YOKSULLUK I. Cilt
Deniz Feneri Yayýnlarý Ýstanbul 2003 Editörler Doç. Dr. Ahmet Emre Bilgili Arþ. Görv. Ýbrahim Altan
Kapak Tasarým Ahmet Altay Ýç Düzen Hayat Yayýnlarý Basým Yeri & Tarihi Ýstanbul 2003 ISBN 975-92198-1-6
YOKSULLUK I. Cilt
7
Editörden Kendi Modernliðini Üreterek Varolmayý Sürdürmek
B
ilindiði gibi yoksulluk problemini dillendirirken daha çok onun evrenselliðine ve çok boyutlu oluþuna vurgu yapýyoruz. Gerçektende bir olgu olarak yoksulluk günümüzde bütün toplumlarýn ortak sorunu haline gelmiþtir. Küreselleþmenin ortaya çýkardýðý imkân ve fýrsatlar, yoksulluðu tüketmek yerine zengin ve yoksul ülkeler arasýndaki uçurumun giderek derinleþmesi sonucunu doðurmuþtur. Türkiye de ise yoksulluðun profiline bakýldýðýnda son yýllarda daha çok bireyi etkisi altýna aldýðý görülmektedir. Devletin resmi raporlarý Türkiye’de gelir daðýlýmý dengesizliðinin artarak devam ettiðini ifade etmektedir. Mevcut sosyal güvenlik ve yardým sistemi ise yoksul kesimleri korumakta yetersiz kalmýþtýr.Yeni durumda yaþanýlan krizlerin sonucu vasýflý bireyler iþsiz kalmýþ ve bunun da etkisi ile yoksulluk kýr yerine kentlerde daha çok görülür hale gelmiþtir. Bunlarla birlikte kalkýnma açýsýndan büyük önemi haiz eðitimli gençler arasýnda iþsizlik oraný %30 lara yaklaþmýþtýr. Bunlarýn tümünü ifade eden ve Birleþmiþ Milletler tarafýndan geliþtirilen Ýnsanî Geliþme Endeksi nde de ülkeler sýralamasýnda Türkiye oldukça gerilere düþmüþtür. Durum böyleyken yoksullukla mücadele eden kamu kurum ve kuruluþlarý ve sivil toplum kuruluþlarýnýn bütün çabalarý yetersiz kalmýþ ve soruna köklü çözüm teþkil edilememiþtir. Bütün bunlar yoksulluðun toplumda yerleþmesi ve kalýcý etkiler doðurmasý sonucunu ortaya çýkarmýþtýr. Bu durum ve bunun devamlýlýðý toplumda birey ve grup düzeyinde davranýmlar geliþtirerek bir alt kültür oluþturmuþtur. Ýlk defa antropolog Oscar Lewis tarafýndan geliþtirilen yoksulluk kültürü/yoksulluk alt kültürü kavramý genel anlamda yoksulluðun etkisi ile sosyal sistemin normlarýndan sapmayý ifade eder. Kavramýn, Ýktisadi, sosyolojik ve psikolojik boyutlarýný ifade eden yoksulluk halleri ülkemizde yaþanýr hale gelmiþtir. Eðer bir toplumda yoksullukla birlikte güçlü bir sosyal dayanýþma duygusu, bunu saðlayan kurumlar, aile ve akrabalýk temelinde yardýmlaþma var ise yoksulluk alt kültürü kavramý ile ifade edilen davranýmlar tehlikeli boyutlara ulaþmayabiliyor. Türk toplumunda yoksulluk, davraným olarak tehlike sýnýrýný geçmemiþ ise bu dinamiklerin etkisi önemli olmuþtur. Fakat bu süreç aile kurumunu yorgun düþürmüþ, ikinci kez benzer bir yükümlülüðü taþýyamaz hale getirmiþtir.
8 YOKSULLUK
Yoksullukla mücadele, yoksulluðun kendisi gibi karmaþýk bir alaný ifade eder. Bu çalýþmalarda en önemli sorumluluk þüphesiz ki devletin/hükümetin kendisine düþmektedir. Bu alana iliþkin politikalarýn oluþturulmasýnda önemli olan ilk olarak temel yaklaþýmýn belirlenmesidir. Bu yaklaþýmýn özü; kültürel kodlarýna uygun kendi modernliðini üreterek varolmayý sürdürülebilir kýlmaktýr. Türkiye’nin yoksulluk hallerini ortadan kaldýrabilmesi, bu olgunun niteliklerini salt ekonomik bir tabana oturtarak yani kültürden soyutlayarak yapmasý mümkün deðildir. Bu alanda sosyal deðer üretmeyi ve sosyal politikalarýný aile kurumu üzerinden gerçekleþtirmeyi ve bunu yaparken de öncelikli olarak ilgili kurumlarý bir çatý altýnda toplamasý gerekmektedir. Elinizdeki hacimli çalýþmanýn yazarlarý 32 farklý üniversite, 11 kamu kuruluþu ve 14 sivil toplum kuruluþundan oluþmuþtur. Bu tablonun anlamý þudur: Türkiye’de Üniversitelerde, Kamu kuruluþlarýnda ve Sivil Toplum Kuruluþlarýnda yoksulluk problemi ile ilgilenen güçlü bir zihinsel potansiyel mevcuttur. Sorun; bu mevcudiyetin deðerlendirilmesi ve yönlendirilmesidir. Zira Türkiye, devlet ve toplum olarak, yoksulluðun tüketilmesi çalýþmalarýnda deneyim bakýmýndan diðer ülkelere göre ileri bir konumdadýr. Dolayýsý ile bizatihi yaþadýðýmýz ve bu ülkede yaþayan herkesi ilgilendiren yoksulluðun tüketilmesine iliþkin çalýþmalarda kendi potansiyelimize inanmanýn ve güvenmenin ötesinde bir yaklaþýmý benimsemenin gereðine inanýyoruz. Bu çerçevede baþka ülkelerden yoksulluðun önlenmesine yönelik model ithal etme çabalarýný hangi argümanlarla olursa olsun doðru bir yaklaþým olarak benimsemiyor ve bu tür çabalarý Türkiye’nin devlet geleneðine, büyük ülke olma idealine uygun düþmediðini ve bu alandaki potansiyelini ve deneyimini incitici bir tutum olarak deðerlendiriyoruz. Bu çalýþmalarýn yayýn haline getirilmesi sýký ve hýzlý bir çalýþmanýn sonunda gerçekleþebilmiþtir. Konular kendi içerisinde düzenlenirken diðer faktörlerden çok konu bütünlüðü göz önüne alýnmýþtýr. Çalýþmalarýn ayný format dahilinde yayýnlanmasý planlanmýþ, az sayýdaki çalýþmanýn dýþýnda bu durum gerçekleþtirilmiþtir. Çalýþmalar yazarlardan elektronik ortamda alýndýðýndan metinlere tashih noktasýnda genel olarak müdahale edilmemiþtir. Ortaya çýkan bu çalýþma, yoksullukla ilgili çalýþmalarý ve çalýþanlarý bir araya getirmiþ bulunmaktadýr. Bunun, alana önemli bir dinamizm saðlayacaðýný ve ilginin artarak devam edeceðini düþünüyoruz. Elinizdeki çalýþmanýn hýzlý bir þekilde ortaya çýkmasý Deniz Feneri yönetiminin süreçleri kýsaltmada gösterdikleri baþarý ile doðrudan ilgilidir. Kendilerine teþekkür ediyor sizleri yoksulluk yazýlarý ile baþ baþa býrakýyoruz. Doç. Dr. Ahmet Emre Bilgili Arþ. Gör. Ýbrahim Altan
9
Sunuþ Yoksulluðun Tüketilmesine Katký ve Paylaþým
Ü
lkemizde ve Dünyada yoksulluk hýzla artmaktadýr.
Bilgi ve teknolojinin geldiði noktadan bakýldýðýnda insan ihtiyaçlarý, elli yýl önceki yaþam standardýna göre oldukça deðiþmiþ, farklýlaþmýþ ve çeþitlenmiþtir. Ýnsani geliþmiþlik endeksine göre insanca yaþayabilmek için; • Saðlýklý gýda ve yeterli beslenme, • Altyapý ve modern donanýma sahip yerleþim ortamlarýnda barýnma, • Eðitim ve saðlýk imkanlarýndan gerektiði oranda yararlanma, • Gelecek kaygýsýný giderecek güvencelere sahip olma, • Kendisi ve ailesini geliþtirmeye yönelik bilimsel, kültürel ve sanatsal imkanlardan yararlanabilme zorunlu hale gelmiþtir. Ýnsanlarýn elde etmiþ olduklarý gelirle bu ihtiyaçlarýný karþýlayamamalarý hali yoksulluktur. Bu yaþam standardýný saðlayacak gelirin elde edilmesi oldukça zorlaþmýþtýr. Her geçen gün yoksul kitlenin dünya nüfusu içindeki oraný artmaktadýr. Derneðimizin beþ yýlý aþkýn bir süredir sürdürmekte olduðu yoksulluðu tüketme çalýþmalarýnda önümüze çýkan tablo oldukça ürkütücüdür. Her geçen gün yardým talebi bir önceki güne oranla artýþ göstermektedir. Genç nüfusun yoksul kitle içindeki oraný her geçen gün artmaktadýr. Göç, doðal afetler, yaþlýlýk ve engelli olmanýn yaný sýra yoksulluðun en temel nedeni iþsizliktir. Küreselleþme neticesinde ekonomik sýnýrlar kalkmakta, rekabet þartlarý aðýrlaþmakta, güçlü ekonomiler daha da güçlü hale gelmekte, zayýf ekonomiler giderek daha da zayýflamaktadýr. Teknoloji geliþtikçe insan emeði giderek önemini yitirmekte ve boþa çýkmaktadýr.
10 YOKSULLUK
Geliþen ve globalleþen dünyada tek kaygý tükettirmek ve bunun üzerinden kazanç saðlamak olmamalýdýr. Ýnsan emeðini önemseyen üretim politikalarýný gözetmek, yoksul kesimlere belli oranlarda sosyal paylar ayýrarak paylaþmak da bir o kadar gerekli ve önemlidir. • Hükümetle, • Yerel yönetimlerle, • Sivil kuruluþlarla, • Üniversitelerle, Ýþ dünyasý ve medya ile bütün toplum üzerine düþen görevi acilen yerine getirmelidir. Aksi halde yoksulluk kendi kültürünü oluþturmaktadýr. Kural tanýmazlýk bir yaþam biçimi olmakta, kendine veya topluma zarar verici eðilimler giderek artmakta olup, galip çoðunluk olmasý halinde ise kiþi güvenliði ve toplum düzeni bakýmýndan ciddi bir tehdit olacaktýr. Deniz Feneri Derneði bir sivil toplum kuruluþu olarak yardýmýn yönetimi konusunda kendi modelini kurmuþ, bu güne kadar yüz bine varan aile kaydýna ulaþmýþtýr. Bu ailelerin acil ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasýna yönelik gýda, giyim, barýnma, eðitim, saðlýk, meslek edindirme vs. yardýmlar halen sürdürülmektedir. Uluslar arasý bir faaliyet olarak Etyopyadaki açlýktan ölüm felaketine bayraðýmýzla yardým götürdük. Ülkemizdeki bütün doðal afetlerde bütçelerimizin elverdiði oranda afetzedelerin yanýnda olduk, ulusal ölçekli bir çok proje ile yoksulluðun tüketilmesi çalýþmalarýna önemli katkýlar yaparak sosyal sorumluluðumuzu yerine getirdik ve getirmeye devem etmekteyiz. Varlýðýn temel unsuru insandýr. Ýnsanoðlunu yoksulluða duçar etmemek için bu sorunun önemle ve acilen ele alýnmasý gerekmektedir. Yoksulluðun tüketilmesi için makro planlar yapýlmalýdýr. Bu kapsamda; Kýsa vadede bir yandan yeni yoksullaþmanýn önü kapatýlmalý diðer yandan da mevcut yoksullara yönelik bir envanter çýkarýlarak bu ailelerin çok acil gýda, saðlýk ve eðitim ihtiyaçlarý karþýlanmalýdýr. Orta vadede bu ailelerin kendi gelirleriyle hayatlarýný devam ettirebilecekleri iþ ve çalýþma imkanlarý oluþturacak yöresel ekonomik projeler hayata geçirilerek dünya pazarlarýna ekonomik deðeri ve rekabet gücü yüksek ürünler sunulmalýdýr. Uzun vadede bu ailelerin rehabilitasyonu ile standardý yüksek bir yaþam kalitesine ulaþmalarýný saðlamak gerekir.
Önsöz
11
Sonuç olarak yoksulluk sorununun öncelikle bilim insanlarý tarafýndan tartýþýlmasý, konunun bilimsel bir zeminden çözüme götürülmesi gerekmektedir. Derneðimizin gerçekleþtirdiði, kapsam itibari ile alanýnda ilk olan yoksulluk bildirilerini yayýnlayarak bu alandaki çalýþmalara önemli bir katký saðlayacaðý inancýyla toplumun istifadesine sunulmaktadýr. Yoksulluk kitabýnýn yoksulluðun tüketilmesi çalýþmalarýna yapacaðý paylaþým ve katkýlardan ülkemizin bütün insanlarýnýn mutluluk duyacaðýný biliyor ve inanýyoruz. Kendi ayaklarý üzerinde duran, geleceðe güvenle bakan ve içinde yaþadýðý topluma katkýlar saðlayan bireylerin oluþturduðu sevgi ve barýþ içinde bir dünya temennisiyle, Katkýda bulunan bütün kiþi ve kurumlara; gözü yaþlý gönlü kýrýk o yoksul insanlar adýna teþekkürlerimizi sunuyoruz. Av. Yusuf Atalay Deniz Feneri Yardýmlaþma ve Dayanýþma Derneði Genel Baþkaný
12
Teþekkür Yoksulluk Sempozyumu, Deniz Feneri Derneði’nin sahipliðinde ve koordinatörlüðünde 31 Mayýs - 1 Haziran 2003 tarihleri arasýnda Ýstanbul’da Grand Cevahir Hotel’de 100 bildirinin sunumu ile gerçekleþtirilmiþtir. Sempozyum Bilim Kurulu þu isimlerden oluþmuþtur. • Adnan Kulaksýzoðlu, Prof. Dr. • Bilal Eryýlmaz, Prof. Dr. • Ý. Mete Doðruer, Prof. Dr. • Korkut Tuna, Prof. Dr. • Mehmet Altan, Prof. Dr. • Nazif Gürdoðan, Prof. Dr. • Orhan Türkdoðan, Prof. Dr. • Sadettin Ökten, Prof. Dr. • Azim Öztürk, Prof. Dr. • Ahmet Emre Bilgili, Doç. Dr. • Kemal Sayar, Doç. Dr. • Raþit Küçük, Doç. Dr. • Mustafa Taþdemir, Yrd. Doç. Dr. • Adnan Tekþen, Dr. • Kemal Kahraman, Dr. • Celil Güngör, Yönetim Uzmaný • Erdem Beyazýt, Yazar Deniz Feneri Derneði, Bilim Kurulu üyelerine teþekkür eder.
Ýçindekiler
5
Ýçindekiler Editörden .................................................................................................. 7 Sunuþ ...................................................................................................... 9
YOKSULLUK YAZILARI Yoksulluðun Tüketilmesi/ Emin Yaþar Demirci ........................................ 14 Modern Ýnsaný Ýnþa Düþüncesi Temelinde Yoksulluk / Necmettin Tozlu
22
Yoksulluðun Çelik Çemberini Kýrmak / Nazif Gürdoðan.......................... 32 Sosyal Siyaset Açýsýndan Yoksulluða Karþý Mücadele / Ali Seyyar ........ 38 Ýnsan Haklarý Baðlamýnda Yoksulluk / Nesrin Kale ................................ 70 Türkiye Yoksulluðunun Sosyo - Kültürel Zemini / Ýsmail Doðan.............. 80 Yoksulluk, Yoksullukla Savaþýmda Sivil Toplum ve Etik Boyut: Bir Sosyal Hizmet Yaklaþýmý / Kasým Karataþ ........................................ 90 Türk Toplumunda Yoksulluk Kültürü / Orhan Türkdoðan........................ 104 Mutlak Yoksulluða Ýliþkin Ýki Etik Yaklaþým / Erol Kuyurtar .................. 110 Yükselen Bir Deðer(!) Olarak Yoksulluk ve Türkiye / Nazmi Avcý .......... 122 Yoksulluk Coðrafyasý / Ramazan Özey ................................................ 134 Yoksulluk Sorununun Nedenleri ve Yoksullukla Mücadele Stratejileri / Coþkun Can Aktan.............................................. 148 Yoksullukla Mücadelede Ýstihdam Politikalarýnýn Rolü ve Önemi / Naci Gündoðan .................................................................... 160 Yoksulluðun Sosyal Psikolojisine Eleþtirel Bir Bakýþ / Aysel Gürel Kayaoðlu ............................................ 172 Yoksulluk ve Kadýn / Necmiye Cömertler .............................................. 182
YOKSULLUK
VE
DEVLET
Devlet Yoksulun Neresinde Durmalý? / Seyit Mehmet Þen .................... 200 Türkiye’de Kamu Ekonomisi ve Yönetiminin Þeffaflaþtýrýlmasý, Yolsuzluk ve Yoksullukla Mücadele / Ersan Bocutoðlu .......................... 220 Yoksulluk ve Kapitalizm: Türkiye’deki Yoksulluk Meselesinin Çözümünde Devlete Düþen Görevler / Necmiddin Baðdadioðlu .......... 230 Yoksullukla Mücadelede Kurumsal Kapasitenin Geliþtirilmesi / Ercan Dansuk ................................................................ 238 Küreselleþme ve 1980 Sonrasý Hükümet Programlarýnda
6 YOKSULLUK
Yoksulluk Söyleminin Geliþimi / Cevdet Yýlmaz .................................... 250
YOKSULLUK
VE
KÜRESELLEÞME
Küreselleþme, Küresel Köy, Küresel Yaðma ve Küresel Yoksulluk / Durmuþ Hocaoðlu .............................................. 268 Sefaletin Küreselleþmesi / Halil Mutioðlu .............................................. 296 Dünya Sistemi ve Yoksulluk Ýliþkisi / Erhan Erken ................................ 308
YOKSULLUK ARAÞTIRMALARI Yoksulluk Algýsý, Ýfadelendirilme Tarzý ve Tutumlar -Bir Ýçerik Analizi Örneði- / A. Esra Aslan - Ahmet Emre Bilgili.............. 324 Varoþlarda Yoksulluðun Doðurduðu Toplumsal Deðiþmeler Üzerine / Hayati Tüfekçioðlu.............................. 342 Türkiye’de Yoksulluk ve Yoksulluðun Yazýlý Basýnda Yer Alýþ Biçimi / Zeynep Karahan Uslu .................................................. 348 Türkiye’de Kadýn Yoksulluðu: Halk Ekmek Büfelerinde Bir Araþtýrma / Gülsüm Çamur Duyan .................................................... 356 Çalýþan Kent Yoksullarý Ýstanbul ve Gaziantep Örnekleri / Neriman Açýkalýn ............................................ 368 Mutlak Yoksulluk ve Nedenleri: Ankara Örneði / Hüseyin Gül - Cem Ergun............................................ 386 Yoksulluða Karþý Mücadelede Bir Yetiþkin Eðitimi Uygulamasý: Ýsmek Örneði / Ahmet Þirin .............................................. 398
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
13
YOKSULLUK YAZILARI
14 YOKSULLUK
Yoksulluðun Tüketilmesi Emin Yaþar Demirci Yrd. Doç. Dr.Yüzüncüyýl Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü e-posta:
[email protected]
Öz
Y
oksulluðun tarihi çok eskilere, kadim zamanlara dayanýr. Hatta, sembolik anlamda, yoksulluðun baþlangýcýný ilk insana kadar götürmek ve Adem ile Havva’nýn cennetten kovulmasý ile baþlatmak bile mümkündür. O günden bugüne bir sýnav olan dünya hayatýnda yoksulluk ve (ondan daha da önemli onu ortadan kaldýrmayý amaç edinen) yoksullukla mücadele, insanlýk sýnavýmýzýn en temel iki soru(su/nu) olmuþtur Fakat yoksulluðun kadim zamanlardan beri var olduðunu söylemek modern zamanlarýn yoksulluðunun kadim olduðu anlamýna gelmez. Modernlik, bir çok þeyi dönüþtürdüðü gibi, yoksulluðu da dönüþtürerek modern yaþamýn bir parçasý haline getirmiþtir. Kýsaca özetlersek, modern zamanlarda yoksulluk, mücadele edilip ortadan kaldýrýlmasý gereken bir sorun deðildir. Aksine bu yaþamý üretmenin ve yeniden üreterek devamlý kýlmanýn araçlarýndan biridir. Bu yüzden, modern toplumlarýn yoksullukla mücadele programlarý onu ortadan kaldýrmayý deðil, görünenin tam aksine, yeniden tanýmlayarak tüketilebilecek bir meta haline dönüþtürmeyi amaçlar. Baþka bir ifade ile, yoksullukla mücadele programlarý (ister ulusal, ister uluslar arasý olsun) “yoksulluðun olmadýðý bir dünya” deðil, yoksulluðun tüketildiði bir dünya kurmaya yöneliktir. Refah devlet politikalarýndan baðýþ ürünlerinin pazarlandýðý TV programlarýna kadar farklýlaþan uygulamalarý bu açýdan deðerlendirmek günümüz yoksulluðunun anlaþýlmasýna ýþýk tutacaktýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, yoksullukla mücadele, tüketim toplumu, kapitalizm, piyasa ekonomisi.
Abstract
P
overty is an eternal problem that goes back to ancient times, the days of yore. In symbolic terms, even it is possible to suggest that the beginning of poverty started with the expelling of Adam and Eve from paradise. Since then, poverty and poverty relief has become basic human issues. To say that poverty is an eternal problem, however, is not to suggest that poverty in olden times was the same as in modern ones. Modernism transformed poverty, as it transformed many things, and made it part and parcel of modern life. In short, poverty in modern times is not a problem that must be eradicated by poverty relief. In contrast, it is an important means in producing and reproducing modern life and making it sustainable. For this reason, policies for poverty relief do not aim to eradicate it, as it appears to, but to transform it into commodity.. In other words, policies for poverty relief in national and international level do not lead us to a world in which poverty is consumed up completely but to a world in which we consume poverty as a product. To evaluate poverty relief programs, ranging from welfare state policies to TV programs marketing donations, from this perspective will shed a light on the issue.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
15
Key Words: Poverty, poverty relief, consumer society, capitalism, market economy.
Giriþ
Y
oksulluðun tarihi çok eskilere, kadim zamanlara dayanýr. Hatta, sembolik anlamda, yoksulluðun baþlangýcýný ilk insana kadar götürmek ve Adem ile Havva’nýn cennetten kovulmasý ile baþlatmak bile mümkündür. O günden bugüne bir sýnav olan dünya hayatýnda yoksulluk ve (ondan daha da önemli onu ortadan kaldýrmayý amaç edinen) yoksullukla mücadele, insanlýk sýnavýmýzýn en temel iki soru(su/nu) olmuþtur. Bu anlamýyla kýyamete kadar var olmaya devam edeceðini söylemek iddialý bir öngörü olmayacaktýr. Ancak, yoksulluðun kadim zamanlardan beri var olduðunu söylemek modern zamanlarýn yoksulluðunun kadim olduðu anlamýna gelmez. Modernlik, bir çok þeyi dönüþtürdüðü gibi, yoksulluðu da dönüþtürerek modern yaþamýn bir parçasý haline getirmiþtir. Kýsaca özetlersek, modern zamanlarda yoksulluk, mücadele edilip ortadan kaldýrýlmasý gereken bir sorun deðildir. Aksine modern yaþamý üretmenin ve yeniden üreterek devamlý kýlmanýn araçlarýndan biridir. Bu yüzden, modern toplumlarýn yoksullukla mücadele programlarý onu ortadan kaldýrmayý deðil, görünenin tam aksine, yeniden tanýmlayarak tüketilebilecek bir meta haline dönüþtürmeyi amaçlar. Bu sebeple, modern zamanlarýn yoksulluðunu, tüketim toplumu ve tüketim kültüründen baðýmsýz olarak anlamaða çalýþmak hiçbir þekilde yeterli olmayacaktýr. Modern tüketim toplumu ve kültürünün oluþumu iþ, emek ve çalýþma hayatýna yönelik tutum ve deðerlerin dönüþümü ile iliþkilidir. Sanýlanýn aksine, bizim iþ, emek, çalýþma ve çalýþma hayatýna yönelik tutum ve deðerlerimiz, nispi olarak yeni sayýlabilecek, sanayileþme-modernleþme sürecinin ürettiði tutum ve deðerlerdir. Baþka bir ifade ile söyleyecek olursak, günümüzde iþ, emek, çalýþma ve üretime yüklediðimiz anlam, modernlik öncesi toplumlarda yoktu, daha doðrusu bugünkü anlamýnda yoktu. Þüphesiz modernlik öncesin dönemlerde de insanlar çalýþýyorlardý ve ihtiyaçlarýnýn emeklerinin ürettikleri ile gideriyorlardý. Ancak modernlik öncesi toplumlarda insanlarýn üretimleri ihtiyaçlarý ile sýnýrlýydý ve çalýþma ihtiyaçlar ekseninde örgütlenmiþti. Ýnsanlarýn ihtiyaçlarýný karþýlayacak kadar ürettikten sonra çalýþmalarýný
16 YOKSULLUK
gerektirecek hiçbir sebep yoktu. Bu yüzdendir ki modernleþmenin erken dönemlerinin ilk sanayi patronlarý istihdam ettikleri iþçilerini gün boyu istikrarlý bir þekilde çalýþmaya zorlamakta büyük sorunlarla karþýlaþýyorlardý ki bu durumun kapitalizmin öncü patronlarýndan bazýlarýnýn iflasý ile neticelendiði bile iddia edilmektedir. (Gorz, 1995) Modernleþmenin erken dönemlerinde iþ ve çalýþmaya yönelik tutumlarýn olumsuz etkileri nihai olarak çözüme kavuþturulmasýnda iki etkili yol takip edilmiþtir: Bir taraftan çalýþanlar, üretim sürecini en ince detaylara kadar ayrýntýlandýran iþ bölümüyle emeðin vasýfsýzlaþtýrýlmasý sonucu, ihtiyaçlarý için daha düþük ücretle daha uzun süre çalýþmaya zorlanýrken; diðer taraftan, Protestan ahlakýnýn kurtuluþ kaygýsýndan emin olma çabasý, çalýþmaya ihtiyaçtan baðýmsýz olarak bir deðer ve anlam yükleyen yeni bir iþ ahlakýnýn ve disiplininin geliþmesine yol açarak, üretimin ihtiyaçtan baðýmsýzlaþmasýnda rol oynadý. Böylece insanlýk tarihinin o güne kadar görmediði bir üretim artýþý ve sermaye birikimi saðlanarak, bizim bugün kapitalist dönüþüm, yada genel bir ifade ile modernleþme, olarak adlandýrdýðýmýz sürece ilk hareket verilmiþ oldu. Fakat bu süreç, erken dönemlerinde, ortaya çýkardýðý iki temel sorun sebebiyle son derece istikrarsýz bir yapýya sahiptir ve bu haliyle yeniden üretilerek sürdürülmesi mümkün deðildi. Bu iki temel sorundan ilki ve en önemlisi kitlesel yoksulluktu. Ýþin ve üretim sürecinin detaylandýrýlarak yeniden örgütlenmesinin yarattýðý muazzam üretim artýþýna karþýlýk, ayný sürecin zorunlu bir sonucu olarak, emeðin vasýfsýzlaþtýrýlmasý ve çalýþanlarýn emeðinin kolayca ikame edilebilir hale getirilerek ucuzlatýlmasýyla emek sahipleri ihtiyaçlarýný karþýlamak için çok daha uzun süre çalýþmak zorunda býrakýldýlar.1
1
Erken dönem kapitalizmin yarattýðý muazzam üretim artýþý ve sermaye birikimine karþýlýk ayný ölçüde yaygýn yoksulluða sebep olmasýnýn ortaya çýkardýðý çeliþki dönemin düþünürlerinin dikkatinden kaçmamýþtýr. Kapitalizmin yoksullaþtýrýcý etkisine þiddetli ve sistematik eleþtiri yönelten Karl Max’ýn görüþleri bu hususta zikredilmesi gereken görüþlerin en önemlisidir. Ancak kapitalizm-yoksulluk iliþkisine (yada çeliþkisine) yönelik sadece Marx gibi sistem karþýtý düþünürlerle sýnýrlý deðildir. Kapitalizm karþýtý olmayan düþünürlerde bile kapitalizm-yoksulluk iliþkisine dikkat çeken pasajlar bulmak oldukça ili çekicidir. Mesela John M’Farlane 1782’de yazdýðý “Enquiries Concerning the Poor” baþlýklý eserinde “yoksullara en çok kýraç (ülkeler) ve barbar uluslar arasýnda deðil, en verimli ve en uygar yerlerde rastlandýðýna” dikkat çekerek “Ýngiltere’nin büyüklüðünün zirvesine ulaþtýðý için yoksullarýn sayýsýnýn da artmaya devam edeceðini” öngörmüþtür. Ýtalyan iktisatçý Giammeria Ortes ise “bir ülkenin zenginliðinin nüfusuyla, sefaletinin ise zenginliði ile çakýþtýðýný” ileri sürmüþtür. Hatta liberal düþüncenin öncü ismi Adam Smith bile “ iþçi ücretlerinin en yüksek olduðu yerlerin en varlýklý ülkeler olmadýðýný” ileri sürerek, dolaylý da olsa, kapitalizmle yoksulluk arasýndaki iliþkiye dikkat çekmiþtir. Konu ile ilgili alýntýlar ve detaylý bilgi içini bknz. (POLANYÝ, 2000).
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
17
Erken dönem kapitalizmin ortaya çýkardýðý iki temel sorundan ikincisi ise yabancýlaþmadýr. Yabancýlaþma da, týpký yoksullaþma gibi, iþin ve üretim sürecinin detaylandýrýlarak yeniden örgütlenmesinin sonucu olarak ortaya çýkmýþtýr. Böylece emek sahiplerin üretim süreci ve ürünleri üzerindeki kontrollerini kaybederek hem içinde bulunduklarý (daha doðrusu bulunmaya zorlandýklarý) üretim sürecine, hem de üretim süreci sonucu ortaya çýkan, emeklerinin ve (dolayýsýyla) kendilerinin ifadesi olan ürünlerine yabancýlaþmýþlardýr.2 Ýnsanlýk tarihinin büyük “Büyük Dönüþüm” ünü baþlatmasýna raðmen erken dönem kapitalizm kendi içinde istikrarsýz bir yapýydý ve mevcut hali ile kendi kendini sürdürmesi mümkün deðildi. Marx’ýn, devrimci yorumlarýný bu istikrarsýz yapýdan hareketle geliþtirdiðini söylemek pek de yanlýþ bir iddia olmaz. Erken dönem kapitalizmin bu sorunlarý, ( yoksulluk ve yabancýlaþma), özellikle I. Dünya Savaþýndan sonra tüketim kültürünün geliþmesi ile aþýlmaya çalýþýldý. Bu aþamada, üretimin ihtiyaçtan baðýmsýzlaþmasýna karþýlýk, tüketim de ihtiyaçlardan baðýmsýzlaþtýrýlarak ihtiyaçlara göre örgütlenen tüketimin yerini, ihtiyaçlarýn tüketime göre örgütlenmesi aldý. Böylece erken dönem kapitalizmin (ihtiyaçlardan baðýmsýzlaþtýrýlmýþ) mal ve hizmet üretimine göre örgütlenen toplumu, yerini, yavaþ yavaþ, mal ve boþ zaman3 tüketimine göre örgütlenen toplumuna býraktý.(Marshal, 1999). Böylece erken dönem kapitalizmin sadece üretici olarak görülen iþçileri, tüketici olarak önem kazanmaya baþladý. Kitleler reklamlarla nasýl tüketeceklerini öðrenmeye baþladýlar. (Lash, 1972). Literatürde “tüketim toplumu”, “tüketim kültürü”, “kitle tüketimi” kavramlarý (Lash, 1972; Baudrillard, 1997, Douglas ve Isherwodd, 1999) ile tanýmlanmaya çalýþýlan bu geliþme ile erken dönem kapitalizminin yarattýðý yoksullaþma ve yabancýlaþma sorunlarý da dönüþmeye uðradý. Bir taraftan tüketim yaygýnlaþtýrýlarak ihtiyaçtan baðýmsýzlaþtýrýlmýþ üretim yapýsýnýn yarattýðý yoksulluk görece giderilirken, diðer taraftan da çalýþanlarýn kötü çalýþma þartlarýný deðiþtirme umudu ortadan kaldýrýlarak ve umutlarýný (tüketim kültürünün öðrettiði) yeni mal ve hizmetlerde aramalarý saðlanarak, erken dönem kapitalizmin temel sorunlarýndan olan yabancýlaþma pazarlanabilir meta haline getirildi. Böylece erken dönem kapitalizmin sürdürülemez istikrarsýz yapýsý kendi kendini yeniden üretebilen görece is-
2
3
Kapitalizmle yabancýlaþma arasýndaki iliþkiye dikkat çeken Marx’a göre yabancýlaþma “insanlarýn birbirleri ile ve ürettikleri ile kurduklarý karþýlýklý doðal iliþkinin ortadan kalkmasýdýr”. Bu tanýma göre yabancýlaþma da, yoksulluk gibi, kadim bir sorundur ve baþlangýcýný insanlarýn ürettiklerini diðer insanlarýn ürettikleri ile takas etmeye baþladýklarý zamana kadar geri götürmek mümkündür. Fakat Marx’a göre doðal üretim sürecinin çökmesi olarak ortaya çýkan yabancýlaþma kapitalizmle zirveye ulaþýr. (Ritzer, 1982, 227). Burada kullanýlan “boþ zaman” kavramýna özellikle dikkat çekmek gerekir. “Boþ zaman” üretim faaliyetinin dýþýnda kalan, kendimiz gerçekleþtirdiðimiz, kendimize ait serbest zaman deðildir. Üre-
18 YOKSULLUK
tikrarlý yapýya dönüþtü ki bu görece istikrarlý yapýnýn iki özelliði konumuz açýsýndan önem taþýmaktadýr: “Ýnsan faaliyetlerini üretim ve tüketime indirgemes”i ve “yarattýðý sorunlarý çözmek yerine, onlarý yeni sorunlara dönüþtürerek büyümesi.” “Ýnsan faaliyetlerini üretim ve tüketime indirgenmesi” olarak ifa ettiðimiz özellik üretim ve tüketim faaliyetlerinin ihtiyaçtan baðýmsýzlaþmasý ile iliþkilidir. Modernleþme sürecinde, üretim ve tüketim faaliyetleri ihtiyaçtan ayrýþtýðýnda, yada kendilerini ihtiyaçlardan baðýmsýz olarak var kýldýðýnda ortaya çýkan temel sorun, bu sürecin bizim üretim ve tüketim faaliyetleri dýþýnda kalan, kendimize ait kýldýðýmýz, kendimizi gerçekleþtirdiðimiz alanlara da nüfuz ederek onlarý tüketilebilen meta haline dönüþtürmesidir. Üretim ve tüketim faaliyetlerimiz kendimizi biyolojik anlamda yeniden ürettiðimiz faaliyetlerimizdir. Ancak sanýlanýn aksine bizi doðadaki diðer canlý türlerinden ayýran üretim ve tüketim faaliyetlerimiz deðil, biyolojik canlýlýðýmýzý sürdürmek ve yeniden üretmek için zaruri olan bu faaliyetlerin zorlayýcýlýðý dýþýnda kalan faaliyetlerimizdir. Baþka bir ifade ile, bizler ihtiyaçlarýmýza baðýmlý üretim ve tüketim faaliyetlerimizle biyolojik varlýðýmýzý sürdürür ve yeniden üretirken bunlarýn dýþýnda kalan faaliyetlerimizle doðadaki diðer canlý türlerinden ayrýþarak insan oluruz ve insan olarak kendimizi gerçekleþtiririz. “Yarattýðý sorunlarý çözmek yerine, onlarý yeni sorunlara dönüþtürerek büyümesi” özelliðinde esas husus, sorunun kendisi ve/veya çözümü olmayýp, sorunun ve/veya çözümün piyasada taþýdýðý üretim ve/veya tüketim deðeridir. Sorunun bizzat algýlanmasý ve tanýnmasý dahi taþýdýðý bu deðerle iliþkilidir. Bu yüzden önerilen çözümler de, sorunlarý ortadan kaldýrmayý deðil, onlarý dönüþtürerek sistemin büyümesini saðlamayý amaçlar. Mesela yabancýlaþmanýn meta haline getirilip pazarlanarak aþýlmaya çalýþýlmasý bu sorunu temelde çözmedi. Sadece bir baþka yabancýlaþma türü olan meta fetiþizmine dönüþtürdü. Yine kadýn sorunu kadim bir sorun olduðu için deðil bir pazar ve pazarlanabilirlik sorunu olduðu için dikkat çekti. Modern söylem, kadýný ataerkil yapýlardan özgürleþtirme iddiasýný ancak onu tüketim kültürünün ve onun reklam endüstrisinin patronajýna sokma pahasýna gerçekleþtirdi.4 Kýsaca bir þeyin sorun olarak algýlanmasýnda ve çözüm olarak önerilmesinde iyi, kötü, faydalý zararlý olup olmamasý deðil, pazarlanabilir olup olmamasý temel belirleyici haline geldi. “Ýnsan faaliyetlerini üretim ve tüketime indirgeme” ve “sorunlarý çözmek yerine dönüþtürerek büyüme” özelliklerinin yarattýðý dinamizmin, modern ekonominin kadim sorun olan yoksulluk sorununu da ortadan kaldýrabileceði umudunu güçlendirdi. Yarattýðý muazzam üretim ve tüketim hacmine raðtim dýþýnda kalan ve fakat tüketim yolu ile kendimize ait olmasý önlenerek içi boþaltýlan zamandýr. Bknz (Baudrillard, 1997).
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
19
men bazý insanlarýn halen yoksul kalmalarý, onlarýn (arýzi olarak) iþsiz kalmalarýndan, yani üretim yapýsýna entegre edilememesinden kaynaklanmaktaydý. Yani (arýzide olsa) iþsizlik, yoksulluðun kaynaðýydý ve eðer bazý insanlar arýzi olarak üretime entegre edilemiyorlarsa tüketime entegre edilebilirlerdi. 1945 sonrasý geliþtirilen refah politikalarý bu temel üzerine kuruldu. Üretime katýlamayanlarý tüketime katmak suretiyle sistemi büyüterek sürdürmek. Kapitalizm “bir sorunu bir baþka sorunla aþarak sürekli büyüyebilme” özelliðini burada da göstererek 1945-1970 arasý ekonominin sürekli büyümesini saðlayabildi. 1970’lerde, týkanan ve sürdürülemez hale gelen refah politikalarýnýn dayandýrýldýðý temel varsayýmlarýn saðlam olmadýðý görüldü. Refah politikalarýnýn anayasasý kabul edilen Beveridge raporunda (Beveridge, 1944), istihdam sürdürülebilir refah politikalarýnýn temeli olarak görülmekte, iþsizlik arýzi bir durum olarak kabul edilmekteydi. Oysa beklenenin ve sanýlanýn aksine iþsizliðin sürekli olduðu, arýzi olanýn ise tam istihdam olduðu görüldü. Ýþsizlik geçici bir durum olmaktan çok bizzat sistemin iþleyiþinden kaynaklanan, iþleyiþi için gerekli yapýsal bir sorundu. Ne kadar uðraþýlýrsa uðraþýlsýn bazý insanlarýn üretime katýlmalarý (yapýsal özelliklerden dolayý) ne mümkündü ne de (sistemin iþleyiþinden dolayý) ne de arzu edilen bir þeydi. Yine Beveridge raporunda sürdürülebilir bir refah politikasý için iþsizlik oranlarýnýn en fazla (oda arýzi olarak) %8,5 olabileceði öngörülürken bu oran zaman zaman öngörülenin iki katýný aþan sevilere kadar çýkmýþtýr. Refah politikalarýndan beklenenin aksine yoksulluk ortadan kaldýrýlamamýþ, hatta daha da yaygýnlaþmýþtýr. (Abel-Smith ve Towsend, 1965). Refah politikalarýnýn beklenmeyen bir baþka sonucu da “baðýmlýlýk kültürü” yaratarak yoksulluðu yaygýn ve kalýcý hale getirmesidir. Mesela 1995 yýlýna gelindiðinde Ýngiltere’de yetiþkin nüfusun %50’sinin bir mensubunun devlet yardýmý alan hanelerde yaþýyor olmasý yoksulluðun ne kadar yaygýn olduðunu göstermektedir. (Daily Telegraph 9 Haziran 1995). 1970’lerde ekonomide piyasa yeniden keþfedildi. Refah politikalarý da buna paralel olarak ya revize edildi yada terk edildi. Yoksullukla mücadelede piyasa iliþkilerinin etkin olacaðý modeller, yapýlar oluþturulmaya baþlandý. Temel yaklaþýma göre yoksullukla mücadele devletin iþi olmamalýydý. Devletin yerini bu amaca göre örgütlenmiþ sivil toplum kuruluþlarý almalýydý. Ancak sivil toplum kuruluþlarýnýn içinde faaliyet gösterecekleri piyasa, insaný bütün yönleri ile kuþatan, insanýn bütün yönleri ile faaliyet gösterdiði piyasa deðil, sadece üretim ve tüketim faaliyetlerine indirgenmiþ piyasaydý.Üretim ve tüketim faaliyetine indirgenmiþ piyasada yoksullukla mücadele ise ancak yoksulluðu ve yoksullukla mücadeleyi piyasa yapýsýna göre örgütlemekle
20 YOKSULLUK
mümkündü. Kapitalist sistemin “bir sorunu baþka bir sorunla aþarak büyüme” dinamizmi burada da etkisini göstermeye baþladý. Yoksulluk bizzat ürün haline getirilip pazarlanmaya baþlandý. Yoksullarý piyasaya hem üretici hem de tüketici olarak eklemleyecek bir özellikleri vardý: Yoksulluklarý. Böylece yoksulluk paketlenip bir ürün haline getirilerek piyasaya sunuldu. Bu yapýlýrken de fiyat, ürün, ürün kalitesi, ürün çeþitlenmesi gibi piyasanýn ve pazarlamanýn bütün özelliklerine uyularak her türden müþterinin talebine hitap edecek ürünler oluþturuldu: Bir çeþit “her türden hayýr talebine karþý her çeþit merhamet arzý”. Buraya kadar tartýþýlan hususlardan yoksullukla mücadeleyi amaç edinen sivil toplum kuruluþlarýnýn ve bu kuruþlarýn program ve kampanyalarýnýn anlamsýzlýðý gibi bir sonuç çýkarýlmamalýdýr. Aksine, sistemin özelliklerinden kaynaklanan sorunlarýn farkýnda olmak, sivil toplum kuruluþlarýnýn daha etkin hale getirecektir. Çünkü insan ihtiyaçlarý tamamen piyasa iliþkilerine5 indirgenebilecek, pazarlanabilir ihtiyaçlar olmadýðýndan, pazarlanabilir ihtiyaçlarýn giderilmesi bu yüzden yoksulluðu önlemede tek baþýna yeterli deðildir. Pazarlanamaz ihtiyaçlarýn pazarlanabilir hale dönüþtürülerek sorunun giderilmeye çalýþýlmasý ise en temel insani deðerlerin yozlaþmasýna, metalaþmasýna yol açacaðýndan yoksullukla mücadelede üretim-tüketim-ihtiyaç iliþkilerinin farklý bir þekilde ele alýndýðý radikal yaklaþýmlara ihtiyaç vardýr. Sistemin özelliklerinden kaynaklanan sorunlarýn farkýnda olan sivil toplum kuruluþlarý, ihtiyaç duyulan bu radikal yaklaþýmlarýn geliþtirilmesinde ve hayata geçirilmesinde hayati bir rol oynayabilirler. Yoksullukla mücadele eden sivil toplum kuruluþlarý, mücadelelerinde bunu baþardýklarý ölçüde “yoksulluðun bulunmadýðý bir dünya” nýn (Yunus, 1997) inþasýna katkýda bulunacaklardýr.
4
5
Kadýnýn cinsel obje olarak ilgili ilgisiz her yerde ve her türden ürün pazarlanmasýnda kullanýlmasý aslýnda erkek egemen yapýnýn bir baþka þekilde yeniden hayat bulmasýdýr. Modernin kadýn özgürlüðü söylemine onun “tüketici birey” olarak önem kazanmasýna açýsýndan da bakmak yerinde olacaktýr. Burada piyasa iliþkilerinden kasýt üretim ve tüketim iliþkilerine indirgenmiþ piyasa iliþkileridir. Braudel’e göre insanlýk tarihinde kadim zamandan beri var olan piyasa ile kapitalizm piyasa ile ayný deðildir. Büyük, çok uluslu þirketlerin temsil ettiði kapitalizmin tekelci ve/veya oligopolcü niteliðine karþýlýk, kadim zamandan beri var olan piyasa rekabetçidir ve günümüzde küçük ve orta ölçekli iþletmeler tarafýndan sürdürülmektedir. Bknz. (Braudel, 1985). Mustafa Özel ise Braudel’in görüþlerine paralel görüþler savunarak kapitalizmin piyasa ekonomisi ile bir ilgisi olmadýðýný, aksine o-
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
21
Kaynaklar ABEL-SMITH, B. ve Towsend, P., The poor and the Poorest, Londra, Bell, 1965. BAUDRILLARD, Jean; Tüketim Toplumu, Ýstanbul, Ayrýntý, 1997. BEVERIDGE, W.; Social Insurance and Allied Services: The Beveridge Report, Londra, HMSO, 1944. BRAUDEL, Fernand; Civilization and Capitalism, Cilt 3: The perspective of the World, London, Fontana 1985. DOUGLAS, M., ISHERWOOD, B.; Tüketimin Antropolojisi, Ankara, Dost, 1999. EDGELL, Stephen; Sýnýf, Ankara, Dost, 1998 GORZ, Andre; Ýktisadi Aklýn Eleþtirisi, Ýstanbul, Ayrýntý, 1995. HAYEK, F.A.; The Constitution of Liberty, Londra, Routledge, 1960. LASCH, Cristopher; The Culture of Narcissism, New York, Norton, 1979. MARSHALL, Gordon; Sosyoloji Sözlüðü, Ankara, Bilim ve Sanat, 1999. ÖZEL, Mustafa, Piyasa Düþmaný Kapitalizm, Ýstanbul, Ýz, 1993. POLANYÝ, Karl, Büyük Dönüþüm, Ýstanbul, Ýletiþim, 2000. TURNER, Bryan; Eþitlik, Ankara, Dost, 1997. YUNUS, Muhammed; Yoksulluðun Bulunmadýðý Bir Dünyaya Doðru, Ýstanbul, Doðan, 1997.
22 YOKSULLUK
Modern Ýnsaný Ýnþa Düþüncesi Temelinde Yoksulluk Necmettin Tozlu Prof. Dr., Yüzüncü Yýl Üniversitesi, Eðitim Fakültesi. e-posta:
[email protected]
Öz
Y
oksulluðun sebepleri çoktur. Ýktisatçýlar, sosyologlar, tarihçiler, din adamlarý v.s. bu konuda farklý görüþler ileri sürmektedirler. Siyasetçiler de bu dönemlerde yoksullukla savaþmýþlardýr. Bu, tarih boyunca yapýla gelmiþtir. Ancak bugün yoksulluk hala üstesinden gelinemeyen bir problemdir. Þüphesiz yoksulluðun oluþturduðu bir dünya için gösterilen çabalar yadsýnmamalýdýr. Ne var ki bu çok yüzlü olgunun kaldýrýlmasý temelde bir dünya görüþüne dayanýr. Ýþte yoksulluðu üreten de budur. 16. ve 17. yüzyýlda modern dünya görüþü inþa edilmeye baþlar. Bu, bilime dayalý bir bakýþ açýsýdýr. Copernicus, keepler, Galileo, Newton gibi bilim adamlarý yeni bir dünya görüþü getirirler. Descartes, bunlara dayalý bir tbiat tasviri yapar. Bütün bu anlayýþlar “aydýnlanmayý” vareder. J. Locke, aydýnlanmanýn en önemli düþünürüdür. Onda esas olan bireydir. Toplumsal, bireysel davranýþlarýn bir uzantýsýdýr. Bütün bunlarla yapýlan tabiatý okumaktýr. Tabiatýn dilini keþfetmektir. Bu dil niceliktir. Matematiktir. Maddedir. Böylece varlýk dünyayla sýnýrlandýrýlýr. O zaman baþkalarý bu hýrsa hizmet ettikleri ölçüde dikkate alýnýr. Aksi halde onlar “cehennem” dir. Böylece aþký, sevgiyi, merhameti, olmayan bir insan, onun uzantýsý bir toplum ve sistem var edilir. Bu baðlamda üretilen sömürüdür, baþkalarýný ezmedir, yok etmedir. Önemli olan bu bakýþ açýsýnýn deðiþtirilmesi, yeniden insani çerçevede inþasýdýr. Bu yapýlýrsa, birçok problem gibi, yoksulluk da halledilir. Anahtar Kelimeler : Yoksulluk, Modern Ýnsaný Ýnþa Düþüncesi, Ýnsani çerçeve.
Abstract
T
here are many causes of poverty. Economist, sociologist, historians and theologiest have declared many different opinions about pverty in human history. However, poverty is an unchallengeable problem of our times. Efforts to build a world without poverty cannot be simplifies. But the elimination of this complex phenomen is based on a worldview and the poverty is a product of this fact. 16th and 17th centuries are the start point at the building of modern world. This new view based on science. For example, Copernicus, Kepler, Galileo, Newton were the first representatives of this new view. Descartes redefined the nature based of their views. All of this views created anlightenment era in science. J. Locke was the most important thinker in this era. He put individual before society. He thought society as a result of individual behavior. All of these endeavors were to redefine the nature, to discover the language of the nature. This language was quantity, mathematics and matter. Thus, existence was restricted by the real world. The main point wqas the individual and his benefits. Ýndividual was there where was the benefits. He/she was surrounded by his benefits and gains. Then, the others can be considered as they serve in the direction of individual benefits. Other way, the others were the “hell”. Thus, individual was built without love, affection and compassion, then society, and system was going to be constructed in the same direction. Ýn this structure,
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
23
exploit, oppress and defeat others were constructed. The main problem is to change the views and built the man with the perspective of human nature. By doing this, the problem of poverty is going to be solved with the other problem as well. Key words: Poverty, Modern Man's Constructive Thought, Human framework
Giriþ “Hamburg’da bir parkta küçük bir sandýk bulunuyor. Dikkat! diye üzerinde büyük harflerle þöyle yazýyor: Bu kapýnýn ardýnda bugüne kadar yeryüzünde yaþamýþ olan en tehlikeli canlýnýn bir örneðini göreceksiniz”. Ziyaretçinin tüyleri ürperir. Açsam mý açmasam mý diye! Açýnca insan aynada kendini görür (Kruse, 1943, s.52). Þu iki tabloyu bu canavarýn(!) eseri olarak alýyorum: Ýlki Kapital’den; “W. Wood, çalýþmaya baþladýðýnda yedi yaþ on altý aylýktý. Haftanýn her günü saat altýda iþe baþlar, akþamýn dokuzunda býrakýrdý. Yedi yaþýnda bir çocuk ve on beþ saat çalýþma! Daha baþkalarýnýn da altý yaþýndaki çocuklarýnýn bu þartlar altýnda çalýþmasý olaðandý. Mary Anne Walkley, otuzu bir odada olan, altmýþ kýzla kesintisiz yirmi altý buçuk saat çalýþmýþtý. Ýþ iþten geçtikten sonra çaðrýlan doktor, Mary’nin aþýrý kalabalýk bir odada uzun saatler çalýþmaktan öldüðünü rapor etmiþti. Bu efendiye, Ýnceleme kurulu üyelerince ihtar edilir, inmeden öldüðünün rapor edilmesi dikte ettirilir (Popper, 1968,s.126). Ýkincisi Daniel Cohen’in eserinden; Dünyanýn en yoksul insaný mutlaka bir kadýndýr. Bu Afrikalý köylülerden biri olsa gerek. Bu kadýnýn gündelik hayatýný inceleyelim: Bu kadýn her gün iki saatten fazla yol yürümektedir (çalýþmaya gitmek için). Baþýnýn üzerinde 50kg.lýk bir yük, sýrtýnda ve karnýnda çocuklarýyla. Zaire’de bu tür iþler kadýnlar tarafýndan yapýlýr. Üretim iþleri de (%70’ini kadýnlar yapar). On yaþlarýndan itibaren bu iþlere genç kýzlar yardým etmeye baþlar. Ondört yaþlarýnda evlenirler (ya da Dumont’un yazdýðý gibi evlenmekten ziyade ýrzlarýna geçilir). Ya da fuhuþ için satýlýrlar. Veya erkeði tarafýndan birisi evin geçimini saðlamak üzere kente çalýþmaya gönderilir. Bunlar, kentte en kötü þartlarda çalýþmak durumunda kalýrlar. Kuru yerde uyurlar. Polislerce sürekli cezalara çarptýrýrlar. Günde 12 saat çalýþýrlar ve çocuklarýný da sýrtlarýnda taþýrlar.
24 YOKSULLUK
Beslenmeleri çoðu kez þekerli suya batýrýlmýþ kuru etmekten ibarettir. Ve yük hayvanlarý gibi kullanýlýrlar (Cohen, 2000, s.16-17). Bu iki tablo, iki farklý yüzyýldan. Ama insanýn maruz kaldýðý muamele ayný. Bu, tarih boyunca genellikle böyle olmuþtur. Öyle ki, böyle bir olgu neredeyse yoksullukla boðuþan insanlarýn kaderi olarak görülmüþtür. Yoksulluk o gün olduðu gibi bugün de her yerde. Her ülkede ve hemen hemen her mekânda. Her gün bunlardan herhangi birisine bir köþede, sokakta, kapýda yahut herhangi bir tv. ekranýnda rastlamamak mümkün deðildir. Hâlâ yoksulluk açlýk felaketler yaratan bir olgu. Bugün bütün toplumlarda özlenen, hayal edilen yoksulluðun olmadýðý bir dünyanýn kurulmasýdýr. Bu özlem belki tarih boyunca da düþlene gelmiþ bir özlemdir. Çaðýmýzda da kalkýnma planlarýnýn, politikalarýnýn hedeflediði, ama gerçekleþtiremediði bir amaçtýr bu. Þüphesiz günümüze kadar bu konuda çok þeyler yapýlmýþtýr ve yapýlmaya da devam edilmektedir. Ama öyle varedilmiþ bir dünya ki, fakirin, fakirliðin ortadan kaldýrýlma þansý yok. Yoksulluk kendi kendini üretiyor, sürekli büyüyor ve intikal ediyor. Ýþte bunu sorgulamalýyýz! Bunca tedbire, ekonomik bakýþ açýlarýna, planlara, politik ve sosyolojik analizlere raðmen niçin hâlâ dünya nüfusunun beþte biri þiddetli yoksulluk içerisindedir? Niçin geliþmemiþ diye bilinen ülkelerde çocuk ölümleri yüzde ellilerde seyretmektedir? Ýnsan haklarýný benimsemek, bildirgelere imzalar atmak, en zoru da bu konuda sürekli nutuklar atmak(!) niçin yoksullarýn durumunda dikkate deðer bir deðiþiklik getirmemiþtir? Niçin çaðýn düþünürü, ekonomisti, sistemi, entellektüeli bunu sorgulamaz? Bir emirle savaþý baþlatanlar, insan haklarý metinlerini yazanlar deðil mi? Bunlar, bu kýsýr döngünün, insan onurunu bitiren bu olgunun devamýna niçin göz yumarlar? Bu niçinleri daha fazla uzatmayacaðým. Baþtan beri yapýlan bütün tahliller beni önemli bir noktaya götürüyor: Þüphesiz fakirlik çok yüzlü bir olgu. Tedavisi yönünde birçok reçeteler yazýlýr. Farklý açýlardan ele alýnýr, ama ortadan kaldýrýlamaz. Çünkü bence temel sebebe inilemez. Bu, bir dünya görüþüne dayanýr. Ýnsani bir bakýþa ulaþýp-ulaþamamaya dayanýr. Nasýl bir insan inþa edilmiþse, o çerçevede bir faaliyetler, üretimler, muamelelerle, daha doðrusu onun dünyasýyla uygun bir hayatla karþýlaþýlacaðý mukadderdir. Bu yüzden modern insanýn inþasýndaki temel düþünceyi irdelemeliyiz.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
25
Modern Bilim Anlayýþýna Dayalý Bir Dünya Görüþü Modern bilim anlayþý 16. ve 17. Yüzyýllarda vuku bulur. Bu günkü kökten deðiþim bu anlayýþla baþlar. N. Copernicus (1473-1543) köklü bir devrim yapar. O güne kadar evrenin merkezi olarak bilinen dünya artýk gezegendir. Böylece Batlamyus (Ptolemy)’un temsil ettiði Hýristiyanî anlayýþ terk edilir. Bu görüþ J. Kepler (1571-1727), G. Galileo (1546-1642) ve S. Ý. Newton (1642-1727)’la zirveye çýkar. Bunlara dayalý önemli bir kâinat tasviri de R. Descartes (1596-1650) tarafýndan yapýlýr. Descartes’in felsefesi, bilimsel çalýþmalarýnýn derin etkisini taþýr. O, yeni bilim anlayýþýný, temel aldýðý matematiði oturtur. Descartes’ta fizik de, matematiðe indirgenmiþtir. O, radikal þüpheyi de kullanýr. Neticede analitik yönteme ulaþýr. Ele aldýðý her þeyi parçalara ayýrýr. Bütün bu parçalarý kendi mantýkî yapýlarý içerisinde düþünür ve yeniden yapýlandýrýr. O bir þey daha yapar: Zihne ait olanla maddeye ait olaný da ayýrýr. Bu iki yapý birbirini dýþlar. Bu ayýrým hâlâ etkilidir ve bütün düþünce-bilim alanýný istila etmiþtir. Bu ayýrým, gerçekliðin farklý vizyonlarýný üretir ve birçok karýþýklýða, bulanýklýða sebep olur. Öyle ya artýk önümüzde iki dünya açýlmýþtýr. Biri maddî, diðeri ruh dünyasýdýr. Bunlar birbirlerinden ayrýdýr. Birinin gerçekliði göz önündedir. Elimizin altýndadýr. Vardýr, gerçektir ve bilimin konusudur. Bu ölçülebilir. Matematik yasalarýna göre formüle edilebilir. Bu haliyle madde, dolayýsýyla kâinat herhangi bir amaçlýlýk ifade edemez. Ruhi bir yapýya göre düþünülemez. Böylece bir deðer sistemine de cevaz vermez. Descartesçý karteziyen anlayýþ bu sýnýrda kalmaz. Tabiata uygulanýr. Bitki ve hayvanlar dünyasýný da içine alýr. Bunlar da artýk birer makine gibi düþünülürler. Hâttâ kainatýn bu niceliðe göre izahý, zihin dünyasýna da uzatýlýr. Onu da kapsamýna alýr. Zihnin beyindeki merkezler yoluyla makine sistemine göre iþlediðine inanýlýr. Böylece canlý dünyanýn iþleyiþi de mekanizm ve otomasyona indirgenir. Bunun toplumsal karþýlýðý da Rönesas’la birlikte devlette uhrevî ve dünyevî diye bilinen farklýlaþmanýn ortaya çýkmasýdýr. Protestanlarýn tanrýsal ve dünyevî devlet ayýrýmý bu bakýmdan dönemin düþünce yapýsý ve toplumsal seyrinden ayrýlamaz. Dolayýsýyla Hýristiyanlýk bu kez de dönemine ayak uydurur. Öyleyse tabiat bütünüyle niceliðe indirgenebilir. Her þey matematiksel bir ölçüme dayanýr. Ölçülebilen, nesnelleþen, hesaba gelen þeyler vardýr, gerçektir. Bilimin konusuna girer. Varlýk kazanýr. Tanýmlanýr, tasvir edilir ve giderek kullanýma, teknolojiye dönüþür. Böylece tabiat Descartes tarafýndan matematiksel bir tasvire kavuþturulur.
26 YOKSULLUK
Galileo gibi, F. Bacon(1561-1626) da bu anlayýþla tümevarým yoluyla katkýlar saðlamýþtýr. Tümevarýmýn deneylerle apaçýk bir teorisi geliþtirilir. Deneylerden çýkarýmlarla genel sonuçlara varmanýn önemi vurgulanýr. Bu, bireyciliðin felsefi karþýlýðýdýr. Tek tek bireyler, dolayýsýyla birey önemlidir. Bunlardan herhangi bir iþ veya toplum oluþur. Bilindiði gibi Bacon’da bilgi güçtür, kuvvettir. Bütün bu çalýþmalar Newton’la son sýnýrýna götürülür. Mekanik tabiat izahýna Newton kadar baþka hiçbir bilim adamý yardým etmiþ deðildir. Newton görüþünü ortaya korken Bacon ve Descartes’e eðilir. Onlara nüfuz eder. Anlayýþlarýný, görüþlerini yeniden yorumlar. Newton’da bu yüzden tabiatýn dili matematiktir. Çekim gücüyle hareket eden bütün cisimlerin hareketleri matematiksel olarak formüle edilir. Ve bu yasalar evrenseledir. Böylece Descartesçý anlayýþ genellenir, evrenselliðe ulaþtýrýlýr ve doðrulanýr. Ne var ki Newton’da ilk yaratýcý; madde yahut hareket deðildir. Tanrý’dýr. Ancak bu Tanrý ilk yaratýlýþtan sonra evrene bir daha müdahale etmemiþtir. Ýlk prensipler, kanunlar, evrene hakim olmak üzere yaratýldýðýndan, artýk evren bunlara göre iþlemektedir. Yani evren bunlara göre hareket eden koca bir makinedir. Bu, anlaþýldýðý üzere katý bir determinizmdir. Ve burada esas olan sebep-sonuç iliþkisidir. Böylece baþlangýçta kabul edilen Tanrý giderek sistemden, kâinattan ve dolayýsýyla hayattan dýþlanýr. Böyle bir dünya, insan ve kainat nasýl anlaþýlabilir? Þüphesiz tabiatýn iþleyiþini bilmekle, yasalarýný bilmekle. Bu iþleyiþ ve yasalar matematikseldir. Niceldir. Maddidir. Öyleyse matematiksel-fiziksel model, bilim, gerçekliðin modelidir. Bu anlayýþ bundan sonra topluma da, sosyal âleme de uygulanýr. Fizik-sosyal olarak ifade edilen sosyal bilimler örneði bu anlayýþtan mülhemdir. Öyleyse bizi hakikate ulaþtýracak olan bu anlayýþtýr, bunun yol ve usulleridir. Ýþte bu rasyonellik “aydýnlanma”çaðýný varetti. J. Locke (1632-1704) bu çaðýn en belirgin düþünürüdür. O, kartezyen anlayýþý insana ve topluma uygular. Onda toplumsal örnekler, bireysel davranýþlarýn bir uzantýsý, örgüsüdür. O, insan davranýþlarýný anlamaya, tayin etmeye çalýþýr. Bilgi teorisinde bundan dolayý duyulara, duyumsal algýlamaya önem verir. Ve böylece iki önemli belirleyiciye dikkat çeker: Fert ve çevresi. Algýlama, geliþme bunlarla saðlanýr. Ferdiyetçilik, eþitlik ve mülkiyete bu baðlamda vurgu yapar. Bunlar T. Jefferson (1743-1829) yoluyla Amerikan Baðýmsýzlýk Bildirgesi’ne, dolayýsýyla Anayasasýna yansýr (Capra, 1992, s.53-135). Bütün bunlarla yapýlan tabiatýn ve onun bir uzantýsý gibi düþünülen insanýn, toplumun dilinin keþfidir. Bu dil niceliktir, matematiktir. Deneydir, göz-
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
27
lemdir. Tabiat bu dille okunacaktýr. Bunun dýþýnda bir gerçek yoktur. Sayýya, somuta gelmeyen, ölçülemeyen ne varsa birer zihinsel tasarýmdýr. Gerçekle ilgisi yoktur. Kâinat, insan ve Tanrý iliþkisi ve bütünlüðü böylece bozulur. Baþka bir düzleme çekilir. Bilim, artýk bir vergi deðildir. O bir hikmeti ifade etmez. Yaratýcý’nýn yüceliðine iþaret etmez. Ebediyete ayarlý bir yapý, yerini dünyevi olana býrakýr. Ýnsan artýk ebedi bir hayat için deðil, yeryüzü içindir. O, Tanrý’nýn elinden de çýkmýþ deðildir. Ve böylece tabiat, insan bütün mânevî, kutsi vasýflardan soyulur. Artýk tabiat “ana” deðil, vahþi doðadýr. Ölçüye-tartýya gelen bir kütledir. Onda baþka bir þey aranmamalýdýr. Kurtuluþ ebediyette deðil, dünyadadýr. Böylece dünya kutsiyetini kaybeder. Ýnsan da tahtýndan indirilir. Artýk yeryüzünde o Tanrý’nýn temsilcisi deðildir. Belki Tanrýlaþma yolunda bir yaratýktýr. Bugünümüzü hazýrlayan iþte bu anlayýþtýr. Böyle bir anlayýþla kurulan dünyada bugün hakim olan güçtür, ergdir, sömürüdür. Ve çaðý, Garaudy’nin deyimiyle ‘kuvvet, korku ve þiddet’ karakterize etmektedir. Ýnsan Tanrý’dan kopmuþtur. Tabiattan kopmuþtur ve kendine yabancýlaþmýþtýr. Onda diri olan ihtirastýr. Bu yüzden Amerikan iþçi lideri Samuel Gampors sosyal felsefesini tek bir kelimeyle, “moore”-daha ver- (Mardin, 1992, s.345) kelimesiyle ifade eder. Bu, 1989’larda Queen’in “I want it all and I want it now all” þarkýsýyla çaðýn felsefesini özetleyen bir simge halini alýr (Ahmet, 1995, s.280). Bunun için Sartre’ýn deyimiyle baþkalarý cehennem olmuþtur. Onlar güç sahipleri için sadece birer objedir. Kullanýma hazýr malzemedir. Çünkü insan, varedilen insan böyle bir yapý taþýmaktadýr. Sevgiden, acýmadan, aþktan mahrumdur. Yardýmlaþma hasletinden yoksundur. Bu insan, baþkalarýný hiçbir zaman anlamamýþtýr. Anlamaya çalýþmamýþtýr. Elindeki tüm imkânlarý, bilimsel-teknolojik donanýmý baþkalarýný, onlarýn dünyalarýný deðiþtirmek, ezmek, kullanmak için seferber etmiþtir, anlamak için deðil. Böyle bir anlayýþýn varettiði sömürü, sömürgecilik insanlarý mezarlarýnda bile operasyona tâbi tutacak kadar acýmasýz, korkunç ve gayr-i insanî olmuþtur*(Tozlu, 2003, s.50-51). Huberman, sömürü yönetim usullerinin “en olaðan üstü hainlik, rüþvet, kýyým ve alçaklýk iliþkileri þeklinde yürütüldüðünü” vurgular. Malaka’yý ele ge*
Sudan’daki önemli bir hareketin baþlatýcýsý olan Mehdi (M. bin Ahmet), emperyalizme karþý onurlu bir savaþ baþlatýr. Türbesi 1899’da Kitchener baþkanlýðýndaki Ýngilizlerce açýlýr, tahrip edilir, kemikleri denize atýlýr, kafasý da Londra’ya götürülür (Cavidname, s.173).
28 YOKSULLUK
çirmek için Hollandalýlar, Portekizli valiyi satýn alýrlar. 1641’de þehre girmelerine izin verilir. Hemen evine dalýp öldürürler ve böylece ihanetinin bedeli olan 21.875 sterlini vermekten kurtulurlar. Ayaklarýnýn bastýðý yerde yýkým ve kýyým baþlýyordu. Cava’nýn bir eyaletinde 1730’da 80 bin insan oturuyordu. 1811’de bu sayý 18 bine indi. Tatlý ticaret! (Huberman, 1991, s.180). H. Merivale, Oxford’da verdiði konferanslarda, birer taþra kasabasý olan Liverpool ve Manchester’i dev þehirler haline getiren, zenginleþtiren þeyin sömürü olduðunu, zencilerin acýlarý, çabalarý olduðunu ifade eder. Bu bir köle ticaretidir ki, iki baþlý çalýþýr. Zenciler toplanýp satýlýr ve ölesiye çalýþtýrýlýr. Bu ticareti de Portekizliler baþlatýr. Sonradan bütün Hýristiyan ülkeler, uygar Avrupa! bunu takip eder. Amerika’ya ilk zenci köleler 1619’da getirilir. Zencilerin bir hammadde olarak satýlmalarý fikri de Ýngiliz John Hawkins’ten gelir. Büyük Kraliçe Elizabeth buna öyle memnun olur ki, insan avcýlýðýný baþlatan Hawkins’i þövalye ünvanýyla taltif eder (Huberman, 1991, s.180-181). Bu çark kýrýlmýþ deðildir. Hâlâ dünyamýza farklý biçimlerde hükmetmektedir. Þu tabloya dikkat edelim: Eðer sömürülen ülkeden çekilmek gerekirse, bu daha kârlýysa, bu sefer bu ülkeler yýllarca süren ihtilaflara, çekiþmelere, savaþlara itilir. Silah mý satýlacak, yahut bunlarýn maddî ve mânevî stoklarýna mý el konulacak, iktisadi bir mesele mi halledilecek, bu garipler derhal kendilerini bir savaþýn içinde veya bir diktatörün elinin altýnda bulurlar... Böylece 1945-1976 Yýllarý arasýnda tam 133 savaþ çýkar, 133 millet birbiriyle vuruþur. Yani 1945’ten beri dünyada, günde 12 savaþ cereyan eder. Bu savaþlarda geliþmekte olan ülkelerin maddî-mânevî tüm kaynaklarý, canlarý tüketilir (Harrisson, 1991, s.266291). Ýþte bu kýrýlmýþ, kuþatýlmýþ dünyanýn temelinde böyle bir düþünce, buna dayalý bir birikim yatar. Bu yüzden Marx, “para bir yanaðý doðuþtan kan lekeli doðduysa, sermaye tepeden týrnaða kan damlayarak, her gözeneðinden kan ve kir fýþkýrarak doðdu”(Age., s.183) der. Bu yýkým, banileri tarafýndan imara çevrilememektedir. Uzmanlar bu konuda iki yüzlüdürler ve acz içerisindedirler. Capra, “iktisatçýlar enflasyonu anlamaktan acizdir. Onkolojistler kanserin nedenleri konusunda büsbütün þaþkýndýr. Psikiyatristler þizofreni konusunda acz içerisindedirler ve bu tablo böyle uzar gider”(Capra, 1992, s. 20-21) der. Nitekim konuyu bu açýdan ele alan ve 1978’lerde Washington Post’ta yayýnlanan bir yazý dizisi “Fikir Dolaplarýmýz Boþ” baþlýðýný taþýmaktadýr. F. Mitterand da “eþitsizliklerin büyümesinin sürdüðü yüzyýlýmýzda, küresel piyasanýn her türlü kötülüðe panzehir olduðunu iddia edemeyiz. Ýnsanlý-
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
29
ðýn beþte biri yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþarken, bunu, yalnýz insani yardým ve piyasa koþullarýyla düzeltemeyiz” düþüncesindedir. (Tozlu, Eðitim Felsefesi Hakkýnda Makaleler, 2003).
Bakýþ Açýsýnýn Deðiþmesi Eskiler “nazar ile niyet eþyayý taðyir eder” derler. Çaðýmýzda insan, bakýþýyla sadece eþyayý deðiþtirmekle kalmaz, kendisini de deðiþtirir, bozar. Böylece ne insanýn, baþkasýnýn ne de eþyanýn mesajýný anlar. Zamaný da yaradýlýþý da bu açýdan deðerlendirir. Tanrý da artýk ötelerdedir. Böylece çaðdaþ insan, onu yapan dünya görüþü doðrultusunda kendisinden, çýkarýndan baþkasýna saðýr kalýr. Ýnsan kendisini aþmalý. Özetle, yerelle kendisiyle sýnýrlý düþünce ve duygu evrenini baþkalarýna açmalýdýr. Çünkü kendisiyle sýnýrlý kalmak, ötekilere açýlmamak, ötekilere nefreti uyandýrdýðý gibi, ötekilerde de nefreti besler. Aþký, sevgiyi, muhabbeti var etmeliyiz. Baþkasýnýn acýsýný duymalýyýz. Onlara içten bakmalýyýz. Halbuki mevcut yapýyla hazýrlanan bakýþta onlar çok ötelerdedir. Uzaktadýrlar. Ýçimize dolmamaktadýrlar. Onlar, acýlarý, problemleri yanýmýzda olmalý, içimizi doldurmalýdýr. Böyle olunca onlarýn acýlarý, hayatlarý, bizden olur. Olduðu gibi görünür. Gerçekte olduðu gibi algýlanýr. Çok uzakta iseler, gerçek konumlarý algýlanmaz, bunun yerine saptýrmalar kurgular geçer. Bu bakýþ açýsý, gücümüzü birleþtirmeyi de getirir. Bugüne kadar böyle bir dostane bakýþ olmadýðýndan baþarýsýz olunmuþtur. Baþkalarýnýn acýlarý duyulmadýðýndan. Bu þuur, temelde inançtan da kaynaklanýr. Nitekim Buda’ya atfedilen þu söz manidardýr: “Dünya yüzünde acý çeken tek bir insan olduðunu bilsem, mutlu olamam”. Niçin insanýn sesi duyulmuyor? Kalbin sesine kulak verilmiyor! Hayatý sadece maddeye, çýkara indirgemek mümkün mü? Deðilse, insaný insana dost kýlmalýyýz. Ýnsan insanýn kurdu deðil, dostu olmalýdýr. Dostsuz insan, yalnýz insan her þeyi anlamsýzlaþtýrýr, karanlýða iter. Dostluk, sýcaklýk, birliktelik, baþkasýnda varolma bu karanlýðý boðacak; insaný yeniden inþa edecektir. Ahlâkî bir varlýk olma þuuruna ulaþtýrýlacaktýr. Acýyan, seven kendisine dost olduðunu bilen, herkesten sorumlu bir varlýk. Mevlana bu yüzden derin bir duyarlýlýkla “insan þeklinde dostun yoksa, bari taþtan yont da sahip ol” (Cem, 1998, s.118) der. Böyle bir bilinç kazanan insanlar derin bir sorumluluk duyacak, insani bir sýcaklýkla baþkalarýný kucaklayacaklardýr.
30 YOKSULLUK
Bu insan þüphesiz temel geçim standartlarý içerisinde olacaktýr. Bununla yetinecektir. Baþkalarý aleyhine saçýp savurmayacaktýr. Ýnsan geçinebildikleriyle yetinirse, gerçekten bambaþka bir dünya kurulur. Kesselring’in araþtýrmalarýna göre, dünyanýn imtiyazlý bölgelerindeki bir insan, maðdur bölgelerindekinden dokuz ile oniki kat fazla hammadde tüketiyor (Kruse, 1993, s.55). Haliyle yardýmlar, bunlarla ilgili kuruluþlar, teþkilatlar, fonlar vs. de kalkacak, bunlara akan muazzam bir gelir farklý bir dünyanýn harcý olacaktýr. Elbette baþka þeyler de olacaktýr. Ýnsani çizgideki kiþi, fert sahip olduklarýný bir ihsan olarak görecektir. Böylece onlarý iyiliklerin üretiminde kullanacaktýr. Nitekim Sadi, “mal, ömrün huzur ve asayiþi içindir, ömür, mal cemeylemek için deðildir”(Cem, 1998, s.116) der. Bunu, büyük hakîmler de tarih boyunca vurgulamýþlardýr. Bu sosyal bilinç ferdi, tabii olana da çeker. Ondaki sunilikleri, gösteriþ istihlakýný vs. saðaltýr. Dolayýsýyla mutluluðu geniþ bir alana çeker. Russell, tabii olmayan eylemlerin insaný sýktýðýný, bütüne katkýlar saðlamaktan alýkoyduðunu vurgular. Buna ilgiç bir örnek verir: “Bir köpek soluðu kesilinceye kadar av peþinde koþarken mutludur. Ama hayvaný ayak deðirmenine koþar, yarým saat karnýný doyursanýz, mutlu olmayacaktýr. Çünkü deðirmen döndürmek hayvan için doðal bir faaliyet deðildir (Russell, 1965, s.68-69). Böyle bir dünya görüþüne ve bilincine eren fert ve onun toplumu, ferdî ve genel iradeyi, insanileþmek için, dünyanýn yaþanýlýr kýlýnmasý için, yoksulluðun kaldýrýlmasý için faaliyete geçirecektir. Bu samimi olarak istendiðinde, dert edildiðinde yoksulluk en fazla üç nesil içerisinde dünyadan silinir. Bir þey daha var: bu tür insanlarýn toplumu, sistemi güvenlidir. Ýnsaný harcayan, öðüten oluþumlarýn yollarýný týkamýþtýr. Aþýrýlýklara, bozgunculuklara, maceracýlýða, ayrýcalýklara vs. meydan vermez. Öyleyse hem bu bilinci kazandýrmalýyýz fertlere, hem de sorumluluk yüklemeliyiz. Yapýp-etmeleri için onlara uygun alanlar açýlmalýdýr. El açmayý, yardým isteðini kesinlikle kaldýrmalýyýz. Bu anlamda baðýmlýlýk yolundaki tüm oluþumlar týkanmalýdýr, terk edilmelidir. Bu, çaðý, insaný onlarýn problemlerini en iyi bir þekilde anlamak ve onlara çözüm üretmektir. Yücelik bu ikisindedir. Daha doðrusu insaný ve fikri yüce yapan da bu iki olgudur.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
31
Kaynaklar Ahmed, Akbar S., Postmodernizm ve Ýslam, Çev.: O. Ç. Deniztekin, Ýst., 1995. Altan, Çetin, Onlar Uyanýrken, Ýst., 1967. Capra, Fritjof, Batý Düþüncesinde Dönüm Noktasý, Çev.: M. Armaðan, Ýst. 1992. Cem, Ýsmail, Türkiye’de Geri Kalmýþlýðýn Tarihi, Ýst. 1998. Cohen, Daniel, Dünyanýn Zenginliði, Uluslarýn Fakirliði, Çev.: D. Hattatoðlu, Ýst. 2000. Harisson, P., Üçüncü Dünyanýn Batýlýlaþtýrýlmasý, Çev.: C. Cerit, Ýst., 1991. Huberman, Leo, Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyýla, Çev.: M. Belge, Ýst. 1995. Kruse, Von Kuno, Dünyada Fazla Olan Kim?, Çev.: Yasemin Kök, Ýzlenim, Temmuz 1993 Mardin, Þerif, Türk Modernleþmesi, Derleyenler: M. Türköne, T. Önder, Ýst., 1992. Popper, K.R., Açýk Toplum ve Düþmanlarý, Çev.: Harun Rýza Tepe, Ank. 1968 Russell, Bertrand, Denemeler, Çev.: T. Araz, Ýst. 1965. Said Halim Paþa, Buhranlarýmýz, Baskýya Hazýrlayan M. E. Düzdað, Tercüman 1001 Temel Eser. Tozlu, Necmettin, Eðitim Felsefesi Hakkýnda Makaleler, Ankara Okulu Yay., Ank., 2003. Tozlu, Necmettin, Ýnsandan Devlete Eðitim, Yeni Türkiye Yay., Ank., 2003. Tozlu, Necmettin, Kültür ve Eðitim Tarihimizde Yabancý Okullar, Akçað Yay., Ank., 1991. Tozlu, Necmettin, Bilim ve Hayat, Diyanet Vakfý Yay., Ank, 1998. Yunus, M., Yoksulluðun Bulunmadýðý Bir Dünya, Çev.: G. Þen, Ýst., 1999.
32 YOKSULLUK
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
33
Yoksulluðun Çelik Çemberini Kýrmak Nazif Gürdoðan Prof. Dr.
[email protected]
Öz
Y
oksulluk her ülkede üretim güçsüzlüðü biçiminde ortaya çýkar. Yoksulluk ve bilgisizlik toplumda çelik bir çember oluþturur. Yoksul toplumlar, eðitimsiz, eðitimsiz toplumlar yoksuldur. Yoksulluðun çelik çemberi, iki gününü birbirinden farklý kýlan giriþimcilerle kýrýlýr. Yoksulluðu önlemede kýsa dönemde yardýmlaþma ve dayanýþma, uzun dönemde de iç ve dýþ göç önemlidir. Anahtar kelimeler: Üretim güçsüzlüðü, Yoksulluðun çelik çemberi, Balýk tutmasýný öðrenme, Ýki günü farklý kýlma, Göçteki gizli güç.
Abstract:
P
overty exists in every country as a lock of production ability. Poverty and ignorance limit societies in to steel circle, poor societies are uneducated because they are poor. This steel circle can only be broken by entreprenemrs who differentiate between theirs two days. To prevent poverty in short term solidarity and helping each other, in long term local and global migration are important. Keywords: Disability of production, Steel circle of poverty, To learn how to fish, Differentiate two days, Hidden power of migration.
34 YOKSULLUK
Batý’dan Doðu’ya Artan Yoksulluk
T
arihinin her döneminde üretim güçsüzlüðü biçiminde ortaya çýkan yoksulluk, bütün toplumlarýn karþý karþýya olduðu sorunlarýn baþýnda gelir.Dünyanýn neresinde olursa olsun her ülke yoksullukla savaþmak zorundadýr.Çünkü, yoksulluðun önüne geçemeyen ülkeler, dünyadaki geliþmelerin dýþýnda kalýr.Dünyadaki ekonomik, siyasal ve kültürel geliþmeleri izlemeyen ülkeler de varlýklarýný uzun süre koruyamaz.Tarým toplumundan sanayi toplumuna geçilmesiyle, ülkelerin üretim gücü geçmiþte benzeri görülmedik bir biçimde arttý.Sanayileþme Batý ülkelerinin ekonomik, siyasal ve kültürel yapýsýnda köklü dönüþümlere yol açtý.Tarým toplumlarýnda büyük çoðunluðu oluþturan yoksul kesimlerin, sanayi toplumlarýndaki oraný endüstriyel üretimin artýþýna paralel olarak düþerken, eðitim düzeyi de hýzla yükseldi. Bütün ülkede Batý’ dan Doðu ’ya, Kuzey ’den Güney ’e gidildikçe, ülkelerin üretim gücüyle birlikte eðitim seviyesi de düþmektedir. Çünkü toplumlarýn ürün, hizmet ve bilgi üretme gücüyle eðitim düzeyi arasýnda olumlu bir korelasyon vardýr. Toplumlarýn eðitim seviyesini artýrmadan, ürettikleri ürün, hizmet ve bilginin seviyesini yükseltmek mümkün deðildir. dünyanýn hiçbir yerinde eðitim seviyesi yüksek, üretim gücü düþük ülke yoktur. Çünkü hangi kýtada olursa olsun, eðitim seviyesi düþük ülkelerin üretim seviyesi yüksek olmaz. Avustralya ve Yeni Zelanda Güney ’de, Singapur ve Japonya Doðu ’da yer almalarýna raðmen, eðitim seviyeleri yüksek olduðu için, üretim güçleri de Avrupa ülkelerinden geri kalmayacak kadar yüksektir. Zenginlik gibi, yoksulluk da görecelidir. Sebebi ne olursa olsun, bir ülkenin yoksulluðu ya da zenginliði kiþi baþýna düþen milli gelire yansýr. Zengin ülkelerde üretim gücü büyük olduðu için, kiþi baþýna düþen milli gelir yüksek, yoksul ülkelerde ise, toplam üretim az olduðu için düþüktür. Türkiye üretim gücü söz konusu olduðunda, Avrupa ile Asya ülkeleri arasýnda yer alýr, Avrupa’nýn yoksul, Japonya ve Uzak Doðu Kaplanlar ’ý hariç Asya’nýn da zengin ülkesidir. Bir ülkenin yoksulluðu ya da zenginliði karþýlaþtýrýlan ülkelere göre deðiþtiði için, her ülkenin yoksulluða karþý, yardýma muhtaç insan kalmayýncaya kadar savaþmasý zorunludur. Çünkü yoksulluðun giderilmediði
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
35
ülkelerde, üretim gücü büyütülemediði gibi, toplumsal patlamalarýn da önüne geçilemez.
Yoksulluðun Çelik Çemberi Bir ülkede deðiþik kesimler arasýnda gelir ve eðitim farkýnýn artmasý, yoksullukla birlikte yolsuzluklara da hýz ve yoðunluk kazandýrýr. Yoksulluðun giderilmesinde toplumun üretim gücünün artýrýlmasý yanýnda, deðiþik kesimler arasýndaki gelir daðýlýmý da büyük önem taþýr. Bir ülkenin üretim hacminin büyütülmesinde toplumun omurgasýný oluþturan orta kesim sürükleyici bir iþlev yüklenir. Orta kesim her ülkede toplumun en dinamik, en atýlgan ve en üretken kesimini oluþturur. Orta kesimin canlýlýðý toplumun yoksul kesimiyle varlýklý kesimi arasýnda köprü görevi yüklenmesinden kaynaklanýr. Yoksul kesimden orta kesime, orta kesimden de varlýklý kesime geçiþlerin hýz ve yoðunluk kazandýðý toplumlarda yoksulluk azalýrken, üretim gücü de büyür. Türkiye orta kesimi yoksul kaldýðý için yoksuldur.Çünkü, Türkiye yoksul kesimdeki yoðunluðu orta kesime kaydýrmada baþarýlý olamadý.Yoksul kesimdeki insanlarýn eðitim seviyesi yükseltilerek, onlara bir meslek kazandýrýlamadýðý için, Türkiye hiçbir dönemde, toplumun merkezini oluþturan orta kesimi yeterince güçlendiremedi.Bunun için, Türkiye yüzyýlý aþan bir gayrete raðmen, Avrupa’nýn en yoksul ülkesi olmaktan bir türlü kurtulamadý.Geliþmekte olan ülkelerin sermaye birikim sorunlarýný inceleyen Ragnar Nurkse “Bir ülke yoksul olduðu için yoksuldur”demiþti.Gerçekten de bir ülkede yoksulluk ve eðitimsizlik bir “çelik çember”oluþturur.Ülke yoksul olduðu için eðitim seviyesi düþüktür, eðitim seviyesi düþük olduðu için de yoksuldur.Bu, çýkýþý olmayan kapalý bir yapýdýr. Dünyada yoksulluk deyince akla Hindistan gelir.Bütün yoksul ülkelerde olduðu gibi, Hindistan’da da yoksulluk iþsizliði, iþsizlik de yoksulluðu büyütüyor.Bunun için, Hindistan baðýmsýzlýk savaþýnýn öncüsü Gandi “Dünyada yoksullara yardým edecek olan kitlesel üretim deðil, kitlelerin katýldýðý üretimdir”diyerek, iþsizliði gidermeden, yoksulluðun giderilemeyeceðini vurgular.Yoksulluðun ana kaynaðý olan eðitimsizlik ve iþsizliði önlemede, sermaye yoðun teknolojilere dayanan kitle üretiminden daha çok kitlelerin katýldýðý insan gücüne aðýrlýk veren üretim teknolojileri önemlidir.Yoksul ülkelerin sorunu üretimi artýrarak iþsizliði azaltmaktýr.Ýþsizliðin önlenemediði toplumlarda yoksulluðu azaltmak gelir ve daðýlýmýný dengelemek oldukça güçtür. Yoksul ülkelerde sermaye yetersiz olduðu için, E.F.Schumacher iþsizlik sorunlarýný çözmek ve kitle halindeki göçlerle kentlerin çevresinde oluþan yoksul mahallelerini önlemek amacýyla, üretimde ara teknoloji uygulanmasýný önerir.Ara teknoloji geliþmiþ teknoloji ile geleneksel teknolojiden farklý olarak, daha çok ileri teknolojinin uygulama alanlarýnýn dýþýnda kalan üretim konularýna uygulanýrsa, iþsizliði azaltmada etkili olabilir.Özellikle köy ve ka-
36 YOKSULLUK
sabalardaki tarým iþletmeleri, gýda maddeleri ve hazýr giyimde ara teknoloji, istihdamý arttýrdýðý gibi, kentlere göçüde azaltabilir.Ara teknolojiyi uygularken üretim sürecini geliþtirecek eðitim faaliyetlerine de önem verilmesi gerekir.Çünkü toplumlarýn üretimi artýrmadaki baþarýsý, üretim sürecinde yapýlan yenilik ve yeni buluþlara dayanýr. Türkiye’de yoksulluk ve yolsuzluk toplumu kuþatan, kendi içinde kýrýlmasý oldukça güç bir çelik çember oluþturdu.Yetersiz yöneticiler, orta kesimin zayýflýðý yoksul kesimin büyüklüðü, mesleksizlik, iþsizlik her alanda devlete baðýmlýlýk ve dünyadaki geliþmelerin dýþýnda kalma, yoksullukla eðitimsizliðin oluþturduðu çelik çemberi kýrýlmaz bir sertlik kazandýran unsurlarýn baþýnda geliyor. Türkiye’de yoksulluðun giderilmesinde en önemli sorun, bu çelik çemberin kýrýlmasýdýr. Çünkü Türkiye’nin ürün, hizmet ve bilgi üretme kapasitesini arttýrmada ne gerekliyse, hepsi sözkonusu çelik çemberin dýþýndadýr.
Yoksulluk Pazarda Yenilir Her ülkede yoksulluðun ana kaynaðý eðitimsizlikle gelen mesleksizliktir.Toplumlarý yoksul düþüren ana etken, gelir farký deðil eðitim farkýdýr.Ülkelerin üretim güçsüzlüðü sermayesizlikten daha çok eðitimsizlikten kaynaklanýr.Türkiye yoksulluðun çelik çemberini kýrmak için, dünya pazarlarýnda alýnýp satýlan ürün, hizmet ve bilgi üretmesini öðrenmelidir.Üretim güçsüzlüðünü yenmenin yolu öðrenmesini, öðrenmeyi doðal ve kesintisiz bir sürece dönüþtürmekten geçer. Öðrenmesini bilmeyen toplumlar dünyadaki geliþmelere ayak uyduramaz.”Öðrenen örgüt”yaklaþýmýný geliþtiren Peter Senge, bütün kurumlarýn baþarýsýnýn, hiyerarþiyi en alt düzeye indirerek, hep birlikte öðrenme sürecine hýz ve yoðunluk kazandýrmalarýna baðlý olduðunun üzerinde önemle durur.Kurumlar gibi, öðrenmesini öðrenmeyen toplumlar da canlýlýklarýný koruyamaz. Yaptýðý araþtýrmalarla dünyada yoksulluðun Adam Smith’i olarak tanýnan Gunnar Myrdal ülkelerin üretim güçsüzlüðünü yenmede ekonomiyle birlikte eðitim ve kültüre de aðýrlýk verilmesini önerir.Yoksulluðun ortadan kaldýrýlmasýnda varlýklarýn tüketim, yoksullarýn da üretim biçimlerinde köklü deðiþikler yapmasý büyük önem taþýr.Toplumun her iki kesiminde istenen dönüþümlerin yapýlmasýnda eðitim faaliyetleri hem belirleyici hem de sürükleyici bir iþlev yüklenir.Kurumlar gibi, toplumlar da eðitim çalýþmalarýný hýzlandýrarak üretim güçlerini artýrma yanýnda ömürlerini de uzatýr.Yeri ve zamaný gelince deðiþmesini bilen toplumlar, yoksulluðun çelik çemberini kolaylýkla kýrar. Bir ülke için toprak nasýl bir iþlev yüklenirse yoksulluðun çelik çemberini kýrmada da pazar ayný iþlevi yüklenir.Çünkü bir toplumun üretim gücünün artmasý pazarlarýnýn canlýlýðýna baðlýdýr.Pazarlarda alýnýp satýlan ürün ve hizmet üretmesini bilmeyen toplumlar yoksulluktan kurtula-
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
37
maz.Bunun için Anadolu kültüründe, pazarlara ürün taþýyan giriþimcilerle, cephelerde savaþan askerler arasýnda fark gözetilmez.Ýþsizlikle katlanarak artan yoksulluk pazarlarda kendisine saðlam bir yer tutmasýný bilen üreticilerle yenilir. Türkiye’de yüzyýla yakýn bir süreden beri ayaklarý üzerinde duran geçimini elinin gücüyle saðlayan üretici kesimin yetersizliði tartýþýlmaktadýr.Türk toplumunda gençlere meslek kazandýrma çalýþmalarý çok yetersizdir.Türkiye’de iþsizliði giderme yolundaki iþyeri kurma gayretleri verimli olmadý.Prens Sabahaddin’ in kavramýyla Türkiye’de “Teþebbüs-ü-þahsi”geliþemedi.Türkiye’de eðitimli eðitimsiz bütün yetiþkinler, kendileri bir iþ kurmak yerine devletten iþ bekledi. Bunun sonucu da Türk toplumunun üretim gücü istenen hýz ve yoðunlukla artýrýlamadý.
Balýk Vermek Yerine Balýk Tutmasýný Öðretmek Canlýlarýn hayatýnda hücrenin yüklendiði görevi toplumlarda aile yüklenir.Aile bir toplumun sinerji doðurma gücü olan örgütlenmiþ en küçük birimdir.Toplumlarýn ekonomik, siyasal ve kültürel dönüþümünde aile vazgeçilmez bir önem taþýr.Aile her toplumda yoksulluðun giderilmesinde ana hareket noktasýný oluþturur.Türkiye’de yoksulluðu gidermek için, kamu ve gönüllü yardým kuruluþlarýnýn ailelere balýk daðýtmak yerine onlara balýk tutmasýný öðretmeleri gerekir. Çünkü Çinli Bilge Kuan Tzu’nun dediði gibi:”Eðer bir insana balýk verirsen bir öðün yem ona balýk tutmasýný öðretirsen ömür boyu doyar.”Yoksulluðun yenilmesi için, yoksul kesimdeki insanlara kendi geçimlerini kendileri saðlayabilecek þekilde bir meslek kazandýrýlmasý çalýþmalarýna önem verilmelidir. Bütün ülkelerde yoksulluðun çelik çemberini “alan el”olmaktan daha çok “veren el”olmasýný bilenler kýrar.Onlar ürün, hizmet ve bilgi üretme yolunda iki günü birbirinden farklý kýlarak toplumun üretim gücünü büyütür.Bir toplumda hangi kesimden olursa olsun bir kiþi gelen gününü geçen gününden daha verimli ve daha üretken kýlamýyorsa kendisiyle birlikte toplumunu da yoksullaþtýrýr.Hangi alanda faaliyet gösterilirse göstersinler bir toplumda yoksulluðun kýskacýndan iki gününü birbirinden farklý kýlanlar kurtulur.Onlar hem fiziksel, hem de zihinsel üretimin öncüleridir.Giriþimciler, katma deðeri düþük kaynaklarý, katma deðeri yüksek, ürün hizmet ve bilgiye dönüþtürür.Onlarýn elinde her ürün, hizmet ve bilgi bir süreçten geçilerek, katma deðer kazanýr.Yeni bir katma deðer kazanan, her kaynak da yoksulluðun alanýný daraltýr. Bütün dünyada yoksullukla savaþýn en etkili, en güçlü silahý, tükettiðinden daha fazlasýný üretmesini bilenlerdir. Ýnsanlarýn üretim gücünü yitirdiði bir toplumda hiçbir güç yoksulluðun önüne geçemez.Çünkü bütün dünyada yoksulluðun ana kaynaðý üretim güçsüzlüðüdür.Yoksulluk dünyanýn her ülkesinde sorun kaynaðýdýr.Yoksulluðun
38 YOKSULLUK
azaltýlmasý yolunda yardýmlaþma ve dayanýþmanýn olmadýðý toplumlarýn üretim gücü artmadýðý gibi, sosyal sorunlarý da katlanarak artar.Yoksulluðun önlenmesinde, üretimin artýrýlmasý kadar gelirin deðiþik yöntemlerle dengeli bir biçimde daðýtýlmasýna da dikkat edilmelidir.
Yoksulluk, Yardýmlaþma ve Göçle Yenilir Ýster tarým, ister sanayi isterse de bilgi toplumu olsun her ülkede yoksulluðun ana kaynaðý eðitimsizlik olmuþtur.Yoksulluðun kaynaklarýný kurutmada yardýmlaþma ve dayanýþma kýsa göç ve ticaretin özendirilmesi de uzun vadeli çözümdür.Ticaret ve göçün hýz ve yoðunluk kazandýðý toplumlarda yoksulluk büyük ölçüde azaldýðý gibi, iç ve dýþ çatýþmalarýn yolu da kesilir.Ýster iç isterse dýþ ticaret olsun iki taraf da ürettiði ürün ve hizmetleri deðerlendirme yanýnda kültürel baðlarýný da zenginleþtirir.Ticaret hiçbir zaman tek yönlü ve tek boyutlu olmaz.Bu yüzden, ticaretin geliþmediði toplumlar yoksulluktan kurtulamadýðý gibi sosyal sorunlardan da kurtulamaz.Amerika ile Kanada sýnýrýnda olduðu gibi, güvenliði sýnýr polislerinden daha çok iki ülke arasýndaki ticaretin güç ve büyüklüðü korur. J.K.Galbraith”Yoksulluða karþý bilinen en eski önlem göçtür”diyerek Avrupa’dan Amerika’ya göç edenlerin her iki kýtayý da yoksulluktan nasýl kurtardýklarýnýn üzerinde önemle durur.Avrupa ülkelerinden Amerika’ya göç edenler yeni kýtanýn ekonomisine büyük bir canlýlýk kazandýrdýklarý gibi, Avrupa’nýn da toplum nüfusunu azaltarak, toprak ve diðer kaynaklarýn daha verimli kullanýlmasýný kolaylaþtýrmýþtýr. Yoksulluðu yenmede kýsa dönemde yardýmlaþma ve dayanýþma, uzun dönemde ise yoksul þehir ya da bölgelerden varlýklý þehir ya da bölgelere göç etkilidir. Sýnýrlarýn öneminin azaldýðý bir dünyada, kolaylýkla þehir ya da ülke dýþýna çýkamayan bir toplum yoksulluðun çelik çemberini kýramaz.
Kaynaklar 1. Ragnar Nurkse, Problems of Capital Formation in Underdeveloped Countries, Oxford, 1953. 2. E. Nazif Gürdoðan, Ticari ve Sosyal Açýdan Proje Deðerlendirme Yöntemleri, DPT Yayýný, Ankara, 1987. 3. E. Nazif Gürdoðan, Teknolojinin Ötesi, Ýz Yayýncýlýk, Ýstanbul, 2003. 4. Gunnar Myrdal, “Dünya Ekonomisinde Geliþmeler ve Ekonomik Yeni Düzen”, Çev. Nazif Gürdoðan, Diriliþ, 10 Mayýs 1976. 5. Gunnar Myrdal, The Challenge of World Poverty, Pelican Books, 1970.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
39
6. J. K. Galbraith, The Affluent Society, Pelican Books, 1970 7. J. K. Galbraith, The Nature of Mass Poverty, Pelican Books, 1985. 8. Peter Senge, Beþinci Disiplin: Öðrenen Organizasyon Düþünüþü ve Uygulamasý, Çev. A. Ýldeniz ve A. Doðukan, YKY, Ýstanbul, 1993. 9. E. F. Schumacher, Small is Beautiful, Abacus Books, London, 1973.
1
Türk nüfusunun en zengin yüzde yirmilik grubu milli gelirin yüzde 55’ini alýrken, en yoksul yüzde yirmilik grubu ise, toplam gelirin yüzde 5’ini ancak elde etmektedir. Bkz.: DÝE; Gelir Daðýlýmý Araþtýrmalarý.
40 YOKSULLUK
Sosyal Siyaset Açýsýndan Yoksulluða Karþý Mücadele Ali Seyyar Doç. Dr. Sakarya Üniversitesi-ÝÝBF e-posta:
[email protected]
Öz
M
illî siyaset boyutuyla yoksulluða karþý mücadele, sosyal devletin sosyal politika enstrümanlarý ile mümkündür. Yoksullara yönelik sosyal politikalarýn maksadýna uygun olarak uygulanmasý ise yoksulluðun sosyo-ekonomik tanýmý ile mümkündür. Maddî zaruret (mutlak veya göreceli fakirlik), psiko-sosyal ve(ya) kültürel yoksunluk þeklinde ortaya çýkan yoksulluk, toplum ve devlet için bir sosyal risk anlamýna geldiði için, baþta sosyal devlete büyük görevler düþmektedir. Özellikle mutlak yoksulluðun ortadan kaldýrýlmasýnda ve önüne geçilmesinde sosyal siyaset (güvenlik) enstrümanlarýndan sayýlan kamusal sosyal yardýmýn önemi bu sebepten dolayý artmaktadýr. Genelde sosyal güvenlik kapsamý dýþýnda kalan muhtaçlara yönelik sosyal yardýmýn temel kriterlerinin tespiti de ayrý bir önem arz etmektedir (Örn.: Yardýma muhtaç olan fert ve ailelerin tanýmý ve tespiti; Sosyal yardým þartlarýnýn içeriði ve boyutu; Yardým miktarý, türü ve süresinin tespitindeki esaslar). Bildiride, yoksullara yönelik sosyal politikalarýn temel esaslarý belirlendikten sonra, Türkiye’de yürürlükte olan deðiþik kanunlar çerçevesinde uygulanmakta olan kamusal sosyal yardýmýn etkinliði üzerinde durulmakta ve sonuç olarak yoksulluða karþý kýsa ve orta vadede hayata geçirilmesi gereken sosyal politikalar takdim edilmektedir. Anahtar Kelimeler: Sosyal Devlet, Sosyal Politikalar, Kamusal Sosyal Yardým (KSY), Yardýma Muhtaçlýk, Mutlak Yoksulluk.
Abstract
S
truggling against poverty in terms of National Policy is possible with social policy instruments of the social state. However, applying the social policies in according with their aims against the poor is possible with its socio-economic identification. As physical need (absolute or relative poverty) which appears as psycho-social and (or) cultural distress means a social risk for both state and public, firstly, social state has many important duties to do. So, especially in eliminating and preventing absolute poverty, the importance of national assistance, which is considered to be one of the instruments of social policy (security), has been rising up. Fixing basic criterion for social assistance to the indigent-needy, which is generally out of social securtity concept, is an another important issue (Ex.: Describing and determining all the people and families being in need of assistance, dimensions and contents of social assis2
3
Meselâ 58’inci Hükümet Programýnda aynen þu ifadeler yer almaktadýr: “Resmî verilere göre, nüfusumuzun yüzde 15’i açlýk sýnýrýnýn altýndadýr. Hükümetimiz, insan haklarýna ve Anayasaya aykýrý olan bu acý tabloya kayýtsýz kalmayacaktýr. Hükümetin uygulayacaðý sosyal politikalar çerçevesinde bu acil sorunun çözümüne öncelik verecektir.” Seyyar, Ali; Sosyal Siyaset Terimleri (Ansiklopedik Sözlük); Beta Yay.; Ýstanbul; 2002; s. 171.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
41
tance conditions, the criterion for establishing amount, kind and time of assistance). In the bulletin, after decribing basic issues for the social policies to the poor, it will be focused on the effects of the national assistance which is in force in Turkey under different laws of encouring social help and solidarity. And as a result, short and long term social policies that are necessary to apply for poverty will be presented. Key words: Social State, Social Policies, National Assistance, Indigency, Absolute Poverty
Giriþ
A
slýnda küresel bir sorun olan yoksulluk, hemen hemen bütün ülkeleri yakýndan ilgilendiren bir konudur. Geliþmiþ ülkeler dahî, bu sorunu tamamen ortadan kaldýrabilmiþ deðildir. Ancak, bu ülkelerde sosyal politika araçlarýnýn etkin bir þekilde uygulamaya konulduðundan, yoksullarýn en azýndan daha da yoksullaþmasýna mani olunmakta ve kendilerine, asgarî seviyede de olsa sosyal yönden kabul edilebilir bir hayat standardýný yakalama fýrsatý verilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise, bir sosyal devlet olmasýna raðmen kronikleþen yoksulluk sorununa kalýcý bir çözüm getirememiþtir. DPT’nin 2001 yýlýnda hazýrladýðý bir rapora göre, Türkiye’de toplam yoksul sayýsý 14.5 milyon civarýnda ve bunlardan takriben 12 milyon vatandaþýmýz karnýný zor doyurmaktadýr, yani mutlak anlamda yoksuldur. Çalýþtýðý hâlde yoksul konumunda bulunanlarýn oraný ise nüfusun hemen hemen yarýsýdýr (ücretsiz aile fertleri; iþsizlik ödeneðinden, emeklilikten veya asgarî ücretle geçinenler vb.). Birleþmiþ Milletler (BM) tarafýndan 2002 yýlýnda yayýnlanan “Ýnsanî Kalkýnma Endeksi”nde Türkiye, geliþmiþlik düzeyi açýsýndan sýralanan 173 ülke arasýnda 85. sýrada (AB üye ülkeler ise ilk 28 içinde) yer almaktadýr. Ýnsanî Geliþme Endeks deðeri 0,742 olan Türkiye, böylece orta insanî kalkýnma standartlarýna sahip ülkeler grubuna girmektedir. BM kaynaklarýna göre, ülkemizde okur-yazar olmayan oraný % 14.9, saðlýklý içme suyuna ulaþama4 Grieswelle, Detlef; Sozialpolitik der Zukunft; Olzog Verlag; München; 1996; s. 264. 5 Seyyar; Sosyal Siyaset Terimleri; s. 171.
42 YOKSULLUK
yanlarýn oraný % 17, beþ yaþ altýnda yeterli beslenemeyenlerin oraný % 8, günde ancak bir Dolarla geçinmek durumunda olanlarýn payý % 2.4 (mutlak yoksullar) ve günde iki Dolarla geçinebilenlerin payý ise % 18’dir (göreceli yoksullar). DÝE ve Dünya Bankasý verilerine göre, Türkiye, gelir daðýlýmý en bozuk ülkeler arasýnda yer almaktadýr.1 Diðer taraftan, son yýllarda üst üste tâkip eden ekonomik krizler, bir taraftan milli geliri hýzla aþaðýya doðru çekerken, diðer taraftan da artan iþsizlik gibi sebeplerden dolayý gelir daðýlýmýný da giderek bozmaktadýr. Böyle bir tablonun karþýsýnda sosyal devletin, yoksulluk gibi önemli bir sosyal sorunu çözmek için en etkili vasýtalardan olarak kabul edilen sosyal siyaseti, vazgeçilmez bir millî politika olarak görmesi ve bütün yönleriyle uygulamasý gerekmektedir. Geç de olsa, son yýllarda Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, yoksulluðun karþýsýnda sosyal politikalarýn önemini anlamýþ gibi görünmektedir.2 Makalemizin temel gayesi de, Türkiye boyutunu da dikkate alarak, yoksulluða karþý mücadelede sosyal siyasete düþen görevleri tanýtmak ve bu alanda uygulanabilecek alternatif yöntemleri sunmaktýr.
1. Sosyo - Ekonomik Boyutuyla Yoksulluðun Kavramsal Boyutu Yoksulluðun kavramsal mâhiyeti ve boyutu, toplumlarýn farklý sosyo-ekonomik geliþmiþlik düzeylerine göre deðiþebilmekte ise de, hayatî sosyal risk taþýmasý açýsýndan bütün toplumlarýn en önemli ortak sosyal sorunudur. Yoksulluk denilince aklýmýza çoðu zaman zenginliðin karþýtý olan fakirlik, yani sefalet, açlýk, yokluk, muhtaçlýk, hayatla sürekli mücadele, hayatta kalabilme savaþý, temel ve zorunlu ihtiyaçlarý yeterince karþýlayamama, yeterli varlýða sahip olamama, kazançtan-gelirden mahrum olma ve geçici-kalýcý fakru-zaruret (beklenilmeyen maddî zorluklardan dolayý ortaya çýkan çaresizlik ve sýkýntý) gelmektedir. Sosyal siyaset açýsýndan yoksulluk, insan haysiyetine ve þahsiyetine yaraþýr bir hayat düzeyinin altýnda, maddî yönden tam anlamýyla veya nispî olarak yetersiz olma durumudur. Bir baþka ifadeyle, toplum, ahlâk, aile ve kültür hayatýmýzý tehdit eden bir felaket, umumî bir toplumsal risktir.3 Siyasî ve sosyo-ekonomik yönden yoksulluk ise, temel maddî ve sosyokültürel ihtiyaçlarý karþýlayabilme anlamýnda asgarî hayat standardýnýn altýnda sürdürülen bir hayattýr. Buna göre, bir ülkede ortalama gelir seviyesinin altýnda bir gelire sahip olanlar, yoksulluk kapsamýna girmektedir. Yoksul ke6
Dumanlý; Recep; Yoksulluk ve Türkiye’deki Boyutlarý; DPT Yay.; No: 2449; Ankara; 1996; ss. 6-8.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
43
simlerin gelir düzeyleri düþük olmasýndan dolayý, beslenme, barýnma, giyinme gibi temel ihtiyaçlarýný da yeteri derecede karþýlayamamaktadýr. Sosyal bilimlerde yoksulluk kavramý, çoðu kez ekonomik (maddî) boyutuyla, yani dar anlamýyla ele alýnmaktadýr. Buna göre yoksulluk, maddî yetersizlik veya güçsüzlükten baþka bir þey deðildir. Maddî yoksulluk, yeteri derecede kaynaklara veya bunlarýn üzerinde tasarruf hakkýna ve(ya) gücüne sahip olamamayý ifade etmektedir. Bu taným dahî, izaha muhtaçtýr. Bu tanýmdan yola çýkarak, maddî yoksulluðu iki an gruba ayýrmamýz mümkündür:4 1.) Mevcut kaynaklarýn ve varlýklarýn çok yetersiz olmasýndan dolayý, insanýn fizyolojik olarak hayatta kalmasýný imkân tanýmayan bir yoksulluk (açlýk) durumu. 2.) Kaynaklarýn nispî yetersizliðinden dolayý toplum tarafýndan kabul edilebilir asgarî bir hayat standardýný yakalama fýrsatý vermeyen bir yoksulluk durumu. Yoksulluðun iki basamaklý izahý bile, farklý sosyal yapý ve sistemlere sahip olan toplumlar tarafýndan farklý bir biçimde tanýmlanabilir ve yorumlanabilir. Buna raðmen, iki basamaklý maddî yoksulluk kavramý, literatürde genelde mutlak ve göreceli (nispî) yoksulluk olarak kabul görmüþtür.
1.1. Mutlak (Birinci Derecede) Yoksulluk ve Açlýk Sýnýrý Yoksulluðun en klâsik ve en belirgin tezahürü olan mutlak yoksulluk (açlýk), hayatta fizyolojik olarak kalabilmenin asgarî bir sýnýrýnýn olduðu varsayýmýna dayanmaktadýr. Açlýk, organizmanýn yeterli enerji alamadýðýnda hissettikleri ve bu hissettiklerini yansýtmasýna verilen isimdir. Mutlak yoksulluðun önlenemez sonucu olan açlýk, asgarî hayat standardý veya açlýk sýnýrýnýn çok altýnda sürdürülen sefil bir hayattýr. Mutlak yoksulluk, insan haysiyetine yakýþýr bir þekilde temel ve zorunlu ihtiyaçlarýn giderilememesi hâlidir.5 Açlýk sýnýrý, genelde diðer sosyal kesimlerin hayat standardýndan baðýmsýz olarak belirlenmekte ve tanýmlanmaktadýr. Birinci derecede fakir ve dolayýsýyla mutlak mânâda yardýma muhtaç olarak algýlanmasý gereken bu gibi fakirler, genelde temel insanî ihtiyaçlarýný (beslenme, barýnma, giyinme) kendi güç ve gayretleriyle karþýlayamamaktadýr. Böyle bir duruma düþmüþ olan bir kiþinin, haricî yardým söz konusu olmadýðýnda, belli bir zaman sonra gayri ihtiyari olarak ölüm riski ile karþý karþýya gelmesi de kaçýnýlmazdýr. Dünya Bankasý, günlük geliri minimum 2.400 kalori besini almaya yetmeyen insanlarý mutlak yoksul olarak tanýmlamaktadýr. Mutlak yoksulluk sýnýrý, ülkelerin geliþmiþlik seviyelerine göre de deðiþmektedir. Açlýk sýnýrý altýna 7 8
Jordan, Bill; A Theory of Poverty and Social Exclusion; Bristol; 1996. Esping-Andersen Gosta; The Three Worlds of Welfare Capitalism; Cambridge; 1993.
44 YOKSULLUK
düþmemek veya yeterli düzeyde beslenebilmek için, az geliþmiþ ülkelerde bir kiþi günde en az bir Dolara sahip olmalýdýr. Türkiye’nin de dâhil edildiði Doðu Avrupa ülkelerinin de içinde bulunduðu grup için bu miktar, dört Dolardýr (kiþi baþý ayda ortalama 120 Dolar). Türkiye’de özellikle iþçi sendikalarý, açlýk sýnýrýný (genelde dört kiþiden oluþan) bir ailenin yeterli, dengeli ve saðlýklý olarak beslenebilmesi için yapmasý gereken asgarî gýda harcamasýna göre belirlemektedir. Devlet Planlama Teþkilatý (DPT) ise, açlýk sýnýrýný benzer bir þekilde günde kiþi baþýna yeterli düzeyde beslenebilecek kaloriye göre ortaya çýkartmaktadýr. Ancak, bazý insanlar, kendilerini ve aile fertlerini besleyecek kadar açlýk sýnýrý üzerinde gelir sahibi olsalar dahî, zorunlu sosyal harcamalarýna göre, açlýk sýnýrýnýn altýna düþebileceklerini de unutmamak lazýmdýr. Dolayýsýyla, açlýk sýnýrýný, kiþinin özel sosyal konumunu dikkate almadan, toplumun genel refah seviyesinden, tabiî çevresel þartlardan, coðrafik konumdan, kiþinin çalýþma imkân ve fýrsatlarýndan, kiþinin þahsî özellikleri, alýþkanlýklarý ve yaþama tarzýndan ayrý ve objektif olarak tespit etmenin zorluklarý da ortadadýr. Mutlak yoksulluðun sýnýrýný belirlemek kolay gibi görünse de, asgarî düzeyde beslenmek ve hayatta kalabilmek için hangi temel gýda maddelerine ihtiyaç duyulacaðý konusunda toplumsal mutabakatýn saðlanmasýndaki güçlüklerden dolayý açlýk sýnýrýnýn parasal boyutunu tespit etmek o nispette de zorlaþmaktadýr. Bütün bu faktörlerin deðiþkenliði ve hayata etkisi derecesine göre açlýk sýnýrýnýn rakamsal boyutu, hem toplumdan topluma, hem de fertten ferde deðiþmektedir.
1.2. Göreceli (Ýkinci Derecede) Yoksulluk ve Yoksulluk Sýnýrý Bireysel bazda göreceli yoksulluk, bir kimsenin, diðer bir kimseye göre daha az gelir elde etmesi ile ortaya çýkmaktadýr. Toplumsal boyutuyla göreceli yoksulluk, toplumun genel hayat standardýna, yani sosyo-ekonomik geliþmiþlik seviyesine baðlý olarak ortaya çýkan bir yoksulluk durumudur. Buna göre açlýk sýnýrýnýn üzerinde ve/fakat ortalama hayat standardýnýn altýnda bir hayat sürdüren bir kiþi, nispî olarak yoksul sayýlmaktadýr. Gerçekte göreceli fakirler, gelirden tamamen mahrum olan yoksullar olmaktan ziyâde, gelir yoksulu olan dar gelirli insanlardýr. Sürekli olarak bir ge-
9 10 11
Berghman, Jos ; Social Exclusion in Europe: Policy Context and Analytical Framework; in: Room, Graham (Hg.): Beyond the Threshold: The Measurement and Analysis of Social Exclusion; Bristol; 1995. (Kommision der EU); in: Hermann, Peter: Sozialismus für Arme? Gedanken zum EU-Programm “Armut 3“, in: NP 5/1995, S 441-456. Sosyal tecridin mâhiyeti ve etkileri hakkýnda daha fazla bilgi için bkz.: 1.) Silver, Hilary; Reconceptualizing social disadvantage: Three paradigms; in: Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B. (Hg.): Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995. 2.) Gore Charles; Intro-
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
45
lire sahip olsalar ve asgarî hayat standardýný yakalamýþ olsalar dahî, bu kesimin gelir düzeyi, çoðu kez ortalama refah seviyesinin altýnda seyretmektedir. Temel ihtiyaçlarýný kýsmen karþýlamakla birlikte, eðitim, saðlýk, altyapý, sosyo-kültürel katýlým ve mesken kalitesi açýsýndan yeterli bir durum göstermeyen, sosyal-refah yönden geliþmiþ toplumlarda vazgeçilmesi zor olan ve hayatýn kalitesini artýran veya hayatý kolaylaþtýran bazý nesnel ev eþyalarýný (buzdolabý, çamaþýr makinasý, televizyon, telefon, bilgisayar vb.) temin edemeyen bu insanlar ve aileler, ikinci derecede, yani göreceli yoksullar kategorisine girmektedir.6
1.3. Yoksulluk Teorileri Ekseninde Sosyal Tecrit Yoksulluk, genelde olumsuz birçok çaðrýþýmla dolu olan bir kavramdýr. Yoksulluðu, sadece maddî kriterler çerçevesinde açlýk/fakirlik sýnýrýnýn altýnda sürdürülen bir hayat olarak algýlamamak gerekmektedir. Maddî imkânsýzlýklarýn doðurduðu acý sosyal gerçekler, bazen farklý kavramlara daha yakýn duran çeþitli mânâ yoðunlaþmalarýna vücut vermektedir. Bunlardan belki de en önemlisi yoksullukla beraber ortaya çýkan sosyal tecrit (toplumsal dýþlanma) tehlikesidir. Psiko-sosyal boyutuyla yoksulluk, maddî imkânsýzlýklarla birlikte hayatýn bütün kesitlerinden uzaklaþma (uzaklaþtýrýlma) ve toplumun sosyo-ekonomik faaliyetlerinden kýsmen veya tamamen tecrit edilmedir. Bu yönüyle yoksulluk, sosyal hayata katýlým ve fýrsat eþitliði imkânlarýndan yoksunluk olarak algýlanabilir. Özellikle fakir ve muhtaç insanlarýn, toplumun sosyo-kültürel deðer ölçülerinden ve medeniyetin-teknolojinin getirdiði kazanýmlarýndan-nimetlerinden mahrum edilmeleri, yoksulluðun belirleyici unsuru olarak düþünülmelidir. Netice itibariyle yoksulluk ve sosyal tecrit, çoðu zaman birlikte anýlan ve bazýlarýna göre de ayný anlam taþýyan iki kavramdýr. Her iki olgunun da farklý dayanaklarý vardýr.7 Anglo-sakson literatüründe yoksulluk teorilerinin kaynaðý, liberalizme dayanmaktadýr. Buna göre toplum, basit bir ifade ile, fertlerden meydana gelen bir cemiyettir. Fertler, aslýnda kendi kendine ahenkli bir þekilde iþleyen piyasada birbirleriyle rekabet hâlindedir. Deðiþik sebeplerden dolayý bazý insanlar, piyasanýn aðýr rekabet þartlarý altýnda ezilebilmekte ve dolayýsýyla
12 13 14 15
duction: Markets, Citizenship and Social Exclusion; in: Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B. (Hg.): Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995. Nolan, Brian ve Whelan, Christopher T.; Resources, Deprivation and Poverty; Oxford; 1996. Sosyal tecridin tezahürleri ile ilgili bilgiler için bkz.: Rodgers, Gerry; What is special about a social exclusion approach?; in: Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B. (Hg.): Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995. Leibfried, Stephan ve Voges, Wolfgang; Armutslagen im Lebensverlauf: Zeitdynamische Analysen von Sozialhilferisiken; Bremen; 1992. Ýþsizliðin psiko-sosyal etkileri ile ilgili daha fazla bilgi için bkz.: 1.) Pelzmann, Linde; Wirtschaftspsychologie: Arbeitslosenforschung, Schattenwirtschaft, Steuerpsychologie; Wien/New York; 1988.
46 YOKSULLUK
baþarý saðlayamamaktadýr. Böyle müþkül durumlara düþen aciz insanlara, asgari düzeyde de olsa, piyasada kalabilmelerini saðlayan kaynaklar tahsis edilmelidir. Liberal anlayýþa göre ortaya çýkan böyle bir yoksulluk veya yoksulluk riski, maddî dezavantajlardan baþka bir þey deðildir. Sosyal tecrit fikrinin tarihî kökenleri, Avrupa’da ortaya çýkan muhafazakâr dünya görüþüne dayanmaktadýr.8 Anglo-sakson liberal görüþten farklý olarak, bir toplumun temel taþlarý, sosyal gruplardan oluþmaktadýr. Ortak bir mutabakat sonucunda þekillenen ve genel ahlâk kaidelerini barýndýran bir sosyal nizam içinde bütün sosyal gruplar, karþýlýklý hak ve vecibeler çerçevesinde birbirlerine karþý sorumludurlar. Böyle bir anlayýþ çerçevesinde sosyal bütünleþme de temin edilebilir. Bu sosyal haklardan yeterince yararlanamayan muhtaçlar, sosyal düzenin dýþýna itilir. Dolayýsýyla, bütün fertleri içine alacak bir sosyal intibak ve kaynaþma, sosyal hayatýn bütün katmanlarýna katýlým derecesine ve imkânýna göre geçerlilik kazanacaktýr. Bu açýdan bakýldýðýna yoksulluk, sadece maddî yoksunluktan ibaret deðildir. Sosyal tecridin bir sebebi, elbette maddî sýkýntýlardýr. Ancak, siyasî, sosyal ve(ya) kültürel eþitsizlik ve mahrumiyet de kiþinin, toplum deðerlerinden uzaklaþmasýna sebebiyet vermektedir. Toplumu üretken yapan deðerler, bütün sosyokültürel faaliyetleri ve gerçekleri etkileyen deðerlerdir. Alýþkanlýklarý, inanýþlarý, þahsiyeti, birikimi, yöneliþ ve eðilim hususiyetleri ile insan, bu deðerler manzumesinin merkezindedir. Bu yönleriyle insana deðer verilmemesi, onun sosyal hayattan kopmasý ve geniþ anlamda yoksullaþmasý anlamýna gelmektedir. Yoksulluk ve sosyal tecrit ekseninde üretilen sosyal teorileri, bugün birbirinden kesin çizgilerle ayýrmak mümkün deðilse de, sosyal sorunlarla ilgilenen yetkili kurum ve kuruluþlarýn yoksulluðun sosyal tecrit boyutu üzerinde durduklarý da bir gerçektir. Modern çaðda yoksulluðun yol açtýðý yeni sosyal sorunlarý göz önünde bulundurmak maksadýyla son yýllarda Avrupa Birliði (AB) de “sosyal tecrit” kavramýný kullanmaktadýr.9 Nitekim AB Bakanlar Konseyi, “Yoksullukla Mücadele Ýkinci Avrupa Programý (1985-1989)” çerçevesinde yoksul fertleri, aileleri ve sosyal gruplarý; maddî, kültürel ve sosyal imkânlarýn yetersizliðinden dolayý, “içinde yaþadýklarý üye ülkelerin asgarî hayat düzeyi olarak kabul ettikleri yaþama tarzýndan dýþlanmýþ kiþiler” olarak tanýmlamýþtýr.10
16
17
2.) Kieselbach, Thomas; Arbeitslosigkeit als psychologisches Problem–auf individueller und gesellschaftlicher Ebene; in: Kurswechsel 2/1994. Heitzmann, Karin; Transitions to Adulthood, Lone Parenthood, Sickness or Disability and Retirement: Empirical Analysis of the ECHP for Austria; Working Paper für das EU T.S.E.R. Forschungsprojekt: “Family Structure, Labour Market Participation and the Dynamics of Social Exclusion”; Wien; 1999. Karakaþ, Eser; “Saðlýk ve Egemenlik”; Zaman Gazetesi; 19.03.2003.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
47
Bu kavramýn tercih edilmesinin sebebi, bilimsel gayretlerin ve gerçeklerin bir sonucu olmaktan çok, siyasî endiþelerin ve sosyal gerçekleri biraz da örtbas etmenin bir çabasýdýr. Bir çok AB ülkesi, mevcut sosyal güvenlik sistemlerinin vatandaþlarýný açlýk ve sefaletten yeterince koruduðunu iddia ederek, (maddî) yoksulluk kavramýný ve varlýðýný açýkça dile getirmekten çekinmektedirler. Bu sebepten dolayý, yoksullukla birlikte anýlan sosyal tecridin kavramsal muhtevasý da gittikçe göreceli yoksulluk ile eþ anlamlý hâle getirilmiþtir. Nitekim, bazýlarýna göre sosyal tecrit “göreceli kayýp (deprivation)”týr. Buna göre sosyal tecrit, kiþinin, toplumun ortalama hayat standardýný yakala(ya)mamasýdýr. “Göreceli kayýp” perspektifinden bakýldýðýnda sosyal tecrit, hem gelir yetersizliði veya yokluðundan kaynaklanan gelir adaletsizliði, hem de sosyal hayattan deðiþik derece ve boyutlarda kopma veya koparýlma durumudur. Sosyal tecrit çizgisine kayan ve bundan da kendi baþlarýna kurtulamayan insanlar, tedricî de olsa er veya geç yoksulluk riski ile karþý karþýya gelmeye mahkûm olmaktadýrlar.11 Görüldüðü gibi; sosyal tecrit, psiko-sosyal etkileri bakýmýndan çok geniþ ve zengin bir kavramdýr. Bundan dolayýdýr ki, sosyal tecrit tehlikesine karþý, muhtaçlara maddî yardýmlarýn yanýnda psiko-sosyal hizmetler de götürülmesi gerekmektedir. Muhtaçlara yapýlmasý düþünülen kamusal sosyal yardým (KSY) miktarýný belirleyebilmek için, sosyal tecrit kavramý, bize fazla yardýmcý olmamaktadýr. Ekonomik yönden uygulanabilirliði tartýþmalý olsa bile, muhtaçlara maddî yardým ölçütü olarak açlýk veya yoksulluk sýnýrýnýn, önemli kriterler olduðunu söyleyebiliriz.12 1.3.1. Sosyal Tecrit Türleri ve Muhtemel Risk Tezahürleri Sosyal tecrit ile yoksulluk arasýndaki karþýlýklý etkileþimin sonuçlarý ortadadýr. Yoksulluk, kiþileri sosyal tecride mahkûm ettiði gibi, sosyal tecrit de kiþinin, sürekli olarak yoksul kalmasýný saðlayan bir olgudur. Diðer taraftan yoksullaþma süreci, kiþileri gittikçe daha çok fakru zarurete iterken, bununla birlikte ortaya çýkan sosyal tecrit de kiþinin, kendisine ve içinde yaþadýðý topluma karþý yabancýlaþmasýna yardýmcý olmaktadýr. Sosyal tecrit tehlikesini daha iyi anlayabilmek için, deðiþik tezahürlerini ortaya çýkartmak gerekmektedir.13 1.3.1.1. Emek Piyasasýndan Tecrit ve Ýþsizlik
18 19 20
Meselâ, 1999 yýlý itibariyle Yunanistan’da her 100 bin kiþide 9 tüberküloz vakasý görülürken, bu sayý Türkiye’de her 100 bin kiþi için 34’tür. Karakaþ; a.g.m. Karakaþ; a.g.m. Sosyal sapmalarýn bir tezahürü olarak, sosyo-ekonomik ve kültürel deðiþim (krizler) ile beraber aile ve ahlâk deðerlerinin sarsýntýya uðramasý gösterilebilir. Son yýllarda sayýlarý gittikçe arttýðý tahmin edilen bir çok kadýnýn fuhþu, bir gelir kapýsý olarak görmesi, bunun açýk bir delilidir. Bkz. Küçükkaraca, Nilgün; “Yoksulluk ve Kadýn”; Ýnsanî Geliþme ve Sosyal Hizmet: Prof. Dr. Nesrin Ko-
48 YOKSULLUK
Sosyal tecridin belki de en önemli unsuru, kiþinin emek piyasasýndan uzaklaþtýrýlmasý veya emek piyasasýna hiç yaklaþtýrýlmamasýdýr. Bir baþka ifadeyle, kiþi, gerek kendisinden, gerekse emek piyasasý þartlarýndan kaynaklanan sebeplerden dolayý geçimini temin edecek iþ bulamamasýdýr. Netice itibariyle iþsizliðe sebebiyet veren böyle bir tecrit olayý, kiþinin (iþsizlik sigortasýndan yararlanabilme imkâný olsa dahî) þu veya bu þekilde, er veya geç sosyal güvenlik kapsamý dýþýna itilmesine sebebiyet vermektedir.14 Ýþsizlik, sadece maddî kayýplara yol açan bir durum deðildir. Ýþsiz kiþi, bir çok psiko-sosyal tehdit ve baský altýnda kalarak, aile fertlerinin de mutsuz olmasýna sebebiyet verebilmektedir.15 Emek piyasasýna hiç giremeyen veya emek piyasasýndan ayrýlmak mecburiyetinde kalmýþ iþsizlere, genel anlamda sosyal tecrit uygulandýðý gibi, emek piyasasýnda iþ bulabilen bazý kesimlere (örn. kadýnlar, yabancýlar, vasýfsýz iþgücü) de ayrýmcý politikalar tatbik edilebilmektedir. Özellikle yüksek ve düþük ücretlerin ödendiði dual (ikili) emek piyasalarýnda durum bundan ibarettir. Birincil emek piyasasýnda yüksek vasýf gerektiren iþlerde çalýþanlara yüksek ücret, iyi ve güvenceli çalýþma þartlarý-imkânlarý ve yükselme fýrsatlarý saðlanýrken, ikincil emek piyasasýnda aðýr, yorucu ve tehlikeli iþlerde çalýþanlara düþük ücretler verilmektedir. Yoksullar, emek piyasasýnda iþ bulabilseler dahî, çoðu kez vasýfsýz olmalarýndan dolayý daha çok düþük ücretli iþlerde, yani ikincil emek piyasasýnda çalýþmakta ve bundan dolayý da bir türlü asgarî hayat standardýnýn üstüne çýkamamaktadýrlar.16 1.3.1.2. Sosyal Güvenlik Sistemlerinden Tecrit ve Maddî Sýkýntýlar Çalýþma hayatýnýn dýþýnda kalanlar, genelde sosyal sigorta sisteminden de yararlanamamaktadýr. Primli sistemin dýþýnda olaðanüstü sosyal hâller için oluþturulmasý gereken KSY sistemlerinin de çoðu zaman bulunmadýðýndan veya yetersiz kalmasýndan dolayý özellikle iþsizler ve muhtaçlar, bütünüyle sosyal güvenlik ve dolayýsýyla devletin sosyal koruma sisteminden de uzaklaþtýrýlmaktadýr. 1.3.1.3. Tüketim Özgürlüðünden Tecrit ve Yetersiz Beslenme Bilindiði gibi, gelirin yetersizliði veya hiç olmamasý, kiþilerin hem tüketim hakkýný ve özgürlüðünü elinden almakta, hem de temel ihtiyaçlarýný karþýlamasýný engellemektedir. Yetersiz beslenme, özellikle de çocuklarýn fizikî-zihnî geliþimlerini olumsuz yönde etkilediði açýktýr. Birkaç örnek vermek gerekirse, Türkiye’de beþ yaþýn altýnda olup da yetersiz beslenme yüzünden normal kilosunun (boyunun) altýnda olan çocuk sayýsýnýn oraný % 8’ (% 16) olduðu belirtilmektedir. Ülkemizde, anne adayýnýn yeterli ve kaliteli beslenememesinden
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
49
dolayý da doðumda normal kilosunun altýnda dünyaya gelen çocuklarýn oraný % 15’tir.17 1.3.1.4. Saðlýk Hizmetlerinden Tecrit ve Hastalýklar - Erken Ölümler Yoksullaþan sosyal kesimler, sosyal güvenlik þemsiyesi altýna alýnamadýklarý sürece, ücretsiz saðlýk hizmetlerinden de yararlanamazlar. Yeteri derecede beslenemeyen ve kendilerini deðiþik hastalýklara karþý koruyamayan yoksul insanlar, saðlýklý bir hayat idame ettiremedikleri gibi, yeni kalýcý hastalýklara da maruz kalabilirler. Nitekim tüberküloz gibi hastalýklar, Türkiye’de diðer AB ülkelerine nispeten çok yüksektir.18 Uygun ve kaliteli saðlýk imkânlarýna eriþim oraný, temel ilaçlara ulaþým oraný, saðlýklý içme ve kullanma suyuna ulaþým oraný ile ilgili göstergelerin hâlen arzu edilen noktaya ulaþamamasýndan dolayý Türkiye’de, 2000 yýlý itibariyle dünyaya gelen her canlý bin bebekten 38’i hemen doðum sonrasý ölmekte, 45’i ise ilk 5 yýlda hayatýný kaybetmektedir. Diðer taraftan memleketimizde her yüz bin canlý bebek doðumunda 130 anne doðum esnasýnda hayatýný kaybetmektedir.19
50 YOKSULLUK
1.3.1.5. Eðitim Hizmetlerinden Tecrit ve Kültürel Yozlaþma Yoksulluk ve sosyal tecridin bir göstergesi olan eðitimsizlik, birbirini besleyen iki olgudur. DPT’nin 2001 yýlýnda hazýrladýðý bir rapora göre, Türkiye’de. fakirlerin % 27’si okur yazar deðil, % 23’ü okur yazar, ancak herhangi bir okulu bitirememiþ, % 42.5’i ilkokul, % 5.1’i ortaokul, % 2.7’si lise ve dengi okul, % 0.14’ü yüksekokul ve % 0.01’i ise üniversite mezunu. Görüldüðü gibi, eðitimsizlik, yoksulluðun hem önemli bir unsuru, hem de sebebidir. 1.3.1.6. Toplum Deðerlerinden Tecrit ve Yabancýlaþma Yoksulluk sebebiyle sosyal hayattan uzaklaþan ve gerekli sosyal destek gör(e)meyenler, arkadaþlýk ve komþuluk baðlarýný da koruyamazlar. Gittikçe marjinalleþen bu insanlar, topluma da yabancýlaþýr ve insan hayatýna yaraþýr onurlu bir hayat tarzý geliþtiremezler. Toplumu ile yabancýlaþan yoksullar, kendilerini yalnýz, güçsüz, baþý boþ, sahipsiz ve mutsuz hissederler. Bu psikolojik durum da, içinde yaþadýklarý sistemin ve toplumun kültürel ve manevî deðerlerine ilgisiz ve hatta düþman olmalarýna sebebiyet verebilir. Kiþilerin, içinde yaþadýklarý toplumun millî ve mânevî deðerlerinden uzaklaþmalarý sonucunda, Türkiye gibi mânevî dinamiklerin ve aile yapýsýnýn bütünüyle yok edilemediði bir ülkede ciddî mânâda sosyal patlamalar meydana gelmese de, bireysel ve toplumsal bazda þekillenen kýsmî çözülmenin neticesinde bireysel bir tezahür olarak ”marjinal insan” tipi ortaya çýkabilir. Toplumun sosyal yapýsýna entegre olmakta güçlük çeken böyle bir insan, son tahlilde derin psiko-sosyal sorunlarýyla kötü alýþkanlýklara-yollara düþebilir (alkolizm, fuhuþ, hýrsýzlýk gibi sosyal-ahlâkî sapmalar).20
1.4. Yoksulluðun Sebepleri Sosyal tecrit, kýsýr döngü içinde hem kalýcý yoksulluða sebebiyet vermekte, hem de yoksulluðun sebebini oluþturmaktadýr. Genelde yoksulluk gibi sosyal olaylarýn sebeplerinin kaynaklarýna inildiðinde, üç boyut görülmektedir:21 1.) Siyasî yönden etkilenmesi veya deðiþtirilmesi zor olan demografik, sosyal ve iktisadî süreçler-deðiþimler (Sosyal yapýda ve aile hayatýnda bazý sosyo-kültürel olumsuz deðiþmeler: Sosyal yardýmlaþma ve dayanýþma anlayýþýndaki sapmalar; Akraba ve komþuluk münasebetlerinin bozulmasý; Toplumda boþanmalarýn, doðumlarýn, dullarýn, yetimlerin, sokak çocuklarýnýn ve(ya) özürlü doðan çocuklarýn artmasý).
þar’a Armaðan; Hacettepe Üniversitesi-Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu; Yayýn No: 009; Ankara; 2001.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
51
2.) Yoksulluk ve iþsizlikle (veya bunlara yol açan faktörlerle) mücadelede sosyo-ekonomik politikalarýn yetersizliði (yoksulluðun yapýsal sebepleri). 3.) Kiþilerin þahsî tercihleri, tutum ve davranýþlarý. Ýkinci ve üçüncü boyutta ele alýnan yoksulluk sebeplerinin temelinde, siyasetin veya kiþilerin sorumluluklarý yatmaktadýr. Eksik, yetersiz veya hatalý görülen mevcut politikalarýn veya davranýþlarýn olumlu yönde deðiþmesi hâlinde, sorunlara bir çözümün getirilmesi mümkündür. Olmasý veya yapýlmasý gerekenlerin ihmali söz konusu ise, genelde siyasete veya kiþilere suç yüklenmektedir. Devlet, en uygun sosyo-ekonomik enstrümanlarýyla yoksulluða ve(ya) iþsizliðe sebep teþkil edecek bütün olumsuz geliþmelerin önüne etkili bir þekilde geçerek, yoksulluðun müsebbibi durumuna düþmemelidir. Aynýsý, kiþiler için de geçerlidir. Kiþilerin ekonomik olmayan tutum ve davranýþlarý (müsrif ve lüks hayata düþkün olmalarý), çalýþma istek ve gayretinde bulunmamalarý (tembellik, atalet), alkollü veya diðer uyuþturucu maddelere baðýmlý hâle gelmeleri, ailevî sorumluluklarýný yerine getirmemeleri, sosyal ve ahlâkî deðerlerden sapmalarý, yoksulluklarýna yol açan faktörlerdir. Yoksulluk sorunu ile baþarýlý bir mücadelede, sebepler katalogunun hacmine uygun bir biçimde her üç alanda da geniþ kapsamlý ve koordineli bir sosyal siyaset stratejisinin geliþtirilmesi ve uygulanmasý zorunludur. Her ne kadar yoksulluðun birinci boyutunu oluþturan sosyal deðiþim sürecini, siyasî müdahalelerle istenilen bir yöne kýsa vâdede sevk etmek zor gibi görünse de, zengin millî ve mânevî deðerlerimizin, örf, gelenek ve âdetlerimizin etrafýnda oluþturulacak millî eðitim, halk (aile-ahlâk) eðitimi, sosyal pedagoji programlarý sâyesinde ideal, yani sosyal dayanýþma içinde olan örnek bir toplumun oluþturulmasý da mümkündür.
2. Yoksulluk Sorunu Karþýsýnda Sosyal Siyasetin Önemi ve Rolü Hangi ilke veya dünya görüþüne dayanýrsa dayansýn, sosyal siyaset uygulamalarý, ortaya çýkan deðiþik sosyal sorunlarýn çözümünde önemli bir araçtýr. Genelde sosyal politikalarýn hayata geçirilmesi, makul bir sosyal sebebin-gerekçenin-olgunun (örn. yoksulluk; hastalýk; malullük; sakatlýk) bulunmasýna baðlýdýr (sebebe baðlý sosyal siyaset). Ancak, her bir sosyal ol-
21
Hauser, Richard; “Armut in Deutschland”; in: Textor, Martin; Sozialpolitik; Westdeutscher Verlag; Hof; 1997; s. 155.
52 YOKSULLUK
gu, mutlak anlamda sosyal siyasetin uygulanmasý için bir kaynak-zaruret teþkil etmez. Bu durumda, sadece sosyal olgunun, kiþiye maddî-mânevî bir zarar getirip getirmediðine bakýlmaktadýr. Belirli oranda zarar veya maðduriyet söz konusu ise, sosyal siyasetin enstrümanlarý devreye girmektedir (neticeye-zarara baðlý sosyal siyaset). Yoksulluk olgusu, yukarýdaki izahlardan da anlaþýlabileceði gibi, maddî boyutunun yanýnda bir çok psiko-sosyal sorunlarý da içinde barýndýrmaktadýr. Dolayýsýyla, hem bir sosyal gerekçe, hem de maddî-mânevî kayýplara yol açmasý bakýmýndan yoksulluk, sosyal siyaset kapsamýnda deðerlendirilmesi ve çözümlenmesi gereken bir konudur. Geliþmiþ sosyal devletler de, deðiþik sosyal güvenlik yöntemleri ile, sosyo-ekonomik yönden en zayýf sosyal kesimlerden baþlayarak, toplumun bütün üyelerinin sosyal-refah düzeylerinin iyileþtirilmesi yönünde sosyal politikalarýný uygulamaya koymaktadýr. Sosyal devletler bunu yaparken, muhtemel yeni sosyal sorunlarýn daha gün ýþýðýna çýkmasýna veya mevcut sosyal sorunlarýn daha da girift hâle gelmesine fýrsat vermeden, önleyici tedbirler ihtiva eden koruyucu sosyal politikalarýný ve hizmetlerini sürekli olarak geliþtirmek mecburiyetindedirler. Stratejik ve bütüncül sosyal siyaset uygulamalarý ekseninde yoksulluða karþý verilen mücadelede, sosyal siyaset hedeflerinin her birisinin dikkate alýnmasý gerekmektedir. Meselâ sosyal devlet, iþsiz kalanlarýn gelir kayýplarýný telafi edebilmek için, sosyal adalet hedefine uygun olarak, gelir daðýlýmý politikalarý çerçevesinde sosyal güvenlik çatýsý altýnda iþsizlik sigortasýný ve bununla birlikte veya bundan ayrý olarak KSY sistemini oluþturmasý gerekmektedir. Maddî kaynaklarýn transferi (iþsizler açýsýndan sosyal gelir, devlet açýsýndan sosyal harcama-transfer) neticesinde iþsizlerin ortalama gelir seviyesinin tespit edilen asgarî hayat standardýnýn (açlýk sýnýrý) üzerine çýkmasý hâlinde sosyal devletin görevi, ilk etapta tamamlanmýþ sayýlabilir. Ancak, sosyal siyasetin diðer hedeflerini de dikkate aldýðýmýzda (sosyal barýþ-bütünleþme-kaynaþma-tekâmül) sosyal devletin, maddî yoksulluðu (açlýðý) gidermenin ötesinde, özellikle göreceli yoksulluða ve sosyal tecride karþý sosyal hizmetler, meslekî eðitim ve istihdam alanlarýnda ilave bazý tedbirler almasý icap edecektir. Yoksulluða ve sosyal tecride karþý kapsamlý bir mücadele çerçevesinde kurumlar arasý iþbirliðinin yanýnda yoksulluðun ve sosyal tecridin bir çok tezahürüne karþý geniþ spektrumlu sosyal politikalara ihtiyaç vardýr. Nihaî hedef, kiþinin hem çalýþma hayatýna, hem de sosyal hayata tam katýlýmýný saðlamak olmalýdýr. Sosyal siyaset ekseninde yoksulluða karþý mücadelede dikkate alýnmasýnda bir diðer önemli konu, yardýma muhtaç kiþilerin (muhtaçlýk kriterinin) belirlenmesinde objektif, âdil ve hakkaniyet ölçülerine uygun esaslarýn uygu-
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
53
lanmasýdýr. Muhtaçlýk kriterlerinin içine, dolaylý (gizli) veya dolaysýz olarak muhtaçlýk kriterleri ile ilgisi olmayan baþka þartlarýn konulmasý (örn. dinî-etnik bir gruba mensup olma, siyasî-dinî görüþ, cinsiyet, yaþ, azýnlýk, soy, lisan gibi faktörler), sosyal hukuk ilkelerine ve sosyal devlet anlayýþýna tamamen terstir.
2.1. Yoksulluðu Ortadan Kaldýrmaya Yönelik Kamusal Sosyal Yardým (KSY) Programlarý KSY, kendi ellerinde olmayan sebeplerden dolayý fakir olarak doðan veya sonradan yoksulluða düþen ve dolayýsýyla mutlak veya nispî olarak yardýma muhtaç hâle gelen kiþilere, insanlýk haysiyetine yaraþýr düzeyi saðlamak maksadýyla, çoðu kez devlet bütçesinden (fonlardan) tek taraflý olarak yapýlan karþýlýksýz (veya kiþinin durumunun iyileþmesi hâlinde daha sonra geri ödeme þartýna baðlý olarak yapýlan) maddî desteklerdir. Sosyal güvenlik yöntemini ifade eden kavramlarýn en eskisi olan KSY, sosyal güvenliðin tarihî oluþum ve geliþim süreci içinde, bir baþka ifadeyle daha sosyal sigortalar sistemi kurulmadan çok daha evvel deðiþik tedbir ve vasýtalarla hayata geçirilmiþ, özellikle dinî kurumlar ve vakýflar tarafýndan uygulanmýþtýr. Bugün, bir devletin sosyal sigorta sistemi ne kadar geliþmiþ olursa olsun, ortaya çýkabilecek olaðanüstü ve plân dýþý sosyal riskler karþýsýnda yeterli olamamaktadýr. KSY, temelde diðer sosyal güvenlik sistemlerinin boþluklarýný ve(ya) eksikliklerini doldurmakta ve tamamlayýcý bir rol üstlenerek, genellikle sadece münferit hallerde devreye girmektedir. Dolayýsýyla, sosyal sigortalý olsun veya olmasýn, gelir seviyesi düþük ve(ya) bununla birlikte deðiþik sebeplerden dolayý (çocuk, yüksek kira gibi) sosyal giderleri yüksek olan muhtaç yoksullara, yoksulluk derecelerine göre, aynî ve nakdî yardým yapýlmasý kaçýnýlmazdýr. Sosyal güvenliðin, sosyal sigortalar sisteminin dýþýnda da saðlanmasýnda KSY’nin büyük bir katkýsý vardýr. Sosyal güvenlik yöntemlerinden sayýlan KSY’nin finansman biçimi ve yararlanma þartlarý, primli sisteme dayanan 22 23 24 25 26 27 28 29
Seyyar; Sosyal Siyaset Terimleri; s. 299. Guger, Alois (Koordination); Umverteilung durch öffentliche Haushalte in Österreich,; Wien; 1996. Liefmann-Keil Elisabeth; Ökonomische Theorie der Sozialpolitik; Berlin; 1961. Badelt, Christoph ve Österle, August; Grundzüge der Sozialpolitik – Allgemeiner Teil: Sozialökonomische Grundlagen; Wien; 1998. SHÇEK; Aynî ve Nakdî Yardým Yönetmeliði. Seyyar; Sosyal Siyaset Terimleri; s. 378. Seyyar; Sosyal Siyaset Terimleri; s. 376. Türkiye’de iþçi sendikalarý, belirledikleri yoksulluk sýnýrýný, diðer gelir gruplarýyla mukayese ederek yoksulluðun profilini çýkartmak istemektedirler. Ücretin, yoksulluk sýnýrýna bölünmesiyle bulunan yoksulluk göstergesi, kimin yoksul olduðunu ortaya çýkartmaktadýr. Buna göre göstergesi birin altýnda olan meslek gruplarý yoksulluk sýnýrýnýn altýnda kalmaktadýr. Gösterge sýfýra yaklaþtýkça, yok-
54 YOKSULLUK
sosyal sigorta yönteminden farklýdýr. Þöyle ki, daðýtýlan sosyal yardýmlar, devlet bütçesinden (vergilerden) karþýlanmakta ve karþýlýðýnda muhtaçlýk dýþýnda çoðu kez bir þart aranmamaktadýr.22 Bir ülkede (maddî) yoksulluðun varlýðý, o ülkede sosyal koruma ve sosyal yardým sisteminin yetersiz olduðunun ve sosyal politikalarýn etkin bir þekilde uygulan(a)madýðýnýn önemli bir iþaretidir. Birincil gelir daðýlýmýnýn olumsuz tezahürlerini ortadan kaldýrabilmek için, gelir seviyesi düþük veya bundan tamamen mahrum olan sosyal kesimlere KSY’de bulunmak, sosyal adaleti tesis etmek bakýmýndan önemli bir vasýtadýr. Bütçe açýklarý sebebiyle yeteri derecede KSY’de bulunamayan ülkelerde gelir daðýlýmýndaki adaletsizlik gittikçe daha büyümektedir.23 Ýktisadî sosyal siyaset doktrinine göre, birincil gelir daðýlýmýnýn meydana getirdiði yoksulluk riskinin ortadan kaldýrýlmasý, mevcut kaynaklarýn (yeniden) daðýtýma tâbi tutulmasý ile mümkündür. Bu görev de, sosyal devlete düþmektedir. Sosyal politika çerçevesinde oluþturulmasý gereken daðýtým enstrümanlarý ile (KSY, Devletçe Bakýlma, Sosyal Tazminat, Sübvansiyonlar vb.) ikincil gelir daðýlýmý saðlanmaktadýr. Bu þekilde elde edilen sonuç, birincil gelir daðýlýmýna göre çok daha âdildir ve bu yöntemle fakir ile zengin arasýndaki uçurum gittikçe azalmaktadýr.24 Ancak, sosyal siyaset enstrümanlarý ile maddî kaynaklarý yeniden daðýtmak, yoksulluðun bütün boyutlarýný bertaraf etmek ve özellikle insan þahsiyetini korumak açýsýndan yeterli deðildir. Alternatif ve(ya) geniþ anlamda sosyal siyaset, örneðin sosyal hizmetler aracýlýðýyla, sosyal tecrit gibi tehlikeleri ortadan kaldýrmak ve toplumsal þartlarý iyileþtirmek için, sosyal hayatýn bütün alanlarýnda fýrsatlarýn da eþit bir þekilde daðýlýmýný öngörmektedir.25 Ýktisadî sosyal siyaset ekseninde geliþtirilen daðýtým politikalarý, yoksulluðu veya yoksulluk riskinin doðurabileceði maddî zararlarý, kayýplarý veya imkânsýzlýklarý ortadan kaldýrmayý hedeflemektedir. Toplumsal politika anlamýnda sosyal siyaset ise, geliþtirilmiþ farklý enstrümanlar ile sosyal tecrit riskinin önüne geçilmesi yönünde tedbirlere müracaat etmektedir. Her ülke, sosyo-ekonomik geliþmiþlik seviyesine ve sosyal siyaset anlayýþýna göre, yoksulluk ile mücadele noktasýnda farklý uygulamalar tercih etmektedir. 2.1.1. KSY Kapsamýna Giren Muhtaç Sosyal Kesimler
30 31
sulluk derecesi artmakta ve kiþi, açlýk sýnýrýnýn altýna da düþebilmektedir. Bu gösterge esas alýndýðýnda Türkiye’de sadece asgarî ücretliler (ortalama 0,15) deðil, bir çok memur (0.3), hemþire (0.4), polis (0.57) ve hatta kaymakam (0.7) bile, yoksulluk sýnýrý altýnda kalmaktadýr. Europäisches Parlament (Hg.): Frauen und Armut in Europa. Arbeitsdokument. Reihe: Rechte der Frauen; Nr. 5/1994; s 52. Seyyar; Ali; Sosyal Siyaset Açýsýndan Kadýn ve Aile Politikalarý; Birey Yay.; Ýstanbul; 1999; s. 52.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
55
Muhtaçlýk, genelde kiþinin, çalýþma imkâný bulamamasý (iþsizlik), çalýþamayacak derecede özürlü-malul-yaþlý-hasta olmasý, gelir getiren bir mal varlýðýnakaynaða sahip olmamasý neticesinde ortaya çýkan bir durumdur. Ülkemizde muhtaçlýk, “kendisi, eþini ve bakmakla yükümlü olduðu çocuklarýný, anne ve babasýný bulunduðu mahallin hayat þartlarýna göre asgarî seviyede geçindirmeye yetecek geliri, malý veya kazancý bulunmama” hâli olarak tanýmlanmaktadýr.26 Bu taným, daha çok maddî (mutlak) yoksulluðu izah etmektedir. Geniþ anlamda muhtaçlýk kategorisine, göreceli yoksulluk ile sosyal tecridin unsurlarý da dâhil edilmelidir. Þu bir gerçek ki, özellikle ülkemizde çalýþmasýna, bir mal varlýðýna veya gelire sahip olmasýna karþýlýk, bir çok insan yine de geçimini tam olarak saðlayamamaktadýr. Dolayýsýyla kiþinin eline geçen gelir, onu zaruretten kurtaramýyorsa yardýma muhtaç sayýlmalýdýr. Elbette muhtaçlýðýn kendi içinde dereceleri ve türleri bulunmaktadýr. Saðlanacak sosyal yardýmýn muhtevasý, türü, süresi ve miktarý da buna göre farklý ve esnek bir biçimde düzenlenebilir.27 Genel anlamda muhtaçlýk ve dolayýsýyla KSY ve sosyal hizmetler kapsamýna girebilmek için, kiþide aþaðýdaki dört þart aranmaktadýr: 1.) Yoksulluk, yani gelir yokluðu veya yetersizliði. 2.) Sosyal tecrit unsurlarýnýn varlýðý. 3.) Hastalýk, yaþlýlýk, malullük, özürlülük. 4.) Kimsesizlik, terk edilmiþlik ve yalnýzlýk. KSY ve hizmetlerinden yararlanmasý gerekenler, gerçekten yardýma, bakýma ve(ya) diðer sosyal hizmetlere ihtiyaç duyan kiþilerdir. Muhtaç kiþiler, geçimini kendi baþýna ya hiç, ya da yeterince saðlayamayan ve bu sebeple de hayat boyu veya geçici bir süre için, þu veya bu þekilde yardýma muhtaç hâle gelmiþ kimselerdir. Daha detaylý olarak açýklayacak olursak, bu yardýma muhtaçlarý, þu þekilde sýralayabiliriz:28 1) Her hangi bir yerden gelir kaynaðý olmayan iþsizler. 2) Çalýþtýðý ve kazancý olduðu halde kendi zarurî ihtiyaçlarýný ve(ya) bakmakla yükümlü olduðu aile fertlerinin temel ihtiyaçlarýný karþýlayamayan insanlar. 3) Yardýma muhtaç çok çocuklu aileler, dul ve(ya) boþanmýþ çocuklu kadýnlar. 4) Yardýma veya bakýma muhtaç âciz yaþlýlar ve özürlüler (acezeler). 5) Herhangi bir kazaya uðramýþ veya meslek hastalýðýna yakalanmýþ ve bundan dolayý da tamamen veya kýsmen ya da geçici olarak malul duruma düþmüþ yardýma ve bakýma muhtaç kiþiler. 32
Ramparakash, D.; “Poverty in the countries of the European Union-A synthesis of Eurostat’s research on property”; Journal of European Social Policy; Nr. 4; 1994; s. 119.
56 YOKSULLUK
6) Kendileri veya aile fertleri hapiste olan yardýma muhtaç kiþiler. 7) Özellikle sosyal sigortalar kapsamý dýþýnda kalan ve saðlýk hizmetlerinden yararlanmasý gereken yoksul aileler ve hamile bayanlar. 8) Eðitim gören veya göremeyen fakir çocuklar. 9) Uygun meskeni olmayanlar, saðlýksýz ortamlarda barýnanlar veya kira bedellerini ödemekte güçlük çekenler. 10) Yeterli maddî imkâný olmayan ve evlenmek isteyenler. 11) Deðiþik tabiî âfetlerden dolayý yardýma muhtaç hâle gelen kiþiler. 12) Tabiî âfetlerden dolayý zarara uðrayan çiftçiler. 13) Borçlarýndan kurtulamayan ve bundan dolayý da geçim sýkýntýsý çeken aileler. 2.1.2. Muhtaçlýk Kriteri Olarak “Ortalama Net Gelirin Eþdeðerliliði” KSY standardýný ve miktarýný belirleyebilmek ve yoksullarý, muhtaçlýktan kurtarabilmek için, belirli bir kritere ihtiyaç vardýr. Türkiye’de deðiþik kurum ve kuruluþlar, açlýk ve yoksulluk sýnýrýný bir muhtaçlýk ölçüsü olarak tespit etmektedir. Tespit edilen her iki sýnýr da, özellikle yoksulluk sýnýrý, asgarî ücretin bile çok üstündedir. Örneðin Türk-Ýþ’in dört kiþilik bir aile için Ocak 2002 (Ocak 2003) için tespit ettiði açlýk sýnýrý, 307 (401) milyon TL’dir. Yoksulluk sýnýrý ise 935 (1.220) milyon TL’dir. Ayný dönemde net asgarî ücret ise 163 (225) milyon TL’dir. Görüldüðü gibi, açlýk (yoksulluk) sýnýrý, asgarî ücretin iki (altý) katýdýr..29 Dolayýsýyla, bu sýnýrlar, KSY için bir ölçü olmaktan uzaktýr. Çünkü yapýlmasý düþünülen KSY miktarýnýn, asgarî ücretin üzerinde olmasý düþünülemez. Devletin ekonomik imkânlarý bir yana, böyle bir durumda, ücretlilerin yarýsýndan fazlasýný teþkil eden asgarî ücretle çalýþanlar, âdeta cezalandýrýlmýþ olurlar. KSY amaçlý yoksulluk (açlýk) sýnýrý, uygulanabilir, gerçekçi ve nispî verilere dayandýrýlarak elde edilmelidir..30 AB’nin KSY çerçevesinde asgarî hayat standardýnýn (yoksulluk sýnýrýnýn) tespiti ile ilgili önerdiði “Ortalama Net Gelirin Eþdeðerliliði” ilkesi, Türkiye için de bir ölçü olabilir. Buna göre, kiþinin kendisi ve bakmak zorunda olduðu kimselerin geçimini, insan haysiyetine yaraþýr bir þekilde saðlayýp saðlamayacaðýnýn esaslarý, ülkelerin genel refah ölçülerine endekslenerek belirlenmektedir. AB prensibi doðrultusunda, asgarî hayat standardýnýn (KSY’nin) parasal boyutu, bir ülkede fert baþýna düþen ortalama gelirin % 40 ile % 60 arasýndadýr. Bir çok AB ülkesi, yardýma muhtaç yetiþkin bir insanýn ihtiyaç duyacaðý KSY miktarýný, fert baþýna düþen ortalama millî gelirin asgarî % 50’sini esas alarak, tespit etmektedir.31 33
Hauser, a.g.m.; s. 151.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
57
Bu þekilde belirlenen asgarî hayat standardý, KSY miktarýnýn temelini oluþturmaktadýr. Bu miktar üzerinden yapýlan sosyal transferler, hem yardýma muhtaç kiþilerin asgarî hayat standartlarýný temin etmekte, hem de diðer gelir gruplarýnýn ortalama refah seviyelerine yaklaþtýrmaktadýr. Dolayýsýyla, bu miktar üzerinden yapýlan maddî destekler neticesinde, muhtaç kesimlerin psiko-sosyal ve ekonomik durumlarý, diðer sosyal kesimlerle ayný olmasa da, eþ deðer olarak kabul edilmektedir.32 Yardýma muhtaç kiþilerin evli ve çocuk sahibi olmalarý durumunda, kendilerine tahsis edilen KSY miktarý da, buna orantýlý olarak kýsmî artmaktadýr.33 Tablo 1: OECD ve AB ülkelerinde “Ortalama Net Gelirin Eþdeðerliliði” Ýlkesine Göre Tespit Edilen KSY’nin, Aile Fertlerinin Sayýsýna Göre Artýþ Oraný. Birinci Yetiþkin Muhtaç
Ýkinci Yetiþkin Muhtaç (Eþ)
Çocuk
OECD
1,0
0,7
0,5
AB
1,0
0,5,
0,3
Kaynak: http://www.gewi.kfunigraz.ac.at./edu/ Bu modeli, Türkiye için uyarlamak gerekirse, ilk önce fert baþýna düþen ortalama GSMH’yi esas almamýz gerekmektedir. DPT ve DÝE’ye göre, 2002 yýlý için bu miktar, (cari fiyatlarla) 2.584 Dolardýr. “Ortalama Net Gelirin Eþdeðerliliði” oranýný, Türkiye þartlarý için % 40 olarak kabul edersek, yýllýk ortalama geliri 1.034 Dolarýn altýnda olan yetiþkin bir kiþiyi, yardýma muhtaç yoksul olarak deðerlendirip, KSY kapsamýna almamýz gerekmektedir. Bu model doðrultusunda, gelirden tamamen mahrum olan yardýma muhtaç bir yetiþkine, ayda ortalama olarak 86 Dolar (Mayýs 2003 döviz kurlarýna göre takribî olarak 130 milyon TL) KSY yapýlmalýdýr. Yardýma muhtaç kiþinin evli [ve çocuk sahibi] olmasý hâlinde, KSY miktarý % 50 [% 80] oranýnda artmaktadýr. Buna göre sosyal transferin toplam miktarý, 129 Dolara (190 milyon TL) [155 Dolar veya 232 milyon TL] çýkmaktadýr. Aile fertleri de dikkate alýndýðýnda, yardýma muhtaç aileye aktarýlmasý gereken KSY miktarý, asgarî ücreti bile geçmektedir. KSY miktarýnýn asgarî ücrete çok yakýn ve hatta bunun üzerinde olmasý durumunda, çalýþan kesimin cezalandýrýlmasý ve çalýþmayanlarýn da müka34
Sosyal ücret, sosyo-ekonomik ihtiyaçlarýna ve medenî durumuna göre kiþiye ödenen ücrettir. Sosyal nitelikli asgarî ücrette, Türkiye’de uygulanmakta olan asgarî ücretten farklý olarak, örn. asgarî ücretle çalýþan evli (ve çocuk sahibi) bir yetiþkine, asgarî ücretle çalýþan bekardan daha yüksek ücret ödenmektedir. Netice itibariyle sosyal ücret, kiþinin asgarî hayat standardýnýn (yoksulluk sý-
58 YOKSULLUK
fatlandýrýlmasý söz konusudur. Böyle bir durumda çalýþmamak veya kamusal sosyal yardýmýn yanýnda kaçak (kayýt dýþý) çalýþmak teþvik edilecektir. Uzun vâdede, asgarî ücretle KSY miktarý arasýnda ahenkli ve kabul edilebilir bir oraný tesis edebilmek için, KSY miktarýný aþaðý doðru (% 40’ýnýn altýna) çekmek yerine, asgarî ücreti, sosyal ücret34 konumuna getirmek gerekmektedir. Bunu saðlamanýn, yani asgarî ücreti yukarýya doðru çekebilmek için de, asgarî ücretlilerden vergi alýnmayabilir, sosyal sigorta prim oranlarý düþürülebilir ve(ya) istihdam (kalkýnma) politikalarý çerçevesinde iþgücü verimliliði artýrýlabilir.
2.2. Yoksulluðu Önleme Açýsýndan Koruyucu Sosyal Politikalar 2.2.1. Aktif Ýstihdam ve Meslekî Eðitim Politikalarý Ýstihdam politikalarý, devletin, iþsizlik sorununu çözmek, iþsizlerin sayýsýný azaltmak maksadýyla, devletin iþ alanlarýnýn açýlmasýna ve dolayýsýyla emek talebinin artmasýna yönelik dolaylý-dolaysýz bir biçimde uyguladýðý sosyo-ekonomik politikalarýn bütünüdür. Bazý geliþmiþ ülkeler, aktif istihdam politikalarý çerçevesinde yeni teknolojileri de dikkate alan (yeniden) meslekî eðitim programlarý, esnek (alternatif) çalýþma imkânlarý, sosyal sigortalar prim ve(ya) vergi oranlarýnýn aþaðýya doðru çekilmesi gibi reel sektör yatýrýmlarýný ve üretime dönük yöntemlerle istihdam oranýný arttýrmayý hedeflemektedir. Aktif istihdam politikalarý kapsamýnda genelde aþaðýdaki tedbirlere baþvurulmaktadýr:35 1.) Ýþletmelere ve KOBÝ’lere dolaylý-dolaysýz sübvansiyon (malî destekler veya üretim maliyetlerini düþürücü tedbirler) ve rekabet artýrýcý teknolojik destek. 2.) Yatýrýmlar için ucuz arazý tahsisi veya kredisi. 3.) Özel þirket hisselerin hükümetçe satýn alýnmasý. 4.) Geçici veya koruyucu istihdam tahsisleri. 5.) Kamu tarafýndan finanse edilen iþletme içi eðitim ve iþe alýþtýrma programlarý 6.) Amortisman iadesi. 7.) Ýþ Kurumlarý tarafýndan iþsizlikten en fazla etkilenen ve uzun süreli iþsizlere, iþ deneyimi kazandýracak programlarýn veya vasýflý iþgücü yetiþtirme kurslarýnýn uygulanmasý. nýrýnýn) üzerinde bir hayat sürdürmesini temin eden bir uygulamadýr. Bkz. Seyyar; Sosyal Siyaset Terimleri; s. 639.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
59
8.) Ýstihdam edilen genç veya yaþlý iþsizlerin iþçi ücretlerinin veya sosyal sigorta prim ödemelerinin bir kýsmýnýn devletçe karþýlanmasý. 9.) Ýþ Kurumlarý aracýlýðý ile çalýþmaya muktedir özürlülerin istihdamýný kolaylaþtýran kota sisteminin uygulanmasý, istihdamý zor olan özürlüler için meslekî rehabilitasyon merkezleri veya korumalý iþyerlerinin açýlmasý. 10.) Emek piyasasýnýn nitelikli eleman ihtiyacýný karþýlamak üzere kayýtlý iþsizlere ve iþini kaybetme tehlikesi ile karþý karþýya bulunan iþgücüne mesleðe hazýrlýk, meslek edindirme, meslek deðiþtirme ve meslek geliþtirme eðitimi programlarýnýn uygulanmasý.. 11.) Kendi iþini kuracak iþsizlere yönelik meslekî bilgi, giriþimcilik eðitimi, iþ kurma danýþmanlýk hizmetleri ve beceri kazandýrma kurslarýnýn açýlmasý. Kendilerine teknik ve malî destek saðlanmasý. 12.) Toplum yararýna çalýþma programlarýnýn düzenlenmesi. Özellikle uzun süre iþsiz kalan vasýfsýz iþgücüne, sosyal olarak faydalý olabilecek ve sýfýra yakýn sermaye yatýrýmýyla, daha çok kamu hizmetine dayalý olarak örgütlenmiþ alanlarda (park, bahçe, sokak temizliði vb.) istihdam imkâný saðlayan programlarýn tertiplenmesi. 13.) Sosyal sigortalý olarak çalýþýr iken iþsiz kalanlarýn sosyal güvenliðini temin etmek maksadýyla kendilerine issizlik ödeneðinin (parasýnýn) verilmesi ve sosyal sigorta kapsamý dýþýnda kalan iþsizlere KSY kapsamýnda iþsizlik yardýmýnýn yapýlmasý. 2.2.2. Sosyal Konut Politikalarý Bilindiði gibi, barýnma ihtiyacý, insanlarýn temel sosyal ihtiyaçlarýndan sayýlmaktadýr. Sosyal konut politikalarý özellikle muhtaç insanlarýn saðlýklý bir ortamda barýnma ihtiyaçlarýný, mümkünse kendi bütçelerine uygun olarak karþýlayabilmek için, oluþturulan politikalarýn bütünüdür. Sosyal konutun hedefi, her aileyi, ailenin ekonomik durumuna uygun, ödeyebileceði fiyatta, saðlýk, güvenlik ve huzur saðlayacak meskenlere kavuþturmaktýr. Geliþmiþ sosyal devletler tarafýndan gelir seviyesi düþük olan aileler için inþa ettirilen sosyal konutlarýn özellikleri genelde þunlardýr: 1.) Kira veya satýþ bedeli konut piyasasýnýn altýndadýr. 2.) Barýnma þartlarý, iç ve dýþ mimarî özellikleri standartlara uygundur (Tuvalet, banyo, su, elektrik, lavabo, ýsýtma sistemi normlara uygundur). 3.) Çevre ile uyumludur: Konutlar tabiî ve sosyal çevreye uygun olarak inþa edilir ve aile fertlerinin saðlýklý bir ortamda hayat sürdürebilmelerine imkân tanýnýr.
60 YOKSULLUK
Almanya’da sosyal konutlarýn yapýmý iki yöntemle gerçekleþmektedir: 1.) Merkezî idarenin malî desteði ile çoðu kez mahallî idarelerin giriþimi neticesinde yapýlan toplu sosyal konutlar. 2.) Özel sektörün veya þahýslarýn mülkiyeti altýnda bulunan konutlarýn tadilatý ve restorasyonu için mahallî idarelerce saðlanan nakdî yardýmýn karþýlýðý olarak bu konutlarýn, sosyal konut olarak belirli bir süre için mahallî idarelerin denetimi altýna alýnmasý ve ihtiyaç sahibi yoksullara düþük kira bedeline verilmesi. Sosyal konutlarýn daðýtýmýnda ilk önce muhtaç ve çok çocuklu aileler, bebek bekleyen aileler, genç ve yoksul evliler, tek ebeveynli aileler (genellikle babasýz çocuklu anneler), yaþlý ve özürlülere bakan aileler gelmektedir. 2.2.3 Yaygýn Sosyal Hizmetler Sistemi Sosyal hizmetler, kiþi, grup ve topluluklarýn yapý ve þartlarýndan doðan ya da kendi denetimleri dýþýnda meydana gelen bedenî, zihnî ve ruhî eksikliði, fakirlik ve eþitsizliði gidermek veya azaltmak, toplumun deðiþen þartlarýndan doðan sosyal sorunlarý çözümlemek, insan kaynaklarýný geliþtirmek, hayat standartlarý iyileþtirmek ve yükseltmek, fertlerin birbirleriyle ve sosyal çevresi ile uyum saðlamasýný kolaylaþtýrmak maksadýyla insan þeref ve haysiyetine yaraþýr eðitim, danýþmanlýk, bakým, týbbî ve psiko-sosyal rehabilitasyon alanlarýnda devlet veya gönüllü-özel kuruluþlar tarafýndan sistemli bir þekilde ifa edilen hizmet programlarýnýn bütünüdür. 36 Sosyal hizmetler, herhangi bir sebeple sosyal veya ekonomik muhtaçlýklarla karþýlaþan kiþilere ve ailelere fayda saðlamak, psiko-sosyal yönden destek olmak, insan haysiyetine uygun yaþayýþ düzeyinin gerçekleþmesine katkýda bulunmak hedefine yönelmektedir. Her toplumda yoksulluða itilen insanlar olacaktýr. Bunlarýn önemli kýsmý, kendi iradeleri dýþýnda korunmaya muhtaç duruma düþmektedir. Bazýlarý ise, özürlülerde olduðu gibi doðuþtan itibaren baþkalarýnýn sürekli yardýmýna ve(ya) sakatlýk derecesine göre belirli oranda bakýmýna ve himayesine muhtaçtýrlar. Bu kiþilerin maddî olmasa da, sosyal yönden dýþlanmamalarý için, sosyal hizmetler alanýnda desteðe ihtiyaçlarý vardýr. Sosyal hizmetlerin kapsamý ve ilgi alanlarý þunlardýr: 1.) Týbbî destek ve saðlýk hizmetleri. 2.) Psiko-sosyal danýþmanlýk hizmetleri. 3.) Kurumsal ýslah ve rehabilitasyon hizmetleri. 4.) Çocuk koruma ve kurumsal yetiþtirme hizmetleri. 5.) Gençliðe ve yetim çocuklara eðitsel destek hizmetleri.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
61
6.) Yaþlýlara kurumsal barýnma ve psiko-sosyal destek hizmetleri. 7.) Tabiî afetlerde kiþilere psiko-sosyal destek hizmetleri 8.) Sorunlu ailelere mânevî destek hizmetleri. 9.) Özürlülere yönelik meslekî ve psiko-sosyal rehabilitasyon hizmetleri. 10.) Bakýma muhtaç yaþlý, hasta veya özürlü insanlara psiko-sosyal ve bakým hizmetleri. 11.) Sokak çocuklarýn ve hayat kadýnlarýnýn (fuhþa itilen kadýnlarýn) psiko-sosyal rehabilitasyonu. 12.) Þiddet gören (görmüþ olan) insanlara psiko-sosyal destek hizmetleri. 13.) Borçlu ve iþsiz kalanlara psiko-sosyal danýþmanlýk hizmetleri.
3. Türkiye’de Yoksulluk Sorununun Karþýsýnda KSY Uygulamalarýnýn Yeri Türkiye’de, resmî olarak tanýmlanmýþ bir yoksulluk sýnýrý olmadýðýndan, hangi gelir seviyesi altýnda kalanlara KSY yapýlmasý gerektiði hususunda ortak bir uygulama yöntemi bulunmamaktadýr. Bunun yanýnda bütün muhtaçlarý veya belirli muhtaç gruplarý içine alan KSY niteliði taþýyan sosyal koruma uygulamalarý, geliþmiþ sosyal yardým sistemlerinden farklý olarak, yoksulluk sýnýrýný son derece düþük gelir seviyesinde tutmaktadýr. Dolayýsýyla muhtaçlara saðlanan ve çoðu kimi zamanda süreklilik arz etmeyen aynî veya nakdî yardýmlar da, çoðu kez kifayetsiz kalmaktadýr. Diðer taraftan Türkiye’de sosyal sigortalý olarak çalýþanlar, aile fertleri ile birlikte sosyal güvenlik kapsamýnda sayýldýklarýndan dolayý, gelir durumlarýnýn sosyal ihtiyaçlarýný karþýlayýp karþýlamadýklarýna bakýlmaksýzýn, genelde KSY programlarýna dâhil edilmemektedirler. Bu itibarla Türk sosyal güvenlik sistemi çerçevesinde oluþturulan ve koruma karakteri taþýyan KSY’den sadece mutlak mânâda yoksullar, yani gelirden tamamen mahrum olan muhtaçlar yararlanabilmektedir. 37 Bu bölümde, kronolojik olarak tanýtýlan ve ülkemizde uygulanan sosyal koruma (yardým) amaçlý kanunî düzenlemelerin fonksiyonlarýný ve etkinliklerini anlayabilmek ve deðerlendirebilmek için de, yukarýda izah etmeye çalýþtýðýmýz faktörleri göz ardý etmemek gerekmektedir.
3.1. Âfetlerden Zarar Gören Muhtaçlarýn Korunmasý 15.05.1959 tarih ve 7269 sayýlý “Umumî Hayata Müessir Âfetler Dolayýsýyla Alýnacak Tedbirlerle Yapýlacak Yardýmlara Dair Kanun”, âfet sonucu ta-
62 YOKSULLUK
b i î ihtiyaçlarýný karþýlamaktan mahrum kalan kiþilerin temel ihtiyaçlarýnýn (yedirme, giydirme, barýndýrma) Ýmar ve Ýskan Bakanlýðýnca meccanen (karþýlýksýz) nakdî ödemeler yoluyla karþýlanmasýný öngörmektedir. Söz konusu ihtiyaçlar için gereken aynî yardýmlar, Türkiye Kýzýlay Derneði tarafýndan yapýlmaktadýr. Âfet sonucu yaralanan veya hastalanan kimseler, en yakýn tedavi merkezine sevk edilmektedir. Özel veya resmî tüm saðlýk kurumlarý, hastalarý kabul edip tedaviye mecburdur. Resmî yerler, bu hizmetleri bedelsiz vermek mecburiyetindedirler. Tedavinin özel yerlerde yapýlmasý gerektiðinde, ortaya çýkan masraflar, yetkili Bakanlýkça karþýlanmaktadýr.
3.2. Tabiî Âfetlerden Zarar Gören Muhtaç Çiftçilerin Korunmasý 20.06.1977 tarih ve 2090 sayýlý “Tabiî Âfetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapýlacak Yardýmlar Hakkýnda Kanun”, tek geçim kaynaðý ziraat ve hayvancýlýk olan kiþilerin, tabiî âfetler sonucu ziraî açýdan zarara (gelir kaybýna) uðramalarý, ürünlerinin ve üretim imkânlarýnýn önemli ölçüde bozulmasý ve âfet sonucu muhtaç duruma gelmeleri hâlinde, kendilerine KSY yapýlmasýný emretmektedir. Âfetten etkilenen çiftçilere kredi verme, teknik yardým yapma, yapýlacak ve onarýlacak tesislerin maliyetlerine katýlma þeklinde destekle de bulunulmaktadýr. Çiftçi, uðradýðý zararý diðer tarýmsal veya baþka gelirleri ile karþýlayacak güce sahip deðilse ve geçimini saðlayamayacak derecede muhtaç hâle gelmiþse, kendisine karþýlýksýz mal veya para yardýmý yapýlmaktadýr. Zarar ve ziyanlarýný mahiyetini, oranlarýný ve tutarlarýný tespit etmek, çiftçinin ödeme gücüne göre karþýlama þekillerinin belirlemek maksadýyla il ve ilçelerde “Hasar Tespit Komisyonlarý” kurulmaktadýr. Yardýmlarýn finansmaný, Gýda-Tarým ve Hayvancýlýk Bakanlýðý bütçesinde oluþturulan bir fondan karþýlanmaktadýr.
3.3. Muhtaç Yaþlý ve Özürlülerin Korunmasý 1977 tarih ve 2022 sayýlý “Altmýþ Beþ (65) Yaþýný Doldurmuþ Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaþlarýna Aylýk Baðlanmasý Hakkýnda Kanun”, KSY kapsamýnda muhtaç yaþlýlarý korumayý hedeflemektedir. Bu kanundan; 65 yaþýný doldurmuþ, kendisine bakmakla mükellef kimsesi bulunmayan muhtaç yaþlýlar ile 65 yaþýndan küçük ve/fakat sakat ya da baþkasýnýn yardýmý olmaksýzýn hayatýný devam ettiremeyecek derecede güçsüz olan kimseler de yararlanabilmektedir. 65 yaþýný doldurmuþ yaþlýlarýn muhtaç sayýlabilmeleri için kendilerinde, birisi saðlýk, diðeri de ekonomik olmak üzere, iki þart aranmaktadýr. Yani, iþ görme ve çalýþma gücünün kaybý (malullük) sonucunda yaþlýnýn, her türlü
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
63
düzenli gelirden mahrum olmasý gerekmektedir. Diðer taraftan, sosyal güvenlik kuruluþlarýnýn herhangi birisinden gelir veya aylýk almayan yaþlýlar da, (05.03.92 tarih ve 3783 sayýlý kanuna göre) KSY kapsamýna alýnmaktadýr. Bunun dýþýnda, yaþlý bir insanýn her türlü gelirin toplamýnýn aylýk ortalamasýnýn, kanun tarafýndan hayat boyunca baðlanacak aylýk yardým miktarýndan az olmasý hâlinde de, kendisine aylýk baðlanmaktadýr. 65 yaþýný doldurmamýþ olmasýna karþýlýk, özürlü olmalarýndan dolayý malul veya iþsiz olan kiþiler de, bu kanun kapsamýna girmektedir. Ancak, iþsiz özürlülerin bu kanundan yararlanabilmeleri için, 18 yaþýndan büyük olmalarý ve çalýþma güçlerini de an az % 40 oranýnda kaybettiklerini, tam teþekküllü hastane raporu ile ispatlamalarý gerekmektedir. Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarýnýn süreklilik arz etmeyen KSY’den yararlanan kiþiler de, bu kanun kapsamýna alýnmaktadýr. Kanundan yararlanmak isteyen muhtaçlar, iþlemleri yürüten mahallî maliye teþkilatlarýna (illerde Defterdarlýk ve ilçelerde Mal Müdürlüðü) müracaat etmek mecburiyetindedirler. Müracaat için istenen belgeler þunlardýr: 1) Sorumlu kurumlardan temin edilen hazýr dilekçe örneði. 2) Muhtardan alýnacak ikametgah ilmühaberi. 3) Mal bildirim bildirgesi (Dilekçe örneðinde yer alan bir bölümde kiþisel beyan yapýlmaktadýr). 4) Muhtaçlýk belgesi (Bu iþlem, yine dilekçe örneðinde yer alan bir bölümde yapýlmaktadýr. Ancak, bu iþlem, genelde Vali veya yardýmcýsýnýn baþkanlýðýnda, 7 kiþiden oluþan Ýl Ýdare Kurulu üyelerinin olumlu onayý ile tamamlanmaktadýr). 5) Tam teþekkülü Saðlýk Kurul Raporu. 6) Vukuatlý nüfus kayýt örneði ve üç adet vesikalýk fotoðraf. Ýl Ýdare Kurulu’nda onaylanan dilekçe, Ankara-Emekli Sandýðý Genel Müdürlüðüne gönderilmektedir. Resmî incelemelerin tamamlanmasý hâlinde, kiþiye tanýtým kartý (Kimlik Belgesi) gönderilmekte ve müracaat tarihinden itibaren geçerli olmak sûretiyle maaþ baðlanmaktadýr. Tanýtým kartý, aylýk ödemelerinde kimlik belgesi yerine geçtiði gibi, Devlet Hastanelerinde yapýlacak ücretsiz tedaviler için de geçerlidir. 2022 sayýlý kanundan yararlanabilen hak sahiplerine, nakdî yardým esasýna göre aylýk sosyal gelir baðlanmaktadýr. Her yýl bütçe kanunu ile tespit edilen aylýklar, hak sahiplerine üçer aylýk dönemler halinde, ikametgâhlarýna en yakýn Ziraat Bankasý þubeleri kanalýyla Emekli Sandýðý tarafýndan ödenmektedir. Yýllara göre üç aylýk ödemelerin ortalama miktarý þu þekildedir: 1999: 20 milyon TL; 2000: 38 milyon TL; 2001: 45 milyon TL; 2002: 70 milyon TL; 2003: 210 milyon TL. Kapsamýna giren muhtaçlara sürekli olarak ödenen miktarlar,
35
Seyyar; Sosyal Siyaset Terimleri; s. 248.
64 YOKSULLUK
aylýk bazýnda ele alýndýðýnda, ferdî ve ailevî ihtiyaçlarý yeterince karþýlamadýðý açýktýr.
3.4. Sosyal Hizmetler Kapsamýnda Muhtaçlarýn Korunmasý 24.05.1983 tarih ve 2828 sayýlý “Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu” ile sosyal hizmetlerin yanýnda yoksul durumundaki kiþi ve ailelere KSY yapýlmasý hedeflenmektedir. Nitekim kanunun 9. maddesinin (d) fýkrasý, yoksullukta olan, temel ihtiyaçlarýný karþýlayamayan ve hayatlarýný en düþük düzeyde dahî sürdürmekte güçlük çeken kiþi ve ailelere, kaynaklarýn yeterliliði ölçüsünde aynî ve nakdî yardýmlarýn yapýlacaðýndan bahsetmektedir.
3.5. Muhtaç Sanatçýlarýn Korunmasý 23.01.1986 tarih ve 3257 sayýlý “Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu”, Türk sinema ve müzik sanatý sahasýnda çalýþan veya çalýþmýþ olan artist, oyuncu, kameraman, yönetmen, figüran, senarist, dublajcý, bestekâr, söz yazarý, aranjör, icracý ve müzik aleti kullananlara destek vermek ve muhtaç olanlara da sosyal yardým yapmak maksadýyla ihdas edilmiþtir. Yardýmlarýn niteliði konusunda kanunda somut bir açýklama yapýlmamýþtýr. Ancak, yardýmlarýn saðlanmasý yönünde Kültür Bakanlýðý bünyesinde “Sinema ve Müzik Sanatýný Destekleme Fonu”nun oluþturulmasý ve öngörülen hizmetlerin yerine getirilebilmesi maksadýyla bir “Deðerlendirme Komisyonu” nun kurulmasý yönünde hükümler bulunduðuna göre, yapýlacak yardýmlarýn maddî olduðu sonucuna varýlabilir. Yardýmlar, muhtaçlýðýn niteliðine göre bir seferlik nakdî ödeme veya süreklilik gösteren periyodik ödemeler (aylýk) þeklinde yapýlabilmektedir. Fon gelirlerinin % 15’i, yardýmlara tahsis edilmektedir. Fonun gelirleri, aðýrlýklý olarak her yerli ve yabancý film ve video kopyasýndan, her plak ve ses kasetinden alýnan para, kayýt ve tescil sýrasýnda yerli ve yabancý eserlerden alýnan kayýt ve tescil ücretinden meydana gelmektedir. Kültür Bakanlýðý, genelde sanatçý meslek birliklerinin müracaatý üzerine sanatçýlara hastalýk ve muhtaçlýk gibi hâllerde para yardýmý yapmaktadýr.
3.6 “Fak-Fuk-Fon” Kapsamýnda Muhtaçlarýn Korunmasý 14.06.1986 tarih ve 3294 sayýlý “Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Kanunu”, sosyal sigortalar dýþýnda kalan ve muhtaç duruma düþmüþ yoksullara maddî yardým öngörmektedir. Bu kanun sâyesinde, sosyal güvenlik kuruluþlarýndan gelir ve aylýk almayan, fakru-zaruret ve muhtaçlýk içinde bulunan tüm vatandaþlara, ihtiyaçlarýnýn türü ve boyutuna göre bir 36
Seyyar; Sosyal Siyaset Terimleri; s. 518. Bkz. ayrýca 1983 tarih ve 2828 sayýlý kanuna. Burada sosyal hizmetler, “Kiþi ve ailelerin kendi bünye ve çevre þartlarýndan doðan veya kontrolleri dýþýnda oluþan maddi, manevi ve sosyal yoksunluklarýnýn giderilmesine ve ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasýna, sosyal sorunlarýnýn önlenmesi ve çözümlenmesine yardýmcý olunmasýný ve hayat standartlarý-
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
65
kez, birkaç kez veya sürekli olarak nakdî ve(ya) aynî yardýmlar yapýlmaktadýr. Örn., “yeþil kart” kapsamý dýþýnda kalan fakirlere, tedavi ve ilaç masraflarý karþýlanmakta, istihdam saðlayan projeler için nakdî veya teknik malzeme yardýmý yapýlmakta; karþýlýksýz burs þeklinde eðitim desteði saðlanmakta; gýda, giyim, yakacak gibi yardýmlar ve özürlü vatandaþlara, özür çeþidi ve derecesine göre, suni organ veya sakat arabasý gibi araç-gereç yardýmý yapýlmaktadýr. KSY, halk arasýnda “Fak-Fuk-Fon” (Fakir Fukara Fonu) olarak bilinen “Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu” tarafýndan karþýlanmaktadýr. Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu Kurulu, Baþbakan tarafýndan vazifelendirilecek bir Devlet Bakaný’nýn Baþkanlýðýnda, Baþbakanlýk Müsteþarý, Ýçiþleri Bakanlýðý Müsteþarý, Saðlýk Bakanlýðý Müsteþarý ile Vakýflar Genel Müdürlüðünden müteþekkildir. Kurul kararlarý, Baþbakanýn onayý ile yürürlüðe girmektedir. Kanun gereðince fon çalýþmalarý, Baþbakanlýk Yüksek Denetleme Kurulunun, il ve(ya) ilçe bazýnda Valiliðe-Kaymakamlýða baðlý olarak kurulan Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarý, Vakýflar Genel Müdürlüðü ile Ýçiþleri Bakanlýðýnýn denetimindedir. Fonda toplanan kaynaklarý, ülke çapýnda ihtiyaç sahiplerine daðýtmak üzere her il ve ilçede Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarý kurulmuþtur. Mülkî idare amirleri, vakfýn tabiî baþkaný olup, illerde Belediye Baþkaný, Emniyet Müdürü, Defterdar, Ýl Milli Eðitim Müdürü, Ýl Saðlýk Müdürü, Ýl SHÇEK Müdürü ve Müftü; Ýlçelerde Belediye Baþkaný, Ýlçe Emniyet üst görevlisi, Malmüdürü, Ýlçe Milli Eðitim Müdürü, Saðlýk Bakanlýðýnýn ilçe üst görevlisi ve Müftü, vakfýn mütevelli heyetidir. Her faaliyet dönemi için, il ve ilçelerde hayýrsever vatandaþlar arasýnda Valinin seçeceði üçer kiþi, mütevelli heyetinde görev almaktadýr. Vakfýn gelirleri veya en önemli fon kaynaklarý þunlardýr: 1.) Trafik para cezalarýnýn yarýsý. 2.) TRT reklam gelirlerinin %30’u. 3.) Ýl ve ilçe vakýflarýnýn gelirleri: a) Fondan aktarýlacak kaynaklar. b) Her nevi fitre, zekat, kurban derisi yardýmlarý. c) Mahallî idare bütçelerinden % 2 oranýnda ayrýlacak paylar. d) Ýþletme ve iþtiraklerden elde edilen gelirler. KSY’den yararlanabilmek için, aþaðýdaki þartlarýn yerine getirilmesi gerekmektedir: 1.) Sosyal Güvenlik Kuruluþlarla herhangi bir ilginin olmamasý. 2.) Muhtaç durumda olmak veya sosyal teþvike ihtiyaç duymak. 3.) Türkiye’de ikamet ediyor olmak (Yardýmlar ayrýca vatansýzlar, göçmenler ve yabancý uyruklular için de yapýlabilir). Fon gelirleri, sosyal amacýna uygun olarak muhtaçlara yönelik sarf edilmesi gerektiði hâlde, uygulamada gelirlerin önemli bir kýsmý, bütçe açýklarýný kapatmak için bütçeye aktarýlmaktadýr. Örn.: 1986-1990 yýllarý arasýnda,
66 YOKSULLUK
fon gelirlerinin ancak % 10’nu bütçeye kesilmekte iken, bu oran ilk kez 1991 yýlýnda % 20’ye, 15.09.1993 tarihinde, Baþbakanlýk oluru ile birden % 75’e yükseltilmiþtir. Bu kesinti oraný, 27.3.1995 tarihinden itibaren % 78’ e çýkartýlmak sûretiyle rekor bir zirveye ulaþmýþtýr. 19.07.1996 tarihine kadar devam eden bu yüksek kesinti oraný, daha sonralarý % 60 (1996), 40 (1997) ve % 30’a (1998) indirilmiþtir. 01.01.1999 tarihinden itibaren bütçeye yapýlan kesinti oraný yine % 40’a çýkartýlmýþtýr. 2003 yýlý itibariyle fonda 1 milyar dolarýn bulunduðu belirtilmektedir. Genelde geri dönüþsüz bir biçimde daðýtýlan bu paralardan bir kýsmý (% 50 – 70), özellikle yoksul kadýnlara, üretken ve giriþimci olmalarýný saðlamak maksadýyla hibe yerine kredi verilmesi üzerinde pilot çalýþmalar yapýlmaktadýr.
3.7. Muhtaçlarýn Saðlýk Yönünden Korunmasý 18.02.1992 ve 3816 sayýlý “Ödeme Gücü Olmayan Vatandaþlarýn Tedavi Giderlerinin Yeþil Kart Verilerek Devlet Tarafýndan Karþýlanmasý Hakkýnda Kanun” (Kýsacasý: “Yeþil Kart Kanunu”) çerçevesinde, hiçbir sosyal güvenlik kurumunun güvencesi altýnda olmayan, Türkiye’de ikamet eden ve yoksul durumunda olan (aylýk geliri veya aile içindeki gelir payý 1475 sayýlý Ýþ Kanununa göre belirlenen asgarî ücretin vergi ve sosyal sigorta primi dýþýndaki miktarýnýn 1/3’ünden az olan, yani net asgarî ücretin üçte birinden az geliri olan) Türk vatandaþlarýna, talep üzerine Valilik veya Kaymakamlýk tarafýndan “Yeþil Kart” adý altýnda bir saðlýk karnesi verilmektedir. Bu karne sâyesinde hak sahipleri, bedel ödemeksizin yataklý tedavi hizmetlerinden faydalanabilmektedir. Yeþil Kart uygulamasý, hem sosyal hizmetler kapsamýnda ücretsiz bir saðlýk hizmeti, hem de KSY olarak deðerlendirilebilir. Ancak, burada gelir transferi, direkt olarak muhtaç kiþiye yapýlmamaktadýr. Sadece saðlýk hizmetlerinden yararlanan yoksul vatandaþýn saðlýk giderleri, dolaylý olarak muhtaç kiþi adýna ödenmektedir.38 Saðlýk Bakanlýðý, Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüðünün verilerine göre, Türkiye’de yeþil kart alanlarýn sayýsý 2001 (Eylül) yýlýna göre 11 milyonu aþmýþtýr. Bu da, ülkemizde ortalama olarak 6-7 kiþiden birinin yeþil karta sahip olduðunu göstermektedir.
3.8. Sakatlanan Muhtaç Çiftçilerin Korunmasý 23.07.1995 tarih ve 4123 sayýlý “Tabiî Âfet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata Ýliþkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun”, tabiî âfet sebebiyle sakat kalanlara nakdî yardým yapýlmasýný öngörmektedir. Yapýlacak yardýmlarýn miktarý, Bakanlar Kurulu tarafýndan belirlenmektedir. Miktarýn tespiti hakkýnda belirli bir formül belirtilmemiþtir. Ancak, bir kereye mahsus olmak
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
67
üzere ödenen miktarlar, sakatlýk derecesine göre deðiþmektedir. Ayný sebepten dolayý ölenlerin birinci derecedeki yakýnlarýna da, Baþbakanlýkça uygun görülen bir fondan ölüm yardýmý yapýlmaktadýr. Bunun dýþýnda, tabiî afetten dolayý konutlarý zarar görenlerin barýnmalarýný saðlamak ve yapýlarýnýn onarýmý için Ýmar ve Ýskan Bakanlýðýnca nakdî yardým yapýlmakta, borçlandýrýlarak arsa ve yapý malzemesi verilmektedir. Bakanlýkça bina yaptýrýlabileceði gibi inþaat kredisi de saðlanabilmektedir. Konut teslimi, konut inþasý ve diðer yardýmlar için yapýlan borçlandýrmalar faizsizidir ve 20-30 yýl arasý bir sürede geri ödenmektedir. Âfet halinde meydana gelen zararlar için yapýlan nakdî yardýmlar Bakanlýðýn bünyesinde bulunan “Âfet Fonu”ndan karþýlanmaktadýr.
3.9. Vakýf Ýmaret Yönetmeliðine Göre Muhtaçlarýn Korunmasý 01.01.1999 tarihinde yürürlüðe giren Baþbakanlýk Vakýflar Genel Müdürlüðü, Muhtaç Aylýðý ve Vakýf Yönetmeliðinde Deðiþiklik Yapýlmasýna Dair Yönetmelik hükümlerine göre, kendisini, eþinin, çocuklarýný ve bakmakla mükellef olduðu ana ve babasýný asgarî seviyede geçindirmeye yetecek geliri, malý veya kazancý bulunmayan, muhtaç olup baþka bir yerden maaþ ve ücret almayan, çalýþarak hayatýný kazanacak durumda olmayan muhtaçlara aylýk baðlanmaktadýr.39 Ayný Yönetmelik, bedenî, zihnî ve ruhî yapýlarý itibariyle en az % 40 oranýnda fonksiyon kaybýna sebep olan organ yokluðu veya bozukluðuna uðrayan özürlülere, 657 sayýlý Devlet Memurlarý Kanununda belirtilen ve memur taban aylýklarýna uygulanan taban aylýðý katsayýnýn dört yüz gösterge rakamý ile çarpýmýndan elde edilecek miktarda aylýk baðlanmaktadýr.40
Nihai Deðerlendirme ve Öneriler • Yoksullara yönelik sosyal politika ve sosyal hizmetlerin türü ve boyutunun belirlenebilmesi için, baþta mutlak yoksulluk kapsamýna giren fakirlerin sayý ve durumlarý hakkýnda ayrýntýlý istatistikî bilgilere ihtiyaç vardýr. Yoksullukla mücadele stratejilerinde her bir yoksulluk türünün göz önünde bulundurulmasý gerekmektedir. • Yoksullukla mücadelede tâkip edilecek en isabetli yöntem, sosyal siyasetin genel esas ve hedefleri doðrultusunda yoksullarýn ekonomik sorunlarýn yanýnda psiko-sosyal profilleri ile ilgili verileri doðru olarak ortaya çýkartmak, deðerlendirmek ve buna göre çözüm stratejileri geliþtirmek olmalýdýr. Yoksulluða karþý sosyal politikalar, yardýma muhtaçlýk derecesi, temel sosyo-kültürel ihtiyaçlarý karþýlayan KSY miktarý, istihdam edilebilirlik ve sosyal hayata intibak gibi bir çok faktörü dikkate alarak hazýrlanmasý ve uygulanmasý elzemdir.
68 YOKSULLUK
• Yatalak ve(ya) bakýma muhtaç yaþlý veya özürlü insanlarýn evde bakýmlarýný kolaylaþtýrýcý bakým desteðinin, finansman bakýmýndan KSY veya ileriye yönelik sosyal sigortalar sisteminde oluþturulabilecek bakým sigortasý aracýlýðýyla uygulanmasý ve geliþtirilmesi yönünde sosyal hizmetler alanýnda kurumsal bakým sisteminin oluþturulmasý gerekmektedir. Bunun için de yardýma muhtaçlýk kriterinin yanýnda bakýma muhtaçlýk esaslarýnýn da belirlenmesi gerekmektedir. Kurumsal bakým hizmetlerinin oluþturulmasýnýn ötesinde bakýma muhtaç kiþilerin ve onlara bakan aile fertlerinin sosyo-ekonomik maðduriyetlerini gidermek, sosyal siyasetin ve sosyal hizmetlerin • Yardýma ve bakýma muhtaç kiþilerin sosyal koruma kapsamýna alýnabilmesi ve KSY’nin saðlýklý, etkili ve âdil bir biçimde yapýlabilmesi, yoksulluðun isabetli tanýmýnýn yanýnda yoksulluk sýnýrýnýn ortak bir standarda göre belirlenmesine baðlýdýr. Türkiye’de daðýnýk ve karýþýk bir görünüme sahip olan KSY programlarý çerçevesinde birbirinden farklý kriterlere göre yapýlan hemen hemen bütün maddî destekler, maddî bakýmdan geçim sýkýntýsý çekenlere (nispî yoksullara) yönelik deðildir. Türk KSY, genelde ekonomik þartlar yönünden toplumun normal geçim düzeyinin çok altýnda bulunan ve âdeta açlýkla mücadele edenlere yönelik programlanmýþ bir yapý sergilemektedir. Bunun dýþýnda kalan diðer muhtaçlara çoðu kez yardým yapýlmamaktadýr. Ancak, maddî yönden toplumun en alt katmanlarýnda yaþayan yoksullara yapýlan yardýmlar, temel sosyo-ekonomik ihtiyaçlarý karþýlamak ve onlarý sefaletten kurtarmak açýsýndan da yeterli olmaktan çok uzaktýr. • Nitelik ve nicelik bakýmýndan birbirinden farklý KSY uygulamalarýna son verebilmek için, AB’ye uyum süreci çerçevesinde “Ortalama Net Gelirin Eþdeðerliliði” ilkesinin hayata geçirilmesi yönünde çalýþmalar yapýlmalýdýr. Özellikle çalýþmaya muktedir olmayan yoksul özürlü, malul ve yaþlýlarýn, asgarî hayat standardýnýn altýnda yaþamaktan kurtulabilmeleri ve bir ömür boyu maddî güvence içinde yaþayabilmeleri için, gerekli kanunî düzenlemelere ihtiyaç vardýr. Bunun yanýnda, KSY kaynaklarýnýn maksadýna uygun olarak kullanýmýný saðlamak için, fonlarýn baðýmsýz kuruluþlarýn denetimine açýk olmalýdýr. • Yoksullukla mücadelede en etkili yöntem, koruyucu tedbirlerle yoksulluðun önüne geçmektir. Bunun için de çalýþmaya muktedir olan yoksullarý üretken hâle getirmek icap edecektir. Gerek normal emek piyasasýnda, gerek korumalý iþyerlerinde, gerekse ev ortamýnda çalýþabilmelerini saðlayabilmek için, bütün alternatif istihdam modellerinden yararlanmakta fayda vardýr. Meslekî eðitim programlarý ve ak-
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
69
tif istihdam politikalarý, yoksullarýn istihdamýný kolaylaþtýracak en etkili enstrümanlardandýr. • Yoksullukla mücadelede ortaya konulacak kanunî düzenlemelerin baþarýlý olarak uygulanabilmesi için, bütün düzenlemelerin, birbiriyle baðlantýlý ve bütünsel olmasý gerekmektedir. Belki de en doðrusu, bütün muhtaç kesimleri içine alacak ortak bir “sosyal kanun”un ihdas edilmesidir. Ayrýca, tedbirlerin ve kararlarýn, özellikle yetkili ve yükümlü kurum ve kuruluþlarýn sosyal hizmet uzmanlarý ve diðer elemanlarý tarafýndan sosyal dayanýþma ve sorumluluk þuuru çerçevesinde uygulanmasý önemlidir. Bürokratik engellerden arýndýrýlmýþ ve yoksullarýn spesifik ihtiyaçlarý doðrultusunda esnek çözümler hayata geçirilmelidir. KSY sisteminin oluþturulabilmesi ve kaynak israfýna son verebilmek için, ayrý ayrý KSY programlarý uygulamak yerine, bunlarýn koordineli ve tek bir idarî çatý altýnda yürütülmesi gerekmektedir. • KSY’nin etkili ve verimli bir þekilde muhtaç yoksullara ulaþabilmesi için, sosyal bürokrasiyi mümkün mertebe asgarî seviyede tutmak ve sosyal kurumlarýn toplam kalite yönetimi anlayýþýna uygun bir biçimde hizmet etmelerini temin etmek gerekmektedir. Verimlilik ve etkinlik esaslarýna göre iþlemeyen bürokratik ve hantal bir sosyal devlet, topluma ek malî yükler getireceði gibi, elde edilen gelirlerin de ancak belirli bir oranýný muhtaçlara aktarabilecek ve kaynak israfýna sebebiyet verecektir. Yoksullukla beslenen ve bundan dolayý da alternatif politikalar (aktif istihdam politikalarý) üretemeyen sosyal bürokrasi, yoksullukla mücadelede de baþarý olamaz. • Sosyal devlet, yoksullukla mücadelede ve yoksullarýn sosyal tecrit tehlikesine karþý sivil toplum örgütleri ile iþbirliðine gitmelidir. Katýlýmcý demokrasi anlayýþý çerçevesinde, gönüllü kuruluþlarýn sosyal faaliyetlerine kanunî ve organizasyonel destek saðlanmalýdýr. Varlýklý kesimlerin yardýmlaþma duygularýný ve sosyal dayanýþma temayüllerini sürekli olarak canlý tutabilmek, sosyal barýþý temin etmek ve devletin sosyal harcamalarýna maddî destek bulabilmek için, hayýr kuruluþlarýnýn geniþ çaplý etkinliklerine daima ihtiyaç vardýr. • Psiko-sosyal rehabilitasyon hizmetleri kapsamýnda aile hayatýndan kopmuþ sokak çocuklarýna, okul dýþýnda kalmýþ, okuma yazma bilmeyen çalýþabilir durumda olan iþsiz özürlülere ve diðer yoksul yetiþkinlere, ya okul eðitimi verilmeli, ya da okuma yazma kurslarýna katýlmalarý saðlanmalýdýr. Ýþsiz ve yoksul (özürlü) yetiþkinler için, ayrýca yaygýn bir þekilde beceri kazandýrma kurslarý verilmelidir.
70 YOKSULLUK
• Koruyucu sosyal politikalar vasýtasýyla yoksulluða kökten çözmek, sosyal devletin temel hedeflerinden olmalýdýr. Bunun için de yoksulluða yol açan iþsizlik, göç gibi yapýsal sorunlarýn üzerine gidilmelidir. Meslekî ve teknik eðitim, kýsa yoldan beceri kazanma veya meslek edinme fýrsatlarýnýn, iþsiz ve yoksul kitleler için ücretsiz ve kolay eriþilebilir olmalýdýr. Aktif istihdam politikalarýnýn belirlenmesinde ve uygulanmasýnda endüstriyel demokrasi anlayýþý çerçevesinde sosyal taraflarýn katýlýmý söz konusu olmalýdýr. • Sürdürülebilir kalkýnma stratejileri çerçevesinde özellikle yüksek ölüm riski taþýyan hastalýklarla yoksulluða baðlý geliþen psiko-sosyal ve saðlýk problemlerine (bebek ölümleri, bulaþýcý hastalýklar, madde baðýmlýlýðý, çevre riskleri, stres, depresyon, intihar) karþý koruyucu saðlýk politikalarý ve týbbî sosyal hizmetler uygulanmalýdýr. • Meslekî ve teknik eðitim, istihdam oluþturma, iþsizlikle ve dolayýsýyla yoksullukla mücadele etmede kullanýlan en önemli ve etkin vasýtalardan birisidir. Bundan dolayýdýr ki, gerek örgün eðitim, gerekse vasýfsýz ve iþsiz yetiþkinlere yönelik halk eðitim alanýnda yapý ve iþleyiþ yönünden çok yönlü olarak geliþtirilmesi gereken meslekî ve teknik eðitimin, stratejik sosyal siyaset ve teknolojik geliþim boyutu açýsýndan daha fonksiyonel ve etkin bir konuma getirilmesi gerekmektedir. Meslekî ve teknik eðitimin, emek piyasasý þartlarýna uygun ve sosyoekonomik geliþmelerle uyumlu olarak esnek ve örgütlü bir sistem içinde deðiþik sosyal gruplarýn ihtiyaçlarýna binaen saðlanmasýnda fayda vardýr. Ýstihdam imkânlarýný kolaylaþtýran meslekî eðitim programlarýnýn etkin bir biçimde yürütülebilmesi için, gerek merkezî, gerekse mahallî boyutuyla, deðiþik resmî ve sivil toplum kuruluþlarý arasýnda bir iþbirliðinin saðlanmasý zarurîdir (Üniversiteler ve diðer meslekî-teknik eðitim kurumlarý; Ýþ Bulma Kurumu; Halk Eðitim Merkezleri; Meslek Odalarý; Ýþçi ve Ýþveren Sendikalarý; esnaf Dernekleri; Özürlü Dernekleri; Sanayi Temsilcileri vb.). • Bunun yanýnda genel sosyal-refah seviyesini yükseltebilmek için, sosyal sigortalý ve/fakat asgarî ücretle çalýþanlarýn nispî yoksulluklarýný giderici aile politikalarýnýn (ödeneklerinin) uygulanmasýna ihtiyaç vardýr. Bu kapsamda meselâ yeterli düzeyde gelir elde edemeyen veya gelirleriyle temel ihtiyaçlarýný karþýlayamayan çocuklu ailelere aylýk kira ve(ya) çocuk parasý desteði saðlanmalýdýr. Bir baþka ifadeyle, KSY kapsamýna sadece gelirden yoksun olanlar deðil, gelirlerine raðmen asgarî hayat standardýnýn altýna düþenler de dâhil edilmelidir. Böyle bir uygulama, iþgücü maliyetlerini artýrmadýðý için, hem istihdamý korumakta-geliþtirmekte (kayýt dýþý çalýþmayý önlenmekte), hem de kiþilerin satýn alma gücünü de artýrmaktadýr.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
1
71
Çoþkun C.Aktan, (1996)21.Yüzyýlda Türkiye ve Sivil Toplum (Mak.), Liberal Düþünce Dergisi, S.2,s.73
72 YOKSULLUK
Kaynaklar Badelt, Christoph ve Österle, August; Grundzüge der Sozialpolitik – Allgemeiner Teil: Sozialökonomische Grundlagen; Wien; 1998. Berghman, Jos ; Social Exclusion in Europe: Policy Context and Analytical Framework; in: Room, Graham (Hg.): Beyond the Threshold: The Measurement and Analysis of Social Exclusion; Bristol; 1995. Dumanlý; Recep; Yoksulluk ve Türkiye’deki Boyutlarý; DPT Yay.; No: 2449; Ankara; 1996. Esping-Andersen Gosta; The Three Worlds of Welfare Capitalism; Cambridge; 1993. Europäisches Parlament (Hg.): Frauen und Armut in Europa. Arbeitsdokument. Reihe: Rechte der Frauen; Nr. 5/1994. Gore Charles; Introduction: Markets, Citizenship and Social Exclusion; in: Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B. (Hg.): Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995. Grieswelle, Detlef; Sozialpolitik der Zukunft; Olzog Verlag; München; 1996. Guger, Alois (Koordination); Umverteilung durch öffentliche Haushalte in Österreich,; Wien; 1996. Hauser, Richard; “Armut in Deutschland”; in: Textor, Martin; Sozialpolitik; Westdeutscher Verlag; Hof; 1997. Heitzmann, Karin; Transitions to Adulthood, Lone Parenthood, Sickness or Disability and Retirement: Empirical Analysis of the ECHP for Austria; Working Paper für das EU T.S.E.R. Forschungsprojekt: “Family Structure, Labour Market Participation and the Dynamics of Social Exclusion”; Wien; 1999. Ýkizoðlu, Musa; “Türkiye’de Yoksulluk ve Sosyal Yardým Uygulamalarýnýn Bugünkü Durumu”; Ýnsanî Geliþme ve Sosyal Hizmet: Prof. Dr. Nesrin Koþar’a Armaðan; Hacettep Üniversitesi-Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu; Yayýn No: 009; Ankara; 2001. Jordan, Bill; A Theory of Poverty and Social Exclusion; Bristol; 1996. Karakaþ, Eser; “Saðlýk ve Egemenlik”; Zaman Gazetesi; 19.03.2003. Kieselbach, Thomas; Arbeitslosigkeit als psychologisches Problem–auf individueller und gesellschaftlicher Ebene; in: Kurswechsel 2/1994. 2 3 4
F.C. Monte (1980) Beneath the Mask, Holt-Rinehart-Winston (USA) s.568 F.Akkoyun-Ü. Dökmen (1989) A.Ü. Eðitim Bil. Fak. Öðrencilerinin Problem Alanlarýna Göre Sürekli Kaygý Düzeyleri A.Ü. Eðitim Bil. Fakültesi Yay. Ankara s,93 Ayþe Buðra, (1999) “Küreselleþme, Ekonomik Yaþam ve Ýnsan Haklarý” (Mak.) Elli Yýllýk Deneyimlerin Iþýðýnda Türkiye’de ve Dünyada Ýnsan Haklarý Yay. Haz. Ýoanna Kuçuradi. B.Peker. Türkiye Fel.K.Yay. Ankara (s.238)
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
73
Kommision der EU; in: Hermann, Peter: Sozialismus für Arme? Gedanken zum EU-Programm “Armut 3“, in: NP 5/1995. Küçükkaraca, Nilgün; “Yoksulluk ve Kadýn”; Ýnsanî Geliþme ve Sosyal Hizmet: Prof. Dr. Nesrin Koþar’a Armaðan; Hacettepe Üniversitesi-Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu; Yayýn No: 009; Ankara; 2001. Leibfried, Stephan ve Voges, Wolfgang; Armutslagen im Lebensverlauf: Zeitdynamische Analysen von Sozialhilferisiken; Bremen; 1992. Liefmann-Keil Elisabeth; Ökonomische Theorie der Sozialpolitik; Berlin; 1961. Nolan, Brian ve Whelan, Christopher T.; Resources, Deprivation and Poverty; Oxford; 1996. Pelzmann, Linde; Wirtschaftspsychologie: Arbeitslosenforschung, Schattenwirtschaft, Steuerpsychologie; Wien/New York; 1988. Ramparakash, D.; “Poverty in the countries of the European Union-A synthesis of Eurostat’s research on property”; Journal of European Social Policy; Nr. 4; 1994. Rodgers, Gerry; What is special about a social exclusion approach?; in: Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B. (Hg.): Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995. Seyyar, Ali; Sosyal Siyaset Açýsýndan Özürlüler Politikasý (Almanya-Türkiye Mukayeseli); Türdav Yay.; Ýstanbul; 2001. Seyyar, Ali; Sosyal Siyaset Terimleri (Ansiklopedik Sözlük); Beta Yay.; Ýstanbul; 2002. Seyyar; Ali; Sosyal Siyaset Açýsýndan Kadýn ve Aile Politikalarý; Birey Yay.; Ýstanbul; 1999. Silver, Hilary; Reconceptualizing social disadvantage: Three paradigms; in: Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B. (Hg.): Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995. Sözer, Ali Nazým; Türkiye’de Sosyal Hukuk; 2. Baský; Barýþ Yay.; Fakülteler Kitabevi; Ýzmir; 1998. Kanun ve Yönetmelikler 1959 tarih ve 7269 sayýlý “Umumî Hayata Müessir Âfetler Dolayýsýyla Alýnacak Tedbirlerle Yapýlacak Yardýmlara Dair Kanun”, 1976 tarih ve 2022 sayýlý “65 yaþýný doldurmuþ, muhtaç, güçsüz ve kimsesiz Türk vatandaþlarýna aylýk baðlanmasý hakkýndaki kanun”. 1977 tarih ve 2022 sayýlý “Altmýþ Beþ (65) Yaþýný Doldurmuþ Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaþlarýna Aylýk Baðlanmasý Hakkýnda Kanun
5
Özcan Yeniçeri, (2002), Ýþ ve Zihniyet Dünyasýnýn Kimyasý Deðiþirken, (Mak) Standart Dergisi, S. 492-Aralýk
74 YOKSULLUK
1977 tarih ve 2090 sayýl “Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapýlacak Yardýmlar Hakkýnda Kanun”. 1983 tarih ve 2828 sayýlý “Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu”. 1986 tarih ve 3257 sayýlý “Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu”, 1986 tarih ve 3294 sayýlý “Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Kanunu”, 1992 ve 3816 sayýlý “Ödeme Gücü Olmayan Vatandaþlarýn Tedavi Giderlerinin Yeþil Kart Verilerek Devlet Tarafýndan Karþýlanmasý Hakkýnda Kanun”, 1995 tarih ve 4123 sayýlý “Tabiî Âfet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata Ýliþkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun”. 1996 tarih ve 4123 sayýlý “Tabiî Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata Ýliþkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun”. 1998 tarihli “Muhtaç Aylýðý ve Vakýf Yönetmeliðinde Deðiþiklik Yapýlmasýna Dair Yönetmelik”; Baþbakanlýk Vakýflar Genel Müdürlüðü, (23455 Sayýlý Resmi Gazete).
