yüzy›l›m›z›n bafllar›nda, çok uzun süreden beri dald›¤› uykusu içinde zincire vurulmufl bulunan ve hayat›n› bu uyku içinde ikmal edecek görünen, Anadolu Türklü¤ü d›fl›nda hayat cevheri ve hayatiyet alâmeti tafl›r görünmeyen ‹slâm âlemi, zincirlerini k›r›p aya¤a kalkan bir dev görünümü kazanmaktad›r. ‹slâm, Afrika’da sürekli ve sür'atli bar›flç› bir fetih içindedir. Afrika’n›n kaderi, hemen hemen bütünüyle, ‹slâm olmakt›r. Endonezya ötesi Hint Adalar›’n›n kaderi de budur. Hristiyan Beyaz’›n emperyalist-›rkç› bask›s› ve horlamas› karfl›s›nda, Amerika k›t’as›n›n renkli ›rktan insanlar› için ‹slâm, manevî s›¤›nak olmaktad›r. Ba¤›ms›z ‹slâm devletlerinin say›s› k›rk› aflm›flt›r. Yönetimleri alt›nda önemli say›da ‹slâm az›nl›¤› tutan ülkelerde Müslümanlar, ba¤›ms›zl›k temeline oturtacaklar› bir hareket oluflturmad›klar› taktirde, asgarî inanç ve kültürleri üzerindeki bask›n›n kald›r›lmas› ve eflit yurttafll›k haklar› için mücadele vermektedirler. Eritre’de, Güneydo¤u Asya’da, Filipinler’de ‹slâm böyle bir mücadele içindedir. Genel hatlar›yla özetlenirse; yaflanan gün içinde hâlen tek Tanr› kültüre ba¤l› ve ‹sa Mesih’in ümmeti olma iddias›n› sürdürenlerin egemen oldu¤u alanlardaki ‹slâm, kurtuluflunu tamamlama yolundad›r. Ancak bütün dinlere karfl› savafl açm›fl bulunan komünist ülkelerin ve Sovyetler Birli¤i’nin yönetimi alt›ndaki ‹slâm toplum ve ülkelerinin düfltü¤ü esaret zilleti ve zulmeti devam etmektedir. ‹slâm›n bu bölümü üzerine çekilen demir perde henüz y›k›lmam›flt›r. *
Stepte Ezan Sesleri kitab›n›n ön sözü, 1982, Ankara.
27
Muzaffer ÖZDA⁄ ÇA⁄LARI AfiAN UZLAfiMAZLIK Müslümanl›k ve Hristiyanl›k, bütün semavî dinler için tek ve ayn› olan gerçe¤i ifade etmelerine, ayn› kaynaktan do¤up ayn› amaca yönelmelerine ra¤men, bu iki ba¤l› toplumlar aras›ndaki iliflkiler, ça¤lar boyunca karfl›l›kl› bir meydan okuyufl ve mücadele niteli¤i tafl›m›flt›r. ‹ki din aras›nda kurulmas› ola¤an, tarih ve co¤rafyan›n tayin edici etkileriyle, ›rklar, k›t’alar, medeniyetler aras› bir hâkimiyet kavgas›na dönüflmüfltür. Mücadele, ‹slâm›n do¤uflu ve Akdeniz k›y›lar›na inifliyle bafllar... 1400 y›la eriflen mücadelenin belirgin ve devaml›l›k ifade eden sonucu, Hristiyanl›¤›n eski Yunan-Roma hâkimiyet alan› olarak tamam›n› benimseyip sahiplenmek iddias›n› tafl›d›¤› Akdeniz’in Müslüman Do¤u ile Hristiyan Bat› aras›nda paylafl›lmas› ve bölünmesi olmufltur. Orta Do¤u ve Kuzey Afrika’y› terke mecbur edilen Hristiyanl›k bir Avrupa dini olmaya zorlanm›flt›r. Hristiyan Roma, Müslüman Kartaca karfl›s›nda yenilmifl ve ric’at etmifltir. ‹slâm, muzaffer yürüyüflünü sürdürecek, Avrupa’ya, bat›da ‹spanya, do¤uda Anadolu ve Balkan kap›lar›ndan girmeyi deneyecektir. Haçl› seferleri Hristiyan Avrupa’n›n ‹slâm›n dört yüzy›l süren muzaffer yürüyüflüne karfl› fliddetli tepkisi ve karfl› taarruzudur. Do¤u Hristiyanl›¤›n›n çöktü¤ü, ‹slâm›n enerji ve hamle gücünün Türk güç ve önderli¤iyle yenilendi¤i bir dönemde kilisenin önderli¤inde seferber olup sald›r›ya geçen Bat› Hristiyanl›¤› Do¤u Akdeniz’de baz› köprübafllar› ve ileri mevziler kurmak ve Bizans’a bir süre için hayat solu¤u kazand›rmakla beraber, Türklü¤ü ebedî yurt kurdu¤u Anadolu’dan ç›karmay›; ‹slâm› Akdeniz k›y›lar›ndan söküp çöle atmay› baflaramaz. Ancak; ilk hicrî yüzy›lda yapt›¤› iflle yorgun düflmüfl Arapl›¤›n ve at›l›m gücünden yoksun Farsl›¤›n tükenifl ifade etti¤i bir dönemde ‹slâm dünyas›n›n önderli¤ini yüklenen Türklü¤ün Avrupa’ya girifli, iki yüzy›la yak›n bir süre devam eden Haçl› dalgalar›yla 300 y›l geciktirilmifl olur. TÜRKLÜK VE ‹SLÂM‹YET Türk tarihinin son bin y›l›na s›¤an en önemli bölümü, ‹slâm tarih ve co¤rafya kadrosu içinde yaflanm›flt›r. Türk, ‹slâm oldu¤u andan itibaren, bu tarihi yapan, bu co¤rafyay› geniflleten ve koruyan bafll›ca güç olmufltur. Bu nedenle ‹slâm tarihini Türksüz düflünmek mümkün olmad›¤› gibi, Türk tarihini de, Türk milletinin hayat ve hareketlerine yön veren ‹slâm› anlamadan, dikkate almadan kavramak mümkün de¤ildir. ‹slâm›n, Haçl› sald›r›lar›n› durdurufl ve k›r›fl›ndan sonraki dönemde Hristiyan Bat›’ya karfl› ikinci meydan okuyuflu ve ikinci at›l›m›, yine Türk önderli¤i ile sürdürülür. ‹slâm›n sancaklar› 28
Türklük ve ‹slâmiyet Balkanlar’a, Do¤u Avrupa’ya dikilir. Orta Avrupa’da Viyana önlerine götürülür. Akdeniz bir Türk-‹slâm gölü olur. Türk önderli¤indeki ‹slâm üstünlü¤ü 17. yüzy›l sonlar›na kadar sürdürülür. ‹slâm, yine Türklerin önderli¤inde, Hint Yar›madas›’nda en ileri s›n›rlara ve tart›flmas›z üstünlü¤e eriflir. ‹slâm, ilk bin y›l› içinde Hristiyan Bat›’ya üstündür. Osmanl› ‹mparatorlu¤u, ‹slâm›n en uzun ömürlü ve en büyük son imparatorlu¤udur. ‹slâm, durgunluk ve gerileme dönemine girdi¤i s›rada, Bat›’n›n ilerleme ve genifllemesiyle karfl›laflan iki âlem aras›nda önce denklik belirir, nihayet Hristiyan Avrupa’n›n kesin üstünlük kurdu¤u döneme geçilir. 19. yüzy›l›n son çeyre¤inde dahi, Güneydo¤u Avrupa, Romanya ve S›rbistan, Türk yönetimine tâbidir. Adriyatik denizinin do¤u k›y›lar› 20. yüzy›l bafllarken dahi Osmanl› sancaklar› alt›ndad›r. Bütün dünyada kesin egemenlik kuran Avrupa için bu tahammül edilmez bir hâldir. fiark meselesi, ‹slâm›n canl›l›k gösteren son unsuru olan Türk ‹mparatorlu¤u’nun, Türk milletinin ezilmesi, ‹slâm›n Avrupa’dan kovulmas› meselesi olmufltur. TÜRK-‹SLÂM ÜSTÜNLÜ⁄ÜNE KARfiI HR‹ST‹YAN KARfiI TAARRUZU Türk gücünün zirvesine ulaflt›¤›, Hristiyanl›¤›n ve Avrupa’n›n en dar hudutlar›na s›k›flt›r›ld›¤› 15. yüzy›l sonu 16. yüzy›l›n ilk yar›s›nda Hristiyan âleminin ciddî sonuçlar verecek iki giriflimi görülür. Bat› Avrupa, Türk enerjisinin eriflemedi¤i ‹spanya’dan ‹slâm› atmay› baflard›ktan sonra okyanuslara, bilinmeyen ülkelere, k›t’alara aç›lmay› ve yay›lmay› denerken, Kuzey-Do¤u Avrupa’da Hristiyanl›¤a en geç giren ve en sonra Avrupal›laflan bir millet, ‹slâma, Do¤u'ya karfl› hesapl›, dikkatli ve ›srarl› bir sald›r›ya geçer... Bat› Avrupa, Türk-‹slâm dünyas›n› güneyde denizlerden, okyanuslardan kuflat›rken, Rusluk ayn› kuflatmay› kuzeyde ve do¤uda karalardan gerçeklefltirmeye koyulur. Bu bir rekabet hâlini almad›¤› sürede, fiilî iflbirli¤idir. ‹slâm›n Akdeniz’e sokmad›¤› veya Akdeniz’den ç›kard›¤› güçler, okyanuslar ötesinde yeni dünyalar kurarlar. Amerikalar, Avusturalya, Okyanusya, Hristiyan mülkü olur. Ortodoks Hristiyanl›k da Rus ateflli silâhlar›yla bütün Kuzey Asya’y› katederek Pasifik sahillerine eriflir. Hristiyanl›¤›n denizlere egemen olan Bat› kolunun Müslüman olan/olmayan büyük Asya medenî ülkelerindeki etkinlikleri, Sanayi Devrimi’nin sonuçlar› al›n›ncaya kadar, karalar üzerinde askerî ve siyasî denetim, hâkimiyet kurma iddia ve imkân› sa¤layabilmekten çok, ticaret müsaade ve imtiyaz› sa¤layabilmek seviyesinde kal›r. Ancak bu durum dahi ‹slâm dünyas›n›, Osmanl›’y›, Do¤u-Bat› ticaretinin semerelerinden yoksun b›rakt›¤› için y›k›c› olur. 29
Muzaffer ÖZDA⁄ Sanayi Devrimi’nin kara ve deniz ulaflt›rma araçlar›n›, ateflli silâhlar› gelifltirdi¤i ve üretimini art›rd›¤› safhada, Hristiyan Avrupa’n›n bütün dünyada ve ‹slâm âlemi üzerinde kesin ve karfl› konulmaz egemenli¤i belirir. Kuflatma hatlar›, çemberleri daralt›l›r, imhaya geçilir. Daha 19. yüzy›l sona ermeden, deniz gücünün önderi ‹ngiltere ile kara gücü Rusya, Pamir’de Türkistan' da dünyan›n dam›nda birleflirler. Denizlerden kovulan ‹slâm, karalarda da zincirlenir. Hindistan’daki ‹slâm hâkimiyeti sona erer. Kadim Türk anavatan› Orta Asya iflgal alt›na al›n›r. ‹slâm›n son büyük devleti, yar› sömürge durumuna düflürülmüfl Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun nice y›k›mlardan arda kalan yurdunun da tasfiyesi mukadderdir. Bu sonucu geciktiren, Türk’ün emsalsiz hayatiyet ve kahramanl›¤› kadar, paylaflmac› güçler aras›ndaki rekabettir. RUSYA VE TÜRK-‹SLÂM ÂLEM‹ Osmanl› Türklü¤ü’nün karada ve denizde Bat› Hristiyanl›¤›n› en dar hudutlar›na s›k›flt›rd›¤›, Do¤u Roma ‹mparatorlu¤u’na tâbi ülkeleri ve Do¤u Kilisesi’ne tâbi kavimleri yönetimi alt›na ald›¤› dönemlerde, Rusya henüz ehemmiyetli bir devlet ve güç olmaktan, Avrupa sistemine dâhil say›lmaktan uzakt›r. Ancak; Türk-‹slâm gücünün hareket hâlindeki s›klet merkezinden uzakta ve co¤rafî bak›mdan korunmufl bir mevkide bulunman›n avantaj›na sahiptir. Rusluk, bu avantaj› iyi de¤erlendirir. Osmanl›-Türk gücü dokunulmaz üstünlü¤ünü korudu¤u sürece, Osmanl› ile ihtilâfa girmekten itinal› flekilde sak›n›r. Ruslu¤un iflgal etti¤i co¤rafî mevki, onun Türk-‹slâm âleminin aç›k, savunmas›z kanat ve gerilerine rahatça sarkma ve sald›rmas›na imkân vermektedir. Rusluk; Kazan, Ejderhan, Sibir Türk hanl›klar›n› y›k›p Kuzey Asya boyunca yay›l›rken, bu harekette Hristiyan dünyas›n›n deste¤ini temine ve kendi halk›n›n dinî, millî duygular›n› hamiyyetini teflvike gayret etmekle beraber, sald›r›lar›n›n ‹slâm›n birleflik tepkisini davet etmesinden, Türk-‹slâm gücünün büyük k›sm›yla karfl› karfl›ya gelmekten kaç›nmay› baflar›r. Yay›lma hareketinin bafllang›ç safhalar›nda Osmanl›’n›n yard›m›n› de¤ilse dahi, müsamahas›n› veya ilgisiz kalmas›n› sa¤lar. Türk-‹slâm devletleri aras›ndaki geçimsizlik ve rekabetten ustal›kla yararlan›r. Bu yöntemi mümkün olan her f›rsatta kullanmay› dener. Ruslu¤un Türk-‹slâm dünyas›na karfl› husumetini pervas›zca a盤a vurmas› ve yeni bir Haçl› ça¤›n›n bafll›ca gücü olarak sürekli sald›r›ya geçifli; Osmanl›’n›n Bat› savunmas›n› y›kamayaca¤›n›n 2. Viyana Kuflatmas›’yla ortaya ç›kmas› ve Bat› Hristiyanl›¤›nca birleflik Avrupa gücünün Osmanl›’ya karfl› taarruza geçmeye yetece¤inin fiilen yaflanarak anlafl›lmas›ndan sonra bafllar. Türk-‹slâm dünyas› bu andan itibaren en a¤›r yaralar›, en onar›lmaz hasarlar›, yeni Haçl› döneminin en ac›mas›z ve en mutaass›p tahripkâr gücü olan “Ruslu¤un” darbeleriyle al›r. Bat› Hristiyanl›¤› için ‹slâm milletleriyle karfl›laflmada izlenen amaç politik üstünlük ve ekonomik sömürü, tâbi k›lma ve denetleme oldu¤u hâlde; Rus-Türk karfl›laflmas›, Ruslu¤un 30
Türklük ve ‹slâmiyet Ortodoks Slavl›k ad›na Türk-‹slâm toplumlar›na karfl› yürüttü¤ü amans›z bir imha savafl› niteli¤i tafl›m›flt›r. Rus iflgaline düflen birçok Türk-‹slâm topra¤›nda Türklük ve ‹slâml›k kökten kaz›nm›fl, yok edilmifl; Slav yurdu, “Rus yurdu” hâline getirilmifltir. B‹R‹NC‹ DÜNYA SAVAfiI’NIN ANLAM VE SONUCU Birinci Dünya Savafl›, emperyalist güçlerin ölçüsüz flekilde talan ettikleri, paylaflt›klar›, dünyay› temsil ettikleri güce göre yeniden paylaflma emel ve h›rslar›yla girifltikleri genel bir hesaplaflma ve çat›flmad›r. Osmanl› da savaflanlar aras›nda görülmekle beraber, o, savafl›n sujesi olmaktan çok objesidir. Üstünlük hangi tarafta kal›rsa kals›n, Osmanl› için sonuç de¤iflmeyecektir. Müttefikimiz Almanya’n›n dahi emeli, Türkiye’yi iflgal ve denetim alt›nda tutmakt›r. Harbin yönetimini bile bu amac›na uygun sürdürür. 1877-78 Slav-Osmanl› Savafl› ile Avrupa topraklar›ndaki hâkimiyeti temelinden sars›lan ve y›k›lan Türklük, Balkan Harbi’nin darbeleriyle Meriç ötesindeki bütün yurtlar›n› kaybetmifl, Avrupa’dan ç›kar›lm›flt›r. Rusluk, nihaî emeline eriflme çaba ve heyecan› içindedir. ‹ngilizFrans›z donanmalar› Çanakkale Bo¤az›’n› zorlarken, Rusluk kendisine vadedilen ‹stanbul’a sahiplenmeye Ayasofya’ya çan takmaya haz›rlan›r. Türk milleti ‹slâm ad›na; ‹slâm dünyas› ad›na yürüttü¤ü bin y›la eriflen mücadelesinin son safhas›nda ola¤anüstü bir yanl›zl›k, bitkinlik ve çaresizlik içinde mucizevî bir mukavemet gösterir. Garip ve ibretlerle dolu bir durum yaflan›r. ‹ngiliz ordular› Türk savunmas›n› k›rarak Kudüs’e girerken, ‹ngiliz Generali Allenby son Haçl› seferinin baflar›ya eriflti¤ini ifade eder. ‹ngiliz zaferi sadece Paris’te, Londra’da, Roma’da, Petersburg’da de¤il; Berlin’de ve Viyana’da da kutlan›r. Türkler, ‹slâm›n kutsal topraklar›n› sadece ‹ngiliz ‹mparatorluk ordular›na karfl› de¤il, asi Arap-‹slâm tebaas›n›n sald›r›lar›na karfl› da savunmak mecburiyetiyle karfl›laflm›fllard›r. Türkiye Türklü¤ü için, Birinci Dünya Savafl›’nda katland›¤› fedakârl›klar›n en olumlu semeresi, Çanakkale Savunmas› ile can düflman› hâline gelen Çarl›k Rusyas›’n›n çöküflünü sa¤lam›fl olmas›d›r. ‹stanbul’a zafer alaylar› bafl›nda yürümeye haz›rlanan Çarl›k aristokrasisi, Ekim 1917 ‹htilâli’nin darbeleri alt›nda sefil, periflan mülteci kafileleri hâlinde ‹stanbul sokaklar›na dökülürler. ‹kbali de, idbâr› (talihsizlik) da; ak günü de kara günü de tan›yan Türk halk›n›n flefkat ve müsamahas›na s›¤›n›rlar.... Birinci Dünya Savafl› Türkiye için de yenilgiyle sonuçlan›r. Galiplerin Sevr ile kurmak istedikleri nizam, bir bak›ma tarihî bir tekerrür anlam›n› tafl›maktad›r. Sekiz yüzy›l önce Haçl› seferleriyle amaçlanan düzen âdeta yeniden infla edilir: Canland›r›lan Bizans hayalleri; Yunan Krall›¤›'na ilhak edilen veya ‹yonya Devleti hâline konulan bat› Anadolu; Hristiyan Pontus ve Hristiyan Ermeni devletleri; ‹ngiliz, Frans›z, ‹talyan 31
Muzaffer ÖZDA⁄ mandas›na b›rak›lan topraklar› parsellenen Arap topra¤›nda Hristiyan unsurlar› öne ç›karan kukla emaretler... Türk, yurtsuz ve devletsiz k›l›n›rken, ‹slâm›n da Akdeniz k›y›lar›ndan kovulmak, çöle sürülmek istendi¤ini göstermektedir. Son Haçl› savleti gayesine eriflmifl gibidir. TÜRK KURTULUfi SAVAfiI Kurtulufl Savafl›’m›z ‹slâm dünyas›na vurulan zillet ve esaret zincirinin Anadolu’yu kavrayan halklar›n›n parçalanmas› hareketidir. Türk milleti, ‹slâm ad›na verdi¤i mücadelede yaln›z b›rak›ld›¤›n› görmenin ac› tecrübesi ve idraki içinde öz yurdunda yeni bir ölüm kal›m savafl› verirken; mücadele hedeflerini tespit eder. ‹mkân ve imkâns›zl›klar›n› takdirde yan›lmaz ve savafl hedefini millî yurdunu, millî varl›¤›n› koruma amac›yla s›n›rlar. Hayat› için verdi¤i mücadele sürecinde de, dünyay› hayrete sürükleyen zaferinden sonra da, sald›rgan Bat›’ya karfl› meydan okuyucu bir tavra girmez. Gerçi büyük zaferin Baflkomutan› Mustafa Kemal’in muzaffer Türk ordular›na verdi¤i ilk emir, "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir... ileri", olmufltur. Ancak bu, k›t’aya hapsedilmeyi kabullenmeyiflini göstermektedir. Türkiye, "bar›fl içinde bir arada yaflama" formülü aramaktad›r... Evrensel ‹slâm devletini sürdürme ve koruman›n fiilen imkâns›z oldu¤unun geç de olsa görülmesi, millî yurt üzerinde lâik millî devlet düzenine geçifli, Türklük için varl›¤›n› güvene alman›n, günün flartlar› içinde tek ç›kar yol ve çaresi k›lm›flt›r. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yirminci yüzy›l›n ikinci çeyre¤inde denge hesaplar›na dayanarak tampon alanlar hâlinde tutulan ‹ran ve Afganistan bu durumlar› nedeniyle dikkate al›nmazsa, kendi topra¤›nda kendi gücüne dayanarak hür ve müstakil varl›¤›n› sürdüren tek ‹slâm toplumudur. Geri kalan ‹slâm dünyas› âdeta binbirinci gecenin uykusu içinde zincirlenmifl gibidir. SOVYET RUSYA VE ‹SLÂM Osmanl›’n›n can havliyle son gayreti, Ortodoks Haçl› ruhunu temsil eden Çarl›¤›n devrilmesine yol açar. Bu bütün dünyada emsali görülmemifl bir kaynaflma ve de¤iflmenin de önde gelen bir amili olur. Rusya’da devrim olur ve komünistler iktidara gelirler... Irk, din, mezhep s›n›f bask› ve sömürüsüne, eflitsizli¤e karfl› olduklar›n›, fetih savafllar›n›, ilhaklar›, Çarl›k emperyalizmini, onun hâkim s›n›flar›n› politikas›n›n alet ve yönlendiricisi olan Ortodoks inanç ve kilisesini red ve takbih etti¤ini ilân eden; çarl›k mahkûmu Rus olmayan halklara, Türk-‹slâm milletlerine, Bat› emperyalizminin tecavüzüne maruz ‹slâm ülkelerine ve koloni halklar›na ça¤r›da bulunan Sovyet iktidar›n›n bu manevras›, etkili ve baflar›l› olur. Sovyetlerin iktidara gelmelerini ve karfl› sald›r›ya geçen eski nizam›n güçlerine karfl› mevki ve iktidarlar›n› koruyup sa¤lamlaflt›rmalar›n› kolaylaflt›r›r. 32
Türklük ve ‹slâmiyet Çarl›¤a karfl› mücadelede devrimci güçlere yard›mc› olan Rus mahkûmu Türk-‹slâm toplumlar›, Rus aristokrat ve klerika (ruhban) s›n›flar›na dayanan Çarl›k iktidar›n›n y›k›l›fl›ndan umduklar› fayday› göremezler. Çünkü iktidar, "yeni nizam›n güvenilir yegâne güç ve dayana¤›n›n Rus iflçisi oldu¤unu, kendilerinin de onun temsilcileri bulunduklar›n›" iddia eden profesyonel ihtilâlci, bürokrat despotizmini kurumlaflt›ran, bütün unsurlar› Türk-‹slâm toplumlar›na yabanc› yeni bir s›n›f›n tekeline düflmüfltür. Çarl›¤›n merkeziyetçi gücünün savafl, yenilgi ve devrimin darbeleriyle da¤›lmas›, Rus ‹mparatorlu¤u’nun Bat› s›n›rlar›nda yer alan Rus mahkûmu Hristiyan milletlerin; Polonyal›lar›n, Balt›kl›lar›n, Finlerin, Bat› dünyas›n›n da maddî manevî yard›mlar›yla ba¤›ms›zl›klar›n› kazanmalar›na imkân verir. Bat› emperyalizminin doru¤una yükseldi¤i böyle bir ça¤da, Rus mahkûmu ‹slâm-Türk toplumlar›, maddî ve manevî plânda böyle bir müzaheretten yoksundur. Aksine Türk-‹slâm halklar›n›n uyan›fl› ve ba¤›ms›zl›k hareketleri Bat›’da endifle uyand›r›r. Sovyet Rus yönetiminin bütün dünyaya karfl› devrim üretip ihraç eden bir merkez olma iddias›ndan vazgeçip iktidar ve hâkimiyet alan›n› Çarl›¤›n miras› ile hudutlamas›, içerde iktidar›n› sa¤lamlaflt›r›p, Türk-‹slâm toplumlar›n›n millî uyan›fl ve ba¤›ms›zl›k hareketlerini ezmesi, Bat› emperyalizmiyle fiilî ve z›mnî bir anlaflma ifade eder. Çarl›k Rusyas›’n›n yüzlerce y›l sürdürdü¤ü fizikî, iktisadî, kültürel, manevî bask›lara ve zulümlere ra¤men varl›klar›n› a¤›r kay›plar pahas›na da olsa sürdürmeyi baflaran Türk-‹slâm toplumlar›, iktidar›n› sa¤lamlaflt›ran Sovyet yönetiminin, emsali Çarl›k dönemlerinde dahi zor görülen “topyekûn fiziken imhay›, milliyetinden tecrit etmeyi amaçlayan sindirme, da¤›tma, korkutma, ezme ifllemlerine, sald›r›lar›na” hedef oldular... Gizli Polis'in, bindirilmifl özel polis ve jandarma k›t’alar›n›n, tedhifl birliklerinin, sistemli flekilde yarat›lm›fl sun’î k›tl›klar›n yeterli bir sindirme ve teslimiyet sa¤layamad›¤› hâllerde, millî direnifl, bu ülkelerin K›z›l Ordu ile yeniden istilâs› ve iflgaliyle k›r›l›r. Proletarya enternasyonalizmi sloganlar›n› bir taktik olarak kullanan Sovyet iktidar›, fiiliyatta Rus flovenizmine dayan›r. Rus Komünist Partisinin Rus mahkûmu milletlere b›rakt›¤› tek seçenek, dillerini, dinlerini, kültürlerini terk ederek Ruslaflmak olmufltur. Sovyet iktidar› için sosyalist hayat ve kültür düzenine girmeye liyakat kazanman›n tek yolu ve çaresi, Ruslaflmakt›r. Geçmiflte Ortodoks iman› ad›na yürütülen Ruslaflt›rma ameliyesini, yeni iktidar komünizm ad›na daha kat› bir taassup ve fliddetle yürütmeye konulur. Ruslaflmaya engel teflkil etti¤ini gördükleri ‹slâm din ve kültürünün her türlü tezahürünü, toplum ve fert hayat›ndan silecek sert tedbirler al›n›r. Özellikle Rus olmayan halklar›n ‹slâmî inanç ve kültür temeline dayanan birlik ve dayan›flma duygusu y›k›lmaya çal›fl›l›r. Ayn› büyük milletin mensubu olduklar› idrak›na binlerce y›l önce eriflmifl; bunu 1300 y›l önce Orhun Kitabeleri’ne hak etmifl; 900 y›l önce Kaflgarl› Mahmud’un kalemiyle an›t eser Divan-Lügati’tTürk’e kaydetmifl, 500 y›l önce Ali fiir Nevai’nin diliyle fliirlefltirmifl Türk boylar›n›n Ruslaflmaya karfl› blok hâlinde tesis edebilecekleri mukavemeti k›rmak için, Türk boylar›n›n dil birli¤ini, edebiyat birli¤ini bozacak fleytanî nitelikte barbar politikalar uygulan›r. Rusça, bütün Sovyet halklar›n›n ortak dili hâline getirilmeye zorlan›rken, Türkçe de¤iflik alfabelerle, zorlama sesler ve söz dizimiyle, sözlü¤üne hoyratça el at›lmak suretiyle, biri di¤erine yabanc› ilkel kabile dil33
Muzaffer ÖZDA⁄ leri hâline getirilmeye çal›fl›l›r. Ve zamanla yerini Rusçaya b›rakmaya mecbur kalacak bir seviyeye itilir... Sovyet yönetiminin Türk-‹slâm toplumlar›na karfl› politikas›, sonuç olarak iki kelimeyle özetlenebilir: soyk›r›m ve asimilâsyon. SOVYETLER B‹RL‹⁄‹ VE YEN‹ TÜRK‹YE Türkiye, kurtulufl ve yeniden kurtulufl savafl›n›, Çarl›k Rusyas›’n›n Birinci Dünya Savafl›’ndaki ortaklar› olan emperyalist güçlere karfl› vermifltir. Çarl›¤›n, Birinci Dünya Savafl›’n›n sadmeleriyle y›k›lm›fl olmas› ve Rusya’n›n Türkiye Kurtulufl Savafl›’n› verirken; Rusya iç savafl, ayr›l›k hareketleri, Çarl›k mahkûmu milletlerin hürriyet için baflkald›r›fl› ve eski ortaklar› emperyalist güçlerin “eski nizama ihyaya yönelik” sald›r›lar› karfl›s›ndad›r. Türkiye ve Rusya’n›n Bat›l› emperyalist güçlerin ayn› anda sald›r›s›na maruz bulunuflu; Bo¤azlar'a, Anadolu’ya, Karadeniz ve Kafkaslar'a kal›c› olarak yerleflecek bütün emperyalist güçlerin Sovyet iktidar› için yarataca¤› yak›n ve a¤›r tehdit; Türkiye’nin a¤›r yaralar alm›fl olmas›na ra¤men ba¤›ms›z son ‹slâm devleti olarak Türk ve ‹slâm dünyas›nda tafl›d›¤› etki ve prestij; kendi Müslüman tebaas›n› yat›flt›rma, Bat›l› güçlere ait kolonilerdeki kaynaflmalar› teflvikle ilgili taktik hesaplar; Sovyetleri Türk ‹stiklâl Savafl›’na karfl› düflmanca bir tav›r almaktan al›koymufltur. O günün flartlar› içinde Sovyet stratejisi, Türkiye’yi müslihane kazanmak olur. Komünist Rusya önderleri Türkiye’ye devrim ihraç ederek uydu bir hükümet kurdurmak, böylece kontrol alt›na al›p ileri mevzi hâline getirmek; bu mümkün olmazsa, Türk savafl gücünü dolayl› flekilde de olsa kendi hesaplar›na kullanarak emperyalist güçleri h›rpalamak ve onlar› Rusya’dan uzak tutmak emelini tafl›rlar. Bu nedenle Türk önderlerinin, Türk milliyetçilerinin Türkiye’nin hayatî menfaatleriyle, Misâk-› Millî ile hudutlu savafl hedefleri ve bu flartlarla bar›fl› arayan çabalar›, Sovyetleri memnun etmez. Onlar Türkiye’yi, Bat› ile bitmeyen bir savafla teflvik ederler. Her fleye ra¤men Sovyet hükümetinin, Çarl›¤›n Türkiye üzerindeki emellerini ve eski ortaklar›yla Türkiye’yi paylaflma plânlar›n› iffla ve takbih edifli (be¤enmeme); iç politikas›nda milliyetler aras›nda her türlü bask› ve imtiyaz› reddederek, eflitlik, adalet, hürriyet içinde iflbirli¤i esas›n› ilân edifli, Türkiye’nin de saltanat ve hilâfeti ilga ederek evrensel ‹slâm devleti olma iddialar›n› resmen terk edifli, iki devlet aras›nda geçmifl yüzy›llarda emsali görülmeyen bir iyi komfluluk ve bar›fl için iflbirli¤i iklimi yaratacak nitelikte davran›fllar olur. Yeni Türkiye, kuruluflundan k›sa bir süre önce büyük bir imparatorlu¤u tasfiye etmifl olman›n ötesinde, öz Türk vatan›n›n parças› olan, içinde hâlen önemli say›da Türk nüfusu bar›nd›ran en de¤erli beldelerini kaybetmifl olma ›zd›rab›n› tafl›mas›na ra¤men, kesin olarak istirdat ve intikam duygusundan uzak “bar›fl politikas›” benimser. Atatürk, yeni Türkiye Devleti’nin kurucu ve yöneticisi olarak bu devletle ilgili siyasî realiteyi ve imkânlar›n›n hudutlar›n›, sorumluluklar›n› herkesten iyi takdir etmekle beraber; mensubu 34
Türklük ve ‹slâmiyet oldu¤u milletin, “Türk’ün tarihteki ve dünyadaki yer ve varl›¤›n›n Türkiye ile s›n›rland›r›lmayacak kadar büyük ve azametli oldu¤unu kemaliyle müdriktir. O, bu gerçe¤in her Türk taraf›ndan fluurla kavranmas›n› hayatî önemde görmektir. Atatürk, yorgun ve yaral› Türkiye Türklü¤üne bafl olarak bir ölüm kal›m savafl›n› zafere erifltirip hâkimiyeti millet ad›na hanedandan istirdat etti¤i ve milletin do¤rudan do¤ruya kendi nam ve s›fat›yla bir devlet tesisi karar›n› ald›¤› tarihî celsede, Büyük Millet Meclisinde 1 Kas›m 1922’de flöyle konuflur: “Efendiler! Bu dünyay› befleriyette asgarî yüz milyonu mütecaviz nüfustan mürekkep bir Türk millet-i azimesi vard›r. Ve bu milletin saha-i arzdaki vüs’ati (genifllik) nispetinde, saha-i tarihte de bir derinli¤i vard›r...” Atatürk, tarih öncesi devirler içinde Türkün k›demini, insanl›¤›n “ikinci babas›” olarak gösterdi¤i Nuh Aleyhisselam’›n o¤lu Yafes'in o¤luna kadar erifltirir. Tarih devri içinde ise en bariz, en maddî ve en kat'î delillere dayanarak, Türklerin onbefl as›r önce Asya’n›n göbe¤inde muazzam devletler kuran ve insanl›¤›n her türlü kabiliyetini tecelli ettiren bir aslî unsur oldu¤unu, Türkiye Türklü¤ünün bu ecdad›n ahfad› oldu¤unu belirler. Bir baflka konuflmas›nda flöyle der: “Ac›lar gördük. Bunun nedeni, dünyan›n durumunu anlayamad›¤›m›z içindir. Bütün Türk ve ‹slâm âlemine bak›n›z. Zihinleri medeniyetin emretti¤i kapsam ve geliflmeye uymad›¤›ndan, en büyük felâketler ve ›zd›raplar içindedir.” Atatürk’ün Türk tarihinin azametine iflaretli münhas›ran bir millî iftihar hissi, Türk dünyas›n›n felâket ve ac›larla dolu periflan hâline iflareti de, sadece ibret alma fikriyle izah edilemez. Meselenin özü; onun zaman ve mekân kay›tlar›n›, dehas›n› yans›tan yüksek tarih ve millet fluuru ile aflmas›, millî birli¤i fluur plân›nda kurmas›d›r. Atatürk için, ayr› ayr› devirlerde ve co¤rafyalarda kurulmufl birbirinden ayr› devletler olarak görülen ve gösterilen Türk devlet ve medeniyetleri, gerçekte bir milletin birbirini takip eden hükümetleri gibi devaml›l›k ve bütünlük ifade ederler. Türk milletinin tarihine bafllang›ç, ne Osmano¤ullar›’n›n beylik berat› al›fl›, ne de Alpaslan’›n Anadolu'yu fethidir. Cumhurbaflkanl›¤› Forsu’ndaki 16 y›ld›z, Türk tarihindeki Türk milletinin hayat›ndaki canl› devaml›l›¤›n timsalidir. Atatürk Türk dilini; Türk millî fluurununu, millî devaml›l›¤›n›, ba¤›ms›zl›¤›n› ve birli¤ini, büyüklü¤ünü sürdürebilmesinin en sa¤lam esas› olarak görür. Onun Türk dili, Türk tarihi ve Türk co¤rafyas› ile ilgili çal›flmalar›n›n amac›, Türk milletinin sun’î ve politik zorlamalarla bozulmaya, parçalanmaya çal›fl›lan birli¤ini dille, dilin tafl›yaca¤› fluur ve kültürle korumak ve güçlendirmektir. Enver Paflan›n k›l›çla yapamad›¤›n›, Atatürk ilimle, kalemle yapmaya koyulur.
35
Muzaffer ÖZDA⁄ Atatürk Türkiyesi, baflka ülkelerdeki ve Sovyet Birli¤i’ndeki Türk toplumlar›n›n, Türk kültürüne ba¤l› zümrelerin varl›klar›n›, millî benlik ve kültürlerini korumalar›n› istemekle saadet ve selâmetlerini dilemekle beraber, milletler aras› hukuk, insan haklar› aç›s›ndan pek meflru ve tabiî olan kültür ba¤ ve ilgilerini bu Türk topluluklar›n›n tâbi olduklar› devletlerin güvenli¤ine yönelik bir tehdit k›lmaktan ve siyasî program hâline getirmekten ola¤anüstü bir titizlikle kaç›nm›fl ve sak›nm›flt›r. Atatürk Türkiyesi’nin Sovyetler’le münasebetinde pek itinal› oldu¤u bir husus da, bu devletin aç›k ve fiilî düflmanl›k ve tehdidine maruz kalmad›kça hasmane tutumdan kaç›nmak, bar›fl› ve iyi komfluluk münasebetlerini korumak olmufltur. Ancak Yeni Türkiye’nin kurucu ve yöneticileri, Yeni Rusya hâkimlerinin vaat ve beyanlar›yla niyet ve uygulamalar› aras›ndaki derin fark›, bütün dünyada ilk ve en erken görenler olmufllard›r. Atatürk, Çarl›¤›n egemen s›n›flar›n›n elinden iktidar› kapmak için Rus iflçi ve köylüsünün isyan duygular›n›, bask› alt›ndaki esir milletlerin hoflnutsuzlu¤unu, hürriyet, istiklâl ve hak eflitli¤i özlemlerini y›k›c›, itici güç olarak kullanmay› baflaran Sovyet yöneticilerinin, iktidarlar›n› sürdürmek için büyük Rus flovenizmine dayanacaklar›n›; halklar›n eflitlik içinde iflbirli¤i, millî kültürlerin serbestçe gelifltirilmesi, proleter enternasyonalizm vaatlerinin arkas›ndan koyu Rusçu bir uygulama gelece¤ini görmüfltür. Atatürk, Rusya’n›n Türkiye’ye karfl› tak›nd›¤› tavr›n bu ülkenin devrim sonras›nda içine sürüklendi¤i iç durum ve d›fl flartlarla ilgili oldu¤unu, konjonktürün de¤iflmesi ve kendilerini yeter derecede haz›rl›kl› ve güçlü bulmalar› hâlinde tecavüzkâr, yay›lmac› bir politikaya döneceklerini kestirmede asla yan›lg›ya düflmemifltir. Sovyetler tecavüzkâr tav›r tak›nacak güce ‹kinci Dünya Savafl› arifesinde eriflmifllerdir. Finlandiya’ya karfl› sald›r›lar›, Balt›k cumhuriyetlerini istilâ ve hak etmeleri, Romanya’y› tehdit ve bask›yla arazi terkine mecbur b›rakmalar›, Nazi Almanyas› ile anlaflarak Nazileri Dünya Savafl›’n› bafllatacak tecavüze cür'etlendirmeleri ve Polonya’y› parçalay›p paylaflmalar›, Sovyetler’le iyi komfluluk münasebetini ve bar›flç› bir durumu koruyup sürdürebilmenin Türkiye’nin elinde olmad›¤›n› gösterir. Do¤u Avrupa ve Balkanlar’›n Hitler ve Stalin aras›nda uzlaflma ve paylaflma pazarl›klar›na konu oldu¤u dönemde Türkiye, bu iki sald›rgan›n ortak ve yak›n tehdidi alt›nda Cumhuriyet tarihimizin en tehlikeli günlerini yaflam›flt›r. Hitler ve Stalin, Türkiye üzerinde yapt›klar› pazarl›klarda anlaflamazlar. Rusya yeni bölüflmede Türkiye’yi bütünüyle kendi pay›na, kendi egemenlik alan›na katmakta ›srarl›d›r. Naziler ifli zorla çözmeye yönelir ve Sovyetlere sald›r›rlar. Alman savafl makinesinin sert darbeleri alt›nda peflpefle a¤›r yenilgilere maruz kalan Rusya, Türkiye’ye karfl› zahiren dostluk gösterir. Ancak Alman yenilgisi mukadder hâle gelince, Türkiye’ye karfl› tav›rlar› da tekrar de¤iflir ve sertleflir.
36
Türklük ve ‹slâmiyet ‹kinci Dünya Harbi sadece Alman, ‹talyan, Japon emperyalizmini ve yeni sömürge imparatorluklar› kurma hayallerini de¤il, Frans›z ve ‹ngiliz ‹mparatorluklar›n› ve onlarla ilintili di¤er sömürge kurumlar›n› da iflâs ve y›k›ma götürür. Savafl›n Avrupa ve Asya k›t'as›ndaki gerçek manada tek galibi, tek kazançl›s› Sovyet Rusya olur. Sovyetler Asya’da ve enkaz durumuna giren Avrupa’da, rakipsiz tek güç hâline gelirler. Sovyetler bu durumu sür'atle de¤erlendirirler. Bir yandan savafl›n seyri içinde ordular›n›n girdi¤i ülkeleri komünistlefltirerek fiilen kendi sömürge imparatorluklar›na katarlarken, di¤er yandan Bat›l› müttefiklerinin maddî ve fikrî plânda düfltükleri periflanl›ktan yararlanarak, Bat› sömürgesi olan ülkelerdeki ayaklanmalar›, millî kurtulufl hareketleri, dünya hegomonyas› emellerine uygun olarak destekler. Eski dünya, Sovyet silâhlar› karfl›s›nda bu ölçüde aciz ve çaresizken, Sovyetleri dünya imparatorlu¤u için yeni bir sald›r› teflebbüsünden al›koyan, Yeni Dünya'n›n, Amerika Birleflik Devletleri’nin temsil etti¤i güçtür. Bat› Avrupa Sovyet tehdidini ancak Yeni Dünya ile ittifaka girerek dengeleyebilece¤ini anlar. Böyle bir durum içinde, savafl sonras› do¤rudan do¤ruya Sovyet tehdit ve taleplerine maruz kalan Türkiye de, güvenli¤i bu ittifak sistemine girmekte bulur. Bu durum, tarih aç›s›ndan pek ilgi çekici ve düflündürücü bir geliflmedir. Hristiyan Bat›-Müslüman Do¤u karfl›tl›¤›n›n yaratt›¤› düflmanca duygu döneminde Avrupa çevresine, Akdeniz’e girmesini kabul etmedikleri ve Akdeniz’den ç›karmak için u¤raflt›klar› Türkiye’yi Atlantik Sistemi’ne dâhil etmekte pek direnmeyifli, Cumhuriyet Türkiyesi’nin milletler aras› münasebetlerde önemli de¤ifliklikler gerçeklefltirdi¤ini gösterir. BATI DÜNYASI VE ‹SLÂM Kurtulufl Savafl›’n› zaferle sona erdirdi¤i tarihte ve sonras›nda Türkiye bir süre gerçek manada ba¤›ms›z tek ‹slâm devleti iken, ‹kinci Dünya Savafl›’n›n getirdi¤i de¤iflim ve geliflimlerle bugün ba¤›ms›z ‹slâm devletlerinin say›s› k›rk› aflm›flt›r.* Bat› Hristiyanl›¤›n›n siyasî ve askerî denetimi alt›nda, hemen hemen hiç ‹sIâm toplumu kalmam›flt›r. Bu geliflme ve sonuç, Bat›l› Hristiyan milletlerin siyaset ve psikolojilerindeki insan de¤erinin yüceli¤ine, milletlerin renk, soy, dil, din, mezhep, iktisadî geliflim seviyesi gözetilmeksizin, hak ve hürriyette, onurda eflitli¤ine, bar›fl içinde iflbirli¤i ve dayan›flma lüzumuna inand›ran ve yönlendiren köklü bir de¤ifliklikten do¤mufl olmamakla beraber, tarihle ilk defa Hristiyan Bat› ile Müslüman Do¤u aras›nda; semavî dine inanan iki toplum aras›nda, samimî bir diyalog ve iflbirli¤i için imkânlar ve kap›lar aç›lm›fl bulunmaktad›r. *
Rakam 55'e ulaflm›flt›r.
37
Muzaffer ÖZDA⁄ Böyle bir geliflme için; Bat›’n›n eski Yunan-Roma ça¤›na uzanan geleneksel sömürgeci tavr›n›, son emperyalist dönemin art›¤› olan haks›z ç›karlar›n›, olumsuz davran›fllar›n›, bir zorlamaya lüzum b›rakmadan terk etmesi, ‹slâm milletlerinin de uzak ve yak›n mazinin verdi¤i dersleri duygusall›¤a düflmeden, hâlin gerçeklerine ve icaplar›na göre de¤erlendirmesi gerekli ve yeterlidir. RUS SOVYET TEHD‹D‹ ÖNÜNDE ‹SLÂM DÜNYASI VE TÜRK‹YE Ça¤›m›zda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, ‹slâm devlet ve milletlerinin güvenliklerine, hayat ve varl›klar›na, ‹slâm›n gelece¤ine yönelik en yak›n ve en a¤›r tehdidi, Sovyetler Birli¤i teflkil etmektedir. Bat›l› milletlerin uzun veya k›sa bir süre için yönetimi alt›nda kalan bütün ‹slâm ülkeleri kurtulmufltur. ‹slâm›n ekseriyet teflkil etmemesi nedeniyle iktidar olamad›¤› ülkelerde de ‹slâma ve ‹slâm toplumuna karfl› afla¤›lay›c› ayr›m ve bask›lar kalkma yolundad›r, kalkacakt›r. Ancak dört yüz y›l› aflan bir süreden beri Rus yönetimi alt›na düflen hiçbir ‹slâm toplumu ve ülkesi, bir daha hürriyetini kazanabilmifl de¤ildir... Rus hegemonyas› alt›ndaki Sovyetler Birli¤i co¤rafyas›n›n yar›s›ndan fazla k›sm›n›, esir Türk-‹slâm yurtlar› teflkil etmektedir. Di¤er yandan hâlen Rus vatan›na dâhil görülen bir k›s›m topraklar da, geçmiflte büyük Türk ‹slâm yurdunun uzuvlar› olan, üzerindeki Türk-‹slâm varl›¤› sürekli, sistemli imha ve tahrip ameliyesiyle tüketilen beldelerdir. - Sovyetler Birli¤i’nin ‹sIâm ülkeleri üzerindeki yay›lma hareketi durmam›flt›r... - Yaflanan günler içinde Afgan-‹slâm ülkesi Sovyet istilâs›na maruz kalm›flt›r... - Sovyetler Birli¤i dünya çap›nda hegemonya emellerini gerçeklefltirme yolunda ad›mlar›n› atarken, ilk istilâ alan›, ba¤›ms›zl›¤›n› henüz kazanm›fl ‹slâm ülkeleri olacakt›r... - Sovyet propaganda ve bask›s›n›n y›k›c› faaliyetlerinin Türkiye üzerinde yo¤unlaflmas› sebepsiz de¤ildir... - Türkiye; Sovyetler dünya milletlerinin hürriyetlerini gaspa giderken, zorlayacaklar› ilk kap› olacakt›r... Yo¤un, sistemli ve sürekli Sovyet propagandas›, Sovyetler’in emel ve politikalar›n›, Sovyetler’in iç yap›lar›n›, hegemonyalar› alt›nda tuttuklar› Türk-‹slâm milletlerine karfl› durum ve tutumlar›n›, bu milletlerin durumlar›n›, objektif ve so¤ukkanl› de¤erlendirmeyi imkâns›z hâle getirmifltir. Türk siyasî düflüncesi, Sovyet ajan› komünistlerin de etkisiyle zaman zaman âdeta Sovyet bask›s› alt›na girmifltir. Sovyet gerçe¤i hakk›nda en ilmî ve objektif neflriyat dahi “So¤uk Savafl k›flk›rt›c›l›¤›”, “irredantizm”, “›rkç›-Turanc› fetih rüyas›” veya “macera teflebbüsü” olarak damgalanmakta ve 38
Türklük ve ‹slâmiyet karalanmaktad›r. Böylece yurttafllar›m›z›n; devletimizin, milletimizin hayat ve güvenli¤i, gelece¤iyle ilgili konular ve ça¤dafl dünya gerçekleri hakk›nda ilgisiz ve bilgisiz kalmas› sa¤lanmaktad›r. Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin hayat ve kaderiyle ilgili kararlar› alacak en yüksek sorumluluk mevkilerine eriflen kiflilerin a¤›zlar›ndan dahi (yak›n mazide görüldü¤ü gibi) Sovyet propaganda tezlerinin damgas›n› tafl›yan beyan ve hükümlerin duyulabilmesi, devletin resmî yay›nlar›nda, devlet organlar›n›n tutum ve tav›rlar›nda zaman zaman gizli ve y›k›c› bir Sovyet etkinli¤ini iffla eden y›k›c› görüfller ve çarp›k davran›fllar›n sergilenebilmesi, nihayet Afganistan’a karfl› yöneltilen Rus sald›r› ve istilâs›n›n bir k›s›m yurttafllar›m›z taraf›ndan “Afganistan’›n kurtuluflu” olarak kabul edilip sevinç 盤l›klar› için de kutlama ç›lg›nl›¤›n›n gösterilebilmesi, Sovyetler'in ülkemiz üzerindeki ideolojik, psikolojik ve kültürel bask›lar›n›n, propagandalar›n›n hangi boyutlara ulaflt›¤›n› ortaya koymaktad›r. Millî Kurtulufl Savafl› ve Atatürk ‹htilâli ile eriflti¤imiz, Atatürk ink›lâplar›n›n bafl emeli olan millî/siyasî fluurun, ciddî tahribata maruz bulundu¤u belirgindir. Yeni Rusya yöneticilerinin Sovyetler Birli¤i’ndeki esir Türk-‹slâm milletlerine karfl› uygulad›klar› millî fluur ve benliklerini, millî kültürlerini y›k›p y›pratarak eritme ve yok etme politikalar›, Atatürk’ün ve Türk ‹htilâli’nin dil, kültür, tarih görüfl ve politikalar›na ve medenî insanl›¤›n en kutsal gördü¤ü hak ve de¤erlere karfl› sert bir meydan okuma ve cür'etkâr bir sald›r› teflkil etmektedir. Rus sald›r›s›, iflgal ve tahakküm alanlar›yla, ma¤lûp ve mahkûmlar› olan toplumlarla hudutlu kalmamaktad›r. Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye Türklü¤ü de, cür'etkâr sald›r›n›n bafll›ca hedefi k›l›nm›fl bulunmaktad›r. Rus emperyalizminin amaçlar›na uygun olarak milletimizi bölmeyi, millî tarihî fluurunu, birlik ve dayan›flmas›n› tahrip etmeyi hedef alan; esaslar› Sovyet siyaset ve propaganda enstitülerinde haz›rlanm›fl tezlerin Türkiye piyasas›nda hiçbir karantina ve gümrük kontrolü, ak›l ve izan süzgeci görmeden pazarlanmas› ve uygulanmas› fleklinde sürdürülen bu sald›r›da baflrolü, Türkiye’li olmak s›fatlar› d›fl›nda Türklükle ilgileri olmayan veya kalmayan vatan sat›c›s› komünistler oynamaktad›rlar. Sovyet ajan› olan bu komünistler, Atatürkçü düflünce, kültür ve siyaset program›n›, Türk Devrimi’nin en sa¤lam ve en yarat›c› tezlerini unutturmay›, sapt›rmay›, tahrip etmeyi, eserini gasp etmeyi amaçlayan son derece cür'etkâr etkinliklerini kesintisiz sürdürerek, hedefleri istikametinde hayli mesafe alm›fl bulunmaktad›rlar. Üniversitelerimizin, ayd›nlar›m›z›n, bürokratlar›m›z›n, Sovyet propaganda taarruzlar›n›n y›k›c›l›¤›na karfl› aziz halk›m›z seviyesinde bir akl›selim, uyan›kl›k, dikkat ve mukavemet gösteremedi¤i; kendilerine düflen ve milletimize karfl› sorumlu olduklar› görevleri yeterlikle yapamad›klar›, aç›k bir gerçektir. Sovyet propagandas›na alabildi¤ine aç›k kalan üniversitelerimiz; Sovyetlerle, Türk ve ‹slâm dünyas›yla, yaflad›¤›m›z ça¤›n siyasî realitesiyle ilgili problemlerin ve Türk Devrimi’nin benimsedi¤i esaslar›n araflt›r›lmas›na o ölçüde ilgisiz ve kapal› kalm›fllard›r. 39
Muzaffer ÖZDA⁄ Yurdumuzda son y›llarda bas›lan ve da¤›t›lan, Sovyetler Birli¤i ve komünizmle ilgili say›lar› binleri ve tirajlar› yüzlerce milyonu bulan kitap, broflür ve dergilerin, genel olarak Sovyet ideolojik sald›r› ve istilâs›n›n arac› olan propaganda yay›nlar› niteli¤i tafl›d›¤› kesindir. ‹deolojik-politik propagandayla kamufle edilen Rusya ve Sovyet sistemi hakk›ndaki gerçekleri, ilmî, objektif ve so¤ukkanl› bir de¤erlendirmeye imkân verecek nitelikte yeterli bir yay›n olmad›¤› da görülmektedir. YEN‹ B‹R ‹ST‹KLÂL SAVAfiI: 12 EYLÜL Sovyet ideolojik ve psikolojik sald›r›s› etkisiz kalmam›flt›r. Türk Silâhl› Kuvvetlerini 12 Eylül 1980 müdahalesini yapmaya; devleti yeniden teflkilâtland›rmaya mecbur b›rakan olaylar›n toplumsal yap›, ekonomik ve sosyal s›k›nt›larla ilgili bir iç politika krizi olmad›¤›, Sovyetler'in Türkiye’ye bloklar aras› total bir savafla yol açacak aç›k bir sald›r› yerine “örtülü istilâ” yöntemi uygulad›klar› ve hedefleri istikametinde hayli mesafe ald›klar› vuzuh kazanm›flt›r. Türk Silâhl› Kuvvetleri ülkeyi e¤itim ve kültür kurumlar›m›z›n görevli hükümetlerin gaflet ve ihmali ile do¤an bu durumdan kurtarmak ve örtülü istilân›n yaratt›¤› tahribat› tamir için iki y›la yak›n bir süreden beri savafl hâlindedirler. Bu savafl›n yeni bir kurtulufl savafl› oldu¤u bilinmelidir. Günümüzde devlet ve milletimiz için en önemli meselenin en a¤›r tehdit ve tehlikenin Sovyet ideolojik, psikolojik sald›r›s›, “örtülü istilâ” giriflimi oldu¤u bilinmelidir. Milletçe hayat ve varl›¤›m›z›, ba¤›ms›zl›¤›m›z› koruyabilmek, her türlü sald›r› ve istilâ giriflimini k›rabilmek için en yüksek uyan›kl›k ve en yüksek dayan›flma ve birlik göstermemiz gerekli oldu¤u bir durum karfl›s›nda bulundu¤umuz unutulmamal›d›r.
40
Türklük ve ‹slâmiyet
‹SLÂM ÂLEM‹ Dünya nüfusunun 1/5’i (yaklafl›k bir milyar) Müslümand›r. Müslüman milletlerin yurtlar›; ‹slâm medeniyet ve kültürüne, hayat ve faaliyetine mekân olan alanlar da yeryüzü karalar›n›n 1/5’ni kapsamaktad›r. Üstünlük kazanan Bat› medeniyeti ve emperyalizmi son dört yüzy›l boyunca ‹slâm dininin yay›l›fl›n›, ‹slâm medenî ve siyasî hâkimiyetinin genifllemesini engellemifltir. ‹slâm Avrupa k›t'as›ndan tart edilmifl; dünya denizlerine, okyanuslara ç›k›fltan, yeni k›t'alara eriflmekten men edilmifltir. Yirminci yüzy›l›n bafl›nda çökertilen imparatorluk enkaz› içinde yok edilmek istenen Türkiye (ve de s›k› bir denetim alt›na giren ‹ran) d›fl›nda bütün ‹slâm ülkeleri istiklâllerini kaybetmifl, sömürge statüsüne düflmüfltür. ‹kinci Dünya Savafl›'n›n yol açt›¤› geliflmelerle günümüzde ‹slâm milletleri Birleflmifl Milletler teflkilât›nda 46 ba¤›ms›z devletle temsil edilme imkân›na kavuflmufl bulunmaktad›r. Hiç flüphe yok ki, Türk milleti ‹slâm camias›n›n ‹slâm milletleri toplulu¤unun en önemli ve en güçlü rüknünü oluflturmaktad›r. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 46 ‹slâm devleti içinde en geliflmifl seviyeyi temsil edenidir. Milletimizin sadece müflterek dinî-manevî de¤erlerle ortaklafla yaflanan ve yarat›lan flanl› tarihin hat›ralar› ile de¤il, ayn› kaderi paylaflma sebebi ile ba¤l› bulundu¤u ‹slâm âlemi ve ‹slâm milletleri ile samimî ve verimli münasebetler kurmas› lüzumuna inan›yoruz. Türkiye, ‹slâm dünyas›nda son bin y›l içindeki rolüne ve tecrübesine uygun bir vakar ve olgunlukla örnek olma mevkiinde bulunmal›d›r. Hiç flüphe yok ki, Türk milleti genç ‹slâm devletlerinin sömürgeci güçlerle e¤itilmifl, doktrine edilmifl iflbirlikçi zümrelerinden veya an›lan ülkelerden iktidara gelen ‹slâm tarihinin kanuniyetinden ve Türklü¤ünden ‹slâm âlemine ifa etti¤i hizmeti idrak edebilme izan ve kültür formasyonundan yoksun kaprisli kadrolardan samimî bir yak›nlaflma ve dayan›flma ve dostluk iste¤i sevgi, sayg›, anlay›fl bulmam›flt›r ve bulamayacakt›r. An›lan zümre ve kadrolar›n temsil mevkiinde bulunduklar› milletlere, kendi halklar›na Türkiye ve Türklük aleyhinde duygu ve düflünceler telkin ettikleri ve devletimize düflmanl›k ifade eden politikalar izledikleri görülmektedir. 41
Muzaffer ÖZDA⁄ Türkiye emperyalist güçlerin ustal›kla kulland›klar› ve sistemli flekilde sürdürdükleri bu durumu aflmay›; garez, haset, cehil, nankörlük ve taassuptan kaynaklanan bir husumetle milletimize karfl› düflmanl›k telkin eden zümrelerin oluflturduklar› maddî ve manevî tecrit çemberini aflarak ‹slâm halklar›na eriflmeyi; Türklü¤e ve Türkiye’ye sevgi, sayg›, güven ve ba¤l›l›k duygusunu oluflturmay›, yayg›nlaflt›rmay› baflarmal›d›r. Bu konuda yap›lacak ilk ifl ‹slâm devletlerinin resmî e¤itim ve ö¤retim kurumlar›nda ve e¤itimin her kademesinde dünya ve ‹slâm tarihinin ortaklafla haz›rlanan ilmî objektif bir programla okutulmas›n› sa¤lamakt›r. ‹slâm âleminin, ‹slâm medeniyetinin duraklama ve gerileme sebepleri, emperyalizmin tahribat› sa¤l›kl› flekilde belirtilmeli; sömürgeci güçlerin ve yerli iflbirlikçilerin propaganda ve telkinleriyle flekillenen Türklük ve Osmanl› yönetimi hakk›ndaki haks›z karalamalar ders kitaplar›ndan ve müfredat programlar›ndan ç›kar›lmal›d›r. Türk tarihçilerinin ifltiraki ile kaleme al›nm›fl bir ‹slâm devletleri ve medeniyeti tarihi bütün ‹slâm ülkelerinde halk kitlelerinin istifadesine sunulmal›d›r. ‹slâm ülkelerinin baflkentlerinde Türkiye’nin bugünkü geliflme seviyesi ile geçmiflte ‹slâm âlemine ve ‹slâm medeniyetine yapt›¤› hizmetleri tan›tmaya imkân veren Türk kültür merkezleri kurulmal›d›r.
42
Türklük ve ‹slâmiyet
“‹SLÂMî DE⁄ERLER‹N GELECE⁄‹”* (Müzakere: I) “‹slâmî de¤erlerin gelece¤i” konusunda görev ve sorumluluklar›m›z› belirleyecek iki temel fikri vurgulamak istiyorum. 1625 tarihinde bir Frans›z devlet adam› Kraliyet Meclisine, Kral›na sundu¤u raporla jeopolitik durum ve konumu flöyle aç›kl›yordu. “Bugün bütün Avrupa siyasî, askerî ittifaka girse, birleflse, Osmanl› yönetimindeki do¤u Hristiyanlar›n› da ayakland›rsak; yine de Osmanl›Türk ‹mparatorlu¤u'nu yenebilmemiz mümkün de¤ildir.” Y›l 1625 idi. fiimdi 1995 y›l›nday›z. Yeryüzünde bir milyar› aflk›n nüfusa sahip 55 ‹slâm devleti var. ‹nsanl›k, dünya dinler aras› bir savafl gerilimine sürüklenirse sadece Türkiye’nin de¤il, bütün ‹slâm âleminin çökertilmesi için bütün Avrupa’n›n Hristiyan âleminin ittifaka girmesine lüzum yok. Bir kurmay subay realizmi ile söylüyorum; 12., 15., 16. yüzy›llar›n zihniyeti içinde eyleme geçecek, nükleer teknolojiye, sald›r› silâhlar›na, k›t’alar aras› nükleer bafll›kl› füzelere sahip bir tek Hristiyan devleti dahi 55 ‹slâm devletinin baflkentini hiçbir karfl›l›k görmeden ayn› anda tahrip edebilir. Hedef ald›¤› alanlar› yaflanmaz hâle getirebilir. Geçmiflte ne kilise konsilleri, siyasî koalisyonlar, ne de papalar›n güdümündeki Haçl› ordular› ‹slâm ülkelerini, ‹slâm devletlerini böyle bir çaresizli¤e düflürmeye muktedir olamam›flt›. ‹slâmî de¤erler deyince ne anl›yoruz? ‹slâm; vahid, ehad ve samed olan, efli, benzeri, dengi olmayan yegâne kudret sahibi, âlemlerin Rabbi, Hâliki, rahîm, rahman Allah’a inanmak ve onun emir ve r›zas›na uygun yaflamakt›r. Kur’an’›n, ilâhî vahiyle bildirilen kitaplar›n özü budur. Allah’›n emir ve r›zas› bu kitaplarla belirlenmifl ve ilâhî vahye mazhar olan bütün peygamberleri bu esasa dayal› aç›klamalarda bulunmufllar, rehberlik yapm›fllard›r. Tanr› elçilerinin; resullerin ilettikleri, aç›klad›klar› mesajIar aras›nda uyumsuzluk, çeliflki-as›llar› korunmufl olmak kayd›yla- dört kitab›n özünde, amac›nda bir farkl›l›k düflünülemez. *
(Müzakere konuflmas›:I) Yay›n yeri: ‹slâmî De¤erlerin Gelece¤i, (1-3 Aral›k 1995, Ankara’da yap›lm›fl sempozyum) Ankara, Türkiye Diyanet Vakf› Yay›nlar›, 1997.
43
Muzaffer ÖZDA⁄ ‹lâhî mesajlar›n amac›na, özüne samimiyet ve sadakatle, fluurlu olarak ba¤l› kal›nd›¤› sürece ümmetlerin manevî, ahlâkî seviye ve seciyeleri aras›nda önemli bir fark olmayaca¤› gibi, ümmetler aras›nda bir düflmanl›k ve savafl da düflünülemez. Tanr› elçilerinin mübarek ruhaniyetinin böyle bir savaflta yan›lg›y›, haks›zl›¤›, sald›r›y› temsil eden taraf saf›nda ve kumanda mevkiinde bulunaca¤› da kabul edilemez. Tarihin ak›fl›nda toplumlar›n hayat›nda, medeniyetin flekillenmesinde dinî düflünce ve inançlar›n, din kurumunun önemli rolleri oldu¤u belirgindir. Ancak semavî dinlerin amaçlad›¤› ebedî evrensel de¤erlerle, toplumlar›n bilim ve teknolojide teflkilâtlanmada, üretimde, geliflme seviyelerinin flekillendirdi¤i dünyevî, beflerî de¤erler toplam› olan medeniyetler ayn› mahiyette görülmemeli, birbirlerine kar›flt›r›lmamal›d›r. ‹slâmî de¤erlerin gelece¤i üzerinde duruyoruz. Bu de¤erlerden kas›t Kur’an ayetleri ise Allah’›n korumas›na mazhar bulunmaktad›r. Tadilâts›z, tahrifats›z günümüze eriflmifltir. Yüce Peygamberimiz Hatem-ül Enbiya Hz. Muhammed Mustafa’n›n (S.A.V) Kur’an’a aç›klama getiren hadisleri de tasnif edilmifl, sahih olanlar› belirlenmifltir. Bilindi¤i gibi Kur’an-› Kerim'de, 114 surede 77.439 kelime ile ifade edilmifl, bir bölümü ayn› anlamda ve tekrar niteli¤inde 6.236 ayet bulunmaktad›r. Ayet düflünene, arayana gerçe¤i gösteren do¤ruya, Hakka yönelten delil, kan›t, burhan demektir. Görüfltü¤üm âlim, faz›l üç say›n diyanet iflleri baflkan›m›z›n teyit ettikleri ve merhum âlim Elmal›l› M. Hamdi Yaz›r üstad›n, Hak Dini, Kur’an Dili eserinde belirledi¤i gibi Fatiha, ‹hlâs, As›r sureleri ve Kursî Ayeti (Bakara Suresi 255); toplam 15 ayet Kur’an’›n özünü, ‹slâmi de¤erleri eksiksiz ifadeye; inananlar›, kalp gözleri aç›k ak›l sahiplerini Hak yoluna, ilâhî ayd›nl›¤a yöneltmeye yeterlidir. Allah’›n ayetleri Kur’an’da beyan edilen 6.236 ile hudutlu de¤ildir: Gönül gözleri aç›k ak›l sahipleri için Kur’an’›n hüküm ve üslûbuyla söyleyeyim: “Yeryüzünün bütün a¤açlar› kaleme dönüfltürülse, bütün denizleri mürekkep olsa, bir kat daha ço¤alsa Allah’›n ayetleri yine de yaz›ya, say›ya gelmeyecek, icmaleri dahi ifade edilemeyecek kadar çoktur.” ‹slâm âlemi neden ma¤lûp ve mahkûm durum ve konumdad›r? Neden a¤›r bir bask› çemberi ve a¤› içerisindedir? Hâkim durumunu neden kaybetmifltir? Yenilginin, gerilemenin sebebi nedir? ‹slâm toplumlar›n›n özellikle milletimizin, Türk milletinin karfl›s›nda bulundu¤u henüz çözüme kavuflmam›fl sorun nereden kaynaklan›yor? Tekrar vurguluyorum. Kur’an sahifelerinde mahfuz kalan semavî tebli¤lerle, onlar› anlad›klar›n›, inand›klar›n›, yaflad›klar›n› sanan, söyleyen toplumlar›n hayat sahalar›nda flekillenen medeniyetleri, üretilen medenî de¤erleri birbirlerine kar›flt›rmayal›m. Yenilen ‹slâm dini ve bu dinin amaçlad›¤› temsil etti¤i de¤erler de¤il, ‹slâm toplumlar›n›n kurduklar› medeniyettir. Yenilgi bu medeniyetin kireçlenip donmas›ndan kaynaklanmaktad›r. Kireçlenmenin, donman›n, geliflmenin duraklamas›n›n, rakip toplumlar›n medeniyetlerin gerisinde katman›n sebebi de ‹slâm toplumlar›n›n Kur’an’›n mükerrer ikazlar›na ra¤men 44
Türklük ve ‹slâmiyet Allah’›n insana en büyük lûtfu, ödülü olan akl› itibars›zlamas›, hayat›ndan d›fllamas›, dünyevî görev ve sorumluluklar›n› idrak ve ifa etmeden dünyaya küsmesi, dünyay› d›fllamas›d›r. Muhterem Beyefendiler, Han›mefendiler! Sözlerim yanl›fl anlafl›lmas›n. Hepinize yüksek bir sayg› ve sevgi ile hitap ediyorum. 60 üniversitemiz var. Ama temsil etti¤iniz üniversitelerimizin hangisi ça¤dafl üniversite say›labilir, milletler aras› bilim olimpiyat›nda derece alabilir; ön saflara eriflebilir? Hangisi ilmî ve teknik geliflmeye, bilgi üretimine kayda de¤er bir katk›da bulunabilmektedir? Hangi üniversite ve bilim kurumumuza hâkim uygarl›¤a mensup modern devletlerin, rakip ülkelerin ö¤rencileri, araflt›rmac›lar›, ö¤retim üyeleri fizik, kimya, matematik, t›p, biyoloji, elektronik, bilgisayar, iktisat ve benzeri bilim dallar›nda daha ileri bir seviyeyi yakalamak amac›yla ö¤renim yapmak için gelme zarureti ve hevesi duyuyorlar? Bizde yoksa, Cidde’de, Riyad’da, Mekke’de, Ba¤dat’ta, fiam’da, Kahire’de, Tahran’da, Karafli’de böyle bir üniversite, böyle bir bilim kurumu var m›? Marmara Üniversitesi ‹lâhiyat Fakültesi ö¤retim üyelerinden Muhterem Doç. Dr. Ali Daryal bana teessürle ifade etmiflti: Cidde Üniversitesi Rektörü olan zat›n 1984 tarihinde yay›mlanan bir eserinde, Dünyan›n günefl etraf›nda döndü¤ü reddedilerek bu görüflü kabul edenler tektir ediliyor; gerekçe olarak da Fahrettini Razi Hazretleri böyle buyurdu denilerek o ça¤›n astronomi bilgisi ilâhî kanun gibi tekrarlan›yormufl. Dikkate flayan buldum. An›lan eserin ilgili bölümlerini tercüme ederek yay›mlamas›n› istedim. Nerede, hangi alanda yenik düfltü¤ümüzü bilelim. ‹slâmî de¤erleri koruyabilme öncelikle tüm varl›¤›n› koruyabilme gücünü ve yetene¤ini kazanmaya ba¤l› bulunmaktad›r. Bunun için de hâkim ve mütecaviz medeniyetle aradaki güç dengesizli¤ini gidermek, mesafeyi kapamak, öne geçmek gerekmektedir. Sizler yüksek manevî de¤erleri inanç ve fazileti temsil eden bir bilim adamlar› toplulu¤usunuz. fiimdi kap›n›n anîden aç›ld›¤›n›, otomatik silâhlarla mücehhez bir ateist, terörist cinayet timinin bask›n ve sald›r›s›na hedef oldu¤unuzu tasavvur edin; önceden akilâne bir güvenlik tedbiri al›nmad› ve dirayetle uygulamaya konmad› ise yüksek iman ve faziletiniz sizi katillere av olmaktan veya rehine düflmekten kurtaramaz. Söylemek istedi¤im fludur: ‹slâm toplumlar›n›n her ça¤da bütün tabakalar›nda yüksek bir islâmî ahlâk ve fazileti yaflad›klar› iddia edilemez. Ancak galiplerin üstünlü¤üde daha yüksek bir manevî ve ahlâkî seviyeyi temsilden kaynaklanmam›flt›r. Daha üstün tahrip gücüne ve k›y›m silâhlar›na sahip olmak, evrensel, manevî ve beflerî de¤erlerde üstünlük anlam›n› tafl›maz. Zaaf›m›z›n hangi alan ve plânda bulundu¤unu teflhiste yan›lmamam›z gerekmektedir. Biz ayn› anda iki ciddî hastal›¤›n rahats›zl›¤›n› çekiyoruz. Medeniyetimiz kireçlendi¤i, dondu¤u için anemiye (kan kayb›) maruz kalm›flt›r. Kanl› canl› görünen hâkim medeniyetten kan almaya mecbur kald›k. Bu kan›n frengili, aidsli oldu¤unu dikkatten kaç›rd›k. fiimdi anemi devam ediyor, hasta medeniyetin rahats›zl›klar› da bulaflt›. Her iki rahats›zl›¤› yenecek yeni de¤erler, antikorlar üretmeyi baflaramad›k. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ‹slâm devletleri içinde en güçlü, en ileri seviyede bulunan bir devlettir. Bu hususta flüphemiz olmas›n. 45
Muzaffer ÖZDA⁄ Türk milleti, Türkiye halk› bütün ‹slâm toplumlar› içinde ‹slâmi de¤erleri en çok koruyan ve samimî ba¤l›l›kla yaflayan bu millî toplumdur. Hâl bu iken Cemalettin Kaplan adl› bir yurttafl›m›z ‹slâmî de¤erleri temsil ve yüceltme iddias› ile Almanya’da siyasî üs kuruyor. Türkiye halk›n› sömürgeci güçler taraf›ndan kölelefltirilip yok edilmekten kurtaran modern devlet düzeyine erifltiren, esir ‹slâm milletlerine kurtulufl yolunu açan Türk ‹nk›lâb›'na, ink›lâb›n önderlerine, Türkiye Cumhuriyeti'ne a¤›r k›namalar, karalamalar yöneltiliyor. Samimî inançlar›ndan, vatanseverliklerinden asla flüphe etmedi¤im bir toplulukta bu konular tart›fl›l›rken dedim ki; "Efendiler, ben Cemalettin Kaplan Hoca Efendinin ellerini öpmeyi, hizmetine gönüllü olarak koflmay› kabul ederim. Ama bir ön flart›m var". Biraz hayret ve merakla "fiart›n nedir?" dediler. Dedim ki: "Hoca üssünü Almanya’da de¤il. Fezada kursun. Binlerce ‹slâm bilim adam›n›, teknisyeni fezada lâboratuvarlara, tesislere tafl›s›n. Füzelerini, lâzer toplar›n› Moskova’ya, Pekin’e, Washington’a çevirsin ve ültimatom versin! 'Sömürgeci bask› ve talandan, emperyalist tahakkümdan vazgeçmezseniz dü¤meye basaca¤›m.' desin. Ben o zaman onun hizmetine girerim". Ne demek istedi¤imi zannediyorum arz edebildim. Ça¤› yakalamazsak sömürgeci paylafl›m savafllar› ve bask›lar devam edecektir. Amerikan d›fl politikas›n› yönlendiren Samuel Huntington adl› bir zat -Medeniyetler Savafl› makalesini okumuflsunuzdur- sömürgeci hegemonya ve talan emellerini aç›kça ilândan sak›nm›yor. Öncelikle de Türkiye ve ‹slâm ülkelerini hedef al›yor. Bilelim ki, kurtulman›n yegâne yolu, çaresi ça¤› yakalamakt›r. Bilim ve teknolojide öne geçmektir. De¤er yarg›lar›m›z ve bilgi seviyemizle ilgili bir di¤er noktaya de¤inmek istiyorum: ‹zmir’de toplanan III. Türk Devleti ve Topluluklar› kurultay›nda âlim, faz›l, kâmil, yurtsever, fluurlu milliyetperver bir din adam› Türk Ortodoks Patri¤i muhterem Selçuk Erenerol Bey nefis bir tebli¤le fevkalâde bir mesaj verdi. Bu tebli¤ dört kitab›n ruhuna, özüne, amac›na uygundu. Bakara Suresi'nin 285. ayetinin mealine uygun olarak bütün peygamberleri selâmlad›, tebcil etti. Bütün semavî dinlerin özündeki gerçe¤i, vahdaniyeti vurgulad›. Hz. ‹sa’n›n da Allah’›n bir peygamberi oldu¤una iflaret etti. Hristiyan âleminin Hz. ‹sa’n›n tebli¤ine uygun bir çizgide olmad›¤›n› belirledi. Bu âlemdeki, özellikle Grek Ortodokslu¤undaki Türk düflmanl›¤›n› k›nad›. Yüce Allah’›n ve bütün peygamberlerin yurdumuzu, devletimizi korumas›n› dileyerek, bütün yurttafllar›m›za gönülden sevgisini ifade ederek kürsüden indi. Bütün peygamberlerin ve sahabenin övgüsüne lây›k, Allah’›n r›zas›na uygun bu konuflma dinleyici kitleden belirgin bir alk›fl ve övgü almad›. Dinlenme için verilen arada dinleyicilerin ayak üstü konuflmalar›n› izledim. Merak etmifltim ne düflündüklerini, nas›l alg›lad›klar›n› bilmek istiyordum. Kitle, mesaj› anlamam›fl ve memnun da olmam›flt›. Bu seçkin kitle, ‹ncil'i de Kur’an’› da bilmiyordu. Kabukta kalm›fl, öze nüfuz edememifllerdi. Kendilerine Hristiyanl›k propagandas› yap›l›yor sanm›fllard›. Burada flunu söylemek istiyorum: Dinleyicilerin konuflmaya ilgisiz kalan ço¤unlu¤u yan›nda önemli bir bölümü de yüce Allah’›n genifl kapsaml› son mesaj›n›n; Kur’an-› Kerim'in 46
Türklük ve ‹slâmiyet mücmel (öz, hûlasa) özünden habersiz, flekilci, siyasî slogan çizgisinde bir dinî bak›fl aç›s›n› ve ruh haletini yans›t›yorlard›. ‹Imi gerçe¤e yabanc› olduklar› gibi, e¤itimsiz saf Anadolu köylüsü kadar arif de de¤ildiler. ‹slâmî de¤erlere ba¤l›l›k ve bu de¤erleri koruma, gelifltirme, yüceltme emeli siyasî partilerin seçim hesaplar›n›n, oportünist oy kayg›lar›n›n çok üstünde asil bir duyarl›kta ele al›nmal›d›r.
(Müzakere: II) Sempozyumda* yüksek heyetinizce tart›flmaya, de¤erlendirmeye al›nan konu “‹slâmî de¤erler”dir. Bu de¤erlerin korunmas›, yaflat›lmas›, yüceltilmesidir. ‹slâmî de¤erler genifl kapsam ve çerçevede insanî de¤erlerdir. ‹slâmî de¤erlerle evrensel insanî de¤erler aras›nda nas›l bir ba¤lant› var? Öncelikle flunu vurgulamak istiyorum: ‹lâhî, ‹slâmî de¤erler insanî de¤erlere, insan do¤as›na, yarad›l›fl kanuniyetlerine ayk›r› olamaz. ‹nsan› d›fllayamaz, onun d›fl›nda olamaz. E¤er ‹slâmî de¤erlerden üstün insanî de¤er sistemleri varsa veya belirirse ‹slâmî de¤erleri savunamay›z, yaflatamay›z. Böyle bir çaba akla, vicdana ve Tanr› emrine de ayk›r› olur. O hâlde flu gerçe¤i söyleyebilmeli, sergileyebilmeli ve kan›tlamal›y›z. ‹nsanl›¤›n eriflebilece¤i de¤erlerin en mükemmeli ‹slâm taraf›ndan temsil edilmekte, izlenmekte, yaflanmakta, yüceltilmektedir. Görevimiz de ‹slâmî de¤erlerin her ça¤da befleriyet için özlemi duyulan kurtuluflu, mutluluk ve huzuru, güvenli¤i sa¤lamaya en uygun yüksek insanî de¤erleri temsil etti¤ini kan›tlayacak izan, irfan ve ilime ulaflmak, bu seviyede yeni bir uygarl›k kurmak olmal›d›r. ‹slâmî de¤erler nedir, nelerdir? Muhterem Sad›k Tural Hocam›z bu de¤erleri sistemlefltirme için temel ilke niteli¤i tafl›yanlar› vurgulad›. Zaman hudutlamas›n› dikkate alarak ayr›nt›lara girmiyorum. fiu anda hat›r›ma sevgili Yunus Emre’nin –Taptuk gibi söyleyeyim.“Bizim Yunus’un” flu dizeleri geliyor: “Nazar eyledik ileri, Pazar eyledik götürü Yarad›lan› hoflgör Yaradandan ötürü” Bu hoflgörüyü yeniden kazanmal›y›z. Esirgeyen, ba¤›fllayan (Rahim, Rahman), âlemlerin Rabbini, Yüce Allah’› bafl mürebbi (ö¤retmen) kabul eden Müslüman kifli ve toplum büyük ö¤retmenini örnek alm›yorsa s›n›fta kalmaya mahkûmdur. S›n›fta kalmad›k m›?
*
(Müzakere konuflmas›:II) Yay›n yeri: ‹slâmî De¤erlerin Gelece¤i, (1-3 Aral›k 1995, Ankara’da yap›lm›fl sempozyum) Ankara, Türkiye Diyanet Vakf› Yay›nlar›, 1997.
