YAVUZ SULTAN SELİM
Dr. Selâhattin T A N S E L
MİLLİ EĞİTİM BASIMEVİ A N K A R A 1969
tarafm-. .aliyyeti" yezid v e m l u görıı büyük deyimle, >ir kısmı, Sardı. B u üç pâdiîiere başıu üç pâian m u t -
Y A V U Z S U L T A N SELİM
Yazan:
;aç n o k t a arını b i l e ; t l i hare ketlerinde -ılamamış tahak o l -
D r . Selâhattin T A N S E L
: atorluğun inünü b i r f Afrika'ıdiği g i b i . îsele k i t a bu büyük > mücâdeÜLZ S u l t a n [ir. Bende önekte v e MİLLÎ EĞİTİM BASIMEVİ — ANKARA 1969
Kapaktaki
minyatürün
fotoğrafı,
Töpkapı
Saray!
Müzesindeki aslından foto T a m e r Güvenç tarafından çekilmiştir.
eya o zae r i n ve o r
İ Ç İ N D E K İ L E R
tu t a r a f m i'aaliyyeti" Sâyezid ve :ûmlu görlan büyük r deyimle, b i r kısmı, rlardı. B u 1 üç pâdinelere foaşb u üç pâıdan m u t -
Sayfa V
Önsöz
VII
Faydalanılan Eserler BİRİNCİ BÖLÜM Yavuz Sultan Selim'in Cülusu ve Şehzâdelerin Öldürülmesi. İKİNCİ BÖLÜM I . Yavuz Sultan Selim'in Doğu Siyâseti. Yavuz Sultan Selim'in Tahta Geçtiği Sıralarda Osmanlı İmparator luğu İçindeki Huzursuzluk ve Anadolu Kızılbaşları I I . Yavuz Sultan Selim'in Doğu Siyâseti. A. Osmanlı - Safevî Münâsebetleri B. Osmanlılar Tarafından Doğu Anadolu'nun işgali C. Celâlîler D. Şehzâde Murad Meselesi
20 31 74 94 99
kaç n o k t a larını b i l e l e t l i hare ketlerinde ırılamamış stahak o l urlu olanratorluğun
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM I . Yavuz Sultan Selim'in Güney Siyâseti. Dalgadır Beyliği'nin İşgali 101 I i . Yavuz Sultan Selim'in Güney Siyâseti. A. Osmanlı - Memlûk Münâsebetleri ve Memlûk Devletinin Yıkılışı... 1 0 8 B. Hilâfet Meselesi 210 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dâiresi Başkanlığının 7 Mayıs 196 tarih ve 112 sayılı karariyle bastırılması uygun görülmüş, Yayımlar ve Basıl Eğitim Malzemeleri Genel Müdürlüğünün 17 Mayıs 1968 tarih ve 7506 sayıl emriyle 3 000 adet basılmıştır.
I . Yavuz Sultan Selim'in Batı Siyâseti. "A. Raguza'ya Verilen Ahid-Nâme '. 218 B. Osmanlı - Venedik Münâsebetleri 218 C. Osmanlı - Macar Münâsebetleri 222 D. Osmanlı - Rus Münasebetleri 224 E. Papa Leo X. nun Türklere Karşı B i r Haçlı Ordusu Kurma Teşeb büsleri , 2 27 t
ününü b i r y Afrika'tıdiği gibi, ssele k i t a b u büyük ) mücâdeuz S u l t a n lir. Bende tmekte v e eya o zasrin ve o -
BEŞİNCİ BÖLÜM
A
. B i t k e n
B i r Sefer i i n Yapılan H Ç
ÖNSÖZ
a
*
—
"
I
"
2 4 5
İstanbul f e t h i n i n beşyüzüncü yılında, Türk T a r i h K u r u m u tarafın dan yayımlanan " F a t i h S u l t a n M e h m e d ' i n Siyâsî v e Askerî F a a i i y y e t i " adlı kitabım için g e r e k l i hazırlıkları yaptığım sıralarda, I I . Bâyezid ve Y a v u z S u l t a n S e l i m ' e dair b i l g i v e dokümanları toplamayı lüzûmlu gör müştüm. Çünkü, b u üç pâdişâh zamanında eereyân etmiş o l a n büyük hâdiseleri b i r b i r i n d e n ayırmaya imkân y o k t u . D a h a başka b i r d e y i m l e , Fâtih v e I I . Bâyezid zamanımda başlamış olan dış v e iç olayların b i r kısmı, ancak Y a v u z S u l t a n Selim zamanımda n e t i c e l e r e bağlanabiliyorlardı. B u sebeple, Y a v u z d e v r i n i n tarihî olaylarını k a v r a y a b i l m e k için ıbu üç p a d i şahı b i r l i k t e mütâlea e t m e k kanaatıoıa vardım, v e g e r e k l i incelemelere baş ladım. Gerçi b u iş y i r m i yıldan f a z l a b i r zamanımı aldı, f a k a t b u üç pâ dişâha âit üç büyük k i t a p da m e y d a n a çıkmış o l d u . B u bakımdan m u t l u y u m ; Tanrı'ya h a m d e d e r i m . B ü y ü k güçlüklerle m e y d a n a getirilmiş o l a n b u k i t a p t a birkaç n o k t a üzerinde İsrarla durulmuştur. B u n l a r d a n b i r i n c i s i , en yakınlarını b i l e tereddüt etmeden öldürebilen Y a v u z S u l t a n S e l i m ' i n , b u şiddetli h a r e k e t l e r i n e h a n g i h a l l e r i n sebep olduğu ve b u t a r z d a k i hareketlerinde m a ' z u r görülüp görülemediği meselesidir. K e s i n b i r hükme varılamamış o l m a k l a beraber o n u n cezalandırdığı k i m s e l e r , b u cezaya müstahak o l muş g i b i görünmektedirler. Çünkü b u n l a r , y a görevlrinde k u s u r l u o l a n lar, y a faydalı b i r harekete mâni' o l m a y a çalışanlar v e y a imparatorluğun parçalanmasında b i r beis görmeyenlerdir. Üzerinde d u r u l a n n o k t a l a r d a n i k i n c i s i , A n a d o l u ' n u n bütününü b i r i d a r e altında t o p l a y a n ve Osmanlı d e v l e t i n i n topraklarını k u z e y A f r i k a ' y a k a d a r genişleten Y a v u z S u l t a n S e l i m ' i n , öteden b e r i söylendiği g i b i . b i r Kızılbaş düşmanı olup olmadığıdır. Çok mühim o l a n b u mesele k i t a bımdzıa m ü m k ü n olabildiği k a d a r i n c e l e n m e k t e v e neticede b u büyük Türk hükümdarının Kızılbaşlarla o l a n mücâdelesi, b i r mezheb mücâde lesi o l a r a k mütalâa o l u n a m a m a k t a n : . Y i n e b u k i t a p t a üzerinde d u r u l a n noktalardan biri, Yavuz Sultan S e l i m ' i n Halifeliği v e b u işe ne derece önem verdiği meselesidir. Bende hâsıl olan kanâata göre o, hilâfetten ziyâde başka şeyler düşünmekte v e bilhassa M e k k e ve M e d i n e şehirleri üzerinde durmaktadır. İşte kitabımızda özellikle b u üç mesele, c n u n zamanında v e y a o za m a n a yakın t a r i h l e r d e yazılmış o l a n eserlerle S e l i m - nâmelerin v e o
VI d e v r e âit vesikaların verdiği b i l g i l e r esas t u t u l a r a k işlenmeğe çalışılmış tır. Gerçi S e l i m - nâmelerin h e p s i n i görmek m ü m k ü n olmamış, görülen l e r d e n de gerçekleri araştırıp çıkarmak çok güç olmuştur. Çünkü b u eserler y a noksandır, y a pâdişâh hakkında sadece övücü cümlelerle d o l u d u r veya, b e l k i de dînî b i r taassub neticesi o l a r a k Y a v u z ' u , basit b i r K ı zılbaş düşmanı g i b i göstermektedir. B u n d a n dolayı, m e m l e k e t t e âsâyiş v e düzenin hâkim olmasını isteyen, b ü y ü k gayeler peşinde koştuğu a n l a şılan v e plânlarını da b u n a göre hazırlamış olan Y a v u z S u l t a n S e l i m ' i , hiçbir eser v e S e l i m - n â m e b u bakımdan ele a l a r a k t e t k i k etmediği v e h a r e k e t l e r i n i b u yönden değerlendirmediği için, gerçek hüviyyetiyle tanımak mümkün o l m a m a k t a v e b u sebeple de o n u n hakkında verdiği miz hükümler çok defa i h t i m a l l e r e dayanmaktadır. B u k i t a p , beş ana bölümden i b a r e t t i r . F a k a t b i r takım k o n u l a r , b i r b i r i y l e çok yakından i l g i l i oldukları için, b i r bölümde toplanmış v e b u sebeple de bazı bölümler kısımlara ayrılmıştır. Bölümlerin sıralanma sında h e r n e k a d a r k r o n o l o j i y e d i k k a t edilmiş ise de, 'olayların b i r bütün o l a r a k t e t k i k edilebilmesi için, anlatılmaya başlanan k o n u sonuna k a d a r d e v a m ettirilmiş v e t a b i a t i y l e k r o n o l o j i d e n kısmen uzaklaşılmıştır. Topfcapı Sarayı Arşivinde b u l u n a n 36 o r i j i n a l vesikanın f o t o k o p i s i b u k i t a p t a y e r almış bulunmaktadır. B u n l a r d a n bazıları ç o k e h e m m i y e t l i d i r v e o d e v r i k a r a k t e r i z e e t m e k t e d i r . H e r vesikanın arşiv numarası o l m a k l a beraber, kolaylık olması için, h e r b i r i n e tarafımızdan da b i r e r n u m a r a verilmiş v e b u n l a r esas numaralarının yanında parantez içinde gösterilmiştir. B u kitabın hazırlanması sırasında, g e r e k l i tercümeleri y a p m a k z a h m e t i n e k a t l a n a n sayın Nâbi Dinçer i l e eseri baştanbaşa v e d i k k a t l e o k u y a r a k n o k t a l a m a bakımından i n c e l e y e n ç o k değerli arkadaşım K e m a l E d i b Kükçüoğlu'na, k a y n a k eserlerden b i r kaçım, y a r a r l a n m a k üzre bana v e r m e k lütfunda b u l u n a n sayın P r o f . H a l i l inalcık i l e sayın P r o f . A d n a n E r z i ' y e , kitabın yayımlanmasında yardımlarım esirgemeyen Kültür Müs teşarı Sayın Hüsnü Cırıdlı, Kültür Müsteşar M u a v i n i sayın M e h m e d Ön der ve Yayımlar ve Basılı Eğitim M a l z e m e l e r i Genel Müdürü sayın E n v e r Esenkova i l e Basımevi Müdür ve uzmanlarına teşekkür ederim.
FAYDALANILAN
ESERLER
ABDÜLBÂKÎ (GÖLPINALI), Melâmîlik ve Melâmiler, İstanbul, 1931. ABDÜLGAFFAR KIRÎMÎ, Umdetü'l-ahbar, Esat Efendi (Süleymaniyye) Ktb. No. 2331. ABDÜLKERİM B. ABDÜRRAHMAN, Mısır'da Osmanlı Vâlileri, Millet K t b . No. 705. ABDÜLLAH B. RİDVAN (RİDVAN P A Ş A - Z Â D E ) , Tarih-i Mısr, Bâyezit Ktb. No. 4971. ABDURRAHMAN HİBRÎ, Risâle-i Fütûhât-ı Âli Osman, Millî K t b . No. 239 film. AHMED HAMDİ, Tuhfetü'l-guzât, Bursa Orhan Gazî K t b . No. 1022. AHMED REFİK, Onaltmcı Asırda Râfızîlik ve Bektâşîlik, İstanbul 1932. AHMED SÜHEYLÎ, T a r i h - i Şâhî, Fatih K t b . No. 4356. AHMED SÜHEYLÎ, T a r i h - i Mısr el-cedîd, Köprülü K t b . No. 229. AHMED ŞEMSÜDDÎN (KEMAL F A g A - Z Â D E ) , Âl-i Osman Tarihi, 9 . cüz, Millet K t b . No. 29. ÂLÎ, Künhü'l- ahbar, Nuruosmaniye K t b . No. 3406. ÂRİFÎ (PAŞA), Maraş ve Elbistan'da Zülkadiroğulları Hükümeti, Târih-i Osmânî Encümeni Mecmuası, 33. cüz. AZİZ SAMİH, Şimalî Afrika'da Türkler, İstanbul 1934. ÇAGAATY ULUÇAY, Yavuz Sultan Selim Nasıl Pâdişâh Oldu, Tarih Dergi si, VTH. c, 11 - 12. sayıdan ayrı basım, İstanbul 1956. FAHRİ DALSAR, Selim I . in Dobrovnik Cümhuriyyeti ile Yaptığı Muâhede, Tarih Vesikaları, I I . c, 12. sayı. F. ECHART, Macaristan Tarihi, İbrahim Kafesdoğlu tere. Ankara 1949. FERÎDÛN, Mecmûa-i Münşeât-ı Ferıdûn Bey, 1. İstanbul, 1274. FRİTZ, Dr. Kürdler, Tarihî ve içtimâi Tedkikat, Aşâir ve Mühâcirîn Müdiriyyet-i Umûmiyyesi neşriyatından, İstanbul 1334. FUAD (KÖPRÜLÜ), Türk Edebiyat Tarihi, İstanbul 1926. GASTON "VVİET, Journal D'un Bourgeois du Caire I b n Iyâs, Histoire des Mamlouks, Tom 11, S. E. V. P. E. N. 1960. HALİL EDHEM (ELDEM), Düvel-i İslâmiyye, İstanbul 1927. HALİL EDHEM (ELDEM), Mısır Fethi Mukaddimâtma Âid Mühim B i r Vesi ka, Târih-i Osmânî Encümeni Mecmûası, 19 - 96. HALİL İNALCIK, Osmanlılar'da Raiyyet Rüsumu, Belleten, c. 23, sayı, 92. HAMMER, Devlet-i Osmaniyye Tarihi. M . A t a tere. I V . İstanbul 1330-1331. HANS PFEFFERMAN, Die Zusammenarbeit Der Renaissance Pâpste m i t den Türken, Bern, 1946. H. JANSKY, Die Chronik des İbn Tülün als Geschichtsqueller über den Feldzung Sultan Selim's I . gegen die Mamluken, Wien, 1929.
VIII
H. JANSKY, Die Eroberung Syriens rudch Sultan Selim I . , Wien. HÜSEYİN B. Ca'fer (HEZARFEN), Tenkîhü't-tevârih, Fâtih Ktb., No. 4301. FAİK KARAVİT, Tarih'ül-ibtihac, cüz I . , Hüsrev Paşa Ktb., No. 321. İBRAHİM B. HÛDA VERDİ, Câmi'ü'l-inşâ, Ayasofya Ktb., No. 3831. İBRAHİM (HAYDARÎ-ZÂDE), Mezâhib ve Turuk-ı İslâmiyye Tarihi, Dârü'l-hilâfet el âliyye, 1335. IORGA N., Geschichte des Osmanischen Reiches, I I , Gotha, 1909. İSHAK B. İBRAHİM, Selim-nâme, Âşir Efendi Ktb., No. 655. İ. H A K K I UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi I I . , Ankara 1947. İ. H A K K I UZUNÇARŞILI, Memlûk Sultanları Yanma İltica Etmiş Olan Os manlı Hânedânına Mensub Şehzadeler, Belle.en, c. 17, sayı 68. İ. H A K K I UZUNÇARŞILI, Şah İsmail'iıÎi Zevcesi Taçlı Hamm'm Mücevhe ratı, Belleten, s. 23, sayı 92. İ. HÂMİ DÂNİŞMEND, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, I I . , İstanbul, 1948. KEŞFÎ, Selim-nâme, Esat Efendi Ktb., No. 2147. LÜTFÎ PAŞA, Lütfî Paşa Tarihi, İstanbul, 1341. MECMUA, Bâyezid Ktb., No. 2725. MECMUA, Esat Efendi (Süleymaniye Ktb.), No. 3415. JvIECMUA-İ AHVÂL-İ SELÂTÎN Lİ-KOÇİ BEY ve SÜLEYMAN-NÂME, Veliyyüddin Efendi Ktb., No. 2447. Bu mecmuada Yavuz Sultan Selim'e dair Kemal Paşa-Zâde tarafından verilmiş bazı bilgiler vardır. Ayrıca Kanûnî'nin Avustur ya seferi de anlatılmaktadır. MECMUA-İ NÂME-İ HÜMÂYÛN, Esat Efendi Ktb., No. 3343. MECMUATÜ'L-MÜNŞEAT, Esat Efendi (Süleymaniye Ktb.), No. 3879. MECMUATÜ'R RESÂİL, Ayasofya Ktb., No. 2705. MECMUATÜ'R RESÂİL, Nuruosmaniyye Ktb., No. 4976. MEHMED ALİ FÜRUGÎ, Büyük İran Tarihi, Bıyıklıoğullarmdan Ömer Halis tercümesi, İstanbul, 1926. MEHMED ÂŞIK HANEFÎ, Tercüme-i T a r i h - i Mekke ve Medine, Manisa Ktb., No. 6380. MEHMED B.MEHMEDÜ'L-ENVERÎ, Nuhbetü't-tevârih, Nuruosmaniyye Ktb., No. 3443. MEHMED MUHYİDDİN ÇELEBİ, Âl-i Osman Tarihi, Millet K t b . 15. MUHAMMED B. AHMED B. İYÂSÜ'L-HANEFÎ, Bedâi'u'z-zühûr f i Vakayi'u'd-dühûr, c. 4, İstanbul, 193.1 MUSTAFA AKDAĞ, Yeniçeri Ocak Nizamının Bozuluşu, D i l ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, c. 5, sayı 3. MUSTAFA B. CELÂL (CELÂL-ZÂDE NİŞANCI KOCA MUSTAFA ÇELE Bİ), Tabakat, Ayasofya Ktb., No. 3396. MUSTAFA B. CELÂL (CELÂL-ZÂDE NİŞANCI KOCA MUSAFA ÇE LEBİ), Selim-nâme, Topkapı, Revan Ktb., No. 1274. MUSTAFA CENÂBÎ, B. SEYYİD HASAN, Tarih-i Cenâbî'nin muhtasar tercümsi, Nuruosmaniyye Ktb., No. 3097.
IX
MÜNŞEAT, Nuruosmaniyye Ktb., No. 4316. MÜNŞEAT, Esat Efendi Ktb., No. 3647. MÜNŞEAT, Fatih Ktb., No. 4125. MÜNŞEAT, Fatih Ktb., No. 5424. MÜNŞEAT-İ TÜRKİYYE, Ayasofya Ktb., No. 4005. MÜNECCİMBAŞI, Sahâifü'l-ahbar (Müneccimbaşı Tarihi Tercümesi) N u r u osmaniyye Ktb., No. 31. NÂMEHÂ-Yİ MÜLÛK ve VÜZERÂ, Âşir Efendi Ktb., No. 895. NEŞET ÇAĞATAY, Osmanlı İmparatorluğunda reâyâdan alman vergi ve r e simler, D i l ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, c. 5, sayı 5. RİCHARD HARTMAN, Das Tübinger Fragment der chronik des ibn Tûlûn, Berlin, 1926. RİSÂLE, Selim Ağa Ktb., No. 560. RİSÂLE, Ragıp Paşa Ktb., No. 439. SA'DÎ B. ABDÜ'L-MÜTEAL, Selim-nâme, Topkapı, Revan Ktb., No. 1274. SÂ'DÜDDİN, aTcü't-tevârih, I I , İstanbul, 1280. SALİH B. CELÂL (CELÂL-ZÂDE), Muhtasar T a r i h - i Mırs, Damat İbrahim Paşa Ktb., No. 980. SALİH B. CELÂL (CELÂL-ZÂDE), T a r i h - i Sultan Selim Han, Hüsrev Paşa Ktb., No. 354. SARICA K E M A L (KEMAL-İ ZERD), Selâtîn-nâme, İstanbul Üniversitesi Ktb., No. 331. SELÂHATTİN TANSEL, Sultan I I . Bâyezid'in Siyasi Hayatı, İstanbul, 1966. SİLÂHŞOR (?), Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, nşr. Selâhattin Tansal, Tarih Vesikaları, s. 1, sayı 17, 18 den ayrı basım, 1958, 1961. SÜCÛDÎ, Selim-nâme, Topkapı, Revan Ktb., No. 1284. ŞABAN ŞİFAİ, Fezâil-i Âl-i Osman (Kalâidü'l-ikyân f i fezâil-i mülûk-i Âl-i Osman tercümesi), Nuruosmaniyye Ktb., No. 3404. ŞÎRÎ, T a r i h - i Feth-i Mısr, Topkapı Emânet Hazinesi Ktb., No. 1433-2. ŞÜKRÎ, Selim-nâme, Esat Efendi Ktb., No. 2146. VAKAYİ'-İ SULTAN BÂYEZİD VE SELİM H A N , Topkap. Sarayı Ktb., No. 1416. (Bu eser Peçevî Tarihi olabilir.) V. BARTHOLD, M i r İslama Dergisi, c. 1, Na ve 3.1912 nci neşir yılı. ZAÎM MÎR MEHMED KÂTİB, Kitâb - ı Câmi'üt - tevârih, Fatih Ktb., No. 4306.. ZİNKEİSEN, Geschichte des Osmanischen Reiches i n Europa, I I , Gotha, 1845. ZİVER, Rodos Tarihi, Rodos, 1312.
t
T O P K A P I S A R A Y I ARŞİVİNDEKİ V E S İ K A L A R D A N
FOTOKOPİLERİ
VERİLENLERİN ARŞİVDEKİ V E B U KİTAPTAKİ N U M A R A L A R I İLE N E Y E A İ T O L D U K L A R I N I BlLDÎRlR Vesikaların Ar şivdeki No.
Vesikaların Ki taptaki No.
CETVEL
Vesikaların neye ait olduğu
5876
Şehzade Sultan Ahmed'in fından Biga alaybeyine ve mektup.
6701
Şehzade Ahmed ve icrââtı hakkında bilgi ve ren bir mektup.
6118
Şehzade Ahmed'in A l i ve Şah Veli'yi tehdit et tiğine ve onların da Pâdişah'm yanma gelecek lerine dair mektup.
6189
Bejin müderrisinin, gehzâde Ahmed'in adam larından şikâyet eder bir mektubu.
7055
Hemdem Paşa'mn, Şehzâde Ahmed ve müfsidler hakkındaki mektubu.
7084
Kırım Han'ı Mengili Gerey'in, Yavuz Sultan Selim'i ikaz eden mektubu.
6631
Şehzade Ahmed ve Sivrihisar kadısı hakkında bilgi veren bir mektup.
6399
Şehzâde Ahmed, Ramazanoğlu v° Karamanoğulları hakkında bir câsus mektuba
Beylerbeyisi tara ilgililere yazılan,
6193
10
Şehzâde Ahmed'in oğlu Osman ile şehzâde M u rad'm oğlunun öldürüldüklerini bildirir bir mektup
3192
11
A l i b. Abdülkerim halîfenin memleket işlerine dair bir raporu.
6304
12
Saru Gürz'ün, Bâli Bey'den rüşvet aldığını açıklayan bir mektup.
5460
13
Şâh İsmail'in Musa Durgutoğluna gönderdiği mektup.
5960
14
6401
14
12077
14
Kızılbaşlar hakkında Hamza'nm fetvası.
XII
Vesikaların Ar şivdeki No.
Vesikaların Ki taptaki No.
xıır Vesikaların Ar-
Vesikaların neye ait olduğu
JivdekiNo. 5465
15
Erzincan'dan Tebriz'e kadar olan konaklar.
6672
16
Kürd Beylerinden Hâlid ile Kızılbaşlârm, bazı şehir ve kasabaları yağma ve tahrib ettikleri ne dair bir vesika.
6608
5674
17
Şâh İsmail ile İran ve Alâü'd-devle hakkında bilgi veren bir vesika.
6320
18
İran hakkında bilgi veren ve bilhassa bir Os manlı topunu nümûne alarak top imâline baş landığına dair bir mektup.
5469
19
Canbirdî Gazâli'nin Şâh İsmail ile münâsebeti bulunduğunu bildiren bir vesika.
4796
20
Hızır Bey oğlu Ahmed'in, Pâdişah'ı yürümeğe teşvik eden bir yazısı.
5293
21
Şah-Veli isyanım ve geldiklerini bildirir Şâdi tubu.
10292 - a
32
Hayırbay'm zevcesinin getirilmesine dair vali de sultanın bir yazısı.
5594 - a
33
Hayırbay'm, denizden ve karadan hacca gidil diğini, Arab Şeyh ve Beylerinin Pâdişah'dan çok memnun olduklarını, Çerkeş Beylerinin ço ğunun ve bu arada Kansuh Âdilî'nin gelip itaat ettiklerini bildirir mektubu.
34
Hayırbay'm daha sonraki tarihlerde gönderdi ği bir mektup.
35
i b n Haneş'in mektubunun tercemesi.
36
Kanûnî'nin annesine aid bir mektup.
Kızılbaşlârm galip Paşa'nm bir mek
6341 - b
Karaman Beylerbeyi Husrev Paşa'nm, Kızıl başlârm yenildiklerini bildiren mektubu.
6384
23
Şâdi Paşa'nm, isyancıların reisinin ne şekilde yakalandığını bildiren mektubu.
2261
24
Tosya kadısı Muhyiddin ile halkın, on y ü danberi Celâlîlerden çektikleri ve bazı mükel lefiyetlerden muaf tutulmaları hakkındaki d i lekleri.
4467
25
Eşkiyâmn Zile ve civârmda halkı soydukları nı, her şeylerini kaybeden h k l k m vergilerini ödeyemeyeceklerini bildirir vesika.
11634
26
Dört mezheb kadısı ile Haleb eşrafımn, halk adına Yavuz'a başvurmaları.
8277
27
Vezîr-i A'zam Sinân Paşa'nm, Gürcistan'a akın yapmağa me'mûr edildiğini bilidirir bir hüküm.
5824
28
Akbıyık mevkiinde askerî yoklama yapıldığına dair tezkere.
4312
29
Ermenilere verilen haklar.
6341 - a
30
Emîr Tarabay'm tebrik mektubu ile ibn Haneş'in mektupları hakkında.
Vesikaların neye ait olduğu Kaptan Ca'fer Paşa'nm, donanmanın hazırlan dığını ve yola çıkmak üzre olduğunu bildirir arızası.
5594 - b
22
taptaki No. 31
İran'a
3295
Vesikaların Ki-
10292 - b
XII
Vesikaların şivdeki 1 5465 66T2
5674 6320
5469 4796 5293
329i 638 226
44ı
ııe
Y A V U Z S U L T A N SELİM
BİRİNCİ B Ö L Ü M Y a v u z Selim'in cülusu ve şehzadelerin öldürülmesi
Babasını âdeta zorla t a h t t a n i n d i r e r e k (1) 24 nisan 1512 de hüküm dar olan Yavuz (2) b u t a r i h t e 46 yaşında i d i ( 3 ) .
(1) Selâhattin Tansel, Sultan I I . Bâyezit'in siyasi hayatı, s. 299. Topkapı Sara yı Arşivinde 8525 numarada "Firak - nâme-i merhum sultan Bâyezit" başlığını ta şıyan ve birkaç kıtadan mürekkep olan manzum bir parça vardır. I I . Bâye zit'in dilinden kaleme alman bu şiirin bizzat onun tarafından yazılmış olması da düşünülebilir. Bu manzum parçadan Bâyezid'in nasıl bir psikolojik hal içinde bulun duğunu açıkça anlamak mümkün oluyor. Misal vermiş olmak için bu parçadan aşa ğıdaki kıtalar alınmıştır: "Kaçan anâ riâyet itmedüm ben—Oğıl idi nihayet (hıyanet?) itmedüm ben
j
Bu beylikten feragat itmedüm ben—Görün beyler bana nitti Selim şah Ben am, hâlüme haldaş bilürdüm—Bunun gibi deme yoldaş bilürdüm Oğıl değül anı kardeş bilürdüm—Görün beyler bana nitti Selim şah". Bak. Topkapı Sarayı Arşivi. 8525. (2) Yavuz'un cülusuna bir takım tarihler düşürüldü. Bunlardan birkaç tanesi aşağıdadır:
İ
"Şâd olub dil bu duayı kıldı tarih oldu rast Adlile bu mülki dilşâd eyleye Sultan Selim « p U Û'UU •Uıi j l i l a ¿11» _j>,
—
c—tj ıiJij>
ı£.ıL5 (j\ea
Js ^.Jjl : l i >
Bak. 506 numaralı risale, vrk. 26 b. Aşağıdaki tarihler Süruri'nindir: (Sultan Selim oldu cihandâr padişah), "Şeh-i mülk-i cihân Sultan Selim kâmbîn oldu", "Padişah-i âlem oldu izz ile Sultan Selim", "Âleme sa'd ola eyyâm-i cülûs-i geh Selim".
Bak. 2725 numaralı risâle, vrk. 8 a. Talibi de onun cülûs tarihini aşağıdaki şe kilde anlatıyor: "Didi Sultan-i dehrin Talibi tarihini—Padişah oldu cihanda seyf ile Sultan Selim". . « f}^J_ıV tJ.'l4î- ıi->lj' — ıs-^.jlı" (s)& V** ¿'1=1.» ıfis »
2
YAVUZ
YAVUZ
S U L T A N SELİM
K e n d i s i n i sevenler tarafından iş başına getirilmiş olan b u hükümda rın, (4) babası i l e b i r l i k t e aynı şehirde kalmaları m a h z u r l u görüldüğü (5) için Bâyezid D i m e t o k a ' y a g i t m e k üzere yola çıkmış, Y a v u z da o n u teşyi etmişti, işte b u teşyi'den döndüğü sırada Padişah'a, yeniçerilerin tü f e k l e r i n i , kılıçlarını çatttıklarını ve k e n d i s i n i bunların altından geçirmek i s t e d i k l e r i n i haber verdiler. B u şekildeki b i r h a r e k e t t e n yeniçeriler, Pâdişah'm kendilerine " r â m " olacağını (.6) ve b e l k i de b o l bahşiş vereceğini u m muşlardı. F a k a t umduklarını bulamadılar. Çünkü onların kılıçları altından geçmeği ıbir y e n i l g i alâmeti sayan Padişah, Yedikule'de babasına a i t oldu ğunu söylediği hazineleri a l m a k bahanesiyle, y o l değiştirdi ve yeniçerilere görünmeden saray'a g i d e b i l d i ( 7 ) . A n c a k o n u n b u s u r e t l e h a r e k e t etmiş olması, yeniçerilerin s a r a y ' a gelerek " c â y i z e " i s t e m e l e r i n e engel olama dı ( 8 ) . Bak. 2725 numaralı risale, vrk. 39 b. Bir tarih olmamakla beraber şu kıtayı çok enteresan bulduğumuz için kitabımıza almaktan kendimizi alamadık. "Çün be-hükm-i Kadir ü Kayyûm (ü) Kassam-i ezel "Taht ile tâ tahta-i tâbutu taksim ettiler "Bahtı gör kim tahta-i tâbuta bindi Bâyezit "Tahtını Şâh-ı Sejim üt - tab'a teslim ettiler" Bak. 4971 numaralı risale, vrk. 68 b. (3) _Bazı kitaplar onun 875 de Amasya'da doğduğunu yazıyor. Bak, Lütfi Paşa. s. 288. Âlî, vrk. Sa'düddin, 2, s. 397. Müneccimbaşı, vrk. 91 a. Bazıları da 872 de doğ duğunu kaydediyorlar. Bak, Hüseyin b. Cafer, vrk. 113 b. Abdülgaffar Kirimi, vrk. 219 b. 3647 numaralı risale, vrk. 160 a. Cenâbî, Selim Han bahsi. (4) Selim'in hükümdar oluşundan en çok memnun olanlardan birisi de Keşfi ol muştur. O, yazdığı Selim - nâme'nin 26. varakında bu halden duyduğu büyük mem nuniyeti bir manzume ile ifadeye çalışmıştır. (Müsebba' (yedili) şeklindeki bu man zumenin ilk kıtası şöyledir: "Fasl-i nevruz irdi gül vakti gülistan devridir Sohbet eyyâmı çemen hengâmı büstân devridir Vakti fevt itme geçer gerdûn-i gerdan devridir Kılma kim zerrin kadeh elden k i reyhan devridir Ayş ü nûş âvâmdır mürg-i hoş elhân devridir Şi'r ü inşâ mevsimi şâh-i sühandân devridir Mey getür sâkî gül eyyâmı Selim Hân devridir" (5) Selâhattin Tansel, Sultan I I . Bâyezit'in Siyasi Hayatı, s. 307 (6) Cenâbî, vrk. 85 a. (7) Cenâbî, vrk. 85 a. Cenâbî'de gördüğümüz bu bilgiye başka kaynaklarda rastlamadık. Hammer'de var ise de o da Cenâbî'den nakletmiştir. Hammer'in dedi ğine gore Selim, daha babasının sağlığında yeniçerilere 2000 akçe yerine 3000 akçe vermeyi vadetmişti. Bak, Hammer, 4, s. 101.
S U L T A N SELİM
3
g e h z â d e Ah- Önce. " s e r a s k e r " o l a r a k o r d u n u n daha sonra da hükünımed'in isyâm ¿ ı k d e v l e t i n başına geçmiş olan Y a v u z Selim, za rarlı b i r f a a l i y e t e girişmedikleri t a k d i r d e , kardeşlerine fenalık yap mayacağını babasına vadetmiş b u l u n u y o r d u ( 9 ) . B u n u n l a beraber ağa b e y l e r i olan şehzade A h m e d i l e şehzade K o r k u t ' u n durumları i l e yakından ilgilenmesi, tahtının t e m e l l e r i n i sağlamlaştırmak bakımından, z a r u r i i d i . Çünkü b u n l a r d a n şehzade K o r k u t , idaresi i l e olmasa b i l e , i l m i , irfanı ve bilhassa cömertliği ile h e r sınıf halkın ve b u a r a d a yeniçerilerin sevgisini kazanmış olan b i r şahsiyet i d i . F a k a t Y a v u z i l k plânda, esasen öteden b e r i arasının açık olduğu, devletin i l e r i gelenlerinin çoğunun ve R u m e l i beyle r i n d e n b i r kısmının desteklediği ağabeyi şehzade A h m e d i l e meşgul o l m a k zorunda kaldı. Çünkü b u şehzade d a h a I I . Bâyezit'in sağlığında hükümdar o l m a k üzere harekete geçmiş, Üsküdar'a k a d a r gelmiş, f a k a t yeniçerilerin müdahalesi sonunda g e r i dönerek K o n y a ' y a çekilmiş v e orada hükümdar lığını ilân ederek (10) h e r t a r a f a hükümler göndermeye başlamıştı ( 1 1 ) . B u a r a d a 918 Rebî'ül-evverinin sonunda ( h a z i r a n 1512) B i g a a l a y beyine ve askerlere yollanılan b i r e m i r d e n o n u n , A n a d o l u ' y a b i r b e y l e r b e y i t a y i n ettiğini ve (kendisine de " S u l t a n - i selâtîn-i zaman Padişahımız S u l t a n A h med H â n " denildiğini öğreniyoruz ( 1 2 ) . Şehzâde A h m e d ' i n Beylerbeğisi tarafından gönderildiği anlaşılan b u e m i r d e , m e k t u b u m elinize geçer geç mez a s k e r l e r i n i z ve silâhlarınızla b i r l i k t e h e m e n B u r s a ' y a geliniz, b e r a t larınızı da beraberce g e t i r i n i z ve y e m d e n b e r a t alınız. Beratlarını g e t i r m e y e n l e r i n timarían başkalarına v e r i l e c e k t i r . Rebî'ül-âhir'in 5. gününe k a d a r (20 H a z i r a n ) B u r s a ' y a g e l i n m e l i d i r . A k s i t a k d i r d e gelmeyenlerin e v l e r i yağma edilecek ve k e n d i l e r i kapılarının önünde asılacaklardır d e n i l i y o r d u ( 1 3 ) . B u n d a n b i r a z önce de, mayıs ortalarında, K a s t a m o n u vilâ y e t i kadılarına hükümler yazılarak onlardan d a asker v e p a r a istenmişti (14). işte b u sıralarda, yanındaki k u v v e t l e r l e batıya doğru yürüyen b u şehzâde, G e r m i y a n topraklarında Çukurçayır denilen y e r e g e l d i k t e n sonra a r
0
a r a
(8) Cenâbî, vrk. 85 a. Bu tarihlerde 35 000 kişi olan kapuhalkı'na Padişah ikişerbin akçe vermişti. Bak, Kemal Paşa - Zâde, defter 9, vrk. 25 b. (9) Lütfi Paşa, s. 204. (10) Selâhattin Tansel, Sultan I I . Bâyezit'in Siyasî Hayatı, s. 292. (11) Çağatay Uluçay, s. 132. (12) Topkapı Sarayı Arşivi, 5876 (2). (13) Aynı vesika. (14) Çağatay Uluçay, 132. sayfadaki 2667 numaralı vesika.
4
YAVUZ
ÎZ^JSS W
ian^ya
maUr, v «
e
5
ehzâ-
Ahmed'in Y a -
AIâ
f^
S U L T A N SELİM YAVUZ
* '
^ * ^ Alâüddin'™ Pa§aoğlu ile Dulkachrlılara, Rama° g ' u l l a r ı n a ve Turgutoğullarma mensup b i n d e n z i y a d e asker ve y u m l u ' l a r (16) vardı. B u r s a ' n m bunlar t a r a f m -
m
y
a
d
a
D
UrSa yi
a
v
u
a
l
e
ö n d e
d
zan
îr ' !f ; - P * * ö §ehrin yağma ve h a l k a _ m m eddecegı düşüncesiyle (17) B u r s a ' n m i l e r i g e l e n l e r i § ^ Alâüddin k u v v e t l e r i n i büyük b i r saygı ile karşıla mış ve h e d i y e y e boğmuşlardı (18) . B u halden, cesaretinin büsbütün arttığı anlaşılan şehzâde Alâüddin, babası adına Bur.sa'da " h u t b e S u n ve £ '
^S™'
VUZ a
1§
a
S^
Sel
f
d
n
M
r
l
m
a
d
l
z u
e
t
llt İ " " E l e m e ğ e b a ş l d ! 19) k a t h a l k m onlara karşı gösterdiği sevgi u z u n sürmedi. Çünkü s e h z M e Ü Z r e
1 C r â
y İ
k
a
V
â
n
î
SULTAN
SELİM
5
d i
n
1
s o m a (20) h a l k a d a a l t ! kez yuzbın akçe âvârız s a l u b " b u n u n altmış v e t m ş b i n i m çeşitli b a s k d a r y a p m a k s u r e t i y l e h e m e n almış ^ e r i S m Î da acele elde etme çarelerine baş vurmuştu. B u n d a n başka h u : " b a muslumanların e v l e r i de yağmaianmıştı. i ş t e b u n l a r ve b u n l ^ b e İ zer h a r e k e t l e r sonunda h a l k silâha sarılarak (21) b u n l a r d a n Ş Z u ~ n n ı öldürünce (22) şehzâde Alâüddin Bursa'yı t e r k e ve o r d u X m İ h " r m dışında k u r m a c a m e c b u r oldu. A n c a k onun y e n i d e n şehre hücum ede ceğinden k o r k a n B u r s a ' h l a r , B u r s a kadısı E f l â t u n - Z â d e i n k a i l e a l d Î Z 1
(15) Zaîm M i r Mehraed Kâtip, vrk. 255 b.
Kebî'ül-âhır 918 (19 H a z i r a n 1512) t a r i h i n i taşıyan fcıir arıza i l e Padişah't a n acele yardım i s t e d i l e r ve hiç olmazsa 1000 kişilik b i r k u v v e t i n gönde r i l m e s i n i dilediler ( 2 3 ) . Öte t a r a f t a n şehzâde A h m e d de ''Taşili ve K a r a m a n B e y l e r i n e acele g e l m e l e r i liçün" m e k t u p l a r yazıyor, oğlu Murad'ı y a n m a gelmeğe d a v e t ediyor ( 2 4 ) , .asker t o p l u y o r (25) v e b u suretle, de teş kilâtlanmaya ve ikuvvetlenmi'ye çalışıyordu. B u n u n l a beraber, önceleri şehzâde A h m e d ' i n etrafında önemli b i r 'kuvvet toplanmadığı, t o p l a n a n l a r d a n d a b i r kısmının daha s o n r a o n u terkettiği anlaşılmaktadır ( 2 6 ) . İhtimal b u hale, i k i n c i Bâyezit'in ölüm h a b e r i n i n A n a d o l u ' d a duyulması v e b i r a z da Y a v u z S e l i m ' i n b ü y ü k ' k u v v e t l e r l e A n a d o l u ' y a geçmek üzere bulünduğunun işitilmesi sefoefo olmuştu. Şehzâde M u r a d ' m babasının dâv e t i n i r e d d e t m e s i (27) ve Taşili B e y l e r i i l e K a r a m a n B e y l e r i n i n Şehzâde A h m e d ' e oyalayıcı b i r takım cevaplar v e r m e s i de (28) b u sebeblerden i l e r i gelmişti. B u s u r e t l e ıımduğunu Ibulatmayan v e b u k a d a r az k u v v e t l e b i r başarı sağlayamayacağını i d r a k eden Şehzâde A h m e d , b e l k i de b u n d a n do layı babalarının ölümünü Ibir vasile s a y a r a k Y a v u z ' a b i r t a ' z i y e t m e k t u b u gönderdi. O b u m e k t u b u n d a aynı zamanda babasının topraklarından m i r a s i s t i y o r , b u n u n b i r h a k olduğunu, mirasın d a A n a d o l u olabileceği iri, böyle yapıldığı t a k d i r d e anlaşmazlığın o r t a d a n kalkacağını i f a d e e d i y o r d u ( 2 9 ) . F a k a t Y a v u z S e l i m ona, b u şekildeki isteğin m a k u l olmadığını, dürüst h a r e k e t ederse k e n d i s i n e karşı müşfik davranılacağını yazdı ( 3 0 ) . B u cevaH a i k isyancılarb i n Şehzâde A h m e d ' i t a t m i n etmeyeceği m e y d a n d a d a n şikâyet j [}_ Çünkü esasen hükümdarlığının gasibedildiğme ediyor. kanıi' b u l u n a n ve o aında hükümdarlığını ilân e t m i ş olan ;bu zâtın bütün haklarından, f e r a g a t ederek b i r köşeye ç e k i l i p sessiz ve sedasız oturması .günün şartları içinde elbette düşünüle m e z d i . B u n d a n dolayıdır k i i s y a n a müteveccih h a r e k e t l e r i n i hiçlhir s u r e t t e gevşetmemiş ve kendine .merkez yaptığı A f y o n şehrinden işleri i d a r e lC
"yevmlü" suretinde okuyanlar d f v a r T N i t e l e Prof S Î a Î rakı metmlerde de geçen bu kelimeyi Yevmlü olarak okuduğuve aşandaki bilgileri verdiği görülmektedir- Kanunî «5„ıt»n^"i
^
t ^ Z l ^ T
hakkında
(17) Çağatay Uluçay, 133. sayfadaki 5452 numaralı vesikadan. (18) Kemal Paşa - Zâde, defter 9, vrk. 27 a Vaktiyle C e m < ? „ T t ^ • Bursa'ya geldiği vakit bu şehirliler onu da karalamış ardı o . yanında Karamanlılar, Turgutlular ve VarsakLr v a r Bak T r „ Î ^ ' " Sultan I I . Bâyezit'in siyasi hayatı, s. 25, 26 Selahattm Tansel, I S y a n
dl
(19) Kemal Paşa - Zâde, defter 9, vrk. 27 a. (20) Lütfi Paşa, s. 204. (21) Çağatay Uluçay, 133. sayfadaki 5532 numaralı vesikadan. (22) Topkapı Sarayı Arşivi. 6701 (3).
6 d l P
-;(23) Çağatay Uluçay, 133. sayfadaki 5452 numaralı vesikadan. (24) Çağatay Uluçay, s. 133. (25) Ona Bursa, İnegöl ve Sultanönü halkından "ikiyüz mikdarı oğlan Cem'olunup gönderildi. Bak. Topkapı Sarayı Arşivi. 6701 (3). (26) Topkapı Sarayı Arşivi. 6118 (4). (27) Şehzâde Murad babasının davetini "benim bu yana düşmenim var, vara mazın" demek suretiyle reddetti. Bak, vesika, 6701 (3). (28) Bu beyler "Osmanlunm bir âdeti vardur, sefer adın eyler, on gün bir yer de, onbeş gün bir yerde oturur, âdemi eskidür. Bizüm ana kudretimiz yetmez. İn şâ Allah düşmen üzerine gelicek varalum deyu def'ül-vakt iderler" di. Bak, Topkapı Arşivi. 6701. .(29) 4316 numaralı risâle, vrk. 413 b. Î30) Aynı eser, vrk. 413 b. Bu mektuplaşmaya başka kaynaklarda rastlanmadı.
6
YAVUZ
etmeye .başlamıştı, işte b u arada K a r a m a n Beylerbeyliğine tâyin ettiği iacuddırı B e y i E s ş e h i r yöresine gönderdi ve T u r g u t i l i Sancak B e y i n i de onunla buluşmaya m e m u r e t t i ( 3 1 ) . Tâcüddin B e y ve adamları «ittik ten yerleri yağma ediyorlar, karşı gelenleri öldürüyorlardı. Bu sebepten birçok insanlar yerlerini, yurtlarım terkederek dalara çeıuldıler ve açlıktan büyük sıkıntılara düştüler (32). Şehzade A h m e d e tabı olduğu anlaşılan Menteşe Sancak B e y i n i n (33) h a r e k e t er ınclen de h a l k ziyadesiyle h u z u r s u z b i r hale gelmiş b u l u n u y o r d u , g u n k u b u Bey, şehzade A h m e d ' e mensup olan i s k e n d e r adlı b i r i s i n i M e n teşe ye davet etmiş, o da h e m e n harekete geçerek " o n m i k d a r kadılığın avarız ve: yahşi atların" almış v e ulûfeci dahî yazmıştı. B u n l a r l a d a yethımıyen iskender, işgal ettiği Beçin k a l e s i n i k e n d i s i n e terkedebileceğini b i r m e k t u p l a ^ şehzade A h m e d ' e b i t e r m i ş b u l u n u y o r d u . B u h a l l e r i duymuş c a n şehzade K o r k u t , halikı zulümden k o r u m a k ve b e l k i de kendisine d o ğ r u yaklaşmakta olan şehzade A h m e d t e h l i k e s i n i uzaklaştırmak m a k s a aıyle Saruhan a l a y b e y i Hüseyin B e y i (34) b i r kısım k u v v e t l e r l e i s k e n d e r ' e karşı gönderdi Beçin müderrisinin yaptığ! p r o p a g a n d a sonunda bazı k ö y lü er ve şehzade A h m e d taraftarlarının zulmünden usananlar, gönüllü ola r a k Hüseyin B e y ' i n yardımına koştular. B u s u r e t l e ikifoin kişiye v a r a n kuvvetıyıe Hüseyin Bey, isıkenderi Menteşe sancağından kovmuş, f a k a t Menteşe sancak b e y i n i n b u h u s u s t a hiçbir yardımına' g ö r m e m i ş t i ' ^ Şehzade A h m e d ' i n a d a m t e tarafından y a ğ m a y a uğramış'olan M < n .eşe sancağı, i s k e n d e r ' i n kovulmasından s o n r a d a sükûna kavuşamadı Oum< b u hale sebep olan Menteşe b e y i n i n t u t u m u n d a b i r derişiklik o l mamış tersine, ona sırtmı dayamış o l a n bazı k i m s e l e r v e bilhassa, s u l t a n i k i n c i Bayezıd zamanındanberi yaptıkları zulümle .tanınmış olan ve " T a n rioıimez" diye anılan Subaşıs! i l e kethüdası îlyas (35) b u yolda d a h a da iteri gıtmışilerdı. O n u n için Beçin müderrisi o n ş & â y e t c i i l e b i r l i k t e şeh zade Konkud'a baş v u r d u , herşeyi anlattı ve bazı köylerde bunların yüzlün den cuma namazı bile kılmmadığım, çünkü halkın c a m i d e bulunduğu s ı r a l a r d a sancak beyı'nin adamlarının kapıları tuttuğunu v e günahlı günahsız demıyerek bunların ellerinden, herşeylerini aldıklarım a r z e t t i (36) B u hal K1
u
(31) Çağatay Uluçay, s. 134. (32) Çağatay Uluçay, 135. sayfadaki 6376 numaralı vesika l„f ^ ? ^ ^ f S v T T (5). B
n &
6
S 9
h
â d e
§
A h m e d
"
W
r
k
'
e
U
W
l â z l m
6
t
İ
y
0 l
a
YAVUZ
S U L T A N SELİM
r
* n malzemeyi göndermekle yetinmiyerek ^ " ^ t i r . Bak, Topkapı Sarayr
d
(34) Topkapı Sarayı Arşivi. 6189 (5). (35) Aynı vesika. (36) Aynı vesika.
l
m
a
SULTAN
SELİM
7
sehzâde K o r k u d tarafından Pâdişah'a d u y u r u l u p g e r e k l i t e d b i r l e r i n alın ması istenildiği (37) sıralarda ise şehzade A h m e d ' i n adamları b i r t a r a f t a n Yavuz'un A n a - da "kapuhalkı ve A n a d o l u ve R u m e l i b e y l e r i n i n ittifakı b i d o l u ' y a geçişi. i l dir" d i y e r e k (38) zorla p a r a ve asker t o p l a m a k t a i d i l e r İste hükümet merkezine h e r t a r a f t a n şikâyetlerin yağdığı b u sıralarda' i d i k i K a r a m a n B e y l e r b e y i H e m d e m Paşa'nm, halkın her a m f i n i n Padişaha müzahir olduğunu ve A n a d o l u ' y a geçilmesi lazım gel diği t a v s i y e eden m e k t u b u g e l d i ( 3 9 ) . B u n u n l a beraber Padişahın ba°sehri bırakarak A n a d o l u ' y a geçmesi ve sonu b e l l i o l m a y a n o ı r mace r a y a atılması gerçekten üzerinde çek, düşünülmesi lâzım gelen b i r mesele i d i Çünkü R u m e l i b e y l e r i n i n şehzade A h m e d ' e t a r a f t a r olduğunu herkes * i b i S u l t a n Selim de b i l i y o r d u . K e n d i s i n i n A n a d o l u ' d a bulunduğu esnada batıdan yapılacak b i r h a r e k e t , başarılı olmasa bile, u ğ r a ş t m c ı otelbılırdı. Öte t a r a f t a n d e v l e t i l e r i g e l e n l e r i n i n büyük b i r Kısmına guvemieme^ı. Günkü onlar daha birkaç a y önce Y a v u z ' u n y e r i n e A h m e a ı hükümdar y a p m a k istemişlerdi ( 4 0 ) . Şu h a l d e Pâdişâh A n a d o l u ' y a çıktığı t a k dirde d u r u m u k o r u y a b i l e c e k b i r elemanın başkentte bulunması ge r e k i y o r d u B u n u n içindir k i oğlu Süleyman'ı K e f e ' d e n getirtmiş ve yerine «kavim m a k a m " t a y i n e t m l # ( 4 1 ) . B u n a rağmen o n u n sef ere çıkmasını hâlâ tehlke'M b u l a n l a r vardı k i b u n l a r d a n b i r i Kırım hânı Mengılı G i r a y da O Padişaha gönderdiği Ibir m e k t u p t a b u h u s u s t a k i endişelerim g e v e m i y o r cok ihtivatlı h a r e k e t olunmasını, hattâ " s a l t a n a t kemal-ı i s t i h kâm .buluncaya dek d e r 4 d e v l e t t e n d û r o l m a k k a t i y e n câiz görünmez demek s u r e t i y l e Padişahın y e r i n d e n ayrılmamasını k e s i n olarak i s t i y o r d u (42) F a k a t sehzâde A h m e d ' i n uyandırdığı kargaşalık karşısında - a h a ziyade gecikilemezdi. O n u n için oğlunu iş b a ş m a .getirmekle b e l k i de '.son t e d b i r i n i a t e ş olan Padişah (43) 18 t e m m u z 1512 de ( 4 C u m a d a - l - u l a 918) (44) A n a d o l u ' y a geçti. B i r kısım yeniçerileri de M u d a n y a üzerinden z
m
e
(37) Ç. Uluçay, s. 190. (38) Topkapı Sarayı Arşivi. 7055 (7). (39) Aynı vesika. (40) Seıâhattin Tansel, Sultan I I Bâyezifin Siyâsî Hayatı, s. 286. (41) İshak Çelebi, .vrk. 88 a. (42) Topkapı Sarayı Arşivi. 7084 (8). (43) Şehzadelerden herhangi birinin Avrupa'ya kaçmaması için 25 gemiyi Pa dişah sahillerde dolaşmaya memur etmişti. Bak, Hammer, 4, s. 102. (44) Kemal Paşa - Zâde, defter 9, vrk. 27 b. Yavuz 29 Temmuz 1512 de (15 Cu mada-1-ûlâ 918) Anadolu'ya geçti. Bak, Vakayi-i Sultan Bayezit ve Selim iıan, s. 66. İ. H . Danişmend, 2, s. 2. Çağatay Uluçay, s. 135.
YAVUZ
YAVUZ
S U L T A N SELİM
B u r s a ' y a gönderdi ( 4 5 ) . B u d u r u m karşısında B u r s a ve civarındaki k u v v e t l e r i n i A f y o n ' d a t o p l a y a n şehzâde A h t u n u teşebj j . d u r m a y a r a k S i v r i h i s a r y o l i y l e (46) A n k a r a ' y a çekildi. Ancalk Y a v u z ' u n süratle i l e r l e m e s i karşısın da acele b i r k a r a r a varması icab ediyordu. Çünkü yanındaki az k u v v e t l e Y a v u z ' a karşı direnmesi mümkün değildi. O n u n için, m e v c u t k u v v e t l e r i n d e n b i r kısmının bulunduğu k e n d i eyaleti olan A m a s y a ' y a -gitti ise de şehre g i r e m e d i (47) ve şiddetle t a k i p edildiği için b u divanda d a kaüıamayaraik doğuya kaçmaya d e v a m e t t i . N e r e y e gittiği b e l l i değildi. B i r a n o n u n Çukurova'ya ineceği d u y u l d u . Çünkü o t a r a f t a k e n d i s i n i destekle yenler ( 4 8 ) , hattâ çağıranlar vardı ( 4 9 ) . F a k a t o n u n yanında b u l u n a n l a r bu h u s u s t a k e s i n b i r k a r a r a varamıyor, b i r kısmı İran'a, b i r kısmı Mısır'a, b i r kısmı da Dulgadıroğullârına sığınmayı u y g u n b u l u y o r d u ( 5 0 ) . Onu Şehzâde A h m e d ' i n çekilişi ve
o
r
a
(
a
: C
a
(45) İshak Celebi, vrk. 88 a. (46) Şehzade Ahmed daha Akşehir'de iken Sivrihisar kadısı oraya kadar gide rek tabiiyetini arzetmiş ve geri döndükten sonra da onun adına şehre "salgın" sal mıştı. Bak, Topkapı Sarayı Arşivi. 6631 (9). Bu vesikaya göre kalenin şehzade A h med'in taraftarlarına teslim olmadığı ve olayların kale dışında cereyan ettiği anla şılmaktadır. İşte şehzade Ahmed, Afyon'dan Ankara'ya çekilirken belki de kendi sine zorla tabi kılman bu şehre uğradığı vakit aynı kadı, kale muhafızlarının uyar masına rağmen, onu karşılamış ve yeniden "il'e ve vilayete salgın salmıştı. Fakat şehzade Ahmed buradan Ankara'ya hareket ettikten sonra Yavuz'un öncü kuvvetleri komutanı Tür A l i Bey, Sivrihisar dizdarına ve a'yanma gizlice mektup yazarak şeh zade Ahmed'e taraftar olanların te'dibini istemiş, bir taraftan da gönderdiği kuvvet ler vasıtası ile kadıyı ve kadı ile birlikte hareket edenlerden bir kısmını yakalamaya muvaffak olmuştu. Bak, Topkapı Sarayı Arşivi. 6631 (8). !
(47) Şehzade Ahmed'in Amasya'ya girip giremediği kesin olarak belli değildir. "Yavuz Sultan Selim nasıl Padişah oldu" adlı eserinin 138. sayfasında sayın Çağa tay Uluçay, şehzadenin şehre girmiş olduğunu gösterir bir ifade tarzı kullanıyor. Fakat aynı yazar aynı eserin 139. sayfasında Amasya beyi Mustafa Paşa şehri şid detle savunduğu için, şehzadenin Amasya'ya giremediğini ve samsun yakınlarından doğuya kaçtığını söylüyor. Bak, adı geçen eser, s. 139. Bazı kaynaklar şehzâde A h med'in sadece Amasya'ya kaçtığını yazıyorlar. Bak, Şükri, vrk. 9 a. Sa'düddin, 2, s. 226. Bazıları ise Amasya civarına gitti diyorlar. Bak, Âli, vrk. 231 b. Müneccimbaşı, vrk. 91 b. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Hân, s. 66. (48) Çağatay Uluçay, s. 136. (49) Rivayet edildiğine göre Ramazanoğlu, şehzâde Ahmed'e haber göndererek kendi taraflarına sessizce geldiği takdirde Bulgar beylerinin yardımı ile, muhalefet te bulunabilecek bir kısım Karaman beylerinin kılıçtan geçirilebileceğini, geri ka lanların itaat ettirileceğini ve bu suretle de Taş ilinde kalmanın mümkün olabilece ğini, icab ettiği takdirde de buradan kolayca Şam'a sığmılabileceğini bildirmişti. Bak, Topkapı Sarayı Arşivi. 6399 (10). Bu vesikanın metni yayınlanmıştır. Bak, Çağatay Uluçay, s. 137. (50) Çağatay Uluçay, s. 137.
S U L T A N SEÜM
g
İran'a g i t m e y e teşvik'edenlerin b i r i s i de oğlu M u r a d i d i . Çünkü b u şehzâ de tarafından gönderildiği söylenen b i r m e k t u p t a n , İran şahmın kendile r i n e 20 000 - k i g i l k b i r k u v v e t l e yardım edeceği ve b u yardımı a l m a k üzere şehzade A h m e d ' i n h e m e n E r z i n c a n ' a g i t m e s i lâzımgeleceği anlaşılıyordu ( 5 1 ) . K a r a m a n b e y l e r i d e o n u n İran'a sığınmasını d a h a u y g u n b u l m a k t a i d i l e r ( 5 2 ) . F a k a t ne K a r a m a n b e y l e r i n i n ısrarı, ne de oğlu Murad'ın t a h r i k l e r i o n u b u yola götürememiş, " T u r g u t o ğ u l a r ı , Mıdıkoğuliarı ve Eeyhanoğulları" m n da f i k i r l e r i n i d i k k a t e alan şehzâde A h m e d , M e m lûk Sultanı Gavrî'ye; S e l i m ' i n Osmanlı tahtım z o r l a ele geçirdiği n i , babasının ölümünün S e l i m tarafından hazırlandığı hakkında b i r takım şayialar dolaştığını, b u ölümden dolayı üzüntüsünün büyük olduğunu, ancak b u n d a n s o n r a babası y e r i n e k a i m o l a n Gavrî'n i n sağ olması ile teselli bulabileceğini v e Mısır'a sığınmak (53) i s tediğini bildirmişti ( 5 4 ) . F a k a t Gavrî'den müsait b i r cevap alamadı ( 5 5 ) . B u .sebepten dolayı onun Dulkadıroğullarına sığınması v e oradan da ÇuY a v u z ' l a şehzâde kurova'ya g i t m e s i daha u y g u n nıütalea o l u n d u ( 5 6 ) . Ahmed arasın£; k. uyguiaınak üzere h a r e k e t e geçen şehzâde dakı m e k t u p ^ j ^ ^ Divriği üzerinden D a r e n d e ' y e gittiği, y a n i v a t a n sınırları dışına çıktığı saralarda, A n k a r a ' y a gelmiş olan kardeşi SeMm'e b i r m e k t u p gönderdi. B u m e k t u b u n d a A h m e d , em eski za m a n l a r d a n başlayan ve a l e m i n mahvoluşuna k a d a r sürecek olan b i r h a k vardır. O da, baibalan öldüğü v a k i t çocuklarının o n u n mamasından h a k t a leb e t m e l e r i d i r . B e n de, sen d e b u (kaideye u y a r a k halk için h a r e k e t e geç t i k . F a k a t A l l a h m i r a d e s i s i z i n hükümdar olmanız 'imiş. B u sebepten yaşı nız küçük olmasına rağmen s a l t a n a t " s i z e nasib o l d u " . B u n d a n dolayı h a m d etmelisin. A n c a k " b u atıyye-i uzmâ ve m e v h i b e - i kübrânın şükran ö s i " o l a r a k birleşme y o l u n a g i t m e n i z v e düşmanlık göstermemeniz ge r e k i r d i . A m m a artık olan Oldu. Bana gelince, ne yalanız ne de ailemle b i r u
a r a r İ ! l u
i s i ) Çağatay Uluçay, 140. sayfadaki 7052 numaralı vesika. (52) Aynı vesika. (53) Çağatay Uluçay, s. 139. (54) Î. H. Uzunçarşılı, Memlûk Sultanlarının yanma iltica etmiş olan Osmanlı hanedanına mensup şehzadeler, Belleten, Cilt 17, sayı 68, s. 531. Bir rivayete göre de şehzâde Ahmed, Sultan Gavri'den, Selim ile aralarının bulunmasına tavassut edilmesini rica etmişti. Bak, İ. H . Uzunçarşılı, adı geçen makale. Tavassut hususun da herhangi bir vesikaya rastlanmadı. Fakat Selim'in saltanatı gasbettiğine ve Ah med'in Sultan Gavri'ye baba diye bitab ettiğine ait vesika mevcuttur. Bak, Çağatay Uluçay, 138. sayfadaki 2667 numaralı vesika. (55) İ. H . Uzunçarşılı, Memlûk Sultanlarının yanma iltica etmiş olan Osmanlı hanedanına mensup şehzadeler, Belleten, Cilt 17, sayı 68, s. 531. (56) Çağatay Uluçay, s. 140.
10
YAVUZ
SULTAN
SELİM
ütote Şam'ıa veya d o ğ u y a sığınmayı d o ğ r u b u l m u y o r u m . Z a t e n b u gskıldek i b i r h a r e k e t s i z i n şanınıza d a lâyık değildir. Kaldı k i b ö y l e b i r h a r e k e t daha sonrası i o i n b i r f e s a t d a doğurabilir. H a l b u k i , K a r a m a n e y a l e t i bana v e r i l d i k t a k d i r d e hayatımın sonuna k a d a r tarafınıza asla b i r m u h a l e f e t gösterilmeyecektir, d i y o r d u ( 5 7 ) . Şu m e k t u b u n incelenmesinden anlaşılı y o r k i şehzade Ahnıed, eskiden olduğu g i b i bütün A n a d o l u ' y u degıl, sadece K a r a m a n e y a l e t i n i i s t i y o r d u . F a k a t k e n d i s i n e r a k i p olabilecekleri o r t a d a n kaldırmaya (kararlı görünen Y a v u z , o n u n bilhassa K a r a m a n d a kalmasına razı olamazdı. Günkü öteden b e r i Karamıan b e y l e r i y l e , Toros'lrın k u z e y ve hattâ güneyinde b u l u n a n t o p M u k t a d a n b ü y ü k b i r kısmanın Ahmeıd'e t a r a f t a r olduğunu b i l m e k t e y d i . Esasen A h m e d ' i n Karaman'ı i s t e r k e n böyle b i r şey düşünmüş olması d a m a n t i i k s a h i b i h e r insanın aklına gelebilen b i r k e y f i y e t t i . F a k a t A h m e d ' i n isteği başka b i r y e r için d a h i olsa Y a v u z ' u n b u n u k a b u l edeceği düşünülemezdi. Çünkü o, amcası Cem sultanın Os manlı tahtını !ic v e dış o l a y l a r l a nasıl sarstığını ve babasının y ı l i a n » b u yüzden nasılI h a r e k e t s i z k a l m a y a m e c b u r olduğunu b i l i y o r d u . O n u n için k e n d i tahtım ve kendisinden sonra o t a h t a o t u r a c a k olan oğlunu bütün r a k i n l e r i n d e n kurtarmayı b i r v a z i f e s a y ı y o r ve b u s u r e t l e de f e t i h l e r için düşündüğü geniş plânlarını u y g u l a r k e n h e r h a n g i b i r e n g e l i n içte v e dışta k e n d i s i n i meşgul e t m e m e s i n i sağlamak i s t i y o r d u . B u n d a n dolayı 1512 e k i m i n d e (918 şaban ayının avalinde) A n k a r a ' d a n a ğ a b e y i A h m e d ' i n m e k t u b u n a verdiği c e v a p t a : istediklerimizin hiç b i r i s i hiçbir s u r e t l e k a b u l edile mez Z a t e n birkaç günlük ömür için b i r f i t n e ve fesad çıkararak m e m l e k e t i h a r a p etmektense A l a h ı n t a k d i r i n e b o y u n e ğ m e k e n i y i b i r h a r e k e t tarzı olur. Böyle yapıldığı, y a n i h u s u m e t t e n e l çekildiği ve b i r Müslüman m e m l e k e t i n d e o t u r m a h a l i fcabaıl edildiği t a k d i r d e aramızda düşmanlıktan hiçbir eser k a l m a y a c a k v e (ihtiyaçlarınız t a m a m e n karşılandığı g i b i " b u t a r a f t a k a l a n mühimmatınız d a h i r i a y e t " olunacaktır. A k s i t a k d i r d e A l l a nın i r a d e s i ne ise o olacaktır d i y o r d u ( 5 8 ) . B u mektuplaşmaların yapıldığı sıralarda i d i k i y u r t içinde şehzade A h m e d ' i n t a h r i k ettiği i s y a n söndürülmüş ve şehzade A h m e d ' d e a m i r dı şına kaçmıştı, işte b u netice hasıl oluncaya k a d a r Y a v u z A n k a r a ' d a kaldı. (57) Bu mektup, Manisa Muradiye kitaplığında 2779 numarada kayıtlı olan bir kitabın 4 8 - a varakadadır. Sayın Çağatay bu mektubu, kaynak olarak kullandığı mız eserinde metin olarak vermekte ise de en önemli bir cümlesini yazmamaktadır. Ben noksan olan bu cümleyi parantez içinde kullanarak metni tamamlıyorum. "Mercû ve mütevekka'dır k i gayre ihtiyaç gösterilmeyip (varup Rumil'de Karaman himmet oluna k i anınla zindegâni idüp mâdâme k i kayd-i hayatta (?) olavuz, hiç bir defa) muhalefet ve muânedet vâki olmaya". Bak, Çağatay Uluçay, s. 140. (58) Çağatay Uluçay, 141. sayfadaki 12277 numaralı vesika.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
11
B u süre içindedir k i A n a d o l u ' n u n m u h t e l i f bölgelerinde b u l u n a n şehzadeler A n k a r a ' y a gelerek Y a v u z ' a ditaaülarmı v e telbriklerimi bildirmişler, böylece Vezîr-i a' am onun iltifatlarına m a z h a r olmuşlardı ( 5 9 ) . Öte t a r a f t a n , PaTa^m^eşeh ™ e d ' i n t a m a m i y l e zararsız b i r hale geldiğine zadelerin öldü™ § olmahdır M , Padişah, Davudpaşaoğlu Mustafa rüimesi. Paşa'yı A m a s y a sancak beyliğine t a y i n ve T ü r Âlî B e y ' i de sınırları m u h a f a z a e t m e y e m e m u r ederek k e n d i s i kışı geçirmek üzere 23 Kasım 1512 de B u r s a ' y a geldi ( 6 0 ) . O n u n B u r s a ' y a ge lişi b e l k i b i r a z d a ihtiyatsızca b i r h a r e k e t olmuştu. Çünkü Padişahlık dâ vasında olan şehzade A h m e d , b i r müslüman m e m l e k e t i n d e oturursan ihtiyaçların karşılanacaktır, sözleriyle e l b e t t e t a t m i n edilemezdi. Kaldı k i şehzade A h m e d ' i n Osmanlı imparatorluğu içinde taraftarları pek çoktu. D a h a önce .de söylendiği g i b i K a r a m a n b e y l e r i n i n çoğu i l e T o r o s l a r d a ve hattâ Çukurova'da o t u r a n b e y l e r o n u yakından desteklemekteydiler. A y rıca Osmanlı devlet adamlarıyla ve b u anada bilhassa v e z i r - i a z a m M u s t a f a Paşa i l e mektuplaştığı d a söylenmekte i d i . Gerçekten, s u l t a n I I . Bây e z i d ' i n sadrazamlarından olan ve Şah k u l u i l e yaptığı savaşta şehit düşen A l i Paşa i l e , sonradan aynı m a k a m a gelen vezir M u s t a f a Paşa'nın, şehzade A h m e d ' i t a h t a geçirmek arzuları öteki devlet erkânından'çok f a z l a i d i , " L e y i ü nehâr efkârları oıl kâra m e v k u f d u , suibıh u Şâm ihtimamları b u işe m a s r u f d u " ( 6 1 ) . F i l h a k i k a Pâdişalh'ı, Ikışı geçirmek üzere, B u r s a ' y a g i t m i y e i k n a ' eden V e z i r - i a'zaan M u s t a f a Paşa'nın (62) şehzade Ahmed°ile m u h a b e r e ettiği ve hattâ mektuplarından b i r i s i n i n Y a v u z ' u n eline geçtiği bazı k a y n a k l a r d a kaydolunmaktadır ( 6 3 ) . Güya b u m e k t u p t a M u s t a f a Paşa, şehzade A h m e d ' e , biz A n k a r a ' d a n ayrılıp B u r s a ' y a gittiğimiz v a k i t siz de hemen sancağımız olan A m a s y a ' y a yürüyünüz. Çünkü S e l i m t a r a fında b u l u n a n aslkeniaı bütünü s i z i n g e l m e n i z i sabırsızlıkla bekliyorlar. Ben de s i z i n m u t l a k a hükümdar olmanızı isteyenlerdenim, b u h u s u s için e l i m d e n g e l e n i yapıyorum. B u h a l gerçekleşmeden A l l a h ' b e n i m canımı almasın, d i y o r d u ( 6 4 ) . Böyle b i r m e k t u b u n yazılıp yazılmadığını, yazıldı i s e ele geçip geçmediğini k e s i n o l a r a k söyieyemiyoruz. A n c a k Mustafa Paşa'nın, şehzade A h m e d tarafını tuttuğunu b i l e n Y a v u z o n u n h a r e k e t 2
§
e
h
m a !
z
â
d
e
A i
1
(59) Kemal Pasa - Zâde, defter 9, vrk. 29 a. (60) Çağatay Uluçay, s. 142. (61) Kemal Paşa - Zâde, defter 9, vrk. 15 b. (62) Mustafa Paşa "a'dâ'gürîzân olup şimdengeru pervâ kimdendir deyu zara fetle" Padişah'ı Bursa'ya gitmeğe ikna' eyledi. Bak, Zaîm Mir Mehmed Kâtip vrk 256 a. (63) Zaîm M i r Mehmed Kâtip, vrk. 256 a. (64) Aynı eser, vrk. 255 b.
12
YAVUZ
l e r i n i pek yakından i z l i y o r d u . İşte b u sıralarda .idi k i Pâdişah'ın şüphele r i n i artıran hadiseler m e y d a n a •geldi B u n l a r d a n b i r i , şehzade A h m e d ' i n A m a s y a ' d a b u l u n a n ailesini g e t i r m e k üzre Padişah tarafından gizlice g ö n derilmiş olan süvâri k u v v e t i n i n p u s u y a düşmesi i d i . Gerçek b i l i n m e m e k l e beraber» herkes b u olaydan M u s t a f a Paşa'yı s o r u m l u t u t u y o r ve başarısız lığı, onun şehzade A h m e d ' i daha önce d u r u m d a n h a b e r d a r etmesi sebebine bağlıyordu ( 6 5 ) . Olaylar n e suretle c e r e y a n ederse e t s i n gerçek olan şudur k i , Y a v u z ' u n A n k a r a ' d a n ayrılarak B u r s a ' y a geldiği kasım ayı içinde* şeh zade A h m e d ' i n d e i k i b i n süvâri i l e K e m a h ve N i k s a r üzeninden y ü r ü y e r e k Amasya'yı bastığı, şehri zaptettiği, sancakbeyi D a v u d Pasa oğlu M u s t a f a Paşa'yı esir ettiği (66) ve hattâ o n u k e n d i s i n e vezir yaptığıdır. O n u n cesaretle A m a s y a üzerine yürümesine sebep, b i r t a r a f t a n Y a v u z ' u n B u r s a ' y a çdkilmesd öte t a r a f t a n d a "paşalardan v e cümle b e y l e r v e ağa l a r d a n ve kapuihalıkı'nm atkı v e yaya'sından" aldığı m e k t u p l a r d a " s a l t a n a t s i z i n d i r " d e n i l e r e k d a v e t edilmesi olmuştur ( 6 7 ) . B u s u r e t l e A m a s y a ' y ı yemden ele geçiren b u şehzâde'ndn dağıttığı b o l p a r a l a r , askerlerden b i r kısmının d a o n u n tarafına geçmesine sebep o l d u ( 6 8 ) . Y i n e b u sıralarda i d i k i sınırların korunmasına m e m u r edilmiş o l a n T u r A l i B e y , civarın i l e r i g e l e n l e r i y l e k e n d i yanında b u l u n a n R u m e l i B e y l e r i n i n şehzâde A h m e d tarafına meylettiğini görmüş] (69) ve acele Padisah'ın y a n m a gelerek d u r u m u i z a h etmişti. B u n d a n başka A n a d o l u halkından b i r kısmı nın şehzade K o r k u d ' u s a l t a n a t a lâyık gördükleri M t i î m e ğ e başlandı ( 7 0 ) . İşte b u rahatsız e d i c i h a b e r l e r sorumdadır k i V e z i r i a'zam M u s t a f a P a şa'yı öldürtmüş olan Padişah (71) "iislâh-ıi âlem ve nazm-ı umûr-ı benî (65) Hammer, 4, s. 103. (66) Sa'düddin, 2, s. 229. Müneccimbaşı, vrk. 91 b. Âlî, meseleyi su suretle izah etmektedir: Şehzade Ahmed, Amasya'nın Davud Paşa oğlu Mustafa Paşa'ya veril diğim duyduğu vakit Malatya'da arkadaşlarına, biz babamızın memleketini almağa çalışırken kendi sancağımızı bile elimizden kaçırdık. Bu şekilde yaşamaktansa ölmek hayırlıdır diyerek onları gayrete getirmiş ve Amasya baskınını hazırlamıştı. Bak Ah, vrk. 231 b. (67) Ç. Uluçay, 192. sayfadaki 2667 numaralı vesika. (68) Sa'düddin, 2, s. 229. (69) rak eski tarafına (70)
Müneccimbaşı, vrk. 91 b. Şehzade Ahmed, Rumeli Beylerine mektup yaza ahıdlerini hatırlattı. Bundan dolayı, sözlerinde duran bin kadar adam onun geçti. Bak, Şükrî 9 b. Şükri vrk. 9 b.
v, 5 : - ? ' > a ş ı , vrk. 104 a. Mustafa Paşa'nm öldürülmesi sebebi belli değildir. Alî'ye göre o, Sultan Cem'i zehirli bir ustura ile öldürdüğü için lavuz, amcasının katilini yaşatmak istememiştir. Bak, Âlî, vrk. 262 b. V r k
26
b
M ü n e c c i m l
YAVUZ
S U L T A N SELİM
SULTAN
13
SELİM
âdem icün" beş şehzadenin de B u r s a ' d a aynı cezaya çarptırılmalarını em r e t t i ( 7 2 ) . B u n l a r , şehzade S u l t a n M a h m u d ' u n oğulları M u s a , O r h a n . Effiîr ile Alemşah'ın oğlu O s m a n ve Şehinşah'm oğlu M e h m e d B e y l e r d i . B u suretle Y a v u z , babasına vermiş olduğu sözü tutmamış, y a n i d u r u m u k e n d i s i için t e h l i k e l i görür görmez v a ' d i n i unutmuş, suçluyu, suçsuzu ayır mak lüzumunu duymamış ve sadece tahtı r a k i p s i z h a l e g e t i r m e y i t e k v a gehzâde K o r - aife saymıştır. B u sebepledir k i M a n i s a ' d a b u l u n a n şehk u d ' u n şüphel :
zâde K o r k u d d a k e n d i s i n i ölümden kurtaramadı. H a l b u k i Y a v u z ' u n hükümdar ilân edildiği esnada İstanbul'da b u
hareketleri.
l u n a n şehzade K o r k u d ( 7 3 ) , ona sadık kalacağına d a i r söz vermiş, Selim de, m u h a l e f e t edilmediği müddetçe r a h a t v e m ü r e f f e h b i r -hayat geçirebi leceğini k e n d i s i n e v a ' d etmişti. B u n u n l a beraber K o r k u d ' u n h u z u r s u z l u k içinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Çünkü herşeyden önce Y a v u z ' u n v e r d i ği söze .sadak kalıp kalamayacağı b e l i değildi. A y r ı c a o n u n haşin tabiatı da kendisince herhalde b i l i n i y o r d u . B e l k i d e bunları d i k k a t e aldığı içindir k i İstanbuil'dan ayrılıp sancağına h a r e k e t ettiği z a m a n Yavuz'dan, M i d i l l i adasını istemişti. Boı t a l e b i y a p a r k e n elbette b i r
düşüncesi vardı. B u n u
sadece gelir bakımından mı istemişti, yoksa başına nasıl olsa b i r felâket geleceğini düşünerek, b u r a d a n Mısır'a v e y a amcası C e m g i b i başka, b i r üîke'ye kaçmağı mı düşünmüştü? B u n u şimdilik ikesin o l a r a k söylemeye imkân y o k t u r . A n c a k o n u n b u a r z u s u n e Padişah'ça n e de henüz o t a r i h lerde s a ğ alan i k i n c i Bâyezit tarafından o l u m l u Ikarşılıanmıştı
(74). B u
n u n l a b e r a b e r Y a v u z , i s t e d i k l e r i n d e n d a h a çoğunun verilebileceğini, ancak b i r a z sabırlı olması lâzımgafeceğini k e n d i s i n e b i l d i r d i . B u v a ' d , samimî ol masa bide t a m zamanında yapılması bakımından dilkkate ş/ayandı. Çünkü şehzade A h m e d isyanının d e v a m ettiği b u sıralarda K o r k u d ' u n , d a a y a k lanacağına
dair
zâde K o r k u d
bir
söylentiler mektupla
çoğalmıştı.
B i r an
Yavuz'a "tâife4
geldi
ki
e h l - i nifakın"
bizzat şehboş
dur
madığını ve a l e y h i n d e b i r ç o k şeyler uydurduğumu, b u n l a r a inanılmaması gerektiğini v e k e n d i s i n i n t a m b i r s a d a k a t içinde bulunduğunu b i l d i r m e k m e c b u r i y e t i n d e kaldı ( 7 5 ) . SeMım'iın b u m e k t u b a verdiği cevapta, kısaca, sen sözünde durdukça " b u eânibden asla endîşe"
e t m e m e l i s i n , denilmiş-
(72) Sa'düddin, 2, s. 229. Şehzadeleri "umûr-ı saltanata nizam vermek için öl dürttü. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 91 b. Şehzadeler İstanbul'da öldürüldüler. Bak, Hammer, 4, s. 104. (73) S. Tansel, s. 296. • (74) Ç. Uluçay, s. 188. (75) Feridun Bey, 1, s. 373.
14
YAVUZ
S U L T A N SELİM
tı ( 7 6 ) . A n c a k b i r i s i n i n sadafcattan, ötdkinin de t e m i n a t t a n bahsetmesine rağmen İM tarafın h u z u r s u z l u k içinde bulunduğu anlaş iimaktadır. Çünkü K o r k u d , şehzâde A h m e d ' e karşı topladığı k u v v e t l e r i , Selnı'le yapmış o l duğu anlaşma gereğince, dağıtmak mecburiyyethıde olmasına rağmen, şehzade Ahmed'ın tecâvüz edebileceği gerekçesiyle, b u yola gitmemiş Y a v u z ' u n b u h u s u s t a k i İsrarı karşısında bite b u n l a r d a n ancak b i r kısmım dağıtmıştı ( 7 7 ) . K o r k u d ' u n başka b i r # p h e i l h a r e k e t i de, M i d i l l i ' y i elde edemeyince, Teke ve Aladyye taraflarının kendisine v e r i l m e s i n i i s t e m e s i ıdı. H a l b u k i , v a k t i y l e kendisine a i t olan b u y e r l e r d e n o, sıhhatına elverişli olmadığını söyüyenelk ayrılmış b u l u n u y o r d u ( 7 8 ) . O n u n yeniden b u t o p r a k l a r a sahip olmak istemesini, b i r t e h l i k e v u k u u n d a , deniz yolu i l e başka b i r t a r a f a kolayca kaçma maksadına foağlamk mümkün olduğu g i b i i d a r e ettiği toprakların b i r a z d a h a genişletilmesi şeklinde y o r u m l a m a k m ü m kündür. A n c a k şehzâdenin b u g i b i i s t e k l e r i Y a v u z ' u n şüphelerini artır m a k t a n başka b i r sonuç v e r m e d i . B u sebeple, esas maksadı Osmanlı t a h tını r a k i p s i z bırakmak olan Y a v u z , k a n a a t i m i z c e K o r k u d ' u öldürme seSahte mektup, hepleri aramış ve b u sebebi y a r a t m a k üzere " ü m e r a ve sıpâh lisânından m e k t u p l a r i h t i r a ' i d ü p " (79) Korkud'un s a l t a n a t duygularını t a h r i k etmişti. B u m e k t u p l a r d a S e l i m ' i n k o r kunçluğundan şikâyet edilmekte v e k e n d i s i hükümdar o l m a k üze r e davet o l u n m a k t a i d i ( 8 0 ) . Bazı k a y n a k l a r m verdiği bilgiye göre, işte b u suretle aldatılan ve içi s a l t a n a t havası i l e d o l d u r u l a n K o r k u d , kendisine yapılan t e k l i f l e r e o l u m l u cevaplar v e r d i (81) ve y i n e b u k a y n a k l a r d a kaydedildiğinle g ö r e K o r k u d , b u işle i l g i l i o l a r a k adamlarından b i r i n i o t a r a f a göndereceğini b i l d i r e n m e k t u b u n u , k e n d i s i ne Padışah'm s a h t e m e k t u b u n u g e t i r e n z a t a t e s l i m eyledi ( 8 2 ) . Kaynakların verdiği b i l g i l e r e inanıldığı t a k d i r d e K o r k u d ' u n b i r t e r Korkud kaç.yor. fcip karşısında kaldığı anlaşılmaktadır. I g t e b u olaydan sonra Y a v u z , a v l a n m a k bahanesiyle acete B u r s a ' d a n M a n i s a üzerine y ü rüdü. O n u n yanımda o n b i n k i ş i l k b i r k u v v e t vardı. Beş günlük sıkı b i r (76) Aynı eser, s. 374. (77) Ç. Uluçay, s. 189. Şehzadelerin öldürülmesinden sonra aynı akıbetin kendi basma da geleceğinden korkan Korkud'un "sancak beylerini ikna ve yeniçerileri kendi tarafına celbetmek üzere her çareye tevessül" ettiği söyleniyorsa da (BakHammer, 4, s. 105) bugüne kadar Korkud'u suçlayacak bir vesika ele geçmemiştir' (78) S. Tansel, s. 269. ' (79) Sa'düddin, 2, s. 231. Müneccimbaşı, vrk. 92 a. (80) Alı, vrk. 232 a. Sa'düddin, 2, s. 231. (81) Âlî, vrk. 232. a. Sa'düddin, 2, s. 231. Müneccimbaşı, vrk. 92 a Vakayi-i Sul tan Bâyezit ve Selim Han, s. 68. (82) Sa'düddin, 2. s. 231.
YAVUZ
SULTAN
SELİM
15
yürüyüşten sonra M a n i s a ' y a g e l d i v e K o r k u d ' u n sarayını kuşattı ( 8 3 ) . F a k a t K o r k u t b i r m i k t a r gümüş v e a t a n a l a r a k P i y a l e adındaki adamı ite b i r l i k t e sarayın b a h ç e kapısından kaçarak k u r t u l m a y a m u v a f f a k oldu ve 20 gün k a d a r b i r mağarada g i z l e n d i ( 8 4 ) . Bütün araştırmalara rağmen bulunamadığı için Y a v u z o c i v a r d a d a h a f a z l a kalmamış ve gerekli t e d b i r l e r i aldıktan s o n r a B u r s a ' y a dönmüştü ( 8 5 ) . i l k t e h l i k e y i b u suretle a t l a t a n K o r k u d ' l a Piyale, Y a v u z ' u n çekilmesinden s o n r a g i z l e n d i k l e r i m a ğaradan çıkarak güneye d o ğ r u gizlice i l e r l e d i l e r . Maksatları s a h i l e i n e r e k "Frengıistân'a" g i t m e k t i ( 8 6 ) . O n u n için her t e h l i k e y i göze a l a r a k Teke i l i n e .gelebildiler ve y e m d e n b i r mağaraya, sığındılar. B u r a d a kaldık ları sürece münasebet kurdukları b i r köylünün getirdiği ekmek, z e y t i n ve m e y v e i l e geçinen K o r k u d i l e P i y a l e , b i r t a r a f t a n d a kaçmayı sağlamak üzere b i r g e m i t e d a r i k etmeyi düşündüler v e b u işi de aynı köylünün yapKorkud yakala- masını i s t e d i e r . T e k l i f i k a b u l eden köylü şehre g i d e r k e n nıyor ve öldü- K o r k u d ' u n atına binmişti, i ş t e b u h a l onların y a k a l a n m a rülüyor. gına, sebep o l d u . Çünkü esasen K o r k u d ' u n macerasından haberdar edilmiş b u l u n a n i l g i l i l e r , b i r köylünün b u k a d a r i y i cins b i r ata ve güzel eğer takımlarına sahip olamayacağım düşünerek o n u yakalamış, sıkıştırmış ve s o n u n d a k e n d i s i n e K o r k u d ' u n saklandığı mağarayı söyletmişlerdi. B u n u n üzerine sancak b e y i K a s ı m B e y , K o r k u d ' u sığındığı m a ğarada y a k a l a y a r a k d u r u m u Pâdişah'a bildirmiş, Pâdişâh da K o r k u d ' u n g e t i r i l m e s i n e Karaçinoglunu m e m u r etmişti (87) .KaraçLnoğlu i l e K o r k u d B u r s a ' y a doğru i l e r l e d i k l e r i b i r sırada Kapıcıbaşı S i n a n onları karşı ladı ve K o r k u d ' u Karaoinoğtandan teslim aldı. Siman A ğ a şehzadeye karşı çok i y i davranıyor v e hattâ k e n d i s i n i başına g e l e n felâketten dolayı teselli b i l e e d i y o r d u . Bütün y o l c u l u k esnasında P i y a l e ' y i ondan ayırmamıştı. E ğ rigöz'de b i r evde misafir kaldıkları gece şehzade i l e Piyale y i n e b i r arada i d i l e r . H e r -zaman olduğu g i b i şehzâde o n u n l a dertleşmiş, ağlaşmış ve so nunda da u y k u y a dalmıştı. İşte b u sırada muhafızlar, seni S i n a n A ğ a i s t i y o r d i y e r e k P i y a l e ' y i oradan uaaklaşbrdular v e K o r k u d ' u h e m e n boğdu l a r ( 8 8 ) . B i r a z sonra g e r i dönen Pıiyale e f e n d i s i n i n öldürülmüş olduğunu (83) Âlî, vrk. 232 a. Sa'düddin, 2, s. 231. (84) Müneccimbaşı, vrk. 92 a. (85) Sa'düddin, 2, s. 232. (86) Âlî, vrk. 332 a. Sa'düddin, 2, s. 232. (87) Sa'düddin, 2, s. 233. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 69. (88) Sa'düddin 2, s. 233. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 70. Boğulma olayı Eğrigöz'de oldu. Bak, Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 30 b. Korkud'u Karaçinoğlu öldürdü. Bak, Muhyittin Çelebi, s. 190. Piyale, Korkud'un yanından uzaklaş tırıldıktan sonra Korkud uyandırılmış ve ölüm kararı kendisine bildirilmişti. Bunun üzerine o, bir saat müsaade isteyerek Selim'i, hıyanetinden dolayı ayıplar manzum
16
YAVUZ
S U L T A N SELİM
•gördü. Büyük b i r teesür gösterdi ve hiçbir şeyle avunamadı. Omun telk tesellisi, B u r s a ' d a S u l t a n O r h a n türbesine gömülen K o r k u d ' u n türbedar lığını ölünceye k a d a r y a p m a k oldu. venîlİ 1 ^ 7 " ' '^beyi A h m e d ile o n u n te e o r " « k i m s e kalmamıştı. A n c a k A h m e d ko¬ , , , geçirilip o r t a d a n kaldırılabilecek b i r i değildi Çunku babası I I . Bâyezid tarafından d a h i hükümdarlığa lâvık -örülen b u şehzadenin (89) d a h a öncede söylediğimiz .gibi i m p a r a t o r l u k d a h i l i n d e her sınıf h a l k t a n çok taraftarı vardı. N i t e k i m y e n i d e n h a r e k e t e geçmek v e A m a s y a yı oşgaJ e t m e k üzere y o l a çıktığı v a k i t taraftarlarından b i r ç o k m e k t u p l a r almıştı ( 9 0 ) . B u t a r z d a k i m e k t u p l a r Amasya'yı işgalinden sonra d a d e v a m e t t i . A n c a k b i r ç o ğ u Y a v u z tarafından yazdırılan b u m e k t u p l a r d a Y a v u z ' u n zulmünden şikâyet e d i l i y o r , şehzadelerin ve V e z i r i azam M u s t a f a Paşamın öldürülmesi t e n k i t o l u n u y o r , halkın Y a v u z ' d a n so ğuduğu, k e n d i s i i l e Y a v u z arasında b i r savaş o l u r s a a s k e r i n Y a v u z ' u t e r kederek k e n d i tarafına geçeceği foeMrtâiyordu ( 9 1 ) . A h m a d ' i n b u m e k t u p l a r a verdiği cevaplar ise pek e n t e r e s a n v e v a ' d l a r l a d o l u i d i . Bunların e n iyi mısa ı m teşkil eden ve 1512 yık aralık ayında y a y a ' l a r a yazılmış o l a n bar m e k t u b u n d a o, Padişah olduğu t a k d i r d e , t e r f i ' e t t i r i l e c e k l e r i m : « l ü l e l e r i n i n artırılacağım ve babası tarafından yapılan"in'âm"dan d a h a f a z l a sının yapılacağını, A l l a h adına a n d i ç m e k s u r e t i y l e o n l a r a v a z e d i y o r d u ( 9 2 ) . işte şehzade A h m e d b u şekildeki mektuplaşmalardan ve gelen m e k Ş
g
0
Ç İ y
I
u
a
y
f
c
a
Ü
c
i
n
d
n
İ
d
S
a
e
l
İ
m
6
r a J c i p
0
İ
a
r
a
k
n
e I e
YAVUZ
17
S U L T A N SELİM
tunların bütününü gerçek saydığından dolayı d u r u m u n u n sağlamladığını k a b u l etmiş ve oğlu Osman'ı A m a s y a ' d a v e k i l bırakarak 29 ocak 1512 de Y a v u z ' l a vuruşmak üzre h a r e k e t e geçmişti ( 9 3 ) . Önceleri o n u n K a r a m a n B e y l e r b e y i K e m dem P a s a ' n m üzerine yürüyeceği d u y u l d u ise de sonra dan Tosya'da b u l u n a n Bıyıklı M e h m e d A ğ a ' y a karşı yöneldiği görüldü (94) Yanında 1500 kişilik b i r k u v v e t vardı. B u n l a r l a Bıyıklı M e h m e d iö-8'mn A h m e d Cavus idaresindeki, k u v v e t l e r i n i Hüseyinâbâd'da y e n d i k t e n sonra Osmancık'a gelmiş, f a k a t Ikale'yi alamayarak, oradan. T o s y a üze r i n e yürümüştü Yanında y e t e r sayıda, k u v v e t bulunmadığı için. T o s y a yı terkederek A n k a r a ' y a çekilmek z o r u n d a k a l a n Bıyıklı M e h m e d A ğ a , b u d u r u m karşısında Padişah'tan yardımcı k u v v e t l e r i s t e d i ( 9 5 ) . İşte b u başa rılar b i r t a r a f t a n şehzâde A h m e d ' i n güvenini artırmış, b i r t a r a f t a n da k u v v e t l e r i n i n çoğalmasına sebep olmuştu. B u n d a n dolayı o, A n k a r a yı ı geçirdikten sonra 20-30 b i n kişilik b i r k u v v e t i n başında Seyyıd Gazi - Eskişehir y o l u ile İnönü'ne geldi v e b u d u r u m u i l e başarı sağlıyacae
e
klrındaşımm hakikat-Pahvâli sizTrüTûm olub ve evvelden benim size itimad-i tammım olduğu sebebden sizi gereği gibi riâyet eylemek tamam maksudumdur. A.lâ ve k a t a size incinmem yoktur. Eğer şöyle k i bir garez ehh tamesne benden muhalif kelâm nakl itdi ise inanmayasız k i v'AUahi-el-azîm benim size incinmem yoktur sizden hoşnudum. Hâk sübhânehu ve teâlâ inayetinde muradım hasJ ol dukta yayabaşlarma ağır çatma virüb umrelerini 25 er akçe eyleyem ve to ın\m ittüğüm ağır çatma olub hazinedarlık aldırmayanı. Ve sizden boıuge dkmaya muhâl o anları sipahi ve silâhdâr bölüğüne çtkarub, sipahi bölüğüne çıkanlara 2 . şer a £ e ve silâhdâr bölüğüne çıkanlara 18 er akçe ulufe idem. Ve tımara çıkanlara 15 er bin akçelik timar virem ve bölüğe ve timara çıkmayanların ulufelerim 10 ar akçe idem ve evvel defa 3 er bin akçe idüb sonra merhum babam m a m ıtdugunden aahi ziyade in'âm idem ve sekban ve zağarcıya şimdiye değin tolayı kemha vrrulurmiş ben münakkaş virem ve merhum babam zamanında vırılen çuhadan i y i çuka v i 4 n Ve cayır taleb ider imişsiz, virilmez imiş. Murad idindıgınız yerden ç a r v i rem. Fi'l-cümle karındaşım gibi benden hilâf-i vâde sâdır olmaya ve her hususta merhum Hudâvendigâr zamanından ziyade riâyet billahi'l-kaviyyil-kadîm k i bu ahd ü peymâne muhalefet ıtmıyem. VAllahu ala ma ekulü vekil feleyse lil-hulf-illâhi sebil. Ve siz dahi bu ahid-nâme-ı şerifin cevabın itimad ittiğiniz ademle gönderdikten sonra dâima ahvalinizin s u r e t a ıl am ıdub a n b a l z ı eksik itmiyesiz. în-şâ'-Allah ül-azîz şöyle val, sene seman aşere ve tis'a mie. Bi-mekam-i Amasya". Bak, Zanf Ongun Tanh Vesikaları, Cilt 2, sayı 9, s. 166. Bu vesikanın Başvekâlet arşıvmdekı numaras! 3062. E. dir. 0
Mr mektup yazdı. Semn'kardeşinin öldürüldüğünü â ^ u f r T C e bu mektubu okuduğu" irinT -l T - Korkud'un mağarasmı haber veren lerin de öldürülmesini emretmişti. Bak. Hammer, 4. s. 106. Kemal Paşa-Zâde h u oıay ıçm aşağıdaki tarihi düşürmüştü. K
S
TO
3
m
a
t
S
m
t u t u I m a s l n l
"Kani Korkud Han şevket ile Misli bulunmaz idi • dünyâde Hâsılın yıktı nar-ı hasret ile Harmen-i ömrini virüp bâde Dedi hâtif vefatına tarih Meskenin ola arş-i â'lâda" Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 31 b. (89) S. Tansel, s. 286. (90) Bak, s. 11. (91) Âlî, vrk. 232 b. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 70. (92) Şehzâde Ahmed'in yayalara gönderdiği mektub şudur: "Mefahir ül-emsâl vel-akran yaya yoldaşlar zide kadrühûm, Tevkî-i hümâyûn vâsıl ohcak maz lum ola kı bundan evvel li - maslahatın serhadd-i memlekete varmak vecih gormuş ,dun. El-hâletü hâzihi mütevekkilen ala'Allâhi teâlâ avdet idüb mahrû=e-, Amasya dan gelüb ol canibe teveccüh itdüm. imdi el-hamdü li-llâhi ve'l-minne-
yl
^^TÎV™
S
(93) Ç. Uluçay, s. 193. (94) Ç. Uluçay, s. 193. (95) Ç. Uluçay, 195. sayfadaki 6532 numaralı vesika. 2
YAVUZ
18
ğını k a b u l ederek k e m e n B u r s a üzerine yürüdü. F a k a t casusları vasıtasıyle A h m e d ' i n 'bütün h a r e k e t l e r i n d e n h a b e r d a r o l a n Yavuz, b u serî' i l e r leyişi d u r d u r m a çarelerine başvurmuş v e i l k t e d b i r olarak Bıyıklı M e h med A ğ a i l e A n a d o l u Beylerfoeyisi M u s t a f a Paşa'yı b i r kısım k u v v e t l e r l e onlara karşı göndermişti ( 9 6 ) . Şu anda d u r u m h e r h a l d e çok k r i t i k t i . Çün kü Y a v u z 1513 nisanında oğlu Süleyman'a B u r s a ' d a n gönderdiği b i r m e k t u p t a , işin çek önemli olduğunu, acele İstanbul civarına gelmesini ve o r a da i k i n c i b i r e m r e i n t i z a r e t m e s i n i b i l d i r d i k t e n s o n r a k e n d i s i n i n de 4 n i sanda Bursa'yı terlkederek A h m e d ' i n üzerine yürümüş olduğunu i f a d e ediyordu (97). Yenişehir savaşı Şe'nızMe A h m e d E r m e n i derbendine geldiği sıraiarve şehzade- Ah- fa Y a v u z İnegöl taraflarında i d i . A n c a k şu anda A h m e d med ın oldurul- . . . . me«. ^ A ™! ' olmuştu. Çünkü kendi, t a rafına geçeceği dalha önce bildirilmiş olan k u v v e t l e r d e n henüz b i r esler y o k t u . A c a b a A h m e d ' e v a k t i y l e gönderilmiş o l a n m e k t u p l a r baştan aşağı u y d u r m a mı i d i ? Y o k s a Y a v u z ' u n yananda toplanmış o l a n k u v v e t l e r d e n A h m e d ' tarafına g e ç m e k isteyenler fırsat mı bulamamışlar dı ? B u n u k e s i n olarak b i l e m i y o r u z . Gerçek o l a n şudur k i , Y a v u z ' u n k a r şısında -çok zayıf d u r u m d a kaldığım a n l a y a n şehzade A h m e d , Eskişehir'e doğru çekilmek z a r u r e t i n i d u y d u . F a k a t Y a v u z u n k u v v e t l e r i o n u n peşini bırakmamış v e k e n d i s i n i yakından izlemeye başlamışlardı. B u n u n üzerine o, yön değiştirerek İznik tarafına kaçmak i s t e d i i s e d e sonunda Yenişehir Ovasında savaşı k a b u l e t m e k m e c b u r i y e t i n d e kaldı ( 9 8 ) . 15 n i s a n 1513'te (27 m u h a r r e m 919 d a ) başlayan (99) b u savaşın i l k anları şehzade A h med için ümit v e r i c i i d i . Çünkü o n u n k u v v e t l e r i A n a d o l u a s k e r i n i d a ğ ı t mış ve hattâ onları t a k i b e koyulmuşlardı. F a k a t b u d u r u m u düzeltmek üzere yardıma gönderilen v e Dulkalkinoğlu i l e Kırımı hanının oğlu Saadet G e r e y ' i n komutasında b u l u n a n S e l i m k u v v e t l e r i m i n , şehzade A h m e d k u v v e t l e r i n i y a n t a r a f t a n kuşatmaları A h m e d ' i n felâketini t a c i l eyledi, ( 1 0 0 ) . Büyük b i r h e z i m e t başlamıştı. Şehzade A h m e d d e a s k e r l e r i y l e b e r a b e r İ Ç 1 1 1
l d e
YAVUZ
S U L T A N SELİM
1 1
nialsı11
(96) Hammer, 14 nisan 1513 de Uludağ civarında şehzade Ahmed kuvvetlerinin galibiyeti ile sona eren bir savaştan bahsetmektedir. Bak, Haımmer, 4, s. 107. (97) Ç. Uluçay, 197. sayfadaki 6185 numaralı vesika. Şükrî, Padişah'm Bıyıklı Mehmed Ağa ile Anadolu Beylerbeyisini şehzade Ahmed'e gönderdiğini, bunların şehzade Ahmed'e tabiiyetlerini arzettiğini, onu Selim üzerine yürümeye ikna ettik lerini ve bu suretle kendisini tuzağa düşürdüklerini yazmaktadır. Bak, Şükrî v r k 10 b. (98) Âlî, vrk. 233 a. (99) Ç. Uluçay, s. 197. (100) Âlî, vrk. 233 a. Sa'düddin, 2, s. 236.
S U L T A N SELİM
19
kaçıyordu. F a k a t b u esnada atı yıkıldığı için Dukakinoğlu tarafından y a kalandı v e Kapıcı S i n a n A ğ a tarafından boğulark öldürüldü ( 1 0 1 ) . Ş e h z â d e AhU z u n süre Pâdişahhk arkasında koşan ve büyük met'in oğullan fofc kütle tarafından desteklenen A h m e d ' i n b u s u torunları.. öldürülmesinden s o n r a oğullarının d a o r t a d a n kalr dırıknası Y a v u z için lüzumlu görülüyordu. -Bu sebepten dolayı A m a s y a ' d a A h m e d ' e vekâlet eden şehzâde Osman üzerine h e m e n k u v v e t l e r sevkol u n d u . Sinop b e y i A h m e d i l e İskilip çeribaşısı M e h m e d Ağanın i d a r e s i n d e k i b u k u v v e t l e r l e Osman arasımda şiddetli savaşlar oldu ise de sonunda şehzâde Osman Amasya'yı bırakarak kaçmak m e c b u r i y e t i n d e kalmış f a k a t çeribaşı M e h m e d A ğ a tarafından yakalanmıştı (102).. B u şehzade 14 mayıs 1513 t e şehzâde A h m e d ' i n t o r u n u , y a n i şehzade M u r a d ' m oğlu M u s t a f a i l e b i r l i k t e boğuldu ( 1 0 3 ) . Şehzâde Osman'ın cenazesi İstanbul'a, Mustafa'nınlki de B u r s a ' y a gönderildi ( 1 0 4 ) . v e
r e t l g
' Hakkında hâlâ k e s i n b i r hüküm verilememiş o l a n v e f a k a t Türk t a r i h i n i n kaydettiği büyük insanlandan sayılan Y a v u z , d a h a f a z l a B u r s a ' d a k a l m a y a r a k Gelibolu üzerinden E d i r n e ' y e gitmiş v e orada, birçok h e d i y yelerle b i r l i k t e beklemekte o l a n yabancı d e v l e t l e r elçilerini k a b u l etmişti (105).
(101) Şehzâde Ahmed, kendisinin Yavuz'la görüştürülmesini istedi ise de bu isteği kabul edilmedi. Bak, Hammer, 4, s. 108. Ç. Uluçay, s. 197. Ahmed, Selim'in huzuruna götürüldü, sonra boğuldu. Bak, Âlî, vrk. 233 a. Sa'düddin, 2, 237. Ahmed öldürülmeden evvel "parmağından - kıymeti Rumeli'nin bir senelik vergisine mua dil olduğu rivayet edilen - bir yüzüğü çıkarıp değersizliğine bakmayarak bir yadigâr olmak üzere kabulü ricasiyle padişaha" verilmesini Sinan Ağa'dan istemişti. Bak, Hammer, 4, s. 108. (102) Ç. Uluçay, s. 198. (103) Topkapı Sarayı Arşivi, 6193 (10). (104) Şehzâde Osman, İstanbul'da ikinci Sultan Bâyezit camii avlusuna, Mus tafa da Bursa'da "Çelebi Mehmed'in oğlu Kasım türbesine gömüldüler. Bak, Ç. Ulu çay, s. 199. Ahmed'in oğlu Murad'm, Mehmed Çelebi adında başka bir oğlu daha ol duğu ve onun da öldürüldüğü anlaşılıyor. Bak, Ç. Uluçay, s. 199. Şehzâde Ahmed'in diğer oğullarına gelince bunlardan Murad İran'a sığınmış ve sonradan bazı olaylara sebep olmuştur. Bak, s. 32. İkincisi olan Süleyman 1513'te Kahire'ye gitti ve Sultan Gavrî tarafından çok ikram gördü. Biraz sonra başka bir oğlu yani şehzâde Alâüddin de Mısır'a gelmiş, o da i y i karşılanmıştı. Fakat Süleyman, gelişinden üç buçuk ay, Alâüddin de 4 ay sonra Tâûn'dan ölmüşlerdi. Kansu Gavrî her ikisinin cenâze töreninde bulunmuştur. Bak, İ. H . Uzunçarşılı, Memlûk Sultanlarının yanma iltica etmiş olan Osmanlı hanedanına mensup şehzadeler, Belleten, Cilt 17, sayı 68, s. 531-532. Şehzâde Ahmed'in diğer bir oğlu şehzâde Kâsım daha sonra Mısır'a sı ğınmıştır. Bundan ilerde bahsedilecektir.
YAVUZ
ÎKÎNCÎ B Ö L Ü M I Y A V U Z ' U N DOĞU
SİYASETİ
Y a v u z ' u n t a h t a geçtiği sıralarda Osmanlı Imparatoriuğundaki h u z u r s u z l u k ve A n a d o l u kızılbaşları Babasının son s a l t a n a t yıllarını ve m e m l e k e t i n düştüğü pe rişan d u r u m u b i r süre, v a l i bulunduğu Trabzon şehrinden endi şe ile t a k i p eden Yavuz, s o n u n d a babasını t a h t t a n i n d i r e r e k ve kendisine r a k i p olabilecekleri hiç m e r h a m e t göstermeden o r t a d a n kaldı r a r a k i m p a r a t o r l u k işlerini ele almıştı. B u şekildeki h a r e k e t , i m p a r a t o r l u k içinde sadece t e k b i r meselenin halledilişi y a n i Osmanlı tahtının r a kipsiz surette elde edilişi i d i . H a l b u k i babasının ona bıraktığı b u geniş i m p a r a t o r l u k t a , acele halledilmesi lâzımgelen sayısız meseleler vardı. Bunların h e r b i r i n i ele a l a r a k sebeplerini araştırmak, çarelerini b u l m a k ve b u n a göre m e m l e k e t i n sosyal bünyesinde b i r a z ferahlık y a r a t m a k ise, gerçekten güç b i r iş idi.. Çünkü, İkinci Bâyezid d e v r i sona e r e r k e n gevşemiş olan idareden türlü şelkileıide f a y d a l a n m a k istiyenler, k e n d i e m e l l e r i n i , çıkarlarım v e i d e o l o j i l e r i n i gerçekleştirmek üzre h e r t a r a f t a harekete geçmişler ve h e r çeşit halkın h u z u r ve sükûnunu bozmuşlardı. B u hâle sebep olanlar arasında, v e z i r d e n t u t u n u z d e v l e t i n en k ü çük görevlisine .kadar olanlar d a vardı. ıBu a r a d a en çok güvenilmesi i c a beden kadılar, müftüler, müderrisler, b i l g i n l e r , zâhidfer, müridler, s e y y i d olmayıp da s e y y i d l i k t a s l a y a n sahtekârlar d a ön s a f t a g e l i y o r d u . Halkın bilhassa b u n l a r d a n canı ç o k yanmıştı. Yapılan zulüm ve işkenceden k e n d i l e r i n i k i m i n kurtaracağını k e s t i r e m e y e n i m p a r a t o r l u k halkından b i r kısmı, b e l k i b u n d a n dolayı, b i r şehzadeye b i r kısmı d a diğerine h i z m e t e t t i l e r . Ayrıca b i r temi d a m e m l e k e t i başka b i r i d a r e altında k u r m a y o l u n da g a y r e t l e r harcadılar. P o l i t i k h a l l e r b i r t a r a f a bırakıldığı v e b u h u s u s l a i l g i l i olanlar i s t i s n a edildiği t a k d i r d e i h t i m a l , halkın bütününün maksadı, Çeşidi m e s e l e l e r zulümden k u r t u l m a k ve m e s ' u t b i r h a y a t a kavuşmaktı, uzermde çok O n u n için b i r kurtarıcı arıyorlardı. A l i b i n Abdülfcerim önem t ır j j g j ^ g (^) ^ u ji Ttarıcıyı Y a v u z ' u n şahsında bulmuş v e ÎU
rapor.
3
J1
ona verdiği geniş b i r raporla, m e m l e k e t i n d e r t l e r i n d e n b i r kısmına p a r m a k basmıştır. A l i b i n Abdüllkerim H a l i f e ' m i n arızasında şu n o k t a l a r üzerinde durulmaktadır:
S U L T A N SELİM
21
a) A l i b i n Abdülkerim H a l i f e ' y e göre kadılar fulkarânın hakkını ye m e k t e , " i s k a t - i salât" ve h a t t â rüşvet a l m a k t a , ölen b i r k i m s e n i n s e r v e t i b u n l a r , nâibler, yalancı tanıklar ve "ımıüteseyyMler" arasında yağmalan maktadır. B u sebeplerden dolayı, t o p l u m d a denge bozulmuş, b i r t a r a f t a n y o k l u k içinde kıvranan b i r h a l k kütlesi, ö t e t a r a f t a n çok _ m ü r e f f e h b i r zümre m e y d a n a çıkmıştı. A H b i n Abdülkerim H a l i f e b u h a l i ' ' b i r i t o k l u k t a n öle, b i r i y o k l u k t a n öle" d e y i m i y l e özetlemektedir ( 2 ) . Gerçi O s m a n lılarda rüşvet alma. işinin k e s i n o l a r a k h a n g i t a r i h t e başladığı b e l l i değil d i r . F a k a t b u d e v i r galiba en b o l a t a d ı ğ ı v e y i n e d e v l e t i n en b ü y ü k m a kamlarını işgal edenlerin v e b i r i n c i sınıf b i l g i n l e r i n b i l e rüşvet şüphesi altında bulunduğu b i r devredir. Çünkü i k i n c i b i r v e s i k a A l i b i n A b d ü l k e r i m B a l i f e ' y i t e ' y i d eder m a h i y e t t e d i r v e d a h a d a enteresandır. B u v e s i k a y a göre rüşvet a l m a k l a i t h a m o l u n a n zat İstanbul kadılığı ve kadıaskerl i k ide yapmış o l a n ünlü b i l g i n l e r d e n Mevlanâ Sarugürz'dür. Olay şu s u r e t le cereyan etmiştir: S e m e n d i r e v a l i s i Bâlî B e y i n zulmünden usanmış o l a n halk n i h a y e t b u adamın kötü h a r e k e t l e r i n i Y a v u z Selim'e duyurabilmiçferdi. Meseleyi önemle ele almış olan Y a v u z , o z a m a n İstanbul kadısı o l a n S a r u gürz'ü d a v e t ederek "senin i s t i k a m e t i n e i'tikadım vardır". G i t Bâlî b e y i n v e şikâyetçilerin d u r u m u n u incele, a n c a k k i m s e n i n tarafını t u t m a ve " b i r akçe ve b i r habbe alayım d e m e " d i y e t e m b i h t e bulunmuş, f a k a t b u n u n l a d a y e t i n m e y e r e k b i r şey allmayacağına K u r a n - i k e r i m üzerine y e m i n e t demiş ve böyle yaptırmıştı. Sarugürz ödevine b u s u r e t l e başlamış ise de Bâlî B e y ' i n t e k l i f ettiği 50 000 akçe karşısında yumuşamıştı. A n c a k Padişaha söz verdiği için b u n u alamayacağım' söylemişse de sonumda b u i k i z a t aralarında b i r anlaşmaya varmışlardı. B u n a g ö r e Sarugürz t a h k i k a t işini b i t i r d i k t e n sonra parayı alacaktı. İ ş t e şikâyetçiler b u şartlar a l tında d i n l e n d i v e t a b i i haksız çıkarıldı. G e r i dönen Sarugürz Padişjah'a b u
(1) A l i bin Abdülkerim Halife'nin kimliğini tesbit edemedim. Fakat onun çok bilgili bir kimse olduğu, Padişah'a her şeyi açık söyliyebilecek kadar metin bir ka raktere sahip bulunduğu, kötü olduğuna kanaat ettiği şeylerin iyiye doğru yönel tilmesi hususlarını Padişah'a tavsiye edebilecek kadar cesur olduğu ve Padişahla görüşmeyi umduğu dikkate alınırsa huzura kabul edilebilecek kıratta bir kimse olduğu anlaşılmaktadır. Sunduğu arızada o, yurdun türlü dertlerine parmak bas mış ve bu arada Kızılbaşlık meselesini de bahis konusu etmiştir. İlk bakışta çok mutaassıp bir zat olarak görünen A h Bin Abdülkerim Halife'nin raporu Topkapı Sarayı arşivinde 3192 numarada kayıtlıdır. Olayların anlatılış şekline göre bu arîza Yavuz'a, hükümdar oluşundan az sonra sunulmuştur. (2) Topkapı Sarayı Arşivi, 3192 (11).
22
YAVUZ
S U L T A N SELİM
y o l d a b i l g i v e r d i k t e n s o n r a ödevimin sona erdiğini k a b u l etmiş ve b u n d a n sonra Bâlî B e y ' i n t e k l i f ettiği 50 000 akçeyi almıştı ( 3 ) . V e r i l e n b u b i l g i n i n doğru olup olmadığı kestirilemez. F a k a t b i r a n -şu düşünülebilir k i İ s t a n b u l kadısı Sanugürz d a h i rüşvet şüphesi a l t o d a d ı r . Eğer böyle b i r h a l olmadı ise o t a k d i r d e de şöyle b i r mütalea yürütmek y e r s i z o l m a z : C e m i y e t o k a d a r bozulmuştur k i e n üstün vasıftaki insanları d a h i k i r l e t m e k t e n çekinmemektedir. Gene A l i B i n Abdülkerim H a l i f e ' y e göre kadılar, nâibler, subaşılar k a m i l e n b i r e r cinsî sapıktırlar. Kadıların b u h a l i n i " l û t î " k e l i m e s i i l e , a y rıca " v e kadılar d a h i hep azmıştır" cümlesi i l e i f a d e eden b u z a t " a z g u n ve b o z g u n âlimler, kadılar ve müderrisler ve müftiler" den ( 4 ) , s e y y i d olmayıp da s e y y i d l i k t a s l a y a n l a r d a n acı acı şikâyet etmekte ve şikâyetini "nıutesseyyidler elinden, mutaassıp şeyhler ve zahidler ve sûfîler ve m ü rıdler elinden a h , a h , a h k i m h e r g i z i h l a s tevekkülleri y o k t u r " d e m e k s u r e t i y l e (5) d i l e g e t i r m e k t e d i r . Görülüyor k i halkı doğru yala sevketmekle görevli olanların bütünü " a z g u n ve b o z g u n " b i r haldedirler. H a l b u k i m e m l e k e t i n köşe bucağında gerçek b i l g i n l e r ve kadılar b u l u n m a k t a v e f a k a t b u n l a r sefalet içinde yaşamaktadırlar. A l i B i n Abdülkerim H a l i f e ' y e g ö r e S u l t a n I I . B a y e z i d ' i n b i l g i n l e r e ve d i n adamlarına b i r takım ihsanları o l muştur. F a k a t b u i h s a n l a r d a h a z i y a d e İstanbul ve E d i r n e ' d e k i l e r i l e "müteseyyid ve müteşeyyih'a münhasır" kalmıştır, müstahak o l a n l a r bunıardan faydalanamamışlardır. S u l t a n , I I . B a y e z i d ' i n b u isabetsiz h a r e k e t i n i t e n k i t ederken A l i B i n Abdülkerim H a l i f e , s a n k i o yalnız İstanbul ile E d i r n e ' n i n Padişahı i d i , m e m l e k e t i n öteki kısımlarının "ulemâsı, s u l e hâsı ve fukarası ve gurabâsı kendünün değildi", b u n l a r l a meşgul olmadığı için gerçek mü'minler köşe b u c a k t a k e n d i b a l e r i n e terkedilmişlerdi de m e k t e ve Padişah i l e v e z i r l e r i n sosyal işlerle hiçbir z a m a n ilgilenmediğini, arasıra yapılan işlerin sadece p a r a y a ve maddeye i n h i s a r ettiğini, h a l b u k i Padişahlığın yalınız, m a l v e mıüllk işiyle i l g i l e n m e k demek olmadığını söyledikten s o n r a Bâyezid d e v r i erkânımın şimdiye k a d a r h e p b u y o l d a yürüdüklerini, onun için b u n l a r l a b i r iş görmenin mümkün oMadığıma ve h e p s i n i n değiştirilerek y e r l e r i n e i y i v e z i r l e r ve kadıaskerler t a y i n , e d i l mesi lâzım geldiğini i l e r i sürmekte i d i ( 6 ) . B i r t a r a f t a n da, öteden b e r i (3) Topkapı Sarayı Arşivi, 6304. (12). (4) A l i Bin Abdülkerim Halife bunlar hakkında "okuduğun tutmaz ve Kur'am işitmez (?) alimler elinden ve kadılar elinden ve fetvasını tutmaz müf tiler elinden ve takvasını tutmaz şeyhler ve sûfiler elinden..." demektedir. Bak, Topkapı Saray* Arşivi, 3192. (11). ' (5) Topkapı Sarayı Arşivi, 3192. (11). (6) Topkapı Sarayı Arşivi, 3192. (11).
YAVUZ
SULTAN
SELİM
23
övünülen adalet müessesesi b u t a r i h l e r d e artık t a m a m i y l e ters işlemekte ve şikâyetçilerin ıhakiı i s t e k l e r i rüşvet yüzünden y e r i n e g e t i r i l m e m e k t e d i r . ' b ) A l i B i n Abdülkerim H a l i f e , halkın türlü şekillerde soyulduğu bu devirden enteresan bazı örnekler v e r m e k t e ve bilhassa benmâk r e s m i de n i l e n b i r v e r g i d e n (7) halkın bıkmış usanmış olduğunu b e l i r t m e k t e d i r . Çünkü t i m a r sahibine ödenmesi lâzım gelen ve y u r d u n türlü bölgelerinde türlü şekillerde u y g u l a n a n b u v e r g i n i n toplamlısında büyük yolsuzluklar o l m a k t a ve b u s u r e t l e de i l g i l i l e r d e n alınan v e r g i çok ağırlaşmaktadır. A l i B i n Abdülkerim H a l i f e b u h u s u s u "bennâk derler ve karı <^) (kurâ?) hakkı derler, bennâk hakkım otuzüç akçe a l u r l a r . Hele hoş amma •bu" bennâk hakkı v i r e n kişinin beş o n oğlu olsa ( i k i k e l i m e okunamadı) derler h e r b i r oğlundan altı akçe ve on i k i akçe alırlar. Kâf i r l e r d e n ve oğ lancıklarından ( i k i k e l i m e okunamadı) i m d i lûtfidüb m e n ' idesiz" demek suretiyle (8) Pâdişah'a duyurmaktadır. c) B u n d a n başka aynı z a t , d a h a i l g i çekici ve h u k u k a aykırı düşen b i r m i r a s meselesine de talkılctnaktadır. Anlaşıldığına göre o t a r i h l e r d e b i r k i m s e öldüğü v a k i t , bırakmış olduğu t o p r a k l a r ne k a d a r geniş olursa olsun v e ne k a d a r işlenmiş b u l u n u r s a b u l u n s u n , ölenin .mirasçı o l a r a k oğlu yoksa, on kızı dahi olsa b u t o p r a k l a r ' üzerinde o n l a r a hiçbir h a k tanınma m a k t a v e toprakları b e y l i k arazîye katılmaktadır. A l i B i n Abdül k e r i m H a l i f e bu. hâli adalete u y g u n görmemiş o l m a k k i d u r u m u Pâdişah'a " b u , sultanım g a y e t zulümdür, o l y e t i m l e r şöyle fakîr aç kahırlar, ağlaşa ağlaşa kırılur giderler. Katî müşkil hâl, ziyâde euKimdür. Lûtfidüb Sul tanını b u zulmü kabilse r e f ' i d e s i z " d i y e r e k a r z e d i y o r d u ( 9 ) . d ) A l i B i n Abdüllkerim Halîfe, kamûn-nâmelere k a d a r girmiş b i r me seleden de yakınmaktadır, b u d a e v l e n m e k iıstiyen z e n g i n ve f a k i r d e n "oerdek d e ğ e r " v e y a " g e r d e k d e ğ d i " d i y e r e k alınan altmış akçedir. K a nûnııâme'lerde bulunmasına rağmen (10) A l i B i n Abdülkerim Halîfe b u (7) "Bennâk evli raiyyet demektir". Bak. H . İnalcık, Osmanlılarda raiyyet rü sumu Belleten, Cilt 23, Sayı 92, s. 589. "Elinde tam veya nim çift erazisi bulunma yan kâr ve kisbe kadir, evli, ayrı bir yerde oturan veya babası yanında oturan reaya ya bennâk" denilebilir. Bak, Neşet Çağatay, Reayadan alman vergi ve resimler, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt 5, sayı 5, s. 491. Tarih deyimleri ve te rimlerinden bu verginin hem evlilerden ve hem de bekârlardan alındığı, evlilerden on i k i akçe, bekârlardan dâ altı akçe olarak alındığı kaydedilmektedir. Bak. M . Zeki Pakalm, Tarih deyimleri ve terimleri sözlüğü, Bennâk maddesi. (8) Topkapı Sarayı Arşivi, 3192. (9) Topkapı Sarayı Arşivi, 3192 (10) Osmanlılarda gerdek resmi, alman bir vergidir. " B i r kız veya dul
(11). (11). resm-i arûs, arûsâne, âdet-i arûs adı altında kadın evlenirken kadı'ya verilen nikâh resmin-
24
YAVUZ
S U L T A N SELİM
v e r g i y i yadırgamakta v e onun h a n g i k i t a p t a veya nerede bulunduğunu sormaktadır. Şeriat hükümleri arasında b ö y l e b i r ş e y bulunmadığına, Pâdişâh da şeriat hükümlerinin dışında h a r e k e t 'edemeyeceğine g ö r e b u n u n m u t l a k a kaldırılması lâzımdır. Çünkü e v l e n m e k i s t i y e n şahs sadece 66 akçe vermekle k a l m a m a k t a ayrıca kadı için y i r m i beş, i m a m için b e ş , müezzin için i k i üç, mahalle kethüdası için b i r , asesbaşı için on, yiğit ( b i r k e l i m e okunamadı) için 20 akçe daha ödemektedir ( 1 1 ) . Bütün ömrü bo yunca 100 akçeye sahip olamayanların bulunduğu b i r t o p l u m d a b u parayı ödemeden evlenmenin mümkün olamayacağım, düşünmek cidden h a z i n d i r . Şu halde evlenme müessesesi de ötekiler g i b i halkı soymaktadır. .Garip olan şudur k i halkın rahatını bozan, o n a ızülüm y a p a n , elinde ve a v u c u n d a b u l u n a n h e r şeyi a l m a y a kalkışanlar h e r müessesede aynı şahıslardır. Y a n i kadılardır, d i n adamlaradır v e y a b e y l e r d i r . B u z e n g i n zümrenin yanı başında yalnız ödemekle yükümlü b i r h a l k sınıfı görülmektedir k i A l i B i n Abdülkerim H a l i f e , b u i k i sınıfı b i r b i r i y l e kıyaslamakta ve Padişah'a: " v e dalhi güzel sultanım v e s e l i m - i c i h a n canım, b u n e mânadır ' k i m b i r i t o k l u k t a n öle ve b i r i y d k l u k t a n öle. B u n u n ımânası n e d i r ? B u , h o d ayn-ı zulümdür. B u zulmü y i n e sultanım d e f ' i d e r " d e m e k t e d i r ( 1 2 ) . e) Rapor .sahibinin e n çok yakındığı h a l l e r d e n b i r i d e ulakların sebep olduğu h u z u r s u z l u k t u r ( 1 3 ) . U l a k hükmüne d a y a n a r a k uğradığı h e r yerde k e n d i n i ve atını besleten, gerektiği v a k i t , ikime a i t o l u r s a olsun, s a h i b i n i n rızası b u l u n s u n veya bulunmalsın; h e r şahsın atım .alma y e t k i s i b u b i den başka tımar sahibine veya sancakbeyi'ne verilen" vergiye bu ad verilmiştir. Bunun miktarı kız ve dul için değiştiği gibi bölgelere göre de değişmektedir. Bun dan başka kanunun maddesi "zimmîler (hıristiyanlar, yahudiler ve saire)" için de başka suretle uygulanmaktadır. Birçok vilâyetlerde bu vergi müslüman kızlar için S0 akçe, müslüman dul kadınlar için 30 akçedir. Bak, N. Çağatay, Reâyadan alman vergi ve resimler, D i l ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, cilt 5, sayı 5, s. 507. Şam'ın Yavuz tarafından işgalini müteakip bu verginin orada da uygulandığı ve bakirelerden 100, dul kadınlardan 75 dirhem vergi alındığı anlaşılmaktadır. °Bak, Richard Hartmann, s. 131. (11) "Bizim ey aziz Sultammuz, bu ne hikmettir, ne revâdır kim baylardan ve yoksullardan evlenür olsa gerdek değdi, elbette 66 akçe almak ne revâdır, bu ne k i tapta vardur ye nerede vardur? Kanun-i örfse Pâdişâhlar Kanun-i şer'-i Nebevi den taşra değildür. Fakir vardur, ömründe 100 akçe'ye mâlik olmaz. Altmış akçeyi gerdek değdi deyu alurlar ve 25 akçe resm-i kadı deyu alurlar ve 4-5 akçe imam hoce (hoca) (?) alur ve 2-3 akçe müezzin hoce (?) alur ve 4 akçe mahalle kethüdası ve 20 akçe yiğit (bir kelime okunamadı) alur ve 10 akçe asesbaşı alur. Ve imdi bu fakir bir pula malik değildir, nice itsün?" Bak. Vesika 3192 (11). (12) Topkapı Sarayı Arşivi, 3192 (11). (13) Ulak, devlete ait olan evrakı bir yerden bir yere götüren adama denir.
YAVUZ
SULTAN
SELİM
25
nan u l a k l a r öteden b e r i şikâyet k o n u s u i d i ( 1 4 ) . Karışık z a m a n l a r d a ise b u n l a r büsbütün z a l i m oluyorlardı. R a p o r d a n anlaşıldığına göre b u dev rede bunların zulmü .daha d a artmış aynı zamanda s a h t e l e r i de türemiş t i . Bunların yaptığı iş sadece halkı soymaktı (15) .İster h a k i k i s i i s t e r sah t e s i olsun bunların yaptıklarına b i r s o n v e r m e k mümkün olamıyordu. Y a vuz S u l t a n S e l i m g i b i korkunç b i r Padişah b i l e b u n l a r l a başa çıkamamış, b u yüzden dünyada v e âhirette b u işin k e n d i s i n i r a h a t bırakmayacağını söylemişti ( 1 6 ) . T o p l u m d a türlü görevleri y a p m a k l a yükümlü olanların yalnızca çı karlarını .düşünmeleri, v a k t i y l e kurulmuş o l a n nizamın günden g ü n e bo zulmasına v e b u n a paralel o l a r a k balkın sosyal hayatında k ö t ü y e doğru b i r akışın başlamasına ve s o n u n d a d a Ikeyf v e r i c i maddelere, fuhşa, l i v a t a y a v e tefeciliğe sürüklenmesine sebep oldu. AM B i n Abdülkerim H a l i f e b u h a l l e r i de şu şekilde i f a d e l e n d i r m e k t e d i r : "Cümle âlem şöyle haımr'a, zinaya, l i v a t a y a , ribâ'ya" d e v a m e d e r o l d u l a r k i " b u efâl-i h a b i s e y i günah deyüp günah bilmez o l d u l a r " ( 1 7 ) . Ona göre çirkin telâkki olunması lâzım gelen bütün b u h a l l e r o g ü n için kınanımaımalkta, hattâ h o ş görülmektedir. Bilhassa bütün kötülüklerin başı olan şarap içme, esrar ve a f y o n k u l l a n m a , bütün t o p l u m u sarmıştı. Çünkü bunların kullanılmasına m a n i olacak şahıs ların b i z z a t k e n d i l e r i bunları içmektedir. A l i B i n Abdülkerim H a l i f e b u d u r u m u "kadı içer, subaşı içer, b e y içer, v e z i r içer, a l i m içer, c a h i l içer, h a y v a n içer i n s a n içer (birkaç k e l i m e okunamadı) • b a y içer, y o k s u l içer, büyük içer, küçük içer, oğlan y i ğ i t içer, koca içer, bazı h a l d e m u t t a l i ' o l d u k a v r e t d a h i içer" s e k i n d e i f a d e e t m e k t e d i r . Y i n e ona göre şaraba d u y u l a n ihtiyaç o k a d a r çoktur v e şarap o k a d a r çok aranmaktadır k i b u yüz d e n m e m l e k e t t e yineeek üzüm b i l e bulunmamaktadır ( 1 8 ) . T o p l u m u n o (14) Hükümet dışarıya göndereceği kâğıdı teslim ettiği ulaka "ulak hükmü" demlen ve uğradığı her yerde istediği atı alabilmesine, kendisinin ağırlanmasına, atmın beslenmesine dair maddeleri ihtiva eden bir kâğıt verirdi. Bak. M. Zeki Pakalın, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü Ulak maddesi. (15) "Ve dahi her bi-saadet bedbaht, asıl ulak değül iken ulağız deyu işler ve zulümler eyler, akçeler alır kim, demek olmaz. Asıl ulak zulmü bir yana, ârız zalim ulak zulmü bir yana. Bu çaresiz derde, derman, çare nedir? Sultanım billah, lillah-i tealâ. Her zulüm yaramazdır illa ulak zulmü, illa ulak zulmü" Bak. Vesika 3192 (11). (16) Lütfi Paşa, s. 374. (17) Topkapı Sarayı Arşivi, 3192 (11). Aynı vesikanın başka bir tarafında da cihanı, sarhoşlukla livata ve zinanın yıkacağı, peygamber Lût zamanında bu kötü halde kırk elli kişinin bulunduğu, bunların yüzünden memleketin mahvolduğu, hal buki şu anda livata yapmaz kırk elli kişiyi bulmanın mümkün olmadığı ifade edil mektedir. (18) Topkapı Sarayı Arşivi 3192 (11).
26
YAVUZ
S U L T A N SELİM
günkü halinden pek bunalmış görünen A l i B i n Abdülkerim H a l i f e , taas subu yüzünden de olsa, kötülüklerin baş sebebi o l a r a k gördüğü içki ve m e y h a n e l e r hakkındaki mütalaalarım " m e y h a n e l e r olmasa ve m e y h a n e l e r akçesi olmasa olmasa, b u m u r d a r süci (19) içilmese Padişahlar söyle f a k i r .mi o l u r ve hazineler boş m u k a h ı r ? " demek s u r e t i y l e o r t a y a k o y u y o r , iç k i n i n menedilmesini ve m e y h a n e l e r i n kapatılmasını i s t i y o r d u ( 2 0 ) . A n l a şılıyor k i i m p a r a t o r l u k içinde yaşayanların b ü y ü k b i r kısmı k i m i varlık t a n , k i m i yokluğun verdiği sıkıntıdan k e n d i n i içkiye ve zevke vermiştir i h t i m a l b u yolda olanlar d a h a çok, b u g i b i h a l l e r i m u b a h sayan bazı" t e şekküllere mensupturlar. F a k a t b u teşekküller v e b u n l a r a bağlanmış o l a n l a r o k a d a r çoğalmıştır k i , onların h a l i adeta imparatorluğu sembolize eder b i r d u r u m yaratmıştır. f ) A l i B i n Abdülkerim H a l i f e ' n i n Padişah'a yolladığı b u arızada Kızılbaşlara ayrılan tasım ötekilerden d e enteresandır. Çünkü Kızılbaşlar, I I . S u l t a n Bâyezid d e v r i n d e n i t i b a r e n , çekimlimesi lâzımıgelen b i r k u v v e t ' h a line gelmişlerdi. Bunların, Osmanlı imparatorluğu topraklarını veya hiç o l mazsa A n a d o l u ' y u , 15. yüzyılın sonlarında v e 16. yüzyılın başlarında i r a n ' da kurulmuş olan ve Şiîliği, d e v l e t i n i n r e s m i m e z h e b i k a b u l ederek sırtım Türk olan v e Türk o l m a y a n h a l k a d a y a y a n Safevî d e v l e t i n e bağlamaya çalıştıkları, y a n i sadece b i r inancı değil f a k a t b i r politikayı da gerçekleslt i n m e y o l u n d a oldukları anlaşılıyordu. E ğ e r I I . S u l t a n Bâyezid b i r a z daha hükümdarlğa devam etmiş olsaydı başta Şâh i s m a i l o l m a k üze r e Safevî propagandacılarının h a y a l l e r i , gerçekleşme yolunda çok şey l e r kazanmış o l u r d u . Çünkü Şalh İsmail İran'da s i y a s i birliği k u r d u k t a n sonra orada birçok değişiklikler m e y d a n a gelmiş ve öteden beri " z a h m e t ve meşakkat çekmekte olan a h a l i " b u kuruluş sayesinde r a h a t a ve asayişe kavuşmuştu ( 2 1 ) . P r o p a g a n d a y a m e m u r o l a n h a l i f e l e r , i h t i m a l i r a n ' d a k i b u r a h a t yaşayışı d a öne sürerek, bulundukları y e r l e r i n halkını Safevî d e v l e t i adına kazanmaya çalışmış v e b u d e v l e t i n genişlemesinde bunların hissesi büyük olmuçjtu. F a k a t teneddüd e d i l m e m e l i d i r k i İran'ın o günkü d u r u m a yükselmesinde e n m ü h i m a m i l Şah İsmail'in büyük me z i y e t l e r i d i r . " H a k i k a t e n Şah İsmail İran'ı y e n i d e n diriltmiş ve h u d u d u n u B a h r - i H a z e r ve C i b a i - i K a f k a s ' t a n U m m a n denizine v e C e y h u n n e h r i n den Dicle nehrine eriştirmiş" t i r ( 2 2 ) . İşte b u genişleme, b i r t a r a f t a n dinî
(19) Süci (sücü) =şarap. (20) Topkapı Sarayı Arşivi, 3192 (11). (21) Muhammed A l i Fürugî, s. 5. (22) Aynı eser, s. 7.
T
YAVUZ
S U L T A N SELİM
27
ve b i r t a r a f t a n da politik b i r t e h l i k e arzettiği için, d o ğ u v e batıdaki k o m şulariyle Iran'lılar arasında büyük b i r uçurum m e y d a n a g e t i r d i . Esasen Safevîlerin, İslâm alemince tanınmak i s t i y o r l a r s a , doğudaki sünnî Özbek lerle v e batıdaki y i n e sünnî Osmanlılarla vuruşmaları lâzımdı (23) . B u se bepten dolayı 1510 .da Özbekleri ezmeye m u v a f f a k o l a n Şah İsmail bütün d i k k a t i n i Osmanlılar üzerinde toplamıştı. Çünkü Osmanlı toprakları, b i l hassa A n a d o l u " m a ' n e n ç o k g a y r - i ımütecânis hattâ b i r i b i r i n e düşman zümre ve sınıflardan m ü r e k k e p " (24) insanların toplandığı b i r sâha i d i . B u r a d a "bâbâî-ıbâtmî a k i d e l e r i n i " benimsemiş olanlardan başka K a l e n d e r i , Hayderî, A b d a l ve Şeyyâd'lar vardı ( 2 5 ) . İşte b u g a y r i mütecanis i n s a n ların yaşadığı anadolu toprakları üzerinde, T r a b z o n R u m imparatorluğu n u n akrabası sıf a t i y l e h a k i d d i a e t m e k t e olan Şâh İsmail ( 2 6 ) , Bâyezid'in son s a l t a n a t yıllarında büsbütün nüfuzunu artirmiiştı. O n u n t a r a f d a r l a n sadece propagandasını y a p m a k l a kalmıyor, aynı zamanda nezr adım v e r d i k l e r i v e r g i y i de m u n t a z a m a n İran'a gönderiyorlardı. Osmanlı şehzadele r i n d e n bazılarım t e s i r l e r i altına a l a n , hattâ bazılarını d a kızılbaş yapan (27) b u cereyanın d i k k a t e değer b e l i r t i l e r i Şah-fculu i s y a n i y l e m e y d a n a cıikmıs b u l u n u y o r d u ( 2 8 ) . Osmanlı topraklarını Safavî'lere peşkeş çeken A n a d o l u kızılbarjlarıyla A n a d o l u d a yaşayan öteki Bâtınî a k i d e l e r i n e sanıp olanların b i r l i k t e h a r e k e t e d i p e t m e d i k l e r i (kesin o l a r a k b e l l i değüdir. A n cak bunların d a kızılbaşlara mütemâyil hattâ müzâhir oldukları düşünüle b i l i r . N i t e k i m Işık'larla Şebkülâh'larm onlarla iş birliği yaptığım söyle yenler vardır ( 2 9 ) . B u n d a n başka A n a d o l u d a gittikçe a r t a n Rafızî'ler, Kü m e l i d e k i Şeyh Bedreddin taraftarları i l e de f i k i r birliği h a l i n d e i d i l e r . Günkü Kümelideki sipâhî'ler Kızılbaş sef e r i için davet e d i l d i k l e r i v a k i t " k i m i tımardan f e r a g a t etmiş v e k i m i s i kılıcı mühürleyüp gitmişlerdir. T i m a r hatırı için e r e k i k e çdkemeyiz" demektedirler ( 3 0 ) . B u n l a r d a tıpkı Safavîlere t a b i o l a n kızılbaşlar g i b i düşünmekte, y a n i sünnî "müslüman¬ l a r d a n a d a m öldürmek kâfir öldürmek kadarınoa g a z â " olduğunu k a b u l ederek " h e r dâim Kızılbaşın zuhûr v e intişârın" t e m e n n i e t m e k t e d i r l e r ( 3 1 ) . İşte, bağlı bulunduğu toplumun şu h a k , müteassıp b i r sünnî olduğu
(23) (24) (25) (26) (27) (28) (29) (30) (31)
İorga, 2, s. 253. Köprülü M . Fuad, s. 206. Aynı eser, s. 294. İorga, 2, s. 252. Ç. Uluçay, s. 69. S. Tansel, s. 248. Topkapı Sarayı Arşivi, 3192 (11). Ahmet Refik, s. 5. Aynı eser, s. 5.