Ýnsan Haklarý Baðlamýnda Yoksulluk Nesrin Kale Doç. Dr., Muðla Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü e-posta:
[email protected]
Öz
Ý
nsan “etik” bir varlýktýr. Dinler, inanç sistemleri ve felsefeler insaný ahlaki bir varlýk olarak kabul ederler. Ahlaki yanýyla insan biyolojik/güdüsel yanýný aþmakta bir takým sorumluluklar yüklenmektedir. Ýnsan kendi dýþýndaki insanlarýn (ötekilerin) varlýðýný ve onlarýn da kendisi gibi haklara sahip olduðunu bu sorumluluklarý aracýlýðýyla öðrenir, çünkü canlýlar içinde “baþkasý/öteki” düþüncesine sahip tek varlýk insandýr. Baþkalarýný düþünme onlarý dikkate alma, onlara saygý ve sevgi gösterme insanýn ahlaki özü gereðidir.Bu haklara doðduklarý andan itibaren her insan sahiptir ve bu haklardan dil, din, deri rengi, kültürü farklý olan her insan eþit þekilde yararlanýr. Bu özelliklerinden dolayý insan haklarý; insanýn özgürce yaþama ve geliþmesinin temeli olup, her bir bireye baþkasýnýn hakkýný koruma sorumluluðu da yüklediðinden barýþýn; toplumsal huzurun saðlanmasýnda da etkilidir. Çaðýmýzýn kaçýnýlmaz kavramý (gerçeði) olan küreselleþme olgusu ise hem maddi (ekonomik) hem de mane6 7 8
1997 UNCTAD Konferans Raporu, Radikal Gazetesi 15.09.1997 J.F.Lyotard, Postmodern Durum,(1990) Çev.A.Çiðdem, Ara Yay. Ýst. s.11-12 Bilim ve Teknik Dergisi, Cumhuriyet Gaz. Yan. Kasým, 1991
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
75
vi (moralite/etik) boyutlu bir olgudur bu iki boyutunun çok iyi dengede tutulmasý gerekir. Çünkü bu olgunun sonuçlarý doðrudan insanlarý ve toplumlarý özellikle de geliþmekte olan (yoksul) ülke toplumlarýný daha çok etkilemektedir. Küreselleþme olgusundan olumlu sonuçlar üretebilmek için hem geliþmiþ ve hem de geliþmekte olan ülkelere görevler düþmektedir. Geliþmekte olan ülkeler bilim bilgi, teknoloji ve ekonomilerini geliþmiþ ülkelerinkiyle yarýþtýrabilme zorunluluðundan dolayý daha zorlu bir mücadelenin içindedirler her iki kesime; bu iki farklý grup ülke hükümetlerine düþen en önemli görevler insan haklarý baðlamýnda; etik olgusunun ýþýðýnda somutlaþýrken en ivedi çözüm yolunun eðitim olduðu yadsýnamaz bir gerçek haline gelmiþtir. Küreselleþme olgusuyla birlikte görece olarak artan refah düzeyi nedeniyle temsili demokrasi onun özgürlükler anlayýþý artýk yetersiz kalmaya baþlamýþtýr. “Biz (ben)” ve ötekiler kavramlarý arasýnda sýnýrlarý öncelikle ulusal evrende ortadan kaldýrmak dünya ile iliþkilere de yansýyacak ve dünya vatandaþlýðý bilincini yerleþtirecektir. Bildiride yoksulluk olgusunu toplumlardan; dünyadan ‘süpürmenin’ koþullarý bu sözü geçen olgular / kavramlar baðlamýnda tartýþýlacaktýr. Anahtar kelimeler: Ýnsan haklarý,”ben”-”öteki”, küreselleþme, demokrasi, eðitim
Abstract
T
he Poorness produce individual and social identity crisis and this fact is gradually increasing whith globalism espacially in the poor countries. Poor humans have to enter to the traditional groups (for example religious and ethnic groups).Change is the most important fact for human life but nowadays humankind must control the changing and globalism.Whole countries must put into practice democratic social, cultural and economic politics ; finally, all of the states and especially grown up countries must think and do for global / humankind advantage , because this is a human right . Key Words: Human rights and poorness, globalism, individual and social identity crisis, democracy, global advantage and values.
Ýnsan Haklarý Talebi
Ý
nsan etik bir varlýktýr: dinler, inanç sistemleri, felsefeler insaný ahlaki bir varlýk olarak kabul ederler. Ahlaki yanýyla insan biyolojik/içgüdüsel yanýný: hýrslarýný aþmakta bir takým sorumluluklar yüklenmektedir. Ýnsan
9 10 11
Ernest L.Boyer, Eðitimin Yaþamsal Önemi, Cumhuriyet Gaz. 21.10.1994 Walther Kranz (1976) Antik Felsefe Çev. S. Baydur, Ýst. Ün. Basýmevi, Ýst. S.50 Alvin Toffler (1974) Gelecek Korkusu, Çev. S.Sargut, Altýn Yay. Ýst.
76 YOKSULLUK
kendi dýþýndaki insanlarýn/ötekilerin varlýðýný ve onlarýn da kendisi gibi haklara sahip olduðunu bu sorumluluklarý aracýlýðýyla öðrenir; canlýlar içinde baþkasý/öteki düþüncesine sahip tek varlýk insandýr. Aklý ve iradesiyle insan bilgiye, bu bilgiyle de ahlaka dolayýsýyla sevgiye ve sorumluluk bilincine ulaþýr; bu olgular aracýlýðýyla ihtiras, tutku, kýskançlýk gibi çok subjektif duygularýný rehabilite edebilir. Ýþte insan haklarýnýn güvencesi bu ahlak anlayýþýdýr. Sýrf insan olmasý nedeniyle insanýn doðduðu andan itibaren hakettiði bu haklar/özgürlük, eþitlik, adalet, sevgi, saygý/demokrasi olgusunun/kültürünün de olmazsa olmazlarý olup toplumlarda insanýn onurunu /deðerini güvence altýna alarak onun mutlu ve huzurlu olmasýný saðlarlar. Ýnsan haklarý uluslararasý platformda evrensel bildirgeler ve sözleþmelerle ulusal düzlemde de anayasalar tarafýndan güvence altýna alýnmaktadýr. Ulusal/kamusal düzende haklar ve özgürlükler kurumlarýn iþleyiþini ve iþlevlerini önemli ölçüde belirleyerek daha spesifikleþip temel kiþi haklarý ve özgürlükleri haline gelirler; sözgelimi bunlar, kanuni eþitlik, kiþi güvenliði, sosyal güvenlik, çalýþma, sendika, grev, saðlýk ve eðitim hakký gibi haklardýr. Ýþte anayasamýzca bu temel kiþi hak ve özgürlükleri koruma altýndadýr. Devlet ahlaký, siyasetçilerin ve bürokratlarýn siyasal karar ve uygulamalarda uymalarý gereken ahlaki kurallarý ifade eder ve bu ahlakýn temeli hukukun üstünlüðüne dayalý olmalýdýr. Demokratik bir toplumsal düzende kural ve kurumlar önemli olup, devletin ve vatandaþlarýn hukukun üstünlüðüne inanmalarý ve saygý göstermeleri gerekir.1 Kaldý ki Anayasamýzýn 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin tanýmý þöyle yapýlmýþtýr; “T.C. toplumun huzuru milli dayanýþma ve adalet anlayýþý içinde insan haklarýna saygýlý, Atatürk milliyetlerine baðlý, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”
Yoksulluk ve Kimlik Bunalýmý Yoksulluk (Poorness) kelime olarak fakirlik, muhtaçlýk, zayýflýk, biçare olmak, adi, bayaðý olmak anlamlarýný içermektedir. Ekonomik yoksulluk durumunu anlatan yoksulluk kavramý ile ortaya çýkan olgular; muhtaçlýk, biçarelik ve zayýflýk kiþinin kendini gerçekleþtirme ve geliþtirmesini saðlayan; buna olanak tanýyan insan haklarýnýn/temel kiþi haklarýnýn da yokluðunu ifade etmektedir. Çünkü bu haklar aracýlýðýyla bireyler kendilerini gerçekleþtirebilmektedirler. Bu kendini gerçekleþtirme olgusu ise, insanýn en temel gereksinimi; güdüsüdür. Hümanist psikologlardan Abraham Maslow’a göre; insanýn temel 12
Ö.Yeniçeri, Age.s.18
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
77
gereksinimlerinin hireyarþik sýralamasýnda yer alan; (fizyolojik, güvenlik, sevgi, takdir edilme, kendini gerçekleþtirme) bu güdüyü tam olarak yaþayabilen bireyde on altý olumlu tutum oluþmaktadýr (hoþgörü, demokratiklik, bireysellik, yaratýcýlýk, empati, kendine güvenmek, mutluluk, problem görmekçözmek)2 yapýlan araþtýrmalara göre de kendini gerçekleþtirme düzeyi düþtükçe kiþilerde sürekli kaygý düzeyi artmakta, bunun sonucunda da depresif tutumlar ortaya çýkmaktadýr. 3 Ýnsan haklarýný; insanýn kendisi olarak toplumda kabul edilme hakký olarak da tanýmlayabiliriz. Ekonomik olgular yaþamýmýzýn o kadar önemli yönlendiricileridir ki; birey ekonomik yaþamýn piyasa iliþkileri ile geleneksel gruplarýn korumasý altýnda sýkýþmýþ durumdadýr.4 Gerek ulusal gerekse uluslararasý düzlemde birilerince bilinçli olarak yönlendirilen bu sýkýþmadan doðan kimlik sorunlarýndan dolayý bireyler etnik ya da dinsel olandan birini seçmek zorunda kalmakta ve bireysellik/bireysel oluþ yok olup gitmektedir. Bu sýkýþmadan herkesten çok daha fazla olumsuz etkilenenler; þüphesiz yoðun kimlik bunalýmý yaþayan yoksullar olmaktadýr. Ýþte bu noktadan bakýldýðýnda da kimlik bunalýmý yaþayan; kendini gerçekleþtirmediði için kaygý düzeyi artan insanýn aslýnda en temel insan hakký olan toplumda kendisi olarak kabul edilme hakký; birey oluþ hakký ihlal edilmiþ olmaktadýr.
Küreselleþme ve Ýnsan Haklarý Bilgi çaðýnda ticaret, siyasal ve kültürel iliþkilerin merkezinde yer almaktadýr. Geçmiþte milletler askerlerinin cesaretleri, ateþ ve taarruz gücü ile övünürken; bu gün üretilen malýn kalitesi, çalýþtýrýlan iþçinin verimliliði, kullanýlan teknolojinin yüksekliði ve kaynaklarýn etkin kullanýmý milletlerin övünç duyduklarý olgular olup, askeri unsurlar da ticari faaliyetlerin tamamlayýcýsý durumuna düþmüþtür. Ülkelerin milli sýnýrlarýndan daha önemlisi ticari sýnýrlarýdýr. Gümrükler engellediði, vergi ve yasalar sýnýrladýðý için ticaret devlerinin en çok sevdiði sloganlar “yýkýlsýn duvarlar”, “kalksýn sýnýrlar” olmuþtur. Küresel çarþý; göz kamaþtýrýcý, albenisi yüksek bir dizi yiyecek, içecek, giyecek ve oyuncak sergileyen dünya çapýnda bir süpermarkettir. Bu dünya; yöneticilerinin küresel çarþýsý baþka bir deyiþle evrensel alýþ-veriþ merkezi haline gelmiþtir. Onlarýn görevi hem eski gereksinimleri yeni müþterilere sat13 14
Doðan Cüceloðlu, “Yaþamda Denge”, (Mak.) Bilim Ve Teknik Dergisi, Cumhuriyet s. 479 Ö.Yeniçeri, Age.s.19
78 YOKSULLUK
mak hem de eski müþteriler için yeni gereksinimler yaratmaktýr. Amaçlarý; ayný þeylerin yenmesi, giyilmesi ve kullanýlmasý üzerine temellendirilmiþ bir baðýmlýlýk yaratmaktýr. Bu öyle bir baðýmlýlýktýr ki; yerine göre ýrk, coðrafya ve gelenekleri ezip-geçerek ahlaki, kültürel deðerleri hiçe sayabilmektedir. Thomas Jefferson’a göre tüccarlarýn belli bir yurtlarý yoktur. Nerede olursa olsunlar, topraða karþý bir baðlarý yoktur. Ýlgi duyduklarý tek þey kar kaynaklarýdýr. Tarihe bakýldýðýnda aslýnda bu kar; madde hýrsý insanlarýn hep temel tutumlarýndan biri olagelmiþtir; ancak günümüzde bu hýrsýn canavarlaþtýðýný görmekteyiz5 Birleþmiþ Milletler Ticaret ve Kalkýnma konferansýnýn (UNCTAD) 1997 ticaret ve kalkýnma raporuna göre küreselleþme (globalleþme) dünyaya pek fayda getirmemiþtir. Küreselleþme ile dünyada büyüme düþerken gelir adaletsizliði artmýþtýr. Rapora göre küreselleþmenin bu trend içinde devam etmesi durumunda dünya yeniden 1929 ekonomik krizine benzer bir krizle karþý karþýya kalabilir. Küreselleþmenin belli baþlý olumsuzluklarý þöyledir; Kuzey ile güney yarým küre arasýndaki gelir daðýlým farkýnýn giderek artmasý, orta direðin gelir durumunun her ülkede giderek bozulmaya baþlamasý, rant gelirlerinin reel yatýrýmlar yapýlmasýný engellemesi, üretim faktörü olarak sermayenin, emeðe oranla daha çok pay almasý, istihdam yapýsýnýn bozulmasýyla iþ güvencesinin tehdit altýna girmesi, ücret düzeyleri arasýndaki eþitsizlik… Yine ayný raporda küreselleþmenin aksayan yönlerinin giderilmesi halinde bunun refaha olumlu katkýda bulunacaðý da vurgulanmaktadýr.6 Bunun için de hükümetlere çok fazla iþ düþmektedir. Küreselleþmeyi olumlu yöne çevirebilmek için sosyal güvenlik aðlarýndan, sanayi politikalarýna, iþgücü vasýflarýný yükseltmek için yapýlmasý gereken kamu yatýrýmlarýndan yerel teknolojik kapasitenin arttýrýlmasýna yönelik çabalara kadar bir dizi önlem gerekmektedir. Sözgelimi iþ gücü niteliklerini artýrmada eðitim vazgeçilemeyecek bir olgu olduðuna göre devletler eðitim stratejilerini çok iyi planlamalýdýrlar. Artýk çaðýmýzda her konuda olduðu gibi eðitimde de bir takým deðiþikliklere giderken, geleceðe iliþkin çok saðlýklý öndeyilerde bulunarak en az 10 yýllýk planlamalar yapýlmalýdýr (Japonya örneðinde olduðu gibi). Bilimselliðin, bilimin verilerinin son derece önem kazandýðý ve üretimin (nitelikli üretimin) esas gücü oluþturduðu çaðýmýzda bilim alanlarýndaki geliþmeler ancak bilimsel buluþlar, bilgi üretimleri ve özgün teknolojilerle saðlanýrken, 15
P.Schwab&A.Pollis (2003) Küreselleþmenin Ýnsan Haklarý Üzerine Etkisi (Mak.) Çev. A. Yavuz, Kaygý Uludað Üniversitesi Felsefe Topluluðu Der. S.2, s.139
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
79
artýk bu olgu çaðdaþlaþmanýn, küreselleþmeden yararlanmanýn ve geliþmiþ ülkelerle boy ölçüþebilmenin en temel vazgeçilmez koþulu haline gelmiþtir. Bu gün ülkelerin geliþmiþlik düzeylerini karþýlaþtýrmak için bilimsel araþtýrma ve geliþmeye ayýrabildikleri kaynaklar, araþtýrýcý sayýlarý, dünya bilim literatürüne katkýlarý gibi göstergeler kullanýlmaktadýr. Enformasyon malý formundaki bilgi üretici güçlerden ayrýlamaz bir biçimde güç için dünyanýn her tarafýndaki rekabetin esas parçasý olmaya devam edecektir.7 Günümüzde bilimsel ve teknolojik geliþmenin hýzý, bilgi birikiminin iki katýna yükselme süresiyle ölçülmektedir. 1850 yýlýna kadar bu süre 100 yýldý. 1960-70 arasýnda 5 yýla inen bu süre günümüzde 3.5 yýldýr.8 Küreselleþme hem maddi (ekonomik) hem de manevi (moralite) boyutlu bir olgudur. Bu iki boyutunun çok iyi dengede tutulmasý gerekir çünkü, bu olgunun sonuçlarý doðrudan insanlarý ve toplumlarý (ki özellikle de geliþmekte olan ülke toplumlarýný) etkilemektedir. Küreselleþme olgusundan en olumlu sonuçlarý üretebilmek için hem geliþmiþ hem de geliþmekte olan ülkelere görevler düþmektedir. Geliþmekte olan ülkeler bilgi, bilim, teknoloji ve ekonomilerini geliþmiþ ülkelerinkiyle yarýþtýrabilme zorunluluðundan dolayý zorlu bir mücadelenin içindedirler. Ancak her iki kesime; bu iki farklý grup ülke hükümetlerine de düþen en önemli görevler etik (ahlak) olgusunun ýþýðýnda somutlaþýrken en ivedi çözüm yolunun da eðitim olduðu yadsýnamaz bir gerçek haline gelmiþtir. 1990 yýlýnda Amerika’da yýlýn eðitmeni seçilen Prof. Ernest L. Boyer’a göre modern yaþamýn karmaþasý içinde eðer yarýnýn eðitmenleri öðrencilere kendilerinin ötesini görmelerini ve dünyanýn baðýmsýz yapýsýný anlamalarýný saðlayamazlarsa her yeni kuþaðýn sorumluluklarýný yerine getirecek yaþama yeteneði azalacaktýr. Yarýnýn öðrencileri yaratýcý, önlerine her sunulaný kabul etmeyen, bilginin sýnýrlarýný sorgulayan düþünceyi eyleme baðlayan, demokratikliði içselleþtiren ve iþbirliði yapmayý seçen bireyler olmalýdýrlar.9 Kendi vatandaþlarýyla özgür, demokratik, insancýl iliþkileri kurabilen vatandaþýna saygý duyan bir mekanizma, vatandaþlarýnýn hem birbirleriyle hem de tüm dünyayla saðlýklý, demokratik bir iletiþime girebilmesinin alt yapýsýný oluþturmuþ olur. Ýnsanýn bireyselliðini; insana özgü olmazsa olmaz tutumlarýn, deðerlerin neler olduðunu tanýmlamasý gerekiyor ki bu deðerlerin ihlal edildiði durumlarý sorgulayýp bunlara müdahele edebilsin; çözümler üretebilsin.
16
P.Schwab&A.Pollis (2003) Age, s.140
80 YOKSULLUK
Türkiye Yoksulluðunun Sosyo - Kültürel Zemini Ýsmail Doðan Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Eðitim Bilimleri Fakültesi e-posta:
[email protected]
Öz
T
oplumsal deðerler hayatý algýlamada etken olan unsurlardýr. Ýnsanlarýn psikolojileri de dahil olmak üzere hayatýn her alaný deðerlerin etkisinde þekillenir. Dolayýsýyla bir insanýn içe dönük olmasýyla dýþa dönük ve giriþimci olmasýnýn deðerler dünyasýyla büyük ölçüde ilgisi vardýr. Bu durum elbette ki insanlarýn hayattan beklentilerini de belirlemektedir. Günümüzde ve özellikle Türkiye gibi Batý dýþý toplumlarda insanlar ait olduklarý deðerlerle yeni deðerler arasýnda sýkýþýp kalmýþlardýr. Bu durum daha çok alt ekonomik toplumsal kesimdeki insanlarýn dünyasýnda etkiler getirmektedir. Onlar zaten hazýr olmadýklarý geliþmeler karþýsýnda daha çok içe dönmekte; yöneldikleri dünyayý dýþa kapalý bir hayata dönüþtürerek yoksulluðu kaçýnýlmaz bir kader (yazgý) haline getirmektedir. Bu bildiride, Türkiye yoksulluðunun belirtilen Sosyo-kültürel zeminine ýþýk tutulmaktadýr. Anahtar Terimler: Deðerler, toplumsal deðerler, küresel deðerler, sosyal sermaye, yoksulluk kültürü.
Abstract
S
ocial values are active elements in perceiving the life. Every area of life, including human psychology is formed under the influence of values. For that reason is greatly related to values world. Of course that case determines the expectations of man from life. Nowadays especially western societies like Turkish people are compressed between their values and new values; this case generally imposes more impact on man’s world from low socio economic under developed, they become more introverted opposite of developments, finally under these circumstances the become more introverted and accept poorness as part of their destiny by converting their lives a closed system to the outside. This article intends to shed a light for mentioned socio- cultural ground of poverty in Turkey Key Words: values, social values, global values, sub-cultures, criminological cultures, social capital, poverty culture.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
81
Giriþ
Y
ýllar önce bir Türk gazetecisi Hindistan gezisi sonrasýnda yaptýðý bir açýklamada þöyle bir deðerlendirme yapýyordu: “Milyonlarca insanýn, sokaklarda, kaldýrýmlarda aðaç diplerinde iðrenç bir þekilde yaþadýðý bu ülkede bir türlü anlayamadýðým muazzam bir uyum gördüm.”1 Yazar bu paradoksla aslýnda çok önemli bir þeye, yoksulluðun ve yoksulluk kültürünün de bir deðerler dünyasýna ait olabileceði gerçeðine iþaret etmektedir. “Hint Fakiri” deyimi azla yetinen, kanaatkâr, dünyadan elini eteðini çekmiþ bir insan profilini betimler. Bu deyim bir coðrafyayý olduðu kadar bir kültürü de çaðrýþtýrýr. Yazarýn son tahlilde “muazzam bir uyum” olarak algýladýðý tablo iþte bu kültüre nitelik ve hayatiyet veren sosyolojik zemindir. Kuþkusuz, benzer tüm toplumsal olgu ve olaylarda olduðu gibi yoksulluðun da her zaman Sosyo-kültürel çevre ile iliþkisi olmuþtur. Deðerler, inançlar, alýþkanlýklarla belirlenen bu çevre, insanlarýn dünyayý algýlama biçimi ile günlük yaþamýn bilinen bütün ayrýntýlarýndaki davranýþ kalýplarýný etkilemektedir. Hayata karamsar bakma ile coþku ve hayat dolu olma arasýndaki farkýn temelinde böyle bir etmen yattýðý söylenebilir. Dünyayý yaþanýlacak ve kâm alýnacak bir güzergâh kabul eden felsefe ve benzerleriyle; bu güzergâhý tümüyle bir çalýþma ve sýnav ortamý olarak gören felsefelerin de ait olduklarý Sosyo-kültürel iklimden beslendikleri ve güç aldýklarý hatýrlanmalýdýr. Hindistan ve kast kültürü böyle bir sosyolojik iklimin en karakteristik örneðidir. Hindistan’a özgü bir sistem olan kast bilinen en katý toplumsal tabakalaþma sistemidir. Bu sistemin ayrýcalýklý (imtiyazlý) tabakasý olan kastlar dýþýnda geniþ ve sayýca çoðunluðu teþkil eden alt kastlarýn mensuplarý, mevcut yaþam koþullarýnýn olanca olumsuzluðuna ve tüm düþkünlüklerine olasý gelecek adýna gönüllüce katlanmayý seçmektedirler. Her þey ve tüm sýkýntýlar, dünyevî ezâ ve cefâlarla, yoksulluk ve yoksunluklar günün birinde ve daha çok da öldükten sonra yeniden dünyaya gelindiðinde daha üst bir kastta doðma ümidi ve inancýyla tahammül konusu olur. Böylesi kastlarda mutluluk, sistemin ve onun þahsýnda toplumsal yapýnýn empoze ettiklerini yerine getirmek, içinde bulun1
Fatih Çekirge, “Hint Masalý”, Sabah, 1.2. 1995, s. 6.
82 YOKSULLUK
duklarý yaþam koþullarýna karþý gelmeksizin, mutlak bir sükûnet içinde yaþamaktýr. Hint fakirine de hayata iliþkin bu anlamý ve algýlayýþý veren hiç kuþkusuz ki toplumsal yapýdýr. Çünkü toplumsal yapýda insanlar deðerler, inançlar, alýþkanlýklarla kuþatýlmýþ durumdadýr. Özellikle bu yapý, cemaat eksenli kapalý bir toplum örgüsü doðrultusunda belirginleþtikçe bireyin yaþamý algýlama seçenekleri de azalmýþ olur. Böyle bir toplumda töre ve geleneklerle birlikte yerel önderlerin üzerinde oluþturduðu baský ve otorite, cemaat mensuplarýnýn manevra kabiliyetleri üzerinde tartýþýlmaz bir etki oluþturmaktadýr. Toplumsal yapýnýn sözü edilen etkileri kent tipi bir toplumsal yapý ve örgütlenmeyle, köy ve kýr örgütlenmelerinde belirgin farklar ortaya koyar. Bu farka ilk sosyolojik vurguyu yapan düþünürlerin baþýnda Ýbn Haldun gelir. Ona göre “bedevi (göçebe) ve köylü topluluklar için iþ, deðerlerin kaynaðý olarak görülmez. Ýþçi ve zanaatçýlar zorla çalýþtýrýldýklarý halde çalýþmalarýnýn karþýlýðýný yeterince alamadýklarý için, iþ onlara deðersiz görünmektedir.”2 Kuþkusuz burada Ýbn Haldun, sosyoloji açýsýndan yüz yüze iliþkilerin egemen olduðu kapalý toplum örneði üzerinde durmaktadýr. Buna göre köy ve kasabalarla, kýrsal alanlardaki toplumsal örgütlenmeler tipik kapalý toplum modeli oluþturur. Böyle bir toplumda insanlarýn zihin dünyalarý ile toplumsal davranýþ kalýplarý yerel-toplumsal deðerlerin etkisinde þekillenir. Günlük hayatýn tüm alýþkanlýklarýnda bu faktörlerin etkisini gözlemek mümkündür. Ýþi deðerlerin kaynaðý olarak görmeyen kapalý toplumlarý ayakta tutan þey umuttur. Her þey kötüye gitmiþ olsa da günün birinde birden bire her þey düzelebilir. Olaðanüstü, sihirli, metafizik ve mistik bir güç, bir lider vs. nasýlsa ve ebette zaman ve zemin oluþtuðunda ortaya çýkacak ve duruma el koyacaktýr. Çalýþma, emek, alýn teri yerine umuda yatýrým yapan kültürlerde “cehalet” ve “bilinçsizlik” alabildiðine kök salar. Dünyayý ve dünyevî olaný deðersiz hale getiren bir felsefe kabul görmeye baþlar. Yoksulluðu kader haline dönüþtüren de iþte bu felsefedir. Kanaatkârlýk ve azla yetinme giderek bir yoksulluk kültürü oluþturur. “Az olsun benim olsun, “azýcýk aþým aðrýmaz baþým”, “azla yetinmeyen çoðu bulamaz”, “çok mal tamah getirir” vs. gibi deyimler böylesi bir kültürün deðerler dünyasýný betimleyen ve pek de uzaðýnda olmadýðýmýz toplumsal gerçekliðe iþaret ederler. Ancak ilginçtir ki yoksulluk kültürü geniþ halk kitlelerinin yaþam koþullarýný aðýrlaþtýrdýkça bu kültürü mülkiyetinde görenler için zenginlik, güç ve iktidar nedeni olur. Bu durum bir çeþit kitle antropomorfizmi oluþturur. Kitleler bu çerçevede, “Tanrý’yý ve santonlarý, Tanrý’yý ve hukukçularý veya din önderlerini birbi2 3
J.F.A. et Clément, “Ibn Khaldûn Théoricien de l’Inconscience” L’Homme et Société, N°31-32, Paris-1974,p.161-183’den Ý. Doðan, Bir Bilinçsizlik Teorisyeni: Ýbn Haldûn, Ýletiþim ve Yabancýlaþma, Ýstanbul-1998, s. 86. J.F.A. et Clément, a.g.e.,’ den Doðan, 1998, s. 92.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
83
rine karýþtýrýr. Halk onlara hediyeler vererek, iþlerinde yardým ederek ve hatta onlar için çalýþmak suretiyle, Tanrý’ya ve dine hizmet ettiklerini sanýr. Sonuçta, baþlangýçta hiçbir þeye sahip olmayan bu dindar insanlarýn, sadece baþkalarýnýn iþinden fayda saðlayarak, kýsa zamanda zengin olmalarýna vesile olurlar. Bu konuda kentlerde ve kýrsal alanlarda bir çok örneðe rastlamak mümkündür.”3 Türkiye’de, yakýn dönem içinde olanca güç, sermaye ve zenginliðini yoksul insanlarýn kendilerine yönelttikleri sempati ve inançlarý üzerine kuran sahte þeyhlerin ve din tâcirlerinin çeþitli örneklerine medya ortamýnda tanýk olunmuþtur. Tamamen bu dünyaya ait olan çalýþma yöntem ve teknikleri yerine olaðanüstü, mistik ve metafizik vasýtalar, umudun empoze ettiði hedeflere ulaþmada öncelikli olarak tercih edilir. Böyle bir seçime yönelmiþ kültürlerde bilinçsizliðin yol açtýðý irrasyonel eðilimlerin sýnýrý ve ölçüsü de yoktur. Halk umutla ayakta durur ve onun saflýðýnýn sýnýrý yoktur. Ýnsanlar son derece açýk neden-sonuç iliþkileri ile giderilmeye uygun meraklarýnda olaðanüstülükler üretmeye yatkýn olur. Her þeyde ve her durumda metafizik ve mistik izler ve etkiler ararlar. Meraka deðer her durum “hikmetinden sual olunmaz” kolaycýlýðý içinde bir “hikmet” konusu haline getirilir. Ýbn Haldun böylesi bilinçsizliklerle yakýndan ilgilidir. Projektörü çevirdiði bu boyutta aslýnda onun toplum analizinin esasý yer alýr. Ona göre esasta toplumlarý meydana getiren unsurlar insanlarýn farkýnda olmadýklarý alýþkanlýklarýnýn yol açtýðý böylesi bilinçsizliklerdir. O nedenle kendisi Fransýz sosyologlar J.F.A. et Clément tarafýndan “bilinçsizlik kuramcýsý” olarak tanýmlanýr. Ýbn Haldun’un halk saflýðýnýn sýnýrsýzlýðý olarak gördüðü bilinçsizliðe verdiði örnek ilginçtir: “Gabès bölgesindeki kazýlar sýrasýnda üstü örtülü bir vazo bulunmuþtu. Bu vazo kurþunla mühürlüydü. Mühür parçalandýðýnda içinden bir duman yükseldi ve havada kayboldu. Bu olay üzerine orada bulunanlarýn tümünü büyük bir telaþ ve heyecan sardý... Bu öykü, halk içinde var olan saçma inanç ve kaygýlarýn bir ürünüdür.”4 XIX.yy. orientalistlerinden Dr. Andreas David Mortdmann (1811-1879)’ýn 1859 yýlýnda Ankara seyahatindeki bir izlenim Ýbn Haldun’un anlattýklarýna çok benzer. Mortdmann Ankara’da Hacýbayram civarýnda bir “cami duvarýnda gördüðü antik kitabenin harflerini kapayan harçlarý temizlemeye uðraþýrken, düþkün giyimli bir boyacý yaklaþýr ve bu temizliði yapar. Etraflarýna toplanan meraklýlardan birinin “þimdi altýn çýkar” demesi üzerine boyacý, seyyahýn çok hoþuna giden, “altýn çýkmaz ama akýl çýkar” cevabýný verir.”5 Her iki öykü olaðan yaþamdan ümidini kesmiþ olan insanlarýn yöneldikleri olaðanüstü yaþamý, beklenti ve sýnýrlýklarý içindeki insan profilini öne çýkarýr. Bu durum günümüz toplumlarýna uyarlanma güçlüðü olmayan bir yok4
J.F.A. et Clément, a.g.e.,’den Ý.Doðan, 1998, s. 93.
84 YOKSULLUK
sulluk þablonunu betimler. Buna göre vasýfsýz ve mesleksiz olan insanlar öyküye uygun olarak yüzlerini umut önderlerine çevirirler. Bu da onlarýn aradýklarýný bulmakta fazla zorlanmadýklarý zorunlu bir seçimdir. Yoksulluk bu aþamada himayeyi bir deðer olarak üretir. Kendi ayaklarý üzerinde kalamayan vasýfsýz ve mesleksiz insanlar himayeye yatkýn ve hazýr insanlardýr. Ancak himaye eden, himayesine aldýðý kiþilerden bazý hizmetler bekler. Kiþisel yaþamlarýný böyle bir himayeye ipotek eden insanlar, kolaylaþmýþ gibi görünen yaþamlarýna karþýlýk siyasal ve toplumsal gücü elinde bulunduran kimselerin (lider, reis, baþkan vs.) üzerlerinde keyfi olarak hüküm sürmelerine izin vermiþ olurlar. Toplumsal deðerler yoksulluðu üreten bir etken olduklarý kadar denetleyen, yönlendiren ve sýnýrlandýran bir iþleve de sahiptirler. Yoksulluðun yol açtýðý olasý tehdit ve tehlikeler toplumsal deðerler vasýtasýyla otokontrola tabi tutulurlar. Amerikalý sosyolog Robert Kaplan’ýn Altýndað gecekondularýna iliþkin gözleminde böylesi bir otokontrolün öyküsü okunur:6 “Abidjan’ýn (bir Batý Afrika ülkesi olan Fildiþi Sahili’nin baþkenti) gecekondu mahalleleri, bir yabancý için ürkütücü ve iticidir. Türkiye’nin gecekondu bölgeleri ise, bunun tam tersidir. Altýndað’a (Ankara’nýn bir gecekondu mahallesi) daha yakýndan baktýkça, daha iyi görünüyordu, daha güvenliydi. Bir cebimde 1.500 dolar karþýlýðý Türk parasý vardý, ötekinde 1000 dolarlýk seyahat çeki; ama hiç korkmuyordum. Altýndað gerçek bir mahalleydi. Evlerden birinin içi bütün öyküyü anlatýyordu... Bu gerçek bir evdi; saygýnlýk veren bir düzeni vardý. Ýçinde çalýþan bir buzdolabý, bir televizyon, üzerinde az sayýda küçük bir kitaplýk, bir ocak ve bir pencerenin pervazýnda bir kaç saksý bitki duruyordu. Yaðmur yaðdýðýnda sokaklar çamur deryasýna dönüyorsa da evin içi tertemizdi. Öteki evlerde bunun gibiydi. Okul çocuklarý sýrtlarýna geçirdikleri çantalarýyla etrafta koþuþuyor, kamyonlar yemek piþirmek için tüpgazlarý daðýtýyor, bir kahvehanenin içinde oturan bir kaç erkek çaylarýný yudumluyordu. Biri birasýný içiyordu. Nüfusunun % 99’u Müslüman olana Türkiye’de alkollü içkiler bol miktarda mevcut. Ama büyük bir alkolizm sorunu yok. Kiþilere karþý iþlenen suçlar; ihmal edilecek kadar az (...).”
Türkiye Gerçeði Yoksulluk Türkiye’nin önde gelen sosyolojik bir gerçeðidir. Türkiye’nin %40’ý yoksuldur. Bu durum Devlet Ýstatistik Enstitüsü’nün ülke nüfusunu %20’lik dilimler halinde gösteren verilerinde de izlemek mümkündür. Buna göre 67 milyon olan ülke nüfusunun her bir dilimi 13.4 milyondur. Bunlarýn ulusal gelirden aldýklarý pay ise þu þekilde ortaya çýkmaktadýr.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
85
1. En Yoksul Kesim: Toplam nüfus içindeki oraný %20, milli gelirden aydýklarý pay % 4. 9. 2. Az Yoksul Kesim: Toplam nüfusu içindeki oraný %20, milli gelirden aldýklarý pay %8.6. 3. Orta Gelir Grubu- Orta Direk: Toplum nüfusu içindeki oraný %20, milli gelirden aldýklarý pay %12.6. 4. Az Zenginler: Toplam nüfusu içindeki oraný %20, milli gelirden aldýklarý pay % 19.0. 5. Çok Zenginler: Toplam nüfus içindeki oraný %20, milli gelirden aldýklarý pay % 54.9. En yoksul ve en zengin kesimlerdeki kiþi baþýna düþen gelir ortalamasý ülkenin her iki uç arasýndaki mesafenin derinliðini gayet açýk bir biçimde ortaya koymaktadýr. Milli gelirin % 4.9’unu paylaþan % 20’lik yoksul kesimde (12.1 milyon nüfus ) kiþi baþýna düþen ortalama gelir 530 ( dýr. Buna karþýlýk en zengin % 20 nüfus milli gelirin % 54.9’unu paylaþtýðýna göre 1994 yýlýnda 12.1 milyon en zengin 71.8 milyarý paylaþmýþ, her birine ortalama 5.932 ( düþmüþ demektir. Bunun bir anlamý da þudur: “Ülkede yaratýlan her yüz liranýn elli beþ lirasý nüfusun sadece % 20’sine gidiyor. Geriye kalan 45 lirayý da geri kalan % 80’ini paylaþýyor.” Aslýnda bu tabloya deðiþik bir açýdan bakmak da mümkündür. Öyle görünüyor ki toplumlar bazý iþ ve mesleklere yüksek ücretler ödemeye hazýrlanýrken, bazýlarýna ise ödemekte olduklarý ücretleri göreli olarak azaltmaktadýr. Esasen bu olgu bilginin artan hýzýna baðlý olarak bazý mesleklerin ve meslek türlerinin ortadan kalkmasý gerçeðine de denk düþmektedir. Geçerliliðini yitirmiþ olan mesleklerle, bu tür meslek erbabýnýn olasý geleceðinden bu anlamda fazla ümitli olmak ise ancak iyimserlik olarak nitelenebilir. Ayrýca bu tablo bir ölçüde ülkenin dünya sýralamasýndaki yerine iliþkin bir fikir de vermektedir. Geliþmiþ ülkelerde kiþi baþýna düþen gelir ortalama 20 bin dolarlarýn üstünde iken bu oran Türkiye’de 2540 dolar civarýndadýr. % 40 yoksulluðun Türkiye gerçeðine getirdiði bu düþük ortalamanýn sosyolojik sonuçlarý ise daha çarpýcýdýr. Her þeyden önce bu etki hayat standardýnýn dünya ölçeðindeki düþüklüðünü de belirleyen önemli bir boyuttur. Türkiye’nin hayat standardý geliþmiþ Batý ülkelerinden 9-10 misli daha düþüktür. Dünya ölçeðinde ise, “diþ macunundan, adam baþýna tüketilen kaðýda, kiþi baþýna düþen doktor vs. yaklaþýk üç yüz kalemlik ölçüte göre yapýlan bir inceleme Türkiye’nin 173 ülke arasýnda 85. sýrada olduðunu göstermektedir. Bu sýralamada Uruguay 40. sýrada yer almaktadýr.”7 Yaþam kalitesi konusundaki bu göstergeler Türkiye’nin III. Dünya Ülkelerine özgü bazý sosyolojik sorunlarý ile bütünleþmektedir. Bugün ülkenin bazý bölge-
86 YOKSULLUK
lerinde saðlýklý tuvalet imkanlarý (sanitasyon), yetersiz beslenme (malnnütrisyon), iyot yetersizliði, beþ yaþ altý çocuk ölümleri vb. sorunlar yaþanmaktadýr. Bu tablonun ortaya çýkmasýnda ekonomik yetersizlikle birlikte aðýrlýklý olarak eðitim yetersizliði ile konuya iliþkin yanlýþ bilgi ve inançlarýn etkisi bulunmaktadýr. Eðitimde alýnan ciddi mesafelere raðmen, dünya ortalamalarý baz alýndýðýnda nüfusun eðitim düzeyindeki “sayýsal yeterlilik sorunu” devam etmektedir. Türkiye’de 29 milyon gencin sadece 13 milyonu örgün eðitim kurumlarýndan yararlanýyor. Bu rakamýn 10 milyonu ilköðretim, 2.5 milyonu ortaöðretim, 1.5 milyonu yükseköðretim kademesinde öðrenim görmektedir. Çað nüfusu için ortaya çýkan bu tablo, nüfusun geneli için de benzer göstergelere sahiptir. Okur-yazar erkek nüfusun % 73.6’sý, okur-yazar kadýn nüfusun % 81.6 ilkokul mezunudur. Orta ve dengi okul mezunu erkeklerde % 10.8, kadýnlarda % 7.6 düzeyindedir. Okur-yazar erkek nüfus içinde lise ve dengi okul mezunu olanlarýn oraný % 10.7, yükseköðretim mezunu olanlarýn oraný % 4.7’dir. Kadýnlar için bu oranlar lise düzeyinde % 8. 3 ve yükseköðretim düzeyinde ise % 2.6’dýr. Cumhuriyetin eðitim konusunda en önemli atýlýmlarý bu oranlarýn dünya standartlarýna ulaþmasý noktasýnda ortaya çýktý. Dolayýsýyla eðitimde sayýsal (quantitative) hedefler öncelikli eðitim politikasý oldu. Sosyo-kültürel gerçekliðin zemini olarak insan ve insan malzemesi iþte bu istatistiklerin ýþýðýnda anlaþýlmalýdýr. Yüzyýllarýn ataerkil geleneði bu malzemeyi belirleyen en önemli faktördür. Bunun öncelikli toplumsal sonucu ise vasýfsýz ve mesleksiz yýðýnlardýr. Bu olgu sorun çözme becerisinin geliþmemesine paralel olarak sosyal sorunlarýn artmasýnýn da bir nedenidir.
Sonuç ve Öneriler Ýnsanýn serüveni sosyal çevre ve toplumun serüveninden ayrýlamaz. Toplumun genel yapýsý, beklenti, talep ve iþlevleri; toplumsal deðer ve inançlarý bireyi ve insanlarý belirler. Bu iliþkiden bir kültüre özgü insan profili ortaya çýkar. Toplumlarýn sözü edilen karakteristiði sosyal sermaye (maþerî vicdan, toplumsal bilinç) olarak da adlandýrýlmaktadýr. Sosyal sermaye yetiþmiþ insan gücü kadar bu güce hayatiyet ve anlam kazandýran kültür ve deðerler dünyasýný ifade eder. Sosyal sermaye kendi kültür birikimi üzerine dünyaya açýk bir yapý üreterek toplumun devamlýlýðýna katkýda bulunur. Sözü edilen boyut ayný zamanda sosyal sermayenin etki ve iþlevinin devamý ve geçerliliðiyle de ilgilidir. Dünyaya yön veren deðiþimin deðerleriyle çatýþmasý halinde beklenen etki ve iþlevini yerine getirmesi güçleþecektir. Kriz zamanlarýnda üzerine en çok vurgu yapýlan þey sosyal sermayedir. Ülkeyi krizlerin þiddetinden ve olasý kaotik ortamdan sosyal sermayenin ayakta tuttuðu varsayýlýr ve bu durum bir övünç vesilesi haline getirilir. Esasen bu de-
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
87
ðerlendirmede bir yanlýþ, bir abartma yoktur. Sosyal sermayesi olmayan bir toplumun beklenmedik toplumsal kýrýlmalarda ayakta durmasý elbette mümkün deðildir. Fakat bu belirlemede anlaþýlmasý gereken bir boyut vardýr. Bu durum þimdiye kadar üzerinde pek fazla durulmayan bir ayrýntýyý da beraberinde getirir. Sorun þudur: Sosyal sermaye kriz zamanlarýnda mademki insanýmýzý ve onun sorunlarýný sübvanse ediyor, o halde neden böyle bir güç ve potansiyel, her þeyin yolunda gittiði zamanlarda toplumu ayaða kaldýracak bir dinamizme yönelmiyor? Burada kastedilen þey þudur: 2000 yýlý ekonomik krizini yaþayan Arjantin’de sosyal patlama olunca benzer durumun Türkiye’de de olabileceði beklentisi ortaya çýkmýþtý. Beklentilerin gerçekleþmemesi kamuoyunda bu ülkede sosyal sermayenin gücüyle açýklama bulmuþtu. Kriz bizi Arjantin vakýasýna götüremezdi çünkü bizim aile yapýmýz ve deðerler dünyamýz çok güçlüydü. Bu olgu karþýsýnda mantýk, ekonomik kriz ve toplumsal buhran zamanlarýnda yanýmýzda olan þeyin normal zamanlarda bize daha da çok güç ve dinamizm vermesi ve ülkeyi ayaða kaldýrmasý düþüncesini beraberinde getirir. Ancak bu böyle olmamakta, normal zamanlarda öngörülen dinamizm ve etkililik yerine yalnýzca günü kurtaran bir felsefe öne çýkarýlmaktadýr. Bu neden böyle olmaktadýr? Maðduriyetler ve krizler karþýsýnda son derece duygusal ve duyarlý olan toplum neden bu güç ve dinamizmini normal zamanlara yayarak makus talihini yenebilecek bir toplumsal sinerji yaratamamaktadýr? Elbette her toplumsal sorunun olduðu gibi bu hayati sorunun da birden fazla yanýtý vardýr. Ancak seçenekler ne kadar çok olursa olsun bu sorunun merkezinde sosyal sermaye ve onun deðiþim karþýsýnda yaþadýðý sorunlar gelmektedir. Türkiye’de sosyal sermayeye nitelik, yön ve doðrultu kazandýran toplumsal etkenler (alýþkanlýklar, inanç ve felsefeler) görünür bir yozlaþma yaþamaktadýr. Bu durum deðiþimin temposu arttýkça daha da belirginleþmekte baþta yoksulluk olmak üzere ülkenin toplumsal sorunlarýný artýrmaktadýr. Eðitim yetersizliðinin üzerine gelen vasýfsýzlýk ve mesleksizlik yoksulluðun görünen kollarýndan biri olarak yozlaþmanýn debisini derinleþtirmektedir. Bu tablonun ortaya çýkardýðý Türkiye fotoðrafýnýn her bir karesini oluþturan yanlýþ deðer ve toplumsal kabuller þöyle sýralanabilir: • Çalýþma ve iþ, deðerlerin kaynaðý olarak görülmemektedir. “Þans”, “tanýdýk”, “torpil” ve “iliþki” gibi etkenleri daha iþlevsel hale getiren bir toplumsal sistem öne çýkmaktadýr. • Toplumsal sistem çalýþmayý ve performanslarý deðil de iliþkileri ödüllendirmektedir. Bu durum geniþ kitlelerde çalýþmanýn getireceði sonuçlara karþý kuþku ile yaklaþan bir tutuma yol açmaktadýr. “Çalýþa-
88 YOKSULLUK
caksýn da ne olacak”, “yan yatan da bir çamura batan da bir”, “okuyacaksýn da ne olacaksýn?”, “okudun da ne oldu?” vs. gibi pratik algýlama denemeleri bu tutumu pekiþtirmektedir. • Bilgi ve eðitimi deðerlerin kaynaðý olarak görmeyen kitleler yaþama stratejilerini kültürel iliþkileri (hemþehrilik, cemaat, dernek vs.) üzerinde geliþtirmeyi daha çok gerçekçi ve tercihe þayan görmektedirler. Tanýdýklarýyla iþ yapmak, tanýdýklarýna iþ yapmak ve yaptýrmak gibi adeta akraba kültü yaratan bu að performansa ve uzmanlýða deðil de mensubiyetine güvenen bir deðer üretmektedir. • Hemþehrilik ve toplumsal mensubiyet duygusu yaþamý kolaylaþtýran himayeci bir kültürel deðer haline getirilmiþtir. Gecekondulaþma ve hatta gettolaþmanýn da nedeni olan bu deðer, himaye ve onun kanatlarýnýn yeterli bir dünya olarak algýlanmasýnýn bir nedenidir. Himaye sultasýnýn sunduklarýyla yetinen kanaatkâr insan profilinin sýnýrlarýný çizen bir iliþki biçimidir bu. • Kolay para kazanma duygusu bu yoldaki somut örneklerden güç almaktadýr. Geniþ kitlelerin bu görünür eðilimi baþta medya olmak üzere bazý toplumsal kurumlar vasýtasýyla her vesile ile canlý tutulmakta, özendirici ve hatta teþvik edici bir söylem sosyal dolaþýma sürülmektedir. Bu bakýmdan son yýllarda yoksul kitleler görsel medyada dürüst bir ömre sýðdýrýlamayacak olan kazanýmlar üzerine kurulu yaþam standartlarýnýn gölgesine itilmektedir. Bu tablo istatistiklerin ortaya koyduðu Türkiye gerçeðinin gerçek bir sosyolojik zeminidir. Ýstatistikler sýnýrlý ve daha çok biçimsel olan boyut öne çýkarýrlar. Bu, iyimserliðe götürebilecek formel bir durumdur. Ancak, iþin sosyolojik boyutu hiç de böyle olmadýðýný kanýsýný uyandýrýr. Bu zemin ilginç bir biçimde Türkiye’de tipik bir yoksulluk kültürünün varlýðýna iþaret etmektedir. Türkiye’deki yoksulluk kültürü kendi içinde çeþitlenen güven ve himaye üniteleri etrafýnda geliþmektedir. Cemaat eksenli bir toplumun günlük yaþamýný sübvanse eden bu deðerler birilerinin yaþamýný garanti ederken, birilerini de verdikleri garanti ve himaye karþýlýðýnda güç ve iktidar sahibi yapmaktadýr. Bu baðlamda denilebilir ki, yoksulluk Türkiye’de birbirine güç veren ve birbirini üreten bir iliþki biçiminin kitlesel muhatabý olarak ortaya çýkmaktadýr. Birbirinin varlýk nedeni olan muhataplar ise ilginç bir biçimde bu durumdan memnun görünmektedirler. Yoksullar dünyanýn her yerinde toplumun en güçsüz ve çaresiz kesimlerini teþkil ederler. Onlarý yoksulluða iten nedenler bizatihi yoksulluðun kendi mantýðý ve þartlarý içinde sürdürülebilir bir olguya dönüþmesinin de nedenidir.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
89
Bu aþamada yeni deðerlere vurgu yapmak, yapýlmasý gerekenlerin baþýnda gelir. Birleþmiþ Milletlerin ortak söylemi olan “insani geliþme”, “insanlýk onuru”, “bölünmez insanlýk onuru” gibi “deðerler” uluslararasý toplumun ortak hedefleri olarak yerel ve ulusal düzeydeki çalýþmalara güç ve hareket getirecektir. Ama bundan önemlisi ulusal düzeydeki yoksulluk kültürünün deðerler dünyasý ile bu yeni deðerlerin buluþmasýdýr. Uzun vadede tüm güvencelerin tehdit altýnda olduðu ve kitlelerde insan yaþamýnýn ancak kiþisel performans ve çabalarla saðlýklý bir güvenceye kavuþacaðý bilinci üretmelidir. Bilgi ve eðitimin lezzetlerini tatmamýþ kitlelere bu hizmeti götürmek kadar böyle bir talebin kitlelerce üretilmesi konusunda etkili ve yaygýn bir kampanya baþlatýlmalýdýr. Kýsa yoldan hayata atýlmanýn temelindeki gerekçeleri bilgi ve eðitimle yer deðiþtirecek projeler geliþtirilmeleridir. Bu çalýþma geniþ kitleleri “yoksul tesellilerinin” pekiþtirdiði toplumsal sýðýnaklardan çýkmalarý konusunda onlar için somut ve görünür hedefler üretilmesinde etkili olacaktýr.
90 YOKSULLUK
Kaynaklar Altan, Çetin: “Takke Kayýyor, Kel Görünüyor Sanki” Milliyet, 24.05.2003, s. 4. Çekirge, Fatih: “Hint Masalý”, Sabah, 1.2. 1995, s. 6. Doðan, Ýsmail: Sosyoloji, Kavramlar ve Sorunlar, Ankara, 2002, Pegem A Yayýncýlýk, 5. 412+XIX s. ——. Akýllý Küçük, Çocuk Kültürü ve Çocuk Haklarý Üzerine Sosyo-kültürel Bir Ýnceleme, Ýstanbul: Sistem Yayýncýlýk, Haziran 2000, 298 + 20 s. ——. Bir Altkültür Olarak Ankara Yüksel Caddesi Gençliði, Ankara: Kültür Bakanlýðý Yayýný, “Alan Araþtýrmasý”, 1994, Baþvuru Kitaplarý Dizisi, No: 21, 1 4 9 + X I I s. ——. Modern Toplumda Vatandaþlýk, Demokrasi ve Ýnsan Haklarý, “Ýnsan Haklarýnýn Kültürel Temelleri”, Ankara: Pegem A Yayýncýlýk 3. Bsk., Eylül 2002, 382+5 s. ——. Sivil Toplum, Ondan Bizde de Var, Ýstanbul, Sistem Yayýncýlýk, Þubat 2000, 237 + 16 s. ——. Ýletiþim ve Yabancýlaþma -Yazýlý, Kültürümüzde Ýlkler- Ýstanbul, Sistem Yayýncýlýk, Mayýs 1998, 378 s. EYÝCE, Semavi: “1859 Yýlýnda Ankara’da Bir Alman Seyyahý”, Ankara Dergisi, C.I, S.4, Ekim 1992, s. 11-15. HALÝS, Müjgan: Batman’da Kadýnlar Ölüyor, Ýstanbul, Metis Yayýnlarý, 2001, 157 s. IÞIK, O./ PINARCIOÐLU, M. Melih: Nöbetleþe Yoksulluk, Sultanbeyli Örneði, Ýstanbul, Ýletiþim Yay., 2001, 352 s. J.F.A. et Clément, “Ibn Khaldûn Théoricien de l’Inconscience” L’Homme et Société, N°31-32, Paris-1974, p.161-184. KAPLAN, Robert: “Ortadoðu’nun Geleceði Altýndað Sâkinlerinin Kafasýnda”, Milliyet, 27.2.1994, s. 20.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
91
Yoksulluk, Yoksullukla Savaþýmda Sivil Toplum ve Etik Boyut: Bir Sosyal Hizmet Yaklaþýmý Kasým Karataþ Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu e-posta:
[email protected],
[email protected]
Öz
G
ünümüzde yoksulluk tüm dünyada önemli bir sorun haline gelmiþtir. Yoksullukla savaþýmda hem kamunun hem de sivil toplum örgütlerinin önemli bir rol üstlendiði bilinmektedir. Sivil toplum örgütleri özellikle sosyal yardýmlar alanýnda iþlevsellik kazanmaktadýr. Yoksulluk karþýtý etkinliklerde insan haklarý yaklaþýmý bir yol gösterici çerçeve olarak kabul edilmelidir. Yoksullukla savaþýmda, özellikle uygulamada sosyal hizmetin etik ilkeleri ve deðerleri kullanýlmalýdýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, sosyal yardýmlar, sosyal hizmet, insan haklarý, etik ilkeler ve deðerler, sosyal adalet.
Abstract
P
overty has became an important problem all of the world in nowadays. It can be known that both public and non govermantel organizations have an important role on war against poverty. Non govermantal organizations are functional in especially public assistance. Human rights approach must be accepted as a framework to guide in anti poverty activities. Ethical priciples and values of social work must be use on war against poverty, especially in practice. Key words: poverty, public assistance, social work, human rights ,ethical principles an values, social justice.
92 YOKSULLUK
Giriþ
B
ir toplumsal sorun olarak yoksulluk, günümüzde yalnýz akademisyenlerin ve uygulayýcýlarýn deðil toplumun tüm kesimlerinin daha çok ilgisini çeker oldu. Bu ilginin temelinde sorunun eriþtiði boyutun önemli bir katkýsý var. Dünyada ve ülkemizde her geçen gün derinleþen yoksulluk, toplumun tüm kesimlerini etkiler oldu. Sorunun derinleþmesi ve yaygýnlaþmasýnýn yaný sýra kitle iletiþim araçlarýnýn da etkisiyle yoksulluk daha da görünür hale geldi. Yoksullukla savaþýmda temel sorumluluðu üstelenmesi gereken kamunun giderek güçsüzleþmesi, pek çok sorunun çözümünde olduðu gibi yoksulluk sorununun çözümünde de yetersiz kalmasýna neden olmaktadýr. Bir yandan uluslar arasý kuruluþlar (Birleþmiþ Milletler ve uzmanlýk kuruluþlarý, Dünya Bankasý, Avrupa Birliði vb…), bir yandan merkezi ve yerel yönetim kamu kuruluþlarý bir yandan da sivil toplum örgütleri birbirinden kopuk ve standartlardan uzak ve en önemlisi de etik boyutu dýþlayan çalýþmalar yürütmektedirler. Sosyal hizmet uygulamalarýnda etik boyutun dýþlanmasý ise ortaya en azýndan yoksulluðun kendisi kadar yaralayýcý/istismar edici görünümlerin çýkmasýna neden olmaktadýr. Bu sebeple hedef kitlesi insan olan sosyal hizmetlerin konuyla ilgili profesyonel meslek elemanlarýnca (sosyal hizmet uzmaný vb.) meslek etiðine (ilke ve deðerlere) uygun olarak yürütülmesi gerekir. Sosyal hizmet uygulamalarýnýn temel hedefi toplumun genel refahýný artýrmaktýr. Bireyin, toplumun ve çevrenin geliþimini saðlamak amacýyla yürütülen çalýþmalarda temel kaygý, insan haklarýnýn saðlanmasýdýr. Böylece sosyal adaletin gerçekleþtirilmesi hedeflenir. Bu çalýþmalarda gerek sosyal politikalarýn oluþturulmasý gerekse bu politikalarla uyumlu yasal düzenlemelerin, kurumsal örgütlenmenin ve hizmet modellerinin geliþtirilmesinde toplumun bilinçli katýlýmý hedef alýnmalýdýr. Kuþkusuz ki geliþtirilecek hizmetler toplumun acil gereksinimlerinden yola çýkmalý ancak bunlarla sýnýrlý tutulmamalýdýr. Sorunun köklü çözümünü amaçlayan, uzun erimli politikalar ve uygulamalar da göz ardý edilmemelidir.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
93
Bu gün artýk herkesin üzerinde anlaþtýðý bir gerçek var ki o da yoksulluðun arttýðýdýr. Yoksullaþma, her geçen gün çeþitlenen insan gereksinimleri arasýnda yer alan beslenme, giyim, barýnma, eðitim, saðlýk, sosyal güvenlik, sosyal hizmetler ve bilim-kültür-sanat gibi alanlarda çeþitli derecelerde yaþanan yoksunluklarýn asýl kaynaðý durumundadýr. Yoksulluk insanlýðýn her ne kadar oldukça eski sorunlarýndan biri olsa da tüm dünyada son 20-25 yýldýr uygulanmakta olan liberalleþme/küreselleþme olgusu ile birlikte daha da yaygýnlaþtýðý ve derinleþtiði açýktýr. Ülkeler arasýnda ve ülke içerisinde eþitsizliði ve adaletsizliði arttýran küreselleþme politikalarýnýn olumsuz etkisini pekiþtiren bir takým ara deðiþkenlerin varlýðý halinde durum daha da “vahim” boyutlar kazanmaktadýr. Bu ara deðiþkenlere ulusal ve uluslar arasý göç ve mültecilik olgusu, yýkýmlar, savaþ ve terör olaylarý, iþsizlik, ekonomik bunalýmlar örnek verilebilir. Tüm bunlar bir de tek ebeveynli (özellikle de kadýn baþlý aileler) aile, parçalanmýþ aile, çok çocukluk, engellilik, yaþlýlýk, baðýmlýlýk, suç iþleme gibi bireysel/toplumsal gerçeklerle birlikte yaþandýðýnda insan ve çevresi üzerindeki yýkýcý etkisi daha da belirgin hale gelmektedir. Yoksulluk salt istatistiksel bir gerçek, bir sayý gibi algýlanýrsa, oldukça dramatik olan yoksulluðun somut yüzü algýlanamaz. Yoksulluk her þeyden önce insani bir sorundur ama etkileri yalnýzca insanlarla sýnýrlý deðildir. Doðal çevre üzerindeki yýkýcý etkisi de önemlidir. Ayrýca yoksulluk arttýkça ve süreðenleþtikçe tüm toplumda etik yozlaþmanýn da yaygýnlaþtýðý görülmektedir: Uyuþturucu ve alkol kullanma, suç iþleme, mafyatik iliþkiler, kayýt dýþý ekonomi, kýsa sürede köþeyi dönme isteði gibi etik yozlaþma örnekleri çoðalmaktadýr. Ayrýca giderek artan yoksul-varsýl kutuplaþmasýnýn yarattýðý uyuþmazlýklar da þiddetle çözülmeye çalýþýlmakta, pek çok “þey” gibi þiddet de küreselleþmektedir (Özdek, 2002). Günümüzde yeryüzünde yoksulluðun varlýðýný “haklý kýlacak” hiçbir “haklý gerekçe” yoktur. Çünkü insanlýðýn geliþtirdiði maddi birikimin yaný sýra bilgi ve deneyim birikimi de yoksulluðun olmadýðý bir dünya yaratmaya elveriþlidir. Bu nedenle yoksulluk “insanlýk ayýplarý” arasýnda en kabul edilmez olanlarýndan biridir. Bu ayýp ekonomik, sosyal, çevresel alanlarda pek çok riskin de kaynaðý durumundadýr. Türkiye, sahip olduðu ekonomik ve sosyal potansiyel ile orantýlý olmayan bir refah düzeyindedir. Bu ise önemli ölçüde uygulanan yanlýþ politikalarýn sonucudur. Türkiye, nüfusunun % 40’ý kýrsal kesimde yaþayan bir ülkedir. Ancak uzun yýllardýr süregelen iç göç nedeniyle kent nüfusu daha hýzlý artmaktadýr. Kýrdaki nüfusun kente yönelmesini durdurmak gibi düþünceler, uzun vadede sosyolojik gerçeklerle baðdaþmaz. Ancak izlenecek “doðru tarým politikalarýyla” bir yandan vahim boyutlara eriþmiþ olan kýrsal kesim yok-
94 YOKSULLUK
sulluðunun önüne geçilebilir, bir yandan da kýrdan kente göç olgusu daha dengeli ve denetimli olarak sürdürülmüþ olur. Denetimsiz bir süreç olarak yaþanan, köyden kente göç sonucu belirli kentlere gelen insanlar “koþarak gelip; ancak iyice tutunamadýklarý kentleri benimseyememekte; kendilerine “nerelisin” diye sorulduðunda “doyduklarý deðil doðduklarý yeri” söylemektedirler. Özellikle büyük kentlerimizde hemþerilik iliþkilerinin özel bir önemi olduðu; insanlarýn kendilerine bu iliþkiler içerisinde bir yaþam alaný bulabildikleri söylenebilir. Bu çerçevede, Türkiye’de son yýllarda, IMF politikalarý ile “çökertilmiþ olan tarýmsal üretim” sonucu derinleþen kýrsal kesim yoksulluðu, iç göç açýsýndan yeni bir etken olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Üretimle baðý koparýlmýþ bir biçimde sürdürülen tarýma “doðrudan destek” politikalarý da tarýmsal üretimi yok etmenin bir aracý olarak iþlev görmektedir. Bugün üretimle iliþkili (ilaç, gübre, ürün vb. ) sübvansiyonlarýn kaldýrýlmasý yönündeki IMF dayatmalarýna karþýlýk üretimle iliþkilendirilmeyen doðrudan destek uygulamalarý yoksullaþmanýn ana nedenleri arasýnda sayýlmaktadýr. Öte yandan IMF ve Dünya Bankasý kaynaklý yeniden yapýlanma ve borçlandýrma politikalarýnýn dünyada uygulandýðý her yerde sözü edilen yoksullaþma artmýþtýr. Çünkü bu politikalar insaný dýþlamaktadýr ve dolayýsýyla uygulandýðý ülkelerin tümünde baþarýsýz olmuþtur. Türkiye’nin içine sokulduðu uluslararasý ekonomik iliþkiler hem günümüz hem de gelecek kuþaklarýn “yönetme haklarýný” gasp etmektedir. Ýktidarlar deðiþse de alýnacak kararlar, Türkiye’nin deðil ama küresel egemenlerin çýkarýna, deðiþmez kýlýnmaktadýr. 2000’li yýllarýn baþýnda Türkiye’de yaþanan ekonomik bunalým daha önceleri yaþanmýþ olan bunalýmlardan, etkisi itibariyle oldukça farklý olmuþtur. Bunalým toplumun tüm katmanlarýný olumsuz etkilemiþ; özellikle çiftçiler, esnaf ve sanatkarlar gibi toplumun diðer kesimlerine göre daha “kanaatkar” olan ve bu yüzden de yaþadýklarý sýkýntýlar nedeniyle tepki örgütlemeyi pek düþünmeyen kesimler bile bazen örgütlü bazen de kendiliðinden tepkiler geliþtirmiþlerdir. Eskiden bunalým zamanlarýnda, çoðu kez, enformel sektör olarak bilinen kesimin yarattýðý istihdam ve gelir olanaklarý devreye girer ve bunalýmýn atlatýlmasýna yardýmcý olurken bu kez bunalým enformel sektörü de vurmuþtur. Yaþanan bunalýmlarýn da etkisiyle Türkiye, Birleþmiþ Milletler Ýnsani Geliþme Ýndeksinde 173 ülke arasýnda 85. sýrada (orta geliþmiþlik düzeyinde) sayýlmaktadýr. Yoksulluk giderek yayýlma ve derinleþme eðilimindedir. Eðitim bir faktör olarak yoksulluðu önleme bakýmýndan etkili olmaktan çýkmaktadýr. Kuþaklar arasýnda aktarýlan yapýsal bir nitelik kazanmýþ olan yoksulluk olgusu giderek daha belirgin hale gelmektedir. Türkiye’de bu gün 13 milyon yurt-
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
95
taþýmýzýn saðlýk güvencesi yeþil kart yoluyla saðlanmaktadýr. Bu rakamlar abartýlý bile olsa sorunun boyutlarý açýsýndan uyarýcý sayýlmalýdýr.
Yoksullukla Savaþýmda “Sivil Toplum” Devletin müdahalesi dýþýnda kalmýþ ve bireylerin kendilerini yönlendirebildikleri bir alan olarak tanýmlanan sivil toplumun tipik unsurlarý kitle iletiþim araçlarý, siyasal partiler, sendikalar, dernekler, meslek kuruluþlarý, kooperatifler v.b dir. Bunlar demokrasinin olduðu kadar insan hak ve özgürlüklerinin korunmasý bakýmýndan da büyük bir güvencedir. Sivil toplum kuruluþlarý insan haklarý ve özgürlüklerinin saðlanmasýnda yalnýzca “savunma yapan” kuruluþlar deðil; ayný zamanda doðrudan sorumluluk alarak haklarýn ve özgürlüklerin gerçekleþtirilmesinde ve güvence altýna alýnmasýnda rol alan kuruluþlardýr. Hak ve özgürlükler ancak aktif bir katýlýmla olanaklý olabilir; ve bu katýlým çeþitli sivil toplum modeli (dernek, vakýf, inisiyatif kümeleri vb.) örnekleri aracýlýðýyla ve yine çok çeþitli araçlar kullanýlarak gerçekleþtirilebilir. Sivil ve demokratik yapýlarda örgütlenmemiþ bir toplum sessizliðe mahkum edilmiþ bir toplumdur. Böyle bir toplumda ilk görüþte iþlerin iyi gittiði sanýsý uyanabilir ama bu, çoðu kez yanýltýcýdýr (Tanör, 1991, 38-41). Artan ve derinleþen yoksulluk sonucunda daha önceleri bir tampon kurum olarak çeþitli dayanýþma/yardýmlaþma biçimleri üreten aile, akrabalýk ve hemþerilik gibi kurumlar giderek çözülmekte ve artýk bir tampon mekanizma iþlevi görmede yetersiz kalmaktadýr. Toplumsal dayanýþma geleceðe umutla bakmak, bir topluma ait olmak ve “o toplumdan almak kadar o topluma vermek” demektir. Dayanýþmayý olanaklý kýlmak için de ortak kimlikler inþa etmek (yurttaþlýk, kentlilik, hemþerililik vb. ) ve bu kimlikleri canlý tutmak/harekete geçirmek gerekir. Gerek bu dayanýþmanýn saðlanmasýnda gerekse sözü edilen ortak kimliklerin oluþturulmasýnda sivil toplum kuruluþlarýnýn rolü yadsýnamaz. Yoksullara yardým düþüncesi dinsel, geleneksel ya da insani nedenlerle “yardým potansiyeli olan çevrelerin” her zaman ilgisini çekmiþtir. Bu ilgi tarihsel süreç içerisinde kendi yardým biçim ve modellerini de yaratmýþtýr. Vakýf kurumunun tarihte pek çok amaçla kullanýmý yanýnda yoksullara yardým amacý da önemli bir yer tutar. Bu ilgi yoksullukla savaþým konusunda kaynak yaratma adýna önemli bir potansiyeldir. Ayný zamanda bu ilginin bir yansýmasý olarak deðerlendirilebilecek olan vakýf ve dernek biçiminde geliþen örgütlenmelerin formel (resmi, hükümet kuruluþlarý) yapýlara oranla daha az bürokratik olan örgüt yapýlarý, deðiþen sorun ve gereksinimlere karþýlýk yeni hizmet modelleri geliþtirmek konusunda daha etkili olmaktadýr. Bunlar esnek yapýlarý itibariyle daha hýzlý hareket etme yeteneðine sahiptirler.
96 YOKSULLUK
Bu gün bir çok sivil toplum örgütü benzer ya da farklý nedenlerle “muhtaçlýk” içindeki insanlara yardým götürme konusunda istekli davranmaktadýrlar. Yürütülen çalýþmalar aðýrlýkla, kendilerine baþvuran ya da çoðu kez “medya” aracýlýðýyla farkýna vardýklarý kimi muhtaç kiþilere sürekliliði olmayan yardýmlar götürmekten ibarettir. Sürekliliði olan az sayýdaki yardýmlar ise daha çok öðrencilere verilen burslardan oluþmaktadýr. Gerek muhtaç kiþilerin belirlenmesinde gerekse yardýmýn türü, miktarý ve biçimi konusunda hiçbir profesyonel kurala baðlý olmadan yapýlan yardýmlar, yardým etmenin profesyonel bir görev sayýlmadýðýný; daha çok verenin inisiyatifinde ve keyfiyetinde görüldüðünü göstermektedir. Ayrýca sivil toplum kuruluþlarý hizmetlerin psiko sosyal boyutunu da göz ardý etmekte bu anlamda bünyelerinde profesyonel çalýþmalar yapacak birimler bulundurmamaktadýr. Oysa bir ülkede yoksullukla savaþýmda, temel sorumluluk kamuda olsa bile, sivil toplumun rolü yadsýnamayacak kadar önemlidir. Gerek kaynak yaratmada, gerek bazý yeni hizmet anlayýþlarýnýn geliþtirilmesinde, gerek hizmetin düzenlenmesinde sivil toplum (gönüllü kuruluþlar) kuruluþlarýnýn etkin görevler üstlenmesi olanaklýdýr. Bu gerçeklerin ýþýðýnda yoksullukla savaþýmda kamunun ve “sivil toplum”un rolleri iyi tanýmlanmalý ve bu iki kesim arasýndaki iliþki yeni bir yaklaþýmla ele alýnmalýdýr.
Ýnsan Haklarý ve Yoksulluk Ekonomik yaþamýn tüm unsurlarý dorudan ya da dolaylý insan haklarý sorunu ile ilgilidir. Bir ülkenin endüstrileþme düzeyi, geliþmiþlik durumu, refahýn yaygýnlaþma derecesi, iþçi iþveren iliþkileri, devletin ekonomik alana müdahale teknikleri, iktisat politikalarýnýn sonuçlarý vb., insan haklarý performansýný þu ya da bu ölçüde etkiler niteliktedir. 1980’lerden beri izlenen ekonomik ve sosyal politikalar sonucu Türkiye nüfusunun çok büyük kesimi köksüzleþmiþ, yönsüz, iþsiz, geleceksiz ve sýradan insanlardan oluþmaktadýr. Sýradan insaný ilgilendiren/kaygýlandýran tek þey ise aç kalmak ve iþsiz olmaktýr (Tanör, 1991, 121-126). Ýnsan Haklarý Evrensel Bildirgesi bireysel hak ve özgürlüklerin yaný sýra insaný toplumsal çevre içerisinde ele alan bir yaklaþýmý da benimsemiþtir. Bu baðlamda ele alýnan ekonomik, sosyal ve kültürel haklar arasýnda çalýþma ve iþsizlikten korunma, sosyal güvenlik hakký, saðlýk, eðitim ve öðrenim hakký gibi haklar konumuz açýsýndan özellikle önemlidir. Ýnsan Haklarý Bildirgesinde genel hatlarý ile belirtilmiþ olan ekonomik, sosyal ve kültürel haklar “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara Ýliþkin Uluslararasý Sözleþme”de daha kapsamlý olarak yer almýþtýr. Ayrýca insanca yaþamanýn saðlanmasý ve ailenin korunmasý gibi daha ayrýntýlý düzenlemeler de yer almýþtýr (Kapani, 1987, 35).
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
97
Uluslararasý düzenlemeler ekonomik, sosyal ve kültürel haklarý ayýrmýþ olsa da bu haklar gerçekte kiþisel ve siyasal haklarla bir bütün oluþturmaktadýr. Yani haklar arasýnda bir hiyerarþi, bir öncelik-sonralýk iliþkisi yoktur. Temel haklara verilen önceliðin sosyal haklarý ötelemesi kabul edilemez. Bu iki küme haklar arasýnda iþlevsel bir baðlýlýk bulunmakta, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar olmadan kiþisel hak ve özgürlüklerin bir anlam taþýmayacaðý belirtilmektedir. Ýsteme haklarý olarak da bilinen bu haklar “sosyal adalet, sosyal refah ve sosyal güvenlik” kavramlarýyla yakýndan iliþkilidir ve özünde bireylerin ve toplumlarýn (ayný zamanda halklarýn) geliþmesiyle iliþkilidir. Geliþme hakký Anayasamýzda da “kiþinin maddi ve manevi varlýðýný koruma ve geliþtirme hakký” olarak yerini almýþtýr. Bireyin içinde yaþadýðý toplumda geliþmesi ve topluma karþý sorumluluklarýný da yerine getirebilmesi büyük ölçüde bu haklarýn varlýðýna baðlýdýr. Bu haklar olmadan bireyin bir sosyal nitelik kazanmasý düþünülemez. Kiþisel haklarla bir bütün oluþturan sosyal haklar, sosyal hukuk devleti ilkesinin doðal bir sonucu olarak Anayasamýzda da düzenlenmiþtir. Bu haklarýn ayýrýcý niteliði toplumsal eþitsizlikleri gidermeye yönelmiþ olmasýdýr (Akýllýoðlu, 1995, 143-150 ). Bilindiði gibi insan haklarýný bölgesel düzeyde ekonomik, sosyal ve kültürel haklar baðlamýnda korumayý amaçlayan en önemli belge Avrupa Sosyal Þartýdýr. Bu Þart herkes için çalýþma hakkýný (adil çalýþma ve ücret alma, güvenli ve saðlýklý çalýþma haklarýný da içerecek þekilde) düzenlemektedir. Bununla birlikte çocuklarý, gençleri, kadýnlarý, engellileri, yaþlýlarý... bir baþka ifadeyle her toplumun “kýrýlgan” kesimlerini koruyucu hükümler de getirmektedir. Ayrýca eðitimi, saðlýðý, sosyal güvenliði, sosyal yardým ve refah hizmetlerini de bir hak olarak düzenleyen Þart, özellikle sosyal hizmetlerin kurulmasý ve sürdürülmesinde bireylerin, gönüllü veya benzeri örgütlerin özendirilmesini öngörmektedir. Herkesin, (gerek bireysel olarak gerekse ailesi içerisinde), yaþadýðý yoksunluklarý önlemek, gidermek ya da hafifletmek için gereksinim duyduðu yardýmlarýn uygun kamusal hizmetler ya da özel hizmetler yoluyla saðlanmasý istenmektedir. Ailenin tam geliþmesi için gerekli koþullarý saðlamak üzere uygun tüm yöntemler kullanýlacak ve böylece aile yaþamý ekonomik, yasal ve sosyal bakýmdan korunacaktýr. Bu arada analarýn ve çocuklarýn sosyal ve ekonomik korunma hakkýnýn etkin bir biçimde kullanýlmasý için uygun ve gerekli tüm önlemler alýnacaktýr. Avrupa Sosyal Þartýnýn oldukça kapsamlý olan içeriðinde yer alan tüm düzenlemeler doðrudan ya da dolaylý olarak yoksulluk olgusuyla/sorunuyla iliþkilidir (Gülmez, 1993). Yoksullukla savaþýmýn gerekçeleri ve yollarý konusunda uluslararasý planda geliþtirilmiþ “çerçeve” arayýþýnda bir sýkýntý olmadýðý açýktýr. Ayný þekilde Türkiye Cumhuriyeti Anayasasý ve doðrudan ya da dolaylý konuyla ilgisi olan pek çok yasal düzenleme de bize bu çerçevenin, eksik ya da fazla,
98 YOKSULLUK
ulusal düzeyde de oluþturulduðunu göstermektedir. Bu bildirinin asýl konusu bu düzenlemelerin yeterliliðinin sýnanmasý deðildir. Sorunun, belki de çok daha önemli olan bu boyutu, yazarýn baþka çalýþmalarýnda (Karataþ, 2002a, Karataþ, 2002b) da ele alýnmýþ ve baþka yazarlarca da sýklýkla iþlenmiþtir. Bildirinin bundan sonraki bölümünde konuyla ilgili ihmal edildiði düþünülen bir baþka boyut, yoksullukla savaþýmda etik boyut üzerinde durulmuþtur: Yoksullukla savaþýmda izlenen yol ne olursa olsun, (ki elbette yoksullukla savaþým amacýyla geliþtirilen hizmet modelleri, benimsenen öncelikler vb. de bilimsel bir yaklaþým içerisinde deðerlendirilebilir, eleþtirilebilir), bu yollarýn ve uygulamada takýnýlan tutum ve davranýþlarýn etik ilkelere uygunluðu sorgulanmalýdýr. Yoksullukla savaþým, yöneldiði hedef kitlenin büyüklüðüne göre “mikro, mezo ve makro” ölçekte çalýþmalarla olabilir. Amacý yönünden de uygulanan makro ekonomik ve sosyal politikalar aracýlýðýyla yoksulluðu önlemeye, bireyleri, aileleri ve toplumu geliþtirici çalýþmalarla yoksulluktan korumaya, var olan yoksulluk durumunu tümüyle ortadan kaldýrmaya, yoksulluðun çeþitli kesimler üzerindeki etkilerini gidermeye (telafi etme/ hafifletme) yönelebilir. Tüm bu süreçlerde savaþýmýn etik boyutunda temel çerçeve insan haklarý demeti içerisinde ifadesini bulan hak ve özgürlüklerin çiðnenmemesi; tersine korunup geliþtirilmesidir.
Yoksullukla Savaþýmda Sýk Baþvurulan Yollardan Birisi: Sosyal Yardýmlar Yoksullukla savaþýmýn odaðý insan ve insanýn karþý karþýya kaldýðý sorun ve gereksinimleridir. Birey, aile, bir yerleþim yeri (mahalle, köy, kasaba, kent), bir bölge, bir ülke, bir ülkeler kümesi, tüm dünya…Yoksullukla savaþýmýn hangi ölçekte yürütüleceði tümüyle sorunun yaygýnlýk düzeyine, eldeki olanaklara ve örgütlenme becerisine baðlýdýr. Savaþýmda rol alan taraflar, (uluslar arasý kuruluþlar, hükümetler, yerel yönetim birimleri, sivil toplum kuruluþlarý, bireyler, medya vb. ) birbirleri ile etkili bir iþbirliði ve eþgüdüm içerisinde hareket ederse savaþýmýn ölçeðini büyütmek ve istenilen sonuçlarý elde etmek olanaðý olacaktýr. Sosyal yardýmlar hangi kurum aracýlýðýyla ve hangi ölçekte verilirse verilsin bunun bir “yardým yönetimi anlayýþý” içerisinde verilmesi gerekir. Benimsenecek yardým yönetimi modeli 1) yardýmýn yöneldiði ölçek (kiþi ya da aileler, köy, mahalle, kent, bir afet bölgesi, ülke vb.), 2) yardýmýn hedef kitlesi, 3) yoksulluðun/yoksunluðun nedeni, 4) yaþanan sorun ve gereksinimler, 5) eldeki kaynaklar gibi etmenlere baðlý olarak deðiþecektir. Yoksullukla savaþýmýn önemli boyutlarýndan birisi de yoksullarýn belirlenmesi ve dinamik bir biçimde izlenebilir olmasýdýr. Bu alanda gerçekçi ve güvenilir müdahaleler geliþtirebilmek için her þeyden önce sorunla ilgili baþta
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
99
sayýsal bilgilere gereksinim vardýr. Sayýsal veriler gerek makro ekonomik ve sosyal politikalarýn oluþturulmasýnda, gerekse yoksul aile ve bireylere götürülecek sosyal yardým ve hizmetlerde oldukça önemlidir. Bu belirlemeler sonunda sosyal yardýmlarýn bu gün olduðu gibi yalnýzca baþvuru üzerine deðil, tespit ve inceleme (psiko-sosyal inceleme) esasýna göre yapýlmasý gerekir (Karataþ, 1999). Sosyal hizmetler ve sosyal yardýmlar alanýndaki kamusal sosyal politikalarýn önemli bir ayaðý da örgütlenmedir. Örgütlenme sorununun iki ayrý temelde incelenmesi gerekir: Birincisi bu alandaki kamusal sorumluluðu tek bir siyasal ve yönetsel otorite altýnda toplamaktýr. Ýkincisi ise yetki ve sorumluluðun kamu yönetimi kuruluþlarý (merkezi ve yerel) arasýnda nasýl paylaþtýrýlacaðýdýr. Ayrýca kaynak yaratma, kaynaklarý yönetme ve etkili kullanma konusunu da örgütlenmenin bir parçasý olarak ele almak gerekir. Türkiye’de geçerli sosyal yardým sistemleri içerisinde en önemli kurumlardan birisi 1986’da kurulan Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Fonu ve bu Fonun kaynaklarý ile etkinliklerini yürüten sosyal yardýmlaþma ve dayanýþma vakýflarýdýr. Þu anda Türkiye ölçeðinde 931 adet SYDV etkinliklerini sürdürmektedir. Baþbakanlýk Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonundan alýnan bilgilere göre 2003 yýlý itibariyle aylýk kullanýlabilir tahmini gelir, 60-70 trilyon Tl’dir. 220. 000 üniversite öðrencisine her ay karþýlýksýz 65. 000. 0000 TL burs verilmektedir. Özürlü üniversite öðrencileri ve þehit ailelerinin üniversite öðrencisi olan çocuklarý için bu miktar 75.000.000 TL’ dir. Her vakfýn (SYDV) elinde yoksullara iliþkin kayýtlar bulunmakta ancak bu kayýtlar standart olmadýðý gibi deðerlendirmeye olanak verecek biçimde de saklanmamaktadýr. Bu kayýtlardan, yeni politika ve uygulamalarýn belirlenmesinde etkin bir biçimde yaralanýlamamaktadýr. Oysa; bir hizmeti baþlatýrken en baþta deðerlendirme ölçütlerinin belirlenmesi ve buna uygun bir kayýt sistemi oluþturulmasý gerekir. Bu kayýtlarýn da elektronik ortamda tutulmasý, saklanmasý ve gerek merkezi gerekse yerel ölçeklerde deðerlendirmeye, çözümlemelere olanak verecek bir veri tabaný iþlevi görmesi gerekir. Geç kalýnmýþ da olsa; 1) muhtaçlýk deðerlendirme ölçütleri hemen belirlenmeli, 2) kayýt standardý geliþtirilmeli, 3) bilgisayar programý yazýlmalý, 4) geriye dönük kayýtlar bilgisayara girilmeli ve böylece kamu kaynaklarýnýn daha etkili kullanýmý saðlanmalýdýr.
Yoksullukla Savaþýmda Etik Boyut Ýyi-kötü gibi deðer yargýsýna dayalý kavramlar tarihin her döneminde olmasýna karþýn tarihsel süreç içerisinde deðiþen sosyo ekonomik koþullar ve kültürel deðerlerle baðlý olarak neyin “iyi” neyin “kötü” olduðu zamanla deðiþiklik göstermiþtir. Belirtilen nedenlerle, toplumlar/kültürler arasýnda da “iyi-
100 YOKSULLUK
kötü” yargýlarýnda deðiþiklikler görülmüþtür. Toplumsal yaþamý düzenleyen kurallarýn/hukuksal normlarýn tam geliþmediði toplumlarda daha aðýrlýklý bir yeri olan etik kurallar, zamanla, çoðu kez, bu tür kurallara da kaynaklýk etmiþtir. Etik kurallarýn oluþumunda bir çok etmen arasýnda dinin, toplumsal geleneklerin, belirli mesleklere özgü uygulamalarýn etkisi önemlidir. Temelde bir sosyal politika konusu olan yoksullukla savaþýmýn önemli bir yönü de bu savaþýmda rol alan uygulayýcýlarýn, bir meslek disiplini içerisinde hareket etmeleridir. Bu savaþýmda, yüz yýldýr, dünyanýn her yerinde etkin bir rol alan sosyal hizmet (social work) mesleði, kendi mesleki deðerlerini de önemli ölçüde oluþturmuþ durumdadýr (SHUD, 2003). En geniþ anlamda yoksullukla savaþýmýn etik çerçevesini insan hak ve özgürlükleri oluþtururken daha dar anlamda ve özellikle de uygulamada baþvurulacak etik deðerler bakýmdan sosyal hizmet mesleðinin ilke ve deðerler bütününe baþvurmak gerekir. Kuþkusuz ki sosyal hizmetin deðerleri de birden bire ortaya çýkan köksüz kurallar olmayýp tersine köklerini tarihin derinliklerinden, insanlýðýn ortak deðerlerinden almaktadýr. Sosyal hizmet uzmaný (social worker) toplumun bütün üyelerini içine alacak daha iyi bir yaþam kurmanýn peþindedir. Her insan daha iyi bir yaþamý hak edecek deðerdedir. Bu, insanýn deðerine ve her bireyin onurlu bir yaþam sürmesi gerektiðine olan inancýn bir ifadesidir. Mesleðin bu ilkesi kaynaðýný, insan haklarý demeti içinde yer alan kiþisel hak ve özgürlüklerden alýr. Sosyal hizmet mesleðinin temel ilkelerinden biri de bireyin kendisi ile ilgili kararlarda öncelikli söz hakký olduðuna olan inançtýr. Buna her bireyin “kendi kaderini tayin etme hakký” diyoruz. Birey sorunlarýnýn ve gereksinimlerinin ne olduðunu belirlemede ve bunlarýn nasýl çözülmesi/karþýlanmasý gerektiði konusunda öncelikli söz hakkýna sahiptir. Sosyal hizmet uzmaný yoksul bireyle çalýþýrken, onu, bu haklarýný kullanabilecek bir düzeye eriþtirmeye çalýþýr. Asýl önemli olan her bireyin kendi kendine yardým edebilmesini olanaklý kýlmaktýr, yani bireyin sorun çözme kapasitesini geliþtirmektir. Sosyal hizmet uzmaný yoksul bireyle çalýþýrken onu baðýmsýzlaþtýrma yönünde hareket etmeli, belirli bir düzeye eriþtiðinde artýk birey karþýlaþtýðý sorunlarý kendi baþýna çözebilecek noktaya gelmiþ olmalýdýr. Günümüzde yoksullarla yapýlan çalýþmalarda yoksullarý baðýmsýz kýlan, kendi ayaklarý üstünde durmayý hedefleyen yaklaþýmlardan çok “yardým verenlere baðýmlý kýlan” bir anlayýþýn yeðlendiði görülmektedir. Böylece yoksullar sürekli “alýcý konumda bir rol” tanýmýna sýkýþtýrýlmaktadýrlar. Giderek verenle alanýn birlikte oluþturduklarý bir “yoksulluk kültürünün” temelleri atýlmaktadýr.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
101
Türkiye’de yardým etme mekanizmasý, gerek kamusal gerek sivil toplum gerekse kiþisel yollarla olsun, alanlarý verenlere baðýmlý kýlan bir model (Yoksullarý verenlere baðýmlý kýlan model) üzerinden iþletilmektedir. Burada öncelikli soru sosyal yardýmlarýn bir kamusal sorumluluk olarak mý deðerlendirileceðidir. Muhtaçlýk içindeki bireye, aileye yardým etmek özünde bir keyfiyet, vicdan ya da ahlaki bir sorumluluk mudur? Yoksa bu, kaynaðýný anayasadan ve diðer yasal düzenlemelerden alan bir sosyal sorumluluk mudur? Eðer bu bir anayasal sorumluluk ise (ki bu durum, dinsel, ahlaksal ya da insani boyutlarý dýþlamaz ama hareket noktasý farklýdýr ve onlarý aþan bir anlayýþtýr) o zaman sosyal yardýmlarýn “hukuksal açýdan bir hak” olarak benimsenmesi ve mevzuatta da böyle düzenlenmesi gerekir. Bir sosyal “hak” olarak düzenlenmesinin kuþkusuz ki hukuksal açýdan da önemli bazý sonuçlarý olacaktýr. Bir yurttaþlýk hakký olarak düzenlenmesinin sonuçlarýndan biri devletin bu hakkýn yerine getirilmesini herhangi bir sebeple ihmal etmemesi, ya da yerine getirilmesini tümüyle sivil topluma, (gönüllü kiþilere) devredememesidir. Böylece kamunun sorumluluðunu yerine getirmemesi ya da yerine getirirken bir takým aksaklýklarýn yaþanmasý halinde yurttaþýn haklarýný aramasý için koþullar yaratýlmýþ olur. Böyle olmadýðýnda devletin (kamunun) yardým etkinlikleri bile bir keyfiyet içerisinde, politik eðilimlere göre deðiþebilmektedir. Ayný konumda olan bireylerden biri bir yerde yardýmý “hak ederken” bir baþka yerde ya da zamanda hak sahibi olamamaktadýr. Bu tip durumlarda da doðal olarak “hak sahibi”nin hukuksal bir talebi, zorlamasý olamamaktadýr. Sivil toplum kuruluþlarýnýn yardým etme saikleri de birbirinden oldukça farklýdýr. Çoðu bunu bir kamusal sorumluluk olarak algýlamaktan öte daha öznel nedenlere (acýma, vicdani ve insani sebepler, dinsel, ahlaksal sebepler vb.) dayanarak yardým etme davranýþý içerisine girmektedirler. Bu tür yardým etme davranýþýnda yardým edenlerin niyetleri, duygu ve düþünceleri daha ön plana çýkmaktadýr ve bir tür minnet yaratma güdüsü egemen olmaktadýr. Bireysel olarak yardým etmeyi tercih edenlerde de verenin tatminini ön plana alan bir yaklaþýmýn egemen olduðu gözlenmektedir. Veren verdiði kiþiyi tanýmak, verme alma iliþkisini daha somut olarak kurmak ve yaþamak istemektedir. Bir yuva ya da yurda giderek getirdiði yiyeceði kendisi daðýtmak isteyen birinin, ya da yolda giderken bir dilenciye para veren kiþinin durumunda yaþanan budur. Tüm bu uygulamalarda yardým alanlar kadar verenlerin de tatminini gözeten bir anlayýþ egemendir. Bir yerde alanlarý verenlere “minnet duygusu” ile baðlayan bir model yaratýlmaktadýr.
102 YOKSULLUK
Sosyal hizmet uzmanlarý, insanlarýn tutum ve davranýþlarýnýn mutlaka deðiþtirilebileceðine (deðiþimi istemek deðiþim sürecini kolaylaþtýrabileceði gibi bazen de deðiþime gösterilen direnç vb. sebeplerle bu, oldukça zor olabilir), inanýrlar. Uygun politika, plan, program ve hizmetler aracýlýðýyla deðiþim olanaklýdýr. Deðiþim sürecinin tüm aþamalarýnda ise gereksinim duyulan güç, bilimsel ve mesleki bilgidir. Sorununun farkýnda olan birey, aile, toplum gibi birimler, gereksinimleri olan çözüm yolunu da kendileri bulmuþ iseler bu, onlarýn kendilerine olan güvenini arttýracaktýr. Güven duygusu ise baðýmsýz olmanýn, kendi kendine yetmenin ön koþuludur. Bunun anlamý, yoksullukla savaþýmda yoksul birey, aile ve toplumun savaþýmýn her aþamasýna en üst düzeyde katký ve katýlýmýnýn saðlanmasýdýr. Uygulamada ise genelde yapýlan, yoksullar için “baþka birilerinin” düþündüðü “iyi þeylerin” diðerlerine empoze edilmesidir. Sosyal hizmet uzmanlarý her bireyin eþit fýrsatlara/olanaklara sahip olmasý gerektiðine inanýrlar. Bu anlamda bireyler yalnýzca doðal yetenekleriyle sýnýrlanmýþ olmalýdýr. Yoksulluk sorunu açýsýndan bakýldýðýnda bir sosyal eþitlik durumundan söz etmek olanaksýzdýr. Yoksullukla savaþýmýn asýl hedefi ise var olan toplumsal eþitsizlikleri gidermektir. Yoksullar üzerinde yapýlan araþtýrmalar yoksulluðun toplumun belirli kesimleri arasýnda daha çok yaygýnlýk kazandýðýný göstermektedir. Örneðin çocuklar, kadýnlar, yaþlýlar, engelliler, parçalanmýþ aileler, alkol ve madde baðýmlýlýðý olanlar, alt kültürler…yoksulluktan daha çok etkilenmektedir. Yoksullukla savaþýmýn temel yönelimi belirtilen toplum kesimleri aleyhine var olan eþitsizliði gidermek olmalýdýr. Bu savaþýmý verenlerin ayný zamanda her hangi bir ayrýmcý davranýþ ve uygulama içerisinde olmasý kabul edilemez. Oysa ülkemizde yoksullara hizmet götürürken bir çok haksýz ve eþitsiz uygulama, sürekli olarak günlük basýna da yansýyacak biçimde yaþanmaktadýr. Sosyal hizmetin deðerlerine göre her toplum bireylerin kendini geliþtirme hakkýný tanýr ve bunu olanaklý kýlacak önlemleri alýr. Buna karþýlýk bireylerin de kendileri ve aileleri baþta olmak üzere topluma karþý sosyal sorumluluklarý vardýr. Hiç kimse yaþamýnýn tüm evrelerinde yalnýzca alma ya da verme rolü ile sýnýrlanmamýþtýr. Birey toplum iliþkisinde bu rol deðiþken olup yoksul bireyin de kendi koþullarýný deðiþtirmek ve topluma karþý ödevlerini yerine getirmek noktasýnda sorumluluklarý vardýr. Bu doðrultuda bireyler ve gruplar yetenekleri ve olanaklarý ölçüsünde topluma karþý sorumlulukla yüklenmelidir. Bu, onlarýn kendilerine güven duygusu kazanmalarýný da kolaylaþtýracak ve böylece baðýmsýzlýk kazanma çabalarýný da destekleyecektir. Sosyal hizmet uzmanlarý yoksullukla savaþýrken, topluma ait kaynaklarý kullanmaktadýr. Bu nedenle kaynaklarýn etkin ve verimli kullanýmý konusunda topluma karþý sorumludur. Kaynaklarýn etkin ve verimli kullanýlmamasý
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
103
demek, boþa harcanan kaynaklar nedeniyle yoksulluk ve yoksunluðun birileri için varlýðýný hala devam ettiriyor olmasý demektir. Dolayýsý ile yoksullukla savaþýmda ulusal ölçekte etkin politika, plan ve programlar geliþtirmek ve bunlarla uyumlu, etkisi deðerlendirilebilen hizmet modelleri üretmek gerekir. Yoksulluk konusunda önleyici, koruyucu, tedavi edici, geliþtirici hizmetler ve kaynaklarýn bu hizmetler arasýnda dengeli daðýlýmýna özen gösterilmelidir. Oysa bu gün yoksullukla savaþým alanýnda ciddi politika, plan ve programlardan yoksun olduðumuz açýktýr. Buna karþýlýk uygulanmakta olan yýðýnla projeden ve kaynaklarýn hiçbir ciddi planlama olmadan etkisiz bir biçimde savrulduðundan söz edebiliriz. Ulusal politika ve planlarla örtüþmeyen ve savaþýmýn yukarýda belirtilen çeþitli cephelerini dikkate almayan, daha çok yoksulluðun sonuçlarýnýn telafisi ile ilgilenen projelerin gerçekte ne iþe yaradýklarý da deðerlendirme olanaðý bulunmayýþý nedeniyle anlaþýlamamaktadýr. Okula gitmeyen/gidemeyen Ali’yi Ayþe’yi okula yazdýrmak önemlidir ama bundan daha da önemli olan, eðitimin her kademesinde okullaþma oranýný yükseltmektir. Bir ya da birkaç (hatta binlerce) hastanýn tedavi ettirilmesi, ilaçlarýnýn alýnmasý kuþkusuz çok önemlidir ama bundan daha önemli olan; ülkede yaþayan herkesi saðlýk güvencesi içerisine almak, ülkenin her köþesine saðlýk hizmeti/kuruluþlarý götürmektir. Sorunun çözümü kuþkusuz çok yönlü bir ele alýþý/anlayýþý ve müdahaleyi gerektirmektedir. Ekonomik büyümesini dengeli bir kalkýnma ile bütünleþtiren, gelir daðýlýmýndaki eþitsizliði gideren, yoksullukla savaþýmda temel sorumluluðu kamuya veren ancak gerek sivil toplum örgütlerinin gerekse tek tek bireylerin katký ve katýlýmýný dýþlamayan, politika oluþturmadan uygulamaya deðin her aþamada profesyonellere sorumluluk veren bir anlayýþ egemen kýlýnmalýdýr. Kýsacasý sosyal devlet olmanýn gereklerini yerine getirmek gerekir.
104 YOKSULLUK
Kaynaklar Akýllýoðlu, T. (1995). Ýnsan Haklarý – I – Kavram, Kaynaklar ve Koruma Sistemleri. Ankara: A.Ü.S.B.F. Ýnsan Haklarý Merkezi Yayýnlarý no.: 17.. Kapani, M. (1987).Ýnsan Haklarýnýn Uluslararasý Boyutlarý, Ankara: Bilgi Yayýnevi. Karataþ, K. (1999). “Türkiye’de Özürlülere Yönelik Sosyal Yardýmlar”, Görme Özürlülerin Sosyal Güvenlik Sorunlarý ve Ýstihdamý Sempozyumu, (Ed. Kasým Karataþ), Ankara: Altý Nokta Körlere Hizmet Vakfý Yayýn No: 3, ss. 253-260. Karataþ, K. (2002a). “Yoksulluðun Küreselleþesi ve Yoksulluða Karþý Küresel Tavýr” Deðiþen Türkiye’de Ýnsan Haklarý Açýsýndan Sosyal Hizmetler (Ed. Kasým Karataþ), Ankara: Sosyal Hizmet Uzmanlarý Derneði Genel Merkezi Yayýn no.: 006, ss.270-276. Karataþ, K. (2002b). “Yoksullukla Mücadelede Bir Sosyal Politika aracý Olarak Sosyal Yardýmlar” Türkiye Ýnsan Haklarý Hareketi Konferansý-2002, Yoksulluk ve Ýnsan Haklarý. 15-17 Kasým, Ýnsan Haklarý Derneði ve Türkiye Ýnsan Haklarý Vakfý. Sosoyal Hizmet Uzmanlarý Derneði Genel Merkezi, (2003). Sosyal Hizmet Mesleðinin Etik Ýlkeleri ve sorumluluklarý. Ankara: Tanör, B. (1991). Türkiye’nin Ýnsan Haklarý Sorunu. Ýstanbul: BDS Yayýnlarý.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
105
Türk Toplumunda Yoksulluk Kültürü Orhan Türkdoðan Prof. Dr. E-posta:
[email protected]
Öz
Y
oksulluk olgusunun niteliklerini salt ekonomik bir tabana oturtarak yani kültürden soyutlayarak çözümlemek mümkün deðildir. Yoksulluk kültürü; ‘yoksulluk’ kavramýndan farklýdýr. Bir toplumda yoksulluk kültürünü yok etmek yoksulluðun bizatihi kendisini yok etmekten zordur. Çünkü bu kültür, tarihsel süreç içerisinde oluþur ve kurumlaþýr. Yoksulluk kültürü, ‘kent yoksulluðu’ kavramýndan da farklýdýr. Dünyanýn her yöresinde gözlendiði gibi ülkemizde de kýrsal alanlarda ve kentlerde oluþan yoksulluk süreci, hiçbir zaman toplum yapýsý, inanç sistemi, kültür deðerleri ve yönelim tarzlarý göz önüne alýnmadan salt anlamda çözümlenemez. Anahtar kelimeler : yoksulluk, yoksulluk kültürü, kentsel yoksulluk, Deniz Feneri
Abstract
I
t is not possible to solve the phenomenon of poverty by putting it on a purely economic base, that is, by separating it from culture. The culture of poverty is different from the concept of poverty. It is more difficult to eliminate the culture of poverty in a society than it is to eliminate poverty itself, because culture develops within an historical process and becomes institutionalized. The culture of poverty is different from the concept of "urban poverty." Just as can be seen in every region of the world, the process of poverty developing in rural and urban areas can never be solved without taking into consideration the social structure, belief system, cultural values and governing styles. Key Words: Poverty, culture of poverty, urban poverty, Light House
106 YOKSULLUK
Giriþ
D
eniz Feneri’ nin gündeme getirmiþ olduðu “Yoksulluk” olgusu, az geliþmiþ veya geliþmekte olan ülkelerin çok boyutlu sorunlarýndan biri, belki de en dinamik olanýdýr. Tarihsel süreç içinde yoksulluðun önlenmesi için evrensel dinlerin, siyasal yönetimlerin gündeme getirmiþ olduklarý geniþ çaplý önlem ve giriþimler hepimizin bilgisi içindedir. Aç insanlarýn doyurulmasý, onlara aþ ve iþ bulunmasý, refah içinde yaþamlarý ve insan konumuna ulaþtýrýlmalarý tüm sistemlerin temel felsefesini oluþturmuþtur. Ýnsanlýk tarihi, ayný zamanda yoksulluðu önlemenin yöntem ve çareleri üzerinde de durmuþtur.Evrensel bir din olarak Ýslamiyet gerek dini söylemleri gerekse uygulamalarý ile yoksulluðun üzerine yürümüþ, bir çok vakýf kuruluþlarý ve imaretleri ile yoksulluðun kurumsallaþmasýný önlemeye çalýþmýþtýr. Son yýllarda, bir kýsým Hint Müslüman teorisyenin yoksullara kredi saðlamak suretiyle iþ ve aþ saðlama yolunu açtýklarý yeni bir davranýþ yöntemine tanýk olmaktayýz. Yoksullukla mücadele tarihinde, yoksulluðu bir olgu olarak gündeme taþýyan ve ona yeni bir kimlik kazandýrmak suretiyle yoksulluðun metodolojisini hazýrlayan bu grubun uygulamalarýnýn Pencap ve yöresinde baþarýlý olduðuna tanýk olmaktayýz. Bezeri yaklaþýmýn yöntem ve tekniklerin þu anda Diyarbakýr, Trabzon ve Aðrý yörelerinde de ele alýnacaðý ilan edilmiþtir. Böylece, Deniz Feneri kuruluþunun yoksula yönelik felsefesi ile Hint modeli kredi sisteminin yoksulluk olgusunu önleme projeleri yeni bir senteze ulaþtýðýnda bu tarihsel oluþumun üstesinden gelinebilecektir. Yoksullukla mücadelede, ister Hint modeli isterse Deniz Feneri’ nin yaklaþý-mý olsun, kanýmca göz önüne alýnmasý gereken önemli bir husus da yoksulluk olgusunun toplum yapýsýnýn inanç, deðerler sistemi ve kültür normlarý ile baðlantýlý olduklarý gerçeði göz önünden uzak tutulmamalýdýr. Yoksulluk, evrensel bir konu olmakla birlikte toplumlardaki oluþumu, biçimlenmesi ve çözüm yollarýnýn yaklaþým tarzlarýnýn bir benzerlik arz ettiði tezi tartýþmaya açýlmalýdýr.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
107
Her toplumun hayat tarzý, dünyaya bakýþ açýsý (frame of referance) ve kültür deðerlerinin oluþturduðu bir yapýlaþma vardýr. Bu nedenle, yoksulluk olgusunun niteliklerini bu kültür kompleksinden soyutlamak suretiyle salt ekonomik bir tabana oturtarak bir çözüme ulaþmak çoðu kez verimsiz sonuçlar doðurabilir. O halde, farklý ekolojik yapý ve kültür kompleksinden kaynaklanmýþ yoksulluk biçimleri(patterns) için ele alýnacak ýslahat projeleri, hiçbir vakit standart kalýplara dökülmek suretiyle çözümlemeye ulaþtýrýlmaz. Yoksulluk ve kültür baðlantýsý bizi yoksulluk kültürüne yönlendirmektedir. Bu nedenle, ‘yoksulluk kültürü’ mutlak anlamda ‘ yoksulluk’ kavramýndan farklýdýr. Bu açýdan bakýldýðýnda, bir toplumda yoksulluk kültürünü yok etmek, yoksulluðu yok etmekten zordur. Çünkü, yoksulluk kültürü, tarihsel süreç içinde yoksulluða maruz kalmýþ gruplarýn ortak inanç deðerleri ve kültür sistemlerinin kurumlaþmasýdýr. O bakýmdan yoksulluk kültürü, bir toplum yapýsýnda savaþ, ekonomik bunalým , kötü yönetim veya benzeri felaketler sonucu birdenbire meydana gelmiþ bir olay deðildir. Selçuklu’ lar ve Osmanlý’ dan beri bir yanda yabancý soylu yönetici –askeri tabaka, öte yanda topraða baðlý köylü-halk olmak üzere ikili (dual) bir toplum yapýsý, yoksulluk kültürünün oluþumunda önemli etken unsur olmuþtur. Halkýn toplumdan dýþlanmasý, aþýrý vergiye tabii tutulmasý, itilip-kakýnmasý, sýk sýk merkez-çevre çatýþmalarý ve yerel ayaklanmalar yoksulluðun adeta kurumlaþmasýný hazýrlamýþtýr. Merkezin çevreyi dýþlamasý, hatta onu bir fitne unsuru olarak kabul etmesi “Reaya” denen kesimin kabuðuna çekilmesi, toplumsal hareketlilikten uzak kalmasý, statü yükselmesi olanaklarýnýn saðlanamamasý, eðitilmemesi, kentleþme sürecinden uzak býrakýlmýþ olmasý sonucunu yaratmýþtýr. Bu durumun yüz yýllarca sürüp-gitmesi, insanlarýn davranýþ kalýplarý ve kognisyonlarýnda yeni kültür kalýplarýnýn meydana gelmesini hazýrlar. Ýþte yoksulluk kültürü, tarihimizin, toplum yapýmýzýn tek kelime ile kültürümüzün bir ürünüdür. Bu insanlar, yüzyýllarca kýrsal alanlar veya kasaba-kentlerde yaþantýlarýný sürdürmüþ, daha sonralarý sanayi ve teknolojinin ilerlemesi sonucu büyük kentlere göç ederek varoþlarýna ve kenar mahallelerine yerleþmek suretiyle gecekondu olgusunu gündeme getirmiþlerdir. Gecekondu gerçeði kent yaþamýnda kýrsalýn görünümü-dür. Kentsel yoksulluk bu defa kýrsal alanlar-kasaba ve bucaklardan büyük kentlerin varoþlarýna taþýnmýþtýr. Hiç kuþkusuz, gecekondu fenomeni köyün kentte devamýdýr. Bazý araþtýrmacýlar, yoksulluk kültürü yerine kentsel yoksulluk veya gecekondu kültürü kavramýný kullanmaktadýrlar. Kentsel yoksulluk, yoksullarýn yaþadýklarý kent alanlarýnda insanlarýn yeterli gelire sahipsizliði, temel
108 YOKSULLUK
hizmetlerden yararlanma olanaksýzlýðýnýn yaný sýra, kent alanlarýndan dýþlanma, olumsuz yaþam ortamlarý, yargý, bilgi, eðitim, karar alma yetkisi ve yurttaþlýk gibi temel haklardan yararlanma yetersizliði, þiddete maruz kalma ve güvenlik eksikliði gibi sorunlardan baþka, statü açýsýndan da sýkýntý çekmeleri anlamýný taþýmaktadýr. Kent yoksulluðu, I Deklarasyonunda da ileri sürülmüþtür.
Habitat
I-
Burada esas olan yoksulluk kültürü deðil, bizzat yoksulluk olgusunun kendisi vurgulanmýþtýr. Oysa, yoksulluk kültürü –yukarýda belirttiðimiz üzere- yoksulluktan farklýdýr. Yoksulluk kültürü, bir bakýþ açýsý, gecekondu insanýnýn kazandýðý bir yaþam biçimi ve dünya görüþüdür.Bu nedenle salt yoksulluktan tamamýyla farklýdýr. Habitat II Deklarasyonuna göre, kentsel yoksulluk veya kentte yoksulluðun sürüpgitmesi, önümüzdeki yüzyýlda gerek geliþmiþ gerekse geliþmekte olan ülkelerin ana sorunlarýndan biri olarak devam edecektir. Kentsel yörelerin belirli marjinal alanlarýnda yaþayan kent yoksullarý;gelir, temel hizmetler, eðitim, toplumsallaþma ve hareketlilik gibi temel niteliklerden gerekli oranda yararlanmadýklarý gibi, sürekli olarak þiddete maruz kalmalarý ve güven eksikliði açýsýndan da sýkýntý içindedirler. Ancak, yoksulluk kültürü böyle bir ortam içinde oluþmakla birlikte, bu tür bir yaþantý zamanla gecekondu insanýnýn bakýþ açýsýný, olaylarý yorum ve deðerlendirmelerini de etkilemek suretiyle þartlandýrýr. Artýk yoksulluk, baþkalaþma, deðerlerle kurumlaþma sonucu, içinde oluþtuðu toplum yapýsýnýn dinamiklerine uygun tutum ve vaziyet alýþlarý kazanýr ki, yoksulluk kültürü iþte bu oluþumun bir sonucudur. Gerek Hindistan modeli, gerekse Deniz Feneri’nin yýllarca sürüp giden yoksulluk sorununa yaklaþýmý, eðer bir birlikteliðe varmak istiyorsa-ki bu son derece zorunlu bir sosyo-ekonomik yaklaþýmdýr-yoksulluk kültürüne eðilmeleri, yeni bakýþ açýlarý kazanmalarý gerekmektedir. Dünyanýn her yöresinde gözlendiði gibi, ülkemizde de kýrsal alanlar ve kentlerde oluþan yoksulluk süreci, hiçbir vakit toplum yapýsý, inanç sistemi, kültür deðerleri ve yönelim (orieantation) tarzlarý göz önüne alýnmadan salt anlamda çözümlenemez. Aksi taktirde, hem yoksulluðu önlemede hem de , yoksulluk kültürünü oluþturan ortamýn kurutulmasýnda nihai sonuç elde edilemez. Batý toplumlarýnda, özellikle Latin Amerika ve Birleþik devletlerde ghetto ve slum gibi genellikle yoksullarýn kolonileþtikleri alanlarda yürütülen araþtýrmalarda toplumbilimciler ilginç sonuçlara varmýþlardýr. Oscar Lewis yoksulluk kültürü üzerinde durmak suretiyle konunun irdelenmesini gündeme taþýmýþtýr. Ancak, farklý toplumlar ve kültür alanlarýnda konu ile ilgili yürütülen a-
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
109
raþtýrmalarda henüz yoksul-luk kültürünün iþleyiþ tarzý ve kimliði iyiden iyiye ortaya çýkmýþ deðildir. Araþtýrmacýlar iyiden iyiye kavram karýþýklýðý içindedirler.Bir kere yoksulluk kültürü, belirtildiði üzere, yoksulluktan ayrý olarak, aþaðýdaki dört önemli ayýrt edici özellikleri içermektedir. 1. Yoksulluk içinde yaþayanlar, orta ve üst tabakalara nazaran toplumun tüm kurumlarý ile bütünleþtikleri tezi savunulamaz.Toplumu oluþturan kurum ve deðerler sistemine karþý adeta bir kopukluk ve umursamazlýðý yansýtýrlar. 2. Saðlýklý bir toplumu ayakta tutan örgütlenme tutkusu yoksulluk kültürü yaþayanlarda adeta yok gibidir veya son derece aþaðý düzeydedir. 3. Ýnsanlar, yalnýzca tek hedefe yönelmiþler, tüm direnç ve iradelerini geçimlerini saðlamaya hasretmiþlerdir. Sadece ve sadece karýn doyurma, biyolojik bir savaþ yaþam biçimlerini oluþturmaktadýr. 4. Geleceðe yönelik tasarýmlarý, beklenti(empaty) ve emellerini tamamen yitirmiþlerdir. Adeta yarýn yok gibidir. Bu dört ana unsur, yoksulluk kültürünün sýnýrlarýný belirleyen eðilimleri yansýtýr.Konuya daha açýklýk getirmek gerekirse, yoksulluk kültürünün kendine özgü:1) Hem ekonomik, hem de 2) sosyo-psikolojik diyebileceðimiz iki belirgin kalýp yargýsý ortaya çýkmaktadýr. 1) Ekonomik bakýmdan yoksulluk kültürünü belirleyen unsurlarý þöyle sýralayabiliriz: a) Yaþamak için sürekli mücadele, b) aþaðý seviyede ücret, c) iþsizlik ve aylaklýk, d) sýk sýk iþ deðiþtirmeler, e) son derece düþük satýn alma gücü, f) ele para geçtiðinde har vurup harman savurma, yarýnýn düþünülmemesi, g) sýk sýk evlerindeki eþyalarý rehine verme durumu. Sýralanan bu yedi özellik, yoksulluk kültürünün ekonomik açýdan bir yorumudur. 2) Sosyo-psikolojik açýdan yoksulluk kültürüne gelince, bu husus da aþaðýdaki tarzda sýralanabilir: a. Kalabalýk mahallelerde oturma, b. Sürü yaþantýsý c. Ýçki, kumar gibi alýþkanlýklarýn yüksek oranda oluþu d. Sýk sýk fiziksel þiddete baþ vurma e. Bedeni cezalar
110 YOKSULLUK
Görülüyor ki, yoksulluk kültürü yoksulluktan farklý olarak kendine özgü ekonomik ve sosyo-psikoloji bir takým nitelikleri kapsamakta, bu yüzden de salt yoksulluktan farklý bir kimliði ortaya koymaktadýr. Lewis’ in de belirttiði gibi, bir toplumda yoksulluk kültürünü yok etmek, yoksulluðu yok etmekten zordur. Kýsacasý, yoksulluk kültürü ülkemizin tarihsel geliþimi, yerleþim biçimi ve insanlarýmýzýn sosyo-kültürel iliþki sistemleri ve siyasal dalgalanmalarý ile baðlantýlý olarak þekillenmektedir. Temelde yatan bu yapýlaþma göz önüne alýnmadan, ne Deniz Feneri kuruluþunun ne de kredi saðlamak suretiyle yoksula iþ ve meslek saðlayan Hint modeli uygulanmasýnýn verimli sonuçlar doðurabileceði tezi savunulamaz. Yoksulluk kültürü nedir? Ne deðildir?Boyutlarý Latin Amerika ve Birleþik Devletleri ghetto ve slum’larý dýþýnda ülkemiz için de geçerliliði tartýþmaya açýlmýþtýr. Bunun için de ilkin 1972 ve 1980 yýllarý arasý iki dönem Erzurum gecekondularý ele alýnmýþtýr. Daha sonralarý elde edilen veriler, dinamik bir gecekondulaþma oluþumunu yapýsýnda taþýyan Ýstanbul’ a aktarýlmýþtýr. Ýstanbul’ da hem 1200 kiþiye uygulanan geniþ kapsamlý bir anket uygulamasý yanýnda, ayrýca 32 gecekonduda yürütülen alan araþtýrmasý(field work) sonucu 119 örneklemin seçilerek görüþme ve katýlýmcý gözlem incelemesi, yoksulluk kültürünün Ýstanbul gecekondularý için de geçerli olabileceðini bize göstermiþtir (Türkdoðan, 2002) Ýbrahim Yasa, Mübeccel Kýray, Ruþen Keleþ ve Kemal Karpat gibi sosyal bilimcilerimiz tarafýndan Ankara, Ýzmir ve Ýstanbul kentlerimiz üzerinde yürüttükleri farklý yýllardaki araþtýrmalarýnda yoksulluk kültürü bir toplumsal olgu olarak göz önüne alýnmamýþtýr.Bu nedenle, bu araþtýrmacýlarýmýz kentgecekondu bütünleþmesinin belirli bir süre sonra saðlanabileceði görüþünü ileri sürmüþ-lerdir. Oysa, yoksulluk kültürünün tarihsel oluþumu ve deðerlerin kurumlaþmasý sonucu ortaya çýkan yapýlaþmanýn kentle bütünleþmeyi saðlayabilecekleri görüþü öylesine kolay kabul edilebilecek bir yaklaþým tarzý olmasa gerek.
Kaynak Orhan Türkdoðan.Gecekondu:Ýnsan ve Kültür, 2002, GENAR Yayýnlarý, Ýstanbul.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
111
Mutlak Yoksulluða Ýliþkin Ýki Etik Yaklaþým Erol Kuyurtar Dr. Muðla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü. e-posta:
[email protected]
Öz
B
iyolojik insan yaþamý için zorunlu olan yiyecek, barýnak, temiz su ve minimum saðlýk hizmetleri gibi temel ihtiyaçlarý karþýlamak için gerekli olanaklardan yoksun olma durumu olan mutlak yoksulluðu hafifletebilecek veya azaltabilecek durumda olan bireylerin bunun için ahlaksal bir yükümlülüðünün olduðu; bu yükümlüðün hem bir hak söylemi içinde hem de iki etik teorisi baðlamýnda temellendirilebileceðini göstermek bu bildirinin tartýþma konusudur. O halde, insanlarýn biyolojik yaþamlarýný doðrudan tehdit eden mutlak yoksulluktan kurtulmalarý gerektiðinin bir hakka dayandýðýný, ve bu hakkýn objesinin temel ihtiyaçlarý içermesi bakýmýndan temel bir hak olduðunu öncelikle belirteceðiz. Her bir hakkýn veya meþru hak talebinin muhatap olabilecek tarafa bir yükümlülük yüklediðini belirtip, bu yükümlülüðün içeriðini Kantçý, ve yine bu yükümlülüðün ne þekilde ve hangi dereceye kadar gerçekleþtirilebileceðini Faydacý etik baðlamýnda tartýþacaðýz. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Etik, Temel Haklar, Kantçý Etik, Faydacýlýk.
Abstract
I
n this paper, we argue that we have a moral obligation towards alleviating absolute poverty. This obligation can, to some extent, be based on the claim that those who are in absolute poverty have a right to subsistence. Since the satisfaction of this right is the very condition for sustaining a human life, it is a basic right that is based on basic needs, without which biological human life is not possible. Accepting that starving people have a right to subsistence will enable us to argue that those who are able to alleviate starvation have an obligation to do so. Thus, we discuss the implications and the limits of that obligation within two ethical views respectively –Kantian and Utilitarian ethics-. Key Words: Poverty, Ethics, Basic Rights, Kantian Ethics, Utilitarianism.
112 YOKSULLUK
I
H
er yýl milyonlarca insan, biyolojik insan yaþamý için zorunlu olan kalori, protein, vitamin ve minerallerden yoksun olmaktan dolayý ölüyor. Kötü yaþam koþullarýndan dolayý ölen insan sayýsý tam olarak bilinmemekle birlikte, UNICEF 1990’larýn baþýnda yayýmladýðý bir raporda, her yýl 5 yaþýn altýnda 14 milyon çocuðun kötü beslenme ve bulaþýcý hastalýklardan dolayý öldüðünü bildirmektedir. Yine 2002’nin yazýnda BM genel sekreteri, Kofi Annan, dünyada her gün 24 bin kiþinin kötü yaþam koþullarýndan dolayý öldüðünü üye ülkelere rapor etmiþtir. Burada ilgimizi yoðunlaþtýracaðýmýz yoksulluk, rölatif yoksulluktan farklý olan mutlak yoksulluktur. Mutlak yoksulluk, biyolojik insan yaþamý için zorunlu olan yiyecek, barýnak, ve minimum saðlýk hizmetleri gibi temel ihtiyaçlarý karþýlamak için gerekli olan maddi olanaklardan yoksun olma durumuna iþaret eder. Rölatif yoksulluk ise, belli bir toplumdaki insanlarýn diðer insanlara göre bazý deðiþken olanaklardan yoksun olmalarý durumuna iþaret eder. Arabasý olmayan birinin arabasý olan birine göre durumu, evi olmayan birinin evi olan birine göre olan durumu, veya hiç tatil yapamayan birinin her yýl tatil yapan birine göre olan durumu rölatif yoksulluða örnek olarak verilebilir. Dediðimiz gibi buradaki tartýþma konumuz biyolojik insan yaþamýnýn sürdürülebilmesinin zorunlu gereklilikleri olan yiyecek, barýnak ve minimum saðlýk hizmetleri gibi temel ihtiyaçlardan yoksun olma durumu olarak tanýmlanabilecek mutlak yoksulluktur. Dünya Ýzleme Enstitüsünün (World Watch Institute) 1990’da yayýmladýðý Dünyanýn Durumu (State of the World) adlý raporunda dünya nüfusunun %23’ünün mutlak yoksulluk içinde olduðu belirtilmektedir. Mutlak yoksulluða iliþkin etik yaklaþýmdan söz ederken iþaret etmek istediðimiz, söz konusu yoksulluðu azaltabilecek veya hafifletebilecek durumda olan, ayný zamanda etik ilkeler oluþturabilecek kapasiteye veya yeterliliðe sahip olan bireylerin bu yoksulluk karþýsýnda takýnmalarý gereken tutum ve tu1 2 3
Joseph Raz, The Morality of Freedom, Oxford: Clarendon Press, 1986, ss. 207-210. Ibid., s. 166. Joel Feinberg, Social Philosophy, Prentice-Hall, 1973, ss. 58-59.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
113
tumlardýr. Anlaþýlabileceði gibi, burada dünyadaki ekonomik sistemlerin insanlarýn temel ihtiyaçlarýný karþýlayabilecek þekilde adil olup olmadýðý, dünya kaynaklarýnýn adil bir biçimde paylaþýlýp paylaþýlmadýðý, yine bazý üretim alanlarýnýn -mesela silah üretiminin- insanlarýn refah düzeyine olan etkisinin ne olduðu gibi sorularý tartýþmayacaðýz. Buradaki dünya yoksulluðuna karþý nasýl bir etik tutum takýnmasý gerektiðini tartýþacaðýmýz bireyimizin bu sorulara negatif yanýtlar verdiðini varsayacaðýz; yani o, dünya kaynaklarýnýn adil bir biçimde bölüþülmediðini, A, B veya C ekonomik sistemlerinin yoksulluða kaynaklýk ettiðini ve nihayet bazý üretim alanlarýnýn ve bazý toplumsal harcamalarýn refah düzeyini azalttýðýný düþünen bir bireydir. Bunlara raðmen, bu söz konusu bireyimizin mutlak yoksulluðu azaltmak için ahlaki bir yükümlülüðü var mýdýr? Yani bireyler olarak dýþýmýzdaki herhangi bir nedeni veya nedenleri dünyadaki mutlak yoksulluðun nedeni veya nedenleri olarak görmemize raðmen, bu yoksulluðu azaltmak veya hafifletmek için bireysel bir katkýda bulunma yükümlülüðümüz var mýdýr? Varsa, bu yükümlülüðün sýnýrlarý nelerdir? Evet, bir yükümlülüðümüz vardýr. Daha yetkin bir deyiþle, mutlak yoksulluða maruz kalmýþ olan bireylerin yaþamlarýný iyileþtirebilecek durumda olan ve ahlaki yargýlar oluþturabilme kapasitesine sahip olan bireylerin bu söz konusu yoksulluðu azaltmak için bir yükümlülüðü vardýr. Bu yükümlülüðün içeriðini ve sýnýrlarýný birazdan tartýþacaðýz. Þimdi ele alacaðýmýz soru þudur: bu yükümlülük nereden geliyor? Bu yükümlülük hak kavramýyla bir bakýma doðrudan ilintilidir. Zira haklarla yükümlülükler arasýnda korelatif bir iliþkinin olduðu oldukça yaygýn bir görüþtür. Bu görüþe göre eðer biz bir haktan söz ediyorsak, ayný zamanda bu hakkýn objesini teþkil eden konuya muhatap olabilecek kimselerin yükümlülüðünden de söz ediyoruz demektir. Nitekim Joseph Raz’ýn büyük ölçüde kabul edilmiþ hak tanýmý þöyledir: bir hakka sahip olmak, hak sahibinin karþý tarafý bir yükümlülük altýna almasýný meþru kýlan geçerli bir çýkara sahip olmasýný gerektirir.1 Raz bunu þöyle ifade eder: “X bir hakka sahiptir ancak ve ancak …, X’in esenliði (veya çýkarý) diðer kiþi(leri) bir yükümlülük altýna almak için yeterli bir nedeni oluþturuyorsa.”2 Görülebileceði gibi bir çýkara sahip olmanýn kendisi zorunlu olarak bir hakký doðurmaz; söz konusu çýkarýn bir hakka dayanmasý için bu çýkarýn karþý tarafýn bir yükümlülük altýnda olmasýný saðlayabilecek yeterli nedenlere dayanmasý gerekir. O halde, bir kimsenin þu veya bu hakkýndan söz ettiðimizde þunu kastediyoruz: bu kimsenin bazý çýkarlarý o kadar önemlidir ki, bu çýkarlarýn korunmasý veya karþýlanmasý ilgili kimseler üzerinde bir yükümlülüðü meþru kýlar.
4
Joel Feinberg, Rights, Justice, and the Bounds of Liberty: Essays in Social Philosophy, Princeton University Press, 1980, s. 154.
114 YOKSULLUK
Raz’ýn bu hak anlayýþýný, bir bakýma Joel Feinberg’in hak formülasyonunda görmek mümkündür. Ona göre bir hak söyleminde zorunlu olan elementler “talep-haklar”dýr (claim-rights).3 Bir hakka sahip olma, hak sahibini iki durum içine sokar: bir þeye talep ve bir kimseye karþý talep. Bunu X’e talep ve A’ya karþý talep þeklinde ifade edelim. Her X’e talep ve A’ya karþý talep her zaman geçerli bir hak durumunu oluþturmaz kuþkusuz. Bir hak talebinin geçerli olmasý için, her þeyden önce, X’e talebin geçerli olmasý zorunludur. Bir talebi geçerli kýlan þey ise talebin kendisi olmaktan ziyade, bu talebi yönlendiren ahlaksal ve legal ilkelerdir.4 Anlaþýlabileceði gibi, X’e talebi ve A’ya karþý talebi birbirinden baðýmsýz olarak deðerlendirebiliriz. Baþka bir deyiþle X’e talebi meþrulaþtýrmadan A’ya karþý talebi meþrulaþtýramayýz. Þimdi X’e talebi konumuz baðlamýnda meþrulaþtýrmaya çalýþalým. Bir talebi geçerli kýlabilecek ekonomik, sosyal, kültürel ve yasal gibi bir çok farklý nedenler olabilir. Bu nedenlerin bazýlarýnýn geçerliliði toplumdan topluma deðiþebilir. Mutlak yoksulluk içinde olan insanlarýn materyal ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasýna iliþkin taleplerinin meþru veya geçerli kýlýnmasý insanlarýn daha genel, ortak ihtiyaç ve doðalarýna gönderme yapmayý gerektirir. Böylesi bir doðada bir gelecek tasarýmýna sahip olma; bir bilinç yaþamýna veya öz-bilince sahip olma; acý çekme yetisine sahip olma; inanma ve isteme kapasitesine sahip olma; amaçlar oluþturma ve bunlarýn peþinden koþma kapasitesine sahip olma gibi özellikler vardýr. Bu gibi özellikler, oldukça yaygýn bir tanýmlamayla, doðuþtan getirdiðimiz deðerler (inherent values) olarak tanýmlarlar. Biz de burada bu özelliklere kýsaca doðasal deðerler diyeceðiz. Bazý deðerleri kazanma, ve baþka bazý deðerlere sahip ol(a)mama belli bir davranýþý veya belli bir durumu gerektirir. Baþka bir deyiþle, sahip olduðumuz ve ol(a)madýðýmýz bazý deðerler belli bir sosyal, kültürel, entelektüel, ekonomik, dinsel, siyasal durum içinde oluþur ve þekillenir. Kuþkusuz bu durumlar kiþiden kiþiye, toplumdan topluma deðiþir. Doðasal deðerler ise insanýn belli bir toplumsal ve tarihsel durumuna iþaret etmeksizin, onun dininden, ýrkýndan, cinsiyetinden baðýmsýz olarak kendisinde var olan deðerlerdir. Dolayýsýyla bu deðerler ne kazanýlýr ne de kaybedilir. Onlar ne erdemli bir davranýþla kazanýlýr ne de erdemsiz bir davranýþla kaybedilir. Ýnsanlarýn onaylanabilecek veya onaylanamayacak davranýþlarýndan baðýmsýz olarak var olmaya devam ederler. Herkes bu doðasal deðerlere eþit olarak sahip olmasý bakýmýndan eþittir. Tom Regan’ýn dediði gibi, “özürlü çocuk ve dahi, prens ve yoksul, beyin cerrahý ve seyyar satýcý: bunlarýn tümü doðasal deðere eþit olarak sahiptir. Dolayýsýyla bunlarýn tümüne eþit saygýyla davranýlmasý anlamýnda eþit haklara sahiptirler. .... Birey olarak benim deðerim benim sana faydamdan baðýmsýzdýr. Yine bunun gibi senin deðerin bana olabilecek faydana baðlý deðildir. Aksi halde davranmak diðerinin kendinde ve baðýmsýz deðerine ve bu deðeri yaþama hakkýna tecavüz etmek anlamýna gelecektir.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
115
Bu da ahlaki olmayacaktýr.”5 Eðer ben bir birey olarak doðasal deðerlerime saygý duyulmasýna ve korunmasýna iliþkin bir talepte bulunma tasarýmýna sahipsem, diðerleri de ayný þekilde kendi deðerlerine saygý duyulmasý ve onlarýn korunmasý tasarýmýna sahiptirler. Herkesin doðasal deðerlere eþit olarak sahip olmasý ve bunlarýn korunmasý tasarýmýna sahip olmasý bir hakký doðurur: bu deðerlerin korunmasý ve yaþatýlmasý hakký. Ýnsanýn bu doðasal deðerlerinin içeriklerini yaþamasý ve geliþtirmesinin ilk ve zorunlu koþulu, biyolojik yaþamýný sürdürebilmesini gerektirir. Biyolojik yaþamýn da yukarýda saydýðýmýz materyal ihtiyaçlarý gerektirdiði çok açýktýr. Temiz su, yiyecek, barýnma ve minimum koruyucu saðlýk hizmeti gibi materyal ihtiyaçlar biyolojik insan yaþamýnýn sürdürülebilmesinin olmazsa olmaz koþullarý olmalarý bakýmýndan temel ihtiyaçlardýrlar. Temel deyimi temel ihtiyaçtan ne kastettiðimize iliþkin bize objektif bir kriter verir. Yani temel ihtiyacýn kendisi ve içeriði, bireylerin kendi bireysel perspektiflerinden baðýmsýz olarak tasarlanan ve belirlenen þeydir. O halde, insan yaþamýnýn biyolojik devamýný saðlayan materyal ihtiyaçlarýn karþýlanmasý bir haktýr ve bu hak, objesi temel ihtiyaçlar olmasý bakýmýndan temel bir haktýr. Buraya kadar, Feinberg’in teorisinden esinlenerek bir þeye talebi, yani insanlarýn biyolojik yaþamý için zorunlu olan materyal ihtiyaçlara iliþkin taleplerini, belli bir açýdan temellendirdik. Yine Feinberg’in terminolojisini kullanarak þu soruyu soralým: bu talep kime karþý olmalýdýr? Baþka bir deyiþle bu talebin objesinin karþýlanmasý kimin üzerine bir yükümlülük yükler. Kuþkusuz, bu yükümlülük ilgili toplumlarýn yönetimlerine, global ekonominin iþleyiþi üzerinde etkin rol oynayan kurum ve kuruluþlara, yine bazý yerel ve global ticari kuruluþlara atfedilebilir. Gerçekten de dünyadaki mutlak yoksulluðun azaltýlmasýnda bunlarýn hesaba katýlmasý zorunludur. Ancak bizim burada ilgimizi yoðunlaþtýracaðýmýz kimse mutlak yoksulluðu azaltabilecek veya hafifletebilecek durumda olan, ayný zamanda etik ilkeler oluþturma kapasitesine sahip olan bireylerdir. Mutlak yoksulluk karþýsýnda, bu yoksulluðun doðrudan nedeni olmayan bireylerin yükümlülüklerini ele almamýz bizi hak merkezli bir teoriden bir ölçüde uzaklaþtýrmýþ olur; çünkü hak merkezli bir teoride bir haktan söz edildiðinde bu hakký tehdit edebilecek ve koruyabilecek taraflar somut bir biçimde tespit edilir. Ancak mutlak yoksulluk baðlamýnda söz konusu edineceðimiz bireyin bu yoksulluðu azaltma yükümlülüðünü bir hak teorisi içinde kalarak yetkin bir biçimde meþrulaþtýramayýz çünkü o þöyle bir argümaný pekala ileri sürebilir: ‘tamam, insanlarýn mutlak yoksulluktan kurtulma haklarý vardýr. Ama bu hak benim durumumla iliþkilendirilemez, çünkü ben bu 5 6
Tom Regan, ‘The case for animal rights’, Peter Singer (ed.), In Defence of Animals, Blackwell, 1985, s. 21. Immanuel Kant, Ahlak Metafiziðinin Temellendirilmesi, (çev.) Ýoanna Kuçuradi, Hacettepe Üniversitesi Yayýnlarý, 1981, s. 46.
116 YOKSULLUK
yoksulluktan sorumlu deðilim. Kaldý ki vergilerimi vererek yurttaþlýk yükümlülüðümü de yerine getiriyorum. O halde bu hakkýn objesinin karþýlanmasýnýn muhatabý ben deðilim.’ Ýþte bunu söyleyen bir bireye karþý yanýt birbirinden farklý iki etik anlayýþtan gelecektir: Kant etiði ve Faydacý etik. Þimdi bu yükümlülüðün nasýl bir yükümlülük olduðunu Kantçý etik baðlamýnda ve sýnýrlarýnýn ne olduðu veya ne olmasý gerektiðini Faydacý etik baðlamýnda sýrasýyla ele alalým.
II Immanuel Kant (1724-1804) etik anlayýþýný, insanlarý moral varlýklar kýlan rasyonel doðalarýna iliþkin çok güçlü bir vurgu üzerine inþa etmiþtir. Bu doða sayesindedir ki insan otonom bir varlýk olarak eyler. Burada otonom (veya özerk) varlýktan anlaþýlmasý gereken þey, insanýn eylemlerine iliþkin yasalarý veya prensipleri rasyonel doðasýna dayanarak kendisinin oluþturduðu ve bu yasalar doðrultusunda eylediði ölçüde moral bir varlýk olduðudur. Rasyonel doðamýz bizimle ayný doðaya sahip olan diðer insanlara her zaman kendilerinde birer amaç olarak davranmamýzý gerektirir; onlar hiçbir zaman hiçbir amacýn aracý olarak görülemezler. Onlar rasyonel doðalarý gereði kendinde amaçtýrlar. Birinin bizi bir amacýn aracý olarak kullanmasý bizi þeyleþtirmek anlamýna gelecektir, ki bu da ahlaki deðil, çünkü “akýl sahibi doða, kendisi amaç olarak vardýr.”6 Ýþte bu doðadan dolayýdýr ki ahlaksallýk insanlara her zaman ve her koþulda birer kendinde amaçlar olarak davranmamýzý gerektirir. O halde, Kant’a göre insanlara kendinde amaçlar olarak davranmak ahlaksallýðýn temel yasasýdýr; çünkü eyleyen özneler olarak onlar da benim gibi rasyonel ve isteme sahip olan varlýklardýr. Onlar rasyonel varlýktýrlar çünkü karar verme kapasitesine sahiptirler. Yine onlar isteme sahiptirler çünkü diðer þeylere deðer verirler. Nitekim Kant bunu þöyle ifade eder: “her defasýnda insanlýða, kendi kiþinde olduðu kadar baþka herkesin kiþisinde de, sýrf araç olarak deðil, ayný zamanda amaç olarak davranacak biçimde eylemde bulun.”7 Rasyonel-otonom bir varlýk olarak insanlarýn beni salt araç olarak kullanmamalarýný istemem, baþka bir deyiþle onlarýn beni her zaman kendimde bir amaç olarak görmelerini istemem, onlarý neden kendinde amaçlar olarak görüp davranmalýyým sorusunun yanýtýný verir. Böylece bir kimse belli bir eylemi gerçekleþtirirken, bu eylemin herkes tarafýndan kabul edilebilir olup olmadýðý, ve yine bu kimsenin kendisine yönelik eylemlerde de geçerli olabilecek bir kurala (maksime) dayanýp dayanmadýðýný sormalýdýr. Nitekim Kant bunu þöyle ifade eder: “ancak, ayný zamanda genel bir yasa olmasýný isteyebileceðin maksime göre eylemde bulun.”8 Açlýktan, yoksulluktan kývranan 7 8
Ibid., s. 46. Ibid., s. 38.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
117
biri olmayý istemem. Diðer insanlar da açlýktan mutlak yoksulluktan kývranan insanlar olmayý istemezler. Ben yediði önünde yemediði arkasýnda biri olarak, diðerlerinin mutlak yoksulluktan kurtulma istençlerini hesaba katmak zorundayým, aksi halde mutlak yoksullukta olmama isteðimin veya istencimin kendisine tecavüz etmiþ olurum, ki bu da çeliþkidir. Oysa rasyonel doða çeliþik deðildir. Ýnsanlarýn temel gereksinimlerden mahrum kalmasý veya onlara yeterince sahip olmamasý insanýn insan olmasý bakýmýndan sahip olduðu deðerlerin yok olmasýna neden olur. Dilenme, emeðini satarken köleleþme, fuhuþ yapma gibi istemedikleri durumda olmalarý bakýmýndan, mutlak yoksulluk insanlarýn insani deðerlerini yaþamalarýný engelleyen, insanlarýn onurlarýný zedeleyen çok kötü bazý durumlarý içinde barýndýrýr. Bu gibi kötü durumlar içinde olan insanlarýn otonom varlýklar olarak eyleyemeyecekleri muhakkaktýr. Oysa doðalarý gereði rasyonel ve otonom varlýklar olan insanlar, ancak otonomilerine dayanarak eyleyebildikleri ölçüde ahlaksal varlýklar olurlar. O halde, otonom doðaya sahip olan insanlarýn otonomilerinin güvence altýna alýnmasý gerekir. Bunun için de otonomileri zarar görmüþ veya otonom davranýþta bulunamayan insanlara yeniden otonom varlýklar olarak eyleyebilmeleri için yardým edilmesi gerekir. Burada þöyle bir karþý argüman ileri sürülebilir. Rasyonel otonom bir varlýk olarak kendi otonomimi diðerlerinin otonomisinden, ve yine diðerlerinin otonomisine zarar vermemek koþuluyla, baðýmsýz bir biçimde oluþturabilirim. Böylece, benim otonomim diðerlerinin otonomisyle, diðerlerinin de otonomileri benimkisiyle iliþkilendirilemez. Burada Kant bize sýnýrlý otonomiye sahip olduðumuzu hatýrlatýr. Daha önce belirttiðimiz gibi, otonomimiz ancak eylem alanýnda oluþur ve geliþir. Eylemlerimiz ise çok farklý türden engellerle sýnýrlanmýþtýr. Sadece fiziksel engellerle deðil, ayný zamanda karþýlýklý olarak birbirimize baðýmlýyýz da. Otonom varlýklar olarak eylememizin hem bazý fiziksel engellerle sýnýrlý olmasý hem de bu otonominin gerçekleþmesi için diðerlerinin de otonomilerini zorunlu kýlmasý, diðerlerinin otonom eylemlerinin koþullarý olan maksimleri ortadan kaldýrmaya yönelik herhangi bir eylemde bulunmamamýzý gerektirir. Yine sadece belli bir eylemsizlik içinde olmak deðil, ayný zamanda diðerlerinin otonomilerini geliþtirebilecek, onlarýn otonom varlýklar olarak davranmalarýný saðlayabilecek koþullarý yaratmak da, yani belli bir eylemlilik durumu içinde olmak da, otonom doðanýn talep ettiði bir gerekliliktir. Baþka bir deyiþle, otonomisi olan bir yaþam bizden hem diðerlerinin otonomisini zedeleyecek herhangi bir davranýþtan sakýnmamýzý, hem de diðerlerinin daha geniþ bir otonom yaþama sahip olmalarý için onlarýn kapasitelerini veya yeteneklerini geliþtirmemizi ge9 10
Mutlak yoksulluðu Kant etiði baðlamýnda ayrýntýlý tartýþan bir eser için bkz. Onora O’Neil, Faces of Hunger, London: Allen & Unwin, 1986. Faydacý etik anlayýþýna iliþkin ayrýntýlý bilgi için bkz. Ahmet Cevizci, Etiðe Giriþ, Paradigma, 2002.
118 YOKSULLUK
rektirir. O halde, Kantçý etikte yaþam iki bakýmdan korunmalýdýr. Birincisi, diðerleri yaþamdan yoksun býrakýlmamalýdýr; çünkü ölü eyleyemez. Ýkincisi, diðerlerinin yaþamýný korumak, onlara eylem için yeterince fiziksel enerji, psikolojik alan ve sosyal güvence gibi bu yaþamý mümkün kýlan ihtiyaçlarýn karþýlanmasýný gerektirir.9
III Kant etiðinin öngördüðü ahlaki bir yaþamýn otonom bir varlýk olarak eylememizi gerektirdiðini; otonom eylemlerimizin ise rasyonel doðamýzdan çýkarsayabileceðimiz genel-geçer yasalara uygun bir yaþamý gerektirdiðini kabul ettiðimizde; mutlak yoksulluk gibi bazý olumsuz koþullarýn otonom bir varlýk olarak eylememizin önünde ciddi bir engel olduðunu, bu nedenle de insanlarý mutlak yoksulluk durumundan kurtarmamýzýn bir ahlaksal yükümlülük olarak önümüzde durduðunu da kabul etmek durumundayýz. Þimdi yapmamýz gereken, bu yükümlülüðün pratikte nasýl yerine getirilebileceðini, varsa sýnýrlarýnýn ne olduðunu, ve bu yükümlülüðün tam olarak yerine getirilip getirilemeyeceðini Faydacý etik üzerinden tartýþmaktýr. Bu görüþün mutlak yoksulluk karþýsýnda takýnmamýz gereken tavrýmýzýn ne olmasý gerektiðine iliþkin ileri sürdüðü argümanlar bir hayli iddialý ve bir o kadar da tartýþmalýdýr. Faydacý etik anlayýþýna göre eylemlerimizin ahlaksal bakýmdan doðruluðunu ve yanlýþlýðýný belirleyen, bu eylemlerin neden olduklarý sonuçlardýr. Eylemlerimizin sonuçlarýný deðerlendirirken, onlarýn ilgili kimseler üzerinde mutsuzluk (veya acý) karþýsýnda en fazla mutluluðu (veya haz/zevk) yaratýp yaratmadýðýna bakýlmalýdýr. O halde, doðru eylemler bu eylemlerden etkilenebilecek ilgili kimselerin çoðunluðu için en fazla mutluluðu saðlayan eylemlerdir.10 Anlaþýlabileceði gibi, doðru eylemler ilgili kimseler üzerinde sadece mutluluðu arttýran eylemler deðil; ayný zamanda bu kimselerin acýlarýný veya mutsuzluklarýný ortadan kaldýran veya azaltan eylemlerdir. O halde, faydacý etik için mutlak yoksulluk karþýsýnda takýnacaðýmýz tavýr açýktýr: mutlak yoksulluktan dolayý acý çeken ve ölen insanlarý bu durumdan kurtarmak için bireysel kaynaklarýmýzý seferber etmeliyiz. Bu þu anlama gelecektir: çok pahalý giyim tarzlarý, pahalý tatiller, pahalý arabalar, ikinci-üçüncü eve sahip olma gibi temel ihtiyaçlarýmýzla iliþkilendirilemeyecek tüketim alýþkanlýklarýmýzdan vazgeçip, kaynaklarýmýzý mutlak yoksulluðu azaltmak için kullanmalýyýz, çünkü bu gibi tüketim alanlarýndan hiçbiri ahlaksal bakýmdan mutlak yoksulluktan dolayý insanlarýn önlenebilir acýlarýndan ve ölümlerinden daha önemli deðildir. Peter Singer bunu þöyle bir argümanla formüle eder: “çok kötü bir þeyin olmasýný önlemek gücümüz dahilindey11 12 13
Peter Singer, Practical Ethics, Cambridge University Press, 1995, s. 229. Ibid. Ibid., s. 222.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
119
se, ve bunu yaparken moral bakýmdan eþdeðer öneme sahip herhangi bir þeyi feda etmiyorsak, söz konusu kötü olan þeyin olmasýný önlemeliyiz.”11 Bu argümanýný desteklemek için boðulmak üzere olan bir çocuðun durumuna iliþkin hipotetik bir durumdan söz eder: “üniversitemdeki kütüphaneden beþeri bilimler dersliklerine giden yol boyunca yapay bir gölet bulunmaktadýr. Ders vermeye giderken, bir çocuðun bu gölete düþtüðünü ve boðulma tehlikesiyle karþý karþýya olduðunu fark ettiðimi varsayalým. Çamurun içine girmem gerektiðini ve çocuðu oradan çýkarmam gerektiðini kimse reddedebilir mi? Çocuðu kurtarmam elbisemin çamurlanmasý ve baþka bir elbise buluncaya kadar dersimi erteleme veya ona geç kalmam anlamýna gelecektir. Ama bütün bunlar çocuðun önlenebilir ölümü karþýsýnda önemsizdir.”12 Yiyecek, barýnak ve minimum saðlýk hizmetleri gibi olanaklardan yoksunluk acý verici ve ölümcül olduðu için kötüdür ve dolayýsýyla bu kötü durumlarý moral bakýmdan eþdeðer öneme sahip baþka bir þeyi feda etmeden önleyebiliyorsak, bunun için gerekli eylemleri gerçekleþtirmeliyiz. Singer’ýn argümanýnda anahtar nokta “moral bakýmdan eþdeðer öneme sahip baþka bir þeyi feda etmeme” deyimidir. Mutlak yoksulluðun azaltýlmasýna yönelik takýnacaðýmýz tutum, temel hak ve özgürlükleri ihlal etme, adil olmayan bir duruma neden olma, insanlarý aldatma gibi “moral bakýmdan eþdeðer öneme sahip baþka bir þeyi feda etmeme” ilkesiyle sýnýrlandýrýlýr. Pahalý elbiseler, tatiller, arabalar, evler... Bunlarýn hiçbiri mutlak yoksulluktan dolayý acý çeken ve ölen insanlarýn yaþamýndan daha önemli deðildir. Dolayýsýyla mutlak yoksulluðun azaltýlmasýnda bu gibi zorunlu olmayan tüketim alanlarýndan feragat etmek, moral bakýmdan eþdeðer öneme sahip bir þeyi feda etmek olmayacaktýr. Faydacý etikçilerden bazýlarýna göre, tersi bir durumda olmak, yani lüks olan tüketim alýþkanlýklarýmýzda ýsrar etmek ve böylece daha fazla insanýn ölmesine seyirci kalmak onlarý öldürmekle ayný moral içeriðe sahiptir. Mesela Singer birini kurtarabilecekken ölmesine seyirci kalmak bu kimseyi kasten öldürmekle ayný moral içeriðe sahiptir der ve ekler: eðer kurtarabileceðimiz insanlarýn açlýk ve açlýkla baðlantýlý nedenlerden dolayý önlenebilir ölümlerine seyirci kalýyorsak, bu durumda hepimizin bir bakýma katil olduðunu söyleyebiliriz.13 Louis Pascal bu argümaný þöyle bir anekdotla destekler: “Bir nehir kýyýsý boyunca yürüdüðünüzü düþünün. Kýyýdan sadece birkaç metre ötede bir adamýn boðulmak üzere olduðuna tanýk oluyorsunuz. Kýyýda bir halat var, ama siz bu halatý ona atmayýp boðulmasýný seyrediyorsunuz. Benim kitabýmda siz, sanki bu adam mucizevi bir çabayla kýyýya gelmesine raðmen onu tekrar nehre itip ölümüne neden olan biri kadar katilsiniz.”14 Jonathan Glover da bu argümaný destekler ve þöyle der: “Açlýkla mücadelede vermek zorunda olduðumuz miktarýn, yardým ettiðimiz kimselerden daha
120 YOKSULLUK
fazla ihtiyaç duyacaðýmýz derecesine kadar, söz konusu miktar olmaksýzýn belki de öleceðimiz derecesine kadar vermemiz tartýþýlabilir. Ama öyle yapmamamýz daha fazla insanýn ölümüne neden olacak ve bu da onlarý öldürmek gibi bir þey olacak.”15 Görüldüðü gibi birinin ölümüne seyirci kalmakla bu kimseyi kasten öldürmenin ayný moral statüye sahip olduðunu ileri süren bu görüþ oldukça iddialýdýr. Bir eylemin doðruluðunu veya yanlýþlýðýný belirleyen þeyin bu eylemin neden olduðu sonuçlar olduðunu genel-geçer bir ilke olarak kabul ettiðimizde, belli bir davranýþta bulunma ve bulunmamanýn ayný sonucu doðurmasý halinde, buradaki davranýþta bulunma veya bulunmama durumu ayný moral deðerlendirmeye tabidir gibi bir ilkeyi de kabul etmemiz gerekir. Fakat böylesi bir kabul bazý durumlar için geçerli olmakla birlikte, genel-geçer bir ilke olarak kabul edilemez. Baþka bir deyiþle, belli bir eylemi gerçekleþtirmem veya gerçekleþtirmemem kötü bir sonuca neden oluyorsa, ben bu eylemlilik veya eylemsizlik durumundan sorumluyum iddiasý baðlamýna göre hem doðru hem de yanlýþ olabilir. Eylemsizlik durumunun görmezden gelme veya kötü niyetten kaynaklandýðý bazý durumlarda biz sergilediðimiz bu eylemsizlik durumunun yaratacaðý kötü sonuçlardan sorumluyuz. Pascal’ýn verdiði boðulmakta olan adamýn durumuna seyirci kalmak, onu kurtarmak için herhangi bir þey yapmamak, kuþkusuz bir kimseyi kasten öldüren birine yönelik yaptýðýmýz moral kýnamayla ayný içeriðe sahiptir. Yine bunun gibi, ertelendiðini bildiðiniz bir toplantýya gitmekte olan birini yolda gördüðünüzde, onu bu durumdan haberdar etmemeniz, bir kimseyi aldatmakla ayný moral içeriðe sahiptir. Fakat eylemlilik ve eylemsizlik durumlarýný farklý moral içeriklere sahip olmalarý bakýmýndan ayýrt edebileceðimiz bazý durumlar da vardýr. Bu durumlardan birisi de, yine niyetler bakýmýndan, mutlak yoksulluktan dolayý ölen insanlarý kurtarabilecekken bunu yapmamanýn birini kasten öldürmekle farklý moral içerikler taþýdýðýdýr. Kasten öldürme kötü veya ahlaki olmayan bazý niyetler üzerinden gerçekleþir. Bu durumda eylemi gerçekleþtiren kiþi kurbanýnýn ölümünü ister, çünkü bunun ona hayatýnda yapýlabilecek en büyük bir kötülük olduðunu düþünür. Öte yandan, tatil yapmak için bir hayli para harcayan birinin, veya kaliteli bir ses düzeniyle müzik dinleyebilmek için pahalý bir müzik seti alan birinin, hiç kuþku yoktur ki birilerini öldürme gibi bir niyeti yoktur. Ama bu14 15 16
Louis Pascal, ‘Judgement day’, (ed.) Peter Singer, Applied Ethics, Oxford University Press, 1986, ss. 115-116. Jonathan Glover, Causing Death and Saving Lives, Penguin Books, 1990, s. 93. Burada þöyle bir haklý itiraz ileri sürülebilir: mutlak yoksulluk baðlamýnda ortaya çýkan bir yükümlülük söz konusu olduðunda sorulmasý gereken soru, bu yükümlülüðün tam olarak yerine getirilip getirilemeyeceðinden ziyade, böylesi bir yükümlülüðün ne kadarýnýn yerine getirilmesinin ahlaksal bakýmdan kabul edilebilir olduðu sorusudur. Gerçekten de belli bir yükümlülüðün tam olarak yerine getirilememesi, bu yükümlülüðün yerine getirilmesi yönünde hiçbir davranýþýn gerçekleþtirilmemesi gerektiði gibi anlamsýz bir sonuca bizi götürmemelidir.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
121
rada da þöyle bir soruyla karþýlaþabiliriz: peki ya insan ihtiyacýnýn herhangi bir makul tanýmýnýn ötesinde servete sahip olmalarýna raðmen mutlak yoksulluðu azaltmaya yönelik herhangi bir davranýþý gerçekleþtirmeyen insanlarýn durumuna ne demeli? Bu kimseler bile motifleri veya niyetleri bakýmýndan cinayet iþleyen biriyle ayný moral zeminde eleþtirilemezler. Olsa olsa, bu gibi davranýþlar ötekinin meþru durumuna kayýtsýzlýk veya bencillik gibi ahlaksal bir varlýk olarak bireyin sahip olmamasý gereken bazý özellikler üzerinden eleþtirilebilirler. Öte yandan, mutlak yoksulluða baðlý nedenlerden dolayý ölen insanlarýn durumuna seyirci kalmanýn onlarý öldürmekle ayný moral statüde olmamasý, bu yoksulluðu azaltma yükümlülüðümüzü ortadan kaldýrmýyor kuþkusuz. Þimdi sorulmasý gereken soru, bazý faydacý etikçilerin önerdiði çapta bir yükümlülüðün yerine getirilip getirilemeyeceðidir. Moral bakýmdan eþdeðer öneme sahip baþka bir þeyi feda etmeme derecesine kadar vermeliyiz argümaný insanlarýn önüne gerçekleþtirilmesi son derece güç bir etik koyar. Bu argümaný dünyadaki herkes ciddiye alýp uygularsa, söz konusu yoksullarýn yaþamý hiç þüphe yoktur ki þimdikinden çok daha iyi olur. Fakat ilgili bütün insanlarýn, en azýndan mevcut genel ahlaksal anlayýþ içinde, faydacý etikçilerin koyduðu standardý yakalayabilmeleri hemen hemen hiç mümkün deðildir. Her þeyden önce, bu yükümlülük tam olarak yerine getirilemez. Varsayalým ki bir kimse kazancýnýn belli bir miktarýný her ay versin. Kuþkusuz bu yetmeyecektir çünkü daha bir çok insan bu türden bir yardýma ihtiyaç duyar. O halde, bu kimse verdiði miktarý biraz daha arttýrsýn. Açýktýr ki bu da yetmeyecektir. Buradaki problem þudur: tek bir yardým eylemi sadece minimum bir çabanýn yerine getirilmesini içermesine raðmen, böylesi bir yardým ayný türden milyonlarca çabanýn gerçekleþtirilmesini de içerir.16 Richard Trammel’ýn belirttiði gibi, “komþuyu sevme veya ihtiyacý olan herkese yardým etme önümüze maksimum bir etik koyar. Bu etikte durup dinlenme söz konusu deðildir; tersine, bu sevgimizi ve yardýmýmýzý gerçekleþtirmek için sürekli bir güç þarjýný doldurma çabasý içinde oluruz.”17 Bu bakýmdan, Singer’ýn ileri sürdüðü “moral bakýmdan eþdeðer öneme sahip baþka bir þeyi feda etmeme derecesine kadar yardým etmeliyiz” ilkesini pratikte gerçekleþtirmeye kalkýþmak insanlara katlanamayacaklarý bir yük yükleyecektir. Bu ilke doðrultusunda bir yaþamý sürdürme kuþkusuz iyi olabilir. Ama bu ahlaksal bir yükümlülüðün gerektirdiði davranýþlarýn ötesine giden bir yaþam olur. Baþka bir deyiþle böylesi bir yaþam ahlaksal yükümlülüðe dayalý bir yaþam olmaktan ziyade, ahlaksal bakýmdan iyi olan bir tür kahramanlýðý içeren bir yaþam olacaktýr. Böylesi bir yaþam süren insanýn temel kaygýsý hayatýný nasýl yaþayacaðý deðil, tersine bu hayatý diðerleri için nasýl feda edebilece-
17
Richard Trammel, ‘Saving life and taking life’, Journal of Philosophy, 1975, s. 133.
122 YOKSULLUK
ðidir. J. O. Urmson, ‘Azizler ve Kahramanlar’ (Saints and Heroes) adlý makalesinde þöyle bir varsayýmsal durumdan söz eder: “Gerçek el bombalarýyla eðitim yapan bir manga askeri göz önüne alalým; bir el bombasý askerlerden birinin elinden kazara kayýp manganýn olduðu yere yuvarlanýr. Ýçlerinden biri arkadaþlarýnýn yaþamýný kurtarmak için kendini bombanýn üzerine atarak yaþamýný feda eder. .... Kesinlikle ahlaki (moral) statüsü olan bir davranýþ. Fakat eðer bu asker kendini bombanýn üstüne atmasaydý, yükümlülüðünü yerine getirmede baþarýsýz mý olacaktý? Bu askerin bazý açýlardan açýk bir biçimde arkadaþlarýndan daha üstün niteliklere sahip olmasýna raðmen, diðerlerinin hayatlarýný feda etmemelerinden dolayý yükümlülüklerini yerine getirmede baþarýsýz olduklarýný söylememiz mümkün mü? Eðer bu asker kendini bombanýn üstüne atmamýþ olsaydý, herhangi bir kimse ona, “kendini bombanýn üzerine atmalýydýn” diyebilir miydi? .... Bütün bu sorulara verilen cevaplar açýkça negatiftir.”18 Yine Singer’ýn ileri sürdüðü “moral bakýmdan eþdeðer öneme sahip baþka bir þeyi feda etmeme” derecesine kadar yardým etmeliyiz argümaný örtük olarak dünyada sadece iki tür insan durumunun olduðunu varsayar: verenler ve alanlar. Oysa herhangi bir insan yaþamýnda, bu yaþamý insani ve dolayýsýyla deðerli kýlan, ahlaksal olmayan –yani ahlaksal deðerlendirmenin konusu olmayan- iyi veya pozitif dediðimiz bazý deðerler vardýr. Çocuk yetiþtirme, sanatsal etkinliklere katýlma, tatil yapma gibi aktiviteler insanlarýn yaþamlarýný zenginleþtiren aktivitelerdir ve dolayýsýyla mutlak yoksulluða iliþkin etik duruþumuzu belirlerken ahlaksal deðerlendirmenin doðrudan konusu olmayan iyileri de hesaba katmalýyýz. Susan Wolf’un söylediði gibi, “eðer ahlak filozoflarý kendilerini en temelde insanlar nasýl yaþamalýdýr sorusuna adayacaklarsa, ..., ahlak teorilerinin içeriðini ahlaksal olmayan iyi deðerleri olumlayan bir þekilde yeniden oluþturmalýdýrlar. Onlar bu ahlaksal olmayan deðerlerin doðasýný ve kapsadýðý alanlarý açýk bir biçimde incelemelidirler, ve bu inceleme ýþýðýnda, bir ahlak teorisinin kabulünün nasýl anlaþýlmasý gerektiðini ve onun üzerine nasýl eylenmesi gerektiðini sormalýdýrlar.”19 Açýktýr ki, insanlar kendileri bakýmýndan deðerli olan yaþamlarýný sadece diðerlerinin yaþamlarýný göz önüne alarak zenginleþtiremezler. Onlar kendisi bakýmýndan deðerli olan yaþamlarýný bazý açýlardan hesaba katmalýdýrlar, çünkü insan yaþamý sadece diðer insanlara yardým etmek bakýmýndan bir araç deðil; ayný zamanda, o kendinde bir amaçtýr da; dolayýsýyla o bazý açýlardan kendisi bakýmýndan iyidir. Fakat bu söylediklerimiz öykünün tamamý deðil kuþkusuz. Ýnsanýn ahlaksal bir varlýk olduðunu kabul etme, daha doðru bir deyiþle ahlak ilkeleri oluþturabilme ve bu ilkeler doðrultusunda eyleyebilen bir varlýk olduðunu kabul etme, diðerlerinin de çýkarlarýný hesaba katmayý gerektirecektir. Bu bakýmdan herkesin yaþamý eþit derecede önemlidir. O halde, insanlar amaçlarýný veya projelerini oluþtururken sadece kendilerinin
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
123
deðil, ayný zamanda diðerlerinin de çýkarlarýný hesaba katmalýdýrlar. Böylesi bir yaklaþým onlardan tüketim alýþkanlýklarýný yeniden gözden geçirmelerini ve gerektiðinde bazýlarýný mutlak yoksulluðun azaltýlmasý lehine deðiþtirmelerini gerektirecektir. Bu bakýmdan, mutlak yoksulluk içinde olan insanlara yardým etmek, bir hayýrseverlik sorunu deðil; tersine, bir yükümlülük sorunudur. Böylesi bir yükümlülüðün tam olarak yerine getirilememesi, mutlak yoksulluðu azaltmak veya hafifletmek için herhangi bir davranýþta bulunmamayý meþru kýlmaz, çünkü etik perspektiften bakýldýðýnda mesele mutlak yoksulluðu tümüyle ortadan kaldýrmak meselesi deðil, ama bu yöndeki eylemlerimizin mümkün olduðunca bazý mutlak yoksulluklarý önleyebilmesi meselesidir.
1
Gasset, Kütlelerin Ýsyaný, Çev.: N. Muallimoðlu, Birleþik Yay., Ýstanbul 1996, s.11.
124 YOKSULLUK
Yükselen Bir Deðer(!) Olarak Yoksulluk ve Türkiye Nazmi Avcý Yrd. Doç.Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Sosyoloji Bölümü e-posta:
[email protected]
Öz
B
u sempozyumda teblið konusu olarak tartýþmak istediðimiz sorun, bu iki olgunun bugün somut verileriyle ulaþtýðý sosyolojik durumdan ötürüdür. Özellikle yaygýnlaþarak yaþanýlan yoksulluk sorunu, günümüz dünya toplumlarýnýn neredeyse biricik sorunu haline gelmiþ durumdadýr. Türkiye açýsýndan bakýldýðýnda ise, taþýdýðý önemi onun sýklýkla siyasetin, seçim sonuçlarý deðerlendirmelerinin, ideolojik tartýþmalarýn, sivil toplum örgütleri ve medyanýn baþlýca program ve söylemlerinde yer alýþýnda görmekteyiz. Toplumsal bir olgu olarak irdelemeye çalýþacaðýmýz yoksulluðun, çok yönlü boyutlarýyla birlikte tanýmlanmasý ve sýnýrlarýnýn kesin olarak saptanmasý oldukça güçtür. Çünkü, toplumlarýn geliþme seviyelerine ve tüketim ölçeklerine göre bu olgunun tanýmý ve sýnýrlarý deðiþebilmektedir. Bundan dolayý yoksul ve yoksulluk konusunda ortak bir tanýma varmak güçleþmektedir. Çeþitli amaçlarla yapýlan araþtýrma ve veriler gösteriyor ki, 1980’li yýllardan baþlayarak Türkiye gelirin nispeten eþit daðýldýðý bir toplum olmaktan çýkmýþ, zengin ile yoksul arasýndaki farklarýn uçurum nitelemesini hak edecek boyutlara ulaþtýðý bir ülke haline gelmiþtir. Ürkütücü olan ise bu gelir farklarýndan doðan ortaya çýkan uçurum, toplumsal kesimlerin birbirinden kopmakta oluþudur. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Yoksulluk sorunu, Mutlak Yoksulluk, Kýrsal Yoksulluk, Yoksulluðun Göstergeleri
Abstract
T
he guestion that we will discuss at this symposium is these two facts which was the consequences of sociological circumstances. Particularly the question of the poverty became akmost unique problem that spread in almost whole societies in the
2
3 4 5
Yoksulluk sýnýrý az geliþmiþ ülkeler için kiþi baþýna günde 1 $ kabul edilirken, Latin Amerika ve Karayipler için bu sýnýr 2$, Türkiye’nin de dahil edildiði Doðu Avrupa ülkelerinin de içinde bulunduðu grup için 4 $, geliþmiþ sanayi ülkeleri için 1998 yýlý itibariyle 14.40 $ olarak belirlenmiþtir (2001 yýlý için bu rakam 11 $’dýr). DPT, (2001); s:104. Necmi Erdoðan, “Türkiye’de Yoksullarýn Kültürel Temsilleri Üzerine”, Toplum ve Bilim, Sayý:89, Ýstanbul- Yaz 2001, s.9. Ercan Dansuk, Türkiye’de Yoksulluðun Ölçülmesi ve Sosyo-Ekonomik Yapýlarla Ýliþkisi, DPT Uzmanlýk Tezleri, Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüðü Ücretler ve Gelirler Dairesi Genel Baþkanlýðý, Ankara- Mayýs 1997, s.1. G. Marshall, Sosyoloji Sözlüðü, Çev.: O. Akýnhay- D. Kömürcü, Bilim ve Sanat Yay., I. Baský, Ankara 1999, s.825.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
125
today’s world. Looking from Turkish angle, one might see how it is important as it frequently took place in the political discussion, in the evaluation of the poll results, in ideological discussions, in the expressions of the Non-Governmental Organizations and media. The poverty that we try to discuss as a social facts is quite difficult to define with larger aspects and to fix its certain restrictions. Because the definition and restrictions of this fact might change in accordance with the level of development of the societies and consumption. Therefore, it is diffucult to reach a universal definition of poor and poverty. Starting from 1980s turkey was losing its position of being a society that has relatively equal national income, and became a country that the gap between poor and rich people was getting widening that might call in the level of abyss. The frightening point is that this situation broke of the relationship between the societies. Keywords: Poverty, Poverty question, Certain poverty, Rural poverty, Indicators of poverty
Giriþ Ortega y Gasset’e göre cemiyet dediðimiz toplumsal yapýda iki tür insan vardýr: Seçkin azýnlýk ve kütle. Baþka bir deyiþle, bir tarafta “güçlük ve görevleri üst üste yýðarak kendi varlýklarýndan büyük talepte bulunanlar”; diðer tarafta ise kendilerinden özel hiçbir gayret talep etmeksizin, yaþadýklarý âný hayat diye kabul edenler, mükemmellik yolunda hiçbir çaba göstermeden, dalgalar üstünde sallanan þamandýra misâli insanlar.1 Geriye dönüp baktýðýmýzda ‘yoksulluk’ ve yoksulluða dair söylemler, ideolojiler çaðýnýn temel niteliklerinden biri olmuþtur. Pek çok ülkede olduðu gibi Türkiye’de de bu þamandýra misali insanlar, yazýn hayatýnýn en çok okunan kitaplarýna; en çok izlenen sinema salon filmlerine kurgulanmýþ; aralarýnda zengin ve yoksulu biraradanlaþtýranlar, gelecekten umutlarýný yitirmeyenler, azim sahibi kiþilik timsalleri ve sonuçta hep baþarýyý yakalayanlar okuyucu ya da izleyi6 7 8 9
R. Baulch, “Editorial. The New Poverty Agenda: A Disputed Concensus”, IDS Bulletin 27, 1, 1996, s:2. Renata Lok-Desallien, “Review Of Poverty Concepts And Indicators”, UNDP Poverty Documents www.undp.org/poverty. LANJOUW Jean Olson, “Demystifying Poverty Lines” , UNDP Poverty Documents www.undp.org/poverty Can Hamamcý, “Çevrenin Uluslararasý Boyutlarý” Ýnsan Çevre Toplum, Ed.: Ruþen Keleþ, Ýmge Kitabevi, Ankara 1997, s. 398. David Dollar, Aart Kraay, “Growth is Good For The Poor”, www.worldbank.org/research/growth
126 YOKSULLUK
ciler tarafýndan daha çok raðbet görmüþtür. Bir yazarýn ifadesiyle hem romanlarýmýz hem sinema filmlerimiz, artýk, günümüzde yoksullardan yoksunlaþmýþtýr. Romanlarýmýz “zengin”leþmiþtir. Yoksullar -varoþtakilar, sokak çocuklarý, çöplük insanlarý, garibanlar gibi deðiþik adlandýrmalarla- televizyonun gerçekliðine dahil olmuþtur. Televizyona giren her þey gibi yoksulluðun televizüel temsili de çarpýklýkla malûldur. Bir yanda yoksulluk kültürünün romantize edildiði programlar, diðer yanda da hem bir acýma hem de korku nesnesi olarak sokak çocuklarý, yoksulluða dair hissiyatýmýzý giderek aþýndýrmaya baþlamýþlardýr. Geçmiþe baktýðýmýzda yoksulluðun temsilcileri, bazen ideolojilerin iktidarýnda kurtuluþa erecek olan zavallý nesneler iken; bazen de kendileri aç iken tok yatýlmamasý gereken inanç pekiþtiricileri olmuþlardýr. Ayný tarzda kentteki sokak hayatýnýn gülen gözlere sahip garibanlarý bir birine baðlý, dayanýþmacý ve onuruna düþkün insanlarý olurken, þimdilerde organize suçlarýn odak noktalarýdýr. Geçmiþte o günkü Türkiye’nin insanlarý olan yoksullar, bugün öteki Türkiye’nin insanlarý olarak tanýmlanmaktadýr. Öyle ise, burada deðiþen yoksulluðun niteliði mi yoksa yoksullarýn kendisi midir? Biz de yazýmýzda yoksulluðu bu problem baðlamýnda bugünkü verileriyle irdelemeye çalýþacaðýz.
Toplumsal Bir Olgu Olarak Yoksulluk Toplumsal bir olgu olarak yoksulluðun, çok yönlü boyutunun olmasýndan kaynaklanan tanýmlama güçlülüðü, net sýnýrlarýnýn da belirlenebilmesini zorlaþtýrmaktadýr. Çünkü, toplumlarýn geliþme düzeyleri ve tüketim ölçeklerine göre bu olgunun tanýmý ve sýnýrlarý deðiþebilmekte, ortak bir tanýma varmak güçleþmektedir. Örneðin; herhangi bir toplum için kabul edilen yoksulluðun sýnýrý, bir baþka toplum için zenginliðin ölçütü olarak kabul edilebileceði gibi; yoksul bir toplum için zenginlik ölçütü, zengin toplumlarýn yoksulluk sýnýrlarýnýn bile çok altýnda kalabilmektedir.2 “Yoksul”u bir toplumsal tip olarak ele alan Simmel, yoksulluðu da, nicel bir durum olarak kendi içinde tanýmlanamaz; ancak özgül bir durumdan kaynaklanan toplumsal tepki açýsýndan tanýmlanabilir benzersiz bir sosyolojik fenomen olarak kabul eder.3 Yoksulluk, sadece gelir eksikliðine baðlý bir olgu olarak da düþünülmemelidir. Türkiye gibi geliþmekte olan ülkeler için yoksulluk sorunu açlýk deðil, baþka bir kavramsal çerçeve içerisinde deðerlendirilmelidir. Çünkü geliþ10 11 12 13
DPT, (2001), s.106. M. Hasan Khan “Rural Poverty in Developing Countries: Issues and Policies”, IMF: WP/00/78, 2000, s.6 Khan, a.g.m., s.8. Türkiye yolsuzluk sýralamasýnda Çin, Rusya ve Endonezya’nýn ardýndan 4. Sýrada yer alýyor. Toplanan vergilerin %36’sý (9,5 katrilyon TL) yolsuzluklara gidiyor. Bkz. Hürriyet Gazetesi, 30 Ocak 2001.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
127
mekte olan ülkelerde açlýk yapýsal bir sorun deðildir. Dolayýsýyla, yoksulluðun ölçümünde esas alýnacak yöntemle iliþkili olarak yoksulluðun sosyolojik özelliklerinin belirlenmesi, sorunun boyutunu ortaya koymakta yarar saðlayacaktýr.4 Gordon Marshall da Sosyoloji Sözlüðü’nde “yoksullaþma”yý ekonomik krizden kaynaklanan bir sorun olmanýn ötesinde toplumdan soyutlanmayý, toplum dýþýna itilmeyi içeren bir kavram olarak açýklamýþtýr. Yoksullaþmayý, mutlak ve göreli olmak üzere iki þekilde izah eden yazar, mutlak yoksullaþmayý günlük olarak harcanmasý gereken kalori miktarýnýn karþýlanmasýnýn yaný sýra, bir insanýn çaðdaþ gereksinimleri olan; barýnma, eðitim, saðlýk gibi temel kültürel ve toplumsal isteklerin getirdiði ihtiyaçlardan mahrum kalmak; göreli yoksullaþmayý da baþkalarý ile karþýlaþtýrýldýðýnda onlarda bulunan herhangi bir þeyden yoksun olma olarak ifade etmiþtir.5 Burada yoksulluðun net bir tanýmýný yapmaktan öteye, toplumlarýn sosyo-ekonomik koþullarýna göre türlü anlamlar içerdiðini söylemek yerinde olacaktýr. Bu bakýmdan; “yokluk”, “yetersizlik”, “örselenmiþlik-incinmiþlik”, “kötüye gidiþ”, “açlýk” gibi terimler sýklýkla yoksulluk ile birlikte anlamlandýrýlmýþtýr.6 Yoksulluðun kapsamý; ülkeden ülkeye, dönemden döneme, refah düzeyindeki geliþmelere baðlý olarak farklýlýklar gösterir. Yoksulluk düzeyi bakýmýndan ülkelerarasý veya ayný ülke içinde dönemler arasý karþýlaþtýrmalar yapýlabilmesi, toplam nüfus içinde kimlerin yoksul olarak isimlendirileceðine karar verilmesini gerektirir. Bu kararýn verilebilmesi için yoksulluk kavramý; mutlak yoksulluk, öznel yoksulluk, göreli yoksulluk, insani yoksulluk, kýrsal yoksulluk, kentsel yoksulluk, yoksunluk gibi çeþitli yaklaþýmlar aracýlýðýyla incelenir.7 Bilindiði üzere, küreselleþme olarak adlandýrýlan dünyadaki deðiþim sürecinin en önemli sorunlarýndan birisi; yoksulluk ve gelir eþitsizliðidir. Bu baðlamda geliþmiþlik sorunu, bir yoksulluk sorunudur ve geliþemeyen/azge14 15
Y. Emre Evlice, “Yoksulluk ve Yolsuzluklarýn Ýnsan Saðlýðý Üzerine Etkileri”, Mart 2001 http://lokman.cu.edu.tr. Bu açýdan yoksulluk, pek çok toplumda benzerlikler göstermekte, temelde beþ esas bulgu ile özetlenmektedir: 1. Yoksul insan için kendi iþgücü en önemli kaynaktýr. Gerçek geliri düþük olan yoksul hane halklarýnda kadýnlar ve çocuklar da dahil olmak üzere her bireyin iþgücüne ihtiyaç duyulmaktadýr. 2. Yoksul hane halklarýnýn genellikle eðitimsiz ya da eðitim düzeylerinin düþük olmasý, niteliksiz iþgücü olarak kabul görmeleri yoksunluklarýný pekiþtirmektedir. 3. Þiddetli yoksulluk koþullarýna karþýn hane halklarý barýnma da dahil pek çok kamu hizmetinden yararlanamamaktadýrlar. 4. Yaþlýlar, özürlüler, kadýnlar ve çocuklar gibi toplumun özel gruplarýnýn yoksul hane halklarý içinde sorunlarý daha da derinleþmektedir. 5. Yoksullar arasýnda ölüm oraný yüksektir. Özellikle yüksek çocuk ölümü oranlarý, yetersiz beslenme, sürekli saðlýk bozukluðu ve eþit biçimde eðitimden yararlanamama bu yoksunluklarýn en derin olanlarýdýr. Bkz. E. Gönen, Þ. Hablemitoðlu, E. Özmete, “Yoksulluk ve Sürdürülebilir Yaþam Kalitesi Ýçin Sosyal Hizmetler”, www.geocities.com/hablemitoglu/ yoksulluk.htm
128 YOKSULLUK
liþmiþ ülkelerin en temel özelliði onlarýn yoksul olmalarýdýr.8 Yoksulluk sorunu, büyüme ve kalkýnma ile doðrudan iliþkili görülmektedir. Hatta; yoksulluðun ortadan kalkmasýnda, yoksullar için büyüme en önemli araçtýr. Burada büyümeden kastedilen; ekonomik büyümedir.9 Ekonominin büyümesi, yoksulluk sorununun kendiliðinden çözülebileceði anlamýna gelmemelidir. Ekonomik büyümenin gerçekleþtiði, ancak yoksullaþmanýn arttýðý durumlara da rastlanýlmaktadýr. Dünya Saðlýk Örgütü’nün tespitine göre; olaðanüstü yoksullarýn durumlarýnýn beþ yýldan daha fazla devam etmesi ve durumlarýnýn düzeltilmesinin imkansýz olmasý durumundaki yoksullar “kronik yoksul” olarak tanýmlanmýþtýr.10 Kronik yoksullarýn durumu önemlidir. Çünkü, ne kadar çalýþsalar da; yaþam ölçütlerini yükseltmek bir yana; deðiþtirmeye hatta, iyileþtirmelerine hiç olanak bulunmamaktadýr. Öyle anlaþýlýyor ki, toplumsal düzeyde yoksullukta öne çýkan etkenler; kaynaklarýn, hizmetlerin ve gücün daðýlýmýndaki eþitsizliklerdir. Bu eþitsizlikler, toprak, sermaye, altyapý, piyasalar, kredi, eðitim, enformasyon ve danýþmanlýk hizmetleri biçiminde kurumsallaþmýþ olabilir. Hizmetlerdeki eþitsizlikten en çok kýrsal bölgeler zarar görmektedir. Dolayýsýyla geliþmekte olan ülkelerdeki yoksullarýn %77’sinin kýrsal alanlarda yaþamasý þaþýrtýcý deðildir. Nitekim birçok ülkede yoksulluk, daha çok kýrsal alanlarda artan bir sorun olmaya devam etmektedir. Kiþisel tüketim ile yeterli düzeyde eðitim, temiz su, konut, ulaþým ve iletiþim hizmetlerine eriþim, saðlýk gibi alanlardaki eksiklikler, kýrsal yoksulluðun niteleyicileridir. Kýrsal yoksulluk, nüfus artýþýný ve kentlere göçü besleyen bir kaynaktýr. Diðer yandan; kentsel yoksulluk, çoðu kez kýrsal yoksulluðu azaltma stratejilerinin bir sonucudur. Piyasada sapmalara, tarým kesiminin ve kýrsal alandaki insani ve fiziksel altyapýnýn göz ardý edilmesine yol açan kamu politikalarý; hem kýrsal, hem de kentsel yoksulluðun ortaya çýkmasýna neden olan etkenlerin baþýnda gelir.11 Kýrsal yoksulluðun insan kaynaðý; topraksýz ve herhangi bir mesleðe yönelik becerisi olmayan iþçilerdir. Nüfus arttýkça ve kentleþme süreci hýzlandýkça bu kesimin sayýsý hýzla artmaktadýr. Kýrsal yoksulluðu artýran temel etkenlerin baþýnda; siyasal dalgalanmalar ve iç çatýþmalar, kýrsal alanlardaki ikilik, kötü yönetim, kýrsal kesimi dýþlayan ekonomi ve toplumsal politikalar gelmektedir. 12
Türkiye’de Toplumsal Yoksullaþmanýn Temel Görünümleri 16
Oðuz Iþýk, M. Melih Pýnarcýoðlu, Nöbetleþe Yoksulluk (Sultanbeyli Örneði), Ýletiþim Yay., Ýstanbul 2001, s.42.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
129
Ekonomik ve toplumsal sorunlarýn doruklara ulaþtýðý son çeyrek yüzyýlda, yoksulluk ürkütücü boyutlara ulaþmýþtýr. 19. ve 20. Yüzyýllarda Doðu- Batý (inanç- bilim) çeliþkisinin yaþandýðý dünyada bugün bu çeliþki, Kuzey- Güney (geliþmiþ/zengin- geliþmemiþ/yoksul) eksenine oturmuþtur. Türkiye coðrafi olarak kuzey yarýkürede yer alýyorsa da, nüfusunun % 58’i yoksulluk sýnýrýnda, % 32’si yoksulluk çizgisinin altýnda yaþayan bir ülke olarak sosyo- ekonomik baðlamda Güneyde yani geliþmemiþ/yoksul ülkeler arasýnda bulunuyor. Rakamsal deðerlendirmeler göre yaklaþýk 20 milyon insanýmýz açlýk sýnýrýnýn altýnda yaþamaktadýr.13 Özellikle dünyanýn geliþmekte olan ya da azgeliþmiþ bölgelerinde görülen yoksul insanlarýn sayýsý artýk milyarlarla anlatýlmakta ve “Yeni Emperyalizm” akýmýnýn da etkisiyle, yoksulluk süreci sürdürülmektedir.14 Sanayileþme ile beraber toplumlarýn ekonomik ve toplumsal yapýlarýnda da birtakým deðiþiklikler olmaktadýr. Bu deðiþmenin hýzý ve oluþ biçimi ülkeden ülkeye, toplumdan topluma ve hatta bölgeden bölgeye deðiþmektedir. Bu deðiþimde; toplumlarýn ekonomik yapýsý, doðal kaynaklara sahipliði, geliþmiþlik seviyesi, insan gücü nitelikleri, toplumsal durumu, kültürel zenginlikleri, dinsel inançlarý, etnik yapýlarý gibi unsurlar önemli belirleyici etkenler olmaktadýr. Bu etkenlerin genelde birbirleriyle bütünsel, zincirleme etkileri olabildiði gibi, etki süresinin oldukça uzun sürdüðü ancak zaman zaman da etki alaný ve etki süresinin birkaç etkenle sýnýrlý kaldýðý baðýmsýz deðiþkenlerle de ön plana çýkmaktadýr. Hatta; kitlesel yoksullaþtýrma süreçlerinde yoksulluk, yoksullaþtýranlarýn söylemi de olabilmektedir. Türkiye açýsýndan asýl temel sorun ise, güç iliþkilerinin üretilip yaratýcýlýk imkanlarýnýn çoðaltýlmadýðý bir toplumsallýðýn geçerliliðini erksel baðlamda korumasýdýr. Yaygýnlaþarak yaþanýlan yoksulluk süreci, günümüz dünya toplumlarýnýn olaðan bir gerçekliði olmaktan çýkmýþ, neredeyse acilen çözümlenmesi gereken baþat sorunu haline gelmiþtir.15 Kendi toplumumuz için taþýdýðý önemi; onun sýklýkla siyasetin, seçim sonuçlarý deðerlendirmelerinin, ideolojik tartýþmalarýn, sivil toplum örgütleri ve medyanýn baþlýca program ve söylemlerinde yer alýþýnda görmekteyiz. Medyada yürütülen yoksulluk tartýþmalarý, kamuoyunda yoksulluðun ve ‘öteki Türkiye’nin’ yeniden keþfi gibi olumlu sayýlabilecek bir iþlev görmüþ olsa bile, hem yoksul olarak adlandýrýlan kesimi homojen bir bütün olarak gör17 18 19 20 21 22 23
Zygmunt Bauman, Çalýþma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar, Türkçesi: Ümit Öktem, Sarmal Yay., Ýstanbul 1999,s.135. Heidi Wedel, Siyaset ve Cemiyet, Çev.: Can Kurultay, Metis Yay., Ýstanbul 2001, s.15-16. Eric Hobsbawm, Kýsa 20. Yüzyýl 1914-1991 (Aþýrýlýklar Çaðý), Türkçesi: Yavuz Alogan, Sarmal Yay., Ýstanbul 1996, s.479. Elias Canetti, Kitle ve Ýktidar, Çev.; Gülþat Aygen, Ayrýntý Yay., Ýstanbul 1998, s.189. Iþýk, Pýnarcýoðlu, a.g.e., s.42. DÝE, Türkiye’de Ekonomik ve Toplumsal Geliþmenin 50 Yýlý, Ankara 1973, DÝE Yay. No:683, s:25. Fehmi Yavuz, Memleketimizde Toplum Kalkýnmasý, Ankara 1964, s.3-5.
130 YOKSULLUK
me hatasýný yapmýþ, hem de statik bir gözle baktýðý yoksulluðun sadece yetersiz tüketim kapasitesi olarak algýlanmasýna yol açmýþtýr.16 Yoksulluk tek baþýna bir sorun veya bir sorunun sonucu da deðildir. Bir düþünürün sözleriyle; “geçmiþten miras alýnan, bir nesilden diðerine aktarýlan, “klasik sefalet”in, sanayileþmiþ ülkelerdeki güçlü ekonomik büyümeye karþýn devam etmesi ve buna, içinde yaþadýðýmýz hýzlý deðiþim çaðýna mahsus olan ve eþi benzeri görülmemiþ boyutta yeni fenomenler eklendi. Bunlar, bireyleri ya da tüm aileleri sefalete ve sýk sýk sokaklara savuran talihsizlikler zinciri, birikimleri oldular: iþ kaybý, gelir kaybý, boþanma, ayrýlýk, evsizlik. Bu zincirin sonucu toplumdan dýþlanmadýr; sosyal etkileþim ve iliþkilerden soyutlanma, referans noktalarýnýn yokluðu, insanýn geleceðe dönük proje yapamamasý...”17 yoksulluðun beraberinde getirdikleridir. Oscar Lewis ise “yoksulluk kültürünü kendi baþýna bir alt kültür ve “kendisini çevreleyen ulusal kültürü etkileyen dinamik bir faktör” olarak deðerlendirmekte, yoksullarýn yaþam biçiminin kendi içinde bir deðeri olduðunu ortaya koymaktadýr. Lewis, yoksulluk kültürünün kuþaktan kuþaða aktarýldýðýndan yola çýkarak, umutsuzluk, baðýmlýlýk ve alt sýnýfa ait olma gibi duygularýn çocuklara devredildiðini, dolayýsýyla yoksullarýn, koþullarýn deðiþmesiyle ortaya çýkan olanaklardan tam olarak faydalanamadýðýný belirtmektedir.18 Lewis’in bu yaklaþýmlarý Türkiye gerçeði ile tanýmlandýðýnda; “yoksulluk kültürü”nün kuþaktan kuþaða aktarýlan bir vakýa olmaktan çýkmýþ ve Wedel’in söylemiyle enformal bir sektörün ortaya çýkmasýna neden olmuþtur. Çünkü, formal olarak sahip olamamalar, enformal mübahlýlýðý doðurmuþtur. Bunun altýnda yatan asýl gerçeðin, temelde Türkiye’de giderek hemen her alana sirayet etmiþ ve uçlara taþýnmýþ olan eþitsizlik sorununun olduðu söylenebilir. Ülkemizde bu sorun kendini, kiþi baþýna gelir düzeyinin geliþmiþ ülkelere göre oldukça düþük olmasý ve gelir eþitsizlik katsayýsýnýn yüksek olmasý þeklinde göstermektedir. Yoksulluk ve gelir eþitsizliði sorunlarýnýn doðal bir uzantýsý olarak, Türkiye insani geliþmiþlik boyutu bakýmýndan da dünya ülkeleri arasýnda arzu edilen seviyeden oldukça uzaktýr. Birleþmiþ Milletler Kalkýnma Programý’nýn (UNDP) hazýrladýðý “Ýnsani Geliþme Endeksi”ne (HDI) göre; Türkiye dünya genelindeki 162 ülke arasýnda 1995’de 69., 1999’da ise 86. ve 2001’de 82. olmuþtur. Bu durum Türkiye’deki yapýsal ekonomik, siyasal ve toplumsal sorunlarýn yoksullaþma üzerine birer göstergesi olarak ortaya çýkmaktadýr. 24 25
Cevat Geray, Toplum Kalkýnmasý Deneme Çalýþmalarý Bünyan Örneði, AÜ SBF Yayýn No:228210, Sevinç Matbaasý, Ankara 1967, s.LIII. DPT, Sayýlarla Türkiye Ekonomisi Geliþmeler (1980-2001) Tahminler (2002-2005), s.6, http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/tarih/tr/1980-01.pdf.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
131
Yoksullaþan toplumda, yoksulluðun göstergelerini; yalnýzca ulusal gelirden kiþi baþýna düþen parasal oranlarla ya da dört kiþilik ailenin aylýk mutfak giderleriyle karþýlaþtýrmalar yaparak izaha çalýþmak da, sorunun kavranýlýþýnda tek baþýna yeterli deðildir. Ülkemizde, ileri sürülen bu rakamlar, gerçek bir toplumsal paylaþýmýn varlýðýný deðil, sanal bir paylaþýmýn varlýðýný temsil etmektedir. Örneðin, 2003 yýlý için öngörülen ulusal gelirden kiþi baþýna düþen payýn 2500 dolar civarýnda bir meblaðý ifade etmesi, her yurttaþýn cebinde eþit olarak paylaþýlan bir satýn alma gücü deðildir. Bugün ülkemizde gerek kýrsal alanlarda, gerekse kent kýyýlarýnda yaþamýný sürdürmeye çalýþan on binlerce yurttaþýmýz bu payýn çeyrek miktarýyla yýllýk satýn alma gücüne sahip olduðu bilinmektedir. Yoksul toplumun bir diðer temel görünümü; insanlarýn büyük bir oranda ve belirsiz þekilde “kayýt dýþý” ya da “paralel” ekonomiye kaymalarý olarak ifade edilmektedir. Böyle bir ekonomik yapý içinde yer alan erkekler, kadýnlar ve çocuklar, kimse nasýl olduðunu tam olarak bilmese de, küçük iþler, hizmetler, geçici iþler, küçük çaplý ticari faaliyetlerle yaþamlarýný sürdürmeye çalýþýrlar.19 Türkiye’de son on yýl içinde iktidara gelen her siyasal partinin kötü ekonomik gidiþatý dur diyecek acil önlemi kayýt dýþý ekonominin kayýt altýna alýnmasýnda görmesi, sorunun anlamlaþtýrýlmasý açýsýndan deðerlendirilebilir. “Adalet sorunu paylaþým sorunu kadar eskidir... Adalet, paylaþma gereksinimin fark edilmesiyle baþlar. En eski yasa paylaþmayý düzenleyendir; bugün halâ en önemli yasa budur ve odaðýnda faaliyet gösteren insan cemaatini ve genel olarak da insanýn varoluþunu taþýyan bütün hareketlerin temel ilgi alaný olarak kalmýþtýr.Adalet herkesin yeterince yiyeceðinin olmasýný gerektirir. Ama ayný zamanda herkesin üretimine katkýda bulunmasýný da gerektirir.20 Ancak, çeþitli amaçlarla yapýlan araþtýrma ve veriler gösteriyor ki, 1980’li yýllardan baþlayarak Türkiye gelirin nispeten eþit daðýldýðý bir toplum olmaktan çýkmýþ, zengin ile yoksul arasýndaki farklarýn uçurum nitelemesini hak edecek boyutlara ulaþtýðý bir ülke haline gelmiþtir. Ürkütücü olan ise, bu gelir farklarýndan doðan uçurum, her geçen süreçte toplumsal kesimlerin birbirinden kopmasýna neden olmaktadýr.21 Türkiye’de yoksulluk; hemen her dönemde en önemli sorun olmuþtur. Yoksulluk denince akla ilk gelen kavram, köyler ve köylüler olmaktadýr. Cumhuriyet öncesi dönemde de kýrsal alaný oluþturan birimlerden köylerimizin durumu pek iç açýcý deðildi. Köylünün ezikliðini ve yoksulluðunu “Ordu Saðlýk Bürosu Raporu” ortaya koymaktadýr. Bu rapora göre; Türk köylerinin % 80`i saðlýða uygun olmayan çevrelerde kurulmuþtu. Halkýn % 14`ü sýtmalý, yaklaþýk % 9`u frengili, % 72`si bitli olup her an tifüs hastalýðýna yakalanabilecek durumdaydýlar. Evlerin % 97`sinde saðlýða uygun tuvalet bulun-
132 YOKSULLUK
muyordu, bu koþullara uygun olanlarýn ise sadece % 7`si okur-yazar durumdaydý.22 Cumhuriyet sonrasýnda ise, köylünün içinde bulunduðu sýkýntýlarýn giderilmesi ve ekonomik baðýmsýzlýðýna kavuþmasý için ilk temeller atýlmaya baþlanmýþtýr.23 Cumhuriyetin kurulmasýndan hemen sonra “Köy Kanunu”nun çýkarýlmasý, “Aþar Vergisi”nin kaldýrýlmasý, Millet Mektepleri, Halk Odalarý, sýtma ve trahomla savaþ, eðitmenlik, Köy Enstitüleri, tarým satýþ ve kredi kooperatiflerinin kurulmasý, Toprak Mahsulleri Ofisi, Zirai Donatým Kurumu, Þeker Þirketi gibi uygulamalar, kýrsal alanýn kronikleþmiþ yoksulluðuna çözüm üretmek olrak deðerlendirilebilir.24 Örneðin; DPT tarafýndan 2002 yýlý Aðustos ayýnda yapýlan bir çalýþma ile ülkemizin þu anda içinde bulunduðu durumun görünümünü, resmi bir görüþ olarak yansýtabiliriz. 25 Özellikle; ekonomik krizlerin yaþandýðý 1994 ve 2001 yýlý gerçekleþmelerine göre kiþi baþýna düþen GSMH; 1993’te 3.065 ve 1994’te 2.169 $ ve 1998’de 3.171 ve 2001 sonunda 2.143 $ olarak gerçekleþmiþtir. Krizler sonrasýnda, satýn alma gücündeki ve $ bazýndaki düþme eðilimi dikkat çekicidir. Bu çizelge, ülkemizdeki resmi verilerle yoksulluðun giderek derinleþtiðini, bizim deyimimizle adeta toplumsal bir deðer(!) ya da yazgý gibi algýlanmaya baþlandýðýný söyleyebiliriz. Cumhuriyetin ilk yýllarýnda toplam nüfusun 2/3’ü kýrsal alanlarda yaþamaktaydý. Oysa günümüzde toplam nüfusun 1/3’ü kýrsal alanlarda yaþamakta, kýrsal nüfus giderek azalmakta, kentsel nüfus ise hem oransal, hem de sayýsal biçimde giderek artmaktadýr. Kentleþme hýzý, nüfus artýþýnýn üzerinde gerçekleþmektedir. Bu deðiþime; geçim sýkýntýlarý, toplumsal güvensizlikler, topraksýzlýk, gelir düzeyinin düþüklüðü ve süreksizliði gibi kýrsalýn itici özellikleri neden olmuþtur.26 Günümüzde ise; özellikle 2001 ve 2002 yýlýnda yaþanan ekonomik krizlerden sonra yoksullarýn sayýsýnda ve yoksullaþmada artýþ yaþanmýþ ve bu süreç halen daha sürmektedir. Türkiye’de kýrsal yoksulluk; aðýrlýklý olarak tarýmsal alanlarda çalýþanlarda görülmektedir27. Çünkü kýrsal kesimin temel uðraþý alaný tarýmsal çalýþmalardýr. Kýrsal yoksulluðun, tarýmsal yöntemlerin ve araç-gereçlerin geliþmesine raðmen yýllar geçtikçe azaltýlamamasýnýn altýnda, baþka etkenlerde aranabilir. Sözgelimi; kamusal desteklerin yetersizliði, çiftçilerin yeterince devlet tarafýndan sahiplenilmemesi, eðitimsizlik ve bilinçlendirme çalýþmalarýnýn yetersizliði, doðrudan üreticilerden tüketiciye eriþim olanaklarýnýn sýnýrlý olmasý (bu yüzden üretici yeterince kazanamýyor, tüketici de pahalý olarak tüketiyor), toprak analizlerinin yapýlamamýþ olmasý ve hepsinden de önemlisi; hangi ürünlerin ne zaman, nerede, ne kadar üretilmesi gerektiði konusunda gerçekçi bir planlama ve uygulamalarýn yapýlmamýþ olmasýdýr.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
133
Bölgeler bazýnda incelediðimizde; toplam nüfus içinde en fazla yoksul Karadeniz Bölgesi’ndedir (% 22.22). Karadeniz’i sýrasýyla; Güneydoðu Anadolu (% 20.44), Ýç Anadolu (% 17.36) ve Akdeniz bölgeleri (% 15.30) izlemektedir. Bu anlamda en düþük yoksulluk oranlarýna sahip bölgeler, Marmara ve Ege bölgeleridir. Nüfus büyüklüklerine göre incelendiðinde; yoksullarýn büyük bir kýsmý (% 68.18) 2.000 nüfusun altýndaki yerleþmelerde (genel olarak köylerde) yaþamaktadýrlar. Yoksulluðun þiddeti ve derinliði bakýmýndan incelendiðinde; Karadeniz ve Güneydoðu Anadolu bölgeleri ön plana çýkmaktadýr. Bunda; yatýrým önceliklerine iliþkin politikalardaki eksiklikler, kesintisiz enerji kaynaðý, nitelikli iþgücü eksikliði, sýnainin yer seçiminin temel belirleyicilerinden pazara yakýnlýk veya güvenli ulaþýlabilirlik gibi etmenlerin yaný sýra, yatýrýma dönüþebilir sermayenin yetersiz birikimi yüzünden dengesiz geliþme etkili olmaktadýr. Ülke genelinde kýrsal yoksullaþmaya baðlý olarak yaþanmakta olan göç olgusu 1950’lerden bu yana gündemdedir. 1970’li yýllara kadar kýrsal alandan kademeli göç ve göçerler açýsýndan göçülen noktada göreli gönenç düzeyi artýþý tartýþmalarý yapýlýrken, 1980’li yýllarýn ortalarýndan itibaren terör yüzünden can ve mal güvenliði talebi göç nedenleri arasýna katýlmýþtýr. Göç nedenleri arasýnda isteðe baðlý (ekonomik veya baskýlar nedeniyle göç), ister zorunlu (güvenlik nedeniyle) olsun göçerlerin konumunda iki önemli farklýlýk ortaya çýkmýþtýr. Göç hareketlerinin kýrsal yoksulluk açýsýndan önemi, kýrsal kesimdeki yoksulluðun göçün en önemli nedenlerinden birisi olmasýdýr. “1980-1985 döneminde net göç veren iller sýralamasýnýn ilk beþini sýrasýyla, Tunceli, Kars, Erzurum, Gümüþhane ve Sivas illeri oluþturmuþtur. Bu beþ ilin verdiði net göç Türkiye toplamýnýn yaklaþýk % 10’luk bir kýsmýna karþýlýk gelmektedir. Ayný dönemde net göç alan iller sýralamasýnýn ilk beþini ise, Kocaeli, Ýstanbul, Ýçel, Bursa ve Ýzmir oluþturmuþtur. Bu illerin almýþ olduðu net göç ise Türkiye toplamýnýn % 36’sýný temsil etmektedir. Uluslararasý çalýþmalarda da göç ile yoksulluk arasýnda ciddi bir nedensellik iliþkisi kurulmaktadýr. Türkiye’de büyük boyutlarda varlýðý bilinen göç ile yoksulluk arasýndaki iliþkinin gerçek düzeyini ve boyutlarýný ortaya koyacak çalýþmalarýn eksikliðinin giderilmesi gerekmektedir. Ancak, doðru bir veri tabanýna ulaþýldýktan sonra göçten kaynaklanan yoksulluklarýn giderilmesi için gerekli stratejilerin oluþturulmasý mümkündür. Ülkemizde yoksulluðun temel nedenlerini özetlemek gerekirse; kiþi baþýna ulusal gelirin düþüklüðü, gelir daðýlýmýnýn hem gelir gruplarý, hem de kýr/kent ayýrýmý ve bölgesel faklýlýklar açýlarýndan önemli ölçüde bozuk olma-
134 YOKSULLUK
sý, iþsizlik ve eksik çalýþma oranlarýnýn yüksekliði, kayýt dýþý ekonominin boyutlarýnýn giderek büyümesi, ekonomide ve siyasal sistemde yaþanan düzensizlikler öncelikle sayýlabilir. Bunlarýn yaný sýra; özellikle çeþitli nüfus göstergeleri, üretim ve iþlendirmenin sektörel daðýlýmý gibi yapýsal nedenler de yoksulluðun istenmeyen boyutlara ulaþmasýna neden olmuþtur. Hem kýrsal kesimde, hem de kentsel kesimde düzgün ve yeterli gelir elde edemeyen kitlenin büyüklüðü yoksulluðun ana nedenlerinden biri olarak ortaya çýkmaktadýr. Yoksulluðun ortadan kaldýrýlmasý; temel olarak, kiþi baþýna gelirin artmasý, iþlendirmenin yükselmesi, gelir daðýlýmýnýn düzelmesi, bölgesel geliþmiþlik farklarýnýn yok olmasý gibi makro geliþmelere ve bu alanlarda uygulanacak makro politikalara baðlýdýr. Bütün bu geliþmeler toplumun öncelikleridir ve ayný zamanda merkezi yönetimlerin politika öncelikleri olarak da karþýmýza çýkmakta ve beþ yýllýk planlarda, bütçe gerekçelerinde, bütün hükümet programlarýnda açýkça yer almaktadýr. Örneðin; 3 Kasým 2002 genel seçim sonuçlarý üzerinde yapýlmýþ olan ilk analizler; sonuçlarýn, yokluk, yoksulluk, yolsuzluk, emeðin sömürülmesi, iþ ve aþ bulamama gibi benzeri sorunlarý yaþayan toplumun bir baþkaldýrýsý olarak deðerlendirilmiþtir. Objektif veya subjektif ne tür yorumlar yapýlýrsa yapýlsýn, deyim yerindeyse “yoksullaþma” bu seçimlere damgasýný vurmuþtur. Öyle ki, gözden kaçýrýlmamasý gereken nokta, 41 milyon seçmenden yaklaþýk 9 milyonunun neden oy kullanmayý reddettiði bir tablonun görünümüdür. Tablo, Türkiye’de seçmen davranýþlarýnda bir deðiþiminde yaþanýldýðýný ortaya koymaktadýr. Sonuçlarý, yalnýzca iktidarý oluþturanlarýn beceriksiz yönetim anlayýþlarýna seçmenin bir tepkisi diye kestirip atmaya kalkýþmak, gerçeði görmemizi engellememelidir. Cumhuriyet tarihimizin çok partili bu 14. seçimi de dahil, son on yýldan bu yana ülkemizde yapýlan seçim sonuçlarý, Türkiye’de seçmen profilinin giderek deðiþtiðini yansýtmaktadýr. Özellikle 1990’lý yýllarda vaat politikalarý ile etkilenmeye çalýþýlan seçmen, daha sonraki dönemlerde radikal söylem sahibi ve onurlu siyasal tavrý temsil edeceklerini söyleyenlerin lehinde yoðunlaþýrken; 3 Kasým 2002 genel seçimlerinde söyleyene deðil söylenene yönelmiþtir. Genç Parti’nin sert, keskin ve slogan haline getirdiði; “...açýn Türkiye’nin önünü; durduramazsýnýz” söylemi; AKP’nin kesin çözüm üzerine verdiði namus sözleri bir kez daha seçmen için umut olmuþtur. Milletvekili adaylarýný dahi tanýmayan seçmenden 2 milyon 200 bin oy alan Genç Parti’nin lider kadrosu seçmen için çok büyük önem taþýmamýþtýr. Genel baþkaný seçimde aday olamayan AKP, yine seçmenin lidere baðlý siyasal tavrýnda nasýl bir deðiþimin olduðunu ortaya koymaktadýr.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
135
Artýk, Türkiye’de seçmen, siyasal tercihlerinde gelenekçi tutum ve davranýþlarýyla hareket etmek yerine, giderek pragmatist kaygýlarýyla demokratik-politik tavýrlarýný belirlemeye baþlamýþtýr. Dolayýsýyla bu tavrý yüzeye taþýyan “yoksullaþma” sorunu olmuþtur. Ayrýca, kurumsallaþmasýný demokratik yönetim koþuluna baðlý özgürlükler üzerine yapýlandýrdýðýný ileri süren ülkelerin pragmatik düþünüþ biçimini esas aldýklarý göz önünde bulundurulursa, Türk toplumu için de demokrasinin bireysel ve toplumsal açýdan yönetenle yönetilen arasýnda bir çýkar iliþkisine doðru kaydýðýný, bu süreci dikkate alarak söyleyebiliriz. Yine, AKP’nin seçim sonrasý hem “Acil Eylem Plâný” hem de “ Hükümet Programý” olarak kamuoyuna açýkladýðý her iki belgede yer alan sosyal politikalara iliþkin hedeflerin daha çok “yoksulluk” gerçeði üzerine aðýrlýk kazanmasý, sorunun neredeyse toplumun bütün kesimlerini saran patalojýk bir vakýa gibi görüldüðünü ortaya koymaktadýr. V. Türkiye Ýnsan Haklarý Hareketi Konferansý’nýn sonuç bildirgesinde de geçtiði üzere: “...mutlak yoksulluðun, eþitsizlik ve sömürüden öte bir âciliyet boyutunun olduðu, bunun da sisteme baðlý uzun vadeli çözümlerle beraber ama onlardan da önce kýsa vadeli hafifletici önlemlerin zorunlu düþünülmesi” sözleri sorunun boyutunu iktidarda olanlara bir dikkat çekmedir.
Sonuç ve Deðerlendirme Geliþmiþliðe uzak toplumlarda olduðu gibi kendi toplumumuz için de göstergeler; yaþam anlayýþýmýzýn beslenme, barýnma, üremeye dayalý temel yaþama fonksiyonlarýna indirgendiðini arz etmektedir. Bilim, kültür ve sanat birikimlerinin kiþilik ve iliþkilerimizde, yaþama alanlarýmýzda, dünyaya bakýþýmýzda yer almamasý, kiþisel hayatýmýzda olduðu kadar ülkemizi, milletimizi ve dünyayý derinliðine kavramamýzý engellemektedir. Bu yer almayýþ, her anlamda yeni politikalar üreterek atýlým yapmamýzý; mevcut ve oluþmakta olan kaliteli yaþama alanlarýna katýlýmýmýzý kýsýtlamaktadýr. Bu sebeple de kiþisel hayatýmýzda, özel ve kamu kurumlarýnýn yönetiminde olduðu kadar ülkemizin yönetiminde deðiþen dünyaya paralel katýlýmcý ve öneren olamamaktayýz. Hayatýn her safhasýnda olduðu gibi uluslararasý iliþkilerde de paylaþan ve birlikte üreten olmak yerine, bilgi ithal etmesine izin verilen ve baþkalarýnýn uygun gördüðü ödevleri yapmaya zorlanan, dayatmalara boyun eðen taraf durumunu benimsemiþ gibi görünmekteyiz.28 Bütün toplumlarda hem varlýklý insanlarýn hem de yoksul olanlarýn ortaklaþa bir yaþamý sürdürmesi doðal süreçtir. Yani, her toplumsal yapýda ekonomik yeterlilik açýsýndan zenginler olduðu kadar yoksullar da vardýr. Geleneksel toplumlar açýsýndan bu durum kendi içinde anlamlý bir boyut kazanmýþtýr. Öyle ki, yoksulluðun “bir lokma bir hýrka” deyimiyle özetleyebileceðimiz bu geleneksel kabulleniliþi, yerini bugün rakamsal izahlara ve yabancý kur üzerinden deðer-
136 YOKSULLUK
lendirmelere býraktýðý gibi, varlýklý olanla yoksul olan arasýnda var olan manâ birlikteliði de, artýk her kesimin kendine ait ayýrt edici sembolleriyle þekillenmiþtir. Halbuki, geleneksel toplumsal yapý içerisinde zenginlik ve yoksulluk homojen bir görüntü sunmakla beraber, yoksul için durum teslimiyet dairesi içinde deðerlendirilmekteydi. Çarpýk ekonomik ve siyasal uygulamalar günümüzde yoksulluðun simgesel özelliklerini ve razý olmaya dayalý manâ kodlarýný bozmuþtur. Kýsacasý bugün yoksulluðun paradigmalarý deðiþmiþtir. Kendi toplumsal sorunumuz için de bu paradigmalarý okurken dünya ölçeðinde deðerlendirmek gerekecektir. *
Yoksulluðun konu edinildiði bir yazýnýn baþlýðýnda “Yoksulluk-Deðer” gibi iki farklý kavramý bir arada iliþkilendirmek, ilk bakýþta bir tezatlýðý çaðrýþtýrabilir. Bir baþka söyleyiþle, “deðer” olarak atýfta bulunduðumuz olgu, bireysel ya da toplumsal açýdan yüceltilerek benimsenmiþ ve süreklilik arz eden duyuþ, düþünüþ, tutum ve davranýþlar için bir anlamý ifade ettiði halde, sürekliliði kabul edilmeyen “yoksulluk” ile bir arada niçin irdeleme gereði duyulduðudur. Bu sempozyumda teblið konusu olarak tartýþmak istediðimiz sorun da, bu iki olgunun bugün somut verileriyle ulatýðý sosyolojik durumdan ötürüdür.