47
Muzaffer ÖZDA⁄ De¤erli dostlar Yunus Emre'miz; “Biz sevdik âfl›k olduk, Sevildik maflûk olduk Her dem yeni do¤ar›z Kim bizden usanas›” diyordu. Yaradandan da yarat›c›l›ktan da uzaklaflt›k. Yüzlerce y›l boyunca yeniden do¤mad›k; yap›c›, yenileyici olmad›k, geliflmeyi durdurduk, gördü¤ümüzü tekrarlad›k. Kur’an-› Kerim'in 18. suresi El-Kehf’de ma¤ara yaran› olarak an›lan genç yi¤itlerle ilgili ayetleri defalarca okudum, düflündüm. Onlar s›¤›nd›klar› ma¤arada 309 y›l e¤leflip uyumufllar. Uyand›klar› zaman da bu ma¤arada bir gün veya bir günün bir parças› kadar e¤lefltiklerini sanm›fllar. Bu genifl ma¤aran›n bulundu¤u yer, olay›n geçti¤i zaman, genç yi¤itlerin say›lar›, isimleri ile ilgili teferruata girmiyorum. "309 y›l bir gece gibi uyunur mu?" diye soranlar olabilir. Bir gerçe¤i kesin olarak ifade edebilirim. Bizler çok daha uzun bir zamandan beri uyku hâlini sürdürüyoruz. ‹slâm medeniyeti ülemas› ‹mam Gazali’den günümüze, akl› uykuya sokmakla, aklî bilimlerin geliflimini durdurmakla kaç›n›lmaz yenilginin flartlar›n› haz›rlam›fl bulunuyorlar. Dün de iflaret ettim. Sadece ‹slâmî, manevî de¤erler de¤il, medeniyet plân›nda bilim ve teknolojide geri kalmak ve yenik düflmekle ‹slâm milletlerinin ba¤›ms›z devlet hayatlar› ve varl›klar› da tehlikeye düflmüfl bulunuyor. Ashab-› Kehf s›¤›nd›klar› ma¤arada 309 y›l boyunca kimseyi görememifl ve zorba, münkir (inkâr eden) çevrenin tacizinden semavî lûtuf ve inayetle korunabilmifller. Bizim böyle bir flans›m›z yoktur. Yüce Allah ‹slâm dünyas›n›n uyurgezer hâlini hofl görmemifltir. ‹slâm medeniyeti kireçlenince kan›n› sebil gibi ak›tmakla birlikte Türk milletinin zinde gücü ‹slâm medeniyetini ve co¤rafyas›n› korumaya yetmemifltir. Türk Kurtulufl Savafl›'n›n ön günlerinde dünya ‹slâm nüfusunun % 97’sinin sömürge tebaas› statüsüne düflmüfl bulunduklar› ‹slâm co¤rafyas›n›n da genifl kay›plara u¤rad›¤› geriye kalan alan›n›n % 96’s›n›n ‹slâm karfl›t› güçlerin iflgalinde bulundu¤u hat›rlanmal›d›r. Günümüzde 55 ‹slâm devleti var. Ama bu toplant›y›, böyle bir toplant›y› bu devletlerin 54’ünde yapamazd›n›z, yapamazs›n›z! Muhterem han›m düflünür ve yazarlar›m›zla, k›z kardefllerimizle, muhterem bilim adamlar›m›z› ilmî bir görüflme ve tart›flma için ayn› masaya oturtamazd›n›z. Belki de tekfîr (birbirine kâfir deme) edilirdiniz. O hâlde hangi noktada bulundu¤umuzu; hangi de¤erleri gelifltirece¤imizi, nelere muhtaç oldu¤umuzu bilmemiz ve dikkate almam›z gerekmektedir. Ak›l... ak›l nedir? Arabî lûgatte; devenin çölde kaybolmamas› için ba¤land›¤› iptir. Adalet, devenin iki yan›ndaki yükün düflmesin, sarkmas›n, taciz etmesin diye birbirine eflit olmas›, dengelenmesidir. Haya, hicap perdedir. Bu de¤erler, kavramlar Kur’an’da ‹slâmda bütün insanl›¤› kavrayan anlamlarla daha farkl› yüce seviyelere yükselmifltir. Konumuz kapsam›nda pek önemli baflka de¤erler de var. Muhterem Aslan Bey ifade etti. “Hürriyet ve Demokrasi”. Evet hürriyet ve demokrasi. Unutmayal›m 55 ‹slâm devleti içinde tek 48
Türklük ve ‹slâmiyet demokrat ülke Türkiye’dir. Türkiye de ciddî problemlerle karfl› karfl›ya bulunuyor. ‹slâm toplumlar›n›n ço¤unlu¤u geliflmelerindeki gecikme sebebiyle demokratik hürriyetçi düzene kolayca geçifl için elzem seviye ve yetene¤i kazanm›fl görünmüyor. Asl›nda en ileri demokratik hürriyetçi düzen ‹slâm inanç alan›nda, ‹slâm toplumlar›nda do¤mal› ve geliflmeli idi. Besmele’i-fleriften sonra gerçek mümin müslim seciyesi flekillendirmeye en uygun ayetin Fatiha Suresi'nin 4. ayeti oldu¤unu düflünürüm. “‹yyake na¤büdü ve iyyake nestein” (Yaln›z sana ibadet (kulluk) eder, yaln›z senden yard›m isteriz.) Allah’tan baflkas›na s›¤›nmamay›, yard›m dilenmemeyi ilke edinen; bu ilkeli müminlerine Allah huzurunda günün befl vaktinde k›rk defa teyiden tekrarlatan bir semavî inanç sistemini fluurlu olarak benimseyip yaflayan bir toplumda monarfli, istibdat, saltanat, hanedan, diktatörlük, kula kulluk, sefalet, dilencilik olmamak gerekirdi. ‹slâm toplumlar›nda hürriyetçi demokrat cumhuriyetten gayr› bir idare kurulamamak gerekirdi. Fertleri hürriyetçi fluur, seciye ve kiflilik kazanmam›fl toplumlar›n, milletlerin adil bir yaflama ve yönetim düzeni de kuramad›klar›; zorba müstebitlerin, diktatörlerin haks›zl›klar›na keyfî idarelerine kader diye boyun e¤me zavall›l›¤›na düfltükleri, düflecekleri belirgindir. Çok gecikilmifl olmas›na ra¤men hürriyetçi, demokratik cumhuriyet yönetiminin gerçek bir ‹slâmî de¤er oldu¤unun herkesçe iyi kavran›lmas› gerekir. “‹yyake na¤budü ve iyyake nestein”in manas› budur. ‹slâmî de¤erleri korumaya ve yüceltmeye verdi¤imiz önem, gösterdi¤imiz samimî özverili çaba, Türklü¤e millî kültürel kimli¤ini unutturacak; öz varl›¤›n› y›pratacak, tehlikeye düflürecek; insan›m›z›, dildefllerimizi, soydafllar›m›z›, kardefllerimizi, evlâtlar›m›z› baflka soy, dil baflka kültürel ve siyasî kimlik aray›fllar›na sürükleyecek ihmal, afl›r›l›k ve gaflet hâlini almamal›d›r. ‹slâmî de¤erlerin, özellikle nihaî amac› Türk düflmanl›¤› olan siyasî emel ve tertipler için k›l›f, maske, sahte etiket olarak kullan›l›p istismar edilmesine de imkân verilmemelidir. De¤indi¤im ihmale, gaflete, hain istismara bir örnek sunuyorum: “Devr idelden beri flah›m eflâk Zemm olur alem içinde Etrak Vermemifl Hüda O’na hiç idrak Akl› evvel de olsa bibak Uktül-üt Türk’e velev kâne ebak Dedi ol kân› kerem, fiah-› celâl Türk’ü katleyleyiniz” kan› helâl
49
Muzaffer ÖZDA⁄ Ey Kadimî Türk’e hiç olma yak›n Sözleri olur ise dürr-ü semin Zinhar olma Türk’e hiç yak›n Kes bafl›n, kan›n dök, çekme gam Uktül-üt Türk’e velev kâne ebak Muhterem Han›mefendiler, Beyefendiler! fiimdi daha rahat anlafl›lmas› için günümüzün Türkçesine aktar›yorum: Padiflah›m kainat›n yarad›l›fl›ndan bu yana Her tarafta Türklerin kötülü¤ünden bahsedilir. Allah Türk’e hiç anlay›fl gücü vermemifltir. O çok ak›ll› göründü¤ünde de pervas›zd›r. O iyilik kayna¤›, hazinesi yüce peygamber Türk’ü baban›z olsa bile öldürün, kan› size helâldir buyurdu. Ey Kadimî Türk’e hiç yak›nl›k gösterme Sözleri çok k›ymetli inci bile olsa Sak›n asla Türklere yaklaflma Üzülmeden bafl›n› kes kan›n› dök Türk’ü baban olsa bile öldür... Ne büyük kin ve nefret ve ne büyük cür'et, h›yanet de¤il mi? Kadimî mahlas›n› kullanan›n kim oldu¤unu, nerede, ne zaman yaflad›¤›n›, kime hizmet etti¤ini elbette merak edersiniz. As›l ad› Haf›z Hamdi Çelebi olan bu zat, ‹mparatorluk bürokrasisinde yüksek makam ve görev sahibi olmufl Mekteb-i Enderun (Saray Üniversitesi) mezunu bir devflirmedir. Kanunî Sultan Süleyman ça¤›nda yetiflmifl Divan-› Humayun kâtibi; günümüzdeki muadili ile Bakanlar kurulu sekreteri olarak II. Selim ve III. Murat dönemlerinde de görevde bulunmufl bir kiflidir. ‹bret ve dehflet veren husus, fliirlerini bir divan (kitap) hâline getirerek halife padiflaha sunabilmesi, Osmanl› padiflah›n›, içinden ç›kt›¤› Türk milletine yabanc›laflt›rmak, Türklü¤e karfl› düflmanl›k hissi telkin edebilmek için yüce peygambere olan sayg›y›, ‹slâm iman›n› sömürerek hadis uydurma cür'eti gösterebilmesi, an›lan devirde devletin zirvesinde böyle bir h›yanetin kolayl›kla yeflerebilece¤i bir çevrenin oluflturulmufl bulunmas›d›r. Vurgulamak istedi¤im fikir ve gerçek fludur: Yüksek bir insanl›k duygusu, ideali olarak kardefl ‹slâm milletlerine, toplumlar›na içten bir sevgi, sayg›, genel bar›fl ve güvenlik için 50
Türklük ve ‹slâmiyet samimî iflbirli¤i ve dayan›flma emelleri her zaman tebcîl (ululama) edilebilir. Ancak, özveriler karfl›l›kl› olmal›, iyi niyetimiz safl›¤a dönüflmelidir. Türklük hay›rs›z, vefas›z dostlar›n› daima öz evlâtlar›na tercih etmifl olmaktan, öz yurdunu, milliyetini ihmalden dolay› büyük ac›lar çekmifl, a¤›r kay›plara u¤ram›flt›r. Yaflanan tarihî tecrübeler art›k aziz milletimize, özellikle idarecili¤e, yönetime talip olan kadrolara geçmiflteki hatalardan sak›nma görüfl ve yetene¤i kazand›rmal›d›r, kazand›rm›fl olmal›d›r. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk kültürüne mensup bütün toplumlar günümüzde de genifl bir kuflatma çemberi içinde dört cihetten siyasî güç odaklar›n›n, gayr›millî ve özünde Türk düflmanl›¤› bulunan ideolojilerin de¤iflik yöntemlerle sistematik y›k›c›, y›prat›c› sald›r›lar›na hedef olmaktad›r. “Yeryüzünde bir tek Türk kalmasa, hepsi imha edilse insanl›k bir fley kaybetmez” diyebilecek kadar flizofrenik bir Türk düflmanl›¤› tafl›yan Jirinovski düne kadar bütün dünyada proleterya enternasyonalizminin emekçi halklar›n kardeflli¤inin, dünya bar›fl›n›n flampiyonlu¤unu bir tekel imtiyaz› gibi kullanan ülkenin yurttafl›d›r. K›z›l maske y›rt›ld›¤› için gerçek çehresini ve niyetini aç›klamaktan sak›nm›yor. Aziz ayd›nlar›m›z! fiunu bilmeliyiz ki, Jirinovski benzeri tipler sadece geçmiflte savaflt›¤›m›z, yendi¤imiz, bizimle rekabeti olan milletlerin saflar›nda de¤il, koruyuculu¤unu yüklendi¤imiz, hadim yöneticileri oldu¤umuz, kardefl bildi¤imiz ‹slâm milletlerinin saflar›nda da ve hatta entel kisveli etiketli yurttafllar›m›z aras›nda da görülebilmektedir. Hoflgörü güzeldir; ancak gaflete dönüflmemelidir. Psikolojik, ideolojik, kültürel savunma tedbirlerini art›rmay› ihmal etmemeliyiz. (Müzakere: III) Güzide, Sezer Akçal› kardeflimizi gönülden kutlar›m. Kalbimin bütün samimiyetiyle ifade ediyorum. Son otuz befl y›l içerisinde devlet güvenli¤iyle, millî kültür de¤erlerinin korunmas›yla ilgili karar ve icra makamlar›nda bulunan zatlar›n hemen hepsini tan›d›m. Hiçbirini bu de¤erli genç bilim adam›m›z›n seviyesinde de¤inilen konuya vak›f görmedim. Türkiye’nin bu hâle düflmesi dolay›s›yla ›zd›rap vericidir. Genç yeteneklerin, uzmanlar›n yetiflmekte oldu¤unu görerek de sevinç duyuyorum. Benzerlerinin yetiflmesini, yetifltirilmesini gönülden diliyorum. Tekrar kutlar›m. Vurgulanmas› gereken fikrî mesaj› örneklerle belirlemek istiyorum. ‹ngilizlere esir düflerek Saint Helen adas›na sürülen ve gözetim alt›na konulan Napoleon Bonapart’›n kaçmas›ndan, kaç›r›lmas›ndan endifle edildi¤i için zehirlenerek öldürüldü¤ü bilinmektedir. Bilinmeyen husus nas›l zehirlendi¤i idi. Frans›zlar merak edip araflt›r›rlar, yeme¤ine, *
(Müzakere konuflmas›:III) Yay›n yeri: ‹slâmî De¤erlerin Gelece¤i, (1-3 Aral›k 1995, Ankara’da yap›lm›fl sempozyum) Ankara, Türkiye Diyanet Vakf› Yay›nlar›, 1997.
51
Muzaffer ÖZDA⁄ suyuna zehir mi kondu? Berberi, zehirli ustura m› kulland›? Araflt›rma yavafllat›lm›fl bir infaz uyguland›¤›n› belirler. Bonapart’›n yatak odas›n›n duvar ka¤›tlar›na yeterli dozda arsenik sürülüp emdirilmifltir. Esir ‹mparator uykuda sürekli olarak bu havay› teneffüs etti¤inden yavafl yavafl zehirlenir. Zehirlenme belli bir doza eriflince ölür. Türkiye ve Türklük düflman› güçlerin denetimine giren medya kanallar›, organlar› ve Türkiye’yi hedef alan düflman medya da Türk halk›n› böyle zehirliyor. Türkiye medyas›n›n bilinçsiz veya Türk milletinin hizmetinde olmayan kiral›k dilimleri... Zehirlenmenin, yan›ltman›n, yanl›fla programlaman›n güdüme alman›n de¤iflik flekilleri var. Birkaç örnek verece¤im: Bir süre önce en büyük gazetemizde foto¤raflanm›fl bir haber gördüm. ‹stanbul’da Aksaray geçit kavfla¤›nda kartpostal satan 15 yafl›nda biri genç, seyyar tezgâh›na dikti¤i karton panoya “kartpostal piyasas›n›n JR’› benim, damping yap›yorum” diye yazm›fl. Bu slogan› hayk›rarak sat›fl yap›yor, poz veriyor. Dallas dizisindeki JR’› örnek almakla, ona benzemekle övünüyor. Bu çocu¤un ifl yapt›¤›, tezgâh›n› açt›¤› köfleyi, panosunu da geçerken gördüm. Hiçbir ahlâkî manevî, hukukî de¤ere, kurala ba¤l› olmayan, sadece kazanç h›rslar› ve bedeni, behimî (hayvanî) arzular› k›flk›rtm›fl tiplerle dolu bu diziyi hat›rlars›n›z. Uzun bir süre ekranlar›m›z› iflgal etmiflti... Kartpostal sat›c›s› küçük JR’›n haberinden bir hafta sonra ayn› gazetenin ilk sahifesinde daha büyük ebatta Amerika’dan dönen en büyük ifl adam›m›z›n Yeflilköy hava alan›nda çekilmifl mütebessim bir pozu ve beyanat› yay›mland›. JR gibi genifl kenarI›, bir kovboy flapkas› takan bu sevimli ifl adam›m›z gö¤sünü kabartarak "Tek JR benim" diyordu. Bütün ahlâkî redâetleri (kötülük), alçal›fllar› temsil eden bu JR tipi, sokak sat›c›s› bir çocuk için de, büyük ifl adam› için de ideal örnek hâline getiriliyor. Bundan daha büyük tahribat olur mu? Bir ahlâk kahraman›, bir bilim adam›, idealist bir ö¤retmen, bir veli, bir vazife flehidi, bir gazi yurtsever de¤il; JR g›pta edilecek bir örnek olarak takdim ve telkin ediliyor... De¤erli ayd›nlar›m›z görünmeyen savafl›n, örtülü istilân›n, dolayl› sald›r›n›n, içten kuflatma ve çökertmenin en etkin silâh›d›r. Çocukluk döneminizi hat›rlay›n. Medya, cinayeti dahi marifet ve fazilet olarak gösterip onaylatabilir, alk›fllatabilir. Yeni k›t’alar› dolduran Bat›l› göçmenlerin k›z›lderilileri toplu k›y›m seferlerini, Siyah Afrika’n›n afla¤›lanan halklar›n›n kölelefltirilmesini, talan›n›; medeniyet ad›na yap›lan cinayetleri, yi¤itlik ve marifet gibi gösterildi¤inden dolay› alk›fllamad›n›z m›? Ba¤›ml› k›l›nmak, istilâ edilmek istenen ülkenin limanlar›ndan, flehirlerinden, kalelerinden önce insanlar›n›n zihinleri, bu zihinleri etkileyebilecek kurumlar› iflgal edilir. Bir baflka örnek veriyorum. Conan’› duydunuz mu, tan›d›n›z m›? Antik ça¤lar›n yenilmez Arî savaflç›s›, kahraman›. Arî ›rk›ndan olmakla övünen hâkim medeniyete mensup milletlerin ortak kahraman› olarak yarat›lan, tan›t›lan bir tipi. Hayat›, maceralar›, savafllar› bir dizi resimli çizgi roman yap›lm›fl; Bat›l› çocuklar için. Bir Türk çocu¤unun elinde gördüm, göz gezdirdim. Telif haklar› bir Amerikan flirketinden sat›n al›narak ‹stanbul’da yay›mlanm›fl. 52
Türklük ve ‹slâmiyet ‹ri pazulu, adaleli bir antik maden ça¤› Rambo’su, Mars'›n k›l›c› gibi bir k›l›ç tafl›yor, rüzgâr gibi at›yla tek kiflilik bir ordu gibi hareket ediyor. Yenmedi¤i, da¤›tmad›¤› güç yok. Bir seferinde de o ça¤›n Anadolusu'na giriyor. Güneydo¤u Anadolu’ya kadar uzan›yor. Anadolu’da Turanl› zalim bir millet ve devlet var. Bu millet ileri bir teknoIoji gelifltirmifl. Yer alt›nda kurduklar› büyük dolap ve çarklarla bölgedeki sular›n ak›fl›n›, denetimleri alt›na alm›fllar. Resimli haritada sular›n hurmal›k ve çöl görünen, mafllahl› entarili toplumlar›n yaflamakta oldu¤u tasvir edilen güney ülkelerine akmas›n› önledikleri gösteriliyor. Turanl› bu zalim kavim, su çarklar›n› çal›flt›rmak için de bir baflka halk› esir etmifller, onlar› çarklara, dolaplara ba¤lam›fllar, eziyet ediyorlar. Arî ›rk›n yenilmez savaflç›s› antik Rambo yer alt›na giriyor, çarklar› k›r›yor. Turanl› subay›n bafl›n› kesiyor. Roman›n son çizgi resim karesinde Nuh Tufan› gibi taflan sular›n âlemli, ay y›ld›zl› minareleri, kubbeleri y›k›p götürdü¤ü görülüyor. Bu çizgi roman› Prof. Dr. unvanl› alt› kiflilik bir yazar çizer grubu haz›rlam›fl. Bilindi¤i gibi 6.000 y›l önce minare de yoktu, kubbe de yoktu. Bu roman size, GAP’a karfl›, Türkiye’ye karfl› duyulan h›nc›, kini, hasedi hat›rlatm›yor mu? Tommiks ve benzeri çizgi romanlar› baz› say›n devlet adamlar›m›z›n da okudukIar›n› ö¤reniyoruz bas›ndan. Bu yay›nlar›n telif hakk›n›n ucuz bir bedelle al›nmas›n› da merhum Devlet Baflkan›m›z sa¤lam›fl... Sonra ne oldu? Çekiç Güç geldi. Turanl› yüzbafl›n›n bafl›n› kesmeye bir haz›rl›k m› bu? So¤uk savafl›n, örtülü istilân›n, dolayl› sald›r›n›n nas›l programland›¤›na, Türkiye’nin nas›l hedef al›nd›¤›na basit bir örnek sundum. Teslimiyetçi bir ruh haletine sürüklenen devlet adamlar›, ayd›nlar milleti ve orduyu savaflmadan yenik duruma düflürürler. Teslimiyetçi ruh haletine sürüklenen, duman alt›nda kalan devlet adamlar›. Rahmetle and›¤›n›z, öteki âleme göçen devlet baflkan›n›n Türk devleti içine yerlefltirdi¤i, yerleflmesine yol açt›¤› ihanet mekanizmas› tahribat›n› yapmaya devam ediyor. Bunu da bilelim. ‹hanetten farks›z teslimiyetçi ruh haletine bir örnek veriyorum. Millî mücadele döneminizin yurtsever, dirayetli idarecilerinden merhum Mazhar Mufit Kansu Bey, Mondros Mütarekesi'nin akabinde Bitlis valili¤ine atan›yor. Dicle üzerinde kelek üstünde sularla bo¤uflarak alt› gün süren bir yolculuktan sonra görev bölgesine ulafl›yor. Savafl döneminde tahrip ve talan edilen yanan flehri bir enkaz hâlinde görüyor. Zavall› halk› yoksul periflan 200 kadar çad›ra s›¤›nm›fl buluyor. Vali vekilli¤i yapan muhterem müftüden görevi devir al›yor. Savafl yenilgi ile sonuçlanm›flt›r. Birkaç gün sonra baflkentten ilk flifreli tebligat› geliyor. fiifre aç›l›yor. Emir ve tebligat sadrazaml›k makam›ndan; Damat Ferit’tendir. Sadrazam, “Bölgenin Ermenilere terki melhûzdur (hat›ra gelen, olabilen)” diyerek halk›n bu neticeye haz›rlanmas›n› buyuruyor. Direnifl için de¤il, vatan müdafas› için de¤il, bölgenin Ermenilere; kurulacak Ermeni devletine terki için halk›n psikolojik manada haz›rlanmas›n› ö¤ütlüyor. Medyan›n y›k›c›l›kta nas›l kullan›ld›¤›na bir örnek daha vereyim. Bakanl›k yapm›fl, parti genel baflkan› olan bir zat medyan›n kiral›k kanallar› ile mesaj veriyor Türk halk›na: “Sovyetler 53
Muzaffer ÖZDA⁄ Birli¤i ve K›z›l Ordu Afganistan’da yenildi; Amerika ve Amerikan ordusu da Vietnam’da yenildi. Ruslar Afganistan’dan, Amerikal›lar Vietnam’dan çekildiler. PKK da Türk ordusuna karfl› uzun mücadelede savaflma tecrübesi kazand›. Art›k güç kullan›m›yla netice al›namayaca¤› anlafl›ld›. Türk ordusu da Güneydo¤u’dan çekilsin". Afganistan Rus topra¤› de¤ildi; Vietnam da Amerikan topra¤› de¤ildi. An›lan milletlerin ordular› iflgal ve istilâ ordular›d›r. Türk ordusu kendi yurdundad›r. Mufl, Hakkari, Diyarbak›r vatan›m›zd›r. Türk yurdudur. Türkiye’dir. Benim dedem de orada ebedî uykudad›r. Ailemin 18 flehit evlâd› var bu toprakta. Türkiye hepimizin ortak yurdudur. Teslimiyetçi ruh haletinin zirveleri nas›l istilâ etti¤ini ve bu amaçla medyan›n nas›l kullan›ld›¤›n› görüyorsunuz! Tarif etti¤im medyaya karfl›, Türk milletinin ruh sa¤l›¤›na, maneviyat›na, birlik ve dayan›flmas›na, ba¤›ms›zl›k fluuruna, millî kültürüne vermekte oldu¤u zararlar› önleyecek akîl, hukukî, kültürel tedbirlerin gecikmeden al›nmas› elzemdir. Medya mütareke ve iflgal dönemindeki ‹stanbul bas›n›; iflbirlikçi-levanten bas›n konumundan ç›kar›lmal›d›r. Alt›n› çizerek net söylüyorum: Türkiye medyas› genifl bir dilimiyle aç›k bir iflgal alt›ndad›r. Bu sözü g›yâblar›ndan söylemiyorum. 3 Temmuz 1995'te Ankara Gazeteciler Derne¤inde yap›lan bir panelde ayn› netlikle söyledim. Say›n dernek baflkanlar› ve k›demli de¤erli gazeteciler, "Beyefendi, tespitiniz do¤rudur. Do¤ru söylüyorsunuz. Çaresiziz, ç›rp›n›yoruz. Durumdan hicap ve endifle duyuyoruz.” dediler. Bugün büyük gazeteleri ellerinde tutan kurulufllar hükümetlerden güçlüdürler. Bakanl›k görevleri gelip geçicidir. Milletvekilleri ve milletvekilli¤i adayl›k s›ralar› al›n›p sat›labilmektedir. Ama büyük sermaye, de¤iflmeyen iktidar, hükümetler üstü güç hâline geldi. Denetimlerine ald›klar› bas›n yay›n organlar›yla pek olumsuz, pek zararl› oluflumlara yol açabiliyorlar. Bunu sadece ben söylemiyorum. Çirkin kanunsuz menfaat kavgas›nda çat›flmaya girince birbirlerinin durumlar› hakk›nda yapt›klar› ifflaat ve suçlamalar da çok fley ifade ediyor. Tedbir almakta gecikilmemelidir. Türk milletinin duman alt›nda b›rak›lmas›, uyutulmas›, uyuflturulmas› önlenmelidir.
OTURUM* Üzerinde durulmayan, dikkatten kaçan, önemli gördü¤üm bir hususa de¤inmek lüzumunu duyuyorum. Tarihin ak›fl›, siyasal ve sosyal gerçek bu dikkat ve itinay› göstermemizi gerektiriyor. Bilindi¤i gibi su ak›t›l›p dolduruldu¤u kab›n, ortam›n fleklini ve rengini al›r. Dinler de, semavî dinler de, böyle bir süreç ve sonuçtan korunamam›flt›r. *
(Oturum) Yay›n yeri: ‹slâmî De¤erlerin Gelece¤i, (1-3 Aral›k 1995, Ankara’da yap›lm›fl sempozyum) Türkiye Diyanet Ankara, Vakf› Yay›nlar›, 1997.
54
Türklük ve ‹slâmiyet ‹lâhî hakikati bildiren mesajlar da döküldükleri kaba, yay›ld›klar› alana uygun flekil ve renk alarak de¤iflik flekilde anlafl›l›p yorumlanarak bir ölçüde farkl›lafl›p bozulmufllard›r. Bu süreç ‹slâm din ve dünyas›nda da yaflanm›flt›r. Türk ayd›n›, fluurlu Müslüman Türk ayd›n› –bu hatay›, bu hatadan do¤an zararlar›- özellikle kendi millî varl›¤›na yönelen bir tehlike oldu¤u için düzeltme basiret ve iktidar›n›, yetene¤ini göstermelidir. Semavî mesaj›n özünden sapmay› da önlemelidir. Ne söyledi¤ime vuzuh vermek isterim. Hz. ‹sa öncesine ait bütün semavî mesajlar, Tanr› buyruklar› evrensellikten ç›km›fl, Musevîlik ad›yla Yahudi millî dinine dönüflmüfltür. Yüce Allah dahi Yehova ad›yla münhas›ran ‹srail kavminin mabudu, ilâh› hâline getirilmifltir. Hata sürdürülmüfltür. Allah’›n Resulü Hz. ‹sa (A.S) flirki önlemeye memur oldu¤u hâlde, ümmeti taraf›ndan yüce Allah’a o¤ul s›fat›yla flerik k›l›nm›fl, Rehül Kudüs’le birlikte Tanr› üçlefltirilmifltir. Hazreti ‹sa’y› izleyenler; izlediklerini sananlar Hristiyanl›¤›n yay›lma alan›na göre giderek farkl›lafl›p, bölünmüfllerdir. Katoliklik, Hristiyanl›¤›n Bat› Roma egemenlik çerçevesinde kal›planmas›d›r. Bu mezhep Bat› Roma ‹mparatorlu¤u'nun, özellikle Lâtin kökenli halklar›n menfaatlerinin Roma merkez k›l›narak devam ettirilmesine, ekonomik ve kültürel emperyalizmin kilise kanal›yla sürdürülmesine hizmet etmifltir. ‹mparatorun, idare cihaz›n›n, Roma ordular›n›n görevini ustal›kl› bir flekilde Papa ve kilise örgütü yüklenmifltir. Ortodoksluk önce Do¤u Roma’n›n, Bizans'›n, Grekli¤in menfaat ve siyasetine, Grek dil ve kültürünün korunmas›na, yay›lmas›na hizmet etmifl daha sonra geniflleyen yay›lma alan› ile büyük ölçüde Slav ideolojisine dönüflmüfltür. Protestanl›k genel plânda kuzey Avrupa milletlerinin millî dil ve kültürlerinin kurtulufl hareketidir. Millî kiliselerin kuruluflu bat›da Vatikan, do¤uda Grek Patrikli¤inin sömürüsünden, despotizminden kurtulufl hareketidir. Ba¤›ms›z Grigoryen kilisesi de Ermeni milletinin manevî, kültürel korunma z›rh› olmufltur. Ayr›nt›ya girmiyorum. Ancak flu hususlar da dikkatten kaç›r›lmamal›d›r: ‹srail kavmine hitap eden peygamberlerin ilâhî vahyi, semavî tebligat› ‹braniceden baflka bir dille alm›fl olmalar›n› düflünmek akla uygun olmaz. fian› yüce Kur’an’›n hükmü de budur. ‹brahim suresinin 4. ayeti hat›rlanmal›d›r. Allah buyuruyor ki, “Biz hiçbir peygamberi kendi kavminin dilinden baflkas›yla göndermedik ki (emr olunduklar›) onlara apaç›k anlats›n...” O hâlde Cenab-› Hakka sadece bir dil izafe etmek ve sadece bir kavmin dilini, Tanr› dili kabul etmek hatad›r, yan›lg›d›r. Metinler, sözcükler harfleriyle, sesleriyle de¤il; yüklendi¤i, amaçlad›¤›, ifade etti¤i mana ile kudsiyet kazan›rlar. ‹sa Mesih'e beflikte iken konuflma gücü veren yüce Allah’›n onunla Arapça konuflmad›¤› malûmdur. 55
Muzaffer ÖZDA⁄ Hz. ‹sa’n›n (A.S) içinde do¤up büyüdü¤ü, irflada çal›flt›¤›, ilâhî tebligat›n› yapt›¤› çevre ve toplum, konufltu¤u dil de malûmdur. Mesih’in ve ‹ncil’in dilinin de ‹branice olmas› gerekir. Ancak Bat› Roma ‹mparatorlu¤u çevresinde bin y›l› çok aflk›n bir süre ‹ncil'in resmî nüshalar› Lâtince yaz›lm›fl ve ibadet dili Lâtince olmufl, Lâtin diline semavî kudsiyet kazand›r›lm›flt›r. Lâtin kilisesi Vatikan, Katolikli¤in yay›ld›¤› alanlardan ‹ncil'in millî dillere çevrilmesine, ibadetin Lâtinceden gayr› dille yap›lmas›na müsaade etmemifltir. Do¤u Roma, Bizans ‹mparatorlu¤u egemenlik alan›nda; Ortodoks mezhebinin yay›lma alan›nda; Grek Ortodoks kilisesinde ise kutsallaflt›r›lan dil Grekçe olmufltur. Bu tutum ve çaban›n, bu uygulaman›n yegâne amac›n›n semavî tebligat›n asl›n›n kaybolmas›n›, bozulmas›n› önlemek oldu¤unu söylemek gerçe¤e uymaz. Din bilgisini ruhban›n tekelinde tutarak manevî otorite kurma ve kitleleri denetleme kolayl›¤› sa¤lama çabas› obskürantizm, siyasî iktidara ortak olma h›rs› ve kültür emperyalizmi belirgindir. Semavî inançlar, dinler de yerlefltikleri kab›n, mekân›n biçimini rengini alm›fllard›r. Zemindeki, tortuyu yüklenmifllerdir. fiimdi, kendi ümmet co¤rafyam›za bakal›m. Merhum din ve tarih âlimi Ahmet Cevdet Pafla, K›sas-› Enbiya adl› eserinde, Hz. Adem'den Hatem-ül Enbiya Hz. Muhammed Mustafa’ya (A.S9 kadar âlemi 124 bin peygamberin flereflendirdi¤ini kaydeder. Kur'an-› Kerim'de bu peygamberlerden 267'sinin flerefli isimleri zikredilmifl bulunmaktad›r. Bütün peygamberler hak yoluna; Cenab-› Hak'ka daveti, yaflad›klar› çevrenin ve ça¤›n diliyle; kendi kavimlerinin diliyle; ana dilleriyle yapm›fl olmalar›na ra¤men ça¤r›lar özünde birdir ve bütün insanl›¤ad›r, evrenseldir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (A.S'nin yetiflme ve davet çevresi Arabistan oldu¤undan ve bu çevre Arapçadan gayr› bir dili anlayamayacaklar› için pek çok sure ve ayette belirlendi¤i ve vurguland›¤› gibi, anlafl›lmas› için Kur’an apaç›k bir Arapça ile vahyedilmifltir. Semavî mesajlar›, ö¤ütleri evrensel k›lan tafl›d›¤› manalard›r. Baz› örnekler arz edece¤im: “(Ey Muhammed) biz ö¤üt al›rlar diye Kur’an'› senin dilinde indirerek kolayca anlafl›lmas›n› sa¤lad›k. (Duhan Suresi/58) “Onu (Kur’an'›) inzar edicilerden (uyaranlardan) olas›n diye senin kalbine Rüh-ül Emin (Cebrail) manas› apaç›k Arapça diliyle indirilmifltir.” (fiuara Suresi/193-195) “Biz bu Kur’an'› yabanc› bir dil ile ortaya koysayd›k ayetleri uzun aç›klanmal› de¤il miydi? Bir Araba yabanc› dille söylenir mi? derlerdi. Ey Muhammed de ki; bu müminlere, do¤ruluk rehberi ve gönüllerine flifad›r...” (Fussilet Suresi/44) “Bu Kur’an, onunla uyar›ls›nlar ve tek bir Tanr› bulundu¤unu bilsinler ve ak›l sahipleri ö¤üt als›nlar diye insanlara tebli¤ edilmifltir.” (Tuur Suresi/52) “Ey Muhammed! Sana indirdi¤imiz bu kitap mukaddestir. Ayetlerini düflünsünler, akl› olanlar da ö¤üt als›nlar.” (Sad Suresi/29) 56
Türklük ve ‹slâmiyet “Bunlar Kur’an’› düflünmezler mi? Yoksa kalpleri kilitli midir?” (Muhammed Suresi/24) “Bu Kur’an insanlara bir aç›klama, sak›nanlara yol gösterme ve bir ö¤üttür.” (Al-i ‹mran Suresi/138) Evet, Kur’an insanl›¤a bir ö¤üttür. Kusursuz, eksiksiz anlafl›l›r, inan›l›rsa amac›na eriflir. Hay›r has›l olur. Yüce Allah’›n ilâhî emir ve r›zas›na uygun olan da budur. Peygamber Hz. Süleyman'a (A.S) bütün mahlûkat›n diliyle konuflma ve anlaflma gücü verdi¤ine inan›lan el-Alim, el-Hâkim, er-Rahim, er-Rahman, el-Adl, es-Semi, el-Besir, el-Kerim yüce Allah’›n bütün insanl›kla bir tek dille haberleflece¤i; sadece bir kavmin dilini makbul sayarak bu dili bilmeyen, ö¤renmeyen kullar›n›n tazarru ve niyazlar›n›, yakar›fl ve yalvar›fllar›n›, dualar›n›, ibadetlerini kabul etmeyece¤i, etmedi¤i düflüncesi, iddias›, vehmi do¤ru de¤ildir. Böyle bir tutum ve zihniyet, ‹srail kavminin Yüce Allah’› Ahdi At›kte tariflenen flekilde afliret mabuduna dönüfltürmeleri, ilâhî tebligat›n ›fl›¤›n› perdeleyip karartmalar› gibi a¤›r bir hata ve sapma olur. ‹slâm dini intiflar sürecinde ‹slâm toplumlar› da tarihin ak›fl› içinde beflerî bencilliklerinden; zümrevî, kavmî tahakküm h›rslar›ndan ciddî zarar görmüfltür. ‹slâm›n yay›l›fl ve yükseliflindeki duraklamada, mezheplere bölünme ve hizip kavgalar›nda bu tutum ve zihniyetin rolü belirgindir. Cenab-› Hakk›n emir ve talimat› ‹slâm ve iman dairesine girenlerin Araplaflt›r›lmas›, Arapçadan gayr› dillerin silinmesi, unutturulmas› de¤ildir. Arapçan›n cennet lisan› oldu¤u, cennette Arapça konufluldu¤u telkin edilmifl; sonra Farsçaya da bu fleref tan›nm›fl, cennet lisan› ikiye ç›kar›lm›fl; di¤er diller, özellikle Türkçe horlanm›flt›r. Sözlerimin yanl›fl anlafl›lmamas› için belirliyorum: Allah’a hamdediyorum. fiahsen de inanan bir Müslüman›m. Sünnî ve Hanefîyim. Ancak Sünnî ‹slâm›n daha do¤ru anlat›mla Sünnî kisve ve etiketle ‹slâm›n, Arap kavmî bencilli¤ine, Arap kültür emperyalizmine alet edilmifl oldu¤unu dikkatinize arz ediyorum. Müslüman Türk hanedanlar›, Türk din adamlar›, âlimleri yüzlerce y›l bu kal›p içinde, bu etki alt›nda kalm›flt›r. fiia mezhebi de önce siyasî bir tefrika olarak belirmifl; sonuçta Fars kültür emperyalizmine, ‹slâm âlemi sinesinde derin bir yaraya dönüflmüfltür. Allah bir, elçisi malûm, ilâhî tebligat aç›k ise mezhep nedir? Hangi peygamber ümmetinin hizipleflmesini caiz görür? Sorar›m size peygamberlerin mezhebi nedir? Yüce Peygamberimiz hangi mezhebi ö¤ütledi? Peygamberler ilâhî mesaj› tebli¤ ederler. Allah’›n yolunu, do¤ru yolu, s›rât-›l müstakimi gösterirler. 57
Muzaffer ÖZDA⁄ Hizbi, mezhebi oluflturan veya hizip ve mezhep tefrikas›, nifak› yaratanlar›n tuza¤›na kap›lanlar biziz. Gerçek müminler yüzlerini, gönüllerini sadece Halik’e çevirmeli, Allah’›n emirlerini, kitab› anlayarak peygamberlerini izlemelidirler. ‹slâm inanç kültür ve medeniyet dairesindeki hiçbir millet bütün ümmetin selâmetini asla Türk milleti ölçüsünde bir samimiyet ve özveriyle amaç edinmemifl, öz varl›¤›n› Türklük ölçüsünde tüketircesine harcamam›flt›r. Türk milleti d›fl›ndaki milletlerin ço¤unlu¤u belirgin bir bencillikle dini ve mezhebi, zümrevî, kavmî menfaatleri, öz kültürleri için bir z›rh, bencil h›rs ve emelleri için ustal›kl› bir k›l›f hâline getirmifllerdir. Türk, büyük iman safiyeti ile safl›¤a ve hataya düflmüfl; bölünerek bir bölü¤ü ile Arapl›¤›n, bir bölü¤ü ile de Farsl›¤›n bencil menfaatlerine, politikalar›na hizmet vermifltir. Sömürülmüfltür. Arap ve Fars dil ve hayat sahas›nda a¤›r kan ve dil, nüfus kayb›na maruz kalm›flt›r, y›pranm›flt›r. Art›k mukaddesat›n sömürüsüne dayal› Türk varl›¤›na zarar verecek gayr›millî politikalara, manevî kültürel emperyalizme alet edilmekten, kurban edilmekten korunmal›y›z. Yaflad›¤›m›z zaman diliminde de, milletimizin d›flar›da büyük husumet koalisyonlar› karfl›s›nda kalmas›na yol açacak, içerde millî dayan›flma ve birli¤imizi sarsmaya sebebiyet verecek tertip ve tahriklere hedef k›l›nd›¤›n› görüyoruz. Art›k bu oyunlara düflmeme basiretini ve olgunlu¤unu göstermeliyiz. Dinî duygu ve düflüncenin inanc›n flahsî, zümrevî, ›rkî, kavmî, kültürel tahakküm ve sömürü amac›yla nas›l kullan›labildi¤ine basit bir örnek sunuyorum: 1968 y›l›nda ‹stanbul’da ikinci bask›s› yap›lm›fl Kenz-ül Menam adl› bir ‹slâmî rüya tabirnamesinin 222-223. sahiflerinden Ebu Said-ül Vaaz adl› bir âlime atfedilen hikmetli yorumu aktar›yorum: "Âlem-i menamda (rüya âleminde) Arapça konufltu¤unuzu görmek fleref ve izzettir. Farisice tekellüm eylemek, ekabir ile (devlet büyükleri ile) münasebet ve sohbete onlardan hay›r ve menfaat görülece¤ine iflarettir. ‹branice (Yahudi dili) konufltu¤unu gören mirasa konar". Rüyada Frenkçe konuflmaya dahi ifllerinde hay›r ve menfaate eriflme fleklinde bir yorum getiren bu muhterem kifli, rüyada Türkçe konufltu¤unu görmeye, "flahs›na zarar verecek bir haber duyma" yorumu yak›flt›rm›fl. Din kardefllerimiz sak›n ola ki Türkçe konuflmas›nlar, Türkçe ö¤renmeye heves etmesinler. Rüyada dahi Türkçe konufltu¤unu görmek u¤ursuzluk getirebilir, getirir. Kitab›n ilk bask›s› saltanat döneminde yine ‹stanbul’da yap›lm›fl Müellifi Seyit Süleyman ismi ile kay›tl›. Bu yorumu yorumlamaya lüzum var m›? Bir noktaya iflaret lüzumunu duyuyorum. Bütün ‹slâm milletlerinin saadet ve selâmetini gönülden dileriz. ‹slâm co¤rafyas›nda yabanc› güçlerin hegemonya kurmalar›ndan bask› ve sömürülerinden, iflgallerinden elem duyar›z. ‹slâm›n fleref ve kudsiyetini, kutsal mahallerini, ‹slâm co¤rafyas›n›, kardefl ‹slâm milletlerinin hayat ve haysiyetlerini, hürriyetlerini korumak için 58
Türklük ve ‹slâmiyet gerekti¤inde can›m›z› verebiliriz. ‹slâm milletlerinin sömürgelikten kurtulmak için verdikleri savafllara ilgisiz olamay›z. Azerbaycan’da oldu¤u gibi gönlüm arkadafllar›mla beraber Cezayir'dede Afganistan’da da ‹slâm mücahitleri saf›nda savaflma arzusu ile doldu. Ancak devlet ve millet hayat› ile ilgili sorumluluklar, milletler aras› siyaset, diplomasi, realizm gerektirir. Ça¤›m›z›n devlet çerçevesi, temeli milliyettir, millî vatand›r. Günümüzde, d›fl politikada bu millî vatan kavram›n›n d›fl›na çok safça düflmek, özellikle millî gücü aflan politikalara, hedeflere hesaps›zca kilitlenmek, angaje olmak a¤›r zararlar getirir. Bilelim ki, hiçbir ülke hizmetine gönüllü, ücretsiz fedai olarak koflana "hay›r" demez. Ama hiçbir ‹slâm ülkesinin özellikle Arap kardefllerimizin yeniden Türklük taraf›ndan yönetilmeye talip olmad›klar›, Osmanl› ‹mparatorluk yönetimini de hay›rla yad etmedikleri bilinmelidir. Hatta komflu Arap ülkelerinin Türkiye’nin güçlenmesinden Bat›l›lardan daha fazla rahats›z olduklar› da bilinmelidir. Son ‹slâm imparatorlu¤u Osmanl› ‹mparatorlu¤u idi. Korumak ve yaflatmak için ‹lk Dünya Harbi'nde dört y›l 11 cephede savafl verdik. Bu savafl›n safahat› ve sonuçlar› malûmdur. Mekke ve Medine'yi sadece son Haçl› sald›r›s›n› temsil eden ‹tilâfç› güçlere, ‹ngilizlere karfl› de¤il, isyan ederek bu Haçl› güçle ittifak eden bedevî, flehirli Arap asilerine karfl› da savunmak zorunda kalm›flt›k. Savafl, mütareke ile bütün cephelerde durduktan, ‹tilâf Donanmas› ‹stanbul’a girip Dolmabahçe önünde demirlendikten sonra da (Merhum) Fahrettin Pafla ve mübarek Mehmetçikler Anadolu çocuklar› Medine'yi, Ravza-i Nebi'yi, hükümetin ve sultan›n ateflkes, teslim ol emir ve talimatlar›na ra¤men asilere karfl› savunmaya devam ediyorlard›. Türk insan› Mekke-i Mükerreme’yi, Medine-i Münevvere’yi, fiam-› fierif’i Kudus-ü fierif’i kutsal biliyor, ana yurdundan daha aziz tutuyordu. Devlet da¤›l›r, s›n›rlar›n yeniden çizilme pazarl›¤› yap›l›rken Osmanl›'n›n son sadrazamlar›ndan Sevr Anlaflmas›'n› imzalayan Damat Ferit Pafla, Mekke ve Medine ile Haremeyn’de sembolik bir ba¤›, bir bayrak ve 100 Türk askerinden oluflan bir merasim müfrezesi ile sürdürmeye çabalarken; Adana’y›, Çukurova’y›, Kilikya’y› Ermenilere vatan olarak terk etmede sak›nca görmüyordu. Türklü¤ün millî vatan ve millî devlet fluuruna geç ulaflmas› hem ‹slâma hem de Türk’e çok fley kaybettirmifltir. Bugün de geçmiflteki safl›¤a, hesaps›zl›¤a düflmeyelim.
59
Muzaffer ÖZDA⁄
60
Türklük ve ‹slâmiyet
TÜRK M‹LLET‹N‹N HAYATINDA, TÜRK KÜLTÜRÜNDE D‹N VE ‹NANÇ; TÜRKLÜK VE ‹SLÂM‹YET
‹nsano¤lunun dima¤ ve kalbini dolduran en güçlü ifltiyak, en sürekli ve müflkil sual, ça¤lar boyunca hiç flüphe yok ki, ne oldu¤unu, nas›l ve niçin yarat›ld›¤›n›, Yaradan› ve Yaradana karfl› ödevinin ne oldu¤unu bilmek olmufltur. ‹nsan› yarat›klar›n en flereflisi yapan da hiç flüphe yok ki, hâlikini, Yaradan› bilmesi, bulmas›, hâlikine, Cenab› Hakka ödevlerini ifaya yönelmesidir. Din budur. Kiflinin kendine, topluma ve Yaradana karfl› ödevleri bu anlay›fl ve inanç çerçevesinde belirir. Kiflinin ve toplumun seviye ve seciyesi yaflama biçimi genel hatlar›yla inanç ve idrakine uygun ölçülerle oluflur. Böylece din ve iman bir toplumun maddî ve manevî hayat›n›n toplam ürünleriyle yaflama biçimi ve kimli¤i olarak tarif edilebilen kültürün en önemli unsuru olarak belirir. Dinin bütün medeniyetlerde, bütün kültürlerde, toplumlar›n, milletlerin hayat›nda ça¤lar boyunca en önemli bir müessese ve etken olarak beflerî münasebetlerin bütün flubelerini etkiledi¤i görülmektedir. Türk milleti tarihle yafl›t denebilecek k›demdedir. Günümüzde de önemli bir varl›k ve kudreti temsil etmektedir. Munkar›z (biten, soyu tükenen) olmufl, isimleri dahi unutulmufl milletler, toplumlar vard›r. Tarihin tescil etti¤i bir di¤er gerçek de fludur: Yaflayan milletlerin hiçbirinin hayat ve kaderinde, kültüründe özellikle son bin y›l içinde din Türk milletinin hayat›nda oldu¤u ölçüde bafl mevkide bulunmam›fl; hiçbir millet Türk milleti ölçüsünde sonsuz bir flevk ve imanla Hakka, Allah’a ba¤lanmak ve adanmak mevkiinde bulunmam›flt›r.
TÜRKLERDE D‹NÎ HAYAT Bilindi¤i gibi ‹slâm, Allah idraki, tevhid (tek tanr›) fluuru olarak gerçek insanl›k kadar k›demlidir. Hazreti Adem'le yafl›tt›r. Bir inanç ve yaflama sistemi, bir medeniyet ve semavî kaynakl› ebedî son ça¤r›, son risalet olarak 1400 y›l›n› ikmal etmifltir. 61
Muzaffer ÖZDA⁄ Türkler tarihlerinin son bin y›l›n› teflkil eden ve günümüze eriflen bölümünü ‹slâm din ve iman›n› kucaklayarak, ‹slâm tarih ve co¤rafya kadrosu içinde yaflam›fllard›r. Türk, ‹slâm oldu¤u andan itibaren bu âlemin tarihini yapan ve sürdüren, bu co¤rafyay› koruyan ve geniflleten, bu dinin sanca¤›n› yücelten temel güç olmufltur. Bu nedenle ‹slâm tarihini Türksüz düflünmek mümkün olmad›¤› gibi, Türk tarihini, Türk milletinin cihanflümul faaliyet ve mücadelelerini, Türk milletinin hayat ve hareketlerine yön veren ve hedef gösteren yüksek mefkûreyi, ‹slâm› anlamadan, dikkate almadan kavramak mümkün de¤ildir. Türklerin ‹slâm öncesi hayatlar›, ‹slâmiyete giriflleri, Türklerin ‹slâmiyete girifllerinin Türklü¤ün kaderi, ‹slâm âlemi ve dünya tarihi yönünden ifade etti¤i mana ve yaratt›¤› sonuçlar: Asya, Avrupa ve Afrika k›t'alar›n›n oluflturdu¤u büyük kara blokuna Eski Dünya denir. 16. yüzy›l›n bafllar›na kadar insano¤lu dünyay› bu üç k›t'a ile onu çeviren denizlerden ibaret sanm›fl ve dünya tarihi bu üç k›t'an›n genellikle iskâna müsait bölümlerinde yaflanm›flt›r. Bu üç k›t'an›n toplam yüz ölçümü 85 milyon kilometre karedir. Türk dil ve kültürüne, Türk soyuna mensup kavimler Türk milletinin binlerce y›la eriflen tarihi içinde k›sa veya uzun sürelerle bu 85 milyon kilometre kare geniflli¤indeki Eski Dünya yüzeyinin yaklafl›k 55 milyon km2'lik bölümünde hükümetleriyle, dil ve kültürleriyle egemen olmufllard›r. Daha aç›k bir anlat›mla, Asya k›t'as›n›n hemen tümü, Avrupa’n›n ortalar›na kadar uzanan vüsatte do¤u yar›s› ve Kuzey Afrika Türk hayat, egemenlik ve faaliyet alan› olmufltur. Ancak ‹slâm öncesi ça¤da Türklerin vatan olarak sahiplendikleri kültürlerinin damgas›n› vurduklar› kesintisiz denebilecek bir süreklilikle ellerinde tuttuklar› alan›n Karadeniz’den Çin Seddi kuzeyine Pasifik sahillerine kadar uzanan k›t'avî genifllik orta Asya ve Avrasya ekseni oldu¤u söylenebilir. ‹slâm öncesi Türk tarihini de yüzlerce hükümetle ilgili binlerce ayr›nt›dan süzerek arz etti¤imiz alan›n tümünde egemenli¤i, siyasî birli¤i temin ve temsil eden Saka, Büyük Hun ve Göktürk ‹mparatorluklar› devreleri olarak özetleyebiliriz. Türklerin ‹slâm öncesi tarih döneminde tevhit fikrine ulaflt›klar›, ‹slâma çok yak›n bir dinî, ahlâkî manevî hayat yaflad›klar›, bütün semavî dinlerin ittifakla nehyetti¤i, günah sayd›¤› kötülükleri a¤›r cürüm ve flerefsizlik sayan yüksek bir ahlâkî disipline sahip olduklar›; Türk toplumunda zinaya, fuhfla, kumara, ayyafll›¤a, yalanc›l›¤a, yurt savunmas›na ve kamu hizmetlerine iliflik görevlerden kaç›nmaya ve korkakl›¤a nadiren rastland›¤›; bu kusurlar› iflleyenlerin Türk toplumu içinde yaflamas›na, bar›nmas›na imkân bulunmad›¤› tarihî flahit ve belgelerle kan›tlanmakta ve bilinmektedir. Millî bir hususiyet tafl›yan ‹slâm öncesi Türk dini, Tanr›n›n birli¤i fikriyle birlikte, ahirete, hesap gününe, ruhun ölmezli¤ine, cennet ve cehennem bilgisine, meleklere ve Tanr›'ya karfl› sorumluluk ve ödev duygusuna, inanc›na da eriflmifltir. Türklerin Tanr› hakk›ndaki tasavvurlar› da Fatiha'n›n, ‹hlâs'›n, Ayetelkürsi'nin ilham etti¤i Cenab› Hakka bir yönelifl ve aray›fl mer62
Türklük ve ‹slâmiyet halesi gibidir. Bir manada atalar›m›z, Hazreti Peygamber Efendimizi bekleyen, onun teflrifini hisseden ve müjdeleyen "Hanif"lerin manevî ve fikrî ortam›nda ve k›vam›ndad›rlar. Bu sebeple Türklük ‹slâmiyeti hiçbir milletin hayat›nda görülmeyen samimiyet, ihlâs, fluur ve coflku ile iliklere iflleyen, benlikle kaynaflan bir imanla benimseyecektir. Sevgili Peygamberimiz sadece dinlerin en mükemmeli ve sonuncusu ‹slâm›n, Allah’›n son elçisi olarak tebli¤cisi de¤il ayn› zamanda ‹slâm devletinin kurucusu ve ilk devlet reisidir. Sevgili Peygamberimizin tebli¤ ödevini, irflat ödevini ikmal ile Cenab› Hakka, ebediyete göçünden sonraki devre ‹slâm tarihinde Hülefai Raflidin, olgun seçkin dört halife devridir. ‹slâm bu dönemde Arabistan hudutlar› d›fl›na Arab›n gayr› milletlere ‹slâmî fetihlerle yay›l›r. Dört halife sonras› ‹slâmî manada hilâfet devleti de¤il Emevî Arap saltanat› olarak sürer. ‹slâm, Emevi Arap istilâ ordular› ile do¤u ve bat› istikametinde yap›l›r. ‹ran’› alan Emevî Arap ordular› sürekli kanl› çabalara ra¤men genel hatlar› ile Kafkaslar'da Orta Asya Türk yurdunun hudut fleritlerinde durdurulur. Dünyevî, maddî hâkimiyet ve saltanat gayesi önde olan Emevî yönetimi içte ve d›flta ciddî mukavemetler görür. Nihayet Arap ›rkç›l›¤›na ve zulme karfl› ç›kan zümrelerin elbirli¤i ile düflürülür. ‹slâm tarihinde Abbasi devri bafllar. Abbasi dönemi genel hatlar› ile bir yay›lma de¤il eriflilen hudutlar› koruma dönemidir. Arap din kardefllerimizin ‹slâma ‹slâmî evrensellik çizgisinde yani Allah’›n emir ve r›zas›na Hazreti Peygamber'in irflad›na uygun flekilde halisane hizmet, Efendimizin hayat dönemi ile Hülefai Raflidin’in hizmet dönemi ile hudutlu kal›r. Yar›m as›rl›k bu dönemi takip eden 90 y›ll›k Emevî saltanat döneminde ise Arapl›k kavmî plândaki hamle güç ve iradesini, flevkini de yitirir. ‹slâm›n Abbasi ça¤› Abbasi halifelerinin hükümeti ‹ranl› unsurlarla takviye, orduyu hizmetlerine ald›klar› Türk as›ll› gençlerle yeniden kurarak iktidarlar›n› ve devlet hudutlar›n› muhafazaya çal›flt›klar› dönemdir. Bir zaman sonra Abbasiler genifl ‹slâm yurdunun siyasî birli¤ini, bütünlü¤ünü korumakta oldu¤u kadar, ‹slâm›n iman ve itikat safiyetini ve birli¤ini korumakta da ciddî zorluklarla karfl›lafl›rlar. ‹slâm›n iç ve d›fl düflmanlar› onu y›kmak için sistemli faaliyetlere, sald›r›lara koyulurlar. Halife ‹slâm hukuk nazariyesinde bütün yeryüzü ‹slâmlar›n›n orta¤› olmayan tek devlet reisidir. Vergiler onun ad›na toplan›r. ‹slâm ülkesinin korunmas› için onun emri ile askere gelinir. ‹slâm kanunlar›n›n koruyucusu odur. Bir süre sonra Abbasi halifeleri de¤il do¤udan bat›ya bütün ‹slâm ülkelerinin tek hâkim, sahip ve koruyucusu olmak; emirleri kendi saraylar›n›n avlusunda dahi geçmeyen dinlenmeyen mirasyedi beyzadeler durumuna düflerler. Hicretin 3.yüzy›l›, milâd›n 10. yüzy›l› bafllarken ‹slâm manen ve madden ciddî tehlikeye maruz bulunmaktad›r. Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (Sallallahüaleyhivessellem), Miraçta Cebrail Aleyhisselam refakatinde semavat›, manevî mertebe ve irtifalar› aflarken selefi olan enbiyay› görür, tan›r, selâmlafl›r. Bir mübarek zat› tan›yamaz. Cebrail Aleyhisselama onun hangi peygamber oldu¤unu sorar. Cebrail, "O peygamber de¤il; sizden üç yüz y›l sonra dünyaya inerek sizin dininizi, ‹slâm› Türk ellerine yayacak olan ruhu mübarektir" deyince çok 63
Muzaffer ÖZDA⁄ sevinen Efendimiz avdetinde her gün bu mübarek zat için dua eder. Müjde verdi¤i sahabeler Peygamberimize bu zat› göstermesi için ricada bulunurlar. Efendimiz Cenab› Hakka yakar›r, an›nda meclislerinde pür silâh k›rk atl› belirir. Selâm ve sena ile yaklaflan bu yi¤itlerin Türk hakan› Sat›k Bu¤ra Han ve arkadafllar›n›n ruhlar› oldu¤u anlafl›l›r. Sahabeler de sevinir, hamdü senada bulunurlar. Üç yüz y›l geçer. Büyük Türk yurdunda Kaflgar’da Türk hakan›n›n bir o¤lu dünyaya gelir. Ona Satuk Bu¤ra ad› verilir. Do¤umu an›nda kaynaklar f›flk›rm›fl, bay›rlar, ormanlar çiçeklerle donanm›fl, da¤lar tepeler zikirle sars›lm›flt›r. Sahinler Bu¤ra'n›n büyüyünce Müslüman olaca¤›n› sezerler. Hakandan onu öldürmesini isterler. Anne bu iste¤e karfl› ç›kar. Çocuktan ne çekiniyorsunuz, büyüsün, dedi¤iniz gibi Müslüman olursa o zaman öldürürsünüz diye suikast› önler. Satuk Bu¤ra 12 yafl›nda k›rk arkadafl edinmifltir. Atlan›r ava ç›kar. Yakalamak için izledi¤i sevimli bir tavflan onu doruklara do¤ru çekip yaln›z b›rak›nca heybetli mübarek bir ihtiyara dönüflür. Bu hak taraf›ndan Bu¤ra'y› e¤itmek ‹slâmla flereflendirmek için rehber k›l›nan H›z›r Aleyhisselâm'd›r. Bu¤ra ‹slâm olur. Hakan babas› vefat etmifl, tahta amcas› geçmifltir. Bu¤ra amcas›n› hak yoluna davet eder. ‹slâm› red eden amcas›n› depremle yar›lan yer tutar. Millet ‹slâma davet eden Bu¤ra'y› ve k›rk yi¤it arkadafl›n› izler. Bu¤ra bütün milletini ‹slâm bayra¤› alt›nda toplad›ktan sonra putperestli¤i kald›rmak, ‹slâm› yaymak için seferlere ç›kar. Çin'e savafl açar. Turfan'a kadar ulafl›r. 96 yafl›nda gazi bir pir olarak Kaflgar'da vefat eder. Artuç’ta Meflhed’e defnedilir. (956) Mümin, mücahide dört k›z evlâd›ndan ikincisinin ad› Alanur’dur. Alanur Cebrail'in gökten getirdi¤i bir damla ilâhî ›fl›kla hamile kal›r. Do¤an çocuk Ebu Talip Bin Ali gibi Allah’›n Arslan’› denebilecek güç ve seciye tafl›d›¤›ndan ona Seyit Ali Arslan denir. O da dedesi Bu¤ra gibi Türklü¤e ve ‹slâmiyete hizmet eder. ‹slâmî Türk edebiyat›n›n en güzel eserlerinden Satuk Bu¤ra Han Destan› Türk ellerinde ‹slâm güneflinin do¤uflunu, Türklerin ‹slâmiyete giriflini, ‹slâm sanca¤› alt›nda toplan›fl›n› böyle anlatmakta, fliirlefltirmektedir. Atalar›m›z›n inanc› budur. Tarihen sabit olan gerçek ise Satuk Bu¤ra Han›n Türk tarihinin en önemli merhalelerinden birini teflkil eden Karahanl›lar Devleti'nin ‹slâm› kabul edip halk›na da benimseten ve Türkistan’a yayan büyük hükümdar› oldu¤udur. Müslüman Türk milleti veya bugünkü milliyetimiz Karahanl›larla oluflmufltur. Karahanl›lar›n millî tarihimizdeki imtiyazl›, flerefli yeri ilk Müslüman Türk devletini oluflturmakla birlikte Türk kültürünü ve millî benli¤ini ‹slâm iman ve medeniyeti çerçevesinde ebediyen yaflayacak bir zenginlik, kudret ve berekete erifltirmifl olmalar›d›r. Karahanl›lar ‹slâm› kucaklamakta ilk olmakla birlikte tek de¤ildirler. Hemen hemen ayn› tarihlerde yani 10. yüzy›l›n ilk çeyre¤inde ‹dil Ural boyunda ahiren Kazan Hanl›¤›n› oluflturacak an›lan tarihlerde Bulgar ad›n› tafl›yan Türkler de kitlevî olarak ‹slâm› ihlâs ve coflku ile benimserler. Samano¤ullar› hâkimiyet sahas›nda da ‹slâma giren Türkler k›sa bir süre sonra çok uluslu Gazneli Türk ‹slâm Devleti'ni olufltururlar. Karahanl›lar Devleti ilk ‹slâmî Türk devlet ve cemiyetinin teflekkül himmeti olarak de¤erlendirilebilir veya Müslüman Türk milliyetinin oluflumu olay›d›r. Gazneliler Devleti ise Müslüman Türklerin di¤er Müslüman devletlerle bir bayrak alt›nda tek devlet çat›s› alt›nda 64
Türklük ve ‹slâmiyet yaflama staj›d›r. Karahanl› ve Gazneli denemeleri daha sonraki ça¤ için bir staj; ‹slâm âleminde Türk devresi için bir haz›rl›k ve müjdedir. Dünyan›n çehresini de¤ifltirecek geliflmelere bafllang›ç teflkil eden bu oluflum ‹slâm için mucizevî bir yeniden do¤ufltur. Gaznelilerin ‹slâm tarihi çerçevesindeki di¤er misyonu ise Hint alt k›tas›na ‹slâmiyeti yaymalar› ve ‹slâm hâkimiyetini bafllatmalar›d›r. Gazneli Mahmut gerçek bir Türk ‹slâm kahraman›d›r. Zira Türklü¤ün ‹slâmiyeti kabulle Allah’›n kelâm›n› yaymak ve yükseltmek için ordulaflt›klar› tarihte ‹slâm dünyas› ak›l almaz bir maddî ve manevî periflanl›k içindedir. Yorulan ve f›trat›na uygun flekilde asabiyet ve afliret nifak›na düflün Arap âlemi merkezî bir otoriteden mahrum bin parça hâlindedir. Nazariyede bütün Müslüman ülkelerini meflru, muktedir devlet reisi ve muhaf›z› olmak gereken Abbasi halifesi, de¤il ‹slâm hudutlar›n› makam› hilâfet olan Ba¤dat flehrini hatta hilâfet saray›n› koruyabilecek güçten mahrumdur. Genifl ve tarihî ‹slâm ülkesi M›s›r Fatimî fiia dalaletiyle ‹slâmdan kopmufl M›s›r halk›n›n ‹slâm cilâs› alt›nda fluur alt›nda yaflatt›¤› Firavunlar Ça¤› itikatlar›na yönelmifltir. Fat›mî devlet reisi halk›n›n bu sap›k ruh haletini bildi¤inden kendisini Tanr› ilân etmek cür'etini gösterecektir. (6. Fatimî halifesi El Hâkim bi Emrillah 1017. Bu tarih ayn› zamanda Ça¤r› Beyin ilk Anadolu seferidir). Di¤er taraftan Basra Körfezi bölgesini ellerine geçiren bütün El-cezire ve Arabistan bölgesini etkisine alan Karmakilik ‹slâm› tamamen reddeden, mal ve kad›nda ifltiraki esas alan ilkel ve vahfli bir komünizm hareketi devlet hâline ink›lâp etmifl, Basra’y›, Küfe’yi, fiam kap›lar›na kadar Suriye’yi yak›p ya¤malam›flt›. Karmatiler milâdî 930 y›l›nda Mekke’yi iflgal ve ya¤ma ettiler. Kâbe’yi tahriple 30.000 Müslüman ve hac›y› flehrin sokaklar›nda Kâbe’nin hariminde katlettiler. Kâbe’yi tahrip, telvis ve ya¤ma ettikten sonra Hacer-i Esved'i de söküp ald›lar. Kisve-i beyti flerifi ya¤malay›p paylaflt›lar. Katlettikleri Müslümanlar›n naafllar›n› zemzem suyuna doldurarak çekildiler. Karmati komünist diktas› 10. yüzy›l›n bafl›ndan itibaren uzun süre bölge için korku ve tedhifl kayna¤› oldu. Ayn› tarihlerde ‹ran Zerdüflti maziye dönüfl ifade eden Büveyhîlerin kontrolüne girmifl bulunuyordu. Do¤u Roma ise ‹slâm dünyas›n›n imanda, itikadda, siyasette bu periflan hâlinden faydalanarak ‹slâma karfl› güçlü bir taarruza geçmifl; Kilikya’y›, Suriye’nin önemli bir bölümünü, Antakya’y› istilâ ve iflgal etmifl, Lübnan’a nüfuz etmifl, Do¤u Roma’y› eski hudutlar› ile ihya iddias›n› tafl›yor, Kudüs’ü almak, ‹sa Mesih dinini yüceltmek, Araplar› Hicaz’a ve Yemen’e kadar kovalay›p çöle hapsetmek, Mekke’yi iflgal ve Kâbe’yi tahriple orada ‹sa Mesih için bir taht kurmak heves ve program› ile sürekli fledit (fliddetli) sald›r›larda bulunuyordu. Tarihin bu kesitinde olaylar aras›nda ola¤anüstü bir eflzamanl›l›k, bir senkronizasyon vard›r. Bizans haç›n› tafl›yan zulüm ordular› Do¤u ve Güney Anadolu’yu, Suriye’yi bölgenin ‹slâm ahalisini bin hakaret ve zilletle ezip, katledip istilâ eder, Karmatiler Kâbe’yi tahrip ve telvîs (kirletme) ederken Türklerin ‹slâm oluflu tesadüfî de¤ildir. Cenab› Hak, ordular›n› sahneye sürmektedir. Türkler Allah’›n ordusu olarak göreve ça¤r›ld›klar›n› hissetmifllerdir. 65
Muzaffer ÖZDA⁄ Talim ve e¤itimlerini Karahanl›, Gazneli ordugâhlar›nda ikmal eden Türk milleti, Selçuklu O¤uzlar› ile ‹slâm› yüceltmek ‹slâm dünyas›n›n birli¤ini, maddî ve manevî birli¤i kurmak, ‹slâm iman ve itikad›n›n saffetini korumak görevini de yüklenecektir. Bilindi¤i gibi Tu¤rul ve Ça¤r› Beylerin komutas›nda hareket eden O¤uzlar Horasan'da kurduklar› devleti geniflletip Hicri 431’de Dandanakan Muharebesi'nde Gazneli engelini de aflt›ktan sonra ‹slâm âleminin fiilen hâkimi ve naz›m› olmak mevkiine yükselmifllerdir. Tarihin seci, halim, kerim, mümin ve taat sahibi olarak gösterdi¤i, hiçbir Cuma namaz›n› geçirmeyen, befl vakit namaz›n› ihmal etmeyen, haftan›n iki günü oruçlu bulunur olarak tan›tt›¤› Tu¤rul Bey ‹slâm ülkelerinin periflan durumuna, Halifenin çaresizli¤ine, Fatimî ve ‹ran Bühevî dalâletine vak›f bulunmaktad›r. Arap aflâirinin (kabile) de ‹slâma hizmet yerine hac yollar›nda, Mekke çevresinde flekâvet, hac›lar› katil ve soymakla geçindi¤ini de bilmektedir. Abbasi halifesinin flahsî kifayetsizli¤ini bilmesine ra¤men ça¤›nda hilâfetin peygamberin devlet risayeti ödevine vekâlet mevkiinde oldu¤unu bilmesi sebebiyle büyük bir samimiyet ve ihlâsla Halifeye onun emrinde oldu¤unu; hükmündeki bütün ülkelerde hutbelerde halifenin ad›n› okuttu¤unu ‹slâm dünyas›ndaki anarfliye, Mekke yolundaki flekâvete, Suriye ve M›s›r’daki dalâlete son vermek istedi¤ini bildirir. Abbasi Halifesi El Kas›m bi Emrillah, Tu¤rul Beyi Ba¤dat'a davet eder. 1055 y›l› Ramazan›nda Ba¤dat'a giren; bu çevrede ki Buveyhî müdahalesine son veren Tu¤rul Bey müteakip safhada tafsili uzun sürecek anarflik kar›fl›kl›k ve isyanlar› da bast›rd›ktan sonra hicrî 449 y›l› Zilkadesinde 1058 y›l› 24 Oca¤›nda Türk ordusunun ve Ba¤dat çevresi Arap ve ‹slâm ahalisinin ümeras›n›n huzurunda yap›lan muhteflem bir merasimle fiark›n ve Garb›n, yedi iklimi ile bütün ‹slâm âleminin dünyevî hâkimiyet ve yönetimi, ibadullah›n muhafaza ve idaresi resmen devredildi. Beline iki k›l›ç, bafl›na sar›k ve taç, s›rt›na yedi iklime iflaret olan tek yakal› yedi kaftan kondu. Nam›na Sultan-ül ‹slâm dendi. Bu andan sonra ‹slâm dünyas›n›n riyaseti fiilen oldu¤u kadar hukuken de Türk soyuna Türk milletine, Türk hükümetlerine geçmifl oldu. Büyük Selçuklular Karmati art›klar›n›, haç yollar›ndaki flekâveti, Fatimî tasallutunu, Büveyhîlerin ‹slâmî birlik ve kardeflli¤e uymayan Zerdufltî, kavmiyetçi saltanat nifaklar›n› tasfiye ettiler. Selçuklular›n Türk ve ‹slâm tarihi, dünya tarihi için kal›c› önemde ve Türklük için ebedî flükran sebebi; Anadolu’yu Türklü¤e ebedî yurt olarak açmalar› ve Türkiye Devleti'nin kurucusu olmalar›d›r. Selçuk Sultan› Tu¤rul’a, Do¤unun ve Bat›n›n Hükümdar›, Sultan-ül ‹slâm deniflinin kiflisel bir iktidar olay› olmad›¤›, Türklü¤ün ‹slâmiyet için yüklendi¤i misyon o ça¤da bütün Türk ayd›nlar›nca ve milletçe bilinmektedir. Karahanl› ‹mparatoru Hasan Hakan›n amcas›n›n o¤lu Hüseyin Hano¤lu Kaflgarl› Prens Mahmut 25 Ocak 1072’de yazmaya bafllay›p 10 fiubat 1074'te ikmal etti¤i, 1077’de Ba¤dat’ta ‹slâm halifesi Muhtedi'ye takdim etti¤i (Bu halife Alparslan'›n damad›d›r) Divânü Lügat-it Türk adl› büyük Türk lûgatinde flöyle diyordu: 66
Türklük ve ‹slâmiyet "Allah’›n devlet güneflini Türk burçlar›nda do¤urmufl oldu¤unu ve Türklerin üzerinde göklerin bütün dairelerinin döndürülmüfl oldu¤unu gördüm. Tanr› onlara Türk ad›n› verdi ve yeryüzüne hâkim k›ld›. Cihan imparatorlar› Türk soyundan ç›kt›. Dünya milletlerinin dizgini Türklerin eline verildi. Türkler Tanr› taraf›ndan bütün kavimlere üstün k›l›nd›. Haktan ayr›lmayan Türkler Cenab› Hak taraf›ndan hak üzerinde kuvvetlendirildi. Türkler ile beraber olan kavimler bile aziz oldu. Böyle kavimler Türkler taraf›ndan her arzular›na erifltirildi. Türkler himayelerine ald›klar› milletleri kötülerin flerrinden korudular. Cihan hâkimi olan Türklere herkes muhtaçt›r. Onlara derdini dinletebilmek ve bu suretle her arzuya nail olabilmek için de Türkçe ö¤renmek lâz›md›r.” Kaflgarl› Mahmut, Halifeye, çevresine, Arap ayd›nlar›na Türkçe ö¤retmek için haz›rlad›¤› bu kitapta Hazreti Peygamber Efendimizden flöyle bir hadis de naklediyor: “Türk dilini ö¤reniniz. Çünkü onlar için uzun sürecek bir hâkimiyet (egemenlik) vard›r". Hadisle ilgili olarak da flu görüflü belirtiyor: "Bu hadis e¤er sahihse Türkçe ö¤renmek vaciptir. De¤ilse dahi ak›l bunu gerektirmektedir". Türk dilinin emsalsiz bir hazinesi olan mütefekkir bir dilci olan Kaflgarl› Prens Mahmut taraf›ndan yaz›lan bu emsalsiz de¤erdeki eser, o tarihteki genifl Türk yurdunun s›n›rlar›n›, flehirlerini, bu genifl alan içinde yaflamakta olan bütün Türk boylar›n› etrafl› flekilde anlat›r. Anadolu’nun Türklü¤e yurt olarak aç›ld›¤› y›llarla yafl›t olan bu eser, bütün Türk milletinin hayat ve varl›¤›n›n ‹slâm âleminin birlik ve saadetine ne ölçüde ba¤land›¤›na da bir iflarettir. Selçuklu O¤uzlar›n›n Maveraünnehir’den büyük kütleler hâlinde Orta Do¤u’ya inifli, Çin Seddi'nden Akdeniz sahillerine kadar bütün ‹slâm toplumlar›n›n saadet ve selâmetini koruma ödevini yüklenifli ile ‹slâm tarihinde Asr-› Saadet muhtevas›nda bir ihlâsla yani ‹slâm evrenselli¤i duygusu ile yaflanan yeni bir imparatorluk dönemi bafllar. Büyük Selçuklu ‹mparatorlu¤u'nun ikinci hükümdar› Alparslan Malazgirt Zaferi'yle Anadolu’yu ‹slâma ve Türklü¤e hediye eder. Bizans zulüm ve tahakkümünden, katliam›ndan kurtulabilen hudut bölgesi Müslümanlar› ve Bizans zulmünden usanan Anadolu Hristiyanlar›, Selçuklular› kurtar›c› olarak karfl›layacakt›r.
67
Muzaffer ÖZDA⁄
68
Türklük ve ‹slâmiyet
“ALEVÎ K‹ML‹⁄‹” ÜZER‹NE B‹R IfiIK HUZMES‹* ‹nsanl›k tarihinde milletler aras› hayat sahnesinde görünen milletler içinde varl›¤›n›, ba¤›ms›zl›¤›n›, kimli¤ini kesintisiz koruyabilmeyi baflaran yegâne millet Türk milletidir. Birleflmifl Milletler'de temsil edilen 200’e yak›n devletin dörtte üçünden fazlas› henüz 50 yafl›na eriflmifl de¤il. Devlet hayat› tarihle yafl›t denecek kadar köklü ve k›demli olan milletimizin ça¤lar, yüzy›llar dolduran devrelerle büyük devlet, cihangir süper güç mevkiinde bulundu¤u; Türk devletlerinin süper güç olma süreleri toplam›n›n bu konuma yükselen di¤er bütün milletlerin toplam üstünlük sürelerinden daha uzun oldu¤u da sabittir. Bir di¤er gerçek de fludur: Milletimiz tarih boyu mücadeleli hayat›nda a¤›r kay›plara yol açan yenilgiler yaflad›¤› gibi son üç yüzy›l içinde üstün has›m güçler koalisyonunun çepeçevre sald›r›s› ile sürekli geri çekilmifl, gerilemifl, donmufl; kireçlenmifl medeniyet kal›plar›n› yeni bir güç yaratacak ölçüde yenileyemedi¤i için Türkiye d›fl›ndaki büyük bölümü ile öz yurtlar› içinde esarete sürüklenmifl bulunmaktad›r. Bu esaret zinciri ve a¤› henüz tamamen k›r›labilmifl de¤ildir. Milletlerin hayat›n›n, mücadelelerinin tarihin ak›fl›n›n daima akilâne plânlarla düzenlenmedi¤i, milletlerin kaderine müessir kararlar› alan önderlerin, yönetici kadrolar›n duygusal etkilerle a¤›r yan›lg›lara, hatalara sürüklendikleri de bilinmektedir. Milletimizin son bin y›l içinde düfltü¤ü ve düzeltemedi¤i en büyük hata nedir? Türk tarihinin son bin y›l› içinde aziz milletimizin bugün karfl›laflmakta oldu¤u büyük zorluklar›n do¤uflunda, geçmiflte afl›lamayan çetin engellerin oluflumunda ve a¤›r yenilgileri telâfi edilemeyen kay›plara maruz kal›fl›nda aslî amel, temel sebep olan en ciddî, en büyük hata ‹slâm dairesi içinde sorumlusu olmad›¤› bir mezhep nifak›na düflmesi ve bu hatay› düzeltemeyifli, düzeltme için gerekli gayreti göstermeyiflidir. Aziz milletimizin meydana ç›k›fl›nda, faciaya dönüflmesinde; flekilleniflinde asla kat›l›m›, sorumlulu¤u olmad›¤›, hatta haberdar dahi bulunmad›¤›; özünde Arap toplumu içinde Arap soylular› aras›nda nüfuz ve gasp›yla bafllayan giderek Arap ve Fars kavimleri aras›nda dünyevî egemenlik, menfaat, kültürel kimlik ve üstünlük kavgas›na dönüfltü¤ü; semavî amaçlardan uzaklaflt›¤› hâlde ustal›kl› bir flekilde dinî kisveye bürünen ve müzmin bir hâle getirilen kavgaya bulaflm›fl olmas›, millet birli¤ini fiiî-Sünnî, Sünnî-Alevî mezhep kal›plar›na dökülerek bozmas› *
(Sunufl yaz›s›) Prof.Dr. Orhan Türkdo¤an Alevî-Bektafli Kimli¤i, (‹stanbul, Timafl Yay›nlar›, 1985).
69
Muzaffer ÖZDA⁄ büyük hata olmufltur. Bu hata sadece millet tarihimizin ak›fl›n› de¤il, hem ‹slâm tarihinin hem de dünya tarihinin ak›fl›n› derinden etkilemifl, milletimiz için olumsuz sonuçlar yaratm›flt›r. ‹slâm dairesindeki milletlerden hiçbiri ‹slâm› Türklük ölçüsünde bir ihlas ve vecdle benimsememifl, Türklük ölçüsünde Allah r›zas› için ümmet u¤runa özveride bulunmam›flt›r. Arapl›¤›n Sünnî ‹slâmî yorumu ‹slâmiyetle Arapl›¤› özdefllefltirme, Arap menfaatlerini, Arap hars üstünlü¤ünü, Araplaflt›rma gayretini ‹slâm ülküsü olarak tan›tma fleklinde belirmifltir. Böyle bir anlay›fl, Arap muhitinde aslî umde say›lm›fl, hiç de¤iflmeden korunmufl olmakla birlikte bu anlay›fl›n en belirgin fliddetle uygulamas› Emevî saltanat› taraf›ndan yap›lm›flt›r. Arap, Arapl›¤a kat›lmayan› ‹slâm saymayacak kadar ‹slâmî öze yabanc›, ›rkç› bir ifrad› temsil etmifltir. ‹slâm›n fiiî yorumu, Arap muhitinde Emevî klân›n›n iktidar› gasp›na karfl› muhalefet fleklinde bafllayan siyasî hareketle ba¤lant›l› olmakla, ehlibeyt’in hukuku ile ilgili görünmekle birlikte, asl›nda itikad ve ibadette Kur’an ve hadisle belirlenen s›n›rlar› zorlayan ve aflan, ifrada yönelen dallar›n›n, mezheplere dönüflümü de dinî, manevî bir geliflimin de¤il, dünyevî, siyasî, sosyal bir mücadelenin ürünü olmufltur. Dinî hiziplenme olay›, ‹slâm›n Arapl›k d›fl›nda bir beflerî zeminde yay›lmas›ndan milletler, toplumlar aras›ndaki kültür ve menfaat çat›flmas›ndan, bu çerçevede ‹slâm öncesinden gelen mahallî dinî kültür ve inanç motifleriyle kar›flmas›ndan kaynaklanm›flt›r. Olay›n dikkate de¤er yönü, uygulamada fiian›n ‹slâm dairesinde özellikle Farisî ‹ran odakl› bir mezhep kalmas›d›r. Di¤er bir gerçek de fludur: ‹ran (özellikle Fars) zeminli fiia hareketleri ‹ran ve ‹ranl›lar›n meflru menfaatlerini korumakla hudutlu kalmam›fl; ‹slâm dünyas›n›n genel menfaatleriyle güvenli¤i ve bütünlü¤ü ile ba¤daflmayacak flekilde afl›r› bencillikten, k›sa görüfllülükten kurtulamam›flt›r. ‹slâm dünyas› yönetimini yüklenen Büyük Selçuklu hanedan›n›n, Türk milletinin önde gelen emeli, ‹slâm milletlerinin manevî, siyasî birli¤ini kurmak, ‹slâm› d›fltan ve içten gelen sald›r›lara karfl› korumak olmufltur. Safevî Türk hanedan›n›n ‹ran zemininde iktidara geliflinden itibaren bu ülkedeki Türk zümrelerinin ‹slâm öncesi ‹ran tarih ve co¤rafyas› ile, Fars kültürü ile bütünleflen fiia kal›b›na dökülerek genelde ‹slâm âleminin dayan›flmas›na özelde ve daha önemlisi Türk milletinin birli¤ine, bütünlü¤üne engel olan bir içtimaî, ruhî, siyasî de¤iflime yönelmesi, Türklü¤e birleflik Avrupa’n›n Haçl› koalisyonlar› oluflturacak sald›r›lar›ndan daha fazla ve sürekli zarar vermifltir. Türkiye Türklü¤ünün Osmanl› Hanedan› yönetiminde bir cihan devleti mevkiine yükselirken bu devleti kuran, koruyan unsurlar›n› bir arada tutan merkezî, aslî gücün Türklük oldu¤unun unutulmas›, hatad›r. Türkiye Türklü¤ünün manevî birlik ve bütünlü¤ünün korunmas›n›n, gelifltirilmesinin ihmal edilmesi hatad›r. Türkiye Alevîli¤i Hz.Ali’nin (R.A) Hoca Ahmet Yesevî, Hac› Bektâfli Veli, Yunus Emre gibi gönül sultanlar›n›n ilim ve irfan daireleriyle çak›flt›¤›, bütünleflti¤i ölçüde hak yolu d›fl›nda, ayr› bir dinî mezhebi kümelenme de¤il, Türk halk›n›n öz varl›¤›n›, kültürünü koruma fluuru, devletin Türkten gayr›s›na, Hristiyan kökenli dönme ve devflirme kap›kullar›na teslim edilerek Türk’ün idareden d›fllanmas›na karfl› grup tepkisi olarak de¤erlendirmelidir. 70
Türklük ve ‹slâmiyet Türk gücünün zay›flamas›na, israf edilmesine yol açacak ifratlara düflürülmesi; Sünnî-Alevî ay›r›m›n›n her türlü ifrad›, sömürüyü, ba¤nazl›¤› iz’an, irfan, hoflgörü ve sevgi ile yenecek flekilde Türk diliyle yap›lacak seviyeli, yayg›n bir e¤itimle giderilmeyifli hata olmufltur. Devletin resmî dili olan Türkçenin Müslüman halk›n aras›nda yay›lmas›na, ortak dil hâline getirilmesine gayret edilmedi¤i gibi Lisan-› Rumi, Türk-i Rumi, Lisan-i Osmani dedikleri Türk halk›n›n ço¤unlu¤unun anlamad›¤› sunî bir dil meydana getirilmesi, yönetici s›n›f›n, kulland›¤› bu dille halk›na gittikçe yabanc›laflmas›, din ve ilim tahsilinin de Arapça yap›lmas› hata olmufltur. Öz diliyle seviyeli bir e¤itim, ö¤renim görmemifl olan ve böyle bir e¤itimi verebilecek flekilde yetifltirilmeyen resmî uleman›n ‹slâmiyeti Arap hars› ile özdefllefltirecek, Türk toplumunu Arapl›¤›n manevî vesayetine, Arap siyasî görüfl ve menfaatlerine ba¤›ml›l›¤a sürükleyecek bir tutum ve zihniyetle hareket etmesi hata olmufltur. Bu tutum ve zihniyetle Türk millî kimli¤i Türklük d›fl›ndaki milletlerin özverili katk›s› olmayan bir ümmet ideali ve hanedan politikas› için feda edilmifltir. Bu durum Suriye, Irak, Ürdün, Hicaz, M›s›r ve Kuzey Afrika ülkelerinde Selçuklu, Memlûklu, Osmanl› dönemlerinde yerleflmifl bu ülkelerin yönetimini ve korumas›n› yüklenmifl; kalk›nmas›n›, imar›n› sa¤lam›fl; Anadolu’dan sürekli takviye alm›fl genifl bir Türk nüfus kitlesinin Arap toplumlar› içinde büyük ölçüde erimesine; Türk milliyetinden, kültüründen kâmilen kopmas›na, millî gücün israf›na yol açm›flt›r. Ayn› sakat kültür politikas› Türklü¤ün merkez güç bölgesinde Anadolu ve Rumeli’de de ö¤renimde yaln›z Arapçaya önem verilmesi ve bu ö¤retimin dar bir çerçevede f›k›h, kelâm gibi dinî ilimlerle hudutlu kalmas› e¤itimin halk tabakalar›na yay›lmas›n›; milletin manevî kültürel kalk›nmas›n›, bütünlü¤e eriflmesini, geliflmesini engellemifltir. Türkçenin ortak toplumsal haf›za ve ortak fluur yaratacak, ortak kültür iklimi oluflturacak, korunmas› münhas›ran Türk gücüne yüklenen devlet ülkesini; siyasî co¤rafyay› ortak millî vatan bütünlü¤üne erifltirecek flekilde yayg›n ve geliflmifl mükemmel bir e¤itim-ö¤retim dili hâline getirmeyi ihmal etmek a¤›r hata olmufltur. Bu hata, kay›plar› telâfi edilemez, giderilemez, yenilgileri önlenemez hâle getirmifltir. Türkçenin, sarayda, divanda, resmî kitabette, medrese çevresinde, minberde, hutbede oldu¤undan daha çok halk edebiyat›nda ve tekke çevresinde, âfl›k edebiyat›nda, türküde, flark›da, nefeste, destanda, menkibede korunmufl oldu¤u dikkatten kaç›r›lmamal›d›r. Sonsuz kudret sahibi Allah’t›r. Ebedî imparatorluk yoktur. Osmanl› Türk ‹mparatorlu¤u'nun çözülmesi, tasfiyesi de mukadderdi. Ancak bu çözülüfl ve y›k›l›flta asla unutulmamas›, ibret al›nmas› gereken husus, Türklü¤ün sadece imparatorlu¤u, imparatorluk ülkelerini kaybetmekle kalmay›p öz vatan›n›, birli¤ini, ba¤›ms›zl›¤›n› kaybetme, topyekûn yok edilme tehdidine maruz kalmas›d›r. Has›m güçlere böyle mefl’um bir emeli uygulama giriflimine cür'et kazand›racak ölçüde y›pranm›fl olmas›d›r. Türk ‹nk›lâb›'n›n gayesi Kurtulufl Savafl›'n›n zaferini, zafer semerelerini güvene almak; aziz milletimize varl›¤›n hukukunu, onurunu koruma yeterli¤i kazand›racak bir geliflme ve yükselifl sa¤lamakt›r. 71
Muzaffer ÖZDA⁄ Türk milliyetçili¤ini Türk kültür kimli¤ini temel alan lâik cumhuriyet, u¤ran›lan felâketlerden al›nan ac› derslerin yaratt›¤› millî fluur uyan›kl›¤›n›n ürünü olmufltur. Günümüzde cumhuriyetin kurulufl esaslar›na, milletimizin birli¤ine, iç bar›fla, hain emellerle cür'etkâr sald›r›lar yöneltilmektedir. Vatan ufuklar› gaflet, dalâlet, hamakat ve h›yanet sisleri ile kararmakta, millet elem ve endifle duymakta, devlet güç ve itibar yitirmektedir. Düflman güçlerin önde gelen çaba ve emellerinden biride Türk milletinin birli¤ini yurttafll›¤›m›z›n karfl›l›kl› sevgi, sayg› ve güven ba¤›n› sarsmak, k›rmak için mezhep kavgas› ç›karmak; Sünnî-Alevî kamplaflmas› yaratmaktad›r. Say›n Prof. Dr. Orhan Türkdo¤an bilim ve kültür hayat›m›z›n, üniversite camiam›z›n velûd (do¤urgan), üretici, ›fl›kl› bir dima¤›, güçlü bir meflalesidir. Toplumumuzun en hayatî meseleleri ile ilgili çok de¤erli ilmî araflt›rma eserleri ile sadece ö¤rencileri muhitinde de¤il, millî fluur sahibi ve yurda, halka hizmet aflk›, sorumlulu¤u duyan her ayd›n›n tan›maktan, tan›flmaktan onur duydu¤u, fikirlerinden yararland›¤› örnek bir bilim adam›m›zd›r. Türk kimli¤inin sorguland›¤›, bu kimli¤i belirleyen, koruyan ve sürekli k›lan maddî, manevî kültür kal›plar›n›n, kodlar›n›n plânl›, sistemli, çok cepheli sald›r›larla tahrip edilmek, silinmek istendi¤i özel yöntemli savafl döneminde ve ortam›nda yafl›yoruz. Say›n Prof. Dr. Orhan Türkdo¤an’›n böyle bir dönemde millet varl›¤›m›z›n ve millî kimli¤imizin hain sald›r›lar, mefl’um emeller için hem hedef hem de basamak ve alet olarak kullan›lmak istenen temel ö¤elerinden birini “Alevî kimli¤ini” her türlü ön yarg›dan ar›nm›fl bir ilmî disiplinle ele al›fl›, ayd›nl›¤a ç›kar›fl› ciddî bir hizmet olmufltur. De¤erli bilim adam›m›z›n eserinin önde gelen özelli¤i ansiklopedik, kitabi bilgi ve rivayetlerin tekrar›ndan kaç›narak aziz milletimizin genifl bir kesitinde fikrî, ruhî, manevî, kültürel çerçevede röntgen filmleri alarak de¤erlendirmeye sunmufl olmas›d›r. Eser, at›flar›, kat›l›mc› tesbitle, mülakâtla, söylefli ile yürütülen genifl ve zengin bir saha araflt›rmas›n›n sonuçlar›n› toplu olarak sunmaktad›r. Türk bilim adam›n›n ilmî çal›flma ve araflt›rmalar› özellikle sosyoloji, sosyal psikoloji, kültür de¤iflmeleri, sosyal s›n›flar›n oluflumu, din psikolojisi, mezhep ve tarikat yap›lanmalar› vs. konular›nda yabanc› ülkelerde, yabanc› halklar içinde yap›lm›fl araflt›rmalarla ilgili bilgilerin aktar›lmas› ve genellemesi fleklinde kalmamal›, ilmî metotlarla Türk toplumunun incelenmesine, saha araflt›rmalar›na dayanmal›d›r. Say›n Prof. Dr. Orhan Türkdo¤an sosyoloji bilim dal›nda, Türk toplum biliminde böyle bir ilmî seviye, ciddîyet ve erdemi temsil etmektedir. Bar›fla, hürriyete, insan de¤erine sevgiyi, Türklü¤e aflk› ve ilmin rehberli¤ine inanc› temsil eden, yarat›lan› Yaradandan ötürü hoflgören Yunus meflrep de¤erli bilimleri ve Ereni Say›n Prof. Dr. Orhan Türkdo¤an’›n eserinin çok yararl› olaca¤›na inan›yorum. Kendilerini gönülden kutluyorum. 72
Türklük ve ‹slâmiyet
TÜRK ALEVÎL‹⁄‹N‹N YÜKSEL‹fi‹ Bütün insanl›¤› dil, din, mezhep, soy, cins, renk, s›n›f, medeniyet ay›r›m› gözetmeden bir büyük aile bilmek; bütün insanl›¤› kapsayan bir sevgi ve sorumluluk duygusu tafl›mak; bütün insanl›¤›n bar›fl sevgi ve uyum ortam›nda özgür, müreffeh, mutlu yaflad›¤› bir dünya düzenini emel edinmek; güzel, soylu bir düflünce ve davran›fl say›lsa dahi, genel kabul görmemifltir. Tarih boyunca evrensel uygulamaya girmemifltir. Böyle bir emel ve özlem tafl›yan, “Nev’i befler milletim, ru-i-zemin vatan›m” diyen hassas flairimiz dahi, istemeyerek de olsa, insan kiflili¤inin milliyet ve vatanla olufltu¤unu ifade etmifl olmaktad›r. Milliyet ve vatan, ola¤anüstü istisnaî ve geçici durumlar hariç, insan türü için genelde d›fl›na ç›k›lmayan, ç›k›lamayan bir manevî, içtimaî1 iklim, kültürel ortam; vazgeçilmez zemin ve atmosfer oluflturur. ‹ki ayakl› memeli yarat›k insan; kiflili¤ini, yurttafl kimli¤ini mensup oldu¤u, yaflad›¤›, yetiflti¤i, e¤itimini ald›¤› kültürel ortamda kazan›r. Bu ortam millettir, millî kültürdür, millî vatand›r. Siyasî tarihin ak›fl›nda dinlerin, ideolojilerin, medeniyetlerin de belirgin etkisi bulunmakla beraber; siyasî, beflerî2 haritan›n en kal›c› ve belirleyici çizgilerinin yaflama gücünü koruyan millî kültür daireleri, milletler oldu¤u bilinmelidir. Ac› ve kat› olmakla beraber sabit olan bir gerçek de fludur: Milletlerin hür yaflama ortamlar›n›n, vatanlar›n›n s›n›rlar›, siyasî haritalar› f›rça ile, boya ile de¤il; süngü ile, kanla çizilmifltir. Milletleraras› hayat sahnesinde, insanl›k aç›s›ndan utand›r›c› olmas›na ra¤men, ac›mas›zl›k ve kurals›zl›kla süregelen bir üstünlük kavgas› yaflanmakta oldu¤u asla dikkatten kaç›r›lmamal›d›r. Yeryüzü nimetlerinin, servetlerinin paylafl›m› ile ilgili bu kavgada özgün bir millet kimli¤i tafl›yan bir toplumun varl›¤›n›, onurunu, hukukunu koruyarak öz yurdunda bar›fl ve güvenlik içinde yaflayabilmesinin ön flart› güçlü olmas›d›r; en az içten, d›fltan gelebilecek her türlü sald›r›y› önleyebilecek, etkisiz k›labilecek, cayd›rabilecek kadar güçlü. Medeniyetle efl k›demde olan tarihimizin son üç yüzy›l›nda genifl bir haset ve husumet çemberi içinde sürekli bask› ve sald›r›ya maruz kald›¤›m›z, a¤›r kay›plar verdi¤imiz, bar›fl 1 2
Toplumsal. ‹nsanî.