YAVUZ
28
anlaşılan Alı B i n Abdülkerim H a l i f e ' y i coşturmuş olmalıdır k i o, Peygam berin " A c e m m e m l e k e t i âhir zamanın âhirinde f i t n e y l e dola kâfiristân ola'' dediğini i l e r i sürüyor ve E r d e v i l d i y e adlandırdığı S a f a r i l e r i , islâm:vy e t m dışında telâkkî ederek d i y o r d u ;ki "üşde (işte) ,bir zaman geldi k i m R u m m e m l e k e t i n i n halkının çoğu E r d e v i l olup kâfir o l d u " B u n l a r k u r a n ve mushaf'ları, köpeklerin karnını y a r a r a k o r a y a k o y d u l a r ; köpeklerin boynuna taktılar; a y a k l a r altında parçaladılar; k e n d i l e r i n e uymayanları öldürdüler ve y i n e bunlardır k i " E r d e v ü gelürse h e p uyarız, tâbi, o l u r u z dıdıler, nice fasıd f i k i r l e r e meşgul oldılar" ( 3 2 ) . B u kadar'aşırı h a r e k e t l e n görülen b u i n s a n l a r a karşı neden b u (kadar yumuşak h a r e k e t edildiğini k a b u l edemeyen b u zat, Akülerini " a h kanı g a y r e t i islâm, b u m e l ' u ^ a r Şah, Şah, derler, niçin mü'minler A l l a h , A l l a h ! d i m e z l e r " , ve b u n l a r a kı l ı ç ç a l m a z l a r ? d e d i k t e n sonra Padişah'a h i t a p ederek " e y güzel S u l t a n Sekm, h e m a n gayret-ı .islâm sizde kalmıştır, b u kâfirleri hep kılmak -, ._ r a d a r . Zırâ b u l a r ( b u n l a r ) münikir-i fcelamulkıhdır câhid-i ( °\ dınullahdrr hâdinı-i şer'ullahdır" d e m e k s u r e t i y l e Padisah'ın r
d i n i duygularını coşturmaya ve o n u n d i k k a t i m Şâh i s m a i l ' i n peşine t a kılmış olanların üzerinde t o p l a m a y a çabşıyordu. B u r a d a d i k k a t i çeken en önemli n o k t a , Osmanlı imparatorluğu içindeki fcızılfoaş'ların, Safevî dev letine tabı olacaklarının Ibelirtilmesidir. Anlaşılıyor k i büyük b i r h a l k kütlesi inançları uğruna m e m l e k e t i n , yabancı b i r i d a r e altına g i r m e s i n d e b i r m a h z u r görmemektedir. Gerçekten bütün Râfızîler I r a n tarafını i l t i zam edıytoferdı. Şah i s m a i l de râfızîliği "Osnıanoğullarrm yıkmak icün" oır s i l a h g i b i kullanıyordu ( 3 3 ) . A H B i n Abdülkerim HaMfe'nin r a p o r u n da en enteresan n o k t a l a r d a n b i r i s i d e (kızıl r e n g e karşı
H
(
t
S U L T A N SELİM
29
YAVUZ S U L T A N SELİM
3 4 )
Z î r â
W
r
Z â l İ m
k â f İ r
İ
b î
d İ n
z â h i r
m
0
l
v e
dolayı kızıl r e n k l i elbise ve külahların m e n ' e d i l m e s i i s t e n i y o r d u . Çunku b u renkler A l i B i n Abdülkerim H a l i f e ' y e göre Şeytan'm süslerındendır (35) • Kızılbaşlığı Ibu s u r e t l e y e r e n (bu zat, halkın îmânını sarsanların ba sında Şebkülâh'larm, b u arada b i z i m "namazımuz kılınmıştır" d i y e n ve "müsriklikte yüz kâfirden eşedd" olan Işık'ların d a b i r b i r l e r i n e secde et t i k l e r i n i , şarabı, a f y o n ve esrâr'ı k e n d i l e r i n e - g ı d a " yapmış o l d u k f e r i n i , avnı zamanda cok hâin ve zâlim o l a n b u i n s a n l a r d a n çak çekmılmek lazımc-eldiğini, b u n l a r a a i t olan t e k k e ' l e r i n mescid'e çevrilmesini soyleyor ve kendilerinim de öldürülmesini t a v s i y e e d i y o r d u ( 3 6 ) . Müteassıp v e f a k a t büyük b r y u r t s e v e r olduğu anlaşılan r a p o r s a h i b i , Rodos ve Sakızın alın ması iâzımgeldiğini söyledikten s o n r a son o l a r a k sözlerim, y u r d u n ^azgumnı ve b o z g u n u n u v e E r d e v i l i n i v e zâlimini nice olmalı ise oyle eaın demek s u r e t i y l e b i t i r i y o r d u ( 3 7 ) . _ ......... , Sanıklıkların arttığı t o p l u m l a r d a ma'nevî müesseselerin çoktugu, b u müesseselerin çökmeğe başladığı t o p l u l u k l a r d a ise .sapıklıkların a r t tm her z a m a n görülmüştür. N i t e k i m A l i B i n Abdülkerim H a l i f e m i n r a p o r u n d a n , o t a r i h l e r d e Osmanlı imparatorluğunun m a d d i v e ma'nevî b i r k r i z geçirdiği, perişanlık v e sıkıntı içinde b u l u n a n büyük çoğunluğun, r a h a t b i r h a y a t geçiren ve k e n d i l e r i n i soyan bir azınlığın t u t u m u karşısında, ne yapacağını kestıremedıgı v e b u arada t o p l u m u n h e r türlü i y i vasıflarını k a y b e d e r e k m a nevi b i r çöküntüye düştüğü anlaşılmaktadır. Gerçekten kötü idare, zulüm, ver g i l e r i n a l ı r l ı ğ ı ve adaletsizlik, b i r t a r a f t a n d a kökü dışta b u l u n a n v e y a bancı b i r d e v l e t adına, yapılan mezhep propagandası, o g u n k u i m p a r a t o r l u k camiasında, içinden çıkılması g ü ç b i r h a l m e y d a n a getirmiş b u t a n u y o r d u . B u n u n l a beraber A l i B i n Abdülkerim H a l i f e n i n teassuou v e Pa^ışah'a t a v s i y e ettiği t e d b i r l e r i n şiddeti üzerinde d u r u l a b i l i r , f a k a t aynı zatın v u r t bak.umr.dar. duyduğu endîşelerin vârid olmadığı d a söylene mez Kanaatımıza göre o, Kızılbaşlara v e diğerlerine sadece inançları y ü zünden değil aynı zamanda m e m l e k e t t e k i düzeni, a h e n g i v e b u t u n l u g u ^ ¡ ¡ T d T t a ^ u T ^ ^ ^ kullananların çabuk "helâk" oiacakla nna dâir bazı tefsir ve fetvâ kitaplannda hükümler vardır diyordu. Bak, Ves.ka, 3192 Bu sözlerde biraz mübâleğa olsa gerektir. Çünkü Memlûk hükümdarı Kansu Gavn Yavuz Selim'le çarpışmak üzre kuzeye doğru hareket edip Şam civarına geldiği vakit kendisini dört sünnî mezhebin kadılan karşıladılar. Hükümdar Şafii kadısma beyaz, Mâliki'ye yeşil, Hanefî ve Hanbelî'ye de kırmızı hılatlar geydırmışt i . Bak, Richard Hartmann, s. 138. ,JJlt j . "•>' Kızıl ve san kılık, şeytan'm süsü cümlesindendir. (36) Topkapı Sarayı Arşivi, 3192 ( I I ) . Sünnî ulemânazarmda râfızîhk "dım ve siyasî bir tehlike idi." Bak, Ahmed Refik, s..7. (37) Topkapı Sarayı Arşivi, 3192 (11). ( 3 5 )
û U
ö
30
YAVUZ
S U L T A N SELİM
bozdüMarından dolayı i n f i a l duymaktadır, Günkü A n a d o l u ve R u m e l i ' d e
devletine bağlamak g i b i emelleri de v a r d ,
«r\
™P™rını
ut
Iıan
YAVUZ'UN DOGU A — zarûrî saydı v e b u n u sağlamak üzre de hJ^J^m^t onun, işe başladığı t a r i h t e n i t i b a r e n ^ ^ f
k
c
'
^
™ f "
Osmanlı - Safavi Münasebetleri:
T r a b z o n ' d a v a l i bulunduğu sıralarda b i l e kızılbaşhk t e h l i k e s i n i sezen v e onlarla daha o z a m a n çarpışmaya başbüsbütün köY a v u z ' u ( 3 9 ) , hükümdar o l u r olmaz, A l i B i n A b dülkerim Halîfe v e o n u n g i b i düşünenlerden p e k ç o ğ u hiç şüphesiz I r a n i l e savaşmaya t a h r i k etmişlerdi ( 4 0 ) . Esasen Y a v u z daha t a h t a oturduğu -gün h u z u r u n d a b u l u n a n "ümerâ, vüzerâ" ve askerlere "Malûmunuzdur k i Şeyh Haydaroğlu i s m a i l b i r nâmerd-i rezîl i k e n adını Şah k o d u " ( 4 1 ) . Günden güne kötülüğü a r t a n v e etrafını y a ğ m a eden b u bâtıl mezhepli insanın üzerine y ü r ü m e k i s t i y o r u m . . B u işi yaptığımız za m a n A l l a h b i z i m yardımcımız olacaktır, demek s u r e t i y l e f i k i r l e r i n i açık lamış v e o n l a r d a n k e n d i n i destekler b i r cevap beklemişti. A n c a k üçüncü defa k e n d i s i n e cevap v e r i l m e s i n i i s t e d i k t e n sonradır k i , dokuz akçe u l u f e alan A b d u l l a h adındaki b i r yeniçeri, bulunduğu y e r d e n birkaç adım i l e r i ye gelerek, Y a v u z için g e r e k l i duayı yaptıktan sonra, A l l a h ' t a n s e n i n g i b i b i r Padişah i s t e r d i k . A l l a h 'dileğimizi k a b u l e t t i . O n u n için " f e r m a n hudâvendigârındır, şimdi b u y u r s u n , şimdi g i d e l i m " demişti ( 4 2 ) . Y a v u z , yeniçerinin b u j e s t i n d e n çolk m e m n u n olmuş, Selânük sancağım v e r m e k s u r e t i y l e o n u mükâfatlandırmış, f a k a t şehzade A h m e d , d a h a doğrusu şeh zadeler meselesini halletmeden hiçbir iş yapılanıryacağını düşündüğü için Osmanlı
-
iran
münâsebetleri
l
istiyoruz.
t ^ s. 7.
^
da harcanmış
'
^
^
^
^
çabalar o l a r a k k a b u l e t m e k
? " ' . ^ - « Acem'leri Türk mesubat bilen insanlardandı. Bak, Ahmed Refik,
SİYASETİ
a
y
a
n
(39) S. Tansel s. 264. (40) İkinci Bâyezid oğlu Selim'e tahtı teslim ederken "Kızılbaştan ehl-i islâmm intikamını alıviresin" demişti. Bak, Lütfi Paşa, s. 203. (41) Âli, vrk. 243 a. gah İsmail "düvel-i sâbıkadan devlet-i fârisiye tabiriyle şöhret-zed-i âfâk olan devlet-i kadîmeyi ihyâ sevdasiyle ve ol devlet rica linden ta'dâd olunmak hevâsiyle mesned - nişîn-i dârâ vü cem iddiasını kendüye hasbihâl kılub bâis-i hudûs-i devlet-i Safeviyye oldu". Bak, İbrahim Müteferri ka, Tarih-i seyyah Der Beyân-i Zuhur-i Ağvâniyân ve İnhidam-i Binâ-i Devlet-i gahan-i Safaviyan tercümesi, vrk. 2 b. (42) Âlî, vrk. 234 a. Bu konuşma, şehzadeler meselesi halledildikten ve İran'a hareketten biraz önce yapılmıştır. Bak, Hammer, 4, s. 123.
YAVUZ
32
S U L T A N SELİM
I r a n meselesini g e r i bırakmıştı. B u n u n l a beraber b u süre içinde i k i h ü kümdarı b i r b i r i n d e n uzaklaştıracak bazı y e n i o l a y l a r cereyan e t t i . B u n ların önemlilerinden b i r i s i , şehzade A h m e d ' i n oğlu M u r a d ' m i r a n ' a sığın ması ve Şandan yardım görmesi i d i ( 4 3 ) . Babasını da d i n l e m i y e n ve esa sen kızılbaşhğı k a b u l etmişi olan b u şehzadeyi Padişah, Şah i s m a i l ' d e n i s temiş, f a k a t b u n u n için gönderilmiş o l a n Türk elcisi İran Sarayında öl dürülmüştü ( 4 4 ) . Öte t a r a f t a n Şah i s m a i l , S u l t a n İ k i n c i Bâyezid d e v r i n de başlamış olduğu yıkıcı h a r e k e t l e r i n i . Anadolu da d e v a m e t t i r m e k t e i d i . B u h u s u s t a o n u n bilhassa Karamanoğulları v e onlarla akrabalık kurmuş olan Turgutoğulları i l e (45) g i z l i mektuplaşmaları - o l u y o r d u . N i t e k i m 7 Kebî'ül-evvel 918 (23 Mayıs 1512) de M u s a Durgutoğlu'na yazdığı m e k t u p ç o k d i k k a t e şayandı. Günkü o b u m e k t u b u n d a , değerli adamlarından A h m e d Karamanlu'yı o t a r a f a gönderdiğini, ona tâbi' olunmasını v e b i r l i k t e h a r e k e t edilmesini i s t i y o r d u ( 4 6 ) . Y a v u z ' u n t a h t a çıkışından (47) b i r ay kadar s o n r a yazılan b u m e k t u p , Şah i s m a i l ' i n Osmanlı d e v l e t i n i parçalamak y o l u n d a k i çabalarında hâlâ İsrar ettiğini gösteriyordu. B u n Dîvân'aa b i r d a n başka Şah i s m a i l , Y a v u z ' u t a h t a çıkışından dolayı munakase. t e b r i k etmek lüzumunu, b i l e duymamıştı.' işte b u t a r z d a k i hareketler, zaten I r a n üzerine yürümeyi düşünen Y a v u z ' u büsbütün t a h r i k etmişti. B u n d a n .dolayı o, şehzadeleri o r t a d a n kaldırır kaldırmaz I r a n işini ele aldı. B u n u n l a beraber I r a n üzerine yürümenin lüzumunu, sa dece k e n d i s i n i n değil, devlet erkânının v e a s k e r l e r i n de benimsemesini i s t i y o r d u . Çünkü açılacak s e f e r i n birtakım h u s u s i y e t l e r i , hattâ t e h l i k e l e r i vardı, ö n c e u z u n ıbir yolculuğa k a t l a n m a k g e r e k i y o r d u , i k i n c i s i , Şah İs m a i l ' e karşı açılacak s e f e r i n m e ş r u l u ğ u n u n m u t l a k a o r t a y a konması ve b u n u n gerekliler tarafından itirazsız..kabul edilmesi lâzımdı. H a l b u k i b u çok önemli noktayı h a l l e t m e k o k a d a r k o l a y görünmüyordu. Çünkü, mez hepleri ayrı o l m a k l a beraber müslüman b i r .kütleyi başka b i r müslüman kütlenin üzerine s e v k etmek bahis k o n u s u i d i . Kaldı k i döğüşecek olanla;
(43) Bu şehzadenin İran'a hangi tarihte sığındığı kesin olarak belli değildir. Bazılarına göre şehzade Ahmed'in öldürülmesinden sonra oraya kaçmış ve dört yıl yaşadıktan sonra bir gün yatağında ölü olarak bulunmuştur. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 103 b. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 119. Onun, babası tarafından İran'a gönderildiğini söyliyenler var ise de bu, doğru olmasa gerektir. Çünkü onun, babasını İran'a sığınmaya kışkırttığı, babasının bunu reddettiği, zaten bu şehzâdenin, babasını da dinlemediği bilinmektedir. Bak, Ç. Uluçay s. 128 -131. (44) (45) (46) (47)
Hammer, 4, s. 130. S. Tansel, s. 120. Topkapı Sarayı Arşivi, 5460 (13). Yavuz'un tahta çıkışı 24 Nisan 1512 dedir.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
33
r m büyük b i r çoğunluğunu aynı ırka mensup olanlar teşkil edecek i d i . B u n l a r arasında b i r b i r l e r i y l e akraba, o l a n l a r b i l e vardı. B u n d a n başka Safavî .halîfeleri tarafından kandırılmış o m anadolu kızılbaşlarının d u r u m u cidden k r i t i k görünüyordu. B i r çarpışma v u k u u n d a beklenilmeyen b i r h a l i n meydana gelmesi y a ' n i I r a n lehine b i r h a r e k e t i n doğması imkânsız b i r şey değildi. A y r ı c a Osmanlı d e v l e t i n i n i s t i n a d ettiği askerî k u v v e t i n ba ğında gelen yeniçeriler de b i r p r o b l e m o l a b i l i r l e r d i . Çünkü bunların, T ü r k lüğü b e n i m s e d i k l e r i n d e n şüphe edilmemekle beraber ( 4 8 ) , Hacı Bektaş-ı V e i i ' y i pîr o l a r a k k a b u l e t t i k l e r i b i l i n m e k t e d i r . Gerçi "bektaşiliğin kızıtbaşliikla hiçbir alâkası y o k t u " ( 4 9 ) . • F a k a t bektaşilerin ve netice i t i b a r i y le yeniçerilerin H a z r e t - i A l i ' y e karşı duydukları kayıdsız, şartsız ve son suz bağlılık, onların, zayıf b i r i h t i m a l l e de olsa, ikızılbaşlara karşı h a r e k e t e geçmelerini güçleştirebilirdi. B u i t i b a r l a , sefere çıkmadan önce bazı önemli k a r a r l a r a l m a k lüzumunu d u y a n Padişah büyük b i r divânın toplanmasını e m r e t t i . E d i r n e ' d e t o p l a n a n ve d e v l e t •erkâniyle b i r l i k t e (50) b ü y ü k ule mânın d a bulunduğu b u toplantıda Padişah f i k i r l e r i n i kısaca ve şu s u r e t le o r t a y a k o y m u ş t u : Hıristiyanlar şu anda baş," kaldıracak d u r u m d a değillerdir ( 5 1 ) . F a k a t doğudaki d u r u m endişe v e r i c i d i r . Çünkü ,Şâh İsmail İran'a hâkim ol d u k t a n sonra, kısa zamanda Gence, Şirvan, Geylân, Mâzenderân, Talberistân, Cürcan, Kürdistân v e Gürcistan'ı ele geçirerek buralarda, " o n d ö r t ne f e r ş.ehriyar"ı öldürmüş, bunların k u v v e t l e r i n i dağıtmış, hazînelerini y a ğ m a etmiş v e Özbek Han'ı Şeybek'i öldürdükten s o n r a kafatası ile şarap içmiştir. B u n d a n başka cemâat ile namaz kılmayı men'eden b u zât, c a m i ' ler.de m i n b e r l e r i yıktırmış, e h l - i sünnetten o l a n ulemâyı da öldürmüştür ( 5 2 ) . Tarafdarları o n u n uğrunda h e r ş e y i y a p a b i l m e k t e , h a t t a " e h l ü iyâi ve mâl ü menâllerini" feda e t m e k t e , kız v e kızlkardeşlerini ona peşkeş ç e kebilmektedirler (53). Ayrıca k u v v e t i d u r m a d a n a r t a n b u teşekkülün Osmanlı toprakları için b i r t e h l i k e t e r j k i l ettiği de aşikârdır ( 5 4 ) . İşte b u 1
(48) Ahmed Refik, s. 7. (49) Aynı eser, s. 6. (50) Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 72. Bu toplantıya, Hersek-Zâde Ahmed Paşa hasta olmasına rağmen getirtilmişti. Bak, Şükrî, vrk. I I a. (51) Sâ'düddin, 2, s. 241. (52) Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s .72, 73. (53) Sâ'düddin, 2, s. 242. (54) Daha Sultan İkinci Bâyezid zamanında vukubulan Şahkulu ayaklanma sında basta bulunan zat "Bana erenlerden işaret olmuştur. Ben sahip zuhûr olan 3
YAVUZ
34
S U L T A N SELİM
YAVUZ
sebeplerden dolayı onlarla savaşmak "aJklen ve ş e r ' a n " lâzımdır (55) de d i k t e n ve Osmanlı k u d r e t i n i n bunları ezmeye y e t e r olduğunu sözlerine ekledikten sonra Padişah, mecliste hazır olan ulemâdan, Şâh İsmail i l e t a rafdarlarının küfrüne ve kanının helâl olduğuna d a i r fetvâ i s t e d i . A n c a k , toplantıda b u l u n a n devlet erkânı i l e ulemânın, Padişath'm b u hitâibından s o m a müşkül d u r u m a düştükleri anlaşılmaiktadır. Çünkü o r t a y a atılan Kızıibaşhk aleymeselenin tartışılması lâzımgelen birçok yönleri vardı, hmde verilmiş , iozıifeaşlar hakkında verilecek olan f e t H e ı
olan
muthis va
'
§
lT
e
..
y
i
d
...
e
n
ö
n
c
e
. . . . .
„
'y taşıyordu. Kanlı b i r olaya meşruiyyeıt verecek olan [bu fetvayı kaleme a l m a k ve b u satırların altına i m z a k o y m a k cidden zordu. Eaynaklarımızm, b u toplantıda b u l u n a n b i l g i n l e r i n g e r e k l i fetvâ'yı v e r d i k l e r i n i yazmalarına rağmen (56) v e hattâ Y a v u z Seîim'in, Şâh İsmail'e gönderdiği m e k t u p t a , bütün ulemâ s e n i n ve taraftarlarının "fcüfr ve irtidâdına" ve n e t i c e i t i b a r i y l e öldürülmenizin vacip olduğuna dâir fetvâ v e r d i l e r (57) demesine r a ğ m e n b u işin o r a d a kolayca halledildiğine ve Türk b i l g i n l e r i n d e n yazılı b i r fetvâ alındığına inanamıyoruz. Kanaatımıza g ö r e Padişah, b i l g i n l e r d e n bazıları i l e g ö r ü ş müş ve onların sadece b u h u s u s t a k i f i k i r l e r i n i öğrenmiştir. F a k a t bütün ulemâ'nm aynı f i k i r etrafında birleştikleri, ön s a f t a b u l u n a n Türk u l e mâ'sının bilhassa fetvâ hususu i l e i l g i l i makamı işgal e t m e k t e o l a n A l i Cemâli E f e n d i n i n (58) b u f i k r e katıldıkları çok şüphelidir. İhtimal b u n d a n dolayıdır k i , kızıibaşhk meselesini g i d e r m e k için b i r f e t v â ' y a ihtiyaç d u y a n Padişah, b u n u sadece H a m z a adındaki b i r z a t t a n alabilmiştir (59)'. Böyle b i r fetvâ'nın verilmesine b i r t a h d i d a n i y o k s a p a r a mı v e y a P l a m za'nın taassubu m u sebep olmuştur? B u , k e s t i r ilemez. F a k a t g e r ç e k olan şudur k i b u fetvâ müthiş b i r şeydir v e A n a d o l u kızılbaşlarının öldürülme s i n i kolaylaştırmış olan şimdilik t e k vesikadır ( 6 0 ) . H a m z a b u f e t v â s m fetvâ.
l b : U
u k
i b ı r
o
n
e
m
Şâh İsmail'in halifesiyim. Min ba'd devlet ve saltanat bizimdir" demişti. Bak A. Refik, s. 7, 8. Ayrıca bak, S. Tansel, s. 248-257. (55) Sa'düddin, 2, s. 242. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 72, 73 şa'ban şifâî, vrk. 203 b. (56) Sa'düddin, 2, s. 242. Şükri, vrk. i l a , b. (57) 4316 numaralı kitap vrk. 411a. Bu mektup bazı farklarla Süleymaniye kitaphğmdaki 3879 numaralı mecmuada da vardır. (58) Zenbilli A l i Cemâli Efendi bu tarihlerde Müftidir. (59) Hamza isimli zatın kim olduğu açıkça anlaşılmamaktadır. Fetvalardan birisinin altında Hamza'mn Sarugürz lâkabıyle şöhretli olduğu işareti vardır. Hal buki Yavuz devrinde Kadıaskerlik yapmış olan ve Sarugürz lâkabıyle anılan zatın adı Nureddin'dir. Yalnız Bursalı Tahir Beyin Osmanlı müelliflerinin ulema kısmın da Sarugürz'e Nureddin Hamza adının da verildiği görülmektedir. (60) Topkapı Sarayı Arşivinde 12077, 6401 ve 5960 numaralarda kayıtlı ve fa kat üçünün de altında Hamza imzası bulunan üç fetvâ vardır. Bunlar meâl itibariyle
SULTAN
SELİM
35
da "Erdebiloğlu İsmail" i n y a n i Şâh İsmail'in r e i s l e r i bulunduğu kızılbaşların, P e y g a m b e r i n şeriatı, sünneti, İslâm d i n i ve k u r ' a n i l e alay e t t i k l e r i n i , Allah'ın h a r a m kıldığı şeylere helâl d e d i k l e r i n i , şeriat kitaplarını t a h k i r ederek ateşte yaktıklarını, sünni ulemâyı öldürdüklerimi, m e s c i d l e r i yıktıklarını, E b u b e k i r ve Ömer'e sövdüklerini, bunların h i l a f e t l e r i n i inkâr e t t i k l e r i n i , Peygamberin: eşi  i ş e ' y e i f t i r a ederek sövdüklerini, Şâh. Ismail'ıe, A l l a h y e r i n e koydukları için, secde e t t i k l e r i n i ve d a h a b u n l a r a benzer birçok kötülükler yaptıklarını söylemek s u r e t i y l e sünnîlerin en hassas noktalarına d o k u n u y o r , onları t a h r i k e d i y o r d u ( 6 1 ) . Suçları b u birbirinin hemen hemen aynıdırlar. Yalnız 6401 numaralı olan ile 5960 numaralı olan da ufak tefek değişiklikler görülmektedir k i bunlar, orijinal nüsha olarak kabul edilebilecek mahiyette olan 12077 numaralı fetvanın tashih edilmiş noktaları ola rak mütalâa olunabilir. Bundan başka 6401 numaralı olanının altında ayrıca "ve'l mütfi ez'af ul-ibâd Hamze'l-fakir eş-şehîr bi Sarugürz (bir i k i kelime okunamadı) Hüseyin (bir kelime okunamadı) ile'l-ân (bir kelime okunamadı) al melâ'în bi Yahya Paşa rahimehu'llahü teâlâ" kaydı bulunmaktadır. (61) Kızılbaşlar hakkında Hamza'mn verdiği fetvâmn metni aşağıdadır: "Hüve-l-muîn. Bismillâh-ir-Rahmân-ir-Râhîm. El-hamdü li'llâhi nâsır-i evliyâihi ve kahir-i â'dâih ve's-salât-i alâ seyyidinâ enbiyâihi Muhammedin ve âlihi ve eshâbih. Müslimanlar. Bilün ve âgâh olun, şol tâyife-i kızılbaş k i reisleri Erdebiloğlu İsmail'dir, Peygamberimizin, aleyhi's-salâtü ve's-selâm, şeriatını ve sünnetini ve dîn-i İslâm ve ilm-i dîni ve Kur'ân-ı mübîni istihfaf ittikleri ve dahî Allahü teâlâ haram kılduğı günahlara helâldir dedikleri ve istihfafları ve Kur'ân-ı azîm ve Mushafları ve kütüb-i şeriatı tahkir idüb od'a yaktıkları ve dahî ulemâya ve sulehâya ihânet idüb kırup mescidleri yıktıkları ve dahi reisleri laîni ;ma-bûd yerine koyup secde ettikleri ve dahî Hazret-i Ebî Bekr'e, radiy-allahü teâlâ anh, ve Hazret-i Ömer'e, radiy-allahü teâlâ anh, sövüp hilâfetlerine inkâr ettikleri ve dahî pey gamberimizin hatunı hazret-i Âişe anamıza, radiy-allahü teâlâ anha, iftira idüp sövdükleri ve dahi peygamberimizin, aleyhi's-salât-ü ve's-selâm, şer'ini ve dîn-i islâmı götürmek kasdm ittikleri bu zikrolunan ve dahi bunlarun emsali şer'a mu halif kavilleri ve fi'illeri bu fakîr katında ve bakî ulemâ'-i dîn-i islâm katlarında tevatürle ma'lûm ve zahir olduğu sebepten biz dahi şeriatın hükmü ve kitaplarımı zın nakli ile fetvâ virdük k i ol zikrolunan tâyife kâfirlerdür, ve mülhidlerdür. Ve dahî her kimse k i anlara meyledüb ol bâtıl dinlerine râzı ve muâvin olalar, anlar dahi kâfirlerdir ve mülhidlerdir. Bunları kırup, cemaatların dağıtmak cemi' müslü¬ manlara vâcib ve farzdır. Müslümanlardan ölenler saîd ve şehîd, Cennet-i a'lâdadır ve anlardan ölenler hor ve hakir, Cehennem'in dibindedür. Bunların hâli kâfirler hâlinden eşedd ve ekbahdır. Zîrâ bunların boğazladıkları ve dahî saydlan, gerekse toğan'la ve gerekse ok'la ve gerekse kelb ile olsun, murdardır. Ve dahî nikâhları ge rekse kendülerden ve gerekse gayrîlerden alsunlar bâtıldur. Ve dahî bunlar kim seden mîras yemek yoktur. Ve bir nahiye ehli k i bunlardan ola, Sultân-i İslâm, eazz-Allahü ensârehu içün vardır k i bunlarun ricallerin katledüb, mallarını ve n i sâlarmı ve evladlarım guzât-ı İslâm arasında kısmet ide ve bunlarun ba'delahz tevbelerine ve nedâmetlerine iltifat ve i'tibar olunmayub katloluna. Ve dahî bir kimse k i bu vilâyette olup anlardan idüği biline veyahut anlara giderken tutula, katloluna.
YAVUZ
38
YAVUZ
S U L T A N SELİM
suretle o r t a y a 'koyan f e t v a s a h i b i , b u suçların " k e n d i katında ve bâkî ulemâ-i İslâm .katında tevatürle m a ' l û m " olduğunu söyleyerek ve k i t a p l a r a dayanarak hükümlerini f-ju s u r e t l e sıralıyordu' Kızılbaşlar, kâfirdir, .müihiddir. Onların tarafını t u t a n l a r da böyledir. Bunları öldürmek, t o p luluklarını dağıtmak bütün müslümanlar için vacip, hattâ farzdır. B u n l a r l a yapılacak çarpışmada ölenler şehiddir ve Cennete gideceklerdir. K a r şı t a r a f t a n ölenler ise C e h e n n e m l i k t i r . Kâfirlerden çok d a h h a f e n a olan. kızılbaşların k e s t i k l e r i ve avladıkları h a y v a n l a r p i s t i r . İster başkaların dan, isterse k e n d i aralarından olsun aldıkları kadınlar için kıydıkları n i k a h l a r "bâtıldır". Kızılbaş olan b i r bölgenin e r k e k l e r i n i İslâm S u l t a m öl dürme!, u a r ı n mallarım, kadınlarım v e çocuklarını imüslüman gazilere t a k a m e t m e l i d i r . Yakalandıktan sonra bunların t e v b e l e r i k a b u l edilme m e l i ve k e n d i l e r i öldürülmelidir. b u l
B u k a d a r şiddetli hükümlerin altına imzasını k o y m a k t a n çekinmeyen Hamza'nın fetvasında bilhassa son cümleler çok d i k k a t e değer m a h i y e t t e d i r . Çünkü b u kısımda o, "bil-cümle b u tâyife h e m kâfirler ve mülhidl e r d i r ve h e m e h l i fesadıdır. İki c i h e t t e n k a t i l l e r i v a c i p t i r " , demektedir. B u s u r e t l e sona eren fetvânm b u son cümlesindeki! e h l i fesaddan k a s t e d i len mâna pek sarih değildir. G a l i b i h t i m a l l e , T ü r k t o p r a k l a n üzerinde y a şayıp d a İran'a tâbi' olmak isteyenler v e i s y a n edenler b u d e y i m l e i z a h o l u n m a k istenmiştir. B u sebeptendir İki bunların i k i c i h e t t e n , y a n i hem. d i n i cihetten, h e m de m e m l e k e t l e r i n e i h a n e t e t t i k l e r i n d e n dolayı k a t i l l e r i lüzumlu görülmüştür. B u f e t v a d a , sünnîlerin h a r e k e t e geçebilmesi için g e r e k l i olan her şey düşünülmüştür. Haraza, bilhassa insanların en çok zaafa düştükleri n o k t a l a r üzerinde d u r m a k t a b ü y ü k b i r m a h a r e t göster miş, y a n i onlara dünyada m a l v e kadını a h i r e t t e de şehitlik m e r t e b e s i n i mükâfat olarak vermiştir. İhtimal b u v a i d l e r i n sonundadır k i birçok i n s a n kolayca öldünülebilmiş ve y i n e o n b i n l e r c e ansan d o ğ u y a doğru b ü y ü k b i r coşkunlukla akıp gitmiştir. A n c a k , b i r a z önce y a n i 1 5 1 1 d e Şahıkulu'nun idaresinde kızılbaşların çıkardıkları i s y a n v e b u yüzden A n a d o l u ' n u n b i r parçasının uğradığı büyük felâket (62) gözönüne getirildiği t a k d i r d e , kızılbaşlara karşı d u y u l a n düşmanca d u y g u n u n sadece .dinî inançlardan i l e r i y e gelmediğini ve b u işte b i r i n t i k a m f i k r i n i n de r o l oynadığım kabul. Ve bilcümle bu tâyife hem kâfirler ve mülhidlerdir ve hem ehl-i fesâddır. İki cihet ten katilleri vaciptir. Allahümmensur men nasar ed-din, vahzül men hazel el-müslimin. Âmin, ya Kahir, ya Nâsır, ya Muin. Ketebehu efkar ül-ibad, Hamza". Osmanlı İmparatorluğu tarihinde rafızîlerden bazı şahısların öldürülmesi hakkında verilmiş fetvalar da vardır. Bak, Abdülbâkî Gölpmarh, Melâmilik ve Melâmiler, s 72 İstan bul, 1931. (62) Bak, S. Tansel, s. 249-251. (62) Bak, S. Tansel, s. 249-251.
S U L T A N SELİM
37
e t m e k icabeder. Çünkü Hamza'nın fetvâsmdaki hükümler, Şabkulu'num, daha önce Sünnîler için düşündüğü hükümlerin h e m e n h e m e n aynıdır (63) Şu halde İslâm'ın b u i k i g u r u b u , b i r b i r l e r i n e saldırırken, aynı n o k t a l a r d a n h a r e k e t ediyor, y a n i b i r i n i n h a r a m dediğini öteki helâl k a b u l ederek b i r b i r l e r i n i n malına, canına v e kadınlarına tecavüzü m u b a h sayı yorlardı. F e t v a d a e n çok yadırganacak o l a n t a r a f , :kızılbaşların yalnız f e t vâyı v e r e n Hamza'nın katında değil, aynı zamanda "ulemâ-i islâm katın d a " da suçlu olduklarının söylenmeğidir ( 6 4 ) . H a l b u k i b u f e t v â n m altın d a sadece Hamza'nın imzası vardır. B u f e t v a , ulemânın b u işe k a r a r v e r mesinden sonra mı yazıldı, y o k s a f e t v â v e r i l d i k t e n s o n r a om ulemânın t a s v i b i alındı v e y a böyle b i r ş e y e lüzum görühneyerek yalnız Hamza'nın Pâdişâh s o n söverdiği ile m i yetinilıdi, b u b e l l i değildir. F a k a t işin b i l i zü söyieyor. tarafı şudur k i Padişah'm, b u k a d a r önemli b i r me selede acele k a r a r a g i d i l m e y e r e k e s k i .kanun v e kaidelere baş vurulmasını v e işi aralarında müşavere e t m e k üzre k e n d i l e r i n e müsaade olunmasını i s t e y e n v e z i r l e r e , kanunların Allah'ın yapısı olmadığını söyleyerek r e d ce vabı v e r m e s i ( 6 5 ) v e h e m e n O t l u k b e l i seferi için yapılanların i k i 'katının yapılmasını e m r e t m e s i d i r ( 6 6 ) . Esasen "memâlik-i m a h r u s e hükfcâmma" hükümler gönderilmesini ve b a h a r d a o r d u n u n Yenişehir sahrasında t o p lanmasını .emreden Padişah'ın b u k e s i n -hareketi karşısında artık b i r d i r e n m e n i n mümkün ©lamıyacağını b u mecliste bulunanların h e p s i k a b u l e t m e k zorunda kaldılar ve "Hatırı Şâh'ın tecelli camıdır - h e r ne lâyıh o l sa H a k ilhâmıdır" diyerek sefere k a r a r v e r d i l e r ( 6 7 ) . Kızıiba !ar h a k Kızılbaşlar hakkında v e r i l e n f e t v a d a n s o n r a h e r h a l k m d a ük i c r a a t , çjg kendisini ç o k k u v v e t l i hisseden Y a v u z S e l i m , önemli saydığı b i r .meseleye el k o y m a k t a g e c i k m e d i . B u mesele, i m p a r a t o r l u k içinde, Şâh İsmail lehine kazanılmış olanların zararsız h a l e g e t i r i l m e s i i d i . B u sebepten dolayı Yavuz, n o r m a l z a m a n l a r d a b i l e b ü y ü k b i r t e h l i k e o l duklarını b e l l i etmiş olan b u insanların ( 6 8 ) , b i r O s m a n l ı - I r a n silahlı çatışmasının başlaması h a l i n d e d a h a d a t e h l i k e l i olabileceklerini hesaba kattı v e bazı k a r a r l a r a vardı. Esasen verilmiş olan fetvâda fou g i b i l e r için hükümler vardı v e b u n l a r ç o k şiddetli i d i ( 6 9 ) . İşte Y a v u z , y u r d için n
e
n
S
(63) S. Tansel, s. 250. (64) Topkapı Sarayı Arşivi, 12077 (14). (65) Şükrî, vrk. 11 a. (66) Lütfî Paşa, s. 208. Şükrî, vrk. 12 a. (67) Sa'düddin, 2, s. 243. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 73. (68) S. Tansel, s. 248-257. (69) Bu fetvaya göre Padişah bu gibileri öldürebilir, mallarım kadın ve çocuk larını gaziler arasında taksim edebilirdi. Bak, Topkapı Sarayı Arşivi, 12077 (14).
YAVUZ
38
SULTAN
YAVUZ
SELİM
t e h l i k e l i gördüğü h u insanların b i r kısmı hakkında, çok şiddetli d a v r a m l ması lüzumunu duyduğu için, E d i r n e ' d e savaşa k a r a r v e r e n m e c l i s i n t o p lanmasından b e l k i d a h a önce, b e y l e r b e y l e r i l e sancak b e k l e r i n e hükümler göndererek, k e n d i vilâyetlerinde olan kızılbaşların gizlice t e s b i t i n i e m retmişti. Yapılan kabataslak b i r araştırma s o n u n d a a y a k l a n m a i h t i m a l i olanların (70) sayısının 40 000 kişi olduğu anlaşıldı ( 7 1 ) . Padişah, bazı k a y n a k l a r a göre bunların h e p s i n i , b i r a z ö n c e b a h i s k o n u s u yaptığımız f e t v a y a d a y a n a r a k öldürttü ( 7 2 ) . Bazı k a y n a k l a r a göre de bunların b i r kısmı öldürüldü b i r kısmı hapsedildi ( 7 3 ) . İşte I r a n sarayında cok s i n i r l i b i r hava yaratmış olduğu anlamlan b u o l a y d a n s o n r a Osmanlı - I r a n savaşı kaçınılmaz b i r h a l almış ve 1513'te Şah İsmail'e a i t k u v v e t l e r , görünüşte şehzade M u r a d ' m saltanat hakkını s a v u n m a k (74) ve f a k a t gerçekte öldürülen «ıezhebdaşlarının intikamım a l m a k üzere h a r e k e t e g e ç e r e k Osmanlı sınır şehirlerinin b i r kısmım t a h r i b ve (bir kısmını da z a p t e t m e lerdi (75). Yavuzun
ES
Savaş için g e r e k l i
Edir-
r^etT
hazırlıkları b i t i r e n
Padişah 20
Sümi (76) E d i r n e ' d e n istanbul'a h a r e k e t e t t i v e o n gün s o n r a E y y ü p S u l t a n yakınındaki Fılçayırında ordugâhını k u r d u ( 7 7 ) . Padişah'ın i s t a n b u l ' d a kaldığı süre içinde o r d u A n a d o l u yakasına geçmiş, R u m e l i B e y l e r b e y i H a s a n Paşa i d a r e s i n d e k i k u v v e t l e r de, i z d i h a m a m a n i o l u n m a k üzere (78) Gelibolu'dan M
a
r
t
1
5
1
4
P
a
z
a
r
t
e
s
i
(70) İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 246. (71) Âlî, vrk. 234 a. Sa'düddin, 2, s. 245. Müneccimbaşı, vrk. 92 b. (72) Âlî, vrk. 234 a. Müneccimbaşı, vrk. 92 b. (73) Padişah, "diyâr-i Rûm'da ârâm iden kızılbaş meredesin teftiş için hükkam-ı memâlike ahkâm-i şerife gönderüb yedi yaşından yukarıya varınca ol" gürüh-i mekruhtan idüği sabit olan eşkıyanın esâmileri defter olunup fırak-i dâllenin kimi maktul ve kimi mahbus olmuştu. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Seüm Han s 74. Sa'düddin, 2, s. 245. Hammer, 4, s. 121. Zinkeisen, 2, s. 569. İ H Uzuncarsıh 2, s. 246. '' (74) Hammer, 4, s. 123. (75) Zinkeisen, 2, s. 569. (76) "23 Muharrem 920 düşenbih günü". Bak, Kemal Paşa-Zâde, defter 9 vrk 45 b. Keşfi, vrk. 33 b. Feridun Bey Münşeatı, 2, s. 458. Fakat bir kısım kaynaklar bu tarihi 22 Muharrem olarak gösteriyorlar. Bak, Lütfî Paşa, s. 208. Âlî, v r k 234 a Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 73. Hammer, 4, s. 123. Bu bir günlük fark belki de Padişah'm 22 Muharrem'de Edirne sarayından çadıra çıkmış olmasın dan ileriye geliyor. (77) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 45 b. Âlî, vrk. 234 a. Müneccimbaşı. vrk. 92 b. Hammer, 4, s. 123. Pâdişâh, safer aymın üçünde yani 30 martta Eyyübe gel di. Bak, Feridun Bey, 2, s. 458. (78) Âlî, vrk. 234 a.
SULTAN
39
SELİM
karşı sahile geçme e m r i n i almışlardı ( 7 9 ) . Y i n e b u süre içinde babasının, dedesinin mezarlarıyle Eyüp S u l t a m birkaç defa z i y a r e t eden ve b u arada istanbul'da topoğlu Şehzade Süleyman'ı, E d i r n e ' d e k e n d i y e r i n e bırakan i a n a n bir meclisp d i ş a h (80) b i r t a r a f t a n da I s t a n b u r d a y e n i d e n büyük durum yenib i r m e e i s topladı. B u r a y a " e h b i sünnet v e cemâat ara¬ d e n görüşülüyor. alem-i . i k v â i l e " tanınmış " m e vâlî" davet olunmuş ve bunların, Şâh i s m a i l ve ona t a r a f t a r olanlar h a k kındaki mütalaaları b i r d e f a datoa sorulmuştu. Meclise katılmış o l a n u l e mâ, Şâh i s m a i l ' e intisâb edenlere, gittiği y o l a gidenlere, o n u n l a b i r l i k t e h a r e k e t edenlere, hattâ ona yardım edenlere karşı savaşmanın, kâfirlere karşı savaş y a p m a k t a n daha lüzumlu olduğunu, b u g i b i l e r i n rastlandık ları yerlerde öldürülmelerini, Dünyanın b u n l a r d a n temizlenmesi gerektiği n i , âyet v e hadislere d a y a n a r a k savunmuşlardı ( 8 1 ) . Pâdişah'm i z i s t a n b u l ' d a kaç g ü n kaldığı k e s i n o l a r a k b i l i n m e y e n m i f t e n Şah İsPadişah (82) g e r e k l i hazırlıkları yaptıktan s o n r a Üsküm a i l ' e gönder- far>^ l0'eçti ve i k i gün o r a d a kaldı ( 8 3 ) . "Üçüncü gün h a r e diği m e k t u p v e pe, Tekirçayır'ı ( T e k f u r ç a y ı r ı ) , Gebze, e ek ^"lerley". " H e r e k e v e Çınarlı konaklarım sıra i l e geçerek i z m i t ' e geldi ( 8 4 ) . Şâh İsmail'in h a l i f e l e r i n d e n ve casuslarından i k e n y a k a l a n a r a k hapse atılmış o l a n Kılıç adındaki zatı Padişah ( 8 5 ) ,
,
t e
ı
a
lk
tet
8
J;
f
e
t
v
â
i l f e
v
e
a
l
e
m
t a
M a l t e
1
(79) Müneccimbaşı, vrk. 92b. (80) Âlî, vrk. 234 a. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 74. Padişah, oğlu Süleyman'ı, Edirne'den hareket etmeden önce oraya getirtmişti. Bak, I . H . Uzun çargılı, 2, s. 248. (81) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 46 a. Şükri, vrk. 12 a. (82) Lütfi Paşa'ya göre Padişah İstanbul'da "22 gün kalmıştır. Bak, Lütfi Pa şa s 208. Feridun Bey Münşeatında ayrı ayrı sayfalarda Padişah'm, 23 ve 24 sa firde Üsküdar'a geçtiği vazıhdır. Bak, Feridun Bey, 2, s. 397 ve 458. Sa'düddin ve Müneccimbaşı Üsküdar'a geçiş tarihini 24 safer, Âlî ile Abdullah Bin Rıdvan 27 sa fer olarak gösteriyorlar. Bak, Sa'düddin, 2, s. 245. Müneccimbaşı, vrk. 92 b. Ah, vrk. 234 a. Abdullah Bin Rıdvan, vrk. 12 a. Kemal Paşa-Zâde ise Padişah'm 20 saferde Üsküdar'a geçtiğini ve orada i k i gün kaldıktan sonra hareket ettiğini yazıyor k i 23 safere rastlayan (bak, Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 47 a) bu tarihin doğru olması lâzım gelir. Çünkü Üsküdar'dan İzmit'e kadar 6 konaklık bir mesafe yurunmüştür. İzmit'ten Şâh İsmail'e yazılan mektubun tarihi 920 safer tarihini taşımak tadır. Öteki kaynakların verdiği tarih kabul edildiği takdirde Padişah'm Uskudarda hiç eğlenmemesi lâzım gelir k i ancak İzmit'ten safer ayı içinde bir mektubu Şâh İsmail'e göndermesi mümkün olsun. (83) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk, 47 a. (84) Şükri, vrk. 12 a. (85) Feridûn Bey, 1, s. 459. İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 248.
40
YAVUZ
S U L T A N SELİM
İzmit'e g e l i n d i k t e n .sonra, " v a r gördüğün söyle ve ma'lûm olan muradı b e y a n e y l e " d i y e r e k Şalı İsmail'e gönderdi (86).. Kılıç aynızamanda P a dişah'm h e m t e h d i t , h e m de n a s i h a t dolu b i r m e k t u b u n u Safavî hüküm darına götürüyordu. B u m e k t u p t a kısaca d e n i l i y o r d u k i : (87) ' B i l e s i n ve âgâh olasın k i " ilâhî hükümlerden yüz çevirenlerin, d i n i ve şeriatı yıkmaya çalışanların b u h a r e k e t l e r i n e , bütün müslümanların ve b u arada a d a l e t - s e v e r hükümdarların, k u d r e t l e r i nislbetinde, mânı' olmaları farzdır. B u n u söylemekten maksadımız ş u d u r : T e k k e köşesin den hâkimiyyete yükselen sen, b u yolda yürüdün, müslümanların m e m leketlerine saldırdın, ?|effcat ye utanmağı b i r t a r a f a a t a r a k zulüm, kapı larını açtın, günahsız müslümanları i n c i t t i n , f i t n e v e fesâdı k e n d i n için esas k a b u l e t t i n v e "umûr-ı Pâdişâlhî v e ahkâm-ı Şehinşâhîyi m u k t e z a - y i hevâ^yi nefs ve rağbet-i t a b i i y y e y e u y d u r u p kuyûd-ı şeriatı h a k k " e t t i n . "Ibâhe-i m u h a r r e m ' e ve irâkat-i dimâ-i m ü k e r r e m e " ( 8 8 ) ve m e s c i t l e r i yık ma, türbeleri, mezarları y a k m a , ulemâ i l e p e y g a m b e r neslinden gelmiş olan seyyidler-e ihânet v e " i l k a - , i mesâhif-i kerîme d e r k a z u r a t v e sebb-1 şeyhayn-i kerîmeyn" g i b i işler senin kötü h a l l e r i n d e n b i r kaçıdır. D i l l e r d e dolaşmakta- .olan b u n l a r v e b u n l a r a benzer h a r e k e t l e r i n d e n dolay» d i n adamları kesin delillere d a y a n a r a k senin k ü f ü r v e irtidâdına, senin ve sana tâbi' olanların öldürülmelerinin vâcib olduğuna; mallarınızın, rızkla rınızın yağma, kadın v e çocuklarınızın esîr edilmesinin- mubah olduğuna i t t i f a k l a k a r a r vermişlerdir. B u d u r u m karşısında b e n , Allah'ın e m i r l e r i n i y e r i n e g e t i r m e k , zulüm görenlere yardım e t m e k ve "merâsim-i nâmûs-i Padişahî için" i p e k l i e l b i s e l e r i m i çıkardım, zırh g i y d i m , kılıç kuşandım, a t ' a b i n d i m ve s a f e r ajanın başında A n a d o l u yakasına geçtim. Maksadım, Allah'ın inâyetiyle senin padişahlığını y o k e t m e k v e b u s u r e t l e de âciz ler üzerinden zulmünü ve fesadım kaldırmaktır. A n c a k , kılıçtan önce sana, "sünnet-i senıiyye icabı" islâmiyeti t e k l i f e d e r i m . E ğ e r yaptıklarına piş m a n olup can ve gönülden " i s t i ğ f a r " eder v e aldığın k a l e l e r i g e r i v e r i r s e n , tarafımızdan d o s t l u k t a n başka b i r ş e y görmezsin. F a k a t kötü h a l l e r i n e devam ettiğin t a k d i r d e " z u l m e t - i ızülümden" s i m s i y a h yaptığın y e r i e r i (86) Âlî, vrk. 234 a. Sa'düddin, 2, s. 246. (87) Feridun Bey Münşeatının birinci cildinin 379. ve Hamnier'in 4. cild'nin 124. sayfasında metni farsça olarak verilmiş olan ve İzmit'ten Şâh İsmail'e gönde rilmiş bulunan bu mektubun Türkçe tercümesi için bak, 3879 numaralı Mecmuat-almünşeat vrk. 23 b - 25 b. Aynı tercüme Ayasofya Kitaplığmdaki 4316 numaralı mün şeatta da var. Bak, vrk. 411 a. (88) Hammer'de bu deyim aşağıdaki tarzdadır: "İbâhat-i fürûc-i muharreme ve irâkat-i dimâ-i mükerreme". Bak, Hammer, 4, s. 125.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
41
n u r a kavuşturmak v e senin e l i n d e n a l m a k üzre inşa'Allah yakında gelece ğim. T a k d i r ne ise öyle olacaktır ( 8 9 ) . İzmit'ten s o n r a Kazıfchderbent, Yaylacık, Dikilütaş ve İznik y o l u y l e yürüyüşe d e v a m eden o r d u y a , Yenişehir'e gelindiği v a k i t , A n a d o l u ve R u m e l f B e y l e r b e y l e r i de katıldılar ( 9 0 ) . B u r a d a b i r gün k a l a n Padişah yeniden h a r e k e t e geçerek v e on günlük b i r y o l c u l u k y a p a r a k S e y y i d g a z i ' ye g e l d i ve b u k o n a k t a o r d u n u n üç g ü n d i n l e n m e s i n i e m r e t t i ( 9 1 ) . B u d u r a k t a i d i k i Dukakinoğlu A h m e d Paşa 20 000 timarlı s i p a h i i l e , İran k u v v e t l e r i n d e n b i r haber a l m a k v e d u r u m u incelemek üzre i l e r i y e gön derilmişti ( 9 2 ) . Bunların önünde, Dukakinoğluna bağlı v e f a k a t Sıinop B e y ' i A h m e d B e y i n (93) komutasında 500 kişilik b i r süvari keşif k o l u b u l u n u y o r d u . A h m e d B e y i n e n başta gelen işlerinden b i r i s i düşmandan esir almaktı ( 9 4 ) . D a h a s o n r a K o n y a ' y a gelen Padişah b u r a d a kaldığı birkaç gün içinde (95) Mevlânâ Celâl-ü'd-din-i Rûmî'nin, Sadrü'd-din-i Konevî ve s a i r büyüklerin türbelerini z i y a r e t e t t i , kapıihalkından h e r b i r i n e b i n e r akçe, "şâir rûmelinin v e a n a d o l u m m erbâbı-ı timârına binde ellişer akçe" t e r a k k i v e r d i v e ç o k m i k d a r d a sadaka dağıttı ( 9 6 ) . O n i k i (89) 4316 numaralı kitap, vrk. 411a. Bu mektup, Yenişehir'den Sâh İsmail'e gönderildi. Bak, Keşfi, vrk. 39 b. Bu mektup İzmit yakınındaki Sitâre köprüsüne gelindikten sonra gönderildi. Bak, Feridun Bey, 1, s. 397. (90) Feridûn Bey, 1, 459. Kemal Paga-Zâde, defter 9, vrk. 47 a. Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa orduya Akşehir'de katıldı. Bak, Şükri, vrk. 12 b. Karaman Beyleri ve Anadolu kuvvetleri orduya Kayseri'de katıldılar. Bak, Abdullah Bin Rıdvan, vrk. 12 b. (91) Âlî, vrk. 237 a. Şükri, vrk. 12 b. Hammer, 4, s. 127. (92) Âlî, vrk. 237 a. Sa'düddin, 2, s. 249. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Seiim xîan, s. 74. Dukakinoğlu, ordunun Yenişehir taraflarına geldiği sıralarda gönderildi. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 93 a. Dükakinoğiu, Karaman civarında iken gönderilmişti. Bak, Feridûn, 1, s. 398. Dukakinoğlu'nu Padişah, Akşehir'e gelindiği vakit görevlendirdi. Bak, Şükri, vrk. 12 b. (93) Bu zâta Karaca Paşa da denilir. (94) Âlî, vrk. 273 a. Hammer, 4, s. 127. Bazı kaynaklar Sinop Beyi Ahmed Bey'in Sivas civarına gelindiği vakit görevlendirildiğini yazmaktadırlar. Bak, Feridun Bey, 1, s. 398. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Seüm Han, s. 74. Müneccimbaşı, vrk. 93 a. '(95) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 74 b. Padişah Konya'da beş gün kaldı. Bak, Feridûn Bey, 1, s. 398. Konya'da altı gün kalındı. Bak, Hammer, 4, s. 300. (96) Kemal Paşa-Zâde, defter, 9, vrk. 47 b. Padişah 10000 akçe sadaka dağıttı. Bak, Feridûn, 1, s. 398. Padişah daha Seyyidgazi'de iken Sipâh'lara biner akçe ver miş, ayrıca Kayseri geçildikten sonra "Rumeli ve Anadolu sipâhlarmm ve ammeten zuamâ'nm timarların bin osmânî'de elli osmânî hisâbı üzerine ziyâde" etmişti. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 74. Sa'düddin, 2, s. 250. Âlî ve Hammer de Seyyidgazi'de bulunulduğu sıralarda Padişah'm her askere bin akçe verdiğini, ayrıca Hammer, Kayseri'den sonraki bir konakta "bin akçe zeamete mâlik olan her süvarinin tahsîsatma elli akçe zam" olunduğunu yazmaktadır. Bak, Âlî. vrk. 237 a.
YAVUZ
İZ
SULTAN
k o n a k sonra K a y s e r i ' y e gelen (97) Padişah, b u r a d a da dört gün kalmış ve o r d u ' y a katılan K a r a m a n k u v v e t l e r i y l e b i r l i k t e (98) t e k r a r harekete geçerek üç konak sonra Çubuk ovasına gelmişti. İşte b u r a d a n D u l i k a d i r B e y i Alâ-ü'd-devle'ye b i r m e k t u p yazılarak Şâh İsmail aleyhine b i r l i k t e savaşa g i r m e s i istenmiş ise de o, Y a v u z ' u n b u t e k l i f i n i k a b u l e t m e d i k t e n başka Osmanlılar'a düşmanca b i r t a v r b i l e takınmıştı ( 9 9 ) . Sivas'a gel meden i k i (konak önce (100) Mihaloğlu M e h m e d B e y , esir a l m a k üzre, akıncılarla ileriye gönderildi ( 1 0 1 ) . B u sıralarda, daha önce yola çı karılmış olan Dukakinoğlu ise yeniden o r d u y a katıldı ( 1 0 2 ) . Pâdisah'.n SiB u yürüyüş sırasında Sivas'ın husûsî b i r y e r i vardır, vas'taki icraat.. ç foraya gelindiği v a k i t Padişah o r d u ' y u teftişe tâbi' tutmuş ( 1 0 3 ) , mevcûdu 140 b i n d e n fazla, olan k u v v e t i n d e n (104) b i r kısmını ayırmış (105) y a n i "timarı üçbinden alçak" o l a n "erbab-i t i m a r a icâızet" v e r e r e k İskender Paşa aoğlu M u s t a f a Bey'ba komutasında onları g e r i çevirmişti (106). B u davranışın elbette b i r takım sebepleri vardı. A n c a k Osmanlı kaynaklarının b u h u s u s t a gösterdikleri sebepler k a b u l edilemiyecek k a d a r zayıftır ( 1 0 7 ) . K a n a a t i m i z e göre kuvvetlerden b i r ü
n
k
YAVUZ
SELİM
ü
Hammer, s. 127. İ. H. Uzunçarşılı ise, Seyyidgazi'de kapıkulu askerinden her birine biner akçe sefer bahşişi, Konya'da "bütün timarlı sipâhi'ye binde yüz akçe terakki" verildiğini yazıyor. Bak, İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 250. (97) Feridun Bey, 1, s. 398. Hammer, 4, s. 300. (98) Sa'düddin, 2, s. 249. (99) Bak, s. (100) Bu konağın adı türlü kaynaklarda Üsküfçe veya Üsküiee olarak geçmek tedir. Bak, Feridûn, 1, s. 398. Sa'düddin, 2, s. 250. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Se lim Kan, s. 74. Hammer, 4, s. 127. (101) Sa'düddin, 2, s. 250. Müneccimbaşı, vrk. 93 a. Mihaloğlu daha Konya'ya gelmeden akma memur edilmişti. Bak, İ. H . Uzunçarşılı; 2, s. 250.
SULTAN
SELİM
43
kısmının geni çevrilmesi, o r d u n u n beslenmesi, anadoludaki kızılbaşlarm, Osmanlı - I r a n çatışması sırasında çıkarmaları i h t i m a l i olan b i r isyanın önlenmesi, durumları pek de k e s i n o l a r a k b e l l i o l m a y a n Memlûk S u d a n ' larının, Türk o r d u s u n u a r k a d a n v u r m a k i h t i m a l i n i n b u l u n m a s i y l e i l g i l i d i r ( 1 0 8 ) . Bilhassa o r d u n u n beslenmesi, üzeninde önemle d u r u l a c a k b i r mesele i d i . Çünkü Sivas'ın b i r a z i l e r i s i n d e n geçen Türk-İran sınırı civa rında yaşayan h a l k t a n sünni olanlar, kızılbaşlarm tasallütünden dolayı her şeylerini kaybetmiş ( 1 0 9 ) , ayrıca, Türk o r d u s u n u n i l e r i harekâtını duymuş olan İran komutanı Ustaçluoğlu M u h a m m e d H a n , b u bölgenin halkını daha içerilere sürmüş v e g e r i k a l a n h e r şeyi ateşe vermişti ( 1 1 0 ) . B u i t i b a r l a bilhassa I r a n topraklarına g i r i l d i k t e n sonra o r d u n u n beslen mesi b ü y ü k .güçlükler y a r a t a b i l i r d i . N i t e k i m d a h a şimdiden yiyecek h u susundaki darlık k e n d i s i n i göstermeye başlamıştı ( 1 1 1 ) . F a k a t b u sıkıntı hiçbir zaman, o r d u n u n harekâtını d u r d u r a c a k k a d a r f a z l a olmadı. Çün kü, g e m i l e r vasıtasıyla T r a b z o n ' a getirilmiş o l a n e r z a k (112) türlü araç l a r l a o r d u y a yetiştirilebiliyordu ( 1 1 3 ) . "Defâtir-i (vefâir-i?) hazâıin-i e m v a l ve sâyir ahmâl ve eşkal" i n i Sivas'ta bırakan Türk k u v v e t l e r i n e ( 1 1 4 ) , b u n d a n s o n r a dördüncü konak olan K u n d u z s u y u yakınındaki Masakcılar denilen k o n a k t a (115) cephâne dağıtılmış, âdet olduğu üzre yeniçeriler tarafından "otağ-ı (hümâyûn" çevrilmiş ve Suşehr'inden i t i b a r e n İran topraklarına g i r i l e r e k E r z i n c a n yakınlarına (gelinmişti. İşte b u sıralarda i d i k i i k i tbükümdar'm b i r b i r l e r i n i t a h k i r eden mektupları gelip g i t m e ğ e başladı. İki
hükümdar arasmdaki
mektuplaşmalar.
Y a v u z ' u n İznıifden gönderdiği (mektup Şâh İsmail'e H e nıedan'da bulunduğu b i r sırada v e r i l d i ( 1 1 6 ) . F a k a t b u
^gi^Vj^n
c e V
a f o ı gelmeden Y a v u z , I r a n
hükümdarına
i k i n c i b i r m e k t u p gönderdi ( 1 1 7 ) . N e r e d e n yazıldığı b i l m m i y e n v e farsça
(102) Sa'düddin, 2, s. 250. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 75. Mü neccimbaşı, vrk. 93 a.
olan b u m e k t u b u n d a o, b i r i n c i m e k t u b u n d a söylediklerini h e m e n hemen
(103) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 48 a. Feridûn Bey, 1, s. 399. (104) Askerin miktarı 140 bin kişi idi. Bak, Sa'düddin, 2, s. 250. Askerin sayısı 400 bin idi. Bak, Feridûn Bey, s. 459. Orduda 140 bin askerle beşbin zahireci ve 60 bin deve vardı. Bak, Hammer, 4, s. 127.
(108) Bu kuvvetler, Sivas ile Kayseri arasındaki yerleri koruyacaklardı. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 75. Müneccimbaşı, vrk. 93 a.
(105) Padişah, bu kadar asker bize ayak bağıdır diyordu. Bak, Şükri, vrk. 12 b. (106) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 48 b. Bu kuvvetler, İskender Paşa'nm idaresinde idi. Bak, İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 251. (107) Bu kuvvetler işe yaramaz insanlardan mürekkep olduğu için geri bıra kıldılar. Bak, Feridûn Bey, 1, s. 399. Sd'düddin, 2, s. 250. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve^ Selim Han, s. 75. Müneccimbaşı, vrk. 93 a. Abdülgaffar K i r i m i 219 b. Şaban Şifâî, vrk. 204 a. Kuvvetlerin ayrılmasının bir sebebi de Şâh İsmail'in, Türk ordusu nu çok kalabalık görerek savaşı kabul etmiyeceği keyfiyyeti idi. Bak, Âlî, vrk. 237 a. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 75. Müneccimbaşı, vrk. 93 a.
(109) Sa'düddin, 2, s. 250. (110) Aynı eser, s. 251. (111) Sa'düddin, 2, s. 251. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 75. Mü neccimbaşı. vrk. 93 a. (112) Müneccimbaşı, vrk. 93 a. (113) Hammer, 4, s. 128. (114) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 48 b. (115) Hammer, 4, s. 300. (116) İ. H. Uzunçarşılı, 2, 249. (117) Âlî, vrk. 237 b.
44
YAVUZ
S U L T A N SELİM
tekrarlamış ve Şalı İsmail'e, b i r şeyh. ailesinden geldiğini hatıriatmak üzre b i r hırka, b i r asâ, b i r m i s v a k ve kuşak göndermişti ( 1 1 8 ) . D a h a sonra ve f a k a t h e r h a l d e henüz b i r İran elçisinin gelmesinden önce E r z i n can'dan (119) Türkçe olarak yazılmış olan b i r başka m e k t u b u n d a Y a v u z Selim, eski mektuplarında yazdıklarının b i r özetini yaptıktan sonra d i y o r d u k i : Seni y o k e t m e k üzre d o ğ u y a h a r e k e t edeceğimi daha önce bildirmiş t i m . Yapacağım işten seni birkaç a y evvel h a b e r d a r e t m e k t e k i kasdım, h a zırlıklarını t a m a m l a m a n ve g a f i l b u l u n d u m , g e r e k l i k u v v e t l e r i t o p l a y a m a dım dememen içindi. F a k a t u z u n zamandan b e r i b e n i m hazırlıklarıma ve gürültülü h a r e k e t l e r i m e , hattâ E r z i n c a n d a ğ v e t e p e l e r i n e gelmiş o l m a m a rağmen sende halâ hiçbir h a r e k e t eseri y o k . O şekilde g i z l e n i y o r s u n k i yokluğunla varlığın arasında b i r f a r k ıgörühnüyor. H a l b u k i "kılıç d a vasın edenlerin siper g i b i belalara g ö ğ ü s " germesi ve " s e r v e r l i k sevdasın da olanların z a h m - i t î ğ u tîrden" k o r k u s u v e k a y g u s u olmaması g e r e k t i r . Ölümden korkanların kılıç kuşanması ve a t a b i n m e s i münasip olmaz. E ğ e r g i z l e n m e k t e k i maksadın a s k e r i m i n çokluğundan i l e r i geliyorsa, b e n b u k o r k u n u gidermiş olanak için o n l a r d a n kırk b i n i n i K a y s e r i i l e Sivas a r a sında bıraktım. Sanırım k i b i r h a s m a b u n d a n daha f a z l a b i r i y i l i k yapıla maz. O n u n için eğer sende b i r parça " g a y r e t ve h a m i y y e t " v a r s a h e m e n askerime karşı çık ( 1 2 0 ) . (118) Âlî. vrk. 237. Hammer, 4, s. 128. Bu eşyalar İran elcisi geldikten sonra gönderilmiştir. Bak, Uuzunçarşılı, 2, s. 250. Yavuz'la Şâh İsmail arasındaki ' mektuplaşmayı, Osmanlı tarihçileri birbirine o kadar karıştırmışlardır k i bunları bir sıraya koyarak incelemek pek zordur. Öte taraftan Şâh İsmail'in gönderdiği elçi veya elçilerin isimleri de doğru bilinmemektedir. Meselâ Padişah, Yassıçimen civa rına geldiği vakit bir İran elçisi Şah İsmail'in bir mektubunu getirmişti. Bu elçinin adı Şahkulu Ayı idi. Bak, Hammer, 4, s. 130. Bu elçinin adı, Şahkulu Akay idi. B a k j . H. Danişmend, 2, s. 8. Şâh İsmail'in mektubunu Yassıçimen'de iken getirmiş olan elçinin adı Ebu'l Fuzûl idi. Nüktedan ve hoşsohbet olan bu zat Padişah'm sorduğu suallere ezberlenmiş bir takım cevaplar vermeğe kalkıştığı için cellada teslim edil mek istenilince gerçekleri söylemeğe mecbur olmuştu. Bak, Şükrî, vrk. 13 a. Şâh İsmail'in mektubunu getiren zat, Trabzon beyinin adamları tarafından öldürülmüş olduğundan Şah'm mektubunu Padişah'a bu adamlar getirmişlerdi. Mesele anlaşı lınca Padişah katilleri öldürttü. Bak, Feridun, 1, 399. Fakat aynı eserde, biraz sonra yani Yassıçimen'in nihayetinde bir İran elçisinin geldiği de kaydedilmektedir. Bak, Feridun, 1, 460. B i r İran elçisi Erzincan'da Padişah'm huzuruna kabul olundu. Bak, Hammer, 4, s. 301. (119) Padişah Erzincan'da 18 gün oturdu. Bak, Hammer, 4, s. 301. (120) Feridun Bey, 1, s. 393. Lütfî Paşa, s. 213. İbrahim Bin Hudaverdi, vrk. 13 a. Hammer, 4, s. 128. Âlî ile Sa'düddin bu mektubun, Şâh İsmail'in elçisi geldik ten sonra Yassıçimen'den gönderildiğini yazıyorlar. Bak, Âlî, vrk. 237 b. Sa'düddin 2, s. 252.
YAVUZ
SULTAN
SELİM
45
B u m e k t u b u n yola çıkarılmasından b i r a z sonra Şâh İsmail'den i l k m e k t u p g e l d i ( 1 2 1 ) . B u k a d a r h a k a r e t t e n s o n r a b i l e yumuşak b i r edâ taşıyan b u m e k t u b u n d a o, S u l t a n Bâyezid zamanında m e v c u d olan dostluğun şu anda neden bozulduğunu v e b u n u n y e r i n e neden b i r düşmanlığın geçmiş olduğunu bilmediğini yazıyordu ( 1 2 2 ) . Y i n e b u m e k t u b a göre Şâh İsmail, bâlâ Osmanlı'ların d o s t u i d i ve b u sebepten dolayı da Osmanlı'lar arasında, T i m u r zamanında olduğu g i b i , karışıklıkların •çıkmasını i s t e m i y o r d u ( 1 2 3 ) . B u n d a n başka, kendisine gönderilmiş olan m e k t u p l a r d a kullanılan i f a d e tarzını Padişah'a yakıştıramadığını sö-yliy e n Şâh İsmail bunları, a f y o n i l e sarhoş olmuş kâtiplerin b i r e r eseri ola r a k k a b u l ettiğini b u yüzden de b i r k u t u a f y o n gönderdiğini ( 1 2 4 ) , a v landığı b i r sırada yazılmış olan bu. dostça cevabın "Ihüsn-i k a b u l görmedi ğ i " t a k d i r d e , k e n d i s i n i n savaşa hazır bulunduğunu, şimdiye k a d a r gecik mesi sebebinin ise " b u mücadeleye v e r m e k istediği n e t i c e y i pek ince dü şünmesinden ileri." geldiğini ifade e d i y o r d u (125). Padişah'm b u m e k t u p t a n ve g e l e n h e d i y e l e r d e n sonra Şâh İsmail'e karşı düşmanlığı büsbütün artmış olmalıdır k i İran elçisi h e m e n cellâda t e s l i m edilmiş (126) ve 2 1 t e m m u z 1514'de ordugâha gelmiş olan b i r Memlûk elçisinin barış için yaptığı t a v a s s u t t e k l i f i de reddolunmuştu (127).
(121) Bu mektup, Padişah'm 3 mektubuna birden verilmiş olan cevaptı. Bak, Hammer, 4, s. 129. Bu mektup Padişah'm Yassıçimen'de bulunduğu bir sırada gel mişti. Bak, Âlî, vrk. 237 a. Sa'düddin, 2, s. 252. Bu mektup "Yassıçimen muzâfâtmdan Hasan Bey pınarı konağında" Yavuz'a sunuldu. Bak, Feridûn Bey, 1, s. 399. (122) İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 249. (124) Aynı eser, s. 2-19. (124) Hammer, 4, s. 129. Padişah'a Şâh İsmail'in elçisi bir mektupla bir hokka macun getirdi. Bak, Âlî, vrk. 237 b. Sa'düddin, 2, s. 252. İran elçisi Padişah'a bir murassa' taçla bir hokka tiryak getirdi. Bak, Şükrî, vrk. 13 a. Uzunçarşılı daha önce Şâh İsmail'in, Padişah'a bir kadın elbisesi ile bir yaşmak gönderdiğim yazıyor. Bak, I . H . Uzunçarşılı, 2, s. 249. (125) Hammer, 4, s. 130. (126) Hammer, 4, s. 130. Yavuz elçiyi öldürtmekle, daha önce İran'a gönderilen ve şehzade Mu-ad'ı isteyen bir Türk elçisinin İranlılar karşılık vermişti. Bak, Hammer, 4, s. 130. (127) î. H . Danişmend, 2. s. 9.
tarafından öldürülmesine
YAVUZ
46 Osmanh
ordu-
sundaki
^ynaş-
H^mde/pT şa'yı
YAVUZ
S U L T A N SELİM
O r d u , hiçbir s a r k ; r , u h k h a r e k e t i yapmadan toprakları üzerinde z
i
n
c
a
n
düşman
yürümekteydi. Çünkü Padişah,"" E r -
yöresi .halkının, güçlük
çıkarmadan itaatkâr b i r
öldü-
h a l alması karşısında " k i m s e k i m s e n i n esfoâbın g a r e t eylemesün" d i y e e m i r vermişti ( 1 2 8 ) . F a k a t uzun b i r y o l culuğun verdiği yorgunluğun, dağlık b i r bölgeye g e l i n d i ği için yürüyüşte m e y d a n a gelen .zorlukların, yiyecek darlığının, Şah İ s m a i l k u v v e t l e r i n i n halâ görünmemiş oluşunun, hattâ I r a n şahının b i r sa vaşı k a b u l edip etmeyeceğinin v e k a b u l ettiği t a k d i r d e de b u n u n nerede yapılabileceğinin b i l i n m e m e s i n i n ve nihayet, b e l k i de o r d u arasında Şâh İsmail lehine yapılan propagandamın, Osmanlı ordugâhında b i r hoşnut suzluk yarattığı anlaşılmaktadır. Çünkü Padişaih'ın d o ğ u y a doğru y ü r ü m e k t e kararlı bulunduğunu b i l m e l e r i n e rağmen devlet erkânından bazı ları, i h t i m a l b u y o r u c u h a y a t t a n v e yürüyüşten usandıkları için " b u n c a sipâh-i firâvân i l e yâd m e m l e k e t e g i r m e k inân-i d e v l e t i elden v e r m e k t i r " diyorlardı ( 1 2 9 ) . Onların yürüttükleri b u t a r z d a k i b i r mütalâmn gerçek le b i ç i l g i s i bulunmadığını söylemek .elbette hatalı olur. F a k a t b u mütalâları b e y a n e d e n l e r i n ne derece s a m i m i (olduklarını k e s t i r m e k pek güçtür. İhtimal bu. şekildeki düşünüşle, güçlüklere g ö ğ ü s gerememe ve Şâh İsmail ile esasen savaşa t a r a f t a r olamama f i k r i (180) sebep olmuştu. Sebepler ne olursa olsun o r t a y a atılmış olan f i k i r az z a m a n d a gelişti. Çünkü, b u lundukları y e r d e n g e r i dönmenin e n doğru b i r h a r e k e t olabileceğini k a b u l eden b u insanlar, bilhassa yeniçerileri k e n d i düşüncelerinin doğruluğuna inandırdılar. O n u n için yeniçeriler arasında d e d i k o d u gittikçe arttı ( 1 3 1 ) . B u , üzerinde hassasiyetle durulması lâzım gelen b i r olaydı. O r d u n u n öteki kısımlarından z i y a d e yeniçeriler üzerinde durulması, yeniçerilerin daha k u d r e t l i v e (isyana d a h a müsteid oluşlarından mı y o k s a b u k u v v e t i n öte den b e r i alevîlikle o l a n münasebetlerinden m i i l e r i y e geldiği kesin o l a r a k söylenemez. B u n u n l a beraber Padişah'm b u d e d i k o d u l a r a önem vermediği anlaşılmaktadır. Çünkü b u sıralarda i d i k i o doğuya doğru yürümekte de v a m olunmasını devlet erkânına bildirmiş ve hattâ E r z i n c a n i l e T e b r i z rüyor.
(128) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 49 a. (129) Sa'düddin, 2, s. 254. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 76. (130) î. H. Uzunçarşılı, 2, s. 252. (131) Yeniçeriler "hasım meydana çıkmadıkça ardınca revân olmak, belâ-yi kaht ü galâdan gayrı netice hâsıl itmez. Eğer anda gayret ve âr olaydı bir mahalde karâr idüp memleketinin pây-mâl olmasını ihtiyar itmezdi. Çünkü adû-yi nâ-tüvân zuhûra gelmeyüp nihân olıcak mukabelesin taleb bîhude rene ü teabdır." demeye başladılar. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 76. Sa'düddin, 2, s. 254.
S U L T A N SELİM
47
arasındaki m e s a f e y i k o n a k l a r a ayırmak s u r e t i y l e t a y i n etmişti ( 1 3 2 ) . B u n u n üzerine, m u h a l i f l e r , K a r a m a n v a l i s i H e m d e n Paşa'dan, Padişah'ı g e r i d ö n m e y e i k n a e t m e s i n i r i c a e t t i l e r . Çünkü b u paşa, "hıizmet-i şehriyârîde - t e r b i y e t b u l u p nedîm-i şehriyârî ve h e r h u s u s t a huzûr-i hümâyûn d a " konuşabilen ( 1 3 3 ) , aynı zamanda şehzade Ahımed isyanı sıralarında çok yararlığı görülmüş olduğu için, Padişah tarafından sevilen ve sayılan b i r insandı. M u h a l i f l e r i n b u (134) ricasını, b e l k i k e n d i s i de İran savaşını istemeyenler arasında bulunduğu için, k a b u l eden H e m d e n Paşa "asker_ lisânından a r z - i tezallüm" ederek (135) .durumu Padişah'a anlattı. F a k a t Şâh i s m a i l ' l e m u t l a k a çarpışmaya k a r a r vermiş olan Y a v u z Selim, H e m d e m Paşa'yı, d a h a önceki fedakarlıklarım v e hatıralarını da b i r t a r a f a i t e r e k , foemen öldürttü ( 1 3 6 ) . i ş t e b u şiddetli h a r e k e t , g e r i dönme f i k r i n i o r t a d a n kaldırmış o l m a m a k l a beraber, h e r k e s i susturmuş v e o r d u n u n b i r süre d a h a yürümesini sağlamıştı. Padişah, E r z i n c a n civarından Şöhsuvar oğlu A l i g e y ' i düşman hakkında b i l g i t o p l a m a k için i l e r i y e ( 1 3 7 ) , u n Şah İsmail'e ^ taraflarına gelindiği v a k i t de F a i k B e y ' i Bayfourd'u tubu " e t m e y e ( 1 3 8 ) , Mihaloğlu i l e V o y v o d a Bâlîyi, İ r a k lılardan esir a l m a y a (139) ve T ü r k m e n b e y l e r i n d e n F e rahşad B e y ' i Tercan üzerine gönderdi ( 1 4 0 ) . B i r t a r a f t a n d a o r d u yürüİran
kalelerinin
işgali v e Y a v u z ' -
e
T
C
;
m
m e k
(132) Erzincan ile Tebriz arasındaki mesafeyi Padişah 40 merhale olarak tayin etti. Sa'düddin, 2, s. 254. Bu mesafeyi 27 konak olarak gösteren vesikalar vardır. Bak, Topkapı Sarayı Arşivi, 5465 (15). (133) Müneccimbaşı, vrk. 93 b. Sa'düddin, s. 255. (134) İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 252. (135) Sa'düddin, 2, s. 255. (136) Öldürülen Hemdem Paşa'mn yerine Zeynel Paşa tayin olundu. Bak, Feridûn Bey, 1, 400. Daha sonra ikinci vezirliğe getirilen bu paşa alim ve şair bir zattı. Aşağıdaki bey t onundur: "Devr-i gülde düşmeyüb elden ayağı lâlenin, Bezm-i gülşende yanar par par çerâğı lâlenin". Bak, Müneccimbaşı, vrk. 104 b. (137) Sa'düddin, 2, s. 255. Şehsuvaroğlu daha sonra görevlendirildi. Bak, Şükri, vrk. 14 b. (138) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 65 b. Bayburt'u Polak Mustafa Bey ile Trabzon sancak Beyi Mehmed Bey almaya memur edilmişlerdi. Bak, İ. H. Uzunçar şılı, 2, s. 252. Yanya Beyi Mustafa Bey eski tepeye " k i Ebül-Gazi Sultan Mehmed Han gazi haz.'etleri ile Uzun Hasan'm rezmgâhıdır", gelindiği vakit Bayburt'u al mak için görevlendirildi. Bak, Sa'düddin, 2, s. 257. Âlî, vrk. 238 b. (139) Âlî, vrk. 238 b. Şükri, vrk. 13 b. (140) Ferahşad Bey, Tercan'daki kızılbaş komutanını esir etmiş ve diğer esir lerle birlikte Padişah'a göndermişti. Bak, Sa'düddin, 2, s. 255. Müneccimbaşı, vrk., 93 b.
Y A V U Z S U L T A N SELİM
43
YAVUZ
yüşüne d e v a m e t m e k t e i d i . E r z u r u m ' a Ibir k o n a k mesafede b u l u n a n Çer mik (Çermük/Çermuk) konağına gelindiği .sıralarda Bâlî Voyvodanın gönderdiği i k i esirden çok değerli b i l g i l e r a l a n Padişah, b u n l a r l a Şâh İs m a i l ' e b i r m e k t u p daha gönderdi. M e k t u b u n özeti şu i d i : B a n a b i r m e k t u p l a b i r l i k t e , c ü r e t i m i z i n arıtmasına sebep olsun diye bazı şeyler göndermiş: ve cesarete a i t bazı sözler de s a r f ederek acele gel m e m i z i ve b u s u r e t l e i n t i z a r d a n kurtulacağını bildirmişsin, " m a ' l û m oldu". Hükümdarların toprakları onların nikâhlısı g i b i d i r . B u i t i b a r l a e r k e k ve m e r d olanlar ona başkasının e l i n i n değmesine dayanamazlar. H a l b u k i günlerden b e r i b e n v e a s k e r l e r i m s e n i n toprakların, üzerinde yürüdüğü müz halele senden hâlâ hiçbir eser y o k . Esasen şimdiye k a d a r senin m e r d l i k l e v e "celâdet" i l e i l g i l i b i r h a r e k e t i n görülmemiştir. Bütün h a r e k e t l e r i n sadece hileye dayanmaktadır. Ben, a s k e r l e r i m d e n 40 0 0 0 ' i n i Sivas ile K a y s e r i arasında bırakmakla s e n i n k o r k u n u g i d e r m e ğ e h i z m e t e t t i m . B i r düşmana " m ü r ü v v e t " a n c a k (bu k a d a r o l u r . B u n d a n sonra dahî giz l e n m e k t e d e v a m edersen, e r k e k l i k şana haramdır, zırh y e r i n e çarşaf, m i ğ f e r y e r i n e yaşmak k u l l a n a r a k " s e r d a r h k v e şahlık sevdasından" v a z g e ç m e l i s i n ( 1 4 1 ) . Padişah b u m e k t u p l a b i r l i k t e Şâh İsmail'e b i r de kadın elbisesi gönderdi ( 1 4 2 ) . Gürcü
dri^hedf T r ıgı
Çermük'ten d ö r t b e ş k o n a k
Hanmın e ,yye.er.
k c
' jj t , '. ö
p
r
ı a
ü
s
ü
J 0
u c
k o : i ; ! u n
İ'«iü
( ^ 3 )
ileride b u l u n a n Çoban
gelindiği v a k i t Gürcistan b e y i M z e d j g. ( 1 4 4 ) . B u elçi ç o k m i k -
| b l
r
e W i
d a r d a hediye ve erzak -getirmişti ( 1 4 5 ) . B u halden p e k m e m n u n k a l a n P a (141) Lütfi Paşa, s. 213. Feridun Bey, 1, s. 357. Sa'düddin, 2, s. 256. Hammer 4, s. 131. (142) Hammer, 4, s. 131. Şâh İsmail tarafından daha önce gönderilmiş olan murassa' taç' Padişah tarafından parçalanmıştı. Bu kırık taç ile birlikte Padişah, tiryak hokkasını da Şâh'a geri göndermiş ve bu kırık taçm İran hükümdarının ba şına yakışacağını, tiryakın ise zehirlenenlere lüzumlu olduğunu, yakında "Rûm yı lanlarının" o tarafta görüleceğini bu sebeple de tiryakın lâzım olacağını bildirmişti. Bak, Şükri, vrk, 13 b. (143) Gürcü By'inin adı Osmanlı kaynaklarında «sı.V J>.V dl-V olarak geçmektedir. Bak, Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 49 b. Feridûn Bey, 1, s. 401 ve 461. Sa'düddin, 2, s. 257. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 77. Ham mer, 4 ,s. 133. (144) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 49 a. Gürcistan elçi'si Söğmen denilen konakta geldi. Bak, Sa'düddin, 2, s. 257. Şükri, vrk. 14 b. Hammer, 4, s. 133. (145) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, 49 b. Aİi, vrk. 238 b. Gürcistan elçi'si 2000 koyun ile bir miktar yağ ve bal getirmişti. Bak, Feridûn Bey, s. 461. Gürcistan be yinden "2000 baş koyun ve bir miktar bal mumu geldi". Bak, î. H. Uzunçarşılı. 2. s. 252. Elçi ile birlikte Şâh İsmail'in yanından kaçıp Gürcistan'a sığınmış olan i k i
49
S U L T A N SELİM
cüsah elçi'ye cok i l t i f a t etmiş, b u sebepten dolayı onlarla b i r l i k t e "Mîrâh u r ' u n u ' ' "teşekkür ve libâs-i f â h i r i l e " (146) . Bazı -gizli
şeyleri de Gürcistan
Gürcistan B e y i n e
göndermişti
beyine söyliyecek olan Mîrâhur
(147) , ondan daha erzak gönderilmesini i s t e y e c e k t i ( 1 4 8 ) . Osmanlı
bir ayak-
lanma
hareketi,
tos
H e m d e m Paşa'nın
ordu-
sunda
o
v
a
s
m
a
öldürülmesinden sonra
Eieşgird
kadar ses çıkarmadan yürümüş olan yeniçeriler,
b u r a d a yeniden isyankâr b i r tavır takındılar ve 16 a ğ u s
1514 (24 cumada - 1 - âhire 920) perşembe günü Eleşgird'e tâbi' K a -
rasafcalh konağına g e l d i k l e r i v a k i t "Dergâh-i ımıallâda" yeniden h a r e k e t e geçerek ü ç aydır yürüyüş halinde olduklarını, çek sıkıntı çektiklerini, b u sebepten Padişah'ın, çe-fkat v e m e r h a m e t göstererek, -geri dönmesini i s t e d i l e r (149) ise de Padişah yine- kararını değiştirmedi. B u n u n üzerine y e niçeriler, çadırlarını yıkarak ayaklandılar ( 1 5 0 ) . Padişah, b u isyanı k i m l e r i n t a h r i k ettiğini b i l m e k l e b e r a b e r (151) şimdilik onları cezalandırma- • yı u y g u n bulmamış, sadece yeniçerileri y o l a g e t i r m e k için çok cür'etkârâne b i r h a r e k e t e baş v u r a r a k onların arasına dalmış ve şu kısa h i t a b e d e bulunmuştu: Şu a n d a v a r m a k istediğimiz y e r e henüz gelmiş değiliz. Düşmanla karşılaşmadan g e r i dönmemiz, ise mümkin değildir, b u n u düşünmek b i l e kötü b i r şeydir. A m m a " g a r a b e t " bundadır k i Ş â h ' m adamları, efendileri, için can v e r i r l e r k e n içimizdeki bazı g a y r e t s i z l e r , b u bâtıl anlayışlı i n s a n ları zararsız hâle g e t i r m e k için b u r a l a r a k a d a r gelmiş o l a n b i z l e r i g e r i dönmeye ve çalışmalarımızı neticesiz bırakmaya uğraşıyorlar. F a k a t biz y o l u m u z d a n asla dönmiyecek v e e m r e i t a a t edenlerle b i r l i k t e g e r e k l i y e r lere k a d a r gideceğiz. "Şunlar k i za'f-ı k a l b l e ehlü iyâl hayâlini ve nıetâıb-i tarîki b a h a n e i d e r l e r v e b u n d a n öte gidemezüz d i r l e r . A n u n g i b i l e r k e n düler bilürler". G e r i dönerlerse "dîn-i m ü b î n " y o l u n d a n dönmüş o l u r l a r . Onların b a h a n e l e r i düşman gelmediği ise düşman i l e r d e d i r . " E ğ e r e r ise niz benimle hem-inân ve revân o l u n " . Y o k s a ben yalnız başıma da g i d e r i m Dul<*adir'h Prens de vardı, bunlar Dulgadır beyi Alâüddevle'nin kardeş çocukları idi. Bak, Feridûn Bey, s. 401. Sa'düddin 2, s. 257. Bu prensler Alâüddevlenin oğul ları idi. Bak, Hammer, 4, 133. (146) Hamımer, 4, s. 133. (147) Âlî, vrk. 238 b. (148) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 49 b. (149) Âlî, vrk. 238 b. (150) Yeniçeriler Padişah'm çadırına bile kurşun attılar. Bak, Sa'duddm, 2, s. 259. İ. H . Uzunçarşıh, 2, s. 253. Kurşun atma keyfiyeti Çaldıran seferi dönüşünde olmuştu. Bak, s. (151) Feridûn Bey, 1, s. 401. 4
aO
YAVUZ
S U L T A N SELİM
d i y e r e k atını i l e r i .sürmüştü ( 1 5 2 ) . B u acı sözlerden s o n r a artık Padişah'a k i m s e m u h a l e f e t edemedi ve ordu sükûnetle y o l u n a d e v a m e t t i . Esasen bu sıralarda İran o r d u s u hakkında türlü k a y n a k l a r d a n h a b e r l e r gelmeğe başlamıştı. B u n l a r d a n b e l k i de i l k i , Y a h y a B e y adındaki b i r "dilâver s i p a h i m i n (153) yakaladığı Kör Şâdî adındaki adamın verdiği haberdi. Şâh i s m a i l ' d e n Tebriz yakınlarında ayrıldığını b i l d i r e n b u zat, şu anda onun Tebriz'de bulunabileceğini söylüyordu ( 1 5 4 ) . Y i n e b u sıralarda i d i k i M i Savaş y e r i n e h a l oğiu A l i Bey, I r a n komutanı Ustaclû oğlu M u h a m m e d i yaklaşılıyor. Han'ın, B o y şehrine geldiğini v e Şâh'm d a yaikmlarda bulunduğunu b i l d i r d i ( 1 5 5 ) . B i r a z sonra, Kazbgöl civarına gelen P a d i şah'a, Şehsüvâr oğlu A l i Bey, Şâh'm H o y ' a geldiğini h a b e r vermiş ( 1 5 6 ) , aynı zamanda b i r m i k d a r kızılbaş kafası 'da yollamıştı. Şehsüvâroğîunun gönderdiği haberden çok m e m n u n k a l a n Pâdişâh ona, 1000 altın i l e G e d i k A h m e d Paşa'dan kalmış o l a n değerli b i r kılıcı h e d i y e o l a r a k gönderdi ( 1 5 7 ) . Türlü k a y n a k l a r d a n Şâh i s m a i l hakkında toplanan b i l g i l e r arasında, b i r casusun v e r d i k l e r i cidden enteresandı. "Türkmen emirlerinden F e r a h şad B e y ' i n Şeyh A h m e d " adındaki b u casusu, daha o r d u Tercan'da i k e n i r a n ' a gönderilmişti ( 1 5 8 ) . " A c e m l e r i n eline düşmek felâketine dûçâr olan şeyh A h m e d " (159) U c a n yaylağında b u l u n a n Şâh'ın y a n m a götürüldüğü v a k i t , o kadar ustaca h a r e k e t etmişti k i Şâh, onu i l g i i l e dinledi. Çünkü Şeyh A h m e d " b e n i R u m e l i b e y l e r i ve Türkman serdârları gönderdiler. Cümlesi kadîmden muhibfo-i Âl-i A b a v e hevâdâr-i evlâd-i M u r t a z a olub Şâh'm hizmetine tâlib ve cân-u dilden bende-i fermân olmağa râgıblardır". B u n l a r k e n d i aralarında a n d içtiler ve k a r a r v e r d i l e r k i Osmanlı ordusu (1521 Âlî, vrk. 238 b. (153 Sa'düddin, 2, s. 257. Yahya Bey silahtardı. Bak, Şükrî, Vrk. 14 b. (154) Âlî, vrk. 238 b. Sa'düddin, 2, s. 257. Şükrî, vrk. 14 b. (155) Sa'düddin, 2, s. 260. Şükrî, vrk. 14 b. Bu tarihlerde Şâh İsmail bir mek tup göndermiş ve Irak'ta bulunduğu için geciktiğini ve bundan dolayı mazur gö rülmesini bildirmişti. Bak, Sa'düddin, 2, s. 260. (156) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 51b. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. '78. (157) "Bin sikke-i efrenciye ile merhum Gedik Ahmet Paşa'dan bir murassa' . şemşir var i d i " , Şehsuvaroğluna gönderildi. Bak, Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 51b. Feridun Bey, 1, s. 401. Padişah Şehsuvaroğluna "bir murassa' eğerlü, altun bozdoğanlu at ve bir şemşir ve i k i hilafla üç bin sikke kırmızı altun gönderdi". Bak, Şükrî vrk. 14 b. Şehsuvaroğlu A l i Bey'e "esbân-i hassadan raht-i mülûkî ile bir rahş ve üç bin altun ihsan buyuruldu". Bak, Müneccimbaşı, vrk. 93 b. (158) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 50 b. (159) Hammer, 4, s. 134.
YAVUZ
SULTAN
SELİM
51
ile I r a n o r d u s u karşı (karşıya geldiği v a k i t Osmanlılar tarafını bırakarak bu t a r a f a .geçeceklerdir, d i y o r d u ( 1 6 0 ) . Ayrıca Kürt ve Türkmen b e y l e r i tarafından, itâat edeceklerine dair Şâlı'a yazılan b i r takım u y d u r m a m e k t u p l a r da o r t a y a koymuştu ( 1 6 1 ) . Söylediklerinin h e p s i n i n doğruluğun dan şüphe e t m e y e n Şâh İsmail, hediyelere boğluğu v e H o y ' a k a d a r bera berinde getirmiş olduğu b u zatı y e n i d e n Osmanlı karargâhına gönderir k e n " Y i n e sen mukaddemâ v a r , istimâlet eyle. B e n dahi Çaldıran'da ye tiştim" demiş (162) ve u y d u r m a mektupların cevabını d a onunla gönder mişti ( 1 6 3 ) . A l m a n b u (haberler, Şâh İsmail'in işi d a h a çok u z a t m a k istemediğini gösteriyordu. N i t e k i m Osmanlı o r d u s u n u n Çaldıran'a i k C ü ç k o n a k mesa feye .geldiği sıralarda, İran k u v v e t l e r i n i n Çaldıran'da toplandıkları k e s i n olarak öğrenildi ( 1 6 4 ) . O r d u n u n D a n a Sazı konağına geldiği gün y a n i 19 ağustos 1514 (27 Cumâda-l-âhire 920) de güneş t u t u l d u . O d e v i r l e r d e (165) ç o k önemli sayılan b u t a b i i olayı müneccimler, "mağrib vilâyetinin şehr - yârı şark m e m l e k e t i n e müstevli o l u b h u t b e v e s i k k e y i t a ğ y i r eyleye deyü t a k r i r itmişlerdi, .şark padişjahma azîm nekbet v e zillet vardır deyü t a k v i m l e r i n d e t a h r i r itmişlerdi". (166) Olayın b u s u r e t l e h a y r a y o r u m lanması Osmanlıların maneviyatı üzerinde büyük b i r t e s i r i c r a eyledi. ( 1 6 7 ) . 20 A ğ u s t o s t a Bâyezid k a l e s i n i t e s l i m a l a n Osmanlı o r d u s u , 22 (160) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 51 a. Şeyh Ahmet, Şah'a "beni Türkmân tâifesi ve Anadolu ve Rumili ümerâsı hizmetinde olan sûfîler ve şeyh Erdebil hane danının muhibleri gönderdiler k i eğer Rum Padişahı ile Şâh mukabele ederse bil cümle Şâh'a tabi oluruz". Dediklerini söylemişti. Bak, Feridun, 1, s. 401. (161) Sa'düddin, 2, s. 261. (162) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 51 a. (163) Sa'düddin, 2, s. 261. Müneccimbaşı, vrk. 93 b, 94 a. Rivayet edildiğine göre Yavuz, savaşın Çaldıran'da yapılmasına şeyh Ahmet'in getirdiği bilgilerden sonra karar vermiştir. Bak, Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 51 b. "Şâh, bu casu sun hilesine aldanarak kendisine girân-bahâ hediyeler vermiş ve salimen Padişah'a göndererek onu Çaldıran sahrasında beklemekte olduğunu ihbara memur etmiş idi". Bak, Hammer, 4, s. 134. Şehsuvaroğlunun gönderdiği esirlerden savaşın Çal dıranda olacağı anlaşılıyordu. Bak, Sa'düddin, 2, s. 261. (164) Dana Sazı (Tane Sazı) denilen yere gelindiği vakit yakalanan bazı esir lerden Şâh'm Çaldıran'a geldiği öğrenildi. Bak, Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 78. Şaban Şifaî, vrk. 204 b. Hammer, 4, s. 134. Şâh'm Çaldıran'da savaşı ka bul edeceği Ovacık konağında haber alındı. Bak, Şükrî, vrk. 15 a. (165) Feridûn Bey, 1, s. 401. (166) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 51b. (167) Müneccimbaşı, vrk. 94 a.
YAVUZ
52
S U L T A N SELİM
Ağustosta Çaldıran savaşının yapıldığı Sahra civarına geldi ve kızılbaşO d u î a r savaş l a r m -karakolları i l e karşılaştı. B u n d a n dolayı kızılbaş o ı şaKasmda. duşunun çok yakında bulunduğu k a b u l edilerek, "Otâğ-ı hümâyun konmuşken" kaldırıldı ( 1 6 8 ) ve savaş düzeni alınarak akşa m a -kadar yüründü. F a k a t düşmanla karşılaşılmadı. A k ş a m üstü Padişah'm otağı b i r tepeye k u r u l d u , etrafı yeniçerilerle çevrildi, "çadır çadıra ç e tilüp tınab t m a b a çatıldı, ve yasak ile sak yatıldı ( 1 6 9 ) " . B u geceyi askerler,sabaha k a d a r yarı u y k u s u z geçirdiler ve g e r e k l i hazırlıkları t a m a m ladılar. Savaşa pek elverişli görünmemekle beraber işgal e t t i k l e r i sahayı Osmanlılar t a h k i m l i b i r hale getirdiler,topları mevzie s o k t u l a r , z i n c i r l e r l e b i r b i r i n e bağladılar ve ordugâhta develerden v e a r a b a l a r d a n b i r takım m a n i a l a r m e y d a n a g e t i r e r e k b a r i k a t l a r k u r d u l a r ( 1 7 0 ) . Osmanlı o r d u s u n u n konakladığı b u saha, A k ç a y v a d i s i n i n kuzey-batı t e p e l e r i i d i . B u k u v v e t l e r i n tam. karşısında İranlılar y e r almış b u l u n u y o r d u . Osmanlıların b u kadar sıkı çalışmalarının v e geceyi u y k u s u z geçirmelerinin sebebi h e r halde, Şâh İsmail'in d a h a önce Çaldıran sahrasına gelip yerleşmiş olması i d i ( 1 7 1 ) . Eğer Şâh'm ordugâhında Osmanlılara karşı hemen hücuma geçme f i k r i k a b u l edilebilseydi, Y a v u z S u l t a n Selim'e b i r hazırlanma i m kânı bırakılmamış, b u suretle de y o r g u n Osmanlı k u v v e t l e r i ve Türk süvarileri çok müşkül d u r u m a düşürülmüş olacaktı. F a k a t b u şekilde h a r e k e t edilmediğinden Osmanlıları, Şâh İsmail'in savaş sahasına daha önce gelip yerleşmiş olması avantajından başka b i r şey tehdit e t m i Savaş m e c l i s i ve y o r d u . İran o r d u s u n u n b u t a r z d a k i h a r e k e t i n e karşılık Başdefterdâr Pîrî Yavuz S u l t a n S e l i m , savaş sahasına geldiği günün gece^Ikind^r™* *- ^ u s t o s salı günü gecesi) h e m e n b i r savaş kirleri meclisi toplamış ve b u r a d a çok k r i t i k olan d u r u m u n m ü nakaşası yapılmıştı. 2 5 0 0 kilometrelik b i r yolculuk y a pan v e ayrıca z a h i r e sıkıntısı d a çeken Osmanlı ordusu, i n s a n ve h a y v a n bakımından çok y o r g u n olduğu için mecliste b u l u n a n v e z i r l e r , b u sebep l e r i i l e r i sürerek o r d u y a 2 4 s a a t l i k b i r i s t i r a h a t v e r i l m e s i n i istediler ( 1 7 2 ) . D e f t e r d a r Pîrî M e h m e d Çelebî ise, zaman kaybının Osmanlılar a l e y hine b i r h a l yaratabileceğini düşündüğü için, d e r h a l savaşa g i r S
İ
n
d
s
22
(168) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 51b. Feridun Bey, 1, s. 402. Padişahın otağı Recep ayının birinci günü Ovacık'ta kurulmuştu. Fakat kızılbaşlar geldi diye ortaya bir haber çıkınca aynı gün harekete geçildi. Bak, Feridûn Bey, 1, s. 402. (169) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 51b. (170) Binbaşı Kâzım, Osmanlı-îran muharebelerinden 1514 tarihinde vukua gelen Çaldıran seferi, Çaldıran ve Ridaniye, s. 46. (171) Lütfî Paşa, s. 219. İ. H . Uzunçarşüı, 2, s. 254. (172) İ. H. Uzunçarşüı, 2, s. 255.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
53
m e taraftarı i d i . Çünkü ona göre, Osmanlı a s k e r l e r i arasında Şâh İsmail'e taraftar olanlar vardı. B i l h a s s a akıncıların büyük bir kısmı Alevî i d i l e r . Bunların h e r a n Şâh İsmail ile anlaşma i h t i m a l i hatıra g e l e b i l i r d i ( 1 7 8 ) . Pâdişâh, Pîrî Çelebî'nin f i k r i n i çok beğenmiş ve hattâ "işte yegâne sahib-i r e ' y b i r âdem, yazık k i vezîr olmamış" ( 1 7 4 ) d i y e r e k o n u n f i k r i n i tasvifo etmişti. B u sebeple Osmanlı ordusu, 2 2 a ğ u s tos günü gecesi hazırlıklarını b i t i r e r e k sabaha karşı savaşa g i r e c e k d u r u m a gelmişti ( 1 7 5 ) . Esasen i k i ordugâh arasındaki mesafe beş altı k i l o m e t r e y i geçmediği için ( 1 7 6 ) i k i t a r a f g e r e k l i i h t i y a t t e d b i r l e r i n i almış ve i l e r i 'karakollar arasında bütün gece b o y u n c a çatışmalar v u k u ' bulmuş tu
(177).
23 Ağustos 1514 (2 Receb 9 2 0 ) Çarşamba gününün sâbahı o l u r k e n Y a v u z S u l t a n Selîm silahlarını t a kınmış, atına binmiş v e o r d u n u n m e r k e z i n d e k i y e r i n i • almış b u l u n u y o r d u . O n u n etrafında 1 0 0 0 0 tüfekli yeniçeri i l e ( 1 7 8 ) topçu, cebeci ve kapıkulu süvarisi vardı ( 1 7 9 ) . Yeniçeriler'in ön tarafına a r a b a l a r ve develer k o nulmuştu, b u n l a r siper v a z i f e s i görecekti ( 1 8 0 ) . Sadr-ı a'zam H e r sek-Zâde A h m e d , -ikinci v e z i r Dukakin-Zâde A h m e d v e üçüncü vezir M u s t a f a Paşa'lar Padişah'm yanında i d i l e r ( 1 8 1 ) . Sağ k o l d a b u l u n a n A n a d o l u v e K a r a m a n k u v v e t l e r i n e A n a d o l u Beylerfoeyisi S i n a n Paşa, sol k o l d a b u îki t a r a f m
savaş
düzeni.
(173) Başdefterdâr Pîrî Çelebî'ye Padişah, Sen ne dersin diye sorduğu vakit o, "Heman durmayub ve göz açtırmayub duruşuimak ve adû'nun gözü öğrenib alışmadın heman uruşulmak gerektir. Zîrâ k i askerden Mihalh taifesi ve sâyire, Kızılbaşa muhibb olup anların mezhebinde olanlar bu gice Şâh'ın casusları iğvâsiyle câyiz k i öteye gitmek ihtimali ola veyahut cenge el uciyle yapışalar, can ve gönül den ceng itmiyeler, dahî askere fütür gele ve andan sonra adû'nun üzerine Allah. Allah deyüb, yürüyüb, göz açtırmayub, tokunmakta çok hal vardır didikte Sultan Selim Han, İşte askerim içinde bir müdebbir ehl-i rey âdem var imiş. Hayfdır k i bu kimesne vezir olmaya deyu cengten sonra Pîrî Paşa'yı vezir eyledi". Bak, Hüseyin bin Cafer, vrk. 114 a. (174) Cenâbî'den naklen Kammer, 4, s. 135. (175) Âlî, vrk. 239 a. (176) Binbaşı Kâzım, Osmanh-İran muharebelerinden 1514 tarihinde vukua gelen Çaldıran seferi, Çaldıran ve Ridaniyye, s. 45. (177) Sa'düddin, 2, s. 262. (178) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 53 a. (179) 1. H . Uzunçarşüı, 2, s. 254. Padişah'm sağında ve solunda sipâh, silâhdar, ulûfeci ve gurabâ bölükleri vardı. Bak, Sa'düddin, 2, s. 263. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 78. (180) Hammer, 4, s. 136. (181) Âlî, vrk. 239 a. Sa'düddin, 2, s. 263. Müneccimbaşı, vrk. 94 a.
YAVUZ
54
luîian R u m e l i askerlerine de Rumeli- B e y l e r b e y i H a s a n Paşa k o m u t a ede» çekti. B u k u v v e t l e r d e n başka H a s a n Paşa'nın yanında 1 0 0 0 0 , S i n a n P a şa'nm yanında da 8 0 0 0 azeb vardı ( 1 8 2 ) . Z i n c i r l e r l e b i r b i r l e r i n e bağlan mış olan topların büyük b i r kısmı azeblerin arkasında mevzi'lendirilmişt i . E m i r aldıkları v a k i t azebler sağa, sola açılacak v e topçular, b u n d a n sonra düşmana h e m e n ateş açacaklardı ( 1 8 3 ) . Şehsuvar Oğlu A l i B e y öncü, Şâdî Paşa'da ardeı k u v v e t l e r i n komutanlıklarına t a y i n olunmuşlar dı ( 1 8 4 ) . B u s u r e t l e t e r t i p l e n e n Osmanlı k u v v e t l e r i 1 2 0 OOO'den f a z l a t a h m i n ediliyor ve bunların 8 0 OOO'inini süvariler teşkil e d i y o r d u ( 1 8 5 ) . F a k a t Osmanlı a s k e r i n i n atları gıdasızlık yüzünden b i t k i n , hattâ b i r iş göremiyecek halde i d i l e r ( 1 8 6 ) . A y r ı c a yiyecek m a d d e l e r i n i n azlığı Os manlı o r d u s u n u n i n s a n gücü üzerinde de çok müessir olmuştu. B u n u n l a beraber düşmanın çok yakınlarda bulunmuş olması, Türk'lere h e r şeyi ve h e r İstırabı unutturmuştu ( 1 8 7 ) . I r a n ' h l a r a gelince, onların k u v v e t l e r i de en azından Osmanlı k u v v e t l e r i k a d a r vardı ( 1 8 8 ) . T o p a ve tüfeğe m â l i k o l m a m a k l a beraber, b o l l u k içinde b u l u n a n b u o r d u ' n u n süvari k u v v e t i sayıca Osmanlı süvarisinden f a z l a i d i . A y r ı c a bunların atları y o r g u n ve zayıf da değildi. Bilhassa b u süvârilerden 1 0 0 0 0 t a n e s i , d i k k a t i üzerlerine çekmekte idiler. Çünkü, savaş tecrübeleri f a z l a o l a n v e tepeden tırnağa k a d a r zırh içinde b u l u n a n b u insanların kırmızı tuğlarla süslenmiş v e ç e l i k t e n yapılmış cilâli miğferleri vardı ( 1 8 9 ) . A y r ı c a t o p u z , y a y ve m ı z r a k l a r l a teçhiz edilmiş b u l u n a n b u cengellerin çevik atlarına çelikten y a pılmış eyerler vurulmuştu. Şâlı İsmail'in yanında b u l u n a n b u atlılar, o k a d a r demire g a r k olmuşlardı k i "cüyûş-i cevşenpûş mı dır, yoksa demür dağ mıdır bilinmeyüb nokerler mîrînden ve b e y l e r b i r b i r i n d e n seçilmez idi"
YAVUZ
S U L T A N SELİM
(190).
İran k u v v e t l e r i de sağ, sol ve merkezde olmak üzre başlıca üç g r u b a ayrılmışlardı. B u n l a r d a n sağ fcanaddaki k u v v e t l e r e b i z z a t Şâh İsmail
(182) Kemal Paşa-Zâde, defter, 9, vrk. 53 a. (183) Hammer, 4, s. 136. (184) Âli, vrk. 239 a. Sa'düddin, 2, s. 263. Müneccimbaşı, vrk. 94 a. (185) Hammer, 4, s. 136. (186) Aynı eser, s. 136. (187) Aynı eser, s. 137. (188) İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 254. (189) Hammer, 4, s. 137. (190) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 53 a.
S U L T A N SELİM
55
k o m u t a e t m e k t e i d i ( 1 9 1 ) . Sol k a n a t k u v v e t l e r i n i n başında ise, Şâh'm en güvendiği adamlarından b i r i s i olan Ustaçlûoğlu Muhamnıed H a n b u l u n u y o r d u ( 1 9 2 ) . B u k u v v e t l e r , A n a d o l u B e y l e r b e y i s i n i n komutasındaki Os manlı k u v v e t l e r i n e saldıracaklardı. N e c m - i sânî d e n i l e n ve vezîr-i a'zam olan S e y y i d Nı'metulMı oğlu mîr Abdü'l-Bâkî i l e Kadıasker S e y y i d Şe r i f , merkezde Şâh'm sancağı d i b i n d e i d i l e r ( 1 9 3 ) . . İşte o r d u s u n u b u şekil de tertiplemiş olan Şâh İsmail, Osmanlı k u v v e t l e r i n i n i k i kanadına b i r d e n hücum ederek i k i t a r a f t a n b i r kuşatma h a r e k e t i u y g u l a m a k ve b u s u r e t le ele Osmanlı m e r k e z i n d e k i k u v v e t l e r i a r k a d a n v u r m a k i s t i y o r d u ( 1 9 4 ) . Piyade k u v v e t i pek az olan Şâh İsmail'in b u cür'etkâr pilânını u y g u l a m a y a k a r a r vermiş olmasının başlıca sebebi b e l k i de ordusuna karşı bes lediği sonsuz güvendi. Çünkü o n a tâbi' olan k u v v e t l e r , yalnız i y i teçhiz edilmiş 'değil, aynı zamanda k e n d i s i n i k u t s a l tanıyan i n s a n l a r d a n m e y d a na gelmişti ( 1 9 5 ) . B u cür'etkâr h a r e k e t i n b i r sebebi de, daha önce söy lendiği g i b i , Osmanlı k u ş e t l e r i n d e n b i r kısmının, k e n d i tarafına geçece ğini umması ve Osmanlı ordusu içindeki alevîlerden v e casuslardan Os manlı O r d u s u n u n tertibatını öğrenmiş bulunması i d i ( 1 9 6 ) . İşte b u günki Doğu Bâyezid şehrinin 8 0 k i l o m e t r e 'güney doğusunda, b u l u n a n Çaldıran ovasında, o d e v r i n en güçlü i k i o r d u s u , b i r b i r l e r i n i imhâ etmek için bu t e r t i p üzre, karşı karşıya gelmiş b u l u n u y o r d u . Çaldıran savaşı.
Savaşa,
23
Ağustos
1514
(2
Reeeb
920)
Çarşamba
günü güneş doğarken ( 1 9 7 ) îran'lıların t a a r r u z i y l e başjlandı. Şâh'ın i d a (191) "Meymenesi tarafından kendü, hulâsa-i ceyşle k i yirmi bin mikdarı var idi" Osmanlıların solkanadma çarptı. Bak, Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vark. 53 a. Feridûn Bey, 1, s. 402. Lütfî Paşa, s. 229. Sağkanada Durmuş Han komuta etti. Şâh, merkezde ihtiyat kuvvetleriyle birlikte idi diyenler de vardır. Bak, İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 254. Şâh İsmail, Osmanlıları Azerbaycan ve Mâzenderân'hlarla mükayese ederek vezirlerine ve komutanlarına "siz yemin ve şimalden düşmen mukabelesinde alaylarınızı müheyya idüb elleşmeye başlayınız, ben üzerinize hâzır olub ceng ü peykârıînıza nâzırım". Bak, şahî tarihi, vrk. 265 a. dediğine göre onun herhangi bir kanatta bulunmadığı ve netice itibariyle sağ kanada da bir kumandanının komuta ettiği söylenebilir. Fakat bir vesika bulunmadıkça en eski kaynakların verdikleri bilgileri reddetmek mümkün değildir. Bu itibarla ben muâsır kaynakların verdiği bilgiye sadık kaldım. (192) Bu zat, Şâh'ın "muazzam sipeh-sâlâr'ı idi". Bak, Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 53 a. (193) Kemal Pâşa-Z'âde, defter 9, vrk. 53 a. Sa'düddin, 2, s. 264. Vakayi-i Sul tan Bâyezid ve Selim Kan, s. 79. Müneccimbaşı, vrk. 94 a. (194) Müneccimbaşı, vrk. 94 a. Hammer, 4, s. 138. (195) S. Tansel, s. 234. (196) Hammer, 4, s. 137. (197) Şa'ban Şifâî, vrk. 204 b.
YAVUZ
56
S U L T A N SELİM
YAVUZ
r e s i n d e k i 40 b i n kişilik b i r k u v v e t b ü y ü k b i r (hırsla (198) Osmanlı k u v v e t l e r i n e saldırmıştı ( 1 9 9 ) . Aynı anda Ustaçlûoğlu M u h a m m e d H a n da A n a d o l u B e y l e r b e y i s i n i n idaresindeki k u v v e t l e r üzerine yürüdü ve b u s u r e t l e de, kızılbaşlarca Sofukıran (sûfî kıran) adı i l e b u n d a n sonra ün k a zanacak o l a n Çaldıran ovasında korkunç b i r savaş başlamış oldu ( 2 0 0 ) . Osmanlıların " A l l a h A l l a h ! " kızılbaşların da "Şâh, Ş a h ! " d i y e r e k (201) İki t a r a f s a g k a - canla başla çarpıştıkları b u savaşta her i k i tarafın sağ _ j * " " kanatları büyük başarılar gösterdiler. B u n a karşılık d a n,n buyuk oa^ , j j l . k u v v e t l e r i n i n sol kanadı ise y a r a m a z n a d
k u
v e d
n a m
e (
e
r a i L
şanları.
-
u
b i r hale g e t i r i l d i . Çünkü Osmanlıların ©ağ k o l u n a k o m u t a eden A n a d o l u B e y l e r b e y i s i S i n a n Paşa plân .gereğince, kızılfoaşları t o p menziline k a d a r getirdikten sonra topların önünde b u l u n a n a s k e r l e r i n i büyük b i r i n t i z a m içinde g e r i çekmeye (202) y a n i îran'hları Türk t o p l a rı i l e karşı karşıya bırakmaya m u v a f f a k olmuştu. O n u n için, coşkun b i r sel g i b i Osmanlılar üzerine atılmış v e hiçbir i h t i m a l i hesaba katmamış olan kızılbaşlara, h e r h a n g i b i r t e d b i r e baş v u r m a y a v a k i t bırakmadan birçok Türk t o p u ateş püskürdü. H u s u l e gelen müthiş gürültünün birçok larının maneviyatını sarsması v e yakın mesafeden açılmış olan b u ateşin birçok insanı b i r d e n y o k edişi, Ustaçlûoğlu Mulhammed H a n v e k u v v e t l e r i (198) Savaşa girmeden önce Şâh İsmail, askerlerinin cesaretini artırmak için onlara şarap içirtmişti. Bak, Lütfî Paşa, s. 228. (199) Sa'öüddin, 2, s. 266. (200) Âlî, vrk. 239 a. Savaşa başlamadan biraz önce husule gelen bazı olayların, Şâh İsmail'in ma'neviyyatı üzerinde-ki, o devirlerde bu gibi şeylere çok değer ve rilirdi - pek fena bir tesir bırakmış olduğu söylenmektedir. Bunlardan birisi "Bâz-i hümâyûn" adh ve Şâh'ça çok makbul olan bir doğan kuşunun, Şâh'm savaşa gire ceği sıralarda avına saldırmaması ve havaya yükseldikten sonra bir daha geriye dönmemesi idi. Bu halden üzüntü duyan Şâh İsmail sâkîsinden şarap istemiş "peyâle-i nusret" adını taşıyan kadehle kendisine sunulan şarabı içmeden kadeh elin den düşüp kırılmıştı. Şâh bir memlekete hücum etmeden önce daima bu kadehle şarap içer ve bunu uğur telâkki ederdi. Bu hali fenaya yoran Şâh, atının başını harp sahasına döndürdüğü vakit sarhoş bir halde idi. İşte bu sırada, askerlerinin arasın da "Bugün Al-i. Osman'ı Hudâ Şâh'ımıza şikâr göndermiştir" diye bağırılmasmı istedi. Fakat bu emri tebliğe memur olan adam Şâh'm dediklerini tamamiyle ters bir surette ilân etti ve "Gaziler, bilmiş olun k i bugün, Hak teâlâ Şâh'ımızı Osman lılara şikâr" kıldı dedi. Bunu duyanlar büyük bir sinirlilik içinde "hay kâfir, poh (bok) yiyüpsen deyu" adamın üstüne saldırdılar. Bak, Şâhî tarihi, vrk. 266 a, b. Böyle bir hal vukub bulup bulmadığı kesin olarak söylenemez. Gerçek olan şudur ki Şâh İsmail Osmanlı kuvvetleri üzerine büyük bir cesaretle atılmıştır. (201) Âlî, vrk. 239 b. (202) Âli, vrk. 239 b. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve s. 138.
Selim Han, s. 79. Hammer,
S U L T A N SELİM
57
için büyük b i r felâket oldu ( 2 0 3 ) . Çünkü t o p ateşi karşısında " B i r d e f a da k a t i çok Kızılbaş ve Muiıammed Han'ın evlâd ü etibâı saf önünde b u l u n mağla cümlesi hâk-i helake düştiler" ( 2 0 4 ) . B u a r a d a b i r Osmanlı a s k e r i de Ustaçlûoğlunu atından düşürmüş v e öldürmüştü ( 2 0 5 ) . Şâh İsmail'in sol k a n a d d a k i k u v v e t l e r i n i ezen, komutanlarını öldüren S i n a n Paşa k u v v e t l e r i ayrıca A b d ül Bâkî H a n i d a r e s i n d e k i İran piyâdesine de hücûm ederek onların da dağılmasını ve komutanlarının öldürülmesini t e m i n e t t i l e r . A n c a k kılıçtan k u r t u l a b i l e n l e r , savaş sahasını terketmemiş, Şâh'm y a n m a kaçmışlardı ( 2 0 6 ) . H a l b u k i Kızılbaşların; s a ğ k a n a d k u v v e t l e r i bü yük b i r başarı i l e çarpışmakta idiler. Çünkü önce yeniçerilere h ü c û m eden Şâh i s m a i l , tüfek ve topların ç o k t e s i r l i ateşi karşısında çekilmek meeBeyierbeyi Hafouriyyetinde kaldıktan s o n r a ( 2 0 7 ) , Osmanlıların solka¬ s a n Paşa'nın şan a d m a saldırmaya k a r a r v e r d i (208) ve h e m e n Malkoçhadetı ve Osğj g : j g j T u r ^ l i B e y ' i n zayıf k u v v e t l e r i o
manii
soikana-
u
k a r {
.
e
,
,.
üzerine atıldı. Çunku b u n l a r R u m e l i alayının ucunda dü zülme, rurlardı" ( 2 0 9 ) . B u n d a n maksadları, Kızılbaşların bütünü savaşa g i r d i k t e n s o n r a onları a r k a d a n vurmaktı.' Câsusl a n vasıtasiyle b u n u haber almış o l a n Şâh i s m a i l , aşte b u n d a n dolayı h e r şeyden evvel b u k u v v e t l e r i y o k e t m e k i s t e d i . Gerçi i k i kardeş büyük f e dâkârlıklar gösterdiler, ancak t a k v i y e kafaları yetişmeden h e r i k i s i de şehîd düştüler ( 2 1 0 ) . B u n d a n sonra asıl k u v v e t l e r üzerine yönelen Şâh i s m a i l , kısa zamanda azeb'leri dağıtarak B e y l e r b e y i H a s a n Paşa'nın san cağının bulunduğu y e r e doğru sür'atle i l e r l e d i ( 2 1 1 ) . B u k o l d a k i Osmanlı dmdaki
cö-
(203) Âlî, vrk. 239 b. Müneccimbaşı, vrk. 94 a. Topların sayısı 500 kadardı. Bak, Abd ül Gaffar Kırîmî, vrk. 220 a. (204) Müneccimbaşı, vrk. 94 a. Ustaçlûoğlunun "evlâd ü ensâbı" bu esnada öl düler. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 79. (205) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 54 b, Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 79. Ustaçlûoğlu'nu "bir bölük dilâver irişüb" öldürmüşlerdi. Bak, Münec cimbaşı, vrk. 94 a. (206) Kemal Paşa-Zâde, defter, vrk. 54 b. Feridun Bey, 1, s. 462. (207) Kemal Paşa-Zâde, defter, vrk. 54 b. (208) Şâh İsmail'in Osmanlı sol kanadı üzerine bütün kudretiyle çarpması belki de bir maksada bağlıdır. Çünkü bu koldaki Osmanlı askerlerinin bir kısmı alevî idiler. (209) Kemal Paşa-Zâde, defter, vrk. 55 a. (210) Kemal Paşa-Zâde, defter, vrk. 55 a. İran askerinin hücum edişini tehammülle seyredemiyen Malkoçoğulları, zamansız saldırıya geçmişlerdi. Bak, Zaîm Mîr Mehmed Kâtib, vrk. 259 b. (211) Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 79.
YAVUZ
58
SULTAN
SELİM
YAVUZ
k o m u t a h e y ' e t i , daha önce kaxarla§tırılmış olan h a r e k e t pilâmnı u y g u l a yamamış, y a n i topların önünde bulunan, azefo'leri zamanında 'geri çeke mediği için, n e t i c e n i n alınmasında t e s i r l e r i pek büyük olan toplar hiçbir işe yaramamıştı ( 2 1 2 ) . B u n d a n başka B e y l e r b e y i H a s a n Paşa da pek ağır s u r e t t e yaralanmış v e savaş sahasının .dışına çıkrıldıktan kısa b i r zaman sonra ölmüştü ( 2 1 3 ) . Hülâsa Şâh'm korkunç saldırısı, topların işe y a r a maması ve R u m e l i B e y l e r b e y i H a s a n Paşa'mn şehid düşmesi, Osmanlı sol kanadının çözülmesine ve askerlerin Pâdişah'a doğru kaçmasına sebep oldu ( 2 1 4 ) . Durumun vehâmetini, Karaçinoğlu'nun gönderdiği haberden öğrenen Padişah, b u k o l a acele yardım e d i l m e rau « a es», . a n ^ ^ j . O n u n için tüfekli yeniçerilerden " B i r koşun
Osmanh
merkez
kuvvetlerinin
işe
g m
i s m a i l ın
e
yara-
m
r
8
;
3
^
3
%
' k » R u m e l i leşkerine imdâd v e incâd kasdına yüzlerin favî kuvvetlerioi canibe döııdirdiler" (215).. Yeniçerilerin işe müdahan i n hezimeti, leşi savaşın s e y r i n i b i r d e n b i r e değiştirmiş görünmekte d i r . Çünkü ateşli silâhlar karşısındaki i n s a n kaybı, Şâh İsmail'in yaptığı şiddetli hücumun yönünü değiştirmesine v e Os manlı ardcı k u v v e t l e r i üzerine çevrilmesine sebep olmuştu, işte b u hal Iran'lılarm y e n i l m e s i n i biraz d a h a çabuklaştırdı. Çünkü I r a n sü v a r i s i böyle y a p m a k l a Osmanlı ağırlıklarının, deve ve arabalarının içine düşmüş, atlarının ayakları i p l e r e v e z i n c i r l e r e takılarak iş göremez b i r hale gelmişti ( 2 1 6 ) . B u sırada i d i k i Osmanlı m e r k e z i n d e k i bütün k u v v e t lanması
ve
Sa-
a s
e r
(212) İ. H . Uzunçarşıh, 2, s. 255. (213) Alî, vrk. 240 a. Sa'düddin, 2, s. 268. Vakayi4 Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 80. Müneccimbaşı, vrk. 94 b. (214) Âlî, vrk. 240 a. Sa'düddin, 2, s. 268. (215) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, 56 a. Ustaçluoğlu kuvvetlerinin yenilmesin den sonra İranlılar "Rumili askeri üzerine yürüyüb hücum idicek Padişah emretti, on üç bin beşyüz yeniçeri yedişer nevbet tüfek attılar ve a'dâyı âteşe yaktılar". Bak, Abdül-Gaffar Kırîımî, vrk. 220 a. Durumun kötülüğünü Pâdişah'a bizzat Hasan Paşa aşağıdaki şekilde arzetmişti: "Hasan Paşa ibtidâ mecrûh olup henüz rûh-i revâm bedeninde iken alem dibine yürüyüb rikâb-i Padişahîye varub ruy-mâl i t t i ve r i kâb-i saâdet menablarm takbîl idüp gubâr-i sümm-i semend-i hâkanîye hezâr bâr hamd ü sipâs olsun k i bu zerre-vâr kullarına uğur-i humâyûn-i hudâvendigârı'de rûh-i revân fedâ etmek müyesser oldu. Ve bu abd-i ednânm vücûduna adem irişti ise Padişah-i cihân mesnedri saltanatta ömr ü devletle câvidân olsun k i hâlâ Rumili kuluna za'f ve inkisâr vâki' oldu. Anlara sahâbet ve muavenet ehemm-i mühimmat ve cümle-i vâcibâtdandır, deyu rikâb-i Padişahî'ye mâ-vaka'ı arzetti". Bak, Zaim Mîr Mehmed Kâtib, vrk. 430 b. (216) "Pes Şâh dönüb sâka'ya hücum ve kendusini vartaya ilka eyledi. Ağır lık develeri ve arabalar içine düşüb atlarının ayağı iplere ve zincirlere dolaşmaya başladı". Bak, Müneccimbaşı, vrk. 94 b.
SULTAN
SELİM
59
ler kılıçla da savaşa g i r d i l e r ( 2 1 7 ) . Savaşın b u e n k r i t i k anında Şâh i s m a i l , b i r kurşunla bazusundan yaralandı (218) ve atı çamura saplanarak kendisi y e r e düştü ( 2 1 9 ) . B u halde, i k e n mızraklı b i r Osmanlı süvarisi ona hücum etmişti. F a k a t Şâh'm " m u k a r r i b l e r i n d e n " olan, kıyafet ve elbise si, aynı zamanda "zînet v e şevket" bakımından Şâh'a çok b e n z i y e n . (220) s u l t a n A l i , "Şâh, b e n ' i m " d i y e r e k işe müdahele edince Osmanlı süvarisi o n u n üzerine atılmış ve k e n d i s i n i yakalıyarak Pâdişah'a koşmuştu. B u es nada i d i k i , sonradan a t - çeken diye ün a l a n Hızır adındaki b i r seyis, k e n d i atım Şâh'a v e r e r e k gerçi o n u n kaçmasını m ü m k ü n kılmış ( 2 2 1 ) , f a k a t kendi canını kurtaramamıştı ( 2 2 2 ) . i k i n d i v a k t i n e doğru savaş sâhasmdan kaçan Şâh'm (223) peşine takılan Mihaloğlu, ona Çaldıran s u y u n d a yetiş miş ise de y a k a l a m a y a m u v a f f a k olamamıştı (224)., Şâh'm yaralanmasından ve kaçmasından s o n r a İran ordusu daha f a z l a d i r e n e m i y e r e k dağılmış ve şafakla başlamış olan b u korkunç savaş, o g ü n akşam üzeri, Osmanlıların büyük b i r g a l i b i y y e t i y l e sona er mişti ( 2 2 5 ) . B u n u n l a beraber Pâdişâh yatısı v a k t i n e k a d a r atından i n m e d i ( 2 2 6 ) . T a r i h i n e n büyük m e y d a n savaşlarından b i r i olan Çaldıran savaşının kazanılmasında; " t e r t i p , v e t a h k i m işlerindeki" üstünlüğün ( 2 2 7 ) , ateşli silâhlara mâlik olmanın, Osmanlı a s k e r i n i n eşsiz fedâkâr lığının ve son o l a r a k Y a v u z S u l t a n Selinı'in askerî dehâsının b ü y ü k payı vardır ( 2 2 8 ) . (217) Müneccimbaşı, vrk. 94 b. (218) "Bu resme ceng iderken Şâh-ı güm-râh "Tüfek tokundu bâzûsuna nâ-gâh". Bak , Kemal Paşa-Zâde, defter, 9, vrk. 56 b. Şâh İsmail omuzundan i k i yerden ya ralandı. Bak, Müneccimbaşı, vrk, 94 b. Şâh, kolundan ve ayağından yaralanmıştı. Bak, Hammer, 4, s. 138. (219) Müneccimbaşı, vrk. 94 b. Şâh'ı, Malkoç oğlu A l i Bey Yaralamıştı, fakat Şâh'm adamları bu sırada Malkoçoğullarını öldürdüler. Bak, Muhy'iddin Çelebi, s. 191. (220) Sa'düddin, 2, s. 270. (221) Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 80. (222) Müneccimbaşı, vrk. 94 b. (223) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 56 b. Muhy'iddin Çelebi, s. 191. (224) Şükrî, vrk. 19 b. (225) Feridûn Bey, 1, s. 403. "Ceng ve harb kuşluktan akşama dek" sürmüştü. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 95 a. (226) Sa'düddin, 2, s. 273. (227) Muhammed A l i Firûgî, s. 7. (228) Savaşın kazanılmasında Osmanlı topçusu ile yeniçerilerin büyük rolü olmuştur. Bak, Zinkeisen, 2, s. 570.
YAVUZ
60
YAVUZ
S U L T A N SELİM
Şâh i s m a i l , on onbeş kişilik m a i y y e t i y l e b i r l i k t e (229) s ü r a t le doğuya doğru kaçtı ve çok kısa b i r zamanda Tebriz'e vardı ( 2 8 0 ) . A n cak orada da güven içinde kalamayacağım anladığı içindir k i S u l t a n i y ye (kalesine sığındı ( 2 3 1 ) . I r a n o r d u s u n a gelince, büyük kısmı e s i r e d i l Safavî k u v v e t l e r i nıiş (232) o l a n b u o r d u n u n kılıçtan kurtulanlarım Şehsüesassh b i r t a ' k i g A l i B e y ' i n b i r süre t a ' k i p ettiği ( 2 3 3 ) / f a k a t v
be tabı
tutulma-
â
r
0
l
u
. •
,
.
, . „.
,.
vazgeçtiği, netice i t i b a r i y l e , perişan b i r s u r e t t e kaçan I r a n k u v v e t l e r i n i n esaslı b i r s u r e t t e t a ' k i b e tâbi' tutulmadığı anlaşılmaktadır. Askerliğin en baş kurallarından b i r i s i olan t a ' k i p iş'înin, I r a n o r d u s u hakkında neden uygulanmadığını, b i r vesika ve kandırıcı b i r k a y n a k bulunmadığına göre, i z a h e t m e k pek güçtür. Gerçi bazı k a y n a k l a r d a , Kaçanı k o v a l a m a k merdliğe aykırı b i r h a r e k e t t i r d e n i l m e k s u r e t i y l e t a ' k i p e t m e m e k e y f i y y e t i açıklanmak i s t e n miş ise de b u n u b i r gerçeğin i f a d e s i o l a r a k k a b u l e t m e k mümkin değildir ( 2 3 4 ) . İhtimal b u t a ' k i p etmeyişte, savaşın akşama k a d a r sürmüş olması, esasen y o r g u n olan Osmanlı k u v v e t l e r i n i n , s a b a h t a n akşama k a d a r sür müş o l a n b u çetin savaştan s o n r a artık düşman o r d u s u n u t a ' k i p edecek zindeliği k a y b e t m e s i v e n i h a y e t z e n g i n İran ordugâh'ınm yağma e d i l m e s i işi r o l oynamış o l a b i l i r . Bilhassa sonuncu n o k t a , y a n i y a ğ m a işi, üzerinde önemle durulması lâzımıgelen b i r h a l d i r . Çünkü, y o l c u l u k esnasında türlü sıkıntılara katlanmış o l a n 'Osmanlı o r d u s u o anda z e n g i n b i r ordugâh'm dıiar.
b
l
r
a
z
s
o
n
r
a
*>
u
(229) Muhy'iddin Çelebi, s. 191. Şâh, k i z kişi ile kaçabildi. Bak, Şükrî vrk. 19b. s e
(230) Çaldıran'dan Tebriz'e kadar on günde gidilebilir. Şâh, bu mesâfeyi bir gün bir gecede aldı. Bak, Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 56 b. (231) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 56 b. Muhy'iddin Çelebi, s. 191. Şâh İs mail, Dergüzin'e kaçmıştı. Bak, İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 256. Müneccimbaşı, vrk. 95 a. Hammer, 4, s. 139. Şâh, İsfehan'a kaçtı. Bak, Şa'ban Şifâî, vrk. 205 b. (232) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 56 b. (233) Aynı eser, vrk. 59 a. (234) Pâdişâh ta'kibe muhalefet etti ve "kaçanı kovmak (kovalamak) ve zebû nu öldürmek, âdât-ı sâhib-kıran-ı cihâna muhalif clmağla herkim bu leşker-i mahzûl'ün sürüb kovmağa (kovalamağa) bâdî olacak olursa ana nân ü nemek'im ha ram ender haram ola deyu guzât'a sevgend ve peymân virdi. Guzât-ı mücâhidin emr-i Pâdişah-ı rûy-i zemini sem'-i kabulle isga idüb herkes yerlü yerinde ve gediklü gedüğinde durdu". Bak, Zaîm M i r Mehmed Kâtib, vrk. 430 b. Gaziler "kaçanı kovmak (kovalamak) mürüvvet değildir, deyu ele gireni alüp giru ordularına döndiler". Bak, Şâhî Tarihi, vrk. 268 b. Padişah, tellâllar vasıtasıyle orduya şunu bil dirdi: " B i r kimesne k i nisa ve sıbyân'dan esir etmiştir, .sahvireler" ve "Şâh İsmail'i kovmaktan fâriğ -cilalar. Ona olan yeter. Şimden sonra olan mürüvvet değildir". Bak, Hüseyin bin Ca'fer, vrk. 114 a.