Yoksulluk Coðrafyasý Ramazan Özey Prof.Dr., Marmara Üniversitesi, Atatürk Eðitim Fakültesi, Orta Öðretim Sosyal Alanlar Eðitimi Bölümü e-posta:
[email protected]
Öz
D
ünyanýn en büyük sorunlarýndan biri, hiç þüphesiz ki yoksulluktur. Ýnsanýn yaþamasý için gerekli olan mal ve eþyalardan mahrum olmasýna yoksulluk ya da fakirlik denir. Yoksulluðun temel nedeni, alým gücünün zayýf olmasý yada alým gücünün hiç olmamasýdýr. Öte yandan alým gücü olmasý halinde, eðer satýn alýnacak mal veya eþya yok ise, yine yoksulluk çekilir. Yoksulluðun olmamasý için ihtiyaç duyulan mal ve eþyanýn hem mevcut olmasý ve hem de satýn alma gücünün olmasý gerekmektedir. Alým gücü olmayan bir insan, alacaðý eþya ya da mal mevcut olsa da alamadýðý için yoksul durumdadýr. Dünya üzerinde, mal ve eþyalarýn daðýlýmý eþit deðildir. Dünyanýn zenginlik ve servet kaynaklarý da eþit daðýlmamýþtýr. Bu nedenle, dünya üzerinde yoksullarýn sayýsý yýl geçtikçe artmaktadýr. Yoksulluk, kýtlýðý körüklemektedir. Yoksulluk ve kýtlýklar yetersiz beslenmeye neden olmakta ve bunun sonucu olarak açlýk ortaya çýkmaktadýr. Bugün için Dünyada çok sayýda insan açlýk çekmektedir. Son yüzyýlda küresel zenginlik, küresel baðlantýlar ve teknolojik olanaklarýn tarihin hiçbir döneminde görülmemiþ büyüklüðe ulaþmasýna raðmen, yoksulluk sorununun giderilemediði ve gelir daðýlýmýndaki eþitsizlik olaðanüstü boyutlara ulaþtýðý belirtilmektedir. Kýtlýk; Ýhtiyaca yetmeyecek kadar azlýk, kuraklýk ve savaþ gibi sebeplerle ürünün yetiþmemesi ve bundan doðan açlýk, yiyecek maddelerinde görülen darlýk gibi anlamlar taþýmaktadýr. Günümüz Dünya sorunlarýndan en önemlisini açlýktýr. Açlýk ve kötü beslenme ekonomik faaliyetleri olumsuz yönde etkilemektedir. Yeterince beslenmeyen bir insan daha az verimli olmakta, daha az üretmekte,
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
137
daha az kazanmakta, aç ve yoksul halini sürdürmektedir. Dünyadaki beslenme sorunu, haksýz paylaþýmdan kaynaklanmaktadýr. Oysa günümüzde herkese yetecek kadar gýda üretilmektedir. Açlýk sorunlarýyla ilgili çözüm arayýþýnda bilim adamlarý, yardým organizasyonlarý ve çevreciler arasýnda büyük tartýþmalar yaþanmaktadýr. Bu bildiride, dünya üzerindeki yoksulluðun daðýlýmý, yoksulluðun sebep olduðu diðer sorunlar ele alýnacak ve yoksulluðun sebep ve sonuçlarý tartýþýlacaktýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Açlýk, Kýtlýk, Kötü Beslenme, Yoksulluk Coðrafyasý
Abstract
O
ne of the biggest problems of the world today is poverty. Poverty is defined as having inadequate amounts of property and goods for a healthy human life. The main cause of poverty is poor or deficient purchasing power. Poverty may also occur if there are no available properties and goods to be bought, even in the presence of money. To remove poverty in any nation, property and purchasing power should be combined. A person without money experiences poverty even if the necessary properties are present. Property and goods are distributed unevenly around the world. Wealth and its resources are also unequally distributed. As a consequence, the number of people suffering from poverty has been increasing on Earth each year. Poverty makes famine more violent by causing underfeeding. Today, there are many people suffering from starvation around the world. In today’s world, in which global riches, connectivity and technologic possibilities have improved so much, the problem of poverty and inequality of income distribution has grown and become more severe than previously. Famine is the scarcity and inadequacy of agricultural products, frequently due to drought and wars. The most important problem of today’s world is famine. Economic activities are affected by famine and underfeeding. The people who cannot feed themselves properly become less productive and this maintains their poverty. The underfeeding problem in the world results from unfair sharing of resource and income. The amount of crops presently being produced is enough for everybody on Earth. There has been much discussion over finding the solution to famine by scientists, aid organizations, and environmentalists all over the world. In this paper, first the global distribution of poverty will be shown and then the causes and consequences of poverty on a global scale will be discussed. Keywords: Poverty, Starvation, Famine, Underfeeding, Geography of Poverty
Giriþ Ýnsanýn yaþamasý için gerekli olan mal ve eþyalardan mahrum olmasýna yoksulluk ya da fakirlik denir. Bir baþka ifadeyle yoksulluk; insanlarýn geçimini güçlükle saðlamasý, geçinmekte güçlük çekmesi ve maddi imkanlarý kýsýtlý olmasý halidir. Yoksulluðun temel nedeni, alým gücünün zayýf olmasý yada alým gücünün hiç olmamasýdýr. Coðrafya; yeryüzünün tamamýnýn veya bir parçasýnýn doðal, beþeri ve ekonomik özelliklerin daðýlýþý, aralarýndaki baðlantýyý, sebep ve sonuçlarýný inceleyen bir bilimdir.
138 YOKSULLUK
Yoksulluk Coðrafyasý ise; yeryüzünün tamamýnda veya bir parçasýnda, insan yaþamýn devamý için gerekli olan mal ve eþyalardan mahrum olan insanlarý ve bu insanlarýn yaþadýklarý mekanlarýn daðýlýþýný, bu olayýn diðer coðrafi özelliklerle aralarýndaki baðlantýyý, yoksulluðun ortaya çýkmasýndaki sebepleri ve sonuçlarý inceleyen bir bilim dalýdýr. Dünya üzerinde, mal ve eþyalarýn daðýlýmý eþit deðildir. Dünyanýn zenginlik ve servet kaynaklarý da eþit daðýlmamýþtýr. Bu nedenle, dünya üzerinde yoksullarýn sayýsý yýl geçtikçe artmaktadýr. Yoksulluk, kýtlýðý körüklemektedir. Yoksulluk ve kýtlýklar yetersiz beslenmeye neden olmakta ve bunun sonucu olarak açlýk ortaya çýkmaktadýr. Bugün için Dünyada çok sayýda insan açlýk çekmektedir. Dünya Sürdürülebilir Kalkýnma Zirvesi, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Johannesburg þehrinde, 26 Aðustos – 4 Eylül 2002 tarihleri arasýnda yapýlmýþtýr. Zirvede ele alýnan konulardan birisi de yoksulluk olmuþtur. Zirvede; dünya nüfusunun yarýsý (yani % 50’si), günde 2 dolardan (yaklaþýk 3,2 milyon TL) az bir parayla geçinmeye çalýþtýðý ve günde 1 dolardan az bir parayla yaþamlarýný sürdürmeye çalýþanlarýn sayýsýnýn da 1,2 milyar olduðu (yani dünya nüfusunun % 20’si) belirtilmiþtir. 10 yýl önce Rio’da yapýlan toplantýda alýnan kararlarýn uygulanmamasý, zirvenin sönük geçmesine yol açmýþtýr. Çünkü, Rio anlaþmasýnda, zengin ülkelerden yoksul ülkelere yönelik yardýmlarýn ciddi bir oranda artýrýlacaðýný taahhüt edilmiþ olmasýna raðmen bu gerçekleþmemiþtir. Rio’da zengin ülkeler, yoksul ülkelerin borçlarýný azaltacaðýný vaat etmiþse de, toplam borç o döneme göre üçte bir artmýþtýr. Birleþmiþ Milletler 2000 Ýnsani Geliþme Raporu’na göre; dünyada yaþayan 6 milyar insanýn 2,8 milyarý günde 2 dolar, 1,2 milyarý ise 1 dolara yaþamlarýný sürdürmeye çalýþmaktadýrlar. Diðer bir ifadeyle dünya nüfusunun % 67’si yoksuldur. Dünyanýn en fakir 61 ülkenin dünya toplam gelirinden aldýklarý pay sadece % 6 kadardýr. Az geliþmiþ 43 ülkede yaþayan 582 milyon insanýn toplam gelirleri ise, sadece 146 milyar dolarý ancak bulmaktadýr. Oysa dünya nüfusunun altýda biri toplam dünya gelirinin % 78’ine sahiptir. Dünya zenginlerinin sahip olduklarý servet, ülkelere meydan okumaktadýr. Dünyada en zengin 200 kiþi, toplam 1 trilyon dolara ulaþýyor. Yoksul ülkeler geçmiþe göre dýþsatým kazançlarýnýn %14’den daha fazlasýný borca harcamaktadýr. 26 ülkenin yarýsý borç geri ödemelerine saðlýktan daha çok para ayýrmaktadýr. Buna karþýlýk hâlâ 1.2 milyar insan temiz içme suyuna sahip deðildir. Ýstatistiklere göre, 800 milyon insan yataðýna aç girmektedir. 3 milyar insan yeterli saðlýk hizmeti alamamaktadýr. Kolera, dizanteri ve diðer parazit hastalýklarý nedeniyle halen yýlda 3 milyon insan ölmektedir. Her gün 5 yaþýnýn altýndaki 30 bin çocuk ölmektedir. Yoksulluk beraberinde açlýk, hastalýk ve ölümleri getirmektedir.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
139
Yoksulluðun Dar ve Geniþ Anlamý Yoksulluk dar anlamda el alýndýðýnda, geçinmekte güçlük çekmek, geçimi için yeterli paraya sahip olmamak veya kiþi baþýna düþen milli gelirin azlýðý olarak tanýmlanabilir. Yoksulluk yalnýzca parasal olarak ele alýnmamalýdýr. Geniþ anlamda düþünüldüðünde yoksulluk; kiþi baþýna düþen milli gelirin azlýðýnýn yanýnda, ortalama ömür, okuma yazma oraný, beslenme, saðlýk hizmetlerinden yararlanma ve temiz içme suyundan mahrum olma durumlarý da göz önünde tutulmalýdýr. Geniþ anlamda düþünüldüðünde “insani yoksulluk endeksi” ortaya çýkar. Bu ayrýmýn gerekliliði Bangladeþ ve Çin örneklerine bakýlýnca daha iyi anlaþýlýyor. Bangladeþ’te parasal fakirlik oraný nüfusun % 28.5’i iken, insani fakirlik oraný % 46.5. Çin’de ise bunun tersi bir durum söz konusu. Çinlilerin % 30’una yakýn kesimi parasal olarak fakir sayýlabilirken insani fakirlik endeksi açýsýndan bakýlýrsa nüfusun sadece % 17’si yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor. Ýnsani fakirlik açýsýndan yapýlan deðerlendirmelerde özellikle geliþmemiþ ve geliþmekte olan ülkelerde oldukça ürkütücü bir tablo ile karþýlaþýlýyor. BM Uluslararasý Çocuk Fonu (UNICEF)’in araþtýrmasýna göre geliþmemiþ ülkelerde doðan çocuklarýn yaklaþýk yarýsý 5 yaþýna gelmeden ölüyor. Bangladeþ’te yeni doðan bebeklerin yarýsý, Pakistan ve Sri Lanka’da dörtte biri, Hindistan’da üçte biri normal kilosunun altýnda doðmaktadýr. Bu rakam birçok Afrika ülkesinde beþte bir, Irak ve Orta Amerika ülkelerinden Guatemala’da % 15’e kadar varmaktadýr. Dünyanýn üçte birinden fazlasý, en temel ilaçlardan bile mahrum. Geliþmekte olan ülkelerde her yýl 600 binden fazla kadýn, hamilelikte veya doðum sýrasýnda ölüyor. Afganistan’da doðan bebeklerin dörtte biri, Nijer’de üçte biri henüz beþ yaþýna gelmeden ölüyorlar. Geliþmekte olan ülkelerde genel olarak on çocuktan biri 5 yaþýna gelmeden hayatýný kaybetmektedir. Türkiye’de ise doðan 1000 bebekten 50’si ölmektedir. Geliþmiþ ülkelerde bu rakam sadece 10 bebektir. Güney Asya’da kadýnlarýn yalnýzca üçte biri uzman saðlýk ekibinin yardýmýyla çocuk doðurabilmektedir. Diðer ülkelerdeki oranlar ise þöyle sýralanýyor: Hindistan %34, Haiti % 21, Burundi % 19, Nepal % 9’dur. Saðlýk ekibinin yetersiz oluþu, bebek ve anne ölümlerini artýrmaktadýr. Geliþmiþ ülkelerde ortalama yaþam süresi 75 yýl ve Latin Amerika ile Çin’de 69 iken, bu süre Uganda’da 41, Gine’de 46, Mozambik’te 47 ve Bangladeþ’te 57 yýldýr. Afganistan nüfusunun sadece % 12’si temiz su içebilmektedir. Bu oran Etiyopya’da % 25, Afrika ülkelerinden Burkina Faso, Kongo ve Fildiþi Sahilleri’nde % 42’dir.
140 YOKSULLUK
Yoksulluk ve Coðrafya Ýliþkisi Coðrafi þartlar ile yoksulluk arasýnda önemli iliþkiler bulunmaktadýr. Doðal Coðrafya, ülkelerin yoksul veya zengin olmasýnda belirleyici rol oynar. Öte yandan Beþeri ve Ekonomik Coðrafyanýnda yoksulluðun ortaya çýkmasýnda etkisi büyüktür. Dünyanýn yüzölçümü toplam 510 Milyon Km².dir. Bunun 361 Milyon Km².si denizler, 149 Milyon Km².si kýtalardan oluþuyor . Bugün dünyada yaþayan 6 milyar insan, dünyanýn üçte birini oluþturan kýtalar üzerinde yaþamaktadýr. Ancak toplam nüfusun büyük çoðunluðu, Kuzey yarýmkürenin orta kuþak bölgesinde yaþamaktadýr. Çünkü dünyanýn her yeri ayný coðrafi þartlara sahip deðildir. Dünyanýn hareketi, þekli, kýta ve denizlerin daðýlýmý ve enlem durumu dünyanýn farklý coðrafi þartlara sahip olmasýnda büyük etki ederler. Ayrýca yeryüzü þekilleri, iklimi, akarsularý, toprak ve bitki örtüsü özellikleri, her bölge veya ülkede ayný deðildir. Ýklim özellikleri bakýmýndan, dönenceler arasý sýcak kuþak, kutup daireleri ötesi soðuk kuþak oluþturuyor. Bu her iki kuþakta insan yaþama þartlarý oldukça zordur. Ýnsan yaþamý için en ideal bölge; Kutup daireleri ile Dönenceler arasýnda kalan ýlýman kuþaktýr. Bu kuþak, çoðunlukla Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya’da, çok az olarak Güney Amerika, Afrika, Avustralya kýtalarýnda bulunuyor. Çöller ve ekvatoral bölgeler, insan yaþamý için olumsuz þartlar taþýmaktadýr. Bu bölgelerde yer alan ülkelerin çoðunluðu, olumsuz coðrafi þartlarýn etkisinden dolayý yoksuldur. Diðer bir ifadeyle; Afrika sýcak kýta, Avustralya çöllerle kaplý, Orta ve Güney Amerika Sýcak ve soðuk kýta, Kuzey Amerika’nýn kuzey yarýsý soðuk, Avrupa ve Asya’nýn Kuzey yarýlarý soðuk bölgeleri teþkil ediyor. Aþýrý Sýcak ve Soðuk bölgelerin yüzölçümü 120 milyon km².yi buluyor. Geriye 30 milyon km².kalýyor. Bu alan üzerinde A.B.D., Avrupa Birliði ülkeleri, Türkiye, Çin gibi ülkeler bulunuyor. Dünya yoksulluk haritasý ile doðal coðrafi þartlar haritasý karþýlaþtýrýldýðýnda, ideal yaþam alaný olmayan soðuk ve sýcak bölgelerde yer alan ülkelerin çoðunluðunun yoksul ülkeler içinde olduðunu görmek mümkündür. Bu nedenle denilebilir ki, coðrafi þartlar, ülkelerin kaderini belirmede belirleyici rol oynamaktadýr. Her ülkenin tarým ve hayvancýlýk potansiyeli farlýdýr. Ve yine her ülke, eþit düzeyde maden ve enerji kaynaklarýna sahip deðildir. Dolayýsýyla yoksulluðun daðýlýmýnda, ekonomik coðrafya da belirleyici rol oynadýðý görülür. Nitekim dünya zenginlik kaynaklarý ile yoksulluk haritasý karþýlaþtýrýldýðýnda bu özellik açýkça görülür. Sözgelimi doðal þartlarý insan yaþamý için elveriþli ol-
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
141
mayan bazý ülkelerin petrol ve altýn gibi kaynaklara sahip olmasýndan ötürü, milli gelir seviyelerinin yükseldiði görülmektedir. Yoksulluðun ortaya çýkmasý ve artmasýnda, dünya zenginlik kaynaklarýnýn dengesiz daðýlýmýnýn yanýnda, dengesiz bölüþüm ve sömürgecilik faaliyetleri önemli rol oynar. Özellikle zengin ülkelerde bile artmaya devam eden yoksulluk, ekonomik sistemlerin yanlýþ uygulanmasý ve sömürü düzenlerinin etkin olmasýndan kaynaklanýr.
Yoksulluðun Coðrafi Daðýlýmý Dünya yoksul ülkeler haritasýna bakýldýðýnda, yoksulluðun þiddetli olarak yaþandýðý yerlerin, daha ziyade geliþmemiþ ülkeler olduðu görülür. Az geliþmiþ ülkelerde ise yoksulluk orta þiddette yaþanmaktadýr. Öte yandan geliþmekte olan ülkelerde de yoksulluk görülmektedir. Geliþmiþ ülkelerde ise, ülke genelinde yoksulluk görülmemekle birlikte, ferdi yoksulluk gün geçtikçe artmaktadýr. Birleþmiþ Milletler Kalkýnma Programý (BMKP)’ nýn her yýl hazýrladýðý Dünya Kalkýnma Programý kuruluþunun son raporuna göre; dünyada yaþayan 6 milyar kiþinin beþte biri günde bir dolarýn altýnda harcamayla hayatlarýný idame ettirmeye çalýþmaktadýrlar. Geliþmekte olan ülkelerde nüfusun % 25’i hâlâ yoksul ve bunlarýn 1 milyar 300 milyonu günde 1 dolarýn altýnda bir gelirle yaþamaktadýrlar. Ayrýca günde bir dolarýn altýnda gelirle yaþamak zorunda kalanlarýn sayýsý da hýzla çoðalmaktadýr. Her gün 68 bin kiþinin bu sýnýfa dahil olduðu kaydedilmektedir. Bu artýþ Güneydoðu Asya ile Pasifik ülkeleri dýþýnda bütün ülkelerde sürmektedir. Düþük gelir ve düþük hayat standardýnda yaþayanlarýn çoðunluðu Güney Asya’da bulunmaktadýr. Yoksulluk endeksinde sayýsal olarak Güney Asya önde, ancak endeks oran olarak düzenlenince Afrika kýtasý öne çýkmaktadýr. Afrika Sahrasý nüfusunun % 36’sý ve Güney Asya’nýn % 47’si günde 1 dolardan az para ile yaþamaktadýr. Ayný þekilde Zambiyalýlarýn % 85’i, Madagaskarlýlarýn % 72’si, Brezilyalý ve Çinlilerin % 33’ü ile Meksika’nýn % 15’i, son krizden sonra Endonezyalýlarýn % 25’i günde bir dolardan daha az harcama yapmaktadýrlar. Endonezya’da yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþayan kiþi sayýsý son altý ay içinde 23 milyondan 100 milyona çýkmýþ bulunmaktadýr. Zengin ülkelerde de, yoksullar ile zenginler arasýnda fark giderek açýlmaktadýr. ABD hükümetine baðlý Saðlýk Ýstatistikleri Ulusal Merkezi’nce (NCHS) yayýmlanan yýllýk saðlýk raporu, ABD’de de zenginlerin daha zenginleþtiðini yoksullarýn ise daha çok fakirleþtiðini ve saðlýk durumlarýnýn kötüleþtiðini ortaya koymaktadýr.
142 YOKSULLUK
2000 yýlýnda Dünya Bankasý tarafýndan açýklanan ve 1 dolar olarak tespit edilen aþýrý yoksulluk sýnýrýnda yaþayanlarýn sayýsý 1990’lý yýllar boyunca arttýðý görülmektedir. 1990’lý yýllar boyunca ulusal geliri hýzla artan Hindistan ve Çin çýkarýldýðýnda, en yoksul ülkelerin kiþi baþý ortalama geliri azalmýþtýr. Çin hariç tutulduðunda, günde 1 dolardan az gelire sahip dünya yoksul nüfusunun toplam nüfusa oraný 1993 yýlýnda % 24 iken, 1998 yýlýnda % 26.2’ye çýkmýþtýr. Aþýrý yoksul nüfusun kýtalara göre oraný farklýlýk göstermektedir. Nüfusun Avrupa ve Orta Asya’da % 5.1’i, Orta Doðu ve Kuzey Afrika’da % 1.9’u, Doðu Asya’da % 15.3’ü, Latin Amerika ve Karayip’te % 15.6’sý, Güney Asya’da % 40’ý ve Sahara Afrikasý’nda % 46.3’ý aþýrý yoksuldur. Aþýrý yoksulluk sýnýrý, günde 2 dolar olarak hesaplandýðýnda, yoksullarýn oraný da Doðu Asya’da % 49.1’e, Avrupa ve Orta Asya’da %19.9’a, Latin Amerika ve Karayip’te % 36.4’e, Orta Doðu ve Kuzey Amerika’da % 21.9’a, Güney Asya’da % 84’e ve Sahara Afrikasý’nda % 75.6’ya yükselmektedir.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
143
Tablo 1. Günde 1 ve 2 dolardan az kazanan nüfusun bölgelere göre daðýlýmý. Bölge
Günde 1 dolar kazanan nüfus/Toplam nüfus (%)
Günde 2 dolar kazanan nüfus/Toplam nüfus (%)
Avrupa ve Orta Asya
5.1
19.9
Orta Doðu ve Kuzey Afrika
1.9
21.9
Doðu Asya
15.3
49.1
Latin Amerika ve Karayibler
15.6
36.4
Güney Asya
40,0
84,0
Sahra Afrikasý
46.3
75.6
http://www.geocities.com/imfyehayir/dosyalar/yoksulluk/yoksulluk1.htm Yoksulluk, ülkeler bazýnda ele alýndýðýnda, coðrafi þartlarýn etkisinin çok fazla olduðu dikkati çeker. Nitekim CIA’nýn 2002 Dünya Yýllýðý deðerlerine göre; kiþi baþýna yýllýk milli geliri 1000 dolardan daha az olan ülkeler en yoksul ülkeler olarak kabul edilir ve tamamý ekvatoral bölgede ya da çöllerde yer almaktadýr. Toplam 28 ülkenin 21’i Afrika kýtasýnda bulunmaktadýr. Diðerleri ise Asya kýtasýndadýr.
144 YOKSULLUK
Tablo 2. Kiþi Baþýna Düþen Yýllýk Milli Gelirin 1000 dolarýn altýnda olan en yoksul ülkelerin Daðýlýmý (CIA 2002 Yýllýðý’na göre). Ülkenin Adý
Kýta veya Bölgesi Milli Gelir (Dolar)
Yýlý
1. 2. 3.
Doðu Timor Ad. Sierra Leone Somali
Güneydoðu Asya Afrika Afrika
500 500 550
2001 2001 2001
4.
Kongo Demokratik Cum.
Afrika
590
2001
5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. 27. 28.
Burundi Mayotte Ad. Tanzanya Gazze Þeridi Malavi Etiopya Komor Adl. Eritre Afganistan Nijer Yemen Kiribati Mali Nijerya Madagaskar Zambiya Kongo Cum. Guinea-Bissau Mozambik Kenya Kuzey Kore Ruanda Tokelau Adl. Batý Þeria
Afrika Afrika Afrika Ortadoðu Afrika Afrika Afrika Afrika Güney Asya Afrika Ortadoðu Okyanusya Afrika Afrika Afrika Afrika Afrika Afrika Afrika Afrika Doðu Asya Afrika Okyanusya Ortadoðu
600 600 610 625 660 700 710 740 800 820 820 840 840 840 870 870 900 900 900 1000 1000 1000 1000 1000
2001 1998 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2000 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 1993 2001
Kaynak: CIA, Dünya yýllýðý 2002’den yararlanýlmýþtýr. Yýllýk milli geliri 1000 ile 2000 dolar arasýnda deðiþen yoksul ülkelerin toplamý 35’i bulur. Bunun 19’u Afrika kýtasýnda bulunmaktadýr. Dünyada yýllýk milli geliri 2000 dolarýn altýnda olan ülke sayýsý toplam 63’dür ve bunun 40’ý Afrika kýtasýnda yer alýr. Afrika’daki yoksul ülkelerin çoðunluðu ise, Sahra Afrika’sý adý verilen bölgede yer alýr ki, bilindiði üzere bu bölgede dünyanýn en geniþ ve en büyük çölü olan Sahra bulunmaktadýr.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
145
Tablo 3. Kiþi Baþýna Düþen Yýllýk Milli Gelirin 1000 ile 2000 dolar arasýnda olan yoksul ülkelerin Daðýlýmý (CIA 2002 Yýllýðý’na göre). 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. 27. 28. 29. 30. 31. 32. 33.
Ülkenin Adý Çad Benin Burkina Faso Liberya Tuvalu Tacikistan Bhutan Sao Tome ve Principe Adl. Uganda Orta Afrika Cumh. Vanuatu Angola Sudan Cibuti Nepal Burma Kamboçya Cape Verde Togo Fildiþi Sahili Senegal Marshall Adl. Laos Kamerun Haiti Solomon Adl. Bangladeþ Gambiya Moðolistan Bosna-Hersek Moritanya Guinea Gana
Kýta veya Bölgesi Milli Gelir (Dolar) Afrika 1030 Afrika 1040 Afrika 1040 Afrika 1100 Okyanusya 1100 Güney Asya 1140 Güneydoðu Asya 1200
Yýlý 2001 2001 2001 2001 2000 2001 2001
Afrika
1200
2001
Afrika Afrika Okyanusya Afrika Afrika Afrika Güney Asya Güneydoðu Asya Güneydoðu Asya Afrika Afrika Afrika Afrika Okyanusya Güneydoðu Asya Afrika Orta Amerika Okyanusya Güneydoðu Asya Afrika Doðu Asya Avrupa Afrika Afrika Afrika
1200 1300 1300 1330 1360 1400 1400 1500 1500 1500 1500 1550 1580 1600 1630 1700 1700 1700 1750 1770 1770 1800 1800 1970 1980
2001 2001 2000 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001
34.
Mikronezya Fed.Devl.
Okyanusya
2000
2001
35.
Wallis - Futuna
Okyanusya
2000
1997
Kaynak: CIA, Dünya yýllýðý 2002’den yararlanýlmýþtýr.
146 YOKSULLUK
Türkiye’de Yoksulluk Devlet Ýstatistik Enstitüsü’nün Türkiye’deki Gelir Daðýlýmý Anketi’ne göre, hem sosyal sýnýflar, hem de bölgeler arasýnda inanýlmaz gelir farklýlýklarý gözlenmektedir. Örneðin, Ýstanbul’un % 1’ini oluþturan 18 bin ailenin geliri 6 milyar dolarý, yani toplam kent gelirinin % 29’unu bulmaktadýr. En zengin ve en fakir aileler arasýndaki gelir farký, tam 1437 katýdýr. Raporun ayrýntýlarýna girmeden özetlemek gerekirse, 10 milyon vatandaþýmýz hane baþýna ayda 2 ila 5000 ABD dolarý harcýyor ve AB standartlarýnda yaþýyor. Buna karþýlýk kýrsal ve kentsel yoksulun da içinde yer aldýðý 35 milyonluk geniþ kitle, Türk - Ýþ’in asgari geçinme endeksinin altýnda; ortadaki 20 milyon ise bu endeksin hizasýnda bulunmaktadýr. Duruma DPT’nin hazýrladýðý gelir hesabýndan bakýldýðýnda, üst %20’lik nüfus dilimi milli gelirin %55’ini almaktadýr. Geliþmiþ bazý Avrupa ülkelerine kýyasla da bu rakam oldukça yüksektir. En alt %20’lik grup ise milli gelirin %5’ini alýyor. Bunlarýn 5 milyonu yeterince beslenme imkanýna dahi sahip olmayan mutlak yoksullardýr. 16 milyon ise göreceli yoksuldur. Yani kötü beslenme, barýnma, saðlýk, eðitim ve çalýþma þartlarýnda yaþamaktadýrlar. Bunlar da mutlak yoksullaþmaya geçme tehlikesiyle karþý karþýyadýr. Yine Birleþmiþ Milletler Çocuklara Yardým Fonu (UNICEF)’in ‘Bölgelerin Geliþimi 2000’ raporuna göre Türkiye’de nüfusun % 14.2’si yetersiz beslenen yoksullardan oluþuyor, 4 milyon 30 bin 585 aile saðlýklý içme suyundan mahrum durumdadýr. Gelir daðýlýmý yüksek olan Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde yaþayanlar bile saðlýklý içme suyu bulamýyor, 2.8 milyon okuma-yazma bilmeyen kadýn vardýr, çocuklarýn % 22’4’ü kayýt dýþýdýr. UNICEF’in tespitlerine göre Türkiye genelinde Doðu ve Güneydoðu Anadolu bölgeleri baþta olmak üzere 4 milyon 449 bin 297 aile saðlýksýz þartlarda tuvalet ihtiyacýný gideriyor.
Yoksulluðun Sebep Olduðu Afetler Yoksulluðun sebep olduðu afetler oldukça fazladýr. Ancak bunlardan en fazla çarpýcý olanlarý, açlýk, yetersiz beslenme, çocuk ölümleri, ortalama ömrün kýsalmasý, eðitim sorunlarý, içme suyundan mahrumiyet gibi afetlerdir. BM Gýda ve Tarým Örgütü’nün (FAO) yýllýk raporunda, açlýðýn baþlýca nedenlerinin savaþlar ve iç çatýþmalar olduðu belirtiliyor. FAO tarafýndan yayýmlanan 2000 yýlýna ait yýllýk rapora göre dünya nüfusunun yedide biri büyük boyutlarda açlýk çekiyor. Dünyada 800 milyon insanýn açlýk çektiði ve yetersiz beslenmeden kaynaklanan hastalýklara yakalandýðý bildirilmiþtir.FAO raporunda, dünyadaki gýda üretiminin 6 milyar insan için yeterli olduðu-
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
147
nun, ancak çeþitli nedenlerden ötürü insanlara yiyecek ulaþtýrýlamadýðý ya da üretim yapýlamadýðý belirtilmiþtir. Rapora göre az geliþmiþ ve geliþmekte olan ülkelerde dünya nüfusunun % 25’ini oluþturan yaklaþýk 1.2 milyar insan günde 1 dolardan daha az parayla geçinmeye çalýþýyor ve bu parayý kazanmak için de çocuklar dahil çoðu bedensel güç gerektiren aðýr iþlerde çok uzun saatler çalýþmak zorunda kalmaktadýr. Asya’da yetersiz beslenme oraný düþerken Afrika hâlâ açlýkla savaþýyor. Raporda savaþlar, silahlý çatýþmalar ve istikrarsýzlýðýn açlýða yol açan en önemli unsurlar olduðu ve en az 30 ülkede bu yüzden açlýk çekildiði ifade edilmektedir. Savaþlar ve çatýþmalar, insanlara yiyecek ulaþtýrýlmasýný ya da üretimi engellemektedir. 1990-1997 yýllarý arasýnda savaþlar yüzünden tarýmsal üretim alanýnda gerçekleþen kaybýn 121 milyar dolar olduðu belirtilmektedir. Dünyadaki beslenme sorunu, haksýz paylaþýmdan kaynaklanmaktadýr. Oysa günümüzde herkese yetecek kadar gýda üretilmektedir. Açlýk sorunlarýyla ilgili çözüm arayýþýnda bilim adamlarý, yardým organizasyonlarý ve çevreciler arasýnda büyük tartýþmalar yaþanmaktadýr. BM, 2001 yýlýnda düzenlenmesi planlanan Dünya Beslenme Zirvesi ile yetersiz beslenme sorununa karþý daha etkili bir savaþým baþlatmaya kararlý görünmektedir. FAO’nun “Açlýkla mücadele” kampanyasýna baþlamasýndan bu yana çeyrek yüzyýlda bilanço çok daha kötüye gitmiþtir. Günde yaklaþýk 100 000 kiþi hâlâ yetersiz beslenme nedeniyle hayatýný yitirmektedir. Ve bugün halen yýlda 826 milyon kiþi açlýkla savaþmaktadýr. Hatta Afrika’da her zamankinden daha fazla insan ölmektedir. Kara Afrika, Afganistan veya Kuzey Kore gibi ülkeler açlýktan etkilenen en son kriz bölgeleridir. BM Dünya Gýda Programý (WFP), “2001 Yýlý Dünya Açlýk Haritasý”ný yayýnlamýþtýr. Açlýk ve kötü beslenmenin en yaygýn olduðu bölgelerin baþýnda Asya ve Afrika ülkeleri gelmektedir. Afrika dýþýnda Afganistan, Moðolistan ve Kamboçya da kötü beslenmenin yaygýn olduðu ülkeler arasýnda yer almaktadýr. Asya-Pasifik bölgesinde yaþayan 3 milyar kiþiden 525 milyonunun yetersiz beslendiði ifade edilmiþtir. Eritre ve Etiyopya’da da her üç kiþiden biri yetersiz beslenmektedir.Yakýn Doðu ve Kuzey Afrika bölgesinde yetersiz beslenme oraný % 9, Latin Amerika’da ise % 11’dir. Açlýk ve kötü beslenmenin en yaygýn olduðu ülkeler; Asya’da Afganistan ve Kuzey Kore, Güney Amerika’da Kolombiya, Afrika’da Sudan, Gine, Sierra Leone ve Angola’dýr. Birleþmiþ Milletler Dünya Gýda ve Tarým Örgütü (FAO), 2001 yýlýnda 16 Afrika ülkesinde yiyecek stoklarýnýn tükenme tehlikesi olduðunu açýklamýþtýr. 28 milyon Afrikalýyý açlýktan ölüm beklemektedir. Gýda kýtlýðýndan en aðýr biçimde etkileneceði öngörülen Afrika ülkeleri de þöyle sýralanmýþtýr: Angola, Burundi, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Kon-
148 YOKSULLUK
go, Eritre, Gine, Kenya, Liberya, Madagaskar, Ruanda, Sierra Leone, Somali, Sudan, Tanzanya, Uganda’dýr. Yoksulluðun getirdiði problemlerden en çok etkilenen kesim hiç þüphesiz çocuklardýr. Çocuk Vakfý tarafýndan hazýrlanan dünya ölçekli çocuklarýn durumunu gösteren bir rapor da oldukça çarpýcý bilgi ve gerçekleri ihtiva etmektedir. Dünyanýn 5 kýtasýnda 2 milyar 700 milyon çocuk yaþamaktadýr. Dünyada 18 bini ishalden olmak üzere günde 35 bin çocuk ölmektedir. 800 milyon çocuk yeterli beslenememektedir.
Yoksullukla Mücadele ve Sonuçlarý Dünya Bankasý’na göre, yoksullukla mücadele Doðu Asya’da belli bir baþarý kazanýrken, Sahra altý Afrika, Latin Amerika ve Doðu Asya’da durumun kötüleþtiði, piyasa ekonomisine geçen eski sosyalist ülkelerin yer aldýðý Doðu Avrupa ve Orta Asya’da yoksul insanlarýn sayýsýnýn 20 kat arttýðý ifade edilmektedir. Raporda, ülkelerin kendi içlerinde de, etnik grup, cinsiyet, kast gibi faktörlere baðlý olarak gelir farklýlýklarýnýn büyük artýþ gösterdiðine dikkat çekilmektedir. Rapordaki diðer çarpýcý bulgular ise þöyle sýralanýyor: En zengin % 5 ile en fakir % 5 arasýndaki uçurum gittikçe açýlýyor. 1960 yýlýnda 30’a 1 olan fark, 1990’da 60’a 1, bugün ise 74’e 1 hale gelmiþtir. Yani en zenginlerin varlýðý, en fakirlerin tam 74 katýdýr. BM Kalkýnma Programý’nýn hazýrladýðý 1998 raporu tüm dünyada zenginyoksul uçurumunun çok derinleþmekte olduðunu bir kez daha ortaya koymaktadýr. BM raporuna göre, 225 zenginin serveti, dünyadaki 2.5 milyar yoksula yetecek boyuttadýr. 225 zenginin serveti 1 trilyon dolarý bulmaktadýr. Dünyanýn en zengin 3 kiþisinin servetleri, en yoksul 48 ülkenin milli hasýla geliri toplamýný aþmaktadýr. Zengin ülkelerin tüketimi rekor seviyeye ulaþýrken yoksul ülkeler her zamankinden daha çok açlýk, sefaletle kývranmaktadýr. Oysa zenginlerin sadece kedi-köpek mamalarýna harcadýðý parayla yoksullarýn eðitim ve saðlýk hizmetlerinin karþýlanabileceði ifade edilmektedir. Amerikan Forbes dergisinin yayýmladýðý rapora göre, dünyanýn en zengin ülkelerinden Ýsviçre ile en yoksul ülkelerden Sierra Leone arasýnda, ortalama milli gelir açýsýndan 294 kat, en az gelirli % 10’luk gruplar açýsýndan ise 2.182 kat fark bulmaktadýr. Gelir daðýlýmý en bozuk ülke Sierra Leone’dir. Bu ülkede ortalama milli gelir 130 dolarken, en yoksullar 6.5 dolarlýk gelirle yaþamaya mecbur kalmaktadýr. Oysa Ýsviçre’de ortalama 38,350 dolarlýk milli gelire karþýlýk, en yoksullar 14,189.5 dolarlýk milli gelire sahiptirler. Birleþmiþ Milletler’in Eylül 2000’de Binyýl Zirvesi düzenlemiþ ve zirvede yoksulluðun giderilmesi yönünde önemli kararlar alýnmýþtýr. Binyýl Zirvesi, 147’si devlet ya da hükümet baþkaný düzeyinde temsil edilen toplam 191 ül-
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
149
kenin katýlýmý ile gerçekleþmiþ ve kabul ettiði Binyýl Bildirgesi’ne göre, yoksullukla savaþ ve kalkýnma konularýnda bir dizi hedef belirlemiþtir. Buna göre, 2015 yýlýna kadar, günde 1 dolardan az bir parayla geçinen insanlarýn sayýsý yarý yarýya azaltýlacaktýr. Açlýk çeken insan sayýsý yarý yarýya indirilecektir. Temiz ve ucuz su kaynaklarýndan yararlanamayan insan sayýsý yarý yarýya azaltýlacaktýr. Bütün kýz ve erkek çocuklarýn ilk öðrenimlerini tamamlamalarý saðlanacaktýr. Anne ölüm oraný dörtte üç azaltýlacaktýr. Beþ yaþýndan küçük çocuklar arasýndaki ölüm oraný dörtte üç azaltýlacaktýr. HIV/AIDS, sýtma ve öteki önemli hastalýklarýn yayýlmasý önce durdurulacak, ardýndan geriletilecektir. Dünya Sürdürülebilir Kalkýnma Zirvesi, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Johannesburg þehrinde, 26 Aðustos – 4 Eylül 2002 tarihleri arasýnda yapýlmýþtýr. Zirvede, Birleþmiþ Milletler’in Eylül 2000’de düzenlediði Binyýl Zirvesi’nde alýnan kararlar gözden geçirilmiþtir. Kalkýnma Zirvesi’nde, bu hedefler doðrultusunda ilerleme saðlamanýn mümkün olacaðý tesbit edilmiþtir. Þimdiden yaþam beklentisi dünya ölçeðinde 60’dan 70 yýla yükselmiþ, bebek ölüm oraný her 1000 canlý doðumda 100’den 50’ye indirilmiþtir. Yetersiz beslenenlerin sayýsý 900 milyondan 800’e geriletilmiþ ve yetiþkinler arasý okur-yazarlýk oraný %60’dan %80’e yükseltilmiþtir. Çin, Hindistan, Uganda ve Vietnam gibi kimi ülkelerde kaydedilen büyüme, küresel yoksullukta bir gerileme saðlamýþtýr. Pek çok geliþmekte olan ülke ya kýz ve erkek çocuklar için evrensel ilköðretim standartlarýný yakalamýþtýr ya da yakalamak üzeredir. Ancak daha alýnmasý gereken çok büyük bir mesafe vardýr. Geliþmiþ ülkelerde yaþayan yoksul kiþilerin sayýsý da küçümsenmeyecek düzeylerde olmakla birlikte yoksulluk aðýrlýklý olarak geliþmekte olan ülkelerde yoðunlaþmaktadýr. Geliþmekte olan ülkelerde yaþayan yaklaþýk 4,6 milyar insandan 800 milyonu, normal, saðlýklý ve faal bir yaþam sürmeye yeterli gýda alamamaktadýr. 850 milyon insan okur-yazar deðildir. Bir milyar insan temiz içme suyu bulamamaktadýr. 2,4 milyarý temel saðlýk hizmetlerinden yoksundur. Günümüz dünyasýnda 325 milyon çocuk okula gitmemektedir. Her yýl, beþ yaþýndan küçük 11 milyon çocuk önlenebilir hastalýklardan ölmektedir. Bugün 36 milyon insan HIV/AIDS’e yakalanmýþ ve bu hastalýk hala hýzla yayýlmaktadýr. Dünyada yoksullukla mücadelenin en kestirme çözüm yolu, dünya insanlarýnýn tümünün insan olduklarýný hatýrlamalarý ve insanca düþünmeye ve yaþamaya çalýþmalarýdýr. Ýnsanca düþünen ve insanca yaþayan dünya zenginleri, servetlerinin belirli bir kýsmýný yoksullarla paylaþmaya baþladýðýnda, dünyada yoksulluk tarihe karýþacaktýr. Bu arada yoksullara da büyük görevler düþmektedir. Baþta dünyadaki tüm yoksullarýn içinde bulunduklarý coðrafi ortamdan kurtulmalarý ve daha iyi yaþam þartlarý için çalýþmalarý gerekmektedir. Zengin ve yoksul arasýnda dostluk ve insanlýk baðlarý güçlendiðinde, tüm dünyada mutluluk ve huzur saðlanacaktýr.
150 YOKSULLUK
Kaynaklar Beck, J.M., 1990, (Çeviri Kadir Canatan), Çevre ve Üçüncü Dünya. Endülüs Yay., No. 5, Alternatif dizi 1, Ýstanbul Brown, L.R.- Flavin, C.- Postel, S., 1998, (Çev. S. Gül), Gezegenimizi Kurtarmak. Tübitak-Tema Vakfý Yayýnlarý 4, Ankara. Feyziüðlu, Y., 2000, Tarih Boyunca Dünyayý Sarsan Doðal Felaketler. Pencere Yayýnlarý:130, Ýstanbul. Harrison, P., 1993, 3.Dünya ve Ekoloji. Pýnar yay. No.72, Ýstanbul. Kadýoðlu, M., 2001, “Kuraklýk Kýraný.” Cumhuriyet, bilim ve teknik dergisi, 1724 Mart 2001, Ýstanbul. Özey, R., 2000, Yaþadýðýmýz Dünya. Ekev yay., Erzurum. Özey, R., 2001, Günümüz Dünya Sorunlarý. Aktif Yayýnlarý, Ýstanbul. Tanrýtanýr, N., 1998, “Deðiþen Dünya ve halk Saðlýðý.” Dünya Saðlýk Örgütü 1998 Raporu deðerlendirmesi, DPT, Ankara. The World Almanac And Book of Facts 1996. An Imprint of Funk & Wagnalls Corporation One International Boulevard, Suite 444, Mahwah, New Jersey, U.S.A. http://www.afet.gov.tr http://www.canaktan.org/ekonomi/yoksulluk/anasayfa-yoksulluk.htm http://www.cia.gov http://cevrehekim.org.tr/ http://www.cocukvakfi.org.tr/dunyacocuk-raporu.htm http://www.denizfeneri.org.tr/ http://www.die.gov.tr http://www.earthday.net/ http://www.ihd.org.tr/rapozel/kongeransonuc2002/kadin.html http://kadin.tr.net/bunlarisectik/yoksulzirve.shtml http://www.geocities.com/imfyehayir/dosyalar/yoksulluk/kader.htm http://www.geocities.com/imfyehayir/dosyalar/yoksulluk/yoksulluk1.htm http://www.milliyet.com.tr/1999/09/23/ekonomi/eko11.html http://www.mmo.org.tr/mmo/yayinlar/bulten/bulten54/basin-aciklamaliri.htm http://www.nethaber.com/haber/haberler/0,1082,68719-4,00.html http://www.poverty.com http://www.poverty.org http://www.saglik.gov.tr http://www.un.org/ http://www.unep.org/ http://www.un.org.tr/doc-pdf/johannesburg2.doc http://www.unesco.org http://www.undp.org/povertyreport/tableofcontents/tableofcontents.html http://www.un.org.tr/default.htm http://www.worldbank.org/poverty/index.htm
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
151
Yoksulluk Sorununun Nedenleri ve Yoksullukla Mücadele Stratejileri Coþkun Can Aktan Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, Ýktisadi ve Ýdari Bilimler Fakültesi e-posta:
[email protected]
Öz
Y
oksulluk birçok nedene dayalýdýr. Üretim,istihdam ve ekonomilerde oluþan gelirlerin dengeli/adil daðýlým ve/veya paylaþýmýndan demografik, coðrafi, sosyal, ekonomik (-devletlerin ekonomik model tercihi, müdahaleler ve maliye politikalarý) ve siyasal nedenleri olan bir sonuçtur. Sosyal refah devleti taraftarlarý devletin maliye politikasý araçlarýný etkin bir þekilde kullanarak yoksulluk sorununu çözebileceðini savunmaktadýr. Liberal devlet taraflarý ise; müdahaleci devletin yoksulluk sorununu çözücü deðil çoðu kez uyguladýklarý politikalarla yoksulluðun kaynaðý olduðunu düþünmektedir. Her þeye raðmen kabul etmek gerekir ki, yoksullukla mücadelede devlete çok önemli görevler düþmektedir. Ancak, doðrudan parasal yardýmlarla mücadeleyi öngören ''sosyal yardým devleti'' önemini yitirmektedir. Yoksulluk sorunu çok genel anlamda uzun vadeli istihdam-yatýrým-eðitim politikalarýnýn uygulanmasý ve öncelikle piyasa ekonomisinin kurumsallaþtýrýlmasýyla çözümlenebilir. Ancak devlet, uygulayacaðý gelir daðýlýmý ve yoksulluk önleme politikalarýný uygun müdahalelerle yapmalýdýr. Aksi takdirde bu sorunu gidermek yerine körükleyici olabilir. Sonuç olarak, gelir daðýlýmý ve yoksullukla mücadelede uygulanmasý gereken politikalarýn neler olmasý gerektiði ve devletin müdahale kapsam ve sýnýrlarý üzerinde uzlaþýlmasý gereklidir. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Gelir Daðýlýmý, Liberal Yaklaþým, Maliye Politikalarý, Piyasa Ekonomisi
Abstract
T
here can be many reasons for poverty. It is a result of balance/fair distribution of income from production, employment and the economy and/or distribution according to demographical, geographical, social, economic (governments' choice of economic model, intervention and economic policies) and political reasons. Social welfare states claim that they can solve poverty by using the tools of the state's financial policies in an effective way. Supporters of liberal governments, however, think that an interventionist government cannot solve the problem of poverty because, with the policies they have implemented, they have become a source of poverty. In spite of everything, it must be accepted that very important duties befall a government in the struggle against poverty. However, "social welfare states" that directly give financial assistance have begun to lose their importance. The problem of poverty can be solved in a general sense over the long run by the implementation of employment-investment-education policies and especially the institutionalization of the market economy. However, the state should make suitable intervention in policies it will implement regarding distribution of income and prevention of poverty. Otherwise, this problem can be inflamed rather than resolved.
152 YOKSULLUK
Finally, agreement is needed regarding which policies should be implemented in relation to income distribution and the struggle against poverty and regarding the extent of the government's intervention and boundaries. Key Words: Poverty, Income Distribution, Liberal Approach, Financial Policies, Market Economy
I. Giriþ Yoksulluðun bir deðil pek çok nedeni bulunmaktadýr. Yoksulluk, fazla üretememeden ve ayný zamanda üretilen deðerler karþýlýðýnda elde edilen deðerlerin bireyler arasýnda, bölgeler arasýnda, sektörler arasýnda vs. adil bir þekilde paylaþýlamamasýndan kaynaklanýr. Ýlk olarak, fazla üretim yapamamanýn nedenlerini incelemek gerekir. En baþta iklim ve doða koþullarý yönünden bazý ülkeler ya da bazý ülkeler içinde bazý bölgeler daha fazla üretme kapasitesinden yoksun olabilirler. Bu durumda o ülkede ya da bölgede yaþayan insanlar ister istemez daha yoksul olurlar. Hýzlý nüfus artýþý, bir yandan ülkelerin daha fazla üretim yapmalarýna imkan saðlarken, öte yandan ülkelerin daha fazla tüketmelerine de neden olur. Üstelik, iklim ve doðal koþullarý açýsýndan çok iyi konumda bulunmayan ülke ya da ülke içindeki bölgelerde hýzlý nüfus artýþý mevcutsa, bu takdirde yoksullaþma kaçýnýlmaz olur. Yoksulluðun kaynaklarý arasýnda þu faktörleri de sayabiliriz: (Bkz:Þekil1.) • Adaletsiz vergi sistemi, • Yüksek faiz ve rant ekonomisi, • Doðal afetler, • Çalýþamayacak durumda olan özürlü sayýsýnýn fazla olmasý, • Bireyler arasýndaki yetenek farklýlýklarý, • Miras yoluyla elde edilen gelirler, • Piyasada tekelleþmenin olmasý, • Devlet teþvikleri, *
Robert Higgs, “Nineteen Neglected Consequences of Income Redistribution”, The Freeman, December-1994. Bu makalenin Türkçe çevirisi için bkz: Þ.Ertekin, “Gelirin Yeniden Daðýlýmýnýn Ýhmal Edilen 19 Nedeni”, http://www.canaktan.org.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
153
• Enflasyon, • Ýþsizlik vs. Önemle belirtelim ki, bir ülkede fazla üretim yapýlamamasý ayný zamanda devlet müdahalesi ile de yakýndan alakalýdýr. Devlet müdahalesinin fazla olduðu ülkelerde bireylerin ekonomik faaliyetlerde bulunmalarý doðrudan ve/veya dolaylý olarak sýnýrlanmýþ olur. Örneðin; vergi oranlarýnýn yüksek olduðu bir ülkede bireylerin çalýþma ve yatýrým yapma arzularý olumsuz olarak etkilenir. Ayný þekilde, devletin borçlanma yoluyla ekonomiye müdahalede Þekil-1: Gelir Daðýlýmýnda Adaletsizliðin ve Yoksulluðun Nedenleri
154 YOKSULLUK
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
155
bulunduðu ekonomilerde, ister istemez rant ekonomisi ortaya çýkar ve bu üretim ekonomisinin daralmasýna neden olur. Devletin teþvik politikasýný araç olarak kullanarak ekonomiye müdahale etmesi halinde de yine belirli kesimler lobicilik yoluyla haksýz teþvikler alarak zengin olabilirler. Önemle belirtelim ki, yoksulluk ve gelir daðýlýmýndaki adaletsizlik sorununun çözümlenmesi konusunda devletin rolünün ne olmasý gerektiði iktisatçýlar arasýnda her zaman tartýþma konusu olmuþtur. Sosyal refah devletini savunanlar ile liberal devlet felsefesini savunanlar yoksulluk sorununun çözümüne farklý açýlardan bakmaktadýrlar.
II. Müdahaleci Devlet ve Gelirin Yeniden Daðýlýmý Sosyal refah devleti taraftarlarý devletin maliye politikasý araçlarýný (baþlýca vergi ve harcama politikalarý) etkin bir þekilde kullanarak yoksulluk sorununu çözebileceðini savunmaktadýrlar. Yoksullukla mücadelede refah devletinin çözüm önerilerini þu þekilde sýralayabiliriz:
1. Vergi Politikasý Önerileri • Negatif gelir vergisi uygulanmalý, • Artan oranlý vergi tarifesi uygulanmalý, • Servet vergilerine aðýrlýk verilmeli, • Ücretlilerin en az geçim indirimi dahilindeki gelirleri vergi dýþýnda býrakýlmalý (asgari ücret vergi dýþýnda býrakýlmalý), • Gelir vergisi uygulamasýnda ücretliler için özel indirim uygulanmalý (ayýrma ilkesi.),
2. Kamu Harcamalarý Politikasý • Eðitim, saðlýk ve sosyal güvenlik hizmetleri devlet tarafýndan bedava sunulmalý, • Bölgeler arasýndaki dengesizliklerin azaltýlmasý için devlet bu bölgelerde kamu yatýrým harcamalarýný artýrmalý, • Tam istihdamý saðlamaya yönelik kamu harcamalarý artýrýlmalý, • Tarým kesimine sübvansiyonlar verilmeli; tarýmsal destekleme alýmlarý politikasý uygulanmalý, • Esnaf ve sanatkarlara yönelik teþvikler saðlanmalý, • Ýþsizlik sigortasý oluþturulmalý, • Yoksullara direkt parasal yardýmlar yapýlmalý, • Ýþsizlere yönelik bilgi ve beceri kazandýrma kurslarý açýlmalý, • Toprak reformu ile yoksul vatandaþlara arazi ve arsalar daðýtýlmalý.
156 YOKSULLUK
Bu saydýðýmýz önerileri daha da geliþtirmemiz ve sýnýflandýrma yapmamýz mümkündür. Özet olarak ifade etmek gerekirse, müdahaleci devlet taraftarlarý gelir daðýlýmý ve yoksulluk sorununun çözümünde devlete önemli görev düþtüðü görüþündedirler ve ikincil gelir daðýlýmý politikalarýyla (gelirin yeniden daðýlýmý politikalarý) sorunun çözümleneceði inancýndadýrlar.
III. Liberal Perspektiften Gelir Daðýlýmý ve Yoksulluk Sorunu ve Çözüm Önerileri Liberal devlet taraftarlarý müdahaleci devlet anlayýþýný savunanlardan farklý olarak devletin yoksulluk sorununun çözümü deðil, çoðu zaman kaynaðý olduðu görüþündedirler. Liberallere göre yoksullukla mücadelede sosyal refah devletinin sonuçlarý; hizmetlerde kalitesizlik, israf, savurganlýk, verimsizlik, aðýr vergi yükü dolayýsýyla düþük yatýrým ve iþsizlik vesaire sorunlardýr (Bkz. Þekil-2). Liberal iktisatçýlar yoksulluðu azaltmaya yönelik yeniden-daðýtýcý maliye politikalarýnýn önemli sosyal maliyetlerinin olduðuna dikkat çekmektedirler. Liberal iktisatçýlardan Robert Higgs “Gelirin Yeniden Daðýtýmýnýn Ýhmal Edilen On Dokuz Sonucu” baþlýðýný taþýyan bir makalesinde yoksullara yapýlan transferlerin toplumu daha da yoksullaþtýrdýðýný belirtmektedir. Higgs’in görüþlerini kýsaca özetlemekte yarar görüyoruz:* 1. Gelirin yeniden daðýtýmý amacýyla konan vergiler, vergi mükelleflerinin yeni yatýrým faaliyetlerine giriþmelerini engelleyebilir. Ekonomide yatýrýmlarýn azalmasý ise iþsizliði ve yoksulluðu artýrýr. Transfer ödemeleri, insanlarýn çalýþma yerine aylaklýðý (tembelliði) tercih etmelerine neden olabilir. Bireyler, çalýþmadan bir gelir elde ettiklerini gördüklerinde üretim faaliyetinde bulunarak bir gelir elde etmeye daha az
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
157
Þekil-2 : Liberal Devlet Savunucularýna Göre Yoksullukla Mücadelede Sosyal Refah Devleti Önlemlerinin Sonuçlarý
158 YOKSULLUK
2. çaba sarf ederler. Bu sebeple de, toplum olabileceðinden daha yoksul hale gelir. 3. Transfer ödemelerinden yararlanan bireyler kendilerine daha az güvenmeye ve devlet yardýmlarýna daha çok baðýmlý olmaya eðilimlidirler. Transfer ödemeleri yaygýnlaþtýkça, insanlar kendi baþlarýna bir iþin altýndan nasýl kalkacaklarýný unuturlar ve sonunda bazýlarý acizliklerini baþtan kabul ederler. 4. Transfer ödemelerinden yararlanan bireyler, çocuklarý, akrabalarý ve dostlarý için kötü bir örnek oluþturur. Bir insanýn mal ve hizmet üretimine katýlmaksýzýn gelir elde ettiðini gören diðer bireyler ayný yolu tercih edebilirler. Daha rahat bir yaþam için bu tür transferlere bel baðlandýðý an, devlet yardýmlarýna baðýmlý bir kültür hakim konuma gelmiþ olur. 5. Bazý transfer ödemelerinin diðerlerinden daha cömert olmasý sebebiyle daha az transfer elde eden kesimler verilen paranýn yeniden daðýtýmýnýn “adaletsiz” olduðundan þikayet etme noktasýna geleceklerdir. Transferlerden tatmin olmamýþ gruplarýn temsilcileri transfer edilecek para miktarlarýnýn belirlenmesini politika konusu yaparlar ve gerekirse diðerlerinin pahasýna belli transferlerin artýrýlmasý için sürekli bir lobicilik ve “transfer kollama” gayreti içerisine girerler. Transfer ödemelerinin toplumdaki kesimler arasýnda farklý olmasý çatýþmalar yaratýr ya da varolan çatýþmalarý daha da tehlikeli bir hale getirir. 6. Aynen transfer ödemelerinden yararlananlar gibi bu transfer yardýmlarýný saðlayan vergi mükellefleri de gruplar arasý çatýþmalarýn içinde yer alýrlar. Kendilerini adil olmayan bir yükün altýnda kalmýþ hisseden vergi mükellefleri vergi ve transfer sistemiyle sömürülmeleri karþýsýnda artan bir rahatsýzlýk hissetmeye baþlarlar. Böylece vergilerden kaçmak veya kurtulmak için daha çok uðraþ içerisine girerler. 7. Önceki iki sonucun neticesinde, tüm toplum daha da bölünür ve kavgacý bir hale gelir. Toplumsal kesimler, birbirlerine “ezenler” ya da “ezilenler” olarak yaklaþabilir ya da bu þekilde algýlayabilirler. Bazý toplum kesimleri gerçekten de “beleþçi” olarak algýladýðý kesimlere karþý nefret besleyebilirler. Bir maðazada bazýlarý kasada yiyecek kuponlarýný kullanýrken, aldýklarý mallarý peþin ödemek için kuyrukta bekleyenler arasýndaki gözle görülür düþmanlýk sezilebilir.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
159
8. Toplumda daha güçsüz ya da bakýma muhtaç kimselere yardým eli uzatan kiliseler, camiler, sendikalar, klüpler ve diðer gönüllü kuruluþlar, bireyler hükümetten doðrudan yardým almaya baþlayýnca bu görevlerinden kýsmen kaçýnabilirler. Birbiriyle rekabet eden kar amacý gütmeyen özel kuruluþlar devlet yardýmlarýnýn kurumsallaþmasý ile birlikte etkinliklerini kaybetme, en sonunda da yok olma eðilimi içine girerler. Bu kurumlar ortadan kalktýklarýnda, yardýma ihtiyacý olan insanlarýn devletten baþka sýðýnacak kimseleri kalmaz, bu da bir çok sorun doðurur. 9. Kamu kuruluþlarý toplumdaki muhtemel her problemi çözmeye hazýr durumda olduklarýnda, kar amacý gütmeyen gönüllü kuruluþlar bu faaliyetleri yerine getirmek için örgütlenmeye daha az eðilimli olurlar. Devlet transferleri özel transferleri dýþlayýcý bir etki ortaya çýkarýr. 10. Toplum, hayýr ve yardým kuruluþlarýnýn faaliyetlerinden ne kadar uzaklaþýrsa vatandaþlar her çeþit devlet faaliyetini daha fazla kabul eder hale gelir. Bu yüzden toplumda birisi ne zaman devletin daha önceden tamamý ile özel sektör tarafýndan yerine getirilen fonksiyonlarý üstlenmesini önerse, insanlar çok da þaþýrmaz; devletin bu ödevi yerine getirmek için gerekli yeteneklere haiz olup olmadýðýndan bile þüphelenmezler. 11. Böylece, insanlar, yeni hükümet programlarý teklif edildiðinde politik muhalefeti o kadar çabuk dile getirmezler. Daha az muhalefetle karþýlaþýnca, yeni programlarý destekleyenlerin politik anlamda baþarýya ulaþmasý kuvvetle muhtemeldir. 12. Vergi mükelleflerinin yaptýðý transfer ödemelerinin önemli bir kýsmý bürokrasi adý verilen organizasyon tarafýndan daha baþýnda israf ve savurganlýklar dolayýsýyla azalýr. Dolayýsýyla vergi mükellefleri tarafýndan yapýlan ödemeler ile yeniden daðýtým için yapýlacak harcamalar birbirlerine hiçbir zaman eþit olamayacaktýr. Transfer sisteminin devasa maliyetlerinin sebebi olan, aracý konumundaki bürokratik kurumlar büyük miktarlardaki emek ve sermaye kaynaklarýný tüketirler. Çünkü, eðer devlete bir dolar transfer gerçekleþtirecekse, vergi mükelleflerinden sadece bir dolar almak asla yeterli olmayacaktýr. Buna ek olarak, bürokrasiyi desteklemek için ek harcamalar yapýlmasý gerekecektir. Nihayetinde bu harcamalar yine vergi mükelleflerinin cebinden çýkacaktýr. Toplumsal açýdan, bürokratik kurumlar tarafýndan
160 YOKSULLUK
Yoksullukla Mücadelede Ýstihdam Politikalarýnýn Rolü ve Önemi Naci Gündoðan Doç. Dr., Anadolu Üniversitesi ÝÝBF Çalýþma Ekonomisi ve Endüstri Ýliþkileri Bölümü e-posta:
[email protected]
Öz
Y
oksullukla mücadelede doðrudan gelir desteði, bazý yoksul gruplar için gerekli olmakla birlikte kalýcý bir çözüm deðildir. Bu insanlarýn yaþamlarýný kendi kendilerine idame ettirebilmelerini saðlayacak bir ortamýn oluþturulmasý elzemdir. Yoksullarýn kendilerini yoksulluktan kurtarabilecekleri yegane varlýklarý emekleridir. Dolayýsýyla onlarýn sahip olduklarý bu kaynaðýn emek piyasasýnda deðerlendirilmesini saðlayacak istihdam politikalarýna ihtiyaç duyulmaktadýr. Bu çalýþmanýn iki temel amacý bulunmaktadýr. Bunlardan birincisi, iþsizliðin yoksul kesimler arasýnda yaygýnlaþmasýnýn yalnýz onlarý deðil; tüm toplumu etkileyecek sonuçlar doðurabileceði ve dolayýsýyla kiþinin istihdamýnýn onu bir gelir sahibi yapmaktan öte anlamlarýnýn da bulunduðunun ortaya konmasýdýr. Ýkincisi ise, yoksulluk-iþsizlik kýsýr döngüsünü kýrmanýn yolunun, yoksulluðun birincil kaynaðý olan iþsizlik sorununun çözümüne yönelik politikalar olduðunu vurgulamak ve bu hedef kitleye yönelik ne tür istihdam politikalarýnýn uygulanabileceðini tartýþmaktýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Ýstihdam, Ýþsizlik, Emek Piyasasý, Ýstihdam Politikalarý
Abstract
I
t is appearent that using income transfers that aim to provide minimum standarts of living to persons in certain disadvantaged groups who have little, if any, income provides only a temporary relief but does not solve the problem. One of the major explanations for the existence of poverty is that certain segments of the population face very limited job opportunities in the labor market. By taking this fact into consideration, policies that intent to solve the problems of the poor in labor market such as; limited job opportunities due to poor education, discrimination and occupational segregation give better and permanent solutions. There are two main objectives of this study. One is to emphasize that expansion of unemployment within the disadvantaged groups can cause some undesirable outcomes not only for that groups but also for the whole society. The second objective is to stress that using policies to reduce unemployment help greatly to stop the vicious circle of unemployment
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
161
and poverty. From this perspective I also investigated the effectiveness of various employment policies. Key Words: Poverty, Employment, Unemployment, Labor Market, Employment Policies.
1. Giriþ
Y
oksulluk, en basit tanýmýyla kiþinin asgari düzeyde geçimini saðlayacak bir gelire sahip olamamasý durumu olduðuna göre, bu geçimlik gelir düzeyine sahip olamayanlarýn baþýnda iþsizlerin geldiðini söylemek pek yanlýþ olmasa gerek. Ýþsizlik, kiþilerin yalnýzca geçimlik bir gelir düzeyinden yoksun kalmasý anlamýna gelmez. Her insan çalýþma hayatýna girmekle yeni bir sosyal kimlik ve statü elde etmeyi bekler. Ýþsizlik ise bu süreci engeller ve yalnýzca kiþinin yaþamý için gerekli maddi koþullarý elde etmesini önlemekle kalmaz, onun sosyo-kültürel dünyasýný da derinden etkiler. Yani, iþsiz birey yalnýzca geçimlik bir gelirden yoksun kalmaz, bunun yanýnda çalýþma hayatýnýn ve iþ tecrübesinin kendisine kazandýracaðý sosyalleþme sürecinin de dýþýnda kalýr. Ýþsizliðin özellikle yoksul kesimler arasýnda artmasý, yalnýz onlarý deðil tüm toplumu etkileyecek olumsuz bazý sonuçlarýn doðmasýna neden olabilir. Ýþsizliðin yüksek oluþu, toplumda siyasi þiddet ve hatta bir baþkaldýrýya bile neden olabilir. Ýstihdam sorunlarýna formel çözüm bulamayan yoksullar suç ve benzeri davranýþlara yönelerek toplumsal huzurun bozulmasýna yol açabilirler. Nitekim, iþsizlikle suç ve uyuþturucu kullanma gibi önemli toplumsal sorunlar arasýnda doðrudan bir iliþkinin varlýðý çeþitli araþtýrmalarla ortaya konmuþtur (Britt, 1994).
2. Ýþsizlik-Yoksulluk Ýliþkisi Yoksulluk sorunuyla iþsizlik arasýnda çok yakýn bir iliþkinin bulunduðu genellikle herkesçe kabul edilmektedir. Yoksulluk tanýmý içine giren kitleye baktýðýmýzda, bu kiþilerin genellikle iþgücü piyasasýyla düzenli bir iliþki içerisinde olmadýklarý, iþsiz ya da eksik istihdam gibi istihdam sorunlarýyla karþý
162 YOKSULLUK
karþýya bulunduklarý görülmektedir. Dolayýsýyla iþsizliðin bulunduðu bir ortamda yoksulluðun varlýðý kaçýnýlmazdýr. Aslýnda bu iliþkinin tersi de geçerlidir. Yani, yoksulluðun da iþsizliði beslediði bir gerçektir. Yoksulluðun bulunduðu bir yerde üretim-tüketim dengesi de bozulur. Yatýrýmlar yapýlamaz ve iþsizlik artar. Ayrýca, yoksulluðun artmasý, yoksul kitlelerin “istihdam edilebilirliklerini” arttýracak olan eðitim imkanlarýndan da yoksun kalmalarýna neden olacaktýr. Yani, iþsizlik yoksulluðu, yoksulluk da iþsizliði beslemektedir. Dolayýsýyla, iþsizlik-yoksulluk iliþkisi bir kýsýr döngüdür. Ýþsizlik-yoksulluk iliþkisi her ülke için ayný düzeyde geçerli olmayabilir. Her ülkenin uyguladýðý sosyal politika modeli bunu farklýlaþtýrýr. Ýþsizlik sigortasýndan yararlanma koþullarý ve iþsizlik ödeneklerinin düzeyi bu açýdan önemlidir. Özellikle AB ülkelerindeki sosyal ödemelerin yüksek oluþu iþsiz bireyleri çoðu zaman yoksulluk sýnýrýnýn üzerinde tutarken, sosyal güvenlik sistemleri nisbi olarak geliþmemiþ olan ülkelerde, bir iþ sahibi olduðu halde bile yoksulluk sýnýrýnýn altýnda kalmýþ olan bireylerin bulunduðu düþünülürse iþsizlerin durumu daha iyi anlaþýlabilir. Bazý ülkelerde uygulanan sosyal politikalar nedeniyle iþsizlik açýkça bir yoksulluk nedeni iken; yine bazý ülkelerde iþsizler arasýndaki yoksulluk oraný istihdamdakiler arasýndaki yoksulluk oranýndan pek farklý deðildir. bu ülkelerde yoksulluk riski doðrudan iþsizlik oraný ile iliþkili görülmez. Örneðin, Ýskandinav ülkelerinde hem iþsizlerin hem de istihdamdakilerin yoksulluk oranlarý birbirine yakýndýr. Yoksulluk, istihdamdakiler arasýnda olduðu kadar iþsizler arasýnda da düþüktür. Yapýlan bir araþtýrma, ABD, Almanya, Ýngiltere ve Avustralya’da iþsizler arasýndaki yoksulluk oranýnýn arttýðýný, Finlandiya, Ýsveç, Danimarka ve Kanada’da ise iþsizler arasýndaki yoksulluk oranýnýn deðiþmediðini ortaya koymaktadýr. ABD’de iþsizlik oraný AB’nin çok gerisinde olmasýna raðmen hem iþsizler hem de istihdamdakiler arasýndaki yoksulluk oraný yüksektir. ABD’de istihdamdakilerin yaklaþýk %15’i yoksulluk sýnýrýnýn altýndadýr (Haataja, 1999:189). Buradan çýkarýlacak en önemli sonuç þudur; bir ülkede sosyal politika önlemleri yoksulluðu önlemede yeterli ise, yüksek iþsizlik oranlarý yoksulluðu arttýrýcý önemli bir risk taþýmaz. Ayný þekilde düþük iþsizlik oranlarý da her zaman yoksulluk oranýnýn da düþük olduðu anlamýna gelmez. Ýþsizlik- yoksulluk iliþkisine Türkiye açýsýndan baktýðýmýzda, asgari ücretin bile yoksulluk sýnýrýnýn altýnda kaldýðý ülkemizde, henüz uygulanmaya
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
163
baþlayan iþsizlik sigortasýnýn kapsam ve koþullarýnýn yetersizliði iþsiz kalan bireyleri daha da yoksullaþtýrdýðý söylenebilir. Güzin Erdoðan’ýn minumum gýda harcamasý maliyetine göre yaptýðý hesaplama, ülkemizde yoksullarýn %53.68’ini çalýþanlarýn oluþturduðunu ortaya koymaktadýr. Yoksul fertlerin yaþ durumunda belirtilen 65+ yaþ grubu sayýsý olan 210.705’in çalýþmayan yoksullar grubundan çýkarýlmasý ile eriþilen 1 .239.676 kiþilik yoksul çalýþan sayýsý ile toplandýðýnda toplam iktisaden faal yoksul nüfusun 2.919.568 olduðu sonucuna varýlmaktadýr. Bu sayý üzerinden yapýlan hesaplamada çalýþan yoksullarýn iktisaden faal yoksullar içindeki payý %57.53’e çýkmaktadýr. Ýþsizlerin yoksulluðu grup içi oranlar açýsýndan %18.95 ile en yüksekken, çalýþmayan yoksullar içinde engelliler %1 .51 , yaþlýlar %9.54 ve hastalar %2.05 ile yoksullukta öncelik almaktadýr. Mevcut yoksullar arasýndaki daðýlýma göre çalýþmayan yoksullarýn %45.63’ünü Türkiye genelinde ev kadýnlarý oluþtururken, ev kadýnlýðý kentsel yoksullar arasýnda %48.60 ile daha da önem kazanmaktadýr. Çalýþmayan yoksullarýn %59.18’i kentlerde yoðunlaþýrken, çalýþan yoksullarýn %85.12’si ücretsiz aile iþçiliðinin yaygýnlýðý nedeniyle kýrsal alanda yer almaktadýr (Erdoðan, 1997). Ayný durum Erdoðan’ýn temel gereksinim maliyetine göre yapmýþ olduðu hesaplama açýsýndan deðerlendirildiðinde; toplam yoksullar arasýnda kýrsal yoksulluk %62.89 ile kentsel yoksulluktan daha önemli gibi görünse de, toplam yoksullar içinde kentlerdeki çalýþmayan yoksullarýn oraný %65.98 ile vahim boyutlara ulaþmaktadýr. Kýrsal alanda ise çalýþanlarýn yoksulluðu %64.66 olarak görülürken, kentteki çalýþan yoksul oraný %34.02’de kalmaktadýr. Erdoðan’ýn bulgularýna göre grup içinde %37.14 ile iþsizler ve hastalar grup içinde %36.32 ile en riskli grubu oluþtururken bunu %35.58 ile yevmiyeli çalýþanlarýn ve %35.1 6 ile engellilerin izlediði söylenebilir (Erdoðan, 1997).
3. Yoksullukla Mücadelede Ýstihdam Politikalarý Ýþsizlikle yoksulluk arasýnda kurulan iliþki yoksulluðun ortadan kaldýrýlmasýnda istihdam politikalarýnýn önemini ortaya çýkarmaktadýr. Bu açýdan bakýldýðýnda, izlenecek makro ekonomik politikalar sonucu istihdamýn artýrýlmasý, yoksullukla mücadelenin en kestirme yolarýndan biri olarak görülecektir. Yoksullarýn kendilerini yoksulluktan kurtaracak temel varlýklarý emekleridir.
164 YOKSULLUK
Bu emeðin emek piyasasýnda en iyi koþullarda arzýnýn saðlanmasý uygulanacak olan istihdam politikalarýyla mümkün olabilecektir. Ancak, yoksullukla mücadelede istihdam politikalarýnýn gerekli olmakla birlikte yeterli olmadýðýný da belirtmek gerekir. Nitekim ABD’de yapýlan hesaplamalara göre, iþsizlik oranýndaki her %1’lik düþüþ yoksulluk oranýný %0.3-%0.9 azaltmaktadýr. Yani, iþsizlik oranlarýnýn düþmesi tek baþýna yoksulluk sorununu çözmede yeterli olamaz. Örneðin ABD’de 1999 rakamlarýyla, iþsizlik oraný %4.2 iken yoksulluk oraný %11.8’ idi. Demek ki iþsizliðin sýfýra indirilmesi durumunda bile yoksulluk tamamen ortadan kaldýrýlmýþ olmayacaktýr (Bartik, 2001:1). Ýstihdam politikalarý geleneksel olarak, iþsizlere gelir desteði saðlamaya yönelik “pasif politikalar” ve iþsizliði; eðitim, iþ yaratma, danýþmanlýk ve iþe yerleþtirme faaliyetleri gibi doðrudan önlemlerle azaltmaya yönelik “aktif politikalar” olarak ikiye ayrýlmaktadýr. Ýþsizlikle mücadelede uygulanan aktif ve pasif politikalar birbirlerinin alternatifi olmaktan ziyade tamamlayýcýsýdýrlar. Ýþsiz bireylere pasif politikalarla, iþsizlik süresi içinde düzenli bir gelir saðlanýrken, aktif politikalarla da onlarýn bu iþsizlik durumundan bir an evvel kurtarýlmalarý amaçlanmaktadýr. Geliþmiþ ülkelerde daha yoðun olarak uygulanan pasif istihdam politikalarý, biraz önce de ifade edildiði gibi, iþsizliði önlemekten ziyade iþsizliðin yarattýðý bireysel ve toplumsal alandaki olumsuz sonuçlarý gidermeye yönelik politikalardýr. Bu önlemler genel olarak iþsizlik sigortasý ve iþsizlik yardýmlarýndan oluþur. Ýþsizlik sigortasý, iþsiz kalan bireyin ve ailesinin, iþsizliðin ortaya çýkaracaðý olumsuzluklardan daha az etkilenmesini ve dolayýsýyla toplumsal dengeyi korumayý amaçlayan, sigortacýlýk tekniðine göre faaliyet gösteren bir sosyal sigorta dalýdýr. Ýþsizlik sigortasýnýn bunun yanýnda, iþsizliði önleyici bir fonksiyonu da vardýr. O da, iþsizlik nedeniyle ortaya çýkan satýnalma gücünün düþmesini önleyerek üretimin azalmasýný, dolayýsýyla toplam talep yetersizliðinden kaynaklanan iþsizliðin artmasýný önlemesidir. Ýþsizlik sigortasýndan iþsiz bireylere yapýlacak ödemelerin miktarý iþsizliðin süresi üzerinde etkili olabilir. Bu konuda yapýlan çalýþmalar iþsizlik sigortasý ödemelerinin cömert sayýlabileceði bazý Avrupa ülkelerinde bunun iþçilerin rezervasyon ücretlerini arttýrdýðýný tespit etmiþtir. Rezervasyon ücretinin artmasý iþsizlerin kendilerine önerilen iþleri kabul etmede daha seçici
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
165
davranmalarýna neden olmaktadýr. Bu durum, iþsizlik sürelerinin uzamasýna sebep olacaðýndan bir anlamda “iþsizlik tuzaðýna” düþülmüþ olacaktýr. Daha açýk bir ifadeyle, iþsizlik sigortasý uygulamasý ile pasif anlamda iþsizlikle mücadele edilmesi amaçlanýrken, uygulamanýn kendisi iþsizliði arttýrabilmektedir (Biçerli, 2003:456). Aktif istihdam politikalarý ise, iþsizlik oranýný düþürmeye yönelik politikalardýr. OECD aktif istihdam politikalarýný, “iþ piyasasýný ve iþçilerin iþle ilgili niteliklerini geliþtirmek ve daha etkin bir iþ piyasasýný teþvik etmeye yönelik önlemler” olarak tanýmlamaktadýr. Bu terim ayrýca, iþ dýþýnda saðlanan gelir desteðini ifade eden “pasif” politikalarýn karþýtý olarak da kullanýlýr. Bununla beraber, çeþitli biçimlerde birbiriyle iliþkili bulunan ve birbirini etkileyen “aktif” ve “pasif” politikalar arasýndaki çizgiyi çizmek bazen güç olabilir. Örneðin, sosyal ödemelerin çoðu mutlak bir hak olmaktan ziyade durumsaldýr, yani þarta baðlýdýr. Ýngiltere’de iþsizlik ödeneðinin “iþ arama ödeneði”(jobseeker’s allowance) olarak yeniden isimlendirilmesinde olduðu gibi. Ayný zamanda, aktif istihdam politikalarý ile arz yönlü diðer aktif önlemler (active supply-side measures) arasýndaki sýnýrý belirlemede de çeþitli güçlükler bulunmaktadýr. Örneðin, ulusal sanayie yönelik sübvansiyonlar aktif istihdam politikasý sayýlmazken; istihdam sübvansiyonlarý sayýlmaktadýr. Yine, iþsizleri iþ için daha etkin mücadele etmeye teþvik eden önlemler aktif istihdam politikasý kategorisinde yer alýrken; sendikalar yasasýndaki veya rekabet politikalarýndaki deðiþiklikler sayýlmamaktadýr (Lange, 1998:145). Aktif istihdam politikalarýnýn temel amacý, iþsizlere yalnýzca gelir desteði saðlamak yerine, onlarýn çalýþma hayatýna dönüþlerini kolaylaþtýrmaktýr. Öncelikli hedef kitlesi ise, uzun dönemli, genç, kadýn ve özürlü iþsizler gibi iþgücü piyasasýnda iþ bulma þanslarý oldukça zayýf olan gruplardýr. Nitekim bu gruplar ayný zamanda yoksulluktan en fazla etkilenen gruplardýr. Bugün, baþta Avrupa Birliði olmak üzere birçok OECD ülkesinde, aktif istihdam politikalarý güncelliðini ve önemini korumaktadýr. Avrupa Birliði’ne üye ülkeler gayri safi milli hasýlalarýnýn 1985 yýlýnda ortalama %0.72’sini aktif iþgücü piyasasý politikalarýna harcarken, bu oran 1989’da %0.85’e ve 1995’te de %1.10’a yükselmiþtir (OECD, 1999). Yoksullukla Mücadelede izlenebilecek baþlýca aktif istihdam politikalarý þunlardýr:
A. Doðrudan Ýþ Yaratma Programlarý
166 YOKSULLUK
Modernist bir bakýþ açýsý içinde kiþilere sürekli ve yeterli bir gelir saðlamanýn yani güvenli bir yaþamý gerçekleþtirmenin yolu modernite projesinin formel kalýplarýna uygun iþ saðlanmasýna baðlýdýr. Modernitenin formal kesimleri içinde kendisine iþ bulanlar yoksulluk çizgisinin üstünde kalmayý garanti etmektedir. Ama özellikle geliþmekte olan ülkelerde modern kesimin büyüme hýzý ülke nüfusunun tümüne istihdam saðlayamamaktadýr. Geriye kalan kesimin yaþamýný sürdürmek için modernitenin meþru gördüðü kalýplar dýþýnda yarattýðý iþ alanlarý genellikle informel ya da marjinal kesim olarak adlandýrýlmaktadýr. Bu kesimlerde de bazý kiþiler yoksulluk çizgisi üzerinde gelir ve yaþam standardý saðlayabilse de informel kesim çalýþanlarý genellikle, yoksulluk çizgisi altýnda bulunmaktadýr. Ýnformel kesim hem yoksulluða karþý bir çözüm gibi ortaya çýkmakta hem de yoksulluðu yeniden üretmenin koþullarýný oluþturmaktadýr (Tekeli, 2000). Ýþ yaratma programlarý iþ bulmalarý çok güç olan iþsizlere yönelik olarak geliþtirilmiþ programlardýr. Dolayýsýyla katýlýmcýlarýnýn büyük bir kýsmýný uzun dönemli iþsizler oluþturmaktadýr. Özellikle, 1980’li yýllarda, uzun dönemli iþsizlerin toplam iþsizler içersindeki oranýnda meydana gelen hýzlý artýþ, iþ yaratma programlarýnýn da önemini arttýrmýþtýr. Doðrudan iþ yaratma programlarý, çoðu ülkede gençlerin ve kadýnlarýn çalýþma hayatý ile iliþki kurmalarý ve bir deneyim kazanmalarý amacýna yönelik, tamamlayýcý bir politika aracý olarak kullanýlmaktadýr. Bu tür programlar genellikle, þu iki özellikleriyle dikkat çekicidir: ilki, bu tür programlarda iþveren geleneksel olarak, kamu ya da kar amacý gütmeyen kuruluþlardýr. Bir diðer özellik ise, yaratýlan iþlerin süresi ve niteliðidir. Ýþler genellikle geçici ve sosyal faydasý olan iþlerdir. Ýþgücü maliyetleri kamu ve proje sponsorlarý tarafýndan karþýlanýr. Bu tür programlar, normal olarak uzun dönem iþsizlik riskiyle karþý karþýya bulunan, dezavantajlý bütün yaþ gruplarýna yönelik olmasýna raðmen, özellikle gençler yoðun olarak bu grup içinde yer alýrlar. Geçmiþte iþ yaratma programlarý, genellikle yükselen konjonktürü aþaðý çekecek önlemler olarak kullanýlýrdý ve uzun dönemli istihdama etkisi pek dikkate alýnmaz, birincil amacý kýsa dönemde insanlarýn bir iþ sahibi olmalarýný saðlamak olarak görülürdü. Ancak, son zamanlarda bazý ülkelerde bu programlar, sosyal fayda unsurlarý güçlendirilmek ve katýlýmcýlara saðlanan rehberlik ve danýþmanlýk hizmetleri ile desteklenmek suretiyle iþlerin kalitesinin arttýrýlmasý saðlanarak yeniden düzenlenmeye baþlanmýþtýr
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
167
Ýþsizlerin iþ piyasasýna geçiþini kolaylaþtýrma amacýný güden doðrudan iþ yaratma programlarýnýn etkinliði tartýþýlmaktadýr. Bu tür programlarýn, uygulamada yalnýzca maliyetli deðil, ayný zamanda da düzenli iþ piyasasý ile entegrasyonu nadiren saðladýðý ileri sürülmektedir. Ancak, bu alandaki kamusal kaynaklarýn sýnýrlý oluþu yeterli iþin yaratýlmasýný olanaksýz kýlmaktadýr. Bu yüzden programlara özel sektörün de katýlýmýný saðlama zorunluluðu doðmaktadýr. Gerçekte, iþ yaratma programlarý, kýsa dönemde iþsiz sayýsýný azaltmakla birlikte, programý tamamlayanlarýn düzenli istihdama geçme þanslarýnýn da oldukça sýnýrlý olduðu söylenebilir. Bununla birlikte, bazý dezavantajlý gruplar için bu programlar, diðer olanaklarýný kaybettiklerinde yegane yol olabilir (OECD, 1999:89).
B. Yoksul Emeðinin Bilgi ve Becerisinin Geliþtirilmesi Toplumun yoksul kesimlerini iþsizlikten kurtarmanýn yolu, sadece yeni iþler yaratmak deðildir. Yoksulluklarý nedeniyle yeterli eðitimi alamayan ve dolayýsýyla emek piyasalarýnýn aradýðý nitelikleri taþýmadýðý için bu piyasanýn dýþýnda kalan kiþilere bu piyasada geçerli bir mesleki formasyon saðlanmalýdýr. Yoksa bu kiþilerin çalýþacaklarý iþler geçici iþler olacaktýr. Yoksullarýn içinde bulunduklarý iþsizlik türü genellikle yapýsal iþsizliktir. Yapýsal iþsizliðe maruz kalan yoksullarý tespit ederek bunlarý mesleki eðitim programlarýna tabi tutmak gerekir. Bu uygulamada ekonominin ihtiyaç duyduðu iþ veya meslek dallarýnda iþsizler için ya da halen çalýþmakta olanlarýn kendilerini yenileyebilmeleri için kamu ve özel sektör tarafýndan beceri kazandýrma ve geliþtirme kurslarý açýlýr. Bu tür kurslar, teknolojik deðiþime ayak uyduramadýðý için iþsiz kalanlarýn belirli bir süre eðitime tabi tutularak, emek piyasasýnda istihdam imkaný olan sektörlere geçmelerine imkan saðlayacaktýr. Bu tür mesleki eðitim programlarý ayný zamanda genel liselerden mezun olup spesifik beceri ve uzmanlýða sahip olmayan kiþileri de belirli mesleklerde eðiterek iþ bulma ihtimallerini arttýrabilmektedir (Biçerli, 2003:461).
C. Ýstihdam Sübvansiyonlarý Ýstihdam sübvansiyonlarýnýn amacý, iþgücü piyasasýnda iþ bulma þansý çok zayýf olan uzun dönemli iþsizler, genç, özürlü ve kadýnlar gibi iþsiz gruplarýnýn istihdamýnýn, bunlarý istihdam edecek iþverenlerin iþgücü maliyetlerinin azaltýlmasý suretiyle arttýrýlmasýdýr. Ýþgücü maliyetleri iki yolla düþürülebilir: Birincisi, doðrudan ücret yapýsýnýn deðiþtirilmesi yoludur. Bir diðer yol i-
168 YOKSULLUK
se, ücretler üzerinden alýnan vergilerin düþürülmesi ya da ücret sübvansiyonlarý gibi ücret dýþý iþgücü maliyetlerinin düþürülmesidir. Her iki yaklaþýmýn da amacý, iþgücünü talep etmeleri yönünde iþverenleri teþvik etmektir.
D. Yoksullar Arasýnda Kendi Hesabýna Çalýþmanýn Özendirilmesi Ýþsizlere bir iþ bulmalarýnda yardýmcý olmaya yönelik bir baþka politika da, onlarýn bir iþ kurmalarýný desteklemektir. Bu destek, eðitim ya da bir takým mali teþviklerle gerçekleþtirilir. Giriþimcilik eðitimi verilmesi, yeni iþ kurma kredileri ve kredi teminatý verilmesi bu uygulamalardan bazýlarýdýr. Yoksullara kendi iþlerini kurmalarý için kredi verilmesi uygulamasý 1976 yýlýnda Profesör Muhammed Yunus tarafýndan, dünyanýn en yoksul ülkelerinden birisi olan Bangladeþ’te uygulanmaya baþlanmýþ ve oldukça da baþarýlý olmuþtur. Bangladeþ’te yoksullukla mücadele etmek için kar amacý gütmeyen ve yoksul kadýnlara küçük krediler saðlayarak onlarýn onurlu birer iþ sahibi olmasý amacýný güden Grameen Bank’ýn bugün sadece Bangladeþ’te daðýttýðý kredi miktarý ise 4 milyar dolara ulaþmýþtýr. Grameen Bank’ýn Genel Müdürü Nurcihan Begüm’e göre, ‘‘Sistem yoksullarýn; güvenilir, çalýþkan, zeki, iþ yapabilir insanlar olduðu öngörüsüne dayanýyor. Yoksullara bir iþe baþlayabilecekleri çok küçük krediler veriliyor. Bu kredi, 10, 100, 200 dolar seviyelerinde olabiliyor. Kredi geri döndükçe daha çok kredi veriliyor ve fakir insanlar iþlerini büyütüyor. Sistem karlýlýk esasýna göre çalýþmýyor. Özellikle toplumun en yoksul kesimi olan kadýnlar sistemden yararlanýyor. Uygulamalar ABD’de dahi yapýlýyor. Çünkü yoksullar dünyanýn her yerinde var.’’(Hürriyet, 11.03.2003). 1997 yýlýnda sivil toplum kuruluþlarýnca yapýlan ve 137 ülkeden 2900 delegenin katýldýðý Mikrokredi Zirvesi’nde bu konuda çok önemli sayýlabilecek kararlar alýnmýþ ve adýmlar atýlmýþtýr. Buna göre, 2005 yýlýna kadar dünyanýn en yoksul 100 milyon ailesine mikrokrediler aracýlýðýyla ulaþýlmasý hedeflenmiþtir. Mikrokredi Zirvesi tarafýndan en yoksul tanýmý ise þöyle yapýlmýþtýr: “ulusal yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþayanlar yoksullardýr. En yoksullar ise bu grubun ikinci yarýsýdýr”. Bu zirveyle ulaþýlmak istenen dört temel hedef vardýr: 1) En yoksullara ulaþmak, 2) Kadýnlara ulaþmak ve onlarý güçlendirmek, 3) Finansal açýdan kendine yeterli bir yapý oluþturmak ve 4) Kredi verilen ailelerin yaþamlarý üzerinde olumlu ve ölçülebilir bir etki yaratmaktýr (Daley-Harris, 2002:5).
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
169
Ülkemizde de bu amaçla özellikle Grameen Bank’ýn tecrübelerinden yararlanýlarak pilot bir uygulama baþlatýlmak üzeredir. Diyarbakýr’da baþlatýlacak olan Mikro Kredi Programý çerçevesinde iki yýl içinde 2000 ailenin kredilendirilmesi planlanmaktadýr. Bu konuda çeþitli basýn organlarýna yansýyan bazý haberler þu þekildedir: “Diyarbakýr’da baþlatýlan pilot uygulamanýn ardýndan kredileri Türkiye’nin her yanýna yayacaklarýný belirten iktidar partisinin milletvekili Aziz Akgül, Türkiye’de bu tip küçük kredilerden yararlanacak en alt düzeyde yoksul 10 milyon aile bulunduðunu söyledi. Akgül, mikrokredi uygulamasý ile hedeflerinin, yoksulluðun %50 azaltýlmasý olduðunu ifade etti. Akgül, Yoksulluk Fonu’nda 2002 yýlýndan devreden 1 milyar dolarýn bulunduðunu ve bu paranýn halihazýrda geri dönüþsüz bir biçimde daðýtýldýðýný, ancak yoksullara hibe yerine kredi vererek onlarý üretken kýlmanýn daha iyi olduðunu belirtti” (Hürriyet, 11.03.2003).
E. Kadýn Emeðinin Emek Piyasasýna Giriþinin Kolaylaþtýrýlmasý Yoksul kesimlere cinsiyet açýsýndan baktýðýmýzda, kadýnlar arasýndaki yoksulluk oranýnýn erkeklere göre daha yüksek olduðu görülmektedir. UNDP’nin 1995 Ýnsani Geliþme Raporuna göre, günde 1 dolar gelirle yaþamak zorunda bulunan 1.3 milyar insanýn %70’i kadýndýr. Yoksullukla mücadelede en etkili yollardan birisi de kadýnlarýn ücretli istihdamýnýn arttýrýlmasýdýr. Kadýnlarýn genellikle geleneksel çalýþma alanlarýnýn dýþýndaki iþlerde istihdamýnýn arttýrýlmasý önemlidir. Çünkü kadýnlarýn geleneksel olarak çalýþtýklarý mesleklerin ücretleri, geliþme potansiyelleri ve iþ güvenceleri nispi olarak düþüktür. Bu sebeple kadýnlarýn ekonomik statülerini geliþtirmenin yolu, onlarýn geleneksel alanlarýnýn dýþýndaki iþlerde çalýþmalarýný teþvik etmektir. Kadýn istihdamýný arttýrmanýn bir diðer yolu, onlarýn kendi iþlerini kurmalarýnýn teþvik edilmesidir. Bu konuda 1997 yýlýnda yapýlan Mikrokredi Zirvesi’nde önemli bir adým atýlmýþ ve baþlatýlan kampanya ile “...özellikle yoksul ailelerdeki kadýnlara kendi iþlerini kurabilmeleri ve diðer iþ faaliyetlerini gerçekleþtirebilmeleri için kredi saðlanmasý...” kararlaþtýrýlmýþtýr (Daley-Harris, 2002:2). Mikrokredi Zirvesi raporlarýna göre, bugün dünyanýn en yoksul 14.2 milyon kadýný kredi hizmetlerine eriþebilmektedir ki bu rakam mikrokredi hizmeti sunulan 19.3 milyon yoksulun %74’üne karþýlýk gelmektedir (Cheston, 2002:1).
170 YOKSULLUK
Latin Amerika’da yapýlan çalýþmalar erkeklerin kazançlarýnýn %50-68’sini ortak aile bütçesine katarken, kadýnlarýn kazançlarýndan kendilerine hiç pay ayýrmadýklarýný, kazandýklarý gelirlerin tümünü ailenin refahý için harcadýklarýný ortaya koymuþtur. Dolayýsýyla yoksullukla mücadelede kadýna yapýlan yatýrýmlar çarpan etkisi yaratýr. Kadýnlara saðlanacak mikro krediler yalnýzca yoksullukla mücadelede olumlu etki yaratmakla kalmaz, ayný zamanda onlarý güçlendirir. Basitçe ifade etmek gerekirse, kadýnýn eline çalýþma sermayesi olarak verilen her kredi, onun ekonomik baðýmsýzlýðýný ve güvenliðini saðlayarak özgüvenini ve kararlara katýlýmýný arttýrýr (Cheston, 2002:2). Türkiye genelinde istihdam edilen kadýnlarýn % 46.2’si ücretsiz aile iþçisi olarak çalýþmaktadýr. Yine, ülkemizde istihdam edilen kadýnlarýn % 58.1’i tarým sektöründe çalýþmakta ve bu sektördeki kadýnlarýn % 75.3’ünü ise ücretsiz aile iþçileri oluþturmaktadýr. (DÝE, 2002). Türkiye’de mevcut yoksullar arasýndaki daðýlýma bakýldýðýnda, çalýþmayan yoksullarýn %45.63’ünü ev kadýnlarý oluþtururken, ev kadýnlýðý kentsel yoksullar arasýnda %48.60 ile daha da önem kazanmaktadýr. Çalýþmayan yoksullarýn %59.18’i kentlerde yoðunlaþýrken, çalýþan yoksullarýn %85.12’si ücretsiz aile iþçiliðinin yaygýnlýðý nedeniyle kýrsal alanda yer almaktadýr. Ülkemizde çalýþan yoksullarýn yaklaþýk %50’si ücretsiz aile iþçisi olarak çalýþmaktadýrlar (Erdoðan, 1999). Ücretsiz aile iþçisi olarak çalýþan kadýnlarýn, toplam ücretsiz aile iþçileri içindeki oraný ise % 68.9’dur (DÝE, 2002).
4. Sonuç Çok boyutlu bir sorun olan yoksulluk sorunuyla mücadelede yine çok boyutlu bir yaklaþýma ihtiyaç bulunmaktadýr. Bu boyutlarýn en önemlisi de istihdamdýr. Yoksulluðun nedenleri araþtýrýldýðýnda, istihdam sorunlarýnýn bu nedenler arasýnda ilk sýralarda yer aldýðý görülmektedir. Yoksul insanlarýn kendilerini yoksulluk kýskacýndan kurtarabilecekleri yegane varlýklarý sahip olduklarý emekleridir. Bu önemli deðeri emek piyasalarýnda gereði gibi deðerlendirebilmeleri ancak uygulanacak isabetli istihdam politikalarýyla mümkün olabilir.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
171
Kaynaklar Bartik Timoty J. (2001), “Fighting Poverty with Labor Demand Policies”, Employment Research, Upjohn Institute for Employment Research. Biçerli M. Kemal (2003), Çalýþma Ekonomisi, Ýstanbul. Britt Chester L. (1994), “Crime and Unemployment Among Youths in the US, 1958-1990: A Time Series Analysis”, American Journal of Economics and Sociology, Jan. 94, Vol.53, Issue1. Cheston Susy ve Lisa Kuhn (2002), “Empowering Women Through Microfinance”, Pathways Out of Poverty: Innovations in Microfinance for the Poorest Families, Published by Kumarian Press. Daley-Harris Sam (2002), “State of the Microcredit Summit Campaign Report 2002”, (http://www.microcreditsummit.org/pubs/reports/socr/2002/socr02en.pdf) DPT (2001), Gelir Daðýlýmýnýn Ýyileþtirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel Ýhtisas Komisyonu Raporu, Ankara. Erdoðan Güzin (1997), Türkiye’de Yoksulluk, Boyutu ve Profili, DÝE Yayýnlarý. Haataja Anita (1999), “Unemployment, Employment and Poverty” European Societies, 1(2), s. 169-196. Lange Thomas (1998), Unemployment in Theory and Practice, England. OECD (1999), Employment Outlook, Washington. Tekeli Ýlhan (2000), “Kent Yoksulluðu ve Modernite’nin Bu Soruna Yaklaþým Seçenekleri Üzerine”, Yoksulluk-Kent Yoksulluðu, TESEV Yayýnlarý, (www.tesev.org.tr).
172 YOKSULLUK
Yoksulluðun Sosyal Psikolojisine Eleþtirel Bir Bakýþ Aysel Gürel Kayaoðlu Yrd. Doç. Dr., Anadolu Üniversitesi, Ýletiþim Bilimleri Fakültesi e-posta:
[email protected]
Öz
B
u bildiride, olasý bir sosyal psikolojik yoksulluk araþtýrmasýna zemin oluþturmak üzere, yoksulluk hakkýndaki mevcut literatürden hareketle eleþtirel bir kuramsal çerçeve çizilmesi amaçlanmýþtýr.
Bildiride, öncelikle, yoksulluðun sosyal psikoloji literatüründe nasýl anlaþýldýðý tartýþýlmýþtýr. Daha sonra, sosyal psikoloji disiplininde yapýlan yoksulluk çalýþmalarýna kýsaca deðinilmiþtir. Söz konusu çalýþmalarýn ezici bir çoðunluðu yükleme paradigmasý çerçevesinde gerçekleþtirildiðinden, bu literatüre ve zayýflýklarýna odaklanýlmýþtýr. Son olarak, yoksulluk konusunda eleþtirel perspektif saðlama potansiyelleri dolayýsýyla, söylemsel psikoloji ve sosyal kimlik yaklaþýmýnýn konuya olasý katkýlarý incelenmiþtir. Anahtar Sözcükler: Yoksulluk, sosyal psikoloji, yükleme kuramý, söylemsel psikoloji, sosyal kimlik kuramý.
Abstract
I
n this paper, it is aimed to draw a critcal theoretical frame on poverty which is based on existed literature in order to provide a base for a possible social psychological poverty research.
In the paper, first, it is discussed that how poverty is understood in social psychological literature. Secondly, poverty research done within social psychology discipline has been shortly mentioned. Since the most of these research has been conducted in the frame of attributional paradigm, it has been focused on this literature and its weaknesses. Finally, because of their potential to provide critical perspective on poverty, discursive psychology and social identity approach have been examined in order to see their possible contributions to the issue. Key Words: Poverty, social psychology, attribution theory, social identity theory.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
173
174 YOKSULLUK
Sosyal Psikolojide Yoksulluðun Ele Alýnýþý
H
iç kuþku yok ki, yoksulluðun (bütün sosyal olgular gibi) karmaþýk ve çok boyutlu bir olgu olmasý, tanýmlanmasýný güçleþtirmektedir. Bu güçlük, yoksulluðun, sadece, ayný anda ekonomik, kültürel, ahlaki ve politik çerçevelerde anlamlandýrýlabilecek bir “sosyal problem” olmasýndan deðil, ama ayný zamanda (aslýnda yine diðer tüm sosyal problemler gibi) yapýlacak çeþitli tanýmlamalarýn, her durumda olasý birtakým sonuçlarýnýn kaçýnýlmaz oluþundan kaynaklanýr. Yoksulluk, baþta ekonomi ve sosyoloji olmak üzere sosyal bilimlerde, üzerine yapýlan çalýþmalarýn bolluðuna paralel olarak, birbirinden çok farklý kuramsal paradigmalar içinde anlaþýlmaktadýr: “Kültürel temsiller” (Erdoðan, 2001), “mutlak yoksulluk, göreli yoksulluk” (Ýnsel, 2001), “insani yoksulluk” (Oruç, 2001), “yoksullarýn sesi” (Friedmann, 2001-2), “sosyal dýþlama” (Rodgers, 1995) gibi kavramlar etrafýnda süren tartýþmalar, bunlardan birkaçýdýr. Bu alanlarda yoksulluðun olasý anlamlandýrýlma biçimlerine iliþkin argümanlar tüketilme noktasýna gelirken, yoksulluk konusuna hayal kýrýklýðý yaratacak denli az katký yapmýþ sosyal psikoloji disiplininde böyle bir sürecin baþladýðýný bile söylemek zordur. Amerikalý psikolog Lott (2002), disiplinin konuya iliþkin bu ilgisizliðini (en azýndan Amerika’da) sýnýf ayrýmcýlýðý çerçevesinde açýklamaktadýr. Lott’a göre, yoksullara uygulanan uzaklaþtýrma, ayýrma, dýþlama ve deðer azaltma süreçlerinin tümü operasyonel olarak sýnýf ayrýmcýlýðýný ifade eder. Lott, akademik ve pratik alanda Amerikan toplumunun sýnýfsýz olduðu varsayýmýyla çalýþan psikologlarýn, sosyal sýnýf deðiþkenini sürekli gözardý ederek orta sýnýftan olmayan insanlarý psikoloji disiplininden dýþladýðýný ileri sürmektedir. Böylece Amerikan psikologlarý, aslýnda mensup olduklarý sosyal sýnýfa özgü bir tepki sonucu, kendileri ve disiplinle yoksullar arasýna mesafe koymaktadýrlar (Lott, 2002). Sosyal psikolojide yoksullukla ilgili sorun, ilgili çalýþmalarýn azlýðýndan öte, bizatihi olgunun ele alýnýþ tarzýdýr. Çok az sayýdaki görgül araþtýrmanýn çoðunda, yoksulluðun tanýmý, ya salt bir ekonomik kategori olarak yapýlmýþ ya da araþtýrmaya katýlan ‘denekler’in kendi algýlarýna býrakýlmýþtýr. Bu çalýþmalarýn dayandýðý varsayýmlardan, Harper’ýn (1996) da vurguladýðý gibi, psi-
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
175
kologlarýn yoksulluðu bir süreçten çok bir durum olarak (dolayýsýyla her nasýlsa ortaya çýkmýþ, orada öylece duran bir olguymuþcasýna) algýladýðý anlaþýlmaktadýr. Bu, baþka bir anlatýmla, yoksulluðun doðal, verili ve her zaman bizimle birlikte, tarih dýþý bir olgu olarak sunulmasý anlamýna gelmektedir. Böyle bir bakýþ açýsýndan, yoksulluðun, tarihsel ve kültürel deðiþkenliðinin ve ayný tarihsel dönem ya da kültürde olsa bile yaþlýlar, çocuklar, kadýnlar, engelliler gibi özgül gruplar tarafýndan farklý deneyimlenmesinin anlaþýlamayacaðý açýk olsa gerektir. Sosyal psikolojide yoksullukla ilgili tartýþmalarýn azlýðý ya da kýsýrlýðýnýn, bu disiplinin tarihsel olarak çalýþma konularýný bireyselleþtirmesine, psikolojize etmesine ve çoðu kez de patolojikleþtirmesine yol açan bilimsel bir paradigmadan kaynaklandýðýný ileri sürmek olasýdýr. Bu paradigma, “uygulamalý sosyal psikoloji” adý altýnda, çoðu kez söz konusu olguyu teknisist bir tarzla problemleþtirmek ve çözüme ulaþtýrmaya çalýþmaktan da sorumludur. Psikolojinin bulgularýný sosyal problemlere müdahalede kullanýlacak psikoloji tekniklerine dönüþtürmeye çok hevesli böyle bir anlayýþýn inþa ettiði “sosyal problem” perspektifinin, aslýnda kaba bir sosyal mühendislikten baþka bir þey olmadýðýný kabul etmek gerekir. Alcock’un (1993) da belirttiði gibi, hemen her tanýmlanma giriþiminde, kendisine karþý tavýr alýnmayý ve eyleme geçilmeyi gerektiren yoksulluk gibi bir olguda bu anlayýþýn izdüþümlerinin görülmesi þaþýrtýcý deðildir. Yoksulluðu birincil olarak “üçüncü dünya ülkeleri”nin problemi olarak algýlayanlardan biri olan Ýngiliz psikolog Connolly (1982), 1980’li yýllarda, içinde bulunduðu haliyle psikolojinin üçüncü dünyaya önereceði pek bir þeyi olmayan bir disiplin olduðunu, psikoloji disiplininin yardým etmesi için gerekli zeminin bu ülkelerde endüstrileþmenin ve teknoloji kullanýmýnýn artmasý ile ortaya çýkacaðýný ileri sürmektedir. Psikoloji “geliþmiþ ülkeler”de görülen dertlere deva bir disiplin olduðu için, üçüncü dünya bu disiplinin nimetlerinden faydalanamayacaktýr ve aslýnda Connolly’ye bakýlýrsa, üçüncü dünyanýn böyle bir talebi de yoktur. Connolly (1985) bu saptamadan sonra, üçüncü dünyaya yardým edebilmek için, orada yaþanan özgül problemlere dönük “uygun psikoloji teknolojileri” geliþtirmeye ihtiyaç olduðunu iddia eder, ama meslektaþlarý tarafýndan “yeni-sömürgeci” olmakla eleþtirilmekten de kurtulamaz (Moghaddam ve Taylor, 1986). Üçüncü dünyadaki yoksulluk problemiyle uðraþmaya ‘kararlý görünen’ “birinci dünya” psikologlarýndan bir baþkasýna, Mehryar’a (1984) göre, aslýnda gayet makul biçimde “geliþmekte olan ülkeler” açýsýndan yoksulluk temelde politik ve ekonomik bir problemdir, ve psikolojinin bu problemi “psikolojize” etmesi hem verimsiz hem de gayriahlaki bir çabadýr. Üçüncü dünyadaki yoksulluða müdahalede psikoloji disiplininin rolü konusunda yaþanan kafa karýþýklýðýna Mehryar’ýn getirdiði çözüm önerisi, olsa olsa öncelikle bir tek-
176 YOKSULLUK
noloji olarak kurulmak istenen psikolojinin yaþamýn herhangi bir alanýnda mutlaka bir deðiþikliðe yol açmasý gerektiðine iliþkin o sarsýlmaz inancý göstermektedir: Mehryar’a (1984) göre, “psikoloji, sadece üçüncü dünyadaki çaresiz kitleleri anlamaya ve kontrol etmeye yönelik çaba göstermektense, dünyadaki maddi kaynaklarý kontrol eden ve davranýþlarý, sistem üzerinde çaresiz kitlelerden çok daha anlamlý etki yaratacak insanlarda yapacaðý deðiþmeyle ilgilenmelidir (s.166-167)”. Jordan (1985) da, psikolojinin, dünya uluslarýný üçüncü dünyanýn problemleri ve yoksullukla adaletsizliðin gerçek sonuçlarý konusunda duyarlýlaþtýrmaya çalýþmakla çok deðerli bir rol oynamýþ olacaðýna inanmaktadýr. Harper (1991), bu koroya, dünya kaynaklarýný kontrol edenlerde bir deðiþiklik yaratmak için, onlarýn algý, tutum ve davranýþlarýna iliþkin bilgiye ihtiyaç olduðunu söyleyerek katýlmaktadýr. Daha açýk bir anlatýmla, bazý sosyal psikologlar (Cozzarelli, Wilkinson ve Tagler, 2001; Lott ve Bullock, 2001), sosyal psikolojide, yoksullarýn yoksulluk için ne söylediklerine kulak verilmesine iliþkin ihtiyacý vurgularken, Harper, psikolojinin yoksullar üzerinde deðil zenginler üzerinde çalýþmalar yapmasý gerektiðini ileri sürmektedir.
Sosyal Psikolojide Görgül Yoksulluk Çalýþmalarý ve Eleþtirisi Yoksulluk alanýnda yapýlan sosyal psikolojik araþtýrmalar genel olarak yoksullara yönelik tutumlarý ve insanlarýn yoksulluðun nedenlerini nasýl açýkladýklarýný içeren atýflarý kapsamaktadýr. Yoksul olmayanlarýn ya da kendini öyle algýlamayanlarýn, yoksullara yönelik tutumlarý ile ilgili çalýþmalar (örneðin: Furnham ve Gunter, 1984; Cozzarelli, Wilkinson ve Tagler, 2001) yoksullukla ilgili literatürün küçük bir bölümünü oluþturmaktadýr. Yoksulluða yönelik tutumlarýn yaþ, cinsiyet, gelir düzeyi gibi çeþitli demografik deðiþkenler, politik tercihler ve “adil dünya inancý” ile “Protestan çalýþma ahlaký” gibi inançlarla iliþkilerinin araþtýrýldýðý bu çalýþmalarda, yoksulluða yönelik tutumlarla sözkonusu deðiþkenler arasýnda anlamlý iliþki örüntüleri ortaya konabilmiþtir. Örneðin, Furnham ve Gunter’in (1984) çalýþmasýnda, politik olarak muhafazakar olanlarýn, (bu dünyanýn adil bir yer olduðu ve herkesin hakettiðini aldýðý þeklinde tanýmlanan) “adil dünya inancý”na sahip olduklarý ve yoksullara yönelik olumsuz tutumlar besledikleri bulunmuþtur. Yoksullara yönelik tutumlar dýþýnda, yoksulluk konusundaki sosyal psikoloji literatürüne asýl damgasýný vuran araþtýrmalar, yükleme (attribution) paradigmasý çerçevesinde yapýlmýþ olanlardýr. Feagin’in (1972), Amerika’da yoksulluðun nedenlerinin nasýl algýlandýðýna, bir baþka deyiþle yoksulluða i*
Yoksulluk hakkýnda yapýlan yükleme çalýþmalarýnýn kapsamlý bir gözden geçirilmesi için Furnham ve Lewis’e (1986) bakýnýz.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
177
liþkin nedensel yüklemelere iliþkin araþtýrmasý, sosyal psikolojide yoksulluk konusundaki ilk çalýþmadýr. Feagin, çalýþma sonunda, katýlýmcýlardan elde ettiði tepkileri çözümleyerek, bunlarý “bireyselci”, “kaderci” ve “yapýsalcý” olmak üzere üç grupta toplamýþtýr: Bireyselci tepkiler, yoksulluktan yoksul insanlarýn kiþisel özelliklerini, eðilimlerini (tembellik, uyuþturucu ve alkol kullanýmý, müsriflik vb.) sorumlu tutar. Kadercilik, yoksulluðun nedeni olarak kaderi, þanssýzlýðý ya da hastalýk gibi faktörleri suçlamayý içerir. Son olarak, yoksulluðun nedenini düþük ücretler, eðitimde eþitsizlik, istihdam azlýðý gibi yapýsal faktörlere yükleyenler, yoksulluðun toplumsal bir olgu olduðunu kabul ederler. Yoksulluða iliþkin bu nedensel yükleme faktörleri temelinde yapýlan çalýþmalardan pek çok bulgu elde edilmiþtir. Örneðin Harper’ýn (1991) aktardýðýna göre, 1977’de yayýmlanan Avrupa Topluluðu Komisyonu raporunda, yoksulluktan genel olarak, Britanya’da ve daha az derecede olmak üzere Ýrlanda ve Lüksemburg’da yoksullarýn, Fransa ve Ýtalya’da toplumsal adaletsizliðin ve Danimarka’da kaderin suçlandýðý bilgisine yer verilmiþtir. Feagin’in alandaki çalýþmalara ivme kazandýran bu giriþimini izleyen son yirmi yýlda Avustralya, Kanada, Hindistan, Britanya gibi çeþitli ülkelerde yapýlan çalýþmalarda,* yoksulluðun nedenlerine iliþkin yapýlan yüklemelerin sosyal sýnýfla (Furnham, 1982), eðitim düzeyiyle (Guimond ve Palmer, 1990), politik tercih ya da ideolojiyle (Zucker ve Weiner, 1993), Protestan çalýþma ahlakýna olan inançla (Feather, 1984; Furnham, 1984) ve “adil dünya inancý” ile (Harper, Wagstaff, Newton ve Harrison, 1990) iliþkili olduðu bulunmuþtur. Bu çalýþmalarýn hepsi, araþtýrmanýn gerçekleþtirildiði ülke içindeki yoksulluða yönelik nedensel açýklamalarý araþtýrmýþlardýr. Son yýllarda gerçekleþtirilen birkaç çalýþmada (Furnham ve Gunter, 1989; Harper, Wagstaff, Newton ve Harrison, 1990), yukarýda sözünü ettiðimiz üçüncü dünyadaki yoksulluða yönelik ilgiye paralel olarak, birinci dünya ülkelerinde yaþayan insanlarýn üçüncü dünya ülkelerindeki yoksulluðun nedenleri için yaptýklarý yüklemeler araþtýrýlmýþtýr. Bu çalýþmalarda, daha önce bireylerin kendi ülkelerindeki yoksulluðu açýklamada kullandýklarý bireyselci, kaderci ve yapýsalcý faktörlerin üçüncü dünyadaki yoksulluk için de kullanýldýðý bulunmuþtur. Bunlara ek olarak, “üçüncü dünya ülkeleri hükümetlerinin verimsizliði” ve “sömürü” gibi farklý yükleme faktörlerinin de kullanýldýðý ortaya çýkmýþtýr. Yoksullara yönelik tutumlar ya da yoksulluðun nedensel açýklamalarý konusunda yukarýda sözü edilen çalýþmalara yoksulluk baðlamýnda esaslý bir eleþtiri getirilmemiþ olmasýna raðmen, sosyal psikoloji disiplininde genel olarak tutumun kavramlaþtýrýlmasýna ve yükleme kuramýnýn dayandýðý varsayýmlara iliþkin eleþtiriler yeni deðildir. Tutumlara yönelik en önemli eleþtirilerden biri, görgül araþtýrmalarda kullanýlan anketlerin, tutumlarýn sabit, kolay deðiþmeyen ve tutarlý yapýlar olduðunun varsayýlmasýna yol açtýðýdýr. Oysa söylem aracýlýðýyla çalýþýlmasý, tutumlarýn tam aksine oldukça deðiþken ve
178 YOKSULLUK
tutarsýz ‘yapýlar’ olduðunu açýða çýkarabilecektir (Potter ve Wetherell, 1987). Diðer yandan, yoksulluk da dahil herhangi bir uygulama baðlamýndan baðýmsýz olarak yükleme kuramý, Parker (1989) tarafýndan sistematik bir biçimde eleþtirilmiþ, daha uygun bir deyiþle yapýsöküme uðratýlmýþtýr. Harper (1996), yükleme kuramýna yönelik eleþtirilerin yoksulluk baðlamýndaki dört önemli doðurgusuna (implication) dikkat çekmektedir. Doðurgularýn ilki, yoksulluk araþtýrmalarýnda, bireyin, yoksulluðun nedensel açýklamasýnda analiz birimi olarak görülmesidir. Bu tarz bir bireyselciliðin, bireyin açýklamalarýnýn içsel bir tutarlýlýk gösterdiði varsayýmýna ve örgütsel açýklamalarý dýþarýda býrakmaya yol açtýðýna inanýlmaktadýr. Nedensel yüklemelerle iliþkili ikinci doðurgu, sözkonusu olguya iliþkin nedensel açýklamalarýn deðiþik zaman ve durumlarda istikrarlý olduðunun varsayýlmasýdýr. Bu durumda, nedensel açýklamalarda karþýlaþýlabilecek istikrarsýzlýk, olgunun doðasýndaki deðiþkenlik deðil ‘sapma’ olarak nitelenir. Geleneksel yükleme araþtýrmalarýnda, faktör halinde bir kez belirlenen nedenler, birbirlerinden yalýtýk halde ve baðlama duyarsýz bir þekilde iþleme tabi tutulmakta, dolayýsýyla olgunun inþa edilmiþ olduðu teslim edilememektedir. Oysa örneðin, yoksulluða iliþkin nedensel açýklamalar hangi özgül yoksul grubun hedef olarak alýndýðýna göre deðiþkenlik gösterebilir. Son (ve belki de en önemli) doðurgu, bu literatürde, yoksulluða iliþkin nedensel açýklamalarýn olasý ideolojik etki ve iþlevlerinin tamamen gözardý edilmiþ olmasýdýr.
Yoksulluðun Anlaþýlmasýnda Alternatif Sosyal Psikolojik Yaklaþýmlar Harper (1996), söylemsel psikolojinin, geleneksel yaklaþýmlara göre daha yeterli bir yoksulluk anlayýþý geliþtirmeye, en baþta olgunun sosyal bir inþa olduðu, dolayýsýyla nasýl tanýmlandýðý, betimlendiði ve açýklandýðý üzerine sorular sorarak katkýda bulunacaðýný öne sürmektedir. Böylelikle, yoksulluðun deðiþik taným ve açýklamalarýnýn ne tür ideolojik sayýltýlarla öne sürüldüðü ve bunlarýn yoksulluða yönelik politika ve pratiklerde ne tür etkileri olduðuna dair sorular sorulmasýnýn yolu açýlmýþ olacaktýr. Aslýnda klasik yükleme çalýþmalarý, bireylerin yoksulluðun nedenlerine yönelik birden fazla söylemi kullanma olanaklarý olduðunu göstermektedir. Ancak, verili bir sosyal baðlamda neden bir baþkasýnýn deðil de o söylemin kullanýldýðý, söylemsel bir perspektiften sorulabilen ve cevaplanabilen bir sorudur. Örneðin, bazý çalýþmalarda elde edildiði üzere, üçüncü dünya yoksulluðundan iklim koþullarýný sorumlu gören bir açýklama tarzýnýn, çok basit bir biçimde insanlarýn o olguya iliþkin algýlarýný yansýttýðý kabul edilebilir. Sosyal psikolojideki bu algýsalcý (perceptualist) tavýr, tartýþmayý, sözü edilen algýnýn hakiki bir algý mý, yoksa medya ya da baþka kaynaklarca yönlendirilen bir algý mý olduðu
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
179
gibi verimsiz bir noktaya götürecektir. Oysa, söylemsel perspektiften, algýlamanýn doðruluðu ya da yanlýþlýðýna bakmaksýzýn, yoksulluðu iklim koþullarý ile açýklamanýn ne tür bir etkisinin olacaðý araþtýrýlacaktýr. Örneðin, böyle bir açýklama, hükümetlerin yoksulluk konusundaki sorumluðunu ortadan kaldýrmak, yoksulluðun kaderle ilgili olduðunu kurmak için ileri sürülüyor olabilir. Sosyal psikoloji disiplininde, söylemsel perspektifin, daha yeterli bir yoksulluk anlayýþý için son derece eleþtirel bir iþlev yüklendiði açýktýr. Sosyal psikolojide, yoksulluðu eleþtirel bir çerçevede çalýþmaya olanak verecek diðer bir yaklaþým ‘sosyal kimlik kuramý’dýr. Sosyal kimlik kuramý, Tajfel (1978) tarafýndan, grup konusunda kendinden önce Amerika’da öne sürülen kuramlara tepki olarak, hem grup içi ve hem de gruplar arasý davranýþlarý açýklamak üzere geliþtirilmiþtir. Sosyal kimlik, Tajfel tarafýndan “bireyin, ilgili grubun üyeliðine duygusal bir önem ve deðer atfýnýn eþlik ettiði, belirli sosyal gruplara ait olma bilgisi (1978; s. 63)” olarak tanýmlanmýþtýr. Diðer bir deyiþle, sosyal kimlik, grup üyeliðinin sosyal psikolojik bir tanýmlamasýdýr. Tajfel, sosyal kimlik kavramýný, statik anlamda sosyal kimliðin “ne olduðu”nu betimlemek için deðil, bireyler tarafýndan gözlenen, beklenen, korkulan, istenen ya da planlanan “objektif” sosyal deðiþme durumlarýna aracýlýk eden bir nedensel mekanizma olarak kullandýðýnda ýsrar etmektedir. Sosyal kimlik kuramý, (saldýrganlýk, ayrýmcýlýk, yoksulluk gibi( herhangi bir özgül sosyal psikolojik olguyu açýklamak üzere geliþtirilmiþ deðildir. Ancak kuram, çeþitli sosyal olgularý açýklamada bir çerçeve oluþturacak pek çok temel öncül barýndýrmaktadýr. Örneðin, bugüne kadar ýrk ve cinsiyet ayrýmcýlýðýndan futbol taraftarlarý arasýndaki þiddete kadar çok çeþitli olgularý açýklamada iyi bir referans noktasý olmuþtur. Argyle (1995), sosyal kimlik kuramýnýn sosyal sýnýflarý da açýklama gücünün olduðunu ileri sürmektedir. Çok açýktýr ki bir sosyal sýnýfa aidiyetle daha klasik anlamda tanýmlanan küçük gruplara aidiyet çok farklýdýr. Ancak Tajfel (1982), referans grubu, üyelik grubu gibi ayrýmlarý bir kenara býrakarak, biliþsel olarak bireyin zihnindeki gruba odaklandýðýndan, sosyal kimlik ve onun iþleyiþ mekanizmalarýnýn küçük gruplar kadar cinsiyet ya da ulus gibi çok geniþ sosyal kategorilere de uygulanabileceðini iddia etmektedir. Buradan hareketle, yoksulluðu sosyal bir kategori olarak algýlamak ve bu kategori ‘üyeliði’ni bir sosyal kimlik olarak kurmak oldukça meþru görünmektedir. Sosyal kimlik kuramýnýn bir yoksulluk çalýþmasýyla iliþkilendirilebileceði temel noktalar þunlardýr: 1. Sosyal kimlik kuramýnýn dayandýðý ana kabul, grup üyeliðinin insanlarýn kimliðinin temel bir parçasý olduðudur. Sosyal kimlikler, içgrubun, karþýlaþtýrýlabilir dýþgruplarla yaptýðý sosyal karþýlaþtýrmalar so-
180 YOKSULLUK
nucu elde edilir ve sürdürülür. Ýnsanlarýn olumsuz bir benlik kavramýndansa olumlu bir benlik kavramýna yöneldikleri veri olarak alýnýrsa, kurama göre, gruplararasý karþýlaþtýrmalar, içgruba olumlu bir farklýlýk yüklemek üzere içgrup yanlýlýðý içerecektir. Toplumda alt statüde bulunan gruplarýn, nesnel olarak birçok deðerlendirici boyutta (zenginlik, eðitimle elde edilen baþarý gibi) aþaðý olmalarý nedeniyle, kendileri lehine olumlu farklýlýk yaratacak karþýlaþtýrma yapmalarý oldukça zor görünmektedir. Dolayýsýyla, alt statülü gruplarda yer alan kiþilerin, daha olumlu bir sosyal kimliðe sahip olabilmek için statülerini yükseltmeye güdülenecekleri beklenebilir (Tajfel, 1978). 2. Statülerini yükseltmeye güdülenen grup üyeleri için iki temel strateji vardýr. Biri, düþük statülü gruptan ayrýlarak yüksek statülü gruba bireysel geçiþ olanaðýnýn aranmasýdýr. Bu, aþaðýdan yukarý bireysel hareketlilik ya da “sosyal hareketlilik” stratejisidir. Diðeri, düþük statülü grubun göreli statüsünü grup olarak yükseltmeye çalýþmasýný içeren grup hareketliliði ya da Tajfel’in deyimiyle “sosyal deðiþme” stratejisidir (Tajfel, 1978). 3. Sosyal kimlik kuramýna göre, grubun, dezavantajlý statüsüne nasýl tepki vereceðinin temel belirleyicisi, gruplararasý yapýya iliþkin algýsýdýr. Yapý, gayrimeþru ya da istikrarsýz olarak algýlanýyorsa, dezavantajlý grubun üyeleri varolan gruplararasý yapýnýn alternatiflerinin farkýna varacaktýr. Kuram, bu farkýndalýðýn, dezavantajlý grubun, kendi göreli durumunu iyileþtirmek için çeþitli kolektif tepkilere yol açacaðýný öngörmektedir. Mevcut gruplararasý yapýnýn alternatifi olmadýðý algýlanýyorsa, ya aþaðýdan yukarý bireysel bir geçiþ yolu aranacak ya da dezavantajlý durum kabul edilecektir. Algýlanan gruplararasý yapýya iliþkin diðer bir faktör, gruplararasý sýnýrlarýn geçirgenliðidir. Gruplararasý sýnýrlarýn geçirgen olduðu algýsý bireysel geçiþ stratejisine, kapalý olduðu algýsý grup hareketliliðine yol açacaktýr (Tajfel, 1978). 4. Sosyal kimlik kuramý, gruplararasý yapýnýn “sosyal deðiþme” lehine algýlanmasýnýn her durumda kolektif bir hareketle sonuçlanacaðýný öngörmez. Sosyal deðiþmeye iliþkin algý, bireylerin statükonun potansiyel biliþsel alternatiflerini ortaya koyamamalarý durumunda sosyal yaratýcýlýk stratejilerine yol açabilir. Alt statüdeki grubun kendinde olumlu özellikler “keþfetmesi”, kendini daha benzer olanlarla karþýlaþtýrmaya yönelmesi gibi stratejilerin kullanýmýna yol açabilir (Tajfel, 1978). Yukarýda ana hatlarýyla verilen kuramsal öncüllerin olasý bir yoksulluk çalýþmasýna uygulanacak bir þablon gibi görülmemesi gerektiði açýk olmalýdýr. Tam tersine sözkonusu araþtýrma sorusunun çalýþýldýðý sosyal baðlama gö-
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
181
re, her bir öncülün açýmlanmaya, zenginleþtirilmeye, eleþtirilmeye ve deðiþtirilmeye açýk olduðundan kuþku duyulmamalýdýr.
Kaynaklar Alcock, P. (1993). Understanding Poverty. Macmillan Press, London. Argyle, M. (1995). The Psychology of Social Class. London: Routledge. Connolly, K. (1982). Psychology and Poverty. Bulletin of the British Psychological Society, 35, 1-9. Connolly, K. (1985). Can There Be a Psychology for the Third W o r l d ? Bulletin of the British Psychological Society, 38, 249-257. Cozzarelli, C., Wilkinson, A.V. & Tagler, M. J. (2001). Attitudes To w a r d the Poor and Attributions for Poverty. Journal of Social Issues, 57, 2, 207-227. Erdoðan, N. (2001). Türkiye’de Yoksullarýn Kültürel Temsilleri Toplum ve Bilim, sayý 89.
Üzerine,
Feagin, J.R. (1972). Poverty: We Still Believe that God Helps Those Who Help Themselves. Psychology Today, November, 101- 129. Feather, N. T. (1984). Protestant Ethic, Conservatism, and Values. Journal of Personality and Social Psychology, 5, 1132-1141. Friedmann, J. (2001-2). Yoksulluðu Yeniden Düþünmek: dirme ve Yurttaþlýk Haklarý. Doðu Batý, sayý 17.
Yetkilen-
Furnham, A. (1982). Why Are the Poor Always with Us? Explanations for Poverty in Great Britain. British journal of Social Psychology, 21, 311-322. Furnham, A. & Gunter, B. (1984). Just World Beliefs and Attitudes Towards the Poor. British journal of Social Psychology, 23, 2 6 5 269. Furnham, A. & Lewis, A. (1986). The Economic Mind: The Social Psychology of Economic Behavio., New York: St. Martins Press. Furnham, A., & Gunter, B. (1989). The Anatomy of Adolescence: Young People’s Social Attitudes in Britain. London: Routledge,
182 YOKSULLUK
Guimond, S., & Palmer, D. L. (1990). Type of Academic Training and Causal Attributions for Social Problems. European Journal of Social Psychology, 20, 61-75. Harper, D.J. (1991). The Role of Psychology in the Analysis of Poverty: Some Suggestions. Psychology and Developing Societies, 3, 2, 193201. Harper, D.J. (1996). Accounting for Poverty: From Attribution to Discourse. Journal of Community and Applied Social Psychology,6, 249265. Harper, D. J., Wagstaff, G. F., Newton, J.T. & Harrison, K. R. (1990). Lay Causal Perceptions of Third World Poverty and The Just World Theory. Social Behavior and Personality, 18, 235-238. Ýnsel, A. (2001). Ýki Yoksulluk Tanýmý ve Bir Öneri, Toplum ve Bilim, sayý 89. Jordan, J. (1985). Correspondence: And a Psychology of the First World? Bulletin of the British Psychological Society, 38, 417-418. Lott, B. (2002). Cognitive and Behavioral Distancing From the Poor. American Psychologist, 57, 2, 100-110. Lott, B. & Bullock, H.E. (2001). Who Are the Poor? Journal of S o c i a l Issues, 57, 2, 189-206. Mehryar, A.H. (1984). The Role of Psychology in National Development: Wishful Thinking and Reality. International Journal of Psychology, 19, 159-167. Moghaddam, F.M., & Taylor, D.M. (1986). The state of Psychology in the Third World: A response to Connolly. Bulletin of the British Psychological Society, 39, 4-7. Oruç, Y. M. (2001). Küresel Yoksulluk ve Birleþmiþ Milletler, Toplum ve Bilim, sayý 89. Parker, I. (1989). The Crisis in Social Psychology and How to End It. London: Routledge. Potter, J. & Wetherell, M. (1987). Discourse and Social Psychology: Beyond Attitudes and Behavior. London: Sage. Rodgers, G. (1995). What Is Special About a “Social Exclusion” Approach? In G. Rodgers, C. Gore & J. B. Figueiredo (Eds.), Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses. Geneva: ILO Publications. Tajfel, H. (1978). Differentiation Between Social Groups. London: Academic Press.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
183
Tajfel, H. (1982). Instrumentality, Identity and Social Comparison, in H. Tajfel (ed.), Social Identity and Intergroup Relations. Cambridge: Cambridge University Press. Zucker, G.S., & Weiner, B. (1993). Conservatism and Perceptions of Poverty: An Attributional Analysis. Journal of Applied Social Psychology, 23, 925-943.
184 YOKSULLUK
Yoksulluk ve Kadýn Necmiye Cömertler Dr., Adnan Menderes Üniversitesi Nazilli Ýktisadi ve Ýdari Bilimler Fakültesi e-posta:
[email protected]
Öz
K
apsamý ve içeriði deðiþmekle beraber gerek geliþmiþ gerekse geliþmekte olan ülkelerin ortak sorunlarýndan biridir yoksulluk. Yoksulluðun literatürde üzerinde fikir birliðine varýlan net bir tanýmý yapýlamamakta, zamana ve mekana göre farklý þekillerde tanýmlanmaktadýr. En genel anlamda yoksulluðu bireylerin en temel fiziksel ve sosyal ihtiyaçlarýný karþýlayamamalarý, insanca yaþamak için gerekli en az gelirden mahrum olmalarý durumu olarak tanýmlayabiliriz. Yoksulluk, 20. yüzyýlýn sonlarýnda yoðun bir biçimde yaþanan ekonomik, siyasal ve toplumsal krizlerle daha da yaygýnlýk kazanmýþtýr. Bugün dünya nüfusunun yaklaþýk %20’si yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþamaktadýr. Bunlarýn büyük bir çoðunluðu da açlýk sýnýrýnda yaþamlarýný sürdürmeye çalýþmaktadýr. Yoksulluðun hedef aldýðý en önemli kitleyi kadýnlar ve çocuklar oluþturmaktadýr. Mutlak yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþayan 1.3 milyar kiþinin %70’ni kadýn ve çocuklar oluþturmaktadýr. Bu çalýþma ile yoksulluðun dünyada ve Türkiye’de kadýnlarý nasýl etkilediðini irdelemek ve kadýn yoksulluðunu en aza indirmek için yapýlmasý gerekenleri ortaya koymak amaçlanmýþtýr. Yoksullukla ve özellikle kadýn yoksulluðu ile mücadele edebilmek için öncelikle kadýnlarýn iþgücüne ve her alanda karar mekanizmalarýna katýlýmýnýn artýrýlmasý gerekmektedir. Bu ise eðitim seviyesinin yükselmesi yoluyla kimlik bilincinin artmasý ile mümkün olabilir. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, cinsiyete dayalý ayrýmcýlýk, yoksulluðun kadýnlaþmasý.
Abstract
P
overty is one of the common problems of both developed and developing countries even if its remit and scope vary. There is no agreed definition of poverty in the literature; it is defined in different ways depending on space and time. In general, we can define poverty as a situation in which individuals are not able to meet their basic physical and social needs and they are deprived of gaining minimum income in order to live decently. Poverty has prevailed at the end of the 20th Century due to widespread economic, political and social crises. Today, approximately 20 per cent of world’s population lives below the level of absolute poverty. The most of them strive to survive at the level of hunger. The most important groups facing poverty are women and children. Women and children comprise 70 per cent of 1.3 billion people living under the level of absolute poverty. Arguing how poverty affects women all over the world and in Turkey and putting what should be done in order to minimize the poverty of women are aimed in this study.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
185
Over all participation of women in decision-making and labor force should be increased in order combat poverty and part feminization of poverty. This is possible only if their consciousness increase through high education level. Key words: Poverty, gender discrimination, feminization of poverty.
Yoksulluk
Y
oksulluk kapsamý ve içeriði deðiþmekle beraber, günümüzde geliþmiþ ve geliþmekte olan tüm ülkelerin ortak sorunudur. Genel kabul görmüþ net bir tanýmý bulunmamakla beraber, yoksulluðu bireylerin en temel fiziksel ve sosyal ihtiyaçlarýný karþýlayamamalarý, insanca yaþamak için gerekli en az gelirden mahrum olmalarý durumu olarak tanýmlayabiliriz. Ancak unutulmamalýdýr ki, yoksulluk ülkeden ülkeye, hatta ayný ülkenin farklý dönemlerinde bile farklýlýklar gösterebilmektedir. Yoksulluk, genel olarak tüm ülkelerde varolan bir ekonomik hastalýk olmakla beraber azgeliþmiþ ve geliþmekte olan ülkelerde daha ciddi boyutlardadýr. Geliþmekte olan ülkelerde yaþanan yoksulluðun iki temel özelliði gözlenmektedir. Birincisi, bu ülkelerdeki yüz milyonlarca insan yoksul doðmakta, yoksul yaþamakta, yoksul ölmekte ve yoksulluðu çocuklarýna devretmektedir. Ýkincisi, bu ülkelerde yaþanan yoksulluðu aþmak çok zordur. Çünkü, bu ülkelerdeki yoksullar ya coðrafik olarak ya da fiziksel güvenlik anlamýnda ulaþýlabilmesi çok zor olan bölgelerde yaþarlar. Ayrýca bu insanlarýn diðer insanlarla bir araya gelmelerini engelleyen güçlü akrabalýk baðlarý gibi sosyal kurumlar vardýr (Hulme ve Shepherd, 2003:417). Bu durum onlarýn ekonomik alternatifleri ve diðer fýrsatlarý deðerlendirmelerini engellemektedir. Yoksulluk, 20. yüzyýlýn sonlarýnda yoðun bir biçimde yaþanan ekonomik, siyasal ve toplumsal krizlerle daha da yaygýnlýk kazanmýþtýr. Bugün dünya nüfusunun yaklaþýk %20’si yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþamaktadýr. Ve yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþayanlarýn büyük bir çoðunluðu da açlýk sýnýrýnda yaþamlarýný sürdürmeye çalýþmaktadýr. Yoksulluðun hedef aldýðý en önemli kitleyi þüphesiz kadýnlar ve çocuklar oluþturmaktadýr. Kadýnlar dünyanýn hemen her yerinde yoksullarýn, iþsizlerin, topraksýz ve mülksüzlerin çoðunluðunu oluþtururlar (Kümbetoðlu, 2002:129).
186 YOKSULLUK
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
187
Kadýn ve Yoksulluk (Yoksulluðun Kadýnlaþmasý) Son çeyrek yüzyýldýr kadýnlarýn küresel zenginlikten çok daha az pay aldýðý konusu üzerinde durulmakla beraber, yoksulluðun kadýnlar için gerçekten önemli bir sorun olduðu 1995’de Pekin’de toplanan 4. Dünya Kadýn Konferansý’yla kabul edilmiþtir. Bu konferansta hükümetler son on yýlda kadýnlarýn yoksulluðunun, erkeklerinkiyle kýyaslanamayacak kadar hýzlý arttýðýný kabul ederek geleceðe yönelik stratejik amaçlar belirlemiþlerdir. Pekin Eylem Planý’nda “Yoksulluðun Kadýnlaþmasý” ifadesine yer verilmiþtir (ECEVÝT, 2001). Yoksulluk bir kadýn sorunudur. Çünkü, dünya genelinde yoksulluk içinde yaþayanlarýn büyük bir çoðunluðu kadýnlar ve çocuklardan oluþmaktadýr. Bugün yaklaþýk 6 milyar olan dünya nüfusunun 4 milyarý yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþamaktayken, mutlak yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþayan 1.3 milyar kiþinin %70’ni kadýn ve çocuklar oluþturmaktadýr. UNICEF 2000 raporuna göre, 21. yüzyýlýn baþýnda 600 milyar çocuðun yoksulluk içinde büyüdüðü tahmin edilmektedir. Daha kötüsü hayata “iyi” bir baþlangýç yapan çocuklarýn çoðu ergenlik döneminde yoksulluk riski altýnda olacak ve onlarýn çocuklarý diðer bir yoksulluk döngüsünü baþlatacaktýr (UNICEF, 2000). Dünyadaki toplam üretimin üçte ikisini gerçekleþtiren kadýnlar, dünya gelirinin sadece %5’ini almaktadýr ki bu yoksulluðun en çarpýcý göstergesidir. Sadece geri kalmýþ ülkelerde deðil, geliþmiþ Avrupa Birliði ülkelerinde de en yoksul kesimi kadýnlar oluþturmaktadýr. Kadýnlar sosyal haklardan yeterince yararlanamadýklarý gibi hala bir çok ülkede eþit iþe eþit ücret alamamaktadýrlar. Yoksulluk ve kadýn olgusuna bakýldýðýnda, kadýnýn iþgücüne katýlým oraný önemli bir gösterge olmaktadýr. Geliþmiþlik düzeyleri farklý da olsa, dünyanýn hemen her yerinde kadýnlarýn iþgücüne katýlým oranlarý erkelerden daha düþüktür. Kadýnlarýn iþgücüne katýlýmýnýn en yüksek olduðu ülkeler Ýskandinav ülkeleri iken, en düþük olanlar Latin Amerika ülkeleridir. Ýnançlar ve yerel kültürler kadýnýn iþgücüne katýlýmýný etkilemektedir. Nitekim, Müslüman ve Katolik ülkelerde inançlara baðlý olarak ve Akdeniz ülkelerinde geleneksel biçimde kadýnýn iþgücüne katýlýmý daha düþüktür. Kadýn çalýþma yaþamýna katýlmasý, hem toplumsallaþmasýný ve hem de toplumsal katkýsýný arttýrmasý bakýmýndan önemlidir. Bu da kadýnýn baðýmsýz kiþilik kazanmasýnda ve özgürleþmesinde önemli bir adýmdýr. Yoksulluk en çok savaþ dönemlerinde artmakla beraber, ekonomik ve siyasi istikrarsýzlýðýn týrmandýðý dönemlerde de toplumlarý etkisi altýna alýr. Ýnsanlar iþlerini, sermayelerini çok kýsa zamanda kaybederler. 1980’li yýllarda dünyanýn pek çok ülkesinde yaþanan ekonomik krizler ve bu krizlerden çýk-
188 YOKSULLUK
mak için benimsenen yapýsal uyum politikalarý birçok önemli toplumsal sonuçlarý olmuþtur. Gelir daðýlýmýnýn bozulmasý, yoksulluðun daha da yaygýnlaþmasý, saðlýk, sosyal güvenlik, eðitimde devlet desteðinin azaltýlmasý ve bu hizmetlere ulaþamayan gruplarýn büyümesi, bozulan çalýþma koþullarýna paralel olarak kayýt dýþý sektörün büyümesi ve iþsizliðin artmasý bu toplumsal sonuçlarýn bazýlarýdýr. Bu olumsuz geliþmelerden en fazla zarar görenler kadýnlar olmuþtur. Daha önceleri kadýnlarýn çalýþmasýnýn önündeki en önemli engellerden biri olan baba, erkek kardeþ, koca ya da evdeki diðer erkek akraba kimse ondan izin alma gereði yaþam koþullarýnýn zorlamasý ile ortadan kalkmaya baþlamaktadýr. Yaþam koþullarýnýn güçleþmesi kentlerde, erkeðin karýsýný çalýþtýrmayarak evde tutma eðilimini, karýsýný evde çalýþtýrma eðilimine dönüþtürmüþtür. Bu sistem kadýnýn daha fazla sömürülmesi anlamýna geldiði gibi, ayný zamanda çocuklarýn da ev içinde çalýþmaya itilmelerini hýzlandýrmaktadýr. Buna karþýn toplumsal güvenceden yoksun olarak yapýlan ve mesleksel statü kazanmaya dönük olmayan ev içi çalýþma kadýn için yeni bir açýlým getirmemekte ve yoksulluðun sürdürülmesine yardýmcý olmaktadýr.
Türkiye’de Yoksulluk ve Kadýn Yoksulluðunun Boyutlarý 1980’li yýllardan itibaren ekonomi politikalarýnda yaþanan dönüþümle Türkiye’de dýþa açýk büyüme politikalarý benimsenip uygulanmýþtýr. Bu politikalarýn sonucu olarak ülkenin büyüme oraný, kiþi baþýna milli gelir ve dýþ ticaret dengesinde önemli geliþmeler yaþanmýþtýr. Yine bu dönemde ithal ikameci sanayileþmeden vazgeçilip ihracata dayalý sanayileþme politikalarýnýn uygulanmasýyla özel sektörün ve kamu sektörünün tüketim ve yatýrým harcamalarý artmýþtýr. Ýhracata dayalý sanayileþme stratejisinin getirdiði rekabet baskýsý firmalarýn ucuz iþgücü olarak kadýn emeði kullanýmlarýný artýrmýþtýr. Küreselleþen dünyada ülkeler ya ileri teknoloji ya da ucuz emek gücü ile rekabet etmektedirler. Azgeliþmiþ ve geliþmekte olan ülkeler ikinci yolu tercih etmektedir. Türkiye’de 80 sonrasý dönemde ihracatta yaþanan olumlu geliþmeler milli gelirde artýþa neden olmuþtur. Ancak 80’li yýllarýn ortalarýndan itibaren týrmanmaya baþlayan enflasyon ve borçlanma problemi, zamanla kronikleþerek çözülemez bir hal almýþ ve sosyal, politik ve kültürel yozlaþmalarý, bozulmalarý da beraberinde getirmiþtir. Yolsuzluk ve kayýt dýþý ekonominin yaygýnlaþmasý; firmalarýn kýsa vadeli, yalnýz kâr amaçlý, sosyal sorumluklarý dýþlayan davranýþlarý benimsemeleri; baþarýnýn ödüllendirilmediði tersine ahlaki olmayan davranýþlarýn hoþ görülüp desteklendiði bir düþünce yapýsý bu dönemde Türkiye’de hakim olan görüþü yansýtan davranýþlardýr. Yaþanan
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
189
ahlaki çöküþ süreci sonucu Türkiye’de yolsuzluk ve yoksulluk hýzla artmýþtýr. Gelir düzeyi sürekli olarak düþmüþ, gelir daðýlýmýnda dengesizlik ve adaletsizlik artmýþ, eðitim, saðlýk ve sosyal güvenlik hizmetlerine eriþimde fýrsat eþitliði bozulmuþ, suç oranlarý artmýþ ve sosyal dayanýþma giderek bozulmuþtur. 1980’lerde oluþmaya baþlayan bu yapý bugün de devam etmekle beraber, Avrupa Birliði’ne adaylýðýn ve uluslararasý kuruluþlarla yapýlan anlaþmalarýn da zorlamasýyla yavaþ yavaþ deðiþmektedir. Türkiye’de yoksulluðun en temel nedenleri siyasal, ekonomik, yapýsal ve sosyal nedenler olarak sýralanabilir. Özellikle son yirmi yýldýr yaþanan ekonomik krizler yoksulluðun artmasýnda en önemli nedenlerden biri olmuþtur. Türkiye’de yaþanan ekonomik krizlerin kadýnlarý yoksullaþtýrýcý etkisi olmuþ mudur? Bu sorunun yanýtý için kadýnlarýn hane içindeki rollerini ve toplumsal konumlarýný dikkate alan bir yaklaþýma gereksinim vardýr. Aksi halde, ne yoksullaþmayý yaratan mekanizmalarý anlamak ne de kadýnlarý yoksullaþmaya götüren özgül süreçleri kavramak mümkün olabilir. Toplumsal cinsiyet bakýþ açýsý kazanýlmaksýzýn kadýnlarýn ekonomik krizden ve bu krizleri atlatmak için uygulanan ekonomi politikalarýndan ne kadar zarar gördüklerini anlamak mümkün deðildir (ECEVÝT, 2001). Ekonomik krizler sonrasýnda istikrarsýzlýklarý gidermeye dönük olarak uygulanan yapýsal uyum programlarýnýn kadýn iþgücü üzerindeki etkisi kadýnlarýn iþgücüne katýlýmýna ve katýldýklarý sektörlere göre deðiþmektedir. Kadýnlar genelde iþ bulma konusunda rekabetin yaþandýðý ve ücretlerin aþaðý doðru baský altýnda olduðu sektörlerde istihdam edilmektedir (ERDUT, 2000: 125). Bu nedenle krizden etkilenen iþletmelerin ve kapanan iþ yerlerinin iþsiz býraktýklarý öncelikle kadýnlar olmaktadýr. Ekonomik krizler ve yoksulluk üzerine yapýlan araþtýrmalar, krizler nedeniyle yoksullaþan ülkelerde, nüfusun önemli bir bölümümün mutlak yoksulluk çizgisi altýna düþmemesinin nedenini, kadýnlarýn ev içindeki yeniden üretim ile ilgili faaliyetlerini yoðunlaþtýrmalarýna baðlamaktadýr. Erkekler ve kadýnlar yoksulluðu farklý algýlamakta ve farklý yaþamaktadýrlar ve buna baðlý olarak da yoksulluða karþý farklý stratejiler geliþtirmektedirler (KÜMBETOÐLU, 2002:129). Refah dönemlerinde piyasa mallarýna baðlý tüketim yapan hanelerin, yoksulluk dönemlerinde azalan hane geliri karþýsýnda tüketimlerinde ciddi deðiþmeler olmaktadýr. Kadýnlar tarafýndan evde üretilen mal ve sunulan hizmetlerin artýrýlmasý, azalan hane gelirini telafi edici ve yoksullaþmayý geciktirici en önemli strateji olmaktadýr (ECEVÝT, 2001) Kocasý iþsiz kalan ya da kocasýnýn getirdiði paranýn çok yetersiz kaldýðý durumlarda kadýnlar, bir taraftan ekonomik faaliyetlere katýlýmlarýný artýrmakta diðer taraftan da ekmek, konserve yapmak benzeri ev içi faaliyetlerle tasarruf etmeye çalýþmaktadýrlar. Kadýnlar, evlerinde parça baþý iþ yapmakta
190 YOKSULLUK
ve karþýlýðýnda çok düþük ücretler almaktadýrlar. Fason üretim yapan iþletmeler, evde çalýþan kadýnlarý ucuz ve örgütsüz iþ gücü olmalarýndan dolayý tercih ederken, kadýnlar da çocuklarýnýn baþýnda olma ve bir yandan da ev iþlerini yapabilme gibi kaygýlarla evde çalýþmayý tercih etmektedir. Bu çalýþma biçiminde kadýnlarýn mahalle ve hatta ev içinde tüm günlerini geçirmeleri söz konusu olmaktadýr. Böylece kadýnýn para karþýlýðý çalýþmasý sonucunda, aile/ koca baskýsýnýn hafiflemesi, aile içindeki konumunun iyileþmesi, kadýnýn farklý yerlerde ve ortamlarda bulunarak, farklý iliþkiler içine girerek, düþüncelerinin ve deneyimlerinin farklýlaþmasý ve bunun sonucunda özgürleþmesi ve saygýnlýðýnýn artmasý gerçekleþmemektedir (ERMAN, 2001). Bazý araþtýrmacýlar deðiþen ekonomik koþullarýn ve aðýrlaþan hayat þartlarýnýn kadýnýn toplumsal rolünü deðiþtirdiðini iddia ederken, diðerleri aslýnda ekonomik kriz sonrasý toplumsal yapýda ya da kadýn erkek rollerinde deðiþme olmadýðýný, ataerkil aile yapýsýnýn deðiþmediðini, aksine sadece kadýn emeðinin sömürüldüðünü söylemektedir (KELEKÇÝ ve ÇOLAK, 2003). Günümüzde dünya ülkelerindeki milyonlarca kadýn çoðunlukla kayýt dýþý, sigortasýz, sosyal güvencesiz, iþ saatlerinin belirsiz olduðu ev iþçiliði yaparak yaþamýný devam ettirmeye çalýþmaktadýr. Enformel çalýþma biçimlerinden biri olan evde iþ yapma (ev iþçiliði) dünyada olduðu gibi Türkiye’de de gittikçe artmaktadýr. Kesin bir rakam vermek doðru olmamakla beraber, DÝE 1999 verilerine göre ev iþçilerinin yüzde 95’i kadýndýr. Kadýnlar gerek aile içi geleneksel olarak kadýna yüklenmiþ olan rolleri yerine getirmek, gerekse kadýnýn çalýþmasýný onaylamayan geleneksel toplumsal yapý nedeniyle, evinde parça baþý iþ yapmayý tercih etmektedir. Her þeyden önce kadýnlar evde yaptýklarý iþleri “iþ” olarak görmemekte, kendilerini “iþçi” saymamaktadýr. Bu faaliyetlerini sadece bir “uðraþý” olarak nitelendirmektedirler. Bu nedenle de nüfus sayýmlarýnda ev iþçiliði yapan bu kadýnlar kendilerini ev hanýmý olarak ifade etmektedir. Kadýn iþgücü enformel sektör nedeniyle resmi istatistiklere tam olarak yansýmamaktadýr. Ýstanbul için yapýlan bir araþtýrmanýn sonuçlarýna göre, ev iþçiliðinde titizlik, ince iþe yatkýnlýk ve sabýr gerektirmesi ve kendini tekrarlayan, sabit, hareketlilik gerektirmeyen iþler olmasý nedeniyle kadýnlar tercih edilmektedir. Özellikle konfeksiyon sektörüne parça baþý iþ yapan bu kadýnlarýn büyük çoðunluðu, 1980 öncesi Ýstanbul’a göçen ailelerin çocuklarýdýr. Eðitim düzeyleri düþüktür. Çalýþmaya çok erken yaþlarda baþlayan bu kadýnlar evlenseler bile evde çalýþmayý sürdürmektedir. Çoðunlukla kentin gecekondularýnda ya da gecekondudan dönüþmüþ mahallelerinde oturmaktadýrlar (ERAYDIN, 1999:218). Yüzyýllar boyunca hakim olan ataerkil toplum yapýsý erkeðe toplumda etkin bir rol yüklerken kadýnýn toplumsal etkinliklere katýlýmý hep engellenmiþ-
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
191
tir. Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti yasalarý eþitlikçi olsa da uygulamada özellikle de düþük gelir gruplarýnda, kadýn çalýþmak için aileden bir erkeðin iznini almak zorundadýr. Son yýllarda bu durum deðiþme göstermekle beraber yine de büyük çoðunluk için bu durum devam etmektedir. Ýþgücü piyasasýndaki kadýnlar, özellikle de sanayide çalýþanlar düþük ücretle ve sosyal güvencesiz olarak çalýþmakta ve sýk sýk iþ deðiþtirmektedirler. Sanayide düþük ücretlerle çalýþtýrýlan kadýnlar, emekli olana kadar çalýþýp çalýþmayacaklarýndan emin olamadýklarýndan sigortalý çalýþmak istememektedirler. Bunun yerine daha fazla ücret almayý tercih etmektedirler. Ancak aile bireylerinden birini sigortalý çalýþtýrarak, bu sayede en azýndan ilaçlarýný onun üzerinden yazdýrarak saðlýk hizmetlerinden yararlanmak bu yoksul ailelerde sýkça görülen bir uygulamadýr. Belli bir iþletmeye baðlýlýðý olmayan bu kadýnlar en küçük bir ücret deðiþikliði için kolayca iþ deðiþtirebilmektedirler. Bu kadýnlar evlendiklerinde iþlerini býrakmaktadýr. Ýþ deðiþtirmenin ve iþten ayrýlmanýn en önemli nedenlerinden biri de cinsel tacizdir. Özellikle küçük yaþtaki kadýnlarýn bir çoðunun iþyerlerinde cinsel tacize maruz kaldýklarý görülmektedir. Türkiye’de çok uzun yýllardýr devam eden yoksulluk ve yoksunluklar sebebiyle bireylere düþen fedakârlýk ve feragat içinde azla bile deðil yokla yetinmek ve olumsuz þartlara dayanmak için savunma tepkisi geliþtirilmiþtir. “Fakirlik ayýp deðil!”,” Yamalý olsun ama temiz olsun!” gibi ifadelerle fakirliðin yüceltildiði, daha sonralarý da zenginliðin insanlarý kötüleþtirdiði fikri hakim olmuþtur. Mahrumiyetler süreklilik kazandýkça “Yoksulluk ve Yoksunluk Kültürü” diye adlandýrýlan bir çeþit alt kültür oluþmuþ ve bu kültür kurumlaþmýþtýr (GÜNAY, 2003). UNDP 2002 Ýnsani Geliþme Raporu’na göre Türkiye, Ýnsani Geliþmiþlik Düzeyi açýsýndan sýralanan 173 ülke arasýnda 85. sýrada yer almaktadýr. Türkiye, “Orta Geliþmiþlik Düzeyi” gösteren 84 ülke arasýnda ise 32. sýrada yer almaktadýr. En yüksek Ýnsani Geliþme Endeks deðeri 1,000’dir. Üst geliþmiþlik düzeyi için gerekli deðer0,800’dir. Türkiye’nin Ýnsani Geliþme Endeks deðeri 0,742’dir. 1975-2000 arasý saðlanan ilerleme deðeri ise 0,407’dir. Raporun Türkiye’nin Ýnsani Geliþmiþlik Göstergeleri’ne göre, Türkiye’de beklenen ortalama yaþam süresi 69,8 yýldýr. Bu süre kadýnlarda 72.4 yýla çýkarken, erkeklerde ise 67.3 yýla düþmektedir. 15 yaþ üstü okuma yazma oraný %85.1’dir. Ýlk-orta ve teknik lise düzeyinde okullaþma oraný % 82’dir. Harcama Gücü Paritesine göre, 2000 yýlýnda Kiþi Baþýna Gelir Düzeyi 6,974 USD olarak gerçekleþmiþtir. Raporun Türkiye’nin Yoksulluk Göstergelerine göre, 40 yaþýna kadar yaþamama olasýlýðý %9.6, okur-yazar olmayan nüfus %14.9, saðlýklý içme su-
192 YOKSULLUK
yuna ulaþamayanlar %17, Türkiye’de 5 yaþ altýnda yeterli beslenemeyenler %8, mutlak yoksulluk oraný yani günde 1 Dolarla geçinen nüfus %2.4 ve yoksulluk oraný yani günde 2 Dolarla geçinen nüfus %18’dir. Eðitim ve teknoloji açýsýndan Türkiye’nin durumu incelenirse; okur-yazar yetiþkin nüfus %85.1 oranýnda, okur-yazar genç nüfus ise %96.5 oranýndadýr. Türkiye’de GSMH’dan eðitim harcamalarýna ayrýlan pay % 2.2 iken, toplam hükümet harcamalarýndan eðitime ayrýlan pay %14.7’dir. GSMH’dan AR-GE harcamalarýna ayrýlan pay %0.5 gibi çok düþük bir orandýr. 1 milyon kiþiden 303 kiþi bilim-mühendislik araþtýrmalarýnda yer almaktadýr. 1000 kiþi baþýna telefon sayýsý 280 adettir. Bu rakam Norveç’te 532 adettir. Türkiye’de 1000 kiþi baþýna cep telefonu sayýsý 246 adettir. Bu sayý Norveç’te 751 adettir. 1000 kiþide internet aboneliði Norveç’te 101 kiþi iken, Türkiye’de sadece 1.1 kiþidir. Ekonomik performans ile gelir ve tüketimdeki eþitsizliklere bakýlacak olursa; UNDP 2002 insani geliþme raporuna göre Türkiye’de 2000 yýlýnda GSYH 199,9 milyar USD’dýr. 1990-2000 yýllarý arasýnda GSYH yýllýk büyüme oraný %2.1 olarak gerçekleþmiþtir. Satýn alma gücü paritesine göre kiþi baþýna milli gelir 6,974 USD’dýr. 1994 verilerine göre nüfusun en zengin % 10’luk kesimi gelirden%32.3 pay alýrken, en yoksul %10’luk kesimin milli gelirden aldýðý pay sadece %2.3’tür. Gayri Safi Yurtiçi Hasýladan eðitim harcamalarýna ayrýlan pay %2.2, saðlýk harcamalarý için ayrýlan pay %3.3, askeri harcamalara ayrýlan pay %4.9 ve borç ödemeleri için ayrýlan pay %10.6’dýr. Raporun kalkýnmada kadýnýn durumunu gösteren Kadýnýn Toplumsal Konumu ve Geliþmiþliði Endeksine göre, Türkiye diðer ülkeler arasýnda 71. sýrada yer almaktadýr. Türk kadýný için beklenen yaþam süresi 72.4 yýldýr. Kadýnlarda okullaþma oraný %55, okur-yazarlýk oraný ise %76.5’dir. Harcama gücüne göre kiþi baþý gelir düzeyi kadýnlarda 4,379 USD, erkeklerde ise 9,516 USD’dýr. Nüfusun gelirden yoksun, mülksüz çoðunluðunu kadýnlar oluþturmaktadýr (Çizelge 2). Türkiye’de kadýnlar insani kalkýnma fýrsatlarýna eriþim zorluklarý yaþamaktadýrlar. Kadýnlar, Türkiye’deki eðitim ve ekonomik olanaklardan erkeklerle eþit oranda yararlanamamaktadýr. Kadýnlarýn %14.6’sý okuma yazma bilmemektedir. Çalýþabilir (15 yaþ ve üstü) kadýn nüfusunun %49.9’u, herhangi bir ekonomik faaliyette bulunmamaktadýr. Ücretsiz aile iþçileri de dahil olmak üzere tarým çalýþanlarýnda kadýnlarýn oraný %72’dir. Belirtmek gerekir ki bu çalýþanlarýn çok büyük bir bölümü ücretsiz aile iþçisidir. Sanayide çalýþan kadýnlarýn oraný %10 ve hizmet sektöründe çalýþan kadýnlarýn oraný %18’dir.
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
193
1999 yýlýnda yapýlan son genel seçimlere katýlým Türkiye genelinde %87 oranýnda gerçekleþmiþtir. 1930 yýlýnda bütün geliþmiþ Avrupa ülkelerinden çok önce seçme ve seçilme hakký elde etmiþ olan Türk kadýnlarýnýn TBMM’de temsil oraný ne yazýk ki, sadece % 4.2’dir. Üst düzey yöneticiler ve hukuk alanýnda kadýnlar %9 oranýnda iken, profesyonel ve teknik çalýþanlarda kadýn oraný %36’dýr. 1995 yýlý verilerine göre, tarým dýþý iþgücünde sendika üyelik oraný % 22’dir. Çizelge 1: Temel özelliklerine göre aylýk ortalama kazanç 1994 (12 ve üzeri yaþta esas iþinde maaþlý, ücretli, yevmiyeli çalýþanlar) bin TL. Kamu Eðitim durumu
Kadýn
Erkek
Okur-yazar deðil Ýlkokul terk ve ilkokul mezunu Genel ortaokul ve genel lise Meslek ortaokulu ve meslek lisesi Üniversite ve üzeri Meslek grubu
5950,0 5691,6 5324,0 5881,2 7396,6
7260,1 7885,1 7663,7 9215,3 9691,7
Özel Erkek/ Kadýn 1,2 1,4 1,4 1,6 1,3
Kadýn
Erkek
1286,2 1798,3 3003,3 4134,6 8730,5
3152,2 3850,0 4956,9 5427,7 12910,5
Erkek/ Kadýn 2,5 2,1 1,7 1,3 1,5
Ýlmi / teknik elemanlar, serbest meslek sahipleri ve bunlarla ilgili
6653,7 7768,9
1,2
4267,4
6390,8
1,5
Müteþebbisler, direktörler ve üst kademe yöneticileri
8956,0 9390,3
1,0
11932,0 14169,3
1,2
5396,5 3227,8 4408,7 1457,3 7778,3
7021,5 7802,3 6514,4 6279,9 9793,0
1,3 2,4 1,5 4,3 1,3
4157,8 2880,8 2434,7 885,3 2111,6
6397,8 4967,0 3567,6 2196,3 4096,8
1,5 1,7 1,5 2,5 1,9
2248,9 9776,2 7682,2 6608,6
5732,3 11478,3 10727,5 10297,3 11437,2 6000,1 7122,9 5333,4 8023,2 7386,8 9081,2
2,5 1,2 1,4 1,6 1,1 1,2 1,5 1,2
862,3 2744,8 2427,0 2931,9 2922,8 6647,5 4701,0
2199,7 4843,4 4864,8 8164,9 4016,8 3960,3 5098,4 6094,9
2,6 1,8 2,0 1,4 1,4 0,8 1,3
6115,2 7404,7
1,2
2639,8
4297,3
1,6
3140,5 5262,7 6270,7 6897,2 7352,1
1,3 1,2 1,2 1,3 1,3
1592,7 2564,7 2743,3 3801,9 2688,9
2571,8 3900,7 5016,2 5914,5 5680,0
1,6 1,5 1,8 1,6 2,1
Ýdari personel vb. Ticaret ve satýþ personeli Hizmet iþlerinde çalýþanlar Tarýmcý, hayvancý, ormancý, balýkçý Tarým dýþý üretim faaliyeti Ýktisadi faaliyet kolu Tarým Madencilik ve taþocakçýlýðý Ýmalat sanayii Elektrik, gaz, su Ýnþaat Toptan/perakende ticaret, otel/lokanta Ulaþtýrma/haberleþme/depolama Mali kurumlar/sigorta/taþýnmaz mallar Toplum hizmetleri/sosyal ve kiþisel hizmetler Ýþyeri büyüklüðü 2'den az 2-4 5-9 10-19 20+
4234,2 6506,0 7761,0 9009,3 9196,8
194 YOKSULLUK
Kaynak: http://www.die.gov.tr/tkba/istatistikler5.htm
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
195
Çizelge 2: Gelir türüne ve temel özelliklere göre hane halký nüfusu oraný (%) (12 ve üzeri yaþtaki nüfus) Kadýn
Erkek
Kiþisel geliri var
Kiþisel geliri var
Faaliye Yalný Faaliye Yalnýz Yalnýz t ve Yalnýz z t ve Geli Topla Geliri Topla faaliyet faaliye faaliyet faaliyet dýþý ri faaliy faaliyet m yok m dýþý t geliri dýþý gelir et dýþý yok gelir gelir geliri gelir
Eðitim durumu Okur-yazar deðil
100,0
5,3
4,0
10,2
80,5 100,0 5,0
59,7
19,4
Ýlkokul terk ve ilkokul mezunu
100,0
7,0
2,4
5,0
85,6 100,0 16,9
46,2
7,9
100,0
29, 1
6,6
9,6
7,4
76,4 100,0 15,4
36,5
4,3
Meslek ortaokulu ve meslek lisesi
100,0 12,2
22,9
15,4
49,6 100,0 17,1
51,5
9,7
21, 7
Üniversite ve üzeri
100,0
9,4
63,1
8,4
19,2 100,0 8,7
75,4
8,0
7,9
Hiç evlenmedi
100,0
8,4
3,3
2,2
86,1 100,0 21,1
4,6
1,1
Halen evli
100,0
6,2
4,7
4,3
84,8 100,0 12,2
70,6
11,2
Boþanmýþ
100,0 15,1
23,8
25,6
35,5 100,0 23,1
39,6
17,0
Ayrý yaþýyor
100,0
11,7
27,2
24,5
36,5 100,0 23,4
51,4
14,2 11,0
Eþi ölmüþ
100,0
1,6
17,1
47,3
34,0 100,0 2,4
37,2
38,2
En üst %20
100,0
6,5
4,8
8,9
79,7 100,0 13,1
47,5
11,7
II. %20
100,0
6,8
2,8
5,8
84,7 100,0 15,4
46,4
8,8
III. %20
100,0
7,2
3,4
5,7
83,6 100,0 15,5
46,1
7,4
IV. %20
100,0
7,4
5,8
6,4
80,4 100,0 15,5
47,3
6,6
En alt %20
100,0
5,3
9,1
7,7
77,9 100,0 16,2
44,7
6,3
Çalýþýyor
100,0 18,0
14,4
1,3
66,3 100,0 21,0
63,8
0,3
Çalýþmýyor
100,0
-
-
10,1
89,9 100,0
-
28,1
Kent
100,0
6,8
6,8
8,9
77,5 100,0 19,7
43,2
10,4
Kýr
100,0
6,5
3,6
4,5
85,5 100,0 9,9
50,1
4,9
Marmara
100,0
9,1
6,4
8,3
76,1 100,0 21,6
45,0
10,2
Ege
100,0
9,9
6,9
8,5
74,6 100,0 16,3
50,6
8,3
Akdeniz
100,0
7,7
5,5
7,1
79,7 100,0 15,7
44,4
7,0
Ýç Anadolu
100,0
4,5
5,8
7,8
82,0 100,0 12,4
47,9
9,7
Karadeniz
100,0
4,4
4,9
5,7
84,9 100,0 11,9
47,8
5,7
Doðu Anadolu
100,0
1,2
1,8
3,6
93,5 100,0 7,3
45,5
4,3
Güney Doðu Anadolu
100,0
5,2
2,1
2,6
90,1 100,0 12,7
41,4
4,9
Medeni durumu
Hanehalký yüzdeleri
Çalýþma durumu -
Yerleþim birimi
Bölge
Kaynak: http://www.die.gov.tr/tkba/istatistikler5.htm
6,1
196 YOKSULLUK
Çizelge 3: Yoksulluk türüne ve temel özelliklere göre hane halký oraný(%) Mutlak yoksul 5.6 6.6
Göreli yoksul 27.7 5.2
Orta
Üst
3.4
4.7
2,8 9,3
21,8 33,0
39,0 36,7
36,4 21,0
1,3 2,6 7,7 6,0 8,1 7,7
18,3 22,4 29,5 28,1 31,0 32,0
40,5 46,7 37,1 36,3 36,3 32,3
39,9 28,2 25,7 29,6 24,6 28,0
Güneydoðu Anadolu
17,5
45,2
24,3
13,0
Kadýn baþýna canlý doðan çocuk sayýsý
3,4
2,6
1,7
1,7
Bebek ölüm hýzý (binde) (‰) Çocuk ölüm hýzý (binde) (‰) Beþ yaþ altý ölüm hýzý (binde) (‰) Kadýn hane halký reisi oraný
87,5 18,0 105,5 6,8
89,0 16,5 105,5 6,9
86,0 12,5 98,5 10,8
63,0 11,0 74,0 5,2
Hane halký reisinin eðitim durumu
100,0
100,0
100,0
100,0
Okur-yazar deðil Ýlkokul terk ve ilkokul mezunu Ortaokul / Lise ve dengi Üniversite ve üzeri
30,9 65,1 3,8 0,1
19,4 68,2 11,8 0,6
12,3 63,1 20,5 4,1
4,7 52,9 26,1 16,3
Hane halký reisinin çalýþma durumu
100,0
100,0
100,0
100,0
Çalýþmýyor Çalýþýyor / tarým Çalýþýyor / tarým-dýþý Hane halký reisinin iþteki durumu Ücretli, maaþlý, yevmiyeli Ýþveren Kendi hesabýna Ücretsiz aile iþçisi
14,0 50,0 36,0 100,0 40,7 0,7 58,5 0,0
13,2 34,6 52,2 100,0 49,0 2,2 48,8 0,1
20,7 25,2 54,1 100,0 50,8 4,3 44,8 0,0
12,8 19,2 68,0 100,0 41,8 16,8 41,0 0,4
80,5 72,8
56,1 53,7
36,3 34,5
24,9 29,3
Hane halký oraný (%) Ortalama hane halký büyüklüðü Yerleþim birimi Kent Kýr Bölge Marmara Ege Akdeniz Ýç Anadolu Karadeniz Doðu Anadolu
Hane halký reisinin sosyal güvenlik ve sigorta durumu Sosyal güvenliði yok Saðlýk sigortasý yok
Kaynak: http://www.die.gov.tr/tkba/istatistikler5.htm
Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý
197
Çizelge 4: Yoksulluk türüne ve temel özelliklere göre hane halký nüfusu oraný(%)(12 ve üzeri yaþtaki nüfus) Kadýn
Erkek
Mutlak Göreli yoksul yoksul
Orta
Üst
Eðitim durumu( 6-24 yaþ )
100,0
100,0
100,0
Okur-yazar deðil
24,6
12,9
6,7
Ýlkokul terk ve ilkokul mezunu
72,3
76,8
Ortaokul / Lise ve dengi Üniversite ve üzeri
3,1 0,0
Eðitim durumu( 25+ yaþ ) Okur-yazar deðil Ýlkokul terk ve ilkokul mezunu 3Ortaokul / Lise ve dengi Üniversite ve üzeri Medeni durum Hiç evlenmedi Halen evli Eþi ölmüþ Boþanmýþ Ayrý yaþýyor Çalýþma durumu Çalýþmýyor Çalýþýyor / tarým Çalýþýyor / tarým-dýþý Ücretsiz aile iþçisi oraný Sosyal güvenliði yok Saðlýk sigortasý yok Gelir türü Gelir yok Yalnýzca faaliyet geliri Yalnýzca faaliyet-dýþý gelir
Mutlak Göreli yoksul yoksul
Orta
Üst
100,0
100,0
100,0
100,0
100,0
7,3
15,9
9,0
6,3
5,6
71,0
66,9
74,4
72,7
65,7
62,0
10,2 0,1
21,7 0,6
24,7 1,1
9,6 0,1
18,0 0,3
27,4 0,6
31,0 1,4
100,0
100,0
100,0
100,0
100,0
100,0
100,0
100,0
66,6
49,9
34,6
23,6
27,8
16,3
8,7
4,6
32,6
46,9
55,1
49,5
67,7
69,7
64,7
53,4
0,9 0,0 100,0 39,8 53,5 5,8 0,7 0,2 100,0 58,5 39,0 2,5 82,6 98,8 75,9 100,0 88,9 6,3 1,5 3,3
3,1 0,1 100,0 35,9 57,1 6,3 0,4 0,3 100,0 61,6 34,0 4,4 77,2 97,0 57,2 100,0 85,8 7,4 2,4 4,5
9,5 0,8 100,0 24,1 65,6 9,2 0,8 0,3 100,0 65,0 26,5 8,5 66,0 91,1 36,6 100,0 78,1 7,1 5,6 9,2
19,5 7,4 100,0 32,8 60,5 5,8 0,7 0,2 100,0 64,1 22,8 13,1 62,2 83,2 35,1 100,0 78,2 5,6 8,6 7,7
4,1 0,3 100,0 41,0 57,5 1,4 0,1 0,0 100,0 32,4 44,2 23,4 26,7 89,0 76,3 100,0 42,8 12,8 38,5 5,9
13,1 0,8 100,0 39,1 59,5 1,2 0,1 0,1 100,0 29,7 31,5 38,7 19,7 72,7 58,3 100,0 36,1 15,9 41,8 6,2
22,5 4,1 100,0 29,9 68,1 1,6 0,3 0,1 100,0 26,6 23,5 49,8 10,1 49,4 37,4 100,0 21,7 14,5 52,3 11,5
27,5 14,6 100,0 37,9 60,5 1,2 0,3 0,1 100,0 25,2 19,9 54,9 18,0 49,9 38,4 100,0 31,3 16,0 46,3 6,5
Kaynak: http://www.die.gov.tr/tkba/istatistikler5.htm
Yoksullukla Mücadele Yollarý Yoksullukla mücadelede öncelikli amaç toplumun öncelikle eldeki varolan yapý ve olanaklardan tam olarak yararlanmasý saðlamaktýr. Bu nedenle yoksullukla etkin bir mücadele, yoksulluðun kaynaklarýnýn doðru teþhis edilmesine baðlýdýr. Yoksulluk pek çok toplumda benzerlikler göstermekte ve te-
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
199
YOKSULLUK DEVLET
VE
200 YOKSULLUK
Devlet Yoksulun Neresinde Durmalý? Seyit Mehmet Þen Prof. Dr., Yüzüncü Yýl Üniversitesi e-posta:
[email protected]
Öz
Ü
lkemizin en büyük problemi, gelir daðýlýmýnýn bozukluðundan kaynaklanan yoksulluktur. Bu problem çözülmediði taktirde, ülkemize huzurun, barýþýn ve kardeþliðin gelmesi mümkün deðildir.
Bir yanda bin bir gece masallarýný andýracak bir hayatý yaþayýp, týka basa doldurduklarý midelerini eritebilmek amacýyla, sabahlara kadar eðlenen insanlar yaþýyorken, öte yanda çöplükten ekmek toplama derecesinde aç insanlar yaþýyorsa; o ülkede millet olma gerçeðinden çok þeyler kaybedilmiþ demektir ki, bu bir milletin millet olmaktan çýkýp, yýðýnlaþmasý anlamýna gelir ve son derece tehlikedir. Bir yanda baþý aðrýsa en lüks hastahanelerde tedavi olma imkanýna sahip insanlar yaþarken, öte yanda hastahane kuyruklarýnda ölen ve hatta hastahanelere bile gitme imkaný bulamayan insanlar yaþýyorsa; o ülkede milli dayanýþmanýn çok büyük yaralar aldýðýný görmeli ve bu yaralarýn en kýsa zamanda sarýlmasý gerektiðini bilmeliyiz. Bir yanda en lüks konutlara, en lüks arabalara, en lüks giysilere sahip olan ve çocuklarýna en lüks okullardan eðitim alma imkaný bulabilen insanlar yaþarken; öte yanda, evsiz, barksýz, çýplak insanlar yaþýyor ve ancak öðretmensiz okullarda okuma yazmayý öðrenecek kadar eðitim alabiliyorlarsa; o ülkenin bütün masallarý bozacak bir sosyal patlamanýn eþiðine gelmiþ olduðunu görmeli ve acilen gerekli tedbirleri almalýyýz. Bu nedenle devlet, milletle beraber olma arzu ve iradesini ayakta tutabilmek; kendisine sahiplenilmesini saðlayabilmek amacýyla mutlaka yoksulun yanýnda olmak ve ona destek vermek zorundadýr. Anahtar Kelimeler: açlýk, devlet, sosyal patlama, yoksulluk, yoksul .
Abstract
T
he biggest problem of the country is the poverty originated from bad distribution of income. If this problem is not solved, coming of ease, peace and brotherhood to the country is not possible.
On one side if some people have luxurious houses, cars and clothes, on another side if there is homeless and bare people; we should understand that the country came to the threshold of social-explosion breaking down all dreams of that country. The state must stay near to the poor and support them in order to keep the wish and will of being together as state and nation. Keywords: State, poverty, poor, social-explosion, hungry
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
201
Giriþ “Devlet yoksulun neresinde durmalý?” konusunun doðru bir þekilde takdim edilebilmesi ve anlaþýlabilmesi için, öncelikle devletin doðru bir þekilde tanýmlanmasý; var oluþ nedeninin, sahip olduðu konumun ve görevlerinin net biçimde belirlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle þu sorularý sormak ve cevaplamak zorundayýz: -Devlet nedir ve nasýl doðmuþtur? -Devlet kimin için vardýr ve sahibi kimdir? -Devletin görevleri nelerdir? Bu sorulara cevap vermeden önce, birkaç cümleyle de olsa, Anadolu insanýnýn devlete, sisteme ve rejime bakýþýný dillendirmek istiyorum. Çünkü, devleti yönetenler Anadolu insanýnýn bu bakýþýný anlayacak ve deðerlendirecek olurlarsa, devletin Anadolu insanýna bakýþýndaki çarpýklýðý düzeltirler ve onun dertleriyle dertlenmenin yolunu ararlar ve bulurlar diye düþünüyorum.
Milletin Devlete, Sisteme ve Rejime Bakýþý Yeryüzü coðrafyasýnda yaþayan acaba hangi millet Anadolu insaný kadar devletiyle iç içe olmuþtur, dersiniz? Acaba hangi millet, devletini “ebed müddet” olarak kabul etmiþ; onu solukladýðý bir seher yeli gibi ciðerlerine çekmiþ, hücre hücre içine sindirmiþ ve baðrýna basmýþtýr? Acaba hangi millet, devleti günlük hayatýnýn bir parçasý olarak görmüþ. Çoðu kez, günlük konuþmalarýný, deyimlerini ve hatta ata sözlerini bile, “devlet” sözcüðü ile süslemeyi ve zenginleþtirmeyi yeðlemiþtir? Siz hiç, Anadolu insanýndan baþka, “devlet-i aliyye” sahibi bir milletin varlýðýndan haberdar mýsýnýz? Acaba hangi millet için, sultan “devletlu sultan”, hane “devlet hane”dir? Acaba hangi millet, misafirini “devletle” karþýlar ve “devletle” uðurlar?
202 YOKSULLUK
Acaba hangi milletin dilinde, devletin karþýlýðý “bahttýr, saadettir, zenginliktir ve talihtir”, hiç duydunuz mu? Acaba hangi millet, devleti giderse huzurunun gideceðini ve kuzgunlarýn leþine üþüþeceðini idrak etmiþ; bunu, “ya devlet baþa, ya kuzgun leþe” biçiminde ifadelendirmiþ ve kulaða küpe olacak bir ata nasihati olarak nesilden nesile aktarmýþtýr? Ya “devlet kuþu”na ne demeli ve de “devlet kuþunun baþa konmasý”na? Bu devletine sevdalý bir milletin kültüründen seçilmiþ sadece bir kaç örnektir. Ve bu baðlýlýk, bu sevgi, bu muhabbet, bu tutku, bu aþk, bu sevda nedendir, hiç düþündünüz mü? Anadolu insaný; gerçekten de insanlýk tarihinin en temiz ve en saf insanlarýndan oluþan bu güzel ve aziz millet, “ebed müddet” olarak gördüðü ve gözünü kýrpmadan, uðruna canýný verdiði devletinin nesine, neresine ve niçin sevdalanmýþtýr, dersiniz? Bu soru üzerinde durmak, düþünmek ve bu soruya millet çoðunluðunu tatmin edecek þekilde bir cevap bulmak zorundayýz. Aksi halde bu aziz milletin devletine olan sevdasý küllenmeye baþlar ki, bu durum sonun baþlangýcý gibi bir þeydir, adeta. Ve sistem… Anadolu insaný devleti için düþündüðü þeyleri, “devletin yapýlanmasý, þekillenmesi, biçimlenmesi” olarak ifade ettiðim sistemi için de düþünmüþ ve devletine karþý taþýdýðý o taþkýn mý taþkýn duygularý sistemi için de taþýmýþ olabilir mi, sizce? Acaba Anadolu insaný “devlet ebed müddet”ini taþýyacak olan sistemin komunist sistem mi, kapitalist sistem mi, liberalist sistem mi, yoksa zaman zaman kimilerinin savunageldiði þekliyle “karmakarýþýk” bir sistem mi olmasýný ister? Anadolu insaný o tertemiz terini ve mübarek kanýný, sevdalandýðý hangi sistem için döker ve hangi sistem için akýtýr, söyleyebilir misiniz? Ya da, Anadolu insaný, devletine olan sonsuz sadakati ve de o akýl almaz tevekkülüyle, devletinin üzerine iðreti biçimde giydirilen her sisteme boyun eðip, þapka çýkartýr ve üzerine uyup uymadýðýna, yakýþýp yakýþmadýðýna bakmaksýzýn, o umursamaz tavrýyla “eyvallah” mý der, “benim için hiç fark etmez” anlamýnda? Evet, ne der Anadolu insaný; nasýl bir tavýr takýnýr ve ne tür bir davranýþ biçimi sergiler, sevdalandýðý devletine iðreti bir elbise gibi giydirilen “sistem” konusunda?
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
203
Hiç aynaya bakmaz mý Anadolu insaný; üzerine giydirilen sistemin, kendisini ne hallere soktuðunu anlamak için bile olsa? Ve rejim.. “Devlet yönetimine gelme ve devleti yönetme” biçimi olarak tarif ettiðim “rejim” için ne düþünür ve nasýl duygular taþýr Anadolu insaný, bilebiliyor muyuz? Gerçekten de nasýl bir rejim ister Anadolu insaný? Kýrbacýn sýrtýndan, tokmaðýn baþýndan hiç mi hiç eksik olmadýðý bir rejim midir, Anadolu insanýnýn hayallerini süsleyen ve de düþlerine konuk ettiði, ne dersiniz? Ýsmi ne olursa olsun, “kýrk katýr” mý, “kýrk satýr” mý türünden, despotik bir rejime mi sevdalýdýr Anadolu insaný? Sürekli olarak kendi adýna birilerinin karar verdiði; sürekli olarak kendi adýna birilerinin konuþtuðu; sürekli olarak itildiði, kakýldýðý, horlandýðý ve sürekli olarak potansiyel bir suçluymuþçasýna þüphe çemberinde tutulduðu bir rejimden, yani yönetim biçiminden son derece zevk alan acayip mi acayip bir kiþiliðe mi bürünmüþtür Anadolu insaný? Bir çadýr kurma kolaylýðýnda nice devletler kuran kendisi deðilmiþ gibi, kendisine rüþtünü ispat edememiþ bir insan muamelesinin yapýldýðý ve bu yaklaþýmýn doðal bir sonucu olarak sözüne-sohbetine, yazmasýna-çizmesine, giyinmesine-kuþanmasýna, oturmasýna-kalkmasýna, yemesine-içmesine, gezmesine-tozmasýna karýþýldýðý, kelimenin tam anlamýyla “ceberrut” bir yönetim biçimi midir, Anadolu insanýnýn aradýðý, özlediði ve yolunu gözlediði rejim, söyleyebilir misiniz? Kýsacasý, Anadolu insaný, bir deðiþime, daha doðrusu kelimenin tam anlamýyla çok kötü bir dönüþüme mi uðramýþtýr ki; insanlýða insanlýk öðreten o “abide” kiþiliðini ve de kimliðini kaybetmiþ; “Çile” Þairinin ifadesiyle, “kendi öz yurdunda parya” durumuna düþmekten hoþlanan bambaþka bir kiþiliðe ve kimliðe mi bürünmüþtür; ne dersiniz?
Devlet Nedir? Devlet, bir milletin ortak iradesini, ortak gücünü ve ortak varlýðýný simgeleyen mücerret/soyut bir kavramdýr. Daha deðiþik bir ifadeyle, belli müþterekleri olan insanlardan oluþan bir milletin kafasýnda “devlet” fikrinin oluþmasý; gönlünde bu devletin þekillenmesi, biçimlenmesi ve bu devlete karþý bir tutkunun büyümeye baþlamasý ve nihayet oluþan bu düþüncenin ve de büyüyen bu tutkunun tam bir eylem birliðine dönüþmesi sonucu, devlet ortaya çýkmýþtýr.
204 YOKSULLUK
Kýsacasý, devlet, fantastik bir düþüncenin sonucu ortaya çýkmýþ, fantezik bir ürün olmayýp, milletleri devlet kurmaya ve devletli olmaya götüren asýl faktör kimi temel ihtiyaçlardýr... Eðer bir millet iþin baþlangýcýnda, kendisini devlet olmaya götüren ihtiyaçlarýný net ve kesin bir biçimde belirleyemeyecek olursa; þu husus kesinlikle bilinmelidir ki, ilerleyen zaman içinde, devletin yönetimini ellerine geçiren kiþiler veya gruplar, “durumdan vazife çýkaracaklar”, devlete her gün yepyeni görevler yükleyecekler ve buna baðlý olarak kendi faaliyet alanlarýný sürekli olarak geniþleteceklerdir. Bilmek zorundayýz ki: Devletin üstlendiði her yeni görev bir yetki devri demektir ve millet, devlete devrettiði her görev kadar, yetkisini de devretmiþ olacaktýr. Bu durum, devlet-millet iliþkisinde, dengenin millet aleyhine bozulmasýndan baþka bir þey deðildir ve bu denge bir defa bozuldumu, milletin lehine olacak biçimde yeniden kurmak fevkalade zordur. Bunun daha açýk anlamý, “hakimiyet kayýtsýz þartsýz milletindir” ifadesinin yerini, “hakimiyet kayýtsýz þartsýz devletindir” ifadesinin almýþ olmasýdýr. Hakimiyetin kayýtsýz þartsýz devlette oluþunun tehlikesini gören bir batýlý (Lord Acton) þöyle diyor: “Güç yozlaþtýrýr; mutlak güç mutlak yozlaþtýrýr. Herkes þartlar elverdiði ölçüde fazla güç elde etmeyi sever ve hiç kimse kendiliðinden gücü reddetmek için çaba sarfetmez”. Ýþte bu eþik, yani hakimiyetin kayýtsýz þartsýz devlette oluþu, devletin tanrýlaþma eþiðidir. Tanrýlaþan devletin mütercimleri, “devletin neyi sevip, neyi sevmediðini; neden hoþlanýp, neden hoþlanmadýðýný; neyi yapýp, neyi yapmayacaðýný; kimlerin düþman, kimlerin dost sayýlacaðýný; hangi þeyin devletin lehine, hangi þeyin ise devletin aleyhine olacaðýný”n tercümaný olarak, sürekli bir biçimde yazarlar, çizerler, konuþurlar ve bütün bunlarýn doðrultusunda “devletin âli menfaatleri adýna” hevalarýnýn emrettiði icraatlarýný bir güzel yaparlar. Bu tarih boyu yaþamýþ bütün toplumlarda böyle olmuþ ve hesapsýz görev ve yetki devri nedeniyle, çoðu ülkede millet ikinci plana itilmiþtir. Milletin kimi ihtiyaçlarýný karþýlamak amacýyla ve sadece millete hizmet için kurulmuþ olan devlet ise, birinci plana çýkarak merkeze oturmuþ ve kutsallaþmýþtýr. Böylece, millet hizmet edilen konumdan uzaklaþtýrýlmýþ ve hizmet eden konuma düþürülmüþ olmaktadýr. Bu da, bir alt-üst oluþtan ve adý konmamýþ bir kölelik, ya da uþaklýktan baþka bir þey deðildir. Nasýl bir kölelik, ya da uþaklýktýr bu mu, diye soruyorsunuz?
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
205
Milletin çok büyük çoðunluðu acaba hangi haklarýn sahipleridir ve bu haklarýný, kutsallaþtýrýlan devletin gölgesini kendi gölgeleri olarak sunanlara karþý, nasýl ve ne ölçüde koruyabilmektedirler, söyleyebilir misiniz? Bu nedenle, devlete verilecek görevlerin açýkça belirlenmesi, millet açýsýndan son derece önemlidir. Belirlenen bu görevlerin gereði gibi yerine getirilebilmesi ise, ölçüsü millet tarafýndan konacak bir çerçevede yürütülmesine baðlýdýr. Bunun daha açýk anlamý; devlet, kendisine verilen görevleri hakkýyla yapacak ölçüde bir yapýlanmaya, þekillenmeye ve biçimlenmeye gidecek demektir. Bu bilincin doðal bir sonucu olarak, devlet adýna görevlendirilen hiçbir grup veya zümre, “durumdan vazife çýkarma” hak ve yetkisini kendisinde göremeyecek ve bulamayacaktýr. Bütün bunlarý kim, ya da kimler yaptýracaktýr mý, diyorsunuz? Þu tarihi bir hakikat ve evrensel bir vakýadýr ki: Hiçbir otorite, kendi gönül rýzasýyla, kendi yetkisini bir baþkasý ile paylaþmak istemez de, paylaþmaz da. Nitekim bu doðrultuda bir batýlý (Montesquieu) þunu söylüyor: “Tecrübe göstermektedir ki, güç sahibi her insan sahip olduðu gücü kötüye kullanmaya eðilimlidir. Eðer gücün kötüye kullanýlmamasýný istiyorsak kendi kendini durdurmasýný, denetlemesini saðlayacak bazý önlemler almamýz zorunludur. Güç gücü kontrol etmelidir”. Bu nedenle kendilerini milletin üstünde gören ve bu sakat anlayýþlarýnýn doðal bir sonucu olarak, devletin sahibi olduklarýný sanan kimileri, kendilerinden kaynaklandýðýný sandýklarý bu güç ve yetkilerini bir baþkalarýyla paylaþmaya yanaþmayacaklardýr. Ýþte bu noktada, milletin temsilcileri olarak, devleti yapýlandýrma, þekillendirme, biçimlendirme, yönlendirme ve yönetme yetkisi kendilerine verilen TBMM üyeleri devreye girecek ve milletin haklarýný koruyarak, gerçek otoritenin ve güç sahibinin, millet adýna, kendileri olduðunu ortaya koyacaklardýr. Bütün bunlardan anlaþýlacaðý gibi, bir milletin devletini kurmasý kadar ve kimi zaman ondan çok daha önemlidir, devletini hangi ihtiyaçlar için kurduðu. Çünkü, devletin görevlerini belirleyecek olan, devleti kurduran bu ihtiyaçlardýr. Devletin kuruluþuna temel teþkil eden ihtiyaçlar kesin bir biçimde belirlenmeyecek olursa, ne mi olur, diyorsunuz? Ne olacaðýný anlamak için tarihi incelemeler yapmaya, ansiklopediler karýþtýrmaya, ya da bir bilenlerin kapýsýný aþýndýrmaya gerek olmayacaktýr. Yapýlacak tek þey, ata yadigarý bu güzel ülkeye ibret nazarýyla bakmaktýr, sadece..
206 YOKSULLUK
Devletin girmediði, karýþmadýðý, el atmadýðý bir karýþ yer bulabilir misiniz, koca ülkede? Ve devlet girdiði, karýþtýðý, el attýðý hangi iþte baþarýlý olmuþtur ve o iþin içinden yüzünün akýyla çýkmýþtýr, söyleyebilir misiniz? Eðitimde mi, saðlýkta mý, sosyal güvenlikte mi, sanayide mi, tarýmda mý, ticarette mi, turizmde mi? Devlet bu alanlarýn hangisinde baþarýlý olmuþtur ve bizi “hangi nurlu ufuklara taþýmýþ” ve ülkeyi “hangi muasýr medeniyet seviyesine çýkarmýþtýr”, bir bileniniz var mý? Þunu kesinkes bilmek zorundayýz ki: Devletin görevlerini net bir biçimde açýklýða kavuþturmadýkça; baþka bir ifadeyle kendisini devlet yerine koyarak devletle aynileþmeye çalýþan sistemin tasallutundan “devlet-i ebed müddet”i kurtarmadýkça, hiçbir meselemizi çözmemiz mümkün olmayacaktýr.
Devletin Görevleri Nelerdir? Unsurlarý, “düþünce birliði, niyet birliði ve eylem birliði olan” milli iradenin beyan edilmesi sonucu oluþan devletin görevleri nelerdir veya neler olmalýdýr? Kimi istisnalar dýþýnda, bugün ülkemizi yönetmeye talip olan çoðu siyasetçinin ve de, yine kimi istisnalar dýþýnda, aydýn etiketi taþýyan çoðu kalem ve kelâm erbabýnýn böylesine hayati bir soruya verecekleri net ve kesin bir cevaplarý yoktur. Bu millet, ortak iradesinin bir ürünü olan devletine yapabilme gücü, kudreti ve iktidarýnda olduðu yasama, yürütme ve yargýdan ibaret olan üç asli görev vermiþtir. Bir baþka ifadeyle, devlet, bu üç görevi yapmak için vardýr ve varlýðýnýn doðal bir sonucu olarak, bu üç görevi yapacak biçimde donatýlmýþtýr. Dolayýsýyla hem gücü ve donanýmý bu üç önemli görevden fazlasýna yeterli olamaz; hem de, bu üç asli görevin dýþýna taþacak þekilde gücünü artýrýr ve donanýmýný buna göre yapacak olursa yetkilerini aþmýþ olur. Aslýnda, “devletli” olarak yaþamaya alýþmýþ olan Anadolu insanýnýn, devletin, “nasýl ve ne þekilde” yapýlanmasý konusunda bir “olmazsa olmazý” yoktur. Onun için önemli olan þey, sevdasý olan devletinin yapýlanmasý sýrasýnda, “asli hüviyetini” kaybetmemesi; yani, “adil, güçlü, sevecen, güleryüzlü” ve benzeri güzelliklerini “aynen” korumasýdýr. Bir baþka ifadeyle, devlet öyle bir yapýlanmalý, þekillenmeli ve biçimlenmelidir ki; bu yapýlanma, þekillenme ve biçimlenme sýrasýnda, yani “sistemleþme” veya “bir sisteme oturma” sýrasýnda, onun “adil, güçlü, sevecen ve güler yüzlü” oluþu hiçbir þekilde etkilenmemeli ve bozulmamalýdýr.
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
207
Çünkü, hiçbir millet, “zalim, zayýf, katý yürekli ve asýk suratlý” bir devleti istemez de, böyle bir devlete sevdalanmaz da. Bu nedenle, bir devlet sistemleþirken asli hüviyetini korumaya özen göstermek zorundadýr. Göstereceði bu “özen” devletin, “olmazsa olmazýdýr”. Aksi halde, yani bir devlet “olmazsa olmaz” özelliklerini kaybedecek olursa, görünen bütün gücüne ve kuvvetine raðmen yýkýlmaktan kendini kurtaramayacaktýr. Týpký yakýn zamanda yýkýlan kimi devletler gibi… Söz buraya gelmiþken sormak durumundayýz: Anadolu insanýnýn sevdasý olan devlet, “Cumhuri” dönemimizin 80.yýlýný kutlamaya hazýrlandýðýmýz þu günlerde “olmazsa olmaz” özelliklerini muhafaza edebilmekte midir? Örneðin, devletin bekasýnda en önemli görev olan adalet hizmetini yürüten yargýya bakalým isterseniz? En yetkili aðýzlar, en yüksek perdeden, daha dün denecek kadar yakýn bir zamanda, “yargýnýn baðýmsýz olmadýðýný”, “yargýcýn vicdaný ile cüzdaný arasýnda kaldýðýný”, “yargýnýn siyasallaþmasý için zeminin hazýr olduðunu” ilan etmiþlerken; devletin en asli görevi olan “adalet” hizmetinin gereði gibi yerine getirildiðini söyleyebilir miyiz? Oysa bir ülkede yargýnýn baðýmsýz olmamasý, yargýcýn vicdaný ile cüzdaný arasýnda kalmasý ve yargýnýn siyasallaþmasý, o ülkede devletin harakiri yapmasýndan baþka bir anlama gelmeyecektir. Öyle ya, baðýmsýz olmayan ve siyasallaþan bir yargý, hükmünü neye göre ve nasýl verecektir de, hak sahibini hakkýna kavuþturacak, böylece devlet olmada ve devlet olarak yaþamada en temel direði konumundaki adaleti dimdik ayakta tutabilecektir? Bir ülkede yargýlama, hukukun üstünlüðüne göre deðil de, baðlý bulunan gücün üstünlüðüne göre yapýlacak olursa; o ülkede adaletin olduðunu söyleyebilir misiniz? Adaletin olmadýðý bir ülkede barýþ, kardeþlik ve huzur nasýl saðlanacaktýr, bir bileniniz var mý? Barýþýn, kardeþliðin ve huzurun olmadýðý bir ülkede, zulme uðrayan ve haklarý kendilerine iade edilmeyen insanlarýmýzýn devlete bakýþ açýlarý nasýl olacaktýr, hiç düþündünüz mü? Kendilerine zulmedilen insanlarýn yaþadýðý bir ülkede, zulme uðrayan insanlarýmýz, her þeye raðmen, yine de devlete muhabbetle bakabilirler ve yine de devlete olan sevdalarýný muhafaza edebilirler mi, ne dersiniz? Hiç kýrýlmazlar mý, hiç burulmazlar mý, hiç üzülmezler mi, hiç küsmezler mi?
208 YOKSULLUK
Eðer insanlarýmýz, kendilerine yapýlan onca haksýz muameleye raðmen kýrýlmamýþ, burulmamýþ, üzülmemiþ ve küsmemiþ olsalardý, milletçe içine düþtüðümüz problemleri neden çözemediðimizi açýklayabilir misiniz? Oturduðu coðrafi konuma ve fiziki alana, sahip olduðu insani güce, tarihi geçmiþine ve mükemmel devlet tecrübesine raðmen, 80.yýlýný kutlamaya hazýrlandýðýmýz “Cumhurî” devletimizin baþlangýçta hayal edilen gücüne neden eriþemediðini söyleyebilir misiniz? Özendiðimiz, örnek aldýðýmýz ve peþlerinde gitmekten anlaþýlmaz bir gurur duyduðumuz batýlý ülkelerle mukayese edilmeyecek kadar küçücük bir milli gelire ve hemen hemen hiçbir zaman sahip olamadýðýmýz orijinal teknolojiye raðmen; evet, “devletimiz beklenen ve hayal edilen gücüne eriþmiþ, yani hedef tutturulmuþtur” diyecek olursak; “ekonomik ve siyasi aðýrlýðýmýz, batý dünyasýnýn hangi ülkesi kadardýr” diye kendi kendimize sormamýz gerekmez mi? Söyler misiniz, ekonomik ve siyasi gücü olmayan bir ülke gerek kendi egemenlik haklarýný, gerekse kendisine bel baðlayan dost ülkelerin haklarýný nasýl olacak da koruyabilecektir? Güneydoðudaki kargaþanýn ana kaynaðý bilindiði halde; neden bölücü terörü destekleyen ve besleyen, “büyük müteahhit” ve “büyük taþeron” konumundaki ülkelere ses çýkaramýyoruz da, küçücük taþeronlarla uðraþmayý bir marifet sayýyoruz? Yine, “devletimiz beklenen gücüne eriþmiþtir” diyecek olursak; “kendinize rehber aldýðýnýz hangi batý ülkesi kadar askeri teknolojiye sahipsiniz” biçiminde; ya da, “batýdan aldýðýnýz silahlarla, batýya karþý egemenlik haklarýnýzý nasýl olacak da koruyacaksýnýz” tarzýnda, sormazlar mý adama? Batýya ve batýlýya, her konuda evet diyerek ve boyun bükerek mi sürdüreceðiz varlýðýmýzý ve sadece büyük patronlarýn iþaret ettiði doðulu ülkelere karþý mý horozlanacaðýz, haklarýmýzý koruyabilmek için? Eðer devlet, milletin kendisine verdiði gücü koruyabilmiþ olsaydý; yanlýþ ifade edilmiþ olsa da, daha dün denecek yakýn bir zamanda “devletin içine çeteler sýzabilir miydi, sizce ?” Bu nasýl güçlü oluþtur ki; týpký sýnýr güvenliðini koruyamayan bir ülke gibi, irili ufaklý her türden çeteler ellerini kollarýný sallayarak devletin içine sýzabilmiþler ve daha dün denecek kadar yakýn bir zamanda yürütmeyi kendilerine teslim ettiðimiz kimi siyasilerle içli dýþlý olabilmiþler ve devleti soyup soðana çevirerek, ülkeyi ve milleti içinden çýkýlmaz bir borç bataðýnýn içine sokabilmiþlerdir? Bunda bir yanlýþlýk yok mudur ve bu yanlýþlýk nereden kaynaklanmaktadýr, dersiniz?
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
209
Eðer “Cumhuri” devletimizin gerçekten de güçlü olmasýný istiyorsak, bu sorularý hiç usanmadan tekrar tekrar kendimize sormamýz ve çok açýk bir biçimde cevaplamamýz gerekmektedir. Çünkü, devletimizin yaþamasý ve güçlü olmasý buna, yani adil bir yargýlama sisteminin yürürlükte olmasýna baðlýdýr.. Ve gelelim devletimizin asli görevlerinden ikincisine: “Cumhuri” devletimizin 80 yýllýk döneminde, devletimizin asli görevlerinden olan yasamayý, bugüne kadar hakkýný verecek biçimde yapabildiðini; hiçbir gücün etkisinde kalmadan yasalar çýkarabildiðini, yani bu yasalarý çýkarýrken “kimilerinin” deðil de, “milletin yararýný” ve “hukukun üstünlüðünü” esas aldýðýný söyleyebilir misiniz? Yasama Meclisimiz bu azim ve de aziz hizmeti kimlerle ve nasýl yaptý dersiniz? Ýstisnai durumda olanlara haksýzlýk etmemek ve onlarý bir kenarda tutmak kaydýyla, soracak olursak: Holding ve medya patronlarýnýn emrinde çalýþan siyasilerle mi? Akþam ak dediðine, sabah kara diyen siyasilerle mi? “Güneþ Motel” rezaletleri henüz unutulmamýþken, o rezalete taþ çýkartacak biçimde “transfer” ücreti alan siyasilerle mi? Hiçbir ehliyetleri olmadan, sadece liderlere yakýnlýklarý nedeniyle Meclise giren ve bir daha seçilebilmek amacýyla, liderlerinin etrafýnda pervane gibi dönen siyasilerle mi? Yoksa sürekli biçimde ve kasýtlý olarak “hukuk”la “kanunu” “devletle” “sistemi” karýþtýran, “hýrsý aklýnýn çok önünde olan” siyasilerle mi? Ve yürütme görevi.. Nerede, “en zayýfýnýz, hakkýný alýncaya kadar, benim yanýmda en kuvvetlinizdir” tarzýndaki yönetim anlayýþý; nerede yürütmenin, “ele geçen her þeyi yürütmek” için kullanýldýðý ve Nasreddin Hocamýzýn “ye kürküm ye” örneðinde olduðu gibi, sadece zenginlerin, güçlülerin, her çeþidinden yakýnlarýn ve de iþ bitiricilerin iþlerinin görüldüðü bir yönetim anlayýþý? Nerede, “iþi ehline veriniz; þayet iþi ehline vermeyecek olursanýz, kýyameti bekleyiniz” þeklinde ifadesini bulan yönetim anlayýþý; nerede, hiçbir özellikleri olmadan, iþi “kendi ehillerine/ yakýnlarýna”, yani “eþlerine, dostlarýna ve akrabalarýna” teslim ederek, kendilerine verilen emanete ihanet eden yönetim anlayýþý? Nerede, kendi özel iþi saydýðý bir iþte devletin mumunu dahi kullanmayan yönetim anlayýþý; nerede, Anadolu insanýnýn ifadesiyle, “yaðma Hasanýn bö-
210 YOKSULLUK
reði” tarzýnda milletin kendilerine verdiði imkanlarý insafsýzca yaðmalayan yönetim anlayýþý? Herkesin bildiði bu ve benzeri örnekler ortada dururken, bu milletin devletine verdiði yürütme görevinin gerçekten iyi yürütüldüðünü söyleyebilir misiniz? Bu nasýl bir yürütme ve yönetim anlayýþýdýr ki; devlet, kendi üzerine düþen asli görevleri bile gereði gibi yapamayýp, Anadolu insanýnýn o güzel ve çok yerinde tabiriyle, “yüzüne gözüne” bulaþtýrýrken; milletin yapabileceði bir çok iþe de el atýyor ve buna en soldaki ve en saðdaki siyasiler ayný “fetvayý” verebiliyorlar? Ne dersiniz; bunda bir bit yeniði, ya da bir “Ali Cengiz oyunu” yok mu, sizce? “Devlet yoksulun neresinde durmalý?” sorusuna cevap ararken, “bütün bunlarý niçin söylüyorsunuz?” sorusu akla gelebilir. Bütün bunlarý þunun için söylüyoruz: Devleti, asli görevlerine döndüremezsek ve asli görevlerinde baþarýlý olacak bir sisteme oturtamazsak; yönetime kim gelirse gelsin, devlet istenilen ölçüde yoksulun yanýnda olamayacaktýr. Bu nedenle, devleti ve sistemi enine boyuna irdelemeye mecburuz.
Devletin Millete Bakýþý Bir milleti devlet olmaya götüren en önemli faktör ortak irade beyaný ise; bunun tam tersine, bir milletin kurduðu devletin zayýflamasýna ve nihayet yýkýlmasýna neden olan en önemli faktör, ortak iradeyi oluþturan unsurlardan birinin, ya da bir kaçýnýn iyice zayýflamasý ve nihayet tamamen ortadan kalkmasýdýr. Öyle ya, eðer bir millet düþünce birliðini, niyet birliðini ve eylem birliðini muhafaza ediyorsa, yani bir milletin yürekleri tek bir yürekmiþçesine topluca vurabiliyorsa; o milletin devletine kim, ya da kimler ne yapabilir ki? Nitekim, bu millet madden en zayýf olduðu bir dönemde bile istiklal savaþýný kazanýp, devletini yeniden þekillendirmiþ deðil midir? Eðer bu millet, o yýllarda, ortak iradesini kaybetmiþ olsaydý, yýkýlan devletini yeni baþtan þekillendirebilir miydi? Ve bugün; “Cumhuri” devletimizin kurulduðu günlerdeki gibi, milletçe düþüncede, niyette ve eylemde birlik olduðumuzu ve bu birlikteliðin doðal bir sonucu olarak yüreklerimizin topluca vurduðunu söyleyebilir miyiz?
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
211
Milletin kendilerine görev verdiði kimilerinin, kendilerini devlet yerine koyarak millete horozlandýklarý, onu küçük gördükleri ve buna raðmen birliði ve beraberliði saðlayarak devleti ayakta tuttuklarý ve o çok önem verdikleri saltanatlarýný sürdürdükleri nerede ve tarihin hangi zaman diliminde görülmüþtür? Bu aziz milletin duygusuna, düþüncesine, inancýna, örfüne, tarihine ve kültürüne saygý duymayan ve milleti sürekli olarak ve kasýtlý bir biçimde parçalara bölüklere ayýran ve bunu siyasi dehalarýnýn bir ürünü sayan zihniyetin sahipleri kesinlikle bilmeliler ki, böyle yapmakla, sadece ekmeðini yiyip suyunu içtikleri bu güzel ülkeye ve o ülkenin güzel insanlarýna deðil, bütün güçlerine raðmen, kendilerine de zarar verecekler ve bu zararýn acýlarýný bu milletle beraber kendileri de çekeceklerdir. Bana kalýrsa, “Cumhuri” dönemimizin en büyük yanlýþý iþte burada yapýlmýþtýr ve 80 yýllýk bu süreçteki en büyük kaybýmýzý, milletin birliði ve beraberliði hususunda vermiþizdir. Diyebilirim ki; sadece bu husus bile düzeltilebilse ve bir þekilde gücü ellerine geçirenler, milletin dokunulmazlarýyla uðraþmaktan vazgeçebilseler; sistemin bütün kötülüklerine ve yanlýþlarýna raðmen, bu millet yine de zincirlerini kýracak ve ayaða kalkmasýný bilecektir. Anadolu insanýnýn sýkça kullandýðý amiyane bir tabirle, sistem “iki ucu kirli bir deðnek” durumundadýr. Devletle rejim arasýnda bir köprü konumunda olan bu deðneðin bir ucu devlete dokunur ve onu kirletir; diðer ucu ise rejime dokunur ve onu da kirletir. Oysa bu milletin çok büyük çoðunluðunun, esas olarak, ne devletiyle, ne de rejimiyle herhangi bir kavgasý ve bu kavgadan kaynaklanan bir hesaplaþmasý yoktur ve olamaz da. Devletiyle kavgalý olamaz, çünkü devletin asli sahibi kendisidir ve böyle bir kavga milletin kendisiyle kavgasý demektir ki bunun mümkün olamayacaðý çok açýktýr. Rejimiyle olamaz, çünkü Anadolu insaný için aslolan devlettir ve bu devleti Onun haklarýný koruduðu sürece, hangi rejimle yönetildiði Onu pek fazla ilgilendirmez. Nitekim, tarih buna iyi bir tanýktýr ve gerçekten de, Anadolu insanýnýn binlerce yýllýk tarihinde bir tek rejim kavgasýna rastlamamýz mümkün deðildir. Çünkü, Anadolu insanýnýn devlet geleneðinde önemli olan devletin bekasýdýr. Bu nedenle devletin asli sahibi olan insanýmýzýn haklarý korunmak kaydýyla, rejim, yani yönetim biçimi ile yönetime kimlerin, nasýl ve ne þekilde geleceði, o denli önemli deðildir. Ne var ki, sistemin yanlýþ seçimi nedeniyle, demokratik rejim, anlamýna ve kapsamýna uygun bir biçimde, hiçbir þekilde oturtulamamýþ ve “demokra-
212 YOKSULLUK
tik yönetim biçimi” adý altýnda yüzlerce padiþah türetilmiþtir. Ve bu padiþahlarýn millete bakýþlarý çarpýktýr. Dolayýsýyla, devletin millete bakýþý çarpýk gibi gözükmektedir. Türkiye’mizin asýl sýkýntýsý, her þeyden önce “insaný merkeze alan” bir düzenin/ sistemin kurulamamýþ olmasýndan kaynaklanmaktadýr. Böyle bir düzen kurulmadýðý sürece devletin ihtiyaç sahiplerinin, yani yoksullarýn dertleriyle yeteri kadar dertlenmesi mümkün olmayacaktýr.