73
Muzaffer ÖZDA⁄ içinde yaflama ve geliflmemizin engellendi¤i nihayet topyekûn yok edilme, siyasî haritadan ebediyyen silinme suikast tertip ve giriflimine hedef k›l›nd›¤›m›z unutulmamal›d›r. Türkiye Cumhuriyeti; büyük milletimizin hoyratça parçalan›p ya¤ma edilen aziz vatan›m›z›n toplu mezar hâline getirilmek istenen diliminde direnifli sürdüren yorgun, yaral› gaziler neslinin “cihanda emsali görülmemifl bir galibiyeti temsil eden” emperyalist kamp›n ac›mas›z sald›rgan güçlerine karfl› verdi¤i ölüm kal›m savafl›nda yaratt›¤› mucizevî zaferlerin evrensel an›t›d›r. Türkiye Türklü¤ü çapulcu emperyalizmin uygarl›k için yüz karas› paylafl›m ve soyk›r›m tertiplerine karfl› tasavvuru güç yokluk ve imkâns›zl›klar içinde emsalsiz bir özveri ve yi¤itlikle y›lmadan yürüttü¤ü özgür ve onurlu yaflama savafl›nda bütün dünyay› flaflk›nl›¤a düflüren bir baflar›ya eriflmifltir. Müstevli güçlerin kiral›k ordular› ve ifl birlikçileri a¤›r yenilgiye u¤rayarak ülkeyi terke mecbur kalm›fllard›r. Mucizevî baflar›m›z›n, büyük zaferimizin s›rr› özet olarak flöyle aç›klanabilir: - ‹fsat3 edici, ay›r›c›, da¤›t›c› tertiplere, bozguncu telkin ve propagandalara ra¤men aziz milletimizin yüksek seviyede bir millî fluur uyan›kl›¤›n› göstermesi; emel, fikir ve eylem birli¤ini korumas›, dayan›flmas›n› güçlendirmesi, - Meflru, hayatî menfaatlerini; öz varl›¤›n›, ba¤›ms›zl›¤›n› korumaya öncelik veren gerçekçi bir mefkûre ve hedef belirlemesi, - Bu ülkü ve hedefi temin için toplumun bütün fertlerinin, kesitlerinin özveride yar›flmas›, - Varl›k ve özgürlük kavgas›n›n milletin emel ve iradesi ile bütünleflmifl basiretli, dirayetli bir millî kahraman›n; dâhi bir önderin plân ve direktiflerine göre yürütülmesi, - Büyük milletimizin nice büyük ac›lara, a¤›r kay›plara yol açan tarihî deneyimlerden sonra benimsedi¤i millî mefkûre4 ve bu mefkûrenin somut eseri, uygulamas› olan yeni devlet flekli; millî, lâik, demokratik cumhuriyet yönetimi, Türk’ün öz varl›¤›, onuru ve hayatî menfaatleri yönünden tarihi boyunca de¤iflik ülkeler, k›t’alar üzerinde egemenlik kazand›ran pek çok parlak askerî zaferinden de önemli bulunmaktad›r. Türkiye halk› aslî amac›ndan uzaklafl›p kurucu unsuru tüketircesine israf ederek tükenmifl bir saltanat›n kulu ve tebaas› olmaktan kurtulmufltur. Türkiye Türklü¤ü içerisi boflalm›fl, hayalde, teoride cihanflümul;5 gerçekte ise temelsiz, tebaas›z bir ümmet devletinin yegâne ucuz fedaisi olmaktan da kurtulmufltur. Türkiye halk› benimsedi¤i ve zafere erifltirdi¤i millî ülkü ile, Türk kimli¤i ile yeniden do¤mufltur. Millî Kurtulufl Savafl›m›z›n, Türk Devrimi’nin temeli, Türkiye halk›n›n Türk millî kimli¤i, Türk kültürü ile bütünleflmesi ve varl›¤›n› güvene almas›d›r. Türk milleti yeni ülküsü ve yeni devlet 3 4 5
Düzensizlik yaratma. Ülkü, ideal. Evrensel.
74
Türklük ve ‹slâmiyet flekli ile bütün dünya ile bar›fl›, mütarekesi olmayan dinler aras› bir savafl›n yegâne müebbet muharibi, muvazzaf askeri durumunda tutulma çilesinden, k›y›m›ndan s›yr›lm›flt›r. Yeni ülkü; millî, lâik, demokratik, ilmî ve akl› rehber edinen yeni devlet düzeni toplumumuzun dâhilî hayat›nda millî birli¤i parçalayan; öz kardefller aras› küskünlü¤e, kavgaya ve yabanc›laflmaya, emperyalist kültürlerin bu yolla s›zmalar›na, sömürü ve sald›rganl›klar›na yol açan mezhep ve içtihat6 farklar›ndan kaynaklanan nifaka da son vermifltir. Milletimiz böylece bar›fl içinde geliflme ve kalk›nma imkân›na eriflmifltir. Günümüzde Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti, yol açt›¤› zarar ve yaratt›¤› tehlike giderek artan sistemli bir sald›r›ya hedef olmakta; genifl çapl› bir düflmanl›k çemberi içine al›nm›fl bulunmaktad›r, Düflman güçlerin amaçlar› ve bu amaçlar›na kolayca eriflmek için izledikleri, uygulad›klar› stratejiler belirgindir: 1- Türk Devriminin ve Kurtulufl Savafl›’n›n temel gücü, ilkesi olan Türklük fluurunu ve ortak millî kimli¤i y›pratmak, silmek; 2- Türkiye halk›n›, ortak millî kimli¤i reddeden kümelere bölmek, mozaiklefltirmek; kümeleri ayr› bir kimlik aray›fl›na sevk edecek ölçüde Türklü¤e ve birbirlerine yabanc›laflt›rmak, millî vatan co¤rafyas›n›, Türkiye’yi Balkanlaflt›rmak amac›yla telkin ve tahrik içerikli propaganda yapmak; 3- Millî devlet fikir ve kurumunu, Türklük temelinde cumhuriyeti dinsizlik say›p reddetmek, Türk kimli¤ini reddeden bir ümmet anlay›fl›n›n propagandas›n› yapmak, 4- Lâikli¤i dinsizlik, din düflmanl›¤›, ‹slâm düflmanl›¤› fikrine, egemenli¤in, yaflama hakk›n›n millete aidiyetine karfl› ç›kmak. Semavî otoriteyi temsil etme iddias› tafl›yan fleyhlik postundan, ayetullah makam›ndan yönetilen klerikal7 bir otokratik yönetime özendirmek. Lâik demokratik millî cumhuriyete düflmanl›k hissini ve fikrini yaymak; 5- Dinler aras› savafl 盤›rtkanl›¤› ve kutsal cihad propagandas› yapmak, Türkiye’yi kavmî bencillikleri belirgin ‹slâm ahlâk ve faziletinden yoksun ülkelerin k›s›r politikalar›na alet etmek için böyle bir savafla bulaflt›rmak ve bütün dünyan›n husumetine hedef k›lmak; 6- Mezhep temeli üzerinde kümelenme ve siyasî örgütlenmeyi teflvik etmek. Bu flekilde derlenen topluluklara ortak millî kimli¤in d›fl›nda ve üstünde Türklü¤ü ve Türkiye Cumhuriyetini düflman gören yeni bir kimlik vermeye çal›flmak; 7- Alevî yurttafllar›m›za Sünnîlikle ba¤daflmayan ‹slâm Dairesi d›fl›nda bir dinin salikî8 olduklar› fikrini telkin etmek. ‹slâma yabanc›laflt›rmak, dine yabanc›laflt›rmak; dinsizlik, Tanr›s›zl›k veya ‹slâm karfl›t› dinlerin inançlar›n› telkin etmek. Alevî yurttafllar›m›za, -‹slâm tarihinde ‹mparatorluk döneminde yaflanan bugünkü toplum ve hayat›m›zla hiçbir ilgisi bulun6 7 8
Din büyüklerinin fleriat çerçevesinde bir konuda ortaya fikir. Din adamlar› s›n›f›. Mensubu.
75
Muzaffer ÖZDA⁄ mayan olaylar› çarp›k bir yorumla sömürerek- Sünnî yurttafllar›m›za karfl› küskünlük telkin etmek, Sünnî bir devletin ve toplumun zulmü ve bask›s› alt›nda yaflad›klar› zann›na düflürerek k›rg›nl›¤a, k›zg›nl›¤a, mezhepler aras› kavgaya sevk etmek, 8- Sünnî yurttafl gruplar› aras›nda ayn› mahiyette tahriklerde bulunmak, taassubu tahrik ve teflvik etmek. Alevî yurttafllar›m›z› dinsiz, ahlâks›z, ‹slâm düflman›, facir,9 kâfir göstererek; onlara karfl› sevgisizlik, güvensizlik ve düflmanl›k telkin etmek, Sünnî temelde siyasî kümelenme ve teflkilâtlanmay› teflvik ve tahrik etmek; 9- Mezhep kümeleri aras›nda kavga ç›karmak bu kavgalar› geniflleterek iç savafla dönüfltürmek, iç bar›fl ve düzeni millî birli¤i baltalamak; demokratik hukuk devletini Türkiye Cumhuriyetini y›pratmak, küçültmek, çökertmek. Bu tertip ve telkinler etkisiz k›l›nmal›d›r. Bu fleni,10 suikast önlenmelidir. Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halk›na Türk milleti denir. Türk devletine vatandafll›k ba¤›yla ba¤l› olan herkes Türk’tür. Hangi sayg›n unvan ve etiketi tafl›rsa tafl›s›n, hangi kutsal kavramlar› slogan olarak kullan›rsa kullans›n, yurttafllar›m›z›n birbirlerine karfl› sevgi sayg› ve ba¤l›l›klar›n› zay›flatmay›; birbirlerine düflman k›lmay›; yurttafllar›m›za Türklük ülküsüne düflman ayr› kimlik vermeyi; Türkiye Cumhuriyetine sevgi ve sadakat ba¤›n› koparmay› amaçlayan her fikir ve davran›fl›n cehalet ve hamakati,11 gaflet ve dalâleti aflan bir h›yanet tertibinin tezahürü oldu¤u bilinmelidir. Alevîsi, Sünnîsi, do¤ulusu, bat›l›s›, kuzeylisi ve güneylisi ile Türkiye halk›n›n Türk insan›n›n yeni kimlik aray›fl›na ihtiyac› yoktur. Atatürk’ün dedi¤i gibi, “Dünya yüzeyinde Türk’ten daha yüce, daha eski, daha temiz bir millet yoktur ve insanl›k tarihinde de görülmemifltir.” Yaradan’a en yak›n olan da bizim milletimizdir. “Ne mutlu Türküm diyene”
9 10 11
Günah iflleyen. Kötü, fena. Beyinsizlik, ahmakl›k.
76
Türklük ve ‹slâmiyet
VAROLUfiUN SIRRINI; YARADAN’I ARAYIfi, HUZUR VE UYUM ÖZLEM‹ SEMAVÎ SON MESAJ, SON ELÇ‹, KUR’AN ve ‹SLÂM ‹nsano¤lunun ça¤lar boyunca dima¤ ve kalbini dolduran en güçlü ve en sürekli özlem, flüpheye yer b›rakmayan inand›r›c› ve mükemmel cevap, doyurucu çözüm isteyen en müflkül sual ve mesele, hiç flüphe yok ki, ne oldu¤unu, nereden geldi¤ini, âlemdeki yerini, nas›l ve niçin yarat›ld›¤›n›, yarad›l›fl gayesini, Yaradan’a karfl› ödevlerinin ne oldu¤unu do¤ru bilmek olmufltur. ‹nsan› âlemde yarat›klar›n, yarat›lm›fllar›n en flereflisi yapan da flüphe yok ki kendisini sorgulamas›, Halik’ini12 bilmesi, bulmas›, Yaradan’la uyum sa¤lamas›, O’na karfl› ödevlerini kusursuz ifaya yönelmesi, O’nunla bütünleflmesidir. Kifli, varl›k âlemindeki yerini, nisbetini, ezelî ve ebedî kapsayan sonsuzluk, sürekli yarat›l›fl ve de¤iflim içinde; geçicili¤ini, güçsüzlü¤ünü, ölümlülü¤ünü, hiçli¤ini idrakle birlikte, var edeni, Halik’ini aramakla din dairesine girer. Her kifli, her insan toplumu güçsüzlü¤ünü idrakle üstün ve nâz›m 13 bir kudrete ba¤›ml›l›¤›n› hissetmekle beraber, yarad›l›fltan günümüze, tüm insanl›k, âlemleri, kâinat›, ölümlüleri yoktan var eden, zat›yla, kemaliyle14 kaim,15 yegâne hüküm ve yegâne kudret sahibi, yegâne mutlak galip, hiçbir benzeri, dengi, fleriki16 olmayan, her fleyi kemâliyle bilen, gören, ifliten, yegâne hikmet sahibi, esirgeyen, ba¤›fllayan, e¤iten, kerem, lütuf ve inayet17 sahibi, din gününün yegâne sahip ve mutasarr›f›,18 yegâne kulluk ve dilek merci yüceler yücesi Allah’›n yolunda ve huzurunda, bütün i¤reti mani ve perdeleri, zanlar› aflm›fl, kald›rm›fl olarak tevhit 19 fluuru ile bütünleflmek, yegâne hak dininde bütünleflmek basiretini, olgunlu¤unu hiçbir zaman kazanamam›flt›r. 12 13 14 15 16 17 18 19
Allah. Tanzim eden, düzenleyen. Olgunluk, yetkinlik. Duran, sürüp giden. Ortak. ‹yilik. Elinde bulunduran. Tektanr›c›l›k.
77
Muzaffer ÖZDA⁄ Gerçi ‹slâm, Allah idrâki ve tevhit fluuru olarak gerçek insanl›kla efl k›demdedir; Hz. Adem’le yafl›tt›r. Bütün peygamberlerin ortak yolu, bütün semavî kitaplar›n, mesajlar›n ortak ö¤üdüdür. Allah’›n varl›¤›n›, birli¤ini unutan, do¤ru yoldan ç›kar. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Cenab-› Hakk›n flafl›ran, tevhitten ayr›lan insanl›¤a ilâhî son ça¤r›s›n› ileten son elçi, son peygamberdir. Düzeltici, do¤rulay›c›, dinde kemali sa¤lay›c› son tebli¤lerin, Kur’an’›n bafllatt›¤› inanç ve yaflama sistemi ve ondan ilham alan medeniyet olarak ‹slâm 1400 y›l›n› ikmal etmifl bulunmaktad›r. ‹nsanl›¤›n, toplumlar›n, milletlerin hayat›nda; medeniyetlerin do¤ufl ve flekilleniflinde, yükselifllerinde, duraklay›fllar›nda; devletlerin politikalar›nda benimsedikleri inançlar›n, ideolojilerin, dünya görüfllerinin, dinlerin inkâr ve ihmal edilemeyecek ölçü ve önemde etkileri bulundu¤u bilinmektedir. Din, insanl›¤›n tarihinde sadece kiflilerin iç âlemlerini, vicdanî inan›fl ve ba¤lan›fllar›n›, dünyaya, hayata, ölüme, ölüm ötesine bak›fl aç›lar›n› de¤il; toplumsal düzeni, yaflama biçimini, devlet kurumunu, iktidar›, yasalar›, fikir ve bilim hayat›n›, iktisadî faaliyetleri, kültürü, san’at›, medeniyeti derinden etkileyen, flekillendiren manevî bir iklim, ortam ve güç olarak belirmifl ve yaflanm›flt›r. Toplumlar›n manevî, ahlakî hayat›n›n s›hhat ve kemal seviyesi di¤er alanlarda da semerelerini göstermifltir. Türkler tarihlerinin son bin y›l›n› teflkil eden ve günümüze eriflen bölümünü büyük ekseriyetleriyle ‹slâm din ve iman›, ‹slâm tarih, co¤rafya ve medeniyet dairesi içinde yaflam›fllard›r. Türklerin tarihlerinin ‹slâm öncesi döneminde tevhit fikrine ulaflt›klar› son ilâhî ça¤r›yla amaçlanan nizama; ‹slâma çok yak›n bir ahlâkî, manevî, dinî hayat yaflad›klar›, bütün semavî dinlerin ittifakla günah say›p nehyetti¤i20 kötülükleri cürüm sayan yüksek bir ahlâkî disipline sahip olduklar› belirgindir. Türk toplumlar›nda zinaya, fuhufla, kumara, ayyafll›¤a, yurt savunmas›ndan ve kamu hizmetlerine iliflik görevlerden kaç›nmaya, korkakl›¤a pek nadir rastland›¤›, bu kusurlar› iflleyenlerin Türk toplumu içinde yaflamas›na, bar›nmas›na imkân bulunmad›¤› tarihî flahit ve belge kay›tlar›yla bilinmektedir. Millî bir hususiyet tafl›yan ‹slâm öncesi Türk dini, Tanr›’n›n birli¤i fikriyle birlikte ruhun ölmezli¤ine, ahirete, hesap gününe, cennet ve cehennem bilgisine, meleklere, Tanr›’ya karfl› sorumluluk ve ödev duygusuna ve inanc›na da eriflmifltir. Türklerin Tanr› hakk›ndaki tasavvurlar› Fatiha’n›n, ‹hlas’›n, Ayet-el Kürsi’nin ilham etti¤i Cenab-› Hakka bir yönelifl, aray›fl ve adan›fl merhalesi gibidir. Atalar›m›z›n bir manada Hz. Peygamber efendimizi bekleyen, teflrifini hisseden ve müjdeleyen haniflerin 21 manevî ve fikrî ortam›nda, Hz. ‹brahim’in ›fl›kl› çizgisinde 20 21
Yasaklamak Hz. Muhammed döneminden önce tek Tanr›ya inanan.
78
Türklük ve ‹slâmiyet bulunduklar›n›, kendilerini Allah’a adanm›fl bir millet ve Allah’›n ordusu olarak gördüklerini belirlemek hata olmayacakt›r. Türklük bu halet22 ve manevî hayat seviyesi sebebiyle ‹slâmiyeti hiçbir milletin hayat›nda görülmeyen bir samimiyet, ihlâs, fluur ve coflku ile ili¤ine iflleyen, benli¤i ile kaynaflan bir imanla benimseyecektir. Türk, ‹slâm dairesine girdi¤i andan itibaren de bu âlemin tarihini yapan ve sürdüren, co¤rafyas›n› koruyan ve geniflleten, bu dinin sanca¤›n› tafl›yan ve yücelten yegâne aslî güç olma görevini yüklenecektir. Bu durum Türk milletinin hayat›n› büyük ölçüde ümmetin hayat›yla birlefltirmekle, genifl bir zeminden gelen etkilere aç›k b›rakmakla kalmayacak, Türklü¤ü sürekli bir cihanflümul mücadele ortam›nda bulunduracakt›r. Bu sebeple ‹slâm tarihini Türksüz düflünmek mümkün olmad›¤› gibi Türk tarihinin özellikle son bin y›l›n› ve manevî hayat›m›zla, millî birli¤imizle ilgili baz› güncel meseleleri; Türklü¤ün cihanflümul faaliyet ve mücadelelerini; dâhilî hayat›nda beliren millî birli¤i zedeleyen görüfl ayr›l›klar›n›, yabanc›laflmalar› ‹slâm›, ‹slâm siyasî mefkûresini; ‹slam inanç ve fikir hayat›nda, ‹slâm medeniyetinde vuku bulan de¤iflimleri; Türk toplumunun ‹slâm öncesi hayat›ndan tafl›y›p korudu¤u millî kültür ve inanç motiflerini ve Türk toplumuna koruyuculu¤unu, yöneticili¤ini yüklendi¤i ‹slâm milletlerinden intikal eden, yans›yan dinî, itikadî bir kisveye 23 bürünmüfl siyasî ihtilâflar›; gayr›millî kültür motiflerini dikkate almadan sa¤l›kl› de¤erlendirmek mümkün de¤ildir. ‹SLÂM S‹NES‹NDE AÇILAN YARA; ÜMMET‹N MANEVÎ B‹RL‹⁄‹N‹ DAYANIfiMASINI ZEDELEYEN MEZHEP TEFR‹KASINA24 YOL AÇAN S‹YASÎ ‹HT‹LÂF Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa, bilindi¤i gibi Allah’›n elçisi s›fat›yla sadece kendisinden önce gelen bütün peygamberlerin de izledi¤i do¤ru yolun, yegâne hak dini olan ‹slâm›n tebligatlar›n› tamamlayan son resul de¤ildir. O, ayn› zamanda ‹slâmla flereflendirip medenîlefltirdi¤i, birlefltirdi¤i Arap kavminin klân ve kabile ba¤› üstünde yüksek manevî, insanî de¤erlerle ilk defa tek bir devlet çat›s› alt›nda toplanmas›n› mucizevî bir dirayetle sa¤layan: ilk ‹slâm devletini kuran ve bu devlete vefat an›na kadar baflkanl›k yapan yüce flahsiyettir. Bedevî hayat tarz› ile güçlenen mutaass›p klân ve kabile infiratç›l›¤›n›,25 çok tanr›l› putperestlik anarflisini yaflamakta olan Arap toplumlar›, Hz. Peygamberin yüce rehberli¤inde manevî tevhitle birlikte, siyasî idarî birli¤e de ulaflm›flt›r. ‹lâhî vahyin tamamlanmas› ile son peygamberin bütün insanl›¤a yönelik semavî elçilik görevi de tamamlanm›flt›r. Devlet baflkanl›¤› ise dünyevî bir görevdir. 22 23 24 25
Takdir. Giysi, flekil. Ayr›lma, nifak. Ayr›l›p tek kalma.
79
Muzaffer ÖZDA⁄ Arap ‹slâm toplumunun Hz. Peygamber’in vefat› üzerine karfl›laflt›¤› ilk mesele son peygamberden boflalan bir siyasî idarî makama, ‹slâm devlet baflkanl›¤›na lây›k halefi belirlemek olmufltur. Meselenin ele al›n›fl flekli, olaylar›n müessif26 safahat›27 ve vard›¤› sonuçlar kiflilerle ilgili tabulaflt›r›lan teferruat afl›larak flöyle de¤erlendirilebilir: An›lan zaman kesitindeki Arap toplumu Cenab-› Hakk›n Kur’an’da pek aç›k buyurdu¤u, yüce Peygamber’in ö¤ütledi¤i, amaçlad›¤›, örnekledi¤i flekilde cahiliye döneminden mevrus28 kiflisel, ailevî, kabilevî bencillikleri ‹slâm›n ruhuna uygun bir seviye ve seciyeyi29 aflarak hakta ve onurda eflit mümin kardeflli¤ini, demokratik ‹slâm ümmet toplumunu inflay› baflaramam›flt›r. ‹slâm toplumuna riyaset30 konusunda uygulama mefkurevî ‹slâma de¤il, sosyal, tarihî siyasî flartlara uygun bir seyir takip etmifltir. Kur’an, peygamberli¤in ve Hz. Peygamber’in konum ve misyonunu pek aç›k, sarih, belirlemifltir. “Biz peygamberleri rahmetimizin müjdecileri ve azab›m›z›n habercileri olmaktan baflka bir hâl ve s›fatla göndermiyoruz.” 5/48 “Onlara flunu söyle: Ben size Allah’›n hazineleri yan›mdad›r demiyorum. Gayb› da bilmem ben. Size ben bir mele¤im de demiyorum.” 5/50 “Hiç flüphesiz sen de öleceksin.” 39/30 Tevhit dinî teflriki31 kabul etmez, Yüce Tanr›’ya ortak yak›flt›rmaz. Kur’an peygamberlerin ve meleklerin bir inkâr veya yüce Allah’a teflrik ifade eden kudsiyet halesiyle çevrilmesini hiçbir flekilde tecviz32 etmez. (31/79-80) Yüce Peygamberimizin buyruklar› da budur. ‹slâm›n ilk flart› olan Kelime-i fiahadette Resulu Ekremin Cenab-› Hakka kulluk s›fat› da önemle vurgulanm›flt›r. ‹slâm›n panteonu33 yoktur. Takva34 sahibi günahtan sak›nan her mümine cennet kap›s›, Hak yolunda can veren her flehide Tanr› huzuru aç›kt›r. Esasen flehit olma huzuru Hakka eriflme mertebe ve mutlulu¤unu ifade eder.
26 27 28 29 30 31 32 33 34
Ac› veren. Safhalar. Miras kalm›fl. Karakter. Bafl olma, baflkanl›k. Ortak etme, flirk. ‹zin verme. ‹çine putlar›n konuldu¤u tap›nak. Allah’› görüyormufl gibi davranma veya ibadet etme.
80
Türklük ve ‹slâmiyet ‹slâm›n baflar›s›nda Hz. Peygamber’in çevresinde ilk saflarda yer alm›fl, yüksek bir gayret, cesaret ve fedakârl›kla hizmet vermifl, dinin intiflar›na,35 devletin kurulufluna ifltirak etmifl yüce peygambere yak›n akraba, aziz dost olmufl büyük sahabenin36 ilim ve faziletleriyle örnek al›nacak tarihî flahsiyetler olarak sevgi ve sayg› ile an›lmalar› âkil37 ve makûl her Müslüman için, bir iman flart› de¤il, izan ve edep seviyesidir. Peygamberin dahi vahyi tebli¤e memur bir kul oldu¤unu, Allah’›n huzurunda bizzat Allah’›n izni olmad›kça kimsenin flefaat38 etmesine cevaz39 olmad›¤›n› bildiren Kitab-› mubinin aç›k beyan› hilâf›na (2/255) büyük sahabeyi, takdiri Tanr› hükmüne ba¤l› malûm ve makbul hizmetleri sebebiyle, beflerî kemalât› aflan bir kudsiyet hâlesi içine almak, hangi sebepten kaynaklan›rsa kaynaklans›n bu muhterem flahsiyetlerin de hofl görmeyecekleri bir ifrat ifade eder. ‹slâm halklar›n›n tarihin ak›fl› içinde bu ifratlar› temsil eden zümrelerin sömürülerine maruz kald›klar› da sabittir. Bilindi¤i gibi Hz. Peygamber’den sonra ‹slâm devletinin riyasetine kimin getirilece¤i bir din sorunu de¤il, ‹slâm devleti hudutlar› içindeki ve baflkentteki halk›n toplumsal yap›s›, psikolojik haletiyle ilgili bir siyasî denge, iktidar›n elde edilmesi ve korunmas› ile ilgili bir kuvvet ve sosyal prestij sorunu olarak belirmifl ve bu çerçevede çözülmüfltür. ‹lk dört halife ‹slâm tarihinde Hulefa-i Raflidin (olgun halifeler) diye adland›r›lanlar, Cihar-› yâr› güzin: (dört seçkin dost) diye de tan›mlanan Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali yüce Peygamber’e inan›p ‹slâma davetine icabet40 eden, mücadelesine kat›lanlar›n ilk saflar›nda, ilk ‹slâm cemaatinin çekirde¤inde, merkezinde yer al›rlar. Sevgisi bütün ümmetini kapsayan yüce Peygamber her mümine karfl› sevgi ve flefkatinde, lütuf ve ihsan›nda cömert olmakla birlikte bu dört güzide dostunun ayr› bir mevkii ve yak›nl›klar› bulunmaktad›r. Dört büyük sahabenin nesepleri de¤iflik nesillerde Hz. Peygamber’in nesebiyle41 birleflti¤i gibi Hz. Peygamber evlilik ba¤lar› ile dört yak›n dostunu bir büyük ailede toplam›flt›r. Yüce Peygamber iki aziz dostunun k›zlar›yla evlenerek damat olmufl, onlar› manevî peder edinmifl, iki aziz dostuna da k›zlar›n› verip damatl›¤a kabul etmek suretiyle manevî evlâtlar› mertebesine yükseltmifltir. ‹slâma daveti kabul eden erkeklerin ilki, birinci sahabe olan Hz. Ebubekir, Peygamberimizin kay›npederidir. Peygamberimizin Hz. Hatice’nin ölümünden sonra evlendi¤i Hz. Ayfle’nin babas›d›r. 35 36 37 38 39 40 41
Yay›lma. Sahip ç›kan, tutanlar. Ak›ll›, uslu. Ba¤›fllanmas›n› dileme, sahip ç›kma. Yasa ya da törenin verdi¤i izin. Kabul eden. Nesil, soy.
81
Muzaffer ÖZDA⁄ K›rk›nc› sahabe olarak ‹slâm cemaat›na büyük güç katan Peygamberimizin bütün gazalar›nda ön safta bulunan Hz. Ömer de Peygamberimizin efli Hafsa’n›n babas›d›r: Hz. Ömer ayn› zamanda Hz. Ali’nin ve Hz. Fatma’n›n k›z›n› alm›fl; onlara manevî evlât olmufltur. Hz. Peygamber’in davetine icabetle 5. Müslüman olan Hz. Osman da bütün gazalara ifltirak etmifl, önce Hz. Rukiyye ile (614) – Onun ölümü üzerine- Hz. Ümmü Gülsüm ile evlenmek suretiyle Hz. Peygamber’e iki defa damat olmufltur. Bu nedenle de kendisine iki defa nurlanan anlam›nda Zinnureyn denmifltir. Hz. Ali, Hz. Peygamberimizin baba kadar yak›n ve çok müflfik amcas› Ebu Talib’in o¤ludur. On yafl›nda iken Hz. Hatice ve Hz. Ebubekir’i takiben Müslüman olmufl, küçüklükten itibaren Peygamberimizin nezdinde büyümüfl, e¤itim görmüfltür. Medine’ye göçün akabinde Hz. Fatma ile evlenerek Peygamberimize damat olmufltur. Peygamberimizin zürriyeti42 bu evlilikten do¤an sevgili torunlar› Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile sürmüfltür. Hz. Ali, Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicreti esnas›nda bu hareketin gizlili¤ini ve güvenli¤ini sa¤lamak, suikastç› ekibi oyalamak, yan›ltmak amac›yla ölümü göze alan ve muhasara alt›ndaki hanesinde Peygamberimizi olan bitenden habersiz uykusunda göstermek için onun yata¤›na giren, yorgan›n› örtünen can dostudur. Bu esnada di¤er can dostu Hz. Ebubekir de Medine yolunda ismine lây›k sadakatle Hz. Peygamber’e refakat etmektedir. Sevr Da¤›’ndaki ma¤arada Allah’›n görünmeyen ordular› ile korunan iki kifliden biri, Hz. Ebubekir’dir. Hz. Ali, Hz. Peygamber’in gazalar›n›n büyük bölümünde ön safta yer alm›fl; cengaverli¤i, kahramanl›¤› ile Allah’›n arslan› olarak ünlenmifltir. Küçük yafltan itibaren evlât gibi nezdinde gördü¤ü e¤itimle Hz. Peygamber’in manevî ilminden en çok istifade eden, kemal bulan sahabedir. Dört büyük sahabe de hayatlar›nda Hz. Peygamber taraf›ndan cennetle müjdelenen on güzide kiflinin, Aflere-i mübeflflere’nin ön saf›nda yer al›rlar. Hz. Peygamber’den iki yafl küçük olan Hz. Ebubekir, Peygamberimizin vefat› tarihinde 60 yafl›nda, yedi yafl küçük olan Hz. Osman 55 yafl›nda, 12 yafl küçük olan Hz. Ömer 50 yafl›nda, 29 yafl küçük olan Hz. Ali ise 32 yafl›ndad›r. Hz. Peygamber’in vefat› ile ‹slâm toplumunun karfl›laflt›¤› acil ve âkil çözüm gerektiren mesele, boflalan devlet baflkanl›¤› makam›na kimin nas›l getirilece¤idir. Henüz, ülke çap›nda, siyasî ve manevî birli¤i kökleflmemifl ve kemale eriflmemifl, Hz. Peygamber’in ahirete hicretine manen, fikren haz›rlanmam›fl, yoklu¤una al›flmam›fl bir toplumu ve genç devleti sars›nt›dan, buhrandan korumak hayatî önem tafl›r. Basiret,43 itidal,44 cesaret, acil icraat gerektirir. 42 43 44
Soy. Bilifl, kavray›fl, ileri görüfllülük. Uygunluk, yumuflakl›k.
82
Türklük ve ‹slâmiyet Mümin ve makul bir müslüman›n Hz. Peygamberin yak›n ve aziz dostlar› aras›nda, birini, geriye kalanlar› inkâr ve istiskal45 edecek flekilde, bir sevgi ve sayg› tercihi ve derecelenmesi yapmas› düflünülemez. Böyle müfrit bir tutumu Hz. Peygamber de hofl karfl›lamaz. Sevgili Peygamberimizin mübarek naafl› hiç de¤ilse bütün Medine halk›n›n, aziz dostlar›n›n kat›lmalar›n›n sa¤lad›¤› bir cenaze namaz› ile yüksek ihtiramla46 topra¤a tevdi edilmesi düflünülmeden mübarek hanesinde aile fertleri nezdinde garip b›rak›l›p, topluma, devlete riyaset, hilâfet sorununun çözümünün alelacele bitirilmesi yaflanan flartlar›n ve ‹slâm cemaatinin o anda içinde bulundu¤u ruhî, siyasî haletin yaratt›¤› bir zaruret olarak yorumlansa dahi sevimli olmad›¤›, gönül k›r›c›, incitici bir görüntü yaratt›¤› aç›kt›r. Yafl›n ve hizmet k›deminin ilimle, ehliyetle ve liyakatle her zaman ayniyet ve nisbetli uyum ifade etmemekle beraber, üstün istidat ve karizman›n -dehan›n itiraz kabul etmez belirginlikle öne ç›kmad›¤› hâllerde- tercih puan› oluflturdu¤u gelenekle sabittir. ‹slâm devleti baflkanl›¤›na Hz. Peygamber’in pek erken tarihte beklenmeyen vefat› üzerine s›ras› ile Hz. Ebubekir, Hz Ömer, Hz. Osman’›n getirilmesi bütün ‹slâm cemaat›n›n, bütün reflit sahabenin kat›l›m› ile yap›lm›fl bir seçime ya da oy birli¤i ile al›nm›fl ve herkesi memnun eden bir karara dayanmamakla beraber vahim bir sorun; büyük sahabe aras›nda çözümsüz kalan ciddî bir ihtilâf ve hizipleflme yaratmam›flt›r. Karfl›lafl›lan s›k›nt›lar bir ölçüde de yeni kurulufl hâlinde bir devlet olman›n ‹slâm kamu hukukunun henüz flekillenmemifl olmas›n›n; devletin milletleflme, ümmetleflme sürecini aflan bir h›zla büyümüfl olmas›n›n sonucudur. Bu durum 3. halife Hz. Osman döneminde ciddî bir krize, hükümet merkezinde otorite buhran›na, ihtilâle yol açacak ve Hz. Osman ihtilâlciler taraf›ndan muhasara alt›nda tutulan evinde katledilecektir. Hz. Peygamber, dünyevî meselelerde ilâhî vahye dayanmayan buyruklar›n› uzmanl›k bilgi ve tecrübesine sahip sahabe ile istiflare sonucunda vermifl veya onlar›n görüflünü dikkate alarak de¤ifltirmifl, düzeltmifltir. Sahabe neslinin de Tanr› kullar› insanlardan olufltuklar›, ilâhî vahiy almad›klar›, her görüfl ve davran›fllar›na, kararlar›na ilâhî ilham, hikmet ve keramet izafe47 edilemeyece¤i asla dikkatten kaç›r›lmamal›d›r. ‹slâm›n insanl›k tarihinde çok büyük ve köklü bir manevî, içtimaî ink›lâb› temsil etmesine ra¤men, bir neslin hayat dönemi içinde Arap toplumunda binlerce y›l boyunca cahiliyet dönemlerinde oluflmufl ve tabiat, f›trat48 hâline gelmifl e¤ilimleri; klân, kabile, afliret, kan ba¤›na dayal› benlik, bencillik tutkular›n›, hiyerarflik itibar kal›plar›n› kamilen de¤ifltirmesi; Tanr› kat›nda oldu¤u gibi kul kat›nda da takvaya, manevî ve fikrî de¤erlere imana, ahlâka, ilme dayal› hâle getirmesi beklenemezdi. Bu durum Hz. Peygamber’in ebediyet âlemine göçüflünden k›sa bir süre sonra giderek artan bir fliddetle belirgin hâle gelecektir. 45 46 47 48
So¤uk davran›fllarla hofllanmad›¤›n› belli etme, afla¤›lama. Sayg›. Katma, .. gibi gösterme. Huy.
83
Muzaffer ÖZDA⁄ Hz. Ebubekir’in iki y›ll›k hilâfeti (8.6. 632-23.8.634) Hz. Peygamber’in vefat› üzerine putperestli¤e dönerek ayaklanan kabilelerin, yeni bir peygamber olma iddias› ile ortaya ç›kan ve isyana kalk›flan sahtekârlar›n te’dibi 49 ve terbiyesi ile inanç birli¤ini, merkezî devlet otoritesini yeniden tesisle geçmifltir. Hz. Ebubekir kendisinden sonraki devlet baflkanl›¤›na Hz. Ömer’in getirilmesini tensib50 etmifl ve bu ö¤üde uyulmufltur. Hz. Ömer on y›l› aflan baflkanl›¤›nda (hilâfetinde) 23. 8.634-3. 11.644 Arap ‹slâm devletini ça¤›n›n en güçlü iki devletine karfl› kazand›¤› büyük zaferlerle muazzam bir imparatorlu¤a dönüfltürmüfltür. Filistin, Suriye, ‹ran, Irak, M›s›r, Libya, Nube (Sudan) tümüyle fethedilmifl ve devlet hudutlar› içine al›nm›flt›r. Servetlerine el konulmufltur. Bu zaferlerde ‹slâm iman›n›n, Allah aflk›n›n coflkusu önde olmakla beraber, ‹ran’a karfl› aç›lan seferde ‹slâm öncesi dönemde güçlü ‹ran ordular› önünde maruz kal›nan a¤›r zayiata, afla¤›lay›c› istilâya yol açan yenilgilerin haf›zaya nakfletti¤i ac› hat›ralardan kaynaklanan kavmî öcalma duygusunun da etkisi oldu¤u ve bu harekâta Müslüman olmayan Arap kabilelerinin Arapl›k gayreti ile kat›ld›klar› bilinmektedir. Devlet yönetimi, büyük sahabenin seçkin kifliliklerine, örnek davran›fllar›na ra¤men, bir neslin hayat› içinde, mümin, zahit,51 fakir, ola¤anüstü kanaatkâr, Allah aflk› ve ahiret endiflesi önde gelen bir cemaate manevî rehberlik veya afliret liderli¤i, flehir devleti baflkanl›¤›, belediye eminli¤i olma boyutlar›n› aflm›fl din, dil ve kültürleri farkl› kadîm52 milletleri çat›s› alt›nda toplayan bir dünya devletinde, servet ve iktidar h›rs›, giderek artan henüz milletleflmemifl, ümmetleflmemifl bir toplumda ‹slâmî özde hak ve adalet düzenini, huzur ve güveni sa¤l›kl› kurmak ve sürdürmek meselesine dönüflmüfltür. Devletin temeli hakka dayal› toplumsal bar›fl, birlik ve uyumla ortak yaflama iradesidir. Devlet, yurt denilen bu ortak yaflama alan›nda kendini yönetme, varl›¤›n› iç bar›fl, birlik ve dayan›flma içinde huzur ve güvenle sürdürme yetene¤ini fiilen kan›tlamakta olan toplumsal iradenin kurumlaflmas› (müessese), somutlaflmas›d›r. Devlet baflkan› bu bar›fl›, birli¤i, dayan›flmay›, huzur ve güveni sa¤lamaya ve korumaya en ehil ve muktedir kabul edilen, toplumundan bu konuda aç›k oybirli¤i ile olmasa dahi z›mnî53 tasvip ve görevini baflarmas›na imkân verecek yeterlikte destek sa¤layabilen kiflidir. Hz. Peygamber boy boy da¤›n›k, kan ve atefl uçurumlar› çevresinde daimî çekiflmeli, kavgal› bulunan Arap toplumlar›n› sadece son semavî din dairesinde de¤il kendilerine ait tek devlet çat›s› alt›nda da birli¤e erifltirmifltir. Soy, sop, klân ve kiflisel bencillik kal›plar›n›, engellerini aflarak bir devlet çat›s› alt›nda birleflmek ve birli¤i korumak, Arap toplumlar› için semavî ça¤r›ya uyarak putlar› k›rmaktan ve Allah’›n birli¤ini kabulden daha zor ve sanc›l› olacakt›r. 49 50 51 52 53
Yola getirme, cezaland›rma. Uygun bulma. ‹badete düflkün, züht sahibi. Eski. Dolay›s›yla anlat›lan.
84
Türklük ve ‹slâmiyet Yüce Peygamberimizin devlet kurucusu ve baflkomutan s›fat›yla bütün Arap Yar›madas›’n› devlet nizam›na alan Bedir, Uhut, Hendek savafllar›nda, seriyelerinde (Ak›n), Mekke’yi fetih seferinde on y›l boyunca toplam can kayb› -pek abartmal› icaps›z54 k›tal55 edebiyat› hilâf›na- bir bölü¤ü aflmaz. Yüce Peygamber gazaba de¤il, sevgiye; cebre de¤il, ikna ve irflada56 birli¤i sa¤lama ve korumada öncelik tan›m›flt›r. Bu ikna ve irflad›n, gönül alman›n, sevgi ve flefkatin, onurland›rman›n, ikram ve iltifat›n sadece ‹slâma davette de¤il, toplumun sevk ve idaresinde, e¤itiminde görevlendirme ve yönlendirmede de etkili oldu¤u belirgindir. Hz. Peygamber’in bu ortam ve do¤rultuda müflterek mücadele y›llar›nda büyük sahabe hakk›nda çok yüksek sevgi, övgü, de¤erlendirme ifade eden sözleri, görevlendirmeleri, ihsanlar› oldu¤u bilinmektedir. Aralar›nda derecelendirme yap›lmas›na imkân vermeyecek kadar benzer güzellik ve yüceli¤i olan bu takdirkâr sözlerin ve görevlendirmelerin muhterem muhataplar› ve daha çok da yak›nlar›, yandafllar› taraf›ndan Hz. Peygamber’den sonra riyaset ve hilâfet iddias› için bir meflruiyet, bir müktesep 57 hak belgesi olarak kullan›lmak istendi¤i, bu konu ile ilgili tart›flman›n günümüze kadar aç›k, örtülü sürdü¤ü, sürdürüldü¤ü de bilinmektedir. Umumî kabul gören bir çözüm olmamakla beraber, sabit olan gerçek fludur ki, Allah’›n son elçisi oldu¤unu ve dinî ikmalle görevli oldu¤unu defaatle58 vurgulayan Hz. Peygamber’in hayatta iken vefat› hâlinde kurucusu oldu¤u devletin yönetiminde halef olacak kifliyi belirleme hususunda bütün sahabece tan›k olunan, bilinen, duyulan, kamuya aç›kça ilân olunan bir irade beyan›, do¤rulu¤unda ittifak olunan bir emir ve vasiyeti bulunmad›¤› olaylar›n ak›fl› ile vuzuh59 bulmufltur. Medine halk›n›n büyük bölümünü oluflturan Ensar›n, Mekkeli muhacirlerin büyük sahabeleri, Haflimi ailesini dikkate almadan Sakafe’de toplan›p cemaat reisleri Hazreç’den Ubade o¤lu sa’d’e biatle O’nu halife tan›ma haz›rl›klar› da bu görüflü do¤rulamaktad›r. Ümmetin de¤ilse bile büyük sahabenin ifltirak› ile meflveret60 yap›lmadan oldu bitti ile halife belirlenmesini uygun görmeyip incinen Hz. Ali’nin, Haflimilerin kendisini maddî manevî veraset ve müktesep hak önceli¤i telkini ile öne sürmek istemine ve Kureyfl’in eski hâkimi ve en nüfuzlu, güçlü ailesinin bafl› Ebu Süfyan’›n kitlevî destek vaadi ile kuvvet kullan›m›na teflvik etmesine ra¤men, bu yöndeki teflviki nifak say›p k›nad›¤›, riyaset talebinde bulunmad›¤› bilinmektedir. ‹tidal içinde maflerete uygun flekilde gönlü al›n›nca Hz. Ali’nin kendisini dine ve devlete hizmete, hilâfet ve riyaset görevine daha ehil ve lây›k görmüfl olsa dahi, flahs› hakk›nda hayli sonra itikadî mezhepleflmeye yönelecek bir k›s›m siyasî taraftarlar›n›n ileri sürdükleri ve bir din, iman rüknü61 hâline getirdikleri flekilde semavî irade ile 54 55 56 57 58 59 60 61
Gereksiz. Ölüm. Do¤ru yolu gösterme. Kazan›lm›fl. Tekrar, tekrar. Aç›kl›k (anlam). Dan›flma. Temel direk, kural.
85
Muzaffer ÖZDA⁄ belirlenmifl Hristiyanl›ktaki teslisi (üçlemeyi) ça¤r›flt›ran bir kudsiyet makam ve mertebe veya yüce Peygamber’in kendisi ve ailesi hakk›nda ›rsî riyaset, saltanat hukuku tan›yan bir emir ve vasiyeti oldu¤u iddias›n› tafl›mad›¤›n› pek aç›k flekilde ortaya koymaktad›r. Hz. Ömer’in ‹ranl› suikastç› taraf›ndan a¤›r flekilde yaralanmas›ndan sonra, tedavi ile kurtulamayaca¤› anlafl›l›nca, halefini Hz. Ebubekir gibi vasiyetle belirleme sorumlulu¤undan kaç›narak -belki de böyle bir hâlde ümmetin ittifak›n›n sa¤lanamayaca¤›n› hissetti¤indençözümü içlerinde Hz. Ali’nin de bulundu¤u Aflere-i mübeflflere’den alt› kiflilik bir yüksek dan›flma kuruluna b›rakt›¤›, üç gün içinde karar vermelerini ö¤ütledi¤i bilinmektedir. Hz. Ali’nin üç gün kapal› oturum hâlinde çal›flan bu kurula kat›lm›fl olmas›, bir üye d›fl›nda bütün üyelerin hilâfet görevine talip ve aday olduklar›n› belirlemeleri de bu görüflü do¤rulamaktad›r. Hz. Ali, Hz. Osman, Hz. Zübeyr, Hz. Sa’d, Hz. Talha ve Hz. Abdurrahman’›n oluflturdu¤u bu kurulda Hz. Abdurrahman adayl›ktan feragatle seçici hakemlik görevini yüklenmifl Hz. Talha, Medine d›fl›nda oldu¤u için toplant›lara yetiflememifl, Hz. Ömer’in o¤lu Abdullah aday olmama kayd› ile kurula kat›lm›flt›r. Sonuçta adaylardan ikisi üzerinde duran seçici hakem Hz. Abdurrahman, Hz. Osman ve Hz. Ali ile ayr› ayr› görüfltükten sonra 3. Halife olarak Hz. Osman’› tercih etti¤ini belirlemifl; büyük sahabe ve ümmet bir muhalefet belirlemeden O’na biat etmifllerdir. Yaflanan hâle göre eriflilen safhada ‹slâm devlet ve toplumuna riyaset makam› için seçimde; halifeyi belirlemede öncelikle aranmas› gereken hususiyetler her seçkin sahabede, her samimî ve reflit Müslümanda bulunmas› elzem ve tabiî olan ortak nitelikler de¤il, bir cihan devletinin karfl›laflmaya bafllad›¤› zorluklar› gö¤üslemeye, çözmeye yeterli yüksek liyakat, basiret, metanet olmak gerekirdi. Riyasette, aday›n ‹slâma kat›lma ve hizmetteki k›dem süresine ve ›rsiyet ba¤lar›na liyakat› hususunda bir staj belgesi ve emare olman›n üzerinde ba¤lay›c› önem izafe62 etmek hata olurdu. Üçüncü Halife Hz. Osman’›n sahabenin genel evsaf› kabul edilen ilim ve fazileti ne kadar yüce ve sayg›ya de¤er olursa olsun, görev yüklendi¤i safhada bir cihan devleti ebad›na eriflmifl, bir kavimler karmas›na, toplulu¤una dönüflmüfl; süratli de¤iflim içindeki ümmeti ve tebaay› devlet baflkan› s›fat ve yetkisi ile yönetmenin elzem k›ld›¤› basiret ve dirayetle yönetmeye imkân verecek idare cihaz› kurdu¤unu, karar ve icraat›n›n umumî tasvip gördü¤ünü, olumsuz geliflmeleri önleyecek tedbirleri isabetle bulup, seçkin selefleri gibi azim ve sebatla uygulad›¤›n› söylemek mümkün de¤ildir. Hz. Peygamber’in halifesi s›fat›yla ümmete devlet baflkanl›¤› makam› bir saltanat taht› olmasa dahi fleyhlik postu, münhas›ran63 ahiret için dua ve niyaz seccadesi de¤ildir. 62 63
Katma. Yaln›z, sadece.
86
Türklük ve ‹slâmiyet ‹slâmî inanç ve terbiye, ‹slâm toplumunun hayat ve menfaatini tehlikeye düflürecek ve iz’an› zedeleyecek ölçüde gerçe¤i görmeye ve belirlemeye mani olmamal›d›r. Hz. Osman, çetin hilâfet görevini yüklendi¤i tarihte 67 yafl›ndad›r (daha yafll› oldu¤una iflaret eden kay›tlar da vard›r.) 80 yafl›n› aflt›¤› hizmet döneminin son y›llar›nda baz› malî, idarî karar ve icraat›n›n özellikle ço¤unlu¤u Emevî ailesinden, akrabalar›ndan olan idarecilerin, valilerin tutumlar›n›n huzursuzluk yaratt›¤› belirgindir. Yüce Peygamber’in hat›ralar›n›n en canl› yafland›¤›, hayattaki güzide sahabelerin ço¤unlu¤unun oturmakta olduklar› baflkent Medine’de halk›n hükümetten ve halifeden deste¤ini çekmifl, k›rg›n ve küskün bir halete sürüklenmifl olmas› devlet baflkan›ndan beklenen tedbir sorumlulu¤u dikkatten kaç›r›larak sadece ilâhî takdire ba¤lanamaz. Böyle bir yaklafl›m sorumlulu¤u kald›r›r, akl› ve iradeyi iptal eder, tekâmülü64 durdurur. Fetihlerle devletin ola¤anüstü geniflledi¤i, Arap-‹slâm toplumunun kudret ve s›klet merkezinin hükümet merkezini zay›f düflürecek ölçüde Arap Yar›madas› d›fl›na kayd›¤›, zengin ve yo¤un nüfuslu, her biri bir büyük devlet ebad›nda, kadîm65 medeniyet miras›na sahip genifl vilâyetleri Medine’den yönetme ve denetlemenin zorlaflt›¤› geç fark edilmifltir. Sadece manevî ikbal ve itibar de¤il, dünyevî flan, fleref, nüfuz, servet ve iktidar paylafl›m› ile ödüllendirme anlam›n› kazanan yüksek memuriyetlere atamalarda, idarî yap›n›n kuruluflunda münhas›ran halka ve hakka hizmette ehliyeti esas alan ümmeti memnun ederek haset ve nifak› önleyecek adil ve âkil bir usul bulunmam›flt›r. Hz. Osman’›n izledi¤i idarî kadrolaflmada h›s›m akraba kay›r›m› usulünün, karar ve takdirinin do¤an huzursuzlu¤un tenbih etti¤i müessif66 geliflmeleri önlemeye yetmedi¤i gibi, bafl›nda fiam valisi Muaviye’nin bulundu¤u cahiliye dönemi Mekke iktidar›n› temsil eden nüfuzlu Emevî klân›n›n devleti ele geçirmesine ve zorba, kanl›, ›rkç› bir dünyevî saltanat kurulmas›na, Asr-› saadet’in kapanmas›na yol açacak flartlar› haz›rlad›¤› belirgindir. Hz. Osman’›n devlet reisi s›fat›yla gittikçe yay›lan huzursuzlu¤a, hakl› flikâyetlere otorite buhran›na, itaatsizli¤e, giderek isyana yol açan idarî kusurlar›, adaletsizlikleri görme ve giderme; bu amaçla halk›n güven duydu¤u büyük sahabe ile dan›flma ve dayan›flma ile görüfl birli¤i sa¤lama ve çözüm bulma hususunda isteksiz, karars›z ve yetersiz kald›¤› da belirgindir. ‹syana sebebiyet veren kusurlu idarecileri de¤ifltirme hususunda acil icraata yönelmeyen, baflkentte yeterli güvenlik tedbiri ald›rmayan, isyan›n bast›r›lmas› için büyük selefleri Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in benzer hâllerdeki basiret ve celadetiyle67 hareket etmeyen, do¤ru yolu gösteren yegâne gerçek dostu Hz. Ali ve di¤er büyük sahabenin, tavsiyelerini dinleyip do¤ru de¤erlendirmeyip uygulamaktan kaç›nan, onlara ve Medine halk›n›n hemen tümünü çaresizli¤e ve küskünlü¤e sürükleyen, gereklerini ifaden kaç›nd›¤› devlet baflkanl›¤› 64 65 66 67
Olgunlaflma, evrim. Eski. Ac› veren. Büyüklere karfl› gösterilen göz pekli¤i, yi¤itlik.
87
Muzaffer ÖZDA⁄ görevinden istifay› da “Ben Allah’›n giydirdi¤i elbiseyi ç›karmam” diyerek reddeden Hz. Osman’›n karars›zl›¤›, fitnenin sorumlusu olan ve siyasî katil tertipçisi, kâtibi, mühürdar› Mervan’a gösterdi¤i flefkat ve mülâyemet68 sonuçlar› itibar›yla ‹slâm toplumuna yenilgiyle bitirilen savafllardan daha a¤›r zarar verecek, ‹slâm sinesinde onar›lmaz yaralar›n aç›lmas›na bafllang›ç teflkil edecektir. Hz. Osman’›n müfsid,69 haris, hilekâr, Mervan’a hilâfet mührünü emanet ederek devlet kâtibi ve bafl müflavir edinmesi, akrabas›n› halk›n hoflnutsuzlu¤unu tafl›racak ölçüde kay›rmas›, Hz. Ali’nin gidiflten endifle duyarak hatalara iflaret edip al›nmas› gerekli tedbirler hususundaki dostça ikazlar›n› muhalefet sözcülü¤ü, kendisiyle rekabet ve hilâfet makam›na h›rs ve tamah zannedip dikkate almay›fl›; Hz. Ali’nin hükümet merkezi Medine’yi ve Halife Hz. Osman’›, bizzat halifeye ve onun müfsid çevresine ra¤men savunabilmesini, isyanc›lar› etkisiz b›rakabilecek yeterlik ve cesamette70 bir güç oluflturabilmesini giderek imkâns›z hâle getirmifltir. Kendisine gösterilen güvensizlikten, önerilerinin dinlenmeyiflinden gücenen Hz. Ali olaylar›n üzgün seyircisi durumuna düflmüfltür. Hz. Ali’nin krizin a¤›rlaflt›¤› bir safhada önerisinin kabul edilmesi, M›s›r heyetinin flikâyetleri dikkate al›narak zalim vali ‹bn’i Ebi Serh’in azledilmesi, Hz. Ebubekir’in o¤lu Muhammed’in bu göreve atanmas› ve Ensardan,71 muhacirden72 oluflan bir soruflturma komisyonu ile flikâyetçi heyeti de alarak M›s›r’a gitmek üzere yola ç›kmas› ile huzur ve güven ortam› yeniden oluflurken ayn› yönde yola ç›kar›lan bir kuryenin tafl›d›¤› mefl’um73 bir infaz emri, olaylar›n her Müslüman›n ancak elem ve utanç duyaca¤› bir 盤›ra girmesine yol açm›flt›r. Hareketleri flüpheli görülerek durdurulan kurye Hz. Osman’›n kölesidir. Bine¤i Hz. Osman’›n yörük devesidir. Üzerinde zalim zorba vali ‹bn’i Ebi Serh’e yaz›lan Hz. Osman’›n hilâfet mührünü tafl›yan bir özel emir bulunmufltur. Bu emirle M›s›r’a gelmekte olan heyetin tevkifi, valilik ferman›n›n y›rt›lmas›, Ebubekir o¤lu Muhammed’in ve arkadafllar›n›n derhal idam›, flikâyete cüret edenlerin, edeceklerin hapsedilmeleri buyurulmaktad›r. Bu fleytanî cinaî tertibi düzenleyen Halife Hz. Osman’›n kâtibi mühürdar› olan amcazadesi Mervan’d›r. Durumu ö¤renince güvenlerini yitirip büyük k›zg›nl›¤a kap›lan heyet, M›s›r’a gitmekten vazgeçip Medine’ye kesin sonuç alma k›zg›nl›¤› ve kararl›l›¤› ile dönerler. Basra ve Küfe muhalifleri de dönüp onlara kat›l›rlar. 68 69 70 71 72 73
Yumuflakl›k. Fesat yaratan, ara açan. Büyüklük, irilik. Hz. Muhammed’i Medine’ye ça¤›r›p ona yard›m edenler. Mekke’den Medine’ye göç edenler. Kötü, çirkin, utan›lacak kadar yanl›fl.
88
Türklük ve ‹slâmiyet Karfl›laflt›klar› komployu kendilerini uzlaflma hususunda ikna eden sahabeye ve Medine halk›na sitemle duyurup belgelerini de gösterirler. Medine halk›n›n bu durum karfl›s›nda Halifeye ve çevresine güven ve ba¤l›l›¤› daha da zay›flar, flikâyetleri hakl› bularak isyana ve isyanc›lara karfl› seyirci tav›r al›rlar. Hz. Osman habercinin kendi kölesi, bine¤inin kendi devesi, emirnamedeki mührün kendi mührü oldu¤unu, fakat emirnameyi kendisinin yazmad›¤›n›, bilgisinin de olmad›¤›n› söyler. Ancak sorumlu olan kâtip Mervan’› isyanc›lara teslimi kabul etmez. Bu sebeple yap›lan istifa davetini de kabul etmez. Durum gerginleflir. Hz. Osman evinde muhasara alt›na al›n›r. Merkezde güvenlik gücü bulundurmayan ve halk deste¤i de kalmayan Halifeye çevre vilâyetlerden yard›m için tenkil74 güçlerinin gönderilmesi hâlinde ezileceklerini anlayan isyanc›lar kesin çözüm için fliddete yönelirler. Tavsiyeleri dinlemedi¤i için üzülen ve k›r›lan Hz. Ali, o¤ullar› Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i hayatlar› pahas›na da olsa Hz. Osman’› muhafaza ile görevlendirerek evine çekilir. Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve baz› sahabe çocuklar› k›l›ç çekmifl olarak Halifenin evinin kap› giriflini savunmay› yüklenirler. Hz. Hasan ve Hz. Talha’n›n o¤lu Muhammed at›lan oklarla yaralan›rlar. Kendilerine karfl› bir genifl cephe oluflmas›na meydan vermeden süratli netice almak isteyen isyanc›lardan bir tim bitiflik evin duvar›n› afl›p Hz. Osman’›n odas›na girerler. Odaya ilk giren ve Hz. Osman’›n sakal›na yap›flarak ona ölüm tehdidinde bulunan ve M›s›r’a vali tayin edilmiflken arkas›ndan özel kurye ile idam ferman› yollanan kiflinin Hz. Ebubekir’in o¤lu, Hz. Aifle’nin kardefli, Hz. Peygamber’in kay›nbiraderi Muhammed ad›ndaki flahsiyet oluflu Arap-‹slâm toplumunun sürüklendi¤i siyasî-içtimaî buhran›n derecesini göstermeye yeterlidir. Oruçlu olarak Kur’an okumakta olan Hz. Osman, sakal›n› h›rsla tutan gence bakarak: “Baban Ebubekir senin bu hâlini görse ne kadar kederlenirdi” deyince Hz. Ebubekir’in o¤lu utan›r, üzülür ve oday› terk eder. Ancak odaya ayn› yoldan giren di¤er asiler Hz. Osman’› bo¤azlayarak katlederler. 3. Halifenin kan› okumakta oldu¤u mushaf75 üzerine dökülür. Asiler Halifenin evini ve Beytül Mal’› (Hazineyi) talan ederler. Baflkent Medine isyanc›lar›n eline geçer. Medine halk›n›n büyük ço¤unlu¤u da isyanc›larla beraberdir. Ahîren76 büyük elem ve piflmanl›¤a yol açacak bu siyasî katil olay›n› daha da elim k›lan husus Hz. Osman’›n cenazesinin üç gün ortada sahipsiz kalmas›d›r. ‹kinci Devlet Baflkan› (Halife) Hz. Ömer’in ‹ran’› Hristiyan bir kölenin kinine ve hançerine hedef olarak ald›¤› yaralarla hayata veda edifli, devlet çap›nda önemli bir olay ve a¤›r bir kay›p olmakla beraber bu kanl› olay›n açt›¤› sorun, Arap-‹slâm toplumunu bir iç bölünmeye, nifaka, iktidar krizine sürüklemeden, müzmin bir rahats›zl›k yarat›lmadan çözülmüfltür. 74 75 76
(Birisi) tepeleme. Kur’an. En sonra.
89
Muzaffer ÖZDA⁄ Hz. Osman’›n katliyle içine düflülen durum çok farkl›d›r. Hz. Ömer’den sonra devlet baflkanl›¤› makam ve görevini emaneten devir ve teslim alacak kifliyi belirlemekle yetkilenen yedi mümtaz kiflinin uyumlu hareketi iç bar›fl ve istikrar› korumufl ve ümmetin yeni devlet baflkan› Hz. Osman’a bafllang›çtan itibaren uzunca bir süre güven ve itaatini sa¤lamaya yard›mc› olmufltu. Bar›fl ve düzen sa¤lamaya yard›mc› olan bu seçimde dahi ilerde karfl›lafl›lacak olaylar› ve tarihin ak›fl›n› olumsuz etkileyecek beflerî bir zaaf›n izlerinin ortaya ç›kt›¤› hat›rlanmal›d›r. Devlet baflkan›n› belirleyen dan›flma kurulunun üyesi yedi mümtaz flahsiyetin ikisi hariç (Hz. Avf’›n o¤lu Abdurrahman ve Hz. Ömer’in o¤lu Abdullah) befli (Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Zübeyr, Hz. Talha, Hz. Sa’d) devlet baflkanl›¤›na öncelikle ve herkesten daha çok kendilerinin lây›k oldu¤u düflüncesindedirler. Tanr› buyru¤u Kur’an’da bütün insanlar›n bir babadan bir anadan geldi¤i, insanl›¤›n bir büyük aile oluflturdu¤unu milletlere, boylara ayr›l›fl›n Tanr› kat›nda bir imtiyaz ve itibar fark› oluflturmad›¤›, kiflinin Allah nezdindeki mevkiinin takvas›yla belirlenece¤i, takvada (kötülükten sak›nmakta ve iyilik yapmakta) en ileri olan›n Allah nezdinde de en flerefli oldu¤u, olaca¤› çok aç›k beyan edilmifltir. Yüce Peygamber bir veda, vasiyet ve ebedî talimat hükmündeki son hutbesinde müminlerin birbirlerinin kardeflleri olduklar›n›, milletlerin (Arab›n, Arap olmayan›n) do¤ufltan birbirlerine bir üstünlükleri olmad›¤›n› bildirmifl, do¤ru yoldan flaflmamak için Kur’an’›n ve sünnetin rehber edinilmesini ö¤ütlemifltir. Yüce Peygamber’in hayat ve hizmet döneminde takva ve liyakat› daima kavmiyet, afliret, s›hriyyet,77 ›rsiyet78 ba¤lar›n›n üstünde tuttu¤u, cahiliye devrinin kal›plaflm›fl hatal› de¤er hükümlerini, itiyad,79 gelenek hâline gelmifl yanl›fllar›n› terk etmeyi ö¤ütledi¤i, azatl› bir siyahî kölenin 20 yafl›ndaki o¤lunu baflkumandanl›¤a tayin etti¤i de bilinmektedir. Ancak, Arap toplumu bu çapta bir geliflme ve olgunlaflmay› sindirmeye ve korumaya yeter istidad› olmad›¤›n› pek çabuk ortaya koyacakt›r. Hz. Osman’›n yönetim tarz›, Ümeyye o¤ullar›n› imtiyazl› konuma yükselten atamalar›na, haks›z kay›rma yap›ld›¤› kanaatine yol açmas› sebebiyle tasvipkâr olmayan, güvenlerini yitiren ve desteklerini çeken, flikâyet ve muhalefette hissen fikren ve fiilen birleflmifl duruma girenler onun hayat›n›n beklenmedik, elim olaylara ve büyük piflmanl›¤a yol açacak flekilde siyasî flekâvet80 ve cinayetle sona ermesiyle boflalan devlet baflkanl›¤› makam›na kimin, nas›l gelece¤i, getirilece¤i konusunda duygu, düflünce, irade ve karar birli¤ine sahip de¤ildirler. Medine halk›n›n büyük ço¤unlu¤u Hz. Ali’nin devlet baflkanl›¤›n› arzu etmektedir. Onun etraf›nda toplanma e¤ilimindedirler. Ancak taraftarlar›n›n deste¤i Hz. Ali’ye bütün ümmetin 77 78 79 80
Evlenmeden ileri gelen akrabal›k. Soyla ilgili. Al›flkanl›k. Haydutluk.
90
Türklük ve ‹slâmiyet biat›n› sa¤lamaya ve onu ülkenin bütününde iktidar sahibi k›lmaya yeterli de¤ildir. Çünkü baflkent Medine taflradan gelip y›¤›lan, siyasî cinayetin sorumlulu¤unu tafl›yan ihtilâlci güçlerin fiilî iflgali alt›ndad›r. Üç grup oluflturan bu ihtilâlci güçlerden M›s›rl›lar Hz. Ali’yi, Basral›lar Hz. Talha’y›, Kufeliler Hz. Zübeyr’i devlet baflkan› yapmak istemektedirler. An›lan flahsiyetler yaflanan durum içinde töhmet alt›nda kalmamak için ihtilâlcilerden gelen görev davetini reddedince ayn› teklif Ebu Vakkas o¤lu Sa’da ve Hz. Ömer’in o¤lu Abdullah’a yap›l›r. Onlar›n da görev kabulünden kaç›nmalar› üzerine ihtilâlciler Medine halk›na tehdit ve bask›ya yönelirler. Medine halk› Hz. Ali’ye görevi kabul etmesi için ricac› olur. Hz. Ali, halifeyi seçme, belirleme hakk›n›n ve yetkisinin Bedir Savafl›’na ifltirak etmifl sahabelerden hayatta kalanlar›n oluflturaca¤› bir kurula ait oldu¤u görüflünü ileri sürer. Bedir cengi gazilerinden bir araya gelebilenler Hz. Ali’yi hilâfete lây›k görerek, ona bu görevi kabul etmesi için ricada bulunurlar. Olaylar›n ak›fl›n›n kendi güdümünde olmad›¤›n› gören ve birli¤i sa¤lamada karfl›laflaca¤› zorluklar› kestiren Hz. Ali, “Emir (Devlet Baflkan› Hükümdar) olmaktansa “Vezir” olmay› tercih edece¤ini ve seçilecek devlet reisine (Halifeye) herkesten çok yard›m edece¤ini söyler, ancak Bedir cengi gazileri olan sahabenin ve Medinelilerin rica ve israr› karfl›s›nda görevi kabul edece¤ini de aç›klar. Hz. Ali’nin ifas› son derece çetin bir görevi yüklendi¤i belirgindir. Hz. Osman’›n katlini takip eden yedi gün boyunca devlet bafls›zd›r. Hilâfet makam› bofltur. Naip81 veya kaymakam kabul edilebilecek bir yetkili de yoktur. Hz. Osman’›n katline yol açan müdahalenin sorumlulu¤undan kurtulmak için yeni halife seçiminde de Medine’yi iflgal alt›nda tutmak suretiyle fiilen müdahalelerini sürdüren güçlerin seçilecek halifeye: Hz. Ali’ye samimî itaat ve sadakât gösterecekleri flüphelidir. Hicretin 36. y›l›n›n Zilhicce ay›na cumaya tesadüf eden 25. gün Peygamber mescidinde Hz. Ali, Medine halk›n›n biatlerini kabul eder. ‹htilâlciler taraf›ndan mescide ihzaren (zorla) getirilen Hz. Talha ve Hz. Zübeyir biatta ilk s›ray› al›rlar. Onlar da bu makama ve göreve kalben taliptirler ve kendilerini daha lây›k görmektedirler. Ancak Hz. Ali’nin, “isterseniz ben size biat edeyim” fleklindeki önerisini “Hay›r biz sana biat ediyoruz” diye cevaplarlar. Hz. Ali’nin yüce Peygamber nezdinde bir manevî kardefl ve evlât gibi sabit olan kadir ve k›ymeti, ilmi, fazileti, asaleti, cesareti, kahramanl›¤› Son Elçi’yi takipte ve ‹slâma hizmetteki k›demi ile Tanr› kelâm›na ve yüce Peygamber’in irflad›na uygun manevî, fikrî kemale olgun eriflmifl, müminler toplulu¤una imam ve emir olmaya en lây›k kifli oldu¤u belirgin bulunmakla beraber, göreve geldi¤i zaman diliminde umum ‹slâm camias›n›n böyle bir manevî seviyeye ve birli¤e sahip olmad›¤› da görülmektedir. Biat›n yap›ld›¤› flartlar›n genel bar›fl ve huzurun tesisini kolaylaflt›rmad›¤› da aç›kt›r. Medineliler’in biat›, Halife Hz. Ali’ye, hayat›n› korumak için evlâtlar› olan Hz. Peygamber torunlar›n›n hayatlar›n› tehlikeye atmay› göze ald›¤›, o ölçüde dostluk ve vefa gösterdi¤i Hz. Osman’›n katillerini yarg› önüne ç›karabilecek, ihtilâlci güçleri Medine’den uzaklaflt›rabilecek kadar nüfuz ve kudret kazand›rmaya yetmemifltir. Hz. Talha ve Hz. Zübeyr’in biatleri de samimî de¤ildir. Di¤er baz› nüfuzlu sahabenin biatlerinde de Hz. Osman’›n yönetimine 81
Vekalet; geçici yönetici.
91
Muzaffer ÖZDA⁄ muhalefetlerindeki birlik ve coflku yoktur. ‹ktidar kavgas›nda neticeyi belirlemede daha da etkili, önemli olan husus, devletin genifllemesi ile Medine’nin devletin askerî, malî iktisadî, beflerî, siyasî gücünün s›klet merkezî olmaktan ç›km›fl bulunmas›d›r. Ümeyye o¤ullar› ‹slâm öncesi dönemde Mekke yönetimini elinde tutan servet ve kudret sahibi kalabal›k bir ailedir. ‹slâma ve Hz. Peygamber’e en güçlü ve sürekli muhalefet de bu aileden gelmifltir. Ailenin reisi Ebu Süfyan ve o¤lu Muaviye Mekke’nin fethinden sonra Müslüman olmufllard›r. Hz. Peygamber kendine ve ‹slâma düflmanl›kta ileri gittikten sonra yenik düflüp teslim olanlar›n gönüllerini ‹slâma ›s›nd›rmak için onlara (müellefet-ül-kulup82 olanlara) daha fazla ihsanda bulunmufltu, ancak bu husus hâl icab› geçici bir tedbir idi. Bu ölçü afl›lm›fl bulundu¤undan 3. Halife Hz. Osman zaman›nda idarî, siyasî, nüfuz ve servet, bafllar›nda Muaviye’nin bulundu¤u genifl Emevî ailesinin eline geçmifl bulunmaktad›r. Hz. Ali, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in hilâfet dönemlerinde merkezde büyük sayg› ve itibar görerek kendisi ile meflveret yap›lmas›na ra¤men 24 y›l boyunca flahs›n›n ve ailesinin yüksek emir komuta ve idare makamlar›nda görevlenmeyifli sebebiyle idare cihaz›nda hukuka, flahs›na ve ailesine gönülden ba¤l›,halkla iletiflim kurmay› sa¤layacak, halk›n sevgi ve güvenine mazhar olmufl, ehil, ahvali ve geliflmeleri düzenli izlemeye imkân veren, gerekti¤inde Emevî zorbal›¤›n› ve fiilî iktidar giriflimini kolayl›kla engelleyebilecek idealist idareci zümre yetifltirme imkân ve flans›na da sahip olmam›flt›r. Bu flartlar alt›nda devlet baflkanl›¤›n› (Hilâfeti) kabul Hz. Ali’yi afl›lmas› güç zorbal›klarla karfl› karfl›ya getirecektir. Hz. Osman’›n yönetiminden en çok flikâyetçi olan ve ona muhalefette bulunanlar, onu kurtarma hususunda herhangi bir cehd 83 ve gayrette bulunmay›p seyirci tavr› alanlar ölümünden sonra gözyafl› dökenlerin, kan davas›na kalk›flanlar›n ön saf›nda yer al›rlar. Ç›k›fl›na sebebiyet vermedi¤i, saflar›nda yönetiminde yer almad›¤› iktidar sahiplerince takdir ve anlay›fl görmemesine ra¤men kendisinin ve evlâtlar›n›n canlar› pahas›na önlemeye gayret gösterdi¤i bir ayaklanma içinde hem isyan›n do¤mas›na yol açan idarecileri hem de isyanda afl›r›l›¤a, cinayete gidenleri sorgulayacak, yarg›layacak güce sahip olmadan iktidar› kabul etmifl olmak ciddî riskler yarat›r. ‹ktidar için bir ön haz›rl›¤›, teflkilât› olmayan Hz. Ali, bu nedenle Emevî ailesinin fiilî nüfuzunun yayg›n oldu¤u bölgelerde kara propaganda ile siyasî cinayetin töhmeti alt›na sokulabilmifltir. Hz. Hasan da babas›n›n önleyemedi¤i bir ayaklanma ve fesat ortam›nda kalmas›n› sak›ncal› görmüfl, Hz. Ali’ye olaylar 盤›r›ndan ç›kmadan Medine’den uzaklaflmas›n›n uygun olaca¤›n› hat›rlatm›flt›r. 80 yafl›n› geçkin olan, olaylar› ayr›nt›l› izlemek eyaletleri bizzat denetlemek imkân›na sahip bulunmayan Hz. Osman’›n ve baflkentin güvenli¤inin tehlikeye girdi¤i bir safhada güçlü Emevî ailesinin ileri gelen idarecilerinin ve özellikle Muaviye’nin kayda de¤er bir tedbir 82 83
Kalpleri ‹slama ›s›nd›r›lmas› ve kazan›lmas› gerekenler. Çal›flma, çaba.
92
Türklük ve ‹slâmiyet almadan seyirci tavr›na girmeleri de olaylar› böyle yönlendirdiklerini, böyle bir tutumdan fayda umduklar›n› düflündürmektedir. Muaviye Hz. Ali’ye biat› 84 kabul etmez. ‹dare bölgesindeki ve nüfuzunun eriflti¤i bölgelerdeki halk› Hz. Osman’›n kanl› gömle¤ini bayrak yaparak isyana davet eder. Hz. Osman’›n katillerini tespit edip cezaland›rmay› ve disiplinsiz ihtilâlci unsurlar› da¤›tmay› uygun zamana erteleyen Hz. Ali, ayn› anda Hz. Peygamber’in efli Hz. Aifle’nin ve Hz. Osman’›n kan›n› dava etmek suretiyle iktidar› ele geçirme hevesine kap›lan Hz. Talha ve Hz. Zübeyir’in ön ayak olduklar› bir grubun isyan› ile de karfl›lafl›r. Daha önce Hz. Osman taraf›ndan atanm›fl Mekke ve Basra valilerini, Emevî ailesinden baz› nüfuzlu kiflileri Hz. Osman’›n o¤lu Eban ve Velid’i de beraberlerine alan bu topluluk, taraftarlar›n› art›rmak için Mekke’den hareketle Basra üzerine yürürler. Bu kentteki Hz. Ali’nin, hilâfetini kabul eden ona karfl› isyana kat›lmay› kabul etmeyen, Hz. Osman’›n ölümüyle sonuçlanan olaylarla da hiçbir ilgisi bulunmayan 600 kadar din kardefllerini katlederler. ‹slâm toplumunun içine sürüklendi¤i bu durum gerçekte imanla, itikatla, ibadetle, ‹slâm esaslar› ile hiçbir ilgisi olmayan dünyevî nüfuz ve iktidar kavgas›d›r. Taraflar aras›nda dinî konularla ilgili bir tart›flma yoktur. Hz. Aifle’nin bir deve üzerinde bulunmas› sebebiyle Cemel toplulu¤u denen isyanc›larla Hz. Ali’nin müzakere yaparak bar›fl giriflimi Talha ve Zübeyr’de hareketlerinin yanl›fl oldu¤u düflüncesiyle tereddütler has›l etmesine ra¤men, savafl yanl›lar› vuruflmay› kaç›n›lmaz k›larlar. Bu savafl iki taraftan 13.000 can kayb›na yol açar (Yüce Peygamber’in 9’unda vuruflmada yer alan 27 seferinde toplam flehit say›s› 138, düflman kay›p say›s› ise 216 d›r.) Bedir, Uhut gazileri. fiecere-i R›dvan alt›nda biatte bulunmufl pek çok ashap,85 Irak ve ‹ran fethinin gazileri olan birçok mücahit de hayatlar›n› bu yak›fl›ks›z savaflta kaybedenler aras›ndad›r. Hz. Ebubekir’in k›z›, müminlerin annesi Hz. Aifle isyanc›lar›n bayra¤› mevkiinde bulunurken kardefli Ebubekir o¤lu Muhammed Halife’nin ordusunda piyade gücü komutan›d›r. Bu savaflta Hz. Ali karfl›s›nda isyanc›lar›n komuta kademesinde yer alan Hz. Talha ayn› safta yer alan Hz. Osman’›n amcazadesi ve fitnenin ç›k›fl›nda ciddî sorumlulu¤u olan Mervan taraf›ndan oklanarak öldürülür. Cemel vakas› asi Muaviye’yi sadece müstakbel rakipleri Talha ve Zübeyr’den kurtarm›fl olmakta kalmaz, meflru iktidar saf›nda do¤an büyük maddî ve manevî kay›plar sebebiyle kuvvet ve durum üstünlü¤ü kazand›r›r. Muaviye, fiam valisi s›fat›yla yirmi y›l› aflk›n bir süreden beri müstakil bir hükümdar gibi idare etmekte oldu¤u Suriye bölgesinde e¤itimli maafll›, disiplinli ve flahs›na ba¤l› bir güç oluflturmufl durumdad›r. Halk›n duygular›n› sömürerek deste¤ini kazanmaya önem vermekle birlikte isyan› ve iktidar kavgas›n› bu haz›r silâh alt›ndaki güce dayanarak göze alm›fl, plânlam›fl bulunmaktad›r. Uzun idarecilik döneminde büyük servet sahibi olmufltur. Bu serveti, fiilî iktidar›n› korumak, geniflletmek ve meflrulaflt›rmak için kullanmaktad›r. Mal, servet ve makam vaadi ile ihsanlar da¤›tarak taraftarlar›n› art›rmay› baflarmaktad›r. 84 85
Bir kimsenin egemenli¤ini tan›ma, uyma. Arkadafl, yoldafl.