SULTAN
SELİM
61
içinde bulunmaktadır ( 2 3 5 ) . Ayrıca, savaşta çak sayıda insanın ölmüş olması, b u t a ' k i p edilmeyişte başka b i r sebep o l a r a k düşünülebilir. Çünkü, söylendiğine göre i k i t a r a f t a n ölenlerin mikdarı 30 000 kişi i d i ( 2 3 6 ) . Ölenler arasında üstün vasıftaki insanlar d a vardı. Osmanlılar, R u m e l i B e y l e r b e y i H a s a n Paşa ile, Sofya Sancağı B e y i Malkoç oğlu A l i ve k a r d e şi S i l i s t i r e sancağı B e y i T u r A l i , B i r i z r e n Sancağı B e y i Süleyman ( 2 3 7 ) , K a r a s i B e y i , M e h m e d , K a y s e r i Sancağı B e y i Ü v e y s , Niğde B e y i Y ü r ü yüşoğlu iskender, Beyşehir B e y i Karlıoğlu S i n a n , R u m e l i Kethüdası îsâ, Y a h y a Paşa oğlu M a h m u d , Mihaloğlu M u s t a f a , Yörgüçoğlu M e h m e d ve y a M u s t a f a Beylerle M o r a Sancağı B e y i H a s a n A ğ a ' y ı (288) ve daha " n i c e züamâ-yı nâm-dâr v e a'yân-ı sipâh-ı t i n ı â r " ı kaybettiler (239). iranlılara gelince, onların da kayıpları telâfi edilemiyecek k a d a r büyüktü. K e m a l Paşa-Zâde'nin dediğine g ö r e ölenler arasında vezîr-i a'zam S e y y k l A b d . ü l Bâkî, Bağdad Hâkimi Hulefâ B e y ( 2 4 0 ) , kadıasker S e y y i d Şerif, B e r a t ve H o r a s a n v a l i s i L a l a B e y , H e m e d a n Hâkimi Tekelû Kâhi B e y ( 2 4 1 ) , Korucubaşı S a r u Pîrî ( 2 4 2 ) , D a m g a n Hâkimi S u l t a n A l i Bey, "Irak-ı A c e m serdârı Pîr B u d a k B e y , Gence B e y i Ser dâr Bey, Saidçukuru B e y i Ağzıdar B e y , K a z v i n y e Sultaıriyye Hâkimi K a r a Sinan Bey, "Meşhed-i A l i âstânesi nakîbi " M u h a m m e d " ( k i sıhhat-ı neseble meşhurdur") g i b i büyükler de vardı (243). B u n l a r a Ustaçlûoğlu M u h a m m e d hanı d a ilâve edersek I r a n büyüklerinden ölenlerin sayısı on beşe yükselmektedir ( 2 4 4 ) . (235) Bu ordugâh'm zenginliği hakkında bir fikir verebilmek için yağmada bu lunmuş olan bir Rumeli sipahisinin, elde ettiklerim en düşük fiyatla satmış olma sına rağmen yine de "beşyüz yetmiş bin Osmânî" kazanmış olduğunu söylemek ye ter. Bak, Matrakçı Nasuh'dan naklen Şâhî Tarihi, vrk. 229 a. (236) Mehmed bin Mehmed al Enverî, vrk. 145 a. (237) Bazı kitaplarda bu zat Preveze sancağı beyi olarak gösteriliyor., (238) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 57 b. Keşfi, vrk. 44 a. Âlî, vrk. 239 b. Şükrî, vrk. 44 a. (239) Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 80. (240) Bazı kitaplarda bu zatm adı Halife veya Halef olarak geçmektedir. Bak, Âlî, vrk. 239 b. Lütfî Paşa, s. 230. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 79. (241) Lütfî Paşa ve Keşfî'de bu zatm adı Tekelü Yegân Beydir. Bak, Lütfî Paşa, s. 230. Keşfî, vrk. 43 a. (242) Bu zatın adı San Piredir. Bak, Vakayı'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 81. Bunun adı korucubaşı Kara Pîrîdir. Bak, Keşfî, v r k . 43 b. (243) Kemal Paşa-Zâde, defter, 9, vrk. 57 b. Koçi Bey risâlesinde Kemal Paşa-Zâde'ye ait olduğu söylenilen bir metinde bu isimlere ilâveten Faris ve Şîraz sipeh-sâlâr'ı Köse Hamza Bey ile İsfahan nâibi Tursun Bey'in adı da vardır. Bak, Mecmua-i ahvâl-i Selâtîn Li-Koçi Bey, vrk. 134 b. Veliyüddin Efendi Kütüphanesi, 2447. (244) Büyüklerden ölenlerin sayısı 14'dür. Bak, Hammer, 4, s. 139.
62
YAVUZ
SULTAN
SELİM
I r a n ordusunun t a ' k i p edilmemesine son b i r sebep olarak, büyük b i r kısmı esir a l m a n I r a n o r d u s u n d a n a r t a kalanların, h e r h a n g i b i r noktada t u t u n a r a k Osmanlı o r d u s u n u engelleme imkânına sahip ola mayacaklarının düşünülmüş olabileceği de gösterilebilir. Hülâsa, Çaldı r a n savaşının sonucu Şâh i s m a i l için p e k ağır olmuştu. Rivâyet edildiğine göre o, k e n d i s i n i b u savaşa terjvik edenlere v e bilhassa Ustaçlûoğlu M u h a m m e d H a n ' a sonradan foed-düâ etmişti ( 2 4 5 ) . Taçh H a m m . Sayıları fazla olan kadın esirler arasında (246) B a ğ dad Hâkimi Hulefâ B e y ' i n kızı ve Şâh i s m a i l ' i n "menkûhası" olan Taçlı Hanım da vardı ( 2 4 7 ) . Kaynaklarımızın b i r kısmı tarafından Şâh'm n i kâhlı karısı ve b i r kısmı tarafından sadece gözdesi o l a r a k k a b u l edilen (248) v e Tacım Hanım d a denilen Taçh Hanını'ın yakalanması k e y f i y y e t i tarihçilerimiz arasında ihtilaflı b i r k o n u d u r . Bazılarına g ö r e , alınan e s i r ler arasında elbisesi altınlı v e gömleği g ü l r e n k l i b i r kadın d a vardı. K e n d i s i n i n Şâh'ın nikâhlı Hanım'ı olduğunu söylediği için Padişah'ın h u z u r u na götürülmüştü, öteki esirler de o n u n sözlerini t a s d i k etmişlerdi ( 2 4 9 ) .
YAVUZ
•\
I i !
(245) Şa'ban Sifâî, vrk. 206 b.
(247) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 57 a. Taçlı Hanım, Akkoyunîu hükümdarı Ya'kup Bey'in kızıdır. "Şâh İsmail bu kadınla evlenmiştir. Bak, Walter Hinz (T. Bıyıkhoğlu Tere), Uzun Hasan ve şeyh Cüneyt, s. 75. Ankara 1948.
(249) "Ol günde tutulan diller tiğ-i ab-dâr'la haklanub esirler yoklanurken nâ-gâh bir altunlu libasla pîrâhen-i gülgûn giyinmiş bir hâtûn-i meftûn yeniçeriler arasında bulunub Şâh-i gümrâh'm menkûhasıyım deyu söyledikte huzûr-i hümâ yûna götürülüp cellâd elinde olan muteber dillerden sual olundukta muhakkak olma ğın...". Bak, Feridûn Bey, 1, s. 403. Taçlı Hanım yakalandığı vakit zırhlar içinde ve harb kıyafetinde idi. Bak, İ. H . Uzunçarşılı, Şâh İsmail'in zevcesi Taçlı Hanım'm mücevheratı. Belleten, cilt 3, sayı 92, s. 612.
63
Bazı k a y n a k l a r onun, M e s i h Paşa-Zâde'nin adamları tarafından y a k a l a n a r a k Padişah'ın h u z u r u n a götürüldüğünü k b u l e t m e k t e d i r l e r ( 2 5 0 ) . B i r kısım k y n a k l a r ise o n u n yakalandığını v e f a k a t Padişah'ın yanına g e t i r i l m e d e n serbest bırakıldığını söylüyorlar ( 2 5 1 ) . Meseleyi b u şekilde k a b u l e t m e k , Padişah'ın savaş günü gecesi t e l l a l l a r vasıtasıyle yapdığı e m r e uymaktadır. B u n a göre h e r k i m i n eline kadın ve çocuk esir düşmüş ise (250) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 57 a.
(246) Kaynaklarımız İran'lılarm, cesaretlerini ve gayretlerini arttırmak için. kadınlarını da beraberlerinde savaşa götürdüklerini yazmaktadırlar. Bak, Âlî, vrk. 240 a. Müneccimbaşı, vrk. 95 a.
(248) Taçlı Hanım Şâh İsmail'in zevcesi idi. Bak, Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 57 a. Feridun Bey, 1, s. 403. Âlî, vrk. 240 a. Şâh İsmail'in "Taçlı Hamm dimekle ma'ruf hatum k i büyük hatunı ve sevgilüsi idi". Bak, Zaîm Mîr Mehmed Kâtib, vrk. 261 a. Esirler arasında Şâh İsmail'in "zevcesi Taçh Hanım" da vardı. Bak, Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 81. Savaş meydanında zor duruma düşen Şâh İsmail'in, zevcelerinden Taçlı Hamm Osmanlıların eline esir düştü. Bak, Muhy'iddin Çelebî, s. 191. Esirler arasında Şâh'm zevcesi de vardı. Bak, Sa'düddin, 2, s. 270. Taçlı Hamm Şâh İsmail'in "mâ'şukasıdır". Bu kadından başka «sirler arasın da Şâh'ın Bihrûze adını taşıyan Hanımı da vardır. Esasen Taçlı Hanım Mesih Pa şa-Zâde tarafından yakalandıktan sonra serbest bırakılmıştır. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 95 a.
S U L T A N SELİM
,s;
i|
(251) Koca Nişancı Celâl-Zâde, tabakatü'l-memâlik adlı eserinde Irakayn se¬ ferini anlatırken bu meseleye de değinerek diyorki: Rüstem Bey adındaki bir bahadır, Çaldıran'da bozulan Şâh İsmail ordusunu kovalamakta iken Hoy yolunda Tacım veya Taçlu Hanımı Şâh İsmail'e yetiştirmeye çalışan bir grup İran askerine yetişerek bir kısmını öldürmüş bir kısmını da esir etmişti. Taçlı Hanım bir "cariyesiyle" birlikte işte burada ele geçti. O geceyi bu civarda Rüstem Bey'in kurduğu bir çadırda geçiren Taçlı Hamm, ertesi sabah erkenden cariyesini Rüstem Bey'e göndererek çadırına kadar gelmesini rica etmişti. Bu daveti kabul eden Rüstem Bey, Taçlı Hanım'dan isteğini sorduğu vakit o, beni evimden ve yurdumdan uzak laştırarak ağlatma. Esasen cesaret ve kahramanlığınla Padişah'ın gözüne girmiş olan senin gibi bir yiğite, âciz bir kadım yakalıyarak götürmek bir şeref ve şan sağ lamaz ve "sermâye-i saâdet" de olamaz. Senin yükselmene sebep olacak şey, zaten sende mevcut olan "şehâmet ve merdânelikdir". Bu itibarla beni, Padişahının "mü barek başı hürmetine âzâd" etmek sana en yakışan bir hareket olur. İşittiğimize göre Yavuz Sultan Selim merd bir insandır. Beni alıp ona götürürsen, düşmanı ol makla beraber, Şâh İsmail'in nâmusu ile ilgili olan bu hareketten dolayı belki de üzüntü duyabilir. Onun için beni bırak ve fakat beni esir aldığını isbat için kulaklarımdaki şu, küpeleri al. Göreceksin k i Padişah'ın huzuruna vardığın ve âciz bir kadını yakalayarak huzurunuza getirmeyi lâyık bulmadığım için onu, uğrunuza azad eyledim, dediğin vakit Padişah, seni çok takdir edecektir demiş ve bırakılması hususunda çek yalvarmıştı. Onun sözlerinden müteessir olan Rüstem Bey "hanım, hatırını hoş t u t . Öyle edelim" dedikten sonra Taçlı Hanımı Hoy kalesi yakınma kadar götürmüş ve Koylulara teslim etmişti. Sekiz gün sonra ordugâha dönen ve ancak meseleyi o zaman kendisine arzeden Rüstem Bey'i Padişah, davranışından dolayı takdir etmiş ve beylerbeyi yapmıştır. Bak, Celâl-Zâde'den naklen Şahî Tari hi, 267 b, 268 a. Başka bir eserde bu hususta şu kayıt vardır: "Bu defa Şâh'm hâ tûnu Bihrûze dahi kızılbaş a'yanmdan nice kimselerin haremleri ile ele girdi. Eğerçi .meşhur olan Taçlu Hanım "olmak üzredir. Lâkin sahih olan budur k i mezbur Şâh İsmail'in ma'şûkası olup mahall-i ma'rekeden firar ederken Mesih Paşa-Zâdenin dâmma giriftâr ve i k i gece haymesinde ârâm ve karâr eyledikten sonra la'l-i bukrek nam meşhur küpesini k i her biri bir el ayesi mikdarı idi virüb Mesih Pa şa-Zâde pençesinden halâs ve Hoy'a ve andan Şâh'a vusul buldu". Bak, Müneccim başı, vrk. 95 a. Tâcü't-tevarih yazarı Sa'düddin de babasından naklen Taçlı Hanı mın, savaş esnasında Mesih Paşa oğlunun eline geçtiğini ve bir gece çadırda misafir edildiğini, Taçh Hanımın Mesih Paşa oğluna bütün mücevherleriyle "lâl-i bukrek parelerinin güzidesini" verdiğini, ağlamak ve yalvarmak suretiyle onu yumuşattı ğını ve bu suretle serbestisini sağlayarak Hoy'a gittiğini yazmaktadır. Bak, Sa'düd din, 2, s. 273.
6Í
YAVUZ
YAVUZ
S U L T A N SELİM
bunların salıverilmesi lâzımdır ( 2 5 2 ) . Padişah'ın kadınlar 'hakkında böyle b i r hüküm verip vermediği k e s i n o l a r a k söylenememekle beraber çok gü zel olan Taçlı Hanımın bırakılmadığı ve o n u n Taçî-Zâde Cafer Çelebi'ye verilmiş olduğu ve b u n d a n sonra da Türkiye'de kaldığı b i r gerçektir ( 2 5 3 ) . Çünkü Padişah 921 ramazanında Taçlı Hanıma "hadım v e a t arabası ve beş b i n akçe vermişti ( 2 5 4 ) . 984 h i c r e t t a r i h i n e k a d a r yaşamış olan b u kadının ayrıca, "Tırhala'da başmaklık t a r i k i y l e c i h e t - i maaşı vardı" ( 2 5 5 ) . Sen yapılan incelemelere göre Taçlı Hanımı esir eden MesihPaşa-Zâde değil, V i d i n sancak b e y i M e s i h B e y ' i n b i r adamıdır ( 2 5 6 ) . Taçlı Hanımın bütün mücevheratını (257) alan b u z a t bunları M e s i h Beye t e s l i m etmiş, M e s i h B e y ' i n ölümünden s o n r a b u mücevherlerin b i r kısmı onun zevce sinden g e r i alınmıştı ( 2 5 8 ) . Taçlı Hanımın, Taçî-Zâde Cafer Çelebi'ye nikahlanması üzerinde de kaynaklarımızın verdiği b i l g i l e r b i r b i r i n i n aynı değildir. Feridûn Bey'e göre Taçlı Hanım, " C a f e r Bey'e i n ' a m b u y u r u l u p mîr-i mezfourun cevârîsi silkine münselik" olmuştu ( 2 5 9 ) . Esasen Padişah'ın d i n d a r v e şeriat k a (252) "Bir kinıesne k i nisa ve sıbyândan esir etmiştir, salıvireler. Bak, Hüse yin bin Cafer, vrk. 114a. Tellallar vasıtasıyla bu husus için yapılan ilân şöyleydi: "Her kime nisâ ve sıbyândan esir düştüyse, ehli kıbledendir, istirkak olunmazdır, itlak olunsun deyü salıverdiler" Bak, Abdü'l-Gaffar Kırımı, vrk. 220 a. "Esir olan nisvânı, orduyu mülevves itmesünler deyü azâd eylediler". Bak, Feridûn Bey, 1, s. 403. "Kızılbaş ordusunda giriftar olan avretleri" Padişah yurdlarına gönderdi. Bak, Şahî Tarihi, vrk. 269 a. Taçlı Hanımın esir edildiği arzedilince Padişah onu muha faza altına aldırdı, daha sonra da Şâh İsmail'e gönderdi. Bunun böyle olduğunu bazı kitaplar kaydetmektedirler. Bak, Şaban Şifai, vrk. 206 b. (253) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 57 a. Âlî, vrk. 240 a. Şükrî, vrk. 19 b. Zaim Mîr Mehmed Kâtib, vrk. 261 a. İ. H . Uzunçarşıh, Şâh İsmail'in zevcesi Taçlı Hanımın mücevheratı. Belleten, cilt 23, sayı 92, s. 613. (254) Fridûn By, 1, s. 418. (255) Zaim Mîr Mehmed Kâtib, vrk. 216 a. (256) İ. H. Uzunçarşıh, Şâh İsmail'in zevcesi Taçlı Hanımın mücevheratı Bel leten, cilt 23, sayı 92, s. 613. (257) Padişah'ın emriyle Piri ve Çoban Mustafa Paşalar tarafından tesbit olunan Taçlı Hanımın mücevheratı şunlardır: " B i r çift salkımılı ve taşları büyük küpe ile 36 tane armut biçiminde kullanılmamış ve yirmi dörder tane i k i takım kol incileri, ve yine dörder taneden i k i takım halhal incileri, bir tane altın kaplı ve al tın zincirli ve altın yazılı veya işlemeli yeşim taşı ve bir tane bazubend ve bir altın firuze taşlı yüzük ve bir altın l'al taşlı yüzük ve bir altın mühür ve bir yirmibeş düğmeli fakat düğmeleri dikilmemiş sırma işlemeli zerbaft kaftan" ile i k i teşbih. Bak,' İ. H . Uzunçarşıh, Şâh İsmail'in zevcesi Taçlı Hanımın Mücevheratı, Belleten, cilt 23, sayı 92, s. 613. (258) Aynı makale. (259) Feridûn Bey, 1, s. 403. Şükrî, vrk. 26 a.
SULTAN
SELİM
65
n u n l a r m a çok bağlı bulunması, aynı zamanda Tâcî-Zâdenin de "ulemâ-yi k i b a r d a n " bulunması dolayısıyle b i r nikâh bahis konusu olamazdı ( 2 6 0 ) . Başka b i r k a y n a k ise nikâhın yapıldığını ve f a k a t b u n d a n Pâdişah'm ha b e r i olmadığım b i l d i r m e k t e hattâ Pâdişâh b u n u duyduğu v a k i t Tâcî-Zâde'ye, nikâhlı b i r kadını kendisine nasıl nikâh ettiğini ve h a n g i m e z h e b i n buna müsait olduğunu sorduğunu ve Tâcî-Zâde'nin ölüm sebebinin b u ol duğunun r i v a y e t edildiğini yazmaktadır ( 2 6 1 ) . Kaynakların verdiği b u b i l g i l e r e rağmen Padişah'ın b u mesele üze r i n d e b u k a d a r hassasiyetle durduğuna pek gerçek nazarıyla bakılamaz. Çünkü kızıibaşlar hakkında verilmiş o l a n f e t v a b u h u s u s t a k e n d i s i n e ge niş y e t k i l e r tanımaktadır ( 2 6 2 ) .
(260) Şahi Tarihi, vrk. 267 b. .(261) Şâh İsmail'in "Taçlu Hanım demekle ma'ruf hâtûnu k i büyük hatûnı ve sevgülüsi idi ve sefer ve hazarda Şâh olduğu yerlerde ol nâzenîneyi bir an hiz metinden cüdâ itmezdi. Ol rezmde ol nâzenîne esir ve giriftâr olub Padişah-i zaman ol hatûnı İstanbul'a gönderüb seferden avdet idicek Taçlı Hanım için, murâdı olan nikâhla alsun dimekle, ol asırda kadıasker olan Tâcî - Zâde Cafer Çelebi, Pâdişah-i âlem - penanın kelimâtma mağrûr olub kendüne nikâh ettirdi. Birkaç gün mürur idicek, Kadıasker efendiye Pâdişah-i zillullâh hitap eyledi k i ol herifin avretin nice eyledinüz deyü sual irad etti. Meğer Padişah'ın murâd-i şerifleri tecribe ve imti han imiş. Tâcî-Zâde cevap verdi k i , saâdetli Pâdişâhın emr-i şerifleri yerin buldu. Deyicek Pâdişâh, bre kim aldı diyu sual i t t i . Kadıasker Pâdişah-i âlem-penâhm emr-i vacibü'l-imtisâline ittibâan bu kemine duacıları emr-i şer'-i sünnetle kendü vücuduma tenkih ve tezvic eyledim deyü cevap viricek, Pâdişah-i zillullâh gazab ve hiddetle heman dizi üzerine geldi ve tehevvür ile, bre herif hitâbiyle, farazâ bir Pâdişah'm avreti sana küfüv olmaya lâyık ve münasib imiş, tutalum. Amma ol he r i f i n zâhir bu avret menkûhasıdır ve talâk virmedüğine muhakkak olub gaye mâfi-l-bâl biz zor ve kuvvetle elinden aldığumuz mukarrer. Hal böyle olıcak nikâh üzre nikâh etmek kangı mezhepte cevaz ve ruhsat vardır deyü sual buyurduklarında bîçâre Tâçî-Zâde nâ-çâr sükûta vardı. Âhir Tâçî-Zâde Cafer Çelebi'nin helakine ve âlem-i mevcuttan nâ-bûd olmasına sebep bu oldu deyü rivayet ederler. Bak, Zaim mir Mehmed Kâtib, vrk. 261 a. Fezâil-i Âl-i Osmanda bu hususta şu bilgiye rast lanmaktadır. Pâdişâh Tâçî-Zâde'ye:- "Şâh İsmail hayatta iken Taçlı Hanımın nikâ hına şer'an ne yüzden müsaade buldunuz buyurduklarında fâzıl-ı mezbûr i k i güne cevab irâd eyleyüb şevketlü efendim evvelen, ol mülhid-i pür tadlil sünnet-i seniyyeye riâyet itmediği mukarrer olmakla nikâh bulunduğu surette dahi muvâfık-ı şer'-i mutahhar olmadığı azhardır. Sâniyen, aslında Hanlarından birinin zevcesi olub Şâh'ma pişkeş virdiği mesmû'-i sığar ü kibâr olduğu ecilden menkûhası olmayıb bizim nikâhımız muvâfık-ı şer'-i enver oldu didikleri mervîdir." Bak, Şaban Şifaî, vrk. 206 b. (262) Bak, s. 38.
YAVUZ
66 Çaldıran'da çirilen
taltifler v e
Şâlı'm k u v v e t l e r i n i n
ge
günler, Teb
riz'e
hareket
edildiği
sıralar
da kâinlerin c e zalandırılmaları.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
iyice
dağıldığına k a n a a t
geti
r i l d i k t e n sonra savaşın yapılmış olduğu sahrada çadırlar k u r u l d u , ordugâh süslendi, ganâim toplandı ve gece b u suretle geçirildi. B u savaş için "Beşâret-i ebedî" ( L J J J
)
d e y i m i t a r i h oldu
(263).
cjl-i>
B u önemli olay için dü
şürülen t a r i h l e r d e n b i r i s i de şu i d i : " H a y l i hücum i t t i müselmanlara, Leşker-i bed-foaht i l e sûfî-i şûm Âkibet-ül-emr olub münhezim G i t t i h a r a b illere mânend-i-bûm H a t i f - i gaybî d i d i t a r i h i n i Aldı A c e m Şahmı Sultan-ı-Rûm". ( 2 6 4 )
Z a f e r i n tes'id edildiği o anlarda Pâdişah'm korkunç b i r hükmü de y e r i n e g e t i r i l i y o r y a n i İran e s i r l e r i cellatlara v e r i l i y o r d u ( 2 6 9 ) . Yalnız b u n l a r d a n "Kadı-Zâde Erdebîlî Mevlânâ", Idrîs-i Bitlisî'nin şefâat etme(263) Keşfi, vrk. 46 a. (264) Mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi, 3415, vrk. 90 b, sayfa kenarı. (265) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 58 a. (263) Âlî, vrk. 241a. Şaban Şifaî, vrk. 207 b. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 82. (267) Kemal Paşa-Zâde, defter 9, s. 59 b. Âlî, vrk. 241 a. Bu fetihnamelerden bazıları Feridun Bey münşeatında vardır. (268) Bu savaşta ölen Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa'nm yerine Anadolu bey lerbeyi Sinan Paşa, Anadolu Beylerbeyliğine Karaman beylerbeyi Zeynel Paşa, Ka raman Beylerbeyliğine de Ferhad Paşa getirildi. Bak, Kemal Paşa-Zâde, defter 9, vrk. 59 a. Atlı askere iki, yayalara birer akçe "terakki ihsan" olundu. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 95 a. (269) Kemal Paşa-Zâde, defter, 9, vrk. 58 b. Daha zafer gecesi, Pâdişah'm h u zurunda ve meş'alelerin ışığı altında esirlerin çoğu öldürülmüştü. Bak, Şa'ban Şifâî, vrk. 207 a. Herkes kendi esirini Pâdişah'm emriyle öldürdü. ,Bak, Lütfî Paşa, ' s. 232.
67
siyle kılıçtan k u r t u l d u ve k e n d i s i n e 1 8 akçe ulûfe tahsis edildi ( 2 7 0 ) . Şu anda Y a v u z ' u n istediği olmuş y a n i i s t a n b u l ' d a n i r a n ' a doğru asker yürü tülmüş ve kızılbaşlar melâmet kanıyle boyanıhnıgtı ( 2 7 1 ) . Çaldıran'da i k i gün k a l a n Padişah üçüncü gün Tebriz'e doğru h a r e kete geçti ( 2 7 2 ) ve Recep ayının sekizinde ( 2 9 Ağustos) Dukakin-Zâde A h m e d Paşa, Pîrî Çelebi ve Sekbanbaşıyı 5 0 0 yeniçeri ile T e b r i z ' i işgal etmek için yola çıkardı ( 2 7 3 ) . B u n l a r aynı. zamanda Şâh İsmail'in h a zinesini zapt edecek ve şehri yağmadan koruyacaklardı ( 2 7 4 ) . Kuşçu Çi m e n i ( 2 7 5 ) veya Kuşçu Çeşme ( 2 7 6 ) denilen k o n a k m a h a l l i n e gelindiği v a k i t Pâdişâh, şimdiye k a d a r Şâh İsmail tarafında çalışmış, Çaldıran'da Osmanlılar aleyhine savaşa girmiş ve f a k a t o a n d a k i menfaatları icâbı Osmanlılara dehâlet etmiş olan k u r t b e y i Rüstem'i, elli ıdamiyle b i r l i k t e öldürtmüştü ( 2 7 7 ) . Y e d i Çeşme denilen k o n a k m a h a l l i n d e de, biraz önce i t a a t etmiş olan kürt b e y l e r i n d e n Hâlid, yüz e l l i a d a m i y l e b i r l i k t e öldürül dü
E r t e s i gün büyük b i r d i v a n toplandı. "Vüzerây-i izâm ve ümerârây-i k i r a m " n e h r i n kenarında saf saf d u r d u l a r , ( 2 6 5 ) ve Pâdişah'm elini öperek zaferi t e b r i k e t t i l e r ( 2 6 6 ) . B u a r a d a şehitlerin gömülmesini ve şehzade Süleyman i l e Mısır Sultanına, Kırım Hanına, Eflâk ve Boğdan'a fetih-nâmeler gönderilmesini emreden Padişah ( 2 6 7 ) b i r t a r a f t a n da ge r e k l i l e r i taltîf etmiş, rütbeler ve bahşişler dağıtmıştı ( 2 6 8 ) .
S U L T A N SELİM
(278).
(270) Esirlerden biri "Kadı - Zâde Erdebîlî Mevlânâ idi k i cevdet-i tabiat ve meziyyet ile şöhret bulmuştu. Mevlânâ İdris görüb, bilüb, Sultan-i cihandan şefâat i t t i . Şâğirdim ve oğlum didikte afvolunup zincirde on sekizinci esir olmağın on se kiz akçe ulûfe himmet etti". Bak, Kemal Paşa-Zâde, defter, 9, vrk. 59 a. (271) "Leşker ez taht-i Sitambul sûy-i İrân tâhtem "Sürh-serrâ garka-i hûn-i melâmet sâhtem" İstanbul tahtından İran'a doğru asker yürüttüm. Kızılbaşı melâmet kanma boğdum. Yavuz Sultan Selim. Bak, Lütfî Paşa, s. 233. Hüseyin Kâzım Kadri, Büyük Türk Lügati, cilt 3, s. 69. (272) Kemal Paşa-Zâde, defter, 9, vrk.. 60 a. Keşfî, vrk. 48 b. Padişah Çaldıran' da üç gün kaldı. Bak, Lütfî Paşa, s. 232. Padişah Çaldıran'da 1 gün kalmıştı. Bak, Şükrî, 20 a. (273) Feridûn Bey, 1, s. 404. Dukakin Ahmed Paşa, defterdar Mehmed Pîrî ve 500 yeniçeri Tebriz muhafazasına gönderildi. Bak, Âlî, vrk. 241 a. Padişah, Duka kin-Zâde Ahmed Paşa, Pîrî Paşa ile Sekbanbaşmı ve İdris'i Tebriz'e gönderdi. Bak, Sa'düddin, 2, s. 279. Tebriz'e gönderilenler, Dukakin-Zâde Ahmed Paşa ile Şehsuvaroğlu ve Sekbanbaşı idi. Bak, Şükrî, vrk. 19 b. Padişah, Hoy kasabasına geldiği vakit Dukakin-Zâde Ahmed Faşa Defterdar Pîrî Paşa ile Sekbanbaşı'yı bin yeniçe r i ile Tebriz'e gönderdi. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 95 a. (274) Şükrî, vrk. 20 a. Sa'düddin, 2, s. 279. (275) Feridûn Bey, 1, s. 404. Sa'düddin, 2, s. 279. (276) Hammer, 4, s. 305. (277) Feridûn Bey, 1, s. 404. Rüstem Bey, yüz elli adamı ile birlikte öldürüldü. Bak, Şükrî vrk. 20 a. Sa'düddin, 2, s. 280. Hammer, 4, s. 405. (278) Şükrî vrk. 20 a. Sa'düddin, 2, s. 280. Hammer, 4, s. 305. Bu i k i kürt beyi nin öldürülmesinin sebepleri kaynaklarımızda pek açıklanmamaktadır. Müneccim başı bu hususta: "evzâ'u etvarlarmdan alâyim-i nifak zuhûr etmekle" öldürüldüler demektedir. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 95 a. Bu beylerin ve adamlarının öldü-
YAVUZ
68
SULTAN
SELİM
O ayın onb eşinde Tebriz yakınındaki Sürhab'a gelar urakniaa \ Pâdişâhı (279) Tebriz ulemâsı, eşrafı ve halkı b u kağılanıyor. j karşılamış ve Tebriz'e k a d a r O n u n geçeceği y o l l a r a kıymetli acem kumaşları ve a l t u n l u bezler sermişlerdi ( 2 8 0 ) . Pâdişah'ı karşılayanlar arasında, T i m u r soyundan Hüseyin B a y k a r a oğlu Bedî'ü'zZ a m a n d a vardı ( 2 8 1 ) . Önde yeniçeriler olduğu h a l d e büyük b i r alayla Yavuz,
Tebrizli-
eR
r
a
(
a
rülme sebeplerini, Topkapı Sarayı Arşivindeki 6672 numaralı vesikadan çıkarmak mümkündür. Bu vesikaya göre, belki Yavuz'un tahta çıktığı sıralarda veya biraz önce doğudaki kürt beylerinden bir kısmı, kızılbaşlar adına harekete geçerek hay dutluğa başlamış, bu arada bilhassa Halid Bey, Karahisar'a tâbi' Suşehri ile Akşe hir ve Şaphane'yi basarak yağma ve tahrip etmişti. Aynı tarihlerde Torul kasabası nın eski beyinin oğlu, babasının lalası olan ve Torul'da tirnar sahibi bulunan Yahya ile birlikte faaliyyete geçmiş ve Torul halkının büyük bir kısmını kızılbaşhk lehine kazanmıştı. Yine aynı sıralarda harekete geçen gâh A l i ve Sahkulu halîfeler, Şiran ve Alucra'ya giderek Sübaşı'yı öldürmüşler ve o civarın sipâhileriyle reâyâsmı ken dilerine bağlamışlardı. Bunlardan başka Kürtün beylerine mensup Memiş veya Menteş adındaki şahıs, taç giymiş yanı kızılbaş olmuş ve o bölge halkının çoğunu da kendine uydurmuştu. Bu suretle başlayan hareket gittikçe genişledi. Çünkü baş langıçta teker teker hareket eden bu fesadcılar, sonunda birleştiler ve Trabzon'u basarak orada Şâh adına hutbe okutmaya karar verdiler. Ancak yapmak istedikle r i iş haber alındığı için üzerlerine gerekli kuvvetler sevkedilmiş ve bir kısmı öldürül müştü. Bununla beraber kılıçtan kurtulanlar, yukarı Kelkit ve civarına çekilerek yemden teşkilâtlandılar. Kendilerine o bölgenin eşkıyâ ve hırsızları da katıldıktan sonra fesadcılar, yeniden Şiran'ı yağma ettiler ve Alucra'ya yürüdüler, fakat bir başarı elde edemediler. Hükümet kuvvetleri, büyük çabalar sarfettikten sonra, bu bölgeye tamamiyle hâkim olmuş, fesadcılardan büyük bir kısmı ya tutulmuş veya öldürülmüştü, fakat Halid ele geçirilememişti: Bak, Topkapı Sarayı Arşivi, 6672 Çemişkezek nâhiyesinde hüküm süren Rüstem Bey'e gelince o, bölgesi üze rine yürümüş olan kızılbaş Nûr A l i halife'ye karşı durmadıktan başka Şâh İsmail'e tâbiiyyetini arzederek topraklarını onlara bırakmış ve' bu yüzden Şâh İsmail onu İrak'ta bir beyliğe ta'yiri etmişti. Fâtih Sultan Mehmed zamanında Kemah'ın Os manlılar eline geçmesine mani' olan ve bu bölgeyi Şâh İsmail'e terkeden Rüstem Bey, Çaldıran savaşında da Osmanlılara karşı çarpışmıştı. Bak, Dr. Fritzsche, Kürdler, s. 164. İstanbul, 1337. (279) Feridun, 1, s. 404. Pâdişâh Sürhab'a onüç Receb'de geldi. Bak, Kemal Paşa-Zâde, defter, 9, vrk. 60 a. Pâdişâh buraya 16 Receb'de geldi. Bak, Âlî, vrk. 241a. Sa'düddin, 2, s. 280. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 82. (280) Kemal Paşa-Zâde, defter, 9, vrk. 60 a, b. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Se lim Han, s. 82. Abdü'l-Gaffar Kırîmî, vrk. 220 a. (281) Şükrî, vrk. 20 a. "Bedî'ü'z-Zaman Mirzâ, Hüseyin Baykara'mn oğlu olup babasının 912 h, (1516) tarihinde vefatı üzerine biraderi Muzaffer ile birlikte Hora san'da tahta geçmişierse de pek az müddet kalmışlar ve Muzafferin vefatından sonra bunların ülkesine, Özbek devletini kuran Mehmed Şeybânî hücûm ettiğinden Bedî'ü'z-Zaman Şâh İsmail'in yanma kaçmış ve orada bulunduğu sırada Yavuz Sul tan Selim'in Tebrizi işgali üzerine kendisi bilinerek hakkında riâyet gösterilip gün-
YAVUZ
SULTAN
SELİM
69
Tebriz'e g i r e n ve kadın, erkek, g e n ç ve i h t i y a r herkes tarafından büyük b i r sevgi i l e karşılanan (282) Y a v u z , gerçi orada Şâh'm h a z i n e l e r i n i b u lamadı (283), f a k a t b i r kısım mücevherat i l e kıymetli taşlar ve çok deGeHye dönme ğerli silahları ele geçirdi ( 2 8 4 ) . Tebriz'de kaldığı sekiz sebeplen. dokuz gün içinde h e r tarafı ve b u arada Heşt-Behişt sa rayını da gezen Yavuz, Şâh İsmail tarafından cephanelik o l a r a k kullanıl m a k t a olan U z u n Hasan c a m i i n i yeniden ıma'bed haline getirmiş ve b u rada C u m ' a günü h u t b e d e Hulefâ-i Eâşidîn i l e k e n d i adına h u t b e o k u t muştu ( 2 8 5 ) . O n u n maksadı kışı b u havâlide geçirmek ve b a h a r d a Şâh İs m a i l ile yeniden mücadeleye girişmekti ( 2 8 6 ) . F a k a t "a'yân, bâ-husus s i pâh ve yeniçeriyan" b u f i k i r d e değildiler ( 2 8 7 ) . V e z i r l e r i n f i k i r l e r i n e gö re de kış, i h t i y a t a riâyet edilmiş o l m a k için, İran topraklarıyle A n a d o l u arasındaki b i r bölgede geçirilmeli i d i ( 2 8 8 ) . Çünkü sefer sırasında Osmanlı ordusunun "nüzüî d e v e l e r i " , b i r kısmı m a n i a l a r yüzünden, "nıah a l l - i ihtiyaçta gelüp vâsıl" olamamışlardı ( 2 8 9 ) . Öte t a r a f t a n o yıl, az yağmur yağması mahsulün de az olmasını m u c i p olmuştu ( 2 9 0 ) . Ayrıca Şâh İsmail, çekilirken meveud y i y e c e k l e r i yaktığı için " b i r şinik a r p a i k i yüz akçeye ve b i r ekmek yüz akçeye satılur olrnıştı" ( 2 9 1 ) . B u şartlar altında T e b r i z ' d e bulunmanın a s k e r i n ma'neviyyatı üzerinde fena t e s i r ler bırakacağını söyliyen v e z i r l e r , böyle b i r anda m u h t e m e l b i r düşman hücumunun t e h l i k e l e r i üzerinde de duruyorlardı ( 2 9 2 ) . B u f i k i r l e r e , Pâdişah'ın ne derece değer verdiği b i l i n m e m e k l e beraber, Tebriz'de bazı ic r a a t yaptıktan ve bilhassa tüccar, b i l g i n ve sanatkârlardan b i n kişiyi İs t a n b u l ' a n a k l e t t i k t e n sonra, kışı geçirmek üzre, 14 EylüPde (24 Receb) T e b r i z ' d e n Karabağ'a h a r e k e t e t t i ( 2 9 3 ) . A n c a k kışı b u r a l a r d a b i l e g e çle bin akçe ulûfe ta'yin edilip sonra İstanbul'a naklolunmuş ve 933 h., (1517) de tâûndan vefat ile Eyyûb'a defnedilmiştir". Bak, î. H. Uzunçarşılı, 2, s. 256. (282) Kemal Paşa-Zâde, defter, 9, vrk. 60 b. (283) Tebriz valisi Hasan Bey, Padişahın Tebriz'e doğru yürüdüğünü duyunca hazineyi kaçırmıştı. Bak. Âlî, vrk. 241 a. (284) Hammer, 4, s. 140. (285) Kemal Paşa-Zâde, defter, 9, vrk. 61b. (286) Sa'düddin, 2, s. 281. (287) Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 83. (288) Kemal Paşa-Zâde, defter, 9, vrk. 63 b. (289) "Sultan-i Mısr olan Gavrî, nıezheb-i rafz ve ilhâd'a mâil olmağın İsmail ile ittihad üzre" olması yüzünden zahire taşıyan Osmanlı kafilelerine mani olmuştu. Bak, 4976 numaralı kitap, vrk. 90 b. (290) Sa'düddin, 2, s. 281. (291) 4976 numaralı kitap, vrk. 90 b. (292) Sa'düddin, 2, s. 281. (293) Feridun Bey, 1, s. 405.
YAVUZ
7 ( j
Orduda suzluk
huzurve
bir
ayaklanm.a hare-
SULTAN
çirmeyi u y g u n görmeyenler. Pâdişah'ı f i k r i n d e n caydırçalışıyor ve b u yolda yeniçerileri t a h r i k e d i y o r l a r havanın soğuması, hattâ k a r yağmaya
m
d
a
y
L
a
B
u
E
d
a
r
ı
'' başlaması, gıda m a d d e l e r i n i n günden güne azalması s i n i r l e r i n bozulmasına y o l açtı ve b u h a l i l e A r a s n e h r i n e k a d a r g e l i n d i . Gürcistan Hanından istenilmiş olan y i y e c e k t e n de henüz b i r eser y o k t u (294). B u sebepten Gürcistan toprakları yağmalanmaya başlanmıştı. A n c a k Gürcü Hanının İspirin anahtarlarını göndermesi ve y i y e c e k l e r i n de Çoban Köprüsü konağında ordugâha erişeceğini b i l d i r m e s i (295) s i n i r l i havayı biraz yatıştırdı ise .de, A r a s n e h r i n i n Bularının kabarması, n e h i r geçilirken birçok i n s a n ve hayvanın boğulması, ayrıca açlıktan da zayiat verilmesi, (296) yeniden s i n i r bozukluğunun artmasına sebep o l muş olmalıdır k i n e h r i n kenarında "erkân-ı devletin t a h r i k i y l e y i n e y e n i çeri tâifesi rehgüzâr-i şehr-yârda. ' d u r d u l a r " (297) ve b u r a l a r d a kışlama nın mümkün olamayacağını .söylediler ( 2 9 8 ) . Devlet erkânnde k o m u t a n ların d a yeniçerilerle f i k i r birliği içinde bulunduğunu anlamış olan P a d i şah, k e n d i i s t e k l e r i n d e daha fazla İsrar e t m e y e r e k g e r i dönmeye k a r a r Aziller v e t a ' - v e r d i ( 2 9 9 ) , ancak olayları b u suretle t e r t i p l e d i k l e r i n d e n yinler. Bayburt'şüpfo e t t i k l e r i n i cezalandırmakta d a gecikmedi. N i t e un galı. j N-ahcıvan civarında b u l u n a n Karabağ köyünden h a r e k e t edildiği sırada, Pâdişah'ın e m r i y l e , dilsizlerden b i r i s i ve zir M u s t a f a Paşa'nın atının k u s k u n u n u k e s t i ( 8 0 0 ) . B i r süre b u halde y o l alan ve n i h a y e t a s k e r l e r i n alaylı gülüşleri arasında atından düşen b u P a şa'yı ( 3 0 1 ) Y a v u z , o r d u mensuplarının saygısını kaybettiğini bahane ede rek, Jengi çayırı konağı geçildikten sonra a z l e t t i ( 3 0 2 ) . Çoban Köprüsüne gelindiği v a k i t Gürcü Hanının gönderdiği yiyecek m a d d e l e r i geldi. B u r a d a bir gün k a l a n Pâdişâh M u s t a f a Paşa'nın y e r i n e Pirî M e h m e d Çelebi'yi v e zirliğe getirmiş, b u arada başka t a y i n l e r de yapmıştı ( 3 0 3 ) . B u esnada e
e
1§
i
i
YAVUZ
SELİM
m
(294) -Kemal Paşa-Zâde, defter, 9, vrk. 64 a. (295) Aynı eser. vrk. 64 b. , (296) Aynı eser. 64 a ve 66 b. Feridun Bey, 1, s. 405. (97) Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 83. (289) Sa'düddin, 2, s. 283. (299) Burada yeniçerilerin Padişahın çadırına kurşun attıkları söylenmekte- , dir. Bak, Sa'düddin, 2, s. 259. (300) Şükrî, vrk. 22 a. Âlî, vrk. 242 a. (301) Hammer, 4, s. 142. (302) Feridûn Bey, 1, s. 405. Şükrî, vrk. 21 b. Hammer, 4, s. 142. (303) Bu tayinlerin başlıcaları aşağıdadır: Anadolu defterdarı Şemsi Bey Ru meli defterdarlığına, Üsküp kadısı Mevlâna Abdülkerim-Zâde Anadolu defterdarlı ğına, Anadolu kadıaskeri Zeyrek-Zâde, emekliye sevkolunan Müeyyet-Zâde'den açı--
S U L T A N SELİM
7
j
i d i k i B a y b u r d ' u n fethedildiği h a b e r i (304) ve Çin Ağılı (veya Çinoğlu) Açhk tehlikesi, menziline gelindiği v a k i t de k a l e n i n anahtarları geldi a s k e r d e disiplin( _ b u esnada i d i k i k a r yağmayla başladı. B u se¬ -ı ^ 1 " k e p t e n çok dağlık olan b u bölgede harekât büsbütün güc3 0 5 )
Zade
Y
i
n
e
ile D u k a -
-
°
•*
leşmiş, açlık daha ziyade artmış, Gürcü Hanından gelenazli. lerden başka, z a h i r e t e d a r i k i için B a y b u r d taraflarına gönderilen Pirî Paşa'nın sağladıkları d a ihtiyacı karşıla madığı için insan ve h a y v a n l a r d a n ölenlerin sayısı gittikçe çoğalmıştı • ( 3 0 6 ) . O n u n için Ü ç K i l i s e konağına gelindiği v a k i t sipahilere i z i n v e r i l miş ( 3 0 7 ) , f a k a t b u n a rağmen sıkıntı giderilememişti. B e l k i de b u sebep ten dolayı Tayı Şeyh (Dayı Şeyh) konağında bulunulduğu sıralarda as kerlerden bazilarının, köyleri yakıp yıktıkları görüldü ( 3 0 8 ) . Ayrıca "bazı reâyâ fukarâsı" Pâdişah'a " a s k e r i n t e a d d i s i n d e n " şikâyet e t t i l e r ( 8 0 9 ) . B u h a l l e r i d i k k a t e alan Yavuz, suçluları öldürtmüş, ayrıca, b u n l a rın h a r e k e t l e r i n e m a n i olamadıkları için, S a d r a z a m Hersek-Zâde A h m e d Paşa i l e i k i n c i vezir Dukakinoğlu A h m e d Paşa'yı azletmişti ( 8 1 0 ) . R a m a z a n bayramı namazını N i k s a r ' d a kılan Y a v u z , 920 şevvalinin altıncı kin
-
Zâde'nin
lan Rumeli kadıaskerliğine, nişancı Tâcî - Zâde Cafer Çelebi Anadolu kadıaskerliğine, Edirne'deki Yeni Medrese müderrisi Hocaoğlu Mehmed Çelebi de nişancılığa geti rildi, j • (304) Bayburd'u Faik Bey adındaki zat fethetmişti. Bak, Kemal Paşa-Zâde, defter, 9, vrk. 65 a. Pâdişâh Erzurum'a geldiği vakit Bayburd'un hâlâ düşmediğini öğrendi, fena halde sinirlendi, kaleyi kuşatan Bıyıklı Mehmed Bey'in, kendisi ora ya gelinceye kadar bir başarı sağlanmadığı takdirde, öldürüleceğini bildirdi. Bun dan dolayı gayrete gelen muhasırlar kaleyi zaptettiler. Bak, Şükrî, vrk. 21 b. Padi şah, Bayburd'u kuşatan beylere "Ben gelemeden kale alınmamış olursa sizin başla rınız düşecektir" diye haber göndermiş ve kale ancak bundan sonra alınabilmişti. • Bak, Hammer, 4, s. 142. (305) Sa'düddin, •• 2, s. 284. Müneccimbaşı, vrk. 95 b. Bayburd'un anahtarları Pâdişah'a Erzurum'da sunuldu. Bak, Hammer, 4, s. 142. Padişah, Bayburd, Erzin can, Karahisar, Trabzon ve Canik'in idaresini Bıyıklı Mehmed Bey'e vererek onu İran sınırını beklemeye memur etti. Bak, Şükrî, vrk. 22 b. Âlî, vrk. 242 a. Münec cimbaşı, vrk. 95 b. (306) Açlıktan 1000 insan ve yüzbinden Paşa-Zâde, defter, 9, vrk. 66 b.
fazla hayvan ölmüştü. Bak, Kemal
(307) Hammer, 4, s. 306. (308) Padişah, bir köyün yakılıp yıkıldığım ve yağma edildiğini bizzat görmüş tü, Bak, Kemal Paşa-Zâde, defter, 9, 66 a. (309) Müneccimbaşı, vrk. 95 b. (310) Kemal Paşa-Zâde, defter, 9, vrk. 66 a. Şükrî, vrk. 22 a,
YAVUZ
72 Bir İran elçi h e yetmsn A m a s y a ' y a g e l m e s i v e ısteklermm reddi.
SULTAN
SELİM
(24 kasım 1514) günü (311) A m a s y a ' y a geldi ve "güzîg j p â h ve mülâzimân-i dergâh i l e " kışı b u r a d a geçirQ d i ( 3 1 2 ) . Yeniçeriler, A y a s A ğ a i d a r e s i n -
jjg.j m
e
y
e
.
î a r a r
v e r
J
de i s t a n b u l a döndüler ( 3 1 3 ) . R u m e l i Beylerbeyi Sinan Paşa. kışı A n k a r a ' d a geçirmek üzere h a r e k e t e geçti (314). İlkbaharda yeniden b i r doğu seferine çıkılacağı düşünülerek t o p l a r ve cephane, Şarki K a r a h i s a r ' d a bırakılmıştı ( 3 1 5 ) . F a k a t Çaldıran'da çok ağır b i r darbe yemiş olan Şâh İsmail y e n i b i r savaşa t a r a f d a r görünmüyordu. B u sebep ten dolayı ''Sâdât-i Tebriz'den Abdülvehhâb ve Kadı I s h a k v e Şükrullah Muganî ve hulefâ-yi H a y d e r i y y e d e n H a m z a H a l i f e d e n " k u r u l u b i r I r a n h e y e t i A m a s y a ' y a geldi ( 3 1 6 ) . B u h e y e t Pâdişah'a kıymetli hedi yelerle b i r l i k t e Şâh'ııı b i r m e k t u b u n u sunmuştu. Barış isteğini i h t i v a eden b u m e k t u b u n d a Şâh, âdeta suçunun bağışlanmasını i s t e r şekilde b i r ifade kullanıyor (317) ve esir düşen karısının g e r i v e r i l m e s i n i r i c a edi yordu. İran Şâh'ını b u tarzda •harekete m e c b u r bırakan şey, Pâdişah'm kışı A m a s y a ' d a geçirdikten sonra y e n i d e n b i r İran seferine çıkacağının öğrenilmesi i d i ( 3 1 9 ) . F a k a t Pâdişâh Iranlılarıin i s t e k l e r i n i n h i ç b i r i s i n i kabul etmemiş ( 3 2 0 ) , hattâ elçilerden Abdülvehhâb i l e Kadı İshak'm İs tanbul'da, diğerlerinin de Dimetofca'da hapse atılmalarını emretmişti (321). i i (311) Feridun Bey, 1, s. 464. Âlî, vrk. 242 a. Sa'düddin, 2, s. 285. Vakayi-i Sul tan Bâyezid ve Selim Han, s. 84. (312) Sa'düddin, 2, s. 235. (313) Keşfi, vrk. 53 a. (314) Şükrî, vrk. 25 b. Âlî, vrk. 242 b. Sa'düddin, 2, s. 287. (315) Feridun Bey, 1, s. 464. (316) Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 84. Âlî, vrk. 242 b. Sâ'düddin, 2, s. 288. Müneccimbaşı, vrk. 96 b. (317) Âlî, vrk. 242 b. (318) Sa'düddin, 2, s. 288. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 85. (319) Müneccimbaşı, vrk. 96 b. (320) Padişah, Taçlı Hanım meselesi bahis konusu olduğu vakit Şâh İsmail'in "mürted, kâfir, demi ve malı ve iyâli dükeli asker-i muvahhadîne mubâh" olduğunu ve alman herşeyin ganimet sayıldığını söylemiş ve bunlardan dolayı biz onu bir ka dıya "İn'am ettik". Şimdi ne deyip de onun elinden cariyesini alabiliriz demişti. Bak, Şükrî, v r k . 26 a. (321) Âlî, vrk. 242. Sa'düddin, 2, s. 288.
B -
DOĞU A N A D O L U ' N U N İ Ş G A L İ
Çaldıran savaşından sonra da Osmanlı - I r a n münasebetlerinin düz gün hale gelmeyeceği, İran elçilerine karşı takınılan tavırdan anlaşılmak t a i d i . Gerçi i k i d e v l e t i n orduları b u savaşta olduğu g i b i , bütün k u d r e t l e r i y l e b i r daha karşı karşıya gelmediler. A n c a k doğu A n a d o l u üzerinde k i m i n hâkim d u r u m d a kalacağı meselesi i k i tarafı uzun uzadıya işgal e t t i ve küçük k u v v e t l e r arasında silâhlı çatışmanın devamına sebep oldu. A y rıca A n a d o l u ' d a iranlıların t a h r i k ettiği b i r takım kimseler, Osmanlı ida r e s i n i rahatsız e t m e k t e n b i r an g e r i kalmadılar. A n c a k Memlûk s u l tanlığına karşı girişilen mücadele ve n i h a y e t Pâdişah'm ömrünün pek kısa oluşu i k i n c i b i r İran seferine m a n i olmuştu. H a l b u k i Y a v u z S e l i m ' i n en çok üzerinde durduğu v e en çok istediği şeylerden b i r i s i İran'a yeniden yürümekti. F a k a t olaylar ve aklı selimi onu, b ö y l e b i r savaştan önce daha başka işler y a p m a y a yöneltti. B i r kısmi iç meselelere a i t olan b u işlerin başlıcalarına o, i h t i m a l Çaldıran s e f e r i dönüşünde A m a s y a ' d a k a r a r vermiş b u l u n u y o r d u . B u meseleleri aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür: 1) B u n l a r d a n b i r tanesi D u k a k i n - Zâde A h m e d Paş ' n ı n öldürülmesidir. D a h a önce v e z i r l i k t e n azledilmiş olmasına rağmen D u k a k i n - Zâde A h m e d Paşa'yı Pâdişâh, A m a s y a ' y a gel d i k t e n s o n r a vezîr-i âzamhk makamına g e t i r d i ( 3 2 2 ) . O n u n i k i a y kadar süren sadâreti esnasında i d i k i yeniçeriler, Pâdişah'm doğuya yapacağı y e n i seferi d u r d u r m a k için devlet erkânının t a h r i k i y l e yeniden a y a k l a n dılar ( 3 2 3 ) . Ayaklanmanın en g ö z e b a t a n tarafı, Pâdişah'm çok değer verdiği ve henüz üçüncü vezirliğe getirdiği P i r i Paşa i l e "hâce-i sultanî Halîmî Çelebî'nin" e v l e r i n i n basılması ve mallarının yağma e d i l m e s i i d i ( 3 2 4 ) . I r a n meselesi o r t a y a atıldıktan sonra birkaç defa olumsuz tavır Suçluların
ceza-
landınimaları.
a
(322) Feridun Bey, 1, s. 464. İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 257. Sadrazamlıktan azle dilmiş olan Hersek - Zâde'nin yerine Padişah, Sinan Paşa'yı getirdi. Bak, Hammer, 4, s. 143. (323) İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 257.) (324) Âlî, vrk. 242 b. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 84. Münec cimbaşı, v r k . 96 a.
74
YAVUZ
S U L T A N SELİM
YAVUZ
t a k m a n a s k e r l e r i n b u son h a r e k e t i Y a v u z ' u n büsbütün canını sıktı ve belki de bu yüzden birçok suçsuz insanı öldürdü, b u arada Alâü'd-devle -ile mektuplaştığı sanılan sadrazam Dukakinoğlu A h m e d Paşa, 18 m u h a r r e m 921 (4 m a r t 1515)'de bizzat Padişah tarafından hançerlen di ve daha sonra da iç oğlanları tarafından başı kesildi (325). F a k a t o n u n bu k a d a r l a yetinmeyeceği anlaşılıyordu. N i t e k i m o, kanlı icraatına İstan bul'a döndükten sonra da devam etmiş, ve çok sevdiği Tâcî-Zâde Cafer Çelebi ile İskender Paşa'yı ve Sekbanbaşı Balyemez Osman Ağa'yı öldürt müştü ( 3 2 6 ) .
(327) "Erzincan'dan bir merhalelik mesâfede Fırat sahiline müsâdif nâ - kabil - i teshîr bir kayanın üzerinde Kemah kalesi manzûr olur. Bak, Ham¬ mer, 4, s. 146.
SELİM
75
larına d u r m a d a n tecavüz e t t i k l e r i için ( 3 2 8 ) , kışı A m a s y a ' d a geçirmekte olan Y a v u z S e l i m e "bazı t e c r i b e l i beyler, K e m a h kalesi kızılbaşlar elinde bulundukça " B a y b u r t , E r z i n c a n g i b i kasaba ve şehirlerde b i r güvenlik sağlamanın mümkün olamayacağını söylediler ( 3 2 9 ) . B u n u n üzerine doğu Anadolu'da, esasen hâkimiyyet kurmayı lüzumlu sayan Pâdişâh ( 3 3 0 ) , Yıldırım Bâyezid zamanında Osmanlı topraklarına katılmış, f a k a t T i m u r istilâsından sonra kaybedilmiş b u l u n a n K e m a h k a l e s i n i n kuşatıl masını Bıyıklı M e h m e d Paşa'ya e m r e t t i . Diğer t a r a f t a n Yeniçeri Ağası na gönderdiği " h ü k m - i şerif" ile, yeniçerilerin hazırlanmasını ve b a h a r da Geldigelen sahrasında bulunmalarım isteyen Pâdişâh (331) 1515 N i sanında (332) A m a s y a ' d a n b u sahra'ya h a r e k e t e t t i . R u m e l i Beylerbe y i n i n idaresindeki R u m e l i k u v v e t l e r i n i n de Pâdişah'a katıldığı b u s a h r a da (333) üç dört gün kalınmış (334) ve g e r e k l i hazırlıklar yapıldıktan sonra, önemli b i r k u v v e t l e , K e m a h ' a doğru harekete geçilmişti. T o k a t kalesinden getirtilmiş i k i t o p da b u k u v v e t l e r arasında b u l u n u y o r d u . P â dişâh'm i d a r e s i n d e k i b u önemli k u v v e t i n sadece, Fırat kenarında b i r k a y a üzerinde inşa edilmiş olan K e m a h kalesi için olmadığı ve b u hazırlıkların başka sebepleri de bulunduğu i l k bakışta anlaşılıyordu. Gerçekten Y a v u z ' u n , K e m a h üzerine yürüdüğü sıralarda I r a n K u v v e t l e r i n d e n başka Dulkadır b e y i Alâ'ü-d - devle ve Memlûk hükümdarının k u v v e t l e r i y l e de karşılaşmak i h t i m a l i vardı, hattâ b u üçünün, b i r l i k t e , Osmanlılara sal dırması b i l e mümkündü. Çünkü Dulkadır b e y i Alâ'ü-d - devle ile i t t i f a k etmiş olan Şâh i s m a i l ' i n ( 3 8 5 ) , kendisinden s o n r a sıranın Mısr'a gelece ğini söylemek s u r e t i y l e Memlûk sultanını u y a r a r a k Osmanlılar aley hine b i r i t t i f a k t e ' m i n i n e çalıştığı (336) b i l i n m e k t e i d i . Pâdişah'm çok ağır b i r tempo ile h a r e k e t ederek A m a s y a ' d a n K e m a h ' a k a d a r olan yolculuğu b i r ay k a d a r uzatması, b e l k i de b u d e v l e t l e r i n takınacak ları tavrın m e y d a n a çıkmasını b e k l e m e k t e n i l e r i gelmişti. A n c a k ne Şâh i s m a i l , ne Memlûk Sultanı ne de Alâ'ü-d - devle gerekli f a a l i y y e t i göstere-
Kemah'ın zaptı. 2) K e m a h kalesine sığınmış olan ve k a l e l e r i n i n m e t a n e t i n e güvenen kızılbaşlar ( 3 2 7 ) , k e n d i l e r i n e yakın olan Osmanlı t o p r a k -
(325) Feridun Bey, 1, s. 464. İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 257. (326) Dukakin - Zâde'nin neden öldürüldüğü kesin olarak belli değildir. Bir rivâyete göre o, Padişah'ı Şah İsmail'in takibinden alıkoyduğu için, bir rivayete göre de Cafer Çelebi'nin öldürülmesine ses çıkarmadığı için gazaba uğramıştır. Bak, Âlî, vrk. 263 b. Pâdişâh İstanbul'a döndükten sonra askeri Amasya'da kimlerin tahrik ettiğine dair esaslı incelemeler yapmış, devlet erkânını, yeniçeri subaylarını sıkıştırmış, doğruyu söylemedikleri takdirde Padişahlıktan çekileceği tehdidinde bulunmuş ve neticede vezir Mustafa Paşa'nm yerine getirilen İsken der Paşa ile Sekbanbaşı Balyemez Osman Ağa'yı ve Tâcî - Zâde Cafer Çeleb'i'yi suçlu görerek Dîvân-i Hümâyûn önünde boyunlarım vurdurmuştu. Bak, Âlî, vrk. 244 b. Pâdişâh, Tâcî - Zâde Cafer Çelebi'den, askerleri isyana teşvik ve tah r i k edenin 'cezasının ne olması lâzım geleceğini sormuş, o da, Böyle olduğu ger çekleştiği takdirde idamları gerekir, demişti. Bunun üzerine Padişah "Senin dahi fesâdm benim izz-i huzurumda gerek lâhikan ve gerek sâbıkan sâbittir" diyerek onu öldürttü. Bak, Âlî, vrk. 244 b. Tâcî - Zâde'nin öldürülmesi sebeple rinden birisi de, vaktiyle babasıyle yaptığı savaşı kazanamayarak Kefe'ye kaçan Yavuz hakkında bir hiciv yazmış olmasıdır. Bk, Âlî, vrk. 270 b. Halbuki Yavuz Tâcî - Zâdeyi çok sevmekte idi. Hattâ bu sevgiyi ifade etmek bakımından yanlış olarak aşağıdaki bilgi bile verilmektedir: Padişah, Cafer Çelebi'yi öldürtmekten çok büyük üzüntü duymuş, hattâ bir gün Dukakin - Zâde Ahmed Paşa'ya hitab ederek: "Niçin ol zamanda Cafer'in hapsini ilka itmedin, bir ağız kıyma Pâdişah'ım Cafer kuluna dimedin. Belki sözün müessir olaydı, hapse göndermekle defi gazabımız tahakkuk bulaydı. İmdi ol zamanda olan sükûnetten ma lûmdur k i ol makule emîrül - kelâm mün'adim olub müsahabetimiz sana münhasır ola. Çünkü ol gitmiştir, safâ - y i tabiatı meclisimizi terketmiştir. Senin dahi sâlik-i râh-i fenâ olman sezâvardır buyurdular. Ve saatiyle derd - mendin tedarikini görmüşler". Bak, Alî, vrk. 263 b. Ancak Alî'nin verdiği bu bilgi gerçek sayılamaz .Çünkü Dukakin - Zâde, Cafer Çelebi'den önce yani Amasya'da Cafer Çelebi ise İstanbul'a döndükten sonra öldürülmüştür. Fakat bu bilgiden Pâdişah'm, Ca'fer Çelebî'ye karşı olan duygularını öğrenmek mümkün oluyor.
SULTAN
İ j j t | 1 1 1 i
(328) Âlî, vrk. 243 a. Sa'düddin, 2, s. 238. (329) İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 258. (330) Bak, s. 78. (331) Keşfî, v r k . 53 b. (332) 921 Safer'inin sonu. Bak, Ferîdûn Bey, I , s. 413. Pâdişâh Amasya'dan 5 Rebı'ül - âhir (19 Nisan) perşembe günü ayrıldı. Bak, Âlî, vrk. 243 a. Keşfî, vrk. 53 b. Şükrî, vrk. 28 a. Vakayi' - i Sultan Bâyezit ve Selim Han, s. 85. (33) Keşfî, v r k . 54 b. (334) Şükrî, vrk. 26 b. Keşfî, vrk. 54 b. (335) keşfî, vrk. 59 b. (336) Bak, s. 113-114.
YAVUZ
76
YAVUZ
S U L T A N SELİM
mediler. Sadece Memlûk Sultanı, Dulkadırlılar için d i p l o m a t i k b i r çıkış yapmış, f a k a t K e m a h yolu üzerindeki K a r a c a Bey çayırında kabûl edilen elçileri, Pâdişah'ın sert b i r cevabiyle karşılaşmışlardı ( 3 3 7 ) . K e m a h k a lesi muhafızlarına gelince onlar, b i r süredenberi kuşatılmış b u l u n m a k l a beraber teslim olmayı kabul etmeyorlardı. B u yüzden, Pâdişah'ın kale önüne geldiği gün (5 Rebî'ül-âhir 9 2 1 = 1 9 Mayısl515) büyük b i r hücûm yapılmış ve kale zorla ele geçirilmişti ( 3 3 8 ) . B u sebepten dolayı, k a l e n i n "cenge k a d i r olanları k a t i ve nisâ ve etfâli esir kılındı" (339) ve kale m u hafızlığına Karaçin oğlu A h m e d B e y t a y i n e d i l d i ( 3 4 0 ) . Doğu A n a d o l u d a Osmanh yetme
hakimiogı-u
n
3) Çaldıran z a f e r i ve Osmanlı o r d u s u n u n Tebriz'e k a d a r ilerlemesi gerçi İran'da Safavî d e v l e t i n i n k u d r e t ve üf a~smış, f a k a t b u zafer ve geçici olan o u z u m ı
sa
gidiş.
'
istilâ, Safavî'lere bağlı olanların inançları üzerinde esaslı b i r değişiklik m e y d a n a getirememişti. O n u n için Osmanlılar çekilir çekil mez, bilhassa İran'ın kuzeyinde Şâh İsmail'in hâkimiyyeti ve otoritesi yeniden k u r u l d u . F a k a t , Sünnî'lerin de bulunduğu doğu A n a d o l u ' d a b u nüfuz ve hâkimiyyet, hiçbir zaman, Çaldıran savaşından önceki yıllarda olduğu g i b i yerleşemedi. Çünkü Osmanlılar, b u toprakların kendilerine bağlanmasını, İmparatorluğun güvenliği, İran'ın batı ve k u z e y kesimle r i n i n baskı altında tutulması ve müteakip İran s e f e r l e r i n i n güçlüklerini o r t a d a n kaldırması bakımından lüzumlu görüyorlardı. B u sebeplerden dolayı Yavuz S u l t a n Selim, daha A m a s y a ' d a i k e n b u bölge hakkında bazı k a r a r l a r a varmış b u l u n u y o r d u . F a k a t çok arızalı olan b u toprakların i s tilâsı o k a d a r k o l a y değildi. Onun için Pâdişâh, askerî h a r e k e t t e n ziyade p o l i t i k yollardan yürümeyi lüzumlu gördü ve i h t i m a l , Şâh İsmail'in b u bölge hakkında uyguladığı yanlış siyasetten b i r i n c i derecede faydalandı.Bu siyaset, doğu A n a d o l u ' d a b u l u n a n Kürd b e y l e r i n e karşı Şâh i s m a i l ' i n (337) Bak, s. 103. (338) Şükrî ,vrk. 27 a. Keşfî, vrk. 56 b. Müneccimbaşı, v r k . 96 b. Kale k u mandam Rebî'ül - âhir'in beşinci günü ikindi vakti kaleyi teslim etti. Bak, Fe ridun Bey, I , s. 413. (339) Müneccimbaşı, vrk. 96 b. (340) Bu kale için aşağıdaki tarih düşünülmüştür: "Komağa âlem içre nâm ü nişân A r k a bir eyleyüb cemi' - i sipâh Oldı tekbîr - i gaziyân tarih Aldı hısn - i Kemah'ı yâ Allah" nT l j_f m Bak, Keşfî, vrk. 37 b.
S U L T A N SELİM
ıjij
düşmanca b i r tavır takınması i d i . Çünkü doğu A n a d o l u ' d a birçok kürd b e y i n i n bulunmasını zaten u y g u n görmeyen karşı t u t u m u , l , i i ' i Osmanlı nüfuzunun doğuya doğru yayılması ve bilhassa b u b e y l e r arasında b u l u n a n Sünnî'ler üzerindeki t e s i r i büsbü tün telâşlandırdı, işte b u h a l ve daha bazı p o l i t i k düşünceler sonundadır k i Şâh i s m a i l , Kürd beylerinden b i r kısmını t e v k i f etmiş ve b e y l i k l e r i n e de son vermişti (341). T e v k i f edilerek hapse atılanlar arasında k e n d i eniştesi Hısnıkeyfa b e y i H a l i l B e y de vardı ( 3 4 2 ) . B u gibi h a l l e r , m ü s t e k i l aşiretler hâlinde yaşayan kürdleri rahatsız etmiş, h u t b e ve s i k k e Şâh İsmail adına olmakla b e r a b e r ona ısamîmi b i r s u r e t t e bağlanmalarına i m kân vermemişti (343). Esasen sünnî olan bir kısım kürd b e y l e r i n i n ona itaati sadece k o r k u d a n i l e r i y e g e l i y o r d u . B u i t i b a r l a daha Y a v u z Çaldıran savaşma g i d e r k e n bunların bir kısmı gelip kendisine sığındılar ( 3 4 4 ) . A n c a k bazıları, Pâdişâh batıya çekildiği v a k i t , Şâh i s m a i l ' i n y e n i d e n ge leceğini düşünüyor, bu sebepten dolayı tereddüt içinde bulunuyorlardı ( 3 4 5 ) . Ciddî bir davranışın ve Şâh İsmail'e karşı b i r k o r u m a v a ' d i n i n b u Y a v u z ' u n doğu toplulukları kendisine bağlayacağım sezmiş olan Y a v u z , Anadolu'yu isTebriz'den A m a s y a ' y a döndüğü v a k i t , b u h u s u s t a bazı Şah
İsmail'in
Kürd b e y l e r i n e
s m a
tılaya hazır-
;
kararlar almış ve kürdleri m e m n u n edecek h a r e k e t l e r d e
bulunmuştu. B u n l a r d a n bir tanesi, d a h a önce öldürülmüş olan Kürd Rüstem B e y ' i n (346) topraklarının, oğlu Hüseyin Bey'e v e r i l mesi ddi ( 3 4 7 ) . B u Bey'e karşı Y a v u z ' u n takındığı dostça tavır, öteki bey l e r i n d i k k a t i n d e n kaçmamış olmalıdır k i b u n d a n sonra Osmanlılara tâbi' (341) İlk Kürd Beyliği Abbâsi devletinin son zamanlarında Diyarbakır'da kurulmuş, sonra sayıları çoğalmıştır. Bak, Dr. Fritz, Kürt'ler, tarihî ve içtimaî tetkikat, s. 85. İstanbul, 1334. (342) Müneccimbaşı, vrk. 97 a. Fakat Çaldıran savaşından sonra Tebriz'deki hapishaneden kaçmaya muvaffa kolan Halil Bey, kendi Beyliğine ait topraklara geldiği vakit, halk, yeniden onu Bey olarak tanıdı. Bak, Dr. Fritz, Kürt'ler, tarihî ve içtimaî tetkikat, s. 85. İstanbul, 1334. (343) Âlî, vrk. 245 b. (344) Âlî, vrk. 245 b. Palu Bey'i Cemşid Bey Pâdişah'a tâbiyyetini arzetmiş, bu yüzden kaybettiği topraklara yeniden sahip olmuş ve Çaldıran savaşma da Osmanlılar safında katılmıştı. Bak, Müneccmibaşı, vrk. 97 a. (345) Âlî, v r k . 245 b. (346) Bak, s. 67. (347) Şah İsmail tarafını tutmayarak Osmanlılara sığınmış bulunan ve bir süre İrak'da bulunmuş olan Hüseyin Bey, önce Memlûk Sultanının himayesine sığınmak istedi. Fakat Memiûk'lerin Malatya beyi Mamay Bey, ona, Osmanlılara başvurmasını tavsiye etmişti. Bak, Dr. Fritz, Kürdler, tarihî ve içtimaî tetkikat, İstanbul, 1334, s. 165, 166.
YAVUZ
78
olanların sayısı da arttı ( 3 4 8 ) . B u tâbi oluşta Osmanlılar lehine yapılan propagandanın ve b u propagandayı idare eden Şeyh Hüsâmü'd-din A l i oğlu Idrîs-i Bitlîsî'nin rolü pek büyüktü ( 3 4 9 ) . Çünkü Pâdişâh, Çaldırandan A m a s y a ' y a döndüğü v a k i t , kürd âdet ve geleneklerini çok i y i b i l e n aynı zamanda onlar katında itibarı fazla olan Idrîs-i Bitlîsî'yi (350), g e r e k l i propagandayı y a p m a y a ve kürd'lerin tâbiiyyetlerini sağlamaya me'mûr etmişti (351). işte b i r t a r a f t a n b u propagandanın, b i r t a r a f t a n da Şâh i s m a i l ' i n Çaldıranda yenilmiş olmasının sonundadır k i b i r kısım kürd b e y l e r i , aralarında i t t i f a k ederek, iranlılara karşı cephe aldılar (352) v e babadan k a l m a topraklarını k u r t a r m a k yoluna g i r d i l e r (353). Pâdişâh da b u n l a r a , i t a a t l e r i karşılığı olarak, b e y l i k l e r i n e a i t olan t o p r a k l a r üze r i n d e k i haklarım tanıyan b e r a t l a r gönderdi ( 3 5 4 ) . B u b e y l e r i n en i l e r i gelenleri, Imâdiyye Hâkimi emîr Seyfü'd-din ile Cezîre-i i b n Ömer'den M u s u l ' a kadar uzanan t o p r a k l a r üzerinde hâkim b u l u n a n B o h t i b e y l e r i , Hîzan B e y i Emîr Dâvûd, Hısn-ı K e y f a Emîri H a l i l , B i t l i s Emîri Şerefü'dd i n i d i . Sözün kısası, Çaldıran 'savaşından sonra doğu bölgesindeki şehir ve kasabalarda i h t i l a l l e r oldu ( 3 5 5 ) , I r a n me'mûr'ları b u r a l a r d a n k o v u l d u ( 3 5 6 ) , M u s u l ve Kerkük d a h i l o l m a k üzre b u bölgede, hutbede Y a v u z ' u n adı okunmağa başladı ( 3 5 7 ) . Diyarbakır
ve
yöresinde O s m a n l
L
"b
l
r
a
n
4 — İran'a, Memlûk devletine ve hattâ Dulkadır Beyliğine
karşı açılacak b i r seferde, Diyarbakır'ın oynayacağı bü* d i k k a t t e n uzak t u t m a y a n Y a v u z , Çaldıran dö nüşü sırasında, A k k o y u n l u l a r d a n S u l t a n Murad'ı b u şehr o
ü
(348) Şükrî, vrk. 25 b. (349) Müneccimbaşı, vrk. 98 a. V a k a y i ' - i Sultan Bâyezit ve Selim Han, s. 88. (350) Şeyh Hüsâm'üd-din Ali'nin doğuda müridleri pek çoktu. Bunlar, şeyh lerinin oğlu olan İdris'e karşı pek büyük bir saygı duyuyorlardı. (351) Âlî, vrk. 254 z. "Mukaddema Tebriz'den avdet vaktinde Hâkîm'üd-din idrîs-i Bitlisi, taraf-ı saltanat-ı aliyyeden me'mûren varub kürdistâm hüsn-i tedbîr ile teshir etmiş i d i " . Bdk, Müneccimbaşı, vrk. 96 b. (352) Sa'düddin, 2, s. 301. (353) Bunların başhcaları Urmiye, İtak, İmâdiyye, Cizre, Eğil, Bitlis, Hızran (Hizan), Garzan, Palu, Siird, Hısn-ı keyfa (Hasankeyf), Meyyarfarkm (Mafarkin), Cezîre-i ibn Ömer' 'idi. Bak, İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 262. (354) Âlî, vrk. 246 a. (355) Hammer, 4, s. 154. (356) Âlî, v r k . 246 a. (357) Sa'düddin, 2, s. 304.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
S U L T A N SELİM
79
r i g e r i almaya me'mûr etmişti. ( 3 5 8 ) . F a k a t S u l t a n M u r a d b i r başarı k a zanamadı. B u n u n l a beraber Pâdişâh şehri a l m a k t a n vazgeçmiş değildi. O, şehrin Osmanlılara bağlanmasında, sünnî halkın g a y r e t l e r harcayaca ğını hesaba katıyor ve b u h u s u s t a Idrîs-i Bitlîsî'nin büyük f a y d a l a r sağ layacağını k a b u l ediyordu. N i t e k i m Diyarbakır halkı, Idrîs'in t a v s i y e l e r i ne u y a r a k , şehirde b u l u n a n kızılbaşlarm b i r kısmını öldürmüş, b i r kısmını kovmuş (359) ve Pâdişah'dan, şehri idare edecek b i r eleman bile istemiş l e r d i ( 3 6 0 ) . Öte t a r a f t a n Şâh İsmail, doğu A n a d o l u ' d a m e y d a n a gelmekte olan b u değişikliklere mâni o l m a k üzre b i r takım t e d b i r l e r e baş v u r d u . B u n l a r d a n b i r i s i , Ustaçluoğlu M u h a m m e d Han'ın kardeşi K a r a Han'ın Diyarbakır'ı k u r t a r m a y a m e ' m û r edilişidir. Çapakcur y o l u ile D i y a r b a kır'a h a r e k e t eden b u Han'ın k u v v e t l e r i n e , Şâh Ismaile sadık kalmış olan R u h a ( U r f a ) Hâkimi Turmış (Durmuş) Han'ın k u v v e t l e r i ile M a r d i n ve Hısn-ı k e y f a ' d a n katılanlar oldu ve b u suretle t o p l a n a n beş b i n kişilik b i r k u v v e t Diyarbakır'ı kuşattı (361) . F a k a t h a l k , şehri savunmağa k a r a r v e r miş b u l u n u y o r d u . A n c a k k e n d i k u v v e t l e r i n i n İranlılara karşı y e t e r olma yacağım düşündükleri için A m a s y a ' d a b u l u n a n Pâdişah'tan acele yardım i s t e d i l e r ( 3 6 2 ) . B u n u n üzerine Pâdişâh, esasen Diyarbakırlı olan ve Dergâh-i Âlî müteferrikalarından b u l u n a n Yiğit A h m e d ' i ( 3 6 3 ) , b i r kı sım k u v v e t l e r l e Diyarbakır'a yolladı. îdris-i Bitlîsî'ye ve Kürd B e y ' l e r i n e Pâdişah'm mektuplarını da g e t i r e n A h m e d , karanlık b i r gecede K a r a Han'ın k u v v e t l e r i n e b i r baskın yapmış ve R u m kapısından şehre g i r m e y e m u v a f f a k olmuştu. B u n u n l a beraber Pâdişah'ın mektupları ümit kırıcı
(358) Akkoyunlu Devleti, bu tarihlerde, Uzun Kasan'ın torunlarından Eivend ve Mehmed Beyler ile Sultan Murad arasındaki rekabet yüzünden üçe bölün müş ve bu beyler arasında savaş başlamıştı. Mehmed Bey'in ölümünden sonra da karışıklıklar devam etmiş ve neticede İrak, Fars ve Kirman Murad'a, Azerbay can, Erran ve Diyarbakır yöresi Elvend'e düşmüştü. Fakat bu hal uzun sürmedi. Çünkü bü sıralarda Şah İsmail onların topraklarına tecavüz etmiş, bu yüzden Elvend, Diyarbakır'a, Murad'da Bağdad'a kaçmak zorunda kalmıştı. Bunun ne ticesi olarak Akkoyunlu devleti topraklarının bütünü ve bu arada Diyarbakır Şah İsmail'in eline geçti. İşte bu olaylardan sonra topraklarını terkederek m u h telif taraflara kaçmış olan Sultan Murad sonunda Osmanlılara sığınmış, Yavuz Sultan Selim ile birlikte Çaldıran seferine katılmıştı. Sefer dönüşünde Yavuz bu prensi Diyarbakır'ın geri alınmasına memur etmişse de, Sultan Murad bir başarı kazanamamış ve 1514 de Uurfa'da Safevîler tarafından öldürülmüştür. (359) (360) (361) (362) (363) zâtın adı
Sa'düddin, 2, s. 304. Vakayi' - i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 89. Âlî, vrk. 246 b. Sa'düddin, 2, s. 305. Vakayi' - i Sultan Bâyezid ve Seli mHan, s. 89. Âlî, v r k . 247 a. Sa'düddin, 2, s. 306. Vakayi' - i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 89. Bu Hacı Yektâ Ahmed'dir. Bak, Hammer, 4, s. 155.
80
YAVUZ
S U L T A N SELİM
i d i . Çünkü Yavuz, b a h a r d a yeni b i r takını işlerle nıeşkûl olacağını ve şeh r i n , îran'lılara karşı sadece halk tarafından savunulması lâzım geleceğini yazıyordu ( 3 6 4 ) . B u n a karşılık K a r a H a n , Kürd B e y ' l e r i n i n îran'lılara yardım etmiyeceğini ve şehre, az da olsa b i r Osmanlı yardımının yapıldı ğını bildirdiği v a k i t Şâh i s m a i l , h e m e n g e r e k l i t e d b i r l e r e vaş v u r d u ve kendisine sâdık k a l a n Kürd B e y ' l e r i n i K a r a H a n ' a yardıma m e m u r e t t i . B u n l a r , eski H i z a n B e y ' i ile,Kürd H a l i d ' i n oğulları ve Adilcevaz, Erciş B e y ' l e r i i d i (365) . F a k a t A h l a t üzerinden Diyarbakır'a doğru yürümek isteyen b u k u v v e t l e r e , Sason, H i z a n ve B i t l i s B e y ' l e r i n i n i d a r e s i n d e k i 4000 kişi l i k b i r k u v v e t , Erciş civarında h ü c u m e t t i ve onları büyük b i r y e n i l g i y e uğrattı (366). I d r i s - i Bitlîsî'nin de hazır bulunduğu b u savaşta kızılbaşl a r m uğradığı hezimet, K e m a h üzerine yürümekte olan Pâdişah'ı çok m e m n u n ettiği için, I d r i s ' e 4000 filûrî gönderilmiş ayrıca kendisi de da v e t olunmuştu ( 3 6 7 ) . A n c a k , Iran'lıların b u yardımcı k u v v e t l e r i dağıtılmış bulunmasına rağmen, Diyarbakır'ın düşmana karşı d a h a çok zaman direnemiyeceği anlaşılmakta i d i . B u sebepten I d r i s - i Bitlîsî, Dulkadır t o p r a k l a rı üzerine yürüyen Pâdişah'tan, Diyarbakır için y e n i d e n yardım i s t e d i ise de (368) b i r şey sağlayamadı. Çünkü Pâdişâh, çok önemli saydığı D u l k a dır Bey'liği meselesi ile meşguldü. B u Beyliğe Memlûk Sultan'ınm h a t tâ Şâh i s m a i l ' i n yardım etmesi i h t i m a l i k u v v e t l i i d i ( 3 6 9 ) . B u i t i b a r l a , k u v v e t l e r i n d e n b i r kısmım ayırarak Diyarbakır'a göndermesi mümkün değildi. O n u n için I d r i s - i Bitlîsî'ye verdiği cevapta "Diyâr-i aceme a z i m e t i m i z , Alâ'ü-d - devle'nin def'ü r e f ' i n e m e v k u f olub h i m m e t i n husûli müyesser olunca o l câniblerin muhâfazasma bezl-i makdûr idesiz" demiş t i ( 3 7 0 ) . İhtimal b u mektuplaşmalar sırasında i d i k i Şâh i s m a i l , K e m a h ' ın düştüğünü öğrenmiş, ayrıca Pâdişah'ın y e n i d e n i r a n ' a yürüyeceğine d a i r b i r takım haberler de almıştı ( 3 7 1 ) . H e r i k i h a b e r d e n h u z u r s u z l u k duyduğu anlaşılan I r a n hükümdarı, Y a v u z ' u n b u n d a n sonra ne suretle hareket edeceğini bilmediği için, kararsızlık içinde b u l u n u y o r ve b u sebep t e n dolayı da gâh y a y l a y a çıkıyor, gâh E r d e b i l ' i z i y a r e t ediyordu ( 3 7 2 ) .
(364) Vakayi' - i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 89. (365) Sa'düddin, 2, s. 307. (366) Âlî, vrk. 247 b. V a k a y i ' - i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 89, Şâhî tarihi, vrk. 456 a. (367) Sa'düddin, 2, s.. 307. Vakayi' - i Sutan Bâyezid ve Selim Han, s. 90. (368) Sa'düddin, 2, s. 308. (369) Bak, s. 102 -103. (370) V a k a y i ' - i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 90. Sa'düddin, 2, s. 308. (371) Topkayı Sarayı Arşivi, 5674 (17). (372) Aynı vesika.
YAVUZ
SULTAN
SELİM
81
Onun telâşı sadece batı tarafından da ileriye g e l m i y o r d u . Çünkü Çaldıran yenilgisinden sonra doğuda büyük karışıklıklar çıkmış, özellikle Bedî'ü'z zanıan'ın oğlu M e h m e d M i r z a , T a m g a n ' a kadar olan y e r l e r i zaptetmiş ve bu suretle I r a k ' l a H o r a s a n arasındaki, çöl y o l u hariç olmak üzre, bütün y o l l a r kapanmıştı ( 3 7 3 ) . U b e y d S u l t a n da b i r kısım y e r l e r i işgal e t t i k t e n başka M e r v kasabasını kuşattı. F a k a t Şâh i s m a i l , h e r şeyden önce Os manlı tehlikesine karşı t e d b i r almayı lüzumlu görmüş, b u sebepten dolayı Alâ'ü'd-devle ile anlaşma yoluna gitmiş ve b u arada 4-5 b i n kişilik b i r kı¬ zılbaş k u v v e t i n i Aladağ civarına göndermişti ( 3 7 4 ) . Gözetleme görevi ile yükümlü olan b u k u v v e t l e r , y e n i b i r Osmanlı istilâsı karşısında kuzeye doğru çekilecek, böyle b i r istilâ vukubulmadığı t a k d i r d e doğu A n a d o l u y a g i r e r e k , Osmanlı'lara karşı tâbiiyyetlerini a r z e t m e y e başlayan Kürd B e y ' l e r i üzerinde gerekli baskıyı y a p a r a k b u toprakları elde t u t m a y a çalışa caktı ( 3 7 5 ) . Öte t a r a f t a n yine b u t a r i h l e r d e b i r kısım Kızılbaşlar, E r z i n can yöresine kadar ilerlediler. N u r A l i ' n i n idaresinde b u l u n a n b u k u v v e t l e r i (376) karşılamak ve zararsız hale g e t i r m e k için, B a y b u r t ' d a b u l u n a n Bıyıklı Mehmed Paşa harekete geçmiş v e s a b a h t a n akşama k a d a r süren kanlı b i r savaş sonunda onları yenmeye m u v a f f a k olmuştu M a r d i n ' i n teslim ( 3 7 7 ) . B u o l a y d a n sonra Pâdişâh, Dulkadır s e f e r i n i b i t i oiması. r e r e k , i s t a n b u l ' a doğru yola çıktığı sıralarda İdris-i B i t lîsî'ye gönderdiği b i r m e k t u p t a , Diyarbakır'ı sınır komutanlarının k u v v e t l e r i y l e kurtarmanın mümkin olup olmadığını, ayrıca askere ihtiyaç
(373) Topkapı Sarayı Arşivi, 5674 (17). (374) Aynı vesika. (375) Aynı vesika. (376) Nur Ali'nin idaresindeki bu kuvvetler arasında çok sayıda kadın da vardı. Bak, Şükrî, vrk. 29 b. Nur A l i ' n i n daha önce öldürüldüğü söylenmektedir. Bak, Ç. Uluçay, s. 109. Çaldıran savaşında bir Nur A l i vardır. Bak, İ. H . Uzunçarşılv, 2, s. 254. Bu, Nur Ali'ler birbirinden ayrı kimseler midir, tahkikine imkân b u l u namadı. Ancak Şükrî, yukarda bahsettiğimiz olayla ilgili Nur Ali'nin, vaktiyle Anadolu'yu yağma eden ve Yularkıstı Sinan Paşa'yı mağlub eden meşhur Nur A l i olduğunu söylemektedir. Bak, Şükrî, vrk. 29 b. (377) Nur A l i , bu savaşta Kadı - Zâde Hoca Bey adındaki gazi tarafından öldürüldüğü için Kızılbaşlar yenilmişlerdi. Bıyıklı Mehmed Paşa, Nur Ali'nin başı ile birlikte Padişah'a 600 Kızılbaş burnu gönderdi. Bak, Şükrî, v r k . 30 a. Nur A l i ' y i , Kürd Rüstem Bey'in oğlu Hüseyin Bey, Çemişgezek'de bozmuş ve öldürmüştür. Ba, Dr. Fritz, Kürt'ler, Tarihî ve İçtimaî Tetkikat, İstanbul 1334, s. 65, 66. 6
82
YAVUZ
SULTAN
YAVUZ
SELİM
b u l u n u p bulunmadığını sormuştu ( 3 7 8 ) . B u m e k t u b u yolda i k e n alan îdr i s (379) Pâdişâh'a mülâki olduğu v a k i t , şehrin b u n d a n sonra d i r e n m e s i n i n mümkin olmadığını 'söyledi. B u n u n üzerine Pâdişâh Bıyıklı M e h m e d Paşa'yı Diyarbakır'a göndermeye k a r a r vermiş, I d r i s ' i de, Diyarbakır'a yardım etmeleri için, Çemişkezek, P a l u , Çabakçur, B i t l i s , Hısn-ı K e y f a , H i z a n , Cizre ve Sason kürd b e y l e r i n e yollamıştı. Pâdişâhın e m r i n e u y a n b u beyler, kısa b i r zamanda Bıyıklı M e h m e d Paşa'nm emrine g i r m e k üzre on b i n kişilik b i r k u v v e t topladılar ( 3 8 0 ) . A m a s y a ve Sivas B e y l e r b e y i s i Şâdî Paşa da (381) beş Sancak b e y i ve beş b i n süvari ile Bıyıklı M e h m e d Paşa k u v v e t l e r i n e katılacaktı (.382). F a k a t daha b u k u v v e t l e r b i r a r a y a gelmemişti k i , I r a n kumandanlarından K u r t B e y ' i n , Çapakçur'u işgal et tiği d u y u l d u . B u n u n için, toplanmış olan Kürd k u v v e t l e r i , önce K u r t B e y ' le çarpışarak onu Âdilcevaz ve Erciş taraflarına çekilmeye m e c b u r bırak tıktan (383) ve Şâdî Paşa k u v v e t l e r i de katıldıktan sonra, Diyarbakır'a doğru yürüdüler, işte Bıyıklı M e h m e d Paşa'nm i d a r e s i altında t o p l a n mış olan bu hatırı sayılır k u v v e t , Diyarbakır civarındaki K a r a k ö p r ü y e g e l d i k t e n sonradır k i (384) I r a n kumandanı K a r a H a n , u z u n zamandan b e r i devanı ettirdiği Diyarbakır kuşatmasını kaldırmak ve M a r d i n ' e çe k i l m e k zorunda kaldı. B u n d a n dolayı Bıyıklı M e h m e d Paşa, 921 Ş a b a n ı nın "evâyilinde" (1515 eylülünde) (385) savaşmadan Diyarbakır'a g i r mişti. A n c a k Kızılbaş t e h l i k e s i giderilmiş sayılmazdı. Çünkü K a r a H a n bütün k u v v e t l e r i n i , M a r d i n ' d e bıraktığı muhafızlar müstesna, m u n t a z a m b i r s u r e t t e Sincâr sahrasına doğru çekmeye m u v a f f a k olmuştu ( 3 8 6 ) . Gerçi Osmanlı'lar, onları Cevsak'a k a d a r t a k i p e t t i ( 3 8 7 ) . F a k a t sıcaklar dolayısiyle daha öteye g i t m e k i s t e m i y e r e k (388) üç gün b u r a d a
(378) Sd'düddin, 2, s. 308. Vakayi' - i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 90. (379) Daha önce yardım edilmiyeceğini bildiren Padişah'm mektubundan büyük üzüntü duyan ve telâşlanan Diyarbakırlılar, durumun cidiyyetini anlat mak üzre İdrisi, Padişah'a göndermiş bulunuyorlardı. (380) Sa'düddin, 2, s. 309. V a k a y i ' - i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 91. (381) Sa'düddin, 2, s. 310. Şâdî Paşa, Amasya Beylerbeyi'dir: Bak, Hammer, (382) Sa'düddin, 2, s. 310. (383) Hammer, 4, s. 156. (384) Sa'düddin, 2, s. 310. Karaköprü, Diyarbakır'a beş fersah uzuklıktadır. Bak, Hammer, 4, s. 156. (385) Sa'düddin, 2, s. 310. Vakayi' - i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 91. (386) Müneccimbaşı, vrk. 97 a. (387) Âlî, v r k . 248 a. V a k a y i ' - i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 91. ,(388) Sa'düddin, 2, s. 311.
SULTAN
SELİM
83
hareketsiz kaldılar. Çünkü k u m a n d a n l a r d a n çoğunun f i k r i g e r i y e dönmek i d i . H a l b u k i îdris-i Bitlîsî, M a r d i n ' i n alınmasında İsrar ediyordu. Ona göre, M a r d i n ' d e Hısn-ı K e y f a B e y ' i emir H a l i l ' e t a r a f dar olanlar vardı. B u n l a r vasıtasiyle şehir kolayca z a p t e d i l e b i l i r d i . B u f i k r i , Bıyıklı M e h m e d Paşa da u y g u n bulduğu için, İdris i l e H a l i l B e y ' i 500 kişilik b i r k u v v e t i n başın da M a r d i n ' i almağa m e m u r e t t i . Silâhlı b i r çatışmadan ziyade-barış tarafı nı t e r c i h eden İdris, Kürd ulemâsından b i r i s i n i , nasihat y o l l u b i r m e k t u p l a M a r d i n ' e elçi olarak göndermiş, i t a a t e t t i k l e r i t a k d i r d e m a l ve canlarının güven altında bulunulacağım bildirmişti ( 3 8 9 ) . B u yumuşak ve mantıki p o l i t i k a çok o l u m l u b i r tesir yaptığı için M a r d i n l i l e r , S e y y i d A l i N u s a y binî'yi İdris'e göndererek t e s l i m olma şartlarını kararlaştırdılar (390) ve Osmanh komuşehri t e s l i m e t t i l e r . A n c a k iranlılar tarafından şiddetle tanları arasındav u n u l a n iç kaleye g i r m e k mümkün olmadı. Buranın e l \. * * ' ' de edilebilmesi için b i r süre kuşatılması icap ediyordu, vamı v e bazı H a l b u k i b u h u s u s t a Bıyıklı M e h m e d Paşba i l e Şâdî Paşa yasaklar. arasında anlaşmazlık baş gösterdi. Çünkü Şâdî Paşa, P â dişâh tarafından kendisine v e r i l e n görevin, Diyarbakır'ın zaptedilmesi s u r e t i y l e y e r i n e getirilmiş bulunduğunu ve b u i t i b a r l a da işinin sona ermiş olduğunu k a b u l e d i y o r d u . Onun için M a r d i n ' i n kuşatıl masına yanaşmadı (391) ve bütün ısrarlara rağmen komutasındaki 5000 kişilik k u v v e t l e b i r l i k t e k e n d i eyâletine doğru çekilip g i t t i ( 3 9 2 ) . Şimdi Bıyıklı M e h m e d Paşa'nm yanında az m i k t a r d a askerle Kürd'lerden başka k u v v e t kalmamıştı. B u n l a r l a M a r d i n ' d e kalmayı m a h z u r l u telâkki eden Paşa ( 3 9 3 ) , orada b i r muhafız kıtası bırakarak Diyarbakır'a döndü ( 3 9 4 ) . H a l b u k i b u sıralarda Pâdişah'm, Kızılbaşlarla i l g i l i h e r olay üzerinde h a s sasiyetle durduğu ve onlara karşı t u t u m u n d a h e r h a n g i b i r değişiklik o l madığı anlaşılmaktadır. Çünkü 1514 kasımında (921 Şevvalinde) E d i r ne'de b u l u n a n b i r İran elçisinin d i l e k l e r i Dîvân'da dinlenmiş ise de Pâdi şah'ın elini öpmesine müsaade edilmemişti (395) .Ayrıca I r a n aleyhine b i r takım y e n i kararların alındığı da görülüyordu.Bunlardan b i r i s i " A c e m d i y â r m a " g i d i p gelmenin menedilmiş oluşu i d i . Çünkü Pâdişah'a göre K ı zılbaşlara lâzım olan malzemenin h e m e n h e m e n hepsi Osmanlı'lardan g i s a
k
n l
5 m a z l
(389) (390) (391) (392) ,(393) (394) (395)
k
Sa'düddin, 2, s. 311. Âlî, v r k . 248 a. Müneccimbaşı, vrk. 97 b. Sa'düddin, 2, s. 312. Müenccimbaşı, vrk. 97 b. Âlî, v r k . 248 a. Aynı eser, 248 a. Feridûn, Bey, 1, s. 471.
84
YAVUZ
S U L T A N SELİM
d i y o r d u (396). B u n a mâni olunduğu t a k d i r d e Kızılbaşlarm za'fa uğraya cağını b i r gerçek olarak kabul eden Y a v u z , b u hususta çok şiddetli h a r e k e t ediyor ve sıkı e m i r l e r v e r i y o r d u . F a k a t bütün b u emirlere ve u y g u l a nan cezalara rağmen I r a n y o l u n u n büsbütün kapanması mümkün olamı yor, y a n i tüccarlar b u kârlı işten vaz geçirilemedikleri için g e r e k l i m a l zeme, kaçak olarak i r a n ' a akıp g i d i y o r d u ( 3 9 7 ) . Türlü hilelere baş v u r u larak devam e t t i r i l m e k t e olan malzeme ve silâh ticaretinin Arabistan üzerinden i r a n ' a yöneldiğini haber almış olan Pâdişâh, gereklilere daha şümullü ve d i k k a t e değer b i r takım hükümler gönderdi. B u n l a r d a n b i r tanesi 1515 kasımında K a r e s i Sancak B e y ' i Hüseyin i l e b u Sancak Kadı'larına ve iskele eminlerine gönderilen hükümdür. B u hükümde Padişah, daha önce emredilmiş olmasına rağmen Türk'lerin " A r a b ve A c e m sûret i n e " , A r a b ve A c e m ' l e r i n de "Türk sûretine g i r ü b " i r a n ' a g i d i p geldikle r i n i duyduğunu b e l i r t t i k t e n s o n r a : N e k a r a d a n , n e denizden h e r h a n g i b i r k i m s e n i n t i c a r e t , hacc ve seyâhat m a k s a d i y l e A r a b i s t a n ve i r a n ' a g i t m e l e r i yasaktır. Y a s a k ' a riâyet e t m e y e n l e r i n hemen öldürülmesini ve k e n dilerine a i t h e r cins eşyanın zaptediknesinıi, sınırdaki Sancak B e y ' l e r i n e e m i r e t t i m . V a z i f e l i l e r i n b u hususta gösterecekleri ihmâl ölümle tecziye edilecektir ( 3 9 8 ) , d i y o r d u , i h t i m a l b u şiddetli hükümlerin e t r a f a gönderil diği sıralarda Şâdî Paşa'nın, yersiz h a r e k e t i yüzünden M a r d i n ' i n k a y b e dildiğini ve kışı geçirmek üzre Diyarbakır'a çekilmiş olan Bıyıklı M e h m e d Paşa'nın sıkıntılı d u r u m a düştüğünü h a b e r a l a n Padişah, b i r t a r a f t a n Şâdî Paşa'ya ve onunla f i k i r birliği yapmış olanlara g e r e k l i cezaları v e r miş (399), aynı zamanda "Sipâhî oğlanlar Ağası S i n a n B e y ' i ve Silâhdarl a r Ağası Bâlî B e y ' i " 2000 seçme süvari ile Bıyıklı M e h m e d Paşa'ya y a r dım için göndermişti ( 4 0 0 ) . Öte t a r a f t a n kışı geçirmek üzere D i y a r b a (396) Celâl - Zâde, v r k . 23 b. (397) Bu yolda ticarette blunanlara verilen cezalar pek şiddetli i d i . Yaka lananların malları kâmilen ellerinden alındığı gibi, kendileri de hapse atılıyor du. Bu arada birçok suçsuz insan da vardı. Bu gibiler müracaat ederek hak taleb ettikleri vakit Padişah'm bunlara «gayret - i dîn - i mübîn içün bir hususdur vâkî' oldu, sabr itsünler deyû» cevap verdiği görülüyordu. Bak, Celâl - Zâde, vrk. 23 a. (398) Edremit Mahkeme - i Şeriyye scillerinden. (Bu vesika 1940 tarihli Ülkü mecmuasının Kasım nüshasında Kâmil Su tarafından yaymlanmışytır.) (399) Padişah, Şâdî Paşa'yı ve onunla birlikte hareket edenleri yanma ge t i r t t i ve zindana attı. Bak, Feridun Bey, 1, s. 474. Halbuki Şâdî Paşa daha sonraki tarihlerde yine aynı vazifede görülmektedir. Bak., s. 96. (400) Feridun Bey, 1, s. 474. Fetih - Nâme - i Dîyâr - i Arab, s. 3. Lütfî Paşa s. 243. Şükrî, v r k . 318.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
.
§5
kır'da g e r e k l i tedbirlerin alındığı sıralarda ( 4 0 1 ) . Osmanlı komutanları arasındaki anlaşmazlığı öğrenmiş olan K a r a H a n , b i r t a r a f t a n M a r d i n ' i işgal etrniş, b i r t a r a f t a n da yardım gönderilmesi için Şâh i s m a i l ' e haber göndermişti (402).. B u n u n üzerine Şâh, H e m e d a n Hâkimi Yegân B e y ile Bağdad'a b i r m i k t a r asker gönderdi ( 4 0 3 ) . B u n l a r , Bağdad Hâkiminin k u v v e t l e r i y l e birleşerek Osmanlı'larla çarpışacaklardı ( 4 0 4 ) . Osmanlı yardımcı k u v v e t l e r i 19 Şubat 1516 da I s t a n b u l d a n karşı sa hile geçtiler (405) ve y i r m i günlük b i r y o l c u l u k t a n sonra K a y s e r i ' y e ge lerek buradan, yardıma gelmekte olduklarını Diyarbakır'a b i l d i r d i l e r . B u haber, h e r an b i r İran saldırısına uğramaları i h t i m a l i olan Bıyıklı M e h m e d Paşa ve onunla b i r l i k t e b u l u n a n k u v v e t l e r üzerinde çok i y i b i r tesir bıraktı ( 4 0 6 ) . B u n d a n sonradır k i Bıyıklı M e h m e d Paşa, Sarukaplan ida resindeki 1500 kişilik b i r k u v v e t i , M a r d i n ' i işgal etmiş olan I r a n k u v v e t l e r i n i basmak üzre yola çıkarmış, kendisi de g e r i kalan k u v v e t l e r l e onu t a k i p etmişti ( 4 0 7 ) . Kararlaştırılan zamanda yapılmış olan b u baskın, önce İranlıları b i r a z şaşırtmış, f a k a t sonunda onlar Osmanlıları p u s u y a dü şürerek b i r çoğunu şehit etmişlerdi ( 4 0 8 ) . K u r t u l a b i l e n l e r , dört f e r s a h m e safede b u l u n a n Bıyıklı M e h m e d Paşa'ya doğru kaçtılar ise de onu yerinde bulamadılar. Çünkü. Paşa, yanhş b i r b i l g i y a n i kızılbaşlarm mağlup edil diği h a b e r i n i almış olduğu için Diyarbakır'a doğru çekilmişti (409). Onun için Diyarbakır'a k a d a r .takip edilen Osmanlı k u v v e t l e r i n d e n b i r kısmı da Fırat'ta boğularak ölmüşierdi. O anda Diyarbakır bile işgal edilmek t e h Bıyıklı M e h m e d likesiyle karşı karşıya geldiği için Bıyıklı M e h m e d Paşa Paşa'mn yeniden padişah'tan yeniden yardımcı k u v v e t l e r istedi (410). olmanîıllrlfhü ^ haberini nisan 1516 d a (22 rebî'ül-evvel 922) yük t ; d u y a n Pâdişâh (411) fena halde sinirlenmiş, paşalara ağır lâflar 'Söylemiş ve nisanın 26'smda Hersek - Zâde'3
S m
i a
z a
e r
Boz
ari
2
5
U
(401) Müneccimbaşı, vrk. 97 b. (402) Âlî, vrk. 248 a. (403) Aynı eser, 248 a. (404) Âlî, v r k . 248 b. Vakayı' - i Sultan Bâyeztd ve Selim Han, s. 92. Bu Kuvvetler, Sincar sahasında Osmanlılara tabî' Kürd beylerinden Bedr ve Şeyid Ahmed Beyler komutasmdandaki kuvvetlerin saldırısına uğradılar ve haylice hırpalandılar. Bak, Âlî, v r k 248 b. Sa'düddin, 2, s. 314. (405) Fetih - Nâme - i Diyar - i Arab, s. 4 (406) Aynı eser, s. 4. (407) Aynı eser, s. 4. Baskını yapacak olan kuvvet 2000 süvariden ibaretti ve başlarında da Çerkeş Hüseyin Be yadında birisi vardı. Bak, Âlî, vrk. 288 b. (408) Âlî, v r k . 289 a. (409) Sa'düddin, 2, s. 316. (410) F e t i h - N â m e - i Diyar - i Arab, s. 4. (411) Bozgun haberini şeytan Kara Murad getirmişti. Feridun Bey, 1, s. 476.
86
YAVUZ
S U L T A N SELİM
n i n yakasına sarılarak başına birkaç y u m r u k vurmuş, sadaret mührünü kendisinden almış ve Pîrî Paşa ile b i r l i k t e onları Yedikule'de hapsetmiş t i ( 4 1 2 ) . Anlaşılıyor k i , İran k u v v e t l e r i İstanbul'dan gönderilen ve henüz Diyarbakır'a varamamış olan 2000 süvari i l a d u r d u r u l a c a k kadar az de ğildi. Ayrıca Memlûkların b u esnadaki h a l l e r i de d i k k a t i çekiyordu ( 4 1 3 ) . Onun için Pâdişâh, H e r s e k - Zâde'nin y e r i n e vezîr-i a'zam olarak t a y i n ettiği Sinan Paşa'yı (414) hemen yola çıkardı. İstanbul'dan Üsküdar'a geçen ve oradan süratle K a y s e r i ' y e yürüyen Sinan Paşanın yanında kü çümsenmeyecek b i r k u v v e t vardı ( 4 1 5 ) . Öte t a r a f t a n , daha önce Bâli ve Sinan Ağalar idaresinde gönderilmiş olan 2000 kişilik k u v v e t , henüz F ı rat'ın batısında b u l u n u y o r d u . B u n l a r , Diyarbakır'ın sıkışık d u r u m a düş tüğünü ve Bıyıklı M e h m e d Paşa'nın y e n i d e n Pâdişah'tan yardım i s t e d i ğini, yardımı istemeğe m e m u r olan u l a k t a n öğrendikten sonra (416) ace le Fırat'ı geçtiler ve 6 günlük b i r yürüyüşten sonra Diyarbakır'a geldiler. Ayrıca K a r a m a n B e y l e r b e y i Hüsrev Paşa "amrne-i sipâh-4 K a r a m a n ve A n a d o l u askeri i l e " Diyarbakır'a gönderilmişti ( 4 1 7 ) . B u n l a r da, henüz Kızılfoaşlarm elinde b u l u n a n H a r p u t ve E r g a n i ' y i aldıktan sonra D i y a r bakır'a gelmiş bulunuyorlardı ( 4 1 8 ) . B u suretle k u v v e t l e n e n Bıyıklı M e h med Paşa, K a r a H a n ile eski Koçhisar yakınında çarpıştı ( 4 1 9 ) . Os manlı k u v v e t l e r i , sağ, sol ve m e r k e z olarak tertiplenmişlerdi. Sağ kolda Hüsrev Paşa'nın idaresi altında 6000 kişilik b i r A n a d o l u ' v e K a r a m a n sü v a r i s i , sol kolda ise Karaçinoğlu A h m e d Bey i l e I d r i s - i B i t l i s i ve kürd beyleri vardı ( 4 2 0 ) . Bunların idaresindeki k u v v e t l e r i n sayısı 4000 kişi i d i . 2000 kişilik kapukulu. askeri i l e topçular, merkezde M e h m e d Paşa'nın komutasında idiler ( 4 2 1 ) . K a r a H a n ise k u v v e t l e r i n i i k i kısma ayırmış,
(412) Feridun Bey, 1, s. 476. (413) Bak, s. 113. (414) Sinan Paşa 921 Recebinde Sadrazam olarak görülmektedir: Bak, s. (415) Fetih - Nâme - i Diyar - i Arab, s. 5. (416) Aynı eser, s. 5. (417) Vakayi' - i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 92. Anadolu Kethüdası ile 500 süvari ve müfettiş Mehmet Beyle 3 000 Yumlu gönderildi. Bak, Sükrî, vrk. 31 b. (418) Müneccimbaşı, vrk. 97 b. (419) Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 92. Müneccimbaşı, vrk. 97 b. Savaş "kadîm Koçhisar şehrinin şarkında kâin Kargandede mevkiinde oldu. Bak, Hammer, 4, s. 166. Savaşın yapıldığı yere Dedekargm sahrası derler. Bak, sa'düddin, 2, s. 317. (420) Sa'düddin, 2, 317. (421) Hammer, 4, s. 166.
YAVUZ
SULTAN
SELİM
87
b i r i n i n başına Şâh'm yeğeni Hüseyin B e y ile (422) b i r l i k t e kendisi, diğe r i n i n başına da Hemedan ve Dergüzin v a l i s i geçmişti ( 4 2 3 ) . Ayrıca K a r a H a n , Şah'm kız kardeşi olan karısının h i z m e t i n d e k i kadınları da " e r k e k kılığında süvari safları arasına t e v z i " etmiş b u l u n u y o r d u ( 4 2 4 ) . H e r i k i kolda üçer yüz k o r u c u da vardı. Savaş, Osmanlı sağ kanadına karşı girişilen b i r hücumla başladı. B u hücum o kadar şiddetli olmuştu k i b i r a n bozulur g i b i olan Hüsrev Paşa'ya, merkezden yardımcı k u v v e t l e r göndermek m e c b u r i y y e t i hasıl oldu. Sipahi oğlanlar Ağası Sinan B e y ' i n i d a r e s i n d e k i b u yardımcı k u v v e t l e r i n (426) gelişinden sonradır k i cephenin b u kesiminde d u r u m düzelmiş ve İran k u v v e t l e r i g e r i atılabilmişti. Osmanlılar, sol kolda da başarılı olma malıdırlar k i b u r a y a da Silahdarlar Ağası Bâli B e y yardıma gönderilmiş t i ( 4 2 7 ) . İşte savaşın b u şekilde d e v a m ettiği ve sonucun ne olacağı kestirilemediği sıralarda K a r a Han'ın b i r kurşunla boğazından yaralanması ve N a s u h adındaki gazi tarafından başının kesilmesi ( 4 2 8 ) , İranlıların y e n i l m e s i n i n ve savaş meydanında 8000 ölü bırakmalarının (429) en mü h i m âmillerinden b i r i s i oldu. Z a f e r haberi ile b i r l i k t e K a r a Han'ın başını ve b u savaşta öldürülen kızılbaşlarm b u r u n ve kulaklarını Pâdişah'a götürenler, K a y s e r i ' d e S i n a n Paşa ile, Akşehir'de de Pâdişah'la karşılaştılar ( 4 3 0 ) . M a r d i n ' d e kazanıl mış olan b u zafer Pâdişah'ı çok m e m n u n etmişti. Çünkü onun o anda A k şehir'de bulunması y a İran'a veya Memlûklara karşı açılacak b i r sefer içindi ( 4 3 1 ) . H e r i k i t a k d i r d e de M a r d i n ' d e üslenmiş olan b i r düşman k u v (422) Sa'düddin, 2, s. 317. (423) Hammer, 4, s. 166. (424) Aynı eser, s. 166. (425) Korucu, Şah'm hassa askerinin adıdır. (426) F e t i h - N â m e - i Diyâr - ı Arab, s. 6. (427) A_ynı eser, s. 6. (428) Sa'düddin, 2, s. 318. Şükrî, vrk. 33 a. Vakayi' - i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 92. (429) Fetih - Nâme-i Diyâr - ı Arab, s. 7. Sabahleyin başlayarak ikindi vak tine kadar süren bu savaşta, 10 000 kızılbaş öldürüldü. Bak, Âlî, vrk. 298 a. Mü neccimbaşı, v r k 98 a. (430) F e t i h - N â m e - i Diyâr - 1 Arab, s. 8. Pâdişâh, zafer haberini Konya'da aldı.. Bak, Keşfi, v r k . 73 b. (431) Osmanlı kaynaklarının hemen hemen hepsi Pâdişah'm Iran üzerine yürüdüğünü kabul etmektedirler. Bak, Fetih - Nâme - i Diyar - ı Arab, s. 9. Zaîm M i r Mehmed Kâtib, vrk. 264 a. Keşfi, vrk. 68 a. Hüseyin bin Ca'fer, vrk. 115 b. Muhyiddin Çelebî, s. 192. 3647 numaralı kitap. vrk. 160 b. Abdül Gaffar Kırîmî, vrk. 220 b. Şâhî Tarihi, v r k . 458 a. Âlî, vrk. 250 b. Sa'düddin, 2, s. 324, 325. Müneccimbaşı, vrk.* 98 a. Vakayi' - i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 93.
YAVUZ
88
SULTAN
v e t i n i n kendisi için ne derece t e h l i k e olduğunu Pâdişâh, elbette idrâk et m e k t e i d i . Ayrıca İran tarafından gelen h a b e r l e r d e n , Şâh'm y e n i d e n baBir casusun vertıya doğru yöneleceği t a h m i n o l u n u y o r d u . Çünkü b i r caardm''e hakkında çok d i k k a t e değer b i l g i l e r vermişti. dlY\ Iu " ' dediğine göre, yanında 15000 kişilik b i r k u v vet olduğu halde y a y l a d a b u l u n a n Şâh İsmail, Durmuş B e y ' i b i r kısım k u v v e t l e r l e , K a r a H a n ' a yardım etmek üzre, Diyarbakır'a göndermiş, f a k a t b u k u v v e t l e r gönderilen y e r e v a r m a d a n K a r a Han'ın öldürüldüğünü haber almışlardı ( 4 3 2 ) . B u n u n üzerine Şâh'dan ne suretle h a r e k e t edeceğini soran Durmuş Bey'e, y e r i n d e n ayrılmaması ve Şâh'm da o t a r a f a gelerek b i r l i k t e S i n a n Paşa'nın üzerine hücum edileceği b i l dirilmişti (433). Öte t a r a f t a n Aladağ'da b u l u n a n kürtlerin de Durmuş Bey'le birleşeceği anlaşılıyordu. Y i n e j b u casusun dediğine göre, elde edi len b i r Osmanlı t o p ' u , örnek alınarak, İran ordusu t o p ve tüfeklerle teç hiz edilmeye başlanmıştı. B i r t a r a f t a n d a ' İranlılarla Memlûk'lar arasın d a k i t e m a s l a r .devam e d i y o r d u . Çünkü 200 kişilik b i r Memlûk h e y ' e t i n i n , Bağdad üzerinden Hemedan'a geldiği görülmüştü. Söylendiğine göre b u hey'et Şâh'a, Sünnîliği k a b u l ettiği t a k d i r d e , Osmanlılar ve İranlılar a r a sında barış için aracılık yapılabileceğini ve işgal edilen I r a n topraklarının g e r i y e verdirilebileceğini, Osmanlılar razı olmazlarsa o zaman Memlûk'l a r m I r a n l a b i r l i k t e onlara hücum edeceklerini bildirmişti ( 4 3 4 ) . Y i n e b u casusa göre, M a r d i n savaşından canlarım k u r t a r a r a k i r a n ' a doğru kaçan kızılbaşlara, kürd b e y l e r i y o l vermemişlerdir. O n u n için b u askerler, y u r t larına g i t m e k üzre, arab topraklarından geçmişlerdir. F a k a t b u d e f a da a r a b ' l a r tarafından çırıl eıblak k a l a c a k s u r e t t e soyulmuşlardır. Ayrıca bunların ölü veya d i r i oldukları da b i l i n m e m e k t e d i r ( 4 3 5 ) . Öte t a r a f t a n Memlûk S u l t a m ' m n takındığı tavır, o k a d a r mânalanmıştı k i Y a v u z , d o ğ u y a veya güneye g i t m e k t e b e l k i de h e m e n b i r k a r a r a varamadı, i h t i m a l b u n dan dolayıdır k i her i k i t a r a f a da yönelebilecek b i r y o l t a k i p e d i y o r ve k e s i n kararını, olayların gelişmesi sonuna bırakmayı h e r halde u y g u n g ö rüyordu. F a k a t sonunda Yavuz, kızıl-baş k u v v e t l e r i n i n E s k i Koçhisar'da uğradığı önemlice h e z i m e t t e n sonra daha az t e h l i k e l i hale düşürülmüş olan Şâh i s m a i l ' i b i r t a r a f a bırakmış olmalıdır k i , M a r d i n ' i işgal etmeden .Bı yıklı M e h m e d Paşa'yı k e n d i k u v v e t l e r i n e katılmak üzre y a n m a çağırmış tı ( 4 3 6 ) . B u yüzden, M a r d i n ' d e bırakılan Hüsrev Paşa'nın küçük k u v v e t l e r i d
l g İ I e !
a r
g
(432) (43-3) (434) (435) (436)
V e
m
S U S
B
u
I r a n l l l a r
c a
YAVUZ
SELİM
3 u s u n
Topkapı Sarayı Arşivi, 6320 (18). Aynı vesika. Aynı vesika. Aynı vesika. Fetih - Nâme - i Diyâr - ı Arab, s. 12.
SULTAN
SELİM
89
karşısında. K a r a Han'ın kardeşi Süleyman Bey tarafından savunulan M a r d i n şehri b i r yıl kadar k e n d i s i n i k o r u y a b i l d i . F a k a t Y a v u z S u l t a n Se l i m M e r c - i Dâbık savaşım kazanıp H a l e b ' i ele geçirdikten sonra Bıyıklı M e h m e d Paşa'yı yeniden oraya gönderince (437) d u r u m b i r d e n b i r e de ğişti. Çünkü Paşa'nın yanında taze k u v v e t l e r ve kale kuşatılmasında k u l lanılan ve büyük işler gören t o p l a r vardı. Onun için M a r d i n K a l e s i kısa zamanda zapt edildi ve k a l e y i savunan komutanın başı Pâdişah'a gönde rildi (438). Mardin'in
Pâdişah'm h e d i y yeleri
ve
İdriş-i
Bıhs! y e verdiği yetkiler.
düşmesi ve Kürd
Beylerinin
Pâdişah'a
it &t etmesi ( 4 3 9 ) , b u bölgedeki I r a n hâkimiyyetine son &
v e r (
jiğj
j j c
n
j
pâdişah'ı cok m e m n u n etmiş ve b u münase-
J
J
J
...
betle Bıyıklı M e h m e d Paşa i l e Kürd Bey'lerıne değerli nediyeler göndermesine sebep olmuştu
( 4 4 0 ) . Doğu anadolunun Osmanlı'
lara bağlanmasında pek büyük rolü olan İdris-i Bitlîsî'ye gönderilenlerin değeri ise büsbütün fazla i d i . F a k a t Pâdişah'm ona gönderdiği m e k t u p ve gösterdiği güven bütün değerlerin de üstünde b i r şeydi ( 4 4 1 ) . B u güven, (437) Âlî, v r k . 250 a. Hammer, 4, s. 167. Müneccimbaşı'ya göre Bıyıklı Meh med Paşa Mardin'e Mısır seferi dönüşünde gönderilmiştir. Bak, Müneccimbaşı vrk. 98 a. ' (438) Kammer, 4, s. 168. (439) Vakayi' - i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 92. (440) Yavuz'un Bıyıklı Mehmed Paşa'ya ve Kürd Bey'lerine gönderdiklerini Sa'düddin Efendi aşağıdaki şekilde beyân ediyor: «Dîyâr-- i Bekr Beylerbeyisi Mehmed Paşa'ya sürh u sefîdden kîse'- i emele sığmaz mebâliğ-i kesîre gönderdiler ve esbab ve emtia nefâyisinden bî-hadd u bî-kıyâs nesne atâ buyurup hıla'-i mütenevvia-i fâhire ihsânı ile ser-firâz ey lediler ve ümerâ-yi Dîyâr-i Bekr'e ve mülûk ve hükkâm-i Ekrâd'a bahşolunmak içün y i r m i beş yük akçe ve beş yüz câme-i zerrin ve on yedi alem-i pür tezyin irsal buyurdular». Bak,Sa'düddin , 2, s. 321. (441) İdris'e Pâdişâh tarafından gönderilen mektub, gerekli «elbakb»dan sonra şöyle devam ediyordu: «Tevkî'-i r e f ' - i hümâyûn vâsıl olıcak ma'lûm ola k i şimdiki halde südde-i saadetime mektubun vâsıl olub senden umulan hüsn-i diyânet ve emânet ve fart-ı sadâkat ve istikametin muktezâsmca Diyâr-ı Bekr vilâyetinin f e t h - i küllisine bâis olduğun zikrolunmuş. Yüzün ağ ( a k ) olsun in-şâ'-AUah. İllâ gayri sâyir vilâyetlerin dahî fethine sebeb-i küllî olasın. Benim envâ'-i inâyet-i husrevânem senin hakkında mebzûl ve mün'atıfdır. Ve-'l-hâletü hâzihi âhir-i Şevvâl-i mübârekeye değin vâk'ı olan ulûfeniz ile i k i bin sikke-i efrenciyye f i l u r i ve bir semmûr ve bir vaşak ve i k i murabba' sûf ve i k i çuka ve bunlardan gayri bir semmûr ve bir vaşak kürk kaplu soflar dahî ve bir firengî kemha gılâflu müzehheb kılıç in'âm ve irsal olundu. İn-şâ'-AUah ül ekrem vusûl buldukta sıhhat ü selâmetle alub masârifine sarfeyleyesin. Mukabele hidemât ve mücâzat istikametinde dahî ihlâsmızla envâ'-i avâtıf-ı aliyye-i husrevâ nem sezâvâr olub behre - mend olasın". Bak, Âlî, vrk. 250 a.
1
YAVUZ
90
SULTAN
ona gönderilmiş olan f e r m a n l a r l a açığa v u r u l u y o r d u . Çünkü Pâdişah'm tuğrasını taşıyan b u fermanların açık bırakılmış olan y e r l e r i I d r i s - i B i t l i s i tarafından doldurulabilecek ve gereken kürd Beylerine Pâdişâh adına verilebilecekti ( 4 4 2 ) . Kürdlerin örf ve âdetlerini çok i y i b i l e n îdris, b u fermanları dilediği g i b i kullanmış ve b u bölgede yapılan idâri teşkilâtta, b e l k i de t a m a m i y l e onun f i k i r l e r i n e u y u l a r a k , sancakların b i r kısmı m a hallî hanedanlara bırakılmıştı ( 4 4 3 ) . Doğu A n a d o l u ' n u n kaybı, iranlılar için telâfisi m ü m -
1517'den s o n r a -
k* ^ j °.f Tâlebetlerr K a -
k i n olmayan b i r h a l d i . B u n u önlemeye çok uğraşan Şâh > Çaldıran s e f e r i n i ta'kîb eden günlerde Memlûk'rahisar sancağ! § v u r a r a k , Osmanlılara karşı i t t i f a k etmek i s t e d i beyine ve kadı- ise de, Osmanlı'ların yeniden İran üzerine h a r e k e t edelarma yazdan çeklerini duyan Memlûk'ler, b u n a yanaşmamışlardı ( 4 4 4 ) . hukum. F a k a t olaylar, Memlûkların duyduğu ve düşündüğü g i b i cereyân etmedi, t e r s i n e olarak Osmanlılar onların t o p r a k larını istilâ e t t i l e r . B u süre içinde ise Şâh i s m a i l , g e r e k l i f a a l i y y e t i göster medi. I r a n için b u l u n m a z b i r fırsat g i b i görünen b u d u r u m d a n onun ne den faydalanmadığı ve niçin Osmanlıları a r k a d a n v u r m a k üzre harekete geçmediği îzâhı k o l a y olmayan b i r h a l d i r . a n l
1 I
r d a
I s m a i l
l a r a
YAVUZ
SELİM
D a
Y a v u z S u l t a n ' Selim'in, Mısır'ı işgal edip geriye döndüğü sıralarda, yeniden b i r I r a n seferi düşündüğü anlaşılmaktadır. Çünkü, 1517 N i s a nında, K a r a h i s a r Sancağı B e y i ile Kadısına ve diğer kadılara gönderdiği b i r hükümde (445), T u m a n b a y ' l a (446) altı defa çarpışıldığını, sonunda y a k a l a n a r a k huzûruna getirildiğini, bütün Mısır kıt'a'smın Çerkeslerden temizlenmiş olduğunu ve M a l a t y a , A n t e p , Haleb, Şam, T r a b l u s , D i m y a t , îskenderiyye, Reşid, Saîd vilâyeti, Kudüs, H a l i l ür r a h m a n , Remle, Gazze'nin y a n i A k d e n i z d e n N i l ' e kadar olan y e r l e r l e Y e n b u ' , Cidde, Medîne, Mekke, Y e m e n , Z e n g i b a r ve Bağdad'a ( ? ) k a d a r olan y e r l e r i n (447) f e t hedilmiş bulunduğunu söyledikten sonra " i m d i büyürdüm k i hükm-i şeri f i m vusûl bulduğu g i b i h e m a n cidd ü cehd idüb ve kanûn-ı m u k a r r e r üzre (442) Sa'düddin, 2, s. 322. (443) Bu bölge 19 sarıcak'a ayrıldı. Bunlardan on biri Türk idarecilerine ve sekizi de yerli beylere tevcih edildi. Ayrıca bu sekiz sancak'm beşinde, hâkimiyyetin babadan oğula intikali de kabul olundu. Bak, Hammer, 4, s. 177. (444) İ. H. Uzunçarşıh, 2, s. 267. (445) Bu hüküm Mısır topraklarında yazılmış fakat nereden yazıldığı anla şılamamıştır. 446) Tumanbay Memlûkların son hükümdarıdır. (447) Bu yerlerin hepsinin zaptedilmediği bir gerçek olduğuna göre neden böyle yazıldığı anlaşılamadı.
SULTAN
SELİM
91
k e n d i n ceng âleti ile ve cebelûlarmla bil-cümle müretteb ve mükemmel ve düşmen yarağıyle silâh ve teçhizatıyle ve s i p a h i tâyifesinden k a f a n san cağında b i r kimesne k o m a y u b yalımca bile olub dahî aslâ te'hîr ve terâhî eylemeyüb elbette, elbette ta'cîl ale-t-ta'eîl yürüyüb H a m a ' d a v e y a H a lep'de gelüb asâkir-i hümâyunumla cenâb-ı celâlet - meâbımı istikbâl e y l i yesiz" d i y o r d u ( 4 4 8 ) . Çünkü Şâh i s m a i l , daha önce yapmadıklarını şimdi yapacakmış g i b i harekete geçmiş b u l u n u y o r d u . Casusların ve sınır k o m u tanlarının v e r d i k l e r i b i l g i l e r e g ö r e Nahçıvân'da kışlamakta olan Şâh i s m a i l , A m a s y a ' y a doğru harekete geçmek f i k r i n d e i d i ( 4 4 9 ) . F a k a t b i r a z sonra, İra dişah'ın Şam'a geldiğini duyduğu için, Isfahân'a' çekileceği şây i ' oldu. B u h a b e r i n almışından onbeş gün sonra ise, Diyarbakır B e y l e r beyi, I r a n k u v v e t l e r i n i n b i r t a r a f t a n M u s u l üzerinden M a r d i n ' e , öte t a r a f t a n Bayfourd'a yürümek f i k r i n d e olduklarını b i l d i r d i , işte b u karışık h a b e r l e r i n sonundadır k i Pâdişâh, yeniden Şebsuvaroğluna ve R u m e l i B e y lerbeyine savaşa hazır olmalarını emretmişti ( 4 5 0 ) . F a k a t Şehsuvaroğlundan gelen haberler, doğuda h e r h a n g i b i r f a a l i y e t i n bulunmadığına d a i r d i . B u n u n l a beraber, Memlûk d e v l e t i n i yıkmakla sağ kanadını güven altına almış olan Selim'den çok çekindiği anlaşılan Şâh i s m a i l ' i n telâş içinde bulunduğu, ve h a r h a n g i b i r k a r a r a varamadığı anlaşılıyordu, işte bu kararsızlık içinde Şâh, Y a v u z S u l t a n Selim i l e barışmaya b i r defa daha teşebbüs e t t i ve elçisini Şam'a gönderdi. Değerli hediyeler getirmiş olan b u elçi (451) aynı zamanda Pâdişah'a, Şâh i s m a i l ' i n b i r m e k t u b u n u sundu. Çok saygılı b i r dille yazılmış olan b u m e k t u p t a o, b i r anlaşmaya g i d i l m e s i n i i s t i y o r d u (452). F a k a t Y a v u z , Şâh i s m a i l ' i n s a m i m i y e t i n e aıslâ güvenemiyor ve zaten onun h a n g i maksada h i z m e t ettiğini b i l i y o r d u . Elçi n i n tavırlarından ve sözlerinden de şüphelenilmişti (453). Çünkü i r a n ' d a
(448) Mecmuatü'l-münşeat, 3879, vrk. 105 a. (449) Feridun Bey, 1, s. 493. (450) Aynı eser, s. 494. (451) Sa'düddin, 2, s. 382. (452) Bu mektupta şöyle denilmekteydi: «Sen birçok belde ve teb'aya malik oldun. Bilhassa Mısır'ı almakla Hâdim-i Haremeyn-i Şerîfeyn ünvanmı aldın. Simdi sen arzm İskender'isin, aramızda geçen geçmiştir; bir daha avdet etmez; sen memleketine git, ben de memleketime gideyim; aramızda, müslümanlarm kanlarını dökmeyelim, arzun ve maksadn neyse onu ben yerine getiririm». Bak, İ. H. Uzunçarşıh, s. 282. Şah «mektubunda Hudâvendigâr'm ayağı basduği yerleri virüb Tebriz'i pay-talıt olmağın, giru ihsan olunmasın rica eylemiş». Bak, Feridun Bey, 1, s. 496. (453) Keşfi, vık. 115 a.
YAVUZ
92
SULTAN
YAVUZ
SELİM
b i r kaynaşmanın bulunduğu gelen haberlerden anlaşılıyordu. B u h a r e k e t te i h t i m a l k i , yenilmiş Memlûk sultanlığının i l e r i gelenlerinin de p a r m a ğı vardı. Çünkü Mısır'ın f e t h i n d e n sonra, Çerkeslerin ünlü komutanların dan b i r i s i olan Canberdi - Gazâlî (454) b i r süre Osmanlılara tabî' o l m a mıştı. B e l k i b u devrede, hattâ tabî' o l d u k t a n sonra bile (455) Osmanlılar aleyhine olmak üzre İranlılar ile münasebette i d i . Çünkü Mısır'ın f e t h i n den sonra onun b i r adamı Kâşân'da Şâh'ı z i y a r e t ederek Canberdî - Gazâlî'nin tâbi'iyyetini t e k l i f etmiş ve sonra Bağdat'a dönerek orada beş a y k a d a r kalmıştı ( 4 5 6 ) . Şâh, işin sıhhat derecesini a n l a m a y a Bağdad H â k i m i Şâh A l i ' y i m e m u r ettiği için o, b u hususla ilgilenmiş ve neticede şu anlaşılmıştı k i Canberdî Gazâlî, Şâh'm bizzat gelmesini v e y a yardım gön dermesini i s t i y o r d u . Gönderilecek yardım ile bulunduğu vilâyeti f e t h e d e ceğini b i l d i r e n Canberdî Gazâlî, Mısır'da kendisiyle f i k i r birliği yapmış olanların bulunduğunu da açıklıyordu ( 4 5 7 ) . İşte Y a v u z , Canberdî G a z a l i n i n b u i h a n e t i n i b i l m e m e k l e beraber, İran'daki kıpırdamaları, Şâh'm A n a dolu halkı ile olan i l g i s i n i ve b u arada B o l u kadısı Mevlâna İsa'nın bile onunla münasebette bulunduğunu (458) d i k k a t e alıyor ve ona karşı g ü vensizlik içinde b u l u n u y o r d u . Bunları ve buna benzer olayları göz önünde b u l u n d u r a n ve esasen İran topraklarını istilâ ederek o r a l a r d a da hâkimiyyet kurmayı düşünen Selim, Şâh İsmail ile anlaşmaya yanaşmamış, i b r i şim yasağının devamını ( 4 5 9 ) , H a l e b ' d e k i A c e m ' l e r i n İstanbul'a sürülme sini, I r a n elçisinin hapsedilmesini emretmiş, ( 4 6 0 ) , ve "Diyâr-i şarka Pîrî Paşa'nm Şâh İsmail n i y e t i n e " h a r e k e t i kararlaştırmıştı ( 4 6 1 ) . Diyarbakır ^ t a A n c a k o r d u o k a d a r y o r g u n ve savaşa isteksiz i d i k i b u n m a o n e- j seferinin""ertesi yıla bırakılmasını i s t e d i k l e r i v a g
rumesı.
k i t Y a v u z , b u g i b i zamanlarda gösterdiği celâdeti g ö s termemiş, onların d i l e d i k l e r i n i kabule mecbur kalmış ( 4 6 2 ) , sadece V e z i r - i azâm P i r i Paşa'yı b i r kısım k u v v e t l e r l e Diyarbakır tarafına gönder mişti. B u n u yapanken Pâdişâh "baş ve buğluk"a t a y i n ettiği Pîrî Paşa'ya (454) Bak, s. (455) Yavuz Selim tarafından Şam valiliğine tâyin edilmiş olan bu zat, K a nuni Sultan Süleyman zamanında, isyan ettiği için, öldürülmüştür. (456) Topkapı Sarayı Arşivi, 5469 (19). (457) Aynı vesika. (458) Bolu Kadısı İsa bu sebepten dolayı Merzifoni'da yakalanarak idam edil miştir. Bak, Feridun Bey, 1, s. 497. (459) «İpek ticaretinde İran'a ilân edilen boykotaj». İ. H. Danişmend, 2, s. 48. (460) Feridun Bey, 1, s. 498. Sa'düddin, 2, s. 308. (461) Feridun Bey, 1, s. 497. (462) Sa'düddin, 2, s. 381.
SULTAN
SELİM
93
olağanüstü y e t k i l e r tanıyordu. 1518 t a r i h i n i taşıyan b i r Berâttan anlaşıl dığına göre (463) Diyarbakır ve K a r a m a n Beylerbeyleri, Ramazan oğlu Pîrî Bey, R u m e l i ve A n a d o l u ' n u n "ve Diyâr-i A r a b ' a müteallik" sancak B e y l e r i ile Kürdistan B e y l e r i onun e m r i n e v e r i l i y o r d u ( 4 6 4 ) . Y i n e b u Be râtta "ve bölük ağaları ve sekbanlarım başı ve subaşıları ve çeri basıları ve şâir s i p a h i l e r i m (sipâh) ve k a p u m halkı ve yeniçerilerim foil-cümle b i l e k o şulan asker-i nusret-peykerinı" denildiğine göre Pîrî Paşa'nm m a i y e t i n e bunların da verilmiş olduğu anlaşılmaktadır ( 4 6 5 ) . Paşa'nm her' dediğinin ve münâsip gördüğünün m u t l a k a yerine g e t i r i l m e s i lüzumunu b u Berâtta ifade eden Pâdişâh, m u h a l e f e t edenlerin, k e n d i emrine m u h a l e f e t etmiş g i b i t e l a k k i olunacaklarını, bunları suçlarına göre Paşa'nm cezalandıra bileceğini, hattâ öldürebileceğini de k a y d e d i y o r , ayrıca P i r i Paşa'nm, t e r f i ' için münasip gbrdüğü herşeyin k a b u l olunacağım açıklıyordu ( 4 6 6 ) . 1 9 mayıs 1518 de yola çıkan Paşa, 20 aralık 1518 de E d i r n e ' y e dön müştü. B u süre içinde o, Fırat n e h r i kenarında b u l u n a n  n e ve H i t k a sabalarım alarak Safevîlerin i d a r e s i altında b u l u n a n Bağdad'ı t e h d i t et meye başlamıştı. Pâdişah'ın yeni Anlaşılıyor k i Osmanlı - İran münasebetleri, Y a v u z bir savaş için devrinde, b i r an b i l e dostça cereyan etmemiştir. B u n u n yaptığı hazırlıkmrlü , ıbepı ri arasında bilhassa Sünnî ulemâsının büyük ,k n t rolü vardır. Onlar, Y a v u z ' u d u r m a d a n t a h r i k etmişler ve se
yöneltmeğe vik
teş-
edenler,
e
'
^
k e n d i zamanında İran'ın zapt olunabileceği üzerinde ıs r a r l a durmuşlardır ( 4 6 7 ) . Bunların da t e s i r i i l e 1519 ve
(463) İbrahim Bin Küdâverdi, vrk. 15 b. (464) Aynı eser, vrk. 15 b. (465) A y n eser, vrk. 15 b. «Külliyen Rumili ve Anadolu ve Karaman ve Rûm askerleriyle umûmen kapu halkı âmme-i yeniçeriler ile bölükler ahalisinin mec mu' askeri» Paşa ile gönderildi. Bak, Celâl-Zâde, vrk. 18 b. Pâdişâh, Pirî Paşa'yı "kapu kullarından birkaç bölük ile ve bir miktar yeniçeri ile ve Rumili ve Ana dolu ve Karaman ve Arabistan sipâhileri ile Fırat kenarına» gönderdi. Bak, Sa' düddin, 2, s. 380. Padişah birçok eyâlet askeri ile 2 000 yeniçeriyi Pirî Paşa ile gönderdi. Bak, İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 282. (466) İbrahim Bin Hüdâverdi, vrk. 15 b. (467) Hızır Bey oğlu Ahmed, Pâdişah'a bir arîza takdim etmiş ve burada « >J\^ h » sûresinin iki üç âyetini tefsir ederek bir sonuca varmıştı. O bu âyet lere dayanarak «hicretten sekizyüzde Fâris Rûm'a galib olub anun üzerine yüzyirm i yıl mürur ve ubûr idicek Rûm Fârise galebe ider» diyordu. Bak, Topkapı Sarayı Arşivi, 479 (20.) Kur'an-ı Kerîm'in X X X . sûresinin, E h l - i Kıble olan Bizanslıların en geç 10 yıl içinde müşrik olan İranlılara galebe edeceklerini bildiren bu ayetle r i n i n mânası şudur: şudur: «Rûm, yeryzünün en kötü bir yöresinde yenildi. Onlar, ötekilerin yenmesinden sonra yılların 3 - 9 unda yeneceklerdir. r
94
YAVUZ
SULTAN
SELİM
1520 yıllarında Osmanlı imparatorluğu içinde büyük har'b hazırlıklarına başlandığı ve bilhassa gemi y a p m a y a önem verildiği görülür. B i r s e f e r i n açılacağı muhakkaktır, f a k a t nereye olduğunu k e s t i r m e k güçtür. G e m i l e r i n yapıldığı d i k k a t e alınırsa b u n u n Rodos için olduğu söylenebilir. A n cak Pâdişah'm yeniden b i r I r a n s e f e r i için hazırlandığı da r i v a y e t e d i l m e k t e d i r . Her ne kadar Osmanlılar için artık b i r Safevî tehlikesi y o k g i b i görünüyorsa da Safevî d e v l e t i n i n yıkılmamış olusu, hattâ Şâh i s m a i l ' i n y u k a r d a da söylediğimiz g i b i h u d u t l a r üzerinde bazı f a a l i y e t l e r d e b u l u n u şu, Pâdişah'ı r a h a t bırakmamış olsa g e r e k t i r . F a k a t hazırlanan o r d u n u n h a r e k e t i ^işi "ümerâ ve vüzerâ ve eşrâf-i nâs ve ülemâ ve âmme-i sipâh ve zuamâ" arasında tartışma k o n u s u olmuş ( 4 6 8 ) , b u n l a r d a n b i r kısmı sefere g i t m e y i b i r kısmı g i t m e m e y i " k i m i t e ' h i r ve k i m i ta'cîli" u y g u n bulmuştu (469). Sonunda savaş ertesi yıla bırakıldı. C Anadolu'da lâi adh rS
*
CELÂLILER: Kızılbaşlarm sadece sınır dışında olanları ile değil, .
hu-
J r S -
zdbaşın'tipik"
a
t
y
ı
m
r
m
z
a
a
k
m
t
a
a
n
i d i
d
a
s
m
ı
r
]
Ç
i
n
d
e
bulunanları da Pâdişah'ı uğraş¬
- Çünkü Osmanlı sınırları içinde u z u n zaman-
isyanı,
dan b e r i , Safevîler adına, yapılan propogandalar, g e r e k l i t e s i r i m e y d a n a getirmiş ve sayıları azımsanmayacak k a dar olan b i r insan kütlesinin gönlünü Safevî devletine bağlamıştı B u g i b i l e r a y a k l a n m a k için fırsat k o l l a m a k t a i d i l e r . N i t e k i m b u n l a r , Y a v u z ' u n baba sına karşı isyanım en zayıf anlardan b i r i s i t e l a k k i e t t i l e r ve Şâh k u l u n u n idaresi altında harekete geçerek b i r anda büyük b i r t e h l i k e haline geldiler (470) . Güçlükle bastırılan b u a y a k l a n m a d a n sonra sükûnet avdet e t m e d i ve N u r A l i isyanı başladı. B u , Şahkulu isyanından daha az korkunç değildi (471) .Eğer Yavuz S u l t a n S e l i m ' i n aldığı kanlı t e d b i r l e r olmasaydı İhtimal k i bunların, o tarihlerde,, daha önemlilerine şahit olunacaktı. B u n l a r a karşı onun müsâmahasızca davranışı, b i r a n için a l e v i n etrafı sarmasına m a n i olabilmiş, f a k a t ateşin büsbütün söndürülmesine yetmemişti. B u i t i b a r l a şiilik, daha doğru b i r deyimle Safevîlik adına, zaman zaman, o r t a y a atıBundan önce de, bundan sonra da emir ve irâde Allah'ındır ve işte o gün, mü'minler Allahm yardımiyle ferah bulur. Allah, dilediğine yardım eder. O, Rahim olan Aziz'c^r. Âyet için bak, Kur'an, 21. cüz, Rûm sûresi, 1.-4. âyetler (468) Âlî, vrk. 259 a. (469) Aynı eser, vrk. 259 b. (470) S. Tansel, s. 248. (471) Aynı eser, s. 256.