Milletin Devletinden Bekledikleri Milletin bütün fertleri ve sosyal gruplarý, kuruluþuna dolaylý olarak katkýda bulunduklarý, iþlemesi ve ayakta durmasý için yükümlülük altýna girdikleri devletlerinden, asli görevi dýþýnda, kimi sosyal görevler beklerler. Ve bu sosyal görevler, kimi zaman devletin asli görevleri kadar, kimi zaman ise asli görevlerinden çok daha fazla önem kazanýr. Çünkü, huzurun, kardeþliðin, milli dayanýþmanýn asýl kaynaðý bu sosyal görevlerdir. Bir baþka ifadeyle, bir ülkede, devleti yönetenler bu sosyal görevleri yerine getirmeyecek olurlarsa; devleti ayakta tutmalarý fevkalade zorlaþýr. Konumuz yoksullar olduðuna göre, diðer toplum kesimlerinin devletten beklediklerini bir yana býrakalým ve yoksullarýn devletten beklentilerini dile getirmeye çalýþalým. Ve öncelikle yoksulun tarifini yaparak iþe baþlayalým: Yoksul, en temel ihtiyaçlarýný, günün þartlarýna ve yaþadýðý çevrenin standartlarýna göre kendi imkanlarýyla temin edemeyen insandýr. Bu tariften anlaþýlacaðý gibi, yoksulluk, zamana, yaþanýlan çevreye ve bulunulan coðrafyaya göre deðiþecektir. Bu nedenle, yoksulluðu belli bir parasal deðere baðlamak doðru bir yaklaþým olmaz. “Ýnsan neden yoksul olur?” sorusuna cevap aradýðýmýzda karþýmýza çýkan olasýlýklar þunlar olabilir: -Fakir bir aileden geldiði için yoksuldur. Böyle birisine aileden kendisini zengin edecek bir çýkýn kalmamýþtýr. -Vaktiyle hali vakti yerinde olduðu halde, baþýna gelen karþý durulmaz bir felaket onu yoksul býrakmýþtýr. Örneðin depremde her þeylerini kaybeden insanlarýmýzýn yoksulluða düþtükleri gibi. -Hali vakti yerinde olan birisini, içki, kumar, uyuþturucu gibi kötü alýþkanlýklar yoksulluða düþürmüþ olabilir. -Kiþi doðuþtan bedensel, zihinsel ve ruhsal engelli oluþundan dolayý yoksulluða düþmüþ olabilir.
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
213
-Saðlýklý bir kiþi, amansýz bir hastalýða yakalanarak, ya da trafik kazalarýnda sakatlanarak saðlýðýný kaybedip çalýþamaz duruma düþer ve yoksul olabilir. -Kiþi, bakmak zorunda olduðu insanlarýn amansýz bir hastalýða yakalanmalarý nedeniyle de yoksulluða düþebilir. -Kiþi, vurguncuya, soyguncuya parasýný kaptýrdýðý için yoksul olabilir. Týpký ülkemizin vurguncuya, soyguncuya parasýný kaptýrýp, kapý kapý para dilenme durumuna düþtüðü gibi. -Kiþi, yeterli bir eðitimi olmadýðý için iþ bulamaz ve yoksulluða düþebilir. -Kiþi yeterli eðitimi olduðu halde iþ bulamaz ve yoksulluða düþebilir. Günümüzde yüz binlerce üniversite mezunu gencimizin iþ bulamayýp yoksulluða düþtükleri gibi. -Kiþi, soygun, vurgun, hortumlama, söðüþleme, vantuzlama, deveyi hamuduyla yutma ve aþýrý savurganlýk nedeniyle ülke ekonomisinin krize girmesi sonucu iþini kaybedip yoksulluða düþmüþ olabilir. Son yýllarda on binlerce yetiþmiþ kiþinin iþini kaybederek yoksulluða düþmesi gibi. -Kiþi, kendi savurganlýðý nedeniyle de yoksul duruma düþmüþ olabilir. -Kiþi, tembel ve beceriksiz olduðu için yoksul duruma düþmüþ olabilir. -Kiþi, devletin kýsýrlaþtýrma politikasýna uymadýðý için fazla çocuk sahibi olabilir ve yoksul duruma düþebilir. -Üretmeden tüketme alýþkanlýklarý da kiþileri yoksulluðun pençesine düþürebilir. Týpký ülkemizin üretmeden tüketme alýþkanlýðý yüzünden IMF’in reçetelerine muhtaç olmasý gibi. Sayýlan veya akla gelmediði için sayýlamayan sebeplerden dolayý yoksulluða düþen insanlarýmýz beslenme, barýnma, giyinme, evlenme, saðlýk ve eðitim gibi en temel ihtiyaçlarýný kendi imkanlarýyla karþýlayamadýklarýnda ne yapacaklardýr, ya da ne yapmalýdýrlar, sizce? Anadolu insanýnýn o güzel tabiriyle “ört ki ölem” mi demelidirler? Veya bizler, “ne hali varsa görsün” mü demeliyiz? Bunlara gönlümüz razý olmalý mý? Ýnsan olarak, komþu olarak, vatandaþ olarak böyle þeyler demeye hakkýmýz var mý? Ve bizler ayný duruma düþtüðümüzde böyle þeylerin kendimize denmesini kabul edebilir miyiz? O halde ne yapacak da yoksul insanlar en temel ihtiyaçlarýný karþýlayacaklar ve insanca yaþayacaklardýr? Kapý kapý dilenecekler mi? Cami avlularýnda mendil mi açacaklar? Çalacaklar, çýrpacaklar mý? Yol mu kesecekler? Haraç mý alacaklar?, Rüþvete mi bulaþacaklar? Uyuþturucu ticaretinde kuryelik mi yapacaklar? Kiralýk katil mi olacaklar? Ülkemizde cirit atan þer güçlerin hesabýna mý çalýþacaklar? Fesat ocaklarýnýn kucaðýna mý düþecekler? Misyonerlerin yardýmlarýyla geçinip dinlerini mi deðiþtirecekler?
214 YOKSULLUK
Yoksul insanlar bunlarýn hangisini yaparlarsa en temel ihtiyaçlarýný karþýlayabilirler ve insanca yaþama imkanýný elde edebilirler? Ya da yoksul insanlar en temel ihtiyaçlarýný karþýlamak için de olsa bu sayýlanlarý yapmamalýlar mý? Ne yapmalýlar öyleyse? Ölsünler, ya da, býrak ne halleri varsa görsünler, diyemeyeceðimize göre, yoksul insanlar ne yapsýnlar da insanca yaþamalarý için gerekli olan en temel ihtiyaçlarýný onurlarý zedelenmeden, devlete ve millete düþman olmadan karþýlayabilsinler? Ýþte bu aþamada devlet girecektir devreye. Çünkü devlet, bir ülke topraklarý üzerinde yaþayan insanlarýn müþterek “inan”ý gibidir. Ve bir devletin gücü, asýl ve esas olarak bu müþterek “inan”ýn miktarý ve gücü kadardýr. Bu müþterek “inan”, çok deðiþik nedenlerle giderek zayýfladýkça, devlet de güç kaybetmeye baþlayacak ve en sonunda, bu müþterek “inan”ýn kaybý kadar, devlet de güç kaybýna uðramýþ olacaktýr. Bir toplumu oluþturan fertlerin her biri, düþündüðü, hayal ettiði, sevdalandýðý, iradesini, gücünü ve her türden varlýðýný ortaya koyarak kurduðu devletinden beklediklerini bulamadýkça, devlete olan “inan”ý zayýflamaya ve giderek güveni kaybolmaya baþlayacaktýr. Zayýflayan ve kaybedilen “inan”ýn bir kritik noktasý, ya da kritik bir eþiði vardýr ki, bu devleti ayakta tutan toplumun müþterek “inan”ýnýn en alt seviyesidir. Ýnsanlýk tarihi tanýktýr ki, bir devleti kuran ve onu ayakta tutan toplumun, devletine olan müþterek inaný, kritik eþiði geçecek bir seviyede zayýflamýþsa; ne yüksek perdeden atýlan nutuklar, ne boðazlar yýrtýlýrcasýna söylenen marþlar, ne de, Gýrnata Sultanýnýn yaptýðý gibi, sel sel akýtýlan nedamet göz yaþlarý, devletin yýkýlýþýný uzun süre önleyememektedir. Devlet kurmak, yani “devletli” olmak bir bedel ister; devleti yürütmek ve ayakta tutmak ta öyle. Bu nedenle diyoruz ki; bu bedeli ödeyerek devletli olabilen milletlerdir ki, kelimenin tam anlamýyla ödedikleri bu bedelin karþýlýðýný isterler ve de beklerler, sahibi olmakla öðündükleri ve de gurur duyduklarý devletlerinden. j219
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
215
Milletlerin coðrafi konumlarý, tarihi geçmiþleri, inanç bütünlükleri ve kültür yapýlarý ne olursa olsun; devlet kurabilen ve devletli olarak yaþamayý becerebilen bütün milletlerin devletlerinden beklediklerini, kýsaca, “onurlu bir hayat sürebilmek” olarak ifade edebiliriz. Nitekim, Anadolu insaný bu onurlu hayatý, anasýnýn ak sütü gibi temiz Türkçesinde, “kýrk gün tavuk gibi yaþamaktansa, bir gün horoz gibi yaþamak yeðdir”; ya da, “bir günün beyliði beyliktir” deyimleriyle çok veciz bir biçimde ifadelendirmiþtir. Gerçekten de insan olana sadece yaþamak ve de ne olursa olsun yaþamak yakýþmaz. Çünkü o insandýr, “ahseni takvim üzere yaratýlmýþtýr” ve dahi “eþrefi mahlukat” olma konumuna yerleþtirilmiþtir. Böyle bir yaradýlýþtan ve kendisine biçilen böyle bir konumdan sonra, insan olana yakýþan elbette “onurlu bir ömür” talebi olacaktýr; dini, dili, kültürü, tarihi geçmiþi ve etnik kökeni ne olursa olsun. Ýþte bunun için, “can azizdir” der, Anadolu insaný. Bu nedenle, devletlerini kuran ve devletli olarak yaþama onurunu kazanan insanlarýn en doðal haklarýdýr, kendi elleriyle kurmuþ olduklarý devletlerinden aziz olan canlarýnýn korunmasýný istemeleri. Aziz olan canlarýnýn onurlu biçimde korunmasý ise, iyi beslenmeleri, iyi barýnmalarý, iyi giyinmeleri, iyi eðitim almalarý, saðlýklý olmalarý ve huzurlu bir yuvada yaþamalarý ile mümkündür. Bunu asgari standartlarda saðlayacak olan merci ise elbette devlettir. Aksi halde ne anlam ifade edecektir, milletlerin devletli olmalarý, devletli olarak yaþamalarý ve devletlerine aþk derecesinde sevdalanmalarý? Bu nedenle, “biri yer biri bakar, kýyamet ondan kopar” diyerek ikaz eder, Anadolu insaný, devleti yönetenleri. Bir ülkede sosyal huzurun ve milli dayanýþmanýn olabilmesi için, gelir daðýlýmýnýn da, hiç olmazsa asgari þartlarda saðlanmasý gerekir. Bir baþka ifadeyle, “çok açlar”la “çok toklar”ýn birlikte yaþamak zorunda olduðu bir ülkede, bu birlikteliðin uzun süre huzur içinde devam etmesi mümkün deðildir. Nitekim bunun bilincinde olan devletlerin yöneticileri, “sosyal devlet” anlayýþý içinde programlar yaparlar ve projeler üretirler. Bu programlarýn ve projelerin çerçevesinde, mümkün olduðunca gelir daðýlýmýný düzeltmeye ve hiç olmazsa “çok açlar”ýn sayýsýný azaltmaya ve giderek bunlarý “az aç” veya “az tok” haline getirmeye çalýþýrlar. Nüfusuna göre yýllýk gayri safi hasýlasý oldukça düþük olan ve buna raðmen geliþmiþ ülkeler standartlarýnda yaþamak isteyen insanlarýn her türlü güç odaklarýný ve de güç unsurlarýný ellerinde tuttuklarý bizim gibi ülkelerde, insanlarýn oldukça büyük bir kýsmýný “az aç” ve hele hele, “az tok” yapmak bile imkansýza yakýn zordur. Çünkü güç unsurlarýný ve güç odaklarýný ellerin-
216 YOKSULLUK
de tutan çok çok azýnlýktaki bir grup, sürekli olarak baþkalarýnýn kazançlarýna ortak olma özelliklerini kalýtsal bir karakter olarak taþýmalarýndan dolayý, insanlarýn deðil “tok” hale gelmesine, “azýcýk tok” hale gelmesine bile tahammül edemezler. Ne yaparlar ve ne ederler, akla gelmedik hile ve desiselerle, ülke gelirlerinin çok büyük bir kýsmýnýn sürekli olarak kendilerine akmasýný ve de aktarýlmasýný becerirler. Sonra, hakketmedikleri bu haram servetlerini koruyabilmek amacýyla, mafya ve çete iliþkilerine girerek, hükümetleri indirirler, hükümetleri çýkartýrlar; sermayeyi, sanatý, müziði, sporu renklendirirler; hatta bilimi bile renklendirirler. Aksi halde nasýl olur da bizim gibi nice medeniyetlere beþiklik etmiþ bir ülkede yaþayan ve insanlýða insanlýk öðretmiþ olan bu aziz milletin fertleri arasýnda böylesine bir gelir daðýlýmý uçurumu olabilir? Nitekim ülkemiz milli gelirinin %55’ini nüfusumuzun ilk %20’lik dilimi alýrken, nüfusumuzun son %20’lik dilimine sadece %5’lik bir pay düþmektedir. Çile Þairimizin yýllar öncesinden iþaret ettiði ve yakýndýðý paylaþým budur iþte: “Bir kiþiye tam dokuz, dokuz kiþiye bir pul Kurt yapmaz bu taksimi kuzulara þah olsa”. Bugün ülke insaný, gözbebeði gibi korumaya çalýþtýðý devletinin üstüne giydirilen bu ucube sistem nedeniyle, tarihi geçmiþine ve milli onuruna yakýþmayacak biçimde bir gelir daðýlýmý bozukluðuna mahkum edilmiþtir. Böylesi bir gelir daðýlýmýnýn, uzun vadede, “çok toklarýn” hayrýna olmayacaðýný da, yeri gelmiþken, belirtmek zorundayýz. Bunun bilincinde olan Anadolu insaný “aç fare ambar yýkar” diyerek ikaz eder çok toklarý. Bu sosyal bir vakýayý tespittir ve ayný zamanda çok önemli bir ikazdýr, tarih þuuru ve de sosyolojik kültürü olmayanlara. Evet “aç fare ambar yýkar”; fakat aç insan ne yapar acaba, hiç düþündük mü? Eski milletlerde bir maðaraya sýðýnmak zorunda kalan üç kiþinin hikayesi anlatýlýrken gözler önüne serilmiþ, aç kalan bir kadýnýn baþýna gelmek üzere olan bir büyük tehlike. Bu ne demektir bilir misiniz? Fakirlikle beraber maneviyatý, açlýkla beraber ahlaký korumak son derece zordur. Siz bakmayýn, bir ömür boyu elini sýcak sudan soðuk suya sokmadan yaþayýp, sonra da bol keseden atanlara ve yüksek perdeden ahkam kesenlere. Bu konuda batýlý fikir adamlarý ise þunlarý söylüyor:
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
217
Açlýk öyle bir kapýdýr ki, oradan geçme mecburiyeti doðdu mu, insan ne kadar büyük olursa olsun, büyüklüðü kadar eðilmek zorunda kalýr/ Victor Hugo Açlýk en akýllý balýklarý bile oltaya getirir/Goethe Açlýk ne dost, ne akraba, ne insanlýk ve ne de hak tanýr/Danýel Defoe Ve Anadolu insaný, bilge kiþiliðiyle ne de güzel cevap verir tok karýnla ahkam kesenlere, “tok, açýn halinden anlamaz” diyerek. Bu nedenle, yönetici konumunda olanlar, aç insanlarýn karþýsýna geçerek ahkam keseceklerine, onlarýn hiç olmazsa “az aç” veya biraz daha iyileþtirerek, “az tok” hale gelmelerine imkan hazýrlamalýlar ve de fýrsat vermelilerdir. Aksi halde, iletiþim teknolojisinin de verdiði imkanlarla olan biteni seyreden ve týka basa tok insanlarýn günün 24 saatinde çýlgýnlar gibi tepindiklerini gören aç insanlarýn, haram paralarýnýn üstünde padiþahlarý kýskandýracak biçimde saltanat süren bu insanlarýn saltanatlarýný yýkacaklarýný bilmek ve bilmeyenlere hatýrlatmak zorundayýz. Ve bunu herkesten önce hatýrlayacak olan da, bilmesi gereken de devletin yönetimini ellerinde tutanlardýr. Bu nedenle Anadolu insanýna göre ümera, yani emir sahipleri, yani yönetici kadrolar çok önemlidir. Çünkü onlar, toplumun gerçek birer çobaný durumundadýrlar. Dolayýsýyla onlar, toplumu hem yönetecekler, hem yönlendirecekler, hem de onlarýn haklarýný korumaya çalýþacaklardýr. Ve herhangi bir nedenle bu haklarý koruyamamýþlarsa en kýsa sürede iadesi için çaba sarf edeceklerdir. Bu arada mutlaka akýlda tutulmasý gereken bir husus vardýr ki o da, yönetici kadrolar her ne kadar çoban konumundaysalar da, yönettikleri halkýn kesinlikle bir sürü olmadýðýdýr. Çünkü insan hür yaratýlmýþtýr ve bu hürriyetini bir baþkasýna kolaylýkla teslim etmeyecek biçimde, onurlu bir yaradýlýþa sahiptir. Bu nedenle bir çoban konumundaki yönetimin yapacaðý þey, týpký bir çoban gibi, geride kalana yardýmcý olarak toplumdan kopmasýný önlemek; önde gideni ise baþýna bir iþ gelmesin diye uyararak, yine onun da toplumdan kopmasýný önlemektir. Eðer yönetici kadrolar, toplumdan kopmalarý önleyecekleri yerde, bilerek veya bilmeyerek teþvik edecek olurlarsa; toplum, çok açlarla, çok toklarýn; ya da, çok zayýflarla, çok güçlülerin oluþturduðu bir toplum haline gelir ki; böyle bir toplumda toplum dengesi bozulmuþ demektir. Dengesi bozulan bir toplumda iç çekiþmeleri önlemek ve de sosyal huzuru saðlamak ise hiçbir þekilde mümkün deðildir. Böyle bir durum kýsa vadede sadece çok açlarýn ve çok zayýflarýn aleyhine gibi gözükse de; böylesine çarpýk bir geliþmeden, uzun vadede, kuþkusuz toplumun her kesimi zarar görecektir. Bu nedenle, milletin yönetimi ken-
218 YOKSULLUK
dilerine teslim edilen yönetici kadrolar, bütün bunlarý göz önünde tutmak ve toplumsal dengeyi bozmayacak þekilde uygulamalar yapmak zorundadýrlar. Þüphesiz ki devlet olmak zor, devlet olarak yaþamak daha zor, devlet gibi davranmak ise hepsinden çok daha zor bir iþtir. Bu zorluk, devlet olmayý becerebilen bir millette mutlaka var olmasý gereken milli birlik ve beraberliðin, devletin ilk kuruluþ günlerindeki gibi ter-ü taze tutulma gereðinden kaynaklanmaktadýr. Ne var ki, tarih boyu devlet kurmuþ olan hiçbir millet, devletin bekasý için gerekli olan, “milli birlik ve beraberliðin ilk günkü gibi ter-ü taze tutulma gereðini” uzun süre koruyamamýþlar ve bu koruyamayýþla birlikte devletlerini yýkýlmaktan kurtaramamýþlardýr. Bu bakýmdan diyoruz ki, devlet olmak zor, devlet olarak yaþamak daha zor, devlet gibi davranmak ise hepsinden çok daha zor bir iþtir. Bir ülkede varolmasý gereken milli birlik ve beraberliðin ter-ü taze tutuluþu “nasýl olur” ve “neyle olur” sorularýný sormak ve bu sorulara cevap aramak durumundayýz. Bu aþamada, Hz. Ömer’in destanýmsý davranýþý akla gelmektedir. O güzel insan, bir yandan Dicle kýyýsýnda bacaðý kýrýlan bir keçi yavrusunun hesabýný düþünürken; öte yandan, aç kalan yetimlere sýrtýyla erzak taþýyor ve analarýn süt yetiremediði yavrularýný besleyebilmesi için, devlet hazinesinden onlara süt tahsisi yapýyordu. O güzel insan biliyordu ki, elde bulunan devlet hangi ulvi gayelerle kurulmuþ ve ne kadar güzel bir isme sahip olursa olsun; bu yaptýklarý yapýlmadýkça, ne kuruluþtaki ulvilik ve “Kurucusunun, insanlýðýn önderi” oluþu, ne de görünüþteki o harikulâde güzellik onu ayakta tutmaya, yeterli olmayacaktýr. Bu nedenle, devlet gibi devlette, isimleri, cisimleri, dinleri, dilleri, etnik kökenleri, coðrafi yerleþimleri ve sosyal konumlarý ne olursa olsun, hiçbir kimse “kendi haline býrakýlamaz” ve “kendi kaderine terk edilemez”. Bunun daha açýk anlamý, devlet gibi devlette, Tevfik Fikret’in ifadesiyle, “aksýrýncaya, týksýrýncaya kadar yiyen” çok çok toklarýn yanýnda, belki “az tok” insanlar bulunabilir; fakat “az aç”, “aç” ve hele hele “çok aç” insanlar hiç mi hiç bulunamaz, daha doðrusu bulunmamalýdýr. Devlet gibi devlette, binlerce masum hayvanýn derisini canlý canlý yüzdürerek elde ettikleri kürklerinin altýnda birer kibir heykeli gibi dolaþan insanlarýn yanýnda, “az giyimsiz” insanlar bulunabilir; fakat “az çýplak”, “çýplak” ve hele hele “çok çýplak” insanlar hiçbir þekilde bulunamaz ve bulunmamalýdýr. Devlet gibi devlette, her mevsim için ayrý iklimlerde yapýlmýþ saray yavrusu malikanelerde oturan beyzadelerin, mirasyedilerin ve haramzadelerin yanýnda, ilk çað insanlarýnýn bile oturmaya tenezzül etmeyecekleri kadar kö-
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
219
tü ve en asgari iskan þartlarýndan bile mahrum olan “gecekondularda” oturan insanlar bulunamaz. Devlet gibi devlette, en lüks otel odalarýndan daha lüks hastahanelerde tedavi olma imkaný bulan veya tedavi olmak amacýyla ya kendi kesesinden, ya da devlet kasasýndan yurt dýþýna gidebilen insanlarýn yanýnda, hastahane kuyruklarýnda ölen, ya da ölüsünü hastahane morglarýnda rehin býrakma zorunda kalan insanlar bulunamaz. Devlet gibi devlette, milletin hazinesine taktýklarý hortumlarýyla doldurduklarý haram yüklü kasalarýný boþaltabilmek amacýyla bar bar, pavyon pavyon kadýn peþinde dolaþan tufeylilerin yanýnda, yeterli parasý olmadýðý için evlenemeyen ve zina yapma tehlikesiyle karþý karþýya kalan insanlar bulunamaz. Devlet gibi devlette, çocuklarýný yurt içindeki en lüks okullarda, ya da yurt dýþýndaki eðitim kuruluþlarýnda okutma imkanýna sahip olan insanlarýn yanýnda, parasýzlýktan dolayý çocuklarýný hiç okutamayan, ya da eðitim düzeyi en düþük okullarda okutma imkanýný ancak elde edebilen insanlar bulunamaz. Kýsacasý, devlet gibi devlette, aç-susuz, açýk-çýplak ya da çýrýlçýplak, evsiz-barksýz, cahil-cühela, hasta ve fakir insanlar kendi kaderleriyle baþ baþa býrakýlamazlar. Býrakýlýrlarsa ne mi olur, diyorsunuz? Öncelikle devlet, devlet gibi olmaz; yani devlet, devlet olma özelliðini kaybeder. Sonrasýnda ise, toplumda sosyal patlama olur ve bunun en doðal sonucu olarak, özelliklerini kaybetmiþ haliyle bile olsa, devlet diye bir þey kalmaz ortalýkta. Böyle bir sondan sonraysa, devletlerine sevdalý ve devlet tecrübesine sahip olan milletler, yeni baþtan devlet olma serüvenine baþlarlar; tam da, “akýlsýz baþýn cezasýný ayak çeker” atalar sözümüze uygun düþecek biçimde. Bu nedenle diyorum ki: Devlet gibi devlet; aç olaný, doyurmaya; susuz olana su vermeye; çýplak olaný giydirmeye; hasta olaný, tedavi ettirmeye; bekar olaný evlendirmeye; evsiz olaný, ev sahibi yapmaya; okumak isteyeni, okutmaya mecburdur. Devlet gibi devlet, bütün bu sayýlan þeylerin istenilen ölçülerde yerine getirilebilmesi için gerekli olan kaynaklarý nereden ve nasýl bulacaktýr mý, diyorsunuz? Devlet gibi devlet, kendi bekasý için, bu kaynaklarý bulmak zorundadýr.
220 YOKSULLUK
Devlet gibi devlet, bu ülkede soygunun, vurgunun ve savurganlýðýn önünü kesecek olursa ihtiyaç duyduðu her kaynaðý elinin altýnda fazlasýyla bulacaktýr.
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
221
Türkiye’de Kamu Ekonomisi ve Yönetiminin Þeffaflaþtýrýlmasý, Yolsuzluk ve Yoksullukla Mücadele Ersan Bocutoðlu Prof. Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi e-posta:
[email protected]
Öz
B
u bildiride, yoksulluk terimi geleneksel ve modern açýlardan ele alýnmakta, Dünyanýn ve Türkiye’nin yoksulluk sorunu baðlamýnda nerede durduðu istatistiksel verilerle gözden geçirilmektedir.Türkiye’de yoksulluk ile mücadele edilirken,yapýsal nedenlerle önceliðin mikro bazlý politikalar yerine makro bazlý politikalara verilmesi kuvvetle önerilmektedir.Türkiye’de küçük, etkin, þeffaf ve hesap verebilir bir kamu ekonomisi ve idaresinin tesisi; doðuracaðý simetrik enformasyon ile sadece ekonomik karar birimlerinin optimal kaynak daðýlýmýný saðlamalarý için deðil fakat ayný zamanda kamu açýklarýný ortadan kaldýrarak ve sürdürülebilir bir kalkýnma sürecini baþlatarak yoksulluðun minimize edilmesi için de bir ön þarttýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Yolsuzluk,Þeffaflýk,Hesap verilebilirlik, Ýyi Yönetiþim
Abstract
I
n this paper the term povery is handled in traditional and modern points of view and statistical data are examined to show where the world and Turkey stand with respect to poverty. In combating with poverty in Turkey, it is strongly recommended because of the structural reasons that priority should be given at first to the policies with macroeconomic basis rather than those with microeconomic basis. A small, effective, transparent and accountable public economy and administration in Turkey is prerequisit not only for optimal resource allocation by decision making units in the economic system which are enabled by the symetric information created by a small, transparent and accountable public sector and administration but also for setting up a new socio-economic structure which is able to minimize poverty by eliminating public deficits and starting a sustainable development process.
222 YOKSULLUK
Key Words: Poverty, Defraudation, Transparency,Accountabiltiy, Good Governance
1.Giriþ
D
eniz Feneri Derneði tarafýndan düzenlenen “Yoksulluk Sempozyumu”; sosyal, ekonomik ve siyasi boyutlarýn iç içe geçtiði yoksulluk olgusunun Türkiye gündemine taþýnmasýný saðladý. Son on yýlda ülkemizin içine düþtüðü krizlerin en tesirlisi olan 2000 ekonomik krizi ve bu krizin önlenmesi için ulusal ve uluslararasý düzeyde alýnan tedbirlerin doðurduðu sosyal ve ekonomik sonuçlar bu sempozyumun düzenlenmesini acilleþtiren etkenlerin baþýnda gelmiþ olmalýdýr. Bu sempozyum bir çýðlýktýr ve iþitileceði umulmaktadýr. Bu bildiride yoksulluk kavramý tanýmlanmakta, Dünya ve Türkiye ölçeðinde sayýsal bir zemine oturtulmaya çalýþýlmakta, ülkemizdeki yoksulluðun ortadan kaldýrýlmasý için alýnmasý gereken “mikroekonomik” tabanlý tedbirlerden ziyade “makroekonomik” tabanlý tedbirler üzerinde aðýrlýklý olarak durulmaktadýr. En evvel ve her þeyden evvel kamu ekonomisinin küçültülmesi, etkinleþtirilmesi, þeffaflaþtýrýlmasý ve hesap verilebilirliðinin temini hedefinin; sadece ekonomik karar birimleri ölçeðinde simetrik enformasyonun saðlanmasý ve bu yolla etkin kaynak daðýlýmýnýn gerçekleþtirilmesi için deðil, fakat ayný zamanda yapýsal kamu açýklarýndan arýndýrýlmýþ ve büyüyen bir ekonomi yaratarak gelir daðýlýmý bozukluklarýnýn düzeltildiði ve yoksulluðun minimize edildiði bir sosyo-ekonomik yapýnýn oluþturulabilmesi için de bir ön þart olduðu gösterilmeye çalýþýlmaktadýr.
2.Dünyada ve Türkiye’de Yoksulluk Ne Durumda? 2.1. Yoksulluðun Tanýmý ve Ölçülmesi Yoksulluk, en genel tanýmýyla belirli bir hayat standardýndan yoksun kalmak demektir. Yoksul olmak dar anlamda; açlýk, giyinme ve barýnmadan
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
223
mahrumiyet, saðlýk ve eðitim hizmetlerinden yararlanamama çerçevesinde ele alýnmakta ise de geniþ anlamda bu çerçeveye yoksullarýn devlet ve toplum kurumlarýndan fena muamele görmeleri ve bu kurumlarýn karar mekanizmalarýndan dýþlanmalarý olgularý da eklenmektedir.(World Bank, World Development Report 2000-2001). Geleneksel olarak yoksulluk; toplumun belirli bir kesimi için düþük gelir ve harcama seviyesi, saðlýk ve eðitim hizmetlerinden düþük seviyede yararlanma, risklere açýk olma ile kamusal karar mekanizmalarýndan dýþlanma ve güçsüzlük olarak kendini göstermektedir. Yukarýda verilen tanýmlama çabalarýnýn dayandýðý temel öðelerden düþük gelir, saðlýk ve eðitimi hizmetlerinden düþük seviyede yararlanma, risklere açýklýk ile karar mekanizmalarýndan uzaklýk ve güçsüzlük kriterlerine dayanarak yoksulluk olgusunu ölçmeyi hedefleyen çeþitli çalýþmalar bulunmakla birlikte (Chen ve Ravallion 2000), 1993 yýlý Satýnalma Gücü Paritesine göre günlük geliri 1 dolarýn altýnda olanlar yoksul olarak tanýmlanmaktadýr. Bu ölçü, saðlýk ve eðitim hizmetlerinden yararlanma, risklere açýklýk, karar mekanizmalarýndan dýþlanma ve güçsüzlük gibi kriterleri yeterince dikkate almadýðý için ihtiyatlý olarak kullanýlmaktadýr. (21 Haziran 2003 tarihli Milliyet gazetesinde yayýnlanan Merkez Bankasý Effektif Alýþ Kuru 1 Dolar = 1 409 255 TL olduðuna göre, fakirlik sýnýrý TL cinsinden42 milyon 278 bin liradan daha düþük bir aylýk gelire karþýlýk gelmektedir.)
2.2. Dünyada Yoksulluk Rakamlarý Dünya Bankasý’nýn yürüttüðü anketlere göre, 1998 yýlý itibariyle dünyada günlük 1 dolarýn altýnda gelir elde eden nüfus 1 milyar 198 milyon 900 kiþi olup bu sayý yaklaþýk olarak dünya nüfusunun % 20’sine karþýlýk gelmektedir. Demek ki dünyada her beþ kiþiden biri yoksuldur. Altý bölgeye göre yapýlmýþ olan tasnife göre, 1 milyar 198 milyon 900 kiþilik yoksullarýn bölgelere daðýlýmý þöyledir: Doðu Asya ve Pasifik %15.3, Avrupa ve Orta Asya %5.1, Latin Amerika ve Karayibler %15.6, Orta Doðu ve Kuzey Afrika %1.9, Güney Asya %40.0, Afrika Alt-Sahrasý %46.3.(World Bank, World Development Report 2000-2001). Buna göre dünyada yoksulluðun Afrika Alt-Sahrasý ve Güney Asya’da yoðunlaþtýðý, daha sonra da sýrayý Latin Amerika ve Karayibler ile Doðu Asya ve Pasifik’in aldýðý söylenebilir. 1987’den 1998’e uzanan 11 yýllýk dönemde günlük 1 dolarýn altýnda geliri bulunan nüfusun Güney Asya ve Afrika AltSahrasý’nda yoðunlaþtýðý görülmektedir.
2.2. Türkiye’de Yoksulluk Rakamlarý
224 YOKSULLUK
Dünya Bankasý istatistiklerinde Türkiye, Avrupa ve Orta Asya Bölgesinde yer almaktadýr. Chen ve Ravallion’un hesaplarýna göre, Avrupa ve Orta Asya Bölgesinde, 1993 yýlý Satýnalma Gücü Paritesine göre günlük ortalama yoksulluk sýnýrý geliri 2.7 dolardýr. Buradan anlaþýlmaktadýr ki günlük ortalama yoksulluk sýnýrý geliri olarak kabul edilen 1 dolar bütün bölgeleri kapsayan genel bir ortalamadýr. Gerçekte bu sýnýr bölgeden bölgeye deðiþmektedir. Nitekim bu günlük sýnýr gelir Doðu Asya ve Pasifik için 1.3 dolar, Avrupa ve Orta Asya için 2.7 dolar, Latin Amerika ve Karayibler için 3.3 dolar, Orta Doðu ve Kuzey Afrika için 1.8 dolar, Güney Asya için 1.1 dolar ve Afrika Alt Sahrasý için 1.3 dolardýr.(Chen ve Ravallion 2000). Devlet Ýstatistik Enstitüsü’nün 1994 yýlý verilerine göre, Türkiye nüfusunun %2.5’i günlük 1 dolar gelir sýnýrýnýn altýnda yaþamaktadýr. (http: //nkg. die. gov. tr /goster.asp?aile=2). 1994 yýlýndan bu yana geçen zaman içinde bir yandan nüfusun arttýðýný öte yandan da, elimizde resmi bir rakam bulunmamasýna raðmen, art arda gelen ekonomik krizler nedeniyle günlük geliri bir dolarýn altýnda bulunan nüfusun oranýnda bir yükselmenin meydana gelebileceðini öngörebiliriz. Buna göre, Türkiye’nin 2000 sayýmýna göre nüfusu 67 milyon 803 bin 927 kiþiye ulaþmýþtýr. En iyimser ön kabul ile Türkiye’nin günlük 1 dolarýn altýnda yaþayan nüfus oranýnýn %2.5’tan %3’e çýktýðý varsayýlýr ise, 2000 yýlý nüfusunun yaklaþýk 2 milyonunun günlük 1 dolar sýnýrýnýn altýnda bulunduðu sonucuna ulaþýrýz. Bu hesaplama Chen ve Ravallion’un Avrupa ve Orta Asya Bölgesi için ortaya koyduklarý bölgesel ortalama yoksulluk sýnýrý olan 2.7 dolara göre yapýlýrsa, ülkemizdeki yoksul sayýsýnda önemli bir artýþ ortaya çýkacaktýr. Ancak bu bildiride pratik amaçlar için 1 dolar günlük gelir ölçüsü esas alýnmaktadýr. Türkiye’nin içinde bulunduðu Avrupa ve Orta Asya Bölgesi, Orta Doðu ve Kuzey Afrika Bölgesi hariç tutulursa, önemli bir yoksulluk bölgesi deðildir. Ancak bu tespit ülkemizdeki mevcut yoksulluðun önemsiz boyutta olduðunu deðil belki de kontrol edilebilir veya daha açýk bir ifade ile önlenebilir bir boyutta olduðunu göstermesi bakýmýndan sevindiricidir.
3. Türkiye Ekonomisi’nin Kriz Yaratma Mekanizmasý Bu bildirinin giriþ bölümünde Türkiye’de yoksullukla mücadelede, yöntem olarak önceliðin makroekonomik bazlý politikalara verilmesinin önerildiði hatýrlanacaktýr.Önceliðin bu þekilde belirlenmesi tabiatýyla mikroekonomik baz-
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
225
lý politikalarýn ihmal edilmesi gerektiði anlamýna gelmeyecektir. Türk toplum yapýsýnýn dayanýþmacý karakteri ve bu karakterin yoksullarýn neden sokaða dökülmediðinin izahýndaki rolünün sosyologlarca yeterince ortaya konduðu ve toplumca bilindiði düþünülmektedir. Bu tebliðde meselenin bu boyutuna dokunulmayacaktýr. Burada Türkiye Ekonomisi’nin kriz yaratma mekanizmasý ele alýnacak ve bu mekanizmanýn kýrýlmasýyla saðlanacak kaynak tasarrufu ile esasen kontrol edilebilir boyutta olan ve zaten toplumsal yapý tarafýndan yayýlmasý büyük ölçüde sýnýrlandýrýlan yoksulluk olgusunun kolayca elimine edilebileceði gösterilmeye çalýþýlacaktýr. Osmanlý Ýmparatorluðundan devralýnan coðrafya üzerindeki ekonomik yapý hakkýnda yeterince bilgi bulunmaktadýr. Türkiye Cumhuriyetinin 19231933 döneminde izlediði özel sektör öncülüðündeki liberal kalkýnma politikalarýnýn istenen sonuçlarý vermemesi üzerine uygulamaya konulan 19331938 ithal ikameci planlý kalkýnma politikalarý ile Türkiye önemli bir alt yapý kurmuþtur. 1939-1950 arasýndaki olaðanüstü þartlar bir kenara býrakýldýðýnda, 1950-1960 döneminde liberal, 1963-1980 döneminde planlý ve ithal ikameci politikalar uygulanarak Türkiye Ekonomisi ithal ikameci kalkýnma stratejisinin son sýnýrýna dayanmýþtýr.(Bocutoðlu,1993). 1980 yýlýndan itibaren Türkiye Ekonomisi’ni dünya ekonomisine entegre etmeyi amaçlayan serbest piyasa ekonomisine ve ihracata dönük açýlým Türk halkýnda önemli bir zihni dönüþüm meydana getirmiþ ve mevcut ekonomik yapýdaki deðiþim ihtiyacýný gündeme taþýmýþ ise de, 1980-2003 döneminde ekonomik yapýda hedeflenen amaca uygun yeterli bir dönüþüm saðlanamamýþtýr. 1980 öncesi dönemdeki ekonomik hedefler ile ekonomik yapý arasýnda belirli ölçüde bir tutarlýlýk bulunmaktadýr. Örneðin Türkiye kendi kendine yetmeyi amaçlamýþ ve bu amaca uygun ithal ikameci bir ekonomik yapý oluþturmuþtur. 1980’den sonra ise global dünyaya çoðulcu demokrasi ve serbest piyasa ekonomisi ile entegre olmayý amaçlayan Türkiye, mevcut ekonomik yapýsýnda amacýna uygun bir dönüþüm gerçekleþtirememiþtir. Ekonominin amaçlarý ile örgütleniþ biçimi, yani yapýsý, arasýndaki bu uyumsuzluk Türkiye Ekonomisindeki krizlerin ana kaynaðý olarak gösterilebilir. Bütçe açýklarý, sosyal güvenlik kurumlarýnýn zararlarý, tarýmsal sübvansiyonlar, mahalli idarelerin açýklarý ve terörle mücadele gibi sebeplerden beslenen genel kamu açýklarýnýn doðurduðu borç yükü ve borcu borçla kapatan bir borç ödeme yönteminin benimsenmesi zorunluluðu, özel kesim yatýrým-
226 YOKSULLUK
larý için bir yandan tam bir crowding-out etkisi yaratýrken öte yandan faaliyet dýþý kazançlarla yaþayan bir rant ekonomisini doðurmuþtur. Türkiye’nin kendi öz iradesi bu çarký kýrmaya kafi deðildir. Türkiye büyük ekonomik krizler, doðal afetler ve IMF gibi uluslararasý örgütlerin baskýsý olmadan kendi iradesi ile bu yapýyý deðiþtirecek inisiyatifi kullanma kabiliyetine sahip görünmemektedir. Bu bilgilerin ýþýðýnda Türkiye ekonomisi için üç temel tespit yapýlabilir: 1. Türkiye’nin bütün sosyo-ekonomik problemleri bilinmektedir. 2. Türkiye’nin bilinen bu sosyo-ekonomik problemlerinin çözüm yollarý da bilinmektedir. 3. Türkiye’nin bilinen sosyo-ekonomik problemlerine bilinen çözüm yollarýný uygulamak mevcut hükümet etme anlayýþýyla imkansýz derecede zordur. Bütün hükümetler bu durumu bildikleri halde, sorunlarýn üzerine gitmek yerine geçiþtirmek ve büyüterek bir sonraki iktidara aktarmak yoluna gitmiþlerdir. Unutmamak gerekir ki imkanlarýn bir sýnýrý vardýr. Türk halký devletini “Devlet-i ebed müddet” olarak tanýmaktadýr. Bu durum, devletin asla çökmeyeceðine inanýldýðý anlamýna gelmektedir. Ancak global dünyada hesaplarýný düzgün tutmayan devletler ekonomik manada de jure olarak ayakta kalsalar bile de facto olarak daðýlmaktadýrlar. Bir baþka ifade ile artýk devlet ekonomik anlamda her türlü hesap ve kitaptan azade ve “ebed müddet” deðildir. Eðer bu tespitler doðru ise, Türkiye’nin kamu ekonomisini ve yönetimini mutlaka þeffaflaþtýrmasý, doðrularýn halktan gizlenmemesi ve her türlü popülizmden kaçýnýlmasý gerekmektedir. Teknik dil ile ekonomik amaçlar ile ekonomik ve idari yapý arasýnda bir uyumun saðlanmasý esastýr.
4. Kamu Ekonomisinin ve Ýdaresinin Þeffaflaþtýrýlmasý Kamu ekonomisinin ve idaresinin, deðiþen sosyo-ekonomik hedeflere direnç göstermesi, ekonomik hayattaki aðýrlýðýndan ve iç kapalýlýðýndan vazgeçmeye yanaþmamasý; küçük, etkin, þeffaf ve hesap verebilir bir yapýya kendi rýzasýyla dönüþmemesi yolsuzluklarýn artmasýna, kaynaklarýn yanlýþ tahsis edilmesine yol açmakta ve serbest rekabet ekonomisinin hakkýyla iþlemesini engellemektedir.
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
227
Kamu ekonomisinin büyüklüðünün bir yandan yanlýþ kaynak tahsisine ve kaynak israfýna yol açtýðýný bir yandan da izlediði borçlanma politikasýyla özel sektörü dýþladýðýný, teknik dille crowding-out yarattýðýný biliyoruz. Kamu eliyle verilen yatýrým kararlarýnýn doðurduðu yolsuzluðun boyutu, özellikle geçiþ ekonomileri için yeterince etüt edilmiþtir.(Hellman,Geraint,Kaufmann ve Schankerman 2000, Hellman,Geraint ve Kaufman 2000, Bocutoðlu ve Çelik, 2002). Acaba ülkemizde durum nedir? Bu konuda elimizde yeterli done bulunmamaktadýr. Kamu ekonomisindeki yolsuzluðun ortaya çýkarýlmasýnda ve önlenmesinde basýna ne denli görevler düþtüðü açýktýr. Acaba basýn görevini doðru yapmakta fakat durum kamu oyuna yanlýþ mý aksettirilmektedir? Özel sektör-basýn-bürokrasi üçgeninin kamu eliyle verilen yatýrým kararlarýnda etkili olduðu iddialarý kasten mi yayýlmaktadýr? Nobel ödüllü iktisatçý Amarya Sen’e göre, basýnýn hür olduðu toplumlarda kýtlýk tehlikesi asla ortaya çýkmaz.(Sen,1981). Çünkü basýn þeffaflaþtýrma ve bilgi ekonomisi sürecinin temel enstrümanýdýr. Hür basýn kamu ekonomisi ve idaresi için iyi bir denetici ve toplumda ekonomik karar birimlerinin ihtiyaç duyacaðý enformasyonda simetri yaratan iyi bir aracýdýr. Þeffaflýðýn, toplumun bilgilendirilmesinin ve bu yolla yolsuzluklarýn elimine edilmesinin önemi diðer bir Nobel ödüllü iktisatçý Joseph E. Stiglitz tarafýndan ayrýntýlý olarak ortaya konmuþtur.(Stiglitz,1999;Stiglitz, 2001) Kamusal karar alanýn küçültülmesi, etkinleþtirilmesi, þeffaflaþtýrýlmasý ve hesap verilebilirliðinin saðlanmasý saðlýklý bir piyasa ekonomisinin ön koþuludur. Enformasyon fenomeni, kurulu ekonomi paradigmasýnýn yapýsýný deðiþtirmiþtir. Serbest piyasa ekonomisinin iþleyiþi için geleneksel olarak gerekli kabul edilen varsayýmlara, enformasyonun simetrik olarak saðlanmasý varsayýmý eklenmedikçe, ne serbest piyasa ekonomisinin iþleyiþi tam olarak anlaþýlabilir ne de simetrik enformasyona dayanmayan politika önerileri istenen sonuçlarý üretebilir. Dünya ekonomisinde gözlemlenen yerelden globale doðru dönüþüm; devlet sýrrý ve ticari sýr kavramlarýnýn kapsamlarýnýn daraltýlmasý yoluyla kamu ekonomisinin ve idaresinin þeffaflaþtýrýlmasý süreci ile birlikte yürümelidir. Yoksullukla mücadele baðlamýnda; devletin küçültülmesi, etkinleþtirilmesi, þeffaflaþtýrýlmasý ve hesap verilebilirliðinin saðlanmasýndan ne beklenmektedir? Bu soruya genel deðerlendirme ve sonuç bölümünde cevap aranmaktadýr.
5. Genel Deðerlendirme, Sonuçlar ve Öneriler
228 YOKSULLUK
1. Dünya Bankasý verilerine göre yoksulluk sýnýrý, 1993 yýlý Satýn Alma Gücü Paritesine göre günlük 1 dolarlýk gelire karþýlýk gelmektedir. Ancak bu ölçü tek baþýna yetersizdir. Çünkü yoksulluk kendini sadece gelir düþüklüðü ile göstermemekte; gelir düþüklüðü saðlýk ve eðitim hizmetlerinden yeterince yararlanamama, risklere açýklýk, karar mekanizmalarýndan uzaklýk ve güçsüzlük ile at baþý gitmektedir. 2. Bu yoksulluk sýnýrýna göre, 1988 yýlý verilerine göre dünya nüfusunun %20’si yoksuldur. 1994 yýlý itibariyle Türkiye nüfusunun %2.5’i yoksulluk kapsamýndadýr. Yaþanan ekonomik krizler nedeniyle 2000 yýlý itibariyle bu oranýn % 3 olduðu varsayýldýðýnda, Türkiye’de yukarýdaki tanýma uygun 2 milyon civarýnda yoksul bulunmaktadýr. Ancak bu sayýnýn yoksullarýn alt sýnýrýný gösterdiði hatýrda tutulmalýdýr. Dünyanýn diðer bölgeleri ile karþýlaþtýrýldýðýnda Türkiye’deki yoksulluk kontrol edilebilir boyutlardadýr. 3. Türkiye’de kamu ekonomisi ve idaresinde köklü yapýsal deðiþiklilere ihtiyaç bulunmaktadýr. Çünkü Türkiye’nin global ekonomiye entegre olma amacý ile mevcut ekonomik yapýsý arasýnda uyumsuzluk bulunmaktadýr. Bu uyumsuzluk bir çok sosyo-ekonomik problemin kaynaðý olarak kabul edilebilir. Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapýsý ile sosyo-ekonomik amaçlarý arasýnda tutarlýlýk saðlanabilmesi için bu bildiride ele alýnmayan diðer bir çok hususun yanýnda, kamu ekonomisinin ve idaresinin küçültülmesi, etkinleþtirilmesi, þeffaflaþtýrýlmasý ve hesap verilebilirliðinin saðlanmasý gerekmektedir. Türkiye’nin en önemli hedefi ve sorunu budur. Diðer bütün hedefler buna baðlý ve bundan sonra gelmektedir. Bu süreçte demokratik toplum adýna denetçi ve ekonomik karar birimleri adýna enformasyonda simetri yaratýcý bir aktör olarak hür basýna düþen görevlerin altý çizilmelidir. 4. Kamu ekonomisinin ve idaresinin yukarýda sayýlan ilkelere göre yeniden yapýlandýrýlmasý sonucunda; yolsuzluklarýn ve optimal-dýþý kaynak tahsisinin önlenmesi, ekonomideki crowding-out etkisinin ortadan kaldýrýlmasý ve düþen faizler ekonomik büyümeyi arzu edilen oranlara çýkarabilir. Þeffaf bir kamu idaresinin yarattýðý simetrik enformasyon, ekonomik karar birimlerinin doðru karar vermelerine yol açacaktýr. Doðru karar doðru kaynak tahsisi anlamýna gelir. Doðru kaynak tahsisi, kaynak israfýný önler. Devletin borçlanma gereðinin minimize edilmesi, finansal piyasalarýn etkinleþmesine, derinleþmesine ve bu yolla asli fonksiyonlarýna dönmesine yol açacaktýr. Faaliyet dýþý kazanç imkanlarýnýn ortadan kalkmasý ile özel sektör üretim gö-
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
229
revine geri dönecektir. Bütün bu etkilerin doðurduðu sinerji ve büyüme hýzý ile bir yandan iþsiz sayýsýnýn azalmasýný öte yandan artan milli gelirin toplumun çeþitli katmanlarýna yayýlmasýyla da yoksul sayýsýnda ciddi düþüþlerin ortaya çýkmasýný bekleyebiliriz. 5. Türkiye’deki 2 milyon iþsiz sayýsý kontrol edilebilir boyutlardadýr. 2 milyon kiþiye günlük 2 dolar ilave gelir saðlamanýn doðuracaðý yýllýk maliyet, (2 000 000 kiþi x 2 dolar x 365 gün = 1 milyar 456 milyon dolar) dýr. Türkiye Ekonomisi yeniden yapýlandýrýldýðýnda ve toplumun dayanýþmacý potansiyeli simetrik enformasyon altýnda yoksullara doðru yönlendirildiðinde bu yükün altýndan kolayca kalkýlabilir. Sadece banka iflaslarýnda kamunun altýna girdiði yükün boyutunun 40 milyar dolar civarýnda bulunduðunu söyleyen gazete haberleri doðru kabul edilirse, ülkemizdeki yoksulluðun sosyo-ekonomik bir zaruret deðil kollektif bir ayýp olduðu kolayca ortaya çýkar. 6. Demek ki Türkiye’de öncelikli hedef, kamu gelirlerini arttýrýcý ve fakat bilhassa kamu harcamalarýný kýsýcý makroekonomik politikalarla kamu açýklarýnýn giderilmesidir. Kamu ekonomisinin küçültülmesi, etkinleþtirilmesi, þeffaflaþtýrýlmasý ve hesap verilebilirliðinin saðlanmasý yoluyla serbest piyasa mekanizmasýna iþlerlik kazandýrýlmasý saðlanmalýdýr. Bu yolla saðlanacak büyümenin yoksulluðu azaltýcý bir tesir icra edeceði muhakkaktýr. Bu süreç devam ederken, kamu ve sivil toplum örgütleri önderliðinde yoksullara doðrudan gelir desteði saðlayacak bir düzenleme yapýlabilir. Türkiye bu yükün altýndan kalkacak ekonomik potansiyele sahiptir.
1
Türk nüfusunun en zengin yüzde yirmilik grubu milli gelirin yüzde 55’ini alýrken, en yoksul yüzde yirmilik grubu ise, toplam gelirin yüzde 5’ini ancak elde etmektedir. Bkz.: DÝE; Gelir Daðýlýmý Araþ-
230 YOKSULLUK
Kaynaklar Bocutoðlu,E.(1993) “Interrelations Between Economic and Demographic Development: The Turkish Case”, Demografia e Demo-Economia del Bacino Mediterraneo,Cacucci Editore, Bari, Italy Bocutoðlu,E.,Çelik,K.(2002), “ A Retrospective and Prospective Approach to the Crossborder Economic Relations of Turkey with the Russian Federation and the Southern Caucasus States: Opportunities and Challenges”, Turkey at the Crossroad of Economic Routes, Crossborder Economic Relations, French Institute of Anatolian Studies, George Dumezile Institute. Chen,S.,Ravallion,M.(2000), “How did the World’s Poorest Fare in the 1990s?” Policy Research Working Paper, World Bank, Washington DC. Helmann,J.S., Geraint,J., Kaufmann,D., Schankerman,M. (2000), “Measuring Governence, Corruption and State Capture: How Firms and Bureaucrats Shape the Business Environment in Transition Economies?”, Policy Research Working Paper, World Bank, Washington DC. Helmann,J.S., Geraint,J.,Kaufmann,D.(2000), “Seize the State Seize the Day: State capture, Corruption and Influence in Transition”, Policy Research Working Paper, World Bank,Washington DC. http://www.die.gov.tr Sen,A.(1981) “ Ingredients of Famine Analysis: Availability and Entitlement” Quarterly Journal of Economics, 96(3), August, 433-64, Stiglitz,E.J.(1999), “On the Liberty,the Right to Know,and Public Discourse: The Role of Transpanecy in Public Life”, Oxford Amnesty Lectures, Oxford. ---------(2001), “ Information and the Change in the Paradigm in Economics”, Nobel Prize Lecture, Columbia Business School. World Bank(2001), World Development Report 2000-2001.
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
231
Yoksulluk ve Kapitalizm: Türkiye’deki Yoksulluk Meselesinin Çözümünde Devlete Düþen Görevler Necmiddin Baðdadioðlu Yrd.Doç.Dr., Hacettepe Üniversitesi, Maliye Bölümü e-posta:
[email protected]
Orhan Çakmak Dr., Hacettepe Üniversitesi, Maliye Bölümü e-posta:
[email protected]
Öz
H
enüz yoksulluðun genel geçer bir tanýmý yapýlabilmiþ deðildir. Yoksulluk tanýmý kiþiden kiþiye, bölgeden bölgeye ve kuþaktan kuþaða deðiþiklikler göstermektedir. Böyle olmakla beraber, zengini yoksuldan ayýran, keyfi olarak belirlenmiþ de olsa, bir çizgi her zaman olmuþtur; ve yoksullar, yoksulluklarýnýn musebbibi olarak suçlayabilecekleri biri(ler)ni her zaman bulmuþlardýr. Bu manada, dünya nüfusunun büyük bir kýsmý içerisinde yaþadýklarý sefaletin yaratýcýsý olarak kapitalist üretim sürecini göstermektedirler. Ancak, kapitalist olarak bilinen bazý ülkelerin büyüme dinamiklerini incelemek suretiyle bunun hiçte öyle olmayabileceði sonucuna varmak mümkündür. Zira, bu ülkelerin yoksulluk yaratmak bir yana, bilakis yoksulluðun kökünün kazýnmasýnda ya da önemsiz seviyelere düþürülmesinde daha baþarýlý olduklarý görülmektedir. Kapitalist ülkelerin zenginleþme sürecinde devletin oynadýðý son derece önemli rol de oldukça dikkat çekicidir. Benzer bir rol Türkiye’de yoksulluk meselesinin çözümünde devlet tarafýndan üstlenilebilir. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Kapitalizm, Devlet Müdahalesi, Küreselleþme, Türkiye
Abstract
Y
et there is not a clear cut definition of poverty. Its definition varies from person to person, place to place and generation to generation. Nevertheless, there has always been a line, though drawn arbitrarily, separating rich from poor; and the poor has always been good at finding some to blame for their poorness. In that sense, a major part of world population blame capitalist way of production for their miserable life conditions. However, examining the growth dynamics of various so-called capitalist countries, one might not reach the same conclusion. On the contrary, these countries appear to be more succesful in eliminating rather than creating poverty, if not to nothing, to dispersed very small pockets. It is also noteworthy to emphesize the indispensible role the state played during the en-
232 YOKSULLUK
richment process of capitalist countries. A similar role may be assigned by the Turkish state for solving the poverty problem in Turkey. Keywords: Poverty, Capitalism, State Intervention, Globalisation, Turkey
Giriþ
2
000 senesiyle beraber geride býraktýðýmýz eski milenyumun yeni milenyuma miras býraktýðý en önemli sorunlardan birisi yoksulluktur. Bu sorun, ferdi müteþebbislik ruhunun hüküm sürdüðü ülkelerdeki refah seviyesi ile bu ruhu bir türlü yakalayamayan ya da yakalamamakta ýsrar eden ve dünya nüfusunun çoðunluðunu oluþturan diðer ülkelerin refah seviyesi arasýndaki mesafenin daha da açýlmasýyla rahatsýz edici seviyelere ulaþmýþtýr. Bu yüzden, Eylül 2000 tarihinde toplanan Milenyum Zirvesi’nde Birleþmiþ Milletleri meydana getiren ülkeler, yoksulluðun kökünün kazýnmasý hedefini, yeni milenyumda üzerinde en fazla durulmasý gereken hususlarýn baþýna yerleþtirmiþlerdir. Bunun için de, geliþmiþ ve zengin ülkelerden gayri safi yurtiçi hasýlalarýnýn %0.7’sini bu uðurda harcanmasý için tahsis etmelerini istemiþlerdir. Zirve sonunda alýnan bu karar fiiliyatta maalesef bir temenni niteliði taþýmanýn ötesine geçememiþtir. Zira, bu uðurda en samimi giriþimlerden birini baþlatan Birleþik Krallýk’ýn ayýrdýðý miktar bile gayri safi yurtiçi hasýlasýnýn ancak %0.2’si dolaylarýnda kalmýþtýr. Esasýnda yoksulluk sorununun, zengin ve geliþmiþ ülkelerin yapacaðý nakdi yardýmlarla kalýcý bir biçimde çözülebileceðini düþünmek, aþýrý iyimser ve hatta naif bir beklenti olarak görülebilir. Zira, bu tür yardýmlarýn insanlarý daha fazla tembelliðe itme tehlike ve ihtimalinin mevcudiyeti tecrübelerle sabittir (Cavid Bey, 2001). Lakin, bu durum, 1999 senesi tahminine göre, dünya nüfusunun yaklaþýk olarak yarýsýnýn (2.8 milyar insanýn) günde iki Amerikan dolarýndan daha az bir gelir ile hayatýný sürdürmekte olduðu hakikatini deðiþtirmemektedir (World Bank, 2003). Dahasý, geliþmekte olan ülkelerin toplam nüfusunun yarýsýndan fazlasýna tekabül eden bu kadar çok insan, sefalet içerisinde bir hayat sürmelerinin en önemli sebebi olarak kapitalist üretim sürecini göstermektedir. Tebliðimizin amacý ilk önce, bu iddianýn gerçeði ne kadar yansýttýðýný, geliþmiþ ve zengin ülkelerinin yaþadýklarý refah düzeylerine nasýl ulaþmýþ olduklarýný deðerlendirmek suretiyle ortaya koymaktýr. Zira, gerek teorik ve gerekse
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
233
pratik tecrübeler, yoksulluk sorununun tarihin ilk zamanlarýndan beri mevcut olduðunu, yoksulluk seviyesinin dönemler ve bölgeler itibariyle farklýlýklar gösterebildiðini, kapitalizmin yoksulluk yarattýðýna dair doðrudan bir baðlantýnýn kurulamayacaðýný ve hatta kapitalist üretim sürecini takip eden ülkelerde yoksulluðun bilakis çok daha düþük düzeylerde olduðunu göstermektedir. Ayrýca, ayný tecrübeler, geliþmiþ ve zengin ülkelerin ulaþtýklarý refah seviyesinde, devletin, ferdi giriþimciliðin yaygýnlaþtýrýlmasýný, fertler arasýndaki ihtilaflarýn kurumsal temelde ve güven içerisinde çözülebilmesini, yerel ve uluslararasý ticari münasebetlerin artýrýlmasýný ve nihayet fertlerin daha kaliteli mal ve hizmeti daha ucuza tüketebilmelerini saðlayacak kurumsal altyapýyý tesis etmek suretiyle, bilfiil katkýda bulunduðunu göstermektedir. Tebliðimizin bu bakýmdan belki de daha önemli diðer amacý, bu deðerlendirmelerin ýþýðýnda, Türkiye’de yoksulluk seviyesinin azaltýlabilmesi ve Türkiye’nin geliþmekte olan ülke statüsünden kurtulabilmesi için, devlet tarafýndan hayata geçirilmesi ve uygulanmasýnda sürekliliði temin etmesi gereken hususlarda tavsiyelerde bulunmaktýr.
Yoksulluðun Düþmaný-Zenginliðin Kaynaðý: Kapitalist Üretim Süreci? Yoksulluðun herkesin üzerinde ittifak ettiði bir tarifi henüz yapýlabilmiþ deðildir. Her kuþak, her coðrafya ve her fert kendine has hususiyetlere sahip olduðundan her kuþaðýn, her coðrafyanýn ve her ferdin kendine has bir yoksulluk tanýmý olduðu söylenebilir. Ancak çok iyi bilinen bir diðer husus vardýr ki, o da, yoksulluðun insanlýk tarihi kadar eski olduðu ve zenginlik seviyesi ne kadar artarsa artsýn gelecekte de var olacaðýdýr. Cavid Bey’in (2001: 299) ifade ettiði gibi: “Fakirlik ve sefaletin, medeniyetin þimdiki asrýn mahsulü olduðunu iddia etmek doðru deðildir. Kitabi dinlerin hepsinde yoksullara yardým etmek dini bir vazife olarak emredilmiþ olduðundan bu dini telkin, her zaman yoksullarýn mevcut olacaðýný göstermektedir.” Dolayýsýyla, yoksulluk meselesinin bir tek yakýn döneme ait ve bilhassa kapitalist üretim sürecine has bir sorun olduðu iddiasý zayýf kalmaktadýr. Coðrafi olarak ayný bölgede bulunmamalarýna raðmen iktisadi faaliyetleri örgütleyiþ biçimlerinin benzeþmesi sebebiyle Batý olarak bilinen ve günümüzün en zengin ve en geliþmiþ ülkeleri sayýlan, Amerika Birleþik Devletleri, Batý Avrupa ülkeleri, Kanada, Avustralya ve Japonya’daki insanlarýn büyük çoðunluðunun daha iki asýr öncesine kadar sefalet içerisinde bir hayat sürüyor olmalarý bu iddiayý teyit etmektedir (Rosanberg ve Birdzell, 1986). Ayrýca yoksulluðun, fertlerin, þehirlerin, toplumlarýn, ülkelerin ve bölgelerin yalnýzca bir gelir meselesi olarak algýlanmasý, deðerlendirmelerin oldukça eksik ve belirlemelerin yanlýþ yapýlmasý sonucunu doðuracaktýr. Bu ne-
234 YOKSULLUK
denle, yoksulluk meselesine iktisadi yönü kadar sosyolojik ve psikolojik yönleriyle de bakmak, daha þümullü bir analiz yapýlabilmesine yardýmcý olacaktýr. Þöyle ki, zengin ve geliþmiþ ülkeleri yoksul ve geliþmekte olan ülkelerden ayýran en önemli fark, ilk gruba dahil ülkelerde yaþayan insanlarýn bir tek mal ve hizmetlerden daha fazla tüketebilme imkanýna sahip olmalarý deðildir, bununla beraber ve belki daha da önemlisi ferdi tercihlerine uygun bir hayat yaþayabilme imkanýna sahip olmalarýdýr. Bu bakýmdan ele alýndýðý zaman, yoksulluðu, hayatta kalmanýn neredeyse baþlýca amaç haline geldiði, yaþam çevresinin insanýn hususi bir hayatý olmasýna elvermeyecek derecede kalabalýk olduðu ve nihayet mevcut imkanlarýn ferdin gelecek beklentisini karartacak derecede kýsýtlý olduðu bir hayat þekli olarak tarif etmek mümkündür. Rosanberg ve Birdzell’e göre, yoksulluktan kurtuluþta alýnan mesafe, hayat süresi ve hayat kalitesindeki deðiþikliklere bakýlarak tayin edilebilir. Hayat süresinin uzamasý, ölüm hadlerinin düþmesi, bebek ölümlerinin azalmasý, kötü beslenmeden kaynaklanan hastalýklarýn ortadan kalkmasý, ölümcül ve sakatlayýcý hastalýklarýn etkisinin azalmasý, okur-yazarlýk haddinin artmasý ile baðlantýlý olarak insanlarýn cehalet ve batýl inançlarýndan arýnmasý ve nihayet insanlarýn tercih imkanlarýnýn artmasý, yoksulluðun terk edildiði ve daha iyi bir hayat seviyesine doðru gidildiðini göstermektedir. Bu ilerlemeyi tespit etmek amacýyla, en fazla kullanýlan diðer göstergeler, gayri safi milli hasýla, milli gelir ve gerçek ücretlere dair istatistiklerdir. Ancak, bu istatistiklerin bilinen nedenlerle gerçeði tam olarak yansýtmakta aciz kalmalarý, rakamlar vasýtasýyla yoksulluk veya zenginlikle ilgili iddialarýn kanýtlanmasý ya da çürütülmesi yolunun izlenmesini cazip olmaktan çýkarmaktadýr. Bunun yerine, yoksul ve geliþmekte olan ülkeler ile zengin ve geliþmiþ ülkeler arasýndaki farklýlýklarýn nedenlerini tespit etmek için izlenebilecek diðer bir yol, bahsedilen ülkelerdeki iktisadi ve siyasi kurumsal yapýlarýn iþleyiþ tarzýna bakmaktýr. Geleneksel kalkýnma iktisadýna esastan eleþtiriler getiren Peter Bauer’in belirlemesi bu tercihimizi destekler niteliktedir. Zira, Dorn’un da (2002: 117) bildirdiði gibi, Peter Bauer’e göre, ülkelerin iktisadi bakýmdan baþarýsýný ve yoksulluk kýsýr döngüsünü kýrabilme potansiyelini, bir yandan ülke insanlarýnýn giriþimcilik kabiliyetleri, tavýrlarý ve diðer yandan sahip olduklarý sosyal ve siyasi kurumlar belirlemektedir. Ülkelerin bu unsurlardan ne kadarýna, ne þekilde sahip olduklarý ise, iktisadi baþarýlarýnýn seviyesini ve fiziki büyüme oranýný önemli derecede etkilemektedir. Ayrýca, zengin ve geliþmiþ ülkeleri yoksulluktan kurtararak zenginliðe doðru götüren iktisadi örgütlenme yapýsýnýn kapitalist olarak tarif edilmesine de itirazlar vardýr. Zira, Rosanberg ve Birdzell’e göre, Batýlý ülkelerin takip ettikleri iktisadi örgütlenme yapýsý, laissez-faire ideolojisinin esasýný teþkil eden mantýðýn 1776’da Adam Smith tarafýndan sistematik olarak ortaya kon-
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
235
masýndan çok daha önce bu ülkelerde yaþayan insanlarýn hayatýna nüfuz etmiþ ve refah seviyesini giderek artan bir hýzla yükseltmeye baþlamýþtýr. Dolayýsýyla, özel mülkiyetin olmazsa olmaz bir koþul olmasý, müsadere kültürüne karþý olunmasý ve vergilemede keyfiyete varacak uygulamalarýn olmamasý gibi bazý benzerlikler bulunmasýna raðmen, iktisat ders kitaplarýnda kapitalizme atfedilen nitelikler ile Batýlý ülkeleri zenginliðe ulaþtýran dinamiklerin ayný olmadýðýný söylemek mümkündür. Zira, Adam Smith’in Uluslarýn Zenginliði’nde belirttiði gibi, sermaye sahiplerinin kar marjlarýný artýrma arayýþlarýnda her fýrsatta tekelci anlaþmalar yapma eðiliminde olduklarý dikkate alýndýðýnda, Batýlý zenginliði kamçýlayan esas dinamiklerin, bir tek sermaye birikimine baðlý olmadýðý ve bunun daha ziyade gerek insanlarýn taleplerindeki deðiþmeleri ve gerekse teknolojik yenilikler ile ilerlemeleri daha yakýndan ve daha hýzlý takip etmeye elveriþli bir iktisadi yapýdan kaynaklandýðý açýklamasý akla daha uygun gelmektedir. Bu arada, Batýlý ülkelerde zenginliðin, nüfusun yüzde onluk kýsmýndan kalan yüzde doksanlýk kýsmýna yayýlýþýnýn ve yoksulluðun nüfusun yüzde doksanlýk kýsýmdan yüzde otuzluk, yirmilik ve bazý yerlerde onluk kýsmýna kadar azalýþýnýn aniden olmadýðýný, daha ziyade yavaþ yavaþ ve zaman içerisinde gerçekleþtiðini belirtmek yerinde olur. Bu süreçte, devlet mekanizmasýnýn, zenginliðin ortaya çýkýþ hýzý ile yoksulluðun ortadan kalkýþ hýzýna etkisinin ne kadar olduðu hakkýnda kesin bir belirleme yapmak mümkün olmamakla beraber, Batýlý refah seviyesinin oluþumunda büyük katkýsý olduðunun bilhassa altýný çizmek gerekir.
Devletin Zenginliðe Katkýsý Devletin katkýsý ifadesi, doðal olarak müdahaleci bir yaklaþýmý çaðrýþtýrmasýna raðmen, önemli olan devletin söz konusu müdahaleyi ne yönde yaptýðýdýr: Kamu giriþimciliðini arttýrmak için mi? yoksa özel giriþimciliðini heveslendirmek için mi? Rosanberg ve Birdzell, ondokuzuncu asýrla beraber Batýlý devletlerde bunun bilhassa ikincisine yönelik olarak kullanýldýðýný belirtmektedirler. Zira bu dönemde Batýlý devletlerin en önemli amacý iktisadi faaliyetleri, imalat ve ticareti kolaylaþtýracak þekilde düzenlemektir. Bunun için, fertlerin ticari anlaþmalara riayet etmesini saðlamak ve kredi borçlarýnýn tahsilatýný kolaylaþtýrmak amacýyla hukuk mahkemeleri kurmuþlar; ticaret ve yatýrým faaliyetlerinin itici kuvveti olan mülkiyet haklarýný güvence altýna alacak düzenlemeler yapmýþlar; þirket kurulmasýný ve þirket faaliyetlerini kolaylaþtýracak yasal düzenlemeleri hayata geçirmiþler; üretim faktörleri ve mamullerin üretim ve tüketim bölgeleri arasýnda daha hýzlý akýþýný saðlamak için demiryollarý, kanallar ve karayollarý inþa etmiþler ya da inþasýný desteklemiþlerdir. Hatta yeni sanayilerin kurulabilmesi için tekel haklarý dahi ver-
236 YOKSULLUK
miþlerdir. Ayrýca, kendi insanlarýnýn mal ve hizmetleri daha ucuza ve daha kaliteli tüketmelerini engellemek pahasýna (Roberts, 2001), iç imalatý dýþ imalatýn rekabetine karþý koruyacak þekilde kotalar koymuþlar ve gümrük tarifeleri uygulamýþlardýr. Ancak, 1930’larda etkileri tüm dünyada hissedilen iktisadi kriz ile beraber devletin müdahaleci yaklaþýmý yön deðiþtirerek kamu giriþimciliðine destek verme yoluna gitmiþtir. Bu döneme piyasa dinamiklerinin iþsizlik sorununu çözmede yetersiz kaldýðý düþüncesi hakim olmuþtur. Bunun sonucunda, ya özel þirketlerin kamusallaþtýrýlmasý ya da kamu finansman kaynaklarý vasýtasýyla yeni kurulmak suretiyle, özel kesimin faaliyet alanlarýnda kamu iktisadi teþebbüsleri oluþturulmaya baþlanmýþtýr. Ortaya çýkýþ nedenleri geliþmiþ ülkeler ile geliþmekte olan ülkeler arasýnda farklýlýklar göstermesine ve kurulmalarýnýn ardýndaki bütün iyi niyetlere(!) raðmen, kamu giriþimciliði neredeyse hiçbir ülkede beklenen faydalarý saðlayamamýþtýr. Bunun temelinde hiç kuþku yok ki, özel giriþimcilik ile kamusal giriþimcilik arasýndaki motivasyon farklýlýklarý yatmaktadýr. Ve kamu giriþimciliðinin günümüze kadar yansýyan örnekleri, kamu giriþimciliðinin ferdi refah düzeyini yükseltici etkiler yaptýðý sonucunu çoðu zaman vermemektedir. Nitekim, 1970’lerde yaþanan petrol krizleri ile beraber, kamu giriþimciliðinin fertler üzerinde yarattýðý yükün artýk dayanýlmaz hale gelmesi ve devletlerin, tohumlarý 1930’larýn þartlarýnda atýlmýþ olan, maliye politikalarý vasýtasýyla deðil istihdam sorunlarýný, bununla beraber ortaya çýkan enflasyon sorunlarý ile de baþ edememesi, geliþmiþ ülkeler baþta olmak üzere bütün ülkeleri yeni iktisadi ve siyasi arayýþlara itmiþtir. Bu arayýþlar mahsullerini, piyasa kuvvetlerinin iktisadi faaliyetlerde daha belirleyici olmasýna izin verecek biçimde ülkelerin iktisadi örgüt yapýlarýný yeniden yapýlandýrmasý þeklinde kendini göstermiþtir. Bu dönemde, devlet baþarýsýzlýklarý piyasa baþarýsýzlýklarýný gölgede býrakmýþ, eski dostlar: özel mülkiyet, serbest piyasa sistemi ve rekabet, bütün faziletleri ile birlikte daha da kuvvetlenerek ve yepyeni bir kavram olan küreselleþmeyi de ön plana çýkararak tekrar gündeme oturmuþtur (Drucker, 2000). Piyasa dinamiklerinin, özelleþtirme faaliyetleri sayesinde mahalli düzeyde, uluslararasý ticaret ve finansal piyasalarýn serbestleþtirilmesi sayesinde ise küresel düzeyde iþlemesine, Uluslararasý Para Fonu, Dünya Bankasý, Dünya Ticaret Örgütü gibi II. Dünya Savaþýnýn hemen akabinde kurulmuþ uluslarüstü(!) örgütler de destek vermiþtir (Williamson ve Mahar, 2002). Ancak bu örgütlerin, yoksul ve geliþmekte olan ülkelere yönelik mali ve teknik yardýmlarý, siyasi kaygýlarý mecburen aðýr basan ve bu yüzden de taraftarlarýný kayýrmaktan kendini alýkoyamayan devlet kurumlarý vasýtasýyla piyasa aktörlerine ulaþtýrmakta ýsrar etmesi, iktisadi yeniden yapýlandýrma faaliyetlerinin
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
237
baþarý þansýný önemli ölçüde azaltmýþtýr. Bu nedenle, 1990’lardan itibaren, bahsedilen örgütler yapacaklarý yardýmlarý ülkelerin kurumsal düzeydeki reformlarda aldýklarý mesafeye baðlamýþlardýr. Ne var ki, bu da olumlu yönde atýlmýþ ancak yeterli olmaktan uzak bir uygulamadýr. Zira, esas yapýlmasý gereken zengin ve geliþmiþ ülkeleri mali ve teknik yardým yapmaya zorlamaktan ziyade bu ülkelerin gümrük duvarlarý ve tarifelerini indirerek yoksul ve geliþmekte olan ülkelerle daha fazla ticaret yapmalarýný saðlamaktýr. Bu bakýmdan fazla mesafe alýnamamasý, küreselleþme sürecinin bu kadar tepki almasýnýn belki de en önemli nedenidir. Herþeye raðmen kýsmi de olsa serbestleþen ticaretin olumlu etkileri olduðu söylenmektedir. Mesela, Çin, Uganda, Hindistan ve Vietnam için yapýlan bir araþtýrmaya göre, 1980’lerde uluslararasý ticarete açýlmalarý ile beraber bu ülkelerin gayri safi milli hasýlalarýnýn artmýþ ve yoksulluk hadlerinin düþmüþ olduðu görülmektedir (Dollar ve Kraay, 2002). Dornbusch (2003), bunu destekler tarzda, küreselleþmenin söylendiði gibi yoksul ve geliþmekte olan ülkelerden ziyade zengin ve geliþmiþ ülkelere yaradýðý görüþüne katýlmadýðýný ifade etmektedir. Zira, en yoksullar ile en zenginlerin gelirlerini 1960 ile 1990 seneleri için karþýlaþtýrdýðý araþtýrmasýnda, Orta Doðu ve Kuzey Afrika ülkeleri ile Doðu Asya ülkelerinin gelirlerindeki nispeten küçük bir artýþa nazaran, Latin Amerika ülkelerinin, Sahra-altý Afrika ülkelerinin ve Güney Asya ülkelerinin gelirlerinde önemli artýþlar olduðunu, sanayileþmiþ ülkelerdeki gelir düzeyinin ise pek deðiþmediðini belirlemiþtir.
Sonuç Son olarak, bir ülkede takip edilen iktisadi örgüt yapýsý, ferdin kendi tercihleri çerçevesinde refah düzeyini arttýrmasýna imkan verdiði ölçüde baþarýlý olarak kabul edilebilir. Küreselleþme bu bakýmdan benzersiz bir ayýklama süreci baþlatmýþtýr. Zira, küreselleþme sayesinde farklý iktisadi örgüt yapýlarýna sahip ülkelerin baþarý grafikleri, 1989’dan itibaren görüldüðü gibi, artýk hiçbir rakamýn ardýna saklanamayacak biçimde ortaya çýkmaktadýr. Bu durum siyasi örgüt yapýlarýný da etkilemektedir. Ferdin tercihlerini gözardý eden kemikleþmiþ siyasi yapýlar bu süreçte törpülenmekte, deðiþime direnen siyasi oluþumlar teker teker sahneden silinmektedir. Küreselleþme bu bakýmdan yoksul ve geliþmekte olan ülkelere daha önce sahip olmadýklarý bir dönüþüm fýrsatýný vermektedir. Bunun gerçekleþtirilebilmesinde en büyük sorumluluk, ferdin yetkilerini devrettiði siyasi iradededir. Artýk siyasi iradenin, iktisadi hayatý dumura uðratacak biçimde vergilendirmeler, harcamalar ve düzenlemeler yapmak yoluyla iktisadi faaliyetlere müdahale etme, hele hele enflasyonu azdýracak popülist giriþimlerden bulunma keyfiyeti yavaþ yavaþ ortadan kalmaktadýr. Zira, fiilen küreselleþen piyasa ortamýnda
238 YOKSULLUK
bu tür müdahalelerin, mahalli giriþimcilerin rekabet gücünü azaltmaktan baþka bir iþe yaramadýðý açýkça ortaya çýkmýþtýr. Bu durum Türkiye için de geçerlidir. Bu bakýmdan Türk devleti, fertler ve özel þirketlerin, çaðdaþ iktisadi hayatýn yarattýðý sorunlar ile baþa çýkmalarýný saðlayan muazzam bir kapasiteleri olduðunu dikkate almalý ve mümkün olduðunca hýzlý bir biçimde kamu iktisadi teþebbüslerini özelleþtirmek suretiyle üretim faaliyetlerini sadece güvenlik, adalet ve diplomasiden oluþan tam kamusal mal ve hizmetlerin temini ya da üretimi ile sýnýrlandýrmalýdýr. Diðer bütün mal ve hizmetlerin üretimi ise piyasanýn kendi iç dinamiklerine ve özel giriþimcilere býrakýlmalýdýr. Çünkü, ancak bu surette parlamentonun bir iþ bulma kurumu gibi çalýþmasýnýn önüne geçilmiþ, milletvekillerinin asli fonksiyonlarýný ifa edebilmelerine ve fertlerin kendi kaderlerini kendi yetenekleri çerçevesinde belirlemelerine imkan verilmiþ olacaktýr.
Kaynaklar Dollar, D., A. Kraay (2002) “Globalleþme ve Refahýn Yayýlmasý.” (Çeviren: Muhittin Ataman). Liberal Düþünce, Yaz, Cilt: , Sayý: , sf. 67-73. Dorn, J. (2002) “P. T. Bauer’in Piyasacý ve Liberal Vizyonu.” Piyasa, Yaz, Cilt: 1, Sayý: 3, sf.117-120. Dornbusch, R. (2003) “Görülmemiþ Bir Refah Yüzyýlý.” Ian Vasquaz (editör), Kapitalizm ve Küresel Refah (içinde). Liberte Yayýnlarý. Ankara. (Çeviren: Metin Toprak). Drucker, P. F. (2000) Yeni Gerçekler. Ýþ Bankasý Kültür Yayýnlarý: Ankara. (Çeviren: Birtane Karanakçý) Mehmet Cavid Bey (2001) Ýktisat Ýlmi. Liberte Yayýnlarý: Ankara. (Çeviren: Orhan Çakmak). Robert, R. D. (2001) Tercih: Bir Serbest Ticaret ve Korumacýlýk Öyküsü. Liberte Yayýnlarý: Ankara. (Çeviren: Mustafa Acar). Rosenberg, N., L. E. Birdzell, Jr. (1986) How the West Grew Rich. BasicBooks: USA. Smith, A. (1776) Wealth of Nations. Cannan Ed. University of Chicago Press: Chicago. Williamson, J., M. Mahar (2002) Finansal Liberalizasyon Üzerine Bir Ýnceleme. Liberte Yayýnlarý: Ankara. (Çeviren: Güven Delice). World Bank (2003) World Development Report 2003. Oxford University Press: Oxford.
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
239
Yoksullukla Mücadelede Kurumsal Kapasitenin Geliþtirilmesi Ercan Dansuk Devlet Planlama Teþkilatý – Planlama Uzmaný, University of Exeter (Sosyoloji, Doktora Öðrencisi) e-posta:
[email protected]
Öz
T
ürkiye 1980 öncesinden farklý olarak bugün hayatý boyunca yoksul kalacak ve geleceðe dair hiç bir umut besleyemeyen, özellikle büyük þehirlerdeki alt sýnýflar ve kýrdan kente ve sanayiye hiç bir þekilde gelemeyecek orta yaþlý ve yaþlý nüfus ve olanak yoksulu gençlerden oluþan toplumsal alt sýnýflar ile karþý karþýyadýr. Son yýllarda bile bile bir çok “doðal afet”(?) yaþayan Türkiye, bugün artýk sosyal afetler ile karþý karþýyadýr. Bu nedenle yoksullukla mücadelede yeni yaklaþýmlar ve yöntemler geliþtirilmesi kaçýnýlmazdýr. Yoksullukla mücadele olmazsa olmaz iki unsur içermektedir; yoksulluðun gerçekçi tespiti ve fiziki imkanlarýn varlýðý. Birincisi bilimsel çalýþmalarý, politik, ahlaki ve insani duyarlýlýðý, ikincisi ise mali, teknik ve kurum sal kapasiteyi ifade etmektedir. Dünyada yoksulluk ile ilgili büyük bir yazýn olmasýna raðmen Türkiye’de yoksulluk sorunu 1990’lara kadar resmi dilde ve bilim alanýnda telaffuz edilmemiþtir. Yoksulluðun ve eþitsizliðin adeta yok sayýldýðý bir toplumsal ve politik geçmiþ yaþanmýþtýr. Türkiye’de eþitsizlik ve yoksulluk konusu sadece ya sinema ve edebiyat içinde estetik kaygýlar ya da dar siyaset çevresinde keskin ideolojik bölünmelerin aracý olarak kullanýlmýþtýr. Toplumsal duyarlýlýklar, ahlaki, politik ve insani duyarlýlýklar sadece geleneksel yardým ve dayanýþma mekanizmalarý çerçevesinde kalmýþtýr. Sivil örgütlerin çabasý biraz umut verici çabalar olmuþtur. Dolayýsýyla Türkiye’de yoksullukla mücadelenin birinci ayaðý eksik kalmýþtýr. Ýkinci ayak olan kamusal gücün oluþturduðu kurumsal mekanizmalar ve uygulamalar da yoksulluk sorununun oldukça küçük bir bölümünü kapsamýþtýr. Bu yazýda yoksullukla mücadelede neden yeni kurumsal yapýlarýn oluþturulmasý ve varolan kurumlarýn geliþtirilmesi üzerine eleþtirel bir yaklaþým ve bu soruna çare arayan çeþitli saptamalar da bulunmaktadýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Toplumsal Bilinç, Kurumsal Kapasite.
Abstract
T
urkey faces two kinds of new lower classes. One of them is a social group, which is composed of people who have no hope for future and will always live as poor in cities. The second class is a social group, which is composed of the middle-aged and old-aged people who have no chance to move cities and the young people who are in deprivation of means in rural areas. This means that Turkey who is a country knowingly lived lots of natural disasters recently, will face now social disasters. For this reason, it is inevitable to create new approaches and methods for combating against poverty. Combating against poverty has two basic factors; defining realistically poverty and existence of physical means for that combat. The first one necessitates scientific studies, political, ethical, humanistic interests, and the second one necessitates financial, technical and institutional capacity. Poverty had not been studied in Turkish social sciences and public institutions so much till 1990s, although there is a very huge literature in the world. This period was a period that the absence of poverty was believed in Turkey. Poverty was understood only as the subject
1
Bu konuda iki çalýþma söylenebilir; Ercan Dansuk “Modernleþtirici Yoksulluk ve Yoksullaþan Modernleþme” (Modernising Poverty and Impoverishing Poverty) isimli henüz bitmemiþ Doktora Tezi (Exeter Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü)
240 YOKSULLUK
of novels, and cinema in aesthetical form. Or poverty became an instrument of the sharp ideological division among social classes before the 1980s. Social, political and ethical interests were in the form of traditional social assistance and solidarity. Civil societies had a hopeful effort, but public force combating against poverty was weak. In this study, how public institutional capacity is increased for eradicating poverty will be analysed. Key words: Poverty, social consciousness, institutional capacity.
Giriþ Yoksullukla mücadele olmazsa olmaz iki unsur içermektedir; birincisi yoksulluðun bilincine varmak ve bu durumun gerçekçi tespiti ve ikincisi fiziki imkanlarýn varlýðý. Ýlk unsurlar bilimsel çalýþmalarý ve politik, ahlaki ve insani duyarlýlýðý, ikincisi ise mali, teknik ve kurumsal kapasiteyi ifade etmektedir. Bu yazý dört bölümden oluþmaktadýr. Birinci bölümde, Türkiye’de yoksulluðun nasýl görünür hale geldiði irdelenecektir. Ýkinci bölümde yoksullukla mücadelede kapsamýndaki kurumlarýn kapasiteleri ve sorunlarýný belirleyen içsel etkenler açýklanacaktýr. Üçüncü bölüm bu kurumlarýn çalýþmasýný etkileyen dýþsal etkenler üzerine durulacaktýr. Dördüncü bölüm ise önerilerden oluþmaktadýr.
1 - Sosyal Deðiþimin Miladý Olarak 1980’ler Türkiye’de 1980’ler sonrasý gelir daðýlýmý eþitsizliði ve yoksulluk sorunu görülür hale getirecek neler oldu? Yoksulluk 1980 öncesinde varlýðýný gizli olarak mý sürdürüyordu? Öncelikle þu tespiti yapmak gereklidir. Türkiye 1980 öncesinden farklý olarak bugün hayatý boyunca yoksul kalacak ve geleceðe dair hiç bir umut besleyemeyen özellikle büyük þehirlerde alt sýnýflar ve kýrdan hiç bir þekilde kente ve sanayiye gelemeyecek orta yaþlý ve yaþlý ve olanak yoksulu gençlerden oluþan toplumsal alt sýnýflar ile karþý karþýyadýr.1 Son yýllarda bile bile bir çok “doðal afet”(?) yaþayan Türkiye, bugün artýk sosyal afetler ile karþý karþýyadýr. Burada sözü edilen sosyal afete karþý mü-
ve Çaðlar Keyder ve Ayþe Buðra’nýn UNDP için hazýrladýðý henüz yayýnlanmamýþ yoksulluk çalýþmasý.
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
241
cadelede yeni politikalarýn ve kurumsal mekanizmalarýn neden ve nasýl geliþtirileceði üzerine durulacaktýr. Bu sosyal afet, 1980’de ekonominin içe dayalý ithal ikameci politikayý terkedip ihracata dayalý bir büyüme politikasýna geçiþ ile baþladý. Bu geçiþ Hiromasa Kano’nun Orta Doðu ülkelerinin ekonomileri üzerine yaptýðý bir modelleme çalýþmasý ile aktarýlabilir.
Kano’nun2 modellemesi sanayi, altyapý veya sosyal sektörelere yapýlan yatýrýmlarýn toplam yatýrým içindeki aðýrlýklarýna dayanmaktadýr. Örneðin sanayi ve altyapý yatýrýmlarýnýn yüksek olmasý, ekonomideki büyümeci anlayýþýn hakim olduðu veya sosyal yatýrýmlarýn aðýrlýk kazanmasý, eþitlikçi bir hedefi öne çýkardýðýný göstermektedir. Dikey konumda ise ekonomik programýn finansman ve kurumsal yapýsýný göstermektedir. Kamu kaynaklarýnýn ve kurumlarýnýn etkin olduðu bir ekonomik program kamulaþtýrýcý bir program, liberalalleþmeye hedefli bir model ise özelleþtirmeye dayalý bir program olarak verilmiþtir. Kano Türkiye’nin Model A’yý Atatürk döneminden 1970’lere kadar sürdürdüðünü daha sonra Model C’ye geçiþ yaptýðýný söylemektedir. Dönemler itibarýyla bakýlacak olursa, Birinci Beþ Yýllýk Kalkýnma Planý (1963-1967) tarým ve sanayi arasýnda dengeli bir kalkýnma modelini benimsemiþtir. Hem bölgesel eþitsizliði hem de gelir daðýlýmý eþitsizliðini gözetmiþtir. Ýkinci Plan (1967-1972) ise sanayileþme için gerekli olan altyapýnýn geliþtirilmesine da2
Hiromasa Kano, Keleþ Ruþen, 1986, Economic Development and Social Consiousness Turkey Under the Development ,Institute of Developing Economies, M.E.S. Series No.17.
242 YOKSULLUK
yanmaktadýr. Üçüncü Plan (1973-1977) ve Dördüncü Plan (1978-1983) giderek sanayileþmeye kaymýþtýr. Planlarýn ilk üçü yoksulluk açýsýndan deðerlendirilirse, rekabet, büyümecilik ve eþitlikçi bir karma ekonomi anlayýþýnýn hakim olduðu görülür. Bu planlarda eþitlik, sosyal adalet ve dengeli kalkýnma kavramlarý sadece sözcük olarak kalmayýp uygulamaya da geçmiþtir. Ýçe dönük büyüme modelinin iþlemesindeki önemli unsurlardan biri de toplumsal kitlelerin refahýnýn artýrýlmasý idi. Ýstihdamýn artýrýlmasýna yönelik politikalar, tarýma verilen destekler, sosyal yatýrýmlarýn öncelikli olmasý ve ekonomideki kitlerin aðýrlýðý gelir daðýlýmý eþitsizliðini azaltmýþtýr. 1963-1987 arasý gelir daðýlmý eþitsizliði 0.55’ten 0.43’e düþmüþtür.3 Yoksulluðun 1980’lere kadar ciddi olarak ortaya çýkmamasý bu tür ekonomik politikalar ve tercihlerden kaynaklanmaktadýr. Beþinci Plan ile birlikte bu eþitlikçi felsefe büyük ölçüde ortadan kalktý. Bu Plan dýþa açýk büyüme modelini ve rekabetçiliði öne çýkaran, özelleþtirme hedefli ve büyümeye yönelik bir plandý. Plan, her ne kadar sosyal adalet, eþitlik gibi kavramlara söz etse ve bölgesel eþitsizliðin azaltýlacaðýný hedeflese de uygulama da farklýlýklar içeriyordu. Altýncý, Yedinci ve Sekizinci Plan dönemlerinde genel olarak sosyal konularýn önemi daha çok vurgulanmasýna raðmen uygulamada tersi söz konusudur. Hükümetlerin Kalkýnma Planlarýný izleme ve uygulama alýþkanlýklarý son onbeþ yýlda giderek azalmýþtýr. Bu dönemlerde kabaca söylenirse, eðitim ve saðlýðýn geri plana itilmesi, istihdam ve iþgücü piyasasýndaki emek aleyhine deðiþimler, esnek çalýþma, sendikasýzlaþtýrma, kentlerde yoksullarýn arazi rantý kavgasýndan dýþlanmasý gibi unsurlar yoksullaþmayý artýran nedenler olmuþtur. Bu toplumsal ve ekonomik deðiþimin sosyal bir afeti ortaya çýkarmasýnýn nedeni, uygulanan politkalarýn toplumsal kalkýnmayý salt ekonomik büyüme olarak görmesidir ve bu anlayýþ ne yazýk ki bugün hala geçerlidir. Kalkýnmanýn veya ekonomik büyümenin sosyal maliyeti, 1980 öncesinde varolan sosyal yardým ve hizmetler kurumlarýnýn yanýnda yukarýda belirtildiði gibi özellikle ekonomideki çeþitli gelir eþitsizliðini giderici politikalarla ve geleneksel dayanýþma ve yardýmlaþma mekanizmalarý ile karþýlanýyordu. Tarýmdaki destekleme politikalarý, herkesin bir þekilde ulaþtýðý ücretsiz saðlýk ve eðitim hizmetleri, kentlerde hazine arazilerinin iþgali (gecekondulaþma), sendikal hareketin geliþmiþliði ve içe dayalý bir büyüme modelinden kaynaklý yüksek ücret politikasý gelir daðýlýmý eþitsizliðinin ön plana çýkmasýna engel oluþturuyordu. Özellikle geleneksel dayanýþma mekanizmalarý, geniþ aile ve hemþerilik gibi unsurlar gelir eþitsizliðine karþý önemli savunma mekanizmalarý idi.
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
243
Bu etkenlerin sonucu olarak Türkiye’de yoksulluk sorunu 1990’lara kadar resmi dilde ve bilim alanýnda pek telaffuz edilmemiþti. Oysa ki dünyada bu alanda büyük bir yazýn ve programlar vardý. Türkiye 1980’lere kadar yoksulluðun ve eþitsizliðin adeta yok sayýldýðý bir toplumsal ve politik geçmiþ yaþamýþtýr. Eþitsizlik ve yoksulluk konusu sadece ya sinema ve edebiyat içinde estetik kaygýlar ya da dar siyaset çevresinde keskin ideolojik bölünmelerin aracý olarak kullanýlmýþtýr. Toplumsal duyarlýlýklar, ahlaki, politik ve insani duyarlýlýklar sadece geleneksel yardým mekanizmalarý çerçevesinde kalmýþtýr. Kamu 1980’ler öncesi ve sonrasýnda yoksullukla ilgili ne tür kurumsal uygulamalar gerçekleþtirdi?
2 – Yoksullukla Mücadelede Kurumsal Yapý Yoksullukla mücadelede kurumsal yapýyý oluþturan unsurlar þunlardýr: Resmi kurumlar Sivil Örgütler Uluslararasý Kuruluþlar
2 – 1 – Resmi Örgütler Yoksullukla mücadelenin yasal çerçevesine bakýlýrsa, Anayasanýn 5. 41. ve 61. Maddeleri bu kapsamýnda düþünülebilir. Bu maddelerde sosyal devlet ve toplumsal birlik ve beraberlik fikri hakimdir. Avrupa Birliðinin yoksullukla mücadele programlarý da benzer þekilde toplumsal birleþme (social cohesion) ve sosyal dýþlanmayý yokedici nitelik içermektedir. Avrupa ve Türkiye’deki yoksullukla mücadele ve sosyal hizmet ve yardým programlarý arasýnda iþin ilkesi ve felsefesi açýsýnda pek fark yoktur. Farklýlýk uygulamada örgütsel ve finansal yapýlanmada açýða çýkmaktadýr. Türkiye’de sosyal yardým sistemi 1980’ler öncesi yaþlý, özürlü, ve kimsesiz çocuklarý hedef alan diðer bir deyiþle sadece bunlarý yoksul kabul eden bir anlayýþa sahipti. Yoksulluk gelir daðýlýmý eþitsizliðinin bir türevi olarak deðil arýzi bir olgu olarak algýlanmýþtý. Dolayýsýyla yoksullukla mücadele programý da arýzi koþullarý ortadan kaldýrmaya yönelikti. Bu çerçevede yoksullukla mücadele, sadece SHÇEK, 2022 Sayýlý Kanun çerçevesindeki uygulamalarý çerçevesinde olmuþtur. Türkiye’deki þu andaki yoksullukla mücadelenin kurumsal yapýsý aþaðýda yer almaktadýr.4 Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu : SYDTF 1986 yýlýndan itibaren doðrudan yoksullukla mücadele amaçlý kurulmuþtur. Fon her yýl yaklaþýk olarak 1 Milyar ABD Dolarý – 500 Milyon ABD Dolarý arasýnda ayni
244 YOKSULLUK
ve nakdi yardým yapmaktadýr. Fon, 2001 yýlý itibarýyla 3 Milyon kiþiye eðitim, yakacak, gýda, saðlýk yardýmý gerçekleþtirmiþtir. Saðlýk Bakanlýðý : Saðlýk Bakanlýðý 3816 Sayýlý Ödeme Gücü Olmayan Vatandaþlarýn Tedavi Giderlerinin Yeþil Kart Verilerek Devlet Tarafýndan Karþýlanmasý Hakkýnda Kanun’u ile 1992 yýlýnda itibaren yoksul vatandaþlara bedava saðlýk hizmeti vermektedir. 2002 yýlý itibarýyla bu hizmetten yararlananlarýn sayýsý 12.783.757’dir. Emekli Sandýðý : 2022 Sayýlý 65 Yaþýný Doldurmuþ Muhtaç Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaþlarýna Aylýk Baðlanmasý Hakkýnda Kanun 1977 yýlýndan itibaren merkezde Maliye Bakanlýðý’na baðlý Emekli Sandýðý Genel Müdürlüðü bünyesindeki Yaþlýlar Sosyal Güvenlik Dairesi Baþkanlýðý ve taþrada ise Defterdarlýklar ve Mal Müdürlükleri aracýlýðý ile yürütülmektedir. Bu kanun çerçevesinde 2002 yýlý itibarýyla 746.468 kiþiye yaþlýlýk, 68.598 kiþiye malullük ve 198.370 kiþiye sakatlýk olmak üzere toplam 991.576 kiþiye sosyal yardým aylýðý ödenmiþtir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu : 2828 Sayýlý Kanun çerçevesinde 416 sosyal hizmet kuruluþu ile 28.864 yatýlý olmak üzere 155.000 kiþiye bakmaktadýr. SHÇEK’e baðlý 64 huzurevinde 5.053 yaþlýya hizmet verilmektedir. Ayrýca yoksul kiþilere nakdi sosyal yardým yapýlmaktadýr, 2002 yýlý için aylýk 65 milyon TL nakdi yardým yapýlan kiþi sayýsý 24.257’dir. SHÇEK’in koruyucu, önleyici, geliþtirici, eðitici, tedavi ve rehabilite edici hizmetlerinden 2002 yýlýnda yaklaþýk 200.000 kiþi yararlanmýþtýr. SHÇEK ile iþbirliði yapan 251 dernek vardýr. Vakýflar Genel Müdürlüðü : Vakýflar Genel Müdürlüðünce 2002 yýlý itibarýyla muhtaç ve özürlü (yoksul) olan 1097 kiþiye 131 Milyon aylýk maaþ baðlanmýþ ve 57 imarethaneden her gün 20.285 kiþi yararlanmýþtýr. Ýçiþleri Bakanlýðý ve Belediyeler : Belediyeler 1580 ve 4109 sayýlý kanunlar çerçevesinde yoksul ve muhtaç kimselere yardým yapmaktadýr. Ýl Özel Ýdareleri ise 3360 sayýlý Kanun çerçevesinde bu hizmeti sürdürmektedir. Aile Araþtýrma Kurumu, Kadýnýn Statüsü ve Sorunlarý Genel Müdürlüðü Özürlüler Ýdaresi Baþkanlýðý : Ýlk iki kurum toplumun bilinçlendirilmesine yönelik fikri ve yasal süreçlerin oluþturulmasý iþlevlerine sahiptir. ÖÝB ise özürlü vatandaþlarýn eðitim, saðlýk ve istihdam sorunlarýný çözmek için çalýþan bir kurumdur. Belediyeler ve Özel Kuruluþlar : Belediyelerin yoksullara daðýttýðý önemli miktarda nakdi ve ayni yardýmlar vardýr, fakat örgütlü ve sistematik yardým 3 4
Gelir Daðýlýmýnýn Ýyileþtirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel Ýhtisas Komisyonu Raporu, DPT, Ankara, 2001, ss: 16. Aþaðýdaki rakamlar DPT’nin 2003 Yýlý Programý’ndan alýnmýþtýr.
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
245
programlarýna göre yapýlmadýðý için mali boyutu hakkýnda bir þey söylenemez. Ayrýca belediyelere ait 22 dernek ve vakýflara ait 24, azýnlýklara ait 5 ve özel sektöre ait 43 huzur evinde hizmet verilmektedir. Yukarýdaki rakamlar aslýnda Türkiye’nin ciddi bir yoksullukla mücadele programý ve kurumsallaþmasý varmýþ hissi verebilir. Nüfusun yaklaþýk % 25’i sosyal yardýmlardan yararlanmaktadýr. Oysa rakamsal olarak bakýldýðýnda Türkiye’de sosyal yardýmlarýn toplamýnýn milli gelirin % 0.46 ve % 0.6’sý6 arasýnda deðiþtiði görülür. Sosyal yardýmlarýn büyük bölümü SYDT Fonu ve Yaþlýlýk Aylýðý uygulamalarý ile yapýlmaktadýr. Parasal olarak SYDTF, Emekli Sandýðý, Saðlýk Bakanlýðý, SHÇEK, Vakýflar Genel Müdürlüðü’nün yaptýðý yardýmlar yaklaþýk 1.5 Milyar ABD Dolarý civarýndadýr. Bu rakam 1990 sonrasý uygulamalarla büyümüþtür, geçmiþte yok denecek kadar az bir sosyal yardým vardý. Ayrýca bu miktar sosyal yardýmlarýn belirli bir finansal yapýsý olmadýðý için zaman içerisinde deðiþmektedir. Burada ilk göze çarpan olgu, % 7’lik7 bir yoksulluk oranýna karþýn milli gelirin sadece % 0.6’sý yoksullukla mücadelede kullanýlmasýdýr. Türkiye’de bütün sosyal harcamalarýn milli gelirin oraný ise 2002 yýlý itibarýyle % 17,5 (% 4.5 eðitim, % 4,8 saðlýk, ve % 7,96 sosyal koruma) olarak gerçekleþmiþtir.
2 – 2 – Sivil Toplum Örgütleri Yoksullukla mücadeledeki diðer bir kurumsal yapý sivil toplum örgütleridir. Fakat sivil toplum örgütlerinden kurumsal kapasiteleri ve mali yapýlarý bakýmýndan çok fazla beklenti içinde olmamak gerekir. Yine de yoksulluk konusunda toplumsal bilinç oluþturmada önemli iþlevlere sahiptirler. Bu örgütlerin, resmi kurumlarla iþbirliði içinde çalýþmasý yoksulluðu önleyici politikalarýn etkinliðini azaltan tepedenci bir anlayýþtan uzak ve katýlýmcý olmasýný saðlayacaktýr.
2 – 3 – Uluslararasý Kuruluþlar AB’nin çeþitli programlarý, Dünya Bankasý ve Birleþmiþ Milletler yoksullukla mücadelede önemli kurumlardýr. Bu kuruluþlarýn yoksullukla mücadelede öne çýkarttýklarý temel ilkeler; kamu yönetimi reformu, sosyal maliyetlerin düþürülmesi, sosyal yardým ve hizmetlerin etkinleþtirilmesi ve kurumsal yapýlarýn iyileþtirilmesidir.
3 – Sosyal Yardým ve Hizmetleri Aksatan Ýçsel Etkenler Bu bölümde yukarýdaki kurumsal yapýnýn neden etkin iþlemediði üzerinde durulacaktýr.
246 YOKSULLUK
Sosyal Politika : Türkiye, 1980 sonrasý ekonomik dönüþüme uygun genelde toplumsal sorunlara özelde ise yoksulluða dair politikalar henüz belirlememiþtir. Sosyal politikalar genellikle 1980 öncesi kapalý ekonominin ihtiyaçlarýna göre yapýlmaktadýr. Finans : Yaklaþýk 1.5 Milyar ABD Dolarý olan sosyal yardýmlar sürelilik arzetmemektedir, yýllar göre deðiþmektedir. Ayrýca finans yapýsý kurumsal olarak son derece daðýnýktýr. Farklý kurumlar ayný iþlevler için para harcamaktadýr. Bir kiþi birden fazla kurumdan saðlýk, eðitim, yakacak gibi yardýmlarý alabilmektedir. Bu nedenle yoksullukla mücadeleye ayrýlan bu para etkinlikten uzaktýr. Örneðin sosyal yardým ve hizmet alan kiþilerin bir kýsmý hem sosyal güvenlik kuruluþlarýndan hem de sosyal yardým ve hizmet kurumlarýndan faydalanmaktadýr. Yeþil Kart uygulamasýndaki sorunlar ise verilen sosyal yardýmýn ne kadar had safhada istismar edildiðini ve etkisiz olduðunu göstermektedir. Örneðin bir ilimizin nüfusunun yarýsý yeþil kartlýdýr. Yasal Yapý : Kurumlarýn yasal süreçleri ne yazýk ki geliþmiþ deðildir. Örneðin SYDTF kendini yasal olarak tamamlamamýþ bir kuruluþ olmasýna raðmen yoksullukla mücadele için harcanan paranýn büyük bölümü onun üzerinden yapýlmaktadýr. SHÇEK ise tam tersi durumdadýr. Yasal ve örgütsel olarak en geliþkin kurum olmasýna raðmen mali yapýsý oldukça küçüktür. Kurumsal Yapý : Kurumlar hangi hizmeti kime vereceðini belirleyecek politikalara sahip deðillerdir, dolayýsýyla hedefleri deðiþkendir ve belirsizdir. Diðer yandan mevcut sosyal yardým kurumlarýnýn Türkiye’de 5 Milyon olarak tahmin edilen yoksul kitleye hizmet verecek örgütsel kapasitesi yoktur. Gerek bölgesel örgütlenmeleri gerek eleman ve özellikle kalifiye eleman eksikliði bunlarýn baþýndadýr. Örneðin SYDT Fonu’nun il ve ilçelerdeki vakýflarý çoðunlukla sosyal hizmet uzmanýndan yoksundur. Yoksulu kim olduðuna karar vericiler bölgedeki yüksek düzeyli bürokratlardýr. Yetkili fakat sosyal yardým konusunda yetersiz kimselerden kurulu vakýflar nedeniyle Fon büyük ölçüde para daðýtma kurumu, bir sadaka kurumuna dönmüþtür. Ankara’daki Fon merkezi vakýflara büyük miktarda para aktarmasýna raðmen vakýflarýn merkeze karþý mali sorumluluðu yoktur. Fon’un da bu vakýflarý denetleme yetkisi yoktur. Bu nedenle Fon’un sadaka kurumu olma özelliði her türlü kullanýma açýktýr. Kurumsal yapýnýn en önemli eksikliklerden birisi bu kurumlarýn kendi yoksullukla mücadele programlarý ve uygulamalarýnýn etkinliðini bilmemesidir. Yapýlan nakdi ve ayni yardýmlarýn etkinliðini ölçen ve izleyen bir çalýþmalarý ve kurumsal araçlarý yoktur. Bu nedenlerin dýþýnda sosyal yardým ve hizmetlerin saðlýklý iþlemesini engelleyen bazý dýþsal etkenler vardýr. Bu dýþsal etkenlerin kýsa bir açýklamasý aþaðýda yer almaktadýr.
4 - Sosyal Yardým ve Hizmetleri Aksatan Dýþsal Et-
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
247
kenler Hükümetlerin gelir daðýlýmý eþitsizliðini giderici politikalar konusunda kararsýzlýklarý : 1980 sonrasý hiç bir hükümet vaat ettiði gelir daðýlýmýný iyileþtirici uygulamalara seçim dönemleri hariç gitmemiþtir. Toplumal bilinç ve sorumluluk eksikliði : Vatandaþ olarak insanlar yoksulluða karþý duyarsýz ve bilinçsizdirler. Bu sorunun çözümünde toplumsal katýlýmý engellemektedir. Usulsüzlükler : Sosyal yardým için ayrýlan kamu gelirleri amaç dýþý kullanýlmaktadýr. Bunun denetimi sosyal yardým sisteminin þu anki örgütsel yapýsý ile maalesef mümkün deðildir. Siyasal baskýlar ve istismarlar : Özellikle SYDT Fonu’nun kaynaklarý siyasetçinin kolayca kullanabileceði bir kaynaktýr. Fon’un sadaka kurumu olma özelliði siyasi partilerin istismarýna açýktýr. Fon’un hizmetleri bir ölçüde Hükümetteki partinin bir tür sosyal amaçlý örtülü ödeneði olarak çalýþmaktadýr. Kurumsal baðnazlýk : Bürokrasi bugün içine karýþtýðý ve rol aldýðý yolsuzluklardan daha büyük bir tehlike içindedir. Kurumlar iþbirliðinden uzaktýr ve her kurum bu alanda kendi baþýna güçlü olmak istemektedir. Burada birazda bürokrasinin özeleþtirisini ve siyasetin eleþtirisini vermek gereklidir.
4 – 1 – Bürokratýn ve Siyasetçinin Evrimi Yoksullukla mücadelenin kurumsallaþmasýný engelleyen önemli bir unsur 1980’ler sonrasý bürokrasi ve siyasetteki insan tipinin deðiþimidir. 1980’lerden günümüze evrilen siyasetçi ve bürokrat tipi Türkiye’deki reformlarý frenleyen önemli unsurlardýr. Küreselleþme çerçevesinde toplumsal deðiþimi gerçekleþtirecek bürokrat ve siyasetçi bizzat bu deðiþimin önünde engeldir. Bürokrasi 1980’lerin ortasýndan itibaren bu deðiþime entegre olamadý ve bürokrasi deðiþim adýna büyük kan kaybýna uðradý. Statükocu bürokrat tipi deðiþtirilmek istenirken, ilkesiz, beceriksiz, sorumsuz ve fýrsatçý bürokrat tipi ortaya çýkarýldý. Siyasetçi de benzer bir deðiþim gösterdi. Toplumsal sorumluluk duygusu geliþkin siyasetçi giderek azaldý. Fýrsatçý, toplumsal deðerlerden uzak, parti ve kiþisel çýkarýný toplumsal yararýn önüne koyan bir siyasetçi tipi geliþti. Tencere kapak misali bu iki tip giderek siyaseti ve bürokrasiyi hem zayýflattý hem de kirletti. Demokratik bir havadan giderek uzaklaþan siyasi partiler, Makyevelist (her yol mübah) anlayýþý toplumun her katýna þýrýnga etti. Her yolun mübah olduðu bir toplumda yapýlabilecek sýradan iþler bile yapýlamaz hale geldi. Kurumlar birbirleri ile rekabet halinde iþ göremez oldu. Aralarýnda bütünleþmiþ hedefler ve ilkeler ne yazýk giderek azaldý. Türkiye’deki bürokrasinin katýlýmcý olmayan ve tepedenci iþ anlayýþý bu deðiþi-
248 YOKSULLUK
me ivme kazandýrdý. 1980 sonrasý bürokrat, siyasetçi ve halkýnýn genel özellikleri þu þekilde özetlenebilir. Yeni Bürokrat • Siyasetçiden sorun saklar, herþeyin yolunda gittiðini söyler. • Sorunun çözümünü genellikle bilmez, bilse bile kimseyi rahatsýz etmemek için susar. • Derdi sahip olduðu mali ve sosyal olanaklarý kaybetmemektir. Yeni Siyasetçi • Bürokratýndan sorun duymak istemez. • Sorunun da ne olduðunu bilmez • Halka sorunlarýn çözüldüðünü söyler. • Derdi seçilmek için halka her türlü þirinliði yapmaktýr. Yeni Halk • • • •
Ne bürokrattan ne siyasetçiden sorun dinlemek ister. Ýçinde yaþadýðý sorunlarý sanki kendi sorunlarý deðildir. Sorunun çözümüne hiç bir katkýda bulunmak istemez. Sadece kendini düþünür adeta bu dünyada tek kendi varmýþ gibi yaþar. Sonuçta, • Her üçü de sorunlarýn kendiliðinden halledileceðini varsayar. • Her üçü de IMF ve Dünya Bankasý gibi kuruluþlara sözde karþý çýkar. • Her üçününde toplumsal bir hedefi yoktur. Hatta hedefi olan insaný hedef gösterirler. • Her zaman gündem onlarý belirler. • Her üçü için sorunlarýn çözümü zorlaþtýran neden baþkalarýdýr. Ama kendilerine baþkalaþtýklarýný bilmezler. Bu yazýlanlar herhangi bir parti ve grup ayrýmý gözetmeksizin hepsi için geçerlidir. Çünkü hata sistemden kaynaklanmaktadýr. Hangi partinin baþa geleceði veya hangi kiþinin bürokrat olacaðý bu sistem içinde pek fark etmemektedir. Sorunlarýn çözümünden kamu adýna sorumlu ve yetkili olan kiþi sistemin hatasýný gidermek yerine bu hatadan kaynaklanan rantlarýn bölüþümüyle uðraþmaktadýr. Bir iþin gerçekleþtirilmesi için gereken temel iki unsur : kurallar ve insanlardýr. Sistemin kurallarý hatalý ise insanlarý deðiþtirmenin bir önemi yoktur. Yoksulluk artýk Türkiye’de sistemik bir sorundur, arýzi olmaktan çýkmýþtýr. Dolayýsýyla çözüm toplumun tüm kesimlerinin maddi ve manevi katýlýmý ile bulunabilir.
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
249
Burada yoksulluk ile doðrudan ilgili olmasýna raðmen hiç bahsedilmeyen bir toplumsal grupta sermaye sýnýfýdýr. Sermaye sýnýfý da 1980 sonrasý kendi içinde büyük deðiþim göstermiþtir. Yoksullaþmanýn temelinde sermaye sýnýfýna yapýlan gerlir transferleri büyük pay sahibidir. 1980 öncesi oldukça düþük miktarda olan iç borç yolu ile sermaye birikim modeli, 1980 sonrasýnda artan gelir ve bölgesel eþitsizliðin temel nedeni olmuþtur. Sermaye sýnýfýna büyük kaynaklar aktarýlýrken, yoksulluk konusunda zenginler, hiç bir toplumsal sorumluluk taþýmamýþlardýr. Bu iþi tamamen devlete býrakmýþlardýr. Türkiye’de sosyal deðþimin bir maliyeti vardýr. Bu maliyet büyük oranda yine emekçi kesimce karþýlanmaktadýr. Toplumsal deðiþimin meyvelerinden yararlanan kesimlerin, deðiþimin olumsuz sonuçlarý için bir maliyet ödemesi hakkaniyet gereðidir. Maalesef Türkiye’deki sermaye sýnýflarýnýn böyle bir sorumluluðu yoktur. Yoksullukla kurumsal mücadelede önemli unsurlardan biri sermaye sýnýfýnýn katkýlarý olacaktýr. Sadece yoksulluk sorununda deðil, Türkiye’nin tüm sorunlarýnýn çözülmemesine etken olan bu tip siyasetçiyi, bürokratý, halký ve sermaye sýnýfýný yok etmek çözümün baþlangýcýdýr.
Sonuç Yoksulluðu bu çerçevede kendimize tekrar sorarsak, yoksulluðun aslýnda bilinç yoksulluðu olduðunu söylemek pek yanýltýcý olmaz. Her insanýn ve toplumun ekonomik yoksullaþmasý normaldir. Fakat bu yoksulluðu giderecek önlemler almamak ve programlar yapmamak yoksulluðu artýran ve sürdüren en önemli etkendir. Yoksullukla mücadeledeki ekonomik araçlar (temelde istihdam) ve sosyal yatýrýmlar (baþta eðitim ve saðlýk) þimdilik bir yana býrakýlacak olursa, sosyal yardým kuruluþlarýnda ne tür bir reforma ihtiyaç vardýr? Bu öneriler yapýlýrken yukarýdaki bürokrat, siyasetçi, halk ve sermayedar tipinin deðiþtiði varsayýlmaktadýr. Diðer bir deyiþle yoksulluk sorununu sahiplenmiþ, bu konuda bilinçli ve bu sorunu çözebilecek ahlaki ve teknik özelliklere sahip bürokrat ve siyasetçi ve sermayedar tipini talep eden bir toplumun olduðu ön kabul edilmektedir.
Öneriler 1 – Sosyal güvenlik baþlýðý altýnda sosyal yardým ve sosyal sigorta sistemlerini yeniden düzenlemek gereklidir. Bu iki sistem birbirini tamamlayan sistemler olmalýdýr. Bugünkü gibi birbirini kesen ve giderek iþlevsizleþen bir yapý terk edilmelidir. Dolayýsýyla hedef kitle titizlikle belirlenmelidir. Bu iþgücü piyasasý ile bu piyasanýn dýþýnda kalmýþ kitlerin ayrýþtýrýlmasý ve her iki gruba özgü ayrý politikalar geliþtirilmesini getirir.
250 YOKSULLUK
2 – Türkiye’nin diðer kamusal hizmetlerde kamusal yönetim reformuna ihtiyaç duyduðu gibi sosyal yardým ve hizmetlerde de köklü bir reforma ihtiyaç vardýr. Bu nedenle mevcut sosyal yardým kuruluþlarý SHÇEK’in çatýsý altýnda toplamak gereklidir. 3 – Bunu yaparken de dosyal hizmet ve sosyal güvenliði birbirinden ayýrmak gereklidir. 4 – Sosyal yardým ve hizmet konusunda faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerin geliþimi ve yoksullukla mücadelede etkin olan mahalli idarelerin katkýsý saðlanmalýdýr. Bu unsurlar toplumsal duyarlýlýðý ve katýlýmý artýracaktýr. 5 – Sosyal yardým kuruluþlarý uzun vadeli strateji ve planlara sahip olmalýdýr. Bu kurumlar saðlam ve istikrarlý bir mali yapýya kavuþturulmalýdýr. Siyasi baskýlardan kesinlikle arýndýrýlmalýdýr. 6 – Yoksullukla mücadelenin izlenmesi yoksulluk programlarý kadar önemlidir. Bu nedenle yoksullukla mücadelenin programlarýný etkinliðine göre her safhada yeniden gözden geçirecek kurumsal mekanizmalar geliþtirilmelidir. 7 – Yoksullukla önleme sadece nakdi ve ayni yardým þeklinde olmamalýdýr. Hiç bir devlet kendi yoksul kitlesini hayat boyu besleyecek mali yapýya sahip deðildir. Bugün Acil Eylem Plan’ýnda belirtilen yoksullara yardým edilmesinin maliyeti yýllýk minimum 3 Milyar ABD Dolarý maksimum 36 Milyar ABD Dolarýdýr. Bu miktar para ile yoksullukla mücadele edilmez, sadece yeni yoksullar üretilir. Bu nedenle SYDT Fonu yoksullara nakdi yada ayni yardýmlar yerine, iþgücü piyasasýnda kopmuþ ama çalýþabilecek yoksul kitlelere yönelik isthidam yaratýcý projeler konusunda uzmanlaþmalýdýr. Devletin bu konuda görev yapan farklý kurumlarýnýn iþbirliði saðlanmalýdýr. MEB, Tarým Bakanlýklarý gibi istihdam yaratýcý eðitim faaliyetleri düzenleyen kurumlarýn çalýþmalarý yoksullukla mücadele kapsamýna alýnmalýdýr. Ayrýca ÝþKur’un bu sürece dahil edilmesi gereklidir. 8 – Aile Araþtýrma Kurumu, Kadýnýn Statüsü ve Sorunlarý Genel Müdürlüðü Özürlüler Ýdaresi Baþkanlýðý kurumlarýný yoksullukla mücadelede bütünleþtirilmiþ sosyal yardým ve hizmet sistemi içerisinde iþlevi olabilecek þekilde yeniden oluþturmak gereklidir. Sonuç olarak, Türkiye’nin 1980’lerde baþlayan yoksullukla mücadele anlayýþý, 18. Y.Y. Ýngiltere’sinin yoksulluk yasalarýný hatýrlatmaktadýr. O dönemde Ýngiltere’de yoksulluk insanlarýn ahlaki ve kiþisel özelliklerinden kaynaklý bir sorun olarak görülmekte idi. Yardým dernekleri ile bu sorunun önlenebileceði varsayýlýyordu. SYDT Fonu’da benzer bir anlayýþ ile kuruldu. ABD’de ise yoksulluk sorunu bu ülkede sosyolojinin meþru bir bilim olmasýný saðla-
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
251
dý. 18. Y.Y. Ýngiltere’sinin ve 20 Y.Y. ABD’sinin temel sorunu kentlerde artan suç oranlarý idi. Bizde henüz bu çapta bir suç oraný görmemekteyiz. Fakat bu tehlike bize çok uzak deðildir. Türkiye’de yoksulluk bugün hala arýzi bir sorun olarak görülmektedir. Yoksulluðun sosyolojik, kültürel, ekonomik ve politik nedenleri üzerine gidilmemektedir. Yoksulluk sorunun çözümü, bu unsurlarýn hepsinin kullanýlmasý ile mümkündür. *
DPT Planlama Uzmaný, Bu çalýþma DPT’nýn görüþlerini yansýtmaz, sorumluluðu yazarýna aittir.
Küreselleþme ve 1980 Sonrasý Hükümet Programlarýnda Yoksulluk Söyleminin Geliþimi Cevdet Yýlmaz Arþ. Gör., Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü. e-posta:
[email protected]
Öz
A
ydýnlanma süreci, dünyayý, ilerleme ve doða üzerinde daha çok denetim saðlama anlayýþý üzerine kurmaktaydý. Sosyolojik düþüncenin bu kavramsal çerçeve içerisinde kendi söylemini oluþturmasý, deðiþmez everensel yasalarýn bunmasý çabasýný her türlü düþünce pratiðine kodlamýþtýr. Weber bazý açýlardan Marx ve Durkheim bu ortak anlayýþý olumlar bir þekilde, modern toplumu bir evrim ilkesi dahilinde ilerleyen, gittikçe rasyonelleþen ve iþlevsel ayrýmlaþmaya giden bir çizgide tanýmladýlar. Klasik toplumbiliminin bu anlayýþý günümüz toplumsal koþullarýnda giderek yanlýþlanmaktadýr. Yeni dünya düzeni, paylaþým iliþkileri, ekonomik krizler, yoksullaþma ve yaþam koþullarýnýn yeni ulus-öteliði gibi deðiþimler bu anlayýþý pekiþtirmektedir. Bu anlamda ulus-devlet yapýlanmasý içerisinde þekillenen siyaset ve buna baðlý olarak, gerek içerde gerekse dýþarýda uygulanan politikalarýn bir birleþimi olan karar alma süreçleri, meþruiyet temelinden çok þey kaybetmektedir. Buna göre kendi dinamiklerini kontrol etme sorunsalýný her türlü kurumsal yapýlanmasýnýn içersine kurgulama olanaðýna sahip bir devlet yapýlanmasýndan; meþruiyet zemini daha kaygan, daha esnek ve daha baðýmlý bir devlet yapýlanmasýna doðru bir gidiþ söz konusudur. Küresel süreç içerisinde yoksulluk, sadece ekonomik olgu olarak deðil farklý toplumsal açýlýmlarý ile günümüzün gerçeklerindendir. Bu çalýþmada yukarýda tanýmlanan çerçeve içerisinde 1980 sonrasýnda Türkiye’de hükümet programlarýnýn bu deðiþimi tanýmlama ve buna yönelik olarak geliþtirdikleri politikalar, irdelenecektir. Bu analizde, kalkýnmacýlýk, toplumsal kesimler, yoksulluk gibi kavramlara yüklenen anlamlarýn deðiþimi irdelenecektir. Bu irdeleme, toplumsal yaþamýn ve ulus-devletin yeni sýnýr ötesi belirleyenlerini þekillendiren küreselleþme kavramýnýn odaðýnda geliþtirilecektir. Anahtar Kelimeler: Küreselleþme, Yoksulluk, Türkiye, Hükümet Programlarý
Abstract
252 YOKSULLUK
E
nd of the 1980, globalization is focusing us to re thinking the nature of nation-state. Globalization appears to challenging the modern nation-state roles. In Global economic system in which productive capital, finance and trade flow across national boundaries, the traditional distinction between the internal and external domains no longer holds. In addition globalizations and international organizations poses a further challenge to the actual authority of nation state. The paper considers globalization and development discourse in the governments` programmes after 1980 in Turkey. Poverty is hot topics these days. Poverty is not only a social problem, but also a global problem which is mainly a result of changes of nation-state roles. Especially in the current changes about political situations and welfare state roles, large social groups getting poorer. When we will speak of globalization, we refers to aspects of economics change that occur because a country is part of an international community over and above those changes. In this article, I will analyze the various dimensions of poverty in the governments` programmes after 1980 in Turkey. Keywords: Globalization, Poverty, Turkey, Governments` Programmes
‘Hangi kötülüklere tahammül edeceðimiz hangi iyiliðin peþinde olduðumuza baðlýdýr.’ Richard Sennett
Kavramsal Çerçeve
A
ydýnlanma süreciyle birlikte, dünya ilerleme ve doða üzerinde daha çok denetim saðlama düþüncesi üzerinde temellenmekteydi. Bu düþünce þeklinin pratik yansýmalarý bütün toplumsal yapýnýn içersine konumlanmýþtý. Sosyolojik düþüncenin bu ilerleme kurgusu içerisinde kendi söylemlerini oluþturan, toplumsal deðiþme ile ilgili evrensel deðiþmeyen yasalarýn bulunmasý çabasý çoðu düþünsel yapýda kendisini göstermektedir. Bu çerçevede Weber’e, bazý açýlardan Marx yada Durkheim’a baktýðýmýzda bu konuda ortak bir takým özeliklerden söz edebiliriz. Bu ortak özelliklerden birisi; modern toplumun bir evrim ilkesi dahilinde, yada ilerleyen bir rasyonelleþme veya ilerleyen iþlevsel bir ayrýmlaþma süreci olarak düþünülebileceðidir. Yani baþka bir ifade ile, modernleþmeyle birlikte her þey giderek daha iyi, daha rasyonel, daha kontrollü bir seviyeye gelecektir. Gerçi bu düþünce biçimi kendi içerisinde hatýrý sayýlýr kriz ve kopukluklarý barýndýrmaktadýr. Ancak gene de modernleþme süreci temelde devam eder ve giderek daha fazla sorunu çözer. Günümüz tartýþmalarý, olay ve olgularý, kla-
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
253
sik toplumbiliminin modern toplumu tanýmlarken kullandýðý bu modelin yanlýþlaþabilir yanlarýný serilmemektedir. Yaþam koþullarýnýn yeni ulus-öteliði, küresel terör ve yoksulluk yeni teknolojilerle birlikte deðiþen çalýþma ve çalýþma hayatýnýn yeni formlarý bu deðiþimin ip uçlarýný vermektedir. Günümüzde modern düþüncenin bu klasik imgesinin yerine –ister günlük yaþama, tekniðe, isterse siyaseti iliþkin olsun- önerilen bütün kararlarda, öngörülemeyeninin, beklenmeyenin öngörülmesi gereðinden yola çýkan bir deðiþme düþüncesi kendisini hissettirmekte. (Beck, 2000) Þüphesiz, yukarýda çerçevesini çizdiðimiz toplumsal ve siyasi konsept içerisinde yoksulluðun geliþimine dönük farklý formlar mevcuttur. Bu baðlamda yoksulluk kavramsal ve olgusal olarak sadece günümüzün sorunu deðildir. Anacak içinde yaþadýðýmýz tarihsel evre, bu olgunun ve bu olguya iliþkili olan diðer olgularýn da, gününüze özgü yeni yapýsý üzerinde yeniden düþünmeyi gerektirecek kadar özellikler taþýmaktadýr. (Özdek, 2002) Yoksulluk, tarihin her aþamasýnda var olmasýna karþýlýk, siyasi söylem olma özelliðini 1990’lý yýllarýn baþlarýnda kazandý. Kurumsal anlamda ilk söylem, Birleþmiþ Milletler tarafýndan 1992’de 17 Ekim’in “Yoksulluðun Yok Edilmesi Uluslararasý Günü” ilan edilmesiyle oluþturuldu. 1980’li yýllarýn baþýnda dünyada baþlayan iyimser hava, bloklu dünya yapýlanmasýndan sonra her þeyin daha kolay halledilebilmeði mitinin yaygýnlaþmasýný saðladý. Ancak bu yeni dönem ayný zamanda, hayatýmýzýn her alanýnda belirsizlik ve kaygý yaratan hýzlý deðiþimlerle de acýmasýzca yüzleþtiðimiz bir aþamayý tanýmlamaktadýr. Modern bakýþýn baþat ve kudretli aktörü olan ulus devlet, bilinen rollerinin ötesinde köklü gerilimleri yaþamaktadýr. Bu belirsizlik konseptini en iyi örnekleyen söylem hýzlý deðiþimlerin tanýmlanmasýný saðlayacak, kavramsal çerçeveyi oluþturma konusunda karþýlaþtýðýmýz kargaþadýr. Bir çok kavram, bu deðiþimin bir yönünü yücelterek tek boyutlu bir açýklama çerçevesi geliþtirmiþ, bütünsel, örten ve açýklayýcý bir kavramsal çerçeveden çok uzakta kalmýþtýr. Bu anlamda fordizm ve post-fordizm kavramsallaþtýrmasý üretim ve üretim iliþkilerinin deðiþen niteliðine, yerelden küresele yeni kavramlarý kullananlar ise küre üzerinde deðiþen iliþkilerin ve yaþam tarzlarýnýn niteliðine vurgu yapmaktadýrlar. Bütün bu kavramsal çabalar “nereye gitmekte olduðumuzdan çok neyi geride býraktýðýmýzý açýklamaktadýrlar” (Hall, 1995: 106) II.Dünya Savaþý sonrasýnda Keynesçi ekonomik politikalarýn geliþtirilmesi, giriþimci eylem kurumaný geriletti. Giriþimci eylem kuramýnýn yerine; rasyonel planlama, ekonomik giriþime devlet müdahalesi ve piyasa ekonomisinin belirsizlik ve güvencesizliklerine karþý tampon mekanizma olarak sosyal
254 YOKSULLUK
devlet ve onun kurumlarý oluþturuldu. Hastalýk, iþsizlik ve krizlere karþý toplumsal ve kiþisel risk sorunlarýna cevap olarak refah devletleri piyasa ekonomisinin riskli doðasýna karþý alternatif korunaklar olarak ortaya çýktýlar. 1980’den sonra ekonomik büyümeyi ve piyasa liberalizminin geliþtirilmesi için serbest pazarlar, para politikalarý uygulamalarý ulus devletin alýþýldýk doðasýný gerileterek bir tampon mekanizma olma iþlevini aþýndýrdý. Yüceltilen tüketici toplumu, hýzla eriyen refah devletinin boþalttýðý alanlara yoksullarý doldurmaya baþladý. Bauman’a göre; yükselen piyasa ve onun kurumlarý, refah devletinin kurumlarýný ekonomik olmaktan çýkararak gün geçtikçe daha da kaldýrýlamayacak bir lüks haline getirdi. (Bauman, 2000: 85). Bu süreç rasyonel davranýþýn geçerli olduðu bir dönemin sonudur. Bu yeni dönemde “herkes gereksizleþebilir ya da herkesin yerini baþka birisi alabilir; dolayýsýyla herkes yaralanmaya açýktýr ve þu anda ne kadar yüksek ve güçlü görünürse görünsün, her türlü toplumsal konum uzun vadede istikrarsýzdýr; imtiyazlar bile kýrýlgandýr ve tehdit altýndadýr.” (Bauman, 2000a: 181) Böylesine bir tanýmlama ile birlikte ister azgeliþmiþlik isterse modernleþme söylemlerine kaynaklýk eden birikim olsun, hangi referanstan temellenirsek temellenelim, günümüz dünyasýnýn eskisinden daha çok etkile(nme)me eðilimi taþýdýðý gerçeðini gözardý edemeyiz. Bu gerçek ýþýðýnda, toplumsal hayatýmýzýn önemli aktörlerinden olan ulus-devletin de kendisine tanýmlanan yeni rollerinin olduðu bir gerçek. Küreselleþme sürecinin, modern ulus-devletlerin fonksiyonlarýný yapýsal deðiþikliklere uðratmasý temelinde seslendirilen bu tartýþmalar, özellikle Batýlý sosyal devletin, geniþ kitleleri ilgilendiren koruyucu özelliklerinin deðiþmesi temelinde yapýlmaktadýr Ulus-devlet yapýlanmasý içerisinde anlamlanan politika ve buna baðlý olarak, gerek içerde gerekse dýþarýda ki uygulamalarýn bir sonucu olan günümüz siyaseti, þartlarýnda meþruiyet temelinden çok þey kaybetmiþtir. Buna göre kendi dinamiklerini kontrol etme sorunsalýný her türlü kurumsal yapýlanmasýnýn içersine kurgulama olanaðýna sahip bir devlet yapýlanmasýndan; meþruiyet zemini daha kaygan, daha esnek ve daha baðýmlý bir devlet yapýlanmasýna doðru bir gidiþ söz konusudur. Böyle bir tanýmlama ve yapýlanma aþina olduðumuz bir sürü eylemin, yeni aktörler tarafýndan da oynanabilirlik formasyonunun tanýmlamasýnýn ve rollerini bilen ve alýþtýðý kalýplar içinde eyleyen bir sürü aktörün yeni rollerinin çerçevesini ve deðiþme dinamiklerini de belirmektedir. Küresel anlamda devletin küçülmesi ve onun oluþturduðu koruyucu yapýlarýn iþlevlerin kaybetme eðilimi tüm dünya da olduðu gibi Türk toplumunda da yaþanmaktadýr. Özellikle verimsizlik ve hantallýk suçlamalarýyla karþýla-
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
255
þan devlet yapýlanmasý kurumsal bir var olma sorunu ile yüzleþmektedir. Devletin bu örten varlýðýnýn kalkmasý, cemaat aðlarýyla örülmüþ ve yönlendirici güce her an ihtiyaç duyan yapýmýzýn yeni çerçevesini belirlemektedir. Yeni yapýnýn bir destekleyicisi olan haberdarlýk ve haberdarlýðýn getirdiði beklenti yüksekliði, yeni bir deðiþim dinamiði yaratma konusunda eldeki tüm olanaklarýn da bitmesi sorunsalýný zenginleþtirmektedir. Küreselleþme sürecinin bütünleþtirici yüzünün ulus-ötesi kurumlarý ve bunlarýn eylemleri, ulusdevleti aþýndýrmaktadýr. Bu yeni durum, ekonomi politik açýklamalarla olduðu kadar dolayýmlanmýþ bir kültürel çevreyle de kendisini ortaya koymaktadýr. Bu kültürel çevre, geniþ, kapsamlý ve esnek bir toplumsal yapýnýn oluþumunu saðlamaktadýr. Özellikle son döneminin baþat kavramsallaþtýrmasý olan küreselleþme tartýþmalarýnýn sonucunda; Held’in ifade ettiði gibi, küreselleþme ile ulus-devlet iliþkisi baðlamýnda önemli sonuçlar ortaya çýkarýr. Buna göre; Küreselleþme iç politikanýn sýnýrlarýný yýkarak, devletin karar alma süreçlerinin yasal ve idari çerçevesini sorunsallaþtýrýr. Küreselleþmenin sorunsallaþtýrdýðý devlet egemenliði, yerleþtiði siyasi mekaný, uluslar arasý ve bölgesel örgütlere açar. Böylece ulus-devlet döneminde var olan devlet egemenliði söyleminin temelleri sarsýlarak küresel siyasal mekana eklemlenme zorunluluðunu ortaya çýkarýr. (Keyman, 1999: 26) Bu sonuçlara dayanarak Keyman þu önermeyi ileri sürer; “küreselleþme modernite projesinin devlet egemenliði söylemi yoluyla kurduðu belirlilik ölçeklerinin varlýk koþullarýný sarsýntýya uðratarak, modern yaþamý bir belirsizlik durumuyla karþý karþýya býrakan bir süreci simgeler” (Keyman, 1999: 26) Biz bugün her þeyden önce oldukça farklýlaþmýþ bir toplumun, içi boþaltýlmýþ bir yaþama çabasýna tanýk olmaktayýz. Özellikle mekaný anlamlandýrmada ulus-devletin denetimi kýrýlmýþtýr ve bu denetimin yerini bireyselleþmenin aþýrý ucu olan “kurumsal bireysellik” almýþtýr. Yeni ekonomik durum, eðitim sistemi, iþgücü piyasasý, refah devleti gibi bir çok kurumsal alanda radikal deðiþiklikler oluþmaktadýr. Yeni liberal politikalar ve bunlarýn uygulandýðý piyasa ekonomisi anlayýþý, standart yaþam tipolojilerini alabildiðince atomize etmektedir. Bu yeni durum sosyal kriz tanýmlamalarýnda olduðu gibi doðrudan algýlanma risklerini taþýmaktadýr. Toplumsal problemler doðrudan bireylerin psikolojik sahlarýnda karþýlýklar bulmaktadýr. Bu durum, özellikle topluma entegre olma sorunu taþýyan gruplarda doðrudan algýlanmaktadýr. Böylesi bir çerçeve içinde kurumsal deneyimlerin aþýnmasýna paralel olarak “güçsüzlük kültürü” algýsýný zenginleþtirmektedir. Yeni teknolojilerin kullanýmýna paralel olarak farklý mekanlara ait söylemlerin yönlendirdiði geniþ kitleler, küresel yaþama deneyimleriyle anlamlý bütünlükler kuramadýkça, yerel milliyetçilik ve yerel kimliklerin yönlendirmeleriyle yüzleþmektedirler. Bu nok-
256 YOKSULLUK
tada Beck artýk yaþantýmýzýn düþünümsel (refleksif) hale geldiðini iddia eder. Düþünümsellik, küresel etkilerin toplumda bulduðu karþýlýklarýn bireyselleþme, farklýlaþma, sýnýf kategorilerinin daðýlmasý gibi deðiþikliklerle kendisini göstermektedir. Bu sayede ulusal tanýmlamalarla oluþmuþ, sanayi toplumunun toplumsal kategorileri çözülmekte ya da deðiþmektedir. Bu deðiþim kiþisel riskleri ortaya koyarken, sadece genetik deðiþme ya da deli dana hastalýðýnýn ortaya çýkardýðý riskleri deðil, aþk, evlilik, kadýn ve erkek rolleri gibi bir çok kategoriyi bile risk altýnda býrakarak deðiþime zorlamaktadýr. (Beck, 2001: 166-172) Yeni konseptin bir deðiþim dinamiði olarak davranmasý doðaldýr. Ancak bu dinamiklerin deðiþimin yönü ve içeriði konusunda ortaya koyduðu yada koyma potansiyeli taþýdýðý eðilimlerin belirsiz yüzü, riskli damgasýný yemesi için gerekli olan düþünsel çerçeveyi belirlemektedir. Bu anlamda ortaya çýkan yeni durum, bireysel kategorileri toplumsal kategorilere nazaran daha uzun ömürlü kýlmaktadýr. Özellikle bir önceki kesinlik vaat eden yaþam projelerinin oluþturucu aktörü olarak görev yapan modern devlet (ki buna ulus devlet de diyebiliriz), adým adým ve sistematik bir þekilde inþa edeceði, nihai görünümlü aþamalarý bir proje olarak sunarken, bireyin hareket ve tercihleri için güvenilir, daimi, istikrarlý ve öngörülebilir kollektif çabalar vaat etmekteydi. Sonuçta birey, kendisini bu sert ve sýnýrlý fýrsat kümesine göre akýlcý, hesaplanabilir ve nesnel olarak konumlandýracaktý. (Bauman, 2000b: 34) Eðer gerçekten düzeneklerin güvenilirliði ya da güvenilir gibi görünmelerinin koþullarý yukarýda geçen þartlar ise, günümüz dünyasý bu testi geçememektedir. Bireysel yaþam projeleri demir atacak istikrarlý bir zemin bulamýyor ve bireysel kimlik inþa çabalarý yerinden edilen bireysel algýlarý düzenleyemiyor. Bauman, bugünün egemen duygusunun belirsizlik olduðunu söylerken, bu duygunun kiþinin beceri ve þansýyla iliþkili olmayýp, ayný zamanda dünyanýn gelecekteki þekli ve bu þekle uygun yaþam ölçütleriyle iliþkili olduðunu dile getirmektedir. Günümüz dünyasýnýn belirsizliði (Bauman bu belirsizliðinin kendisinin yeni bir þey olmadýðýný belirtir) yeni çabalarla ya azaltýlacak ya da tamamen üstesinden gelinecek bir dert olarak da görmemektedir. Bu baðlamda genel bir çerçeve oluþturmak amacýyla, baskýn belirsizlik duygusuna katkýda bulunan çaðdaþ yaþamýn belirgin özelliklerinin iyi tespit edilmesi gerekmektedir. Her ne kadar verili bir toplumsal durumda iliþkisel söylemleri tanýmlama güçlüðüyle karþý karþýya bulunsak da, bu kuþatýcý korku atmosferinden sorumlu faktörlerin bir kýsmý Bauman tarafýndan þöyle sýralanmaktadýr;
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
257
Kesin bölünmelerin yaþandýðý bir yarým Yüzyýldan sonra, belirlenim gücünü temsil eden en azýndan temsil ettiðini düþünen yapýlanmalardan sonra bir belirsizlik konseptiyle karþý karþýya bulunmaktayýz (Yeni dünya düzensizliði). Ýrrasyonelliðe ve piyasa rekabetinin ahlaki körlüðüne verilen sorgulanamaz ve yumuþatýlamaz öncelik, diðer tüm özgürlülerin pahasýna sermaye ve finansa sýnýrsýz özgürlük tanýnmakta, toplumsal olarak örülen ve idame ettirilen güvenlik aðlarýnýn darmadaðýn olmakta ve ekonomik aklýn haricinde diðer tüm akýllar reddedilmektedir (Evrensel düzensizleþtirme). Kendi kendine örülen ve idame ettirilen bu ikincil að, mahalle ve aile gibi kurumlar tarafýndan saðlanýyordu. Bugün piyasaya verilen deðerle doðru orantýlý olarak bunlar da zayýflamýþtýr. Bunun sorumlusu kýsmen tüketici kültürüyle þekillenen yeni tarz yaþam siyasetidir. Bu yeni tür yaþam siyaseti doðasý gereði uzun soluklu iliþkiler geliþtirilebilmesi için uygun deðildir (Diðer güvenlik aðlarýnýn durumu). Bugün her yerde özelikle etkin kültürel medya tarafýndan verilen mesaj, öznel belirlenemezlik ve dünyanýn esnekliði mesajýdýr (Siyasal öznellik tarzlarýmýz hakkýndaki radikal belirsizlik). (Bauman, 2000b: 36)
Bildiðimiz Dünyadan Belirsizlik Konseptiyle Yoksullaþmaya Buraya kadar günümüz dünyasýnýn genel eðilimleri ile ilgili bir çerçeve çizilmeye çalýþýldý. Bu noktadan sonra, belirsizlik konseptinin genelde ulus devlet özelde ise yoksulluðun oluþmasýnda hangi kavramsal çerçeve ile ilerlediði küreselleþme odaðýnda 1980 sonrasý hükümet programlarýndan okunacaktýr. Küreselleþme kavramý, gündelik hayatýmýzda meydana gelen hýzlý deðiþimlerin açýklanmasý için sýklýkla baþvurduðumuz bir referans olarak deðerlendirilebilir. Toplumbilim yazýnýnda küreselleþme üzerine ve küreselleþme üzerinden yapýlan tartýþmalar bir hayli fazladýr. Küreselleþme üzerine yapýlan bu tartýþmalarýn hepsinin özetlenmesi bu çalýþmanýn amacýnýn çok uzaðýndadýr. Bu çalýþmada, küreselleþme kavramýnýn yaþadýðýmýz dünyanýn alýþkanlýklarýný geri dönülmez bir þekilde dönüþtürdüðü ve bu dönüþümün kendi dinamikleri içerisinde iþleyen bir mantýðýnýn bulunduðu gerçeði yansýtýlmaya çalýþýlacaktýr. Bu metinde Ulus devlet ve onun geliþtirdiði politikalarýn küreselleþme süreci ile birlikte uðradýðý deðiþime deðinilecektir. Küreselleþme süreci farklý formlarda ve yoðunluklarda olsa da kaçýnýlmaz bir olgu olarak ele alýnabilir. Özellikle zaman ve uzamýn kullanýmýnýn anlamýnýn radikal deðiþikler yaþadýðý günümüzde, farklý toplumsal gerçekliklerin birbirlerini etkileme gücü alabildiðince yoðunlaþmaktadýr. Ulus devletin bilenen güçlü yüzü, sýnýr ötesi
258 YOKSULLUK
etkileyenlerin varlýðý ile birlikte deðiþime uðramakta, yeni rollerle biçimlenmektedir. Türkiye, geleneksel dayanýþma biçimlerinin varlýðý ve kurumsallaþmaya duyulan ihtiyacýn yoðunluðu ile, ulus devlet olma pratiklerini derinleþtirme çabasý içerisinde, küreselleþme sürecine yakalanmýþtýr. Dünyada yoksulluk tartýþmalarýnýn gündeme gelmesinde küreselleþme kavramanýn tetiklediði bir tartýþma zeminin varlýðýndan söz edilebilir. Bu anlamda yoksulluk sadece toplumsal bir sorun deðil ayný zamanda yeni ekonomik sisteminin paylaþým iliþkilerinin organize edilmesinde aktörlerin hangi rolleri oynayacaðýnýn da bir belirleyeni olarak görev yapmaktadýr. Özellikle soðuk savaþ sonrasý ulusal ve uluslararasý kurumlarýn yeni rolleri, hem makro hem de mikro anlamda bir çok tartýþma ile karþýlanmaktadýr. Ortaya çýkan bu deðiþim, bloklu dünya yapýlanmasý içerisinde ulusal sýnýrlarý içerisinde korunaklý yapýlar ortaya koyma gücünde olan ulus devletlerin yaþadýðý erozyonla da tanýmlanabilir. Yeni yaþam taslaklarýnýn sýnýr ötesi etkileyenleri, yeni fýrsatlar sunmanýn yaný sýra var olan eþitsizliklerin de alabildiðince açýlmasýný saðlamaktadýr. Bu eþitsizliklerin yansýmalarý, deðiþimin hem dönüþtürücü hem de dýþlayýcý etkilerini karþýsýnda, birlikte yaþama tecrübemizin aþina aktörü olan ulus devletin kurumsal varlýðýný sorunlu hale getirmektedir. Bu baðlamda her sorunda olduðu gibi yoksulluk tartýþmasýnda da konuya yön verecek baþ vuru makamý devlet olarak ortaya konmaktadýr. Yoksulluk konusunda devletin ilgili kurumlarýnýn göreve çaðýrýlmasý, sorunun çözümü için sýkýlýkla önerilen yoldur. Yoksulluðun yaygýnlýðý ve kurumsal mücadele için gerekli organizasyonlarýn gerek maliyeti gerekse de büyüklüðü açýsýndan kýsa dönemde yapýlabilirliðinin olmamasý, gerek yoksulluk yazýnýný gerekse de yoksullukla mücadelenin kurumsal kaynaklarýnýn karamsarlýk içerisinde býrakmaktadýr. Bu ‘karmaþýklýk’ ve ‘düzensizleþtirmenin’ kýrýlma noktasý Türkiye’de sermaye birikim sürecinin 1980 sonrasý dýþa açýlma dönemiyle baþlar. Bu dönem sadece ekonomik anlamda dünya piyasalarýna eklemlenme deðil, ayný zamanda siyasal ve sosyal yapýnýn uðrayacaðý hýzlý ve köklü deðiþimlerin de baþlangýcý sayýlabilir. Sönmez 1980 ve sonrasýný þu dönemlere tanýmlaya bileceðimizi ifade eder: • 1980-1983: 12 Eylül yönetimi ile Liberal ekonomi • 1984-1988: ANAP’ýn yükseliþi ve týkanma • 1989-1999: Sýcak paraya dayalý büyüme dönemi
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
259
• 2001 sonrasý: Krizden sonra yoksullaþtýrýcý büyüme (Sönmez, 2003; 162) Türkiye’de 1980 sonrasý hükümet programlarýnda bir kavram olarak yoksulluðun kullanýlmasý daha önceki hükümet programlarýnda karþýlaþmadýðýmýz bir durumdur. Ancak 1980 sonrasýnýn ilk hükümetleri de yoksulluðu tek baþýna bir toplumsal sorun olarak ele alýnmamýþtýr. Hükümetlerin büyük çoðunluðu makro ekonomik politikalar ve bu politikalarýn uygulamalarýnýn top yekûn bir kalkýnma yaratacaðý kabulüyle davranmýþlardýr. Geliþmemiþlik, gelir daðýlýmýndaki eþitsizlikler ve kalkýnma sorunlarý, üretilecek makro politikalar ile çözüme ulaþtýrýlacak sorunlar olarak görünmüþtür. Bu anlayýþ kalkýnmacý bir toplumsal projenin temel hareket ettirici dinamiði olarak tüm programlarda ortaktýr. I.Özal hükümetine göre, “yanlýþ ekonomik politikalar uygulanýrsa; refah deðil fakirlik yaygýnlaþýr. Türkiye bu acý tecrübeyi 1980 öncesi uygulanan enflasyonist politikalarla yaþamýþtýr. Sadece 1978 ve 1979 yýllarýnda memurun, iþçinin, dar gelirlinin satýn alma gücü yarý yarýya azalmýþtýr. ...sosyal adaletçi politika uygulamanýn, gelir daðýlýmýný iyileþtirmenin anahtarý da enflasyonun azaltýlmasýdýr. Bu bakýmdan, içinde bulunulan þartlarda, baþta iþsizlik ve gelir daðýlýmýndaki düzensizlik olmak üzere sosyal göstergelerin de müspet olmadýðýna dikkat çekmektedir. I.Özal hükümeti dünyada yaþanan hýzlý deðimlerin yeni algýlanmaya baþladýðý bir dönemde hükümet etmiþtir. Bu hükümetin anlayýþý, ekonomik programlarýn iyi seçilmesi ve uygulanmasýnýn refahý arttýracaðý inancýnýn üzerine kurulmaktadýr. 1980 sonrasý deðiþim ve bu deðiþim Türkiye tarafýndan algýlanmasý, devletin yeni rollerinin içeriðiyle iliþkili olarak geliþmektedir. Bu dönemde, hükümet, rasyonel bir eyleyen olarak kendi karar mekanizmalarý içersinde, kalkýnmayý saðlama ve toplumsal geliþme için dayanacaðý sosyal gruplarý belirleme anlayýþý içerisindedir. Özal’la baþlayan bu anlayýþ, dayanacaðý ve güçlendireceði farklý toplumsal kesimleri farklý kavramlarla tanýmlama eðilimi içerisindedir. Bu kavramsallaþtýrma Özal Hükümetleri döneminde “ortadirek” kavramý ile ifade edilmiþtir. I.Özal hükümeti programýnda, sosyal adaletçilik, ortadirek kavramý merkezinde geliþtirilmektedir. Bu kavrama büyük deðer yüklenmekte ve metin içerisinde sýk sýk büyük harflerle yazýlarak orta direðin hangi toplumsal kesimlerden oluþtuðu özellikle vurgulanmaktadýr. Ortadireði oluþturan toplumsal kesimler ise; iþçi, memur, esnaf, çiftçi ve emeklilerdir. Ortadirek kavramýnýn içeriði, mesleki kategorilerle doldurulmakta, tüm bu toplumsal kesimler bir bütün olarak deðerlendirilmektedir.
260 YOKSULLUK
Özal hükümetleri 1980 sonrasýnda yaþanan siyasal kaymanýn bir sonucu olarak birden fazla eðilimi birlikte temsil etme iddiasýný taþýmaktadýr. Buna göre I.Özal hükümeti “milliyetçi ve muhafazakar, sosyal adaletçi, rekabete dayalý serbest piyasa ekonomisini esas alan bir hükümettir” Ýdeolojik olarak böyle bir konumlanma, hükümetin bütün program boyunca bu ayaklarýn hepsinin temsil edilmesi kaygýsýyla hareket etmesini saðlamaktadýr. Bu kaygý, dönemin siyasý yapýsýna uygun olarak, kullandýðý bütün kavramlarýn anlamlarýnýn incelikli bir þekilde açýklanmasýndan oluþmaktadýr. Bu ihtiyatlý yaklaþým çoðu kavramsallaþtýrmada kendisini göstermektedir. Ýhtiyatlý yaklaþýmýn dikkatlice kullanýldýðý kavramlardan birisi sosyal adalet kavramýdýr. Sosyal adalet tanýmlamasý kesin bir dil kullanýlarak hiçbir ideolojinin içerisinde kullanýlmamaktadýr. Sosyal adaletçilik, sadece belirli ideolojilerin, peþin hükümlü, kalýplaþmýþ formüllerin inhisarýnda deðildir. (I.Özal Hükümeti) Aþaðý yukarý bütün hükümetlerin programlarýnda, Türk toplumu geleneksel deðerleri açýsýndan dayanýþmacý olarak tanýmlanmaktadýr. Dayanýþmacýlýk, aile, akrabalýk ve geleneksel deðerlere baðlýlýk anlamýnda kullanýlmaktadýr. Bir çok programda, uygulanacak politikalar bu tez üzerinden yürütülmektedir. Türk toplumunun sahip olduðu sosyal deðerlerin, sosyal ve ekonomik anlamda yaþanacak krizleri karþýlayacak özellikte olmasý kabulüyle geliþtirilen programlar, statik ve deðiþmez bir toplumsal yapý düþüncesine dayandýrýlmaktadýr. Bu özelliðe olan inanç sarsýlmaz bir þekilde özellikle vurgulanmaktadýr. I. Özal Hükümeti Türk toplumunun bu özelliðini; “Yaþanan tüm siyasi, sosyal ve ekonomik krizlere raðmen Türk toplumunu yaþatan sahip olduðu sosyal deðerlerdir. Hükümetin amacý, bu deðerleri ekonomik tedbirle desteklemektir” cümlesi ile ifade etmektedir. Hükümet programlarýnýn çoðu gönüllü sosyal dayanýþmanýn, toplumunun temelini oluþturan aile kurumunu güçlendirerek saðlanabileceðini ifade eder. Özellikle piyasa mekanizmasýna vurgu yapan metinlerle birlikte, böylesi bir çerçeve içinde dayanýþmanýn teþviki, devletini kurumsal yetersizliklerinin giderilmesi için ihtiyaç duyguyu informal yardýmýnýn gerekliði olarak okunabilir. I.Özal hükümetinin programýnda yer alan þu cümle bu yargýmýzý destekler niteliktedir. Gönüllü sosyal dayanýþmayý, bilhassa geleneksel sosyal dayanýþma esaslarýný ve kuruluþlarýný, toplumumuzun temelini teþkil eden aile sistemi içindeki sevgi, þefkat ve saygýdan kaynaklanan tabii sosyal dayanýþmayý idame ve teþvik edecek tedbirlerin alýnmasýný faydalý görmekteyiz (1,Özal Hükümeti) Tüketimle iliþkilendirilmiþ bir ihtiyaçlar tanýmlamasý, daha çok tüketmenin geliþmiþlik ölçütü olarak deðerlendirilmesi sonucunu getirmektedir. Özal dö-
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
261
neminde yaþanan ekonomik sýkýntýlar, geliþen, ihtiyaçlarý artan, daha iyi yaþamak isteyen bir toplumda ortaya çýkan bir durum olarak tanýmlanmaktadýr. Bu cümlenin devamýnda vurgulanan ‘önemli olan büyümenin devam etmesi’(II.Özal Hükümeti) vurgusu yoksullaþan kitlelerin sahip olduklarý olanaklarý kaybetmelerinden çok, daha iyi yaþama isteklerinin bir sonucu olarak tanýmlanmaktadýr. 1980 sonrasý ortaya çýkan durum, hükümetlerin, kalkýnma sorunsalýna bakýþýnýn ne kadar problemli olduðunu da ortaya koymaktadýr. Bir çok program devletin mevcut yapýsý ile sorunlarýn üstesinden gelme konusunda ciddi bir sýkýntý içerisinde olduðunu kabul etmektedir. Kurumsal olarak önerilen çözüm, devletin piyasaya daha az müdahalesidir. Bu yargýyý en iyi Akbulut hükümetinin þu ifadesi desteklemektedir; “Ekonominin tabii kanunlarý içinde geliþmesini saðlamak üzere, ülke menfaatleri doðrultusunda müdahale ve tehditlerin asgariye indirilerek, rekabet þartlarýnýn hakim kýlýndýðý serbest piyasa ekonomisinin uygulanmasý sistemi tercihimizdir. Çünkü ekonomide haksýzlýklarý ve haksýz kazançlarý önlemenin, ülke kaynaklarýnýn en verimli þekilde kullanmanýn ancak bu sistem içerisinde mümkün olduðuna inanýyoruz”(Akbulut Hükümeti). Ancak devletin sosyal programlarý uygulama istenci böylesine güçlü hissedilen piyasa arzusu içerisinde sembolik ifadelerden öteye geçememektedir. Tüm bu çabalarýn uðradýðý baþarý yada baþarýsýzlýklarýn bir göstergesi olarak, 1991 yýlýnda kurulan VII. Demirel Hükümeti, Türkiye’nin BM ölçütlerine göre insan haklarý ve demokrasi deðerlendirmesinde 66. sýraya, ekonomik bakýmdan ise 24 OECD ülkesi arasýnda en pahalý ve en fakir, iþsizsi en çok, en az elektrik, en az demir çelik kullanan kiþi baþýna en az otomobili, en az telefonu bulunan bir ülke olduðunu hükümet programýna almýþtýr. Bu görüntü ile Türkiye dünyada gelir daðýlýmý en bozuk ilk on ülke arasýna girmiþ, nüfusunun %50’si sosyal güvenlikten yoksun, dünyanýn en borçlu ülkeleri arasýnda yer almýþtýr. Gelir daðýlýmýndaki bozulma ve yoksullaþma insan haklarý ve demokrasinin geliþimine engel olarak deðerlendirilmektedir. Demirel hükümetinden sonra kurulan I.Çiller Hükümeti yaþanan deðiþimi adlandýrmak için “yeni dünya düzensizliði” kavramaný kullanmaktadýr. Bu kullaným ayný zamanda yeni dünya düzeninde devletin yeni rolünün nasýl þekilleneceði konusunda yaþanan karmaþýklýðýn Türkiye yansýmasý olarak okunabilir. Nitekim Çiller Hükümeti de dünyada yükselen piyasa liberalizmi ile sosyal devlet arasýnda tercih yapma çeliþkisini yaþamaktadýr. Kalkýnmayý sosyal devlet korunarak gerçekleþtirme istemi programda sýklýkla vurgulanmaktadýr. Ancak birkaç satýr sonra “Devletin yeniden yapýlandýrýlmasý ve kü-
262 YOKSULLUK
çültülmesi önceliði temel ilke olarak kabul edilecektir” cümlesi gene programda yer almaktadýr. Çiller Hükümeti nüfusumuzun yarýsýnýn tarým kesiminde çalýþtýðýný özellikle vurgulamasýný yapmaktadýr. Önümüzdeki 20 yýllýk dönemde nüfusumuzun 85 milyon’a yaklaþacaðý ve bunun büyük çoðunluðunun tarým kesiminde istidam edileceðinin öngörülmesi, uygulanacak programdan öncelikle hangi toplumsal gruplarýn yoksullaþarak çýkacaðýnýn bir göstergesi olarak deðerlendirilebilir. Özellikle IMF ve Dünya Bankasý gibi küresel kurumlarýn denetiminde uygulanan programlar, Türkiye’de kýrsal kesimin yeni bir göç dalgasýyla kentlere yeni yoksullar olarak taþýnma riskini taþýmaktadýr. Yoksulaþmanýn bir göstergesi de 1980 sonrasý hükümet programlarýna “iþsizlik sigortasý” söyleminin girmesidir. 5.Ecevit Hükümeti çalýþýrken iþsiz duruma düþenlerin uðrayacaðý gelir kaybýný, belirli bir süre telafi etmek amacý ile iþsizlik sigortasý baþlatacaðýný beyan etmektedir. Nitekim bu uygulama sembolik olarak baþlatýlmýþ, ancak formal istihdamý kapsadýðý için, kayýtdýþý çalýþan sayýsýnýn fazla olmasý sonucunda bundan yararlanacak yoksullar için fonksiyonel bir uygulama olmaktan çok uzakta kalmýþtýr. Özal döneminin iþçi memur, emekli, çiftçi gibi mesleki kategorileri 5.Ecevit hükümeti ile yoksul kimliklerini alabildiðince sergilemeye baþlamýþlardýr. Bu guruba yoksul, kimsesizler, sokak çocuklarý gibi gündelik hayatýn içerisinde her gün karþýlaþtýðýmýz toplumsal sýnýflarda söylem olarak eklenmiþtir. Yoksulluk, hükümetin verimli ve kaynaklarýn dengeli daðýtýmýnda karþýlaþtýðý sorunlarýn çözümlenmesinde bir engel olarak tanýmlanmaktadýr. Yoksulluðun çözümü yolsuzluðu ve diðer bir çok sorunumuzu çözecektir. Kurumsal olarak Ulus devletin yaþadýðý aþýnma, gerek organizasyonlarýn niteliði ve biçiminin deðiþime duyduðu ihtiyaçla sürekli olarak yeniden tanýmlanmaktadýr. Yoksulluðun sürekli yolsuzluk kavramý ile birlikte kullanýlmasý hükümet programlarýnda yaygýn bir þekilde karþýlaþýlan bir durum olarak görülmektedir. Genç, yaþlý, özürlü, çocuk, gazi gibi toplamsal kesimler özel ilgilenilecek risk gruplarý olarak görülmektedir. Adý geçen tüm bu gruplara yönelik söylemler aþaðý yukarý tüm hükümet programlarýnda bulunmaktadýr. Hükümetlerin sýklýkla deðiþmesi, ortaya konan programlarda süreklilik saðlayacak bir anlayýþýn bulunmamasý, her seferinde baþa dönülmesi sonucunu doðurmakta, her yeni hükümet farklý toplumsal kesimleri yeni keþfetmiþ gibi, anlamaya, temel programlar geliþtirme çabasý içerisine girmektedir. Türkiye’de 1980 sonrasý yaþanan ekonomik sorunlar birçok hükümetin hýzla geliþtirdiði ve söylem olarak programýna aldýðý çözüm önerileriyle des-
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
263
teklenmiþtir. 500 günlük uygulamalar, Acil Eylem Planlarý gibi öneriler aþaðý yukarý tüm programlarda geniþ kitlelerin yoksullaþtýðýnýn belgesi olarak sunulmaktadýr. Gül hükümeti programý yoksullaþmanýn temel nedenini koalisyon hükümetleri tarafýndan uygulanan programlarýn baþarýsýzlýðýna baðlamaktadýr. Bu krizlerin ekonomik ve sosyal maliyetinin; iç ve dýþ borç yükünün artmasýyla, on binlerce iþyerinin kapanmasý, yüz binlerce insanýn iþini kaybetmesi olduðunu vurgulamaktadýr. Ve bu açýklamayý nüfusun %15’inin açlýk sýnýrýnýn altýnda olduðu açýklamasý takip etmekte ve bu durumun insan haklarý ve Anayasa’ya aykýrý olduðu belirtilerek bundan sonra uygulanacak programýn önemli özelliklerinden birisinin “öngörülebilirlik” olduðuna özellikle deðinilmektedir. Öngörülebilirlik kavramý günümüzde yaþanan belirsizlik konseptinin olumlamasý olarak deðerlendirilebilir. Son yýllarda literatürde, yoksulluk genellikle kentli bir kavram olarak ele alýnmaktadýr. Özgen’e göre kentsel yeni yoksulluk tartýþmalarý; yoksulluðun hangi kategorilerde tanýmlanacaðý, ayrýca iþ kollarýnýn kentte yarattýðý yoksulluk ve yoksunlukla birlikte yaþama biçimlerine iliþkin çalýþmalarla birlikte ilerlemektedir. Kentsel iþgücünün yeni nitelikleri üzerine çalýþmalar, özellikle iþin ve çalýþmanýn yeni biçimleri ve kentsel meslek ve iþ dýþý alanlara iliþkin açýklamalar bu çerçevede deðerlendirilmektedir. (Özgen, 2001; 89) Kriz sonrasýnda kurulan Gül hükümeti, ülke genelindeki refahýn düþüþünü dile getirerek, krize karþý dayanma gücü aþýnan yoksul kesimler arasýnda sosyal huzursuzluklarýn arttýðýna dikkati çekmektedir.Bu noktadan sonra yoksul kesimlerin mekansal daðýlýma iliþkin yapýlan tespit anlamlýdýr.Buna göre; Özellikle kentlerde artan yoksulluk, geniþ halk kitlelerinin ekonomik, siyasal ve sosyal hayattan dýþlanmasý ve giderek marjinalleþmesine neden olmaktadýr. Bu durum, kentlerde asayiþ ve huzurun bozulmasýna, zenginle yoksullar arasýndaki yaþam standardý farkýnýn açýlmasýna, toplumsal kutuplaþmaya ve “umutsuzluk” duygusunun yaygýnlaþmasýna neden olmaktadýr. (Gül Hükümeti) Dünya Bankasý Türkiye Direktörlüðü tarafýndan hazýrlanan 96 sayfalýk ‘‘Sosyal Adaletle Daha Ýleri Bir Türkiye’’ bilgi notunda, Türkiye’de, günde 1 ABD Dolarý olarak tanýmlanan aþýrý yoksulluk oranýnýn çok düþük olduðu ancak, kentlerdeki açlýk ve ekonomik risk taþýyan gruplarýn sayýsal olarak önemli düzeyde olduðu belirtilmektedir. Ayrýca, bu durumdaki gruplarýn son dönemde artýþ gösterdiði vurgulanmaktadýr. (Hürriyet Gazetesi, 10.03.2003) Yoksulluk söyleminin Türkiye’de bir güvenlik sorunu olarak ele alýnmasý kriz sonrasý kentlerde yaþanan asayiþ olaylarýyla iliþkilendirilerek sunulmak-
264 YOKSULLUK
tadýr. Böyle bir sunum, hem korku kültürünü geliþtirmekte hem de gündelik hayatýn sosyolojisi içersinde depresif yaþam deneyimlerini zenginleþtirmektedir. Birlikte oluþturduðumuz yaþam deneyimiz içerisinde informal sektör kanallarýyla beslenen dayanýþma iliþkileri benzeþik bir maduniyet kültürünün üretilmesini de saðlamaktadýr. Bu kültürel etkileþim kaynaklarýnýn sunduðu yoksul söylemi, her seferinde kendisini yeniden üreterek yoksulluk sarmalýnýn bir kimlik temsili olarak ifade edilmesine yol açmaktadýr. Yaþanan deðiþimlerin kökleri dýþarýda belirleyenlerinin egemen belirsizlik ve çaresizlik duygularýyla sorunlarýna çözüm üretmesi konusunda beklenti içerisine girdikleri devlet, ayný dolayýmlanmýþ ve etkilenmiþ yönüyle fonksiyonel ve etkin bir çözüm üretememe sorununu tüm çýplaklýðýyla yaþamaktadýr. Kýsa süren Gül hükümeti’nden sonra kurulan Erdoðan Hükümeti, programýnýn baþýnda Gül hükümetinin programýnda belirttiði önceliklere sahip çýkacaðýný dile getirmesine raðmen, yoksullukla ilgili biri önceki dönemde dile getirilen hiçbir söyleme yer vermemiþtir. Sadece birkaç satýrda devletin bir sýnýf ve kesimin deðil bütün vatandaþlarýn refah ve mutluðunu saðlayacak sosyal politikalar üreteceðini belirterek, yoksullar, yaþlýlar, çocuklar ve iþsizler için özel programlarýn oluþturulacaðýndan söz etmektedir.
Yo k s u l l u k v e D e v l e t
265
Sonuç Yeni iktisadi yapýlanmanýn yol haritasýnýn nasýl bir seyir içerisinde olacaðýný izlemek için belirli toplumsal sýnýflarýn geliþim trendlerinin iyi tanýmlanmasý gerekmektedir. Bu baðlamda yoksullar olarak tanýmlanan büyük kitle, toplumsal hayatýn her döneminde üretilen deðerin hem üretilmesinde hem de paylaþýmýnda farklý rollerde hep var olmuþtur. Yoksulluk söyleminin bugün tartýþýlan anlamda ortaya çýkmasý üretim ve paylaþým iliþkilerinde trajik farklarýn ortaya çýkmasýndan kaynaklanmaktadýr. Bu farklarýn yorumu ve yeniden yapýlandýrýlmasý konusunda iyi bir trend analizinin yapýlmasýna duyulan ihtiyaç bir tarafa, tek baþýna yoksulluk kavramanýn içeriðinin nasýl tanýmlanacaðý konusunda bile bir konsensüsten söz etme olanaðýmýz olmamasý ilginçtir. Toplumsal deðiþimin farklý etkileyenleri, yoksulluk tanýmlarýnýn da hangi odaktan ele alýnýp deðerlendirilebileceði konusunda farklý yönergeleri sunmaktadýr. 1980 hükümet programlarýnýn çoðu yoksulluðu kýrsal ve bölgesel bir kalkýnma sorunsalý olarak ele almaktadýr. Önceleri toplumsal kategoriler olarak tanýmlanan yoksulluk söylemi daha sonra bir bütün olarak ele alýnmaya baþlamýþtýr. Özelikle görsel medyaya yansýyan yoksulluk manzaralarý ve devletin kurumlarýndan beklenen hizmetin alýnamamasýnýn doðurduðu öfke kentsel yoksulluðun öncelikli olarak deðerlendirilmesi sonucunu doðurmaktadýr. 1980 sonrasý yaþanan Piyasanýn liberalleþme eðilimi tüm kurumsal yapýlarda olduðu gibi devletin de bilinen rollerinin dýþýnda yeniden organize edilmesi gereðini bir zorunluluk olarak sunmaktadýr. Özellikle esnek ve yükü hafifletilmiþ bir devletin açtýðý boþluklar, bu deðiþiminden hýzla etkilenen yoksul kesimler tarafýndan doldurulmaktadýr. Gelir ve tüketim kalýplarý açýsýndan geleneksel alýþkanlýklar içerisinde büyük bir nüfusu barýndýran kitle, potansiyel yeni yoksullar olma konusunda belirli bir risk algýsýný paylaþmaktadýr. Paylaþýlan deðiþim sancýlarýnýn kaçýnýlmaz sonucu olarak, gerek siyasi eðilimlerde gerekse de toplumsal hayatta açýklanmasý zor görünen kaymalarý bu mantýk çerçevesine açýklama olanaðýna sahip olabiliriz. Dünya nüfusunun en tepedeki 358 “küresel milyarderinin” toplam serveti, en yoksul kesim olan 2.3 milyar kiþinin (dünya nüfusunun %45’i) toplam gelirlerine eþittir… Küresel servetin yalnýzca %22’si, dünya nüfusunun %80’ini oluþturan sözde “geliþmekte olan ülkelere” aittir. (Bauman, 1999; 82) Bu eþitsizlik; yoksulluk içindeki kiþiyi çok þey isteme cesaretinden yoksun býrakmakta, umudu kalmamýþ dilenci, hiçbir güvencesi olmayan topraksýz köylü, sindirilmiþ ev kadýný, uzun süredir iþsiz kalmýþ birisi ufak nimetlerle mutlu olmayý öðrenmek zorunda kalmaktadýr. (Amartya Sen’den aktaran
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
267
YOKSULLUK VE
KÜRESELLEÞME
268 YOKSULLUK
Küreselleþme, Küresel Köy, Küresel Yaðma ve Küresel Yoksulluk Durmuþ Hocaoðlu Yrd. Doç. Dr., Marmara Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi e-posta:
[email protected]
Öz
B
ütün insanlýk tarihi boyunca en büyük problem kaynaklarýndan birisini ve hattâ çok kereler birincisini oluþturan zenginliklerin üretimi ve daðýtýmý konusu, birçok yüksek insanlýk ideallerinin görünürde büyük revaçlar bulduðu çaðýmýzda daha âdil çözümlere kavuþ(turul)mak yerine, git-gide daha gayri âdil biçimlere dönüþme istîdâdý göstermektedir. 1960’da Marshall Mcluhan’ýn “Understanding Media: The Extensions of Man” isimli eserinde zikrettiði “Küresel Köy” (Global Village) teriminin bütün dünyada yarattýðý romantik hülya, çok geçmeden gerçek yüzünü göstererek, Saldýrgan Küreselleþme’ye dönüþmesi sonucunda, “Küresel Yaðma” (Global Pillage) þekline tahvîl olmuþ bulunmaktadýr. Nitekim, birçok düþünür tarafýndan “Kolonyalizmin Metamorfozu” olarak da adlandýrýlan Küreselleþme’nin yol açmýþ olduðu en büyük insanlýk felâketlerinden ve suçlarýndan birisi, sürekli olarak zenginlerin lehine ve fakirlerin aleyhine çalýþan kültürel ve siyâsî bir baský mekanizmasý olmasýnýn yanýnda ve ona paralel ve bütünleyici olarak, yoksulu daha yoksul, zengini daha zengin yapan ve dünyanýn belirli bölgelerindeki servetleri diðer bölgelere transfer eden bir prosedür geliþtirmiþ olmasýdýr. Anahtar Kelimeler: Küreselleþme, Küresel Köy, Kolonyalizm, Kolonyalizmin Metamorfozu, Küresel Yaðma, Yoksulluk, Küresel Yoksulluk
Abstract
T
he subject of production and distribution of richnesses which has always been one of the fundamental sources ? and even as happened mostly, a lot times, the first source ? of problems during the history of Humanity, has been tending to transform toward unjust forms of solution instead of just forms in our age in which many high human ideals has gained values in appearance. The romantic world-wide illusion created by the term Global Village which is first mentioned by Marshall Mcluhan, in his famous work “Understanding Media: The Extensions of Man”, has transformed in Global Pillage in a short time by showing its real face as a result of Agressive Globalization. In fact, one of the greatest human catastrophs and guilts caused by Globalization ? which is named by few thinkers as The Metamorphoses Of Colonialism ? is, other than being a cultural and political hegemonican mechanism which always works beside richs and against poors, to create a procedure parallel to this, which transfers treasures of some definite regions of the world to other definite ones.
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
269
Key words: Globalization, Agressive Globalization, The Metamorphoses Of Colonialism, Global Village, Global Pillage,
Girizgâh: Yoksulluðun Farkýný Farketmek Üzerine Yoksulluk tartýþmalarý üzerinde dikkati çeken en önemli husus, “yoksulluk” olgusunun tartýþýlabilir, tartýþýlmasý gereken bir konu olduðunun idrâk edilmesidir diyebiliriz. Tipik bir modern tavýr olan bu olgu, yoksulluðun tabiî bir insanlýk durumu olduðu þeklindeki kadîm önkabûlün yýkýlmasý anlamýna gelmektedir. Ýmdi böyle bir bakýþ modern bir bakýþtýr; çünkü Dünya’ya yönelmek ve O’nu talep etmektir. Çünkü, aþaðýda da tekrar kýsaca temas edileceði üzere, söz konusu edeceðimiz Ýslâm dünyaýsnda, Ýslâm ile doðrudan bir alâkasý olmadýðý hâlde muhtelif te’sirlerle Ýslâm’a sokularak dinî bir veche verilen kadîm görüþ, mü’minlere Ýki Dünya’dan birisini tercîh etme gibi zor bir seçenek sunmakta; Dünya’ya yönelmeyi, Allah’tan uzaklaþmak olarak algýlamakta ve dünya-perestliðin hâsýl edeceði ahlâkî çöküntü üzerinde dururken prensipler düzeyinde haklý olunan bu mevzûda aþýrý gidilerek Dünya hâyatýnýn takbîh ve tel’înine yol açmakta ve yoksulluðu bir fazîlet olarak öne çýkarmaktadýr. Gerçi yine ayný görüþte Dünya’nýn temiz yanýný da söz konusu edilmektedir, ancak “kirli dünya” konusu ekseriyetle o kadar abartýlmaktadýr ki gerçekten de dindar insanlarý Dünya’dan adetâ buz gibi soðutmaktadýr. Vâkýa Hz. Peygamber fakirliði aþaðýlamamýþ ve hattâ fakirliðin gurur kaynaðý olduðunu dahi söylemiþtir (“el-faqru fahrî”); ancak, ne var ki ayný Peygamberin Temiz Dünya’yý, helâl mal ve mülkü övdüðü, ticâreti teþvîk ettiði de mutlaka unutulmamasý gerektiði gibi, ferdî planda ciddî bir anlamý olan bu düstûrun bütün bir topluma teþmîl edilmesi de yine Yüce Peygamber’in ? “fukaralýk îmanlara dayanmýþtý” hadîsi de göz önüne alýnacak olursa ? söz konusu dahi edilemez. Zîra Allah insanlarý Bu-Dünya’ya hem Öte-Dünya’yý
270 YOKSULLUK
kazanmak ve hem de dünya hayatlarýnda izzet ile yaþamak üzere göndermiþtir. Halbuki Fukarâlýk, bir cemiyetin izzetinin baþ düþmanýdýr. Ýþte þimdi, Ýslam dünyasýnýn da içinde bulunduðu, insanlýðýn yaþadýðý trajedi budur: Dünya çapýnda yaygýnlaþan ve bütün insanlýk için bir yüz karasý olan Yoksulluk, haysiyet ve vekarlarý ezmekte ve insanlýðýn izzetini ihlâl etmektedir.
Bölüm I: Kýramadýðýmýz Kalýn ve Paslý Zincirimiz: Yoksulluðumuz ve Sebepleri Türkiye’nin ve onun bir parçasý olduðu Türk ve Ýslâm dünyasýnýn asýrlardan beri çözmeye muvaffak olamadýðý ve her çözme denemesinde baþarýszlýða uðradýðý en büyük problemlerinden birisini, git-gide maddî zenginliklerini kaybetmesi ve yoksulluðun bataðýna gömülmesi oluþturmaktadýr. Bizim bu satýrlarda esas olarak Türk ve Ýslam dünyasýný, husûsen de Türkiye’yi merkeze alacaðýmýz çalýþmada, yoksullaþmanýn ve kalkýnamamýþlýðýnýn baþlýca sebeplerini, önce, aslýnda birbirinden hiçbir zaman tam olarak izole edilmesi mümkün olmayan iki ana gruba taksîm edeceðiz: Ýç ve dýþ Sebepler
Ýç (Dâhilî) Sebepler: Kendi elimizle kazdýðýmýz çukur Türk ve Ýslâm dünyasý için kýrýlamayan paslý bir zincire dönüþmüþ bulunan Yoksulluðun ilk ve en belirleyici sebeplerin baþýnda, açýkça kabûl ve teslîm etmemiz gerekmektedir ki, bizzat Türk-Ýslâm dünyasýnýn kendisi gelmektedir; asýl suçu baþkalarýnda deðil, öncelikle kendisi aramasý gereken Ýslâm dünyasý’nýn hâlâ anlayamamýþ olduðu acý gerçek, kendi hatâsý sonucunda eliyle kazmýþ olduðu ve içinden çýkamadýðý derin bir çukura düþmüþ olduðudur. Benim ýsrarla üzerinde durduðum bu “çukur”a kýsa bir göz atalým:1 “Biz(ler) nerede mi hatâ yaptýk, veya, ne günah mý iþledik? Nerede mi yapmadýk ve ne günah iþlemedik ki? Aðaçlar kalem, denizler mürekkep olsa bitmez; ancak en baþtaki þu ki, Bizler ki, bir kavmin aklý elinden giderse herþeyinin de gideceðini herkesten daha iyi bilmek mevkýinde olduðumuz hâlde Ýslam topraklarýndan “Akýl”ý kovduk! Gerisi kendiliðinden geldi: Hikmet’i terkedenlere, “mutlak hakîm” olan Yerin Göðün Yaradaný’nýn rahmet nazarýyla bakmayacaðý cemiyetlere ve ülkelere neler olacaksa bize de onlar oldu. Aklý sürgüne gönderdiðimiz için “dünya”yý, yâni içinde etli-kanlý bedenimizle yaþadýðýmýz þu fizikî varlýk âlemini, “Âlem-i Þuhûd”u aþaðýladýk; 1
Durmuþ Hocaoðlu., Biz Müslümanlar Ne Günah Ýþledik de.... ?., Zaman., 03 Þubat 2003
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
271
Cenâbý Barî’nin kendi varlýðýna ve birliðine delîl, þâhid ve alem olarak sunmak sûretiyle takdîs ettiði “bu-dünya”yý reddettik, O’nun da kendisine sýrtýný dönenlere mukabele-i bilmisilde bulunacaðýný düþünmeden sýrtýmýzý döndük. Batý karanlýk Ortaçaðlar’dan çýkarken biz karanlýk ortaçaðlara girdik. Binânenaleyh, þimdi mâruz bulunduðumuz kötü muâmele bir müstahak oluþtur; Aklýn, felsefenin kovulduðu, dünyevî ilimlerin “âlet ilmi” kategorisine dâhil edilerek ancak ihtiyaç nisbetinde kendisine mürâcaat edildiði, bu ilimlerle iþtigal edenlere “âlim” sýfatýnýn dahi revâ görülmediði bir medeniyete baþka neler olabilirdi ki? Huntington “medeniyetler çatýþmasý”ndan söz ediyor; ama hâlâ farkedemediðmiz hakîkat þu ki, bu çatýþma çoktan oldu ve bitti: Onlar kazandý, Biz kaybettik. Aksini iddia edenlere sorarým: El’ân cârî olan bir “Ýslam medeniyeti”nden söz edebilir miyiz? Bence hayýr! Bizim hâlâ çok güçlü bir potansiyel medeniyetimiz var, ama sâdece “potansiyel”, yâni bilkuvve; ama “aktüel”, yâni bilfiil deðil: Bizim ancak “kültürümüz”den söz edilebilir; hâlâ çok güçlü, hâlâ o potansiyel medeniyeti aktüel hâle inkýlab ettirebilecek kadar güçlü; ama hepsi bu kadar! Biz bu çatýþmayý kaybettik; Batý kazandý. Bu, tarihte hiçbir medeniyet tarafýndan kazanýlmamýþ bir zaferdi; öyle de olmalýydý, çünkü Sünnetullah öyle gerektirmekteydi ve yine çünkü Batý, bir dünya kurmuþtu; kökenlerinde olsa dahi rûhunda ve inþâýnda bizim katkýmýz olmayan bir dünya. Bu dünyayý sonradan gûya keþfeden Ýslam-Doðu’nun en fazla yaptýðý ise zihniyetinde bir devrim gerçekleþtirmeden “satýn almak ve tüketmek”ten ibâret olmuþtur; hem de en kaba ve en görgüsüz bir þekilde! Þöyle bir bakalým etrâfýmýza ve bir soralým: Petrol zengini Ýslâm ülkelerinin ellerine geçen sayýlamayacak kadar bol “US Dollar”dan bugüne kadar ne hâsýl oldu; hiçbir þey: Yel üfürdü, sel götürdü! Ya Bizler, Biz Müslüman Türkler? Ýki asýrdýr batýlýlaþma uðruna fedâ etmediðmiz hiçbir þey kalmadý da elimize ne geçti? Her adýmda biraz daha küçüldük; her bakýmdan ve her mânâda! Ama ders mi çýkardýk? Öyle olmadýðýný, sâdece Irak meselesinde mâruz kaldýðýmýz vazýyet dahi ispata muktedirdir.” Bu dâhilî sebebin en baþta geleni hiç kuþkusuz, tarihin belirli bir döneminden îtibâren Ýslâm dünyasýnýn zihniyetinde vuku’ bulan çarpýlmadýr. Bu çarpýlma, Dünya’ya karþý git-gide mesafeli olmaktan kaynaklanmaktadýr ve özet olarak, birisi bir mücerret varlýk alaný olarak Fizikî Dünya’nýn ve diðeri de insanýn kendisi ile kurduðu iliþki ile inþâ ettiði Ýnsanlý Dünya’nýn, her ikisinin birden ilgi alaný dýþýna çýkarýlmasýndan ileri gelmektedir. Bir fizikî varlýk (Res Extensia) olarak Dünya, diðer bir ifâdeyle Ýnsansýz-Dünya, varlýklar kategorisinde hiç de Ýslam ile ilintilenmesi mümkün olmayacak þekilde ikincileþtilirken, Ýnsan’ýn kendisiyle kurduðu münâsebetle te’sîs etmiþ olduðu Dünya, di-
272 YOKSULLUK
ðer bir ifâdeyle Ýnsanlý Dünya ise çok sýklýkla tahkir edilmiþ, dünyadan uzak kalmanýn fazîlet olduðu fikri çok abartýlý bir þekilde gerilmiþ ve bunun sonucunda ise dini bütün bir Müslüman için ideal hayat, Dünya’ya, her iki anlam ve içeriði ile dünyaya sýrtýný dönmüþ bir hayat hâlini almýþtýr. Yâni, bu vahim zihniyet hatâsýnýn tevlîd etmiþ olduðu netîce, Müslümanlarýn git-gide kronikleþen bir güç problemi ile karþý-karþýya kalmalarý olmuþtur ki bunun netîcesi de Dünya’nýn bir rövanþ olarak Müslümalara sýrtýný dönmesidir. Ýnsansýz-Dünya’nýn ne þekilde algýlandýðýna dair müþahhas bir örnek olmak üzere, onyedinci yüzyýl Türk tarihçisi Niþancýzâde Muhammed bin Ahmed’in “Mir’at-ý Kâinat” isimli tarihinin medhal kýsmýna bir göz atmak dahi kâfidir. Klasik tarih yazýcýlýðýndaki geleneðe uyarak kitabýna kozmoloji ve kozmogoni bahsi ile baþlayan müellif, burada, Âlem’i, klasik görüþlere uygun olarak, “ulvî” ve “süflî” olmak üzere iki kýsma taksim etmiþtir. Ulvî Âlemler, “Arþ-ý A’lâ ile Semâ-ý Dünya arasýnda bulunan âlem”2 ve buna mukabil, “Süflî Âlemler” ise Gök’le Yer’in dibi arasýnda olan âlem”3 olarak tanýmlanmakta, Cehennem ise Yer’in altýna yerleþtirilmektedir.4 Burada dikkat çeken husus, müellifin, varlýk sistemini nasýl, ulvî (yüce) ve süflî (aþaðý) diye nitelendirdiðidir. Tamâmiyle, antik tesirlerle vücut bulmuþ ve Ýslâm ile hiçbir alâkasý olmadýðý hâlde Ýslâmîleþtirilerek bir tür Ýslâmî Mitoloji’ye dönüþtürülmüþ bu varlýk tasvîri, Dünya ile alaka kurmayý da Ýslam’dan uzaklaþma hâline getirmektedir ki böylece, Dünya’nýn aksiyolojik tasvîrinde de “tel’in” sonucu doðurmuþtur: Dünya, hem içten (maddesiyle dünya olarak) hem de dýþtan (insnaýn onunla kurmuþ olduðu iliþkilerle oluþturulan dünya olarak) hemen-hemen daima tel’in edilmiþ, aþaðýlanmýþtýr. Meselâ Gazzâlî, Ýnsan’ýn birgün mutlaka avdet edeceði aslî vatanýný unutarak Bu-Dünya’ya tapýnýrcasýna baðlanmasýný, yâni dünya-perestliði, haklý olarak tel’in ve takbîh ederken iki-dünya arasýndaki dengeyi korumakta zor-
2 3 4
Niþancýzâde Muhammed bin Ahmed., Mir’ât-i Kâinat - Dünya ve Ýslâm Tarihi., C:I., Sadeleþtiren: A. Faruk Meyân., Berekât Yayýnevi., Ýstanbul 198., C: I., Ýkinci Bab: “Ulvî Âlemler”., s.28.st:1 Niþancýzâde., Mir’ât-i Kâinat., C:I., Beþinci Bab: “Süflî Âlemler”., s.78.st:1 “Cehennem: Yerinde ihtilâf oldu. Esah kavilde yedinci kat yerin altýndadýr. Ýbni Þihne Târihi’nde, Ýbni Abbâs hazretlerinden rivâyetle: “Yedi kat yeri taþýyan meleðin altýndaki taþýn altýnda öküz, onun altýnda balýk, onun altýnda deniz, onun altýnda Cehennem vardýr” diye bildirildi. Cehennem’in yedi tabaka olduðunda ittifak vardýr. Lâkin tertibinde ihtilâf olup, Ýmam-ý Râzi ve Kadî tefsirlerinde, Cehennem, Lazî, Hatame, Sair, Sakar, Cehîm ve Hâviye deniyor. Ýhyâu’1-Ulûm’da, Cehennem, Lazî, Hatame, Sakar, Saîr, Hâviye ve Cahim deniyor. Keþþâf’da ve diðerlerinde Ýbni Abbâs hazretlerinden mervîdir ki, Cehennem ulûhiyyet iddia edenlere, Lazî ateþe tapanlara, Hatame putperestlere, Sakar yahudîlere, Sair hýristiyanlara, Cahim Sabiiye tâifesine, Hâviye âsî mü’minlere mahsustur. Bu isimler aþaðýdan itibaren bildirilmiþtir. En aþaðý tabakanýn isminin Cehennem olduðunda ittifak vardýr. Keþþâf’da bir de, birinci tabaka âsî mü’minlere, ikincisi yahudilere, üçüncüsü hýristiyanlara, dördüncüsü Sabiiyye’ye, beþincisi Mecûsilere, altýncýsý müþriklere, yedincisi münâfýklara mahsûstur deniyor. Lübâb Tefsîri’nde, ikincide hýristiyanlar, üçüncüde yahudîler denmektedir.” [Niþancýzâde., Mir’ât-i Kâinat., C:I., Beþinci Bab: “Süflî Âlemler”., s.86]
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
273
lanmakta; tedbirde aþýrýlýða meylederek, dünya-perestliði takbîh etmek isterken “dünyadan kaçýþ”a zemîn hazýrlamaktadýr:5 “Ýsmail Ýbni Ýyaþ: - Seçkin dostlarýmýz, hevây-i nefse uyularak yaþanýlan bir dünya hayatýný “Domuz” diye isimlendirirler ve “Bizden uzak dur ey Domuz” derlerdi. Eðer bundan daha kötü bir kelime bulabilselerdi muhakkak o ismi takarlardý./” .... “Hz. Ali: Dünya hayatý altý þeyden ibarettir: 1. Yenilenler, 2. Ýçilenler, 3. Giyilenler, 4. Binilenler, 5. Nikâhlanýlanlar, 6. Koklanýlanlar, Yiyeceklerin en kýymetlisi Bal’dýr, o da sinek (arý) artýðýdýr. Ýçeceklerin en kýymetlisi Su’dur, bunu içmede iyiler de kötüler de müsavidir. Giyeceklerin en kýymetlisi Ýpek’tir, o da bir kurdun (böcek, ipek böceði) imalatýdýr. Bineceklerin en þereflisi At’dýr, Onun da üzerinde savaþta insanlar öldürülür. Nikâhlanýlanlarýn en þereflisi Kadýn’dýr, o da süslenmeler ve zinetlenmeler sebebiyle bir çok çirkin fiillere sebep olur. Kokularýn en kýymetlisi Misk’dir, onun da aslý Kan’daný ibarettir.” Dikkat edilecek olursa, hevây-i nefse uyularak yaþanýlan bir dünya hayatýný “domuz” diye isimlendirilmesindeki ahlâkî tavýrdaki haklýlýk, Hz. Ali’ye izâfe edilen ve belgesiz sunulan vecîzede aþýrý bir hadde vardýrýlmýþtýr: “Dünya hayatý altý þeyden ibarettir” dendikten sonra bu altý þey öylesine aðýr bir þekilde hýrpalanmýþtýr ki, savunulabilecek bir tek þey kalmamýþtýr; hattâ Hayat’ýn menbâý olan Su, nikâhlý temiz kadýnlar ve atlar bile! Bu kadar aþýrý bir ihtiyatýn kabul edilebilir bir tarafý olamaz. Nitekim, Üstâd, ayný eserinin biraz ilerisinde, “Hz. Âdem’in günahýndan dolayý, cezalandýrýlmak üzere, 5
Ýmâm-ý Gazzâlî., Ýlâhî Nizâm [“Mükâþefetu’l-Kulûb”un deðiþik adla baþka bir tercümesi]., Tercüme eden: Yaman Arýkan., Yunus Emre Yayýnlarý, Ýstanbul 1969]., C: I., s.234-235
274 YOKSULLUK
cennetten dünyaya atýldýðýný” anlatýrken o þekilde bir tasvîrde bulunmaktadýr ki, buradan, ister-istemez, Hristiyanlýk’taki Ýlk Günah idesine benzer bir fikre kapý açýlmaktadýr.6 Bu cümlelerinin biraz akabinde ise, þu tavsiyede bulunmaktadýr:7 “Ey, müminlerin halifesi, sen Meryem oðlu Îsâ’ya uy. O, þöyle derdi: Katýðým açlýktýr, þiarým Allah korkusudur, elbisem güzel ahlâktýr, yiyecek yemeðim ve meyvem yeryüzünün bitirip yetiþtirdiði þeylerdir, akþam yatarým bir þeyim yoktur, sabah kalkarým bir þeyim yoktur, yeryüzünde hiç kimse benden daha zengin deðildir.” Bu kýsa örnek dahi, söz konusu dünyaya küskünlük tavrýnýn ne kadar güçlü bir gelenek oluþturduðunu gösteren en önemli bir kanýttýr: Dünya ile ilgisizliðin yüceltilmesi, yoksulluðun fazîlet olduðunun bu derece kuvvetle telkîni, Dünya’da ayakta kalmak için güç denen þeye sahip olamayan ve olamayacak olan, yoksulluða kendsini mahkûm eden bir zihniyeti de meþrûlaþtýracaktýr ki böyle bir zihniyetten ne bir bilim çýkacaktýr ve ne de bir sanayi’ devrimi. Daðýlan Bir Ýmparatorluðun Paniði Osmanlý Devleti’nin tarihin belirli bir döneminden sonra zayýflamasý ve Batý karþýsýnda aldýðý maðlûbiyetlerin ve toprak kayýplarýnýn kronikleþmesi, O’nda bir tür panik yaratmýþ ve karþýlaþmýþ olduðu problemleri hemen o ânda çözmeye yöneltmiþtir ki bu da hemen hiçbir problemin kökenine inilememesine yol açan bir süreç geliþtirmiþtir. Viyana kuþatmasý öncesine kadar, bütün Ýslâm dünyasýnýn nerdeyse tek baþýna temsilcisi olan ve Shakespear’in deyimiyle hâlâ “dünyaya dehþet salan” Türk bu tarihte maðlûp edilmiþ ve Batý’da “Türk yenilmez” efsânesi sona ermiþ ise de, Alan Palmer’in de belirttiði gibi, henüz sevinmek vakit çok erkendi; zîra Avrupalaýlar Türk’ün dokuz canlý olduðunu anlayamamýþlardý.8 Evet; Türk gerçekten de dokuz canlý idi; ama sürekli tâkatten düþüyordu, canlarýný birer-birer kaybediyordu ve etrafý da bir düþman denizi ile çevrili idi:9 “Tabiîdir ki, Türk devlet adamlarýnýn, koyu bir düþmanlýk denizinin ortasýnda bulunduklarýný görmemeleri düþünülemezdi. Bu deniz, devletin gücü-kuvveti yerindeyken, yani tâlî’ yâr iken yýkýcý bir problem, bir felâket teþkil etmiyordu; hattâ Yýldýrým Bayezid’in ifâde ettiði gibi, belki de daha kavî düþman daha büyük zaferler demek olduðundan, müreccâh olarak dahi addedilebilirdi. Lâkin, artýk hem düþman daha kavî ve hem de üstelik tâlî’ zebûn idi. Eðer sürekli teyakkuz durumun6 7 8
Ýmâm-ý Gazzâlî., Ýlâhî Nizâm.,C: I., s.237.pr: 2, 3 Ýmâm-ý Gazzâlî., Ýlâhî Nizâm.,C: I., s.239-240 Alan Palmer., Osmanlý Ýmparatorluðu ? Son Üç Yüz Yýl., Bir Çöküþün Yeni Tarihi., Çeviren: Belkýs Çorakçý Diþbudak., Yeni Yüzyýl Tarih Dizisi., BilginYayýncýlýk A.Þ., Ýstanbul, 1995, s.16
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
275
da bulunulmazsa, Devlet-i Âliye, bir Endülüs’ün, bir Bizans’ýn âkýbetine uðrayabilirdi. Evet, ihtiyar arslan, artýk kurtlara yem olmaktan korkmaya baþlamýþtý.” Nitekim, 17nci asýrdan îtibâren baþgösteren yetmezlikler karþýsýnda düþünülen çâre, klasik müesselerde yapýlacak ýslahatlar iken, sonraki yýllarda ýslahat fikirleri giderek âcil tedbirler þekline bürünmeye baþlamýþtýr. Zihniyet Týkanmasý Bu arada, Devlet’in yönetim kadrosunun zihniyetlerinin ve ufuklarýnýn da sürekli sýðlaþmaya baþlamýþ olmasý tâkatten düþmeyi adetâ kaçýnýlmaz bir alýnyazýsýna dönüþtürmüþtür. Meselâ 19ncu asýrda baþlayan ve sonraki yýllarda süreklilik kazanan brorçlanma bunun en tipik örneklerindendir: Devlet kendsini kurtarmak için borçlanmýþ, ancak alýnan borcu deðerlendirememiþ, borcu borçla ödeme gibi çýkmaz bir yola sapmýþ ve böyle ortaya çýkan borç sarmalý O’nu dibe çekmiþtir. Ýlk defa Kýrým Harbi ile baþlayan ve bir kurtarýcý gibi görünen borçlanmanýn nasýl bir bataklýða dönüþtüðünün hikâyesini Vahdettin Engin þöyle anlatmaktadýr:10 “... sýkýþtýkça dýþ borçlanmaya baþvurmak, devletin günlük iþlerini böylece yürütmek ve vadesi gelen borçlarý yeni borçlar alarak ödemek. Dolayýsý ile her yýl artan bir borç yükü ile karþý karþýya kalmak. Bu kýsýr döngü tam olarak kapitalist sistemin iþlettiði içine girildiðinin bir göstergesi olmaktadýr. Bu çark içine bir defa giren kolaylýkla kendisini kurtaramamakta ve bir noktada týkanýp kalmaktadýr. Nitekim Osmanlý Devleti için de böyle olmuþtur. Borçlanmanýn artarak surdüðü yýllardan sonra 1875 yýlýna gelindiðinde Osmanlý ekonomisi bütünüyle týkanmýþ ve deðil borçlarýný, faizlerini dahi ödeyemeyecek bir noktaya gelmiþtir. Ýþte bu noktada Sadrazam Mahmut Nedim Paþa’nýn baþýnda olduðu hükümet bir karar vererek Osmanlý Devleti’nin tek tek taraflý bir kararla iç ve dýþ borçlarýnýn faiz itfa bedellerini beþ yýl süre ile yarýya indirdiðini ilan etmiþtir. Daha açýk bir ifade ile devlet borçlarýný ödeyemeyeceðini yani iflas ettiðini ilan etmiþtir. 1854’den 1857’ye kadar geçen 21 yýl içinde devletin iflas noktasýna gelmesi, dýþ borçlanmanýn bir ülke için ne büyük felaketlere yol açtýðýný apaçýk göstermektedir. Peki niye bu noktaya gelinmiþtir? Her þeyden önce alman borçlarýn çok az bir kýsmý yatýrýmlarda kullanýlmýþtýr. Bundan daha da onemlisi borçlanma sýrasýndaki % 50 oranýndaki emisyon kaybýdýr. Yani devlet 100 lira borçlandýysa kasasýna net olarak 50 lira girmiþtir. Bu konuda daha belirgin bir örnek vermek gerekirse, 1854-1875 yýllarý arasýnda yapýlan 13 borçlanmanýn tutarý 114 milyon 249 bin Osmanlý lirasýdýr. Bu miktarýn kullanýlmasý da þu biçimde olmuþtur: 9
Durmuþ Hocaoðlu., Laisizm’den Millî Sekülerizm’e., Selçuk Yayýnlarý., Birinci Baský: Ankara, Ekim 1995., s.160
276 YOKSULLUK
% 50’si emisyondan ziyan % 2’si bahriyeye % 5’i saray yapýmlarýna harcanmýþ % 10’u önceki borçlarýn faiz ve ana para taksitlerine ödenmiþ % 5’i avans olarak alýnan borçlarýn faizlerine verilmiþ % 1,5’u komisyon olarak verilmiþ % 5’i tahvillerin basým masraflarý ile sigorta ücreti vs. için harcanmýþ % 4’ü ile demiryolu yapýlmýþ % 12’si ise hazineye kalmýþtýr. Görüldüðü gibi daha baþlangýçta ele geçmeyen % 50 gibi büyük bir oran mevcuttur. Ayrýca yatýrýmlara ancak % 14 pay ayrýlabilmiþ ki bunun da hemen tamamý demiryolu yapýmý için kullanýlmýþ. Dikkat çekici bir husus da hazineye kalan miktarýn % 12 gibi düþük bir oranda olmasý. Dolayýsý ile bu kadar kötü þartlarda yapýlan borçlanma sonucunda týkanýp iflas noktasýna gelmek kaçýnýlmaz bir son olmaktadýr. Avrupa ülkeleri Osmanlý Devleti’nin iflas kararýna þiddetli tepki göstermiþlerdir. Bundan sonra meydana gelen bazý geliþmelerde bu tepkiyi hissetmek mümkündür. Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesinden, 1877-78 savaþýnda Rusya vasýtasýyla Osmanlý Devleti’ne bir ders vermek þeklindeki bir dizi geliþme hep bu karara duyulan tepkiden kaynaklanmaktadýr. Bir süre gündemi iþgal eden siyasi nitelikteki bu olaylar yatýþtýkdan sonra ise sýra ekonomik hesaplaþmaya gelmiþtir. Bu hesaplaþma ayný zamanda Ýngiltere’nin Osmanlý ekonomik sistemini ve giderek de siyasi politikalarýný ipotek altýna alma planlarýnýn son merhalesini oluþturmaktadýr. Ýflas eden Osmanlý Devleti artýk alacaklýlarýnýn yaptýrýmlarýna boyun eðmek durumundadýr. Nitekim alacaklý ülkeler Düyun-u umumiyye idaresi adýyla bir denetim mekanizmasý kurarak Osmanlý gelirlerine el koymuþlardýr. Düyun-u Umumiyye yabancýlarýn oluþturduðu bir komisyondu ve vergi gelirlerine el koyarak öncelikle borçlarýn ödenmesini garanti altýna alýyor, kalan miktarý da devlet hazinesine aktarýyordu. Bu durumuyla da sanki devlet içinde devlet görünümünde idi. Düyun-u Umumiyye yönetimi kurulurken Osmanlý Devleti’nin tek kârý, toplam borç yükünün yarýdan daha fazlasýnýn silinmesi olmuþtur. Bu duruma göre mevcut 252 milyon 801 bin 885 Osmanlý Liralýk borcun 146 milyon 364 bin 651 liralýk kýsmý silinerek kalan 106 milyon 437 bin 234 liralýk kýsým ödenmeye devam edilmiþtir.” Cumhuriyet dönemi Osmanlý’nýn bu âkýbetinden dersler çýkarmaya çalýþmýþsa da toplumun yapýsýný tepeden týrnaða bir taðayyüre tâbî tutmaya mü-
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
277
teveccih elitist siyâsî kadronun zihniyet tutukluðu ve ideolojik tartýþmalarýn herþeyin önüne geçmesi, olmasý gereken noktada bulunmayan bir Türkiye tablosu yaratmýþ, 1960’larýn baþýnda Ýtalya ile ayný seviyede bulunan Türkiye, gýrtlaðýna kadar borca batmýþ, müflis, 1 milyar Dolar için evlâtlarýnýn kanýný pazara çýkarmýþ, Amerikan Emperyalizmi’nin menfaatleri için onlarý lejyon olarak satmaya kadar düþmüþ bir Türkiye’ye dönüþmüþtür. Daðýlan Osmanlý’nýn Aþýrý Tâkat Kaybý Bir baþka sebep ise, Osmanlý’nýn daðýlan imparatorluðu korumak isterken bütün enerjisini ve iktisadî ve insânî kaynaklarýný heder etmesidir. Fütûhat geleneðinden gelen Osmanlý’nýn bu davranýþý kendi içinde anlaþýlabilir bir þey olmakla birlikte zararlý sonuçlar verdiði için ? ki bunlardan birisi bir imparatorluðun müdâfaasýnýn bir milleti adetâ bitme sýnýrýna getirmesi ve bir diðeri de Türkler’in eski tebaalarý ile kanlý býçaklý olmasýndan neþ’et eden bir husûmete gömülmesidir ? doðru deðildi; bunun yerine, Ýmparatorluðun rasyonel bir þekilde tasfiye edilmesi ve bu tasfiye esnâsýnda bir Osmanlý Milletler Topluluðu (Ottoman Commonwealth) kurulmasý cihetine gidilmiþ olsaydý bugün Türkiye de dahil, Ýslam dünyasý bu derece zelîl olmayacaktý. Kolonyalist kültüre tamâmen yabancý olan Fâtih Osmanlý’nýn böyle bir projeyi düþünmesi bile düþünülmezdi; ama düþünülmeliydi. Osmanlý’nýn ilkin çok iyi bir Ýbn Haldûn okumasýna ihtiyâcý vardý; ama yapmadý, veya yapamadý. Haldûn’un anlattýðý aslýnda O’nun hikâyesi idi; fakat O, sonu hüzünlü biten bu trajediyi anlamak istemedi, veya anlayamadý; ne hikmetse, kendisinin “ebed-müddet” olduðuna öylesine îmân ile baðlanmýþtý ki “Haldûn Kaanunlarý”ndan muaf olduðunu tartýþmasýz bir aksiyom olarak kabûl etti. Bu baþarýyý gösterebilseydi, 19ncu asýrdan îtibâren siyâset doktrinini yeniden gözden geçirmek ve onu “güncelleþtirmek” mecbûriyeti ile yüzyüze kaldýðýný; artýk eski hâlin muhâl olduðunu ve binnetîce, ya yeni bir hâle geçilmesi gerektiðini ya da izmihlâle dûçâr olunacaðýný; hiçbir gücün eskiyi aynen devam ettirmeye muvaffak olamayacaðýný, ulus-devletler þeklinde formatlanan yeni milliyetçilikler çaðýnýn klasik imparatorluklar çaðýný kapatmaya baþladýðýný ve Neseb Asabiyesi’ne avdet etme zamânýnýn geldiðini de kabûl etmek zarûretinde kalacaktý. Bu ise, siyâset ve devlet doktrininin tepeden týrnaða deðiþtirilmesi demekti. Ne var ki, Osmanlý devlet geleneði buna mâni’ idi; O, bir kolonyal imparatorluk deðil bir fütûhatçý imparatorluk olduðundan Memâlik’in her tarafýný eþit derecede vatan addetmekteydi; onun için de bir kolonyalist gibi davranarak Ülke’yi bir koloni (çiftlik) addedip elinde tutmak için verdikleri ile tuttuðunda kazandýklarý arasýnda bir kâr-zarar bilançosu hesaplayarak, zarar vâki’ olduðunda elden çýkarmayý düþünemez10
Vahdettin Engin., “132 Yýllýk Bir Malî Ýstikrar Programý ve IMF”., Yeni Toplum., Sayý: 1, Mayýs-Haziran 1992., Ýstanbul., s.125-126
278 YOKSULLUK
di; kanýnýn son damlasýna kadar korumak zorundaydý. Ama O bunu yaptýkça Memâlik-i Þâhâne’nin daðýlmasýna engel olamadýðý gibi daha da vahîmine yol açtý; zenginliklerini kaybetti, insanlarýný kaybetti, haddinden fazla küçülmeye mâruz kaldý ve eski tebaalarý ile arasýna husûmetler girdi. Bu husûmetler de dini, kitabý, peygamberi, kýblesi bir olan bu coðrafyada birbirine düþmanlýk üzerine kurulu “yýrtýcý milliyetçilikler” doðurdu. Hâlbuki Tarih, eskinin muhâl olduðnu haykýran yeni bir çaða giriyordu:11 “Osmanlý bunu uzun zaman farkedemedi, eski devirlerin geriye getirilebileceðini vehmetti. Vaziyeti önce anlayýp sonra da soðukkanlýkla kabul edip ona göre strateji geliþtiremedi. Vahâmeti az-çok idrâk ettiði zaman ise paniðe kapýldý, bütün soðukkanlýlýðýný kaybetti ve korkunç bir hatâ yaptý: Akýl-dýþý, mantýk-dýþý, çýlgýn bir teþebbüste bulundu; daðýlan bir imparatorluðu, dünyanýn bir daha eþini göremeyeceði ikinci “pax”ý ayakta tutmak için, her ne pahasýna olursa olsun ayakta tutmak için Tarih’e meydan okudu, O’nun o karþý konulamaz akýþýný durdurmaya, deðiþtirmeye çalýþtý.” “Bunun için önce bir fikir geliþtirdi: Ýttihâd-ý Anâsýr, yâni ‘unsurlarýn birliði’. Bu, hâlis bir ütopya idi. Proje’ye göre, bütün Osmanlý tebaasýnýn çifte kimliði olacaktý. Birinci kimlik (Alt-Kimlik) “Özel Alan”ý (Private Sphere) ve ikinci kimlik (Üst-Kimlik) de “Kamusal Alan”ý (Public Sphere) oluþturacaktý. AltKimlikler ile her vatandaþ kendisini özgürce ifâde ederken Üst-Kimlik olan “Osmanlýlýk” herkesi kuþatacak ve herkesi birbirine baðlayan saðlam ve sarsýlmaz bir ortak bað olacaktý. Lâkin her ütopya gibi bu da gerçeðin granitten kayalarýna çarpýnca daðýldý. Bu ucûbe fikrin mûcitleri, büyük bir hayâl kýrýklýðý içinde gördüler ki, Ýttihâd-ý Anâsýr doktrinine onu îcâd eden safdil, hattâ biraz da aptal Türk siyâsetçi ve aydýnlarýndan baþka kimse inanmamýþtýr.” “Ýttihâd-ý Ýslâm düþüncesinin âkýbeti de Ýttihâd-ý Anâsýr doktrininden farklý olmadý. Din, o en büyük totalite, Ýbn Haldûn’un 400 sene önce büyük bir isâbetli belirtmiþ olduðu gibi, Neseb Asabiyesi’nin uyanýþý karþýsýnda yetersiz kaldý.” “Türk aydýný ve siyâsetçisi bütün bunlara raðmen yeterince akýllanmadýlar ve hatâlarýný katmerlendirdiler: “Pax Ottomana”yý kanlarýnýn son damlasýna kadar kahramanca savundular. Tarih’in safdil kahramanlarýn mezarlarýyla dolu olduðunu unutarak Tarih’e meydan okumayý sürdürdüler.” “Netîce, korkunç, kaldýrýlamaz derecede aðýr bir trajedi oldu: Her tarafýndan saldýrgan kurtlarýn diþlediði ihtiyar arslan Osmanlý çaresizlik içinde idi ve onu da ancak ve yalnýz ve sâdece Türkler savunuyordu. Çünkü Osmanlý bir “Türk devleti” idi, sâdece Türklerin Devleti!”