93
Muzaffer ÖZDA⁄ Kendine biat edenleri bir amaç beraberli¤ine yöneltmek, e¤itmek ve teflkilâtland›rmak için yeter zaman ve imkân bulamadan ç›kan isyanlar› bast›rmak sorunu ile karfl›laflan Hz. Ali, aç›k düflmanlar›ndan daha çok, kendine taraf olanlar›n veya öyle görünenlerin yaratt›klar› açmazlarla engellenir. Asi fiam valisi Muaviye’nin ordusu S›ff›yn’de uzun ve çetin bir savafl sonunda kesin yenilgiye u¤rat›lmak üzere iken onlar› bu yenilgiden, uygulad›klar› Kur’an’› sömürüye dayal› savafl hilesinden çok, Halife sanca¤› alt›nda vuruflanlar›n Hz. Ali’nin “Bu bir hiledir, kanmay›n, taarruza devam edin” fleklindeki emrini dinlemeyiflleri kurtar›r. Askerinin bu tutumu Hz. Ali’yi sonuçta mütarekeyi kabule mecbur b›rak›r. S›ff›yn Savafl› içlerinde pek çok sahabenin ve büyük fetihlere ön safta kat›lm›fl gazilerin de bulundu¤u 45.000 muharibin ölümüne yol açm›fl, bu iç kavgan›n sonuçlar› Bizans’›n Anadolu’daki ömrünü Selçuklular›n gelifline kadar 400 y›l› aflk›n uzatm›flt›r. Mütareke ve iflin hakeme b›rak›lmas›n› kabul etmek de Hz. Ali ordusunun saflar›nda yeni bir görüfl ayr›l›¤› ve sars›nt› yarat›r. Muaviye’yi de Ali’yi de reddeden Hariciler (Havariç) denilen kan dökücü ba¤naz (fanatik) anarflist, terörist güçlü bir taife86 oluflur. Hakem iflinde Muaviye’nin hakeminin hileye baflvurmas› taraflar›n uzlaflmas›n› imkâns›z k›lar. Hz. Ali, taraftarlar› ile tekrar fiam üzerine yürümeye haz›rlan›rken Harici gailesini ortadan kald›rmak için kuvvet kullanmaya mecbur kal›r. Bu mücadele Haricileri hezimete u¤ratmakla birlikte Muaviye’ye geliflme için zaman kazand›r›r. M›s›r’› makam verip, yandafl k›ld›¤› Amr ‹bnü’l As vas›tas›yla istilâ ederek kuvvetini iki kat›na ç›kar›r. Sonra Basra, Küfe, Hicaz, Yemen taraflar›na kuvvet sevk ederek hilâfet nüfuzunu y›pratmaya yönelir. Hz. Ali’ye ba¤l› cemaatte savafl hususunda isteksizlik belirir. Muaviye’nin ordusunun maafll› olmas›, Hz. Ali’nin ordusunun gönüllü kabilelerden oluflmas› Muaviye’ye inisiyatif kazand›r›r. Hz. Ali’nin kardefli Akil ve Hz. Ebubekir’in di¤er o¤lu Abdurrahman dahi dünyal›k hevesi ile Muaviye’nin hizmetine girerler. Hz. Ali’nin M›s›r’a vali tayin etti¤i Hz. Ebubekir o¤lu Muhammed, vilâyetini Muaviye’nin yard›mc›s› Amr-› (Amr ibnü’l As) As’a karfl› savunma girifliminde yenilir ve öldürülür. Ma¤lûp vali Ebubekir o¤lu Muhammed’in cesedi afla¤›lanmak için yak›l›rken öz kardefli Abdurrahman karfl› güç saflar›nda Amr-› As’›n maiyet ve hizmetindedir. Hicret’in 41. y›l›nda Hz. Ali ile Muaviye aras›nda bir mütareke yap›l›r. Bu mütareke bir ölçüde devletin ikiye taksimi niteli¤ini tafl›maktad›r. Hicret’in 41. y›l›nda Haricilerden üç fedai Ramazan ay›n›n 2. günü arkadafllar›n›n intikam›n› almak ve kendi görüfllerine göre, ümmetin sorumlusu bulduklar› reislerin elinden halk› kurtarmak için Hz. Ali’yi, Muaviye’yi ve onun M›s›r valisi Amr-‹bn’ül As’› suikastle öldürmeye karar verirler. Hz. Ali Küfe’de mescide, sabah namaz›na gitmek üzere o¤lu Hz. Hasan ve müvezzinle evinin kap›s›ndan ç›karken, ‹bn’i Mülcem ad›ndaki M›s›rl› bir Harici’nin zehirli k›l›ç darbesiyle bafl›ndan ald›¤› yara sebebiyle hayata veda eder. Muaviye suikastten yan›nda muhaf›zlar› oldu¤u için uylu¤undan ald›¤› hafif ve tedavisi kolay bir yara ile kurtulmufltur. Amr-‹bn’ül As ise o gün mescide gitmedi¤inden suikastçi yan›larak baflka bir flahs› öldürmüfltür. 86
Bölük, tak›m.
94
Türklük ve ‹slâmiyet Hz. Ali’nin bu flekilde flehit edilifli Muaviye’nin, emelini rahatça a盤a vurarak kendini Emir-ul müminin s›fat›yla halife ilân etmesine imkân verecektir. Yüce Peygamberimizin ebediyet âlemine hicretinden evvel ‹slâm dairesi içinde, sahabe aras›nda bir hizipleflme, dinî görüfl fark›, mezhep ayr›l›¤› yoktur. Bütün Müslümanlar “s›rat-› müstakim”87 de, Allah yolunda, peygamber izinde yürümekte, Allah’›n emrini Peygamber’in aç›klad›¤› gibi anlamakta, yaflay›fl ve davran›flta onu örnek almakta ittifak hâlindedirler. Sünnet budur. Her Müslüman Sünnîdir. Hz. Pemgamber’in vefat›ndan sonra ‹slâm toplumunun birli¤ini, ‹slâm devletinin bekas›n› bir buhran ve y›k›ma yol açmadan koruyabilme din içi bir sorun de¤il, siyasî, idarî bir sorun olarak öne ç›km›flt›r. Devlet baflkanl›¤›na ilkin Hz. Ebubekir’in sonra Hz. Ömer’in gelifli ‹slâm cemaati içinde ve sahabeler (Peygamber dostlar›) aras›nda belirgin bir hizipleflme, siyasî rekabet, iktidar mücadelesi, iktidara karfl› muhalefet yaratmam›flt›r. Kitab-› sünneti anlama ve uygulama hususunda da sahabe aras›nda mezhep fark› anlam›n› kazand›racak bir görüfl fark› ve ihtilâf bulunmamaktad›r. Hz. Ali, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in ilmî bafl müflaviri, bafl müftüsü durumundad›r. Arap dilinde fiia kelimesi taraftar, yandafl anlam›n› tafl›yan bir sözcüktür. Hz. Ebubekir’in ve Hz. Ömer’in hilâfetinde ümmetin birli¤i korunabildi¤i için bütünden ayr›l›k ifade eden bir tarafl›l›k, yanl›l›k; tefleyyû88 olmam›flt›r. fiia kelimesi, ‹slâm siyaset sözlü¤üne, 3. Halife Hz. Osman’›n hizmet döneminin son safhas›nda bafllayan krizle girmifltir. ‹slâm toplumunda siyasî iktidara karfl› aç›k fiilî muhalefet ve muhalefetin iktidar için mücadelesi Hz. Osman’›n hizmet döneminin son safhas›nda belirmifltir. Hoflnutsuzluk yayg›n hâle gelmifl olmakla beraber muhalifler aras›nda samimî birlik ve dayan›flma yoktur. Hz. Osman’› hilâfet makam›ndan uzaklaflt›rmak niyetiyle eyleme geçenlerin bir bölümü (özellikle M›s›rl›lar) bu makama Hz. Ali’yi getirme hesap ve arzusu içinde bulunmalar›na, Ali taraftar› (Ali flias›) görünmelerine ra¤men Hz. Ali kendisine bu flekilde taraftar olanlar›n yan›nda, taraf›nda de¤il, karfl›s›ndad›r. Hz. Ali’nin kabul etti¤i fiia, Hz. Osman’›n ölümünden sonra kendisini hilâfet makam›na en lây›k görüp samimiyetle biat eden, biat ve itaat›n› samimiyet ve sebatla sürdürenler, Cemel cemaatine, Muaviye hizbine ve Haricîlere karfl› mücadelesinde Devlet baflkan›, yegâne meflru otorite olarak kendisine ba¤l› kalanlard›r. 87 88
Do¤ru yol, hak dini. fiûya bulma; yayg›n hale gelme.
95
Muzaffer ÖZDA⁄ Hz. Ali’nin hilâfet hukukunu savunma, onun önderli¤ini kabul etme, emirlerini dinleme, onu sevme, be¤enme, sanca¤› alt›nda koflma manas›ndaki Ali taraftarl›¤›n›n Alevîli¤in itikat ve ibadetle ilgili bir mezhep ihtilâf› veya farkl›laflmas› olmad›¤› belirgindir. Bu çerçevedeki Ali flias› tümüyle ehli sünnettir. Ehli sünnetin servet, nüfuz, makam, menfaat h›rs›yla, kiflisel kaprisle, benlik duygusu ile flafl›rmayan ve aldanmayanlar Hz. Ali’nin saf›nda yer al›r. Hz. Ali çevresinde toplananlar içindeki baz› müfsid veya cahil kiflilerin flahs›na karfl› ta’zim,89 hürmet ve ba¤l›l›klar›n› ‹slâm inanç, adap ve muafleretlerine ayk›r› mahiyet ve biçime sokmalar›n›, gerek yüce Peygamber’i gerekse kendisini Hristiyanlar›n Hz. ‹sa’y› ulûhiyyet90 ortak k›lacak flekilde ululamalar› gibi ululanmas›n›, takdis edilmesini küfür saym›fl; fliddetle men etmifltir. ‹hlâs ve ilim sahibi, la ilâhe illallah diyen, günde k›rk defa Cenab-› Hakka fatiha ile “yaln›z sana kulluk ederim ve yaln›z senden yard›m dilerim” diyen bir mümin Müslüman için tevhide ayk›r› bir görüfl ve inanç makbul olamaz. Hz. Ali’nin hayat döneminde ‹slâm ümmeti içinde bir mezhep tefrikas›, bölünmesi yoktur. Devlet baflkanl›¤› (hilâfeti) dönemindeki kavga da bir mezhep kavgas› de¤il bir iktidar kavgas›d›r. Kavgaya nüfuzlu baflka bir flah›s ve aileler de kat›lm›fl olmakla beraber esas mücadele Emevî ve Haflimî aileler aras›nda olmufltur. ‹ktidar talipleri içinde en plânl›, sistemli ve haz›rl›kl› bulunan Muaviye’dir. K›demli bir genel vali olarak iktidar›n imkânlar›n› flahs› ve ailesi lehine bir nesil boyu diledi¤i gibi kullanabilmesi onu, münhas›ran, ‹slâm› kabuldeki k›deme, manevî de¤er ve itibar üstünlü¤üne dayanan rakiplerine karfl› menfaate öncelik veren zeminlerde daha avantajl› k›lm›flt›r. Devlet yap›s› ve kamu hukuku yeni flekillenmekte olan ve henüz kökleflmemifl bulunan ‹slâm toplumunun yönetiminin Muaviye’nin önderli¤inde güçlü Emevî klân› taraf›ndan cebir ve hile ile ele geçirilip ›rsî saltanata dönüfltürülmesi, bu saltanat›n cebir ve zulümle sürdürülmesi, sadece ‹slâm ümmeti için de¤il, tüm insanl›k için de ciddî bir talihsizlik olmufltur. Emevî hanedan›n›n potansiyel iktidar rakipleri gördükleri Haflimi ailesi mensuplar›na, özellikle Ehl-i Beyt’e ve bu ocaktan gelenlere karfl› mümin, müslim, salim ak›l ve vicdan sahibi hiçbir insan›n asla kabul etmeyece¤i bask› ve zulüm uygulamalar›, flirkte91 iken, ebter92 olmas›n› diledikleri ve öyle gösterdikleri yüce Peygamber’in soyunu yok etmeye çal›flmalar›, Emevî iktidar›n›n devam›nda ve daha sonra bu konuda ayn› cinaî tutumu sürdüren Abbasi hanedan› döneminde baflka sosyal ve kültürel sebeplerin de kat›lmas› ile ‹slâm iman 89 90 91 92
Sayg› gösterme. Tanr›l›k, Allahl›k. Tanr›ya ortak koflma. Eksik, yarars›z, soyunu devam ettirecek erkek evlad› olmayan
96
Türklük ve ‹slâmiyet amelinde, ‹slâm hayat ve kültür dairesi içinde farkl›l›k belirtisi gösteren iç kümelenmelere, kal›c›l›k ve daimîlik vasf› kazanan hizipleflmelere, mezhep ayr›l›klar›na yol açacakt›r. Emevî ve Abbasi halifelerinin (hükümdarlar›n›n) kanl› icraatlerine, bask›lar›na, ‹slâm d›fl› yaflay›fllar›na sefahat ve israflar›na karfl› ç›kman›n Hz. Ali’ye ve onun soyundan gelenlere ilim ve faziletlerine, riyasat ve imamette 93 liyakatlerine inanarak kendilerine sevgi ve güven duyarak onlara taraftar olup destek vermemifl; (fiia) n›n hakl› bir siyasî ve ahlâkî tercih olmay› aflarak ‹slâm dairesi çerçevesinde bir mezhep ayr›l›¤›na veya ‹slâm d›fl›nda yeni bir dine (Gulat flia) dönüflmesi bu muazzez ailenin ‹slâm›n yücelmesi safiyetinin korunmas› için mücadele bayra¤› açan, canlar›n› feda eden, flehit olan aziz önderlerinin, muhterem üyelerinin birli¤i ve tasvipleri iradî kat›l›mlar› olmadan cereyan eden bir olayd›r. ‹smailiye Gulat flias› Hz. Ali’nin vefat›ndan 104 y›l sonra oluflmaya bafllam›flt›r. Bu toplulu¤un ad›n› etiket olarak kulland›¤› ‹smail, Hz. Ali’nin torununun torunu 6. ‹mam Hz. Cafer es-Sad›k’›n büyük o¤ludur. ‹mam Hz. Cafer es Sad›k bu o¤lunun kendisinden sonra imaml›k görevini ifaya liyakatli olmad›¤› görüflüne eriflince halefinin küçük o¤lu Musa El Kaz›m olaca¤›n› belirtmifltir. ‹smail 760 tarihinde Medine’de vefat etmifltir. Babas› Hz. Cafer Es Sad›k ise imametini daha befl sene sürdürmüfl ve 65 yafl›nda ayn› flekilde vefat etmifltir. K›sacas› ‹smail’in kendi hayat döneminde bir imameti, riyaseti, cemaati olmam›flt›r. Daha sonraki yüzy›llarda onun ad›n› etiket alarak örgütlenen topluluklar sadece ‹slâmî iman esaslar›ndan ayr›lmakla kalmayacaklar, ‹slâm dünyas›nda ‹slâm düflman› güçlerin ifl birlikçi 5. kolu gizli haber alma ve terör örgütü olarak çal›flacak ve ‹slâm dünyas›n›n savunmas›na, iç bar›fl›na, birli¤ine a¤›r zararlar vereceklerdir. ‹tidali temsil eden ‹mamiye flias›n›n (‹sna Afleriye) inanç ve erkân›n Kur’an tebligat›n›n; ilâhî vahyin ikmaliyle Hz. Peygamber Muhammed Mustafa’n›n vefat›ndan 242 y›l, Hz. Ali’nin vefat›ndan ise 213 y›l sonra flekillenmeye bafllad›¤› dikkatten kaç›r›lmamal›d›r. Yarad›l›fl ve yarat›fl süreklidir. Her yenili¤e bi’dat94 diye karfl› ç›k›lamaz. Böyle bir davran›fl insanl›¤› hayat›n bafllang›c›na döndürür. Ancak bi’dat›n da makbul ve makûl olmas› iman esaslar›yla çeliflmemesi, do¤ru yol d›fl›na düflmemesi gerekir. Yüce Peygamber’in ve hiçbir sahabenin, ‹slâm ümmetinin böyle bölünmüfl olmas›ndan hoflnut kald›klar› söylenemez ve düflünülemez. YÜCE PEYGAMBER’‹N SEVG‹L‹ TORUNLARINA, EHL-‹ BEYT’E EMEVÎ ZULMÜ Hz. Ali’nin anarflist bir Arab’›n zehirli k›l›ç darbesi ile flehit ediliflinden sonra baflkent Küfe halk›n›n, büyük o¤lu Hz. Fatma’dan do¤ma Hz. Hasan’a biat etmifl olmalar›; ‹ran, Mekke, Medine, Hicaz ve Yemen halk›n›n da onu meflru, yegâne halifeleri tan›malar› Muaviye’nin 93 94
‹maml›k, devlet baflkanl›¤›. Peygamber’den sonra ortaya ç›kan yarg› ve ilkeler.
97
Muzaffer ÖZDA⁄ emel ve tertiplerine afl›lmaz bir engel oluflturmam›flt›r. Disiplinli, maafll›, muntazam bir orduya sahip olmayan, böyle bir görev için de yeterince haz›rl›kl› bulunmayan Hz. Hasan, Muaviye muntazam fiaml› ordu birlikleri ile Küfe üzerine yürüyünce kendi askerinin itaatsizli¤ine hilâfet makam›n› ve mal varl›¤›n› talanla flahsî güvenli¤ini tehlikeye atacak ölçüde serkeflliklerine tan›k olunca, böyle bir bafl›bozuk güruhu ile savafl› kabul etmenin ümmetin yeniden a¤›r kay›plara u¤ramas›na yol açaca¤›n› düflünür. Sonuçta kardefli Hz. Hüseyin’in ikaz ve muhalefetine ra¤men Muaviye ile uzlaflmay› uygun bulur. fiahs›n›n, ailesinin, akrabalar›n›n, taraftarlar›n›n onur ve güvenliklerine karfl› düflmanca bir tutum izlenilmesi, ailesine, yak›nlar›na itibarlar›na uygun bir maiflet ve sosyal güvenlik sa¤lanmas› kay›t ve flartlar›yla hilâfetten istifa ile Küfe’den ayr›l›r, Medine’ye göçer. Hz. Hasan babas› Hz. Ali’den ve kardefli Hz. Hüseyin’den hayli farkl› bir mizaçtad›r. Muaviye Hz. Hasan’›n flartlar›n› memnuniyetle kabul etmifl görünür. Fakat sözünde durmamaya kararl›d›r. Cinaî emeline alet k›lmak için aldatt›¤› efllerinden biri vas›tas›yla yeme¤ine zehir koydurtmak suretiyle Hz. Hasan’› öldürtür. Sonra ortam› haz›rlayarak hilâfet makam› için o¤lu Yezid’in veliahtl›¤›n› ilân eder. Ülke halk›n› bu oldu bittiyi kabule yönlendirir. Yezid’i gelecekteki en güçlü rakiplerini tasfiye konusunda bilgilendirir, e¤itir. Emevîler kurmak istedikleri ›rkç› saltanat yönetimine ve hanedanlar›na muhalefet hususunda hem Hz. Ömer’in o¤lu Abdullah’tan hem de Hz. Zübeyr’in o¤lu Abdullah’tan çekinmelerine ra¤men en korktuklar› husus, halk›n Ehl-i Beyt’e duyduklar› sevgi ile Hz. Hüseyin etraf›nda toplanmas›d›r. Peygamber oca¤›n› söndürmeyi, Ehl-i Beyt’i yok etmeyi, Hz. Hüseyin’i bütün aile fertleri ile birlikte öldürmeyi tasarlarlar ve plânlarlar. Veliaht ilân etti¤i o¤lu Yezid’in hilâfeti için gerekli alt yap›y› haz›rlayan, uygun flartlar› oluflturan Muaviye 680 y›l›nda ölür. Yezid’in hilâfetini ve ona biat› kabul etmeyen Medine’de kendini güvenlik içinde görmeyen, öldürülmek istendi¤ini anlayan Hz. Hüseyin, ailesini yak›nlar›n› alarak gizlice Mekke’ye geçer. Yezid’in hilâfetini kabul etmeyen ve flahs› için iktidar emeli tafl›yarak mücadeleye haz›rlanan Zübeyir’in o¤lu Abdullahda Mekke’dedir. Geçmiflte Hz. Ali’nin baflkenti olma itibar›na eriflmifl olan Küfe’den pek çok kifli Hz. Hüseyin’e mektup yazarak ona biate haz›r olduklar›n› bildirirler ve kendisini sevgi ve övgü ile ›srarla Küfe’ye davet ederler. Hz. Hüseyin durumu inceleme ve ön haz›rl›klar› yapmas› için amcas› Akil’in o¤lu Müslim’i Küfe’ye gönderir. Müslim Hz. Hüseyin ad›na biatleri kabule bafllar. Onbinlerce kifli biat eder. Küfeliler gerçekten Hz. Hüseyin’i istemektedirler. Küfe’nin tekrar baflkent olmas› servete, itibara, devlete kavuflmalar› demektir. Ancak Hz. Hüseyin ad›na ordulaflmaya, dö¤üflmeye ölümü göze almaya ehil ve haz›r de¤ildirler. O devrin güçlü flairi Faraz’dak’›n dedi¤i gibi “gönüller Hüseyin’den yanad›r; fakat k›l›çlar› Ümeyye o¤ullar›n›n hizmetindedir.” Yezid’in ilk tedbiri, gevflek gördü¤ü valiyi azlederek bu göreve Basra Valisi Ziyad’›n o¤lu Ubeydullah’› atamak olur. Ubeydullah Küfelilerin ileri gelenlerini vaat ve tehditle, menfaat sa¤layarak 98
Türklük ve ‹slâmiyet kazan›r, Müslim’i yakalat›p idam eder. Onu izleyenleri sindirir. Hz. Hüseyin bu durumdan habersiz, ailesi ve yak›n arkadafllar› ile Küfe’ye do¤ru yola ç›kar. Böylece Küfe’ye biat için davet, Hz. Hüseyin ve Ehli Beyt’i, akrabalar›, arkadafllar› için bir ölüm tuza¤›na dönüflür. Yolda Küfe’deki durumu, Müslim’in öldürüldü¤ünü ö¤renir. Kendini izleyenlere tehlikeli geliflmeyi haber verir. Dileyenleri geri dönme hususunda serbest b›rakt›¤›n› bildirir. Çevresindeki küçük seferi gücün büyük bölümü da¤›l›r. Hz. Hüseyin ailesi ve akrabas› ile kal›r. Kafile Küfe’ye do¤ru yürüyüfle devam eder. Siraf denilen mevkide Küfe Valisi Ubeydullah’›n kendilerini tutuklu olarak huzuruna getirmeye memur etti¤i 200 kiflilik bir süvari gücüyle karfl›lafl›rlar Hz. Hüseyin’in, bu müfrezeye kendini tan›tarak yüce Peygamber’in sevgili torunu oldu¤unu bildirerek vaaz ve itaat›na alma giriflimi netice vermez. Temimli Yezido¤lu Hur adl› flahs›n komutas›ndaki bu müfreze Hz. Hüseyin ve aile cemaatinin geri dönme giriflimini de engelleyerek ald›¤› emir uyar›nca Küfe yönünde yürüyüfle mecbur ederek Kerbelâ denilen ›ss›z, susuz bir mevkiye sevk eder ve ovada kuflatma çemberi içinde konaklamaya zorlar. Küfe Valisi Ubeydullah ifli bitirmek için 4.000 kiflilik bir orduyu Saado¤lu Ömer’le Hz. Hüseyin üzerine gönderir. Bu görevi kabulde tereddüt gösteren Ömer’e, emredileni yapmaz ise kendisini Rey valili¤inden ve kumandanl›ktan azledece¤i ikaz›nda da bulunur, cennetle müjdelenmifl on dost aras›nda bulunan Irak fatihi Hz. Saad bin Ebu Vakkas’›n o¤lu olan Ömer vilâyet ve komutanl›k makam›n› korumak için Peygamber’in sevgili torununu bütün aile fertleriyle imhay› amaçlayan bir operasyonun icras›n› kabulden kaç›nmaz. Muaviye o¤lu Yezid’in ve bu operasyon için memur k›ld›¤› mutemet idarecilerinin amac› Hz. Hüseyin’i silâhs›zland›rmak, etkisiz k›lmak, esir almak, Küfe’ye veya fiam’a öylece götürüp Yezid’e biate ikna etmek veya mecbur k›lmak de¤il, Kerbelâ’da Hz. Peygamber ailesinin bütün fertlerini yok etmektir. Hz. Hüseyin’in yan›nda 23 süvari 40 piyadeden oluflan bir küçük savaflç› grubu ve kad›n, çocuk aile fertleri vard›r. Yollar› kesilen bu grup günlerce çöl günefli alt›nda aç›kta ve susuz, kuflatma alt›nda tutulur. Amaç teslim olmaya zorlamak de¤il, eziyet etmektir. Karfl›laflan güçler aras›ndaki nisbetsizlik aç›kt›r. Hz. Hüseyin savunmaya elveriflsiz bir aç›k alanda kuflat›lm›flt›r. Yenilgi kaç›n›lmaz bir sonuçtur. Allah’›n son elçisinin sevgili torunu ve kumanda etti¤i küçük müfrezenin her ferdi Bedir mücahitlerinden geri kalmayan bir flecaatle vuruflarak pefl pefle flehit düflerler. Ald›¤› son k›l›ç ve harbi darbesiyle yere düflünce üzerine sald›r›l›p derhal bafl› kesilen Hz. Hüseyin’in vücudunda 33 m›zrak ve ok, 3 k›l›ç yaras› say›l›r. Yezid’in askerleri Hz. Hüseyin’in üstünü bafl›n› soyar, eflyas›n›, çad›rlar›n›, flehitlerin efl ve çocuklar›n› ya¤malarlar. Hz. Hüseyin’in kesik bafl› önce vali Ubeydullah’›n, sonra Halife Yezid’in huzuruna ailenin esir edilen fertleriyle (efl, k›z, kardefl, evlât) ç›kar›l›r. Kerbelâ, ‹slâm vicdan›nda ebedî bir s›z›, ‹slâm sinesinde hiç silinmeyen bir yara izi b›rak›r. Kerbelâ ›rkç›-zorba Emevî-Arap saltanat›n›n ebedî yüz karas›d›r. Kerbelâ bir bafllang›ç de¤il, Emevîlerin amaçlar› do¤rultusunda pratikle ulaflt›klar› bir merhaledir. 99
Muzaffer ÖZDA⁄ Emevî iktidar›n›n oluflumu ve Emevî saltanat yönetiminin kuruluflu ile “Devr-i hilâfet” ve “Asr› saadet” kapan›r. Müminlerin kardeflli¤i, bütün Müslümanlar›n soy, dil, sosyal s›n›f ayr›m› yap›lmadan hak ve onur eflitli¤ine dayal›, ümmeti temel alan demokratik ‹slâm devleti ülküsü terk edilir. Teori ve pratikte Arap üstünlü¤ünü hedefleyen ›rkç› Arap devleti kurulur. ‹slâm›n kudsiyeti sömürülüp çarp›t›larak, Arap emperyalizminin ideolojisi olarak kullan›l›r. Emevîlerin temsil ettikleri, hâkim k›lmaya çal›flt›klar› görüfl ve zihniyet ana hatlar› ile flöyle özetlenebilir: “Arap herhâlde, Arap olmayana üstündür ve Arap olmayanlar›n efendisidir. Arap olmayan Müslümanlar›n mevkii ve mertebesi Araba mevali (azatl› köle) olmakt›r. Öz dilini, millî kimli¤ini terk ederek Arapl›¤a mevali s›fat›yla kat›lmayan, Müslüman olmufl da say›lamaz. Arab›n en asil soylu boyu Kureyfl’tir. Kureyfl, devlette, toplumda itibar ve imtiyaz üstünlü¤üne sahiptir. Kureyfl içinde de en soylu iktidara en lây›k ve ehil aile Emevî ailesidir. Emevî ›rsî saltanat›n› bafllatan Muaviye, Arap dâhilerinin en önünde gelir.” Kanla bafllay›p zulümle, zorbal›kla süren, kan seli içinde son bulan bu saltanata mensup hükümdarlar içinde iktidar›n› muhafaza hesap ve endiflesi ile oldu¤u kadar müflriklik ve cahiliye dönemi rekabeti ile Ehl-i Beyt’le sürekli mücadele etmekle kalmay›p Kur’an’› ve ‹slâm mukaddesat›n› afla¤›lamaktan çekinmeyenler de görülmektedir. Emevî hükümdarlar› içinde Kur’an ve sünnete uygun yaflay›fl çizgisinde kald›¤› ve ‹slâm halifesi olmaya lây›k seciye tafl›d›¤› umumî kabul gören tek kifli olan Abdulazizo¤lu Ömer de Emevîler taraf›ndan, seleflerinin çirkin ve zalim, ‹slâm esaslar›na ayk›r› bidatlar›n› kald›rd›¤›, bütün ülkede bir kural gibi sürdürülen Cuma hutbelerinde minberden Hz. Ali’ye sövme flirretli¤ini yasaklad›¤›, akrabalar›n›n hazineyi israf ve suistimallerini önlemeye çal›flt›¤› için aile ileri gelenlerinin tertibi ile zehirlenerek öldürülür (Hz. Hasan’›n hilâfetten çekilifli tarihinden bafllayarak Hz. Ali’ye Cuma hutbelerinde sövmeyi usul erkân hâline getiren, bu edepsizli¤e karfl› ç›kan mümini idam ettiren de Muaviye’dir. Seciye ve t›ynetleri bilinen davran›fl ve icraatleriyle sabit Emevî hükümdarlar›n› ve onlar›n zulmünü bilerek alet olanlar›, gönüllü destek olanlar› ehli sünnet, karfl› ç›kanlar› ise neye karfl› ç›kt›klar›n› dikkate almadan hak yolundan, Peygamber izinden ayr›lm›fl kabul etmek do¤ru bir tutum olmaz. Olay özünde ve bafllang›c›nda tamamen Arap kavmi çerçevesi içinde, Arapl›k zemininde cereyan eden bir iktidar kavgas›d›r. Hz. Osman’›n katliyle sonuçlanan olaylarda, Cemel vakas›nda, Havariç kargaflas›nda, S›ff›yn’de, Hakem olay›nda onu takip eden vuruflma ve uzlaflmada, Hz. Ali’nin flehit ediliflinde, Hz. Hasan’›n hilâfetine destek veriflte, karfl› ç›k›flta, çekilmeye mecbur b›rak›flta, onu zehirleyiflte, Kerbelâ facias›nda, Ehl-i Beyt’e zulümde k›nanmas› gerekli bütün fiillerin özneleri, failleri Arapt›r. ‹slâm sinesinde kapanmayan a¤›r yaralar açan giderek farkl› dinler ölçüsünde z›tlaflm›fl mezhep ayr›l›klar› ve kavgalar› ç›kmas›na sebebiyet veren bu olaylar›n do¤ufl ve cereyan›nda hiçbir Türk’ün ilgisi, kat›l›m› ve sorumlulu¤u bulunmam›flt›r. Tart›flmaya mahal olmayan gerçek fludur. Emevîler iktidar› cebren ele geçirmifller, ›rsî saltanata dönüfltürmüfller, Ehl-i Beyt’e hilâfet yolunu zulüm ve zorbal›kla kapam›fllard›r. 100
Türklük ve ‹slâmiyet Arapl›k büyük ço¤unlu¤u ile Emevî hanedan›n›n genelde Arapl›k gayretine ve Arap dünyevî menfaatine öncelik veren politikalar›n› Hz. Ali’nin ve Ehl-i Beyt’in sünnete uygun ‹slâm ümmeti politikas›na tercih etmifltir. Salim akl›n, vicdan ve izan sahibi hiçbir Müslüman›n do¤ru bulmayaca¤›, kiflinin hakk›na, toplumun umumî menfaatine uygun düflmeyen bir haks›zl›k, kötülük ve zarar› önlemek için korunmak isteyen kifli ve kamu yarar›yla k›yas edilmeyecek ölçüde büyük haks›zl›klara, kötülüklere ve zarara sebebiyet verecek, yol açacak idarî, siyasî karar ve icraatin amili, yap›c›s›, yürütücüsü cennetle müjdelenen sahabe olsa dahi, olaylar›n münhas›ran Tanr› takdirine ba¤lanarak beflerî sorumlulu¤un dikkate al›nmamas› Kur’an’›n ve ‹slâm›n özüne, ruhuna uymaz. Arap içi iktidar kavgas›nda yüce Peygamber ahfad›n› ‹slâma büyük hizmetleri olan sahabeyi ezme, afla¤›lama; Medine ve Mekke flehirlerini tahrip edip ahalisini tedhifl95 etme hususunda pervas›z cüretkârl›k gösteren Emevî hanedan yönetiminin Arap kavmi imparatorlu¤una dönüfltürdükleri devletin Arap olmayan ‹slâm tebaas›na ve ‹slâm› yayma iddias› ile iflgal ve talana yöneldikleri ülkelerin halklar›na ne kadar ac›mas›z ve afla¤›lay›c› tav›r ald›klar› kestirilebilir. Siyasî iktidar kavgas›n›n dinî mezhep ihtilâf›na ve ayr›l›¤›na dönüflmesinde bu zalim uygulama ve sömürüye zeminden gelen tepkinin, direncin de önemli ölçüde etkili oldu¤u olaylar›n ak›fl› ve var›lan sonuçlardan anlafl›lmaktad›r. Arap kavminin Emevî klân ve hanedan› yönetiminde ‹slâm sanca¤› açarak izledi¤i siyasî, iktisadî, kültürel emperyalizme ilk millî direncin Farisî ‹ran zemininden gelmesi rastlant› de¤ildir. ‹ran Arapl›¤›n ba¤›ms›z devlet varl›¤›na son verdi¤i kadîm büyük devlet gelene¤inde geliflmifl özgün millî kültür ve uygarl›k gelene¤ine sahip ilk ülkedir. Bu ülkenin yönetici s›n›f› u¤rad›klar› a¤›r yenilginin flokundan s›yr›l›nca medenî yönden kendilerinin çok gerilerinde Bedevîler olarak gördükleri Araplar taraf›ndan mevalî96 k›l›nmalar›n›n utanc›n›, üzüntüsünü mazideki iktidar ve ihtiflamlar›n›n özlemini duymaya bafllam›fllard›r. Sasani ‹ran hanedan›n›n son hükümdar› (617-651) olan III. Yezid’in k›z› fiehriban, Hz. Hüseyin’in nikâhl› eflidir. Bu evlilik ‹ran için bir umut yaratm›flt›r. Emevî zulmüne, bask›s›na karfl› direnifllerini ‹slâmî çerçeve d›fl›na tafl›rm›fl görünmek ve bütün Arap kavminin h›flm›na hedef olmak istemeyen ‹ranl›lar Arap içi iktidar kavgas›nda yenik düflen, zulüm gören muhalefet saflar›na kat›lmay›, Ehl-i Beyt’i sancak yapmay› uygun görürler. Kerbelâ facias›n›n yaratt›¤› büyük elem ve sorumlulardan öç alma duygusu muhalefet saflar›n› giderek geniflletir. ‹ranl›lar›n Arap bask› ve sömürüsüne karfl› tepkileri ne kadar hakl› ve Ehl-i Beyt’e sevgileri ne kadar samimî olursa olsun, ‹slâm ad›na yap›l›r görülen, gösterilen bu örtülü Arap-Fars çekiflmesinde ‹slâm etiketi kullan›lm›fl olsa dahi, taraflar›n daimîlik kazanan hayat, siyaset görüfllerinde ilgili halk›n yaflad›¤› çevrenin, ‹slâm öncesi dönemden gelen kültür kal›plar›n›n içtimaî itiyat ve itikatlar›n, kavmî, millî menfaat hesaplar›n›n da dolayl› veya do¤rudan do¤ruya etkili oldu¤u sabittir. 95 96
Y›ld›rma. Azat edilmifl köle; ikinci s›n›f vatandafl veya Müslüman.
101
Muzaffer ÖZDA⁄ Emevî hanedan›n›n itikats›z veya dünyevî h›rs ve ihtiraslar› Allah korkusunu ve Peygamber sevgisini, sayg›s›n› unutturacak kadar zay›f itikatl›, cani seciyeli kan dökücü üyelerini, idarecilerini onlar›n emirlerini menfaat beklentisi ile uygulayanlar› ‹slâm dairesinde bulunmalar› sebebiyle Ehl-i Sünnet cemaatine mensup saymak tarihî ve ‹slâmî gerçe¤e uymayan bir yaklafl›m olur. ‹slâm dairesi içinde yüce Peygamber’i, ailesini, Ehl-i Beyt’i gönülden sevmeyen bir tek mümin kifli bulunamaz. Bu sevgi tap›nma de¤ildir. Her Müslüman bütün ümmetin, kendisi de dâhil bütün insanlar›n yüce Peygamber Hz. Muhammed Mustafa’n›n büyük ve genifl ailesine mensup oldu¤unu bilir ve yüce Peygamber’e, bu büyük ailenin manevî çekirde¤ini teflkil eden Ehl-i Beyt’e sevgi, sayg› gösterir; müminler birbirlerinin kardeflleridir. Ailenin bütün üyelerinin birbirlerine sevgi sayg› duymalar›, birlik hâlinde, dayan›flmay› koruyarak huzur ve güven içinde Allah’›n emrine ailenin kurucusu yüce Peygamber’in ö¤üdüne uygun yaflamalar› idealdir. Büyük ‹slâm ailesinin oluflumuna, geliflimine, birli¤inin dayan›flmas›n›n korunmas›na hizmetleri olan Peygamber dostlar› büyük sahabeler ailenin, Peygamberimizin övgüsünü kazanan ve örnek al›nmas› gereken hizmetleri ölçüsünde sevgiye, sayg›ya lây›k üyeleridir. Ancak melâike de¤ildirler. Yüce Peygamberimiz Allah’›n son elçisidir. Bu nedenle risalette, Peygamberlikte halefi yoktur. Ak›l sahibi k›l›nan insan yeryüzünde Allah’›n halifesidir. ‹lk ‹slâm devletinde hilâfet dinî bir ödev de¤il, dünyevî bir ödev, devlete yüce peygamberden sonra riyaset ödevi olarak belirmifltir. Emanetin ehil olana tevdi edilmesi gerekir. Kardefllik temelinde hak ve onur eflitli¤ini esas alan bir toplumda riyaset de¤er üstünlü¤üne, nefsinden feragate, fazilete dayan›r. Ümmetin, halk›n birli¤inin, dayan›flmas›n›n, huzur ve güvenli¤inin korunmas›, gelifltirilmesi ancak baflkanl›¤a riyasete ilimde, ahlâk ve fazilette en ileri, en adil, en yüksek azim ve cesarete, basirete, dirayete, sorumluluk, fluur duygusuna kiflinin getirilmesi, gelmesi ile sa¤lanabilir. Arap toplumunu ilk defa ‹slâm dairesinde din kardeflli¤i temelinde iç bar›fla kavuflturan yüce Peygamber, ifl ve görev bölümünde, meflverette mevki ve itibar hiyerarflisini ›rsîyete, servete vs. de¤il, takva ve tecrübe ile hizmet k›demi ile sabit ehliyete, dirayete dayand›rm›flt›r. ‹slâm› kabul ve yüce Peygamber nezdinde hizmette k›dem; muhacire, 97 ensara mensubiyet; R›dvan biatinde, Bedir cenginde bulunma; Uhut cenginde disiplinli ve cesaret ve sebat göstererek savaflma; çetin s›navlar›n baflar› belgeleri, diplomalar› olarak de¤erlendirilmifltir. ‹slâm toplumunun iflaret etti¤imiz itibar hiyerarflisi, ilk dört halifenin görevi gelifl flekillerindeki büyük farkl›l›k, ‹slâm devletinin do¤ufl flartlar›ndan, Arap kavminin o dönemdeki içtimaî yap› ve seviyesinden, mizac›ndan ‹slâm kamu hukuku kurallar›n›n henüz tam belirlenmemifl ve kökleflmemifl olmas›n›n do¤al sonucudur. Samimî mümin, müslim için taat98 ve takva, günahtan sak›nma esast›r. Ancak münhas›ran 97
Mekke’den Medine’ye göçedenler.
102
Türklük ve ‹slâmiyet masumiyetin ilmî, meslekî, idarî, ehliyetle; toplumu yönetmeye yetenekle efl anlam tafl›mad›¤› dikkatten kaç›r›lmamal›d›r. Allah’›n son elçisinin sohbetini, ö¤üdünü dinleme ve mücadelesine kat›lma, dostlar› aras›nda bulunma büyük mazhariyet ve mutluluk olmakla beraber bu mazhariyetin sahabelerin flah›slar›na zürriyetlerine semavî ve nebevî 99 bir kudsiyet; dünyevî, siyasî meselelerdeki görüfl ve kararlar›na, takdirlerine ilâhî bir s›r ve hikmet, yan›lmazl›k izafe edilmesi ‹slâm esaslar›na ayk›r› düflmesine ra¤men tarihî ve içtimaî flartlar›n da etkisi ile kaç›n›lamayan bir hata olmufltur. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in flah›s ve aileleri zürriyyetleri ile ilgili servet, devlet, makam, iktidar h›rs› tafl›mad›klar›, hizmet dönemlerindeki ola¤anüstü feragat ve isti¤na100 ifade eden hayat tarzlar› ve icraatleri ile sabittir. Baflkanl›¤› kabuldeki yegâne amaçlar›n›n ‹slâm cemaatinin birli¤ini korumak oldu¤u da bunu da sa¤l›klar›nda baflarm›fl olduklar› belirgindir. Hilâfet görevine Hz. Ebubekir’in vasiyeti ile gelen Hz. Ömer a¤›r yaralan›nca flahsen bu makama Hz. Ali’yi daha ehil ve lây›k görmekte olmas›na, bunu da ifade etmifl bulunmas›na ra¤men, halefini vasiyetle belirlemek sorumlulu¤undan sak›narak bu görevi seçkin adaylar›n oluflturduklar› yüksek kurula b›rakmas› da hissî vicdanî bir yaklafl›mdan kaynaklanm›fl olsa dahi ‹slâm hukukuna daha uygun demokratik bir karar ve takdir say›labilir. Hz. Osman’›n, Hz. Abdurrahman bin Avf gibi yüksek feragat, özveri, isti¤na göstererek kendisinin çok ileri bir yaflta oldu¤unu, genç ‹slâm devletinin büyük meseleler önünde ve süratli geniflleme hâlinde bulundu¤unu dikkate alarak görevi ilimde kemali temsil eden, yaflta olgunlu¤a eriflen güçlü s›hhatli baflkomutan ve devlet baflkan› olma hususunda hayat›n›n en verimli ve enerjik ça¤›nda bulunan Hz. Ali’ye biat etmesi, ona bafl dan›flman, baflvezir olmas› daha isabetli olurdu. Peygamber sünnetine daha uygun düflerdi. Hz. Osman’›n flahs›n›n ve baflkentin güvenli¤i, devletin selâmeti için isyan›n bast›r›lmas›, isyanc›lar›n tedibî101 için tedbir almay›fl›, kuvvet kullanmaktan kaç›nmas› gibi, hilâfeti Tanr› taraf›ndan giydirilmifl bir elbise say›p, ç›karmayaca¤›n› söyleyip istifaya yanaflmay›fl› da sadece hilm 102 ve flefkatle do¤rulanamaz. Devlet kurucusu ve baflkomutan yüce Peygamberin sünnetine ve seçkin seleflerinin örnek al›nmas› gerekli tatbikatlar›na da uygun de¤ildir. Devlet reisi, umumî felâkete, büyük zarara yol açacak bir vukuat›, oluflumu önlemek için kaç›n›lamayacak ve kaç›n›lmamas› gereken ölçüdeki zarar›n, riskin sorumlulu¤unu yüklenebilmelidir. Hz. Ömer’in münferit flahsî k›zg›nl›klara yol açabilen sertli¤inin ümmet için Hz. Osman’›n genel felâketi önlenemez hâle getiren hilm ve mülâyemetinden,103 yumuflakl›¤›ndan daha hay›rl› oldu¤u belirgindir. 98 99 100 101 102 103
‹badet. Peygamberle ilgili. Tokgözlülük. Yola getirme. Yumuflakl›k, sab›r. Uysall›k.
103
Muzaffer ÖZDA⁄ Devlet baflkanlar›ndan, baflkumandanlardan, emir komuta mevkiinde bulunanlardan flahsî, ruhî, manevî huzuru ile ilgili zühd104 ve riyazetten105 önce kamunun, ümmetin huzur ve güvenli¤ini, hukukunu koruyabilmek için nizam ve adaleti temin edecek ilim, fazilet, secaat ve dirayet beklendi¤i aç›kt›r. Hz. Ali’nin de lây›k oldu¤u mevkie ve göreve pek uzun bir süre talip olmad›¤›, Hz. Peygamber’in vefat tarihinden Hz. Osman’›n katil tarihine kadar geçen 24 y›l içinde kamunun selâmetini temin için gerekti¤inde herkes taraf›ndan dinlenilir ve itaat edilir olmay› sa¤layacak bir haz›rl›k ve çabadan uzak kald›¤› belirgindir. Medine halk› nezdinde sevilir ve say›l›r olman›n k›tasal büyüklü¤e ulaflan bir devlette dünyevî h›rslar› a¤›r basan iç bütünlükten yoksun toplumlar› birlik ve disipline almaya yetiflmedi¤i görülmüfltür. Hz. Ali’nin, flahs›n› ve ailesini de son derece zor bir duruma düflürecek buhran ve ayaklanmay› önleyecek, bast›racak tedbirleri alma hususunda Hz. Osman’› ikna edemeyince gücenip evine çekilmesi de isabetli olmam›flt›r. Hz. Ali’nin, olaylar›n, al›nmas› gerekli güvenlik tedbirlerini emretmekten, almaktan, ald›rtmaktan kaç›nmak suretiyle ‹slâm devleti sayg›nl›¤›n›n, otoritesinin sars›lmas›na, tükenmesine, sözün soka¤a düflmesine, hilâfet makam›n›n fiilen boflalm›fl duruma girmesine yol açan Hz. Osman’›n soka¤a hâkim olan güruhça katil taflk›nl›¤›na eriflmesinden önce geçmiflte halife seçimi için görevlenmifl Aflere-i mübeflflere’yi106 yaflanan ola¤anüstü durum nedeniyle bir kurul olarak toplanmaya davet ederek, buhran› önlemek, Hz. Osman’›n can güvenli¤ini sa¤lamak için onu geçici olarak görevden almas› ve geçici bir hilâfet kaymakaml›¤› ihdas 107 etmesi uygun bir tedbir olabilirdi. Böyle bir giriflimde an›lan flahsiyetlerin, nüfuzlu sahabenin samimî kat›l›m› ve Medine halk›n›n yeterli, güvenilir deste¤i ümit edilemiyorsa, komuta edilebilecek, emir dinleyecek askerî güç, flahsen sorumlulu¤u yüklenerek idareye el koymay› ve inzibat› temine yeterli de görünmüyorsa -Hilâfet makam›nca da kendisine ve ailesine güvenli¤i sa¤lamak görevi verilmedi¤ine dan›flmanl›¤›n sözünün, ö¤üdünün dinlenilmesinden kaç›n›ld›¤›na göre- uyumsuz zorba ihtilâlci güruhun, sergerdelerin önünde çaresizli¤e düflmemek, do¤acak müessif olaylar›n töhmeti alt›nda b›rak›lmamak için Medine’den ailece gerekirse, cebir kullanarak uzaklaflmak da düflünülebilirdi. Böyle bir ön tedbirin itaatsiz, art niyetli unsurlar›n kar›flt›¤› zorba bir ihtilâlci güruhun fiilî iflgali alt›nda bulunan Medine’de an›lan güruhtan sergerdelerin gözetim ve denetiminde yap›lan biatle kabul edilen iktidar›n yarataca¤› riskten daha büyük riskler, güçlükler has›l etmeyece¤i söylenebilir. Hz. Ali’nin hilâfetine, riyasetine samimiyetsiz gerekçe ve bahanelerle karfl› ç›kan Cemel toplulu¤unun, Haricilerin Muaviye hizbinin (Emevî iktidar› için mücadele edenlerin) meflru ve makbul bir emel takip etmedikleri, haks›z, ‹slâm ahlâk›na uymayan sald›rgan bir tutum içinde bulunduklar› tereddüde yer b›rakmayacak kadar aç›kt›r. 104 105 106 107
Her türlü zevke karfl› koyarak kendini ibadete verme. Kanaat içinde yaflama. Cennetlik olduklar›, sa¤l›klar›nda kendilerine peygamberimiz taraf›ndan müjdelenen on zât. Meydana getirme.
104
Türklük ve ‹slâmiyet Ancak sevgili Peygamberimizin öz kardefl, öz evlât, en aziz dost buldu¤u Hz. Musa-Hz. Harun benzeri bir yak›nl›k gösterdi¤i bütün müminlerin büyük sevgi ve sayg› duyduklar› sevgili Hz. Ali’nin ilmî kemaline ra¤men siyasî, askerî, idarî kararlar›n›, icraat›n› bafl ö¤retmeni yüce Peygamberimizin devlet yönetimindeki basiretine, itinas›na, itidaline mutlak uyarl› bulmak mümkün de¤ildir. Tarihî olaylar› yorumlayan uleman›n108 öncelik verdikleri siyasî, içtimaî menfaatin etkisiyle vicdan ve izan› rahats›z eden ‹slâma, ümmete verdi¤i zarar belirgin olaylarda kay›r›l›p korunmak istenen flahsiyeti, hizbi aklamak için bu geliflmeyi Allah’›n takdirine, Peygamber’in olaca¤› çok önceden bildirmifl olmas›na ba¤lamalar›, s›hhati flüpheli hadislerin bollu¤u kitlelerin ümmet bütünlü¤ünde gerçe¤i görmesini, de¤erlendirmesini güçlefltirmifltir. Hz. Hasan’›n hilâfetten çekilmesi, iktidar› muhafaza ile görevini devam ettirmenin imkâns›zl›¤›n›n belirmesinden kaynaklanm›fl olsa dahi, Muaviye’nin isyan›na ve devlete zorla el koyufluna meflruiyet kazand›ran bu karar› yüce Peygamberimizin ümmetin birli¤inin bu torunu taraf›ndan sa¤lanaca¤›na dair müjdesinin tecellisi olarak göstermek ve görmek akla ve hakka uygun de¤ildir. Bu görüflü kabul etmek Hz. Ali’nin asi Muaviye’e karfl› mücadelesini hakl› olmaktan ç›kar›r. Sabit olan husus Hz. Hasan’›n haks›zl›¤a karfl› hak için mücadeleyi de¤il, Hz. Hüseyin’in muhalefetine ra¤men müreffeh, güvenli, rahat bir hayat tercih etmifl olmas›d›r. Zulme, haks›zl›¤a karfl› ç›kma, zulüm görenlerin hakk› ve onuru için mücadeleyi ve bu u¤urda ölümü göze alabilme, bu konuda öncü ve önder olma asil yüce bir seciye ifade eder. Hz. Peygamber’in sevgili torunu Hz. Hüseyin’in Ebu Süfyan’›n torunu, Muaviye’nin o¤lu Yezid’in zorba iktidar›na karfl› ç›kmas› tafl›d›¤› yüce seciyeye, yüksek ahlâkî vas›flara uygun soylu bir davran›flt›r. Ancak mazlumlar›n kurtulufl hareketine önder, imam; müminlere emir olmay› kabul eden flahsiyetten bekledi¤i ‹slâm›n sinesinde yüzy›llarca kanayacak bir yara aç›lmas›na sebebiyet verecek bir tuza¤a düflmek, kendini sonuç almadan feda etmek de¤il, zulüm evini y›kmakt›r. Hz. Hüseyin aile fertlerinin, yak›nlar›n›n büyük bölümü ile flehit edildi¤i tarihte 54 yafl›ndad›r. Hz. Osman’›n katliyle aç›lan devrenin önemli olaylar›na tan›k olmufl, Emevî zulüm ve zorbal›k düzenini ve içinde yaflad›¤› halk› tan›maya, tecrübe etmeye yeter zaman› olmufltur. Özellikle sevgili babas› Hz. Ali’nin ve a¤abeyi Hz. Hasan’›n düfltü¤ü tuzaklar›, karfl›laflt›¤› ihanetleri, vefas›zl›klar› bilmektedir. Yüce Peygamber’in ö¤ütten eyleme geçmeyi kaç›n›lmaz görünce, önce güvenilir bir zemin seçti¤i ve o zemine hicreti nas›l gizlili¤e riayette suikastçileri yan›ltarak baflar›lm›fl oldu¤u bilinmektedir. Hz. Hüseyin’in tedbirde dedesini, sevgili Peygamberimizi örnek alarak, ciddî bir ön haz›rl›ktan sonra Emevî gücünün serhatlerde109 kolay eriflemeyece¤i güvenilir bir zemine, mutlak gizlili¤e itina ederek hicret etmesinin ümmetin ezilen, afla¤›lanan adalete susuz kesimlerinin yan›na gitmesinin, bafl›na geçmesinin daha isabetli olaca¤› söylenebilir. Bu yönde beklentiler oldu¤u da bilinmektedir. 108 109
Bilginler. Hudut, s›n›r.
105
Muzaffer ÖZDA⁄ Müminlerin kardeflli¤ini esas alan ‹slâmî ümmet devleti idealini terk ederek Arap ›rkç›l›¤›na dayal› gas›b110 bir saltanat yönetimi kuran Emevî hanedan›n›n iktidar› sonuçta zulüm gören ‹slâm halklar›n›n büyük ölçüde kat›ld›klar› ve aslî vurucu gücü oluflturduklar› bir ayaklanma ile y›k›lacakt›r. Emevîler Haflimileri, yüce Peygamber’le ›rsiyet, akrabal›k ba¤› olanlar› özellikle Ehl-i Beyt’i, Hz. Fatma-Hz. Ali zürriyetinden gelenleri gasp mevkiinde bulunduklar› saltanat ve iktidarlar›n› sürdürebilme yolunda en ciddî engel görmüfller, bu muhterem kiflileri sürekli bir gözetim ve bask› alt›nda tutmufllar, f›rsat buldukça yok etmeye çal›flm›fllard›r. Emevî iktidar›n›n bu siyaseti samimî müminleri, Müslümanlar› çok üzmekle beraber özellikle afla¤›lay›c› bir ay›r›ma tâbi tutulan, mevali muamelesi gören bask› alt›nda tutulan Arap olmayan Müslüman halk kitleleri içinde mazlum Ehl-i Beyt’e karfl› daha güçlü bir sevgi ve flefkat duygusu, dert ortakl›¤›, onlar› zulme karfl› direnifl ve savafllar›nda kurtulufl bayra¤› olarak yüceltme, önderli¤e getirme e¤ilimi yaratm›flt›r. Emevîleri gaspç›, gayr›meflru, adaletsiz görerek muhalefet edenler iktidar için veya meflru haklar›, menfaatleri, sosyal statüleri için mücedele verenler sadece Ehl-i Beyt mensuplar› ve sevdal›lar› de¤ildir. Hz. Peygamber’in amcas› Hz. Abbas’›n soyundan gelenler de iktidara taliptirler. ‹slâm diniyle flereflenme ve hizmet k›demi ve asalet hususunda puan üstünlü¤ü iddias› tafl›yarak yeter taraftar bulunabilece¤ini, buldu¤unu düflünen baflka flahsiyetler de flah›slar›n›n belirli bir zümrenin menfaatine öncelik vermifl olsa dahi, Allah’a ve Resulüne daha yak›n oldu¤unu ve umumun menfaatini, selâmetini amaçlad›¤›n› ileri sürerek, tarih sahnesine ç›kacaklard›r. ‹slâm tarihinin çok önemli bir dönemini teflrihte111 amac›m›z olaylar›n kronolojisini vermek, ‹slâm sinesinde ac›s› dinmeyen yaralar açan hadisat ve icraate kar›flan flahsiyetleri özellikle büyük hizmetleri sabit sahabeyi yarg›lamak de¤ildir. Hakk›, gerçe¤i, do¤ruyu bulmay›, görmeyi engelleyen ön yarg›lar›, zanlar›, sisleri silmektir. Büyük sahabenin de melâike de¤il, insan olduklar›n› vurgulamakt›r. ‹nsana en üstün flerefi veren ve yeryüzünde halifesi k›lan (Kuran-,2/30) Cenab-› Hak nezdinde her kul’un itibar› ›rsiyeti ile de¤il taati, takvas› ile ölçümlenir. Kur’an-› Kerim bütün insanlar›n Adem’in, Nuh’un soyundan gelmekle Peygamber evlâd› oldu¤unu belirlemifltir. Adem evlâd› içinde Habil de vard›r, Kabil de vard›r. Cenab-› Hak âlemlerin övüncü sevgili Peygamberimizin vahiyle bildirilen emirlerini tebli¤ ve telkinle ‹slâma davette Kureyfl’in mevkii, nüfuz ve servet sahibi kiflilerine müz’iç112 bir (köre) âmaya nisbetle öncelik tan›mas›n›, kafllar›n› çatmas›n› hofl görmemifl, an›nda sitem ve uyar›da bulunmufltur. Cenab-› Hak kat›nda kul’un de¤erini ›rsiyetin de¤il, samimî iman ve taatin, takvan›n belirledi¤ini kan›tlayan bir di¤er delil de yüce Peygamber’in öz amcas› Ebu Lehep ve onun efli hakk›ndaki ilâhî hükmüdür (Kur’an-111-1-5) 110 111 112
Ya¤mac›, çapulcu. Aç›klama. Tedirgin edici.
106
Türklük ve ‹slâmiyet Yüce Peygamber’in aziz aile efrad›na, aziz dostlar›na sevgi ve sayg› duymayan onlara yap›lan zulmü ve zalimleri k›namayan gerçek mümin düflünülemez. Yüce Peygamber’in aziz aile efrad›na, Ehl-i Beyt’e, aziz dostlar›na her Müslüman›n göstermesi do¤al sevgi ve sayg›n›n bu muhterem flahsiyetlerin de asla hofl görmeyecekleri tasvip etmeyecekleri; ‹slâm›n özüne, Kur’an’›n her mümin için çizdi¤i kiflili¤e uymayan flekil almas› do¤ru görülemez. Geçmiflte ‹slâm toplumunun iç yönetimi ile ilgili, gerçek müminlerin, Allah’›n da, Peygamber’in de hofl görmeyece¤ine inand›klar› elem verici olaylar›n yafland›¤› sabittir. Zulmü ve zalimi k›nama; do¤ruyu-yanl›fl›, hakl›y›-haks›z› tefrik mazluma sevgi, flefkat gösterme; ac›s›n›, elemini paylaflma, haks›zl›¤a karfl› direnifli destekleme; tebcil113 etmek yüksek bir ‹slâmî, insanî haslettir.114 Ancak zalimlerin sabit olan cürümlerinin sorumlulu¤unu bu olaylar›n yafland›¤› zaman ve çevre ile bu olaylarla hiçbir ifltiraki ilgisi olmayan toplumlara, kuflaklara (nesillere) teflmîl115 etmek ilâhî adalete uygun düflmez. Sorumlu k›lacak, k›nanacak bir fiil ve ihmalleri olmayan toplumlar›n, kuflaklar›n tan›k ve san›k olmad›klar›, geçmiflte yaflanm›fl; failleri, suçlular› Allah kat›nda eksiksiz bilinen müessif, elem verici olaylar›n an›s›n› kendi kendilerine eza116 ve ceza verme fleklinde bir matem ayinine dönüfltürmeleri ve ibadet erkân› hâline getirmeleri ilâhî vahiyle, semavî emirle yap›lm›fl bir düzenleme de¤ildir. Bu uygulama yüce Peygamberimizin hayat›, ö¤üdü örnek al›narak flekillendirilmifl bir muafleret117 de de¤ildir (Yüce Peygamber’in hayat döneminde ailesinin en aziz fertlerinin vefat›n› ilâhî emire r›za ile nas›l bir vakar, ac›ya tahammül ve sükûnetle karfl›lad›¤› bilinmektedir.) Bütün Müslümanlar›n sevme ve saymada birlefltikleri büyük mazlumlar›n da böyle bir erkân›, usulü vasiyet ettikleri, ruhlar›n›n bu uygulamadan, özellikle ‹slâm camias› içinde sevgi ve güven ba¤›n›, birli¤i zedeleyen, karfl›l›kl› yabanc›laflmaya dönüflen farkl› kümeleflmelerden huzur duyduklar›n› söylemek mümkün de¤ildir. Hz. Ali’nin ve evlâtlar›n›n, Ehl-i Beyt’in Kur’an’a ve yüce Peygamber’in aç›klamas›na, sünnetine uymayan ayr› bir yol izledikleri, ayr› bir mezhep oluflturmay› emel edindiklerini düflünmek ve ileri sürmek, aziz ruhlar›na Emevî zulüm ve bühtanlar›ndan118 daha fazla eza verir ve ümmet birli¤ini daha fazla zedeler, sarsar. ‹slâm inanç dairesinde iç iktidar kavgas›n›n mezhep ayr›l›¤›na dönüflmesi etnolojik, kültürel, sosyal siyasî etkilerin müflterek ürünü olmufltur. Su kayna¤›ndan ilâhî rahmet, feyz ve bereket olarak ya¤m›fl, ak›p taflm›fl olsa dahi, hangi kaba dökülse o kab›n rengini, biçimini al›r. O kaptaki mayi ve tortu ile ihtilât119 eder kar›fl›r. 113 114 115 116 117 118 119
Ululama. Tabiat, huy. Yaymak. ‹ncinme. Görgü. ‹ftira. Kar›flma.
107
Muzaffer ÖZDA⁄ Evrensel semavî gerçe¤i temsil eden dinler beflerî zaaflardan, kiflisel h›rslardan do¤an nifaklar› yenseler dahi, ayr› bir kavmin, millî kimlik duygusu veren millî kültür kal›plar›n› bütünüyle sökemezler. Semavî din, ilk tebligat›n ikmal edildi¤i kavmin hayat ve kültür dairesi d›fl›ndaki de¤iflik kavmî hayat ve kültür dairelerinde genellikle tebligat›n iletilifl, anlat›l›fl, anlafl›l›fl flekline ve ortam fark›na, yaflama tarz›na ba¤l› olarak ayn› din dairesinde az veya çok farkl› bir mezhep olarak belirir. Bir baflka anlat›mla, korunmas›na itina edilen millî, kavmî kimlik ve menfaatler kültür özellikleri mezhep kisvesi ile bütünleflir, öyle ifade edilir. Semavî dinin evrenselli¤i millî kültürel kimli¤in silinmesini gerektirmez. Millî kimli¤in korunmas› do¤ald›r. Ancak kültür farklar›n›n getirdi¤i yorumlar›n ve ilâvelerin iman esaslar›n› ümmet birli¤ini, millet birli¤ini bozacak seviyeye gelmesi sa¤l›kl› bir geliflme kabul edilemez. Semavî dinlerin bütün insanl›¤›n selametini, kurtuluflunu, evrensel bar›fl ve kardeflli¤i amaçlayan ilâhi emir ve tebligat olmalar› anlafl›lma ve uygulama safhas›nda sadece flahsî, zümrevî de¤il, kavmî ve kavimler toplulu¤u seviyesinde de amaca ayk›r›, bencilli¤e, menfaat kavgas›na tahakküm h›rs ve emellerine alet edilmelerini önleyememifltir. ‹slâm öncesi Arap-Fars çekiflmesi ‹slâm döneminde de biçim ve mahiyet de¤iflikli¤i kazanarak sürmüfltür. ‹slâm tebli¤i Arap yurdu, Arap hayati alan› d›fl›nda sadece tevhide,120 hidayete,121 do¤ru yola, mümin kardeflli¤inde birli¤e ça¤r› niteli¤i tafl›mam›flt›r. Emevî Arap ›rkç› saltanat›n›n sömürüsü, ‹slâmla özdefllefltiren Arap hars›n›n, dilinin, muafleretinin cebren yay›lmas› gibi hata ve ifratlar yaflanm›flt›r. Arap dilinde, Arap olmayan bütün yabanc› kavimleri tan›mlamak için kullan›lan ACEM, ACEM‹ (UCUM‹) sözcü¤ünün esas anlam› dilsiz demektir. Arap, Arapçadan baflka dille konuflan kavimleri ‹slâmdan önce de dilsiz saym›flt›r. ‹slâm döneminde ise Arab›n, Arap din adam› ve siyasetçisinin Arap ana diline verdi¤i önem, tan›d›¤›, kabul ettirmek istedi¤i mevkii Allah’›n emir ve r›zas›n›, Kur’an’›n, ‹slâm›n amac›n› aflan bir mahiyet ilâhî ça¤r›n›n Arapl›¤›n siyasî, iktisadî, kültürel sömürü ve tahakkümüne alet edilmesi niteli¤ini kazanm›flt›r. Arapçan›n Tanr› dili, cennet ehlinin lisan› oldu¤u ileri sürülmüfl, çeliflkilere yol açan ifratlardan kaç›n›lmam›flt›r. Tevhide, do¤ru yola, kurtulufla davette, tebligatta; kudsiyetin zarfta, mazrufta, ka¤›tta, mürekkepte, harfte, hecede de¤il; aç›kça ifade etti¤i, iletti¤i düflüncede; izledi¤i amaçta oldu¤u dikkatten kaç›r›lm›flt›r. ‹slâma kazanmada onlara ilâhî kelâm›n beyan etti¤i gerçekleri öz dilleriyle ö¤retmek, ikna ve irflat etmek, ayd›nlatmak de¤il, tâbi k›lmak, itaat ettirmek öncelik alm›flt›r. Kur’an’›n herkesçe anlafl›labilecek aç›k anlam›yla yay›lmas›n›, ö¤renilmesini teminden çok, kitleleri yönetme kolayl›¤› sa¤lamak için kutlu bir s›r gibi saklama, bilgiyi siyasî iktidarla bütünleflen ulema tekelinde tutma politikas› benimsenmifltir. Acem, dar çerçeveli özel anlam› ile ‹ran’›, Fars toplumunu ifade eder. Farsl›¤›n Emevî Arap ›rkç› politikas›na karfl› muhalefeti sadece masum Ehl-i Beyt mensuplar›na muhabbet 120 121
Birlefltirme. Do¤ru yolu arama, yol gösterme.
108
Türklük ve ‹slâmiyet hissinden ve ‹slâm dairesinde eflitlik hukukunu, adaleti savunma gayretinden de¤il, ‹slâma uysa da uymasa da ‹slâm öncesi döneme ait inançlar›n de¤er yarg›lar›n› kültür kal›plar›n› tarihî miras›, genel çerçevede kavmî menfaati koruma gayretinden de güç alm›flt›r. Emevî saltanat›n› y›kan ayaklanmada Arap ›rkç›l›¤›ndan flikayetçi bütün unsurlar, özellikle Türkistan serhattinde, Horasan’da ‹slâm dairesine kat›lm›fl Türk kökenli zümreler de önemli bir yer tutmakla beraber, sonucu belirleyen siyasî düzenleme a¤›rl›¤›n ‹ran Fars unsurunda oldu¤unu göstermektedir. Ayaklanma Evlad-› Resul, Ehl-i Beyt sevgisi, yandafll›¤› manevî ortam›nda haz›rlanm›fl olmakla beraber ‹ran-Fars kökenli muhalefet için öncelik tafl›yan amaç, devlet iktidar›na ortak olarak kavmî menfaatlerini korumak, sosyal statülerini yükseltmek ve güvene almakt›r. (Haflimiler Emevî iktidar›na muhalefette birleflmifl olmakla beraber hilâfete ailenin hangi dal›n›n gelece¤i hususunda görüfl ve eylem birli¤inden yoksundurlar. Hz. Abbas soyu, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin çocuklar› örtülü de olsa çekiflme içinde bulunmakta idiler.) ‹ktidar talebinde, olaylar› ve kitleyi güdümlemede, Peygamberimizin amcas›n›n o¤lu, damad›, manevî evlad›, aziz arkadafl› Hz. Ali sulbünden 122 gelenler de¤il, yüce Peygamberimizin de, Hz. Ali’nin de amcas› olan Hz. Abbas’›n sulbünden gelenler inisiyatif gösterip ön s›ra ald›klar›ndan Endülüs d›fl›nda kalan ‹slâm ülkelerinde Abbasi saltanat iktidar› kuruldu. Abbasi halifeleri (sultanlar›) sadece genifl Emevî ailesini ve yandafllar›n› topyekûn denecek flekilde imha ile yetinmediler. ‹ktidarlar›na ciddî bir rakip gördükleri Hz. Ali evlâd›na karfl› da hayâ ve vicdana s›¤mayan bask› ve cinaî eylemlerde bulundular. Hz. Ali soyundan gelenlerin çilesi devam etti. Ancak ‹ranl›lar, kan icraatla bafllayan bu yeni saltanat döneminde; Abbasî hilâfetinde beklentilerine büyük ölçüde eriflmifl oldular. Devlet bürokrasisinde malî ve idarî ifllerde, ordu yönetiminde önemli görevler ‹ranl›lar›n eline geçti. Baflkent do¤uya kayd›r›ld›. Ba¤dat yeni bir baflkent olarak inflaa edildi. Fars dil ve kültürünün itibar› artt›. Acemlerin (Farslar›n) dilsiz olmad›klar› Farsçan›n da cennette geçerli bir dil oldu¤u kabul edilir oldu. Yahut böyle bir iddia art›k tekfir123 edilmez, hüsnü kabul görür duruma eriflti. Halife ünvan›n› tafl›m›fl ‹slâm devleti baflkanl›¤›nda bulunmufl olmalar›na ra¤men, Emevî ve Abbasi hükümdarlar›n›n büyük ço¤unlu¤unun bilinen, anlams›z, icaps›z kanl› icraatleri, uygunsuz yaflay›fllar› dikkate al›nd›¤›nda, bu hanedanlar›n büyük bir içtenlikle Allah r›zas›n› kazanmak, Peygamber sünnetine uymak gibi bir emel ve çabalar›n›n bulundu¤u söylenemez. Ümmete büyük ac›lar ve zararlar veren müessif tarihî olaylar›n, kanl› menfaat ve iktidar kavgalar›n›n daha da üzücü yan›, bu olaylarda ‹slâm›n kudsiyetinin, yüce Peygamber’in ‹slâma hizmeti geçen güzide flahsiyetlerin soylu ad ve hat›ralar›n›n istismar edilmifl olmas›d›r. Hz. Peygamber’in Cenab-› Hakk›n son elçisi oldu¤u, ‹slâm›n semavi tebligat›n›n onun hayat döneminde, ebediyete hicretinden önce ikmal edilmifl bulundu¤u, mezhep hakka 122 123
Döl, soy. Birine kâfir deme.
109
Muzaffer ÖZDA⁄ giden yol demek ise, bu yolun, aç›k ana caddenin, S›rat-i müstakin (do¤ru yolun) izan ve iman sahibi Müslüman için Kur’an’da belirlenmifl bulundu¤u dikkatten kaç›r›lm›flt›r. TÜRKLÜK VE ‹SLÂM‹YET Türklü¤ün ‹slâmla temas› Emevî Bedevî Arap saltanat› döneminde Arap ordular›n›n ‹ran üzerinden Maveraünnehir’e girmesi ile bafllar. Bu temas esasen semavî dinlerin ortak emeli olan üstün ahlâkî hayat› yaflayan, Yaradan’a karfl› mesuliyet duygusuna eriflmifl, köklü bir hukuk ve devlet gelene¤ine sahip Türk toplumlar›na Allah’›n son mesaj›n› duyurmaktan, ‹slâm› tebli¤ etmekten çok askerî bir iflgal ve talan niteli¤i tafl›d›¤›ndan kanl› mücadelelere yol açm›flt›r. Sasani ‹ran devletini y›kmakta ve mülküne el koymakta zorluk çekmeyen Araplar, Türk serhaddinde karfl›laflt›klar› güçlü direnifl, verdikleri zayiat, u¤rad›klar› yenilgiler sonucu son derece zalim ve tahripkâr, ‹slâm ülküsü ile ba¤daflmaz icraatlerde bulunmufllard›r. Arap yay›l›fl› Do¤u Anadolu ve Kafkasya’da da Hazar Türklerinin ve ‹ran kültürüyle ihtilât124 etmifl kadîm Türk topluluklar›n› direnifli ile karfl›laflm›flt›r. Yüce Peygamber’in torunlar›na, ‹slâma büyük hizmetleri olan sahabeye ve evlâtlar›na karfl› dahi son derece ac›mas›z davranan; hiçbir kural tan›mayan Emevîlerin Arap topra¤› d›fl›nda zulüm ve tahripkârl›klar›n› hangi boyuta erifltirebilecekleri kestirilebilir. Arap saltanat›, Emevî döneminde Türk ellerini istilâ harekât›nda ‹ran co¤rafyas›ndan derledi¤i gücü de kullanm›fl olmas›na ra¤men; Türk mukavemetini k›racak derinli¤e nüfuz edemedi, geniflleme serhat fleridi ile hudutlu kald›. Arap yönetimine giren hudut vilâyetlerindeki Türk halk›ndan ‹slâm› zamanla anlay›p benimseyenler ço¤ald›. ‹slâm dairesine giren bu Türk zümrelerinin Emevî saltanat›n› y›kan Horasanl› Ebu Müslim’in saflar›na kat›ld›klar›, Abbasi hanedan›n›n iktidara gelmesine yard›mc› olduklar› sabittir. Bu olay›n akabinde 751 y›l›nda Talas savafl›nda Çin istilâ ordusuna karfl› Arap-Türk askerî iflbirli¤i ve devam eden Çin tehdidi, Türk-Arap münasebetlerinin dostane geliflmesini kolaylaflt›rm›flt›r. Türklerin münferit veya küçük gruplar hâlinde gönüllü olarak ‹slâm› kabulleri ve ‹slâm devleti hizmetine girmeleri bu safhada belirdi. Üstün cesaretleri, faziletleri, askerî ve idarî yetenekleri Hilâfet ordusu saflar›nda ve devlet hizmetinde Cahiz’in “Fezail-ül Etrak’te” 125 aç›klad›¤› gibi nüfuz ve itibar kazanmalar›n› kolaylaflt›rd›. Yüksek komuta makamlar›nda ve yar› ba¤›ms›z eyalet valiliklerinde Türk yöneticiler görüldü. Abbasi ordular› saflar›nda ‹slâm serhaddinin korunmas› s›ras›nda giderek Türk kökenli askerlerin say›s› artt›. Hilâfetin hassa 126 muhaf›z gücünü dahi Türkler oluflturmaya bafllad›lar. Suriye ve M›s›r’da Toluno¤ullar›, ‹hflitler gibi Türk hükümetleri olufltu. 124 125 126
Kar›flma, kat›flma. Türklerin fazileti. Bir kimse ya da bir fleye özgü hal, özel.
110
Türklük ve ‹slâmiyet ‹ran ve Afganistan sahas›nda ayn› geliflme görüldü. Türk nüfuzu Gazne’den Hindistan’a kadar uzand›. Türklerin Abbasi nüfuz alan› d›fl›nda kalan kendi özyurtlar›nda, ba¤›ms›z devlet alanlar›nda büyük kitleler hâlinde ‹slâm› gönüllü kabulleri, 10. yüzy›l›n bafllar›na rastlar. ‹dilUral Türklü¤ü (Volga Bulgarlar›) Müslüman Bulgar Türk Devletini, Bat› Türkistan’da Karluklar Müslüman Karahanl› Türk Devletini oluflturdular. Türklü¤ün uzun bir tan›flma döneminden sonra millet olarak ‹slâmiyeti kabulü ‹slâmî Türk edebiyat›n›n en güzel eserlerinden biri olan Satuk Bu¤ra Han destan› ile kutsiyet tafl›yan bir fliirsel anlat›m gücüne ulaflm›flt›r: “Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa, Miraç’ta Cebrail refakatinde gök katlar›n› (semavat›) manevî mertebe ve yücelikleri aflarken selefleri olan Enbiyay› kiram› (ulu peygamberler) görür, tan›r; onlarla selâmlafl›r. Bir mübarek zat› tan›yamaz. Cebrail’e onun hangi peygamber oldu¤unu sorar. Cebrail, “O peygamber de¤il, Sizden 300 y›l sonra dünyaya inerek sizin dininizi, ‹slâm› Türk illerine yayacak ruhu mübarektir” deyince Peygamberimiz çok sevinir, Miraç dönüflünden sonra hergün bu mübarek zat için dua eder. Olay› müjdeledi¤i sahabeler Peygamberimize bu zat› kendilerine de göstermesi için ricada bulunurlar. Efendimiz Cenab-› Hakka yakar›r. O anda meclislerine gökten k›rk süvari süzülür, iner. Selâm ve sayg› ile yaklaflan bu yi¤itler toplulu¤unun Türk Hakan› Satuk Bu¤ra Han oldu¤u anlafl›l›r. Sahabeler sevinirler. Allah’a hamdü senada bulunurlar. Üç yüz y›l geçer. Büyük Türk yurdunda, Kaflgar’da Karahanl› Türk hükümdar›n›n bir o¤lu olur. Ona Satuk Bu¤ra ad› verilir. Do¤umu an›nda da¤lar, tepeler Tanr› zikriyle sars›lm›fl, güzel kaynaklar f›rk›flm›fl, bay›rlar, ormanlar çiçeklerle donanm›flt›r. Kâhinler, bu ola¤anüstü hâllerden Bu¤ra’n›n büyüyünce Müslüman olaca¤›n› sezerler. Hakan’dan onun öldürülmesini isterler. Annesi “bir çocuktan ne çekiniyorsunuz, büyüsün, dedi¤iniz gibi Müslüman olursa o zaman öldürürsünüz” diyerek katli önler. Satuk Bu¤ra 12 yafl›na erince seçkin bir binici, yi¤it bir silâhflör olmufl, k›rk yi¤it arkadafl edinmifltir. Genç Satuk Bu¤ra k›rk yi¤it arkadafl› ile atlan›r, ava ç›kar. Pefline düfltü¤ü tavflan onu doruklara do¤ru çeker. Yaln›z b›rak›nca dorukta heybetli bir ihtiyar belirir. Bu ihtiyar Bu¤ra’y› ‹slâma davet etmek, ona rehber olmak için Cenab-› Hak taraf›ndan görevlendirilen H›z›r Aleyhisselâmd›r. Bu¤ra Müslüman olur. Hakan baba vefat etmifl, tahta amcas› ç›km›flt›r. Bu¤ra amcas›n› ‹slâma davet eder. Amca, hak yoluna girmeyi reddetti¤i için depremle yar›lan yer taraf›ndan yutulur. Türk milleti Bu¤ra’n›n ‹slâma ça¤r›s›na koflar. Onu ve k›rk yi¤it arkadafl›n› izler. Bu¤ra bütün milleti bayra¤› alt›nda toplad›ktan sonra putperestli¤i kald›rmak, ‹slâm› yaymak için Çin’e karfl› savafl açar. Turfan’a ulafl›r. Birçok gaza ve fetihte bulunur. 96 yafl›nda gazi bir pir olarak Kaflgar’da vefat eder. Artuç’ta Meflhet denilen mevkide topra¤a verilir. (956) Satuk Bu¤ra Han’›n kendisi gibi mümin, mücahit, Hasan, Hüseyin, ‹sen ve Yusuf Kadir Han adl› dört o¤lu ve ayn› de¤erde dört k›z› vard›r. 111
Muzaffer ÖZDA⁄ K›zlar›ndan Ala Nur, Cebrail Aleyhisselâm’›n gökten getirdi¤i ilâhî ›fl›ktan Hz. Meryem gibi hamile kal›r. Do¤an erkek çocuk Ebu Talip o¤lu Ali gibi arslan gücü ve arslan seciyesi tafl›d›¤›ndan ona Seyit Ali Arslan ad›n› verirler. O da dedesi gibi ‹slâma ve Türklü¤e hizmet eder. Âlimler ve hâkimler istiflare ile onun Hz. Ali’nin o¤lu oldu¤unu anlarlar.” Milletçe ‹slâmla kucaklafl›p, kaynafl›p yeniden do¤uflun, Müslüman Türk kimli¤inin flekilleniflinin halk edebiyat› çerçevesinde ifadesi olan bu destan›n tarihî gerçeklik tafl›yan yönü, Satuk Bu¤ra Han’›n ‹slâmîyeti Karahanl› Türk devletinin resmî dinî olarak kabul ve ilân eden ilk Türk hakan› olufludur. Abdulkerim Satuk Bu¤ra Han (901-956) flehzadeli¤inde ‹slâm dinini ‹mam-› Azam Ebu Hanife’nin ›fl›kland›rd›¤›, rehber oldu¤u yolda tan›m›fl ve kabul etmifl oldu¤u, 924 y›l›nda hakan olunca da çok sevdi¤i milletini ‹slâma, ‹slâmda birli¤e davet etti¤i, hizmet döneminde bu emeli büyük ölçüde gerçeklefltirdi¤i bilinen tarihî flahsiyettir. Kaflgar’da, Artuç’ta, Meflhet mevkiindeki türbesi bugün de millî bir ziyaretgâht›r. Satuk Bu¤ra Han destan›n›n manevî ufku ve umumî çizgileri, Türklü¤ün, Türk halk›n›n büyük ço¤unlu¤unun ‹slâm hakk›nda benimsedi¤i, bafllang›çtan günümüze de¤iflmeyen görüfl, anlay›fl ve haleti, ülküyü de yans›tmaktad›r. ‹mam-› Azam Ebu Hanife (699-769), yüce Peygamberimizin ›fl›kl› izinde yürüyen ‹slâm›n en büyük hukuk mektebini kuran, Ehl-i Beyt’e gönülden ba¤l›, genifl ufuklu, sars›lmaz iman ve yüksek fazilet sahibi, dâhi, müctehid,127 üstat, f›k›h âlimidir. Küfe’de do¤mufltur. Arap de¤ildir. Dedesinin Kabil’den geldi¤i bilinmektedir. Kabil, Afganistan milât öncesi yüzy›llardan günümüze sürekli Türk göçü alan Turanl›, ‹ranl› kavimlerin iç içe yaflad›klar› bir aland›r.128 ‹mam-› azam›n ilk 52 y›l› Emevî zulüm ve istibdat döneminde, son 18 y›l› ayn› niteli¤i tafl›yan Abbasi döneminde geçmifltir. Ebu Hanife, Emevî yönetimini gas›p,129 gayr›meflru, ‹slâm d›fl› çizgide görmüfl, ›rkç› siyasetlerini, bask› ve zulümlerini, cinayetlerini takbih130 etmifltir. Genifl ilmi, üstün ahlâk ve fazileti ile halk içinde ve âlimler muhitinde kazand›¤› yüksek sayg›nl›k sebebiyle Emevî tiranlar›n›n, idarecilerinin kendilerine yandafl k›lmak için teklif ettikleri yüksek memuriyetleri, maddî menfaatleri, ölüm tehditlerine, fizikî eza ve afla¤›lamalara ra¤men kabul etmemifltir. ‹mam-› azam Ebu Hanife, Evlad-› Resul’ün haklar›n›n çi¤nendi¤i, onlar›n hizmetine imkân verilmedi¤i görüflündedir. Yap›lan haks›zl›¤›, bask›y›, zulmü k›namaktad›r. Zeyd b. Ali Zeynelabidin’in Emevî diktatörü Hiflam b. Abdülmelik’e silâhl› direnifl ve ayaklan›fl›n›n Hz. Peygamber’in Bedir savafl›na girifli gibi özünde hakl› ve kudsî bulundu¤unu söylemifltir. Ümmetin genifl kat›l›m›n› sa¤layamayan fliddet, kuvvet kullan›m›n›n masum halka zarar verece¤ine de iflaret etmifltir. Peygamber oca¤›n›n hayatta bulunan çera¤›131 mevkiindeki ilim sahibi muhterem üyeleri ile sürekli görüflmüfl, onlardan ders alm›fl, ilimlerinden yararlanm›flt›r. 127 128
129 130 131
Kur’an ve Sünette bulunmayan konularda bu iki temele ayk›r› olmamak üzere hüküm koyan; ictihad yapan. ‹mam-› Azam’›n dedesinin geldi¤i yer Kabil’dir. Ancak bu Afganistan’›n baflflehri Kabil de¤ildir. Buhara’n›n güneyinde bulunan bu yer günümüzde harabe hâlindedir. Bu O’nun Türk kimli¤ini daha da pekifltiren bir bilgidir. Genifl bilgi için: ‹bni Hacev’il Heysemi, Menâk›b-› ‹mâm-› Azam, çeviren: Ahmet Karadut, 49 Ankara 1982. Zorla alan, ya¤mac›, çapulcu. Çirkin görme, be¤enmeme. K›lavuz, pîr.