YAVUZ
SULTAN
SELİM
95
l a n l a r oldu.Işte 1519 da Celâl adındaki Kızılbaşın çıkardığı isyân da b u n l a r dan b i r i s i i d i . Bozok'lu ve Kızılbaş i l e r i gelenlerinden olan Celâl, "kendüyi nıecnunluğa u r u b ve abdal k i s v e t i n e g i r ü b " (472) T u r h a l civarına g i t t i ve orada b i r mağaraya yerleşti ( 4 7 3 ) . B u r a d a o n u gizlice ziyarete başla y a n Kızılbaş'lar, "meczûb-i ilâhî d i r " diyerek adını e t r a f a d u y u r m a y a ve şöhretini arttırmaya başladılar ( 4 7 4 ) . O t a r i h l e r d e b u bölge halkının ço ğunun Kızılbaş veya Kızılbaşlığa mütemayil oluşları ( 4 7 5 ) , Celâl'in m u t laka ç o k işine yaramıştı. Öte t a r a f t a n o, derece derece k e n d i n i h a l k a p r e zante etmiş ve etrafını aldatmakta, büyük b i r mahâret göstermişti. Ger çekten önceleri o, " M e h d i b u g a r d a n âşikâr olsa g e r e k t i r ve ben i n t i z a r l a m e ' m û r u m " d i y e işe başlıyarak birçok insanı b u n a inandırdıktan ve b u suretle de y e t e r derecede kuvvetlendiğini h i s s e t t i k t e n sonra asıl çehre siyle meydana çıkmış ve k n d i s i n i kılıcın ksmiyeceğini i d d i a ederek "Halîf e - i zaman ve M e h d i - i devrân" ben i m demeye başlamıştı ( 4 7 6 ) . O günkü t o p l u m içinde b u g i b i sözlere candan inananlar pek çok bulunduğu için az zamanda Celâl'in y a n m a çok sayıda Kızılbaş toplandı ( 4 7 7 ) . "Âlemi m e n ser-be-ser alsam gerek. Cümle münkir g i t s e ben k a l s a m g e r e k " (478) d i y e kendisine büyük b i r pâye v e r e n b u zâtın etrafında toplanmış olanlardan b i r kısmının onun p o l i t i k b i r gaye uğrunda çalıştığını b i l m e m e l e r i m ü m kündür. V e z i r - i a'zam Pîrî Paşa'mn, Fırat kenarından ayrılarak Pâdişah'm y a n m a gidişini (479) fırsat s a y a n Celâl, Şâh - V e l i unvanı altında (480) ve b e l k i de Şâh i s m a i l ' d e n aldığı emir sonunda harekete geçti, i s y a n önce Bozok vilâyetinde başlamıştı ( 4 8 1 ) . " O l e t r a f t a b u l u n a n kurâ ve kasabâtın sükkânına teaddî ve tecâvüz" etmek s u r e t i y l e (482) başlayan b u h a r e (472) Vakay'i-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 118. (473) Sa'düddin, 2, s. 384. (474) A y m eser, s. 384. (475) Sa'düddin, 2, s. 384. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 118. Müneccimbaşı, v r k . 103 a. (476) Keşfî, vrk. 118 a. Sa'dâddin, 2, s. 384. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 119. Müneccimbaşı, vrk. 103 a. (477) Onun yanında yirmibinden ziyade silâhlı süvârî ve piyâde toplanmıştı. Bak, Sa'düddin, 2, s. 384. (478) Şükrî, vrk. 52 a. (479) Bak, s. 92. (480) Lütfî Paşa ve Keşfî, Celâl'e «Şah-Veli» demektedirler. Bak, Lütfî Pa şa, s. 283. Keşfî, vrk. 117 b. (481) Topkapı Sarayı Arşivi, 5293 (21). (482) Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 119.
9'g
YAVUZ
S U L T A N SELİM
YAVUZ
k e t i n çek çabuk geliştiği anlaşılmaktadır. Çünkü Bozok'da, Şehsüvar oğ lu A l i B e y ' i n oğlu Üveys B e y ' i n evini bastığı v a k i t Celâl'in yanında 4000 kişilik b i r k u v v e t olduğu halde ( 4 8 3 ) , biraz sonra, y u k a r d a da söylendiği g i b i bunların hemen çoğaldığı ve Rûm Beylerbeğisi Şâdi Paşa k u v v e t l e r i n i isyanoiar, şâdi yenecek d u r u m a g e l d i k l e r i görüldü ( 4 8 4 ) . Gerçekten Şâdi yor!ar " ' isyanın çıktığı anlarda, çarpışmak için Zile'ye ' gittiği ve asker t o p l a m a k üzre e t r a f a ulaklar saldığı b i r sırada onların hücumuna uğramıştı. Yanındaki k u v v e t l e r , b u n l a r l a çarpı şacak sayıda olmamakla beraber, isyancılrın önünden kaçmayı u y g u n görmeyen Şâdi Paşa, onlarla savaşa g i r d i . F a k a t sabahtan akşama ve er tesi gün öğleye k a d a r süren b u savaşta paşa'mn k u v v e t l e r i dağılmış, k e n disi ağır surette yaralanmış, D e f t e r d a r , T o k a t Çerifoaşısı i l e kardeşleri, Dulkadırlılardan Zünnûn B e y ve askerlerden b i r çoğu şehîd düşmüştü ( 4 8 5 ) . Gerçi y a r a h olarak A m a s y a ' y a kaçabilen Şâdi Paşa, yeniden asker t o p l a yıp t e k r a r f a a l i y y e t e geçti. A n c a k , Şah-Veli'nin k u v v e t l e r i " b u diyârlarda J ^ i <jr
e m
P
a
5
a
d
a
n
a
y o r a r
hareketi. Şâdi Paşa'nın m e k t u b u n d a n veya başka b i r k a y n a k t a n haber aldığı b u isyanı çok önemli ve c i d d i telâkki eden, aynı zamanda Şehsuvâroğluna tâbi' b i r vilâyette çıkan isyanın b u Bey tarafından ıbastırılamamasma s i n i r l e n e n Pâdişâh ( 4 8 9 ) , R u m e l i B e y l e r b e y i s i F e r h a d P a şa'yı, v e z i r l i k pâyesi vererek, isyanı bastırmaya m e ' m u r e t t i ( 4 9 0 ) . F e r Tenkil
(483) (484) (485) (486)
Topkapı Sarayı Arşivi, 5293 (21). Aynı vesika. Aynı vesika Keçeci ve Çanağı şeklinde okunabilir.
(487) 5293 numaralı vesikada isyancıların sayısının çoğalışı şu suretle anlatıl maktadır: "Amma zikrolunan mülhidûn bu diyârlarda Keçeci ve Çanağı (?) dimek le ma'ruf melâhide tâyifesinden ve Kızılbaş'tan ehibbâsı olup yevmen fe-yevmen terakkidedir, sâyir â'dâdan asgar (ahkar) deyüldür, tamam fitne ve fesâda mübâşirdir, cüzvî tesavvur olunmaya". Buradaki "sâyir a'dâdan" deyimi dikkate alınır sa, daha başkalarının da bulunduğu anlaşılabilir. (488) Şükrî, vrk. 52 b. (489) "Şehsüvâroğlu Bak, Şükrî, vrk. 52 b.
kandedir k i vilâyetinde celâlîler böyle
fesâd iderler".
(490) Âlî, vrk. 529 b. Celâl - Zâde, vrk. 19 a. Sa'düddin, 2, s. 384. Vakayi'-i Sul tan Bâyezid ve Selim Han, s. 119. Müneccimbaşı, vrk. 103 a.
SULTAN
SELİM
97
had Paşa '"kapuhalkı'ndan ve yeniçeriden" b i r m i k d a r askerle h e m e n yola çıktı ( 4 9 1 ) . B i r t a r a f t a n da K a r a m a n B e y l e r b e y i s i Hüsrev Paşa'ya R û m B e y l e r b e y i s i Şâdi Paşa'ya ve Şehsüvâroğlu A l i Bey'e, b i r l i k t e harekete geçmeleri için e m i r l e r gönderildi ( 4 9 2 ) . B u sebepten dolayı acele K a y s e r i ' y e gelen Hüsrev Paşa ( 4 9 3 ) , esasen savaş için hazır d u r u m d a b u l u n a n Şehsüvâr oğlu A l i Bey'le, 23 N i s a n 1519 da ( 2 1 Rebî'ül-evvel 925 de) (494) buluştu ( 4 9 5 ) . B u sıralarda, çok yakında b u l u n a n isyancılar, çar pışmak için değil, kaçmak için harekete geçmişlerdi ( 4 9 6 ) . B u n u n için za m a n d a vardı, k e n d i l e r i n i t e ' d i p etmeye me'mûr edilmiş olan F e r h a d P a şa, henüz A n k a r a civarında b u l u n u y o r d u . F a k a t olaylar, düşündükleri g i b i gelişmedi. Çünkü onların kaçacaklarını duymuş olan ve b u sıralarda b u luştukları anlaşılan Hüsrev ve Şâdi Paşa'larla Şehsüvâr oğlu A l i Bey,. F e r had Paşa'yı beklemeden, isyancılara hücûm etmeye k a r a r vermişler ve 24 N i s a n 1519 d a onlarla savaşa girmişlerdi ( 4 9 7 ) . O gün başlayıp yatsı v a k t i n e k a d a r süren ve Şehsüvâr oğlu A l i B e y ' i n büyük fedâkârlıkları görü len b u savaş sonunda (498) Kızılbaşlarm çoğu öldürülmüş, kadın ve ç o cukları esir edilmiş ( 4 9 9 ) , f a k a t isyancıların başı olan zât, Celâl veya baş k a b i r i s i , kaçmaya m u v a f f a k olmuştu ( 5 0 0 ) . Yanında çok sayıda isyancı da b u l u n a n b u zat ( 5 0 1 ) , Şehsüvar oğlu A h B e y ' i n oğlu Üveys Bey t a r a fından büyük b i r k u v v e t l e t a k i p o l u n u y o r d u . A y n ı zamanda "vilâyet-i Rûm'a müteallik" yürüklere de yakalanması için m e k t u p l a r gönderilmiş t i . N i h a y e t onu ve kethüdasını "yürük t a i f e s i n d e n C u n k a r (j\i^=-) cema(491) Lütfî Paşa, s. 283. (492) Topkapı Sarayı Arşivi, 3295 (22). (493) . Aynı vesika. (494) Aynı vesika. (495) Onların nerede buluştukları kesin olarak tesbit olunamadı. Şehsüvâroğlunun Şâdibey Köprüsü'ne (?) geldiği ve görüşmenin bu civarda yapıldığı anlaşıl maktadır. Bak; vesika, 3295 (22). Şükrî, vrk. 52 b. (496) İsyancılar, Ferhad Paşa'mn kendi üzerlerine yürüdüğünü işittikleri va kit, İran'a gitmek üzre Sivas'a doğru çekilmişlerdi. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 119. (497) Topkapı Sarayı Arşivi, 3295 (22). Savaş Akşehir yakınında oldu. Bak, Sa'düddin, 2, s. 385. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 119. Müneccimbaşı, vrk. 103 a. Akşehir, Erzincan'a bağlı bir kasabadır. Bak, Türk Ansiklopedisi. (498) Topkapı Sarayı Arşivi, 3295 (22). (499) Müneccimbaşı, vrk. 103 a. "Tîğden geçdi er (ü) avret bi-t-tamâm Kalmadı kimse adûdan ve-s-selâm" denilmek suretiyle kadınların da öldürüldüğü anlatılıyor. Bak, Şükrî, vrk. 53 a. (500) Topkapı Sarayı Arşivi, 3295 (22). Sa'düddin, 2, s. 385. (501) Topkapı Sarayı Arşivi, 6384 (23).
YAVUZ
98
S U L T A N SELİM
a t i " yakalamağa m u v a f f a k olmuş ve Şadi Paşa'ya t e s l i m etmek üzre yola çıkmışlardı ( 5 0 2 ) . A n c a k , esasen Celâl'i t a k i p etmekte olan Üveys Bey, onlara rastlayınca, Celâl'i zorla ellerinden a l a r a k babasına götürdü (503). B u halden müteessir olan " R û m ' l u " 1ar Üveys B e y ' i n adamlarıyle vuruşmak istedilerse de Şadi Paşa, böyle b i r harekete Pâdişah'ın canı sı kılacağını düşündüğü için, m a n i olmuş, f a k a t Celâl'in sağ ve salim A l i Bey'e t e s l i m olunduğunu, b u olayı t a s v i r eden b i r m e k t u p l a Pâdişah'a b i l dirmişti ( 5 0 4 ) . Aynı Paşa b u m e k t u b u n d a , isyancıların i l e r i gelenlerinden Hamza h a l i f e n i n yakalandığını, isyancıların her şeyini bilen b u zatın Pâ dişah'a gönderildiğini yazıyor, ayrıca A l i B e y ' i n ( ? ) akrabalarından olan H i s a r B e y ' i n i k i karısı, üç kızı, d ö r t oğlu ve b i r g e l i n i n i n y a k a l a n a r a k hapsedildiğini, b u n l a r hakkında ne şekilde b i r işlem yapılması gerektiğini de s o r u y o r d u ( 5 0 5 ) . Olayın bastırılmasında herhalde büyük güçlüklere uğranmıştı. F a k a t Şadi Paşa bunları ancak geldiği v a k i t Pâdişah'a arzedeceğini söylüyordu. Sonradan b u hususta Pâdişah'a' neler söylendiğini b i l m i y o r u z . A n c a k a r a z i n i n çok arızalı, m e v s i m i n kış oluşu ve i s y a n çıkan bölge halkının daha çok kızılbaşhğa mütemayil bulunuşları d i k k a t e alındığı t a k d i r d e çekilen zahmet ve güçlüklerin derecesini t a k d i r e t m e k zor o l maz. İsyan i l k başladığı anlarda, b u n u n başında b i z z a t Şâh İsmail'in veya Osmanlı şehzadesi M u r a d ' m bulunduğu söylentileri ise ( 5 0 6 ) , güçlükleri şüphesiz daha da artırmıştır. Şehsuvaroğluna sağ s a l i m t e s l i m olunan Celâl'in başı Pâdişah'a gön derildi. F a k a t onun vücudu, herkese i b r e t olacak şekilde ve kendi kulağı büyüklüğünde parçalara ayrıldı ( 5 0 7 ) . O n u n b u şekilde parçalanması ve canlı olarak Pâdişah'a gönderilmemesi b e l k i de b i r çekinmeden i l e r i y e gelmişti. Çünkü onun söylediği sözler, k e n d i s i n i y a k a l a y a n l a r üzerinde bile büyük tesirler yapmış ve b i r takım tereddüdler yaratmıştı ( 5 0 8 ) . D e v l e t i n en k u d r e t l i b i r devrinde, büyük g a y r e t l e r h a r c a n a r a k bas tırılan b u i s y a n d a n s o n r a A n a d o l u ' d a , haklı v e y a haksız olarak a y a k l a n a n lara, Celâl'in adına izafetle Celâli denecek ve b u n l a r zaman z a m a n A n a d o lu'da harekete geçerek y u r d u n t a h r i b i n d e ve halkın soyulmasında başlıca âmil olacaklardır. Tosya kadısının ve vilâyet a h a l i s i n d e n i l e r i gelenlerin Celâlîlerle i l g i l i olarak gönderdikleri m e k t u p cidden d i k k a t e şayandır. B u (502) (503) (504) (505) (506) (507) (508)
Topkapı Sarayı Arşivi, 6384 (23). Aynı vesika. Aynı vesika. Aynı vesika. Aynı vesika. Sa'düddin, 2, s. 385. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 119. Keşfi, vrk. 120 b.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
99
m e k t u p t a n , on yıldan b e r i halkın rahatının kaçtığı, e v l e r i n i n yakıldığı y i yeceklerinin ve hattâ kadınlarının zorla ellerinden alındığı, b u yüzden birçok köyler halkının kaçtığı g e r i kalanların da hiçbir malî kudrete sa hip olmadığı ( 5 0 9 ) , d e v l e t i n b u hale b i r çare bulması icab ederken tersine v e r g i bakımından halkı sıkıştırdığı ve b u yüzden de b i r takım olayların cereyan ettiği y i n e vesikalardan anlaşılmaktadır ( 5 1 0 ) . D -
ŞEHZADE M U R A D MESELESİ:
Celâli meselesinden dolayı K a r a m a n ' d a b u l u n a n F e r ] j p ş a ' y a b i r gün " m u k a r r i b l e r i n d e n " b i r i s i (511), şehzade A h m e d ' i n oğlu şehzade M u r a d ' i n A m a s y a ' d a bulunduğunu ve memleket i l e r i gelenleri ile birleşerek yakında devlet aleyhine harekete geçeceğini bildirmişti ( 5 1 2 ) . H a l b u k i onun İran'a sığındığı ve orada öl dürüldüğü b i l i n m e k t e i d i ( 5 1 3 ) . B u n u n l a beraber ölümünün u y d u r m a o l duğunu ve hattâ Celâlî isyanının başında b u şehzadenin bulunduğunu söyleyenler bile vardı. B u i t i b a r l a meseleyi b e l k i de lüzumundan fazla ciddi t e l a k k i eden F e r h a d Paşa, d u r u m d a n Pâdişah'ı haberdar e t t i . D e v l e t i n sükûn ve nizamı için kardeşlerini ve kardeş çocuklarından eline ge çirdiklerini öldürmeyi lüzumlu s a y a n Y a v u z S u l t a n Selim, şehzade M u rad'ı Osmanlı tahtı için t e h l i k e l i b i r r a k i p olarak görmüş olmalıdır k i b u n dan büyük b i r h u z u r s u z l u k duymuş ve esasen insanların ölümüne kolayca k a r a r verebilen b u hükümdar, F e r h a d Paşa'ya "muaccelen b u hususu t e dârik idüb S u l t a n M u r a d ile i t t i f a k ve i t t i h a d i d e n l e r i cümleten k a t i ü k a h r e y l e " diye b i r hüküm göndermişti ( 5 1 4 ) . B u n u n üzerine Paşa şehza de M u r a d meselesini bahane ederek " o l diyarın a'yâmndan beş altı yüz mikdarı ıkimesneleri nâ-hak y e r e " öldürdü. (515) v e mallarına da e l k o y du ( 5 1 6 ) . O n u n ç o k defa haksız o l a r a k yaptığı b u y o l d a k i icraat, şikâyet l e r i n artmasına sebep o l u r k e n mesele de yavaş yavaş çözülmüş ve n i h a y e t A m a s y a ' d a b i r n a l b a n t b u işle i l g i l i görülerek Pâdişah'ın huzuruna Şehzade M u r a d meseiesi
ı a (
a
(509) Topkapı Sarayı Arşivi, 2261 (24). (510) Topkapı Sarayı Arşivi, 4467 (25). (511) Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 119. (512) Celâl -Zâde, vrk. 19 b. (513) Şehzade Ahmed'in oğlu olan Murad, İran'a sığındığı vakit, Şâh tarafından çok i y i karşılanmış ise de gitgide itibarı azalmış ve bir gün yatağında ölü olarak bulunmuştu. Bazılarına göre o, bir Osmanlı fedaisi tarafından, bazılarına göre de Şâh tarafından öldürülmüştür. Bak, Sa'düddin, 2, s. 386. (514) Celâl - Zâde, vrk. 19 b. (515) Aynı eser, vrk. 19 b. (516) Âlî, vrk. 259 b.
100
YAVUZ
S U L T A N SELİM
götürülmüştü. B u nalbant, hasta b i r adam ile tanıştığını ve kendisine b i r kaç defa yemek verdiğini, ondan sonra sıhhati düzelen b u adamın, A m a s ya sabun tüccarlarından İbrahim A ğ a i l e münâsebette bulunduğunu P â dişah'a anlattı ( 5 1 7 ) . B u defa da sabuncu İbrahim A ğ a i s t a n b u l ' a ge t i r i l d i . Onun verdiği b i l g i y e göre de A m a s y a ' d a k i h a s t a zat, birkaç kişiy le b i r l i k t e i s t a n b u l ' a gelmişti, i b r a h i m A ğ a b u zatların şekil ve kıyafet l e r i n i t a r i f ettiği için kısa zamanda k e n d i l e r i n i b u l m a k mümkün oldu. Bunların dediğine göre şehzade M u r a d denilen k i m s e ' Üsküdar'da ölmüş tü ( 5 1 8 ) . Pâdişâh, ölen b u adamın m e z a r d a n çıkartılan başını h u z u r u n a k a d a r g e t i r t t i k t e n ve onun şehzade M u r a d ' a a i t olmadığını t e s b i t e t t i k t e n sonra ancak r a h a t l a y a b i l d i ve b u yüzden hapse atılmış olan birçok insanın b u n d a n sonra serbest bırakılması mümkün oldu. (517) Nalbant, Pâdişah'ın huzurunda şunları söyledi: Bir gün dükkânımda işimle meşgulken derviş kıyafetli birisini gördüm. Pek dertli görünen ve arasıra bana bakan bu adam birkaç gün sıra ile dükkanımın yanına geldi, sonunda biraz merak ve biraz da merhamet duygusu ile kendisine, derdinin ne olduğunu sordum. Bunun üzerine ağlamaya başlayan bu adam, çok sevdiği bir arkadaşı bulunduğunu, fakat şu anda kimsesiz ve hasta olan bu arkadaşının şehzade Ahmed'in oğlu şeh zade Murad olduğunu söyledi ve bu şehzadeye elini uzatmam rica ediyorum dedi. Ben de birkaç defa şehzade Murad. denilen zatın yanma gittim, yemek götürdüm. Daha sonra hastalıktan kurtulan bu adam Amasya zenginlerinden sabuncu İbra him Ağa ile münasebet kurdu. Bu olayı Osmanlı vak'anüvislerinden çoğu bu suretle anlatmaktadır. Bak, Sa'düddin, 2, s. 386. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 119. Müneccimbası v r k 103 b. (518) Bu adamlar Üsküdar'da ölen ve şehzade Murad olduğu iddia edilen ada mın kafasında bir ceviz sığacak kadar çukurluk olduğunu söylediler ve mezarım da gösterdiler. İlgililer mezarı açarak bu adamın başını Pâdişah'm huzuruna götürdü ler. Gerçekten bu başta böyle bir çukur vardı. Fakat bu kafanın şehzade Murad'a ait olmadığı tesbit olunmuştu. Bak, Sa'düddin, 2, s. 386, 387. Vakayi'-i Sultan Bâ yezid ve Selim Han, s. 119. Müneccimbaşı, vrk. 103 b.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM I
Y A V U Z S U L T Â N SELÎM'ÎN G Ü N E Y S İ Y A S E T İ Dulgadır Beyliğinin o r t a d a n kaldırılması: Osmanlı, İran ve Memlûk toprakları arasında b u l u Dulgadır Beyliği üzerinde b u üç devletten h e r b i r i hâkimiyet kurmayı d a i m a düşündüler. Güneye ve hattâ d V doğuya yapılacak b i r sefer sırasında b u beyliğin dost Tutumu " v e y a düşman oluşunun, p o l i t i k ve iktisadî yönden, neler i f a d e edeceğini çok i y i t a k d i r eden Osmanlı'lar, i h t i m a l bu yüzden o n l a r l a b i r akrabalık kurmayı lüzumlu görmüşlerdi ( 1 ) . B u sebeple a r a d a k i münasebetler u z u n süre dostça devam e t t i . F a k a t M e m lûkların b u b e y l i k işlerine müdahaleleri, d u r u m u n değişmesine ve D u l gadır B e y l e r i n i n bazen Memlûkların, b a z a n d a Osmanlı'ların baskısı ile iş basma gelmesine sebep olmuştu. 1479 da Osmanlı'ların y a r d ı m ı üe B e y l i k makamına gelmiş olan Alâü'd-devle, I I . Bâyezid'in kayınpederi ve Y a vuz S u l t a n S e l i m i n büyük babası i d i ( 2 ) . B u n u n l a beraber Dulgadır B e y l e r i n i n en t i p i k l e r i n d e n olan Alâü'd-devle, u z u n süren idaresi sırasında, i k i yüzlü b i r siyaset takifo ederek, çok defa Osmanlıları aldatmış b u l u n u y o r d u . A n c a k o n u n b u d u r u m u Y a v u z ' u n gözünden kaçmış değildi ( 3 ) . Z a m a n geçtikçe Osmanlılardan uzaklaşan b u adam, Y a v u z ' u n , t a h t a çıkı şını da tebrik'etmemişti ( 4 ) . Ayrıca o, b e l k i de d a h a b u t a r i h l e r d e Şâh Dulgadır t o p r a k -
larının Osmanhiar için önemi
n
a
n
^fle 'Î " 1
(1) Dulgadır Bey'i Süli zamanında başlayan Osmanlı - Dulgadır münasebetleri, Celebi Sultan Mehmed'in Dulgadır prenseslerinden biriyle evlenmesinden ve bilhassa Dulgadır beyi Süleyman Bey'in kızının Fatih Sultan Mehmed'e nikâhlanmasmdan. sonra büsbütün iyiye gitti. Bak, Halil Ethem, s. 309. (2) Alâ'üd-devle'nin kızı Ayşe Hatun Bâyezid'in nikâhlısı ve Yavuz. Sultan Se l i m i n annesidir. Bak, Halil Edhem, s. 311. (3) Yavuz Sultan Selim Trabzon'da bulunduğu sıralarda bir gün arkadaşlarını toplamış, onlara türlü meselelerden bahsetmiş, bu arada Alâ'üd-devle için de "Ve ol fitne olusu k i Türk yavısı ( ) .Alâ'üd-devle didikleri habisdir", Osmanlı larla Memlûkların arasını açan odur, bu suretle i k i devletin düşman oluşundan fay dalanmak istemektedir, demişti. Bak, gükrî, vrk. 4 a. (4) Şükrî, vrk. 27 a.
102
YAVUZ
SULTAN
İsmail ile b i r l i k t e Osmanlılar aleyhine h a r e k e t etme yolunda birleşmişti ( 5 ) . B u yüzden i k i teşekkülün büsbütün arası açıldı. B u n u n l a b e r a b e r Çaldıran seferine çıkan Yavuz, gerçek d u r u m u daha i y i anlamak üzre, Çubuk konağından b i r elçi göndererek onu Kızılbaş seferine d a v e t e t t i . Gönderilen m e k t u p d a , Osmanlı'larla Dulkadır'lıların aynı mezhepte o l d u k ları söylendikten sonra " i m d i g e r e k t i r k i b u yolda b i z i m ile ol melâhide-i güm-râh (.\f) definde hem-râh olub i l â - y i k e l i m e t u l l a h i d e n lerden ma'dûd olasız" d e n i l i y o r d u ( 6 ) . O l u m l u cevap alınamıyacağı zaten b i l m e n b u t e k l i f i (7) Alâü'd-devle ihtiyarlığını bahane ederek r e d d e t t i ( 8 ) . F a k a t o, b u n u n l a da y e t i n m e y e r e k , Türk o r d u s u n u n Caldıran'da sa vaşmak üzre İran sınırım geçtiği Biralarda, Dulkadır topraklarına c i v a r olan Osmanlı k ö y ve kasabalarına tecavüz e t t i ( 9 ) . B u n d a n dolayı onun hemen cezalanması g e r e k i r d i . F a k a t o anda b u mümkün olmadığı için y a pılanlara göz y u m u l d u . B u n u n l a beraber Alâü'd-devle'nin, düşmanca dav ranışları daha sonra da kesilmedi, Çaldıran seferinden dönen ve erzak sağlamak üzre Dulkadır topraklarına g i r e n Osmanlı memurlarına i y i m u amele etmediği görüldü (10) ve casusların verdiği b i l g i l e r d e n Şâh İsmail i l e münasebetlerini daha da i l e r i y e götürdüğü anlaşıldı ( 1 1 ) . O n u n b u cüret ve cesârete sadece Şâh İsmail ile aralarında m e y d a n a gelen d o s t l u k t a n değil, b e l k i de Memlûk Sultanı d a h i l o l m a k üzre ücü arasında Osmanlı'lara karşı kurulması düşünülen b i r l i k t e n i l e r i y e g e l i y o r d u . A n c a k ,
(5) "Alau'd-devle-i fitne cûnun kızılbaşlarla ittifakı ve ittihadı istimâ" olun muştu. Bak, Feridun Bey, 1, s. 465. gâh İsmail ile Alâü'd-devle'nin 1502'den beri ara lan iyi değildi. Bunun türlü sebepleri arasında Alâü'd-devle'nin kızı Beglü Hâtû nun, önce Sâh İsmail'e zevce olarak verilmesinin düşünülmüş olması, sonra bun dan vaz geçilmesi de vardır. Bak, Arifi Paşa, s. 539. Ancak biraz sonra bu i k i zatın barıştığı ve Osmanlılara karşı birlikte harekete karar verdikleri anlaşılmaktadır. 1
(6) Sa'düddin, 2, s. 249. (7) Pâdişâh ona "imtihânen bir elçi gönderüb sefer-i mezbûre'dâ'vet" etmişti Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 74. Sa'düddin, 2, s. 249 A r i f i Pasa s. 545. • (8) Hammer, 4, s. 224. 0,90 yaşında idi. Bak, Ârifî Paşa, s. 545. (9) Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 74. Sâhî Tarihî, vrk. 450 b. Alâü'd-devle hudûd-i Osmaniyyeyeye tecavüz ve Maraş ve Antep cihetlerinde ordu-yi hümâyûna zahire satılmasını men' ederek açlıktan insanca ve hayvanatça bir hayli telefat vukuuna sebebiyyet vermekle beraber bazı etbâı da ordunun mühim mat kafilelerine taarruz etmek cür'etinde bulundu." Bak, A r i f i Paşa, s. 546 (10) Âlî, vrk. 243 b. (11) Topkapı Sarayı Arşivi, 5674 (17).
YAVUZ
SELİM
SULTAN
SELİM
103
Y a v u z ' u n t a m zamanında yaptığı müdahale buna imkân bırakmadı. Çünkü o, Çaldıran seferinden A m a s y a ' y a dön düğü v a k i t \l2) Dulgadır P r e n s l e r i n d e n Şehsuvar oğlu A l i B e y ' i hemen K a y s e r i Sancak beyliğine t a ' y i n etmiş ve Dulgadır toprakları işgal edildiği t a k d i r d e kendisine verileceğini imâ etmişti ( 1 3 ) . Pâdişâh tarafından çok se v i l e n ve t a k d i r edilen A l i Bey'e (14) K a y s e r i Sancağı'nın verilmesi mânalı i d i . Çünkü b u şehir Alâü'd-devle'nin sınırları üzerinde b u l u n u y o r d u ( 1 5 ) . Pâdişâh onu b u r a y a t a y i n ederken, Alâü'd-devle'nin oğlu Süleyman B e y ' i n idaresindeki Bozok vilâyetini de işgal etmesini istemişti. A l i Bey, kış o l masına rağmen, Pâdişah'm b u e m r i n i y e r i n e getirmiş ve Süleyman B e y ' i n başını kesip Pâdişah'a yollamıştı ( 1 6 ) . B u halden b ü y ü k b i r m e m n u n l u k duyduğu anlaşılan Y a v u z S u l t a n S e l i m i n , Bozok topraklarını da Alı B e y ' i n idaresine v e r m e s i (17) büsbütün mânalı i d i . Çünkü o, kendisine a i t olmav a n toprakları k e n d i Sancak B e y l e r i n d e n b i r i n e v e r i y o r ve b u t u t u m u ile de b i r t a r a f t a n Dulgadır B e y i n e , öte t a r a f t a n da o n u h i m a y e etmekte olan Memlûk Sultanı'na karşı m e y d a n okumuş o l u y o r d u . Büyük babası Alâü'd-devle'ye karşı beslediği duyguların b u suretle meydana çıktığı sı r a l a r d a Y a v u z , K e m a h üzerine yürümekte i d i . Alâü'd-devle'ye gelince o, Memlûk'lann b i r yalnız başına Osmanlı'lara karşı b i r iş yapamıyacağım müdâhalesi ve bildiği içindir k i d u r u m u , Memlûk Sultanı K a n s u G a v r i ' y e bildirmiş ve Osmanlı'ların takındığı tavırdan şikâyet et Alâü'd-devle'nin düşmanca hare mişti ( 1 8 ) . B u n u n üzerinedir k i Memlûk Sultanı'nm b i r ketleri, elçisi, K e m a h ' a doğru h a r e k e t halinde b u l u n a n Y a v u z ' u n gelmiş ve K a r a c a B e y Çayırına gelindiği gün Pâdişah'a, Karargâhına G a v r i ' n i n b i r m e k t u b u n u sunmuştu ( 1 9 ) . G a v r i b u m e k t u b u n d a , Y a v u z '
Şehsüvâr oğlu Ali Bey'e Kay seri Sancak Bey liğinin verilmesi ve Bozok vilâye tinin işgali.
l a ) 24 kasım 1514. (13) Şükrî, vrk. 25 b. A l i Bey'in babası Sehsuvar Bey Fatih Sultan Mehmed za manında Dulgadır Bey'i idi. Memlûklarla yaptığı bir savaş sonunda yenilen bu zat, esir olarak götürüldüğü Kahire şehrinde Bâbü'z-Züveyîe de asılmak suretiyle öl dürülmüştü. Bak, Dr. S. Tansel, Fatih Sultan Mehmed'in Siyasî ve Askeri Faali yeti Ankara 1953, s. 332. (14) Bilhassa Caldıran'da büyük fedakârlıkları görülen Ah Bey'e, Padişah bü yük bir değer verdiği için, Gedik Ahmed Paşa gibi ünlü bir komutanın kılıcını he diye etmişti: Bak, s. (15) Âlî, vrk, 242 b. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 84. Muneccımbaşı, vrk. 96 a. (16) Sükrî, vrk. 25 b. (17) Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 84. (18) İbn Iyâs, 4, s. 437. (19) Sa'düddin, 2, s. 291. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 85. Bu ısım Hammer'de Karaçayırı olarak geçmektedir. Bak, Hammer, 4, s. 147.
...İL.
104
YAVUZ
S U L T A N SELİM
u n h a r e k e t l e r i n i âdeta tenkîd ediyor ve b i r takım yersiz isteklerde b u l u nuyordu
( 2 0 ) . B u hoşa g i t m e y e n baş vurmanın t e s i r l e r i henüz s i l i n m e
mişti k i , K e m a h kuşatmasında b u l u n a n Osmanlı o r d u s u n u n zahire kolları Alâü'd-devle tarafından tecavüze uğradı ( 2 1 ) . B u h a l ise, Osmanlılar t a rafında sayısız hayvanların y e m s i z l i k t e n ölümüne ve o r d u n u n savaş g ü cünün hissedilir derecede sarsılmasına
( 2 2 ) , f a k a t aynı zamanda Pâdi-
ş a h ' m sabrının tükenmesine sebep oldu ( 2 3 ) . O n u n için y e n i b i r I r a n seDuigachr toprak-
f e r i t a s a r l a m a k t a olan ve K e m a h alındıktan sonra Sivas'a
« İS™ t a r a f a i t e r e k , Dulgadır B e y liğini o r t a d a n kaldırmaya k a r a r v e r d i . Böyle yapıldığı t a k d i r d e , öteden b e r i Osmanlılarla Memlûklar arasındaki münasebetlerin i y i veya kötü oluşunda t e s i r i büyük olan ve daha çok Memlûklara müte m a y i l b u l u n a n b i r düşmanın, Osmanlıların doğu v e y a güneye yapacakları b i r savaş esnasında, .meydana getireceği t e h l i k e o r t a d a n k a l k a c a k ve A n a d o l u ' n u n b u bölgesindeki Türk u n s u r u esas kütleye katılarak, Osmanlılar tarafından sağlanmaya çalışılan m i l l i birliğin tamamlanması y o l u n d a k i adımlardan b i r i s i daha atılmış olacaktı. B u n u n şimdiye k a d a r yapılmamış oluşu, b e l k i de doğuda Safevîlerin ve güneyde de Memlûkların b u l u n m a sından i l e r i y e gelmişti. H a l b u k i şu anda Safevîler artık b i r t e h l i k e teşkil edecek d u r u m d a n uzak i d i l e r . Memlûkların Dulgadır meselesine f i ' l e n k a tılmaları ise b i r zaman işi i d i . B u n u n l a beraber onları h e r z a m a n hesaba k a t m a k g e r e k i y o r d u . F a k a t b u h a l Pâdişah'ı, plânında b i r değişikliğe g ö türmedi. Çünkü o andaki Osmanlı k u v v e t l e r i , yeni b i r o r d u ile'karşılaşa bilecek d u r u m d a ve güçte i d i l e r . O n u n için Sivas'ta topladığı b i r h a r b meclisinde Pâdişâh, " A n l a r b i r tâife-i bî-hiref ve smâat ve b i r cemâat-i foî-akl ü b i d â - a t " dediği Dulgadır üzerine (24) R u m e l i B e y l e r b e y i S i -
karâr veHnyor n
g
d
e
n
P
â
d
i
a
h
l
r
a
n
b
i
r
(20) Bak, s. 111. (21) Sa'düddin, 2, s. 294. Müneccimbaşı, vrk. 96 b. (22) H. Jansky, s. 181. (23) Yavuz Selim bu tecavüzü duyduğu vakit "ol bedbaht şakî-i günehkânn hıyaneti dahi şimdi mi oldu, eski kabahatleri hod çoktur. Amma eyyâm-i saltanatı mızdan olan cerâyimin biri ibtidâ-i cülûsda selâtîn-i ekalimden tehniye içün âdemler geldi ve bu şakiden kimse gelmedi. Ve saniyen gazâya dâvet olundu, kendüsi değil barı birkaç âdem göndereydi özrün kabul ederdik. Andan dahi geçtük yerinde ede biyle otursa ne söz idi. Velâkin asâkir-i müslimîn ve zuzât-i muvahhidînin yolun kesüb nüzüllerini yağma ittürdüğünden eşed kabahat ola mı? Mısır sultanının ka fadar ittürdüğünden eşed ve Acem şahın hevâdâr dutup bize karşu duran düşmeni terk idüp kızılbaş çengin şimdi nideriz?" demişti. Bak, Şükrî, vrk. 27 a. (24) Keşfi, vrk. 60 a.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
105
Rumeli Beylerbe- nân Paşa ile (25) Şehsuvaroğlu A l i B e y ' i göndermeye i Sinân Paşa'mn k : a r v e r d i ( 2 6 ) . Sinan Paşa'mn idaresindeki k u v v e t l e r e , Dulkachr toppraikları çok. i y i tanıyan Şehsuvaroğlu kılavuzluk ediraklarma girişi kuvvetlerinin Elbistan'a a r
y
fou
to
t
v e savaş.
^
a
r
a
f
t
a
n
s
i
n
a
n
P
a
s
a
I
J
, „ . , . . - . .
geldiğini d u y a n doksanlık Alaü'd-devle, sıkıntıya duştugu v a k i t , her zaman yaptığı g i b i b u defa da çok sarp olan T u r n a dağına çe k i l d i . A i l e s i n i ve h a z i n e l e r i n i de b u r a y a nakleden (27) Alâü'd-devle'de Osmanlı k u v v e t l e r i n i d u r d u r a c a k , hattâ yenecekmiş g i b i b i r davranış v a r dı. Çünkü b i r t a r a f t a n k e n d i yanında toplanmış olan önemli k u v v e t e g ü v e n i y o r ( 2 8 ) , b i r t a r a f t a n da b e l k i Memlûk sultanının, b e l k i de Şâh i s m a i l ' i n yardımda bulunacağına inanıyordu. F a k a t y i n e de T u r n a dağımn etek lerinde ve geçit yerlerinde t e r t i b a t almıştı ( 2 9 ) . Gerçi kendisine memleke t i n gün görmüşleri b u t u t u m u n m a h z u r l u olduğunu a n l a t m a y a çalıştılar, f a k a t o " B e n i m Osmanlılardan ne b a k i m v a r ? " (30) d i y e r e k k i m s e y i d i n lememiş ve savaşmayı t e r c i h etmişti ( 3 1 ) . O sebeple 12 h a z i r a n 1515 de savaş başladı. Osmanlı tarihçilerinin dediğine göre, Şehsuvar oğlu A l i B e y ' i n çağrısına u y a n Dulkadır atlılarından b i r kısmı, Alâü'd-devle'yi t e r k e t t i l e r ( 3 2 ) . B u yüzden k u v v e t l e r i azalan Alâü'd-devle, yaptığı savaşı k a y (25) Sinan Paşa, Çaldıran'da şehit düşen Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa'mn yerine tayin olunmuştu. Bak, İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 260. (26) Sinan Paşa'mn yanında 10000 süvari ve bir mikdar yeniçeri vardı. Bak, Sa'düddin, 2, s. 294. Bu kuvvetler 10000 süvari ve 3000 yeniçeriden ibaretti. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s.. 86.. Sinan Paşa, 15000 kişilik kuvvetle Dulgadır topraklarına girdi. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 96 b. Sinan Paşa'mn yanında 10000 yeniçeri vardı. Bak, Hammer, 4, s. 147. Sinan Paşa'mn kuvvetleri 40000 kişi den ibaretti. Bak, İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 260. (27) Âlî, vrk. 244 a. (28) Onun etrafında "25000 Türkman atlusı" toplanmıştı. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 96 b. Onun yanındaki kuvvetler 30000 kişi idi. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 86. (29) Sa'düddin, 2, s. 295. (30) A r i f i Paşa, s. 550. (31) Âlî, vrk. 244 a. (32) Şehsuvar oğlu A l i Bey cenk alanına herkesten önce atılarak karşıdaki Dulkadır kuvvetlerine haykırdı: "Kani benim pederim Şehsuvar devletinde nân ü ni'metten behre-mend ve nice in'âmı ve ihsanı ile ser-bülend olanlar, h u k u k - i n i meti riâyet idüb mihr ü mahabbetden dem uran ahbab. Ol k i kavlinde sadıktır ve bu hinde bana ve pederime yâr ve muvâfıktır, sancağım dibine cem' olsun k i cân ü baş ile emin olmaya sâhib - kırân-i cihân Sultan Selim Han'dan rica ideyim diyu nida idince fi-l-hâl Alâü'd-devle-i bî-devletin askeri i k i fırka olub bir bölüğü ayrılub zîr-i alem-i Pâdişah'ı penâh ittiler". Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 86.
YAVUZ
166
YAVUZ
S U L T A N SELİM
betmekle kalmamış, savaş meydanında canını da vermişti (3B). Eğer v a k ' a — nüvislerin verdiği b i l g i l e r doğru ise Alâü'd-devle k e n d i k u v v e t l e r i t a r a fından t e r k e d i l m e k s u r e t i y l e i h a n e t e uğramıştı. Diğer t a r a f t a n onu şimdi ye kadar Osmanlılara karşı h i m a y e eden ve b e l k i de böyle b i r savaşa sevkeden Memlûk devleti de harekete geçmemişti. Şu halde Alâü'd-devle, bü yük k o r u y u c u s u n u n da i h a n e t i n e uğramış o l u y o r d u . B u n u n l a beraber v a t a n müdafaasında, yanındaki k u v v e t l e r l e b i r l i k t e büyük fedakârlıklar gösterdi. Onun, b o y u n eğmeyerek Sinân Paşa k u v v e t l e r i n i müşkül d u r u m a sokacağını, Memlûk s u l t a m ve b e l k i de Şâh i s m a i l tarafından kendisine m u t l a k a yardım edileceğini düşünmüş olan Y a v u z S u l t a n Se l i m , m a i y e t i n d e k i büyük k u v v e t l e r l e b u sıralarda Göksun'a gelmiş b u l u n u y o r d u ( 3 4 ) . F a k a t düşünülenlerin hiç b i r i s i olmadı ve ölümüne " m e r g - i •hâyin" ( j > ıl^ ) d e y i m i t a r i h düşürülmüş olan (35) Alâ'ü-devle'nin başı Göksun'da Y a v u z ' a s u n u l d u ( 3 6 ) . Dulkadır prenslerinden ç o ğunun öldürüldüğü, b i r kısmının da esir edildiği (37) b u savaştan sonra
SULTAN
SELİM
Savaşta sonra Dulkadır şehirlerinin anahtarları Pâdişah'a t e s l i m olunDulkaAr topY a v u z S u l t a n S e l i m adına h u t b e okunan b u şehırraklan. i Şehsuvar oğlu A l i Bey'e bırakılmıştı ( 3 8 ) . P o l i t i k ve iktisadî yönden büyük değeri olan Dulgadır topraklarının k o layca elde edilmesinden herhalde büyük b i r m e m n u n i y e t d u y a n Padişah m
l
u
e
ş
r
v
m
e
i
d
a
r
e
s
(39) R u m e l i B e y l e r b e y i Sinân Paşa'yı v e z i r l i k payesine yükseltirken (40) ', a s k e r l e r i n i de unutmamış ve o n l a r a " b i n e r akçe i h s a n " etmişti. (41) ! (38) Âlî vrk. 244 a. Sa'düddin, 2, s. 297. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 87. Şehsuvar oğlu A l i Bey 1521 de "Ferhat Paşa'mn iftira ve ilkaâtiyle Kanuni Sultan Süleyman tarafında üç oğlu ile birlikte öldürüldü. Bak, Halil Edhem, s. 311, (39) Alâü'd-devle'nin hazinesinden ve Dulgadır topraklarının işgalinden dolayı ele geçen ganâim, Çaldırandakinden fazla idi. Bak, Ârifî Paşa, s. Sol. (40) Âlî, vrk. 244 a. (41) Müneccimbaşı, vrk. 96 b. Sa'düddin, 2. s. 297.
(33) Osmanlı kuvvetleri, Dulgadır kuvvetlerinin "Pâyin sürerken Kuh-istan da tarîk üç canibe gider yere geldiler ve tarîkin her biri bir canibe ayrılub gitmekle meğer ol râh-i selâsenin biri o mekkâr-i sitemkâr Alâü'd-devle didikleri nâ-bekârm kendü bi-z-zât Türkman askeriyle gittüği yol imiş ve biri dahi oğlu ile mâl ü menâli ve sâlisen diğer oğlu ile ehl-ü iyâli azimet eyledüği râh imiş. Beru cânibden Şehsuvar oğlu A l i Bey gittüği yol meğer Alâü'd-devle'nin gürîzân olduğu râh-i nusretpenâh olmakla sâbık-uz-zikr A l i Bey askeriyle Kûh - istân'a yayılub giderken Alâü' d-devle Bey'in ceyşine rastgelindi. Ve derhal rezm ü cenge aheng olunub i k i ceyş-i girân aksâ-i beyâbân ve Kûh-istân'da âlî ceng i t t i . Mâ-vaka'ı A l i Bey Sinan Paşa rikâbma arz itmek, ehemm olmakla, vâki'i hâli alâ-esra'-il-hâl gubâr-i pâ-yi ferhunde fâle arz olundukta Sinan Paşa, derbendi dolaşub leşker ile derbendin ağzm aldı. Pâdişah-i cihan sultan Selim Han dahi aduvv-i stanla girüb (?) acele ile şitabân olub anlar dahi derbend ağzına yetişüb devlet-ü ikbâl ile derbendin dehenesinde leşker ile nüzûl ve iclâl idüb öte cânibden Şehsuvar oğlu A l i Bey ceng içinde Alâü'd-devle kaltabanın başın" kesti. Bak, Zaîm Mir Mehmed Kâtib, vrk. 263 b. (34) Pâdişah'ın Turna dağı savaşma katıldığı da söylenmektedir. Bak, Zaim Mir Mehmed Katib, vrk. 263 b. (35) Keşfi, vrk. 62 a.
'
(36) Pâdişâh, Hasan Bey adındaki bir zatla ve bir feth-nâme ile birlikte bu başı Memlûk sultanına gönderdi. Bak, Ârîfi Paşa, s. 550. (37) Bu savaşta Alâü'd-devle'nin "evlâd ü ensâbmdan" kimse kurtulmamıştı. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 87. Savaşta onun 4 oğlu öldürülmüş tü. Bak, Ârîfi Paşa, s. 550. Alâü'd-devle'nin kardeşi Abdürrezak Bey, çocuklariyle birlikte esir edilmişse de daha sonra o Memlûklara sığınmaya muvaffak olmuştu. Bak, s. 113.
107
YAVUZ
Y A V U Z S U L T A N SELlM'ÎN GÜNEY
SÎYÂSETÎ
II A — Osmanlı - Memlûk münâsebetleri: Yavuz'un tahta S u l t a n İkinci Bâyezid zamanında yapılan Osmanlı çıktığı sıralarda Memlûk savaşları, i k i t a r a f için de kesin b i r sonuç v e r Osmanh Mem- j ^ ^ ^ jr kat y hükümdar zamanında b u i k i devlet "berieri k i r daha çarpışmamış, hattâ k e n d i l e r i için müşterek t e h like saydıkları Safevî Devletine karşı birlikte hareketi bile düşünmüşlerdi ( 1 ) . i h t i m a l k i b u h a l i d i k k a t e alan Şâh i s m a i l , i k i yıl önce i r a n ' a gelmiş ve 1512 haziranında K a h i r e ' y e dönmüş olan E m î r T e m i r ( T i m u r ) adındaki zâtın i d a r e s i n d e k i Memlûk elçisini çok soğuk karşı lamış ve ona b i r i k r a m d a bulunmamıştı ( 2 ) . B u n d a n başka Şâh i s m a i l ' i n , Memlûklara t a b i ' h a l k arasında şiiliği y a y m a ğ a çalıştığı görülmüş ve hıristiyanlarla birleşip Memlûk topraklarına yürümeyi tasarladığı da duyulmuştu ( 3 ) . B u n u n l a beraber 1512 haziranında K a h i r e ' d e , diğer el çilerle b i r l i k t e I r a n elçileri de vardı. Memlûk Sultanı gerçi b u n l a r a h i l ' a t geydirmiş, f a k a t h e r h a n g i b i r va'dda bulunmamıştı, i ş t e i k i tarafın b i r b i r l e r i n e karşı b u şekilde davrandıkları, b u n a karşılık Osmanlı - Memlûk münasebetlerinin gittikçe dostâne b i r şekil aldığı sıralarda i k i n c i Bâyez i d ' i n t a h t t a n indirildiği ve biraz sonra öldüğü h a b e r i K a h i r e ' d e d u y u l d u . Y e n i hükümdarın nasıl b i r p o l i t i k a t a k i p edeceği ve ne t a r a f a yöneleceği b i l i n m e m e k l e beraber Memlûk sultanının onunla da i y i münasebetler k u r m a k istediği ve cülusu t e b r i k bahanesiyle Y a v u z S u l t a n Selim'e b i r elçi yolladığı b i l i n m e k t e d i r . B o l hediyeler getirmiş olan ve Emîr A k b a y adını taşıyan b u elçi ( 4 ) , Y a v u z S u l t a n S e l i m i n , kardeşlerini ve kardeş çocuk larını o r t a d a n kaldırmasına k a d a r E d i r n e ' d e beklemek m e c b u r i y e t i n d e kaldı ise de Pâdişah'm E d i r n e ' y e dönmesinden sonra h u z u r a k a b u l olundu ve çok i l t i f a t gördü ( 5 ) . i h t i m a l k i b u davranışı d i k k a t e alan Memlûk a
(1) (2) (3) (4) (5)
S. Tansel, s. 116. İbn İyas, 4, s. 265. Aynı eser, s. 191. Aynı eser, s. 303. Sa'düddin, 2, s. 238.
a
n ı
SULTAN
SELİM
109
Sultam Kansuh Gavri, 919 da (1513-1514) Yavuz Sultan Se l i m ' e İran Şâh'ına karşı tedafüi b i r andlaşma imzalanmasını t e k Osmanh - Mem- l i f e t t i ( 6 ) , Pâdişâh da buna u y g u n b i r cevap v e r d i ( 7 ) . îûk çatışmasının A n c a k i k i tarafın d a hareketlerinde samimî oldukları şüpsebepien. h.eli i d i . Çünkü kökleri daha önceki yıllarda b u l u n a n b i r takım sebeplerden başka (8) Y a v u z S u l t a n Selim'in t a h t a çıkışından son r a m e y d a n a gelen olaylar, i k i d e v l e t i n anlaşmasına hiç de müsait görün müyordu. Ayrıca, Ön A s y a d a İslâm d i n i n i n maddî ve manevî m e r k e z l e r i halinde b u l u n a n İran ve Mısır'ın, Osmanlı'ların askerî üstünlüğü karşı sında liderliği onlara bırakmak d u r u m u n a girmiş olmaları (9) b u d e v l e t l e r i düşündürmekte i d i . Yalnız yaklaşan t e h l i k e n i n büyüklük derecesi i k i devlet için aynı görünmüyordu. Çünkü Osmanlı üstünlüğünden İran'ın sadece dış m e m l e k e t l e r i y a n i Mezopotamya ve doğu A n a d o l u ile b u n l a r a civar olan toprakları zarar görebilir, çok u z a k t a b u l u n a n doğu toprakları ise güven altında k a l a b i l i r d i . • H a l b u k i b i r Akdeniz m e m l e k e t i olan, aynı zamanda Suriye'de ve T o r o s l a r m güney kısımlarında hâkimiyyet kurmuş b u l u n a n Memlûk sultanlığı için d u r u m böyle değildi. Önce Coğrafî bakım dan Osmanlı topraklarının içinde bulunması t a b i i görülen ve çok v e r i m l i e r a z i y i i h t i v a eden T o r o s l a r m güney bölgesi, halkı i t i b a r i y l e Memlûklara yabancı i d i . ö t e t a r a f t a n , b u t a r i h l e r d e büyük b i r k u d r e t o l a r a k m e y d a n a çıkmış olan Osmanlı d e v l e t i n i n b u v e r i m l i t o p r a k l a r a ve hattâ daha i l e r i lere göz diktiği öteden b e r i b i l i n e n b i r gerçek olduğuna, esasen doğu A k deniz havzası i k i d e v l e t için y e t e r b i r saha olmadığına (10) ve n i h a y e t b u havza elde edilmedikçe Osmanlı'ların A s y a ' d a k i hâkimiyyeti hiçbir zaman kesin olarak kurulamıyacağma göre (11) i k i d e v l e t i n vuruşması m u k a d d e r g i b i görünüyordu. Onun için i k i s i de l i d e r l i k iddiasında b u l u n a n ve b u n u
(6) Bu andlaşmada "Eğer Sûfî Mısır'a teveccüh ederse Osmanlı askeri Akşehir veya Kayseriye'de Mısır askerine ve eğer Osmanlu ülkesine hücum edecek olursa Mısır askeri Selim'in istediği mahalde Selim'in askerine iltihak edecektir" denilmek te idi. Bak, Halil Edhem, Mısır fethi mukaddimatına aid mühim bir vesika, Osman lı Tarihi Encümeni Mecmuası, 19-96, s. 35. (7) Memlûk Sultanı'na verilen cevapta " B u teklifiniz memâlikimizin bir, arzu larımızın mutabık, aramızın mütevâfık ve kalblerimizin multesık, lisânımızın müt tefik olduğuna ve beynimizde uhuvvetin sâbit bulunduğuna delâlet ider" deniliyor du. Bak, Halil Edhem Mısır Fethi mukaddematma aid mühim bir vesika, Osmanlı Tarihi Encümeni Mecmuası, 19 - 96, s. 35. (8) S. Tansel, s. 93 - 98. (9) H. Jansky, s. 177. (10) Aynı eser, s. 178. (11) Zinkeisen, 2. s. 572.
YAVUZ
110
S U L T A N SELİM
sağlıyacak k u d r e t i kendilerinde gören b u devletlerin vuruşmalarımı, aşa ğıda sıralıyacağımız sebepler ve olaylar sadece t a ' c l l e t t i . 1) Şehzade A h m e d ' i n oğullarından Süleyman ve Alâüddin, Yavuz S u l t a n Selim'den kaçarak Memlûklara sığındıkları v a k i t b u n l a r a çok y a kınlık gösterilmiş, hattâ 1513 yılı nisan ve mayıs aylarında tâûn'dan ölen b u i k i Şehzade'nin cenazesinde S u l t a n G a v r i bizzat bulunmuştu ( 1 2 ) . Gerçi, her i k i Şehzade'nin, a r k a a r k a y a ölmesi, Memlûkların Osmanlı'lara karşı güttükleri siyaset bakımından, telâfisi mümkün olmayan b i r e r k a yıptı. F a k a t olaylar, Memlûklar için yeniden fırsatlar hazırladı ve b u a r a da k e n d i l e r i n e âlet olabilecek başka b i r Osmanlı Şehzade'sini onların kuca ğına attı. Çünkü, Şehzade A h m e d ' i n ölümünden s o n r a oğlu Kasım, lalası tarafından Haleb'e kaçırılmıştı. Henüz o n üç yaşında b u l u n a n b u Şehzad e ' y i G a v r i , gizlice K a h i r e ' y e getirtmiş ve b u n u zamanı geldiği v a k i t , Y a v u z Sultan Selim'e karşı kullanmayı düşünmüştü ( 1 3 ) . 2) Osmanlı - Memlûk münasebetlerinin günden güne bozulmasının sebeplerinden b i r i s i , Dulkadıroğlu Alâü'd-devle B e y ' i n t a k i p ettiği siyaset i d i . Çaldıran seferine katılması için yapılan t e k l i f i reddeden b u zât (14) o a n için m e m l e k e t i n i n çıkarını Memlûklarla iranlı'ların kendisiyle dost olmasında b u l u y o r d u . B u sebepten dolayı, Memlûk Sultanının d i r e k t i f i y le, Osmanlı ordusuna, ihtiyacı olan yiyecek ve içecek hususunda kolaylık l a r gösterilmemesini, o n l a r l a alış veriş edilmemesini k e n d i tebaasına e m retmiş ve b u e m r i n uygulanması için lâzım olan t e d b i r l e r i de aldırmıştı ( 1 5 ) . B u h a l i , Memlûk Sultanının hâtırasına hürmet edildiği için cezalan(12) Ibn lyas, 4, s. 303, 306. î. H. Uzunçarşılı, Memlûk sultanları yanma iltica etmiş olan Osmanlı hanedanına mensup şehzadeler, Belleten, c. 17, sayı 68, s. 531, 532. (13) Merc-i Dâbık savaşından biraz önce Osmanlı Şehzadesi olarak ilân edilen Kasım Bey'e Memlûk Sultam Gavri, "Kırmızı ipekten yapılmış saltanat sancağı" verdi. Mercidâbık savaşından sonra da her yerde amcasına karşı duran ve bilhassa Tumanbay ile iş birliği yapan bu Şehzade, Mısır'ın istilâsmdan,bir süre sonra yaka lanabilmiş ve kesilen başı, İstanbul'a dönmek üzre Şam'a gelmiş olan Yavuz Sultan Selim'e sunulmuştu. Bak, İ. H. Uzunçarşılı, Memlûk sultanlarının yanma iltica etmiş olan Osmanlı hanedanına mensup şehzadeler. Belleten, c. 17, sayı 68 s. 531, 532. 5 temmuz 1516 da Şehzade Korkud'un oğlu Şam'a geldi, nâibler ve kadılar kendisini karşıladı. Bu Şehzade çok genç idi, yanında annesi de vardı. Vaktiyle am cası Selim Han'dan kaçarak İran'a gitmiş, Çaldıran mağlûbiyeti üzerine de Memlûk sultanına sığınmıştı. Bak, Richard Hartmane, s. 135. (14) Bak, s. 102. (15) Süheylî, vrk. 7 b. Abdullah bin Ridvan, vrk. 146 a, Ayrıca bak, s.
YAVUZ
SULTAN
SELİM
111
dırnıadıklarını b i l d i r e n Osmanlılara S u l t a n G a v r i , Alâü'd-devle'nin h a r e k e t l e r i y l e b i r i l g i s i bulunmadığını ( 1 6 ) , onun Çaldıran seferine katılma masının doğru olmadığını, f a k a t b u zâtın k e n d i s i n i de dinlemediği için cezalandırılacağını b i l d i r i y o r , b i r y a n d a n da, yaptığı işten dolayı Alâü'ddevle'yi t e b r i k ederek kendisine hü'atlar gönderiyordu ( 1 7 ) . Öte t a r a f t a n , Çaldıran seferinden sonra K a y s e r i Sancak Beyliğine t a y i n edilen Şehsüvâr oğlu A l i B e y ' i n , Bozok vilâyetini işgal ederek burayı idare e t m e k t e olan Alâü'd-devle'nin oğlu Süleyman B e y ' i öldürmesi ( 1 8 ) , 15 şubat 1515 de K a h i r e ' y e gelen b i r Osmanlı elçisinin getirdiği m e k t u p ile, b e l k i de kasden G a v r i ' y e bildirilmişti ( 1 9 ) . A y r ı c a b u m e k t u p t a , Y a v u z S u l t a n Se l i m i n k e n d i s i n i daha üstün tuttuğu ve Memlûk Sultanını küçültmüş o l duğu şâyiası o r t a y a çıktı ( 2 0 ) . G a v r i , Dulkadır Beyliği üzerindeki nüfûzunun zedelenmesine v e esâsen Osmanlılar aleyhine kışkırttığı Alâü'd-dev l e ' n i n daha ziyade ezilmesine imkân vermemiş o l m a k için Y a v u z S u l t a n Selim'e acele b i r m e k t u p gönderdi. K a r a c a Bey Çayırı'na (21) geldiği sı r a l a r d a Pâdişah'a sunulan b u m e k t u b u n d a G a v r i , Alâü'd-devle'nin k e n d i bendesi olduğunu, ondan önce Dulkadır B e y ' i o l a n Şehsüvâr'm, i s y a n et tiği için, Memlûk Sultanı Kayıtbay tarafından Bâbü'z-Züveyle'de asıldı ğını, o zaman A n a d o l u ' y a kaçmış olan oğlu A l i ' n i n şimdi K a y s e r i ve B o zok vilâyetine t a y i n edildiğini duyduğunu, babası g i b i b u zatın da i k i dev let arasında fesat çıkaracağını i f a d e e t t i k t e n sonra A l i Bey'e başka t a r a f l a r d a sancak v e r i l m e s i n i ( 2 2 ) , ayrıca Memlûk sultanının adının " D u l k a dır vilâyetinde üslûb-i sâbık üzre y a hutbede mezkûr v e y a sikkede mastûr olmasını" i s t i y o r d u ( 2 3 ) . Memlûk sultanının b u müdahelesi, Alâü'ddevle'yi himâye e t m e k t e n çok daha i l e r i y e g i d e n b i r h a l d i . B u n a f e n a h a l de sinirlenen Y a v u z S u l t a n Selim, Memlûk elçisine: E ğ e r K a n s u G a v r i
(16) H. Jansky, s. 181. (17) Süheylî, vrk. 8 a. Şükrî, vrk. 27 b. Alâü'd-devle Osmanlılar tarafından şi kâyet edildiği vakit Gavri, onun kendisine karşı da serkeşçe hareketlerde bulun makta olduğunu bildirdi ve "Eğer muktedir iseniz hakkından geliniz yolunda ve güya makam-ı i'tizarda âdâb-ı mülûk'e yakışmaz bir cevab - nâme gönderdiği gibi Alâü'd-devle'ye dahî mahremâne ve münâfikane bir mektup yazarak meslek-i müstemendinde tavsiye sebat etmiş ve bu babda Şâh İsmail'e de mâ'lûmat vermiş idi". Bak, Ârifî Paşa, s. 546. (18) Bak, s. 103. (19) İbn İyas, 4, s. 435. (20) Aynı eser, s. 435. (21) Sa'düddin, 2, s. 291. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 85. Ham¬ mer, buraya Karaca Çayırı demektedir. Bak, Hammer, 2, s. 147. Ayrıca Bak, s. 97. (22) Şükrî, vrk. 26 b. (23) Sa'düddin, 2, s. 291.
112
YAVUZ
SULTAN
SELİM
" m e r d ise Mısır'da hutbe ve sikkesin müstemir itsün" demek suretiyle (24) hiç de iyiye y o r u m l a n a m a y a c a k b i r cevap vermişti ( 2 5 ) . işte b u olaylardan sonra K a h i r e ' d e her gün b i r şayia çıkmaya, Pâdişah'm hazır lıklarının Mısır için olduğu ve birçok Türk a s k e r i n i n b u husus için g e m i lere, b i n d i r i l diği söylenmeğe başlandı. Y i n e b u sıralarda i d i k i Alâü'd-devle, Şehsuvar oğlu A l i Bey ile k e n d i k u v v e t l e r i arasında çatışmaların başladığı nı Memlûklara bildirmiş ( 2 6 ) , b i r a z sonra d a o n u n öldürüldüğü duyulmuş t u . B u son haberin gerçek delili 6 ağustos 1515 de Memlûk sultanının h u zuruna g e t i r i l d i . B u , Dulkadır B e y ' i Alâü'd-devle'nin kesilmiş başı i d i ( 2 7 ) . B u başla b i r l i k t e gönderdiği m e k t u b u n d a S u l t a n Selim, " V e l i y y - i n i ' m e t i emrinden udûl eden mahzûlün âkibeti b u d u r " diyor (28) ve b u suretle de Memlûkleri t e h d i t ediyordu ( 2 9 ) . B u n u n neler ifade edebile ceğini anlamakta herhalde güçlük çekmeyen G a v r i ' n i n " k a l b i n e kendü mülki zevalinin havfı" düşmüş ( 3 0 ) , b u k o r k u n u n ve teesürün verdiği p s i k o l o j i k b i r h a l içinde Osmanlı elçilerine o, B u baş, kendilerine g a l i b ge linen kâfir hükümdarların başı mıdır k i Önüme k o y u y o r s u n u z , d i y e r e k şi kâyette bulunmuştu ( 3 1 ) . Çünkü o, Dulkadır topraklarının Memlûk s u l tanlığı için ne kadar büyük b i r değer taşıdığını ve kuzeyden gelecek Os manlı tehlikesine karşı b u beyliğin, kendi devleti için ne derece b i r g a r a n t i sağladığını çok i y i b i l m e k t e i d i . B u beyliğin kaybedilmesiyle bundan sonra Maraş taraflarından artık Osmanlıları iz'aç etmek imkânı k a l m a dığı g i b i , aynı beyliğin ortadan kalkmasıyle Osmanlılar, Suriye kapıları na dayanmış oluyorlardı ( 3 2 ) . B u n u n l a beraber G a v r i , daha önce Alâü'ddevle hakkında Osmanlılara söylediklerini hatırladığı için (33) şikâyet(24) Sa'düddin, 2. s. 291. (25) "Kansu ger merd ise Mısr'm beklesün Bir zaman dîvâne gönlün dinlesün O siyâsetgâhı kim yâd etmiş ol Şehsuvar'a ad bünyâd itmiş ol Hoz Züveyle Babına küsün nazar Çün siyâsetgâh imiş kılsun hazer Bu cevab üzre resûl-i kâmyâb Döndü Gavri'ye perişan ü harab" Bak, Şükrî, vrk. 26 b. (26) İbn İyas, 4, s. 436. (27) Aynı eser, s. 462. (28) Şükrî, vrk. 28 a. Âlî bu hususta "cemîan mâ-beynimizde olan nifak ve i d lâl hep bunun başı altında i d i " demektedir. Bak, Âlî, vrk. 244 a. (29) Sa'düddin, 2, s. 297. (30) Süheylî, vrk. 9 b. (31) İbn İyas, 4, s. 462. (32) H. Jansky, s. 182. (33) Bak, s. 111.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
113
l e r i n i daha i l e r i y e götürememiş v e b u kesik başı m e m n u n i y e t l e k a b u l eder görünmüştü ( 3 4 ) . Öte t a r a f t a n , T u r n a dağı savaşından kaçabilen v e D u l kadır hanedanına mensub olanlardan b i r kısmı Şâh i s m a i l ' e , b i r kısmı Memlûk sultanına, Osmanlılar tarafından esir ahnan. Abdürrezzak B e y de daha sonra y i n e Memlûk sultanına sığınmıştı; h e r i k i t a r a f a kaçanlar çok i y i karşılanmışlardı ( 3 5 ) . 3) D a h a önce de söylendiği g i b i ne K a n s u G a v r i ' n i n Y a v u z S u l t a n Selim'e karşı göstermeğe çalıştığı yakınlık, ne de Y a v u z S e l i m ' i n ona k a r şı duyduğu hislerde b i r s a m i m i y e t vardı ( 3 6 ) . Çünkü G a v r i , iranlılarla b i r ittifakı o l m a m a k l a beraber, Çaldıran'a d o ğ r u y o l a çıkmış olan Y a v u z S u l t a n Selim'e b i r elçi göndererek onlar lehinde t a s a v s u t t e k l i f i n d e b u lunmuş ( 3 7 ) , f a k a t y i n e b u sıralarda Şâh i s m a i l ' e de b e n g e r e k l i l e r e ve bilhassa Alâü'd-devle'ye lüzumlu e m i r l e r i v e r d i m , Osmanlı k u v v e t l e r i o r a l a r d a n geçerken onlara z a h i r e ve erzak v e r m e y e c e k l e r d i r d i y e m e k t u p göndermiş ( 3 8 ) , b i r t a r a f t a n da k e n d i k u v v e t l e r i Osmanlıların erzak taşı y a n deve kollarını vurmuştu ( 3 9 ) . B u n u n l a beraber Çaldıran savaşından önce iranlılarla Memlûkların d o s t l u k münasebetleri pek gelişmiş görün m e m e k t e d i r . Eğer böyle b i r h a l gerçekleşebilseydi, b u savaş esnasında b i r Memlûk o r d u s u n u n Osmanlı k u w e t l e r i n i a r k a d a n vurması ve onları güç d u r u m a düşürmesi mümkündü. H a l b u k i Memlûkler b u savaşta I r a n b l a r a yardım e t m e d i k l e r i g i b i Y a v u z ' u n , İranlılar aleyhine yaptığı i t t i f a k t e k l i f i n i de reddederek (40) tarafsız kalmayı lüzumlu saymışlar ve sadece (34) H . Jansky, s. 182. (35) Abdürrezzak'a Osmanlılarla çarpışmalı üzere Kahire'den hareket et tiği sıralarda Kansu Gavri, asker toplaması için 10000 dinar vermişti. İşte bu para ile teşkilâtlandırılmış olan bazı Türkmenler, Dulgadırhlardan Şâh Budak Bey'in oğlu Aslan'ın idaresinde Mercidâbık savaşma katıldılar. Bak, A r i f i Paşa, s. 635. (36) Yavuz Sultan Selim, önce Şâh İsmaili vurmak için Memlûklara karşı sa bırlı hareket, etmiş olsa gerektir. B u hususu bir şairimiz aşağıdaki beyti ile dile getirmektedir: "Ey gasıb-ı diyâr-ı arab bekle vaktimi Evvel cezâ-yi saltanatı-ı sürh - ser gelür" Yahya (37) Bak, s.
KEMAL
(38) Abdullah Bin Rıdvan, vrk. 146 a. (39) Gavri, "mezheb-i rafz u ilhâdâ mâyil olmağın İsmail ile ittihad üzredir. Ona muavenet maksadıyle" yolları kesmiştir. Bak, 4976 numaralı Mecmuatü'rresâil, vrk. 90 b. (40) İ. H . Uzunçarşıh, 2, s. 267. 8
YAVUZ
114
S U L T A N SELİM
Haleb taraflarında b i r ıruidar k u v v e t bulundurmayı y e t e r görmüşlerdi (41) B u şekilde lıareket etmek, Memlûkların m e n f a a t i n e daha u y o-un «-eliyordu. Günkü iranlılar da onlar için Osmanlılar kadar ve b e l k i de daha fazla t e h l i k e l i y d i ' İhtiraal Memlûklar, Osmanlılarla IranMarın b i r b i r l e r i n i c i d d i s u r e t t e o y a ^ ^ P yıpratacağına i n a n m a k t a idiler. B u t a k d i r d e k e n d i l e r i için de ibire-r t e h l i k e sayılan b u i k i devletten galib geleni dahi b u n d a n sonra k o r k u l a c a k d u r u m d a n çıkmış bulunacak ve b u s u r e t l e de Memlûk sultanlığı her i k i tarafı ezebilecek hale gelecekti. F a k a t o l a y l a r onların h a y a l ettiği 8 ' § d i , aksine o l a r a k Osmanlılar Çaldır a n ' d a , iranlıları b i r gün içmde, telâfisi kolayca mümkün olmayan büyük b i r y e n i l g i y e uğratarak büsbütün güçlendiler. O n u n için Çaldıran savaşı nın sonuçları K a h i r e ' d e duyulduğu v a k i t Mısır sultanı, d a v u l çaldırmak s u r e t i y l e ' m e m n u n i y e t i n i açıklamamış v e i l e r i d e Osmanlıların, Memlûk topraklarına da saldıracakları düşüncesiyle telaşlanmıştı ( 4 2 ) . B u n dan dolayı 1514 a r a h ğ m d K a h i r e ' y e gelen ve Osmanlılara karşı M ı sır'ın dostluğunu i s t e y e n b i r I r a n elçisi çok i y i karşılanmış (43) ve b e l k i de b u n d a n sonra h e r i k i hükümdar tarafından, Alâü'd-devle Osmanlılara karşı harekete geçirilmişti ( 4 4 ) . e u
m e
a
Kemah'ın i s h a l i b u n u t a k i b eden günlerde A n a d o l u ' y a gönderilmiş olan N u r A l i k u v v e t l e r i n i n yenilmesi (45) ve Osmanlı o r d u s u n u n yeniden iran'ı istilâ edeceği şayialar o r t a y a çıkması Şâh i s m a i l ' i n endişelerini artırırken, aynı yılın haziranında Duikadır beyliğinin o r t a d a n kaldırılması da Memlûk sultanlığı için Ç°k k r i t i k b i r d u r u m h u s u l e getirmişti. B u se beple zengin hediyeler getiren b i r İran elçisi K a h i r e ' d e büyük i l t i f a t g ö r dü. B u elçi i l e K a n s u Gavri'ye gönderdiği m e k t u b u n d a Şâh i s m a i l , Iranın kesin s u r e t t e mağlubiyeti sonunda Mısır için doğacak büyük tehlikeye d i k k a t i çekiyor ( 4 6 ) , kendisinden sonra sıranın Mısır'a geleceğini i f a d e 151111
(41) (42) (43) (44) (45) (46)
îbn İyas, 4, s. 376. Aynı eser, s. 398. H. Jansky, s. 180. Bak, s. 102. Sükrî, vrk. 30 a. Ayrıca bak, s. H Jansky s 183. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, yazan bu h u
susta Yavuz Selim için: "Alur ise 9 • rnülkin tamam Bi - tereddüd anın olur Mısr u Sam Vaktine sen dahi hazır ol teman Üstüne varır sana virmez eman" demektedir. Bak, Vakayi'-i Sul er
tan Bâyezid ve Selim Han, s. 93.
â c e m
YAVUZ
SULTAN
SELİM
115
ediyor (47) ve başka hükümdarlarla kıyaslanmaması lâzım gelen Y a v u z S u l t a n S e l i m ' i n iranlılarla barıştırılmasın! v e y a ona karşı b i r i t t i f a k y a pılmasını i s t i y o r d u ( 4 8 ) . T a m zamanında yapılmış olan b u t e k l i f Mısır e m i r l e r i n i n , G a v r i ' n i n de hazır bulunduğu, b i r toplantısında uzun uzadıya tartışıldı ve Y a v u z S u l t a n S e l i m ' i n m u t l a k a Mısır'a karşı b i r savaş t a s a r l a m a k t a olduğu k a n a a t m a varıldığı için Iranın yaptığı i t t i f a k t e k l i f i n i n kabulüne k a r a r v e r i l d i ( 4 9 ) . B u n d a n sonradır k i I r a n elçisi, Türklerin İran üzerine t e k r a r yürümeleri h a l i n d e , Memlûkların onları a r k a d a n v u r a cakları ve böylece d e Iranı istilâdan vazgeçirerek barışa mecbur edilecek l e r i hususunda t e m i n a t almıştı ( 5 0 ) . H a l b u k i onların b u anlaşmada çok .geç kalmış oldukları görülmektedir. Çünkü Y a v u z S u l t a n Selim b u h a l i haber almış (51) v e uygulanmasına imkân bırakmadan Memlûk t o p r a k larına tecavüz etmişti. 4) Osmanlı istilâsını hazırlayan sebepler arasında Memlûk sultanlığı nın iç d u r u m u n d a k i aksaklıklar başlıca r o l oynamıştı. Bunları, kısaca da olsa aşağıdaki şekilde sıralamayı faydalı g ö r ü y o r u z : a) Altmış yaşını g e ç tiği sıralarda hükümdar olan v e adâlet d u y g u s u n d a n uzak bulunduğu a n laşılan K a n s u h G a v r i (52) teb'asınm büyük b i r kısmı tarafından s e v i l m i y o r d u . B u a n t i p a t i n i n başlıca sebebi ç o k zalim oluşu (53) ve kendisine mensub olanların işledikleri suçlara göz y u m m a s ı , v e r g i l e r i arttırması, değeri düşük p a r a bastırması, h a y ı r müesseselerine v e e v k a f a a i t olan hü kümleri hiçe sayması i d i . îhtiyarladıkça m a l , mülk edinme hırsı 'daha çok a r t a n b u zat, b i r a n geldi k i g e r e k l i l e r i n maaşlarım verememeğe başladı, ve b u sebeple v e r g i l e r i daha da yükseltti. Bilhassa Mısır'ın gelir k a y n a k -
(47) Sa'düddin, 2, s. 326. (48) Sa'düddin, 2, s. 327. İttifak teklifini Memlûk sultam yapmıştı. Çünkü Alâü'd-devle'nin kesilmiş başını gördükten sonra o, Şâh İsmail'e haber göndererek "Gel seninle ittifak idüb Rûm tarafına yürüyelüm, Sultan Selim'i aradan götürelüm. Rûm mülki senin olsun, bana nesne gerekmez" demişti. Bak, Lûtfî Paşa, s. 241. (49) H . Jansky. s. 183. Richard Hartman, s. 134. (50) H . Jansky, s. 183. Memlûk Sultam İran elçisine, "Eğer bir defa dahi Osmanoğlu şarka yürürse Şâh bî-hiras karşu gelsün, ben dahi beriden ardın alurum. Zahiri bu k i m cânibeyne cevap viremez", ister istemez barışa ve kendi toprakların da oturmaya razı olur demişti. Bak, Şükri, vrk. 31a. (51) Richard Hartman, s. 134. (52) İslâm Ansiklopedisi, Kansu Gavri maddesi. "Merkum Gavri dâire-i hak¬ dan udûl" etmişti. Bak, Salih Bin Celâl, vrk. 114 b. (53) Rivâyet ederler k i bir gün Kansu Gavri birisini öldürmek istedi. Müftı, suçun küçük olduğunu söyleyerek bu adamın öldürülemeyeceğini İsrarla ileri sürdü ise de Gavri fikrinden vazgeçmemiş, hattâ suçluyu, müftünün evinin karşısında asmak suretiyle cezalandırmıştı. Bak, 4976 numaralı Mecmuatü'r-resâil, v r k . 124 b.
YAVUZ
116
YAVUZ
S U L T A N SELİM
S U L T A N SELİM
117
sGavri'nin ordusunda ise disiplinden aslâ b i r eser y o k t u . B u o r d u tıpkı eş¬ k i y a g i b i , halkı soyuyor, istediği kadar zulüm ve basla y a p a b i l i y o r d u ( 6 0 ) . M e m l e k e t l e r i n i ' k u r t a r m a derdinde olması lâzım gelen b u o r d u d a , Osmanlılarla çarpışmak üzre Şam'a gelindiği v a k i t , maaşlarının artırıl madığından şikâyet ederek i s y a n edenler vardı ( 6 1 ) . Y i n e b u n l a r Haleb'e .geldikleri zaman yangın çıkarmak s u r e t i y l e y a ğ m a y a fırsat aramış v e o k a d a r çok fenalık yapmışlardı k i H a l e b l i l e r çocuklarına < ^JiJUiıii]^^ » 5
l a r m d a n b i r i s i o l a n t r a n s i t t i c a r e t i üzerine koyduğu v e r g i l e r tahammül edilemeyecek k a d a r ağır b i r h a l aldı. O n u n için b u işle meşgul olan t a c i r ler ve bilhassa P o r t e k i z l i l e r , batı i l e doğuyu başka b i r yönden b i r b i r i n e bağlayacak b i r y o l a r a m a y a başladılar. Ümit B u m u y o l u n u n keşfedilmesi sebepleri arasında Memlûk hükümetinin t r a n s i t v e r g i s i n i arttırmasını d a z i k r e d e b i l i r i z , işte b u y o l u n keşfidir k i Mısır'ı en v e r i m l i b i r gelir k a y n a ğından m a h r u m bıraktı. A y r ı c a P o r t e k i z l i l e r e karşı girişilen mücadele. Memlûk hazinesinin yükünü ağırlaştırmaktan başka b i r işe yaramadı. Öte t a r a f t a n , Memlûk komutanlarından b i r çoğunda hükümdar o l m a s e v dası bulunduğu için (54) G a v r i ' n i n b u n l a r a güveni y o k t u . E n çok k o r k t u ğu zat ise " Ş a m Nâiba's-saltanası" olan S i b a y i d i . Çünkü G a v r i ' y e b i r gün " f e n n - i r e m i l ' d e " çok i l e r i gitmiş olan b i r zat, adı S h a r f i y l e başlayan b i r i s i n d e n çekinmesini t a v s i y e etmişti ( 5 5 ) . O n u n için G a v r i , Sibay'ın her söylediğini kendisi için t e h l i k e sayıyor v e y a o n u n garezkârlığma b a ğ lıyordu. Anlaşmazlık sadece k u m a n d a n l a r l a hükümdar arasında o l s a y dı, d u r u m b e l k i de yapılacak bazı t a s f i y e l e r l e düzeltilebilirdi. F a k a t asıî önemli olan mesele, kumandanların b i r b i r l e r i arasındaki çekememezlik v e r e k a b e t i d i ( 5 6 ) . Bilhassa Sibay i l e Hayırbay arasındaki münâsebetler düzeltilmesi mümkün olmayacak derecede kötü i d i ( 5 7 ) . B u n a karşılık,, Osmanlıları i l t i z a m ettiği söylenen Hayırbay'ı, b e l k i de Memlûkların en k u d r e t l i k o m u t a m olan Canbirdî Gazâli, sayıyor v e s a v u n u y o r d u ( 5 8 ) . Hiçbir endişenin b u i k i şahsı k i n v e garezlerinden uzaklaştıramadığına e n büyük delil, Osmanlıların savaş sahasına çok yaklaştıkları b i r sırada b i l e b i r b i r l e r i ile k a v g a e t m e l e r i d i r ( 5 9 ) . ;
islâm âleminin başında en büyük b i r hükümdar g i b i görünen K a n s u (54) Süheylî, vrk. 7 a. ,(55) Aynı eser, v r k . 7 a. (56) Aynı eser, vrk. 7 a. (57) Aynı eser, vrk. 11 b. (58) Süheylî, vrk. 11b. Keşfi, vrk. 44. (59) Memlûk elçisi Mugulbay'm Yavuz tarafından tahkir edilmesinden sonra (Bak, s. 134) Gavri'nin huzurunda bir toplantı yapıldı. Burada Şam Naibi S i bay "Nâib-i Haleb olan Hayre Bey'i (Hayırbay'ı) yakasından çeküb Gavri önüne götürüb, Yâ Mevlânâ's-Sultan, eğer devletin ber karar olsun der isen b u münâfıkı komayub hakkından gel k i şâirlere mücib-i ibret ola, zîra hâindir, adûmuz tarafıyla yek-dildir, didikde hemen ümerâdan Canberdi Gazâli kalkub "Yâ Mevlânâ's-Sultan" bu ne biçim iştir k i büyük bir düşman "bizim kastımızda iken bizim ümerâmızın" birbirlerine düşmesi kuvvetlerimiz arasında büyük bir fitneye sebep olur. Bundan başka düşman bunu duyduğu vakit fırsatı kaçırmaz, hücum eder, yani bu hal düş manımızın kuvvet-i kalbine ve bizim za'f-i devletimize bâdî olur, deyu Hayre Bey'i b u hile ile halâs eyledi. Bak, Süheylî, v r k . 11 b.
« ^ ı - oUjlı
d e y i m i n i ezberletmek s u r e t i y l e (62) o n l a r a karşı d u y d u k
ları n e f r e t i meydana koymuşlardı. b ) G a v r i ' n i n , türlü yönlerden şikâyete sebep o l a n idâresi yüzünden h a l k , b i r kurtarıcının gelmesini b e k l e m e k t e i d i . D a h a Y a v u z S e l i m i n cülûsunu t a k i b eden günlerde Mısır ulemasının ona haber göndererek, Mısır'ı istilâ e t m e s i n i ve Çerkesleri kovmasını i s t e d i k l e r i söyleniyordu ( 6 3 ) . Gerçekten Mısır uleması, Mısır'a g i d e n her Osmanlı elçisine gizlice ^'eevr-i G a v r i ' d e n şikâyet ve şer'-i şerife m u h a l e f e t üzre olduğun hikâyet v e Pâdişah-ı adâlet-güsteri" Mısır'ı a l m a y a davet ederlerdi ( 6 4 ) . B u arada G a v r i ' n i n kölelerinden olan Hoşkadem'in Y a v u z ' u n y a n m a kaçtığı, ona Mısır'ın iç işleri hakkında b i l g i verdiği, Mısır'ın kolayca zaptedilebileceğin i söyleyerek k e n d i s i n i Mısır'ın istilâsına teşvik ettiği de d u y u l d u ( 6 5 ) . i F a k a t bunların hepsinden daha önemli o l a n mesele, Haleb Nâibi Hayır b a y i l e Canberdi Gazâli'nin k e n d i d e v l e t l e r i aleyhinde, Osmanlılarla dost ç a münasebette bulundukları şüphesi i d i . Bazı kaynakların dediğine göre H a y ı r b a y i l e C a n b e r d i Gazâli b i r b i r l e r i i l e " y e k - d i l olub sultân-i R û m i l e baberleşürlerdi" ( 6 6 ) . Çünkü bunların h e r i k i s i de ''Gavri'den k e r a h e t ve G a v r i a n l a r d a n n e f r e t üzre i d i " ( 6 7 ) . Hükümdarla kumandanların b u şekildeki anlaşmazhklanna, Hayırbay i l e Canbirdî Gazâli'nin "saltanat-ı M ı s r " sevdasında olmaları sebep o l a r a k gösteriliyordu ( S 8 ) . . G û y â b u n l a r (60) H . Jansky, s. 179. 1515 nisanının dördüncü günü Çerkezlerin şerrinden Şam'daki çarşılar kapatümıştı. Bak, Richard Hartman, s. 140. (61) V. Bartold, s. 377. (62) Abdullah bin Rıdvan, vrk. 156 b. (63) H. Jansky, s. 180. (64) Abdullah bin Rıdvavn, vrk. 145 b. (65) İbn İyas, 4, s. 449, 450. (66) Süheylî, vrk. 11b. Şükrî, vrk. 34 b. Mısır üleması Hayırbay'a haber gön dererek "Gavri-i nâ-halef memâlik-i mahrûseyi telef için Pâdişah-i islâm üzerine 2iefîr-i âm eylemiştir deyü. i'lâm ittikte Hayre Bey hayırhah Pâdişah-i vâlâ câhı bu üıaberden agâh eyledi". Bak, Abdullah bin Rıdvan, vrk. 153 b. (67) 4976 numaralı Mecmuatü'r-resâil, v r k . 91 a. (68) Abdülgaffar Kırîmî, vrk. 220 b.
YAVUZ
118
YAVUZ
S U L T A N SELİM
Y a v u z S u l t a n Selim'e haber göndererek " Iklîm-i Mısrı sühûletîe alıver-- • meği teahhüd" etmişlerdi ( 6 9 ) . B u n a karşılık S u l t a n Selim, h u t b e ve s i k ke k e n d i adına o l m a k üzre, onları eski y e r l e r i n d e bırakacaktı ( 7 0 ) . B u komutanların Osmanlılarla anlaştıkları kesin o l a r a k söylenmemekle b e r a ber, o t a r i h l e r d e Mısır'da karışıklıklar olduğu, m e m l e k e t savunmasının zayıf hâle geldiği ve b u arada bazı k i m s e l e r i n Y a v u z S u l t a n Selim'i, Mısır'ı istilâya da'vet e t t i k l e r i b i r gerçektir, b i z i b u hükme götüren delil de H a lefo'den Pâdişah'a yazılan b i r m e k t u p t u r . Halefo'deki Hanefî, Şâfiî, Mâliki ve Hanbelî kadıları tarafından gönderilen ve cidden enteresan olan b u m e k t u p t a , i l k b e l i r t i l e n n o k t a , gönderdikleri b u m e k t u b u n , H a l e b ' i n bütün i l e r i gelenlerinin izniyle yazılmış olduğudur. B u i t i b a r l a , Haieb'liler adına h a r e k e t e t t i k l e r i k a b u l edilebilecek olan kadılar, Halefolilerin canlarına,, mallarına v e ailelerine dokunulmayacağına dair söz verildiği takdirde,, H a l e b için b i r mesele bulunmadığım, Çerkezlerin h e m e n y a k a l a n a r a k O s manlı'lara t e s l i m edilebileceğini v e y a kovulacağım, Pâdişâh A n t e b ' e ayak. b a s a r basmaz bütün H a l e b ' l i l e r i n karşı çıkacağım, k e n d i l e r i n i Çerkeslerin elinden kurtarmanın kâfir elinden k u r t a r m a k g i b i b i r ş e y olacağım s ö y lüyor ve şikâyetlerini şu suretle açıklıyorlardı: Haleb'de şeriat hükümleri yürümez, Çerkesler nasıl isterse işler ö y le o l u r , beğendikleri her şeye, kadın dâhil, hemen mâlik olabilirler. Çünkü onların h e r b i r i b i r sultandır. Bizden h e r üç ev başına b i r " y a y a " (*\ > istediler, razı olmadık. B u n d a n dolayı bize düşman oldular ( 7 1 ) . istilâya karşı Y u k a r d a n b e r i i z a h a çalıştığımız b u haller, halkın. Memlûkların al- ç şitli sınıflarında Memlûk idaresine karşı d u y u l a n h o ş dığı tedbirler. nutsuzluğun b e l i r t i l e r i i d i . B u sebeple, hailem büyük b i r kısmının, Memlûk d e v l e t i n i n yıkılışını n o r m a l karşılayacakları ve m e m l e k e t l e r i n i n yabancı b i r m i l l e t tarafından istilâ edilmesini yadırgamıyacakları anlaşılıyordu ( 7 2 ) . Şu halde Mısr'ı idare edenlerin, Osmanlı İ m p a ratorluğu i l e savaşa g i r m e l e r i , m e m l e k e t l e r i için s o n derece k o r k u l a c a k neticeler doğurabilirdi. Memlûk'laım böyle b i r sonuç m e y d a n a gelebilece ğini düşünüp düşünmedikleri hakkında h e r h a n g i b i r hükme v a r m a k c i d e
(69) "Ümerâ-yi Gavri'nin nâm-darlarmdan Haleb valisi olan Cambirdî Gazâl i (?) ve Sam valisi olan Hayre Bey (?) saltanat-ı Mısr sevdasında olmakla Gavri'yi can ile istemezlerdi. Âkıbet zevâl-i devletine sâî olmakla Sultan Selim ile gayibâne haberleşüb i k l i m - i Mısrı sühûletîe alıvermeyi teahhüdittiler". Bak, Abdulgaffar Kirimi, vrk, 220 b. (70) Abdulgaffar Kirimi, vrk. 220 b. Hüseyin bin Cafer, vrk. 115 b. Ayrıca bak . s
s.
(71) Topkapı Sarayı Arşivi, İl 634 (26). (72) H . Jansky, s. 180. 1
SULTAN
SELİM
119
den zordur. A n c a k güvenlerini hiçbir z a m a n k a y b e t t i k l e r i söylenemeye cek olan b u insanların, savaş için lüzumlu saydıkları t e d b i r l e r i daha önce den almaya başladıkları görüldü. E m i r İnalbay'm 1515 eylülünde (Şaban 921 de) Şam'a gelerek çeşitli b i n a l a r ile askerî b i r takım kuruluşları t a m i r e t t i r m e s i (73) b u t e d b i r l e r d e n b i r i s i i d i . A y r ı c a S u l t a n ' m da Şam'a gele ceği söyleniyordu ( 7 4 ) . F a k a t K a h i r e ' d e h e r gün çıkan şayialar arasında. Pâdişah'm Mısır'ı istilâ için büyük b i r donanma hazırladığı ve g e m i l e r i askerle doldurduğu haberi duyulduğu v a k i t ( 7 5 ) , h u z u r s u z l u k b i r d e n b i r e artmış ve denizden yapılacak b i r baskını önlemek üzre K a n s u G a v r i , 10 e k i m 1515 de İskenderiyye'ye ve Eeşid'e giderek k a l e l e r i n i gözden geçir miş, deniz kenarında yeniden b i r sûr inşası için birçok ustayı o r a y a göndrmişti (76) Memlûk'larm aldığı t e d b i r l e r yersiz değildi. Çünkü b u sıra l a r d a Y a v u z S u l t a n S e l i m ' i n y e n i b i r savaş içi nbüyük hazırlıklar y a p m a k t a olduğu görülüyordu. Gerçi b u hazırlıkların İran için olduğu işâa e d i l d i , hattâ açıklandı. F a k a t Memlûk'larm 'kuşkularından, b u açıklanmaya i n a n madıkları v e y a Osmanlı'ların h e r h a r e k e t i n d e n şüpheye düştükleri görül m e k t e d i r . Onları şüpheye götüren sebeplerden bazıları şunlardır: Osmanlılarda 1) Pâdişâh, Dulkadır meselesi h a l l e d i l d i k t e n s o n r a harb hazırMısır işleriyle daha yakından ilgilenmeye başladı. Çünkü ıklau. Bâyezid zamanındaki Osmanh-Memlûk savaşlarında, "Osmanlı k u v v e t l e r i n i n Memlûkları yenememiş olmasını daha velî - ahdlığı zamanında b i l e hazmedemiyen (77) ve ihtimâl k i Mısır'a karşı b i r savaş açma f i k r i , muhteşem plânları arasında b u l u n a n Y a v u z S u l t a n S e l i m ' i n ( 7 8 ) , Çaldıran, K e m a h ve Dulkadır savaşları sırasında, Memlûk Sultanı'n m yaptığı müdâhaleler v e takındığı tavır büsbütün tahammülünü tüket miş ve b u devlet hakkındaki düşüncelerini, Osmanlı i l e r i gelenlerinden bazılarına açmasına vesile olmuştu. F a k a t b u husus için davet ettiği H e r sekoğlu A h m e d Paşa ile Pîrî Paşa'ya, Mısır'a karşı açılacak b i r savaşın plânlarından bahsettiği v a k i t b u Paşa'iar, s e f e r i n güçlüklerinden, yolların susuzluğundan ve çölde yapılacak yürüyüşün zorluklarından bahsederek
(73) Riehard Hartman, s. 139. (74) Kansu Gavri'nin Şam'a gelmek isteyişinin Osmanlı'larla mı yoksa oğlu ile mi ilgili olduğu belli değildir. Onun oğlu Şam nâibi Sibay'm kızı ile evlidir. Bak. Herbert Jansky, Die Chronik des Ihn Tulun als Geschichtsquelle über den Feldzug Sultan Selim s. 1. Gegen die Memlûken, Wien. 1929, s. 25. (75) İbn iyas, 4, s. 436. (76) Aynı eser, s. 474. (77) S.' Tansel, s. 268. (78) H. Jansky, s. 178.
120
YAVUZ
S U L T A N SELİM
Padişah'm f i k r i n i o l u m l u k a t ı l a m a m ı ş l a r d ı ( 7 9 ) . Onların b u halinden sıkılan Padişah aynı h u s u s u K e m a l Paşa-Zâde'den sorduğu v a k i t o, " E m r - i a'dâdan ihmâl ve düşmen h u s u s u n d a imhâl kâr-i ukalâ-yi s a h i h - K e m a l " değildir (80) dediği v a k i t Pâdişâh çok m e m n u n olmuş ve ertesi gün b i r savaş için hazırlamlması e m r i n i vermişti ( 8 1 ) . A n c a k b u hazırlıkların b i l hassa Mısır'la i l g i l i olmadığı noktası üzerinde İsrarla d u r u l u y o r ve y e n i d e n İran'a yürüneceği f i k r i n i n h e r t a r a f a yayılması i s t e n i y o r d u . H a l b u k i • o anda büyük t e h l i k e n i n İrandan değil Memlûklardan gelebileceği m e y d a n -
(79) Şükrî, vı-k. 31a. H . Jansky, s. 184. Padişah Hersek-Zâde'ye "Bu hususta sizin re'yiniz nedir deyu sual buyurdukta Hersekoğlu Ahmed Paşa, zânû-yi edeb üzre çöküb hazret-i Pâdişâh önünde yer öpüb ferman Pâdişah-i âlem - penâhımındır. Ve lâkin bundan akdem merhûm babanız Sultan Bâyezid bu kullarını serdâr idüb asker-i Mısr ile bir azîm çengimiz olub âkibet bu kullarını asker-i Çerâkese sındırdıktan sonra giriftar idüb Mısr'a kayd ü bend ile dâhil olub Kayıtbay Sultan önüne vusûl bulduktan sonra bizi kayddan âzâd idüb bir dahi bu cânibe kıble tara fına kılıç çekmeyesin deyu yemin virüb âzâd eyledi. Gerçi bizim askerimiz çoktur. Lâkin ol yollar sa'b al mesâlik yollardır, hatar-nâkclir dedi ve bu kavle Pîrî Paşa'yı işhâd eyledi. Pîrî Paşa dahi kazıyye böyledir didikte hâtır-i Pâdişah-i gayyûr kederpezîr oiub ikisini dahi mansab-i vezâretten azlidüb irtesi gün seferdir deyu münâdiler nidasın idüb...". Bak, Süheylî, vrk. 10 a. (80) Abdullah bin Rıdvan, vrk. 153 b. Selim, kendi müftüsü bulunan Zenbilli A l i Cemâli efendiden, Şâh İsmail'e yardımcı oldukları için "Memlûk'lara karşı açı lacak savaşın meşru" olduğuna dair bir fetva almıştı. Bak, V. Bartold. Hammer ve Keşfi'de bu fetva hakkında bilgi vardır. Bak, Hammer, 4, s. 253. Keşfî, vrk. 70 b, 71a. (81) Şükrî, vrk. 31a. Dîvân erkânı üç yıllık bir "sefer esbabını" hazırlamağa me'mûr edildi. Bak, Sa'düddin, 2, s. 324. Âlî, vrk. 250 b. Sa'düddin, bu tarihlerde Pâdişah'm gördüğü bir rü'yâ'dan bahsetmektedir. Ona göre Pâdişâh geceleri çok defa uyumaz, kitap okur ve yanında bulunan Kasan Çan'a "ahvâl-i âlemden" bah sederdi. Hasan Can bir gece, uyuyup kaldığı için, pâdişah'm yanma ancak sabah ezanından sonra gidebilmişti. Pâdişâh, görünmeyiş sebebini sorduğu vakit Hasan Can gerçeği açıklayarak özür diledi. Bunun üzerine, elbette bir rü'yâ görmüşsündür diyen Pâdişah'a Hasan Can, hayır diye cevap vermiş ise de Pâdişâh hem sözle rinde İsrar etmiş, hem de rü'ya görülmemesini acâib karşılamıştı. Biraz sonra Pâ dişâh, bir iş hususunda onu Kapı Ağası Hasan Ağa'mıı bulunduğu yere gönderdi. Onun buraya geldiği sırada Kilercibaşı, Saray Ağası ve Hazînedârbaşı Mehmed Ağa birbirleriyle konuşuyor, Kapıcıbaşı Hasan Ağa da ağlayordu. Hasan Ağa gördüğü bir rü'yâ'nm teessürü içinde bulunduğu için ağlayordu. O, rü'yâ'smı şu suretle an lattı: Bu gece rü'yâmda, şimdi bulunduğumuz şu kapının vurulduğunu duydum. Ka pıya gittiğim vakit onun aralık olduğunu ve dışarda Arab kılığında bayraklı ve si lahlı birçok insanın toplandığım gördüm. Ayrıca kapının hemen yanında dört kişi vardı. Bunlardan kapıyı çalamn elinde Pâdişah'm "ak sancağı" görülüyordu. Bu zât bana dediki ben Ebû Tâlib oğlu Ali'yim. Bu gördüğün üç kişi de Ebû Bekir, Ömer, Osman'dır, diğerleri, de sahabelerdir. Bizi buraya Peygamber gönderdi ve
YAVUZ
S U L T A N SELİM
jgj
d a i d i . Çünkü Memlûkların, y o r g u n o l m a y a n ve seçkin süvârilere sahip b u l u n a n büyük b i r ordusu vardı. Çok eski olmayan b i r t a r i h t e Osmanlı k u v v e t l e r i n e k r i t i k anlar yaşatmış olan b u o r d u n u n (82) yalnız başına b i l e y i n e başarı sağlayabileceği düşünülebilir, İranlılarla b i r l i k t e yapaca ğ ı b i r saldırı ise Osmanlılar için büsbütün t e h l i k e l i o l a b i l i r d i . Y e n i b i r I r a n seferine çıkıldığı v a k i t Osmanlıları a r k a d a n vurabilecek olan böyle b i r o r d u y u , büyük b i r k o m u t a n olan Y a v u z S u l t a n S e l i m ' i n hesaba k a t a cağı ve b u i t i b a r l a da h e r şeyden önce Memlûk k u v v e t l e r i n i ezmek isteye ceği tabiî i d i . Ayrıca, Çaldıran'dan sonra, henüz yeter derecede k u v v e t l e nememiş olan Şâh i s m a i l ' i n , Memlûk Sultanına yapabileceği yardım, ya pek az olacak veya hiç olmayacaktı. B u n u n l a beraber Y a v u z S u l t a n Se l i m ' i n o gün için yaptığı hazırlıkların Mısır için olduğunu gösteren b i r Vezîr-i a'zam vesikaya henüz sahip değiliz. Yalnız gerçek olan şudur Smân Paşa'mn 1 5 2 5 yılında, Osmanlı ülkesinin h e r tarafına, y e n i b i r Gürcistan seferig iı ırlık yapılmak üzre, birçok e m i r l e r gönderiledilişi Ş> Kümeli k u v v e t l e r i n i n , Gelibolu'dan Çanak kale Boğazını keçerek K a y s e r i ' d e toplanmaları ve Pâdişah'ı orada beklemeleri emroiunnıuştu ( 8 3 ) . i ş t e böyle k r i t i k b i r anda Vezîr-i a'zam Sinân Paşa'mn ( 8 4 ) gûyâ Gürcistan'a b i r akın yapması k a rarlaştırıldı ve kendisi A n a d o l u ' y a gönderildi ( 8 5 ) . Çünkü 921 Reeeb'inin ortalarında (Ağıştos 1515) A l i Bey'e (86) Pâdişâh tarafından gönderilen b i r hükümle, Vezîr-i a'zam Sinân Paşa'mn "Gürcistan c a n i b i n e " akına m e ' m û r edildiği, b u h a l i n , kendisine t a b i ' olan h a l k a duyurulması, "atı y a r a r ve kendü y a r a r , darb'a v e h a r b ' e k a d i r ve tuvânâ, kılıciyle ve yoldaşbğıyle d i r l i k ve h i m m e t r i c a eyleyen' yiğitlerden" asker toplaması ve b u n ların Sinân Paşa'mn göstereceği y e r e h e m e n g i t m e s i i s t e n i y o r , " h e r k i m uîûfe t a l e b iderse a'lâsı onbeşe değin, ednâsı o n akçe nıürad i d i n d i k l e r i s
ım
a
v
a
&Z
a
a
r
a
a
a
Selim Han'a selâm ederek dedi k i : "kalkub gelsün k i Haremeyn hizmeti ana buyruldu". Bundan sonra hepsi birden kayboldu. Rü'yâyı dikkatle diniiyen Hasan Can, acele Pâdişah'm yanma geldi ve rü'yâ'yı "bu Hasan kulunuz görmediyse başka bir Hasan kulunuz" görmüştür diyerek izah edince Pâdişâh "Sana dimez miyüz k i biz, bir cânibe me'mûr olmadın hareket itmemişüz". İşte Padişah Mısır seferini bundan sonra düşünmeğe başladı. Bak, Sa'düd din, 2, s. 607-609. (82) S. Tansel, s. 102. (83) Âlî, vrk. 250 b. Sa'düddin, 2, s. 324.. (84) Topkapı Sarayı Arşivi, 8277 (27). Sinân Paşa'mn Vezîr-i a'zamlığa getiril mesi büyük bir çoğunlukla 26 Nisan 1516 olarak kabul olunur. Bak, İ. H . Dânişmend, 2, s. 23. . (85) Topkapı Sarayı Arşivi, 8277 (27). (86) Şehsüvâr oğlu A l i Bey olsa gerek.
YAVUZ
122
YAVUZ
S U L T A N SELİM
bölükte gelüb mülâki oldukları günden" i t i b a r e n u l u f e l e r i n i n t a ' y i n o l u nacağı, t i m a r isteyenlere de "hallü hâline göre envâ'-i riâyetler" kılınacağı b i l d i r i l i y o r ve Sinân Paşa'nın da "Şa'bân'm g u r r e s i n d e " (10 Eylül 1515) A n a d o l u yakasına geçeceği haber v e r i l i y o r d u ( 8 7 ) . B i r vesikadan aldığı mız b u b i l g i l e r i n gerçeği ifâde ettiği çok şüphelidir. Çünkü, h e r şeyden önce böyle b i r akın İçin ortada b i r sebep y o k t u r , hattâ Çaldıran s e f e r i dönüşünde Gürcistan Han'ı, Pâdişah'ı çok m e m n u n edecek t a r z d a h a r e k e t t e bulunmuştur ( 8 8 ) . Ayrıca, Feridûn B e y hariç o l m a k üzere ( 8 9 ) , Osmanlı kaynaklarında böyle b i r akının yapıldığına veya yapılacağına dâir b i r k a y d bulunmadığına göre Sinân Paşa'nın A n a d o l u ' y a gönderilme sini başka sebeplere bağlamak icabeder. i h t i m a l Sinân Paşa, R u m e l i ' d e n A n a d o l u ' y a geçecek a s k e r l e r i n v e bilhassa Osmanlılara henüz bağlanmış olan Dulkadır Beyliği halkından toplanacak olan y e n i k u v v e t l e r i n teşki lâtlanmasını sağlamakla görevlendirilmiş, f a k a t b u h a l i gizleyebilmek için b i r Gürcistan akını uydurulmuştur. A n c a k Sinân Paşa'nın, b u vesikanın verdiği b i l g i y e göre, 1515 Eylülünde A n a d o l u ' y a geçip geçmediği k e s i n o l a r a k b e l l i değildir ( 9 0 ) . F a k a t şu b i r gerçekdir k i Pâdişâh, d a h a önce işgal ettiği Dulkadır toprakları üzerinde yaşayan h a l k arasında da, M e m lûklara karşı kullanılmak üzre, b i r kısım k u v v e t l e r i n k e n d i idaresi altına g i r m e l e r i n i istemiştir. Karesi sancak beB u emrin veriknesinden biraz sonra y a n i 1515 yine gönderilen y j j j l ı k ayının başlarında K a r e s i Sancak B e y ' i PIühukum. şeyin B e y e gönderilen b i r hükümde, büyük b i r sefere n i y e t ettiğini b i l d i r e n Pâdişâh ''Büyürdüm k i hükm-i şerif-i c i h a n - m u tama vardıkda k a t ' a n te'hîr ve terâhi eylemeyüb Sancağa müteallik A l a y B e y i ' n e ve Sü basılara v e Çeri başlarına vesair Sipahilere gereği g i b i t e ' a r a
(87) Topkapı Sarayı Arşivi, 8277 (27). (88) Bak, s. 70. (89) Feridun Bey, 1, s. 468. (90) Sinân Paşa, 922 h. yılı kışının sonunda Anadolu'ya gönderildi. Bak, Âlî, vrk. 250. 922 kışı sonunda Rumeli askerleri Anadolu'ya geçtiler. Sinân Paşa daha sonra Anadolu yakasına geçti. Bak, Sa'düddin, 2, s. 324. Sinân Paşa 18 Nisan 1516'da Anadolu'ya gitmek üzre Üsküdar'a geçti. Bak, Fetih-Nâme-i Diyâr-ı Arab, s. 15. Pâdişâh, 26 Nisan 1516'da Sinân Paşa'yı "Serasker" yaparak Diyarbakır'a gitmesini emretmiş, aynı zamanda Vezîr-i a'zamhğa getirilmiş olan Sinân Paşa, Hersek-Zâde ile Pîrî Paşa'yı affettirerek 28 Nisan'da Üsküdar'a geçmişti. Bak, Feridûn Bey, 1, s. 476, 477. Sinân Paşa "dokuzyüz yirmi i k i şa'banımn evâhirinde" Anadolu'ya geçti. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 93. Son olarak verilen bu tarih, Merc-i Dâbık savaşından sonraki bir zamana rastlamaktadır. Vesikanın verdiği t a rihte Sinân Paşa'nın Anadolu'ya geçtiği, daha sonra geri döndüğü ve 922 baharmda yemden Anadolu'ya gittiği de düşünülebilir.
SULTAN
SELİM
123
kidât ile tembih idesiz k i h e r b i r i cebeleri v e eebelüleri v e âlât-i harbîleri" ve esbâb-i maişetleri" ile hazırlanıp b a h a r d a vereceğim emre muntazır olmalıdırlar d e d i k t e n s o m a hazırlanma hususunda k u s u r u görülecek şa hıslar hakkında korkunç kararım da " A m m a b u d e f a a s k e r i ben kendü zât-i şerifimle y o k l a y u b görsem g e r e k t i r . Tulgası olmayanın başı kesilüb ve kolçağı olmayanın kolu kesilüb vesair yarağında (silâhlarında) n o k san olanlar d a h i " öldürüleceklerdir. B u n u gereklilere anlat ve bizzat sen d a h i b u şekilde h a r e k e t et. Zamanından önce d u r u m u b i l d i r m e m i n sebebi, sonradan i l e r i sürülecek özür ve b a h a n e l e r i k a b u l etmemek içindir d e m e k s u r e t i y l e de hazırlanma h u s u s u n d a gösterilecek h e r h a n g i b i r m a z r e t i n k a b u l olunmayacağını açıklıyordu ( 9 1 ) . B u hazırlıklara paralel o l a r a k 1515 yılında Haliç t e r s a n e l e r i n i n genişletilmesi h u s u s u n d a k i g a y r e t ve Yavuz Sultan Se- yine aynı yılda hac ve seyahat maksadıyla A r a b i s t a n v e Hm ile Kansûh j r a n ' a g i t m e n i n yasaklanması ( 9 2 ) , Memlûk S u l t a m G a v ^.aarasında foüsMt-ün telâşlanmasına ve Y a v u z S u l t a n Selim'e r^nın mektuplaş
t u p göndermesine sebep oldu. Y a v u z S e l i m ' i n Mı sır üzerine h a r e k e t i n d e n dört a y k a d a r önce yazılmış olan bu mektupta G a v r i ' n i n , Pâdişah'a hitapları çok okşayıcı i d i . Bilhassa "Oğlum h a z r e t l e r i " d e y i m i n i de i h t i v a eden b u m e k t u b u n d a G a v r i , t a c i r l e r hakkında Osmanlılarca u y g u l a n a n hükümlerden şikâyet e t t i k t e n s o n r a ayrıca denizden ve k a r a d a n Mısır'a yürünülmek istendiğinin haber alın dığını b e l i r t i y o r ve "akümüz ( i k i m i z ) dahi el-hamdü lillâh e h l - i islâm P â dişahlarıyüz. Hükmümüz altında o l a n l a r mü'minler v e muvahhidlerdiı% Sûfî g i b i hârici değüllerdür" d i y o r d u ( 9 3 ) . B u n d a n başka aynı m e k t u b u n da G a v r i , aralarının açılmasının müslümanlara zarar getireceğini söylül o r ve dostluğun bozulmasına k e n d i taraflarından b i r şey sebep o l d u y s a onu h e m e n g i d e r m e y i v a d e d i y o r d u ( 9 4 ) . B u m e k t u b a Osmanlıların ne şekilde cevap v e r d i k l e r i bizce b i l i n m e m e k t e d i r . F a k a t b u t a r i h l e r d e i k i tarafın b i r b i r l e r i n e sık sık m e k t u p y a z dıkları ve b i r b i r l e r i n e karşı b e s l e d i k l e r i gerçek duyguları s a k l a m a y a ça lıştıkları anlaşılmaktadır. N i t e k i m 1516 şubatında G a v r i ' y e gönderdiği b i r m e k t u p t a Y a v u z S u l t a n Selim, Memlûklara karşı taşıdığı d u y g u l a r a t a b a n t a b a n a zıt k e l i m e l e r kullanıyor, G a v r i ' y i babası makamında g ö r ü malar.
b l r
m e k
(91) Edremid Mahkeme-i şeriyye Sicillerinden. Bu vesika Ülkü mecmuasının 1940 kasım nüshasında Kâmil Su tarafından yayınlanmıştır. (92) Bak, s. 84. (93) Halil Edhem, Mısır Fethi Mukaddimaüna ait mühim bir vesika. Türk Ta rihi Encümeni Mecmuası, 19 - 96, s. 30. (94) Aynı eser, s. 30.
.1.
Y A V U Z S U L T A N SELİM
124
y o r , i s t e k l e r i n i hemen y e r i n e getirebileceğini, hattâ Dulkadır toprakları nı g e r i y e verebileceğini b i l d i r i y o r d u ( 9 5 ) . Y a v u z S u l t a n Selim başka b i r m e k t u b u n d a ise G a v r i ' y i y i n e babası o l a r a k vasıflandırıyor, o n u n duasını d i l i y o r ve f a k a t Şâh i s m a i l i l e k e n d i arasına g i r m e m e s i n i ve t a v a s s u t t a bulunmamasını i s t i y o r d u ( 9 6 ) . H a l b u k i 1516 martında Y a v u z S u l t a n Se l i m mühim b i r takım k a r a r l a r a vardı, v e l i a h d şehzâde Süleyman'ı, R u m e l i ' y i k o r u m a k üzre E d i r n e ' y e çağırdı, Yeniçeri A ğ a s ı n a hemen h a r e k e t e geçmesini, R u m e l i b e y l e r b e y i n e de G e l i b o l u ' d a n karşıya geçerek k u v v e t l e r i n i B i g a ' d a toplamasını e m r e t t i ( 9 7 ) . V e z i r i a z a m S i n a n Paşa'da, K a y seri'de t o p l a n a n 40000 kişilik k u v v e t i n i d a r e s i n i ele a l m a k üzre 28 n i s a n 1516 da b e l k i i k i n c i defa o l a r a k ( 9 8 ) , Üsküdar'a geçti. Öte t a r a f t a n 9 m a yıs 1516 da, B u r s a ' d a Akbıyık'da g e r e k l i askerî y o k l a m a l a r yapıldı, sava şa k a b i l i y e t l i olanlarla i h t i y a r , h a s t a v e mecalsiz o l a n l a r a y r d a r a k d e f t e r lere k a y d o l u n d u , açılacak sefere katılabileceklerin i s i m l e r i n i n yakında gönderileceği b i l d i r i l d i ve y o k l a m a d a b u l u n m a y a n l a r hakkında ne yapı lacağı merkezden s o r u l d u ( 9 9 ) . A n c a k daha önce de söylendiği g i b i h a zırlıkların h e d e f i g i z l i t u t u l u y o r ve b i l h a s s a yapılanların I r a n için olduğu İsrarla öne sürülüyordu ( 1 0 0 ) . Kahire'de toplaMemlûklar, OsmanIıla.rın h a r e k e t l e r i n i yakından t a nan ^meclis ve. j^ip e t m e k t e i d i l e r . İşitilen h a b e r l e r p e k endişe v e r i c i o l ayn nın arığ j ^ g ^ g , ] ^ t e d b i r l e r i alıyorlar, f a k a t onlar da ha¬ ye ye hareketi.
d
u
u
zırlıklarım gizlemek için bütün g a y r e t l e r i n i harcıyorlardı. B u sebepledir İd hicrî 922 yılının başlarında (1516 kışının s o n u v e y a i l k b a h a r b a ş ı ) , Osmanlıların şikâyeti üzerine Şam'daki b ü y ü k me'mûrlarmdan b i r i n i hapse a t m a k s u r e t i y l e (101) Osmanlılara hâlâ dost olduklarım (95) İbn îyas'tan tercüme edilen mektup aşağıdadır: "Sen benim pederimsin, sizden dua isterim; ben Alâü'd-devle memleketine an cak senin izninle girdim; bu bana âsi i d i ; pederimle sultan Kayıtbay arasındaki f i t neyi meydana getiren bu adamdı. Onun ölümü aynı sevab oldu. Onun yerine tayin edilen Şehsuvar-Zâde hoşunuza giderse ibka ediniz, gitmezse değiştiriniz, size aid bir iştir. Size köle getiren tüccarı ben menetmedim. Ben Alâü'd-devle'den aldığım yerleri yine size iâde ediyorum. Sultan daha ne arzu ederse onu. da yaparım". Bak, İ. H . Uzunçarşıh, 2, s. 268. (96) İ. H. Uzunçarşıh, 2, s. 269. (97) Feridun Bey, 1, s. 475. (93) Bak, s. 121. (99) Topkapı Sarayı Arşivi, 5824 (28). (100) Feridun Bey, 1, s. 475. Müneccimbaşı, vrk. 98 a. (101) H. Jansky, Die Chronik des İbn Tulün als Geschichtsquelle über den Felclzug Sultan Selim's 1. gegen die Memluken, Wien. 1929, s. 25.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
jj5.
ifâde etmek i s t e d i l e r . H a l b u k i b u sıralarda K a h i r e ' d e Osmanlılar a l e y h i n e h a r a r e t l i müzâkereler yapılmakta i d i . S i n a n Paşa'nın Diyarbakır'a h a r e k e t ettiği duyulduğu v a k i t y i n e b ö y l e b i r toplantı yapılmış, Çerkeş i l e r i gelenlerinden toplantıda bulunanların f i k i r l e r i alınmış, ve sonunda H a leb'e doğru yola çıkılması ( 1 0 2 ) , f a k a t b u h a r e k e t i n sadece Y a v u z S u l t a n S e l i m ile Şâh i s m a i l ' i b a n ş t ı r m a y a m a ' t u f b i r h a r e k e t olduğu h a b e r i n i n işâa edilmesi kararlaştırılmıştı ( 1 0 3 ) . B u d u r u m d a n Şâh İsmail'i de h a b e r d a r eden ve 50 b i n kişilik b i r k u v v e t l e 18 Mayıs 1516'da K a h i r e ' d e n h a r e k e t eden (104) K a n s u G a v r i ' n i n yanında d i n adamlarından b i r çoğu ve b i l h a s s a "hulefâ-yi güzîn-i evhyâ-yi k i r a m d a n S e y y i d A h m e d el Bede v i " i l e Şeyh i b r a h i m ve dört mezheb kadısı da b u l u n u y o r d u ( 1 0 5 ) . A b b a s i s o y u n d a n gelen H a l i f e Mütevekkil A l a l l a h da (106) G a v r i ile b e r a b e r d i ( 1 0 7 ) . G a v r i ' n i n birçok d i n adamım v e b u a r a d a H a l i f e ' y i b e r a b e r i n d e g ö türmesinin b i r sebebi olacaktı, i h t i m a l b u şekildeki b i r h a r e k e t , A n a d o l u ' d a k i müsiümanlara ve hattâ bütün İslâm a l e m i n e Y a v u z S u l t a n S e l i m i n , .
(102) Sinân Paşa Kayseri'ye geldiği sıralarda "Diyâr-ı Arab'dan câsus gelüb di di k i m : Ey Âsaf-ı devrân, âgâh ol k i m Mısır Halifesi Sultan Gavri, sen Âsaf'm Rûm'dan asker çekip Diyâr-ı Bekr üzerine revâne olduğun işitip cümle beyleriyle meşveretleşip nice idelim deyicek, cümle mîr-i Çerâkesan kelâm idib dimişlerki: Ey Sultan-ı Mısr! Sultan-ı Rûm nice defa asker gönderib bizim ile muharebe kılmışdır. Sen Sultan devletinde gelen askerlerin darb-ı seyf ile dağıtıp gürîzân kılmışızdır. Şimdiki hinde Diyâr-ı Fars'a ulaşıp anm fethi tedarikindedir. Amma Sûfî-i bîdin ortadan gidicek yine bizim ile muharebesi mukarrerdir. Bundan gafil olmamak gerekdir, müvecceh tedbir gerekdir deyip hâmûş oldular. Sultan-ı Mısr: Ye ne revâ görürsüz deyicek didiler k i : Ey Halîfe-i Mısr! cümle beyler böyle revâ görürler k i ceyş-i Mısr fûlâd'a müsteağrak olub yürüyüb, diyâr-ı Haleb'e inip asker-i Rûm birle buluşub, Şâhları bile değilken, yığmakların dağıtıp, sonların yağma kılmak gerek deyicek Sultan-ı Mısr dahî rizâ virip askerine in'âm, ihsanlar kılıp yarak idip Mı sır'dan göçüp yürüyüb" Haleb'de toplandı dedi. Bak, Fetih-Nâme-i Diyâr-ı Arab,. s. 8. (103) Şükrî, vrk. 34 b. Memlûkların hedefi, Dulkadır topraklarında olan Maraş'm Osmanlılardan geri alınması idi. Bak, H . Jansky, Die Chronik des i b n Tulün als Geschichtsquelle über den Feldzug Sultan Selim's 1. gegen die Memluken, Wien 1929, s. 25. (104) Halil Edhem, Mısır fethi mukaddimatına ait mühim bir vesika, Osmanlı Tarihi Encümeni Mecmuası, 19-96, s. 34. Bartold, s. 373. Kansu Gavri 13 mayıs 1516 da Kahire'den hareket etti. Bak, Richard Hartman, s. 139. (105) Süheylî, vrk. 12 b. (106) Abbasi Halifesinin adı " A l Mütevekkil Alallah Ebu Abdullah Muhammed. ibn Müstemsik Billah Ebi al Sabr Yakub al Hâşimî al Abbas" dır. Bak, Richard Hartman, s. 137. (107) Halil Edhem, Mısır Fethi Mukaddimatına aid mühim bir vesika, Osmanlı. Tarihi Encümeni Mecmuası, 19 - 96, s. 34.
YAVUZ S U L T A N SELİM
YAVUZ S U L T A N SELİM
Müslüman b i r devlete kılıç çekmesini kötülemek ve b i l h a s s a sünnî mez hebi er de b u l u n a n müslümanları, onun aleyhine çevirmek içindi. A y r ı c a Memlûk Sultanı, Y a v u z S u l t a n Selim'i, içinde Hıristiyan'lar da b u l u n a n b i r o r d u y u müslüman memleketlere sevk etmiş o l m a k l a i t h a m e d i y o r d u ( 1 0 8 ) . F a k a t b u şekildeki propagandanın birkaç müteassıbı kamçılamak t a n başka b i r işe yarayamıyacağmı ve sünnîlerin k e n d i s i n e yardım e t m e yeceklerini düşünememişti. Çünkü o, sünnîlerin n e f r e t ettiği b i r g r u p l a anlaşarak sünnî b i r devlete karşı h a r e k e t e geçmiş b u l u n u y o r d u . B u n d a n başka, Şam yakınlarına geldiği v a k i t ona, M a r d i n ' d e k i İran komutanı K a r a H a n , pusuya düşürdüğü Osmanlı a s k e r l e r i n i n (109) başlarını gönder mişti ( 1 1 0 ) . K e n d i s i n i , üzerlerinde kanları kurumuş o l a n b u sünnî k a f a ları, o anda Diyarbakır'a gelmiş olması gereken Şâh i s m a i l ' i n b i r z a f e r i n i n eseri olduğu için, o k a d a r çok m e m n u n etmişti k i b u n d a n dolayı K a r a H a n ' a değerli hediyeler göndermiş ve Şam'a geldiğini de bildirmişti ( 1 1 1 ) . 19 h a z i r a n 1516 da Şam'a gelen K a n s u G a v r i (112) b u r a d a n Y a v u z S u l t a n Selim'e b i r elçi ile b i r m e k t u p göndermişti. B u m e k t u b u n d a o, " M a beynimizde olan übüvvet ve bünüvvet bozulmasun der i s e n " m e m l e k e t i n e dönmelisin d i y o r d u ( 1 1 3 ) . F a k a t aradan çok z a m a n geçmemişti k i G a v r i t a k v i y e edilen Osmanlı k u v v e t l e r i n i n , Diyarbakır civarında iranlıları yen¬ diğini duymuş ve b i r a z s o m a da M a r d i n ve Diyarbakır yöresindeki I r a n k u v v e t l e r i n e k o m u t a eden K a r a Han'ın kesilmiş başı i l e (114) Y a v u z S u l t a n Selim'den b i r zafer m e k t u b u almıştı. Osmanlı hükümdarının b u h a r e k e t i , râfızîlere karşı kazanılmış olan b i r z a f e r i n , sünnî b i r hükümdarı m e m n u n edeceği şeklinde y o r u m l a n a b i l i r s e de (115) gerçekte kasdedilen ma'nâ b u olmamalıdır, i h t i m a l Pâdişâh b u suretle Memlûk Sultanına, b i r l i k t e hareket etmeği tasarladığı Şâh i s m a i l k u v v e t l e r i n i n ezildiğini, b i r savaş v u k u u n d a , Memlûk k u v v e t l e r i n i n Osmanlılarla yalnız başlarına çar pışacaklarım îmâ ediyor v e onlarda b i r m o r a l 'bozukluğu m e y d a n a g e t i r -
m e k i s t i y o r d u . A n c a k , Şâh i s m a i l ' i n Osmanlılara karşı h a r e k e t e geçmedi ğini görmüş olmasına ve Osmanlılarla t e k başına çarpışma d u r u m u n d a k a lacağını anlamış bulunmasına rağmen G a v r i ' n i n , o r d u s u n u n başında kuzeye doğru yürüyüşüne d e v a m ettiği görüldü. Yalnız o, yürüyüş maksadını hâlâ gizlemeğe çalışıyor ve b u sebeple de Haleb'e k a d a r gideceğini, b u n u n sadece b i r " t e f t i ş " mâhiyetini taşıyacağım v e ondan sonra t e k r a r Mısır'a döneceğini e t r a f a yayıyordu ( 1 1 6 ) .
.126
:
(108) Bartold, s. 337. Richard Hartman, s. 134. (109) Bak, s. 85. (110) Lütfî Pasa, s. 244. (111) Aynı eser, s. 244. (112) Halil Edhem, Mısır Fethi Mukaddimatma aid mühim bir vesika, Osmanlı Tarihi Encümeni Mecmuası, 19 - 96, s. 34. H . Jansky, Die Chronik des İbn Tulün als Geschichtesquelle über den Feldzug Sultan Selim's 1. gegen die Memluken, Wien. 1929, s. 25. Kansu Gavri 18 haziranda Şam'a geldi. Bak, Richard Hartman, s. 138. (113) Âlî, vrk. 264 a. (114) Bak, s. 129. (115) Gavri, Pâdişah'm gönderdiği zafer mektubuna verdiği cevapta, İranlı ların yenildiğinden dolayı memnuniyyetini bildiriyordu. Bak, İ. H . Dânişmend, 2, ;s. 25.
^
"Vesîr-i a'zam SiB i r I r a n seferi yapilacakmışcasma 28 N i s a n 1516'da ısân Paşa'nm, Di- Üsküdar'a geçen Vezîr-i a'zam Sinân Paşa ( 1 1 7 ) , kırk b i n yarbak.r'a gitmek M a l a t y a üzerinden Diyarbakır'a g i d e k i
İ H k
U
r
k
u
w
6
t
l
e
uzre harekete geç-
mesi ve Memlûkîann tutumu.
A
c e &
(
1 1 8
)
v
e
omda.
.
Padişahı
beklıyecektı. ( 1 1 9 ) . A y n ı
zamanda o, A r a b i s t a n işleriyle i l g i l e n m e k ve Memlûklar hakkında duyduklarım Pâdişah'a b i l d i r m e k l e de görevli îdi ( 1 2 0 ) . F a k a t enteresan olan c i h e t M a l a t y a üzerinden Diyarbakır'a g i t m e k t i . Çünkü M a l a t y a , Memlûkların elinde b u l u n u y o r d u . Onların m ü sadesi alınmadan b u r a d a n geçmek, zaten araları i y i o l m a y a n i k i d e v l e t i n büsbütün bozuşmalarına ve hattâ savaşmalarına b i r sebep o l a b i l i r d i . Mü saade i s t i y e r e k b u t o p r a k l a r d a n geçmenin ise, o sıralarda kuvvetlendiği görülen M e m l û k - I r a n dostluğu düşünüldüğü v a k i t , mümkin olamayacağı tabiî i d i . H e r i k i hâli de d i k k a t e almış olduğunu t a h m i n ettiğüniz Y a v u z S u l t a n Selim'dn b u n a rağmen y e n i b i r s e f e r i b u y o l d a pilânlamasının h e r halde çok önemli sebepleri olmalıdır. B u sebeplerin neler olabileceğini sez m e k v e bazı mütalealar yürütmek mümkin ise de b u n l a r d a n vaz geçerek sadece şunu söyleyebiliriz k i Y a v u z ' u n çok d e r i n mâ'nalar taşıyan b u t a r z d a k i h a r e k e t i , b i r Memlûk m u h a l e f e t i i l e karşılaşıldığı t a k d i r d e , h i ç o l mazsa Osmanlı - Memlûk çatışmasının bütün Osmanlılarca tasvifo e d i l m e sine ve benimsenmesine h i z m e t edecekti. Çünkü devlet erkânı arasında b i l e b u savaşa t a r a f t a r o l m a y a n l a r vardı. K a y s e r i ' y e geldiği sıralarda Memlûk Sultanının K a h i r e ' d e n elli b i n askerle hareket ettiğini öğrenen Sinân Paşa ( 1 2 1 ) , b u h a b e r i h e m e n Pâ dişah'a ulaştırmış ve b i r t a r a f t a n da y o l u n a devam ederek E l b i s t a n ' a gel mişti. B u r a d a n usûlen, Memlûk sınır komutanlarına haber gönderip M a l a t y a yakınında b i r yerde Fırat üzerine köprü k u r m a k v e Fırat'ı geçmek (116) Lütfî Pasa, s. 246. (117) Bu Sinân Paşa'mn Rumeli Beylerbeyi Sinan Pasa olduğunu söyleyenler vardır. Bak, Zaîm Mîr Mehmed Kâtib, vrk. 264 b. (118) Âlî, vrk. 250 b. Sa'düddin, 2, s. 325. (119) Müneccimbaşı, vrk. 98 a. (120) Âlî, vrk. 250 b. Sa'düddin, 2, s. 325. (121) Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, s. 8. Sa'düddin, 2, s. 327.
YAVUZ
128
Pâdişah'm huzumnda yapılan toplantıdaMeniîûkîar üzerine yuı-unme karan
SULTAN
YAVUZ
SELİM
müsadesini istemiş ise de (122) Memlûk komutanlarının |3 diği d d cevabı (123) pek s e r t olmuştu ( 1 2 4 ) . j k e y f i y y e t i ve Memlûk Sultanının 50 b i n kişilik ilerlemesi ( 1 2 5 ) , Pâdişah'm k u w e t e Şam'a doğru U n a
ş
t
e
b
v e r
u
r
r e
e
ı
d
^
a
.
h u z u r u n d a b i r takım toplantıların yapılmasına ve b u toplantılarda çetin tartışmaların açılmasına sebep oldu. Çünkü i k i sünnî hükümdarın çarpışması, t a s v i b edilmesi g ü ç işlerden b i r i i d i . Gerçi Memlûkların Kızılbaşlara mütemâyil oluş ları, Y a v u z S u l t a n S e l i m i n o n l a r a karşı açacağı 'savaşı b i r a z k o laylaştırmıştı. Çünkü râfizîleri vurmakla onlara yardım edenleri vurmak arasında, sünnî anlayışına göre, hiçbir fark yoktu ve hattâ b u , g e r e k l i i d i . B u n u n l a b e r a b e r savaşa g i r m e kararı k o l a y k o l a y v e r i l e m e d i ve devlet erkânı arasında Memlûklar üzerine yürüme h u s u s u n da b i r f i k i r birliği meydana gelemedi. Bazıları harekâtın durduruhnasmı, bazıları da a k s i n i ifade ediyorlardı ( 1 2 6 ) . Çokları harekâtın aleyhinde i d i (127). Toplantıda b u l u n a n ulemâ da, M e m l û k l a r a karşı savaş açılması hususunda b i r fetvâ v e r m e y e hevesli görünmüyordu ( 1 2 8 ) . F a k a t " n i şancılık mansıbından" vezirliğe yükselmiş o l a n H o c a - Z â d e M e h m e d P a şa ( 1 2 9 ) , b i z i m için Kızılbaş v e y a Çerkeş bahis k o n u s u değildir ( 1 3 0 ) , "bize lâzım olan, a'dâ'ya sell-i s e y f d i r " ( 1 3 1 ) , düşmanın göründüğü y e r de karşısına çıkmaktır ( 1 3 2 ) . E n önce en lüzûmlu olan şey de " i k i hasm-î kavî b i r yere g e l m e d i n b i r i n i n tedârikini g ö r m e k t i r " (133) diyerek f i k r i n i açıkladığı v a k i t Pâdişâh, büyük b i r m e m n u n i y y e t göstermiş ve " b i z i m dahî makbûl ve muhtarımız b u i d i " (134) demek s u r e t i y l e Memlûklar üze r i n e yürümeği kararlaştırmıştı. Varılmış olan kararı v e k e n d i s i n i n hemen: Memûklara gön- yola çıkacağını Vezîr-i a ' z a m Sinân Paşa'ya b i l d i r e n P â derüen Osmanlı dişa^ ( 1 3 5 ) , gerçek maksadının Memlûklar tarafından elçileri ve Pâdifonirmıediğini k a b u l ederek, s e f e r i n İran için olduğud i n hareketi" i§ k t e d e v a m etmiş v e b u sebeple de R u m e l i Kadıaskeri Zeyrek-Zâde molla Rüknüddin i l e K a r a c a Paşa'yı elçilikle Memlûk Sultanına göndermişti ( 1 3 6 ) . 4 H a z i r a n 1516'da (137) yola çıkan b u z a t l a r G a v r i ' y e , birçok h e d i y y e i l e b i r l i k t e , Pâdişah'm veriliyor.
5 3
n
u
â a
e t m e
(122) Âlî, vrk. 250 b. Sa'düddin, 2, s. 325. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 93. (123) Müneccimbaşı, vrk. 38 a. (124) Âlî, vrk. 250 b. Sa'düddin, 2, s. 326. (125) Gavri, elli bin kişilik bir kuvvetle "Rûm ve Acem mâ-beynine hâil olmağıçün Şam tarafına hıram eyledi". Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han„ s. 93. (126) Sa'düddin, 2, s. 327. (127) Âlî, vrk. 250 b.