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
279
“Anadolu’nun yiðit Türk evlâtlarý Tarih’e meydan okuma mâcerasý uðruna, sorumsuzca, daðlarda ve çöllerde bire kadar kýrdýrýldýlar. Türk Milleti, adetâ erliði bitme noktasýna geldi.” “Tarih, yolunun üstüne dikilen ve kendisine isyan edenleri korkunç bir þekilde cezalandýrdý: Âsîleri tarihe gömdü.” Eðer iyi bir tarih okumasý yapýlýp bu doktrin ve geleneði deðiþtirerek, zaman içerisinde kendi irâdesiyle küçülme tercîh edilebilmiþ olsaydý çok þey farklý olacaktý, hiç kuþkusuz: Bir kere, fizikî küçülme, “çekme” boyutuna düþmeyecek, daha mâkul sýnýrlarda tutulabilecekti; ikincisi, maddî ve mânevî kaynaklar ve hele insanlar kaybedilmeyecekti; üçüncüsü de, kendisinden baðýmsýzlýklarýný alanlar ile arasýna bu denli kalýn bir kin ve husûmet duvarý çekilmeyecekti. Bunu yaparken, ayný zamanda hiç olmazsa bu noktada kolonyalistlerden örnek alýp kendi dilini ve kültürünü de benimsetebilseydi, bugün, Osmanlý liderliðinde güçlü bir milletler topluluðu olurdu; kendisinden izinsiz kuþ uçurulmayan bir “Osmanlý Milletler Topluluðu”, bir “Ottoman Commonwealth”! Bu ise, Osmanlý’nýn tarihte inþâ etmiþ olduðu “Osmanlý Barýþý”nýn (Pax Ottoman) modern çaðlarda modern formatta yeniden inþâý ve Kolonyalizm’in önünün kesilmesi demek olacaktý. Tarihin Kýrýlma Noktasý: Osmanlý’nýn Düþüþü Ýslâm dünyasýnýn günümüzde karþýlaþtýðý büyük trajedilerin en belirgin sebeplerinden birisi de, Osmanlý’nýn düþüþüdür. Selçuklu’dan devralmýþ olduðu “Ýslâmýn Batý’ya doðru yürüyüþü”nü çok daha büyük çapta olmak üzere devam ettiren ve bütün Türk ve Ýslâm tarihinin en muhteþem destaný olan Osmanlý’nýn hem Ýslam dünyasýna ve hem de umûmen bütün insanlýða en büyük hizmetlerinden birisi de, hiç tartýþmasýz, Batý’nýn Doðu’ya doðru yürüyüþünü ve kolonize etmesini uzunca bir müddet önlemesi ve sonra da yavaþlatmasýdýr. Tarih sahnesine çýktýðý ilk yýllardan îtibâren sürekli olarak ve tek baþýna, hiçbir Türk ve Ýslâm ülkesinden yardým görmeden ? ve hattâ tam aksine, bu dünyanýn içinden, Ýran baþta olmak üzere þiddetli engeller, arkadan vurmalar ve düþmanlýklarla karþýlaþmýþ olmasýna raðmen ? Batý’yý daraltan ve zirvede olduðu dönemde ise O’nu kendi kýt’asýnýn içine adetâ hapseden Osmanlý’nýn söz konusu bu anti-kolonyalizm mücâdeleri Anadolu, Balkanlar, Doðu Avrupa, Doðu Akdeniz, Güney Akdeniz/Kuzey Afrika, Güney Asya olmak üzere baþlýca altý cephede asýrlarca sürmüþ ve, önce Haçlý Seferleri’nin ve sonra Kolonyalizm’in ana hedefi olan bu coðrafyayý hâlâ hasreti çekilen bir barýþ ülkesine döndürmüþtür. 11 12
Durmuþ Hocaoðlu., “Bir Ýmparatorluk Yiyen Bir Ütopya: Ýttihad-ý Anâsýr Teorisi ve Yeni Versiyonu”., Aksiyon., Yýl: 4, Sayý: 194., Tarih: 22.08.1998-28.08.1998 Durmuþ Hocaoðlu., “Küresel Harpler Serisi ve Savunmasýz Dünya”., Zaman., 06 Mayýs 2003
280 YOKSULLUK
“Müslümanlarýn Babasý” Osmanlý’nýn ölümünün nelere yol açtýðý, en fazla, o günden bu yana huzur denen þeye hasret kalan, bir kan ve ateþ diyârýna dönen bu bölgeden anlaþýlabilir. Kolonyalizm’in en büyük hedeflerinden birisi olan Ýslâm coðrafyasýnýn ve özellikle Ortadoðu’nun zilleti, Osmanlý’dan mahrum olmasýnýn tevlîd ettiði vahîm bir netîceden baþkasý deðildir. “Acaba Osmanlý ayakta olmuþ olsaydý, bu fâcialar yaþanabilir miydi?” sorusuna hangi vicdan sâhibi “hayýr” diyebilir ki? Osmanlý’nýn yokluðu bugün hâlâ kendisini bu sebepten aðýr bir þekilde hissetirmektedir. Benim “Osmanlý’nýn Aðýr Gölgesi” olarak adlandýrdýðým12 bu olguyu David Fromklin, “Osmanlý Hayâletleri” (Ottoman Ghosts) olarak adlandýrýyor:13 “Bir hayalet ABD’yi rahat býrakmýyor. Bu Osmanlý Ýmparatorluðu’nun hayaleti. Hayalet, bugün Irak’la herhangi bir savaþa iliþkin Türkiye ile Kürtler arasýndaki düþmanlýk konusunda bizimle. O, iki yýl önce Usame bin Ladin bir televizyon mesajýnda, 11 Eylül saldýrýlarýnýn Batý’nýn 80 yýl önce Osmanlý Ýmparatorluðu’nun kalýntýlarýný parçalamasýna bir cevap olduðunu söylediðinde de bizimleydi.” “Bu hayalet, Saddam Hüseyin 1991’deki Körfez Savaþý’na sebebiyet veren Kuveyt iþgalini gerçekleþtirdiðinde ortaya çýktý. Saddam Hüseyin, Kuveyt’in Irak’a ait olduðunu söyledi; çünkü modern Irak Osmanlý Basra’sýnýn bir devamý ve mirasçýsýydý. Kuveyt, Osmanlý Ýmparatorluðu döneminde Basra Vilayeti’nin egemenliði içindeydi.” “Hayalet, Yugoslavya vahþi etnik düþmanlýklarla bölündüðünde de bizimleydi. Çoðu kiþi, bu parçalanmayý Osmanlý’nýn Hýristiyan milletlerin birini diðerine karþý kullanmasýna götürdü. Çatýþan iddialar, özellikle Sýrplarýn Kosova’ya yönelik olaný, Osmanlý’nýn beþ yüz yýldan fazla bir süre önce Balkanlarý istilasýna dayandýrýldý.” …/ “Osmanlý hayaletleri asla uzaklaþmadý.” Lümpen Batýlýlaþma Yoksulluðumuzun kronik sebeplerinden birisi de, Batýlýlaþma, Modernleþme, Çaðdaþlaþma olgularýnýn delâlet etmekte olduðu mânalarýn lâyýký veçhiyle kavranamamýþ, dejenere edilmiþ olmasý ve lümpen bir batýlýlaþmaya yönelinmesidir.. Bunun en bariz göstergelerinden birisi, bilhassa 18nci asýrdan îtibaren süreklilik kazanmaya baþlayan askerî maðlûbiyetlerin temelinde yatan asýl faktörün “Güç Problemi”nin rasyonel çözümü demek olan Sýnâîleþme olduðunun idrak edilememesi hattâ böyle bir fikrin birinci dereceden ehemmiyet-
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
281
li bir hedef olarak görülmemesi ve bu sûretle, bütün dünyada Batý’nýn hegemonik gücünün kaynaðýný oluþturan Sanâyi’ Devrimi’nin ýskalanmasýdýr. Filhâkîka, Osmanlý’dan bu yana sýk-sýk kapýmýzý çalan ve artýk müzminleþen bütün krizlere raðmen, “kriz” ile “kritik”in - Grekçe krenein (deðerlendirme) anlamýna gelen - ayný kökten geldiðine hiç dikkat etmeden bu “krizler”den “kritik”ler çýkarmak ve bu krizleri hep bugüne âit, ânlýk, muvakkat imiþ gibi algýlamak basîretsizliðinden kurtulup “niçin Osmanlý, Sanâyi Devrimi’ni ýskaladý, bir çaðý göz göre-göre kaçýrdý; niçin O’ndan bir ülke, bir devlet ve bir millet teslîm alan Cumhuriyet, o kadar abartýlý iddialarýna raðmen bu iddialarýnýn altýnda ezildi de, ayný konuda ayný trajik baþarýsýzlýða mahkûm oldu; niçin, bir isteri þeklini alan bütün batýlýlaþma gayretlerine raðmen iki asýrda motor yapmayý, bilgisayar üretmeyi öðrenemedik” þeklinde suâllerle beynimizi kanatmadýk. Bu anlayýþsýzlýðýn sonucu ise, bir müddet sonra, dünyadan kaçmayý bir fazîlet olarak gören Mitolojik Ýslam’a taban-tabana zýt olarak, zenginlerin hayatýna duyulan müptezel bir özenti ve görgüsüz bir dünya-perestlik olmuþtur. Nitekim, Türk toplumunun kaderini tâyin eden “aydýn, bürokrat ve siyâsetçi” gibi seçkinlerin, batýlýlaþmadan ve moderniteden anladýðý ve bugüne kadar pek fazla deðiþmeyen þey, Batý ile kültürel ve medenî bir eklemlenme ve bunun gerçekleþtirilebilmesi için de Batý’nýn üst-yapý kurumlarýnýn hemenhemen sýfýr farkla tatbîki ve kültürünün ve gündelik yaþantýsýnýn da bire-bir taklîdi olmaktan ileriye gidememiþtir. Bu sûretle sathîliðe kayýlmýþ, Ýç’e deðil Dýþ’a, Görünüþ’e önem ve öncelik verilmiþtir ki böylece zuhur eden ve Üretim’e deðil Tüketim’e, satýn alarak tüketmeye teveccüh edilmiþ ve habîs bir geleneðe dönüþen bu sathîlik, netîceten, git-gide yozlaþarak, kendisinden on misli zengin ülkelerdeki yaþantýyý aynýyla tadmak isteyen, görgüsüz, kaba, ham bir tüketim kültürü hâsýl etmiþtir. Bu sûretle, Lümpen Batýlýlaþma’nýn bir sonucu olmak üzere, eski gelenekteki dünyadan uzak durma prensibinin tam tersi bir aþýrýlýða saparak kabak gibi açýlan Üretim’i, ancak ürettiði ölçüde tüketmeye hakký olduðunu unutarak; kanaatkârlýðý ve ölçülülüðü reddeden, iktisâdî gücünün çok üstünde, sosyal ve kültürel bir travma geçirmesine sebebiyet verecek derecede yoðun ve çok görgüsüz, çok kaba, çok iptidâî, çok hovardaca bir tüketim bataðýna gýrtlaðýna kadar gömülmüþ, bulûða ermemiþ, virtüoziteden mahrum bir cemiyet ortaya çýkmýþ ve bu çürüyen cemiyet yapýsý yoksulluðu adetâ kýþkýrtmýþtýr. Batýlýlaþma’nýn ve Modernite’nin iyi anlaþýlamamasýnýn ve dejenere “lümpen” bir batýlýlaþmaya yönelinmesinin sonucu olarak, sýhhatli bir iþ ahlâký, görev ahlâký da geliþmemiþ, Haklar ve Vazîfeler arasýnda saðlýklý bir denge de te’sîs edilememiþtir.
282 YOKSULLUK
*** Bunlarýn yanýnda, Türkiye’nin içine düþmüþ olduðu kalkýnamamýþlýk girdabýnýn, burada detaylandýrmamýz imkâný bulunmayan ve her birisi baþlýbaþýna birer felâket kaynaðý olan diðer belirleyici sebeplerine de kýsaca þöyle temas edebiliriz: 1: Askerî darbelerin dejenere ettiði siyaset kurumunun ehil olmayan ellere geçmesi sonucunda yatýrýmcý zihniyetin ülkeyi terketmesi; 2: Kezalik, bilhassa siyaset müessesesinin tamâmiyle müptezelleþtiði 1980 sonrasýnda patlayan ve bugüne kadar hýzýný artýrarak gelen siyâsî çöküþ sonusunda, 500 milyar dolarý bulduðu tahmîn edilen, kökeni siyâsî ahlâksýzlýða dayanan, onunla beslenen örgütlü yolsuzluklarda batýrýlan, çalýnan, dýþarýya transfer kaçýrýlan büyük servetler; 3: Yine arkasýnda dejenere siyâsetin bulunduðu, aþýrý þiþirilen memur ve devlet iþçisi kadrolarýnýn yuttuðu ve ekonomik bir deðeri olmayan büyük meblaðlar; 3: PKK isyânýnýn getirdiði ve 400 milyar dolara kadar deðer biçilen doðrudan ve dolaylý aðýr kayýp; 4: Türkiye’nin mecbûrî olarak sâhip olmak durumunda olduðu büyük bir ordu ve ona baðlý olarak, ekonomik gücümüzün çok üstündeki askerî harcamalar; 5: I. Körfez Harbi ve Avrupa Gümrük Birliði yüzünden karþýlaþtýðýmýz ve hvam eden büyük kayýplar.
Bölüm: II Küreselleþme ve Küresel Köy, Küresel Yoksulluk Küreselleþme Günümüzde git-gide daha sýklýkla telâffuz edilen ve handiyse hayatýmýzýn her ânýnda karþýmýza çýkan ve birçok bakýmlardan ideolojik bir karakter de kazanan Küreselleþme karþýsýnda alýnan tavýrlar onun tanýmýný da büyük ölçüde tâyin etmekte olduðu için kavramýn mâhiyeti hakkýnda tam bir mutâbakata vâsýl olmak müþkil bir mes’ele teþkîl etmektedir. Söz konusu bu tavýrlar genellikle üç ana baþlýk altýnda toplanmakatdýr: 13
14
David Fromklin., “Bush ve Osmanlý Hayaleti”., Zaman, 12 Mart 2003 [The World; A World Still Haunted by Ottoman Ghosts., By David Fromklin (NYT)., March 9, 2003., [Not: Zaman’dai tercüme metinde yazarýn soyadý sehven Fromkin olarak yazýlmýþ; doðrusu, Fromklin’dir] Bu konuda bir tartýþma için, bkz: Richard Falk and Andrew Strauss., “Toward Global Parliament”., Foreign Affairs., January/Fabruary 2001, pp.202-220. Ulus-Devletler ve Küreselleþme için, bkz: Martin Wolf., “Will the Nation-State Survive Globalization?”., Foreign Affairs., January/Fabruary
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
283
1: Aþýrý (Radikal) Küreselleþmecilik (Hyperglobalism); 2: Þüphecilik (Skepticism) veya Küreselleþme Karþýtlýðý (Counter Globalism veya Anti Globalism); 3: Dönüþümcülük (Transformationalism). Sanâyi’ Medeniyeti’nin ürünü olan Ulus-Devlet’in sonunun geldiðini ve bir nevi’ milletleraarsý þirketlerin denetimindeki bir Dünya Devleti’nin vaktini geldiðini ileri süren Radikal Küreselleþmecilik;14 küreselleþmenin yeni bir süreç olmayýp kapitalizmin savaþçý olmayan yeni iþleyiþ mantýðý ya da jeo-ekonomik emperyalizm olarak deðerlendiren Küreselleþme Karþýtlýðý ve Küreselleþme’yi modern toplumlarý ve dünya düzenini yeniden þekillendiren hýzlý sosyal, siyâsî ve ekonomik deðiþmelerin arkasýndaki ana siyasal güç olarak gören Dönüþümcüler yanýnda, bir dördüncüsünün de eklenmesi gerektiði kanâtindeyim. Kýsaca “Seçmecilik” (Selectivism) olarak adlandýrýlabileceðini düþündüðüm ve Küreselleþme’nin lehinde ve aleyhinde olanlarýn arasýnda bir eklektizm yapmak gibi algýlanmamasý gereken bu dördüncü yol ile özetle þunlarý kastetmekteyim. Küreselleþme, insan(larýn) irâdesinden baðýmsýz olarak ortaya çýkan ve öylece geliþen bir tabiî (doðal-fizikî) süreç ve/ya buna baðlý bir insanlýk hâli deðildir. Çünkü bunlarýn ilki bir “mekaniksel bir varlýk anlayýþý”na ve ikincisi de kökenleri Zerdüþtlük üzerinden beslenen Katolisizm’e yaslanan “tarihin sonu” idesine dayanýr. Birincisinin reddi “mekaniksel zarûret ve determinizm”i, ikincisi de insan irâdesini sýfýra müncer kýlan “tarihî determizm”i ortadan kaldýrýr. Þu hâle göre: Küreselleþme için bir “fatum historicum” söz konusu edilemeyeceði gibi, eleþtiriye açýktýr ve yönlendirilebilir. Küreselleþmenin iyi ve kötü, zararlý ve faydalý yanlarý vardýr; Seçmecilik, iyi olanlarýný âzamîye çýkarmak, kötü olanlarýný da asgarîye indirmek demektir. Küreselleþemenin iyi (müsbet) yanlarý çok muhtasaran, Ýnsanlýðýn birbiriyle daha fazla yakýnlaþmasý, daha fazla iç-içe gelmesi, “teârüf” için daha fazla imkân doðmasý, bilimin, bilginin, Demokrasi ve Ýnsan Haklarý gibi yüksek insanlýk deðerlerinin yaygýnlaþmasý sýralanabilir. Ancak Küreselleþme’nin bir de, asýl olarak O’nun gerçek çehresini ortaya koyan menfî yanlarý vardýr ki bunlarý da þimdilik konumuz dolayýsýyla, birbiriyle baðlantýlý olmak üzere iki ana baþlýða indirgeyebiliriz: 1: Batý-merkezcil bir yeni-dünya kurulmasý; 2: Dünyanýn politik ve ekonomik olarak tam bir tahakküm sürecine girmesi; diðer adýyla Küresel Köy’ün Küresel Yaðma Pazarý’na dönüþtürülmesi. ***
284 YOKSULLUK
En dar ve özel kontekstte Türkiye’nin, sonra Türk ve Ýslâm dünyasýnýn en geniþ ve en kuþatýcý kontekstte de bütün dünyanýn karþý-karþýya bulunduðu ve bir geri kalmýþlýk, bir sömürgeleþme problemi olan Küresel Yoksulluk’un en temel ve belirleyici hâricî sebebi, Kolonyalizm çaðýndan îtibâren düzenli ve sistematik bir þekilde Arz’ýn geçirmekte olduðu ve Küreselleþme çaðý ile birlikte de “küresel” bir mâhiyet kazanan adâletsizlik sürecidir. Bu bakýmdan Küreselleþme çaðý, bütün tarihi boyunca Arz’ýn tanýdýðý en adâletsiz dönemlerden birini ve hattâ birincisini yaþamaktadýr; çünkü Küreselleþme, artýk, mazlumlar için hiç bu kadar darlamdýðý, hiç bu kadar hicret edilecek hiçbir hürriyet alanýnýn kalmadýðý bir çað anlamýna gelmektedir. Aslýnda, aþaðýda da tekrar kýsaca temas edileceði üzere, her ne kadar adý yeni olsa da, Küreselleþme, çok da yeni ve tamâmiyle orijinal, örneksiz ve modelsiz bir insanlýk durumu olmayýp, Kolonyalizm’in II. Dünya Harbi’nden sonra ve bâhusus Soðuk Savaþ döneminin nihayete ermesini müteâkip almýþ olduðu radikal þekildir. Fütûhat’tan radikal olarak farklý olan ve Kapitalizm’in rûhunu oluþturan “sömürge” ? diðer bir ifâde ile “istismar” (exploitation) ? için zarûrî olan Kolonyalizm’in kökleri Batý kültürünün derinliklerinde gömülüdür. Fâtihler, fethedilen yerleri kolonyallere nazaran daha fazla içselleþtirirler; en olgun þeklinde ise, emperyal fetih “vatanlaþtýrma”ya yönelir ve bu sebeple de “ana vatan ve diðerleri” diye bir ayrým gözetmez veya kolonyal fethe nazaran daha az belirgindir. Buna mukabil, “kolonyalizasyon”un yönelmiþ olduðu aslî gaye, içselleþtirerek temellük etmek deðil, ele geçirilen yerlerin zenginliklerini “ana vatan”a taþýmaktýr. Bunun içindir ki, kolonyaller fethettikleri yerleri “vatan” deðil “çiftlik” olarak görürler. Bu husus, kelimenin kökeninde de mündemiçtir: “Çiftlik” anlamýna gelen “colonie” kökünden türetilen colonisation, hakîkat hâlde, çiftlikleþtirme, çiftliðe dönüþtürme mânâsýný taþýmaktadýr. Bu yüzden, Batý’nýn en olgun fetihçi imparatorluðu olan Roma’nýn dahi uzak kaldýðý, gerçek fâtihlerin lûgatinde bulunmayan “ana vatan-koloni” ayrýmý kolonyalin lûgatinde baþ kþöeyi iþgal eder. Vatan’ýn, dünyanýn geri kalan diðer topraklarýnýn tamâmýndan tercihli ve üstün olan, uðruna can fedâ edilen, edilmesi gereken, kutlu toprak olmasýna karþýlýk, Koloni’nin böyle bir özelliði yoktur. Yoktur ve o yüzden de bir kolonyal, kolonisini “vatan” olarak deðil, bir “ticârî iþletme” olarak görür; onun kolonisine bakýþýnda bir ve tek gaye vardýr: Bir kaplanýn bir ceylaný sâdece yenilecek bir nesne olarak görmesi gibi, bir kolonyal de bir koloniyi talan ve istimlâk edilecek edilecek bir yer olarak görür. Yine bu insanlýktan arýnmýþ düþüncenin tabiî bir sonucu olarak, koloinis hakkýnda hep bir ticârî iþletme için yapýlan hesabý yaptýðý için, gerçek bir fâtihin her köþesini kanýnýn son damlasýna kadar müdâfaa ettiði Vatan’a karþýlýk; bir kolonyal, Koloni’yi elde tutmak için harcamasý gereken, el-
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
285
de tutulunca hâsýl edileni karþýlamayacak, diðer bir ifâde ile, getirisi götürüsünü kurtarmayacak olursa, elden çýkarmakta vicdânî ve ahlâkî bir beis görmez. Bu sebebe ilâveten, Batý kültüründe kendisinden olmayaný adamdan saymamanýn siyâsete yansýmasý olan tahakküm (hegemonia), yine Hristiyan kültüründe Kutsal Katolik Kilisesi’ne Tanrý tarafýndan verilmiþ görev olan “Hristiyan olmayan dünyayý (Heathendom) zorla dize getirme” doktrini ile birleþince, Batý’nýn Batý-dýþýna karþý aþýrý derecede menfî bir tavýr takýnmasýna yol açmýþ; her türden sömürüye meþrûiyet zemîni yaratmýþtýr. Bu zihniyet, Kapitalizm çaðý ile birlikte yeni bir veçhe kazanmýþ, sömürü ve talan, dünya çapýnda bir nitelik kazanmýþtýr. Ýþte bu dönemde bu talan ve yaðmanýn felsefesi de yapýlmýþ, bilhassa Newtoncu Mekanizm’in te’sîrinde kalarak bütün varlýðý mekanik bir düzen þeklinde algýlayan Spinoza ile birlikte Hakk’ýn Güç ile özdeþ olduðu, gücü olanýn herþeye hakký bulunduðu fikri genel bir kabûl görmüþtür. Newton fiziðinin tamâmiyle katý mekanik zarûretlere indirgediði Âlem’de olmakta olanlar ile olmasý gerekenler bire-bir özdeþtir, bu sebeple de eleþtiriye kapalýdýr: Âlem (Kozmos, Fizikî Varlýk, Res Extensia) için iyi-kötü, ahlâkî-gayri ahlâkî, doðru-yanlýþ zýtlýklarýna dayanan aksiyolojik deðerlendirmeler geçersizdir; bu îtibarla Fizikî Varlýk için Gazzâlî’nin “leyse fi’l-imkân ebde’ mimmâ kan” (imkânda olmayan oluþta olmaz) ilkesi cârîdir. Bu mekanik-evrende, bu sebeple kesin bir determinizm de egemendir:15 ... (Klasik Fizik’in etkisi ile... - D.H.) nedensellik (causality) kavramý, son olarak, bir doða olayýnýn inceden-inceye belirleneceði anlamýna gelir oldu. Buna göre doðayý, ya da doðanýn bir parçasýný kavrayýp bilmeniz, geleceði kestirmenize yeter sayýlýyordu. Newton fiziðine göre, bir sistemin belli bir andaki durumundan yola çýkarak, o sistemin gelecekteki deviniminin ne olacaðý hesap edilebilirdi. Bu bir doða ilkesiyse, Laplace onu en genel ve anlaþýlýr biçimde dile getirmiþti: Ona göre, belli bir anda bütün atomlarýn durumunu ve devinimini bilebilen bir þeytan (üstün zekâ), evrenin geleceðini toptan kestirebilirdi. Nedensellik (kozalite, illiyet) dar anlamýnda “gerekircilik”(determinizm)’i düþündürmektedir. Bununla þunu demek istiyorlar: Bugünkü durumuna bakýlarak, bir sistemin gelecekte alacaðý durumu kesinlikle belirleyen deðiþmez birtakým doða yasalarý vardýr
15 16
2001, pp.178-190 Türkçe tercümesi: Martin Wolf., “Ulus-Devlet Küreselleþmeye Karþý Durabilecek mi?”., Çeviren: Doðan Ergin., Türkiye ve Siyaset., Sayý: 5., Kasým-Aralýk 2001., s.211-220 W. Heisenberg., Çaðdaþ Fizikte Doða., Çev: Vedat Günyol, Orhan Darý., Çan Yayýnlarý., Ýstanbul, Ekim 1968., s.39 Karl R. Popper., Tarihselciliðin Sefaleti., Çev: Dr. Sabri Orman., Ýnsan Yayýnlarý.,Ýstanbul, 1985s.64
286 YOKSULLUK
Ne var ki, mekanik bir evren tasarýmý için bile bugün artýk geçerliliðini kaybetmiþ bu fikre bir din gibi sarýlan bir ideoloji, insanlýðýn bütün mâcerâsýný da mekanik-deterministik bir þablona oturmakta bir beis görmeyecektir:16 Çaðdaþ tarihselciler (historicists - D.Hocaoðlu) Newtoncu teorinin baþarýsýndan ve özellikle onun çok önceden gezegenlerin yerlerini tahmin edebilme gücünden büyük ölçüde etkilenmiþlerdir. Onlara göre böylece mümkün hale gelen bu tür uzun dönemli tahminler, uzak geleceði önceden haber vermeye iliþkin eski rüyalarýn insan aklýnýn sýnýrlarýný aþmadýðýný gösterir. Sosyal bilimler de ayný derecede yüksek hedefler yönelmelidir. Eðer astronominin ay ve güneþ tutulmalarýný önceden görüp haber vermesi mümkün olabiliyorsa, sosyolojinin ayný þeyi ihtilâller için yapmasý neden mümkün olmasýn? ... týpký Marksist Determinizm gibi:17 ...marksizm-leninizm öyle bir araçtýr ki, onun yardýmýyla geleceðin üzerindeki örtü kaldýrýlýr ve tarihin gelecekteki dönemeçleri görülebilir. Bu bir “zaman teleskobu” gibidir. Ýþte, Kolonyalizm’in teorsiyenlerinin yaptýðý da budur: Bütün insânîliklerden arýnmýþ, adetâ bir “Fizik Tanrýsý”nýn yönettiði, ruhsuz, merhametsiz bir Âlem! Muhakkak ki bu, hakikî bir fâcianýn sahelenmesi demektir; zîra, o takdirde Ýnsanlýk için “olmakta olan”, ayný zamanda “olmasý gereken”dir; yâni ne ki olmaktadýr, tabiî-mekaniksel bir zarûret ile olmasý gerektiði için olmaktadýr. Öyleyse veyl maðlûplara!:18 Hobbes’tan sonra, sosyal yaþamý doðaya benzer þekilde matematik - nedensellik yöntemi ile açýklama denemesinin olgun bir sistemi 17. yüzyýlda Hollanda’lý düþünür Spinoza’nýn devlet kuramýnda ortaya çýkmaktadýr. Spinoza için tanrý, doða ya da töz olarak adlandýrýlan her þeyi içeren yalnýz bir tek gerçek vardýr. Bu gerçek, bize ya madde dünyasýnda ya da tinsel dünyada kendini açýða vurmuþ olarak görünür. Madde dünyasýný uzam (extensio) görünüþü (modus), tinsel dünyayý ise düþünce (cogitatio) görünüþü ile açýklayabiliriz. Her iki dünya da zorunlu bir baðlantýlar sisteminden oluþtuðundan bu iki dünyanýn her birinin kendi içinde bir yasalýðý vardýr. Bu naturalist mekanik zorunluluklar sistemi her türlü erek (telos) düþüncesiyle baðdaþamayacaðý için Spinoza erekli düþüncelerin tümünü felsefesinden kaldýrýp atmýþtýr; olmasý gerekeni deðil, olaný araþtýrmýþtýr. Bu nedenle Spinoza, baþyapýtý Etika’da insana özgü iliþkilerle ilgili düzenlemeler getirmez; ancak, insana özgü duygulanýmlarýn analiz ve açýklamasýný ortaya koyar. Bu
17
Marksizm-Leninizmin Ýlkeleri., Yar Yayýnlarý., Çev: Nadiye R. Çobanoðlu., Yedinci Baský., Ýstanbul, Eylül 1990., C: I., s.13
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
287
analizde iliþkiler, her türlü tutkudan uzaklaþýlarak, her türlü önyargýdan sýyrýlarak “sanki çizgiler, yüzeyler ve cisimler inceleniyormuþ gibi dikkate alýnýr”. Hobbes, devletin ortaya çýkýþýndan önceki doðal durumu ve doðal hakký tanýmlayarak yola çýkar. Bu tanýmda, kuþkusuz, Ýngilizceye çevirdiði Thukidides’in tarihinin birinci kitabýnýn izlerine rastlanýr. Thukidides, bu kitabýnda “erken çað”da Yunanlýlarýn vurgunlar ve zorbalýklarla geçindiklerini; tek yasanýn en güçlünün yasasý olduðunu anlatmaktadýr. Spinoza’da da Hobbes’a benzer biçimde, doðal hak, bir düzenleme ürünü deðil, ancak, diðer bir güçle sýnýrlandýrýlabilen insanýn doðal gücüdür. Ancak Hobbes’ta doðal hak, doðal yasa ile sýnýrlanýr ve artýk devletle arka plana itilirken, Spinoza’da doðal hak, devletin ortaya çýkýþýndan sonra da deðiþmeden devam eder. Çünkü doðal hak, doðanýn bir parçasý olarak bütün insanlarýn sahip olduklarý gerçek güçten baska bir sey deðildir. Genel bir bakýþla dikkate alýnan doða, kendi gücü altýnda olana karþý yüce bir hakka sahiptir; yani, gücünün yettiði her yerde hakký vardýr. Doðanýn bir parçasý olarak, her insan da bu güçte sahip olduðu pay kadar hakka sahiptir. Ayrýca Hobbes’un, “herkesin birbirinin kurdu olduðu” doðal duruma, ancak bir otoriteye kayýtsýz koþulsuz baðlanmakla, bireylerin kendi hak ve güçlerini saltýk bir erke devretmeleriyle son verilebilir görüþü, Spinoza’ya göre devlet kavramý ile de baðdaþamaz. Devletin kuruluþ iþlevine uygun olan ödevi, ancak bireylerin hak ve güçlerinin alanlarýný, bunlarýn birbirinin huzurunu bozmayacak bir þekilde sýnýrlayýp ayarlamaktýr. Güç ve hak bu görüþte özdeþtir. Sonuç olarak insan, doðanýn yüce hakkýyla kendi doðasýnýn zorunluluðundan çýkan her þeyde etkinliðini sürdürür. Ancak Spinoza, insanýn doðasý ile Aristocu- Hýristiyan öðretideki gibi onun ereðini deðil, ancak onun görgül doðasýný anlar. Spinoza’nýn temel öðretisinden çýkan bu natüralist dünya görüþüne göre, “Ýnsanýn doðal hakký saðlýklý akýlla deðil, ancak arzu ile ve güç ile belirlenir. Çünkü, insanlarýn aklýn kural ve yasalarýna göre davranmalarýný doða belirlememiþtir. Doða, insanlarýn saðlýklý akla uygun yaþama yeteneðini onlardan sakýnmýþtýr. Ýnsanlar, dünyaya bilgisiz olarak gelmektedir. Gerçek yaþam biçimini kavrayabilmeleri ve erdemli olmayý saðlayan açýk ve seçik bilgileri kazanabilmeleri için geçen süre içinde yalnýzca arzularý sýra yaþamalarý ve kendilerini olabildiði kadar iyi korumalarý gerekmektedir. Bu açýdan herkesin, kendisi için yararlý sandýðý þeyi, ister saðlýklý akýlla, isterse arzulara kendini kaptýrarak her olasý biçimde, zorla, aldatarak, kandýrarak elde etmeye hakký vardýr. Doðada ender olan, her güzel þeyi, elde etmek, kuþkusuz, kolay deðildir; ancak, ayný þekilde, doðada ender olan, duygulanýmlarýn soylu ve yücesi, sevginin gücü ile de, her güzel þeyi, elde etmeye, kuþkusuz, hakký vardýr.
288 YOKSULLUK
“Ýstemlerinin karþýlanmasýný engelleyen herkesi düþman olarak görmekte de haklýdýr”. Bu düþüncelerden su sonuç çýkar : “Doðal düzen, hiç kimsenin arzu etmediði ve hiç kimsenin yapamadýðý þeylerin hiç birini yasaklamadýðý gibi, düþmanlýk, öfke, aldatma ya da arzularý yücelten her hangi bir þeyi de önlemiyor” Devlet insanlarýn biraraya yumaklanmýþ gücünden farklý bir þey olmadýðý için doðal hak devlette de varlýðýný sürdürür. Devletin ortaya çýkýþý ile bireylerin gücü devletin üstün gücü ile karþýlaþýr. Bu üstün güçle devlet, bireylerinden daha güçlü bir hakka sahip olur. Bu güç, devleti, güç alanýnda neyin iyi ya da kötü olduðunu belirlemeye yetkili kýlar. Devletin ortaya çýkýþýndan önce, doðal durumda, her insan kendisi için yararlý bulduðunu iyi ve zararlý bulduðunu kötü olarak görmüþtür. Buradan kolaylýkla anlaþýlýr ki, devlette herkesin mutabýk kaldýðý iyi ya da kötü olan þey, doðal durumda mevcut deðildir. Çünkü doðal durumda herkes kendi yararýný arar ve kendi anlayýþýna göre ve yalnýzca kendi yararýný dikkate alarak neyin iyi ya da kötü olduðuna karar verir. Bu nedenle doðadan suç kavramý türetilemez. Spinoza’ya göre devlet, ortaya çýkýþý ile, ölçüsüz bir bencilliðin insanlar arasýnda yaratacaðý bir genel savaþ durumuna yurttaþlarý arasýnda son vererek, barýþ içinde bireylerin korunmasýna ve güçlenme çabalarýna olanak saðlar. Erdem bu çabanýn gerçekleþmesinden baþka bir sey deðildir. Erdemli olan, güçlü ve yetkindir. Spinoza, devletin bireyleri arasýnda saðlanan barýþý, devletlerin birbirine karþý doðal durumda yaþadýklarýný varsayarak, devletler arasýnda yadsýr. “Her devlet için kendisinin varlýðýnýn korunmasý ve güçlenmesi temel yasadýr”; diðerleri uzerinde gücünün yettiði kadar hakký vardýr.” Yukarýdaki uzun iktibastan da anlaþýlacaðý üzere, ister açýkça îlân etsin isterse sýklýkla yapýldýðý gibi tam da Batý’ya özgü bir ikiyüzlülükle maskelensin, Hakk’ý Güç ile aynîleþtiren, gücü olanýn gücünün yettiði herþeyde kakký da olduðuna îmân eden bu zihniyetin sebep olacaðý vahîm sonuç, dünyanýn hegemonik bir kýskaca alýnmasýndan ve yaðmalanmasýndan baþka birþey olmayacaktýr; iþte bugünkü vazýyet de bundan ibârettir.
Küresel Köy’den Küresel Yaðma’ya
18
Ekrem Yavuz., Spinoza’nýn Devlet Kuramý Baðlamýnda 17nci Yüzyýl Hollanda - Doðu ve Batý Hindistan Kumpanyalarý., Marmara Üniversitesi - Ýktisadi Ýdari Bilimler Fakültesi Dergisi., Sayý: 3., Ýstanbul, 1986., s.599 v.d.v
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
289
Marshall McLuhan 1964 yýlýnda kaleme aldýðý ve Küreselleþme’yi neredeyse tek baþýna temsîl eden eseri “Understanding Media The Extensions of Man”de ortaya attýðý terimi Küresel Köy ile bütün dünyayý bir köye benzetmekte ve Küreselleþme’yi adetâ mekaniksel bir zarûrete indirgeyerek, “sosyal hayata ve küresel köyümüzün problemlerine direndiðmiz takdirde gerici oluruz” diyordu.19 Yazarýn, sözü edilen Küresel Köy’ün (Global Village) aslýnda, bir Küresel Yaðma’ya (Global Pillage)20 dönüþeceðini düþünemeyen, veya göremeyen saf ve iyimser bir görüþ sâhibi olarak mý, yoksa gerçeði bilerek gizleyen bir ard niyetli olarak mý nitelendirileceði konumuz açýsýndan hiç önemli deðil; ama hakîkat aynen budur: Direnmenin insanlarý gericiliðe mahkûm edeceði Küreselleþme’nin sembolü olan Küresel Köy’ün bütün cilâsý dökülmüþ ve bir Küresel Yaðma Pazarý olduðu bilbedâhe açýða çýkmýþtýr. *** Michel Beaud’un aþaðýdaki tesbitleri, Batý rûhunu ve onun mahsûlü olan ve tabiatý gereði ancak sömürerek ayakta kalacak olan Kapitalizm’in gerçek mâhiyetini ve yüzünü ve Küresel Yaðma’nýn boyutlarýný mükemmelen göstermektedir:21 Ýngiliz sömürgeler bakaný Joseph Chamberlain, 1896’da Birmingham ticaret odasýnda yaptýðý bir konuþmada: “Eger pasif kalmýþ olsaydýk (...) Afrika’nýn en büyük kýsmý hasýmlarýmýz tarafindan ele geçirilecekti (...) Sömürge politikamýzla yeni bir topraðý ele geçirip kalkýndýrdýðýmýzda, bunu uygarlýðýn gücüne dayalý ve dünya ticaretinin gelismesi için yapýyoruz.” Jules Ferry de: “Somürge siyaseti sanayi siyasetinin kýzýdýr” diyordu.Enstitü üyesi ve Collège de France’da öðretim üyesi ve Économiste Français’nin müdürü olan P. LeroyBeaulieu, 1891’de yayýnlanan, Modern Toplumlarda Sömürgelegirme Üzerine baþlýðýný taþýyan eserinin baþlýðýna John Stuart Mill’in þu cümlesini koymuþtu: “Denilebilir ki, bugün dünya koþullarýnda somürgeler kurmak, yaþlý ve zengin bir ülkenin sermayesini harekete geçirecek en iyi iþtir.” Ve þöyle devam ediyordu: Sömürgeleþtirme bir halkýn büyüyen gücü, kendini yeniden üretebilme kuvveti, bir alanda geniþleyip çoðalmasý ve dünyanýn büyük bir kýsmýnda dilini, fikirlerini, yasalarýný egemen kýlmasýdýr. Sömürgeleþtiren bir halk, kendi ihtiþamýnýn ve üstünlüðünün temellerini geleceðe taþýr (...) Uygar devletlerin (sömürgeleþtirmeyi) gerekli bir amaç olarak görmemesi mümkün deðildir. Þu sözlerde ise ekonomik gerçekçilikle ýrkçýlýk örtüþüyordu:
19
Marshall McLuhan., Understanding Media The Extensions of Man., Reprint Edition., Published by MIT Press., Publication date: October 1994., ISBN: 0262631598 (Originally published in 1964).,
290 YOKSULLUK
Uygar batýlýlarýn ilelebet ilk yurtlarý olan dar bir alana sýkýþýp kalmalarý, orada boðulmalarý hem doðal deðildir hem de haksýzlýktýr. Uygarlýk, sanat ve bilimde harikalar yarattýklarý halde, kazanç getirecek bir iþ yokluðundan her geçen gün sermayelerinin faiz hadlerinin daha fazla düþtüðünü gorüyorlar.16 Neredeyse dünyanýn yarýsýný uçsuz bucaksýz topraklara serpiþtirilmiþ, cahil, beceriksiz, tam birer gerizekâlý çocuk taifesinden oluþan küçücük insan gruplarýna terk ediyorlar. Ya da hiçbir enerjisi kalmamýþ, hiçbir çaba sarf edemez durumda olan, âciz, ortak iþ yapma yeteneðinden ve ileri görüþten yoksun, yonünü kaybetmiþ, tiridi çýkmýþ halklara býrakýyorlar. Lenin’in mühim eseri “Emperyalizm”de vermiþ olduðu iki tablo, tamý tamýna insanýn insanýn kurdu olduðunun en mümtaz timsâli Kapitalizm’in kaçýnýlamaz hedefi olan dünyanýn yaðmalanmasýnýn geçen asrýn sonlarýnda hangi sýnýrlara ulaþmýþ olduðunu açýkça göstermektedir.22 Tablo: 15: Sömürgeci Avrupa Devletlerine ve Birleþik Devletler’e Ait Topraklarýn Yüzde Oranlarý Ülkeler Afrika Polinezya Asya Avustralya Amerika
20
1876 10.8 56.8 51.5 100.0 27.5
1900 90.4 98.9 56.6 100.0 27.2
Fark + 79.6 + 42.1 + 5.1 ----- 0.3
p.34 Bkz: Jeremy Brecher and Tim Costello., Global Village or Global Pillage?., South End Press, 1998
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
291
Tablo 16’da ise Sömürgeler verilmiþtir: Ýngiltere
Fransa
Almanya
Yýllar
Yüzölçümü (milyon mil2)
Nüfus (milyon)
Yüzölçümü (milyon mil2)
Nüfus (milyon)
Yüzölçümü (milyon mil2)
Nüfus (milyon)
1815-1830
?
126.4
0.02
0.5
---
---
1860
2.5
145.1
0.20
3.5
---
---
1880
7.7
267.9
0.70
7.5
---
---
1899
9.3
309.0
3.70
56.4
1.0
14.7
20nci yüzyýlýn son çeyreðinde kolonyallerin ulaþmýþ olduðu seviye ise, Michel Beaud’nun, yukarýda anýlan eserinde aþaðýdaki gibi tablolaþtýrýlmýþtýr:23 TABLO 50 EMPERYALÝST HÝYERARÞÝDEKÝ FARKLI ÜLKELERDE SOSYO-EKONOMÝK GÖSTERGELER Egeme n emp. ABD
Ýkincil emperyalist ülkeler
“Dayanaðý olan” ülkeler
Fransa Fed. Alm. Japonya Brezilya Mýsýr
Egemenlik altýndaki ülkeler
Hindistan Bolivya Tayland Kamerun
1977 nüfusu* Kiþi baþýna GSMH**1977
220
8 520 Kiþi baþýna 11 550 enerji*** tüketimi, 1976
53
61
113
116
38
632
5
44
8
7 290
8 160
5 670
1 360
320
150
630
420
340
4 380
5 922
3 679
731
473
218
318
308
98
En zengin % 10’un geliri
26,6a
30,4b
30,3c
27,2d
50,6a
r.m.d
35,2c
r.m.d
r.m.d
r.m.d
En yoksul %20’nin geliri
4,5a
4,3a
6,5c
7,9d
2,0a
r.m.d
6,7c
r.m.d
r.m.d
r.m.d
Yetiþkinlerin okuma-yazma oraný, 1975
99
99
99
99
76
44
36
63
82
r.m.d
600
680
500
920
3 600
1 190
3140
2 120
8 460
13 980
73
73
72
76
62
54
51
52
61
46
Hekim baþýna düþen insan sayýsý, 1976
*Milyon kiþi, - **Dolar olarak, - ***Kömüre eþit, - a. 1972, - b. 1970, - c. 1973, - d. 1969, - e. 1964-1965, r.m.d.: rakam mevcut deðil. Kaynak: Dünya Bankasý, Rapport sur le development dans le monde, 1979.
Bütün dünyanýn nasýl tek yanlý olarak ekonomik bakýmdan ele geçirildiði de yine Michel Beaud’nun ayný eserinde, ilâve bir yoruma hacet býrakmayacak bir þekilde, kantitatif olarak aþaðýdaki gibi tasvîr edilmiþtir.24
21
Michel Beaud., Kapitalizmin Tarihi., Çeviren: Fikret Baþkaya., Dost Kitabevi Yayýnlarý., Mart 2003, Ankara., s.179-180
292 YOKSULLUK
Yirminci asrýn sonuna gelindiðinde karþýlaþtýðýmýz manzara ise þöyledir:25 Dünya nüfusunun yüzde 10’u mal ve hizmetlerin yüzde 70’ini üretmekte ve dünya toplam gelirinin yüzde 70’ini almaktadýr. Dünya nüfusunun yaklaþýk yarýsý ise günde 2 dolardan daha az bir gelirle yaþamaktadýr (satýn alma gücü paritesi ile yýlda 700$). Dünya nüfusunun yüzde 50’sini oluþturan bu 3 milyar insanýn dünya üretimindeki payý sadece yüzde 6’dýr. Dünya Bankasý’na göre sadece dünya nüfusunun yarýsý günde 2 dolardan daha az bir gelirle yaþamakta, buna ilaveten dünya nüfusunun 1/5’i, yani yaklaþýk 1,2 milyar kiþi 1 dolardan daha az bir gelire sahip bulunmaktadýr. Ýkinci grubun sayýsý 1987 yýlýndaki ile yaklaþýk ayný olmasýna raðmen dünya nüfusuna oraný yüzde 24’den yüzde 20’ye düþmüþtür. Doðu Asya’da aþýrý yoksullarýn oraný yüzde 27’den yüzde 15’e ani bir düþüþ göstermiþtir. Güney Asya’da da oran yüzde 45’den yüzde 40’a düþmüþ, fakat Sub-Saharan Afrika’da yüzde 46 ile yüzde 47 arasýnda sabit kalmýþtýr. Aþaðýdaki tablo, dünyanýn nasýl da bir global yaðmaya tâbî tutulduðunu açýkça göstermektedir.
22 23 24
Lenin, V. I., Emperyalizm – Kapitalizmin En Yüksek Aþamasý., Çeviren: Cemal Süreyya., Sol Yayýnlarý., Eylül 1975, Ankara., s.91, Tablo: 15, s.92, Tablo: 16 Michel Beaud., Kapitalizmin Tarihi., s.284 Michel Beaud., Kapitalizmin Tarihi., s.295
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
293
Günde 1 Dolardan Daha Az Bir Gelirle Yaþayan Nüfus
Küresel Yaðma, Küresel Yoksulluk, Saldýrgan Küreselleþme ve Türkiye Jeremy Seabrook tarafýndan “Kolonyalizm’in Metamorfozu” olarak tanýmlanan26 Yaðmacý Küreselleþme’nin dünyada yol açtýðý soygunun yarattýðý tabloya biraz daha yakýndan bakalým: 27 Dünyada gelirin ülkeler arasý daðýlýmýnda büyük bir eþitsizlik var. Küreselleþme süreci, bu farklarý daha da artýrmýþ görünüyor. 1999’da dünyada 30.2 trilyon dolarlýk gelir yaratýlýrken “yüksek gelirli” diye adlandýrýlan ve dünya nüfusunun yüzde 15’inin yaþadýðý 24 ülke, toplam gelirden yüzde 78’lik pay aldý. Dünya nüfusunun yüzde 40.5’unun (2.4 milyar) yaþadýðý düþük gelirliler ise dünya hasýlasýnýn ancak 30’da 1’ini yaratabildiler. Böylece zengin ülkelerde kiþi baþýna gelir 25 bin 730 dolarý bulurken düþük gelirlilerde bu rakkam 410 dolar. Dünya nüfusunun yüzde 44.5’unun yaþadýðý orta gelirliler ise kiþi baþýna 2000 dolarlýk gelire ve dünya hasýlasýnda yüzde 18 paya sahipler. Orta gelirlilerin üst ortasýnda kiþi baþýna gelir 4900 dolara çýkarken, Türkiye’nin yer aldýðý alt orta gelirlilerde kiþi baþýna hasýla ortalamasý 1200 dolara düþüyor. Alt ve orta gelirlilerin yer aldýðý “güney” dünyasýnda kiþi baþýna gelir 1.240 dolar ve zenginlerinki ile arasýnda 21 kat fark var. Güney dünyasýnda da farklýlýk bölgeden bölgeye deðiþiyor. Latin Amerika’da kiþi baþýna gelir 3.840 dolara çýkarken Afrika’da 500 dolara iniyor. Dünya hasýlasýnýn yüzde 78’inin yaratýldýðý ve nüfusun yüzde 15’inin yaþadýðý yüksek gelirli 24 ülke arasýnda ilk sýra 38 bin 350 dolarlýk kiþi baþýna geliri ile Isviçre’nin. Sonraki sýralarda Norveç, Japonya ve Danimarka var. ABD ise beþinci sýrada. ABD, 8.3 trilyon dolarlýk GSMH ile dünyanýn en büyük ekonomisi olma-
294 YOKSULLUK
yý sürdürürken Japonya 4 trilyon dolar ile ikinci, Almanya 2 trilyon dolar ile üçüncü sýrada. Böylece üç büyüklerin dünya hasýlasýndaki paylarý yüzde 47’yi buluyor. Güney dünyasý, geliþmesini büyük ölçüde dýþ kaynakla ya da dýþ borçla saðlayabiliyor. Çoðunlukla etkin kullanýlmayan dýþ borç yükü, aralarýnda Türkiye’nin de bulunduðu birçok orta geliþmiþ ülkede sýk sýk krizlere, bu durum da ekonomik ve toplumsal geliþmenin yavaþlamasý, hatta gerilemesine neden oluyor. Dýþ borç, “Güney” ülkelerinin ihtiyacý ve sorunu. 1990 yýlý baþýnda 1 trilyon 460 milyar dolar dýþ borç stoku olan Güney ülkeleri, yani düþük ve orta gelirli ülkelerin borçlarý 1998’e kadar katlanarak büyüdü ve 2 trilyon 536 milyar dolara ulaþtý. Güney dünyasýnýn 1998’de yarattýðý gelirin 6 trilyon 260 milyar dolar olduðu anýmsandýðýnda gelirinin yüzde 41’i büyüklüðünde dýþ borç yükü altýna girdikleri görülür. Aralarýnda Türkiye’nin de olduðu birçok orta ve azgeliþmiþ ülkede gelirin de iç bölüþümü oldukça adaletsiz. Dünyanýn en büyük ekonomilerinden Brezilya, gelir eþitsizliðinde baþý çekiyor, Nüfusun en zengin yüzde 20’si gelirin yüzde 63.8’ine el koyarken en yoksul yüzde 20 nüfus, yüzde 2.5 ile geçinmeye çalýþýyor. En adaletsiz gelir daðýlýmý 100 kabul edildiðinde Brezilya’nýn gini endeksi 60. Gelir eþitsizliðinin ölçüsü olan gini endeksi Güney Afrika’da da 59.3. Guetamala, Paraguay gibi Latin Amerika ülkelerinde de bu rakkam 60’a yakýn. Orta gelirli ülkeler arasýnda Türkiye 49’a yaklaþan gini katsayýsý ile orta geliþmiþ ülkeler arasýnda ilk beþte. Doðu Asya’nýn krizdeki ülkelerinden Malezya’da gini katsayýsý 48.4, Tayland 46.2. Geliþmiþ ekonomilerden ABD’de gini endeksi 40.1. ABD’de en zengin nüfus gelirin yüzde 45.2’sine elkoyarken en yoksul yüzde 20, yüzde 4.8’lik gelirle geçiniyor. Global düzeyde gelir uçurumunun büyüdüðü bir gerçek. 2000’lerde Türkiye’de gelir eþitsizliði Türkiye, dünyanýn geliri en adaletsiz daðýtýlan ülkeleri arasýnda. Gelirin yüzde 20’lik dilimlere göre daðýlým esas alýndýðýnda Türkiye adaletsizlik açýsýndan dünyanýn ilk 20 adaletsiz ülkesi arasýnda. Orta gelirli ülkeler sýralamasýnda ise ilk beþte. Gelir adaletsizliðinin ölçütü olan gini katsayýsý dikkate alýndýðýnda, gelirin en adaletsiz daðýldýðý Brezilya, Meksika, Þili, G. Afrika ülkelerini Türkiye izliyor. Kendi özel ve öznel þartlarýna ilâveten bütün dünyanýn maruz kaldýðý Küresel Yaðma'dan en fazla nasiplenen ülkelerden birisi olan Türkiye'nin durumunu da yine ayný dergideki bir tablo ile kalitatif olarak tasvîr etmek yeterli olacaktýr:
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
25
295
T. C. Baþbakanlýk Dýþ Ticaret Müsteþarlýðý., Küreselleþme, Büyüme ve Gelir Daðýlýmý [http://www.foreigntrade.gov.tr/ead/ekonomi/sayi7/kuresel.htm]
296 YOKSULLUK
GELIÞMIÞLIKTE TÜRKIYE DÜNYANÝN NERESINDE? Dünya Geliþme Ligi Türkiye Kýrküçüncü Nüfus (1999)
Çocuk Ölümleri Yüzölçümü Yýllýk Büyüme
Yüksek Gelirliler 1 Ýsviçre
7
41
1.4
38350
5
2
4
324
0.6
32880
6
127 16 5 7 4 11 10
378 41 338 1 271 132 92
1 3 3.7 2.9 2.7 3.3 3.1
32230 24320 23780 23520 13780 11770 10600
5 7 5 7 8 8
2 6
4 168 97 42 3
57 8547 1958 1221 76
-0.3 -2 4.1 0.8 1.7
1580 4420 4400 3160 3070
10 40 35 83 25
1 16 7 15 8
64 4 10 42 9 62 30 22 5 16 3 19
775 51 208 1139 164 513 2382 238 89 185 29 66
-6.4 1.5 3.4 -1.9 6.2 4.9 2.8 -3 0.8 -1.5 1 3.8
2900 2740 2630 2250 2100 1960 1550 1520 1500 970 870 820
42 15 14 28 32 33 40 25 31 32 31 18
7 5 0 9 21 3 24 1 6 13 9 6
5 5 15 135 8 998 29 3 17 5 12 15 7 4 11 45 21
488 70 75 796 28 3288 580 1567 528 237 181 587 1284 118 118 677 2.15
14.9 4 5 3.6 3.1 6.9 0.5 2.7 -1.3 4 4.5 5.5 -1.5 3.7 6.9
660 620 580 470 460 450 360 350 350 280 260 250 200 200 190
44 20 150 120 116 83 124 60 96
Norveç
3 Japonya 11 Hollanda 12 Finlandiya 13 Hong Kong - Çin 21 Yeni Zelanda 22 Yunanistan 23 Portekiz Üst- Orta Gelirliler 31 Hýrvatistan 32 Brezilya 33 Meksika 41 G. Afrika Cum. 42 Panama Alt- Orta Gelirler 43 Türkiye 44 Kosta Rika 45 Belarusya 51 Kolombiya 52 Tunus 53 Tayland 61 Cezayir 62 Romanya 63 Ürdün 71 Suriye 72 Arnavutluk 73 Sri Lankaü Düþük Gelirliler 81 Türkmenistan 82 Gürcistan 83 Kamerun 91 Pakistan 92 Haiti 93 Hindistan 101 Kenya 102 Moðolistan 103 Yemen Cum. 111 Lao PDR. 112 Kamboçya 113 Madagaskar 121 Çad 122 Eritre 123 Malavi 131 Birmanya 132 Suudi Arb.
Okuma Yazma % Erkekler
4
143 146 172 90 229 118 26
20 42 50 33 12 28 34 38 43 28 51 34 27 11 17
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
297
Son Söz: Ya Devlet Baþa, Ya Kuzgun Leþe! Bu noktada karþýmýza çýkan baþka bir olgu da, Küresel Yaðma’nýn silah yoluyla te’mînine yönelik bütün cebrî unsurlarýn tamâmýný birden ifâde eden ve Küreselleþme’nin en çirkin yüzü olan “Saldýrgan Küreselleþme” (Aggressive Globalism) olmaktadýr ve tam anlamý da þudur: Dünyanýn bir bölgesindeki insanlarýn diðer bölgelerindeki insanlara âit maddî ve mânevî zenginliklerinin tahrîbine, talanýna ve baþka bir bölgeye transferine; hürriyet ve istiklâllerinin ihlâline, medeniyetlerinin ve kültürlerinin yýkýmýna ve/ya ezilmesine; dünyayý bir yanda hep “kazananlar” ve diðer yanda da hep “kaybedenler” olmak üzere iki ana gruba taksîm ederek alternatifsiz bir kutuplaþtýrmaya yönelik, edep ve haya dýþý, alenen silâh kullanýlarak yürütülen cebrî yaðma operasyonu! Nitekim, “hak-hukuk” nâralarýnýn yeri-göðü inlettiði bu çaðda, radikal küreselleþmecilerin fetiþi olan “bu küreselleþme çaðý”nda, 11 Eylül, genel olarak þu hususlarý açýða vurmuþtur diyebiliriz: 1: Batý Kolonyalizm’den hâlâ vazgeçmemiþtir, geçmeyecektir, geçemez de. 2: Hâlâ, “insanýn gücü yettiði her yerde hakký vardýr” diyen Spinoza’nýn fikirleri geçerliliðini muhâfaza etmektedir, edecektir de. 3: 11 Eylül, Amerikan Stratejik ve Millî Araþtýrmalar Merkezi Baþkan Yardýmcýsý Kurt M. Campbell’in açýk ifâdesiyle, “yirmibirinci yüzyýlýn (bu) ilk harbi ayný zamanda küreselleþmenin de ilk büyük harbidir!”28 O hâlde bunun arkasý da gelecektir. 4: 11 Eylül, ayný zamanda, Batýlýlar arasýnda dünyanýn kolonyal paylaþýmý çatýþmasýnýn devam ettiðini ve ayný zamanda ABD ile AB arasýnda, bu koloni paylaþýmý konusunda adý konmamýþ, üstü örtülü bir “gizli savaþ” olarak okunmasý gerektiðini de göstermektedir. Zâten Irak Harbi’nde birkýsým üye devletlerinin açýkça ABD’nin yanýnda saf tuttuðu AB’nin geri kalanlarýnýn karþý çýkýþý ise aslýnda sâdece henüz bu harbi kendileri için faydalý görmemelerindendir. 5: Þu hâlde bu da demektir ki daha henüz iþin baþýndayýz; asýl belâ, buzdaðýnýn suyun altýnda kalan kýsmýnda. 6: Küresel Yaðma’nýn bir parçasýna dönüþmüþ bulunan ülkemiz, þimdi daha büyük ve açýk bir tehdit olan Saldýrgan Küreselleþme’nin açýk bir hedefi konumundadýr. 7: Bu paslý zincir mutlaka kýrýlmalýdýr; aski takdirde... ya Devlet baþa, ya kuzgun leþe!
298 YOKSULLUK
Sefaletin Küreselleþmesi Halil Mutioðlu Yrd. Doç. Dr., T.C. Adnan Menderes Üniversitesi Nazilli Ýktisadi ve Ýdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi e-posta:
[email protected]
Öz Sosyolojinin sefaletinin oluþmamasý ya da bu alanda bir sefalet yaþanmamasý için kapitalizmi ve küreselleþmeyi deðerlendirmemiz ve kapitalizmin nasýl yoksulluðu küreselleþtirdiðini anlamamýz gerekmektedir. Neo liberal iktisatçýlarýn kabul gören anlayýþlarýna göre, mal, faktör ve sermaye piyasalarýnýn hýzlanan küreselleþmesi, dünya refah seviyesini yükselmekte, refahýn ülkeler bazýndaki daðýlýmýnda ise, çok büyük eþitsizlikler yaþanmaktadýr. Bu anlamda kapitalizm bir çok çeliþkiyi içinde barýndýrmaktadýr. Küreselleþme yoksullarýn içinde bulunduklarý durumun sorumlusunun yalnýzca kendileri olduðu vazeder. Böylece kapitalizm sorumluluk almaktan kurtulur! Wallerstein'a göre, ekonomik aktörlerin hareket serbestisi bu aktörlerin biriktirme ve küresel ölçekte servetlerini geliþtirme olanaklarýný güçlendirmektedir. Bu durum gittikçe artan biçimde servet daðýlýmý eþitsizliklerini artýrarak dünya çapýnda bir kaosa neden olmaktadýr. Bu açýdan yoksulluðun küreselleþmesi, bu sürecin nedenleri ve niteliklerini tartýþmak bu bildirinin konusunu oluþturacaktýr. Anahtar Kelimeler: Sosyoloji, Sefalet, Yoksulluk, Küreselleþme, Kapitalizm.
Abstract We need to understand how the capitalism globolise to the poverty. Besides, unless sociology takes into account the issues of globalisation and captalism, it is easy for it to fall into miserability. According to the widespreadly accepted notions of the neo-liberal economists, the accelarated globalisation of goods, factors and capital markets, increases the level of wealth of the world, however it can be seen on huge inequalty in the distrubution of this wealth among the national or countries. In this context, so many parodoxical relationships embedded in capitalism. According to the ideology of globalisation, the responsibility of "why poor is poor" belongs the poor again. Therefore, capitalism assumes away the responsibility of poverty of poor. To Wallerstein, the freedom of the mobility of economic actors, enstrengthes the possibilities of saving and makes the wealth bigger in the global level of these economic actors. This situation increases the inequality of distribution of wealth and causes a world wide caos. In this paper, it is intended to examine to the causes and qualifications of the concept "globalisation of poverty".
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
299
Keywords: Sociology, Misery, Poverty, Globalization, Capitalizm.
Efendi gücü hukuka, itaati ödeve dönüþtürdüðünde en güçlüdür ve efendiliði kalýcý kýlabilir. J. J. ROUSSEAU
Giriþ
U
ygarlýk tarihinin belki de en önemli on yýlýný yaþamaktayýz. Akýllara durgunluk veren teknolojik yenilikler, daha önce benzeri yaþanmamýþ sosyal, siyasal ve ekonomik farklýlýklar günlük hayatýmýzýn her anýný þekillendirmekte. Ýþte içinde bulunduðumuz bu dönemi adlandýran en önemli kavram ise, küreselleþme kavramýdýr. Küreselleþmenin popülerliðine karþýlýk, kavramýn henüz kesin bir tanýmý yoktur. Günlük hayatýmýzda kullandýðýmýz bir çok kavram gibi, küreselleþme kavramýný da, içerikten yoksun olarak kullanýlmaktadýr. Bloch'ýn ifadesiyle "kelimelerde çok kullanýlmýþ para gibidir, elden ele tedavül etmenin sonucu olarak etimolojik özelliklerini yitirirler" (Bloch, 1983: 5). Bu kavram çoðu zaman, belli fikirler, görüþler, pratikler, olaylar, teknolojiler, kurumlar gibi durumlarýn global olarak bulunur hale gelmesini ifade etmektedir (Braudel, 1991: 81). Küreselleþme kavramý dünya ölçeðinde ulusal kimliklerin, ekonomilerin ve sýnýrlarýn çözüldüðü, sosyal hayatýn büyük bir bölümünün küresel süreçler tarafýndan belirlendiði, dünyanýn ekonomik bir bütün oluþturma, dünya toplumlarýnýn birbirine benzeme, buna baðlý olarak tek küresel kültürün ortaya çýkmasýný veya toplumlarýn kendi kimliklerini ve farklýlýklarýný ifade etme ve tanýmlama, nihayet dünyanýn sýkýþmasý, küçülmesi, ulusal olan her þeyin anlamýný yitirmesi ve dünyanýn tek bir mekan ve süreç olarak algýlanmasýdýr (Hýrst, Thomson, 1998: 26). Küreselleþme kavramýnýn tanýmlanmasýndaki çeþitliliðe raðmen, kavramýn bugünkü anlamda ortaya çýkmasý 1960'lý yýllar, sýk sýk kullanýlmaya baþlanmasý 1980'lerde, günümüze damgasýný vurmasý ise, 1990'larda olmuþtur. Küreselleþme günümüzde kapitalizmin yeniden isimlendirilmesi sürecidir. Bu sürecin merkezinde yeni bir ekonomik küreselleþme fikri yatmaktadýr. Bu
300 YOKSULLUK
kavram ayrýca ulusal ekonomilerin ve dolayýsýyla ulusal ekonomik yönetimin yerli stratejin hýzla geçerliliðini kaybettiði gerçeðini anlatmak için kullanýlýr. 1980'li yýllardan itibaren sermaye üzerindeki kýsýtlarýn kaldýrýlmasý ve finansal serbestleþme politikalarý ile gündeme gelmiþtir. Günümüzde neo-liberal ütopya tam bir ideolojik hegemonya oluþturmuþtur (Baþkaya, 1997: 10). Dünya ekonomik boyutta hýzla bütünleþme içindeyken, toplumsal alanda hýzla ayrýþmaktadýr. Küreselleþmenin bu alanda iþlevsel olmadýðý da anlaþýlmaktadýr. Neo-liberal düþünce dünya kapitalizmin lideri konumundaki ülkelerde büyüme oranlarýný arttýrmýþtýr. Bu süreç Üçüncü Dünya olarak adlandýrýlan ülkeler açýsýndan bir sanayisizleþtirme, geri býraktýrma olgusuyla paralellik göstermektedir. Bu bakýmdan küreselleþme eþitsizlikler üzerine inþa edilmiþtir (Yeldan, 2001: 15-16).
Küreselleþme ve Kapitalizm Küreselleþeme kavramý kullananýn istediði anlamý yüklediði sihirli bir sözcük haline dönüþmüþtür. Alman Kömür Endüstrisindeki gerilemeden, Japon gençlerin cinsel alýþkanlýklarýný açýklamaya kadar kullanýlan bir kliþe sözcüðe dönüþmüþtür (Bozkurt, 2000: 17). Küreselleþme kavramý ekonomi bilimi açýsýndan, dünya ekonomisinin birlikteliði olarak algýlanmaktadýr. Üretim süreçleri açýsýndan baktýðýmýzda üretiminin üç faktörü olan sermaye, iþ gücü ve teknolojinin sýnýr tanýmazlýðý anlamýna gelen küreselleþme bu üç faktörün özellikle de sermaye ve teknolojinin ulusal sýnýrlar ötesinde mobilitesine vurguda bulunmaktadýr. Kavram aslýnda kýta Avrupa'sýnýn devletçi gelenekleriyle yapýsallaþan sonradan Anglosakson liberal geleneðiyle harmanlanan ekonomik, sosyal ve kültürel modelin dünya çapýndaki yaygýnlaþmasýdýr. Sosyolojik anlamda bu küreselleþmeyi coðrafyanýn toplumsal ve kültürel düzenlemelerin dayattýðý kýsýtlamalarýn azaldýðý, insanlarýn bu azalmayý giderek daha çok fark etmeye baþladýklarý bir toplumsal süreç olarak tanýmlamak mümkündür (Marshall, 1999: 449). Bu sürecin oluþmasýnda; dünya çapýnda uydu enformasyon sisteminin varlýðý, küresel tüketim ve tüketicilik kalýplarýnýn ortaya çýkmasý, kozmopolit yaþam tarzlarýnýn geliþmesi, ulus devlet hakimiyetlerinin gerilemesi küresel bir askeri sistemin ortaya çýkmasý önemli olmuþtur. Küreselleþme olgusunu ulus devletlerin birleþik ve kendi içinde tutarlý bir sanayi toplumuna doðru yö-
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
301
nelmiþ argümanlarla karýþtýrmamak lazýmdýr. Çünkü, küreselleþme kuramýna göre küreselleþme bütünüyle çeliþkili iki süreç olan türdeþleþme ile farklýlaþmadan oluþur. Yerelleþme ile küreselleþme arasýnda karmaþýk bir etkileþim söz konusudur ve bu sürece karþý çýkan güçlü direniþ hareketleri de vardýr. Ayrýca, bu süreci modern emperyalizm modellerinden ayýrmak da oldukça güçtür. Yeni sömürgecilik anlayýþý küreselleþme kavramýyla egemenler tarafýndan sömürgeyi gizlemeye yönelik bir çaba olarak kullanýlmaktadýr. Bu sürecin üretimi temel olarak baskýya baðlý deðildir. Her egemenlik türünde baský vardýr, ama bu durum küreselleþmede birincil önemde deðildir. Kapitalist geliþmenin bir alt evresi olarak düþünülen küreselleþme (Baþkaya, 1997; 39) 1980'den sonra ortaya çýkan yeni eðilimlerin ve süreçlerin tümünü tanýmlamak için kullanýlmaktadýr. Ünlü sosyolog Bauman küreselleþmeyi ayrýcalýklarýn, mahrumiyetin, servetin ve yoksulluðun, kaynaklarýn ve acizliðin, gücün ve güçsüzlüðün, özgürlüðün ve kýsýtlamanýn yeniden daðýtýmý olarak yorumlamaktadýr (Bauman, 1997; 81). Aslýnda bu sürecin öncü toplumlarýn (Merkez Kapitalist Ülkelerin) kültürel yaklaþýmlarýnýn, diðerlerinin ulaþmasý gereken amaçlar haline getirildiði ve etrafýnda homojenleþtirme biçimleri oluþturulan tahakküm ve iktidar süreçleri olduðunu anlamak gerekmektedir. Küreselleþme ile ilgili tartýþmalar bu sürecin ne zaman baþladýðý noktasýnda düðümlenmektedir ve bu konuyla ilgili tartýþmalar üç olasýlýk üzerinde yoðunlaþmaktadýr. Bu görüþlerden ilki küreselleþme tarihinin baþlangýcýndan beri varolan bir süreçtir. Son yýllarda hýzýný arttýrmýþtýr. Ýkinci görüþ, kürselleþmenin modernleþme ve kapitalizmin geliþmesi ile yaþýt olduðudur. Üçüncü görüþ ise, küreselleþmeyi sanayi ötesi toplum, modern ötesi toplum ve kapitalist düzenin çözülmesi olarak son yýllarda ortaya çýkan yeni bir olgudur. Çaðýmýzýn ünlü tarihsel sosyal bilimcisi Wallerstein küreselleþmenin yeni bir olgu olmadýðýný, yüzyýllardýr sistemin en temel özeliklerinden olduðu halde yeni keþfedildiðini vurgulamaktadýr. (Wallerstein, 1997: 36). Samir Amin'de küreselleþmenin yeni bir þey olmadýðýný ( Amin, 1999b: 51) beþ yüz yýl önce Amerika'nýn istilasý ile baþlayýp Aydýnlanma çaðýnýn evrenselliðinde (Amin, 1993: 11) devam ettiðini ileri sürmektedir. Benzer biçimde Robertson
302 YOKSULLUK
da küreselleþmenin yeni bir olgu olmadýðýný 16. yüzyýldan beri egemen (Robertson, 1999: 282) olduðunu iddia etmektedir. Ne zaman baþlamýþ olursa olsun küreselleþeme kapitalist geliþme süreci ile sýký bir baðlýlýk içindedir. Avrupa kültürünün yeni sömürgecilik kolonizasyon ve kültürel kaynaþma ile dünyaya yayýlma çabalarýnýn doðrudan sonucudur. Bu anlamda küreselleþmeyi kavrayabilmek için tarihsel kapitalizmin dönüm noktalarýný ana hatlarýyla belirlemek gerekmektedir. Wallerstein'a göre kapitalizm, her þeyden önce tarihsel bir sosyal sistem (Wallerstein, 1992: 11) konumundadýr. Bu tarihsel sistemin doðuþunun 15. yüzyýl sonlarý Avrupa'sýnda yer aldýðý; sistemi zaman içinde 19. yüzyýl sonlarýna gelindiðinde tüm yerküresini kapsayacak biçimde, mekan içinde de geniþlediði, bugün hala tüm yer küresini kapladýðý bir gerçektir. Bu anlamda dünya sistemi kapitalist bir dünya ekonomisidir (Wallerstein, 1998: 129). Bu sistem, bir dereceye kadar tekelleþmiþ ve bu nedenle yüksek kar getiren belli üretim türlerinin en büyük kapital birikim yerleri haline gelen belli sýnýrlý bölgelerde yoðunlaþmasýna dayanan hiyerarþik bir daðýlým ve eþitsizliði kapsayan bir düzenektir (Wallerstein, 1993: 26). Samir Amin ise, dünya kapitalizmin dönüm noktalarýný belirlemektedir. 1500 ile 1800'lü yýllar merkantilist geçiþ dönemidir. 1800 ile 1880'li yýllar rekabetçi kapitalizmin dönemi ve 1880 ile 1990'lý yýllar ise, orijinal tekelci kapitalizm dönemidir (Amin, 2000:77-78). Bu anlamda kapitalizmin diasporasý (*) ile baðlantýlý küreselleþmenin 16. yüzyýlda þekillenmeye baþlandýðý kabul edebiliriz. Yine Amin'e göre, tüketilebilecek olandan fazla üretme (Amin, 1999a: 14) eðilimi taþýyan kapitalizmin günümüzdeki formu yani varolan þekli küreselleþmiþ kapitalizmdir (Amin, 1999a: 77). Küreselleþmiþ kapitalizmin temel özelliði de kutuplaþmasýdýr. Üretim sistemleri; teknoloji, uluslararasý ticaret, finans pazarlarý ve sosyal yaþamýn bir çok baþka görünümü etkileyen, yeni küreselleþmiþ kapitalizmin ana karakteri, þimdiye deðin eþi görülmemiþ üç kutuplu (ABD, Japonya, AB) karþýlýklý bir iç içe geçmedir (Amin, 1993: 13). Küreselleþmenin dünya ölçeðinde merkez ülkeler ile çevre ülkeler ile çevre (ülkeler-egemen güçler sömürenler) arasýnda kutuplaþmayý üretme, yineleme ve derinleþtirme doðal eðilimiyle (Amin, 1999a: 125) donanýmlý olduðunu söylemek gerekir. Günümüzde küreselleþmiþ kapitalizmin dünya ölçeðinde sürekli ve yeniden kutuplaþ-
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
303
mayý üretmesinde post-modern ideolojinin de meþrulaþtýrýcý bir iþlevi yerini getirdiði görülmektedir. Samir Amin küresel kapitalizmin yeni bir dünya düzenine deðil de (**) kutuplaþmaya ve küresel düzensizliðe ve dünya ölçeðinde eþitsiz geliþmeye yol açtýðýný vurgulamaktadýr. Aslýnda, bu eþitsiz geliþmede merkez kapitalist ülkelerin tekellerini yaygýnlaþmaktadýr. Bunlar teknoloji tekeli, finansal akýmlarý kontrol eden tekeller, gezegenin doðal kaynaklarýnýn tekelci kullanýmý, kitle imha silahlarý üzerindeki tekellerdir (Amin, 1999b: 16-18). Günümüzde bu tekeller, çevre ülkelerin sanayilerini önemsizleþtirmekte ve taþeron konumuna indirgemektedir. Ayrýca, dünya tarihinin hiçbir döneminde görülmemiþ bir gelir daðýlýmý eþitsizliðini derinleþtirmektedir. Tuncay Özkan 14 Mayýs 2001 tarihli Milliyet Gazetesinde Küreselleþmenin Dayanýlmaz Aðýrlýðý baþlýklý yazýsýnda "Dünyanýn en zengin 200 kiþinin sahip olduklarý toplam servetin, yeryüzündeki en yoksul 2.5 Milyar insanýn toplam gelirinden fazla olduðu, dünyanýn en zengin üç kiþisinin servetlerinin toplamýnýn en yoksul 48 ülkenin gayri safi yurt içi hasýlasýndan yüksek olduðu, en zenginle en yoksul arasýnda kiþi baþýna düþen milli gelir açýsýndan 230 kat farkýn bulunduðu ve New York Þehrinin elektrik tüketiminin yarýsýndan fazla olduðunu öðreniyoruz. Bu anlamda küreselleþme egemen güçlerin çýkarýnadýr. Ve çaðýmýza yön verenlerin programý durumundadýr. Bu egemen güçlerin programýnda iþçi sýnýfýnýn kazanýlmýþ haklarýný yok etmek, sosyal güvenlik ve istihdamý koruma sistemlerini parçalamak yoksulluk ücretlerine dönmek üretici güçlere taþeron statüsü yükleyerek sanayileþmiþ ülkelerin fýrsatlarýný sýnýrlandýrmak, gezegenin kaynaklarýný üç merkezde toplamak biçiminde bir program uygulamaktadýr. Kýsaca, Samir Amin küreselleþme yönelimli yapýyý Kaos Ýmparatorluðu olarak nitelendirmektedir (Amin, 1993). Küreselleþme post-modern bir kültür zemininde iþlemektedir. Bu zeminde son derece çeliþkili bir alandýr. Ünlü sosyolog Giddens ise, küreselleþmeyi dünya çapýndaki toplumsal iliþkilerin yoðunlaþmasý (Giddens, 1994: 62) olarak tanýmlar. Aslýnda, Giddens'in küreselleþme kavramýna verdiði anlam modernliðin toplumdan dünya ölçeðine yayýlmasýndan baþka bir þey deðildir. Sosyologlarýn ve iktisatçýlarýn farklý baþka biçimlerde kavradýklarý küreselleþme konusu post-modernizm, çok kültürcülük, yerellik, dinsellik, insan
304 YOKSULLUK
haklarý, demokrasi, neo liberalizm gibi konularla iliþkilidir. Küreselleþme yeni bir olgu deðildir. Kapitalizmin varoluþu, belirginleþimi, etkili oluþu, diasporasý ile baðlantýlý bir oluþumdur.
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
305
Ulusal ve Uluslararasý Eþitsizlikler Süreci Olarak Küreselleþme Küreselleþme sürecinde ekonomik alanda yaþanan ulusal düzeydeki iyileþmeler merkez ülkelerde karþýlaþtýrýldýðýnda dünya kaynaklarýnýn adil olmayan bir biçimde paylaþýldýðýný gösteriyor. Küreselleþme sürecinde dünya ölçeðinde yaþanan ekonomik büyüme kesinlikle serbest piyasa mekanizmasý iþletilerek saðlanmýyor (Morisima, 1982: 96). Özellikle, zenginler lehine geliþen büyümede rekabet rekabeti öldürür anlayýþý içinde, küresel firmalar rakiplerini ortadan kaldýrmanýn her türlü yolunu deniyorlar. Sözüm ona, bütünleþme sürecinde ortaya çýkan çatýþmalarýn ardýnda piyasada tekel oluþturma kavgasýnýn çok önemli bir yer tuttuðu görülüyor. Dünya piyasasýnda küresel güçlerin ortaya çýkmasý ve devletin ekonomiden elini çekmesinin gerekli olduðu görüntüsü verilen bir süreç olarak algýlanan küreselleþme çekinilen ama, zorunlu olarak da dahil olunulan bir dönemi ifade etmektedir. Bugün bu durumu sürdüren en büyük güç ABD'dir. Amerika'yý düzen saðlayan konuma getirense, ekonomisinin büyüklüðüdür. Günümüzde Uluslararasý Para Fonu, Dünya Bankasý ve GATT dünyaya düzen vermektedir. Þimdi de Yeni Dünya Düzeni Küreselleþme süreci ile birlikte gerçekleþtirilmektedir. Uluslararasý düzeyde gelir daðýlýmýndaki eþitsizlik 1970-89 döneminde iyice bozulmuþtur. Dünya nüfusunun en zengin %20'sine sahip olan ülkeler, küresel GSMH içindeki paylarýný %73.9'dan, %80.7'ye yükselmiþlerdir. Dünya nüfusunun en yoksul %20'sine sahip olan ülkelerin, küresel GSMH içindeki payý ise, %2.3'ten, %1.4'e düþmüþtür. Zengin ülkelerin lehine gelir daðýlýmýnýn yeniden düzenlenmesi, bu ülkelerde gelir daðýlýmýnýn bozulmasýný, hatta birçok ülkede yoksulluk oranýnýn yükselmesini önleyememiþtir (Ghai, 1995: 56). Günümüzde ülkelerin gelir düzeyleri arasýnda çok önemli uçurumlar vardýr. Bu uçurumlarýn baþ aktörleri ise, küresel iþletmelerin sahipliliðini ellerinde bulunduranlardýr. Bugün sayýlarý 358'i geçmeyen bu insanlar, neredeyse dünya nüfusunun yarýsý olan 2.5 milyar insan kadar zengindir. Bu 358 kiþinin toplam serveti 760 milyar dolardýr, bunlarýn yýllýk gelirlerinin toplamý 390 milyar dolarý bulmaktadýr (UNDP, 1996). Yüzden fazla ülkede, günümüzde kiþi baþýna düþen milli gelir 15 yýl öncesinden daha düþüktür. Açýkçasý, yaklaþýk 1.6 milyar insan, 1980'li yýllarýn baþýndakinden daha kötü bir hayat sür-
306 YOKSULLUK
dürmektedir. 1960'lý yýllarýn baþýnda yeryüzündeki en zengin %20 ile en fakir %20 arasýndaki oran 1/30 iken, küresel zenginliðin önemli ölçüde arttýðý günümüzde bu oran 1/60 gelmiþtir (Garaudy, 1997: 95). Küreselleþmenin en samimi savunucularý dahi, kaynaklarýn ve her türlü deðerin eþitsiz daðýlýmýnýn gelecekte de süreceðini ileri sürmektedirler. Gelir daðýlýmýndaki adaletsizlik son yýllarda daha da artýþ göstermiþtir. Kýsaca, dünyanýn çeþitli bölgelerinde görülen yoksulluk dünya ekonomisindeki küresel geliþmelerin istikrar ve uyum politikalarýnýn sonucudur. Bu dengesizlik 2000'li yýllarda ve gelecekte insanlarýn karþýsýna çýkabilecek en büyük tehdittir. Küreselleþme sürecinde zengin ve fakir Amerikalýlar arasýndaki uçurum öylesine açýlmýþtýr ki, 1990'larda 2.5 milyon zengin, alt basamaktaki 100 milyon ile hemen hemen ayný oranda gelir elde etmeye baþlamýþlardýr ( Garaudy, 1997: 95). Son on yýlda Üçüncü Dünyanýn borç krizi þiddetlenirken bu insanlarýn büyük bölümü gerçek gelirlerinin düþtüðünü gördü. Oysa, Dünya Bankasý istatistiklerine göre, küreselleþmenin önemli bir atak yaptýðý 19801995'e kadar dünya geliri 10.9 trilyon dolardan, 28.8 trilyon dolara çýktý. Geliþme trendi geliþmiþ ülkelerden yana geliþti. Dünya piyasasýnýn tepesinde oturanlar kendi içlerinde de eþitsiz bir büyüme yaþamýþ olsalar da, her 100 dolarýn 80'ini üretecek durumdadýrlar. Buna karþýlýk Türkiye'nin aralarýnda yer aldýðý orta gelirli ülkelerin dünya gelirlerindeki payý %22.8'den, %11.5'lere gerilemiþtir. Türkiye, dünya ölçeðinde yaþanan adaletsiz gelir daðýlýmýn kendi içinde de yaþayan, gelir adaletsizliði en derin birkaç ülkeden biridir. Nüfusun en zengin %20'si ile en fakirlerinin topladýðý %20 arasýndaki fark, son gelir daðýlýmý araþtýrmalarýna göre iki kattýr (Sönmez, 1997: 4). Ayný oranýn üzerinde olan sadece dört ülke vardýr: Meksika, Þili, Brezilya ve Kolombiya. Küreselleþme süreci ile birlikte ülke içi ve ülkeler arasý büyüyen eþitsizlikleri beraberinde getiren ekonomik dönüþümdeki artýþý ayný zamanda sosyal kalkýnma sürecini de engellemiþtir. Bu süreçte ekonominin insan boyutu tümden geri plana itilmiþ ve sanki ekonomi insan için deðil, insan ekonomi için hizmet eden bir araçtan ibaret olmuþtur. Bu durum birçok ülkenin yoksulluðu azaltma çabalarýný zorlaþtýrmaktadýr. Bu durum henüz toplumsal sistemlerini etkin kullanmayý ve farklý toplumsal sistemler arasýnda bir uzlaþma saðlayýcý mekanizma yaratmayý baþaramamýþ toplumlarda çok daha önem-
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
307
li sýkýntýlara neden olmaktadýr. Bu durum hukuk sistemini zaafa uðratýrken, siyasal sistemi de anlamsýzlaþtýrmakta keyfiliðin önemli olduðu bir sisteme doðru itmektedir. Küreselleþme sürecinde, günümüzde dünyanýn en büyük 200 ekonomisinin yarýdan çoðunu ülkeler deðil, þirketler oluþturmaktadýr. Bu 200 þirketin global cirosu, bütün dünya dahil, ekonomik faaliyetin dörtte birinden fazladýr. Top 200; The Rise of Corporate Global Power adlý raporda, dünyanýn en büyük 100 ekonomisinin 51'nin þirketlerden oluþtuðunu, sadece 49'un ülkelerden oluþtuðu, en büyük 200 þirketin toplam satýþýnýn yoksulluk içindeki 1.2 milyar insanýn yýllýk gelirinin 18 katý olduðunu; yine bu 200 þirketin satýþlarýnýn dünya ekonomik faaliyetlerinin dünya iþgücünün yalnýzca 0.78'ini istihdam ettiðini görüyoruz .
Sonuç Yerine: Sefaletin Küresel Boyutu 1987'de genel toplam itibariyle 119 milyar 648 milyon olan yoksul kiþi sayýsý; 1998'de 121 milyar 418 milyon kiþiye yükselmiþtir. Dünya Bankasý'nýn 1999/2000 Dünya Kalkýnma Raporunda bu sayýnýn 2015 yýlýnda 1.9 milyara ulaþacaðý tahmin edilmektedir. Dünya genelinde, insan olarak yaþamýný sürdürebilecek gelire sahip olmayan kiþilerin sayýsý artýþ göstermektedir. Bazý ülkelerde doðuþtan yaþam beklentisi düþüþ göstermektedir. Bu durum kamusal saðlýk hizmetlerinin yokluðu, cehalet vb. durumlarýn varlýðýný da gösterir. Geliþmekte olan ülkelerde de durum çok farklý deðildir. Dünya Bankasý'nýn tahminlerine göre, aylýk kiþi baþýna 31 dolar olan Mutlak Yoksulluk sýnýrý temelindeki tahminlerle, geliþmekte olan ülkelerin nüfusunun %30'u yoksulluk içindedir. Sefaletin küreselleþmesi zengin ülkelerde þiddet, coðrafi ve sosyal olarak izole edilmiþ komþuluk, kamu eðitiminin düþük kalitesi, kazanç ve meslek dengesizliði biçiminde ortaya çýkmaktadýr. Chicago'da kira ödeyemediði için, 80 binden fazla insanýn evsiz olduðu bildirilmiþtir. ABD'de %16.9'luk yoksul nüfusuyla geliþmiþ ülkeler içinde en yoksul nüfusa sahip ülke konumundadýr. Eðer küreselleþme ulusal ekonomilerin dünya piyasalarýnda eklemlenmesi ve ekonomik karar süreçlerinin sermaye birikimine yönelik dinamikler-
308 YOKSULLUK
le belirlenmesi olarak tanýmlarsak, sefaletin küreselleþmesini anlamak için, kapitalizmin temel mekanizmalarýný göz önünde bulundurmamýz gerekir. Sermaye birikimi, her þeyin metalaþtýrýlmasýna dünya üretiminin mutlak artýþýna ve çapraþýk bir iþbölümüne neden olur. Diðer yandan kapitalist toplumu harekete geçiren, ekonomik yaþamý devindiren þey rekabettir. Kapitalist üretimde temel güdü artý deðer üretimidir. Sermaye birikimi ise, artý deðerin sermayeye dönüþtürülmesidir. Sermayenin yoðunlaþmasý kapitalist toplumun temel yasasýdýr ve tekelleþmelere neden olur. Bu anlamda sefaletin küreselleþmesi dünya ölçeðinde ucuz emeðe dayalý bir ihracat ekonomisinin geliþimine destek olmaktadýr. Bu anlamda arz kendi talebini yaratmamakta aksine yoksulluk düþük üretim maliyetleri anlamýna gelmekte ve ucuz emek ekonomisinin bir girdisi olmaktadýr. Bu durum küreselleþme sürecinin yarattýðý zenginliðin giderek daha az sayýdaki varlýklý kesimde yoðunlaþmasý ve geri kalanlarýn sistemin yararlarýndan dýþlanmasý anlamýna gelmektedir. Bu bakým küreselleþmenin alternatifi politikalarýn mümkün olup olmadýðý önemlidir. Kendi dinamikleriyle kalkýnmayý ihmal etmek büyümeyi rafa kaldýrmak, ülkede önemli patlamalara neden olabilir. Çünkü, küreselleþme ile ilgili olumsuz görüþlerin ardýnda hýzlý yoksullaþma olgusu bulunmaktadýr. Bu nedenle, yüzleþeceðimiz yalýn tercihleri ertelemenin artýk çokta mümkün olmadýðý ortadadýr. Küreselleþmenin yarattýðý sefaletin nedeni, dünyayý yönlendirenlerin egemen güç odaklarýnýn yeni dedikleri eski bir oyundur. Bu anlamda barýþýl, insancýl birleþtirici bütünleþtirici ve adaletten yana olmadýðý içinde, tarihin sonundaki bir süreçte deðildir.
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
309
Kaynaklar AMÝN, Samir. (1992) Emperyalizm ve Eþitsiz Geliþme. (Çev. Semih Lim), Kaynak Yayýnlarý, Ýstanbul. AMÝN, Samir. (1993) Kaos Ýmparatorluðu, Yeni Kapitalist Küreselleþme. (Çev. Ý. Soner), Kaynak Yayýnlarý, Ýstanbul. AMÝN, Samir. (1999a) Kapitalizmin Hayaleti-Günümüz Entelektüel Modalarýn Bir Eleþtirisi. (Çev. C. Algan), Sarmal Yayýnevi, Ýstanbul. AMÝN, Samir. (1999b) Küreselleþme Çaðýnda Kapitalizm. (Çev. V. Eranus), Sarmal Yayýnevi, Ýstanbul. AMÝN, Samir. (2000) Entelektüel Yolculuðum. (Çev. U. Güngör), Ütopya Yayýnevi, Ankara. BAÞKAYA, Fikret. (1997) Sömürgecilik, Emperyalizm, Küreselleþme. Öteki Yayýnevi, Ankara. BAUMAN, Zygmunt. (1997) Küreselleþme-Toplumsal Sonuçlarý. (Çev. A. Yýlmaz) Ayrýntý Yayýnlarý, Ýstanbul. BLOCH, Mark. (1983) Feodal Toplum. (Çev. M. A. Kýlýçbay), Savaþ Yayýnlarý, Ankara. BOZKURT, Veysel. (2000) Küreselleþmenin Ýnsani Yüzü. Alfa Yayýnlarý, Ýstanbul. BRAUDEL, Fernand. (1991) Alferhought on Material Civilization and Capitalizm. The John Hepkins University Press, Baltimore. GARAUDY, Roger. (1997) Çöküþün Öncüsü ABD. (Çev. Cemal Aydýn), Nehir Yayýnlarý, Ýstanbul. GHAI, Draham. (1995) Yapýsal Uyum, Küresel Bütünleþme, Sosyal Demokrasi. (Çev. Ýdil Eser), YKY, Ýstanbul. GIDDENS, Anthony. (1994) Modernliðin Sonuçlarý. (Çev. E. Kuþdil), Ayrýntý Yayýnlarý, Ýstanbul. HIRST, P., Thomson, G..(1998) Küreselleþme Sorgulanýyor. (Çev. Ç. Erdem, E. Yücel), Dost Yayýnlarý, Ankara. MARSHALL, Gordon. (1999) Sosyoloji Sözlüðü. (Çev. O. Akýray, D. Kömürcü), Bilim Sanat, Ankara. MORISIMA, M.. (1982) Why has Japan Succeeded? Western Technology and Japanese Ethos. Camridje University Press. SÖNMEZ, Mustafa. (1997) Ýstanbul'da Gelir Daðýlýmý, Ekonomik Forum. 16 Nisan 1997, Sayý 4. ROBERTSON, Roland. (1999) Küreselleþme Toplum Kuramý ve Küresel Kültür. (Çev. Ü. H. Yolsal), Bilim Sanat Yayýnlarý, Ankara.
310 YOKSULLUK
UNDP. (1996) Human Development Report. New York. WALLERSTEIN, Immanual. (1992) Tarihsel Kapitalizm. (Çev. N.Alpay) Metis Yayýnlarý, Ýstanbul. WALLERSTEIN, Immanual. (1993) Jeopolitik ve Jeo Kültür-Deðiþmekte olan Dünya Sistemi Üzerine Denemeler. (Çev. M.Özel), Ýz Yayýncýlýk, Ýstanbul. WALLERSTEIN, Immanual. (1997) Bugün Gözümüzün Önünde Bir Sistem Çökmekte. (Çev. A. Daldal), Birikim Dergisi, Sayý 104. WALLERSTEIN, Immanual. (1998) Ulusal ve Evrensel Dünya: Dünya Kültürü Diye Bir Þey Olabilir mi? (Çev. G. Seçkin, Ü. H. Yolsal), Kültür Küreselleþme ve Dünya Sistemi A. D. King (der), Bilim Ve Sanat Yayýnlarý. YELDAN, Erinç. (2001) Küreselleþme Sürecinde Türkiye Ekonomisi. I. Baský, Ýletiþim Yayýnlarý, Ýstanbul.
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
311
Dünya Sistemi ve Yoksulluk Ýliþkisi Erhan Erken Müsiad Genel Baþkan Yardýmcýsý e-posta:
[email protected]
Öz
B
u makalede Dünya sistemi ve Yoksulluk Ýliþkisi’nin altý çiziliyor. Bu metin global fakirliðe bir bakýþ sunarken özellikle yoksullaþmaya ýþýk tutuyor.
Modern toplumun tarihçesi geliþiminin ve fakirleþmenin tarihçesidir. Zira modern dünya büyük bir hareketliliðin eþiðinde bir oraya bir buraya zenginlik ve yoksulluk arasýnda gidip gelmektedir. Bu konuda zihin yoran herhangi birsi sorunun, yoksullaþmanýn, günümüz dünyasýnýn en önemli meselelerinden birisi olduðunu açýkça görecektir. Global bir bakýþ açýsý ve akademik ölçütleri esas alan bazý önemli çözüm önerileri bu çalýþmanýn içerisinde sunulmaktadýr. Anahtar Kelimeler: Dünya ekonomisi, Yoksulluk, Samuel Huntington, Yoksullaþma, Medeniyet Çatýþmasý, Global, Fukayama'dan Huntington'a, Globalleþme, Prof. Dr. Ahmet Davutoðlu, Ekonomik büyüme kaynaklarý, Prof. Dr. Erol Manisalý, Uluslararasý Üretim, Sosyal Devlet, Emperyalizm, Sosyal çöküntü
Abstract
I
n his article, Mr. Erhan Erken, Vice Chairman of MUSIAD and Member of Board, is underlining this subject. This text contains an overview to the global poverty focusing issues of impoverishment.
The history of modern civilization is the progress and poverty. The civilized world is trembling on the verge of great problems between richness and impoverishment. Anyone who will think over the matter will see that this subject, poverty is one of the important problems of our world. A global view and some suggestions, based on academic criterion are highlighted in this work. Keywords: World Economy, Poverty, Samuel Huntington, Ýmpoverishment, Clash of Civilization, Global, From Fukayama to Huntington, Globalisation, Professor Ahmet Davutoðlu, Eco-
312 YOKSULLUK
nomic Growth Resources, Professor Erol Manisalý, International Production Social State, Colonialism, Social Collaps
Yoksulluk Kavramýnýn Kuramsal Açýlýmlarý
Y
oksulluk kavramý özellikle 1990’larda gerek ulusal, gerek uluslararasý alanda kalkýnma ve geliþme tartýþmalarýnýn önemli bir eksenini oluþturmaya baþlamýþtýr. Bu tartýþmalar, birbiriyle son derece ilintili olan, yoksulluðun tanýmý, neden ortaya çýktýðý ve nasýl mücadele edileceði konularýnda yoðunlaþmýþtýr. Gerek akademik çevrelerde, gerek politika tartýþmalarýnda genel kabul gören tanýma göre, yoksulluðu iki boyutta ifadelendirmek mümkündür: Mutlak yoksulluk, bir insanýn yaþamýný minimum düzeyde sürdürebilmesine, yani biyolojik olarak kendisini yeniden üretebilmesi için gerekli kalori ve diðer besin bileþenlerini saðlayacak beslenmeyi gerçekleþtirmesine dayalý olarak tanýmlanmaktadýr. Ayni ve nakdi gelirleri bu temel gereksinimleri karþýlamakta yetersiz olanlar mutlak yoksulluk sýnýrýna girmektedirler. Göreli yoksulluk, kiþinin bir toplumsal varlýk olmasýndan hareket etmekte ve kendisini biyolojik olarak deðil, toplumsal olarak yeniden üretebilmesi için gerekli tüketim ve yaþam düzeyinin saptanmasýný içermektedir. Bu durumda, belli bir toplumda kabul edilebilir minimum tüketim düzeyinin altýnda geliri olanlar göreli yoksul olarak tanýmlanmaktadýr. Ýþlevsel olarak, bu iki kavram genelde parasal göstergeler üzerinden hesaplanmaktadýr. Örneðin, uluslararasý karþýlaþtýrmalarda mutlak yoksulluk sýnýrý çoðunlukla, satýn alma paritesiyle düzeltilmiþ olarak, 1 ABD Dolarý’na eþit günlük harcama düzeyidir. Göreli yoksulluk için çoðunlukla benimsenen yöntem ise, ülke içindeki ortalama ya da medyan gelirin belli bir oraný altýnda (örneðin % 40) geliri olan bireylerin topluma oranýnýn bulunmasýdýr. Bu bakýmdan, göreli yoksulluk kavramý ile bir toplumdaki gelir daðýlýmý arasýnda açýk bir iliþki vardýr.
Gelir Merkezli Yaklaþým
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
313
Ne var ki, yoksulluðun salt gelir eksikliði ya da ortalamadan/medyandan sapan gelir miktarý olarak tanýmlanmasý bazý sýnýrlamalarý da beraberinde getirmektedir. Salt gelir odaklý perspektifin bireylerin toplumsal oluþumun sunduðu hak ve olanaklara ulaþýp ulaþamamasý konusunda kapsamlý bilgi veremeyeceði, özellikle son on yýldaki tartýþmalarda gittikçe artan ölçüde kabul görmektedir.
Ýhtiyaç Merkezli Yaklaþým Alternatif yaklaþýmlarýn baþlangýç noktasýný, bireyin ihtiyaçlarýnýn daha geniþ tanýmlanmasý gereði oluþturmaktadýr. Beslenme, barýnma ve giyim gibi minimum ihtiyaçlara ek olarak, güvenli içme suyu, kanalizasyon, elektrik, saðlýk ve eðitim gibi hizmetlere ulaþým, yönetime katýlma, temel insan hak ve özgürlüklerinden yararlanma, sigortalý bir iþte çalýþma gibi öðeler ön plana çýkarýlmaktadýr. Baþka bir deyiþle, örneðin, sivil, toplumsal, kültürel ve siyasal haklardan yararlanma olanaðýnýn bulunmamasýnýn da toplumsal dýþlanma anlamýna geleceði ve bu nedenle yoksulluk tanýmý içerisinde deðerlendirilmesi gerektiði ifade edilegelmektedir. Ayrýca, cinsiyet ayrýmcýlýðý gibi olgularýn yoksulluk üzerinde önemli etkileri olabileceði sürekli vurgulanmaktadýr.
Yoksulluðun Ortaya Çýkýþ Nedenleri Yoksulluðun neden ortaya çýktýðýna iliþkin tartýþmalarda, konu uluslararasý ve ulusal ölçekte ele alýnmaktadýr. Hangi ölçekte alýnýrsa alýnsýn, yoksulluðu; a) yapýsal nedenlere dayandýranlar ile b) kötü yönetiþimden kaynaklandýðýný ileri sürenler biçiminde bir ayrýþma görülmektedir. Yapýsalcýlar, ekonomik güç eþitsizlikleri düzeltilmeden, yönetiþimdeki iyileþtirmelerin fazla bir anlamý olmayacaðý görüþündedir. Buna karþýlýk ikinci yaklaþýmý savunanlar, iyi bir yönetiþim sistemi oluþturulmadan yapýlacak ekonomik düzenlemelerin ancak kýsa vadeli etkisinin olacaðýný ileri sürmektedir. Yoksulluðun ulusal olduðu kadar uluslararasý boyutlarý da vardýr. Günümüzün “küreselleþen” dünyasýnda artýk yoksulluk kavramý yalnýz ulusal sýnýrlar içerisinde deðerlendirilmemektedir. Bazýlarý yoksul ülkelerin içinde bulunduðu durumu büyük ölçüde küreselleþme sürecine göndermelerle açýklamaktadýr. Uluslararasý Para Fonu (IMF) gibi uluslararasý örgütlerin yoksulluðun nedenlerinin ortadan kaldýrýlmasý için yeterince çaba göstermediði, hatta sürmekte olan yoksulluðun nedeni olduðu görüþündedirler. Ayrýca, küreselleþme sürecinin ve buna paralel olarak refah devleti kavramýndaki aþýn-
314 YOKSULLUK
manýn geliþmiþ ülkelerde de “yoksulluk adalarý” oluþturduðunu vurgulamaktadýrlar. Biz de çalýþmamýzda bu hususa daha fazla vurgu yapacaðýz. Dolayýsýyla, yoksulluðun nasýl ve neden ortaya çýktýðý sorusuna verilecek cevap, bir anlamda yoksullukla mücadele konusunda izlenecek yolu da belirleyecektir. Yapýsal deðiþikliklerin zorunlu ve vazgeçilemez olduðunu savunan görüþe göre, yalnýz katýlýmcý mekanizmalarýn güçlendirilmesi önerisi pek bir iþe yaramayacaktýr. Benzer biçimde, yoksulluðun iyi yönetiþim eksikliðinden kaynaklandýðýný ileri sürenler, katýlýmcý mekanizmalar oluþturulmadan, saydamlýk ve hesap sorma saðlanmadan gerçekleþtirilecek yapýsal deðiþikliklerle, bir dönem sonra yeni yoksullar ve yeni zenginler yaratmanýn ötesine gidilemeyeceði görüþündedir. Aslýnda, yapýsal deðiþiklikler ile demokratik ve katýlýmcý mekanizmalarýn birlikte, bir bütün içerisinde deðerlendirilmesi gerekmektedir. Çarpýklýðýn nedeni uluslar arasý üretim ve paylaþým sistemidir. Bu bölüme baþlarken Dünya Sistemi ile ilgili bazý mukayeseli rakamlarý zikretmek istiyorum: - ABD’de nüfusun % 1’i ülke servetinin % 39’una sahiptir. - 1965 – 1995 yýllarý arasýnda dünyanýn en zengini olan % 20’lik insan kitlesi, dünyadaki toplam gelirlerini % 70’den % 86’ya çýkarmýþlardýr. - Dünyanýn en yoksulu olan % 20’lik kitlenin geliri ise, 1965 – 1995 yýllarý arasýnda % 2.3’ten % 1.3’e düþmüþtür. - 1960’larda dünyanýn en zengin % 20’lik kitlesi, en yoksul l milyar nüfusun gelirinin 30 katý fazla gelire sahipken, 1990’larda bu, 80 kat olmuþtur. - Human Development Report (Ýnsan Geliþimi Raporu) 2000’e göre, dünya nüfusunun en zengin % 20’lik kýsmý dünyadaki toplam gelirin % 86’sýna, % 60’lýk kýsmý, % 13’üne, en fakir % 20’lik kýsým ise, toplam gelirin sadece % 1’lik kýsmýna sahiptir. - Mal ve hizmet ihraç etmede % 82’lik pay en zengin % 20’lik kesime, % 1’lik pay ise % 20’lik en yoksul kesime aittir. - ABD’de 60 milyon, Avrupa Birliði ülkelerinde 80 milyondan fazla insan yoksulluk sýnýrýnda yaþýyor. - Dünyanýn en zengin ülkelerinde bile “poor and homeless” (fakir ve evsiz) insanlar vardýr. - Dünyadaki tablo böyle iken, gelir daðýlýmýndaki adaletsizlik açýsýndan ülkemizin dünyadaki ilk 10 ülke arasýnda yer aldýðý bilinmektedir.
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
315
Dünyada, hem üretilenler baðlamýnda, hem de doðal kaynaklar baðlamýnda kaynaklar yeterli olduðu halde neden yoksulluk azaltýlamamaktadýr? Yoksulluðu iyi anlayabilmek için modern batý sisteminin temel paradigmalarýna ve bu paradigmalarýn oluþum sürecine yakýndan bakmak gerekiyor. Dünyanýn Ýktisadi Tarihi incelendiðinde, batýlý milletlerin 1500’lü yýllarda denizaþýrý seyahatlerle baþlayan süreçte elde ettikleri sermaye birikiminin dünya sisteminde var olan adaletsizliklerin ilk baþlangýç noktalarýndan biri olduðu göze çarpmaktadýr. Batý’daki Sanayileþme hamlelerinin temelinde, bu sayede batýya aktarýlan hammadde kaynaklarý, yer altý zenginlikleri ve köleleþtirilmek veya çok zor þartlarda çalýþtýrýlmak suretiyle emeðinden istifade edilen insan unsurunun önemli bir katkýsý bulunmaktadýr. Öte yandan, 19. Yüzyýl sömürge hareketleri incelendiðinde karþýmýza çýkan bir çok hakikat da bu fikrimizi destekler mahiyettedir. Afrika kýtasý ve Uzak Doðu bu devrede batýlý ülkeler için en fazla ilgi çeken bölgeler olmuþtur. Osmanlý Devleti’nin hasta adam pozisyonunda bulunsa bile dünyanýn yukarýda sözünü ettiðimiz en önemli kesiþim noktalarýný kontrol eder bir tarzda varlýðýný sürdürmesi, sömürgecilik döneminin en önemli geciktirici ve engelleyici faktörlerinden biri olmuþtur. Tarihimiz açýsýndan mutluluk veren bir olay da þudur ki, kendi döneminin büyük güçlerinden biri olan Osmanlý, dünyadaki etkisine raðmen sömürgecilik cereyanýna katýlmamýþ, merkez dýþýnda, kontrolü altýndaki bölgelerden aldýðý gelirleri büyük ölçüde yine oralar için harcamýþtýr. Osmanlý’nýn bu özelliði, yaþadýðýmýz topraklardaki sermaye birikiminin yetersizliði ve sanayileþme serüvenindeki geri kalmýþlýðýn izahý sadedinde zikredilebilecek sebeplerdendir. Osmanlý ile ilgili bu kýsa bölümden sonra, batýnýn sömürgecilik tarihine dönersek, büyük ölçüde iç paylaþým sýkýntýlarýnýn ürünü olan ve batýlý ülkelerin kendi aralarýndaki problemlerin çözülememesinden dolayý patlak veren Birinci Dünya Savaþý sonrasý oluþan sýnýrlar, Dünya üzerinde yeni yeni ülkeler ortaya çýkarmaya baþlamýþtýr. Bu ülkelerin ortaya çýkýþý ve Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda BM sistemi altýnda bugün 200 civarýna varan devletin oluþumu süreci, tamamen yeni tür bir sömürgecilik mantýðý ile þekillenmiþtir.
Yeni Sömürgecilik Bugün Dünya Siyasi haritasý çok dikkatli bir þekilde incelendiðinde, coðrafi özellikler, insan ve hammadde kaynaklarý, kültürel ve dini deðerlerin yeni devletlerin kuruluþu sýrasýnda özellikle dikkat dýþý býrakýldýðý veya baþkaca bir deyiþle özellikle problem üretecek ve yeni devletleri güçlü bir þekilde ortaya çýkarmaktan uzak olarak dizayn edildiði görülebilir.
316 YOKSULLUK
Örnek olarak; Birçok Afrika ülkesinin suni sýnýrlarý ve farklý hakimiyet alanlarý içinde býrakýlmasýný, Türkiye’nin Güneydoðu komþularý ile olan sýnýrlarýný, Orta Doðu’da Filistin, Ýsrail, Ürdün ve diðer ülke sýnýrlarýný, Uzak doðuda Hindistan Pakistan, Bengladeþ ve Keþmir bölgelerindeki sýnýrlarý sayabiliriz… Ýkinci Dünya Savaþý sonrasý oluþan çift kutuplu dünya sisteminde, her kutup, kendi alt sistemindeki ülkelerle arasýndaki iliþkileri, iktisadi geliþmiþlik seviyesindeki farkýn açýlmasý temelinde gerçekleþtirmiþtir. Bir kýsým iktisatçýlarýn ‘Mukayeseli Üstünlükler Teorisi’nin bir sonucu olarak açýkladýðý bu devrede, bir dönemdeki tanýmlamasýyla üçüncü dünya ülkeleri, daha sonraki kullanýmýyla geliþmekte olan ülkeler, aradaki farký kapatmak þöyle dursun, gittikçe artan bir uçurumla karþý karþýya kalmýþlardýr. Uluslararasý sistemde, ülkeler arasýnda ekonomik açýdan uçurum artarken, özellikle Rusya’nýn daðýlmasý ve ABD’nin tek süper güç halini almasý ile Batýlý Liberal Kapitalist Sistem, dünyada neredeyse ulaþýlmasý hedeflenen tek sistem halinde sunulmaya baþlanmýþtýr. Bu sistemin yaygýnlaþmasý sürecinde, bu sistemi uygulamaya çalýþan ülkelerde iç dengeler süratle bozulmuþtur ve bozulma artan bir hýzla devam etmektedir.
Küreselleþme Küreselleþme diye de tanýmlayabileceðimiz bu süreç, yol açtýðý gelir adaletsizliði nedeniyle, geliþmiþ ve geliþmekte olan ülkeler arasýnda gelir farklýlaþmasýnýn gittikçe daha da açýlmasýna neden olmaktadýr. Küreselleþme öncesi dönemde Doðu-Batý mücadelesi olarak lanse edilen gerginliklerin yerini, zengin-yoksul, baþka bir deyiþle Kuzey-Güney mücadelesinin (Huntington’un deyimiyle “çatýþmasýnýn”) aldýðý görülmektedir. Günümüzde küreselleþmenin, geliþmiþ ülkelerle, geliþmekte olan ve azgeliþmiþ ülkelerdeki varlýklý gruplara daha çok çýkar saðladýðý da ayrý bir gerçek olarak karþýmýzda durmaktadýr. Özellikle Arjantin’de yaþanan kriz sonrasýnda insanlarýn sokaða dökülmesi, bu gerçeðin fark edilmesi ve buna duyulan tepkinin dýþa vurulmasý ile ilgili bir süreçtir. Finansal olarak sýkýntýya giren ve çýkýþ yolu bulmak için IMF’nin önerdiði reçeteleri uygulayan ülkelerdeki krizlerin daha da derinleþmesi ve sonrasýnda þirketlerin, özellikle de finansal sektördeki þirketlerin yabancýlarýn eline geçmesi, küreselleþmeye ve küreselleþmenin simgesi hâline gelen IMF ve Dünya Bankasý gibi uluslararasý kuruluþlara olan tepkileri artýrmýþ ve bu kuruluþlarýn rolü tartýþýlmaya baþlanmýþtýr.
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
317
1997’deki Asya ve 1998’deki Rusya krizleri ve bu krizlerin küresel ölçeðe yayýlarak Brezilya ve Türkiye gibi ülkeleri etkilemesiyle artan tartýþmalar, Türkiye’de yaþanan Kasým 2000 ve Þubat 2001 krizleri ile, son Arjantin krizinin ardýndan þiddetlenmiþ ve küreselleþmeye karþý tepkiler artmýþtýr Küreselleþme olgusuna paralel olarak, ülkelerin ekonomilerini dýþa açmalarý ve liberalizasyon çabalarý, ülkelerin istikrarlý bir büyüme trendi yakalamasý için yeterli olmamaktadýr. Richard Falk, Yýrtýcý Küreselleþme adlý kitabýnda, küresel geliþmelere karþý çýkan hükümetlerle ilgili çok önemli bir tespitte bulunmaktadýr: Falk, Küresel Kapitalizmin oyun sahasýna giren bir hükümetin, kendisinden istenen oyunu oynamaktan baþka hiçbir seçeneði olmadýðýný iddia etmektedir. Þayet bu oyunu oynamayý reddederse veya jeopolitik muhafýzlar siyasi veya ideolojik sebeplerden ona bu oyunu oynama fýrsatý vermezlerse, ya sermaye kaçýþý, ya durgunluk, ya dýþ destek kaybý ve müzmin fakirlik gibi problemlerle karþýlaþacaðýný öne sürmektedir. Falk’a göre, küreselleþmeye karþý koymak kolay deðildir. Ancak, küreselleþmeye kayýtsýz þartsýz teslim olmak ve küresel kuruluþlarýn (IMF, Dünya Bankasý, DTÖ, vs.) her dediðini sorgulamadan yapmak, ülkenin ekonomik sorunlarýný çözmesi ve istikrarlý büyüme eðilimini yakalamasý için yetmemektedir. Eðer bu mümkün olsaydý, Arjantin’de kriz bu kadar derinleþmez ve insanlar sokaða dökülmezdi. Tabii Ülkemiz için de ayný tespit geçerlidir. Post-modern bir sömürgecilik olarak deðerlendirilmesi mümkün olan küreselleþme, küçük bir köy haline dönüþen dünyanýn, güçlüler tarafýndan daha iyi kontrol edilebilmesine ve üretilen deðerlerin çoðunluk kýsmýna el konulabilmesine imkan veren en son aþama olarak da nitelendirilebilir.
Acý Bir Tespit Modern dünyada paraya ve kredi mekanizmalarýna hükmedenler maalesef, toplumlarý da yönlendirmektedirler. Bu yönlendirme gücüne sahip unsurlar, dünyada ortaya çýkan krizlerin ve dengesizliklerin de en önemli sebeplerindendir. Dolayýsýyla küresel manada ve ülkelerin iç bünyelerinde ortaya çýkan göreli ve mutlak yoksulluðun da en önemli sebepleri arasýnda sayýlmalýdýrlar Ýktisatçý Dr. Mustafa Özel’in hesaplamalarýna göre; ülkeler arasýnda bir günlük gerçek mal ve hizmet ticareti 20 milyar dolar, bir günlük para ticareti ise 2 trilyon dolardýr. Bunun yýllýk karþýlýðý ise 1997 yýlý verileriyle yýlda 7 trilyon $ ve 700 trilyon $ olarak hesaplanmaktadýr.
318 YOKSULLUK
Özetle ifade etmek gerekirse reel ticaret , sanal ticaretin yüzde biri seviyesindedir. Peki para sahiplerinin daðýlýmý konusunda bir dengeden söz edilebilir mi? Maalesef hayýr. Modern dünyada servetin onda dokuzu, mevcut ülkelerin onda birinde toplanmýþ durumdadýr. Dörtyüz dolar milyarderi, dünya nüfusunun yarýsý kadar zengindir. Küresel krizler de maalesef bugün dünyadaki en güçlü durumda görünen ülkelerinin baþrol oyuncusu olduklarý küresel adaletsizliklerin eseridir. Avrupa ve Kuzey Amerika baþkentlerinde bulunan büyük bankalar da dünyadaki krizlerin adeta orkestra þefleridirler. Faize dayalý iktisadi dünya sistemi de adeta bütün haksýzlýklarýn ve adaletsizliklerin kaynaðý durumundadýr. 1997 Rusya ve Uzak Doðu krizlerinde, yukarýda zikredilen uluslararasý finans güçlerinin çok ciddi katkýlarý olmuþtur. Örnek vermek gerekirse finans devi Soros’un tetiklemesiyle baþlayan Uzak Doðu krizinde, Malezya Borsasý’nýn 10 ay içinde kaybettiði deðer 260 milyar dolar civarýndadýr. Böylesi bir kaybýn ülke ekonomisi için ne büyük bir kayýp oluþturduðu dikkatle hesaplanmalýdýr. Yine 2000 ve 2001 ekonomik krizlerinde ülkemizdeki dolar bazýndaki GSMH 200 milyar dolar seviyelerinden 150 milyar dolar seviyelerine gerilemiþtir. Ülkemizin göreceli olarak fakirleþmesine yol açan bu durum, ülke içi dengelerinin de sarsýlmasýyla kesimler arasýndaki uçurumu daha da büyütmüþtür.
Medeniyetler Çatýþmasý ve Tarihin Sonu Tezleri ile Ýlgili Bazý Yorumlar.. Son on yýlda küreselleþme ve Batýlý Liberal Kapitalist Sistemin felsefi arka planý konusunda en önemli tartýþmalardan biri Fukayama ve Huntington’un makaleleri etrafýnda cereyan etmiþtir. Samuel Huntington, zikri geçen makalesinde, 21. yüzyýlýn din aðýrlýklý bir medeniyetler çatýþmasýyla belirleneceðini ifade ederek, Çin uygarlýðýný ve Ýslâm’ý, Batý’nýn yeni düþmanlarý olarak lanse etmekte ve tanýmladýðý sekiz uygarlýðýn arasýnda, en ciddî çatýþmalarýn Ýslâm uygarlýðý ve Çin uygarlýðý ile Batý uygarlýðý arasýndaki çatýþma olduðunu söylemektedir. Bu konuda fikir beyan eden bir çok yorumcu, Samuel Huntington’un 1993 yýlýnda ortaya attýðý “medeniyetler çatýþmasý” tezinin, soðuk savaþýn bitimi-
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
319
ne baðlý bir küreselleþme ürünü olduðunu ifade etmektedirler. Huntington’un, adý geçen teziyle, yeni dünya düzeni konusunda çözümlemeler ortaya koymanýn yaný sýra, olaylara yön vermeye çalýþtýðýný ve hatta, bütün çözümlemelerini, yýkýlan Sovyetler Birliði’nin yerine, Batý uygarlýðý için yeni bir düþman yaratma gayreti üzerine inþa ettiðini belirtmektedirler. Prof. Dr. Ahmet Davudoðlu’nun “Fukuyama’dan Huntington’a: Bir Bunalýmý Örtme Çabasý ve Siyasî Teorinin Pragmatik Kullanýmý” baþlýklý makalesinin giriþinde belirttiði gibi: “Siyasî karar mekanizmalarý ile siyaset teorisyenleri arasýnda ilginç bir hukukîleþtirme ve meþrulaþtýrma iliþkisi olagelmiþtir. Özellikle siyasî deðiþimin ve yeni dünya düzen arayýþlarýnýn yoðunlaþtýðý dönemlerde, bu iliþki tarzý daha da yaygýnlýk kazanmaktadýr. Soðuk savaþ sonrasý dönemde, ‘yeni dünya düzeni’ sloganý çerçevesinde yaygýnlaþan yeni teoriler, hâkim siyasî güçlere kamuoyu oluþturma ve meþruiyet kazandýrma doðrultusunda önemli hizmetler sunmuþlardýr.’ Fukayama’nýn “tarihin sonu” tezi, Batý medeniyetinin geçirmekte olduðu kriz sürecini örtmeye çalýþan entellektüel bir çaba olmakla birlikte, Bosna’da yaþanan dram sýrasýnda Batýlý ülkelerin tavýrlarý, Fukuyama’nýn oluþturduðu bu çerçeveyi geçersiz hâle getirmiþtir. Davudoðlu’na göre; yaþanan dengesizliklerin ve çarpýklýklarýn örtülmesi için gerekli olan yeni teorik çerçeveler ve bu çerçevelerin öngördüðü yeni düþmanlar bulma misyonunu ise, “medeniyetler çatýþmasý” teziyle Huntington üstlenmiþtir. Tarihi süreç içindeki medeniyet çatýþmalarýný ön plana çýkaran, müsamaha ve hoþgörü örneklerini görmezden gelen Huntington, dünyadaki gelir daðýlýmý adaletsizliðinin, zengin ve yoksul ülkeler arasýndaki baþ döndürücü yoksulluk oranlarýnýn en önemli sorumlusu ve birçok sýcak çatýþmanýn tarafý olan Batý medeniyetinin, sorumluluklarýný göz ardý etmektedir. Samuel Huntington, bunun da ötesine giderek, bunalýmlarýn sorumluluðunu ve ortaya çýkan çatýþma alanlarýnýn yükünü tekelci Batý medeniyeti tarafýndan hayat alanlarý gittikçe sýnýrlanan yerel medeniyetlere ve otantik kültürlere yüklemekte, böylece de gelecekteki bunalýmýn suçlularýný önceden ilân etmektedir. Özetle Fukayama’nýn teziyle, Batý medeniyetinin felsefi ve sistemik açýdan insanlýðýn ulaþtýðý neredeyse en üst seviye olduðu ilan edilirken, Huntington’un teziyle de çatýþmalarýn ve sorunlarýn kaynaðý olarak baþta Ýslam ve Kofüçyanizm olmak üzere diðer dinler ve kültürler gösterilmeye çalýþýlmaktadýr. Oysa çalýþmamýzýn baþýndan beri ortaya koyduðumuz gibi, gerçek, yukarýdaki tezlerde ifade edildiðinden çok baþkadýr. Dünyada hegemonyalarýný
320 YOKSULLUK
devam ettirmek isteyen güçler, kendi kontrolleri altýndaki uluslar arasý sistemdeki tüm çatýþmalarýn, adaletsizliklerin, zulümlerin ve her gün göreli olarak artan yoksulluðun baþ sebebi olmakla birlikte, siyaset teorisyenlerinin de yardýmýyla dikkatleri baþka yönlere çevirerek, sorumluluklarý, neredeyse bu sýkýntýlardan en fazla etkilenen kesimlerinin üzerlerine atmaya çalýþmaktadýrlar.
Erol Manisalý Direk olarak Fukayama ve Huntington ile ilgili olmasa da bu noktada Prof. Dr. Erol Manisalý’nýn bir makalesinden kýsaca bahsetmek yararlý olacaktýr. “Yirmibirinci Yüzyýlda Küresel Kýskaç: Küreselleþme, Ulus Devlet ve Türkiye” adlý eserinde Manisalý; toplumsal ve millî bilincin köreltilerek, toplumsal bilinç yerine bireysel çýkarýn sunulduðunu belirtmektedir. Manisalý þöyle demektedir: “Politikacýya da ‘ülkende yükselmek istiyorsan dýþardaki güç odaklarýyla iþbirliði yap’ deniyor. Ulusal sanayiciye, ‘ayakta kalmak istiyorsan, dýþarda bir büyük bul ve ona baðlan’ önerisi yapýlýyor.” Manisalý, “Küreselci güçlülerin” azgeliþmiþ dünyaya etnik özgürlükler ve dinî özgürlükler gibi oyuncaklar da sunarak, azgeliþmiþ ülkelerde iç çatýþmalarý tahrik ettiklerini ve onlarýn iç kargaþadan baþka þeylerle uðraþmalarýna imkan býrakmadýklarýný, yani toplumsal olarak bilinçlenmelerine izin vermediklerini iddia etmektedir. Kýsacasý, küresel güçlüler, azgeliþmiþ ülkelere toplumsal demokrasiyi unutturmak için, onlarýn önüne etnik, dinî, cinsel ne kadar araç varsa atmakta ve onlarý oyalamaktadýrlar. Gelir daðýlýmý adaletsiz olan bir dünyada huzur ve barýþýn temin edilebileceðini ummak safdilllik olmaz mý? Zengin ve yoksul arasýnda bu denli büyük bir uçurumun olduðu insanlýk aleminde elbette global kaoslar olacaktýr.
Yoksulluk beraberinde açlýk, hastalýk ve ölümleri de getiriyor... Bugün için dünyanýn GSMH’sinin 35 Trilyon Dolar civarýnda olduðu hesaplanmaktadýr. Bunun, 10.5 Trilyon Dolarý ABD, 4.2 Trilyon Dolarý Japonya ve 2.4 Trilyon Dolarý ise Almanya tarafýndan üretilmektedir. Ýlk üç ülkenin GSMH’lerinin toplamý 17.1 Trilyon Dolar olarak hesaplanmaktadýr. Dünyanýn toplam hasýlasýnýn (yaklaþýk) yarýsýný oluþturan bu üç ülkenin toplam nüfusu ise 500 milyon civarýndadýr. Dünyamýzda ise yaklaþýk 6 milyar insan yaþamaktadýr. Bütün bunlara karþýlýk, dünya nüfusunun neredeyse yarýsý, yani yaklaþýk 3 milyar insan, günde 2 dolarlýk bir gelirle yaþýyor. 1.2 milyarý içinse bu 1 dolardan da az bir gelir demek. Ýstatistiklere göre, 800 milyon insan, yani her 7 kiþiden biri yataðýna aç gidiyor. 3 milyar insan yeterli saðlýk hizmeti alamýyor. Hâlâ 1.2 milyar insan temiz içme suyuna sahip deðil. Kolera, dizanteri
Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e
321
ve diðer parazit hastalýklarý nedeniyle halen yýlda 3 milyon insan ölüyor. Her gün 5 yaþýnýn altýndaki 30 bin çocuk engellenebilir nedenlerle ölüyor. Hava kirliliðinin yol açtýðý solunum yollarý hastalýklarý nedeniyle ölenler dünya genelindeki ölenlerin %10’unu oluþturuyor. Avrupa’da sel felaketleri, Afrika’da kuraklýk ve açlýk tehlikesi, Çin’de çölleþme, Amozon’da bitki ve hayvan türlerinin yok olmasý, kutuplarda buzullarýn erimesi ve hava kirliliði sorunu dünya için önemli bir tehdit haline gelmiþ durumda.
Türkiye’de de durum çok farklý deðil.. Türkiye’nin GSMH’sý, 160 milyar USD civarýndadýr. Nüfusun yaklaþýk 70 milyon olduðu ülkemizde kiþi baþýna düþen milli gelir ise 2250 USD civarýndadýr.(Satýn alma paritesi itibariyle bu rakamlarýn çok daha yüksek olduðu da gözden uzak tutulmamalýdýr) Ancak, bu her ferde GSMH’dan 2250 dolar düþtüðü anlamýna da gelmemektedir. Ülkemizde dört kiþilik bir ailenin sadece karnýný doyurabilmesi için gerekli olan para, yani açlýk sýnýrý 390 milyon liradýr. Buna giyim, ulaþým, kira, eðitim vb. ihtiyaçlar eklenerek hesaplanan yoksulluk sýnýrý ise 1 milyar 100 milyon liraya yükselmiþ durumdadýr. Buna göre, kamu çalýþanlarýnýn yaklaþýk 1 milyon 250 bini ancak açlýk sýnýrýnda yaþýyorlar. Açlýk sýnýrýný geçenlerin sayýsý yaklaþýk ise 300 bin.
Yoksulluk sýnýrýný geçebilenlerin sayýsý ise sadece 37 bindir. Araþtýrmalara göre, Türkiye’de iþsiz kalmak, insanlarýn saðlýðýný kaybetmekten sonra korktuklarý ikinci þey haline gelmiþtir. Ýþsizlik ve ekonomik sýkýntýlar sonucunda aile içi sorunlarda büyük artýþ görülmektedir. Devlet Ýstatistik Enstitüsünün verilerine göre, Türkiye’de 2 milyon 200 bin iþsiz mevcuttur. Bunlarýn % 30’unun bir yýldan uzun bir süredir iþsiz olduðu, % 70’nin ise son bir yýlda iþsiz kaldýðý tesbit edilmiþtir. Okullarýndan yeni mezun 170 bin kiþinin de iþ beklediði diðer önemli bir bulgu olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Ülkemizde, þehirlerde yaþayan nüfusun, doðduklarý kýrsal kesimlerle ilgilerini muhafaza eden kesimleri, buralardan aldýklarý desteklerle bir miktar nefes alabilmektedirler. Sülale tipi yapýlanmalarýn, eskiye göre büyük ölçüdeki çözülmelere raðmen hala etkisini sürdürüyor olmasý, kentlerdeki hemþehri dayanýþmalarý, insanlarýmýzýn dini geleneðin tesiriyle sürdürdükleri yardýmlaþma özellikleri bu ölçüde kötü rakamlara raðmen sosyal patlamalarý önleyen etkenler olarak göze çarpmaktadýr.
Batý’daki Sosyal Devlet uygulamalarý insani ama eksik bir çabaydý...
YOKSULLUK
323
YOKSULLUK ARAÞTIRMALARI
324 YOKSULLUK
Yoksulluk Algýsý, Ýfadelendirilme Tarzý ve Tutumlar -Bir Ýçerik Analizi ÖrneðiA. Esra Aslan Doç. Dr., Marmara Üniversitesi, Atatürk Eðitim Fakültesi , Eðitim Bilimleri Bölümü e-posta:
[email protected]
Ahmet Emre Bilgili Doç. Dr., Marmara Üniversitesi, Atatürk Eðitim Fakültesi , Eðitim Bilimleri Bölümü e-posta:
[email protected]
Öz
B
ireyin geliþmiþ ve geliþmekte olan ülkede yaþamasý tüm yaþam çizgisini etkileyen bir unsurdur. Bireyin sahip olduðu nitelikler ve bunlarý üretime katabilmesi için sistemin ona saðladýðý olanaklar ve ülkenin geliþmesi bir tür karþýlýklý baðýmlýlýk oluþturmaktadýr. Dünya savaþlarý sonrasýnda bir ülkenin sahip olduðu insan kaynaðýnýn, fiziksel ve finansal kaynaklarýndan daha temel bir kaynak olabileceði gözlenmiþtir. Bu görüþlerden yola çýkarak yoksulluk kavramýný bilimsel bir formatta incelemek üzere yardýma muhtaç kiþilerin yoksulluk algýsý, bunu ifade etme tarzlarý ve kavrama iliþkin tutumlarýnýn deðerlendirilmesi bu araþtýrmanýn ana problemini oluþturmaktadýr. Araþtýrmada yoksullukla mücadele temeli üzerine kurulu bir sivil toplum kuruluþu olan Deniz Feneri Yardýmlaþma ve Dayanýþma Derneði Genel Merkezine 81 ilden 2003 yýlýnda yardým talep etmek üzere yazýlan 12317 sayýda mektup evren olarak kabul edilmiþtir. Bu mektuplardan küme oranlý ve tesadüfi örnekleme yoluyla seçilen 118 adet mektup üzerinde içerik analizi gerçekleþtirilmiþtir. Veri çözümlemede Ýliþkisel analiz ve deðerlendirici analiz olmak üzere iki farklý teknik birlikte kullanýlmýþtýr. Bu tekniklerle yoksulluk ve bununla iliþkilendirilen kavramlarýn görülme sýklýðý, kavramlara iliþkin tutumlar ve tutumlarýn yoðunluðu tespit edilmiþtir. Anahtar Sözcükler: yoksulluk, yoksulluðu ifadelendirme tarzý, yoksulluða karþý tutum
Abstract
L
iving in a developed or developing country is a factor which effect whole life span of an individual. The qualities of a person and facilities provided by his country and development of country constitute a kind of mutual dependency. After the World Wars, it was observed that human resources of a country could be a much more important source than financial and physical sources. The main problem of this research is analyzing the perception of poverty, ways of expressing this concept and attitudes towards poverty conception. 12317 letters received by a nongovernmental social organization, from 81 cities demanding help in 2003 constituted the universe of this research. The 118 letters are selected as population by cluster rated and random sampling method. The two different techniques of content analysis were used. These are contingency analysis and emotional direction analysis. The frequency of related concepts of poverty, attitudes towards the concept and frequency of attitudes were searched with these content analysis techniques.
YOKSULLUK
325
Key words: Poverty, ways of expressing of the concept of poverty, attitudes towards poverty
Giriþ
Y
oksulluk, kelime anlamý ile; bireyin yaþamýný sürdürebilir kýlmasý için gerekli olan þeylerden mahrum olmasý halidir. Diðer bir ifade ile yoksulluk; maddi nitelikteki mahrumiyetler nedeni ile kaynaklara ve üretim faktörlerine eriþememe ve böylece asgari yaþam düzeyini sürdürecek gelirden yoksun bulunulmasýdýr. Mutlak yoksulluk, göreli yoksulluk, insani yoksulluk objektif ve subjektif yoksulluk gibi yoksulluðun farklý boyutlardan ele alýndýðý tanýmlarý da bulunmaktadýr. (Aktan, 2002 :1043) Bir olgu olarak yoksulluk günümüzde çok boyutlu ve evrensel bir problem halini almýþtýr. Temelde bir azgeliþmiþlik sorunu olan yoksulluk, geliþmiþ ülkelerde de varlýðýný sürdürmektedir. Kýsa dönemde azalacaðý yönünde de ciddi bir iþaret bulunmamaktadýr (Þenses, 2002:21). Küreselleþme, yoksulluðu azaltmamýþ aksine artýrýcý yönde rol oynamýþtýr. Zengin ve yoksul ülkeler arasýndaki uçurum giderek derinleþmiþtir. Aslýnda küreselleþme yoksulluðun tüketilmesi çalýþmalarýnda potansiyel olarak umudu ve umutsuzluðu birlikte barýndýrmaktadýr. Çünkü küresel baðlamda yoksulluk; kaynaklarýn kýt olmasýnýn sonucu deðil daha çok paylaþýmdaki sorunlar ve iþsizliðe, emek maliyetlerinin dünya ölçeðinde minimize edilmesine dayanan küresel aþýrý arz sisteminin ürünü olarak ortaya çýkmaktadýr (Chossudovsky, 1999 : 29). Yoksulluðun global bir tehdit haline gelmesi çözümünün de küresel baðlamda ele alýnmasýný zorunlu kýlmaktadýr. Yani küreselleþme, yoksulluk için hem neden, hem de imkân ve fýrsat olarak görünmektedir. Bu amaçla yoksulluðun tüketilmesi çalýþmalarý geniþ tabanlý tutulmalý ve mücadelenin de küresel bir mahiyet taþýmasý gerekmektedir (Chossudovsky, 1999 : 31). Türkiye’de ise yoksulluðun profiline bakýldýðýnda son yýllarda yaþanýlan krizin de etkisiyle daha çok bireyi kapsamý altýna aldýðý görülmektedir. Sosyal ve ekonomik anlamda yaþanan krizin derinliðini ortaya koyacak en iyi þey bütün göstergelerin zikzaklar çizmesi olmuþtur (Sönmez, 2002 : 9). Devlet Planlama Teþkilatý’nýn Beþinci Beþ Yýllýk Kalkýnma Planý raporlarýnýn
326 YOKSULLUK
ilgili bölümü yoksulluðun profilini resmi aðýzdan bir bütün olarak ortaya koymakta ve Türkiye de gelir daðýlýmý dengesizliðinin artarak devam ettiðini göstermektedir. [ Devlet Planlama Teþkilatý (DPT), 2000] Buna göre mevcut sosyal güvenlik ve yardým sistemi yoksul kesimleri korumakta yetersiz kalmýþtýr. Yeni durumda yaþanýlan krizin de etkisi ile vasýflý bireyler iþsiz kalmýþ ve bu sayede yoksulluk kýr yerine kentlerde daha çok etkili olmuþtur. Eðitimli gençler arasýnda iþsizlik oraný da %30 lara yaklaþmýþtýr. (DPT, 2000) Yoksulluðu bireysel düzeyde ve sonuç olarak ifade eden ve Birleþmiþ Milletler tarafýndan geliþtirilen Ýnsanî Geliþme Endeksi’nde ülkeler sýralamasýnda Türkiye oldukça gerilere düþmüþtür. Yoksullukla ilgili bütün verilerin önümüzdeki yýllarda daha da artacaðýna ve bunun giderek kentsel bir görünüm kazanacaðýna dair görüþler aðýrlýk kazanmaktadýr (Þenses, 2002 :319). Kentleþmenin, kalkýnmanýn yaratýcý ve hýzlandýrýcý bir etmeni olduðu (Keleþ, 2000 : 28). göz önüne getirilirse bu durumun bir paradoks oluþturup oluþturmadýðý düþünülebilir Bugünün büyük kentlerinde, en yoksul kesimlerin kent merkezindeki terkedilmiþ, çöküntü ve izbe alanlarda yaþadýklarý bilinmektedir. Burada yaþayanlarýn dönüþtürme kapasitesinden yoksun bir kesim oluþlarý (Iþýk ve Pýnarcýoðlu, 2001:39) ve bunun karþýsýnda gecekondu bölgelerinde hayatlarýný devam ettirenlerin son derece dinamik, kentte tutunmak ve yükselebilmek için sýkýntýlara katlanabilen bireylerden oluþmasý kent yoksulluðunu, salt gelir-tüketim noktasýnda deðil dönüþtürme kapasitesinin mevcudiyeti ile de deðerlendirmek gerektiðini ortaya koymaktadýr. Bu çerçevede yoksulluða statik bir olgu deðil bir süreç olarak (Iþýk ve Pýnarcýoðlu, 2001:33-39) bakmak daha doðru bir yaklaþýmý ifade etmektedir. Kent ve yoksullukla ilgili önem arz eden bir husus ta, yoksulluðun bireylerin kentlileþmesinde oynadýðý olumsuz iþlevdir. Bir bütün olarak yoksulluk halleri, bireylerin kent yaþamýna entegre olamamalarý sonucunu doðurmakta veya en azýndan bu alanda problemler üretmektedir. Bunlar da kentte kültürel, sosyal, mimari ve etik deðerlerin geliþmesini olumsuz olarak etkilemektedir. Yoksullukla mücadele eden kamu kurum ve kuruluþlarý ve sivil toplum kuruluþlarýnýn (STK) tüketmeye yönelik bütün çabalarý yetersiz kalmýþ ve soruna köklü çözüm teþkil edilememiþtir. Ayný zamanda yapýlan bu yardýmlar bireyleri üretici hale getiremediðinden almaya hazýr olma psikolojisini pekiþtiren bir mahiyet arz etmiþtir. Bütün bunlar yoksulluðun toplumda yerleþmesi ve kalýcý etkiler doðurmasý sonucunu ortaya çýkarmýþ bulunmaktadýr. Bu durum ve bunun devamlýlýðý toplumda birey ve grup düzeyinde davranýmlar geliþtirerek bir alt kültür oluþturmuþtur. Ýlk defa antropolog Oscar Lewis (1959) tarafýndan geliþtirilen
YOKSULLUK
327
yoksulluk kültürü/yoksulluk alt kültürü kavramý genel anlamda yoksulluðun etkisi ile sosyal sistemin normlarýndan sapmayý ifade etmektedir (Kottak, 2001 : 507). Kavramýn, Ýktisadi, sosyolojik ve psikolojik boyutlarý bulunmaktadýr. Örneðin Psikolojik açýdan yoksulluk alt kültürü; marjinallik, güvensizlik, umutsuzluk, saldýrganlýk, toplu yaþama, þehvet ve devlete güvensizliði içermektedir (Kottak, 2001 : 507). Eðer bir toplumda yoksullukla birlikte güçlü bir sosyal dayanýþma duygusu, bunu saðlayan kurumlar, aile ve akrabalýk temelinde yardýmlaþma var ise yoksulluk alt kültürü kavramý ile ifade edilen davranýmlar bir süre tehlike arzetmeyebiliyor. Türk toplumunda yoksulluk davraným olarak tehlike sýnýrýný geçmemiþ ise bu dinamiklerin etkisi büyük olmuþtur. Yani kurum olarak aile burada tampon iþlevi görmüþtür. Fakat bu durum ailenin yorulmasý sonucunu doðurmuþ ayný fonksiyonu ikinci kez yerine getirememe tehlikesi belirmiþtir. Çünkü yoksulluk aile için parçalanma, aile üyeleri için ise sosyal ve psikolojik problemlerle karþýlaþma riskini artýran bir olgu haline gelmiþtir. Þüphesiz ki yoksulluk sadece yoksullarýn deðerlerini aþýndýrmaz, diðerlerini de yakýndan ilgilendirir. Ýþte yoksulluk kültürü çerçevesinde oluþan yoksulluk halleri, kýr-kent kapsamýnda ve bireylerin içerisinde bulunduðu kültürle iliþkili olarak biçimlenir. Bu da yoksulluðun algýlanmasý, ifade biçimi ve tutumlarý ortaya çýkarýr.
Problem Yoksulluk sýnýrlarý içinde yaþayan kiþilerin durumlarýný, algýlarý, ifadelendirme tarzlarý ve yoksulluk kavramýna iliþkin tutumlarýnýn incelenmesi bu araþtýrmanýn ana problemini oluþturmaktadýr.
Alt problemler Araþtýrmanýn ana problemi þu alt problemler ýþýðýnda incelenmiþtir. 1. Yardýma ihtiyaç duyan kiþiler yoksulluðu hangi kavramlarla eþleþtirmektedirler ? 2. Yoksulluk kavramlarýna iliþkin düþünceleri nedir? 3. Yoksulluk kavramlarýnýn bu kiþilerde yarattýðý duygular nelerdir? 4. Yoksulluk nedeniyle sahip olduklarý sorunlara karþý tutumlarý nedir? 5. Yoksulluk ve iliþkili kavramlara iliþkin tutumlarýn yoðunluðu nedir?
Önem
328 YOKSULLUK
Geliþmekte olan bir ülke olmanýn getirdiði sorunlardan eðitim eksikliði, ekonomik istikrarsýzlýk, uzun vadeli eðitimsel ve ekonomik planlarýn uygulanamamasý gibi birbiriyle yakýndan iliþkili sorunlarýn bir çýktýsý olarak “yoksulluk olgusu” hem bireylerin hem de kamu yöneticilerinin sürekli gündemindedir. Gelir düzeyi ne olursa olsun günlük yaþantýlarý bir bütün olarak etkileyen bu olgunun bilimsel anlamda incelenmesi açýsýndan bu çalýþma önem taþýmaktadýr. Mektuplar, bizatihi yaþanan yoksulluðun bireysel ve sosyal yanýna iliþkin ipuçlarý veren, çaresizliklerin bütün çýplaklýðý ile dillendirildiði bir araç olup yaþanýlan toplumda yoksulluk hâllerine ait profilden bir kesit sunmaktadýr. Sorunu yaþayan kiþilerin kendi ifadelerine dayanýlarak duygu-düþüncedavraným sürecini ortaya koyan az sayýda çalýþma örneklerinden biri olmasý açýsýndan psikolojik, sosyolojik ve metodolojik bir öneme sahiptir. Bu çalýþma, yoksulluðu bizatihi yoksullarýn kendi kaleminden okumaya çalýþan bir yöntem izliyor ve sorunu bunun üzerinden tartýþmaya açýyor. Yoksulluk sýnýrý içinde kalan kiþinin kavrama iliþkin duygu ve düþüncelerinin ne olduðunun tanýmlanmasý, bu kiþiye nasýl yardým edilmesi gerektiðini ve kiþinin problemle baþa çýkma davranýþýný geliþtirmek için neler yapýlabileceði yönünde de veri saðlayacaktýr. Ýlaveten yoksulluk kavramý ile ilgili sorunlar, bilinçli ve planlý bir çözüm stratejisi geliþtirme için idari mekanizmalara yol gösterici bir veri oluþturabilir.
Metodoloji Evren ve Örneklem Araþtýrmanýn evrenini, bir sivil toplum örgütü olarak görev yapan Deniz Feneri Yardýmlaþma ve Dayanýþma Derneði’ne 2003 yýlý itibariyle gönderilen baþvuru mektuplarý oluþturmaktadýr. Toplam 81 ilden gelen 12317 adet dernek kaydýna alýnmýþ mektup araþtýrmaya evren olarak alýnmýþtýr. Bu illerin bulunduðu bölgeler küme olarak kabul edilerek bu bölgelerdeki tesadüfi bir ilden alýnan 1/10 oranýndaki mektup ta araþtýrmanýn örneklemini oluþturmaktadýr. Örneklemin illere göre daðýlýmý Tablo 1’de verilmektedir. Ýstanbul’un nüfus yoðunluðu da göz önüne alýnarak tesadüfi olarak seçilen üç ilçeden örneklem alýnmýþtýr. Tablo 1. Örneklemin illere göre daðýlýmý
YOKSULLUK
Bölge Akdeniz Doðu Anadolu Ege
329
Ýl
Alýnan mektup sayýsý
Adana
54
5
Bitlis
122
12
Ýzmir
112
11
Þanlýurfa
27
3
Ýç Anadolu
Konya
77
8
Karadeniz
Samsun
79
8
Marmara
Kocaeli
186
19
Güneydoðu Anadolu
Ýstanbul Maltepe
64
6
Gaziosmanpaþa
356
36
Çatalca
95
10
1172
118
Toplam
Veri Toplama Yöntemleri Araþtýrmada niteliksel araþtýrma yöntemlerinden içerik analizi uygulanmýþtýr. Araþtýrmada iki farklý Ýçerik Analizi tekniði kullanýlmýþtýr.
a) Ýliþki Analizi Bu analiz türünde mesajdaki her bir öge yerine ögeler arasýndaki iliþkiler incelenmektedir. Osgood (1959 akt. Tarkun ve Aslan 2001) tarafýndan geliþtirilen bu analiz, basit frekans analizi ile yetinmek istemeyen araþtýrmacýlar tarafýndan tercih edilebilir. Ýliþki analizinde, birimlerin “kaç kez görüldüðü” deðil, “hangi ögenin diðeri ile beraber görüldüðü”, çeþitli mesaj ögelerinin “hangi iliþki yapýsý içinde bulunduðu” saptanmaya çalýþýlmaktadýr. Diðer bir deyiþle, ayný mesaj içinde iki veya daha fazla sayýda ögenin birlikte görülme olasýlýðý hesaplanmaktadýr (Bilgin, 1988 :18). Bu analizin uygulanmasýyla; mektuplarda yoksulluk ile birlikte geçen kelimelerin kullaným sýklýklarý ve yüzdeleri, mektuplarda kullandýklarý kelimelerin bir arada bulunma eðilimine dayanan düþünceler ve duygularýn neler olduðu belirlenmiþtir.
b) Deðerlendirici Analiz Bu analiz türü, bir mesajdaki olumlu ve olumsuz tutumlarý ölçmek amacýyla kullanýlmaktadýr. Osgood ve arkadaþlarýnýn (1959) geliþtirdiði bu yöntemin kuramsal çerçevesi, temsilî bir dil anlayýþýna dayanmakta ve insanýn duygularý, düþünceleri ve bunun gibi özelliklerinin kullandýðý dile yansýdýðý, böylece mesajýn analiziyle verici hakkýnda bilgi edinilebileceði varsayýlmaktadýr. Mesaj kaynaðýnýn belirli bir objeye iliþkin sözleri analiz edilerek, bu ob-
330 YOKSULLUK
je hakkýndaki tutumlarýn yönü (olumlu, olumsuz) ve yoðunluðu (tutum objesine karþý veya taraftar oluþun düzeyi) belirlenmektedir (Tavþancýl ve Aslan, 2001).
Veri çözümleme Yöntemleri Analiz birimi olarak cümle alýnmýþtýr. Ýliþkili analizi gerçekleþtirmek üzere yoksulluk kavramý ile iliþkili kelimeler listelenmiþ ve bunlarýn her bir mektupta bir arada bulunma durumlarýna göre gruplandýrýlmýþtýr. Her kelimenin frekans ve yüzdelik deðerleri alýnmýþtýr. Mesajlar için yoksulluk ve beraberinde gelen sorunlarla kiþinin baþa çýkabilmesi için olumlu ve olumsuz tutumlar listelenmiþ ve bu listeye göre mektuplardaki cümleler kodlanmýþtýr. Kavrama iliþkin düþünce içeren ifadeler ve bunlarýn frekans, yüzde deðerleri alýnmýþtýr. Ayrýca kavrama eþlik eden sorunlar gruplandýrýlmýþ ve mektuplarda ifade sýklýðý ile yüzdeleri alýnmýþtýr. Cümlelerin yoksulluk olgusuna iliþkin duygusal yön analizlerinin yapýlabilmesi için mektuplardaki tüm cümleler kodlanmýþtýr. Cümlelerin kodlanmasýnda problemlerle baþa çýkma için olumlu tutum olarak sekiz adet, olumsuz tutum olarak ta beþ alt kategori belirlenmiþtir. Ýfade olumlu tutum içeriyorsa “1= pozitif” ile olumsuz tutum içeriyorsa “5= negatif” ile, hem olumlu, hem olumsuz tutumu içeriyorsa “3=müphem”, durumunu yorum vermeksizin açýklýyorsa “7= nötr” olarak kodlanmýþtýr. Ayrýca yoksulluða iliþkin olmayan ifadeler “9= dolgu” cümlesi olarak þifrelenmiþtir.
Bulgular ve Sorun Araþtýrmada 118 adet mektup kodlanmýþ ve yorumlanmýþtýr. Türkiye’nin yedi bölgesinden gelen mektuplardan tesadüfi olarak seçilen illerden gelen mektuplar araþtýrma örneklemini oluþturmuþtur. Toplam 920 adet cümle incelenmiþtir. Mektuplardaki ifadelere göre 17 genel alan içinde yoksulluða iliþkin ifadeler yer almaktadýr. Mektuplardaki sorunlarýn ifade ediliþ tarzý gelir durumunu ifade eden cümleler (f= 24,98) , saðlýk problemini ifade edenler (f= 20, 99), tedavi ihtiyacý (f=11,11), gelir türünü ifade etme (f=9.88), borç (f= 5,98), kaygý (f=3,70), psikolojik problem (f=3,61), gýda (f=3,51), aile parçalanmasý (f=3,42) olarak sýralanmýþtýr. Gelir durumu kiþinin hangi kaynaktan gelir elde ettiði bunun sürekli olup olmadýðý veya yeterliliði/yetersizliðini temsil eden bir baþlýktýr. Bu ayný za-
YOKSULLUK
331
manda kiþinin sorunun nereden kaynaklandýðý konusunda da bilinç sahibi olduðuna iliþkin ipucu vermektedir. Aile fertlerinin bir veya birden fazlasýnýn tedavi gerektiren saðlýk problemlerinin aðýrlýkta olduðu görülmektedir. Bunu takiben de bu sorunlarýna yeþil kart, sigorta gibi saðlýk hizmetleri bazýlarýnda olsa da düzenli iþleri olmadýðý veya sigortasýz çalýþtýrýldýklarý için saðlýk hizmeti alamadýklarý gözlenmektedir. Hatta var kabul edilen yeþil kart sahiplerinin çoðu da gereken tüm tedaviyi bu kart ile karþýlayamamaktadýr. Gelir türünün ne olduðunu ifade etme ayný zamanda iddia ve isteklerine bir kanýt olarak kullanýlmaktadýr. Borç ve kaygýnýn ard arda sýralanmasý ve gelir durumuna iliþkin sorunlarýn da birinci sýrada yer almasý bu kiþilerin uzun vadede bu durumun etkisi altýnda kalacaðýna göstermektedir. Bu alt problemde elde edilen genel sorun alanlarý Tablo 2’de gösterilmiþtir. Bu alanlar yoksulluðun oluþturduðu sorun alanlarý olmakla birlikte yoksulluða neden olan etkenler olarak ta bir tür kýsýr döngünün elemanlarý olarak düþünülebilir. Tablo 2. Yoksulluða Ýliþkin Genel Sorun Alanlarý Kategori
Frekans
Yüzde
Eðitim ihtiyacý
29
2,75
Göç
3
0,28
Kaygý
39
3,70
Aile içi geçimsizlik
17
1,61
Temel ihtiyaç
10
0,95
Aile içi þiddet
14
1,33
Psikolojik problem
38
3,61
Barýnma ihtiyacý
28
2,66
Borç
63
5,98
Gýda problemi
37
3,51
Kimsesizlik
24
2,28
Tedavi ihtiyacý
117
11,11
Saðlýk problemi
221
20,99
Temel ihtiyaç
10
0,95
Gelir türü
104
9,88
Aile parçalanmasý
36
3,42
Gelir durumu
263
24,98
Toplam
1053
Araþtýrmanýn ilk alt problemi olan “Yardýma ihtiyaç duyan kiþiler yoksulluðu hangi kelimelerle eþleþtirmektedirler ?” sorusu için tedavi olamama
332 YOKSULLUK
(%12, 07), iþsizlik (%11,21), düzenli geliri olmama (% 8, 62), tükenmiþlik (% 6,87) kelimeleri en yüksek yüzdeyi almaktadýr. Bu sonuç yoksulluða eþlik eden sorunlarý da bildirmektedir. (Bkz. Tablo 3) Tablo 3. Ýliþkili kelimeler Kelime okulu terk etme bunalým üzüntü Fatura ödeyememe çocuklarýn hastalýðý depresyon ne yapacaðýný bilememe aþaðýlanma iþten atýlma evi olmama aile içi þiddet intihar düþüncesi kendini anlatma ihtiyacý maðdur olma geliri olmama umudunu yitirmeme özürlü çocuk sakat olma iþsizlik Kira ödeyememe korkma-kaygý garibanlýk tedavi olamama eziyet çekme Eþin terk etmesi tükenmiþlik Toplam
F 6 2 4 1 4 3 3 2 4 6 1 3 4 4 10 1 1 6 13 5 1 4 14 3 3 8 116
% 5,17 1,72 3,45 0, 86 3,45 2,59 2,59 1,72 3,45 5,17 0, 86 2,59 3,45 3,45 8, 62 0, 86 0, 86 5,17 11,21 4,31 0, 86 3,45 12, 07 2,59 2,59 6, 89
Bu kelimelerin her bir mektupta birlikte nasýl yer aldýðýnýn incelenmesi de yine bu alt problem için kullanýlan bir diðer analizdir. Buradaki kelimelerin gruplaþmasý yoksulluk ve eþlik eden sorunlar yada kiþiyi bu olumsuz tabloya hapseden etkenler olarak deðerlendirilebilir. (Bkz. Tablo 4)
YOKSULLUK
333
Tablo 4 . Ýliþkili Kelimelerin Gruplaþmasý Kod
Ýliþkili Kelimeler
71
Zor durum-diploma denkliði yok-eþin iþþizliði- bunalým-üzüntü-kira borcu- çok çaresizlik-utanma- halini soran olmamasý- dernek için çalýþma - adýn açýklanmamasý
58
Çocuklar hasta-hastanede yatmak-kirayý borcu- fatura ödeyememedüzenli iþ olmamasý – depresyon – dert dökecek insan arama- -çocuklar için yaþamak -ne bitmez dertler
43
——
29
Ýþten kapýya konmak- beþ para etmez insan olmak –hakký Allah’a havale etmek -alýn teriyle çalýþma gayreti –yardým istemeye mecbur olma
56
Eþim ve çocuðun hastalýðý -yardým talebi
23
Sýðýnacak bir yer yok –(kardeþ) dayak, evden atýlma-sokakta kalma -yardým edin yoksa canýma kýyacaðým.
13
Ýþten çýkarýldým-kiradayým-eþim rahatsýzlandý-maddi imkansýzlýktan masraflarý karþýlayamadým-yardým istiyorum.
92
Yazdýklarýmýn bir kelimesinde yalan yanlýþ yok-26 sene yokluk, sefalet, eziklik, itilip hor görülmek, bir kaðýda ne kadar sýðarsa o kadar yazabildim-ama yine de yaradan yüce Allah’ýma binlerce þükürler olsun-sizler bir umut oluyorsunuz-psikiyatriste gittim,depresyona girdiðimi intihara eðilimli olduðumu söyledi.
96
Kiracýyým-para istedi-anneme yok dediysem de anlamadý-bütün gece aðlamýþ-bu parayý borç verin, size kira gibi ödeyeyim-Allah’tan sonra yardým istediðim ilk ve tek siz olacaksýnýz.
97
Sorun-okulu terk ettim-baþörtüsü yüzünden okuyamadým-yardým talep ediyorum
17
Biz maðduruz-geçinemiyoruz-en kýsa zamanda sizleri bekliyorum.
39
Hiçbir gelirim yok-oðlum düðününe bir hafta kala iþten çýkarýldý-iki ay sonra vereme yakalandý- gelinim asgari ücretle çalýþýyor-derdimden kurtarýrsanýz minnettar olurum-Televizyona çýkmak istemiyorum.
4
Çocuðum özürlü-okutamýyorum-kiradayým-elimden tutaným yok-Allah’tan umudumu kesmedim
334 YOKSULLUK
38
Bir hayýrseverin evinde ikamet etmekteyiz-sakatým-56yýldýr eþimin sýrtýnda eve çýkýyorum-kýt kanaat geçinmeye çalýþýyoruz-sizler olmasanýz bizim gibi garibanlarýn ne olur.
54
Ýþim yok-çocuklara beslenme veremiyoruz-okula gitmek istemiyorlariki senelik kira borcum var- çok zor durumdayým-korkuyorum kötü þeyler olmasýndan-tek sýðýnaðým sizsiniz.
104 Aile reisi saðlýk probleminden çalýþamýyor-yeþil karttan baþka saðlýk güvencem yok- sürekli saðlýk yardýmý istiyorum. 103 Tek göz odada yaþýyorum-kimsem yok-komþudan yardým alýyorumsýkýntýmýn giderilmesini rica ediyorum. 116 Annemin çok hastalýðý var-bu haline artýk dayanamýyorum-kangren olmasýndan korkuyorum-televizyona çýkmak istemiyorum-ilgilenirseniz çok sevineceðiz. 112 Hiç gelirim yok-zor durumdayýz-maðduriyetimi gidermenizi istiyoruz. 114 Mektup yazmak zorunda kaldým-hastayým,çalýþamýyorum-ilgilenirseniz memnun olurum. 73
Kýzým hasta-haným çok hasta-ev küçük ve güneþ görmüyor-ev sahibi eziyet ediyor-önce Allah’a sonra siz büyüklerime güveniyorum.
76
Rahatsýz ettiðim için özür diliyorum-iki çocuk anasý bir garibim-aç,rezil,sefalet içinde yaþýyoruz- hayýrsýz kocam-ricam bana yardým etmeniz-tahammül gücüm kalmadý.
93
Yardýmlarýnýzdan dolayý teþekkürler-1990’da rahatsýzlandým-sakatým-evim kira-bakkal bir þey vermiyor yardýmlarýmýzý bekliyorum.
19
Beyim hapis-çocuklar küçük-kömür alamýyorum-çocuklarým devamlý hasta oluyorlar-eczaneye borcum var-kiracýyým-evden çýk diyor-borç yüzünden elektrikler kesik-çocuklarýn üstleri yok üþüyorlar- Allah rýzasý için yardým edin.
31
Ýki çocuðum var-gelirimiz yok-sürekli hastalanýyorlar-eþim özürlü-tedavi olamýyoruz.
28
Eþim bizi terkedip gitti-çok büyük zorluklarla çocuðumu büyüttümdermaným kalamadý-çabuk çöktüm- annemin yanýnda sýðýntý gibi yaþýyorum-tek bir odaya bile razýyým-mesleðim olmadýðýndan iþe almýyorlar- para vermeden iþten çýkarýyorlar-iþ aradýðýmda dul olduðum için benden yararlanmak istiyorlar.
55
Lösemi hastasýyým-tedavi görmem gerekiyor-kazancýmýz tedaviye yetmiyor-çok üzülüyorum-lütfen maddi manevi yardýmcý olun.
YOKSULLUK
335
5
Kaza geçirdim-tek gözüm kör oldu-babam iþsiz-faturalarý ödeyemedik-karanlýktayýz-bana ve aileme yardýmcý olmanýzý rica ediyorum.
6
2002’den beri eþim iþsiz-rahatsýz-üç çocuðum var-buldukça temizlik iþine gidiyorum-belirli gelirimiz yok-beni komþudan arayabilirsiniz.
9
Kocam inþaat iþçisi-iþ bulamýyor-halen aramakta-çocuklara çanta ayakkabý kitap alamýyorum-odun kömürümüz yok-kocam cinnet geçirecek hale geldi-psikolojim bozuluyor-oðlum ve kýzýmýn ameliyat olmasý gerekiyor-ramazan da aldýðým fitre erzak bitti-öksüz yetim kýz kardeþimden bile borç aldým- Allah’a dua ediyorum saðlýk versin çocuklarýma bakabileyim-inþallah bana çare olursunuz.
3
Kendi yaðýyla kavrulup kimseye el açmadan hayatýný sürdüren bir ev hanýmýyým-4 çocuðum var beyim ayakkabý tamircisi-beyimin girdiði bunalýmlar yuvamýzýn yýkýlmasýna sebep oldu-þiddet ve iþkenceler dakika aralarla oluyordu-hastalýðýný kabul etmiyordu-Ýstanbul’a geldim-þimdi bende sinir hastasýyým-düþenin yari olmuyor-tedavi olmak ve çalýþmak istiyorum.
10
Durumum kötü-kocam sinir hastasý ve alkolik-üç çocuðum var-iki çocuðumu okutamýyorum- sizden yardým istiyorum.
7
Fakirliðin getirdiði anlatýlmaz pis rezillikleri dinlemenizi istiyorum-isteðim olursa yeniden doðmuþ gibi olacaðým-olmazsa aile katliamý yapacaðým-sanki zorla yaþýyoruz-beyimin aðzýndan kan geliyor- huzur kalmadý-faturalarý ödeyemedik-telefonumuz yok-tek umudumuz sizlersiniz.
25
Ýki çocuðumuz var-çocuðum hemofili ve abdestini tutamýyor-sigortam yok-tedavi ettiremedim-sobam kömürüm yok-borcum var-çýkmaza girdik-stres içindeyiz-yardýmýnýzý bekliyoruz.
11
Beyim çalýþýyor-10 kiþiye bakýyor-yeþil kartýmýz yok-çamaþýrlarýmý elle yýkýyorum-çocuklarýn giyimler yok-erzak yok-Allah rýzasý için yardým edin.
40
Özürlüyüm-bir sakat arabam var-Allah’a hamd olsun-yardým istiyorum-kabul etseniz de etmeseniz de Allah razý olsun.
26
9 nüfusum var-bir kiþi bize bakýyor-üç ay önce köyden gelmiþiz-buralarda periþan kalmýþýz-kimsemiz yok-yardýmýnýza muhtacýz.
87
Ýki yýl önce iki böbreðim iflas etti-köyden sürekli servis yok-diyalize gidemiyorum-ailem çok fakir- çok zor durumdayým.
27
6 aydýr eþim iþsiz-çocuklarý alýp köye gitti-yuvamýn bir araya gelmesini istiyorum-yediklerim boðazýmdan geçmiyor-yardým istiyorum.
336 YOKSULLUK
21
Diyabet hastasý bir çocuðum-günde 4 defa insülin iðnesi oluyorumbabam pazarda çalýþýyor-diðer günler pazarda çalýþýyor-çok þükür evimiz var ama ne karnýmýz doyuyor ne tedavi olabiliyorum.
8
Çocuðum böbrek hastasý-sayýsýz ameliyat oldu-ilaçlar pahalý-tedavi ettiremiyorum.
30
Fakirlikten çocuklarý okula gönderemiyorum-kýzým hasta-hiç geliþmiyor-doktora götüremiyorum
78
ailem pamuk tarlasýnda çalýþýyor-akrabalarýmýn evinde kalýyorum-eðitim için paraya ihtiyacým var.
84
Kocam hammallýk yapýyordu-çalýþma gücüm olsaydý çocuklarýma bakardým-ayaðým sakat ameliyatým için yardýmcý olun.
86
yýllardýr felcim ve yatalaðým-üç aylýðýmýn dýþýnda gelirim yok-doktora gidemiyorum-çocuklarýma ev istiyorum.
51
Bir yýla yakýndýr iþ bulamýyorum-oðlum için tedavi istiyorum.
2
Faturalarý ödeyemiyoruz-mahkeme bizi evden atýyor-beyim iþsiz-televizyona çýkmak istemiyoruz.
22
Eþim de ben de rahatsýsýz-kýzým çalýþýp eve bakýyor-geçinemiyoruzson çaremiz sizsiniz-kameraya çýkmak istemiyoruz.
52
Üç aydýr kiramý ödeyemedim-oðlum evi terketti-kýzýmýn ayaðý sakat diye iþ vermiyorlar-kömür alamadýk bakkal kuru ekmek bile vermiyorev sahibi çýkýn dedi-bana yardým edin.
14
Dükkaným vardý iflas etti-gözümden altý kez ameliyat oldum-eþim iþ bulamýyor-kocam beni parasýzlýktan dövüyor-kirayý veremedik-odun kömür alamadýk-yaþam mücadelesi veriyorum-ölüm korkusuyla yaþýyorum.
63
Ýki tane özürlü oðlum var-maddi deðil manevi yardým istiyorum-kimse elimden tutmadý-eþim iflas edip borçlandý-yavrularýma okul bulunsun aç kalmaya razýyým.
69
Hiç sosyal güvencem yok-eþim diyalize giriyor-hammallýða dahi gidemiyorum-odun kömürü alamadým.
108 Eþim sinir hastasý-görücü usulüyle beni ona verdiler-her gün beni dövüyor-arkadaþlarý bile bana bakýlmayacak gözle bakýyorlar-çocuðum 4 yaþýnda konuþamýyor ve altýna ediyor-çalýþtýðým parayý kocam elimden alýyor. 74
Çocuklarýmýn üçü de hasta-eþim inþaatlarda iþçi-karnýmýzý zor doyuruyoruz-zeka özürlü çocuklarým ilerde daha kötü olur diye korkuyorum-son umudum sizsiniz.
YOKSULLUK
337
68
Kanser hastasýyým-yokluk ve sefalet içinde kývranmaktayým-tedavi yaptýramýyorum-yiyecek ve giyecek sýkýntýmýz var-bunlarý anlatýrken ne kadar sýkýntý duyduðumu bir bilseniz-çare bulmanýzý Allah’tan niyaz ederim.
70
4 yaþýnda yatalak oðlum var-kocamýn iþi yok-gelirimiz yok-bir tanýdýðýn evinde kalýyoruz-tek umudum sizsiniz.
91
Köyümüz PKK baskýnýna uðradý-boþaltýldý-kirada ve periþan kaldýkköye geri döndük-hastalandým- yeþil kartým var ama masraflarý karþýlamýyor-olduðum ilde uzman hekim yok-yardým istiyorum.
111 Kriz nedeniyle iþimi kaybettim-bir süre çalýþtým ama yine iþsiz kaldým-kaðýt topluyorum- helal para kazanmak istiyorum 100 Beyim hastalýklý ve iþi yok-evde çalýþan yok-üç çocuðum okuyor-giyecek alamýyorum. 102 Evim depremde hasar gördü-þuanda göçmek üzere-eþim iþ bulamýyor-geçimimizi çöplükten saðlamaya çalýþýyoruz-çocuklarým okula gidiyor-kalem bile alamýyorum. 59
Üç çocuðum var-yiyecek giyecek yakacak ihtiyacýmýz var-gelip durumumuzu görmenizi istiyoruz.
12
Eþim uzun zamandan beri iþsiz-çocuklarýn okul masraflarý var-kendim böbrek hastasýyým-tedavi olamýyorum-sizlere sýðýnýyorum.
18
Eþimin dükkaný vardý-iflas etti-depresyon geçirdi-10 aydýr kira veremiyoruz-yiyecek bir þeyim yok.
109 Þahsým için bir þeyler istemekte zorlanýyorum-depremde malýmýzýn neredeyse tamamýný kaybettik- sizi meþgul ettim hakkýnýzý helal edin. 98 4 yýlda 6 kez ameliyat oldum-çocuðum öldü-bunalýma girdim-hastaneler çok para istedi-önce Allah’a sonra size güveniyorum. Ýkinci alt problem, Yoksulluk kavramlarýna iliþkin düþünceler nelerdir? olarak düzenlemiþtir. Tablo 5’de bu düþüncelere iliþkin frekans ve yüzde deðerleri verilmiþtir. En fazla Tükenmiþlik ve bunalým (%24,13) ve Çözüm üretememe/ çaresizlik (%17,24) ilk iki sýrayý, Utanç duyma (10,34), Kaygý (%10,34), Yardým göreceðine iliþkin umut (% 10,34) üç, dört ve beþinci sýrayý paylaþmakta, Baþkasý için yaþama/Kendini adama (%6,90), Kendini anlatma, ifade edebilme (6,90) ihtiyacý içinde olmada altýncý ve yedinci sýrayý oluþturmaktadýr. Deneklerin tükenmiþlik olduklarýný, sorunlarýna çözüm üretemediklerini düþünseler de, duygusal yön analizinde pozitif yöndeki ifadelerin aðýrlýkta olmasýna bakarak bu kiþilerin sorunlarýyla baþa çýkmak için çözüme götürü-
338 YOKSULLUK
cü olumlu tutumlar sergiledikleri saptanmýþtýr. Bu saptama bize ileriye yönelik olumsuz bir sinyal vermektedir. Kiþinin davranýþlarýna yön veren etken duygu ve düþünceler olduðundan bu olumsuz duygu ve düþünceler ileride yoksul kiþilerin sorunu ile baþa çýkmak için hiçbir çaba göstermeme, küntleþme ve öðrenilmiþ çaresizlik gibi olumsuz psikolojik tavýrlar gösterebileceklerini düþündürmektedir. Özellikle çocuklarýnýn ve ailenin geleceði hakkýnda kaygý ve ne olacaðýný bilememenin yarattýðý gerginliði tanýmlamaktadýrlar. Kendi hayatlarýndan çok çocuklarýnýn geleceðini düþündükleri ve yaþamlarýný onlara feda ettiklerini ifade etmektedirler. Yardým göreceðine iliþkin umutlarý olduðunu düþünmeleri memnun edicidir. Kendini anlatma ve ifade etme ihtiyacý (mektuplardaki toplam cümle sayýsýnýn ortalamalarýna baðlý olarak) kiþilerin kendi durumlarý üzerinde derin düþünmenin yarattýðý üzüntü ile psikolojik destek arayýþý içinde olduklarýný da ortaya koymaktadýr. Ayný zamanda kiþinin sorununu ifade etmesi “katarsis” adý verilen tedavi edici bir özellikte taþýmaktadýr. Örneðin, bazý mektuplarda “yardým etmeseniz de gelin halimi görün, neler yaþadýðýmýzý anlatalým” þeklinde ifadelere rastlanmýþtýr. Tablo 5 : Kavrama Ýliþkin Düþünceler Kod
Grup adý
Frekans
Yüzde %
A
Baþkasý için yaþama/Kendini adama
2
6,90
B
Umutsuzluk
1
3,45
C
Çözüm üretememe/ çaresizlik
5
17,24
D
Ýnsanlarýn umursamazlýðý
2
6,90
E
Tükenmiþlik/bunalým
7
24,13
F
Utanç duyma
3
10,34
G
Kendini anlatma, ifade edebilme
2
6,90
H
Kaygý
3
10,34
Ý
Kaçma
1
3,45
J
Yardým göreceðine iliþkin umut
3
10,34
Toplam
29
Üçüncü alt problem yoksulluk kavramýnýn bu kiþilerde yarattýðý duygular nelerdir? Þeklinde düzenlenmiþtir. Utanma, çaresizlik, ne yapacaðýný bilememe, kaygý, üzüntü yaratmaktadýr. Dördüncü problem cümlesi “Yoksulluk nedeniyle sahip olduklarý sorunlara karþý tutumlarý ne olduðu” þeklindedir.
YOKSULLUK
339
Tablo 6’de görüleceði gibi pozitif tutumlarýn, negatif tutumlara iliþkin mektuplardan hareketle olumlu ve olumsuz tutumlardan özel alt alanlar oluþturulmuþtur. Tablo 6. Yoksullukla baþa çýkmayý saðlayan ve engelleyen tutumlar No
Özel alt alan
1
Olumlu tutum
1.1
Çocuklara bursa arama
1.2
Ýþ arama
1.3
Ýlgili yar. k. tekrar baþvurma
1.4
Akýlcý para harcama
1.5
Yardým kuruluþuna baþvurma
1.6
El iþlerini satma
1.7
strateji uygulama
2
Olumsuz Tutum
2.1
Ne yapacaðýný bilememe, þaþýrma
2.2
Allah'a sýðýnma
2.3
Ýsyan ve öfke içinde olma
2.4
Depresyon, bunalým ve intihar düþünceleri
2.5
Hiçbir þey yapmadan durumunu anlatma
2.6
Kadere sýðýnma
Beþinci alt problem Yoksulluk ve iliþkili kavramlara iliþkin tutumlarýn yoðunluðu nedir? þeklinde ifade edilmiþtir. Analiz sonucunda pozitif tutumlarýn yaklaþýk % 13 iken, olumsuz tutumlar yaklaþýk % 3 olarak bulunmuþtur. Bu sonuç kiþilerin baþa çýkma tutumu olarak çözüm saðlayabilecek akýlcý yaklaþýmlar gösterdiklerini ortaya koymaktadýr. Ayrýca problemle baþa çýkmak üzere yol denemenin psikolojik saðlýklýlýk belirtisi olarak kabul edilebileceði unutulmamalýdýr. Tablo 7: Kavrama Ýliþkin ifadelerin Duygusal Yönü
340 YOKSULLUK
Pozitif ifade Negatif ifade Müphem ifade Nötr ifade Dolgu cümlesi Toplam
Kod no 1 5 3 7 9
Frekans 126 36 45 166 544 917
Yüzde (%) 13.74 3.93 4.91 18.10 59.32
Öneriler 1. Devletin yoksullukla baþa çýkma konusunda bir politika belirlemesinin ekonomik düzenleme hareketi içinde yer almasý önerilebilir. Her ne kadar sivil toplum örgütlerinin önemli çabalarý olmakla birlikte, bu kuruluþlarýn bir genel bakanlýk veya müsteþarlýkla baðlantýlý olarak bir konfederasyon gibi iletiþim içinde çalýþmalarýnýn daha hýzlý ve etkili ilerleme saðlayacaðý düþünülmektedir. Ýlaveten tüm bu yardým hizmeti süreci gerçekleþtirilirken her bir sivil toplum kuruluþunun yapmak zorunda olduðu bazý bürokratik iþlemleri aza indirgemek veya sistemleþtirmenin de mümkün olabileceði düþünülmektedir. Hatta gerekirse bazý kanun veya yönetmeliklerin deðiþikliði sayesinde daha hýzlý geliþme bile saðlanabilecektir. 2. Türkiye koþullarýna göre “yardým hizmet modeli geliþtirilmesi” veya bu sivil toplum kuruluþlarýnýn halihazýrda uyguladýðý modellerden bir yada bir kaçýný yöresel koþullara uygun olarak uygulanmasýnýn daha fazla etkinlik saðlayacaðý düþünülmektedir. Bu öneri geliþme için zaman ve imkân kýsýtlýlýðýna sahip ülkemizde sürekli yardým alan kiþilerin hýzla üretime katýlmasýný da saðlayabilir. 3. Araþtýrma sonuçlarýna dayanýlarak tükenmiþlik, kendini anlatma ihtiyacý, kaygý gibi unsurlarýn bulunmasý bu kiþilere maddi desteðin yaný sýra psikolojik yardýmýn da gerekliliðini düþündürmektedir. Kiþinin mücadele edebilme, problem çözebilme gücünü arttýrmasý açýsýndan psikolojik destek gruplarýnýn oluþturulmasý düþünülebilir. 4. Sosyal sorumluluk bilincini geliþtirmek, toplumsal duyarlýlýðý arttýrmak yönünde de hem yardým hizmeti verene hem de alana fayda saðlayacak bir önlem olarak ta sivil toplum kuruluþlarýnýn arttýrýlmasý ve güçlendirilmesi önerilebilir. 5. Yoksulluða eþlik eden sorunlardan iþsizlik, eðitimsizlik, çocuklarýn okulu terk etmesi, saðlýk sorunlarý bir arada ve yoðun olarak görülmektedir. Bu sonuçlar yoksulluk kýsýr döngüsünü tersine çevirme için eðitim olanaklarýnýn arttýrýlmasý, iþ okullarý veya çýraklýk eðitiminin iyileþtirilmesi ile kalifiye eleman yetiþtirilmesi düþünülebilir. Çocuklarýn e-
YOKSULLUK
341
ðitim alamamasý durumunda gelecek yýllarda da sorunun katlanarak büyüyeceði öngörülmektedir. 6. Saðlýk sorunlarý yaþayan kiþilerin ayný zamanda sigortasýz çalýþtýrýldýklarý, saðlýk güvencesinde olmadýklarý ve tedavi olamama ile hastalýklarýn kiþileri iþsizliðe mahkum ettiði gözlenmiþtir. Bu nedenle ilgili yasalarýn yaptýrýmlarýnýn ve takibinin sýký tutulmasýnýn, saðlýk hizmetlerinin yaygýnlaþtýrýlmasý için önlem alýnmasýnýn gerekliliði ortaya çýkmaktadýr.
Kaynaklar DPT, (2000) Uzun Vadeli Strateji ve Sekizinci Beþ Yýllýk Kalkýnma Planý 20012005, 05.04.2003 tarihinde alýnmýþtýr. http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/viii/taslak.pdf Aktan, C. C. (2002). Yoksullukla Mücadele Stratejileri. Ankara: Hak Ýþçi Sendikalarý Konfederasyonu Yayýnlarý. Bilgin, N. (1988). Ýçerik Analizi. Ýzmir: Ege üniversitesi. Edebiyat Fakültesi Yayýnlarý. Chossudovsky, M. (1999). Yoksulluðun Küreselleþmesi. (Çev.: Neþenur Domaniç), Ýstanbul: Çivi Yazýlarý. Iþýk O.; Pýnarcýoðlu M. M.(2002). Nöbetleþe Yoksulluk Sultanbeyli Örneði. Ýstanbul: Ýletiþim Yayýnlarý. Keleþ, R. (2000). Kentleþme Politikasý. (5. baský). Ankara: Ýmge Kitabevi Yayýnlarý. Tavþancýl, E. ve Aslan,E. (2001). Ýçerik Analizi ve Uygulama Örnekleri. Ýstanbul: Epsilon Yayýnevi. Kottak, C. P. (2002) Antropoloji, Ýnsan Çeþitliliðine Bir Bakýþ, Ankara, Ütopya Yayýnlarý. Sönmez, M. (2002) 100 Göstergede Kriz ve Yoksullaþma, Ýstanbul, Ýletiþim Yayýnlarý, (Ýkinci baský) Þenses, F. (2002). Küreselleþmenin Öteki Yüzü Yoksulluk, Ýstanbul, Ýletiþim Yayýnlarý, (ikinci baský)
342 YOKSULLUK
*
Ali Kahraman, Betül Okur, Esra Tanboða, Hasan Avcý, Mehmet Dinç, Murat Dinçer ve Serpil Falcýoðlu’ndan oluþan inceleme ekibine ve Deniz Feneri Derneði yöneticilerine ve özellikle dernek çalýþanlarýndan Ayþe Tülay Özkan, K. Geylan Cengiz ve Esra Çelik’e teþekkür ederiz.
YOKSULLUK
343
Varoþlarda Yoksulluðun Doðurduðu Toplumsal Deðiþmeler Üzerine Hayati Tüfekçioðlu Doç. Dr., Ýstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü e-posta:
[email protected]
Öz
B
u çalýþmada, Ýstanbul'da "varoþ" olarak tanýmlanan bölgelerde, Bayramtepe örneðinden kalkýlarak yoksulluðun doðurduðu yeni toplumsal iliþki biçimlerinden bazýlarýna dikkat çekilmek istenmiþtir. Varoþlar, klasik gecekondulardan üç temel açýdan farklýdýr. Barýnma amaçlý konut yerini çok katlý binalara ve ranta dayalý arsa ve emlak spekülasyonuna býrakmýþtýr. Geçmiþtekinin aksine kentle bütünleþme ve kentsel yaþam tarzýna katýlým çok sýnýrlýdýr ve yine gecekondudan farklý olarak bu bölgelerde dayanýþmanýn yerini çýkar iliþkileri almýþtýr. Yoksulluða baðlý olarak kadýnlar ve genç kýzlar çalýþmaya baþlamýþ, bu bölgelerde suç oranlarý artmýþ ve özellikle aile kurumunda ciddi çözülmeler baþlamýþtýr. Anahtar Kelimeler: Varoþ, gecekondu, dayanýþma, göç, kentlileþme
Abstract
I
n this study I would like to draw attention to some new forms of social relationships born from poverty in regions called the "outskirts," using the Bayramtepe example. Outskirts are different from classical squatters' housing in three basic respects. Multistory buildings based on land and real estate speculation have taken on significance rather than housing as a place of shelter. Contrary to the past , integration with the city and city life style are very limited and, unlike the squatters' housing, importance is given to individual interests rather than solidarity in the region. Hand-in-hand with poverty, women and young girls have begun to work. Crime rates have increased in these areas and, in particular, serious disintegration of the family has begun. Key Words: Outskirts, squatters' housing, solidarity, migration, urbanization
[1]
G. Pulat, Dar Gelirli Kentlilerin Konut Sorunu ve Soruna Sosyal Ýçerikli Mekansal Çözüm Arayýþlarý, Ankara : Batýkent Konut Üretim Yapý Kooperatifleri Birliði Yayýný. 1992 s.38-39 ve, Ý.Kýlýnças-
344 YOKSULLUK
B
u sunumumuzda günümüzde Ýstanbul’da “varoþ” olarak adlandýrýlan bölgelerde karþýmýza çýkan, bilinen iliþki ve kalýplardan önemli farklýlýklar gösteren özelliklere ve yeni toplumsal iliþki biçimlerine genel baþlýklarý ile deðinmek istiyoruz. Bilindiði gibi ülkemizde 1950’li yýllarda büyük kentlere baþlayan göç sonucu “gecekondulaþma” ortaya çýkmýþ ve hemen ardýndan “sosyal bilimlerin deðiþik alanlarýnda “gecekondu” olgusunu açýklamaya yönelik çalýþmalar baþlamýþtýr. Son dönemde büyük kentlerde yine yoðun göçe baðlý olarak gittikçe büyüyen bu yapýlanma klasik “gecekondu” açýklama tarzlarýnýn dýþýnda kalan özellikler göstermekte ve yeni birtakým toplumsal iliþkileri bünyesinde barýndýrmaktadýr. Geçmiþteki klasik gecekondu yapýlaþmasýna bakýldýðý zaman üç temel özelliði ortaya çýkmakta ve hemen bütün çalýþmalarda bu temellere yoðun vurgu yapýlmaktadýr: Bunlardan ilkini, klasik gecekondu döneminde bu bölgelerde yaþayan insanlarýn önemli oranda kentteki endüstrinin ihtiyaç duyduðu alanlara istihdamý oluþturmaktadýr. Baþka bir ifadeyle Ýstanbul’da sanayi bölgelerinin çevreleri, ilk gecekondu yerleþim bölgeleri olarak karþýmýza çýkmýþtýr. Zeytinburnu bu duruma en iyi örneklerden birini teþkil etmektedir. 1950 yýllarýndan sonra Kazlýçeþme’deki dericilik sanayiinin yan kuruluþlarýnýn kurulmasýyla burada çalýþmaya baþlayanlar yerleþmenin geliþmesine neden olmuþlar, Zeytinburnu bu dönemde yasal bir mahalle ölçeðinden çýkarak ‘ilçe’ ölçeði[2]
lan, Ýstanbul Kentleþme Sürecinde Ekonomik ve Mekansal Yapý Ýliþkileri, Ýstanbul, ÝTÜ MF Yayýný. 1981,s.240 Pulat, a.g.e., s.40-49
YOKSULLUK
345
ne geçmiþtir. 1947’de tarlalar üzerinde kurulmaya baþlanan yerleþme, 1957’de 60 000 nüfuslu, 26 000 konutlu bir ilçe olmuþtur1 Bu dönemde daha önce Haliç çevresinde yoðunlaþmasý istenen sanayinin geliþimi dondurulmuþ, Topkapý, Rami ve Levent’te yeni sanayi alanlarýnýn geliþimi öngörülmüþtür. Bu istek çerçevesinde sanayi bölgeleri çevresinde gecekondulaþma hýzlanmýþ, ayrýca öngörülmediði halde Eyüp, Rami, Gaziosmanpaþa, Küçükköy, Alibeyköy, Kaðýthane, Bakýrköy, Halkalý, Sefaköy, Firuzköy, Kartal ve Maltepe’de gerek eski sanayi bölgeleri çevrelerinde, gerekse yeni yerlerde sanayi geliþmiþ, buna paralel olarak bu yerleþim bölgeleri çevrelerinde sanayi tesislerinde çalýþan alt gelir grubunun oturduðu gecekondu bölgeleri hýzla kurulmuþ ve yaygýnlaþmýþtýr. 1970 yýlýna dek eski sanayi bölgelerinin çevreleri çok yoðunlaþmýþ ve yaygýnlaþmýþtýr. Anadolu yakasýndan örnek vermek gerekirse Kartal – Maltepe sanayi bölgesine yeni geliþen Tuzla – Yakacýk – Gebze – Çayýrova ekseni eklenmiþtir. Tabi bu yeni sanayi bölgelerinin çevresini yine gecekondular sarmýþtýr. Kartal’ýn Gülsu, Gülensu ve Karlýktepe gecekondularý ile Pendik Kurtköy yöresinin Taþlýbayýr, Sapanbaðlarý ve Yakacýk gecekondularý dönemin Ýstanbul – Ankara karayolu çevresinde geliþmiþ olan yeni yerleþim yerleridir. 1970’lerin sanayi yerleþmelerine baðýmlý olarak geliþen büyük çaplý gecekondu bölgeleri Gültepe, Çeliktepe, Yahya Kemal, Alibeyköy ve Kaðýthane’dir.2 Bu durum ayný zamanda bir baþka önemli sonucu doðurmaktadýr. Gelen nüfus kentteki üretim iliþkilerinde rol almakta belli bir oranda da olsa kentle bütünleþmektedir. Bir dýþlanmýþlýk ve yalýtýlmýþlýk sözkonusu deðildir. Bu bölgelerde yaþayan insanlar zaman içinde giderek kentlileþmekte bir baþka deyiþle kentsel yaþam tarzýna katýlabilmektedirler. Ýkinci temel özellik, konutlarýn fiziki durumu ile ilgilidir. Baþlangýçta bu konutlar temel barýnma ihtiyacýný karþýlamaya yönelik yaygýn þekilde tek katlý ve derme-çatma nitelik taþýmakta, böyle olduðu için de gecekondu olarak tanýmlanmaktadýrlar. Keleþ’in gecekondu tanýmý3 bu durumu açýklar niteliktedir: Gecekondu; imar yasalarýna aykýrý (kaçak) olarak, çoðu zaman ilkel, denetimsiz ve saðlýk koþullarýndan da yoksun olarak, acele yapýlmýþ konutlara verilen isimdir Geçmiþteki gecekondu yapýlaþmasýnda karþýmýza çýkan üçüncü önemli özellik bu bölgelerde yaþayan insanlarýn toplumsal iliþkileri ile ilgilidir. He[3] [4] [5] [6]
Ruþen Keleþ, Kentleþme Politikasý, Ankara: Ýmge. 1990, s.368 Hayati Tüfekçioðlu, Ýstanbul’da Sokaklar ve Ýsimleri Üzerine Bir Alan Araþtýrmasý (Cihangir-Fýndýkzade-Pendik Örneði), 1997 yayýnlanmamýþ doçentlik tezi B. Boysan, “Global Köyün Þehir Kültürü”, Görüþ Dergisi, Sayý 28, Kasým – Aralýk 1996, Ýstanbul : TÜSÝAD. s.53 A. Yücel, “Cumhuriyet Dönemi Ýstanbul’unda Ýmar ve Modernleþme”, Görüþ Dergisi, Sayý 28, Kasým – Aralýk 1996, Ýstanbul : TÜSÝAD, s.35
346 YOKSULLUK
men bütün çalýþmalarda “dayanýþma” kavramý ile tanýmlanan bu iliþki biçimine göre; gecekondularda yaþayan insanlar ev yapmaktan iþ bulmaya kadar sýký akraba ve hemþehri dayanýþmasý göstermektedirler. Hatta bu dayanýþma, sadece gecekondu bölgesinde yaþayan insanlar arasýnda deðil memleketleri/köyleri ile ekonomik ve sosyal temelli diðer iliþki biçimlerini de kapsamaktadýr. Klasik gecekondu bölgelerindeki dayanýþmayý inceleyen sayýsýz çalýþma bulunmaktadýr. Bu nedenle burada ayrýntýsýna girme gereði duymuyoruz. Fakat bu çalýþmalarda genellikle ihmal edilen baþka bir dayanýþma türü daha bulunmaktadýr. Gecekondu bölgelerinde yaþayan insanlarýn memleketle/köyle olan dayanýþmalarý da, özellikle günümüzdeki durumu açýklamak bakýmýndan önem taþýmaktadýr. Gecekondu bölgelerinde yaþayan aileler yaygýn þekilde yazlarý köylerine gitmekte ve oradaki üretim iliþkilerine sýnýrlý da olsa katkýda bulunmaktadýr. Bunun sonucu da sonbaharda dönerken üretimden belli bir pay almaktadýrlar. Köydeki üretim iliþkilerine doðrudan katýlmasalar bile oradan gelen gýda malzemeleri köyle olan ekonomik dayanýþmanýn bir göstergesidir. Ayrýca bu dayanýþmanýn sosyal bir boyutu da vardýr ki gençler ve çocuklar için önem taþýmaktadýr. Günümüze bakýldýðýnda, artýk baþka bir kavramla “varoþ” olarak tanýmlanan bölgelerde, her þeyden önce geçmiþle kýyaslanamayacak kadar büyük ve yoðun bir nüfusla karþýlaþýlmaktadýr. Bu bölgelerin en çarpýcý özelliði kentle iliþkilerinin sadece coðrafi yakýnlýk ile sýnýrlý olmasýdýr. Artýk, kentteki ekonomik iliþkilere katýlým son derece sýnýrlýdýr. Göç oraný çok artmýþtýr ama bu durumu doðuran baþka sebepler de bulunmaktadýr. Sözgeliþi günümüz Ýstanbul’unda en az 1 milyon iþsiz olduðu tahmin edilmektedir. Artýk Ýstanbul her gelene iþ sunamamaktadýr. Günümüzde “kentten yalýtýlmýþ, kente eklemlenmiþ, yamanmýþ ama kentten kopuk, kendi içine kapalý, büyük toplumsal birimlerle karþý karþýyayýz”4 Artýk Ýstanbul’da “yakýn veya uzak çevrede farklý yaþam alanlarý oluþmuþtur ve bunlar birbirleriyle pek karþýlaþmadan kenti yaþamaktadýrlar”5 ve “farklý kültür dünyalarýný yansýtan en genelde bu ikili kentsel yapý on milyonluk kentte yan yana ve birbirlerinden neredeyse habersiz yaþamaktadýrlar”6 . Ama birbirlerini tanýmasalar da mekansal farklýlýk, yaþam biçimi farklýlýðý, yaþam kalitesi farklýlýðý ve gelir farklýlýðý gibi toplumsal deðiþkenler açýsýndan birbirlerinin negatif simetriði olduklarýnýn bilincindedirler. Erder’e göre bu ko[7] [8]
Sema Erder, “Öteki Ýstanbullular”, Görüþ Dergisi, Sayý 28, Kasým – Aralýk 1996,, Ýstanbul : TÜSÝAD. S.38 Hayati Tüfekçioðlu ve Ayþen Þatýroðlu, “Bayramtepe ön Araþtýrmasýna Göre, 10-14 Yaþ Grubu Öðrencilerin Ýstanbul’u Tanýyýþ ve Kentsel Mekanlarý Algýlayýþ Biçimleri”, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 21. Yüzyýl Karþýsýnda Kent ve Ýnsan Sempozyumu, (1-3 Mayýs 2001 Ýstanbul), Baðlam Yayýnlarý, Ýstanbul 2001, sh. 323-328
YOKSULLUK
347
pukluk sadece kentten deðildir hatta birbirlerinden kopuk farklý yaþam alanlarý oluþmaktadýr. Yapýlan son araþtýrmalara göre, kent hukuku dýþýnda oluþan bu yerleþmeler, artýk, kuruluþ dönemi, yeri, hukuksal konumu bakýmýndan birbirinden farklý niteliklere sahiptir. Bu alanlara yerleþenler de, gelir düzeyi, kentsel deneyim ve kültürel köken olarak homojen deðildir. Dolayýsýyla, bu alanlar, geleneksel ‘gecekondu’ alanlarýndan farklý olarak, yerleþenlerin niteliði, yerleþme biçimi, kentsel kurumlarla iliþkilerinin niteliði ve gereksinmeleri bakýmýndan çeþitlilik göstermektedirler 7 Günümüzdeki en çarpýcý özellik kente çok yakýn olmalarýna raðmen bu bölgelerin kentten kopukluðudur. Buna baðlý olarak da kentlileþme, kentsel yaþam tarzýna katýlma en alt düzeydedir ve bu yeni ve önemli bir sosyolojik özelliktir. Artýk kaçak yapýlarýn yerini adeta kaçak kentler almýþtýr. Sultanbeyli, Dudullu, Küçükçekmece, Kaðýthane ve Mahmutbey bunun örnekleridir. Çarpýcý bir örnek de Altýnþehir beldesine baðlý Bayramtepe bölgesidir. 80 bin civarýndaki nüfusuyla ülkemizdeki 50’nin üzerindeki il merkezinden daha büyük bir nüfusa sahiptir ve bu bölgede muhtar ve öðretmen dýþýnda kamu görevlisi bulunmamaktadýr. Okul dýþýnda karakol dahil hiçbir kamu kurumu ve alt yapý yoktur. Düne kadar bölgenin su ihtiyacý ÝSKÝ tankerlerinin daðýttýðý su ile karþýlanmaktadýr. Kanalizasyon bulunmamaktadýr. Kýsaca, yol, elektrik vs. gibi temel hizmetler son derece kötü durumdadýr. Burada yaþayan insanlar bir baþka çalýþmamýzda da tespit edildiði gibi8 neredeyse Ýstanbul’dan habersiz yaþamaktadýrlar. Kýsaca, Ýstanbul en batýsýndan en doðusuna kadar çepeçevre kentle baðlarý son derece sýnýrlý büyük yaþam alanlarýyla kuþatýlmýþtýr. Geçmiþ dönemlerden ikinci önemli farklýlýk, tek katlý konutlarýn yerini belki yine ruhsatsýz ama bu defa çok katlý yapýlarýn almasýdýr. Hemen bütün binalar, çatýsýz ve en üst katlarýndan yükselen demir filizleri ile ilk fýrsatta bir kat daha çýkmaya hazýr beklemektedir. Bu durum, kentteki ekonomik iliþkilere katýlmadan, bu iliþkilerden pay almadan kendi dinamiðini nasýl yarattýðýný da açýklamaktadýr. Bu bölgeleri “Öteki Ýstanbul” olarak adlandýran ERDER’e göre, “Öteki Ýstanbul”, mevcut kentsel sistemin bir ürünüdür. Baþlarda Ýstanbul’a göçle gelenlerin barýnma sorununu kendi baþýna hallettiði, sanayie katký saðladýðý ve devlete ve sanayiciye de bir külfet yüklemediði için masumane bir kentsel geliþme olayý olarak görülen gecekondu olgusu, günümüze kadar gelen süreçte masumiyetini yitirerek arsa yaðmasýna dayalý ticari bir nitelik kazanmýþtýr.9 Artýk “rant” söz konusudur ve bina ve arsa rantýna dayalý yeni ekonomik iliþkiler oluþmuþtur. Nöbetleþe Yoksulluk10 çalýþmasýnda da görüldüðü gibi
348 YOKSULLUK
“dayanýþma”nýn yerini giderek çýkar ve bir sonra gelenlerin sýrtýndan geçinmeye dayalý sömürüye varan ekonomik iliþkiler almýþtýr. Geçmiþ dönemlerden üçüncü temel farký da bu yön oluþturmaktadýr. Artýk hemþehri ve akrabalar dayanýlaþacak deðil, ev kiralanacak, arsa veya konut satýlacak, düþük ücretle çalýþtýrýlacak insanlardýr. Toplumsal iliþkiler açýsýndan bakýldýðý zaman çarpýcý bir yönlerden biri, kadýnlarýn ve genç kýzlarýn çalýþma yaþamýna dahil olmasý ile ilgilidir. Geçmiþte, gecekondu bölgelerinde, evin erkeði ölmemiþ, sakat veya kronik bir hastalýða yakalanmamýþsa kadýnlarýn çalýþmasý prestij kaybettirici, istenmeyen bir özellikken, günümüzde belki aðýr ekonomik koþullarýn da etkisiyle kadýnlar arasýnda çalýþma hýzla yaygýnlaþmaktadýr. Söz gelimi, Bayramtepe’de binalarýn altýndaki çok sayýda konfeksiyon atölyesinde ev hanýmlarý deðilse bile genç kýzlar yaygýn þekilde çalýþmaktadýr. Bu çalýþma biçimi “genç” kýzlarla da sýnýrlý kalmamakta, çocuk sayýlabilecek yaþtaki kýzlarý da kapsamaktadýr. Bir örnek vermek gerekirse, bu bölgede yukarýda zikrettiðimiz çalýþmamýzda karþýmýza çýkan bir sonuç ilköðretim okulundaki öðrencilerin cinsiyet açýsýndan orantýsýz daðýlýmýdýr. Erkek öðrencilerin oraný %60 civarýndadýr. Bu rakam bize kýzlarýn okula gönderilmeme eðilimi bulunduðunu göstermektedir. Yine bir baþka örnek, 2002-2003 öðretim yýlýnda bölgedeki sadece bir ilköðretim okuluna bakýldýðýnda sekiz yýllýk kesintisiz eðitim yasasýný ihlal ederek okulu terk eden öðrenci sayýsýnýn 400 olmasýdýr. Bu çok önemli bir rakamdýr ve aðýrlýðýný kýzlar teþkil etmektedir. Ýlk bakýþta ergenlik dönemine giren kýzlarý okutmamaya dayalý geleneksel yaklaþým akla gelse de bölgedeki gözlemlerimiz bu kýz çocuklarýnýn çalýþtýrýlmak amacýyla okuldan alýndýðý yolundadýr. Belki ekonomik kriz ve buna baðlý olarak yoðun þekilde ortaya çýkan yoksulluk sonucu bu bölgelerde giderek artan bir hýzda toplumsal çözülme iþaretleri görülmekte, suç oranlarý artmakta ve en önemlisi aile kurumu bu çözülmeden en çok etkilenen yapý olmaktadýr. Kadýnlarýn çalýþma yaþamýna daha aktif katýlmalarýnýn elbette onlar açýsýndan olumlu sayýlabilecek sonuçlarý bulunmaktadýr. Özellikle ikinci kuþakta, genç kýzlarda geleneksel iliþkilerin dýþýnda modernleþme eðilimleri gözlenmektedir. Ama, bu durumun aile yapýsýndaki çözülme üzerinde de etkili olup-olmadýðý düþünülmelidir. Boþanma oranlarý bu açýdan çarpýcý bir örnektir. Ülkemizde boþanma oranlarý bir yandan giderek yükselmekte; bir yandan da daha deðiþik toplumsal kesimlere yaygýnlaþmaktadýr. Genellikle, üst sosyo-ekonomik kesimlerde daha çok görülen boþanma olaylarý giderek, geleneksel iliþkileri sürdüren alt sosyo-ekonomik kesimlere yaygýnlaþmaktadýr. Adalet Bakanlýðý Adli Sicil ve Ýstatistik Genel Müdürlüðü verilerine göre, ülkemizdeki boþanma sayýsý 1986’da 60 865 iken, bu rakam 2001 yýlýnda 150 110’a yükselmiþtir. Rakamlardaki bu artýþ, 2001 yýlýndaki ekonomik krizin so-
YOKSULLUK
349
nuçlarýnýn henüz yansýmadýðý da göz önüne alýndýðýnda oldukça düþündürücüdür. Sonuç olarak, eldeki açýklama tarzlarýnýn dýþýnda yeni birtakým yapýlanma ve iliþki türlerinin hakim olduðu “varoþ” olarak tanýmlanan bu bölgelerde ciddi bir sosyal kriz iþaretleri görülmektedir. Bu bölgelere özgü yeni toplumsal iliþki biçimleri ve yaþama tarzlarýný anlamamýzý saðlayacak yeni araþtýrmalara ihtiyaç bulunmaktadýr
350 YOKSULLUK
Türkiye’de Yoksulluk ve Yoksulluðun Yazýlý Basýnda Yer Alýþ Biçimi Zeynep Karahan Uslu Dr., Ýstanbul Milletvekili
Öz
B
u çalýþmada amaçlanan Türkiye’nin en önemli toplumsal problemlerinin baþýnda gelen yoksulluðun ülke genelinde yayýn yapan ulusal basýnda nasýl ele alýnýp, iþlendiði konusunu içerik analizi yöntemini kullanarak bulgulamaktýr. Bu nedenle bir ay(6 Kasým-5 Aralýk 2002) boyunca 3 ulusal gazete incelenmiþtir. Bu gazeteler ülkemizdeki en güçlü üç basýn kuruluþuna ait olup, tirajlarý ve toplumsal etkinlikleri en fazla olan gazetelerdir. Söz konusu gazeteler, yoksulluða iliþkin haberler, haber baþlýklarý, kullanýlan dil ve iletilen mesajlar ile bu haberlerin toplam haber hacmine oranlanmasý yoluyla karþýlaþtýrýlmýþlardýr. Sonuç olarak, yoksulluðun ulusal basýnda yeterince yer almadýðý ve bu konu ile ilgili haberlerde de magazinleþme yönünde bir eðilim olduðu tespit edilmiþtir. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Ýþsizlik, Türk Ulusal Basýný, Ýçerik Analizi, Magazinleþme.
Abstract
T
he aim of this study to make a content analysis of the Turkish National Newspapers on the issue of poverty that is the main problem of the Turkish Economy. In order to achieve this aim, 3 national newspapers were examined during a month period, from 6/11/2002 to 5/12/2002. These newspapers are among the most powerful press and were selected with respect to their circulation and impact.on the society They were investigated and compared according to their approaches to the issue, the language they used and the message they gave, the titles ,subtitles and concepts they issued and the percentages of the news texts in the whole. As a result, it is stated that poverty is not taken into consideration adequately in the newspapers and entertaining content in media coverage is rising Key words: Poverty, Unemployment,Turkish National Press, Content Analysis, Entertaining Content
YOKSULLUK
351
B
ilindiði gibi günümüz Türkiye’sinin en önemli ve süreç içinde kronikleþme trendine giren sosyal sorunlarýn baþýnda yoksulluk gelmektedir. Genellikle “insanlarýn ihtiyaçlarýný karþýlamak için yeterli kaynaða sahip olmama durumu” veya “mutlak asgari refah düzeyinin altýnda kalma durumu” ve “yaþamda kalabilmek için gerekli mal ve hizmetlere olan ihtiyacýn karþýlanamamasý durumu” (Alagh, aktaran Þenses 2001:62-63) olarak tanýmlanan yoksulluk bireyin ve toplumun dengesini alt üst eden sorunlar silsilesini beraberinde getirmektedir. Ýnsan sonsuz ihtiyaçlarý olan ancak buna karþýn sýnýrlý kaynaklara sahip bir psiko-sosyal varlýktýr. Ýnsanoðlunun sonsuz ihtiyaçlarý tüketim kültürünün taþýyýcý aracý olan kitle iletiþim araçlarý ve diðer sosyalizasyon vasýtalarý aracýlýðýyla daha fazla güdülenmektedir. Ancak bireylerin sahip olmak istedikleri nesneleri dolayýsýyla yaþam biçimlerini elde edebilirlik oranlarý kendi ülkesinin ekonomik geliþmiþlik düzeyi ile yakýndan ilgilidir. Bu noktada ülkemizdeki rakamlara baktýðýmýzda yoksulluðun hýzla arttýðýný gösteren verilerle karþýlaþýyoruz. Yoksulluk yardýmýndan yararlananlarýn sayýsýndaki yýllýk artýþ, ülkemizdeki yoksulluðun boyutlarýný göstermek açýsýndan çarpýcýdýr. Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu tarafýndan yayýnlanan 2001 Ocak-Mart raporlarýna göre 1997 yýlýnýn ikinci yarýsýnda 2.349.000; 1998 yýlýnda 2.793.000; 1999 yýlýnda 4.619.000 ve 2000 yýlýnda da 5.933.000 kiþi yoksulluk yardýmýndan yararlanmýþtýr. 1997 yýlýnda 26 trilyon,1998’de 80 trilyon,1999’da 172 trilyon ve 2001’in ilk üç ayýnda ise 104 trilyonluk yardým yapýlmýþtýr (Songül Sallan-Gül:116). UNICEF tarafýndan hazýrlanan Türkiye’deki Bölgelerin Geliþimi 2000 adlý raporda da Türkiye’de yoksulluk sýnýrý altýnda yaþayan halkýn oraný %14.2 olarak belirlenmiþtir. BM 2002 Ýnsani Kalkýnma Raporu’na göre ise, Türkiye’de yaklaþýk 13 milyon kiþi günde 2 dolarla, 1,5 milyon kiþi ise günde 1dolarýn altýnda geçinmektedir. Þubat 2001 krizinin ardýndan Türk-Ýþ Araþtýrma Merkezi’nin yaptýðý araþtýrma sonuçlarý da, Türkiye’de yoksulluk sýnýrýnýn hýzlý bir yükseliþ içinde olduðunu göstermektedir. Araþtýrmaya göre, açlýk sýnýrýnýn dört kiþilik bir ailenin yeterli, dengeli ve saðlýklý olarak beslenebilmesi için yapmasý gereken harcama tutarý ayda 369 milyon TL iken yoksulluk sýnýrý, dört kiþilik bir ailenin, gýda, kira, ulaþým, giyim,eðitim, kültür gibi temel gereksinimler için 1 1
Ýncelenen gazetelerde spor haberleri ve magazin haberleri inceleme konusu dýþýnda býrakýlmýþtýr.
352 YOKSULLUK
milyar122 milyon TL (Kasým 2002)’dir. Oysa yoksulluk sýnýrý,ayný kuruluþun Nisan (2001) çalýþmasýnda 657 milyon TL, Haziran (2002) çalýþmasýnda 1 milyar TL civarýndadýr. 2001 Þubat Krizinin ardýndan iþsizlik oranlarýndaki artýþ da yoksulluðu derinleþtirmiþtir. DÝE (2002) 1. Dönem geçici sonuçlarýna göre; iþsizlik oraný % 11.8’dir (Altuntaþ, Betül:www.shudernegi.org.tr). Yine toplumsal sorunlarý tespit eden alan araþtýrmalar iþsizlik ve yoksulluðun halkýn birincil sorunu olduðunu belirlemektedir. Sosyal Yardýmlaþmayý ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu tarafýndan halen devam edilen çalýþmalarýn 2003 yýlý ilk verilerine göre yaklaþýk 1,5 milyon hanede 7 milyon insanýn açlýk sýnýrýnýn altýnda yaþadýðý tespit edilmiþtir. Konunun bu teblið çerçevesinde ele alýnacak boyutu ise toplum için öncelikli sorun olan yoksulluðun kitle iletiþim araçlarýnda ayný önemle ele alýnýp alýnmadýðý ve nasýl ele alýndýðýdýr. Ancak konu bir tebliðin kapsamýný çok aþacak geniþlikte olduðu için yapýlan çalýþma örnekleyici ve konuya yönelik bir ön çalýþma mahiyetinde gerçekleþtirilmiþtir. Bunun için ‘’Ýçerik analizi’’ yöntemi kullanýlmýþ ve yazýlý basýna odaklanýlmýþtýr. Belirlenen amaca ulaþmak için bir aylýk-6 Kasým-5 Aralýk 2002 - bir inceleme süresi tespit edilmiþtir. Sürenin 6 Kasým-5 Aralýk olarak belirlenmesinin nedeni, bu sürenin Ramazan ayýna rastlamasý ve gerçekleþen dini ritüeller nedeniyle insani hassasiyetlerin daha fazla ön plana çýkmasý, medyanýn da bu sosyal atmosferden etkilenmesi nedeniyle medyada araþtýrma konumuzun incelenmesi açýsýndan daha belirgin örneklerin yer alabileceði düþüncesidir. Çalýþma için farklý medya gruplarýna ait olan ve yaygýn medyanýn müþahhas temsilcileri olan Hürriyet, Sabah ve Star gazeteleri seçilmiþtir. Yapýlan seçimin temel sebebi farklý gruplara ait medyalarda hakim olabilecek farklý bakýþ açýlarýný tespit ederek mukayese yapabilmek ve tirajlarý nedeniyle toplumla en fazla buluþan bu gazetelerin toplumsal kognisyonlarýn oluþmasýnda da etkili olduklarý öngörüsüdür. Araþtýrma boyunca yoksullukla ilgili haberlerin tarandýðý bu üç gazetenin tümü, gazete bazýnda tarihsel olarak arþivlenmiþtir. Seçilen konu ile ilgili haberlerin toplam haber sayýsýna olan oraný, haber baþlýklarý, kullanýlan kavramlar incelenmiþtir. Haber baþlýklarý ile ilgili analiz yapýlýrken haberin okuyucuda nasýl bir anlam alaný oluþturmasýný saðlayacak þekilde sunulduðu incelenmiþtir. Özellikle kullanýlan dile odaklanýlarak haberlerin dramatize edilerek magazinleþtirilmesi ile bilgilendirici/konunun önemini vurgulayýcý tarzda verilmesi arasýndaki oransal farklýlýða aðýrlýk verilmiþtir. Yayýn gruplarý arasýnda benzerlik ya da farklýlýklarýn olup olmadýðý medyanýn temel iþlevlerinden olan enformasyon ve bilgilendirme iþlevinin toplum için birincil önem arz bu konuda ne ölçüde yerine getirildiði deðerlendirilmiþtir.