112
Türklük ve ‹slâmiyet ‹mam Zeyd ile Muhammed Bakir b. Zeynelabidin’le, Cafer Sad›k b. Bakir’le Abdullah b. Hasan’la sohbetleri, ilmî istiflareleri sabittir. Ancak daima mustakil içtihat sahibi kalm›flt›r. Ebu Hanife, Haflimî ailesine özellikle Ehl-i Beyt’e sevgi ve sayg› duymakla, gasp ve zalim Emevî iktidar›n›n son bulmas›n› istemekle Ehl-i Beyt’in, Abbasilerin bu iktidara karfl› mücadelelerini hakl› bulmakla birlikte; ‹slâm toplumuna riyaseti, imameti, ›rsiyetle ilgili do¤ufltan kazan›lm›fl bir hak saymamaktad›r. fiia mensuplar› gibi imameti iman rüknü görmemektedir. ‹slâm inançlar›na, de¤erlerine dayal› uhrevî, dünyevî düzende Bilali Habefli’nin Ebu Lehep’ten çok üstün oldu¤u görüflündedir. Hilâfetin, ‹slâm toplumuna riyasetin, imaml›¤›n takvay›, ilmî ehliyeti de¤erlendirmeyi amaçlayan bir umumî içtima ve meflveretle belirlenmesi gerekli¤ini düflünmektedir. Ebu Hanife, Emevî iktidar›n›n y›k›l›fl›n›, yüce Peygamberimizin amcas› Hz. Abbas evlâd›n›n; Abbasilerin yönetime hâkim olmalar›n› olumlu karfl›lam›flt›r. Ancak bu yönetimin de bask›c› bir saltanat hâlini almas› ve Hz. Ali evlâd›na zulmetmesi üzerine tenkitten, takbihten, muhalefetini belirtmekten kaç›nmam›fl, zulmü tasvip eder, icazet verir görüntüsü vermemek için hapis, iflkence ve ölüm tehdidi hâlini alan bask›lara ra¤men Abbasi yönetiminden memuriyet kabul etmemifl ve bu u¤urda can›n› vermifltir. ‹SLÂM ÂLEM‹N‹N KURTULUfi BEKLENT‹S‹ ‹mam-› Azam Ebu Hanife hayat›n› adad›¤›, ülkü edindi¤i Tanr› buyru¤unun özüne, ruhuna, Tanr› elçisinin irflad›na uygun hukukî, ahlakî, siyasî düzenin mektebini kurmufl; ö¤retim kadrosunu yetifltirmifl ve müfredat›n› haz›rlam›flt›r. Ancak ülküsünün gerçekleflmesi Emevî, Abbasi menfaatleri ile de¤il, ‹slâm dünyas›nda Türk önderli¤i ile mümkün olabilecektir. ‹mam-› Azam Ebu Hanife, Ravendi’nin “Rahatu’s Sudur” adl› tarihî eserinde kaydetti¤ine göre, son hac ziyaretinde gönlünü yüce Tanr›’ya açar, yakar›r: “Ey Tanr›m, benim içtihad›m do¤ru ve mezhebim (yolum) hak ise yard›m et; çünkü ben senin için Muhammed’in fleriat›n› (adalete, hukuk üstünlü¤üne dayal› yaflama düzenini) anlatt›m.” Bir an hafiften (manevî âlemden) gelen bir sesi alg›lar: “sen do¤ruyu söyledin. K›l›ç (egemenlik) Türklerin elinde bulundukça senin mezhebine zeval yoktur.” ‹mam-› azam Ebu Hanife’nin gönül kula¤›na bir müjde olarak eriflen bu ses, bu ilham gerçekte çok geçmeden ‹slâm ümmetinin de kurtulufl için yegâne çare gördükleri bir umumî beklenti hâlini alacakt›r. Doksan y›ll›k Emevî saltanat› döneminde Arapl›k, kavmî plândaki güç ve iradesini son hududuna kadar kullan›r. Genifl bir imparatorluk oluflturmakla beraber ‹slâm›n sinesinde kapanmayan yaralar açar. ‹slâm›n Abbasi hilâfeti (saltanat›) ça¤›, Abbaso¤ullar›n›n hükümette ‹ranl› unsurlara dayanarak, orduyu Türk as›ll› gençlerle takviye ederek iktidarlar›n› ve devlet hudutlar›n› muhafazaya çal›flt›klar› bir dönemdir. Ancak Abbasi yönetimi ‹slâm yurdunun siyasî birli¤ini korumakta oldu¤u kadar, ‹slâm iman ve itikad›n›n safiyetini korumakta da ciddî zorluklarla 113
Muzaffer ÖZDA⁄ karfl›lafl›r. Kabile rekabetleri, ‹slâma yenik düflen zümrelerin bât›l itikat ve itiyadlar› 132 ile renklenen, flekillenen hizipleflmeler, yeni mezhep oluflumlar›, bu hizipler, mezhepler aras›ndaki mücadeleler, Darül ‹slâm›133 birlik ve düzenden mahrum duruma sürükler. Abbasi halifeleri sadece ülkenin tümünde de¤il, baflkentleri Ba¤dat’ta, hilâfet saray›n›n çevresinde de emir ve nüfuzlar› kalmayan arkaik semboller durumuna düflerler. Arap ve Fars kavimleri enerjilerini ‹slâmî flevklerini yitirmifllerdir. Hicret’in 4. yüzy›l› (Milât 10. yüzy›l›) bafllarken, ‹slâm, siyasî ve manevî plânda müthifl tehlikelere maruz bulunmaktad›r. Zenci köle ayaklanmas› ile bafllayan Basra Körfezi bölgesini ellerine geçiren, Ahsa’y› merkez edinen, bütün Arabistan’› etkisine alan Karmatilik, ‹slâm› tamamen reddeden, mal ve kad›nda ifltirak› esas alan, ilkel ve vahfli bir komünizm hareketini devletlefltirmifltir. Karmatiler Basra’y›, Küfe’yi, fiam kap›lar›na kadar bütün Suriye’yi istilâ ile ya¤malarlar. Milâdî 930 y›l›nda Mekke’yi iflgal edip genifl tahribat yaparlar. Mekke ve Kâbe içinde 50.000 hac›y› katlederler. Zemzem kuyusunu cesetle doldururlar. Kâbe’yi soyup tahrip ederler. Bölge için yüzy›la yak›n bir süre korku ve endifle kayna¤› olan Karmati zorbal›¤›n›n ‹slâm d›fl›, ‹slâma ayk›r› mahiyet ve niteliklerine ra¤men, genifl bir alanda yandafl ve istinad134 noktalar› bulabilmesi, Emevî ve Abbasî diktatörlük yönetimlerinin içtimaî, iktisadî, hukukî siyasetlerinin ‹slâmî de¤erleri korumaya, iç dayan›flmay› güçlendirmeye müsait bir sosyal yap› oluflturmad›¤›na; bozulmaya, kokuflmaya yol açt›¤›na iflaret etmektedir. Ayn› zaman diliminde ‹ran’da Zerdüflti maziye dönüfl unsurlar› tafl›yan fiiî Büveyh’i saltanat› oluflur ve Ba¤dad’›, Abbasi halifesini denetimine al›r. Genifl tarihli ‹slâm ülkesi olan M›s›r Fatimi gulat (afl›r›) flia dâlâleti135 ile buhran içindedir. Halk›n bir bölümünün Firavunlar dönemi itikat ve itiyatlar›n› tafl›m›fl olduklar›n› bilmenin cüretkârl›¤› ile 6. Fatimi diktatörü (halifesi) Al-Hakim bi-Emrullah (Ebu Ali Mansur) giderek Firavunlafl›r, nihayet uluhiyetini, Tanr›l›¤›n› ilân eder. Tanr›l›¤›n› ilân eden El Hakim bi-Emrullah ‹slâm d›fl› dinlere karfl› müsamaha ve himaye gösterirken Müslümanlara karfl› ac›mas›zd›r. Do¤u Roma (Bizans), ‹slâm dünyas›n›n maddî, manevî, itikadî, siyasî plândaki bu sars›nt›s›ndan yararlanarak ‹slâma karfl› güçlü bir taarruza geçmifl, Avas›m ve Sugur’daki (Güneydo¤u Anadolu hudut vilâyetleri) ‹slâm halk›n› topyekûn esir ederek, k›y›ma tâbi tutarak, Do¤u Roma’y› eski hudutlar› ile ihya etme çabas›na girmifltir. Bizans imparatoru bunu da yeterli görmeyip Kudüs’ü alma, Araplar› Hicaz’a kadar kovma, Mekke’yi iflgal, Kâbe’yi tahriple orada ‹sa Mesih için bir taht kurma emellerini 132 133
134 135
Al›flkanl›k. Müslümanlar›n kendi vatanlar› olarak yaflayabilecekleri bar›fl yurdu; z›dd› “darul harp” savafl yurdu anlam›na gelen bu deyim, Müslümanlar›n bar›fl içinde yaflayamayacaklar› ülke demektir. Bir yer bir defa Müslümanlar›n eline geçer ve onlar taraf›ndan yönetildikten sonra, ebedî olarak “darul ‹slâm” say›l›r. Dayanma güvenme. Do¤ru yoldan ç›kmak.
114
Türklük ve ‹slâmiyet aç›klam›fl bulunmaktad›r. Suriye’nin önemli bölümünü, Lübnan’› iflgal etmifl, ‹slâm mabetlerini tahrip etmifl veya süvari k›t’alar› için tavlaya dönüfltürmüfltür. F›trat›na uygun flekilde asabiyet ve afliret nifak›na, kiflisel bencillik h›rs›na kap›l›p parçalanan, y›pran›p yorulan Arap âlemi merkezî irade ve otoriteden yoksundur. ‹slâm dairesine girdi¤i andan itibaren daima ‹slâm›n umumî menfaat, birlik ve dayan›flmas›ndan çok, Sasani ‹ran mazisine ve an›lan devletin kal›p ve geleneklerine, siyasî co¤rafyas›na ba¤l›l›¤a önem ve öncelik verme e¤ilimini koruyan Farisi ‹ran, ‹slâma içten ve d›fltan yönelen tehlikeleri önlemeye istidatl› yeterli bir sa¤l›kl› bir gücü temsil ve temin etme iktidar›ndan yoksundur. ‹mam-› Azam Ebu Hanife gibi duyan ve düflünenler ‹slâm›n tevhit sanca¤›n›n yükseliflini ‹slâm toplumunun birlik ve güvenli¤inin ancak Türklü¤ün koruyucu önderli¤inde gerçekleflece¤ine inananlar ço¤al›r. ‹SLÂM ÂLEM‹NDE TÜRK ÖNDERL‹⁄‹ Abbasi, Tuluno¤ullar›, ‹hflido¤ullar›, Samano¤ullar›, Gazneli devlet yap›lar› içinde di¤er ‹slâm milletleriyle tan›flma bir arada yaflama, yönetme staj› yapm›fl olan Türklük, Selçuklu ailesi yönetimindeki O¤uz Türklü¤ü ile ‹slâm dünyas›n›n yönetimini yüklenecektir. Türkler ‹slâm âleminde Allah’›n Ordusu olarak selâmlanacaklard›r. Büyük Selçuklular Tu¤rul Bey yönetiminde ‹slâm dünyas›ndaki maddî ve manevî da¤›n›kl›¤›, hac yollar› üzerindeki Bedevî flikâyetini sona erdirirler. 1058 y›l›n›n Oca¤›n›n 2. günü Ba¤dat’ta Türk ordusunun, çevre halk›n›n, uleman›n, mülkî erkân›n huzurunda yap›lan muhteflem bir törenle Abbasi Halifesi El-Kas›m bi-Emrullah, Do¤u’nun ve Bat›’n›n, yedi iklimi ile bütün ‹slâm âleminin dünyevî hâkimiyet ve yönetimini, müminlerin, ibadullah›n koruma ve gözetimini resmen Tu¤rul Bey’e devreder. Tu¤rul Bey’in beline ba¤lanan iki k›l›ç Do¤u’yu ve Bat›’y›, s›rt›na konan tek yakal› yedi renkli kaftan yedi iklimi, bafl›na konan sar›k ise an›lan âlemlere egemenli¤i, riyaseti temsil etmektedir. Gerçekte ve fiilde bu tören ‹slâm dünyas›nda Türklü¤ün önderlik ve koruyucu egemenlik döneminin bafllad›¤›n›n tescili olmaktad›r. Büyük Selçuklu sultan› Tu¤rul’a Do¤u’nun ve Bat›’n›n hükümdar›, Sultan-› ‹slâm, Rüknüddünya Veddin denilmesinin kiflisel bir iktidar olay› olmad›¤›, Türklü¤ün ‹slâm dini ve dünyas› için bir misyon yüklenmifl oldu¤u o ça¤da bütün Türk ayd›nlar›nca ve milletçe bilinmekte ve fleklen benimsenmektedir. Kuran-› Kerim’in 5. suresinin 54. ayetinde yap›lan ikaz’›n gerçekleflmifl oldu¤una inan›lmaktad›r: “Ey iman edenler, içinizden kim dininden dönerse, Allah müminlere karfl› alçak gönüllü, kâfirlere karfl› onurlu ve zorlu, kendisinin onlar› sevece¤i, onlar›n da kendisini sevece¤i bir kavim getirir ki, onlar Allah yolunda savafl›rlar ve hiçbir k›nayan›n k›nanmas›ndan 115
Muzaffer ÖZDA⁄ (dedikodusundan) çekinmezler. Bu Allah’›n lütfu, inayetidir ki onu kimi dilerse ona verir. Allah ihsan› bol olan ve en çok bilendir.” Karahanl› hanedan›ndan devlet ve kültür adam› Kaflgarl› Mahmut 25 Ocak 1072’de yazmaya bafllay›p 10 fiubat 1074’de ikmal etti¤i, 1077’de Ba¤dat’ta Abbasi Halifesi Mühtedi’ye takdim etti¤i Divan-› Lugatit Türk adl› büyük sözlükte flöyle denmektedir. “Allah’›n devlet güneflini Türk burçlar›nda do¤urmufl oldu¤unu ve Türklerin üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüfl oldu¤unu gördüm. Tanr› onlara Türk ad›n› verdi ve yeryüzüne hâkim k›ld›. Cihan ‹mparatorlar› Türk soyundan ç›kt›. Dünya milletlerinin dizgini Türklerin eline verildi. Türkler Tanr› taraf›ndan bütün kavimlere üstün k›l›nd›. Haktan ayr›lmayan Türkler Cenab-› Hak taraf›ndan hak üzerinde kuvvetlendirildi. Türkler ile beraber olan kavimler bile aziz oldular. Böyle kavimler Türkler taraf›ndan her arzular›na erifltirildiler. Cihan hâkimi olan Türklere herkes muhtaçt›r. Onlara derdini dinletebilmek ve her arzuya nail olabilmek için de Türkçe ö¤renmek lâz›md›r.” Arapça ve Türkçeye derinli¤ine vak›f, dil âlimi Kaflgarl› Mahmut, Abbasi Halifesine ve çevresine, Arap ayd›nlar›na Türkçe ö¤renmelerini teflvik için haz›rlad›¤› bu kitapta Hz. Peygamber’den flöyle bir hadis naklediyor. “Türk dilini ö¤reniniz. Çünkü, onlar için uzun sürecek bir hâkimiyet vard›r.” Kayna¤›na at›fta bulundu¤u bu hadisle ilgili olarak görüflünü de flöyle belirliyor: “Bu hadis e¤er sahihse 136 Türkçe ö¤renmek vaciptir. De¤ilse de ak›l bunu gerektirmektedir.” Tarihin seci, halîm,137 kerim,138 mümin olarak tan›tt›¤› Büyük Selçuklu Sultan› Tu¤rul Bey’in O¤uz Türklü¤ünün önemli bir kitlesi ile ‹slâm dünyas›na her türlü dâlâlet ve nifak odaklar›n› da¤›tarak getirdi¤i adil bar›fl ve huzur düzeni, birlik ve dayan›flma Asr-› saadetten beri dört yüzy›l boyunca elem çekilerek, büyük özlem duyularak beklenmekte idi. Bu nedenle Ravendi, o ça¤da ‹slâm dünyas›ndaki mutluluk ve flükran duygusunu, Tu¤rul Bey’in bir ad›n›n da Muhammed oluflunu dikkate alarak flair mizac› ve coflkusu ile flu mealde yans›tmaktad›r: “Rahîm139 ve kerim Allah ezelde iki ulu kifliye Muhammed ad›n› lây›k gördü. Arap ebedî kameri Hz. Muhammed Mustafa Hatem-ül Enbiya, Peygamberli¤in mührü, Allah’›n son elçisi oldu. Dinî zulümden kurtard›. Di¤eri (‹ran-Turan) ülkelerinin flah› (Muhammed Tu¤rul) hayat›nda ‹slâm ülkelerinde iktidar mührünün sahibi oldu. Bu ülkeleri adaletle mamur ve ihya etti.” ‹slâm âleminde Büyük Selçuklularla bafllayan, I. Dünya Savafl›’n›n bitimine kadar devam eden koruyucu önderlik görevinin; Türk egemenli¤inin bu âlemi içine düflmüfl bulundu¤u 136 137 138 139
Gerçek. Yumuflak. Cömert, ulu, büyük. Esirgeyen.
116
Türklük ve ‹slâmiyet manevî fikrî siyasî periflanl›ktan, anarfliden, varl›¤›na yönelen a¤›r tehdit ve tehlikelerden kurtard›¤›, ‹slâm› yüceltti¤i, ‹slâm co¤rafyas›n›n hudutlar›n› geniflletti¤i ve uzun süre büyük özveriyle baflar›l› flekilde korudu¤u sabittir. Selçuklular›n Türk, ‹slâm ve Dünya tarihi aç›s›ndan hayatî önemde bir icraatleri de Do¤u Roma’y› (Bizans) ‹slâm için bir tehdit olmaktan ç›karmalar›, Orta Do¤u co¤rafyas›ndan uzaklaflt›rmalar›, Anadolu üzerindeki Roma-Grek sömürge hâkimiyetine son vererek Türklü¤e yeniden kazand›rmalar› ebedî Türkiye’yi kurmalar›d›r. Selçuklu Türkiyesi kurulufl safhalar›nda gö¤üslemek zorunda kald›¤› Birleflik Avrupa ekonomik, politik ve askerî gücünü temsil eden Haçl› istilâ ordular›n› ve ald›¤› destekle güç kazanan Bizans taarruzlar›n› karfl›lar ve k›rarken sadece kendi varl›¤›n› de¤il, Darül ‹slâm›, ‹slâm iman ve irfan›n›, medeniyetini de korumak mevkiinde bulunmufltur. Bu görevi ola¤anüstü bir fedakârl›k ve baflar› ile ifa etmifltir. ‹slâm dünyas›n›n Haçl› sald›r›lar›na karfl› savunma külfetinin aslî yükünü Anadolu Türklü¤ü yüklenmifltir. Yeryüzünde tarih boyunca hiçbir millet, evrensellik ifade eden bir din ve ümmeti için veya millet üstü bir ekonomik politik birlik için koruyuculuk ve yöneticilik görevini ‹slâm dini ve ümmeti çerçevesinde Türklü¤ün gösterdi¤i ihlâs140 ve özveriyle millî bencillikten mutlak manada uzak, öz varl›¤›n› tüketme cömertli¤i ile yüklenmemifltir. Türkler ‹slâm âlemindeki koruyucu yönetim ve önderliklerini Selçuklulardan sonra, bat›da Osmanl›, Güney Asya’da Hint alt k›t’as›nda Babür ‹mparatorluklar› ile sürdüreceklerdir. Osmanl› ‹mparatorlu¤u tarihin tan›d›¤› süper devletlerin en uzun ömürlüsü ve en flereflisidir. Son evrensel ‹slâm devleti olan Osmanl› ‹mparatorlu¤u, Emevî ve Abbasi ‹mparatorluklar›n›n hiçbir zaman yönelmedi¤i ve eriflmedi¤i seviyede ümmet idealine hizmet etmifllerdir. Afla¤›da s›ralanan isim ve ünvanlar, bu devletin ve onu yaflatan toplumun ba¤land›¤› mefkûreyi141 yans›tmaya yeterlidir: Ertu¤rul Gazi, Osman Gazi, Orhan Gazi, fiehitler fiah› Gazi Murat Hüdavendigar, Gazi Y›ld›r›m Bayaz›t, Gazi Mehmet Çelebi, Gazi II. Murat Han, Gazi Fatih Mehmet Sultan, Gazi Sultan Bayaz›d-› Veli, Gazi Yavuz Sultan Selim, Gazi Kanunî Sultan Süleyman. Bursa’n›n fethinden k›sa bir süre sonra Orhan Gazi için inflaa edilen caminin kitabesi de toplumun mefkûresini ve devletin siyasî hedeflerini iflaret etmektedir: “Sultan ‹bn-i Sultan-el Güzzat Gazi ‹bn-el Gazi, Sucaüd-devle ve’d din, merziban-el afak pehlivan-el cihan Orhan ‹bn-i Osman.” Osmanl›n›n birbirleriyle ba¤lant›l› iki misyonu olmufltur. Selçuklu iktidar›n›n çöküflü ile çözülen Türkiye birli¤ini yeniden kurmak; ‹slâm birli¤ini yeniden kurmak ve savunmak. Türklü¤ün ‹slâm sanca¤› alt›nda verdi¤i bin y›la yaklaflan savafl›n hayatî önemde baz› sonuçlar› günümüzün temel meseleleri ile s›k› ba¤lant›lar› da dikkate al›narak hat›rlanmal›d›r. 140 141
Do¤ru, temiz sevgi. Ülkü, ideal.
117
Muzaffer ÖZDA⁄ TÜRKLÜ⁄ÜN ‹SLÂM ÂLEM‹N‹N KORUYUCU ÖNDERL‹⁄‹N‹ YÜKLENM‹fi VE 20. YÜZYILIN BAfiINA KADAR BU M‹SYONU SÜRDÜRMÜfi OLMASININ SONUÇLARI 1- Türk dil, kültür ve tarih co¤rafyas›ndaki bütün Türk toplumlar›n›n ‹slâm inanç ve kültürleriyle bütünleflmesi sa¤lanmadan önemli bir kitlesinin ana yurdu boflaltarak Acem, Hint ve Arap ülkelerinin yönetimlerini ‹slâm âleminin birli¤ini kurmay›, savunmay› yüklenmesi Türk millet birli¤inin kurulmas›n› zorlaflt›rm›fl, Türk gücünün öz varl›¤› için a¤›r zararlara, tehlikelere yol açacak ölçüde afl›r› ve fuzulî y›prat›lmas› sonucunu vermifltir. Türk hanedanlar›n›n ümmet birli¤ini sa¤lama ve Dar’ül ‹slâm› koruma, geniflletme gayretine verdikleri öncelik ve izledikleri kültür politikalar›; Türk toplumlar›nda millet birli¤i, Türk kimli¤i ve Türk vatan› fikrinin, Türklü¤ün meflru hayatî menfaatlerinin düflünülmesini, korunmas›n›, güvene al›nmas›n› zorlaflt›racak ölçüde geri plâna at›lmas›na, unutturulmas›na yol açm›flt›r. ‹slâm dairesindeki Türk imparatorluklar›nda ve devletlerinde; Arap ve Fars toplumlar›nda, bu toplumlara mensup hanedanlarca yönetilen devletlerde görüldü¤ü flekilde Arap vatan›, Acem ülkesi, mülkü anlam›nda baflkas› ile ortakl›¤› kabul etmeyen bir Türk yurdu fikrine itina gösterilmemifltir. Bu durum Türk vatan›n›n fizikî bütünlü¤ünün ve yekpare kültür birli¤inin kurulabilmesini, korunabilmesini engellemifltir. 2- Bir ümmetin, di¤er milletlerin yöneticili¤ini, koruyuculu¤unu yüklenmifl hiçbir milletin yöneticileri ‹slâm dairesindeki Türk ‹mparatorluklar›, Türk hükümetleri ve Türk ulemas› ölçüsünde öz dillerinin geliflmesini, yay›lmas›n› ihmal etmemifltir. Türk ‹slâm devletinde, ‹mparatorluklar›nda Arapçaya ve Farsçaya verilen önemin, izafe edilen kudsiyetin Türkçeden esirgenmesi, an›lan dillerin bir süre veya sürekli resmî dil olarak kullan›lmas›yla da yetinilmeyip bilim ve edebiyat dili olarak kullan›lmas›, Türkçenin e¤itimden d›fllanmas›, ö¤retimin her kademesinde Türk dilini e¤itimin aslî dili yapan bir medrese örgütlenmesine gidilmeyifli, Türk kültürünün geliflimini, e¤itimin halk taban›nda yay›lmas›n› engellemekle kalmam›fl; bu Türk devletlerini uzun vadede Türk milletinden çok, devletin korunmas›na, güçlenmesine dikkate de¤er bir katk›lar›, emek ve gayretleri olmayan Arap ve Fars milletlerinin menfaatlerine, kültürlerine hizmet eder duruma getirmifltir. Bu tutum Arap, Fars, Hint toplumlar› üzerinde devlet kuran koruyucu, yönetici Türk zümrelerinin, bu ülkeleri yurt edinen Türk topuluklar›n›n büyük ölçüde veya tamamen an›lan milletler içinde erimelerine yol açm›flt›r. Arap, Fars, Bat› Roma (Lâtin-Katolik), Do¤u Roma (Ortodoks-Grek), ‹spanyol, Portekiz, Frans›z, ‹ngiliz, Rus, Çin, Japon ‹mparatorluklar›nda sadece hanedanlar›n, idareci siyasî kadrolar›n de¤il, an›lan milletlerin din adamlar›n›n, rahiplerinin, âlimlerinin kudsiyet izafe ettikleri millî dillerini yönetimleri alt›na ald›klar› milletlere, halklara, toplumlara kabul ettirmek için gösterdikleri çok yönlü sürekli çaba ve ald›klar› sonuç ile Türklü¤ün egemenlik alanlar›nda, Hint, Arap, Acem âlemlerinde bu konuda gösterdi¤i, ihmal ile u¤rad›¤› a¤›r kay›p ve düfltü¤ü durumun k›yas› elem ve ibret vericidir. Arapl›k k›sa bir sürede Arapçay› yaymak ve hâkim k›lmakla Arap yurdu hâline getirdi¤i genifl bir co¤rafyay› savunmak için uzun süre kan ve can sarf›na, hiçbir özveriye, zahmete 118
Türklük ve ‹slâmiyet katlanmaya da ihtiyaç duymam›flt›r. Bu ifli Selçuklular, Eyyubiler, Memlûklular, Osmanl›lar gibi birbirlerini takip eden Türk idareleri gönüllü olarak yüklenmifllerdir. Farslar da tarihî ‹ran co¤rafyas›nda devlet kuran Türk hanedanlar›n›, öz milletlerinden çok uzun vadede Farsl›¤›n emel ve menfaatlerine yararl› olacak çizgide tutmay›; sonuçta Türk ve ‹slâm dünyalar›n› bölmeyi ve genifl tabanl› bir Türk toplumunun millî kimli¤ini y›pratmay›, kendilerine tâbi ve mahkûm konuma indirmeyi baflarm›flt›r. ‹ran Türklü¤ünün bu duruma düflüflünde izlenen kültür ve mezhep politikalar›n›n bafll›ca etken oldu¤u belirgindir. 3- Türk gücünün ‹slâm›, Darül ‹slâm› iç düflmanlar›na karfl› oldu¤u kadar çepeçevre d›fl dünyaya karfl› da yüzy›llar boyunca savunma için tek bafl›na sürekli mücadele zorunda kal›fl›, Türklü¤ü ‹slâm olmayan bütün milletlerin sürekli yo¤un düflmanl›¤›na, ortaklafla sald›r›lar›na, sistemli y›k›c›l›klar›na daimî hedef k›l›nm›flt›r. 4- Bu sürekli mücadeleyi bütün ‹slâm milletlerinin eflit özveriyle maddî manevî katk›lar› olmadan sürdürme, Türklü¤ü öz vatanlar›n› iman ve ihya edecek, bilimde, sanatta, iktisatta, kültürde verimli üretim yapabilecek milyonlarca evlâd›n›, büyük nüfus varl›¤›n› kaybetmesine yol açm›flt›r. 5- Selçuklular›n enerjilerini Orta Do¤u’yu idare ve savunmaya tahsis etmeleri, Türk gücünün bir bölümünün de Hindistan’›n fethi ve ‹slâm›n yay›lmas› ile meflguliyeti büyük Türkeli’nin, Türk ana vatan›n›n do¤u cephesinin önce Mo¤ol daha sonra Çin istilâs›na karfl› baflar›l› savunulmas›n› engellemifl, önemli kay›plara yol açm›flt›r. 6- Türklü¤ün ‹slâm milletleri üzerindeki uzun süreli hâkimiyeti Türk hanedanlar›n›n, hükümetlerinin külfeti, fedakârl›¤› hep Türk’e yükleyen ümmetçi politikalar›na, milletimizin engin flefkatine, hoflgörülü tutumuna, ‹slâm kardeflli¤i anlay›fl›na ra¤men milletimizin aleyhinde yo¤un haset ve husumet duygular› oluflmufltur. Kardefl ‹slâm milletleri ‹slâm dininin varl›¤›n›n ciddî tehdit ve tehlikelerine aç›k sald›r›lara hedef oldu¤u tarihî safhalarda dahi bu kavmî haset ve husumet duygular›n›n etkisinden s›yr›lamam›fllard›r. Kavmî, mahallî menfaatlerini ak›l almaz bir bencillik ve k›sa görüfllülükle ‹slâm›n umumî menfaatlerinin üstünde tutarak ‹slâm kardeflli¤ine dayan›flmas›na ayk›r› ‹slâm düflmanlar›yla iflbirli¤i yapmaktan kaç›nmam›fllard›r. 7- Türklü¤ün ‹slâm varl›¤›n› ve birli¤ini tehlikeye düflüren iman esaslar›n› zedeleyen mezhep ifrat ve ihtiyatlar›n›, kavgalar›n› manevî, ahlakî, siyasî çöküntüyü önlemek, ‹slâm› içten ve d›fltan yönelen sald›r›lara karfl› korumak için yüklendi¤i önderlik, ‹slâma ar›z olan hastal›klar›n Türk milli bünyesine Türk toplumuna da bulaflmas›na yol açm›flt›r. ‹slâm›n ilk dört yüzy›l›nda yaflanan sorumlulu¤unu Arap ve Acem (Fars) kavimlerinin ve bölgedeki sair unsurlar›n tafl›d›¤›, dinî ve mezhebî kisveye sokulan ve nifak sebebi yap›lan, flahsî, ailevî, kavmî menfaat hesaplar›, ihtilâflar› ‹slâm gücünün Türk önderli¤inde yükseliflini önlemek için Türklü¤e karfl› da fleytanî bir maharetle kullan›lm›flt›r.
119
Muzaffer ÖZDA⁄ M‹LLÎ BÜNYEM‹ZE ÂRIZ OLAN, M‹LLET B‹RL‹⁄‹N‹ ZEDELEYEN ENGELLEYEN RAHATSIZLIKLAR ‹slâm bütün insanl›k için evrensel semavî ça¤r›d›r. ‹slâm din ve medeniyet dairesine giren milletler içinde tarihî, co¤rafî, kültürel sebeplerle Araplar›n ve Farslar›n ayr› bir mevkileri vard›r. ‹slâm›n ilk üç yüzy›l›ndaki yay›l›fl ve medeniyet plân›ndaki gelifliminde hisseleri kadar, ‹slâma ar›z olan rahats›zl›klarda, yaflanan buhranlarda, nifak yaratan ihtilâflarda, bencilliklerde de an›lan milletlerin kat›l›mlar›, büyük sorumluluk paylar› bulunmaktad›r. Türklü¤ün ‹ran’la münasebetleri ‹ran-Turan mücadelesi çerçevesinde ‹slâm öncesi bin y›llar› kapsar. Türklü¤ün ‹slâmla tan›flmas›nda ve ‹slâm dairesindeki hayat›nda da ‹ran’›n (Farsl›¤›n) özel bir mevkii vard›r. Ancak Türklük ‹slâm›, Arab›n da Fars›n da kavmî bencilliklerinin asla ulaflamad›¤› evrensel görüfl ufku ve gönül zenginli¤i ile tevhit fluuru ve Tanr› aflk› ile benimsemifltir. Türklük S›rat-i müstakim’i Cenab-› Hakk›n emretti¤i, Hz. Peygamber’in ö¤ütledi¤i, Ehl-i Beyt’in, Hz. Ali’nin, büyük sahabenin yaflad›¤›, ‹mam-› Azam Ebu Hanife’nin anlatt›¤›, ö¤retti¤i özde ve biçimde benimsemifltir. ‹slâm öncesinde de Alah’›n birli¤i fikrine, tevhit inanc›na eriflmifl olan Türkler bu esasa, Allah’›n yüce Peygamber’e yapt›¤› tebli¤in özüne ayk›r› Arap, Fars kökenli bid’atlardan zümrevî, kavmî menfaat çekiflmelerinden bencilliklerden kaynaklanan bid’at ve ifratlar› uygun bulmad›lar. Türk toplumlar› bütünüyle Ehl-i Beyt’e, Evlâd› Resule, Hz. Ali’ye ve ahfad›na sevgi ve sayg› duymufl, onlara yap›lan zulmü ve zalimleri k›nam›fl ve vicdan›nda mahkûm etmifltir. Türklü¤ün milletçe ‹slâmiyeti kabul ederek ‹slâm sanca¤›n› yücelere tafl›mas› olay›n›, tarihî sürecini fliirlefltiren Abdulkerim Satuk Bu¤ra Han destan›ndaki motifler, Satuk Bu¤ra Han’›n o¤ullar›na, torununa verdi¤i adlar da milletimizin bu bak›fl aç›s›n› yans›tmaktad›r. Büyük ço¤unlu¤u Sünnî, Hanefî Müslüman olan Türk halk›, Türk toplumlar› Arap kültürünün ve kavmî menfaatlerinin etkisi alt›nda kalan medresenin resmîlefltirilip yüzy›llarca tekrarlanan bir görüflüne itibar etmemifltir. Muaviye, Yezid, Mervan, Ebu Süfyan, Amr vs. Sünnî Arap camias›nda bugün de itibar gören, flah›s ad› olarak kullan›lan sözcüklerdir. Çocuklar›na Ali, Hasan, Hüseyin, Fatma, Hanefi, Cafer, Sad›k, Haydar, Mehmet, Ahmet, Mustafa, Emine, Hatice isimleri gibi seve seve koyan; Ali Osman, Mehmet Ali gibi terkip yapan hiçbir Sünnî Türk, Arap ‹slâm tarihçilerinin Arap kavminin büyük dahileri olarak kaydettikleri, övdükleri yüce Peygamber’e vahiy kâtibi olarak hizmet etti¤ini vurgulad›klar› Muaviye’nin ve o¤lu Yezid’in ad›n› ad olarak kullanmay› arzu etmemifltir. Yezid kelimesini küfür ve hakaret saym›flt›r. Türk halk›n›n medreseyi, resmî ulemay› aflan bir hassasiyeti de, dört büyük sahabeyi sevgi ile kucaklarken cennetle müjdelenen on büyük sahabe içinde bulunan Hz. Talha ve Hz. Zübeyr’in Cemeldeki davran›fllar›n› tasvip etmeyiflini z›mnen göstermifl olmas›d›r. Sahabenin Allah kat›nda makbul, Peygamberimizden övgü görmüfl hizmetleri için flükran duymak, hay›rla, sayg› ile anmak, onlar için rahmet dilemek ‹slâm adab› gere¤idir. ‹flaret etmek istedi¤imiz husus, Türk halk›n›n kulland›¤› isimler aras›nda Talha ve Zübeyr isimlerinin yayg›n bir kullan›m kazanmam›fl bulundu¤udur. 120
Türklük ve ‹slâmiyet Böyle hoflgörülü, birlefltirici bir anlay›flla Arap, Fars âlemlerine, Orta Do¤u’ya giren, Küçük Asya’y› fetihle, ebedî Türkiye’nin temellerini atmaya yönelen Selçuklu hanedan› önderli¤indeki Türk boylar›n›n devasa problemlerle karfl›laflaca¤›, karfl›laflt›¤› belirgindir. ‹slâm› manevî çöküntü ve periflanl›ktan, ‹slâm dünyas›n› d›fl ve iç sald›r›lardan savunma görevini yüklenme, Türklü¤ü sadece ‹slâm düflman› d›fl güçlerin de¤il, manevî güçleri, ‹slâmî de¤erleri temsili müktesep hak ve imtiyaz kabul eden, böylece mahallî veya genifl kapsaml› nüfuz ve istismar a¤› kuran, menfaat sa¤layan unsurlar›n, odaklar›n da sald›r›lar›na hedef k›ld›. Selçuklu Türklü¤ünün sadece öz varl›¤›n›, kendi yurdunu de¤il, bir dünyay› yönetme görev ve sorumlulu¤u, bir ölçüde öz yurdunu ve millî kimli¤ini bu dünya için ihmal ve harcama niteli¤i kazanmaya bafllad›. Büyük Selçuklu hükümdar› sadece O¤uz Türklerinin yabgusu, hakan› de¤il; Araplar›n meliki, sultan›, Farsl›lar›n flah›, flehinflah›, kisras›, key’i olarak tan›nmal›, tan›t›lmal› idi. Bu çizgide Farsl›¤›n ‹slâm öncesi hars›142 ve siyasî miras›yla da ba¤lant› kuruldu. Selçuklu hükümdar isimleri, yönetimin Arap ve Fars milletlerine yaklafl›m çabalar› ölçüsünde millî köklerinden, kendi halklar›ndan uzaklaflmas›na da bir ölçü kabul edilebilir. Sultan-ül âlem, nasrüddevle, Sultanül Muazzam, Melükül Muazzam, Hakanül Muazzam ünvanlar›, Celalettin Melikflah, Rüknettin Berkyaruk, Kudbettin Melik-fiah, ‹zzettin Keykavus, Alaattin Keykubat, G›yaseddin Keyhusrev benzeri hükümdar isimleri çok milletli bir ‹slâm imparatorlu¤unu Arap ve Fars âlemlerini yönetmenin gerekli k›ld›¤› sosyo-politik, diplomatik maharet olarak da de¤erlendirebilir. Ancak Selçuklu Türk Hanedan›n›n Acun beyi sultan’ül âlem mevkiine ç›kmas›n›n, Türklü¤ün ‹slâm dünyas›ndaki kurtar›c›, koruyucu güç s›fat›yla egemenli¤inin, Türk dili bayra¤›n› yüceltti¤i Kaflgarl› Mahmud’un ümit etti¤i ve özledi¤i gibi ümmet devletinin gönderine çekilmesini sa¤lad›¤› söylenemez. Acem (Fars) ve Arap mekânlar› O¤uz Türklü¤ünü kendi hayat ve zihniyet kal›plar›na dökmeye çal›fl›rlar. Genifl bir co¤rafyada çökmüfl, çözülmüfl devlet kal›plar›n› ayn› yap› malzemesi ile onarma, Türk halk kitlesini özellikle göçebe Türkmen boylar›n›, yörükleri devlet nimetinden mahrum etme sonucunu verdi. ‹mparatorluk yönetimi kurucu, kurtar›c› öz halk›na bürokrasisi ile, bürokrasinin benimsedi¤i dille giderek yabanc›laflt›. Ümmet dayan›flmas›n›n kaybolmas›na, uzlaflmaz görüfl ayr›l›klar›na sebebiyet veren mihraklar kudsiyet istismar› ile nüfuz ve menfaat edinme amac›n› tafl›yan, büyük sahabeye ›rsiyet ba¤› bulundu¤u, ilâhî s›rr›, hikmeti, ilmî temsil etme gibi iddialar ileri süren Arap, Acem muhitinden gelme unsurlar da sadece kendi ülkelerinde de¤il, Türklü¤e yeniden yurt olarak aç›lan topraklarda da Selçuklu hükümdarlar›n›n çevresinde, Türk kenti içinde imkânl› ve imtiyazl› bir mevkii edindiler. Tanr› buyru¤unun kaybolmadan, bozulmadan, mânâ çarp›t›lmas›na maruz b›rak›lmadan muhafaza edilmesine ne kadar itina gösterilse yeridir.
142
Kültür.
121
Muzaffer ÖZDA⁄ ‹man ve ‹slâm esaslar›n› ve ümmet birli¤ini koruma fluuru böyle bir itinay› elzem k›lar. Ancak uygulamada gayret bu amaçla s›n›rl› kalmaz. Emevî-Abbasi Arap hilâfetinin öncelikli gayreti Kur’an’›n ifade etti¤i ilâhî gerçe¤in yay›lmas›, bütün halklar tarf›ndan anlafl›larak ö¤renilmesi ve ‹slâmlaflt›rma de¤il; Arap merkezî iktidar›na tâbi k›lmad›r. Araplaflt›rmad›r. Bu nedenle Arapl›¤›n d›fl›nda kalan milletlerin Kur’an’›, Tanr› emirlerini dillerine aktararak anlamalar› de¤il, ezberlemeleri istenir. Kur’an Arapça de¤il, Rabça gösterilir. Tanr› nezdinde Arapçadan gayr› muteber dil olmad›¤› ileri sürülür. Kur’an’da isimleri kay›tl› olan 25 peygamberin ismi verilmeyen ve her kavme gönderildikleri bildirilen peygamberlerin hangi dille mesaj ald›klar› ve Tanr›ya nas›l elçi olduklar› üzerinde durulmaz, düflünülmez. ‹badetin kulun Tanr›ya s›¤›nmas›, gönlünü açmas›, yakarmas› oldu¤u dikkatten uzak tutulur. ‹badet dilinin Arapça olmas› nas (do¤ma) hâline getirilir. Tanr› emri gibi gösterilir. Bununla da yetinilmez; müminin, Müslüman›n namazdaki, namaz d›fl›ndaki dualar›n› Allah’a yakar›fl›n›, yalvar›fl›n› öz diliyle yapmas›na icazet143 verilmez. Böyle bir yaklafl›m dinden sapma say›l›r, hofl görülmez. Vaaz ve nasihat olan hutbeler dahi Arap olmayan, Arapça bilmeyen ülkelerde de Arapça okunur, söylenir. E¤itimin ça¤›m›za nispetle son derece hudutlu oldu¤u, kitap yaz›m ve da¤›t›m›n›n, bilgi iletifliminin kolay olmad›¤›, a¤›r masraf› gerektirdi¤i bir dönemde ilme, ‹slâmî ilimleri ö¤renmeye ayr›lan zaman›n ömrün büyük bölümünü Arapça’y›, Arap lûgatini,144 k›raatini,145 gramerini, sarf,146 nahiy, kelâm›147 ö¤renmekle, Arap ülkelerinde seyahat ve ikametle geçmesi medresede aslî ö¤retim dilinin Arapça olmas›; Arapl›¤›n d›fl›ndaki milletlerin manevî ve fikrî hayatlar›, millî edebiyatlar› için bir kafes, bir pranga, a¤›r bir bask› olmufltur. Farslar›n millet ço¤unlu¤u ile kendi yurtlar›nda yerleflik hayat düzeninde bulunmalar› ve kendi harslar›na öncelik tan›yan kavmî fluurlar›, Türklü¤ün ‹slâm dünyas›na yönetici, hâkim millet olarak giriflinden önce dillerinin istiklâlini kazanmalar›yla kalmay›p Farsça’ya bir de ‹slâmî kudsiyet tan›nmas›n› sa¤lam›fl bulundu¤undan Türk halk› bu iki dilin kuflatmas›na, sald›r›s›na hedef olmufltur. Bu kuflatmada yaz›k ki Türk siyasî iktidar› ve Türk ulemas› (ayd›n›) büyük ço¤unlukla Arapça, Farsça dil bayraklar› alt›nda Türkçe’ye karfl› savaflm›flt›r. Böylece Türkçenin sadece mâbede girmesi de¤il, saraya, mahkemeye, tapuya, medreseye girmesi; fliirde, edebiyatta, idarî yaz›flmada kullan›lmas› da hudutlanm›flt›r. Türk, de¤il baflka milletlere Türkçe ö¤retmek; divanda,148 dergâhta, bârgâhta,149 pazarda, sarayda, kendi dilini dinletemez olmufltur. 143 144 145 146 147 148 149
‹zin. Söz, sözlük. Düzgün ve sürekli okuma. Çevirme. Söz, deyim. Allah sözü; kelâm bilimi. Meclis, toplant› hâli. Girilebilecek yer, çad›r, yüksek divan.
122
Türklük ve ‹slâmiyet Her an seyyar seferi ordu gibi hareket hâlinde olmas›n› gerektiren bir hayat tarz›n› yaflayan, böyle bir yaflama tarz›n›n gerektirdi¤i araç, gereç, giyim-kuflam, donat›m imkânlar›na ve bunlar› üretecek tekni¤e sahip bulunan, malkaralar›,150 sürüleri, y›lk›lar› ile yürüyen, konan-göçen, atefl yakt›¤› yeri ocak, kondu¤u yeri yurt k›lan, devlet kuran Türk boylar›n›n binlerce y›ldan beri koruyup yaflatt›klar› Arab›n, Acemin millî harslar›ndan, törelerinden üstün olup koruduklar› harslar›, töreleri vard›r. Böyle bir hayat tarz›n› sürdüren göçebe Türk boylar› ile yerleflik ziraatç› köy ve kasaba halk› ve merkezî imparatorluk yönetimi aras›nda uyum zorluklar› do¤aca¤› aç›kt›r. Yüksek ö¤renimi temsil eden nizamiye medreselerinin büyük merkezlerle hudutlu kald›¤› belirgindir. Köy ve kasabalarda öz dille yap›lmad›¤› ve kitleye hitab›nda, kitlenin e¤itiminde ise flifahî, yüzeysel biçimde kald›¤› bilinen ‹slâmî inanç ve ibadetle ilgili ö¤retimin konar göçer Türk boylar›na bu seviyede dahi eriflmedi¤i bilinmektedir. Yaflama tarz›n›n gerektirdi¤i serbest yararland›klar› yaylak ve k›fllak alanlar›ndan, imkânlar›ndan yoksun b›rak›lma ile geçimleri güçleflen a¤›r vergilenen, ‹mparatorluk ordusunda tatmin edici flekilde istihdam edilmeyen kendilerine ait bildikleri devletten beklemeye hakl› olduklar› öncelikte sevgi ve ilgi görmeyen Türk boylar›nda öz evlât olduklar› hâlde üvey durumuna düflürüldükleri, terk edildikleri ‹slâm tarihinde sahabenin Evlâd-› Resul’un önüne geçmesi gibi bir durum yarat›ld›¤› hissi oluflur. Üzüntüleri, k›rg›nl›klar› bu benzetiflle hassaslaflt›r›l›r. Selçuklular›n Anadolu’da yeni bir vatan kurma himmetleri asla küçümsenemez. Ancak millî vatan kavram›n› ve kaygusunu unutacak kadar genifl bir alana yaymak ve a¤›r yükler yüklemek suretiyle Türk gücünün bütünlü¤ünü korumakta güçlü¤e düflmesine, y›pranmas›na ve zedelenmesine yol açt›klar› da sabittir. Ayn› hatay› Osmanl›lar da tekrarlayacaklard›r. Umumî Türk tarihinde Türk boylar›, Türk hanedanlar›, ayn› hanedan›n kollar›, hanedan mensuplar› aras›nda üstünlük yar›fl›ndan, egemenlik alan› çekiflmesinden kaynaklanan savafllar az de¤ildir. Ancak Anadolu’nun yeniden Türk yurdu olarak inflaas›ndan sonra, halis Türk-Türkmen halk›ndan bir bölümünün, ümmetçi merkezî hükümet yönetimiyle bir ölçüde kültür ve menfaat farkl›laflmas›n›n yaratt›¤› uyuflmazl›k sebebiyle dinî bir mahiyet kazanan ayaklanmalar›n›n ilki, Horasanl› Baba ‹lyas’›n bafllatt›¤› Babaî hareketi ve Baba ‹shak Kefersudi’nin 1239-40 y›l›nda önderlik etti¤i ayaklanmad›r. Babaî Türkmen ayaklanmas›n›n bir ölçüde 1153 y›l›nda Büyük Selçuklu sultan› Sencer’e karfl› ayaklanan O¤uz boylar›n›n davran›fllar›na benzeyen bir yönü de bulunmaktad›r. ‹daredeki ‹ranl› vezir ve valilerin koyduklar› haraç ve talan niteli¤indeki a¤›r vergi yükünün hafifletilmesi için hakanlar›n›n flefkat ve adaletine s›¤›n›p ricada bulunan O¤uz boylar› ricalar› reddedilip kendilerine karfl› kozmopolit tenkil151 gücü kullan›l›nca, direnifle geçerler. ‹mparatorluk k›t’alar›n› etkisiz b›rak›p Sultan Sencer’i esir ederler. Kendilerini unutan 150 151
S›¤›r, büyükbafl hayvan sürüsü. Cezaland›rma.
123
Muzaffer ÖZDA⁄ Hakanlar› Sultan Sencer’i büyük hürmetle üç y›l yanlar›nda tutarlar. Sultan Sencer’e karfl› koyan, onu esir alan Türkmenlerin (O¤uzlar›n) siyasî ideolojik bir maksat ve iddialar› yoktur. Sadece flefkat ve adalet istemektedirler. Babaî ayaklanmas›nda iktisadî, sosyal, kültürel rahats›zl›klar dinî bir kisve giyinmifl, siyasî bir amaç kazanm›flt›r. Baba ‹shak Kefersudi ulûhiyyet iddias› ile ortaya ç›km›fl bulunuyordu. Ulûhiyyetin, semavî kudretin Allah’tan Peygamber’e, Peygamber’den Hz. Ali’ye, Hz. Ali’den imamlara ve son imamdan her asr›n bir kâmil insan›na geçmek suretiyle kendine eriflti¤ini ileri sürmekte idi. Emir-ül müminin, Sadr-› dünya Ve’d-din ‹shak ünvan› ile halife oldu¤unu ilân eden ve silâhl› eyleme geçen Türkmen Babas› Tokat, Canik, Sivas, fiarkikarahisar, Amasya, Sumeysat, Ad›yaman, Marafl, Kata bölgesi Türkmenlerini ve Anadolu’ya gelen Harzemlileri etkisine almay› baflard›. Mahallî hükümet güçlerine karfl› üstünlük kazanan, bir k›s›m Selçuklu idarecileri de kendi saf›na çeken bu Türkmen fleyhinin Amasya’da yenilip as›lmas› isyan› durdurmad›. Bir ‹slâm din adam› olmaktan çok bir Türk flaman› (kam) hüviyetinde görünen Baba ‹shak’›n ölümüne inan›lmad›. Gerek isyan bölgesindeki kasaba ve flehirler halk›na, gerekse Selçuklu nizamî güçleri ile ayaklanma hâlindeki Türkmenlere a¤›r zarar ve kay›p verdiren bu ayaklanma ücretli Frank askerleriyle takviyeli imparatorluk ordusu taraf›ndan K›rflehir civar›nda nihaî bir karfl›laflma sonucu bast›r›ld› (1240). Babaî ayaklanmas›nda ifsat edici unsurlar›n önemli ölçüde rolleri, etkileri olabilir. Ancak olaylar›n ak›fl›n›n ve ulaflt›¤› sonuçlar›n ortaya koydu¤u, asla dikkatten kaç›r›lmamas› gereken siyasî sosyal gerçek fludur: Hanedan, saray ve bürokrasi, devletin kurucusu ve aslî kuvvet kayna¤› olan fatih Türkmen boylar›n›n manen ve maddeten ne durumda bulunduklar›n›, hangi zorluklarla karfl› karfl›ya bulunduklar›n›, ne gibi bir rahats›zl›k yaflad›klar›n›, dilek ve ihtiyaçlar›n› hissedemeyecek; gerekli tedbirleri alma yeterli¤i ve hassasiyeti gösteremeyecek ölçüde kozmopolitleflmifl, öz milletine yabanc›laflm›fl bulunmaktad›r. Bu durum olaylar›n kanl› bir ayaklanmaya dönüflünden, iç kanamaya yol açmadan vaaz ve nasihatla, irflatla anlaflma ve uzlaflma ile önlenmesini imkâns›zlaflt›rm›flt›r. ‹slâm toplumlar› içinde hikmeti, kerâmeti, manevî, semavî güçleri temsil etme iddias› ile siyasî önderli¤e; fleyhlikten flahl›¤a, imamete, riyasete yükselme giriflimi nadir görülen bir olay de¤ildir. Babaî ayaklanmas›n›n önemli yönü, devletin iktisadî, içtimaî, kültürel politikas›n›n tutars›zl›¤›n›n; resmî uleman›n, medresenin verdi¤i e¤itimin yetersizli¤inin; Türkiye Türkmenlerinin önemli bir kitlesini kendi içlerinden ç›kacak kendi dilleriyle konuflacak bir manevî rehbere, mürflide muhtaç k›lmas›; bir resul, mehdi beklentisine yöneltmesidir. Dikkate de¤er bir husus da Babaî ayaklanmas›n›n bast›r›lmas›nda ücretli Frank askerlerinden yararlan›lm›fl olmas›d›r. Mo¤ol darbesinin yaratt›¤› sars›nt› ve y›k›nt›, manevî ve kültürel buhran› bir süre daha da a¤›rlaflt›racakt›r. 124
Türklük ve ‹slâmiyet Türk ‹slâm yönetimleri ‹slâmî, hukukî ve ahlakî alanda Emevî ve Abbasi (Hilâfet) saltanat yönetimlerinden k›yas kabul etmeyecek ölçüde üstün bulundu¤u gibi, Türk toplumlar› da genelde Tanr› buyru¤una uygun samimî ‹slâm inanc› ve yaflay›fl›nda, samimî Ehl-i Beyt sevgisinde Arap, Fars toplumlar›ndan daima üstün durumda bulunmufllard›r. Emevî saltanat› Arap ›rkç› tahakkümünü amaçlam›fl, Abbasi saltanat› an›lan ailenin menfaat ve iktidar›na öncelik vermifltir. Arap Müslümanl›¤› cahiliye devri asabiyetinin152 etkisinden -Asr-› saadet dönemi hariç- kurtulamam›flt›r. Fars Müslümanl›¤› da sonuçta Arap siyasî ve kültürel emperyalizmine karfl› ‹slâm dairesinde millî kimli¤i ve ba¤›ms›zl›¤› koruma gayretini aflan ‹slâm inançlar›n›, ümmet birli¤ini ve dayan›flmas›n› zedeleyen fiia hareketine dönüflmüfl, milliyeti mezhep k›l›¤›na sokmufltur. Abdulkerim Satuk Bu¤ra Han önderli¤inde kavufltu¤u ‹slâm›, ‹mam-› azam Ebu Hanife’nin gönül gözüyle, genifl ufkuyla kavrayan Türk toplumlar›nda, Hazret-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi’nin nurlu yolunda ve onu izleyen manevî mürflitlerin, âlimlerin Türk dilini, hars›n› ve millî kimli¤ini koruma yolunda gösterdikleri fluurlu gayret, Farslarda oldu¤u flekilde ‹slâmî dayan›flmay› zedeleyen bir fiia ifrad›ndan da itina ile korunmufltur. Hoca Ahmet Yesevi’nin hulefas›ndan153 Lokman Perende’nin halifesi Hac› Bektafli Veli, Horasan erenlerinden olup Niflabur’da do¤mufl, Anadolu’da Suluca Karacahöyük’te (Hac› Bektafl ilçesi) vefat etmifl, gönüller fatihi mümtaz bir flahsiyettir. Türklük fluurunun, Türk dil ve kültürünün rehberi, fetih ve gaza ruhunun seçkin bir temsilcisidir. Türk varl›¤›n›n Türk kimli¤i ile korunup sürdürülmesinde emeli ve hizmetleri cihangir fatihlerimizden daha verimli olan bir gönül fatihi de Yunus Emre’dir. Bu mümtaz flahsiyetler Türkiye Türklü¤ünün hizmetlerine, irflatlar›na, yabanc› kültürlerden hatal› düflüncelerden, ifsatlardan korunmaya en çok muhtaç olduklar› bir zaman diliminde yetiflmifllerdir. Afl›k Pafla, Türk varl›k ve birli¤ine yönelik kültürel sald›r›y› ve siyasî elitin böyle bir sald›r› karfl›s›ndaki ihmalinden do¤an kayg›s›n› Garipname adl› eserinde flöyle ifade eder: “Kamu dilde var idi zabt-› usül Bunlara düflmüfl idi cümle ukuul Türk diline kimse bakmaz idi. Türklerce hergiz gönül kakmaz idi. Türk dahi bilmez idi bu dilleri ‹nce yolu, ol ulu menzilleri.” 152 153
Soy ve kabilecilik gayreti. Halifeler.
125
Muzaffer ÖZDA⁄ Eserin ad›n›n Garipname oluflu da manal›d›r. Bir bak›ma Türk halk›n›n kendi kurdu¤u devlette; yönetimini, koruyuculu¤unu yüklendi¤i âlemde hanedan›n ve entelektüellerinin ihmali ile nas›l garip duruma düflürüldü¤ünü hat›rlatmaktad›r. ‹slâm, Hakka ça¤r›y› ve bu ça¤r›yla izlenecek yolu ifade eder. Ça¤r› tüm insanl›¤ad›r. Ancak bu daveti kabul eden milletlerin ‹slâm›, ‹slâm›n özündeki gerçe¤i, yüce amac› anlay›fllar›, ‹slâm ad›na yaflay›fllar› ayn› olmam›flt›r. ‹slâm her milletin seciyyesine,154 izan ve irfan›na, kültürüne göre bir ayr› kal›ba dökülmüfl (hizipleflmifl), mezhepleflmifltir. Hiçbir millet genelde ‹slâma Türklük ölçüsünde içten sevgi ve samimiyetle ba¤lanmam›flt›r. Türklü¤ün ‹slâm anlay›fl› Allah’a aflk, Allah’a sevgi ile uyum, teslimiyet olarak özetlenebilir. Hoca Ahmet Yesevi, Hac› Bektafli Veli, Yunus Emre, Afl›k Pafla Türk ruh ve seciyesine tercüman olarak bu ilâhî aflk›, sevgiyi dile getirirler. Hoca Ahmet Yesevi, Allah aflk›n› flöyle dile getirmifltir. “Iflk›ng k›ld› fleyda mini. Cümle âlem bildi mini Kaygum sinsin tuni küni, minge sin ok kirek sin Közim açt›m sini gördüm, kül gönülni singe birdim. Uruklar›m terkin k›ld›m minga sin ok kirek sin Sölesem min tilimde sin, közlesem min közimde sin Könglümde hem can›mda sin minge sin ok kirek sin” Yunus Emre ayn› ocaktan ald›¤› ateflle bu aflk› flöyle dile getirmifltir: “Aflk›n ald› benden beni, bana seni gerek seni Ben yanar›m tuni güni, bana seni gerek seni Aflkun afl›klar öldürür aflk denizine daldurur. Tecelli ile doldurur, bana seni gerek seni” fiu m›sra Yunus’u tarife yeterlidir: Sadece “‹y afl›klar, iy afl›klar; aflk mezheb-ü dindir bana” Türk toplumunda afl›k gelene¤i Hak afl›k› olma istidad› ile ba¤lant›l›d›r. Türk kültürü savaflç›s› Afl›k Pafla bu konuda inanç ve coflkusunu flöyle fliirlefltirir: “‹fl bu mülki aflk için düzdi Çalap Yir ile gök olmakl›¤a aflkdur sebep ‹y hüdaya do¤ru yoldan ›rmag›l Kendi aflkundan bizi ay›rmag›l” 154
Karakter.
126
Türklük ve ‹slâmiyet Türklü¤ün manevî rehberli¤ini yüklenen yüce mürflitlerin Allah aflk›n› dine temel k›l›fllar›nda ‹slâm›n özünü, ruhunu, ilâhî gerçe¤i, semavî mesaj›, sevgili Peygamberimizin irflad›n› do¤ru kavray›fl yan›nda milletimizi yabanc› menfaat mihraklar›n›n haris, hasis, ailevî, kavmî hesap ve emellerle sömürge çabalar›ndan koruma fluur ve itinas› da görülebilir. Türklük Anadolu’ya özgün bir millî kültüre, geliflmifl bir dile, cihangir devlet gelene¤ine ve teflkilât›na sahip güçlü bir millet olarak girmifltir. Türklü¤ün Anadolu’da Selçuklu öncesine ait derin bir k›demi olmakla birlikte O¤uz temeline dayal› Türkiye’yi Selçuklular kurmufllard›r. Anadolu Selçuklular› Büyük Selçuklu ‹mparatorluk çat›s› alt›nda toplanan genifl Türk kitlelerinin, hanedan›n›n Türkiye’yi kurmakla görevli dal› alt›nda birleflenleri temsil ederler. Büyük Selçuklu hanedan›n›n izledi¤i politika sonucu O¤uz Türklü¤ünün genifl bir alana yay›lm›fl olmas›, Türklü¤ün Selçuklulardan sonra bir tek Türk devleti çat›s› alt›nda birleflmesini zorlaflt›rmak, Türk toplumlar›n› ilgili olduklar› zeminlerden gelen etkilerle birbirlerinden uzaklaflt›rmak gibi millî menfaatlere ayk›r› bir gidifle yol açm›flt›r. Anadolu Selçuklu Hanedan› iktidar›n›n ve hükümetinin ‹lhanl›lar›n a¤›r bask›s› ve vilâyetlerde, uçlarda Türkmen beyliklerinin do¤uflu ile çözülmesi sonucu y›k›l›p siyaset sahnesinden çekilir. Unutulmamas› gereken gerçek, Küçük Asya’n›n Anadolu’nun yeniden canl› yurdu olarak sa¤lam temellerle infla edilmifl olmas›d›r. Selçuklu Türkiyesi kuruldu¤u andan itibaren Hristiyan Avrupa’n›n ortak düflmanl›¤›na hedef olur. Bu k›t’an›n topyekûn askerî gücünü, birli¤ini temsil eden Haçl› sald›r›lar› ile karfl›lafl›r. Sald›r›lar›n aslî amac›, Türkleri Anadolu’dan ç›karmak ve Orta Do¤u’ya hâkim olmakt›r. Seferler vahfli bir tahrip ve talan h›rs› ile yüzy›llar boyunca tekrarlan›r. Anadolu Türklü¤ü bu sald›r›lar› gö¤üsler ve k›rarken ilerden savundu¤u Arap ve Fars âlemlerinden pek hay›r görmemekle birlikte ana kaynaktan, ana yurttan sürekli takviye al›r. An›lan zaman diliminde Türkiye, k›tasal genifllikteki Türk hayat ve kültür co¤rafyas›n›n, Türk dünyas›n›n büyük k›sm›, merkez bölgesi olmad›¤› gibi, Türklü¤ün ço¤unlu¤unu toplayan bir s›klet merkezi de de¤ildir. TÜRK‹YE TAR‹H‹NDE OSMANLI DÖNEM‹ Türkiye Türklü¤ü Türk âleminin bat› ucu konumundad›r. Osmanl› uç beyli¤i de Türkiye Türklü¤ünün Do¤u Roma s›n›rlar› üzerinde bir uç beyli¤idir. Bu uç beyli¤i sadece Türkiye Türklü¤ünün Türkiye co¤rafyas›n›n siyasî birli¤ini kurmakla kalmayacak; Karadeniz kuzeyi, K›r›m, Kafkas, Güneydo¤u Avrupa, Balkan Yar›madas›, tüm Kuzey Afrika, M›s›r, Sudan, Somali, Habeflistan, Suriye, Irak, Ürdün, Hicaz, Yemen (Arap yar›madas›), Karadeniz, Adalar Denizi, Akdeniz alanlar›na egemen bir cihan devleti kurmay›, bu devleti siyasî tarihin en uzun ömürlü süper gücü mevkiinde tutmay› baflaracakt›r. Osmanl› ‹mparatorlu¤u Türkiye Türklü¤ünün devletidir. Bu ‹mparatorluk hiç flüphe yok ki Bat›l› milletlerin kurduklar› sömürge imparatorluklar›yla Çin ‹mparatorlu¤u ile asla k›yaslanamayacak ölçüde onurlu ve adil bir hukuk devleti düzenini temsil etti¤i gibi, ‹slâmî 127
Muzaffer ÖZDA⁄ de¤erlere ba¤l›l›kta Emevî, Abbasi ‹mparatorluklar›ndan da üstündür. Ancak flu gerçek de unutulmamal›d›r: Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun oluflum ve geliflim sürecinde izledi¤i politikalar, cereyan etti¤i zaman diliminde üstün baflar› sa¤lam›fl olsalar dahi, baflar›y› sürekli k›lacak tedbirlerin ihmali, baflar›lar› uzun vadede Türk gücünün israf› ve Türklük için kay›p hâline dönüfltürmüfl; Türk millî menfaatlerine zarar veren bir durum yaratm›flt›r. Osmanl› Beyli¤inin geliflim sürecinde jeopolitik konumunun da etkisi ile giriflti¤i gaza ve fetihler, bu beyli¤i Türkiye Türklü¤ü için cazip bir güç oda¤› hâline getirmekle birlikte; Balkanlar’daki süratli geniflleme, bu beyli¤i Türkiye Türklü¤ünün siyasî birli¤inin kurulmas›ndan hayli önce çok uluslu bir imparatorlu¤a dönüfltürmüfltür. Türkiye Türklü¤ünün siyasî birli¤inin kurulmas› Balkanlar’›n fethi kadar kolay ve süratli olmam›flt›r. Özellikle Karamanl›, Timurlu, Akkoyunlu, Safevî ve Memlûklü Türk devletleri ile Türk varl›¤› aç›s›ndan olumsuz sonuçlar veren kanl› mücadelelere girmekten sak›n›lamam›flt›r. Y›ld›r›m Beyaz›t Han’›n Türkiye birli¤ini yumuflak bir politika izleyerek gerçeklefltiren ve baflar›l› olan seleflerinin çizgisinden ayr›larak kuvvet kullanmak suretiyle sür’atle gerçeklefltirme giriflimi, mülkleri iflgal ve ilhak edilen Türkmen beylerinin Türkiye d›fl›ndaki Türk dünyas›n› kendi yönetimde birlefltiren Timur’a ilticas›na155 yol açar. Türk dünyas›n›n merkez alan›nda bulunan siyasî güç, tarihî gelene¤in, jeopolitik konumunun etkisi ile kendini Büyük Türk Hakanl›¤› hukukunun varisi görmektedir. Osmanl› henüz Türk varl›¤›n›n s›klet merkezi de¤il; bat› ucu, bat› kanad› durumu ve konumunda bulunmaktad›r. Ankara’da Çubuk ovas›ndaki karfl›lamada Rumeli’de, Balkan fetihlerinde Haçl› koalisyon güçlerine karfl› Osmanl› sanca¤› alt›nda vuruflmaya gönüllü koflan Anadolu Türkmen beylikleri askerleri beylerini ve bayraklar›n› Timur’un saflar›nda görünce taraf de¤ifltirirler. Osmanl›n›n Ankara Savafl›’ndaki yenilgisi ‹stanbul’un fethini yar›m yüzy›l; Anadolu çerçevesinde Türk siyasî birli¤ini 112 y›l geciktirir. Ancak Timur’un Büyük Selçuklu ‹mparatorlu¤u’ndan daha genifl bir co¤rafyada Türk birli¤ini gerçeklefltirdi¤i ve bu birli¤in 50 y›l sürdü¤ü unutulmamal›d›r. Osmanl› hanedan›, iktidar›n› ve devletin birli¤ini korumak için rakip b›rakmamak düflüncesi ile devletin kurulufluna kat›lan fetihlerde eme¤i olan soylu nüfuzlu Türk ailelerini, Türkmen beylik hanedanlar›n› tasfiye etmekle yetinmedi. Halk içinde kolayl›kla destek bulacaklar›ndan çekinilen Türk soylu eliti idare kademelerinde, komuta mevkiilerinde yükselme; görev alma imkân›ndan mahrum edecek flekilde dönme ve devflirmelerden bir yönetici s›n›f ve muhaf›z gücü, kap›kullar› oluflturuldu. Bu durum giderek devletin kurucusu olan milletin hayatî menfaatlerini, tafl›d›¤› yükü ve katland›¤› fedakârl›¤› karfl›layan bir çizgi izlemekten uzaklaflt›racak, Türk halk taban›nda ciddî hoflnutsuzluklara yol açacakt›r. Anadolu Türklü¤ünün imparatorluk gücünün zirvesine yaklaflt›¤›, zirvesinde bulundu¤u safhalarda dahi peflpefle gelen genifl tabanl› ayaklanmalar› için ne kadar ayr›nt›l› özel sebep gösterilirse gösterilsin; bir temel sebep ve sonuç dikkatten kaç›r›lmamal›d›r. ‹mparatorluk yönetici kadrolar›n›n devletin sahibi olan ve ona yaflama gücü veren, yükünü omuzlayan milletin duygu ve emellerini hissedemeyecek; ihtiyaçlar›n›, hayatî menfaatlerini ön plânda 155
S›¤›nma.
128
Türklük ve ‹slâmiyet dikkate almayacak ölçüde halktan uzaklaflm›fl olduklar› belirgindir. Uleman›n, ilmiye s›n›f›n›n, medresenin de halk›n manevî birli¤ini, gönül huzurunu sa¤lay›p koruyabilecek bir ufuk ve etki gücünde olmad›¤› anlafl›lmaktad›r. Osmanl› devletinin kuruluflundan Duraklama Dönemi’ne kadar geçen safhada, Osmanl› mülkünün bütünlü¤üne ve güvenli¤ine yönelik tehdit, genel olarak bat› ve kuzey yönünden çok, do¤u ve güney yönünden gelmifltir. Bat› ve kuzeyden gelebilecek bir Hristiyan güç tehdidine karfl› kolayca manevî birlik ve kudret iflbirli¤i sa¤layan Osmanl›, do¤uda Türk ‹slâm co¤rafyas›ndan gelen etkilere karfl› ayn› kolayl›¤a sahip olmam›flt›r. Do¤uda Safevilerin devlete dönüflmesi sorunu daha da çetinlefltirecektir. ‹RAN’DA fi‹A M‹L‹TANLI⁄INI S‹YASÎ DÜSTUR ED‹NEN SAFEVÎ TÜRKMEN DEVLET‹N‹N DO⁄UfiUNUN YARATTI⁄I OLUMSUZ SONUÇLAR Osmanl› Türk ‹mparatorlu¤u’nun kuruluflundan da¤›l›fl›na, çöküflüne kadar geçen uzun süre içinde hiçbir siyasi de¤iflim Türklü¤e ve ‹slâm milletlerine; Türk âleminin ortas›nda ‹ran’da fiia mezhebi militanl›¤›n› siyaset düsturu edinen, Türklü¤ün, ‹slâm dünyas›n›n umumî menfaatleriyle uyumlu hareketten itina ile kaç›nan, manevî birli¤i, siyasî dayan›flmay› engelleyen bir gücün, iktidar›n oluflumu ve süreklilik kazan›fl› kadar zarar vermemifltir. fieyhlik postundan flahl›¤a yükselen (1502), Akkoyunlu Türk ‹mparatorlu¤u’nun genifl mülküne, Do¤u Anadolu, Kafkasya, Irak, ‹ran, Horasan bölgelerine hâkim olan Safevî tarikat› fleyhi fiah ‹smail, devlet sahas› içinde manevî iktidar› sa¤lamak, ‹ran zemininde kök salmak, ülkesi d›fl›nda ideolojik yay›lma gücü temin etmek için militan bir flia siyaseti izler. Bu siyasete karfl› ç›kanlar› -öz annesi dâhil- terörle yok eder. Ülkesindeki Sünnî ulemay› ve topluluklar› ezer, sindirir, da¤›t›r. ‹man ve mezhepleri meflkûk, 156 kanl› zorba Emevî Arap diktatörlerinin (halife), idarecilerinin hutbelerde Hz. Ali’yi lânetlemeleri gibi, çirkin, dâlâlet ifade eden ‹slâm adab›na uymayan bir ifrat ve taassupla Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’› hutbelerde lânetlemeyi ibadet erkân› hâline getirir. Ezan› de¤ifltirir. fiah ‹smail fiia’ya dayal› bir hilâfet amaçlamakta, egemenli¤ini Osmanl› ülkesi dâhil bütün ‹slâm co¤rafyas›na yaymay› hedef almaktad›r. Tarikat›n›n dâilerini,157 halifelerini propaganda yapma, yandafl kazanma, yandafllar›n› teflkilâtland›rma, ayakland›rma için Orta ve Bat› Anadolu’ya, Rumeli’ye, özellikle seyyar seferber güç konumundaki Türkmen afliretleri aras›na gönderir. Bu afliretlerin gönüllerini kazanmay›, onlar› örtülü olarak kendi tebaas› hâline getirmeyi, vergiye ba¤lamay› baflar›r. Türk dilinin en büyük flairlerinden biri olan fiah ‹smail (Hatayi), iktidar› soylu Türkmen boylar›na (Ustaçlu, fiamlu, Teke Varsak, Zulkadriye, Avflar, Kaçar) dayanarak elde etmifltir. Büyük dedesi fieyh Safiyüddin’in tesis etti¤i tarikat›n genifl mürit toplulu¤unu flahs›na ba¤lam›flt›r. Güçlü bir teflkilâtç›, cesur bir komutand›r. 156 157
fiüpheli. Mezhep propagandac›s›.
129
Muzaffer ÖZDA⁄ Ola¤anüstü telkin ve hitabet gücüyle kendisini bir kudsiyet hâlesine bürümeyi; Emevî, Abbasî yönetimlerinin Hz. Ali evlâd›na yapt›klar› haks›zl›k ve zulümden do¤an, nesillerin gönüllerinde, zihinlerinde biriken k›zg›nl›¤›, k›rg›nl›¤›, flefkâti flahs›na yönelik bir sevgiye dönüfltürmeyi baflarm›flt›r. Safevîo¤ullar›n›n yayg›n ve ustal›kl› propagandas› sadece (halka sevgisiz sayg›s›z dönme devflirme) Osmanl› memurlar›ndan gayrimemnun Türkmen afliretlerini de¤il, kapukulu askerini, baz› devlet erkân›n› ve bir Osmanl› flehzadesini de etkisine al›r. Tahrikçiler nihayet Osmanl› mülkünde fiah lehine isyanlar ç›kartarak çevre illerinde ya¤ma, katil ve tahribat yapmaya yönelirler. Ayaklananlar hükümet güçlerini defaatle çaresizli¤e düflürecek, ezecek güce eriflmifltir. fiah ‹smail Osmanl›y› iç hatlarda s›k›flt›rmak, güçlerini bölüp kuflatmak, çaresizli¤e düflürmek için Bat›l› Hristiyan güçlerle, Papal›kla politik diplomatik temaslara yönelir. Hz. Peygamber’e, Ehl-i Beyt’e gönülden sevgi duymak, hak yolda yürümeye bir vesile oldu¤u ölçüde güzeldir. Onlara yap›lan haks›zl›k, sayg›s›zl›k ve zulüm sebebiyle teessür duymak, edebsizlikleri, zalimleri k›namak da her samimî Müslüman için bir ‹slâmî edeb, erkân olman›n önünde insanî bir haslet, vicdani bir ödevdir. Ancak fiah ‹smail’in bir hanedan kurucusu olarak 850 y›l önce Arap kavmi içinde Abdimenaf o¤ullar›n›n dallar› olan Haflimi ve Emevî aileleri aras›ndaki çekiflmede Emevîlerin saltanat h›rs› ile iktidar› ele geçirmek ve elden b›rakmamak için iflledikleri seri cinayetlerin 850 y›l sonra davac›s› olmas›n›n, kan bedelini olaylarla hiçbir ilgisi olmayan, sorumlulu¤u bulunmayan Türk toplumundan istemesinin, bu sebeple yüzbinlerce masum Türkün kan›n›n dökülmesine, oca¤›n›n sönmesine yol açmas›n›n makul, makbul ve hakl› görülecek bir yan› yoktur. “Tohm-› Mervan›n Yezid’den kökünü min akibet Yer yüzünden kald›ran Al-i Aba aflk›na Ey mevaliler bilin sahip zaman›n devridir. Çalaram k›l›nc› ben sahip zaman›n aflk›na” diyen fiah ‹smail’in geçmiflte Arap ›rkç›l›¤›n›n mevâli seviyesine indirdi¤i toplumlar›n onur ve hukukunun davac›s› ise Mervan’›n tohumunu, Yezid’in kökünü niye Arap ülkelerinde aramay›p zulüm ve bask› ile mevâli k›l›nanlar›n kan›n› döktü¤ü de izahs›z kalmaktad›r. Aç›k olan gerçek fludur ki, fiah ‹smail: “Bizimle gelenler gelsün Serini meydana koysun Hüseyin ile flehit olsun Ah Hüseyn ü vah Hüseyin
130
Türklük ve ‹slâmiyet Sur çal›ns›n halk çekülsün Yezid meydana y›k›ls›n Senin aflk›na dökülsün Kan›m hey Murteza Ali.” Örneklerinde görülen ateflli nefesleriyle gönüllere anlams›z, icaps›z bir kin ak›tarak tutuflturdu¤u masum kitleleri, Hasan Sabbah fedailerine dönüfltürdü¤ü müritlerini ‹slâm düflman› ülkelere de¤il, Türkistan’a ve Türkiye’ye, ‹slâm toplumlar›na karfl› harekâta geçirerek Türk ‹slâm âlemine, öz varl›klar›na hasar ve zarar vermifllerdir. fiah ‹smail’in k›l›ç ustas› oldu¤u kadar Türk dilinin dâhi bir flairi oldu¤u söz götürmez. Ancak Hz. Ali ve Hz. Peygamber’e nesep ba¤›, beklenen 12. imam, Mehdi oldu¤u iddialar›, öz kimli¤ini Hz. Ali, Hz. Peygamber ile birlefltirme iddialar› din s›n›rlar›n› zorlamak olmufltur. “fiah iki cihan›n efdalidir. Allah’›n eli an›n elidir. Ol söz ki zaman› heykelidir. Allah ü Muhammed ü Ali’dir.” “Hatayi Mehdi oldu ‹mamlar cehdi oldu Getür gitti gam gussa fiadilik vakti oldu.” OSMANLI DEVLET‹N‹N DÜfiTÜ⁄Ü HATALAR Osmanl› saray›n›n, idarecilerinin, ulemas›n›n belirgin olan bafl hatas›, her türlü ifsat ve nifak› önleyecek flekilde yayg›n ve seviyeli bir e¤itim, ö¤retim ve irflatla Türk toplumunun manevî birli¤ini sa¤lay›p koruma hususunda yeterlik gösterememifl olmas›, ihmale düflmesidir. Dönme ve devflirme kap›kullar›na, Enderunlular’a158 idarede tekel kurma seviyesinde öncelik imtiyaz› vererek devletin aslî güç kayna¤›, hayat damar› niteli¤indeki Türk unsurunu, Türkleri devlet kap›s›nda sahipsiz, muhataps›z b›rakm›fl olmas›, gücendirmesi de hata olmufltur. A¤›r vergilerle, keyfî uygulamalarla bunalan, törelerine sayg›s›zl›k gösterilen Türkmenler kendilerine ait kabul edebilecekleri baflka bir devlet kap›s› aramaya yönelecek, müfsit telkinlere, vaadlere inanacak ölçüde ümitsizli¤e kap›lm›fllard›r. Bu Türkmen topluluklar›n›n ileri gelenleri kendilerinin bu ölçüde ihmal edilmelerini, d›fllanmalar›n› Asr-› saadet sonras›nda ashab›n evlâttan efdal159 tutularak öne geçirilmesi gibi haks›zl›k mütalâa etmifllerdir. 158 159
Saray›n harem dairesi içindeki özel okulda e¤itilip yetifltirilenler. Derecesi yüksek. Burada kastedilen Sahabe’nin Ehl-i Beyt’ten üstün tutulmas›d›r.
131
Muzaffer ÖZDA⁄ fiah ‹smail’in yaratt›¤› gaile160 giderildikten, örtülü istilâ giriflimi ile ba¤lant›l› d›fl tehdit k›r›ld›ktan sonra, Türkmen boylar›n›n silâhl› isyan ve direnifllerinde Safevî ‹ran ve ajanlar›n›n etkileri ne kadar belirgin olursa olsun silâhl› eylem ve direnifli sürdürme ve flekavete161 döndürme gibi taflk›nl›k olmad›kça sa¤l›kl› güvenilir bir soruflturma yapmadan, suçlamalara karfl› savunma imkân› vermeden, flüphe ile yetinerek toplu cezaland›rma uygulamalar› a¤›r bir haks›zl›k olmufl ve milletleflmeyi, Türk birli¤ini zedelemifltir. Osmanl› devlet gücünün Hristiyan devletlerle giriflti¤i savafllarda fethedilen ülkelerin halk›na, esir edilen Haçl› askerlerine gösterdi¤i hoflgörüyü Türkmen boylar›ndan esirgemesi ve fliddet kullanmas› münhas›ran yönetim kademelerinde karar ve icra makamlar›nda bulunanlar›n dinî mezhep taasuplar› ile izah edilemez. Meseleyi millî fluur noksan› olarak izah da yetersiz kal›r. Bu uygulamalarda, Fatih’in veziri Rum Mehmet Pafla’n›n Konya’da, 1. Ahmed’in sadrazam› H›rvat kökenli Kuyucu Murat Pafla’n›n bütün Anadolu’da Türk halk›na karfl› zalim ac›mas›z davran›fllar›nda, güvenlik icab› olarak gösterilemeyecek hiddet ve fliddetlerinde beliren flekilde fluuralt› veya bilinçli bir Türk düflmanl›¤›n›n etkisi bulundu¤u dikkatten kaç›r›lmamal›d›r. O devrin padiflah› Sultan 1. Ahmet, Kuyucu Murad’›n Anadolu üzerine seferinin sonuçlar›n›, “Anadolu k›t’as›n›n devlete yeniden ba¤lanmas›” fleklinde aç›klam›fl ve de¤erlendirmifltir. ‹mparatorluk ordular› çetin bir mücadeleden sonra ‹stanbul’a Celâli topluluklar›ndan kanl› muharebe meydanlar›nda ele geçirdikleri 400 sancakla dönmüfllerdir. Celâli önderlerinin davran›fllar›nda ne ölçüde kanunsuzluk bulunursa bulunsun, Anadolu Türkünün Celâli direnifllerine bu ölçüde genifl kat›l›m› Türk ‹mparatorlu¤u’nun yüksek yönetiminde Türkün sabr›n› tafl›ran aksakl›klar›n, hatalar›n bulundu¤unu ortaya koymaktad›r. Celâli savaflç›lar›n›n önemli bir bölümünün de hayatlar› boyunca serhatlere koflan, t›marlar› haks›z flekilde ellerinden al›nan t›marl› sipahi yi¤itleri, gazileri oldu¤u unutulmamal›d›r. Bu tutum Osmanl› devletine, Türkiye Türklü¤üne çok a¤›r zarar vermifltir. Sadece Safevî ‹ran Türk ‹mparatorlu¤u’ndan al›nan Do¤u, Güneydo¤u Anadolu illerinden de¤il, Orta ve Bat› Anadolu illerinden de büyük bir Türk nüfus kitlesi ‹ran devlet sahas›na, Azerbaycan’a göçmüfltür. Türk milletinin varl›¤›, birli¤i ve hayatî menfaatleri ile uyumlu olmaktan uzaklaflan, mezhep k›l›f›na bürünmüfl hanedanlar aras› üstünlük kavgas› özellikle Güneydo¤u Anadolu’da Türk varl›¤›n›, Türk dil ve kültürünü sun’î milliyet oluflturma heveslerine cüret kazand›racak seviyede y›pratm›flt›r. fiiirlerinde Muhibbi mahlas›n› (takma ad) kullanan Kanuni Sultan Süleyman’›n: “Allah Allah diyelüm sancak-ifl ah› çekelüm Yürüyüp her yandan flarka sipahi çekelüm Payimal eylüyelim kiflverini surh-› serin Özüne sürme diyü dud-› siyah› çekelüm Umar›m rehber ola bize Ebubekr-ü Ömer Ey Muhibbi yürüyüp flarka sipahi çekelüm” 160 161
Dert, s›k›nt›. Haydutluk, yol kesicilik.
132
Türklük ve ‹slâmiyet fliirindeki (Surh-› Ser) k›z›l börk, k›z›l bafll›k sözcüklerinin Farsças›d›r. Safevî ‹ran flah›n› tan›mlamak için kullan›lm›flt›r. Türk milleti, toplumu, ‹slâm ümmeti için hazin olan husus, iki Türk hanedan›n›n tarihî Arap-Acem kavgas›n› büyük sahabelerin adlar›n› bayrak yaparak devam ettirme hatas›ndan korunamam›fl olmalar›d›r. Osmanl› hükümetlerinin halis Türk olan Alevî Türkmen boylar›n› güven duygusu vererek sevgi ile kucaklay›p irflatla Türk kültürüne ve ‹slâm inanc›na ayk›r› zararl› müfsit telkin ve tertiplerden koruyacak yerde sui zan162 ve flüphe ile bask› alt›nda tutmas›, onlar› kendi içlerine kapanmaya yönelten bir ruhî, içtimaî kültürel ortam›n oluflumuna yol açm›flt›r. Al›n, k›rm›z›n›n, k›z›l›n, Türkün, Türkmenin ezelden beri gönülden ba¤l› bulundu¤u bir renk oldu¤u sabittir. ‹deolojik, psikolojik savafl ve propaganda ustas›, kitleleri bu yolla büyülemede uzman fiah ‹smail’in, Hz. Ali’nin mescitte bafl›ndan yaralan›p öldürülüflünü, Hz. Hüseyin’in güzel çehresinin Kerbelâ’da kana bulan›fl›n› ça¤r›flt›rmak, intikam arzusu ve fedailik ruhu, kitle dayan›flma yaratmak için askerlerine k›z›l börk, k›z›l bafll›k giydirdi¤i, kendilerinin de giydi¤i bilinmektedir. Türk siyasî ve içtimaî hayat›na, sözlü¤üne k›z›l bafll›kl› veya k›z›lbafl kelimesi fiah ‹smail’in bu icraatiyle girmifltir. Safevî Türk ‹ran imparatorluk yönetiminin Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nu Anadolu’da etkili bir propaganda ile yandafl kazanmak suretiyle çökertmek, böylece egemenlik alan›n› geniflletmek iste¤i sabittir. Ancak devleti kap›kullar›na teslim eden Osmanl› saray›n›n ve yüksek yönetimin, Osmanl› ulemas›n›n gönüllerini kazanamad›¤›, gücendirdi¤i; rüflvetçi, talanc› kap›kulu vezirlerin, tahsildarlar›n›n kanunsuz icraatlar›ndan flikâyetçi olan, muhalefete geçen Anadolu Türkmenini, köylüsünü, t›mar› elinden al›nan eyalet sipahilerini, bu çevrelerin flikayetlerine tercüman olan dürüst umur görmüfl, ki alaybeyi, sancakbeyi, beylerbeyi rütbelerini dahi kazanm›fl gazileri devlet düflman› saymalar›; devlet içine s›zm›fl düflman askeri gibi görünüp göstermeleri; k›z›lbafl, da¤i,163 ba¤i,164 celâli demeleri sa¤l›kl›, adil, âkilâne bir yaklafl›m olmam›flt›r. Osmanl› yönetiminin bu davran›fl›nda iç muhalefete karfl› al›nm›fl, al›nacak sert tedbirleri meflrulaflt›rmak için bu zümrelerin rakip ve has›m devletin k›z›lbörklü ordusunun öncü birlikleri oldu¤una inand›rmak gayretinin a¤›r bast›¤› belirgindir. Böyle bir anlat›m dahi tedbir olmaktan ç›k›p zulüm ve tedhifl mahiyetini kazanacak icraatleri halk oyunda, kamu vicdan›nda aklamaya yetiflmeyece¤inden k›z›lbafl sözcü¤üne baflka manalar yüklenmifltir. 162 163 164
fiüphe, kötü zannetme. Azg›n, baflkald›ran. Asi.