S U L T A N SELİM
129
b i r m e k t u b u n u götürdüler. B u m e k t u p t a Y a v u z S u l t a n Selim, İran t o p raklarını rafızîlerden t e m i z l e m e k üzre Şâh İsmail'in üzerine yürüdüğünü, b u h u s u s u n gerçekleşmesi için Mısır Sultanının da düâ ve yardım etmesi iâzımgeldiğini yazıyordu ( 1 3 8 ) . B u arada oğlu Süleyman'ı kendisine v e kâlet etmek üzre E d i r n e ' d e bırakan, Pîrî Paşa'yı İstanbul muhafızlığına (139) ve Hersek-Zâde A h m e d Paşayı d a geçici olarak B u r s a muhafızlığına t a ' y i n eden Pâdişâh ( 1 4 0 ) , 5 H a z i r a n 1516'da îstanbuldan Üsküdar'a geçti ( 1 4 1 ) . "Zâhiren savb-ı mülk-i Şâh-i A ' c â m ' a , bâtmen kişver-i Ş a m ' a " y ö nelen (142) Padişah, 26 H a z i r a n ' d a Akşehir'e (143) ve oradan d a K o n y a ' y a geldi. Diyarbakır'da yenilen v e öldürülen I r a n k o m u t a m K a r a Han'ın başı i l e birçok kızılbaşm b u r u n v e kulakları Pâdişah'm Akşehir'e vardığı sıralarda gelmişti ( 1 4 4 ) . Bunların sayısı 10000 i d i ( 1 4 5 ) . Diyarbakır za(128) (129) (130) (131) (132) (133) (134) (135) (136) (137)
Müneccimbaşı, vrk. 98 b. Âlî, vrk. 250 b. Sa'düddin, 2, s. 328. Aynı eser, vrk. 250 b. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 94. Âlî, vrk. 264 a. Sa'düddin, 2, s. 328. Fetih-Nâme-i Diyâr-ı Arab, s. 8. Âlî, vrk. 250 b. Feridûn Bey, s. 477.
(138) Âlî, vrk. 251a. Sa'düddin, 2, s. 328. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 94. 3647 numaralı kitab, vrk. 160 b. Bu elçiler "Malatya ma'berinden" asker geçirme müsadesini almak için Mısır'a gitmişlerdi. Bak, Zaîm Mîr Mehmed Kâtib, vrk. 264 b. (139) Piri Paşa, savaşa karar veren mecliste alyehte konuştuğu için Pâdişâh onu İstanbul muhafızlığında bırakmıştı. Bak, Âlî, vrk. 251a. Bu mecliste, Memlûk larla İranlıların müttefikan hareket etmeleri ihtimaline karşı Pirî Paşa'mn teklifi ile savaşa karar verilmiştir. Bak, i . H . Danişmend, 2, s. 24. (140) Keşfi, vrk. 73 a. î. H . Uzunçarşıh, 2, s. 271. (141) Fetih-Nâme-i Diyâr-i Arab, s. 9. Sa'düddin, 2, s. 329. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 94. Müneccimbaşı, vrk. 98 b. Pâdişâh "922 Cumâda-l-ewelinin evvel yekşembesi (8 haziran 1516 Pazartesi)" İstanbul'dan hareket etti. Bak. Keşfî, vrk. 73 a. (142) Sa'düddin, 2, s. 329. "Diyar-i Acem fethine tekrar azimet olunub İstan bul'dan Üsküdar'a geçti". Bak, 4647 numaralı kitap, vrk. 160 b. (143) Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, s. 9. Pâdişâh bu tarihte Konya'da idi. Bak, Sa'düddin, 2, s. 329. Müneccimbaşı, vrk. 98 b. (144) Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, s. 8. Bu baş ve kulaklar Pâdişah'm Konya'da bulunduğu vakit gelmişti. Bak, Sa'düddin, 2, 329. (145) Âlî, vrk. 251b. , , 9
YAVUZ
130
f e r i n d e n büyük b i r m e m n u n l u k d u y a n Y a v u z S u l t a n Selim, b i r t a r a f t a n z a f e r i sağlayan BıyıMı M e h m e d Paşa'ya o r d u y a katılmasını e m r e d e r k e n (146) ö t e t a r a f t a n K a r a Han'ın başım b i r z a f e r m e k t u b u i l e b i r l i k t e M e m lûk Sultanına gönderdi ( 1 4 7 ) . K a y s e r i ' y e geldiği v a k i t h a l k tarafından büyük b i r sevinçle karşılanan ve b u r a d a ü ç gün kalıp dinlenen Pâdişâh dördüncü gün y e n i d e n y o l a çıkarak altı gün sonra E l b i s t a n sahrasına v a r dı (148) ve daha önce b u r a y a gelmiş b u l u n a n V e z i r - i a'zam S i n a n Paşa tarafından büyük b i r m e r a s i m l e karşılandı ( 1 4 9 ) . Gavri, Osmanh Pâdişah'm E l b i s t a n ' a varmasından b i r a z önce y a n i elçileri ile görü- n t e m m u z 1516 da H a l e b ' e gelmiş o l a n G a v r i ( 1 5 0 ) , Osm a n i i elçileri mevlânâ Rüknüddin v e K a r a c a Paşa i l e b u r a d a görüştü ( 1 5 1 ) . Görüşmelerin i l k dakikalarımn, i k i dost d e v l e t a r a sındaki münâsebetler çerçevesinde c e r e y a n ettiği anlaşılmaktadır. Çünkü Memlûk Sultanı elçilerden Y a v u z S u l t a n S e l i m ' i n hatırım sormuş, onlar da " S u l t a n Selim m u h l i s i n i z v e hayır - h a h öğlunuzdur" diye cevap v e r mişlerdi. B u n u n üzerine G a v r i , o n d a n asla şüphe e t m i y o r u m , "oğlumdan aziz o l m a s a " tâ Mısır'dan kalkıp b u r a l a r a k a d a r gelme yorgunluğunu göze a l a b i l i r m i i d i m ? "Ümizdir M Şâh i s m a i l i l e m a b e y i n l e r i n islâh için rizây i mâ-beyini t a h s i l idevüz" d i y e cevap v e r d i ( 1 5 2 ) , F a k a t t a h m i n i m i z e g ö r e b u n d a n sonra okunmuş olan Pâdişah'm m e k t u b u G a v r i ' y i ve_ yanın d a k i l e r i s i n i r l e n d i r d i . Çünkü Pâdişâh b u m e k t u b u n d a kısaca, Şâh i s m a i l ' i n üzerine, zulmünden v e islâm d i n i n i pay-mâl ettiğinden dolayı, yürüdüğü nü söylüyor (153) v e b u a r a d a Memlûk Sultanına da b i r takım t a ' r i z l e r d e b u l u n u y o r d u ( 1 5 4 ) . B u m e k t u p t a d o s t l u k havasının bulunmadığını sezen G a v r i , b e l k i de b u n d a n sonra Dulkadır topraklarının işgalinden ötürü d u y s ü y o r
(146) Sa'düddin, 2, s. 330. Bıyıklı Mehmed Paşa'nm orduya katılması, Pâdişah'm Elbistan'a gelmesinden sonradır. Bak, Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, s. 10. Bıyıklı Mehmed Pasa, Tohma suyu kenarında ordugâh kurmuş olan Vezir-i a'zam Sinan Paşa kuvvetlerine katılmak üzre Diyarbakır'dan ayrılmıştır. Bak, Keşfi, vrk. 74 b. (147) Bak, s. 126. (148) Pâdişâh, Elbistan sahrasına 23 temmuz 1516 da vardı. Bak, Feridun Bey, s. 478. (149) "Sinan Paşa, Sâh-i Rûm irdiğin bilib asker-i Rûm-ı atlandırıb karşı geîıb Şâh-i cihân dahi yürüyüb erib dest-bûs-i Şâh kıhb yine süvâr olub Sultan-i Rûm yanmca yürüyüb asker-i Rûm üzerine erib ceyş-i Rûm saf-saf durub Şâh-i Rûm'ı tapulayub ". Bak, Fetih-Nâme-i Diyâr-i Arab, s. 9. (150) Halil Edhem, Mısır fethi mukaddimatma aid mühim bir vesika. Osmanlı Tarihi Encümeni Mecmuası, 19-96, s. 34. (151) İ. H. Uzunçarşıh, 2, s. 271. (152) Süheylî, vrk. 10 b. Şükrî, vrk. 35. (153) Şükrî, vrk. 35 b. (154) Âlî, vrk. 251 b. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 94.
İt"
İÇİNDEKİLER
S U L T A N SELİM
^
d u ğ u üzüntüyü b e l i r t e r e k ağır sözler söylemiş ( 1 5 5 ) , hattâ h u z u r d a b u l u n a n Memlûk e m i r l e r i n d e n bazıları daha i l e r i g i d e r e k elçilerin öldürülme s i n i öne sürmüş ( 1 5 6 ) , f a k a t G a v r i b u n a razı o l m a y a r a k onların sadece hapsolunmasını emretmişti ( 1 5 7 ) . B u d u r u m d a n s o n r a elçiler için h e r a n b i r ölüm düşünülebilirdi. F a k a t a k s i n e o l a r a k b i r a z sonra onların serbest bırakıldığı görüldü. B u h a l e i h t i m a l k i elçilerin zekâları ve Osmanh o r d u s u n u n çok yakınlarda bulunuşu sebep olmuştu ( 1 5 8 ) . işin en d i k k a t e de ğer tarafı G a v r i ' n i n , b u elçilerle Y a v u z S u l t a n Selim'e, istemiş olduğu h e l v a ve şekeri göndermesi i d i . H a l b u k i , i k i tarafın b i r b i r l e r i n e karşı d u y dukları k i n ve h u s u m e t i hâlâ gizlemeğe çalıştıkları b u sıralarda, savaşa çok yaklaşılmış b u l u n u l u y o r d u . Çünkü Osmanlı elçilerinin h a p i s t e n çıkarılıp .geri çevrildiği günden b i r gün s o n r a G a v r i , ağırlıklarını Haleb'de ' b ı r a k a r a k " S u l t a n S e l i m üzerine s e f e r d i r d e y u " o r a d a n ayrıldı ( 1 5 9 ) . GavH'nin bir Z e y r e k - Zâde'nin G a v r i ' y e gönderilmesinden sonra Memlûklar arasında, t a r i h l e r i k e s i n o l a r a k edilememekle beraber, daha bazı elçilerin g i d i p g e l d i k l e r i ve mektuplaşmaların d e v a m ettiği anlaşılmaktadır (160). Bunlardan birinde Gavri, alınan t e d b i r l e r d e n v e 'Osmanh donanmasının S u r i y e s a h i l l e r i n e gönderilmesinden şikâyet e d i y o r d u . Y a v u z ' u n b u m e k t u b a verdiği cevap çak d i k k a t e şayandır ( 1 6 1 ) . Z
' r r ^ o T IiZ k a t değer" cevabı. e
S
0
s
m
a
n
l
l
l
a
r
l
a
t e s b i i t
(155) İ. H . Uzunçarşıh, 2, s. 271. Gavri, Fırat üzerinde köprü kurma müsadesi isteyen Osmanlı elçilerine bu müsadesd vermiş ve onları geri çevirmişti. Fakat sonradan arkalarından adam göndererek onları öldürtmek istedi ise de elçilere yetişilemedi. Bak, Zaîm Mîr Mehmed Kâtib, vrk. 266 b. (156) Âlî, vrk. 251. Sa'düddin, 2, s. 330. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han s. 94. (157) Âlî, vrk. 251b. Sa'düddin, 2, s. 330. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 94. Bazı kaynaklarda elçilere çok riayet edildiği yazılıdır. Bak, Süheylî, vrk. 10 b. (158) Elçiler, Gavri'nin infialini gördükten sonra tavırlarım değiştirmiş ve ge niş yetkileri bulunduğunu, Memlûk Sultanı nasıl isterse münâsebetlerin o şekilde düzenlenmesinin mümkin olduğunu söylemeğe başlamışlardı. Bak, İbn İyas, 5, s. 58. Gavri, "Pâdişah'm tekarrubunda metbu'ları ile Şâh İsmail arasında sulh müza keresinde bulunmalarını teklif ederek" bu elçileri bıraktı. Bak, Hammer, 4, s. 185. (159) Süheylî, vrk. 10 b. Gavri Haleb'den 8 Receb'de ayrıldı diyen İbn Tulun'ı, H . Jansky kabul etmiyor. Bak, H . Jansky, Die Chronik des İbn Tulün als Geschichtsqulle über den Feldzug Sultan Selim's 1. gegen die Memluken, Wien. 1929, s. 26. Sü heylî bu tarihi 9 Receb yani 8 ağustos olarak kabul ediyor. Bak, vrk. 12 a. (160) Sinân Paşa'nm Elbistan'a geldiği sıralarda, Memlûklar tarafından bura ya gönderilmiş bir kadı, paşa ile görüşmüş ve Mısır Sultanının Haleb'e kadar gel mesi sebebini Pâdişah'a izah etmek üzre İstanbul'a gideceğini söylemişti. Halbuki bir gün sonra Pâdişâh, Elbistan'a geldiği için bu kadı yoluna devam edemedi ve Gavri'nin mektubunu burada Pâdişah'a sundu. Mektup okunduktan sonra Pâdişâh
İÇİNDEKİLER
132
İÇİNDEKİLER
D i y a r d u k i : Mısır'a karşı hiçbir kötü n i y y e t i m i z y o k t u r . Aldığımız t e d b i r l e r d e n y a n i t a c i r l e r i n i r a n ' a g i r m e s i n i n m e n ' edilmiş olmasından ( 1 6 2 ) sizin b i r takım yanlış mâ'nalar çıkardığınız anlaşılmaktadır. İran'a y ü r ü m e k t e n maksadımız da " k a f a n tama-ı m e m l e k e t " değil, sadece İslâm d i nine aykırı olan b i r h a r e k e t i n o r t a d a n kaldırılmasıdır. B u sebeple o n l a r a , ne t a r a f t a n olursa olsun, gelmesi m u h t e m e l olan h e r yardımı önlemek ü z re türlü t e d b i r l e r e baş v u r d u k ve y i n e b u sebeple " H a l e b y o l u n d a n v e y a d e r y a ' d a n I s k e n d e r i y y e y o l u n d a n " gelen eşyanın i r a n ' a g i r m e s i n i ö n l e meği düşündük. Şer'-i şerifin hâkim olduğu islâm m e m l e k e t l e r i n i n hiç •birine zarar vermeği hatırımıza b i l e g e t i r m e d i k . Maksadımızın i y i c e a n l a şılabilmesi için tarafınıza Mevlânâ Rüknüddin'i göndermiş b u l u n u y o r u z . B u şekildeki h a r e k e t , size karşı duyduğumuz s e v g i n i n ifâdesidir. Esasen. Kızılbaşlara karşı giriştiğimiz harekete b i r engel çıkarmadığınız t a k d i r d e dostluğumuz devam edecek, aksine h a r e k e t ise "verâ-yi t a k d i r - i R a b b â n r d e " ne v a r s a o n u m e y d a n a g e t i r e c e k t i r . D o n a n m a meselesine g e l i n c e :
"malûmunuzdur k i cânib-i b a h r ' d a cenâb-ı âlîmizin küffâr-ı hâk-sâr'a d â i m a " savaşı eksik değildir. B u i t i b a r l a "hıfz-ı diyâr içün tedârikimiz Gavri, düşmanca c e m i ' zamanda m ü h e y y a d ı r " ( 1 6 3 ) . F a k a t v e r i l e n b u t e hareketierini ar- jnjnâta rağmen G a v r i , h e r türlü tedbîre baş vurmuş, b u tık gizlemiyor. } daha önce pilânlayıp g i z l i t u t m a k t a bulunduğu, b i r meseleyi açığa v u r m a k t a b i r beis görmemiş y a n i H a m a ' d a bıraktığı Şeh zade Kasım'ı ( 1 6 4 ) Haleb'e g e t i r t e r e k Osmanlı şehzadesi ilân etmişti ( 1 6 5 ) . B u n d a n başka, M a l a t y a B e y i n i n , Y a v u z ' u n Memlûk topraklarına yürüyeceğini büdirmesi üzerine G a v r i , daha da i l e r i giderek, b i r kısım ' k u v v e t l e r i n i E a y s e r i ' y e k a d a r i l e r i sürmek cüretinde b u l u n d u (166). F a k a t kaleye g i r m e k i s t i y e n b u k u v v e t l e r e karşı K a y s e r i halkının d i r e n diği v e onları kaleye sokmadıkları görüldü ( 1 6 7 ) . İşte savaşın 'kaçınılmaz b i r h a l aldığı o sıralarda G a v r i , E m i r l e r i arasındaki anlaşmazlığı g i d e r m e k için b i r toplantı yapmış ve bilhassa Sibay i l e Hayırhay'm barıştıkları b u toplantıdan sonra ( 1 6 8 ) Osmanlılar üzerine yürünmesini emretmişti a r a (
(169).
elçi'ye: Gavri'ııirı bu kadar çok askerle Haleb'e gelmesi, bizi Şâh İsmail ile barıştır mak sebebine bağlanamaz. Anlaşılıyor k i o bizi "Erdebiloğlu" üzerine gitmekten alıkoymak istiyor. Onun için biz de Acem seferinden vaz geçtik ve "beruda baş k a l dıran düşmenin kaydın" görmeğe karar verdik dedi. Bak, Şükrî vrk. 35 b, 36 a. Ya vuz Sultan Selim Malatya ovasma geldiği vakit "Gavri'den kasıd gelüb nâme getirib Elbistan, Maraş kadîm ül eyyamdan Mısr'a tâbi'dir, yine lûtfedib mülki sahibine ısmarlamak hoşdur. Ve illâ kulu zabt edemezim dimiş. Sultan-ı Rûm bu haberi gûş idüb gazab'a gelüb gelen kasıd'ı .habs buyurdu". Bak, Fetih-Nâme-i Diyâr Arab, s. 11. Malatya'da bulunulduğu sıralarda Gavriden mektup ve hediyyeler geldi. O bu mektubunda: "Oğlum" eğer maksadın bizimle barış halinde bulunmak ise Maraş ile Elbistan'ı bize bırakmalısın. "Ve illâ vaktine hâzır ve âmâde olub" savaşı gözealmak gerektir. Karşılaşma gününde mukadder ne ise o olur diyordu. Bunun üze rine. Yavuz Sultan Selim Malatya'dan birdenbire güneye yöneldi. Bak, Zaîm Mîr Mehmed Kâtib, vrk. 265 b. Yavuz Sultan Selim, Malatya'dan Gavri'ye haber gön dererek "var Mısır'da otur, babanı yerindesin. Hayır düâdan ferâmûş etme. Ben. Şâh İsmail üzerine giderim. Sultan Gavri'ye bu haber varıcak mukayyed olmayubmemleketimdir, gitmezin diyicek Sultan Selim dahî (haber) gönderdi k i senin kasdın böyle olıcak sen âşikâre adû imişsin. Şâh İsmail gayibdir. Senin Haleb'de otur duğun benim leşkerime ve vüâyetime hayır değildir. Senin düşmanlığın göz göri dururken ben görünmez düşmana varub seni ardımda komazım diyüb Sultan Selim. Malatya'dan göçüb azm-i Haleb idüb yürüdü. Bak, Lütfî Paşa, s. 247. (161) Pâdişâhın bu mektubu Muharrem 922/Şubat 1516 tarihini taşımaktadır.. Halbuki mektubun muhtevâsmdan,. Zeyrek-Zâde'nin Gavri'ye gönderilmesinden sonra yazıldığı anlaşılmaktadır. Bu takdirde mektubun ya uydurma veya tarihinin yanlış atıldığını kabul etmek iktiza eder. İkinci şık akla daha uygun gelmektedir. Mektup için bak, Feridun Bey, 1, s. 374. Bu mektup başka bir kitapta da vardır. F a kat bu kitapta yanlış olarak kürd beylerinden birisine yazılmış gibi gösterilmektedir. Bak, 4316 numaralı kitap, vrk. 276 b. (162) Bak, s. 84.
133
a )
,
çayın 2 8 temmuzda Malatya ovasına gelen ve b u suretle karan. Memlûk topraklarına girmiş olan Osmanlı o r d u s u , M a l a t y a ' y ı a l m a k için savaşa girişmedi. Çünkü muhafız, d a h a önce k a l e y i b ı rakıp gittiği için ( 1 7 0 ) h a l k , b i r d i r e n m e göstermeden Pâdişah'ı karşıla m ı ş t ı ( 1 7 1 ) . F a k a t M a l a t y a yöresinde bulunulduğu günlerde m ü h i m b i r takım o l a y l a r c e r e y a n e t t i . B u n l a r d a n b i r i A m a s y a ve B a y b u r t ' t a n gelen i ohma
(163) Feridûn Bey, 1, s. 374. (164) Bak, s. 110. (165) î. H. Uzunçarşılı, Memlûk Sultanları yanma iltica etmiş olan Osmanlı hanedanına mensup şehzadeler, Belleten 17, sayı 68, s. 531, 532. Yavuz'un ağabeyisi Sultan Ahmed'in oğlu diye iddia olunan şehzâde Kasım'm etrafına çok sayıda silâh lı insanlar toplanmıştı. Bak, gükrî, vrk. 38 a. (166) Bu kuvvetler Kertbay veya Kurtbay komutasında idiler. (167) Şükrî, vrk. 37 a. "Ve ahâlî-i Kayseriyye bunları gördüğü gibi şehrin kapularmı beste idüb hisâr bedenlerinden zükûr ve inâs, Çerâkese taifesine şetm-i ga liz ile hitab idüb bire tâife-i şûm, Haleb gibi bir iklîm-i azîmi zulm ü teaddî ile pâymâl idüb şimdi bizim tarafımıza dahî nekbet îsâline geldünüz deyu leym eyle diler ve bunları hisâr'a yaklaşdırmadılar". Bak, Süheylî, v r k 11 b. (168) Şükrî, vrk. 37 a. (169) "Sene isneyn ve işrîn ve tis'a mie Recebinin ikinci cüm'ası (8 ağustos .1516) mevkib-i azîm ile Sultan Selim üzerine" yüründü. Bak, Süheylî, vrk. 12 a. •
(170) Zaîm. Mîr Mehmed Kâtib, vrk. 265 a. (171) Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, s. 11. Malatya, Mercidabık zaferinden sonra, 28 ağustos 1516 da zaptolunmuştur. Bak, İ. H . Danigmend, 2, s. 29. Âlî, vrk. 254 b. .Sa'düddin, 2, s. 339.
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER
134
k u v v e t l e r katıldıktan sonra ( 1 7 2 ) o r d u n u n savaş düzenine g i r m e s i ( 1 7 3 } i k i n c i s i de, 2 9 cumâda4-âhire 9 2 2 de (30 t e m m u z 1 5 1 6 da) ( 1 7 4 ) yapılam ve h e m e n h e m e n bütün i l g i l i l e r i n katıldığı b i r toplantıda, galiba i l k defa. Memlûklar üzerine yürümenin açıkça bahis konusu edilmesi i d i . Çünkü b u toplantıda Pâdişâh, Şâh İsmail üzerine yüründüğü şu sıralarda Mısır s u l tanının ona yardım etmek ve Osmanlı o r d u s u n u a r k a d a n v u r m a k üzre H a leb'e geldiğini toplantıda b u l u n a n l a r a bildirdiği v a k i t , Y a v u z ' u n esas m a k sadım ıbiîen veya b i l m e y e n herkes ayağa k a l k a r a k " e y Şâh-i C i h a n " m a d e m k i Mısır sultanı, Şâh İsmail'e yardım etmek için y o l u m u z u kesmeğe gelmiştir, o halde sultanımızın ona karşı yürümesi z a r u r i d i r deyince Pâdi şâh, Memlûkların üzerine yürünmesi e m r i n i açıkladı ( 1 7 5 ) . O n u n için, T o h m a Ç a y ı n K a r a n da denilen b u k a r a r d a n altı gün s o n r a y a n i 5 ağustosta, M a l a t y a ' d a n b i r d e n b i r e güneye dönüldü v e s a r p b i r a r a z i üzerinde sıkıntılı Osıaanh elçileri- b i r yolculuğa başlandı ( 1 7 6 ) . Ağustosun 9 unda B u c a k nin d ö l ü n d e n sonra Memluk
elçisine yap.lan
d e r f t
..
£°
k
,
o
n
a
ğ
m
a
g
e
l
e
n
P
â
d
.,
n d e r l l e n
i
§
a
v
e
o î m ı
ı
> „ ,
h
,
a
(
m
,
)
d
.
^
g
Gavri'ye,
.
tarafından hiç de i y i karşılanmamış
hakaret.
lûkların
olan Osmanlı elcileri Z e y r e k - Z â d e i l e K a r a c a Pasa m ü l a k i oldular, başlarından geçeni anlattılar v e M e m n i y e t l e r i n i n dostane olmadığı üzerinde d u r a r a k , her şeyden.
(172) Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, s. 12. (173) "Evvel Sultan-i Rûm bar-gâhm onbin tîr-endâz kader endâz dilâver k a t ender kat olub anın etrafına oniki bin âhen gönüllü müzerkeş geyimli mir ü sipâh karar eyledi. Sağ kola Anadolu beylerbeysi Zeynel Han, otuz bin Anadolu askeri ile karar eyledi. Anın canibine Karaman Beylerbeysi Hüsrev Han yedi bin Turgud dilâveriyle karar eyledi. Anın cânibine Şehsuvar oğlu A l i Han, sekiz bin Türkistan, mihterleriyle karar eyledi. Sol kola Rumeli beylerbeysi Yusuf Han otuz bin Rumili askeriyle karar eyledi. Anın cânibine Mengili Gerey Han oğlu Sa'd Gerey Han, üçbin Tîr-endâz, ekseri Tirkeşli Oğuz erenleriyle karar eyledi. Anın cânibine Amasya beylerbeyisi Mehmed Han, yedi bin Harçene askeriyle karar eyledi. Anın cânibine Bayburd beyi Ahmed Han, üç bin Demir tonlu İsfir mihteriyle karar eyledi. Bu saire yüz yirmi i k i bin demir tonlu muğrak kılıçlı sipâh olup Sultan-i Rûm bâr-gâhm k u şayıp karar ittiler". Bak, Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, s. 13. (174) Feridûn Bey, s. 478. (175) Fetih-Nâme-i Diyâr-i Arab, s. 13. Feridûn Bey, s. 478. Pâdişâh daha önceMalatya'dan geçme müsaadesi verilmediği bir zamanda fikrini açıkladı ve "otak-ı Gerdûn-revâkın uğru garka iken kıbleye kurulmağa emrolundu ve Malatya mâberinden ferâgat idüb ol, ceyş-i girân Arabistan üzerine yürüsün deyü buyurdu". Bak. Zaîm Mîr Mehmed Kâtib, vrk. 265 a. (176) Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, s. 13, 14. (177) 10 recep 922. Bak, Âlî, vrk. 251b. Sa'düddin, 2, s. 330. Vakayi'-i Sultan, Bâyezid ve Selim Han, s. 95. Pâdişâh Bucakdere konağına 10 ağustosta geldi. Bak. İ. H . Danişmend, 2, s. 26.
135
önce b u meselenin h a l l i gerektiğini söylediler ( 1 7 8 ) . Elçilerinin uğradığı h a k a r e t Y a v u z ' u çılgına döndürdü ve Osmanlı ordugâhında b u l u n m a k t a olan Mısır elçisi Mugulbay'ın öldürülmesini e m r e t t i ( 1 7 9 ) . Yanın da t a m teçhizattı v e süslü elbiseli o n t a n e süvari de b u l u n a n b u elçi (180) Memlûk sultanından b i r m e k t u b getirmişti. B u m e k t u p t a Gavri, Mısırlıların barış i s t e d i k l e r i n i i l e r i sürüyor ve bütün " e m i r l e r i n v e as k e r l e r i n b u n a muntazır olduklarım" yazıyordu ( 1 8 1 ) . Osmanlı elçilerinin uğradığı h a k a r e t yetmiyormuş g i b i , Memlûk elçisinin silahlı o n askerle gelişi Pâdişah'm h i d d e t i n i büsbütün artırdı. O n u n için elçiye " n e aceb, G a v r i yanında ulemâdan b i r k i m e s n e y o k m u i d i k i i r s a l eyleye, sizi donadub gönderdi" demiş ve h i s l e r i n e mağlûb o l a r a k " b r e cellâd d e y u siyâset f e r m a n " eylemişti. Gerçi v e z i r l e r i n müdâhalesi sonunda Pâdişâh on silâh lı asker hariç, elçiyi öldürtmekten vazgeçmiş, ancak saç ve sakalım traş e t t i r d i k t e n sonra b i r t o p a l eşeğe b i n d i r e r e k " v a r i m d i G a v r i ' y e haber v i r , v a k t i n e hazır ve mâ-verâ-yi g a y b d a o l a n umûr-ı t a k d i r e nâzır o l s u n " demek s u r e t i y l e g e r i çevirmişti ( 1 8 2 ) . Pâdişâh M e r c i Dâbık'ta.
Pâdişâh, Memlûk d i l e k l e r i n i reddeddikten ve Muğulj j a y ' j g i çevirdikten sonra süratle güneye doğru ilerlee r
(178) Âlî, vrk. 251b. (179) Ne zaman ve nerede Osmanlı ordugâhına vardığım tesbit edemediğim Memlûk elçisi Mugulbay, Gavri'nin en ünlü Emîrlerindendi. O, Osmanlılarla barışı sağlamaya memur edilmiş ve Gavri'nin Haleb'ten ayrılışından i k i gün sonra yola çıkmıştı. Bak, Süheylî, vrk. 10 b. (180) Süheylî, vrk. 10 b. (181) I . H . Uzunçarşıh, 2, s. 271. (182) Süheylî, vrk. İ l a , b. Şükrî, vrk. 36b. Yavuz Sultan Selim bu elçiye: "efen dine söyle, Merc-i Dâbık'ta karşıma çıksın" demişti. Bak, İ. H. Uzunçarşıh, 2, s. 272. Mugulbay son Memlûk elçisi midir, bu da kesin _olarak belli değildir. Çünkü Osman lı kaynaklarının bazılarına göre Mugulbay'dan başka ve ondan daha sonra gönde rildiği anlaşılan bir elçi daha vardır. Güya yaptığı işten pişmanlık duyan Gavri Ya vuz Sultan Selim'e gönderdiği bu elçiyle kendisini çok küçük düşüren bir de mek tup yollamıştı. Bu mektupta o, Cerkes ileri gelenlerinin elinde esir olduğunu, Ha leb'e zorla getirildiğini, kendi reyinde müstakil olmadığım ve onun için mazur gö rülmesini istiyordu. Bak, Âlî, vrk. 252 a. Sa'düddin, 2, s. 331. Pâdişâh, elçinin barışa müteallik bütün dileklerini reddetmiş ve Gavri'ye gönderdiği mektuba da sadece şu krta'yı yazmıştı: "Miyân-i mâ ger ezin bes peyâm hâhed bûd Peyâm-i mâ be zebân-i hüsâm hâlıed bûd". Eğer aramızda bundan böyle haberleşme yeter görülüyorsa buna bizim habe rimiz kılıç diliyle olacaktır. Bak, Âlî, vrk. 252 a. Gavri bu mektubu okuduktan ve elçinin Osmanlı kudreti hakkında verdiği bilgiyi dinledikten sonra, bir süre sükût etmiş ve ondan sonra Mercidabık sahrasına hareket etmişti. Bak, Âlî, vrk. 252 a.
136
d i . 18 ağustosta A n t e p i l i n d e M e r z b a n v e y a M e r z u m a n s u y u kenarına ge lindiği v a k i t , Memlûkların A n t e t ) hâkimi Y u n u s Bey Osmanlı ordugâhına gelerek t a b i i y e t i n i arzetmiş ve A n t e b ' e k a d a r o r d u y a kılavuzluk etmişti ( 1 8 3 ) . A n t e b ' d e üç gün kalındı v e casuslar vasıtasiyle G a v r i ' n i n M e r c - i Dâbık sahrasına geldiği öğrenildi ( 1 8 4 ) . B e l k i b u n d a n dolayı, b i r i h t i y a t t e d b i r i olarak B u r s a b e y i Koçi Bey i l e Teke b e y i F e r h a d B e y b i r kısım k u v v e t l e r l e i l e r i y e gönderildi ( 1 8 5 ) . Bunların görevleri arasında Memlûklar hakkında aldıkları h a b e r l e r i Pâdişah'a b i l d i r m e k de vardı ( 1 8 6 ) . Pâdişah'a gelince o, A n t e b ' d e daha f a z l a k a l m a y a r a k üç günlük hızlı b i r yürüyüşten s o n r a M e r c - i Dâbık civarında a k a r b i r su kenarına geldi v e konakladı ( 1 8 7 ) . Burası Tel-Habeş denilen y e r d i . Düşmana çok yaklaşılmış bulunulduğu için, b i r baskın i h t i m a l i n e karşı (188) h e r türlü i h t i y a t t e d b i r l e r i n i alan gerekliler, geceyi silahlı ve atları eğerli olarak geçirnoişler, sabaha k a d a r k u v v e t l i d e v r i y e lataları dolaştırmışlardı. Z a t e n ertesi günün savaş günü olacağı da ilân olunmuştu. O n u n için recebin 25 i n c i g ü n ü . (24 ağustos) sabahının i l k ışıkları b e l i r m e y e başladığı sıralarda (189) Osmanlı ordusu
331.
YAVUZ
İÇİNDEKİLER
(183) Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, s. 14. Feridun Bey, s, s. 479. Sa'düddin, 2, s.
(84) Fetih-Nâme-i D i y a r - i Arab, s. 14. Mercidabık 'Haleb'in 39 k m . kuzeyinde ve Kilis'in 24 km. güney doğusundadır. Bak, Binbaşı Hüsnü, Yavuz Sultan Selimin Mısır seferi, 1516 -1517, Türk ordusunun eski seferlerinden i k i imha muharebesi. Çaldıran ve Ridaniye, Ankara, 1930, s. 79. (185) Sa'düddin, 2, s. 321. (186) Aynı eser, s. 331. (187) Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, s. 14. (138) Yavuz, Tei-Habeş yakınında konakladı ve o gece Memlûkların ileri kara kolları ile savaşa girdi. Bu çarpışmalarda yakalananlardan Memlûk ordusu hakkın da doğru bilgi verenler affedilmiş, diğerleri öldürülmüştür. Bunlardan öğrenildiğine göre Gavri'nin bir baskın yapma ihtimali vardı. Bundan dolayı çok sıkı ihtiyat ted birleri alınmıştı. Bak, Zaîm M i r Mehmed Kâtib, vrk. 266 b. (189) Feridun Bey, 1, s. 478. Halil Edhem, Mısır fethi mukaddimatma ait mü him bir vesika, Osmanlı Tarihi Encümeni Mecmuası, 19 - 96, s. 34. i . H . Danişmend, 2, s. 34. Bazı Osmanlı kaynaklarında bu tarih 26 recebe tesadüf ettirilmiştir. Bak, Âlî, vrk. 252 a. Keşfî, vrk. 76 b. Sa'düddin, 2, s. 333. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Se l i m Han, s. 96. Uzunçarşılı 26 receb tarihini 24 ağustosa rastlaatmıştır. Bak, İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 272. Hammer'in dördüncü cildinin tezyilât kısmının 315 inci sayfa sında şöyle bir kayıt vardır: "Solak-Zâdeye göre 26 receb cumartesi, 26 receb 922, 24 ağustosa müsadif ise de 1516 senesi kabiseli olduğu ve 922 sene-i hicriyyesi 5 şu bat sah günü başladığı cihetle 24 ağustos Pazara düşer. Bir gün ihtilâfı takvim ve ru'yet farkmdaı: tahaddüs edebilir." Merci-i Dâbık savaşı--24 recebte oldu. Bak, Richard Hartman, s. 134. Savaş recebin 16 ncı günü oldu. Bak, Şâhî Tarihi, vrk. 459b. M e r c - i Dâbık savaşı recebin beşinci günü oldu. Bak, Müneccimbaşı, v r k . 98 b. M 6 don ve Koron kadılarına yazılan ve Mere-i Dâbık zaferini bildiren mektuplarda da savaşın tarihi 25 receptir. Bak, 4125 numaralı Münşet, vrk. 158b. Mısır fetihnâmesi.
S U L T A N SELİM
Í37
sancaklarım açmış, d a v u l v e z u r n a sesleri arasında savaş t e r t i b i almış b u i k i tarafın savaş lunuyordıı. Pâdişâh d a atının üstünde i k i ( 1 9 0 ) . B u t e r t i b e düzeni v e k u d g ö merkezde b u l u n a n Pâdişah'm yanında k a p u k u l u p i y a reden. deleriyle atlıları vardı ( 1 9 1 ) . Sağ kola A n a d o l u B e y l e r b e y i Z e y n e l Paşa k o m u t a e d i y o r d u . K a r a m a n B e y l e r b e y i Hüsrev Paşa ile Şeh s u v a r B e y oğlu A l i Bey, R a m a z a n oğlu M a h m u d B e y b u kolda çarpışacak lardı ( 1 9 2 ) . Sol k o l , R u m e l i B e y l e r b e y i Küçük S i n a n Paşa'nın komutasın da i d i . A m a s y a b e y l e r b e y i i l e Diyarbakır b e y l e r b e y i b u kolda b u l u n m a k t a i d i l e r ( 1 9 3 ) . O r d u n u n önünde ve arkasında t o p l a r ve ağırlık arabaları vardı ( 1 9 4 ) . Z i n c i r l e r l e b i r b i r i n e bağlanmış o l a n t o p arabalarının sayısı ü ç yüze varıyordu ( 1 9 5 ) . Osmanlı o r d u s u n u n kaç kişiden mürekkeb o l d u ğunu kesin olarak söylemek mümkün değildir. E n inanılır r a k a m l a r a göre b u o r d u n u n 5 0 - 6 0 b i n kişi olduğu (196) ve Memlûk k u v v e t l e r i n d e n çok n o k s a n olmadığı b i l i n m e k t e d i r ( 1 9 7 ) . A n c a k b u o r d u , d i s i p l i n , t e k n i k ve r e
(190) Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, s. 14, 15. (191) Bunların sayısını tesbit • etmek mümkün olmadı, gükrî, savaş esnasında "20 000 yeniçeri tüfeklerini ateşlediler dediğine göre bunların sayısı bu kadardı. Bak, Şükrî, vrk. 38 b. Topçular da burada idi. Bak, i . H . Uzunçarşılı, 2, 272. Topların ar kasında "on i k i bin âhen dilli, müzerkeş geyimli, muğrak kılıçlı m i r ü sipâh durdu". Bak, Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, s. 15. (192) Sa'düddin, 2, s. 333. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 96. (193) Sa'düddin, 2, s. 333. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 96. FetihNâme-i Diyar-i Arab yazarı sağ kola Sinan Paşa'nın (belki vezir-i azam Sinan Pa şa) komuta ettiğini ve maiyetine de Anadolu Beylerbeyi Zeynel Paşa ile Karaman Beylerbeyi Hüsrev Paşa'nın ve Şehsuvar oğlu A l i Bey'in verildiklerini, sol kanadı ise vezir Yunus Paşa'nın idare ettiğini, onun yanında Rumeli Beylerbeyi Yusuf Paşa ile Diyarbakır Beylerbeyi Bıyıklı Mehmed, Amasya Beylerbeyi Mehmed Paşaların ve Kınm Hanı Mengili Gerey'in oğlu Sa'd Gerey'in bulunduğunu yazmaktadır. Bak. Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, s. 15. Savaşın şiddetle devam ettiği sıralarda sağ kola. sadrazam Sinan Paşa, sol kola da vezir Yunus Paşa giderek Pâdişah'm "eğer şehâdet müyesser olursa âhirette saâdet bizim, eğer düşmanı kahr idevüz dünyada dev let bizimdir" dediğini kuvvetlere bildirdiler. Bak, Feridun Bey, 1, s. 479. Hammer, sağ kol komutanlığının Anadolu Beylerbeyi Zeynele Paşa ile Karaman Beylerbeyi Hüsrev Paşa arasında bölündüğünü, Şehsuvar oğlu A l i Bey ile Ramazan oğlu Mah mud Beylerin bu Paşalar emrine verildiklerim, sol kanada ise Bıyıklı Mehmed Paşa ile Amasya beylerbeyi Mehmed Paşa'nın komuta ettiğim yazıyor. Bak, Hammer, 4, s. 194. (194) Sa'düddin, 2, s. 334. (195) Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, s. 15. Topların sayısı 800 idi. Bak, Şükrî vrk. 3,8b. (196) İ. H . Danişmend, 2, s. 28. Osmanlı ordusu 122 bin kişi idi. Bak, Fetihmâme-i Diyar-i Arab, s. 13. (197) Memlûk ordusu 70 - 80 bin kişi kadardı. Bak, i . H . Danişmend, 2, s. 28.
YAVUZ
138
topçuluk bakımından r a k i b i n d e n çok üstündü. Söylenildiğine göre M e m lûk ordusunda t e k t o p bile y o k t u ( 1 9 8 ) . Atlı sayısı ve b i n i c i l e r i n i n m a h a r e t i yönünden Osmanlılardan üstün b u l u n a n Memlûk o r d u s u n u n sağ k a n a dına Haleb Emîrü'l-ümerâsı Hayırbay, sol kanadına da Şam Melikü'bümerası Sibay k o m u t a ediyordu. Merkezde b u l u n a n hükümdarın yanında "20000 den ziyade hazır silâhşor Cündî" i l e (199) Mısır, İskenderiyye v e Saîd p i y a d e ve ümerâsı, aynı zamanda Hicaz, Kudüs, N a b l u s ve daha bazı bölgelerin askerleri vardı ( 2 0 0 ) . Sağ kola k o m u t a eden Hayırbay'm k u v v e t l e r i n i "sipâh-i Etrâk v e a ' r a b " (Türklerle a r a b l a r d a n mürekkep k u v vet) teşkil e d i y o r d u ( 2 0 1 ) . Savaş. Memlûk Savaş şafak söker sökmez başlamış ve b i r d e n b i r e şidordusunda panik ^ fojj. h ı almıştı. B i r a n geldi iki Osnıanhlarm h e m sağ ..^f ^' h e m de sol kanadında b i r sarsılma görüldü. B u yüzden, «"an"*. Pâdişah'rn, V e z i r - i azam S i n a n Paşa'yı sağ, Y u n u s P a ş a yı da sol kanadı t a k v i y e y e m e m u r etmesi ( 2 0 2 ) , k e n d i s i n i n bizzat elinde kılıç olduğu halde savaş meydanında görülmesi (203) ve t o p l a r l a b i r l i k t e 20000 yeniçerinin tüfekleriyle işe müdahale etmesi sonunda savaşın s e y r i , b i r d e n b i r e değişmişti ( 2 0 4 ) . İşte t o p v e tüfek seslerinin h e r tarafı g ü Q
v e
v
e
YAVUZ
S U L T A N SELİM
S U L T A N SELİM
-„„
139
rültüye boğduğu a n l a r d a i d i .ki G a v r i , y e r i n d e d u r m a y a imkân b u l a m a y a r a k "Havâss-i huddâmmdan b i r i y l e miyân-i m a ' r e k e d e n t e c d i d - i vuzû' b a hanesiyle eıkub k e n a r a can attı ( 2 0 5 ) " . O n u n savaş sahasının dışına çıkMerci^Dâbık z a - tığı sıralarda i h t i m a l Memlûk ordusunda p a n i k başlamış feri küçültülmek b u l u n u y o r d u . B u paniği, Osmanlı o r d u s u n u n şiddetli baskııstemyor. a ziyade Haleb V a l i s i Hayırbay i l e Canbirdî Gazâli'n i n i h a n e t i n e bağlayanlar vardır. B u n l a r a göre b u i k i i n s a n M e r c - i Dâbık savaşı esnasında inanılması aslâ mümkün olmayan hareketlerde b u l u n muşlar, Y a v u z ' u n çadırına k a d a r gelerek onunla görüştükten sonra t e k r a r k e n d i ordularına dönmüşler, hükümdarları s a ğ i k e n öldüğünü ilân et mişler, k e n d i d e v l e t l e r i ve vatanları aleyhinde Osmanlı hükümdarı i l e bir takım anlaşmalar imza etmişlerdir ( 2 0 6 ) . Çünkü h e r i k i s i n i de G a v r i sevl S i n
a n
a
nin
(198) Hammer, 4, s. 194. Halbuki Süheylî, savaş gününün sabahmdaki durumu izah ederken: "Ertesi ale-s-sabah tarafeynden alaylar bağlanub meydân-i kâr-zâr yemin ü yesârdan cem' olub toplarım zencir-i teshire çektiler ve lâzime-i harb ü. kıtal olan umûra mübaşerete hâzır oldular" demek suretiyle Memlûkların da topa malik olduklarını anlatıyor. Bak, Seüheylî, v r k . 12 b. (199) Sa'düddin, 2, s. 333. Cündîlerin bu savaştaki sayısı 13000 idi. Bak, Sühey lî, vrk. 12 a. Cündî Memlûk ordusunda askeri sınıflardan birisidir. Bak, Türk A n s i k lopedisi, Cündi maddesi. Cündi, asker demektir. Bak, El-Müncid, 19 uncu basım, s.. 105. Bu askere Cindî de deyenler vardır. Cindi, i y i ata binen demektir. Bak, J . W. Redhouse, Türkçe'den İngilizce'ye lügat, London, 1890, s. 682. Aynı zamanda bak, Binbaşı Hüsnü, Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi, 1516-1517. Türk ordusunu eski. seferlerinden i k i imha muharebesi. Çaldıran ve Ridaniye, Ankara, 1930, s. 69. Mısır ordusu üç sınıftan mürekkepti. Birincisi Çerkeş kölelerinden, ikincisi çoğu Habeşli esirlerden kurulmuş olan ve Celîban adını alan askerlerden, üçüncüsü de korsanlardemlen ve çeşitli milletlere mensub olan ücretli askerlerden meydana geliyordu. Bak, Binbaşı Hüsnü, adı geçen makale. (200) Sa'düddin, 2, s. 333. (201) Aynı eser, s. 333. (202) Aynı eser, s. 334. (203) Süheylî, vrk. 14 a. (204) Sükrî, vrk. 38 a. Süheylî, vrk. 14 b. Savaş öğleye kadar Memlûklar lehine devam etti. Fakat Memlûk askerlerinin yağmaya koyulmaları üzerine Osmanlılar ateşli silâhlarla hücuma geçtiler ve neticeyi değiştirdiler. Bak, Richard Hartman,. s. 134.
(205) Sa'düddin, 2, s. 335. Atılan bir tep güllesi Gavri'nin yakınından geçince orada kalmaya muktedir olamamış ve "tecdid-i vuzû" (abdest tazelemek) bahane siyle savaş sâhasımn dışına çıkmıştı. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 96. (206) Çengin en gürültülü bir zamanında Hayırbay ile Canbirdî Gazali karışıklık tan faydalanarak ve Yavuz'un otağına gelerek tâbiiyyetlerini arzetmişler, ondan son ra tekrar kendi taraflarına giderek "Sultan Gavri'nin otağına karşu âvâz-i bülend ile feryad idüb yâ tâife-i Çerâkese, ne durursuz. Sultan Selim-i nâm-dâr cümle as kerimizi pây-mâl idüb Pâdişâhımız Sultan Gavri'nin hayatı memâta mübeddel o l du. Şimden giru bize necât ve sermâye-i hayat hemen kal'a-i Haleb'e vüsûldür deyu her tarafa feryat" edince bunu duyanlar gerçek sanarak Haleb'e doğru kaç maya başladılar. Her ne kadar Gavri kendisi için kurulmuş olan çadırdan ben öl medim diye etrafa haber gönderdi ise de buna kimse inanmadı. Bu esnada vezîr-i â'zam Sûdûn-i Acemî Gavri-ye: hani senin o değer verdiğin celeban. Senin kötü dü şüncelerin ve kinin hem kendini mahvetti hem de bu kadar müslümamn kanının dökülmesine sebep oldu. Yarın "Rûz-i mahşerde seninle huzûr-i Hak'da" görüşürüz diyerek sitemde bulunmuş ve savaş sâhasmda kalmanın lüzumsuzluğuna inanarak bütün ümera ile birlikte Haleb'e doğru kaçmıştı. Bak, Süheylî, vrk. 14 b, 15 a. Rıd van Paşa-Zâdeye göre Sûdûn-i Acemî ona şu suretle serzenişte bulundu: " b u kadar ulemâ-yi âlî-makam ve suiehâ-yi benâm memâlik-i İslâma nefîr-i âm nass ile haram olduğun sana ilâm ve Pâdişah-i din-perver üzerine sefer, din (ve) devletine zarar deyü haber virdikte cevapların muteber görmeyüb ulemâya adâvet, sülehâya ihânet ve ümerâya hakaret iderdin. Ey Pâdişah-i pür-gaflet, âkıbet anlara olan hilafın ve taraf-i âl-i Osman'a olan ihtilâfın seni taht u hilâfetten dûr ve saltanattan mehcûr ve leşkerin helâk ve perde-i namusun çâk eyledi" dedikten sonra Haleb'e doğru kaçtı. Bak, Abdullah Bin Rıdvan, vrk. 158 a. Osmanlı cephesindeki sarsıntıyı gören ve )-Sâbıkdan taraf-i Selim Han'a ahd-ü eman iden Hayre Bey ve Canbirdî Gazâli, asker-i Osmanî inhizam buldu deyü havf idüb ol v a k t - i perîşânide Mısır as kerinin her etrafında nidâ i t t i r i r k i , ne durursuz. Tahkikan Sultan Gavri fevt oldu. K i m i n sâyesinde çalışırsuz. Hemen Haleb'e doğru gidelim ve anda varub bir sultan nasb edelim deyü hîle iderler. Pes askerleri iş bu nidayı istimâ' idicek cânib-i H a leb'e şitâb iderler". Bak, Abdülgaffar Kırımî, vrk. 221 b.
14»
YAVUZ
S U L T A N SELİM
m e m e k t e ve onları öldürmek için fırsat aramaktadır ( 2 0 7 ) . B u sebep den dolayı Hayırbay ile Canbirdî Gazâli bazılarına g ö r e kurtuluş çaresini v a tanlarına i h a n e t e t m e k t e ve netice i t i b a r i y l e de sırtlarını y e n i b i r e f e n d i ye d a y a m a k t a bulmuşlardır. A n c a k k e n d i l e r i n i suçlandıracak b i r vesika b u güne kadar ele geçmiş değildir. Ayrıca, Hayırbay v e Gazâlî, Osmanlı l a r a dehalet etmeden önce k e n d i l e r i n e düşen m e m l e k e t v a z i f e l e r i n i k u s u r suz yapmış, savaşlara katılmış, Osmanlıları t e h l i k e l i d u r u m a sokmuşlar dır; hattâ Gazâlî M e r c - i Dâbık savaşından sonra d a Osmanlıları ç o k u ğ raştırmıştır. H e r ne k a d a r Hayırbay'm Osmanlılara karşı ötedenberi sev g i beslediği b i r gerçek ise de b u n u n başka sebepleri o l m a k iktizâ eder (208) senin (209) Türk
. B u mütalealardan s o n r a büyük ihanetine bağlayarak küçültmek . Bize göre Memlûk o r d u s u n u n ateşli silâhları ve Türk k o m u t a
M e r c - i Dâbık z a f e r i n i , b u i k i k i m i s t i y e n l e r e l b e t t e haklı değillerdir süratle dağılmasına Türk topçusu, h e y e t i n i n d i r a y e t i (210) i l e M e m -
(207) Gavri, Hayırbay ile Gazâli'yi sevmiyor ve onları öldürmek için fırsat arı yordu. Bundan dolayı Hayırbay Yavuz Sultan Selim'e haber göndererek "Eğer Hayıbay bendelerine Mısır emaretin ve Gazâli'ye Şam emaretin sadaka iderlerse bir ceng vaktinde Çerkeş askerine inhizam virüb Pâdişah'm Sancak-ı Hümâyûnu altı na varmamız mukarrerdir, diyüb uhûd ve ukûd" ettikleri için Merc-i Dâbık savaşı esnasında Pâdişah'm tarafına geçtiler. Bak, Hüseyin Bin Cafer, vrk. 115 b. Hayır bay ile Gazâli savaştan biraz önce Pâdişah'a haber gödererek tâbiiyetlerini arzettiler, Mısır ve Şam'ın kendilerine bırakılacağına dair anlaşmalar imza ettiler ve sa vaş başlayınca da Osmanlılar tarafına geçtiler. Bak, Abdülkerim Bin Abdurrahman, vrk. 2 b, 3 a. Ayrıca bak, 4976 numaralı kitap, vrk. 90 b. 91 a. (208) Vesikaların- verdiği bilgilere göre bir Kızılbaş düşmanı olan Hayırbay, aynı duyguyu taşıyan Osmanlı hükümdarlarına karşı ihtimal k i bundan dolayı bir muhabbet beslemektedir. Bak, S. Tansel, s. 239. (209) Kammer, bu zaferi çok küçümsemektedir. Bak, Hammer, 4, s. 194. H a l - . buki bu savaş hakkında Şeyh Ahmed bin Sünbül-i Remmâl şöyle demektedir: "Bu. kadar müddet-i medîde kütüb-i tevârîh-i selef ve halefin kadîm ve hadis vakayiin tetebbu' ve nazar idüb gördüğümüzde, devr-i Âdemden bu âleme gelince b u i k i leşker mâ-beyninde olan ceng-i şîrâne ve harb-i dilîrânenin kıssa kitaplarında tahrir olunan pehlivanlar (ı) kudemâ düşde misâlin ve hatırda hayâlin görmüş ve işitmiş değildir". Bak, Süheylî, vrk. 13 b. (210) "Sultan Selim gösterdiği sahte ricatla Kölemenleri iğfal ederek topları setreden piyâde'nin önüne çekilmekle edilen ateş yedinci defaya varır varmaz mu harebenin rengi değişmekle Mısırlılar, mızrakların ucuna Mushaflar bendederek asâkir-i Osmaniyyenin mühâcemâtuıa bir sedd-i ma'nevî çekmek istediler. Filha kika maksadlarmın husûli kuvve-i karîbeye gelmişken Pâdişâh yalın kılıç meydan'a atılup, bu tedbir İmâm-ı Ali'yi hakk-ı hilâfetten mahrûm iden desisedir. Bunlar, hem Rafızî'ye muîn olurlar, hem de Kur'ân'ı hâşâ, hüccet-i tezvir iderler gibi i k nâat ile askerim bir surette tahrîs etti k i Mısırlıların uğradıkları mağlûbiyyeti bir hamlede itmam ittiler". Bak, Nâmık Kemal, Evrâk-ı Perişan (Terâcüm-i Ahvâl),. İstanbul, 1301, s. 332. Ayrıca bak, Hayderî - Zâde, s. 86.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
lûk Emîr'lerinin Sultan K a n s u G a v r i i l e aralarındaki anlaşmazlık ve b u arada G a v r i ' n i n ölümü sebep olmuştur ( 2 1 2 ) .
(211)
(211) Gavri'nin Celebân denilen 13000 kişilik "kulu vardı k i " bunlar binicilikteçok mâhir idiler. Sultanın bunları beslemekten maksadı, kendi güvenini sağlamak idi. Bu sebepten dolayı Merc-i Dâbık savaşında, öteki kıt'a'larm "umûr-i cengde" daha rnâhir olduklarını söylemek suretiyle Celebân'ı korumak istemişti. Fakat d i ğer ümerâ ve asker onun maksadını anlamışlar ve bu sebepten dolayı Gavri'nin "top ve tüfek çenginde" kendini ve maiyyetini korumak istediğini iddiaya başlamışlardı. Bununla beraber o anda, hükümdarla herhangi bir anlaşmazlığa düşmenin doğru olmadığım idrâk eden bu insanlar, Osmanlı ordusuna şiddetle saldırmışlardı. Ancak Gavri'nin maiyyeti, ellerini kılıçlarına bile götürmemişlerdir. Bak, Süheylî, vrk. 13 b, 14 a. (212) Gavri'nin ölümü hakkında türlü rivâyetler vardır. Bunlardan bir kısmı aşağıdadır.: O, savaş meydanından bir kenara çekildi. Kendisini bütün Emirleri terketmiş, yanında yalnız Emir Allân ve A k b a y - i Tavîl ve Emîr-i alem" kalmıştı. Biraz sonra Gavri, "revha ârız olub gözleri kararub attan düşdü. Emîr Allân bu hali gör dükte Akbay'a: ' eğer bu hal üzre koyub gidersek bunun ervâm gelüb başm kesüb i k l i m be-iklim gezdüreler, münâsib değildür. Münâsib. budur k i biz kendü elimizle" başım keselim deyince Akbay, hükümdarın başım kesmiş ve arkadaşlariyle birlikte otak'm arka kapısından çıkarak Halb'e doğru kaçmışlardır. Bak, Süheylî, vrk. 15 a.. Şükrî de aynı bilgiyi vermektedir. Şu farkla k i Gavri otâğ'mda değil, geldiği bir su kenarında aklım kaçırmış ve atmdan düşmüştü. İşte Akbay burada onun başım kes miştir. Bak, Şükrî, vrk. 39 a. Sûdûn Acemî, onun yanından ayrıldıktan sonra Gavri delirdi ve atmdan düştü. Bunun üzerine ibn Allân ile Emîr alem onun başım kese rek gizlediler. Bak, Abdullah bin Rıdvan, vrk. 158 a. Şeyh Ahmed'e göre, askerler bozguna uğradığı sırada Gavri atmdan düştü. Yanında Emîr Allân ile Akbay-i Ta vîl vardı. Osmanlılar öldürür inanciyle Akbay-i Tavîl Gavri'nin başım, kesmiş ve be denini oradaki bir kuyuya atmıştır. Bak, Şâhî Tarihi, vrk. 460 b. Gavri, Memlûk kuvvetleri dağıldıktan sonra yanında bulunan bir - i k i yüz kişilik bir kuvvetle Os manlılara saldırdığı sırada atmdan düştü. Yanında bulunan Emîr Allân ile Akbay ve Emîr-i Alem, kendi sultanlarım Osmanlıların öldüreceğini düşündüler. Bu sebep ten dolayı Emîr Allân onun başını kesti. Bak, Abdülgaffar Kırîmî, vrk. 211 b. Gav ri'nin yanına bir top güllesi düşünce çok korkmuş, âb-dest tazelemek bahanesiyle harb meydanından uzaklaşmış ve bir ırmak kenarında, yayılan bir seccâde üzerinde can vermiştir. Bu sırada yamnda bir hizmetçisi vardı. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 98 b. Savaş sahasından ayrılan Gavri, " b i r leb-i cûy'da seccâdesin döşedüb bir lahza yattı, hemandem adem diyârma vaz'-ı kadem eyledi!" Bak, Sâ'düddin, 2, s. 335. Âli, vrk. 252 b. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 97. "Âhir Arab leşkeri smub Mısır Sultanı Kansuh al Gavri anda vâkıaya uğrayub başı kesildi". Bak, Muhyiddin Çelebi, s. 192. "Kansuh al Gavri ma'reke yerinde maktûl bulundu" Bak, Sâlih bin Celâl, vrk. 114 b. Memlûk kuvvetleri mağlûb olunca "Sultan Gavri kendüsi meydan-ı mühâcemede maktûl ve bazı kavilde mecrûhan firâr idüb mefkud olmuş i d i . Mahall-i ma'rekeye karîb bir yerde ol cerâhatten vefat itmekle yanında bulunan havas hademesi bırağub gitmişler. Badehu asâkir-i Sultandan bir Çavuş... ana dûş olmakla başını kesüb Sultan-ı muzaffer'e getürdükde herifin ol kâr-ı nâ-sezâsmdan rencide olub cellâd-ı bî-emân dahî anın.
YAVUZ
.142
S U L T A N SELİM
G a v r i ' n i n ölüm h a b e r i kısa zamanda Memlûk ordugâhmda duyulmuş ve b u n u işitenler veya G a v r i ' y i y e r i n d e göremeyenler h e m e n savaşı bırakarak kaçmağa başlamışlardır (213). Kaçış, Şam'a ve Haleb'e doğru olmak üzre başlıca i k i t a r a f a yapıl m a k t a i d i . Şam'a doğru çekilenler arasında Canberdi Gazâlî, Haleb'e doğ r u kaçanlar arasında da Hayırbay vardı (214). Pâdişah'ın e m r i y l e Y u n u s Paşa o n u yakından t a ' k i b e d i y o r d u . B u sebeple Haleb'de tutunamayacağıHayırbay'm teslim
oluşu.
başım kesmeğe ferman ittikde Şeyhülislâmları allâme-i Rûm Kemal Paşa-Zâde" bu çavuşu ölümden kurtarmışlardır. Bak, Şa'ban Şifâî, v r k . 83 a. Bu eserin aynı sayfasının kenarında "Bazı rivâyette Gavri kendi havass-ı leşkerinden birkaç bin haşerât ile bir mürtefi' yerde durmuş i d i . Meydanda olan askeri perîşân olduğunu görüb müşâhede eyledikde anlara takviye için hücûm eyledi. Ol an asâkir-i mansûre tarafından alay toplarına tekrar ateş virilüb anları dahî târ ü mâr itmekle kendüsi atının tırnağı dibine düşüb teslim-i rûh ey ledi ve at ayağı altında hurd olmağla nâm ü nişâm belürmedi". B i r rivayete göre bozgun başladığı vakit atının üstünde bulunan Gavri, su istedi, içti ve biraz sonra ölü olarak yere düştü. Başka bir rivayete göre de atından düşen Gavri yeniden bin dirilmiş fakat ikinci defa ölü olarak düşmüştü, başı kesilerek İstanbul'a gönderildi. Rivâyet edildiğine göre cesedi Merc-Dâbık'da Şeyh Dâvûd türbesi yanma veya Ha leb'de kendisine âid bir türbeye defnolundu. Bak, Richard Hartman, s. 134. Gavri • esir düşmemek için zehir içerek öldü. Bak, Lütfî Paşa, s. 250. Ordusunun inhizâmmı gören Gavri, savaş meydanından kaçarken atının ayağı tökezlendiği için düştü ve öldü. Onun cesedi dört gün sonra bulunmuş ve Haleb'de "Akyol canibinde Baba Bayram makabirinin bir muayyen yerinde emr-i Pâdişâhı i l e " gömüldü. Bak, Zaîm Mir Mehmed Kâtib, vrk. 268 a. "Asker-i Rûmdan bir kimesne düşmen pâyin sürüb Merc-i - Dâbık sahrasında seyredib teşne dil düşüb su kenarına irib görür k i bir şîmîn âdem helâk olmuş yatır. Acebâ Sultan mı ola deyib başın kat' idib âstâne-i devlete geritib arz idicek Şâh-i Rûm emr idib varıb cismin arabaya koyub Haleb önüne götürüb bir nişane yerinde defn kıhb ruhi içün in'âm u ihsanlar kıldılar". Bak, Fetih - nâme-i Diyâr-i Arab, s. 17. Gavrinin kaybolduğu anlaşılmış, fakat ne olduğu bilinemediği için Pâdişâh onu aratıyordu. İşte bu arada Dergâh-ı âlî çavuşlarından birisi onun yakm adamlarından birini yakalayarak Pâdişah'ın huzuruna getirmiş ve Gavri'nin öldüğü ve nerede bulunduğu bu adamın verdiği bilgiden anlaşıldıktan sonra aynı çavuş ile bu adam oraya gönderilmişti. Gerçekten Gavri orada seccâdesi üzerinde ölü olarak yatıyordu. Çavuş, taltif edileceğini düşünerek, Gavri'nin başını kesmiş ve Pâdişâha getirmişti. Halbuki Pâdişâh, bir ölünün daha doğrusu ölü bir hükümdarın başının bu şekilde kesilmesini hoş karşılamamış, çavuş'un öldürülmesi için cellâd'a emir vermiş ise de vezirler bu adamı kurtarmışlardı. Bak, Âlî, vrk. 253 a. Sa'düddin, 2, 337). "Seksenlik Mısır Sultanı, askerinin hezimet ve firarma müncezib olarak ya ihtiyarlığından, ya nüzûl'den, yahud beylerinden birinin hiyânetiyle bir göl kenarında terk-i hayat eyledi". Bak, Hammer, 4, s. 194. "Kansu Gavri ; yalnız kalmıştı. Silâhdar emîr Timur'un ihtarı üzerine Haleb'e kaçmak istedi. Fa kat teessüründen nüzûl isâbetiyle düşüp öldü. Bak, İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 273. (213) Âlî, vrk. 253 a. Sa'düddin, 2, s. 335. (214) Âlî, vrk. 253 a. Keşfî, vrk. 79 a. Sa'düddin, 2, s. 335. Vakayi'-i Sultan Bâ.yezid ve Selim Han, s. 97.
YAVUZ
S U L T A N SELİSİ
143
m anlayan Hayırbay sür'atle H a m a ve H u m s taraflarına kaçtı ise de (215) yakalanacağını anladığından Y u n u s Paşa'ya t e s l i m o l m a k m e e b u r i y y etinde kaldı (216). Ganâim, ölenler D a h a önce de söylendiği g i b i sabahın i l k saatlerinde ve esirler. başlamış olan savaş i k i n d i y e doğru sona ermiş v e Os manlılar b u saatlerde savaş meydanına h a k i m olmuşlardı. H e r t a r a f ga nâim ile dolu i d i (217). Sadece G a v r i ' n i n çadırında 100 k a n t a r altın ile 200 k a n t a r gümüş ele geçmişti (218). G a v r i ' n i n b u k a d a r büyük b i r ser v e t i yanında taşımasının sebebi, Memlûk o r d u s u n u n u z u n b i r seferde ge r e k l i olan ihtiyaçlarını karşılamak içindi. Gerçekten o, M e r c - i Dâbık'da Os manlı k u v v e t l e r i n i m u t l a k a yeneceğini düşünüyor v e ondan sonra İstan b u l ' u alacağını h a y a l e d i y o r d u (219). . O geceyi b u s a h r a d a geçiren Pâdişâh, ertesi gün savaş meydanım gezdi. B u r a d a binlerce Memlûk a s k e r i cansız yatıyordu v e çoğu da t o p ve t ü f e k ile öldürülmüştü (220). Öldürülenler arasında "Mısır emîr-i kebîri Sûdûn al A c e m î i l e K a n s u B i n S u l t a n Çerkeş de vardı (221). Çok sayıda (215) Âlî, vrk. 253 a. Keşfî, vrk. 79 a. Sa'düddin, 2, s. 335. (216) Hayırbay, etrafındaki askerlerin azaldığım görünce atından inmiş, Mem lûklar tarafını bırakarak Yunus Paşa'ya iltica etmişti. Bak, Zaîm Mîr Mehmed Kâ tib, vrk. 267 b. Yunus Paşa, Hama tarafına kaçmış olan Hayırbay'a, teslim olması haberini gönderdiği vakit o, affedilmek şartiyle, bu da'veti kabul etmiş ve teslim olmuştu. Haleb civarında Osmanlı ordugâhına varan bu zâta Padişah, Vezîr-i a'zam Sinân Paşa'nm çadırı yanında yer gösterilmesini emretmişti. Bak, Fetih-Nâme-i Diyar-ı Arab, s. 17, 18. "Hayırbay sâfi meşreb ve pâk mezhebdir k i Hüdâvendigâr hazretleri anun evvel nazarda müstehikk-ı iûtf u ihsan ve müstevcib-i afv ü gufrân idügin bilüb" affetti ve kendisine Rumeli'de Köstendil sancağım verdi. Bak, Keşfî, vrk. 79 b. Yunus Paşa onun "Âstâne-i saadete sebk-ı hulûs ve ubûdiyyetine vâkıf ve Halep hâkimi iken atebe-i aiiyyeden varan huddâm-i alî-makam ile hüsn-i muame lesine ve umera-yi hudud-i Osmânî ile l u t f - i mücâmelesine arif olmağın sefî, olduğu takdir üzre müşeffa' olacağına câzim olduğu cihetten taahhüd-i şefâat idüb ahd u peymân" edince Hayırbay itâat etti. Bak, Sa'düddin, 2, s. 336. Hayırbay'm affedil mesinin sebebi, Haleb'de bulunduğu sıralarda Osmanlı elçilerinin öldürülmelerine engel olması idi. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 99 a. Hayırbay'a Köstendil sancağı beyliği verildi. Bak, Feridûn Bey, 1, s. 480. (217) Süheylî, vrk. 16 b . (218) Şükrî, vrk. 39 a. Abdülgaffar Kirimi, vrk. 221b. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 97. (219) Süheylî, vrk. 16 a. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Hah, s. 97. (220) Süheylî, vrk. 16 b. (221) Ölüleri sayanlar bunların arasında " B i r mülebbes heybet ve vakar ile nûrânî âdem gördüler. B i r butunu top urup götürmüş. Ol nevâhide bilenler ve çerakiseden tutulanlardan âdemlere gösterdükleri mezbûr, sultan Gavri'nin emr-i kebîri Sûdûn el-Acemî olduğun bildiler" Pâdişâh bu zatın namazını kılmış ve cesedini i h -
YAVUZ
S U L T A N SELİM
esir, de alınmıştı. B u n l a r arasında Halîfe " E l Mütevekkil al-Allân Efoû: A b d i l l a h M u h a m m e d î b n Müstemsik Billalı ebî's-sabr Y a k u b el-Hâşimî el - A b b a s i " da b u l u n u y o r d u ( 2 2 2 ) . H e r k e s i n elinde b u l u n a n esirler v e k e silmiş Memlûk başları, ertesi gün y i n e aynı yerde toplanmış b u l u n a n d i vanda Pâdişâh'm h u z u r u n a g e t i r i l d i (223).. " F e t h - i memâlikü'l-Arab a » " d e y i m i n i n t a r i h düşürüldüğü b u z a f e r i Pâdişâh, f e t i h namelerle gereklilere duyurmuştu; g e r e k l i l e r de Pâdişah'ı b u n d a n dolayı t e b r i k etmişlerdi ( 2 2 4 ) . r
Savaş sahasından kaçanlan Haleb- ^ Uer hoş karşılay
a
a n
n
Merc-4 Dâbık'da i n h i z a m a uğrayan Memlûk o r d u s u n Haleb'e aoğru kaçanlar, H a l e b halkının dostça olma¬ t } r ı y l a karşılaştılar. Çünkü birkaç gün önce bu. a v l r
YAVUZ
S U L T A N SELİM
145
b u sıralarda Haleb'de, öteden b e r i Memlûklara karşı d u y u l a n n e f r e t i n v e düşmanlığın (228) büsbütün açığa vurulmuş olması ve b u arada Sey yidî M u h a m m e d i n b e l k i de babasının makamım başkalarına kaptırmama d u y g u s u sebep olmuştur ( 2 2 9 ) . M e r c - i Dâbık'da i k i gün k a l a n Pâdişâh üçüncü gün Haleb'e doğru yola çıktı v e i k i gün y o l c u l u k t a n sonra H a ' leb yakınına geldi. B u r a d a onu H a l e b ' i n "vazî'ü şerifi ve kavî ve zaîfi" karşıladılar (230) ve Gökmeydana k a d a r Pâdişah'm yanın da yürüyerek şehirlerinin y a ğ m a edilmemesini r i c a e t t i l e r ( 2 3 1 ) . Otağım H a l e b ' i n karşısında b u l u n a n Gökmeydan'da k u r d u r a n Pâdişâh (232) fouPâdişah'ın
Ha-
ieb'de karşılanm a S 1
a
şehrin halkına o kadar ç o k kötülük etmişlerdi k i b u n l a r i unutmamış olan Haleb'liler, şehrin kapılarını kapamışlar, onları içeriye almamışlardı ( 2 2 5 ) . Gerçi G a v r i , savaş için H a l e b ' i terkettiği esnada oğlu Seyyidî M u h a m m e d ' i b i r tasım celeban v e çok m i k d a r d a p a r a , altın v e g ü müşle Haleb'de bırakmıştı ( 2 2 6 ) . F a k a t b u askerler b o z g u n h a b e r i n i v e Osmanlı k u v v e t l e r i n i n süratle Haleb üzerine yöneldiğini d u y a r d u y m a z , şehri terketmişlerdi ( 2 2 7 ) . Şehrin acele o l a r a k boşaltılmasına i h t i m a l k i tiramla defnettirmiştir. Kansu Bin Sultan Çerkeş'e gelince, bozgun anında kalkanını yüzüne siper ederek vuruşa vuruşa bir kenara çıkmaya muvaffak olan bu zat bir nehri geçtiği sıralarda atı boğulmuş, fakat kendisi kurtulmuştu. Ancak onu gören ler hemen kendisim öldürdüler. Bak, Süheylî, vrk. 17 a. (222) Richard Hartman, s. 137. Bartold, s. 382. Ayrıca bk, s. 125. Halife Mü tevekkil al - Aliân Mısır'da yakalanmıştır. Bak, Cenabî, vrk. 29 b. (223) Yalnız gehsuvar oğlu A l i Bey 500 kesilmiş baş getirmişti. Bak, Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, s. 17. (224) 3879 numaralı münşaat, vrk. 122 b-123 b. (225) Süheylî, vrk. 17 a Şükrî, v r k . 39 b. Ayrıca bak, s. 125. Memlûkların H a leb'e sokulmamasma biraz da Memlûk askerlerinin Merc-i Dâbık'a giderken Haleb'lilere emanet olarak bıraktıkları eşyaların geri verilmemek istenmesi sebep olmuş tur. Bak, Süheylî, vrk. 17 a. (226) Süheylî, vrk. 17 a. Şükrî, vrk. 39 b. (227) Bazı kaynaklar, Seyyidî Muhammed'in Haleb'i savunmadan terketmesinî. Hayırbay'm hilesine bağlamaktadırlar. Bunlara göre Merc-i Dâbık meydanından kaçan Hayırbay Haleb'e gelerek Seyyidî Muhammed'e hemen şehri terketmesinî, çünkü 20000 kişi ile Şehsuvar oğlu A l i Bey'in gelmek üzre olduğunu söylemiş, ay rıca eğer Haleb'deki kuvvetlerle birlikte hemen Mısır'a gidilirse kendisinin hüküm dar ilân edileceğim ilâve etmişti. Bunun üzerine Seyyidî Muhammed şehri savun mamış ve güya Hayırbay da durumdan Yavuz'u haberdar ederek bu mühim şehri Osmanlılara kolayca kazandırmıştı. Bak, Süheylî, vrk. 17 a. Şükrî, vrk. 39 b. Abdülgaffar Kırîmî, vrk. 221b. Bundan başka yine Hayırbay, Seyyidî Muhammed'in çe kilişinden sonra Haleb ve civarı "Sultan Selim cenabına teslim olunmuştur deyü
kûşe be-kûşe nidâ ve ba'd-al-yevm ni'met-i Âl-i Osman'a salâ didikte gûş iden ule mâ ve sulehâ ve işiden ağniya ve fukarâ hamd-i Hudâyi edâ ve kudûm-i şehr-yâra mûterakkib ve istikbale müheyya"olmuşlardır. Bundan sonra Hayırbay, şehrin mı sırlı Çerkeslerden temizlendiğini bir mektupla Pâdişah'a bildirdi ve şehir bu suretle Yavuz'a teslim olundu. Bak, Abdullah Bin Rıdvan, vrk. 160 b. (228) Bak, s. 117, 118. (229) Memlûk ileri gelenlerinin Şam'da toplanarak yeni hükümdarı seçecekleri söylenmekte idi.Gerçekten Şam'da bir ara bu işle meşgul olunmuş, Celebân'm Sey yidî Muhammed'i, karanise denilen, askerin de Canbirdî Gazâli'yi sultanlık maka mına getirmek istedikleri görülmüştü. Bu sebepten dolayı taraflar arasında büyük bir anlaşmazlık çıktı. Fakat Allânoğlumm meseleyi Kahire'de halletmek gerekir şek lindeki müdahalesi işi durdurmuştu. Allânoğlu meseleye aşağıdaki şekilde müda hale etti: "Allânoğlu kalkub, cumhûr içinde hâlâ Dâre's-saltana Şam mıdır yohsa Mısır mıdır didikte cümlesi Mısırdır didiler. İmdi varalım ve cümle ümerâ bir yere cem'olsun, her k i m i ihtiyâr ve münâsib görürlerse sultan olsun" demişti. Bak, Sü heylî, vrk. 18 a. Bazılarına göre de hükümdarlık işinin Mısır'da halledilmesini Can birdî Gazâli istemişti. Bak, Şükrî, v r k . 40 a. Abdülgaffar Kırımı, v r k . 222 a. Sonun da hükümdar seçiminin Kahire'de yapılması kararlaştığı için acele oraya gidildi ve ertesi gün yani 922 ramazanının 25 inci günü (22 ekim 1516) bütün emirlerin yap tığı bir toplantıdan sonra Tumanbay Memlûk sultam ilân edildi. (230) Sa'düddin, 2, s. 337. Âlî, vrk. 253 b. gükrî, vrk. 40 a. Süheylî, v r k . 17 b. (231) Âlî, v r k . 253 b. Vakayi'i- Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 98. "Mütevattmân-i şehr-i Haleb belki cümle mütemekkinân-i diyâr-i Arab'dan ecille-i sâdât-1 izâm, aizye-i ulemâ-i islâm ve kuzât-i erbaa-i zevîl-ihtişâm mesâhif-i M e l i k - i Allâm ellerinde dergâh-i Pâdişah-i zafer - penâha gelüb tezarru' eylemeğin emân ü itmînân ile serefrâz oldular". Bak, 3647 numaralı kitap, vrk. 160 b. "Haleb halkı esman dile diler. Merhum icabet buyurub izzet ve azametle şehre müteveccih oldu. Haleb h a l kı, sancaklar üzerine Mushaflar bağlayub ref'-i savtla tekbîr ü tesbîh iderek Pâdi şah'ı istikbal ettiler. Ehl-i Kur'an "İnnâ fetahnâ leke fethan mübînâ £t\Mii ı.i) (u.»* C=e:j Biz sana apaçık bir fetih nasîb ettik), Âyet-i kerîmesin okurlardı. Merhum dahi merkumları hoş görüp envâ'-i eltâf ve ihsanla nevâzişler kıldı!" Bak, 4976 numaralı kitap, vrk. 91b. (232) Feridûn Bey, 1, s. 480. Keşfi, vrk. 80. Sa'düddin, 2, s. 337. 10
t /
,„
YAVUZ
S U L T A N SELİM
r a d a H a l e b ' i n anahtarlarını tesHm almış ( 2 3 3 ) , H a l e b l i l e r i n ricasını k a b u l etmiş v e şehrin y a ğ m a edilmemesi h u s u s u n d a g e r e k l i t e d b i r l e r i almıştı (234). Haleb'de O s m a n Haleb'in i d a r e s i n i K a r a c a Paşa'ya, defterdarlığım _ A b d u l l a h Paşa - Zâde A b d i Çelebi'ye ve "kazasın (kadıhğıgeçen ganaım. ^ ç g ^ g ^ ç j _ z â d e K e m a l Çelebi'ye t e v c i h " b u y u r a n P â dişah'm eline, b u r a d a büyük b i r s e r v e t geçmişti (235) .Haleb'te kaldığı 18 gün içinde Pâdişâh (236) g e r e k l i hazırlıkları yapmış, b u n d a n s o n r a k i y ü rüyüş için bilhassa su meselesini halletmiş ve b u a r a d a Bıyıklı M e h m e d Paşa'yı y e n i d e n M a r d i n üzerine göndermişti ( 2 3 7 ) . Ayrıca B a y b u r t B e y i M e h m e d B e y i l e b i r l i k t e başka a s k e r l e r i n de A n a d o l u ' y a dönmesine m ü saade etmesi (238) asker sayısının azalmasında Pâdişah'm b i r m a h z u r görmediğini anlatıyordu. O n u n Şam'a doğru y o l a çıkacağı sıralarda b u y o k l a h a r e k e t e t m e s i m u h t e m e l b i r I r a n saldırışım karşılamak içindi. A y rıca Memlûk'ların Suriye'de yeniden teşkilâtlanamayacakları herhalde S u r i y e şehirleri- Pâdişâh tarafından k e s i n o l a r a k anlaşılmıştı ( 2 3 9 ) . N i t e n i n işgali v e Pâ[ 922 şabanının 16 ncı (14 eylül 1516) günü y o l a çıkan h
i d a s - e s ;
ve
e , e
k
dışah^m Ş a m a
m
p jjş ] a c
a
1 ;
S u r i y e ' y i işgal ederken hiçbir engelle 'karşılaş
mamış ve r a h a t b i r yürüyüşle Şam'a k a d a r gelmişti ( 2 4 0 ) . (233) Âlî, vrk. 253 b. Sa'düddin, 2, s. 338. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 98. (234) Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, s. 17. Âlî, vrk. 253 b. (235) Çerkeş ve Arab emirlerinin savaşa giderken Haleb'lilere emanet olarak bıraktıkları eşyadan başka hazinede bulunan altın "on kerre yüz bin dînâr-i sürh" değerinde idi. Bak, Sa'düddin, 2, s. 338. Âh, vrk. 253 b. Ayrıca bu kadar da nakit para vardı. Külçe halinde altun.gümüş, mücevherat ve kap-kacakdan başka üç bin den fazla samur ve vaşak kürk ile çok miktarda ipekli kumaş, kadife, atlas, işlemeli çadırlar, silah ve cephane ele geçirilmişti. Yiyecek ve içeceğin hududu yoktu. Bak, Âlî, vrk. 253 b. Sa'düddin, 2, s. 338. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 98. (236) Feridun Bey, 1, s. 480. Keşfî, vrk. 81 a. Pâdişâh Haleb'te 20 gün kal dı. Bak, Süheylî, vrk. 19 a. (237) Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, s. 18. Âlî, vrk. 254 a. Sa'düddin, 2, s. 339. (238) Fetih-Name-i Diyar-i Arab, s. 18. (239) Memlûklar, Merc-i Dâbık zaferinden sonra Osmanlıların bu zaferle ve Haleb şehriyle yetineceklerini sandıkları için gerekli tedbirleri almamışlardı, diyen H . Jansky'e (H. Jansky, Die Chronik des îbn Tulün als Gescichtsquelle über den. Feldzug Sultan Selim's I . gegen die Memluken, Wien, 1929, s. 27.) biz katılamıyoruz. Çünkü Merc-i Dâbık savaşından sonra dağılmış olan Mısır ordusunu yeniden orga nize etmek kısa zamanda mümkün değildi. Hattâ çok daha sonra Memlûkların çö lün başlangıcında ikinci ve Ridaniye'de üçüncü olarak Osmanlıların karşısına çıka rabildikleri kuvvetlerin sayısı pek azdı. Bak, s. 156, 165. (240) Onun yola çıktığı tarihlerde, "Malatya ve Dârende ve Divriği ve Aymtab ve Antakya ve Sis ve Adana ve Tarsus emsali cem'an otuz pâre" Mısır kalesi ele geçmiş bulunuyordu. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 99 a. Âlî, vrk. 245 b. Sa'düddin, s. 339.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
147
B u y o l c u l u k esnasında Osmanlı k u v v e t l e r i n e A y a s A ğ a öncülük etmiş, o n u n arkasından A n a d o l u B e y l e r b e y i Zeynel Paşa'nm k u v v e t l e r i yürümüş, daha a r k a d a n da, on i k i b i n kişilik b i r k u v v e t l e Pâdişâh harekete geçmiş t i ( 2 4 1 ) . Beş günlük b i r yürüyüşten s o n r a H a m a ' y a gelen Pâdişah'a bu şehir h e m e n t e s l i m oldu. Hama'nın i d a r e s i n i güzelce Kasım Paşa'ya ve i k i gün s o n r a t e s l i m olan H u m s ' u n i d a r e s i n i de îhtimanoğluna v e r e n P â dişâh, Şa'bân ayının son (27 Eylül 1516) gününde Şam'a geldi (241) ve şehri k o l a y c a işgal e t t i . Çünkü Pâdişâh, d a h a önce teslim; o l u p o l m a y a c a k larım öğrenmek üzre Şam'a b i r i n i göndermiş v e Şamlıların f i k i r l e r i n i öğ r e n m e k istemişti. B u n u n üzerine bazı şeyh'ler i l e h a l k , namazgah'da t o p l a n a r a k , şehrin t e s l i m edilip edilmemesi üzerinde konuştular v e kendile r i n e " e m â n " verildiği t a k d i r d e b u n u n mümkün olacağım kararlaştırdılar ( 2 4 3 ) . A y r ı c a , Şam'ın muhafazasına me'mûr edilmiş b u l u n a n ve "a'yân-ı şüyûh-i A r a b ' d a n " olan Haneş oğlu e m i r Nâsırü'd-din ( 2 4 4 ) , şehrin m u hafazası için hiçbir g a y r e t harcamadı, a k s i n e o l a r a k t e s l i m oldu v e h i f atlandı ( 2 4 5 ) . B u n u n l a beraber kale nâibi A l i B e y ' i n , Pâdişah'ı i y i karşı lamadığı ve b u yüzden k e n d i s i n i n v e k e n d i s i n e tâbi' olanların öldürüldüğü görüldü ( 2 4 6 ) . Öte t a r a f t a n sevgiden m i , y o k s a k o r k u d a n m ı olduğu pek k e s t i r i l e m i y e n b i r d u y g u i l e Şamlıların, Pâdişah'ı debdebeli b i r şekilde karşıladıkları, Pâdişâhın da onlara s e v g i ve i l g i gösterdiği, i l e r i gelen l e r i n e hü'atlar giydirdiği b i l i n m e k t e d i r ( 2 4 7 ) . B u n u n l a beraber Y a v u z (241) Fetih-Nâme-i Diyâr-i Arab, s. 19. (242) Âlî, vrk. 254 a. Sa'düddin, 2, s. 340. Vakayi'-i Sultan Han, s. 99. Müneccimbaşı, vrk. 99 a.
Bâyezid ve Selim
(243) Richard Hartman, s. 132. (244) Süheylî, vrk. 18 a. (245) Şükrî, vrk. 40 a. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 99. İbn Hajıeş'e Osmanlı'lar hil'at giydirdiler, sancak ve dirlik verdiler. Aynı zamanda ona. Arab'ları Osmanlı'lar tarafına kazanma vazifesini de verdiler. Bak, Richard Hart man, s. 130. (246) A l i Bey, Pâdişah'ı karşılamakta kusur ettiği için öldürüldü. Bak, Şükrî, vrk. 40 b. "Nâib-i kale-i Şam olan A l i Bey, istikbâl-i Şâh-i nusret - meâlde kusur ve ihmâl etmeğin salbedüb ve hevâsma tâbi' olan tevâbi'lerin dahî ol minval üzre si yâsete îsâl eylediler". Bak, Süheylî, vrk. 19 a. (247) 4976 numaralı kitap, vrk. 91 b. "Mahrûse-i Şam'ın ulemâsı ve sulehâsı ve eşrâf-i küberâsı, sağir ve kebîr, bernâ ve pîr k i m varsa istikbal idüb hezâr t a ' zîm ve iclâl ile alaylar ile gelüb Şam önünde Mastaba dinmekle ma'rûf mahalde ârâm eyledi". Bak, Feridûn Bey, 1, s. 480. Richard Hartman, s. 131. Bu karşılama nın sebeplerinden birisi belki de Memlûk kuvvetlerinin Şam'dan çekilirken şehri yağma etmeleri, yangınlar çıkarmaları ve birçok insanı öldürmeleridir. Bu olaylar için bak, Richard Hartman, s. 132.
YAVUZ Y A V U Z S U L T A N SELİM
148
S u l t a n Selim, şehre h e m e n girmemiş v e "Mastab.a-i Sultanî" de otağsın kurdurmuştu ( 2 4 8 ) . R a m a z a n ayının i l k c u m a günü o l a n 6 ramazanda ş e h r e g i r e r e k C a m i ' 4 Ümeyye'de cuma namazını kıldı ve adına okunan h u t b e y i d i n l e d i , v e yine karargâhına döndü. F a k a t kış geldiği için (249) v e y a t a m a m i y l e güven kurulduğu için "sipâh v e ünıerâ'ya" i z i n v e r e n ( 2 5 0 ) , a y n ı zamanda a s k e r l e r i n şehre ve civarına yerleşmelerine müsaade eden (251) Pâdişâh da, Yahşi B e y oğlu A h m e d B e y ' i n idaresine verdiği Şam şehrine M e r c - i Dâbık s a - 13 ramazanda g i r e r e k (252) Kasr-ı A b l a k denilen s a r a y a v a m n sonuçlan, yerleşti (253) ve b u s u r e t l e de, Y a v u z S u l t a n S e l i m z a manında h a n g i t a r i h t e kararlaştırıldığı k e s i n olarak t a y i n edilenıiyen Os manlı - Memlûk mücâdelesinin b i r i n c i safhası bitmiş oldu. B u s a f h a d a elde edilen sonuçlar aklın alamayacağı k a d a r büyüktü. Çünkü b i r h a m l e de Memlûk ordusu perişan edilnmş, A n a d o l u d a Memlûklara tâbi' olan k a l e l e r i n hepsi, S u r i y e ' d e de başlıca H a m a , H u m s , Balöbek, Tarablus ve Şam. şehirleri işgal olunmuştu ( 2 5 4 ) . F a k a t b u n l a r l a yetinilmeyeceği ve Y a v u s S u l t a n S e l i m ' i n daha da i l e r i l e r e gideceği anlaşılıyordu ( 2 5 5 ) . Y a p m a k Osmanlı devlet istediği b i r ş e y e k a r a r v e r m e k için çok düşünen v e f a k a t i l e n gelenleri k a r a r v e r d i k t e n sonra d a k o l a y k o l a y g e r i dönmeyen, aynı arasmda anı büyük gayeleri olduğu anlaşılan b u Pâdişah'm planları arasında Mısır ı a l m a k ve islâm a l e m i n i n m u k a d Ş !
z a i m ı a î l c
a
(248) Keşfi, vrk. 81a. Âlî, vrk. 254 a. Sa'düddin, 2, s. 340. Pâdişâh burada 11 gün kaldı. Bak, İ. H . Danişmend, 2, s. 30. (249) Âlî, vrk. 254 a. (250) Aynı eser, vrk. 254 a. (251) "Çün şifâ erişti âlem oldı berd Kışlamak kasdını kıldı cümle ferd Şehre girdi kavm-i asker bi-t-tamâm Kış yarağın gördü cümle ey hümam". Bak, Fetih-Nâme-i Diyâr-ı Arab,. s. 20. (252) Richard Hartman, s. 130. (253) Sa'düddin, 2, s. 341. (254) Keşfi, vrk. 81a. (255) Sa'düddin, 2, s. 342. Halbuki bazı kaynaklarda, tahrikler olmamış olsaydı Yavuz'un Şam'dan geri döneceği yazılıdır. Meselâ Lütfî Paşa'ya göre Padişah, Şam' da bulunduğu sırada, özür dileyecek bir Memlûk elçisinin geleceğini umuyor ve böyle yapıldığı takdirde geri dönmeği düşünüyordu. Ancak iş büsbütün tersine o l muş, yani Gazali'nin bir kısım kuvvetlerle Gazze'ye doğru yola çıktığı duyulmuştu. Bak, Lütfî Paşa, s. 252. Pâdişâh, Tumanbay'm Memlûk Sultam seçildiğini duyduğu vakit "İn-şâ'-Allahü teâlâ bunun zamanında ibâdullah âsûde hal olur" demiş, "Mısr'a varmak hâtır-ı âtırlarından dür olmuş" ve bundan sonradır k i Tumanbay'a bir mek tup göndermişti. Bak, Abdullah bin Ridvân, vrk. 162 b. Bu sıralarda Pâdişâh, Şehsüvâr oğluna ve Hayırbay'a, İran'a bir sefer açılması lüzûmundan bahsetmiş, fakat onların şiddetli itirazları ile kcrşılaşmıştı. Bak, Şükrî, vrk. 41a.
S U L T A N SELİM
149
des şehirlerine sahib o l m a k t a vardı. B u n u n l a b e r a b e r Mısır'ı a l ma v e y a g e r i dönme hususunda k o m u t a n l a r ve devlet r i c a l i b i r f i k i r birliğine varamamışlardı. B i r g r u p , Memlûklar arasında anlaş mazlık bulunduğunu, az b i r g a y r e t l e Mısır'ın alınmasının mümkün oldu.ğunu, b u r a l a r a kadar gelmişken Mısır'a g i t m e m e n i n ''nâmûs ve nâm-ı Şehinşâhî'ye" u y g u n düşmeyeceğini ( 2 5 6 ) , böyle yapılmadığı t a k d i r d e M e m lûkların, Osmanlı k u v v e t l e r i çekilir çekilmez, k a y b e t t i k l e r i toprakları t e k r a r işgal edeceklerini söylemek s u r e t i y l e Pâdişah'ı K a h i r e ' y e yürüme ğ e t a h r i k v e teşvik e d i y o r d u . B u g r u p u n başında, Şehsüvâr oğlu A l i Bey, H a y i r b a y v e Haneş oğlu Nâsırü'd-din b u l u n u y o r d u ( 2 5 7 ) . B u n l a r l a yapılan tartışmalarda Pâdişâh, yolların susuzluğunu, ıssızlığım b e l i r t e r e k T i m u r l e n g ' i n d a h i b u sebeplerden dolayı g e r i döndüğünü söylediği v a k i t , o n l a r y i n e de f i k i r l e r i n d e İsrar ediyor v e bilhassa H a y i r b a y , Mısır asker l e r i n i n geçtiği y o l d a n "Pâdişah'ın kulları dahî g e ç e r " (258) d i y e h e m t a t minkâr,, h a m .de okşayıcı cevaplar v e r i y o r d u . Vezîr Y u n u s Paşa i l e H ü s e y i n Paşa'nm başında bulunduğu g r u p ise d u r m a d a n çölün k o r kunçluğunu, yiyecek v e içecek sıkıntısının büyük olacağını i l e r i sürüyor v e elde edilenler i l e y e t i n i l e r e k g e r i y e dönülmesini istiyorlardı ( 2 5 9 ) . F a k a t , Şehsüvâr oğlu A l i Bey, H a y i r b a y , Haneş oğlu ve A r a b r e i s l e r i i l e y a p tığı müşavereler sonunda, k e n d i s i n i n Mısır'ı a l m a f i k r i n i n desteklendiğini gören Pâdişâh, Y u n u s Paşa g r u p u n u n düşüncelerine katılmadı. Çünkü Şam'dan g e r i dönüldüğü v a k i t S u r i y e ' y i m u h a f a z a etmeğe imkân olma3^acağı ( 2 6 0 ) , böyle olunca d a şimdiye k a d a r harcanmış o l a n g a y r e t l e r i n ,
(256) Süheylî, vrk. 19 a. (25T) Şükrî, vrk. 41a. Süheylî, vrk. 19 a. (258) Şükrî, vrk. 41a. (259) Âlî, vrk. 255 b. Sa'düddin, 2, s. 344. Mısır'a gidip gidilmemesi hususunda f i k r i sorulan Yunus Paşa "fermâ.n Pâdişahımmdır, sizler a'lemsiz. Lâkin bu kulları mın hatırına hutûr iden budur k i hâlâ iklîm-i Karaman'dan Şam'a gelince bu denlü memleket kabza-i saltanata dâhil oldu. Bunlar hıfz u hirâset olunub Mısır'ın tes h i r i bir vakt-i âhare konulsa hayli ma'kul idi. Zîrâ iklîm-i Mısr'a varıldıktan son ra bir arz-ı vâsiadır, zabt u teshiri asîrdir. Bir bu k i kendi memâlik-i nıahrûsemizden dûr pluruz. Ol etrafın kârı dahî usret - pezîr oiub... lâzım gelür ise anda ika mete mecâl, mühaidir. İyâzen billâh şöyle tehî rücû' iktiza iderse bî - âb u bî - ze • vâde çok zahmet ve meşakkat çekilmesi katî zahirdir, ale-l-husus iklîm-i Mısr, h u dud-i bî - pâyân ve etraf u eevânibi beyâbân ve sükkânmm ekseri urbândır. Caizdir M emir ber - aks olub maksûd elvermedüği halde yâd memleketten girü dönüldükte ardımız alalar ve her cânibden âteş-i fitne salalar. Bir yanadan tâife-i çerâkese ve bir yanadan tâife-i urbân askere bâis-i hüsrân olalar" dedi. Bak, Vakayi'-i Sultan IBâyezid ve Selim Han, s. 100. (260) Sa'düddin, 2, s. 347.
YAVUZ
150
SULTAN
SELİM
YAVUZ
çekilen zahmetlerle yapılmış b u l u n a n masrafların b o ş a gideceği ve b i l h a s sa M e r c - i Dâbık g i b i büyük b i r z a f e r i n sonuçlarından gerektiği k a d a r Pâdişah'm karan f a y d a sağlanmamış olacağı tabiî i d i . O n u n için Padişah., ve aldığı tedbir- jşgal etmiş olduğu y e r l e r d e n g e r i çekilmeği düşünmeyen !er. Gazze'aır. ^ g p ^ ^ g i b i r insan g i b i , Şam'da kaldığı seksen gün z a r ışgalı. funda, idarî ve askerî t e d b i r l e r i a l m a k t a asla k u s u r e t m e d i . İskender Paşa - Zâde M u s t a f a B e y ' i n T r a b l u s ' a , E v r e n o s oğlu İsken der B e y ' i n Kudüs'e, İsâ B e y - Z â d e M e h m e d B e y ' i n Gazze'ye vâli o l a r a k t a ' y i n l e r i (261) b u t e d b i r l e r d e n bazıları i d i . Gazze'ye, M e h m e d Bey'le b i r l i k t e g e r e k l i k u v v e t l e r i göndermekle Pâdişâh, Mısır i l e S u r i y e arasındaki çölün başlangıcında b i r i l e r i k a r a k o l te'sis etmiş olacaktı. Memlûkların henüz ellerinde b u l u n a n b u şehirlerin zaptı ise, d a h a s o n r a k i o l a y l a r için çok faydalı olacağı mülâhaza edildiğinden, y e n i t a ' y i n edilmiş olan O s m a n lı v a l i l e r i hemen v a z i f e l e r i başına g i t t i l e r . F a k a t bilhassa Gazze'yi ele g e çirmek k o l a y olmadı. Çünkü b u r a d a toplanmış olan çerkesler ve a r a b l a r Osmanlı v a l i s i i l e kıyasıya çarpıştılar, onu haylice uğraştırdılar ( 2 6 2 ) . B u n u n l a beraber şehir z a p t e d i l d i v e Pâdişâh adına h u t b e o k u n d u . Baz: arab emîrişgal edilen Memlûk şehirlerimde h e m e n teşkilâtın; leHnin tâbüyyeti kurulması v e Türk kanunlarının yürürlüğe konulması ve Pâdişah'm, a v u z S u l t a n S e l i m ' i n b u y e r l e r d e n b i r daha c ı k (
haika ve halkın
2
g
3
)
Y
„
.
.
.
mayacagınm e n açık deUı udi. B u n a , S u r i y e halkı da amanmış o l m a h k i Y a v u z ' u n Şam'da bulunduğu sıralarda S u r i y e şehirlerinin, komutanları, bedevî k a b i l e l e r i n r e i s l e r i ve Lübnan Dürzi'lerinin şefleri ona tâbi' olmuşlardı (264).. Bunları "me'mûllerinden ziyâde i h s a n a m a z h a r " eylemekle (265) Pâdişâh, yabancı t o p r a k l a r d a girişeceği y e n i b i r seferde h e r h a n g i b i r düşmanca h a r e k e t i önlemeği düşünmüş olmalıdır. Pâdişah'm, Lübnan Dürzîlerinin kızıllar şu'foesi reisine (Maanoğlu aşireti reisine) sancak beyliği (266) i l e " t a b i u a l e m " v e r m e s i n i de (267) h e p b u açıdan değerlendirmek g e r e k i r . Halkın s e m p a t i s i n i kazanmağa çok d i k k a t eden Y a v u z S u l t a n Selim, b u n u sevdiği şeylere karşı gösterdiği saygı.
(261) Müneccimbaşı, vrk. 99 a. (262) Fetih-Nâme-i Diyâr-ı Arab, s. 20. Gazze ve havalisine gönderilen Osman lı kuvvetlerinin sayısı 10 bin kişi idi. Bunlar Şam'dan 922 Şevvâl'inin onbirinci (7 Kasım 1516) günü ayrılmışlardı. Bak, Richard Hartman, s. 128. (263) Keşfi, vrk. 82 b. (264) Zinkeisen, 2, s. 573. Hammer, 4, s. 221. gükrî, vrk. 41a. 3647 nümarali kitap, vrk.. 160 b. (265) Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 99. (266) İ. H . Uzunçarşıh, 2, s. 273. (267) Hammer, 4, s. 318.
S U L T A N SELİM
sağlamak üzre ç o k cömerd h a r e k e t ediyor ( 2 6 8 ) , mukaddes makamları z i y a r e t ediyor ( 2 6 9 ) , "sulehâ ve meşâyih" i l e sohbet etmeğe i'tinâ edi yor ( 2 7 0 ) , sık sık E m e v i y y e camiine g i d i y o r , b u c i v a r d a yaşayan ve h e r kes tarafından büyük saygı gören Şeyh M u h a m m e d Bedahşî'yi de b i r i k i de f a z i y a r e t etmeği ihmâl e t m i y o r d u . Sözün kısası, halkın sevdiği ve saydı ğı h e r şeyi o d a seviyor ve sayıyordu. B i z o n u n fou şekildeki h a r e k e t l e r i n i sadece, sağlamlığında şüphe b u l u m m y a n , dînî duygularına bağlamak i s t e m i y o r , f a k a t aynı zamanda, halkın gönlünü k a z a n m a k için p o l i t i k b i r takım teşebbüsler olarak d a değerlendirmeği u y g u n b u l u y o r u z . B u suretle o, hiç olmazsa halkın b i r kısmım kendine bağlıyarak, yapacağı y e n i Mısır seferinde o r d u s u n u n arkasını güven altına almayı düşünüyordu. Öte t a r a f t a n , z a h m e t i m u t l a k a büyük olacak olan b u s e f e r i n i c a b ettirdiği bü tün ihtiyaçlar gözönünde tutulmuş ve özellikle çöl'de su sıkıntısı çekilme m e k için Y u n u s Paşa b u işi o r g a n i z e e t m e y e m e m u r edilmişti ( 2 7 1 ) . Söy lendiğine göre b u m a k s a t için satın alınan develer 15 000, .kırbalar d a 30 000 i d i ( 2 7 2 ) . O r d u n u n su ihtiyacı b u s u r e t l e karşılanırken Pâdişâh, a s k e r l e r i n i m e m n u n etmek için çok m i k d a r d a p a r a dağıtmış b u l u n u y o r d u (273). Caınbh-dî GazâU'İkinci b i r Mısır seferine girişmeden ö n c e Y a v u z S u l ye mektup. £ § 9 ] ^ ' ^ yaptığı teşebbüslerin e n d i k k a t e değer o l a n larından b i r i Canbirdî Gazâlî'yi elde e t m e teşebbüsüdür. Memlûk e m i r l e r i n i n e n değerlilerinden o l a n ve öteden b e r i , pek de haklı o l m a y a r a k , k e n d i devleti aleyhinde Osmanlılarla işbirliği yaptığı şüphesi altında b u l u n a n bu zâta (274) Şam'dan yazılan b i r m e k t u p t a d e n i l i y o r k i : Hayırbay i l e a n
(268) Sa'düddin, 2, s. 342. (269) Ziyaret edilen yerler arasında özellikle, Sahâbelerin, Peygamber'e ya kın olanların, İslâm büyüldermin ve büyük İslâm hükümdarlarının mezarları vardı. Ebû Ubeyde, Hâlid bin Velid. Ebu'd-Derdâ ve Bilâl-i Habeşî, Emeviye camiinin bânisi Halife Velid, Nûrü'd-din Zengî, Salâh ad-din-i Eyyubî ve M u h y i ' d - d i n - i A r a bi'nin mezarları ile Mehd-i Yesû' bu. arada sayılabilir. Bak, Hammer, 4, s. 208. (270) Sa'düddin, 2, s. 343. (271) Yunus Paşa ve kethüdası Bayram, su işinde o derece başarı göstermiş lerdir k i kendileri mükâfatlandırılmak için, Memlûk devleti yıkılınca Mısır Yunus Paşa'ya, Bolak iskelesinin imareti de kethüdâsı Bayram'a verilmiştir. Bak, Âlî, vrk. 263 a. (272) Âlî, vrk. 263 a. Sefer için "nice bin tulum ve kırba" hazırlandı. Bak, Fe tih - Nâme-i Diyâr-ı Arab, s. 22. (273) Pâdişâh, "vakt-i nev-bahâr yakın oldukda sefer tedârükine âgaz buyrulub ulufeden mâ - adâ hazîne-i âmirelerinden beşyüz yük akçe ihraç ve tavâif-i as kere bezi ü ihsân buyurdular". Bak, Müneccimbaşı, vrk. 99 b. (274) Memlûklar arasında geçen her olayı Osmanlılara Canbirdî Gazali haber vermektedir. Bak, Süheylî, vrk. 18 a.
152
Y A V U Z S U L T A N SELİM
Y A V U Z S U L T A N SELİM
H a m a B e y i Korkmazoğlu M e b m e d A ğ a ' n m arzlarından, i y i n i y e t l i b i r i n san olduğunuz anlaşılıyor. O n u n için s i z i " h e r veçhile i n a y e t ve riâyetle r i m e müstahik ve sezâvâr" b u l u b birkaç defa "ahkâm-i şerife" göndere rek "südde-i s e n i y y e - i saâdet-foahşe" davet etmiştim. A y r ı c a v e z i r l e r i m de bu husus için m e k t u p l a r göndermişlerdi. F a k a t o z a m a n d a n b u güne k a d a r Bizden b i r haber gelmedi. B u n a rağmen, y e n i d e n size b u "hükm-i şerîf-i cihân - mutârm"ı gönderiyorum. B u n u alır almaz "pâye-i serîr-i âlem-meâs i r i m e " hemen yüz sürmeye koşmalısınız. Geldiğiniz v a k i t düşündükleri nizden ziyade hürmet v e riâyet göreceksiniz. Size yapılan b u i l t i f a t , " g a yet y a r a r v e m a s l a h a t - güzâr v e dalîr ve e h l - i t e d b î r " b i r zât olduğunuzdandır. T e k r a r t e k r a r davet olunuyorsunuz, b u n u takdü ederek saadeti n i z i tepmemeniz v e h e m e n i t a a t ederek dehalet etmeniz gerekir. Seninle b i r l i k t e "beylerden v e binbaşılardan v e 'kırk e r l i k ve o n e r l i k beylerden v e hasekilerden ve k a l a n ağalardan" gelecek olanlar d a "âbâ-i kirâm v e ecdâd-ı izâmım" ruhları için bütün kötülük v e belâlardan e m i n olacaklardır. B u n d a n başka h e r b i r i n i z e " b i r veçhile ' h i m m e t l e r v e i n a y e t l e r " edeceğim k i b u n l a r , herkes tarafından kıskanılacaktır. F a k a t b u d e f a da d a ' v e t i m e icabet etmez ve f i t n e v e fesada devâm ederseniz günahı boynunuza. K a h i r e'yi aldıktan sonra size o şekilde b i r ceza v e r i r i m iki herkese b u h a l i b Tumanbay'a gön- r e t o l u r ( 2 7 5 ) . Görülüyor k i Y a v u z , Gazâlî'yi elde etmeği derüen mektup, lüzumlu sayıyor v e b u s u r e t l e d e Memlûk d e v l e t i n i zayıf latmayı düşünüyordu. F a k a t bütün b u maddî v e ma'nevî hazırlıklara r a ğ men, savaşa çıkılmadan önce Pâdişah'rn, Memlûk S u l t a m Tunıanbay'a b i r m e k t u p gönderdiği v e o n a bazı h a k l a r tanıdığı k a y n a k l a rmuzda kayıtlı dır. B u kaynakların dediğine göre b u m e k t u b u n d a Y a v u z , asıl maksadının İran üzerine yürüyerek orada Sünnîliği h a k k a kıkaak olduğunu v e b u n u n için yola çıktığını, f a k a t G a v r i ' n i n kötü t u t u m u n u n Osmanlıları Mısır topraklarına yürümeğe m e c b u r ettiğini b e l i r t t i k t e n s o n r a ( 2 7 6 ) d i y o r d u k i : "eğer saitanat-ı Mısır'da k a r a r ve âsûde h a l i l e hükümette üstüvâr o l m a k muradın ise o l d i y â r m " h u t b e s i n i b i z i m adımıza o k u t m a k v e s i k k e s i n i b i z i m namımıza bastırmahsm ( 2 7 7 ) , aynı z a m a n d a b i z i m "nâibiimiz" 1
(275) Nâmehâ-yi Mülûk ve Vüzerâ, vrk. 23 a. Eğer bu mektup gerçekten ya zılmış ise bundan çıkarılan sonuç kaynakların verdiklerine asla uymamaktadır. Çünkü kaynakların verdiği bilgilere göre Canbirdî Gazâli bir vatan hâinidir. Bak, Süheylî, vrk. 14 b, 15 a, 18 a. Abdülgaffar Kirimi, vrk. 221 b. Hüseyin bin Ca'fer, vrk. 115 b. Abdülkerim bin Abdürrahman, vrk. 2 b. 3 a. 4976 numaralı mecmuatü'r-resâil, vrk. 90 b. 91 a. Halbuki bu mektuptan anlaşıldığına göre o, birçok defa da'vet edil miş olmasına rağmen dehâlet etmemiş, teslim olduktan sonra da Osmanlılar aley hinde çalışmaktan asla geri kalmamıştır. (276) Sa'düddin, 2, s. 345. (277) Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 101.
153
o l a r a k m e m l e k e t i idâre e t m e l i v e f a k a t h e r şeyden önce "arz-ı inkıyâd i l e bâb-ı saâdet-meâbıma" gelip yüz sürmelisin ( 2 7 8 ) . A k s i t a k d i r d e dökülecek müslüman k a m u d a n v e k e n d i canına " g a d r " etmiş olmandan sen s o r u m l u olacaksın" d e n i l i y o r d u ( 2 7 9 ) . E ğ e r g i z l i b i r m a k s a d y o k s a v e kaynakların verdiği b u b i l g i l e r doğru ise b u suretle Pâdişâh, Memlûk'lara birçok h a k l a r tanımış ve çok yumuşak davranmış o l u y o r d u ( 2 8 0 ) . B u yumuşamanın neden i l e r i geldiğini k a y n a k l a r d a k i b i l g i l e r d e n çıkarmak mümkün değil d i r . Gerçekten böyle b i r m e k t u p yazıldı ise b u n u n sadece b i r oyalama m e k t u b u o l a r a k kabulü daha mantıkî o l u r . Kaldı k i m e k t u b u n muhtevâsımn böyle olmaması da mümkündür. N i t e k i m başka b i r k a y n a k t a r a s t l a n a n b i r m e k t u p t a , biraz önce v e r i l e n b i l g i l e r e aykırı v e f a k a t gerçeğe, mantığa v e aynı zamanda Y a v u z ' u n f i k i r v e düşüncelerine daha u y g u n n o k t a l a r vardır. Çünkü b u m e k t u p t a Pâdişâh, Memlûk Sultanına ge r e k l i nasîhatta b u l u n d u k t a n s o n r a sözü kendisine g e t i r e r e k , b e n bütün müslüman şehirlerini ve "bilâd-ı muvahhidîn"i, özellikle mukaddes a r a z i y i v e ziyâret e t m e k istediğim " H a r e m e y n - i ş e r î f e y n " i i h t i v a eden A r a b diyârım i d a r e m v e himâyem altında görmek i s t e r i m . Çünkü şeriat hükümlerinin infâzı ve tervici bütün memleketlerde ancak b u s u r e t l e " s a b i t ve dâim" olur. O n u n i ç i n « X ; - ' ^-ViJ>! 3 J ^ - J l i j » . ! » ! j •mıl_ -kl» ( 2 8 1 ) âyeti i l e "âmil olup hükm-i şerîf-i vâcib a l ittibârm varıcak gerekd i r M " sen v e sana tâbi olan emîr'ler, k u l l a r , köleler v e diğerleriyle arab b e y l e r i ve senin "murâd idündüğün" k i m s e l e r çekinmeden v e k o r k m a d a n h e m e n yanıma gelmelisiniz v e emsâl v e akrâmnızm kıskanaca ğı şekilde i k r a m v e riâyet göreceğinizden e m i n olmalısınız. B a n a gelince, o t a r a f a gelmeği kararlaştırmış b u l u n u y o r u m . B u n u n içüı deniz ve k a r a k u v v e t l e r i m hazırdır. Eğer "hükm-i hümâyûnımıza itâat i t m e y i » hareke t i n i z e devam ederseniz günâhınız boynunuza. Allah'ın i z n i y l e Mısır'da, (
r
(278) Sa'düddin, 2, s. 345. (279) Süheylî, vrk. 19 b. Şükrî, vrk. 41b. Sa'düddin, 2, s. 345. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 101. (280) Bu "nâme-i hümâyûn'da hutbe ve sikke Yavuz nâmına olmak ve Mısır Sultanı tabiiyyet kabul etmek şartiyle tahtında ibka edileceği bildirilmiş, boş yere müslüman kanı dökülmesine meydan verilmemesi tavsiye edilmiş" dir. Bak, î. H . Danişmend, 2, s. 31. "Selim bu nâmesinde Tumanbay'm alınır satılır bir köle olup saitanat'a lâyık olamayacağım, kendisinin yirmi ceddine kadar hükümdar oğlu hü kümdar olduğunu, kendisine (Selim'e) her sene Mısır haracını gönderip nâmına hutbe okutup para bastırırsa Tumanbay'ı, Mısır'dan Gazze'ye kadar olan yerlere kendi tarafından vali nasb edeceğini bildiriyor ve aksi takdirde çok şiddetli hareket edeceğini yazıyordu. Bak, İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 274. (281) Bak, Kur'an, Nisâ'-sûresi, 59. âyet. Âyetin tercemesi: Ey iman edenler. Allah'a itâat edin, Peygamber'e ve sizden emir sahibi olanlara da itâat edin!
YAVUZ
154
YAVUZ
S U L T A N SELİM
SULTAN
SELİM
155
Görülüyor k i b u m e k t u p t a ne h u t b e d e n , ne sikkeden, ne de Mısır'ın idâresinin Memlûk'lara bırakılacağından b a h i s vardır (284) bahis k o n u s u olan şey, Tumanbay'ın ve Memlûk i l e r i g e l e n l e r i n i n Pâdişah'a tâbi' v e t e s l i m olarak k e n d i l e r i n i o n u n lûtfuna t e r k e t m e l e r i d i r . B u m e k t u p l a b t e k i kaynakların verdiği b i l g i l e r arasında müşterek olan t e k n o k t a , Memlûk' lara âit memleketlerde, Osmanlı hâkimiyyetinin k u r u l m a k istemişidir.
n a sızmış olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Osmanlı elçileri saraydan, çıkıp kendilerine tahsis edilmiş olan Dârü'd-Dıyâfe'ye doğru g i t t i k l e r i sıralarda karşılarına e m i r Allân çıktı ( 2 9 0 ) . O, toplantıya çağrılanlar a r a sında bulunduğu için, Saray'a g e l m e k t e i d i ( 2 9 1 ) . Meseleden, daha önce h a b e r i olduğu anlaşılan b u zat, Osmanlı elçilerini görünce, hiddetle " m i h m a n d a r l a r a " " b u n l a r mıdır h u t b e ve s i k k e talebine gelenler" demiş ve evet cevabını alınca kılıcını çekerek elçileri öldürmüştü ( 2 9 2 ) . Bazı k a y nakların verdiği b i l g i y e göre onun b u h a r e k e t i hoş karşılanmamış ( 2 9 3 ) , f a k a t ö, " h u t b e v e s i k k e talebine gelenlere b u veçhile cevap virülür" de m e k ve b u davranışının, Osmanlıların yaptıklarına b i r karşılık olduğunu söylemek s u r e t i y l e k e n d i s i n i t a ' y i b edenlere karşılık vermişti ( 2 9 4 ) .
Pâdisah'm mek-
Memlûk
Hicaz'da, Yemen'de, nerede olursanız olunuz, bütün e r k e k l e r i n i z i kılıçtan geçirir, kadın ve çocuklarınızı -esir eder zincirlere bağlatırım. Size böyle m e k t u p y a z m a k t a n maksadım sadece şefkatimden, m e r h a m e t i m d e n ve Kur'ân-ı Kerîm'in «V^j ¿ ^ 0 ; ; ^ ^J~l> j » (282) âyetine uymuş olmaktan i l e r i geliyor, diyordu (283).
tubunu
Y a v u z S u l t a n S e l i m ' i n m e k t u b u n u , R u m e l i sufoaşı'la-
r i n m toplantısı v e
( 2 8 6 ) . O n u n yanında tanınmış i k i kişi daha 3 3 vardı ( 2 8 7 ) . K a h i r e ' y e varışlarının e r t e s i günü T u m a n b a y tarafından k a b u l olunan elçiler, ona Pâdişah'm m e k t u b u n u s u n d u l a r ( 2 8 8 ) . B u m e k t u p o k u n u r k e n ağladığı söylenen T u m a n b a y ( 2 8 9 ) , mese l e y i görüşmek üzre, i h t i m a l k i h e m e n Memlûk e m i r l e r i n i n toplanmasını emretmişti. F a k a t b u toplantıdan önce Osmanlı i s t e k l e r i n i n sarayın dışı-
savaş t a r a f t a r l a r m m duruma ha-
.?. . ?.l" '.. Olduruldu. I
J
K
1
e d e
r l n ı C
j
a n
Çerkes M u r a d B e y (285)
emîrle-
adındaki elçi K a h i r e ' y e
e!
götüren
götürmüştü
(282) Kur'an, İsrâ sûresi, 15. âyet. Bu âyetin tereemesi: Biz, elçi yollamadıkçaı azap ediciler olmadık. (283) Nâmehâ-yi Mülûk ve Vüzerâ, vrk. 22 a. (284) Müneccimbaşı bu hususta "ba'dehu züamâdan çerkes Murad Bey'i T u manbay'a irsâl ve itâat ve inkıyâd'a da'vet buyurdular" diyor. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 99 a, b. îbn Tûlûn, Ramazan aymm yedisinde Mısır'a gönderilen bir mektuptan bahsediyor. Bu mektup, bahis konusu ettiğimiz mektup ise, bunda da yalnız Mısır'ın teslim edilmesi istenmekte, buna karşılık kendilerine emân verileceği, aksi takdirde Mısır üzerine yürünüleceği söylenmektedir. Bak, Richard Hartman, s. 130. (285) Keşfi vrk. 84 a. (286) Muhyiddin Çelebi, s. 193. Çerkes Murad Bey'in Kudüs'den ayrıldığı tarih bazı eserlerde 14 Şevval 922 (10 Kasım 1516) olarak gösteriliyorsa da (Bak, İ.H. Dânişmend, 2, s. 31)bu, biraz şüphelidir.Çünkü Canbirdî Gazaâlî'nin i d a resindeki Memlûk kuvvetleri, Osmanlı elçisi Murad Bey'in MemlûkTar tarafından öldürülmesinden sonra, 1 Şevvel'de Kahire'den Gazze'ye doğru harekete geçmiş lerdi. Bu takdirde Osmanlı elçisinin, Kahire'ye gitmek için Kudüs'ten, daha önce ayrıldığı anlaşılmaktadır. Bak, Keşfi, vrk. 85 a. Pâdişah'm Şam'a geldiği Kahire'de duyulunca Gazâli, "bâdiye-i Katya" y i muhafaza için 10000 kişilik kuvvet le 1 Şevvalde yola çıktı. Bak, Şükrî, vrk. 41 a. (287) Bak, Şâhî (288) (289)
Fetih - Nâme-i Diyâr-ı Arab, s. 21. Türk elçi heyeti beş kişiden kurulu i d i . Tarihi, vrk. 354 b. Süheylî, vrk. 19 b. İ. H. Uzunçarşıh, 2, s. 274.
Elçilerin öldürülmesi, Osmanlı - Memlûk anlaşmasını ünkânsız hale getirmiş g i b i görünmekle beraber, T u m a n Yay'ın huzûrunda toplanmış olan mecliste, savaş yapılıp .
^ . . . . . .
,
, -,
yapılmaması meselesi iDuyuk tartışmalara seoep oldu. Çünkü mesliste bulunanların b i r kısmı, Osmanlı t e k l i f l e r i n i n kabulünü, b i r kısmı 'da savaşılmasmı i s t e y o r d u ( 2 9 5 ) . Anlaşmak i s t e y e n l e r i n başında S u l t a n T u m a n b a y , savaşa g i r m e k i s t e y e n l e r i n başında da e m i r Allân vardı ( 2 9 6 ) . Savaşa t a r a f t a r o l m a y a n T u m a n b a y , Mısırlıl a r arasında b i r l i k bulunmadığım, e m i r l e r i n b i r b i r l e r i n i çekemediklerini ve h e r emîrin başında s a l t a n a t havası esdiğini söylemek s u r e t i y l e t e z i n i ' kim
olması
(290) Hammer, bu ismi Alan şeklinde yazıyorsa da (Bak, Hammer, 4, s. 221) Şükrî'de ve daha bazı kaynaklarda hareketli olarak J Allân şeklinde yazıl maktadır. Bak, Şükrî, v r k . 41 b. V a k a y i ' - i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 102 (291) Süheylî, v r k . 19 b. (292) Süheylî, v r k . 19 b. Şükrî, vrk. 41b. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 101. (293) Emîr Allân, Tumanbay'ın yanına geldiği vakit Tumanbay ona "niçün böyle vaz'-i nâ-sezâya şürû' eyledin deyu hitâb" edince o da hükümdar'a, hutbe ve sikke isteğine cevabınız ne olacaktır? diye bir süal sormuştu. Bunun üzerine T u manbay "bunu müslümanlara enfa' gördüm k i hutbe ve sikke Sultan Selim nâmı na ola". Böyle olduğu takdirde birçok müslümanm kanının dökülmesine sebep ol mayacağız. Aksi takdirde Sultan Selim mutlaka çarpışacaktır, bizim ise onunla sa vaşmamıza imkân yoktur. Çünkü, her şey bir tarafa, "ümerâ ve a'yânımızm" bilebirlik halinde olmadığını biliyorum demişti. Bak, Süheylî, vrk. 20 a. Bu kaynağınverdiği bilgiye inanmak çok zordur ve esâsen Osmanlı elçilerinin Tumanbay tara fından öldürtüldüğünü söyleyenler de vardır. Bak, Muhyi'd-din Çelebi, s. 193. Sa'düddin, 2, s. 346. Müneccimbaşı, vrk. 99 b. M l
(294) Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 102. Şükrî, vrk. 41b. (295) Süheylî, v r k . 20 a. (296) Süheylî, vrk.. 20 a. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 102.
YAVUZ
156
S U L T A N SELİM
k u v v e t l e müdafaa ediyor, hattâ yaptıkları toplantının son b i r s a l t a n a t m e c l i s i toplantısı olduğunu söyleyecek k a d a r ümidini kaybetmiş b u l u n u y o r d u ( 2 9 7 ) . F a k a t b u mütâlâalara karşı e m i r Allân, elbette malımız, âilemiz ve evlâdlarımız için dövüşeceğiz. B i z i m a s k e r i m i z a t ' a b i n m e k t e ve ceng y a p m a k t a Osmanlılardan çok üstündür. Onların M e r c - i Dâbık'da yaptıkları savaşı gördük. Toplarından ve tüfeklerinden başka işe y a r a r tarafları y o k t u r d i y o r d u ( 2 9 8 ) . E m i r Allân'm b u mütâlâalarını değerlen d i r m e k cidden .güçtür. Çünkü Osmanlılar b u n d a n sonra yapacakları sa vaşlarda da top ve tüfek kullanacaklar, böyle olunca d a , e m i r Allân'nm mütâlâaları d i k k a t e alındığı t a k d i r d e , Memlûkları yeneceklerdir. A c a b a o, Osmanlı toplarının çölden geçirilemeyeceğini k a b u l ettiği için m i o şe•Canbirdî Gazâli'- k i l d e konuşmuştur, b u mütâlealara karşı toplantıda b u nm Gazzeye ha- 'onanlar ne cevap vermiştir, b u n u bilemeyoruz. Gerçek reketı ve Han j .j^ yapılmasmı i s t e y e n l e r i n f i k r i b u mecava ı. galip gelmiş (299) ve h e m e n Canbirdî Gazâli, o n b i n o l a n
Ş
U
(
u
r
s
a
v
a
§
4
kişilik b i r k u v v e t l e Gazze'ye doğru y o l a çıkarılmıştı ( 3 0 0 ) . rini
Mısır'a yolladığı elçilerin g e r i dönmediğini v e b e l k i de öldürüldükle ( 3 0 1 ) , hattâ Canbirdî Gazâli'nin Gazze'ye doğru harekete geçmiş
(297) Tumanbay, anlaşmayı sağlamak üzre mecliste aşağıdaki şekilde konuş t u : " B i r Pâdişah-i âlîcâh, sizi iklimden iklime kaçırab pâdişâhınız ve bu kadar as keriniz telef olmuş iken ve sizin devletiniz bünyâdını berbâd itmeğe fırsat bulmuş iken yine insaf yolundan muamele idüb bir kuru nâm taleb eylemiş. Bunu Um al yakîıı biliyorum k i Selim Han'ın bu cânibe sefer itmesi mukarrerdir ve bizim ümerâ ve a'yânımızm halleri mükedderdir. Zira k i mâ-beyinlerinde gönül birliği olmayub buğz u hased ve hevâ-yi saltanat ile birbirine rağbetten geri kalmışlardır". Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 102. Yine Tumanbay, bu mecliste "tâife-i çerâkesenin câm-i devletleri bu bezm-1 saltanatta âhir" olacaktır demişti. Bak, Sü heylî, vrk. 20 a. (£38) Tumanbay, emir Allân'a savaş hususundaki fikrini sorduğu vakit "Ol mağrur, elbette mâl ü menâl ve harîm ve evlâdımız üzerine kitâl idüb clöğüşürüz. Zira asker-i Rûm'm fürûsiyyet ve ceng ahvâli malûmları değildir. Ben Merc-i Dâ bık'da bir fasıl döğüşüb umûr-i harbde mehâretleriri gördüm. Anların kârı neman top ve tüfek iledir. Yohsa âyîn-i kâr-zâr'dan bî-haberdirler" demişti. Bak, Süheylî, vrk. 20 a. "Bizim askerimizin fürûsiyyet ve ceng her veçhile san'atları olub Rû mî'lerin umûr-i harbde çendân mehâretleri olmaduğı bilinmiştir. Heman bu cânibe gelecekleri var ise gelsünler, görsünler, anlar dahî ne alub ne satarlar" diye atıp tuttu. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 102. (299) Süheylî, vrk. 20 a. (300) Aynı eser, vrk. 21 a. (301) Yavuz, elçilerinin öldürüldüğünü haber aldıktan sonra Mısır'ın igal edil mesine karar vermiş, gereklileri toplantıya çağırarak fikirlerini sormuş, Hayırbay ile Yunus Paşa, birbirlerine zıd mütâlâalarını gûyâ bu toplantıda ileri sürmüşlerdi. Bak, Süheylî, vrk. 20 a. Ayrıca bak, s.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
157
olduğunu d u y a n Pâdişâh, b i r t a r a f t a n hazırhklarım artırırken öte t a r a f t a n S i n a n Paşa'yı, Gazze'deki Türk k u v v e t l e r i n i t a k v i y e ' y e me'mûr e t t i . O n u n için Sinân Paşa 922 Zülka'desinin altıncı ( 1 Aralık 1516) günü dört. b i n kişilik b i r k u v v e t l e Şam'dan ayrılarak (302) C i s r ' i Y a ' k u p - T a b e r i y y e - R e m l e y o l u i l e Gazze'ye geldi. B u n d a n b i r a z daha önce Arîş'e gelmiş olan Canbirdî Gazâli ve i d a r e s i altındaki k u v v e t l e r , Sinân Paşa'nın Gaz ze'ye vardığmı duydukları v a k i t , onunla savaşıp savaşmama hususunda u z u n uzadıya müzâkerelerde b u l u n d u k t a n v e çöl arablarından i s t e d i k l e r i yardımları sağladıktan sonra nihâyet savaşa k a r a r vermişlerdi ( 3 0 3 ) . B e r i t a r a f t a , Gazâli'nin h a r e k e t l e r i n i casusları vasıtasiyle izlemekte olan Sinân Paşa, onları tuzağa düşürmek (304) ve daha ziyâde k u v v e t l e n m e l e r i n i önlemek için (305) b i r gece yarısı, ağırlıklar ve a t oğlanları hariç o l m a k üzre bütün k u v v e t l e r i y l e acele Şam'a doğru çekildi ( 3 0 6 ) . B u çeki liş h e r t a r a f t a , düşmandan korkuluyormuş da o n d a n dolayı yapılıyormuş, g i b i b i r ' i n t i b a ' uyandırmış, b u hale de i l k aldananlar Gazze'liler olmuştu. B u sebeple o n l a r , Gazze'de bırakılmış olan Türklere büyük b i r kîn ve h u sûmetle saldırdılar, eşyalarım yağmaladılar, k e n d i l e r i n i öldürdüler ( 3 0 7 ) , ayrıca Gazâli'ye, Sinân Paşa'nın Gazze'yi terkettiğini de b i l d i r d i l e r ( 3 0 8 ) . B u n u n üzerine Canbirdî Gazâli, Osmanlıları t a ' k i b e k a r a r v e r d i (309) ise de b u h a r e k e t i n i uygulamağa imkân bulamadı. Çünkü Sinân Paşa ansızın, batıya doğru dönerek t a n y e r i ağarırken H a n Y u n u s ' a gelmiş ve b u s u r e t le de umulmadık b i r yerde ve zamanda Mısır k u v v e t l e r i n i n karşısına ç ı k -
(302) Richard Hartman, s. 127. Sinân Paşa, Şevvalin yirminci (16 Kasım) günü Şam'dan ayrıldı. Bak, Fetih - Nâme-i Diyâr-i Arab, s. 22. (303) Sa'düddm, 2, s. 346. (304) Keşfi, vrk. 87b. (305) Sa'düddm, 2, s. 346. (306) Fetih-Nâme-i Diyâr-i Arab, s. 23. Şükrî, vrk. 42 a. Keşfi, vrk. 87 b. .(307 Şükrî, v r k . 42a. B u olayda Remleliler de suçlu idiler. Çünkü " o l vakit kim. Sinân Paşa Gazze önünden kalkıp gerisine göçicek Gazze şehrinde hayli âdem gafil bulunub sabaha kalıp, kavm-i Gazze, Paşa kaçdı deyu her birin yataklarında..." "Rû mî'ler dahî bir yere cem'olub arka bir idib döğüşi döğüşi şehr-i Gazze'den çıkub Paşa. ardınca revâne olmuşlar. Arab'lar pâylarm sürüb erişüb ol gün akşama dek döğü şüb Remle şehrine erib ulu bir han'a girib kapusm dîvar kılmışlar. Kavm-i Remle cem' olub: kapuyı açın, yoksa od urub sizi ihrak idevüz deyib odun cem' edib, kavm-i Rûm dahî âciz olub kapuyı açub, kavm-i Arab gulüvv idicek bunlar dahî tîr bârân. kıhb ceng idib, okları tamam olunca çahşıb sonra kavm-i Arab yemîn idib: size zi yanımız dokunmaz deyib, Rûmî'ler dahî, han'dan taşra gelib, yüz mikdar âdemi kavm-i arab ortaya ahb başlarına zenbûr gibi üşüb cümlesin soyub uryân kılmış lar " Bak, Fetihnâme-i Diyâr-i Arab, s. 25. (308) Fetih-Nâme-i Diyâr-i Arab, s. 23. (309) Keşfi, vrk. 88 a.
YAVUZ
158
YAVUZ
S U L T A N SELİM
m i s t i . Osmanlı k u ş e t l e r i n i n sağ kanadında A n a d o l u a s k e r i y l e " T e k e i l i sancağı B e y i F e r h a d B e y " , sol kanadında R u m e l i a s k e r i y l e Isâ B e y oğlu M e h m e d B e y b u l u n u y o r d u . S i n a n Paşa merkezde i d i ( 8 1 0 ) . 922 Zülka'des i n i n y i r m i y e d i n c i (22 Aralık 1516) günü savaş başladı (311) ve h e m e n şiddetlendi. Çünkü Memlûk atlıları korkunç b i r hücûmda bulunmuşlardı ( 3 1 2 ) . B u n u n l a beraber Osmanlı y a y a ve atlılarını y e r l e r i n d e n atamamış, aksine o l a r a k onların, yeniçerilerin tüfekleri karşısında cesaretleri kırıl mıştı ( 3 1 3 ) . Top ve tüfek'in rolünün büyük olduğu ve öğleye kadar sürdü ğü anlaşılan b u savaşta Memlûklar b ü y ü k b i r h e z i m e t e uğradılar. Çünkü savaşa katılan Memlûklardan dört b i n i i l e (314) komutanların ç o ğ u b u savaşta can vermiş ( 3 1 5 ) , f a k a t Canbirdî Gazali, karanlık basıncaya k a d a r t a k i b edilmesine rağmen yakalanamamış ve b i r kısım k u v v e t l e r l e M ı sır'a doğru kaçmağa m u v a f f a k olmuştu ( 3 1 6 ) . 922 Zülka'desinin y i r m i n c i (15 Aralık 1516) günü • Şam'ı t e r k ederek Gazze'ye doğru y o l a çıkan Y a v u z S u l t a n Selim ( 3 1 7 ) , C i s r - i Y a ' k u b ( Y a k u b Kapsüsü) Çah-ı Y u s u f ( Y u s u f K u y u s u ) üzerinden T a b e r i y y e gölüne geldiği gün H a n Y u n u s savaşı olmuş, f a k a t o, b u n d a n habersiz o l a r a k y o l u n a d e v a m etmişti. A n c a k , Remle civarına geldiği v a k i t , Sinan Paşa tarafından gönderilen z a f e r m e k t u b u n d a n ve Memlûklara âit kesilmiş b a ş ve burunların gelmesinden sonra d u r u m u öğrenmiş ( 3 1 8 ) , b u n d a n ç o k hoşlanmış, f a k a t Gazze v e Remle halkının Türk a s k e r l e r i n e karşı yaptıkları kötülükten dolayı da o ölçüde sinirlenmişti. O n u n için, R e m l e ' y e geldiği v a k i t kasabanın y a ğ m a Remle'ye verilen ceza.
(310) Keşfi, vrk. 88 a. Sa'düddin, 2, s. 347. (311) Feridun Bey, 1, s. 482. Sa'düddin, 2, s. 347. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 103. Bazı kaynaklar, savaşın 26 Zülka'de'de yapıldığını kaydediyorlar. Bak, Keşfi, vrk. 87 b. İ. H . Dânişmend, 1, s. 31. (312) Memlûklar, "fürûsiyyet ilminde mehâretlerine mağrûr olmağın üzengi üzengiye çatub, kalkanların yüzlerine çeküb, sinân-ı cân-sitânları elde ve tîğ-i zer rin - kemerleri belde" hep birden hücuma geçtiler. Bak, Süheylî, vrk. 21 a. (313) Süheylî, v r k . 21b. (314) Keşfi, vrk. 89 b. (315) Bu savaşta 51 ünlü kimse öldürülmüştü. Bak, Sa'düddin, 2, s. 348. Vaka y i ' - i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 103. (316) Fetih-Nâme-i Diyâr-ı Arab, s. 24. "Sinân Paşa galib ve anlar mağlûb, bazı kılıçtan geçüb ve bazı Canbirdî Gazâli ile kaçub" Mısır'a vardılar. Bak, 3879 numaralı Münşeat, vrk. 105 b. Kaçanların bir kısmı çölde susuzluktan öldüler. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 99 b. İnhizâm'm meydana gelmesini Gazâli istemiş ve savaşı buna göre idare etmiştir. Bak, Süheylî, vrk. 21b. Ayrıca bak, s. (317) Fetih-Nâme-i Diyâr-ı Arab, s. 22. (318) Müjdeciler 26 Aralık 1516'da ordugâh'a gelmişlerdi. Bak, Feridûn Bey, : l , s. 483.
S U L T A N SELİM
159
e d i l m e s i n i ( 3 1 9 ) , b u r a d a ve Gazze'deki olaya sebep olanların öldürülme s i n i emretmişti ( 3 2 0 ) . Osmanlı a s k e r l e r i , hiçbir islâm şehrinde şimdiye k a d a r yapmadıkları işi b u r a d a yapmışlar, Pâdişah'm e m i r l e r i n i y e r i n e ge tirmişler, b i r kısım Rendeliler, Pâdişah'm b u r a y a gelmesinden s o n r a a n Pâdişah kudsai cak canlarım kurtarabilmişlerdir ( 3 2 1 ) . Remle işini b u yerleri ziyaret t l e halleden ve üç g ü n k a d a r o bölgede k a l a n Pâdi' şah, mukaddes y e r l e r i ziyâret e t m e k istediğini s ö y l e y e r e k , Gazze'ye değil Kudüs'e h a r e k e t e t t i . O n u n b u şekilde h a r e k e t e t m e sine sadece Kudüs'ü görmek ve mukaddes y e r l e r i z i y a r e t etmek m i sebep olmuştur ? B u n u k e s i n o l a r a k b i l e m i y o r u z . A n c a k Kudüs'te meşgul olduğu v e yaptığı işler d i k k a t e alındığı t a k d i r d e o n u n s e y a h a t i n i yalnız m u kaddes y e r l e r i ziyâret etme maksadına bağlamak mümkün değildir. Çünkü o, Memlûk topraklarına girdiği andan i t i b a r e n , i'tiyâd h a l i n e ge tirdiği p o l i t i k a y a b u r a d a da d e v a m edecek, y a n i g e r e k e n l e r i t a l t i f ede cek v e h e r h u s u s t a büyük b i r cömertlik gösterecektir. N i t e k i m , müslü¬ m a n l a r katında değerli olan y e r l e r i ziyâret ederken b u y e r l e r i n h i z m e t l i l e r i n e karşı pek lûtufkâr davranmış v e onların gönlünde y e r e t m e h u susunda gereken h e r şeyi yapmıştır. s u r e
e
ı y o r
H a r e k e t l e r i t a m a m i y l e pilânlanmış g i b i görünen Y a v u z S u l t a n Selim b u gezisine, "beşyüz p i y a d e tüfekçi ve b i n güzide s i p â h " i l e b i r l i k t e sab a h ' m i l k saatlarında başlamış, i k i n d i v a k t i n d e (322) Kudüs'e varmış ve akşam namazını Mescid-i A k s â ' d a kılacağını i l g i l i l e r e bildirmişti ( 3 2 3 ) . O n u n i l k z i y a r e t ettiği y e r l e r arasında Rummân-ı Dâvud Nebî, N a h l - i H a m z e ve H a c e r - i Sahrâ (Kubbetü's-Sahrâ) vardı. îki yerde de ikişer r i k ' a t namaz kılan v e h i z m e t l i l e r e b o l i h s a n l a r d a b u l u n a n Pâdişâh ( 3 2 4 ) , b u n d a n s o n r a Mescid-i Aksâ'ya g i d e r e k b ü y ü k m e r a s i m l e karşılanmış ve yatsı namazını müteakip (325) düâ i l e b i r a z v a k i t geçirmiş, sonra geceyi geçirmek üzre meş'alelerin v e f e n e r l e r i n ışığı altında otağına dönmüştü. O, ikramlarını ve bahşişlerini e r t e s i gün büsbütün artırdı, binlerce k o y u n , (319) Fetih - Nâme-i Diyâr-ı Arab, s. 25. (320) Sa'düddin, 2, s. 349.' Pâdişâh Remle halkının, kadınlar hariç, öldürülme sini emretti. Bak, Muhyî'd-din, Çelebî, s. 143. (321) Sa'düddin, 2, s. 349. (322) Feridûn Bey, 1, s. 483. Fetih - Nâme-i Diyâr-ı Arab, s. 25. Pâdişâh, güneş batmcaya kadar yolculuk yaptı. Bak, Sa'düddin, 2, s. 349. Pâdişâh, Kudüs'e gecele y i n girdi. Bak, Hammer, 4, s. 212. (323) > Fetih-Nâme-i Diyâr-ı Arab, s. 25. (324) Aynı eser, s. 25. (325) Fetih-Nâme-i Diyâr-ı Arab, s. 27. Pâdişâh yatsı namazım Kubbe-i SahTâ'da kıldı. Bak, Feridûn Bey, 1, s. 483.