YOKSULLUK
353
Belirlenen ölçütler çerçevesinde sýrasýyla Hürriyet, Sabah ve Star gazetelerini deðerlendirirsek; Hürriyet gazetesinde anýlan süre içerisinde toplam 1701 haber ve köþe yazýsý tespit edilmiþtir1. Bu haberler içerisinde yoksullukla ilgili toplam 9 haber yer almýþtýr. Diðer bir söyleyiþle yoksulluk konusu anýlan gazetede % 0.52 oranýnda yer almýþtýr. Haberler, veriliþ biçimlerine göre de farklýlýk arz etmiþtir: Duygusal motiflere yer verilmemiþ, bilgilendirici içerik olarak deðerlendirebileceðimiz hükümet açýklamalarý, istatistiksel veriler ve yardým haberleri olarak betimlenebilecek haberlerle konu toplumsal belleðe nakþedilmiþtir. Konunun sunum biçimini gösteren bazý örnekler þunlardýr; ‘Gelir uçurumu 27 kattan 20’ye indi’(12.11.2002), ‘Ýþsizlik %10’a dayandý’ (13.11.2002), ‘Gelirde dört Türk zar zor bir AB’li ediyor’(15.11.2002), ‘Açlýk sýnýrýndaki aileye özel yardým’(17.11.2002), ‘Adrese teslim ramazan yardýmý’(7.11.2002). Konu ile ilgili en sýk kullanýlan kavramlar kriz 14, açlýk 3, yoksul 1,yoksullaþma 2, iþsiz 2, iþsizlik 4 olarak belirlenmiþtir. Gazete tarafýndan kullanýlan dil söyleneni ya da varolaný aktarma þeklinde olup, yoksulluk haberleri genellikle yoksulluk ve iþsizliðin boyutlarýný gösteren ya da alýnacak önlemleri belirten açýklamalar mahiyetindedir. Haberlerin tümü incelendiðinde, yoksullukla ilgili Hükümet açýklamalarýnýn aðýrlýkta olduðu görülmektedir. Gazetede yoksulluðun ülkedeki gerçeklikleri ortaya koyarak, sorunu çözmek için önerilen çözümleri de kapsayacak þekilde, konuyu baðlamýndan koparmadan ele alýndýðý söylenebilir. Ancak konunun okurlar nezdindeki önemi ile örtüþmeyen bir oranda dikkate alýndýðý da vurgulanmalýdýr. Sabah Gazetesi’nde ise yoksulluk ve baðlantýlý konularýn iþlendiði haber sayýsý Hürriyet’e nazaran daha fazla olup toplam 1643 haber arasýnda 26, oransal olarak da % 1.58 oranýnda konu ele alýnmýþtýr. Gazetede yoksulluk konusunu duygusal boyutlarýna indirgeyen bir bakýþ açýsýnýn izdüþümü olan haberler tüm yoksulluk haber ve köþe yazýlarý içinde 9 haberle % 34.6 oranýnda yer almýþtýr. :Bu haberlerde daha çok þu tür haber baþlýklarý kullanýlmýþtýr; ‘Bebeðim ölmesin’(7.11.2002), ’Kriz oðlumu okulundan ayýrdý’(15.11.2002), ‘Eþim ve çocuðum gelmezse atlarým’(19.11.2002), ’Borcu için çalmýþ’(21.11.2002),’ ‘Utanç izdihamýna karþý gizli yardým’(6.11.2002), ’Sabah’ýn 6’sýnda iftar kuyruðu’(7.11.2002). Yoksullukla ilgili haberler arasýnda aðýrlýk yardým haberlerinde olup, bu konuda gazete hükümet açýklamalarýnýn aðýrlýkta olduðu Hürriyet gazetesinden ayrýlmaktadýr. Bir baþka söyleyiþle yoksullara yönelik sosyal yardýmlaþma aktiviteleri de dahil, konunun kamusal önemini vurgulamaktan çok, okurun duygu dünyasýný harekete geçiren unsurlara aðýrlýk veren haberler oldukça yüksek oranda ele alýnmýþtýr. 2
Bu konuda geniþ bilgi için bkz. Karahan Uslu, Zeynep (2001): Yazýlý ve Görsel Medyada Magazinleþmenin Tarihsel ve Sosyal Dinamikleri, Ýletiþim Dergisi, s.1-25
354 YOKSULLUK
Yukarýda belirlenen kategorideki haberlerin dýþýnda kalan yaklaþým ise istatistiksel veriler ve hükümetin fakirliði önleme faaliyetleri kamuya ulaþtýrýlmýþtýr. Bu yaklaþýmý örnekleyen baþlýklardan bazýlarý þunlardýr; ‘DÝE’nin ....son raporu...yüzde 43’ü de yoksul vaziyette yaþýyor’(3.12.2002), ’Millet bizden iþ bekliyor’(19.11.2002), ’Ýþsizlik siyasi partileri tarihe gömdü’(16.11.2002), ’Kiþi baþýna gelirde sadece Romanya’yý geçebildik’(15.11.2002), ‘Ha yolsuzluk ha yoksulluk’(25.11.2002) gibi baþlýklarla aktarýlýrken; AKP’nin hedefi kiþi baþýna 5 bin 500$’(8.11.2002),. Gazetede kullanýlan baþlýca kavramlar iþsizlik 8, yoksul 18, yoksulluk 9, kriz 7, açlýk 5, dar gelirli 5, fakir 5’dir. Ancak gazetede verilen haberlerde genellikle halkýn içinde bulunduðu durum olumsuz deðer yargýlarý ya da hüküm içeren bir dil kullanýmýyla verilmemiþ daha çok durum tespitine odaklanýlmýþtýr. Star gazetesi, inceleme konusu yapýlan diðer iki gazete ile karþýlaþtýrýldýðýnda yoksullukla ilgili haberlere daha fazla yer vermiþtir. Toplam 1772 haber ve köþe yazýsý içinde 42, yani % 2.37’lik bir oranla yoksulluk konusu en fazla gündeme getiren medya grubunu temsil ettiði ifade edilebilir. Ancak Star Gazetesinde yoksullukla ilgili olan materyal içinde toplam 19 haber ve köþe yazýsýnda -oransal olarak % 45.2- ile diðer gazetelerden daha yoðun bir biçimde yoksulluk konusu okurlarýn konuya tepkisel yaklaþmasýný güdüleyecek tarzda ele alýnmýþtýr. Gerçeklik dil kullanýmýnda dramatik boyutlara aðýrlýk verilerek kurgulanmýþtýr. Örnekleyecek olursak; ‘Borsada battý, kendini astý’(10.11.2002), ‘Baþkaný kriz yaktý’(8.11.2002), ‘Annenin açlýkla sýnavý’(18.11.2002), ‘Yardým rezaleti’(20.11.2002), ‘Vatandaþý kýþ deðil fiyatlar donduracak(10.11.2002), ‘Bayram gelmiþ neyime(1.12.2002). ‘Memura, iþçiye, esnafa fitre’(6.11.2002), Öðretmenler gününde durum: Taksitle yaþýyor, borçla ölüyorlar’(23.11.2002), ‘Ölmeyeceksiniz ama sürünmeye devam edeceksiniz’(29.11.2002), ‘Ýki çocuðunu boðup intihara kalkýþtý(25.11.2002). Üslup ve görsel unsurlarýn kullanýmýndaki tercihler aracýlýðýyla toplumdaki rahatsýzlýklarý besleyici, olaylarý dramatize eden bir tarz benimsenmiþtir. Yoksulluk ile ilgili veriler ve önlemleri ele alan haberlerde ise yine olumsuz durumu önceleyen ve üstü örtülü olarak çözümün zorluðuna ve hükümetin taahhüt altýnda olduðuna referans yapýlmýþtýr. Bu yaklaþýmý örnekleyecek olursak; ‘Fiyatlar düþmüyor’(4.12.2002), ‘Fakir Türkiye’(2.12.2002), ‘Bir yýlda cennet vaadi’(17.11.2002), ‘156 bin yeni iþsiz’(13.11.2002) ‘Krizde Türk ailesi’(1.12.2002). Bir baþka dikkat çekici unsurda diðer gazetelerde de yer alan hükümetin yoksullara yönelik yardým haberlerinin Star gazetesinde daha az sayýda yer almasýdýr. En fazla kullanýlan kavramlar ise þu þekilde belirlenebilir; yoksulluk 4, yoksul 12, açlýk 10, kriz 7, fakir 10, fakirleþme 5, iþsiz 15, iþsizlik 18.
YOKSULLUK
355
Ayrýca yukarýda tespit edilen yoksulluk haberlerine yönelik seleksiyonun arka planýnda ise gazetenin yayýn hayatýna baþladýðý günden beri bulvar gazeteciliðini tercih etmesi ile gazetenin sahibi olan Uzan grubu ortaklarýndan Cem Uzan’ýn parlamento dýþýnda kalan partilerden birinin Genel Baþkanlýðý görevini üstlenmesiyle ve muhalefet aracý olarak sahibi olduðu medyayý kullandýðý düþünülebilir. Yoksulluk gibi halkýn çözülmesini en fazla talep ettiði bir sosyal sorunu kamuoyu hassasiyetlerini tepkisel boyuta dökecek tarzda ele almak grubun tiraj, grup ortaklarýndan birinin siyasi destek elde etme isteðiyle paralellik arz ettiði öngörülmektedir. Bütün bu tespitlerin ýþýðýnda gruplarýn seçilen gazeteleri bazýnda genelleyici bir deðerlendirme yapmadan önce özellikle vurgulanmasý gereken, kitle iletiþim araçlarýnýn toplumun biçimlenmesinde önemli bir rol üstlendiði ve bu rolün toplumun içinde bulunduðu koþullara, medya kontrolünü elinde bulunduran güç odaklarýnýn tutumuna göre deðiþiklik gösterebileceðidir. Toplumsal sorunlarýn olduðu gibi ya da istenilen etki ve sonucun yaratýlmasýný saðlayacak þekilde aktarýlmasý da kontrolü elinde bulunduran güçlerin inisiyatifindedir. Diðer taraftan gazeteleri genel olarak deðerlendirecek olursak yoksulluðun toplumu rahatsýz ediciliði üzerinde bir ittifak söz konusudur. Ancak incelenen gazetelerin hiçbirinin deðerlendirme yapýlan süre boyunca toplumun birinci meselelerinden olan bu konuya birinci sayfalarýnda yer vermemesi ve toplam haber hacmi içinde yoksulluk konusuna son derece düþük bir oranda yer verilmesi toplumun gündemi ile gazetelerin gündeminin birebir örtüþmediðini düþündürtmüþtür. Ýnceleme konumuz çerçevesinde farklý medya gruplarýnýn gazetelerinin haberleri aktarma tarzlarý ve haber seçimleri de farklýlýk arz etmiþtir. Bu durumun en belirgin örneði Star gazetesinde tespit edilmiþtir. Yoksulluk haberleri diðer iki grubun seçilen gazetelerine oranla daha fazla yer almýþtýr. Ancak anýlan gazetede yoksulluk haberleri magazinleþtirilerek ya da olumsuzluklar ön plana çýkartýlarak kamuoyuna iletilmiþtir. Sabah gazetesi ise yoksulluk haberlerinde aðýrlýðý yardým haberlerine ayýrmýþ, halkýn içinde bulunduðu durum ve Hükümetçe alýnan tedbirler daha az dikkat çekici þekilde okuyucuya iletilmiþtir. Ayrýca bu gazetede de magazinel nitelikteki yoksulluk haberlerinin Hürriyet gazetesine göre aðýrlýklý olduðu tespit edilmiþtir. Hürriyet gazetesi yoksullukla ilgili haberlere diðer iki gazeteye oranla daha az yer vermiþ olmasýna raðmen yoksulluðu azaltýcý önlemlere baþlýklarýnda daha fazla yer ayrýlmýþ, magazinel nitelikli yoksulluk haberlerine yer verilmemiþtir. Bu arada kullanýlan dil ve konu baþlýklarýnýn da var olaný aktarma þeklinde olduðu söylenebilir.
356 YOKSULLUK
Yazýlý basýnýn genel olarak bütün konularda tercih ettiði magazinleþme eðilimi2, yoksulluk konusunda da belirgin olarak görülmüþtür. Böylelikle Gardels(1998;5)’in deyimiyle dördüncü güç olan medya, bilgilendirici güç olmaktan çýkýp eðlendirici güç haline dönüþmektedir Burada daha kapsamlý araþtýrmalarla da incelenmesi ve üzerinde durulmasý gereken yazýlý basýnýn yoksulluk sorununu oransal olarak adeta görmezden gelmesiyle temel iþlevlerinden olan enformasyon iþlevini yerine getirip getirmediði ve yüksek denebilecek oranda konunun magazinleþtirilmesinin süreç içinde toplumun yoksulluk karþýsýndaki hassasiyetlerinin içinin boþaltýlmasýna, kanýksanarak adeta doðallaþtýrýlmasýna hizmet edip etmeyeceðidir.
YOKSULLUK
357
Kaynaklar Altuntaþ,Betül: Kriz, Yoksulluk ve AKP’nin Acil Eylem Programý www.shudernegi.org.tr Gardels,Nathan(1998):From Containment to Entertainment, New Perspectives Quaterly,15(5):2-5 Karahan-Uslu,Zeynep (2001): Yazýlý ve Görsel Medyada Magazinleþmenin Tarihsel ve Sosyal Dinamikleri, Ýletiþim Dergisi, s.1-25 Hürriyet Gazetesi:6 Kasým-5 Aralýk 2002 tarihleri arasýndaki nüshalarý Sabah Gazetesi: 6 Kasým-5 Aralýk 2002 tarihleri arasýndaki nüshalarý Sallan-Gül, S.(2002) Türkiye’de Yoksulluk ve Yoksullukla Mücadelenin Sosyolojik Boyutlarý, s.107-118, TODAÝE, Ankara. Star Gazetesi: 6 Kasým-5 Aralýk 2002 tarihleri arasýndaki nüshalarý Þenses,Fikret(2001):Küreselleþmenin Öteki Yüzü Yoksulluk,Ýletiþim Yayýnlarý,Ýstanbul
358 YOKSULLUK
Türkiye’de Kadýn Yoksulluðu: Halk Ekmek Büfelerinde Bir Araþtýrma Gülsüm Çamur Duyan Arþ. Gör., Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu e-posta:
[email protected]
Öz
E
konomik krizler sonucunda yoksulluðun þiddeti ve boyutlarý giderek artmýþtýr. Hemen her semtte yer alan halk ekmek büfelerinin önündeki kuyruklarýn uzadýðý ve dondurucu soðuklarýn olduðu kýþ mevsiminde ve aþýrý sýcaklarýn olduðu yaz mevsiminde dahi bu durumun devam ettiði bir gerçektir. Ankara ili Keçiören ilçesinin alt-sosyo ekonomik düzeydeki mahallesinde yer alan bir halk ekmek büfesinden yararlanan kadýnlar bu çalýþmanýn konusunu oluþturmaktadýr. Bu baðlamda dezavantajlý nüfus kapsamýnda yer alan yoksul kadýn grubunun sosyo-demografik özelliklerinin neler olduðu, kadýnlarýn halk ekmek kuyruklarýnda neler yaþadýklarý incelenmiþtir. Anahtar kelimeler: yoksulluk, kadýn yoksulluðu, sosyal hizmet, halk ekmek büfeleri, halk ekmek büfelerinden yararlanan yoksul kadýnlar
Abstract
T
he severity and dimension of the poverty increased due to the economic crises. As a result of the crises, the numbers of persons who join the line in front of the buffets selling reduced-price bread (halk ekmek büfesi) were increased and the situation stayed as a fact in the freezing winter and in the hottest summer. The scope of this study is the women buying bread from the buffets selling reduced-price bread which were located in the Kecioren region of Ankara. Within this framework, sociodemographic characteristics of the women and their experiences in the line were examined. Key words: poverty, poverty of women, social work, the buffets selling reduced-price bread, poor women who use the buffets selling reduced-price bread.
YOKSULLUK
359
Yoksulluk Sorunu ve Küreselleþme
Y
oksulluk eski bir sosyal sorun olarak insanlýk tarihinin her döneminde farklý nitelikte ve farklý nüfus gruplarý üzerinde kendini göstere gelmiþtir. Yoksulluk sorununun giderek katmerli bir sorunlar yapýsý haline geldiði ve özellikle bir ülkenin geliþiminde/ kalkýnmasýnda önemli bir role sahip olan çocuk ve kadýný çok derinden etkilediði gerçeði unutulmamalýdýr. Yoksulluk sorununu incelerken vazgeçilmeyen bir unsur da küreselleþme sürecidir. 1980’li yýllarda gündeme gelen neo-liberal küreselleþme politikalarý gelir daðýlýmýnýn adaletsizce bölüþülmesinin artmasýnda baþrol oynayýcýlardandýr. Küreselleþme söylem ve hareketleri ile sermaye daha az kesimde toplanmýþ ve iþsiz, geçim araçlarýndan yoksun kesimin oraný da artmýþtýr. Daha öncede belirtildiði gibi küreselleþmenin göstergeleri üretimde ve bölüþümde oluþan geliþimlerdir. Küreselleþme ve yoksulluk arasýnda doðrudan bir iliþkinin olduðu söylenebilir. 1950 ve 1980 arasýndaki dönem “geliþmek istiyorsan küresel ekonominin gereklerini yerine getir” söylemi aðýrlýk kazanmaya baþlamýþtýr. Bunun tek koþulu olarak da deðiþen dünya ekonomisi koþullarýna kendilerini uyarlamalarý için þirketlerin esnek olmalarý öðütlenmektedir (Üþür, 2002). Günümüz yoksulluðunun yeryüzündeki tüm tezahürleri giderek artan ölçülerde “küreselleþtirici” süreçlerin, bu süreçlerin dinamiðini oluþturan neo-liberal politikalarýn bir sonucudur. Bir diðer konu, küreselleþmeyle iliþkili küreselleþen yoksulluðu, sadece “geçim araçlarýna eriþmek” veya “kiþi veya hane halkýnýn yaþamasý için gerekli olan temel ihtiyaçlarýný karþýlayamamasý” þeklinde tanýmlamanýn yetersizliðine yapýlan vurgudur (Özbudun 2002). 1990’lardan 2000’li yýllara deðin birçok uluslar arasý kuruluþlar ve örgütler, yoksulluðu çeþitli toplantýlarla gündemlerine almýþtýr. Ancak gerçekte ne yoksulluðun tam olarak nedenleri ne de yoksulluðun küreselleþme ile iliþkisine bakýlmýþtýr. Böylesi bir bakýþ açýsýnýn olmamasý bu sorunun tam ve ger-
360 YOKSULLUK
çek nedeninin anlaþýlmasýný zorlaþtýrmakta ve sonuçta yoksulluða iliþkin alýnan çeþitli önlemleri de yetersiz kýlmaktadýr. Dýþlanmanýn ya da yoksulluðun sürekli olmasýnda etki olan etkenlerin baþýnda ekonomik koþullar gelmektedir. Ekonomik olanaklarýn yetersizliði, kentin hem ekonomik hem de sosyal yaþamýný engelleyici olabilmektedir (Sönmez, 2002). Ülkemizde yeniden yapýlanma süreci baðlamýnda yoksulluk sorunu giderek daha büyük bir sorun haline gelmektedir. Yoksullukla mücadelenin kalkýnma gündemine girmesi Birleþmiþ Milletlerce 1995’de Kopenhag’da yapýlan Toplumsal Kalkýnma Dünya Zirvesi önemli bir rol oynamýþtýr. Zirve yoksulluðun yok edilmesini, insanlýðýn etik, sosyal, politik ve ekonomik bir zorunluluðu olarak kabul etti (Copenhagen Declaration on Social Development; akt. Özdek 2002). Bu yoksulluðun artýðýný tespit eden Zirvede ayrýca küresel piyasa ekonomisi de benimsendi. Geliþmekte ve kalkýnmakta olan bir ülke özelliðine sahip Türkiye’de 2000 yýlýnda fert baþýna 738 dolar yatýrým yapýldý. Ayný yýl fert baþýna yatýrým Almanya’da 5017, Fransa’da 4142, Ýtalya’da 3684 dolar deðerine ulaþtý. Ayrýca Türkiye’de yoksulluðun bir de coðrafi boyutu söz konusudur. DÝE’nin verilerine göre 1997 yýlýnda Þýrnak’ta fert baþýna gayrisafi yurt içi hasýla 167 milyon, Ardahan’da 155 milyon, Aðrý’da 113 milyon lira idi. Ýstanbul’da ise 715 milyon lira idi (Somel, 2001). Türkiye’de sosyal hizmet harcamalarýnýn devlet harcamalarý içindeki oraný 1990 yýlýnda %26,3 iken bu oran 1998’de %25,7’ye düþmüþtür. Türkiye’nin aksine Ýsveç,Finlandiya, Hollanda ve Ýspanya (bizim gibi geliþmekte olan) ülkelerde sosyal hizmet harcamalarýnýn oranýnda bir artýþ gözlenmektedir. Türkiye’de milli gelir içindeki payý zaten çok düþük olan cari devlet harcamalarýnýn çok küçük bir oraný eðitim, saðlýk, sosyal güvenlik gibi alanlara yönelmekte. Yani devlet ülkemizde insanlarýn temel ihtiyaçlarýný karþýlama ve risk durumlarýyla baþ etme biçimlerini belirleyen önemli bir aktör olarak karþýmýza çýkamýyor (Buðra, 2001). 1980’lerden baþlayarak tüm dünyada belirgin bir eðilim haline dönüþen küresel ekonominin gerek uluslar arasý gerekse üretimin örgütlenmesi üzerinde önemli etkileri olmuþtur. Küreselleþen ekonomi dönüþümü geliþmiþ ekonomiye sahip ülkelerde uluslar arasý þirketler aracýlýðýyla baþarý sergilerken, az geliþmiþ ekonomiye sahip ülkeler küreselleþen ekonominin gerekle-
YOKSULLUK
361
rini yerine getirememektedir. Küreselleþmenin gereklerini yerine getirebilmek için ülkeler kendi ekonomik ve sosyal yapýsýný yeniden þekillendirme sürecine girmiþtir. Örneðin üretimin yeniden yapýlandýrýlmasý, kýsýtlý kaynaklarýn daha etkili kullanýlmasý, israftan kaçýnýlmasý ve de en önemlisi sosyal harcamalara ayrýlan payýn düþürülmesi þeklinde yapýlanma programlarý gündeme gelmektedir. 1980’lerde uygulanmaya baþlayan farklý yapýlanma programlarý 1990’lara gelindiðinde nüfusun yapýsýnda önemli deðiþikleri ortaya çýkarmýþtýr. Yaþam kalitesinde düþüklük, ücretlerde ve alým gücünde azalmalar, iþsizliðin artmasý, istihdamda enformel sektörün oranýnda artýþ olmasý, eðitim ve saðlýk sektörüne yapýlan yatýrýmlarýn azalmasý þeklinde deðiþiklikleri vurgulamak mümkün. Bu geliþmelerden en çok olumsuz etkilene korumasýz gruplar yoksul kadýnlar, gençler, çocuklar ve yaþlýlar olmuþtur.
Yoksulluðun Kadýnlaþmasý Yoksulluðun kadýn ve erkek açýsýndan anlamýnýn ve yoðunluðunun farklý yaþandýðý ve toplumsal cinsiyet açýsýndan da bir farklýlýk vardýr. Yoksulluðu oluþturan süreçler ve de yoksulluðun etkileri/sonuçlarý erkek ve kadýn nüfusunu farklý þekillerde etkilemektedir. Kadýnlar yoksullar arasýnda çocuklardan sonra önemli bir gruptur. 1970 lerin sonuna doðru çalýþmalar kadýn ve yoksulluk üzerinde odaklaþmýþtýr. Yoksulluðun kadýnlaþmasý söylemi ilk olarak 1978’de Pierce tarafýndan kullanýlmýþtýr (Perkins 1992; Gonyea 1994). Yoksul ailelerde kadýnýn eðitiminin olmamasý, mesleki bilgi ve beceriden yoksun olmasý, kadýnýn sadece eve özgül iþlerde veya enformel sektörde düþük gelirli, statülü ve güvencesiz ortamlarda çalýþmasý, yaþlý/ çocuk/ hasta bakýmýnýn kadýn tarafýndan saðlanmasý gibi durumlar ülkemizde hala varlýðýný sürdürmektedir. Kalaycýoðlu ve Týlýç (2002)’a göre kadýnýn düþük gelirli iþlerde çalýþmýþ olmasý bile hane halký gelirine %40-50 oranýnda bir maddi katký saðlamaktadýr. Ankara gecekondularýnda yapýlan bir araþtýrmaya göre kadýnlarýn %37’sinin ev temizliðine gittiði, %34’ünün evde üretim yaptýðý, %11’inin kamuda hizmet iþçisi olarak çalýþtýðý, %11’inn konfeksiyonda, %5’inn ise kendi hesabýna ve baðýmsýz çalýþtýðý saptanmýþtýr (Onat, 1993).
362 YOKSULLUK
1960’lardan bu yana yoksulluk kadýnlar arasýnda hýzla büyümektedir. Türkiye 1960 ve 1970’li yýllarda gerek iþçi, gerek memur ve gerekse tarýmda çalýþan kesimlerin paylarýnda ciddi bir iyileþme gözlenmiþtir. Oysa 1980 sonrasýnda bu durum bütünüyle deðiþmiþtir (Kazgan,1999). Eve iþ verme, parça baþý iþ ve özellilikle kadýn ve çocuk emeðinin üretim biçiminde kendini aðýrlý olarak hissettirmesi durumlarý yaygýnlýk kazanmaya baþlamýþtýr. Artan iþsizlik, ekonomik krizler nedeniyle düzenli ve kalýcý iþ yaþamýnýn dýþýna itilen kadýn emeði, kentlerde giderek daha yoðun bir þekilde düzensiz ve geçici iþlerde yer almasýna neden olmuþtur (Lubell, 1991). Geliþmekte olan ülkelerin kentlerinde yoksullaþmanýn yoðunlaþmasý sonucunda enformelleþme sürecine hane halklarýnýn erkekler dýþýndaki üyeleri de katýlmýþtýr. Özellikle kadýnlar, çocuklar ve yaþlýlar enformel üretim sektöründe kendini göstermiþtir. Çocuklar iþgücüne katýldýðý için eðitim süreci yarým kalmakta veya zor koþullar altýnda eðitimine devam etmektedir. Ayrýca çocuk, kadýn ve yaþlý nüfusu en fazla sömürülen gruptur. Þenol-Cantek (2001)’in Ankara’da yoksullukla kadýn durumlarýnýn kesiþme noktalarýný ele alan bir çalýþmasýna göre, yoksulluk ev kadýný için bir sonraki kuþaða aktarýlan bir zorunluluk olarak acý vericidir. Fedakarlýk söylemi doðrultusunda kendi ihtiyaçlarýný ertelediði, inkar ettiði, farkýna varmadýðýndan yoksulluðun en sarsýcý tezahürü çocuklarýnýn yaþam standardýna yansýyanýdýr. Eðitim yaþamýnýn baþlamasýyla çocuklar sosyal yaþama daha yoðun katýlmakta ve yeni ürün ve hizmet arzlarýyla karþýlamaktadýrlar. Çocuklarýnýn talebiyle en sýk karþýlaþan kiþi ise annedir. Araþtýrma kapsamýndaki bir çok kadýn, çocuklarýnýn isteklerini babaya kendilerinin ilettiklerini, olumsuz yanýt aldýklarýnda alternatifleri kendilerinin yarattýklarýný ifade etmiþlerdir. Bu alternatifler, gizlice yapýlan birikimlere ve akrabalýk örüntülerine baþvurma, evde el iþi yaparak kazanç saðlama þeklindedir. Kadýnýn boþanmasý veya eþinin ölmesi ile tek baþýna aile reisi olarak kalmasý ve çocuðunun bakýmýný, evinin geçimini saðlamasý kadýnýn yoksullaþmasýna neden olan durumlar arasýnda sayýlmaktadýr. Brezilya’da hane halký reisi kadýn olan hanelerin bütün hanelere oraný %10 olmakla birlikte bunlarýn %15’i yine fakirlerden oluþmaktadýr (World Development Report ,1990). Özellikle kadýnýn boþanmasý ile yoksulluk arasýnda doðrudan bir iliþkinin varlýðýna dikkat çeken Arýkan (1992)’a göre gelir düzeyi yükseldikçe boþan-
YOKSULLUK
363
maya uyum artmakta gelir düzeyi düþtükçe de boþanmaya uyum azalmaktadýr. Gelir düzeyi düþük olan kadýnlarýn daha kötü konutlarda yaþama , çocuk bakýmýnda zorluklarla karþýlaþma, eðitim düzeyinin de düþük olmasý ile birlikte düþük kalitede iþlerde düþük ücretle çalýþmasý söz konusu olmaktadýr. Ev kadýnlarý gençliðini çocuk yetiþtirme ve ev iþleri yaparak geçirmekte, kocasýnýn iþinde ilerlemesi için ona destek olmakta, fedakarlýk yapmaktadýr. Evde kaza bile geçirse iþ kazasý sayýlamaz, sosyal güvenceden büyük bir oraný yoksundur, büyük ebeveynlerine ve torunlarýna bakmasý beklenir (Butler ve Weatherley , 1992;). Gelir daðýlýmý yoksulluk kaynaklarýn eþit daðýlýmýna iliþkin sorunlar farklý sýnýflar, bölgeler, uluslar, meslekler hakkýnda sürekli olarak gündemdedir. Kadýnlarýn sadece onlara bakmakla yükümlü görülen erkeklerin uzantýsý olarak görülmeleri söz konusudur. Kadýnlarýn toplumsal kaynaklara ulaþma, servet edinmeye iliþkin sürekli sorunlarý vardýr.
Araþtýrmanýn Amacý Ülkemizin son zamanlarda geçirmiþ olduðu ekonomik krizlerle birlikte göreceli olarak yoksulluðun giderek artmasý nedeniyle özellikle sosyal yapýda bir çöküntü meydana gelmektedir. Hemen her semtte yer alan halk ekmek büfelerinin önündeki kuyruklarýnýn çoðalmasý, kavurucu sýcaða, dondurucu kýþa raðmen bu kuyruklarýn devam etmesi dikkate deðer bir gerçektir. Özellikle kýrsal kesimde dezavantajlý/marjinal nüfus kapsamýnda yer alan kadýnlarýn yoksullukla mücadelelileri, kadýnlarýn kendi yaratýcýlýklarý ile de birlikte yürütülmektedir. Bu araþtýrmanýn amacý halk ekmek büfelerinden yararlanan bireylerin sosyo demografik özelliklerini ve kuyruklarda neler yaþadýklarýna ve yoksulluklarýný nasýl ifade ettiklerine iliþkin deðerlendirmelerini ortaya koymaktýr. Genel amaca baðlý olarak geliþtirilen alt amaçlar þunlardýr: • Halk ekmek büfelerinden yararlanan yoksul kadýnlarýn sosyo demografik özellikleri nelerdir? • Halk ekmek büfelerinden yararlanan yoksul kadýnlar kuyruklarda neler yaþamaktadýr ve yoksulluklarýný nasýl ifade etmektedir?
Veriler ve Toplanmasý
364 YOKSULLUK
Bu araþtýrma betimsel nitelikleri aðýr basan bir tarama araþtýrmasýdýr. Bu baðlamda Ankara ili Keçiören ilçesindeki alt sosyo –ekonomik düzeyde yer alan mahallenin halk ekmek büfesinde kuyrukta bekleyen ve görüþmeyi kabul eden toplam 35 kadýn üzerinde çalýþma gerçekleþtirilmiþtir. Araþtýrmanýn verileri 2002 yýlýnýn Þubat ayýnda kadýnlardan görüþme yoluyla derlenmiþtir. Sözü edilen tarihte halk ekmek büfesinden yararlanan kadýnlarýn tümüne ulaþýlmaya çalýþýlmýþ; böylece veriler tam sayým esasýyla toplanmýþtýr. Veriler araþtýrmacý tarafýndan araþtýrmanýn amaçlarýna uygun olarak geliþtirilen görüþme formu aracýlýðýyla toplanmýþtýr.
Bulgular ve Yorum Araþtýrma bulgularý araþtýrma amaçlarýna uygun olarak iki alt baþlýk halinde verilmektedir. Buna göre: 1.Halk ekmek büfelerinden yararlanan yoksul kadýnlarýn sosyo demografik özelliklerine iliþkin bulgular : yaþ daðýlýmý, doðduðu yer, en uzun süre yaþadýðý yer, eðitim durumu, çalýþma ve sosyal güvence durumu, medeni durumu, çocuk sayýsý, , oturulan konutun mülkiyeti ve niteliði ile gýda ve giyim alýþ veriþlerini nerelerden yaptýklarýna iliþkin deðiþkenler yer almaktadýr. 2. Halk ekmek büfelerinden yararlanan yoksul kadýnlarýn kuyruklarda neler yaþadýðýna ve yoksulluklarýný nasýl ifade ettiklerine iliþkin bulgular : kaç yýldýr halk ekmek büfesinden yararlandýðý, sürekli halk ekmek alma durumu, günde kaç kez halk ekmek aldýðý, ekmek kuyruðunda ne tür sorunlarýn yaþandýðý, kuyrukta kavga yaþanma durumu ve kavganýn nedeni, büfelerdeki yetkililerle sorun yaþama durumu, kuyrukta beklerken ne tür duygularýn yaþandýðýna iliþkin deðiþkenler bu bölümde yer almaktadýr.
YOKSULLUK
365
I. Halk Ekmek Büfelerinden Yararlanan Yoksul Kadýnlarýn Sosyo Demografik Özelliklerine Ýliþkin Bulgular Deðiþkenler Yaþ daðýlýmý ortalama:41 yaþ 23-30 yaþ 31-38 yaþ 39-44 yaþ 45 yaþ ve üzeri En Uzun Süre Yaþadýðý Yer Köy Kent Doðum Yeri Köy Ýlçe Ýl Eðitim Durumu Okur yazar Deðil Okur Yazar Ýlkokul Mezunu Çalýþma durumu Gündelikçi/temizlikçi Kapýcý Çalýþmýyor Sosyal güvence durumu Var Yok Medeni Durumu Hiç Evlenmemiþ Evli Dul Çocuk sayýsý Ortalama çocuk sayýsý:3 Çocuksuz 1-2 çocuk 3-4 çocuk 5-6 çocuk Oturulan Konutun Türü Apartman Gecekondu Oturulan Konutun Mülkiyeti Kiracý Kendi evi Gýda Alýþveriþinin Yapýldýðý Yer Semt Pazarý Market Seyyar satýcý Giyim Alýþveriþinin Yapýldýðý Semt pazarýndan Seyyar Satýcýlardan Tanýdýklar veriyor
Sayý
Yüzde
3 20 10 2
8,6 57,1 28,6 5,7
21 14
40,0 60,0
21 3 11
60,0 8,6 31,4
4 3 28
11,4 8,6 73,5
28 5 2
80,0 14,3 5,7
11 24
31,5 68,5
3 28 4
8,6 80,0 11,4
2 9 18 6
5,7 25,7 51,4 17,1
5 30
14,3 85,7
28 7 Sayý 21 13 1 Sayý 22 8 5
80,0 20,0 % 60,0 37,1 2,9 % 62,9 22,9 14,2
Araþtýrma sonuçlarýna göre halk ekmek büfelerinden yararlanan kiþilerin yaþ ortalamasý 41’dir. Buna göre kadýnlarýn orta yaþ diliminde olduklarý söylenebilir. Yaþ daðýlýmý incelendiðinde ise kadýnlarýn %28,6’sý 39-44 yaþ grubundadýr.
366 YOKSULLUK
Kadýnlarýn %68,6 gibi büyük bir kesimi kýrsal kesim olarak niteleyebileceðimiz köy ve ilçede doðmuþ olmalarýna raðmen %60ý yaþamýnýn büyük bir kesimini ilde geçirmiþtir. Buradan denilebilir ki kadýnlarýn önemli bir grubu göç deneyimine sahiptir. Eðitim durumu incelendiðinde kadýnlarýn önemli bir kesimin (%68,6) ilkokul mezunu olduðu ve bunu okur-yazar olmayan kiþilerin izlediði çizelgeden anlaþýlmaktadýr. Görüþme kapsamýndaki kadýnlarýn neredeyse tamamýna yakýný (%80,0) gündelikçi/temizlikçi olarak saðlýk durumlarý elverdiði zamanlarda çalýþtýðýný belirtirken, beþ kadýn kapýcýlýk yaptýðýný ifade etmiþtir. Kadýnlarýn sosyal güvence durumlarý incelendiðinde %68,5’inin sosyal güvenceden yoksun olduðu anlaþýlmýþtýr. Kadýnlarýn %80’e yakýn bir grubu evlidir. Evli kadýnlara sahip olduklarý çocuk sayýsý sorulduðunda yarýdan biraz fazlasýnýn 3-4 çocuða sahip olduðu ve bunu %25,7 oraný ile 1-2 çocuklularýn izlediði anlaþýlmaktadýr. Ortalama çocuk sayýsýnýn ise 3 olduðu bir diðer sonuçtur. Kadýnlarýn %85,7’si gecekonduda yaþadýðýný, geriye kalanlarýn %14,3’ü ise apartmanda ancak kapýcýlýk yaptýðý için burada yaþadýðýný ifade etmiþtir. Buna baðlý olarak araþtýrma kapsamýndaki beþ kadýnýn kapýcýlýk yaptýðý bunlardan da ikisinin eþiyle birlikte kapýcýlýk yaptýðýný söylemek mümkün. Araþtýrma kapsamýndaki kadýnlarýn %80’inin kiracý olduðu, ‘20’sinin de ev sahibi olduðu saptanmýþtýr. Görüþme yapýlan kadýnlara gýda ve giyim alýþ veriþlerini nereden yaptýklarý sorulmuþtur. Gýda alýþ veriþi konusunda kadýnlar özellikle semt pazarlarýný tercih etmektedir. Bunu ucuz satýþ yapan marketler izlerken giyim alýþ veriþini ise kadýnlar yine semt pazarlarýndan gerçekleþtirmektedir. Bunu seyyar satýcýlardan almak ve tanýdýklarýnýn verdiði giysiler izlemektedir. II. Halk Ekmek Büfelerinden Yararlanan Yoksul Kadýnlarýn Kuyruklarda Neler Yaþadýðýna ve Yoksulluklarýný Nasýl Ýfade Ettiklerine Ýliþkin Bulgular Araþtýrma kapsamýndaki kadýnlarýn tamamý her gün halk ekmek büfelerinden en az bir kez ekmek aldýðýný belirtirken bir diðer bulgu ise kadýnlarýn önemli bir bölümünün (%68,7) son 1-3 yýl arasýnda halk ekmek büfelerinden yaralandýðý ortaya çýkmýþtýr. Bu sonuç, ülkemizin geçirdiði son ekonomik krizin etkileri þeklinde yorumlanabilir. Bilindiði gibi yoksulluðun önemli bir nedeni olan ekonomik kriz olgusuyla yoksulluk artmakta ve derinleþmektedir.
YOKSULLUK
367
Kadýnlarýn tamamý halk ekmek büfelerinde kuyrukta beklerken sorun yaþadýklarýný ifade etmiþlerdir. Yaþanan sorunlar sýrasýyla, kuyrukta uzun süre bekleme, üþüme ve hastalanma, kiþilerin birbirine saygýsýzca davranmasý, ekmeðin sayýca yetersizliði, ekmek kasalarýnýn temiz olmamasý þeklide sýralanmaktadýr. Kuyrukta beklerken kiþilerin birbirine saygýsýzca davranmasýna iliþkin sorun kadýnlarýn %71,42’si tarafýndan belirtilmiþtir. Bu sorunlarýn nedeni olarak ise, kuyruðu ihlal etme (%68) ve küfür söyleme (%32) kadýnlar tarafýndan belirtilmiþtir. Büfelerdeki yetkililerle sorun yaþama durumuna bakýldýðýnda, kadýnlarýn %54,3’ü herhangi bir sorununun yaþanmadýðýný ifade ederken, %45,7’si sorun yaþandýðýný belirtmiþtir. Araþtýrma dahilindeki kadýnlara kuyrukta beklerken yaþadýðý duygularýn neler olduðu sorulduðunda, kadýnlarýn %62,8’i beklerken utandýðýný, %28,6’sý yetkililere karþý öfke duyduðunu ve %8,5’i kuyrukta uzun süre beklemekten dolayý üzüldüðünü ifade etmiþtir. Utanma duygusu, yoksulluðundan, içinde bulunduðu durumdan utanma olarak deðerlendirilebilir. Ancak bazý kadýnlar kendilerinin deðil, sorumlularýn utanmasý gerektiðini de belirtmiþtir. Özellikle yaþça daha ileri olanlarýn bu dönemde evde oturmalarý gerekirken buralarda uzun zaman beklemekten dolayý üzüntü duyduklarý sonucu ortaya çýkmýþtýr.
Deðerlendirme ve Sonuç Yoksulluk sorunu ülkemizde hala varlýðýný ve etkilerini sürdürmektedir. Yoksulluðun bireyler, topluluklar ve de toplum üzerinde yarattýðý tahribatýn niteliði ülkenin sosyo- ekonomik koþullarýyla yakýndan iliþkilidir. Yoksulluk sorunundan toplumda dýþlanmýþ, marjinal gruplarýn/kesimlerin daha yoðun etkilendiði gerçeði de unutulmamalýdýr. Özellikle ülkemizde erkeðin bir uzantýsý gibi algýlanan kadýnýn toplumdaki konumunun çok da iç açýcý olmadýðý bir diðer gerçektir. Kadýnlarýn eðitim ve mesleki bilgiden/beceriden yoksunluðu, istihdam politikalarýnda ve uygulamalarýnda ayrýmcýlýðýn yaþandýðý, çalýþma yaþamýna dahil olan kadýnlarýn çoðunluðun ise sosyal güvenceden uzak olduðu gerçeði kadýnlarýn daha da yoksullaþmasýna ve yoksunlaþmasýna neden olmaktadýr. Göç ve gecekondulaþma olgusunun ülkemiz gerçeðinde devam ettiði, kalabalýk ailelerin varlýðýný koruduðu bir ortamda çoðu zaman kadýna, yoksullukla mücadele konusunda kendi yaratýcýðý düþmektedir. Gündelikçi/temizlikçi olarak çalýþma, evde çeþitli gelir getirici iþlerle meþgul olma, ucuz
368 YOKSULLUK
gýda alýþ veriþlerini yapma ve halk ekmek büfelerinin önünde saatlerce beklemek bunlardan sadece bir kaçýdýr. Bu araþtýrma kapsamýnda da bir kadýn grubunun yaþadýðý yoksulluk el alýnmýþtýr. Saatlerce ucuz ekmek peþinde koþan kadýn, soðuk kýþ mevsiminde buralarda beklemekten dolayý hastalandýðýnda ise sosyal güvence yoksunluðundan dolayý saðlýk hizmetlerinden yararlanabilme imkaný bulamamaktadýr. Ayrýca kadýnlarýn ifadeleri de oldukça düþündürücüdür. Örneðin: “…Bir gün olsun bu kuyruða girmemeyi çok istiyorum, özellikle de böylesi soðuk bir günde…”, “….Buralarda öyle çok zaman harcýyoruz ki, evde özürlü oðlum var, kimseye býrakamýyorum, odaya kitleyip de geldim, gelmek zorundayým, buranýn ekmeði daha ucuz…”, “Ben önceleri bu kuyrukta bekleyenlere bakardým, þimdi hayat o kadar zor ki, artýk geçinemiyoruz ve ben de þimdi buradayým bana da bakanlar vardýr þimdi…”, “Nedense burada beklerken utanýyorum, oysa ki utanmasý gerekenler bizi yoksulluða itenler deðil mi?”, “”Haylimde mahalledeki pazardan giysi almamak var, þöyle güzel ve ünlü bir yerden giyinebilsem, ben de bunlarý hak ediyorum deðil mi?”, “Kadýn olmak zor, koca iþe gidiyor, evde yoklukla sen baþ baþasýn, ucuz ekmek,ucuz sebze al, nerde ucuzluk var oraya koþ, yani hep ucuz þeyler ara…” Yoksullukla mücadelede kalkýnmanýn önemli bir unsuru olan kadýn nüfusu ihmal edilmemeli ve yoksul kadýnýn, yoksul çocuklara sahip olabileceði gerçeði gözden kaçýrýlmamalýdýr. Bu açýdan yoksullukla mücadele konusunda devletin sosyal iþlevlerini iþletecek etkin programlar, hizmetler saðlanmalý ve bu konuda çalýþan sivil toplum örgütleri içinde koordinasyon gerçekleþtirilmeli ve kaynaklarýn rasyonel kullanýmý saðlanmalýdýr. Yerel yönetimlerin kendi bölgesinde yaþayan yoksul kesimlerle daha yoðun çalýþmasý, özellikle gerçek ihtiyaç sahiplerini saðlýklý tespit etmesi ve halk ekmek büfelerini sayýca artýrýlmasý beklenmektedir.
YOKSULLUK
369
Kaynaklar ARIKAN, Ç. (1992).Yoksulluk, Evlilikte Geçimsizlik ve Boþanma.Þafaka Matbaacýlýk: Ankara. BUÐRA, A. (2001). “Kriz Karþýsýnda Türkiye’nin Geleneksel Refah Rejimi”. Toplum ve Bilim, 89 Yaz, Birikim Yayýnlarý, ss: 22-31. BUTLER, S.ve WEATHERLEY, R.A., (1992). “Poor Women at Midlife and Categories of Neglect”.Social Work,Vol.37,No:6, NASW, New York N.Y. pp:510-514. GONYEA, J. (1994). The Paradox of the Advantaged Elder and the Minimization of Poverty”, Social Work, Vol.39, No:21, NASW, nEW York, N.Y., pp: 35-40. KALAYCIOÐLU, S. ; RITTERSBERGER-TILIÇ, H. (2002).” Yapýsal Uyum Programlarýyla Ortaya Çýkan Yoksullukla Baþ Etme Stratejileri”. Kentleþme Göç ve Yoksulluk, . Türk Sosyal Bilimler Derneði : 7.Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi. Edt. Ahmet Alpay Dikmen. Ýmaj Yayýncýlýk:Ankara. ss: 197-247. KAZGAN, G. (1999). Tanzimattan XXI.Yüzyýla Türkiye Ekonomisi, Altýn Kitaplar: Ýstanbul. LUBELL, H. (1991). The Informal Sector in the 1980s and 1990s.OECD, Development Centur Studies. ONAT, Ü. (1993).Gecekondu Kadýnýnýn Kente Özgü Düþünce ve Davranýþlar Geliþtirme Süreci. Baþbakanlýk Kadýn ve Sosyal Hizmetler Müsteþarlýðý: Ankara. ÖZBUDUN, S. (2002). “Küresel Bir “Yoksulluk Kültürü”mü?”.Yoksulluk, Þiddet ve Ýnsan Haklarý. Edt.Yasemin Özdek TODAÝ Ýnsan Haklarý Araþtýrma ve Derleme Merkezi: Ankara. ss: 53-69. ÖZDEK, Y. (2002). “Küresel Yoksulluk ve Küresel Þiddet Kýskacýnda Ýnsan Haklarý”. Yoksulluk, Þiddet ve Ýnsan Haklarý. Edt.Yasemin Özdek TOD A Ý Ýnsan Haklarý Araþtýrma ve Derleme Merkezi: Ankara.ss: 1-44. PERKINS, K. (1992). “Psychosocial Implications of Women and Retirement”, Social Work, Vol. 37, No:6.NASW, New York N.Y. pp: 526-532. ÞENOL-CANTEK, F. (2001). “Fakir/haneler:Yoksulluðun “ev hali””. Toplum ve Bilim, 89 Yaz, Birikim Yayýnlarý. ss: 102-132. SOMEL, C. (2001). “Yoksulluk Kader Deðil Siyasettir”. TES-ÝÞ Dergisi, Ekim-Kasým.ss:21-26. 1 2
Güvenç, M., O. Iþýk, 1996. Ýstanbul’u Okumak: Statü-Konut Mülkiyeti Farklýlaþmasýna Ýliþkin bir Çözümleme Denemesi, Toplum ve Bilim, 71, Kýþ. Agnew, J.A. 1981. “Home Ownership and the Capitalist Social Order”, Urbanization and Urban Planning in Capitalist Society, ed. by Dear,M., Scott, A.J., New York.
370 YOKSULLUK
SÖNMEZ, M. (2002). “Gelir Uçurumu:Dünyada ve Bizde”, Yoksulluk, Þiddet ve Ýnsan Haklarý. Edt. Yasemin Özdek TODAÝ Ýnsan Haklarý Araþtýrma ve Derleme Merkezi: Ankara. ss:87-105. ÜÞÜR, Ý. (2002). “Küreselleþme ve Yoksulluk” Yoksulluk, Þiddet ve Ýnsan Haklarý. Edt.Yasemin Özdek TODAÝ Ýnsan Haklarý Araþtýrma ve Derleme Merkezi: Ankara. ss:45-52. WORL BANK DEVOLEPMENT REPORT: 1990
Çalýþan Kent Yoksullarý Ýstanbul ve Gaziantep Örnekleri Neriman Açýkalýn Arþ. Gör., Mersin Üniversitesi e-posta:
[email protected]
Öz
Ç
alýþma 2001 yýlýnda Ýstanbul ve Gaziantep’te çalýþan yoksullarla yapýlan bir alan araþtýrmasýna dayanmaktadýr. Çalýþmanýn amacý Türkiye’de ‘kent yoksulluðu’ nu tanýmlamayý, yoksulluðun insanlar üzerindeki etkilerini çözümlemeyi, tutum, davranýþ, geleceðe bakýþlarý, yerleþim yeri özellikleri ile genç kuþaklar hakkýnda ip uçlarý elde etmeyi ve yoksulluðun nedenlerini çözümlemeyi amaçlamaktadýr. Alan çalýþmasýnda herbir kent için 100 haneyi kapsayan bir anket ile görüþme ve odak gurup tekniklerinden yararlanýlmýþtýr.Anket ve görüþmelerde, özellikle ailelerin demografik özellikleri, göç hikayeleri, çalýþma koþullarý, aile ve iþ yaþamýnda kadýn ve çocuklarýn sorunla-
3
4
Bu konuda sistematik ve uluslararasý karþýlaþtýrýlabilir çalýþmalar Dünya Bankasý’nýn 1980’de baþlattýðý seri raporlara dayanmaktadýr. Bkz. World Development Report (1990). Oxford: Oxford University Press, World Development Report (2001). Oxford: Oxford University Press.,World Bank Report (2000). “Turkey Economic Reforms Living Standards and Social Welfare Study”, Document of the World Bank, Report No: 20029-TU. Alcock, P. (1997). Understanding Poverty, London: Macmillian, Murray, C. (1984). Losing Ground, USA: BasicBooks. Yoksulluk kavramýný ilk ele alýnýþ biçimlerinde Tanrýnýn iradesi ve doðal güçleri ön plana alan açýklamalar yer almýþ, bu tanýmlamalar yerini 16. yüzyýlda kiþisel etkenlere dayanan açýklamalara býrakmýþ ve özellikle 17. yüzyýlla birlikte dini temelli açýklamalarýn yerini dünyevi yaklaþýmlar almýþ bu, sosyal politikalarýn oluþturulmasýnda da bir reform niteliðinde dönüþüm olmuþtur. Ancak bu konuda dönüm noktasý Sanayi Devrimiyle birlikte olmuþ, ve sanayi kapitalizmin ortaya çýkýþýyla kitle halinde ucuz iþgücü gereksinimi yoksulluðun nedenlerinin ortaya konulmasýnda yapýsal nedenlere dikkat çekmiþtir. Tarihsel süreç içinde yoksulluk kavramýnýn evrimi ve ele alýnýþ biçimleri için bkz. Engels, F. (1987). The Condition Of The Working Class In England, London: Penguin Books. Gillie, A. (1996). “The Origin of The Poverty Line”, Economic History Review, XLIX, pp. 715-730. Rose, M.E. (1974). The Relief of Poverty, 1834-1914, London: Macmillan Press.
YOKSULLUK
371
rý, sosyal deðerler, geleceðe iliþkin beklentiler ile genç kuþaklarýn durumu ele alýnmaya çalýþýlmýþtýr. Yoksulluk çok boyutlu bir toplumsal sorun olmanýn yanýnda nedenleri üzerindeki akademik ve politik tartýþmalar da en az bir o kadar önem taþýmaktadýr. Anathar Kelimeler: Kent yoksulluðu, çalýþan yoksullar, göç, kentsel iþgücü pazarý, genç kuþaklar.
Abstract
T
he aim of this study is to define ‘the urban poor’ in specific areas in Turkey. This study aims to explore the concept of urban poverty and effects of poverty on the poor people, their attitudes to this condition, their future expectations, residential characteristics and getting some clues about young generation profile. The household is taken as a main unit in the research. The research was carried out in Istanbul and Gaziantep.The number of household is 200, for each city 100.Questionaire form consist of 8 parts, demographic characteristics, migration, working life, consumption patterns, family relations, social environments, traditions, expectations, and future perspective and lastly a sub-section about the young generations. The issue of poverty is very comlex and multidimensional. In addition, causes of poverty is the most debatable subject in theoretical level.
5
6
7
Bu konuda ayrýntýlý bir çalýþma Birleþmiþ Milletler Ýnsani Kalkýnma Raporlarý (UNDP). Raporlarda yoksulluk sosyal, politik ve ekonomik öðeleri de içine alacak þekilde insan haklarý sorunu olarak ele alýnmakta ve yalnýzca sosyal düzenin devamlýlýðýný tehdit eden bir unsur deðil, ayný zamanda vatandaþlýk haklarýyla siyasal haklarý da tehdit eden bir unsur olarak ele alýnmaktýr. Rapor ayrýca geliþme ve eþitsizlik kavramlarý üzerinde de durmakta ve Türkiye’nin geliþmekte olan bir ülke olmasýna karþýn gelir adaletsizliðinden kent-kýr dengesizliðine bölgesel geliþmiþlik farklýlýklarýndan cinsiyet, etnik ve hane içi bireyler arasý eþitsizliklere kadar geniþ bir yelpazede eþitsizliðin süregeldiðini vurgulamaktadýr.’Sürdürüledilir insani kalkýnma’nýn hedeflenmesi gerektiðini bildiren raporda geliþmenin yalnýzca ekonomik büyüme deðil, fakat kaynaklarýn eþit daðýlýmýna konu olmasý gerektiði ve yoksullarýn olanaklarý kullanabilme þanslarýna öncelik veren politikalar geliþtirilmesi gereði üzerinde durmaktadýr. UNDP (1996). Human Development Report, New York: Oxford University Press. UNDP (1997). Human Development Report, New York: Oxford University Press. UNDP (1998). Human Development Report, New York: Oxford University Press. UNDP (2001). Human Development Report, New York: Oxford University Press. Bu konuda ayrýntýlý tanýmlar ve örnekler için bkz. www.worldbank.org, , Narayan, D. (1999). Crumbling Foundations, Conflicting Relations: Gender, Institutions, and Poverty, World Bank, Poverty Group PREM. Smeeding, M.T. (1997). “Financial Poverty in Developed Countries: The Evidence From The Luxembourg Income Study, Human Development Papers, 1997, USA: United Nations Publications. World Development Report (1990). Oxford: Oxford University Press. Makro düzeyde yoksulluk, ekonomik, sosyal ve politik göstergelerin kullanýldýðý geliþmiþlik ölçütlerine dayanarak tanýmlanmaktadýr. Bunlar, demografik anlamda, doðurganlýk oranlarý, bir yaþ altý bebek ölümleri, ortalama yaþam beklentisi oranlarý, okur-yazarlýk oranlarý ile ekonomik anlamda, ülkelerin kiþi baþýna düþen ortalama gelir düzeyi göstergelerine bakýlarak oluþturulan geliþmiþlik sýralamalarýdýr. Ancak, özellikle bizim ülkemiz gibi gelir daðýlýmýnýn oldukça adaletsiz olduðu ülkelerde kiþi baþýna düþen milli gelir yanýnda, bu milli gelirden farklý sosyal gruplarýn aldýðý pay arasýndaki dengesizlikler de iþaret edilmesi gereken noktalardýr. Bunun için ekonomide Gini indeksi kullanýlmakta, ‘0’ mükemmel eþitliði’100’ ise tam anlamýyla eþitsizliði ifade etmektedir.1994 ve-
372 YOKSULLUK
Key words: Urban poverty, working poors, migration, urban labour market, young generations.
YOKSULLUK
373
B
u çalýþma, kent yoksulluðu kavramýna bir taným getirebilme ve bu doðrultuda kent yoksulluðunun nedenlerini Türkiye baðlamýnda çözümleme denemesini amaçlamaktadýr. Bu çalýþmanýn bulgularý Ýstanbul’un Gazi ve Zübeyde Haným mahalleleri ile Gaziantep’in Vatan, Ocaklar, Perilikaya ve Düztepe mahallelerinde hane halký bazýnda, anket, derinlemesine görüþme ve odak grup teknikleri kullanýlarak uygulanan alan çalýþmasýna dayanmaktadýr. Örneklem grubun seçiminde, hanede iþgücüne aktif olarak katýlan ya da iþgücü piyasasýnda iþ arayan çalýþmaya hazýr kiþilerin olmasý ölçüt olarak kullanýlmýþ, çeþitli nedenlerle, yaþlýlýk, bedensel engeller ya da baþka bir nedenle çalýþamaz durumda olan haneler örneklem birimi içine alýnmamýþtýr. Böylece Türkiye’deki iþgücü piyasasýndaki dönüþümün, sosyal ve ekonomik politikalarýn ve bunlarýn sosyolojik sonuçlarýnýn yoksulluk üzerindeki etkilerinin çözümlenmesi amaçlanmýþtýr. Çalýþma, yalnýzca fiziki koþullarý nedeniyle aðýr yaþam þartlarýna sahip olmayan, fakat ayný zamanda kentin diðer kesimleriyle iletiþim olanaklarýný da ortadan kaldýran, kendi mahallelerinde adeta kentten izole bir yaþam sürmek zorunda kalan gecekondu sakinleriyle yürütülmüþtür. Örneklem seçiminde göz önünde bulundurulan diðer bir ölçüt ise örneklem grubun kiracýlar arasýndan seçilmiþ olmasýdýr. Agnew’in de belirttiði gibi ev sahipliði sadece bir statü ve bireysel otonomi kaynaðý deðil, fakat ayný zamanda bir deðiþim deðeri ve geleceðe iliþkin maddi bir güvence oluþturmasý nedenleriyle de önemlidir.1 Ayrýca Murat Güvenç’in de belirttiði gibi ev sahipliði hane gelirinin belirlenmesinde ve hanedeki tüketim özelliklerinin oluþmasýnda önem taþýmaktadýr.2
Yoksulluk kavramý Bu bildirinin amacý, yoksulluðun teorik çözümlemesini yapmak deðil, fakat araþtýrma bulgularý çerçevesinde yoksulluðu Türkiye baðlamýnda tanýmlamaya ve çözüm önerileri ortaya koymaya çalýþmak olacaktýr. Ancak belirtmek gerekir ki, yoksulluðun tanýmý da, nedenlerinin çözümlenmesi de teoride oldukça önemli ve tartýþmalý bir yer tutmakta ve her yoksulluk çalýþmasý yapan araþtýrmacýnýn mut-
374 YOKSULLUK
laka derin bir teorik çalýþma yapmasýný zorunlu kýlmaktadýr. Buradaki bildiri de daha geniþ bir çalýþmanýn ve halen devam etmekte olan bir doktora tez çalýþmasýnýn daha çok, sempozyumun amacýna da hizmet edecek þekilde bulgularýn deðerlendirilmesi yönünde olacaktýr. Bu nedenle, bu bölümde yoksulluk kavramýna iliþkin kýsa bir bilgi verilerek, araþtýrma bulgularýnýn deðerlendirilmesine geçilecektir. Yoksulluðun tarihini neredeyse insanlýk tarihi kadar geriye götürmek mümkünse de bu konudaki sistematik çözümleme çalýþmalarý ancak 1980’li yýllara kadar geriye götürülebilmektedir.3 Diðer önemli bir konu ise, yoksulluðun çok boyutlu ve politik bir konu olmasý nedeniyle tanýmlanmasý ve ölçülmesinin halen tartýþmalý bir alan olmasýdýr. Bu ölçüm ve tanýmlama farklýlýklarýna baðlý olarak da yoksullukla mücadele ve yoksulluðun ortadan kaldýrýlmasýna yönelik politikalar da da farklýlýklar gözlenmektedir.4 Mutlak anlamda yoksulluk temel gýda maddelerinin yetersizliði olarak tanýmlanmakta ve uluslararasý düzeyde günde bir dolar yoksulluk çizgisinin belirlenmesinde kullanýlmaktadýr. Ancak yoksulluðun geniþ bir çözümlemesi için, diðer fiziksel yaþam koþullarý ile sosyal, psikolojik ve kültürel etmenler de göz önünde bulundurulmakta ve bu tanýmlamalar literatürde mutlak ve göreli yoksulluk tartýþmalarýný gündeme getirmektedir. Geniþ anlamda bir yoksulluk tanýmý temel gýda maddelerinin yetersizliði dýþýnda,temiz içme kullanma suyundan yoksun bulunmak, iþsizlik ya da düzenli ve sürekli bir iþte çalýþma imkaný bulamamak ve buna baðlý olarak düzenli bir gelir ve sosyal güvenlik sistemi kapsamý içinde yer alamamak, saðlýk ve eðitim hizmetlerine ulaþamamak, uyuþturucu, alkol baðýmlýlýðý, aile içi þiddet ya da ailenin parçalanmasý ve sosyal adaletsizliðin ve gelir dengesizliðinin artmasýna baðlý olarak toplumda oluþabilecek gerilim ve suç iþleme potansiyeli ile güçsüzlük, güvensizlik ve dýþlanmýþlýk duygularýný içermektedir.5 Bunlara ek olarak Narayan’ýn(1997) belirttiði gibi, devlet tarafýndan saðlanan altyapý hizmetlerine ulaþamamak da yoksulluðun çözümlenmesinde önem taþýmaktadýr.Temiz içme ve kullanma suyu, ulaþým, elektrik, yollar ve saðlýk hizmetlerine ulaþamamak, eðitim hizmetlerinden yaralanamamak, temel temizlik koþullarýný saðlayamadan yaþamak anlamlarýný da içermektedir.6 Yoksulluðun çok boyutlu karakteristiði nedenlerinin çözümlenmesinde de benzer bir yaklaþýmý gerektirmekte ve bireysel, ulusal ve uluslararasý dinamiklerin ele alýnmasýný zorunlu kýlmaktadýr. Diðer bir deyiþle, uluslararasý ekonomik iliþkilerden, konjonktürel dalgalanmalara, ülke içindeki kurumlarýn iþleyiþ biçiminden, bireylerin davranýþ örüntülerine kadar pek çok faktörü göz önünde bulundurmadan yoksulluðu anlamak olanaksýzdýr.7
Demografik ve Sosyal Karakteristikler
YOKSULLUK
375
Kent yoksulluðunu tanýmlamada ve yoksulluðun nedenlerini çözümlemede demografik ve sosyal karakteristikler oldukça önemlidir. Araþtýrma bulgularýna göre, hane reislerinin %53’ü ve eþlerinin %61’i 21-35 yaþlarý arasýndadýr.Mezhep ve etnik köken oranlarý ise sýrasýyla örneklemin %69.0’unu sünni, %30.5’ini alevi ve %67’sini Kürt %33’ünü Türk kökenli haneler oluþturmaktadýr. Kent yoksulluðu kavramý açýsýndan diðer önemli bir gösterge ise eðitim düzeyidir. Hane reislerinin %22.5’ ini okur-yazar olmayanlar oluþturmakta, ilkokul mezunlarýnýn oraný ise %48.5 düzeyinde bulunmaktadýr. Bu oranlar toplumsal olanaklardan yararlanma açýsýndan daha dezavantajlý konumda olan kadýnlar aleyhine bir durum seyretmekte ve okur-yazar olmayan kadýnlarýn oraný %56’ya yükselmekte, ilkokul mezunlarýnýn oraný ise %30.5’te kalmaktadýr. Toplumsal hareketlilik þanslarý açýsýndan önem taþýyan bir önceki kuþaðýn eðitim düzeyi de, hane reislerinin babasý için %78.5 ve eþlerinin babasý içinse %65.5 oranlarýyla okumaz-yazmaz olduklarýný göstermektedir. Hane reislerinin %35.5’i kente genç yaþlarýnda babalarý, aile büyükleri ya da hemþehrileri ile birlikte özellikle mevsimlik iþçi olarak kente gidip köylerine dönmüþler, kente tümüyle göçleri ise daha sonraki yýllarda gerçekleþmiþtir. Bu kiþilerin ilk iþe baþlama yaþlarý ise %31 ile 12 yaþ ve %20.5 ile 15 yaþlarýna rastlamaktadýr, yine bu kiþilerin %87.5’i kýrsak kökenli ve yalnýzca %7’si kent doðumlu olduklarýný bildirmiþler, %76.5’i ise kente göç nedeni olarak köydeki ekonomik sýkýntýlarý belirtmiþlerdir. Ancak vurgulamak gerekir ki, köyde yaþanan ekonomik sýkýntýlar kente göçle birlikte sona ermemiþ, insanlar kentle köy arasýndaki tercihlerinde adeta sýkýþýp kalmýþlardýr. 36 yaþýna, Gaziantep’in Sekil köyünden göç etmiþ bir seyyar satýcýnýn dediði gibi; “Gelmek bir ayýp, gitmek iki ayýp.” Ve yine 17 senedir Ýstanbul’da yaþayan 38 yaþýndaki bir taksi þoförünün dediði gibi; “Ýstanbul’da misafiriz, geri gidecekmiþiz gibi.” Hanelerde 1 ila 3 çocuða sahip olma oraný %44 iken, bu oranlar 4-6 çocuða sahip olma oraný %27.5 ve bu oran gittikçe düþerek 7 çocuk ve daha fazlasýna sahip ailelerin oraný %14.5’dir. Ancak göz önünde bulundurulmasý gereken nokta, ailelerde örneklemde yer alan kadýnlarýn büyük çoðunluðunun henüz doðurganlýk yaþýnda olmalarý ve kendi deyimleriyle ‘durumlarý düzeldiðinde’ ya da erkek çocuk sahibi olma isteðiyle gelecekte çocuk sahibi olmayý düþündükleridir. Bu ailelerin yine büyük çoðunluðu týbbi yöntemler yerine geleneksel doðum kontrol yöntemlerini kullanmakta bu da ayrýca istenmeyen gebeliklere ve dolayýsýyla çocuk sayýlarýnýn artmasýna neden olabilmektedir. Ailelerin %70.5’i gelecekte ekonomik garanti saðlamasý umudu ile erkek çocuk sahibi olmayý kýz çocuða tercih ettiklerini belirtmiþler, ve
376 YOKSULLUK
kýz çocuklarýný evlilik yoluyla zaten baþka bir aileye ait olacaðý düþüncesiyle ‘yabancý’ olarak nitelemiþ bu nedenle de eðitim olanaklarýndan yararlandýrma, bir iþ sahibi olma ya da mirastan pay verilmesi gibi konularda erkek çocuklara ayrýcalýk ve öncelik verdiklerini hatta bu konularda kýz çocuklarýnýn tümüyle göz ardý edildiðini belirtmiþlerdir. 41 yaþýnda, Gaziantep’in Elmacýk köyünden ilkokul mezunu 3 çocuk babasýnýn kýz çocuklarý hakkýndaki düþünceleri gibi: “Kýz, 9-10 yaþýna kadar okulda, sonra çeyiz, ev iþleri, gelin gidiyor. Kýz kavuna benzer, çabuk kokar, vereceksin, oðlan benimle çabalýyor, ona kalmasý lazým mirasýn.” Gaziantep’te yaþayan 24 yaþýndaki bir genç kýzýn söyledikleri ise kýz çocuklarýnýn yalnýzca eðitim olanaklarýndan yararlandýrýlmamasý deðil, ayný zamanda toplumdaki yeri açýsýndan ve gelecek kuþaklarda yoksulluðun sürekliliði açýsýndan da bir örnek oluþturuyor: “Adýný yazmayý öðrenince kýzý okuldan çýkarýrlar, milletin lafý durmuyor, biz þanslýyýz ilkokulu bitirdik, maddi imkanlar da izin vermedi, benim annem 13 tane çocuk doðurduðu için bütün evin yükü bana kaldý...okula göndermezler kýzlarý, kýz evladý onlar için bir þey deðil, bizim törelerde kýz evladý mal gibi görülüyor, bakkala, fýrýna eðer bir kadýn tek baþýna giderse bakkalcýyla arasýnda bir þey vardýr, pazara tek baþýna gidemezsin, hemen leke olur... köþede çayý koyup oturacaksýn, konuþmayacaksýn...hastane dýþýnda bir yeri bilmeyiz buranýn, 24 yaþýnda kendimi 100 yaþýnda bir sürü felaketlerden geçmiþ gibi, içimden bir þey gelmiyor... kýza miras vermezler, verirse ayýp olacak... bahçeli, balkonlu bir ev isterim, okumuþ olmak isterim, bir arabam olsaydý, hastanede hemþire olarak çalýþmak isterdim, pantolonlu, sportif giyinmek isterdim...bunlarý istesek, baþ kaldýrsak “sen yolunu seçmiþsin” derler, kanatlarýmýzý kýrarlar, durumumuzu biliyoruz, ona göre hareket ediyoruz, 20 yaþýný geçtik diye nöker üstü (kuma), ya da karýsý ölen çocuk sahibi adamlar gelir, aileler daha küçük, ezeceði kýzlarý alýr.”
Mesleki Yapýlanma ve Çalýþma Koþullarý Kent yoksullarý arasýndaki mesleki yapýlanma ve çalýþma koþullarý farklý perspektiflerden çözümlemesi yapýlabilecek konulardýr. Ancak burada daha
8
riler,ne göre Türkiye’de indeks %41.5 oranýný göstermektedir. Bkz. World Development Report (2001). Oxford: Oxford University Press. Bu konuda ayrýntýlý bilgi için bkz. Aktürk, F. 1999. ‘Türkiye’de Ýþgücü Piyasasý , Ýstihdam ve Ýþsizlik’, Çalýþma ve Sosyal Güvenlik Dergisi, yýl:2, sayý:3. Aydýn, Z.1993. “The World Bank and The Transformation of Turkish Agriculture”, The Political and Social Transformation of Turkey, ed. by A. Eralp, M. Tünay, B. Yeþilada. Westport, Conn: Praeger. Thomas, A. (2000). “Poverty and The ‘End of Development’”, ed.by a. Allen& A.Thomas, Poverty and Development 21st Century, United Kingdom: Oxford University Press. Koray, M. 2001. “Gerçekliklerin ‘Stilize’Edildiði Bir Dünya-
YOKSULLUK
377
çok yoksulluðun nedenleri ve yoksulluk kültürü kavramý üzerinden tartýþýlmaya çalýþýlacaktýr. Araþtýrmaya konu olan aile bireylerinin büyük çoðunluðu düzenli olmayan, geçici iþlerle yaþamlarýný sürdürmeye çalýþmakta, ya sýk sýk iþ deðiþtirmek ya da sadece günlük iþler yapmak zorunda kalmaktadýrlar. Yoksulluðun önemli dinamiklerinden birini oluþturan çalýþma yaþamýnýn çözümlemesi için hane reisleri, eþleri ve çalýþan çocuklarýndan ilk üçünün yaptýklarý son üç iþleri kaydedilmiþ ve bu iþlerdeki çalýþma koþullarý, sigortalý olup olmadýklarý, iþlerinden ayrýlma nedenleri sorulmuþtur. Araþtýrma verilerine göre, hane reislerinin %27.5’i enformal sektörde, %13’ü zanaatkar, %8’i seyyar satýcý ve görüþme sýrasýnda %18’i de iþsiz olduklarýný belirtmiþlerdir. Ýþ deðiþtirme nedenlerinden, iþ yerinin kapanmasý %30 ile ilk sýrayý, %28.5 oranýyla ise iþverenin iþçiyi iþten çýkarmasý ikinci sýrayý almakta, ayrýca bu grup içinde halen çalýþtýklarý iþte %87.5’i sigortalý olmadýklarýný belirtmiþlerdir. Çalýþýlan yerin fiziki koþullarý ve çalýþma kurallarý sadece iþveren tarafýndan tek taraflý ve ‘keyfi’ olarak belirlenmektedir. Örneðin, çalýþanlarýn %70’i birinci sýrada iþlerinin tozu, dumaný, rutubetinden þikayet etmekte ve çalýþýrken ne uygun iþ elbisesi ne de bir maskelerinin olmadýðýný belirtmekte, ikinci sýrada ise, %62 oraný ile iþveren tarafýndan keyfi olarak belirlenen çalýþma saatlerinden yakýnmaktadýrlar. En çok görülen meslek kazalarý ve hastalýklarý ise el ya da kol, bacak ya da göz kayýplarý, vücutlarýnýn çeþitli yerlerinde yanýklar, tifo, tifüs, tüberküloz ve psikolojik rahatsýzlýklardan oluþmaktadýr. Daha önce de belirtildiði gibi bu araþtýrma sadece çalýþan yoksullarý kapsamaktadýr, bu nedenle zaten hiçbir sosyal güvence kapsamýnda olmayan, kayýtdýþý çalýþtýrýlan ve herhangi bir iþ kazasý nedeniyle çalýþamaz duruma gelmiþ yoksullar ve onlarýn yaþam koþullarý üzerine ayrý bir çalýþma yapýlmasý gerekmektedir. 45 yaþýnda, bir inþaat iþçisinin karýsýnýn dediði gibi: “Ýnþaata çalýþýrken, 5 sene önce kocam 6. kattan düþtü ayaklarý kýrýldý, iþ sahibi gelmedi, þikayet etmeyi bilmiyorduk, 1 sene yattý, aç susuz yatardýk.” Gaziantep’te çalýþan bir dokuma iþçisi ise çalýþma koþullarýný aðýrlýðýný ve çalýþamaz duruma geldiklerindeki çaresizlerini þu þekilde ifade etmektedir: “...30 yaþýna gelince bizim orada insanlar çöker, iþ bulamýyorlar, yazýn makineler çok sýcak veriyor, kýþýn da çok soðuk olur, resmen savaþ, iþ deðil, iþten sað çýkarsan gazisin...” Hiçbir denetimin yapýlmadýðý ya da göz ardý edildiði bu iþyerinde insanlar erken yaþlarda çalýþamaz duruma gelmekte ve kendi hallerine terk edilmektedirler. Çalýþma sürelerinden, ücretlere kadar her þeyin yalnýzca iþveda ‘Ötekileþen’ Yoksulluk, Toplum ve Bilim, 89, yaz. Boztepe, F. 1999. ‘Küreselleþme, Ýþgücü Piyasasý Ýstihdam’, Çalýþma ve Sosyal Güvenlik Dergisi, yýl:2, sayý:3.
378 YOKSULLUK
renin ‘insafý’na kaldýðý bu iþyerinde, Ýstanbul’da bir konfeksiyon atölyesinde çalýþan iþçinin deyimiyle kendilerine ‘köle muamelesi’ yapýlmaktadýr: “Konfeksiyon iþinde toz çok fazla, tozdan her yerim yara oldu, kulaklarýmýn içine kadar yara, ilaç alamýyoruz. Günde 12 saat normal çalýþma süresi, boþu boþuna çalýþ hiç para vermezler, çok rutubetli, bodrum, havasýz, kýþýn çok soðuk, buzhane gibi, soba kalorifer yok, ellerim titriyor, ‘çalýþ’ diyorlar, ‘çalýþmýyorsan git’ diyorlar, yerleri temizlerken makineler elektrik kaçýrýyor, yerleri temizlerken nefes alamýyoruz, zehirleniyoruz akþama kadar sürekli ayakta...konfeksiyona gidip hasta olmayan yok...müfettiþ gelince bizi odaya kapatýyorlar, 10 kiþi sigortalý, 90 kiþi sigortasýz, her zaman bunu yapýyorlar...patron kaçýp gidiyor, ya da adam ‘zarar ettim, para yok’ diyor, ya adam vurup yýllarca cezaevinde yatacaksýn, ya da ‘Allah belaný versin’ deyip geleceksin.” Gaziantep’te bir dokuma atölyesinde çalýþan bir iþçi ise çalýþma koþullarýný þöyle anlatýyor: “Sabah 6, akþam 6, sürekli ayakta, halý tozu boðazýmýza gidiyor, göz, dikkat isteyen iþ, bodrumda ýþýksýz yerde gözlerim bozuldu, nemli yerler, yaðmur yaðýnca ayaklarýmýza sular geliyor, laðým fareleri çok oluyor...boðaz iltihabý, burun hastalýklarý olur, romatizma olur, hiç oturma yok, bir hafta gece, bir hafta gündüz, gözlerin kapansa ellerini kollarýný kaptýrýrsýn, 8 yaþýnda halýya baþladým, küçükken uykuya daldýðýmda annemin sesini duyardým, ‘ellerini kaptýrýrsýn oðlum’ diye, silkelenip uyanýrdým, kaç çocuk öldüler, kardeþimin parmaðý koptu, her iþçinin hemen hemen bir parmaðý gitmiþtir.” Bir baþka iþçi ise hem çalýþma koþullarýnýn aðýrlýðýný hem de aþaðýlanma duygusunu þu þekilde ifade ediyor: “...Su deposu yaparken zift yaptýk, zehirlenme oldu, sigorta sorulur diye saðlýk ocaðýna götürdüler, hastaneye götürmezler, bir günde 5 kiþi zehirlendik...can güvenliði yok, ölümle burun burunayýz her an, sigorta yok, tozun içinde kalýp yaðlanýyor, ziftleniyoruz, kulaðý burnu týkýyor zift, bel, parmak, bilek aðrýsý, çivi batýyor ayaklara...patrondan sigorta istiyoruz, ‘sen eþeksin, eþeðin sigortasý mý olur’ diyor.” Çalýþanlarýn uzun süreli bir iþte çalýþamamasýnýn önemli nedenlerinden biri de ücretlerini alamamalarý, ya da iþveren açýsýndan bakacak olursak, iþçinin ücretini vermediði için birkaç ay ücretini alamayan iþçinin parasýný alabilme umudunu kaybetmesiyle iþten ayrýlmasý sonucu yeni bir iþçi almasý ve bu döngünün sürekli tekrarlanmasý. Ýstanbul’dan bir konfeksiyon iþçisi: “...az paraya da þükrediyoruz ama hiç vermiyorlar, sýk sýk iþçi deðiþtiriyorlar ki, iþçiye para vermeden çýkarýp, baþka iþçi alýyorlar...ya da patronlar ka-
YOKSULLUK
379
çýp gidiyor, kaç aylýk param kaç iþyerinde kaldý...4 aydýr çalýþtýðým parayý vermiyorlar...ya kapanýyor, ya iþleri olmuyor, para vermiyorlar...” Ýstanbul’da çalýþan bir kadýn ise ayrýldý son iþiyle ilgili þunlarý söylüyor: “Yemek piþirme iþinde paramý alamadým, paramý almak için ilk gittiðimde baktým hep yeni eleman, iþçiler hep deðiþiyor, eski eleman olan herkes parasýný almak için gidip geliyor, kimse parasýný alamýyor...” Çalýþanlarý fiziksel olarak ezen aðýr çalýþma koþullarý yanýnda, insanlarýn çaresizlikten sarýldýklarý bazý iþler de psikolojik olarak ezmektedir. Zorunlu göçle Gaziantep’e gelmiþ, hayatýnda hayvancýlýktan baþka bir yapmamýþ, þimdi þehirde elinde bir hedef tahtasý ve tüfekle dolaþarak geçinimi saðlamaya çalýþan bir kent yoksulunun dediði gibi: “Bütün gün çarþýda geziyorum...tanýþýklarý görüyorum, utanýyorum, kaçýyorum...” Ýnsanlarýn açlýk sýnýrýna dayandýðý kentlerde, aðýr çalýþma koþullarýna bile razý olduklarý bir iþ bulamamalarý insanlarý yasa dýþý yollara da itmekte ya da böyle bir potansiyeli her zaman içinde taþýyabilmektedir. Gaziantep’te yaþayan bir gencin söyledikleri bu potansiyel tehlikeye iþaret ediyor: “Þu anda güzel bir teklif gelse, adam da vururum, eroin de yaparým...” Kentte yeterli iþ olanaklarýnýn bulunmayýþý kent yoksullarý arasýnda özellikle mevsimlik tarým iþçiliðini yaygýnlaþtýrmaktadýr. Daha çok ailenin ‘çalýþabilir’ yaþtaki tüm bireylerinin ortak emeðiyle yapýlan mevsimlik tarým iþçiliði baþka bir araþtýrmanýn konusu olabilir, ancak hayatta kalma stratejilerinden biri olarak kent yoksulluðu için önemli bir alaný oluþturduðunu da belirtmek gerekmektedir. Ailece mevsimlik tarým iþçisi olarak Çukurova’ya pamuk toplamaya giden bir kadýnýn söyledikleri en az kentte yapýlan iþler kadar mevsimlik tarým iþçiliðinin de çalýþma koþullarýný ortaya koyuyor: “...Bu sene kriz nedeniyle pamuða gittik, 65 günde 650 milyon... 120 milyonunu yedik, 50 milyon hastaneye verdik, çocuk tifo oldu...” Türkiye’de yoksulluk ve çalýþma koþullarýný aðýrlýðý yeni deðil, süregelen önemli bir sorun olmuþtur her zaman. Ancak özellikle 1980 sonrasý yapýsal Uyum Politikalarý özellikle kayýtdýþý alanda çalýþmak zorunda kalan eðitimsiz ya da niteliksiz iþçileri daha fazla etkilemiþtir. Burada en azýndan elde edilen veriler ýþýðýnda þunu da belirtmek gerekir ki, genellikle iddia edildiði gibi, enformel sektörde, daha çok ekonomiye hiçbir katkýsý olmayan iþlerde niteliksiz iþgücünün yer aldýðý ve bunun da düþük ücretlerin ve yoksulluðun bir nedeni olarak gösterildiði tezi bu araþtýrma sonucunda doðrulanamamýþtýr. Ýnsanlar ekonomiye doðrudan katkýsý olan inþaat, tekstil, dokuma, küçük ya da orta ölçekli sanayide artý deðer üretmekte ancak özellikle Türkiye koþullarý için söyleyecek olursak, herhangi bir iþ güvencesine sahip olmamalarý ve bunun dev-
380 YOKSULLUK
let politikalarý yoluyla da göz ardý edildiði bir ortamda çalýþmak zorunda býrakýlmaktadýrlar. Bütün bunlara ek olarak uluslar arasý yarýþmanýn hakim olduðu bir ortam ücretlerin ve çalýþma koþullarýnýn daha da kötüleþmesine neden olmaktadýr.8 Ayrýca ücretlerin düþtüðü ve tam zamanlý bir iþte çalýþma þansýnýn giderek azaldýðý bir konjonktürde hanelerin yeni hayata kalma stratejileri üretmeye çalýþtýklarý görülmektedir. Bunlar arasýnda, hanelerin tüketimlerinde tasarrufa gitmeleri ya da tüketim örüntülerini deðiþtirmeleri ve bir çeþit ayarlama mekanizmasý olarak örneðin, planlanan evliliklerin iptali ya da ertelenmesi ve bazý dayanýklý tüketim mallarýnýn alýnmasýndan vazgeçilmesi sayýlabilir. 1980 sonrasý politikalarýn önemli sonuçlarýndan biri de çalýþanlarýn formal iþgücü pazarýndan uzak kalmalarý sonucu toplumda eþitsizliðin buna baðlý olarak toplumsal kutuplaþmanýn ve yoksulluðun da artmýþ olmasýdýr.Bireysel anlaþmalara dayalý ve parça baþý yapýlan iþler çalýþanlarýn bir araya gelerek sermaye karþýsýnda örgütlü bir güç oluþturmalarýna da önemli ölçüde darbe vurmuþtur.9
Yoksulluk ve Kent Yaþamý Daha önce de belirtildiði gibi araþtýrma bulgularýna göre köyden kente göçün en önemli ve baþta gelen nedenini köyde yaþanan geçim sýkýntýsý oluþturmaktadýr. Örneklemin sadece %11’i köyde küçük bir parça topraklarý olduðunu belirtmiþlerdir. Diðer taraftan yine daha önce açýkladýðýmýz verileri destekler þekilde bu insanlar köyle kent arasýnda sýkýþýp kalmýþ, köyde yaþamlarýný sürdürebilecek koþullara sahip olmadýklar gibi kentte de ekonomik anlamda tutunabilecekleri bir iþ sahibi olabilmeleri olasýlýðý oldukça düþüktür. Bunun yanýnda, kentte insanlarýn kendilerini geliþtirebilecekleri olanaklardan yaralanabilme ve çeþitli sosyal etkinliklere katýlma oraný %1 olarak ortaya çýkmaktadýr. Anketi yanýtlayan bireylerden hemen hemen hepsi, herhangi bir sosyal etkinlikte bulunsun ya da bulunmasýn, iki ana kategoride, mezhepsel bir aidiyete baðlý olarak, sünniler sosyal etkinlikten çoðunlukla Kuran kurslarýna, aleviler ise saz kurslarýna katýlabilmeyi anlamaktadýrlar. Kendileriyle görüþülen kadýnlardan %3’ü kentte kadýnýn özgür olmadýðýný belirtmiþlerdir.Kadýnlarýn mahallerindeki bakkal ya da en fazla oturduklarý evle hastane arasýndaki yolu bildikleri kentte, kadýnlarýn özgürlükten anladýklarý bakkala ya da komþuya kadar gidebilme ‘izni’nin kocalarý tarafýndan kendilerine verilip verilmemesiyle ilgilidir. Kent yaþamýndan beklentilerde bir diðer önemli gösterge ise, insanlarýn kent yaþamýndan çocuklarý için beklentilerinde ortaya çýkmaktadýr. Örneklemin %61.5’i kentten çocuklarý için bir iþ sahibi olmalarý beklentisini taþýrken, %21’i çocuklarýnýn eðitim olanaklarýndan yararlanmalarý beklentisi içinde olduklarýný belirtmektedirler. Diðer bir deyiþle, kent yaþamýndan beklentiler sosyo-kültürel temelli beklentilerden çok ekonomik temelli beklentileri içermektedir. Çalýþmanýn bir alt bölümünü
YOKSULLUK
381
oluþturan ‘genç kuþaklar’ daha sonraki bir bölümde irdelenecektir, ancak burada yeri gelmiþken belirtmek gerekir ki, ana-babalarýnýn sahip olduðu eðitim düzeyinden daha fazlasýný gerçekleþtirme olanaklarý zaten çok kýsýtlý olan ve küçük yaþlarda ya hiç okula gitmeden ya da eðitimlerini ilk basamaklarda býrakmak zorunda kalmýþ genç kuþaklar için yukarý doðru toplumsal hareketlilik þanslarý neredeyse hiç yoktur, ve bu olgu gelecek kuþaklarýn ‘kent yoksulu’ profilini þimdiden çizmeye baþlamýþtýr. Yaþadýklarý kenti sadece televizyonlardan gören kent yoksullarý arasýnda, %33.5’i yaþadýklarý kentin hiçbir yerini bilmediklerini, %38.5’i sadece hastaneye kadar gittiklerini belirtmiþ, %28’i ise kentin deðiþik yerlerini gördüklerini belirtmiþlerdir. Bu son oran büyük ölçüde erkekleri içermekte ve kenti bilme nedenleri ya seyyar satýcýlýk yaptýklarý ya da inþaatlarda çalýþtýklarý için deðiþik yerlere gitmek zorunda kalmýþ olmalarýndan kaynaklanmaktadýr. Ayrýca Ankette yöneltilen oturduklarý kent dýþýnda bir kente gidip gitmedikleri sorusuna yanýt olarak birçoðu oturduklarý mahalle dýþýný anlayarak yanýt vermiþlerdir. Kentin deðiþik yerlerini görmüþ olma açýsýndan kadýnlarýn daha dezavantajlý bir konumda olduðunu veriler de desteklemektedir. 10 yýldýr Ýstanbul’da yaþayan bir ev kadýnýnýn ‘Ýstanbul’un en çok nerelerini bilirsiniz’ sorusuna verdiði yanýt çoðu kadýnýn verdiði yanýtla birebir örtüþmektedir: “10 senedir hiçbir yere gitmemiþim, tek baþýma evden çýkamam, evin adresini bilmem, bir yere çýkmadýðým için bilmesem de olur...” Bu veriler de göstermektedir ki, enformal sektörde çalýþan erkeklerin kentle olan iþ yaþamý baðý dýþýnda, kent yoksullarýnýn yaþadýklarý kentle baðlarý hemen hemen hiç yoktur, bunu özellikle kent yoksullarýnýn çalýþtýðý küçük atölyelerin oturduklarý semtlerin kenarlarýnda yoðunlaþmasý çoðu zaman çalýþanlarýn kadýn ya da erkek ayrýmý olmadan da mahallelerinden hiç ayrýlmadan yaþamlarýný sürdürdüklerini göstermektedir. Açýktýr ki, kent yaþamýndan anlaþýlan sadece fiziki olarak kenti görmüþ olmaktan daha fazla deðil, ayný zamanda daha farklý bir þeyi ifade etmektedir. Yine Ýstanbul’da yaþayan bir ev kadýnýn ‘gazete okur musunuz’ sorusuna verdiði yanýt gibi: “Hayýr, kesinlikle, bizim öyle yok, biz öyle sevmiyor gazete, Allah etmesin, biz korkarýz, gelir götürür, hapse götürür, biz öyle bir þeyleri almýyoruz, hem bizim aile hem akrabalar almayýz, çocuklar da gençler de almýyoruz, biz öyle istemeyiz...” Ya da kent yaþamýyla ne kadar ilgili olduklarýný deðerlendirmeye yönelik ayný soruya Gaziantep’te yaþayan ilkokul mezunu bir hamalýn verdiði yanýt:
382 YOKSULLUK
“Mobilyanýn altýna vernikle tutsun diye gazete yapýþtýrmýþlar, yatýnca onlarý okurum...” Ancak belirtmek gerekir ki, birçoðunun açlýk sýnýrýna dayandýðý bu ailelerin öncelikli sorunu ‘ekmek’ alabilmek olduðundan gazete almak isteyen aileler de doðal olarak ekmeði gazeteye tercih etmektedirler. Burada belki örneklem grubun tüketim örüntülerinden söz etmek konuya açýklýk getirebilir. Önce dayanýklý tüketim mallarý sahipliðinden söz etmek gerekirse, anket uygulanan hanelerin %96’sýn telefon, %23’ünde buzdolabý ve %71.5’inde de otomatik çamaþýr makinesi bulunmamaktadýr. Gelirlerinin büyük bölümü gýda harcamalarýna giden haneleri ayakta tutan ve her gün tüketilen en önemli üç gýda maddesi bulgur, makarna ve patatestir. Gaziantep’te yaþayan bir kadýnýn da dediði gibi “Antep’in yediði içtiði salça, bulgur”. Hanelerin %47.5’i evlerine hiç et, balýk, tavuk girmediðini, % 49.5’i süt ya da süt ürünleri ve %54.5’i de hiç kuru baklagiller tüketmediklerini belirtmiþlerdir. Tüketilebilme sýklýðý da göz önünde bulundurulduðunda ayda ya da birkaç ayda bir tüketebilen hanelerin de oranlarýndaki yükseklik, bu üç grup gýda maddesini düzenli ve dengeli bir beslenme þekli olarak tüketebilen hanelerin neredeyse hiç bulunmadýðýna iþaret etmektedir. Yine vurgulanmasý gereken bir diðer nokta araþtýrmaya konu olan insanlarýn önemli bir bölümünün hazýr ekmek almak yerine evde kendilerinin ekmeklerini yaptýklarýdýr.’ Olanaklarýnýz olsa en çok ne almak isterdiniz’ sorusuna büyük oranda ‘gýda maddeleri’ yanýtý çýkmýþtýr. Küçük bir çocuðun ya da bir yetiþkinin bu konudaki yanýtý deðiþmiyor. Bir çocuðun annesinin olanaklarý olsa çocuðunun istediðini belirttiði, “çarþý ekmeði ister, ekmeðe sürmek için yað ister...” ya da 55 yaþýnda bir yetiþkinin biraz da utanarak anlattýðý, “ insan her þeyin özlemini çekiyor, Küçükköy’e gidiyorum, tavuk dönderiyorlar, yiyemiyorum, kafamý çevirip gidiyorum, bazen kurban kesilir, yemekten çýkan kemik nasýl yeniyor, þurada saklansan da görsen” ifadeleri ayný yoksunluðu anlatýyorlar. Sosyal güvenlik sistemi dýþýnda çalýþmak zorunda kalan bu ailelerin kentin olanaklarýndan yaralanabilme açýsýndan en çok ihtiyaç duyduklarý hizmetlerden biri de kuþkusuz saðlýk hizmetleridir. Pek çoðunun saðlýðý ciddi þekilde tehdit eden yerleþim yerlerinde ve evlerde oturduklarý ve ayný zamanda yukarýda da belirtildiði gibi yüksek iþ kazasý riskiyle birlikte duman, gaz, toz ya da rutubet içeren çalýþma koþullarý altýnda çalýþtýklarýndan sýk sýk aðýr saðlýk sorunlarýyla karþýlaþmalarýna raðmen saðlýk hizmetlerinden yararlanma konusunda tümüyle çaresiz bir durumda kalmaktadýrlar. Örneklemin %24.5’, hasta olduklarýnda hiçbir yere gitmediklerini, %18’i devlet hastanesine ve %11.5’i ise saðlýk ocaklarýndan yararlandýklarýný belirtmektedirler. Yalnýzca %17’sinin yeþil karta sahip olduklarýný, ancak yeþil kartla muayene olduklarý halde ilaç alamadýklarý belirterek, hasta olduklarýnda komþu-
YOKSULLUK
383
nun ilacýný kullanma, mahallede bulunan ‘iðneci’ ye iðne yaptýrma ya da ‘seyyar diþçi’den yararlandýklarýný belirtmektedirler. Sosyal güvenlik kapsamýndan yoksun çalýþmak zorunda kalan bu grubu saðlýk giderleri iyice yoksullaþtýrmýþtýr. Önceden ev sahibi olanlarýn ya önemli bir hastalýk ya da ameliyat giderleri için evlerini sattýklarýný belirtmeleri, ya da evde satýlabilecek halý, mobilya ya da takýlarýn bu tür giderler için kullanýldýðýný belirtmeleri sosyal güvenlik kapsamýnda olmanýn önemine bir kez daha iþaret etmektedir. Yukarýda verilen örnekler ve daha birçok nedenden dolayý ekonomik güçlükler yaþayan yoksullar, ayakta kalabilmek için deðiþik hayatta kalma stratejileri uygulamak zorunda kalmaktadýrlar. Herhangi bir kurumdan þimdiye kadar yardým alabilmiþlerin oraný %12.5’i göstermektedir. Deðiþik kurumlar tarafýndan yapýlan yardýmlara ulaþamama nedenleri arasýnda baþvurduklarý halde bir sonuç elde edememiþ ya da güvensizlik nedeniyle baþvurma gereði bile duymamýþ %42’lik gibi bir oran yardýmlarda adaletli davranýlmadýðýný ve ‘adamý, akrabasý olana’ yardým verildiðini belirtmiþlerdir. %32 gibi önemli bir oran ‘nereye baþvuracaklarýný bilmediklerini ve %10.5’lik oran da ‘dedikodu’ olabileceði, hemþehrilerinin duyup ‘bunlar þehre gelmiþi aç kalmýþ’ dedikodularýndan çekindikleri için herhangi bir yere baþvurmadýklarýný belirtmiþlerdir. Bir kadýnýn yardým alýþý sýrasýnda hissettikleri de bu konuda ne kadar hassas olunmasý gerektiðini bizlere bir kez daha hatýrlatýyor: “Gazi Osman Paþa Belediyesi kuru yiyecek daðýtýyordu, sanki hýrsýzlýk yapýyorum gibi geldi, kameralar çekti, zoruma gitti...” Kurumsal yardýmlardan yararlanabilme oranlarýnýn bu kadar düþük olduðu yoksullar arasýnda, aile, akraba ve hemþehrilik iliþkileri kentte tutunabilmek için ön plana çýkmakta, bu oran %73’ü bulmaktadýr. Herhangi bir dernek ya da sendikaya üyelik oraný ise sadece %5’dir. Ancak belirtmek gerekir ki, herhangi bir sosyal güvenlik kapsamýnda çalýþanlarýn oranýnýn %10’u geçmediði ve çalýþanlarýn sendikalaþma çabalarýnýn iþverenler tarafýndan engellendiði gerçeði göz önünde tutulmadan kent yoksullarýnýn neden ayakta kalabilmek için geleneksel yollarý tercih etmek zorunda kaldýklarýný açýklamak tümüyle yanlýþ bir yaklaþým olur.Burada belirtmek gerekir ki, kent yoksullarýnýn çalýþma koþullarý ve herhangi bir dernek ya da sendikaya üye olma tutum ve davranýþlarý üzerine devlet politikalarýný etkisi baþlý baþýna ayrý bir araþtýrma konusu olacak kadar önemlidir. Kent yoksullarý arasýnda görülen bu güçlü geleneksel baðlar, ikamet edecekleri yeri seçme konusun da, etkili olmakta, oturduklarý mahallede oturma nedeni olarak %90’ý ‘akrabalarýyla ayný mahallede oturmak istedikleri için’ bu mahalleyi seçtiklerini ve %92.5’i mahallede en çok akrabalarýyla görüþtüklerini belirtmiþlerdir. Akrabalýk baðlarýndan sonra %25 oraný ile insanlarýn iletiþim için seçtikleri grubu ‘ayný mezhebe ait olma’ ölçütü almaktadýr. Bulunduklarý kentte hemen
384 YOKSULLUK
hemen kendi mahalleleri dýþýnda yaþam alanlarý olmayan bu insanlarýn doðal olarak referans gruplarýný da akrabalarý, komþular ya da iþ arkadaþlarý oluþturmaktadýr. Bunun önemli bir sonucu insanlardaki ‘göreli yoksunluk’ duygusu üzerine olan etkisidir. Yoksulluktan farklý bir kavram olan göreli yoksunluk duygusunun en az hissedilebileceði ortam, kendilerinden daha iyi olanaklara sahip insanlarla iletiþim kurma olanaklarýnýn olmadýðý, o olanaklarý görmeden, ya da en az haberdar þekilde yaþadýklarý ortamlardýr. Ýnsanlarýn kendi yoksulluklarýna karþý ne tür bir tavýr aldýklarý ve davranýþlarýný etkileyen bir duygu ‘kendilerini ne kadar yoksun hissettikleri’ ise, diðer önemli unsurlar aile baðlarý ve dini inançlarýdýr. Kendilerine yapýldýðýný düþündükleri haksýzlýklara ve içinde bulunduklarý yoksulluða karþý ‘þükür’ ve ‘bu dünyanýn geçiciliði’ inancý ile iþsizlik, hastalýk ya da sakatlýk durumlarýnda çalýþamaz hale gelen aile bireylerinin, bu süreyi aile dayanýþmasý sayesinde maddi ve moral açýdan daha kolay atlatmalarý toplumdaki radikal eylemleri önleyen en önemli üç ögedir. Bu argümaný destekleyen ve kent yoksullarýnýn yaþadýklarý yerleþim yerlerinde, kentin sunduðu olanaklarýndan ne kadar izole yaþadýklarýný gösteren verilerden biri de ‘kentte yaþamanýn dezavantajlarý nelerdir’ soruna %3 oraný ile verilen ‘kentte yoksul, yoksulluðunun farkýna varýyor’ yanýtý olmuþtur. Ancak burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta, yoksullarýn içinde bulunduklarý durumu pasif bir þekilde kabullendikleri ya da kaderci bir yaklaþým içinde bulunduklarý anlamýna kesinlikle gelmemektedir. Diðer bir deyiþle, bazý çevreler tarafýndan yoksulluðun nedenini açýklamakta kullanýlan ‘yoksulluk kültürü’ iddiasý bu çalýþmanýn verileriyle örtüþmemektedir. Yukarýda açýklanan çalýþma koþullarý ve diðer hayatta kalma stratejilerinin de gösterdiði gibi, insanlar kentte yaþamlarýný sürdürebilme çabasý içinde son derece gerçekçi çözümler üretmeye çaba göstermekte, yoksulluklarýnýn nedenleri ve yoksulluktan kurtulma yollarý konusunda gerçekçi bir yaklaþým sergilemektedirler. Araþtýrma kapsamýndaki insanlardan, ‘Türkiye’de iþ sahalarýnýn olmayýþýný %86 oraný ile yoksulluðun nedenleri arasýnda birinci sýraya, %63.5 oraný ile emek sömürüsünü ikinci ve %57.5 ile ülkedeki yolsuzluk ve rüþvet olaylarýný üçüncü sýraya yerleþtirmiþlerdir. Çözüm yollarý konusunda da yine tahmin edileceði üzere, % 83 oraný ile iþ yerlerinin açýlmasý gerektiði birinci sýrada ve %23’lük oran ile eðitim olanaklarýný arttýrýlmasý vurgusu ikinci sýrayý almýþtýr.
Yoksulluk ve Genç Kuþaklar Geleceðin yoksullarýnýn kimler olacaðý yalnýzca sosyolojinin deðil, ekonominin de önemli konularýnda biridir. Bu nedenle hane halkýna yönelik olarak hazýrlanan anket formunun sonuna genç kuþaklarla ilgili biraz daha ayrýntýlý bilgi edinmeyi amaçlayan alt bir bölüm eklenmiþ, gençlerle yüz yüze
YOKSULLUK
385
görüþmeler yapýlarak bazý konularda kendilerinin de görüþleri alýnmaya çalýþýlmýþtýr. Ancak hanelerle görüþmeye gidildiði sýrada yapýlan bu çalýþmada sadece 31 gençle görüþme imkaný bulunmuþ, bu durum, verilerin deðerlendirilmesini güçleþtirmekle birlikte, hane halkýna ait tüm demografik, göç bilgileri ve çalýþma yaþamýna iliþkin bilgilerin hanede yaþayan tüm gençleri kapsadýðýndan, bu bilgilerle desteklenerek, gençlere iliþkin olarak daha kolay ip uçlarý elde edilebileceði düþünülmektedir. Görüþülen gençlerden %17.5’i 13-17 yaþ, ve %23.5’i 18 ve üzeri yaþta bulunmakta, %13.5’i okuma-yazma bilmezken, ilkokul mezunu oraný %12’dir. Gençlerin hemen hemen hiçbiri, ileride meslek sahibi olabilecekleri iþlerde deðil, herhangi bir nitelik gerektirmeyen, iþlerde sigortasýz olarak çalýþmakta, özellikle ailede ölüm, yaþlýlýk ya da sakatlýk gibi nedenlerle hane reisinin çalýþamadýðý durumlarda zaten çok düþük olan ilk iþe baþlama yaþý daha da aþaðýlara çekilmektedir. Yoksulluk döngüsünün, yoksulluk kültürü kavramý arkasýna sýðýnýlarak açýklanamayacak kadar ayrýntýlý bir çözümleme gerektirdiðine bir diðer örnek 22 yaþýndaki ilkokul mezunu, Gaziantep’te bir dokuma atölyesinde çalýþan gencin hayatýna iliþkin sadece birkaç satýrda özetlediði bilgiler bile ýþýk tutmaya yetmektedir: “7 yaþýnda marangozda çýrak olarak altý ay çalýþtým, okula baþladým, sabah okula, öðlen iþe zor oluyordu, ayakkabý yüzü dikiyordum, okula yakýn, 13 yaþýna kadar, 5-6 sene, ilkokul bitince triko iþine baþladým, , 18 yaþýndan sonra, iplik iþi askere gidene kadar, askerden yeni geldim, daha hiç sigortalý olmadým, sigorta isteyince ‘isyan çýkarýyorlar’ diyorlar, iþten çýkarýyorlar, 150 kiþilik atölyede 25 kiþi gece, 25 kiþi gündüz, 3 hafta gece, bir hafta gündüz, maaþlarý düzenli vermiyorlar, týrnaklarýmýz yaralanýyor, ellerimiz kesiliyor, týrnaklarýmýz düþüyor, iþ yeri çok soðuk, iplik yanýcý madde olduðu için bir þeyle ýsýtmýyorlar, rutubetli, en çok mide, pamuk tozlarýndan , bronþit, astým oluyor, tifo çok görülüyor, kuyu suyuyla yemek yapýyorlar, pis, evlere gelen su gibi deðil, baþ aðrýlarý, makine gürültüsünden, müfettiþ gelince sigortasýz iþçiler, makineleri kapattýk, bizi baþka salona aldýlar, sigortalý iþçileri gösteriyorlar, sigortasýz iþçi bile görseler patron rüþvet veriyor, sigortasýz olduðumuzu söylesek, müfettiþ gidince bizi çýkýþýmýzý verip gönderecek...Evlenmek istiyoruz,iþ yok diye kýz vermiyorlar, fakirlerle alay ediyorlar.” Çocuklarýn yetiþkinlere göre daha ucuz iþgücü olmalarý nedeniyle iþverenler tarafýndan tercih edilmeleri, çocuk iþgücünün yaygýn olarak kullanýlmasýnýn diðer bir nedenini oluþturmaktadýr. Ancak, yetiþkinlerin çalýþma koþullarýna çok benzer þekilde, çocuklarýn çalýþma koþullarýnýn da yüksek hastalýk ve sakatlýk riski taþýmasý ve ücretlerin iþverenler tarafýndan keyfi bir þekilde ödenmemesi çocuklarý da sýk sýk iþ deðiþtirmek zorunda býrakmaktadýr. Bu yeni kuþak için eðitim düzeylerini de çok düþük olduðu göz önüne alýnýrsa, kendilerini iyi bir geleceðin beklemediði açýktýr. ‘Ýleride ne olmak is-
386 YOKSULLUK
tersiniz’ sorusuna gençlerin %32.3’ü ‘hiç bir þey olamama imkan yok’, %29’u ise ‘ne iþ olursa’ yanýtýný vermiþlerdir. Yine %64.5’i boþ zamanlarýný evde ya da komþuda geçirdiklerini, %32.3’ü ise ’amaçsýz olarak gezdiðini’ belirtmiþ, %16.1’i ‘yaþadýðý kentin hiçbir yerini bilmediðini’ söylerken, %58.1’i ise ‘sadece hastane ve yakýn akrabalarýnýn oturduklarý yerlere kadar gittiklerini’ belirtmiþlerdir. Önemli bir çoðunluðun ‘aileleriyle herhangi bir anlaþmazlýðýnýn olmadýðýný’ belirtmeleriyle birlikte, %20’si anlaþmazlýk konusu olarak, ‘babalarýný annelerini dövmeleri’ ya da ‘çalýþtýklarý halde evden harçlýk alamadýklarýný’ ifade etmiþlerdir. Yeni kuþaðýn da anne-babalarý gibi kentin sunduðu ve kendilerini geliþtirmelerini saðlayacak olanaklardan yoksun olduklarý çok açýk olduðu kadar, anne- babalarýný geleneksel deðerlerini de sürdürmeye eðilimli olduklarý görülmektedir. Bu genç kuþak içinde %84 oraný ile birinci sýrada ‘evleneceði kiþiyle ayný mezhepten olmayý tercih edeceði’, %53 oraný ile ise ikinci sýrada ayný etnik kökenden gelmiþ olmanýn evlilikte tercih nedeni olduðunu sonucu çýkmýþtýr.
Sonuç Yoksulluk, tanýmlanmasýndaki güçlükler kadar çok boyutlu olmasý nedeniyle de karmaþýk bir konudur. Bunun yanýnda yoksulluðun nedenlerine iliþkin açýklamalar teoride tartýþmalý bir alaný oluþturmaktadýr. Bu nedenle, bu konuda araþtýrma yapýlan ülkenin koþullarý dikkatle göz önünde bulundurulmasý gereken önemli noktalardan biridir. Bu çalýþma da, Türkiye’de kent yoksulluðunu tanýmlamayý, nedenleri hakkýnda ipuçlarý elde etmeyi amaç edinmiþtir. Ancak belirtmek gerekir ki, örneklem büyüklüðünün sýnýrlýlýðý bu tür çalýþmalarda genellemeler yapma konusunda bizleri her zaman temkinli olmaya itmek zorundadýr be nedenle temsil yeteneði olan çalýþmalar çok önemlidir. Burada yapýlmak istenen ise, niceliksel verilerle desteklenmekle birlikte, daha çok niteliksel veriler ýþýðýnda sosyolojik çözümlemeler yapabilmek olmuþtur. Bu nedenle, niceliksel olarak toplanan önemli bilgiler yanýnda konunun deðiþik boyutlarýna açýklýk getirebilecek niteliksel bilgiler toplanmaya çalýþýlmýþ, ses kayýt cihazý kullanýlarak derinlemesine görüþmeler, odak gruplar oluþturularak bazý konularda istatistiksel verileri destekleyici bilgilere ulaþýlmaya çalýþýlmýþtýr. Ayrýca belirtmek gerekir ki, istatistiksel verilerin de temsil yeteneði ne kadar yüksek olursa olsun, niteliksel verilerle desteklenmedikçe sadece sayýlardan ibaret kalacaklarý görüþünü taþýyorum. Araþtýrma alanýna konu olarak seçilen mahaller, köylerde yaþanan ekonomik güçlükler nedeniyle kente göç etmek zorunda kalan ancak, kentteki zorluklarýn da baskýsýyla altyapý hizmetlerinin gitmediði, evlerin saðlýklý yaþam olanaklarý sunmadýðý bir çevrede yaþamlarýný sürdürmek zorunda kalan insanlarýn oluþturduðu yerleþim yerleridir. Kentte deðiþik sektörlerde ka-
YOKSULLUK
387
yýtdýþý iþgücünü oluþturan kent yoksullarý, çoðunlukla iddia edildiðinin aksine ekonomiye artý deðer katan, verimli bir iþgücünü oluþturmaktadýrlar. Bu iddia genellikle göçle gelen bu iþgücünün eðitimsiz ve niteliksiz olmasý temeline dayandýrýlmaya çalýþýlmaktadýr. Kent yoksullarýný önemli bir kýsmýnýn eðitim düzeylerinin çok düþük olduðu doðrudur, ancak kentte kendilerine sunulan iþi öðrenmeleri ve ekonomiye katký saðlamalarý çok uzun süreçleri gerektirecek iþler deðildir. Bu yoksullarýn büyük kýsmý, tekstil atölyelerinde, küçük sanayide, ya da inþaat sektöründe üretimde bulunmaktadýrlar. Ýþverenler tarafýndan bu kadar kolay sömürülebilmelerinin nedenleri ise, yaptýklarý iþle ilgili deðil, çalýþanlarýn yasalar tarafýndan korunmamasý, uygulamada ihlaller yapýlmasý, yasal boþluk ve yorumlarýn iþverenler tarafýndan iþçi aleyhine çok kolay kullanýlabilmesi ve artýk nüfusun ‘yedek iþgücü ordusu’nu da aþacak þekilde kentlerde yýðýlmýþ olmasýnýn iþveren tarafýndan kötüye kullanýlmasýndan kaynaklanmaktadýr. 1980 sonrasý Yapýsal Uyum Politikalarý çerçevesinde getirilen uygulamalarla geçici, yarý-zamanlý, mevsimlik iþçiliðin yaygýnlaþmasý ya da taþeron firmalarýn devreye girmesi bu iþgücünün sömürülmesini daha da kolaylaþmýþtýr. Bu sürecin, araþtýrma verilerine göre, en önemli sonucu artýk eskisi gibi ‘ortak bir çatý altýnda’ toplanamayan ve dolayýsýyla sermayeye karþý bir güç oluþturamayan, örgütsüz, sosyal güvenceden yoksun iþgücünün kelimenin tam anlamýyla iþverenin ‘keyfi’ uygulamalarýna daha kolay bir zemin yaratmasý olmuþtur. Aðýr çalýþma koþullarý ve yüksek iþ kazasý riski, çalýþanlar açýsýndan büyük bir tehlike oluþturmakta, çalýþma koþullarýndan kaynaklanarak iþ göremez duruma gelen bir iþçi kendi haline terk edilmektedir. Bu noktada en önemli hayatta kalma stratejileri, kadýn ve çocuk iþgücünün ortaya çýkmasýnda görülmekte, özellikle çocuklar erken yaþlarda eðitimlerini tamamlayamadan çalýþmaya baþlamak zorunda kalmakta bu da yoksulluðun yeniden üretimine en önemli zemini oluþturmaktadýr. Bu açýdan genç kuþaklarýn eðitim düzeyi ya da kentin olanaklarýndan yararlanabilme þanslarý anne-babalarýnýn geçmiþteki þanslarýndan daha fazla deðildir. Diðer bir deyiþle, genç kuþaklarýn yukarý doðru toplumsal hareketlilik þanslarý son derece sýnýrlý kalmaktadýr. Bu bildiride araþtýrma sonuçlarýndan sadece birkaçý deðerlendirilmiþ, tüm araþtýrma sonuçlarýnýn deðerlendirilmesi ise, bu bildirinin sýnýrlarýný aþan geniþ kapsamlý bir doktora tezi çalýþmasýnýn konusudur. Ancak burada deðerlendirdiðimiz veriler ýþýðýnda Türkiye’de kent yoksulluðu kavramýný tanýmlamaya yönelik bir çabada bulunursak þu ana baþlýklar ortaya atýlabilir: • Çoðunlukla gençlerden oluþmaktadýr; • Gelirleri sadece temel gýda maddeleri dýþý harcamalar için deðil, fakat ayný zamanda temel gýda maddeleri için bile yeterli deðildir;
388 YOKSULLUK
• Hane halký bazýnda düþük bir eðitim düzeyi görülmektedir; • Temel eðitim yaþý kapsamýndaki çocuklarda okullaþma oraný çok düþüktür; • Kentte olmalarýna raðmen mevsimlik tarým iþçiliði de önemli bir geçim kaynaðýný oluþturmaktadýr; • Çocuklar erken yaþlarda eðitimlerini býrakarak çalýþmaya baþlamaktadýrlar; • Geleneksel cinsiyet rolleri ve aile iliþkileri egemendir; • Akrabalýk, hemþehrilik ya da mezhep ve etnik kökene dayalý kuvvetli baðlar yaygýndýr; • Kent yaþamýna oldukça izole bir hayat sürmektedirler; • Dernek ya da sendika gibi örgütlere üyelik neredeyse hiç görülmemektedir; • Kayýtdýþý ekonomi için önemli bir ucuz iþgücü oluþturmaktadýrlar; • Telefon, gazete gibi iletiþim ve haber alma araçlarýnýn kullanýlýrlýðý son derece düþüktür; • Yeni kuþaklar için yukarýya doðru toplumsal hareketlilik þansý hemen hemen hiç görülmemektedir.
YOKSULLUK
389
Mutlak Yoksulluk ve Nedenleri: Ankara Örneði* Hüseyin Gül Yard. Doç. Dr., Süleyman Demirel Üniversitesi, Ýktisadi ve Ýdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü, e-posta:
[email protected]
Cem Ergun Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, e-posta:
[email protected]
Öz
Ç
alýþma mutlak yoksulluðu irdelemekte ve Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu’nda 2001 yýlýnda yardým alan 68 Ankaralý yoksulla yapýlan bir çalýþmanýn sonuçlarýný tartýþmaktadýr. Amaç, mutlak yoksulluðun neden-sonuç iliþkilerini kesin olarak saptamaktan çok, yoksullarýn ve yoksul ailelerin demografik özelliklerini, mutlak yoksulluðu ve nedenlerini ortaya koymaktýr. Görüþülen yoksullar, sosyal ve ekonomik olarak dýþlanmýþlýðýn ve marjinalleþmenin yoðunlaþtýðý mahallelerde ve düþük standartlý ve yetersiz gecekondularda yaþamaktadýrlar. Eðitimsizlik, iþsizlik ya da güvencesiz düþük ücretli enformel iþlerde çalýþmak zorunluluðu, kadýnýn geleneksel konumu, evde bakýma muhtaç yaþlý, sakat, çocuk olmasý, çok çocukluluk gibi nedenler mutlak yoksulluðun temel nedenleri olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Bu koþullar mutlak yoksullarýn fýrsatlarýný ve olanaklarýný aþýrý ölçüde sýnýrlamakta, kentin geri kalan kýsmý ile bütünleþmesini engellemekte ya da geciktirmekte, yoksulluða ve adil olmayan zor varoþ yaþamýna mahkum olmalarýna yol açmaktadýr. Daha da kötüsü, tüm bunlar, yoksulluðun nesilden nesile devamý olasýlýðýný güçlendirmektedir. Anahtar Kelimeler: Mutlak yoksulluk, göreli yoksulluk, Ankara, gecekondu, eþitsizlik.
Abstract
T
his study explores absolute poverty and discusses the findings of the interviews with 68 poor individuals who received aid from Social Solidarity Fund in Ankara in 2001 and 2002. It has no goal of reaching strong correlation on the issue in question, but rather attempts to presents the demographic traits of the absolute poor and their families, absolute poverty and its reasons. Almost all the poor receiving aid lived in low standard and insufficient squatter settlements in socially and economically excluded neighborhoods. Factors such as low educational attainment, unemployment or working in unsecured low-pay jobs, the traditional role of woman in family, existence of an infant or child, disabled or sick person in household, among others, seem to be the main reasons for absolute poverty. These conditions constrain opportunities for the absolute poor, function to trap them in a difficult and unfair life of slum, prevent them from getting fully in-
390 YOKSULLUK
tegrated into the urban life, and functions to perpetuate the cycle of poverty from one generation to another. Keywords: Absolute poverty, relative poverty, Ankara, squatter housing, inequality.
Giriþ
K
entsel yoksulluk Türkiye’nin bir gerçekliðidir. 1950’lerde baþlayan, kentsel ekonomik kalkýnmanýn çekiminden çok kýrsalýn itici güçlerinin etkisiyle oluþan kýrdan kente kitlesel göç, Türkiye’de kentli nüfusu, ama özellikle büyük kentlerde yaþayan nüfusu, hýzla artýrmýþtýr. 1960 yýlýnda 7 milyon olan kentli nüfus, 2000 yýlýnda 42 milyona yaklaþarak, 35 milyonluk bir artýþ göstermiþtir. Bu artýþýnda 34.5 milyon gibi çok büyük bir çoðunluðunu 100 bin ve daha büyük nüfuslu þehirlerimize gerçekleþmiþtir. (Keleþ, 2002:60-61; Güçlü, 2002:27-30) Böylesi büyük kitlesel göç karþýsýnda, kent yönetimleri ve devlet, kamusal ve kentsel hizmetleri, altyapýyý, toprak ve konut gereksinimini, çevre düzenlemelerini ve iþ taleplerini gerektiði gibi karþýlamakta yetersiz kalmýþtýr. Bu ise, iþsizlik, iþportacýlýk, kamu arazilerinin yaðmalanmasý, gecekondulaþma, yoksulluk, çevre kirliliði, toplumsal ve ekonomik eþitsizliklerin ve dýþlanmýþlýðýn artmasý, mafyalaþma, suç oranlarýnýn artmasý gibi bir çok sorunu da beraberinde getirmiþtir. Bu süreç özellikle 1980’ler sonrasýnda ivme kazanmýþtýr. (Üstündað, 2003; Iþýk ve Pýnarcýoðlu, 2002: 73-83; Erder, 1998; Morçöl ve Gitmez, 1995; Köksal, 1990) Kitlesel göçün kýrsal yoksulluðu ve iþsizliði kente taþýmasýnýn yanýnda, son yýllarda artan toplumsal ve ekonomik eþitsizliklerin bir sonucu olarak yoksul kesimlerin durumunu daha da kötüleþtirmiþtir. (TÜSÝAD, 2000:34) Türkiye’de Kasým 2000 ve Þubat 2001’de yaþanan ekonomik krizler yoksulluðun daha geniþ kitlelerce ve daha yoðun olarak yaþanmasýna neden olmuþtur. Bugün hala etkileri hissedilen ekonomik kriz, enflasyon ve yaygýn iþsizlik, yoksulluk olgusunu ülkenin en temel sorunu haline getirmiþtir. Yaygýn iþsizlik, enflasyon, düþük kalkýnma hýzý, devletin eþitlikçi politikalarýnýn yetersizlikleri gelir uçurumunu daha da derinleþtirmiþtir. En zengin yüzde 20’lik hanehalký grubunun gelir payý 1987’de yüzde 50’den yüzde 55’e çýkmýþtýr. En fakir yüzde 20’lik grubun gelir payý ise ayný dönemde yüzde 5,24’ten yüz-
YOKSULLUK
391
de 4,86’ya düþmüþtür. En zengin ve en yoksul yüzde 20’lik hanehalký grubunun elde ettikleri gelirlerin birbirine oraný 9.6 kattan 11.2 kata çýkmýþtýr (DPT, 2000:100). Gelir daðýlýmý açýsýndan daha çarpýcý bulgular, DÝE’nin verilerinden yola çýkýlarak 2000 yýlýnýn ilk alt aylýk dönemi için hanehalký gelirinin yüzde 1’lik dilimlere ayrýlmasýyla yapýlan gelir bölüþümü araþtýrmasýndan çýkmýþtýr. Bu araþtýrmanýn sonuçlarýna göre, Türkiye genelinde en zengin yüzde 1’lik nüfus gelirin yüzde 16.6’sýný alýrken, bu oran Ýstanbul’da yüzde 29’a çýkmaktadýr. Ýstanbul’daki yüzde 1’lik süper zengin hanelerin aylýk ortalama geliri 27.5 milyar lira iken, en yoksul yüzde 1’lik kesim 85 milyon lira ile geçiniyor. Ayný rakamlar Türkiye geneli için 7.5 milyar ve 32 milyon (Ocak-Haziran 2000 dönemi için ortalama dolar kuru 585 bin TL’dir). Türkiye genelinde, en zengin ile en yoksul arasýnda 236 katlýk gelir farký bulunurken, Ýstanbul’da bu fark 322 kata ulaþýyor. (Milliyet Ekonomi Servisi, 5 Ekim 2000; Hürriyet, 5 Ekim 2000) Türkiye’de saðlýklý bir yaþam sürdürebilmek için gerekli olan minimum gýda harcama düzeyine sahip bulunamama durumu olarak tanýmlanabilen mutlak yoksulluk oraný, DPT’nin verileriyle, kentlerde 1994 yýlý itibarýyla yaklaþýk yüzde 5’tir. 2000 yýlýnda ise, günlük geliri 1 dolardan az olanlarýn sayýsý dikkate alýnarak yapýlan hesaplamalarda kentlerde yaþayanlarýn yüzde 10’unun mutlak yoksul olduðu saptanmýþtýr (DPT, 2000:101). Bu oran, Doðu ve Güneydoðu Anadolu Bölgeleri’nde yüzde 25-30’ler civarýna çýkabilmektedir. Yine, gýda yanýnda diðer temel tüketim ihtiyaçlarýndan yoksunluðu da dikkate alan göreli yoksulluk ise kentlerde yüzde 22’lere çýkmaktadýr. (DPT, 2000:101-102) Çalýþma, genel düzeyde yoksulluk sorununu tartýþmak amacýndan çok, Ankara örneðinde yapýlan bir yoksulluk araþtýrmasýnýn bulgularýný sunmayý ve yoksullarýn öznel koþullarýný ortaya koyarak tartýþmayý amaçlamaktadýr. Mutlak yoksul durumunda bulunan nüfusun yüzde 95’inin okuma yazma bilmeyenler ve eðitim düzeyi ilkokul ve altýnda olanlardan oluþtuðu gerçeði göz önüne alýndýðýnda (DPT, 2000:101), yoksullarýn öznel koþullarý ile özelliklerini ve yoksulluk nedenlerini nesnel olarak bilmek önemlidir. Çalýþmanýn içeriði ve tartýþma konusu, yapýlan araþtýrmanýn yoksullarýn demografik özelliklerine, ekonomik ve aile özelliklerine, mutlak yoksulluðun nedenlerine iliþkin olan bulgularý ile sýnýrlý tutulmuþtur.
Yoksullukla Mücadelenin Kurumsallaþmasý 1923 yýlýnda Cumhuriyet’in kurulmasýyla birlikte modernleþmeci kalkýnma anlayýþý benimsenmiþ ve genel sosyal, kültürel ve ekonomik kalkýnmanýn orta ve uzun dönemde yoksulluðu da azaltacaðý öngörülmüþtür. Yüzde 85’i kýrda yaþayan bir toplum için ulusal düzeyde yoksullukla mücadele amaçlý kamusal kuruluþlarýn oluþturulmamasý yadýrganmamalýdýr. Bu dönemde sa-
392 YOKSULLUK
dece kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocuklara yardým etme amacýyla 1928 yýlýnda Yardým Sevenler Derneði kurulmuþ ve 1935 yýlýnda da Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu’na dönüþtürülmüþtür. Ancak, sosyal güvencesiz yoksullara devlet tarafýndan destek saðlanmasýnýn oldukça geciktiði yadsýnamaz. Kimsesiz ve yardýma muhtaç çocuklar dýþýnda sosyal güvencesiz yoksullara yönelik olarak kamusal sorumluluk alýnmasý ilk kez sýnýrlý olarak 1976 yýlýnda gerçekleþmiþtir. 1976’da 2022 sayýlý yasa ile kimsesiz yoksul yaþlýlara yardým yapýlmasý öngörülmüþtür. Ancak tüm yoksullara yönelik geniþ kapsamlý ilk kamusal yardým programýnýn oluþturulmasý için 1986 yýlýný beklemek gerekmiþtir. 1986 yýlýnda I. Özal Hükümeti döneminde, halk arasýnda Fak-Fuk-Fon olarak bilinen Baþbakanlýk Sosyal Dayanýþma ve Yardýmlaþmayý Teþvik Fonu kurulmuþtur. (Sallan Gül, 2001:86-89) SYDTF’undan deðiþik kalemlerde yoksullarla ayni ve nakdi yardýmlar yapýlmýþtýr. SYDTF’u tarafýndan yapýlan toplam yardýmlar incelendiðinde, 1997’de 2 milyon 348 bin kiþiye, 26 trilyon TL yardým yapýlmýþtýr. 2000 yýlýnda 5 milyon 933 bin kiþiye, 358 trilyon TL yardým yapýlmýþ, 2001 yýlýnýn sadece ilk altý ayýnda ise bu rakamlar 5 milyon 922 bin kiþiye, 295 trilyon TL yardým miktarýna ulaþmýþtýr. Ankara örneðinde, 2000 yýlýnda, 257,041 kiþi, ya da Ankaralýlarýn yüzde 13’ü SYDTF’undan yardým almýþtýr. (Sallan Gül, 2001 ve 2002; Þimþek, 2001:13; SYDTF, 2001) Mutlak yoksulluk konusunda fikir vermesi açýsýndan Fak-Fuk-Fon’un aþevlerinden yararlananlarýn sayýsýna bakmakta da yarar vardýr. 1997’de sadece 4 bin 250 kiþi aþevlerinden yararlanýrken bu sayý 1998’de 7 bine ve 1999’da da 12 bin 500 kiþiye çýkmýþtýr. 2000 yýlýnda bu rakam 35 bin 724’e ulaþmýþ, 2001 yýlýnda ise 50 binin üzerine çýkmýþtýr. (Þimþek, 2001:13; SYDTF, 2001)
Yoksulluk Tanýmlarý ve Mutlak Yoksulluk Yoksulluðun nasýl tanýmlanacaðý ve hesaplanacaðý konusunda deðiþik yaklaþýmlar vardýr. Tanýmlar, yoksullara bakýþ açýsýna göre, toplumdan topluma zaman içinde deðiþkenlik gösterebilmektedir. Yoksulluk araþtýrmalarýnýn yakýn bir geçmiþe kadar iktisat aðýrlýklý bakýþ açýsý ile yapýlmasýnýn bir yansýmasý olarak, ekonomik göstergelerin ön plana çýktýðý görülmektedir. (Þenses, 2001:62) Bazý yaklaþýmlar ise, yoksulluk ile gelir eþitsizliði iliþkisine vurgu yamaktadýrlar. Bu baðlamda, antropolojik olarak yoksulluk, bir toplum ya da topluluðun üretmiþ olduklarý toplumsal deðerlerin azlýðý ve çokluðu ile deðil, o deðerin topluluðu oluþturan bireyler arasýndaki eþitsiz daðýlýmý halinde söz ko-
YOKSULLUK
393
nusu edilmektedir. Bu da çoðu kez yoksulluk kavramýnýn gelir daðýlýmýnýn eþitsizliðiyle özdeþ görülmesine neden olmaktadýr. (DPT, 2001:103) Yoksulluðun taným ve ölçümlerindeki farklýlýklara karþýn, yoksulluðu genel olarak tanýmlamak gerekirse; yoksulluk, fertlerin belirli bir ekonomik refahýn altýnda yaþamasýdýr denilebilir. Bir baþka ifadeyle yoksulluk; insanlarýn temel gereksinimlerini karþýlayamama durumunu ifade eder. Bunun için de, yoksulluðu ölçmede kullanýlacak yaþam standardý göstergesini belirlemek gerekir. Pek çok ülkede yapýlan yoksulluk çalýþmalarýnda yaþam standardý göstergesi olarak ‘‘tüketim’’ kullanýlmaktadýr. (Pamuk, 2000:81) Yoksulluðun kapsamý, ülkeden ülkeye, dönemden döneme ve refah düzeyindeki geliþmelere baðlý olarak farklýlýklar gösterir. Yoksulluk düzeyi bakýmýndan ülkeler arasý veya ayný ülke içinde dönemler arasý karþýlaþtýrmalar yapýlabilmesi, toplam nüfus içinde kimlerin yoksul olarak isimlendirileceðine karar verilmesini gerektirir. Bu kararýn verilebilmesi için yoksulluk kavramý mutlak yoksulluk, göreli yoksulluk ve öznel yoksulluk gibi çeþitli yaklaþýmlar aracýlýðýyla incelenir. Mutlak ve göreli yoksulluk arasýndaki temel fark, yoksulluk çizgisinin belirlenmesi aþamasýnda ortaya çýkmaktadýr. Mutlak yoksullukta, bireylerin yaþamlarýný sürdürebilmek için gerek duyduðu minimum ihtiyaçlar üzerinden bu çizgi belirlenirken, göreli yoksullukta toplumun ortalama gelir düzeyi temel alýnarak onun belli bir oraný yoksulluk çizgisini belirler. (TÜSÝAD, 2000:104; Erdoðan, 1996:4) Bu çalýþmada ele alýnan iki yoksulluk tanýmýný daha detaylý incelemek, çalýþmanýn amaçlarýna uygun düþecektir.
Mutlak Yoksulluk Mutlak yoksulluk, hanehalký veya bireyin yaþamýný sürdürebilecek asgari refah düzeyini yakalayamamasý durumudur. Mutlak yoksulluk oraný, bu asgari refah düzeyini yakalayamayanlarýn sayýsýnýn toplam nüfusa oranýdýr. Bu nedenle mutlak yoksulluðun ortaya çýkarýlmasý, bireylerin yaþamlarýný sürdürebilmeleri için gerekli olan minimum tüketim ihtiyaçlarýnýn belirlenmesini gerektirir. Bu deðer üzerinden yoksulluk çizgisi ya da açlýk sýnýrý hesaplanýr. Mutlak yoksullukta yoksulluk çizgisi iki farklý yöntemle hesaplanýr. Bunlardan birincisi sadece minimum gýda harcamasý maliyetini esas alýr. Bunun için bir kiþinin yaþamasýný sürdürebilmesi için gerekli olan minimum kalori ihtiyacý hesaplanýr. Daha sonra bu kalori ihtiyacýný karþýlayacak gýda harcamasý maliyeti çýkarýlýr. Ýkinci yöntem, bireyin sadece minimum gýda harcamasýný deðil, onun yanýnda diðer temel ihtiyaçlarýný (giyinme, barýnma, ýsýnma vb.) da dikkate alýr. Yoksulluk çizgisinin yukarýda açýklandýðý þekliyle kalori ihtiyacý üzerinden hesaplanmasý tahmin edileceði gibi bir çok güçlüðü de beraberinde getirir. Bireyin kalori ihtiyacý yaþýna, cinsiyetine ve yaptýðý iþe göre farklýlýk gösterir. Bu nedenle minimum kalori ihtiyacýný belirlemek özünde belirsizlik taþýyan bir süreçtir.
394 YOKSULLUK
Bir bireyin günlük kalori ihtiyacýndan yola çýkarak, veri bir hanehalký büyüklüðü ile en düþük seviyede tüketilecek mallarýn miktarlarý belirlenir. Mutlak yoksulluðun belirlenmesinde mal ve hizmetlerin asgari miktarlarýnýn yanýnda bu mal ve hizmetlerin fiyatlarý önemlidir. Her hanehalký büyüklüðü için, bu miktar ve maliyetler üzerinden minimum maliyetler (yoksulluk çizgileri) hesaplanýr. Hanehalkýnýn gelir düzeyi, hesaplanan bu yoksulluk çizgisi ile karþýlaþtýrýlarak hanehalkýnýn yoksul sýnýflamasýna girip girmediðine karar verilir. (TÜSÝAD, 2000:96-97) Dünya Bankasý, mutlak yoksulluðu önemli bir gösterge olarak kabul eder. Bir insanýn hayatta kalabilmesi için gerekli minimum kalori miktarý 2400 k/cal olarak kabul edilerek, günlük geliri 2400 k/cal besini almaya yetmeyen insanlar Dünya Bankasý’nca ‘‘mutlak yoksul’’ olarak tanýmlanmýþtýr. Mutlak yoksulluk sýnýrý azgeliþmiþ ülkeler için kiþi baþýna günde 1 dolar kabul edilirken, Latin Amerika ve Karaibler için bu sýnýr 2 dolar, Türkiye’nin de dahil edildiði Doðu Avrupa ülkeleri için 4 dolar, geliþmiþ sanayi ülkeleri içinse 14.4 dolar olarak belirlenmiþtir. (DPT, 2001:104)
Göreli Yoksulluk Göreli yoksulluk, toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranýnýn altýnda olma durumunu ifade eder. Yoksulluk çizgisinin belirlenmesinde referans noktasý, birey veya hanehalklarýnýn ortalama refah düzeyidir. Refah ölçüsü olarak tüketim düzeyi veya gelir düzeyi seçilebilir. Fakat yoksullukla ilgili geliþmiþ ülkelerdeki çoðu araþtýrmada yoksulluðun belirlenmesinde tüketim yerine toplam gelir alýnýr. Toplam geliri belli bir miktarýn (yoksulluk çizgisi) altýnda olan birey veya hanehalký yoksul olarak tanýmlanýr. Göreli yoksulluk çizgisini belirlemek için, ortalama gelir düzeyinin belli bir yüzdesi, standart olarak yüzde 50’si, alýnýr. (TÜSÝAD, 2000:97-98) Yukarýda bahsedilen “mutlak” ve “göreli” yoksulluk dýþýnda, yoksulluða iliþkin, karma yoksulluk, öznel yoksulluk vb. gibi birçok deðiþik taným yapýlmaktadýr. Ancak bu çalýþmada ele alýnan yoksulluk türleri, mutlak ve göreli yoksulluk olduðundan diðer yoksulluk tanýmlarýna bu çalýþmada yer verilmemiþtir.
Araþtýrma Metodolojisi Araþtýrma bulgularý, Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu’ndan (SYDTF) yardým alan 68 yoksulla, Nisan ve Mayýs 2001, Ocak ve Þubat 2002 tarihlerinde yapýlan görüþmelere dayanmaktadýr. Örneklem seçimi, SYDV’nýn Merkez Ofisi’nden, ilçe Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarýndan (SYDV) ve mahalle muhtarlarýndan edinilen bilgiler ýþýðýnda yapýlmýþtýr. SYDV’nýn Merkez Ofisi’nden saðlanan verilerden, Altýndað, Mamak ve Keçiören ilçelerinin yoksulluk yardýmlarýndan en yüksek payý aldýklarý saptan-
YOKSULLUK
395
mýþtýr. Bu üç ilçenin SYDV’larýndan da en fazla yardým yapýlan mahallelerin Kanuni (Keçiören), Boðaziçi (Mamak) ve Serversomuncuoðlu (Altýndað) olduklarý saptanmýþtýr. Bu mahallelerin muhtarlarýnýn yardýmlarý ile yardým saðlananlarýn yüzde 10’luk bir dilimine tesadüfü seçim yöntemiyle ulaþýlmýþtýr. Seçilen 68 yardým alan yoksulun 34’ü Keçiören’de, 15’i Mamak’ta ve 19’u da Altýndað’da idi. Görüþmelerde kullanýlan 57 sorunun büyük çoðunluðu kapalý uçlu idi. Demografik özelliklere iliþkin sorular, yaþ, cinsiyet, evlilik, çalýþma durumu, çalýþmýyorsa nedeni, gelir, hanehalký büyüklüðü, çocuk sayýsý, eðitim düzeyi, doðum yeri, doðum yerinin içinde bulunduðu coðrafi bölge gibi deðiþkenlerle iliþkili sorulardýr. Diðer gruptaki sorular ise yaþanan konutun ve mahallenin özelliklerini saptamaya yönelik sorulardýr. Bu grupta yer alan konutun yeri, oda sayýsý, banyo ve tuvaleti olup olmadýðý, tuvaletin evin içinde olup olmadýðý, mahallenin koþullarý, çöplerin toplanma sýklýðý gibi sorularla yaþam çevresi ile ilgili özellikler saptanmaya çalýþýlmýþtýr. Geri kalan sorular ise, SYDF’nundan ya da diðer birimlerden alýnan yardým türlerini, göç nedenlerini ve yoksul olma nedenlerini saptamaya yöneliktir.
Mutlak Yoksullarýn Özellikleri Demografik ve Eðitime Ýliþkin Özellikler Görüþülen yoksullarýn üçte ikisi 26 ile 49 yaþlarý arasýndadýr. Yüzde 28’i ise 50 yaþ üstündedir. Görüþmecilerin 54’ü kadýn ve 14’ü erkek idi. Örneklem kadýn yönünde taraflý bir görünüm vermekle birlikte, görüþmecilerin tesadüfi örneklem yöntemi ile belirlendiði göz önüne alýndýðýnda, bu bize SYDF yardýmlarýndan daha çok kadýnlarýn yararlandýðý yönünde bir eðilim olduðunu göstermektedir. Görüþülenlerin yüzde 67,5’ðu evli, yüzde 23,5’ðu dul, yüzde 3’ü bekar, yüzde 4,5’ðu boþanmýþ ve yüzde 1,5’ðu da eþi tarafýndan terk edilmiþlerden oluþuyordu. Ailelerin yüzde 65’i beþ ya da daha fazla bireyden oluþmaktadýr. Yine ailelerin yüzde 53’ü, üç ya da daha fazla çocuk sahibi ailelerden oluþmaktadýr. Görüþmecilerin yüzde 70’i, 16 yýl ya da daha uzun süredir Ankara’da yaþamaktadýr. Sadece yüzde 4,5’ðu Ankara’da 5 yýl ya da daha kýsa bir süredir bulunmaktadýr. Görüþülen yoksullarýn eðitim durumlarý oldukça düþüktür. Aþaðýda verilen Tablo 1’de görüldüðü gibi, mutlak yoksullarýn yüzde 35’i okur yazar deðildir. Yüzde 10’u ilkokul diplomasýz ancak okuma yazma bilmektedir. Yüzde 52’si ise ilkokul mezunu ve sadece yüzde 3’ü lise ve dengi okul mezunu. Tablo 1. Yoksullarýn Eðitim Durumu
396 YOKSULLUK
Eðitim Düzeyi
Sayý
Yüzde
Toplam
Okur-yazar deðil
24
35,3
35,3
Okur-yazar
7
10,3
45,6
Ýlkokul
35
51,5
97,1
Lise
2
2,9
100,0
TOPLAM
68
100,0
Yüzde
Okul çaðý çocuk sahibi ailelerin çok büyük çoðunluðu çocuðunu okula göndermektedir. Çocuklarýn yüzde 60’ý ilkokula, yüzde 11’i liseye ve yüzde 6’sý ise üniversiteye devam etmektedir. Sadece yüzde 4 ya da 2 okul terk çocuk vardý. Geri kalanlar ise, anne tarafýndan evde bakýlan henüz okul çaðý öncesi çocuklardý.
Çalýþma ve Gelir Durumu Mutlak yoksullarýn yüzde 75’i iþsizdir. Ýþsiz yoksullarýn yüzde 42’si, hasta ve sakat olduðu için ya da evde bakýma muhtaç çocuk ya da yaþlý olduðu için çalýþamadýðýný belirtmiþtir. Yüzde 38’i ise ev hanýmý olduðu için çalýþmadýðýný belirtmiþtir. Yüzde 20’i ise iþ bulamadýðý için çalýþmadýðýný belirtmiþtir. Çalýþan yüzde 25’lik yoksullarýn yaptýðý iþler, temizlik, örgü, hurdacýlýk gibi güvencesiz ve düþük gelir getiren iþlerde çalýþmaktadýr. Ancak, mutlak yoksul hanehalklarýnýn yüzde 64’ünde çalýþan ikinci bir kiþinin bulunduðu dikkati çekmektedir. Bunlar eþler (yüzde 34), çocuklar (yüzde 19) ya da hanehalkýnda yer alan akrabalardýr (yüzde 11). Tablo 2. Yoksullarýn Kiþi Baþýna Gelir Düzeyi
Sayý
Yüzde
Toplam
1 dolar ya da altý
39
60,9
60,9
1 - 1,5 dolar
14
21,9
82,8
1,5 - 2 dolar
9
14,1
96,9
2 - 3 dolar
1
1,5
98,4 99,9
Yüzde
3 - 4 dolar
1
1,5
TOPLAM
64
99,9
Görüþülen yoksullarýn yüzde 29’u aylýk 100 milyon TL ya da daha az bir hanehalký geliri bildirmiþtir. Yüzde 39,4’ü 100-150 milyon ve yüzde 15’i 150200 milyon TL arasýnda bir gelir ifade etmiþtir. Sadece yüzde 16’sý 200 milyon TL ya da daha fazla bir aylýk hanehalký geliri bildirmiþtir. Yukarýdaki Tab-
YOKSULLUK
397
lo 2’de de belirtildiði gibi, dolar bazýnda kiþi baþýna düþen günlük gelir olarak hesaplandýðýnda ise yoksullarýn durumu daha net görülebilmektedir. Görüþülen yoksullarýn yüzde 61’i günlük ancak 1 dolar ya da altýnda bir gelir elde edebilmektedirler. Yüzde 83’ü ise 1,5 dolar ya da altýnda bir günlük kiþi baþýna gelir sahibidirler. Yüzde 97’si ise 2 dolar ya da altýnda bir gelir kazanabilmektedir.
Yoksullarýn SYDF Yardýmlarýna Baðýmlýlýðý Görüþülen yoksullar, SYDF çok büyük oranda sadece ayni yardým aldýklarýný, ancak istisnai olarak nakit yardýmýnda bulunulduðunu belirtmiþlerdir. Ayni yardýmlarýn, yüzde 33’ü sadece yiyecek, yüzde 57,4’ü yiyecek artý kömür ve yüzde 7,5’ðu sadece kömür þeklindedir. Ancak, görüþülen yoksullar verilen yardýmlarýn yeterli olmadýðýný ve daha fazla yardýma gereksinim duyduklarýný bildirmiþlerdir. Yardým alan yoksullarýn bu yardýmlarý uzun süredir aldýklarýný ve bunlara baðýmlý hale geldiklerini ve yaþamlarýný bu yardýmlar olmadan sürdürmelerinin olanaksýz olduðunu söylemek mümkün deðildir. Çalýþmanýn bulgularý sadece yüzde 7,3 gibi düþük bir oranda yoksulun 4 ya da daha fazla yýldýr yardým aldýðýný, ancak yüzde 84 gibi büyük orandaki bir grubun Fon yardýmlarýndan 2 yýl ya da daha az süredir yararlandýðýný göstermektedir. Bundan dolayý, araþtýrmanýn örneklemini oluþturan yoksullar mutlak yoksul grubuna girmekle beraber, yine de büyük bir çoðunluðunun Fon yardýmlarýna baðýmlý olmadýklarý görülmektedir. Ancak, yoksullarýn, mahallelerinde akraba, arkadaþ ve komþular arasýnda borç alma verme, yiyecek üretim ve tüketiminde paylaþým, bilgi paylaþýmý konularýnda dayanýþma ve yardýmlaþma anlayýþý geliþtirdiði ve bunun da onlarýn yaþamlarýný biraz da olsa kolaylaþtýrdýðý söylenebilir.
Yaþam Koþullarý Görüþülen yoksullarýn yüzde 90’ný gecekonduda yaþadýðýný belirtmiþtir. Yaþadýklarý konutlar bakýmsýz ve yetersizdir. Bazý konutlarýn da onarýma gereksinimi olduðu gözlemlendi. Örneðin, bir görüþmecinin konutu, belediye yol çalýþmalarý sýrasýnda hasar görmesine raðmen, kullanýlmaya devam ediliyordu. Tablo 3. Yoksul Konutunda Oda Sayýsý
398 YOKSULLUK
Oda Sayýsý
Sayý
Yüzde
Toplam
Tek odalý
2
3
3
Ýki odalý (salon dahil)
32
48,5
51,5
Üç odalý (salon dahil)
31
47
98,5
Dört odalý (salon dahil)
1
1,5
100,0
TOPLAM
66
100,0
Yüzde
Yukarýda Tablo 3’de sunulduðu gibi, görüþülen yoksullarýn oturduðu konutlarýn yarýsý iki odadan oluþmaktadýr. Yüzde 46’sý ise 3 odadan oluþmaktadýr. Sürekli ya da gerektiðinde tüm odalarýn yatmak amacýyla kullanýlabildiði ifade edildi. Dolayýsýyla, mutlak yoksulluðun yoðunlaþtýðý gecekondularda oturma odasý kavramýnýn geliþmediði belirtilebilir. Daha da çarpýcý olan bulgu, iki konut dýþýndaki konutlarda ayrý bir birim olarak banyonun yer almamasýydý. Mutfaktan, giriþ bölmesinden, tuvaletlerden ve yakýn komþu ya da akrabanýn banyosundan banyo yapmak amacýyla yararlanýldýðý belirtildi. Evlerin beþte birinde tuvalet dýþarýda idi. Görüþülenlerin yarýdan fazlasý kýþýn evlerinin çatýsýnýn aktýðýný belirttiler.
Mutlak Yoksulluðun Nedenleri Çalýþmanýn önemli bulgularýndan bir diðeri de mutlak yoksullarýn yoksulluðun nedenine iliþkin görüþleridir. Yoksullar, þaþýrtýcý bir biçimde, kendi koþullarýnýn nedenleri konusunda oldukça gerçekçi deðerlendirmeler yapabiliyorlar. Kendilerinin niye yoksul olduklarý sorulduðunda yüzde 50’si iþsizlik, yüzde 30,3’ü düzgün bir iþ sahibi olmama, yüzde 4,4’ü eðitimsiz olma, yüzde 6’sý yaþlý ya da sakat olma nedenlerini bildirmiþlerdir. Yalnýzca yüzde 9’u kaderi içinde bulunduklarý koþullarýn bir nedeni olarak vermiþlerdir. Tablo 4. Mutlak Yoksullara Göre Kimler Yoksul
YOKSULLUK
Yoksulluk Nedeni
399
Sayý
Yüzde
Toplam
Eðitimi olmayanlar
7
10,3
10,3
Ýyi mesleði olmayanlar
3
4,4
14,7
Kader
1
1,5
16,2
Dar gelirliler
20
29,4
45,6
Ýþsizler
37
54,4
100,0
TOPLAM
68
100,0
Yüzde
Görüþmelerde “Kimler yoksuldur?” sorusuna alýnan yanýtlar da bu bulgularý tamamen destekler niteliktedir. Bu soruya alýnan yanýtlar yukarýda verilen Tablo 4’de yer almýþtýr. Mutlak yoksullar, iþsizliði ve iyi bir iþ sahibi olmamayý yoksulluðun en önemli nedenleri olarak görmektedirler. Kendilerinin eðitim düzeyi çok düþük olmasýna raðmen, eðitimsizliði yoksullarla ve yoksullukla iliþkilendirmeleri anlamlýdýr. Mutlak yoksullarýn çocuklarýnýn eðitimine özen gösterdiklerine yönelik bulguyla birlikte düþünüldüðünde, bu bize mutlak yoksullarýn içinde bulunduklarý durumda eðitimsizliðin rolünü anladýklarýný göstermektedir.
Tartýþma ve Sonuç Bu çalýþmanýn bulgularý, mutlak yoksullarýn genellikle çalýþabilir yaþta olmakla birlikte, iþsizlik, güvencesiz düþük ücretli gündelik ya da geçici iþlerde çalýþmak, kadýn olmak ve geleneksel aile yapýsý içinde ücretsiz aile iþi yapmak, yaþlý, sakat ya da hasta olmak, dul ya da boþanmýþ olmak, eðitimsiz olmak, çok çocuklu olmak gibi nedenlerle mutlak yoksulluða düþtüklerine iþaret etmektedir. Ayrýca, yoksullarýn yaþadýklarý konutlar çok büyük ölçüde bakýmsýz, çatýsý akan, yetersiz ve küçük olup, insanca ve saðlýklý bir yaþam sürdürmeye elveriþli deðildir. Devletin saðladýðý yardýmlarýn çok yetersiz olduðu gözlemlenmiþ ve bu görüþülen yoksullarca da ifade edilmiþtir. Bunun da etkisi ile, yoksulluk yardýmlarýna baðýmlýlýk düþüktür. Yoksullar, oturduklarý gecekondu mahallelerinde mahalleli, komþu, arkadaþ ve akraba arasýnda oluþturduklarý yardýmlaþma ve dayanýþma aðlarý ile yaþamlarýný devam ettirmeye çalýþmaktadýrlar. Ancak, bu çalýþmanýn bulgularý, Iþýk ve Pýnarcýoðlu’nun (2001), yoksul mahallelerin, kente giriþ yapýlýp uyum saðlanan geçici yaþam birimleri olduðu ve daha sonra arkadan gelen yeni göçmenlere yoksulluðun devredildiði yönündeki “nöbetleþe yoksulluk” tezlerini destekler nitelikte deðildir. Araþtýrma kapsamýndaki gecekondu mahallelerinde oturanlarýn yüzde 70’e yakýný Ankara’da 16 yýl ya da daha uzun süredir yaþamaktadýrlar. Bu, mutlak yok-
400 YOKSULLUK
sullarýn yoksulluða mahkum olup olmadýklarý sorusunu akla getirebilmektedir. Yoksullar, kentsel yaþamla bütünleþememekte, yoksul gecekondu mahallelerinin dýþlanmýþ sosyo-ekonomik ortamýna mahkum bir yaþam sürmek zorunda kalmaktadýrlar. Bunun uzun dönemdeki daha da olumsuz sonucu, yoksulluðun bir sonraki nesle devredilme ve yoksulluðun nesiller arasýnda süreklileþmesi tehlikesidir. Sonuç olarak, yoksullukla mücadele için, yoksullarýn öznel nitelikleri de dikkate alýnarak, acil, orta ve uzun dönemli politikalarýn oluþturulmasý gerekir. Ýþsizliði önleme, sosyal konut gereksinimini karþýlama, gecekondu bölgelerinin ýslahý, kamusal ve kentsel hizmetleri ve altyapýyý geliþtirme gibi uzun dönemli ve genel politikalar yoksullukla mücadelede önemlidirler. Ancak bunlarýn yanýnda, yoksul gecekondu mahallelerinin ve yoksullarýn ýsýnma, saðlýklý beslenme, saðlýklý barýnma gibi acil gereksinimleri ile onlara küçük iþletmecilik yapma fýrsatý verecek acil iþ yaratma ya da meslek edindirme politikalarýný bütünleþtiren yaklaþýmlarýn uygulanmasý daha yararlý olabilir. Ayrýca, ve belki de daha önemlisi, uzun dönemli politikalarýn yoksulluðun nesillerarasýlaþmasýný ve mutlak yoksulluða dönüþmesini engelleyecek þekilde planlanmasýdýr. Bu konuda devletin baþarýlý yoksul aile çocuklarý için burslu eðitim olanaklarýný artýrýcý önlemler almasý yararlý olacaktýr. Ayrýca, yoksullarýn zor koþullarýndan yararlanma yönündeki giriþimler konusunda önlemleri alarak, sivil toplum kuruluþlarýnýn da yoksullukla mücadelede etkin rol oynamalarý teþvik edilmelidir.
YOKSULLUK
401
Kaynaklar DPT. 2000. Sekizinci Beþ Yýllýk Kalkýnma Planý 2001- 2005, Ankara, DPT. DPT. 2001. Gelir Daðýlýmýnýn Ýyileþtirilmesi ve Yoksullukla Mücadele, Özel Ýhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, DPT. Erder, S. 1998. “Kentlerdeki Enformel Örgütlenmeler, ‘Yeni’ Eðilimler ve Kent Yoksullarý ya da Eski Hamamdaki Yeni Taslar”, 75 Yýlda Deðiþen Kent ve Mimarlýk, Ýstanbul, Türkiye Ýþ Bankasý ve Tarih Vakfý Ortak Yayýný. Erdoðan, G. 1996. Türkiye’de Bölge Ayrýmýnda Yoksulluk Sýnýrý Üzerine Bir Çalýþma, Ankara, DÝE. Güçlü, S. (Özen). 2002. Kentlileþme ve Göç Sürecinde Antalya’da Kent Kültürü ve Kentlilik Bilinci, Ankara, T.C. Kültür Bakanlýðý Yayýnlarý. Hürriyet. 2000. “143 Bin Süper Zengin Aile 6.5 Milyon Aileye Bedel”, Hürriyet, 5 Ekim, internet adresi: http://www.hurriyet.com.tr/hur/turk/00/10/05/ homepg.htm. Iþýk, O. ve M. M. Pýnarcýoðlu. 2001. Nöbetleþe Yoksulluk, Gecekondulaþma ve Kent Yoksullarý: Sultanbeyli Örneði, Ýstanbul, Ýletiþim Yayýnlarý. Keleþ, R. 2002. Kentleþme Politikasý, Ankara, Ýmge Yayýnevi. Köksal, S. 1990. “Ticarileþen Gecekondu ve Kent Yöneticileri”, Marmara Üniversitesi Ý.Ý.B.F. Dergisi, cilt 8, sayý 2, s. 260-275. Milliyet Ekonomi Servisi. 2000. “Adaletsizliðin Baþkenti Ýstanbul”, Milliyet, 5 Ekim, internet adresi: http://www.milliyet.com.tr/2000/10/05/ekonomi/ eko03.html. Morçöl, G. ve A. Gitmez. 1995. “A Typology of the Urban Poor in Turkey”, Journal of Urban Affairs, vol. 17, no. 4, s. 413-422. Pamuk, M. 2000. Kýrsal Yerlerde Yoksulluk, DÝE Ýþgücü Piyasasý Analizleri, Ankara, DÝE. Sallan Gül, S. 2002. “Türkiye’de Yoksulluk ve Yoksullukla Mücadelenin Sosyolojik Boyutlarý: Göreliden Mutlak Yoksulluða”, Yoksulluk, Þiddet ve Ýnsan Haklarý, der. Y. Özdek, Ankara, TODAÝE. -----. 2001. Türkiye’de Yoksulluk ve Devletin Yoksullukla Mücadelesinin Sosyolojik Deðerlendirilmesi: Fak-Fuk-Fon, yayýnlanmamýþ çalýþma. SYDF. 2001. 2001 Ocak-Mart Raporu, Ankara, T.C. Baþbakanlýk Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu. Þenses, F. 2001. Küreselleþmenin Öteki Yüzü Yoksulluk, Ýstanbul, Ýletiþim Yayýnlarý . Þimþek,Y. 2001. “Resmen Yoksulluk Ýtirafý”, Radikal, 10 Aralýk, 13. TÜSÝAD. 2000. Türkiye’de Bireysel Gelir Daðýlýmý ve Yoksulluk: Avrupa Birliði ile Karþýlaþtýrma, Ýstanbul, TÜSÝAD Yayýnlarý, yay. no. 295. Üstündað, N. 2003. “Ehlileþtirilmiþ Yoksulluðumuz, Millileþtirilmiþ Yolsuzluðumuz”, Cogito, sayý 35, Bahar, s. 126-132.
402 YOKSULLUK
*
Alan Araþtýrmasý S. Sallan Gül, H. Gül ve C. Ergun tarafýndan gerçekleþtirilmiþtir.
Yoksulluða Karþý Mücadelede Bir Yetiþkin Eðitimi Uygulamasý: Ýsmek Örneði Ahmet Þirin Yrd.Doç.Dr., Marmara Üniversitesi Atatürk Eðitim Fakültesi Eðitim Bilimleri Bölümü e-posta:
[email protected]
Öz
Ý
nsanlarýn yoksul kalmasýnýn nedenlerinden birisi de bu kiþilerin yeteneklerinin ve yapabileceklerinin farkýna varýp, bunlarý geliþtirebilecek imkanlardan mahrum olmalarýdýr. Örgün eðitimde okuma süreçlerini tamamlayamayan böylece eðitim ve meslek edinme fýrsatlarýný kaçýrmýþ olan insanlar hayata hazýrlýksýz yakalanmaktadýr. Beceri kazandýrmayý amaçlayan kýsa süreli yetiþkin eðitimi programlarý kursa katýlanlar için yararlý olmakta ve donanýmlarýný geliþtirici bir ortam oluþturmaktadýr. Milli Eðitim Bakanlýðý’na baðlý halk eðitim merkezlerinde verilen eðitimin yanýnda Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi tarafýndan da meslek edindirme kurslarý açýlmýþ bulunmaktadýr. Ýstanbul Meslek Edindirme Kurslarý (ÝSMEK) yoðunlukla maddi durumlarý zayýf olan kadýnlarýn tercih ettiði programlar mevcuttur. Farklý branþlarda eðitim gören kursiyerlere bitirme belgeleri verilmektedir. Eðitim sonunda kursiyerler kendi alanlarýnda iþe baþvurabilmektedirler. Bir kýsým mezun ise geliþtirdikleri el becerileri ile ilgili evde üretim yapmakta ve bu ürünleri satmak suretiyle gelir elde etmektedirler. Anahtar kelimeler: Eðitim, yoksulluk, yaygýn eðitim, ÝSMEK, beceri kazandýrma.
Abstract
O
ne of the reasons of poverty for the people is not to notice of their capacities and abilities to develop. If people have no regular education, life is too difficult for them, because they have no occupation to find job. The adult education programmes which aims to give training to get occupations which are useful and these give an opportunity to develop their capacities better. After attending these training programmes they develop their skills and have certificates, and they apply to a job which matches their skill based training programmes. Ýsmek is the title of Ýstanbul Metropolitan City Vocational Training Courses, helps people to overcome poverty by using education. The adult education programmes such as Ýsmek could be tool to prevent poverty as to get reasonable level of income.
YOKSULLUK
403
Keywords: Training, poverty, Adult education, ISMEK, Skills Training.
S
özlük anlamý ile yoksulluk yeteri derecede parasý olmayan yada konforlu yaþamak için gerekli imkanlarý olmayan insandýr. Yoksulluk kelimesi ise yaþamýn gerektirdiði olanaklardan yoksun olma durumunu ifade eder(Can Aktan, 2003). Birleþmiþ Milletler raporlarýnda belli bir gelir düzeyinin altýnda gelire sahip olan insanlar yoksul olarak nitelendirilmektedir. Bu gelirle de insanlarýn daha çok maddi ihtiyaçlarýný karþýlayýp karþýlayamadýklarýna bakýlmaktadýr. Ýnsanlarýn temel maddi ihtiyaçlarý yanýnda maddi olmayan ihtiyaçlarý da vardýr. Yoksulluk sonucu insanlar yeterli ve dengeli beslenememekte, temiz su bulamamakta, barýnma ve kalacak güvenli yerler bulamamakta ve tedavi için saðlýk imkanlarýndan mahrum bulunmaktadýrlar Bu zorunlu ihtiyaçlarýnýn yanýnda ayrýca sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarýný giderememektedirler. Maslow, insan davranýþlarýnýn temelinde yatan ihtiyaçlarýn bir listesini yapmýþtýr. Maslow’a göre insanlarýn ihtiyaçlarý vardýr ve bu ihtiyaçlarýn bir hiyerarþisi vardýr (Eroðlu, 2000). Maslow insan ihtiyaçlarýný beþ basamakta ele almýþtýr. Bunlar fizyolojik, güvenlik, ait olma(sevgi), kendine saygý ve kendini gerçekleþtirme olmak üzere sýralanmaktadýr (Cüceloðlu, 2000). Fizyolojik ihtiyaçlarý açlýk, susuzluk, cinsellik ve uykusuzluk gibi ihtiyaçlar oluþturmaktadýr. Güvenlik ihtiyacýna ise can ve mal güvenliði gibi konular girmektedir. Ait olma veya sevgi ihtiyacý bu iki temel ihtiyaçtan sonra gelmektedir. Bireyin kendini takdir etmesi veya baþkalarýnýn onu takdir etmesi ise dördüncü sýrada gelen bir ihtiyaçtýr. Dolu dolu yaþamayý bilen ve hayatýn anlamýný kavrayabilmiþ kiþiler ise kendini gerçekleþtirmiþ kabul edilirler, bu be-
404 YOKSULLUK
þinci ve son sýradaki bir ihtiyaçtýr. Bu beþ ihtiyacý karþýlamak her zaman mümkün olmamaktadýr. Sadece fizyolojik ihtiyaçlarýný gideremeyenleri deðil, ayný zamanda diðer ihtiyaçlarý da dikkate alarak fakirliði tanýmlamak gerekir. Ýnsanýn yoksulluktan kurtulmasý ihtiyaçlarýný karþýlamasý ve nasýl karþýlayacaðýný bilmesi gerekir. Bu durum doðrudan eðitim ile ilgilidir. Eðitim insan ihtiyaçlarýný karþýlamada bir araç olmasýnýn yanýnda kendisi de bizatihi bir ihtiyaçtýr. Ýnsani geliþimi hedef alan bütün projelerde eðitim bir temel ihtiyaç olarak ele alýnmaktadýr. Eðitim en genel anlamý ile insanlarý belli amaçlara göre yetiþtirme sürecidir (Fidan ve Erden. s.23). Modern eðitim insanlarý geliþtirerek kendi ihtiyaçlarýný karþýlamalarýný amaçlar. Bunun için eðitim, yetenek ve ilgilerin eðitimi ile bireysel geliþimi, topluma kiþinin uyum saðlayarak sosyalleþmesi için sosyal geliþimi, bir meslek edinerek ekonomik etkinliðini geliþtirmesi için ekonomik geliþimini ve vatandaþlýk sorumluluðunu yüklenmesi için siyasal geliþimini amaçlar (Varýþ, 1991). Bu amaçlar Türk eðitim sistemi içinde uygun görülmüþ ve birkaç deðiþiklik ile müfredat programlarýnýn baþýna konmuþtur (Tan, 1992). Diðer ülkelerde olduðu gibi Türkiye de eðitim yolu ile kalkýnmayý amaçlamýþ bu þekilde fakirliði yenmeyi planlamýþtýr. Ancak, eðitimin yeterince yaygýnlaþtýrýlamamasý ve kalite ile ilgili sorunlar insanlarýn bir meslek edinerek para kazanmasýný ve edindikleri bu meslek yolu ile ihtiyaçlarýný gidermelerine mani olmaktadýr. Ýnsanlar eðitim almakla birlikte eðitimlerine uygun iþ bulamamakta veya ekonomik krizden dolayý iþlerini kaybetmektedir. Bugün meslek sahibi iþsizler ki vasýflý iþsizler olarak da bilinmekte, fakirlikle yüzleþmek durumunda kalmýþlardýr. Bu açýdan bakýldýðýnda insanlarýn yeteneklerine, ilgilerine ve deðerlerine ve de diðer kiþisel özelliklerine uygun meslekler seçmesi gerekir. Meslek seçimi ise okullarda vasýflý rehberlik servislerinin yardýmý ile bilinçli bir þekilde gerçekleþmelidir. Eðitimi örgün eðitim ve yaygýn eðitim olarak ikiye ayýrmak mümkündür (Erden,1998). Örgün eðitim belli bir yaþ grubunda olan bireylere okul ortamýnda verilen eðitimdir. Yaygýn eðitim ise örgün eðitime hiç gitmemiþ, okulunu býrakmak zorunda kalmýþ yada okulunu bitirmiþ ama kendini ilgi duyduðu belli bir alanda yetiþtirmek isteyen bireylere, ihtiyaç duyduklarý konu ve zamanlarda kýsa süreli kurs ve seminerler yolu ile yapýlan eðitimdir. Bir tanýma göre yaygýn eðitim, zorunlu öðrenim çaðýnýn dýþýna çýkmýþ ve asýl uðraþýsý artýk okula gitmek olmayan kimselerin, hayatlarýnýn herhangi bir aþamasýnda duyacaklarý öðrenme ihtiyacýný veya ilgiyi tatmin etmek üzere faaliyet-
YOKSULLUK
405
leri kapsar. Bu faaliyet ve programlar meslek eðitimini ve meslek eðitimi dýþýndaki saðlýk, aile, okuma yazma ve vatandaþlýk eðitimi ve yaratýcý ve eðlendirici uðraþý gibi eðitimleri kapsar (Bülbül, 1987). Örgün eðitim kurumlarýnda bir eðitim alamamýþ olan kiþiler bir iþe baþvurduklarýnda eðitimleri ve bir alanda yetkinlik ve becerileri olmadýðý için istihdam edilememektedir. Yoksulluðun en büyük nedenlerinden birisi de iþsizliktir. Ýþverenler iþe alacaklarý insanlarda nitelik aramakta bu yüzden eðitimi ve bir mesleði olmayan insanlarýn iþ bulmalarý, para kazanmalarý ve ihtiyaçlarýný gidermeleri zorlaþmaktadýr. Bu tip durumlarla baþ etmede yaygýn eðitim programlarý etkin iþlev görmektedir. Ýþsizlik dolayýsýyla yoksulluk çeken iþsizlere iþgücü açýðý olan alanlarda mesleki vasýflar kazandýrýlýrsa hem iþsizler iþ sahibi olarak yoksullukla daha etkin mücadele edebilecekler hem de iþyerleri vasýflý eleman ihtiyacýný karþýlamýþ olacaktýr. Bir görüþe göre de bu insanlar eðitimleri sonunda iþ bulamasalar bile kendileri iþ kurarak veya boþ zamanlarýný deðerlendirerek gelir saðlamalarý ve gelirlerini artýrmalarý mümkün olacaktýr (Aktuð, 1987). Ýþ hayatý için geçerli hiçbir mesleki niteliði olmayan bireylerin ekonominin kurallarý içerisine istihdamý zor görünmektedir. Bugün hýzla deðiþen teknolojik þartlar ve iþletme anlayýþlarý diplomadan daha çok sertifikayý öne çýkarmýþtýr. Ýþ görüþmelerinde insanlara hangi okulu bitirdiðinden çok hangi sertifikalara sahip olduðu sorulmaktadýr. Kýsa süreli yaygýn eðitim kurslarý marifetiyle alýnan sertifikalar hem çalýþanlara yaþam boyu eðitim imkanlarý sunmakta hem de iþsizlere umut kapýsý olmaktadýr. Ýþ güç sahibi olan insanlar sadece para kazanmamakta toplumdaki statü ve yerleri de deðiþmektedir. Bunun için yoksulluðu önlemede bir araç olarak eðitimi daha etkin ve yaygýn olarak kullanmak gerekmektedir. Ülkemizde halk eðitimini amaçlayan yaygýn eðitim programlarý farklý kuruluþlar eliyle yürütülmektedir. Yaygýn eðitim programlarý doðrudan milli eðitim bakanlýðýna baðlý olarak çalýþan halk eðitim merkezleri ve çýraklýk eðitim merkezleri yolu ile yürütülmektedir. Milli Eðitim Bakanlýðý izni ile belediyeler de meslek edindirme kurslarý açmaktadýrlar. Ayrýca Özel kiþi ve þirketler ücretli meslek kurslarý açabilmektedirler. Dernek ve Vakýflar da kuruluþ amaçlarý doðrultusunda açtýklarý kurslarla yaygýn eðitime katýlmaktadýr. Bu kurslarda açýlmýþ olan programlara katýlan binlerce kiþi eðitim almakta ve bu eðitimler sonucu yaþam kalitesini yükseltmeye çalýþmaktadýrlar. Bu kurslarda insanlar yeteneklerinin farkýna varýp, bunlarý geliþtirmek için gerekli þartlarý
406 YOKSULLUK
yaþamaktadýrlar. Bu yazýda Ýstanbul’da yýllardýr binlerce Ýstanbulluya eðitim veren ve onlarýn meslek ve iþ sahibi olmasýna sebep olarak kiþisel ve ailevi mutluluklarýna katkýda bulunan Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Meslek Edindirme Kurslarý (Ýsmek), yoksullukla mücadele baðlamýnda incelenecektir. Diðer kurslarýn yanýnda dikkat çekmekte olan Ýsmek kurslarýnýn özellikleri belirtilmeye çalýþýlacaktýr. Kendi yayýnlarýnda ÝSMEK programlarýnýn amacý þu þekilde belirtilmiþtir (Ýsmekhaber, 2003): Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Meslek Edindirme Kurslarý (ÝSMEK), insanlarýn genel eðitim ihtiyaçlarýna cevap verebilecek, mesleki becerilerini geliþtirecek, onlarý sadece pasif tüketici olmaktan çýkarýp aktif üretici kýlacak ve iþ gücü piyasasýnýn talep ettiði nitelikli iþ gücünü karþýlayacak elemanlarýn yetiþtirilmesi yönünde örgün eðitimi tamamlayýcý eðitim organizasyonlarý yapmaktadýr. Bunun yanýnda mesleki kurslar, kursiyerlere ve halka yönelik bilinçlendirme, bilgilendirme ve genel gündeme dair seminerler, özel gruplara özel eðitim çalýþmalarý da yapýlmaktadýr. ÝSMEK, ÝBB Personel ve Eðitim Daire Baþkanlýðý Eðitim Müdürlüðüne baðlý olarak hizmet vermektedir. ÝSMEK tarafýndan düzenlenen eðitim programlarýna onbeþ yaþýný doldurmuþ ve mecburi ilköðretim çaðýný bitirmiþ veya bitirmemiþ(okuma yazma gibi kurslar için) herkes katýlabilmektedir. ÝSMEK kursiyerlerinin % 92’si bayandýr. Bu da eðitime daha çok kimin ihtiyacý olduðunu gösteren bir rakamdýr. Ýðne oya, nakýþ, giyim gibi kurslara daha çok genç kýzlar katýlmakta ve çeyiz hazýrlýðý yapmaktadýrlar. Klasik sanatlara ise çoðunlukla üniversite mezunlarý ilgi göstermektedir. El sanatlarýna ise, genelde orta yaþ üzeri ev hanýmlarý, emekliler ile eðitim imkaný bulamamýþ bayanlar ilgi göstermektedir. Teknik kurslara ise erkekler ilgi göstermektedir. Ýsmek tarafýndan organize edilen kurslara talebin yoðun olmasýnýn bir nedeni de bu kurslarýn ücretsiz olmasýdýr. Bu yüzden maddi durumu zayýf olup da dýþarýda paralý kurslara devam edemeyen kiþiler için bir imkan oluþturmaktadýr. Yoksullar için, mesleki beceriler kazanmak için güzel bir fýrsat olarak deðerlendirilmelidir. Kursiyerlerle yapýlan görüþmelerde kurslara katýlma gerekçelerini þu þekilde sýralamýþlardýr: a. Yeni meslek edinme (daha çok gençlerin ve iþsizlerin tercihi) b. Çeyiz hazýrlama (bayan kursiyerlerin katýlma nedenlerinden) c. Boþ vakit deðerlendirme (daha çok ev hanýmlarýnýn tercihi)
YOKSULLUK
407
d. Aile bütçesine katký (yoksullukla mücadelede bir araç) e. Stres ve benzeri rahatsýzlýklardan kurtulma (psikolojik ihtiyaçlarý giderme aracý) f. Sanat öðrenme, kariyer ve beceri kazanma (kiþisel geliþim, boþ zamanlarýn deðerlendirilmesi ve kiþsel niteliklerin arttýrýlmasý amacýyla) Bu amaçlardan kurslara katýlanlarýn hem maddi kazanç bekledikleri hem de sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarýný gidermeyi amaçladýklarý ortaya çýkmaktadýr. Ýsmek kurslarý katýlýmcýlara sosyal bir ortam saðlayarak onlarýn kiþisel iliþkilerinin geliþmesine yardým etmektedir. Sosyal ortamýn yaný sýra,öðrenilen yeni bilgi ve beceriler ve kazanýlan nitelikler kursiyer öðrencilerin özgüvenlerinin geliþmesini de olumlu yünde etkilemektedir. Kurs Merkezleri aþaðýda belirtilmiþtir. Kurslar þehir merkezlerinden kenar semtlere kadar Ýstanbul’un muhtelif bölgelerini kapsamaktadýr. Geliþmekte olan bölgelerde açýlmýþ olan kurslar dikkati çekmektedir: Avcýlar (Merkez), Baðcýlar (Merkez, Fatih, F.Çakmak, Yüzyýl, Baðlar, Y.Mah, Barbaros, Y.Selim, K.Karabekir, Sancaktepe), Bahçelievler (Merkez), Bakýrköy (Merkez, Ýncirli-I, Ýncirli-Iý, Yeþilköy), Bayrampaþa (Merkez, Kartaltepe), Beykoz (Ýski Binasý, Kavacýk, Çavuþbaþý), Beyoðlu (Okmeydaný, Tophane Özürlüler) Esenler (Üçyüzlü, Atýþalaný), Eyüp (Merkez, Alibeyköy, Yeþilpýnar, Silahtar, Rami), Fatih (Akþemsettin, Karagümrük, K.M.Paþa), G.O.P. (Karadeniz, K.Köy, Cebeci, Karlýtepe), Güngören (Merter), K.Çekmece (Sefaköy, Baþak Þehir 2. Etap, Baþakþehir 4. Etap), Kadýköy (Merdivenköy, Fikirtepe, Kayýþdaðý), Kaðýthane(Sanayi, Çeliktepe), Kartal(Merkez, Uður Mumcu, Spor Tesisi, Topselviler, Yakacýk, Atalar), Maltepe (Merkez), Pendik (Merkez, Hilal Konutlarý, Kurtköy, Dolayoba),Sarýyer (Tarabya), Þiþli (Mecidiyeköy), Tuzla (Merkez), Ümraniye (Merkez, Sarýgazi,Yenidoðan), Üsküdar (Merkez, Ünalan, Ferah Mh., Ahmet Yüksel Kültür M., Çengelköy, Ýcadiye, Bulgurlu, Güzeltepe), Zeytinburnu (Merkez, Atatürk Kültür Merkezi). Ýsmek’in düzenlediði meslek edindirme kurslarýnda el sanatlarý, bilgisayar eðitimi, moda tasarýmý, görsel sanatlar, güzel sanatlar, dil eðitimi, mesleki ve teknik eðitim, saðlýk ve spor gibi farklý alanlarda ellibeþ (55) branþta eðitim verilmektedir. Bu kurslar bir program dahilinde açýlabildiði gibi ayrýca istek üzerine ve belirli bir kontenjana ulaþýldýðýnda da açýlabilmektedir. Kurslar doðrudan meslek edindirme ile ilgili olduðu gibi, bunun yanýnda hobi e-
YOKSULLUK II. Cilt
Deniz Feneri Yayýnlarý Ýstanbul 2003 Editörler Doç. Dr. Ahmet Emre Bilgili Arþ. Görv. Ýbrahim Altan
Kapak Tasarým Ahmet Altay Ýç Düzen Hayat Yayýnlarý Basým Yeri & Tarihi Ýstanbul 2003 ISBN 975-92198-1-6
YOKSULLUK II. Cilt
Ýçindekiler
5
Ýçindekiler YOKSULLUK
VE
SOSYAL HÝZMET
Yoksulluk ve Sosyal Hizmet / Ümit Onat .................................................. 8 Yoksullukla Mücadelede Örnek Uygulama: T.C. Baþbakanlýk Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu / Mevlüt Bilici ...................... 22 Sosyal Yardým Hizmetleri “Sosyalizasyonu”: Van Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakfý Örneði / H.Namýk Demir ............................................ 32
YOKSULLUK
VE
KIR KENT
Türkiye’de Yeni Kentli Yoksulluk Sorunu / Ömer Aytaç Ýlhan Oðuz Akdemir ................................................................................ 50 Yoksulluðun Yeniden Üretildiði Mekanlar Olarak Kentler / Yücel Can .... 78 Yoksulluk ve Mimari / Feyza Sezgin ...................................................... 90 Türkiye’nin Doðusunda Derin Yoksulluðun Bölgesel Analizi / Ýlhan Oðuz Akdemir.................................................... 104 Gecekondu Bölgelerinde Ýþsizlik ve Yoksulluk Problemi / M. Cihangir Doðan ................................................ 140 Yoksulluk ve Göç / Sema Buz ................................................................ 150
YOKSULLUK
VE
EÐÝTÝM
Türk Milli Eðitim Mevzuatýnda Yoksulluða Bakýþ Tarzý / Hikmet Y. Celkan ............................................ 164 Ön Ergenlik Dönemindeki Öðrencilerin Yoksulluk Öz Saygý ve Umutsuzluk Düzeyleri Açýsýndan Ýncelenmesi / Halil Ekþi - Mustafa Otrar - Müge Yukay .............................................. 172 Eðitim Göstergelerinin Kiþi Baþýna Düþen Gayri Safi Milli Hasýlaya Etkileri / Yavuz Erdoðan ........................................................................ 184 Avrupa Birliði, Yoksulluk ve Eðitim: Avrupa Birliði’nde Yoksullukla Mücadelede Bir Araç Olarak Eðitim Politika ve Uygulamalarý / Cem Topsakal .............................................................. 194
6 YOKSULLUK
YOKSULLUK
VE
DÝN
Üç Kutsal Kitabýn Yoksulluk Tasavvuru ve Aldýðý Önlemler / Ahmet Yaman ............................................................ 214 Dinlerin “Yoksulluðu” Algýlayýþý Üzerine Bir Ýnceleme / Vejdi Bilgin........ 222 Kur’an Eksenli Mücadele/ Yoksulluk Teolojisinin Yansýmalarý / Mahmut Aydýn .................................................................. 238 Geleneksel Ýslam Düþüncesinde Fakirlik Söylemi: - Fakirlik Erdem mi, Esaret mi? - / Osman Güner ................................................ 252 Yoksulluðun Muðlak Dinselliði / Necdet Subaþý .................................... 262 “Takva Zengini Olmak” Yoksulluðu / Erdal Baykan ................................ 280 Kur’an ve Yoksulluk / Lütfullah Cebeci .................................................. 286 Yoksulluðu Yok Etmede Zekatýn Yeri / Celâl Yeniçeri............................ 304 Yoksullukla Mücadelede Ahlâkî Ve Dinî Eylem Olarak Ýnfakin Rolü / Cemal Aðýrman ................................................................ 324 Hz. Peygamber’in Yoksullukla Mücâdelesi Iþýðýnda Günümüz Yoksulluðuna Yönelik Bazý Çözüm Önerileri ve Gönüllü Kardeþ Aile Projesi / Mustafa Ertürk ........................................ 340 Ýtikattan Pratiðe Uzanan Bir Zincirde Ýslâm’da Yoksulluðun Çözümü (Ýtikadî ve Ahlaki Ýlkeler ) / Hülya Alper .................................................. 358 Sosyal Dengenin Saðlanmasý ve Varlýklý-Yoksul Dayanýþmasýnda Ýki Önemli Kavram: Ýnfâk ve Îsâr / M. Kâmil Yaþaroðlu ........................ 368 Kadýna Olumsuz Etkileri Açýsýndan Yoksulluk Problemine Ýslâm Perspektifinden Genel Bir Bakýþ / Þevket Topal .......................... 378
YOKSULLUK
VE
ÖZÜRLÜLÜK
Yoksulluk Açýsýndan Özürlülük / Mehmet Aysoy .................................... 390 Özürlülüðün Nedenleri ve Önlenmesinde Yoksulluðun Rolü / Selma Çalýk ............................................................ 398
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
YOKSULLUK
7
VE
SOSYAL HÝZMET
8 YOKSULLUK
Yoksulluk ve Sosyal Hizmet Ümit Onat Yrd. Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi Öðretim Üyesi e-posta:
[email protected]
Öz
Ý
nsanlýðýn var olduðu günden beri yoksulluk içinde yaþayan gruplar var olmuþ ancak her toplumun bu gruplara müdahaleleri ve yoksulluk olgusunu ele alýþlarý farklý biçimlerde gerçekleþmiþtir. Özellikle Ýkinci Dünya Savaþý’ndan sonra savaþýn getirdiði ekonomik ve sosyal sorunlar, yoksulluk sorununu daha da aðýrlaþtýrmýþ, bu sorunun geniþ insan topluluklarý üzerindeki etkisini açýklamak, yoksullukla mücadelede etkili mücadele stratejileri geliþtirmek amacýyla farklý meslek ve disiplinlerin yoðun çabalarý göze çarpmaktadýr. Özellikle yoksulluðun olaðan sayýlmayan suçluluk, hastalýk, özürlülük gibi istenmeyen ve yok edilmesi gereken bir durum olarak algýlanmasý, yoksulluðu uluslararasý düzeyde de ilgilenilecek bir konu haline getirmiþtir. Örneðin, Birleþmiþ Milletlerce kabul edilen Ýnsan Haklarý Evrensel Beyannamesi’nde “herkesin insan onuruna yakýþýr, uygarca yaþama hakký olduðu gerek kendisi gerekse ailesi için ihtiyaç duyduðu yiyecek, giyecek, týbbi bakým ve sosyal hizmetlerin saðlanmasý” açýkça ifade edilmektedir. Bu baðlamda yoksulluk sorunuyla mücadelede diðer meslek ve disiplinler gibi sosyal hizmet mesleði ve disiplinin de gerek uygulama gerekse teorik açýdan önemli rol ve fonksiyonlarý söz konusudur. Yoksulluðu dolaylý ya da doðrudan giderecek, en azýndan yoðunluðunu azaltacak hizmet ve programlarda sosyal hizmet meslek ve disiplinine önemli görevler düþer. Sosyal hizmet uygulamasýnýn tedavi edici, önleyici, koruyucu ve geliþtirici hedefleri yoksulluða yönelik hizmetlerde çözüm stratejilerinin temel yaklaþýmýdýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Yoksulluk Göstergeleri, Yoksullukla Mücadele, Sosyal Hizmet Müdahalesi, Sosyal Refah.
Abstract
G
roups living in poverty have existed since the day human being came into being, but both the way each society intervenes in these groups and takes the fact of poverty have been in different manners. Especially after the Second World War economic and social problems brought about by the war made the problem of poverty get harder, and afterwards, great endeavors of different occupations and disciplines in order for developing efficient strategies for struggling with poverty have been striking in explaining the effects of this problem over vast human groups. Especially the fact that poverty is perceived as an abnormal and unwanted condition to be eliminated such as guiltiness, illness, handicap, etc. has made poverty an issue to be interested in international level as well. For example, in the Universal Declaration of Human Rights that was accepted by the United Nations states it clearly that “every one has the right to live a life worthy of human honor, the right to live as a human being, and the right to be provided the necessary food, clothing, medical care and social services both for own self and for her/his family”. In this context, in the struggle with problem of poverty social work both as a profession and discipline like others has important roles and functions in terms of both practice and theory. Social work as a profession and discipline has a responsibility in the services and programs to eliminate the poverty directly or indirectly or at least lessen the intensity of it. The therapeutic, preventive, protective and improving objectives of social work prac-
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
9
tice are the basic approach of strategies for solution in the services aimed at the elimination of poverty. Key words: Poverty, Indicators of Poverty, Struggle with Poverty, Social Work Intervention, Social Welfare.
Giriþ
T
artýþmasýz sanayi devriminin Avrupa’yý sallamasýnýn ardýndan toplumlarýn gündemine giren en önemli sorunlardan biri yoksulluk olmuþtur.Tarihsel süreçte en eski sorunlardan biri olan yoksulluðun belki de en yaygýn ve güçlü dönemini yüzyýlýmýzda yaþadýðýný söylemek yanlýþ olamaz. Günümüzde bir yanda bilimsel ve teknolojik geliþmeler ülkelerin gündemine hýzla girmekte, öte yanda ise ekonomiler geliþmekte,üretim ve tüketim çeþitlenmekte, dünyada kentlere yönelik hýzlý bir akýþ önlenemez üstünlüðünü her an sergilemektedir.Yirminci yüzyýlýn son çeyreðine damgasýný vuran bilgi çaðý,iletiþim devrimi, küreselleþme gibi kavramlar ülkelerin ekonomilerini de bütünleþtirme sonucunu getirirken dünya ülkeleri birbirine yakýnlaþmaya, bir o kadar da baðýmlýlaþmaya baþlamýþlardýr. Bir yanda dünya ekonomisi en zengin dönemini yaþarken, diðer yanda yaþanan ekonomik, siyasal ve toplumsal krizlerle birlikte yoksulluk açlýk ve sefalet ülkeler için artýk kaçýnýlmazdýr. Tüm bunlar özellikle geliþmekte olan ülkeler için fýrsat eþitsizliðini körükleyerek, yaþam standartlarýný geriletmiþ,yoksulluðu yaþanan ve hissedilen bir hale getirmiþtir.Son yýllarda Birleþmiþ Milletler, Dünya Bankasý gibi uluslararasý yardýn ve finans kuruluþlarý yoksulluðu, dünya üzerinde yaþanan en ciddi sorunlardan biri sayarken, yoksullukla mücadele için art arda programlar hazýrlamakta,her gün yeni hedefler belirlemektedir (Word Bank, 2000, UNESCO, 1997). Bu çabalar yoksulluðu yalnýzca ulusal düzeyde deðil,uluslararasý düzeyde de mücadele edilmesi gereken bir sorun ve politika haline getirmiþtir. Günümüzde dünya nüfusunun yaklaþýk % 20’sine yakýn bir bölümü yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþamaktadýr. Özellikle üçüncü Dünya ülkelerinde Mozambik, Etiyopya, Somali ve Kenya’da yoksulluk süreklileþmiþ ve yaþam
10 YOKSULLUK
ancak yardýmlarla devam ettirilir olmuþtur. Geliþmiþ ülkeler ile diðer ülkeler arasýnda gelir daðýlýmý uçurumu giderek büyümektedir. 1998 yýlýnda zengin merkez ülkelerde (1.7 milyar insanýn) kiþi baþýna gelir düzeyi günlük 70 dolarken, yoksul az geliþmiþ ülkelerde bu oran günlük iki dolardýr.En yoksul çevre ülkelerde (1.2 milyar insanýn) ise gelir düzeyi bir dolarýn altýndadýr (Word Bank,2000).
Yoksulluðun Tanýmlanmasý Sorunu Dünyada yoksulluðun boyutlarýný ölçmek için çok farklý ölçümler önerilmektedir.Öncelikle yoksulluk ve insani geliþim eksikliði arasýnda bir baðlantý vardýr.Bu ölçümlerde ekonomik geliþme araç, insani geliþme ise amaç olarak birlikte hareket ederlerse anlam taþýr (UNDP,1996). Bu nedenle Birleþmiþ Milletler Kalkýnma Programýnda, ülkelerin refahýný yalnýzca gayri safi milli hasýla ile ölçmenin yeterli olmadýðý,eðitim,ömür beklentisi,anne ve çocuklarýn durumu gibi sosyal geliþme ölçütlerinin de hesaba katýlmasýnýn gerekliliðine iþaret edilmiþtir. Yoksulluk özünde bireyselmiþ gibi görünse de, sosyal ve politik yönü olan bir süreçtir. Yoksulluðun nicel yanýnýn saptanmasýnda kullanýlan istatistiksel teknikler 19.yüzyýla uzanýrken, yoksulluðun tanýmlanmasýnda mutlak ve göreli yoksulluk tanýmlarý ile açlýk ve yoksulluk sýnýrý kavramlarý henüz 20. yüzyýlda tanýmlanmaya baþlanmýþtýr. En genel tanýmýyla Mutlak Yoksulluk (absolute poverty), kiþinin varlýðýný sürdürmek için gereksinimi olan temel þeyleri karþýlayabilecek bir gelir düzeyine olamamasý durumudur (Burton 1992; Dumanlý, 1996; Erdoðan 1997). Mutlak yoksulluk ölçümlerinde belirlenen temel ihtiyaçlarýn birim fiyatlarý açlýk sýnýrýný vermektedir.Bu hesaplama bireysel yapýlmakta, daha sonra aile bireylerinin sayý, yaþ ve cinsiyetlerine göre eklenen ihtiyaçlarla aile baþýna fiyatlandýrýlmaktadýr. Göreli yoksulluk (relative poverty) hesaplamalarýnda ise; bireyin asgari standartlarýn üstünde bir yaþam sürdürebilmesi için gerekli sosyal, kültürel, eðitim, saðlýk, toplu taþým vb. ihtiyaçlarýnýn karþýlanma düzeyi temel alýnýr (Burton,1992; Townsend, 1993). Üçüncü bir tanýmlama farklý bir yaklaþým ile öznel yoksulluk (subjective poverty) yaklaþýmýný içermektedir. Burada bireyin yaþadýðý toplumca belirlenen asgari yaþam standardý yoksulluk sýnýrýný belirler. Bu belirleme toplumlarca büyük ölçekli anketlerle yapýlmalýdýr. Tanýmlamalara bakýldýðýnda kimin yoksul sayýlacaðý belli ölçütlerle deðerlendirilmektedir. Wilenski ve Lebeaux (1966) yoksulluðun eski ama toplumun yeni keþfettiði bir sosyal sorun olduðunu söylerken, geçim için gerekli gelirin olmamasý durumunun yoksulluk olduðunu ifade etmektedir. Burada mutlak yoksulluk tanýmlamalarýnda geçen öðelerin, göreli yoksulluk tanýmla-
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
11
malarýndaki öðeleri doðurduðu bir gerçektir (Galbright, 1958; Brody, 1970). Buna göre temel ihtiyaçlarýný karþýlayamayan bireylerin topluma katýlýmlarý hatta toplumda varolmalarý beklenemez. Tüm bu tanýmlarda yoksulluk dendiðinde, homojen bir grup belirlenmek istenmektedir ki bu doðru deðildir. Yoksullar da kendi içlerinde alt, orta, üst olarak ayrýlabilirler. Üst sýnýf yoksullarda mutlaka istihdamdan bahsedemediðimiz durumlar vardýr. Bazen kronik bir hastalýk bireyin ekonomisini alt üst eder. Orta sýnýf yoksul ise, düþük gelirli istihdam gurubundadýr. Geniþ bir aile az bir geliri paylaþýr. Alt sýnýf yoksul ise, sosyal yardýmlarla geçinen kiþidir ve çoðu kere toplumdan soyutlanmýþtýr.Yetersiz beslenme, barýnma ve giyim motivasyonu düþürmüþ, sosyal yardýmlarla geçinme durumu bireyin psikolojik yapýsýný etkiler olmuþtur (Miller,1965; Brody 1970). Bu arada üzerinde durulmasý gereken bir nokta da çoðu kere eþ anlamlý kullanýldýðý görülen yoksulluk ve sefaletin birbirinden farklý olduðudur. Sefaletin yoksullukla görülmesi doðaldýr ancak her yoksul sefalet içinde yaþamayabilir. Sefalet daha çok bir yaþam tarzýdýr.Sefalet içinde yaþayanlar daha ziyade toplumdan soyutlanarak, pejmürde bir yaþam sürerken mutlak yoksunluk görünümündedir (Mille, 1965). Yapýlan çalýþmalarda yoksulluk tanýmý kadar yoksulluðun sýnýrý da önem taþýmaktadýr.Yoksulluk sýnýrý ne kadar ülkelerin geliþmiþlik düzeylerine göre deðiþse de; temel gýda, barýnak ve giyecek ihtiyaçlarýný saðlamak için yeterli olan asgari miktar sýnýrýn belirleyicisidir (Zastrow, 1991). UNDP’nin Ýnsani Yoksulluk Ölçeði (Human Poverty Index) I ve II’nin sonuçlarýna göre Dünya’da sanayileþmiþ ülkelerde yoksulluk oraný % 7 ile % 17 arasýnda deðiþmektedir. Ülkelerin gelir sýralamasýnda Ýsveç % 7 ile en düþük yoksulluk oranýna sahiptir. Hollanda’da bu oran % 8, Ýngiltere’de % 15’dir (UNDP, 1998). Görünen odur ki Dünyada insanlarýn yarýdan fazlasý günde iki dolarýn altýnda bir gelire sahiptir. (Alpay ve Kuyaþ, 1996). Birleþmiþ Milletlerin Yoksulluðu Yoketme Uluslararasý Yýlý 1996 Raporuna göre Dünyada her beþ kiþiden biri yoksulluk içinde yaþamaktadýr ve son elli yýlda yoksulluk oraný hýzla artmýþtýr (Lown ve diðerleri, 1999). Gençler ve çocuklar yoksulluða en fazla maruz kalan gruptur. Her yýl beþ yaþýn altýnda on üç milyon çocuk kötü beslenmeden ölmektedir. (UNDP, 1996). En zengin ülkeler arasýndaki ABD’de bile her yarým saatte bir, her yýl ise on bir çocuk yoksulluða baðlý olarak ölmektedir (Fifty Facts About Poverty, 1997). Türkiye’de Yoksulluk
12 YOKSULLUK
Yoksulluk Türkiye gibi geliþmekte olan bir ülkede de en önemli sorunlardan biri haline gelmiþtir. Bir yandan adaletsiz gelir daðýlýmý, öteki yanda ulusal gelirin paylaþýmýndaki düþüklük son yýllarda ard arda yaþanan ekonomik krizler, baþarýsýz politikalar yoksulluðu daha da þiddetli bir boyuta taþýrken, acil önlem alýnmasý gereken öncelikli bir hale getirmiþtir. Türkiye’de yoksulluðun önemli boyutlara ulaþmasýna karþýn, yoksullukla ilgili çalýþmalar sýnýrlýdýr. Varolan çalýþmalar da mutlak yoksulluk temelinde yoksul sayýsý ve oranýný belirlemeye çalýþmaktadýr (Robinson, 1973- Aktan Celasun 1989; Celasun, 1980 ve 1986; Dumanlý, 196; Dansuk, 1997; Erdoðan , 2000; Gürsel ve Diðerleri, 2000). UNDP’nin insani yoksulluk ölçeði’ne göre; Türkiye orta insani geliþim kategorisindeki bir bu açýdan ülkedir. (TESEU, 1998). Bu açýdan Türkiye, 174 ülke arasýnda 1995’de 69. sýradayken, 1999 yýlýnda 86. sýraya düþmüþtür. Yoksulluðun boyutlarý açýsýndan bakýldýðýnda Türkiye’de hanelerin % 5,7’si, bireylerin % 8.4’ü yoksuldur. Bunu yaný sýra; hanelerin % 19,3’ü, bireylerin ise % 24,3’ü yoksullukla karþý karþýyadýr (Erdoðan, 2000 DÝE). UNDP’nin Ýnsani Yoksulluk ölçeði (Human Povety index) I ve II’nin sonuçlarýna göre Dünya’da sanayileþmiþ ülkelerde yoksulluk oraný % 7 ile % 17 arasýnda deðiþmektedir. Ülkelerin gelir sýralamasýnda Ýsveç % 7 ile en düþük yoksulluk oranýna sahiptir. Hollanda’da bu oran % 8, Ýngiltere’de % 15’dir. (UNDP; 1998). Görünen odur ki Dünya da insanlarýn yarýdan fazlasý günde iki dolarýn altýnda bir gelire sahiptir (Alpay ve Kuyaþ, 1996). Birleþmiþ Milletlerin Yoksulluðun Yok Etme Uluslararasý Yýlý 1996 Raporuna göre, Dünya da beþ kiþiden biri yoksulluk içinde yaþamaktadýr ve son elli yýlda yoksulluk oraný hýzla artmýþtýr (Lown ve diðerleri, 1999). Gençler ve çocuklar yoksulluða en fazla maruz kalan gruptur. Her yýl beþ yaþýn altýnda on üç milyon çocuk kötü beslenmeden ölmektedir (UNDP, 196). En zengin ülkeler arasýndaki ABD’de bile her yarým saatle bir, her yýl ise on bin çocuk yoksulluða baðlý olarak ölmektedir (Fifty Facts About Poverty, 1997). Asgari gýda harcamasý açýsýnda bakýldýðýn da ise, Türkiye’de yoksullarýn % 73’ü kýrda, % 27’si ise ketlerde yaþamaktadýr. Ayný oraný temel gereksinimler için incelediðimizde, kýrdaki oran % 63’e düþmekte, kentteki oran ise % 37’ye çýkmaktadýr. Yoksullarýn yaklaþýk %95’i ilkokul mezunu yada daha az eðitimli, %46’sý çalýþmayan bireylerdir. Çalýþan yoksullarýn yaklaþýk yarýsý ücretsiz aile iþçisidir. Dünya Bankasýnýn 2000 yýlý raporunda; Türkiye’de nüfusun %2,4’ü mutlak yoksul ve % 18’i yoksulluk sýnýrýnýn altýndadýr. Ayný raporda Türkiye’de
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
13
yoksulluðu belirleyen en önemli faktör eðitimdir. Eðitim düþtükçe yoksulluk riski artmaktadýr. Ayrýca kadýnlar, sosyal güvenlik þemsiyesi dýþýnda olanlar, tarým kesiminde yaþayanlar ve kayýtsýz iþgücü de diðer önemli faktörler olarak sayýlmýþtýr. Sekizinci Beþ Yýllýk kalkýnma Planý (2001-2005) Türkiye’de mutlak yoksulluk oranýný yaklaþýk % 8 olarak ifade etmektedir ki, bu oran Dünya Bankasý Raporuna göre daha yüksektir. Öte yanda mutlak yoksulluk oraný kýrda % 25,4, kente % 21,7 gibi yüksek oranlarda ifade edilmiþtir. Mutlak yoksullar içinde altý ve üstü yaþtakilerin %95’i okuma –yazma bilmemektedir. Çalýþan kesimin yoksullar içindeki en yüksek payý ise % 50 ile ücretsiz aile iþçilerince oluþturmaktadýr (DPT; 2001).
Türkiye’de Yoksullukla Savaþým Ýçin Ayrýlan Kaynaklar Buraya kadar yapýlan tartýþmalar çerçevesinde Türkiye’de devlet bütçesinden yoksullara yardým niteliðinde ayrýlan miktarlar çizelge 1’de görülmektedir. Çizelge 1. Türkiye’nin Yoksullukla Savaþým Ýçin Ayýrdýðý Kaynaklar 1999
2000
2001
Sosyal yardýmlaþma ve dayanýþma teþvik Fonu
132,460,9
322,7936
429,000,0
Saðlýk Bakanlýðý - Yeþil Kart
107,837,0
166,513,0
298,690,0
Milli Eðitim Bakanlýðý
217,520,8
349,844,1
442,693,7
Emekli Sandýðý
110,805,4
160,352,3
240,111,7
Sosyal hizmetler ve Çocuk Esirgeme kurumu
42,709,2
64,080,9
66,180,4
Vakýflar Genel Müdürlüðü
0,0
10,506,9
15,760,1
Maliye bakanlýðý
28,902,4
40,130,6
71,743,9
Genel Toplam
640,235,7
1,114,221,2
1,564,449,8
Kaynak: Maliye Bakanlýðý ve MEB Web sitesi SYDTF’na iliþkin denetleme Kurulu Raporlarý Türkiye’de merkezi yönetim yoksullukla savaþým için 1999 yýlýnda 642,4 trilyon TL harcamýþtýr. Bu rakam 2001 yýlýnda cari fiyatlarla 1,5 katrilyon TL’sýna yükselmiþtir. Bu harcamalarýn dolar cinsinden hesaplanmasýnda ise, 2001 yýlýndaki yüksek oranlý devalüasyon ve yaþanan ekonomik kriz nedeniyle kamu harcamalarýndaki kýsýntýlardan etkilenerek, aslýnda 1999 yýlýnda-
14 YOKSULLUK
ki rakamýn altýnda olduðu görülmektedir. Öte yanda 1999 yýlýnda yaþanan Kocaeli, Bolu ve Düzce depremleri ile ilgili yardýmlarýn, sosyal yardýmlaþma ve dayanýþmayý teþvik fonu aracýlýyla daðýtýlmasý 2000 yýlýndaki miktarlarýn yükselmesine neden olmuþtur. Merkezi yönetimin 2001 yýlý içinde yoksullukla savaþýma ayýrdýðý kaynaklar GSMH’nýn % 0,85’inin ve konsalide bütçe gelirinin % 3’ünü oluþturmaktadýr. Bu da yönetimlerin yoksullukla mücadeleye nedenli önem verdiðini gözler önüne sermektedir. Merkezi yönetimin yoksullukla savaþýma ayýrdýðý kaynaklarýn hangi kuruluþlarca daðýtýldýðýna bakýldýðýnda; Çizelge 2’de izleneceði gibi, kaynaklarýn yarýdan fazlasý %55) SYDTF ve Milli Eðitim Bakanlýðý tarafýndan daðýtýlmýþtýr. Bu iki kuruluþu % 19 ile Saðlýk Bakanlýðý (yeþil kart uygulamasý) ve % 15 ile Emekli Sandýðý (yaþlýlýk aylýðý baþta olmak üzere) izlemektedir. SHÇEK’in harcamalarýnda payý % 4 gibi küçük bir orandýr. Oysaki bu kurumun yoksullukla savaþýmda en önemli paya sahip olmasý beklenir. Çizelge 2. Türkiye’nin Yoksullukla Savaþým Ýçin Ayýrdýðý Kaynaklarýn Kurumlar Arasýndaki Yüzde Daðýlýmý, 1999
2000
2001
Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Teþvik Fonu
20,69
28,97
27,42
Saðlýk Bakanlýðý Yeþil Kart
16,84
14,94
19,09
Milli Eðitim Bakanlýðý
33,98
31,40
28,31
Emekli Sandýðý
17,31
14,39
15,35
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
6,67
5,75
4,23
Vakýflar Genel Müdürlüðü
0,00
0,94
1,01
Maliye Bakanlýðý
4,51
3,60
4,59
Genel Toplam
100,0
100,0
100,0
Kaynak: Maliye Bakanlýðý ve MEB Web sitesi SYDTF’na iliþkin Denetleme Kurulu Raporlarý Çizelge 2’de görülen Saðlýk Bakanlýðýnýn payý Yeþil Kart uygulamasýnýn sonucudur. Türkiye’de “Yeþil Kart” uygulamasýnýn yürütücüsü Saðlýk Bakanlýðýdýr ve Maliye Bakanlýðý her yýl bu amaçla önemli bir parayý Saðlýk Bakanlýðýna transfer etmektedir. 1992 yýlýnda baþlamýþ olan yeþil kart uygulamasý sonucunda, Mart 2002’de yeþil kartlý yoksul sayýsý 11.854.216’ya ulaþmýþtýr.
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
15
Saðlýk Bakanlýðý verilerine göre yeþil kartlý hastalardan 3 milyonu ayakta, 1,3 milyonu da yatarak tedavi olmuþlardýr. Çizelge 3 Yeþil Kart Baþvurularý ve Yeþil Kartlý Kiþi Sayýsý Yeþil Kart Almak Ýçin Baþvuran Kiþi Sayýsý
Kümülatif Yeþil kart alan Kiþi Baþvuran Sayýsý Sayýsý
Kümülatif Kiþi Sayýsý
Yýllar 1992-1993
2,271,722
2,971,722
2,211,341
2,211,341
1994
1,498,213
4,469,935
1,460,111
3,671,452
1995
1,674,712
6,144,647
1,325,276
4,996,728
1996
970,889
7,115,536
716,338
5,713,066
1997
1,292,526
8,414,062
953,912
6,666,978
1998
1,345,953
9,760,015
1,093,465
7,760,443
1999
1,352,148
11,112,163
961,166
8,721,609
2000
1,610,828
12,722,991
1,404,677
10,126,286
2001
1,674,706
14,397,697
1,300,309
11,426,595
Ocak 2002
341,302
14,738,999
427,621
11,854,216
Toplam
14,738,999
11,854,216
Kaynak : Saðlýk Bakanlýðý Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüðü Raporu Milli Eðitim Bakanlýðýnýn bu konudaki harcamalarýný incelediðimizde 2001-2002 öðretim yýlýnda 629.796 öðrenciye taþýmalý ilköðretim saðlandýðý görülmektedir. Bu öðretimin oluþum ve beslenme giderleri olarak 2001 yýlýnda 191 trilyon harcanmýþtýr (M.E.B Web Sitesi, 2001). Merkezi hükümetlerin yoksullukla savaþýma ayýrdýklarý kaynaklarýn yaný sýra yoksullukla savaþým konusunu ele alýþlarý da yoksulluk sorununun ulaþtýðý boyutlar açýsýndan bakýldýðýnda pek de yeterli olmamýþtýr. Hükümetlerin yoksulluðu giderme yönünde transfer saðladýðý kuruluþlar tamamen birbirlerinden kopuk hizmetlerini yürütmektedirler ve hizmet anlayýþýnda yoksulluk sorununu bütünsel bir ele alýþ görülmemektedir. Bu yaklaþým yardýmlarýn hedef kitlelere tam ve düzenli ulaþmasýný engellediði gibi, istismar, verimsizlik ve tekrarlara da yol açýlmýþtýr. Bu nedenle hükümetlerin yoksullukla savaþým konusunda ciddi bir bakýþý olmalý ve iyi bir planlama ile hizmetleri tek elde toplamalýdýr. Ayrýca, yeterli ve yaygýn bir veri tabaný aðý ile yardým yapýlan yoksullarýn kayýt altýna almasýnýn önemi de ortadadýr.
Yoksullukla Savaþýmda Sosyal Hizmet Uygulamasý Buraya kadar aktarýlanlar daha çok Dünya’da ve Türkiye’de yoksulluk sorununun tanýmlanmasý ve çözümüne yönelik ele alýþlarý incelemiþtir. Yoksul-
16 YOKSULLUK
lukla savaþýmda ekonomik katkýlarýn direkt olarak doðru yoksula ulaþtýrmasý kadar, yoksulluðun önlenmesi de önem taþýmaktadýr. Þüphesiz ki yoksulluðun önlenmesi ve yarattýðý sorunlarýn çözümlenmesi pek çok meslek grubunun ortak çalýþmalarýyla gerçekleþecektir. Yoksulluk konusunda çalýþacak meslekler arasýnda sosyal hizmetin ayrý bir yeri ve önemi vardýr. Çünkü yoksullar, sosyal hizmet uzmanlarýnýn mesleðin geliþiminin ilk yýllarýndan itibaren en çok ilgilendikleri gruplardan biri olmuþtur. Ayrýca sosyal hizmet mesleðini geliþimine, yoksullarýn sorunlarýný çözme giriþimlerinin önemli katkýlarý olmuþtur. Bir baþka ifadeyle tarihsel süreç içerisinde yoksullar tüm yardýma muhtaç gruplarýn ortak paydasý olmuþlardýr (Koþar, 2000). Dünyaya baktýðýmýzda görünen odur ki; Avrupa ve ABD ülkelerinde yoksullukla savaþýmda en önemli pay kamu yardýmlarýdýr. Bunun yaný sýra, ulusal güvenlik sistemlerinin ulaþamadýðý yoksullara yardým alanýnda gönüllü kuruþlar da etkin katkýlar saðlamýþlardýr. Bu kuruluþlarýn özellikle mali destek saðlama, yoksullarýn yaþadýklarý çevreyi iyileþtirme çabalarý, afetlerdeki katkýlarý, bölge kalkýnma planlarýný destekleme, saðlýk ve güvenliði geliþtirme, ayrýmcýlýðý önleme gibi daha özel konulardaki katkýlarý tartýþýlmaz. Uzmanlaþmýþ bu gibi kuruluþ ve kamu programlarýnda sosyal hizmetin profesyonel katkýsý ise önemlidir (Koþar, 2000). Yoksulluðu azaltmaya yönelik doðrudan ya da dolayýsýyla, hizmet ve programlarý geliþtirmede, sosyal hizmetin önemli bir iþlevi vardýr. Sosyal hizmet uygulamasýnýn tedavi edici, önleyici, koyucu ve geliþtirici hedefleri ile mesleki amaç ve deðerleri bu programlara etkin katký sunacaktýr. Sosyal hizmetin yoksulluða temel bakýþý tüm diðer disiplinler gibi, yoksulluðun ortadan kaldýrýlmasý ve yarattýðý sorunlarýn giderilmesi üzerinde odaklaþmýþtýr. Burada sosyal hizmet yoksulluðu bireylerin kapasitesiyle sýnýrlý olarak ele almak yerine, toplumlarýn tüm bireylere yoksullukla savaþýmda eþit fýrsatlar sunmasýný saðlamakla görevlidir (Lofrie, 1964). Her bireyde olduðu gibi yoksul bireylerin de kendi yaþamlarýyla ilgili karar verme, kararlara katýlma, kendilerini gerçekleþtirme haklarý vardýr. Ayrýca bireylerin deðiþme ve geliþme gücü olduðu da unutulmamalýdýr. Sorunun çözümünde bireyleri yaþamlarýyla ilgili kontrol sahibi yapmak temel esastýr. Bu amaçla, sosyal hizmet uzmanýnýn rolü yoksul bireylerde self determinasyon gücü uyandýrma ve onun geliþmesini desteklemektir. Zira birey gerçekten kendisi için “en iyisini bilir” ve yaþayacaðý hayat ona aittir (Hartman ve Depe 1988, aktaran Atherton, 1992). Herkesçe kabul edilen bir baþka görüþe göre de sosyal problemlerin kiþiye özgü olmadýðý ve, sorunun o bireyin baþýna gelmesinin onun hatasý olmadýðýdýr. Bu nedenle sosyal hizmet uzmaný yoksullukla savaþýmda bireyleri sorumlu tutmadan soruna yaklaþmaktadýr (Ryan, 1976).