133
Muzaffer ÖZDA⁄ K›z›lbafl etiketi vurulan Türkmen topluluklar›n›n, merkezî yönetime karfl› direnifle, hak aray›fl›na geçen köylü, kasabal› Türklerin ‹slâm dininden ç›kt›klar›, Kur’an-› Kerim’i y›rt›p abdesthanelere att›klar›, toplu fuhufl yapt›klar›, fücürdan165 dahi sak›nmad›klar› gibi çok çirkin, gerçek d›fl› suçlamalara, karalamalara yönelmifllerdir. Türklü¤ün en amans›z has›mlar›, düflmanlar› dahi ne kadar haks›z suçlamalarda bulunursa bulunsunlar Türk toplumlar›n›n ahlâk›n›n, aile ahlâk›n›n aile kurumu anlay›fl›n›n çok yüksek oldu¤unu vurgulam›fllard›r. Türk toplumlar›n›n ‹slâm öncesi hayat dönemlerinde dahi birçok kavmin ‹slâmî hayat dönemlerindeki yaflay›fllar›yla k›yaslanamayacak ölçüde iffetli, ismetli bir semavî ahlâk seviyesinde bulunduklar› tarihî kay›tlarla sabittir. Alevî Türkmen topluluklar›n› k›z›lbafl, tahtac›, çepni adlar›yla tan›mlarken bu sözcüklere asla ilgili bulunmad›klar› anlamlar yüklenerek namus ve flerefleri, iffet ve ismetleri flüphe ve sui zan yaratma sadece Türklü¤ün bu bölü¤üne de¤il, bütün Türk milletine yap›lm›fl büyük bir haks›zl›k ve hakaret olur. Hanedanlar aras› çekiflmeden kaynaklanan bu çirkin karalama izleri bütün zihinlerden silinmelidir. Türk toplumlar› eski ‹ran’›n Mazdek’i, Arap muhitinin Karmatili¤ini yans›tan, her haram› mübah hâline getiren içtimaî çürümelerden daima korunmas›n› bilen bir ahlâk ve irade sa¤laml›¤› göstermifllerdir. Safevî propagandas› Türkistan’a, Türkmenistan’a nüfuz edememifltir. Anadolu Türkmeninin huzursuzlu¤unu münhas›ran Safevî dâilerinin propaganda ve tahriklerine ba¤lamak temel gerçe¤i dikkatten kaç›rmak olur. Osmanl› Türk cihan imparatorlu¤u Sultan II. Murad’dan sonra giderek devleti kuran ve yaflatan milletin, Türk unsurunun aleyhine ifllemeye bafllam›flt›r. Bu durum sadece ihmal, k›skançl›k ve hasetten kaynaklanan engelleme, kavmi bencillikle haks›z kay›rma seviyesinde kalmam›fl, devlet ve ümmet ülküsüne samimiyetle ba¤l›l›klar› flüpheli kap›kulu unsurlar›n da gizli veya aç›k Türk düflmanl›¤›na dönüflmüfltür. Bu hâlin en belirgin bir kan›t› ‹mparatorlu¤un resmî kitabetinde, yaz›flmalar›nda kozmopolit tebaa içinde kullan›m›nda Türk kelimesinin Orhun kitabelerindeki, Divan-› Lugatit Türk’deki, Nizamî’nin, Ali fiir Nevaî’nin eserlerindeki yüce, sayg›n, övünç, asalet, övgü ve fleref ünvan› olarak kullan›lmas›n› sa¤layan anlamlar›n› yitirerek k›nay›c›, suçlay›c›, afla¤›lay›c› anlamlar yükleyerek kullan›lmaya bafllanmas›d›r. Karahanl› Kaflgarl› Mahmut, Türk milletini Allah’›n ve Peygamberimizin övgüsüne mazhar olmufl görür. Milletimize Türk ad›n› Allah’›n verdi¤ine, Türkün Allah taraf›ndan bütün milletlere üstün k›l›nd›¤›na, adil bir dünya düzeni kurmaya memur edildi¤ine inan›r. Bu inanc› ölümsüz bir an›t eserle aç›klar. 165
Sefihlik, günahkârl›k.
134
Türklük ve ‹slâmiyet Azerbaycanl› dâhi Türk flairi, düflünürü Genceli Nizami’nin eserlerinde Türk sözcü¤ü güzellik, iyilik, do¤ruluk, önderlik, fedakârl›k, kahramanl›k, hakka, adalete ba¤l›l›k anlamlar›nda kullan›l›r. Türkistan güzellik yurdu, Türkçe güzel ve hikmetli söz anlam›n› tafl›r. Nizamî yaflad›¤› zaman diliminde Arap ve Fars toplumlar›n›n ‹slâm ülküsü ve fazileti ile ba¤daflmayan h›rs ve ifratlar›n› müflahede eder. Bu nedenle yüce Peygamberi Arap vücudu ile tecelli ve tecessüm166 etmifl Türk olarak tavsif167 eder. Osmanl› saray çevresinde ve kap›kullar› zemininde Türklük fluur ve ak›fl›n› temsil eden Ali fiir Nevaî, Fuzulî benzeri ayd›n yetiflmesi giderek imkâns›zlafl›r. Yavuz, fliirlerini Farsça yazm›flt›r. Safevî fiah›na gönderdi¤i mektup ve notalar Farsçad›r. fiah ‹smail (Hatayi)’nin mektuplar› notalar› ise “Divan› Humayun”un, Enderunlular›n al›flmad›klar› ölçüde halis Türkçedir. Dikkate de¤er bir husus da kap›kulu egemenli¤i döneminde Osmanl› flairlerinin, nesir yazarlar›n›n, tarihçilerinin Türk halk›n› ve askerini (Osmanl› ordusunu), Osmanl› padiflah›n› Türk kelimesini telâffuzdan kaç›narak, Do¤u Roma’n›n varisi, temsilcisi oldu¤unu ima etmeyi aflan bir niyet ve gayretle “Rumi”, “Rum Ehli”, “Askeri Rumane”, “Rumi Pehlivan, Zürefa-i Rum kulland›klar› Türkçe’ye “Lisan-› Rum veya Türk-i Rumi dedikleri görülmektedir. ‹slâm kelimesi dahi Türk’ün varl›¤›n›, eme¤ini inkâr veya gizleme için kullan›lmaktad›r. Osmanl› flairi fiükrü, Padiflah› Yavuz Selim’e, “fiah-› Rum” diye övgüde bulunurken Azerbaycan-‹ran muhitinde fiah ‹smail’e fliirlerde, “Türk-i Tacdar” diye hitap edilmektedir. Osmanl› ‹mparatorluk merkezî yönetiminde birlik ve istikrar sa¤lamak için ihdas edilen dönme, devflirme kap›kulu s›n›f›n›n Türk milletine ne ölçüde yabanc›laflt›klar›n›, bu s›n›fa mensup devlet adamlar›n›n ne ölçüde ‹slâm vicdan ve seciyesi kazand›klar›n› afla¤›ya iki k›t’as› al›nan fliir pek net göstermektedir: “Devr idelden beri flah›m eflak Zem olur âlem içinde Etrak Vermemifl türk’e hüda hiç idrak Akl-› evvel de olursa bibak Uktul-üt Türk’e velev kâne ebak Dedi ol kân-› kerem flah-› celal Türk’ü katleyleyiniz kan› helal. Türk’ü zannetme ki ola adem Türk ile oturma durma bir dem fieker alsa eline ola sem Ser-i Etraki kesip hiç yeme gam Uktulüt Türk’e velev kane ebak” 166 167
Göz önüne getirme, cisimleme. Niteleme.
135
Muzaffer ÖZDA⁄ Günümüz Türkçesi ile aç›klamas›: “Padiflah›m kainat›n yarad›l›fl›ndan bu yana Dünya içinde Türkün kötülü¤ünden bahsedilir. Allah Türke hiç anlay›fl gücü vermemifltir. O çok ak›ll› bile olsa pervas›zd›r. Türk’ü öldür baban olsa da O iyilik madeni yüce Peygamber Türkü öldürünüz, kan› helâldir demifltir. Türkün adam olaca¤›n› zannetme Bir an olsun Türk ile yanyana durma oturma Türk eline fleker alsa onu zehir say Türklerin bafl›n› hiç üzüntü duymadan kes Türkü öldür baban olsa da” Bu fliir, Kanunî Sultan Süleyman ça¤›nda yetiflmifl II. Selim ve III. Murad’a hizmet vermifl Divan-› Hümayun kâtiplerinden Haf›z Hamdi Çelebi’nindir. Divan’› Hümayun, ‹mparatorlu¤un bakanlar kuruludur. Osmanl› hükümetidir. Divan›n müzakere tutanaklar› Divan-› Hümayun kâtipleri taraf›ndan tutulur. Kadimî mahlas›n› kullanan bu zat varl›¤›n› dolduran hudutsuz Türk düflmanl›¤›n›, nefret ve h›nc›n› fliire dökmeyi yeterli bulmam›flt›r. Bu düflmanl›k duygusunu telkin ve propagandayla yayg›nlaflt›rmak istemifltir. Osmanl› hükümetini ve padiflah› böyle bir düflmanl›k duygusu ve h›nc› ile harekete geçirebilmek, bu uygulamay› dinî bir görev gösterebilmek için fliirinde nakarat gibi kulland›¤› bir uydurma hadis kullanmak melânatini168 de göstermifltir. Daha da ibret verici, düflündürücü husus, Kadimî Haf›z Hamdi Çelebi’nin fliir mecmuas›n› (Divan›n›) Osmanl› ‹mparatoru (Türk Padiflah›) ve ‹slâm halifesi olan zata sunabilmesidir. Hiçbir yorum ve te’vil169 Kadimî’yi yetifltiren Divan-› Hümayun kâtipli¤ine getiren ortam›n, Saray çevresinin, Enderun denilen saray üniversitelerinin, merkezî iktidar› oluflturan dönmedevflirme zümresinin Türk milletine, Türk-‹slâm toplumuna ne ölçüde yabanc›laflt›klar›, ac›mas›z bir düflmanl›k haletine girdiklerini, gerçe¤ini gizlemeye yeterli olmayacakt›r. Kadimî’nin bu fliirde ba¤›fllanamaz düflman say›p ezilmesini, imha edilmesini istedi¤i, hedef gösterdi¤i Türkün sadece rakip ve has›m Safevî ‹ran ‹mparatorluk bayra¤› alt›nda toplanan fiiî, Alevî Türk, Türkmen boylar› olmad›¤› belirgindir. Ana mesele Türkiye Türklü¤ünün ‹mparatorluk yönetiminde a¤›rl›¤›n›, denetim gücünü kaybetmifl olmas›d›r. Körüklenen mezhep ayr›l›¤› ile bölünme ve millî fluurun y›pranmas›, zay›flamas› Türklü¤ün karfl›laflt›¤› engelleri aflmas›n› daha da güçlefltirmifltir. 168 169
Lânete neden olan. Sözü çevirme.
136
Türklük ve ‹slâmiyet Merkez idareye itaatli halk› Osmanl›, Rumi, Rum ehli, errum, reaya,170 flehri171 veya ‹slâm sözcükleriyle adland›r›lan Osmanl› dönme devflirme yöneticilerinin ve ayd›nlar›n›n merkezî yönetimin kanunsuz, adaletsiz icraat›na direnen Anadolu Türküne Celâli, ba¤i, ta¤i, flaki172 diyemedi¤i durumlarda k›z›lbafl, z›nd›k damgas› vurdu¤u görülmektedir. 17. yüzy›l Osmanl› resmî edebiyat›nda art›k Nizami’de, Afl›kpaflazade, Ahmet Afl›ki’de, Mehmet Neflri’de, Ali fiir Nevayi’de, Fuzuli’de, Vani Mehmet Efendi’de görüldü¤ü flekilde Türklük bilinci, övüncü, sevgisi, millî misyon fikri görülmez. Devflirme ile çat›flt›¤› noktada Anadolu insan› “Türk’ü sütürk”(azg›n Türk), Türk’ü bed lika (çirkin yüzlü Türk), etrak-i bi-idrak (anlay›fls›z, ak›ls›z Türk), nadan Türk (kaba, cahil, haddini bilmez Türk) s›fatlar›yla kötülenmifltir. Türk kökenli olmayan sivil, asker devlet adamlar› içinde hanedana, devlete, ‹slâm ümmetine yüksek bir sevgi ve sadakat hissi ile hizmet etmifl adil, müflfik, faziletli milletimizin büyük sevgi ve güvenini kazanm›fl bulunan kifliler de az de¤ildir. Ancak milletimizin ›rkç› taassuptan uzak eflsiz hoflgörüsünü, kadir bilirli¤ini gösteren bu durum, Osmanl› devletinin ve Türk milletinin kaderini derinden etkileyen flu temel gerçe¤i de¤ifltirmez. Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun duraklama ve gerilemesi devleti, devflirme zümresinin hâkim olufluna ve Türk milletinin hayat gücünün, Türk millî fluurunun ve millî hedef anlay›fl›n› takip edecek bir anlay›flla israf edilmesi, y›prat›lmas› ile paralel bir çizgi izlemifltir. Bu durumu müflahede eden Ebulgazi Bahad›r Han (1660) Osmanl› hanedan›n›n bir Türk hanedan› oldu¤unu, ancak kendi öz halk›na, soyuna bir hayr› kalmad›¤›n› yazar. M›s›r’›n fethi ile Memlûk ülkesinde mukim mülteci Abbaso¤ullar›n›n etkisiz, yetkisiz son halifesinden devir al›nan hilafet makam ve ünvan› Osmanl› padiflahlar›n› nazarî olarak bütün Müslümanlar›n devlet reisi hâline getirmekle birlikte bu unvan Osmanl› ordular›n›n bilfiil girip ilhak etmedi¤i ayr› bir devleti olan hiçbir ‹slâm ülkesinin ‹mparatorlu¤a gönüllü kat›l›m›n› sa¤lamaya yetmemifltir. Hilâfet makam› ve Arap ülkelerinin halklar›n›n yönetimini yüklenme, medrese ve dinî e¤itim üzerinde Arap âlimlerinin etkisi, Türklü¤ü tarihî Arap-Fars kavmi menfaat kavgas› ekseni do¤rultusunda da kutuplaflmaya, bölünmeye yöneltmifltir. Emevî (özellikle Emevî), Abbasi hanedanlar›n›n halife unvan ve s›fat›yla devlet riyasetinde bulunduklar› dönemlerde temsil ettikleri resmî Sünnî mezhep anlay›fl ve uygulamas› fiiliyatta, Darül ‹slâmda Arap kesiminin menfaat üstünlü¤üyle, Arap dil ve kültürünün egemenli¤ini yans›t›r. ‹ran Fars zemini üzerindeki fiia mezhep do¤rultusundaki siyasî mücadele ise özünde Fars’›n menfaatinin, Fars kültürünün tarihî varl›k ve miras›n›n korunmas›n› hedef alm›flt›r. 170 171 172
Bir hükümdar yönetimi alt›nda vergi veren halk. Kentli, kibar. Haydut, yol kesen.
137
Muzaffer ÖZDA⁄ An›lar› mücadele bayra¤› yap›lan, kutsallaflt›r›lan büyük sahabe ve kullan›lan ‹slâmî kilifleler, izlenen kavmî siyasî menfaatlerle ve kadîm kültür miras› ile bütünleflmifltir. Gerek Osmanl› ‹mparatorluk yönetimi, gerekse ‹ran’daki Türk hanedanlar› izledikleri dinî, mezhebî siyasette milletlerini Arab›n, Fars›n ‹slâm ümmetinin umumî menfaati ile ba¤daflmayan bencil, müfrit menfaat hesaplar›na, hatal› görüfllerine alet etmekten koruyamam›fllard›r. Böylece ‹ran ve Kafkas co¤rafyas›nda Türklü¤ün önemli bir kitlesi fiia kal›b›na dökülerek Sünnî Türkiye Türklü¤üyle duygusal bir yabanc›laflma durumuna sürüklendi¤i gibi, Türkiye Türklü¤ü içinde Sünnî-Alevî duygusal kümelenmeleri belirmifltir. Genel Türk tarihinde hiçbir d›fl düflman, hiçbir d›fl yenilgi Türk varl›¤›na Türkülü¤ün fiia-Sünnî, Alevi-Sünnî kümeleflmesinden, z›tlaflmas›ndan gördü¤ü zarar ölçüsünde zarar vermemifltir. Türk tarihindeki millî birli¤i, dayan›flmay› zedeleyen a¤›r siyasî hatalar› fliirle hicveden Azerbaycanl› dâhi flair, düflünür ve yazar Mirza Ali Ekber Sabir (1862-1911) bu hâlden duydu¤u büyük iç ac›s›n› flöyle dile getirmektedir: “Bir vakit tefri¤e olduk iki gismet Timur flaha bir paremiz etti himayet Han Y›ld›r›ma bir paremiz k›ld› itaat Kanlar saç›l›p Ankara’da koptu k›yamet ‹hsan bize hem okçu hem hedefiz biz Öz kavmimizin bafl›na engel kelefiz gibi biz Bir vakt fiah ‹smail ve Sultan Selim’e Meftun olarak eyledik ‹slam› dunime Koyduk iki taze ad› bir dinî kadime Sald› bu tefleyyü bu tesennü bizi bime Kald›kça bu haletle sezai esefiz biz Öz kavmimizin bafl›na engel kelefiz biz” Tefrika: (Parçalanma, Bölünme), K›smet: (Pay, Hisse), Kelef: (Leke), Dünime: (iki parça), Tefleyyü: (fiiîlik Taslama, fiiî Olma), Tesennü: (Sünnîlik Taslama), Bim: (Korku, Tehlike), Seza: (Uygun, Lây›k). Mirza Ali Ekber, Sâbir mezhep ayr›l›¤›n›n ve bunu siyasî çekiflme sebebi yap›lmas›n›n sadece öz milletimize de¤il, dinimizin özüne de zarar verdi¤ini elem duyarak vurgulamaktad›r. Osmanl› Türk, ‹ran Türk devletlerinin güçlerini birlefltirecek yerde birbirlerini engellemeye, y›pratmaya, tahribe yönelen siyasetleri özellikle ‹ran’›n Türk -‹slâm âleminin ortas›nda birlik 138
Türklük ve ‹slâmiyet ve dayan›flmay› engellemeyi varl›¤›na temel edinen beka173 flart› sayan tutumu; Ruslu¤un, güneye ve do¤uya do¤ru yay›lmas›n› Türk ülkelerini istilâ etmesini, Bat›l› güçlerin Orta Do¤u’ya girmelerini Asya üzerinde sömürgeci denetim kurmalar›n› kolaylaflt›rm›flt›r. ‹ran devletinin Türk ve ‹slâm milletlerinin umumî menfaatleri ve güvenli¤i ile ba¤daflmayan politikalar› daima ‹slâm d›fl› güçlerden, Bat›’dan teflvik ve destek görmüfltür. Hristiyan Bat›, Türkiye Türklü¤üne karfl› Haçl› seferleri esnas›nda ‹smailiye flias›n›n örgütledi¤i afyonkefl terörizmi destekledi¤i; Fatimilerle dayan›flma kurdu¤u; Fatih’e karfl› Akkoyunlu uzun Hasan’dan medet umdu¤u gibi, ayn› jeopolitik sebeplerle Safevî ‹ran’a destek vermifltir. Osmanl› Türk ‹mparatorlu¤u ile menfaati, siyaseti çat›flan, bu devleti bask› alt›nda tutmak, y›kmak isteyen güçler sadece ‹ran’›, sadece Osmanl› tebaas› gayrimüslim, gayritürk milletleri, unsurlar› tahrik ve teflvikle yetinmemifllerdir. Türkiye Türklü¤ünün yap›s›ndaki tarihin miras› olan hassasiyetleri de bir sald›r› noktas› olarak seçmifller ve kullanmak istemifllerdir. Afla¤›da verilen örnekleri fluurlu yurtsever her Türk evlâd› ibret hissi ve millî fluurla de¤erlendirmelidir. Avusturya Alman ‹mparatorlu¤u’nu yenerek Viyana’ya giren Fransa imparatoru Napoleon, Avrupa k›t’as› üzerindeki egemenli¤ini temellendirmek için karar arifesindedir. Ya Rusya’ya ya da Osmanl›’ya sald›racakt›r. Viyana üzerinden ‹stanbul’a yürümeyi düflünür. Y›l 1806’d›r. Osmanl› Padiflah› nezdinde bulunan elçisi General Sebestian’a fikrini bildirir. Bu sefer için rapor haz›rlanmas›n› ve mütalâa vermesini ister. General Sebastian’›n imparatoruna arz etti¤i raporun özü fludur: “Haflmetli ‹mparatorum! M›s›r seferindeki baflar› bizi yanl›fl bir de¤erlendirmeye sevk etmemelidir. Siz as›l Türk unsuru ile karfl›laflmad›n›z. Türkler çok cesur, yurtsever, üstün savafl yetene¤i olan bir millettir. Viyana üzerinden ‹stanbul’a yap›lacak seferde devletin aslî sahibi Türk unsuru ile karfl›lafl›lacakt›r. Onlar› muharebe alan›nda askerî güç ile yenmek mümkün olmayacakt›r. Baflar›m›z› ancak bir imkân›, bir flans› kullanabilirsek güvene alabiliriz. Türkler Sünnî ve Alevî iki mezhep f›rkas›,174 kümesi hâlindedirler. Bu Türkleri mezhep kavgas›na tutuflturabilir, bu f›rkalar› çarp›flt›rabilirsek sonuçta onlar› zahmetsiz yeneriz. Bana yeter zaman verirseniz bu iç kavgay› haz›rlayabilirim. ‹çten çökertmeden d›fl sald›r› yapmaya teflebbüs etmeyelim.” Çarl›k Rusyas›’n›n a¤›r bask›lar›na, afla¤›lay›c› talep ve sald›r›lar›na hedef olan Türkiye (Osmanl› ‹mparatorlu¤u) tarihe K›r›m Harbi ad›yla geçen savafla tutuflur. Harekât Rumeli’de K›r›m’da, Kafkas cephesinde sürer. Kafkas cephesinde kuvvet üstünlü¤ü sa¤layan Rus ordusunun kuflatmas›na karfl› ola¤anüstü bir kahramanl›k ve fedakârl›kla yokluk içinde dört ay befl gün direnen Kars, erzak ve ikmal imkân› tükenince düfler. 173 174
Kal›m. ‹nsan kalabal›¤›, grup.
139
Muzaffer ÖZDA⁄ Kars’›n Ruslar taraf›ndan iflgal edildi¤i haberi yay›l›nca Mazgirt, Pülümür, Kozicak, Ovac›k, Naz›miye, Hozat yöresinde mukim Alevî yurttafllar›m›z üzerinde nüfuz sahibi Ali Bey isminde bir zorba kendine uyan halk› Osmanl›n›n son günü, son demi geldi diye k›flk›rt›r ve silâhl› ayaklanmaya yönelterek civar›ndaki Tercan kazas›n›n Sünnî köylerini yakar, ya¤malar. Bar›fl döneminde bölgeye asayifli temin için asker gönderilince ailesi ile Dersim içine firar eder. Tahran ve Tebriz’de Çarl›k Rusyas› Büyükelçilik müflteflar› olarak bulunan Rus diplomat› ve özel savafl propaganda uzman›, Minorski’nin 1915’te haz›rlay›p amirlerine sundu¤u bir raporda, Do¤u Anadolu’daki Alevî ve Ali ilâhî itikad›ndaki vatandafllar›m›z aras›nda savafltan önce Hz. Ali’nin, k›l›c›n› Ruslara, yeflil bayra¤›n› ‹ngilizlere arma¤an etti¤i, 1330 y›l›nda Ruslar›n ve ‹ngilizlerin Hz. Ali’nin bayra¤› alt›nda onun k›l›c›n› çekip Osmanl›lar› y›kacaklar›, Türkleri mahvedecekleri; bu netice al›nd›ktan sonra Hz. Ali’nin dünyay› islah için gökten inece¤i inanc›n›n yay›lmaya çal›flt›¤› aç›klanmaktad›r. Rapor, an›lan devletlerin yurttafllar›m›z› savafl esnas›nda beflinci kol olarak kullanmak, ayr› bir milliyet duygusu telkiniyle Ermeni ayr›l›kç›lar›yla iflbirli¤ine yöneltmek istediklerini de ortaya koymaktad›r. Rus ve ‹ngiliz propagandas›n›n tamamen etkisiz kald›¤› söylenemez. Do¤u cephesinde yo¤un y›¤›nak yapan,verdikleri a¤›r kay›plara ra¤men sürekli takviye olarak sald›r›lar›na devam eden, Ermeni unsurun h›yanetinden, sabotaj ve terör eylemlerinden yararlanan Çarl›k ordular›n›n Erzurum’u, Trabzon’u, Van’›, Mufl’u Bayburt’u, Erzincan’› kanl› bo¤uflmalardan sonra iflgal etmeleri; eflkiyal›¤› talan ve çapulu meslek edinen bir k›s›m kanun kaçaklar›n› cüretlendirir. Ruslar bu kanun kaçaklar›na cephe gerisinde kar›fl›kl›k ç›kartmak için silâh, para ve lojistik destek sa¤lamak girifliminde bulunurlar. Ancak Çarl›k Rusyas› ihtilâlle y›k›l›r. Osmanl› ‹mparatorlu¤u I. Dünya Savafl›’n› yenik bitirmifltir. Galip güçler sadece Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nu tasfiyeye, Türk milletini imparatorluktan mahrum etmeye de¤il, Türklü¤ü imhaya da kararl›d›rlar. Sevr Muahedesi175 nihaî hedefleri de¤il, imha operasyonlar› için siyasî, hukukî bir bafllang›ç ve haz›rl›k olmaktad›r. Emperyalist güçlerin ülke sath›nda özellikle nüfuz, menfaat, müstakbel yay›lma alanlar› olarak seçtikleri; gayr›türk, gayr›müslim tebaan›n yo¤un oldu¤u bölgelerde faaliyete geçirdikleri; kilise, okul, hastane, muhtaçlara yard›m evi gibi sosyal, kültürel görünümlü kurulufllar›n aslî amaçlar› gerçekte istilâ harekât› için köprübafl› mevzileri haz›rlamak, uydu devletler için alt yap› oluflturmak idi. Bu kurumlar düflmana örtülü bir istilâ harekât›n›n ve y›k›c› faaliyetlerin haber alma, keflif, e¤itim, harekât ve ikmal üssü hizmetini vermifltir. 1921 fiubat›’nda çevredeki terörist eylemlerin artmas› üzerine, aranan Merzifon Amerikan Koleji’nde Rum Pontus devleti haz›rl›¤›yla ve yapt›klar› eylemlerle ilgili birçok belge ele geçirilir. Kolej Müdürü Amerikan vatandafl› Mr. White’›n yazd›¤› bir mektupta yer alan 175
Antlaflma.
140
Türklük ve ‹slâmiyet görüfller Türke has›m bir âlemin zihniyet ve yöntemini pek aç›k ve derli toplu ifade etmektedir. Fikri müdir fludur: “Hristiyanl›¤›n en büyük rakibi, düflman› Müslümanl›kt›r. Müslümanlar›n da en kuvvetlisi Türkler ve Türkiye’dir. Bu devleti, milleti y›kmak için Ermeni ve Rum dostlar›m›z› desteklemeliyiz. Biz flimdiye kadar bunu yapt›k ve baflar›l› da olduk. Nihaî ve kesin baflar›ya eriflmek için Türk gücünü bölmeliyiz. Alevî Türkleri ve Kürtleri ayr›l›¤a yönlendirmeliyiz.” Kurtulufl Savafl›’n› yöneten önder ve kadrolar›n basireti, dirayeti aziz milletimizin fluurlu birlik ve dayan›flmas›, emsalsiz yurtseverli¤i, kahramanl›¤› ile varl›¤›m›za yönelik sald›r›lar ve tertipler k›r›l›r. Türk millî devleti Türkiye Cumhuriyeti kurulur. Yeni Türkiye’nin içine, do¤mufl bulundu¤u genel dünya durumunda bar›fl› kazanmak ve korumak; müstevlî gücü Misâk-› Millî hudutlar› d›fl›na atmaktan, emperyalizme kiralanm›fl Yunan ordusunu denize dökmekten daha güçtür. ‹slâm dünyas›n›n büyük bölümü Türkiye’yi yok etmek isteyen Bat›l› güçlerin sömürgeci iflgali veya siyasî denetimi alt›ndad›r. Türk âleminin büyük bir bölümü ihtilâlle bütün dünyada Marksist esaslara dayal› yeni bir düzen kurma emelini benimseyen Ruslu¤un siyasî terkibinde esaret hayat› yaflamaktad›r. Türk toplumunun, Türkiye halk›n›n cumhuriyetin kurulufl an›ndaki malî, iktisadî, askerî, s›naî, tar›msal gücü, kaynaklar›, nüfusu, ebad›, nüfusun e¤itimde, bilim ve teknolojide seviyesi; Hristiyan Bat›l› emperyalist güçleri ve Sovyetler Birli¤i’ni Türkiye Cumhuriyeti’ne karfl› husumet ortakl›¤›na yöneltecek ve ilk hedef yapacak bir politika izlemekten, böyle bir politika izler görünümü vermekten kaç›nmaya mecbur b›rakmaktad›r. Türkiye ortak bir sald›r›ya hedef olmaktan kurtulmak, kaybedilen yüzy›llarda kaybetti¤i gücü ve medenî üstünlü¤ü yeniden kazanabilmek için bar›fla muhtaçt›r. ‹slâm ad›na dünyaya meydan okuma, ‹slâm milletlerinin kurtar›c› önderi rolüne girme, öz varl›¤›m›z› tehlikeye atmak olur. Saltanat›n ve hilâfetin kald›r›lmas›, millet egemenli¤ine dayal› lâik, millî cumhuriyet düzenine geçifl, bar›fl süresini uzatarak Türk varl›¤›n› güvene alma, derlenme imkân› sa¤lama hususunda genel ve özel durumun zarurî k›ld›¤› en uygun diplomatik, jeopolitik tedbir olmufltur. Lâik millî cumhuriyet, milletimiz için ‹slâm dünyas›n› savunma, ümmet imparatorlu¤unu yönetme gayretleri içinde unutulan, silinen millî kimli¤ini ve y›pranan gücünü yeniden kazanma, mezhep çizgisindeki politikalar yüzünden zedelenen, bölünen birli¤ini yeniden kurma yönünde müstesna bir imkân ve en isabetli tedbir olmufltur. Din temeline dayal› politikan›n milletimizi d›flta bütün dünyan›n düflmanl›¤›na hedef k›ld›¤› sabittir. 141
Muzaffer ÖZDA⁄ ‹ç yap›da ise din ve mezhebin bütün millete gönül ve görüfl birli¤ine ulaflt›ran manevî, fikrî geliflme sa¤layan yayg›n, seviyeli bir e¤itim hizmeti sa¤layamay›fl›; dinin, mezhebin nüfuz ve menfaat sa¤lama emeliyle sürekli istismar edilifli; hurafelerin bat›l inan›fllar›n s›z›fl›n›n önlenemeyifli, Sünnî-Alevî, Sünnî-fiiî kutuplaflmalar›n›, kümelenmelerini sürekli hâle getirmifltir. Lâik millî devlet ilkesi ve ülküsü sadece Türkiye hudutlar› içinde siyasî, içtimaî tarihin olumsuz miras› Sünnî-Alevî ayr›m›n› de¤il, Türkiye Türklü¤ü ile Azerbaycan-‹ran Türklü¤ü aras›ndaki Sünnî-fiia ayr›m›n› da gidermede en uygun çözümdür. Uygulamada baz› hata ve ihmallere düflülmüfl olmas›na ra¤men lâik millî cumhuriyetle d›flta bar›fl›n korunmas›, içte birli¤in sa¤lanmas› yolunda önemli mesafeler al›nm›flt›r. Çok partili demokratik hayat döneminde milletin beklentilerine çözüm aran›rken, hasis siyasî ç›karlar, nüfuz ve menfaat istismarlar› manevî hayata, birlik, sa¤l›k ve seviye kazand›rma emelinin önüne geçti¤inde daha ciddî hatalara düflülmüfltür. Milli birli¤i ve millet kimli¤ini zedeleyen olumsuz geliflmelere yol aç›lm›flt›r. Sünnîlik de, Alevîlik de Türk varl›k ve birli¤ine, millî güvenli¤ine zarar verecek flekilde sömürü konusu yap›lm›fl; d›fl güçlerin örtüsü ve dolayl› sald›r› politikalar›n›n ideolojik arac› olarak kullan›lm›flt›r. Özellikle, emekçi taban›nda bekledi¤i deste¤i bulamayan Türkiye solunun illegal kanad›, Marksist, komünist ideolojilerin dini afyon saymas›na, tanr›s›zl›¤› meslek edinmesine, bütün dinlere karfl› savafl açm›fl olmalar›na ra¤men Alevî yurttafllar›m›z›, gençlerimizi saflar›na kazanmak, Sünnî-Alevî cepheleflmesi yaratmak için yo¤un ve sürekli bir çaba göstermifltir. Türkiye’nin iç bar›fl ve istikrar›n› bozmak isteyen güçlerin de gerek Alevî gerekse Sünnî zemininde propaganda ve tahrikte bulundu¤u kestirilebilir. Çorum, Kahramanmarafl, Sivas, Gaziosmanpafla olaylar›n›, bu olaylar›n bütün millete elem veren üzücü sonuçlar›n› her vesile ile yeni bir olay yaratmak için sömüren, yaralar› kanatan, kin tohumu saçan nifak ve fitne merkezlerinin sürekli çabalar›, millî birli¤imizi nas›l bir suikast önünde bulundu¤unu göstermeye yeterlidir. Türk toplumlar› medeniyet plân›nda üstünlük yar›fl›n› kaybetmesinin sonucunda sadece egemenlik ve hayat alanlar›n›n önemli bir bölümünü kaybetmekle kalmad›. Türkiye d›fl›ndaki Türk toplumlar› hemen bütünüyle özyurtlar›nda esir konumuna düfltüler. Yeni bir yüzy›l efli¤indeyiz. Türkiye ve Türk Dünyas› henüz öz de¤erlerini korumay› sa¤layacak sa¤l›kl› bir terkiple176 galip ve hâkim medeniyetin ön safh›na yerleflebilmifl de¤ildir. Böyle bir sonuca eriflebilmeyi sa¤layacak süratli geliflim ivmesi kazanm›fl da say›lmaz. Bu durum varl›¤›m›z, güvenli¤imiz için tehlike yaratmaktad›r. ‹çte millî birli¤imizi, dayan›flmam›z› bozan, zedeleyen, geliflme, yükselme h›z›m›z› kesen her çaba ve tertip kas›tl› de¤ilse; cehalete, hamakate, kas›tl› ise h›yanete delil kabul edilebilir, edilmelidir. 176
Birkaç fleyi birlefltirip yeni bir kar›fl›m meydana getirme.
142
Türklük ve ‹slâmiyet Millî birli¤in korunmas›, güçlendirilmesi bütün meselelerin önüne al›nmal›d›r. Birli¤in temeli uyumdur. Uyumu sa¤layan ve sürekli k›lan sevgidir. Her zorlu¤u yenmede, her engeli aflmada, her derde deva bulmada rehber, mürflit ilimdir; âlimdir. Türk kimli¤inin sorguland›¤›, bu kimli¤i belirleyen, koruyan ve sürekli k›lan maddî, manevî kültür kal›plar›n›n, kodlar›n›n plânl›, sistemli çok cepheli sald›r›larla tahrip edilmek, silinmek istendi¤i özel yöntemli bir savafl döneminde ve ortam›nda yafl›yoruz. Aziz milletimizin birlik ve dayan›flmas›n›, yurtseverlik duygular›n›, yurttafllar›m›z›n millî ba¤›ms›zl›k fluurunu ve devletimize sadakatini, karfl›l›kl› sevgi ba¤lar›n› y›pratmay›, tahrip etmeyi amaçlayan, huzur ve güvenli¤i tehdit istidad› tafl›yan hâller karfl›s›nda umursamaz bir seyirci tavr› al›namaz. Cehalet ve gafletin, dâlâlet ve h›yanete dönüflerek a¤›r zararlara yol açmamas›, Türkiye ve Türklük düflman› d›fl güçlerin meflum emellerini cüretlendirecek zaaflara düflülmemesi için uyan›k ve tedbirli olmal›y›z. Kutsal inançlar›n, dinin, mezhebin kirli siyasî amaçlarla istismar› önlenmelidir. ‹slâm tarihinin bafllang›c›nda yaflanm›fl, sorumlulu¤unu asla aziz milletimizin ve özellikle de bugünkü nesillerin tafl›mad›¤› flahsî, zümrevî, kavmî bencillikten, iktidar h›rs›ndan, siyasî rehberlik mevkiinde bulunanlar›n hatalar›ndan, ‹slâm düflmanlar›n›n nifak yaratmay› amaçlayan tertiplerinden kaynaklanan müessif olaylar›n yaratt›¤› k›rg›nl›klar›n, kinlerin, vehimlerin körüklenip canland›r›larak millî birli¤imize kastedilmesine müsaade edilmemelidir. Çirkin tahriklerden, bilgisizlikten do¤an kinler, k›rg›nl›klar, vehimler silinmelidir. Gönül yaralar› onar›lmal›d›r. Bu yaralar› yeniden t›rnaklay›p kanatma yolundaki iblisce, yezitçe giriflimler önlenmelidir. Türke düflmanl›k edenlerin, nifak yaratanlar›n hangi sancak alt›nda toplan›rlarsa toplans›nlar, Hakk›n r›zas›na uygun do¤ru yolda olmad›klar› bilinmelidir. ‹slâm Kur’an’›n özüne ayk›r› bidât ve hurafelerden ar›nd›r›lmal›d›r. Hz. Ali sevgili Peygamberimizin en k›demli, en bilgili ve sevgili ö¤rencisidir. Efendimiz onu çocuklu¤undan itibaren manevî evlât gibi koruyup gözetip yetifltirmifl, manevî kardefl edinmifltir. Onu, sonsuz ilim flehrine, hakikat s›rr›na aç›lan bir ana kap› k›lm›flt›r. Sevgili k›z›n› vererek damat yap›p ailesine dâhil etmifltir. (Ehli Beyt). Mübarek abas› alt›na alm›flt›r. (Ashabel Kisa, Al-i aba) Samimî, kâmil, âkil bir Müslüman için ‹slâmî gerçe¤i, Kur’an’›, sünneti Hz. Ali’den daha derin, daha iyi bilmek ve ondan daha Müslüman olmak düflüncesi, iddias› akla ve edebe uygun görülemez. Alevîlik flayet Hz. Ali’yi, Ehl-i Beyt’i, Al-i abay› sevmek ise, bu konuda da yüce Peygamberimiz örnek ve ölçü al›nmal›d›r. 143
Muzaffer ÖZDA⁄ Türkiye’de 20 milyon Alevî oldu¤u, Alevîlerin bask› alt›nda tutulduklar›, Alevîlerin bask›ya karfl› direnifle geçmeleri ve Alevî kimliklerini ön plâna ç›karmalar› gerekti¤i, Alevî köylerine cami yap›lmas›n›n ve imam gönderilmesinin önlenmesi, cami yerine cemevlerinin yap›lmas›, mabet ve mezarl›klar›n ayr›lmas› yolundaki iddialar, telkin ve tahrikler, mezhep kimli¤ini ve etnik özellikleri vurgulay›p, farkl›l›klar› derinleflerek siyaset yapma giriflimleri, Türkiye Cumhuriyeti’ne karfl› bir beflinci kol sald›r›s›d›r. D›fl sald›r› ve istilâ öncesinde içten çökertme tertibi ve giriflimidir. Herkes bilmelidir ki, Türkiye’de Hz. Ali’ye ve Ehl-i Beyt’e samimî sevgi ve sayg› duyma ve mânen yak›n olma anlam›nda 20 milyon de¤il, 65 milyon Türk yurttafl›m›z vard›r. Gönül ve zihin ayd›nl›¤›na sahip, cehalete, hurafaye,gaflete, nifaka alet edilmekten özünü ve milletimizi sak›nma, koruma rüfltüne eriflmifl; Hak afl›k›, Ehl-i Beyt dostu hiçbir yurttafl›m›z, hiçbir Alevî, Peygamberimizi izlemede, onun sünnetine uymada Hazreti Ali’den farkl› bir inanç ve tutumda bulunmay› kabul etmez ve etmemelidir. Kur’an› Kerim’in Allah’›n son Resülü Hz. Muhammed’in dahi ölümlü bir kul oldu¤unu vurgulamaktaki itinas›, Kelime-i fiahadetin anlam› dikkatten kaç›r›lmamal›d›r. Peygamberimiz de bu temel flart›, hayat› ve hadisleri ile defaatle vurgulam›flt›r. Âlemlerin Rabbi, Haliki Allah, Kur’an’da Ademo¤lu insan› yeryüzünde kendine halife k›ld›¤›n› belirlemek suretiyle tebcil etmifl, onurland›rm›flt›r. Ancak dinlerin en mükemmeli olan ‹slâm, her yarat›k gibi fani olan insan›, Tanr› kulunu dünya ve ahirette ‹slâm inanc› çerçevesinde mevkii ne kadar sayg›n ve yüce olursa olsun ona insanüstü bir kudsiyet, ulûhiyyet yak›flt›r›lmas› suretiyle flirke sap›lmas›, çok tanr›l›¤a düflülmesi ifrat›n› hiçbir flekilde hoflgörmez, kabul etmez. Bütün semavî tebli¤lerin özü, temel ilkesi Ahat, Samet, Vahit, Rahim, Rahman yüce Allah’a inanmak, onun r›zas›na uygun yaflamak, yaln›z ona kulluk etmek, onun yard›m›n› dilemek, ona güvenmektir. Do¤ru yol, S›rat-› müstakim budur. Yunus Emre’miz, “Dört kitab›n manas› bellidir bir elifte”, “Sensin Kerim, sensin Rahim. Allah. Sana sundum elim. Senden gayr› yoktur em’im(ilâc›m) Allah. Sana sundum elim”, “Mezheb-ü din aflkt›r bana”, “Aflk›n ald› benden beni sana seni gerek seni” dizelerinde bu gerçe¤i ifade etmifltir. Millet ve ümmet sinesinde nifak yaratmay› amaçlayan her türlü sap›k ve hain giriflimlere, tertiplere karfl› uyan›k bulunulmal› ve karfl› ç›k›lmal›d›r. Gönlü Allah aflk› ve halk sevgisi ile dolu, arif, âkil, adil, fluurlu bütün Sünnî yurttafllar›m›z, Hazreti Ali’ye, Ehl-i Beyt’e, Al-i abaya sevgi duymakta yüce Peygamberimizi örnek almal›d›rlar. Sevgili Peygamberimizin nurlu yoluna, ilim flehrine; ilâhî hakikat umman›na sevgili manevî o¤lu, damad›, manevî kardefli Hazreti Ali’nin temsil etti¤i kap›dan onun rehberli¤i ile eriflmeyi 144
Türklük ve ‹slâmiyet amaçlad›klar› için, Alevî diye adland›r›lan Hak afl›k› sevgili yurttafllar›m›z da Ehl-i sünnet olduklar›na, ‹slâm cemaati dairesinde bulunduklar›na inanmal›d›rlar. Yüce rehberlerini kaynaklar›na inerek daha yak›ndan tan›malar›n›, örnek almalar›n›, izlemelerini diliyoruz. Bu temennimizi bütün yurttafllar›m›z için tekrarl›yoruz. Sünnî ‹slâm’da Kur’an’› Kerim’in özünden ve yüce Peygamberimizin ›fl›kl› izinden ayr›larak uygulamada, Arap ›rkç›l›¤›n› ve kültür emperyalizmini dünyevî menfaatlerle, tahakküm h›rs› ile öne ç›karan zorba Emevî saltanat›n›n, Vahhabi bencilli¤inin, ba¤nazl›¤›n›n olumsuz etkilerinden kaynaklanan manevî zaaflardan, bidâtlerden, hatal› yarg›lardan ar›nmal›, ar›nd›rmal›d›r. Millet sinesinde derin yaralar açacak hain tertiplerden, tuzaklardan korunmak için fesat ehline, nifaklara, bölücülere karfl› uyan›k ve tedbirli olunulmas› elzemdir. Bugün Türkiye’de sevgili Alevî yurttafllar›m›z, kardefllerimiz ad›na hak takipçisi, dava vekili, yetkili gibi görünüp flamata yapan flizofren entellerin, çeyrek ayd›nlar›n büyük bölümü; manevî, semavî, ahlakî de¤erlerle, dinle,imanla, Alevîlikle, Sünnîlikle, ‹slâmla hiçbir ilgileri, tutarl› bilgileri, itikatleri olmayan bir güruhtur. Yak›n tarihlere kadar müflis, Marksist-komünist ideolojinin fluursuz ba¤›ml›lar› olarak enternasyonel k›z›l maske takm›fl; Rus faflizmine bilerek, bilmeyerek beflinci kol hizmeti veren bu güruh, Türklü¤e ve Türkiye düflman› her güce kolayl›kla kiralanabilmektedirler. Yegâne amaçlar› Türk millî devletini, lâik demokratik cumhuriyeti içinden çökertmek, kiraland›klar› ülke hesab›na uydulaflt›rmaktad›r. Marksist-komünist, Leninst, Maoist, hümanist, mezhepci, dinci, ümmetçi, tarikatçi, hangi kaftan› giyerlerse giysinler, hangi flâmay› kullan›l›rsa kullans›nlar, iç bar›fl ve huzuru bozmay› amaçlayanlar›n belirgin ortak özellikleri fluur altlar›nda örtülü bir ›rkç› kompleks tafl›malar›d›r. Türk kimli¤i ile bütünleflmeye ve yücelifle, millî birli¤e karfl› ç›kmalar›d›r. Türkiye Cumhuriyeti vatandafll›¤›n› bir türlü içlerine sindirmeyiflleridir. Alevîli¤i, ‹slâm dairesinin d›fl›nda ve ‹slâma karfl›t tanr›s›z, mabetsiz, ibadetsiz bir baflka din, Alevî-Bektaflî düflüncesini komünistik kavramlar› içeren bir ö¤reti olarak görmek, göstermek ve böyle k›lmak, bu görüflü yayg›n inanç hâline getirmek için telkin ve teflvikte bulunmak, basit bir fikrî fantezi say›lmamal›d›r. Bu yöndeki yay›nlar› evrensel de¤erlere ba¤l›l›k, yurt ve yurttafl sevgisi, insan sevgisi, bar›fl sevgisi, düflünce ve vicdan özgürlü¤ü ile telifte mümkün de¤ildir, Olay› münhas›ran Alevî yurttafllar›m›z› hedef alan hayas›z bir sald›r› ve iftira olarak de¤erlendirmek de bir kavray›fl hatas› olur. ‹zlenen amaç belirgindir. Türkiye insan›n›, yurttafllar›m›z› birbirlerine karfl› sevgisiz, sayg›s›z, güvensiz, kuflkulu düflman kümelere dönüflmektedir. Dün Kuzeyli müflis patronlar› ad›na k›z›l flâmalar alt›nda proleteryan›n sömürüden kurtar›l›fl› edebiyat› ile 145
Muzaffer ÖZDA⁄ baflaramad›klar› kanl› cepheleflme, bölünme ve çöküntüyü, iç savafl cinnet ve cinayetini; inanç bölünmesi ve din kavgas› ç›kararak sa¤lamakt›r. Türkiye Alevîli¤ini, Alevî Türkleri Türk milleti bütünlü¤ünden, ‹slâmdan soyutlamak ve koparmakt›r. Lâik millî demokratik hürriyetçi hukuk devleti nizam› sa¤lanan bar›fl ve hoflgörü iklimini kirletmektir. Fanatizmi teflvik etmektir. ‹bni Mülcem, Yezid, Haccac, Hasan Sabbah Müridi Alamut Gedaiyunu t›ynet177 ve melânetinde terörist katiller üretmektedir. Bu tür gayretler hangi kisveye bürünürse bürünsün, hangi flâmay› tafl›rsa tafl›s›n, demokratik bir siyasî fikrî faaliyet de¤il, millî birli¤imizi ve ba¤›ms›zl›¤›m›z› tahribi amaçlayan dolayl› sald›r› operasyonlar›d›r. Yabanc› güç hesab› yürütülen özel bir savaflt›r. Marksist komünist ö¤retinin, bütün dinleri, mazlum s›n›flar› uyuflturmay› amaçlayan bir afyon sayarak yasaklad›¤›, bask› alt›na ald›¤› malûm ve sabit iken, Türkiyeli Marksistlerin mezhep sanca¤› alt›nda din kavgas› ç›karma gayretleri ve ba¤nazl›¤› körüklemeleri ibret vericidir. Aziz milletimizin, sevgili halk›m›z›n büyük ço¤unlu¤u ile Mevlâna, Yunus Emre, Afl›k Veysel gibi engin sevgi ve hoflgörü ifade eden olgun ruh haletini tafl›mas›, yaflamas› çirkin tahrik ve tertiplerin tahribat›n› hudutlamaktad›r. Günümüzde Alevîlik ve Alevî kardefllerimizle ilgili k›r›c›, k›flk›rt›c› yay›nlar›n bir bölümü cehaletten, bir bölümü Alevîli¤e asla ait olmayan garezden, düflmanl›ktan kaynaklanmaktad›r. Yurttafllar aras›nda sevgi ve güveni, birlik duygusunu tahrip etmeyi amaçlayan yay›nlar›n hemen tümü Türkiye’yi bölmeyi, ba¤›ml› k›lmay› hedefleyen d›fl güçlerin ideolojik, psikolojik, kültürel taarruz operasyonlar›na, so¤uk savafllar›na ikmal maddesi, mühimmat ve cephane oluflturmaktad›r. Gönül taht›m›zda yeni bir Yunus olan büyük halk ozan›m›z merhum Afl›k Veysel yurdun bar›fl ve huzurunu, milletin birli¤ini bozmak isteyen hain müfsit kiflilerin çabalar›ndan ve onlara kap›lan cahillerin hâllerinden elem duyar. fiöyle seslenir: “Birleflir bir bayra¤›n alt›nda Biz Türklerin ikilik yok asl›nda Yanar tutufluruz vatan aflk›nda Hepimiz bu yurdun evlâtlar›y›z. Hedef al›p dö¤üfltü¤ün kardeflin Seni yaral›yor att›¤›n tafl›n Topluma zararl› yersiz savafl›n Hepimiz bu yurdun evlâtlar›y›z. 177
Yarad›l›fl.
146
Türklük ve ‹slâmiyet Çal›flal›m, kurtulal›m buhrandan Nedir senlik benlik, usand›k candan Irk›m›z, neslimiz ayn› bir kandan Yurdun yaralar›n› saral›m kardefl.” Sevgili Afl›k Veysel Türkiye’yi ›rk, din, mezhep ayr›l›¤› temelinde Balkanlaflt›rmak, mozaiklefltirmek niyet ve hevesi ile nifak yaratmak çabas›na düflenlerin cehalet ve garezini de pek veciz belirlemektedir. “Asl›m Türktür. Elhamdülillah Müslüman. fiükür, amentüye etmifliz iman. Kalbime yaraflmaz flirk ile güman. Gönlümüz nur ile doludur kardefl.” “Allah birdir, Peygamber Hak. Rabbül Âlemindir mutlak. Senlik, benlik nedir b›rak. Söyleyim geldi s›ras›. Yurttafl sapma sa¤a, sola. Sen Allah’dan birlik dile. ‹kilikten gelir belâ, Dava insanl›k davas›. Yezid nedir, ne K›z›lbafl? De¤il miyiz hep bir kardefl? Bizi yakar bizim atefl. Söndürmektir tek çaresi.” Sevgili Afl›k Veyselimiz emperyalist Bat› toplum ve kültürlerinde asla kök salamayan bir samimiyet ve gönül zenginli¤i, insanl›k ve hakikat aflk› ile ›rkç›l›¤› reddeder. Millî seciyemize tercüman olan, bütün semavî mesajlar›n özünü kapsayan bir görüflle: “Kuran’a bak, ‹ncil’e bak. Dört kitab›n dördü de hak. Hakir görüp ›rk ay›rmak Hakikatte yüz karas›”der. Hâkim medeniyete mensup toplumlar›n büyük ço¤unlu¤unun flifa bulmaz hastal›¤› durumundaki ›rkç›l›k, gerçekten insanl›¤›n ve hakikat›n yüz karas›d›r. Irkç›l›¤› böyle k›nayan Veysel, Türk insan›na, yurttafllar›m›za Türklükten gayr› kök aranmas›n› ve farkl› kimlik yak›flt›r›lmas›n› da k›nar, reddeder. Yurttafl olman›n, Türk olman›n görev ve sorumlulu¤unu, onurunu flöyle belirler: 147
Muzaffer ÖZDA⁄ “Âleme yar olsam, yar bana küser. Yarim bir tanedir, baflka yari neyleyim Kalbimde kadîmdir aflk ile eser Atefli kâfidir, odu neyleyim. Muhabbetin canda haslardan hast›r. Avutur Veyseli bir flen piyestir. Türk ad› babamdan bana mirast›r. Daha bundan baflka ad› neyleyim. Cehalet ve taasup bata¤›na saplanmayan her yurttafl mezhep bölücülü¤üne, etnik bölücülü¤e ayn› fluurlu coflku ile karfl› ç›kmal›d›r. De¤erli flair Niyazi Y›ld›r›m Gençosmano¤lu da h›yanet tertiplerini görüp flöyle hayk›r›r: “Ta ezelden hür milletiz Soyu sopu gür milletiz Kandan candan bir milletiz. Bir temel, bir duvar, bir tafl. Alevî, Sünnî, K›z›lbafl. Ayn› mayadan yo¤rulan. Türk, Türkmen diye ça¤r›lan Ayn› k›bleye do¤rulan Secdeye konulan bir bafl Alevî, Sünnî, K›z›lbafl. Dedemiz bir, torunlar›z. Dün bugün ve yar›nlar›z Yüceleriz, derinleriz. Yunus Emre, Hac› Bektafl Alevî, Sünnî, K›z›lbafl O¤uzun yirmidört boyu Yüce Türk’ün flanl› soyu Dede, baba, amca, day› Bibi, teyze, bac›,kardefl Alevî, Sünnî, K›z›lbafl” Türkiye bu sorunlar› aflmal›d›r ve aflacakt›r. Hoflgörü bofl vermeye, neme lâz›mc›l›¤a, sorumsuzlu¤a dönüflmemelidir. Millî meselelere bilgi, dirayet ve cesaretle yaklafl›lmal›d›r. 148
Türklük ve ‹slâmiyet ‹nsanl›¤a yönelik Tanr› buyruklar›n›, semavî kitap tebli¤lerinin özünde, amac›nda, yönelttikleri yolda, hedefte bir farkl›l›k olmad›¤›, bütün Tanr› elçilerinin ayn› kutsal görevi ifa etmifl olduklar› bilinmekte ve kabul edilmektedir. Yüce Peygamberimizden önceki Resullerin ümmetlerine duyurduklar›, aç›klad›klar› semavî bildirilerin, mukaddes kitaplar›n as›l metinleri büyük ölçüde kaybolmufl, a¤›r tahribata u¤ram›fl oldu¤u hâlde Kur’an’› Kerim’in harfiyyen korunmufl olmas› ‹slâm Âlemi ve insanl›k için ilâhî bir lütuf ve mazhariyettir.178 Bu lütuf ve mazhariyet de¤erlendirilmelidir. Ça¤›m›z bilgi ça¤›, bilgi iletiflim ça¤›d›r. Kitleler üzerinde kolay tahakküm sa¤lamak ve monarflik iktidarlar› korumak, keyfî yönetebilmek, kula kul edebilmek için bilgiyi, ilâhî vahyi s›r hâline getirme ve tekelde tutma, Tanr› emrinin tam manas›yla anlafl›l›p ö¤renilmesini engelleme zihniyet ve politikas›ndan ‹slâm toplumlar› ve özellikle de aziz milletimiz yüzy›llar boyunca çok büyük zararlar görmüfltür. Genifl halk kitleleri asla meflru, makul ve makbul say›lamayacak gerekçelerle önlerine Arap dil, gramer ve alfabesi ç›kar›lmak suretiyle sun’i flekilde perdelerle yükseltilen duvarlarla ilâhî mesaj›n ›fl›¤›ndan mahrum edilmifllerdir. Semavî ça¤r›y›, Kur’an’› Kerim’i anlayabilmek, Cenab-› Hakka öz dilleriyle yakarabilmek mutluluk ve imkân›ndan manevî cebirle menedilmifllerdir. Yüce Tanr›, Peygamberimize Kur’an› Kerim’i mümin kullar›n›n manas›n› anlamadan, düflünmeden gönül ve zihin ayd›nl›¤›na kavuflmadan papa¤an gibi ezberlemeleri, nazarl›k ve muska gibi kullanmalar› için vahyetmemifltir. ‹lâhî vahyin manas›nda yüklü hakikat ›fl›¤› çirkin, hasis, flahsî, zümrevî, kavmî emellerle perdelenmemeli, gizlenmemeli idi. Toplumda din bilgisinin Kur’an bilgisinin yeter seviyeye erifltirilmesi ile bât›l emelleri, bencil ç›karlar› için din istismar› yapanlar›n, idarî ve siyasî yap›da Orta Ça¤ Avrupas›’n›n ve toplumlar›n›n ruhban› benzeri bir nüfuz ve ç›kar takipçisi s›n›f oluflturmak isteyenlerin etkisi kalmayacakt›r. Uygulamada görülen düzeltilmesi elzem, önemli kusur ve aksakl›klara, eksikliklere ra¤men Cumhuriyetimizin bilim ve ö¤retim hayat› imparatorlu¤umuzun ve ‹slâm âleminin son yüzy›llar› ile k›yas edilemeyecek seviyede üstündür ve ileridedir. Türk milletine ve 75 y›ll›k Cumhuriyet yönetimine ak›l almaz bir cehalet ve garezkârl›kla a¤›r sorumluluk yükleyenler lâik, millî, demokratik Cumhuriyete Asr-› saadet döneminden veya Osmanl› Cihan hâkimiyeti doruklar›ndan geçilmedi¤ini bilmelidirler. Karfl›lafl›lan sorunlara ön yarg› ve taassuptan uzak ilmî ciddiyet ve yüksek bir millî, insanî görev fluuru ile e¤ilen de¤erli bilim adamlar›m›z, araflt›rmac› yazarlar›m›z verimli çal›flmalar yapmakta, de¤erli eserler vermektedirler. 178
Elde etme, nail olma.
149
Muzaffer ÖZDA⁄ Türk milleti yaflad›¤›m›z zaman diliminde ‹slâm dairesine girdi¤i 10. yüzy›ldan günümüze, Karahanl›, Selçuklu, Osmanl› yüzy›llar› boyunca asla ulafl›lamayan yüksek nisbette okur yazarl›k seviyesine eriflmifltir. Ana dilinden baflka dil bilmeyen Türk halk kesimi, Kur’an bilgisine bin y›l boyunca asla eriflemedi¤i bir kolayl›kla eriflmek, Tanr› buyru¤unu anlayarak dinlemek, ö¤renmek imkân›na ulaflm›flt›r. ‹lâhiyat fakültelerimizin, ‹slâmî manevî bilimler sahas›nda otorite olan ö¤retim üyelerinin, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› teflkilât›nda ve bilim kurullar›nda görevli de¤erli âlimlerinin münferit veya heyet hâlinde uzun süre itinal› çal›flmalar›n›n ürünü olan meal ve tefsirlerinin toplam bask› say›lar› milyonlar› aflm›flt›r. Bu noktaya kolay gelinmemifltir. “Bir Türk’ün Arapça ö¤renip Kur’an’› asl›ndan okumas› ve manas›n› anlamas› insan›n›n ömrünü alacak kadar uzun ve yorucu bir ifltir. Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir yük yüklemez.” “...Gaye Kur’an kelimelerini tekrar etmek de¤il, onun manas›n› anlamak ve okunan Kur’an’a göre hareket etmektir...” “...Hiç anlamadan Kur’an’› birkaç günde hatmetme yerine, anlayarak günde yar›m sahife okumak daha evlâd›r...” “...Her biri otorite olan sahabiler (Abdullah ibn Mesut, Ubeyy ‹bn Kab ve Enes ‹bn Malik) Kur’an’›n ayn› anlam› verecek sinonim kelimelerle okunabilece¤ine fetva verdiklerine göre, elbette Arapça bilmeyen bir Müslüman da Kur’an’› kendi dilinde ayn› anlam› veren kelimelerle, yani söyleyebilece¤i baflka kelimelerle okuma müsadesi verilir de, yabanc›ya bu müsaade verilmez mi?” “...Büyük imam Ebu Hanife Arapça’y› iyi okuyamayan Farisi’nin Farsça Kur’an okuyarak namaz k›lmas›na cevaz vermifltir.” “... Ey Türkçe konuflan Müslüman çocu¤u iflte bu senin kitab›nd›r. Bu kitab› kendi dilinle her gün oku, okuduklar›n üzerinde düflün. Onun gerektirdi¤i genel prensipleri, yüksek ahlâkî de¤erleri, insanl›¤› ö¤ren. ‹slâm› dar düflünceleriyle Kur’an’›n insanl›¤a sundu¤u ›fl›¤› karaman, Kur’an’›n kendisinden ve onunla kaynaflan Peygamber’in sözlerinden ö¤ren. Her sabah Tanr› buyru¤undan bir parça okuyarak ifline baflla.” Diyanet iflleri baflkanl›¤› yapm›fl de¤erli din âlimi Prof.Dr. Süleyman Atefl’in bir ömrü dolduran eme¤inin ›fl›kl› ürünü “Kur’an Tefsiri”nin girifl bölümünden aktar›lan flükranla an›lmaya de¤er veciz aç›klamalar inflirah179 verici gönül ve dima¤›180 ›fl›kland›r›c› oldu¤u kadar düflündürücüdür. 179 180
Aç›kl›k, ferahl›k. Ak›l, fluur, beyin.
150
Türklük ve ‹slâmiyet ‹lâhî r›za ve iradeye uygun bu ilmî gerçe¤in bin y›l› aflk›n bir süre halk kitlelerine tamiminden, duyurulmas›ndan, ö¤retilmesinden kaç›n›lmas› ve aziz milletimizin özel bir ö¤renim görmeyen büyük bölümünün ilâhî mesajdan kendi dili ile feyz alma181 ve Cenab-› Hakka kendi diliyle yakarma imkân›ndan, mutlulu¤undan mahrum edilmifl olmas› düflündürücüdür, üzücüdür. Türk insan›n›n Tanr› buyru¤unu kendi diliyle okuyabilmesi, anlayabilmesi vesayetten kurtulma ve manevî rüflt olarak de¤erlendirilmelidir. Cumhuriyete yönelik aç›k ve örtülü, dolayl› sald›r›lar›n d›fl tehdit ve bask›lar›n yo¤unlaflm›fl olmas›n›n bir sebebi de, büyük devlet gelene¤imiz, kalk›nma ve geliflme h›z›m›zla süratle bölge gücü olma istidad›m›zd›r. Din ve mezhep ihtilâf› bu çerçevede gündeme sokulmak istenmektedir. Bilim ve teknolojide bütün dünyadaki ça¤dafl geliflmeleri izleme, yakalama ve aflmak için gösterebilece¤imiz bütün gayretleri hiçbir zaman yeterli bulmamal› ve artt›rmal›y›z. “‹lim Çin’de de olsa al›nmal›d›r.” Ancak emperyalist güçlerin ilim kisvesine soktuklar› propagandalara, siyasî, askerî hegemonya plânlar›n› uygulamada ön haz›rl›k niteli¤indeki kültürel, psikolojik, nüfuz s›zma ve yay›lma çabalar›na, bu yoldaki yay›nlar›na karfl› itinal› olunmal›d›r. Hâkim medeniyetin önde gelen güçleri emperyalist ç›kar ve emellerinden vazgeçmemifllerdir. Bat›’da muayyen çevreler din ve medeniyet taassubu ile Avrupa k›tas› üzerinde ve kadîm Do¤u Roma co¤rafyas›nda Türk-‹slâm varl›¤›na tahammül edememekte fluuralt› kin duymaktad›r. Aziz Atatürk’ün y›llarca önce vurgulad›¤› gibi bu ülkelerin devlet ve siyaset adamlar›n›n, sözde bilim çevrelerinin, medyalar›n›n sürekli ve sistemli flekilde Türk tarihini, Türk milletini, Türkiye Cumhuriyetini, Türk hükümetlerini karalamalar›; Türklü¤ü eski Anadolu halklar›na, az›nl›k kültürlerine Ermenilere karfl› bask› ve soyk›r›m uygulam›fl olmakla suçlamalar› amaçs›z bir çaba san›lmamal›d›r. Günümüzde Ermenistan’a verilen destek, bölücü terörü teflvikle uzun vadede Hristiyanlaflabileceklerini ümit ettikleri kukla bir Kürt devletçili¤i kurma gayretleri; Alevî yurttafllar›m›z› zorla ‹slâmlaflt›r›lm›fl Anadolu’nun Hristiyan halklar› gibi Alman emellerine icazet edilecek, bir halk olarak gösterme çabalar› belirli bir emel ve eylem için ciddî bir haz›rl›¤› yans›tmaktad›r. Emperyalist güçlerin bu konulardaki dört yüzy›ll›k zengin deneyimleri ve baflar›lar›, Asya’ya, Afrika’ya nas›l girdikleri; Orta Asya’ya, Hindistan’a, Arap ülkelerine nas›l el koyduklar›, sahiplendikleri; Türk ‹slâm ‹mparatorluklar›n›, Osmanl›’y› nas›l darbeledikleri, y›kt›klar› unutulmamal›d›r. Pek çok yabanc› sosyolog, antropolog, arkeolog, halk bilimi uzman›, sanat tarihçisi, etnolog, folklor araflt›r›c›s›, bilim adam›, dost demokrat ülkelerin 181
Mutluluk, Tanr›’n›n verdi¤i iç erinci.
151
Muzaffer ÖZDA⁄ bas›n muhabiri, kamu görevlisi, bar›fl gönüllüsü kimli¤i ile hiçbir denetim görmeden ülkenin her yerine girebilmektedir. Bunlar en ücra da¤ köylerine kadar uzan›p haftalarca, aylarca, y›llarca kalabilmektedirler. ‹zledikleri amaçlara uygun eserleri, kaynaklar›, malzemeleri, bilgileri, görevlileri olduklar› kurulufllar›n ve hükümetlerinin direktifleri do¤rultusunda toplay›p de¤erlendiren; beklentilerine uygun propaganda ve telkin yapan bu kiflilerin milletimize, devletimize nizamî bir istilâ ordusunun aç›k sald›r›s›ndan daha fazla zarar verdikleri, verebilecekleri dikkatten kaç›r›lmamal›d›r. Türkiye üzerinde emel sahibi güçler için en baflar›l› politik, diplomatik strateji; Türkiye’yi d›flarda milletleraras› münasebetlerinde müttefiksiz, dostsuz b›rak›p bir husumet koalisyonu ile kuflatmak, içerde de millî birli¤ini bozarak, iç çat›flmalarla anarfli yaratarak güçten düflürmek, savunma, direnme imkânlar›ndan yoksun b›rakarak netice almaktad›r. Türkiye hükümetleri ve Türk önderli¤i için en olumsuz, ak›l ve izan d›fl› tutum d›flta düflman dengelerini dikkate almadan, yeterli güçte güvenilir dost müttefik sa¤lamadan komflu ülkeleri ve büyük güçleri Türkiye aleyhinde ittifaka ve savafla yöneltecek bir hedef belirlemek, içte millî birli¤i, millî dayan›flmay› bozan bir siyaset izlemek olur. Millî birlik ve dayan›flman›n yurttafllar›m›z aras›nda sevgi ba¤›n›n ve emel birli¤inin korunmas›na hayatî önem ve öncelik verilmelidir. Türkiye’nin sadece bölge ve ç›kar hâkimiyetinde iddial› güçlerin de¤il, yüzlerce y›l gönüllü koruyucusu oldu¤u Müslüman tebas›n›n, Arap din kardefllerinin insaf ve izanla ak›l ve vicdanla ba¤daflmayan haset ve husumetine, geniflleme emellerine hedef oldu¤u dikkatten kaç›r›lmamal›d›r. Arap psikolojisi ve siyasî düflüncesi, Araplaflmayan›, Arapçay› ana dil olarak benimseyeni Müslüman din kardefli saymay› kabule yatk›n bulunmamaktad›r. Arapça ve Farsça’dan tercüme edilmifl ‹slâm tarihi, kültürü ve ‹slâmî ilimlerle ilgili eserlerden, yay›nlardan yararlanmak isteyen samimî inançla temiz yürekli yurttafllar›m›z›n Asr-› saadette yaflamad›klar›n› unutmamalar›; bu eserlerin yazarlar›n› Sahabe-i Kiram sanma hatas›na düflmemeleri; eserde hangi önyarg›lar›n, kavmî hassasiyet ve siyasetlerin hâkim oldu¤unu dikkate almalar› gerekir. Kavmî bencilli¤in, ›rkç›, kin ve hasedin ne kadar taflk›nl›k ve çirkinli¤e yöneltebilece¤ine M›s›rl› ‹slâm âlimi, Kur’an yorumcusu Reflit R›za’n›n (1855-1935) Tefsir’ül Menar’›nda El–araf süresini aç›klarken ‹stanbul’un fethiyle ilgili hadise de¤inip, Allah’tan korkmadan, kuldan utanmadan “‹stanbul’un gerçek fethi, oras›n›n Türk eflkiyalar›n›n elinden Araplar taraf›ndan kurtar›l›p yeniden fethi ile olacakt›r” diyebilmesi ibret verici bir örnek olarak de¤erlendirilmelidir. Kavminin cahiliye dönemi h›rs›yla malül seciyesini ve komplekslerini yans›tan bu zat yine Peygamberimizin, aziz milletlerimizin Fatih baflkumandan›na, kahraman ordusuna övgüsünü fleytan›n Adem’i (A.S) k›skanmas› gibi k›skanmakta ve bunu kabul edememektedir. Arap ülkelerindeki Selçuklu, Osmanl› ‹mpartorluk hükümetleri dönemlerinde yap›lm›fl yüksek tarihî, mimarî de¤eri olan cami, medrese, kervansaray, han, çeflme, köprü, k›flla, vezir 152
Türklük ve ‹slâmiyet kona¤›, istasyon gibi an›tsal binalar›n, yap›lar›n Türk egemenli¤ini simgeliyor, hat›rlat›yor diye rahats›zl›k duyulup tahrip edilmeleri Türk devletinin varl›¤›, güvenli¤i ve hayatî menfaatleri ile ilgili politikalar› belirlerken asla bofl hülyalara kap›l›n›lmamas›, gerçekçi olunmas› gereklili¤i düflündürmelidir. Günümüzde Türkiye halk›n›n Türk millî kimli¤i içinde bütünlü¤ünü, birli¤ini çözmeyi, parçalamay› amaçlayan propaganda niteli¤indeki yay›nlar, etkinlikler yo¤unlaflm›flt›r. ‹slâmî dinî kisvesi geçirilmifl yay›nlar›n, Alevîlik, Bektaflîlik konusunda yap›lan yay›nlar›n bir bölümü de telif olsun, tercüme olsun, ilmî araflt›rma olmaktan uzak, bozguncu propaganda niteli¤i tafl›d›¤› görülmektedir. Konunun önemini isabetle kavrayan, millî varl›¤›m›za yönelen tehdit ve tehlikeleri tedbir makam›nda bulunanlardan önce görüp belirleyen de¤erli bilim adamlar›m›z düflünür ve yazarlar›m›z da bulunmaktad›r. Say›n Prof. Dr. Ekrem Ruhi F›¤lal›, merhum Prof. Dr. Mehmet Eröz, merhum Vali Cemal Bardakç›, Diyanet ‹flleri Baflmüfettifli say›n Abdülkadir Sezgin, Say›n Prof. Dr. Orhan Türkdo¤an, Alevîlik ve Bektaflîlik üzerine takdir ve flükranla an›lmas› gereken de¤erli çal›flmalar yapm›fl, de¤erli eserler vermifllerdir. ‹slâm mezhepleri tarihî s›ras›nda otorite olan say›n Prof. Dr. Etem Ruhi F›¤lal› gelenekle oluflmufl duygusal ön yarg›lardan ar›nm›fl ilmî disiplinle, kaynaklara dayal›, uzun süreli ciddî bir çal›flma ürünü olan eserinde Türkiye Alevîli¤inin, Bektaflî kültür edebiyat›n›n a¤›r bast›¤› bir ‹slâmî inan›fl biçimi ile Türkmen kültürünün iç içe girmifl flekli oldu¤unu belirtmifl ve bu manevî zenginli¤i “Türkmen Sünnîli¤i” olarak tan›mlam›flt›r. De¤erli din âlimi Abdulkadir Sezgin de ‹ran flias›n›n ehli sünnetten ay›ran esaslar› vurgulayarak Türkiye Alevîli¤inin ve Bektaflîli¤inin Ehli sünnet dairesinde bulundu¤unu, milletimizin büyük ço¤unlu¤u gibi Hanefî oldu¤una iflaret etmifltir. Say›n Sezgin ilmî kanaatini flu kesin aç›k, ifade ile belirlemifltir: “Her kim ki Ehli sünnettir, Alevîdir. Her kim ki Alevîdir gerçek Ehli sünnettir.” Merhum Prof. Dr. Mehmet Eröz kültür kodlar›na dayanarak Türkiye Alevîlerinin binlerce y›ll›k millî kültür geleneklerini ve soy özelliklerini, safiyetlerini koruyan Türk boylar› olduklar›n› kan›tlam›fl ve inanç birli¤ini belirlemifltir. Say›n Prof. Dr. Orhan Türkdo¤an, toplumumuzun hayatî meselelerine dikkat ve itina ile e¤ilen seçkin, üretken bir bilim adam›, de¤erli bir sosyologtur. Alevî, Bektaflî kimli¤i üzerinde yapt›¤› sosyo-antropolojik genifl saha araflt›rmalar›nda aziz milletizimin önemli bir kesitindeki, sosyal dokusundaki fikrî, manevî kültürel derinlik ve muhtevay› röntgen filmi gibi, topo¤rafik foto¤raf gibi belirlemifltir. Say›n Prof. Dr. Orhan Türkdo¤an da Alevî, Bektaflî soydafllar›m›z›n Türk ‹slâm inanç ve de¤erler bütünlü¤ü ve dokusu içinde bulunduklar›na, yabanc› güçlerin milletimizin maddî 153
Muzaffer ÖZDA⁄ manevî birli¤ini bozmak için bu kardefllerimizi millet bütünlü¤ünden soyutlamaya çal›flt›klar›na iflaret etmektedir. Say›n Yavuz Bülent Bakiler’in ve Say›n Niyazi Y›lmaz’›n fliirsel anlat›m gücü ile kaleme ald›klar›, Afl›k Veysel’i tan›tan eserlerinde bu büyük halk ozan›m›z›n ölümsüz m›sralar›yla dile getirilen görüfller ve engin sevgi de birli¤i belirleyicidir. De¤erli flair merhum Niyazi Y›ld›r›m Gençosmano¤lu’nun dedi¤i gibi, “Ta ezelden beri hür, soyu, sopu gür, ayn› maya ile yo¤rulmufl, ayn› k›bleye do¤rulmufl, kan›, can›, iman› bir milletiz.” ve taatle182 Tanr›’ya en yak›n›z. Türküz. Ad›m›z and›m›zd›r. Yoluna can koyar›z. Ve koymal›y›z. Temelde, özde, amaçta birlik ve bütünlük içinde bulunan en manevî bir zenginlik ifade eden ayr›nt›lar› ayr›l›k sebebi yapmaya kalk›flmak bilerek, bilmeyerek düflmana mafla olmakt›r. Bütün semavî dinlerin, mezheplerin, kitaplar›n özü Allah aflk›ndan, imandan kaynaklanan bir sevgi ve görev fluuru ile ilâhî nizamla, çevre ile toplumla ahenk içinde bulunmakt›r. Bütün yurttafllar›m›z millî birli¤imizi karfl›l›kl› sevgi ve güven ba¤lar›m›z› zay›flatan, zedeleyen, gönül k›r›c›, haks›z, incitici söz ve davran›fllardan sak›nmal›d›rlar. Sevgili Yunus bu inançla, “Gönül Çalab›n taht›. Çalap gönüle baht› ‹ki cihan bedbaht› Kim gönül y›kar ise” diyor. Gönül y›kan kiflinin namaz›n› makbul saym›yor. Bir gönül kazanmak için yap›lan ziyaretin Kâbe’yi yüz defa ziyaretten üstün oldu¤unu vurguluyor. Mevlâna Celalettin Hazretleri de gerçek Tanr› evinin inanan insan›n kalbi oldu¤u hususunda sevgili Yunus’la ayn› görüfltedir. Hz.Mevlâna bu görüfl ve anlay›flla, “Tanr› kulunun gönlü Hak sevgisi ile dolu mümin yurttafl›na, komflusuna, kardefline gösterdi¤i sevgi ve sayg›y› fleklî Hac ziyaretiyle yap›lan Kabe tavaf›ndan üstün ve efdal say›yor. ‹nanç ve kültür yap›m›z›n bu abide flahsiyetleri Yunus ve Mevlâna’n›n gönülleri sevgiyle birlefltirme, kaynaflt›rma çabalar›nda, yaflad›klar› zaman diliminde, Türkiye Türklü¤ünün ve ‹slâm›n içten ve d›fltan maruz kald›¤› fliddetli sald›r›larla oluflan elem ve endifle verici buhran›, da¤›lma, çözülme, yok edilme tehlikesini önleme gayretlerinin de âmil183 oldu¤u belirgindir. 182 183
Tanr› buyruklar›na uymak. Yap›c›.
154
Türklük ve ‹slâmiyet Bugün de milletçe karfl›s›nda bulundu¤umuz durumun tafl›d›¤› tehlikeler küçümsenmemelidir. Türkiye bu s›k›nt›lar› aflmal›d›r, aflacakt›r. Hakka tapan milletimizin, ebedî devletimizin varl›¤›na, birli¤ine yönelik hayas›zca sald›r›lar önlenecek ve k›r›lacakt›r. Alsancak sönmeyecek, kararmayacak, daima yükseltilecektir. Milletimin y›ld›z› yeniden parlayacakt›r.
155
Muzaffer ÖZDA⁄
KAYNAKÇA Mustafa AKDA⁄ “ “ Hazreti Ali “
“
Mehmet AR‹F Bey “ “ “ Prof.Dr. Mehmet S.AYDIN Abdülkerim ABDULKAD‹RO⁄LU Nuran ABDULKAD‹RO⁄LU Ahmet Hamd› AKSEK‹ Prof. Dr. Mehmet Ali Ayni Murtaza’l ASKER‹ Dr. Hüseyin ATAY Dr. Yaflar KUTLUAY T.W.ARNOLD Prof. Dr. W. BARTOLD (Prof.Dr. Fuat KÖPRÜLÜ) Ebu Mansur A.El BA⁄DAD‹ Maurice BUCE‹LLE
Yavuz Bülent BAK‹LER Ebulgazi BAHADIR Han
156
: Türkiye’nin ‹ktisadi ‹çtimai Tarihi (Cilt I-II) : Celali ‹syanlar›, Ankara 1963 : Hazreti Ali’den Devlet adamlar›na Ö¤ütler Seha Neflriyat Ankara : Hazreti Ali Divan› Tercüme ve fierh Eden Müstkinzade Süleyman Saadettin Efendi (Günümüz Türkçesine Aktaran fiakir D‹CLEHAN) : 1001 Hadis (Haz›rlayan Ahmet Kahraman›) : Bafl›m›za Gelenler : Din Felsefesi, Ankara 1992 : Mehmet AK‹F’in Kur’an Tefsiri, Meviza ve Hutbeleri Ankara 1992 : Peygamberimiz ve Müslümanl›k : Milliyetçilik, 1943 ‹stanbul : Abdullah B. Saba Masal› (Çeviren: Abdulbaki GÖLPINARLI) : Kur’an-› Kerim ve Türkçe Anlam› Meal (Diyanet Baflkanl›¤› Yay›n›) : ‹ntiflar-› ‹slâm Tarihi Akça¤ Yay›nlar› (Çev. Hasan GÜNDÜZLER) : ‹slâm Medeniyeti Tarihi, Ank. 1977 : Mezhepler Aras›nda Farklar (Türk Diyanet Vakf› Yay›nlar› 73) : Müsbet ‹lim Yönünden Tevrat ‹nciller ve Kuran Tercüme Eden Doç. Dr. Mehmet Ali SÖNMEZ, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› Yay›nlar› 34 : Afl›k Veysel, Tercüman Yay›nlar› : Türklerin Soy Kütü¤ü (Secere-i Terakime,) Munarrem ERG‹N
Türklük ve ‹slâmiyet Cemal BARDAKÇI
: Alevîlik, Bektaflîlik, Ahilik, Ankara 1970
Yahya BENEKAY
: Yaflayan Alevilik, ‹stanbul 1962
Ali Himmet BERK‹ Osman KESK‹NO⁄LU
: Hatem-ül Enbiya Hazreti Muhammed ve Hayat›
Ömer Nasuhi B‹LMEN
: Büyük ‹slâm ‹lmihali, ‹st.
“
: Hukukî ‹slamiyye ve Islahat› F›thiyye, KAMUSU
“
“
Ruflen ÇAKIR
: Ayet ve Slogan (Türkiye de ‹slâmî Oluflumlar)
Doç. Dr. ‹brahim CANAN
: Hazreti Muhammedin Sünnetinde Terbiye
Abdülaziz CAV‹fi
: Anglikan Kilisesine Cevap (Çeviren Mehmet AK‹F)
Ebu Osman Amr b. Bahr el CAH‹Z
: Hilâfet Ordusunun Menk›beleri ve Türklerin Faziletleri
Hasan Basri ÇANTAY
: Kur’an-› Hâkim, Meali Kerim.