YAVUZ YAVUZ
160
sığır ve deve kurban ederek dağıttı, fakirlere çok mikdarda sadaka verdi,, bu arada yeniden Kubbe-i S a h r a ile Mescid-i Aksâ'yi ve daha birçok y e r Ermeniiere tam- leri ziyaret etti (326). Dînî duygularından ziyâde belkî nan haklar. <j ç k politikası icabı müslümanlara değer vererek o n l a n •kazanmağa çalışan Y a v u z ' u n , hıristiyan âlemince pek mukaddes sayılan Kudüs şehrini ele geçirdiği o sıralarda, Kudüs'te bulunan hıristi y a n din adamlarını b i r tarafa itmesi ve onlarla ilgilenmemesi mümkün değildi. B i r a n böyle olmadığı kabul olunsa bile, buradaki hıristiyanların hareketsiz kalabileceği düşünülemez. Çünkü, muhtelif tarihlerde elden ele geçen bu şehrin, halkı ve ma'bedleri çeşitli baskılara ve tahriplere uğ ramıştı (327). B u d e f a da aynı şeyler olabilirdi. O takdirde yeni fatihi, içten gelen bir istekle olmasa bile, karşılamak zarûreti vardır, işte bunun bir neticesidir k i Y a v u z ' u karşılayanlar arasında hıristiyan'lar da vardı. Bunu, 923 yılında Ermenilere verdiği b i r imtiyâz-nâme'den anlayoruz (328). O bu imtiyaz - nâmede diyordu k i : Allah'ın ve P e y g a m b e r i n inâyetiyle Kudüs'e geldiğim vakit, E r m e n i tâüesinin p a t r i k ! Serkis ile bü tün E r m e n i papasları ve ''reâyâ ve taerâyâsı" beni karşıladılar ve eskidenberi kendilerine tâbi' olan klişe, manastır ve ziyâret mahallerinin y i n e kendi p a t r i k l e r i tesarrufunda kalmasını rica ettiler. B e n de hazret-i Ömer zamanında verilmiş olan ahid-nâme ve melik salâhü'd-din zamanından beri tanınmış olan hakları, yapılacak müdâhaleleri önlemek üzre, bu " n i şân-ı hümâyûn ve ısaâdet-makrûm virdim ve büyürdüm k i " dedikten son r a vesikada sayılan hak ve imtiyazları onlara bahş ediyor ve bunlarm kendi ve daha sonraki zamanlarda güven altında bulunmasını sağlamak üzre de imtiyâz - nâmeye aşağıdaki satırları ilâve ediyordu: Evlâd-ı e m câdım'dan veyahud vüzerâ-4 izâmımdan ve sulehâ-i kirâmımdan ve Kadı lardan ve Beylerbeyi ve Sancak Beyi ve mîr-i mîrnân ve Voyvodaları v e e
S U L T A N SELİM
S U L T A N SELİM
0
u
(326) Fetihnâme-i Diyâr-ı Arab, s. 27. Sa'düddin, 2, s. 350. (327) İslâm Ansiklopedisi, Kudüs maddesi. (328) Topkapı Sarayı Arşivinde 4312 numarada ve baş tarafında "fâtih-i K u düs-i şerif merhum ve mağfûrunleh Sultan Selim Han aleyhi'r-rahme ve'l-gufrâ» hazretlerinin Ermeni taifesine ihsan buyurdukları menşûr-ı âlî'nin suretidir" diye kayd olunan bir vesika vardır. Bu, sûret olduğuna göre vesikanın bir de aslı bulun mak lâzımgelir. Ancak vesikanın birinci satırında "mâh-i safarü'l-hayr'm beşinci günü" ta'biri geçmektedir. Bu Safer ayı, 923 yılma âid olarak kabul edilirse bu t a rihte Yavuz, Mısır'dadır ve Memlûk hükümdarı Tumanbay'ı yakalama işiyle meş guldür. Halbuki vesika Kudüs'te yazılmıştır. Böyle olunca vesikanın tarihinin yanlışyazılmış olması, hattâ 924 olması düşünülebilir. Çünkü 924 Safer'inde Yavuz, gam dadır ve bir ara buradan "gaib olarak tebdil-i kıyafetle Halîlü'r-Rahman ve Beytü'l-lahim' merâkidini" ziyâret ettiği bilinmektedir. Bak, Hammer, 4, s. 242. İhti m a l imtiyâz - Nâme Ermenilere bu ziyâret esnâsmda verilmiştir.
161
Beytü'l-mâl ve kassam âdemleri ve sübaşıları ve züanıâ ve erbâb-ı tîrnar ve mübâşirin-i ummâl ve iş erleri ve mütesarrifîn-i emvâl ve şâir kapum kullarından ve gayriden" büyük, küçük k i m olursa olsun hiçbir sebep ve suretle bu haklara dahi etmemeli ve bunları değiştirmeğe kalkmamalıdır. A k s i hareket edenler Allah'ın katında suçlu olsunlar (329). Müstakil ve çok kudretli b i r devletin, hiç lüzûm yok iken, kendi top rakları içinde yaşayacak olan hıristiyanlara karşı bu kadar h a k ve imti yâz tanımanın elbette bazı sebepleri vardır. F a k a t bu günkü vesikaların yetersizliği karşısında gerçeği keşf etmek cidden zordur. Bize göre bu imtiyâzlarm sadece b i r lütûf olarak ele alınması, meselenin çok yüzünde kalmaktan başka b i r şey ifâde etmez. Pâdişâhı bu tarzda harekete sevk eden sebepler arasında, Batı âlemini heyecâna düşürmemek endîşesi, eğer Memlûklara karşı hıristiyanlarca duyulan bir sempati varsa, bunu yok etmek düşüncesi ve Kızılbaşlar için aslâ tanımak istemediği, vicdan hürriyyetine değer vermek istemesi vardır demek mantık ve akla en uy gun düşen bir h a l olur. Bununla beraber bu üç sebepten birinci ve ikinci sini kolayca reddetmek mümkündür. Çünkü o gün için hıristiyan millet lerin Y a v u z Sultan S e l i m i , mukaddes topraklar bölgesinde v e y a batı'da tehdit edebilecek durumları yoktur. Gerçi bu devrin Papaları, Avrupa'yı Türkler aleyhine harekete geçirmek için bütün çabalarım harcadılar ve Haçlı Seferi hazırlamayı çok istediler. F a k a t devletler arasındaki menfaat ayrılıkları buna imkân vermedi (330). D u r u m u n böyle olduğunu mutlaka bilen Y a v u z ' u n , hıristiyanlara bazı h a k l a r tanırken, b i r Haçlı Seferi h a zırlanabilir endîşesinin tesiri altında bulunduğunu kabul etmek çok zor dur. Kudüs ve civarında bulunan hıristiyanların, Memlûklara bağiı k a l mağı düşünmeleri şıkkı ise birinci şıktan daha kuvvetli görünmemekte dir. Çünkü Kudüs'teki hıristiyanlara en çok .zulüm yapan devletlerden bi risi de Memlûklar devleti olmuştur (331). Kaldı k i , Memlûk Devletinin yıkılışı, yeniden b i r islâm devleti kurulduğuna göre, buradaki hıristiyan¬ lar için b i r m a ' n a da ifâde etmezdi. Onun için Y a v u z ' u n , hıristiyanların ata ve eşeğe binmelerine bile müsâade etmedi denmiş (332) olmasına rağ men, vicdan hürriyyetine değer vererek böyle hareket ettiğini kabul et mek, diğer noktalardan daha çok üzerinde durulması gereken b i r hal olur.
(329) (330) (331) (332)
Topkapı Sarayı Arşivi, 4312 (29). Bak, Batı ile münâsebetler kısmı. İslâm Ansiklopedisi, Kudüs maddesi. Richard Hartman, s. 122. 11
YAVUZ
162
S U L T A N SELİM
Yavuz S u l t a n Selim, halkın sevgisini kazanma y o l u n d a k i politikası nın gerçekleşmesi hususunda hiçbir fedâkârlıktan çekinmeyordu. H a v a nın b i r d e n b i r e bozuşu, çok m i k d a r d a yağmur yağışı, ( 3 3 3 ) , hattâ soğuğun b i r d e n b i r e a r t a r a k , b u r a l a r d a nâdir olarak görülen k a r yağışı bile (334) ona pilânlarını değiştirtemedi. O n u n için K u r b a n Bayramını Gazze'de k u t l a y a n Pâdişâh (335), Ibrâhim P e y g a m b e r i n mezârmı ve öteki mukaddes y e r l e r i z i y a r e t etmek üzre akşama k a d a r süren b i r y o l c u l u k t a n sonra Halîlü'r - R a h m a n ' a gitmiş ve ertesi gün yine karargâhına dönmüştü. İşte b u arada i d i k i " t a b i u alem s a h i b i " olan Benî Vâil Şeyhi A h m e d i b n B a k a r d a h i l olmak üzre bazı A r a b kabile reisleri gelerek Pâdişah'a i t a a t e t t i l e r ( 3 3 6 ) . Pâdişâh b u n l a r için de eski statülerin devamım k a b u l e t miş, ayrıca, t a h m i n e t t i k l e r i n d e n çok fazla ihsanda bulunmuştu ( 3 3 7 ) . Anlaşılıyor k i Y a v u z S u l t a n Selim, Memlûklara son darbeyi vurmağa h a zırlanırken, işgal ettiği t o p r a k l a r d a onlara dost ve kendisine düşman ola bilecek h e r u n s u r u o r t a d a n kaldırmak i s t e m e k t e d i r . , Gazze - Salihiyye a r a s m d a l a çölün korkunçluğu v e Padişah ı sefer-
Halîlü'r-Rahman'dan Gazze'deki karargâhına dönen Yavuz, b u r a d a kaldığı üç gün içinde pilânlarını yeniden g. j g- çi ji Memlûk e m i r l e r i arasındaki anlaşmazlığı ö z <
e ı l
e
r(
.
" da artırmak için g e r e k l i teşebbüsleri yaptı ( 3 3 8 ) , isteyenler. Gazze - Mısır arasım onüç menzile ayırdı ( 3 3 9 ) . A n c a k Gazze'den Sâlihiyye'ye k a d a r devam eden b i r y e r vardı k i burayı aşmak cidden güçtü. D e v e l e r i n bazan hörgüçlerine k a d a r k u m l a r a gömüldüğü (340) çok k u r a k ve korkunç olan ıbu çölden, su d e n vazgeçirmek
a , ] ı a
(333) Kudüs'ten Gazze civârmdaki karargâhına döndüğü gün o kadar çok yağ mur yağmıştı k i bir süre çadırdan dışarı çıkmak bile mümkün olmamıştı. Bak, Fe tih - Nâme-i Diyâr-ı Arab, s. 27. (334) Pâdişah'ın Halîlü'r-Rahman'da bulunduğu gün kar yağdı. Bak, Sa'düddin, 2, s. 350. (355) Feridun Bey, 1, s. 484. (336) Süheylî, vrk. 21b. Hammer, 4, s. 212. (337) Süheylî, vrk. 21 b. Hammer, Ahmed ibn Bakar'a, Ahmed ibn Bekr demek tedir. Bak, Hammer, 4, s. 212. (338) Hayırbay vasıtasiyle sağlanan ve çeşitli şekilde yazı yazabilen bir kâtib'e Memlûk emirlerinin ağzından, Yavuz Selimi Mısır'a da'vet eden bir takım uydur ma mektuplar yazdırılmış ve bunlar emin bir insan tarafından Memlûkların eline geçsin diye, Tumanbay'm sarayı civarına bırakılmıştı. Gerçekten mektuplar ele geçmiş, bunların hususî bir maksadla düzenlendiği anlaşılmakla beraber yine de "ümerâ ve a'yân'm birbirini itham etmelerine sebep olmuştur. Bak, Süheylî, v r k . 21 b. Şükrî, v r k . 42 b. (339) Fetih-Nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 1. (340) Sa'düddin, 2, s. 351.
YAVUZ
SULTAN
SELİM
163
işi h a l edilmiş olsa bile, b i r o r d u y u bütün ağırlıkları ile geçirmek elbette büyük sıkıntılar doğuracaktı. Ayrıca, Osmanlılara dost olması i h t i m a l i pek az olan bedevî arabların, b u çölde yapacakları hücûmları da göz önün de b u l u n d u r m a k icabediyordu. B u sebepleri de d i k k a t e alan ve Mısır se f e r i n e ötedenberi m u h a l i f «lanlar b i r defa daha Pâdişah'ı y o l u n d a n çevir meğe çalıştılar ise de teşebbüsleri aleyhlerine oldu ( 3 4 1 ) , Pâdişâh k a r a rından dönmedi ve Gazze'deki hazırlıklarını b i t i r d i k t e n sonra, K a t y a ' d a k e n d i s i n i beklemek üzre, öncü o l a r a k Sinân Paşa'yı 6000 kişi ile y o l a çı kardı ( 3 4 2 ) , b i r gün sonra da k e n d i s i hareket e t t i ( 3 4 3 ) . Şimdi o r d u b ü yük b i r k u m denizinde yürüyordu ( 3 4 4 ) . A n c a k yıllardan b e r i b u l u t yüzü görmeyen b u bölgeden geçildiği sıralarda b o l m i k d a r d a yağmur yağdığı için (345) yakıcı k u m l a r h a r a r e t l e r i n i kaybetmiş ( 3 4 6 ) , b u n u n l a b e r a b e r çekilen sıkıntı y i n e de büyük olmuştu ( 3 4 7 ) . Bilhassa topların taşınma sında büyük güçlüklerin m e y d a n a geldiği anlaşılmaktadır. F a k a t yedek (341) Osmanlı kaynaklarının bir kısmının Hüsam Paşa (Bak, Şükrî, vrk. 42 b. Sa'düddin, 2, s. 351. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 101), bir kısmının da Hüseyin Paşa (Bak, Feridûn Bey, 1, &. 484. Hammer, 4, s. 212. İ. H . Dânişmend, 2, s. 32.) diye isimlendirdikleri bir zât, Gazze ile Han-Yunus arasındaki Çölün kor kunçluğunu yeniden Pâdişah'a arzetti ve "bu ceyş-i a'zam Katya beriyyelerinde elem çekmeğe mütehammil değildir deyu fesh-i azimete çalıştı." Fakat bu mütâlâa dan sinirlenen Padişah, o gece bu Paşa'yı kapıcılar kethüdâsı vasıtasiyle öldürttü. Bak, Sa'düddin, 2, s. 351. Şükrî, vrk. 42 b. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 103. Bu paşa'mn öldürülmesi sebeplerinden b i r i de, o gece Kızılbaşlara kaçmağa karar vermiş olmasıdır. Bak, Sa'düddin, 2, s. 351. (342) (343) (344) (345) (346) (347)
Sa'düddin, 2, s. 351. Fetih-Nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 1. Aynı eser, s. 1. Muhyi'd-din Çelebî, s. 194. Âlî, vrk. 256 a. Sa'düddin, 2, s. 352. Hammer, 4, s. 212. Silâh-şor bu hususta şunları söyleyor: "Gazze'den çü göçüben olduk revân Dinlen imdi kılalım hâli beyân yürüyüb beş gün tamam göç eyledik Hayl ü ebgale kati güç eyledik Bahr-i Reml'e giribeni gitmişiz Dinleniz billâh kim anda nitmişiz Bahr-i reml'in kıssasından ey püser Serh olunmaz dinleniz birkaç haber Bitmez eşcâr u nebâtât anda bil Su bulunsa derler ana selsebîl Bulunan su zehr-i katilden beter Sürb iden fi-l-hâl can verüb yatar Niceler su bulmayuben virdi can
YAVUZ YAVUZ
164
SULTAN
SELİM
a t l a r koşulmak suretiyle b u mesele de halledilmişti. (348). Sıkıntıyı a r tıran sebeplerden b i r i s i de b u çölde Memlûk askerleriyle karşılaşılması i h t i m a l i i d i . Böyle b i r h a r e k e t v u k u bulduğu t a k d i r d e esasen askerleri ve a t T u m a n b a y ' m a l - l a n çok y o r g u n düşmüş olan Osmanlı ordusu çokça hırpadıg. tedbirler. R i - l a n a b i l i r d i ( 3 4 9 ) . A n c a k , Memlûklar böyle b i r teşebbüste damyye (Redam- • . } ı ] j j Osmanlı k u v v e t l e r i yalnız çölün y a c
y a ) müstahkem
u
u n m a c
1
i l a r ı
c
1
n
J
J
rattığı güçlüklerle karşı karşıya kaldılar ve b u güçlük leri de, aldıkları türlü tedbirlerle, yenerek Salihiyye'ye gelmek suretiyle çölün en k o r k u l u tarafını geçmiş oldular. F a k a t b u n d a n sonra da yeni sıkıntılar foaşgösterdi. B u n l a r d a n b i r i n c i s i , bedevi A r a b k a b i l e l e r i n i n sık sık o r d u y u rahatsız e t m e l e r i i d i . Çünkü Memlûk sultanı, getirilecek h e r Türk kafasına b u başın ağırlığı kadar altın vereceğini ilân etmişti ( 3 5 0 ) . i k i n c i s i de, Tumanbay'ın b i r savaş için hazırlanmakta o l duğunun duyulması i d i . B u h a b e r i , o r d u n u n S a l i h i y y e ' d e n K a h i r e ' y e doğ r u yol aldığı sıralarda Mısır yönünden gelen i k i kişi getirmişti. B u n l a r , Tumanbay'ın E i d a n i y y e ' d e i k i ay kadar çalışarak hendekler kazdırdığını, istihkâmlar yaptırdığını ( 3 5 1 ) , b u r a y a i k i yüz kadar t o p yerleştirdiğini ve ordugâhını orada kurduğunu b i l d i r d i l e r ( 3 5 2 ) . Gerçekten T u m a n b a y mevki;
Bu sözüm vallahi gerçektir inan Hurma ağacıdır biter anda hemin Niceler su bulmayub kılır enin Şehr-i Katya'ya iristik akıbet Hoş saadet hayr olursa âkibet Âsaf-ı devrân-i peleng-i Şeh Selim Karşıladı Sahi ol merd-i halim Asker-i Rûm çünkü birikti o gün Düşmenin kalbine erişti döğün İstirahat itdi ol gün Sâh-i Rûm Çün sabah erişti göçüp itti hûm iki gün göç eyleyüben ey püser Salihiyye'ye iriştik bu haber Kavm-i asker çünkü su buldu o gün Odlarını yakuben kıldı düğün". Bak, Fetih - Nâme-i Diyar-i Arab, 2. fasikül s. 1. (348) Şükrî vrk. 43 a. (349) Şükrî, vrk. 43 a. (350) Hammer, 4, s. 213. "Bu canibde sultan Tumanbay dahi şehre münâdiler nidâ ittirdi k i , her kim k i asker-i Ervâmdan bir baş ile gele, her ne muradı var ise hasıldır diyerek ilân ettirdi. Bak, Süheylî, vrk. 22 a. (351) 3870 numaralı Mecmuatü'l-Münşeat, vrk. 105 b. (352) Fetih-Nâme-i Diyar-i Arab, 2. fasikül, s. 2. Zaim Mir Mehmed Kâtib, vrk. 289 a. Mısır ordusunun durumunu Osmanlılara casuslar haber vermişti. Bak, 4976 numaralı kitap, vrk. 92 a. Bazı kaynaklara göre de Tumanbay'ın aldığı tedbir-
SULTAN
SELİM
165
toplayabildiği k u v v e t l e r l e (353) K a h i r e ' y e giden yol üzerinde b u l u n a n Ridâniyye köyü önündeki istihkâmların arkasında mevzilenmiş, İskender i y y e ve Mısır'dan g e t i r i l e n ve F r e n k l e r tarafından kullanılacak olan toplan da (354) Âdiliyye denilen m e v k i d e k u m l a r altına gizlemişti (355). B i r t a r a f t a n M u k a t t a m dağına b i r t a r a f t a n da N i l n e h r i n e daya tılmış olan Memlûk cephesi, a s k e r l i k bakımından, i l k bakışta, kusursuz g i b i i d i . Çünkü türlü imkânlardan faydalanmış olan T u m a n b a y , b u cep h e n i n i k i kanadını i k i yanda t a b i i arızalara dayamış, g e r i k a l a n kısmını ise çok güvendiği süvarisi ve fazla olarak topçusu ile tutmuş b u l u n u y o r du. O b e l k i de b u r a d a Osmanlıları durdurabileceğini, hattâ geriye a t a b i leceğini düşünmüştü. Böyle b i r h a l i n v u k u u ise Osmanlı o r d u s u için bü yük b i r felâket o l u r d u . Çünkü şimdi b u o r d u n u n gerisinde, güçlükle geçi lebilmiş olan b i r çöl ile Osmanlılara asla d o s t l u k göstermemiş olan bedevi A r a b kabileleri vardı. B u i t i b a r l a Osmanlı k o m u t a h e y e t i n i n çok ihtiyatlı hareket etmesi ve b u t a h k i m l i cepheye çarpmaması veya onu zararsız Pâdişâh savaş pi- hale g e t i r m e s i g e r e k i y o r d u . Onun için daha ileride foululânım değiştirdi. g i n a n Paşa'nın, aldığı haberlere dayanarak, yukarı d a k i b i l g i l e r i göndermesinden ve casusların da b u h a b e r l e r i t e y i d etme sinden sonra Bulbey.se gelmiş olan Pâdişâh ( 3 5 6 ) , yeniden bazı k a r a r l a r almağa ve plânlar çizmeğe m e c b u r oldu. B u n l a r a göre, müstahkem mevzie çarpılmayacak, M u k a t t a m dağı dolaşılarak Memlûk o r d u s u y a n ve gerile rinden vurulacaktı ( 3 5 7 ) . Plân uygulanabildiği t a k d i r d e Memlûkların birkaç aydır d u r m a d a n çalışarak m e y d a n a getirmiş oldukları t a h k i m l i n
a
n
leri Osmanlılara Hayırbay vasıyasiyle Canbirdi Gazâlî bildirmişti. Bak, Süheylî, vrk. 22 b Şükrî, vrk. 43 b. Abdülgaffar Kırımî, vrk. 222 a. Canbirdi Gazâlî için bak, s. 151. (353) Bu kuvvetler 20 000 kişi idi. Bak, Keşfi, vrk. 95 b. Feridun Bey, 1, s. 488. Tumanbay'ın kuvvetleri 30 000 kişiden ibaretti. Bak, Sa'düddin, 2, s. 353. Vakayi'-i' Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 104. Tumanbay'ın komutasında 40 000'e yakın Çer keş ve Arab vardı. Bak, Hüseyin Bin Cafer, vrk. 116 a. Bu kuvvetler 40 000 kişi idi. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 100 a. "Ridâniyye cephesi, 50 000'le 20 000 arasındaki bir kuvvetle" tutuldu. Bak, İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 275. (354) 3879 numaralı Mecmuatü'l-Münşeat, vrk. 105 b. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 104. (355) 3879 numaralı Mecmuatü'l-Münşeat, vrk. 105 b. Feridun Bey, 1, s. 484. Sâ'düddin, 2, s. 353. Tumanbay'ın ordusunda Fransız topçular vardı. Ve toplar da Rodoslulardan satın alınmıştı. Bak, Barthold, s. 379, 380. (356) Sa'düddin, 2, s. 353. (357) Pâdişah'a yol değiştirme fikrini Hayırbay telkin etti. Bak, Fetih-nâme-i Diyar-i Arab, 2. fasikül, s. 2. Vezirler, Memlûkların tahkimli mevziine hücum edil mesini ileri sürdüler. Fakat Şehsuvaroğlu A l i Bey onlara katılmayarak dağ tara fından gidilmesini savundu. Pâdişâh A l i Bey'in fikrini kabul etti. Bak, Şükrî vrk. 43 b.
YAVUZ
166
SULTAN
SELİM
YAVUZ
hattın ve b u r a l a r a yerleştirmiş bulundukları topların hiçbir önemi k a l mayacaktı. Memlûklar b u h a l i haber alsalar b i l e kısa zamanda cephe de ğiştirmeleri çok güç olacak, hattâ mümkün olamayacaktı (358). B i r öğle v a k t i Osmanlı ordusu, Memlûk k u v v e t l e r i n i n toplandığı R i dâniyye köyüne pek yakın olan Birketü'l-Hacc denilen yere g e l d i (359) ve savaş nizâmına b u r a d a g i r d i . Sağ kol'a, A n a d o l u B e y l e r b e y i M u s t a f a Paşa, Sol k o l ' a ise küçük Sinân Paşa k o m u t a edecekti ( 3 6 0 ) . Vezîr-i A ' z a m Sinân Paşa, o r d u n u n merkezinde b u l u n u y o r d u . Pâdişah'a gelince o, Birketü'l-Hacc'a gelindiği günün gecesinde, b i r kısım süvari k u v v e t l e r i ile M u k a t t a m dağım dolaşarak Memlûk ordusunun y a n ve gerilerine sark mıştı (361). Savaş, 922 Zülhicce'sinin y i r m i dokuzuncu (22 Ocak Pergele) . ,b e r k e n saatlarında başla dı ( 3 6 2 ) . Osmanlılar, b i r y a n d a n h a f i f k u v v e t l e r l e , Memlûkların daha ön ce t a h k i m e t t i k l e r i h a t t a saldırdılar, b i r y a n d a n da, M u k a t t a m dağı nı dolaşan esas k u v v e t l e r i y l e Memlûk o r d u s u n u n y a n ve gerilerine şid detle t a a r u z e t t i l e r . B e k l e n i l m e y e n b i r t a r a f t a n yapılmış olan b u taaruz, b i r a n Memlûklar üzerinde büyük b i r şaşkınlık husûle g e t i r d i . Çünkü b u Korkunç bir savaş.
1
5
1
7
g
ü n ü
s a
a n m l n
(359) Osmanlı ordusu buraya 21 Ocak 1517'de mend, 2, s. 32.
gelmişti. Bak, İ. H. Dâniş-
(360) Haydar Çelebi Rûz-nâmesinden naklen İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Ta r i h i , I I , s. 275. Osmanlı kaynaklarının bazıları ve bu arada Hammer, tasrih etme den sağ kol'a Sinân Paşa'nm, sol kola da Yunus Paşa'nm komuta ettiğini yaz maktadırlar. Bak, 3879 numaralı kitap, v r k . 105 b. Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, ikinci fasikül, s. 4. Eâdüddin, 2, s. 353. Vakayı'-i Sultan Bâyezit ve Selim Han,' s. 105. Hammer, 4, s.213. Sağ kola Vezîr-i A'zam Sinân Paşa, sol kola Yunus Paşa kumanda ediyordu, Pâdişâh merkezde idi. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 100a. (361) İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 276. "Y'avuz, Memlûkların aldıkları tertipleri neticesiz bırakmak için bir akşam üzeri karşuda alay gösterdi ve meydân-ı harbe doğru yürümeğe başladı. Bir taraftan Tumanbay dahi askerini hazırlayarak sabaha kadar baskına muntazır olduğu halde Padişah, ortalığa zulmet çöktüğü gibi veche-i azimetini tağyir ile Mukattam dağının üzerinden dolaşarak düşmen ordusunun meymene'sinden sakasına doğru bir mevkii ihtiyar eyledi. Bak, Nâmık Kemal, Evrâk-ı perîşân (Terâcüm-i ahvâl), s. 335. İstanbul, 1301. (362) Ferîdûn Bey, 1, s. 484. 3879 numaralı kitap, v r k . 105 b. Müneccimbaşı, vrk. 100 a. Savaş, 28 Zülhicce'de oldu. Çünkü o yılın Ramazanı, ay'm (hilâlin) görülmesiyle 29 gün sürmüştür. Şu halde 29 Zülhicce, Perşembe'ye değil Cuma'ya rastlamaktadır. Bak, İ. H. Dânişmend, 2, s. 32. Savaş, Zülbicce'nin sekizinde oldu. Bak, Muhyiddin Çelebi, s. 194.
SELİM
167
hal karşısında, t a h k i m etmiş oldukları h a t boyunca yerleştirilmiş olan topların çoğu ateş etme imkânından mahrûm kalmış (363) ve kazılmış olan hendekler b i r işe yaramamıştı. B u n u n l a beraber Memlûkların şaş kınlığı u z u n sürmemişti; kısa zamanda o n l a r da Y a v u z ' u n k u v v e t l e r i k a r şısında y e n i b i r cephe kurmuş, hattâ t o p ' l a r d a n b i r kısmını b u cepheye g e t i r e r e k ateşlemeğe b i l e m u v a f f a k olmuşlardı ( 3 6 4 ) . A n c a k b u savaşta galiba i k i tarafın topları da pek işe yaramadı. Çünkü Osmanlı tdplarmın ve ateşli silâhlarının daha i l k atılışında h e r tarafı d u m a n kaplamış (365) ve h e m e n b u anda boğaz boğaza b i r savaş başladığı için, t o p ve tüfek d u manına atların ve insanların kaldırdığı toz da karışmıştı. B u sebepten i n sanlar b i r b i r l e r i n i göremez o l d u l a r ( 3 6 6 ) . B u n u n l a beraber savaş gittikçe şiddetlenmiş, b i r ara Canbirdî Gazâli'nin idaresindeki k u v v e t l e r Türk sağ kanadını t e h l i k e l i s u r e t t e s a r s a r a k (367) k r i t i k b i r h a l meydana getirmiş lerdi. B u n d a n başka savaş sahasının etrafında toplanmış olan A r a b k a b i l e l e r i n i n d u r u m u çok mânalı i d i . Çünkü b u n l a r , i k i t a r a f t a n b i r i n i n , galip i h t i m a l l e Osmanlıların y e n i l m e s i n i bekliyorlardı. Böyle b i r hale k a n a a t Memlûkların çok g e t i r d i k l e r i anda savaşa karışacakları anlaşılan b u i n s a n cür'etli bir ka- ı t e h l i k e l i olacakları sanılıyordu ( 3 6 8 ) . A n c a k Türk ran ^ ve Sinân ~ husule gelen sarsıntı Sinan Paşanın g a y Paşa nm şe a eti. _ j fo ı Memlûkların Y a v u z a r l n
g a
k
a
n
a
d
m
d
a
ö n l e n d i
t%'58) Memlûklar Yavuz'un yol değiştirme plânını Ridâniyye savaşından az önce öğrenmişlerdi. Bak, Süheylî, vrk. 22 b.
SULTAN
g
t
e
u
s ı r a
a r d a
S u l t a n Selim'i öldürmeye teşebbüs e t t i k l e r i görüldü. B u , daha önce v e r i l miş b i r k a r a r mıdır, yoksa o anda Osmanlıları yenebilecek t e k çare olarak Pâdişâhı öldürmek m i düşünülmüştür, başarı kazanıldığı takdirde Osmanlı ordusunun dağılacağına mı hükm edilmiştir? B u soruları cevap l a m a k zordur. A n c a k anlaşılan şudur k i onlar, pâdişâhın öldürülmesini pek önemli telâkki e t m e k t e d i r l e r . B u h a l , savaşın s e y r i n i değiştirmese bile M e r c - i Dâbık'da k e n d i l e r i n i yenen, hükümdarlarının ölümüne sebeb (363) Süheylî, vrk. 23 a. Keşfi, vrk. 96 a. Lütfi Paşa, s. 257. sâ'düddin, 2, s. 355.
(364) Fetih-nâme-i Diyâr-i Arab, 2. fasikül, s. 4. Memlûk toplarının hiçbirisi atılamadı. Yalnız bir topçu, topunu ateşleyebilmiş, Türklerden bir kısmını öldür müş, fakat ikinci defa ateş edemeden kaçmıştı. Bak, Süheylî, v r k . 23 a. (365) Fetih-nâme-i Diyar-ı Arab, 2. fasikül, s.4. (366) Aynı eser, s.4. (367) Sâ'düddin, 2, s. 355. (368) "Vay eğer sınaydı Rûm'un askeri 1
Çıkmaz idi cümleden b i r i diri Şeş cihât dolu idi cümle arab Gözleyüb Rumî'leri idüb tarab". Bak, Fetih-nâme-i Diyâr-i Arab, 2. fasikül, s. 5.
168
YAVUZ
S U L T A N SELİM
olan ve bütün Suriye'yi ellerinden alan b i r insandan öçlerinin alınması olurdu. Kaldı ki pâdişâhın öldürülmesi Osmanlı ordusunun bozulmasına da yol açabilirdi. Sözün kısası, onların bu hareketi yapmakla neler kasd ettiklerini kesin olarak söylemek mümkün değildir. Sadece, başarılması çok güç olan bu işi yapmak üzre zırhlara bürünmüş olan b i r Memlûk sü vari kolunun, Osmanlı ordusunun merkezine çok şiddetle çarptığı b i r ger çektir. Rivâyet edildiğine göre, başlarında Sultan Tumanbay ile emir A l lan ve K u r t b a y ' m bulunduğu (369) ve Pâdişâhı ölü veya diri olarak elde etmeye and içmiş oldukları söylenen bu insanlar (370), tüfekli Osmanlı piyadelerini y a r a r a k Pâdişah'm sancağı dibine kadar sokulmuşlar (371), hattâ orada bulunan Vezîr-i Â'zam S i n a n Paşayı pâdişâh sanarak y a r a l a mışlardı (372).. Halbuki bu sıralarda Pâdişâh Mukattam dağını dolaşmak ta olan kuvvetlerin başında bulunuyordu (373). O, sağ kanattaki sarsın tıyı hattâ Sinan Paşanın yaralandığım duyunca hemen "sipâh oğlanlar cemâati" ni yardıma gönderdi (374). A n c a k bu sıralarda Sinan Paşa at üstünde duramayacak hale gelmiş ve bu yüzden b i r mahfeye girmeğe mecbur olmuştu (375). B u n a rağmen b i r müddet daha askerlerini teşci etmekte devam etmiş (376), yardımcı kuvvetlerin gelmesinden ve belki de durumun düzelmeğe yüz tutmasından sonra (377) çadırına dönmüş ve burada ölmüştü (378). (369) Süheylî, vrk. 24 a. Sükrî, vrk. 44 a. (370) Hammer, 4, s. 214. (371) Süheylî, vrk. 23 a. (372) Fetih-nâme-i Diyâr-i Arab, 2. fasikül, s. 5. Sinan Paşa'ya "zahm-i sehm-nâk erişdi". Bak, 3879 numaralı kitap, vrk. 105 b. Bazılarının söylediğine göre Memlûklar Osmanlı ordusunun merkezine şiddetle saldırdıkları sıralarda Sinan Paşa Pâdişah'a: "Siz bir mikdar âdem ile ard taraftan Mısr'a dâhü olun, hâlidir. Bendeniz kalbde durub düşmene cevap vireyim dimekle ol minvâl üzre hareket olunub çerâkese kemâl-i dikkat ve ihtimam ile kalbe hücüm ve vech-i meşruh üzre Sinan Paşa düşmüş ola. Lâkin bu söz baîdir". Bak, Müneccimbaşı, vrk. 100 a. Sağ kanat kuvvetleri sarsılmaya başladığı vakit Sinan Paşa bizzat savaşa girdi, düşmam püskürttü, fakat ağır surette yaralandı. Bak, Sâ'düddin 2 s. 356. (373) t H. Uzunçarşıh, 2, s. 276. (374) Fetih-nâme-i Diyâr-i Arab, 2. fasikül, s. 5. Pâdişâh sağ kola "Sipahî oğlanı bölüğin, ağaları olan Bâli Ağa ile gönderdi". Bak, Sâ'düddin, 2, s. 356. (375) Sâ'düddin, 2, s. 356. Müneccimbaşı, vrk. 100 a. (376) Sâ'düddin, 2, s. 356. Müneccimbaşı, 2, vrk. 100 a. (377) Sâ'düddin, 2, s. 356. ,(378) Sinan Paşa ile birlikte Ramazanoğlu Mahmud Bey, hazinedar Ali Bey de yaralanmışlardı. Mahmud Bey hemen öldü. Sinan Paşa ile hazînedâr arabalara konarak çadırlarına getirildiler, fakat biraz sonra onlar da öldüler. Bak, Fetih-
YAVUZ
S U L T A N SELİM
169
Kaynakların bazılarının bahsettiği bu olay yani, başta Tumanbay ol duğu halde emir Allân ve K u r t b a y ' m b i r kısım Memlûk kuvvetiyle Pâdi şah'm sancağı altına kadar gidebilmeleri ve birçok Türk'ü öldürdükten sonra kendi ordularına dönmeleri, orta çağ şövalyeliğinin yeni b i r misaZafer. İmi vermekten başka bir işe yaramadı, savaşın neticesi üzerinde hiçbir tesiri olmadı (379). Çünkü saatler ilerledikçe Memlûk or dusunun durumu kötüleşmiş ve Osmanlıların ateşli silâhları karşısında daha fazla direnemeyen Memlûklar (380), akşama doğru türlü yönlere k a çışmağa başlamışlardı (381) .İşte o gün ikindi vaktine kadar atı üstünden İnmemiş olan Pâdişah'a (382) bu savaş, sadece yirmibeş bin Memlûk as kerinin can verdikleri Ridâniyye zaferini değil (383), fakat aynı zamanda bütün Mısır kıt'asını kazandırmış ve hattâ kuzey A f r i k a memleketleri üzerinde nüfûz kurmasının başlıca âmili olmuştu. Gerçi Memlûkların bun dan sonra da direndikleri görülecektir. F a k a t bunlar, büyük b i r tehlike teşkil etmeyecek ve b i r takım sokak çatışmalarıyle küçük savaşlardan ibaret olacaktır. Ridâniyye savaşının kaybedildiğini anlamış olan Tumanbay,
Adviy-
nâme-i Diyâr-i Arab, 2. fasikül, s. 5, 6. Sinan Paşa'nın ölümüne Padişah çok üzülmüş ve "eğerçi taht-i Yusuf'a mâlik oldum, amma diriğ ve hayfâ ki Sinan-i cân-sitânîm aldırub beyt-i Mısrı kendüye beytü'l-ahzân buldum" demişti. Bak, Âlî, vrk. 256 b. Pâdişâh hâdiseyi duyduğu vakit çok ağlamış ve "Sinan Paşa'nın ismi Yusuf olmakla Mısr'ı aldık lâkin Yusuf'u kaybeyledik. Mısır ana muadil odamaz". demişti. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 100 a. "Vezîr-i Rûşen-zamîr Sinan Paşa-yi sâhib-tedbir fevt olmakla Pâdişâh gayet teessüf etmiş, gerçi Mısır'ı aldık amma Yusuf'tan ayrıldık. Yusuf'suz Mısır'da ne revnak olur" demişti. Bak, Abdülgaffar Kırımî, vrk. 222 b. Ridâniyye savaşında Ramazanoğlu Halil Bey ile kar deşi Mahmud Bey'de şehit düştü. Halil Bey, • Adana'yı Yavuz'a bırakarak onunla birlikte sefere çıkan bir zattır. "Sefer hakkında pek şecîâne tavsiyeleri mahzuziyyet-i seniyyeyi mucib" olduğu için kendisine arka arkaya dokuz kıymetli hıl'at giydirildi. Bak, Nüzhet, Ramazanoğulları, Tarih-Osmanî Encümeni Mec muası, 112, s. 770. (379) Emîr Allân, karargâhına dönerken ayağından bir kurşunla yaralan mıştı. Bak, Abdülgaffar Kırımî, vrk. 22 b. Bu zat Menuf'a doğru kaçmış, orada Bağdadoğlu emîr Hüsamü'd-din tarafından karşılanmış, bir iki gün tedaviden sonra Saîd vilâyetine gitmek üzre yola çıkmış ve yolda ölmüştür. Bak, Süheylî, vrk. 23 b. (380) Süheylî, vrk. 24 a. (381) Feridun Bey, 1, s. 485. Sâ'düddin, 2, s. 356. (382) Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 107. (383) Süheylî, vrk. 24 a. Hammer, 4, s. 214.
170
YAVUZ
S U L T A N SELİM
ye'ye doğru kaçarken (384) Memlûk e m i r l e r i n d e n bazılarının onunla b i r l i k t e g i t t i k l e r i , bazılarının K a h i r e ' d e k i zaptı güç olan b i n a l a r a ve kale burçlarına sığındıkları (385), bazılarının ise, K a h i r e ' d e k i evlerine uğra y a r a k a t değiştirdikten sonra t e k r a r T u m a n b a y ' m y a n m a g i t t i k l e r i d u y u l d u (386). Pâdişâh, kılıçtan k u r t u l a r a k kaçmakta olan -Memlûk kuvvetlerini t a k i b e R u m e l i a s k e r l e r i n i m e m u r e t t i k t e n sonra otağına dönmüş ve a h TJ° n T § meydanında geçirmişti ( ¿ 8 / ) . Daha b u gece, b i r kısım Türk k u v v e t l e r i n i n K a h i r e ' y e g i r d i k l e r i ve Çerkeş b e y l e r i n i n e v l e r i n i yağmaladıkları (388) anlaşılmakta ise de ^ vTt „Vy ' > § iÇİn gönderilmiş olan k u v v e t l e r o l karargâh,. * § ü l e m e z ( 3 8 9 ) . A n c a k savaştan b i r gün sonra K a h i r e ' n i n Türk hâkimiyetine geçtiği kabul olunabilir. Çünkü savaşın ertesi günü Pâdişâh b i r t a r a f t a n Sinan Paşa ve diğer şe h i t l e r i n cenaze törenlerini yaptırırken b i r t a r a f t a n da "dîvân-ı â l f kılıb" g e r e k l i müzakerelerde bulunmuş, e s i r l e r i n öldürülmesini emretmiş ( 3 9 0 ) , a s k e r l e r i n K a h i r e ' y e girmesine i z i n vermiş (391) ve h a l k müstesna o l m a k üzre, cündîlerin e v l e r i n i n yağma edilmesine müsaade etmişti ( 3 9 2 ) . B u h a l , K a h i r e ' n i n resmen işgali t a r i h i olan 1 M u h a r r e m 923 '(24 Ocak 1517) t a r i h i n e k a d a r devam e t t i ( 3 9 3 ) . Çünkü b u t a r i h t e Ridâniyye'de t e r t İ b a t
b
a
d
u
u
n
l
u
a
r
m
d ü
a
l
e
t
h
m
r
d
a
g
8
C
e
y
İ
S a v a
i
ü n
(384) Süheylî, v r k . 24 a. Tumanbay Said vilâyetine kaetı. Bak Lütfi Paşa s. 259. Muhyiddin Çelebi, s. 194. Sâdüddin, 2, s. .356. Vakayİ-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 107. Müneccimbaşı, vrk. 100 a. Tumanbay "beriyye semtin tutub ,Benî Haram dedikleri tâifeden Abdü'd-Dâyim nam şeyhü'l-Arab'ın yanma düş tü". Bak, 4976 numaralı kitap, vrk. 92 â. (385) Sâ'düddin, 2, s. 357. Vakayi-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 107. (386) Fetih-nâme-i Diyâr-i Arab, 2. fasikül, s. 7. (387) Fetih-nâme-i Diyâr-i Arab, 2. fasikül, s. 6. Pâdişâh Ridâniyye'de 3 4 gün kaldı._Bak, 3879 numaralı kitap, vrk. 105b. Pâdişâh, Ridaniyye'ye bitişik "imâret-i Âdiliyye kazasında 3 gün kaldı. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 357. Keşfi, v r k . 102 b. Yavuz Âdiliyye'de 4 gün kaldı. Bak, Richard Hartman, s. 125. İ H ' Dânis- • mend, 2, s. 33. (388) Ferîdün Bey, I , s. 485. (389) Bazı kaynaklar, Ridâniyye savaşının ertesi gün de devam ettiğini yaz maktadırlar. Bak, Richard Hartman, s. 125. Abdullah bin Ridvân, vrk. 165 b. İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 276. (390) Fetih-nâme-i Diyâr-i Arab, 2. fasikül, s. 6. Sâ'düddin, 2, s. 356. Münec cimbaşı, vrk. 100 a. (391) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 6. (392) Lütfî Paşa, s. 260. (393) Ferîdün Bey, I , s. 485. Kahire, 26 Ocak 1517'de işgal olundu. Bak, Ham¬ mer, 4, s. 214.
YAVUZ
SULTAN
SELİM
171
toplanmış olan Dîvân, şehrin işgali için k u v v e t l e r göndermiş ve aynı za manda t e s l i m olmayı k a b u l edenlerin affedileceklerini i'lân etmişti ( 3 9 4 ) . Öte t a r a f t a n Pâdişâh ve etrafındakiler, savaş sahasında ölenlerin gömülememesinden dolayı husule gelen pis k o k u d a n rahatsızlık duydukları için "otağ-ı h ü m â y û n " u n B u l a k kasabası civarındaki Vastâniyye'ye nakli kararlaştı ( 3 9 5 ) . O n u n için 26 Ocak 1517'de Ridâniyye'den ayrılan Pâdi şâh, K a h i r e ' y e gelmiş, b u r a d a h a l k tarafından alkışlanmış (396) ve ge r e k l i y e r l e r i gezdikten sonra (397) "cezîre-i Vastâniyye dimekle ma'rûf yerde B u l a k kurbında" k u r u l a n otağına gitmişti ( 3 9 8 ) . Savaşı t a k i p eden i k i üç gün içinde K a h i r e ' d e neler olduğu b i l i n m e m e k t e d i r / A n c a k müstevli b i r o r d u n u n yapabileceği kötülüklerin b e l k i en azı b u şehirde yapılmıştır. Çünkü K a h i r e ' n i n işgalini müteakip hemen "münâdîler" sokaklarda "emân-ı Sultân i b n Osman d e y û " bağırmışlar (399) ve ''her kişi emn ü emân üzre olub dükkânın açub satuda ve pazar da o l s u n l a r " demişlerdi ( 4 0 0 ) . O n u n için b i r an şehirde sükûnet v e tabiî (394) Ferîdün Mey, I , 485. Kansu Gavri'nin oğlu, 25 Ocak 1517'de gelip teslim oldu. Bak, Ferîdün Bey, I , 485. Şükrî, v r k . 46 b. (395) "Dördüncü gün Şâh-i Rûm, dîvân idib cümle beyler bâbma cem'oldu. Kırılan leş, baş kızıb, asker kavmini bî huzûr kılıb vezirlere, bir havası hoş yer görün deyu emridib vezirler dahi taşra geiib şehrin ekâbirlerinden istifsâr idicek didiler k i , Mısr'm cânib-i garbiyyesinde N i l kenarında nahlistân arasında güzel câygâh vardır, Sultan Gavri'nin komşudur, Sultân-ı Rûm ârâm itmeğe münâsibdir didiler". Bak, Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 7. Vastniyye mevkii, Kahire'nin i k i kilometre kuzey batısında ve N i l üzerinde iskelesi olan Bulak ka sabası civarındadır. Bak, İ. H . Dânişmend, 2, s. 34. (396) Keşfi v r k . 104 a. (397) Kahire'ye giren Pâdişâh, "Kal'a-i cebel'e çıkub Gavri'nin sarayını ayağ üzre gözden geçirüb" oradan ayrıldı. Bak, Süheylî, vrk. 24 b. Pâdişâh birkaç bin yeniçeri ile "saray-i sultânî'ye matbah kapusundan girerek Dîvân-hâne-ı Gavri'yi ayağ üzre seyretti, andan Dîvân kapısı yanında bir saat mikdarı oturub..." ayrıldı. Bak, Şükrî, 44b. (398) Ferîdün Bey, 1, 485. Pâdişâh, Kahire'de, Tumanbay'm bir fesat çıka racağım tahmin ettiği için kalmamıştı. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 357. (399) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 7. Padişah eline kalemi alarak bizzat bir kâğıda "imdi bugünden sonra ümerâ-yi Çerâkeseden ve şâir leşkerîden muhtefî olmuş her k i m k i var ise kendüyi izhâr ve gelüb hizmet-i âliyyemizi ihtiyar eylesünler ve mal ü menâl ve ehl ü iyâllerine mutasarrıf olsunlar. ^ Gerek sağir ve kebîr ve gerek bây ü fakîr sahife-i cerâyimine kalem-i afv çekilmiştir ve hatâsı mukabelesine atâ olunmak mukarrerdir. B i r ferd'mâni' ve müzâhim olmaya deyu" yazarak halka bildirdi. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 108. (400) Lütfî Paşa, s. 260.
YAVUZ
172
SULTAN
SELIM
Tumanbay'm Ka- h a l g e r i gelmiş g i b i oldu ve halk, iş ve güciyle meşgul o l hire baskm.. başladı ( 4 0 1 ) . B u n u n l a beraber, büyük b i r devletin hemen çökmüş olabileceğini k a b u l etmek, türlü bölgelerde, türlü şekillerde olayların m e y d a n a gelmeyeceğini u m m a k ve T u m a n b a y g i b i cesur, g a y r e t l i , aynı zamanda vatansever b i r hükümdarın r a h a t duracağım düşün mek elbette hatalı o l u r d u . N i t e k i m O, etrafına toplanmış olan 7 - 8 b i n kişilik b i r k u v v e t l e (402) Osmanlıları iz'âcâ başladı. B u kadar az b i r k u v vetle Osmanlı o r d u s u n u n yenilemeyeceğini T u m a n b a y ve yanındakiler elbette biliyorlardı. F a k a t anlaşıldığına göre vatanlarına karşı besledik l e r i sevgi, hasımlarına karşı duydukları n e f r e t ve k i n , h a l k t a n gördükleri yakınlık ve n i h a y e t Osmanlı ordugahına yapılacak başarılı b i r baskının verdiği ümit, b u insanların g a y r e t l e r i n i kamçılamıştı. Gerçekten T u m a n bay, Pâdişah'ın " m e v k i b i n e " b i r baskın yapmayı tasarladı ( 4 0 8 ) . F a k a t b u n u n duyulduğunu ( 4 0 4 ) , b u yüzden Osmanlı ordugâhında g e r e k l i t e d b i r l e r i n alındığım işitince b u n d a n vazgeçmiş ve 28 Ocak 1517'de K a h i re'ye girmeği daha u y g u n bulmuştu ( 4 0 5 ) . Çünkü O, b u h u s u s t a şehrin i l e r i .gelenleriyle anlaşmış b u l u n u y o r d u ( 4 0 6 ) . O n u n için b i r gece yatsı v a k t i n d e şehre b i r baskın yaptı ( 4 0 7 ) . B u baskın, önceden haber alınama dığından, K a h i r e ' d e b u l u n a n muhafız Osmanlı a s k e r l e r i için b i r felâ ket olmuştu. Çünkü Memlûklar, bunlardan, ele geçirdiklerini kâmilen ölm
a
y
a
(401) Aynı eser, s. 260. (402) Süheylî, vrk. 24 b. Şükrî, vrk. 44 b. Bu kuvvetler 7 bin kişi idik. Bak, Feridun Bey, 1, s. 486. Keşfi, vrk. 104 b. Tumanbay.'ın yanında 10 bin kişi vardı. Bak, 3879 numaralı kitap.vrk. 105 b. Richard Hartman, s. 124. (403) Sâ'düddin, 2, s. 358. (404) "Cündiden âdem kaçub gelüb" baskın yapacaklarım Bak, Ferîdûn Bey, 1, s. 486.
bildirmişlerdi.
(405) Sâ'düddin, 2, s. 358. Richard Hartman, s. 124. 923 muharreminin beşinci günü (27/28 Ocak) gecesi Pâdişah'ın karargâhına Tumanbay tarafından 10 bin kişi ile hücum edildi. Bak, İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 277. (406) " O l zaman k i ceyş-i Mısr birle Tuman Şâh Ridâniyye savaşından k a çıb, Mısır şehrin geçib Sâid diyârmın şark tarafına revâne olmuşlar, N i l kenarın da üç gün yürüyüb âhir-ül-emr bir yere cem'olub ârâm idib" Tumanbay'a bizim hâlimiz ne olacak demişler. O da "gelin varıb Sultan-i Rûm'a tâbi olub katında izzet bulalım" demiş ise de, f i k r i kabul olunmamıştı. Bundan sonra Şâd Bey'in tavsiyesine uyarak şehrin ileri gelenlerine bir mektub gönderdiler. Aldıkları cevapta "bunun bigi fırsat ele girmez. Askerin bazı, şehir içinde gafil. Hemen ye tişmek ardınca olun" deniliyordu. Bak. Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül s. 7. (407) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 7. Bu baskın 27/28 veya 29/30 Ocakta yapıldı. Bak, İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 277. İ. H. Dânişmend, 2, s. 34.
YAVUZ
SULTAN
SELIM
173
dürdüler ( 4 0 8 ) , geçit y e r l e r i n i t u t a r a k m e t r i s l e r k u r d u l a r (409) ve ge r e k l i yerlere t o p l a r yerleştirmek s u r e t i y l e (410) yeniden b i r d i r e n m e yuvası meydana getirmiş oldular, Pâdişah'ın b u olaydan a y m gecede h a berdar edildiğini ve b u n u n üzerine g e r e k l i t e d b i r l e r i n alındığını, topların ateşe hazır d u r u m a getirildiğini ve tüfekçilerin, çadırları önünde silâhlarını a t m a y a m e m u r e d i l d i k l e r i n i görüyoruz ( 4 1 1 ) . Ordugâhta b u h a l sabaha k a d a r devam etmiş (412) f a k a t şehirdeki Osmanlı askerlerine aynı gece Osmanlı lar tara- içinde yardım edilememişti ( 4 1 3 ) . E r t e s i gün t o p l a n a n fmdan Kahh-e'nin Dîvân'da olayın bastırılması görevi vezir Y u n u s Paşa'ya yeniden zapt.. ( ) _ A n a d o l u B e y l e r b e y i M u s t a f a Paşa, Y e n i çeri Ağası A y a s A ğ a ve Emîr-i A l e m F e r h a d A ğ a ' d a o n u n e m r i n d e ola caklardı ( 4 1 5 ) . A s k e r l e r i n i n en seçkinlerini yanlarına alan b u k u m a n d a n lar h e m e n o gün harekete geçtiler ve i k i k o l d a n K a h i r e üzerine yürüdü ler ise de geceden hazırlanmış b a r i k a t l a r l a karşılaştılar. Bunların a r k a sına mevzilenmiş olan Memlûklar b i r müddet Osmanlılar üzerine ok y a ğ dırmış, f a k a t Osmanlı toplarının işe müdahalesi sonunda b a r i k a t l a r yıkı lınca, zırhlı Çerkeslerle Türkler arasında göğüs göğüse b i r boğuşma başv e r i l d i
4 1 4
(408) Sâ'düddin, 2, s. 358. Memlûklar "Birkaç bin âdem helâk eylediler". Bak, Süheylî, vrk. 24 b. Memlûklar ele geçirdikleri Türk askerlerinin bir kısmım ke bap gibi kızarttılar, bir kısmının derisini yüzdüler, bir kısmının ise, sabaha k a dar işkence ettikten sonra kılıçla başlarını kestiler. Bak, Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 9. (409) Keşfi, vrk. 104 b. (410) Sâ'düddin, 2, s. 358. (411) Olay şehirde başladığı vakit 5 Kahire'li, atlara binerek süratle Osmanlı ordugâhına geldiler ve Yunus Paşa'yı görmek istediler. Görevliler bunları alıp "Yunus Paşa haymesine iletib haberdar kılıb, Yunus Paşa taşra gelib, gelen âdemleri söyletib, hâli malûm edinib, fânus yaktırıb, yürüyüb, otağa erüb Şâh-i Cihân düşmenden fârig-ul-bâl huzur âleminde iken Yunus Paşa erib tapu kılıb, Tumanbay şehr-i Mısr'a gelib ve ol 5 kişi haber getirdiklerin bildirdi. Şâh-i Rûm emretti, ol gelenlerin ulusun nazarına getirib dedi k i m : Ey merdler! hoş geldi niz, deminde irdiniz. Ceddim canı içün havi itmen, size zararım yoktur, âlî h i m metlerim vardır. Tumanbay ne tedbir i t t i ve şimdiye dek kande idi? ve şimdi gelmeden mûrad nedir?". Gelenler, Tumanbay'm şehrin ileri gelenleri ile nasıl mektuplaştığını ve şu anda Kahire'yi nasıl işgal ettiğini anlattılar. Bak, Fetihnâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 8. .(412) Fetuih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 9. (413) Pâdişâh, Tumanbay'm Kahire'ye girdiğini haber alınca askerlere silâh lanmalarını emretti ve sabahı bekledi. Bak, Keşfî, v r k . 104 b. (414) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 9. Sâ'düddin, 2, s. 358. Yunus Paşa Kahire'ye Muharremin dördünde girdi. Bak, Muhyiddin Çelebi, s. 195. (415) Sâ'düddin, 2, s. 358. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 110. Müneccimbaşı, vrk. 100 b. Yunus Paşa'nın maiyetine Hoca-Zâde Mehmed Paşa da verilmişti. Bak, Keşfî, vrk. 105. Şükrî, v r k . 44 b.
YAVUZ
İ74
SULTAN
YAVUZ
SELIM
lamıştı. B u arada, fedakârlıkta e r k e k l e r d e n .geri k a l m a k istemeyen k a dınlar, ellerine geçirdikleri h e r şeyi b i n a l a r d a n ve pencerelerden Türk as k e r l e r i n i n başlarına fırlatıyorlardı. Atılan şeyler arasında n e f t ve k a y n a r su da vardı ( 4 1 6 ) . Bütün b u fedakârlıklarına rağmen Osmanlı k u v v e t l e r i onalrı Kayıtbay köprüsüne k a d a r g e r i sürdüler ( 4 1 7 ) . F a k a t köprünün öteki ucunda yeniden tutunmalarına m a n i olamadılar. Gün b u suretle b i t t i , ölenlerle yaralananların sayısı az o l m a y a n b u savaşta (418) Os manlılar pek başarılı değildiler ( 4 1 9 ) . Osmanlıların y e n i b i r baskına karşı t e d b i r l e r aldığı, T u m a n b a y ' m da b e l k i hiç u y u m a d a n savunma için hazır lıklar yaptığı (420) o gecenin sabahında Y u n u s Paşa i l e A y a s A ğ a y e n i den harekete geçtikleri v a k i t Kayıtbay köprüsünde yine b i r d i r e n m e ile karşılaştılar. O n u n için b i r süre b u r a d a pek kanlı b i r savaş oldu. C i v a r d a k i b i r e a m i ' i n içine ve dışına mevzilenmiş olan Memlûk k u v v e t l e r i n i n m u k a v e m e t i n i kırmak mümkün olmadı. Onlar, b i r gün evvelki g i b i kadın erkek aynı cesaret ve kahramanlıkla dövüşüyorlardı ( 4 2 1 ) . B i r a r a T u m a n b a y ' m da b u camide bulunduğu Pâdişah'a b i l d i r i l i n c e o, h e m e n h a r e kete geçerek şehre k a d a r gelmiş (422) ve g e r e k l i t e d b i r l e r i almış ise de savaştan yine b i r netice alınmamıştı. Üçüncü gün Y a v u z , bizzat K a h i r e üzerine yürüdü. A n c a k Memlûklar, i k i gün önce olduğu g i b i şehirlerini ve e v l e r i n i aynı usullerle s a v u n m a y a devam e t t i k l e r i için Pâdişâhın m ü dahalesi çok korkunç oldu, y a n i b i r t a r a f t a n Türk topları Memlûkların t a h k i m l i noktalarına yıldırıcı b i r ateş açtı ( 4 2 3 ) . B i r t a r a f t a n da S u l t a n H a s a n camii yakınında toplanmış olan " k a p u halkı", buldukları h e r şeyi Türk a s k e r l e r i n i n başına fırlatmakta tereddüd göstermeyen kadınları ce zalandırmak için K a h i r e mahalle ve evlerine saldırarak eşi az görülen b i r
(416) Lütfî Paşa, s. 262. Keşfî, v r k . 105 b. Sâ'düddin, 2, s. 359. "FeUâhâıı-ı Mısır'ın şerire avretleri ve oğlanları mürtefi' binalardan ve revzenlerden ve bazı hânelerden taş, toprak ve kazurat atmakla ve kazanlar ile sular kaynadub y u kardan aşağıya dökmekle asâkir-i mansûre hayli müzayaka verdiler". Bak, V a k a y i ' - i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 110. Zaim M i r Mehmed Kâtib, vrk. 270 a. (417) Fetif-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 10. (418) Aynı eser, s. 10. (419) Bugünkü savaş sonunda Osmanlılar toplarını bırakarak geri döndü ler. Bak, Şükrî, vrk. 44 b. (420) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 10. (421) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 11. Âlî, vrk. 256 b. (422) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. (423) Sâ'düddin, 2, s. 359.
12.
SULTAN
SELIM
175
şiddet gösterdiler ( 4 2 4 ) . B u şiddete rağmen savaş b i r süre daha devam etmiş (425) ise de sonunda Memlûklar kaçmaya mecbur olmuşlardı. O n u n için, şiddetle t a k i b edilen b u k u v v e t l e r d e n b i r kısmı esir edilmiş, b i r kıs mı öldürülmüş b i r kısmı da N i l ' i geçerken boğulmuştu ( 4 2 6 ) . Kaçanlar arasında T u m a n b a y da vardı ( 4 2 7 ) . Y e d i (428) veya sekiz (429) m u h a r r e m 923 (30 veya 3 1 Ocak 1517) de m e y d a n a gelen b u olaydan sonra i k i n d i v a k t i n d e otağına dönen ve Tumanbay'ın yakalanamayışma çok s i nirlenmiş olan Pâdişâh hırsım, yakalanmış olan binlerce Memlûk e s i r i n i n öldürülmesini e m r e t m e k s u r e t i y l e d i n d i r d i ( 4 3 0 ) . Memlûklara yardım eden K a h i r e l i l e r l e o gün savaşta öldürülenlerin sayısı büyük b i r r a k a m a yükseliyordu ( 4 3 1 ) . Osmanlılar b u n u n l a da yetinmemişler ve ertesi gün (242) Evlere giren Osmanlı askerleri "yukarudan aşağıya bazı mühmelât atub o makule hıyânete ikdâm eden avretleri saçlarından sürüyerek çıkardılar ve haneleri köşelerine memelerinden âhîn mıhlara berdâr olunub, cesetleri çürüyüb düşünce nice eyyâm" böyle asılı bıraktılar. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 110. (425) Bazılarına göre savaş o gün öğleye kadar sürmüş ve sonra Memlûklar kaçmıştı. Bak, Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 14. Bir kısım kitaplar sa vaşın o gün ve o gece devam ettiğini yazmaktadırlar. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 360. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 110. Müneccimbaşı, v r k . 100 b. (426) 3879 numaralı kitap, v r k . 105 b. Richard Hartman, s. 124. (427) Tumanbay "suret-i tebdil, câme tağyir kılıb sokakdan sokağa düşüb âkıbet şehr ucuna erib bir yonda süvar olub birkaç beyler ve biraz piyâde âdem birle şehr-i Mısr'm virân mahalle sokağından taşra çıkub" kaçarken Silâhdar Kethüdası A l i Bey onları takib etmiş, yayaları yakalamış, fakat Tumanbay ile yanında bulunan birkaç beyi tutamamıştı. Onlar, Nü'e varmaya muvaffak olmuş ve bir gemiyle Sâid tarafına geçmişlerdir. Bak, Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 14. Sâ'düddin, 2, s. 360. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 110. Tumanbay "birkaç âdemisiyle Mağrıb çarşusundan çıkıb andan Çize yakasına geçti." Bak, Şükrî, vrk. 45 b. Tumanbay, Çize yakasına geçmeye muvaffak oldu. Bak, Süheylî, vrk. 24 b. Tumanbay kaçtığı vakit yanında 7 kişi vardı. Bak, Ferîdûn Bey, 1, s. 486. (428) Keşfî, vrk. 106 b. .(429) Sâ'düddin, 2, s. 360. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 110. Müneccimbaşı, v r k . 100 b. (430) Esirlerin sayısı 3000 den fazla i d i . Bak, Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 14. Ele geçen 4800 Memlûk askeri Pâdişah'm emriyle ördürüldü. Bak, Lütfî Paşa, s. 263. "Ümerâ-yi çerâkeseden sekiz yüz" kişi öldürüldü. Bak, Sâ'düd din, 2, s. 360. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 110. Müneccimbaşı, vrk. 100 b. (431) " O l ma'rekede katlolunan eşkiya-yi çerakesinin adedi elli bin olduğu elsine-i cumhurda meşhurdur,,. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 110. Sâ'düddin, 2, s. 360. "Çerakese ve ehl-i Mısır'dan altmış bin âdem mâktûl ve sekiz yüz neferi esir olub anlar dahi emr-i hümâyûnla katlolundular". bak, Müneccimbaşı, vrk. 100 b.
176
YAVUZ
YAVUZ
S U L T A N SELİM
yeniden K a h i r e mahallelerinde ve evlerinde yaptıkları araştırmalar so nunda ele geçirdikleri savaşçı çerkeslerin hepsini öldürmüşlerdi. Y a v u z ' un, şimdiye k a d a r Remle ve Gazze'deki h a r e k e t i hariç o l m a k üzre (432) Mısır seferine çıktığından bugüne k a d a r , insanlara b u derece m e r h a m e t siz davrandığı görülmemişti. Anlaşılıyor k i Memlûkların, K a h i r e baskı nında Türk a s k e r l e r i n i n bütününü öldürmüş olmaları, şehri k u r t a r m a k üzre harekete geçen Türk b i r l i k l e r i n e karşı K a h i r e halkının kadınlı er k e k l i takındıkları düşmanca tavır, o n u n m e r h a m e t duygularım büsbütün karartmıştı. B u n d a n dolayı ele geçen suçluların hiçbiri ölümden yakasını kurtaramadı (433).. A n c a k savaştan i k i gün s o n r a i d i k i Pâdişah'm e m r i y l e "münâdîler" K a h i r e sokaklarında emân-i Sul t a n Selim î b n Osman d e y u nidâ" e t t i l e r ( 4 3 4 ) . B u ilândan sonra suç l u olub da t e s l i m o l a n l a r a f f e d i l d i l e r , a k s i h a r e k e t edenler yakalanınca hemen öldürüldüler. ( 4 3 5 ) . B u n u n l a beraber K a h i r e ' d e b i r türlü sükûnet hasıl olamadı. B u n u n sebeplerini i d a r e n i n yabancı b i r ele geçmesinde, halkın T u m a n b a y ' a olan sevgisinde ve o n u n giriştiği cüretkâr teşebbüs ler sonunda yeniden şehre v e b e l k i de bütün m e m l e k e t e hâkim olacağım düşünmesinde aramalıdır. H a l b u k i her t a r a f a f e t i h - nâmeler göndermiş olan Pâdişâh, b i r a n önce K a h i r e ' y e g i r e r e k kazandığı büyük z a f e r l e r i n (432) Bak, s. 158. (433) O kadar çok insan öldürülmüştü k i onların meydanda kalan cesetlerin den çok pis bir koku meydana geldi. Bunun üzerine öldürülenler N i l nehrine atıl maya başlandı. Fakat bu defa nehrin suları bozuldu. B u pis kokudan dolayı Pâ dişah'm çadırı bile uzaklara götürülmek mecburiyetinde kalındı. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 364. (434) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 15. B i r affın lüzumunu Pâdi şâha Hayırbay tavsiye etmişti. Pâdişâh ile yapılan bir konuşmada o, "her k i m k i bakiyye-i çerâkeseden gelüb âstane-i Pâdişah-i âlem-penâha ilticâ eyleye, ol k i mesne emân ile afv-i Pâdişâhîye mazhar olur ve m i n ba'd cerâyim-i ef'allerine kalem-i afv ü hata çekilür ve anlar k i bir yerde pinhân olub gelmiyeler, her kande haberleri alınub bulunurlar ise hem kendüler ve hem pinhân edenler salb ve siyâset olunur" demişti. Bak, Süheylî, v r k . 25 a. Böyle bir tavsiyenin Padişah Vastaniyye'ye geldiği vakit yapıldığım yazanlar da vardır. Bak, Vakayi'-i Sul tan Bâyezid ve Selim Han, s. 108. (435) Süheylî, v r k . 25 a. Hammer, Yavuz'un umûmî bir af ilân ettiğini, f a kat sözünde durmayarak kendisine teslim olanları öldürdüğünü yazıyorsa da, bunun doğru olduğu çok şüphelidir. Çünkü önce Yavuz, kayıtsız ve şartsız bir af ilân etmemiştir. İkincisi de gelip teslim olanlar sadece af değil, aynı zamanda Pâdişah'm ihsanlarına mazhar olmuşlardır. Bak, Süheylî, v r k . 25 a. Yavuz, ken disine teslim olmayan emir Kurtbay'ı bile affetmeyi bir an düşünmüş, fakat onun sarfettiği ağır sözler bu imkânı ortadan kaldırmıştı. B u zat ile Yavuz'un karşı lıklı konuşmaları için bak, Süheylî, vrk. 25 a - 26 b. Hammer, 4, s. 215.
S U L T A N SELİM
177
m e y v e s i n i b u suretle devşirmek v e b e l k i de hutbede k e n d i adının A r a b l a r tarafından zikredildiğini d u y m a k i s t i y o r d u . F a k a t şehirde sükûnet hâsıl Canbh-dî GazâH olmadığı için b u mümkün olmadı. A n c a k b u sıkıntılı aıiınteslim oluyor, fa \y{ f e r a h l a t a n b i r haber geldi. B u , Osmanlıları türlü yerlerde türlü şekilde büyük z a r a r l a r a uğratmış olan Canbirdî Gazâlî'nin t e s l i m olma h a b e r i y d i . Ridâniyye savaşından s o n r a S a l i h i y y e t a rafına kaçınış olan b u zat, artık yapılacak fob iş kalmadığına h ü k m e derek, affı için Pâdişah'a ricacılar göndermişti. B u dileği k a b u l eden ve ayrıca kendisine çok i l t i f a t t a b u l u n a n Pâdişâh (436) ona aynı zamanda S o f y a sancağını v e r d i ( 4 3 7 ) . A n c a k Gazâli'nin t e s l i m oluşu da f i t n e n i n sona ermesine h i z m e t etmemişti. Çünkü, K a h i r e ' d e k i sokak savaşlarını k a y b e t t i k t e n sonra T u m a n b a y , N i l ' i geçerek karşı t a r a f t a Manfalût yakı nında d u r d u ( 4 3 8 ) . Savaştan "kaçıp k u r t u l a n l a r d a n b i r çoğu da o n u n y a n m a gelmişlerdi ( 4 3 9 ) . B u n l a r o c i v a r d a k i A r a b k a b i l e l e r i n d e n , özellikle o
n
u
r&z
(436) Sâ'düddin, 2, s. 364. (437) Feridun Bey, 1, s. 487. Gazâli'nin, Osmanlılara hangi tarihte dehalet ettiği pek belli değildir. Bazılarına göre o, Ridâniyye savaşının kazanıldığı günün gecesinde Hayırbay vasıtasıyle affını istemiş ve bu kabul olunmuştu. Bak, Şükrî, vrk. 44 b. Bazılarına göre ise, Tumanbay'm Kahire'de yaptığı 3 günlük savaşı kaybetmesinden sonra Osmanlılara teslim oldu. Bak, Keşfî, v r k . 107 b. " O l zaman k i Tuman Şah Ridâniyye savaşından kaçıb Sâid tarafının cânib-i şarkıyyesine revâne olmuşdu. Canbirdî Gazzalû adlı bir bey vardı. Tuman Şahla bile gitmeyüb gerisine Gazze tarafına dönüb revâne olmuşdu. Yürüyüb b a h r - i Remi ağzında beled-i Salihiyye (ye) erişib, karar eyleyib, Tumanbay tekrar Mısır'a gelib üç gün ceng edib yine sımb gittiğin işidib erkân-i devlete âdem salıb ahid-nâme taleb eyledi. Sultan-ı Rûm dahî ziyân itmemeğe kasem yâd idib, ahid-nâme gönderib, Canbirdî Gazzâlû şâd olub yanında cem'olan beyleri alıb 300 mikdâr cündi ile göçüb Şâh-i Rûm ordusuna revâne oldılar. Birkaç gün yürüyüb, y a k m erib, haber olub, çavuşlar karşı varıb, istikbâl kılıb Yunus Paşa katında bâr-gâhlar kurulub erib ârâm ittiler. Âdemlerin şehr içre bir mahalleye kondurub hıfz ittiler. B i r gün Sultân-ı Rûm dîvân idib Gazzâlü'ye ve yanında olan beylere hil'at virib, girüb dest-bûs-i Şâh kılıb, taşra gelib otaklarına erib karar ittiler. Bak, Fetihnâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 15. Gazâlî, 16 Muharrem'de (8 Şubatda) teslim oldu. Bak, Ferîdûn Bey, 1, s. 486. Canbirdî Gazâlî, "akıbet cây-i gürîz bulamayüb şikak ve sitîzden el çeküb emîr-i rûşen Hayırbay vesâtatiyle arz-ı ubudiyyet ve inkiyâd idüb elinde tîğ u kefen ve gerdeninde resen birle bâb-ı saadete gelmişi d i " . Bak, Tarihü'l-İbtihac, v r k . 49 b. Kahire baskını esnasında "Canbirdî Gazâlî, tîğ-ı Şehenşâhîden can kurtaramayacağını bildi ve Hayre Bey (Hayırbay) vasıtasiyle gelüb dergâh-ı Pâdişah'a k u l oldu ve hil'at-ı nevâziş ve afv-ı sultanîden behre-mend oldu". Bak, Şâhî Tarihi, v r k . 463 a. (438) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 15. (439) Tumanbay'm etrafında toplananların sayısı i k i bin kadardı. heylî, v r k . 24 a. Şükrî, vrk. 45 a.
Bak, Sü 12
YAVUZ
178
S U L T A N SELİM
YAVUZ
" H a v v a r a ( H a w w a r a ) urbânmdan n u s r a t ve müzaheret taleb eylediler v e üç sene öşr ve h a r a ç " d a n m u a f tutulacaklarım v a ' d ettilerse de b u n l a r , " b i z b i r bölük u r b a n tâifesiyüz, tüfenk çengine k u d r e t i m i z y o k c l u r " demek s u r e t i y l e T u m a n b a y ' a yardıma yanaşmadılar (440). B u h a l d e n b ü Tcmanbay'm ita- yük üzüntü duyduğu m u h a k k a k olan Tumanıbay, i h t i m a l at edecegmı bil- Gazâli'nin t e s l i m olduğunu da işittiği için, b u t e s l i m enmeoi ssıçe-î- ^ y j ^ j j j p g-y n a v a n i 17 Müharrem'de (9 S u a r
a
n
e n
n
Isşmedı.
l S O
r
^
v
^
batda) (441) kadı Abdü's-Seîâm'ı Pâdişah'a göndererek itâat edeceğini b i l d i r d i (442). B u isteği m e m n u n i y y e t l e k a b u l eden Pâdi şâh, ona b i r " e m a n - n â m e " gönderirken Hayırfoay ve Paşalar da b i r e r m e k t u p yollamışlardı (443). A n c a k Tumanbay'ın b u sıralardaki f a a l i y y e t i d i k k a t e alındığı t a k d i r d e , b ö y l e b i r isteğin vukubulduğunu şüphe i l e k a r şılamak gerekir (444). Çünkü b u sıralarda o n u n etrafında beş altı b i n kişi toplanmış (445), ayrıca Kidâniyye savaşından kaçabilen F a y y û m kâşifi C a n i m Seyfi b i r i k i b i n kişi ve 400 sandal i l e o n u n y a n m a varabilmişti (446). B u n d a n dolayı T u m a n b a y , itâat e t m e k şöyle d u r s u n , yanındaki 7-8 b i n kişilik b u k u v v e t l e Pâdişah'm "cezîre-i V a s t â n i y y e d e " k i karargâhına Tumaabay'a b i r baskın yapmayı bile tasarladı (447). A n c a k , birkaçihanet. fa£ . £ h â t uğradığı i d d i a olunan T u m a n b a y , b u defa gerçekten b i r sadakatsizliğin şahidi oldu. Çünkü Cânim S e y f i ile ümerâdan Ebû H a m z a adlı b i r i s i , Memlûkların, artık h e r şeyi k a y b e t t i k l e r i n i k a b u l ediyor ve b u n d a n sonra yapılacak olan h e r h a n g i b i r h a r e k e t t e n f a y d a u m mayorlardı. B u sebepten dolayı Tumanbay'ın tasarladığı son baskım lü zumsuz gören v e Y a v u z ' a sığınmayı çıkarlarına d a h a u y g u n b u l a n &
n e
e
(440) Süheylî, v r k . 26 b. Şükrî, v r k . 45 b. Osmanlılar ile kuzey Afrika hariç olmak üzere top, müslüman dünyasında az biliniyordu. Merc-i Dâbık sava şından önce Suriyelilerin çoğu top görmüş değillerdi. Mısır'da araplar ise "ateş saçan" insanlara karşı savaşmaktan kaçmıyorlardı. Bak, Barthold, s. 379. Barthold'ün şu son hükmü her halde hataılı olmalıdır. Çünkü ateş saçan toplara rağmen Mı sır'da Memlûklar ve Arab'lar, yılmadan çarpışmışlardır. "Saîd diyârımn sultanı ibn Ömer", Tumanbay'a tâbi' olmayı uygun görmediği için Yavuz'a sığınmış ve çok itibar görmüştü. Bak, Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 16. (441) Feridun Bey, 1, s. 487. (442) Sâ'düddin, 2, s. 365. (443) Ferîdûn Bey, 1, s. 487. (444) Tumanbay böyle bir istekte bulundu ise, bunun samimî olmadığını ve zaman kazanmağa ma'tûf bir hal olduğunu kabul etmek daha doğru olur. (445) Süheylî, vrk. 27 a. Şükrî, v r k . 45 b. (446) Süheylî, v r k . 27 a. Şükrî, v r k . 45 b. (447) Süheylî, v r k . 27 a. Şükrî, vrk. 45 b.
SULTAN
SELİM
179
(448) b u i k i z a t , üç dört yüz kişiye v a r a n m a i y y e t l e r i y l e b i r l i k t e T u m a n b a y ' ı n karargâhından gizlice ayrılarak Pâdişah'm y a n m a gelmişler v e o n u , yapılacak baskından haberdar etmişlerdi (449). B u n u n üzerinedir k i T u m a n b a y , Pâdişah'm karargâhına yapacağı baskından vaz geçerek b i r gece y e n i d e n K a h i r e ' y e girmeğe teşebbüs e t t i , f a k a t sabaha k a d a r yaptığı s a l dırıdan hiçbir netice a l a m a y a r a k t e k r a r Cîze tarafına kaçtı (450). P a d i ş a h b u defa onun üzerine Cânim S e y f i komutasında sandallarla N ü üzerinden k u v v e t l e r sevk e t t i . Birkaç b i n kişiden i b a r e t olan b u k u v v e t l e r i n elinde t o p l a r da vardı (451). F a k a t b u n l a r , Memlûklarla yapılan v e i k i gün süren savaşta b i r başarı k a z a n a m a y a r a k K a h i r e ' y e doğru çekilY a v u z ' n n Kahid i l e r (452). İşte . ı v e b u n a benzer hallerden çok sıkılan re'ye girişi. Y a v u z , b u saldırıii r a b i r son v e r m e k üzre A r a b âdet v e geleneklerini i y i bilenlerle müşaverede b u l u n d u ve b u arada Gazali'den de sükûnetin nasıl sağlanabileceği hakkında f i k i r l e r i n i sordu. O, h e m e n K a h i r e ' y e g i r i l i p yerleşilmesini t a v s i y e etmişti (453). Pâdişah'm b u t a v s i y e y i ne derece d i k k a t e aldığını b i l m i y o r u z . Gerçek olan şudur k i Y a v u z :23 M u h a r r e m 923 (15 şubat 1517) d e p a r l a k b i r zafer alayı i l e K a h i r e ' y e g i r e r e k (454) k a l e d e k i " Y u s u f N e b i Aleyhisselâm tahtına" o t u r d u (455). i ş t e b u t a r i h t e n sonradır k i Y a v u z Mısır s u l t a m o l a r a k görülmeye b a ş landı, adına p a r a l a r basıldı; 28 M u h a r r e m C u m a (20 Şubat) günü K a h i r e (448) Süheylî, v r k . 27 a. Şükrî, v r k . 45 b. (449) Bu olay ile daha önce yapılması düşünülmüş olan baskın arasında bir "benzerlik görülüyor. Bal?;, s. 172. (450) Süheylî, v r k . 27 a. Şükrî, v r k . 45 b. (451) Süheylî, v r k . 27 a. (452) Tumanbay'a yardım edecelderini söylemiş olan Araplar, toplu ve tüfenkli olan bu savaşa katılmamışlardı. Onlar yalnız çapul düşünüyor ve hangi taraf galip gelirse onunla birlikte hareket etmeyi daha uygun görüyorlardı. Bak, Süheylî, v r k . 27 a. "Arab'lar henüz görmemiş oldukları topların i l k atılışında çekildiler". Bak, Hammer, 4, s. 217. Bu savaşta Türklerden 6 - 7 bin Çerkeslerden de 4 b i n kişi öldü. Bak, Süheylî, v r k . 29 a. Şükrî, vrk. 47 a. Hammer, 4, s. 218. (453) "Etrafta olan Arablarm fitnesi kesilmeyüb Şâh-i Rûm bî-huzur olub dîvan idüb Gazzâlü'yi kığırdıp meşveret kılıcak Gazzâlü didi k i m ey Şâh-i Cihan tavâif-i Arab bu hal ile gelmiştir. Buna incinmek olmaz. Amma fitne şol vakit 'basılır k i Şâh-i Cihan Mısır kalesine çıkıb t a h t - i Yusuf üzre karar eyleye". Bak, Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 15. (454) Ferîdûn Bey, 1, s. 487. Keşfî, v r k . 107 b. Sâ'düddin, 2, s. 365. 3647 n u maralı kitap, v r k . 160 a. Pâdişâh, Kahire'ye. Muharremin 24 ünde girdi. Bak, TVfuhyiddin Çelebi, s. 195. Kahire'ye 22 Muharremde girildi. Bak, Âlî, v r k . 256 b. Y'avuz, 20 Muharremde Kahire'ye girdi. Bak, Müneccimbaşı, v r k . 101 a. Pâdişâh, ICahire'ye 18 Muharremde girdi.Bak, Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, ş. 15. (455) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 15.
YAVUZ
180
S U L T A N SELİM
camilerinde yine onun adına hutbeler okundu ( 4 5 6 ) ; Pâdişah'm şehre girmesi münâsebetiyle eğlenceler tertiplendi (457). B u olayı duyanlar,,, isteyerek veya istemeyerek onu tebrik ettiler. Bunların arasında Nablus şeyhlerinden emir T a r a b a y bin K a r a c a d a vardı (458). B u zat Pâdişah'm " t a h t - i Y u s u f " a oturduğunu duyduğu v a k i t çok memnun olduğunu ve b u yüzden "secde-i şükürler" yaptığım bildiriyor (459), bununla yetinmeye rek Y a v u z ' a ''Pâdişah-i İslâm" ünvanmı veriyor ve ona nusret diliyordu (460). F a k a t bütün bu hallere rağmen Kahire'de büsbütün b i r h u z u r v e sükûnet hasıl oldu ve r a h a t bir hayat başladı denilemezdi. Bununla be raber Türklere karşı direnme gücü gün geçtikçe azaldı, bu güç T u m a n b a y , O s - T u m a n b a y ' m yaptığı cesûrâne ve f a k a t başarısız saldım a n h eiçısm^yıj j . j , daha d a zayıfladı, i h t i m a l bundan son¬ ne o u r u . Tumanbay, Kadı Abdü's-Selâm'ı Osmanlılara, göndererek, anlaşmak üzre, b i r murahhas yollamalarını istedi. Halîfenin ve dört mezheb .kadılarının d a işe karışması v e ihtimal bunların t a v a s sutu üzerine Pâdişâh, Tumanbay'm dileğini kabul etmiş, elçi olarak eski Anadolu defterdarı Mustafa Çelebi'yi halîfenin ve Hayırbay'm bir m e k tubu ile birlikte ona göndermişti (461). Elçinin maiyetine ayrıca 500 k i şilik • b i r silâhlı kuvvet verilmişti (462). Böylece Memlûk karargâhı civarına gelen Mustafa Çelebi, askerlerine gerekli düzeni verdikten son r a , birkaç kişi ile birlikte Tumanbay'm y a n m a gitti ve Pâdişah'm m e k tubunu sundu. Söylendiğine göre elçinin götürdüğü mektupta çok müla y i m teklifler bulunmakta ve bilhassa hutbe ve sikke Y a v u z ' u n adına o l m a k üzre, Tumanbay yine Mısır sultanlığında bırakılmakta idi (468). F a kat, eğer bilmediğimiz daha başka zorlayıcı sebepler yok ise o günkü d u rum, böyle b i r teklifin yapılacağım aslâ gerektirmemekte idi. Çünkü e n büyük güçlüklere göğüs gerilerek büyük savaşlar kazamhmş, Mısır toprak ları baştan başa işgal edilmiş ve şimdi sadece çete savaşlarını çok ileri geçr l
a r
S l 0 r i U n (
a
s e
r a Q I r
(456) Bak, B u kitabın hilâfet bahsi. (457) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 15. (458) Topkapı Sarayı Arşivi, 6341 (30). (459) Aynı vesika. (460) Aynı vesika. (461) Ferîdûn Bey, 1, s. 487. Mustafa Çelebi ile birlikte Tumanbay'a nasihatta bulunmak üzre 4 mezhep kadısı da yola çıkarıldı. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 365.. (462) B u askerler, elçi heyetini Arablardan koruyacaklardı. Bak, Süheyl!,, vrk. 29 b. Hammer, 4, s. 218. (463) Pâdişâh, "sultan Tumanbay'a ve yanında olan ümerâya mektublar yazulsun. Olan oldu. Ahd u yemin eylesinler ve hutbe ve sikkeyi bizim namımıza eylesunler, gene kemâkân mezbûru saltanat-i Mısr'a ibka eyleyeyim deyu b u y u r dular". Bak, Süheylî, v r k . 29 b. Hayırbay'm muhalif olduğu bu f i k r i Pâdişah'a. Yunus Paşa telkin eylemiş bulunuyordu. Bak, Hammer, 4, s. 219..
YAVUZ
S U L T A N SELİM
1
8
1
meyen direnmelerden başka b i r şey kalmamıştı. B u direnmeler ise büyük v e azimli Türk Pâdişâhının ne cesaretini kırabilecek, ne de onu emellerin den uzaklaştırabilecek mâhiyette idi. Tersine alarak, bu direnmeler Y a v u z ' u n sabrının ve merhametinin gittikçe tükenmesine ve Memlûklara karşı d a h a şiddetli hareket etmesine sebep olmuştur k i kanaatımıza göre bu, Selim'in karakteri dikkate alındığı takdirde, en doğru bir istidlaldir. B e l k i de Pâdişâh, Tumanbay'ı ele geçirmek için yukarıda söylediğimiz teklifleri yap mıştır. Çünkü Tumanbay'm Pâdişah'a iltica etmek isteyişinin başta ge len sebebi, Nil'in batısına geçerek Kudüs ve Şam taraflarına gitmek için (464) zaman kazanmaktı. Diğer taraftan Tumanbay'm kendi fikriyle h a r e k e t edemediği, b i r takım baskılara maruz bulunduğu ve yamnda bulu nanların telkinlerine u y a r a k hislerine mağlub olduğu görülmektedir. B e l k i de b u sebeplerden dolayı o, Türk elçisini öldürdü, maiyetindeki k u v vetlere hücum etti (465) ve sonra d a düşünülen semte doğru harekete .geçti. çisinin öldürüldüğünü duyan Y a v u z , bu manbay'ı t a ' -
s
harekete
i i ı d i ve fou yüzden, belki de affetmeyi düşündüğü n
r
e n
' esir çerkes emirlerinin ve askerlerinin hepsini öldürttü «(466). Ancak bu tedhiş hareketi de fazla b i r şey sağlayamadı. B i r a n gelk l b l
(464) Sâ'düddin, 2, s. 365. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 111. (465) Tumanbay, Pâdişah'a itaat edecekti. Fakat yanında bulunanlar ve özellikle Şâd Bey "vallah sen kendü halin bilürsin. Lâkin biz, ihtiyârımız ile düşmen elinde ölmeyi ihtiyar eylemeziz didi ve şâir havdârları olanlar dahi ana tâbi olub inad eylediler ve risâlet ile varan âdemleri âlem-i hayattan kaldırmak evlâdır" diyerek Osmanlılara hücum ettiler. Bak, Süheylî, v r k . 30. Fetih-nâme-i '.Diyâr-ı Arab müellifi ise Tumanbay'm müracaatından bahsetmemekte, sadece Pâdişah'm kendisini da'vet ettiğini yazmaktadır. Ona göre " o l tarafta Mısır kadı ları dahi yürüyüb Sâîd diyârma girüb, şehr-i Manfalût'a yakın erib Tuman Şâh'a haber olub âdemler gönderib, kadılara karşı gelib, buluşub Tuman Şah bâr-gâhma erib baş koyub, sultan-i Rûm nâmesin sunub da'vetin haber virdiler. Tuman Şâh, nâmeyi aiıb, yüzüne sürüb mührün götürüb mütalâa kılıb, Şâh-i Rûm kendüyi da'vet kıldığın biiib beylerine bildirince, k a v m - i çerâkes-i b i - a k l işitib râzı olmayıb, bizden evvel varıb tâbi olanlara ne oldu k i m bize ne ola d i diler". Bak, Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 16. Düşmandan ne kadar insan öldürülürse o kadar fayda sağlanır mülâhazasıyle elçiyi ve yanındaki b i r kaç adamı öldürdüler. Askerler geri döndü. Bak, Süheylî, v r k . 30 a. Şükrî, v r k . 47 a. Memlûklar, Mustafa Çelebi'yi ve onunla birlikte olanların hepsini öldürdü ler. Bak, Ferîdûn Bey, 1, s. 487. Sâ'düddin, 2, s. 366. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 111. Tumanbay, Hanefî kadısı İbnü'ş-şahne ile kardeşini de uldürdü, ' diğerleri kaçtılar. Bak, Richard Hartman, s. 123. (466) Öldürülen emirlerin sayısı 64, askerlerin sayısı ise 3-4 b i n kadar idi. Bak, Süheylî, v r k . 30 a. Daha önce 2 bin çerkes öldürülmüş ve 500 ü de hapse dilmişti. Osmanlı elçisinin öldürülmesi bunların da cellâda verilmesine sebep oldu. Bak, Muhyiddin Çelebi, s. 195. "Altmış beyin başı kesilerek mahbus olan 3 - 4 bin Memlûk da kılıçtan geçirildi". Bak, Hammer, 4, s. 218.
jg
YAVUZ
2
SULTAN
SELIM
YAVUZ
d i k i yollar k e s i l d i , gıda maddeleri gelmemeye başladı v e b u Sebepten o r d u gâhta sıkıntıya düşüldü ( 4 6 7 ) . B u n u n üzerine Pâdişâh, Tumanbay'ı y a k a l a m a k için bizzat h a r e k e t e k a r a r v e r d i v e h e m e n b i r kısım a s k e r i gemilerle N i l ' i n karşı tarafına geçirtmeye başladı. F a k a t t a m b u esnada T u m a n b a y ' m y e n i b i r hücumu, Osmanlıları t e h l i k e l i b i r hale düşürdü. A n c a k Pâdişah'm acele yardımcı k u v v e t l e r göndermesi v e •bir t a r a f t a n da Gazale kabilesi şeyhi e m i r H a m m a d ' m (468) Tumanbay'ı t e h d i d i (469) d u r u m u n düzelmesine ve T u m a n b a y ' m E h r a m dağına d o ğ r u çekilmesine sebep oldu. İşte b u esnada T u m a n b a y ' a b i r m i k d a r a s k e r Tumanbay'da le dostu K a i t Recebi ( Q a i t R a d j a b i ) (470) i l t i h a k eyledi, umıtsızhk. B u n u n l a beraber mücâdeleye atılmış olanlarda bundan sonra her şeyin sona ermek üzre olduğunu gösteren b i r ümitsizliğin b a ş ladığı sezilmektedir. Çünkü b u anlardadır k i Ridâniye savaşından s o n r a h u s u l e gelen olayları v e b u arada Hayırbay i l e Gazâli'nin i h a n e t i n i a n l a t a n Arabça b i r kaside söylendi ( 4 ü l ) v e b u kaside "ehramın b i r dağı üzerine h a k k " edildi ( 4 7 2 ) . F a k a t bu' ümitsizlik içinde bile g a y r e t l i T u m a n b a y i l e vatansever arkadaşları, Dehşûr'a (473) g i d e r e k 3 yıllık v e r g i d e n m u a f tutulacaklarım v a d e t m e k s u r e t i y l e etraflarına çok m i k d a r d a i n s a n topladılar ve bunları Şad B e y ' i n komutasında y e n i d e n b i r savaş için hazırlamaya başladılar. B u hazırlıkları ve A r a b k a b i l e l e r i n d e n bazılarının Canbidî GazâU'- T u m a n b a y ' a katıldığını d u y a n Y a v u z , b u n l a r a n a s i h a t e t nm
görevi.
m
e
k
v
e
gerekenlerin hakkından g e l m e k
üzre Canbirdî
,(467) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 17. (468) Bu emîrin adı Sühsyiî ve Şükrî'de Hammad, Hammer'de ise Cemact olarak geçmektedir. Bak, Süheylî, v r k 330 b. Vükrî, v r k . 48 a. Hammer 4, s. 218. (469) Gazale'liler, Memlûklara Allah sizin devletinizin zevalini istediği için üzerinize böyle büyük bir Pâdişah'ı musallât kıldı. Ya ona itâat ediniz veya b i r taraia çekiliniz, aksi takdirde biz de size hücum edeceğiz dediler. Bak, Süheylî, vrk. 30 b. (470) Süheylî'de bu zatın adı olarak geçmektedir. Bak, Süheylî, vrk. 31 a. Hammer'de ise bu isim W ' J -£s diye geçmektedir. Bak; Hammer, 4_ s. 218. 471) Kait Racebî, bu esnada Tumanbay'a. "Hakka k i sizin reyiniz ile âmel o l mak evlâ idi. Lâkin el hükmü-lillâh Bâri. tafsil buyurduğunuz vakayi ne olaydı b i r yerde sebt-ü tahrir olunaydı. Bundan sonra gelenler görüb keyfiyyet-i ahvâl ve sa'-yi a'mâl üzre olan a'rnallerden habîr olüb niceler ibret-pezîr olaydı didikte cümlesi makuldür deyü ümerâ ve a'yân Tumanbay ile ma'an kalkıp Tumanbay bedîhî inşâya başlayub Şâd Bey eline kalem aldı". Bak, Süheylî, vrk. 31a, b. (472) Hammer, 4, s.219. (473) Dehşûr, Kahire'nin kuzey batısında, Nü'in batı sahilinde bir yerdir.. Bak, İslâm Ansiklopedisi, Dehşûr maddesi.
SULTAN
SELIM
183
Gazâli'yi görevlendirdi ( 4 7 4 ) . B u n u n üzerine 500 Memlûkle harekete ge çen Gazali Arakların ordugâhını ansızın basarak onlardan b i r kısmını öl dürdü, kadın ve çocuklarını esir e t t i ve bunları K a h i r e ' n i n R u m e l i çarşı sında sattırdı ( 4 7 5 ) . B u h a l Arafoların büsbütün çileden çıkmalarına v e Seyyidi Y a h y a idaresinde t o p l a n a r a k daha da kötü h a r e k e t e t m e l e r i n e sebep olmuştu ( 4 7 6 ) . F a k a t biraz önce de söylendiği g i b i h e r kötü h a r e k e t Pâdişah'ı, isyancılar hakkında daha şiddetli t e d b i r l e r a l m a y a sevk ediyörTumanbay'a gön- d u . B u n u n l a beraber Pâdişâhın, V e z i r - i A ' z a m Y u n u s P a deriien son elçi. ş ' t a v s i y e l e r i n e u y a r a k , T u m a n b a y ' a yeniden b i r elçi gönderdiği söylenmektedir. B u elçi T u m a n b a y ' a daha önce yapılan t e k l i f l e r i yeniliyecek ve b u n l a r üzerinde müzakerelerde bulunacaktı ( 4 7 7 ) . F a k a t T u m a n b a y ' a şimdiye kadar gönderilmiş o l a n elçiler öldürüldüğü için b u defa, Y a v u z ' a sığınmış olan Memlûk e m i r l e r i n d e n b i r i s i n i n gönderil m e s i düşünüldü ve b u sebepten elçilik görevi, " v a k t i y l e S u l t a n Gavri'nın a m b a r müfettişi b u l u n a n e m i r Hoşkadem'e v e r i l d i (478). Ancak Dehşûr'da Memlûk komutanı Şad B e y (Shâdbak) i l e buluşan Koşkadem, b i r anlaşmaya varamadı. A k s i n e o l a r a k i k i s i arasındaki t a r tışmalar o k a d a r sertleşti k i sonunda b u i k i z a t vuruştular. Memlûk k u v v e t l e r i n i n de işe müdahalesi, Osmanlı elçisinin g e r i dönmesine sebep oldu ( 4 7 9 ) . B u n d a n sonradır k i , olayları k e s i n s u r e t t e bitirmeğe k a r a r vermiş o l a n Y a v u z , 2 1 Safer'de (15 M a r t d a ) Birketü'l-Habeş'de karargâhım k u r d u ( 4 8 0 ) . K a h i r e ' d e Vezîr-i A ' z a m Y u n u s Paşa idaresinde bırakılmış olan 40 b i n kişi hariç diğer k u v v e t l e r Pâdişah'la birlikte idi ( 4 8 1 ) . B u r a d a b i r süre hazırlık y a p a n Pâdişâh, 923 Rebî'ül-evvelinin a
n
m
(474) Şükrî, v r k . 46 b. Gazâii'ye Pâdişâh "Arab'ın fitnesi basılmadı, imdi emrim budur k i asker-i Rûm'dan âdem alub ol haramilerin hakkından gelüb kentlerin talan edesin" demişti. Bak, Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 18. (475) Hammer, 4, s. 219. Gazâii'ye esir düşen kadın ve çocukların sayısı 4 - 5 bin idi. Bak.Sühey lî, vrk. 34 a. Şükrî, v r k . 46 b. (476) Süheylî, v r k . 34 a. ,(477) Hammer, 4, s. 219. B u elçi Selim'in ağzından şu sözleri söyleyecekti: Eğer Tumanbay " t e r k - i cidâl eyleye, girü kendi vilâyetlerine temkin üzre temek kün ittirmemiz mukarrerdir. Lâkin inad ve muhalefet üzre inad ve muhâlefet ederlerse bir veçhile mürüvvet ve merhamet yolundan âmel olunmayub kendü keyd-i elîm ve azâb-i azîme bâis olmuş olur" diyecekti. Bak, Süheylî, v r k . 34 b. Eski teklifler için bak, s. ,(478) Hammer, 4, s. 219. Süheylî, vrk. 34 b. Şükrî, v r k . 50 a. (479) Süheylî, vrk. 35 a. Şükrî, v r k . 50 a. Hammer, 4, s. 219. (480) Ferîdûn Bey, 1, s. 487. İ. H . Dânişmend, 2, s. 31. Yavuz Sultan Selim, Birketü'l-habeş ordugâhına Rebî'ül-evvel'in ikisinde (25 Martta) geldi. Bak, Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 18. (481) Şükrî, v r k . 50 a. Süheyl'i, v r k . 35 b. Hammer, 4, s. 220.
184
YAVUZ
SULTAN
SELİM
birinci (24 Mart 1517) günü ordusunu N i l ' i n karşı kıyısına geçirmeğe başladı (482). A n c a k durumu yakından izlemekte olan ve yanında topla nan on bin kişiye çok güvenmiş olduğu anlaşılan Memlûk komutam Şad Bey'in, Rebî'ül - evvel'in ikinci günü (25 Mart) (483) Osmanlı kuvvetleTumanbay'm rine saldırdığı, fakat b i r başarı sağlayamadığı, yanındaki yakalanjşj. kuvvetlerden bir kısmının dağıldığı, b i r kısanının öldüğü, kendisinin de 500 kişilik b i r kuvvetle Tumanbay'm yanma kaçabildiği söylenmektedir (484). F a k a t bundan sonra bile yıkmayan Tumanbay, y e niden asker toplama teşebbüsüne girişmiş, fakat bundan b i r netice alama dığı için Ümmü'd-Dînâr taraflarına çekilmek zorunda kalmıştı (485). B u n dan sonradır k i Tumanbay'a, yenliden kuvvetlenme imkânı veya kaçma fırsatı bırakmış olmamak için Y a v u z Sultan Selim, yanında Sultan K a n s u Gavri'nin oğlu Muhammed olduğu halde (486) Rebî'ül - evvel'in üçüncü günü (26 Mart) Nil'in karşı tarafına geçerek (487) fener ve meş'alelerin ışığı altında Memlûkların peşine düştü ve ertesi gün öğle vaktine kadar onları izledi (488). Hayırbay ile Ganbirdî Gazali ve Rumeli Beylerbeyi Mustafa Paşa, ta'kib işine daha sonra da devam ettiler (489), o gün o gece durmadan a t koşturdular ve ertesi gün öğle vaktinde Memlûklara yetiştiler (490). Artık direnme imkânı kalmadığım anlamış olan T u m a n bay kaçmak istemiş ise de muvaffak olamamış ve Osmanlılara esir düş müştü (491). (482) Ferîdûn Bey, 1, s. 488. (483) Richard Hartman, s. 123. (484) Süheylî, v r k . 36 a. Şükrî, v r k . 50 b. (435) Süheylî, v r k . 36 b. Şükrî, vrk.' 50 b. (486) Süheylî, v r k . 35 b. (487) Ferîdûn Bey, 1, s. 488. Sâ'düddin, 2, s. 366. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Kan, s. 111. (488) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 19. (489) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 19. Tumanbay'ı ta'kib edenler arasında Şehsuvarcğiu A l i Bey de vardı. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 366. Vakayi'-i S u l tan Bâyezid ve Selim Han, s. 112. Müneccimbaşı, v r k . 101 a. (490) Sâ'düddin, 2, s. 366. Kaynakların bir kısmının bahsettiği Canbirdî Ga zali ile Tumanbay vuruşması ihtimal b u anda meydana geldi. Bak, Süheylî, v r k . 37 a. Şükrî, v r k . 50 b, 51a. (491) Tumanbay'm yakalanışı hakkında türlü kaynaklarda türlü bilgiler vardır. Bunlardan birisine göre, Tumanbay, Hasan İbn Mur'i adındaki Arab şey hine başvurarak yardım istemişti. Şeyh, kendisini iyi. karşılamış ve onu bir m a ğaraya gizlemişti. Girilirken bir kişiye yol verebilen, fakat. içerisi çok geniş olan bu mağarada Tumanbay tamamiyle güven altında görülüyordu. Ancak, Şeyh Hasan, annesinin aksini tavsiye etmesine rağmen Tumanbay'ı, Hayırbay, Gazali, Ferhad Paşa ve Yeniçeri Ağası Ayaş'a teslim etmek istedi. Bunu belki de anlamış olan Tumanbay, yanındakilere, rüyasında gördüğü Peygamber Hz. Muhammed
YAVUZ SULTAN SELİM
185
Pâdişâh bu haberi aldığı vakit çok memnun olmuş ve işte şimdi Mı sır fethedilmiştir demişti (492). 8 Rebî'ül-evvel (31 mart) günü (493) Tumanbay, Ü.mmü'd-Dinar'daki karargâhta Yavuz'un huzuruna çıkarılatarafmdan Cennete dâvet edildiğini, bu sebepten dolayı kendisini terk edebile ceklerini söylemiş, kılıcını belinden çıkararak yere atmış ve bu suretle teslim o l maya hazırlanmıştı. Arkadaşlarından hiçbirisi onu terk etmek istemiyordu. A n cak, biraz sonra Türklerin görünmesi durumu birdenbire değiştirdiğinden y a nındakiler vuruşa vuruşa o dar yerden çıkıp Ahmed İbn Bakar'a sığınmışlardı. Fakat Gazâlî, vuruşanların içinde Tumanbay'm bulunmadığını farketmişti. Onun için Hasan İbn Mur'i'nin delâleti ile mağaraya giren Hayırbay ve Ayas Ağa, T u manbay'ı her şeye razı olmuş bir halde buldular. Onun yanma giden Ayas Ağa "sağ elinizi sol üstüne kon dedi. Ol dahi muhalefet eylemedi. Elini bir dest-mâl ile bağlayub bir ata bindirdiler ve cümle piyâde ve süvâr asker önüne düşüb alay ile mezbûru otâk-i gerdûn-nıtâk-ı Pâdişahî tarafına müteveccih, müjde için âdemler irsal olunüb i'lâm eylediler". Bak, Süheylî, vrk. 40 a -42 b. Şükrî'de de hemen hemen aynı bilgilere rastlanır. Yalnız farklı olarak burada Hasan İbn Mur'i'ye Osmanlıların bir mektub gönderdiği ve onu tehdid ederek Tumanbay'ı istedikleri yazılıdır. Bir de Tumanbay'ı teslim alan Ayas Ağa değil, Rumeli Beyleybeyi Mustafa Paşa'dır. Bak, Şükrî, vrk. 51 b, 52 b. İskenderiyye ile Reşid arasında •sıkıştırılan Tumanbay, Buhayra (Behera) vilâyetine kaçmak istiyordu. Fakat Osmanlıların takibinden kurtulamayacağını anlayınca kendisini N i l nehrine attı ve işte bu sırada 300 adamiyle birlikte esir edildi. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 366, 367. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 112. Müneccimbaşı, vrk. 101 a. Kendi sini N i l nehrine atmış olan Tumanbay kemend atılmak suretiyle yakalandı. Bak, Ferîdûn Bey, 1, s. 489. Tumanbay, Şeyhü'l-Arabî İbn Bakar'a sığındı. Fakat Os manlılar bu şeyhe birçok şeyler va'dederek Tumanbaym teslimini, aksi takdirde cezalandırılacağını bildirdiler. Bundan dolayı Şeyh, Tumanbay'ı Osmanlı me murlarına teslim etti. Bak, Hüseyin Bin Cafer, vrk. 116 b. Tumanbay, Rumeli Beylerbeyi Mustafa Paşa tarafından takib olundu ve yakalandı. Bak, Celâl Zâde, 'Tarih-i Mısr, v r k . 86 b. Tumanbay, Ridâniye savaşından sonra Abdü'd-Dâim İbn A.hmed İbn Bakar adındaki Arab Şeyhine sığınmıştı. Bu Şeyh Pâdişâhın dostlu ğunu sağlamak amaciyle Tumanbay'ı bağlayarak Pâdişah'a gönderdi. Bak, 4976 numaralı kitap, vrk. 92 a. Tumanbay'm takibine Beylerbeyi Mustafa Paşa ile H a yırbay ve Gazali memur edilmişlerdi. Tumanbay bunların önünden kaçıyordu. Fakat yorgun düştüğü için yamndakilerle birlikte bir kasaba civarında dinlen meye mecbur oldu. İşte bu esnada onlar Arablarm hücumuna uğradılar. İki taraf arasında savaşın başladığı sıralarda Tumanbay orada bulunan bir gölün içine atını sürmüş ve durmuştu. Bunun üzerine Arablar onun etrafını çevirdiler. Aynı zamanda durumu acele olarak, onu takibetmekte olan Osmanlılara b i l d i r d i ler. Bu haberi alan Gazâlî kimseyi beklemeye lüzum görmeden bir takım gönül lülerle Tumanbay'm bulunduğu yere geldi. Fakat çerkesler teslim olmadıkları için aralarında vuruşma başladı. Tumanbay'a gelince o, "Gazalû erdiğin bilib, göl içinden haykırıb, Gazalû'ya haber olub, gelüb gördü k i m Tuman Şâh göl içinde durur. Âvaz idib didi k i : Ey Tuman Şâh, ne durursun? Taşra gel k i m sana elem -yoktur, vehmetme. Sultan-ı Rûm sana kıymaz, beri gel deyince, Tumanbay dahi nâçâr yürüyüb gelib, Gazalû ile buluşub yürüyüb, kent kenarında bir yere erib 7
188
YAVUZ
SULTAN
SELIM
cağı v a k i t t o p l a r atılıyor ve " n e v b e t - i Pâdişâhı" çalmıyordu ( 4 9 4 ) . Müzik nâğmeieri ve top gürültüleri arasında Pâdişâhın çadırına sokulan T u m a n bay, s u l t a n l a r a yakışır s u r e t t e Pâdişah'ı selâmladığı zaman Y a v u z ona saygı göstermiş ve oturmasına müsaade etmişti ( 4 9 5 ) . Galib ve mağiub b i r süre sükût e t t i l e r . B u esnada onların neler düşündüğünü k e s t i r m e k p e k zordur. F a k a t herhalde b u düşünceler arasında, b i r i s i n d e y e n i l m e n i n ve esir olmanın ıstırabı, diğerinde de üstün olmanın vakarı y e r almıştır s a nırız. Sonunda Y a v u z sükûneti b o z a r a k T u m a n b a y ' a , yapılan mülayim t e k l i f l e r i neden k a b u l etmediğini ve niçin elçileri öldürdüğünü s o r d u T u m a n b a y , elçilerin öldürülmesinde k e n d i s i n i n b i r k a b a h a t i bulunmadığını savaşa da b i r hükümdar sıfatıyla vatandaşlarım k o r u m a k m e c b u r i y e t i n de olduğu için girdiğini b e l i r t t i k t e n sonra o esnada, Pâdişâh'm h u z u r u n da b u l u n m a k t a olan Hayırbay i l e Canbirdî Gazali hakkında çok ağır sözler söyledi ( 4 9 6 ) . O a n d a k i şartları d i k k a t e a l m a d a n her şeye hattâ ölüme dahi m e y d a n o k u y a n b u insanı Y a v u z S u l t a n Selim t a k d i r etmiş ve mec liste b u l u n a n l a r a , b u k a d a r cesur v e m e r t b i r inşam öldürmenin d o ğ r u olmayacağını b e y a n ederek Yeniçeri A ğ a s ı A y a ş ' ı n çadırında m u h a f a z a altına alınmasını emretmişti ( 4 9 7 ) . aram itdiler". Bak, Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. İS. Tumanbay'ı A r a b emirlerinden A l Ciyulî (?) yakalayub Yavuz'a getirdi. Bak, Richard Hartman ,s. (492) Süheylî, v r k . 42 b. Hammer, 4, s. 222. (493) Ferîdûn Bey, 1, s. 489. (494) Süheylî, v r k . 43 a. (435) Süheylî, v r k . 43 a. Şükrî, v r k . 53 a. Sâ'düddin, 2, s. 368. Vakayi'-i S u l tan Bayezıd ve Selim Han, s. 122. Hammer, 4, s. 222. (496) Süheylî, v r k . 44 a. Şükrî, v r k . 53 a. Hammer, 4. s. 222. (497) Süheylî, vrk. 44 a. Şükrî, v r k . 53 a. Hammer, 4, s. 222rSelim ile T u m a n bay'm yaptıkları konuşmanın Süheylî,derı yapılmış olan bir özeti aşağıdadır: Yavuz, arada bir çarpışma husule gelmesin ve Müslümanların kam dökülmesin diye biz size birkaç defa elçi gönderdik ve sadece hutbe ve sikkenin bizim adımıza olmasın istedik. Halbuki siz, giden elçileri öldürdünüz. İşte şimdu netice böyle oldu, deyince Tumanbay: Şam'dan gönderdiğiniz elçilere tarafımdan cok riâyet gösterilmiştir. Ancak, Allânoğlu onlara rast-gelerek öldürmüştür. Öteki elçilerin öldürülmesinde de ben suçlu değilim. Fakat "bizim devletimizin zevali ve sizin saadet ve ikbâlinizin sa'd ü kemâli" ezelden böyle takdir edilmiş olmasaydı bu hal meydana gelmezdi. Hutbe ve sikke meselesinde de benim razı olduğum herkese malumdur. Yaptığımız savaş, Sultan Gavri'den sonra, bana arzum dışmda verilen sultanlığın vazifeleri icabmdandır. Ben sadece bu icabı yerine getirdim Fakat yarm Allah huzurunda, hasımlar karşı karşrya gelib dâvaları görüldüğü vakit sız, bizim üzerimize neden yürüdüğünüzü ve "hususen bir bölük İslâm olavuz, Harameyn-i şerîfeyn huddamlarmdan iken ve cürm ü cinâyesiz" olduğumuz:
YAVUZ
SULTAN
3.87
SELIM
İbn B a k a r ' a sığınmış olan Şad Bey'e gelince o, sığındığı zat tarafın dan Gazâli'ye t e s l i m edilmiş, f a k a t Y a v u z , ona da T u m a n b a y g i b i değer Tumanbay ile vermişti (49S). A n c a k o n l a r a karşı gösterilen yakınlık (Şadbak)'in sürmedi. Çünkü T u m a n b a y ' m yakalanması o l a y m Sidüriilmeleri. ^ y ^ k b i r m e m n u n i y y e t d u y a n Pâdişâh h e m b u n d a n , dolayı h e m de T u m a n b a y ' m yakalandığını h e r t a r a f a d u y u r m a k için K a h i r e ' d e üç gün şenlikler yaptırdığı halde h a l k t a n büyük b i r kısım T u m a n b a y ' m yakalandığına inanmıyordu ( 4 9 9 ) . B u esnada M a r d i n k a l e s i n i n K ı zılbaşlardan kurtarıldığına dair gelen haber d a h i (500) T u m a n b a y ' a karşı U
2
U
d
a
n
n
halde ve askerlerimizin çoğu "huffâz-i kelâmuT-lah" olmasına rağmen, kanları nızı^ akıtılmasını helâl kabul ederek top ve tüfenkle bizi öldürme işini nasıl ce vaplayacaksınız? demişti. Pâdişâh bu sözler karşısında biraz susmuş _ ve sonra ben sizin üzerinize ulemânın verdiği fetvalarla yürüdüm. Çünkü biz islâm dmı uğrunda kızılbaşlar üzerine gitmek isterken Sultan Gavri, Dulgadıroğlunu aley himize kışkırttı, bununla da yetinmeyerek kızılbaşlarla ittifak etti, Haleb'e kaaar geldi bizim bu seferimize mani olmaya çalıştı. Ayrıca dedelerimizden miras ka¬ lan "memâlike kasd" eyledi. Onun için bu Sultan'ı cezalandırmak icab ediyordu. Esasen çerkesler, bir takım sebeplerden dolayı saltanata lâyık değiller i d i diyerek onu cevaplamıştı. Bundan sonra ay m noktalar üzerinde durmadığı ve âdeta Y a vuz'a hak verdiği görülen Tumanbay, o anda Pâdişah'm huzurunda bulunmakta olan Hayırbay ile Gazâlî'yi göstererek: "Ya Sultan-i Rûm! bu babda bir veçhile- gü nahın yoktur, bilürüz. Lâkin bu şeyâtîn-i hâyinîn iğvasiyle amel eyledunuz. ^ Eğer bunlarda bir hayır ola, kendü ebnâ-i cinsine ve v e l i y y - i ni'metlerine olurdu" de yince Yavuz mecliste bulunanlara "böyle bir cesur ve sâhib-şecâat âdeme kıy mak mürüvvet ve İnsaf değildir" diyerek kendisine gerekli saygının gösterilme sini ve âsâyiş iâde edilinceye kadar Ayas Ağa'nm çadırında muhafazasını e m retti. Bak, Süheylî, vrk. 43 a - 44 a. (4-98) Şâd Bey yakalanıp da Pâdişah'm huzuruna getrildiği vakit, Yavuz onun kahraman'görünüşlü vücut yapısını çok beğenmiş ve ona dünyayı nasıl buldu ğunu sormuş o da kısaca pek değersiz demişti. Bunun üzerine Pâdişâh, oyle ise bu değersiz şey için bu kadar uğraşmana sebep ne i d i dediği vakit o, dünya ıçm uğraşmadığını, "gayret-i harîm ve sıyânet-i iyâl için, kitabu'l-lâh ve sunnet-ı Resû'lulâh ile âmel" evlediğini bildirdikten sonra tıpkı Tumanbay gibi o da Padışah'a: Ya siz hangi hak ile bizim kanımızı akıttınız ve "ehl ü iyâlimize" tecavüz ettiniz dedi. Pâdişâh Tumanbay'a verdiği cevaplara benzer şekilde cevaplar ve rince Şâd Bey "elbette her hayatın âhiri memattır. Dünya ne size bâkı ve ne bize" demiş veJ.---^" ^ : ^ ' • û ~- <~''->-*' '»âyetini okumuştu. Mânası: a
Yâ Muhammedi Muhakkak sen de ecelin gelince ölürsün; Onlar da muhakkak ecelleri gelince ölürler. Ondan sonra Kıyamet gününde şüphesiz k i sız hepiniz Rabbinizin huzurunda, karşılıklı i k i hasım cephesi olarak hesaba çekilirsiniz.. Bak, Kur'ân, cüz 23. Zümer sûresi, 30, 31. âyetler. Bunun üzerine Yavuz onun da muhafazasını emretti. Bak, Süheylî, v r k . 44 b, 45 a. (499) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 21. (500) Aynı eser, s. 21.
YAVUZ S U L T A N SELİM YAVUZ
188
S U L T A N SELİM
b i r sempati ve yakınlık içinde bulunan sünnî K a h i r e halkı için b i r mâna ifade etmemiş, sözün kısası Mısırlıların Y a v u z ' a karşı bir sevgi duyma ları mümkün olmamışdı. B i r a n geldiki Kahire'de esen hava, Tumanbay'ın h a y a t t a kalmasına müsaade etmeyecek kadar kritik bir h a l aldı. Çünkü, vatan severlik, kahramanlık ve daha birçok güzel vasıfları şahsında top layan, ayrıca fakirleri ve hayır sahiplerini çok koruduğu bilinen T u m a n bay'ın halk tarafından tutulması ve sevilmesi, Mısır'ın geleceği bakımın dan düşünülmesi gereken b i r haldi. Nitekim orada burada, hattâ Y a v u z ' un işitebileceği yerlerde ıbu halk, A l l a h Sultan Tumanbay'a yardım et sin (501) diye bağırmaya başlamıştı, öte taraftan ona düşman olanların boş durmadığı ve Pâdişâh üzerinde tesirli olabileceklerini kabul ettikleri şahıslara ve özellikle Şehsuvar oğlu A l i Bey'e Tumanbay'ın öldürülmesi hususunda telkinlerde bulundukları söylenmektedir (502). Böyle b i r h a l v a r ise Pâdişah'm bu telkinlerin ne derece tesiri altında kaldığı bilinemez. .Fakat şuna inanılırki, hüküm sürdüğü memlekette karışıklıklara son vermek ve idarede tek kalmak için kardeşlerini ve kardeş çocuklarım te reddüt etmeden öldürtebilen Y a v u z Selim, aynı düşünceler ile Tımıanbay'i n öldürülmesini zaruri görmüş ve 13 nisan 1517'de Bâbü'z-züveyle'de a s tırmak suretiyle onu öldürtmüştü (503). Ancak, Tumanbay'ın cenazesinin hükümdarlara, yakışır b i r surette kaldırılmasını emreden Pâdişâh, cenaze masrafı olarak gerekli parayı vermiş, cenaze namazında bizzat bulunarak fakirlere çok mikdarda sadaka dağıtmış ve onun, daha önce Sultan G a v r i
(501) « rf'-Uj " o ' U i - J . ^ .
189'
için hazırlanan mezara gömülmesini emretmişti (504). B u n u müteakip Şad B e y ' i n de öldürülmesi Mısırlıların en çok güvendikleri son şahsın da. ortadan kalkması demekti. B u itibarla, istilâdan beri türlü şekillerde sağhayatmm sona ermek üzere olduğunu ve ölüm saatinin yakın olduğunu haber veriyordu. O gecenin sabahında Tumanbay, öteden beri dostu ve müsâhibi olan Mısır ayanından "Kadı-i aslı" (?) çağırarak ona durumu anlattıktan sonra bu, "alâmet-i rahîldir" dedi ve onunla vedalaştı. B u sıralarda i d i k i Pâdişâh tarafın dan gönderilen adamlar gelip Tumanbay'ı aldılar ve Pâdişah'm çadırına doğru yollandılar. İşte bu sırada o, Kadı - i asla, cenazemi sen yıka, kefenimi sen sar, namazımı da sen kıldır diye Vasiyet etti. Çadıra yaklaştıkları vakit "otağ-i hümâyundan" Kapıcılar Ağasının çıktığını ve elinde b i r kâğıt bulundu ğunu gördüler. Bu, Tumanbay'ın Babü'z-Züveyle'de asılmasını bildiren hatt-ı şerîf i d i . Bunun üzerine Tumanbay'ı getirenler onu bir katıra bindirdiler ve şe hirden geçirerek asılacağı yere götürdüler. Bu suretle hareket etmelerinin sebe bi, onun yakalanmadığına inananların gerçeği öğrenmeleri i d i . Nitekim Tuman bay'ı bu halde birçok insan görmüş, ağlamış, feryad etmiş ve hattâ yerlere k a panmıştı. Bu hâzin manzara onun geçirildiği her yerde görüldü. Fakat her şeye r a ğ men "demür kapuya" gelindiği vakit o, boğulmuş ve sonra asılmıştı. Az sonra buradan alınarak Gavri'nin türbesine defnedildi. Tumanbay'ın cenaze namazın da Yavuz da bulunmuş ve çok miktarda sadaka dağıtmıştır. Bak, Süheylî, v r k . 44 b, 45 a. Tumanbay üç gün asılı kaldı. Bak, Ferîdûn Bey, 1, s. 489. Sâ'düddin,. 2, s. 368. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 113, 114. Tumanbay asıldığı vakit i k i defa ipkoptu,üçüncü defa yine astılar. Dört gün asık kalan Tumanbay'ı binlerce kişi görmeye geldi. Gerçeği öğrendikten sonra "ayrık kelimâta mecâlleri olmayıb her b i r i sinib işli işinde oldular". Bak, Fetih-nâme-i D i y a r - i Arab, 2. fasikül, s. 21. Pâdişâh, Tumanbay ile Şâd Bey'i ve halifeyi İstanbul'a götürmek istiyordu. Fakat Gazâlî ile Hayırbay'm fesatları sonunda, halife müstesna, ötekilerinin ölümü kararlaştı. Tumanbay'ın cellâdlığı, vaktiyle babası, Gavri tarafıdan Babü'z-Züveyle'de asılmış olan Şehsuvaroğlu A l i Bey'e verildi. Bak, Hammer, 4, s. 224. Yavuz, Tumanbay'a çok riâyet ediyor, onu ekseriya y a nma çağırarak müsâhabelerde bulunuyor ve memleketin ahvali üzerinde konuşu yordu. Maksadı onu Mısır'da vali bırakmaktı. Fakat Mısrr halknmn Tumanbay'ın. yakalanmadığı ve yakında ortaya çıkarak memleketi kurtaracağı yolundaki dedikoduları Pâdişah'ı sinirlendirdi ve bu yüzden de Tumanbay öldürülmek üzre Şehsuvaroğlu A l i Bey'e teslim edildi. A l i Bey onu, Babü'z-Züveyle'de astı. Bak, Hüseyin B i n Cafer, v r k . 116 b. Tumanbay, esir edildikten sonra birkaç gün zincire vuruldu ve sonra Babü'z-Züveyle'de asıldı. Bak, Celâl-Zâde, T a r i h - i Mısr, v r k . 86 a. Pâdişâh, Tumanbay'ı öldürmeyecekti. Fakat vezirler bunun mahzurlu oldu ğunu kendisine anlatınca o, f i k r i n i değiştirdi ve Memlûk sultanmı öldürdü. Bak, Zaim M i r Mehmed Kâtib, v r k . 270 a. Tumanbay'ın asılmasına Hayırbay sebep oldu. Çünkü Tumanbay,'a, Pâdişâh ve vezirler tarafından yapılan itibarı görmüş ve bu yüzden kendi kredisinin azalacağım düşünerek onun aleyhinde harekete geçmişti. Bunun neticesidir k i vezirler Tumanbay'ın öldürülmesi üzerinde ısrar ettiler. O, Babü'z-Züveyle'de asıldı ve bir i k i , saat kadar asılı kaldıktan sonra teçhiz ve tekfin edilerek Sultan Gavri'nin türbesine gömüldü. Bak, Şahî, Tarihi, vrk. 463 b. Tumanbay yakalandığı vakit hapsolunmuştu. Fakat daha sonra rivâyet edildiğine göre "mazhar-i afv-i husrevâne" olmuş ise de Arablar ve çerkesler-
jgg
YAVUZ
l a n m a y a çalışılan, f a k a t b i r a n b i l e elde edilemeyen sükûnet T u m a n b a y ' m ve Şad B e y ' i n ölümü i l e b i r d e n b i r e m e y d a n a gelmiş, ancak Pâdişâh, T u Taltifler vs m a n b a y ' m ölümünü b i r süre unutamamıştı ( 5 0 5 ) . B u tebnkler. nuııla beraber, T u m a n b a y ' m ölümünü, Mısır'a t a m hâkim o l m a mânasında k a b u l ettiği anlaşılan Y a v u z , son olayları b i l d i r i r y e n i F e t i h - nâmeler gönderdi v e y u r d u n h e r yerinde şenlikler yapılmasını e m r e t t i ( 5 0 6 ) . İhtimal k i Mısır'ın zaptı hakkında b u n d a n s o n r a t a r i h l e r düşürüldü ( 5 0 7 ) . Öte t a r a f t a n yardımları görülen v e y a t a l t i f l e r i lüzûmlu sayılan şahıslar mükâfatlandırıldı özellikle H a s a n i b n Mur'î ve A h m e d i b n B a k a r ' a , toprakları üzerindeki hakları tanındı, hil'atiar giydirildi, C a n i m S e y f i ile Ebû Hanıza ve e m i r İshak'a m e m u r i y e t l e r i h s a n o l u n d u , "kuzât-ı erba'a y e r l e r i n d e bırakıldı (508) ve h e r k e s i n m a l ve camnın g ü ven altına alındığı i'lân olundu ( 5 0 9 ) . B u sıralarda i d i k i Pâdişâh "Mısr-i U l y a şeyhlerinin, Fas sultanı ile M e k k e şerifini"n t e b r i k l e r i n i g e t i r e n e l Kurt Muslihu'd- çileri k a b u l e t t i ( 5 1 0 ) . Y i n e b u sıralarda i d i k i , z a f e r i dm Reıs'ın gel- t e b r i k etmek v e aynı zamanda bağlılığını a r z e t m e k üze' re, Cezayir'i ele geçirmiş o l a n Öruç Reis, Z u r t M u s l i h u d m e s î
ondan ümitlerim kesmedikleri ve A l l a h Sultan Tumanbay'a yardım etsin diye bağırdıkları için Padişah onu, öldürülmek üzere Şehsuvaroğlu A l i Bey'e verdi. Kahire sokaklarında dolaştırıldıktan sonra Babü'z-Züveyle'ye getirilen Tumanbay burada asılmış ve üç gün asılı kalmıştır. Bak, Müneccimbaşı, v r k . 101 a. (504) Süheylî, v r k . 45 b. Şükrî, v r k . 54 b. (505) " M u h a r r i r - i makal Şeyh Ahmed ibn Sünbül nakl ider k i : Hakan-ı âlîcenâb Gavri oğlu Seyyidî Muhammed'e, v'Allahi'l-azîm Tumanbay katline hiç bir veçhile niyyetim yoğidi. Merhumı ve Şâd Bey'i diyâr-ı Rûm'a iledüb kayd-ı hayatla birer Sancak virüb riâyet üzre istihdâm eylemek idi. Lâkin bizim tedbîri mize muvâfık olmaduğı, merhûmm vakıalarından muhakkaktır. El-hükmü li-llâh. Pâdişâh kavlinde sâdıktır. Lâkin Hayre Bey ve Gazâlî, şeytanat idüb el altından urbânlar peydâ idüb ve gicelerde çarşularda Tumanbay geldi deyu hileler idüb ve bunlar kati olunmayınca Mısır, Pâdişah'a itaat eylemez deyu iğzâb eylediler, ve illâ merhumlara hayf oldu deyu anub teessüf iderlermiş ve hadd-i Rûm'a v a rınca anarlar imiş deyu Seyyidî Muhammed ve gayrileri k i Pâdişâh ile Rûm'a müteveccih olanlar beyân iderler". Bak, Süheylî, v r k . 46 a. Abdülgaffar Kırımı, vrk. 222 b. (506) Hammer, 4, s. 225. (507) Bu tarihlerden bir tanesi aşağıdadır: f^ " Bak, Petih-nâme-i Diyâr-ı ..Arab, 2. fasikül, s. 25. (508) Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 113, 114. (590) Süheylî, vrk. 46 b. ..(510) Hammer, 4, s. 226. Venedik elçileri için bak, s. 5
r- - ° 1
YAVUZ
S U L T A N SELİM
l T
S U L T A N SELİM
191
d i n R e i s ' i Pâdişah'a yollamıştı ( 5 1 1 ) . Kurtoğlu'nun b i r kısım d o n a n m a i l e I s k e n d e r i y y e limanına girdiğini, I s k e n d e r i y y e B e y ' i bildirdiği v a k i t (512) Pâdişâh, onun acele K a h i r e ' y e gelmesini i s t e d i . B u n d a n dolayı K u r toğlu h e m e n ıskenderiyye'den Reşid'e, o r a d a n da N i l n e h r i y o l u y l a Pâdi şah'm bulunduğu yere gelmiş ve gemilere y e l k e n i n d i r t e r e k Pâdişâh adı n a Gülbank çektirmiıti (513). D a h a s o n r a Pâdişâh tarafından k a b u l o l u n a n ve Pâdişah'm e l i n i öpmek şerefini k a z a n a n b u Reis, getirdiği değerli h e d i y e l e r i sunmuş, donanma hakkında Pâdişah'm sorduğu sualleri cevap lamış v e Oruç R e i s ' i n yaptığı gazaları v e kazandığı z a f e r l e r i anlatmıştı Pâdişâh R a v z a ( 5 1 4 ) . Birkaç gün s o n r a M u s l i h u ' d - d i n R e i s ' i n g e m i s i y l e adasında. N i l ' d e b i r g e z i n t i y a p a n Pâdişâh i l k defa olarak N i l m i k yasının bulunduğu Ravza adasına gitmiş (515) o r a d a k i kasrı görmüş ve geceleyin t e k r a r ordugâhına dönmüştü ( 5 1 6 ) . B u n d a n sonra birkaç d e f a daha Ravza adasına giden Pâdişâh, güneş sıcaklığının artması üzerine,
,(511) Aziz Samih, s. 97. (512) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, s. 22. (513) Aynı eser, s. 22. (514) Aziz Samih, s. 97. (515) Ravza adası N i l üzerindedir. "Meşhur mikyasın bulunduğu" ve en eski Müslüman tersanesinin kurulduğu yerdir. Bak. İ. H. Dânişmend, 2, s. 531. (516) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 22. Kurtoğlu'nun gelmesiyle başlatabileceğimiz Osmanlı-Cezâyir münâsebetleri gün geçtikçe gelişti. 1518'de Oruç Reis'in şehid düşmesinden sonra idâreyi ele alan Hızır Reis, bir taraftan İs panyollar, öte taraftan onlara yardım eden Arablar ile uğraştığı sıralarda, sırtını kuvvetli bir devlete dayamanın doğru olacağını düşünerek, Sultan unvâm b u l u n masına rağmen, bir mektupla Yavuz'a başvurmuş, "ubûdiyyet ve hürmetini" arz etmiş ve ithiyaçlarmı da bildirmişti. B u halden Pâdişâh pek memnun oldu ve kendisine bir elçi gönderdi. Ancak, elçinin bindiği geminin Venediklilerce yolu kesilmiş, Osmanlı elçisi müstesna olmak üzere, gemide bulunan Cezâyirlilerin hepsi öldürülmüştü. Bunun üzerine Osmanlılar tarafından Venedikliler sıkıştı rıldı ve neticede Venediklilerin eline geçmiş olan gemi geri alındıktan başka elçi de tekrar Cezâyir'e gönderilmişti. Bu elçi Hızır Reis'e bir murassa' kılıç, hil'at ve bir sancak götürmüştü. Bunları saygı ile kabul eden Hızır Reis, halkı toplayarak, kendine bağlı olan toprakların bundan sonra Yavuz Sultan Selim'e ait olduğunu i'lân eyledi. B u arada Cezâyir'e 2 000 asker ve topçu gönderen Pâdişâh, ayrıca Cezâyir'e gideceklerin yol masraflarının hükümetçe ödeneceğini teahhüd ediyor du. Çünkü, Cezâyir'in bu duruma girmiş oluşu, henüz zaptedilmiş olan Mısır'ın batıdan güven altına alınması demekti. Bak, Aziz Sâmih, s. 97 - 105.
YAVUZ
192
S U L T A N SELİM
dâimi alarak b u r a d a o t u r m a y a k a r a r v e r d i (517) v e b u kararını u y g u l a dığı v a k i t " a s k e r ' i R û m , cezirenin etrafına" yerleşti ( 5 1 8 ) . Y a v u z ' u n b u adada bulunduğu süre içinde bazı olaylar cereyan e t t i . Bunların b i r i n c i s i Y a v u z ' a karşı yapılan b i r sûikasd ( 5 1 9 ) , i k i n c i s i PâdiOsmanlı d o n a n şah'm Nü'e düşerek ölüm t e h l i k e s i geçirmesi ( 5 2 0 ) , ü ç ü n ması i s k e n d e r i y Osmanlı donanmasının I s k e n d e r i y y e ' y e g e l m e s i ' i d i . Çünkü Y a v u z , Şam'ı işgal ettiği sıralarda, i s t a n b u l muhafazasında bırakılmış olan P i r i Paşa'ya, a s k e r i n ihtiyacım karşılaya cak gıda m a d d e l e r i y l e b i r l i k t e donanmanın Mısır'a doğru yola çıkarılma sını emretmişti ( 5 2 1 ) . B u e m r e göre "80 kıt'a y a r a r g e m i v e y i r m i kıta dahî kadırga, kayık kısmından k i cem'an 100 kıt'a g e m i " n i n Nevrûz'da c
y e
ü
s
ü
d e ;
e
(517) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 22. Ravza adasında Pâdişâh kendisine "bir kasr-ı refî' bina" ettirdi, buraya Mısır iethi için düşürülmüş olan bir tarihi, ("Feth - i memâlikü'l - Arab = y -»* ") kendi eliyle y a z dıktan sonra altım, "sevvedehu Selim al hakir deyu tastîr buyurdular" .Bak, Abdülgaffar K i r i m i , v r k . 223 a. Burada " b i r kasr binasını fermân buyurdular. Tamam oldukta kendi nazm-ı dürer-bârlarmdan bu i k i beyt-i mülûkâneyi divara tahrir ve hakk olunmasını emir buyurdular:
Mânâsı: Mülk yalnız Allahmdır. O mülkü elde edene belâ gelir. Sonunda onu istenriyerek sahibine (Allah'a) iâde eder; nefsini de felâkete atmış olur. Benim için, yahut benden başkası için toprak üstünde karıncalar kadar değer bulunsay dı iş müşterek olurdu. "Beytlerin tahtine hâdimü'l-fukarâ deyu tahrir ettiler. Bunlar elyevm b a k i d i r " . Bak, Müneccimbaşı, v r k . 101 b. Hammer, 4, s. 328. ,(518) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 22. (519) Mısır'ın en cesur emirlerinden olan Kansuh Âdili, birkaç cesur arkadaşı ile birlikte bir sandala binerek Ravza adasına gelmiş ve kimseye görünmeden Pâdişah'm bulunduğu binanın üstüne çıkmaya muvaffak olmuştu. Maksadı Pâdişah'ı öldürmekti. Fakat işin farkına varıldığı için Kansuh Âdili, kendisini Nü'e atmış ve takib edilmesine rağmen, yüzerek nehri geçmeğe ve kurtulmağa m u vaffak olmuştu. Bak, Süheylî, v r k . 47 a. Şükri, vrk. 55 b. Pâdişâh, daha sonra b u zatı atfetmiştir. Ba, s. 198. (520) B i r gün Pâdişâh sandaldan sahile çıkarken Nü'e düşmüş ve güçlükle kurtarılabilmişti. Onu Abdü'l-kadir A'rac adında birisi kurtarmıştı. Bak, Süheylî, v r k . 47 a. Şükrî, v r k . 55 a. Abdü'l-kadir'i Pâdişâh, bu yüzden "Nü iskelelerinde ve denizde her türlü rüsumdan" affetmişti. Bak, Hammer b, s. 231. (521) Donanma İskenderiyye'ye gitme emri almıştı. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 373.