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
17
Sosyal hizmet yoksulluk sorununa çözüm ararken, risk altýndaki kiþi ve ailelere doðrudan yardým edilmesi ya da toplumda geniþ bir düzeyde sosyal deðiþme yaratýlmasý olarak iki karþýt eðilimle karþý karþýya kalmýþtýr. Kiþi ve ailelere doðrudan yardým edilmesine yönelen görüþler, bireysel yadýmlarýn topluluklara yönelik hizmetleri ve topyekün iyileþtirme mücadelesini engellediðini söylemektedir (Koþar 2000). Bu karþýt görüþlerin her biri sosyal hizmet uygulamasýnda ayrý bir önem taþýr. Nasýl ki bir saðlýk sorunu yaþayan hastanýn bireysel sorununun çözümünde doktor gerekli tedaviyi uygularsa, sosyal hizmet uzmaný da yoksullukla savaþýmda gerekiyorsa bireysel olarak yardým ve hizmetleri geliþtirmek zorundadýr. Bununla beraber doktorun bireysel tedavisinin sorunun yapýsal ve kuramsal düzenlemelerle çözülmesi hususunda yapýlacak giriþimleri engellemesi de söz konusu deðildir. Sosyal hizmet uzmaný yoksul müracaatçýlarý için tedaviye bireysel olarak yönelirken bir bakýma önleme ve koruma da yapmaktadýr. Öte yanda bireylerin sosyal çevre koþullarýný iyileþtirmek ve çevrenin yarattýðý stresin azaltýlmasýný saðlamak da önemlidir. Çünkü çevre kiþinin günlük yaþamýný sosyal etkileþimini ve genel iyilik halini etkilemektedir. Ancak unutulmamasý gereken bir baþka þey de bireyin çevreyi etkilediðidir. Bu nedenle diðer sosyal sorunlarýn hepsinde olduðu gibi, yoksullukla mücadelede de bireylerin çevresel koþullarýnýn deðerlendirilmesi, bireysel güçlenmelerinin saðlanmasý, rehabilite edici çalýþmalar, sosyal politika ve planlarýn geliþtirilmesi önemlidir. Sosyal hizmetin katkýsý, kuþkusuz ilgililere sosyal planlama ve politikanýn oluþumunda elde ettiði verilere dayalý olarak görüþ ve bilgi iletmek, yoksullarýn çizilen politikalardan nasýl etkilendiklerini anlamak, müdahale için etkili yapý ve kuruluþlarla mevzuatýn geliþmesine öncülük etmektir. Yoksulluðu bir sorun olarak algýlamak neden ve sonuçlarýný görüp, çözüm yollarýný aramak belli bir süreye baðlýdýr. Yoksullukla savaþýmda doðru çözüm yollarýnýn bulunabilmesi, yoksulluðun hangi nedenlerle ortaya çýktýðý ile baðýntýlýdýr. Böyle olunca da yoksullukla savaþým birbiriyle ilintili bir çok sosyal ve ekonomik programýn uyumlu iþlemesini gerektirir. Dolayýsýyla yoksulluðu oluþturan nedenlere birden hücum zorunlu bir stratejidir. Bir yanda ekonomik büyüme politikasýnýn düzenli iþletilmesi, öte yanda insana yatýrým yapýlmasý, kadýnlarýn eðitilmesi, saðlýk sisteminin yaygýnlaþtýrýlmasý, kiþilerin güçlendirilmesine yönelik politikalarýn benimsenmesi gereklidir. (Alpay ve Kuyaþ, 1996). Yoksulluk ve ona baðlý oluþan sorunlar, pek çok sosyal sorun gibi bir çok nedene baðlý ve karmaþýktýr. Bu nedenle çözümü sabýr ve sebat gerektirir (Goldberg, 1995). Bu nedenle çözümlerin bilgi ve beceri birikimine ihtiyaç duymasý, kaynaklarýn bulunmasý, iyi kullanýlmasý ve örgütlenmenin doðru yapýlmasý önemlidir. Sorunun ekonomik, siyasi ve sosyal boyutlarý ise, pek çok meslek ve kuruluþun birlikte çalýþmasýný gerektirdiðinden bu kiþi ve ku-
18 YOKSULLUK
ruluþlarýn uyumlu ve ortak çalýþmasý sorunun çözümü açýsýndan gereklidir. Kiþi ve kuruluþlar arasýndaki eþgüdüm ve koordinasyon sosyal hizmetin aracýlýyla saðlanabilecektir. Yoksulluðun çözümünde en önemli çözüm yollarýndan biri kuþkusuz resmi olmayan sosyal destek sistemidir. Bireyin ailesi, komþu ya da yakýn çevresindeki mahalli örgütlenmeler, gönüllü çabalarla oluþan dernek ve vakýflar geleneksel olarak gayri resmi yardýmlarla yoksulluðun hafifletilmesine katký verirler. Ancak aile ya da komþulardan oluþan sosyal desteðin ne ölçüde bir yardým saðlayacaðý, ne denli kalýcý olacaðý bilinemez. Dernek ya da vakýflarca yapýlan yardýmlarý ise yasal bir hak olarak bireylere sunmak mümkün deðildir. Oysa sosyal güvenlik sisteminden bahsettiðimizde resmi ve devletçe yapýlan bir düzenleme ile yasal olarak belirlenmiþ koþullar çerçevesinde hak sahibi olma durumu vardýr (Koþar 2000). Kýsaca ekonomik geliþme, gelir daðýlýmýný hakça belirlemek, sosyal güvenceyi yaygýn ve herkesi kapsar hale getirmek yoksulluðu azaltmanýn belli baþlý yollarýdýr. Bu nedenle hizmetin temel görevi yoksullara saðlanacak yardýmýn yasal ve resmi bir hak haline dönüþtürülmesinde bütünleþir.
Sonuç Günümüzde sosyal devlet veya refah devleti anlayýþýyla vatandaþlarýna her yönüyle güvence saðlama sorumluluðunu alan devletler, çalýþanlarý olduðu gibi çalýþmayan ve sonuçta yoksul olan bireylerini de korumak zorundadýrlar. Kendisi sosyal devlet olarak niteleyen tüm ülkelerde mutlaka bir sosyal yardým sistemi olmalý ve bu sistem bir þekilde güvencesini yitirmiþ olanlarý korumalýdýr. Sosyal hizmet uzmanlarýnýn genel tercihi yoksulluðu kapsamlý bir sigorta yaklaþýmý içinde çözmektir. Bu sistem bireyler arasýnda ayrým yapmadan herkesin sorununa yaklaþmalýdýr. Ancak herkesi kapsayan ve prime dayanan bir sigorta sisteminin oluþturulmasý çok güçtür ve hemen hemen dünya ülkelerinin hiç birinde bu konuda etkili bir sistem oluþturulamamýþtýr. Bu nedenle sosyal hizmet uzmanlarý sosyal yardým hizmetlerinden vazgeçememiþlerdir. Ülkemizde bu çerçevede yoksullara yardým etmeyi temel hedef sayan 2022 sayýlý yasa bir sosyal yardým hizmeti saðlamaktadýr. Ancak 2022 hem yasanýn kapsamý ve hizmetleri açýsýndan önemli aksaklýklarý içermekte, hem de denetim boþluklarý yüzünden yeterince doðru ve sürekli yardýmlarý hedef kitleye ulaþtýramamaktadýr. Ayrýca yasanýn oluþumu ve yürütülmesinde sosyal hizmet uzmanlarýnýn etkin yer almamasý hizmetlerin kalitesini etkilemektedir. Doðal olarak yoksulluðun betimlenmesi müracaatçýnýn doðru ve yerinde incelenmesi sonucunda olur. Bireye yapýlacak yardýmýn ne olacaðý ise etkili bir planlama gerektirir. Tüm bunlar bu konuda yeterli bir eðitim almýþ meslek elamanlarýnca yapýlmalýdýr. Sosyal yar-
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
19
dým bir yere kadar yoksulluða çözümdür. Yoksullarýn önemli bir bölümünde bir miktar katký saðlar ancak onlarý yoksulluktan kurtarmaz (Atherton, 1992). Çalýþan yoksullar için ise sosyal yardým hak sahibi olmalarýný engellediðinden zaten çözüm deðildir. Önemli olan bu hizmeti yerinde ve doðru kullanmaktýr. Bunu yaný sýra mutlak ve göreceli yoksulluðun her yönüyle ele alýnmasý, hem ülkemizde hem de dünya da yoksulluðu önleyici hizmet ve planlarýn biran önce yaþama geçirilmesi gereklidir. Bu konuda diðer elemanlar gibi sosyal hizmet uzmanlarýna da önemli görevler düþmektedir. Amaç; yaþanabilir daha iyi bir dünya, mutlu ve gülen insanlar, saðlam bir geleceðe sahip çocuklar ve onlarýn yarattýðý toplumlar olmalýdýr.
20 YOKSULLUK
Kaynaklar ALPAY, Þ., N. KUYAÞ (1996). “Uçurum Büyüyor”, Milliyet Gazetesi 19.10.1996. ATHERTON, C. R., (1992). “A Pramatic Appraach to the Prablem of Pouerty” Social Work, Vol. 37, No 3, NASW: New York, N.Y. BURTON, E., C. (1992). The Proverty Debate, Politics and the poor in America, Prager, Publications, Westpart, Connecticut: London. BRODY, S. (1992). “Maximun Participation of teh Poor Another Holy Grail” Social Work, Vol. 15, No 1 NASW: New York, N.Y. CELASUN. M., (1989). “Ýncome Distribution and Employment Aspects of Turkey’s Pots-1980 Adjustment” ODTÜ Geliþme Dergisi, cilt 16, Sayý: 3-4. CELASUN, M (1980).“Income Distribution and Employment Aspects of Turkey’s Post-1980 Adjustment. CELASUN, M. (1986). “Income Distribution and Domestic Terms of Trade in Turkey, 1978-83” ODTÜ Geliþme Dergisi, Cilt 13, Sayý: 1-2: Ankara. DANSUK E., (1997) Türkiye’de Yoksulluðun Ölçülmesi ve Sosyo-Ekonomik Yapýlarla Ölçülmesi, Yayýnlanmamýþ Uzmanlýk Tezi, DPT: Ankara. DPT, (2001). 8. Beþ Yýllýk Kalkýnma Planý (2001-2005), DPT: Ankara. DUMANLI, R. (1996). Yoksulluk ve Türkiye’deki Boyutlarý, Devlet Planlama Teþkilatý Yayýný: Ankara. ERDOÐAN, G. (1997). Yoksulluðun Neresindeyiz? Formu, TOBB Aylýk Dergisi, Yýl:4, Sayý: 4: Ankara. ERDOÐAN, G. (2000). “Türkiye’de ve Dünya’da Yoksulluk Ölçümleri Üzerine Deðerlendirmeler”, Ýþgücü Piyasasý Analizleri 1999, DÝE Yayýný: Ankara. GÜRSEL, S., H. LEVENT, R. SELÝM., (2000). Türkiye’de Bireysel Gelir Daðýlýmý ve Yoksulluk TÜSÝAD Yayýný: Ýstanbul. GALBRAITH, J.K, (1956). The Affluent Society, Cambridge, Riverside Pres., Cambridge. “Fifty Facts About Poverty”, Hunger Web Brown University, (http://www.brown.ed/Departments/World Hunger Program/hunger web/intro/50 facts about proverty), html, 10,10, 1997. KOÞAR, N. (2000). Sosyal Hizmetlerde Sosyal Yardým Alaný (Yoksulluk ve Sosyal Hizmet), Þafak Matbaasý: Ankara. LOURIE, N. (1964). “Poverty”, Social Work and Social Problems, Ed Nathan Cohen, NASW: New York.
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
21
LOWN, B:R:XAVIER, F.BUAKCHI, (1999). “Yoksul Dünya Geleceði” Çev. Ali Serdar Fak. Hekimler Forumu (Ocak-Þubat). Ýstanbul Tabip Odasý: Ýstanbul. MILLER, S.M, (1965). “The American Lower Classes: A Typological Approach”, New Perspectives on Poverty, Ad. A.B. Shostak and W. Gomberg. Prentice Hall: New Jersey. RYAN, W, (1976). Blaming the Victim, rev. Ed., Vintage Books: New York. TESEV, (1998). “Human Development Report, 1998 Turkey” :Ankara. TOWNSEND, P. (1993). The International Analysis of Powerty, Harvester Wheatsheaf,: New York, London, Sidney. UNDP; (1996). Human Development Report 1996, Oxford University Pres.: New York, Oxford. UNDP; (1998) Human Develapment Report 1998, Oxford University Pres.: New York, Oxford. UNESCO, (1997). Democratization Confronted by Poverty. No 86. ZASTROW, C., (1991). Social Problems: Issues and Solutions, 3rd. Ed Nelson- Hall.:Chicago. WILENSKI, H.L, C LEBEARUX, (1966). Industrial Society and Social Welfare. The Frec Press,: New York. WODIO, SART; (2000). World Development Report Oxford University Pres,: New York.
22 YOKSULLUK
Yoksullukla Mücadelede Örnek Uygulama: T.C. Baþbakanlýk Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu Mevlüt Bilici SYDTF Sekreteri
Öz
Y
oksulluk toplumsal boyutlu bir sorun olduðundan, yoksullukla mücadelede özellikle devlete ve diðer toplumsal organizasyonlara önemli görevler düþmektedir. Bu alanda gerek devlet ve gerekse millet geleneðimizde yaþamýþ ve halen yaþayan kurum ve kuruluþlar bulunmaktadýr. Devletimiz açýsýndan Anayasa’da belirtilen “sosyal bir hukuk devleti” olma özelliði nedeniyle gelir daðýlýmýnda meydana gelen dengesizliklerden kaynaklanan ekonomik baskýnýn azaltýlarak, toplumsal barýþýn olumsuz etkilenmesini engellemek amacýyla yoksul kesimlerin desteklenmesine yönelik politikalarýn geliþtirilmesi oldukça önemlidir. Bu nedenle “Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþfik Fonu” 3294 sayýlý yasa ile 1986 yýlýnda kurulmuþtur. Bildiride Devletimizin en önemli sosyal yardým ve himaye kuruluþu olan Fon’un; kuruluþ amacý, çalýþma þekli, görevleri ve gerçekleþtirdiði yardýmlarýn nitelikleri hakkýnda bilgiler sunulacaktýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Fon, yoksullukla mücadele, devlet yardýmlarý, politika,
Abstract
C
entral government, local government administration, and non-government social organizations must undertake important functions in poverty mitigation since poverty is a multidimensional social issue to be solved. There are many organizations serving and undertaking responsibility in this area. According to Republic of Turkey’s constitution, government has to regard social equity and undertakes social responsibility to addressing poverty issues. In accordance with this responsibility, the Government, with the Law Number 3294, established Social Solidarity Fund (SSF) in 1986. The Law, No.3294, determined the main goals and responsibilities of the SSF.
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
23
This paper presents information about organizational structure, goals, responsibilities and social assistance programs of the SSF. Key Words; poverty, Turkey, social fund, poverty mitigation, social solidarity, social policy.
Giriþ Yoksulluðun insani ve toplumsal bir sorun olmasý nedeniyle, yoksullukla mücadele edilerek ortadan kaldýrýlmasý için, son yýllarda devletin ve toplumsal organizasyonlarýn müdahalesi gerekli hale gelmiþtir. Geçmiþte insanlarýmýz arasýnda çok daha güçlü olan sosyal yardýmlaþma ve dayanýþma duygusu, günümüzde oldukça zayýflamýþtýr. Bugün insanlarýmýzýn pek çoðu sosyal güvenlik ve saðlýk güvencesinden mahrum durumdadýrlar. Son yýllardaki ekonomik ve sosyal geliþmeler sonucunda, gelir daðýlýmýndaki adaletsizlik daha keskinleþmiþ ve dar gelirli vatandaþlarýmýzýn yaþam þartlarý daha da zorlaþmýþtýr. Devletimizin Anayasa’da belirtilen Sosyal Bir Hukuk Devleti olmasý özelliði gereði; gelir daðýlýmýndaki dengesizliklerin giderilmesine ve yoksul kesimlerin desteklenmesine yönelik sosyal politikalar, toplumsal dayanýþmanýn güçlendirilmesi ve sosyal barýþýn korunmasý açýsýndan büyük önem arz etmektedir. Bu ilkeden hareketle, Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu, 3294 Sayýlý Yasa ile 1986 yýlýnda kurulmuþtur. Devletimizin en önemli sosyal yardým ve himaye kuruluþu olan Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu; sosyal güvenlik þemsiyesi altýnda olmayan, yoksul, kimsesiz, muhtaç ve düþkün vatandaþlarýmýza yönelik, Devletin tüm sosyal sorumluluklarýný yerine getirmekle görevlidir. Gerek Fon, gerekse Fon’a paralel olarak yurt çapýnda her ilde ve her ilçede oluþturulmuþ bulunan ve bugün itibariyle sayýlarý 931’e ulaþmýþ olan Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarý, halkýmýzýn milli kültür ve geleneðinde güçlü bir þuur olarak var olan yoksulu, kimsesizi gözetme duygusunun ve
24 YOKSULLUK
dayanýþma ruhunun günümüzdeki en doðal yansýmasý olmak yanýnda “Sosyal Devlet” tanýmýnýn da en temel karþýlýðý olmuþtur.
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
25
Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu Fon’un Amacý Fonun 3294 Sayýlý kuruluþ yasasýnda yer alan amacý; 1- Fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaþlar ile her ne suretle olursa olsun Türkiye’ye kabul edilmiþ veya gelmiþ kiþilere yardým etmek, 2- Sosyal adaleti pekiþtirici tedbirler alarak gelir daðýlýmýnýn adilane bir þekilde tevzi edilmesini saðlamak, 3- Sosyal yardýmlaþma ve dayanýþmayý teþvik etmektir.
Fonun Yapýsý Fonun karar organý Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu Kuruludur. Fon Kurulu; Baþbakan tarafýndan görevlendirilen bir Devlet Bakaný baþkanlýðýnda Baþbakanlýk Müsteþarý, Ýçiþleri Bakanlýðý Müsteþarý, Saðlýk Bakanlýðý Müsteþarý, Vakýflar Genel Müdürü ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdüründen oluþmaktadýr. Kurul ayda bir kere olaðan, gerektiðinde olaðanüstü toplanarak, Fon kaynaðýnýn kullanýmýna iliþkin kararlar almaktadýr. Kurul kararlarý Baþbakanýn onayý ile yürürlüðe girmektedir. Fon Kurulunun Sekreterya hizmetleri Baþbakanlýk bünyesinde oluþturulan “ Fon Sekreterliði” tarafýndan gerçekleþtirilmektedir.
Fon Gelirleri Fon kaynaklarý aþaðýda belirlenen kalemlerden oluþmaktadýr. • Kanun ve Kararnamelerle kurulu bulunan veya kurulacak olan fonlardan Bakanlar Kurulu kararýyla % 10’a kadar aktarýlacak miktarlardan, • Gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinden tahsil edilecek ilave % 4’lerden, • Trafik para cezalarýnýn % 50’sinden, • RTÜK gelirlerinin % 15’inden, • Bütçeye konulacak ödeneklerden, • Her nevi baðýþ ve yardýmlardan, • Diðer gelirlerden, oluþmaktadýr.
26 YOKSULLUK
Fon Kaynaklarýnýn Kullanýmý Fon, tüm yardým programlarýný Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarý aracýlýðýyla yürütmektedir. Fonda toplanan kaynak, Fon Kurulunda alýnan kararlar doðrultusunda Vakýflara aktarýlmakta ve yardýmlar Vakýflar tarafýndan vatandaþlara ulaþtýrýlmaktadýr. Fon kaynaðýndan, 1988 yýlýndan baþlamak üzere çeþitli oranlarda bütçeye ve diðer fonlara aktarmalar yapýlmýþtýr. Son yýllarda gerek bütçe dýþý fonlarýn kapatýlmasý, gerekse bütçeye yapýlan kesintiler, Fonun artan yükümlülüklerine karþýlýk gelirlerinin yetersiz kalmasý sonucunu doðurmuþtur. Önceki yýllarla kýyaslandýðýnda öngörülen yardým programlarýnýn yürütülmesi ve hedeflere ulaþýlmasý için gerekli kaynaðýn saðlanmasýnda 2002 yýlýnda yaþanan sýkýntýlar sonucunda, Eylül 2002 ayýndan itibaren Fon kaynaklarýndan Bütçeye yapýlan % 40’ oranýndaki kesinti kaldýrýlmýþtýr. Fonun kullanýlabilir kaynaðýnýn artýrýlarak, yardým programlarýnýn aksatýlmadan yürütülmesi bakýmýndan bu uygulamaya devam edilmesi zaruri görülmektedir. Fonun denetimi, Yüksek Denetleme Kurulu tarafýndan gerçekleþtirilmektedir.
Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarý Vakýflarýn Yapýsý Ýllerde Vali, Ýlçelerde Kaymakamlarýn baþkanlýðýndaki Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarýnýn sayýsý 931’e ulaþmýþtýr. Vakýflarýn karar organlarý “vakýf mütevelli heyet”leridir. Ýl ve Ýlçelerde tüm yardým programlarý bu mütevelli heyetlerinin kararlarý ile yürürlüðe girmektedir. Valilerimizin baþkanlýðýndaki Ýl Vakýflarýnýn Mütevelli Heyetleri: Belediye Baþkaný, Emniyet Müdürü, Defterdar, Ýl Milli Eðitim Müdürü, Ýl Saðlýk Müdürü, Ýl Sosyal Hizmetler Müdürü, Ýl Müftüsü ve her faaliyet dönemi için hayýrsever vatandaþlar arasýndan Valinin seçtiði 3 üyeden, Kaymakamlarýmýzýn baþkanlýðýndaki Ýlçe Vakýflarýnýn Mütevelli Heyetleri ise; Belediye Baþkaný, Ýlçe Emniyet Müdürü, Mal Müdürü, Ýlçe Milli Eðitim Müdürü, Ýlçe Saðlýk Müdürü, Ýlçe Müftüsü ve her faaliyet dönemi için hayýrsever vatandaþlar arasýndan Valinin seçtiði 3 üyeden, oluþmaktadýr.
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
27
Vakýflarýn Gelirleri Vakýf gelirleri, Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonundan aktarýlan kaynaklarýn haricinde, Mahalli Ýdare Bütçelerinden % 2 oranýnda ayrýlacak paylar, (köyler hariç), her nevi fitre-zekat-kurban derileri ve baðýrsak yardýmlarý, iþletme ve iþtiraklerden elde edilecek gelirler, diðer gelirlerden, oluþmaktadýr.
Vakýflarca Kaynaklarýnýn Kullanýmý Fonda toplanan kaynak, Fon kurulu kararlarý ile ülke genelinde kurulu bulunan 931 Vakfa aktarýlmakta, bu kaynaklar Vakýflarýmýz tarafýndan ihtiyaç sahibi yoksul vatandaþlarýmýza ayni veya nakdi yardýmlar olarak ulaþtýrýlmaktadýr. Vatandaþlarýmýz, ikamet ettikleri yerdeki Kaymakamlýk veya Valiliklerin hizmet binalarýnda faaliyet gösteren Vakýflara ihtiyaç durumlarýna göre baþvurmaktadýrlar. Yapýlan baþvurularýn vakýf mütevelli heyetlerince deðerlendirilerek, sosyal güvenceden yoksun, fakir ve muhtaç durumda olduklarý tespit edilenlerin yardým talepleri karþýlanmaktadýr. Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarý yoksul vatandaþlarýmýzla devletimiz arasýnda köprü görevini üstlenmiþlerdir. Yerel bazda kaynaðýn etkin kullanýmý, yardýmlarýn yoksul vatandaþlarýmýzýn ihtiyaçlarýna göre programlanmasý ve adil þekilde daðýtýlmasý bakýmýndan Vakýf Baþkanlýðý sorumluluðunu taþýyan Vali ve Kaymakamlarýmýza çok önemli görevler düþmektedir. Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarý hesap yönünden Vakýflar Genel Müdürlüðü, idari yönden ise Ýçiþleri Bakanlýðý’nýn denetimine tabidirler.
Fonun Sosyal Yardým Programlarý Periyodik yardýmlar Vakýflarýn cari harcamalarý ile yoksul vatandaþlarýmýzýn gýda, yakacak, ilaç vb. acil ve güncel gereksinimlerinin karþýlanmasý amacýyla Ýl ve Ýlçe vakýflarýna periyodik olarak her ay kaynak aktarýlmaktadýr. Periyodik Paylar, Ýlin / Ýlçenin nüfusu ile doðru orantýlý geliþmiþliði ile ters orantýlý olarak nüfus ve sosyo-ekonomik geliþmiþlik endeksi esas alýnarak hesaplanmaktadýr.
28 YOKSULLUK
Vakýflarýn mali durumlarý aylýk olarak tespit edilmekte, kaynak ihtiyaçlarý izlenebilmektedir. Doðu ve Güneydoðu Anadolu Bölgesindeki Vakýflarýmýza % 50 oranýnda daha fazla pay aktarýlmaktadýr.
Saðlýk Yardýmlarý Saðlýk kapsamýnda, yaklaþýk 11 Milyon yeþil kartlý vatandaþýmýzýn ayakta tedavi giderleri, yeþil kart alamayacak durumda olanlarýn ödeme gücünü aþan saðlýk giderleri ile sosyal güvenceden yoksun vatandaþlarýn ilaç, ayakta tedavilerine yönelik týbbi malzeme araç-cihaz gereksinimleri karþýlanmaktadýr. Ayrýca, özürlü vatandaþlarýmýzýn protez, iþitme cihazý, sakat arabasý, araç-gereç ihtiyaçlarý da saðlýk yardýmlarý kapsamýnda yer almaktadýr. Yapýlan saðlýk yardýmlarý ile Fon adeta yoksul insanlarýmýza saðlýk güvencesi saðlayan bir iþlev üstlenmiþtir.
Eðitim Yardýmlarý Ekonomik ve sosyal yoksunluk içinde bulunan ailelerinin eðitim çaðýndaki çocuklarýna yönelik bu yardýmlar, Fon faaliyetleri arasýnda büyük bir yer tutmaktadýr. • Her eðitim ve öðretim yýlýnýn baþlangýcýnda ilköðretim ve ortaöðretimde okuyan dar gelirli aile çocuklarýnýn kitap-kýrtasiye-önlük gibi temel Ýhtiyaçlarýnýn karþýlanmasý için Fondan kaynak gönderilmektedir. 2002-2003 Eðitim dönemi baþlangýcýnda bu amaçla kullanýlan kaynak tutarý 35,5 Trilyon TL.’dýr. • Bunun yaný sýra, 1997 yýlýnda baþlatýlan 8 yýllýk temel eðitim kapsamýnda yeni bir olgu olarak yer alan taþýmalý eðitim uygulamasýnda, okullarýn bulunduðu merkezlere taþýnan yoksul öðrencilere öðle yemeði verilmek üzere, vakýflara kaynak gönderilmektedir. 2001-2002 öðretim döneminde, bu amaçla kullanýlan kaynak tutarý 57.4 Trilyon TL. olarak gerçekleþmiþtir. • Ýlköðretim ve ortaöðretim öðrencilerine yönelik diðer destek programlarý da; köyünden þehre okumaya gelen yoksul öðrencilerin barýnma sorununun giderilmesi için, Fon kaynaklarý ile öðrenci yurtlarý yapýmý, bu yurtlarýn iþletme ve donaným giderlerinin karþýlanmasýna katkýda bulunulmasý, öðrencilerin yurt giderlerinin karþýlanmasýdýr.
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
29
Fon kaynaklarý ile bugüne kadar 348 adet öðrenci yurdu yaptýrýlmýþ ve yaklaþýk 53 Bin yoksul öðrenciye barýnma imkaný saðlanmýþtýr. • Yüksek öðrenim boyutunda ise, yine dar gelirli ailelerin yüksek öðrenimde okuyan çocuklarýna 1989 yýlýndan bu yana karþýlýksýz burs verilmektedir. Burslar, öðrencilerin öðrenimleri süresince ve her yýl Ekim ayý ile Haziran ayý arasýnda 9 aylýk öðretim dönemi boyunca ödenmektedir. Burs yardýmlarý, ailenin meslek ve gelir durumu, okuyan çocuk sayýsý, anne-babanýn sað-ölü-kanunen ayrý olmasý, özür durumu gibi objektif kriterlere dayalý olarak, bilgisayar ortamýnda yapýlan deðerlendirme sonuçlarýna göre ve öðrencilerin baþarýlý olmalarý koþuluyla yapýlmaktadýr. Yetiþtirme yurtlarýnda büyüyen gençlerimize ve þehitlerimizin çocuklarýna koþulsuz burs verilmektedir. Her yýl üniversiteye yeni baþlayan öðrencilerin baþvurularý bilgisayar ortamýnda deðerlendirilerek, burs adayý öðrenciler tespit edilmekte ve burs aday listeleri okullarda ilan edilmektedir.Burs adaylarýndan beyan ettikleri durumlarýný belgelerle doðrulayanlara burs ödemesi yapýlmaktadýr.
Proje Yardýmlarý Ekonomik yetersizlik nedeniyle üretim süreçlerine katýlamayan, gelir elde edecek faaliyetlerde bulunamayan kiþi ve ailelere üretime katýlarak kendilerine yeterli hale gelmeleri maksadýyla proje desteði verilmektedir. Bu destekler iþ kurma yardýmlarýnýn yaný sýra; tarýmsal projeler, hayvancýlýk projeleri, halýcýlýk, kilimcilik, el sanatlarý gibi projeleri kapsamaktadýr. Bu yardýmlarla; ekonomik ve sosyal yoksunluk sorununun daha rasyonel çözümlenmesi, kaynaklarýn bir kýsmýnýn üretime yönlendirilmesi, yoksul ailelerin mesleki becerilerini veya baþka kabiliyetlerini ortaya koyabilecekleri bir üretim imkanýna sahip kýlýnmalarý yoluyla istihdam yaratýlmasý amaçlanmaktadýr. Proje yardýmlarýyla, vatandaþlarýmýz kendi köylerinde, memleketlerinde üretime katýlarak gelir elde ettiklerinden kýrsal kesimden kentlere göçün önlenmesinde de belli bir katký saðlanmaktadýr. Projeler, Vali ve Kaymakamlarýmýz baþkanlýðýndaki vakýflarca geliþtirilmekte, Fona gönderilmekte, proje konularýna göre oluþturulan kriterlere göre deðerlendirilmekte ve Fon kaynaklarý dikkate alýnarak finanse edilmektedir. Vatandaþlara verilen bu desteðin üretime yönelmesinin saðlanmasý bakýmýndan, projelerde 1. yýl ödemesiz kalan 3 yýlda faizsiz geri ödeme uygulanmaktadýr.
30 YOKSULLUK
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
31
Gýda-Yakacak Yardýmlarý Her yýl, belirli dönemlerde (Ramazan ayý öncesinde veya baþlangýcýnda, ayrýca Kurban Bayramý öncesinde), yoksul insanlarýmýzýn temel gereksinimlerinin karþýlanmasý maksadýyla kaynak gönderilmektedir. Fonun uyguladýðý temel destek programlarýndan biri de; kýþ mevsimi baþlangýcýnda Ýl ve Ýlçelerin nüfus – geliþmiþlik durumu ve ýsý katsayýlarý dikkate alýnarak yapýlan yakacak yardýmlarýdýr.
Diðer sosyal yardýmlar Fondan doðal afet, terör, yangýn gibi nedenlerle can ve mal kaybýna uðrayan insanlarýmýza da yardým eli uzatýlmaktadýr. Bu yardýmlar vatandaþlarýmýzýn uðradýðý zararýn tamamýnýn karþýlanmasýna yönelik olmayýp, katký niteliði taþýmaktadýr. Ayrýca iþsizliðin ve yoksulluðun belirgin olarak yaþandýðý yerlerde vakýflarýmýz tarafýndan açýlan aþevleri ile vatandaþlarýmýza sýcak yemek verilmesi saðlanmaktadýr.
Sosyal Riski Azaltma Projesi 57 inci hükümet döneminde uygulanmakta olan ekonomik programý desteklemek amacýyla, IMF ve Dünya Bankasýndan saðlanan ek finansman kapsamýnda 500 Milyon ABD Dolarý, sosyal yardým sisteminin güçlendirilmesi ve ekonomik programýnýn olasý sosyal etkilerinin azaltýlmasý için Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu’nun kullanýmýna ayrýlmýþtýr. Sosyal Riski Azaltma Projesi Ýkraz Anlaþmasý, 57 inci Hükümet ile Dünya Bankasý arasýnda 14 Eylül 2001 tarihinde imzalanmýþ ve 28 Kasým 2001 tarih ve 24597 sayýlý Resmi Gazetede yayýmlanarak yürürlüðe girmiþtir. Sosyal Kalkýnma ve Destek Projesi’nin kalkýnma hedefi, gerek uzun gerekse kýsa vadede Türkiye’deki yoksulluðun azaltýlmasýna þu yöntemlerle katkýda bulunmaktýr: • Krizden etkilenen en yoksul kesime acil gelir desteði saðlanmasý (sosyal riskin hafifletilmesi), • Yoksul kesime hizmet ve sosyal yardým temin eden devlet kurumlarýnýn kapasitesini arttýrýlmasý (sosyal risk yönetimi); • Temel saðlýk ve eðitim hizmetlerinin geliþtirilmiþ kullanýmýna baðlý olarak nüfusun en yoksul yüzde 6’sýna yönelik temel bir sosyal yardým sisteminin uygulanmasý (sosyal riskin hafifletilmesi ve engellenmesi)
32 YOKSULLUK
• Yoksul kesim için gelir elde etme ve istihdam olanaklarýnýn arttýrýlmasý (sosyal riskin önlenmesi). Projenin bedeli, 500 milyon ABD Dolarý Dünya Bankasý Ýkrazý ve 135.46 milyon ABD Dolarý Hükümet Katkýsý olmak üzere toplam 635.46 milyon ABD Dolarýdýr. Proje, iki ana bölümden oluþmaktadýr: 1- Yaþanan krizin yoksul nüfus üzerindeki etkilerini azaltacak Hýzlý Yardým Bölümü. 2- Orta ve uzun vadede sosyal riski azaltma ve önlemeye yönelik programlarý takviye edecek Yatýrým Bölümü.
Hýzlý Yardým Bu kapsamda, Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu’nun öteden beri uygulamakta olduðu programlar kaynak açýsýndan desteklenmiþtir. Bu amaçla, “okula devam paketi” adý altýnda toplam 1.050 bin çocuk hedeflenmiþ ve her çocuk için 50 Milyon TL olmak üzere, toplam 52.5 Trilyon TL yardým gönderilmiþtir. Yine, eðitime katký yardýmý amacýyla, çocuklarýn bot, kaban, ayakkabý gibi gereksinimleri için ikinci bir yardým paketi gönderilmiþtir. Gýda yardýmý olarak, toplam 24 Trilyon TL ve yakacak yardýmý için de toplam 40 Trilyon TL gönderilmiþtir. Saðlýk yardýmlarý ise, yeþil kartlý ve yoksul hastalarýn ilaç ve diðer týbbi giderleri için Vakýflardan gelen talepler doðrultusunda yapýlmýþtýr. Bu baðlamda toplam 142 Trilyon 523 Milyar 700 Milyon TL tutarýnda yardým yapýlmýþtýr.
Yatýrým Bölümü Yatýrým Bölümü, üç temel bileþenden oluþmaktadýr:
1-Kurumsal Geliþim Bu bileþen kapsamýnda, Türkiye’deki yoksulu koruyan ve sosyal yardým saðlayan Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu ve Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarý ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun politika geliþtirme, araþtýrma, izleme ve deðerlendirme kapasitelerinin geliþtirilmesi, bilgi teknolojileri açýsýndan güçlendirilmeleri, personel geliþimi ve eðitimi, kamuoyu bilgilendirme mekanizmalarýnýn geliþtirilmesi
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
33
daha etkin bir sosyal yardým sistemi açýsýndan ele alýnmaktadýr. Ayrýca, DÝE’nin kapasitesinin geliþtirilmesi, hane halký araþtýrmalarýnýn daha sýk gerçekleþtirilebilmesi ve nüfus sayýmý analizlerinin güçlendirilmesi saðlanacaktýr.
2-Þartlý Nakit Transferi Yoksulluk nedeniyle çocuklarýný okula gönderemeyen veya okuldan almak zorunda kalan ya da okul öncesi çocuklarýný düzenli saðlýk kontrollerine götüremeyen aileleri ekonomik yönden desteklemek ve Türkiye’de düzenli bir nakit sosyal yardým sistemi yerleþtirmek açýsýndan bir ilk gerçekleþtirilmektedir. Bu amaçla, çocuklarda ve ailelerde olumlu davranýþ deðiþikliði yaratmak ve devam ettirmek için, Milli Eðitim Bakanlýðý ve Saðlýk Bakanlýðý ile koordineli çalýþýlarak, ailelerin çocuklarýna düzenli olarak saðlýk kontrolü yaptýrýp yaptýrmadýklarý ve çocuklarýn okula devam edip etmedikleri kontrol edilerek yardýmlar devam edecek veya kesilecektir. Þartlý Nakit Transferi, nüfusun en yoksul %6’lýk kesimini hedef alan temel bir sosyal güvenlik aðýdýr.
3-Yerel Giriþimler YG bileþeni, Türkiye’nin en yoksul %36’lýk kesiminin gelir elde etme ve istihdam fýrsatlarýný arttýrmaya yönelik faaliyetleri içerir. YG bileþeni, kuþaklar boyu süren yoksulluðu engelleyebilmek ve yoksul kesimi bir destek ile daha iyi bir hayat standardýna ulaþtýrabilmek amacýný taþýmaktadýr. YG bileþeni, 4 alt-bileþenden oluþmaktadýr. 1. Gelir Getirici Mikro Ölçekli Alt-Projeler 2. Ýstihdam Edilebilirlik Eðitimleri 3. Toplum Yararýna Ýþler Ýçin Geçici Ýstihdam Olanaklarý 4. Sosyal Hizmetlerin Yaygýnlaþtýrýlmasý
1 2
Ethem ÇENGELCÝ, “Sosyal Refahýn Gerçekleþtirilmesinde Sosyal Yardýmlarýn Rol ve Önemi” H.Ü.S.H.Y.O. Dergisi Cilt:11, Sayý:1-2-3/1993, s.10 a.g.e. s.9
34 YOKSULLUK
Sosyal Yardým Hizmetleri “Sosyalizasyonu”: Van Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakfý Örneði H.Namýk Demir Van Ýl Sosyal Hizmetler Müdürü, Sosyal Hizmet Uzmaný
Öz
Ü
lkemizin içinde bulunduðu olumsuz Ekonomik ve Sosyal þartlarýn yol açtýðý “Yoksullukla Mücadele” kapsamýnda, 3294 sayýlý “Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Kanunu” önemli bir yer tutmaktadýr. SYD Vakýflarýnýn gerek her il ve ilçede örgütlenmesi, gerekse önemli ölçüde finansal kaynaða sahip olmasý önemini arttýrmaktadýr. Ancak SYD Vakýflarý, ne ölçüde bilimsel ve objektif kriterlere dayalý hizmet sunmaktadýr? Hedef kitlenin tespitinde kullanýlan ölçütler nelerdir? Ekonomik yoksunluktan kaynaklanan sosyal ve psikolojik çöküntü içerisindeki vatandaþlara uygun bir Sosyal Hizmet Politikasý uygulanmakta mýdýr? Etkin ve verimli hizmet verilebilmekte midir? Bildiride, yukarýdaki sorularýn cevaplandýrýlmasý ve çözüm yollarýnýn araþtýrýlmasý amacýyla Van Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakfýnda uygulanan “Yeniden Yapýlanma” çalýþmasý anlatýlacaktýr. Bu çalýþmanýn bir önemi de uygulamaya dönük olmasý ve halen Van SYD Vakfýnda baþarýyla uygulanmasýdýr. Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu Genel Sekreterliði, bu çalýþmanýn bir bölümünü oluþturan “Fakirlik Düzeyinin Tespiti” için geliþtirilen puanlama sistemini, (“Sosyal Riskin Azaltýlmasý Projesi” kapsamýnda Ýlimizi ziyaret eden Dünya Bankasý Uzmanlarýnýn önerisi üzerine) tüm Ýl ve Ýlçe Vakýflarýnda uygulanmasý amacýyla çalýþma yapmaktadýr. Anahtar Kelimeler: Sosyal Hizmetler, Sosyal Çalýþma, Yoksulluk, Yoksullukla Mücadele, Sosyal Risk.
Abstract
P
overty has been the most important social problems in Turkey brought about economic and social conditions. In tackling with the problem the law for “the Promotion of Social Help and Solidarity” occupies an important place. Social Help and Solidarity Foundations (SHS) established according to the law and organized in each province and sub-province the law has become the most important organization in the struggle against poverty in terms of their organization and financial sources. However, the question of how and to what extent SHS Foundations services to the poor based on scientific and objective criteria? ,what is the appropriate social services towards people suffering social and psychological depression brought about economic deprivation? and how SHS can serve people better? are the questions to be answered in order to render a more effective and productive services to the poor. The purpose of this paper is to examine the case of restructuring of SHS Foundation in Van. This study is important in two ways: First, its finding has been used with success by 3
Sait Dilik; “Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Kanunu”, Çimento Ýþverenleri Dergisi, Cilt 1, Sayý 2¸ s.8.
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
35
SHS Foundation in Van. Second, on the recommendations of World Bank experts visiting Van in relation to the Project for Reducing Social Risk, General Secretary of SHS has been working on the applicability of the Study in all provinces and sub-provinces. Key Words: Social services, social work, poverty, social risk, poverty relief.
1. Sosyal Yardým Kavramý “Sosyal Yardým: Kiþilerin kendi ellerinde olmayan nedenlerle mahalli ölçüler içerisinde asgari seviyede dahi geçinme imkaný bulamayan insanlarý; muhtaçlýk araþtýrmalarýna dayalý olarak en kýsa sürede kendi kendilerine yeterli hale getirme amacýný taþýyan karþýlýksýz mahiyetteki parasal ve sosyal destek saðlamak için yapýlan kamusal faaliyetler bütünüdür.”1 “Sosyal Yardým” kavramýyla ilgili mevcut bilgilerin ve bilimsel çalýþmalarýn ortaya çýkardýðý baþlýca unsurlar tahlilinde ise þu veriler ortaya çýkarýlmýþtýr;2 1. Sosyal yardým,esas itibariye sosyal güvenlik hizmetlerinin yerine getirilmesinde kullanýlan bir yöntemdir. 2. Sosyal yardým, sosyal hizmetler kapsamýna da bir uygulama alaný ve hizmet þekli olarak girmektedir. 3. Sosyal yardýmlarda, ilgililerin finansmanýna pirim esasýna dayalý þekilde herhangi bir katkýda bulunmalarý söz konusu olmayýp ihtiyaçlar karþýlýksýz olarak giderilmektedir. 4. Sosyal yardýmlar, sosyal güvenlik açýsýndan ancak kanunla düzenlenmiþ olduklarý ve resmi veya yarý resmi nitelikteki kuruluþlar tarafýndan yürütüldükleri takdirde gerçek bir sosyal güvenlik hizmeti olarak kabul edilebilmektedir. 5. Sosyal yardýmlar, parasal sosyal gelirler þeklinde sunulabileceði gibi ayni yardýmlar ve bakým, tedavi, rehabilite etme ve yetiþtirme gibi hizmet yönü aðýr basan nesnel sosyal gelirler þeklinde de sunulabilmektedir. 6. Sosyal yardýmlar, kural olarak kiþilerin muhtaçlýklarýnýn araþtýrýlmasýna ve kontrolüne dayalý olarak ve ihtiyaçlarýnýn þekli ve þiddeti ölçü alýnarak saðlanmaktadýr.
36 YOKSULLUK
7. Sosyal yardýmlar, kiþileri, durumlarýna ve özelliklerine göre, en kýsa sürede kendi kendilerine yeterli hale getirerek muhtaçlýktan kurtarma amacýný taþýmaktadýr. 8. Sosyal yardýmlarda, mahalli ölçütlere dayalý bir asgari geçim seviyesinin tespiti, hem muhtaçlýk araþtýrmasý hem de yardým saðlama safhalarýnda dikkate alýnmasý gereken bir kural olmaktadýr.
2. Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Kanunu Türkiye’de sosyal yardým ve sosyal güvenlik ile ilgili son geliþmelerden biri “3294 Sayýlý Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Kanunu” nun çýkarýlmasýdýr. 20.05.1986 tarihinde kabul edilen bu Kanun’u Türkiye’de sosyal güvenliðin boþluklarýnýn doldurulma ve geliþtirilmesinde önemli bir tedbir olarak görmek mümkündür.3 Var olan sosyal güvenlik kurumlarýnýn hizmet götürmediði/götüremediði alanlardaki kimselere yönelmektedir. Bir ülkede, kanunlarla belirlenmiþ sýnýrlý alanlara sosyal hizmet götürüldüðü taktirde, bu kanunlarýn ulaþamayacaðý alanlardaki boþluklarýn olabileceði bir gerçektir. Çünkü sosyal yardýmlar esnektir. Kanunlar sadece genel ilkelerdir. Bireysel olarak saðlanacak sosyal gelirlerin nitelik ve tutarý, ihtiyaç ve sýkýntýnýn önem ve türüne göre deðiþmektedir. Kanunun amacý 1. Maddesinde þöyle tanýmlanmýþtýr. “ Bu Kanunun amacý, fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaþlara yardým etmek ve sosyal adaleti pekiþtirici tedbirler alarak gelir daðýlýmýnýn adilane bir þekilde tevzi edilmesini saðlamak, Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý teþvik etmektir.” 3294 Sayýlý Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Kanunu’nun kapsamý 2. Maddede þöyle belirlenmiþtir. “ Fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan, Kanunla kurulu sosyal güvenlik kuruluþlarýna tabi olmayan ve bu kuruluþlardan aylýk ve gelir almayan vatandaþlar ile geçici olarak küçük bir yardým veya eðitim-öðretim imkaný saðlanmasý halinde topluma faydalý hale getirilecek, üretken duruma geçirilebilecek kiþiler bu Kanun kapsamý içindedir.”
3. Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarý Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Kanunu’nun 7. Maddesi, Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonunda toplanan paralarýn ihtiyaç sahiplerine ayni veya nakdi olarak daðýtmak ve bu Kanunun amacýna uygun faaliyet ve çalýþmalarda bulunmak üzere her il ve ilçelerde Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarý kurulmasýný öngörmektedir.
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
37
Mülki idare amirleri Vakfýn tabii baþkaný olup, illerde, Belediye Baþkaný, Ýl Emniyet Müdürü, Defterdar, Ýl Milli Eðitim Müdürü, Ýl Saðlýk Müdürü, Ýl Sosyal Hizmetler Müdürü ve Ýl Müftüsü Ýlçelerde ise bu kurumlarýn ilçe teþkilatlarý amirleri Vakfýn mütevelli heyetidir. Mütevelli heyetine ayrýca her faaliyet dönemi için il ve ilçelerde hayýrsever vatandaþlar arasýndan valinin seçeceði üçer kiþinin de üye olmasý hükme baðlanmýþtýr.
4. Van Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakfý Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakfýnýn iki temel amacý vardýr.; 1. Günlük yaþantýsýný idame ettirmede zorlanan ve belirli bir katký yapýlmasý gereken, kanunda “fakru zaruret içinde “ ifadesi ile anlatýlmak istenen vatandaþlarýn, yani hedef kitlenin iyi tespit edilebilmesi, saðlýklý ve objektif verilerle bu hedef kitleye büyük bir oranla rahatlýkla ulaþýlabilmesi. 2. Vakfýn kaynaklarýnýn en rasyonel bir þekilde, en muhtaç olanlardan baþlayarak bir sosyal adalet anlayýþý içerisinde kullanýlmasýnýn saðlanmasý. Bu iki temel amaç göz önüne alýnarak, Van Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakfý incelendiðinde hedef kitleye ulaþmadaki ve iþleyiþ sistemindeki aksaklýklar açýsýndan aþaðýdaki sorunlarla karþýlaþýlmýþtýr.
4.1. Nitelikli Personel Sorunu Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakfý Mütevelli Heyeti, çoðunluk esasýna göre toplanarak yardým amacýyla müracaatta bulunan vatandaþlarýn durumunu tartýþarak bir karara baðlamaktadýr. Ancak gündem maddelerinin belirlenmesi ve baþvuruda bulunan vatandaþlar hakkýnda karar verilebilmesi için gerekli bilgi ve belgelerin toplanmasý, bu bilgi ve belgelerin Mütevelli Heyetine sunulmasý iþlemleri Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakfý elemanlarý tarafýndan yapýlmaktadýr. Bu aþamada iki temel sorun ortaya çýkmaktadýr; a) Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakfýnýn idare sistemi ve bu Vakýflarda çalýþtýrýlacak personelin nitelikleri ile ilgili bir mevzuatýn bulunmayýþý, a) Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarýnda çalýþan personelin, özellikle incelemeye ve araþtýrmaya dayalý bilgi ve belgeleri toplamakla görevli olan ve sorun sahibi ile ilk iliþkiyi kuran personelin vasýfsýz olmasý, Birbiriyle iliþkili bu iki temel sorun, hizmetin daha etkin ve verimli olmasýný engellemekte ve Mütevelli Heyetin karar verme sürecinde kararýný etkile-
38 YOKSULLUK
mesine neden olmaktadýr. Bu da verilen hizmetin amacýna ulaþmamasýna yol açmaktadýr.
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
39
4.2. Hedef Kitleye Ulaþmada Karþýlaþýlan Güçlükler Bu sorunu, vatandaþlarýn fakirlik düzeylerinin belirlenmesinde görülen aksaklýklar olarak da tanýmlayabiliriz. Sosyal ve ekonomik düzeyin tespit edilmesi iþlemi oldukça güç olmakla birlikte mesleki eðitim gerektiren bir özellik taþýmaktadýr. Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakfýna baþvuran vatandaþlar hakkýnda toplanan belgeler (tapu kaydý, SSK kaydý, Mal kaydý, v.b.) sosyo-ekonomik düzeyin tespit edilerek yardýmýn yapýlýp yapýlmayacaðý yönünde etkili olabilir ancak bu belgeler tek baþýna yeterli deðildir. Sosyo-ekonomik düzeyin tespitindeki en önemli aþama, ailenin günlük yaþamýný geçirdiði ev ve mahalle ortamýnda kiþi ile çevresi ile yapýlan görüþmelerden çýkarýlan sonuçlarla birlikte ev ortamýnýn gözleminden doðacak inceleme sonucudur. Van Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakfýndaki mevcut uygulamada kiþinin ev, aile ve çevresi ile ilgili yapýlan inceleme çok yetersiz ve bilimsellikten uzaktýr. Hazýrlanan rapor dikkate alýnarak aile hakkýnda bir kanaate varmak çok güçtür. Dolayýsýyla karar mercii olan Mütevelli Heyet yanlýþ yönlendirilebilir.
4.3. Mütevelli Heyetin Çalýþma Sistemine Ýliþkin Sorunlar Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakfýnýn karar alma organý olan Mütevelli Heyeti üyelerinin 8’i daire amiri olup 3’ü de bir iþ ve meslek sahibi olan kiþilerdir. Dolayýsýyla tüm üyelerin kendi çalýþma alanlarýna iliþkin yoðun iþ hacmi bulunmaktadýr. Mütevelli Heyet toplantýlarý haftada bir yapýlmaktadýr ve yoðun gündem maddeleri bulunmaktadýr. Bir toplantýda görüþülen madde sayýsý ortalama 150 adettir. Bu kadar çok gündem maddesinin görüþülmesi Mütevelli Heyeti üyelerinin oldukça çok zamanýný almaktadýr. Bu kadar gündem maddesinin saðlýklý görüþülebilmesi ve Vakýf amacýna uygun, sosyal adaleti saðlayýcý bir karar verilebilmesi oldukça güçtür. Vakýf senedinin 10. Maddesi, muhtaç durumda olan kiþilerin tespiti, deðerlendirilmesi ve bunlara yapýlacak yardýmýn türünü ve miktarýný tespit ederek yardýmýn yapýlmasýný saðlamak ve yardým sonrasýnda takip etmek görevini Mütevelli Heyetine verilmiþtir. Ancak bu kadar yoðun müracaat ve gündem maddelerinin saðlýklý bir þekilde deðerlendirilmesi, zaten asli iþleri nedeniyle yoðun iþ hacmi olan daire amirleri tarafýndan oldukça güç görünmektedir.
4.4. Teknik Ýþlemlere Ýliþkin Sorunlar
40 YOKSULLUK
Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakfýna müracaatta bulunan her vatandaþýn bilgi ve belgelerinin bulunduðu, yapýlan yardýmlarýn iþlendiði bir dosya oluþturulmaktadýr. Bu dosyalarýn gerektiðinde tekrar kullanýlmak üzere düzenli bir þekilde saklanmasý, arþivlenmesi gerekmektedir. Vakýfta bilgisayar sisteminin bulunmamasý nedeniyle bilgilerin saðlýklý iþlenmesi ve gerektiðinde tekrar kolayca ulaþýlabilmesi oldukça güç olmaktadýr. Dolayýsýyla bu durum, iþlemlerde yanlýþlýklara, gecikmelere ve yoðun iþ hacmine yol açmaktadýr. Ayrýca bilgisayar sisteminin olmayýþý, Vakfa kayýtlý kiþiler ve aileler hakkýnda sistematik bilgi edinilmesini olanaksýz kýlmaktadýr. Vakýf hizmetleri ve bu hizmetlerin sonuçlarýna kolayca ulaþabilme açýsýndan sistematik bilgi edinilmesinin çok önemli olduðu yadsýnamaz. Yukarýda dikkat çekilen konulara baðlý olarak sýk sýk aþaðýdaki sorunlarla karþýlaþýlmaktadýr: • Bazý vatandaþlar, kendisi ve aile bireylerinden biri veya birkaçý adýna ayrý-ayrý baþvuruda bulunabilmekte ve ayrý dosyalar oluþturarak her dosya için ayrý yardým almaktadýrlar. Bunlarýn tespiti oldukça güç olmakta, ortaya çýkarýlmasý tesadüflere baðlý kalmaktadýr. • Vakýfa kayýtlý vatandaþlardan bazýlarý adres deðiþtirdikleri halde kayýtlara iþlenmediði için yardým almaya devam etmektedirler. • Vatandaþlardan il dýþýna göç etmiþ olanlarýn adýna akraba ve yakýnlarý genel yardýmlardan yararlanabilmektedir. (gýda, yakacak, kýrtasiye v.b.) • Vakýfa kayýtlý olan bir vatandaþýn ölümü halinde Vakýf kayýtlarýnda gerekli deðiþiklikler yapýlmadýðýndan o kiþinin kaydý devam etmekte, dolayýsýyla adýna çýkan yardýmlar bir yakýný tarafýndan alýnmaktadýr. Bu, ailenin aleyhine bir durum da doðurabilmektedir. • Yardýmlarýn, bürokratik iþlemleri iyi beceren veya iþleri çeþitli kiþilerce (muhtar, siyasetçi, bürokrat v.s.) takip edilen vatandaþlara daha fazla yapýlmasý mümkün olmaktadýr, • Müracaatlarýn yoðun olmasý ve bir zorunlu önlem alýnmamasý nedeniyle aile hakkýndaki deðiþiklikler dosyalarýna iþlenememekte, dosyalar güncelleþtirilememektedir, • Ýþlemlerin yoðun, karmaþýk ve içinden çýkýlamayacak bir hal almasý, hizmeti suiistimal etmek isteyen gerek Vakýf personeli, gerekse vatandaþlar için uygun bir ortam oluþmasýna neden olmaktadýr.
4.5. Hizmet Sunumunda Karþýlaþýlan Sorunlar
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
41
Her türlü toplumsal dayanýþmanýn ve sosyal yardýmlarýn yapýlmasýnda göz önüne alýnacak birinci öncelikli nokta, insan haysiyetine yakýþýr, kiþileri rencide etmeden, onlarý teþhir etmeden yardýmlarýn yapýlmasýdýr. Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarýnda, hizmetin insanlara sunumu, veriliþ þekli ve ihtiyaç sahiplerine karþý tutum ve davranýþlar konusunda da sýkýntýlar doðmaktadýr. Genel yardýmlarýn tek merkezden, kalabalýk bir kitleye büyük bir kargaþa ortamýnda daðýtýlmasý gerek görünüm, gerekse modern Sosyal Hizmet anlayýþý ile baðdaþmamaktadýr. Bu tür yardýmlarý almaya gelmeyen birçok vatandaþ bulunmaktadýr. Bu vatandaþlara niçin yardým almaya gelmediði sorulduðunda “bu þekilde bir yardým almayý onuruna yediremediðini” belirtmesi çok önemlidir. Yardýmlarýn sistemli bir program çerçevesinde, kargaþa yaratmadan, yapýlan yardýmlarý medya malzemesi yapmadan modern bir anlayýþ içerisinde yapýlmasý gerekmektedir.
4.6. Fiziksel Ortamdan Kaynaklanan Sorunlar Van Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakfýnýn hizmet verdiði mekân, Vilayet binasýnýn zemin katýnda, havasýz ve ýþýksýz dar bir koridora açýlan dört odadan ibarettir. Yardým amacýyla gelen vatandaþlarýn beklediði koridor saðlýk açýsýndan olumsuz koþullar içermektedir. Havalandýrma olanaðý bulunmamakta, yeterli ýþýk almamaktadýr. Müdür ve diðer personelin kapalý kapýlar ardýnda olmasý, vatandaþlarýn isteklerini rahatlýkla iletmelerine engel teþkil ettiði gibi, personelin tutum ve davranýþlarýnýn idareci tarafýndan kontrolünü de güçleþtirmektedir. Vakýfa herhangi bir sorun için gelen vatandaþ, derdini anlatmak için kime gideceðini, ilk baþvuruyu kime yapacaðýný bilememektedir. Bu amaçla görevlendirilmiþ bir personel bulunmamaktadýr. Ayrýca, halkýn sorununu rahatlýkla anlatabileceði, usulüne uygun döþenmiþ bir “ilk müracaat odasý” bulunmamaktadýr. Dolayýsýyla vatandaþlarýn çoðu saatlerce beklemekte, bir kýsmý sorununu anlatmadan tekrar gitmektedir. Vakfýn fiziki ortamý hakkýnda vatandaþlarla fikir alýþ-veriþinde bulunulmuþ, onlarýn görüþ ve önerileri alýnmýþtýr. Þunu belirtmek gerekir ki, vakfýn daha iyi hizmet vermesi için görüþlerini almak istediðimiz vatandaþlarýn büyük bir bölümü önce þaþkýnlýk içerisinde “siz bilirsiniz, ben anlamam” gibi ifadelerle fikir beyan etmekten kaçýnmýþlardýr. Ancak bu konuda samimi, güvenli ve ýsrarcý tutumumuzdan cesaret alarak fikirlerini beyan etmiþlerdir. Fakat onlarý þaþýrtan ve daha sonra da hoþlarýna giden asýl konu, kendi fikirlerinin sorulmasýndan dolayý deðer verildiðinin anlaþýlmasý olmuþtur. Bu fikir alýþ-veriþinde konuþulan ve çoðunluðun özellikle üzerinde durduðu konularý þu þekilde sýralayabiliriz;
42 YOKSULLUK
• Bekleme salonunun daha geniþ, ferah ve oturma yerlerinin yeterli olmasý, • Sorunlarýný ilk etapta anlatabilecekleri personel ve uygun odanýn bulunmasý, • Ýlaç alýmý için gelen vatandaþlarýn iþlerinin özellikle daha hýzlý yapýlmasý, • Vakfa gelemeyecek durumda yaþlý, özürlü ve hasta olan vatandaþlara, yardýmlarýnýn evlerine götürülerek verilmesi ve sorunlarýnýn orada dinlenmesi, • Personelin kendilerine karþý olan davranýþlarýnda daha dikkatli olunmasý, • Ýþlemlerin daha hýzlý olmasý ve bürokratik iþlemlerin azaltýlmasý, • Vakýftan yardým alan kiþilerin iyi incelenerek, yardýma muhtaç olmayanlarýn çýkartýlmasý, • Vatandaþlarýn yardýma muhtaç olma kriterlerine göre sýnýflandýrýlmasý ve yardýmlarýn daha fazla muhtaç olanlara daha çok ve öncelikli verilmesi konusunda bir düzenlemeye gidilmesi, • Vakfa kayýtlý olan herkesin ayný muhtaçlýk düzeyinde görülmemesi, özellikle yaþlý, kronik hasta, özürlü gibi iþ yapamaz durumda olanlar ile eþi ölü olup yetim çocuklarý olan dul bayanlara daha fazla aðýrlýk verilmesi,
5. Vakýf Hizmetlerinde Görülen Aksaklýklarýn Giderilmesi ve Vakfýn Sosyalizasyonu Projesi Van Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakfýnýn hizmet sunumunun daha etkin ve verimli bir hale getirilebilmesi için yoðun gözlem ve araþtýrma neticesinde Vakýf hizmetlerinde bir týkanýklýk olduðu, Vakýf hizmetlerinin iyileþtirilmemesi halinde bu aksaklýklarýn daha büyük sorunlara yol açacaðý belirlenmiþtir. Buradan hareketle bu týkanýklýða neden olan koþullar , sorunlar ayrýntýlarýyla belirlenmiþtir. Bu sorunlarý üç ana baþlýk altýnda toplamak mümkündür; a) Hizmet anlayýþýndan kaynaklanan sorunlar; sosyal yardým ve sosyal hizmet uygulamalarýnýn bilimsel bilgiye dayalý, objektif ve rasyonel verilerle desteklenen, modern anlayýþ içerisinde belli ahlak yasalarý olan sistemli ve programlý bir meslek uðraþýsý olduðunun benimsenmemesi sorunu, b) Altyapý sorunlarý; nitelikli personel, fiziki ortam ve araç - gereç eksikliðinden kaynaklanan sorunlar,
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
43
c) Mevzuat sorunu; kanun ve yönetmeliklerdeki eksiklikler, Üç ana baþlýk altýnda özetlediðimiz bu sorunlardan ilk ikisi, kýsmen veya tamamen Van Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakfý yönetimi tarafýndan aþýlabilecek sorunlardýr. Ancak üçüncü maddede bahsedilen sorun, kanun koyucularý ilgilendirdiðinden ve bu konuda mahallinden iyileþtirmelere gitmek mümkün olmadýðýndan, mevcut yasa ve yönetmelikler çerçevesinde hizmetin en iyi þekilde sunumu için çalýþmalar ilk iki sorun üzerinde odaklaþtýrýlmýþtýr. Van SYD Vakfýnda görülen aksaklýklarýn tespitinden sonra bu aksaklýklarýn giderilebilmesi için aþaðýdaki çalýþmalar baþlatýlmýþtýr.
5.1. Ýnceleme Formunun Hazýrlanmasý Sorunlar içerisinde en önemli yeri teþkil eden sosyo-ekonomik düzeyin tespiti için bir inceleme formu oluþturulmasý gerektiði ve bu formun aþaðýdaki bilgileri içermesi gerektiði düþünülmüþtür. a) Ýnceleme formunda, her soruya alýnan cevap ve gözlemler bir standart içermelidir. b) Ýþlemler bilgisayar ortamýnda yapýlmalýdýr. c) Her vatandaþýn (ailenin), sorulan sorulara karþýlýk alýnan cevaplarýn bilgisayarda yorumlanmasý sonucunda, muhtaçlýk düzeyi belirlenmelidir. d) Muhtaçlýk düzeyinin bir puanlama ile belirlenmesi en uygun yöntem olacaðý düþünülmüþtür. e) Her soru için alýnacak cevap þýklarý eksi veya artý bir puaný içermelidir. f) Ýnceleme formundaki her bilgi bilgisayarda verilecek bir kayýt numarasý ile kaydedilerek vatandaþýn bir bilgisayar dosyasý oluþturulmalýdýr. g) Ýþlemlerde kolaylýk saðlanmasý amacýyla, vatandaþýn bilgisayardaki kayýt numarasý ve puanýnýn da bulunacaðý bir kayýt kartý verilmelidir. Sosyo-ekonomik düzeyin tespit edilmesi ve bunun bir puanlama sistemiyle sýnýflandýrýlmasý iþleminin güç olduðu bilindiðinden, inceleme formunun oluþturulmasýnda genel geçerliði kabul edilen ve bilimsel çalýþmalarda çoðunlukla kullanýlan ortak anket sorularýndan yararlanýlmýþtýr. Ancak Vakfýn amacý ve iþlevselliði göz önüne alýnarak, ilin kültürel ve sosyal özellikleri de düþünülerek, bir “Müracaatçý Ýnceleme Formu” oluþturulmuþtur. (Bkz. Ek 1) Bu form hazýrlanýrken, Vakýfta inceleme elemaný olarak mesleki eðitim görmüþ personel çalýþtýrýlmasýnda zorluk çekileceði dikkate alýnarak inceleme yapanýn yorumunu fazla içermeyen, basit ve objektif sorular oluþturul-
44 YOKSULLUK
maya çalýþýlmýþtýr. Ancak yine de incelemeyi yapan elemanýn belirli bir hizmet içi eðitimden geçirilmesi uygun olacaðý görülmüþtür. Toplam 38 bilgiyi içeren sorulardan oluþan inceleme formunda her bilgi sorusuna alýnan cevap, artý veya eksi bir deðer içermektedir. (Bkz. EK 2) Müracaatçý inceleme formu, son halini alýncaya kadar 20 aile üzerinde denenmiþtir. Çeþitli sosyo-ekonomik düzeydeki ve farklý nitelik taþýyan aileler örneklem olarak seçilerek bu aileler üzerinde uygulanmýþtýr. Bu uygulamada ortaya çýkan gerek sorulardaki, gerekse puanlama sistemindeki aksaklýklar giderilerek son þekli verilmiþtir.
5.2. Bilgisayar Programýnýn Hazýrlanmasý ve Bilgisayarda Yer Alacak Diðer Bilgilerin Belirlenmesi: Bu aþama bir bilgisayar programcýsýnýn yardýmý ile gerçekleþtirilmiþtir. Ýnceleme formu oluþturulduktan sonra bunun bilgisayara uyarlanmasýna geçilmiþtir. Oluþturulan bilgisayar programýna göre inceleme formundaki tüm sorular ve puanlama sistemi bilgisayara yüklenmiþtir. Bilgi giriþlerinden sonra bilgisayar, her soruya verilen puaný hesaplayarak “puaný” bölümüne yazmaktadýr. Ayrýca her kayýt için bilgisayar otomatik numara vermektedir. Ýnceleme raporlarýnýn bilgisayara yüklenmesi iþlemi azami bir dakika sürmektedir. Bu bölüm için geliþtirilen program da çeþitli denemelerden sonra son þekline kavuþturulmuþtur. Ýnceleme formu dýþýndaki, Vakfýn tüm iþ ve iþlemlerinde kullanýlacak veri tabanlarý tespit edilerek, uygulamaya konulmuþtur. Bu veri tabanlarý; a) Çýkýþ Pusulasý;Vakýfta yapýlan her yardým için ödeme evraklarýna iliþtirilmesi gereken bir “çýkýþ pusulasý” gerektiðinden bu bölümde yardým yapýlan her kiþinin dosya numarasý yazýlmak suretiyle yapýlan yardýmýn türü ve miktarý iþlenerek kayda girmektedir. Çýkýþ pusulasý yazýcýdan alýnarak dosyasýna eklenmektedir. b) Ýlaç Yardýmý;Vakfa kayýtlý olan tüm vatandaþlarýn kendileri ve ailelerine bir reçetede en fazla üç ilaç olmak üzere ilaç yardýmýnda bulunulmaktadýr. Bu hizmet yoðun iþlem hacmi gerektirdiðinden ve suistimale açýk olduðundan ayrý bir bölümde ele alýnmasý uygun görülmüþtür. c) Yardým Listesi Özel;Bu sayfaya girilerek kiþinin kayýt numarasý yazýldýðýnda almýþ olduðu yardýmlarýn tümü tarih ve tutarý ile birlikte görülebilmektedir. Ýstenilirse sadece nakdi yardým, gýda yardýmý, yakacak yardýmý gibi sadece bir yardým türü ile ilgili bilgiler elde edilebilmektedir.
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
45
d) Yardým Listesi Genel;Bu sayfada Vakfa kayýtlý olan tüm vatandaþlarýn almýþ olduðu yardýmlar ayrý ayrý olarak veya toplam olarak istenilen tarih aralýklarý ile topluca tutar olarak verilebilmektedir. Bu bölüm ayrýca Vakfýn mali portresi hakkýnda bilgiler vermektedir. Bu bilgiler Vakfýn yýllýk envanterlerinin hazýrlanmasýnda kullanýlmaktadýr. e) Raporlar;
Bu sayfa iki bölüme ayrýlmýþtýr. a) Ýstatistiki bilgiler: Vakfa kayýtlý vatandaþlar hakkýndaki bazý bilgilere ihtiyaç duyulduðunda ulaþabilmek amacýyla bu sayfa oluþturulmuþtur. Bu sayfada mahalle mahalle veya genel olarak, inceleme formundaki bazý bilgilerin sayýsal deðerlerine ulaþýlabilmektedir.Örneðin Kayýtlý kiþi sayýsý, Toplam nüfus sayýsý, Özürlü kiþi sayýsý Toplam öðrenci sayýsý gibi bilgilere ulaþýlabilmektedir. b) Listeler: Vakfýn her türlü iþ ve iþlemlerinde kolaylýk saðlayacaðý düþünülerek bir “Listeler” sayfasý geliþtirilmiþtir. Bu sayfada çeþitli parametreler oluþturularak istenilen özellikteki vatandaþlarýn listeleri adýsoyadý, adresi ve puaný belirtilerek alfabetik sýraya göre çýkartýlabilmektedir.
5.3. Vakfýn Ýþleyiþ Sistemindeki Ýyileþtirme Çalýþmalarý 5.3.1 Fiziki Ortamýn Ýyileþtirilmesi Fiziki ortamdan kaynaklanan sorunlarýn giderilebilmesi ve daha verimli çalýþýlabilmesi için yeni bir mekân oluþturulmuþtur. Vakýf personelinden vatandaþla iliþkisi olmayan sadece muhasebe memuru için kapalý bir oda düzenlenmiþ, banko sistemi getirilerek vakfýn tüm personeli banko arkasýna yerleþtirilmiþtir. Vakýf Müdürü için camekanlý ve tüm memurlarý makamýndan görebileceði þekilde bir oda dizayn edilmiþtir. Bu þekilde bir oto kontrol sistemi geliþtirilmiþtir. Vakfýn giriþindeki bankonun ilk bölümüne “danýþma” levhasý asýlarak buruda bir personel görevlendirilmiþtir. Bu personel vatandaþýn sorun ve isteðini dinleyerek ilgili kiþi veya birime göndermektedir. Meslek elemanýnýn özel görüþme yapabileceði bir görüþme odasý da düzenlenmiþtir. Ayrýca bankolarýn önündeki geniþ alana yeteri kadar banklar konularak vatandaþlarýn beklerken oturabilecekleri bir mekân oluþturulmuþtur. Bekleme salonunda oturan özellikle yaþlý ve hasta vatandaþlara çay ikramý düþünülerek, Vakýf Mütevelli Heyetinden masraflarýn karþýlanabilmesi için karar çýkartýlmýþtýr.
46 YOKSULLUK
Vakfýn yeni hizmet yeri geniþ, bol ýþýklý, havalandýrmaya müsait bir özellik taþýmaktadýr. Görünüm açýsýndan da modern bir görünüm kazandýrýlmýþtýr. Duvar ve banko renkleri klasik resmi kurum renklerinin dýþýnda açýk mavi ve beyaz renklerle boyanmýþtýr. 5.3.2 Çalýþma Sisteminin Ýyileþtirilmesi Bilgisayar programý tamamlandýktan sonra Vakýf hizmetleri için 5 adet bilgisayar alýnmýþtýr. Bu bilgisayarlardan biri sadece muhasebe ve yazýþma iþlemleri için muhasebe memuruna tahsis edilmiþtir.Diðer bilgisayarlar birbirine baðlý olmak üzere biri ana kumanda merkezi, biri inceleme raporlarýnýn yüklenmesi iþlemi için, diðer ikisi ise ödeme memurlarýnýn kullanýmýna tahsis edilmiþtir. Bilgisayarlar bankolara yerleþtirilmiþtir. Her kullanýcýya bir kod numarasý verilerek, önce kendi kod numarasýný daha sonra kendisinin belirleyebileceði þifresini girerek bilgisayarý açma sistemi getirilmiþtir. Bunun amacý, bilgisayarý kullaným yetkisi bulunmayan kiþilerin bilgisayarý açarak bilgiler üzerinde deðiþiklik yapmasý gibi bir ihtimali ortadan kaldýrmaktýr. 5.3.3 Müracaatçý Kimlik Kartý Uygulamasý Her vatandaþa bir bilgisayar numarasý ile kayýt verilmesi ve iþlemler için bu numaranýn vatandaþ tarafýndan ibraz edilmesi gerekliliði nedeniyle, her vatandaþa üzerinde adý-soyadý, doðum yeri ve tarihi, adresi ile bilgisayar numarasý ve puanýnýn yazýlý olduðu bir kimlik kartý verilmiþtir. Kimlik kartý, büro iþlemlerinin kolaylaþtýrýlmasý açýsýndan fayda saðlamýþtýr. 5.3.4 Verilerin Derlenmesi Müracaatçý inceleme formunun hazýrlanmasý ve bilgisayar programýnýn oluþturulmasýndan sonra en önemli aþama olan verilerin derlenmesine, yani Vakfa kayýtlý olan ve bir dosyasý bulunan tüm vatandaþlarýn evlerine gidilerek, bilgilerin derlenmesi iþlemine geçilmiþtir. Verilerin derlenmesi, kontrolden geçirilmesi ve bilgisayara kaydedilmesi iþlemleri için 3 aylýk bir süre öngörülmüþtür.Bu iþlem için önce bir inceleme ekibi oluþturmak gerektiðinden, mesleki eðitim görmüþ bir Sosyal Hizmet Uzmaný koordinatörlüðünde 8 kiþiden oluþan bir ekip kurulmuþtur. Ekibin diðer elemanlarý üniversite mezunu veya üniversite öðrencisi olan kamu personelinden oluþturulmuþtur. Bu ekibe Van Valiliðinin desteðiyle 8 araç tahsis edilmiþtir. Ýlk iþlem olarak, inceleme ekibine inceleme formunun nasýl doldurulacaðý ve inceleme sýrasýnda nelere dikkat edileceði konularýnda bir hafta süreyle uygulamalý eðitim verilmiþtir.Ýnceleme ekibi, hem teorik hem de uygulamalý olarak eðitimden geçirilerek Sosyal Hizmet Uzmaný koordinatörlüðünde incelemelere baþlatýlmýþtýr.
Yo k s u l l u k v e S o s y a l H i z m e t
47
Vakfa kayýtlý 3.000 ‘den fazla dosya mahalle mahalle ve sokak düzeyinde ayrýlmýþ, her ekip ayrý mahalleye gönderilmiþtir. Ýnceleme yapan her ekip o gün yapmýþ olduðu incelemeleri büroya getirerek inceleme formlarýnýn tekrar kontrolü yapýlmak suretiyle aksaklýklar giderilmiþtir.Vakfa kayýtlý vatandaþlarýn incelemesi yoðun bir þekilde devam ederken, bir taraftan da inceleme sonuçlarýnýn bilgisayara kaydedilmesi iþlemi yapýlmýþtýr. Üç aylýk süre içerisinde toplam 3242 aile incelenmiþtir. Ýnceleme sýrasýnda, sadece Vakfa kayýtlý dosyalar deðil, ekiplerin gittikleri mahalle ve sokaklarda tarama yaparak Vakfa kayýtlý olmayan muhtaç durumdaki insanlar da incelenmiþtir.
Sonuç ve Deðerlendirme Yapýlan bu çalýþmalar sonucunda, ortaya konulan aksaklýklar büyük bir oranda giderilerek, yapýlan iyileþtirmelerle hizmet sunumuna bir düzen getirildiði görülmektedir. Bu düzenlemeler ve yapýlan çalýþmanýn getirdiði yararlarý özet halinde þu þekilde sýralayabiliriz; • Vakýf incelemeleri için, mesleki eðitim almýþ Sosyal Hizmet Uzmaný çalýþtýrýlarak incelemelerin daha saðlýklý ve güvenilir yapýlmasý saðlanmýþtýr. Ayrýca mevcut Vakýf personeli hizmet içi eðitimden geçirilerek hizmet sunumundaki kalite arttýrýlmýþtýr. • Çalýþma sonucunda gerek bilgisayar kaydý, gerekse kimlik belgesi verilmesi iþlemleri sonucunda bürokratik iþlemler azaltýlmýþtýr. • Hazýrlanan “Ýnceleme Formu” ve puanlama sayesinde vatandaþlarýn sosyo-ekonomik düzeylerinin belirlenmesi iþleminde bir standarda gidilmiþtir. Bu konuda doðabilecek haksýzlýklar en aza indirilmeye çalýþýlmýþtýr. • Önceleri yüzlerce gündem maddesini deðerlendirmek için vakit harcayan Mütevelli Heyeti, yeni sistemle zamandan tasarruf saðlamýþtýr • Vakfa kayýtlý her vatandaþýn genel bilgileri, aldýðý yardýmlar, tarihleri ve miktarlarý ile birlikte bilgisayara kaydedildiðinden bu bilgilere kolaylýkla ulaþýlabilmekte, zaman alýcý iþlemler ve yanlýþlýk yapma ihtimali ortadan kalkmýþtýr. • Vakfa kayýtlý vatandaþlarla ilgili olarak her türlü özellikteki listelerin çýkarýlmasý iþlemi özellikle genel yardýmlarýn yapýlmasý sýrasýnda büyük fayda saðlamýþtýr. Ayrýca yardým yapmak için muhtaç insan arayan hayýrsever kiþi ve kuruluþlara istedikleri özelliklerdeki listeler verilerek yardýmcý olunmaktadýr. • Vakfýn yapmýþ olduðu hizmetlerle ilgili çýkarýlacak envanterlerde kullanýlmak üzere istatistiki bilgiler çýkarýlabilmektedir. Ayrýca Vakfa ka-
48 YOKSULLUK
• •
•
•
yýtlý vatandaþlarýn çeþitli özelliklerine göre sayýsal verileri elde edilebilmektedir. Bilgisayar programý sayesinde birtakým suiistimaller engellenebilmektedir. Genel yardýmlar için çýkartýlan listeler sayesinde yardýmlar kayýtlý olan herkese ulaþtýrýlabilmektedir. Yardýmlar böylelikle sadece Vakfa gelebilen vatandaþlara deðil listedeki tüm vatandaþlara verilebilmektedir. Tek merkezden daðýtýlan yardýmlarda yaþanan kargaþa ve üzücü olaylar ortadan kaldýrýlmýþtýr. Yardýmlar, mahalle düzeyinde, mahalle muhtarlarýnýn da kontrolünde, eldeki listeler takip edilerek, vakýf kayýt kartý ibraz edilmek suretiyle birçok merkezden yapýlmaktadýr. Vakfýn hizmet verdiði fiziki ortamýn uygun olmamasý nedeniyle, baþka bir mekân düzenlenmiþ, bu sayede verilen hizmetin kalitesi arttýrýlmýþtýr.
Bu çalýþmaya Van Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakfýnda 1998 Ocak ayýnda baþlanmýþ ve 3 Ay içerisinde tamamlanarak yeni sisteme geçilmiþtir. Vakýf halen bu sistemle çalýþmaya devam etmektedir. Bu çalýþma, Van Yüzüncü Yýl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Ana Bilim Dalýnda Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiþtir. Dolayýsýyla bu çalýþma hem bir akademik çalýþma olarak nitelik taþýmakla birlikte, uygulamaya dönük olmasý açýsýndan da önem taþýmaktadýr. 2001 Mayýs Ayýnda Dünya Bankasý heyetinin Van Ýline yapmýþ olduðu ziyaret sýrasýnda bu çalýþma, heyet üyeleri tarafýndan dikkatleri çekmiþ, özellikle sosyo-ekonomik düzeyin tespitine yönelik puanlama sisteminin tüm Türkiye’ye uyarlanmasý konusundaki tavsiyeleri raporlarýnda yer almýþtýr. Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu Genel Sekreterliði tarafýndan puanlama sisteminin Tüm Vakýflara yaygýnlaþtýrýlarak merkezi bilgisayar aðýna geçilmesi ile ilgili çalýþmalar devam etmektedir.
Kaynaklar ÇENGELCÝ, Ethem, Türkiye’ de Sosyal Yardýmlar: Bir Model Geliþtirme Denemesi, Yayýnlanmamýþ Doktora Tezi, Ankara, S.B.F., 1985.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
49
YOKSULLUK KIR KENT
VE
50 YOKSULLUK
Türkiye’de Yeni Kentli Yoksulluk Sorunu Ömer Aytaç - Ýlhan Oðuz Akdemir Yrd. Doç. Dr., Fýrat Üniversitesi Fen-Edb. Fak., Sosyoloji Böl. e-posta:
[email protected]
Dr., Fýrat Üniversitesi Fen-Edb. Fak., Coðrafya Böl. e-posta:
[email protected]
Öz
T
ürkiye’de son yýllarda yaþanan, ekonomik krizler, yoðun göç, kentleþme, küreselleþme, liberal politikalar, sosyal devletten geri çekilmeler, özelleþtirme vb. geliþmelere paralel olarak, yoðun yeni iþsizlik ve yoksullukla karþýlaþýlmýþtýr. Son ekonomik krizle birlikte, iþsizler, evsizler, sokaða terk edilenler, açlar, parkta yaþayanlar, çöpten geçinenler, etnik ve bölgesel dýþlanmýþlar, düþkünler, sokak çocuklarý, uyuþturucu alt gruplarý, tinerciler vb. gruplarýn toplumsal görünürlüðü artmýþtýr. Türkiye’de özellikle kýrdan kente göçle birlikte kent ortamýnda yeni kentlilerin yoksulluk hallerine iliþkin dramatik görüntüler ortaya çýkmýþtýr. Bu durum, Batý’daki yeni yoksulluðun Türkiye için de risk taþýdýðýný ortaya koymaktadýr. Bu makalede, yeni kentli yoksulluk sorununun, akut sorunlarýn kaynaðý haline gelebileceðine dikkat çekilmektedir. Anahtar Kelimeler: yoksulluk, yeni kentli yoksulluk, yeni yoksullar, sýnýfaltý, evsizler
Abstract
I
t has been encountered with intensive new unemployment and poverty in parallel socio-economic movements such as economic crisis, intensive migration, urbanization, globalization which are experienced and liberal politics, renouncement from social state which are practiced recently in Turkey. As a result of recent economic crisis, the rates of humans who are unemployed, homelesses, abandoned people in street, hungaries, humans living in parks, persons benefiting from garbage, etnic and regional outsiders, needies, children of street, drug addict, drug subcultures, thinner users, etc. groups have been increased. Ýn Turkey, as a result of migrations from rural areas to cities appeared dramatic images related poverty conditions of new urban especially in urban environment . This condition displays that new poverty in the West Countries is valid for Turkey, too. In this article, it is drown attention that the problems of new urban poverty can be source of acute problems for Turkey Key words: poverty, new urban poverty, new poors, underclass, homelesses
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
51
Giriþ
T
ürkiye son yýllarda giderek kendisini gösteren yeni kentli yoksullukla karþý karþýyadýr. Kentler, yeni gelenleri massedecek imkanlardan uzaklaþtýkça, yoksulluk çeþitli veçheleri ile daha bir görünür hale gelmektedir. Kentlerde giderek yitirilen cemaat duygusu, hemþerilik/komþuluk iliþkileri, ahlaki ölçüler, insani erdemler, yeni kentlileri kentte yaþama konusunda daha bir korunaksýz kýlmaktadýr. Sosyal ve sivil kuruluþlarýn yetersizliði de, yeni kentlileri bekleyen tehlikeleri artýrmaktadýr. Kentlerin giderek kriminal bir karaktere bürünmeleri, bünyelerinde atomik, farklaþmýþ, ayrýksý unsurlar taþýmalarý, doðal olarak, yeni kentliler için potansiyel bir tehlikenin varlýðýna iþaret etmektedir. Yeni kentliler, göç, kentleþme, kentlileþme, küreselleþme, liberal ekonomi politikalarý, sosyal devletten geri çekilmeler, tüketimcilik, gösteriþçi kültür, suç, mafya, çete vb. sosyal iliþki ve etkileþim hinterlandý üzerinde, yeni oluþmakta olan tipik bir kültürlenme ve kimliklenme sürecinin muhatabýdýrlar. Ayakta kalmak, direnmek, tutunmak vb. varoluþsal kaygýlar, bir þekilde deðer aþýnmasý süreci yaþayan yeni kentlileri, kuraldýþý yaþamlara ve çevrelere itmektedir. Göçle gelenler, kentin yarýþmacý, koþuþturmacý, yýkýcý çarký içerisinde çoðu zaman yiten hayatlarýn, kaybolan umutlarýn ve dramatik öykülerin figürleri haline gelmektedirler. Türkiye’de yeni kentli yoksulluk* olgusu, son yýllarda öne çýkan toplumsal bir sorun olarak görünmektedir. Yoksulluðun kronikleþmesi ve eski yoksulluk algýsýnýn dönüþmesine iþaret eden bu yoksulluk türü, özellikle kentlerde yoksulluðun dýþlanmýþlýða yerini býraktýðý extrem bir yoksulluk ile kendisini ele vermektedir. Yoksulluðun, artýk çekilmezliði, taþýnmazlýðý, dýþlanmýþlýðý, kýyýya, kenara, hayatýn dýþýna itilmiþliðini resmeden bu yoksulluk, özellikle büyük kentlerimizde giderek kendisini tekrarlayan bir fotoðraf karesi haline gelmiþtir. Kentin bir yandan uç/uçurum kutuplaþmalara bünyesinde daha fazla yer vermesi, diðer yandan verili konumlarýný kaybetmek durumunda olan orta sý*
Bu çalýþmada, yeni kentli yoksulluk kavramý, hem yeni kentli göçmen gruplar hem de verili sýnýf ve statülerini hýzla kaybeden yerleþik orta sýnýftan insanlarýn yeni yoksulluk hallerini ifade edecek geniþlikte kullanýlmýþtýr.
52 YOKSULLUK
nýftan kentlilerin yaþam tarzlarýnda gözlenen düþüþ, kente özgü yeni bir yoksulluðun kök salmaya baþladýðýný göstermektedir. Yeni yoksullaþma olgusu, en dramatik görünürlüðünü kente yeni göçeden ancak kentte varoluþsal sorunlar yaþayan kesimler ile hýzla sosyal konumlarý aþýnan kentli orta sýnýftan insanlarýn yoksulluðu trajik boyutlarda deneyimlemeleriyle kendisini ele vermektedir. Bu çalýþmada, Türkiye’nin kent profili üzerinden, yeni kentli yoksulluk olgusuna, sosyolojik bir bakýþ getirilmeye çalýþýlmaktadýr.
Yeni Kentli Yoksulluk Yeni Kentli Yoksulluk (new urban poverty) kavramý, genelde, “hakim kapitalist üretim ve tüketim iliþkilerinin ve sýnýf iliþkilerinin dýþýnda, süreksiz, güvencesiz ve marjinal iþlerle geçinmekte olan, kötü ve çökmüþ kentsel mekanlarda yaþayan ve dýþlanan cinsel, ýrksal, etnik ve dinsel kimliklerle örtüþen yoksulluðu tanýmlamak için kullanýlmaktadýr. ABD’de belirgin olarak siyahlar ve hispanik göçmenlerin, Fransa’da Müslümanlarýn temsil ettiði, sözü edilen kapitalist sýnýf iliþkilerinin dýþýnda olma durumunu tanýmlamak için, sýrasýyla “underclass” ve “urban outcast” kavramlarý kullanýlmaktadýr” (Arslan, l998:l89). Dünya yeni kentli yoksullukla, post fordist uygulamalarýn sonucunda tanýþmýþtýr. Özellikle, ýrksal, etnik, dinsel olarak farklý göçmen gruplarý, giderek sýnýfsal ve mekansal bir dýþlanmayla da karþýlaþmýþlardýr. Neo liberal ekonomi politikalarý, ýrksal, etnik ve dini önyargýlar ve yabancý düþmanlýðýnýn eklenmesiyle, kentlerde yoksullar aleyhine iþleyen yeni bir sürecin temelleri kurulmuþtur. Bir baþka deyiþle, yeni kentli yoksulluk, Batý’da özellikle ikinci dünya savaþýndan sonra, fordist yapýdan post fordist yapýya, refah devletinden refah sonrasý devlete, ulusal organizasyonlardan küresel organizasyonlara geçiþ sürecinde ortaya çýkmýþtýr. Geç kapitalist ülkelerdeki yeni kentli yoksulluk, farklý kimlikten insanlarý, son derece kötü ve ayartýlmýþ yerleþmelerde bir araya getirerek dýþlama/ayrýþtýrma politikasý içinde olmuþ ve izole yerleþme bölgeleri üretmiþtir (Arslan, l998: l73-185). Yeni kentli yoksulluk sorunu, kapitalizmin yan çýktýsý olarak ABD’ye ait bir sorun olarak ortaya çýkmasýna raðmen, ABD ile sýnýrlý kalmamýþ, baþta Batý Avrupa olmak üzere, diðer ülkelerin metropollerinde de kendisine geniþ bir alan açmýþtýr. Küreselleþme ve yeni uluslararasý iþbölümüyle eþitsizlikler, hem dünya ölçeðinde hem de bölgeler ve kentler arasýnda giderek derinleþmiþtir. Artýk metropollerin, çok uluslu kentlerin ortalarýnda “üçüncü dünyalar” kurulmuþtur. Kentlerdeki bu yoksul bölgeler, hiç kuþkusuz, özellikle postfordist üretim sistemleri, ihtisaslaþmýþ kentler ve yeni kentli yoksulluk olgusunun tam da orta yerinde durmaktadýr. Ayrýca, ulusal ya da uluslararasý göç, nüfus yapýsýný, kültürel iliþkileri, geleneksel baðlarý/baðlýlýklarý ve ye-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
53
rel/mahalli kimliklerin deðiþimini önemli ölçüde etkilemektedir. Yeni kentli yoksulluk görüntüleri de, bu göçle birlikte yeniden oluþan kimlik matrisleri içerisinde yeni ve farklý görünümler almaktadýr (Arslan, l998: 172). Kapitalizm, bir üretim sistemi olarak, deðiþik sosyal ve iktisadi açýlýmlar gösterir. Belirli zaman ve yerlerde kendi dinamiklerine uygun sosyal ve kültürel yapýlar oluþturur. Kapitalizmde sosyal yaþam, sýnýf iliþkileri, ayakta kalma stratejileri bir bakýma sermaye dolaþýmý ile kurulur. Ayrýca, kapitalizm kendi sürekliliði için, mekansal düzenlemeler de yaratýr. Bundan baþka, küreselleþme, bilgi teknolojilerindeki geliþmeler, devletin küçülmesi vb. hareketler, verili sistemin bir yan çýktýsý olarak, çeþitli eþitsizlikleri besler, yeni eþitsizlik hiyerarþileri oluþturur bu hiyerarþilerden sistemin iþlevselliðine giden yeni süreçler yaratýr. Kapitalizm uzun süre, ürettiði/sömürdüðü yoksullar üzerinden (proleterler, emekliler, çocuklar) gelecek vizyonu oluþturdu. Ancak, özellikle postfordist süreçle birlikte, yeni yoksul, iþsiz, evsiz, dýþlanmýþ, ayrýþtýrýlmýþ sosyal kesimler de üretti. Bu kesimler, sistemden pay alamayacak kadar gözden çýkarýlmýþlar, kentin çeperinde yaþam mücadelesi veren ve sosyal bilimcilerin sýnýf altý (underclass) yapýlar olarak tanýmladýklarý kesimlerdir. Bu “sýnýfaltý” ya da “sýnýfdýþý” kesimler, Gans’a göre, sistem dýþý unsurlardýr ve bu kavram genelde, çalýþmayan insanlarý, evlilik dýþý çocuðu olup da devlet yardýmý almaya devam eden genç kadýnlarý, evsizleri, dilencileri, alkol ya da ilaç baðýmlýlarýný ve sokaktaki suçlularý kapsar. Bu kavramýn içerimi geniþ olduðundan, sosyal konutlarda yaþayanlar, kaçak göçmenler, çete üyeleri vb. gruplar da sýnýfaltý’ya dahil edilir. Genelde, yoksullarý damgalamaya elveriþli olan bu terim, dýþarýda býrakýlmýþ, sistem dýþýna itilmiþ, sistem için artýk disfonksiyonel olarak görülen yapýlarý açýklamaktadýr (Gans, l995:2; Bauman, l999: 98). Rowntree, l950 de Ýngiltere de yaptýðý bir araþtýrmada yoksulluðun artýk deðiþik bir vecheye sahip olduðuna iþaret etmektedir. Bu araþtýrmanýn sonuçlarý, artýk yoksulluðun sistem içinde yer alanlarýn deðil, bir þekilde sistem dýþýnda kalanlarýn sorunu olduðunu göstermektedir. Sistem içinde çalýþanlarýn çok büyük bir grubu yükselen reel ücretler ve hýzla artan istihdam sayesinde yoksulluktan kurtulmaya baþlarken, yoksul gruplarýn çok büyük parçasýný yaþlýlar-çoðunluðu çocuklarýný ve kocasýný savaþta kaybeden yaþlýlar- oluþturmaktadýr. Daha sonraki yýllarda refah devleti ülkelerinde yapýlan çalýþmalar sistem dýþýnda kalanlarýn yoksulluðuna yönelecektir: Mesela l960’larda kalkýnma ekonomisinin mimarlarýndan Gunnar Mydral’ýn Amerika üzerine çalýþmalarýndaki esas vurgu sistemden ihraç edilenlerin ciddi yoksulluk içinde bulunmasý ve toplum içerisinde bir ayrýmýn oluþmasýdýr. Bu ay-
54 YOKSULLUK
rým Amerikan toplumunda mekansal, ekonomik ve sosyal olarak izlenebilir hale gelmeye baþlamýþtýr (Mydral, l965)” (Iþýk-Pýnarcýoðlu, 2001:69). Mydral’in sözünü ettiði aslýnda “sýnýf bile olmayan sýnýfaltý yoksullardýr. Sýnýfaltý, sadece uyuþturucu müptelasý, çalýþmak istemeyen lümpen proleteryayý içermemekte, ondan daha da geniþ bir kitleyi, yani iþsizlik girdabýna girmeye baþlayanlarý da kapsamaktadýr. Fakat yeni oluþmaya baþlayan sýnýfaltý, geliþmiþ ülkelerde l970’lere kadar ciddi boyutlara ulaþmamýþ, bu kesimler azýnlýkta kalmýþtýr. Bilindiði üzere, refah devletinin ortaya çýkýþ iddiasý, önceki dönemin eksik tüketim krizine çare bulmak için gereken istihdam ve tüketimin artýrýlmasý (baþka bir deyiþle sistem içi yoksulluðun ortadan kaldýrýlmasý) olduðu kadar, çalýþamayacak olanlara veya bir þekilde sistemin dýþýnda kalanlara da kol kanat germektir. Bu nedenle, özellikle etnik konularda belli bir ayrým oluþmuþsa da, bu yeni bir ikiliðin/ayrýmýn ilk izleri olarak kalmýþ, ön plana geçmemiþtir” (Iþýk-Pýnarcýoðlu, 2001: 69-70). Bu ikiliðin, köklü bir þekilde ortaya çýkmasý, l970’lerden itibaren girilen krizle olmuþtur. Krizle birlikte, yoksullarý gözeten refah devletinin çöküþü, imalat sanayinin geliþmekte olan ülkelere kaymasý, endüstri sonrasý aþamaya geçiþ ve tüm bunlarýn bir ürünü olarak uzun soluklu iþsizliðin ortaya çýkmasý, sosyal bilimcilerin sýnýfaltý (underclass) diye tabir ettikleri bir kesimin ortaya çýkmasýný sonuçladý. Bu yeni yoksullar, sadece iþsizlik eklemli ekonomik bir dýþlanmayla karþýlaþmadýlar ayný zamanda politik denklemin tamamen dýþýna çýkarýldýlar ve her tür sosyal grup ve aileden izole edici sosyal ve siyasal dýþlanmanýn kurbaný haline geldiler. Ýþte bu dýþlanan kesimler, artýk sýnýf parametrelerine bile girmemekte, sýnýfaltý yani yeni yoksullarý teþkil etmektedirler (Iþýk-Pýnarcýoðlu, 2001: 70).
Türkiye’de Yeni Kentli Yoksulluk Sorunu l950 lerden bu yana, Türkiye, “Batý’yý biçimlendiren süreçlere eklemlenmesiyle ortaya çýkan kýrdan kente göçlerle gelen kentlerde yoksulluk biçimlerine, ve gecekondu ile de yoksul mekanlarýna aþinaydý. Yoðun göç ve gecekondulaþma ile yeniden yapýlanmýþ kentlerin ötekilerini ve öteki mekanlarýný herkes biliyordu. Hatta bu ötekilere karþý, “kentli-köylü” ayrýmý ekseninde ifade edilen bir tiksinti de televizyon ve gazete sayfalarýndan dýþarý taþýyordu. Diðer yandan akademik çevrelerde gecekondular, kentsel ve kýrsal biçimler arasýnda geçiþ saðlayan bir “köprü” olarak görülüyordu. Böylesi yaklaþýmlar, gecekondularýn kente eklemlenmesinin sorunlu olduðu sonucuna varsalar da, gecekondularý getiren göç bir rasyonalizasyon ve uyum süreciyle gerçekleþiyordu” (Arslan, l998: l85). Türkiye’de l980 lere kadar görece ulusal ekonomi, yani devlet merkezli ekonomik politikalara dayalý bir iktisat rejimi yürütülmüþtür. Ancak, l980’lerden
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
55
sonra bu ulusal kalkýnmacý ekonomi terkedilmiþtir. Bu tarihten sonra bölgesel eþitsizliklerin arttýðý ve sýnýfsal ayrýmlarýn giderek kutuplaþtýðý görülmüþtür. Dengesiz sermaye yatýrýmlarý, coðrafik ayrýmcýlýk, liberal ekonomi politikalarý, son dönemlerde yeni dünya düzeni ve küreselleþme rüzgarlarý, 80 lerden buyana giderek verili yoksulluðu derinleþtirmiþtir. Küresel bir yörüngede yapýlanan ekonomik, politik ve bölgesel yeniden örgütlenme, yeni kentli yoksulluðun ortaya çýkmasýnda oldukça etkili olmuþtur (Arslan, l998:l75). Bilindiði gibi, Türkiye’de l980’lerle birlikte, iktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel yaþamýn hemen her alanýnda, oldukça köklü dönüþümler yaþandý. Bu dönüþümler içerisinde, zenginleþme, sýnýf/statü atlama, gösteriþçi tüketimde bulunma, etik ölçülerde aþýnma ve yükselebilmek için her türlü yolu meþru addeden bir kesim ortaya çýktý. Bu dönemde, eskiye oranla daha þiddetli yeni eþitsizlik hiyerarþileri oluþtu. Özellikle devletin sosyal niteliðini terk etmeye çalýþmasý, serbest piyasa ve kapitalist iliþkilerin önünü açmasý, doðal olarak alt sýnýflarýn yoksulluklarýnýn þiddetlenmesine buna karþýn yeni/türedi bir zenginler sýnýfýnýn kök salmasýna yol açtý. Kesimlerarasý gelir farklýlýklarý o zamana kadar olmadýðý ölçüde keskinleþti ve büyük boyutlara vardý. Kesimlerarasý dýþlama ve gerginlikler alevlendi, akut eþitsizlik kendi öteki’sini oluþturmada gecikmedi. l980’li yýllardan itibaren, Türkiye artýk, gelirin nisbeten eþit daðýldýðý bir toplum olmaktan çýktý. Zengin ile yoksul arasýndaki farklarýn uçurum nitelemesini hak edecek boyutlara ulaþtýðý bir ülke haline geldi. Ancak bundan da kötüsü toplumsal kesimlerin artýk birbirlerinden kopmakta olduðu bir yapýyla karþý karþýya kalýndý. Kentteki gündelik yaþam, steril oturma ve iþ merkezleri, artýk zenginlerle yoksullarýn birbirlerini görmediði, birbirleriyle temas etmeyecekleri bir þekilde yeniden örgütlendi (Iþýk-Pýnarcýoðlu, 2001: 42). 80 sonrasý enflasyonist politikalar, liberalleþme rüzgarlarý, devletin küçülme gayretleri vs., toplumun tüm referanslarýnýn, baðýl deðerlerinin, sabit ölçülerinin buharlaþtýðý, yerini iktisadi ve sosyal istikrarsýzlýðýn aldýðý bir dönem ortaya çýkardý. Toplumda geçerli statü sembolleri, insani erdemler, kararlý kiþilik ve kimlikler ile kanaatkarlýðý kutsayan deðer ölçülerinin aþýnmasý ve yerini ne þekilde olursa olsun zenginleþmek isteyen bir sýnýfa terk etmiþ oldu. 80 sonrasý yaþanan akut eþitsizlik süreci 90’larda kendisini kronik yoksullukla somut bir þekilde yüzleþmek þeklinde gösterdi. 90 sonrasýnda kýrsal kesimde olduðu kadar kentlerde özellikle büyük kentlerde olanca çýplaklýðýyla kendisini gösteren bir yeni yoksullaþma süreci oluþtu. Bu dönemde görünür olan þey; yaþanan ekonomik krizler, istihdam sorunlarý, yüksek enflasyon, hýzýný kesmeyen iç ve dýþ göçler, mafya ve terör organizasyonlarý, suç-
56 YOKSULLUK
lu çeteler vs. yoksulluðun hem nedenleri hem de yoksulluk üzerinden boyutlanan toplumsal sorunlar olarak önemlerini korudular.
Türkiye Kentleþmesi: Kýsa Bir Öykü Türkiye l950’lerden sonra hýzlý bir kentleþme sürecine girmiþtir. Nüfus artýþý, tarýmda mekanizasyon, topraðýn küçülmesi, þehrin cazibesi, sunduðu görece yüksek saðlýk, eðitim, istihdam imkanlarý vs. kýrsal nüfusu kentlere göçe zorlamýþtýr. Özellikle çok partili siyasal sürece girmemiz, Demokrat Parti’nin kentleþmeyi özendirici politikalarý kente göçü artýrmýþ, kýrsal toplumsal yapý tedrici olarak kentli bir toplumsal yapýya doðru evrilme sürecine girmiþtir. Hýzla kentleþen bir ülke olmak, gerçekte, hýzla kýrdan kente göç anlamýna gelmektedir. Kýrdan kente göçenleri ise kentte önemli sorunlar beklemektedir. Zira, kent, kýrsal kökenlilerin yoðun talebi karþýsýnda kendi bünyesinde saðlýklý olmayan yapýlaþmalara kucak açmýþtýr. Yeni kentlilerin doðurduðu yüksek basýnç kentin doðal iþleyiþ mekaniðini çalýþamaz duruma sokmuþtur. Yeni kentliler, iþ istemekteler, eðitim, saðlýk, sosyal güvenlik ve bürokratik kurumlardan yararlanmayý arzulamaktadýrlar. Bu ise, kentlerin mevcut talepleri karþýlama, onlarý tolere etme kapasitelerine baðlýdýr. Ancak, yoðun ve kontrolsüz göç, mevcut sorunlarý elimine etmekten çok onlarý büsbütün çözümsüzlüðe itmiþtir. Türkiye kentleþmesi bilindiði gibi sorunlu bir kentleþme özelliðine sahip. Kýrsal bölgelerdeki yoksunluðun dayattýðý, mecbur ettiði göçler vasýtasýyla kentlerde giderek ivmesini artýran bir nüfus birikmesi sorunuyla karþý karþýya kalýnmýþtýr. Bu süreçte, kentler, büyük kentlere ve metropollere dönüþmüþ; bildik, alýþýldýk siluetlerini kaybetmiþlerdir. Kýsa sürede, kente yeni yerleþme bölgeleri, yeni kültürler ve yaþam tarzlarý eklenmiþtir. Kente gelenler kentlerin mevcut kapasitelerinin çok üzerinde taleplerle geldiklerinden, kentler, kendi bünyelerinde bu yeni gelenleri massedecek yapýlar oluþturmada yetersizlik göstermiþtir. Bunun bir sonucu olarak kentlerde yeni/akut sorunlarla karþýlaþýlmýþtýr. Kentteki düzenlemelerin hemen hiç biri istenildiði ölçüde yeni kentliler lehine geliþmemiþtir. Belki ilk kuþak kent göçmenleri görece bazý imkanlar (iþe girme, konut edinme/gecekondu vs. ) elde edebilmiþler, ancak, sonrakiler kentin çeperinde, varoþlarýnda yaþama imkanýný çok aðýr deneyimlemek durumunda kalmýþlardýr. Türkiye’de kentleþme, sanayisiz, altyapýsýz, plansýz bir süreç izlediðinden, kentler çarpýk/saðlýksýz bir görünüm almýþlardýr. Bu süreçte, Türkiye kentlerinin belki de en belirleyici karakteristiði gecekondular olmuþtur. Gecekondu yerleþmeleri, kente göç eden, ancak baþýný sokacak barýnaðý olmayanlarýn, hazine arazisi üzerinde, kaçak, imar mevzuatýna aykýrý kondurduk-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
57
larý binalardan oluþmaktadýr. Bu yerleþmeler, hem yasal deðil hem de yaþamak için asgari saðlýk ve güvenlik kriterlerinden yoksundurlar. Göç arttýkça, kentlerdeki gecekondular da çýð gibi çoðaldý. Özellikle kentlerin kenarýnda her geçen gün büyüyerek yeni yerleþmeler yani gecekondu semtleri ortaya çýktý. Öyleki, Ýstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerin % 60 dan fazlasýnýn gecekondularla kaplý olduðu ve kent içinde çok sayýda ayrýksý, farklý kültür adacýklarýnýn belirdiði yeni bir kent profili ile karþýlaþýldý. Bu bölgeler, enformel iþ piyasasýna, düþük eðitim ve gelir düzeyine, saðlýksýz konutlara, cemaatçi að iliþkilerine, etnik, ýrki veya dini mensubiyet matrikslerine ve de kente tutunma sürecinde yalpalayanlara açýklýk gösteren kentin içindeki “yeni köy” ler, “yoksul gettolar” oldular. Gecekondularda yaþayanlar arasýnda hemþerilik, akrabalýk dayanýþmasýnýn yüksek olmasý, bu bölgelere yerleþmelerde önemli rol oynamýþtýr. Bu dayanýþmacý iliþkiler uzun yýllar yeni kentlileri kentin yýkýcý, budayýcý rüzgarlarýna karþý bir arada tutarak, daðýlmaktan kurtardý. Ayrýca, etnik, ýrki ya da dini mensubiyetler de, yeni kentlilerin kendi aralarýnda tesis ettikleri dayanýþmacý að iliþkilerine hayatiyet verdi. Özellikle, Doðu ve Güneydoðu illerinden gelen, zorunlu göçle kendilerini büyük þehirde bulan insanlar, etnik aidiyetlerini büyük kentte çoðaltacak að iliþkileri içinde oldular. Etnik mensubiyet, kentte kimi zaman kabul edilebilir dayanýþmacý iliþki aðlarý üretti kimi zaman da kentteki kuraldýþý etkileþim yapýlarý oluþmasýný sonuçladý. Bu yönüyle, kentteki organize suç örgütleri, çeteler, mafya türü yapýlaþmalar vs. bu kesimin adýnýn sýkça telafuz edildiði yapýlar oldular. Dini ve ýrki baðlýlýk duygusu taþýyanlarýn da yine kendi kapalý gettolarýný inþa ettiklerini ve burada özgül kültürleriyle varoluþsal bir alan kendilerine açtýklarý bilinmektedir. Kentin yine çeperinde, kýyýsýnda çöreklenen bu kesimlerin, kentin enformel piyasasý içinde kaldýklarý, kentli hakim iliþki süreçleri ve ortamlarýnda gözükmedikleri, dolayýsýyla kente yeterince entegre olamadýklarý bir gerçektir.
Deðiþen Kentler, Yerleþen Yoksulluk 80 sonrasý kentlerdeki kapitalist iliþkiler, devletin sosyal niteliðindeki geri çekilmeler, liberal ekonomi politikalarý, deðerlerde yaþanan aþýnma ve kentin giderek rasyonel iliþkilerin, yabancýlýk ve çýkar iliþkileri sarmalýnda dönüþmesinin bir sonucu olarak yeni kentliler kendilerini önceki dönemlerle kýyas kabul etmeyecek bir yokluðun yoksulluðun ve korunaksýzlýðýn ortasýnda buldular. Artýk devlet arazisi çeþitli yollarla konut mafyasýnýn eline geçmiþ, ayrýca talan edilecek arazi bulmadaki güçlükler, yeni gelenleri gecekondularda kira karþýlýðý oturmaya yöneltmiþti. Eðitimli ve vasýflý olmadýklarýndan kentte iyi gelir getiren iþlerde çalýþma imkanlarý da sýnýrlýydý. Kazandýklarýný kira ve
58 YOKSULLUK
güçlükle karýn doyurmaya ayýrabildiklerinden, birikim yapma, durumlarýný düzeltme imkanlarý hemen hiç yoktu. Bu dönemde yaþanan iktisadi kriz ve yüksek enflasyon belki de en fazla bu yeni kentli kesimin belini kýrdý. Çünkü, kentlerdeki rant alanlarý bir þekilde iþgal edilmiþti, istihdam alanlarý daralmýþtý, daha önceki gecekondulularýn, akraba ve hemþehriliðe dayalý enformel dayanýþmasýnýn zayýflamasý söz konusuydu ve bu yeni kentliler, büyük ölçüde, daralmýþ iktisadi ve sosyal alanda var olma mücadelesi vermek durumunda kalýyorlardý. Dahasý, eski göçmenler, gecekondularý olanlar bile, son yýllardaki enflasyonist politikalarýn, iþsizliðin, liberal ekonomi uygulamalarýnýn faturasýný, çok aðýr bir þekilde ödüyorlardý. Marjinal sektör, artan aile üyelerini geçindirmede yetersiz hale gelmiþti. Kiralar yükselmiþ, kentte yaþamak için gerekli asgari maddi düzeyin bile aþýndýðýna tanýk olunmuþtu. Bu son kuþak yeni kentliler, doðal olarak yaþanan sýkýntýlarý daha akut düzeyde yaþýyorlardý. Televizyon programlarýnda yoksulluk hallerine sýkça tanýk olduðumuz kesimlerin de iþte bu yeni kentli (3-5 yýl önce kente gelmiþ) gruptan geldikleri dikkat çekiyordu. Yoksulluðun giderek artmasý ve çeþitlenmesiyle günümüz kentleri, bu sorunun yoðunlaþtýðý, somutlaþtýðý ve extrem uçlarda sorunsallaþtýðý alanlar olarak karþýmýza çýkmaktalar. Kapitalizm, modernleþme, küreselleþme ve buna dayalý sýnýfsal eþitsizliklerin somut sonuçlarýndan biri de kent yoksulluðu þeklinde tezahür etmiþtir. Kentlerde deðiþik veçheleriyle görünen bu yoksulluk, aslýnda geliþmiþ ya da geliþmemiþ tüm toplumlarda kendisini göstermektedir. Kentler, yoðun kapitalist iliþkiler aðý içerisinde, refahla birlikte yoksul ya da yoksunluk görünümleri de üretmektedirler. Üretim süreçleri, kentli istihdam iliþkileri, tüketimci edimlere dayalý sýnýfsal yapýlar bir þekilde kentli yeni yoksullar türetmektedir. Çünkü, kentin üretim süreçlerine katýlamadýklarý gibi tüketim ortamlarýnda da yerleri olmayan bu kesim için, yoksulluk çoðu kez dramatik görünümleriyle var olmaktadýr. Bugün için, özellikle büyük kentlerimizin kýyýsýnda yaþayanlar için yoksulluk, toplumsal bir sorun niteliðindedir. Kentin kýyýsýnda olmak, bir bakýma kentin ekonomik, sosyal, kültürel olanaklarýnýn dýþýnda olmak, bu süreçlere katýl(a)mamak anlamýna gelmektedir. Kentli istihdam piyasasýnda yerleri olmayanlar, bunu çoðu zaman dramatik yaþamlarla deneyimlemek durumunda kalmaktadýrlar. Çünkü, iþi olmayan kiþinin, düzenli bir geliri dolayýsýyla düzenli bir yaþamý da olmayacaktýr. Oturulan konut, mutfaða yapýlan harcamalar, giyim, eðitim ve saðlýk giderleri, tüm bunlar, yaþanýlan yoksulluðun gölgesinde kalacaktýr. Dolayýsýyla, iþsizlik, düzenli bir gelire sahip olmamak, yeni kentli insanlarýn kente entegre olmalarýný engellediði gibi, yoðun ve yakýcý bir kentten kopuþ, kente düþmanlýk ve gerilim duygular oluþmasýnýn da nedeni haline gelecektir. Çünkü, yoksulluðu deneyimlemek, kent göçmenle-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
59
ri için ötekilik algýsýnýn içselleþmesine, sistem dýþýnda olma bilincinin yerleþmesine, dýþarýda býrakýlmýþlýk, terkedilmiþlik, unutulmuþluk, kýyýya, kenara atýlmýþlýk duygularýnýn yoðun bir þekilde yaþanmasýna yol açacaktýr. Bu duygularýn yerleþmesi, sonuçta, kentten ayrýksý, muhalif yaþam alanlarýnýn, gettolarýn, kurtarýlmýþ bölgelerin, içe kapanmýþ mahallelerin ortaya çýkmasýna neden olacaktýr. Büyük þehirler özellikle Ýstanbul için bu manzara yeterince açýktýr. Ýstanbul içinde birbirine benzemeyen yüzlerce Ýstanbul oluþmuþtur. Hatta bu Ýstanbul’lar, birbiriyle o kadar ayrýksý özellikler taþýyorlar ki, aralarýnda yüksek, aþýlmaz duvarlar bile örülmüþtür. Zenginler, giderek kendi zenginliklerini ayaktakýmýnýn husumetinden ve öfkesinden koruma adýna kendi steril konaklarýna, sitelerine veya zengin gettolorýna hapsolmaktadýrlar. Kentler, karmaþýk, ayrýksý, çýkara dayalý iliþkilere hapsoldukça, cemaat duygusunun, hemþehrilik iliþkilerinin, komþuluðun, ahlaki ölçüler ve insani erdemlerin de buharlaþtýðýna tanýk olunmaktadýr. Artýk, yoksulluðu deneyimleyenler, paylaþacaklarý çok az þeyin olduðunun farkýndalar. “Bizde yok ki gözetelim” diyenlerin sayýsý her geçen gün artmakta. ”Esas biz yardýma muhtacýz” diyenler, artýk kendi yoksulluklarýný tüketmenin telaþý içindedirler.
Doðu’dan Göçler, Bölgesel Eþitsizlik ve Yoksulluk Türkiye’de bölgelerarasý gelir eþitsizliði, Doðu ve Güneydoðu’dan kitlesel göçlerin Batý metropollerine yönelmesine yol açmýþtýr. 1960’lardan itibaren, Doðu ve Güneydoðu’dan köylerin ve kentlerin göç yüzünden nüfuslarýnýn azalmasý, iktisadi ve sosyal yaþamýn gerilemesi olgusuyla karþý karþýya kalýnmýþtýr. Göçün ana nedeni, büyük ölçüde iþsizlik, topraksýzlýk, kan davasý ve son yýllardaki “politik destabilizasyon” olarak öne çýkmaktadýr. Ayrýca, aþiretler arasý yaþanan çatýþmalar, koruculuk sistemi ve bölgede yaþanan akut huzursuzluk bu göçün travmatik bir görünüm kazanmasýna neden olmuþtur (Arslan, l998:l76). Doðu’daki bazý çekim merkezi iller, örneðin Erzurum, Malatya, Elazýð, Diyarbakýr ve Gaziantep de bu göçle gelen nüfusun aðýr yükünü, oluþturduðu basýncý massetmekten uzaklaþmaktadýrlar. Bu kentler kendi fazlalarýný bir þekilde Batý’ya göndermekteler, büyük kentler ise artýk yoksulluðu, derin yoksulluða çevirterek yeni yoksullar ordusunu bünyelerine dahil etmektedirler. Kýrdan kente göç, ayný zamanda terk edilen yerlerdeki ekonominin tamamen çöküþüne de yol açmýþtýr. Aðrý, Bingöl, Erzincan, Kars, Muþ, Tunceli, Þýrnak, Siirt, Van gibi kentlerin köy ve kasabalarýndan büyük göç dalgalarýnýn Batý’daki kentlere doðru yönelmesi, bu illerdeki üretim süreçlerini de etkilemiþ, toprakta çalýþacak aktif nüfustan yoksunluðu getirmiþtir. Ayrýca, göç
60 YOKSULLUK
eden bu nüfus, büyük þehirlerdeki istihdam yapýlarý için elveriþli hünerlere sahip olmadýklarýndan tamamen iþlevsiz bir pozisyon içinde bulmuþlardýr kendilerini. Kentte yaþamak, büyük ölçüde maddi yeterlik istemektedir. Yeni gelenler, getirdikleri kýsýtlý servetlerini, çok kýsa sürede tükettiklerinden onlarý bekleyen en temel sorun “karýn doyurma” telaþý olmaktadýr. Bu telaþ, yeni kentliyi çoðu kez, sýnýr tavýrlar içine itmekte, taþýdýðý gelenekçi, etik ölçülere dayalý kiþiliði, büyük bir gelgit ya da anomali yaþamaktadýr. Yoksulluðun insaný kör ettiði noktada, her tür yasadýþý, kuraldýþý eylem bir seçenek olarak ortaya çýkabilmektedir. . Bu süreç, hem tehlikeli hem de umarsýz bir gelecek anlamýna gelmektedir. Göçe baðlý gerçekleþen bu kentleþme, beraberinde yeni eþitsizlikler, patolojik sorunlar, çarpýk ekonomik iliþkiler, enformel örgütlenmeler, örgütlü suç yapýlarý ortaya çýkarmýþtýr. Bu kentleþmenin belki de mekandaki en belirgin izdüþümü, gecekondu yerleþmeleri þeklinde olmuþtur. Gecekondular, kente gelenleri kent yaþamýna entegre etmek, kente yumuþak geçiþ yapmalarýný saðlamak bir yana bizzat yeni gelenleri, kentten ayrýþtýrýcý göçmen gettolarýna dönüþerek, olasý çözümlerin daha bir sonuçsuz kalmasýna neden olmuþtur. Ayrýca, gecekondular, kendilerine özgü bir kültür adacýðý oluþturarak, kentin içinde “yeni kentler”, “yeni köyler” oluþmasýna yol açmýþtýr. Buralarda, sorunlar çýð gibi büyümekte, kentin içinde kente karþý protest karþý koyuþ duvarlarý yükselmektedir. Çünkü, gecekondularda yaþayanlar kendi geleneksel, enformel iliþki aðlarý üreterek, kentin hakim yapýsýna protest, alternatif bir yapý oluþturmaktadýrlar. Bu alternatif yapý, kendi içinde her tür enformalliðe, yasa dýþýlýða, kuraldýþýlýða açýklýk göstermektedir. Bu yönleriyle, Türkiye kentleþmesinin çarpýk yapýlaþmasý, beraberinde yeni çarpýk sosyokültürel að sistemlerinin oluþmasýna, bu da yasadýþýlýðýn türlü suretlerine açýklýkla sonuçlanmaktadýr. Kentlerdeki eþitsizliðin büyümesi, kentsel imkanlardan en düþük payý alan “öteki” kesimi ve öteki mekanlarý/mahalleri üretmiþtir. Bu kesim, kentin hemen her tür katýlým isteyen süreçleri ve yapýlarýndan adeta dýþlanmýþtýr. Kentteki üretim süreçlerinde yer almamakta (istihdam dýþýdýrlar), kentteki sosyal organizasyonlarda, bürokratik kurumlarda, kültürel etkinliklerde, eðlence ve sportif faaliyetlerde görünmemektedirler. Zira, bu insanlar en temel gereksinimleri olan, baþlarýný sokacak bir konuttan, gecekondudan dahi yoksundurlar. Türkiye kentleri, kente gelenleri entegre etmek yerine, kendi içlerinde bölünerek, parçalanarak ayrýksý sosyokültürel adacýklar haline gelmiþlerdir. Kentin içinde yüzlerce irili ufaklý kent vardýr. Bunlarýn çoðu birbirine benzemez. Hem kentte sahip olduklarý, kazandýklarý ve biriktirdikleriyle benzemez-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
61
ler hem de hissettikleri ve büyüttükleri öfke ve isyanlarýyla benzemezler. Çoðu için ortak nokta, kente, kent soylu yapýlara karþý soðukluklarýdýr. Son yýllardaki katmerleþen eþitsizlikler; sosyokültürel marjinalizasyonlar doðurmuþ, etnik ve ýrki dýþlanmýþlýklar ve yaþamayý lüks addeden yeni yoksullarýn köken bulmasýna neden olmuþtur. Yoksulluk ve yoksunluk derinleþtikçe, kentin içinde “yeni sýnýflar” daha doðrusu sýnýf altý (underclass) yapýlar ve bunlarýn yayýldýklarý taban geniþlemiþtir. Kentin politik iklimi içinde, küreselleþme, kapitalizm, liberal ekonomi politikalarý, ulus devletçi politikalar vs. hepsi sonuçta yeni eþitsizlikleri büyüterek, yeni alt sýnýflarýn dolayýsýyla gerilimli kutuplarýn oluþmasýna yol açmýþtýr.
Yeni Kentliler ve Yeni Yoksullaþma Süreci Pýnarcýoðlu ve Iþýk (2003: ll7) kriz öncesi dönemde yoksulluðun acýmasýz da olsa kurallarý olduðundan bahsetmektedirler. Onlara göre, Sultanbeyli ve benzeri yerleþmelerin gösterdiði gibi, “artýk yoksulluðu kurallý bir oyun olarak kuran ve eski göçmenlerin, kente yeni gelenler üzerinden zenginleþmelerine dayanan süreç sona erdi. Yeni gelenler artýk kentin acýmasýzlýðý ile kendi baþlarýna baþ etmek zorunda kalacaklar. Kendilerini koruyan cemaat aðlarý, görünen o ki kriz sonrasýnda iþe yaramayacak. Yarasa bile daha küçük bir kesimi, o da çok daha yüksek bedellerle koruyabilecek. Cemaat aðlarý daha dýþlayýcý, daha içe kapalý ve sonuçta da kendilerinden farklý olanlara daha sert olacak ister istemez” Bu yeni yoksullaþma sürecinde, “yoksulluk-varsýllýk çizgisinin býçak sýrtýnda gittiði bu ortamda, bazý haneler, hemþerileri olsa bile, iliþki aðlarýnýn dýþýnda kalabilmektedir. Bu grup içinde yeni göç etmiþ ; ‘yoksullar’, yetiþkin yaþta hünersiz göçedenler; iþ kazasýna uðramýþ ve sakatlanmýþ hane reisleri; dullar; iþ yaþamýnda baþarýsýz olmuþ ya da hemþerilik iliþkilerinden dýþlanmýþ haneler vardýr. Bu arada Doðu’dan gelen Kürt göçünün de bu tür haneler yaratan bir göç türü olduðunu belirtmekte yarar vardýr. Doðu’dan yeni gelen göç dalgasý eskisinden farklý olarak zincirleme göçün saðladýðý esnek ve tedrici uyum olanaklarýný ortadan kaldýrmaktadýr. Çok çocuklu ve hünersiz yetiþkinlerin olduðu bu hanelerin mevcut hemþerilik iliþkileri içine girmeleri çok daha zor olmakta ve bunlar da yalnýzlýða terk edilebilmektedirler. Bu grubun varlýðý kökene dayalý iliþkilerin seçiciliðini ve kentte yoksulluðun bazý gruplar için yerleþikleþme eðiliminde olduðunu göstermektedir” (Erder, l995:ll8). Dolayýsýyla, son dönemki göçler, çoðu göçmen için hayatýn altüst olmasý, yaþamýn yeniden kurulmasý/kurgulanmasý anlamýna geliyor. Zira, bu kesimler gittikçe yoksullaþýyorlar, kalabalýk haneler haline geliyorlar, hünersiz yetiþkinler ve iþsizlik kronikleþiyor, çare olarak çocuklarýný çalýþtýrýyorlar. Yoksulluk bu kesim için yerleþik bir kültür haline geliyor.
62 YOKSULLUK
Yoksulluðu devredecek yeni göçmen gruplar olmayýnca da, yoksulluk daha bir kuralsýz þekilde deneyimlenecektir. Daha önce yoksulluðu tanýmayan, uzaktan seyretmiþ olan kesimler bile hýzla bu yoksulluða sürüklenmektedirler. Bu kesim içinde en zayýf olanlar, belki de orta sýnýfýn korunaksýz gruplarý, yani formel-enformel sýnýrýný zorlayanlar, kendilerine yeni yollar aramaktan çekinen emekliler ve tek baþýna yaþamak durumunda olan kadýnlardýr (Pýnarcýoðlu ve Iþýk, 2003:ll7) Bunlar umarsýz, çaresiz, rýza gösterici bir tarzda yoksulluðun yeni aktörleri, yeni avlarý olarak gözükmektedirler. Bu kuralsýz yeni yoksullaþma, Ýstanbul’dan baþlayarak bütün Türkiye toplumunu, geliþmiþ ülke kentlerinde gördüðümüz, tanýk olduðumuz yeni yoksulluk olgusuna daha bir yaklaþtýracaktýr. Bu yoksullaþma süreci kuþkusuz, toplumsal ayrýþmalarý daha keskin hale getirecek, toplumsal empatiden yoksun kesimlerin köken bulmasýyla sonuçlanacaktýr (Pýnarcýoðlu-Iþýk, 2003:117). Bu süreç, Türkiye toplumunu, yeni yoksulluðun toplumsal suretlerine, örneðin, evsizler, yalnýzlar, açlar, dilenciler, parkta yaþayanlar, çöpten geçinenler, etnik ve ýrki dýþlanmýþlar, terkedilmiþler, yaþlýlar, sokaðýn çocuklarý, tinerciler, uyuþturucu kullananlar/satanlar, gaspçýlar, kapkaççýlar, vb. hem maðdur/madun hem de kriminal olan gruplara açýklýk taþýyacaktýr.
Yeni Kentli Yoksulluðun Toplumsal Görünürlüðü Yeni kentli yoksulluðun toplumsal görünürlüðü*, kendisini çok farklý boyutlarda ele vermektedir. Kente, umutlarýyla gelen ve yer kapmak, tutunmak isteyen insanlar, kentin çoðu zaman kýyýsýnda, kentli istihdam piyasasýnýn uzaðýnda ya da altýnda, düþük sosyo-ekonomik yaþamlarýn öznesi durumundadýrlar. Kent, yeni gelenleri massedecek imkanlardan uzaklaþtýkça, çýplak *
Yeni kentli yoksulluðun toplumsal görünürlüðüne iliþkin bir çalýþma Adile Arslan tarafýndan yapýlmýþtýr. Arslan, Van’a özellikle civar köy ve mezralardan zorunlu göçle gelmiþ göçmenler üzerinde yaptýðý araþtýrmada, söz konusu göçmenlerin, kent ortamýnda yeni kentli yoksulluðu deneyimledikleri ve bunun bariz dýþa yansýyan toplumsal, ekonomik ve kültürel görüngüler taþýdýðýný belirtmektedir. Arslan’ýn araþtýrmasýnda, yeni yoksulluk olgusu, Batý literatüründeki boyutlanmalardan uzak olsa bile, yeni kentlilerin benzer bir yoksulluk algýsý ve situasyonu içinde bulunduklarýna gönderme yapýlmaktadýr. Yeni yoksulluðun genel açýlýmlarý olarak Arslan, bu yeni kentlilerin baþlarýný sokacak bir gecekonduya dahi sahip olamadýklarý, iþsizliðin diz boyu olduðu, temel gýda maddelerinden yoksun olduklarý, kadýnlarýn toplumsal görünürlükten uzak olduklarý, depreþmiþ isyan ve öfkeler taþýdýklarý, kendilerini göçe zorlayan koþullara isyan ettiklerini, yabancý düþmanlýðý þeklindeki önyargýlara muhatap olduklarýný belirtmektedir. Yeni kentli yoksulluðun büyük ölçüde ulusdevletçi politikalardan, küreselleþmeci ve liberal ekonomi politikalarýndan köken aldýðýna da vurgu yapýlmaktadýr. Van’da Dere Kenarlarý’nda yerleþmeye çalýþan yeni yoksullara iliþkin olarak Arslan, bunlarýn Van ve Siirt’in kýrsalýndan buraya göç ettiklerini, imara yasak olan bölgede yerleþtiklerini, Hacýbekir civarýndaki saðlýksýz evlerde oturduklarýný belirtmektedir. Göç nedeni olarak da bu kesim “topraðýmýz, iþimiz yoktu/geçim derdi” ve “köyümüz boþaltýldý/yýkýldý” þeklinde cevaplar vermiþlerdir. Bu bölgede oturanlar için sel tehlikesi bulunmaktadýr. Burada yaþayanlar için geçim saðlamak, çocuklarýn karnýný doyurmak baþlý baþýna bir sorun. Göçmenler, zorla sürüldükleri kentte yaþamýyor adeta “sadece sað kalmaya çalýþýyoruz” demektedirler. Çalýþabilir yaþtaki yetiþkin erkeklerin % 84.9 u iþsiz. Ýþi olan çok küçük azýnlýk ise seyyar satýcýlýk, garsonluk, hamallýk, çýraklýk
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
63
bir þekilde görünen þey, yeni kentlilerin yoksulluk hallerine iliþkin dramatik kareler olmaktadýr. Yeni kentli yoksulluða iliþkin bazý görünürlük arzeden noktalara þu þekilde iþaret etmek mümkün gözükmektedir: Yeni kentli yoksulluk, kendisini belki de en fazla konut piyasasýnda göstermektedir. Yeni kentli yoksullar, artýk, eskisi gibi l-2 göz odalý gecekondulara sahip deðildirler. Arazi bulmakta güçlük, bu yöndeki yasal kýsýtlamalar ve gecekondu mafyasýnýn her þeye hakim olmasý, yeni kentlilerin baþlarýný sokacaklarý bir konuta sahip olmalarýný imkan dýþý kýlmýþtýr. Yapýlan bir araþtýrmaya göre, Türkiye genelinde gecekondularýn yüzde 70’inde kiracýlar oturuyor. Ýstanbul’da ise gecekonduda oturanlarýn yüzde 82’si oturduklarý konutu gecekondu mafyasýndan kiralayarak kullanmaktadýr. Yine Ýstanbul’da gecekondu arsalarýnýn yüzde 56’sý arazi mafyasý tarafýndan iþgal edilerek baþkasýna satýlmýþtýr. Dolayýsýyla, yeni kentliler, artýk oturduklarý gecekondularýn mülkiyetine sahip deðildirler. Çok büyük bir kýsmý, arazi mafyasýndan kiraladýklarý evlerde oturmaktalar ve kiralarýný ödeme konusunda büyük güçlük çekmektedirler (Þener, 2003). Yeni kentli yoksullar, eskiden olduðu gibi, akraba, aþiret, hemþerilik dayanýþmasýndan da artýk uzaktýrlar. Bazýlarý, kentlerdeki akrabalarýnýn yanýna yerleþmiþ olmakla birlikte, çoðunun akrabalarý farklý yerlere daðýlmýþtýr ve düþtükleri geçim derdiyle mücadele ettiklerinden baþkasýný düþünme, onlara kol-kanat germe iktidarýndan uzaklaþmýþlardýr. Dolayýsýyla, dayanýþmacý/yardýmlaþmacý enformel aðlar giderek zayýflamakta ve herkes kendi yoksulluðunu tüketmekle meþgulken, aþiret, akrabalýk gibi geleneksel baðlar, artýk kiþilere kentte kalmak için gerekli asgari güveni verememektedir. Yeni kentli yoksullar genelde iþsizdirler. Formel sektörde iþ görecek hünerlere sahip olmadýklarýndan, genelde düþük, geçici, günübirlik iþlere yatkýnlýk taþýrlar. Bu dahi, ekonomideki daralmadan dolayý mümkün olmamaktadýr. Ýþsiz insan, geçimini saðlayabilmek için sürekli arayýþ içindedir. Ne var ki, bir çýkýþ yolu bulmak, çoðu kez mümkün olmamaktadýr. Ýþsizlik, beraberinde yoksulluk, umarsýzlýk, hiçlik duygular ve hatta örneklerine son yýllarda tanýk olduðumuz özkýyým eðilimlerini de besler. Yonca Hürol Al (l998:80)’ýn da vurguladýðý gibi, gerçekte “iþi olmayanýn evi, yiyeceði, saðlýðý ve okulu da yoktur. Ev artýk ev deðildir. Bu evlerde eskisi gibi yemek yapýlmaz, çamaþýr yýkanmaz. ‘Ev iþi yoktur’. Kadýnlar evde boþ oturur kocalarýný beklerler”. Yeni kentli yoksullar, çoðunlukla, düþük eðitimsel düzeye sahiptirler. Kýrsal kesimde genelde ya eðitim almamýþlardýr ya da ilkokulu okumuþlardýr. Eðitimlerini sürdürecek, ya da gazete, dergi, kitap alýp okuyarak kiþisel geliþimlerini saðlayacak imkanlarý olmamýþtýr. Bunlarý düþünmek yerine, artýk çocuklarý için dahi bunlarý hayal etmeyi gereksiz görmekteler. Bir bakýma, kiþinin hayalleri verili durumdan köken almakta, verili durum ise, bugünü al-
64 YOKSULLUK
gýlamakta bile yetersizlik göstermektedir. Bu yüzden bu kesimde, çocuklarýný okula vermek yerine çalýþtýrma, kýsa yoldan iþ, uðraþ kazanma isteði daha yaygýndýr. Yeni kentli yoksullar, genelde, sosyal güvenlik ve saðlýk olanaklarýna sahip deðildirler. Formel iþ piyasasýnda yerleri olmadýðýndan, resmi ya da özel bir sosyal güvenlik çatýsý dýþýndadýrlar. Yeþil kart sahibi olanlarýn oraný düþüktür. Kazara, hastaneye yatýrýldýklarýnda ya hastane masraflarýný ödeyemediklerinden dolayý rehin olarak kalýrlar, ya taksitlendirilmiþ borçlarýný ödeyemediklerinden dolayý mahkemeye düþerler, ya da doktorun yazdýðý ilaçlarýn en ucuzunu borçlanarak almaya çalýþýrlar. Saðlýk harcamasýnda bulunmak onlar için, lükstür (Bkz. Ocak, 2002:l04). Yeni kentli yoksullar, iþsizliðin ve yoksulluðun derin içerimlerini olanca aðýrlýðýyla taþýdýklarýndan, bu kesim arasýnda psikiyatrik semptomlar ziyadesiyle görülür. Özellikle, temel güven eksikliði, anksiyete, depresyon, konversiyon bozukluklar, duygu durum bozukluklarý, psikosomatik reaksiyonlar, özkýyým eðilimleri vb. rahatsýzlýklara sýklýkla rastlanýr. Yeni kentli yoksullar, yersizlik/yurtsuzluk semptomlarý gösterirler. Bir yandan, geldikleri yeri silmek istemekteler zihinlerinden (çünkü yaþamsal olanaklar yok) diðer yandan kentte kendilerini ayrýksý, yabancý, hatta düþman pozisyonda algýlamaktalar. Aidiyet krizi, mensubiyet sorunlarý, sonuçta, yeni kentliyi yeni habituslar aramaya yöneltir. Bir kývýlcým, sýcak bir el, bir sýcak çorba, yeni kentli için hayata baðlanma, kente tutunma anlamý taþýr. Yeni kentli yoksullar, yer/mekan ile irtibatlarýný saðlayan ritüellerini de kaybetmiþlerdir. Artýk ne bayramlarý, ne ziyaretleri ne de düðün ve cenazeleri eskisi gibi deðildir. Ya bozulmuþ ya da önemini tümüyle yitirmiþtir. Tüm bunlarýn önüne geçen þey, geçim/maiþet derdidir. Varoluþsal çabalar, ekonomik öncelikler, baþka þeyler için vakit ayýrma ve düþünmeyi ikincil kýlmaktadýr. Yeni kentli yoksulluk, kadýnlar için daha bir dramatiktir. Onlar, kentte yokturlar, kocalarýnýn ekmek getirmesini beklerler, gelenekçi yargýlar gereði evde oturmak zorundadýrlar. Bir kýsmý, kentteki düþük gelir getirici iþleri, örneðin, temizlikçilik, çocuk bakýcýlýðý, mendil ya da çiçek satýcýlýðý gibi iþler yaparlar. Ancak, onlarýn çoðu için ev, yokluklarýný, umarsýzlýklarýný gizledikleri bölmelerdir. Yokluk, yoksunluk, çocuklar, eðitim ve saðlýk sorunlarý, artan pahalýlýk, ümitsizlik, gelecek korkusu, güven kaybý, aile içi þiddet vs. tüm bunlar, çoðu kez yeni kentli, gecekondulu ya da alt sýnýf kadýnlarý hýrpalamakta, bu yüzden anksiyete, depresyon türü rahatsýzlýklarý yoðun olarak yaþamaktadýrlar. Yeni kentli yoksullar, çoðu zaman etnik ya da ýrki kökenlerine yönelik negatif yargýlamalara muhatap olmaktadýrlar. Yeni kentli yoksullarýn bir kýsmý,
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
65
kente göçle (açýk ya da örtülü zorunlu göçle) Doðu ve Güneydoðu’dan gelen, bir kýsmý da, maiþet derdiyle yerlerini deðiþtirmek durumunda olanlardan oluþmaktadýr. Bu kesim, yeni kentte, ayrýmcý bir bakýþýn ya da bir tür þiddetin kurbaný durumundadýrlar. Bu þiddet, kentlerde resmi makamlarca “yok sayýlmalarý” ile de derinleþmektedir. Yeni kentli yoksulluk, mekansal ayrýmcýlýk ve ekonomik dýþlamayla beslenmektedir. Göç kökenli yeni yoksullukta, kentin formel yapýlarýnda ikircikli bir bakýþýn, bir “öteki” ayrýmýnýn, kaba ve aþaðýlayýcý tavrýn baskýn olduðu gözlenir (Bkz. Arslan l998). Yeni kentli yoksullar, “duygusal-sembolik” þiddetin de kurbanýdýrlar; onurlarý ve benlik saygýlarýný aþýndýran manevi þiddetin öznesi durumundadýrlar. Necmi Erdoðan, bu olguya þu þekilde dikkat çekmektedir: “…yoksulluðu kritik kýlan þey, yalnýzca giderek artan ve derinleþen toplumsal eþitsizlik ve maddi sefalet deðil, ayný zamanda bunlarýn kendileri üzerinde yarattýðý duygusal-sembolik þiddettir. Yani yoksul-maðdurlar, yalnýzca açlýk, hastalýk, soðuktan donma vb. tehlikelerle karþý karþýya deðildirler; ayný zamanda onurlarýna, özsaygýlarýna ve özgüvenlerine yönelen bir tehditle, sembolik þiddetle karþý karþýyadýr” (Erdoðan, 2002: 45). Yeni kentli yoksullarýn bir kýsmý da, kentte kriminal yüzleriyle görünürler. Yoksulluk ve yoksunluk, deðer aþýnmasý sürecini yaþayan yeni kentliler için kuraldýþý hayatlara yönelmeyi tetikleyebilmektedir (bkz. Akkaya, 2002). Kýrsal kültürden kalan gelenekçi/muhafazakar tortular, zaman içinde, sosyal kontrolden uzak ortamda aþýnmakta ve kimi zaman suç örgütleri, çete veya mafya türü yapýlarda temsile açýklýkla sonuçlanmaktadýr. Gazetelerin üçüncü sayfa haberleri arasýnda, bu yeni kentlilerin -varolmak, tutunmak, sýnýf atlamak isteyen yeni kentlilerin- kuraldýþý olaylarýn tarafý haline geldiðine iliþkin çok sayýda iþaretle karþýlaþmak mümkündür. Bu konudaki polis kayýtlarý da, yeni kentli kuþaðýn, kentin kriminal haritasý üzerinde yükselen bir trendin taraflarý olduðunu göstermektedir.
Yeni Kentli Yoksulluk Suretleri* Yoksulluk, kentlerin kýyý bölgelerinde olanca trajedisiyle yaþarken, bu yoksulluðun eski yoksulluktan daha farklý bir þey olduðu anlaþýlýr oldu. Eski yoksullar, baþlarýný sokacak bir ev/gecekondu/baraka’ya sahiplerdi. Düþük gelir, statülü ve geçici de olsa bir iþleri vardý, hemþerilik, komþuluk ya da yakýn dost/ahbap iliþkisinin gözetildiði bir enformel sosyal iliþkiler aðýna yaslanýyorlardý. Yeni yoksullar, tüm bu sahipliklerden uzak gözükmektedirler. Baþ-
*
ve koruculuk yapmaktadýr. Ýþsizlerin iþ bulma umutlarý yoktur, ayakta kalma stratejileri “bulduksa yeriz” “bulamadýksa aç kalýrýz” þeklinde tezahür etmektedir (Arslan, l998: 172-185). Buradaki saptamalar, yoksullarýn yaþamlarýna olan tanýklýk, medyaya yansýyan görüntüler ve özellikle “Yoksulluk Halleri/Türkiye’de Kent Yoksulluðunun Toplumsal Görünümleri” (Ed.Necmi Erdo-
66 YOKSULLUK
larýný sokacak bir gecekondularý yoktur. Terkedilmiþ, izbe, yýkýlmak üzere olan, bir duvarý çökmüþ tek odalý yapýlarda yaþamaktalar, daha iyi durumda olanlarý oturduklarý gecekondunun kirasýný ödeyememekten dolayý her an dýþarý atýlmayý beklemekteler, kimileri de sokakta, parkta, bir binanýn merdiven altýnda ya da depo olarak kullanýlan bir dükkanda eþyalarla birlikte yaþamaktalar. Baþlarýný sokacak iki odalý bir ev belki de çoðu insanýn farkýnda olmadýðý bir dünya nimeti onlar için. Büyük kentlerde, evlerinden çýkartýlmýþ, parklara veya bir yakýnýnýn yanýna sýðýnmýþ ailelerin sayýsýnda büyük bir artýþ olduðu biliniyor. Bu konuda resmi bir istatistiðe sahip deðilsek de, medyaya yansýyan ve kimi araþtýrmalardan bu sorunun giderek büyümekte olduðunu çýkartmak mümkün. Hatta, evli gençlerin baba evlerine geri döndükleri, iki ailenin masrafý yerine tek tencereden piþen aþtan nasiplenmek durumunda kaldýklarýna tanýk olundu. Yeni kentli yoksulluðun toplumsal görünürlüðü, aynaya yansýyan suretleri, bildik eski yoksulluðun ötesinde bir görüntü çizmektedir.* Bu yoksullara (yoksul/maðdur) iliþkin suretler, farklaþan düzeyleri ve derinlikleri itibariyle heterojen bir özellik göstermekte. Ancak, ülkemiz koþullarýna özgü genel bazý ortak noktalar saptamak da mümkündür. Bazý sosyal araþtýrmalar, medyadaki görüntüler ve gündelik hayatta karþýlaþtýðýmýz olaylara bakýldýðýnda, bu konuda bildik yoksulluktan farklý bir yoksulluðun tipik tanýmlayýcý iþaretlerine sahip olduðumuz da söylenebilir. Yeni yoksullarýn toplumsal panoya yansýyan suretlerinde genelde onlarýn iþsizliðe içkin duruþlarý daha çok belirgindir. Zira, yeni yoksullar, büyük ölçüde iþsizdirler. Ýþleri olsa bile bu marjinal, günübirlik, enformel ve düþük gelir getirici iþlerdir. Son ekonomik kriz de, iþsizlerin sayýsýný büsbütün artýrmýþtýr. Bu krizle birlikte yüzbinlerce insan iþten çýkartýldý, iþsiz olanlarýn iþ bulma umutlarý tükenir oldu, belli bir iþi olanlar da iþlerini kaybetme korkusu hissetmeye baþladýlar. Bir iþleri olanlar, iþin geçimleri için yeterli olmadýðýný daha fazla hissetmeye baþladý. Çünkü, dövizde meydana gelen çýkýþlar, iðneden ipliðe tüm kalemlerin fiyatýný artýrdý, sabit, düþük maaþla geçinmek için çok daha ince hesaplar yapmak, kemerleri sýkmak ve gündelik hayattaki alýþkanlýklarý terk etmek gerekti. Buna uyum saðlamak, yoksullaþmaya rýza göstermek, hayatýn ritmini düþürmek, standartlarý aþaðý çekmek, hayatý
*
ðan, Ýst: De:ki Yay., 2002) adlý kitaptaki yoksullarýn kendi aðýzlarýndan anlattýklarý öykülere dayanýlarak yapýlan genelleþtirmelerden oluþmaktadýr. Ayþe Buðra ve Çaðlar Keyder’in birlikte yaptýklarý “Yeni Yoksulluk ve Deðiþen Sosyal Politikalar” konulu araþtýrmada, kentlerde yaþanan yoksulluðun eski yoksulluða benzemediði ve yeni yoksulluk yüzleri sergilediði belirtilmektedir. Bu araþtýrmaya göre, eski yoksullar umut taþýyorlardý, ancak yeni yoksullarýn umutlarý dahi yok. Küreselleþme ve son l0-l5 yýlda güçlenen neo liberal dalga öncesinde yoksullarýn modern yaþama katýlma þanslarý yok olmamýþtý. Köyden kente gelenler önce enformel sektörde iþ buluyorlardý, bir süre sonra formel sektöre geçebiliyorlardý. Zaman içinde bir ev sahibi (2 göz de olsa) olabiliyorlardý. Ýleriki senelerde de modern yaþama bir þekilde tutunuyorlardý. Ancak, bugünkü yoksullarýn böyle bir umudu kalmadý. Zira, yoksul kesim, kent ortamýnda her
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
67
düþük yoðunluklu yaþamak, artýk yeni yoksullarýn hayata iliþkin geliþtirdikleri ayakta kalma stratejileri oldu. Yeni kentli yoksullar, bir þekilde baþlarýný soktuklarý binalarda, elektrik, su, tuvalet vb. hizmetlerden yoksundurlar. Evlerinde hayatý kolaylaþtýrýcý araçlardan, örneðin, buzdolabý, fýrýn, çamaþýr makinasý veya bir televizyona sahiplikleri söz konusu deðildir. Sahip olsalar bile bu araçlar çoðu zaman iþlevsellikten uzaktýrlar.* Oturduklarý, binanýn çok düþük olan kiralarýný verecek durumda deðildirler, çünkü sabit düzenli gelirleri, maaþlarý yoktur. Bu kesim, günlük gýda olarak, süt, yoðurt dahi bulamazken, kimi zaman kasaptan, akciðer, tavuk kanadý ve inek memesi alabilmektedirler. Yine, ekmek ihtiyaçlarýný da sanýldýðý gibi evde yapmamaktalar, pahalýya mal olduðu için “Halk Ekmek” ten uzun kuyruklara katlanarak temin etmektedirler. Bu kesim için, yokluk, yoksulluk bütün içerimleriyle; reel, duygusal, sosyal, kültürel ve psikolojik titreþimleriyle hissedilmektedir. Yoksulluðun bildik yüzü, mutlak yoksulluk suretleri, travmatik, iç burkan görüntülerle hergün karþýmýza çýkmaktadýr. Aynadaki bu suretler, yoksullarýn daha bir yoksullaþtýðý, daha negatif göstergelerle tanýmlanýr hale geldiklerini bize göstermektedir. Bu yoksullar artýk, sadece kente yeni gelmiþ, kýr kökenli, hünersiz, vasýfsýz, iþsiz ya da marjinal sektörde geçici iþlerle yetinenlerden oluþmamaktadýr. Bu yeni yoksullar, hýzla sosyal sýnýflarýný ve verili statülerini kaybeden geleneksel orta sýnýflarý da bünyelerinde barýndýrmaktadýrlar. Bunlar, daha ucuz olduðu için halk ekmek kuyruklarýnda saatlerce bekleyen memur, öðretmen, iþçi, esnaf, vb. orta sýnýf insanlardan, güngörmüþ ev kadýnlarý ve beyefendilerden oluþmaktadýr. Ya da kendileri utandýklarý için çocuklarýný ya da komþusunu gönderen, yoksulluðun aðýr yükünü taþýma cesareti gösteremeyen gizli/örtülü yoksullardan oluþmaktadýr. Bu yeni yoksullukla bir de son yýllardaki Ramazan çadýrlarýnda yüzleþmekteyiz. Binlerce insana sýcak yemek sunan belediye ya da bazý sivil toplum örgütlerinin iftar çadýrlarýnda; yoksullar, yeni yoksullaþanlar, sokak çocuklarý, yaþlýlar, emekliler, düþkünler, hasta ve özürlüler, dýþlanmýþlar, dýþarýda kalmýþlar, vb. farklý toplum kesimlerinin ya utanarak ya da artýk alýþtýklarýný gösteren umursamaz tavýrlarýyla bu çadýrlarýn müdavimi olduklarýný görmekteyiz. Evinde iftar sofrasý hazýrlayamayacak kadar düþkün bu kitleler, kentin kýyýcý çarký içinde bir þekilde hayata tutunabildikleri sýðýnaklar bulmuþ olmanýn tesellisi ile yaþama sarýlmayý denemekteler. Yine benzer þekilde, yiyecek yardýmý kuyruklarýnda, bir kamyonetten atýlan bulgur, pirinç veya makarnayý kapmak için birbiriyle kapýþan, yaðmura,
tür korunaktan yoksun, sahipsiz, umarsýz, sadakaya muhtaç bir þekilde varoluþsal gelgitler yaþamaktadýr (Bkz.Tamer, 2002).
68 YOKSULLUK
çamura belenen genç, yaþlý, kadýn ve çocuklarýn yürek paralayan görüntüleriyle, hemen her kentin sefil, yoksul semtlerinde göz göze geliyoruz, televizyon ekranlarýnda yüzleþiyoruz. Bunlar, yoksul deðil, yoksul altý diyebileceðimiz (açlar) kesimden insanlar. Onlarýn orta yerde, herkesin önünde birbirlerini alt edercesine erzaða hücum etmelerinin altýnda, umarsýzlýðýn, dibe vurmuþluðun, býçak sýrtýndalýðýn yüksek basýncý var. Bu yüzdendir ki, yoksulluðun kör ateþi, her türlü etik kaygýyý, insani duruþu gölgeleyecek bir duruma sokuyor insaný. Türkiye son yýllarda, çöp bölgelerini mesken tutan, çöpten nasiplenen bir yeni kentli yoksulluk suretiyle de tanýþtý*. Çöp karýþtýranlar eskiden de vardý, ancak, bu çok alenileþmemiþti, yaygýn ve sosyal bir görünürlük kazanmamýþtý. Bugün için, artýk çöp insanlar, çöpten geçinenler artmaya baþladý. Sadece büyük þehirlerde deðil, pek çok kentte, gece vakitlerinde çöpleri karýþtýran, telisten arabalarýyla çöplerdeki teneke kutularý, kaðýt ve kartonlarý, pet þiþeleri toplayýp satan genç ve yaþlý insanlarla karþýlaþmak olaðanlaþtý. Ayrýca, günlük yiyecekleri ve mutfak ihtiyaçlarý için çöp bölgelerine uðrayan ailelerin görünürlüðü de arttý. Bu insanlara yönelik rakamlar mevcut deðilse de, toplumsal bir olgu haline geldikleri görmezlikten gelinemeyecek boyutlardadýr. Yine benzer bir görüntü olarak, hemen her kentin pazar yerlerinde, satýþtan arta kalan, çöpe býrakýlan sebze-meyveleri toplayan, ucuz ekmek kuyruklarýnda saatlerce bekleyen ve bu þekilde, günlük erzaklarýný temin etmek isteyenler de giderek artmaktadýr. Daha önce tanýk olmadýðýmýz, ya da çok marjinal ölçekte karþýlaþtýðýmýz bu manzaralarýn artýk dönüp bakmayacaðýmýz ölçüde sýradanlaþtýðý, hayatýn bildik yüzü haline geldiðini görmekteyiz. Yeni kentli yoksulluk, sokak satýcýsý çocuklar için de dramatiktir. Sokakta, cadde boyunca, kýrmýzý ýþýkta bekleyen araba camlarýna üþüþen, selpak, mendil, sakýz satan, otomobil camlarýný silmeye çalýþan bu çocuklar, kuþkusuz çocukluklarýný yaþayamadýklarý gibi, gelir elde etme sorumluluklarý ve kendilerine yönelebilecek tehditleri küçük bedenleriyle göðüslemek durumunda kalmaktadýrlar. Bu kategorideki çocuklarýn sayýsý da, son yýllarda büyük bir artýþ göstermiþtir. Hemen her kenttin iþlek caddelerinde bu çocuklarla karþýlaþmak mümkün gözükmektedir.
* *
Yeni kentli yoksullarýn yoksulluk hallerine iliþkin olarak yakýn dönemlerde, Sencer Ayata tarafýndan yapýlmýþ “Yoksulluk Araþtýrmasý” nýn özet bulgularý için bkz. Meral Tamer, Milliyet, 6, 7 ve 9 Temmuz 2002 Neþe Özgen, Samsun ve Denizli illerinde yaptýðý bir araþtýrmada, çöp toplamanýn artýk bir meslek haline geldiðini, çöp toplayan insanlarýn asgari ücretten daha fazla para kazandýklarýný ortaya koymuþtur. Özgen, çöp toplama iþinin aile reisleri tarafýndan yapýldýðýný ve bu iþin geçim saðlama, ayakta kalma yönünde geliþtirilen bir tür yoksulluk stratejisi olduðuna vurgu yapmaktadýr.(http://gridergi.8k.com/sosyoloji/sosyalerime.htm). Yine pek çok kentin çöp bölgelerinde yoksul çocuklarýn,
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
69
Büyük þehirlerde olanca çýplaklýðýyla kendisini gösteren bir baþka sýnýf altý grup da dilencilerdir. Dilenciler her zaman vardý, ancak son dönemlerde polis kayýtlarýndan anlaþýldýðý üzere sayýlarý arttý, öfke ve isyanlarý çoðaldý, bildik masum yüzleri deðiþti. Yýldýrým Türker’in Radikal 2 (l8 Kasým 2002) deki þu saptamasý yeterince açýklayýcý gibi; “Artýk, gece gündüz kalabalýk caddelerde dilenen çocuklarýn üstünden atlamak zorlaþtý. Yaþlý kadýnlar artýk insanýn koluna yapýþýyor. Adamlar üç kuruþluk bir þeyi satmak için uzun uzun yanýnýzdan yürüyor. Tavýrlarýndaki farký hissetmiyor musunuz? Artýk yakarmýyor, hesap soruyorlar. Dilenmiyor, haklarýný istiyorlar. Açlarýn öfkesiyle tütsülenmiþ dönüyorsunuz her akþam eve. Yoksulluðun çirkinliði sindi iþte sizin de üstünüze. Bunlar nereden çýktý böyle? Ne kadar yapýþkanlar? Hiç mi gururlarý yok?”. Kentli yeni yoksulluðun bir baþka görünür yüzü, kendisini kriminal boyutuyla göstermektedir. Kentler son yýllarda birer suç ve suçlu yataðý haline gelmiþlerdir (bkz. Erman, 2002:l93). Kentteki suç örgütlerinin, mafya ve çete türü oluþumlarýn beslendikleri kaynaðýn da çoðu kez yeni kentli göçmen gruplar olduðu bilinmektedir. Ýþ ve aþ derdinde olan, kente tutunmak isteyen, lüks ve markalý yaþamak isteyen kesimin, bu þekilde kýsa yoldan sýnýf atlama çabasý, çoðu kez kuraldýþý davranmakla gerçekleþmekte. Bu gruplar içerisinde, Doðu ve Güneydoðu’dan gelmiþ kesimin, büyük ölçüde de hemþerilik, bölgecilik, etnik mensubiyet baðlamýnda oluþturduklarý enformel sekter yapýlarýn bunda büyük rolü var. Bu kesimi, gecekondu mafyalarý arasýnda, esnaftan haraç toplayanlar arasýnda, eðlence yerlerindeki þiddet gösterimlerinde, uyuþturucu ticareti, kaçakçýlýk vb. suç örgütleri içinde çokça görmek mümkün. Hatta bazý suç alanlarýnýn tümüyle belli yöreden gelenlerin tekelinde olduðu (örn. gecekondu ve arazi mafyalarý ) da bilinmektedir. Yoksullarýn, zenginler dünyasýndaki suretleri de oldukça paralayýcýdýr. “Yoksulluk Halleri” adlý kitapta, yoksullar, zenginlerin, kendilerine olan bakýþýný yer yer “hayvani metaforlarla” tanýmlamaktadýrlar. Yoksulluk Halleri’ne yansýyan bu bakýþa iliþkin þu saptamalar açýklayýcý olsa gerek: “Selpak satan Gonca (42), zenginlerin kendilerine ‘sanki insan deðilmiþ gibi’ davrandýklarýný, parayý ‘köpek gibi’ önlerine attýklarýný söylüyor. Selim (65), köpeðe verilen deðerin insanlara verilmediðini belirtiyor. Fidan (68), fakir ve cahil olduklarý için zenginler karþýsýnda ezik olduklarýný söylerken, köpek benzetmesine baþvuruyor: “Onlar için bir deðerimiz yok. Köpeklerini beslemeye ayýrdýklarý parayý yoksullara verseler bir sürü insan doyar. Ama onlar için biz bir hiçiz. Onlarýn köpekleri bile bizden deðerli” diyor ve zengin mahallelerinde “Bize hayvan gibi davranýrlar” diye ekliyor. Sinem (83), “yaþayan bi hayvan gibi görüyorlar bizi” derken, Ziya (40) da, zengin çocuklarý ile kendi çocuklarýný karþýlaþtýrýrken, kendi çocuklarýnýn “sanki köpek” gibi hiç kimsenin umurunda olmadýðýný söylüyor.” (Erdoðan, 2002: 44). Bu bakýþlar, hiç kuþ-
70 YOKSULLUK
kusuz, zengin/yoksul dünyasýndaki algýlamalarýn, tasavvur biçimlerinin, ne kadar farklaþtýðýný, yoksullarýn “öteki”leþmeye uygun okuma biçimleri ve bakma stratejileri geliþtirdiðini ortaya koymaktadýr. Bu kentli yeni yoksulluk suretleri, hiç kuþkusuz kentle eklemlenemeyen, kentten kopan, kente ve kentin egemen yapýlarýna karþý kin, nefret ve öfke büyüten geniþ bir protest grubun kök salmasýna zemin hazýrlýyor. Bu kesimler, bir yandan kentin eþitsizliði büyüten ve kronikleþtiren düzeni içinde yaþama mücadelesi veriyorlar bir yandan da büyüttükleri protest duygularýn basýncýný kontrolde zorlanarak, suç ve kuraldýþý yaþamlara yönelmektedirler. Kent, patlamaya hazýr kesimler, gerilim sýnýflar, evsizler, sokakta yaþayanlar, köprü altýndakiler, iþsizler, açlar, madde kullananlar, alkolikler, dilenciler, tinerciler, kentin rüzgarýna duramayanlar, pes edenler, ezilenler, dýþlanmýþlar, terkedilmiþler, sokakta çalýþanlar, sokaðý mesken tutanlar, ýrki, etnik ya da cinsel ayrýmcýlýðýn kurbanlarýndan oluþan yeni sýnýfaltý yapýlara açýklýk göstermektedir. Tüm bunlar, çarpýk kentleþme, kapitalistleþme ve de küreselleþmenin ezdiði sýnýf altý ya da sýnýf dýþý potansiyeli temsil etmektedirler. Yoksulluðun üzerlerini örttüðü hayatlarý yaþayan tüm bu dýþarýdakiler, bir bakýma kentin onlardan kurtulmaya çalýþtýðý bir yandan da kentin güvenliksiz yataðýnda yeniden filiz verdikleri toplumsal bir sorunu oluþturmaktadýrlar. Büyük kentlerimizde çoðunlukla hiçbir geliri olmayan ve sýnýf yerine de konulmayan bu sýnýfaltý, dýþlanmýþ, terkedilmiþ, unutulmuþ kesimin varlýðý artýk görmezlikten gelinemeyecek boyutlara varmýþtýr. Yoksulluðun ekonomi politiði, onlar için deneyimlenen, kanýksanan, kabullenilen bir þeydir. Onlar yoksuldurlar; açlýðýn, umarsýzlýðýn, hiçliðin, öfkenin ve nefretin keskin yüzünü temsil ederler. Onlar, kentlerin çeperinde var olmak için diþleri ve týrnaklarýyla bir þeyleri aþýndýran, biriktiren, büyüten hayatlara mecburdurlar. Bu yönüyle yoksulluk, yoksul olmayanlar için de bir tehdit olarak algýlanmaktadýr. Gerçekte, yoksulluðun dikkate alýnmasý, üzerinde kafa yorulmasý, araþtýrmalar yapýlacak kadar ciddiye alýnmasý, aslýnda, yoksulluðun artýk sistem içi bir tehdit haline gelmesiyle de yakýndan iliþkilidir.
Yeni Kentli Yoksulluk ve Sokak Çocuklarý Yeni kentli yoksulluk suretleri içerisinde kuþkusuz sokak çocuklarý ya da sokaðýn çocuklarý baþlý baþýna bir öneme sahiptir. Zira bu sorun son yýllarda en fazla dikkat çeken, çözümü için kafa yorulan sorunlarýn baþýnda gelmektedir. Sokak çocuklarý, bugün için kentlerin gedikli sorun alanlarý arasýndadýr. Bu olgu, özellikle de kýrdan kente göç, kentleþme, endüstrileþme, iþsizlik, yoksulluk, nüfus artýþý vb. etkenler tarafýndan ortaya çýkan bir sorun olma ö-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
71
zelliðine sahiptir. Söz konusu etkenler, en baþta aileyi vurmakta ve ailenin parçalanmasý, aile ortamýnda yaþanan þiddet, ilgisizlik vs. sonuçta çocuðun evden kaçmasýna, sokaða sýðýnmasýna neden olmaktadýr. Kent sokaklarý, tekin olmayan yanlarýyla, çocuklarýn yeni sorunlarla yüzleþmelerine yol açmaktadýr. Sokaklarýn tekin olmayan dünyasýnda, çocuklar çoðu kez, yitirdikleri sýcak aile yuvasýnýn arayýþý içindedirler. Metropol kentlerimizde; parklarda, terminal banklarýnda, apartmanlarýn kalorifer dairelerinde, bankamatiklerde kalan, çöp bidonlarýný karýþtýran, trafik ýþýklarýnda cam silmeye çalýþan, dilenen, kokladýðý balinin etkisiyle halüsinasyon halinde olan bu çocuklarýn sayýsý giderek artmaktadýr. Yapýlan araþtýrmalarda, Ankara’da l0 binin üzerinde, Ýstanbul’da 30 bin civarýnda, Diyarbakýr’da 2500’e yakýn sokak çocuðunun yaþadýðý ortaya çýkmýþtýr (Bkz.Arraz ve Uluðtekin, l995). Alada vd.nin yaptýðý bir araþtýrma, Ýstanbul’daki sokak çocuklarýnýn büyük bir kýsmýnýn yeni kentli göçmen gruplardan geldiðini ortaya koymaktadýr. Bu göçmen gruplar arasýnda % 47.1 ile Doðu Anadolu’dan gelenler ile, % 20.6’la Karadeniz bölgesinden gelenler büyük aðýrlýða sahiptir (Doðu Anadolu’da kuzey illeri, Karadeniz’de Doðu Karadeniz illeri yoðunluk taþýmaktadýr). Çocuklarýn bir kýsmý aileleri Ýstanbul’a göç etmediði halde kaçýp Ýstanbul’a gelmiþlerdir. Büyük çoðunluðu ise ailenin Ýstanbul’a göç etmesiyle sokaða çýkanlardýr (Alada vd., 2002: 259). Sokak çocuklarý arasýnda yeni göçmen gruplarýn aðýrlýða sahip olmasý, kent ortamýnda yeni gelenlerin yaþadýklarý sosyal, ekonomik ve kültürel travmayý hasarsýz atlatamadýklarýný göstermektedir. Yeni kentlilerin muhatap olduklarý iþsizlik, yoksulluk, umarsýzlýk vb. sorunlar, aile düzeninin bozulmasýna, dolayýsýyla, çocuðun sokaðý eve tercih etmesine neden olmaktadýr. Kente göç eden ailelerde yaþanan toplumsal yarýlmalar, kimi aileler için de, çocuklarýn sokaklarda çalýþtýrýlmasý þeklinde tezahür etmiþtir. Göçün en çok vurduðu kesimlerden birini çocuklar oluþturmaktadýr. Beyoðlu bölgesinde yapýlan bir araþtýrmada göç sürecinde ilköðretim çaðýnda olanlarýn yarýya yakýnýnýn Ýstanbul’a göç ile birlikte okuldan alýnmýþ ve sokaklarda çalýþmaya yönlendirilmiþtir. Göç bu aileler için sadece mekansal bir yer deðiþikliði deðil, ayný zamanda hayata bakýþýn her noktasýnda bir dönüþümü getirmiþtir. Tarlabaþý’nda yaþayan ve çocuklarýný sokaklarda çalýþtýran yeni kentli nüfus için bu oldukça belirgindir (Sinanlý, 2000: 8l). Benzer olgular, diðer kentlerimiz için de geçerlidir. Göç alan kentlerimizde, özellikle, Ankara, Ýzmir, Bursa, Gaziantep, Diyarbakýr ve Þanlýurfa gibi, çok hýzlý nüfus dengesi deðiþen ve göçle büyüyen bu kentlerde, sokak çocuklarýnýn ve sokakta çalýþtýrýlan çocuklarýn sayýsý çýð gibi büyümektedir. Kente göçle birlikte, yeni kentlilerin ayakta kalma stratejileri içerisinde doðal olarak çocuðun çalýþtýrýl-
72 YOKSULLUK
masý baþta gelen bir uygulama olmaktadýr. Ancak bu yeni kentli ailenin kent dokusu içinde geliþtirdiði stratejilerden sadece biridir. Yoksulluðun aðýr yükünü az da olsa hafifleteceði gözüyle bakýlan bu uygulamanýn dýþýnda, yeni kentlilerin, her tür enformel gelir getirici iþe yakýn durduðu, kimi zaman bilerek ya da bilmeyerek kuraldýþý iliþkilerin taraflarý haline geldikleri de bilinmektedir. Göçle birlikte, geldiði yeni mekanda tutunamayan aileler, göç sürecinde ciddi hasarlar görerek geçmiþte varolan bir çok ailevi iþlevini kaybetmek durumunda kalmaktadýr. Aile üyeleri arasýndaki iliþkiler gevþemeye, aile içi rollerde aþýnmalar görülmeye baþlanmakta ve ailede otorite iliþkileri, çocuklar üzerindeki denetim kaybolmaktadýr. Çocuklar artýk, evin geçimine katký saðlayan birer iþgücü olarak görülürler, baþýna buyrukluk kazanýrlar, düzensiz/saatsiz eve girip çýkarlar, iliþkileri, arkadaþlýklarý çoðu kez, ailenin bilgisi dýþýnda cereyan eder.
Kent Yoksulluðu ve Evsizler Kentin yitik figürleri arasýnda, evsizler de, giderek daha fazla görünürlük kazanmaktadýrlar. Özellikle büyük kentlerde zaman zaman karþýlaþtýðýmýz, kimi zaman baktýðýmýz halde görmediðimiz/görmek istemediðimiz, yok saydýðýmýz, kayýtlardan düþtüðümüz insanlar, gerçekte, farkedilmeyi, “içeriye” alýnmayý beklemektedirler. Sokaklarda, meydanlarda, bankamatiklerde, metrolarda, tren istasyonlarýnda mukavva kutularýn üstüne kývrýlýp yatan saçý sakalý birbirine karýþmýþ erkekler, hirpani kýlýklý kadýnlar, baþýmýzý çevirerek geçtiðimiz kent panosunda gözüken birer resim karesi gibidirler. Onlar, bir þekilde dýþarýda kalmýþlardýr (outsider), kentin rüzgarlarýna yenik düþmüþlerdir, kentin meydanlarý, metrolarý, tren/otobüs terminalleri, çöp bölgeleri, onlarýn özgürlük alanlarý, varoluþsal tutunaklarýdýr bir bakýma. Bugün için, bu sýnýf altý kesim, Batý ülkelerinde kendisini yer yer dramatik görüntülerle ele vermektedir. Özellikle Birleþik Devletler, Ýngiltere, Brezilya, Rusya, Fransa ve Almanya’da metrolarý, parklarý, tren istasyonlarýný, otobüs terminallerini mesken tutanlar hem sayýca artmakta hem de kente ödettikleri faturalar kabarmaktadýr. Bu kesim, devletin onlar için hizmete soktuðu merkezlerde kalmayý da çoðu kez istememektedirler (ABD’de olduðu gibi) Bunlar arasýnda, suç iþlemek, uyuþturucu madde kullanma ve satma, AÝDS vb. bulaþýcý hastalýklar taþýma oraný oldukça yüksektir. Kent evsizlerinin (urban homelessness) sayýsal artýþlarý, kent içinde tekin olmayan bölgeler, suç ve uyuþturucu alt gruplarý ve yasadýþý kültürel yapýlarýn köken bulmalarýný olanaklý hale getirmektedir (Soroka, Bryjak, l995: 143-147). Batý kentlerinde, evsizlerin oraný büyük boyutlara varmýþtýr. Sadece New York’ta evsiz, yersiz/yurtsuzlarýn sayýsýnýn l25 bin olduðu tahmin edilmekte-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
73
dir. Bunlar, genelde, sokaklarda, parklarda, metro istasyonlarý ve trenlerde barýnmaktadýrlar. Bunlar arasýnda, eroinmanlar, rockerler, dilenciler, þovmenler, AÝDS hastalarý, vs. bulunmaktadýr Bu kesim arasýnda, hýrsýzlýk, alkol baðýmlýlýðý, uyuþturucu kullanma, gasp, bulaþýcý hastalýklar vs. de fazladýr. Diðer Batý kentlerinde de evsizlerin sayýsýnýn arttýðýna tanýk olunmaktadýr (Bkz.Aydýn, l999). Türkiye’de evsizlere iliþkin resmi bir istatistik bulunmamaktadýr. Bunlarýn kayýt altýna alýnmasýndaki problemler, bu kesimin sürekli deðiþen sayýlarýný öðrenmemizi güçleþtirmektedir. Ancak, son yýllarda, büyük þehirlerde, evsizlerin, yersiz/yurtsuzlarýn daha bir sosyal görünürlük kazandýklarý, parklara, tren istasyonlarýna, bankamatiklere, metro tünellerine bakýldýðýnda daha iyi görülmektedir. Bu kesim arasýnda, çocuklardan yaþlýlara, alkoliklere, eroinmanlara, akýl hastalarýna kadar çok farklý kategorilerden insanlar bulunmaktadýr. Kentlerin güvenceden yoksun havuzunda bu insanlar filiz vermekte ve bir yandan da kentler, bunlar sayesinde güvenlikten yoksun, tekin olmayan bir karakter kazanmaktadýr.
Sonuç Yerine: Türkiye’de Yeni Kentli Yoksulluk/ Yoksullaþma Riski Türkiye son yirmi yýllýk süreci iktisadi ve sosyal dengeleri adeta yýkarak yaþadý. Bunun sonucu olarak da, kaybedeni ve kazananý ile birlikte, iktisadi, sosyal, kültürel ve etik yarýlmalar, yeni yoksullar olarak nitelendirebileceðimiz bir sýnýf ortaya çýkardý. Bu yeni sýnýf, kendisini düþük iktisadi ve sosyal göstergelerle ele vermektedir. Yeni yoksulluk suretlerine açýklýk gösteren bu yeni sýnýf, ayný zamanda yeni tehditler anlamýna da gelmektedir. Yeni kentli yoksulluðun Türkiye koþullarýnda sýnýfsal, demografik ve de sosyal mekansal analizleri yapýlmýþ deðildir. Ancak son on yýlda özellikle büyük þehirlerimize yönelen bölgesel göçün büyük kentlerdeki yürek burkan görünürlüðünün yeni yoksulluða tekabül eder boyutlarýný görmezlikten gelmek de güçtür. Türkiye için yeni yoksulluk; trajik boyutlarda yaþanan kentleþme, iktisadi, sosyal ve kültürel dengelerin alt üst oluþu, yaþanýlan iktisadi krizler, sosyal buhranlar, kriminaliteye açýklýk gösteren sosyal parçalanmalar, dengesini yitirmiþ kent standartlarý ve çok hýzla zayýflayan enformel dayanýþma aðlarý, Türkiye toplumunun yeni yoksulluk suretlerini daha çabuk deneyimlemesini tetiklemektedir. Türkiye bu yönüyle, yeni yoksulluðun eþiðindedir ve koruyucu/önleyici tedbirler alýnmadýðý sürece yeni yoksulluðu majör bir sorunsal oyiyecek, içecek ve kullanýlabilir giysiler bulmak umuduyla çöpleri karýþtýrdýðý, çöp kamyonlarý geldiðinde bayram yaptýklarýný gazete ve televizyona yansýyan görüntülerden anlamak mümkün. Bu durum, çöp insanlarý, çöpten geçinenler, çöp üzerinden hayata tutunan bir kesimin kök saldýðýna da iþaret etmektedir.
74 YOKSULLUK
larak yaþamaktan kurtulamayacaða benziyor. Türkiye, yetersiz ve eksik sosyal güvenlik yapýlarý, zayýflayan cemaatçi dayanýþma aðlarý, bir türlü kurumlaþamayan sivil örgütleri baðlamýnda yeni yoksulluðu püskürtücü imkanlarýný da hýzla kaybetmektedir. Batý ülkeleri, yerleþik, kurumlaþmýþ örgütsel yapýlara ve güçlü bir refah devleti mirasýna sahip olmalarýna raðmen, yeni yoksulluk giderek geniþlemekte, hatta “çalýþan yoksullar”* olarak tabir edebileceðimiz yeni yoksul kesimler de ortaya çýkmaktadýr. Türkiye toplumu, Batý’dan oldukça düþük standartlarý ve bozulan aile ve cemaatçi yapýlarý itibariyle, yeni yoksulluða doðru hýzla sürüklenmektedir. Hatta pek çok bölgede özellikle Ýstanbul ve Ankara gibi büyük þehirlerde, bu þehirlerin orta yerlerinde küçük yeni yoksul gettolarý, yeni “üçüncü dünyalar” oluþtuðu görmezlikten gelinemez. Türkiye belki de gizli/örtülü bir yeni yoksulluk sorunuyla karþý karþýyadýr. Bunun somut görüntülerini bazý televizyon programlarýnda (“deniz feneri”, “bamteli”, “yolcu”, “yitik kentin figüranlarý” vs.), gazetelerin üçüncü sayfalarýndaki yoksulluk temelli trajedilerde, mafya ve çete türü örgütlü suç faaliyetlerinde görmekteyiz. Yeni yoksullar, ayný zamanda kentin sokaklarýný, parklarýný, izbe mekanlarýný, tren ve metro istasyonlarýný, iþçi otellerini, varoþlarý, iþçi pazarlarýný, ziyadesiyle doldurmaktadýrlar. Yeni yoksulluðun somut yüzü/yüzleri için buralarý dolaþmak, onlarýn hikayesini dinlemek, yaþamlarýna tanýk olmak fazlasýyla öðretici olacaktýr. Türkiye kentlerinin, yeni yoksulluk suretlerini görece massedecek özgül karaktere sahip olmasý (enformel/cemaatçi að yapýlarý), belki de, Batý’dakine benzer derin yeni yoksulluk trajedisiyle karþýlaþmamýzý geciktirmektedir. Türkiye kentleþmesinde kente gelenlerin enformel að iliþkileri sayesinde kente yumuþak geçiþ yaptýklarý, yaþayabilecekleri sorunlarý hasarsýz atlattýklarý ve de kentte yitip gitme, akut yoksulluðu deneyimleme riskini kesintiye uðrattýðý bilinmektedir. Batý’da bu að iliþkileri ya tamamen kopmuþ ya da çok zayýf seyrettiðinden, kent yoksulluðunun derin ve kronik bir boyutta yaþanmasý ve bunun yeni yoksulluðu ya da sýnýf altý yapýlarý beslemesi olgusu ile karþýlaþýlmýþtýr. Evsizler, iþsizler, sokakta yaþayanlar, uyuþturucu ve suçlu alt kültürleri, vb. kenar hayat yaþayanlar ya da dýþlanmýþlar/dýþarýda býrakýlmýþlarýn sayýsý artmaktadýr. Sosyal yardým ve güvenlik kuruluþlarý, yoksulluðun akut hale gelmesini önleyici çalýþmalar yapmaktalar ancak, piyasa koþullarý, bilgi teknolojilerindeki geliþmeler, kapitalizmdeki durgunluk iþsizliði tetiklemekte ve yeni yoksullaþma süreçleri oluþturmaktadýr. Türkiye’de son yýllarda yaþanýlan, ekonomik krizler (kasým 2000/þubat 2001), özelleþtirme, küreselleþme ve liberal politikalar; iþsizliði ve dolayýsýyla sistem içi tutunma imkanlarýný ortadan kaldýrarak, yaygýn bir yoksul alt sýnýflar ortaya çýkarmýþtýr. Özellikle, þubat 2001 krizi, Türkiye’de yüz binlerce çalýþanýn iþinden olmasýna, yine yüz binlerce esnafýn kepenk kapatmasýna, pek çok iþ adamýnýn iflas etmesine, küçük ve orta boy iþletmelerin neredey-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
75
se ortadan kalkmasýna neden oldu. Bu iktisadi ve sosyal kriz ortamý hiç kuþkusuz beraberinde yeni yoksullar ve yeni alt sýnýflarýn köken bulmasýna yol açtý. Artýk oturduðu gecekondudan atýlan, gecekondusu bile olmayan, sokakta yaþamaya terk edilen, çocuklarýyla parklara ya da bir izbe/terkedilmiþ binaya sýðýnan aileler, yani evsizlerin sayýsýnda büyük bir artýþ oldu. Yoksulluk, sadece yoksullarý daha yoksul yapmadý, hali vakti yerinde olan, kendi kendine yeten orta sýnýflarýn belini de büktü ve onlar geleneksel sýnýf ve statü situasyonlarýnýn ellerinin altýndan kayýþýna tanýk oldular. Emekliler, memurlar, iþçiler, esnaflar, çiftçiler, öðretmenler vb. orta sýnýfý temsil eden sosyal kesimler artýk yoksul kategorisi içerisinde yer alýr hale geldiler. Ayrýca, iktisadi kriz, özellikle gecekondu bölgelerindeki enformel iliþki aðlarýnýn zayýflamasýný da getirdi. Gecekondulardaki cemaatçi yapýlar, hemþehrilik ve komþuluk dayanýþmasý, dini veya etnik mensubiyet vb. patronaj yapýlarý bu ekonomik krizin gölgesinde yerini bireyci, atomik iliþkilere, ben merkezci iliþki formlarýna býrakmaya baþladý. Daha önce sahip olunan þeyler çoðunlukla bir paylaþým aracý olarak iþlem görürken, bu kesimler, bugün paylaþýlacak þeylerinin olmamasýyla karþý karþýyadýrlar. Yoksulluðun giderek yatay bir þekilde deneyimlenmesi sonucu, dayanýþmacý baðlarýn bundan büyük hasar gördüðünü, herkesin kendi yoksulluðunu kendi baþýna tüketmeye baþladýðýný görmekteyiz. Yeni yoksulluk, Batý ölçeðinde ve ayný parametrik kulvarda varlýk kazanmasa da, artýk büyük kentlerimizde yaþanan yoksulluðun eski yoksulluk olmadýðý yeterince açýktýr. Çünkü bu yoksulluk, yoksullarýn geleneksel, yerleþik konumlarý, sembolleri, gösterge ve imaj situasyonlarýndan çok farklý, oldukça düþük ve sabit hiçbir unsura yer býrakmayan, bir bakýma yoksulluk altý bir kategoriye tekabül etmektedir. Bunlarý biz, dýþlanmýþlar, dýþarýda býrakýlmýþlar, gözden çýkarýlmýþlar olarak da görebiliriz. Ancak, bu yeni yoksulluk, bir yandan gözden uzak tutmak istediðimiz bir kategori bir yandan da onlarýn tepkilerinden korunmak için zenginlerin site ya da gettolarýndaki duvarlarý alabildiðine yükselttikleri, özel güvenlik birimleri oluþturduklarý, ayrýcalýklý, steril hayatlara kendilerini kapattýklarý bir içe kapanma refleksine de kaynaklýk etmektedir. Bu yönüyle de yoksulluk kadar zenginliðin de extrem ifade araçlarý geliþtirmesi söz konusu olmaktadýr artýk.
76 YOKSULLUK
Kaynaklar AKKAYA, Yüksel, “Göç, Yoksulluk ve Kentsel Þiddet” Yoksulluk, Þiddet ve Ýnsan Haklarý (Ed. Yasemin Özdek), Ank: Todaie Yay., 2002 AL, Yonca Hürol, “Eleþtirel Mimarlýk Dosyalarý” Van Dosyasý: Teknolojik Afet, Zorunlu Göç, Yoksulluk , Mimarlýk, Ank: TMMOB Mimarlar Odasý Yayýnlarý, l998 ALADA, Adalet vd. “Küreselleþme, Yoksulluk ve Þiddet Baðlamýnda Sokak Çocuklarý” Yoksulluk, Þiddet ve Ýnsan Haklarý (Ed. Yasemin Özdek), Ank: Todaie Yay., 2002 ARRAZ, Z., ULUÐTEKÝN, S., “Ýstanbul’daki Sokak Çocuklarý Ýçin Danýþma, Rehberlik ve Deðerlendirme Merkezi Projesi” Sosyal Hizmetler Dergisi, Sayý l0-ll, l995 ARSLAN, Adile, “Türkiye’de Yeni Kentli Yoksulluk Biçiminden Bir Kesit: Van’daki Dere Kenarlarý” Van Dosyasý: Teknolojik Afet, Zorunlu Göç, Yoksulluk , Mimarlýk, Ank: TMMOB Mimarlar Odasý Yayýnlarý, l998 AYDIN, Gülden,, “Yeraltýnda Bir Dünya” Hürriyet TatilPazar, l7 Ocak l999 BAUMAN, Zygmunt, Çalýþma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar, Ýst: Sarmal Yay., l999 COHEN, Daniel, Dünyanýn Zenginliði Uluslarýn Fakirliði, Ýst: Ýletiþim Yayýnlarý, 2000 ERDER, Sema, “Yeni Kentliler ve Kentin Yeni Yoksullarý” Toplum ve Bilim, 66 Bahar l995 ERDOÐAN, Necmi “Garibanlarýn Dünyasý: Türkiye’de Yoksullarýn Kültürel Temsilleri Üzerine Ýlk Notlar” Yoksulluk Halleri, Türkiye’de Kent Yoksulluðunun Toplumsal Görünümleri (Ed.N.Erdoðan), Ýst: Demokrasi Kitaplýðý Yay., 2002 ERDOÐAN, Necmi, “Yok-sanma: Yoksulluk-Mâduniyet ve ‘Fark Yaralarý’”, Yoksulluk Halleri, Türkiye’de Kent Yoksulluðunun Toplumsal Görünümleri (Ed.N.Erdoðan), Ýst: Demokrasi Kitaplýðý Yay., 2002 ERMAN, Tahire, “Kent Yoksulu ve Þiddet: Gecekondu Baðlamýnda Eleþtirel Bir Yaklaþým” Yoksulluk, Þiddet ve Ýnsan Haklarý (Ed. Yasemin Özdek), Ank: Todaie Yay., 2002 IÞIK, Oðuz- PINARCIOÐLU, M.Melih, Nöbetleþe Yoksulluk, Sultanbeyli Örneði, Ýst:Ýletiþim Yayýnlarý, 2001 OCAK, Ersan, “Yoksulun Evi” Yoksulluk Halleri, Türkiye’de Kent Yoksulluðunun Toplumsal Görünümleri (Ed.N.Erdoðan), Ýst: Demokrasi Kitaplýðý Yay., 2002
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
77
PINARCIOÐLU, M. Melih- IÞIK, Oðuz, “Sultanbeyli: Enformelin Kurucu/Yýkýcý Gücü”, Cogito, Sayý 35, 2003 SÝNANLI, M.Arda “Sokakta Çalýþan Çocuklar, Göç ve Göçmüþ Aileler” Ütopiya, Güz/2000 SOROKA, Michael P.-BRYJAK, George J., Social Problems, A World At Risk, Allyn And Bacon, l995 ÞENER, Nedim, “Yok Böyle Yaðma”, 8 Haziran 2003 Milliyet TAMER, Meral, “Prof. Ayata: Aile Ýçi Çoktan Patladý” , 7 Temmuz 2002 Milliyet TAMER, Meral, “Prof.Ayata’nýn Yoksulluk Araþtýrmasý”,6 Temmuz 2002 Milliyet TAMER, Meral, “Yeni Yoksulluk ve Deðiþen Sosyal Politika”, 22 Ekim 2002 Milliyet, TÜRKER, Yýldýrým, “Yoksulluk Çirkindir” 18 Kasým 2001, Radikal 2
78 YOKSULLUK
Yoksulluðun Yeniden Üretildiði Mekanlar Olarak Kentler Yücel Can Arþ.Gör., Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Anabilim Dalý. e-posta:
[email protected]
Öz
T
ürkiye’deki kentleþme olgusunda, ideal bir kentleþme sürecinde yaþanmasý gereken süreçlerin yaþanmadýðýný görüyoruz. Bunun sonucunda literatüre ‘kentsel yoksulluk’ olarak geçecek olan olgunun temelleri atýlmýþ, bu durum özellikle büyük kentlerin ‘yoksulluðun yeniden üretildiði mekanlar’ haline gelmesini beraberinde getirmiþtir. Hamallýk, hademelik, çaycýlýk gibi marjinal hizmetlerdeki yýðýlmalar, erken saatlerde köþe baþlarýnda oluþan iþçi pazarlarý, halk ekmek büfelerinin önünde uzayan kuyruklar, trafik, park yeri, içme suyu, elektrik, otobüs sýkýntýlarý, kanalizasyon yetersizliði, okul, kitaplýk, yeþil alan eksikliði toplumsal erozyonun büyük kentlerdeki olaðan görünümleri haline gelmiþtir. Bu çalýþma toplumsal erozyonun büyük kentlerdeki görünümlerinden biri olan halk ekmek büfelerinin önünde bekleyen insanlar hakkýndadýr. Çalýþma Ankara’nýn gecekondu semtlerinden ve çarpýk kentleþmenin tipik örneklerinden biri olan Altýndað’da yapýlmýþtýr. Çalýþmanýn amacý; yoksulluðun pençesindeki bu insanlarý daha yakýndan tanýmak, içinde bulunduklarý olumsuzluklara dikkat çekmek ve yoksulluðun bir kuþaktan diðerine yeniden üretilmesine neden olan süreçleri ortaya çýkarmaktýr. Bu amaçla araþtýrmaya konu olan insanlar üzerinde gözlemler yapýlmýþ, denek olarak seçilen kiþilere anket uygulanmýþ ve odak grup görüþmeleri yapýlmýþtýr. Anahtar kelimeler: Kent, yoksulluk, yoksulluðun yeniden üretilmesi.
Abstract
S
ince urbanization in Turkey has had no direct link with the rate and labour demands of industrial development, Turkish cities have now become source bed for the reproduction of urban poverty. This poverty finds its expression in the employment of urban residents in marginal service works, high rate of unemployment, long queues in front of bread buffets selling cheap bread, lack of basic infrastructural facilities and services. Worst than this, however, is the fact that such scenes are now considered normal and accustomed features of urban environment and social existence, whereas these very features of cities and general public attitudes to them signal a certain and visible social erosion. This study is about the people buying their daily bread from low price bread buffets, and rests on empical data gathered from a sample of people in Altýndað district of Ankara. The data have been collected on spot, i.e. while people are waiting in queues in front of bread buffets, by means of questionnaires, observation and focus group interviews. The study has targetted to gain intimate information about the material-economic hardship and sufferings of
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
79
the people concerned and reproduction and intergenerational transmission of poverty among them. Key words: City, poverty, The reproductýon of poverty.
Giriþ
T
ürkiye’deki kentleþme olgusunda, ideal bir kentleþme sürecinde yaþanmasý gereken süreçlerin yaþanmadýðýný görüyoruz. Bunun sonucunda literatüre ‘kentsel yoksulluk’ olarak geçecek olan olgunun temelleri atýlmýþ, bu durum özellikle büyük kentlerin ‘yoksulluðun yeniden üretildiði mekanlar’ haline gelmesini beraberinde getirmiþtir. Hamallýk, hademelik, çaycýlýk gibi marjinal hizmetlerdeki yýðýlmalar, erken saatlerde köþe baþlarýnda oluþan iþçi pazarlarý, halk ekmek büfelerinin önünde uzayan kuyruklar, trafik, park yeri, içme suyu, elektrik, otobüs sýkýntýlarý, kanalizasyon yetersizliði, okul, kitaplýk, yeþil alan eksikliði toplumsal erozyonun büyük kentlerdeki olaðan görünümleri haline gelmiþtir. Bizim çalýþmamýz toplumsal erozyonun büyük kentlerdeki görünümlerinden biri olan halk ekmek büfelerinin önünde bekleyen insanlar hakkýndadýr. Çalýþma Ankara’nýn gecekondu semtlerinden ve çarpýk kentleþmenin tipik örneklerinden biri olan Altýndað’da yapýlmýþtýr. Çalýþmanýn amacý; yoksulluðun pençesindeki bu insanlarý daha yakýndan tanýmak, içinde bulunduklarý olumsuzluklara dikkat çekmek ve yoksulluðun bir kuþaktan diðerine nasýl miras kaldýðýný ortaya çýkarmaktýr. Bu amaçla araþtýrmaya konu olan insanlar üzerinde gözlemler yapýlmýþ, denek olarak seçilen kiþilere anket uygulanmýþ ve odak grup görüþmeleri yapýlmýþtýr. Araþtýrma sonucunda elde ettiðimiz verilere geçmeden önce, Türkiye’deki kentlerin ve bu kentlerin ‘kanserleþmiþ hücreleri’ niteliðindeki gecekondu semtlerinin nasýl ‘yoksulluðun yeniden üretildiði mekanlar’ haline geldiklerinin ortaya konmasýnda yarar görüyoruz.
Kentleþme Nedir? Kentleþme, dar anlamda, kent sayýsýnýn ve kentlerde yaþayan nüfusun artmasýný anlatýr. Oysa kentleþme yalnýz bir nüfus hareketi olarak görülürse eksik kavranmýþ olur. Çünkü kentleþme bir toplumun ekonomik ve toplumsal yapýsýndaki deðiþmelerden doðar. Bu nedenle kentleþmeyi tanýmlarken, nüfus hareke1
KELEÞ, Ruþen. Kentleþme Politikasý, Ýmge Yayýnevi, Ankara, 1997.
80 YOKSULLUK
tini yaratan ekonomik ve toplumsal deðiþmelere de yer vermek gerekir. Kentleþmenin ekonomik, toplumsal ve siyasal boyutlarýný da hesaba katan geniþ bir tanýmý þöyle yapýlabilir: Sanayileþmeye ve ekonomik geliþmeye paralel olarak kent sayýsýnýn artmasý ve bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doðuran, toplum yapýsýnda artan oranda örgütlenme, iþbölümü ve uzmanlaþma yaratan, insan davranýþ ve iliþkilerinde kentlere özgü deðiþikliklere yol açan bir nüfus birikimi sürecidir.1 Yukarýdaki kent tanýmýnda da görüleceði gibi, kentleþme tek baþýna nüfus artýþýndan ibaret olmayýp, nüfus artýþýna bir kýsým niteliksel dönüþümlerin de yaþandýðý bir geliþmeye ve refah artýþýna iþaret eder. Yazýmýzýn ilerleyen bölümlerinde üzerinde daha ayrýntýlý biçimde duracaðýmýz gibi, Türkiye’deki kentleþme sürecinin yukarýda belirttiðimiz þekilde yaþanmadýðýný görmekteyiz. Kentleþme söz konusu olduðunda üzerinde durulmasý gereken önemli hususlardan biri de üretim sürecinde meydana gelen deðiþikliktir. Tarýmýn baþat üretim tarzý olduðu üretim biçiminden sanayileþme sonucu ortaya çýkan üretim biçimine geçiþle birlikte kentleþme sürecinin de hýzlandýðýný görüyoruz. Sanayileþmeyle birlikte iþgücüne duyulan ihtiyaç, nüfusun kýrdan kente göçünü beraberinde getirmiþtir.
Ýdeal Bir Kentleþmenin Özellikleri Kentleþmenin ideal örneklerini oluþturan Avrupa ve Kuzey Amerika kentlerinde nüfus artýþýnýn ve kentleþmenin sanayileþmeye paralel olarak yürüdüðünü görüyoruz. Halbuki azgeliþmiþ ülkelerin kentlerinde sanayileþmeye dayalý bir kentleþmenin yaþandýðýný göremiyoruz Ýdeal bir kentleþmenin yaþandýðý kentlerde; toplum yapýsýnda örgütlenmenin yaygýnlaþtýðýný, iþbölümü ve uzmanlaþmanýn yaþandýðýný, kentlere özgü davranýþ deðiþikliklerinin ortaya çýktýðýný görüyoruz. Ayrýca sanayileþmiþ ülkelerde kentleþme genellikle kalkýnma ile birlikte yürümüþtür. Geliþmekte olan ülkelerde ise sanayileþme kentleþmeyi, ki bu daha çok nüfus artýþýna dayalý bir kentleþmedir, arkadan izlemektedir. Buna ek olarak Batý’da kentleþme Liberal ekonomik düzen içinde baþlamýþ ve geliþmiþtir. Geliþmekte olan ülkelerde ise müdahaleci uygulamalarla kentleþmeye ve kentleþme sorunlarýnýn çözümüne çalýþýlmaktadýr
Türkiye’de Kentleþme Yukarýda ideal bir kentleþmenin özellikleri bölümünde belirttiðimiz gibi; çaðdaþ kentler sanayileþmenin itici gücüyle ortaya çýkan, nitelikli nüfus yapýsýna iþaret eden kentlerdir. Yani bu kentlerde sadece nüfus artmaz ayný zamanda nitelikli bir nüfus yapýsý ortaya çýkar.2 2
KELEÞ, Ruþen. Kentleþme Politikasý, Ýmge Yayýnevi, Ankara, 1997.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
81
Halbuki Türkiye’ye baktýðýmýzda durumun böyle olmadýðýný görüyoruz. Bir defa Türkiye’deki kentleþme sanayileþmeye paralel yürümemiþtir. Kýrdan kente göçte kentin çekiciliðinden çok kýrýn iticiliði belirleyici olmuþtur. Ayrýca Türkiye’deki kentleþme olgusunda ideal bir kentleþme sürecinde yaþanmasý gereken; toplum yapýsýnda artan oranda örgütlenme, iþbölümü ve uzmanlaþma, kentlilik bilincinin insan davranýþlarýna yansýmasý gibi unsurlarýn varolmadýðýný görüyoruz. Yeterince sanayi kuruluþunun bulunmadýðý kentlere parlak iþ hayalleriyle gelen insanlar umduklarýný bulamamýþlar ve önemli sorunlarla karþýlaþmýþlardýr. Bu sorunlarýn baþýnda iþsizlik ve buna baðlý olarak ortaya çýkan yoksulluk gelmektedir. Varoþ tabir edilen kentin banliyölerinde zor þartlar altýnda varolma mücadelesi vermek zorunda kalmýþlardýr. Bunun sonucunda özellikle Ankara, Ýstanbul, Adana baþta olmak üzere kentlerde ideal bir kent mimarisi içinde görülmemesi gereken gecekondu semtleri mantar gibi çoðalmýþtýr. Daha sonra literatüre ‘kentsel yoksulluk’ olarak geçecek olan olgunun temelleri atýlmýþ, bu durum özellikle büyük kentlerin ‘yoksulluðun yeniden üretildiði mekanlar’ haline gelmesini de beraberinde getirmiþtir. Hamallýk, hademelik, çaycýlýk gibi marjinal hizmetlerdeki yýðýlmalar, erken saatlerde köþe baþlarýnda oluþan iþçi pazarlarý, halk ekmek büfelerinin önünde uzayan kuyruklar, trafik, park yeri, içme suyu, elektrik, otobüs sýkýntýlarý, kanalizasyon yetersizliði, okul, kitaplýk, yeþil alan eksikliði toplumsal erozyonun büyük kentlerdeki görünümleridir. Þ.S. Aydemir’in ‘kentlerin kanserleþmesi’ olarak adlandýrdýðý gecekondulaþma büyük kentlere damgasýný vurmuþtur.
Araþtýrma Bulgularý Ailede Yaþayan Fert Sayýsý Üçüncü dünyada modern týbbýn, temiz su, aþýlar, antibiyotik gibi halk saðlýðý önlemlerinin geliþmesi sonucunda ölümler azaldý ve nüfus artýþ oranlarý yükseliþe geçti ve sonuç olarak nüfus patlamasý oldu.3 Ailelerin Ankara gibi aile planlamasý dahil her türlü saðlýk hizmetinin yaygýn biçimde verildiði bir kentte yaþamalarýna raðmen çocuk sayýsýnýn yine de fazla olduðunu görüyoruz. Çocuk sayýsýnýn artmasý makro boyutta devlete istihdam yükü anlamýna gelirken, mikro boyutta da ailelere daha fazla çocuða istikbal saðlama yükünü yüklemektedir. Zaten kýsýtlý olan ailenin geliri çocuk sayýsýnýn artýþýyla birlikte daha fazla parçaya bölünmekte ve yoksulluðun boyutlarýný artýrmaktadýr. Tablo 1. Ailedeki fert sayýsý
3
Thurow Lester C. Kapitalizmin Geleceði, Sabah kitaplarý, Ýstanbul,1996.
82 YOKSULLUK
Sýklýk Geçerli
üç kiþi dört kiþi beþ kiþi altý kiþi yedi kiþi sekiz kiþi dokuz kiþi dokuz on onbir Toplam
4 12 22 21 18 6 9 5 2 1 100
Yüzde 4,0 12,0 22,0 21,0 18,0 6,0 9,0 5,0 2,0 1,0 100,0
Geçerli Yüzde 4,0 12,0 22,0 21,0 18,0 6,0 9,0 5,0 2,0 1,0 100,0
Kümülatif Yüzde 4,0 16,0 38,0 59,0 77,0 83,0 92,0 97,0 99,0 100,0
Anne-babalarýn Eðitim Durumu Kendileriyle anket yaptýðýmýz kiþilerin eðitim düzeylerinin oldukça düþük olduðunu görüyoruz. Deneklerin %64’ünün ilkokul mezunu, %27’sinin ise ilkokulu dahi bitirmemiþ olmasý Türkiye’nin baþkentinde yaþayan bu insanlarýn durumlarý hakkýnda bize çarpýcý ipuçlarý vermektedir. Tablo 2. Anne-babalarýn Eðitim Durumu
Geçerli
Sýklýk
Yüzde
Geçerli Yüzde
Kümülatif Yüzde
ilkokulu bitirmemiþ
27
27,0
27,0
27,0
ilkokul
64
64,0
64,0
91,0
ortaokul
7
7,0
7,0
98,0
lise
2
2,0
2,0
100,0
Toplam
100
100,0
100,0
Çocuklarýn Eðitim Durumu Bundan bir önceki tabloda anne-babalarýn eðitim düzeylerine iliþkin bilgileri deðerlendirmiþ ve eðitim düzeylerinin düþüklüðüne dikkat çekmiþtik. Çocuklarýn eðitim düzeyine baktýðýmýzda durumun pek de farklý olmadýðýný görüyoruz. Ýkinci, üçüncü ve dördüncü çocuklara gidildikçe eðitim düzeyinin daha da düþtüðüne þahit oluyoruz. Türkiye’de alt tabakaya mensup insanlarýn önemli sýnýf atlama araçlarýndan birinin eðitim olduðunu düþündüðümüzde, yoksulluðun bu ailelerde nasýl yeniden üretildiðini anlamak daha da kolaylaþmaktadýr. Tablo 3. 1.Çocuðun Eðitim Düzeyi
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
Geçerli
Geçersiz Toplam
83
Sýklýk
Yüzde
Geçerli Yüzde
Kümülatif Yüzde
ilk okul
62
62,0
66,0
66,0
orta okul
12
12,0
12,8
78,7
lise
19
19,0
20,2
98,9
üniversite
1
1,0
1,1
100,0
Toplam
94
94,0
100,0
Sistem
6
6,0
100
100,0
84 YOKSULLUK
Tablo 4. 2.Çocuðun Eðitim Düzeyi
Geçerli
Geçersiz
Sýklýk
Yüzde
Geçerli Yüzde
Kümülatif Yüzde
ilk okul
69
69,0
74,2
74,2
orta okul
15
15,0
16,1
90,3
lise
8
8,0
8,6
98,9 100,0
üniversite
1
1,0
1,1
Total
93
93,0
100,0
Sistem
7
7,0
100
100,0
Toplam
Tablo 5 3.Çocuðun Eðitim Düzeyi
Geçerli
Geçersiz
Sýklýk
Yüzde
Geçerli Yüzde
Kümülatif Yüzde
ilk okul
82
82,0
92,1
92,1
orta okul
6
6,0
6,7
98,9
lise
1
1,0
1,1
100,0
Toplam
89
89,0
100,0
Sistem
11
11,0
Toplam
100 100,0
Tablo 6 4.Çocuðun Eðitim Düzeyi
Geçerli
ilk okul orta okul Total
Geçersiz
Sistem
Toplam
Sýklýk
Yüzde
Geçerli Yüzde
85 1 86
85,0 1,0 86,0
98,8 1,2 100,0
14
14,0
100
100,0
Kümülatif Yüzde 98,8 100,0
Anne-babanýn Mesleði Araþtýrmamýz kapsamýnda görüþtüðümüz yüz kiþiden kýrk dokuz tanesini kadýn görüþmeciler oluþturmaktadýr. Bu sayýya ulaþýrken mümkün olduðunca kadýn ve erkeklere eþit þans tanýma düþüncemiz etkili olmuþtur. Buraya kadar her þey yolunda görünmektedir, ancak kendileriyle görüþme yaptýðýmýz kýrk dokuz kadýndan tamamýnýn ev hanýmý kategorisine dahil olduðunu gördüðümüzde yolunda gitmeyen bir þeylerin olduðunun farkýna varýyoruz. Bu sonuç bizi kadýnlarýn parasal anlamda aileye katký saðlamadýklarý sonucuna götürüyor.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
85
Erkeklerin mesleklerinin daðýlýmýna baktýðýmýzda da çok farklý bir durumla karþýlaþmýyoruz. Her ne kadar bir meslekleri varsa da bu meslekler, yazýmýzýn önceki bölümlerinde sözünü ettiðimiz, marjinal mesleklerdir. Hamallýk, tezgahtarlýk, amelelik, at arabacýlýk gibi düþük gelirli ve bir sosyal güvencesi olmayan bu iþler insanca bir yaþam sürmeyi mümkün kýlacak nitelikte meslekler deðildir. Tablo 7. Anne-babanýn mesleði Meslekler Sýklýk
Yüzde
Geçerli Yüzde
Kumulatif Yüzde
ev hanýmý
49
49,0
49,0
49,0
þoför
5
5,0
5,0
54,0
seyyar satýcý
3
3,0
3,0
57,0
vasýfsýz iþçi
14
14,0
14,0
71,0
kaynakçý
2
2,0
2,0
73,0
fýrýncý
1
1,0
1,0
74,0
at arabacý
10
10,0
10,0
84,0
hizmetli
1
1,0
1,0
85,0
döþemeci
3
3,0
3,0
88,0
saðlýk teknisyeni
2
2,0
2,0
90,0
sucu
1
1,0
1,0
91,0
amele
1
1,0
1,0
92,0
tezgahtar
1
1,0
1,0
93,0
hamal
6
6,0
6,0
99,0
telefon teknisyeni
1
1,0
1,0
100,0
Toplam
100
100,0
100,0
Çocuklarýn Mesleði Anne-babalarýn ardýndan çocuklarýn mesleki durumlarýna baktýðýmýzda da daha iyi bir durumla karþýlaþmýyoruz. Zira anne-babalarda olduðu gibi çocuklarýn da çok iyi mesleklere sahip olmadýklarýný görüyoruz. Ayrýca çocuklarda, anne-babalardan farklý olarak, herhangi mesleðe sahip olmayanlarýn çok büyük oranlara ulaþtýðýný görüyoruz. Hiçbir mesleðe sahip olmama oraný ilk çocukta %43.7, ikinci çocukta %66.3, üçüncü çocukta %87.7 iken dördüncü çocukta %90 çýkmaktadýr. Aþaðýdaki tablolarda çocuklarýn mesleki durumlarý ayrýntýlý olarak gösterilmiþtir. Dördüncü çocuða doðru gidildikçe mesleðe sahip olmama oranýnýn artmasýnýn bir nedeni de özellikle dördüncü çocuklarýn henüz bir mesleðe sahip olabilecek yaþta olmamalarýdýr.
86 YOKSULLUK
Tablo 8 1.Çocuðun mesleði Sayý 38 21 7 2 1 2 4 3 1 6 2 87
mesleði yok vasýfsýz iþçi þoför tezgahtar kuaför Tornacý vasýfsýz memur güvenlik görevlisi öðretmen marangoz muavin Toplam
Yüzde 43,7 24,1 8,0 2,3 1,1 2,3 4,6 3,4 1,1 6,9 2,3 100,0
Tablo 9. 2.Çocuðun mesleði Sayý
Yüzde
mesleði yok
55
66,3
vasýfsýz iþçi
15
18,1
seyyar satýcý
1
1,2
þoför
5
6,0
tezgahtar
2
2,4
vasýfsýz memur
1
1,2
marangoz
4
4,8
Toplam
83
100,0
Tablo 10. 3.Çocuðun mesleði Sayý 71 8 1 1 81
mesleði yok vasýfsýz iþçi þoför marangoz Toplam
Yüzde 87,7 9,9 1,2 1,2 100,0
Tablo 11. 4.Çocuðun mesleði mesleði yok vasýfsýz iþçi öðretmen Toplam
Ailede Çalýþan Kiþi Sayýsý
Sayý 72 7 1 80
Yüzde 90,0 8,8 1,3 100,0
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
87
Kendileriyle görüþme yaptýðýmýz yüz aileden elli dört tanesinde halihazýrda hiç çalýþan yoktur. Pekala hayatýnýzý nasýl idame ettiriyorsunuz diye sorduðumuzda günübirlik iþler buldukça çalýþtýklarýný, yakýnlarýndan ve yardým kuruluþlarýndan yardým aldýklarýný, belirtmiþlerdir. Tablo 12. Ailede Çalýþan Kiþi Sayýsý Geçerli yok bir iki üç Toplam
54 28 16 2 100
54,0 28,0 16,0 2,0 100,0
Sýklýk
Yüzde
54,0 28,0 16,0 2,0 100,0
54,0 82,0 98,0 100,0
Geçrli Yüzde
Kümülatif Yüzde
Ailelerin Aylýk Geliri Ailelerin %58 gibi önemli bir kýsmýnýn üç yüz milyon ve altýnda aylýk gelire sahip olduklarýný görüyoruz. Ayrýca ev sahipliði oranýyla aylýk gelir arasýnda ters orantýlý bir iliþki olduðuna þahit oluyoruz. Yani gelir düþük gelire sahip olan ailelerin ev sahibi olma oranlarýnýn da düþük olduðunu görüyoruz. Bu durumda düþük gelire sahip aileler ayný zamanda üstüne üstlük bir de kira ödemektedirler. Örneðin toplam sayýlarý kýrk dokuz olan kiracý ailelerden otuz beþ tanesi üç yüz milyon ve altýnda gelire sahipken, on dört tanesi daha üst gelire sahiptirler. Ailelerin aylýk gelirlerini gösteren tablolar aþaðýda verilmiþtir. Tablo 13. Ailenin aylýk geliri
Geçerli
150 milyondan az
Sýklýk
Yüzde
Geçrli Yüzde
Kümülatif Yüzde
5
5,0
5,0
5,0
29
29,0
29,0
34,0
24
24,0
24,0
58,0
16
16,0
16,0
74,0
9
9,0
9,0
83,0
4
4,0
4,0
87,0
7
7,0
7,0
94,0
4
4,0
4,0
98,0
1
1,0
1,0
99,0
901 milyon-1 milyar
1
1,0
1,0
100,0
Toplam
100
100,0
100,0
88 YOKSULLUK
Oturulan Evin Durumu Kendileriyle görüþme yaptýðýmýz yüz aileden kýrk dokuzu kiracý, kýrk beþi ev sahibi iken altý aile de anne babasýnýn evinde oturmaktadýr. Ev sahipliði oraný %45 gibi yüksek bir oranda olmasýna raðmen, evlerin tamamýnýn gecekondu olduðunu görüyoruz. Tablo 14. Ev sahipliði durumu
Geçerli
Sýklýk
Yüzde
Geçerli Yüzde
Kümülatif Yüzde
Kiracý Ev sahibi
49 45
49,0 45,0
49,0 45,0
49,0 94,0
Ev annebabasýnýn
6
6,0
6,0
100,0
Toplam
100
100,0
100,0
Halk Ekmek Büfesinden Ekmek Alma Nedenleri Ýnsanlara neden halk ekmek büfesinden ekmek aldýklarýný sorduðumuzda sorumuza cevap vermeden önce “dalgamý geçiyorsun hocam” der gibi yüzüme baktýktan sonra yüz kiþiden doksan altýsý ucuz olduðu için aldýklarýný belirtmiþlerdir. Tablo 15. Halk Ekmek Büfesinden ekmek alma nedeni Geçerli
ucuz olmasý lezzetli olmasý Toplam
Sýklýk
Yüzde
Geçerli Yüzde
96 4 100
96,0 4,0 100,0
96,0 4,0 100,0
Kümülatif Yüzde 96,0 100,0
Herhangi Bir Yardým Kuruluþundan Yardým Alýp Almadýklarý Herhangi bir yardým kuruluþundan yardým alýyor musunuz þeklindeki sorumuza yirmi dokuz kiþi evet yardým alýyorum cevabýný vermiþtir. Ýlk bakýþta yardým alanlarýn sayýsýnýn düþük görünmesine raðmen, tablo dikkatle incelendiðinde aslýnda yüz kiþiden yetmiþ ikisinin yardým almak istediklerini, ancak farklý nedenlerle alamadýklarýný görüyoruz. Tablo 16. Herhangi Bir Yerden Yardým Alýp Almadýklarý
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
Geçerli
89
Sýklýk
Yüzde
Geçerli Yüzde
29 28 37
29,0 28,0 37,0
29,0 28,0 37,0
Kümülatif Yüzde 29,0 57,0 94,0
5
5,0
5,0
99,0
1
1,0
1,0
100,0
100
100,0
100,0
evet alýyorum hayýr almýyorum baþvurdum çýkmadý vermezler diye baþvurmadým almak istiyorum ama yolunu yordamýný bilmiyorum Toplam
Yardým Alýnan Yerler Yardým kuruluþlarýndan yardým alan ailelerin tamamýnýn Ankara Büyükþehir Belediyesi’nden yardým aldýðý görülmüþtür. Bu da bize diðer yardým kuruluþlarýnýn bu bölgede pek fazla etkili olmadýklarý sonucuna götürmektedir. Tablo 17. Yardým Alýnan Kuruluþlar
Geçerli
Sýklýk
Yüzde
Geçerli Yüzde
Kümülatif Yüzde
büyükþehir belediyesi
29
29,0
29,0
29,0
0ðlum bakýyor
1
1,0
1,0
30,0
hiç bir yerden almýyorum
70
70,0
70,0
100,0
Toplam
100
100,0
100,0
Geleceðe Ýliþkin Düþünceleri Araþtýrmamýzýn belki de en çarpýcý ve üzerinde en çok durulmasý gereken bulgularýndan biri insanlarýn gelecekten ümitli olmadýklarý yönündeki düþünceleridir. Kendisiyle görüþme yaptýðýmýz yüz kiþiden doksaný gelecekten ümitli olmadýðýný belirtmiþtir. Ýnsanlarýn gelecek konusunda oldukça karamsar olduklarý görülmektedir. Tablo 18. Geleceðe Ýliþkin Düþünceleri
4
BORATAV, Korkut. 2000/2001 Krizinde Sermaye Hareketleri, www.bagimsizsosyalbilimciler.org.