Fuat CARIM
: Tarihin Türk’e Yükledi¤i Çetin Görev Müslümanl›¤› ve Müslümanlar› Koruma ‹stanbul 1965
Osman ÇET‹N
: Selçuklu Müesseseleri ve Anadolu’da ‹slamiyetin Yay›l›fl›
Süleyman ÇELEB‹
: Mevlüd (Vesile’t-ün Necat) Haz›rlayan F.K. Timurtafl
Ahmet CEVDET Pafla
: Tarih-i Cevdet
“
: K›sas-› Enbiya
“
“
Op. Dr. Mehmet Ali DERMAN
: Ebu Süfyan’›n O¤lu fiam Valisi MUAV‹YE, ‹st. 1978
Rauf DENKTAfi
: Atatürk –Din ve Lâiklik
Ömer R›za DO⁄RUL
: Kanl› GÖMLEK
Ahmet EFLAK‹
: Ariflerin Menk›beleri (Çv. Prof. Tahsin Yaz›c›)
Raflit ERER
: Türklere Karfl› Haçl› Seferleri, ‹st. 1948
Prof. Dr. Mehmet ERÖZ
: Eski Türk Dini (Göktanr› ‹nanc›) ve Alevîlik, Bektaflîlik
Mehmet Akif ERSOY
: Safahat, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› Yay›n› 1992 Haz›rlayan Orhan OKAY, Mustafa ‹fiEN, Ank
M. Saadettin EVR‹N
: Ça¤›m›z›n Kuran Bilgisi
“
: Müspet Maneviyat Etüdleri
“
“
Cemalettin EFGAN‹, M.ABDUH
: ElUrvetu’l Vuska
Saadettin Nüzhet ERGUN
: Hatayi Divan› – fiah ‹smail Safevi Ebedi Hayat› ve Nefesleri, 1946 157
Muzaffer ÖZDA⁄ Naim ERDO⁄AN M.Muhammed FADLURRESUL M.fierif FIRAT Prof. Dr. Ethem Ruhi F›¤lal› “ “ “ “ “ “ “ “ ‹mam Gazali Ziya GÖKALP Ziya GÖKALP Ziya GÖKALP Abdülbaki GÖLPINARLI “ “ “ “ “ “ “ “
“ “
Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL Prof. Ali GENCEL‹ “ “ Bozkurt GÜVENÇ M. Sad›k GÜMÜfi Ergun GÖZE Ahmet Hilmi Ziya Nur Muhammed HAM‹DULLAH Erzurumlu ‹brahim HAKKI Hz. “ “ “ “ “ “ Hüseyin HEYKEL Pafla Mahmut fiit HATTAP “ “ M.Muhammed HÜSEY‹N
158
: Buhariden Seçme 1001 Hadis, 1975 : Teshih’ül Mesail, Vesikalarla Vehhabili¤in iç yüzü 1976 Çeviren A.Faruk MEYAN : Do¤u ‹lleri ve Varto Tarihi, Ankara 1961 : ‹mamiye fiias› : Türkiyede Alevîlik, Bektaflîlik : Ça¤›m›zda ‹tikâdi ‹slâm Mezhepleri : ‹hya-› Ulumu Din (I-IV) : Türkçülü¤ün Esaslar› : Türk Medeniyeti Tarihi : Malta Konferans› : Hazreti Muhammed ve Hadisleri : Yunus Emre : Hazreti Ali Nehcu’l ül Belega : Hazreti Ali’nin Hutbeleri, Vasiyetleri,Emirleri, Mektuplar›, Hikmet ve Vecizeleri ‹stanbul 1990 : Pir Sultan Abdal : Tarih Boyunca ‹slâm Mezhepleri ve fiiilik, Der yay›nevi 1979 : Baz› Müesseseler ve fiahsiyetler Etraf›nda Millî Kültür –Millî Birlik, Ankara 1991 : Peygamberimizin Buyurduklar› : ‹slâm Âlemi : Türk Kimli¤i : ‹ngiliz ‹slâm Düflmanl›¤› : Peygamberimiz ve Dört Halifesi : ‹slâm Tarihi, Hazreti Peygamberden Günümüze Kadar : Hazreti Peygamberin Hayat›, 1981 : Kenz’ul Futuh : Marifetname : Divan-› ‹brahim Hakk› : Hazreti Muhammed : Komutan Peygamber : Hazreti Muhammedin Askerî Dehas› : Modernizmin ‹slâm Dünyas›na Girifli, ‹stanbul 1986 (çeviren Sezai ÖZEL)
Türklük ve ‹slâmiyet Albert HOURAN‹ Ebulfazl ‹ZZET‹ Prof.Dr. Toshihiko ‹ZUTSU “
“
“
‹smail Hakk› ‹ZM‹RL‹ Prof. Dr. Amiran KURTKAN “ “ “ “ Prof. Dr. Zekeriya K‹TAPÇI Prof. Dr. Abdülkadir KARAHAN “ “ Doç. Dr. Ömer KÜRKÇÜO⁄LU Ahmet El Abdullah MASTUR‹ Yaz›c›o¤lu MEHMET Mehmet Sait MUTLU Malik Bin NEB‹ Ahmet OKUTAN Mesut OKUMUfi Muhammet ‹hsan O¤uz Ahmet Yaflar OCAK Yaflar Nuri ÖZTÜRK Ahmet ÖNKAL Mim Kemal ÖKE Y›lmaz ÖZTUNA “ “ Erol ÖZB‹LGEN Prof.Dr. Ali ÖZEK
: Ça¤dafl Arap Düflüncesi, ‹stanbul 1994 ‹nsan Yay›nlar› 1997 : ‹slâm›n Yay›l›fl Tarihine Girifl, 1984 ‹stanbul (Çeviren Cahit KOYTAK) : Kur’an’da Allah ve ‹nsan (Prof. Dr. Süleyman Arefl) : Kur’an’da dinî ve Ahlakî Kavramlar (Prof.Dr. Süleyman ATEfi) : Kur’an-› Kerim ve Türkçe Anlam› Ma’ani-i Kur’an : Türkiye’nin Millî Birli¤ini Bozan Ayr›l›k Alevî, Sunnî Ayr›l›¤›, 1991 ‹st. : Alevî, Sunnî Ayr›l›¤›, 1991 ‹st. : Sosyolojik Aç›dan Tasavvuf ve Lâiklik : Hazreti Peygamberin Hadislerinde Türk Varl›¤› : Müslümanl›¤›n Temel Bilgileri 1981 ‹st. : K›rk Hadis, 1881, ‹st. : Osmanl› Devletine Karfl› Arap Ba¤›ms›zl›k Hareketi (1908-1918)Ank. 1982 : Yaflayan Dünya Dinleri, ‹st. 1981 : Muhammediye (fierfi Muhammediye ‹smali Hakk› Bürsevi, Hüseyin Arif.) : Kur’an-› Kerim’in tarihi ve Türkçe Tefsirler Bibliyografyas› (Macit Yaflaro¤lu) : Kur’an-› Kerim Mucizesi (Ergun GÖZE 1991) : Kur’an-› Kerim’de Ahlak : Nuzul S›ras›na Göre Kur’an-› Kerim Meali (Meal Elmal›l› Hamdi Yaz›r 1994 Ankara) : Yunus EMRE, 1992 : Babailer ‹syan›, ‹stanbul 1980 : Kur’an’da ‹slam : Rasülüllah›n ‹slâma Davet Metodu, 1984 Konya : Hilâfet hareketleri : Büyük Türkiye Tarihi : Osmanl› Devleti Tarihi : Ma¤lûplar›n Zaferi ‹stanbul 1988 : Kur’an-› Kerim ve Aç›klamal› Meali Türkiye 159
Muzaffer ÖZDA⁄ Prof. Dr. Hayrettin KARAMAN Doç.Dr. Ali TURGUT Doç. Dr. Mustafa ÇA⁄RICI Prof. Dr. ‹brahim Kafi DÖNMEZ Doç. Dr. Sadrettin GÜMÜfi Yaflar Nuri ÖZTÜRK Mehmet Emin RESULZADE Prof.Dr. Fazla RAHMAN Prof.Dr. Fazlar RAHMAN Kanuni Sultan SÜLEYMAN Cemal fiENER Abdulkadir SEZG‹N Ebu Ca’fer Muhammed B.Cerir et TABER‹ Zafer Tar›k TUNAYA Prof.Dr. Orhan TÜRKDO⁄AN “ “ “ Fevzi Abdullah TANSEL Fürüzan Hüsrev TÖKEN Prof.Dr. Osman TURAN “ “ “ Prof. Günay TÜMER Prof.Abdurrahman KÜÇÜK Prof. Günay TÜMER Burhanettin ULUTAN Prof.Dr. Lütfi ÜLKÜMEN “ “ Etem XEMG‹N Niyazi YILMAZ Aziz YALÇIN Elmal›l› M.Hamdi YAZIR A.Fikri YAVUZ R›za YÜRÜKLÜO⁄LU
160
Diyanet Vakf› Yay›nlar› /86
: Kur’an-› Kerim Meali (Türkçe Çeviri 1994) : Nizami : Ana Konular› ile Kur’an (Yrd. Doç.Dr. Alparslan AÇIKGENÇ 1987) : ‹slâm (Çeviren Prof.Dr. Mehmet DA⁄ – Prof.dr. Mehmet AYDIN) : Divan Muhibbi ( I-II) Tercüman 1000 Temel : Alevîlik Üstüne Ne Dediler Ant Yay›nlar› : Hac› Bektafli Veli ve Bektaflîlik : Tarih-i Taberi Tercümesi (I-III), Can Kitabevi, Konya 1980 : ‹slâmc›l›k Ceryan› : Alevî Bektaflî Kimli¤i : Niçin Milletleflme, Millî Kimli¤in Yükselifli : Ziya Gökalp Külliyeti, fiiirler, Halk Masallar› : Türkiye’de Halk Hareketleri : Selçuklular ve ‹slâmiyet ‹stanbul Bo¤aziçi Yay›nlar› 1993 : Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi (I-II) : Dinler Tarihi : : : : : : : : : :
Biruniye Göre Dinler ve ‹slâm Dini ‹slâmda Çöküntü ve Kurtulufl Anahtar› XX. Yüzy›l ‹nsan›n›n Büyük Davas›- Din Atatürk ‹lkeleri ve ‹slâm Alevîli¤in Kökenindeki Mazda ‹nanc› ve Zerdüflt Ö¤retisi, ‹st. Berfin Yay›nlar› Afl›k VEYSEL Makalat-› Hac› Bektafli Veli Hak Dini Kuran Dili (I-IX) ‹slâm F›k›h ve Hukuku,‹st. 1970 Okunacak En Büyük Kitap ‹nsand›r. Tarihte ve Günümüzde Alevilik
Türklük ve ‹slâmiyet Prof.Dr. W. Montgomery Watt
: ‹slâm Düflüncesinin Teflekkül Devri
Zeynu’d –Din Ahmet b. Ahmet
: Sahihi Buhrani Muhtaras›
R›za ZELYUT
: Alevîler Ne Yapmal›
“
“
: Öz Kaynaklar›na Göre Alevîlik
“
“
: Kitab› Mukaddes Eski ve Yeni Ahit Tevrat ve ‹ncil : Müjde ‹ncil’in Ça¤dafl Bir Çevirisi
Naim ERDO⁄AN
: Buhariden Seçme 1001 Hadis, Sa¤lam Kitabevi
‹lhan ARSEL
: Arap Milliyetçili¤i ve Türkler, Remzi Kitabevi
Ömer Nasuhi B‹LMEN
: Büyük ‹slâm ‹lmihali, K›l›ç Kitabevi
Müstakimzade Süleyman Sadettin EFEND‹
: Hazret-i Ali Divan›, ANA Yay›nevi
Haz›c›o¤lu MEHMET
: Muhammediye, Hicri Yay›nlar›
Prof.Dr. Toshihiko Izutsu Çeviren:Prof.Dr. Süleyman ATEfi
: Kur’anda Allah ve ‹nsan, Kevser Yay›nlar›
Prof.Dr. Mehmet S. AYDIN
: Din Felsefesi, Selçuk Yay›nlar›
Doç.Dr. Ethem Ruhi F›¤lal›
: Ça¤›m›zda ‹tikâdi ‹slâm Mezhepleri,Selçuk Yay›nlar›
ERAST Werner
: Büyük Bir Devletin Do¤uflu, Alan Yay›nc›l›k
Azmi ÖZCAN
: Pan Slavizm, Osmanl› Devleti Hindistan Müslümanlar› ve ‹ngiltere (1877-1914)
Halil ‹NALCIH
: Osmanl› ‹mparatorlu¤u, Toplum ve Ekonomi, Eren Yay›nc›l›k
Prof.Dr. Ahmet MUMCU
: Tarih aç›s›ndan Türk Devriminin Temelleri ve Geliflimi
Prof.Dr. Orhan TÜRKDO⁄AN
: Millî Kültür Modernleflme ve ‹slâm
Hulusi YAZICIO⁄LU
: Bir Din Politikas› Lâiklik
Prof.Dr. Hasan Ali KOÇER
: Türkiye’de Modern E¤itimin Do¤uflu Uzman Yay›nlar›
‹slami De¤erlerin Gelece¤i
: Türkiye Diyanet Vakf› Yay›nlar›
Doç.Dr. Yaflar Nuri ÖZTÜRK
: ‹slâmî Kavramlar Ansiklopedisi,Hürriyet Yay›nlar›, 2.cilt
Elmal›l› Hamdi YAfiAR
: Kur’an-› Kerim ve Yüce Meali, Huzur Yay›nevi
Prof.Dr. Ercüment KURAN
: Türk ‹slâm Kültürüne Dair , Ocak Yay›nlar›
Dr. Recep ÇEL‹K
: Millî Mücadelede Din Adamlar› – 1, Emre Yay›nlar›
161
Muzaffer ÖZDA⁄ Dr. Recep ÇEL‹K
: Millî Mücadelede Din Adamlar› –2, Emre Yay›nlar›
Bassacma T‹B‹
: Bo¤az›n ‹ki Yakas› Avrupa ‹le ‹slâmc›l›k aras›nda Türkiye, Do¤an Kitapç›l›k Çeviren: Sevinç KABAHÇIO⁄LU
Prof. Dr. Ercüment KURAN
: Türk Ça¤dafllaflmas› Çileli Bir Yolda ‹kileyifl, Akça¤ Yay›nlar›
Doç. Dr. Ahmet Lütfü KAZANCI
: Hz. Süleymandan Hz. Muhammed’e Peygamberler Halkas›, Zaman
Ahmet GÜRKAN
: ‹slâm Kültürünün Garb› Medenilefltirmesi, Zaman
Prof. Dr. Ercüment KONUKMAN
: Anayurttan Anadolu’ya, Ocak Yay›nlar›
Ahmet OKUTAN
: Kutsal Kitab›m›z (Kur’an-› Kerim)Semih Ofset Matbaac›l›k
Türkiye’nin Millî Bütünlü¤ü ve Güvenli¤i
: ‹fl Dünyas› Vakf›
Dr. Haydar SEÇK‹N
: Atatürk’ü Kur’an’da Arad›m ve Buldum, Seçkin Yay›nlar›
Mevlüt Ulu¤tekin YILMAZ
: Osmanl›n›n Arka Bahçesi, M.U.Y, Yay›n›
‹rfan YÜCEL
: Peygamberimizin hayat›, Diyanet Yay›nlar›
Doç.Dr. Abdülaziz BAYINDIR
: Kuran Ifl›¤›nda Tarikatç›l›¤a Bak›fl, Birleflik Da¤›t›m
Peyami SAFA
: Do¤u Bat› Sentezi, Ya¤mur Yay›nlar›
Dr. Ali Güler – Dr. Suat AKGÜL
: Atatürk’ün Düflünce Dünyas›, Ocak Yay›nlar›
Charles WELLS
: Hayat› –Eserleri ve Osmanl› Türkleri ‹le ‹lgili Düflünceleri, TC.Kültür Bakanl›¤› Yay›nlar›
Yaflar Nuri ÖZTÜRK
: ‹slâm Nas›l Yozlaflt›r›ld›, Yeni Boyut Yay›nlar›
Birleflik Nüzül S›ras›na Gör Kur’an-› Kerim Meali
: Birleflik Yay›nlar›
Reha ÇANIMO⁄LU
: De¤iflen Koflullarda Alevîlik, Do¤an Kitap
Good News Bible
: Today English Version
Dr. Ali GÜLER Dr. Suat AKGÜL
: Atatürk ve Türk ‹nkilab›, Ocak Yay›nlar›
Yrd. Doç. Dr. Ahmet GÜRTAfi
: Atatürk ve Din E¤itimi, Diyanet Yay›nlar›
Yrd. Doç. Dr. Ali GÜLER
: Hemflehrimiz Atatürk , Karaman 2000
Dr. Mehmet fiEKER
: Fetihlerle Anadolu’nun Türkleflmesi ve ‹slâmlaflmas›, Diyanet Yay›nlar›
Ahmet RIZA
: The Moral Bankruptcy of Western Policy Towards The East
162
Türklük ve ‹slâmiyet Prof.Dr. Erdo¤an MENÇ‹L Kadri ERO⁄AN Prof.Dr. Osman TURAN Prof.Dr.Ahmet AKGÜNDÜZ Prof.Dr. Sant ÖZTÜRK Doç. Dr. Münir ATALAR Prof. Dr. Zekeriya K‹TAPÇI Dr.Ali Kemal BELV‹RANLI Atatürk’ün Kültür ve medeniyet konusundaki sözleri Prof. Dr. Laszlo RASONYI
: Müslüman Türk Devletleri Tarihi, T.T.K Bas›mevi : Hac› Bektafl Veli Arma¤an› Gazi Ün. Türk Kült.ve Hac› Bektafl Veli Araflt. Merkezi : Selçuklular› ve ‹slâmiyet Bo¤aziçi Yay›nlar› : Bilinmeyen Osmanl› , OSAV Yay›nlar› : Osmanl› Devletinde Surre-i Hümayun ve Surre A/Ay/Ar›, Diyanet Yay›nlar› : Selçuklu Hatunlar› ve Türk Sultanlar› , Damla Ofset Yay›nc›l›k : Tecvit , Selçuklu Yay›nlar› : A.K.D. ve Tarih Yük. Kurumu Akm. Yay›n› : Tarihte Türklük , T. Kült. Arafl. Enst.
163
Muzaffer ÖZDA⁄
164
Türklük ve ‹slâmiyet
M‹LLÎ B‹RL‹K VE ALEVÎL‹K SORUNU Kanat›lan yara: Türk milletinin, Türkiye halk›n›n saadeti, selâmeti, güvenli¤i, refah›, huzuru millet fertleri aras›nda karfl›l›kl› sevgide, sayg›da, dayan›flma ve beraberlikte, millî birliktedir. Türk Devleti'nin, Türk milletinin, Türkiye halk›n›n ac›s›, y›k›m›, felâketi, bahts›zl›¤›, yoksullu¤u; sevginin, dayan›flman›n, millî beraberli¤in kaybolmas›nda; fertler, zümreler aras›na sevgisizli¤in, flüphenin, ayr›l›¤›n sokulmas›ndad›r. Tarih boyunca varl›¤›na kasteden düflmanlar›n›n en güçlü, fliddetli sald›r›lar›n› karfl›lamakta, k›rmakta baflar› göstermifl olan aziz milletimize karfl› bu düflmanlar›n gelifltirip uygulamaya koyduklar› en etkili savafl usulü Türk milletinin saflar›nda ayr›l›ktan yaratmak, bu ayr›l›klar› düflmanl›k seviyesine ulaflt›rmak ve Türk toplumunu iç savafllarla yaralay›p, çözüp çökertmek olmufltur. Bütün fertleri atalar›n miras› ortak kültürle kaynaflm›fl; millî mücadele ruhu, millî fluur ve ülkülerle birleflmifl; kaderde, k›vançta, tasada, inançta, emelde, imanda ortak; bölünmez kutsal bir bütün teflkil eden aziz milletimiz bugün böyle bir sald›r›ya hedef olmakta, kutsal sinesinde düflmanlar›n›n amaçlar›na alet olan gafil evlâtlar›n›n eliyle a¤›r yaralar aç›lmaktad›r. Genel Türk tarihinin, Türkiye tarihinin milletimizin siyasî mukadderat›nda en olumsuz, en ters etki yapan hadisesi, en hatal› tutumu, en u¤ursuz yan›lg›s› Türklü¤ün ‹slâm co¤rafyas›n›n yönetimini ele al›p, ‹slâm tarihinin yürütülmesi ödevini yüklenip ‹slâm iman ve irfan›n› kucaklarken bu co¤rafyadaki kusur ve sorumlulu¤u asla kendisine ait olmayan dinî mahiyet verilmifl siyasî fitne ve tefrikaya bulaflmas›, millet vahdetini Sünnî-Alevî mezhep fliarlar› için bozmas› olmufltur. Bugün, milletimize telâfi edilmez zararlar, sonsuz ac›lar veren, millî benlik ve millî fluurun uyan›fl› ile lâik cumhuriyet rejiminde tedavi bulan mezhep tefrika ve taassubunun kapanm›fl yaralar›n›n -Türklük fluur ve idrakinden yoksun, Türk’e yabanc› – hain ellerin kirli t›rnaklar›yla t›rmaland›¤›n› ve kanat›ld›¤›n› görüyoruz. Cehalet ve taassubu, bölücülü¤ü sömürü sermayesi edinen siyaset h›rs› g›das›n› bu kandan almak istiyor. Nedir ayr›l›k konusu yap›lmak istenen meselenin asl›? Nas›l do¤mufltur? Alevîlik-Sünnîlik tefrikas›? Sevgili yurttafllar›m›z bugünkü düzenimizde hiçbir anlam ve lüzumu bulunmayan bu ayr›l›¤›n tarih içindeki yerini ve geliflimi so¤ukkanl›l›k ve ibret duygusu ile de¤erlendirebilmelidir. 165
Muzaffer ÖZDA⁄ ‹SLÂMI BÖLEN, TÜRK'Ü YARALAYAN AYRILIKLARIN BAfiLANGICI VE NEDEN‹ ‹slâm dini ilâhî vahiy ilhamla do¤an dinlerin sonuncusu ve mükemmelidir. Bu dini tebli¤ eden Hazret-i Muhammed Mustafa Allah’›n befleriyete son elçisidir. ‹nsanl›k idrak ve vicdan›nda din ve Allah fikri Kur’an'la ve ‹slâmla kemalini bulmufl ve insanlar rüflte ulaflm›flt›r. ‹slâm dini do¤uflundan bafllayarak büyük bir dinamizmle üç k›t’a üzerinde büyük bir co¤rafya alan›na, eski din ve medeniyetlerin hayat sahalar›na yay›lm›fl ve bu ülkeler üzerinde yeni bir dünya düzeni ve devlet olmufltur. Devlet oluflun yaratt›¤› meseleler ve genifl hayat alan› üzerinde karfl›lafl›lan eski kültür ve inançlar›n yaratt›¤› de¤iflimler, Hazreti Muhammed’in vefat›ndan sonra ‹slâmda siyasî ayr›l›klar›n, mezheplerin do¤ufluna sebep olmufltur. Hazreti Muhammed sadece Allah’›n Resulü de¤il ayn› zamanda ilk ‹slâm devletinin kurucusu ve baflkan›d›r. Ölümünden önce Kur’an'›n tamamlanarak, ilâhî vahyin sona ermesi ile Hazreti Peygamberin resullük ödevi de sona ermifltir. Hazreti Muhammed son peygamber oldu¤u için vefat›yla befleriyet için peygamberler ça¤› da kapanm›fl oldu. Ancak Hazreti Muhammed’in vefat›ndan sonra ‹slâm devletine kimin devlet baflkan› olaca¤› konusunda Müslümanlar oy ve karar birli¤ine ulaflamad›lar. Bütün Müslümanlar›n be¤enip kabul ettikleri bir usul de bulunamad›. Esasen bu dinî de¤il dünyevî, siyasî bir mesele idi. Tarihte ‹slâm devlet reisine, Emir’el müminin, ‹mam’el müslimin, Halife’tu Resulillah, Halife, ‹mal esimleri verilmifltir. Hazreti Muhammed’in vefat›yla devlet baflkanl›¤› makam›n›n boflalt›lmas›n› takip eden saatlerde baflkent Medine’de bulunan ‹slâm cemaatinin bir araya gelenlerinin meflveretiyle devlet baflkanl›¤›na Hazreti Ebubekir getirilmifltir. Bu içtima ve meflverette bulunmayanlardan seçime ve seçilen devlet baflkan›na karfl› dikkate de¤er muhalefet olmam›flt›r. Hazreti Ebubekir'den sonra Hazreti Ömer’in devlet baflkanl›¤› da tart›flma ve ayr›l›k sebebi olmad›. ‹slâmda siyasî tefrika üçüncü Halife Hazreti Osman ça¤›nda bafllar. Devlet baflkanl›¤›na seçimi bafllang›çta mukavemet ve muhalefet görmemekle beraber zamanla yönetimine ve flahs›na karfl› bir muhalefet do¤du. Muhalifler ifli fesat ve suikast tertibine ve Hazreti Osman’› katle kadar götürdüler. Hazreti Osman’›n katlinden sonra devlet baflkanl›¤›na seçimle Hazreti Ali getirildi. Ancak fiam valisi Ebusüfyan o¤lu Muaviye Hazreti Osman’›n kan›n›n davac›s› olmak iddias› ile ortaya ç›karak Hazreti Ali’ye itaat etmedi, silâhl› isyana yöneldi. Bu sebeple bafllayan mücadele nihayet Hazreti Ali’nin katli, devletin fiilen Muaviye ve taraftarlar›n eline geçmesiyle sonuçland›. Muaviyenin icraat› Emevî soyu için saltanat kurmak olmufltur. ‹slâm devleti böylece Ebu Süfyan çocuklar›n›n elinde Emevî-Arap sultanl›¤›na dönüflmüfltür. ‹slâm dünyas›nda ilk mezhep ayr›l›¤› siyasî sebeple do¤mufltur. Birçok Müslüman Emevî hanedan›n› gas›p ve saltanatlar›n› gayrimeflru görüp hilâfetin veya imametin yani devlet baflkanl›¤›n›n Hazreti Ali soyunda olmas› gerekti¤ine Hazreti Peygamberin veda hacc›nda bu yolda vasiyette bulundu¤una inanm›fllard›r. 166
Türklük ve ‹slâmiyet Bafllang›çta asi Muaviye’ye karfl› meflru devlet baflkan› Hazreti Ali taraftarl›¤› anlam›n› tafl›yan fiia, Emevî saltanat devresinde devlet baflkanl›¤› makam›n›n Hazreti Ali soyuna verilmesi amac›n› tafl›yan bir hareket olmufl, bu inanç ve sempatinin taraftarlar›ndan bir bölü¤e Alevî denmifltir. Hazreti Ali, Hazreti Muhammed’in amcazadesi ve damad›d›r. Hazreti Peygamberi ilk izleyenlerdendir. Genifl ilmi, emsalsiz cesareti ve üstün fazileti ile ün yapm›fl bir ‹slâm büyü¤üdür. Emevî hükümdarlar›n›n iktidarlar›na rakip olan Hazreti Ali soyuna karfl› uygulad›¤› bask› ve fliddet, mazlumlara karfl› ‹slâm dünyas›n›n her taraf›ndan sevgi ve ac›ma ile dolu bir taraftarl›k yaratm›flt›r. Emevî yönetiminin Arap kavmiyet taassubu ile Arap olmayan Müslüman milletleri hor görmesi ve haflin muamelesi, özellikle Müslüman Türklerin ve ‹ranl›lar›n, Emevî saltanat›na karfl› siyasî muhalefeti temsil eden Hazreti Ali soyuna karfl› sevgi ve taraftarl›¤›n› kuvvetlendirmifltir. Bafllang›çta fiia ve Alevîlik, görüldü¤ü gibi, bir iman ve itikat konusu olmaktan çok bir siyasî tercihi ifade etmektedir. Alevîli¤in do¤ufl sebepleri ile zamanla kazand›¤› mana ve ald›¤› flekil farkl›d›r. Bu de¤iflme ve geliflmeyi bir f›rkaya kat›lan cemaatlar›n eski kültür ve inançlar›ndan gelen unsurlar yaratt›. ‹ran’da fiia hareketi, eski ‹ran devletini ihya etme duygu ve düflüncesine destek ve araç olmufltur. Kerbelâ’da flehit edilen Hazreti Ali'nin o¤lu Hazreti Hüseyin, ‹ran’›n son Sasani hükümdar› III. Yezdigert'in k›z› Prenses Bibi fiahbanu ile evliydi. Bu sebeple ‹ran yerli halk› Hazreti Hüseyin’i millî hanedanlar›n›n meflru varisi olarak kendi hükümdarlar› say›yorlard›. Mesele özünde dinî ve itikadî de¤il siyasî idi. Kuvvetli bir harsa ve büyük devlet gelene¤ine sahip olan ‹ranl›lar ‹slâm olmakla beraber Arap siyasî üstünlü¤ünü kabul etmek istemiyorlard›. ‹ranl›lar Emevî Arap iktidar›na karfl› Hazreti Ali soyunu destekleyerek millî ba¤›ms›zl›klar›n› korumak imkân›n› sa¤lam›fllard›. ‹ran için “fiia” mezhep ve hareketinin gerçek anlam› budur. Nitekim Emevî hanedan›n› deviren ayaklanmaya kat›lan ‹ranl›lar Abbasi Devleti yönetiminde emellerine uygun ölçüde söz ve tesir sahibi olunca Hazreti Ali soyunun hilâfeti yolundaki iddia ve mücadelelerinden vazgeçmifllerdir. TÜRKLER VE ALEVÎL‹K Türklü¤ün bu meselede davran›fl› flöyle özetlenebilir: Türkler Müslümanl›¤› flevk ve istekle kabul etmifller, büyük bir imanla ba¤lanm›fllard›r. Ancak ‹slâm dünyas›nda Araplar›n siyasî ve harsî üstünlük iddias›n› ve ‹slâm devletinin münhas›ran Araplar taraf›ndan idaresini kabul etmemifllerdir. Güçlü millî hars› ve devlet gelene¤i olmayan kavimler ‹slâma giriflleriyle birlikte Araplaflm›fl, Arapl›¤a kat›lm›fllard›r. Güçlü bir millî harsa, cihangir devlet gelene¤ine sahip olan Türklük ayr› bir millet olma özelli¤ini korumufltur. Emevî-Arap hanedan›n› düflüren harekâta Türkler genifl ölçüde kat›lm›fllard›r. Bu harekât›n baflkumandan› Ebu Müslim ad›nda Horasanl› bir Türk yi¤ididir. Abbasi ça¤›nda ‹slâm devletinde Türk soyu önem kazanm›fl; Selçuklulardan bafllayarak ‹slâm devlet ve dünyas›n›n yönetimi Türk milletine geçmifltir. 167
Muzaffer ÖZDA⁄ ‹slâma giren Türkler hangi mezhepten olurlarsa olsunlar Emevî sultanlar›n›n Hazreti Ali çocuklar›na yapt›klar› zulmü hofl görmemifllerdir. fiiîli¤in ve onun bir kolu olan Alevîli¤in Hazreti Ali taraftarl›¤› ve ehlibeyt muhabbeti ile temayüz etti¤i bilinir. Gerçekte bu Türkler aras›nda bir ayr›l›k sebebi de¤ildir. Zira Türkiye Müslümanlar› Alevî olsun Sünnî olsun ehlibeyt sevgisinde, Hazreti Ali soyuna sevgide ittifak hâlindedirler. Meselâ Hazreti Ali’nin ad›n›n yaz›ld›¤› bir levha ile yüceltilmemifl hiçbir cami yoktur. Her camide Allah ve Hazreti Muhammed'le birlikte ilk dört halifenin ö¤ülmüfl adlar› okunur. Türkiye Müslümanlar›, Sünnî olsun, Alevî olsun Ali, Hasan, Hüseyin isimlerini seve seve kullan›rlar. Ama Türkiye’de Muaviye, Mervan, Amr, Yezit isminde bir tek Türk yoktur. Selçuklulardan bafllayarak ‹slâm dünya ve devletinin yönetimi Türk milletine geçmifltir. Ana yurdundan ç›karak ‹slâm tarih ve co¤rafyas›na giren ve bu co¤rafya içinde kendine yeni vatan kurmaya yönelen Türklük, girdi¤i ve sahiplendi¤i devlet kadrosunun zemininden gelen güçlü tesirlere; Arap ve Fars kültürlerinin y›prat›c› tesirlerine maruz kalm›flt›r. Bu yabanc› kültürlerin ‹slamî bir imparatorlu¤un çat›s› alt›nda yaflaman›n, kardefl ‹slâm milletlerini yönetme sorumlulu¤unu yüklenmenin zorunlu k›ld›¤› makul ölçüleri aflarak Türk millet özelliklerini y›pratmaya ve inkâra yöneldi¤i ölçüde mukavemet ve tepki ile karfl›laflmas› da tabiîdir. Türkiye Alevîli¤inde Selçuk ve Osmanl› idare ve e¤itim cihazlar›n›n saray ve medresenin ölçüsüz flekilde kap›ld›¤› Arap ve Fars kültürlerinin olumsuz etkilerine karfl› Türkçü özde bir direnme görülmektedir. Anadolu ve Trakya’da Alevî, K›z›lbafl, Tahtac›, Çepni, Türkmen adlar› ile an›lan yurttafllar›m›z›n inanç ve erkânlar›nda ‹slâm öncesi manevî hayata ait unsurlar›n bir kültür gelene¤i olarak devam etti¤i de görülür. Efl itikad›, ocak itikad›, bahad›rl›k (bad›rl›k) itikad› Orta Asya’dan getirilen töre ve inan›fllard›r. Selçuk ve Osmanl› saray ve okullar›n›n (medrese) Arap ve Fars etkilerine ölçüsüz flekilde aç›k b›rak›lmas›na karfl›l›k tekkeler, tarikatlar çerçevesinde yarat›lan halk edebiyat› Türkçenin sadeli¤inin ve üstünlü¤ünün savunucusu olmufltur. Türk dili fliirde klâsik de¤ere ve zirveye bu yolda yücelmifltir. Yukar›da iflaret etti¤imiz gibi Hazreti Peygamberin yoluna, evrensel ‹slâm kardeflli¤i emeline ayk›r› bir tutumla dar bir kavmî taassubu, Arap flövenli¤ini temsil eden Emevî saltanat› siyaset plân›nda uzun ömürlü olmam›fl ‹ranl›lar›n ve Türklerin fiilî direnci ile bir yüzy›l yaflamadan y›k›lm›flt›r. Ancak siyaset ve askerlik plân›nda y›k›lan Emevîlik medresede örgütlenerek yaflamay› baflarm›flt›r. Arap olmayan Müslüman milletler genellikle ‹slâm›n amac› olan “yüce gerçekle Arap hars›n› ay›rt edememek hatas›na düflmüfllerdir. ‹slâm›n kutsall›¤›n› Arap olan her fleye tan›yan, ‹slâm öncesi Arap kavmi hayat›n›n ürünü olan gayri ‹slâmî Arap hars›n› da ‹slâm din ve iman›n›n kutsall›k dairesi içinde görmeye, Arap olmayan ‹slâm milletlerinin ‹slâm öncesi hayatlar›na ait her de¤eri inkâra, ihmale, redde, tahribe yönelen bir zihniyet ve tutum, medresenin de¤iflmez düsturu olmufltur. Bu zihniyet ve tutuma tart›flmas›z teslim olan kavimler Arapl›k içinde eriyip kaybolmufllard›r. 168
Türklük ve ‹slâmiyet Bat› Asya’ya, Orta Do¤u'ya yerleflerek Büyük Selçuk ‹mparatorlu¤u'nu kuran ‹slâm dünyas›n›n yönetimini ellerine alan O¤uz Türkleri bu imparatorlu¤unun çözülmesinden sonra büyük kitleleri ile Türkiye ve ‹ran’da ayr› ayr› devletler kurunca özünde Arap siyasî partileri aras›nda iktidar kavgas› hâlinde bafllayan sonra Arap-Acem çekiflmesi hâline gelen Sünnî-Alevî ayr›l›k ve kavgas›na da bulaflm›fllard›r. Osmanl› padiflahlar› soylar, dinler üstü bir cihan devleti, yeni bir Roma ‹mparatorlu¤u, Sünnî ‹slâm birli¤i kurma programlar›n› daima Türk millî birli¤ini sa¤lama, Türk milletine hudutlar› belirli ve güvenli; sadece Türk milletinin, Türk hars›n›n egemen oldu¤u ebedî bir hayat alan›; kutsal bir öz yurt kurma emeline tercih ettiklerinden, ‹ran’a egemen olan Türk yöneticileri de soy bilinci ile hareket edecek yerde sahiplendikleri co¤rafya ve tarih kadrosunun emrine girmek hatas›na düfltüklerinden soyu, kan›, dili, kültürü ayn› olan Türkiye Türklü¤ü ile ‹ran Türklü¤ü; O¤uzun iki büyük bölü¤ü k›yas›ya vuruflturuldu. ‹ki ülke de farkl› inançlar› temsil edenler bask› ve eziyet gördü. Bu hatal› yoldan ç›k›fl kolay olmam›flt›r. Hilâfet müessesesini bünyesine alarak, padiflahlar›na bu unvan› vererek evrensel ‹slâm devleti olmak iddias›n› sürdüren, uzun süre, Orta Do¤u, Kuzey Afrika ve Balkan Müslümanlar› yönetiminde birlefltiren Osmanl› ‹mparatorlu¤u'nun tasfiyesi ve hilâfet müessesesinin ilgas› ile evrensel ‹slâm devleti, fikrî tarihe tevdi edilmifltir. Yaflad›¤›m›z yüzy›lda ‹slâm milletleri kendi yurtlar›nda ba¤›ms›z millî devletler olarak teflkilâtlanm›fllard›r. Türkler, Araplar, ‹ranl›lar, Pakistanl›lar, Endonezyal›lar, di¤er Müslüman milletler kendi yurtlar›nda kendilerini yönetmek için ülkü ve irfanlar›na uygun gördükleri usulü benimsemifllerdir. ‹slâm dünyas› günümüzde Allah’›n birli¤ine ve Hazreti Muhammed Mustafa’n›n Allah’›n son elçisi oldu¤una inananlar›n teflkil etti¤i manevî bir bütündür. Bu temel inançta bütün ‹slâmî mezhepler kesin birlik hâlindedirler. K›saca ‹slâmî mezhepler iman ve itikad ayr›l›¤› ifade etmezler. Türk milleti bütünü ile Müslümand›r. Bin y›l› aflan bir sürede kazand›¤› büyük tecrübeler ve inanç olgunlu¤u içinde mezhep tart›flma ve kavgalar›n›n üstüne ç›km›flt›r. Lâik millî cumhuriyetimizde devlet, yurttafllar›m›z›n vicdanlar›na hükmetmez. Yurttafllar da birbirlerinin inançlar›na ve kifliliklerine sayg›l›d›r. 13-14 yüzy›l önce Arap-‹slâm devletinin baflkanl›¤›na hangi flah›s veya ailenin getirilece¤i konusundan ç›km›fl ve günümüz için hiçbir anlam› kalmam›fl bir hizipleflmenin bundan do¤an his ve fikir ayr›l›klar›n›n millet hayat›m›zda yeniden canland›r›labilece¤ini sanmak gaflet, bu yönde tahriklere giriflmek h›yanettir. Alevî yurttafllar›m›z›n ahlâk ve namus telâkkileri hakk›nda gerçe¤e uymayan, karalay›c›, küçültücü yay›n, beyan ve davran›fllar› millî birli¤e bir tecavüz olarak görmek ve k›namak gerekir. Türk milletinin namus, iffet ve ismet duygusu yücedir. Türkler ‹slâmiyeti kabulden önce de yüksek ahlâkl› bir milletti. Türkler tarihleri boyunca fuhflu, zinay› en büyük kötülük olarak görmüfllerdir. Türklük ‹slâm› öz mefkûresi olarak benimsemifltir. Alevî yurttafllar›m›z Do¤u Roma’y›, Bizans’›, Türk yapan, Türkiye’yi kuran soy ve kültürün Alp erenlerin, gazi yi¤itlerin, fatih O¤uzlar›n çocuklar›d›r. Türklü¤ün en insafs›z, en garezkâr düflmanlar› dahi onun namus ve iffet duygusuna dil uzatma haks›zl›¤›na düflmemifltir. 169
Muzaffer ÖZDA⁄ Türk milleti bütünüyle Müslümand›r, mezhep fark› din ayr›l›¤› de¤ildir. Allah’›n birli¤ine, Hazreti Muhammed’in Allah’›n elçisi oldu¤una ve getirdi¤i dinin hak dini oldu¤una inançta bütün milletimiz ittifak hâlindedir. Yukar›da belirlenen inanç ve iman do¤rultusunda bulunan herhangi bir insan› ‹slâmdan d›flar› görmek ve ç›karmak hiçkimsenin yetkisi içinde de¤ildir. Müslüman olmak hiçbir izin ve icazete tâbi de¤ildir. Türk milletinin sevgi, sayg› ve inanç birli¤ini, dayan›flmas›n› kurmak, kuvvetlendirmek ve korumak din görevlilerinin ve Diyanet teflkilât›m›z›n bafl ödevidir. Unutulmas›n ki, Tanr› sevgiyi emrediyor. Türk milletinin evlâtlar›n›n birbirlerine karfl› sevgi ve sayg›s›n› azaltan, birli¤i sarsan yay›nlara, temsillere, davran›fllara asla müsaade edilmemeli; piyasada bulunan bu nitelikteki yay›nlar toplan›p imha edilmelidir. Aziz milletimizin Alevî, Sünnî yüce gönüllü hak ve hakikat âfl›¤› evlâtlar› mazide geçmifl nesiller içinde ayr›l›k ve çekiflme nedeni olmufl düflünce ve davran›fllar›n› bugün ak›l ve vicdan süzgecinden geçirirlerse ayr›l›k sebeplerinin ortadan kalkt›¤›n› göreceklerdir. Temel gerçekte, as›lda, amaçta birleflenlerin önemsiz ayr›nt›lar› ayr›l›k ve husumet sebebi yapmalar› icaps›zd›r. Mazide aziz milletimize ölçüsüz ac›lar büyük zararlar veren kutsal inanç kavgas› hâline getirilen ayr›l›¤›n nedeni siyaset ve tahakküm h›rs› idi. Bugün de sun'î olarak körüklenen mezhep tart›flmas›n›n temelinde ehliyetsiz, inançs›z halk sevgisinden yoksun kiflilerin siyaset h›rs› ve hevesi bulunmaktad›r. Aziz milletimiz siyaset adamlar›n›n inanç ve mezhep zümrelerinden siyasî destek bulma gayretlerini, din adamlar›n›n kutsî ödevlerinin sa¤lad›¤› manevî nüfuzu siyasî, dünyevî mevkî ve kudret kazanma çabalar›n› hofl görmemeli; buna imkân vermemelidir. Siyaset plân›nda Alevî-Sünnî çat›flmas› ve tart›flmas› yaratma gayreti hangi yönden gelirse gelsin millî birli¤e, millî dayan›flmaya yöneltilmifl aç›k bir sald›r› ve suikast telâkki edilmelidir. Dilinde ve gönlünde, kendi mezhebinden olmayan yurttafl›na sevgi ve sayg› yerine düflmanl›k ve flüphe bar›nd›ran, gönül k›r›c› davran›fla yol açan her yurttafl› Sünnî olsun Alevî olsun kardeflçe uyarmakta ve k›namakta birleflmeliyiz.
170
Türklük ve ‹slâmiyet
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Kurulufl ve Kurtulufl Stratejisinde, Bar›fl Güvenlik Esaslar›nda L‹KL‹K ‹LKES‹N‹N YER‹ Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varl›k ve güvenli¤inin dayand›¤› temel esaslardan biri ve en önemlisi -baz› çevrelerde yeterince kavranmam›fl olmakla beraber- hiç flüphe yok ki lâiklik ilkesidir. Türkiye Cumhuriyeti için lâiklik bir iç hukuk kavram ve prensibi olman›n önünde ve üstünde jeopolitik, diplomatik bir zarurettir. Lâikli¤in yeni Türk Devleti için hayatî mana ve önemi milletimizin Cumhuriyet öncesi bin y›ll›k devrede giriflti¤i cihan-flümûl mücadeleler, maruz kald›¤› felâketler, bu yüzy›l›n ilk çeyre¤inde, öz yurdunda, bütünleflmifl bir düflmanl›k dünyas›na karfl› tek bafl›na ölüm kal›m mücadelesi vermeye zorlayan flartlar ve hâlen yaflan›lan uluslararas› politik durum dikkate al›nmadan yeterince kavranamaz. Cumhuriyet öncesi devredeki bin y›ll›k tarihimizi, fertlerle, hanedanlarla ilgili teferruat›ndan ay›klayarak, Türklü¤ün ‹slâm›n temsilcisi, ‹slâm milletlerinin, ‹slâm âleminin koruyucusu, yöneticisi olarak bütün dünya ile sürekli savafl› fleklinde özetlemek mümkündür. Milletimiz ‹slâmiyeti kabul an›ndan itibaren ‹slâm dininin ve âleminin savunmas›n› da tek bafl›na yüklenmek zorunda kalm›flt›r. Bin y›l boyunca bu âlemi yöneten, ‹slâm co¤rafyas›n› koruyup geniflleten, ‹slâm tarihini sürdüren, ‹slâm medeniyetini temsil eden önder güç olmufltur. Türklerin ‹slâmî hayat dönemlerinde kurduklar› devletlerin en önemlileri olan Büyük Selçuklu ve Osmanl› ‹mparatorluklar› teoride oldu¤u kadar pratikte de ‹slâm›n birli¤ini ve ‹slâm âleminde Türk hakimiyetini temsil ederler. ‹slâm âlemini önder güç olarak temsil etme ve koruma görev ve mevkii Türklü¤ü sürekli olarak çetin bir mücadelenin içinde tutmufl ve milletimizi ‹slâma karfl›t bütün güçlerin, ‹slâm d›fl› dünyan›n yo¤un ve sürekli düflmanl›¤›na, ortaklafla sald›r› ve tertiplerine hedef k›lm›flt›r. Türkler bütün bir husumet dünyas›na karfl› yüklendikleri ‹slâm› koruma ve yüceltme görevini yüzy›llar boyunca ‹slâm âleminin, ‹slâm milletlerinin ortaklafla gayretleri, birleflik gücü ile de¤il münhas›ran kendi güçleri ile yürütmek zorunda kalm›flt›r. fiu husus da bir gerçektir ki Türklü¤ün ‹slâm âlemi üzerindeki uzun süreli velâyeti, koruyucu önderli¤i; milletimizin samimî iman›ndan, müspet seciyesinden kaynaklanan üstün adalet, hakkaniyet ve kardefllik duygular›na, engin flefkatine ra¤men yönetti¤i milletler aras›nda güçlü bir kaynaflma ve dayan›flma yaratmaya yetmemifltir. Ayr›ca bulundu¤u mevki, gösterdi¤i sonsuz fedakarl›klara ve ifa etti¤i büyük hizmete ra¤men bir k›s›m ‹slâm milletlerinde kadirbilirlikle, vefakârl›kla, kardefllikle ba¤daflmayan haset ve husumet duygular›na yol açm›flt›r. 171
Muzaffer ÖZDA⁄ Milletimizin ‹slâm âleminin hamisi ve velisi mevkiinde ça¤lar boyunca bütün bir dünya ile sürekli savafl hâlinde bulunmaya zorlayan durum içinde milyonlarca evlâd›n› ‹slâm›n serhaddi kabul edilen diyarlarda feda ediflinin bütün servetini ve kudretini bu u¤urda sonsuz bir özveri ile bile tükenircesine sarf ediflinin; en belirgin sonucu, kesin hesaplaflma saatinde ‹slâm düflman› güçler karfl›s›nda yaln›z kalmak ve bu güçlerce ac›madan yok edilmesi elzem say›lan bir has›m kabul edilmek olmufltur. (‹slâm ülkelerini sömürgelefltirmekle yetinen emperyalist güçlerin denetimlerine giren ülkelerdeki Türk nüfusunu sistematik olarak imha ettikleri hat›rlanmal›d›r.) Temsilcisi ve koruyucusu oldu¤umuz (‹slâm medeniyetinin Bat›’da bilim, teknoloji ve sanayi ink›lâb›n›n sa¤lad›¤› köklü de¤iflme ve geliflmeyi görme, anlama ve yakalamada gecikmesiyle mukadder yenilgiye sürüklendi¤ini, ‹slâm medeniyetindeki bu durgunlu¤a, kireçlemeye paralel olarak Türk askerî gücünde de giderilmesi imkâns›z bir zaaf belirdi¤i malûmdur. Hâkim medeniyete mensup milletlerin böylece kazand›klar› inisiyatifle sürekli sald›r›ya geçmeleri sadece Hristiyan tebam›z›n de¤il, gayr›türk Müslüman tebam›z›n da devletimize sadakatten uzaklaflmalar› ve daha elimi milletimize karfl› kendi öz ç›karlar› ile dahi ba¤daflmayacak ölçüde bir düflmanl›k ve ayr›l›k fikrine yönelmeleri ile imparatorlu¤umuzun mukadder olan tasfiyesi süratlenmifl ve trajik bir çöküntü ile tamamlanm›flt›r. I. Cihan Harbi'ndeki yenilgi ile son Türk-‹slâm imparatorlu¤u fiilen sona ermifltir.1 Ancak imparatorlu¤umuzun fiilî tasfiyesinden en az 100 y›l önce geleneksel tar›m toplumu kal›p ve seviyesini aflamayan adele gücü ve el eme¤inden gayri üretim biçimine yabanc› kalan ‹slâm medeniyetinin sanayi ça¤›na giren Bat› önünde kesin yenilgiye sürüklendi¤i; hâkim medeniyetin meydan okuyufluna karfl› koymak için topyekûn bir derlenifl ceddi ehliyeti ve hayatîyeti göstermedi¤i, bu yoldaki çabalar›n›n yeterli olmad›¤› hat›rlanmal›d›r. Sonuç olarak 19. yüzy›l boyunca ‹slâm ülkeleri peflpefle sömürgelefltirilmifltir. 20. yüzy›lda Osmanl› Devleti’nin tasfiyesi ve Türk unsurunun imhas› ile bu süreç tamamlanmak ve güvene al›nmak istenecektir. Balkan Harbi yenilgisinin sonuçlar› 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi flartlar›, 13 Kas›m 1918 ‹tilâf Donanmas›’n›n ‹stanbul’a girifli, 15 May›s 1919 Yunan ordusunun ‹zmir’e ihrac› ve Anadolu derinli¤ine yürüyüflü, A¤ustos-Eylül 1921 Türklü¤ün Sakarya gerisinde Ankara kap›lar› önünde ölüm kal›m direnifli ibretle hat›rlanmal›d›r. Türk’e sald›ran güçler; I. Cihan Savafl› galipleri gerçekten bütün dünyada emsali görülmemifl bir üstünlü¤ün temsilcileri mevkiinde bulunmaktad›rlar. Roma’n›n, Bizans’›n en parlak, haçl›lar›n en güçlü oldu¤u devirlerde dahi Bat› Do¤u'ya, Avrupa Asya’ya ve bütün dünyaya bu ölçüde tahakküm mevkiinde bulunmam›flt›r. Türkiye mütareke talep etti¤i tarihte 350 milyon seviyesindeki dünya ‹slâm nüfusunun yaklafl›k % 97’si, yani mütareke hatt› ötesindeki bütün ‹slâm ülkeleri do¤uda ve bat›da esaret zinciri içinde ve afla¤›lanm›fl durumdad›r. Durum geçici askerî bir yenilginin yaratt›¤› geçici bir iflgal de¤il; yüzy›ll›k kal›c› bir düzen görünümünü alm›flt›r. Tarihî ‹slâm ülkelerinin bir k›s›m unsurlar› bu hâli kader saymakta; bu 1
Parlâmento dergisinde makale, fiubat 1987, Say› 28, Mart 1987, Say› 29.
172
Türklük ve ‹slâmiyet durumla uyumlu bulunmakta ve halklar›na karfl› emperyalist güçlerle ortakl›¤a gönüllü ve hevesli bulunmaktad›r. Afrika’n›n hemen tümü, bütün Arap ülkeleri, Hindistan, Orta Asya ve Uzak Do¤u müslümanlar› kendi yurtlar›nda yurtsuz, devletsiz, bafls›z, çaresiz ve afla¤›lanm›fl durumdad›r. 30 milyon km2’yi aflan genifllikteki ‹slâm ülkelerinin % 2,5 kadar genifllikteki Türkiye topraklar› d›fl›nda haysiyet ve hürriyet teneffüs edebilen bir köflesi bulunmamaktad›r. Yorgun ve yaral› Türkiye’nin de istila ve imhas› planlanm›flt›r. Mondros hükümlerine göre ordular›m›z›n terhis edilmesi, silâhlar›n›n toplan›p teslim al›nmas›, ülkenin stratejik noktalar›n›n güvenlik mülahazas›, bahanesi ile galip düflman güçlerinin müfrezelerince iflgal edilmesiyle Türkiye’nin ifli de tamamlanacakt›r. Esaret bilmeyen Türk halk›n›n muhtemel direnci de kiralanan Yunan ordusunun; yerli Rum ve Ermenilerin; gafletle isyana sevk edilebilecek veya h›yanetle kaderlerini düflmanla birlefltirecek unsurlar›n eflgüdümlü sald›r›lar›yla ezilecektir. Makam› Hilâfet ve Saltanat olan ‹stanbul ‹tilaf donanmas›n›n iflgal ve tehdidi alt›ndad›r. Halife-Sultan ve hükümeti düflman›n çelik avuçlar› içindedir. Galip gücün cebir ve iradesine tâbidir. Kurtuluflu, insaf ve merhamet dilenme, hofl görünme ve düflman›n himayesinde arama aciz ve çaresizli¤i içindedir. Düflman, Hilâfeti, Saltanat› ve Osmanl› hükümetini de emellerine eriflebilmek için kendi halk›na karfl› kullanabilme imkân ve inisiyatifine ulaflm›flt›r. Türk milleti son bin y›ll›k tarihinde bu ölçüde vahim bir duruma düflmemifltir, bu ölçüde mühlik bir tehlike ile karfl›laflmam›flt›r. Özellikle vurgulamak gerekir: Karfl›lafl›lan tehlike sadece harp tarihinin ters dönmesinden, siyasî birlik, teflkilât ve lider eksikli¤inden do¤an geçici bir askerî yenilgi de¤ildir. Esas mesele fludur: Türk'ün mensup oldu¤u ve önderli¤ini yapt›¤› medeniyet; ‹slâm medeniyeti hâkim medeniyet önünde- di¤er medeniyetler gibi- kesin bir yenilgiye u¤ram›flt›r. Tehlike yenilginin mahiyetinden do¤maktad›r. Geçmifl yüzy›llarda has›mlar›ndan üstün olan, ne kadar a¤›r görülürse görülsün geçici mahiyet tafl›yan siyasî ve askerî yenilgilerini tamir ve telâfi edebilen ‹slâm dünyas› yaflanan hâl içinde donmufl, kireçlenmifl, yarat›c›, üretici olmaktan ç›km›fl medeniyeti yenileyememenin; kendisini kurtaracak gücü kendi kaynaklar›ndan ç›karamaman›n s›k›nt›s›, çaresizli¤i içindedir. Maddî, manevî, fikrî, ruhî, fizikî periflanl›k iç içedir. Esasen mücadelenin eriflti¤i noktada fiilen 350 milyonluk yekpare bir ‹slâm âlemi de¤il, esarete r›za göstermeyen, yenilgiyi kabul etmeyen bir avuç Türkün temsil etti¤i yorgun ve yaral› Türkiye vard›r. Türkiye’nin böyle bir durum içinde Cihan Harbi’nin galip güçlerine ‹slâm ad›na meydan okumas›n›n bu emperyalist güçleri aralar›ndaki ihtilâflar› unutup kaynaflmaya yöneltecek; kendi halk kitlelerince de arkalanmalar›na, böylece caniyane plânlar›n› kolayl›kla uygulamalar›na imkân verecek bir H‹LÂL-SAL‹P mücadelesini davet etmenin cinnet, ç›lg›nl›k ve intihar anlam›n› tafl›yaca¤› aç›kt›r.2 Esasen Türkiye Cihan Harbi’nde “Cihad-› Mukaddes” ilân› ile din savafl›n› denemifl, fiiliyatta bir ‹slâm cephesi kurman›n, ‹slâm âlemini kendi hayat ve haysiyeti için aya¤› kald›rman›n, 2
Ayd›nlar Oca¤›'n da üniversite ö¤rencilerine konferans.
173
Muzaffer ÖZDA⁄ Türk’ün bin y›ldan beri sürdürdü¤ü mücadeleye ortak ve yard›mc› k›lman›n, idrak olunan devrede beslenen ümit hilâf›na, mümkün olmad›¤›n› yaflayarak görmüfltür. Türkiye Kurtulufl Savafl›’na evrensel çapta bir din savafl› mahiyeti kazand›rmak ‹slâm cenah› yönünden uygulanabilirlik imkân›ndan fiilen yoksun olmas›na ra¤men mücadeleye böyle bir sathî görünüm verilmesi hâlinde, Türkiye Türklü¤ünün varl›¤›na kast eden sald›r›lar› k›r›p bar›fla, huzura ve güvenli¤e eriflebilmesi, ba¤›ms›zl›¤›n› âleme kabul ettirebilmesi için emperyalizme kiralanm›fl Yunan ordusunu imha etmesi asla yeterli olmayacakt›r. Zira böyle bir durumda halk kitlelerini bin y›ll›k haçl› taassubunu kolayl›kla ateflleyerek denetimlerine alma imkân›n› bulacak emperyalist hükümetler, Anadolu üzerine peflpefle yeni ordular göndermekte, kendi halklar›n› da caniyane plânlar› do¤rultusunda savafla sürüklemekte zorluk çekmeyecektir. fiu hâlde Türk milletinin öz yurdunda hayat›n› korumak için girece¤i mücadelenin, Türk ‹stiklâl Savafl›’n›n siyasî program›n›n ve fliar›n›n -Iâfzen ifade edilmemifl olsa dahi- lâik millî Türk Devleti olmas› kaç›n›lmaz bir askerî, siyasî, maddî, mant›kî zarurettir. Türkiye varl›¤› ile ilgili savafl› sürdürürken ve zaferle bitirirken sadece savafla din savafl› görünümü vermemeye, haçl› taassubunu tahrik etmemeye de¤il, mücadelesini emperyalist hükümetlerle hudutlu göstermeye, galip milletleri tahkir anlam›n› tafl›yan, onurlar›n› k›racak bir tutum ve istikametten sak›nmaya da mecburdur. ‹stiklâl Savafl›'m›z›n politik hedef ve stratejisi-galip medeniyetle, bu medeniyete mensup milletlerle de¤il- emperyalizmle savaflt›r. Emperyalizmle savaflta da Türk milletinin hayatî menfaatlerinin ve güvenli¤inin zarurî hudutlar›n›n afl›lmamas›na dikkat edilmifltir. ‹stiklâl Savafl›’m›z›n askerî zaferleri yenilmez san›lan emperyalist güçlerin millet varl›¤›m›z› yok etmeyi amaçlayan suikastlerini önlemifl olmakla mucizevî mahiyette görülmüfltür. Türkiye’nin Cihan Harbi’nin getirdi¤i çöküntüden sonra derlenifl ve yeniden kuruluflu, öz yurdu olarak benimsedi¤i zeminde çepeçevre savunma ve direnifle geçifli, yok olan ordular›n› yeniden yaratmas›, milletçe ordulaflmas›, dâhi baflkumandan› yönetiminde bu ordular›n kazand›¤› nihaî zafer gerçekten mucizevî görünecek kadar muhteflemdir. So¤ukkanl› bir yaklafl›mla yap›lmas› gereken do¤ru, gerçekçi de¤erlendirme ise fludur: Cihan imparatorluklar› kurmufl Türk milleti en bitkin, en çaresiz göründü¤ü dönemde dahi Anadolu’da Yunan ve Ermeni gücü ile ezilip sökülemeyecek kadar köklü bir varl›¤a sahip oldu¤unu ispat etmifltir. Mükemmel bir yüksek komutaya sahip olan Türk ordusu öz yurdunun savunmas›nda en gayrimüsait flartlar içinde dahi kendisinden silâh ve say›sal güç yönünden üstün düflman ordular›n› kolayl›kla yenebilece¤ini göstermifltir. Yeni Türkiye’nin gerçek zaferi, Yunan ve Ermeni sald›rganl›¤›n› k›rm›fl olman›n ötesinde savaflla beraber bar›fl› da kazanabilmifl ve koruyabilmifl olmas›ndad›r. Bat› emperyalizminin Türkiye’ye karfl› Yunan ve Ermeni’yi alet ederek icraya yöneldi¤i cinaî tertipteki yenilgisinin ça¤dafl Bat› medeniyetinin ‹slâm medeniyeti veya daha üstün bir karfl›t medeniyet önünde yenilgisi olmad›¤› aç›kt›r. Yeni Türkiye yöneticileri kazand›klar› askerî zaferin hâkim Bat› medeniyetine karfl› kazan›lm›fl bir zafer olmad›¤›n›, sald›r›y› dahi yine bu 174
Türklük ve ‹slâmiyet medeniyetten ariyet al›nan araç, yöntem ve bilgilerle k›rabildiklerini görmekte ve bilmektedirler. Bu sebeple temel meselenin askerî zaferle elde edilen neticeleri, hür ve ba¤›ms›z yaflama emel ve imkân›n› tahripkâr üstünlükten pek bariz olan hâkim medeniyete mensup güçlerin intikamc› rövanfl h›rslar›yla fliddetlenecek yeni tertip ve sald›r›lar›ndan korumak oldu¤unu taktir ve tespitte yan›lmam›fllard›r. Harap, yoksul, sanayiden yoksun 12-13 milyon nüfuslu bir tar›m ülkesi olarak dünya çap›nda veya k›tasal a¤›rl›kta bir güç olmaktan ç›km›fl bulunan önderli¤ini yapabilece¤i dünyevî a¤›rl›kta bir siyasî iktisadî askerî güç oluflturma imkân›ndan yoksun bulunan yeni Türk Devleti’nin hakim dünya güçlerinin husumet hedefi olmaktan ç›kar›lmas›, varl›k ve güvenli¤inin ihmali imkâns›z temel flart› hâline gelmifltir. Kurtulufl Savafl›’n›n dahi baflkomutan›, devletin ve ink›lâb›n mimar› Atatürk’ün her fleyden evvel ve herkesten evvel gördü¤ü ve asla dikkatinden kaç›rmad›¤› gerçek budur. L‹KL‹K ÜZER‹NE Lâiklik yeni Türkiye’nin hayat›nda bir iç hukuk prensibi olman›n, kültürel bir de¤iflimi ve geliflimi amaçlaman›n önünde ve üstünde, tehdidi karfl›s›nda bulundu¤umuz d›fl dünya ve kamplarla münasebetlerimizi tayin ve bar›fl çizgisinde tutma amac›yla yeni bir ölçü, tav›r ve kural koyma zarureti olarak flekillendirilmifltir. Klâsik hilâfet teorisine göre Halife-Sultan bütün dünya Müslümanlar›n›n yegâne meflru devlet reisi olma mevkiindedir. Böyle bir iddia ve kural›n bütün dünya Müslümanlar›n›n gönüllü, fiilî tasvip, samimî destek ve itaatleri olmad›kça pratik bir de¤er tafl›mayaca¤› gibi bu iddiay› ciddiye alarak ileri sürmenin giriflimciyi ‹slâm ülkelerini paylaflm›fl bulunan sömürgeci güçlerin tümüyle ihtilâfa ve savafla sürükleyece¤i aç›kt›r. Evrensel bir ‹slâm devletini mümkün k›lacak ve yaflatacak maddî ve manevî güçlerin kaybolmas› ile hilâfet gerçekte resmen ilgas›ndan çok önceleri hayatîyetini yitirmifl, ‹slâm dünyas› için hilâfet teorisinin amaçlad›¤› kapsamda bir müessese olmaktan ç›km›flt›r. Halifeyi devlet reisi olarak tan›man›n vecibelerini Türkiye halk› d›fl›nda ciddiyetle benimsiyen, feragat, metanet ve sadakatle ifaya raz› ve haz›r bir ‹slâmî toplum bulunmad›¤›n›, halifenin emir ve ça¤r›lar›n›n hiçbir ‹slâm ülkesinde icras› Mehmetçik taraf›ndan gözetilip denetlenmedikçe s›rf halife emri olmas› sebebiyle geçerlilik kazanmad›¤› ac› deneylerle görülmüfltür. Korkuluk hâline gelen müessese esaret zincirlerine düflen ‹slâm dünyas› için dikkate de¤er bir yarar sa¤lamad›¤› gibi Türk milletinin, yeni Türk Devleti’nin güvenli¤i yönünden ciddi bir yük oluflturmaktad›r. Bu yük s›k s›k fliddetli f›rt›nalarla çalkalanan uluslararas› politika okyanusunda a¤›r hasarl›, uzun süre onar›m görmemifl Türkiye gemisinin güvenle tafl›yamayaca¤› kadar tehlikeli bir yüktür. Geminin kurtulabilmesi, onar›labilmesi için yük at›lacakt›r. Hilâfetin ilgas› gerçekte yeni millî devletimizin hudutlar›n› kesin flekilde belirlemek, Türk milletinin hizmet gayret ve sorumlulu¤unu Türkiye topraklar›, Türk ülkesi ile s›n›rland›rmak anlam›n› tafl›r. Evrensel bir ‹slâm devletini mümkün k›lacak ve yaflatacak maddî ve manevî güçlerin kaybolmas› ile hilâfet gerçekte resmen ilgas›ndan çok önceleri hayatîyetini yitirmifl; ‹slâm dünyas› için (hilâfet teorisinin) amaçlad›¤› kapsamda bir müessese olmaktan ç›km›flt›r. 175
Muzaffer ÖZDA⁄ Türkiye’nin hilâfeti ilgas› ile teorik bir mana tafl›yan hudutsuz bir manevini imparatorluk hukukundan feragati ‹ngilizlerin II. Dünya Savafl›'n› galip bitirmelerine ra¤men fiilen iflgal ve denetim alt›nda tutmakla fizikî ve malî güçlerini y›pratacak ciddî zorluklarla karfl›laflacaklar›n› anlad›klar› genifl Asya ülkelerinden kendi r›zalar›yla çekilecek sömürge imparatorluklar›n› tasfiye etmesi gibi realist ve siyasî basiret ifade eden bir davran›flt›r. Atatürk ‹nk›lâplar› sistematik bütünlü¤ü içinde ça¤dafl bir güç haline gelmeye yönelik medenî, rasyonel hamleler olman›n yan›nda hâkim medeniyete mensup milletlerle ba¤›ms›zl›k ve eflitlik temeli üzerinde bar›flç› iliflkiler kurmay› ve sürdürmeyi amaçlamaktad›r. Yurtta ve dünyada bar›fl en samimî emeldir. Hiç flüphe yok ki Türkiye’nin evrensel bir ‹slâm imparatorlu¤u olma iddias›ndan feragat ederek hayatî faaliyet ve hizmet sorumlulu¤unu millî devlet oluflla; Türkiye topraklar›yla s›n›rlamas› bin y›l koruyucusu bulundu¤u ‹slâm milletlerine karfl› da ba¤›ms›zl›k ve eflitlik temeli üzerinde daha sa¤l›kl› iflbirli¤i kurma ve gelifltirme imkân› sa¤layan dostça bir tav›rd›r. Kurtulufl Savafl›’n› zafere erifltiren Atatürk yeniden kurmakta oldu¤u devletin kumanda etmekte oldu¤u kudret ve imkânlar›n›n mahiyet ve hududunu hesaplamakta hataya düflmez. Milletler aras›, devletler aras› camiada Türkiye’nin mutlak yaln›zl›¤›n› bilmekte, uzun süreli bir bar›fl devresiyle derlenmeye, onar›ma muhtaç olan ülkenin ba¤›ms›zl›k ve bütünlü¤ünü tehlikeye koymadan samimî dostluk ve ittifak›n› sa¤lay›p sürdürebilece¤i bir devlet veya devletler grubu olmad›¤›n› görmektedir. Kurtulufl Savafl› devam›nda Emperyalist kamptaki ayr›l›klardan ve Bat›l› güçlerle Sovyetlerin dünya çap›ndaki uzlaflmazl›¤›ndan yararlanan Atatürk geleneksel Osmanl› sistemini sürdürmesi, d›fl âlemle münasebetlerinde ‹slâmc› bir tav›r almas› hâlinde, özellikle böyle bir politikan›n Sovyetler Birli¤i’nin Rus kültürünün hâkimiyetini amaçlayan iç düzenlemelerine ve yay›lma emellerine yard›mc› olmaktan ç›kt›¤›, fiilî tehdit oluflturdu¤u noktada Türkiye’yi Sovyet-‹ngiliz ittifak›na ve düflmanl›¤›na hedef k›laca¤›n› kestirmifltir.(3) (Nitekim iç savafl› sona erdiren ve iktidarlar›n› güvene alan Sovyetler ‹ngilizlerle uzlaflmayla birlikte içte ve d›flta ‹slâma ve ‹slâm milletlerine karfl› hoflgörü ve dostluk, yard›mlaflma ifade eden tutumlar›n› kesin flekilde terk ederler. 16 Mart 1921 tarihli ‹ngiliz-Sovyet Ticaret anlaflmas› gerçekte Rusya ile ‹ngiltere aras›nda sömürgelefltirilmifl Asya halklar›n› ve ülkelerini paylaflma anlaflmas›d›r. Bu anlaflma ile Sovyetler, baflta Afganistan ve Hindistan olmak üzere Asya halklar›n›n hiçbirini askerî, diplomatik veya propaganda fleklinde eylemlerle hiçbir flekilde ‹ngiliz ç›karlar› ve ‹ngiliz ‹mparatorlu¤u aleyhine düflmanca giriflimlerde bulunmaya teflvik etmemeyi taahhüt eder. Buna karfl›l›k ‹ngiliz hükümeti de Sovyetlere karfl› eski Rus ‹mparatorlu¤u’nu teflkil eden ülkelerde ayn› flekilde düflmanca giriflimlerden kaç›nmay› kabul eder. Bu anlaflman›n özellikle Türk ‹slâm halklar›n›n ba¤›ms›zl›k hareketine karfl› ortakl›k oluflturdu¤u aç›kt›r. Hristiyan Bat› dünyas›n›n oldu¤u kadar, teori ve pratikte bütün dinleri reddeden yeni bir dünya sistemi olarak beliren Sovyetlerin de sürekli kuflku ve husumetine hedef k›lacak eski tutum ve konumu, bin y›ll›k politikay› sürdürmenin imkâns›zl›¤› karfl›s›nda Türkiye’nin bu güçlerle ihtilâf ve çat›flma sat›hlar›n› asgariye indirecek kendine has yeni bir mahrek çizmesi elzem hâle gelmifltir. Çözüm hilâfetin ilgas› ile lâik devlet sisteminin inflas› olarak belirir. 176
Türklük ve ‹slâmiyet Cumhuriyet Türkiyesi’nin bin y›ll›k geçmiflten kesin fark›, devlet hayat›nda ve milletler aras› iliflkilerinde, d›fl politikas›nda dinin güdümleyici, yönlendirici olmaktan ç›kar›lm›fl bulunmas›, Türk milletinin görev ve sorumluklar›n›, kendi vatan› ile s›n›rland›rarak tükenme seviyesinde israfla y›prat›lan gücünü münhas›ran kendi hayat ve varl›¤›n› korumaya tahsis eden bir millî politika benimsemesidir. Hiç flüphe yok ki Türk ‹nk›lâb› Türk milletine din de¤ifltirmeyi veya özünde din müessesesini red esas›na dayal› din aleyhtarl›¤›n› gaye edinmifl hareket de¤ildir. Türk ‹nk›lâb› bu yönüyle Frans›z ‹nk›lâb›’ndan da, Rus ‹nk›lâb›’ndan da farkl›d›r. Türk ‹nk›lâb›'n›n lâik devlet düzenini benimsemede ve bu yoldaki uygulamalar›nda bafl amaç milli ba¤›ms›zl›¤›m›z›, güvenli¤imizi, millî egemenli¤imizi d›fltan ve içten gelebilecek her türlü müdahale ve tehditten korumakt›r. L‹KL‹⁄‹N GEL‹fi‹M‹ VE KURUMLAfiMASI Türkiye Cumhuriyeti’nin lâik bir devlet olarak tesisi devletin kurulufluna paralel bir evrim gösterir. Devlet kurumlar›n›n, hukukun, e¤itim ve ö¤retimin, kültür hayat›n›n lâik bir nitelik kazanmas› mant›kî bir bütünlük içinde safha safha gerçekleflir. Üzerinde dikkatle durulmas› gereken bir temel gerçek de fludur: Lâiklik millî egemenlik kavram›n›n, demokratik yönetim biçiminin zaruri sonucu oldu¤u kadar ön flart›n› ve teminat›n› oluflturmaktad›r. Egemenli¤in kayna¤›n›n halk oldu¤unu, hakimiyetin kay›ts›z flarts›z millete ait bulundu¤unu kabul eden, bütün yurttafllar›na hukuk eflitli¤i tan›yan bir siyasî teflkilâtlanma biçiminde, bir devlet sisteminde semavî kaynakl› bir emretme yetki ve imtiyaz› tafl›yan, halka karfl› hiçbir sorumlulu¤u olmayan her türlü denetim d›fl›nda, dokunulmaz, kutsal nitelikte bir kiflisel, ailevî veya zümrevî iktidar bulunamayaca¤›, böyle bir fleklin denenmesi hâlinde millî hâkimiyetin sözde kalaca¤› ve k›sa sürede halk›n söz hakk›n› yitirece¤i aç›kt›r. Milletin kendi kaderini eline al›fl›n›n merhalelerini oluflturan Amasya tamimi, Bal›kesir, Erzurum ve Sivas Millî Kongreleri ve TBMM’nin tesisi -lâiklik kelimeleri telâffuz edilmemifl olmas›na ra¤men- özünde lâik devlet tesisi yolunda at›lan ad›mlard›r. 23 Nisan 1920’de Ankara’da, Osmanl› hükümetinin fiilî muhalefetine ra¤men toplanan TBMM’nin 20 Ocak 1921 tarihinde kabul etti¤i ilk anayasada ‘hâkimiyetin kay›ts›z flarts›z millete ait oldu¤unu ve milletin kendi yönetimini bizzat ve fiilen yüklendi¤ini belirlemesiyle saltanat ve hilâfet gerçekte mant›kî, hukukî her türlü dayana¤›n› yitirir. Zaferden sonra bar›fl görüflmeleri safhas›nda düflman devletlerinin ‹stanbul hükümetini konferansa ça¤›rmak suretiyle yapmak istedikleri bozgunculu¤u önlemek için saltanat›n kald›r›ld›¤›n› bildiren 1 Kas›m 1922 tarihli TBMM karar›, 20 Ocak 1921 Anayasas›’n›n egemenli¤in kay›ts›z flarts›z millete aidiyetini belirleyen hükmünün manas›n› ve zarurî sonucunu aç›klama niteli¤i tafl›r. 177
Muzaffer ÖZDA⁄ Saltanat›n kald›r›lm›fl oldu¤unu aç›klayan TBMM karar› hilâfet makam›n›n dayana¤›n›n Türk Devleti oldu¤una iflaret eder. Gerçekte bu makam›n yüzy›llardan beri Türk milletinden, Türk Devleti’nden gayr› dayana¤› yoktur. Saltanat hukukundan tecrit edilen halifenin millet egemenli¤ine dayal› devlet yap›s› içindeki yeri ne olacakt›r? 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilân edilir. Yaflanan zaman kesitinde hilâfetin dünyevi, uhrevi bir ifllevi kalmam›flt›r. Yukar›da aç›kland›¤› üzere pek nazik dengelere dayanan genç Türkiye Cumhuriyeti’ne milletler aras› plânda etkili destek ve güvenilir dostluklar sa¤layacak manevî bir güç kayna¤› olmaktan çok Türkiye’yi güçlü tarihî has›mlar›yla süratle fiili ihtilâfa sürükleme, içte millî egemenli¤i, Cumhuriyeti red eden siyasî irticaa mesnet olma istidad› tafl›yan bu makam da 3 Mart 1924’te kald›r›l›r. Ayn› gün ö¤retimin birlefltirilmesi (Tevhidi Tedrisat) ve fieriye ve Evkaf Vekaletlerinin ‹lgas› ile ilgili yasalar da kabul edilir. fieriye ve Evkaf Vekâletlerinin kald›r›lmas›na dair 429 say›l› yasan›n 1'inci maddesi Türkiye Cumhuriyeti’nde dünyeviî, beflerî iliflkilerin düzenlenmesi ile ilgili bütün hususlarda yasa koyma ve uygulama hakk›n›n TBMM ve onun hükümetine aidiyetini teyit ve tasrihle birlikte ‹slâm dininin itikat ve ibadetle ilgili esaslar›nda hizmet için "Diyanet iflleri Baflkanl›¤›" makam›n› kurar. Bu yasa hukukta lâikleflmenin temelini oluflturur. 9 Nisan 1928 anayasa de¤iflikli¤i ile 1924 Anayasas›’n›n devlete din izafe eden maddesi yasadan ç›kar›l›r. 5 fiubat 1937’de yap›lan Anayasa de¤iflikli¤i ile lâiklik ilkesi çumhuriyetin niteli¤i olarak anayasaya girer; devletin, cumhuriyetin bu özelli¤i 1961 ve 1982 Anayasalar›nda da korunur. Yeni Türk Devleti'nin ve millet hayat›n›n lâik esaslara göre düzenlenifli yolunda uygulama gerçekte bu ilkenin lâfzen anayasaya giriflinden önce bafllar. Geliflen toplumun hayatî ihtiyaçlar›n›n eski kurumla ve eski hukukî metinlerle karfl›laman›n mümkün olamayaca¤›n›n kesin flekilde anlafl›ld›¤› dönemden bafllayarak hâkim medeniyetten yap›lan iktibaslarla bu yol Osmanl› yönetimince aç›lm›flt›r. Ancak an›lan yönetim son ana kadar tebaas›n›n birlik ve sadakatini öncelikle din ba¤›nda gören ‹slâmî bir imparatorluk olman›n tahdit ve tereddütleri içinde bulunmufltur. Osmanl› bünyesindeki Müslüman milletlerin ‹slâm›n en büyük tehlikeye maruz bulundu¤u dönemde dahi kader birli¤ini dikkate almadan yöneldikleri "Millî ayaklanma ve ayr›l›k hareketleri"nin yaratt›¤› intibah bu tahdit ve tereddütleri kald›rm›flt›r. ‹mparatorlu¤un da¤›lmas›n›, y›k›lmas›n› önlemek için girifltikleri uzun ve çetin mücadelede kazand›klar› büyük ve ac› tecrübeler, millî kurtuluflu haz›rlarken gö¤üsleyip aflmak zorunda kald›klar› engeller Türk ‹nk›lâb›’n›n önderlerini realist ve radikalist k›lm›fl, onlar› Türkiye’nin öz gücünü aflan modern millî devlet fikri ve ça¤dafl gerçeklerle ba¤daflmayan duygusal ba¤lant›lardan; nazarî hedef ve emellerden uzak tutmufltur. Hiç flüphe yok ki, Mustafa Kemal Atatürk 20’nci yüzy›lda sadece Türk milleti için de¤il bütün mazlum milletler, bütün ‹slâm âlemi için de en büyük kahraman, eflsiz kahraman kimli¤i ile belirmifltir. 178
Türklük ve ‹slâmiyet Sakarya k›y›s›nda haçl› bir nitelik tafl›yan emperyalist sald›r›y› k›ran Mustafa Kemal TBMM’nin tevcih etti¤i ünvanla oldu¤u kadar savafl›n ifade etti¤i mana ve yaratt›¤› sonuçlar yönünden gerçek bir “GAZ‹” dir. Bütün ‹slâm ülkelerinde de bu hüviyette görülür ve sevilir. Ancak yaflanan ça¤›n politik, diplomatik zaruretleri ile, Mustafa Kemal Hristiyan Bat›’ya karfl› kadim bir "din savafl›"n› zafere ulaflt›rm›fl "meydan okuyan bir ‹SLÂM CENGAVERI" imaj›n› sürdürmeyi isabetli bulmaz. Gazi ünvan› Kurtulufl Savafl› devrine ait bir hat›ra olarak kal›r.(3-4) Lâiklik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin d›fl dünya ile münasebetlerinde devletin dâhilî hayat›nda bilfiil yaflanandan çok daha yüksek bir dikkat ve itina ile izledi¤i ve vurgulad›¤› politik bir tav›r olarak belirir. Amaç, sömürgelefltirilmekten kurtulmufl yegâne ba¤›ms›z ‹slâm Ülkesi olan Türkiye’yi Hristiyan âleminin ‹slâma yönelik 1400 y›ll›k kininden ve emperyalist güçlerin bu kini kullanmalar›na imkân verecek intikamc› sald›r›lar›ndan korumakt›r. Do¤u Hristiyanl›¤›n›n camiye çevrilmifl en büyük mabedi Ayasofya’n›n müzeye tahvili Türkiye’yi kutsal savafl hedefi k›lmaya müsait bir tahrikin söndürülüflüdür. Türkiye’nin modern bir devlet olarak kurulufl ve yükselifli tamamlamas›, kalk›nma ve geliflmesini baflarmas› ve sürdürmesi, kaynaklar›n› de¤erlendirmesi ve bütün dünya ile bar›fl içinde bulunmas›na özellikle hakim medeniyete mensup milletlerin sadece askerî husumetlerinden de¤il, ticarî, iktisadî, ilmî, teknik, kültürel bilgi iletiflimi ablukalar›ndan, ambargolar›ndan da korunmas›na ba¤l›d›r. Türkiye Cumhuriyeti diplomasisinin önde gelen problemi münhas›ran askerî gücümüzle afl›lamayacak bu abluka ve ambargolar› önlemek olmufltur. NOTLAR (1) fiu hususu da belirtelim ki milletimizin ‹mparatorlu¤u y›k›l›fltan korumak için gösterdi¤i son direnifl, katland›¤› fedakarl›k ve ibraz etti¤i kahramanl›k kurulufl ve yükselifl devirlerinin ihtiflaml› zaferleri gibi ebedî fleref ve övünç ile an›lmaya de¤er niteliktedir. Türk milleti ba¤›ms›z son ‹slâm devletini yaflatmak için dört cehennemî savafl y›l›nda sekiz cephede sadece emperyalist ordulara karfl› de¤il, ç›kar›n› onlara destek olmada, iflbirli¤i yapmada gören isyan ve ihanete yönelen Müslim, gayrimüslim tebaas›n›n iç cepheden yönetti¤i sald›r›lara karfl› da savunmak zorunda kalm›flt›r. Akif’in dedi¤i gibi, böylece, Hilâl’in yüceltilmesi için günefl de¤erinde milyonlarca evlâd›m›z feda edilmifltir. Fakat mukadder y›k›l›fl önlenememifltir. (2) Bu sebeple Kurtulufl Savafl›'m›z›n önderleri ‹slâm›n esarete düflmemifl son topra¤›n› Türk yurdunu savunurken olay› bir din kavgas› olarak de¤il bir vatan kavgas› olarak tarife itina ederler. ‹flgalci güçlerin, "Kemalistler savunmas›z mazlum Hristiyanlar› kesiyor" fleklindeki klâsik yaygara ve karalamalar›na cevaben, Anadolu Hristiyanlar› ad›na Keskin Metropoliti (Papa Ettim) yüzlerce rahiple birlikte bu propaganday› yalanlayarak, Yunanistan’› ve Patrikhane’yi çürütülmez delillerle suçlayarak cevap verir: “Anadoludaki kavga din kavgas› de¤il vatan kavgas›d›r. Ankara hükümeti, masum, mazlum Hristiyanlar› de¤il din ayr›m› yapmaks›z›n vatan›na h›yanet edenleri, sadakatten ayr›lanlar› cezaland›rmaktad›r. Sald›rgan istilâ savafl›na dinî nitelik vermek isteyen ve bu yönde zulme yönelen Yunanistan’d›r.” 179
Muzaffer ÖZDA⁄ Ankara hükümetinin temsilcileri Katolik âleminin ruhanî lideri Papa’y›, Yunan hükümetinin ve ordusunun Türk halk›na karfl› insanl›k d›fl› eylemlerini k›namaya davet eder, Frans›z, ‹talyan hükümetlerinin emperyalist bölüflüm ve savafl programlar›na karfl› an›lan ülkelerin iflçi sendikalar›n›, çal›flan s›n›flar›n› protestoya, direnifle sevk etmek ister. Mustafa Kemal’in Kurtulufl Savafl›’ndaki politik stratejisi içte birli¤i sa¤lamak, d›flta emperyalist güçlerin birli¤ini, ittifak›n› çözmek, Cihan Harbi’nin getirdi¤i kay›p ve ac›larla halklar› savafltan usanm›fl Emperyalist Hükümetlere Türkiye’nin mukavemetini k›rmak ve ba¤›ms›zl›¤›na son vermek için hâlihaz›r flartlar içinde ay›r›p görevlendirdikleri gücün bu ifle yetmeyece¤ini fiilen ispat etmek; ba¤›ms›zl›¤›na, hayatî menfaatlerine dokunulmayan Türkiye’nin kendilerine karfl› tehditkâr bir tav›r ve politika izlemeyece¤ine inand›rmakt›r. (3) Anadolu’nun fatihi Selçuklu Türkiyesi’nin ilk devlet baflkan› Gazi Süleyman gibi, Osmanl› Devleti’nin kurucusu Gazi Osman Bey gibi Mustafa Kemal de pek hakl› olarak "Gazi" ünvan› ile onurland›r›lm›flt›r. Ancak Mustafa Kemal’in, Yeni Türk Devleti’nin, Cumhuriyetin kurucular›n›n karfl›laflt›klar› durum Selçuklu’nun, Osmanl›’n›n göreve bafllad›¤› durumdan çok farkl›d›r. Süleyman fiah’›n, Osman Gazi Beyin mensubu ve mümessili bulundu¤u âlem ve medeniyet kendi yüzy›llar›nda daha ileri, galip ve hâkim mevkidedir. Ni¤bolu galibi ve kahraman› Y›ld›r›m Beyaz›t, birleflik Avrupa gücünü temsil eden dev haçl› ordusunu imha ettikten sonra huzuruna getirilen, Bat›l› güçlerin en seçkin muhariplerini temsil eden esir kumanda heyetine, prens, baron kont, dük payesindeki silâhflörlere hürriyetlerini iade ederken bu kiflilerin teflekkür makam›nda "Size karfl› bir daha silâh çekmeyece¤iz" sözü vermeleri üzerine, "Size hürriyetleriniz gibi bu yemininizi de iade ediyorum. Gidin tekrar silâhlanarak gelin. Bana yeni zafer ve yeni ün kazanma imkân›n› verin" der. Bu seçkin misafirleri için Bursa’da düzenletti¤i bir av törenine 6000 zagarl› 7000 do¤anc› kat›l›r. Av köpeklerinin ve ehlilefltirilen parslar›n üzerleri canfes çuha örtüler ve tasmalar› mücevherlerle süslenmifltir. Bat›l› seçkinler Osmanl›’n›n sadece Ni¤bolu’nda denemifl olduklar› cesaret ve üstün silâhlar› karfl›s›nda de¤il servet ve kudreti karfl›s›nda da flaflk›na dönerler. Sakarya ve Dumlup›nar galiplerine kumanda eden Mustafa Kemal Akdeniz’e eriflti¤i, ‹stanbul üzerine yürüdü¤ü s›rada böyle bir meydan okuyufla, iflgalci itilâf güçlerini rövanfla davet edebilecek imkânlara sahip olmaktan uzak bulunmaktad›r. Hazin, ama gerçektir: ‹stanbul’u galip Türkiye, galip Türk ordusu ad›na teslim alacak tören birli¤imize, bir alay›m›za giydirebilecek miktarda yamal›ks›z yeni elbise ve fotin dahi bulunamaz. Yeni Türkiye’nin bafl emelinin iç ve d›fl bar›fl› korumak olmas› ve bunun için baz› fedakârl›klara katlanmas› sebepsiz de¤ildir. Yeni Türkiye’nin lâik bir devlet oluflu, ‹slâmî iman ve itikad› reddetme, bir baflka din ve mezhep arama, dinsiz toplum yaratma çabas› de¤il zaferle elde edilen sonuçlar› güvene alma, bar›fl› koruma ve sürdürme amac›yla ilgili psikolojik, politik, diplomatik tedbir ve zaruret olarak görülmeli ve anlafl›lmal›d›r. (4) Lâikli¤in devletin dâhilî hayat ve hukuku ile ilgili yönü, milletin yasa yapabilme iktidar›n›, egemenli¤in kay›ts›z flarts›z millete aidiyetini ifade eder. Lâik millî devlet, milletin hiçbir flahsa, zümreye, s›n›fa inhisar ve imtiyaz tan›maks›z›n kendi hayat ve yönetimi ile ilgili kararlar› almada, yasalar› yapmada yetkilenmesi, kendini temsilen hizmet verecekleri seçme, denetleme ve de¤ifltirme rüflt ve iktidar›n› kazanmas› ile do¤ar. 180
Türklük ve ‹slâmiyet Milletin bafl döndürücü bir h›zla de¤iflen ve geliflen bilim ve teknolojinin hâkim oldu¤u dünyada varl›¤›n› sürdürebilmesi ve hukukunu koruyabilmesi için zarurî tedbirleri alma hak ve iktidar›na karfl› ç›kmak, lâikli¤i, millet egemenli¤ini, din, vicdan, inanç ve ibadet hürriyeti aleyhinde bir tav›r, ‹slâml›ktan uzaklaflma veya ‹slâm düflmanl›¤› fleklinde görmek ve göstermek safiyane bir yan›lg› de¤ilse, milletimize karfl› haince bir tertip ve suikastt›r. Kainattaki kozmik dengenin milimikronluk bir inhiraf göstermesi, sonsuz say›daki y›ld›zlardan birinin mahrekinden biraz ayr›lmas› hâlinde sonsuzluk içinde bir toz zerresinden daha küçük dünyam›z kabu¤unda bir ince zar seviyesinde bulunan hayat›n, insanl›¤›n bir anda yok olaca¤› aç›kt›r. Ancak flüpheye yer b›rakmayan bu gerçek hiçbir ruhaniye, hiçbir flahsa Allah’a (C.C.) niyabet ve vekâlet iddias› ile insanl›¤a ve milletlere tahakküm hakk›n› vermez. Yaratan’›n insana kendini yönetme için ak›l verdi¤i, insan›n sorumlulu¤unun ak›l sahibi olmas›ndan do¤du¤u hat›rlanmal›d›r. Lâik millî cumhuriyetimizde yurttafllar›m›z›n iman, ibadet ve itikat hürriyeti mutlakt›r. Din ad›na millet egemenli¤i esaslar›na karfl› ç›kanlar›n Allah ve millet sevgisi ve hizmet duygusu ile de¤il nefsaniyet, bencillik ve tahakküm h›rs› ile hareket ettikleri belirgindir. ‹ç ayd›nl›¤›na eriflmifl, günde befl vakit veya diledi¤i an Tanr› huzuruna izinci, icazetçi, arac› olmadan ç›kabilen, gönlünü aç›p, hâlini arz edebilen müminin akil Müslüman›n peygamberlerin, Tanr› elçilerinin dahi sahip olmad›¤› Allah’a vekil olma yetkisini hiçbir maneviyat simsar›na, din siyasetçisine tan›mayaca¤› aç›kt›r. Türk ‹nk›lab› geçmiflin ac› tecrübelerini, millî kurtulufl savafl›m›za yönelen h›yanet tertiplerini dikkate alarak bencil ç›karlar›n› kamu yarar› üstünde tutma sebebiyle millet birli¤ini ve rasyonel geliflme, kalk›nma çabalar›n› zedeleyecek engelleyecek, bilerek veya bilmeyerek emperyalist güçlerin emel ve plânlar›na alet olacak unsurlara karfl› uyan›k ve tedbirli olmak lüzumunu duymufltur. Lâiklik konusundaki hassasiyet, tedbirde hataya düflülmemesi kayd›yla günümüzde de sürdürülmelidir.