YAVUZ
SULTAN
SELİM
193
y a n i 9 M a r t ' d a hazırlanmış olması lâzımdı. F a k a t biraz sonra b u k a d a r cok g e m i n i n donatılmasının güçlüğü t a k d i r edilerek "20 kıta m a v u n a ve 40 kadırga ve 10 kayık ve 2 k a l i t e n i n " h e m e n Gazze'ye doğru yola çıkarıl ması i s t e n d i ( 5 2 2 ) . Y i n e b u emre göre, A n a d o l u ve Rumeli'de b u l u n a n acemi yeniçeri oğlanlarından i k i b i n kişinin tüfek ve diğer silâhları ile b i r l i k t e gönderilmesi, ayrıca 3000 tüfek, yetecek k a d a r kurşun, güherçile, n a l , mıh, ayakkabı ve askere lâzım olan diğer mühimmat ile gıdâ m a d d e l e r i n i n ve g i y i m eşyasının, aynı zamanda o r d u için "erbâb-ı sanâyiin es nafından" lüzûmlu olanların da yollanması g e r e k i y o r d u ( 5 2 3 ) . E m r i alan i l g i l i l e r , h e m e n harekete geçmişler ise de bunları kolayca sağlayamamış lardı. Çünkü özellikle m e v s i m onlara giriştikleri teşebbüslerde engeller çıkarmış, y a n i o yıl A n a d o l u ve R u m e l i ' d e görülmemiş b i r kış olmuş, " G a lata boğazı d e f e a t l a " donmuştu ( 5 2 4 ) . B u n u n l a beraber yeniden yapılan ve Galata limanında b u l u n a n gemilerle Gelibolu'da bulunanların sayısı, Pâ dişah'm istediğinden fazla olmuş y a n i yüz altı parçalık b i r donanma, N e v rûz'dan b i r ay önce harekete hazır b i r hale getirilmişti. Bunların arasın da altı t o p ve beş a t gemisi de vardı ( 5 2 5 ) . Pâdişah'm bütün i s t e d i k l e r i ile " y i r m i yedişer vakıyye demür a t a r " i k i büyük darb-zen de b u gemile r e yükletilmiş ise de ( 5 2 6 ) , m e v s i m i n müsaadesizliği yüzünden İstanbul' dan ancak Rebî'ül-evvel'in üçüncü Perşembe (26 m a r t ) günü h a r e k e t olunabilmişti ( 5 2 7 ) . Görülüyor k i donanma Pâdişah'm verdiği h a r e k e t emrine uyamamıştı. Kaldı k i , m e v s i m müsait olupda donanma istenilen t a r i h t e hareket edebilseydi Y a v u z ' u , y i n e Gazze sahillerinde yakalayamayacaktı. Çünkü Pâdişâh b u şehri 1517 yılının Ocak ayının üç veya dördünde t e r k ederek K a h i r e üzerine yürümüştü. Pâdişah'm b u sür'atîi h a r e k e t i h a n g i sebep lerden i l e r i gelmiştir, b u n u k e s t i r m e k pek güçtür. İhtimal k i o, donanma nın hazırlanmasını v e yola çıkma t a r i h i n i tesbit ederken Memlûk o r d u s u .(522) Topkapı Sarayı Arşivi, 6608 (31). (523) Aynı vesika. (524) Aynı vesika. (525) Aynı vesika. Donanma 300 parçadan mürekkepti. Bak, Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 23. Donanma 500 gemiye bâliğ oluyordu. Bak, Şükrî, vrk. 55 b. (526) Şimdiye kadar gemilere topların ne bu kadar büyüğü konmuş, ne de bunların gemilerden atılabileceği kabul olunmuştu. Bak, Topkapı Sarayı Arşivi, 6608 (31). (527) Topkapı Sarayı Arşivi, 6608 (31). 13
194
YAVUZ
SULTAN
SELIM
nun, b i r müddet kendisini Gazze ve civarında işgal edebileceğini düşün müştü. Halbuki Gazâli'nin idaresindeki kuvvetleri, Sinan Paşa'nın yen mesi ve Memlûkların, Gazze ile Mısır arasındaki çölde, Y a v u z ' u oyalamak için bir tedbir almamış oluşları, bu sür'atin ve donanmayı beklememenin ihtimal ki başlıca sebeplerindendir. Daha İstanbul'da iken Mısır'ın işgal edilmiş olduğunu öğrenmiş olan donanma kumandanı Ca'fer Paşa, fırtınaya tutulduğu için yollarda çok zaman kaybetmiş ve ayrıca Sakız adasında onaltı gün beklemek mecfouriyyetinde kalmıştı (528). D a h a sonra başka adalara ve bu arada Rodos'a uğradıktan sonra tekrar fırtınaya tutulan bu donanma, ancak Mayıs orY a v u z îskenderiy- tasından sonra İskenderiyye'ye varabildi (529). Iskenyeyi ziyaret deriyye Beyi'nin (530), donanmanın geldiğini bildiren h a edıyor. berinden sonra Padişah (531), kaptan Ca'fer Paşa'nın hemen yanma gelmesini emretmişti. Bunun üzerine Ca'fer Paşa, donan mayı B u r s a B e y ' i Koçi Ağa'ya bırakarak (532), Reşid üzerinden Nil'e girmiş ve R a v z a adasına gelmişti. Onun gelişinden i k i gün sonra Pâdişâh, hem İskenderiyye'yi görmek, h e m de donanmayı teftiş etmek üzre gemi lerle oraya hareket etti. Yanında Nişancı Mehmed Paşa, Yeniçeri Ağası A y a s Ağa, Dîvan kâtibi Haydar Çelebî ile birkaç kişi ve 500 kadar muha fız vardı (533). 923 Cumâda-l-ûlâ'sımn onuncu (31 Mayıs 1517) günü Reşid'e varan Pâdişâh, burada gemiden inerek a t ' a binmiş (534) ve i k i günlük b i r yolculuktan sonra İskenderiyye'ye gelmişti. Gemilerden atılan toplarla selâmlanan Pâdişah'a, burada yapılan karşılama töreni pek muh teşem olmuş ve gemiler, onun önünden geçmek suretiyle bir de geçid res mi yapılmıştı (535). Burada, kaldığı dört gün içinde daha çok donanma (528) Şükrî, vrk. 55 b. (529) I . H. Dânişmend, 2, s. 42. (530) İskenderiyye'nin Osmanlılara ne suretle teslim olduğu hakkında Os manlı kaynaklarında tatminkâr bir bilgiye rastlamadım. Memlûk hükümdarları nın siyâsî mücrimleri habsettikleri bu şehir, daha onbeşinci yüzyılda bile top ile teçhiz edilmiş bulunuyordu. Ayrıca Sultan Gavri, Osmanlı tehlikesine karşı bu şehre büyük bir topçu kuvveti göndermişti. Bak, İslâm Ansiklopedisi, İskenderiyye maddesi. (531) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 23. (523) Aynı eser, s. 23. Şükrî, v r k . 55 b. (533) Ferîdûn Bey, 1, s. 490. Pâdişh'la birlikte "Beyler, Ağalar, kayıklara süvâr olub sancaklar çözüb" İskenderiyye'ye hareket ettiler. Bak, Fetilı-nâme-i D i yâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 23. Pâdişah'm yanında, İskenderiyye'ye giderken, Hoca oğlu Mehmed Paşa ile Halîmî Çelebî de vardı. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 373. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 116. (534) Ferîdûn Bey, 1, s. 490. Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 23. (535) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül-, s. 23.
YAVUZ
SULTAN
SELIM
195
işleriyle meşgul olan, fakat bu arada ziyâret edilecek yerleri gezen, ve İskenderiyye civarında avlandıktan sonra (536) yine a f l a Reşid'e gelen Pâdişâh, oradan gemilerle R a v z a adasına döndü (537). Kaptan Ca'fer P a şa da onunla birlikte idi. B i r süre Pâdişah'm yanında kalan bu zat sonra dan, elde edilen ganâimi gemilere yükleterek İstanbul'a dönme emrini a l dığı için donanma, 25 Cumâda-l-âhire 923'de (15 Temmuz 1517 de) denize açıldı'(538). M e k k e ' n i n anahPâdişah'm R a v z a adasında bulunduğu sıralarda çok tarlan. mühim bir olay daha cereyân etmişti. .Bu da, Mekke Şe r i f i Efoü'l - Berekâf m, birçok hediyye ile oğlu E b u Numeyy'i (Numayy) Pâdişah'a göndermesi idi. Onun gelişinin başlıca sebebi, Y a v u z ' u n kazan dığı büyük zaferi babası adına kutlamak (539) ve Mekke'nin anahtarla rını Pâdişah'a teslim etmekti (540). Onun için 923 Cumâda-l-âhire'sinin onüçünde ( STemmuz 1517 de) Mısır'a gelen, aynı ayın onaltısmda (6 Temmuz da) Pâdişâh tarafından kabul olunan ve burada kaldığı müddetçe çok riâyet gören Ebû-Nünıeyy (541), Mekke'nin anahtarlarını gümüş b i r tepsi içinde Pâdişah'a sunmuştu (542). Ancak bu boyun eğmenin sebep lerini kuvvetli delillere bağlayarak, açıklamak mümkün değildir. Çünkü Ebü'l-Berekâf m, gönül rizâsiyle bu şekilde hareket edeceğini kabul et mek çok güçtür. Bununla beraber aşağıda sıraladığımız bilgiler, b i r dere ceye kadar bu meseleyi aydınlatmaya yarayabilmektedir: a) Rivâyet edildiğine göre Y a v u z Sultan Selim, Mısırdan sonra H i câz'ı da zapt etmek kararını vermişti. Çünkü bu toprakların istilâsında, iklimin meydana getirdiğinden başka hemen hemen bir güçlük yoktu. F a k a t bu kararım uygulamadan önce Pâdişâh, itaat etmesi için Mekke Şerifine mektup göndermiş ve neticeyi beklemişti (543). Mekke Şerifi, Y a v u z ' l a mücâdele edemeyeceğini bildiği için, ona tâbi' olmayı z a rûrî görmüş ve bu sebeple oğlunu Pâdişah'a göndermişti. (536) Ferîdûn Bey, 1, s. 490. (537) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 24. (538) Ferîdûn Bey, 1, s. 491. Şükrî, v r k . 56 a. Sâ'düddin, 2, s. 373. Mısır sefe rinde ganâim olarak ele geçen altın ve gümüş bin deve yükü ile naklolunmuştur. Bak, Hammer, 4, s. 238. Gemiler lüzumlu olan zahireyi getirmişlerdi. Çünkü or duda yiyecek sıkıntısı vardı. Biraz sonra "sefâyin-i Hümâyûn emvâl-i ganâim ve karadan nakli müteassir olan eşya-yi sakîle ile mâlâ-mâl kılınıb" İstanbul'a gön derildi. Bak, Müneccimbaşı, vrk. 101 b. (539) Sâ'düddin, 2, s. 371. (540) Abdülgaffar Kırîmî, v r k . 222 b. (541) Ferîdûn Bey, 1, s. 491. (542) Hammer, 4, s. 236. Aynı zamanda bak, s. (543) İ. H. Dânişmend, 2, s. 43. ""^-^v
ı
YAVUZ
196
S U L T A N SELİM
:b) Mekke Şerifi ve ona bağlı olanlar, Memlûk devletinin yıkılmasın dan dolayı memnun olmuşlardı. Çünkü Şerif Ebü'l-Berekât, bir müddet önce Memlûk sultanının emriyle habse atılmış ve buradan ancak kaçmak suretiyle kurtulabilmişti (544). Bundan başka Mekke kadısı Salâhü'd-din Muhammed de, hiçbir suçu olmadığı halde aynı muameleye tâbi' tutulmuş, hattâ K a n s u h Gavri'nin 1516 yılında suçluları affetme kararından bile faydalandırılmamış, ancak Tumanbay'm hükümdarlığından sonra hürriyyetine kavuşabilmişti (545). c) Hicaz'daki Çerkeş kuvvetlerinden ve hele Cidde nâifoi kürt Hüse yin'den hiç kimse memnun değildi. Çünkü bu zat, Portekizlilere karşı Cidde'nin korunmasını sağlamak üzre, inşâ etmeğe başladığı surlarda halkı zorla çalıştırmış ve b u işi yaparken ileri derecede şiddet göstermiş ti (546). d) Kahire'nin işgalinden sonra Mekke kadısı Salâhü'd-din Muham med, Y a v u z ' u n huzuruna çıkmış ve bol mikdarda ihsan almıştı. Ayrıca, Kahire'de bulunan başka Hicâzlılara da Pâdişah'ın lütûfları büyük olmuş tu (547). e) Pâdişâh, Şerif Ebü'l-Berekât'ın isteğine uyarak, Cidde nâibi Kürd Hüseyin'i öldürtmüş ve yerine de Mekkeli tacirlerden Kasım adlı birisini tâ'yin etmişti (548). işte Pâdişah'ın bu şekildeki hareketleri ve onun hediyyelerini alan ve iyiliğini görenlerin yaptıkları propaganda ve fakat herhalde Hieâz'm da istilâ edileceği haberinin duyulması, Ebü'l-Berekât'ı, Y a v u z ' a tâbiiyyete mecbur bıraktı. Mısır'da bazı icSükûnetin iâdesinden sonra Pâdişâh, Mısır'ın içişrâat ve Hayır- j j teşkilâtı ile çok yakından ilgilendi. Onun katında '"j.^" adâletin tevzii pek önemli idi. B u sebepten dolayı mahke melerde dört mezhebi temsil eden kadıları şeriatın icrasına memur etti ve " e v k a f 4 selâtîn"e mütevelliler tayin etti (549). B u arada Kadı Ebubekir adlı birisine Mısır'ın gelirini hesap ettirdikten sonra şahıs ların tasarrufunda bulunan toprakları, defterler düzenleterek mahkeme s i cillerine kaydettirmiş ve defterlerin birer suretini de Hazînede muhafaza altına aldırmıştı (550). Bununla beraber b i r takım yolsuzluklarla faaksıze r
b a y
v
e
-
(544) Barthold, s. 388. (545) Aynı eser, s. 388. (5446) Aynı eser, s. 388. (547) Aynı eser, s. 388. (548) Aynı eser, s. 388, 389. (549) Abdullah Bin Rıdvan, vrk. 173 b. (550) Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 115.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
jg-.
İrkların yine de önüne geçilememişti (551). İhtimal bu haksızlıkların çoğu, önce Mısır valiliğine tayin edilen ve sonra azledilen Vezîr-i A'zâm Y u n u s Paşa'nm (552) devresinde olmuştu. Çünkü, paraya ve mala karşı ihtirası pek fazla olan Yunus Paşa'nm, herkesten önce haksızlıklara ken disinin başladığı, Çerkeş emirlerinin "haremlerini (Konak içi eşyasını) müsadere" ettiği ve Arafo şeyhlerini, çerkeslere yardım etmekle suçlaya rak tecziyeye kalkıştığı (553) ve "meşâyih-i a'râba tekâlîf-i şakka ile emvâl-i azîm salduğı" işitilmişti (554). Mısır Defterdarlığına tayin edilmiş olan Dizdar Mehmed Çelebi ile Rumeli Kadıaskeri Zeyrek - Zâde Rüknü'dD i n de yolsuz hareketlerde bulunuyorlardı (555). B u hareketleri ve hal kın çektiği ıstırabı bildirmek ve kendisini ikaz etmek üzre İdris-i Bitlisi Pâdişah'a bir mektup bile sunmuştu (556). Pâdişâh belki de İdris'in mek tubundan öğrendiği gerçeklerden veya öteden beri Y u n u s Paşa ile arası iyi olmayan Hayırbay'm yaptığı menfi propagandadan sonra Y u n u s Par şa'yı Mısır valiliğinden azletti (557) ve yerine 923 şaban ayının 13. (31 ağustos 1517) günü Hayırbay'ı getirdi (588). Öteden beri Osmanlılara karşı gösterdiği yakınlık ve Merc-i Dâbık savaşından sonra da Pâdişah'ın yakınları arasına karışması ile tanınan bu muktedir zat, arabları ve çerkesleri çok i y i tanıyor ve onların çoğu tarafından seviliyordu (559). B u itibarla onun Mısır'a vali olarak tayini bir taraftan arabları, öte taraftan da çerkesleri memnun edebilir ve bu bölge halkının Osmanlılara sevgi duymasını sağlayabilirdi. Bununla beraber bu tayin yapılmadan önce, Pâ dişah'ın bu düşüncesi devlet ileri gelenlerine duyurulmuş, arab şeyhleri ile görüşülmüş, fikirlerde bir birlik meydana geldiği için (560) mesele Dî-
551) Hammer, 4, s. 234. (552) Vezir-i A'zâm Yunus Paşa, sekiz veya on nisan 1517 de Mısır valiliğine getirilmişti. Bak, İ. H. Dânişmend, 2, s. 41. (553) Müneccimbaşı, vrk. 101 b. (554) Sâ'düddin, 2, s. 375. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 116. (115) Hammer, 4, s. 234. (556) Aynı eser, s. 234. (557) Yunus Paşa'yı Pâdişâh, irtişâ ve irtikâbından dolayı azletti. Bak, İ. H. Uzunçarşıh, 2, s. 279. (558) Feridun Bey, 1, s. 492. Hayırbay, 28 veya 29 ağustosta Mısır valiliğine getirildi. Bak, İ. H . Dânişmend, 2, s. 44. Pâdişâh Mısır'dan ayrılırken Yunus Pa şa'yı ve Hayırbay'ı orada bırakmıştı. Fakat Hayırbay Paşayı çekemediği için Pâdişah'a bir mektub yazmış ve bu mektubunda, arablarm Yunus Paşa'ya çok bağlandıklarını belirtmek suretiyle Pâdişah'ı şüphelendirmiş ve bu suretle de Yunus Paşa'yı geri aldırmıştı. Bak, Muhyiddin Çelebi, s. 196. .(559) Hayırbay'ı gerçi vatan hâyini olarak kabul edenler vardı. Fakat bun ların çoğu ya savaşlarda veya yakalanmk suretiyle öldürülmüşlerdi. (560) Keşfi, vrk. 113 b.
YAVUZ
198
SULTAN
SELIM
vân'a götürülmüş ve sonunda Hayırbay Dîvân'a davet edilerek Mısır'a vali tayin edilmişti (561). Pâdişâh, Memlûk toprakları üzerinde yaşayan halkın Osmanlılara bağlanmasında faydalı gördüğü her şeyi uygulamakta tereddüd etmiyordu. Hayırbay'm Mısır valiliğine getirilmesi, bunun kar şılığı olarak kendisinden itaat ve biraz hediyeden başka bir şey istenme mesi (562) hep bu yolda alınmış olan tedbirlerdi. Bundan başka Pâdişâh, Hayırbay'a ve Şam valiliğine getirdiği Canbirdî Gazâli'ye, âdil olmalarını, dehâlet edecek olan çerkeslere karşı dürüst muamele etmelerini emret miş, bu yolda belki de onlara bir misal vermiş olmak için kendisine suikasd yapmağa kalkışmış olan K a n s u h Âdilî'yi bile (563) affetmişti (564). Bü tün bunlardan sonra bile, belki Hayırbay'm yine de ihânet edeceği düşü nülerek Mısır'ın muhafazası için 5000 süvari ile 500 piyade bırakılmış ve "bunların kumandası asla kaleden çıkmamak emriyle Hayreddin Ağa'ya verilmişti (565). B u ağa'nm görevleri arasında ihtimal Hayırbay'ı kont rol etmek de vardı. F a k a t alman bu tedbirler de kâfi görülmemiş olmalı (561) Ferîdûn Bey, 1, s. 488 ve 491. ,(562) Slih Bin Celâl, Tarih-i Sultan Seiim Han, v r k . 115 b. Hayırbay, Mısır'ın "mal ve haracını zapt idüp anda olan masarifine" karşılık tutacaktı. Bak,' Salih Bin Celâl, vrk. 115 b. (563) Bak, s. 192. (564) Süheylî, v r k . 48 a. Yakalanıb da huzuruna getirildiği vakit Pâdişâh Kansuh Adilî'ye, kendisini neden öldüreceğini sorduğu vakit bu zat: Efendisi T u manbay'm öldürülmesinden büyük üzüntü duyduğunu, hattâ bu yüzden aklını kaybettiğini ve bunun için suikastı yaptığını söylemişti. Efendisine bu kadar bağlı görünen bu zatın Pâdişah'm hoşuna gitmiş olması, ayrıca Hayırbay'm tavassutu onun affedilmesine sebep olmuştu. Bak, Süheylî, vrk. 48 a. 5594 numaralı vesika da adı geçen Kansuh A d i l i ile bu şahıs aynı ise o takdirde Pâdişah'la görüşmemiş tir. Bak, s. 199. Hayırbay'm tavassutu ile Pâdişâh onu affetti ve bundan sonra da yanından ayırmadı diyen Rıdvan Paşa-Zâde ayrıca: "Devlet istersen arka vir arka Bir ulu âstâne bir baba Kâbeye virmeseydi arkasını Secde etmezdi kimse mihraba" demektedir. Bak, Abdullah Bin Rıdvan, vrk. 172 a. 565) Hammer, 4, s. 238. Pâdişâh İstanbul'a dönmeden bir gün önce Hayırbay'a hil'at geydirerek "İşte sana iklîm-i Mısr'ı kayd-i hayat ile ve cümle hâsıl olan mal ile virdim ve sana 5 000 Yeniçeri ve bir mikdar atlû asker koyub (koşub?) sizi Allahu teâlâ Hazretlerine ismarladım" demişti. Bak, Süheylî, vrk. 47 b. Pâdişâh "Yeniçeriyandan 5 000 nefer dilâver kal'a'da temkin ve Gönüllü ve Tüfekçi ve Çerkeş bölüklerinden nice bin süvar asker ve hıfz-ı hisar için bir mikdar piyâde er ta'yin" etti. Bak, Abdullah bin Rıdvân, vrk. 173 b.
T
YAVUZ
ki Hayırbay'm "zevceleri ve gönderilmişti (566).
SULTAN
SELIM
199
çocukları" Osmanlılar tarafından Filibe'ye
Ömrünün sonuna kadar Osmanlılara sadakatla hizmet etmiş olan Hayırbay'm, olayların akışı dikkate alındığı takdirde, Mısır'a vali olarak tayini isabetli olmuştur. Çünkü onun zamanında Hacc yolunun güven a l tına alındığı, arab şeyhlerinin itâatlarımn, hattâ sevgilerinin sağ landığı anlaşılmaktadır. Çünkü, Pâdişah'm Mısır dönüşünden ve E d i r ne'ye varışından biraz sonra "Cenâb-ı izzet - nisâb Hazret-i Faşa'yi kâm yâb" diye başlık taşıyan b i r mektubunda Hayırbay diyordu k i : R a m a zan'm ondokuzuncu (14 Eylül) günü Garifo Yiğitler Ağası Muslihuddin, yanma b i r takım insanlar verilerek deniz yolu ile Hicâz'â gönderilmiştir. H e r tarafta güvenlik kurulduğu için Şevvâl'in onsekizinde (13 (Ekimde) kara yolundan da Hacc için harekete geçilecektir. Çünkü yoî üzerinde b u lunan arab şeyhlerine ve ileri gelenlere haber gönderilerek Pâdişah'a tâbi' olmaları, böyle yaptıkları takdirde çok riâyet görecekleri bildirilmişti. Bundan sonra dır k i Mekke yolu üzerinde bulunan Beni Lâm tâifesinin ve diğer taifelerin ileri gelenleri Mısır'a gelerek beni ziyâret ettiler. Kendilerine hil'at gydirdim ve maddî yardımda bulundum. Hepsi memnun oldular ve "kâşki birkaç yıl bundan sâbık devletlû Pâdişah'ımızun kudûm-i şerifleri bu diyârı müşerrif olaydı" demek suretiyle sevgi lerini ifâde ettiler ve madem k i Pâdişâh Hazretlerinin bize şimdiye kadar kimsenin yapmadığı şekilde "in'âm u ihsanı" olmuştur, biz de ''mahmil-i şerifi sağ ve sâlim yerine iriştirevüz" dediler. Bundan başka "Mısır'a tâbi' arab beyleri ve şeyhleri" nin hepsi Pâdişah'a itâat ettikleri için et rafta eşkıyâ ve âsîlerden kimse kalmadı ve t a m b i r güvenlilik meydana geldi. Bundan dolayı "vazî'u şerîf ve sağîr u kebîr ve ganî ü fakîr" gece gündüz Pâdişah'a başaçarak dua etmektedirler. K a h i r e ' y e gelince, Pâdi şâh buradan ayrılmadan önce, dışarıda bulunan ve eman diliyerek gelen Çerkeş olursa "hoş göresiz" diye emir vermişti. T u t u k l u olarak bulunan cündîlerin âzâd edildiklerini işiten çerkes beylerinin hemen hepsi gelip teslim oldular. Hattâ " K a n s u h Âdilî dimekle maruf" olan binbaşı (567),
(566) Hammer, 4, s. 238. Hayırbay âilesinin Filibe'ye gönderildiği pek kesin değildir. Çünkü Hayırbay öldüğü vakit karısı, Kanûnî Sultan Süleyman'ın anne sine bir mektup göndererek, İstanbul'a aldırılmasını istemiş, Vâlide Sultan da bu hususu oğlundan rica etmişti. Rica-nâmeden anlaşıldığına göre Hayırbay'm zev cesi, kocası öldüğü sıralarda Kahire'de idi. Bak, Topkapı Sarayı Arşivi, 10298 (12). (567) Topkapı Sarayı Arşivi, 5594 - a (33). Bu zat Pâdişah'a suikast yapan Kansuh A d i l i ' midir veya aynı adı taşıyan birisi midir anlaşılamıyor. Ancak, hakkında meşhur ve ma'ruf deyimleri kullanıldığına göre bunun o Kansuh Adilî olması lâzım gelir.
i
200
YAVUZ
SULTAN
SELIM
yanındaki askerle b i r l i k t e gelerek, h e p i m i z i n öldürülmesi lâzım g e l i r k e n Pâdişah'm b i z i a f f e t m e s i yeniden dünyaya gelmemiz g i b i b i r şey oldu. O n u n için bundan sonra, "biz d a h i can u dilden devletlü Hudâvendigâr'a k u l olub b i r başımız vardır. Devletlü Hüdâvendigâr'm yolunda fedâ o l s u n " dedi, dualar e t t i ve b u r a d a k i Osmanlı askeriyle t a m b i r ahenk içine girdi (568). D a h a s o n r a k i zamanlarda da Mısır'dan Osmanlılara değerli hediyeler gönderen b u zatın (569) s a d a k a t i m , K a n u n i S u l t a n Süleyman'ın kendisine gönderdiği b i r m e k t u p t a n açıkça a n l a m a k mümkündür. K a n u n i , babası nın öldüğünü ve k e n d i s i n i n t a h t a çıktığım b i l d i r e n m e k t u b u n d a : M e k t u b u m sana geldiği v a k i t babamın cenaze namazını kıldırdıktan sonra " M e k ke-4 Muazzam'a ve Medine-i Mükerreme şerefehüm - a l l a h u Tealâ'da ve şâir emâkin-i t a y y i b e ve mevâzî'i m u t a h h a r a d a ve bilcümle umumen taht-ii emâretinde olan camilerde h u t b e y i i s m - i şerifime okudub s i k k e y i d a h i nâm-ı şerifime kazdırasm" d e d i k t e n sonra sözlerine şöyle devam e d i y o r d u : Senin, b a b a m zamanındaki sadâkatin, h a l k a karşı i y i t u t u m u n , m e m l e k e t i n korunması h u s u s u n d a k i g a y r e t ve d i r a y e t i n , âdil ve d i n d a r oluşun, gönderilen e m i r l e r i n icrâsında gösterdiğin d i k k a t ve ihtimamın ve n i h a y e t cesaretin, tarafımdan öğrenilmiştir. B u n d a n sonra da sizden u m u l a n böyle h a r e k e t l e r d i r . Kötüler hakkında, bana h a b e r vermeden ge r e k l i işi y a p a b i l i r s i n . A n c a k işin aslının ne olduğunu ve cezanın h a n g i sebepten verildiğini, yapılan işlerden h a b e r i m olması için, sonra bana tafsilatıyle b i l d i r i r s i n . B u n d a n önce b a b a m sizi o diyârm bütün işlerini görmeğe m e m u r etmişti. Şu anda b e n de onun g i b i yapıyorum. Hattâ o r a da b u l u n a n Yeniçerilerden "ırz-ı m e m l e k e t i m e ve nârnus-i saltanatıma muhâlif" h a r e k e t eden olursa onları da v a k i t geçirmeden suçlarına göre cezalandırma y e t k i s i n i sana v e r i y o r u m ( 5 7 0 ) . Yukarıdan b e r i v e r i l e n i z a h a t a n a z a r a n Hayırbay'ın cidden güveni l i r b i r i n s a n olduğu anlaşılıyor. F a k a t b u n a rağmen o n u n t a y i n i üzerinde çok düşünülmüş ve b u t a y i n yapılmadan önce K a h i r e ' d e b u l u n a n v e A b b a sî soyundan gelen halîfe ve yakınları ( 5 7 1 ) , h a l k üzerinde nüfuzları olan ulemâ, t e h l i k e l i görülen şeyh ve beyler, sanatkârlardan birçoğu d o n a n m a (568) Topkapı Sarayı Arşivi, 5594 - a (33). Hayırbay'ın mektuplarının hepsi galiba 5594 numarada toplanmıştır. Bu tibarla ben, bunları birbirinden ayırmak için ayrıca her birini a, b, c diye adlandırdim. (569) Topkapı Sarayı Arşivi, 5549 - a (34). ,(570) İbrahim B i n Hüdaverdi, v r k . 22 b. (571) Halîfe Mütevekkil ile amcası Halil'in Ebubekir ve Ahmed adındaki oğulları da beraberce İstanbul'a gönderildi. Bak, Barthold, s. 384.
YAVUZ
SULTAN SELIM
201
ile i s t a n b u l ' a gönderilmişti ( 5 7 2 ) . Gönderilenler arasında S u l t a n G a v r i ' Mısjrhlann ah- n i n oğlu M u h a m m e d ele vardı ( 5 7 3 ) . Pâdişah'm birçok lâkları hakkmda i fou suretle vatanından ayırması i l k bakışta b i r birkaç söz. haksızlık g i b i görünüyorsa da Mısır halkını i y i tanıyan lar b u n u hoş karşılayabilirler. Çünkü bütün dünyaca kötü k a b u l edilen h a r e k e t l e r i n çoğu b u h a l k t a b i r a r a y a toplanmış görünmekte, ayrıca b u n ların Türklere karşı büyük b i r düşmanlık içinde bulundukları anlaşılmak tadır ( 5 7 4 ) . Kaldı k i b u gönderilişte sadece güvenlik meselelerinin düşün
s
a
n
l
(572) t H. Uzunçarşılı, 2, s. 279. "Şol tarihte k i Fâtih-i ekalîm Hazret-i Sul tan Selim Mısr'ı fethetti, ferman buyurdu k i mütemevvilân-i arab'dan menşe-i fiten olması müterakkıb olan kimesneleri İstanbul'a sürmekle ol diyardan fitne ve aşûb nârının kal' ve fssad urûkını kat' ideler. -Emr-i sultân-i bülend-pâye eşirrâ ve ağniyâya mahsus iken hizmet-i mezbûre mübâşirleri irtişa ile anları ibka ve zuafâyı ceiâ belâsına ilka idüb sekiz yüz mikdarı hâne ve eri kuvvet-i Kahire, Kahire'den devlet-i bâhire makarrı olan İstanbul'a sürdüler ve nat' u bisât-i huzûr ve istirahatlerin sitem desti ile dürdüler. Hulefâ-yi Abbâsiye neslinden şerif Abbas k i Çerkes-i nâkes devrinde nâsm muktedâsı idi. Ol, belâ-yi celâ'-i vatan mübtelâlarından i d i . Yevmî altmış akçe vazife ile sâye-i himâyet-i Pâdişahîde âsude hâl olub vesile (-i) intizâm-i âmâl ve teneffüh-i ehl ü iyâl ile ahibbe ve vatanın ferâmûş eyledi". Bak, Tarih'ül-İbtihac, v r k . 48 a. (573) İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 279. Aynı zamanda bak, s. 184. Seyyidî M u hammed Pâdişâhla birlikte İstanbul'a gitmişti. Bak, Süheylî, vrk. 48 b. Aynı za manda bak, s. 203. Pâdişâh bu zattan çok hoşlandığı için İstanbul'a gelince ona saraylar bağışlamış, gündelik olarak bin akçe tahsis etmiş, arpalık olarak bir sancak vermiş, her zaman "bizim Seyyidi Muhammed' 'diye toplantılarda adını anmış, mahir bir binici olan bu zatın haftada bir kere cirit oyununu seyret miş ve kendisine çok ihsanlarda bulunmuştur. Bu zat Kanûnî Sultan Süleyman zamanında tâûndan ölmüş ve "Eyyûb-i Ensârî Hazretlerinin kurbunda defn" olunmuştur. Bak, Şahî Tarihi, v r k . 355 b. Seyyidî Muhammed'in kızı Lâlâ Mus tafa Paşa'nın karışıdır. Bak, İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 280. .(574) B i r Türk müellifi bu halkı aşağıdaki şekilde karakterize etmektedir : Görme kudretleri az olan ve mümkün olmayacak şeyleri hayal eden Mısır halkının tahammülleri ve sabırları kıt, zulümleri boldur. Şehvete düşkün olan bu insanlar aynı zamanda çok hasis ve hırsızlıkta gözden sürmeyi çalacak kadar mahirdirler. Türklere o kadar düşmandırlar k i , fırsat bulsalar kanlarım avuçları ile içerler. Münafıklıkları ile ün salmış olan bu insanlar katında Türk büyüklerinin hiç i t i barı yoktur. Fellâh kadınlarından doğan Türk erkeklerine "kuloğlu" derler ve birisiyle alay etmek istedikleri vakit bu deyimi kullanırlar. Bunlardan bazıları karınlarını doyurmak için evliyalık iddia eder, kendinden haberi olmadığı halde gaibden haber vermeğe kalkar. Burada eşkiya kum gibidir, fakat evliya da yıl dızlar kadar. Bak, Abdullah Bin Rıdvan, v r k . 195 a. Bu bilgiyi bir Türkün verdi ğini düşünerek biraz mübalağalı saysak bile arablarm o devirdeki tursuzlukları kendi tarihçileri tarafından da saklanmamaktadır. İbn İyas'm dediğine göre, Salihiyye'de 920 yılı Cumâda-l-ûlâsmda Yavuz'un gönderdiği elçinin başının altın dan, içinde elçilik elbisesi bulunan bohça ile parası ve Yavuz'un mektubu çalın-
YAVUZ
202
SULTAN
SELIM
YAVUZ
niümemiş olduğunu söyleyenler de vardır. B u n l a r a göre Pâdişâh, P o r t e k i z l i l e r i n eline geçmek üzre b u l u n a n Doğu K e r v a n Y o l u n u İstanbul'a çek m e k ve orayı Doğu'nun en büyük b a h a r a t limanı haline g e t i r m e k i s t e d i ği içindir k i İskenderiyye t a c i r l e r i n d e n b i r çoğunu İstanbul'a yerleşmeye m e c b u r tutmuştur ( 5 7 5 ) . Ulemânın ve sanatkârların sürülmesinde ise yine a y m şehrin b i r kültür m e r k e z i haline g e t i r i l m e s i bahis konusu o l m a lıdır. Pâdişâh Mısır'Pâdişah'm Mısır'da b u kadar uzun müddet kalması dan ayrıhyor. fo lki de yeni bazı istilâların düşünülmesinden ileriye gel mişti. F a k a t Mısır'da fazla k a l m a k t a n dolayı usanmış olan "erkân ve a'yân ve eshâb-i divân" İstanbul'a dönmeye can atıyorlardı ( 5 7 6 ) . İşte b u n l a r , Y a v u z ' u n ulemâya gösterdiği saygıyı da d i k k a t e alarak A n a d o l u Kadıaskeri K e m a l - Paşa - Zâde'ye başvurdular ve g e r i dönülmesi h u s u sunda Pâdişalı'ı i k n a etmesini rica e t t i l e r ( 5 7 7 ) . O n u n için b i r g e z i n t i sı rasında Pâdişâh, e t r a f t a neler konuşuluyor dediği v a k i t K e m a l Paşa - Z â de, fırsatı kaçırmamış ve a s k e r l e r i n h e m e n dönülmesini i s t e d i k l e r i n i h a t tâ b u i s t e k l e r i n i b e l i r t i r türküler çağırdıklarım söylemiş ve türkünün m e t n i n i Pâdişah'a okumuştu ( 5 7 8 ) . H a l b u k i b u , K e m a l P a ş a - Z â d e t a r a fından uydurulmuş b i r türkü i d i . Pâdişâh b u n u a n l a m a k l a beraber (579) K e m a l P a ş a - Z â d e ' y e darılmamış (580) hattâ umûmî isteğin g e r i dönme olduğunu anlayarak h e m e n y o l c u l u k hazırlıklarına başlamış ve 13 eylül e
mıştır. 920 Recebinde gönderilen ikinci Osmanlı elçisi de soyulmuştu. 848 tarihin de aynı hâl Şah Ruh'un elçisinin başına da geldi. Bak, İbn İyas, s. 385, 394. (575) Hans Pfferman, s. 122. (576) Sâ'düddin, 2, s. 615. (577) Aynı eser, s. 615. (578) N i l kenarında koyunlarını sularken güya askerlerin söylediği ve Kemal Paşa-Zâde'nin duyduğu türkünün metni şudur: Nemiz kaldı bizim mülk-i arab'de Nice bir dururuz Şâm ü Haleb'de Cihan halkı kamu ayş ü tarebde Gel Gel ahi gidelim Rûm illerine Bak, Sâ'düddin, 2, s. 615. (579) B i r müsahabe esnasında Pâdişâh, Kemal Paşa - Zâde'ye "Geçen gün söylediğin türkü senin ihtiram mı idi?" demiş ve Kemal Paşa - Zâde'den evet ce vabını almıştı. Bak, Hammer, 4, s. 235. (580) Bu sebepten Pâdişâh Kemal Paşa-Zâde'ye Bak, Hammer, 4, s. 235.
500 düka ihsan etmiştir.
SULTAN
SELIM
203
Yunus Pasa'mn 1517 de Mısır'dan ayrılmıştı ( 5 8 1 ) . K a h i r e ' d e n ayrıldıktan öldürülmesi. ^y kuzeye doğru yüründükten sonra Pâdişâh, k e sin olarak b i l i n m i y e n b i r sebepten dolayı, Vezîr-i A'zanı Y u n u s Paşa'yı öl dürttü ( 5 8 2 ) . B u öldürülmede i h t i m a l çerkeslerin yeniden mühim m e v k i l e r e v
e
rr
S
r 8
(581) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 25. Yavuz'un Mısır'dan ayrılışı birçok kitaplarda ayrı ayrı gösterilmiştir. Bazılarında bu tarih 22 Şaban (9 eylül) dır' Ferîdûn Bey, 1, s. 492. Sâ'düddin, 2, s.375. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 116. Şükrî'ye göre bu tarih 24 Şa'ban (11 Eylül) dır. Bak, Şükrî, v r k . 56 a. Bazı kitaplarda bu tarih 23 Şa'ban (10 Eylül) olarak gösterilmektedir. Bak, 4976 numaralı Mecmuatü'r resâil, v r k . 92 b. Müneccimbaşı, v r k . 102 a. İ. H. Uzunçarşıh, 2, s. 278. İ. H . Dânişmend, 2, s. 44. Keşfî bu tarihi Receb'in onyedisine (5 Ağustos'a) götürmektedir k i bunun yanlış olduğu meydandadır. Bu ihtilâf i h t i mal Osmanlı ordusunun Mısır'dan kısım kısım ayrılmasından ileri gelmektedir. Çünkü bu hususta bir kitapta şu bilgilere rastlanmaktadır: "Şâh-i Rûmm askeri beş bölük olub evvel Anadolu Beylerbeyisi cümle askeriyle göçüb revâne eldi, ar dınca Ayas Ağa cümle piyade ile göçüb revâne oldı, anın akabince sene selâse ve işrîn ve tis'a mie (923) Şa'bân'mın y i r m i altıncı günü Sultan-ı Rûm, süvar olub sipahi oğlanları cemaâti ile göçüb azm-i Rûm kılıb revâne oldı, anın akabinde Rumeli Beylerbeyi, askeriyle göçüp revâne oldılar. Bak, Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 25. (582) Bulbeys (Belbeys) den geçtiği günün sabahında, güneş'in henüz doğ duğu sıralarda idi k i Pâdişâh, Solaklar Kethüdâsma emir vererek Yunus Paşa'yı öldürtmüştü, bir kapıcı onun başını gövdesinden ayırmış ve bu baş, üç gün dolaş tırıldıktan sonra Katya'da gömülmüştü. Bak, Ferîdûn Bey, i , s. 492. Pâdişâh be raberinde götürdüğü Çerkeslerin, Seyyidî Muhammed dâhil olmak üzere, asker lik oyunlarını, biniciklikteki mahâretlerini seyreder ve bunlarla sohbet etmekten hoşlanırdı. B i r gün yine bunların oyunlarım seyreden Pâdişâh, niçin diğer asker ler de bu oyunları öğrenmez deyince, ötedenberi Hayırbay'ı sevmemiş olan Y u nus Paşa " t e r k - i edeb idüb, bir bölük hâin Çerâkeseye yüz virüb bu denlû me şakkat ve teablar çeküb Nil'den ziyâde kanlar dökülmüş iken bir celîl iklîm-ı bî-adîli feth idüb yine bir hâin Çerkese virdiniz. Böyle olacağın bilse kulların bir adım atmaz i d i " demek suretiyle fikirlerini açığa vurunca, Pâdişâh onu öl dürttü. Bak, Süheylî, vrk. 48 b. Pâdişâh Mısır dönüşünde Yunus Paşa'yı yanma çağırmış ve konuşmağa başlamıştı. Daha üç beş kelime söylememişti k i Yunus Paşa'nm atını geri çektiler ve hemen attan indirerek boynunu vurdular. Niçin öldürüldüğü belli değildir. Bazılarına göre Yunus Paşa, Pâdişah'm mizacına uy gun düşmeyecek sözler söylediği için öldürülmüştür. Bir rivâyete göre de, sag kaldığı 'takdirde mutlaka Hayırbay'a zararı dokunur düşüncesiyle ördürülmuştür. Bak, Âlî, vrk. 263 a. Yunus Paşa'nm öldürülüş sebebi hiçbir suretle belli ol mamıştır. Bak, Müneccimbaşı, v r k . 102 a. Onun nerede ve hangi tarihte öldürül düğü de kesin olarak bilinmemektedir. 6 veya 7 Ramazanda Salihiyye yakınında öldürüldüğünü söyleyenler olduğu gibi, (bak, Sâ'düddin, 2, s. 376. Vakayi'-i Sul tan Bâyezit ve Selim Han, s. 116) Katya çölü geçildikten sonra yani Gazze'ye bir gün kala öldürüldüğünü ve aym gün Han Yunus denilen yere gömüldüğünü söy leyenler de vardır. Bak, Hammer, 4, s. 23S. Yunus Paşa, Hattara'da öldürüldü. Bak, Richard Hartman, s. 122.
204
YAVUZ
YAVUZ
S U L T A N SELİM
getirilmek istenmesi büyük rol oynamıştı. Çünkü, kendi hizmetine girmiş olan çerkes beylerini memnun etmek siyâsetini güttüğü sanılan Y a v u z ' u n , Mısır'ı Hayırbay'a bırakması Y u n u s Paşa'yı yeter derecede üzmüş, bu arada belki öteki çerkes emirlerini ve özellikle Hayırbay'm dostu olan Canbirdî Gazâli'nin bir vazifeye tayin edilmek istenmesi onu büsbütün kızdırmış ve ihtimal ki bu işlerin konuşulduğu sıralarda Pâdişâh'ı sinir lendirecek b i r takım sözler söylemiştir. Yapacağı işlere herhangi b i r mü dâhaleyi çok kere affetmeyen Yavuz'un, Gazze'ye geldiği vakit, yani Y u nus Paşa'nın öldürülmesinden sonra Canbirdî Gazâli'yi, Gazze, Safed ve Nablus sancaklarının katılması ile büsbütün genişletilen Kudüs valiliğine tâyini bu bakımdan cidden dikkate şayandır. Pû-î Paşanın Pâdişâh, 21 ramazan 923 (17 ekim 1517) de Şam c i sadâreti. varma gelerek (583) b i r müddet şehrin dışında çadırda kaldı. R a m a z a n bayramı namazını Cami'-i Ümeyye'de kılan ve bayramı da çadırda geçiren Pâdişâh, 6 şevval (22 ekim) de Şam şehrine girerek, Mısır'a giderken kaldığı binaya (584) yeniden yerleşmişti (585). Bu sıralarda onu en çok meşgul eden meselelerden birisi V e z i r - i A'zamlığa kimin getirileceği işi idi. Gerçi b u makama ikinci vezir Zeynel Paşa veya üçüncü vezir Hoca - Zâde'nin getirilmesi mümkündü. F a k a t Pâdişâh birincisini bu makama lâyık görmüyor, ikincisini de çok sevdiği için oraya getirmek istemiyordu. Çünkü sevdiği bu insanın V e z i r - i A ' z a m lıkta b i r hata yapması h e r zaman mümkündü, bu takdirde de Selim'e gö re öldürülmesi gerekirdi (586). İşte bu halleri dikkate alan Y a v u z sonun da İstanbul muhafazasında bıraktığı Pirî Paşa'yı bu makama getirmeğe karar vermiş ve 28 R a m a z a n 923 (14 E k i m 1517) de ona b i r "da'vet hük mü" göndermişti (587). Pâdişah'm bu hareketinden, Pirî Paşa'nın Şam' da bekleneceği ve netice itibariyle de bu civarda uzun süre kalınacağı a n laşılıyordu. Çünkü Şam'dan İstanbul'a ve tekrar İstanbul'dan Şam'a k a dar gidip gelme, aylarca süren b i r yolculuğun sonunda ancak mümkün olabilirdi. Nitekim Pirî Paşa, 924 Muharreminin onikinci (24 Ocak 1517) (588) günü yani dört ay kadar sonra Şam'a gelerek Vezîr-i a'zam olabil-
(583) Ferîdûn Bey, 1, s. 493. Pâdişâh, Şam civarına 22 Ramazanda geldi. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 376. Müneccimbaşı, vrk. 102 a. (584) Bak, s. 148. (585) Ferîdûn Bey, 1, s. 493. Pâdişâh, Şam şehrine Sâ'düddin, 2, s. 376. (586) Müneccimbaşı, vrk. 102 a. (587) Ferîdûn Bey, 1, m 493. (588) Richard Hartman, s. 120.
7 Şevval'de girdi. Bak.
S U L T A N SELİM
205
mişti (589). Şu halde Pâdişah'm, bir elemanım t a İstanbuldan Vezîr-i A ' z a m yapmak üzre Şam'a çağırması ve bu müddet içinde kendisinin bu bölgede kalması, bazı önemli olayların halledilmesi için yapılmış birer h a reket olarak kabul olunmalıdır. T o p r a k v e vergi Onun ele aldığı meselelerden ikincisi ise Suriye ve işlerinin düzen Mısır'ın toprak ve vergi işlerini b i r düzene koymaktı, lenmesi. B d a n dolayı "bilâd-ı arab defterdarlığı" n a Halefo k a dısı Çölmekçi - Zâde getirildi (590) ve feth edilen yerlerin " t a h r i r i husu s u " ona tevdi' olundu (591). " T r a b l u s ve H a m a ve Humus bilâdının tah rîri", Idrîs-i Bitlîsî'nin oğlu Ebü'l-fazl'a, Şam ve ona tâbi' olan yerlerin "tahrîri, Fenârî-Zâde ahfâdmdan N u h Çelefoî'ye", "Haleb tahrîri, A b dullah Paşa - Zâde Abdü'l-kerîm Çelebi" ye verildi (592). B u üç zât S u r i ye'yi en geniş tarzda inceleyecek, hasları ta'yin edecek, timar için gerekli parçalar ile evkafı emlâkden ayıracak, gasbedilmiş olanları da meydana çıkaracaktı (593). Bunların hazırladığı tahrîr defterlerinde her köy'ün evleri, nüfusu, ziraat işine y a r a y a n hayvanların sayısı ve o köyün tah mini geliri yazılı idi (594). Ayrıca bunların s u kanalları ve cedvelleriyle yakından meşgul oldukları, mevcutlarım ta'mir ettikten başka yenilerini de açtırdıkları anlaşılmaktadır (595). Bütün bu topraklarda Türk parasın dan başka paranın kullanılmasına müsaade etmeyen Y a v u z Sultan Selim (596) arab halkının entariyle sokağa çıkmalarını bile yasak etmişti (597). u î l
(589) Muharremin "13 üncü gününde Pirî Paşa Hazretlerine 12 kez yüzbin akçe ile Vezîr-i A'zamlık v i r i l d i ve seferden geldiğiyçün mukaddemâ pişkeşiyle el öptü, on dördüncü gününde 'vezâret payesine oturub vezâret için el öptü, on yedinci' gününde Devletlü Hüdavendigâr cami'-i Benî Ümeyye'ye gelüb cuma na mazın kıldı, Yarmdası dîvân oldu,hil'at-i vezâret, mühr-i sultanî ile Pirî Paşa'ya gönderildi. 19 uncu gününde hü'at-i vezâretle dîvâna gelüb el öptü ve mührü takındı". Bak, Ferîdûn Bey, 1, s. 495. Pirî Paşa, 22 Muharrem'de Şam'a geldi. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 117. (590) Bu zat biraz sonra Anadolu Defterdârı olacak ve yerine de Kulaksız Mehmed Çelebî getirilecektir. Bak, Ferîdûn Bey, 1, s. 495. (591) Müneccimbaşı, v r k . 102 a. (592) Aynı eser, vrk. 102 a. (593) Sâ'düddin, 2, s. 378. (594) Hammer, 4, s. 241. (595) Aynı eser, s. 241. (595) Şam'da onaltı fils'in bir dirhem'e karşılık olabileceği i'lân olunmuştu. Bak, Richard Hartman, s. 122. (597) Şam Defterdârı N u h Çelebî, ancak şalvar geyilerek sokağa çıkılabile ceğini, üç gün sonra şalvar giymeden sokağa çıkacakların cezalandırılacaklarını ilân etmiş, halk da buna riâyet etmişti. Bak, Richard Hartman, s. 123.
YAVUZ
206
SULTAN
SELIM
Onun en çok üzerinde durduğu meselelerden birisi de Muhyiddin-i Arabi'nin mezarı işidir. Merc-i Dâbık savaşını müteakip Haleb'den Şam'a geldiği vakit Pâdişâh, bu işle ilgilenmiş ve onun mezarının bulunduğu yeri öğrenmişti (598). Mısır dönüşünde, mezarın üstüne b i r kabir yapıl masını, onun yanında da bir câmi' ile bir imaret inşasını ve kendisinin Şam'dan ayrılmadan önce bunların bitirilmesini emretti. Bunun için m i ' mârlar ve ustalar, geceli gündüzlü çalışarak Pâdisah'm emrini yerine °etirdiler (599). İbn Haneş isyâm. Kanâatımıza göre Şam'da, üzerinde en çok durulan mesele Suriye'deki aşiretlerin durumu ve bu arada ibn Haneş'in çıkardığı isyan olmuştur. Gerçekten aşiretlerden çoğunun itaatkâr b i r h a l almış bulunmasına, Suriye, F i l i s t i n ve hattâ Mısır'ın elde edilmiş olmasına rağ men bazı arab şeyhleri henüz Pâdişah'a tâbi' olmamışlardı (600), tâbi' olanlar arasında da samîmi olmayanlar vardı ki ibn Haneş bunlardan biri idi. ötedenberi serkeşliği ile tanınmış olan b u zat, Merc-i Dâbık savaşın dan sonra Şam'a gelmiş olan Y a v u z Sultan Selim'e, tâbiiyyetlerini arzeden arab şeyhleri arasında bulunuyordu (601). S a y d a ve B e y r u t tarafların da büyük bir nüfûz sahibi olan ibn Haneş, bir a n Osmanlılara dost gibi göründü ise de biraz sonra bunun, Osmanlı kudretinin o andaki baskısın dan ileri geldiği anlaşıldı. E s a s e n Osmanlıların, yeni b i r başarı sağlayaca ğı kanâatim taşımayan bu zat (602) Türk ordusunun güneye doğru hare kete geçmesinden sonra şüpheli bir takını hareketlere baş vurmuş, belki de Tumanbay ile gizli muhaberelerde bulunarak Suriye'de Osmanlılar aleyhine bir ayaklanmayı teşkilatlandırmaya uğraşmıştı. B u sebepten dolayı, ihtimal k i ayaklanmanın ilk merhalesini teşkil edeceğini düşündü ğü Safed isyanının (603) bastırılması yolunda asla harekete geçmedi. A k s i n e olarak, Safed nâibinin yani "Safed'de nâzırü'1-ceyş olan Abdü'lk a d i r " i n b i r Safed'liyi tutuklamasını isyanın sebebi olarak kabul eden
YAVUZ
SULTAN
SELIM
207
ibn Haneş (604), nâib'e haber göndererek, istediği takdirde kendisini Safed'den Şam veya Mısır tarafına götürmeğe hazır olduğunu İsrarla söylemişti. F a k a t , Safed'i isyancılara terketme düşüncesini açıkça belirten bu garip teklifi Safed nâibi, "satavât-i şerifeden havf idüb kaleden nüzûl idemezin" cevabı ile reddettiği için (605) isyan tahrikçilerinin taktiği başarılı olmamıştı. İşte bu sıralarda Osmanlıların Ridâniyye'de, Memlûk devletine, son veren büyük b i r zafer daha kazanmaları, Sayda ve B e y r u t taraflarında etrafına çok sayıda kuvvet toplamış olan ibn Haneş'i çok telâşlandırmış ve bundan dolayıdır k i , zaferi bildiren ve kuzeye doğru kaçan çerkeslerin yakalanarak öldürülmesini isteyen Pâdişah ın bir hük müne 28 safer 923 (22 m a r t 1517) tarihli cevabını yazmaya mecbur ol muştu. O, b u cevabında kazanılan zaferden dolayı çok memnun oldu ğunu "İslâma ve müslimîne" verdiği bu nimetten dolayı A l l a h ' a "secde-i şükürler" eylediğini, kendi taraflarına kaçan çerkeslerin yakalanarak öldürülmesi için gereklilere emir vermiş olduğunu bildirdikten sonra (606) Safed isyanına müdâhalesini aşağıdaki şekilde açıklıyordu: Safed nâibi kaleyi terke razı olmayınca Safed ileri gelenlerine mektuplar yazdım ve onları "satavât-i şerife ile t a h v i f " ettim. B u n u n üzerine isyancılar Safed' den uzaklaştılar, Pâdişah'm Memlûk tahtına oturduğu haberi geldikten sonra d a büsbütün dağılarak başka taraflara gittiler (607). Mem lûk devletinin ortadan kaldırılması işi, bu devlet adına isyan eden leri ve bilhassa İbn Haneş'i çok korkutmuş olmalıdır k i o, isyancıların he men Safed'den uzaklaşmalarını lüzumlu gördü. Ancak kendi hüküm sür düğü topraklara sığman ve isyancıların ele başlarından oldukları anlaşı lan Safed kadısı ve bazı önemli şahıslarla bilhassa "İbn Hârnid ş e y h ü l islâm cemâati" nin tehlikeye düşmelerini önlemeye çalıştı, hattâ Safed nâibi, suçluların yerlerine dönmesini istediği vakit, "cehille v a k i olan" gü nahlarından dolayı nâibin kendilerini tecziye edeceğini söyleyen bu i n sanları korudu ve affedilmeleri hususunu Pâdişah'tan rica etti (608). Ayrıca o, " T r a b l u s halkından kadı-i Hanefî ve çerkes zamanında nâib-î ;
(598) İ. H. Uzunçarşüı, 2, s. 281. (599) İ. H. Uzunçarşüı, 2, s. 282. Pâdişâh, 924 Muharrem'inin y i r m i dördüncü cuma günü cuma namazını bu câmi'de kıldı. Bak, Feridun Bey, 1, s. 496. (600) Hammer, 4, s.240. (601) Sâ'düddin, ), s. 382. İbn Hâneş, Memlûkların Şam'ı terk ederken orada muhafız olarak bıraktıkları Hâneş olğu Nâsırü'd-din'dir. Bak, s. 147. (60)) Sâ'düddin, 2, s. 382. (603) Bu isyan 923 Muharrem'inin birinci (24 Ocak 1517) günü başladı. Bak, Richard Hartman, s. 127.
(604) Topkapı Sarayı Arşivi, 6341 - a, b. (30 - 35) Topkapı Sarayı Arşivinde İbn Hâneş ile ilgili olarak bulduğum i k i vesikanın da numarası 6341 dir. Bunlardan bir tanesinin baş tarafında "Hâneşoğlundan Südde-i Saâdete gelen mektup tercümesidir" diye bir kayıt vardır. Kitabımızda bu vesikayı 6341 - b n u maralı olarak kabul ediyoruz. Aynı numarayı taşıyan ve İbn Hâneş ile diğer bazı şahısların, Yunus Paşa, Hayırbay, gibi zatlara yazdığı mektupları ihtiva eden ikinci vesika için de 6341 - b numarası kabul olunmuştur. (605) Topkapı Sarayı Arşivi, 6241 - b. (25). (606) Aynı vesika. (607) Aynı vesika. (608) Aynı vesika.
YAVUZ
208
S U L T A N SELİM
T r a b l u s " olan zatın hazînedârı için eman dilemişti. Halbuki olayların gelişmesi dikkate alındığı takdirde bu i k i zatın da İfon Haneş'in suç ortak ları olduğu anlaşılıyordu. Çünkü ailelerini almak bahanesiyle Trablus'a gitmek üzre yola çıkan bu zatlar, Besron'a geldikleri vakit b i r takım Kürtlerle buluştular. Yanlarında İbn Haneş'e mensub kuvvetler de bulu nan bu adamların az sonra gerçek maksadlarının Tarblus'u basmak oldu ğu şayiası ortaya çıktı. Bunun üzerine; Mûsa-yi Türkmânî adındaki bir kimse durumu Trablus naibine bildirmiş, o da hemen Besron'a gelerek fesadcıların hepsini öldürmüş ve durumdan gereklileri haberdar etmişti (609). Tasarladığı baskının tamamiyle ters b i r neticeye ulaşması ve olay larla kendisinin ilgili bulunduğunu Pâdişah'a bildirilmiş olması şüphesi, ibn Haneş'i nıüşkil duruma soktu. Onun için Pâdişah'a gönderdiği mek tupta, kendisinin Besron'daki adamlarla hiçbir ilgisi bulunmadığını, on lara yardım etmediğini, Allah, Peygamber ve Kur'ân üzerine and içerek bildirdikten sonra, Pâdişah'ın kulu olduğunu, sadâkat ve itâattan aslâ ayrılmamış bulunduğunu, Şam nâibinin hizmetinden dışarı çıkmadığım, güvenlik ve asayiş kurduğu toprakları üzerinde, Pâdişah'ın Şam'dan ay rılışından bugüne kadar hiçbir Türk askerinin tek b i r şeyinin kaybolma dığını, karşılaşılan Türk askerlerine hizmette kusur edilmediğini, av mak sadıyla dahi olsa ata binmediğini ve bir saat bile yerinden uzaklaşmadı ğını, kendi hakkında söylenilenlerin kamilen "müfsid kelâmı" olduğunu ve Pâdişah'ın daima muzaffer olması için dua ettiğini yazıyordu (610). Aynı zat, Y u n u s Paşa'ya da aynı tarihte b i r mektup göndererek durumu uzun uzadıya izah ettikten sonra "bilâd-i Şamiyye'de hazz-i nefsânî ve ağrâz ve adâvetler çoktur, b i r i birinin hakkında yaramaz kelimât idüb halkı birbirine düşmen iderler". Bunlar, çerkesler zamanında da böyle yaptıkları için büyük cezalara uğramışlardır. Şu anda dahi Şam nâibine birçok şeyler söyledikleri için, kasabalarda bu yüzden bir takım öldürme vakaları oldu. Karışıklığın daha da ileri götürüleceğinden ve yolların ke sileceğinden korkulur. B u itibarla " e h l - i g a r a z " sözüne inanılmamak ve bunlara kapılarak kimse tutuklanmamalıdır. Çünkü herkes ve Şam'a bağlı kasabalar, Pâdişah'a itaat içindedirler, dedikten ve kasabalarda çıkan karı şıklıkları kendisine göre bazı sebeplere bağladıktan sonra, vaktiyle Şam hâcibi bulunan ve şu anda bütün ailesiyle birlikte kendisine sığınmış olan eski dostu Sindbay hakkında b i r emannâme gönderilmesini de rica ediyor du (611). Hayırfoay'a da aynı mealde bir mektub gönderen İbn Haneş'in
(609) Topkapı Sarayı Arşivi, 6341 - b (35). (610) Aynı vesika. (611) Topkapı Sarayı Arşivi, 6341 - a (30).
YAVUZ
S U L T A N SELİM
209
10 rebi-ül-evvel (2 mayıs) tarihini taşıyan başka b i r mektubunda ise B e y rut'daki idarecilere karşı da bir ayaklanmanın meydana geldiğini, bu h u susta en doğru bilginin, B e y r u t ' t a bulunan ve "evliyâullahtan" olan Şeyh İbn Irakî'den alınabileceğini bildiriyor ve sözü yine Trablus nâibine geti rerek, aleyhinde söylenmiş sözler v a r s a bunların, yakalanan isyancılara Trablus nâibi tarafından işkence yapılmak suretiyle söyletilmiş olabile ceğini ve netice itibariyle gerçek olmadıklarım iddia ediyordu (612). İncelediğimiz bu vesikaların ışığı altında i s y a n işini ele aldığımız takdirde İbn Haneş'in 1517 mayısında henüz resmen isyan etmemiş oldu ğunu görüyoruz. F a k a t İbn Haneş'in, b u mektuplarda kullandığı dilden, çevrilmekte olan fesadın anlaşılmış v e y a anlaşılmak üzre bulunduğunu hissederek telâşlandığım, aynı zamanda kendisine yakın gördüğü insan ların ölümden kurtulması hususunda büyük gayretler harcadığım anlayoruz. Ancak bu tarihlerde Pâdişâh, T u m a n b a y ' m yakalanma sı işi ile meşgul olduğu için kuzeydeki b u hareketle pek yakından ilgilenemedi. İşte bundan faydalanan İbn Haneş gerekli teşkilâtı kurmuş ve sonunda da i s y a n etmişti. Güçlü Osmanlı ordusu karşısında b u ve buna benzer hareketlerin b i r şey ifade etmeyeceğini onun ve taraftarlarının bilmediğini kabul etmek güçtür. Böyle olunca da neye güvenerek bu şe kilde hareket ettiklerini izah etmek zordur. Çünkü incelediğimiz vesika ların tarihleri dikkate alınırsa isyanın, Ridaniyye savaşından çok sonra başlamış olduğu görülür. B u n u n l a beraber, i b n Haneş, yaptığı işin m a nasızlığını biraz sonra anlamış ve yeniden Osmanlılara tabi olmayı dü şünmeye başlamıştı (613). F a k a t belki de onun çok tehlikeli b i r insan ol duğunu kabul eden Pâdişâh, hangi tarihte başladığını kesin olarak söyle yemediğimiz b u i s y a n a karşı (614) gerekli tedbirleri almış, Mısır'dan Şam'a döner dönmez Haneş'oğlunu azlederek (615) yerine Korkmazoğlu Mehmed B e y ' i tâyin etmiş (616) ve daha önce Haneşoğlu'na beratla bıra kılmış olan şehir ve kasabaların zaptedibnesini gereklilere bildirmişti
(612) Topkapı Sarayı Arşivi, 6341-b (35). (613) Sâ'düddin, 2, s. 382. (614) İbn Haneş isyanı, Pâdişah'ın daha Şam'dan Mısır'a doğru hareket et tiği tarihlerde başladı. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 382. İsyan, Pâdişah'ın İstanbul'a dö nüşünden sonra başladı. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 118. İs yan, Mısır seferi dönüşünde Pâdişah'ın Haleb'te bulunduğu sıralarda bastırıldı. Bak, İ. H. Dânişmend, 2, s' 47. (615) Ferîdûn Bey, 1, s. 495. (616) Richard Hartman, s. 121. Müneccimbaşı, vrk. 102 b. 14
210
YAVUZ
S U L T A N SELİM
YAVUZ
(617) . işte b u sıralarda İbn Haneş, T r a b l u s Sancak B e y i İskender P a ş a Zâde'ye baş v u r a r a k affı hususunda t a v a s s u t t a bulunmasını r i c a e t t i , ayrıca Haleb tarafına ve oradan da Kürdistan'a geçmek istediğini b i l d i r d i (618) . Paşa, o n u n b u f i k i r l e r i n i k a b u l eder görünmüş, kendisine müsbet cevap v e r i r k e n Şam v a l i s i Canbirdî Gazâli'ye (619) ve H a m a sancak b e y i Güzelce Kasım Paşa'ya d u r u m u b i l d i r e r e k onlarla b i r l i k t e gerekli t e r t i batı almış ve geçit y e r l e r i n i tutmuştu. İşte bütün b u n l a r d a n habersiz olan ve İskender Paşa - Zâde'ye güvenen İbn Haneş,  s î n e h r i n i geçerek H u m u s civarına geldiği v a k i t üç Türk kumandanının hazırladığı p u s u y a düştü. B u n u n l a beraber t e s l i m olmadı, f a k a t sonunda yenilerek kesilen başı (620) 13 rebi'ül-âhir 924 (24 nisan 1518) de H a l e b ' e g e t i r i l d i ( 6 2 1 ) . i s t a n b u l ' a aönü§. işte b u o l a y l a r d a n b i r a z önce Pâdişâh, düşündüğü bil işin gerçekleşemeyeceğini anladığı için (622) Şam'da daha fazla kalmayı lüzumsuz saymış ve Canbirdî Gazâli'yi orada v a l i bırakarak k e n d i s i 11 Saferde (22 şubatta) (623) Şam'dan ayrılarak 22 saferde (5 m a r t t a ) Haleb'e gelmişti ( 6 2 4 ) . B u r a d a i k i a y 'kadar k a l a n Y a v u z S u l t a n S e l i m 5 v e y a 6 mayısta yola çıkarak İstanbul'a geldi, karanlık bastıktan sonra ve hiçbir m e r a s i m yaptırmadan Boğaz'ı geçerek Topkap-ı Sarayına g i t t i . B — Hilâfet meselesi:
Hilâfet meselesi. Osmanh sultanlarına h a n g i t a r i h t e ve ne suretle h a l i f e denildiği k e s i n olarak b i l i n m e m e k t e d i r . Gerçi Abbâsî soyun dan gelen ve Mısır Memlûklarının idaresinde K a h i r e ' d e h a l i f e l i k y a p a n Mütevekkil Alallalı ' M u h a m m e d ' i n , i s t a n b u l ' d a A y a s o f y a veya (617) Feridun Bey, 1, s. 495. Bir rivâyete göre Zülhiccenin 29 uncu pazartesi günü gecesi Yavuz Sultan Selim, Yeniçerilerin tuttuğu meşâleler altında İbn H a neş'i yakalamaya gitti. Bak, Richard Hartman, s. 120. Pâdişâh, ava gitme baha nesiyle, onu yakalamak için, harekete geçmişti. Bak, Feridun Bey, 1, s. 495. (618) Sâ'düddin, 2, s. 383. (619) Gazali, 5 Safer 924 de (16 Şubat 1518) Şam Richard Hartman, s. 120.
valiliğine getirüdi. Bak,
(620) Sâ'düddin, 2, s. 383. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 118. (621) Ferîdûn Bey, 1, s. 497. Yine aynı esere göre İbn Haneş ile Harkuşoğullarınm kafaları Şam yakımnda Canbirdî Gazali tarafından 924 Rebi-ül-evvelinin 26 mcı günü kesildi. Bak, Ferîdûn Bey, 1, s. 557. B i r rivâyete göre de İbn Haneş'in başı, Pâdişâh Edirne'ye döndükten sonra getirilmiştir. Bak, Müneceimbaşı, v r k . 101 a. (622) Pâdişâh, İran'a yeni bir sefer yapmak niyetinde idi. (623) Ferîdûn Bey, 1, s. 495. Pâdişâh, Saferin onuncu günü Şam'dan ayrıldı. Bak, Richard Hartman, s. 120. (624) Sâ'düddin, 2, s. 381.
S U L T A N SELİM
211
Eyüb camiinde hilâfeti Y a v u z ' a terkettiğine dair b i r söylenti devam ede g e l m e k t e d i r ( 6 2 5 ) . H a l b u k i b u önemli işten, Hoca Sadüddin E f e n d i ' n i n i k i cümlesi ile (626) i b n Iyâs'ın naklettiği rivâyetten başka, o devirde v e y a o devre y a k m t a r i h l e r d e yazılmış o l a n eserlerde b i r k a y d a r a s t l a n m a m a k tadır. İbn İyâs'm rivâyetine göre Pâdişâh, M e r c - i Dâbık savaşında esir e d i l e n Halîfe III.Mütevekkil i l e i l k defa H a l e b yakınındaki Gökmeydan'da gö rüşmüş, ona oturmasını t e k l i f etmiş, n e r e l i olduğunu sormuş ve aldığı cevap üzerine de, biz sizi y i n e Bağdad'a götürürüz d e d i k t e n s o n r a h i l ' a t geydirmiş ve çok ihsanda bulunmuştu ( 6 2 7 ) . B u n u n l a beraber Y a v u z , K a h i r e ' y i alıncaya k a d a r g a l i b a o n u n l a b i r daha ilgilenmemiş, f a k a t b u şehrin işgalinden s o n r a o r a d a k i H a l i f e ' n i n (628) y e r i n e y i n e onu hilâfet makamına oturtmuştu ( 6 2 9 ) . Çünkü Y a v u z S u l t a n Selim, H a l i f e o l m a k t a n daha çok, işgal ettiği t o p r a k l a r üzerinde, sultanlığının herkes t a r a fından k a b u l edilmesini "istemekte i d i . B u sebepten dolayıdır k i K a h i r e ulemâsı, sultanlık hakkının Halîfe tarafından v e r i l m e s i n e lüzûm olmadı ğım söyledikleri v a k i t (630) Halîfe v e y a hilâfet meselesi o n u n için büs(625) Yavuz'un "en evvel hulefâ-yi Abbasiyye bekayâsmdan Mısır'da mevcut olan zatı İstanbul'a celb ile Ayasofya cami'inde hakk-ı hilâfeti alenen hânedân-i Osmaniye terkettirdi". Bak, Namık Kemal, evrak-i perişan (Terâcüm-i ahvâl), İstanbul, 1301, s. 348. "Üçüncü Mütevekkil A l l a h İstanbul'da bulunduğu sırada hilâfeti sultan Selim'e terk" eylemiştir. Bak, İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 280. "Hilâfet makamının işte bu son halife tarafından (Mütevekkil Alallah) İstanbul'da Yavuş Sultan Selim'e resmen devredildiği hakkında bir rivayet vardır. B u rivâyete göre Yavuz'un Kahire'den İstanbul'a sevk ettiği Câmi' al Ezher arab ulemâsı ile İstan bul'daki Türk ulemâsı bir toplantı yapmış, bu toplantıda İslâm hilâfetinin Sultan Selim'e devredilmesi lehindeki dînî esaslar tesbit edildikten sonra Halîfe Müte vekkil, Ayasofya câmi'inde minbere çıkıp, hilâfeti Sultan Selim'e devr ettiğini i'elân ederek arkasındaki hil'atı çıkarıp kendi eliyle Osmanlı Sultanına giydirmiş ve bir rivâyete göre de Eyyüb câmi'inde hilâfet kılıcını kuşatmıştır" Bak, İ. H. Dânişmend, 2, s. 37. (626) "Libâs-ı hilâfeti istihkak ile telebbüs eylemişken dervîşâne kisvet ve libâsı ihtiyâr itmişdi" Bak, Sâ'düddin, 2, s. 398. Yine aynı eserde İstanbul'a ve Edirne'ye "makarr-ı hilâfet" denilmektedir. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 388. (627.) Barthold, s. 328. (628) Memlûklar, Mütevekkilin esir düşmesinden sonra onun babası Müstemsik billâh Ya'kub'u Halîfe i'lân etmişlerdi. Bu zat 1500 tarihinde hilâfetten isti'fâ etmişti. Mütevekkilin esir düşmesi üzerine, onun vekâletini hâiz olduğunu söyleyerek yeniden Kahire'de hilâfete başlamıştı. Bak, Barthold, s. 382. (629) İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 280. (630) Yavuz, Kahire ulemâsına kendi sultanlığının "meşrûiyyeti için makam-ı hilâfetten icâzet talebi lâzım olup olmadığını sormuş ve ulemânın böyle bir muameleye lüzûm olmadığını söylemeleri üzerine "o, Halîfe ile görüşmek i h tiyacını duymamıştı. Bak, İslâm Ansiklopedisi, Hilâfet maddesi.
...İL.
212
YAVUZ
SULTAN
SELİM
bütün değersizlenmiş ( 6 3 1 ) , hattâ daha sonra i s t a n b u l ' a gönderilen H a lîfe Mütevekkil'in b i r takım uygunsuz h a r e k e t l e r i , habse bile atılmasına sebep olmuştu ( 6 3 2 ) . A n c a k , Kanûnî S u l t a n Süleyman'ın cülusundan sonra tevkifhâneden çıkarılan ve K a h i r e ' y e dönmesine müsade edilen Mütevekkil'in orada yeniden Halîfe o l a r a k v a z i f e gördüğü ve b u göreve, ölüm t a r i h i olan 1543 yılma k a d a r devam ettiği, hattâ hâin A h m e d Paşa'm n (633) k e n d i sultanlığının t a s d i k i hususunda b u zatı ve dört mezheb kadılarım zorladığı b i l i n m e k t e ( 6 3 4 ) , b u i t i b a r l a d a hilâfet'in, Mısır v e y a i s t a n b u l ' d a Y a v u z S u l t a n Selim'e t e r k edildiği hakkındaki i d d i a l a r b i r takım zayıf rivâyetlerden ö t e y e geçememektedir. Esasen, hilâfet mesele sine o kadar e h e m m i y e t vermediği anlaşılan Y a v u z ' u n , hüküm sürdüğü t o p r a k l a r üzerinde y a p m a k l a mükellef olduğu o k a d a r çok işler vardı k i , bunları b i r t a r a f a i t e r e k hilâfet hakkında şeriat kitaplarında m e v cud olan ve b i r b i r l e r i n e u y m a y a n karışık bükümleri tartışacak v e y a b u n l a r l a meşgul olacak b i r dakikası b i l e y o k t u ( 6 3 5 ) . Kaldı k i , Osmanlı S u l tanlarına daha önceki t a r i h l e r d e Halîfe denildiği v e onların, b u ünvânı kullandıkları anlaşılmaktadır. Çünkü I . S u l t a n M u r a d zamanındaki f e t i h (631) Bazı eserlerde, Kahire'ye gelindikten sonra Yavuz Sultan Selim ile Halîfe'nin münâsebetlerinin devam ettiği, 2 Haziran 1518 tarihine kadar K a h i re'de kalmış olan Mütevekkilin yetkilerinin büyük olduğu, hattâ Yavuz'dan çe kinenlerin, kendilerini affettirmek üzre Halîfe'ye sığındıkları yazılıdır. Bak, Bar¬ thold, s. 383. Mütevekkil Kahire'de Osmanlıların eline geçti. Padişah, kendisiyle birlikte onu İstanbul'a götürerek 'Yedikule'de habs eyledi ve Sultan Selim Han, dokuzyüz y i r m i altıda âlem-i kudse rihleti karîb oldukda emr eyledi, Mütevekkili habsden itlâk idüb Mısr'a varmağa icazet v i r d i ve ona, günde 60 akçe vazife ta'yin eyledi. Bak, Cenâbî, vrk. 29 b. Yavuz, İstanbul'a döndüğü vakit onu karşı layanlar arasında Halîfe de vardı. Kendisini görünce atından inmek isteyen bu zatı Yavuz, bu hareketten alıkoymuş ve kendisine çok saygı göstermişti. Bak, Barthold, s. 384. Bu son bilgi büsbütün yanlış olmak gerekir. Çünkü Pâdişâh, ka ranlık bastıktan sonra ve hiçbir merasim yaptırmadan İstanbul'a girmiştir. (632) İstanbul'a gönderilmiş olan Mütevekkil, "kendisine emânet edilen m a l l a n gasb" ettiği ve kadınlarla düşük bir hayat yaşadığı için amcazadeleri tara fından şikâyet edilmiş, bundan dolayı Yavuz onu Yedikule'de habs etmiş ve K a nunî Sultan Süleyman'ın cülusuna kadar habsde kalmıştı. Bak, İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 280. (633) Kanûnî Sultan Süleyman zamanında, Mısır valisi iken isyan eden Os manlı paşası. (634) Barthold, s. 385, 386. (635) İmâm'm ve netice itibariyle Halîfe'nin Kureyş kabilesinden olmasına dâir hadîsler vardır. Bak, Haydarî Zâde İbrahim, s. 31. Fakat bu hadîslere riâyet edilmediği ve daha ziyâde Kur'ân-ı kerîm'deki âyetlere ve bilhassa Sad ( ' sûresinint j»,>ı j auu». t i >,u l • diye devam eden 26. âyetine dayanılarak ve
YAVUZ
£13
S U L T A N SELİM
nâmelerde " H a l î f e " deyimine r a s t l a n m a k t a ( 6 3 6 ) , ondan s o n r a k i l e r için de gerektiği z a m a n aynı d e y i m kullanılmakta (637) ve özellikle I I . B â y e zid'e, "a'nî Emîrü'l-mü'minîn Halîfe-i foi-l-bâhire" d e n i l m e k t e d i r ( 6 3 8 ) . Selâtîn - nâme'nin 92 fo. v a r a k m d a S u l t a n i k i n c i Bâyezid için "adın Halîfe olalı dünya s e r â y m a " diye b i r mısra' vardır, b u v a r a k m kenarında ise, "Seiâtîn-i O s m a n i y y e y e b u zamanda dahî Halîfe i t l a k olunduğuna s a r a h a t vardır" diye b i r de k a y d düşülmüştür. B u n d a n başka A h m e d Paşa b i r k a sidesinde Bâyezid i ç i n : "Başında tâe-ı saâdet z i h i celâl ü şeref E l i n d e mühr-i Hilâfet zihî a t â vü nevâl" d e m e k t e d i r (639). i k i n c i Bâyezid'in kızı H a l d i S u l t a n da, Y a v u z ' u n t a h t a çıkışını t e b r i k eden m e k t u b u n d a ona "cenâb-ı s a l t a n a t - meâb-ı Hilâfet - â y â t " demekte ( 6 4 0 ) , H a f s a s u l t a n da kocası Y a v u z S e l i m için "Hüdâvendigâr halledet hilâfet e h u " d e y i m i n i kullanmaktadır ( 6 4 1 ) . B u n d a n başka, daha şehzade A h m e d meselesi h a i l edilmeden önce b i l e Kırım Han'ı M e n g i l i Gerey H a n , i s t a n b u l ' a , Dârü'l-Hilâfe v e Y a v u z S u l t a n Selime de "cenâb-ı hilâfet k ı b â b " demektedir ( 6 4 2 ) . Çaldıran savaşından sonra gelen zafer t e b r i k l e r i n d e ise Y a v u z Selim için "Pâdişah-ı â l e m - p e n â h , halledet bilâfetehu h a z r e t l e r i " denildiği g i b i (643) Osmanlı ulemâsı da, b i r takım teşebbüslere girişme ğe s e v k e t m e k için ona, aynı ünvanı v e r m e k t e d i r l e r . H e r ne k a d a r bazı eserlerde, Osmanlı ulemâsının Osmanlı Pâdişâhlarına Halîfe d e m e d i k l e r i İslâm cemâatinin bey'atı esas tutularak Halîfelerin iş başına geldikleri görülmek tedir. Ayrıca, i k i imâm'm bir anda bulunamayacağı, aksi takdirde birinin öldü rülmesinin zarûrî olacağı iddiası da bir tarafa itilerek aynı anda hem Abbasiler den, hem Endülüs Emevîlerinden hem de Fâtımîlerden olmak üzere üç Halîfenin iş başında bulunduğu bir gerçektir. Bundan başka, Afrika'da ve Asya'da aynı zamanda Halîfe unvanını taşıyan birçok hükümdarlar görülmüştür. Bak, İslâm Ansiklopedisi, Hilâfet maddesi. ,(636) İslâm Ansiklopedisi, Hilâfet maddesi. (637) Fatih'in oğlu Şehzâde Mustafa hakkındaki mersiyede: "Ol saltanatta fahr-i hilâfet-penâh olan Âl-i mülûlc mefhari Şeh Mustafa kani" ( A l i Nihad Tarhan tab'ı), İstanbul, 1966, s. 89.
Bak, Ahmed Paşa Dîvanı,
(638) Topkapı Sarayı Arşivi, 844. (639) Ahmed Paşa Dîvânı ( A l i Nihad Tarlan tab'ı), İstanbul 1966, s. 66. (640) Ç. Uluçay, Haremden Mektuplar, İstanbul 1956, s. 67. ,(641) Topkapı Sarayı Arşivi, 10292 (36). (642) Topkapı Sarayı Arşivi, 7084 (7). (643) 3879 numaralı Münşeat, v r k . 109 a.
214
YAVUZ
YAVUZ
S U L T A N SELİM
yazılı ise de (644) b u n u n b i r esasa dayanmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü B u r s a kadısı A h m e d ' i n ( 6 4 5 ) , İran işleri hakkında sunduğu b i r arızada Yavuz'a, "vâris-i hilâfet ve eyâlet-i erbâ'-i erâzi, mağbût-ı esâtîn-i seîâtîn-i hâl ü mâzî, müceddid-i sıfât-ı hulefâ-yi selef, m u h a d d i d - i cihât-ı c i •hân-ı azamet ve şeref" diye hitalb edilmekte, ayrıca o n u n hakkında " H a lîfe-i â f â k " d e y i m i de kullanılmaktadır ( 6 4 6 ) . Çaldıran seferinden sonra yazıldığı anlaşılan b u m e k t u p t a n ( 6 4 7 ) , Y a v u z ' u n Halîfe'liği açıkça anla şılmaktadır. B u n u b i r t a r a f a bıraksak b i l e diğer b i r v e s i k a d a k i d e y i m l e r daha i l g i çekicidir. Türlü meseleleri Pâdişah'a a k s e t t i r e n b i r r a p o r u n d a A l i b i n Abdülkerim Halîfe adındaki zat, Y a v u z S u l t a n S e l i m ' i Kızılbaşlar m t e ' d i b i n e teşvik ederken "Halîfetullah v e Halîfe-i Resûlüllah" diye t a v s i f e t m e k t e d i r ( 6 4 8 ) . M e r c - i Dâbık savaşının kazanılması üzerine ona gönderilen b i r t e b r i k m e k t u b u n d a " H a z r e t - i zıllüllah Pâdişah-ı c i h â n - p e nâh halledet hilâfetehu" d e n i l i y o r d u ( 6 4 9 ) . Ridâniyye savaşından sonra f a k a t T u m a n b a y ' m yakalanmasından önce ona, "Halîfemi rûy-i z e m i n " d i yenler vardır ( 6 5 0 ) . T u m a n h a y ' m asılmağa götürüldüğü saatlerde münâdîler " h e r k i m k i Halîfe-i arz'a âk v e âsî olub d e v l e t i n k a b u l kılmasa âkibet cezası b u d u r " diye bağırıyorlardı ( 6 5 1 ) . İşin en k a r a k t e r i s t i k tarafı, Y a v u z S u l t a n Selim'e Halîfe diyenler yalnız Osmanlılar değildi. Çünkü sünnî müslümanlar v e özellikle I r a n v e O r t a A s y a ' d a k i l e r , S e l i m ' i n şah sında İran'da gerçek müslümanlığı i h y a e t m e k l e mükellef b i r İslâm s u l tanlığını v e Halifeliği görüyorlardı. B u n d a n dolayıdır k i , Çaldıran zafe(644) Seyyid, Türkiye Büyük Mület Meclisi'nin 3 Mart 1340 tarihinde mün'akid ikinci iştimâmda, hilâfetin mâhiyyet-i şer'iyyesi hakkında Adliye Vekili Seyyid Bey tarafından îrad olunan nutuk. Ankara, Büyük Millet Meclisi M a t baası. (645) Topkapı Sarayı Arşivi, 4796 (20). Kadı Ahmed, bir ara İstanbul kadısı da olan meşhûr Hızır Bey'in oğludur. (646) Topkapı Sarayı Arşivi, 4796 (20). (647) Mektupta tarih olmadığı için, Mısır seferinden önce veya sonra yazıl dığı hakkında kat'î bir şey söylenemez ise de, meâlinden, Çaldıran seferinden hemen biraz sonra yazıldığı kabul olunabilir. (648) A l i bin Abdülkerim halife, "Cemi' ehl-i şer'in ve ehl-i dîn-i İslâmın gayret ve abret ve yükü ancak hemîn Sultân'ımm vücûd-i şerifi üzerine olmışdır ve Sultân'ımm mübârek boynu üzerinde gayret-i İslâm ve mahabbet-i îmân n u r dan bir âlî boğmak ve tavk-ı ilâhî olmuşdır. Meydân ıssızdır, gayet hâlidir. Zîrâ Halifetullâh ve Halîfe-i Resûlüllâhsız. Eğer Meydân-ı îmân içinde sizin vücûd-i şerifiniz olmazsa mevcûdat helâk olmışdır" demektedir. Bak, Topkapı Sarayı Arşivi, 3192 (11). (649) 3879 numaralı Münşeat, v r k 122 b. (650) Fetih-nâme-i Diyâr-ı Arab, 2. fasikül, s. 19. (651) Aynı eser, s. 21.
SULTAN
SELİM
215
r i n i müteâkip Tebriz'e girmiş olan Y a v u z S u l t a n Selim'e, Mâverâünnehr ulemâsının aynı f i k i r l e r i taşıdığı h a b e r i geldi ( 6 5 2 ) . 1516'da M u h a m m e d Isfahânî ona "Hilâfet tahtının Sultânı" demekle de y e t i n m e y o r ve " ş i m d i k i halde sen kendine has asıl vasıflarla Allah'ın ve M u h a n r m e d ' i n Halîf esisin" diyordu ( 6 5 3 ) . A r a b ' l a r ise, Halîfe Mütevekkil'in kendi y e t k i l e r i n i ve h u k u k u n u t e r k edip etmediğini araştımak lüzu m u n u d u y m a d a n Y a v u z ' a Halîfe demeğe başlamışlardı. Gerçekten İbn Sünbül, Y a v u z S u l t a n Selim için, dünyâda Allah'ın Halîfesi, M e k k e l i K u t b a l d i n ise, Halîfetürrahmanların e n i y i Halîfesi d i y o r d u ( 6 5 4 ) . Esasen Mısır'ın işgali i l e b i r l i k t e "aksâ-yi mağribden nevâhi-i Yemen'e ve Habeş'e ve Zengibâr'a varınca şehirde ve diyârda cümle bilâd ve emsârda h u t b e - i Hilâfet ve s i k k e - i s a l t a n a t ol Sultân-ı saîd y a n i S u l t a n Setim H a n b i n B â y e z i d adına m u k a r r e r ve m u h a r r e r " olmuştu ( 6 5 5 ) . O n u n için Mısır üze r i n e yürüdüğü v a k i t , kendisinden başka Halîfe yokmuşçasına h a r e k e t eden Y a v u z ' a , y u k a r d a söylendiği g i b i , A y a s o f y a Camii'nde v e y a E y ü b câmiinda hilâf e t t i n d e v r edildiği hakkındaki söylentiler b i r esase d a y a n mamaktadır. Osmanlı Sultanlarının önceleri Memlûk Sultanlarına "Sultan-ı H a r e m e y n b a b a m " dedikleri bazı kaynaklarımızda yazılı ise de (656) saygı ifâde eden b u d e y i m i n neden kullanıldığı hakkında b i r b i l g i v e r i l m e m e k t e d i r . F a k a t şu b i r gerçektir k i , Fâtih S u l t a n M e h m e d ' d e n itibâren d u r u m değişmiş, türlü sebeplerden dolayı eski dostluğun y e r i n i , gittikçe gelişen b i r düşmanlık almıştı. E ğ e r Y a v u z ' u , Mısır'ı almağa t a h r i k eden sebep l e r arasında m u t l a k a dînî b i r sebep a r a m a k lâzım g e l i y o r s a o t a k d i r d e b u , hilâfet meselesi değil, müslümanlarca m u k a d d e s sa yılan b i rkısım t o p r a k l a r a , h u s u s i y l e M e k k e v e M e d i n e ' y e ( H a r e m e y n e ) sahip o l m a meselesidir. Çünkü, b u n l a r d a n Mekke, Müslümanlı ğın tebliğe başlandığı ve H a z r e t - i P e y g a m b e r ' i n , doğduğu, Kâ'be'nin b u lunduğu b i r şehir, diğeri ise, Islâmiyyetin teşkilâtlanarak tutunmasına h i z m e t eden, P e y g a m b e r ' i n e v i n i , m e s c i d i n i ve n i h a y e t türbesini içinde b u l u n d u r a n b i r y e r d i r . B u i t i b a r l a , ötedenberi islâm hükümdarları b u şe h i r l e r e karşı büyük b i r saygı d u y m a k t a v e onlara karşı g e r e k l i h i z m e t t e bulunmayı pek şerefli b i r iş s a y m a k t a i d i l e r . Osmanlı _ hükümdarlarının da b u şekilde düşündükleri, Y a v u z d e v r i n e k a d a r b u şehirlere v e b u şe-
(652) (653) (654) (655) (656)
Barthold, s. 376. Aynı eser, s. 376. Aynı eser, s. 392. Keşfî, v r k 111b. Âşık Paşa Zâde, s. 209
•
216
YAVUZ
S U L T A N SELİM
b i r l e r halkına gösterdikleri i l g i d e n anlaşılmaktadır ( 6 5 7 ) . Y a v u z ' u n da Haleb'e girdiği v a k i t hilâfet işiyle meşgul olmadığı, f a k a t H a r e m e y n üze r i n d e çok hassas olduğu görüldü. N i t e k i m Haleb'de i l k cuma günü, h u t b e y i o k u y a n zatın Y a v u z ' u n ümranlarına "hâdimü'l-haremeyni'ş-şerîfeyn" d e y i m i n i de katması o n u n son derece heyecanlanmasına, "secde-i şük r a n a " kapamasına, v e h a t i b i de i h s a n a boğmasına sebep olduğu rivâyet edilir ( 5 6 8 ) . B u olayın K a h i r e ' d e cereyan ettiğini söy leyenler de vardır ( 6 5 9 ) . F a k a t olay nerede c e r e y a n ederse e t s i n , Y a vuz b u n d a n büyük b i r m e m n u n i y y e t duymuş, f a k a t sadece h a t i b ' i n böyle demesini herhalde y e t e r görmemiş, hattâ K a h i r e ' n i n işgalini t e b r i k et m e k üzre, Nâblus şeyhlerinden E m i r T a r a b a y i b n K a r a c a ' m n yazdığı m e k t u p t a kendisine "Sultân-ı a r a b ve acem ve hâdim-i M e d i n e v e H a r e m " ve "Pâdişah-ı islâm" denilmesini de kâfi bulmamıştı ( 6 6 0 ) . Anlaşıldığına göre O, b u şehirlerde yaşayan halkı idâre e t m e k t e olan v e P e y g a m b e r ' i n neslinden gelen şeriflerin de kendisine tâbi' olmasını i s t e m e k t e i d i . Gerçi b u şerifler Mısır Sultanım metbû' tanıdıkları için M e k k e v e Medine, M e m lûk Sultanına tâbi' i d i . F a k a t böyle olmaları, Mısır'ın y e n i hâkimine k a yıtsız ve şartsız tâbi' olacakları mânasına elbette gelemezdi. B u i t i b a r l a çok değer verdiği "hâdimü'Wıaremeyn" ünvânının b u şehirler halkı ve onları idare edenler tarafından da k a b u l edilmesi g e r e k i r d i . B u h a l ise, M e k k e şerifi Efoü'l-Berekât'ın, Memlûkların y e n i l m e s i n i müteakip, oğlu Ebü Nümey'i K a h i r e ' y e göndermesiyle gerçekleşmişti ( 6 6 1 ) . Kanaatımıza göre Y a v u z için asıl m ü h i m o l a n d a b u i d i . Çünkü, P e y g a m b e r soyundan olan, aynı zamanda M e k k e v e civârmdaki arabîar üzerinde hâkim foulu(657) Osmanlılar, Çelebî Sultan Mehmed zamanından beri Mekke ve Medine halkına "surre" adı altında para ve hediyye göndermekte idiler. İkinci Bâyezit'in oraya gönderdiği para 14 000 dukaya varıyordu. Bak, Hammer, 4, s. 236. (658) 4976 numaralı kitap, vrk. 91b., Yavuz, 1000 dukadan daha fazla değeri olan kaftanını bu hatibe vermişti. Bak, Hammer, 4, s. 196. (659) Kahire alındıktan ve Pâdişah'ın "Yusuf aleyhisselâm tahtı üzerine" oturmasından sonra Melik Müeyyed câmi'inde kılman i l k cuma namazı hutbesin de hatip "nâm-ı hümâyûnların hâdimü'l-haremeyni'ş-şerifeyn unvâniyle yâd" edince Pâdişâh büyük bir heyecana kapılmış, başından kavuğunu çıkarmış, seccâdesini kaldırarak toprak üzerinde secdeye kapanmıştı. Hatib minberden i n i n ceye kadar ağlamış olan Pâdişâh, hatib'e 200 dinâr ihsanda bulunmuş ve üç hil'at vermişti. Bak, Müneccimbaşı, v r k . 101 a. Kahire'de okunan hutbede "Ey Allahım, Sultan oğlu Sultan, i k i kıt'anm ve i k i denizin Pâdişâhına, i k i orduyu çöktürene, i k i İrak'ın sultanına (?), i k i mukaddes şehrin hizmetçisine, zafer taşıyan Selim Şah'a yardım et, bu dünyada ve öbür dünyadaki hayatın hakîkî sahibi sensin" denilmişti. Bak, Barthold, s. 387. (660) Topkapı Sarayı Arşivi, 6341 - a (30). (661) Bak, s. 195.
YAVUZ
SULTAN
SEIİM
217
n a n , Medine ve havâlisinde de nüfûzu bulunması lâzım gelen b i r zat, Y a vuz'a b e y ' a t etmiş ve b u suretle de Osmanlı hükümdarının en başta gelen emellerinden b i r i s i olduğunu t a h m i n ettiğimiz i k i mukaddes şehir f i ' l e n ona bağlanmıştı. B u n d a n dolayı Pâdişah'ın büyük m e m n u n l u k duyduğu, K a h i r e ' y e k a d a r gelmiş olan Ebû N ü m e y y ' e çok riâyet ettiği, Ebü'l-Berekât'a v e r i l m e k üzre b u zat i l e b i r e m i r l i k berat'ı ve çok da h e d i y y e gön derdiği b i l i n m e k t e d i r ( 6 6 2 ) . B u n d a n başka M e k k e ve M e d i n e ' d e k i f a k i r l e r e dağıtılmak üzre Mısırlı i k i kadı i l e ' ' i k i yüzbin dînâr-ı kâmilü'l-ayâr" y o l l a y a n Pâdişâh (663) ayrıca "sükkân-ı H a r e m e y n ' e , nice nice avâtıf ve atıyyât irsâl b u y u r d u ( 6 6 4 ) . O n u n gönderdikleri daha önceki Osmanlı hükümdarlarının gönderdikleri i l e ölçülemeyecek k a d a r büyüktü. F a k a t O, b u n l a r l a d a y e t i n m e y e r e k M e k k e v e Medine için pirinç v e b u ğ d a y da göndermişti ( 6 6 5 ) . Hiçbir hükümdarın şimdiye k a d a r gösteremediği b u cömertlik b u bölge halkının Y a v u z ' a karşı s e v g i l e r i n i artırmış, hele ulemâ v e sâdât'm kendisine düâ e t m e l e r i n e sebep olmuş (666) v e b u n d a n sonra Y a v u z S u l t a n Selim, müslümanlarca Halîfe v e imâm olmağa daha çok h a k kazanmıştı ( 6 6 7 ) . (662) İ. H . Uzunçarşıh, 2, s. 228. Ebu'l-Berekât'a hilaflarla birlikte hediyyeler de gönderildi. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 372. Müneccimbaşı, v r k . 101b. (663) Sâ'düddin, 2, s. 372. (664) Müneccimbaşı, v r k . 101b. (665) Yavuz'un gönderdiği para, hediyye ve yiyecekleri Mısırlı i k i kadı ile Surre Emîni ta'yin edilen emir Muslihuddin götürmüştü. B u emîr, "şürefâ'ya beşer yüz, meşâyiha altışar, Mekke ve Medîne mu'teberânma üçer, fukarâ'ya birer duka tevzi' edecek i d i " . Bak, Hammer, 4, s. 237. (666) Hammer, 4, s. 237. (667) Barthold, s. 391.
YAVUZ
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM I — Y a v u z S u l t a n S e l i m i n Batı Siyaseti A — Raguza'ya v e r i l e n a h i d - nâme. Batılılarla d o s t l u k k u r m a isteği.. Y a v u z S u l t a n S e l i m i n hükümdarlık makamına g e ç Bursa'da tiği sıralarda, cülusu t e b r i k e t m e k için, komşu olan devlet ve b e y l i k l e r i n elçileri acele E d i r n e ' y e koşmuşlardı. Çünkü O, babasına karşı i s y a n h a l i n d e bulunruğu t a r i h l e r d e R u m e l i ' d e b i r sancak istemiş, hıristiyanlara karşı girişeceği b i r sefer için b u n u n lüzûmlu olduğunu İs r a r l a i l e r i sürmüş (1) ve b u isteğinin gerçekleşmesine i l k adım o l a r a k yirmibeş b i n kişilik b i r k u v v e t b i l e toplamıştı. F a k a t sonradan anlaşıldı ğına göre onun d i n savaşlarına karşı gösterdiği i l g i , A v r u p a krabarınınk i n d e n daha f a z l a değildi ( 2 ) . A n c a k b u h a l , onun t a h t a çıktığı t a r i h l e r d e bilinmediği için devletler, h e m cülusu t e b r i k etmek, h e m de mümkün olursa eski andlaşmaları yenilemek üzre elçilerini göndermişlerdi. F a k a t şehzâde A h m e d ' i n çıkardığı i s y a n d a n dolayı Pâdişâh, h e m e n A n a d o l u ' y a h a r e k e t e t m e k zorunda kaldığı için, gelen v e y a gelecek o l a n elçilerle i l g i lenecek d u r u m d a b u l u n m u y o r d u . , B u n u n l a beraber k e n d i s i n i " i l k o l a r a k selâmlamak ve himâyesini t a l e b e t m e k üzre gelmiş o l a n " ( 3 ) Raguz'a e l çilerini fazla bekletmemiş ve öteclenberi Osmanlılara v e r g i v e r e n b u c u m hûriyyetin t e m s i l c i l e r i n e Bursa'da, eski imtiyazlarını tanıyan b i r a h i d nâme vermişti ( 4 ) . 1512'de v e r i l e n b u a h i d - n â m e ' d e Y a v u z S u l t a n Se l i m , Raguza'lılarm verecekleri v e r g i l e r için "büyürdüm k i , sabıka b a b a m tâbe serâh zamanında v i r d i k l e r i 12500 f i l u r i sâl be-sâl âdet-i kadîme üzre elçileriyle dergâh-ı muallâma göndereler" d i y o r d u . F a k a t , B u r s a ' d a v e rilmiş olan b u a h i d - nâme i l e yüzde i k i olarak tanınmış olan gümrük r e s m i n i n ( 5 ) , biraz sonra kadılara gönderilen b i r hükme u y u l a r a k artırıl ması (6) Raguzalıları yeniden Pâdişah'a baş vurmağa m e c b u r bırakmış.
R a g u z a elçileri
(1) S. Tansel, s. 278. (2) Hans Pfefferman, s. 122. (3) Hammer, 4, s. 101. (4) Fahri Dalsar, s. 312, 413. (5) Aynı makale. (6) Kadılara gönderilen hükümde, "müslümanlardan yüz akçede i k i ve har bîden yüz akçede beş ve zimmîden yüz akçede dört gümrük alma" deniliyordu. Bak, Fahri Dalsar, s. 414. -
S U L T A N SELİM
219
Pâdişâh da a h i d - nâmeye sadâkat gösterilmesini, eskiden olduğu g i b i o n ların y i n e yüzde i k i gümrük r e s m i ödemeleri lâzım geldiğini İ513'de ge r e k l i l e r e bildirmişti ( 7 ) . R a g u z a h l a r a v e r i l e n a h i d - nâmenin B u r s a ' d a i m zalanmış oluşunun t e k sebebi, şehzâde A h m e d isyanım bastırmak üzre D e v l e t l e r i n gönY a v u z ' u n , A n a d o l u ' y a geçmiş ohnası i d i ( 8 ) . B i r a n b ü ^ ' f pisiler yük b i r t e h l i k e y a r a t a n b u şehzâde, Yenişehir ovasında b u y u k itibar y e n i l d i k t e n ve b i r a z sonra da öldürüldükten sonra E d i r de
a
1
I
goruyor.
ne ye dönen rakıbsız ve k u d r e t l i Pâdişâh, öteki devlet elçileri ile de g e r e k l i andlaşmaları i m z a e t m e y i faydalı b u l d u . Çünkü b ü yük i s k e n d e r ! ( A l e x a n d e r t h e G r e a t ) k e n d i s i için b i r örnek k a b u l eden Y a v u z , yüzünü Batıya değil D o ğ u y a çevirmişti ( 9 ) . Esasen A n a d o l u ' d a b i r müddetten b e r i Kızılbaşlar'ın çıkardıkları karışıklıkları (10) ve onları t a h r i k eden Safevî d e v l e t i n i d i k k a t e a l m a d a n Batıya yönelmek akıllıca b i r h a r e k e t olmazdı. B u sebepten dolayı bütün Batılı devletlerle dostça m ü n â s e betlerde bulunmayı lüzûmlu sayan Y a v u z , b u lüzûmun icâbı olarak onla rın elçilerine karşı çok mültefit davranmış, b u arada E f l a k ve Boğdan'ın gönderdiği h e d i y y e l e r i k a b u l etmiş ve babası zamanında Boğdan B e y i i l e imzalanmış olan andlaşmayı yenilemişti ( 1 1 ) . B — Osmanlı - V e n e d i k münasebetleri: Olayların cereyan tarzından anlaşıldığına g ö r e Osmanidarın en önemli telâkki e t t i k l e r i devlet V e n e d i k i d i . i m z a l a n a n a n d - ç ü k ü Y a v u z , daha t a h t a çıkar çıkmaz, V e n e d i k hükü m e t Reisine b i r m e k t u p göndermiş, b u m e k t u p t a h u s u s i y le I I . Bâyezid'in, k e n d i isteği i l e hükümdarlıktan ayrıldığını belirtmişti (12). Öte t a r a f t a n , b u m e k t u b u V e n e d i k ' e götüren Osmanlı çavuşuna karşı V e n e d i k l i l e r i n t u t u m u çok samîmi olmuş, buna karşılık cülûsu t e b r i k e gelmiş olan V e n e d i k elçisi Nicolo G i u s t i n i a n i ' y e Pâdişâh çok i l t i f a t etmiş, hattâ onu, şehzâde A h m e d ' i n isyanını bastırmak üzre A n a d o l u ' y a g i d e r k e n , B u r s a ' y a kadar beraberinde götürmüştü ( 1 3 ) . İşte karşıbklı Venediklilere verıien
önem
ve
n
(7) Fahri Dalsar, s. 414. Hammer'in, Dobrovnik cümhuriyyetinin gümrük ver gilerinin yüzde beşe çıkarıldığı yolundaki ifâdesi bir an için doğrudur. Bak, Hammer, 4, s. 101. (8) Bak, s. 7. (9) Hans Pfeffermen, s. 122. (10) S. Tansel, s. 236-257. (11) " B u muâhede ile Boğdan kendisini Bâb-ı hümâyûnun tâbii ve haraçgüzârı tanımış i d i " . Bak, Hammer, 4, s. 101. (12) Hammer, 4, s. 109. (13) Aynı eser, s. 109.
220
YAVUZ
S U L T A N SELİM
dostluğun b i r b e l i r t i l e r i g i b i sayabileceğimiz b u 'hareketlerin i k i t a r a f için de b i r ma'nâsı olmak g e r e k i r d i . Kantatımıza göre Osmanlılar b u t a r z d a k i h a r e k e t l e r i y l e , Doğuya yapmayı düşündükleri sefer esnasında, V e n e d i k ' t e n gelmesi m u h t e m e l olan t e h l i k e l e r i önlemek, A d r i y a t i k , E g e ve A k d e n i z kıyılarındaki topraklarının güvenliklini sağlamak istiyorlardı. V e n e d i k l i l e r e gelince onlar da, Osmanlılar ile barış h a l i n d e bulunmayı, türlü yönlerden faydalı görmüş olsalar g e r e k t i r . Çünkü h e r şeyden önce Santa - M a u r a önündeki Türk g e m i l e r i i l e M u s t a f a Paşa idaresinde A p u l y a ' y a gönderileceği söylenen ve A v l o n y a ' d a hazırlanmakta b u l u n a n 110 h a f i f ve 30 ağır gemiden mürekkeb olan f i l o , onlar için b i r endişe konusu i d i ( 1 4 ) . Ayrıca I I . Bâyezid zamanında Osmanlılara karşı giriştiği mücâ dele, V e n e d i k ' i maddeten ve m a ' n e n o k a d a r sarsmıştı k i , b u n d a n sonra Osmanlılarla dost kalmayı menfaatlarına daha u y g u n görüyordu. O n u n için V e n e d i k hükümeti A n t o n i o G i u s t i n i a n i adındaki b i r elçisini Osmanlı l a r k a t m a gönderdi. E d i r n e ' y e gelen ve V e n e d i k cümhûriyyetinin Osmanlı devleti hakkındaki saadet t e m e n n i l e r i n i b i l d i r e n b u zat ( 1 5 ) , Pâdişâh t a rafından çok i y i karşılanmakla beraber ( 1 6 ) , yapılması düşünülen anlaş m a k o l a y c a i m z a edilemedi. Ayrıca İstanbul'da anlaşma müzâkerelerinin devam ettiği sıralarda Türk k u v v e t l e r i , V e n e d i k l i l e r i n yardımda b u l u n d u ğu Hırvat banı J . J o h a n ' m erâzisini baştan başa çiğnediler v e 2000 hıristiyam alıp götürdüler ( 1 7 ) . B u n d a n başka i m p a r a t o r Maximilian'ın, V e n e d i k ' e yardım edilmemesi, a k s i t a k d i r d e a r a d a k i dostluğun bozulaca ğını b i l d i r e n m e k t u b u n d a n sonra d u r u m d a h a d a - k r i t i k b i r h a l aldı. A n cak doğudaki olayların b u t a r i h l e r d e ç o k ciddî b i r s a f h a y a g i r m e s i , diğer taraftan Venedik'in istanbul'da gereklilere dağıttığı 10000 d u k a (18) gerginliği o r t a d a n kaldırmış v e anlaşmanın imzasına yardım etmişti. 17 E k i m 1513'de i m z a l a n a n b u andlaşma i l e V e n e d i k l i l e r , bütün i s t e d i k l e r i n i elde edememekle beraber (19) I I . Bâyezid zamanında k e n d i l e r i için tanınmış o l a n ticarî imtiyazları yeniden, elde e t t i l e r (20). Ayrıca Z a n t a (14) Iorga N. 2, s. 323. (15) Zinkeisen, 2, s. 575. (16) Hammer, 4, s. 110. (17) Iorg N. 2, s. 324. (18) Hans Pfefferman, s. 131. (19) "Selim, yerlilerle Venedikliler arasında tahaddüs eden da'vâlarda hiristiyanlarm şehâdetinin kabulü; cümhûr teb'asmm Türkiye'de yaptıkları vasiyyetnâmelerin makbuliyyeti; o vakte kadar İstanbul'da üç sene kalmış olan Venedik sefirinin müddetinin bir sene daha temdidi gibi metâlibinin bazılarını red eyledi. Bak, Hammer, 4, s. 110. (20) Zinkieisen, 2, s. 375.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
adasının mülkiyeti için . V e n e d i k l i l e r i n her yıl 500 d u k a olunmuş ve muahedeye eklenmişti (21).
221 ödemesi k a b u l
V e n e d i k , d u r u m d a n çok m e m n u n d u . Çünkü devamh savaşlardan dolayı boşalmış olan hazînesini ancak b u s u devamı. (j ı j ıhiii di. Öte t a r a f t a n Türklerin kendisine h e r h u s u s t a yardım edeceklerini u m u y o r d u . N i t e k i m i k i devlet arasında b u n d a n sonra, N a p o l i aleyhine o l m a k üzre çok i l g i çekici müzâkereler oldu. Konuşmaların seyrinden anlaşıldığına göre, V e n e d i k l i l e r i n m e n f a a t i için Türk f i l o s u A p u l y a ' y a gidecek,' Türk k a r a k u v v e t l e r i de F r i u l ( F r i u l i ) üzerinden i t a l y a ' y a g i r e c e k t i ( 2 2 ) . F a k a t b u pilân, istenilen" p a r a üzerin de anlaşmaya yarılamadığı için gerçekleşemedi. B u n u n l a beraber Vene d i k l i l e r , Şâh i s m a i l ' i n İsrarla istediği yardımı r e d e t t i l e r , hattâ Papa'nın v a ' d ettiği büyük menfaatları da (23) d i k k a t e a l m a y a r a k Osmanlılar aley h i n e h a r e k e t e geçmediler, aksine o l a r a k Çaldıran z a f e r i n d e n dolayı Y a v u z ' u t e b r i k e t t i l e r (24) v e Osmanlı dostluğunu d e v a m e t t i r m e k m a k s a d i y l e 1517'de Bartolemeo C o n t a r i n i i l e L u i g i Mocenigo'yu, Y a v u z ' u n K a h i r e ' d e bulunduğu sıralarda o r a y a gönderdiler. 8 Eylül 1518'de h u z u r a çıkan b u elçiler g e r e k l i iltifatı görmüşlerdi ( 2 5 ) . V e n e d i k l i l e r i n acele K a h i r e ' y e i k i elçi göndermelerinin sebebi, öteden b e r i Mısır ile d e v a m e t t i r m e k t e oldukları ticârî imtiyazlarını y e n i hâkimin k a b u l edip etmediğini öğrenmekti. N i t e k i m V e n e d i k t a c i r l e r i n i n Mısır, S u r i y e v e özellikle I s k e n d e r i y y e , T r i p o l i s , B e y r u t , Ş a m v e Haleb'de h a k v e hürriyetlerinin t a s d i k i n i v e b u şehirlerde b i r e r konsolos b u l u n d u r u l m a k hakkının t a m n m a sını r i c a edip de b u n u sağladıkları v a k i t V e n e d i k elçilerinin duydukları m e m n u n i y y e t p e k büyük olmuş v e şimdiye k a d a r Kıbrıs adası için M e m lûklara ödemiş oldukları 8000 dukayı, b u n d a n sonra Osmanlılara ödemeği teahhüd etmişlerdi ( 2 6 ) . Karşılıklı olarak gösterilen b u anlayış sonun da, Kıbrıs v e r g i s i de ilâve edilmek s u r e t i y l e i k i devlet arasında 1517 t a r i h i n d e y e n i b i r anlaşma imzalanmıştı ( 2 7 ) . Dostluk
münâ-
sebetlerinm
0
ı(
ura
(21) Iorga N . 2, s. 324. (22) Iorga N. 2, s. 324. (23) Bak, s. 231. (24) Zinkeisen, 2, s. 576. (25) Hammer, 4, s. 329. (26) Zinkeisen, 2, s. 576. (27) Hammer, 4, s. 241.
r
YAVUZ
222
SULTAN
C — Osmanlı - M a c a r münâsebetleri. M a c a r tecavüzleri V e n e d i k elçisinin E d i r n e ' y e vardığı sıralarda b i r M a v e mütâreke. j j j gelmişti. B u elçi, I I . Bâyezid zamanında i m zalanmış b u l u n a n ve b i r a z önce, Türklerin Sava n e h r i kıyılarına u z a n m a ları ile zedelenen mütârekeyi yenilemek için müzâkerelere girişecekti. H a l b u k i b u elçinin y o l d a bulunduğu sıralarda W e s p r i m piskoposu P e t e r Berislo, Sava ve U n n a arasındaki Türklere hücum ederek onları yenmiş ve 2000 Türkü öldürmüştü ( 2 8 ) . B u n d a n b i r a z s o n r a Sieben Bürgen Voyvodası J o h a n n Z a p o l y a da, Macar Kiralının irâdesi hilâfına 19000 k i şilik b i r k u v v e t l e Eflâk'daki Osmanlı bölgesini y a ğ m a ve t a h r i b ederek çok m i k d a r d a esir almıştı ( 2 9 ) . i h t i m a l b u o l a y l a r d a n dolayı, zengin h e d i y y e l e r l e E d i r n e ' y e gelmiş olan M a c a r elçisi bahsedilmişti ( 3 0 ) . F a k a t Y a vuz, Kızılbaşlık işini ön pilânda ele aldığı ( 3 1 ) , esasen T ü r k topraklarına tecâvüz eden m a c a r l a r da g e r i çekildikleri için 1513'de üç yıllık b i r m ü târeke imzalanarak o a n için mesele kapatılmış oldu. B u n a rağmen M a c a r Kiralı Wladıslaus (Ladıslas Ulazlo I I . ) Osmanlılar a l e y h i n e o l m a k üzre Papa ile münâsebetlere girişmiş (32) ve Çaldıran s e f e r i esnâsında I z v o r n i k ( S w o r n i k ) e kadar olan Türk topraklarına saldırmıştı ( 3 3 ) . A y r ı c a 1515'de Z a p o l y a ' m n , 10000 kişilik b i r k u v v e t l e Sarno adlı Türk kalesine c a r
e
ç
g
d
YAVUZ
SELİM
e
(34) hücûm ettiği ve f a k a t ağır kayıplar v e r e r e k g e r i çekildiği d u y u l d u (35) . i h t i m a l b u o l a y l a r d a n dolayı m a c a r sınırı üzerindeki Türk k a l e l e r i n de g e r e k l i tahkîmât yapılmaya başlanmış, ayrıca B o s n a Sancak B e y i dâ h i l o l m a k üzre o n i k i Sancak B e y i Bosna'da toplanmıştı ( 3 6 ) . D u r u m u n çok k r i t i k b i r h a l aldığı b u sıralarda i d i k i , Çaldıran s e f e r i n d e n dönen P â dişah'm, yeniden b i r savaş için hazırlıklara başladığı görüldü. B u h a l , M a c a r i s t a n ' a b i r sefer açılacağı şeklinde yorumlanıyordu, i h t i m a l A v r u p a kırallarından ve hattâ Papa'dan m a c a r i s t a n ' a h e r h a n g i b i r yardım yapıla mayacağım k a b u l eden M a c a r Kır a h ( 3 7 ) , b i r Osmanlı tecâvüzünü önle-. (28) Zinkeisen, 2, s. 577. Hammer, 4, s. 110. (29) Zinkeisen, 2, s. 577. Hammer, 2, s. 110. (30) Sâ'düddin, 2, s. 238. (31) Aynı eser, s. 238. (32) Bak, s. 232. (33) Çaldıran seferinden dönen Yavuz, Amasya'ya geldiği vakit Macarların İzvornik'e kadar olan Türk topraklarına saldırdıklarını, fakat yenilerek geri çekildiklerini öğrendi. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 299. (34) Bu kale Semendire ile Belgırad arasındadır. (35) Zinkeisen, 2, s. 580, 581. (36) Iorga N. 2, s. 231. (37) Bak, s. 233.
S U L T A N SELİM
223
rnek üzre, 1516 Şubat'ında i s t a n b u l ' a a r k a a r k a y a üç elçi göndererek a r a d a k i anlaşmayı u z a t m a k istedi ( 3 8 ) . Onların b u müracaatı t a m zamanın da yapılmıştı. Çünkü Osmanlılar, doğuda b i r sefer yapmağa hazırlanıyor lardı. B u sebeple onların t e k l i f l e r i Dîvân'da bahis konusu olmuş ve o l u m l u b i r sonuca bağlanma yoluna b i l e girmişti. F a k a t M a c a r Kiralının ölüm h a b e r i , meselenin h e r h a n g i b i r suretle neticelenmesine imkân bırakmadı ve i s t a n b u l ' d a b u l u n a n üç elçiden i k i s i y e n i K r a l d a n t a l i m a t a l m a k üzre b i r Türk elçisi i l e b i r l i k t e M a c a r i s t a n ' a g i t t i
(39). Halbuki yeni Macar
Kralı, Türklerin b u sıralardaki savaş hazırlıklarının M a c a r l a r için olduğu n u k a b u l ederek Y a y c a (Jajeza) g i b i t e h l i k e l i gördüğü şehir ve kasabalar da g e r e k l i t e d b i r l e r i alıyor, b i r t a r a f t a n da amcası olan P o l o n y a Kralına Osmanlı hükümdarının, R o m a n y a p r e n s l i k l e r i Polonya'ya yürüyeceğinden
yoluyla Macaristan'a
endişe duyduğunu b i l d i r i y o r d u
ve
(40). Fakat
o n u n endişeleri gerçekleşmedi. Çünkü Y a v u z , 1516 da M a c a r i s t a n ' a değil Memlûk'lar üzerine
yürümüştü. B u n u n l a beraber Osmanlı'lar,
1517'de
Hırvatistan'a b i r t a a r r u z d a b u l u n m a k t a n g e r i kalmadılar ( 4 1 ) . M a c a r l a rın, yeniden I z v o r n i k üzerine yürümeleri v e I z v o r n i k B e y ' i Hacı M u s t a f a B e y ' i şehit etmeleri ise b u n a b i r karşılık g i b i i d i . B u h a b e r i Mısır dönüşü sırasında
Şam'da liken
d u y a n Pâdişâh ( 4 2 ) , b u n a
rağmen M a c a r l a r l a
b i r savaş y a p m a k için i s t e k l i görünmüyordu. O n u n meseleyi büyütmeye r e k barışa mütemayil görünüşü, M a c a r Kralını v e akrabası o l a n Polonya Kralım m e m n u n etmiş ve 1519'da Osmanlı'larla Polonyalı'lar arasında b i r barış andlaşmasınm imzalanmasına sebep olmuştu. Jagellon'ların ve bütün dostlarının b i r yıl içinde girebileceği hükmünü de i h t i v a eden b u andlaşm a i l e Y a v u z , t a k i p etmek istediği barış politikasını bütün batı âlemine ilân etmiş o l u y o r d u ( 4 3 ) . N i t e k i m b u hükme u y a r a k 1519 baharında M a c a r l a r , Osmanlı'larla ü ç yıllık b i r mütareke imzaladılar ( 4 4 ) .
(38) İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 460. Anlaşmanın uzatılması tarafından yapılmıştı. Bak, Zinkeisen, 2, s. 588. (39) Zinkeisen, 2, s. 580. (40) Iorga N. 2, s. 321. (41) Aynı eser, s. 41. (42) Sâ'düddin, 2, s. 379. ,(43) Iorga No. 2, s. 323. (44) Hans Pfefferman, s. 180.
teklifi Osmanlı'lar
YAVUZ
224
D — Osmanlı - Rus münasebetleri: Y a v u z S u l t a n S e l i m ' i n i l g i gösterdiği elçiler arasınelçileri de vardı. H a l b u k i I I . Bâyezid zamanında d a h a 5 n c e başh M a t h i a s ' a gönderilen b i r R u s elçisinin, g e r i nâTebellİT ûk" dönerken B e l g r a d ' d a Türkler tarafından durdurulması R u ? f i l e r i ve olayı (45) olmamış olsaydı, b e l k i de Osmanlılar, R u s l a r l a k a b a h a r e k e t l e r i , hiç ilgilenmeyeceklerdi. F a k a t b u elçinin serbest bırakıl ması h u s u s u n d a b i r t a r a f t a n Macar Kralı i l e Kırım Han'ı M i n g i l i Gerey Han'ın aracılık yapması, öte t a r a f t a n M o s k o v a ' y a döndük t e n sonra b u elçinin I v a n I I I . a, Rusya'nın Osmanlı Pâdişah'ı i l e münâsebet kurması lâzım geldiği üzerinde Türk paşalarının t e l m i h l e r d e bulunduğunu söylemesi, Rusların öteden b e r i lüzûmlu saydıkları (46) d i p l o m a t i k m ü nâsebetlerin başlamasına b i r bahane oldu. Böyle b i r h a l gerçekleştiği t a k dirde b u n d a n Rusların sağlayacakları m e n f a a t l a r b ü y ü k olacaktı. Çünkü 1475'den s o n r a Kırım sahillerine ve A z a k d e n i z i kenarlarına yerleşen Os manlılarla R u s t a c i r l e r i arasında geniş çapta alış veriş yapılmağa başlan mıştı, i k i devlet arasındaki münâsebetlerin kurulması ise b u ticâretin d a ha da genişlemesine v e kolaylaşmasına y o l açacaktı, i y i b i r devlet adamı olan M o s k o v a B e y i I v a n I I I . , (47) b u y o l d a i l k adımı a t m a k kararını v e r miş, f a k a t her şeyden önce Osmanlıların b ö y l e b i r isteği nasıl karşılaya cağını öğrenmek üzre, dostu olan K ı r ı m Han'ı M i n g i l i Gerey'e b i r m e k t u p göndermişti ( 4 8 ) . B u n u n üzerine Kırım Han'ı d u r u m d a n i s t a n b u l ' u h a berdar e t t i ve o r a d a n aldığı cevabı ( 4 9 ) , I v a n I I I . a b i l d i r d i . B u ^cevâptan Osmanlıların, R u s l a r l a münâsebet kurmalarına Pâdişah'm m u h a l e f e t e t meyeceği anlaşılıyordu. İşte b u " sıralarda i d i k i A z a k v e Kefe'de b u l u n a n Rus t a c i r l e r i n d e n bazılarının, Türk i d a r e c i l e r i tarafından kötü muâmeleye m a ' r u z bırakılmaları olayını, d i p l o m a t i k münâsebetlerin başlaması için fırsat sayan I v a n I I I . , Kıran Han'ı vâsıtasiyle Pâdişah'a b i r m e k t u p g ö n d e r d i . 3 1 Ağustos 1492 t a r i h i n i taşıyan b u m e k t u b u n d a o ( 5 0 ) , size şim diye k a d a r "beyân-ı ihlâs için" bile elçi gönderemedik ( 5 1 ) . F a k a t böyle OsmanhlaHa -
R u s i a r arasında
fa M
a
r
c
a
u
r
s
K
r
YAVUZ
S U L T A N SELİM
a
(45) A. N. Kurat, Rusya Tarihi, Ankara, 1948. s. 117. (46) Hammer, 4, s. 33. (47) İ. H. Uzunçarşıl, 2, s. 466. (48) Mingili Gerey Han, Moskova'nın Altınordu devletinin nüfuzundan k u r tulmasına yardım etmiştir. Bak, A. N. Kurat, Rusya Tarihi, s. 117. (49) Pâdişâh, Mingili Gere'ye verdiği cevapta "Moskova hükümdarı senin kardaşm ise benim de kardeşim olacaktır. Bak, Karamsin'den naklen Hammer, 4, s. 33. (50) Hammer, 4, s. 34. A. N . Kurat, s. 118. (51) Hammer, 4, s. 34.
S U L T A N SELİM
^
olmasına rağmen R u s t a c i r l e r i m e m l e k e t i n i z d e dolaşmışlar. ve i k i t a r a f için faydalı t i c a r e t l e r yapmışlardır. A n c a k b u t a c i r l e r , sizin idarecileriniz tarafından gördükleri zulümlerden b a n a birçok d e f a şikâyette b u l u n d u lar. Bunların anlattıklarına göre A z o f Paşası, k e n d i l e r i m a n g a r y a y a tâbi' tutmuş, K e f e ve A z o f da b u l u n a n t a c M e r i m i z i de b u paşa, mallarım y a n f i y a t l a teslime mecbur etmiştir. B u n d a n başka t a c i r l e r i m i z d e n h a s t a l a nanların mallarının hacz olunduğu, f a k a t sıhhat kazandıkları v a k i t b u mallarının yarısından fazlasının g e r i y e verilmediği, ölenlerin m a l l a n n m ise büsbütün z a p t edildiği anlaşılmaktadır. İşte b u hallerden ve yapılan diğer haksız işlerden dolayı R u s t a c i r l e r i n i n Osmanlı topraklarında t i c a r e t e t m e l e r i n i m e n ' etmeğe m e c b u r kaldım. E s k i d e n böyle şeyler o l m a y o r d u . Şimdi b u düşmanca t u t u m u n sebebi n e d i r ? " B u n u b i l i y o r m u s u nuz, yoksa b i l m i y o r m u s u n u z ? " "Babanız i k i n c i M e h m e d büyük ve meş h u r b i r hükümdardı. R i v a y e t e göre b i z e " , d o s t l u k sağlamak amaeiyle elçi göndermek istemiş ise de "Cenâb-ı H a k müyesser itmemiş. B u t e s a v v u r u n şimdi i c r a olunduğunu neden görmeyelim. Cevâbınıza i n t i z a r i d e r i z " diyordu (52). B u m e k t u b u n Osmanlılar katında nasıl b i r t e s i r uyandırdığı hakkın da b i r b i l g i m i z y o k t u r . Sadece şu b i l i n m e k t e d i r k i b u n d a n sonra b i r Türk elçisi M o s k o v a ' y a g i t m e k üzre y o l a çıkmış ise de L i t v a n y a ' d a d u r d u r u l a r a k g e r i çevrilmiştir ( 5 3 ) . B u olaydan ç o n sonra y a n i 1497'de i l k R u s el çisi İstanbul'a geldi. Osmanlı t o p r a k l a n üzerinde rahatça t i c a r e t y a p a b i l meği sağlamak için gönderilmiş olan v e M i h a i l Pleşçiyev (Plechtcheef/ P l e s t t s c h e j e f f ) adını taşıyan b u elçiye İvan I I I . tarafından, gerek Kefe'de Sancak B e y i olan Şehzadenin, g e r e k i s t a n b u l ' d a Pâdişah'm h u z u r u n d a diz çekmemesi v e onları sadece eğilerek selâmlaması talimatı verilmişti ( 5 4 ) . Ayrıca "Pâdişah'dan başka -kimseye h i t a p " etmemesi ve "İstanbul' d a k i diğer yabancı elçilerden k i m s e y e k e n d i s i n d e n önde durmasına m e y dan v e r m e m e s i " de t e m b i h olunmuştu ( 5 5 ) . V e r i l e n t a l i m a t a lüzumun dan fazla riâyet eden b u elçi v e z i r l e r tarafından şerefine v e r i l e n z i y a f e t lere b u sebeple g i t m e d i , h e d i y e o l u n a n kıymetli eşyalan almadı, m a s r a f larına h a r c a n m a k üzre tahsis o l u n a n parayı d a k a b u l e t m e d i ( 5 6 ) . i s t a n b u l ' d a h a y r e t l e karşılanan b u k a b a ve haşin h a r e k e t l e r i I I . Bâyezid, b i r (52) (53) (54) (55) (56)
Karamsin'den naklen Hammer, 4, s. 34. A . N . Kurat, s. 118. A. N . Kurat, s. 118. Hammer, 4, s. 35. i . H . Uzunçarşılı, 2, s. 468. A. N. Kurat, s. 118. Hammer, 4, s. 35. Hammer, 4, s. 35. 15
YAVUZ
226
t a r a f t a n Kırım Hanına b i l d i r i r k e n (57) ö t e t a r a f t a n d a K u s K i n e z ' i n i n i s t e k l e r i n i k a b u l ederek A z a k ve K e f e ' d e k i R u s tüccarlarına i y i muamele yapılacağım v a d e d i y o r d u ( 5 8 ) . B u t e m a s l a r d a n sonradır k i A z a k ve K e f e ' d e Rusların yaptığı t i c a r e t çok arttı ( 5 9 ) . B u n u n l a beraber Rus'ların doğrudan doğruya i s t a n b u l ' l a değiL Pâdişah'm Kefe'de v a l i b u l u n a n oğlu i l e t e m a s t a bulunmaları Osmanlılar tarafından u y g u n görülmüştü ( 6 0 ) . B u t a r z d a k i h a r e k e t i y l e Padişah, R u s K i n e z ' i n i b i r Osmanlı v a l i s i derecesine indirmiş v e ona b u gözle b a k Ruslar kendüe- mış o l u y o r d u . H a l b u k i Osmanlılarca çok küçümsenen rim Bizans'ın vâ- j Bizans i m p a r a t o r u K o n s t a n t i n X I H . i n k a r risi sayıyorlar. Thomas'ın kızı S o f y a (Zoya) i l e ev lendiği için, k e n d i s i n i Bizans İmparatorlarının v a r i s i v e Ortodoksluğun hâmisi olarak görmekteydi ( 6 1 ) . A n c a k b u h a l , Osmanlıların görüşünü değiştirmedi v e b u sebeple de O s m a n l ı - R u s münasebetleri K e f e v a l i l e r i tarafından idare o l u n m a y a başladı. N i t e k i m 1501 de K e f e y e gelen b i r R u s elçisi, Rus t a c i r l e r i n e yapılan baskıdan sadece b u r a d a bahsedebilmiş, b u n a karşılık K e f e ' d e n M o s k o v a ' y a b i r Türk elçisi gönderilmişti ( 6 2 ) . v
a
n
d e § i
>
s
M
o
o
n
r
a
d
e
s
p
o
t
YAVUZ
S U L T A N SELÎM
u
(57) A. N. Kurat, s. 118. I I . Bâyezid Ivan'a yazdığı mektupta elçisinin kaba hareketlerine değinmedi. Yalnız Mingili Gere'ye şunları bildirdi "Kendisiyle rabıta-i dostî akdini şiddetle arzu eylediğim Rusya hükümdarı bana kaba bir adam göndermiştir. Orada tahkir görecekleri korkusuyle kullarımdan hiçbirini kendisine terfik idüb de Rusya'ya gönderemeyeceğim. Şark ve Garbta ihtiram gördüğüm halde kendimi öyle bir hakarete arzetmekten mahçub olacağım". Bak, Hammer, 4, s. 35. Ivan'm mektubuna cevap verilmedi. Elçinin kaba hareketleri Kırım hanına bildirildi. Bak, İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 467. (58) Â. N. Kurat, s. 118. Bazı kaynaklardan Ivan'm, 1499 da Alexis Golokvastoff adında İstanbul'a yeni bir elçi gönderdiği anlaşılmaktadır. Bak, Zinkeisen, 2, s. 606. Bu elçi Pâdişah'a, kendinden önceki Rus elçisinin "neden dolayı itham" edildiğim hükümdarının bilmediğini, birçok devletlerin Rusya'ya elçi gönderdik lerini, bu elçilerin hürmet gördüklerini, bunun böyle olduğunu tecrübe ederek anlamanın mükün olabileceğini söyleyecekti. Bak, Hammer, 4, s. 35. (59) A. N. Kurat, s. 118. (60) Aynı eser, s. 118. (61) A. N .Kurat, s. 124. "Piskov, manastırlarından birinde rahib olan Fİlofey" tarafından daha sonra Vasili I I I . ye sunulan bir yazıda "evvelce dünya hâki miyetinin merkezi Roma i d i ; sonra yeni Roma (yani İstanbul) oldu. Her i k i Ru¬ ma da düştü. Halbuki Üçüncü Roma ayaktadır, o da Moskova'dır. Hıristiyanlık taki mukaddes üçlük hükmünce dördüncü Roma olmayacaktır; şu halde Mosko va dünya hâkimiyetinin yeni merkezidir", deniliyordu. Bak, A. N. Kurat, s. 140. İlk defa kendisini Bizans'ın vârisi telâkki eden Ivan I I I . bu sebepten dolayı " B i zans devletinin arması olan çift başlıklı kartalı Rusya'nın arması olarak kabul" etmişti. Bak, A. N. Kurat, s. 141. (62) Alagöz adını taşıyan bu elçi ihtimal k i Rusya'ya giden i l k Türk elçisidir. Bak, A. N. Kurat, s. 119.
S U L T A N SELİM
227
Y u v u z S u l t a n Selim zamanına k a d a r b u suretle d e j Osmanlı - Rus münâsebetleri, b u devrede daha elçiler. ç a s i l i I I I . 1514 t a r i h i n d e , b e m i " h e m ticâretini artırmak, h e m de Osmanlı devletiyle i t t i f a k y a p m a k i ç ü n " İstanbul'a b i r elçi göndermişti ( 6 3 ) . i k i hükümdarın babaları zamanında kurulmuş olan dostluğu t e ' y i d için gelen (64) ve birçok hediyyeler g e t i r e n b u elçiye (65) Y a v u z S u l t a n S e l i m i l t i f a t etmiş, ayrıca M a n k u b B e y i K e m a l B e y i , b i r i arabca ve Öteki sırpça yazılmış i k i m e k t u p l a b i r l i k t e , elçi. olarak M o s k o v a ' y a göndermişti ( 6 5 ) . 1515 de g e r i dönen K e m a l Bey ile b i r l i k t e K o r u b o f adında b i r Rus elçisi de vardı. B u elçi, Kırım Han'ının Eitvanyalılara yaptığı yardımdan şikâyet e d i y o r ( 6 6 ) , b u yardıma son v e r i l m e s i n i , ayrıca "tecâvüzî ve tedafüi b i r andlaşma" imzalanmasını i s t e y o r d u ( 6 7 ) . Gerçekten 1502'ye k a d a r R u s l a r ' a d o s t l u k gösteren K ı r ı m Han'ı M i n g i l i Gerey, b u n d a n s o n r a M o s k o v a ' y a karşı cephe a l a r a k 1511'de ' " J a g e l l o n l a r i l e sıkı i t t i f a k siyâsetim k a b u l " etmişti ( 6 8 ) . B u sebepten ötürü M e h m e d Gerey H a n (1514-1523) zamanında M o s k o v a Beyliği t o p r a k l a n üzerine şiddetli akınlar yapılmağa 'başlanmıştı. İşte M o s k o v a şimdi b u h a l d e n yakmıyor ve Osmanlılarla yapacağı ittifakın k e n d i s i için çok faydalı olacağım k a b u l e d i y o r d u . A n c a k umduklarım elde edemedi. Çünkü Y a v u z .Sultan Selim, o n l a n n d i l e k l e r i n i c i d d i o l a r a k ele almamış, i t t i f a k e t m e işi için M o s k o v a ' y a a y n b i r elçi göndereceğini söylemekle yetinmişti ( 6 9 ) . B u n d a n sonra gelen başka b i r R u s elçisi de L e h l i l e r i v e Kırım H a n l a n m , b a r e k e t s i z b i r h a l e getirecek olan Osmanlı - R u s ittifakı üzerinde İsrarla •durmuş ise de h e r h a n g i b i r sonuç elde edememişti. Yavuz zamanmda gidip gelen
v
a
n
ı
e
(
e
b i r
n
h a l
a
h
m
§
t
l
<
ü
n
k
ü
)
V
T a p a L e o X. v e
E — Papa Leo X . ( G i o v a n n i de M e d i c i ) n u n Türklere karşı b i r haçlı ordusu k u r m a teşebbüsleri. Y a v u z S u l t a n S e l i m i n , V e n e d i k ve M a c a r l a r l a k u r m a k istediği d o s t ç a münâsebetlerin sebeplerini sadece doğuya ve güneye yapacağı h a r e k e t l e r e bağlamak hatâlı olmasa b i l e noksan b i r görüş olur. Osmanlıların b u devletlerle yakından i l g i l e n m e s i , bilhassa o t a r i h l e r d e d e v l e t l e r arasında y e r i 'bile b u l u n m a y a n Moskova'nın gönderdiği elçilerin k a b a h a r e k e t l e r i n e Türkler.
(63) İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 467. Yavuz Sultan Selim, tahta çıkışını özel bir «İçi ile Vasili I I I . ye bildirmişti. Bak, Zinkeisen, 2, s. 607. (64) Zinkeisen, 2, s. 607. (65) Hammer, 4, s. 111. Mektuplardan b i r i türkçe, diğeri sırpça idi. Bak, İ. H. iUzunçarşıh, 2, s. 467. (66) Zinkeisen, 2, s. 607. (67) İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 467. (68) İslâm Asiklopedisi, Kırım maddesi. (69) Hammer, 2, s. 111. İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 468.
YAVUZ
228
S U L T A N SELİM YAVUZ
tahammül göstermesi, hattâ bunların yaptıkları t e k l i f l e r i n b i r kısmım k a b u l e t m e s i , kanâatımıza göre, daha önemli sebeplere bağlanması g e r e k e n h a r e k e t l e r d i r . İhtimal b u y o l d a k i davramşlarıyle Pâdişâh, T ü r k l e r a l e y h i n d e b i r a n bile kurulmasından yaz geçilememiş olan b i r Haçlı S e f e r i n d e n , b u d e v l e t l e r i n uzak kalmalarını sağlamayı d ü şünüyordu. Çünkü o, d i n uğrunda hıristiyanhk âleminin ne şekil de coşturulduğunu v e neticede nasıl büyük fâciaların meydana geldiğini b i l m e k t e i d i . A y r ı c a batı âleminin, dedelerine v e b a b a sına karşı takındığı tavrı da i y i bilen b u Pâdişâh, aynı âlemin k e n d i s i n e karşı d a h a saygılı ve toleranslı h a r e k e t edeceğinden e l b e t t e e m i n o l a m a z dı. Gerçi o t a r i h l e r d e papalık makamının, Türkler v e müslümanlar a l e y h i n d e hazırlamak istediği t e r t i p l e r hakkında Y a v u z ' u n b i r b i l g i s i b u l u n u p bulunmadığını b i l m e y o r u z . F a k a t Türkler aleyhine yapılacak h e r h a r e k e t te P a p a ' m n , şimdiye kadar d a i m a önderlik e t m e k istediğini Y a v u z ' u n bildiğinde şüphemiz y o k t u r . O t a k d i r d e Y a v u z ' u n , M a c a r l a r v e V e n e d i k l i l e r l e dostluk münâsebetleri kurmasını, P a p a ' m n Türkler aleyhindeki faaMyyetlerine b u d e v l e t l e r i n katılmamalarım sağlamağa, M o s k o v a ' y a k a r şı toleranslı h a r e k e t e t m e s i n i ise, k e n d i l e r i n i Bizans vârisi k a b u l eden b u p r e n s l e r i n etrafında t o p l a n m a k t a olan ortodoks hıristiyanları, p a p a h ğ ı n karşısına m u k a b i l b i r k u v v e t olarak çıkarmaya m a ' t u f b i r h a r e k e t o l a r a k düşünebiliriz. Y a v u z , yürüttüğümüz b u mütâlâalara gerçekten uyan. b i r düşünceye sahib i d i i s e o t a k d i r d e b u düşüncesinde t a m b i r i s a b e t v a r dı. Çünkü, 11 M a r t 1513'de papalık makamına o t u r a n v e M e d i c i ailesine mensub o l a n Papa L e o X . , k e n d i n d e n önce b u makamı işgal edenler g i b i bütün batı âlemini Türklere karşı ayaklandırmağa çalışan b i r insandı (70). O n u b u h a r e k e t e sevk eden sebepler arasında, büyük b i r kısmı T ü r k o l a n müslüman korsanların, i t a l y a s a h i l l e r i n i t e h d i d altında b u l u n d u r m a ları gösterilmektedir ( 7 1 ) . Çünkü bunların yüzünden güven k a l m a y a n b u sahillerde h a l k , her a n s o y u l m a ve kaçırılma t e h l i k e s i i l e karşı karşıya, i d i . 1516'da Papa b i l e , b i r a v gezisi esnasında, T i b e r n e h r i ağzı yakınla rında T u n u s l u korsanların eline düşme t e h l i k e s i geçirmişti ( 7 2 ) . F a k a t Türklere karşı d u y u l a n düşmanlığın asıl sebebini, korsanların b u mevziî h a r e k e t l e r i n e değil, Osmanlı d e v l e t i n i n kuruluşundan b e r i , gittikçe k u d r e t kazanan v e batıyı t e h d i d eden müslümanlığa karşı d u y u l a n kîn, n e f r e t veb u n u n sonucu o l a r a k da Osmanlıları batı topraklarından sürüp çıkarma (70) Daha önceki Papaların Türkler aleyindeki faaliyyetleri için bak, Hanss Pfeffermann, (71) Hans Pfeffermann, s. 175.
S U L T A N SELİM
^
Papa'mn Türkler teşkil e d i y o r d u . O n u n için b u işe gönül v e r e n l e r d e n b i r i s i Wkeb " "T'' S P - ™ , papalık makamına geçer j „ .. T " geçmez, h e m e n bütün hıristiyan .prenslere,' A l m a n İmpa¬ ma düşüncesi. ^ r a t o r u Maxhnılıan'a, P o l o n y a v e i n g i l t e r e kıratlarına, R o dos üstâd-ı a'zamma ve L i e f l a n d ' d a A l m a n şövalyeleri reisine gönderdiği birçok m e k t u p l a r b u k o n u d a y e t e r d e l i l l e r d i r . A y r ı c a , rönesans f i k i r l e r i n i taşıyanların çoğu da, b i r takım güzel yazılarla, b a r b a r saydıkları Türkler den, eski Y u n a n topraklarının kurtarılmasını i s t e m e k t e d i r l e r (73). A n c a k ne b u n l a r ne de Papa, yaptıkları t a h r i k l e r i n o a n için b i r netice v e r m e y e ceğini v e türlü sebeplerden dolayı A v r u p a ' y ı , Osmanlıların karşısına d i k bİ1
o
a z
a r e
Türiü sebepler lİt^btu !
l
a
r
a
k
ö r ü l e n
P
a
a
L
e
0
x
n
a
f
m e n i n mümkün o l m a y a c a ğ ı m asla anlayamamışlardı. G e r l
S
e k t e n
» ö y l e ' b i r Haçlı S e f e r i mümkün değildi. Çünkü o n -
Tûna'^dTme- " k § yüzyılın s o n u üe onaltmcı yüzyılın başlarında y a yorlar. pümış olan c o ğ r a f y a keşifleri, denizci d e v l e t l e r i n d i k k a t l e r i n i başka t a r a f l a r a yöneltmişti. Özellikle İspanyollar v e P o r t e k i z l i l e r , batıya v e d o ğ u y a d o ğ r u ciddi h a m l e l e r y a p m a k v e hazînele r i n i d o l d u r m a k l a meşguldüler. 1507'de artık Amerika'nın H i n d i s t a n o l madığı anlaşılmış v e 1515'de B a l b u a , i l k d e f a P a n a m a berzahım geçerek b ü y ü k okyânus'u görebilmişti. Öte t a r a f t a n b i r takım g e m i c i l e r i n A f r i ka'nın güneyine doğru yönelmeleri v e b i r a z s o n r a Ümid B u r n u y o l u n u keşf e t m e l e r i , A k d e n i z ticâretini elde t u t a n d e v l e t l e r i v e b i l h a s s a V e n e d i k l i l e r i yakından i l g i l e n d i r i y o r d u . A y r ı c a , I I . Bâyezid zamanında M o r a yarımadasındaki Hmanlarını k a y b e d e r e k b ü y ü k z a r a r l a r a uğramış o l a n b u devlet, boşalan hazînelerini y e n i d e n d o l d u r m a k için k u d r e t l i Osmanlı d e v l e t i i l e i y i geçinmek m e e b u r i y y e t i n d e i d i . Öte t a r a f t a n b u t a r i h l e r d e İmparator M a x i m i l i a n , İspanya kralı Ferdiınand K a t o l i k , İngiltere Kraîı H e n r y V I I I . i l e V e n e d i k l i l e r , İtalya topraklarının b i r kısmını işgal etmiş o l a n F r a n s a Kralı L o u i s X I I . ' y e karşı savaşa girişmişlerdi. 1512'de N a varre'ı İspanya -Kralına t e r k e t m e k meeburiyyetinde kalan Louis X H . , 1513'de îtalyadan da kovulmuştu. B u n d a n başka Calais'ye asker çıkaran v e T o u r n a i ' y i z a p t eden H e n r y V I I L , 1513 Ağustosunda o n u S p u r s ' d a b ü y ü k b i r hezimete uğrattı. M a x i m i l i a n ' m k u v v e t l e r i de isviçrelilerle b i r h k t e D i j o n ' u kuşattılar. 70
e
i n c i
Macaristan'daki Avrupa'nın k u v v e t l i devletlerinden b i r i s i sayılan karışıklık. M a c a r i s t a n ' a gelince, b u t a r i h l e r d e ( 1 4 9 0 - 1 5 1 6 ) başla rında b u l u n a n U l a z l o I I . ( W l a d i s l a w ) n u n yaptığı türlü beceriksizlikler yüzünden çok karışık b i r d u r u m d a i d i . B i l h a s s a sınıflara büyük i m t i y a z l a r tanıyan b u kralın, " m e m l e k e t i i l g i l e n d i r e n önemli kararlarda kilise
(72) Aynı eser, s. 175. (73) Iorga No., ÎL s. 325.
YAVUZ
23Ó
YAVUZ
S U L T A N SELİM
i l e r i gelenleriyle b a n d e r i u m s a h i p l e r i n i n t a s v i b i n i isteyeceğini yazı i l e v a ' d " etmesi (74) m e m l e k e t m a l i y e s i n i n k i r i z içine düşmesine ve M a c a r o r d u s u n u n çözülmesine sebep olmuştu. B u n d a n başka kiralın ve d e v l e t i n büyük ölçüde p a r a sıkıntısına düştüğü b u t a r i h l e r d e M a c a r i s t a n d a y e r yer büyük k a p i t a l i s t l e r m e y d a n a çıktı. Öte t a r a f t a n d e v l e t i n en b ü y ü k makamlarını işgal edenlerin, türlü şekillerde m e m l e k e t i s ö m ü r d ü k l e r i v e i h a n e t l e r i söylenmekte i d i ( 7 5 ) . Büyük asillerle küçük a s i l l e r arasındaki anlaşmazlık, Ulazlo I I . d a n sonra k i m i n t a h t a , geçeceği meselesi, büyük a s i l l e r i n israflarım karşılamak zorunda b u l u n a n s e r i l e r i n h a l l e r i n i n gittikçe, kötüleşmesi, v e r g i l e r i n artırıl ması, angaryanın çoğaltılması g i b i h a l l e r , M a c a r i s t a n d a h e m s e f a l e t i , h e m de memnuniyetsizliği -daha da artırdı v e b u yüzden m e m l e k e t p e k k u d r e t s i z b i r hale düştü (76) .Diğer t a r a f t a n rönesansm, t o p l u m d a m e y d a n a getirdiği t e s i r o k a d a r büyük i d i k i , f e r i l e r i n birçok şeyleri fedâ etmele r i n e , Ortaçağ z i h n i y y e t i n d e n kurtulmalarına, k i l i s e v e hükümetlere karşı tutumlarım değiştirmelerine y o l açtı. " A r t ı k f erd, çile çıkarmak ve düâ e t m e k l e değil, f a k a t önüne çıkan h e r güçlüğü y e n m e k t e gösterdiği başarı i l e T a n r ı ' y a yaklaşmak v e ona benzemek azminde i d i " ( 7 7 ) . F a k a t b u y e n i anlayışın yanında "ahlâkî z a ' f l a r " artmış, âile düzeni bozulmuş, " p a r a , şöhret, debdebe v e hükmetmek ihtirasları korkunç dereceyi bulmuştu"" (78). B i r t a r a f t a n da rönesansm m e y d a n a getirdiği değişikliklerin, f e r d i n inancı üzerinde müessir olduğu b u a r a d a b i r takım k i m s e l e r i n k i l i s e y e karşı düşmanca tavır takındıkları v e neticede k a t o l i k âleminde b ü y ü k b i r çöküntünün başladığı görüldü. Gerçi daha önce Huss, W i c l i f ( W y c l i f f e ) ve Savonarola g i b i b i r takım şahsiyetlerin k i l i s e y e karşı cephe aldık larını b i l i y o r u z . A n c a k bunların f i k i r l e r i türlü sebeplerden dolayı p e k g e lişme imkânını bulamamıştı. H a l b u k i şu anda rönesansm o r t a y a attığı f i k i r l e r g e r e k l i ortamı meydana getirmiş b u l u n u y o r d u . B u n d a n dolayı dinsiz b i r şövalye olarak şöhret almış, k i l i s e ve papazlara karşı düşmanhğıyla tanınmış b u l u n a n U b i c h V o n H u t t e n , yazdığı şiir ve hicivlerle k i l i s e y i zayıflatmış ve M a r t i n L u t h e r ' i n katolikliğe karşı açtığı savaşı k o l a y laştırmıştı ( 7 9 ) . Görülüyor k i çok d i n d a r o l a n L u t h e r i l e dinsiz o l a n H u t t e n ' i , ayrı sebeplerden dolayı R o m a kilisesine karşı duydukları n e f 1
(74) F. Echart, s. 105. (75) Aynı eser, s. 106. (76) Aynı eser, s. 105 -110. (77) B. Sıtkı Baykal, Yeni Zamanda Avrupa Tarihi, I I . cilt, 1, 30 yıl savagr devri, Ankara, 1961, s. 4. (78) Aynı eser, s. 4. (79) The Encyclopedia Americana, volume 2, New York, 1948. Hutten. maddesi.
S U L T A N SELİM
231
ret, y a n y a n a getirmiş b u l u n u y o r d u . Öte t a r a f t a n b u i k i z a t Türklere k a r şı duydukları düşmanlıkta da aynı anlayışta i d i l e r . F a k a t özellikle H u t ten, Türklere karşı yapılacak savaşın millî b i r görev olduğunu i l e r i sür mekle beraber, böyle b i r teşebbüste k i l i s e n i n sorumluluğunu k a b u l e t m i yor (80) hattâ Papalığa açılacak savaşın Türklere karşı açılacak savaşa n a z a r a n öncelik kazanması f i k r i n i o r t a y a a t m a k t a n b i l e çekinmiyordu (81). i n g i l i z kralı H e n r y V I I I . ise b i r Haçlı Seferine zaten i n a n m a m a k t a i d i . B u sebepten dolayı Papa'ya, b u hülyadan vazgeçmesini hatırlatmış, 1517 nisanında da V e n e d i k elçisi G i u s t i n i a n i ' y e , hıristiyan devletler a r a sındaki t e k düşüncenin b i r b i r l e r i n i m a h v e t m e k olduğunu, b u şartlar a l tında Türklere karşı müştereken h a r e k e t e geçilemeyeceğini görecek k a dar akıllısınız demişti ( 8 2 ) . i ş t e P a p a L e o X . , d e v l e t l e r i n i n b i r b i r i y l e m ü cadelede bulunduğu, 'krallarının teb'alarıyla anlaşmazlığa düştüğü, y e n i keşifler karşısında b i r kısım teşekküllerinin, t i c a r e t yollannın başka t a r a f l a r a i n t i k a l edeceğini düşünerek b i r takım t e d b i r l e r aldığı, halkının k i l i s e y e karşı güveninin azaldığı hattâ dinsiz b i r sınıfın türediği b u batı a l e m i n i , Türkler aleyhine harekete geçirmek için, daha önce bahsettiğimiz Venedik, Papa'mektupları d e v l e t r e i s l e r i n e gönderdi. O, V e n e d i k devle' H E r y a ( M y r i a ) ' y a gönderdiği adamlarıe iyor. y ^ ^ j ^ e d i l m e s i ^ A n k o n a ( A n c o n a ) İmanında d o n a tılmakta b u l u n a n v e Türklere karşı kullanılacak o l a n gemiler için g e r e k l i topların v e r i l m e s i n i i s t i y o r d u . F a k a t V e n e d i k l i l e r , M e d i c i l e r e m e n s u p olan bu P a p a ' n m bütün plânlarında a i l e s i n i n çıkarına düşündüğünü i l e r i sürerek, t e k l i f l e r i r e d d e t t i l e r ( 8 3 ) . B u n u n l a beraber 1514 yılı sonunda P a p a ' n m P i e t r o B e m b o adındaki t e m s i l c i s i cazip f i k i r l e r l e V e n e d i k ' e gelmişti. B u elçi, Y a v u z ' u n I r a n i l e yapacağı savaşı kazanması h a l i n d e , hıristiyanlığın korunması için b u Pâdişah'a karşı b i r şeddin m u t l a k a kurulması lâzım geleceğini, şayet b u savaşta Osmanlılar y e n i l i r l e r s e o t a k d i r d e de b u h a l i n büyük b i r fırsat sayılarak onların A v r u p a ' d a n atılabileceğim, kaybedilmiş olan V e n e d i k topraklarının yeniden ele geçirilebileceğini ve b u suretle de V e n e d i k ' i n büyük b i r devlet h a l i n e gelebileceğini söylüyordu. F a k a t V e n e d i k l i l e r , çıkarlarım b u y o l d a görmedikleri için !bu t e k l i f l e r i de reddede rek (84) Osmanlılarla imzaladıkları anlaşmaya sadık kaldılar ve sonuna """reddedi" ^ 6
f*
n
n
d
e
n
'
k
e
B
d
i
s
i
n
m
a
,(80) Hans Pfeffermann, s. 154. (81) Aynı eser, s. 154. (82) Aynı eser, s. 176. (83) Zinkeisen, 2, s. 581. (84) Zinkeisen, 2, s. 582, 583.
YAVUZ
232 Papalık, M a c a r iar'a
uTl
gerekli y a r -
k a d a r da ibu ıhalden ayrılmadılar. N e g a r i p b i r t e c e l l i d i r k
i p p a , Türklere karşı harekete geçirmek istediği b i r h ı a
devlete b u n u k a b u l ettirememiş, f a k a t Türklere k ^ S h a r e k e t e geçmek için kendisine yardım edilmesini köylüleri efendiisteyen başka b i r hıristiyan devlete de, g e r e k l i yar l e r i n e saldırdılar, dımda bulunamamıştı. Gerçekten, M a c a r kralı U l a z l o I I . , güneyden gelen Osmanlı t e h l i k e s i karşısında 1513 de Pap a ' y a başvurarak, kendisine yardım e d i l m e s i n i , hıristiyan k r a l l a r arasın d a k i anlaşmazlığın h a l l e d i l m e s i n i v e b u n d a n sonra bütün hıristiyan k u v v e t l e r i n i n Türklere karşı h a r e k e t e geçirilmesi hususunda Papalık nüfuzunu kullanılmasını istemişti (85). A y n ı yıl içinde ona cevap v e r e n Papa, B e n i gece gündüz meşgul eden Türk meselesini o r t a d a n kalkıncaya k a d a r elden bırakmayacağım. B u i t i b a r l a hıristiyanlar arasındaki barışı sağlamak için birkaç K a r d i n a l i görevlendirdim. B u devletler arasında barışı k u r d u k t a n sonra Türk v e r g i s i adı altında b i r v e r g i de koyacağım. A n c a k şu anda sizin için b i r şey y a p m a k mümkün değildir. Çünkü Avrupalılar k e n d i aralarında savaşırken uzak m e m l e k e t l e r e ne asker gönderebilirler, ne de p a r a tahsis edebilirler. Y e n i v e r g i l e r i n konulması da aynı sebeplerden do layı olamayacaktır. Yalnız başına sizin k u v v e t l e r i n i z l e Papa k u v v e t l e r i n i n Türkleri yenmek için kâfi gelemeyeceği de t a b i i d i r , d i y o r d u (86). sava^fin
r i s t i
topianl^MaGar"
y
a n
1
Papa seoimıi için daha önce R o m a ' y a gönderilmiş olan M a c a r k a r d i n a l i Tamas Bakocz, Papalık tacım elde edemediği g i b i M a c a r i s t a n için de k u r u v a i t l e r d e n v e n a s i h a t l e r d e n başka b i r şey sağlayamamış, yalnız M a c a r i s t a n ' d a h a l k a v a ' z l a r d a b u l u n a r a k kâfirlere (Türklere) karşı sa vaşacakların k u s u r ve günahlarım a f f e t m e v e ebedî saadete m a z h a r ola caklarını söyleme y e t k i s i n i almıştı (87). O n u n b u y e t k i l e r e d a y a n a r a k yaptığı propaganda az zamanda t e s i r i n i gösterdiği için Türklere karşı savaşmak isteyen M a c a r köylüleri büyük şehirler yakınlarında t o p l a n m a y a başlamışlardı. A n c a k disiplinden m a h r u m olan aynı zamanda asiller den n e f r e t eden b u insanlar, silâhlarını Türklere karşı değil e f e n d i l e r i n e karşı kullandılar (88), onları öldürdüler, mallarını yağmaladılar, e v l e r i m ateşe verdiler, b u a r a d a şehirleri de t a h r i p e t t i l e r (89). İsyan, a s i l l e r i n l i d e r i Zapolyai tarafından b i r senede v e f a k a t pek kanlı b i r s u r e t t e bastırılabildi. B u şartlar altında b i l e Papa, Türkler hakkındaki plânlarından vazgeçmiyor ve 1515 de, Türklere karşı savaşa girildiği t a k d i r d e 50 b i n (85) (86) (87) (88) (89)
Zinkeisen, Aynı eser, Aynı eser, Echard, s. Zinkeisen,
2, s. 578. s. 578, 579. s. 580. 109. 2, s. 580.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
S U L T A N SELİM
233
•düka verebileceğini, ancak b u savaş b i r s a v u n m a savaşı olursa paranın 20 b i n dükaya düşeceğini söylüyordu (90). F a k a t Z a p o l y a i ' n i n Türk topraklarına hücum etmesine rağmen P a p a (91) y i n e vadinde d u ramamış, 50 b i n düka y e r i n e 20 b i n düka i l e Türkler tarafından en ziyade tehdide m a r u z b u l u n a n Hırvat şehirlerinin beslenmesi ve savunulması için b o l m i k d a r d a buğday, b a r u t , t o p v e güherçile gön dermişti (92). Öte t a r a f t a n y i n e b u Papa, hıristiyan k r a l l a r katında g i riştiği teşebbüslerin b i r dereceye k a d a r başarıya ulaşacağım düşünerek, 1516 şubatında M a c a r kralından, "o esnada S u l t a n S e l i m tarafından t e k l i f edilen barış veya mütâreke t e k l i f i n e 'hiçbir k a y d v e şart altında rıza göstermemesini" istemiş (93), aynı yıl içinde F r a n s a kralına da, hıristiyan dünyasını Türklere karşı k o r u y a n M a c a r i s t a n ' a vadedilen 15 b i n dükamn h e m e n gönderilmesini yazmıştı (94). F a k a t b u n d a n da b i r netice çıkmadı. P a p a ve F r a n s a . Türklere karşı V e n e d i k l i l e r i k e n d i safına almaya m u v a f f a k o l a m a y a n Papa L e o X . b u defa k e n d i s i n i neticeye götürebilece ğini sandığı b i r devlete, y a n i F r a n s a ' y a başvurdu. Çünkü 1515 yılı başla rında F r a n s a tahtına o t u r a n genç v e şövalye r u h l u François I . , giriştiği savaşlarda büyük başarılar kazanmış v e b i r a n italya'nın k a d e r i n e hâkim olacak g i b i görünmeye başlamıştı. O n u n için Papa, Türklere karşı g i r i şeceği mücadelede b u n d a n s o n r a F r a n s a kralını öncü o l a r a k g ö r m e y e baş ladı ve 1515 yılı aralık ayında o n u n l a B o l o g n a ' d a buluştu. Buluşmanın açık amacı i t a l y a işlerinin düzenlenmesi i d i . F a k a t gerçekte b u r a d a bütün c i d d i y e t i y l e Türk meselesi ele alınmış v e neticede François I , b u işi k e n d i meselesi g i b i k a b u l etmişti (95). A y r ı c a onun, K a r d i n a l l e r m e c l i s i " C o n s i s t o r i u m " önünde Papa'ya, k i l i s e n i n en v e f a b oğlu o l a r a k s a d a k a t i m a r zettiği görüldü. P a p a ' m n F i l i s t i n i l e , müslümanlar tarafından işgal edilmiş olan diğer hıristiyan m e m l e k e t l e r i n i k u r t a r m a k için hıristiyan p r e n s l e r i n b i r b i r l e r i i l e (barışarak silâhlarını Türklere çevirmeleri hakkındaki f i k i r l e r i n i de benimsediği v e bunların öteden b e r i kendisince en ç o k a r z u l a n a n şeyN e t i c e s i z konuşı r olduğu anlaşıldı (96) .Fransa kralının böyle düşünmesimalar. p t e m s i l c i s i A n t o i n e D u p a r ' n m , P a p a ' m n başe
n
e
y
e
r
a
n
s
a
(90) Aynı eser, s. 580, 581. (91) Bak, s. 222. (92) Zinkeisen, 2, s. 581. (93) Aynı eser, s. 588. (94) Aynı eser, s. 587. (95) Zinkeisen, 2, s. 584. (96) François I . 14 Aralık 1515 tarihinde İspanya Kralı Ferdinad V. (Ferdi¬ nand Catholic) a yazdığı mektupta özetle şöyle demektedir: Bu ayın 11 inde buraya geldim. Kardinaller Meclisi önünde Mukaddes Pe dere, kilisenni en vefalı oğlu olarak sadakatimi arzettikten sonra onunla aramız-
234
YAVUZ
S U L T A N SELİM
kanlığmdaki K a r d i n a l l e r Meclisinde s a r i h o l m a m a k l a beraber, F r a n s a ' m a b i r Haçlı Savaşım bütün k u v v e t i y l e destekleyeceğini söylemesine rağmen Bologna toplantılarında b e l i r l i k a r a r l a r a v e o l u m l u sonuçlara varılama mış, bilhassa Türklere karşı açılacak savaşın i l k adımı ve vazgeçilemez şartı olan hıristiyan prensler arasındaki genel barışın gerçekleşmesi f i k r i daha i l e r i götürülememişti. A n c a k Papa, b u y o l d a k i g a y r e t l e r i n d e n v a z geçmedi, P o r t e k i z Kralını d a k e n d i l e r i i l e işbirliği y a p m a y a çağırdı v e haşin Türk hükümdarına karşı savaşa davet e t t i ( 9 7 ) . F a k a t bütün b u g a y r e t l e r sonundaki başarı, plânların ve ümitlerin büyüklüğü ile orantıh olmadı. B u n u n l a beraber P a p a Leo X . , h e r fırsattan f a y d a l a n a r a k Türkler a l e y h i n d e giriştiği f a a l i y e t i d e v a m ettirdi.Gerçekten o, b u sıralarda O s m a n lıların k a r a d a ve denizde yaptıkları h a r b hazırlıklarını vesile y a p a r a k R o dos'luları uyanık b u l u n m a y a davet etmiş, b i r t a r a f t a n d a onların m a n e viyatını sağlam t u t m a k amacıyle, Safavî v e Memlûk d e v l e t l e r i t a m a m e n da, birçok konuşmalar ve müzakereler oldu. Mukaddes Pederin Türklerin t e şebbüslerine kargı hıristiyanlığı harekete geçjrmek, Filistin'i ve müslümanlar tarafından işgal edilmiş olan öteki memleketleri kurtarmak hususunda büyük bir arzu ve heves beslediğini anladım. O, bu husustaki isteklerinin gerçekleşe bilmesi için hıristiyan prensler arasında genel bir barışın kurulmasını, bu prens lerin kendi aralarında yaptıkları savaşlarda harcadıkları para ile kullandıkları silâh ve cephaneyi, yukarıda söylediğimiz ve tavsiyeye şayan gördüğümüz M u kaddes Savaş için harcamalarım istemektedir. Allah'a çok şükür k i , Mukaddes Pederin istekleri ve fikirleri benim bu dünyada her şeyden fazla arzuladığım, şeylerdir. Allah'ın inâyetiyle Fransa tahtına çıktığım andan beri ve ondan çok daha evvel benim samimî ve tabiî temayülüm, k i bugün de böyledir, yalansız ve riyasız kuvvet ve gençliğimi Allah'ın şanını yükseltmeye ve dinimizin düşman larına karşı savaşa vakfetmek olmuştur. Bundan dolayı Mukaddes Peder ve ben size ve diğer hıristiyan prenslere yazmaya karar verdik k i bütün hıristiyanlar müşterek bir barışa varmalı ve ondan sonra herkes müslümanlara karşı savaşı, Allah'ın şanı ve dinimizin gelişmesi için kendisine vazife bilmelidir. Bak, Z i n keisen, 2, s. 284, 285. (97) Papa Leo X. Portekiz Krah Emanuel'e yazdığı mektupta, Fransa Kralı ile yaptığı ittifaka girmesini istiyor ve bu sebeple: "Hiçbir hıristiyan kral veya prens yoktur k i eğer gerçekten hıristiyan ise,, bizim bu amaçta birleştiğimizi görür görmez hıristiyanlık adına bu müşterek hizmete kendi gücü nisbetinde katılmayı uygun bulmasın. Onun için haşin ve sa vaşa çok düşkün olan Türk hükümdarı bizim boğazımıza sarılmak istediği vakit, sen de bütün diğer arzularını arka plâna atarak bizimle birlikte bu savaşa girmek üzre hazırlanmalısın. B u mektup seni ikaz için yazılmıştır", diyordu. Bak, Zin¬ keisen, 2, s. 586, 587.
YAVUZ
SULTAN
SELİM
235
o r t a d a n kalkmadıkça hıristiyan dünyasının Osmanlılardan çekinmesine lüzum olmadığım bildirmişti ( 9 8 ) . Papa'nın büyük b i r heyecanla d e v a m ettirdiği ve çok k u t s a l saydığı b u f a a l i y e t M a c a r k r a h Ulazlo I I . n i n ölümü i l e b i r an d u r u r g i b i oldu. A n c a k Y a v u z ' u n M e r c - i Dâbık savaşını kazanması Papa'yı y e n i d e n coş turmuş ve a y m coşkunluğa s o k m a k istediği f r a n s a kiralına yazdığı b i r m e k t u p t a : eğer Selim'in, ebedî düşmanları olan Mısırlıları yendiği doğru ise u y k u esnâsında yök e d i l m e m e m i z için uyanmamızın zamanı geldiği de o k a d a r doğrudur. Y o k , Selim Mısırlılara galip gelmedi ise o t a k d i r d e "bize A l l a h tarafından verilmiş o l a n b u fırsatı niçin kaçıralım ve sıkışık d u r u m a düşmüş olan Türklere neden hücûm e t m e y e l i m , o n l a r a karşı M u k a d des H a ç ' m sancağım neden a ç m a y a l ı m ? " d e d i k t e n s o n r a S e l i m ' i n h a z ı r ladığı d o n a n m a i l e H l i r y a ' y a , henüz ele geçiremediği Y u n a n adalarına ve i t a l y a ' y a hücûm edebileceğini, b u n u önlemek için de k u v v e t l i b i r f i l o n u n teşkil edilmesi lâzım geleceğini bildirmişti ( 9 0 ) . 15 Kasım 1516'da F r a n sa kralı b u m e k t u b u cevaplamış v e m u k a d d e s savaş hakkındaki f i k i r l e r i n i n değişmemiş olduğunu, b u y o l d a h e r şeyi yapmağa hazır bulunduğunu, Türklere karşı açılacak b i r savaşta bütün k u d r e t v e k u v v e t i n i k u l l a n a c a ğmı, savaşı yönetecek kumandanın h e m e n peşine takılabileceğini b i l d i r mişti ( 1 0 0 ) . B u mektuplaşmalar b i r müddet daha devam etmiş olmasına rağmen o l u m l u b i r neticeye bağlanamadı. Çünkü Papa'nın, Türk korsanlarımn (98) Zinkeisen, 2, s. 588. Osmanlı donanması yelken açıp Rodos önlerine gel diği vakit, ada halkı heyecanlı dakikalar yaşamış, fakat donanma kumandanının Şövalyeler Reisi Fabrice Caretto'ya "uyuz köpek", "köpekoğlu" ve "cehennem köpekleri neslinden" diye hitap eden mektubuyle işi savuşturmuşlardı. Çünkü bu donanma Mısır'a gidiyordu. Bak, Hammer, 4, s. 248. (99) Zinkeisen, 2, s. 589, 590. . (100) 15 Kasım 1516 tarihli Fransa Kralının mektubundan: "Mukaddes Peder! Bu düşüncenin ruhumu küçüklükten beri nasıl meşgul et tiğini, hıristiyan prenslerin arasındaki her türlü anlaşmazlıkların ortadan kaldı rılmasından ve müşterek sulhün kurulmasından sonra Türklere ve Katolik d i n i nin düşmanlarına karşı savaşmayı ne kadar fazla istediğimi bilirsin. B u sebeple dir k i tahta geçer geçmez, bütün prenslere elçiler gönderdim ise de, bunlar, za manın uygun olmayışı yüzünden görevlerinde muvaffak olamadılar. Buna rağ men bu yoldaki gayretlerden geri kalmış değilim. Ancak, şu anda arzulanan Avrupa sulhünün te'sîsi için daha büyük gayretler harcamak lâzımdır. Buna erişildiği takdirde Mukaddes Savaş bütün kudretiyle karada ve denizde yürü tülebilecektir. Bunun için de her şeyden önce Mukaddes Peder'in, kutsal savaşı yönetecek bir rehber ve bir kumandan ortaya çıkması için, ihtimam göstermesi îcâbeder. B u kumandanı hepimiz ta'kib edeceğiz ve ordularımızla senin ve k a r dinallerin yanında buluncağız". Bak, Zinkeisen, 2, s. 590.
Y A V U Z S U L T A N SELİM
237
Y A V U Z S U L T A N SELİM
236
K o r s i k a (Corsıca) ve S a r d i n y a ( S a r d u n a ) y ı t e h d i d e t m e k t e olduklarını söylemek s u r e t i y l e (101) t a h r i k e çalıştığı F r a n s a kralı, Türk toprakları üzerine yürümek kararında saınîmi olsa bile, b u n u Papa i l e iş birliği y a p a r a k y e r i n e getirmeği, h e r halde m e n f a a t l a r m a u y g u n b u k n a y o r d u . Öte t a r a f t a n İmparator M a x i m i l i a n i l e Haçlı O r d u s u n u n sevk ve idaresi h u s u sunda aralarında r e k a b e t olduğu g i b i ayrıca İmparatorun ve İspanya kralı Ferdinand'ın F r a n s a i l e çatışan' menfaatları vardı. İşte b u p s i k o l o j i k haller altında v e f a k a t h e r halde başka amaçlar için (102) 1517 yılı başında Gambrai'de t o p l a n a n mecliste Haçlı Savaşı meselesi ve François ile Papa arasındaki konuşmalar tartışıldı ve görüldü k i F r a n s a kralının dindârane g a y r e t l e r i , söylenildiği k a d a r m e n f a a t t a n uzak değildi. B u n d a n b a ş k a F r a n s a delegesi De B o i s y ' y e v e r i l e n t a l i m a t ç o k enteresan g ö r ü n ü y o r d u . B u ta'limâta göre Fransız delegesi, diğerlerine v e özellikle P a p a ' y a haber vermeden, i m p a r a t o r u n ve İspanya kralı F e r d i n a n d ' m delegeleriyle, Osmanlı topraklarının istilâsı ve üç eşit parçaya bölünerek t a k s i m e d i l m e s i üzerinde b i r anlaşmaya v a r a c a k ( 1 0 3 ) , işgal v e t a k s i m e de Y u n a n i s t a n ' d a n başlanacaktı. Y i n e b u ta'limâta göre b i r Haçlı S e f e r i gerçek leşmediği t a k d i r d e Calais v e T o u r n a i i n g i l i z l e r d e n alınmalı, T o u r n a i i m p a r a t o r ' a v e r i l m e l i , i n g i l t e r e işgal edilmeli ve i t a l y a t a k s i m olunmalıdır. B u t a k s i m d e F r a n s a sadece L o m b a r d i y a ( L o m b a r d y ) yı almalı, italya'nın öteki kısmaları i m p a r a t o r ' a bırakılmalıdır ( 1 0 4 ) . B u k a d a r değişik ve düşmanca d u y g u l a r altında birleşmeğe çalışan b u insanların t e k m a k s a d uğrunda h e r h a n g i b i r k a r a r a varamayacakları tabiî i d i . B u n u n l a beraber 1 1 M a r t t a barışı sağlayacak g i b i görünen b i r i t t i f a k imzalandı ve i m p a r a t o r l a F r a n s a Kralının 1 Mayıs'ta buluşmaları kararlaştı. A n c a k b u hiçbir z a m a n gerçekleşememiş, hattâ tersine o l a r a k i m p a r a t o r M a x i m i l i a n , Gambrai'de k e n d i delegeleri i l e i s p a n y a ve F r a n s a arasında cereyan etmiş olan g i z l i müzâkereleri, Papa,ya v e i n g i l t e r e K r a lına bildirmişti ( 1 0 5 ) . F a k a t h e r şeye rağmen, bütün p r e n s l e r i n F r a t e r n i t a s Sanctae C r u c i a t e (Mukaddes Haçlılar Kardeşliği) adı altında b i r i t t i f a k ile b i r b i r l e r i n e bağlanacakları ve y e m i n i bozan müttefik'e karşı askerî harekete geçecekleri düşünüldü. H a l b u k i b u t a r i h l e r d e Osmanlılar, Memlûk devletini de yıkarak büsbütün k u d r e t l i b i r hale gelmiş b u l u n u y o r lardı. Onların bütün müslümanlık âleminin başına geçeceğinden endişe (101) (102) (103) (104) (105)
Hans Pfeffermann, s. 176. Zinkeisen, 2, s. 591. Aynı eser, s. 591. Hans Pfeffermann, s. 176. Aynı eser, s. 177.
d u y a n hıristiyanlar ( 1 0 6 ) , şu anda b u n u n gerçekleşir g i b i olduğunu g ö r m e k t e n pek üzgündüler. Çünkü Mısır'ın f e t h i T ü r k iktidârını o k a d a r a r tırmıştı k i , v a k t i y l e kendilerine en büyük düşman olarak gördükleri Mı sır d e v l e t i n i n yıkılışına şimdi bütün h i r i s t i y a n l a r ağlamakta i d i l e r ( 1 0 7 ) . Papa L e o ' y a gelince o, yalın a y a k M i n e r v a kilisesine giderek hıristiyanliLateran saraymğ m kurtuluşu için M e r y e m A n a ' y a yalvardı ( 1 0 8 ) . B u d a t o p l a n a n k o n - n u n a beıaber Mısır'ın Osmanlılar eline düşmesi Papa'yı, sı m ararı. gerçekleştirmeğe çalıştığı amacına biraz daha yaklaştır mış o l u y o r d u . Çünkü Mısır'ın Osmanlılar tarafından işgali olayı, i l g i l i l e r üzerinde g e r e k l i t e s i r i m e y d a n a getirmiş olmalıdır k i , Papa J u l i u s I I . za manından b e r i L a t e r a n sarayında t o p l a n m a k t a olan k o n s i l (councıl) 16 M a r t 1517'de Türklere karşı savaşa girileceğini ilân etmiş ve aynı gün hıristiyan prenslere ve kırallara, aralarındaki muhâsamâtı beş yıl için. t e r k e t m e l e r i n i t a v s i y e eder b i r beyanname yayınlamıştı ( 1 0 9 ) . B u n a göre hıristiyan prens v e k r a l l a r aralarındaki anlaşmazlıkları t e r k e t m e d i k l e r i t a k d i r d e en ağır ma'nevî cezâlara çarptırılacaklardı. F a k a t buna rağmen Papa, k u d r e t l i k r a l l a r l a işbirliği yapılmadığı t a k d i r d e işin gerTih-kler a l e y h i n e çekleşemeyeceğini b i l i y o r d u . B u sebeple San Sisto k a r d i hazırianan^sayas j j Alessandro F a m e s e ' y i i m p a r a t o r M a x i m i l i a n ' a , B i p i a m . Mâlı guçjjiena j i i i B e r n a r d o D o r i z z i o ' y u F r a n s a ' y a , Lorenzo
ı
n a
k a r (
n a
iukler.
.
7
Campeccia'yı i n g i l t e r e ' y e , E g i d i de V i t e r b o ' y u da i s p a n y a ' y a gönderdi. B i r t a r a f t a n da Türklerin askerî k u d r e t i m ve diğer k a y naklarım i y i tanıyanları b i r muhtıra hazırlamağa me'mûr e t t i . işte hazır l a n a n b u muhtırada, Türklerle yapılacak savaşta d i k k a t e alınacak n o k t a lar tartışılıyor, s o r u l a r s o r u l u y o r ve cevapları v e r i l i y o r d u . Soruların başhcaları şunlardı: 1) Savaşa g i r i l m e l i m i d i r ? 2) B u savaş b i r t a a r u z m u yoksa b i r s a v u n m a savaşı mı olmalıdır? 3) B u savaşı engelleyen sebepler n e l e r d i r v e b u n l a r nasıl g i d e r i l m e l i d i r ? 4 ) Savaş bütün A v r u p a kralları tarafından mı y o k s a b i r kaçı tarafından m ı v e y a bunların arasından k i m ler tarafından idare e d i l m e l i d i r ? 5) B u savaş h a n g i vâsıtalarla yürütül m e l i d i r ? 6) B u savaşa nasıl girişilmelidir ? A y n ı muhtırada, sorular şu şekilde cevaplandırılmıştı. 1) B u k o n u d a artık müzâkereye lüzûm y o k t u r . Çünkü b u savaş zarûridir ve kararı ve rilmiştir. 2) Savaş b i r t a a r u z savaşı olmalıdır. B u şekildeki h a r e k e t , d ü ş manın zayıf noktalarının o r t a y a çıkanlmasım sağlar. 3) Savaşa en büyük engel hıristiyan k r a l l a r arasındaki anlaşmazlıktır. B u i t i b r l a K u t s a l Savaş; (106) (107) (108) (109)
Barthold, s. 391. Aynı eser, s. 391. Aynı eser, s. 391. Zinkeisen, 2, s. 593.
238
YAVUZ
S U L T A N SELİM
devamınca genel b i r barış ilân edilmebdir. E ğ e r b u müddet içinde hıristi y a n devletler arasında b i r anlaşmazlık çıkarsa b u n u Papa v e y a K a r d i n a l ler Meclisi h a i l e t m e l i v e y a işi savaşın sonuna bırakmalıdır. 4) i m p a r a t o r ile F r a n s a kralı haçlı o r d u s u n u n sevk v e idâresini ele almalıdırlar. Bütün silâhlı k u v v e t l e r i n başı bunlardır. 5) Allah'ın yardımından başka K u t s a l : Savaşın vasıtaları p a r a v e a s k e r d i r . Savaş için t a h m i n o l u n a n 800000 d u kayı kırallar ve prensler v e r m e l i d i r l e r . A y m zamanda z e n g i n manastırlar ve d i n adamları g e l i r l e r i n d e n büyük kısmını, asılzâdeler g e l i r l e r i n i n onda b i r i n i , b u r j u v a l a r y i r m i d e b i r i n i b u işe t a h s i s e t m e l i d i r l e r . Halkın b u iş için ödeyeceği p a r a az olmalıdır ( 1 1 0 ) . U z m a n l a r a göre, 60 b i n piyâde, 12 b i n h a f i f v e 4 b i n ağır süvâriden k u r u l a c a k olan k a r a o r d u s u b u iş için kâfi i d i . Piyâde k u v v e t i t e r c i h a n ..İsviçreliler i l e A l m a n a s k e r l e r i n d e n , B o h e m y a h l a r d a n ve Ispanyoll a r d a n teşkil olunacaktı. H a f i f süvârilerin, İspanyollar, İtalyanlar ve Dal¬ . maçya'hlardan olması u y g u n d u . A ğ ı r süvârilerin çoğu Fıransa'dan v e g e r i kalanı da İtalya'dan sağlanacaktı. Donanmayı teşkil edecek olan g e m i l e r i n Venedik, Ciniviz, N a p o l i , İspanya, P o r t e k i z ve İngiltere • devletleri t a r a fından t e ' m i n olunması düşünülmüştü. F r a n s a , İspanya ve C i n i v i z l e r i n . yirmişer, V e n e d i k l i l e r i n kırk, Papa ve k a r d i n a l l e r i n de o n g e m i teçhiz e t m e l e r i g e r e k i y o r d u . K a r a k u v v e t l e r i A n k o n a v e B r i n d i s i , deniz k u v v e t l e r i de Sicilya (Sicilia) da toplandıktan sonra sür'atle Y u n a n i s t a n ' a v e ". Mısıra g i t m e l i , Y u n a n i s t a n ' a çıkan k u v v e t l e r i l k h e d e f o l a r a k i s t a n b u l ' a yürürken M a c a r ve P o l o n y a k u v v e t l e r i de sınır şehirlerini işgal et¬ : m e l i idiler. Türk topraklarının t a k s i m i n i savaşın sonuna bırakmak d a h a doğru i d i ( 1 1 1 ) . Varılan, b u k a r a r l a r hoş karşılanmakla beraber i l g i l i l e r i b u defa da h a r e k e t e geçirmedi. F a k a t P a p a ' m n , 40 Türk g e m i s i n i n o yıl S a r d i n y a v e K o r s i k a arasında görüldüğünü F r a n s a kralına b i l d i r m e s i v e b u h a r e k e t i , Osmanlıların İtalya üzerinde en k o l a y çıkarma noktasının neresi olacağım araştırdıkları şeklinde yorumlaması, F r a n s a kralını kamçılayan b i r h a r e k e t oldu. Çünkü o, a y m yılın sonlarına doğru, diğer hıristiyan prenslerle b i r arada olmamak k a y d i y l e , P a p a ' m n şartlarının k a b u l edildiğini ve savaş için 50 b i n piyâde v e 12 b i n süvâri i l e P a p a ' m n yanında y e r alabileceğini b i l d i r i y o r , f a k a t i m p a r a t o r Maximilian'ın A l m a n , M a c a r v e Polonyalılarla b i r arada bulunmasını, i s p a n y a kralının da i n g i l i z ve P o r t e k i z l i l e r l e d o (110) Zinkeisen, 2, s. 594 -596. Halk az para vermelidir. Çünkü Türkler halk ile pek ilgilenmeyor, daha ziyâde kralların başım istiyorlar, Bak, Pfeffer.:mann, s. 178. (111) Zinkeisen, 2, s. 597, 598.
YAVUZ
S U L T A N SELİM
239
n a n m a d a kalmasını i s t e y o r d u ( 1 1 2 ) . A y r ı c a , p a r a b a h i s k o n u s u olduğu v a k i t halkın k u t s a l duygularının azaldığım söyleyen k r a l , b u bakımdan sıkıntı çekileceğine i n a n m a k t a , Haçlı O r d u s u n u n t e k n o k t a d a t o p l a n m a sını m a h z u r l u görmekte, Türklerden alınacak toprakların t a k s i m i n d e en ç o k h i z m e t görenlerin özel b i r m u a m e l e y e tâbi' tutulmasını i s t e m e k t e i d i (113). împarator'un, 1518 Şubatında R o m a ' y a v a r a n cevabında ise F r a n s a kralı açıkça kıskanılıyor v e i k i n c i dereceye i t i l m e k i s t e n i y o r d u . Ona göre F r a n s a ve i n g i l t e r e kralları, savaşın b i r i n c i yılında m e m l e k e t l e r i n d e k a l malı ve Türk v e r g i s i n d e n dolayı çıkması m u h t e m e l olan huzursuzlukları g i d e r m e l i d i r l e r . Yalnız kendi i d a r e s i altına v e r i l m e s i n i istediği Haçlı O r dusu yine o n u n f i k r i n e göre b i r i n c i yıl A f r i k a ' y a çıkmalı, Cezâyir, Mısır v e S u r i y e ' y i ele geçirmelidir, i k i n c i yıl, Osmanlıların elinde b u l u n a n A v r u p a toprakları işgal edilmeli v e üçüncü yılda da i s t a n b u l z a p t olunmalı¬ dır. B u a r a d a Şah İsmail'in yardımı da sağlanmalı ve kendisine küçük A s y a ' n ı n yarısı v e r i l m e l i d i r ( 1 1 4 ) . F a k a t mâlî güçlükleri y e n m e n i n k o l a y olmayacağını o d a k a b u l e d i y o r d u . A n c a k Papa L e o X . bütün mâlî mese lelere, f i k i r ayrılıklarına v e devletler arasındaki kıskançlığa rağmen, b i r kısım prenslerden t a s v i b kararı aldığı için, f i k i r l e r i n i n gerçekleşeceğine o kadar inandı k i , 13 M a r t 1518'de bütün k a r d i n a l l e r ve yüksek rütbeli rûhânî şeflerle beraber büyük b i r a l a y l a v e çıblak a y a k l a Santa M a r i a da M i n e r v a kilisesine g i t t i ( 1 1 5 ) . B u r a d a k a r d i n a l J a k o b Sadolet coşkun b i r hitabede b u l u n a r a k , V e n e d i k d a h i l o l m k üzere P a p a ' m n da'vetine k o şan, prens, k r a l ve özellikle i m p a r a t o r ' u övdü (116) ve b u b i r l i k karşısmHaçh fikri s u y a da Türklerin b i r ş e y ifâde edemeyeceğini söyledi. F a k a t düşüyor. bütün b u g a y r e t l e r , b u n d a n önce olanlar g i b i , hıristiyan p r e n s l e r i n b i r b i r l e r i n e karşı duydukları kıskançlık v e halkın b u işe karşı gösterdiği i l g i s i z l i k yüzünden e r i d i g i t t i . Prensler ve halk, kendilerine yöneltilen i k a z l a r a k u l a k asmadılar, kalbîerini v e k e s e l e r i n i kapadılar ( 1 1 7 ) . Gerçi b i r müddet daha şurada b u r a d a ibu h u s u s t a müzâkereler y a pıldı, özellikle İngiltere kralı H e n r y V I I I . i l e b u k o n u d a b i r anlaşma i m zalandı. F a k a t düşünülen plânlardan hiçbiri u y g u l a m a alanına konamadı.
(112) Hans Pfeffermann, s. 178. (113) Zinkeisen, 2, s. 599. (114) Aynı eser, s. 599. (115) Aynı eser, s. 601. (116) Sadolet'in Venedik hakkındaki şüpheli övgüsünün yayımlanmasına mâni' olmak isteyen Venedik elçisi, Papalık nezdinde gürültülü bir protestoda :bulundü. Bak, Hans Pfeffermann, s. 178. (117) Zinkeisen, 2, s. 603.
YAVUZ
YAVUZ
S U L T A N SELİM
Öte t a r a f t a n A l m a n y a ' d a k i r e f o r m h a r e k e t l e r i ve 1 1 Ocak 1519'da M a x i m i l i a n ' m ölümü, dünya politikasına başka b i r k a r a k t e r ve b u n u y ü r ü tenlere de başka amaçlar ve hedefler v e r d i ( 1 1 8 ) . i h t i m a l k i b u n d a n d o layı E d i r n e ' y e gelen b i r i s p a n y o l elçisi " m u k a d d e m a Memlûk Sultanlarına, t e ' d i y e o l u n a gelen b i r meblâğ-i seneviye m u k a b i l K a m a m e k i l i s e s i i l e hıristiyan züvvarı hakkında k a b u l o l u n a n nıa'füviyyetin devamının müzâ k e r e e d i l m e s i n i " i s t e y o r d u (119)., Pâdişâh tarafından çok i l t i f a t gören b u elçiye ( 1 2 0 ) , i s p a n y a Kralı y e t k i l i b i r t e m s i l c i gönderdiği t a k d i r d e k e n disiyle hususi b i r anlaşma i m z a olunacağı ve kralın i s t e k l e r i n i n k a b u l e d i leceği bildirilmişti ( 1 2 1 ) . i n g i l t e r e ' y e gönderilmiş olan Papa'nın y e t k i l i delegesi ise b u sıralarda Papa'ya, Türk t e h l i k e s i n i n , k r a l üzerinde hıris¬ tiyanlık değil de H i n d i s t a n bahis k o n u s u imiş g i b i b i r i n t i b a ' bırakmakta" olduğunu yazmıştı ( 1 2 2 ) . Öte t a r a f t a n M a c a r l a r , Türklerle olan m ü t â r e k e l e r i n i yenilemiş, Polonya Kralı da Osmanlılarla d o s t l u k münâsebetleri kurmuş, Eflâk p r e n s i barışı devam e t t i r m e k için v e r g i s i n i gönderdikten başka "Bâb-ı âlî'ye yüz seçkin genç göndermeği v a ' d etmişti" (12E). Y a l nız F r a n s a kralı 1518 yılı sonunda P a p a ' y a v a ' d e t t i k l e r i n d e n başka ( 1 2 4 ) , Türklerin mağlûb edilebilmesi için F r a n s a dahilinde âyinler yapılmasını e m r etmiş ve 1519'da da, i m p a r a t o r l u k seçiminde Papa'yı kazanmak için, i t a l y a s a h i l l e r i n i devamlı o l a r a k h u z u r s u z l u k içine a t a n Faslı k o r s a n l a r a karşı 4000 asker taşıyan 20 g e m i l i k b i r f i l o y u h a r e k e t e geçirmişti ( 1 2 5 ) . Hülâsa Papa, A v r u p a k r a l v e p r e n s l e r i arasında b i r barış kuramamış v e netice i t i b a r i y l e Haçlı S e f e r i n i n inhisarım elinden kaçırmıştı ( 1 2 6 ) . F a k a t , önceleri hiçbir faydası yokmuş g i b i görünen İtalya'daki b u danışma l a r , müzâkereler, t e k l i f l e r ve va'dlar, Doğu ve Osmanlı meseleleri üzerin de A v r u p a politikasına b i r görüş genişliği getirdiği için o andan i t i b a r e n A v r u p a d e v l e t l e r i n i n b u işle müştereken uğraşmalarına y o l açmış v e b u yüzden Doğuya âid meselelerin çözüm noktası italya'yı aşarak daha B a tıya doğru uzanmıştı. B u h a l , Papalığın m i l l e t l e r arası d u r u m u n a ağır b i r darbe vurduğu (127) v e b u şartlar altında hiçbir iş y a p m a imkânı k a l (113) (119) (120) 4, s. 245. (121) (122) (123) (124) (125) (124) (127)
Zinkeiserı, 2, s. 603. Hammer, 4, s. 245. Pâdişâh ona " b i r kaftan ve 5 000 akçe ihsan eyledi". Hammer, 4. s. 245. Hans Pfeffermann, s. 180. Zinkeisen, 2, s. 606. Bak, s. 238. Zinkeisen, 2, s. 604. Hans Pfeffermann, s. 179. Aynı eser, s. 179.
SULTAN
SELİM
241
madiğini gördüğü için Papa, Türklerle anlaşmayı lüzûmlu gördü ( 1 2 8 ) . Anlaşılıyordu k i Papa, Haçlı S e f e r i meselesine hâkim bulunduğu müddet çe b u işi t a h r i k ve teşvik etmiş, f a k a t b u inhisarı k a y b e t t i k t e n sonra, t u tulagelmiş y o l u t e r k ederek, Türklerle hıristiyanlar arasında barışın sağ lanması cihetine g i t m e y i zarûrî saymıştı ( 1 2 9 ) . ,(128) 1519 Haziranında Eflâk Voyvodasına yazdığı mektupta Papa, Türklerle müzâkereye girişmek ve onlarla bir mütâreke imzalamak istediğini yazıyordu. Bak, Hans Pfeffermann, s. 180. (129) Hans Pfeffermann, s. 181.
Bak, Hammer,
16
YAVUZ
BEŞINCI BÖLÜM Y a v u z S u l t a n Seüm'in son saltanat yılları
A
— B i l i n m e y e n b i r sefer için yapılan büyük hazırlıklar. K a h i r e ' d e n ayrıldıktan u z u n b i r müddet sonra y a n i daha yakmdan ilAğustos'uııda E d i r n e ' y e gelen Y a v u z S u l t a n S e l i m ' gılenmeğe baş^ A v r u p a olayları ile daha y a l a n d a n ilgilenmeğe başladığı görüldü. H a l b u k i o, Leo X . n u n papalık makamına gelişin den sonra hıristiyanhk âleminin davranışlarında, Türkler aleyhine büyük b i r değişikliğin meydana geldiğini ve b u değişikliğin b e l l i b i r k a r a k t e r aldığım görmekle beraber ( 1 ) , doğuda v e güneydoğudaki güçlü düşman larının karşısında, batı i l e dostça münâsebetlerin kurulmasına v e b u n l a rın devamlı olmasına çok dikkat etmişti. F a k a t kısa zamanda doğudaki düşmanını zararsız hale getirmeğe, güneydekini de büs bütün o r t a d a n kaldırmağa m u v a f f a k olan b u hüküındârın, b u n dan s o n r a batıya karşı ta'fcifo ettiği p o l i t i k a d a b i r değişiklik o l Yapılan savaş h a - ması beklenebilirdi. Çünkü öteden beri Osmanlilazırhkiarımn Rotabiî temayülü, batıya doğru genişlemek i d i ( 2 ) . d °söXniyord I f U ^ S u l t a n SeMm'i, şimdiye k a d a r b u y o l a git m e k t e n alıkoyan sebepler o r t a d a n kalktığına göre, 1518'den i t i b a r e n yapılan savaş hazırhklarımn -batıda h e r h a n g i b i r dev let için olduğu t a h m i n o l u n a b i l i r d i . F a k a t o, öteden b e r i A v r u p a ' d a g i r i şeceği b i r sefer için büyük b i r d o n a n m a y a ihtiyaç olduğunu k a b u l ediyor ve b u sebeple de v a k t i y l e , tersânenin bulunduğu sahadaki mezarlıkların h e m e n kaldırılmasını ve b u r a d a yüz altmış gözlü b i r tersânenin k u r u l m a sını emr etmiş b u l u n u y o r d u ( 3 ) . B u e m r i alan i l g i l i l e r hemen harekete Y a v u z ' u n Batı ile
n
n
a
v
u
z
(1) Zinkeisen, 2, s. 575. (2) Aynı eser, 575. (3) Dulgadır topraklarını ilhâk ettikten sonra Pâdişâh, "küffâr üzerine bir hazırlık olmak üzre İstanbul'da" bir tersâne yapılmasını emretmişti. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 29S. Âlî'nin, nişancı Celâl Zâde Mustafa Bey'den işittiğine göre, Pâdişah'm bir gece uykusu kaçmış, dünyanın birkaç hükümdar için küçük olduğunu ve özellikle "küffâr-ı hâk-sâr memâlikinde" taç sahibi hükümdarların bulun masının kendisi için ayıp sayılacağını düşünerek sabahı etmiş ve erkenden Pîrî Paga'yı çağırarak ona: Allahîm inâyetiyle bu kadar askerim, hazînem ve gemi lerim var. Böyle olduğu halde "sevâhil-i frengistan'da Papa, Francesko ve İspan yol ve Venedik gibi kefere-i fitne-cû padişahlık da'vâsm" ederler, başlarına taç
S U L T A N SELİM
243
geçerek kısa müddet içinde kurdukları, tersânede batı d e v l e t l e r i n i n çoğu nu telâşlandıracak ve hattâ b u n l a r d a n b i r kısmının yıllık haraçlarını he men göndermelerine sebep olacak derecede büyük b i r donanmanın yapı mını sağladılar. B u tersânelerde ve ötekilerde yapılan ve "üç t a n e s i ye dişer yüz t o n i l a t o sıkletinde" olan yüz elli g e m i için (4) a r a b l a r d a n kürekçiler toplanmış ( 5 ) , kendisinden f a y d a u m u l a n Selman Reis de, daha önce i s t a n b u l ' a getirilmişti (6).. işte bütün b u sıkı çalışmalar sonunda İstanbul ve Çanakkale'de 250 gemiden mürekkep b i r donanma savaşa h a zır d u r u m a g e l d i ( 7 ) . Anadolu'da ise 60 b i n d e n f a z l a asker toplanmıştı (8). N e r e y e çarpılacağını kimse b i l m e m e k l e beraber seferin b i r hıristiyan devlet için olduğu zannı uyanmıştı. B u hazırlıklar b e l k i de, R o m a ' d a ger çekleşmesine çalışılan Haçlı S e f e r i n i karşılamak için yapılıyordu ( 9 ) . F a kat hazırlıkların bilhassa Rodos için olduğu hakkında, umumî b i r k a n a a t mevcuddu (10) ve b u n u haklı gösteren sebepler vardı. B u n l a r d a n b i r i n cisi Rodos'un, k o r s a n l a r ve hırsızlar durağı ve barınağı olması i d i . D a h a çok A k d e n i z d e t i c a r e t y a p a n müslüman g e m i l e r i n e saldıran b u hırsızlarla (11) Osmanlı devleti, Mısır'ın alınmasından sonra büsbütün i l g i l e n m e k zorunda kalmıştı. Çünkü Rodos, m u t l a k a güven altında bulunması icabeden, i s t a n b u l - I s k e n d e r i y y e t i c a r e t y o l u n u n üzerinde i d i . V e z i r l e r de "şu koyar, para bastırır ve yeryüzünde bunun kullanılmasını sağlarlar. Bu hal benim gafletimden, senin de ihmâlinden ileri gelmiştir. Bundan sonra "teveccühüm" hıristiyan memleketlerine olacaktır. B u sebepten dolayı büyük bir donanmanın hazırlanmas ılâzımdır; demişti. Bak, Alî, v r k . 244 b. Pâdişâh Tersânenin, Galatâ'dan Kâğıdhâne'ye kadar uzanmasını istemiş ve "inşaallah niyyetim f e t h - i efrenc'edir" demek suretiyle fikirlerini açıklamıştı. Bak, Lütfî Paşa, s. 532. (4) Hammer, 4, s. 247. (5) Ferîdûn Bey, 1, s. 499. (6) Ferîdûn Bey, 1, s. 497. Selman Reis, Memlûkların Kızıldeniz'deki donan malarının kumandanı i d i . Bak, İ. H . Uzunçarşılı, 2, s. 284. Memlûk hükümdarı Kansuh Gavri "Karaman, Teke, Menteşe, Kazdağı yalılarının ateşli" korsanlarını Mısır'a da'vet ederek bunlardan faydalanmıştı. Arablar ve Hindliler bunlara "Rûmi" diyorlardı. Selman Reis de Rûmîlerden i d i . Bak, Saffet, Bir Osmanlı filo sunun Sumatra seferi. Tarih-i Osmânî Encümeni Mecmuası, cüz 10, s. 610. (7) Zinkeisen, 2, s. 608. (8) Hammer, 4, s. 248. (S) Roma'da hazırlanmaya çalışılan Haçlı Seferi müzâkerelerini Venedikliler Pâdişah'a haber vermişlerdi. Bak, Hans Pfefferman, s. 178. (10) "Eğerçi halk beyninde Rodos seferi vardır diyu" söylenmekte i d i . Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezit ve Selim Han, s. 121. Pâdişâh donanmayı Rodos için hazırladı. Bak, Hammer, 4, s. 228. Yavuz'un İtalya'ya veya Rodos'a karşı savaşa ha zırlandığı bir esasa dayamlraksızm söylenir. Bak, Iorg N., 2, s. 321. Bazı rivayet lere göre hazırlıklar İran içindi. Bak, Müneccimbaşı, v r k . 103 b. Hammer, 1, s. 228. (11) Müneccimbaşı, vrk. 103 b. Vakayi'-i Sultan Bâyezit ve Selim Han, s. 121.
YAVUZ YAVUZ
244
S U L T A N SELİM
A k d e n i z yalnız D e v l e t - i a l i y y e ' y e b i r mersâ o l a b i l i r " dernek s u r e t i y l e (12) Pâdişah'ı Rodos'un işgaline teşvik e t m e k t e idiler. Öte t a r a f t a n , F a t i h S u l t a n Mehmed zamanında büyük g a y r e t l e r harcandığı halde alınamayan b u adanın s a k i n l e r i n e karşı, amcası C e m ' i n hayatı üzerinde oynadıkları korkunç rolü herhalde hatırlayan S e l i m ' i n , büyük b i r k i n ve n e f r e t d u y duğu söylenmekte i d i ( 1 3 ) . F a k a t o, " b u cehennem köpeklerini" o r t a d a n kaldırmanın güçlüğünü de herhalde idrâk e d i y o r d u ( 1 4 ) . Esasen Rodos Şövalyeleri Reisi F a h r i c e C a r e t t e , i s t a n b u l ' d a k i hazırlıkların k e n d i l e r i n e karşı yapıldığını k a b u l ederek A v r u p a ' d a b u l u n a n şövalyeleri adaya ça ğırmış ve b u suretle b i r t a a r r u z a karşı g e r e k l i t e d b i r l e r i almıştı ( 1 5 ) . Pâdişâh,
Gerçekten, Osmanlılar b u
savaş
^ b Î ı t u " ^
adayı istilâya hazırlanı-
yapılan t a h m i n l e r doğru ise o t a k d i r de, F a t i h S u l t a n M e h m e d zamanında olduğu g i b i y i n e kötü b i r netice ile karşılaşmamak için, hazırlıkların çok daha f a z l a olma sı g e r e k i r d i ve esasen Pâdişâh b u h u s u s u , vezirlerine i h t a r etmişti ( 1 7 ) . F a k a t bütün b u hazırlıklara rağmen Padişah, Rodos'un alınması için pek hevesli görünmeyor ve k e n d i s i n i b u yola sürüklemek i s t e y e n l e r e " b e n i m mürâdım b i r kişver almakdır. Siz b e n i b i r hırsız k a l e s i almağa tergîb i d e r s i z " (18) demek s u r e t i y l e f i k r i n i açıklamış o l u y o r d u . (12) (13) .(14) (15)
y
o
r
l
a
r
s
a
(
1
6
)
v a î l i
Zîver, s. 137. Zinkeisen, 2, s. 608. Aynı eser, s. 608. Zîver, s. 137.
.(16) Venedik, hazırlanan donanmanın kendisine karşı olduğunu sanıyordu. Bak, İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 286. (17) Bir gün vezirlerden, hazırlıkların ne safhada olduğunu öğrenmek iste yen Pâdişâh "kaç aylık barutumuz vardır ve şâir levâzım-ı sefer kifâyet mikdârı âmâde ve ihzâr-ı zâd u zevâde kılınmış mıdır?" diye bazı sorular sordu". "Vüzerâ dahî eğerçi zahire ve şâire esbâb-ı kesîre müsâadesinden haber virdiler, amma barut mikdânna vukufları olmadığı cihetten ol babda cevaba kadir olamayub beyân-ı mikdârım ferdâya havâle ettiler ve huzûr-i sultândan hacâletle çıkub git tiler". Ertesi gün dört aylık barut bulunduğunu söyledikleri vakit Pâdişâh, on lara fena halde sinirlendi ve "cedd-i büzürgvârım Sultan Mehmed Han-ı Gazî ahdinde vâki' olan Rodos hacâletini henüz def itmemişken vahşeti muzâaf mı itmek dilersiz? Bâ-vücûd şimdi bizzat varılmak f i k r i n itmişsiz. Bihûde varılub sıfr-ül-yed dönmek lâzım gelürse birimiz zinde kalmamak mukarrerdir. A l e - 1 husus ol kal'a'nm teshirine dört aylık barut nice kifâyet ider k i zı'fı mikdârı müddette müsahhar olması müyesser olursa hayli hünerdir. B u güne tedâbîr-i vahiye ile ben sefer itmem ve kimse sözi ile yola gitmem" demişti. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 389, 390. (18) Müneccimbaşı, v r k . 103 b. Sâ'düddin, 2, s. 389.
S U L T A N SELİM
245
Yapılan hazırlıkları Rodos'un işgali için bile kâfi görmeyen Pâdişah'm gerçek maksadını k e s t i r m e k mümkün olmadı. Büyük b i r donanmanın hazırlanması onun, denizle i l g i l i b i r sefere çıkacağım, k a r a k u v v e t l e r i n i n A n a d o l u ' d a toplanması Doğuda b i r savaşa girişeceğini, k e n d i s i n d e n önce devlet erkânını E d i r n e ' y e göndermesi ise Batıda b i r devlete karşı h a r e k e te geçeceğini imâ ediyordu ( 1 9 ) . H a l b u k i b u t a r i h l e r d e Pâdişah'da b i r denbire b i r gevşemenin meydana geldiği ve h e r h a n g i b i r savaş için k e n d i s i n i n i s t e k l i olmadığı v e y a hiç olmazsa savaş için acele etmediği görülPâdişah'm savaş inektedir. B u hale, R o m a ' d a gerçekleşmesine çalışılan istemediği anlaşı- Haçlı Seferinden ve Anadolu'da, çıkan b i r i s y a n ile (20) ' şehzade M u r a d meselesinden başka (21) h e r h a n g i m a ' ! ! y o r
k u l b i r sebep bulamamaktayız. Z a t e n o n u n bazı h a r e k e t l e r i n d e n ve sözle r i n d e n , b u n d a n sonra b i r savaşa girişmeyeceği mâ'nası çıkmaktadır ( 2 2 ) . Çünkü O, sefer hazırlıklarının noksanlığını görüpte i l g i l i l e r i a z a r l a r k e n " b u güne tedâbir-d vâhiye i l e b e n sefer i t m e m v e k i m s e sözi i l e y o l a g i t m e m ve . D i-l-cümle bize sefer y o k , m e ğ e r s e f e r - i âhiret" demek s u r e t i y l e hiçbir seferin yapılmayacağını açıkça ifâde etmişti ( 2 3 ) . B
— Pâdisah'm hastalanması ve ölümü.
\
\ Daha önce o n u n sıhhatinin b o z u k , olduğuna dâir h e r eşiğinde. h a n g i b i r b i l g i m i z y o k t u r . Yalnız E d i r n e ' y e h a r e k e t i n d e n birkaç gün önce, sarayın bahçesinde yaptığı b i r g e z i n t i esnâsmda sırtında b i r ağrı duyduğunu ve yanında b u l u n a n H a s a n Çan'a, " a r k a m a s a n k i b i r d i k e n batıyor ve beni rahatsız e d i y o r " dediğini b i l i y o r u z . B u şikâyet üze r i n e H a s a n Can " B e l k i ağaçlardan düşüp gömleğinize takılmış b i r d i k e n d i r " d i y e r e k cevap v e r d i k t e n sonra Pâdişâh b i r iskemleye oturtulmuş ve Y a v u z ölümün
(19) Edirne'ye gidişin gerçek sebebini, Macaristan'a açılacak bir sefere bağ layanlar vardır. Bak, Müneccimbaşı, v r k . 104 a. Pâdişâh avlanmak maksadiyle Edirne'ye gitti. Bak, Âlî, v r k . 260 b. Yavuz Sultan Selim hava değişimi için Edir ne'ye gitti. Bak, Şükrî, vrk. 53 a. Yavuz, vebâ'dan kaçmak için Edirne'ye gitti. Bak, Zinkeisen, 2, s. 608. (20) Kızılbaş Celâl'in çıkardığı isyan. (21) Bak, s. 99. (22) B i r gün Eyyüb türbesini ziyârete giden Yavuz, "Kapudana mahsus" olan geminin sür'atle Eyyüb'e doğru geldiğini görünce çok hiddetlenmiş ve kimin emriyle bu geminin denize çıkarıldığını, sefere henüz karar verilmemişken "rahîl kûsunu" kimin çaldırdığını sormuş ve bu arada kaptan Ca'fer Paşa'nm öldürül mesini emr etmişti. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 389. Bunun üzerine Pîrî Paşa, bu gemi nin yeni yapılan kadırgalardan b i r i olduğunu ve denenmek üzre denize çıkarılmış bulunduğunu söylemek suretiyle Ca'fer Paşa'yı ölümden kurtarmıştı. Bak, Sâ' düddin, 2, s. 389. (23) Sâ'düddin, 2, s. 389, 390.
YAVUZ
246
SULTAN
SELİM
YAVUZ
SULTAN
SELİM
sırtı, el s o k u l m a k s u r e t i y l e araştırılmış, f a k a t b i r şey bulunamamıştı (24). A n c a k biraz sonra Pâdişâh yeniden ağrıdan şikâyet edince H a s a n Can, b u defa o n u n sırtını açarak araştırmış ve sonunda kıllar arasında başı ağarmış çok küçük b i r sivilce görmüştü ( 2 5 ) . A ğ r ı b u n d a n i l e r i ge l i y o r d u . Pâdişâh b u n u n sıkılıp patlatılmasını isteyince, sivilcenin etrafın da oldukça b i r s e r t l i k bulunduğunu gören H a s a n C a n , b u dileği k a b u l edememiş (26) ve y a r a y a m e r h e m sürülmesini t a v s i y e etmişti. F a k a t b u g a y r e t l i Pâdişah'ın, b i r küçük sivilce için b u k a d a r ihtimâma tehammülü y o k t u . B u sebepten H a s a n Çan'a, l a t i f e y o l l u t a ' r i z d e b u l u n a r a k " B i z ç e lebi değilüz k i b i r cüz'î çıbandan ötürü c e r r a h l a r a mürâcaat idevüz" d i y e cevap vermiş (27) ve ertesi gün de h a m a m a giderek tellâk'a b u çifoanı sıktırmıştı. F a k a t b u şekildeki h a r e k e t o n u n iztırabımn artmasından ve yaranın zedelenmesinden başka b i r işe yaramadı ( 2 8 ) . İşte b u h a l i l e E d i r n e ' y e h a r e k e t 1520 T e m m u z ' u n d a (926 Şa'bânında) İstanbul'dan Edir¬ eden adı§ah yol' h a r e k e t eden Pâdişah'ın yanında kapıkulu a s k e r i y da o l u y o r . j ^ j j?erh&& Paşa b u l u n m a k t a i d i ( 2 9 ) . F a k a t P â dişah'ın sıhhati daha o günden b o z u k görünüyordu ( 3 0 ) . A r a b a i l e seya h a t eden Pâdişah'ın (31) hastalığını h e k i m l e r anlamamışlar ve o n u önce l e r i yanlış tedaviye t a b i tutmuşlardı. Böğrü şiddetle ağrıyan ve kasığm-
da da hıyarcık çıkmış b u l u n a n Pâdişâh (33) Çorlu yakınındaki Sırt kö yüne geldiği v a k i t (34) artık h a r e k e t edemeyecek b i r halde i d i ( 3 5 ) . B u sebepten dolayı orada ordugâh k u r u l a r a k b i r müddet kalınmak m e c b u r i y e t i hasıl oldu ( 3 6 ) , ve hastalık b u r a d a teşhis olundu ( 3 7 ) . O n u n h a s talığı halk arasında yanıkara diye şöhret bulmuş olan şirpençe i d i ( 3 8 ) . Gerekli tedaviye h e m e n başlandı. F a k a t diğerleriyle b i r l i k t e "reis ül h u kemâ A h i Çelebf'nin gösterdiği her türlü i h t i m a m a rağmen y a r a gittikçe büyüdü ( 3 9 ) , ve Pâdişah'ın ızdırabı arttı ( 4 0 ) . B i r an geldi k i artık yaşa m a k t a n ümidini kesmiş olan Y a v u z , E d i r n e ' d e b u l u n a n V e z i r - i A ' z a m P i r i Paşa ile i k i n c i vezir M u s t a f a Paşa'yı R u m e l i B e y l e r b e y i A h m e d Paşa'yı y a n m a çağırttı ( 4 1 ) . Bunların gelişinden b i r gün s o n r a Dîvan'ı t o p l a y a r a k nasblar ve t e r f i l e r y a p a n g a y r e t l i Pâdişâh, şüphelerin g i d e r i l m e s i için, k e n d i n i z o r l a y a r a k "otağ-i h ü m â y û n " önüne bile çıktı ( 4 2 ) . O b u d i v a n d a v e z i r l e r e "salâh-i r a i y y e t v e umûr-i m e m l e k e t babında v a s i y y e t l e r eyleyüb" (43) mühim işler üzerinde P i r i Paşa i l e g i z l i b i r konuşmada b u lunmuş (44) ve Manisa'da b u l u n a n şehzade Süleyman'ın çağırılmasmı da emretmişti ( 4 5 ) . O gün Dîvan'dan çıkan vezirler, çok m e y u s olmalarına rağmen, güler yüzlü görünmeye çalıştılar, d o k t o r l a r a i l t i f a t e t t i l e r , hıl'a t l a r g i y d i r d i l e r ve hattâ m e m l e k e t i n h e r tarafına Pâdişâh hastalıktan
(24) Sâ'düddin, 2, s. 392. (25) Aynı eser, s.. 392. (26) Pâdişah'ın " i k i omuzu arasında sağ cânibine mâil mevârid tanesi misal bir nesne zâhir" olmuştu. Bak, Feridun Bey, 1, s. 499. ,(27) Hasan Can, çıkardığı bir çıbandan dolayı üç gün kadar Pâdişah'ın huzu runa çıkamamıştı. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 392 (23) Pâdişâh, yaptığı işten pişman olmuş olmalıdır k i Hasan Çan'la karşı laştığı vakit ona "sözünle âmel itmedük, amma kendümizi ihlâk etdük" demek suretiyle hem hareketinin kötülüğünü, hem de ıstırabının arttığını ifade etmişti. Bak, Sâ'düddin, 2, s. 392, 393.
(33) Hammer, 4, s. 249. ,(34) Sırt köyü, Çorlu ilçesinin Muratlı bucağına bağlı bir köydü. Bak, İ. H. Dânişmend, 2, s. 53. (35) Celâl-Zâde, v r k . 19 b. Sâ'düddin, 2, s. 393. Sırt köyüne geldiği vakit Pâdişâh "kan tehevvür" ediyordu. Bak, Hüseyin B i n Cafer, v r k . 117 a. ,(36) Lütfî Paşa, s. 284. Burada 40 günden ziyâde kalındı. Bak, Celâl-Zâde vrk. 20 a. Sırt köyünde 40 gün kalındı. Bak, Âlî, v r k . 260 b. (37) Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 123. (38) Lütfî Paşa, s. 284. Âlî, v r k . 260 b. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 123. Onun tutulduğu hastalık veba i d i . Bak, Zinkeisen, 2, s. 608. Yavuz, ciğer lerindeki kansarden öldü. Bak, Fairfax Downey, Muhteşem Süleyman, ( A l i K e mali tercümesi), s. 5, İstanbul, 1936. Yavuz Sultan Selim Âkile (Yenirce denilen yara) hastalığından öldü. Bak, 3647 numaralı kitap, v r k . 160 a. ve 4970 numaralı kitap, vrk. 181 a. (39) Hüseyin B i n Câfer, vrk. 117. Doktorlar yaraya "zift yakısı vurdular. Selim'e afyon istimâlini menettiler". Fakat Pâdişâh onların sözlerini dinlemedi. Bak, Hammer, 4, s. 250. (40) Âlî, v r k . 260 b. (41) Celâl-Zâde, vrk. 20 b. Âlî, vrk. 261 a. (42) Sâ'düddin, 2, s. 393. (43) Celâl-Zâde, v r k . 20 a. (44) Âlî, v r k . 261 a. ,(45) Celâl-Zâde, v r k . 20 a. Âlî, v r k . 261 a.
p
n e
y e
g e
n
e
s
(29) Pâdişah'ın Ferhad Paşa'yı beraberinde götürmesi sevgisinden ileriye gelmiyordu. Celâlîler meselesinde bu Paşa'nm yolsuzlukları görülmüş, birçok günahsız müslümam katletmiş, halka çok zülüm yapmıştı. Bak, s. 99. Şikâyet üzerine İstanbul'a çağırılmış olan Ferhat Paşa, Pâdişah'a refakat ederken yaptığı işlerin hesabını da verecek ve belki de öldürülecekti. Bak, Âlî, v r k . 260 b. Daha önce de söylendiği gibi Sadr-ı A.'zam dahil olmak üzere öteki vezirler Edirne'ye gönderilmiş bulunuyorlardı. ,(30) "Hazret-i hilâfet-penâhm mizâc-i şeriflerinde tegayyür ve fütûr zâhir olub i'tidâl-i tabiat inhirâfa mütebeddil, âsâr-i sıhhat ve selâmet envâ'-i sekamete mütehavvil" oldu. Bak, Celâl-Zâde, v r k . 19 h (31) Celâl-Zâde, vrk. 19 b. Pâdişâh, ata binmiş olarak seyahat ediyordu. Bak, Hammer, 4, s. 250. .(32) Lütfî Paşa, s. 284. Şükrî, vrk. 53 a.
248
YAVUZ
YAVUZ
S U L T A N SELİM
kurtulmuştur diye h a b e r l e r gönderdiler ( 4 6 ) . Onlar b u suretle, çıkması m u h t e m e l olan karışıklıkları önlemek istiyorlardı ( 4 7 ) . B u arada sır s a k lamayı beceremeyen R u m e l i b e y l e r b e y s i A h m e d Paşa'yı da E d i r n e m u h a fazası bahanesiyle, o r a y a gönderdiler ( 4 8 ) . Öte t a r a f t a n E d i r n e ' y e g i d i l m e k t e n vazgeçildi ve İstanbul'a dönme hazırlıkları başladı, f a k a t ölüm herşeyi d u r d u r d u . Çünkü bütün i h t i m a m l a r a r a ğ m e n Y a v u z S u l t a n Se l i m şevvalin sekizinci ( 2 1 Eylül 1520) c u m a günü akşamı öldü ( 4 9 ) . Olay, Pâdişah'a yakın olanlar arasında çabuk d u y u l d u ve müthiş b i r feryadın yükselmesine sebep oldu. H a l b u k i ölümün g i z l i tutulması, karı şıklıklar çıkmaması bakımından lüzumlu i d i . A y r ı c a , ölüm olayı d u y u l d u (46) Celâl-Zâde, v r k . 20 a. Âlî, v r k . 261 a. (47) Celâl-Zâde, v r k . 20 a. "Bazı levend-i evbaş k i bu mâkule eyyâmda yağma ve talana hazır-baş ola gelmişlerdir". Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 124. (48) Âlî, v r k . 261 a. Müneccimbaşı, v r k . 104 a. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 124. (49) Kanunî'nin cülusunu Kırım Hanına bildiren bir mektupta Yavuz Sultan Selim için "işbu sene 926 Şevvalinin sekizi vâki olan cuma gününün ahşamı hengâmmda humâ-yi rûh-i pür fütuhı hadîd-i hâkden evc-i ellâke tayerân ve firdevs-i a'lâda " denilmek suretiyle ölümün zamanı tesbit edilmiş bulun maktadır. Bak, 4316 numaralı kitap, v r k . 450 a. Fakat birçok kaynaklar onun ölü münün cumartesi gecesi sabaha karşı olduğunu kaydederler. Bak, Ferîdûn Bey, 1, s. 499. Celâl-Zâde, v r k . 20 a. Sâ'düddin, 2, s. 393, 394. Müneccimbaşı, v r k . 104 a. Burada ölüm günü ayrı gibi görünüyorsa da, gerçekte öyle değildir. Çünkü Şevval'in dokuzuncu cumartesi gecesi sekizinci cuma gününün akşamından başlayan gece demektir. Lütfî Paşa'ya göre, Pâdişâh "Şevval ayının evâilinde ecel-i mevûdı ile öldü". Bak, Lütfî Paşa, s. 284. Yavuz'un ölümü Sâ'düddin'de tafsilâtı ile mevcuttur. Çünkü Sâ'düddin'in babası Hasan Can, Yavuz'un hasta olduğu müd detçe yanından ayrılmadı. Geceleri onun yatağının yanma oturur ve sabahlardı. Pâdişâh bazan onun ellerini ellerine alır, bazan da ayaklarnı dizleri üstüne k o yardı. Yarasına ilâç konulacağı vakit o, daima Hasan Çan'ın göğsüne yaslanırdı. Ölürken de Hasan Can onun yanında bulunuyordu. İşt bu esnada ikisi arasında aşağıdaki enteresan konuşma oldu: — "Hasan Can, ne haldir?" — "Sultanım, Cenâb-i Hakka teveccüh idüb Allahla olacak zamandır". .— "Bizi bunca zamandan beru k i m i n ile bilirdin, Cenâb-i Hakka teveccühü müzde kusur mı fehm itdün?" — "Hâşâ k i b i r zaman z i k r - i Rahmandan gufûl müşâhede itmiş olam. Lâkin bu zaman gayri ezmana benzemediğü cihetten ihtiyaten cesaret itdim"deyince Pâ dişâh b i r an susmuş ve sonra "sûre-i Yâ-sîn tilâvet eyle dimiş" ve onunla b i r likte Yâ-sîn sûresini bir defa okumuş, ikinci defa okurken ölmüştü. O esnada elleri Hasan Çan'ın avuçları içinde i d i . Hasan Can, onun nabzının durduğunu his sedince yapılması lâzım gelen hareketlere başvurdu. Bunu gören hekimbaşı Ahî Çelebî hâlâ "henüz hayat bâkidir" diyordu. Bak, Sâdüddin, 2, s. 394, 395.
S U L T A N SELİM
249
ğu t a k d i r d e yeniçerilerin hazîneyi yağmalayacaklarından korkuluyordu. B u n d a n dolayıdır k i s o r u m l u l u k t a n çekinen hazinedarbaşı Süleyman A ğ a , v e z i r l e r i hemen d u r u m d a n h a b e r d a r e t m e k i s t e d i . F a k a t b u n u n b i r i h t i yatsızlık olacağını k a b u l eden H a s a n Can, b i r t a r a f t a n ağlayanları s u s t u r m a y a çalışmış, b i r t a r a f t a n da Süleyman A ğ a ' n m b u teşebbüsüne m a n i olmuştu. O n u n için, Vezîr-i A ' z a m Pîrî Paşa d a h i l o l m a k üzre vezirler, ölüm h a b e r i n i ertesi gün sabahleyin otağ-i hümâyûna g e l d i k l e r i v a k i t ö ğ ö l ü m olayı gizli r e n d i l e r ( 5 0 ) . Üzüntüleri büyük o l m a k l a beraber h e r h a n tutuluyor. gj l a y m çıkmasını önlemeyi düşünen vezirler, hiçbir şey olmamış g i b i toplandılar, Dîvân'da günlük işlere baktılar ( 5 1 ) , g i z l i olarak da Y a v u z ' u n cesedini yıkatıp k e f e n l e t e r e k yatağının bulunduğu yere geçici o l a r a k gömdürdüler ( 5 2 ) . İşte b u işlerin yapıldığı sıralarda silâhtarlar Kethüdası Süleyman, M a n i s a ' y a doğru süratle y o l a l m a k t a i d i . O, Manisa'da b u l u n a n şehzade Süleyman'a babasının ölümünü b i l d i r e n v e Vezîr'i A ' z a m tarafından yazılan b i r m e k t u p taşıyordu ( 5 3 ) . B u k e t hüda şehzade Süleyman'ı, Bozdağ yaylağında b u l d u ve m e k t u b u k e n d i s i Şehzâde Süleyne v e r d i ( 5 4 ) . Babasının ölümünden b u suretle h a b e r d a r m a n ' m cülûsu v e j .şehzade Süleyman, h e m e n y o l a çıkmış ve 4 günlük 0
0
lür'a^klatmTsT n u n açı
anması..
s
ü
^
a
n
r
a
r
t
l
k
i
b
a (
j
i
r
ı r
g
y o l c u l u k t a n sonra Üsküdar'a gelmiş, aynı gün i\ İstanbul'a geçerek t a h t a oturmuştu. B u a
e
t a r i h şevvalin 17 i n c i (30 sylül) pazar gününe rastlıyordu ( 5 5 ) . İşte şeh zadenin İstanbul'a gelerek t a h t a oturduğunu öğrendikten sonradır k i V e zîr-i A ' z a m Pîrî Paşa, artık ordugâhta Seldm'in ölümünü açıklamakta b i r m a h z u r görmedi ( 5 6 ) . A c ı h a b e r i n yayılması üzerine ordugâhı d e r i n b i r (50) Sâdüddin, 2, s. 395. Vezirler, geceleyin Pâdişah'm öldüğünü öğrenmiş lerdi. Bak, Celâl-Zâde, v r k . 20 b. (51) Celâl-Zâde, v r k . 20 b. (52) Sâ'düddin, 2, s. 397. (53) Sâ'düddin, 2, s. 397. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 124. S i lâhtarlar kethüdası Süleyman, ölüm gecesi sabaha karşı yola çıkarıldı. Bak, Ce lâl-Zâde, v r k . 20 b. Zehzâde Süleyman'a babasının öldüğünü Pîrî Paşa'dan önce Ferhat Paşa bildirdi. Bak, Fairfax Downey, Muhteşem Süleyman ( A l i Kemalî tercümesi), s. 5, İstanbul,, 1936. (54) İbtihâc al Tevarih, v r k . 42 b. (55) Celâl-Zâde, v r k . 21 a. Tarihü'l-İbtihâc, vrk, 43 a. İbrahim B i n Düdaverdi, v r k . 22 b. (56) Pîrî Paşa, solaklar ve kethüdaları hazır idüb eytti k i : Yoldaşlar, emr ü ferman hazret-i Rabbü'l-Âlemînindir. Sultan Selim hazretleri ahirete intikal itdiler. Hâlâ Pâdişah-i Âlem-penâh-i Süleyman-i zaman hazretleri saâdet ü i k bâlle İstanbul'da tahta cülûs itdiler. Varun anda bulunun didüğü gibi bîçâreler üsküflerin yerlere urup başlarına topraklar saçtılar". Bak, Vakayi'-i Sultan Bâ yezid ve Selim Han, s. 125.
250
YAVUZ
YAVUZ
S U L T A N SELİM
m a t e m sardı, f a k a t aynı zamanda çadırlar kaldırılarak İstanbul'a doğru b i r yürüyüş başladı. H e r k e s t e n önce İstanbul'da bulunmayı lüzumlu g ö r e n Vezîr-i A ' z a m ise, hazîne arabalarını mühürleyerek i k i n c i vezir M u s t a f a Paşa'ya t e s l i m e t t i k t e n ve Y a v u z ' u n cenazesinin İstanbul'a n a k l i işini de F e r h a d Paşa'ya v e r d i k t e n s o m a (57) acele İstanbul'a h a r e k e t e t t i ve sabaha karşı saraya gelerek h u z u r a g i r d i , " b e y ' a t " e t t i ve uzun süre Pâdişah'm yanında kaldı ( 5 8 ) . Yavuz Sultan Selim'in cesedinin s an u a getmlışı ve defni.
b
a
l
S e l i m ' i n cenazesini karşılamak üzre büyük b i r kalaEdirnekapısı dışında toplanmıştı ( 5 9 ) . Y e n i Pâdi^ ^ , j i d i . Y a v u z ' u n t a b u t u b u r a y a geldiği v a k i t l
k
a
o r a (
a
S
J
o
a
arabadan çıkarılmış, b u n u gören Padişah h e m e n " p i y a d e olub hatavât-i iclâl i l e " babasının t a b u t u altına g i r e r e k u z u n zaman o n u taşımıştı ( 6 0 ) . Z e m b i l l i A l i E f e n d i n i i m a m e t i i l e cenaze namazı F a t i h camiinde kılman Y a v u z S u l t a n S e l i m ' i n cesedi, M i r z a sarayı denilen yere defnedildi ( 6 1 ) . O n u n ölümü için düşürülen t a r i h l e r d e n b i r i k i s i aşağıda gösterilmiştir. " R u h u n u s u l t a n S e l i m ' i n y a İlah Gark-ı r a h m e t kıl b i - hak-ı F a t i h a K i m vefâtına a n u n t a r i h d i r E h l - i i m a n r u h u içtin F a t i h a
j U l J..I (62).
C — Son s ö z : E l l i dört yaşında ölen ve " z i h i n ve zekâda m i s l i n â d i r " b u l u n a n (63) büyük hükümdar Y a v u z S u l t a n Selim hakkında son olarak şunları da söy lemek i s t e r i z : Çok o k u y a n ve bilhassa t a r i h ile meşgul olan (64) b u Türk Pâdişâhı, (57) İbtihâc al Tevarih, v r k . 44 a. Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 126. (58) İbtihac al Tevarih, v r k . 44a. Piri Paşa'mıı gelişinden sonra devlet erkâ nına, ulemâya ve diğer ilgililere "ale-s-seher divandır, biat içün müheyyâ olsun lar" diye haber gönderildi. Bak, Vakayi'-i Sultan Bâyezid ve Selim Han, s. 126. Bey'at resmi sabah namazından sonra yapıldı. Bak, İbtihac al Tevarih, v r k . 44 a. (59) Celâl-Zâde, vrk. 21b. (60) İbtihac al Tevarih v r k . 44 b. (61) Daha sonraki tarihlerde Kanunî Sultan Süleyman tarafından burada Yavuz'un adını taşıyan bir cami ile türbe, medrese ve imâret yaptırılmıştır. Bak, Celâl-Zâde, vrk. 22 a. (62) Celâl-Zâde, v r k . 20 a. (63) Abdülgaffar Kırım'ı, vrk. 219 b. (64) Müneccimbaşı, vrk. 91 b.
S U L T A N SELİM
251
Türkçe, Farsça ve Tatarcayı şiir yazabilecek derecede i y i b i l i r d i ( 6 5 ) . O n u n Arapça'da, diğer d i l l e r d e olduğu k a d a r , -mahareti olduğunu hattâ, N i l mikyasında taşlar üzerinde imzasını taşıyan, b i r kıt'ası bulunduğunu Kutbü'd-Din'den naklen söyleyenler vardır ( 6 6 ) . B u Kıt'amn altında " k e tebehu S e l i m " diye kayıt bulunduğunu Hüsrev Paşa 943 t a r i h i n d e bizzat gördüğünü i f a d e etmiştir ( 6 7 ) . Onun, Farsça şiirlerini i h t i v a eden büyük b i r divanı bulunmasına rağmen (68) Türkçe şiirlerinin p e k azı günümüze i n t i k a l etmiş bulunmaktadır. S u l t a n S e l i m , Farsça şiir yazanTürk şâirle r i n i n en büyüklerindendir. Osmanlı hükümdarlarının en b i l g i n l e r i n d e n b i r i s i olan Y a v u z S u l t a n S e l i m ' i n (69) meclisi, şairlere ve âlimlere daima açıktı. B i l h a s s a o n u n , âlimlere çok saygısı vardı. Müftî Z e m b i l l i A l i E f e n d i , Kadıasker K e m a l Paşa - Zâde, İdrîs-i B i t l i s i ve k e n d i hocası Halîmî bunların başında gel m e k t e d i r . F a k a t yine onun savaşlarda kahramanlık gösterenlere de b u n lar k a d a r s e v g i duyduğu b i r gerçektir. B u sebeplerden dolayı etrafında hem k a l e m h e m de kılıç erbabı toplanmıştı. İhtişamdan, eğlenceden, süsten hoşlanmayan, çok sade g i y i n e n (70) ve savaşı her şeye t e r c i h eden Y a v u z ' u n (71) vasıflarından b i r i s i de de ğerli insanları seçerek iş başına g e t i r m e s i i d i . B u h a l i n en başta gelen m i sali, Pîrî Paşa'nın defterdarlıktan vezirliğe, oradan d a V e z i r - i A'zamlığa getirilişidir. Çok d e f a programlı v e d i s i p l i n l i h a r e k e t etmiş olan b u P â dişâh, b i r savaş bahis konusu olduğu v a k i t çok düşünür, çok f i k i r sorar ve ondan sonra g e r e k l i k a r a r a varırdı. Savaşın yüzde yüz kazanılacağına inanmadıkça asla yola çıkmazdı. Ona göre Osmanlı d e v l e t i n i t e h d i t eden en yakın t e h l i k e doğuda, ve güneyde i d i . Böyle o l m a k l a beraber Safevîler i n v e Memlûkların üzerine yürümesinin t e k sebebi sadece b u değil, b e l k i de Osmanlı topraklarını v e y a hiç olmazsa Osmanlı nüfuz bölgesini geniş l e t m e k t i . B u n u y a p m a k i s t e r k e n Sünnîliğe dayandığı d a inkâr edilemez.
(65) Sâ'düddin, 2, s. 398. "Lisân-i selâsede şir ü inşâya kadir idi". Bak, A b dülgaffar Kırımî, v r k . 219 b. (68) 4976 numaralı Mecmuatü'r-Resâil, v r k . 87 a. (67) Aynı eser, v r k . 87 b. (68) Onun Farsça şiirlerini ihtiva eden divanı 1306 da İstanbul'da, 1904 de de Berlin'de basılmıştır. Bak, î. H. Uzunçarşılı, 2, s. 91. 1904 deki, Alman İmpara toru Vilhelm tarafından, Sultan Abdülhâmid'i ziyaret hediyyesi olarak 500 nüsha üzerinden bastırılmıştır. (69) Âlî, vrk. 229 b. (70) İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 291. Hammer'e göre "Selim libâsında ziyneti sever ve daima zarafetle, zevk-i selim ile temeyyüz ederdi; Kaftanı kıymettar işleme lerle müzeyyen i d i " . Bak, Hammer, 4, s. 99. ,(71) Sâ'düddin, 2, s. 399.
YAVUZ
252
SULTAN
SELtM YAVUZ
B u n u n l a beraber Safevîleri o r t a d a n kaldırarak O r t a A s y a ' d a k i müslü¬ manları nüfuzu altına almak (72) y a n i müslümanlarm bütününü sünnî mezheplerde görmek ve b i r idare altında t o p l a m a k g i b i b i r f i k r e sahip o l u p olmadığını, b i r gazeline m a t l a ' o l a n " B u sefere çıkmamız, b u sıkıntıla r a katlanmamız, perişanlığımız gönüller c e m ' i y e t i n i k u r m a k içindir" m e a l i n d e k i farşça b e y t i n k a i l i bulunmasına rağmen, söylemek çok z o r d u r . Kanaatımıza göre, nerelere k a d a r uzanacağı k e s t i r i l e m e y e n b i r fütuhat politikasını gerçekleştirmek y o l u n d a b u l u n a n b u Pâdişâh, b i r mezhep m ü câdelesi y a p m a k t a n daha çok, geniş toprakları sınırları içine alabilecek b i r d e v l e t i n v e y a devletler camiasının başında bulunmayı düşünmektedir. Birkaç hükümdar için dünyayı küçük b u l a n Y a v u z S u l t a n S e l i m ' i n (73) pek kısa süren hükümdarlığı sırasında yalnız doğu ve güneydeki o l a y l a r l a ilgilenmesi ve batıya karşı pasif d u r u m d a kalmış o l ması batıda h e r h a n g i b i r emeli olmadığı mânasına gelemez. Çün kü hıristiyan devletlere karşı b u p a s i f h a r e k e t i n başlıca sebebi İran ve Mısır meselelerini ön plânda ele almasıdır. F a k a t b u h a l , doğu ve güney meseleleri halledilinceye kadar sürdü ve 1518 den i t i b a r e n Osmanlı devletinde, batıya karşı d u y u l a n i l g i b i r d e n b i r e arttı ( 7 4 ) . E ğ e r ömrü müsaade etseydi galiba o, "eknâf-i h e f t i k l i m i k a f be-kaf müsahh a r - i şemşîr-i zafer - k a r i n " kılacaktı ( 7 5 ) . " S u l e h a " o n u n hakkında k a n dökücülükten başka b i r k u s u r bulamaz ( 7 6 ) . B u n u n l a beraber, k a n dök mede k o r k u s u z ve " g a y e t cebbar ve k a h h â r " olan Y a v u z ' u n (77) böyle oluşunu b i r takım sebeplere dayamak ve b u n d a n s o n r a k e n d i s i n i b i r a z da haklı görmek mümkündür. Çünkü, babasının son s a l t a n a t yılları sırasın da, m e m l e k e t t e k i sosyal düzen bozulmuş, karışıklıklar artmış, başka dev letler hesabına i s y a n l a r çıkmış, a f y o n ve içki iptilası h e r tarafı sarmış (78), adalet müesseselerini yönetenler şahsi çıkarlarını düşündükleri için, kanunların t a t b i k i n d e k i yolsuzluklar artmış, Safevîlerin R u m e l i ve A n a d o l u ' d a yaptıkları propaganda sonunda, h a l k t a n b e l l i olmayan b i r kı sım, yabancı b i r d e v l e t i n tâbıiTiğini k a b u l edecek hale gelmiş (79) ve b u
(72) İ. H. Uzunçarşılı, 2, s. 292. (73) Âlî, v r k . 244 b. ,(74) Aynı eser, vrk. 244 b. (75) Celâl-Zâde, vrk. 35 a. (76) Âlî, v r k . 229 a. (77) Abdülgaffar Kırımî, vrk. 219 b. (78) Bak, s. 25. (79) Bak, s. 27.
SULTAN
SELÎM
253
suretle de m e m l e k e t i n başka ellere d e v r i g i b i b i r d u r u m hasıl olmuştu. B u n d a n başka kardeşlerinin onunla t a h t mücadelesine girişmesi halkın bölünmesine ve A n a d o l u ve R u m e l i ' d e k i karışıklıkların daha da artması na sebep oldu. İşte c e m ' i y e t i n o a n d a k i k r i t i k d u r u m u , bütün büyük i n s a n lar g i b i anlaşılması ve anlatılması çok güç olan, Y a v u z S u l t a n S e l i m ' i n f e v kalâde şiddetli h a r e k e t l e r i n i b i r a z olsun m a z u r gösterebilecek b i r h a l g i b i mütalea o l u n a b i l i r . Eğer şehzade A h m e d i l e şehzade K o r k u d , yalnız devle t i n parçalanmaması yönünden öldürülmüşlerse, o t a k d i r d e Y a v u z S u l t a n Selim'i, b u şiddetli h a r e k e t i n d e n dolayı az m e s ' u l t u t a n l a r tarafına t e m a yül etmek pek hatalı b i r h a r e k e t sayılmamalıdır. Bütün ömrünce devletin bütünlüğünün korunmasını v e düzgün o l a r a k yönetilmesini düşünen b u Pâdişah'm, görevlendirdiği şahısların k u s u r ve hatalarına asla tahammülü y o k t u . Hele b u k u s u r ve h a t a m e m l e k e t i n bütünlüğü v e geleceği ile i l g i l i ise o t a k d i r d e ölüm muhakkaktı. İşte H e m d e m Paşa, Dukakin-Zâde A h med Paşa, Tacî - Zâde ile diğerleri ve " E r d e b i l e mütâbaat i d e n i z " d i y e n ler (80) h e p b u p s i k o l o j i k h a l içinde öldürülmüşlerdi. B u n u n dışında onun h a l k t a n h e r h a n g i b i r f e r d i rahatsız ettiği görülmedi, aksine olarak ömrü nün büyük b i r kısmını, k e n d i n i tanıtmadan halkın içinde geçirdi ( 8 1 ) , onların iç yüzünü öğrenmeye çalıştı ve " t e d b i r - i mülk-i s a l t a n a t a " h a r cadı ( 8 2 ) . Çok m e r h a m e t l i ve yumuşak h u y l u Bâyezid'in idaresine alışmış olan devlet memurlarının ve b u arada yabancı elçilerin, S e l i m ' i n şiddetli ida resi karşısında b i r an şaşaladıkları anlaşılmaktadır. İşte b u rûhî b a l e t içinde V e n e d i k elçisi b i r r a p o r u n d a Y a v u z S u l t a n S e l i m için " b u hüküm dar insanların en z a l i m i d i r " d i y o r d u ( 8 3 ) . K a n dökücülüğünü d i k k a t e alan b i r kısım müellifler de o n u z a l i m , m e r h a m e t s i z ve k a t i l d i y e vasıf landırmaktadırlar ( 8 4 ) . B u n u n l a beraber Osmanlılar ona "âdil lâkabını" vermişlerdi. F a k a t asıl g a r i p olan c i h e t i şudur k i "nezdine gönderilmiş olan hıristiyan süferâsı da k e n d i hükümdarlarına gönderdikleri r a p o r l a rın kâffesinde onu b u lâkapla yâd etmiş ve o g a y e t acîb a d a l e t i senâ e t m e k t e n çekinmemişlerdir" ( 8 5 ) . U z u n a yakın boyu, kırmızı ve y u v a r l a k yüzü, koç b u r n u , i r i bâzusu, geniş göğsü, çatık siyah kaşları, traş edilmiş sakalı ve büyük foıyıklarıyle (80) (81) (82) (83) (84) (85)
Bak, s. 28. Abdülgaffar, Kırımî, vrk. 219 b. 4976 numaralı kitap, vrk. 87 a. Hammer, 4, s. 96. Fairfax Downey, Muhteşem Süleyman ( A l i Kemalî tercümesi), s. 5. Hammer, 4, s. 122.
YAVUZ
254
SULTAN
SELİM
(86) "şecâatlû, heybetlû ve g a z û b " görünen b u Pâdişâh ( 8 7 ) , a h i d l e r i n e bağh ( 8 8 ) , nâzik tabiatlı ve z a r i f sözlü i d i ( 8 9 ) . Sözün kısası sarık sarışı bile şâhâne ve k e n d i n e mahsus olan ( ' S e l i m i t a r z ) Y a v u z , çeşitli güzel v a sıfları kendinde t o p l a y a n b i r şahsiyetti. Batılı b i r tarihçinin dediğine g ö r e o, h a r b san'atında ve m i l l e t l e r i i d a r e e t m e k t e eşine az r a s t g e l i n e n k a b i l i y e t l e r e sahib b i r insandı (90).. (86) Âlî, vrk. 230 b. (87) Müneccimbaşı, vrk. 91 b. (88) Selim, İstanbul'daki hıristiyanlarm öldürülmesini ve kiliselerin ellerin den alınmasını Sadr-ı Â'zama emretti. Bu emri uygun görmediği anlaşılan Sadr-ı Â'zam, Müftî A l i Cemali Efendi ile işi müzakere ettikten sonra Patrik'e haber göndererek durumu bildirmiş ve onu Padişahla görüşmeye teşvik etmişti. Bunun üzerine Patrik bir ruhban heyeti ile Edirne'de Divan-i Humayûn'a gelerek Fatih Sultan Mehmed'in kendileri için tanıdığı imtiyazları ileri sürmüş ve Kur'ân'da cizye karşılığında hıristiyanlara yaşama hakkı tanındığım söylemişti. Patrik'i dinleyen Yavuz kararından vazgeçti. Bak, Hammer, 4, s. 255. (89) Âlî, vrk. 230 b. (90) Zinkeisen, 2, s. 610.
İ N D E K S —AAbbasî. 125. 210. Abdâl. 27. Abdü'd-dâim. 185. Abdü'l-Bâkî. 55. 57. 61. Abdü'l-Kadır. (A'rac). 192. Abdü'l-Kadır. 206. Abdü'l-Kerim Çelebi fAbdullah Paşa-Zâde). 146. 205. Abdü'r-Rezak. 106. 113. Abdü's-Selâm. 178. 180. Abdü'l-Vehhab. 72. Acem. 28. 84. 92. Adana. 146. 169. Âdilcevâz. 80. 82. Âdiliyye. 165. Adriyatik. 220. Adviyye. 169. Afrika. 169. 229. 239. Afyon. 5. 18. 45. Ağzıdar Bey. 61. Ahmed (Şehzade). 3. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 13. 12. 14. 16. 18. 19. 31. 32. 47. 99. 100. 110. 212. 218. 219. 253. Ahmed. 200. Ahmed A l Bedevi (Seyyîd). 125. Ahmed (Karamanlu). 32. Ahmed (Hızır Beyoğlu). 93. Ahmed (Bursa Kadısı). 214. Ahmed (Yiğit). 79. Ahmed (Karaçinoğlu). 58. 86. Ahmed Bey (Sinop Beyi). 19. 41. Ahmed Bey (Seyyîd). 85. Ahmed Bey (Yahşî Beyoğlu). 148. Ahmed İbn Bakar. 162. 185. 190. . Ahmed Çavuş. 17. Ahmed Han. 131. Ahmed Paşa (Dukakin - Zâde). 67. Ahmed Paşa (Gedik). 50. 103. Ahmed Paşa (Şair). 213. Ahmed Paşa (Hersek - Zâde). 53. 86. 119. 120.
Ahmed Paşa (Rumeli Beylerbeyi). 247. 248. Ahî Çelebi. 247. 248. Âişe (Hz. Muhammed'in eşi). 35. Akbay. 108. 141. Akbıyık. 124. Akçay. 52. Akdeniz. 90. 109. 220. 229. 243. Akşehir. 8. 41. 68. 87. 97. 109. 129. Akyol. 142. Aladağ. 81. 88. Alagöz. 226. Alâiyye. 14. Allân (Emir). 141. 145. 155. 156. 168. 169. 186. Alâü'd-Devle. 42. 49. 74. 75. 80. 81. 101. 102. 103. 104. 105. 106. 107. 110. 111. 112. 113. 114. 115. Alâü'd-din (Şehzade Ahmed oğlu). 4. 19. Al Ciyulî. 186. Alemşah. 13. Alessandre Farnese. 237. Alevî. 53. Alexis Golokvastoff. 226. A l i (Ebu Talip oğlu). 37. 120. Ali. 74. Ah b. Abdü'l-Kerim Halife. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. 28. 29. 30. 31. 214. Ali Bey (Hazinedar). 168. A l i Bey (Malkoçoğlu). 57. 61. A l i Bey (Mihaloğlu). 50. A l i Bey (Silâhtarlar Kethüdasi). 175. Ali Bey (Şehsuvaroğlu). 47. 54. 60. 91. 96. 97. 98. 103. 105. 106. 107. 111. 112. 121. 124. 137. 144. 147. 148. 149. 165. 184. 188. 189. 190. A l i Bey (Tûr). 8. 11. 12. 57. 61. A l i Cemâli (Zenbilli A l i Efendi). 34. 250. 120. 251. 254. A l i Han. 134. A l i Nusaybînî (Seyyid) 83.
256
257
A l i Paşa ( I I . Bâyezid'in Sadr'azamlarm-• ;Apulya (Apulia/Puglia). 220. 221. dan). 11. |Arab. 145. 149. 153. 157. 162. 164. 177. 178. Alman. 229. 179. 182. 184. 189. Alucra. 68. İAras. 70. Amasya. 8. 11. 12. 16. 17. 19 73 7<=, jAriş. 157. 76. 77. 78. 79. 91. 96. 99. 1 . '133' | Aslan Bey. 113. 134. 135. 137. 222. Asya. 109. Amerika. 229. Avlonya (Valona). 220. Anadolu. (Birçok yerde). Ayas Ağa. 72. 147. 173. 174. 184. 185. 186. Ane. 93. j 187. 188. 194. 203. Ankara. 8. 9. 10. 12. 17. 72 97 o n ,O [Ayasofya. 210. 211. 215. Antalya. 146. ' ' j Ayşe Hâtûn. 101. Antep. 84. 90. 102. 118. 136. 146. |Azak. 224. 226. Antonio Duprat. 233. İAzof. 225. Antonia Giustiniani. 220. | Azerbaycan. 55. 79. 7 2
0 0
1 0 3
m
9
3 1
2 3 8
- B Baba Bayram. 142. Bâbü'z-Züveyle. 111. 188. 189. 190 Bağdad. 85. 88. 90. 93. 211. Bahr-i Hazer (Hazer Denizi). 26 Balbua. 229. Ba'lebek. 148. Bâlî Bey (Semendire Valisi). 21 Bâlî Bey (Silâhtarlar Ağa ). 84 86 87 Bartolemeo Contarini. 221. Bâtınî. 27. Bayburd. 47. 71. 81. 91. 133. 134. 209 221 Bâyezid (Kanunî Sultan Süleyman oğlu)i S1
Beçin. 6. Bedi'ü'z-Zaman. 68. 81. Bedr Bey. 85. Bedrü'd-din. 27. Beglü Hâtûn. 102. Belgrad. 224. Benî Lâm. 199. Bernardo Darizzio. 237. Besron. 208. Beyrut. 206. 207.
Cem. 4. 10. 12. 13. 244. Cambrai. 236. Cemad. 182. Câmi'al Ezher. 211. Câmi-i Ümeyye. 148. 204. Cemşid Bey. 77. Canbirdi Gazâlî. 92. 116. 117. 118. 139. 140. Cenâbî. 2. 142. 145. 148. 151. 152. 154. 156. 158. 165. Cennet. 35. 36. 167. 177. 179. 182. 183. 185. 186. 187. 188. Cevsak. 82. 194. 198. 204. 210. Ceyhun nehri. 26. Canim Seyfi. 178. 179. 190. Cezayir. 190. 191. 239. Cehennem. 35. 36. Cezire-i İbn Ömer. 78. Celâl. 94. 96. 97. 98. Cibâl-i Kafkas (Kafkas dağları). 26. Celâli 98. 99. Cidde. 90. Celâlîler. 94. 98. 246. Cisr-i Ya'kub. 157. 158. 238. Celâlü'd-din-i Rûmî. 41. Celebân. 141. 145. Cize. 82. 179. 175. Celiban. 138. Cürcaıı. 33.
Beytü'l-lahim. 160. Bibiena. 237. Biga. 3. 124. Bıyıklı Mehmed Paşa. 71. 75. 81. 82. 83. 84. 85. 86. 88. 89. 130. 137. 146. Bihrûze. 63. Bilâl-i Habeşî. 151. Birketü'l-hacc. 166. 183. Bitlis. 82. Bizans. 226. 228. Boğdan. 66. 219. Bohemyalılar. 238. Bohti Beyleri. 78. Bologna. 233. 234. Bozdağ. 222. Bosna. 95. 96. 111. Brendisi. 238. Bucak dere. 134. Buhayra. 185. Bulak. 151. 171. Bulbeys (Belbeys). 165. 203. Bulgar. 8. Bursa. 3. 4. 8. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 18. 19. 124. 129. 136. 218. 219.
- C Ca-ier Çelebi (Tâcî-Zade). 64. 65. 71-74.1 Ca'fer Paşa. 194. 195.245. ICalai. 229. 236.
- ç 140. 145. 154. 170. 179. 189. 196. 197. 198. 199. Çah-ı Yusuf. 158. Çermik. 48. Çaldıran. 49. 51. 52. 55. 56. 59. 60. 62. 63. Çinağıh (Çinoğlu). 71. 166. 67. 72. 73. 78. 79. 81. 90. 102. 103. Cinarh. 39. 104. 107. 110. 111. 113. 114. 1119. 121. 122. Çoban Köprüsü. 4 70. 213. 214. 221. 222. Çorlu. 247. Çelebi Sultan Mehmed. 101. Çubuk Ovası. 42. Çukurçayır. 3. Çemişgezek. 81. 82. Cerkes. 90. 92. 102. 117. 118. 125. 128. 135. Çukurova. 8. 9.
Çapakçur (Çabakçur). 79. 82.
-DDalmaçyahlar. 238. Danasazı. 51. Dârende. 9. 146. Darü'd-Diyâfe. 155. De Boisy. 236. Dehşûr. 182. 183. Dergüzîn. 87. Devlet-i aliyye. 244. Dikilütaş. 41. Dimetoka. 2. 72.
Dimyat. 90. Divriği. 9. 146. Diyarbakır. 77. 78. 79. 80. 81. 82. 83. 85. 86. 88. 91. 93. 125. 126. 127. 129. 130. 137. Diyâr-i Fars. 219. Dobrovnik. 219. Doğu Bayezit. 55. Dulgadırhlar. 4. 76. 102. 113. Durmuş Bey. 88. Durmuş Han. 55. 17
258
259
- E — Ebû Bekr (Halîfe). 35. 120. Ebû Bekr. 196. Ebû Bekr. 200. Ebû'd-Derdâ. 151. Ebû Hamza. 178. 190. Ebû'l-Berekât. 195. 196. 216. 217 Ebû'l-Fazl. 205. Ebû'l-Fuzûî. 44. Ebû Nümey. 195. 216. 217. Ebû Ubeyde. 151. Edirne. 19. 22. 33. 38. 83. 93. 108. 124 129
Eğrigöz. 15. Ehram Dağı. 182. Elbistan. 105. 127. 130. 131. 132. Eleşgird. 49. Elvend. 79. Emanuel. 234. Eroeviyye Camii. 151. Erciş. 80. 82.
Erdevil (Erdebil). 28. 29. 51. Ergani. 86. 199. 210. 211. 218. 219. 220. 222. 24û' Ermeni. 160. 342. 245. 246. 47. 54. Ermeni Derbendi. 18. Edirne Kapısı. 50. Erran. 79. Eflak. 66. 219. 222. Eskişehir. 5. 17. 18. Eflâtûn-Zâde. 14. Erzincan. 9. 43. 44. 46. 47. 71. 75. 97 Ege. 220. Erzurum. 71. Egidi de Viterbo. 237. Eyyübsultan. 38. 39. 245. — F— Fabrice Carette. 235. 244 j Ferhad Paşa. 66. 96. 97. 99. 136. 184. 215 Faik. 47. 71. 250. Fars. 79. Fırat. 75. 85. 93. 95. 131. Pas. 190. Fatih Sultan Mehmed. 6 101. 103. 215. Filibe. 199. «225. 244. 245. 254. Filistin. 206. 234. Flofey. 226. Fayyûm. 178. Ferahşad Bey. 47. 50. Francesko. 242. Ferdinand Catholik. 229. 236 François I . 233. 236. Ferhad Ağa. 173. Fransa. 233. 234. 235. 236. 238. 240 Ferhad Bey. 158. Friul (Friuli). 221. — GGalata. 193. Galata Boğazı. 193.
Gence. 33.
Germiyan. 3. Gavri (Bak Kansuh Gavri. Bu adı Kansuh Geylan. 33. Gori diye okuyanlar da vardır). Gebze. 39. Gökmeydan. 145. 211. Geldigelen. 75. Göksün. 106. Gelibolu. 19. 38. 121. 124. 193. Gürcistan. 33. 48. 49. 7o. 122.
Fr isa.
189.
196. 197. 198. 199. 200. 203.
Habeş. 215. Hacer-i Sahra. 159. 207. 208. Hacı Bektaş-i Veli. 33. Hayreddin Ağa. 198. Hacı Mustafa Bey. 233. | Hemdem Paşa. 7. 17. 46. 47. 49. 87. 253. Haçlı Seferi. 161. 228. 229. 231. 238. 240. j Hemedân. 43. 88. 241. 243. 245. Henry V I I I . 229. 239. Haleb. 89. 90. 91. 92. 110. 114. 117. 118. 125. Hereke. 39. 127. 130. 131. 132. 135. 138. 139. 141. Heşt-Behişt. 69. 142. 143. 144. 145. 146. 187. 205. 206. Hırvatistan. 223. Hısn - 1 Keyfa. 77. 78. 79. 82. 83. 210. 126. 221. Hizan. 82. Hâlid. 67. 68. Hızır. 59. Hâlid b. Velid. 151. Hızır Bey. 214. Halîfe. 211. 212. 213. 214. 215. 217. Hızır Reis. İSİ. Halil. (Halîfe Mütevekkilin amcası). Hicâz. 138. 154. 195. 196. 199. 200. Hindistan. 224. 240. Halil Bey. (Hısn-ı Keyfa Beyi) 7 7 - 78. Hindliler. 243. 83. Hıristiyanlar. 24. 28. 33. 126. 161. 218. 233. Halil Bey (Ramazanoğlu). 169. 254. Halilü'r - Rahman. 90. 160. 162. Hit. 93. Halîmî Çelebi. 73. 194. 251. Hoca Bey. 81. Hama. 91. 133. 144. 147. 158. 205. 210. Horasan. 81. Hammad. 184. Hoşkadem. 117. 183. Hamza. 34. 35. 36. 37. Hoy. 50. 51. 63. Hamza Bey. 61. Hulefâ Bey. 61. 62. Hamza Halîfe. 72. 98. Hulefâ-i Râşidîn. 69. Hanbelî. 28. 118. Humus. 143. 147. 148. 205. 210. Hanefî. 29. 118. Husrev Han. 134. Han Yunus. 157. 158. 163. Husrev Paşa. 86. 88. 97. 137. Harçene. 134. Huss. 230. 231. Haremeyn. 215. 216. 217. Hüsam Paşa. 163. Harput. 86. ! Hüsamü'd-din A l i . 78. Hasan Ağa (Mora Beyi). 61. ' Hüseyinâbâd. 17. Hasan Ağa (Kapı Ağası). 120. Hüseyin Baykara. 68. Hasan Bey Pınarı. 45. Hüseyin Bey (Saruhan Alaybeyi). 6. Hasan Can. 120. 190. 245. 246. 248. 249. Hüseyin Bey (Kürd Rüstem Beyoğlu). Hasan İbn M u r ' i . 184. 185. Hasan Paşa. 38. 4 1 . 54. 57. 58. 61. 66. 105. 77. 81. Hüseyin Bey (Şah İsmail'in yiğeni) 87. Havvara. 178. Hüseyin Bey (Karasi Sancak Beyi). 84. Haydar Çelebi. 194. 122. Hayderî. 27. Hayırbay. 116. 117. 118. 133. 138. 139. 140. Hüseyin Bey (Cidde Naibi). 196. 142. 143. 144. 151. 148. 149. 156. 162. 165. Hüseyin Çerkeş. 85. 176. 177. 178. 180. 182. 184. 186. 187. Hüseyin Paşa. 149.
261
260
- I Irak. 79. 81.
Işıklar. 27. 29. -I-
Ibn-Hâmit Şeyhü'l - İslâm Cemaatı. 207. İsa Bey. 61. Ibn-Haneş. 206. 207. 208. 209. 210. İsfahan. 91. İbn - Irâkı. 209. İshak (Kadı). 72. İbn-Iyas. 211. İshak. 190. İbn - Ömer. 178. İskender. 6. İbn-Sünbül. 215. İskender (Alexander the Great). 219. İbnü'ş - Şahne. 181. İskender Bey. 61. İbrahim Ağa. 100. İskender Bey. 150. İbrahim (Peygamber). 162. İskender Paşa. 74. İdris-i Bitlisi. 66. 67. 78. 79. 80. 81 82 İskenderiyye. 90. 119. 138. 185. 191. 192. _ 83. 86. 89. 90. 197. 205. 194. 195. 202. 221. İlaldı Sultan. 213. İslâm. 27. 35. 36. 37. İllirya. 231. 235. İspanyol. 229. 240. 242. İlyas. 6. İstanbul (birçok yerde) İnalbay. 119. İsviçreliler. 238. İnegöl. 18. İtalya. 221. 228. 233. 235. 236. 238. 240. İnönü. 17. İvan I I I . 224. 225. 226. İran (birçok yerde) İzmit. 39. 40. 41. 43. İngiltere. 229. 236. 237. 238. 240. İznik. 18. 41. İsâ (Bolu Kadısı). 92. İzvornik (Swornik). 222. 223. - J Jagellonlar. 223. 227. Jakob Sadolet. 239.
Johann Zapolya. 222. 232. 233. Julius I I . 237. —K—
Kâ'be. 215. Kadı-Zâde (Erdebîlî Mevlâna). 66, Kâhî Bey. 61. Kahire. 103. 108. 110. 111. 112. 113. 124. 125. 145. 149. 152. 154. 164. 170. 171. 172. 173. 174. 175. 176. 179. 180. 182. 183. 187. 188. 190. 196. 199. 200. 201. 203. 210. 211. 215. 216. 221. 242. Kaitbay. 111. 120. 124. Kaitbay Köprüsü. 174. Kait Recebi. 182.
114. 165 177. 191. 212.
Kalenderi. 27. Kamâme. 240. Kansuh A d i l i . 192. 198. 199. Kansuh Gavri. 9. 19. 29. 69. 103. 109. .111. 112. 113. 115. 116. 117. 119. 123. 125. 127. 130. 132. 133. 134. 136. 138. 139. 140. 141. 142. 143. 171. 183. 184. 186. 187. 188. 189. 194. 196. 201. 243. Karabağ. 70. Karacabey Çayırı. 76. 103. 111. Karaca Paşa. 128. 130. 134.
110. 126. 135. 144. 190.
Kara Han. 79. 80. 82. 85. 86. 87. 88. 126. 129. 130. Karahisar. 68. 72. i Karahisar (Afyon). 90. Karaköprü. 82. Karaman. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 17. 41. 42. 53. 99. 134. 137 149. 243. Karasakallı. 49. Karesi. 122. Kargandede (Dede Kargan). 86. Kasım (Osmanlı Şehzadesi). 110. 133. Kasım Bey. 15. Kasım Paşa. 147. 210. Kasr-ı Ablak. 143. Kastamonu. 3. Kâşan. 92. Katya. 163. 203. Kayseri. 41. 42. 44. 86. 87. 97. 109. 111. 121. 125. 127. 130. 133. Kazdağı. 243. Kazhgöl. 50. Kefe. 7. 74. 224. 225. 226. Kelkit. 68. . Kemah. 12. 68. 74. 75. 76. 80. 103. 104. 114. 119. Kemal Bey. 227. Kemal Çelebi. 146. Kemal Paşa-Zâde. 120. 142. 202. 251.
Kerkük. 78. Keşfi. 2. Kıbrıs. 221. Kırım. 7. 66. 137. Kızılbaşlar. 26. 27. 28. 29. 33. 34. 35. 36. 37. 43. 52. 57. 68. 80. 81. 83. 84. 85. 86. •87. 88. 95. 96. 97. 128. 161. 187. 219. Kızıldeniz. 243. Kızılderbend. 41. Kirman. 79. Koçi Bey (Koçi Ağa). 136. 194. Koçhisar. 86. 88. Konya. 3. 41. 129. Konstantin X I I I . (Constantine X I I I ) . 226. Korkud. 3. 6. 7. 12. 13. 14. 15. 16. 110. 253. Korsika (Corsika). 236. Köstendil (Ulpianum). 143. Kubbe-i Sahrâ. 160. Kudüs (Kuds). 9. 138. 150. 154. 159. 160. 161. 181. 204. Kunduzsuyu. 43. Kurtbay. 133. 168. 173. K u r t Bey. 82. K u r t Müslihu'ddin Reis. 190. 191. Kuşçuçimeni (Kuşçuçeşme). 67. Kutbü'd-din. 215. 251. Kürtün. 68.
Lorenzo Campeccio. 237. Lala Bey. 61. Lateran. 237. Louis X I I . 229. Lehliler. 227. Luigi Mocenigo. 221. Leo X. (Giovanni de Medici). 227. 228. Luther. 230. 229. 231. 234. 237. 239. Lübnan. 150. Litvanya (Lithuania). 225. Lüfî Paşa. 148. Lombardiya (Lombardy). 236. - M Macar. 222. 223. 230. 232. 238. Macaristan. 222. 223. 229. 230. 232. 233. 245. Mahmud (Şehzade). 13. Mahmud Bey (Yahya Paşaoğlu). 61.
Mahmud Bey (Ramazanoğlu). 137. Malatya. 12. 77. 90. 127. 129. 132. 133. 134. 146. Mâliki. 29. 118. Maltepe. 39.
262 Mamay Bey. 77. ] Mescid - i Aksâ. 159. 160. Manfalût. 177. 181. Mesih Bey. 64. Manisa. 10. 13. 14. 15. 247. 249. j Mesih - Paşa - Zâde. 63. Mankub. 227. | Mezopotamya. 109. Maraş. 102. 112. 125. 132. Mıdıkoğulları. 9. Mardin. 79. 82. 83. 84. 85. 87. 88. 89. 91. Mısr (Birçok yerlerde). 126. 146. 187. 200. Midilli. 13. 14. Masakçılar. 43. Mihail Plesttcheieff. 225. Mastaba-i Sultânı. 148. Minerva. 237. 239. Mathias. 224. • Mora. 229. Maverâü'n - nehr. 215. Moskova. 224. 225. 226. 227. 228. Maximilian. 220. 229. 236. 237. 238. 240. Mugulbay. 116. 135. Mâzenderân. 33. 55. Muhammed. 61. Medine. 90. 215. 216. 217. Muhammed (Hz. Muhammed). 184. 187. Mehdi 95. 215. Mehd-i Yesû'. 151. • Muhammed Han. 43. 50. 55. 56. 57. 58. 61. Mehmed Ağa. 19. 62. 79. Mehmed Ağa (Hazînedârbaşı). 120. Muhammed İsfahânî. 215. Mehmed Ağa (Korkmazoğlu Mehmed Muhammed (Seyyidi). 144. 145. 184. 190. Bey). 152. 209. 201. 203. Mehmed Bey (Şehzade Şehinşâhoğlu). 13. Muhyi'd - din - i Arâbî. 151. 206. Mehmed Bey (Mihaloğlu). 42. 47. Mukattam Dağı. 165. 166. 168. Mehmed Bey (Trabzon Beyi). 47. Murad ( I . Sultan Murad). 212. Mehmed Bey (Bayburt Beyi). 146. Murad (Akkoyunlu Prenslerinden). 78. 79. Mehmed Bey (Yörgüçoğlu). 61. Murad (Şehzâde). 5. 9. 32. 38. 98. 99. 100. Mehmed Bey (Karasi Beyi). 61. 245. Mehmed Bey (İsâ Beyoğlu). 150. 158. Murad (Şeytan Kara Murad). 85. Mehmed Çelebi (Dizdar). 197. Muradlı. 247. Mehmed Çelebi (Kulaksız). 205. Musa. 13. Mehmed Gerey Han. 227. Musa Durgutoğlu. 32. Mehmed Mirzâ. 81. Musâ-yi Türkmânî. 208. Mehmed Paşa (Hocaoğlu). 71. Mustafa (Şehzâde Muradoğlu). 19. Mehmed Paşa (Nişancı). 194. Mustafa Bey (Mihaloğlu). 59. 61. Mehmed Paşa/Bey/Ağa (Bıyıklı). 17. 18. Mustafa Bey (İskender Paşa-Zâde). 42. 75. 150. Mehmed Şeybânî. 68. Mustafa Bey (Yanya Beyi). 47. Mekke. 90. 190. 195. 196. 199. 200. 215. 216. Mustafa Çelebi. 180. 181. Memlûk, Memlûklar. (Birçok yerde). Mustafa Paşa (Davut paşaoğlu). 4. 12. Mengili Gerey. 7. 134. 137. 213. 224. 226. Mustafa Paşa (Koca Mustafa Paşa). 11. ,227. 12. 16. Memiş (Menteş). 68. Mustafa Paşa (Çoban). 64. Menteşe. 6. 243. Muslihu'd-din. 199. M e r c - i Dâbık. 89. 110. 113. 122. 135. 136. Musul. 78. 91. 138. 140. 141. 143. 144. 145. 146. 150. 156. Müstemsik. 211. 167. 178. 197. 206. 211. 214. 135. Mütevekkil Alallah. 125. 144. 200. 210. Merv. 81. 211. 212. 215. Meryem Ana. 237. Mzedchabouc. 48.
263 —N— Nablus. 138. 180. 204. 216. Nahcivân. 70. 90. Nahl-i Hamza. 159. Napoli. 221. 238. Nâsır'üd-din (İbn Haneş). 147. 149. Navarre. 229. Nicola Giustiniany. 219.
J Niksar. 12. 71. i Nü. 90. 165. 171. 172. 175. 177. 179. 181. I 182. 184. 185. 191. 192. 194. 203. j Nuh Celebi. 205. ! Nûr A l i Halîfe. 68. 81. 94. 114. [ Nurü'd-din Zengi. 151. - 0 -
Orhan (Sultan). 16. Orhan (Şehzâde Mahmud oğlu). 13. Ortodoks. 228, Oruç Reis. 190. 191. Osman (Halîfe). 120. Osman (Şehzâde Ahmed oğlu). 17. İSı
Osman Ağa. 74. Osmancık. 17. Osmanlı (Birçok yerde). Otlukbeli. 37. Ovacık. 52. - O ¬
Ömer (Halîfe). 35. 120. 160.
I Özbekler. 27.
Palu. 15. Panama. 229.
Pîrî Budak Bey. 61. Pîrî Mehmed Çelebi/Paşa. 52. 53. 64. 67. 68. 70. 71. 73. 93. 95. 119. 120. 129. 192. Papa. 161. 221. 222. 228. 229. 231. 233. 334. 235. 236. 37. 38. 40. 204. 205. 242. 245. 247. 249. 251. Piskopos. 222. Patrik. 254. Piskov. 226. Peter Berislo. 222. Piyâle. 15. Pietro Bembo. 231. Pîrî Bey (Ramazanoğlu). 93.
Portekiz. 228. 243. 238.
-İtRafızî, 27. 28. 1 Rodos. 29. 94. 194. 234. 235. 242. 243. Rafızîler. 218. 244. 245. Ramazanoğulları. 4. Roma. 226. 230. 232. 239. 245. Ravza Adası. 191. 192. 194. 195. Romanya. 223. Remle. 90. 157. 158. 159. 176. Ruha. (TJrfa). 79. Reşit. 90. 119. 185. 191. 194. 195. Rumeli (Birçok yerde). Reyhanoğulları. 9. Rummân - ı Dâvûd Nebî. 159. Ridaniyye. 146. 164. 166. 169. 170. 172. Rus. 224. 225. 226. 227. 177. 173. 182. 185. 207. 209. 214. Ruslar. 224. 227.
264
265
Rusya. 224. ı . 134. 197. Rüknü'd-din (Zeyrek-Zâde). 18. 130. 131.' Rüstern Kürd beyi). 67. 68. 77. 81.
-§-
1 3 2
- S Saâdet Gerey Han. 18. Sa'd Gerey. 134. 137. Sa'dü'd-din. 212. 248. Safevî, Sefevîler. 26. 27. 28. 31. 33. 60. 76. 79. 93. 94. 104. 108. 234. 251. 252.
Safed. 204. 206. 207. Said diyarı. 90. 138. 172. 178. 181. Sakız. 29. 194. Salâhu'd-din-i Eyyûbî. 151. Salâhü'd-din Muhammed. 196. Sâlihiyye. 162. 177; 201. San Sisto. 237. Santa Maria. 239. Santa Maura. 220. Sardinya. 236. 238. Sarugürz. 21. 22. Saruhan. 6. Saru Piri. 61. Sason. 82. Sava Nehri. 222. Savonarola. 230. Sayda. 207. Selânik. 31.
Sinan Sinan Sinan Sinan
Bey (Karlıoğlu). 61. Bey (Kara). 61. Paşa (Yularkıstı). 137. 166. Paşa. 53. 56. 57. 66. 72. 86. 83. 105.
106. 107. 121. 124. 125. 127. 128. 130. 131. 138. 143. 157. 158. 159. 166. 166. 167. 168. 169. 170. 195.
Sincar. 82. 85. Sindbay. 208. Sis. 146. Sitâre. 41. Sivas. 42. 43. 44. 97. Sivrihisar. 8. Sofya. 61. 177. 226. Sofukıran (Sûfî Kıran). 56. Söğmen. 48. Sûdûn Acemi (Sûdûn al Acemi). 139. 143. Sultan A l i . 59. Sultan A l i Bey. 61. Sultaniyye. 60. Sultan Hasan Camii. 174. Suriye. 109. 112. 131. 146. 148. 149. 150. 168. 178. 205. 206. 221. 239.
Selim (Yavuz Sultan Selim. Birçok yerde Suşehri. 43.. 69. Selman Reis. 243. Sülyman (Kanunî Sultan Süleyman). 66. Semendire. 21. 107. 129. 199. 200. 201. Süleyman (Şehzâde Ahmed oğlu). 19. 110. Serdâr Bey. 61. Süleyman Ağa. 249. Serkis. 160. Süleyman Bey. (Dulkadıroğlu). 101. Seyfü'd-din. 78. Süleyman Bey (Alaü'd-devle oğlu). 103. Seyyid Bey. 214. 111. Seyyidgazî. 17. 41. Sırtköyü. 247. Süleyman Bey (Kara Han'ın kardeşi). 89. Sibay. 116. 119. 133. 138. Süleyman Bey (Birizren Sancağı Beyi). Sicilya. 238. 61. Sieben Bürgen. 222. Süli. 101. Sünnî. 27. 29. 35. 43. 77. 79. 88. 93. 126. Silistre. 61. Sinan Ağa. 15. 251. 252. Sürhab. 68. Sinan (Bey). 84. 86. 87.
Şâd Bey. 172. 182. 183. 184. 187. 189. 190. Şâdî (Kör). 50. Şâdî Bey Köprüsü. 97. Şâdi Paşa. 54. 82. 83. 84. 96. 97. 98. Şafiî. 29. 118. Şah A l i . 68. Şah İsmail. 26. 27. 28. 32. 33. 34. 35. 37. 38. 39. 43. 44. 45. 46. 53. 57. 58. 59. 60. 62. 69. 72. 74. 76. 77. 78. .90. 91. 94. 95. 96. 98. 108. 111. 113. 115. 120.
47. 48. 50. 51. 52. 63. 64. 65. 67. 68. 79. 80. 81. 85. 88. 99. 102. 105. 106. 121. 124. 125. 126.
127. 129. 130. 131. 134. 154. 156. 221. "239.
Şah-Kulu. ' (Kara Bıyıkoğlu). 11. 27. 36. 37. 42. 94.
Şah-Kulu (Ayı/Akay). 44. Şah Veli. 95. 96. Şam. 10. 29. 90. 91. 110. 117. 119. 124. 126. 128.
138. 140. 142. 145. 146. 147. 148.
149. 150. 151. 198. 204. 205. 221. 223.
, . 160. 181. 192. 206. 207. 208. 209. 210.
1 5
7
1 5 8
Şaphane. 68. Şebkülâhlar. 27. 29. Şehiıışah. 13. Şehsuvar Bey. 103. 137. Şemsi Bey. 70. Şerefü'd-din. 78. Şerif (Kadıasker Seyyid Şerif). 55. 61. Şeybek. 33. Şeyh Ahmed. 50. 51. Şeyh Dâvûd. 142. Şeyh İbrahim. 125. Şeyh Muhammed Bedahşî. 151. Şeyyadlar. 27. Şiîlik. 26. Şirvan. 33. 68. Şükrüllah Muganî. 72.
- T Taberistan. 33. Taberiyye Gölü. 157. 158. Taçlı Hanım. 62. 63. 65. 72. 81. Tâcü'd-din Bey. 6. Tomas Bakocz. 232. Tarabay. 180. 216. Tarsus. 146. Taşili. 15. 18. Tayışeyh (Dayışeyh). 71. Tebriz. 46. 47. 50. 60. 67. 68. 69. 72. 76. 77, 215. Teke. 136. 243. Tel-Habeş. 136. Tekirçayırı (Tekfurçayırı). 39. Tercan. 47. 50. Tersâne. 242. 243. Tiber. 228. Timur (Timurleng). 45. 149. Timur (Emîr Temir). 108. 142. Thomas. 226. Tohma Çayırı. 133. 134.
Topkapı Sarayı. 210. Toroslar. 11. 109. Torul. 68. Tosya. 17. 98. Tokat. 75. Trablus. 90. 148. 150. 205. 207. 208. 209. .221.
Trabzon. 20. 43. 44. 68. 101. Trabzon Rum İmparatorluğu. 27. Tumanbay. 90. n o . 145. 148. 152. 153. 154. 155. 169. 178. 186. 209.
156. 170. 179. 187. 214.
160. 172. 180. 188.
162. 173. 181. 189.
164. 174. 182. 190.
165. 175. 183. 196.
166. 176. 184. 198.
Turgut i l i . 6. Turgut Oğulları. 4. 9. 32. Turmuş Han (Durmuş Han). 79. Turhal. 64. 95. Turna Dağı. 105. 113. Tursun Bey. 61.
168. 177. 185. 206.
266
-uUbeyd Sultan. 81. Umman Denizi. 26. Ulak. 24. 25.. Unna Nehri. 222. Ulaslo I I . (Wladislaus). 222. 229. 232. 235. Uzun Hasan. 47. 69. Ulrich Von Hutten. 230. 231.
-ÜUçkilise. 71. Ümit Burnu. 116. 229. Ümmii'd-Dinâr. 184. 185.
jUskdar. 2. 39. 80. 100. 122. 124. 127. 129. j 249. I Üveys Bey. 61. 96. 97. 98. - V -
Vasili I I I . 226. 227. Vastaniyye. 171. 176. Velid (Halîfe). 251.
Venedik. 218. 220. 221. 227. 231. 238. 239. 242. 253. Venedikliler. 218. 20. 21. 229. 238. 243. -w-
Wycliffe. 230.
V E S İ K A L A R
Yahudiler. 22. 28. Yahya. 68. Yahya (Seyyidi). 183. Yahya Paşa. 35. Ya'kub Bey. 62. Yassıçimen. 44. 45. Yavuz (Birçok yerde). Yayça (Jajcza). 223. Yaylacık. 41. Yediçeşme. 67. Yedikule. 2. 86. 212.
Yegân Bey. 85. Yemen. 90. 154. 215. Yenişehir. 18. 37. 41. 219. Yenbu'. 90. Yumlu. 4. Yunus Bey. 136. Yunus Paşa. 137. 138. 142. 143. 149. 151. 156. 166. 173. 174. 177. 183. 197. 203. 204. 208. Yusuf (Peygamber). 176. 216. Yunanistan. 236. 238.
-ZZanta. 220. Zengibâr. 90. 215. Zeynel Paşa. 47. 66. 137. 147. 204.
Zile. 96. Zimmîler. 24. Zünnûn Bey. 96.