181
Muzaffer ÖZDA⁄
182
Türklük ve ‹slâmiyet
L‹KL‹K ‹LKES‹ ÜZER‹NE (Devletler aras›, milletler; medeniyetler, dinler, ideolojiler aras› kavga içinde Türk milletinin birli¤i ve Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenli¤iyle ilgili bir temel tedbir olarak lâiklik ilkesi) I. Mensup oldu¤umuz; koruyucusu, yücelticisi bulundu¤umuz medeniyet geliflimi durup, kireçlendi¤i için yenik düflmüfltür. Bu medeniyet dairesi içindeki milletlerin tümü esarete sürüklenmifllerdir. Türklü¤e a¤›r zayiat vermifl ve topyekûn yok edilmek tehdidi ve tehlikesi ile karfl› karfl›ya kalm›flt›r. ‹slâm medeniyeti dairesindeki milletlerin hiçbiri müstevlî emperyalist devletleri kendi öz güçleri ile yenip, esaret zincirini k›rabilecek gücü üretecek, yönetecek geliflme seviyesinde de¤ildiler. Hâlâ da bu seviyeye eriflmifl bulunmuyorlar. Türkiye Millî Kurtulufl Savafl› verirken savafl› ‹slâm âlemine yayma giriflimi, kan ve atefl içinde ezilmeye, yenilmeye mahkûm idi. Bu milletlerin bir bölüm yöneticileri de menfaatlerini galibe uflakl›k yapmada bulmufllard›r. Kurtulufl mücadelesini dini ad›na kavgaya, dinler aras› savafla dönüfltürme, emperyalist devletlerin kendi halklar›ndan daha kolay destek bulmalar›na; kurtulufl için direnifl hareketinin daha kolay ezilmesine sebep olacakt›r. Zorba galip Bat›l› güçlerin ilk düflmanl›k hedefi, ‹slâm âlemine gönüllü koruculuk yapan Türk milleti, Türk Devleti olacakt›r. II. Türkiye yaralar›n› sarma, tükenme seviyesindeki a¤›r nüfus kayb›n› telâfi için ilkel seviyede kalm›fl tar›m ekonomisinden inorganik enerjiyi kullanan modern sanayi toplum düzenine geçmek, kendini koruyabilecek silâhlar› üretmek için uzun bir bar›fl sürecine muhtaçt›r. Yeni Türkiye’nin hâkim medeniyet dünyas›yla din ad›na kavga sürdürür görünüm ve konumda kalmas› intihar olurdu. Lâik millî devlet düzenine geçifl diplomatik, jeopolitik, psikososyal ve askerî tedbir olmufltur. III. Kitleler üzerinde toplum yarar›na hiçbir k›ymet yaratmadan, üretmeden yararl› bir hizmet vermeden, kutsiyete bürünmek, kutsiyeti sömürerek egemen olmak ve bu egemenli¤i 183
Muzaffer ÖZDA⁄ kolayca sürdürmek için akl› itibars›zlaflt›rmay› idare yöntemi kabul edenler, bu medeniyetin duraklamas›n›n ve yenilmesinin bafl sorumlular›d›r. ‹slâm dininin ve milletlerinin kurtuluflu, özellikle ve öncelikle Türk milletinin kurtulufluna; akl›n› bafl›na almas›na; akl› özgür, ça¤dafl bilimi mürflit k›lmas›na ba¤l› idi. Lâiklik akla vurulan zincirin k›r›l›fl› olmufltur. IV. Genel Türk tarihi içinde felâketlerimizin bafl amili olan iki büyük hata gösterebiliriz: 1) Yukarda belirledi¤imiz gibi medeniyet donmas›na yol açacak ölçüde akl›n itibars›zlaflmas›na seyirci kalma; 2) Millet birli¤imizi mezhep nifak›na düflerek derinden sarsma, yaralama; Türkiye Türklü¤ü ile ‹ran Türklü¤ünün mezhep nifak›na kap›larak hanedan ve devlet menfaat›n› ve Türk milletinin ebedî hayat birli¤inin ve hayatî menfaatinin üzerine ç›karmalar›, milletimize Haçl› koalisyonlar›n›n sald›r›lar›ndan a¤›r zarar vermifltir. Lâik millî devlet ilkesi, içte Sünnî-Alevî küskünlü¤ünü, d›flta Sünnî-fiia düflmanl›¤›n› silerek büyük Türk birli¤ini bar›fl içinde gerçeklefltirme tedbiridir.
184
Türklük ve ‹slâmiyet
TÜRKLÜK, ‹SLÂM‹YET, L‹KL‹K Türk Milletinin Hayat›nda, Türk Kültüründe Din ve ‹nanç Asya, Avrupa ve Afrika k›t’alar›n›n oluflturdu¤u mekâna Eski Dünya denir. XVI. yüzy›l bafllar›na kadar insano¤lu dünyay› bu üç k›t'a ile onu çevreleyen denizlerden ibaret sanm›fl; XVll. yüzy›l›n sonlar›na kadar dünya tarihi bu üç k›t’an›n genellikle iskân ve ümrana müsait bölümlerinde yaflanm›flt›r. Eski Dünya’n›n, Asya, Avrupa, Afrika karalar›n›n toplam yüzölçümleri 85 milyon km2’dir. Türk dil ve kültürüne, Türk soyuna mensup kavimler, Türk milletinin binlerce y›la eriflen ve kesintisiz bir bütünlük, süreklilik ifade eden tarihi içinde bu 85 milyon km2’lik Eski Dünya yüzeyinin yaklafl›k 55 milyon km2’lik bölümünde k›sa veya uzun sürelerle (yüzy›llar veya ça¤lar boyu) hükümetleri, medenî varl›klar›, dil ve kültürleri, siyasî ve askerî kudretleri ile egemen olmufllard›r. Daha derli toplu bir anlat›mla Asya k›t'as›n›n hemen tamam›, Avrupa’n›n ortalar›na kadar uzanan vüsatte do¤u yar›s› ve Kuzey Afrika (Afrika’n›n medenîyete aç›k bölümü Sudan, M›s›r, Libya, Tunus, Cezayir, Fas) Türk hayat egemenlik ve faaliyet alan› olmufltur. Türk milleti tarihle yafl›t denebilecek k›demdedir. Kadim milletlerin büyük bir bölümü çözülmüfl, da¤›lm›fl; isimleri dahi unutulmufltur. Modern milletlerin büyük bölümü, kültürel kimlikleri yaflad›klar› ülkenin tarihiyle bütünlefltirilemeyecek ölçüde karma ve nevzuhur kurulufllard›r. Tarihle yafl›t Türk Milleti günümüzde de yüksek hayatiyeti, özlü orijinal kültürü ile önemli bir varl›k ve kudreti temsil etmektedir. Türklerin ‹slâm medenîyet dairesine girifl öncesi devrede vatan olarak sahiplendikleri kültürlerinin damgas›n› vurduklar› kesintisiz denebilecek bir süreklilikle ellerinde tuttuklar›, millî flahsiyet ve fluurlar›n› kazand›klar› alan›n Karadeniz’den Çin Seddi kuzeyine, Pasifik sahillerine kadar uzanan k›t'avî genifllik içinde Avrasya ekseni ve Orta Asya oldu¤u belirgindir. Türk kudreti zaman zaman ve eksenin do¤u veya bat› uçlar›nda yo¤unlaflmakla birlikte Asya’n›n merkezine sahip ve hâkim olmay› sürdürmüfl, özellikle Çin’le mücadele durumunda bulunmufltur. Millet hayat›m›z›n Saka ‹mparatorlu¤u devresi, bilimin himmetine muhtaç destansal bir dönemdir. Türk tarihinin ‹slâm öncesi dönemde yaflanan binlerce y›l›n›, yüzlerce hükümetle ilgili binlerce ayr›nt›dan süzüp ay›klayarak arz etti¤imiz alan ve Avrasya ekseni üzerinde siyasî, kültürel birli¤i temin ve temsil eden Büyük Hun ve Göktürk ‹mparatorluklar› çerçevesinde kavrayabiliriz. Büyük Hun ve Göktürk imparatorluklar›n›n millî varl›¤›m›z, yönünden müstesna 185
Muzaffer ÖZDA⁄ önemleri k›t'avî genifllikte Avrasya ekseni üzerinde bütün Türk boylar›n›n birli¤ini ve vatan co¤rafyas›n›n bütünlü¤ünü kurup koruyarak kendi devrelerinde do¤udan ve bat›dan yay›lma istidad› tafl›yan müstevlî güç ve kültürleri durdurmufl olmalar›; müteakip safhalar içinde, geçici siyasî ayr›l›klar›n, bölünmelerin y›k›p silemeyece¤i ölçüde köklü, güçlü yüksek bir ortak millî kültür ve millî birlik fluuru yaratm›fl olmalar›d›r. O¤uzhan, Teoman, Çiçi, Mete, Atillâ, ‹lterifl, Kutluk Han, ‹lbilge Hatun, Kürflat, Bilge Han, Bilge Tonyukuk... gönlümüze, ruhumuza, vicdan›m›za Kurtulufl Savafl›'m›z›n kahramanlar› Kuvâ-yi Milliyye gazisi büyüklerimiz kadar yak›n, damarlar›m›zda onlar›n kan›n›n dolaflt›¤›n›, onlar›n seciyesini tafl›d›¤›m›z›, onlar›n ölümsüz güzellikle esaslar›n› kurduklar› dille konufltu¤umuzu biliyoruz. Türk dil ve edebiyat›n›n ölümsüz flaheseri Göktürk-Orhun abidelerinde 1250 y›l önce Bilge Ka¤an atam›z›n ça¤lar aflan uyar›lar›nda aziz Atatürk’ün gençli¤e hitap ve vasiyetinin ilham kayna¤› olan millî fluur ve iman› buluyoruz. Kültür, bir toplumun maddî ve manevî hayat›n›n toplam ürünleriyle belirlenen yaflama biçimi ve özel kimli¤i olarak tarif edilebilir. Milleti yaratan, özgünlük ve üstünlük kazand›ran kültürüdür. Kiflinin ve toplumun seviye ve seciyesi, yaflama biçimi genel hatlar›yla inanç ve idrakine uygun ölçülerle oluflur. Böylece din ve iman, kültürün en önemli unsurunu oluflturur. Dinin ça¤lar boyunca bütün medenîyetlerde, bütün kültürlerde, milletlerin hayat›nda, beflerî münasebet ve faaliyetlerin bütün flubelerini etkileyen bir müessese teflkil etti¤i müflahade edilmektedir. ‹nsano¤lunun dima¤›n› ve kalbini dolduran en güçlü ve en sürekli bir ifltiyak doyurucu çözüm, cevap isteyen en müflkil sual, ça¤lar boyunca hiç flüphe yok ki ne oldu¤unu, nas›l ve niçin yarat›ld›¤›n›, yarat›l›fl gayesini, yaratan›, yaratana karfl› ödevinin ne oldu¤unu bilmek olmufltur. ‹nsan› yarat›klar›n en flereflisi yapan da haIikini bilmesi, bulmas› ve ona karfl› ödevlerini ifaya yönelmesidir. Din budur. Kiflinin kendine, topluma ve yaratana karfl› ödevleri inand›¤› din çerçevesinde belirlenir. Bilindi¤i gibi ‹slâm, Allah idraki ve tevhid fluuru olarak gerçek insanl›k kadar k›demlidir. Hazreti Adem'le yafl›tt›r. Bir inanç ve yaflama sistemi, bir medenîyet ve semavî kaynakl› ebedî son ça¤r› olarak 1400 y›l›n› ikmal etmifltir. Türklerin tarihlerinin son bin y›l›n› teflkil eden ve günümüze eriflen bölümü büyük ölçüde ‹slâm din ve iman›, ‹slâm tarih ve co¤rafya kadrosu içinde yaflanm›flt›r. Türk, ‹slâm oldu¤u andan itibaren bu âlemin tarihini yapan ve sürdüren co¤rafyas›n› koruyan ve geniflleten, bu dinin sanca¤›n› tafl›yan ve yücelten yegaâne güç, temel güç olmufltur. Bu sebeple ‹slâm tarihini Türksüz düflünmek mümkün olmad›¤› gibi, Türk tarihinin özellikle son bin y›l›n› Türk milletinin cihanflümûl faaliyet ve mücadelelerini, Türk milletinin hayat ve hareketlerine yön veren hedef gösteren mefkûreyi, ‹slâm› anlamadan, dikkate almadan kavramak mümkün de¤ildir. 186
Türklük ve ‹slâmiyet Türklerin ‹slâm Öncesi Devrede Dinî Hayatlar›, ‹slâmiyete Giriflleri Türklerin ‹slâmiyete Girifllerinin Türklü¤ün Kaderi ‹slâm Âlemi ve Dünya Tarihi Yönünden ifade Etti¤i Mana ve Yaratt›¤› Sonuçlar Türklerin tarihlerinin ‹slâm öncesi döneminde tevhid fikrine ulaflt›klar›; ‹slâma çok yak›n bir ahlâkî, manevî dinî hayat yaflad›klar›; bütün semavî dinlerin ittifakla nehyetti¤i, günah sayd›¤› kötülükleri a¤›r cürüm sayan yüksek bir ahlâkî disipline sahip olduklar›; Türk toplumunda zinaya, fuhfla, kumara, ayyafll›¤a, yalanc›l›¤a, yurt savunmas›na ve kamu hizmetlerinden iliflik görevlerden kaç›nmaya, korkakl›¤a nadiren rastland›¤›; bu kusurlar› iflleyenlerin Türk toplumu içinde yaflamas›na bar›nmas›n› imkân bulunmad›¤› tarihî flahit ve belgelerle bilinmektedir. Millî bir hususiyet tafl›yan ‹slâm öncesi Türk dini, Tanr›'n›n birli¤i fikriyle birlikte ruhun ölmezli¤ine, ahirete, hesap gününe, cennet ve cehennem bilgisine, meleklere, Tanr›'ya karfl› sorumluluk ve ödev duygusuna inanc›na da eriflmifltir. Türklerin Tanr› hakk›ndaki tasavvurlar› da Fatiha’n›n, ‹hlâs’›n, Ayet-el Kürsî’nin ilham etti¤i Cenab› Hak'ka bir yönelifl ve bir aray›fl merhalesi gibidir. Bir manada atalar›m›z›n Hazreti Peygamber Efendimizi bekleyen, onun teflrifini hisseden ve müjdeleyen “haniflerin” manevî ve fikriî ortam›nda ve k›vam›nda bulunduklar›n›, kendilerini Allah (C.C)’a adam›fl bir millet ve “Allah (C.C)’›n ordusu” olarak gördüklerini belirlemek hata olmayacakt›r. ‹lahi Son Ça¤r›; ‹slâm Türklük arz etti¤im manevî hayat seviyesi sebebiyle ‹slâmiyeti hiçbir milletin hayat›nda görülmeyen samimiyet, ihlâs, fluur ve heyecan ile ili¤ine iflleyen benli¤i ile kaynaflan bir imanla benimseyecektir. Sevgili Peygamberimiz bilindi¤i gibi, sadece semavî dinlerin en mükemmeli ve sonuncusu ‹slâm›n, Allah (C.C)’in son elçisi olarak tebli¤cisi de¤il ayn› zamanda ‹slâm devletinin kurucusu ve ilk devlet reisidir. Sevgili Peygamberimiz ilahi vahyin ikmali ile tebli¤i ve irflat ödevini tamamlayarak ebediyete, Hak'ka göçünde, “‹slâm Devleti”ne riyaset görevini Hülafai Raflidin (Olgun Halifeler) Çihar› yar› güzin, (Dört seçkin dost) olarak tan›mlanan dört büyük Sahabe s›ra ile sürdürürler. Hazreti Resulü kaybetmifl olman›n yaratt›¤› manevî, siyasî kriz iman ve dirayetle giderilir. ‹slâm bu dönemde Arabistan hudutlar› d›fl›nda Arapl›¤a yabanc› ülke ve toplumlara ‹slâmî fetihlerle yay›l›r. ‹slâm tarihinde Dört Halife, Hülefa-i Raflidin sonras› dönem manevî ve ‹slâmî manada hilâfet devleti de¤il, Emevî Arap Saltanat› olarak flekillenir. ‹slâmiyet Emevî yönetimindeki Arap-‹slâm ordular› ile do¤u ve bat› istikametinde yay›l›r. Hazreti Ömer’in hilâfeti döneminde (634-644) M›s›r, Suriye, Elcezire, Do¤u ve Güneydo¤u Anadolu, Azerbaycan, ‹ran ve Horasan ‹slâm devletine kat›larak Kafkaslar'da Hazar, Horasan’da Göktürk yurtlar›yla temasa gelinmifltir. Emevi yönetimi do¤uda ve bat›da yeni fetihler yapacakt›r. Ancak ‹slâmî evrensellik ruhu ile ba¤laflmayan dünyevî, maddî hâkimiyet ve saltanat, kavmî tahakküm gayesi önde gelen Emevî yönetimi içte ve d›flta ciddî mukavemetler görür. Nihayet dâhiliî ayaklanma ve iç 187
Muzaffer ÖZDA⁄ savafllarla son bulur. ‹slâm tarihinde Abbasi dönemi genel hatlar› ile geniflleme de¤il, eriflilen hudutlar› koruma dönemi olarak görülür. Arap din kardefllerimizin ‹slâma, ‹slâmî evrensellik çizgisinde, yani Allah (C.C)’›n emir ve r›zas›na, Hazreti Peygamberin irflad›na uygun flekilde hâlisane hizmetleri Hazreti Peygamberin riyaset dönemi ile Hülefa-i Raflidin’in idare dönemleri ile hudutlu kal›r. Yar›m yüz y›ll›k bu dönemi takip eden 90 y›ll›k Emevi saltanat döneminde Arapl›k kavmî plândaki hamle, güç ve iradesini son hudutlar›na kadar kullan›r. ‹slâm›n Abbasi ça¤›; Abbasi halifelerinin hükümeti ‹ranl› unsurlarla takviye ederek ve orduyu hizmetlerine ald›klar› Türk as›ll› gençlerle yeniden kurarak iktidarlar›n› ve devlet hudutlar›n› muhafazaya çal›flt›klar› dönemdir. Ancak çok geçmeden Abbasiler, ‹slâm yurdunun siyasî birli¤ini, bütünlü¤ünü korumakta oldu¤u kadar ‹slâm›n iman ve itikad safiyetini korumakta da ciddî zorluklarla karfl›lafl›rlar. Kabile rekabetleri ‹slâma yenik düflen zümrelerin bat›l itiyat ve itikatlar›yla renklenen, flekillenen mezhep muhalefetleri, birli¤i sarsar. ‹slâm›n iç ve d›fl düflmanlar› onu y›kmak için sistemli faaliyete koyulurlar. Halife; ‹slâm hukuk nazariyesinde, bütün yeryüzü ‹slâmlar›n›n orta¤›, vekili, naibi olmayan tek devlet reisidir. Dâr'ül ‹slâm›n (‹slâm âleminin) korunmas› için asker toplamak, vergi koymak onun hakk› ve görevidir. Kanun koyucusu odur. Bir süre sonra Abbasi halifeleri de¤il do¤udan bat›ya bütün ‹slâm ülkelerinin tek hâkim, sahip ve koruyucusu bulunmak emir ve nüfuzlar› hilâfet baflkenti seçtikleri Ba¤dat’ta ve hatta kendi saraylar›n›n bahçe duvarlar› içinde dahi geçmeyen arkaik (eskimifl) semboller durumuna düflerler. Hicretin 4'üncü yüzy›l›, milâd›n X. yüzy›l› bafllarken ‹slâm, maddî ve manevî planda müthifl tehlikelere maruz bulunmaktad›r. Basra körfezi bölgesini ellerine geçiren, bütün Elcezire ve Arabistan bölgesini etkisine alan Karmatîlik, ‹slâm› tamamen reddeden; mal ve kad›nda ifltiraki esas alan ilkel ve vahfli bir komünizm hareketini devletlefltirmifl; Basra’y›, Küfe’yi, fiam kap›lar›na kadar bütün Suriye’yi istila ve tahrip etmifltir. Karmatîler milâdi 930 y›l›nda Mekke'yi de iflgal ve ya¤ma ederler. Kâbe’yi soyup tahrip ederler. 30.000 Müslüman ve hac›y› flehrin sokaklar›nda ve Kâbe’nin hariminde katledip naafllar›n› Zemzem kuyusuna atarlar “Kisveyi Beyti fierif" (Kâbenin örtüsünü) paylafl›p Haceri Esved’i gasb edip çekilirler. Karmatî komünist diktas› yüzy›l boyunca bölge için korku ve endifle kayna¤› olur. Ayn› dönemde ‹ran’da Zerdüfltî; maziye dönüfl ifade eden Büveyhî saltanat ve zorbal›¤› flekillenir. Büveyhîler Ba¤dat halifesini de denetimlerine al›rlar. Genifl, tarihî ‹slâm ülkesi M›s›r, Fâtimi fiia dalâleti ile ‹slâmdan kopmufl; M›s›r halk›n›n ‹slâm c›las› alt›nda fluur alt›nda yaflatt›¤› firavunlar ça¤›n›n itikat ve itiyatlar›na yönelmifltir. 6. Fatimî halifesi El Hâkim bi Emrillah, Fatimî devlet reisi s›fat›yla halk›n›n bu ruh haletinden yararlanarak kendini Tanr› ilân etmek cüretini gösterecektir. (1017) Endülüs’te Fransa istikametindeki ‹slâm hamlesi bilindi¤i gibi Emevî ça¤›nda Puvatya’da durmufl; ‹slâm hududu Pireneler olarak istikrar bulmufl idi. Emevî hanedan›n›n kanl› bir tasfiyeye tâbi tutuluflu esnas›nda kurtulmak imkân›n› bulan bu hanedana mensup Muaviye Bin Hiflam O¤lu Abdelrahman fiimali Afrika yoluyla Endülüs’e ilti188
Türklük ve ‹slâmiyet ca etmifl, önce müstakil Kurtuba Emirli¤ini tesis etmekle bu k›t'ay› Ba¤dat hilâfetinden ay›rm›fl bulunuyordu. 912 y›l›nda III. Abdurrahman devrinde bu imaret Endülüs Emevî hilâfetine düflmekle ‹slâmî devletin nazarî birli¤i de darbelenmifl oldu. Do¤u Roma ‹mparatorlu¤u ‹slâm dünyas›n›n maddî, manevî, siyasî plândaki derin sars›nt›s›ndan yararlanarak ‹slâma karfl› güçlü bir taarruza geçmifl ve Kilikya’y›, Suriye’nin önemli bir bölümünü, Antakya’y› istilâ ve iflgal etmifl Lübnan’a girmifl; ‹slâm›n 400 y›lda tesis etti¤i hudutlar› aflarak ve Avas›m ve Sugur’daki ‹slâm halk› topyekûn katil ve esir ederek Do¤u Roma’y› eski hudutlar› ile ihya etmek çabas›na girmifl bulunuyordu. Bizans imparatoru bununla da yetinmeyip Kudüs’ü almak; ‹sa Mesih dinini yüceltmek; Araplar› Hicaz’a, Yemen’e kadar kovalay›p çöle hapsetmek; Mekke’yi iflgal ve tahriple orada ‹sa Mesih için bir taht kurma program›n› benimsiyordu. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (aleyhi’s-selâm) Miraç’ta Cebrail (aleyhi’s-seIâm) refakatinde semavatî, mânevi mertebe ve irtifalar› aflarken selefi olan enbiyay› kiram› görür, tan›r, selâmlafl›r. Bir mübarek zat› tan›yamaz. Cebrail (aleyhi’s-selâm)’a onun hangi peygamber oldu¤unu sorar. Cebrail (aleyhi’s-selâm) “O peygamber de¤il, sizden üç yüz y›l sonra dünyaya inerek sizin dininizi, ‹slâm› Türk illerine yayacak olan ruhu mübarektir” deyince çok sevinen peygamberimiz Miraç’tan dönüflünde her gün bu mübarek zat için dua eder. Müjde verdi¤i sahabeler Peygamberimize bu zat› göstermesi için ricada bulunurlar. Efendimiz Cenab-› Hak'ka yakar›r, an›nda meclislerinde pür silâh, börklü k›rk atl› belirir. Selâm ve sena ile yaklaflan bu yi¤itlerin Türk Hakan› Satuk Bu¤ra Han ile gaza arkadafllar›n›n ruhlar› oldu¤u anlafl›l›r. Sahabeler sevinirler, hamdü senada bulunurlar. Üç yüz y›l geçer büyük Türk yurdunda Kaflgar’da Karahanl› Türk Hakan›’n›n bir o¤lu dünyaya gelir. Ona Satuk Bu¤ra ad› verilir. Do¤um an›nda da¤lar, tepeler zikirle sars›lm›fl, güzel kaynaklar f›flk›rm›fl, bay›rlar, ormanlar çiçeklerle donanm›flt›r. Kâhinler bu fevkalâde hâlden Bu¤ra’n›n büyüyünce müslüman olaca¤›n› sezerler. Hakan'dan onun öldürülmesini isterler. Annesi, "Bir çocuktan ne çekiniyorsunuz, büyüsün, dedi¤iniz gibi Müslüman olursa o zaman öldürürsünüz" diyerek suikasti önler. Satuk Bu¤ra 12 yafl›nda k›rk arkadafl edinmifltir. Atlan›r, ava ç›kar. Pefline düfltü¤ü bir tavflan onu doruklara çekip yaln›z b›rak›nca heybetli bir ihtiyar belirir. Bu¤ra’y› ‹slâma davet ve ona rehberlik etmek için Cenab› Hak taraf›ndan görevlendirilen H›z›r Aleyhisselam’d›r. Bu¤ra müslüman olur. Hakan babas› vefat etmifl, tahta amcas› ç›km›flt›r. Bu¤ra amcas›n› ‹slâma davet eder. Hak yoluna girmeyi reddeden amcas›n› depremle yar›lan yer tutar. Halk Bu¤ra’n›n ‹slâma ça¤r›s›na koflar, onu ve k›rk yi¤it arkadafl›n› izler. Bu¤ra bütün milletini ‹slâm bayra¤› alt›nda toplad›ktan sonra putperestli¤i kald›rmak, ‹slâm› yaymak için Çin’e karfl› savafl açar. Turfan’a ulafl›r. 96 yafl›nda gazi bir pir olarak Kaflgar’da vefat eder. Artuç’ta Meflhed’e defnedilir. (956) Mümin mücahide dört k›z evlâd›ndan ikincinin ad› Alanur'dur. Alanur Cebrail’in gökten getirdi¤i bir damla ilâhî ›fl›kla hamile kal›r. Do¤an çocuk Ebu Talip bin Ali gibi arslan kudret ve seciyesi tafl›d›¤›ndan ona Seyit Ali Arslan ad› verilir. O da dedesi gibi Türklü¤e, ‹slâmiyete hizmet eder. 189
Muzaffer ÖZDA⁄ ‹slâmi Türk Edebiyat›n›n en güzel eserlerinden biri olan Satuk Bu¤ra Han Destan› Türk illerinden ‹slâm güneflinin do¤uflunu, Türklerin ‹sIâmiyete girifllerini, ‹slâm sanca¤› alt›nda toplan›fllar›n› böyle anlatmakta, böyle fliirlefltirmektedir. Atalar›m›z›n inanc› budur. Türk destan motifleriyle ‹slâm dinine ba¤l›l›¤› belirleyen bu edebî eserin tarihî gerçeklik tafl›yan yönü Satuk Bu¤ra Han’›n Türk tarihinin en önemli merhalelerinden birini teflkil eden Karahanl›lar Devletinin ‹slâm› kabul edip halk›na da benimseten ve Türkistan’a yayan ilk hükümdar› oldu¤udur. Abdülkerim Satuk Bu¤ra Han’›n Kaflgar’›n kuzeyinde Artuç mevkiinde bulunan kabri hâlâ ziyaretgâht›r. 956’da vefat eden Bu¤ra Han’›n X. yüzy›l›n ilk y›llar›nda Müslüman oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Karahanl›lar›n millî tarihimizdeki flerefli imtiyazl› yeri ilk Müslüman Türk devletini oluflturmakla birlikte Türk kültürünü ve millî benli¤ini ‹slâm iman ve medenîyet çerçevesinde ebediyyen yaflayacak bir zenginlik, kudret ve berekete erifltirmifl olmal›d›r. Daha kesin bir ifade ile belirleyelim; bugünkü milliyetimiz, Müslüman Türk kimli¤i Karahanl›larla oluflmufltur. Karahanl›lar ‹slâm› kucaklamada ilk olmakla birlikte tek de¤ildirler. Hemen hemen ayn› tarihlerde yani X. yüzy›l›n ilk çeyre¤inde ‹dil-Ural boyunda sonradan Kazan Hanl›¤›'n› oluflturacak, an›lan tarihlerde Bulgar ad›n› tafl›yan Türk boylar› da kitlevîolarak ‹slâm› ihlâs ile benimserler. Samano¤ullar› hâkimiyet sahas›nda ‹slâma giren Türkler k›sa bir süre sonra çok uluslu Gazneli Türk ‹slâm devletini olufltururlar. Yukar›da belirledi¤imiz gibi Karahanl›lar Devleti ilk ‹sIâmî Türk devlet ve cemiyetinin teflekkül himmeti, Müslüman Türk milliyetinin tekevvünü olay›d›r.. Gazneliler Devleti ise Müslüman Türklerin di¤er müslüman milletlerle bir bayrak alt›nda, tek devlet çat›s› alt›nda yaflama staj›d›r. Gaznelilerin ‹slâm tarihi çerçevesinde di¤er misyonlar› da Hint k›t'as›nda ‹slâml›¤› yaymalar› ve ‹slâm hâkimiyetini bafllatmalar›d›r. Karahanl› ve Gazneli merhaleleri daha sonraki ça¤ için bir staj, ‹slâm âleminde Türk devresi için bir haz›rl›k ve müjdedir. Dünyan›n çehresini de¤ifltirecek geliflmelere bafllang›ç teflkil eden bu oluflum ‹slâm için mucizevî bir yeniden do¤ufltur. Zira Türklü¤ün ‹slâmiyeti kabulle Allah’›n kelâm›n› yaymak ve yükseltmek için ordulaflt›klar› tarihte, yukarda özetledi¤imiz gibi ‹slâm dünyas› ak›l almaz bir maddî, manevî anarfli ve periflanl›k içindedir. Yorulan ve f›trat›na uygun flekilde asabiyet ve afliret nifak›na düflen Arap âlemi merkezî bir otorite ve iradeden mahrum bin parça hâlindedir. ‹slâm dairesine giren ‹ran halk› ‹slâm›n vahdet ve selâmetinden çok Sasani ‹ran mazisine ve an›lan devletin kal›p, gelenek ve siyasetine ba¤l›l›k meylindedir. Tarihin bu kesitinde olaylar aras›nda ola¤anüstü bir efl zamanl›l›k, mucizevî bir senkronizasyon vard›r. Bizans haç›n› tafl›yan zulüm ordular› Do¤u ve Güneydo¤u Anadolu’yu, 190
Türklük ve ‹slâmiyet Suriye’yi istila ile bölgenin ‹slâm halk›n› binbir hakaretle katil ve esir ederken, Karmatîler Kâbe’yi tahrip ve telvis ederken Türklerin ‹slâm oluflu tesadüfî de¤ildir. Cenab› Hak ordular›n› sahneye sürmektedir. Büyük Selçuklu Ça¤› Türkler Allah’›n ordusu olarak göreve ça¤r›ld›klar›n› hissetmifllerdir. Talim ve e¤itimlerini Karahanl›, Gazneli ordugâhlar›nda ikmal eden Türk milleti, Selçuklu O¤uzlar› ile ‹slâm› yüceltmek, ‹slâm dünyas›n›n maddî ve manevî birli¤ini kurmak, ‹slâm iman ve itikad›n›n saffetini korumak görevini yükleneceklerdir. Bilindi¤i gibi Tu¤rul ve Ça¤r› beylerin komutas›nda hareket eden O¤uzlar Horasan’da kurduklar› devleti geniflletip (Hicrî 431 Milâdi 1040) Dandanakan Muharebesi'nde Gazneli engelini de aflt›ktan sonra ‹slâm âleminin fiilen ve hukuken hâkimi ve naz›m› olma mevkiine yükseleceklerdir. Tarihin seci, halim, kerim, mümin ve taat sahibi olarak tan›tt›¤›, hiçbir cuma namaz›n› geçirmeyen befl vakit namaz›n› ihmal etmeyen; haftan›n iki günü oruçlu bulunan, bir önder olarak gösterdi¤i Tu¤rul Bey ‹slâm ülkelerinin periflan durumuna, halifenin çaresizli¤ine, Fatimî ve Büveyhî dalâletine, bunun yaratt›¤› buhran ve teessüre vak›f bulunmaktad›r. Arap afliretlerinin de ‹slâma hizmet yerine hac yollar›nda, Mekke çevresinde flekavet ve hac›lar› soymakla geçindikleri malûmdur. Tu¤rul Bey, Abbasi halife yönetiminin kifayetsizli¤ini bilmesine ra¤men, hilâfetin Hazreti Peygamberin devlet reisli¤i görevine vekâlet mevkii kabul edilmesi fleklindeki inanç ve gelene¤e sayg› ile ihlâs ve samimiyetle Halifeye onun emrinde oldu¤unu, hükmüne ald›¤› bütün ülkelerde hutbeleri Abbasi Halifesi ad›na okuttu¤unu, ‹slâm dünyas›ndaki anarfliye, Mekke yolundaki flekâvete, Suriye ve M›s›r’a hâkim dalâlete son vermek istedi¤ini bildirir. Abbasi Halifesi El Kas›m bin Emrillah, Tu¤rul Beyi Ba¤dat’a davet eder. 1055 y›l› Ramazan ay›nda Ba¤dat’a giren ve bu çevredeki Büveyhî müdahalesine son veren Tu¤rul Beye müteakip safhada tafsili uzun sürecek anarflik kar›fl›kl›klar› ve isyanlar› bast›rd›ktan sonra 449 y›l› Zilkadesinde (1058 y›l›n›n 24 Ocak’›nda) Türk ordusunun ve Ba¤dat çevresi Arap ve ‹slâm ahalisinin, âlimlerinin mülkî erkân ve ümeras›n›n huzurunda yap›lan muhteflem bir törenle, Halife taraf›ndan flark›n ve garb›n, yedi iklimi ile bütün ‹slâm âleminin dünyevî hâkimiyet ve yönetimi, ibadullah›n muhafaza ve siyaneti resmen devredilir. Beline iki k›l›ç, bafl›na sar›k ve taç, s›rt›na da yedi iklime iflaret eden tek yakal› yedi kaftan konur. Bu andan itibaren ‹slâm dünyas›n›n riyaseti fiilen oldu¤u kadar hukuken de Türk soyuna, Türk milletine ve hükümetlerine geçmifl olur. Böylece Kur’an-› Kerim'in V. suresinin 54. ayetinde tebflir edilen gerçek belirlenir: “Ey iman edenler, içinizden kim dininden dönerse Allah müminlere karfl› alçak gönüllü, kâfirlere karfl› onurlu ve zorlu kendisinin onlar› sevece¤i, onlar›n da kendisini sevece¤i, bir 191
Muzaffer ÖZDA⁄ kavim getirir ki, onlar Allah yolunda savafl›rlar ve hiçbir k›nayan›n k›namas›ndan (dedikodusundan) çekinmezler. Bu Allah’›n lûtfu inayetidir ki, onu kime dilerse ona verir. Allah ihsan› bol olan ve en çok bilendir.” Büyük Selçuklular, Karmatî art›klar›n›, Hac yollar›ndaki flekâveti, Fatimî tasallutunu, Büveyhîler’in ‹slâmî birlik ve kardeflli¤e uymayan Zerduflî, kavmiyetçi saltanat nifaklar›n› tasfiye ettiler. Selçuk Sultan› Tu¤rul’a do¤unun ve bat›n›n hükümdar› “Sultanül ‹slâm, Rükniddünya ve’d-din” deniflinin kiflisel bir iktidar olay› olmad›¤›; Türklü¤ün ‹slâmiyet için yüklendi¤i misyon o ça¤da bütün Türk ayd›nlar›nca ve milletçe bilinmekte, flevkle övünçle benimsenmektedir. Karahanl› hükümdar soyundan Prens Kaflgarl› Mahmut 25 Ocak 1072’de yazmaya bafllay›p 10 fiubat 1074’de ikmal etti¤i ve 1077’de Ba¤dat’ta ‹slâm Halifesi Muhtedi’ye takdim etti¤i Divan-› Lügat-it Türk adl› büyük Türk lûgatinde flöyle demektedir: “Allah›n devlet güneflini Türk burçlar›nda do¤urmufl oldu¤unu ve Türklerin üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüfl oldu¤unu gördüm. Tanr› onlara Türk ad›n› verdi ve yeryüzüne hâkim k›ld›. Cihan imparatorlar› Türk soyundan ç›kt›. Dünya milletlerinin dizgini Türklerin eline verildi. Türkler Tanr› taraf›ndan bütün kavimlere üstün k›l›nd›. Haktan ayr›lmayan Türkler Cenab› Hak taraf›ndan hak üzerinde kuvvetlendirildi. Türkler ile beraber olan kavimler bile aziz oldu. Böyle kavimler Türkler taraf›ndan her arzular›na erifltirildi. Türkler himayelerine ald›klar› milletleri kötülerin flerrinden korudular. Cihan hâkimi olan Türklere herkes muhtaçt›r. Onlara derdini dinletebilmek ve bu suretle her arzuya nail olabilmek için de Türkçe ö¤renmek lâz›md›r.” Kaflgarl› Mahmut Abbasi Halifesine, çevresine, Arap ayd›nlar›na Türkçe ö¤renmelerini teflvik için haz›rlad›¤› bu kitapta Hazreti Peygamber Efendimizden flöyle bir hadis naklediyor: “Türk dilini ö¤reniniz. Çünkü onlar için uzun sürecek bir hâkimiyet vard›r”. Bu hadisle ilgili olarak flu görüflünü de kaydediyor: “Bu hadis e¤er sahihse Türkçe ö¤renmek vaciptir. De¤ilse dahi ak›l bunu gerektirmektedir.” Türk dilinin emsalsiz bir hazinesi olan bu eserde Prens Mahmut mütefekkir bir dilci oldu¤u kadar, ça¤›n flartlar›na vak›f genifl kültür sahibi bir devlet adam› oldu¤unu da gösteriyor. Kaflgarl›, eserinde o tarihteki genifl Türk yurdunun s›n›rlar›n›, flehirlerini, göllerini ›rmaklar›n› bu genifllik içinde yaflamakta olan Türk boylar›n› etrafl› flekilde anlat›yor. Bu eserde de Orhun abidelerinde oldu¤u gibi boylar›, afliretleri aflan seviye ve fluurda millî birlik duygusu, Türkçe konuflan bütün toplumlar›, Türk kültürüne mensup bütün halklar›n, tek ve bölünmez Türk milletini oluflturdu¤u vurgulanm›flt›r. Anadolu’nun Türklü¤e yurt olarak aç›ld›¤› y›llarla yafl›t olan bu eser Türk milletinin hayat ve varl›¤›n› ‹slâm âleminin birlik ve saadetine ne ölçüde ba¤lad›¤›na bir iflarettir. Selçuklu O¤uzlar›n›n Maveraünnehir’den büyük kütleler hâlinde Orta Do¤u’ya iniflleri, Çin Seddi'nden Akdeniz sahillerine kadar bütün ‹slâm toplumlar›n›n saadet ve selâmetini 192
Türklük ve ‹slâmiyet sa¤lamay›, korumay› ödev ediniflleri ile ‹slâm tarihinde Asr-› Saadet muhtevas›nda bir ihlâsla, yani ‹slâm evrenselli¤i duygusu ile yaflanan yeni bir imparatorluk dönemi bafllar. Selçuklular›n Türk ve ‹slâm tarihi, dünya tarihi için kal›c› mahiyette ve de¤iflmez önemde, Türklük için ebedî flükran sebebi di¤er bir hizmetleri, Anadolu'yu Türklü¤e ebedî yurt olarak açmalar›, Türkiye Devletinin kurucusu olmalar›d›r. Bu muhteflem misyon Büyük Selçuklular›n ikinci hükümdar› Alparslan’›n Malazgirt zaferi ile gerçeklefltirilecektir. Roma ‹mparatorlu¤u'nun Do¤u ve Bat› kanatlar›na bölünmesinden, Bat› Roma ‹mparatorlu¤u'nun çöküp da¤›lmas›ndan sonra Bizans'›n uzun süre Roma dünyas›na tümüyle sahip ve varis oldu¤u; Hristiyanl›¤› Do¤u’ya, Hristiyanl›k d›fl› âleme karfl› hâkimiyet iddialar›n› temsil eden ve bu yönde savafl veren temel güç oldu¤u mâlumdur. Do¤u Roma ‹kinci Halife Hazreti Ömer önünde a¤›r yenilgiye u¤rayarak Filistin’i, Suriye’yi, M›s›r’› terkle Orta Do¤u’dan çekilmekle birlikte Hz. Peygamberin ümmetine hedef olarak gösterdi¤i baflkentini Arap-‹slâm ordu ve donanmalar›n›n befl defa tekrarlanan fetih ve istilâ teflebbüslerine karfl› korumay› baflard›¤› gibi, Anadolu’yu defaatle kat eden gaza seferlerini Do¤u ve Güneydo¤u Anadolu da¤ silsilesinde durduktan sonra IX. asr›n ortas›ndan itibaren karfl› taarruza geçerek bu çevrede iki yüzy›l içinde köklenen ‹slâm varl›¤›n› radikal flekilde tahribe yönelmifltir. X. ve Xl. yüzy›llar Do¤u Roma’n›n, fiark Hristiyanl›¤›n›n ‹slâma karfl› üstünlük kurdu¤u, sürekli sald›r›da bulundu¤u bir devir olmufltur. Selçuklular›n sahneye girifli ile bu durum kökten de¤iflecektir. Selçuklular Ortado¤u ‹slâm milletlerinin dörtyüzy›l boyunca eriflemedikleri neticeyi bir darbede temin edecektir. Do¤u Roma’n›n gövdesini oluflturan Anadolu, Malazgirt zaferiyle Darül ‹slâm hâline gelecek, Türk mührü ile mühürlenerek Türklü¤e tapulanacak Türkiye olacakt›r. Malazgirt’teki karfl›laflman›n Müslüman Türklü¤ün Anadolu’ya ilk girifli olmad›¤› hat›rlanmal›d›r. Alparslan’›n babas› Ça¤r› Bey, daha Selçuklu Devleti kurulmadan, M›s›r Fatimî halifesinin Tanr›l›¤›n› ilân etti¤i y›llarda (1015-1016) Gazneli hudut muhaf›zlar›n› atlatarak, bütün ‹ran’› geçip y›ld›r›m gibi Do¤u Anadolu’ya dalm›fl; 1021 y›l›na kadar ak›n ve fütühat›na devam ederek, pek k›ymetli malûmat ve ganimetle yine bütün ‹ran ve Horasan’› geçerek Maveraünnehir’e Tu¤rul Beye ulaflmaya muvafak olmufltu. 1040 y›l›nda ‹brahim Yenal kumandas›ndaki Selçuklu ordusu Pasin ovas›nda birleflik Bizans, Ermeni, Gürcü kuvvetlerini bozguna u¤ratm›fl, Gürcü Kral› Liparit ve maiyet kumandanlar›n› esir ettikten sonra alt› günlük bir savafl› müteakip Erzurum’u alm›flt›r. Böylece 100 y›l evvel Bizans’›n ‹slâmdan kopard›¤› bu kent tekrar ‹slâm yurduna kat›lm›flt›r. Bu zaferden sonra Bizans’a dikte ettirilen bar›fl flartlar› içinde; ‹stanbul’da Emevî Halifesi Valid zaman›nda kardefli Maslama B. Abd. Al Malik kumandas› alt›nda yap›lan dördüncü Arap-‹slâm muhasaras› döneminden (716-718) kalma harap cami ve minaresinin masraflar› Bizans hükümetince karfl›lanmak kayd›yla onar›lmas›, imam ve müezzin tayini ile befl vakit ibadete aç›k tutulmas›, kandillerinin yak›lmas›, hutbenin Abbasi Halifesi ve Tu¤rul Bey ad›na okunmas› maddelerinin yer alm›fl bulunmas› dikkat çekicidir. Tu¤rul Beyin vefat›yla, rakiplerini bertaraf ederek Büyük Selçuklu taht›na oturan Alparslan’›n Türklü¤e ilk hediyesi Ani ve Kars flehirleridir (16 A¤ustos 1064). Kars bugün de 193
Muzaffer ÖZDA⁄ do¤u serhaddimizdir. Sonraki y›llarda da Türkmen ak›nlar› Anadolu kalesini her yan›ndan Türklü¤e açmay›, Bizans gücünü da¤›tmay›, y›pratmay› hedef alacakt›r. Türkmen boylar›, ak›nc› gruplar› Büyük Bizans ordular› ile kati neticeli bir karfl›laflmaya girmeden bütün ülkeyi boydan boya kat etmeyi, imparatorluk idare ve ikmal mekanizmas›n› mefluç hâle getirmeyi baflaracakt›r. Bu durum karfl›s›nda Türkleri kesin olarak Anadolu’dan ç›karmak, savafl› Selçuklu merkez topraklar›na intikal ettirerek kesin netice almak karar› ile büyük kuvvetler seferber ederek harekete geçen Bizans imparatoru ordular›n› Do¤u Anadolu’ya Selçuklu baflkenti istikametinde yürüyüfle geçirecektir. ‹mparator, gücünden ve zaferinden emin oldu¤u için Alparslan’›n bar›fl teklifini kabul etmeyecektir. Sultan Alparslan Romen Diyojen'le mukadder karfl›laflmas›n› Cuma gününe tesadüf ettirir. Alparslan’›n âlim, fakih (hukukçu), tarihçi imam› Ebu Muhammed bin Abdül Melik’il Buhari, Sultan’a “Sen, Allah (C.C)’›n üstün edece¤im diye vaadetti¤i dini için cihat yap›yorsun. Düflmanla Cuma günü, zevalden sonra, müslümanlar›n senin için minberde, mescitte dua ettikleri vakit harbe tutufl.” ö¤üdünde bulunur. Sultan, yönetimindeki ‹slâm dünyas›n› bu büyük karfl›laflma için uyarm›fl, Halife El Kaim taraf›ndan haz›rlat›lan güzel bir hutbe ve dua metni hilâfet makam›nca bütün camilere da¤›t›lm›flt›r. Alparslan 26 A¤ustos 1071 Cuma günü, Bizans ordusunu planlam›fl oldu¤u flekilde karfl›lamay›, çat›flmay› Cuma vaktine kadar geciktirmeyi baflar›r. Bütün camilerde; “Allah (C.C)’›m ‹slâm›n sancaklar›n› yükseltmek için hayatlar›n› esirgemeyen mücahitlerini yaln›z b›rakma. Alparslan'› muzaffer k›l ve askerlerini meleklerle teyit eyle....” fleklinde yakar›l›rken, Alparslan da askerlerinin önünde at›ndan inmifl ve secdeye varm›flt›r. Üzerinde kendisine kefen olmas›n› diledi¤i beyaz bir elbise vard›r. fiehadete haz›rlanm›flt›r. Ok ve yay›n› atm›fl, ön safta vuruflmak için k›l›ç ve topuz kuflanm›flt›r. Birlikte k›l›nan namazda Alparslan’›n duas› fludur. “Ya Rabbi Seni kendime vekil yap›yorum. Azametin karfl›s›nda yüzümü yere sürüyor ve senin u¤runda savafl›yorum.. Ey Tanr›m, niyetim halistir, bana yard›m et; sözlerimde hilâf varsa beni kahret.” Ve askerlerine hitap eder; “Burada Allahtan baflka sultan yoktur; emir ve kader onun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte savaflmakta veya benden ayr›lmakta serbestsiniz" der. fiehadet flerbeti içmeye haz›rlanan muharipler kucaklafl›p vedalafl›rlar. Savafl›n ayr›nt›lar›na girmeyece¤im. Ebedi Türkiye’nin temelleri böyle at›l›r. Cihan Sultan›, Ebu’ul Feth (Fetihler babas›, Sultanül Adil, Sultanül Azam, Adüd’ud-devle lâkaplar›n›, Bürhân’u Emir-el müminin ünvan›n› tafl›yan Alparslan 25 Kas›m 1072’de vefat etti. Mezar› Merv’dedir. Alparslan’dan sonra Büyük Selçuklu taht›na o¤lu veliaht Melikflah geçecektir. Devlet hudutlar›n› Kaflgar’dan Bo¤aziçine, Akdeniz’e, Kafkaslar kuzeyinden, Aral gölünden, Hind Denizi ve Yemen’e kadar geniflletmeyi baflaran, dünyan›n en büyük imparatorluklar›ndan biri hâline getirdi¤i Selçuklu Devleti'ne M›s›r’›, Kuzey Afrika’y› da katarak ‹slâm birli¤ini ve Türk dünya hâkimiyetini gerçeklefltirmeyi emel edinen Melikflah, Türklerin hakan›, Araplar›n meliki, Farslar›n flah› ve cihan padiflah› mevkiindedir. 18 yafl›nda iktidar mevkiine gelen Melikflah’›n 194
Türklük ve ‹slâmiyet Selçuklu ordular›n›n Antakya’da denize eriflti¤i noktada at›n› dalgalar›n içine sürmesi, Türk hâkimiyetini karalar›n sonuna kadar erifltirme mutlulu¤una erdi¤i için flükran secdesine kapanmas›, bu sahilden ald›¤› kumlar› Merv’de babas› gazi ve flehit Sultan Alparslan’›n mezar›na serperek onun muazzez ruhuna hitap etmesi dikkate de¤er bir olayd›r: “Aziz atam ruhun flad olsun, soyumuzu aç›k denize ç›kard›m”. Anadolu’nun fethi Sultan Melikflah’›n zaman›nda tamamlanacakt›r. 1074’te Alaflehir’i alan Türkmen boylar›, Adalar denizi sahillerinde millete eriflirler. 3 Nisan 1078’de ‹zmit ve Kocaeli bölgesi Türk hâkimiyetine geçer. Anadolu hükümdarl›¤›na eriflen Süleyman fiah, emrindeki askerî kuvvetleri bafl›nda ‹znik’e girerek (1078) merkez edindi¤i bu flehirden Üsküdar’a kadar ilerler ve Bo¤aziçi'ni kontrol etmeye bafllar. Telâfla kap›lan Bizans-Selçuk hududu KartalMaltepe mevkiindeki Dragos Çay› olarak belirlenir. Bizans Anadolu’ya veda etmifltir. Türklük denizden ve karadan, do¤udan ve bat›dan hareketle Bizans'› tasfiye için son ad›m› atmaya haz›rlan›rken Birleflik Avrupa Bat› Hristiyanl›¤›, Do¤u Hristiyanl›¤›n› kutsal topraklar› kurtarmak bahanesi ile taarruza geçecek; tarihin en kanl› ve sürekli bo¤uflmas›n› Haçl› seferlerini bafllatacakt›r. I. Haçl› Seferi'nin disiplin, kumanda ve e¤itimden yoksun milyonluk macerac›, çapulcu güruhundan oluflan ilk dalgas›n›n baflkent ‹zmit önünde karfl›lan›p k›r›lmas›na ra¤men Haçl› savleti durmayacak; Goldfroy de Bouillion komutas›ndaki z›rhl› flövalye ve nizamî birliklerden oluflan 600.000 kiflilik ikinci dalga bire karfl› on seviyesindeki say›ca üstünlük ve z›rhl› kitlelere karfl› hafif silâhlarla netice al›namamas› sebebiyle I. K›l›çarslan'› ‹znik’i Bizansl›lara b›rakarak oyalama ve gerilla muharebeleri verilerek Anadolu içlerine çekilmeye mecbur b›rakacakt›r. Bat› Anadolu’nun muharip unsurlar›m›zca tahliye edilmesi Bizans›n bu bölgeye tekrar yerleflmesine, çekilmeyi baflaramayan Türkmen boylar›n›n kitleler hâlinde en vahfli yöntemlerle imhas›na yol açt›. Kad›nlar çocuklar bo¤azlanarak kaynar sulara at›larak katledildiler. Bat› Anadolu gazilere mezar olmufltu. K›l›çarslan, kanl› ardç› ve gerilla savafllar› ile Haçl› istila ordusunun z›rhl› kollar›n› Anadolu derinli¤inde beflte dördünü imha etmek suretiyle iyice h›rpalam›fl olmakla beraber bu ordu Toroslar› aflarak Kudüs istikametinde yürüyüflle Antakya önüne eriflmeyi; yedi ay süren kanl› bir muhasaradan sonra Firuz adl› bir Ermeni dönmesinin ihanetle kale kap›lar›n› açmas› ile bu kente girmeyi baflarm›fllard›r. Haçl›lar bir y›l sonra da Kudüs’ü alarak flehirde oturan 700.000 Müslüman› ve Museviyi son ferdine kadar bo¤azlayacakt›r. Birinci Haçl› Seferi'nin sonucu olarak Bizans Bat› Anadolu’ya yerleflirken Katolik Lâtinler de iki as›r ellerinde tutacaklar› Antakya Prensli¤i (1098-1268), Kudüs Krall›¤› önce Kudüs’te (1099-1187) sonra Akka’da (1192-1291), Trablus Kontlu¤u (1102-1288), Urfa Kontlu¤u (1098-1146) devletçilikleriyle Orta Do¤u’da mevzilendiler. III. Haçl› Seferi K›br›s Krall›¤›'n›, IV. Haçl› Seferi ‹stanbul Latin ‹mparatorlu¤u'nu (1025-1458), Naksos Dükal›¤›'n› (1207-1566) yaratacakt›r. ‹yonya adalar› üzerindeki Kafalonya Kontlu¤u (1184-1483) III. Haçl› Seferi'nin ürünüdür. Saint Jean fiövalyelerinin Rodos Devleti de Akka’dan ç›kar›lan Haçl› art›klar›n›n kurulufludur. 1521’de Kanuniî’nin Rodos'u fethi ile Saint Jean fiövalyeleri Anadolu sahillerini Rodos’ta 217 y›l tacizden sonra Malta’ya tafl›nm›fllard›r. 195
Muzaffer ÖZDA⁄ Haçl› seferleri Selçuklular› Anadolu’dan atmay›; ‹slâm› çöle sürmeyi baflaramam›flt›r. Ancak Türkleri, baflkentlerini, taht flehirlerini Konya’ya tafl›maya zorlam›fl; Bizans’›n ömrünü uzatmay›, ‹stanbul’un fethini 3,5 as›r geciktirmeyi baflarm›flt›r. I. Haçl› Seferi sonunda do¤an geçici durumun genel hatlar› ile I. Cihan Harbi yenilgisinden sonra Bat›l› güçler taraf›ndan haz›rlanan siyasî formüllere büyük benzerlik gösterdi¤i hat›rlanmal›d›r. Türk ayd›nlar›n›n dikkatine sunmak istedi¤im bir nokta da fludur; Haçl› savletinin ve Bizans’›n Anadolu’yu geri almay› amaçlayan sald›r›lar›n›n nas›l karfl›lan›p k›r›labildi¤inin flüpheye yer b›rakmayan bir netlikle aç›klanmas›; ayd›nlanmas› gerekir. ‹zan ve irfan sahipleri, Türklü¤e karfl› husumet ve kompleksi olmayanlar herhâlde birleflik Avrupa’n›n Haçl› savletinin ve Bizans›n geri alma hamlesinin Selçuklular öncesinde Anadolu’da yaflad›¤› zan ve iddia olunan eski Anadolu halklar›nca Hititler, Frigler, Lidyal›lar, ‹yonyal›lar, Rumlar, Ermeniler taraf›ndan karfl›lan›p k›r›lmad›¤›n›, normal olarak Hristiyan olmas› gereken bu halklar›n, ülkenin yeni fatihlerinden kendilerini kurtarmaya gelen dindafllar› ile savaflmayacaklar›n› kabul ederler. Anadolu kesif bir yerli Hristiyan nüfusa sahip olsa, Anadolu’nun gayri Türk, gayrimüslim yerli halklar› Selçuklulara göre çok üstün bir say› gücüne sahip bulunsalar, din ve dil ayr›l›¤›n›n, kültür ve mefkûre fark›n›n yaratt›¤› düflmanl›k ve nefretle Küçük Asya’n›n derinli¤inde tahkimli flehirlerde, sarp arazilerde direnifl ve gerilla savafl› ile Selçuklu iskân›n› kolayca engelleyebilirlerdi. Selçuklu gazi atalar›m›z ola¤anüstü yüksek bir maneviyat tafl›m›fl olmalar›na, büyük cesaret ve fedakârl›klar›na ra¤men bir avuç göçebe O¤uz’un, Anadolu’nun eski halklar›na dinlerini, dillerini, kavmi kimliklerini unutturarak onlar› topyekûn Türklefltirip ‹slâmlaflt›rd›klar›n›, yani bugünkü Türkiye halk›n›n fatih O¤uzlar›n, Türkmen boylar›n›n çocuklar› olmaktan çok muhtedi Hitit, Helen, Ermeni vs. çocuklar›n›n oluflturdu¤u bir halita oldu¤unu ileri sürmek katmerli bir cehalet olmaktan çok Türkiye üzerinde emel sahibi yabanc› güçlerin uzun vadeli fleytanî hesap, plân ve menfaatlerine alet olma manas›n› tafl›yan hamakat veya h›yanettir. Türk milliyetçili¤i kana de¤il, kültüre ve mefkûreye dayan›r. Ancak kültür milliyetçili¤i fatih milletin varl›k ve hukukunu, varl›¤›n›, bu vatan›n inflas›na hâdim olan mübarek kan›n› inkâra kadar götürülemez. Gerçek fludur ki; Küçük Asya k›t'as›n›n siyasî iklimi zay›flar›n, güçsüzlerin yaflamas›na imkân vermeyecek kadar serttir. Anadolu bir milletler mezarl›¤›d›r. Eski Anadolu halk›n›n büyük bir bölümü Türklerin geliflinden önce hemen hemen canl› hiçbir bakiye b›rakmadan yok olmufllard›r. Eski Yunan-Pers, Do¤u Roma-Sasani ‹ran, Do¤u Roma-Arap ‹slâm mücadelesinin sürekli savafl alan› hâline getirdi¤i Anadolu’nun savafllardan, k›t'al ve sürgünlerden arta kalan nüfusunun bir bölümünün de savafl›n yaratt›¤› k›tl›k, salg›n hastal›k ve bak›ms›z kalan tabiatte oluflmufl batakl›klar›n tevlit etti¤i s›tma ile k›r›ld›¤› Selçuk fethi öncesinde Anadolu’nun oldukça seyrek nüfuslu oldu¤u, Bizans'›n Anadolu’yu savunmak için zaman zaman Balkanlar'dan Hristiyan terbiyesi verdi¤i Peçenek, Uz, Kuman Türklerini bölgeye sevk ve iskâna mecbur kald›¤› hat›rlanmal›d›r. 196
Türklük ve ‹slâmiyet Selçuklular›n Orta Asya ve ‹ran’dan kabaran bir deniz gibi büyük kitleler hâlinde ve sürekli flekilde Anadolu’ya akmalar› Grekolâtin soy ve kültüre ba¤l› Hristiyanlar›n önemli bir bölümünün Selçuklular önünden sür'atli ve sürekli flekilde kaçarak, bat›ya do¤ru çekilmelerine, Anadolu’yu tahliyelerine yol açm›flt›r. Kurulufl ça¤›nda Selçuk yönetimine kat›lan, bu yönetimi kolayl›kla benimseyenlerin Selçuklular› yabanc› görmeyen O¤uzlara akraba Peçenek, Kuman Bulgar Türkleri oldu¤u kestirilebilir. Sathî flekilde Hristiyanlaflm›fl, ana dilleri Türkçe olan ve kavmî geleneklerini muhafaza eden bu zümrelerin önemli bir bölümünün Malazgirt Savafl›’nda oldu¤u gibi Müslüman Türk camias›na kat›lm›fl olmalar› mümkündür. Bizans hizmetindeki Türklerden Ortodokslu¤u kuvvetli flekilde benimseyenlerin ba¤lanm›fl olduklar› kilisenin yaratt›¤› siyasî, içtimaî ayr›l›k duygusu ile Rumlu¤a, Gregoryen olanlar›n da Ermenili¤e kat›ld›klar› belirgindir. Temel gerçek, Türkiye halk›n›n hemen bütünüyle güçlü bir Türk ‹slâm milliyeti oluflturacak Türklük temeline sahip bulunufludur. Anadolu Selçuklular› hiç k›nlar›na sokmak imkân›n› bulamad›klar› k›l›çlar ile bir yandan yeni vatanlar›n›n s›n›rlar›n› korurken di¤er yandan Anadolu’nun tafl›n› topra¤›n› oya gibi iflleyerek ayakta kalabilen örneklerini hayranl›kla, övünçle seyretti¤imiz medreseleri, kervan saraylar›, camileri, türbeleri, flifaheneleri ile mamur, müreffeh bir Selçuklu Türkiyesi infla ettiler. Selçuklu Fethinin Öncüleri: Kürt Türkleri Bu noktada hat›rlanmas› gereken önemli bir gerçek de Do¤u ve Güneydo¤u Anadolu’da, Kafkasya’da, Azerbaycan’da Selçuklular›n geliflinden önce oluflmufl Türk soylu ‹slâm varl›¤›d›r. Büyük Türk yurduna dâhil olan bölgenin üç k›t'a aras›nda do¤u-bat›, kuzey-güney yönünde geçit veya kilit olabilme özelli¤i bu co¤rafyay› Turani, Arî, Sami kavimler aras›nda sürekli mücadele alan› yapm›flt›r. Türklük, Sümerler, Kas’lar ça¤›na ulaflan mazide sahip oldu¤u bu bölgeyi istirdat için sürekli çaba göstermifltir. Kimmerlerin, Sakalar›n, Hunlar›n, Göktürklerin, Avarlar›n, Hazarlar›n, Kumanlar›n, Karluklar›n bölgeye ulaflan ve yerleflen öncüleri bu çabay› yans›t›r. ‹darî yetenekleri, üstün ahlâkî de¤erleriyle devlet ve ordu hizmetinde önemli görevler yüklendikleri Abbasi hilâfet makam›n›n yegane güvenilir gücü ve dayana¤› hâline geldikleri, hatta k›t’alar›n› oluflturduklar›, devletçe onlara di¤er halklarla kar›flarak üstün özelliklerini kaybetmemeleri için özel bir ordukent alan Samarra flehrinin infla edildi¤i hat›rlanmal›d›r. Arap-‹slâm âleminde Cahiz gibi seçkinlere Fezail-ül Etrak (Türklerin Faziletleri) eserini; bu eserde ifade edilen düflünceleri ilham edecek ölçüde sevgi ve hayranl›k duygusu ve bütün Türkleri ‹slâml›¤a kazanma özlem ve ideali veren bu Türklerin iç düzeni koruma ödevleri d›fl›nda Abbasi-Bizans s›n›r›n›n savunmas›n› yüklendikleri, mücahit serhad halk›n›n asil gücünü ve temel unsurunu oluflturduklar› sabittir. ‹slâmiyeti kabulde öncü olan bu Türk çocuklar›n›n Fars ve Arap dillerini kutsal tutan ve devlet gücüyle üstün k›lan bir sistem içinde zaman›n ak›fl› ile ana dilleri Türkçeyi kaybetmifller veya iki dilli hâle gelmifllerdir. Bölge halk› Büyük Selçuklu fetihleri devresinde soy ve iman birli¤i, seciye beraberli¤i sebebiyle Selçuklu O¤uzlar›n› sevinç ve sevgi ile karfl›laflm›fl ve Anadolu’yu bafltanbafla yeniden Türk yurdu, Türkiye yapma çabas›na bütün flevk ve imanlar› ile kat›lm›fllard›r. 197
Muzaffer ÖZDA⁄ Bugün emperyalist güçlerin ve onlara kiralanm›fl ajanlar kendilerine Kürt ad›yla ayr› bir milliyet, ayr› bir soy fluuru ve Türklü¤e karfl› yabanc›l›k, düflmanl›k duygusu vermek istedikleri yurttafllar›m›z tarihte büyük devirler açan flanl› Türk kavimlerinin yadigar› olan soy ve din kardefllerimiz, millettafllar›m›zd›r. Selçuklu Türkiye’si kurulufl safhas›nda gö¤üslemek zorunda kald›¤› Haçl› savletini ve Bizans taarruzlar›n› tard ederken sadece kendi varl›¤›n› de¤il; dâr-ül ‹sIâm›, ‹slâm iman ve irfan›n› korumak mevkiinde bulunmufl, bu büyük misyonun talep etti¤i ola¤anüstü büyük fedakârl›¤a katlanm›flt›r. Orta ça¤›n siyasî evreni ümmet, mefkûresi dindir. Ancak bir di¤er gerçek de fludur ki, hiçbir millet ‹slâm mefkûresine Türklü¤ün gösterdi¤i ihlâs ve samimiyetle ba¤lanmam›fl; ‹slâm dünyas›n› savunma külfetinin k›smî azam›n› Anadolu Türklü¤ü yüklenmifltir. Osmanl› ‹mparatorlu¤u'nun, Türk-‹slâm ve Dünya Tarihindeki Yeri Osmanl› ‹mparatorlu¤u Türklü¤ün ‹slâm döneminde Selçuklu'yu takiben tesis etti¤i ikinci cihanflümul imparatorluktur. Yeryüzünün tan›d›¤› süper devletlerin en uzun ömürlüsü, en flereflisidir. Osmanl› ‹mparatorlu¤u binlerce y›ll›k tarihimizde yaratt›¤›m›z medenîyetin ve eriflti¤imiz kudretin zirvesini teflkil eder. Osmanl› ‹mparatorlu¤u Büyük Türk Hakanl›¤›, ‹slâm Halifeli¤i, Roma ‹mparatorlu¤u hukuk ve kudretini bir baflka cemmetmifltir. Osmanl›l›¤›n genifl hâkimiyet alan›nda ünlü kudretli bir çok devletin, imparatorluklar›n efsanevî payitahtlar›, baflkentleri bir eyalet veya vilâyet merkezi hâline gelmifltir. Emevîlerin fiam›, Abbasilerin Ba¤dat'›, Fat›mîlerin Kahire'si, ‹lhanîlerin Tebriz'i, Sofya, Atina, Trabzon, Belgrat, Bükrefl, Budin, Bosna, Bahçesaray, Revan, Tiflis, Tiran, Trablusgarp, Tunus, Cezayir, Kudüs-Amman-Sana, Aden, Kuveyt say›s›z beylik, atabeylik, kontluk, krall›k merkezi (Osmanl› mülkünde hâlen 30 devlet bulundu¤u hat›rlanmal›d›r). Osmanl›'n›n kurulufl ve yükselifllerini ‹slâm mefkûresini, gaza gelene¤ini dikkate almadan izah, gerçe¤i kavramakta yetersiz kal›r. Selçuklu'dan boflalan Türkiye imparatorluk taht›n›n ona en yak›n mevkide ve en üstün maddî güce sahip beyliklere de¤il küçük Kay› afliretinin beyi Ertu¤rul’un evlâtlar›na nasip olmas› Türk milletinin dünyevi, flahsî zümrevî, ikbal ve iktidar h›rs›n› de¤il millî mefkûreyi biifiil yaflayan ve temsil edenleri tercih etmesinin sonucudur. Ertu¤rul Gazi, Osman Gazi, fiehitler flah› Gazi Murat Hüdavendigâr, Gazi Y›ld›r›m Beyaz›t, Gazi Mehmet Çelebi, Gazi Il. Murat Han, Gazi Sultan Fatih Mehmet... Bursa’n›n fethinden k›sa bir süre sonra infla edilen caminin kitabesinde Osmanl› toplumunun mefkûresini, gurur, fluur ve iman›n›, gelece¤e ait program›n› okumak mümkündür; "Sultan ibn-i Sultan-el Guzzat, Gazi ibn-eI Gazi, fiucaüd-devle ve’d din, merzban-eI afak, behlivan-el cihan Orhan ‹bn-i Osman..." 198
Türklük ve ‹slâmiyet Haçl› Seferleri sonucu olarak Bizansl›'n›n Selçuklu'dan kopard›¤›, ilk Anadolu fatihlerinin genifl bir flehitli¤i hâlini alan Bat› Anadolu ve Marmara bölgesini Osmanl›'n›n kurtarmas› ve Rumeli’de yapt›¤› fetihler çeflitli Türkmen beylikleri yönetimindeki bütün Türkiye halk›n›n Anadolu’nun ilk fetih y›llar›ndaki sevinç, coflku ve mihnet hisleriyle dolmas›na, gönüllerinin Osmanl›ya yönelmesine ve pek ço¤unun gönüllü olarak Osmanl› hizmetine koflmas›na yol açacakt›r. Böylece Türkiye siyasî birli¤inin flartlar› haz›rlanm›fl olacakt›r. Osmanl›'n›n birbiriyle ba¤lant›l› iki misyonu bulunmaktad›r. Selçuklunun inkizar› ile çözülen Türkiye Birli¤ini yeniden kurmak, ‹slâm birli¤ini kurmak ve ‹slâm› savunmak. Osmano¤ullar› bu iki görevi ifa etmifllerdir. Rumelide kurulan mevziler, Anadolu için güçlü istihkâmlar oluflturmufl, Türklere karfl› düzenlenen yeni Haçl› seferleri, S›rp S›nd›¤› (1364), Çirmen (1371), 1. Kosova (1389), Ni¤bolu (1396), Varna (1444), Il. Kosova (1448) zaferleriyle tahribatlar› Anadolu topra¤›na eriflmeden sonuçsuz k›lm›flt›r. Türkiye’nin güvenli¤i ve Avrupa’daki fetihlerimizin korunmas› için Anadolu beyliklerinin tasfiyesi, millî birli¤in tesisi zarurî hâle gelmifltir. Y›ld›r›m Beyaz›t Han bu zarureti görür. Ancak seçkin seleflerinin ince siyasetlerine uymayan bir istical gösterir. Bu istical Gaza mefküresi ile ba¤daflmayan bir iç savafla Y›ld›r›m-Timur çat›flmas›na, ‹stanbul fethinin ve Türkiye birli¤inin tesisinin 50 y›l gecikmesine yol açacakt›r. Timur hiç flüphe yok ki, Türk tarihinin, Dünya Tarihinin tan›d›¤› en büyük asker ve devlet adamlar›ndan biridir. Samimî, mümin bir Müslüman, fluurlu bir Türk birlikçisidir. Kurdu¤u devletin hudutlar› içinde bütün Türkleri bir bayrak alt›nda toplamas› ve bir merkeze ba¤lamas› emel ve program›n› ifade etme¤e yeterlidir. Timurlu ‹mparatorlu¤u'nun genel hatlar› ile bütün Büyük Selçuklu ‹mparatorlu¤u'nu (Arabistan’›n baz› bölgeleri hariç) içine ald›¤› gibi Alt›nordu Türk sahas›n› da kapsad›¤› hat›rlanmal›d›r. Timur’un ça¤›n›n co¤rafya ufkuna ve Türk geleneklerine uygun olarak Orta Asya Türk yurdunu dünyan›n merkezi sayd›¤› ve Türk dünya hâkimiyeti için en uygun mevkiin ve merkezin takviyesine imar ve ihyas›na çal›flt›¤› anlafl›lmaktad›r. Esasen Türk tarihinde Türklü¤ün siyasette, nüfusta a¤›rl›k merkezi Timurlu ‹mparatorlu¤u'nun 3. hükümdar› (Timur’un en küçük o¤lu) fiahruh’un (Muin’id dünya ve’d din, Hakan, said sultan Bahad›r fiahruh Mirza) 1447 tarihinde ölümüne kadar do¤uda kalacak, bu tarihten sonra özellikle Fatih'le büyük Türk Hakanl›¤› Türkiye’ye Osmano¤ullar›na geçecektir. Fatih’in ve fethin Türk ve ‹slâm tarihi için ifade etti¤i mana üzerinde de konumuz yönünden durmak gerekir. Hazreti Peygamber’in ‹stanbul’u ümmetine bir hedef gösterdi¤i, fethedilece¤ini müjdeledi¤i, bu görevi baflaracak kumandan ve askeri övdü¤ü bilinmektedir. “Letüfte hannel Kostantiniye ue le Ni¤mel Emiri emiriha ve la ni¤mel ceyflü zâlikel ceyfl”. Bu ödevi ifa ve bu övgüye hak kazanabilmek için nesiller, yüzy›llar boyunca nice çabalar sarf edildi¤i malûmdur. Tu¤rul Beyle ‹slâm dünyas›n›n, mülkî, siyasî yönetimini, kuruyucu199
Muzaffer ÖZDA⁄ lu¤unu yüklenen Türk hakanlar›n›n ‹stanbul fethini müteakip hilâfet makam› hukukunu da pek hakl› olarak talep ve temin ettiklerini görüyoruz. Gerçekte Tu¤rul Bey, Alparslan, Melikflah, Sultan K›l›çarslan emsali Selçuklu hükümdarlar›, Murat Hüdavendigâr, Murad› Veli gibi Osmanl› padiflahlar› imanlar›, ihlâslar› hizmetleri ile bu makama ziyadesi ile lây›k bulun malar›na ra¤men alenî talep ve istihkak iddias› fethin semeresi olur. Fatih, müminlerce Kuranda Beldei tayyibe lafz› celili ile övüldü¤üne inan›lan istanbul’un dâr-ül halife oldu¤unu ilân eder ve resmen halife ünvan›n› kullanmaya bafllar. Zaferini M›s›r Sultan›na-Mekke Emirine, ‹ran Türk hükümdar› Cihan fiaha bildirir. Peygamberimizin iflaret etti¤i mucizenin gerçekleflti¤ini, ‹slâm askerînin tekbir ve tehlil ile Beldei tayyibeye girdi¤ini müjdeler. Resmî yaz›flmalarda ünvan› Müslümanlar›n rehberi gazi ve mücahitlerin efendisi, Rabbül âleminin teyidi ile müeyyed, saltanat ve hilâfet semas›n›n, dünya ve dinin günefli, Ebul Fetih Sultan Mehmet Han’d›r. Fethi takip eden ilk Cuma günü flehre girer. Ayasofya kap›s›nda iner. fiükran secdesine kapan›r. Fethi yaflayan devrin tarihçisi Afl›kpaflazade bu olay› flöyle kaydetmektedir: “Fethin evvel Cuma günü Ayasofya’da Cuma namaz› k›l›nd› ve hutbe-i ‹slâm okundu. Sultan Gazi Mehmet ad›na kim ol Murat Gazi Han o¤ludur ve ol Mehmet Gazi Han o¤ludur. Ol dahi Sultan Beyaz›t Han gazi o¤ludur ve ol dahi Murat Gazi hünkâr o¤ludur. El hal›l Gökalp neslidir kim O¤uz Han o¤ludur”’. O ça¤›n siyasî evreni ümmet, mefkûresi din, kudret menba› imand›r. Osmanl› itila ça¤›n›n ruh haletini anlamak için flu örnek üzerinde de durulmal›d›r. Fatih bir virane y›¤›n› hâlinde buldu¤u köhne Bizans'› tarihte emsali görülmeyen bir medenîyet ve imar hamlesi ile muhteflem bir Türk-‹slâm flehri hâline getirmeye koyulur. O¤lu Beyaz›t bu hamleyi sürdürür. Beyaz›t Camii külliyesinin inflaat›n›n ikmali ile ibadete aç›lmas› s›ras›nda bu camide k›l›nacak ilk Cuma namaz›nda “Her kim ömrü boyunca ikindi ve akflam namazlar›n›n sünnetlerini terk etmemiflse imam o olsun” buyurur. Bu flart› haiz kimse ç›kmad›¤› için ömrü boyunca hazarda ve seferde Cenab› Hak'ka karfl› ödevini ibadetini sünneti seniyeye göre ifa etmifl olan Beyaz›d› Veli imam olur. Bat› ‹slâm âleminin fiilî ve hukukî birli¤i, Türkiye birli¤iyle birlikte Yavuz Sultan Selim taraf›ndan gerçeklefltirilecektir. Do¤u Anadolu'yu, Suriye’yi, Lübnan’›, Filistin’i, M›s›r’›, Hicaz’› Osmanl› cihan devletine katan; ‹slâm dünyas›nda ve Türk vatan›nda mezhep nifak›n› önlemek için ihtimam sarf eden Yavuz Sultan Selim’e M›s›r’›n fethini müteakip Mekke ve Medine Emiri bu mukaddes kentlerin anahtarlar› ile birlikte "Sahibül Haremeyn" ünvan›n› sunar. Gerçek bir iman ve vecd insan› olan Yavuz Sultan Selim bu ünvan› Haremeyn'in kendisi için temsil etti¤i yüce de¤er ve manaya duyulmas› gerekli sayg› ile ba¤daflt›ramad›¤› için “Hadim ül Harameyn”e çevirir. Mukaddes emanetlerle, M›s›r’daki Abbasi soyunun son halifesi ‹stanbul’a getirilir. Türk, Arap önde gelen bütün ‹slâm ülemas›n›n icma› ile, Ayasofya Camii flerifinde yap›lan 200
Türklük ve ‹slâmiyet törenle hilâfet hukuku ona hakk›yla, kemaliyle lây›k oldu¤u bilfiil sabit olan Türk hakan›na devredilir. Mukaddes emanetlerin nakli sahas›nda ve Topkap› Saray›'ndaki özel dairesine konulmas›ndan sonrada k›rk haf›z bir saniye ara vermeksizin nöbetle Kur’an-› Kerim okurlar, bu töre yüzlerce y›l kesintisiz sürer. Türk-‹slâm kudret ve ihtiflam›n› doru¤a ç›karacak olan Kanunî Sultan Süleyman zaman›nda Kuzey Afrika ‹sIâml›¤›n›n devlet terkibine ve birli¤ine kat›lmas› tamamlanacakt›r. Böylece Osmanl›lar Türklü¤ün Selçuklular ça¤›ndan beri milletçe benimseyip adand›¤› bir ödevi ‹slâm›n ve ‹slâm âleminin birli¤ini ve güvenli¤ini sa¤lama görevini sürdürür. Osmanl› gücü Akdeniz’de kurdu¤u üstünlükle bat›da Selçuklular›n eriflmek imkân›n› bulamad›¤› Kuzey Afrika Arap ‹slâm âlemini de koruyucu kanatlar› alt›na alm›fl, emperyalizmin bu bölgeye giriflini üç yüzy›l engellemifl, geciktirmifl, böylece ‹slâm›n Endülüs ‹spanyas›'nda görüldü¤ü flekilde Afrika’dan da tart ve imha edilmesini, bölgenin Arap-‹slâm hüviyetinin bozulmas›n› önlemifltir. Türk milletinin Ba¤dat’ta Tu¤rul Beyin flahs›nda do¤uya ve bat›ya karfl› ‹slâm› savunma görevini temsilen kufland›¤› çifte k›l›c› 900 y›l boyunca bir an dinlenme, nefes alma, nöbet de¤ifltirme imkân› bulmadan tafl›ma ve kullanma zorunda b›rak›ld›¤› müflahede edilmektedir. Hz. ‹sa’n›n çarm›ha, ümmetinin ve insanl›¤›n günah›n› ba¤›fllatmak için kendi kan ve can›n› bedel verdi¤i için gerildi¤ine inanan Hristiyanlar›n bu itikalar› tart›flma konusu yapmayaca¤›m. Görülen ve yaflanan fludur ki, Türk milleti kan›n›, can›n›, eme¤ini, varl›¤›n› bin y›l boyunca ‹slâm›n korunmas› için ‹slâm düflmanlar›yla savafla adam›flt›r. Böyle bir hâlin hiçbir dinin, medenîyetin ve milletin hayat›nda emsali bulunmamaktad›r. Hiçbir millet bir ümmete, bir medenîyete ait ödevi bütün bir âleme karfl›, bu kadar uzun süre tek bafl›na yüklenmez zorunda ve mevkiinde kalmam›flt›r. Hiçbir millet Allah’a, Allah’›n dinine, Hazreti Peygambere Türk milleti ölçüsünde saf, samimî, engin bir aflkla, sevgiyle ba¤lanmak ve adanmak durumunda bulunmam›flt›r. ‹slâm sanca¤› alt›nda bin y›l savafl›n kaç›n›lmaz baz› sonuçlar yaratt›¤› da görülmektedir. Bu sonuçlar flöyle özetlenebilir: 1. Türk gücünün ‹slâm d›fl›ndaki dünyaya karfl› yüzy›llar boyunca tek bafl›na mücadele zorunda kal›fl›, Türklü¤ü ‹slâm olmayan bütün dünyan›n sürekli ve yo¤un düflmanl›¤›na, ortaklafla sald›r›lar›na, sistemli y›k›c›l›klar›na hedef k›lm›flt›r. 2. Türklü¤ün ‹slâm milletleri üzerindeki 900 y›la eriflen koruyuculu¤u milletimizin engin flefkatine, adil, müsavatç› tutumuna ra¤men ‹slâm milletlerinde ‹slâm seciyesine yak›flmayan, kadirbilirlikle, vefakârl›kla telif edilemeyecek; sadakatle, uhuvvetle ba¤daflmayacak haset ve husumet duygular›na yol açm›flt›r. Selçuklu Sultan Tu¤rul’un evrensel önemdeki misyonu devrin tamamen Arap flairi Rzvendiniu'nun fliirine coflku ile flöyle yans›r. 201
Muzaffer ÖZDA⁄ “Herkese rahmet edilip, k›smetlu ba¤›flland›¤› zaman iki ulu kifliye Muhammed ad› verildi. Birinin zat› peygamberli¤in mührü, sonu oldu, di¤erleri hayad›nda ülkelerine mühür sahibi oldu. Biri Araplar›n burcunun ebediyede kadar devam edecek dolunay›, di¤eri Acem (Türk) ülkelerinin flah›d›r. Biri dini zulümden kurtarm›flt›r. Di¤eri dünyay› adaletle mamur ve ihya etmiflti?". ‹slâm âleminin Türk yönetimine geçmesini yaflayarak izleyen devrin tan›nm›fl alimi Hemedaul› Ebü’l AIâ Ahmet b. Hasan (‹bni Hassus) da bu oluflum hakk›ndaki görüfllerini Tafdilü’l-Etrak Ala Sair’›l Ecnâd adl› eserinde flöyle der: “Bütün milletler içinde cesaret ve secaatte Türklerden daha ileride büyük gayelerin gerçekleflmesi için onlardan daha ileri giden baflka bir millet yoktur. Yüce Allah onlar› aslan suretinde yaratm›flt›r. Yüzleri enli ve burunlar› bas›kt›r. Bilekleri güçlü ve kuvvetlidir”’. Bugün ise Türkler cihan›n sultan›, ‹slâm›n padiflah› ulu ve yüce sekinflah, dinin dire¤i, Müslümanlar›n yard›m bekledi¤i halk›n dininin zineti, Tanr› beldelerinin sultan›, onun kullar› olan düflkünlere yard›m edici Tu¤rul Beyin emrindedirler. Kurtulufl ve yeniden kurulufl mücadelemizin büyük önderi Mustafa Kemal’in dedi¤i gibi: “As›rlardan beri düflmanlar›m›z Avrupa milletleri aras›nda Türklere karfl› kin ve husumet fikirleri telkin etmifllerdir. Garp zihinlerinde yerleflmifl olan bu fikirler, hususî bir zihniyet vücuda getirmifltir. Zihniyet hâlâ herfleye ve bütün hadisata ra¤men mevcuttur.” (27.9.1923, Neue Freie Presse muhabirine demeç) Atatürk yeni Türkiye’nin savafl ve bar›fl diplomasisini belirlerken bu gerçe¤i dikkate alarak bütün bu âlemin, yüzy›llar›n birikimi olan haset, kin ve husumetle aleyhimizde ittifak etmelerini önlemeye itina göstermifltir. Selçuklu ve Osmanl› yönetimleri ‹slâm›n ilk yüzy›l›nda gösterdikleri ihlâs ve at›l›m gücünü yitirerek cahiliye dönemlerinin nefsaniyet ve nifak›na kap›lan Arapl›¤›n Kuzey Afrika ve Orta Do¤uda Endülüs'te oldu¤u gibi darbelenmesini Türk’ün gö¤sünü siper yaparak önlerler. Arap hars›n› kadim Arap fetih alanlar›na Arapl›¤›n hesab›na bir karfl›l›k beklemeden savunurlar. Arapl›¤›n ‹slâm tebli¤i ile bafllayan tarihî dönemde Emevî ve Abbasi (hilâfet) yönetimlerinde emel ve gayreti münhas›ran ‹slâm iman›n›n yay›l›fl› de¤il, ‹slâm dairesine giren milletleri millî dil ve kültürlerinden soyutlayarak Araplaflt›rmay› amaçlayan dünyevi bir saltanat olarak belirmifltir. Arap siyasî ve askerî üstünlü¤ünün sona erdi¤i dönemde de ‹slâmî inanç ve duygular›n sömürüsü ile Arap kültür emperyalizmi sürdürülmüfltür. Arapl›¤›n Müslüman olmakla birlikte kavmî kimliklerini, kültürlerini koruyarak ‹slâm din ve medenîyet dairesine girmeyi baflaran milletlerin ilki Farslar olmufltur. Farslar millî kültürlerine, dillerine ‹slâmî bir kudsiyet ve itibar izafe etmeyi, ettirmeyi baflarmakla birlikte ‹slâm davas› 202
Türklük ve ‹slâmiyet için kavmî menfaatlerini aflan bir gayretleri olmam›flt›r. ‹slâm âleminin umumî dayan›flmas›na, birli¤ine engel oluflturmufllard›r. ‹ran’da hükmeden Türk hanedanlar› da öz milletlerinden çok Farsl›¤a hizmet etmifllerdir. Bu iki milletin Türklü¤e karfl› tutumlar› ‹slâm kardeflli¤iyle ba¤daflmaz. Hindistan’da 800 yüzy›la yak›n Türk yönetimi dönemlerinde bu alt k›t'aya giren, yerleflen Bengaldefl ve Hint Müslümanl›¤›n›n oluflumuna yol açan bir zeminde eriyen Türkler say›ca Anadolu fatihlerinden az de¤ildirler. Varl›klar›n› ve kadim fetihlerini Bat›l›lar›n yok edici Türk kurtarabilen Arap ülkeleri de Osmanl› yönetimi sona erince sinelerindeki Türk toplumlar›n› ve Türk medenîyet eserlerini imhada birbirleriyle yar›fl›r. M›s›rl›lar ‹ngiliz sömürgeci efendilerinin emir ve hizmetine bir milyon ücretli asker verirler. Hint Müslümanlar› Britanya ‹mparatorlu¤u savafl plânlar›na iki milyon asker vererek yard›mc› olurlar.
203
Muzaffer ÖZDA⁄
204