90 YOKSULLUK
Geçerli
Toplam
Sýklýk
Yüzde
Geçerli Yüzde
Kümülatif Yüzde
gelecekten ümitliyim
5
5,0
5,1
5,1
gelecekten ümitli deðilim
90
90,0
90,9
96,0
fikrim yok
5
5.0
5.0
100,0
100
100,0
100.0
Sonuç Türkiye’de 1950’den sonra tarýmýn hýzla makineleþmesi sonucu kýrsal kesimde büyük bir iþgücü açýða çýkmýþtýr. Açýða çýkan iþgücü çareyi büyük kentlere göç etmekte bulmuþtur. Ancak yeterince sanayi kuruluþuna sahip olmayan kentler bu insanlarý istihdam edememiþtir. Bunun sonucunda kentte bir þekilde tutunmaya çalýþan insanlar, kentlerin kanserleþen hücreleri niteliðindeki gecekondu semtlerini oluþturmuþlardýr. Marjinal iþlerde çalýþan bu insanlar için yoksulluk kaçýnýlmaz bir son olmuþtur. Çarpýk kentleþmenin tipik örneklerinden ve Ankara’nýn gecekondu semtlerinden biri olan Altýndað’da halk ekmek büfelerinden ekmek alan insanlar üzerinde gerçekleþtirdiðimiz bu araþtýrmada þu sonuçlara ulaþýlmýþtýr. Halk ekmek büfelerinden ekmek alan bu insanlarýn büyük bir kýsmý yoksulluðun pençesinde kývranmaktadýr. Yoksulluk bir kuþaktan diðerine aktarýlmaktadýr. Yoksul anne-babalarýn çocuklarý da bir þekilde yoksulluðun pençesine düþmektedirler. Uluslararasý sermaye hareketleri, gelir daðýlýmýndaki eþitsizlik, yolsuzluk ekonomisi ve demokrasinin bütün kurum ve kurallarýyla iþlemeyiþinden oluþan harici etkenler ile kalabalýk haneler, düþük eðitim düzeyi, vasýfsýzlýk, iþsizlik ve düþük gelirden müteþekkil dahili etkenler yoksulluðun bir kuþaktan diðerine aktarýlmasýna neden olan etkenler olarak ortaya çýkmaktadýrlar. Yoksulluðun bir kuþaktan diðerine aktarýlmasýnýn önüne geçmek için buna neden olan etkenlerin ortadan kaldýrýlmasý gerekmektedir. Bu amaçla sermayenin küresel boyutlu hareketleri kontrol altýna alýnmalý4, insan merkezli bir ekonomik düzenlemeye gidilmeli, gelir daðýlýmýndaki eþitsizlikler giderilmeli, yolsuzluk ekonomisini besleyen yapýlar ortadan kaldýrýlmalý, demokrasinin bütün kurum ve kurallarýyla iþletilmesi saðlanmalýdýr. Makro boyuttaki bu tedbirlerin yanýnda insanlarýn eðitim düzeyleri yükseltilmeli, vasýflý bireyler olmalarý saðlanmalý ve iþsizlikle mücadele edilmelidir. Ancak bu sayede yoksulluðun bir kuþaktan diðerine aktarýlmasýna neden olan kýsýr döngü kýrýlabilir.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
91
Kaynaklar BORATAV, Korkut. 2000/2001 Krizinde Sermaye Hareketleri, www.bagimsizsosyal bilimciler.org. BUÐRA, Ayþe. a.“Türkiye’de Refah Rejiminin Niteliði ve Sosyal Sermaye Arasýndaki Ýliþki”, Toplum ve Bilim, Yaz 2001. b.Devlet Piyasa Karþýtlýðýnýn Ötesinde: Ýhtiyaçlar ve Tüketim Üzerine Yazýlar, Ýletiþim Yayýnlarý, Ýstanbul: 2000. KELEÞ, Ruþen. Kentleþme Politikasý, Ýmge Yayýnevi, Ankara, 1997. THUROW, Lester C. Kapitalizmin Geleceði, (1996)(Çev. Mustafa Köpüþoðlu), Ýstanbul: Koç Uniys Yayýnlarý, 1996.
92 YOKSULLUK
Yoksulluk ve Mimari Feyza Sezgin Arþ. Görv., Mimar, Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Mimarlýk Fakültesi e-posta:
[email protected]
Öz
Y
oksulluk, insanlarýn gelir daðýlýmýndaki dengesizlikler nedeniyle, temel gereksinimlerini karþýlamada toplumsal yaþam standartlarýnýn gerisinde kaldýklarý yaþama biçimidir. Küreselleþme olgusunun hýzla yaþandýðý dünyada, mimari açýdan, “mekansýzlaþma” da yoksulluk olgularýndan biridir. Zenginlik-Varsýllýk tanýmý yapýlmaksýzýn yoksulluk ele alýnamaz. Bu iki zýt kavram birbirini ortaya çýkarýr ve ancak varsýllýðýn yaþandýðý ortamda yoksulluktan bahsedilebilir. Yoksulluk çeþitleri, Mutlak ve Göreli Yoksulluk olarak ortaya çýkar. Bireylerin yaþama standartlarýný yakalayamadýklarý, kendilerine sunulan veya katlandýklarý mekanlarda yaþama zorunluluðu da mimari yoksulluk baþlýðýný oluþturur. Küreselleþmenin ortaya koyduðu yaþam biçimi, yoksulluðu arttýrýr durumdadýr. Bir yanda yoksulluk eþiði geniþlemektedir, bir yanda da yoksul kitle yoðunlaþmaktadýr. Yaþam standartlarýnýn deðiþmesi sonucunda da mimarlýk yoksulluðu yansýtýr duruma gelir. Dünyada, çoðu kentte yaþanan bu olgu Türkiye’nin kentlerinde de çokça gözlenebilir. Bu kentlerden biri Türkiye’nin güneyinde yeralan Isparta’dýr. Kent hýzlý bir kentleþme ve gecekondulaþma yaþamamasýna raðmen, mimari yoksulluk yoðun olarak ortaya çýkar.2 Gelir daðýlýmýndaki eþitsizlik geliþmiþ kentlerde olduðu gibi geliþmekte olan kentlerde de mimari yoksulluðu ortaya çýkarmaktadýr. Kent yoksullarý sadece gelir açýsýndan deðil, kentsel hizmetlerden ve yeterli-yüksek yaþanabilirlik ve hakçalýk düzeylerinden de yoksun kalmaktadýr. Yoksulluk türleri birbiriyle etkileþmekte, birbirlerini ittiren/arttýran/çeþitlendiren süreçler yaratmaktadýrlar. Yoksulluðun engellenmesi yönünde önemli olan nokta bu etkileþimlerle mücadele etmektir. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Varsýllýk, Mimari, Küreselleþme, Mimari Yoksulluk.
Abstract
P
overty is a kind of life in which humans stay back of social life standarts for realizing of basic needs, due to unevenness in the income distribution. In the world which experiences a rapid globalization, “spaceless” is a fact of poverty in terms of architec-
ture. Poorness can not be taken in hand without the definition of Poverty-Richness. These conflicting concepts cause eachother to emerge and poverty may only be talked about in existance of the richness. The sorts of poverty emerge as absolute and relative poorness. Involuntary living in places which are supplied for them and obligated and which are generally far from living standarts. Globalization process and its life style and understanding forces the poverty to increase. On the one side poverty thresholds has become large. On the other side the mass of poor people has become intensive. As the consequence of the changing standarts of life architecture become the reflecter of poverty. This fact which is witnessed in the large amount of the cities in the world, may also be clearly observed in the Turkey’s cities. One of them is Isparta, located in the South of Turkey. Architectural poverty emerges intensively although the city does not experience a rapid urbanization and squattering.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
93
Poverty do not emerge only as absolute poorness. It becomes more completely in the relative levels. They have strong relationships and interact. With this understanding struggle for poverty has to include every dimensions of individual and social life. Key Words: Poverty, Richness, Architecture, Globalization, Architectural Poorness.
Giriþ
Y
oksulluk, insanlarýn yeme, içme, barýnma gibi temel gereksinimlerini karþýlamada, gelir daðýlýmýndaki dengesizlikler nedeniyle, toplumsal yaþam standartlarýnýn gerisinde kaldýklarý yaþama biçimidir. Tanýmdan da anlaþýlacaðý gibi yoksulluk, sadece gelir azlýðý nedeniyle ortaya çýkan yeme, içme gibi temel gereksinimlerin karþýlanamadýðý durumlar deðildir. Ayný zamanda alt sosyal statülü mahallelerde yaþama, saðlýksýz çevre koþullarýnda barýnma, adalet, eðitim ve saðlýk hizmetlerinden daha az yararlanma, yeterli güvenliðe sahip olmama ve bu sebeplere baðlý olarak kent mekanýnda tutunamama gibi durumlarla da içiçe olan yaþama biçimidir. (Bilsel, Polat, Çalýþýr, 2002) Bugün, küreselleþme olgusunun hýzla yaþandýðý dünyada, mimari açýdan, “mekansýzlaþma” da yoksulluk olgularýndan biridir. Mimari yoksulluk olgusu, kentsel mekanlarda estetik, yapý ve çevresi, yaþam kalitesi konularý yönünden incelenir. Mimari deðiþim sürecinde amaç, insanlara eþit haklar tanýnmasý ve yaþama mekaný imkanlarýnýn arttýrýlmasý olmalýdýr. Küreselleþen ve teknolojik açýdan yeniden yapýlanan dünyaya ekonomik açýdan uyum saðlayamayan bireyler bu eþit haklardan ve yaþama mekaný imkanlarýndan yeterince faydalanamamaktadýrlar. Oysa bu bireylere belli nitelikte barýnaðýn saðlanmasý ve yoksul gruplarýn kent mekanýnda güvenlik duygusu içinde ve temel kamu hizmetlerinden yararlanarak yaþamalarýnýn saðlanmasý gerekmektedir. Geliþen ve özellikle geliþmekte olan kentlerde bu çalýþmalar “göç” olgusuyla da karþý karþýya kalmaktadýr. Bunun çözümü sadece kent mekanlarýnda deðil, ekonomik ve sosyal açýdan birbirini etkileyen kent ve kýr kavramlarýnda aranmalýdýr. Çalýþmanýn amacý kent yoksulluðunu mimari açýdan deðerlendirmek ve bunu Isparta kenti özeline taþýmaktýr. Böyle bir çalýþma yoksulluðun tanýmý-
94 YOKSULLUK
ný, çeþitlerini, yaþama mekanlarý üzerindeki etkilerini incelemeyi gerektirir. Bu yaklaþýmla kapasite sýnýrý gözetilerek, çalýþmada kent yoksulluðu Isparta kentinin eski ve yeni yerleþim örnekleri baðlamýnda ele alýndý. Bu yaklaþýmlarla konu Isparta kenti geleneksel dokusunu oluþturan Damgacý Sokak ve çevresi ile Dere Mahallesi ve Davraz Mahallesi yerleþim dokularý üzerinde incelendi. Çalýþmada, ilk adýmda yoksulluðun kuramsal açýlýmý yapýldý. Ýkinci adýmda da alan çalýþmasý baðlamýnda görsel örnekler incelendi.
2. Yoksulluk ve Mimarlýk Zenginlik-Varsýllýk tanýmý yapýlmaksýzýn yoksulluk ele alýnamaz. Yoksulluk güncel olanaklara eriþmede sýnýrlýlýk, dolayýsýyla “varlýk”tan yoksunluk demektir. Bu iki zýt kavram birbirini ortaya çýkarýr ve ancak varsýllýðýn yaþandýðý ortamda yoksulluktan bahsedilebilir. (Gürsel, 2002) Bu açýdan yoksulluk çeþitleri, mutlak ve göreli yoksulluk olarak ortaya çýkar. Mutlak yoksulluk, bireylerin yeme, içme vb. temel gereksinimlerini karþýlayamadýklarý fiziksel yoksulluk þeklidir. Göreli yoksulluk ise, bireylerin yaþam standartlarýnýn gerisinde kalmasý ile ortaya çýkan genel, görsel yoksulluk türüdür. Bu ayrým kendi içinde biyolojik, ekonomik-sosyal, kültürel, düþünsel yoksulluk gibi baþlýklara ayrýlýr. (Tekeli, 2000) Bireylerin yaþama standartlarýný yakalayamadýklarý, kendilerine sunulan veya mecburen katlandýklarý mekanlarda yaþama zorunluluðu da mimari yoksulluk baþlýðýný oluþturur. Yaþam standartlarýný yakalayamayan insanlarýn barýnma gereksinimlerini de karþýlamada geçici çözümlere yönelmesi mimarlýðýn yoksulluðu yansýtmasýna neden olur. Göç, nüfus artýþý, yeni teknolojilerle iþgücü gereksiniminin azalmasý, toplumsal ve kültürel farklýlýklar, kentlerde yaþamaya baþlayan ve kente adapte olamamýþ iþsiz kent yoksullarýnýn gün geçtikçe artmasýna neden olur. (Ýnsan Haklarý Derneði) Bireylerin daha rahat, daha güvenli olarak tanýmladýklarý kent mekanlarý zamanla plansýz, katýlýmsýz, kolaycý politikalardan dolayý kente tutunamayan, kentle bütünleþemeyen gruplarýn mekaný haline gelir. (Cebeci, Çakýroðlu, 2002) Sonuçta da kent yoksullarý sadece gelir açýsýndan deðil, ayný zamanda yapýlý çevre, konut standartlarý, alt yapý gibi konularda da kentsel hizmetlerden en az yararlanan gruplar olarak ortaya çýkar. Dolayýsýyla yoksulluðu ve yoksulun sorunlarýný incelerken o grubun kullandýðý mekanlarý, kullanýcýlarýný ve mekaný kullanma biçimleri ile mekanlarýn yayýlýþlarýný da incelemek gerekir. Yoksullarýn kullandýðý, o gruba sunulan veya mecburen kaldýklarý mekanlarýn tespit edilmesi, bu mekanlarýn onlarýn gereksinimlerini karþýlayýp karþýlamadýðý ve mekan yoksulluðunun derecesinin tespiti gerekir. (Gönen, Hablemitoðlu, Özmete)
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
95
Kent yoksulluðu mimari açýdan öncelikle kent imar planlarýyla sonra da mekansal tasarýmlarla iliþkilidir. Kent planlama, genel anlamda, yaþama ortamýnýn ve iliþkilerinin planlanmasýdýr. Günümüzde uygulanan imar planlamasý, bu tanýmýn çok gerisinde, yalnýzca imar planý yapmak durumuna geldiði öne sürülür. (Tekeli, 2000) Kent mekanlarýnýn tasarýmýnda ise özellikle geliþmekte olan kentlerde daha yalýn ve ucuz çözümler tercih edilir. Göç olgusuyla da birleþen böyle planlama süreçleri, mimari açýdan yoksulluðu ortaya çýkarýr. Göç olgusu genellikle geliþmiþ kentlerde yaþanýr. (Tunçer, 2002) Geliþimini ve yaþam döngüsünü kendi içinde karþýlayan kentler kentkýr etkileþimini geliþmiþ kentlere göre daha rahat kurduðu için gecekondulaþmanýn daha az rastlandýðý kentler olarak görülür. Yoksulluk çeþitlerinin kavramsal ayrýmlarýný sadece bireysel yoksulluk boyutunda deðil küresel boyutta da ele almak gerekir. Günümüzde küreselleþmenin ortaya koyduðu yaþam biçimi, yoksulluðu arttýrýr durumdadýr. Kiþilerin belli kalite unsurlarýný yakalayamamasý halinde yoksulluk sýnýrýnýn altýna düþmesi söz konusudur. Küreselleþme sürecinde yaþanan ulusüstü yaþam düzeninde her birey standartlarý yakalamak zorundadýr. Aksi durumda ise birey toplumdan dýþlanma durumu yaþar. Egemen sistemin dýþladýðý gruplarýn yaþamak zorunda býrakýldýðý dýþlanma nedeniyle de yoksullaþma söz konusu olur. (Erder, 1998) Yaþam standartlarýnýn deðiþmesi sonucunda da mimarlýk yoksulluðu yansýtýr duruma gelir. Özellikle konut çevreleri insanlarý birbirine uzaklaþtýrýr ve özellikle çözülmezlikleri gizleyen bir kýlýf oluþturur. Gerek çevresiyle gerek mekan olarak yaþama alanlarý, birey gereksinimlerini en az düzeyde karþýlamaya razý olmak durumunda kalan yoksunluk biçimleri olarak ortaya çýkar. Bugüne kadar alýnan önlemlerin kýsa süreli ve geçici oluþu yoksulluðun hala yaþanýyor olmasýnýn nedenidir. (Çakýrer, 2002) Kentsel mekanlar açýsýndan mimari yoksulluk olgusu, estetik, yapý ve çevresi, yaþam kalitesi alt baþlýklarýna ayrýlýr. Mimari yoksullukta estetik olgusu, mekanlarýn genel, görsel yoksulluðu olarak ele alýnýr. Kentsel mekanlar, yapý ve çevresi açýsýndan yapý malzemesi, yapým tekniði, inþaat kalitesi gibi açýlýmlarla incelenir. Yaþam kalitesi açýsýndan da mekan organizasyonu yönünden ele alýnýr. Dolayýsýyla kentsel mekanlarda yoksulluk mimari açýdan bu olgular doðrultusunda ele alýnýr. Yoksulluk tarih içinde ekonomik ve siyasal geliþme ve deðiþmelerle etkileþim içinde varolmaya devam etmiþ ve etmektedir. Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda geliþmiþ ülkelerde refah devlet uygulamalarý baþlar. Kurulan bu düzen 70’li yýllara kadar sürer. 70’li yýllarda yaþanmaya baþlanan dünya ekonomik bunalýmý ile dünya yeniden yapýlanma sürecine girer. Fazla sayýda ve niteliksiz iþgücü yerini, kitlesel üretimin gerektirdiði nitelikli iþgücü arayý-
96 YOKSULLUK
þýna býrakýr. Sonuçta alt sýnýf, orta sýnýf gibi gruplaþmalar oluþur. Sonuçta da alt sýnýfý oluþturan gruptakilerin toplumdan soyutlanmasý ile yoksulluk kavramý daha sýk olarak yaþanmaya baþlar. (Tekeli, 2000)
3. Türkiye ve Isparta’da Yoksulluk ve Mimarlýk Ýkinci dünya savaþý sonrasýnda Batý ülkeleri refah devleti ekonomi politikalarý uygulamalarý kapsamýnda sosyal harcamalar yaparken, Türkiye’de sanayileþme çabalarýný destekleyici harcamalara yönelen ülkelerden biri oldu. Kentteki iþ olanaklarýnýn artmasý ile de büyük bir nüfusun kentlere göçü yaþandý. Kentlerde yapý stoðunun ve altyapý hizmetlerinin talebi karþýlayamamasý gecekondulaþmanýn çýkýþýna zemin hazýrladý. 1980 yýllarýnda ise Türkiye dýþa açýk büyüme stratejilerinin ve savunma harcamalarýnýn artmasý ile sosyal devlet harcamalarý sýnýrlandý. Sonuçta mutlak yoksulluk sýnýrý daha geniþ kitleyi içerirken, bir yandan da lüks tüketim etrafýnda tanýmlanan yeni bir orta sýnýf oluþmaya baþladý. Dýþlanan kent yoksullarý kentlerin belli bölümlerinde, mimari yoksulluðu ve olumsuz koþullarý da içinde barýndýran kent içi cepler oluþturdu. (Tekeli, 2000) 2000’li yýllarda dünyada olduðu gibi Türkiye’de de küreselleþme olgusu ile yoksulluk yeni bir boyuta taþýnmýþ oldu. Türkiye’de özellikle 1980’ler sonrasýnda yaþanmaya baþlanan yeni sýnýfsal katman oluþumu, göç olgusunun içerik deðiþtirmesine de yol açtý. Geç sanayileþme olgusunun getirileri ve küreselleþmenin etkileri ile Türkiye’deki kentler hem birbirlerine göre hem de kendi içlerinde farklý geliþim, deðiþim süreçleri yaþadýlar. Az sayýda büyük kent farklý unsurlarla göç alýrken birçok kent geleneksel duraðanlýðýný sürdürdü. Türkiye’de bu durumda olan kentlerden biri de Isparta’dýr. Türkiye’nin güney kesiminde yeralan Isparta, Cumhuriyet’in kurulduðu ilk yýllarda nüfusu 15.000 dolaylarýnda olan geleneksel yapýya sahip bir Anadolu kentidir. Kentin ilk imar çalýþmalarý XVI. y.y.’da hýzlanýr. Mimar Sinan’ýn yapýtý olan Firdevs Camii ve bedesten kentin 2000’li yýllarda da merkezi durumunda olan alanda yeralýr. Bugün kent merkezinde az sayýda Rum evi ile Damgacý Sokak ve çevresinde, yine az sayýda, eski Türk evleri bulunur. Cumhuriyetle birlikte kentin il merkezi oluþu ile çok sayýda memur kente yerleþir. Nüfusun artýþý ve kentin yeni nüfusunun farklý talepleri ile kentte yeni yerleþim ve sanayi bölgeleri oluþmaya baþlar. Bu dönemlerde Isparta, tek merkezli, toplu bir kenttir. Kenti oluþturan üç yerleþim alaný görülür. Bunlar, Dere Mahallesi, Yukarý Mahalle ve Aþaðý Mahalle olarak bilinir. Sanayi kuruluþlarý kentin ana ulaþým eksenleri boyunca sýralanýr. (Yurt Ansiklopedisi) 70’li yýllarda kent merkezinden, gelir durumuna baðlý bir uzaklaþma görülür. Bu dönemde Yüksek gelir gruplarý kent merkezinde konumlanýrken düþük gelir gruplarý kentin dýþ çeperine yöneldi. Nüfus artýþýnýn gerektirdiði ye-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
97
ni iþ kollarý nedeniyle göç alan kentte ilk gecekondulaþma eðilimi Davraz Mahallesi’nde ortaya çýktý. Bunun üzerine kentin bu bölümlerinde yapýlan imar çalýþmalarý ile toplu konut yapýmý baþladý ve konut talebi bu þekilde giderilmeye çalýþýldý. Bu dönemlerde konut talebini karþýlamaya yönelik olarak varolan konut stoðunun deðerlendirilmesi sürdürüldü. 1980’lerden sonra tarýmsal üretimin belirli kesimlerde yoðunlaþmasýyla köylerden kent merkezine göç baþladý. Ayný zamanda üniversite olgusuyla kent çevresinde yeni mahalleler oluþmaya baþladý. Böylece Isparta’nýn tek merkezli görünümü kaybolmaya yöneldi. Kent çevresindeki yeni mahallelerde konut gereksinimi apartmanlaþmayý hýzlandýrdý. Bu yapýlar da genellikle toplu konut görünümündeki yapýlar olarak planlandý. Son yýllarda da özellikle Dere mahallesi çevresinde oluþturulan yeni yerleþimler müstakil konutlar olarak planlandý. (Þekil 1) Bu süreç içinde Isparta’da kentsel mekanlar, çevresiyle bir bütün oluþturmaktan çok yalnýzca gereksinimlere cevap vermeyi amaçladý. Bu nedenlerle de geleneksel doku, çevresindeki yeni yapýlaþmayla sýkýþmakta ve korunamamakta, kent çeperini oluþturan mekanlar da kimlik deðerlerinden ve görsel ifadeden yoksun kalmaktadýr. Bu dokular çevresindeki yapýlaþmalar ise kimlik ve mimari estetik kaygýsý taþýmayan, tek tip mekanlar olarak ortaya çýkmaktadýr. Isparta göç almayan bir kent olmasýna raðmen, mekanlarýnýn amacý yalnýzca barýnmaya yöneliktir. Estetik kaygýlar ikinci planda yeralýr. Bu nedenle hýzlý bir kentleþme yaþanmamasýna ve gecekondulaþma olmamasýna raðmen mimaride görsel yoksulluk yaygýndýr. Bunlar kentin geleneksel dokusunu oluþturan Damgacý Sokak ve çevresi gibi ilk kentsel alanlarda görülebilir. Yanýsýra kýsmen Osmanlý kentsel dokusuna ait olan ancak Türkiye’nin kentleþme sürecinde geniþleyen Dere Mahallesi gibi görece yeni mahallelerde ve de kent çeperinde bulunan Davraz Mahallesi gibi dýþ mahallelerde de görülür. Bu kent dokularýnda insanlar mutlak yoksulluk nedeniyle yaþama mekanlarýný sadece barýnma amaçlý seçmektedirler. Kentsel mekanlar açýsýndan mimari yoksulluk olgusu, estetik, yapý ve çevresi, yaþam kalitesi alt baþlýklarýna ayrýlýr. Damgacý Sokak’ta bulunan yapýlar kullaným þekilleri ve bireylerin yaþam standartlarý nedeniyle yoksulluluðu yansýtýr durumdadýr. Dere Mahallesi’nde mekanlar sadece barýnma amaçlý planlandýðý için kimlik kaygýsý taþýmamakta ve görsel açýdan mimari yoksulluðu örneði oluþturmaktadýr. Yapý ve çevresi bakýmýndan yapý malzemesi seçiminin ve yapým tekniklerinin azlýðý ile yaþam kalitesi bakýmýndan mekansal organizasyonlarýn yetersizliði bu mekanlarda mimari yoksulluðu ortaya koyar. Davraz Mahallesi’nde ise mekanlar yaþam kalitesini karþýlamakta ancak toplu konutlar olarak planlanmasý nedeniyle yapý ve çevresi a-
98 YOKSULLUK
çýsýndan mimari yoksulluðu yansýtmaktadýr. Bu mekanlarda da estetik kaygýlar görülmemektedir.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
Þekil 1: Isparta Kentsel Yerleþme Planý
99
100 YOKSULLUK
4. Çalýþma Alanýna Ýliþkin Örnekler Dere Mahallesi’nde genellikle daha alt gelir grubu yaþamaktadýr. Konutlar bahçe içinde, yalýn yapýlar olarak görülmektedir. Davraz Mahallesi’nde genellikle toplu konutlar bulunmakta ve yine düþük gelir grubunu barýndýran yalnýzca barýnma amaçlý yapýlar görülmektedir. Damgacý Sokak’ta yeralan konutlar genelde kullanýlmamakta, korunmamaktadýr. Þehrin merkezinde yeralan bu çevre de düþük gelir gruplarýný barýndýrmaktadýr. Sonuç olarak kent içinde gelir gruplarýna göre bir daðýlým görülmekte, ancak gecekondulaþma sorunu yaþanmamaktadýr.
Þekil 2: Dere Mahallesi’nde sokak dokusu. Kimlik kaygýsý taþýmayan yapýlar estetik açýdan mimari yoksulluk oluþturmaktadýr.
Þekil3: Dere Mahallesi’nde bulunan yapý örneði. Yapý, mekansal organizasyonu açýsýndan yetersizdir. Kullanýlan malzemenin ve yapým tekniðinin yalýnlýðý mimari yoksulluðu yansýtmaktadýr.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
101
Þekil 4: Dere Mahallesi sokak dokusu. Yapýlarýn sadece barýnma amaçlý planlanmasý yapý malzemesi seçimlerinde de etkili olmaktadýr. Yapý malzemeleri ve kaliteleri bireylerin yaþam standartlarýný yansýtmaktadýr.
102 YOKSULLUK
Þekil 5: Dere Mahallesi Saðlýk Ocaðý. Barýnma mekanlarýnda olduðu gibi saðlýk ocaðý da mekan organizasyonu açýsýndan yetersiz kalmaktadýr.
Þekil 6: Damgacý Sokak’ta bir konut. yapý kimlik arayýþý taþýmamasý nedeniyle estetik açýdan mimari yoksulluk örneðidir.
Þekil 7: Damgacý Sokak’tan bir görünüþ.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
103
Þekil 8: Damgacý Sokak’tan bir görünüþ.
Þekil 9: Davraz Mahallesi’nde sokak dokusu. Yapýlar toplu konut özelliði taþýdýðý için estetik kaygýlar, bireylerin yaþam standartlarý doðrultusunda, mimari yoksulluk örneði oluþturmaktadýr.
104 YOKSULLUK
Þekil 10: Davraz Mahallesi konut dokusu örneði.
Þekil 11: Davraz Mahallesi konut dokusu. Yapýlar malzeme seçimleri ve yapým teknikleri açýsýndan yalýndýr.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
105
Þekil 12: Davraz Mahallesi çevresinde yeni oluþturulan Toplukonutlar. Eski yapýlarýn çevresinde oluþturulan yeni yapýlarýn farký sadece yüksek katlý apartmanlar olarak planlanmalarýdýr.
5. Sonuç Sonuç olarak, Isparta gelir daðýlýmýndaki eþitsizlik geliþmiþ kentlerde olduðu gibi geliþmekte olan kentlerde de mimari yoksulluðu ve kentleþme de sýkýntýlarý ortaya çýkarmaktadýr. Kent yoksullarý sadece gelir açýsýndan deðil, yapýlý çevre, konut standartlarý, alt yapý gibi kentsel hizmetlerden ve yeterliyüksek yaþanabilirlik ve hakçalýk düzeylerinden de yoksun kalmaktadýrlar. Dolayýsýyla yoksulluk türleri birbiriyle etkileþmekte, birbirlerini ittiren/arttýran/çeþitlendiren süreçler yaratmaktadýrlar. Yoksulluðun engellenmesi yönünde önemli olan nokta bu etkileþimlerle mücadele etmektir. Varsýllýk arttýkça yoksullukta artmaya devam eder. Mimari yoksulluðun araþtýrma yöntemleri olan estetik, yapý ve çevresi, mekan organizasyonu kavramlarý da kentsel mekanlarý kullanan bireylerin yaþam standartlarýyla doðrudan iliþkilidir. Kent dokularýnda insanlar mutlak yoksulluk nedeniyle yaþama mekanlarýný sadece barýnma amaçlý seçerler. Mimari deðiþim sürecinde amaç, insanlara eþit haklar tanýnmasý ve yaþama mekaný imkanlarýnýn arttýrýlmasý olmalýdýr. Küreselleþen ve teknolojik açýdan yeniden yapýlanan dünyaya ekonomik açýdan uyum saðlayamayan, eþit haklardan ve yaþama mekaný imkanlarýndan yeterince faydalanamayan bireylere belli nitelikte barýnaðýn saðlanmasý ve yoksul gruplarýn kent mekanýnda güvenlik duygusu içinde ve temel kamu hizmetlerinden yararlanarak yaþamalarýnýn saðlanmasý gerekmektedir. Geliþen ve özellikle geliþmekte olan kentlerde yaþanan “göç” olgusunun çözümü sadece kent mekanlarýnda
106 YOKSULLUK
deðil, ekonomik ve sosyal açýdan birbirini etkileyen kent ve kýr kavramlarýnda aranmalýdýr.
Kaynaklar Bilsel, S. G., Polat, E., Çalýþýr, S., Hovardaoðlu, O., (2002), “Kentsel Yoksulluk”un Deðiþik Tanýmlarý Üzerine. 8 Kasým Dünya Þehircilik Günü 26. Kollogyumu, 40s. Ankara. Cebeci, Ö. F., Çakýlcýoðlu, M., (2002) Yoksulluk-Kent Planlarý Kent Yoksulluðunu Önlemede Bir Araç Olarak Kullanýlabilir mi?. http://www.kentli.org/makale/yoksul.htm Çakýrer, Y., (2002) Yoksulluk Mekanlarý-Mekan Yoksulluðu. 8 Kasým Dünya Þehircilik Günü 26. Kollogyumu, 76s. Ankara. Erder, S., (1998). Yoksulluðu Önleme Stratejileri Sivil Toplum Kuruluþlarý Diyaloðu. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfý (TESEV), Ýstanbul. Gönen, E., Hablemitoðlu, Þ., Özmete, E., Yoksulluk Ve Sürdürülebilir Yaþam Kalitesi Ýçin Sosyal Hizmetler. http://www.geocities.com/hablemitoglu/yoksulluk.htm Gürsel, Y., (2002). Yoksulluk-Varsýllýk Diyalektiði: Kavramsal Ýrdeleme. 8 Kasým Dünya Þehircilik Günü 26. Kollogyumu, 16-17s. Ankara. http://www.dfid.gov.uk/policieandpriorities/files/sustainability.htm http://www.worldbank.org/poverty/library/rischard.pdf Achieving Sustainability: Poverty Elimination And The Environment. http://www.ssc.wisc.edu/irp/faqs/faq1.htm Poverty Thresholds And Poverty Guidelines, Ýnsan Haklarý Derneði Türkiye Ýnsan Haklarý Hareketi Konferansý, (15-17 Kasým 2002), Yoksulluk Ve Ýnsan Haklarý Nihai Rapor Ve Sonuç Bildirgesi. http://www.ihd.org.tr/rapozel/kongeransonuc2002/yoksulluk.html Tekeli, Ý., (2000) Kent Yoksulluðu Ve Modernite’nin Bu Soruna Yaklaþým Seçenekleri Üzerine. http://www.tesev.org.tr/projeler/proje-yoksulluk-kent Tunçer, M., (2002) Yoksulluk Ve Yerel Yönetimlerin Rolü. 8 Kasým Dünya Þehircilik Günü 26. Kollogyumu, 26-27s. Ankara. Yurt Ansiklopedisi, (1982), Cilt No:5, Anadolu Yayýncýlýk, Ýstanbul.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
107
Türkiye’nin Doðusunda Derin Yoksulluðun Bölgesel Analizi Ýlhan Oðuz Akdemir Dr., Fýrat Üniversitesi Fen-Edb. Fak. Coðrafya Bl. e-posta:
[email protected]
Öz
T
ürkiye kiþi baþýna düþen milli gelir açýsýndan Dünya’nýn orta sýralardaki ülkelerinden birisidir. Fakat milli gelirin bölüþümündeki dengesizlik, sayýca fazla olan yoksul nüfusun, milli gelirden çok az pay almasýna neden olmuþtur. Ülkenin her yerinde yoksul sayýsý hýzla artmaktadýr. Doðu ve Güneydoðu Anadolu Bölgeleri yoksulluðun en fazla hissedildiði bölgelerdir. Geliþmiþlik kriterleri açýsýndan daima son iki sýrada yer alan bölgeler, kýrsal ve kentsel yoksulluðun kuþatýlmýþlýðý içindedir. Bölgede yaþamýn daha pahalý olmasýndan dolayý yoksulluk düzeyi de yüksektir. Yoksulluðu oluþturan tarihi, coðrafi ve sosyal faktörler, bölgede bir yoksulluk kültürünün oluþumuna sebep olmuþtur. Yönetim ise yoksulluðun oluþumunda hem de sürmesinde pay sahibidir. Bu þartlar altýnda yoksulluk doðuda daha derin yaþanmaktadýr. Bölgede derin yoksulluðun tüketilmesi için sorumluluk devlete düþmektedir. Devlet, bölgenin yoksulluðunu, farklý sanayi politikalarý, farklý tarým politikalarý, büyük kültürel organizasyonlarla azaltmalý tüketmelidir. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Yoksulluk Kültürü, Derin Yoksulluk, Sürdürülen Yoksulluk, GAP, DAP, Bölgesel Analiz, Doðu Anadolu, Güneydoðu Anadolu.
Abstract
T
urkey is one of the countries in the world in the sense of the medium level of national income for per person. But in the immoderation sharing of national income, caused very small amount of national income to the very much poorist population. The number of poor population is papidly increasing in all the place of country. Most of the poverty is come out in the east and south Anatolia regions. In the sense of the development criterion in the last two line of the regions are surrounding of rural and urban regions. Because of the expensiveness, poverty level is very high in this region. The history, geographical, and social factors of the poverty are caused as a poverty culture in the region. The administration is had responsibility either formation of the poverty or to be survival of this. In this condition of poverty is living very intensive in the east. To reduse this deep poverty in this region, the govermant has main responsibility. The govermant could be reduced the poverty of this region by different industrial policies, different agriculture policies and great cultural organizations.
108 YOKSULLUK
Keywords: Poverty, poverty culture, Deep Poverty, Survival Poverty, GAP, DAP, Regional Analysis, East Anatolia, Southeast Anatolia
Giriþ
B
audrillard, Sahlins’in Ýlk Bolluk Toplumu adlý makalesine atýflar yaptýðý çalýþmasýnda, o toplumu Paleolitik olarak nitelemektedir (Baudrillard, 1997: 72). Aslýnda ilkel avcý-toplayýcý toplumlara has olarak geliþtirilen bu kavram için Paleolitik terimini kullanmasý oldukça manidardýr. Çünkü refahýn yerine, arkeolojik bir terimin kullanýlmasý, benzer dönemin bir daha yaþanmayacaðý düþüncesini zihinlerde uyandýrmaktadýr. Belki ürettikçe daha da yoksullaþan bir topluma dönüþmekteyiz. Nitekim ayný eserde kýtlýk saplantýsýnýn hakimiyetinin ilkel toplumlarda deðil de günümüz endüstriyel toplumlarýnda olduðu düþüncesine vurgu yapýlmaktadýr. Bildiriye konu olan Türkiye’nin Doðu bölgelerinin ilkel ve toplayýcý dönemlerdeki þartlarý tam kestirilememekte, fakat bölgenin o dönemlerde dahi daima yoksunluk ve yoksulluk içinde olabileceði fikri, tarihten günümüze yokluðun kader olduðu bu bölge için akla gelmektedir. Türkiye gelir daðýlýmý ve yaþam standartlarý bakýmýndan oldukça farklý tabakalarý bünyesinde barýndýran bir toplumsal armoni sergiler. Bir çok yerleþim biriminde çok zengin ve çok yoksul hayatlar içiçedir. Buna benzer ortamlara tüm dünyada rastlamak mümkünse de, Türkiye’de bu tip ortamlarýn sayýsal çokluðu ve frekansýnýn fazlalýðý oldukça dikkat çekicidir. Çünkü milli gelirdeki bölüþüm o kadar dengesizdir ki bu durumun ortaya çýkmasý normal gibi görünmektedir. Zengin ve yoksul bölgeler oluþtuðu gibi, bu bölgeler kendi içinde görece gruplara ayrýlýr. Türkiye 80 yýllýk tarihinde çok farklý dönemlerde çok farklý ekonomi politikalarý seçmiþtir. Son 20 yýl içinde serbest piyasa þartlarýnýn olgunlaþmasý ile kiþi baþýna düþen GSMH 3250 $ seviyelerine çýkmýþtýr. Geliþmekte olan ülkeler arasýnda orta geliþme düzeyini tutturmuþ son ekonomik krize kadar da geliþim hýzý yükselme trendi içinde seyretmiþtir. Buna karþýlýk Bu geliþme tüm yurt sathýna yayýlamamýþtýr. Gelir daðýlýmýnda büyük bir dengesizlik meydana getirilmiþtir. Bölgelerarasý geliþme farklýlýklarýnýn azalmasý gerekirken, ibre ters yönde hareket etmiþ ve geliþ-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
109
me farklýlýklarý daha da artmýþtýr. Bugün 2003 yýlýnda dahi bunu giderebilecek net politikalar gündeme getirilmemiþtir. Kalkýnma planlarýna yansýyan tedbirler, politikalar bir süre sonra lafta ve rafta kalýr hale gelmektedir. Resmi olarak dünyada ve Türkiye’de yoksulluðun tanýmý ve sýnýrý ile ilgili farklý kriterler ortaya konmaktadýr. Yoksulluðu geçimlilik düzeyinin altýnda olan olarak tanýmlarsak, çok geniþ ve genel bir tanýma varmýþ oluruz. Giddens yoksulluðu; “kimi insanlarýn,gerçekte gelirleri temel geçimlik gereksinimleri karþýlamakta yetersiz kaldýðý durum” olarak nitelemektedir. Fakat yazar bu tanýmda da ölçütün deðiþebileceðini kabul etmekte ve gelirin ayný olmasýna raðmen yaþamýn bölgeden bölgeye daha pahalý olabileceðini belirtmektedir (Giddens, 2000: 289). Türkiye’nin doðu bölgeleri bu tanýmý çok iyi yansýtmaktadýr. Çünkü Doðu ve Güneydoðu Anadolu’da yaþamak pahalýdýr. Türkiye’nin doðusunda yoksulluk düzeyi daha yüksektir. Ulaþým maliyeti artýrýcý bir faktör olarak fiyatlarý artýrýr. Yiyecek fiyatlarý görece %10-20 arasýnda daha yüksektir. Bölgede üretimin sýnýrlý olmasý sebze ve meyvelerin daha çok Akdeniz Bölgesi’nden karþýlanmasý fiyatlarý yukarý itmektedir. Giyecek ürünleri %40-50 yüksektir. Ýstanbul’dan karþýlanan giyecek çeþitleri, mesafenin fazla olmasýndan dolayý yüksek fiyatlara alýnma zorunluluðunu doðurmaktadýr. Kýþlýk giyeceklerde görece pahalýlýk daha da artmaktadýr. Kýþ þartlarýnýn çok daha sert yaþandýðý bölgede kýþlýk giyeceklerin kalýn olmasý maliyeti fazlalaþtýrýr, satýn almayý zorlaþtýrýr. Isýnma giderleri de oldukça masraf oluþturmaktadýr. Akdeniz Bölgesi’nde kýþ akþamlarý fazla yakmaya ihtiyaç olmayan bir katalitik soba ile geçirilirken, 2002-2003 kýþý bölgede 34 ton odun kömür ile ancak atlatýlabildiði bir dönem olmuþtur. Isýnma maliyeti %100 fark meydana getirmektedir. Ayrýca Türkiye’de akaryakýt fiyatýnýn en pahalý olduðu yerleþim birimleri de doðudadýr. Kýrsal alanda çözülmenin ve kentsel alana birikmenin yaþandýðý bölgede gayrimenkul ve kira ücretleri de oldukça yüksektir. Nüfusu çok hýzlý artan Van’da orta büyüklükteki bir apartman dairesinin kirasý 250-300 milyon TL. civarýndadýr. Buna yakýt ve diðer giderleri de eklenirse, Doðu ve Güneydoðu Anadolu’nun yoksulluk düzeyinin yüksek olduðu ve yoksulluðun daha derin yaþandýðý gerçeðine ulaþýlabilir. Türkiye’nin doðusunda geçmiþ dönemlerde kendine has yaþam tarzlarý ve bunun oluþturduðuna inanýlan bir gerikalmýþlýk ütopyasý mevcuttu. Buna göre bölge ekonomik, sosyal ve kültürel yönlerden geri kalmýþtýr. Bunun önemli nedenleri; Bölgenin siyasi iktidarlar tarafýndan ihmal edilmesi, bölgede göçebe hayvancý aþiretlerin yaygýn olmasý, bunlarýn yerleþik yaþam tarzýný benimsememesi ve bölgedeki toplumsal yapýnýn aðalýk, þeyhlik, aþiretçilik benzeri oluþumlarýn, yarý feodal yapýnýn ilerlemeye engel teþkil etmesiydi. Bugün doðuda feodal yapý oldukça zayýflamýþ, aþirete baðlýlýk anlayýþý aþýnmýþ, þehirleþme ile birlikte daha bireyci ve küçük yapýlar filizlenmeye baþ-
110 YOKSULLUK
lamýþtýr. Cemaat ve karþýlýklý baðýmlýlýk duygusunun azalmasý ile boþalan alana, kentli nüfus gruplarý, derneklerin sendikalarýn, sivil kuruluþlarýn olduðu yapýlar yerleþmeye baþlamýþtýr. Artýk cemaat bilincinin yerini yurttaþ bilinci almaya baþlamýþtýr. Cemaat içi haklar ve cemaate karþý sorumluluklar, devlete karþý hak ve sorumluluklara dönüþmüþtür. Geçmiþte hukuki meseleler þeyhler tarafýndan çözülürken bugün baðýmsýz mahkemelerde haklar aranmaktadýr. Fakat Doðunun yoksulluk kaderi hala deðiþmemiþtir. Bu makalede; Doðunun yoksulluðunun bir tasviri yapýlarak, doðudaki yoksulluktan ziyade yoksulluk kültüründen bahsedilmeye çalýþýlacak, daha genel ve toptancý yaklaþýmlar ortaya konmaya çalýþýlacaktýr. Makalede zaman zaman doðu, doðu bölgeleri ve Türkiye’nin doðusu olarak adlandýrýlan coðrafi tanýmlar, Doðu ve Güneydoðu Anadolu coðrafi bölgelerini kapsamaktadýr. Türkiye’nin bir çok yerinde yoksulluk yaþanmaktadýr. Hatta yoksulluk büyük þehirlerde daha yoðun olmak üzere suç üreten bir yapýya dönüþmüþtür. Fakat doðuda yoksulluk çok daha uzun süreli devam etmektedir. Yani kronik bir yoksulluk hakimdir. Hatta bu yoksulluk sürdürülen bir yoksulluk þekline dönüþmektedir. Doðunun yoksulluðu daha geniþ kitlelerde yaygýndýr. Kökeni çok daha karmaþýktýr. Hayat pahalýlýðýnýn frekansý yüksektir. Türkiye’nin doðusunda yoksulluk artýk bir kültürdür. Türkdoðan eserinde; yoksullukla, yoksulluk kültürü arasýnda farklýlýklarý belirtirken “yoksulluk insanlarýn aç yatýp aç kalkmalarý olduðu halde yoksulluk kültürü ekonomik, toplumsal ve psikolojik açýdan bir takým özellikleri bulunan bir oluþumdur. Bir toplumda yoksulluðu yenmek kolay olduðu halde, yoksulluk kültürünü ortadan kaldýrmak son derece güçtür. Çünkü yoksulluk kültürü toplumun tarihsel geliþimi ve kültürel deðerleri ile baðlantýlý bir iliþkiler sistemidir” (Türkdoðan, 2002 : XII). tarzýndaki yaklaþýmlarýna ek olarak Doðu bölgeleri için bir de coðrafi faktörlerin eklendiði bir yoksulluk kültürü yapýsý hakimdir, yargýsýna rahatlýkla ulaþýlabilir. O yüzdendir ki Türkdoðan, bölgede yaptýðý daha eski tarihli, bazý saha etüdü çalýþma ve gözlemlerinden sonra, bölgeyi bilen, aþiret sosyolojisi, aþiret antropolojisi ve benzeri programlardan haberdar öðretmenlerin görevlendirilmesini istemiþtir ve Bölge üniversitelerinde de sosyoloji, antropoloji ve etnoloji bölümlerinin kurulmasýný, yoðunluk kazanmasý gerektiðini belirtmiþtir (Türkdoðan, 1997: 89). Karpat’ýn yoksulluðu ve yoksulluk kültürü ayýrýmýný yaptýðý ve ülkemizde yoksulluðun bulunduðu fakat yoksulluk kültürünün bulunmadýðý (Karpat K., 1976, sh. 24) þeklindeki ifadesine katýlmak mümkün deðildir. Doðudaki þehirlerde, Karpat’ýn yaklaþýmýna delil gösterdiði boþanma seviyesi, þiddet, tecrit þartlarý, yabancýlaþma, ýrk ayýrýmý, gangsterlik, cinsi serbestlik ve þehir gerillalýðý benzeri görünümlerin bir bölümüne az da olsa rastlanýr, bir bölümüne hiç rastlanmaz. Çünkü yoksulluða bu tarz yaklaþýmlar henüz terminolojiye yeni kazandýrýlan Türkiye’de yeni yeni dillendirilmeye baþlanan “Yeni Kent Yoksulluðu” ile ilgili parametrelerdir. Oy-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
111
sa yoksulluk kültürü çok daha geniþ kentsel ve kýrsal bir yapýyý ve temeline yokluðu alan bir sosyal ve tarihi yaklaþýmý öngörmektedir. Türkiye’nin doðusunda yer alan yerleþim birimlerinde nüfus açýsýndan iki önemli husus öne çýkmaktadýr. Birinci önemli nokta yerleþim birimlerinde meydana gelen nüfus artýþý, ikincisi ise yerleþim birimlerinin verdiði net göç miktarýdýr. Türkiye’nin son 40 yýlda hýz kazanan sanayileþme süreci kapsamýnda nüfus artýþ hýzý düþmektedir. Bu 1990-2000 arasýndaki dönemde ‰18’lere kadar düþmüþtür. Türkiye bir demografik geçiþ sürecini yaþarken Doðu bölgeleri bunu daha geriden takip etmektedir. Bölge demografik geçiþ sürecinde geride kaldýðý için doðum oranlarý yüksekliðini korumaktadýr. Habitat II ulusal rapor ve eylem planýnda Türkiye’nin nüfusunda yaþanan bu yapýsal deðiþim Türkiye’yi Ortadoðu toplumlarýndan uzaklaþtýrmýþ, Doðu Avrupa ülkelerine yaklaþtýrmýþ dense de (Habitat II, 1996: 19), Ülkenin doðusu hala bu geçiþi tamamlamamýþ görünmektedir. Ülkenin doðusu oldukça karmaþýk bir göç aktivitesine sahiptir. Bir yandan doðu ve Güneydoðu Anadolu bölgelerinde nüfusa istihdam oluþturulamadýðý için yurt içi ve yurt dýþýna yönelimler olmaktadýr. Kentler arasýnda yaþanan göçler hýzlý bir artýþ göstermiþtir. Doðu bölgelerinde sýnýrlý olan iþ olanaklarýndan faydalanamayan faal nüfus, iþ olanaklarýnýn görece fazla olduðu, daha geliþmiþ bölgelere ya da büyük kentlere göç etmektedir. Öte taraftan hala kýrsal alandan kentlere doðru olan nüfus hareketi devam etmektedir. Bölgede yaþanan mevsimlik göçler de, nüfusun önemli bir karakterini sergilemektedir. Mevsimlik göçler, göçebe hayvancýlýk veya mevsimlik tarým iþçisi göçü þeklinde olabilmektedir. Son 15 yýlda bu göçlere güvenlik nedeni ile olan göçler de eklenmiþtir. Köylerin boþalmasý, terör tehdidi, can güvenliði farklý bir göç dalgasýna sebep teþkil etmektedir. Türkiye’nin son 20 yýlýna damgasýný vuran hýzlý sanayileþme ve buna baðlý hýzlý kentleþme sürecinden en az nasiplenen bölgeler Türkiye’nin doðusunda yer alan coðrafi bölgelerdir. Marmara, Akdeniz ve Ege’de yoðun bir kapitalist üretim yaþanmakta, buna baðlý olarak nüfus, iþ bulma imkaný fazla olan bu alanlara akýn etmektedir. Bunun yanýnda Doðu ve Güneydoðu Anadolu bölgelerinde tüketimde bir canlanma olmuþ, fakat bunu devam ettirecek üretimde bir canlanma meydana gelmemiþtir. Özellikle imalat sanayiinde gerçekleþen büyüme öteki bölgelerin çok altýnda kalmýþtýr. Bölgeler arasýnda ortaya çýkan bu mekansal eþitsizlik, bireyler arasýnda gelir daðýlýmý adaletsizliðini körüklemiþtir. Doðu ve Güneydoðu Anadolu bölgelerinde bulunan büyük þehirlerden, Gaziantep dýþýnda hiç birisi kendisinden küçük yerleþim birimlerini etkileyecek birer bölgesel merkez durumuna gelememiþtir. Elazýð, Malatya, Van, Er-
112 YOKSULLUK
zurum ve Þanlýurfa gibi büyük þehirlerin, fonksiyonel etki sahalarý, adeta il sýnýrlarý ile belirlenmiþtir. Þehirler fonksiyonlarý itibari ile tüm bölgeyi, hatta daha büyük alanlarý etkileyebilecek bir aktivite oluþturamamaktadýrlar. Akdeniz hinterlandý içinde yer alan Gaziantep dýþýndaki tüm þehirlerin nüfusu artmasýna raðmen milli gelirden aldýklarý pay azalmaktadýr. Malatya %0,85’den %0, 75’e Elazýð 0,70’ten 0, 60’a Þanlýurfa 1,4’lerden 0,90‘lara kadar gerilemiþtir. Bölgenin öteki þehirlerinde durum daha da kötüdür. Öyle ki diðer illerin hepsinin GSMH’daki paylarý %0,50’lerin altýnda gerçekleþmiþtir. Doðal olarak bu da iþsizlik ve yoksulluða katalizör etkisi yapan önemli bir unsurdur. DPT tarafýnda 1996 yýlýnda yapýlan illerin sosyo-ekonomik geliþmiþlik sýralamasý araþtýrmasýna göre; Türkiye’deki þehirler 58 farklý kritere baðlý olarak kategorik bir ayýrýma tabi tutulmuþ ve sonrasýnda beþ farklý geliþmiþlik düzeyi tespit edilmiþtir. Bu sýralamada birinci, ikinci, üçüncü gruba daha çok Türkiye’nin batý yarýsýnda yer alan iller girmiþtir. Nüfus büyüklüðü bakýmýndan Türkiye’de 6. büyük þehir olan Gaziantep Geliþmiþlik sýralamasýnda ancak 25. olabilmiþtir. Gaziantep’e ek olarak Elazýð ve Malatya III. Gruba dahil olmuþtur. Diðer bütün þehirler IV ve V. gruplarda yer almýþlardýr. Ýlginç olan V.grupta yer alan 18 þehrin tamamý Doðu ve Güneydoðu Anadolu bölgelerindeki þehirlerdir (Harita 1). Doðu Anadolu’nun yoksulluðunun daha derin olduðunun kanýtý için bu haritaya bakmak dahi yeterlidir. Doðu ve Güneydoðu Anadolu Bölgeleri nüfus artýþ hýzlarý yüksek olmasýna raðmen, mutlak nüfus artýþýnýn en düþük olduðu bölgelerdendir. Nüfus artýþ hýzlarý yüksek olsa da, verdikleri net göç miktarlarý çok fazla olduðundan nüfus artýþý, istatistiklerde göç deðerlerine dönüþmektedir. 2000 yýlý nüfus sayýmýna göre ülke nüfusunun ancak %9’u Doðu Anadolu’da yaþamaktadýr. Doðu Anadolu Bölgesi’nin net göç oraný ise ‰90 civarýndadýr. Bu oran ‰40 olan Güneydoðu Anadolu’nun oranýnýn dahi iki katýdýr (Tablo 1 ve Grafik 1). Güneydoðu Anadolu Bölgesi en yüksek doðurganlýk oranýna (yaklaþýk %5) ve en yüksek ortalama hane halký büyüklüðüne sahiptir (7 kiþi). Nüfusun yoðun olduðu Marmara Bölgesi ile Doðu Anadolu arasýnda 5 kat nüfus yoðunluðu farký vardýr. Bölgede problem oluþturan nüfustan çok istihdamdýr. Doðu ve Güneydoðu Anadolu bölgeleri bir kýsmý aþaðýda ayrýntýlarý ile verilecek kriterler açýsýnda açýk ara sonuncu durumdadýrlar. Ýki bölgede okullaþma oraný, nüfus baþýna düþen tabip, diþ tabibi ve eczane, kiþi baþýna tüketilen elektrik, içme suyu, kullanýlan kredi, otomobil sayýsý, sanayi istihdamý, tarýmsal üretim ve verim, kadýn istihdamý, ücretli iþçilik, sanayide üretilen katma deðer, kýrsal yerleþmelerde asfalt yol oraný, kiþi baþýna düþen kontör miktarý, faks sayýsý vb. tüm geliþmiþlik göstergelerinde son sýralarý almaktadýrlar (ayrýntýlý bilgi ve rakamlar için bkz. DPT 1996). Son sýrayý almanýn yanýnda ülke ortalamalarýnýn birkaç kat altýnda deðerlere sahiptirler. Bu neden-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
113
le diðer yoksul bölgelerin yoksulluk düzeylerine göre daha derin bir yoksulluðun kuþatýlmýþlýðý içindedirler.
114 YOKSULLUK
Harita 1: Türkiye’de Geliþmiþlik Seviyesine Göre Ýl gruplarý (1996)
Kaynak: DPT 1996 Peki neden Doðu daha fazla yoksul? Türkiye’nin doðu bölgelerinin yoksulluðu daha derin yaþamalarýnýn altýnda farklý sebepler yatmaktadýr. Her ne kadar merkezinde insanýn olduðu denklemleri belirli kümelere ayýrmak gruplamak çok zor olsa da, Doðunun yoksulluðunda gerikalmýþlýðýnda, genel çerçevede bazý unsurlar daha belirgin olarak kendisini hissettirir. Bunlar; 1- Tarihi Faktörler 2- Doðal Çevre Faktörleri 3- Sosyal Yapý 4- Yönetim Politikalarý olarak kategorize edilebilir. Bu kategorik sýnýflarýn her birisi yoksulluðun oluþumunda, derinleþmesinde ve kültür þekline dönüþmesinde tek tek ve/veya toplu olarak pay sahibidir.
1-Kronik Yoksulluðun Kökeni: Tarihi Faktörler Bir toplumun karakterleri sorunlarý, yapýsý uzun bir tarihi geliþmenin sonucudur. Buna hiç þüphe yok. Doðudaki yerleþim birimlerinde ikamet eden nüfusun da, bu kuralýn kapsamý içinde olacaðý aþikardýr (Ýnalcýk H., 1997 sh.65). Doðunun derin yoksulluk probleminin de kökeninde, tarihten günümüze kadar uzanan bazý siyasal ve sosyal unsurlarýn etkisi oldukça önemlidir. Türkiye’nin doðu bölgeleri paleolitikten günümüze daima kaosun adresi olmuþtur. Ýlkel toplumlarýn izlerine sýkça rastlanan bölgede yaþanan çekiþme ve rekabette eski olmaktadýr. Medeniyetin merkezinin Ortadoðu olduðu düþünülürse, insanlýk çekiþmeleri tarihinin bölgede daha eski olduðu fikri o-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
115
laðan kabul edilebilir. Basra’dan, Fýrat ve Dicle su yollarýný izleyerek kuzeye doðru ilerleyen insanlýk ilk olarak Türkiye’nin doðusuna yerleþmiþtir. Bu dönemden itibaren yüksek dað sýralarý ve uzun nehirler, insanlar arasýnda sýnýr oluþturmuþtur. Ýnsanlarýn eþyalarý, kendilerine mal edinmeye baþladýklarýndan sonra mücadeleler olmuþ, kavgalar çýkmýþ ve zenginlik yoksulluk kavramý insanlar arasýnda ifade edilmeye baþlanmýþtýr. Fakat bölgede tarihi dönemler boyunca uzun süreli refah toplumlarý meydana gelmemiþtir. Dini, etnik, idari, kültürel mücadele alaný olarak belirmiþtir. Hemen tüm eski uygarlýklarýn hakimiyeti yaþanmýþtýr. Putperestlerle-Mecusilerin, RomalýlarlaPerslerin, Hýristiyanlarla-Müslümanlarýn mücadeleleri bu bölgede gerçekleþmiþtir. Daima bir þeyleri ayýran sýnýr görevini görmüþtür. Fakat sýnýrlara gidildikçe unsurlarýn zayýflamasý ve muðlaklaþmasý seçiciliðin zor olmasý nedeni ile, Bölgede de her þey silik ve cýlýz kalmýþtýr, geliþememiþtir. Her el deðiþtirme de topraklar yaðmalanmýþ varlýklar talan edilmiþ insanlarýn emekleri, birikimleri yakýlmýþtýr. Doðu illerimizin gerçek tarihi yazýlamamýþtýr dense de (Ýnalcýk, 1997: 65), genel karakterlerini ortaya koyacak bilgiler, veriler, bazý sonuçlarý ortaya koymaktadýr. Bölge yeryüzünün ilk nüfuslanan alanlarýndan birisi olmasýna raðmen, yerleþik hayatýn yaygýnlaþmasýnýn daha geç olduðu anlaþýlmaktadýr. Yukarýdaki paragrafta bahsedilen unsurlarýn etkisi ile güven ortamý oluþmadýðý ve coðrafi þartlarýn yaþamý zorlaþtýrmasý gibi nedenlerden, sedanter bir yerleþim tarzý oluþmamýþtýr. M.Ö. 7000’li yýllara kadar giden bölge tarihinde, mücadelenin daha az yaþandýðý bölüm ancak son 1000 yýldýr. Öncesinde yerleþik hayattan ticaretten sanayiden düzenden bahsetmek mümkün deðildir. 1020 yýlýndan baþlayan Türkmen akýnlarý 1071’de olumlu sonuç verir ve Anadolu Türkmen aþiretlerine kapýlarýný açar. Ýznik ve Konya’yý kendilerine baþkent yapan Anadolu Selçuklularý, Doðu illerini Anadolu’nun Asya’ya açýlan kapýsý konumuna getirmiþlerdir. Ýlk olarak Selçuklu döneminde azalan çatýþmalar olumlu etkilerini göstermiþ bu döneme ait camiler, kaleler, hastaneler, eðitim kurumlarý, mimari eserler yaygýnlaþmýþtýr. Doðu ve Güneydoðu Anadolu, o dönemde her bakýmdan bolluðun ve ekonomik rahatlýðýn fazla olduðu bir bölge olmuþtur. Çin’den Akdeniz’e uzanan dönemin “transcontinental” yollarýn kavþaðýnda yer alan bölgede, ticaretin hýzla geliþtiði buna baðlý bir hizmet sektörünün oluþtuðu büyük hanlarýn çarþýlarýn geliþtiði dönem, Haçlý Savaþlarý ve Moðol istilalarý ile neticelenir. Böylece halk tekrar yoksulluk ve sefaletle yüzyüze kalýr. 11.yüzyýldan 14. yüzyýla kadar Türkiye’nin doðusunda nüfus ve siyasi bakýmdan yavaþ yavaþ geliþen, bölgeye damgasýný vuran bir Türkmen kültürü oluþmuþtur (Ýnalcýk, 1997: 67). Bu dönemde Türkmen beylikleri arasýnda hakimiyet mücadelelerine Moðol istilalarýna rastlansa da, Doðu Anadolu’ya göçe devam eden ve nüfuzunu artýran Türkmen kültürü yayýlmaya devam et-
116 YOKSULLUK
mektedir. Fakat bölgede Osmanlý-Moðol, Osmanlý-Akkoyunlu ve OsmanlýSafevi çekiþmeleri, istikrarý engellemiþtir. Ayrýca Safevilerle girilen mücadeleler ile Bölgede ilk mezhep çatýþmalarý da baþlamýþtýr. Safevi hükümdarý Þah Ýsmail Türk olmasýna raðmen hem Ýslam’ýn hem de Þiiliðin heterodoks görüþlerini benimseyen bir devlet yapýsý oluþturmuþ ve Anadolu’nun doðusunda kendi dini anlayýþýný yaymaya çalýþmýþtýr. Osmanlý dini yozlaþtýrmaya yönelik gördüðü bu hareketi ortadan kaldýrmak için uzun bir mücadele vermiþtir. Hatta ülkenin bu bölgesindeki her türlü hareket, iç düþman endiþesi ile sert askeri tedbirlerle önlenmiþtir. Bu yapýlýrken doðal olarak yoksulluk ve göç bölgenin kaderi olarak gerçekleþmektedir. Türkmen aþiretleri Erzurum’dan Murat’a kadar olan bölgede yaþamlarýný sürdürüyor, Murat’ýn güneyinden Van Hakkari Kuzey Irak’ý da içine alan bir bölgede Kürt aþiretleri yaþýyor ve daha çok göçebe hayvancýlýk yaparak geçimlerini saðlýyorlardý. Topraklarda izin verilen ölçüde geçimlerini sürdürüyorlardý. Osmanlý toprak rejimi büyük ölçüde Selçuklulardan gelen, zamanla Osmanlýlar tarafýndan ekler yapýlarak, geliþtirilen kendine has bir toprak rejimidir (Özer, 1998: 144). Batý ortaçaðýndaki arazi rejimlerinden farklýlýklar gösterir (Beþikçi, 1992a: 19). Osmanlý Devleti týmar rejimi nedeniyle bitkisel üretimi teþvik eden uygulamalara yönelmiþ ve bunun yoksulluk açýsýndan günümüzde bile sýkýntýlarý çekilen önemli sonuçlarý ortaya çýkmýþtýr. Birincisi daha kalabalýk ve daha çok vergi veren göçebe Türkmenler tekrar Azerbaycan’a göç etti veya þehirlerde yerleþik hayatý tercih etti. Ýkinci ve daha önemli sonuçta da týmar rejimi yoluyla çok toprak kazanan ilk toprak aðalarý ortaya çýktý ve feodal yapýyý andýran oluþumlar hüküm sürmeye baþladý. Zamanla devletin gücü zayýflayýp otorite yerel güçlere fýrsat verince, yarý feodal bir kurum ortaya çýktý. Bu yarý feodal yapý aðalýk sistemindeki toprakmülkiyet iliþkilerinin esasýný teþkil etmiþ oldu. Bilindiði üzere Osmanlý Devleti’nde tarýmda kullanýlan topraðýn çoðu hükümdarýn sayýlýrdý. Köylü ise daima kiracýdýr. Reayanýn elinde bulunan çiftlikler ise belirli þartlarý ve standartlarý olan bir kullaným þekline sahipti. Reayanýn çiftlikleri bölünemezdi. Ölen çiftçinin yerine, oðlu topraklarý devralýr, küçük kardeþlere pay verilmezdi. Bu yolla nüfus artýþý doðal olarak topraksýz köylülerin oranýný daha da artýrýrken, toprak sahibine çok büyük bir servet ihdas edilmiþ oluyordu. Zaten topraklarýn büyük bir bölümü askerde baþarý göstermiþ olanlara ve nüfuzlu ailelere verilirdi (Faroqhi, 1997: 159). Reaya topraklarý sipahiler veya saygýn aileler adýna iþlerdi. Týmar sahibi köylülerin köyü terk etme ve toprak alým satýmý konusundaki haklarýný kýsýtlayabilirdi. Baþlangýçta göçebeleri sedanter bir hayata kavuþturan, tarýmsal üretimi artýran bu tarz bir sosyal yapý, ileride aða olarak adlandýrýlacak sýnýfýn çekirdeðini meydana getirmiþtir. Týmar rejiminin kendisi olmasa bile rejimin yozlaþmasý, istismar edilmesi ve merkezi idarenin zayýflamasý ile ortaya çý-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
117
kan sonuçlarý, büyük toprak sahiplerinin türemesine neden oldu. Güneydoðu Anadolu’da týmar sistemi yoluyla daðýtýlan arazi miktarý fazla olmamasýna raðmen, bölgedeki sosyal yapýnýn buna uygun olmasýndan dolayý aðalýk gibi müesseseler yoluyla zenginleþen toprak sahiplerinin yanýnda, yoksullaþan ve mülksüzleþen “Maraba” yoksul kitle hýzla artmaya baþladý. Bölgenin yoksulluðunun kronikliði, tarihte benzer oluþumlardan kaynaklanmaktadýr. 16.yüzyýldan 19.yüzyýlýn ikinci yarýsýna kadar genelde sakin ve huzurlu bir yaþam geçiren bölgede ticaret yoluyla daha zengin yaþayan kitle, ÝranBitlis-Mardin-Halep ve Ýran-Erzurum-Bursa ticaret yollarý çevresinde yaþayan halk oldu. Bu yollar çevresinde ipek ve dokuma sanayi oldukça geliþti. Gaziantep ipek ve deri sanayi kollarýnda bugün dahi liderdir. Yoksullar daha çok bu hattýn periferisinde kalan yerleþim birimleridir. Fakat zenginle yoksul arasýnda uçurum oluþmamýþtýr. 19.yüzyýlýn ikinci yarýsýndan itibaren baþlayan milletlerarasý çekiþmeler, milliyetçilik akýmlarý ve devletlerin ihtiraslý politikalarý yüzünden sosyal ve iktisadi hayat üzerinde yeniden kaos oluþmuþtur. Hýzlý geliþen batý devletleri kendi sanayilerini geliþtirmek, dýþ pazarlarý kendi hakimiyetlerine almak için girdikleri rekabetten, en çok doðu illeri etkilenmiþtir. 1878 Berlin Anlaþmasý’ndan sonra Doðu ve Güneydoðu Anadolu Ýngiliz emperyalizminin yoðun faaliyet gösterdiði bölge olmuþtur (Ýnalcýk, 1997: 70). Buradaki etnik unsurlar üzerinde propaganda yürüten Ýngilizler özellikle Ermeni nüfus üzerinde etkili olmuþtur. Ruslarýnda politik arenada yer almasý ve artan dini ve milliyetçi baský ile de çeþitli karýþýklýklara zemin hazýrlanmýþ, Ýngiliz-Rus iþbirliði bölgeyi karýþtýrmýþ, ortam isyan ve terör eylemlerine müsait hale getirilmiþtir. Bunu önlemek için alýnan tehcir kararý ile Ermeniler baþka bir alana yerleþtirilmeye çalýþýlmýþsa da istenilen sonuçlara ulaþýlamamýþtýr. Ermeni meselesi, Türkiye Cumhuriyeti’ni bugün dahi zor durumda býrakan problemler ve karýþýklýklar oluþturmuþtur. Ýngilizler, Kürt aþiretlerini de Osmanlýya karþý kýþkýrtmýþ nifak tohumlarý ekmiþtir. Fakat Osmanlý üst kimliði bu tarz giriþimleri boþa çýkarmýþtýr. Ermenilerin terör ve kargaþa ortamýna alet olmalarý nedeni ile göç ettirilmeleri sonrasýnda bölgedeki toprak daðýlýmýnda güçlünün nüfuzu veya zoru yoluyla topraklara sahip çýkmasý, gibi adaletsiz geliþmelerle yeni zenginler ve yoksullar oluþturulmuþtur.
2-Doðal Çevre Faktörleri: Yoksulluðun Derin Boyutu 1941 yýlýnda Ankara’da toplanan birinci coðrafya kongresi ile Türkiye’nin idari taksimatý yapýlmýþ ve Türkiye 7 coðrafi bölgeye bölünmüþtür. Bölgelerin kapsamý ve sýnýrlarý bugüne kadar tartýþýlsa da tüm kitap ve atlaslara aynen yansýmýþtýr. Doðu Anadolu Bölgesi Türkiye’nin en büyük bölgesidir ve yaklaþýk 163.000 km2’lik bir alaný kaplar (Türkiye topraklarýnýn %21’i) Gü-
118 YOKSULLUK
neydoðu Anadolu Bölgesi ise Türkiye’nin en küçük bölgesini oluþturur (Türkiye topraklarýnýn %7,5’i). Fakat Doðu ve Güneydoðu Anadolu Bölgesi veya diðer bölgeler ile ilgili yapýlan istatistiklerde bu sýnýrlar yerine illerin idari sýnýrlarý kullanýlýr. Çünkü bölge sýnýrlarý idari sýnýrlara göre deðil coðrafi kriterlere göre ayarlanmýþtýr. Bu durumda yapýlan istatistikler bütün bölgeyi tam olarak yansýtmamaktadýr. Örneðin Bilecik Ýli’nin 4 coðrafi bölgede birden topraklarý vardýr. Fakat il merkezi Marmara’da olduðu için tüm istatistik verilerde Marmara Bölgesi’ne dahil edilir. Bu tarz yaklaþýmlar doðal olarak hata payýnýn artmasýna farklý sonuçlara ve yorumlara sebep olabilir. Bunun en güzel örneði Gaziantep ilidir. Topraklarýnýn önemli bir bölümü Akdeniz Bölgesi’nde yer alan ve Güneydoðu Anadolu bölgesi sýnýrýnýn coðrafi olarak tartýþýlmasýna neden olan ilin, Güneydoðu Anadolu’da gösterilmesi Güneydoðu Anadolu’nun istatistiklerine olumlu yansýr ve bölgesel yorumlarda yanlýþlýklara yol açar. Örneðin Gaziantep gibi büyük bir þehir, Güneydoðu Anadolu’da yoksulluk kriterlerinin bölgesel bazda daha düþük çýkmasýný engelleyebilir. Geliþmiþlik düzeyi görece yüksek olan þehir, Güneydoðu’nun bir çok tesisini bünyesinde barýndýrmaktadýr. Gaziantep’in yer almadýðý istatistiklerde, Bölge geliþmiþlik seviyesi bir kat daha düþmektedir. Doðu ve Güneydoðu Anadolu bölgelerinin coðrafi karakterleri halkýn geçim kaynaklarýný kontrol ederken, Bölgedeki derin yoksulluðun önemli unsurlarýndan birisidir. Nitekim Beþikçi bölgenin geri kalmýþlýðýnýn nedenlerini sýraladýðý çalýþmasýnda, ilk sýraya coðrafi faktörleri yerleþtirmiþtir (Beþikçi, 1992: 27). Bölgedeki topografik þartlar, Ýklim, Bitki örtüsü, Hidrografik unsurlar; bölgede geçim kaynaklarýný, nüfusu, yerleþmeyi, ulaþýmý, iþgücünü, Sermaye çekiciliðini, göçleri ve tabi terörü olumlu veya olumsuz þekilde etkilemektedir. Doðu Anadolu Bölgesi Türkiye’nin en yüksek ve engebeli reliefi ve amflitüdü oldukça yüksek olan bölgesidir. Buna mukabil Güneydoðu Anadolu Bölgesi alçak ve en az engebeye sahip bölgesidir. Doðu Anadolu’nun coðrafi karakteri yükseltidir. Bu nedenle “yüksek ülke” olarak anýlýr (Erinç, 1954: 4). Doðu Anadolu’nun en alçak yeri olan Iðdýr Ovasý (875 m.) Ýç Anadolu’nun ortalama yükseltisine denktir. Fakat Doðu Anadolu’nun yükseltisinin fazla olmasýna raðmen daðlarýn üzerindeki platolar ve depresyon sahalarýnýn fazla olmasý iktisadi faaliyetin çeþitlenmesine neden olur. Doðu Anadolu platolarýndan göçebe hayvancýlýk yapan Alikan, Þavak, Bucak, Jirki, Beritan gibi aþiretler faydalanmaktadýr. Kýþ Aylarýný Elazýð, Tunceli, Malatya da, Diyarbakýr’da Urfa’da kýþlaklarýnda geçiren aþiretler, yaz aylarýnda Erzincan ve Erzurum yaylalarýna göç etmektedirler. Bu göç Türkiye’nin en büyük mevsimlik göçünü meydana getirir (son zamanlarda terör olaylarý ve güven ortamýnýn bozulmasý, yayla yasaklarý bunu azaltmýþ veya kesintiye uðratmýþtýr). “davarcý” aþiretler geçmiþte geçim sýkýntýsýný yoksulluk düzeyinde hisset-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
119
mezken, bugün otlaklarýn veriminin azalmasý, nüfusun artmasý, canlý hayvan ithali, entegre et tesisleri, mandýralar, entansif ahýrlar, þehir hayatýnýn çekiciliði, çocuklarýn eðitim ihtiyacý gibi nedenlerden dolayý, kentlere yerleþmektedir. Hayvancýlýktan istediði verimi alamayan hayvancýlýkla geçinen nüfus büyük bir yoksulluk içindedir. 2002 ve 2003 yýlýnda Fýrat üniversitesinde Þavak aþiretleri üzerine yapýlan farklý konulardaki lisans tezlerinde çýkan sonuç; göçerlerin artýk hayvancýlýk yapmak istemedikleri, fakat baþka bir iþ ellerinden gelmediði için bunu yaptýklarý þeklindeki beyanlarýdýr. Özellikle mandýralar, entegre et tesisleri, canlý hayvan ve et ithalleri, göçebe hayvancýlýk yapan aþiretleri zor durumda býrakmaktadýr. Yükselti ve buna baðlý iklim þartlarý ulaþýmý da etkilemektedir. Kýþ aylarýnda bir çok kýrsal yerleþim birimi dünya ile hiç iliþki kuramaz veya çok zor þartlarda iliþki kurar. Doðu Anadolu’nun yüksek daðlarý, ancak Kop, Zigana, Reþadiye, Kýzýldað gibi geçitler ile aþýlýr. Fakat ulaþým maliyeti artýrýcý bir faktör olarak hayat pahalýlýðýna etki eder. Van’ý Bahçesaray’a baðlayan Karabek geçidinin yüksekliði yaklaþýk 2985 metredir. Bu daðlýk kütle Bahçesaray’da kýþýn 8 ay sürmesine neden olmaktadýr. Bahçesaray 8 ay dünya ile iliþkisini kesmekte halk kýþ için erzak stoklamaktadýr. Tabi bu durum, Türkiye’nin geliri düþük en fakir ilçesini doðurmaktadýr. Bahçesaray, DPT’nin 858 ilçe merkezi arasýnda yaptýðý sýralamada 858. ilçe merkezi olarak sonuncudur. Yani Türkiye’nin en geri kalmýþ ilçesidir. Yükselti ve iklim þartlarýnýn hayatý zorlaþtýrdýðý Doðu Anadolu’daki yerleþim birimlerinin bir çoðu geliþmiþlik endeksinin alt basamaklarýndadýr. Doðu ve Güneydoðu Anadolu depresyonlarý, havzalarý ve alçak plato sahalarý, bitkisel üretimin yapýldýðý alanlardýr. Fakat yaþam tarzýný tarýma endekslemiþ bitkisel üretim yapan nüfusun yoksulluk açýsýndan özellikleri, göçebe hayvancýlýk yapanlardan farklý deðildir. Toprak artýk doyurmamaktadýr. Geçmiþte topraktan geçinen nüfus fazlaydý, bugün daha az. Toprak ayný toprak, ama çiftçi hayatýndan memnun deðil ve açlýk çekmektedir. Yine benzer yapýlar çiftçiyi de zor durumda býrakmaktadýr. Artýk buðdayýn, nohudun dahi ithal edildiði bir ülkede çiftçi para kazanamamaktadýr. Çünkü geçmiþte ithal ikamesi uygulanan ülkede, bugün her þey ithalatçýnýn ve devletin lehinedir. Ýç piyasadan alýnan vergiler ile ürünün maliyeti artarken ithal edilen ürün yarý fiyatýna mal olmaktadýr. Çiftçiye 2001 yýlý ile baþlayan doðrudan gelir desteði, Doðu ve Güneydoðu’da istenilen sonucu vermemiþtir. Zaten ekmeye niyeti olmayan köylü arazinin parasýný alýp, araziyi boþ býrakmaktadýr. Ayrýca devletin aldýðý seçilmiþ bazý ürünleri destekleme kararý doðu çiftçisini tamamen bitirmiþtir. Doðuda hem, seçilen ürünlerin ekimi için, kültür yoktur, hem de istisnai yerler hariç, doðu için uygun morfo-klimatik þartlara sahip olmayan ürün desenleri seçilmiþtir. Bu nedenle ovalar boþ veya nadasa býrakýlmýþtýr. Doðu Anadolu depresyonlar zincirini oluþturan Elbistan-Muþ o-
120 YOKSULLUK
luðu ayný zamanda Bölgenin en yoðun nüfuslu sahasýna denk gelir. Elazýð, Malatya gibi büyük þehirler bu depresyonlar içinde yer almaktadýr. Bu alanlarda geçimlilik þartlarýnýn oluþmasý daha kolaydýr. Yani yoksul sayýsýnýn daha az olduðu alanlara karþýlýk gelmektedir. Yükseltinin doðuya ve kuzeydoðuya doðru artmasý ile bitkisel üretim azalýr ve hayvancýlýk hakim olan iktisadi faaliyet haline gelir. Doðu ve Güneydoðu Anadolu’da Yoksulluðu etkileyen ikinci doðal faktör iklimdir. Her iki bölgenin de iklimi sert, þiddetli karasallýðýn hakim olduðu bir iklim sýnýfýnda yer almaktadýr. Fakat Doðu Anadolu’da karasallýk þiddetli kýþ þartlarý ile kendisini gösterirken, Güneydoðu Anadolu Bölgesi’nde ise yaz mevsimi fazla sýcak geçmesi ile farklý karakter gösterir. Yani iki bölge arasýnda da büyük farklýlýklar olabilmektedir. Fakat bölgede ziraat doðal olarak iklimin kontrolü altýndadýr. Ziraat daha çok depresyon sahalarýnda yapýlmaktadýr. Güneydoðu Anadolu’da Gaziantep, Harran ve Urfa ovalarýnda geniþ tarým alanlarý olsa da tarýmsal sulama en önemli problemi oluþturmaktadýr. Harran Ovasý sulu tarýma açýlmýþsa da bunlarýn hiç birisi yeterli deðildir. Çünkü tarýmsal potansiyelin çok az bir bölümü deðerlendirilmektedir. Yaðýþlar yeterli olmadýðýndan su noksaný ancak sulama ile kapatýlabilecektir. Ýklimin uzun bir kýþ mevsimi öngörmesi, kýsa bahar ve yine uzun yaz sýcaklarý bölgedeki tarýmsal aktiviteleri sýnýrlandýrmaktadýr. Örneðin bir çok ürün sadece yazlýk olarak ekilmektedir. Ýkinci ürün ekimi hemen hemen hiç yoktur. Toprak su ve mineral açýsýndan fakir olunca nadas ve münavebe tarým yöntemleri sýkça görülmektedir. Bölgenin en kurak kýsýmlarýnda sulama, ziraatýn ve refahýn ilk þartlarýndan birisini teþkil eder (Erinç,1954: 41). Yani bölgede çiftçi yoksulluðunu önlemenin önemli yollarýndan birisi tarýmsal sulamanýn yeterli derecede yapýlmasýdýr. Güneydoðu Toroslar’ýn güneye bakan yönleri oldukça fazla yaðýþ aldýðý için, dað etekleri zirai faaliyetin en fazla görüldüðü alanlardýr. Türkiye’nin en güzel üzümlerinin yetiþtiði baðlar bu alandadýr. Ayný zamanda yaðýþýn fazla olmasý bölgenin diðer bölümlerine görece kuraklýðýn azalmasý, hayvancýlýk için uygun þartlar meydana getirdiðinden (Yücel, 1987: 109), Hayvancýlýk yapmaktadýrlar. Lakin yapýlan hayvancýlýðýn ekonomik deðeri geçimlilik düzeyinin çok altýndadýr. Ýklim, þehirlerde yaþayan insanlar içinde oldukça farklý zorluklar yaþatýr. Soðuk kýþ aylarý yakacak ihtiyacýný karþýlama kaygýsý ile zor geçer. Çünkü sert iklimde yakacak ihtiyacý oldukça fazla miktardadýr. Binalarýn çatýlarý pencereleri baký ve mimarisi buna göre ayarlanýr (kalýn duvarlar, kalýn çatý örtüsü, güney yönlü pencereler). Fakat kýþ ve yaz aylarýnýn Türkiye ortalamalarýnýn altýnda ve üstünde olmasý, bölgede inþaat maliyetlerini artýrýr. Kýrsal kesimde ise yakacak ihtiyacý odun keserek saðlanýr. Önceki zamanlarda yakmak için veya satmak için rasgele odun kesimi yapan köylü sayesinde orman arazisi kalmamýþ denecek kadar azdýr. Bilinçsizce (tabi bu yine hayat
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
121
pahalýlýðýný azaltmak için yapýlmaktadýr) tahrip edilen orman örtüsünün yenilenmesi iklimin sertliði nedeniyle çok zor olmaktadýr. Doðal durumun bozulmasý ekolojik dengeyi ve yaban hayatýný da etkilemiþtir. Bölgede kýþ aylarýnda görülen kar yaðýþlarý kýrsal kesimi yol, su, elektrik açýsýndan zor durumda býrakmaktadýr. Eðitim soðuk tatilleri nedeni ile aksamaktadýr. Taþýmalý sistemle öðrencileri okula getirmek zorlaþmaktadýr. Doðal þartlarýn aðýr oluþu direk veya dolaylý yatýrýmlarýn bölgeye gelmesine engel olmaktadýr. Ancak iklimin etkisini daha az hisseden batýya yakýn bölgeler, bu konuda az da olsa avantajlýdýr. Yatýrýmlarýn pahalýya mal olmasý özel sektörün ilgisini düþürmektedir. Ayrýca iþletme ve inþaat sezonunun kýþ aylarýnda kesintiye uðrayabileceði endiþesi psikolojik bir risk oluþturmaktadýr. Güneydoðu Anadolu’da ve Doðu Anadolu Bölgesi’nin güneyinde aþýrý þekilde yaþanan yaz sýcaklarý, hayatý zorlaþtýran bir baþka unsurdur. Harrison’ýn bir çocuðun dilinden seslendirerek, tropikler için verdiði sýcaklýðýn 20 oC ve üzerinde olmasý gerikalmýþlýða neden olur (Harrison, 1993: 11), tespitini hatýrlatan bölgede yaz aylarýnda adeta hayat durur. Bölge yaz döneminde çoðunlukla Basra alçak basýnç merkezine yerleþmiþ olan kuru ve sýcak tropikal hava kütlesinin etkisi altýnda kalýr. Gündüz en yüksek sýcaklýk 40 oC’nin üzerine çýkar (Atalay, 1997: 263). Yani yaz aylarýnda çöle dönüþen bir iklim meydana gelir. Samyeli rüzgarlarý buharlaþmayý artýrýr ve toz fýrtýnalarýna neden olur. Toprak susuzluktan çatlar, nadas ve nöbetleþe ekim yaz sýcaklarýna karþý tarlalarý kuvvetlendirmek için yapýlýr. Fakat tarlalarýn boþ kalmasý demek yoksulluðun daha da artmasý demektir.
3-Sosyal Yapý: Yoksulluðun Özneleri Bölgeye has sosyal karakterler, yoksulluk üretmektedir. Nüfus yapýsý, göçler, kýr-kent iliþkileri, aile büyüklükleri, sosyal sýnýflar ve toprak bölüþümü vb. unsurlar insanlarýn yoksulluk düzeylerini etkilemektedir. Sosyal yapýdaki bazý özelliklere yukarýdaki paragraflarda deðinilmeye çalýþýlmýþtýr. Farklý bazý boyutlarý da aþaðýda örneklerle açýklanacaktýr. Azgeliþmiþ ve/veya geri kalmýþ ülkelerdeki toplumsal eþitsizliklerin büyüklüðü ayný zamanda, ekilen topraklarýn geniþ bir kýsmýnýn az sayýda olan büyük mülk sahiplerinin elinde bulunmasýndan ileri gelmektedir (Lacosta, 1996: 19). Bu kadar önem addedilen toprak bölüþümü ülkeler arasýndaki kategorik ayýrýmý belirlediðine göre, bölgeler arasýndaki kategorik ayýrýmda daha net belirgin bir yapýnýn çözümlenmesinde yardýmcý olabilir. Çünkü Doðu ve Güneydoðu Anadolu bölgelerinin önemli bir karakteri topraðý fazla olanýn nüfusu az, topraðý az olan nüfusun fazla olmasý ile yakýndan alakalýdýr. Böylece bir kast oluþumu meydana gelir. Sýnýflardan birini feodal veya yarý feodal toprak aðalarý meydana getirirken, ikinci bir tabakada ve sayýca fazla o-
122 YOKSULLUK
lan, bölgeye özgü “maraba” kastý oluþur. Topraðýn sahibi, aða veya aþiret lideridir. Aðanýn emrettiði þekilde toprak iþlenir bölüþüm yine onun istediði þekilde olur. Marabanýn hakký aðanýn öngördüðü kadardýr. Arazi bölüþümündeki bu adaletsiz yapýnýn kökeninde Osmanlý Devleti zamanýnda uygulanan týmar rejiminin bozulmasý yatmaktadýr. Týmar yolu ile elde edilen topraklarýn sahipleri ve onun soyundan gelenler, 21. yüzyýla kadar bunu sürdürmüþlerdir. 1950’li yýllarda uygulanan köylüyü topraklandýrma uygulamasýnda da, nüfuzlarý sayesinde karlý çýkan aða sülaleleri olmuþtur. Yani topraklar hakça daðýtýlmamýþtýr. Bölgede toprak ekstansif þartlarda iþletilmektedir. Nüfus, enerji olarak kullanýldýðý için maliyet daha düþük fakat birim alandan alýnan verimde doðal olarak daha düþüktür. Son yýllarda artan nüfus ve azalan gelirler bu sistem üzerinde etkili olmuþ ve sistem aþýnmaya baþlamýþtýr. Bugün Güneydoðu ve Doðu Anadolu bölgelerinde köylülüðün çözülüþünün, kentlerin farklý sorunlarla karþýlaþmasýnýn en önemli sebebi nüfus artýþý ve göçlerdir. Üst paragrafta bahsedilen sistemin bozulmasý ve yozlaþmasý üzerine göç baþlamýþtýr. Tarýmsal yapýdaki deðiþim, üretim yöntemlerindeki farklýlaþma, arazilerin verimindeki düþüþler, reel ücretler üzerindeki aþýnma, kýrsal potansiyelin kullanýlamamasý, kýrsal yokluðu yaþayanlarý göçe zorlamýþ ve kýrsal yoksullar kentli yoksullara evrilmiþlerdir. Altan’ýn (1994) söylediðinin aksine, kapitalizmin köylerine uðradýðýný zanneden, fakat yýllardýr maraba yaþayan yoksul halk, kent hayatýna henüz entegre olamadýðýndan, kentin daha acýmasýz koþullarý altýnda yaþamlarýný devam ettirmeye çalýþmaktadýrlar. Meydana gelen göç dalgasý öyle büyüktür ki doðudaki bütün þehirler ve ülkenin Ýstanbul, Ankara, Ýzmir, Adana, Bursa, Mersin, Antalya gibi büyük þehirleri bunun sýkýntýsýný yaþamak zorunda kalmýþtýr. Tabi göçte ikinci önemli faktörde zorunlu göçtür. Ülkemizin doðusunda ve yoðunluklu olarak kýrsal kesimde, yaklaþýk 15 yýldýr devam eden terör hareketleri ve buna karþý alýnan askeri tedbirler, zaten topraktan ümidini kesmiþ olan köylüyü þehirlere itmiþtir. Güvensiz ortam, köy yakmalar, köy boþaltmalar, silahlý çatýþmalar doðal olarak bu aktiviteyi meydana getirmiþtir. Göçler sonucunda özellikle Güneydoðu Anadolu Bölgesi’nde nüfusu 100.000’ler civarýnda olan ilçe merkezleri belirmiþtir. Bismil, Silvan, Cizre Viranþehir, Kýzýltepe, Midyat, Nusaybin, Patnos vb. ilçe merkezleri sadece nüfus olarak büyümüþ artan nüfusu massetmekten uzak yerleþim birimleri haline dönüþmüþlerdir. Ayný durum il merkezleri içinde geçerlidir. Bir çok il merkezi 1990-2000 döneminde kentleþme hýzýnýn en yüksek olduðu dönemi geçirmiþ fakat kentleþme, kenti olumsuz yönde etkilemiþtir. Kiralar artmýþ, yiyecek ve giyeceðe artan talep, fiyatlarý artýrmýþ yoksulluk düzeyini daha da yukarý itmiþtir.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
123
Grafik 1: Türkiye’nin Coðrafi Bölgelerinin Nüfus Artýþ Hýzý (19902000)
Kaynak: DÝE Genel Nüfus Sayýmý -2000 1990 ile 2000 yýlý arasýnda geçen on yýllýk süre zarfýndaki rakamlar bu göçün büyüklüðünü çok net bir þekilde ortaya koymaktadýr. Doðu ve Güneydoðu Anadolu yýllýk nüfus artýþ hýzý bakýmýndan, Türkiye’nin en hýzlý nüfus artýþýna sahip bölgeleri olmuþtur. Doðu Anadolu’da 10 yýllýk dönemdeki kentsel nüfus artýþ hýzý ‰35,5, Güneydoðu Anadolu da ise ‰ 36,5 olmuþtur. Oysa ayný dönemde Türkiye ortalamasý ancak ‰ 26,8’dir (tablo 1 ve grafik 1). Kýrsal kesimde ise nüfus artýþ hýzý Doðu Anadolu’da ‰-6,1’dir. Yani Doðu Anadolu kýrsalýnda görece yüksek doðum oraný, kýrsal nüfusun azalmasýna engel olamamýþtýr. Coðrafi þartlar ve iktisadi geliþmeler, doðu köylüsüne köyünde yaþama hakký tanýmamýþtýr. Her ne kadar faal nüfustaki tarýmda çalýþanlarýn oranýný %35 olduðu, tarýmdan sanayiye kaynak aktarýlmasý ve 1520 milyon kadar insanýn kýrsal alandan þehirlere gelmesi gerektiði ifade edilse de (Altan, 2001: 150). Kente gelenlerin yegane yaptýklarý iþ seyyar satýcýlýk görünmektedir. Küçük çocuklar mendil veya sakýz satmaktadýr. Kente göç çalýþan çocuk miktarýný yükseltmektedir. Semt pazarlarý yoksullarýn sadece kendilerinin ihtiyaçlarýný karþýladýklarý, yerlere dönüþmüþtür (Can, 2002: 195). Þehirlerde çalýþacaklarý fabrikalar kapanmýþtýr. Sanayi tesisleri krizin geçmesini, yatýrýmcýlarda, yatýrýmlarýn faizlerden daha çok gelir getirmesini beklemektedir. Bu durum þehre göç edenleri kýrda yaþar gibi yaþamaya itmiþtir. Gecekondularýnýn önüne sebze ekiyorlar, köyden getirttikleri un ile ekmek ihtiyaçlarýný karþýlýyorlar. Çünkü kent istihdam sahasý olmaktan çoktan çýkmýþtýr.
124 YOKSULLUK
Doðu ve Güneydoðu Anadolu bölgeleri, son 10 yýllýk dönemde þehirli nüfus artýþ hýzý yüksek olsa da, hala nüfuslarýnýn büyük bir bölümü kýrsal kesimde yaþamaktadýr. 2000 yýlý nüfus sayýmýna göre Doðu Anadolu’nun %53’ü, Güneydoðu Anadolu’nun % 62’si þehirlerde yaþamaya baþlamýþtýr. % 65 olan Türkiye ortalamasýna Güneydoðu’da oldukça yaklaþýlmýþtýr (bkz tablo 1). Nüfus yapýsýndaki deðiþim böyle devam ederse, Bölge sanayi toplumlarýna has bir nüfus yapýsýna ulaþmýþ olacaktýr. Fakat bu sanayileþme ile GSMH deki geliþmelerle desteklenmediði sürece nüfusu fazla olan görece hizmet sektörü geliþen büyük kasabalar olarak karþýmýza çýkacaklardýr. Kentlileþememiþ bir topluluk kentsel deðerlere ve kentsel yaþam tarzýna entegre olamamýþ bir toplum yapýsý türemiþ olacaktýr. Tablo 1: Türkiye’nin Bölgelere Göre Nüfusu ve Nüfus Artý Hýzý (19902000) BÖLGELER
Marmara Ege Akdeniz Ýç Anadolu Karadeniz Doðu Anadolu G.Doðu Anadolu TOPLAM
1990 Nüfusu
2000 Nüfusu
Yýllýk nüfus artýþ hýzý ‰
Toplam
Þehir
Köy
Toplam
Þehir
Köy
Toplam
Þehir
Köy
13 295 878
10 350 307
2 945 571
17 365 027
13 730 962
3 634 065
26,69
28,26
21,00
7 594 977 4 344 471
8 938 781 5 495 575
16,29
23,50
5,76
7 026 489 4 051 596
8 706 005 5 204 203
21,43
25,03
16,30
9 913 306 6 412 910
8 039 036
15,78
22,59
1,96
8 136 713 3 337 392
8 439 213 4 137 466
3,65
21,48
-10,94
5 348 512 2 285 798
3 062 714
6 137 414 3 255 896
2 881 518
13,75
35,37
-6,10
5 157 160 2 873 801
2 283 359
6 608 619 4 143 136
2 465 483
24,79
36,57
7,67
23 797 653
18,28
26,81
4,21
56 473 035
33 656 275
22 816 760
67 803 927
44 006 274
Kaynak: DÝE Genel Nüfus Sayýmý -2000 Kýsaca kentsiz bir kentleþme meydana gelecektir (Bookchin, 1999: 10). Kentlerin içinde bulunduðu bu bunalýma deðinen Bookchin kentleþmeyi hem kýrsal kesim için hem de kent için bir kanser hücresi gibi betimlemektedir. Bu tarz kentleþme tarzýnda, kent ile kýrsalýn çatýþmasý yerini kent-kentleþme çatýþmasýna býrakýr. (Bookchin, 1999: 11). Aslýnda Türkiye’de göç ve aþýrý kentleþmeye maruz kalmýþ bir çok þehir bunu yaþamaktadýr. Doðu bölgelerindeki büyük kentlerin bu tarz bir harekete hazýrlýksýz olmalarý hatta hazýrlýk yapacak güce de sahip ol(a)mamalarý ister istemez þehri de tahrip etmektedir. Kýrsal alandan çýkan yoksullar, önce kendi þehirlerine arkasýndan da yakýn olan Adana, Mersin, Antalya gibi þehirlere veya Ýstanbul’a göç etmektedirler. Son zamanlarda Ýzmir’i tercih edenlerin oranýnda da bir artýþ gözlenmektedir. Çünkü yoksul olanlar kendi bölgelerinin þehirlerinde karýnlarýný doyuramayacaklarýnýn bilincindedirler. Doðuda Þehirler sadece nüfus olarak büyümektedir. Ýstihdam olarak herhangi bir geliþme kaydedilmemiþ-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
125
tir. Bölge þehirlerinin geliþmiþlik düzeyleri nüfuslarý ile ters orantýlýdýr. Kýrsal nüfusun kentlere göç etmesi sonucunda ortaya çýkan belki de tek dikkate deðer özellik “apartmanlaþma”dýr. Türkiye’deki büyük þehirlerin 1980 den önce yaþadýklarý fenomen ile, doðu þehirleri ancak 1990’lý yýllardan sonra yakalandýklarý hýzlý göç ile tanýþmýþlardýr. Apartmanlaþma kentli orta sýnýfýn ortaya çýkýþýnda ve refah düzeyini artýrmalarýnda araçlarýndan birisi olarak tanýmlansa da (Iþýk ve Dið., 2002: 103), Doðuda apartmanlaþma daha çok yoksul sýnýfýn, kente entegre olma çabasýnýn göstergesidir. Þehrin kenar mahallelerinde veya dýþýnda yapýlan toplu konutlarda ve gecekondularda kiralama yoluyla oturan yoksul kesim, köydeki enformel iliþkilerini devam ettirme eðilimindedir. Þehre uzak olan böyle mekanlar ise bu tarz yaþam için avantaj saðlamaktadýr. Sosyal açýdan yoksulluða neden olan bir diðer önemli konu Türkiye’nin doðusundaki toprak daðýlýmý ve arazi mülkiyeti ile iliþkilidir. Mülksüzler ile Mülkiyet arasýndaki, Touraine’in deyimiyle “eski toplumsal sýnýflar” ile alakalýdýr (Touraine:, 1974: 14). Nitekim kýrsal toplumlarýn tanýmlayýcý ilkesi meslekten çok mülkiyettir. Bu nedenle kýrsal sýnýf yapýsýný oluþturan iþ bölümünden çok mülkiyet iliþkilerinin örgütlenmesidir (Urry, 1999: 113). Türkiye’de 1980’li yýllarda faal nüfusun %55 civarýnda bir bölümünün tarýmda çalýþtýðý saptanmýþtýr. Bu oran, 2000’li yýllarda %35-40’lara kadar düþse de görece yüksek düzeyini korumaktadýr. Bu nedenle tarým kesiminin gelirindeki reel geliþmeler toplumdaki alt gelir gruplarýna iliþkin deðiþmeleri belirlemede önem taþýmaktadýr. Ekonomik geliþmeyle beraber tarým kesiminin payýnýn düþmesi pek tabi beklenen bir sonuçtur. Tarýmýn milli gelirdeki payýnýn düþmesi bu kesimde yaþayan nüfusun azalmasýyla beraber seyretmektedir. Fakat ülkemizde tarýmýn milli gelirdeki nisbi payý önemli ölçüde düþmesine raðmen, halen tarýmda yaþayan nüfus veya istihdam oraný çok yüksek düzeydedir. 1995 yýlý itibarýyla ülkemizdeki sivil istihdamýn %46,7 si tarým kesiminde olmaktadýr (DPT 1997). Doðuda tarým kesiminde iþsizlik veya eksik istihdam oranýnýn çok yüksek olduðu bilinmektedir. Bu ifade edilen iþgücünün veya istihdamýn önemli kýsmý, yardýmcý aile efradý olarak istihdam edilmektedirler. Geliþmiþ ülkelerde tarým kesiminde yaþayan ailelerin tarým gelirlerinin düþük olmasý sebebiyle, aile fertlerinin bir kýsmý tarým dýþý alanlarda çalýþarak, düþük gelir düzeyini yükseltmeye çalýþmaktadýrlar. Bu sebeple ifade edilen ülkelerde tarým ailelerinin tarým dýþý gelirleri, toplam gelirlerin yaklaþýk %50’si düzeyinde yer almaktadýr (Commission of the European Communities, 1996: 33). Bölge insaný benzer bir yapý ile karþý karþýyadýr. Aile fertlerinin bir bölümü arazilerini iþlerken bazý fertler ek gelir için niteliksiz iþlerde çalýþabilmektedir. Nüfus sayýmlarý, tarým sayýmlarý, köy envanter etütleri ve kadastral çalýþmalar göstermektedir ki, yukarýda ki paragrafta bahsedilen yapý aþýnmakta
126 YOKSULLUK
ve zayýflamaktadýr. Aþaðýda verilen tablo 2, eski sistemin zayýfladýðýný gösterse de, bu haliyle bile bölüþümün ne kadar adaletsiz olduðu konusunda fikirler vermektedir. Tablo 2: Arazi büyüklüðüne göre iþletme sayýlarý ve iþletmelerin tasarrufunda bulunan arazi, (1991) Türkiye Geneli
G. Doðu Anadolu Bölgesi
Doðu Anadolu Bölgesi
Ýþletme Sayýsý
251.686
21.195
12.084
Arazi (Dekar)
667.059
47.909
33.379
Ýþletme Sayýsý Arazi (Dekar) Ýþletme Sayýsý Arazi (Dekar) Ýþletme Sayýsý Arazi (Dekar) Ýþletme Sayýsý Arazi (Dekar) Ýþletme Sayýsý Arazi (Dekar) Ýþletme Sayýsý Arazi (Dekar) Ýþletme Sayýsý Arazi (Dekar) Ýþletme Sayýsý Arazi (Dekar) Ýþletme Sayýsý Arazi (Dekar) Ýþletme Sayýsý Arazi (Dekar) Ýþletme Sayýsý Arazi (Dekar)
381.287 2.511.091 752.156 10.042.501 1.274.609 38.668.961 713.149 46.750.693 383.323 49.216.633 173.774 46.487.432 24.201 14.982.493 10.266 13.856.621 1.930 6.538.082 441 4.789.427 4.068.432 234.510.993
14.478 87.456 37.922 489.907 76.882 2.365.167 67.506 4.395.173 59.585 7.440.343 37.907 10.119.458 9.339 5.812.218 6.867 9.012.001 1.784 6.066.561 405 3.152.613 362.658 48.988.806
24.893 163.395 41.780 547.866 64.961 1.952.684 45.333 2.913.514 26.056 3.292.590 12.462 3.421.612 1.692 1.034.250 209 264.850 2 103.625 236.281 13.727.765
Ýþletme Büyüklüðü (Dekar) 5'den az 5-9 10-19 20-49 50-99 100-199 200-499 500-999 1000-2499 2500-4999 5000+ TOPLAM
Kaynak: DÝE Nüfusun Sosyo-Ekonomik Nitelikleri-1997 Tablo 2’de iki önemli faktör belirgin olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Bunlardan birincisi ülkemizin en büyük coðrafi bölgesi olan Doðu Anadolu Bölgesi’nde kadastral çalýþmalarýn tam yapýlmamasýndan dolayý rakamlarda hata payý olabileceðini kabul etmekle birlikte, iþletilen alan miktarý fazla olmadýðý gerçeðidir. Ýþletilen alanýn fazla olmamasýnda, daha önce deðinilen doðal çevre þartlarýnýn etkisi vardýr. Daðlýk sahalarýn daha fazla olduðu bölgede doðal olarak tarým arazisi miktarý azalmaktadýr. Ýkinci önemli sonuç ise Türkiye’de çok büyük toprak sahibi olan fertlerin büyük bir bölümü Güneydoðu Anadolu Bölgesi’nde yaþadýklarý gerçeðidir. Türkiye’de 2500-5000 dekar arasýnda araziye sahip olanlarýn %92 si Güneydoðu Anadolu’da yaþamaktadýr ki bu durumun adaletsizliðini yansýtan en önemli göstergedir. Ayrýca tab-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
127
loda gözler önüne serilen iki yoksul bölgenin kendi içerisinde de farklý nedenlere dayanan yoksulluk karakterleri olduðu gerçeðidir. Doðu Anadolu Bölgesi’nde arazi daha fazla bölünmüþ ve arazi sahibi olan nüfus daha fazladýr. Fakat arazilerin küçüklüðü, iklim, sulama probleminin olmasý, birim alandan alýnan verimin düþüklüðü, Gübre traktör, akaryakýt fiyatlarýnýn çok yüksek olmasý arazi sahipliðini anlamlý kýlmamaktadýr. Doðu Anadolu’da arazilerin %80’i 100 dekardan az topraða sahip nüfusun elindedir. Bu oran % 82 olan Türkiye ortalamalarý civarýndadýr. Ayný oran Güneydoðu Anadolu bölgesi için %60’dýr. Fakat sahip olunan arazi miktarý hesaplandýðýnda Arazi sahibi olan % 60’lýk kesimin topraklarýn ancak %15’ine sahip olduðu gerçeði çýkmaktadýr. Doðu Anadolu’da ayný oran %40’lar civarýndadýr. DÝE tarafýndan yapýlan genel tarým sayýmý sonuçlarýna göre 50 dekar büyüklüðün altýnda olan tarým iþletmeleri sayýsýnýn nisbeti 1980’de %60.62 iken, tarým topraklarýnda bu kesimin payý %19.54’tür. Bu oranlar 1991 yýlýnda sýrasýyla %67.04 ve %22.12 olmuþtur. Görüldüðü gibi tarým topraklarýnýn çok büyük kýsmý az sayýda tarým iþletmesi tarafýndan iþlenirken, bu durum gelir daðýlýmýný daha da bozmuþtur. Ayrýca tarýmda yoksulluk düzeyinin de oldukça yüksek seviyede olmasýna neden olmaktadýr. Yapýlan bir araþtýrmaya göre, asgari ücret geliri altýnda gelir elde edenler yoksul kabul edilmiþlerdir. 1987 gelir daðýlýmý araþtýrmasýna göre ülkemizde bu düzeyin altýnda gelir elde edenlerin %68.7’si tarým kesiminde yaþamaktadýr. Bu durum gelir daðýlýmýn tarým kesimi aleyhine geliþen durumunu ortaya koymaktadýr. Tarým kesimi lehine gelir daðýlýmýnýn düzeltilmesi için öncelikle tarým geliri yaný sýra tarým dýþý gelir imkanlarýný artýrmak gerekmektedir. Bu sebeple önerilen en iyi çözüm, kýrsal kesime kaydýrýlabilecek yatýrým imkanlarý var ise, bunlarý teþvik ve artýrmaktadýr. Tarým kesiminin milli gelirdeki payýnýn hýzla düþmesinde rol olan önemli bir faktör de iç ve dýþ ticaret hadleri tarým kesimi aleyhine geliþmesidir. Nitekim 1981 yýlýnda iç ticaret hadlerinin 100 alýndýðýnda bu oran 1987’de 87.9’a gerilemiþtir. Ayný endeks geriye götürüldüðünde 1977’de 156.5 1993’te 143.5 olmuþtur (Kazgan ve Dið., 1992: 162-163). Bu durum gelir daðýlýmýnýn neden bu kadar hýzlý tarým kesimi aleyhine geliþtiðini önemli ölçüde açýklar. Ülkemizde gelir daðýlýmýnýn tarým kesimi aleyhine olan durumu, tarým kesiminin kendi içindeki yapýsýna bakýldýðýnda bu durumun daha da kötü olduðu görülecektir. Tedbir alýnmaz ise Doðu ve Güneydoðu Anadolu’da arazilerin yarýsý nadasa býrakýlýrken, oran daha da artacak görünmektedir. Son 2001 ekonomik krizi ile ekonomik getirisi zaten fazla olmayan araziler artýk ekilmemeye baþlanmýþtýr. Elazýð Fýrat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Coðrafya Bölümü’nün Arazi Uygulamalarý dersi için her yýl düzenlediði Gezin Beldesi’nin tarýmsal arazi kullanýmý haritasýnýn çýkarýlma 2003 yýlý uygulamasý sýrasýnda, arazide gözlemler yapýlmýþtýr. Belde halký getirisi iyi olan çilek dahil
128 YOKSULLUK
bir çok ürünü ekmemiþ ve arazilerini boþ býrakma yoluna gitmiþlerdi. Öyle ki çýkarýlan haritada tarýmsal arazinin % 65-70’inin iþlenmemiþ tarým arazilerine karþýlýk geldiði tespit edilmiþtir. Yani sadece tarýmdan elde ettikleri gelirle yaþamlarýný sürdüren kesim kesinlikle yoksullukla karþý karþýyadýr. Bu da Doðu Anadolu’nun fazlaca olan kýrsal nüfusunun yoksul olduðunu net bir þekilde ortaya koyar. Bölgede sýkça rastlanýlan bir diðer toprak-mülkiyet iliþkisi türü “yarýcýlýktýr”. Toprak sahibinden alýnan toprak, çiftçi tarafýndan iþletilmekte bunun sonucunda elde edilen ürün yarýyarýya bölünmektedir. Yarýcýlýkta masraflara mal sahibi de katýlmaktadýr. Geçmiþte yarýcýlýk olan bu sistemde yozlaþmýþ görünmektedir. Çünkü yarýyarýya ortaklýðýn yerini ? veya ¼ gibi oranlar almaya baþlamýþtýr. Özellikle Güneydoðu Anadolu’da topraksýz halkýn fazla olmasý, toprak sahibinin lehine olan durumlar oluþturmaktadýr. Topraðý yarýcýlýk usulü iþlemek isteyen yoksul kesim fazla olunca mal sahibi yarýyarýya olan payýný yükseltmektedir. Bozulan sistem yoksullar aleyhine iþlemektedir. Öyle ki geçmiþte fazlaca görülen yarýcýlýk yerini ortakçýlýða býrakmýþtýr. Tarla sahibi hiçbir þeye karýþmamakta buna karþýlýk ürünün yarýsýndan fazlasýný istemektedir. Tabi iþ bulamayan, ekmek peþindeki mülksüz çaresiz kabul etmektedir. Sosyal açýdan yoksulluðun bir diðer görünürlüðü de mevsimlik tarým iþçiliðidir. Bölgedeki yoksul çiftçi aileler çevredeki büyük illere yaz mevsiminde tarým iþçisi olarak gitmektedir. Daha çok toplayýcýlýk yapan bu tür iþçiler, yaz aylarýnda Çukurova’da pamuk, Karadeniz’de fýndýk, Malatya Elazýð’da kayýsý toplamak üzere farklý þehirlerden gitmektedirler. Geçmiþte sadece Adana veya Mersin’e gidilirken Bugün Ordu, Giresun, Elazýð, Malatya, Nevþehir, Gaziantep mevsimlik tarým iþçiliðinin sýkça yapýldýðý alanlardýr. Eskiden bölge kýrsalýndan yaz aylarýnda çalýþmaya giden iþçiler, artýk kent aðýrlýklýdýr. Çünkü daha önce izah edilen nedenlerle kente göç eden fakat iþi olmayan yoksul, çareyi toplayýcýlýk yapmaya devam etmekte bulmaktadýr. Tarýmsal mekanizasyon, GAP’ýn olumlu etkileri, hem iþsiz kalanlarý göçe zorlamakta ama kentte iþ bulamayanlar, yine kýrsal alanda mevsimlik tarým iþçisi olarak çalýþmaktadýrlar.
4-Yönetsel Politikalar: Yoksulluðuýn Sürdürülmesi Ýdari faktörler olgusu içerisinde, Doðu ve Güneydoðu Anadolu’nun yoksulluðunun geri kalmýþlýðýnýn arka planýnda devletin yapmasý gereken fakat yap(a)madýðý unsurlar ele alýnmýþtýr. Çünkü devlet, iyiye ve kötüye gidiþin mimarý olabilmektedir. Bugün ülkenin doðusunda binlerce yýldýr hakim olan yoksulluk hala devam ediyor, hatta daha da aðýrlaþýyorsa bundan yönetim erkini elinde bulunduranlar mutlaka sorumludur. Devlet Doðu bölgelerinin
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
129
yoksulluðunu, sürdürülen yoksulluk haline getirmiþtir. Doðu bölgelerinin geri kalmýþlýðýnda önemli unsurlardan birisi devletin uyguladýðý politikalar olarak kendisini göstermektedir. Aslýnda doðudaki yoksulluðun üretiminde farklý faktörler öne çýksa da yönetim kaynaklý uygulamalar, hem bölge insanýnýn zihninde hem de sosyolojik çözümlemelerde daha çok eleþtiri almakta ve sorumlu görülmektedir. Bu da doðaldýr. Çünkü idare tedbirin merkezi olmakta ve doða ile insanýn birlikte sorumlu olduðu yoksulluk yükünü omuzlamak zorundadýr. Kalkýnma planlarýnda belirtilen ama asla giderilemeyen gelir daðýlýmý adaletsizliði bunun bir numaralý sebebidir. Devletin Doðu ve Güneydoðu Anadolu bölgelerine pratikte daha az ilgi göstermesinin önemli göstergelerinden birisi eðitim sektörüdür. Türkiye’de okuma yazma bilenlerin oraný %80’lerin üzerindedir. Bu oran Marmara Bölgesi’nde Türkiye ortalamasýnýn üstüne çýkarak %89’lara ulaþmaktadýr. Bir çok gösterge gibi okur-yazarlýk oraný da batýdan doðuya doðru düþmektedir. Güneydoðu Anadolu’ da oran %60’lar düzeyine inerek Ülkenin en küçük okuma yazma oranýna ulaþýlýr. Yani zorunlu olan ilköðretim bölgede iyi uygulanamamýþtýr. Bölgedeki aþiretçi yapý ve kadýnlarýn statüsünün oturmamýþ olmasý, özellikle kýrsal kesimde bu yapýnýn daha rijit bir þekilde iþlemesi, Okuma yazma bilmeyenlerin oranýnýn düþmesini engeller. Benzer yapý Doðu Anadolu için geçerlidir. Nüfusun %30’undan fazlasý okuma yazma bilmemektedir. Fakat bu istatistikler kent ortamlarýnda yapýlmýþ olsa, Doðu bölgelerinde okuma yazma bilmeyenlerin oraný % 20’lerin altýna düþecektir. Yine yukarý yaþ gruplarýnda okuma yazma bilmeyenlerin oraný yüksektir. Kýrsal kesimde 65 ve üstü kadýn yaþ grubunda % 50’lere kadar ulaþan okur-yazar olmayan kesimler vardýr. Grafik 2: Türkiye’de Seçilmiþ Bölgelere Göre Okur Yazarlýk Oraný (%)
130 YOKSULLUK
Kaynak:DPT 1996 Okuma yazma bilenlerin içinde ilkokul mezunu olanlarýn oraný bölgede, Türkiye ortalamasýnýn üzerindedir. Bu oran Marmara Bölgesi’nde % 67,6’lýk bir deðer göstermektedir. Bu olaðan olmayan durumun izahý bir tek öðe ile açýklanabilir “çocuk iþçiler”. Aslýnda bu makalenin amacý ile ilgisi olmayan bu konu, yeni kentli yoksulluðun önemli delillerinden birisini sunmaktadýr. Bölgede sekiz yýllýk okul mezunlarý da Türkiye ortalamalarýnda olurken, lise, yüksekokul ve fakülte mezunlarý Türkiye ortalamalarýnýn altýndadýr. Ýleri aþamadaki okullardan mezun olma oranýnýn düþmesi, bölgenin yoksul yapýsý ile yakýndan iliþkilidir. Özellikle kýrsal kesimde yaþayan ailelerin bir çoðunun ücretleri geçimlilik düzeyinin altýnda olduðundan çocuklarýný okula gönderememektedirler. Ayrýca Bölgede, ilköðretimin üstündeki okullar bir çok yerleþim biriminde yoktur. Sekiz yýllýk zorunlu eðitime zoraki geçiþ yapmak adýna Bölgede baþlatýlan taþýmalý eðitim ve yatýlý ilköðretim bölge okullarý istenilen düzende ve seviyede olmamýþtýr. Veliler çocuklarýný okula göndermek isteseler bile liseler, il merkezlerinden küçük birimlerde yoktur veya ihtiyaca cevap vermemektedir. Tablo 3: Türkiye’de ve Seçilmiþ Bölgelere Göre Okur-Yazarlýk Durumu (1995)
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
131
TÜRKÝYE
MARMARA
G.DOÐU ANADOLU
DOÐU ANADOLU
19,5
11,82
39,55
31,82
88,16
60,42
68,16
Okuma yazma bilmeyen
Okuma yazma 80,46 bilen Okuma yazma bilenlerin daðýlýmý ( % ) Ýlkokul
71,5
67,64
75,48
73,79
Ortaokul
11,66
12,91
11,28
11,65
Ortaokul dengi meslek okulu
0,06
0,06
0,04
0,04
Lise
8,85
10,21
7,97
8,68
Lise dengi meslek okulu
3,19
3,48
2,05
2,54
Yüksekokul ve fakülte mezunu
4,72
5,66
3,17
3,33
Kaynak:DPT 1996 Doðu bölgelerinde okul öncesi eðitim yok gibidir. Nitekim Okul öncesi eðitimde öðrenci baþýna düþen öðretmen sayýsý bakýmýndan, Türkiye ortalamasý 170 civarýndadýr. Bu oran Marmara Bölgesinde Türkiye ortalamalarýnýn iki kat üstünde, Doðu Anadolu Bölgesi’nde iki kat altýndadýr. Yani Marmara bölgesi okul öncesi eðitimde 4 kat ileridedir. Tablo 4’te görüldüðü gibi ilköðretim düzeyinde Türkiye ortalamalarýnýn biraz üzerinde olan bölgede, Mesleki ve teknik ortaokullar düzeyinde öðretmen açýðý fazladýr. Ýlköðretimin orta bölümü ve lisedeki öðrenci baþýna düþen öðretmen sayýsýnda, Türkiye ortalamalarýna yaklaþmak ilk etapta anlamlý gelse de yanýltýcýdýr. Çünkü öðrenci sayýsý oldukça azalmýþtýr. Marmara Bölgesi’nde lise öðrenci sayýsý 240.000 iken bu oran Güneydoðu Anadolu’da 40.000 Doðu Anadolu’da 56.000 civarýndadýr. Aileler ya gelir düzeylerindeki düþüklükten veya lise bulamadýklarýndan çocuklarýný liseye gönder(e)memektedir. Güneydoðuda daha fazla düþük olmasýnýn bir baþka nedeni de kýz çocuklarýnýn okutulma oranýnýn düþük olmasýndandýr. Tablo 4: Türkiye ve Seçilmiþ Bölgelerde Eðitim Kademelerine Göre Öðrenci ve Öðretmen Sayýlarý (1995)
132 YOKSULLUK
EÐÝTÝM KADEMELERÝ Okul öncesi öðretim Okul Öðretmen Öðrenci
TÜRKÝYE
MARMARA
G.DOÐU ANADOLU
DOÐU ANADOLU
5169 871 148088
1326 421 41088
291 26 8153
347 21 7437
170
98
313
354
48429 233073 6466648
5748 49521 1492809
5822 17111 695953
7368 20785 617189
28
30
40
30
7993 61433 2318915
1753 14226 651833
582 3287 156868
742 4053 164941
38
43
47
41
904 351 356071
151 64 72626
50 18 22836
88 25 29440
1014
1135
1268
1178
Lise 4713 131572 2050565
1024 32706 559365
275 5618 115398
421 8418 64764
16
22
20
19
Öðretmene düþen öðrenci Ýlkokul Okul Öðretmen Öðrenci Öðretmene düþen öðrenci Ortaokul Okul Öðretmen Öðrenci Öðretmene düþen öðrenci
Mesleki ve Teknik Ortaokul Okul Öðretmen Öðrenci Öðretmene düþen öðrenci Lise-Mesleki ve Teknik Okul Öðretmen Öðrenci Öðretmene düþen öðrenci
Kaynak:DPT 1996 Ýdarece bilinen, projeler üretilen, tedbirler alýnan fakat bir türlü önüne geçilemeyen diðer bir unsur bölgelerarasý geliþmiþlik farkýdýr. 1960’lý yýllarda baþlayan planlý kalkýnma dönemi ile birlikte 1968 yýlý program kararnamesinde 22 il Doðu Anadolu Bölgesi olarak belirlenmiþ ve her türlü yatýrýmlarda indirim uygulamasý kararlaþtýrýlmýþtýr. Bunu saðlamak için 1971 yýlýnda DPT bünyesinde Kalkýnmada öncelikli Yöreler ve Bölgesel kalkýnma Genel Müdürlüðü; 1989 yýlýnda da Baþbakanlýk Güneydoðu Anadolu Projesi (GAP), Bölge kalkýnma Ýdaresi Baþkanlýðý Kurulmuþtur. Fakat bu kuruluþlarýn maddi güçsüzlüðü, eþgüdüm problemi ve yetki kargaþasý gibi nedenlerle istenilen verimde çalýþmalar ortaya koyamamýþlardýr.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
133
Grafik 3:Türkiye’de Bölgelerin Geliþmiþlik Seviyeleri (1996)
Kaynak:DPT 1996. Yapýlan plan ve projeler hayata geçirilmeyince yukarýdaki tablo ortaya çýkmýþtýr. Gini katsayýsýna göre yapýlan bölgesel geliþmiþlik deðerlendirmesinde Doðu ve Güneydoðu Anadolu Bölgelerinin son iki sýrayý almasý þaþýrtýcý olmamalýdýr. Grafik 3’te görüldüðü üzere Doðu ve Güneydoðu Anadolu’nun geliþmiþlik katsayýlarý -1,03 ve -1,13’tür. Karadeniz Bölgesi’nin de katsayýsý negatiftir. Ama -054 olan katsayýnýn anlamý Karadeniz Doðu ve Güneydoðu Anadolu Bölgelerine göre 2 kat geliþmiþ demektir. Doðunun yoksulluðunun tüm teknik imkanlara raðmen devlet tarafýndan derinleþtirilmesi iþte budur. Doðu bölgeleri ile Marmara Bölgesi arasýnda tam 8 kat geliþmiþlik farký vardýr. Bunu Kocaeli ile Tunceli arasýnda düþündüðünüzde fark yaklaþýk 20 kata çýkmaktadýr. (1999’da depremden önce Kocaeli’nde kiþi baþýna düþen milli gelir 7200 $’ýn üzerinde iken, miktar Tunceli’de ancak 400 $ civarýndadýr). Bu nedenle Doðu bölgelerinin yoksulluðu daha derindir. Bölgelerarasý geliþmiþlik hem hepsinin geliþmesi hem de bazýlarýnýn daha fazla geliþmesi anlamýnda normaldir. Bu kaynaklarýn daha verimli ve coðrafi anlamda daha avantajlý olan bölge lehinde olmasý doðaldýr. Ama dengesizliðin boyutlarý tabloda görüldüðü gibi olunca ülkede sorun oluþturur. Yoðun göç, aþýrý kentleþme, yerleþme sorunlarý ve toplumsal huzursuzluk bölgelerarasý dengesizliðin yüksek boyutlara ulaþmasý sonrasýnda çýkan sorunlarýn baþlýcalarýdýr. Devlet elbette bu durumun farkýndadýr. Nitekim DPT’nin illerarasý geliþmiþlik indeksini hazýrladýðý çalýþmasýnda bölgelerarasý dengesizliðin aþýrý boyutlara ulaþtýðý ülkelerde iktisadi yetkinlik rasyoneli ile Sosyal fayda rasyonelinin karþý karþýya geldiðinin altý çizilmekte ve çözümün iki rasyonelinde beraber yürütüldüðü kalkýnma modellerinde olduðunu belirtilmektedir (DPT, 1996: 5).
134 YOKSULLUK
Türkiye’nin doðusunda yer alan þehirlerin de geliþmiþlik düzeylerine bakýldýðýnda; ilginç sonuçlara varýlabilir. 2000 nüfus sayýmýna göre Türkiye’nin en büyük 6. þehri Gaziantep, 10. þehri Diyarbakýr, 14. þehri Malatya, 16 þehri Erzurum, 19. þehri, Van ve 21. þehri Elazýð’dýr. Kabaca ilk 20’de en kalabalýk beþ þehri bulunan Doðu bölgelerinde, geliþmiþlik düzeyi bakýmýndan ayný durumun tam tersi görülür. Geliþme olarak Gaziantep Elazýð ve Malatya 3.grupta yer alýrken, diðer bütün iller 4. ve 5 gruplarda yer alýr. Nüfus ile geliþmiþlik arasýndaki bu ters orantý, bölgelerde yer alan iller içinde ne kadar büyük sorunlarýn olduðunun ipucunu verir. Çünkü þehirlerdeki nüfusun fazla olmasý, buna mukabil istihdamýn ve yerleþim birimlerinin azlýðý, göç kent(li)leþme, yerleþim, gecekondulaþma, aþýrý kentleþme ve istihdam sorununu beraberinde getirir. Yani Yoksulluðun tüm bileþenleri iþ baþýnda demektir. Nüfus düzeyinde ilk 20 içinde bulunan þehirler, geliþmiþlik düzeyi sýralamasýnda ilk 20’nin içinde deðillerdir. Türkiye’nin 6. büyük il merkezi Büyükþehir Gaziantep ancak 25.sýradadýr. Böyle bir duruma baþka bir ülkede rastlanmasý çok zordur. Elazýð ayný sýralamada 33. Malatya 38. Erzurum 56. ve Van 67. sýradadýr. Sýralamanýn son 20 kenti istisnasýz Doðu ve Güneydoðu Anadolu þehirleridir. Hakkari ilçe bazýnda yapýlan deðerlendirmede Türkiye’nin 379. geliþmiþ ilçe merkezidir. Ýþte bu yüzden Doðunun yoksulluðu derin ve sürdürülen bir yoksulluktur. Grafik 4: Doðu Anadolu ve Güneydoðu Anadolu’da Bulunan Ýllerin Geliþmiþlik Seviyeleri (1996)
Kaynak: DPT 1996 Geliþmiþlik seviyelerine ilçe bazýnda bakýldýðýnda da benzer bir durumla karþýlaþýrsýnýz. Doðudaki hiçbir ilçe merkezi Ön sýralarda deðildir. Doðudaki ilçe merkezlerinin %85’i ilk 500’ün dýþýndadýr. Ýllerin merkez ilçeleri dahi ilk yüze zor girmektedir. Oysa Gebze Türkiye’nin 17. geliþmiþ yerleþim birimidir. Aydýn’ýn Kuþadasý 8. sýradadýr. Devlet turizme yönelik yatýrýmlarýn karþý-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
135
lýðýný aldýðý için turistik bölgelere çok geniþ teþvik ve imkanlar sunmaktadýr. Fakat turizm mutlaka batýda olacaktýr gibi bir kuralý yoktur. Van’ýn Gevaþ ilçesi Gölü, doðal güzelliði, Akdamar Adasý ve kilisesi, Selçuklu kümbetleri ile büyük bir turizm potansiyeline sahiptir. Ama sýralamadaki yeri ancak 750. sýradýr. Harran Dünyanýn en eski yerleþim birimlerinden birisi, arkeolojisi, mimarisi, kültürü ile tam bir turizm diyarý ama sýralamadaki yeri ancak 830.luk olmaktadýr (Ayrýntý için bkz. DPT 1996). Devletin son zamanlarda sergilediði ihracat artýþý, yüksek faiz yükü yatýrýmlarýn azalmasý, enflasyon gibi sonuçlara yol açan ekonomi politikalarý, Doðudaki halký fakirleþtiren diðer bir etmendir. Uygulanan politikalar tarým ve hizmet sektöründe çalýþanlarýn yükünü aðýrlaþtýrmakta fakirleþtirmektedir. Doðu ve Güneydoðu halkýnýn yaklaþýk %90’ý bu iki sektörde istihdam edilmektedir. Dolayýsýyla uygulanan politikalar, doðu halkýna çok büyük yük getirmektedir. 1980 öncesi izlenen ithal ikameci kalkýnma stratejisi, dýþ ticaret açýklarýný dýþ borçlanmayla telafi etmiþtir. Yerli üretimin yurt içinde tüketimi reel ücret artýþlarýna neden olmuþtur. Reel ücret artýþlarýndan kaynaklanan maliyet artýþlarý ise negatif faiz ve aþýrý TL ile telafi edilmiþtir. Bu durum kaçýnýlmaz olarak ücretlilerin milli gelirdeki payýnýn artmasýna neden olmuþtur. Buna karþýlýk 1980 sonrasý dönemde sanayi ürünlerine dayalý ihracat artýþý ile dýþ ticaret açýðý sorunu aþýlmaya çalýþýlmýþtýr. Bu dönemde reel ücretlerin düþürülmesi ve yüksek faiz politikasýyla tüketim ve sabit sermaye yatýrýmlarý azaltýlarak ihraç edilebilir bir fazlanýn oluþturulmasý amaçlanmýþtýr. Bu fazla da ancak TL’nin reel deðerinin düþürülmesiyle saðlanmýþtýr. Artan faiz ve TL cinsinden ithal girdi maliyetlerindeki yükseliþ, reel olarak ücretlerin düþürülmesiyle telafi edilmiþtir (Kirmanoðlu, 1994, sh.86). 1980 sonrasý ücretli kesimin aleyhine gerçekleþen gelir daðýlýmýndaki durum, önemli ölçüde tarým kesiminde yaþayanlar içinde ortaya çýkmýþtýr. Ýfade edildiði gibi özellikle kamunun öncülüðünü yaptýðý yüksek faiz politikasý sonucu, sermayenin geliri olan kâr, faiz, rant gelirinin milli gelirdeki payý artmýþtýr. Gelir daðýlýmýndaki meydana gelen geniþ kitleler aleyhine bozulma, Doðu ve Güneydoðu Anadolu’yu aþýrý yoksulluða itmiþtir. Çünkü ücretliler üzerinde oluþan faiz ve enflasyonist baský, Faal nüfusunun yaklaþýk %90’ý tarým ve hizmetler sektöründe çalýþan bölge halký için ücretlerinin düþmesi ve yoksullaþma anlamýna gelmektedir. Doðunun yoksullaþmasýnda devletin payýný gösteren çok farklý istatistiklere ulaþmak mümkündür. Aþaðýdaki tabloda Türkiye’nin farklý üç bölgesinden seçilmiþ istatistiksel bilgiler yer almaktadýr. Bu üç ilin seçilmiþ olmasýnýn ortak paydasý her üçünün de kalkýnmada öncelikli iller olmasýdýr. Balýkesir Marmara Bölgesi’nin görece az geliþmiþ þehirlerinden birisidir. Doðu ve Gü-
136 YOKSULLUK
neydoðu Anadolu bölgelerindeki derin yoksulluðu anlamak için, Marmara’nýn az geliþmiþ bir ili ile karþýlaþtýrmak yeterli fikri vermektedir. Balýkesir þehrinin hemen hemen karayolu ulaþým sisteminin hepsi asfalt ve parke yollardan oluþmaktadýr. Ayrýca Balýkesir ilinin asfalt olan köy yollarýnýn miktarý þehrin yollarýnýn miktarýndan fazladýr. Hem de oldukça fazladýr. Balýkesir’de 5600 km. köy yolunun %32’si asfalttýr. Oysa Adýyaman’da bu oran %10’dur. Aðrý’da ise Sadece % 2’dir. Yani Balýkesir’in asfalt köy yolu oraný Aðrý’nýn 16 katýdýr. Ayrýca bölge illerinin köy yollarýnýn çok büyük bir bölümü topraktýr (bkz. tablo 5). Tablo 5: Seçilmiþ Ýllerdeki Yollarýn Kalitesi (1996) ÝLLER BALIKESÝR ADIYAMAN AÐRI
ASFALT
PARKE
1.186 1.809 638 387 468 89
6 0 12 0 0 0
Þehir Köy Þehir Köy Þehir Köy
STABLÝZE. TOPRAK 22 2702 46 1.674 57 2467
0 1125 0 1442 0 1940
GEÇÝT VERMEZ
TOPLAM
0 0 75 0 0 0
1.214 5636 771 3503 525 4506
Kaynak: DPT 1996 Ayný üç ilin tüm yerleþim birimlerindeki içme suyu miktarlarýna bakýldýðýnda da benzer durumlarla karþýlaþýrýz. Balýkesir’in toplam 1102 yerleþim biriminin 1010 unda su sorunu yoktur ve içme suyu yeterlidir. Susuz olan, 53 yerleþim birimi varken, Suyu kafi gelmeyen yerleþim birimi sayýsý sadece 53 tür. Oysa Adýyaman ve Aðrý her mukayesede olduðu gibi içme suyu imkanlarýnýn araþtýrýlmasýnda da istenilen zengin sonuçlar çýkmamýþtýr. Tablo 6: Seçilmiþ Ýllerde Kýrsal Yerleþim Birimlerinin Ýçme Suyu Durumu (1996) ÝLLER BALIKESÝR ADIYAMAN AÐRI
SULU 1.010 580 468
YETERSÝZ 39 77 254
SUSUZ 53 298 197
TOPLAM 1.102 955 919
Kaynak: DPT 1996 Adýyaman’ýn bütün yerleþim birimlerindeki içme suyu yeterli olan birimlerin oraný yaklaþýk %55’dir. Bu oran Balýkesir’de %92 civarýndadýr. Suyu kafi gelmeyen % 7 oranýndadýr. Adýyaman’daki yerleþim birimlerinin yaklaþýk %30’unda hala su yoktur. Balýkesir’de bu oran sadece %2’dir. Aðrý’da da durum bundan farklý deðildir. Yerleþim birimlerinin %50’sinin suyu yeterlidir. % 20 sinden fazlasýnda su yoktur. % 30’unda ise su yetersizdir. Yani Aðrý’da suya ihtiyaç duyan bir %50 oran vardýr (bkz. tablo 6). Ýçme suyu gibi hayati
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
137
konularda Doðu hala devletin gelip döþeyeceði boruyu su birikecek depoyu beklemektedir. Bunlarý yapmak çok zor olan uygulamalar deðildir.
Sonuç Yerine: Çözüm Günümüzde Türkiye’nin doðusunda kýrsal ve kentsel yerleþim birimlerinde yaþayan milyonlarca vatandaþ, devletin kamu yatýrýmlarýnýn daðýlýmýnda kendilerine öncelik vermesini beklemektedir. Aksi durumda bölgede sosyal ve siyasal huzursuzluk týrmandýrýlmaktadýr. Ülke ortalamasýnýn çok altýnda olan gelir düzeyi, milli gelirden alýnan pay ve iþsizlik bunun en önemli sebepleridir. Tabi bu adaletsizlik göç yoluyla diðer þehirlere de sorun ve yük teþkil etmektedir. Sorunun meydana gelmesinde çok farklý faktörlerin etkisi olsa da, çözümde öncelik kamu otoritesine dayanmak zorundadýr. Sorun ancak bölge planlamasý vasýtasý ile çözüme kavuþacaktýr. Bu yönü kesindir. Her planda metne geçen ama sonuçlarýn çok geç elde edildiði veya hiç elde edilemeyen uygulamalar, sorunu sadece büyütmektedir. GAP, DAP, DOKAP benzeri bölgesel kalkýnma planlarý teoride çok iyi düþünülmüþ planlar olsa bile, uygulamada merkezi idarenin aldýðý kararlar, sonuçlarý olumsuz etkilemektedir. Dünyadaki en iyi kalkýnma projelerinden biri olarak lanse edilen GAP’ýn tam faaliyete geçmesi sonuçlarýný halkýn hissetmesi hala saðlanamamýþtýr. Bölgenin gerikalmýþlýðýný engelleyecek olan tedbirlerin bir bölümü ülkenin genel politikalarýna ters olabilir. Sanayinin geliþim hýzýný ve yönünü etkileyebilir ancak uzun vadede olumlu sonuçlar alýnabilecekse mutlaka uygulanmalýdýr. Bölgenin gerikalmýþlýðýnýn çözümünde günümüz iktisat anlayýþýna ters gelebilecek politikalarýn dahi uygulanabileceði düþünülmelidir. Özellikle DPT’nin hazýrlattýðý ön fizibilite raporlarý iyi olmasýna raðmen, saha araþtýrmalarý yeterli deðildir. Yanlýþlýklarý ve eksiklikleri, saha çalýþmalarý ile giderilmelidir. Ýkinci aþamada devlet nasýl bir kalkýnma modelini hangi bölgelere uygulayacaðýna, bölgenin sosyal yapýsýný da gözeterek, net karar vermelidir. Tarýma ve/veya sanayiye yönelik yatýrýmlarýn coðrafi alanlarýný kesin tespit etmelidir. Bölgede teþvik edilecek olan sanayi modeli kesinlikle daha fazla emek istihdam edilebilecek sanayi tesisleri olmalýdýr. Bu tür tesisler sosyo-ekonomik yapýyý doðrudan ve hýzlý etkilemektedir. Geri kalmýþ bölgelerde bunun için en uygun sanayi tesisleri aðýr sanayi tesisleridir. GAP tarýma dayalý sanayi modelinin uygulanacaðý bölge olarak seçildiði için, Doðu Anadolu’da aðýr sanayi yatýrýmlarý gerçekleþtirilebilir. Demir-Çelik, Kimya ve Motor Sanayii gibi temel sektörlerin, bölgeye konuçlandýrýlmasý uygundur. Bu tür bir yatýrým, bölgenin kendi kaynaklarýnýn da canlanmasýna kullanýlmasýna (yer altý kaynaklarý) vesile olacaktýr. Aðýr sanayi tesisleri, daimi iþgücü talebine ihtiyaç duyan pazar için üretim kapasiteleri yüksek, yan sana-
138 YOKSULLUK
yilerin geliþimine zemin hazýrlayan yatýrýmlardýr. Tabi bu tür bir sanayi modeli tek baþýna verimli olmaz. Bunu destekleyecek ek tedbirler alýnmalýdýr. Özendirici tedbirlerin baþýnda vergi düzenlemeleri gelmektedir. Bölgede kurulacak iþletmelerin, ithalat ve ihracattan doðacak vergi matrahlarýnda indirim veya muafiyet getirilebilir. Ýþletmeler uzun vadelerde gelir vergisinden muaf tutulabilirler (20 yýl gibi). Sermayesini artýran, yatýrýmlarýný artýran iþletmelere vergi iadesi veya vergi dýþý tutmak gibi tedbirler öngörülebilir. Yerel vergiler, kayýt ve tescil vergilerinde indirimler muafiyetler saðlanabilir. Bölgesel kalkýnmayý saðlayabilecek bir diðer unsur kredi ve teþvik avantajlarýdýr. Uygulanacak olan kredi politikasý ile yeni sanayi iþletmelerine uzun vadeli düþük faizli krediler saðlanmalýdýr. Ayrýca teþvik kurumu çalýþtýrýlmalý, dolaylý yatýrýmlarda teþvikler ön plana çýkmalýdýr. Devlet yatýrým yapacak müteþebbise hazine arazilerini uzun vadeli düþük kiralar ile kiralayabilir veya devredebilir. Devletin bu tür bir organizasyonda son ve en önemli görevi üretilen ürünlerin pazarlanmasýna öncelik vermesidir. Devlet aðýr sanayi ürünlerinin sürekli alýcýsý olabileceði gibi, ihracat baðlantýlarýnýn yapýlmasýnda öncü rol oynayabilir. Her ne kadar devletin alým yapmasý geçmiþ dönemlerde, (yani bir bakýma sübvanse etmesi), devleti zarara soksa da bu devletin ithalat ve ihracatta öncülük yapamamasýndan kaynaklanmaktadýr. Çünkü devlet ihracat için bir çok ülke ile anlaþsa iç piyasada üretilen ürünler elde kalmaz. Ülkede üretilen ürünlerin ithalatý ise, yerli sanayiyi zayýflatan yine devletin yanlýþ politikalarýndan kaynaklanmaktadýr (iç piyasada üretim yapan iþletmecilere uygulanan yüksek vergiler, maliyeti artýrmakta ve mamul madde pahalýya mal olmaktadýr. Eþit þarlarda gerçekleþmeyen bu yarýþ, Türk sanayicisinin rekabet gücünü iç ve dýþ pazarlarda düþürmektedir). 1989 yýlýnda hazýrlanýp tamamlanan GAP Master Planý çerçevesinde yerel giriþimcilerin kredi, bilgi, teknik yardým ve yatýrýma iliþkin diðer konularda teþvik edilmesi ve yönlendirilmesine yönelik olarak 1991 yýlýnda Ekonomik Kalkýnma Ajansý’nýn öncülüðünde hazýrlanan GAP-GÝDEM (Giriþimciliði Destekleme Merkezleri) Projesi ortaya çýkmýþtýr. GAP-GÝDEM’ler Güneydoðu Anadolu Bölgesi’nde sosyo-ekonomik kalkýnmayý hýzlandýrmak amacýyla, GAP Ýdaresi’nin UNDP (Birleþmiþ Milletler Kalkýnma Programý) iþbirliði ile baþlatmýþ olduðu, “GAP’ta Sürdürülebilir Kalkýnma Proje Paketi Uygulamasý” programý çerçevesinde hazýrlanan 28 alt-projeden biri kapsamýnda, baþlangýçta beþ ilde olmak üzere kurulmuþtur. GAP-GÝDEM’in de kuruluþ amacý; Bölge kaynaklarýný verimli yatýrýmlara yönlendirmek, Yatýrým kaynaklarýnýn, ülkenin diðer bölgelerinden ve yurt dýþýndan Bölgeye akýþýný saðlamak, Bölge yatýrýmcýlarý ile diðerleri arasýnda ortak giriþimlerin kurulmasýný kolaylaþtýrmaktýr. GÝDEM benzeri projeler hýzla uygulamaya geçirilmeli ve
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
139
Doðu ve Güneydoðu Anadolu bölgelerinde yaygýnlaþtýrýlmalýdýr. Bunlara ek olarak bölgede, organize sanayi bölgelerine ve küçük sanayi sitelerinin yapým ve iþletimlerine hýz verilmeli ve yukarýda teklif edilen büyük sanayi yatýrýmlarýný özendirici tedbirlere benzer tedbirler alýnmalýdýr. Bitkisel üretim yapýlan sahalarda her þeyden önce entansif tarým faaliyetleri teþvik edilmelidir. Ürün desenleri seçilirken bölgenin morfo-klimatik þartlarý lokal ayrýntýda bilinmelidir. Tarýmda sulamaya önem verilmelidir. Elazýð Merkez Ýlçe’nin topraklarýnýn büyük bir bölümü; ova, etek düzlüðü, alçak platolardan oluþmaktadýr. Karakaya ve Keban gibi iki baraj gölünün kýyýsýndadýr. Fakat 1974’te Keban Barajý’nýn inþasýnýn bitmesi ile fizibilitesi yapýlan Kuzova Sulama Projesi’nin esamisi okunmamaktadýr. Yaklaþýk 1500 km2’lik saha yaný baþýndaki sudan faydalanamamaktadýr. Barajýn ömrü tükenmek üzere, fakat kýyýsýndaki arazi hala sulanamamaktadýr. Bölgede benzeri kaðýt üstünde projelere sýk rastlanmaktadýr. Bu projeler adeta sürdürülen yoksulluðun aynasý gibidir. Yine Keban Baraj Gölü’nden sulama yapýlan Uluova’da ihtiyaç karþýlanamamakta bu nedenle kimyasal bileþimi iyi olmayan Hazar Gölü suyu Uluova’ya baraj gölü suyu ile karýþtýrýlýp verilmektedir. Doðu bölgelerinde çiftçiyi sübvanse etmek þarttýr. Son alýnan “çiftçiye ucuz mazot” benzeri teþvikler hýzla uygulamaya geçirilmelidir. Devlet tarýmsal vergileri azaltmalý hatta sýfýrlamalýdýr. Bölgede ürün teþviklerine devam edilmelidir. Þeker Pancarý ve tütünden kaldýrýlan destekleme alýmlarý sonrasýnda Ülkemizin en büyük ovalarýndan olan Muþ Ovasý boþ kalmýþtýr. Diðer küçük ovalar ayný kaderi paylaþmaktadýr. Belki devlet tüccar mantýðý ile kar etmediði iþten el çekme eðilimindedir, fakat ayný devlet sosyal bir devlette olmak zorundadýr. Bölgeden daima esirgemiþ olduðu ve yoksulluða sebep olduðu kaynaklarý kullanmak zorundadýr. Çiftçiye doðrudan gelir desteði ile zaten yüksek maliyet nedeni ile ekilmeyen arazileri, kontrolde olmayýnca, tam anlamýyla boþ býrakmýþtýr. Bu uygulamaya son verilip yeniden ürün desteklemelerine dönülmelidir. Altan karþý görüþleri farklý ülkelerden örneklerle açýklasa da (Altan, 2001: 127-154), Doðu ve Güneydoðu Anadolu’da tarýmla uðraþan iktisaden faal nüfus fazla olabilir, ama unutulmamalý ki tarýmsal istihdamýn artmasý, diðer þartlarýn iyileþmesi durumunda, yoksulluðu önleyen bir sektör olarak devreye girebilir. Desteklemede sadece verimlilik kar amacý güdülmemelidir. Böylece Nüfus baþýna düþen tarýmsal üretim deðerinde sonuncu olan bölge, böylece görece ilerideki bölgelere yetiþebilir. Sonuncu dahi olsa fark azalmýþ olur. GAP Master Planý; projenin gerçekleþmesiyle Bölgenin ‘Tarým ve Tarýma Dayalý Ýmalat Sanayi’ ürünleri bakýmýndan bir ‘Ýhracat Merkezi’ olarak geliþeceðini öngörmektedir. Bu tür temennilerin gerçekleþmesi için Keban Barajý-Uluova-Kuzova benzeri organizasyonsuzluklarýn olmamasý gerekir.
140 YOKSULLUK
Doðu ve Güneydoðu Anadolu’da göçebe hayvancýlýk yapan aþiretler, artýk bunu yapmak istememektedir. Çünkü devlet tarafýndan ithaline izin verilen et ve canlý hayvan sektörü ile rekabet edememektedirler. Ülkemizdeki gümrük ve vergi kanun ve mevzuatlarý, ithalatçýyý korumakta ve ithal edilen her ürün Türkiye’de üretiminden daha ucuza mal olmaktadýr. Bu nedenle sübvansiyon veya teþvikler ile rekabet eþit þartlara getirilmelidir. Doðu ve Güneydoðu Anadolu Bölgesi’nin yaylacýlýk potansiyeli ve verimi bilimsel ekipler tarafýndan tespit edilip, ne kadar süreli ne miktarda hayvan beslenebileceði belirlenmeye çalýþýlmalý ve göçebe hayvancýlýk faaliyetleri bu kontroller dahilinde yürütülmelidir. Devlet göçebe hayvancýlara teþvikler uygulayarak entansif þartlarda ahýr hayvancýlýðý yapmak gibi seçenekleri projeleri sunmalýdýr. Unutulmamasý gereken, Türkiye’de hayvancýlýðý hiç kimse onlardan iyi bilmiyor. Bu tecrübeden entansif þartlarda ve profesyonel anlayýþ ile faydalanýlmalýdýr. Bölgede bazý yörelere uygulanabilecek bir diðer alternatif model kültürel sanayi projeleridir. Popüler olan ve toplumun ilgi gösterdiði, ülke çapýndaki büyük etkinlikler bölgeye kaydýrýlabilir. Ülkemizde 2005 yýlýnda yapýlacaðý duyurulan Formüla-1 otomobil yarýþlarý Ýstanbul-Kurtköy’de düzenlenecektir. Bu devletin planlarýnda geliþtirilmesi düþünülen bölgenin, bu türden önemli fýrsatlarda arka plana itildiðinin göstergesidir. Bu nedenle Doðunun derin yoksulluðu devlet eli ile “sürdürülen yoksulluk” olmaktadýr. Oysa Fransa ayný organizasyonu Magny-Cours’da, yani ülkesinin en geri kalmýþ yörelerinden birinde düzenlemektedir. Benzer durum Avusturya’da da söz konusudur. Spielberg’de düzenlenen yarýþma o yöreyi kalkýndýrmak için düþünülmüþtür. Ülkemizde düzenlenebilecek büyük sanayi fuarlarý (Cebit, Compex vb.) büyük kültürel organizasyonlar bölgede düzenlenebilir. Devlet turizmde de bölgeyi unutmuþ görünmektedir. Van; gölü, doðal güzelliði, Akdamar adasý ve kilisesi, Selçuklu kümbetleri ile büyük bir turizm potansiyeline sahiptir. Harran Dünyanýn en eski yerleþim birimlerinden birisi, arkeolojisi, mimarisi, kültürü ile tam bir tarihi turizm diyarý, Erzincan’ýn Gürlevik þelalesi, 53 metrelik yüksekliði ile Türkiye’nin basamaklý en büyük þelalesidir. Tortum þelalesini bir çok kimse okuduklarýndan bilmektedir, Tunceli Munzur suyu, güzel bir tabiat parkýdýr ve milli park ilan edilmiþtir. Mardin kent olarak sit alaný olacak kadar farklý bir yerleþim karakterine sahiptir. Dicle ve Fýrat nehirleri geçtikleri her yerde yapay cennetler oluþturmaktadýr. Palandöken ülkemizin en uygun doðal kayak pistidir. Fakat Doðunun en çok tanýnan eseri sadece Adýyaman Nemrut daðýdýr. Nemrut daðýna olan turistik ilgide azalmaktadýr. Böyle güzellikleri ulusal ve uluslararasý topluma devlet sunmalýdýr. Tanýtým filmlerinde, CD’lerinde, broþürlerinde, toplantýlarýnda Ülkenin doðudaki güzellikleri de tanýtýlmalýdýr. Maalesef Kültür ve Turizm Bakanlýðý’nýn tanýtýmlarýnda bu iki bölge neredeyse yer almamaktadýr.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
141
Bu bildiride Doðu Bölgelerinin geri kalmýþlýðýnda etkili olan faktörleri ele alýnmaya çalýþýldý. Tarihi, coðrafi, sosyal ve idari faktörlerin yoksulluðun oluþmasýnda derinleþmesinde, sürdürülmesinde ne kadar etkili olabileceði, örneklerle mümkün olduðunca açýklanmýþtýr. Bu arada Türkiye genelinde geliþmiþ bölgelerle mukayeseli istatistiksel bilgiler kullanarak, Doðu bölgelerinin yoksulluðunun farklý karakterlerini vurgulanmýþtýr. Hatta Doðu Anadolu Bölgesi ile Güneydoðu Anadolu Bölgesi arasýndaki geliþmiþlik farklarýný tespit etmeye sergilemeye gayret ettik. Þu anlaþýlmalýdýr ki, Doðu bölgelerinin yoksulluk problemi, sosyal, ekonomik, coðrafi, tarihi faktörlerin bileþiminden meydana gelen bir yoksulluk yumaðýdýr. Ama doðunun yoksulluðu tüketilebilir, en azýndan azaltýlabilir. Burada en büyük sorumluluk, yerel ve genel karar alma mekanizmalarýný kullananlara düþmektedir. Doðu ve Güneydoðu Anadolu bölgeleri bölgelerarasý dengesizlikten çokça sýkýntý çekmiþ ve yoksulluðu daha derin yaþamýþtýr. Uygulamaya çalýþýlan GAP, DAP gibi bölgesel kalkýnma projeleri de bunun çok iyi anlaþýldýðýnýn göstergesidir. Doðu yoksulluðu hala yeni yoksulluk anlayýþýný çaðrýþtýrmamaktadýr. Yani suça eðilimli sokaklarý suç üreten tinercilerin, evsizlerin, köprü altý çocuklarýnýn, yalnýzlarýn mülksüzlerin mekaný deðildir. Hepsinden önemlisi yoksullar hala umutsuz deðillerdir. Bu nedenle yapýlacak olanlar uygulanacak projeler bir an önce hayata geçirilmelidir. Eylem planlarý, projeler, ve kamu teþvikleri yöre insanýný; genç nüfusu, küçük üreticileri, topraksýz köylüleri, esnaf zanaatkarý giriþimcileri, kadýnlarý kucaklamalý katýlýmcý bir planlama anlayýþýyla bütüncül sosyal-siyasal ve ekonomik bir ortamda gerçekleþtirilmelidir. Bu yapýlýrken etnik ve sýnýfsal farklýlýklar gözetilmemeli, öteki yok sayýlmamalýdýr. Tarih ve sosyoloji çok iyi göstermiþtir ki kalkýnma ve zenginlik güven ortamýnýn sonucu deðil, güven ortamý kalkýnma ve zenginliðin sonucudur. Ýstikrar için militarist tedbirlerden önce sosyal ve ekonomik tedbirler ve teþvikler ön plana çýkmalýdýr. Doðu insaný ve tüm vatandaþlar, çaðdaþ bir yurttaþlýk politikasýný hissetmek zorundadýr. Tüm bireylerin meþru alanlar içinde yaþadýðý, haklarýný, eylemlerini ve aktivitelerini, korkusuz tehlikeden uzak keyfi ve adaletsiz politik müdahale olmaksýzýn sürdürdükleri bir anlayýþýn yerleþmesi gereklidir. Bu anlayýþ bir birey ve yurttaþýn, toplumun özgür ve eþit bir üyesi olarak taþýdýðý statüsü gibi düþünülebilir (Hall-Held, 1995: 174). Böylece halkýn zihninde çokça sorgulanan üvey evlat, ikincil vatandaþ duygusu giderilmiþ olur. Ýnsanlar gönül rahatlýðý ile kolektif karar alma mekanizmalarýna katýlýr ve politikalarýn yönlendirilmesinde söz sahibi olur. Sadece vatandaþlýðýnýn oy vermekten ibaret olmadýðýný hisseder. Haklar doðum, saðlýk, ekonomik ve toplumsal olarak tam olmalýdýr. Bütün bunlarýn güvence altýna alýndýðý, haklarýn korunduðu ve beslendiði, ayrýcalýklý sýnýflar oluþturmayan bir anayasal bir yapýnýn oturtulmasý gereklidir. Aksi halde yine egemen sýnýflar güç servet ve
142 YOKSULLUK
statü faklýlýðý bu tür geliþmelerin önüne geçer. Zenginler yoksullarýn emekleri üzerinden saltanat devþirmeye devam ederler. Doðu Anadolu’daki etnik yapýnýn parçasý olan Türk ve Kürt unsurlar farklý sýnýflara, zümrelere ayrýlmýþtýr. Ayný zamanda Bölge mozaiði içinde AleviSünni unsurlar ve az da olsa Ermeni, Süryani, Arap halklar bulunmaktadýr. Bölgede uygulanacak sosyal politikalarda bu dengelere çok dikkat edilmelidir. Özellikle siyasi güçler tarafýndan çokça istismar edilebilen bu kimlikler üzerinden siyasi menfaat saðlama giriþimleri ancak kaos meydana getirir. Kaosta yoksulluk ve þiddet içeren bir numaralý ortamdýr. Bölge halkýný manüplasyona müsait kavramlar ile ötekileþtirme yabancýlaþtýrma politikalarý yerine yoksulluk nasýl tüketilir üzerinde kafa yorulmalýdýr. Türkiye’nin doðusunda Drucker’ýn belirttiði verimlilik patlamasý istiyorsak þartlarý da buna uygun hale getirmek durumundayýz. Ýþletmelerin olduðu kadar güç ve zenginliklerin kaynaðý verimlilik olacak, verimlilik teknolojiye, teknoloji de kültüre baðlý olarak geliþecek ve kusursuzluðu arama yolunda toplam kalite amaç olacaktýr. Unutulmamalýdýr ki, kalkýnma toplum ile birlikte yapýlan bilinçli bir eylemdir.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
143
Kaynaklar Altan M., 1994; Kapitalizm Bu Köye Uðramadý. Afa Yay., Ýstanbul. Altan M., 2001; Köylü Ne Zaman Manþet Olur. Zaman Kitap Yay., Ýstanbul. Atalay Ý., 1997; Türkiye Bölgesel Coðrafyasý. Ýnkýlap Yay. Ýstanbul. Ayhan E. H., 1995; Türkiye’de Bölgelere Göre Tarýmsal Gelir Reel Endekslerindeki Geliþmeler (1994-1995) Yeni Türkiye, S:6, Sh. 180-192 Ankara. Baudrillard J., 1997; Tüketim Toplumu. Ayrýntý Yay., Ýstanbul. Beþikçi Ý., 1992; Doðuda Deðiþim ve Yapýsal Sorunlar (Göçebe Alikan Aþireti). Yurt Yay., Ankara. Beþikçi Ý., 1992a; Doðu Anadolu’da Göçebe Kürt Aþiretleri. Yurt Yay., Ankara. Bookchin M., 1999; Kentsiz Kentleþme. Ayrýntý Yay., Ýstanbul. Can K., 2002; Þanlýurfa’da Yoksulluk Manzaralarý. Yoksulluk Halleri Kitabý Ýçinde, Demokrasi Kitaplýðý Yay., sh.193-201, Ýstanbul. Commission of the European Communities, 1996 The Agricultural Ýncome Stuation in Less Favoured Areas of The EC. 1994, B. Hill (ed) Income Statistius for the Agricultural Hausehold Sector, S:24, Sh.32-40 Lüxsembourg, DPT, 1996; Ýllerin Sosyo-Ekonomik Geliþmiþlik Sýralamasý Araþtýrmasý 1996. DPT Yay. Ankara. DPT, 1997 ; DPT 1997 Yýlý Programý, Ankara. Drucker P., 1993; Gelecek Ýçin Yönetim. Türkiye Ýþ Bankasý Yay., Ankara. Erinç S., 1954; Doðu Anadolu Coðrafyasý. Ýstanbul Ünv. Yay., Ýstanbul. Faroqhi S., 1997; Ýktisat Tarihi 1500-1600. Türkiye Tarihi 2, Osmanlý Devleti 1300-1600 içinde, Cem Yay., Sh:145-205, Ýstanbul. Giddens A., 2000; Sosyoloji. Ayraç Yay., Ankara. Habitat II, Türkiye, Ulusal Rapor ve Eylem Planý. Birleþmiþ Milletler Ýnsan yerleþimleri Konferansý, Habitat II. Ýstanbul. Hall S.-Held D., 1995; Yurttaþlar ve Yurttaþlýk. Yeni zamanlar Kitabý Ýçinde, Sh.169-185, Ayrýntý Yay., Ýstanbul. Harrison P., 1993; 3.Dünya ve Ekoloji. Pýnar Yay., Ýstanbul. Ýnalcýk H., 1997; Doðu Anadolu Tarihine Toplu Bir Bakýþ. Sosyal Bilimler Kavþaðýnda Doðu ve Güneydoðu Anadolu Semp. Ýçinde sh.65-70, Van. Karpat K., 1976; The Gecekondu:Rural Migration and Urbanization. USA Kazgan G., Önder Ý., Kirmanoðlu H.,1992;Türkiye’de Gelir Bölüþümünü Bozan Etmenler ve Ýyileþtirilmesine Ýliþkin Politikalar, TOBB Yay., Ankara. Keleþ R., 1990; Kentleþme Politikasý, Ýmge Yay., Ankara.
144 YOKSULLUK
Kirmanoðlu H., 1994; Makro Ekonomik Popülizm ve Kriz. Dünü ve Bu Günüyle Toplum ve Ekonomi, S:7, Ekim, sh.86. Ýstanbul. Lacosta Y., 1996; Sýnýf Açýsýndan Azgeliþmiþlik. Göçebe Yay., Ankara. Özer A., 1998; Modernleþme ve Güneydoðu. Ýmge Yay. Ankara. Sahlins M., 1968; La Premiere societe d’abondance. Temps Modernes octobre, Paris. Touraine A., 1974; Post-Industrial society. Wildwood House Public. London. Türkdoðan O., 1977; Yoksulluk Kültürü. Atatürk Ünv. Yay. Erzurum. Türkdoðan O., 1996; Aydýnlýktakiler ve Karanlýktakiler. Timaþ Yay. Ýstanbul. Türkdoðan O., 1997; Doðu ve Güneydoðu’da Aþiret ve Sosyo-Antropolojik Yaklaþýmlar. Sosyal Bilimler kavþaðýnda Doðu ve Güneydoðu Anadolu Semp. Ýçinde sh.79-93, Van. Türkdoðan O., 2002; Gecekondu Ýnsan ve Kültür. Genar Yay. Ankara. Urry J., 1999; Mekanlarý Tüketmek. Ayrýntý Yay., Ýstanbul. Yücel T., 1987; Türkiye Coðrafyasý. Türk Kültürünü Arþ. Enst. Yay. Ankara.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
145
Gecekondu Bölgelerinde Ýþsizlik ve Yoksulluk Problemi M. Cihangir Doðan Doç. Dr., Marmara Üniversitesi Atatürk Eðitim Fakültesi Öðretim Üyesi.
Öz
T
ürkiye’de 1950’lerden sonra kýrsal bölgelerden kentlere doðru giderek artan bir göç dalgasý baþlamýþ ve günümüze kadar bu olgu devam edegelmiþtir. Kentlere doðru göç süreci nedenlerinin baþýnda ise; ekonomik nedenler gelmiþtir. Bu durum özellikle büyük kentlerimizde had safhaya varan nüfus artýþýný meydana getirmiþ, kentlerin kapasitesinin çok üstünde nüfus birikimi ise; özellikle buralarda konut ve iþsizlik sorununu meydana getirmiþtir. Son yýllarda gecekondu bölgelerinde dikkati çeken önemli bir nokta da, bu bölgelerdeki iþsizlik oranýnýn dayanýlmaz boyutlara ulaþmasýnýn yanýnda; iþsizliðin þekil deðiþtirmesidir. Eskiden gecekondulu, vasýfsýz ve eðitimlerinin düþük olmasý nedeniyle kent iþlerinde yetersiz kaldýklarý için bilgi ve beceriye dayanan iþlerde çalýþamazken, günümüzde orta dereceli okullar bitiren ancak meslekte yeterli ölçüde kalifiye olmayan kimselerinde iþsiz kaldýðý görünmektedir. Bu bakýmdan bu yörelerdeki iþsizlik türü giderek Türkiye’deki karakteristik iþsizlik türüne dönüþmektedir. Bu bölgelere gelen insanlar kentlerde daha iyi hayat standartlarýna kavuþmak amacýyla ve umuduyla doðduklarý yerlerden bir daha geri dönmemek üzere ayrýlýrken, bunlar genellikle kentlerdeki yaþamanýn maliyetini hesaba katamamaktadýrlar. Bu durum önce gecekondu insanýný ve daha sonra toplumu olumsuz yönde derinden etkilemektedir. Bunun sonucunda uzun dönem iþsiz kalan insanlar psikolojik açýdan bir taraftan korku ve endiþe içinde yaþarken, diðer taraftan hayatta kalabilmek için normal olmayan yollardan kazanç saðlama yollarýný arayacaktýr. Bu araþtýrmanýn amacý günümüzde gecekondu bölgelerindeki iþsizlik boyutlarýný ve nedenlerini belirleyerek, yoksullukla mücadelede yeni yaklaþýmlara ve tartýþmalara katký saðlamaktýr. Anahtar Kelimeler: Gecekondu, Ýnsan, Ýþsizlik, Yoksulluk, Eðitim.
Abstract
A
fter 1950’s, emigration gradually started from rural areas to cities and this fact attended until today. The most important reason of this emigration is economic reason. This situation constituted overpopulation especially in metropolises. Ýn this way, unemployment and poverty problems started to become evident. Ýn the last years, unemployment problems in shanty regions increase to attract attention. Ýn the past, unskilled and uneducated people couldn’t find a job but now this changed that educated people can’t find a job. Because of this reason, kind of un employment in this area is transformed to kind of characteristic unemployment in Turkey. Ýn this region, people leave from their area to live with better conditions, but they don’t think about the heavy standards of living in a city. This stuation influences people who live in regions and society to feel negative. Because of unemployment, these people will try to find other ways to win money for living.
146 YOKSULLUK
Aim of this search is determining of unemployment in shanty regions and reason of this problem. Also this search gives some help for new approaches and discussions about the struggle with poverty. Keywords: shantytown, man, unemployment, poverty, and education.
Giriþ Türkiye’de 1950’lerden sonra kýrsal alanlardan þehirlere doðru yoðun bir göç dalgasý baþlamýþ ve günümüzde eski hýzýný kesmekle birlikte, kentlere yönelik göç olgusu önemli ölçüde devam etmektedir. Kentlere doðru göç nedenlerinin baþýnda ise ekonomik faktörün yer aldýðý bilinmektedir. Kýrsal alanlarýn çeþitli nedenler dolayýsýyla itici, kentsel alanlarýn ise çekici merkez rolünü oynamasý, kentlerde hat safhaya varan nüfus birikimine neden olmuþtur (Keleþ,1993). Kentlerdeki kapasitenin çok üstünde nüfus birikimi buralarda konut ve istihdam sorununu ortaya çýkarmýþtýr. Konut sorununun gecekondular kurarak ya da ikinci el ucuz gecekondu satýn alýnarak kýsmen vatandaþlar tarafýndan alternatif bir çözüm yolu olarak bulunmasýna karþýlýk, istihdam sorununa kýsa vadede pratik bir çözüm yolu bulunamamýþtýr. Bu durum karþýsýnda gecekondu bölgelerinde iþsizlik ve yoksulluk dayanýlmaz boyutlara ulaþmýþtýr. Kýrsal alanlardan kentlere gelen ilk kuþaðýn geldikleri bölgelerde genellikle gizli iþsiz olduðu bilinmektedir. Buna karþýlýk bu insanlarýn büyük çoðunluðunun kentlerde istihdam edilemeyiþi, bunlarý tamamen tüketici bir konuma düþürerek, açýk iþsizler konumuna getirmiþtir. Bu insanlarýn kentlerde daha iyi yaþama isteði ve umuduyla birlikte, çoðunluðunun kýrsal bölgelerdeki hayat standartlarýndan daha iyi olmasýna karþýlýk (Hart; 1969), bunlar kentin yaþama maliyetini hesaba katamamakta ve kentlere geldikten sonra güç durumda almaktadýrlar.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
147
Kent merkezlerine uzak, ancak Kentin imkanlarýndan önemli ölçüde faydalanan gecekondu insaný kendilerinden ekonomik ve sosyal açýdan daha iyi olanlarý görürken, bunlar genellikle istedikleri sosyo-ekonomik seviyenin çok altýnda kalabilmektedirler. Kýrsal alanlardan gecekondulara gelen insanlara daha çok hemþehri ve akrabalarý yardýmcý olurken, ilk kuþaklar hemen her bulabildiði istihdam fýrsatýna razý olmaktadýr. Çünkü bu insanlarýn çoðu vasýfsýz iþçi özelliði taþýmaktadýr. Ýkinci ve üçüncü kuþaklar ise artýk kýrsal bölgelerin geleneksel özelliklerinden uzak kalmakla birlikte, bunlar tamamen kentle bütünleþecek mesleklere kavuþamamýþlar ve henüz tam anlamda kentlileþememiþlerdir. Bu nedenle ikinci ve üçüncü kuþaklar gerek eðitim açýsýndan gerekse ekonomik açýdan yetersiz olduklarý için istedikleri hayat tarzýna ulaþamamanýn sýkýntýsýný çekmektedirler. Son yýllarda ülkemizde yaþanan ekonomik krizler iþsizlik problemini had safhaya getirmiþ, yedinci plan döneminde iþsizlik ve eksik istihdam nedeniyle atýl durumda bulunan iþgücünün %20 civarýnda olduðu hesaplanýrken (DPT,7.Plan;216), 2001 yýlý sonunda 18-24 yaþýndaki gençlerin %24.1’inin, lise mezunlarýnýn %28.5’inin ve yüksek okul mezunlarýnýn %31.9’unun iþsiz olduðu belirtilmiþtir (TÜSÝAD Raporu). Bu durum gecekondu bölgelerini derinden etkilemiþ, zaten buralarda iþsizlik oranýnýn yüksek olmasýnýn yanýnda, yeni iþsizlerin katlanarak artmasýna neden olmuþtur. Ayrýca bu bölgelerdeki iþsizlik oranýnýn dayanýlmaz boyutlara ulaþmasýnýn yanýnda; iþsizliðin þekil deðiþtirdiði görülmüþtür. Eskiden gecekondu insaný vasýfsýz elaman ve eðitimlerinin düþük olmasý nedeniyle kent iþlerinde yetersiz kaldýklarý için bilgi ve beceriye dayanan iþlerde çalýþamazken, günümüzde aralarýnda yüksek okul mezunu ve lise mezunu olan, ancak herhangi bir meslekte yeterli ölçüde kalifiye olmayan kimselerinde iþsiz kaldýðý görünmektedir. Bu bakýmdan bu yörelerdeki iþsizlik türü giderek Türkiye’deki karakteristik iþsizlik türüne dönüþtüðü söylenebilir. Gecekondu bölgelerinde iþsizlik oranýnýn yüksek ve hayat standartlarýnýn düþük oluþu buralarda yaþayan aileleri derinden etkilerken (Dirimtekin,1965), bunlarýn psikolojik durumlarý önce kendilerini, sonra toplumu olumsuz yönde etkilemektedir. Bu tür toplumlarda insanlarýn kendilerine güvenlerinin kaybolacaðý ve bundan sonra düzensiz hayat tarzý olan sýnýflar oluþacaðý belirtilirken, iþsizlerde korku, kin ve asabi durumun had safhaya gelebileceði kaydedilmiþtir (Dirimtekin,1965:32).
148 YOKSULLUK
Ýþsizliðin oluþturduðu olumsuz noktalardan biri de; iþsizliðin yüksek olduðu toplumlarda insanlar geçimini kazanacak normal kazanç yollarý bulamayýnca, normal olmayan yollardan kazanç elde etmeye yönelmeleridir. Daha fenasý bu toplumlarda saldýrgan bir sýnýfýn oluþabileceði belirtilmektedir. Bu konuda genel olarak iki görüþ dikkati çekmekte; birinci görüþ kentlere yerleþen bu kitlelerin devrimci yönde geliþebileceðini iddia ederken, ikinci görüþ; kentleþmenin yarattýðý gecekondu alanlarýnda siyasal davranýþlarýn tutucu yönde geliþebileceðini savunmaktadýr (Ergil, Yeniyüzyýl:11.2.1997). Ülkemizdeki gecekondu bölgelerinde her iki örneðe de rastlanýlabilir. Bu konuda gecekondu bölgelerinin, kentten kente, bir kentin mahallelerine göre deðiþik yapýya sahip olduðu söylenebilir. Gecekondularýn önemli kýsmý daha kuruluþ aþamasýnda iken, belirli bölgelerden gelen akraba, hemþehri ya da ayný ideolojik düþünceye sahip kimseler tarafýndan oluþturulduðu bilinmektedir. Bundan dolayý bu bölgelerde farklý gruplaþmalarýn önemli rol oynadýðý söylenebilir (Doðan, 1990:88). Görüldüðü gibi uzun süreli iþsizler bir taraftan toplumu olumsuz yönde etkileyerek endiþe verici bir duruma getirirken, bir taraftan da yoksulluða neden olan, yoksul gruplarýn çoðalmasýna yol açmaktadýr. (Griffikin F.,Morrisey M.,1992,31). Yukarýda belirtildiði gibi uzun bir dönem iþsizlik sorunu çözülemez ve bu problem devam ederse, bir taraftan devletin gelir vergisi azalacaðýndan ekonomik açýdan devlet zarar görürken, diðer taraftan toplumun yoksullaþmasý ve insanlarýn saldýrganlaþmasý yanýnda, toplumda yabancýlaþma sorunu ortaya çýkar. Yabancýlaþma genel düzeyde, bireylerin var olan yapýlara (toplumsal kuramlara) baðlý beklentiler, deðerler, kurallar ve iliþkilerden uzaklaþma olarak belirtilmektedir (Ergil,1980,77). Bireyin yabancýlaþmasýnda önemli nedenler olarak sistemin ve bireyin yetersizliði gösterilirken, bu sorunun temelinde iþsizlik ve yoksulluk faktörlerinin önemli yer tuttuðu bilinmektedir. Bu çalýþma Ýstanbul’un farklý gecekondu bölgelerinde 1989 Ümraniye, 1997 Alemdaðý, K.Bakkalköy, Gazi Mahallesi ve 2000 Ümraniye’de uzunlamasýna yaptýðýmýz araþtýrmalarýn bulgularýndan hazýrlanmýþtýr. Ayrýca iþsizliðin en yoðun olduðu 15-34 yaþlarý arasýnda olan 300 örneklem grubu seçilmiþtir. Bu araþtýrmanýn amacý günümüzde gecekondu bölgelerindeki iþsizlik boyutlarýný ve nedenlerini belirleyerek, iþsizliðin neden olduðu yoksullukla mücadelede yeni yaklaþýmlara ve tartýþmalara katký saðlamaktýr.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
149
150 YOKSULLUK
Bulgular Tablo 1:Deneklerin Doðum yeri Köy-kasaba Ýlçe Ýl Toplam
Alemdaðý 60 24 16 100
K.Bakkalköy 39 38 23 100
Gazi Mah. 50 33 17 100
Toplam 14 95 56 300
% 49 32 19 100
Tablo 1’de görüldüðü gibi gecekondu bölgelerinde örneklem grubunu oluþturan insanlarýn %49’u köy doðumlu, %32’si ilçe ve %19’u il doðumludur. Yani bunlarýn yaklaþýk %80 civarý kýrsal alanlarda doðmuþtur. Tablo 2: Deneklerin Yaþlarý(15-34) 15-19 Yaþ 20-24 Yaþ 25-29 Yaþ 30-34 Yaþ Toplam
Alemdaðý 38 43 9 10 100
K.Bakkalköy 29 32 19 20 100
Gazi Mah. 13 29 30 28 100
Toplam 80 104 58 58 300
% 27 35 19 19 100
Yaþ durumlarý bakýmýndan deneklerin %27’si 15-19 yaþýný oluþtururken, %35’i 20-24 yaþlarýnda ve diðer yaþ gruplarý ayný oraný %19 oluþturmaktadýr(Tablo;2). Tablo 3: Eðitim Durumu Okur-yazar deðil Okur-yazar Ýlkokul M. Ortaokul M. Lise ve dengi M. Yüksek O.M. Toplam
Alemdaðý
K.Bakkalköy
Gazi Mah.
Toplam
%
-
1
12
13
4
45 17
2 31 30
14 53 9
16 129 56
5 43 19
33
26
8
67
23
5 100
10 100
4 100
19 300
6 100
Tablo 3’te görüldüðü gibi deneklerin eðitim durumlarýna bakýldýðýnda bunlarýn eðitim açýsýndan kýrsal alanlardan çok kent özelliði göstermektedir. Bu araþtýrma genç kuþaklarý kapsadýðý için okuma-yazma bilmeyen ve okur-yazar olanlarýn oranýnýn düþük olduðu dikkati çekmektedir. Buna karþýlýk ortaokul, lise ve yüksek okul bitirme oranlarýnýn %48’i olduðu görülmüþtür . Tablo 4: Herhangi Bir Ýþte Çalýþma Durumu
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
Çalýþýyor Geçici çalýþýyor Çalýþmýyor Toplam
Alemdaðý 76 5 19 100
151
K.Bakkalköy 70 15 15 100
Gazi Mah. 52 28 20 100
Toplam 198 48 54 300
% 66 16 18 100
Tablo 4’te görüldüðü gibi gecekondu yerleþim birimlerinin konumlarýna göre istihdam durumu da deðiþmektedir. Ancak genel özellik olarak gecekondularýn genel karakteristik özelliðini gözler önüne sermektedir. Dikkati çeken önemli nokta çalýþmayanlar ile geçici çalýþanlarýn oraný yaklaþýk %38 oranýndadýr. Bu durum son yýllarda adý sýkça duyulan Gazi Mahallesinde %48’lere ulaþmaktadýr. Böyle olunca iþsizlik sorununun had safhada olduðu ve tehlikeli boyutlara ulaþtýðý görülmektedir. Aile Araþtýrma Kurumunun yayýnýnda da bu sonuçlara yakýn veriler elde edilmiþtir. Erkeklerin %36.4’ünün çalýþmadýðý, çeþitli nedenlerden dolayý iþsiz kaldýðý kaydedilmiþtir (AAK.Yayýný,1993). Yine ayný kaynakta yaþlara göre iþsizlik oraný belirtilmiþ, buna göre 15-19 yaþlarýnda %30.5, 20-24 yaþlarýnda %28.3, 25-29 yaþlarýnda %11.3 ve 30-34 yaþlarýnda %5.8 nispetini iþsizlerin oluþturduðu kaydedilmiþtir (AAK,1993). Halbuki istihdam edilenler arasýnda en yüksek iþ bulma ve istihdam edilme yaþlarýnýn 15-45 yaþlarý arasý olduðu bilinmektedir. Buna karþýlýk gecekondu bölgelerinde yukarýdaki belirtilen yaþlarda da (15-34) iþsizlik oranýnýn oldukça yüksek olduðu görülmüþtür. Bu konuda kayda deðer bir noktada iþsizlerin eðitim durumuna göre daðýlýmýdýr. Ýþsizlerin %24.8’i ilkokul mezunu,%15.3’ü ortaokul mezunu, %26.9’u lise mezunu ve %35.7’si yüksekokul mezunudur (AAK,1993). Bu veriler daha önce DÝE ve beþ yýllýk planlamalarda gösterilen verilere yakýn sayýlabilir. Yalnýz ilkokul mezunlarýnýn iþsizlik oraný gecekondularda daha yüksek bulunmuþtur. Yine gecekondu bölgelerinde DPT’nin yaptýðý bir araþtýrmada aile reislerinin çalýþmama nedenleri arasýnda iþsizlik (11.6), çalýþamaz halde olma (10.7) ve ev kadýný olma (%10.3) baþta gelmek üzere, mevsimlik, öðrenci, emekli gibi nedenlerde sýralanmýþtýr (DPT,1991).
152 YOKSULLUK
Tablo 5: Sosyal Güvenlik Durumu Alemdaðý
K.Bakkalköy
Gazi Mah.
Toplam
%
Baðkur-Özel Baðlý deðil
37 63
52 48
20 80
109 191
36 64
Toplam
100
100
100
300
Emekli SSK.
Deneklerin %36’sý herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna baðlý iken, %64’ü herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna baðlý olmadýðýný belirtmiþtir. Bu durum Gazi Mahallesinde daha dikkat çekmekte ve sosyal güvenliði olmayanlarýn oraný %80’dir (Tablo;5). Tablo 6: Meslek Durumu Öðrenci Memur Ýþçi Ýþveren Serbest M. Vasýflý Ýþçi Vasýfsýz Ýþçi Toplam
Alemdaðý 7 3 40 11 28 6 5 100
K.Bakkalköy 13 15 39 7 16 4 6 100
Gazi Mah. 1 5 46 9 18 11 10 100
Toplam 21 23 125 27 62 21 21 100
% 7 7.6 41.6 9 20.6 7 7 100
Örneklem grubunun meslek daðýlýmýna baktýðýmýzda memur kesimin düþük(%7.6), iþçi kesiminin yüksek olduðu dikkati çekmektedir (%41.6). Bu orana vasýflý ve vasýfsýz iþçiler de katýldýðýnda yaklaþýk %55’i bulmaktadýr. Buna karþýlýk iþ veren oranýnýn %9 olduðu görülmüþtür. Meslek konusunda önemli bir nokta da gecekondu bölgelerinde serbest meslek konumunda olanlarýn çoðunluðu marjinal iþlerde çalýþmaktadýr. Seyyar satýcýlýk, tezgâhtarlýk, vs.(Tablo;6). Tablo 7: Ýstanbul’da Oturma Süresi Doðuþtan beri 1-3 senedir 4-6 senedir 7-9 senedir 10+ senedir toplam
Alemdaðý 20 13 11 16 40 100
K.Bakkalköy 8 6 8 37 41 100
Gazi Mah. 8 20 22 23 27 100
Toplam 36 39 41 76 108 300
% 12 13 13.6 25.3 36 100
Tablo 7’deki bulgulara bakýldýðýnda örnekleme katýlanlarýn %12’si Ýstanbul doðumludur. Diðerleri farklý sürelerden beri Ýstanbul’da oturan kimselerdir. Kayda deðer bir nokta da bu bölgelerde 10 senenin üzerinde kalan kim-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
153
selerin %36 oranýný oluþturmasýdýr. Bu sonuca göre çalýþma yapýlan bölgelerdeki insanlarýn henüz þehirli olamadýklarý, kent kültürüyle bütünleþemedikleri söylenebilir. Çünkü bu konuda yapýlan çalýþmalarda araþtýrmacýlarýn ortak görüþü, kýrsal alanlardan kentlere gelen kimselerin üçüncü kuþaktan sonra kentlileþebileceði ve kent kültürüne uyum saðlayabileceði kabul edileceði yönündedir. Hatta bu tür yerleþim bölgelerinin kentlileþmek için bir staj bölgesi ya da tampon bölgeler olduðu kaydedilmiþtir (Heper, 1983:60).
Sonuç ve Öneriler Türkiye’de iþsizliðin ve yoksulluðun artmasýnda önemli faktörlerden biri de gelir daðýlýmýnýn ve paylaþýmýnýn adil olmayýþý ve her geçen gün bu paylaþýmýn yoksul aleyhine biraz daha bozulmasýdýr. Ülkemizdeki milli gelirin %55-60’ýný nüfusumuzun beþte birini oluþturan varlýklý kesim alýrken, milli gelirin ancak %4.9’unu nüfusun en alt %20’lik yoksul kesimi almaktadýr (Yeni Yüzyýl;19 Ekim 1996). Bu adil olmayan dengesiz paylaþýmýn mutlaka sosyal politikalarla düzeltilmelidir. Bu bölgelerde devlet çeþitli alanlarda rehberlik hizmetleri vererek, bu insanlarýn unutulmuþ ve terkedilmiþ olmadýklarýný hissettirmeli ve giderek “Devlete güvenilmez görüþünün” yaygýnlýk kazanmasýna engel olunmalýdýr. Çünkü bu bölgelerde devlete güvenilmez ve devlet kendilerinin zararýna bir karar alabilir diyenlerin oranýnýn gün geçtikçe arttýðý belirtilmiþtir (Heper, 1983:106-107). Netice olarak gecekondu bölgelerinde iþsizlik oranýnýn %40’lara ulaþtýðý, buna karþýlýk her geçen gün bunlara yeni iþsizlerin katýldýðý görülmektedir. Birinci kuþaðýn genellikle marjinal iþlerde çalýþtýðý, ikinci ve üçüncü kuþaðýn kýsmen daha kalifiye meslekler edinmekle birlikte, bunlarýn istenilen eðitim düzeyine ve mesleklere ulaþamadýklarý görülmüþtür. Bunlar gerek ekonomik açýdan gerekse iþ bulmada avantaj saðlayan yeterli kalifiye mesleklere sahip olma bakýmýndan yetersiz kalmaktadýr. Bu durum gecekondu bölgelerinde yaþayan insanlarýn kendilerine güvenini sarsmakta ve psikolojik açýdan, ekonomik yetersizlikler nedeniyle olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu insanlar baþarýsýzlýk nedenlerini iþsizliðe, ekonomik imkânsýzlýða ve torpilsizliðe baðlamaktadýrlar (AAK, 1993:182). Gecekondu bölgelerindeki insanlarýn yaþýna, kabiliyetine ve kapasitesine göre çeþitli meslekler edinmesi ve kendini güçlü hissetmesi gerekmektedir. Bu noktadan hareket ederek bu bölgelerdeki genç iþ gücünün çeþitli kurum-
154 YOKSULLUK
lar desteðiyle kýsa ve uzun dönemler þeklinde planlanarak bölgelere göre iþ talebini karþýlayacak mesleklere yönlendirilmeli ve rehberlik hizmetleri verilmelidir. Belirtilen amaç doðrultusunda baþta yerel yönetimlerin devletle iþbirliði yaparak daha çok piyasadaki iþlere yönelik meslek kazandýrmalý, kýsa dönemde bu bölgelerde üç aylýk ya da altý aylýk uygulamalý yoðun kurslar tertiplenerek, istihdam ihtiyaçlarýna göre; bilgisayarcýlýk, elektrikçilik, terzilik, berberlik, duvar ustasý, sýva ustasý, soðuk demir ustasý, þoförlük gibi meslekler yanýnda kapýcýlýk, kalorifercilik gibi alanlarda insanlarýn yaþýna, eðitim durumuna ve kabiliyetine göre meslek edinmelerine yardýmcý olunmalýdýr. Ayrýca iþ bulmada yetersiz kalan lise ve benzeri okullardan mezun olanlarýn istek ve kabiliyetleri doðrultusunda bunlara meslek kazandýrýcý ve üretime dönük kurslar düzenlenmelidir. Eðitim açýsýndan zorunlu eðitimden sonra mesleki ve teknik eðitime daha çok aðýrlýk verilmeli, özellikle ara insan gücü yetiþtirilmelidir. Çünkü bu bölgelerdeki aileler ekonomik bakýmdan uzun dönem eðitimin masraflarýna dayanamamaktadýr. Yine özel teþebbüs sahiplerinin bu bölgelere yakýn yerlerde iþ yeri açmalarý teþvik edilmeli buralardaki ucuz iþ gücü potansiyelinden yararlanýlmalýdýr. Ayrýca bu bölgelerde küçük ve orta boy iþletmeler teþvik edilerek, kendi hesabýna çalýþanlara destek verilmeli ve iþ imkanlarý artýrýlmalýdýr.
Kaynaklar
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
155
Aile Araþtýrma Kurumu, Gecekondularda Ailelerarasý Geleneksel Dayanýþmanýn Çaðdaþ Organizasyonlara Dönüþümü, Ankara,1993 DÝE,Türkiye Ýstatistik Yýllýðý, Ankara, 2001. Doðan Cihangir,Türkiye’de Gecekondu Meselesi ve Ümraniye M.Kemal Paþa Gecekondu Bölgesinde Bir Saha Çalýþmasý (Yayýnlanmamýþ Doktora Tezi) Ý.Ü.S.B. Enstitüsü, Ýstanbul,1990, Doðan Cihangir,Türkiye’nin Nüfus Yapýsý ve Varoþlardaki Ýþsizlik Sorunu, M.Ü. Atatürk Eðitim Fakültesi, Eðitim Bilimleri Dergsi, Sayý:9, 1997, s(191208). DPT,Gecekondu Araþtýrmasý, Ankara,1991. DPT,YBYK Planý (1996-2000), Ankara,1995. Dirimtekin,Halil, Ýþsizlik Sorunlarý, Ýstanbul,1965. Ergil, Doðu,Yabancýlaþma ve Siyasal Katýlým, Ankara, 1980. Griffikýn F.,Morrisey M.,The New Unemployed (Joblessnes and Powerty Market Economy) London,1992. Hart,Charles W.M., Zeytinburnu Gecekondu Bölgesi (Çev.Nephan Saran) Ýst.,1969. Heper Metin,Türkiye’de Kent Göçmeni ve Bürokratik Örgütler,Ýstanbul,1983. Keleþ,Ruþen,Kentleþme Politikasý,Ankara,1993. TÜSÝAD, Türkiye’de Ýþgücü Piyasasý ve Ýþsizlik Raporu, 10.5.2003, Sabah Gazetesi.
156 YOKSULLUK
Yoksulluk ve Göç Sema Buz Arþ. Gör., Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu e-posta:
[email protected]
Öz
Y
oksulluk sorunu, insanlýðýn tarihsel evriminde etkileri her dönem farklý çaplarda da olsa var olagelmiþ bir sorundur. Yoksulluk, baþlý baþýna bir sorun olarak tanýmlanmasýnýn yaný sýra ayný zamanda diðer pek çok sorunun ortaya çýkmasýnda yada bu sorunlarýn etkilerinin daha fazla hissedilmesinde önemli bir rol oynamýþtýr. Bu sorunlar içinde en önemlilerinden biri de göçtür. Bu çalýþmada yoksulluk sorunu göç ile baðlantýsý temelinde ele alýnacaktýr. Bilindiði üzere, tarihsel süreçte göç hareketlerinin, politik, ekonomik, etnik, sosyal vb. pek çok nedeni olmuþtur. Göç hareketlerini yaratan temel dinamiklerden biri de yoksulluktur. Yoksulluðun yarattýðý sorunlardan kaçýþ ve daha iyi bir yaþam umudu, diðer nedenlerin yaný sýra göç için itici bir güç olmuþtur. Ýç ve dýþ göçün yaný sýra, mülteci hareketliliðinin de temelinde diðer sorunlarýn yanýnda yoksulluk önemli bir neden olmuþtur. Bundan hareketle bu çalýþmada göç yaratan bir süreç olarak yoksulluk ve ayný zamanda göç ettikten sonra karþýlaþýlan yoksulluk olmak üzere konu ele alýnacak ve göçmenliðin yaný sýra mülteciler gibi farklý göç kategorileri baðlamýnda bir deðerlendirme yapýlacaktýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, göç, göçmenlik, mültecilik, göçün yarattýðý sorunlar.
Abstract
T
he problem of poverty is a problem which has always existed in the historical evolution of mankind though its effects have been in different scales in each time period. Besides the fact that poverty is defined as a problem all by itself it has, at the same time, played an important role in the emergence of many problems or in the feeling of the effects of these problems much stronger. One of the important problems among these is migration. In this study the problem of poverty is going to be discussed on the basis on its connection with migration. As it is known, there have been so many reasons for migration movements in the historical process such as political, economic, ethnic, social, etc. One of the basic dynamics that created migration movements is poverty. Escape from the problems poverty has created and hope for a beter life have been moving forces behind migration besides other reasons. Besides emigration and immigration, behind the refugee mobility, too, apart from other problems, poverty has become an important cause. Starting from here, in this study the issue is going to be discussed in the frame of poverty as a process which creates migration and poverty as a phenomenon faced after migration, and there is
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
157
going to be an evaluation in the context of different migration categories such as refugees besides migrants. Keywords: Poverty, migration, being migrant, being refugee, problems occurred by migration
Giriþ Yoksulluk ve göç baþlý baþýna büyük birer sosyal sorun olmalarýnýn yaný sýra, ikisi arasýnda karþýlýklý etkileþimli bir süreç iþlemektedir. Yoksulluk ve göç açýsýndan neden-sonuç iliþkisi olarak kavramsallaþtýrýlabilecek bir çerçeve tartýþmalýdýr. Yoksulluðun mu göçe neden olduðu yoksa, göçün mü yoksulluðu yarattýðý konusu tartýþýlmaya devam etmektedir. Bu soruya neden-sonuç iliþkisi gibi kavramsallaþtýrmalarla yaklaþmak yerine, her iki kavram arasýndaki etkileþimin yönü ve doðasý üzerinde durmak daha yararlý olacaktýr. Bu amaçla bu çalýþmada yoksulluk ve göç irdelenecek ve ardýndan aralarýndaki iliþkiye deðinilecektir.
Yoksulluk: Nedenleri Ve Doðasý Yoksulluk, özellikle son yýllarda kamuoyunun gündemine daha çok girmiþtir. Ancak yoksulluðun üzerinde fikir birliðine varýlmýþ objektif ve tek bir tanýmý yoktur. Asgari yaþam standardý, temelde subjektif ve toplumdan topluma ve zaman içinde deðiþebilmektedir. Ancak, yoksulluk tanýmýna yüklenen anlamlarýn tartýþýlmasý ve göreliliði bir yana, bu sorun günümüzde hala, geliþmiþ ülkelerde dahil, dünyanýn her tarafýnda önemli bir sorun olmaya devam etmektedir. Sözlük anlamýyla yoksul, yeterli düzeyde parasý olmayan veya konforlu bir þekilde yaþamak için gerekli olan araçlara sahip olmayan kiþidir. Yoksulluk kelimesi ise yaþamýn gerektirdiði olanaklardan yoksun olma durumunu ifade etmektedir. Yaþamý sürdürmek için gerekli olan þeyler ise, içinde bulunulan topluma, çevreye ve koþullara baðlý olarak deðiþiklik göstereceðinden yoksulluk kavramý her zaman gözlemlenen durumla, standart (normatif) durumun karþýlaþtýrýlmasýný gündeme getirir (Aktan ve Vural 2002).
158 YOKSULLUK
Yoksulluk konusunda birtakým farklý kavramsallaþtýrmalar mevcuttur. Ekonomik açýklamalar yanýnda farklý açýklamalar bulunmaktadýr. Bunlar içinde Amartya Sen’in yaklaþýmý dikkat çekmektedir. Bu yaklaþýma göre; insanlarýn sahip olduklarý maddi ve manevi varlýklar (eðitim, beceriler, sosyal kapital vb.) ve toplumda var olan fýrsatlarla ve insanlarýn yaþam kalitelerinden duyduklarý tatmin, yoksulluðu tanýmlayan önemli basamaklardan bir kaçýdýr. Böylece, hem varlýklar hem fýrsatlar hem de insanlarýn öznel deðerlendirmeleri yoksulluðun temel belirleyicileridir ve böylece yoksulluk kavramý ekonomik vurgusundan daha çok kültürel ve öznel boyutlarýyla ön plana çýkmaktadýr. Yoksulluðu teorik açýdan iki þekilde açýklamak mümkündür: yapýsal ve kültürel açýklamalar. Yapýsal açýklamalara göre yoksulluðun kaynaðý, kiþinin baþarýsýzlýðý deðil, toplumun yapýsýdýr. Ýlk olarak iþ pazarýndaki deðiþimler ve kýrýlmalar, çok düþük ücretli iþlerin eðitimsiz veya yeterli becerisi olmayanlar tarafýndan yapýlmasýný beraberinde getirmiþtir. Ýkincisi, çok uluslulaþma, otomasyon ve el üretimine (manifaktür) dayalý iþlerin görece azalmasý, iþsizliði arttýrmýþtýr. Üçüncü olarak da ailedeki yapýsal deðiþimler, yoksulluðu desteklemiþtir. Tek ebeveynli ailelerde para kazanan tek kiþi olduðundan, yoksulluk artmaktadýr. Kültürel açýklamalara göre ise yoksullar, kendi kötü durumlarýný destekleyecek kurallar, deðerler ve inançlar geliþtirirler. Lewis’in yoksulluk kültürü olarak karakterize ettiði durum, kadýn merkezli haneler ve toplumun büyük kurumlarýna katýlýmýn eksikliði þeklindedir (Money, Knox ve Schact 1997). Genel olarak incelendiðinde yoksulluðun tanýmlanmasý konusunda farklý düþünceleri üç grupta toplayabiliriz: 1. Yoksulluk, kiþisel kaynaklarýn eksikliði yada yokluðudur: bu düþünceye göre yoksulluðun üstesinden gelmede hayati olan kaynaklara, kiþiler çok az yada hiç ulaþamazlar. Bu kaynaklar ise yaþamak için temel ihtiyaçlar, daha iyi bir yaþam standardýna sahip olmak için maddi ve maddi olmayan þeyler ve kiþisel olarak hayatýný kontrol ettiðini hissetme anlamýnda katýlým vb.dir 2. Yoksulluk, sosyal yapý ve iç güçlerle iliþkilidir: bu düþünce, yoksullarýn sosyal organizasyonunu ve yoksul toplumlardaki içsel güçlerin nasýl yoksulluðu yarattýðýný ve sürdürdüðünü açýklar. 3. Yoksulluk, dýþsal güçler ve fýrsat yapýsýnýn eksikliði ile ilgilidir: buna göre topluma dikkat etmek gerekmektedir. Toplum, kiþilerin yaþamlarýný deðiþtirmeleri için fýrsat yapýlarý oluþturur ve eðer bunu saðlayamazsa, yoksulluk ortaya çýkar (Oyen 1996:127-128). Ülkelerin çoðunda yoksulluk daha çok kýrsal alanlarda görülen bir sorundur ve kiþisel tüketim ile yeterli düzeyde eðitim, saðlýk, temiz su, konut, ulaþým ve iletiþim hizmetlerine eriþim gibi alanlardaki eksiklikler kýrsal yoksulluðu nitelendirmektedir. Kýrsal yoksulluk, nüfus artýþýný ve kentlere göçü bes-
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
159
lemektedir. Öte yandan kentsel yoksulluk, çoðu kez kýrsal yoksulluðu azaltma stratejilerinin bir sonucudur: piyasada sapmalara ve tarým kesiminin ve kýrsal alandaki beþeri ve fiziki altyapýnýn ihmal edilmesine yol açan kamu politikalarý hem kentsel, hem de kýrsal yoksulluðun ortaya çýkmasýnda etkili olan faktörlerin baþýnda gelir (Aktan ve Vural 2002). Son zamanlarda yapýlan çalýþmalar, yoksullar arasýnda güvensizliðin artmakta olduðunu göstermektedir. Yoksullar, yeni ekonomik fýrsatlarýn ortaya koyduðu avantajlardan yararlanamadýklarýný hissetmektedirler zira, yeterli baðlantý, bilgi, beceri ve krediye sahip deðiller. Günümüzde yoksullar temelde kýrsal alanlarda ve þehirlerde yer alan informel sektörlerde çalýþmaktadýrlar. Geleneksel geçim vasýtalarýný kaybetmeleri, devletin saðladýðý dayanýþmada ve sosyal dayanýþmada ortaya çýkan gerileme, toplumsal izolasyon, artan suç ve þiddet, adalete eriþimin azalmasý vb. þeyler hayatýn daha güvensiz olduðunu hissettirmektedir (Aktan 2002: 968). Türkiye açýsýndan yoksulluða iliþkin verilere baktýðýmýzda görünen durum pek iç açýcý deðildir. DÝE’nin Yoksulluk Araþtýrmasýna göre (2002) Türkiye’de hane halklarýnýn %11’i oldukça yoksul, bunu izleyen %20 alt düzey yoksul, %12 ise üst düzey yoksul sýnýfýndadýr. Hane haklarýnýn toplam olarak %43’ünün yoksul olduðu ülkemizde, bu yoksul hane halklarýna ek olarak %12 hane halký da yeterince beslenemeyenler grubuna girmektedir. Dünya Bankasý 2000 yýlý raporuna göre, Türkiye nüfusunun %2.5’i günde 1 dolarlýk geçim sýnýrýnýn altýnda yaþamaktadýr. 8. Beþ Yýllýk Kalkýnma Planýna göre ise toplam nüfus içindeki mutlak yoksullarýn oraný %11.8’dir. Türkiye, gelir daðýlýmýnýn eþitsizliði bakýmýndan, BM Kalkýnma Örgütü’nün Ýnsani Geliþmiþlik Endeksine göre 174 ülke arasýnda 1995 yýlýnda 69. sýrada iken 1999 yýlýnda 86. sýraya gerilemiþtir. Yoksulluk, görüldüðü üzere farklý þekillerde açýklanan, tanýmlarý zaman içinde, toplumdan topluma farklý dinamiklerin etkisiyle deðiþen bir görünüme sahiptir. Bu nedenle yoksulluk tanýmlarýnda da ekonomik deðiþkenlerin merkeze alýnmasý kadar, sosyal birtakým ölçütlerinde hesaba katýlmasý gerekmektedir.
Göç: Tanýmlar Ve Dinamikler Göç üzerine yapýlan tanýmlar, büyük bir çeþitlilik göstermektedir. Bazý tanýmlar genellikle göçü mekan ve zaman boyutunda ele almaktadýr. Bu tanýmlara göre göç genelde demografi içinde mesafeli, fiziksel, coðrafik ayrýlmalar veya hareketliliktir (Hoþgör 1997:104). Diðer bir tanýma göre ise göç; genellikle birey ya da gruplarýn kendi ülkelerinden diðer bir yere kalýcý ya da kalýcýya benzer þekilde yeniden yerleþimi amaçlý hareketi olarak tanýmlanmaktadýr (Parnwell 1993:13). Kapsamlý diðer bir tanýma göre ise göç; iyi ta-
160 YOKSULLUK
nýmlanmýþ coðrafik bölgeler ve/veya idari alanlar arasýndaki yerleþim yeri (ikametgah) deðiþiklikleri olarak tanýmlanmýþ ve göçün tanýmýna mesafe boyutuna ek olarak zaman ve kalýcýlýk boyutu da eklenmiþtir (Ünalan 1997:91). Göç üzerinde etkisi olan birtakým örüntüler ve eðilimler bulunmaktadýr. Bunlar göçün uzamsal örüntüleri, göç eðilimini farklýlaþtýran yaþ, cinsiyet, aile yaþam döngüsünde bulunulan dönem, etnik köken, meslek ve nitelikler gibi ayýrt ediciler, iþ pazarýndaki konum ve iskan piyasasýndaki durumdur (Owen ve Green 1992:18-38). Göç olasýlýðý ve göçü baskýlayan birtakým göstergeler vardýr ve bunlar göç nedenlerinin anlaþýlmasýnda önem taþýmaktadýr (Rogers 1992:36-39). Nüfus artýþý, ekonomik yeniden yapýlanma ve ekonomik durgunluk, ekonomik eþitsizliklerdeki artýþ, sýðýnma akýmlarý için yeni olasýlýklar, göç niyetiyle ilgili kamunun fikrini oylama amaçlý anketlere verilen yanýtlar bize göç olasýlýðýný düþündürten göstergelerdir. Ancak bu göstergeler ortaya çýktýðýnda herkesin göç edeceðini söylemek yanlýþ olacaktýr. Kiþilik, aile durumu ve göç fýrsatlarý gibi faktörler, kiþinin göç edip etmeme kararý vermesinde etkili olur. Göç ya da geçici iþ göçüne kabul edilme isteði hacmi, sýðýnmacýlarýn reddedilmesi, yasa dýþý göç ve kalýcý çözümler bekleyen mülteciler ise göçü baskýlayan göstergelerdir. Göç etmek için somut planlar yapma ya da iltica örneðinde olduðu gibi teþebbüslerde bulunma dýþýnda ev sahibi ülkenin kurallarýný belirten ve göç isteðini baskýlayan göstergelerdir. Göç literatüründe, göçe karar verme nedenleri içinde kendi ülkesinin itici ve gidilecek yerin çekici özelliklerinin etkili olduðu ifade edilmektedir. Bir sýnýflandýrmaya (Bogue 1969; Lewis 1982; Akt.:Boyle, Halfacree ve Robinson 1998:60) göre; ulusal bir kaynakta azalma ya da özel bir ürün ya da hizmet için talep düþüþü, madenlerin, orman yada tarýmsal arazilerin tükeniþi, beceri eksikliði, iþçilerin ihtiyaçlarýnýn deðiþimi, otomasyon ya da mekanizasyondan kaynaklanan iþin kaybedilmesi, politika, din ya da etnik kökenden zemin bulan ayrýmcý uygulamalar, bir topluma kültürel açýdan yabancýlaþma, az sayýda evlilik ve istihdam fýrsatlarý ve doðal ya da insan eliyle oluþan felaketlerden dolayý geri çekilme gibi faktörler kiþinin kendi ülkesinden ayrýlmasýný düþündürten itici faktörlerdir. Artan / iyileþen istihdam, en üst düzeyde gelir kazanma, özel öðrenim ya da eðitim için var olan fýrsatlar, tercih edilebilir çevre ya da genel yaþam koþullarý, bir eþ gibi baðýmlý olunan birinin göç etmesi ve bundan dolayý diðerinin de hareketliliði, orijinal, zengin ya da çeþitlilik içeren kültürel, entellektüel ya da yaratýcý çevre (özellikle kýrsal yerler için þehir) gibi faktörler ise gidilecek yerin çekiciliðini gösteren ve göç kararýnýn verilmesinde etkili olan nedenlerdir. Göç etmek için çekici faktörlerin aðýr basmasý gerektiði ifade edilmektedir.
Yo k s u l l u k v e K ý r K e n t
161
Göç nedenleri hem göçmenler hem de zorunlu olarak ülkelerini terk eden sýðýnmacýlar için benzerlikler göstermekte ve politik, ekonomik, savaþtan kaynaklý, çevresel ve etnik nedenlerden kaynaklanabilmektedir (Ferris 1998; Hakovirta 1993; Zolberg, Suhrke, Aguayo 1989; Nobel 1992). Bu nedenlerin her birinin diðeriyle iliþkili olarak iþlediði görülmektedir. Nedenleri ayrý ele almak yerine bu karþýlýklý iþleyiþe dikkat etmek ve her bir nedenin diðeriyle olan etkileþimine bakmak gerekmektedir. Örneðin; mültecilik ve iltica akýmlarýnýn temelinde siyasi, etnik vb. nedenlerle kiþilerin kendi ülkesinde yaþayamaz duruma gelmesi ve baþka bir ülkeden sýðýnma istemesi söz konusudur. Ancak burada tek nedenin siyasi olduðunu söylemek ve bir nedeni diðerlerinden ayýrt etmek, her zaman mümkün olmamaktadýr. Nedenlerin her biri diðeriyle iliþkilidir. Göç gibi önemli bir yaþam deðiþimi olayýna karar verirken, bu nedenler grubunda yer alanlardan bir kaçý birlikte etkili olmaktadýr. Göçe iliþkin modeller en genelde mikro ve makro olarak iki grupta ele alýnabilir. Mikro modeller, bir göçmenin þimdi olduðu yerde kalmasý ya da baþka bir yere göçe karar vermesinin altýnda yatan iliþkili süreçleri temel alýrken, makro modeller, göç ve nesnel olarak tanýmlanan iþ temini, iþsizlik oranlarý, ücret oranlarý ve çevresel koþullar gibi makro deðiþkenler arasýndaki iliþkileri araþtýrmakla ilgilidir (Stillwell ve Congdon 1991:5-6). Göç kategorileþtirmesi, sosyal / politik ve ekonomik nedenler temel alýnarak yapýlmaktadýr. Göçmenler, daha iyi bir yaþam için göçe karar veren kiþiler olarak kabul edilmekte ve temeldeki nedenin ekonomik olduðu belirtilmektedir. Mültecilerin zorunlu olarak göç etmelerinin yanýnda, göçmenlerin gönüllü olarak göç ettikleri belirtilmektedir. Ýsteðe baðlý olan göç türlerinde, ekonomik, eðitimsel, sosyal ya da baþka bir nedenle kendi toplumunu býrakýp, diðer bir yere daha iyi bir yaþam sürmek için gitmek söz konusudur. Bu kategoriye, uluslararasý göç, yasal olmayan göç, uluslararasý iþçi göçü girmektedir. Zorunlu olanlar ise, savaþ, sivil çatýþmalar, devrimler, ayrýmcýlýk, dinsel rekabet, doðal afetler ve geliþim programlarý yüzünden yerinden edilen insanlarý içermektedir. Bu kategoriye sýðýnmacýlar ve yeniden yerleþtirilenler girmektedir (Parnwell 1993:41). Türkiye açýsýndan göç incelendiðinde temel karakteristiklerinin þunlar olduðu görülür: 1950lerle birlikte hýzlanan toplumsal ve ekonomik dönüþüm süreci içinde kentsel ve kýrsal alanda yaþayan nüfus oranlarýnda hýzlý bir deðiþim görülmektedir. 1950’de nüfusun %19’u kentlerde yaþarken, 1990larda %56’ya çýkmýþtýr. 1950li yýllarda baþlayan ve hýzlanan içgöç, daha çok ülkede kýrsal alanlardaki dönüþümün ivme kazandýrmasý, bir anlamda iticiliði ile açýklanabilirken, daha sonra 60lý yýllarýn sonu ve 70li yýllar ve 80lerin baþýna kadar daha çok kentsel alanlardaki dönüþümün belirleyiciliði, bir anlamda çekiciliði ile anlatýlabilir. 1980li ve 1990lý yýllar içinde ise, içgöç olgusu ve
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
163
YOKSULLUK EÐÝTÝM
VE
164 YOKSULLUK
Türk Milli Eðitim Mevzuatýnda Yoksulluða Bakýþ Tarzý Hikmet Y. Celkan Prof. Dr., Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi e-posta:
[email protected]
Öz
Y
oksulluk, Türk toplum yapýsýnýn sürekli rahatsýzlýklarýndan biri olmuþtur. Meselenin çözümüne Türk Eðitim Tarihinde de çeþitli mevzuat içerisinde çaba sarf edilmiþ, eðitim öðretimle ilgili her türlü faaliyetlerde bu konu gözden uzak tutulmamýþ-
týr.
Cumhuriyetten önce ve sonra Anayasa,Kanun,Nizamname,Okul Programlarý...gibi mevzuatta toplumun yoksul kesimlerinden gelen çocuklarýn eðitim öðretimi için tedbir niteliðinde çeþitli hükümler yer almýþtýr. 1876 Anayasasý, 1921, 1961 ve 1982 Anayasalarý, 1961 Ýlköðretim ve Eðitim Kanunu, 1973 Milli Eðitim Temel Kanunu, 1940 Köy Enstitüleri Kanunu, 1936, 1948 ve 1968 Ýlkokul Programlarý ile Maarif Þuralarý söz konusu mevzuatýn belli baþlý örnekleridir. Anahtar Kelimeler; Yoksulluk, Anayasa, Kanun, Milli Eðitim, Okul Programlarý.
Abstract
P
owerty has been a permanent problem of the Turkish social structure . This Problem has been dealt with through some legislative arrangements, while it has been a hot issue in all the educational provisions and practices.
Before and after the proclamation of the Republic; there were always some references (in the form of By Laws, Sentences etc.) in the constitutions, laws, regulations and the school programs to guarantee the inclusion of the children of the families, in the all levels of educational system. For example; The constitutions of 1876; 1921; 1961 and 1982; The law of Primary Instruction and Educational of 1961; Basic Laws of National Educational of 1973; Law of the Village Institutes of 1940; Primary educational curricula of 1936; 1948 and 1968; and the Conventions of National Educational all show the state’s consideration of the poor to provide them with some better educational opportunities. Key Words. Poverty, Constition,. Law, National Education, School Curicula
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
165
T
ürk Milli Eðitimi Türk Milleti’nin tarihi kadar eskidir. Tarihte bilinen ilk Türk Devletleri ile baþlayan eðitim tarihimiz, Türklerin Ýslamiyet’i kabulünden önce ve sonra olmak üzere iki ana dönem halinde incelenebilir. Toplumlarýn aþiret, kavim, ümmet, millet þeklindeki tarihi evrim aþamalarýndan geçerek bugüne kadar gelen Türk varlýðý yakýn zamanlara kadar sosyal yapýsý itibariyle göçebe ve geri kalmýþ toplumlarýn özelliklerini büyük ölçüde taþýmakla birlikte, gerek Ýslamiyet öncesi ve gerekse Ýslamiyet’in kabulünden sonra kurulan Türk Devletleri yerleþik toplum düzeninin izlerini taþýr. Geniþ bir coðrafyada yaygýn biçimde yer alan Türk Kavmi asýrlar boyunca çeþitli kültür ve medeniyet dairelerinde varlýðýný sürdürmüþ, sosyal yapýsý itibariyle en alt seviyeden en üst seviyeye kadar çeþitli sosyal tabaka ve sýnýflarý bünyesinde barýndýrmýþ, toplumlarýn normal ve patolojik anlamda maruz kaldýklarý her türlü olaylarý yaþamýþtýr: Göç, harp, kýtlýk, açlýk, kuraklýk, katliam gibi olumsuzluklarýn yaný sýra, içinde bulunduklarý kültür ve uygarlýklarýn zaman zaman yaratýcýsý, bazen de ortaðý olarak bunlarýn nimetlerinden faydalanmýþlardýr. Tarihte Uygur, Göktürk, Hun, Selçuklu, Osmanlý… gibi büyük imparatorluklarý kuran Türkler, siyasi organizasyonlarýn coðrafi büyüklüðü oranýnda farklý etnik, dini ve kültürel kökenlere mensup kitleleri de bünyelerinde barýndýrmýþ, dolayýsýyla toplumun alt tabakalarýnýn açlýk, sefalet, yoksulluk gibi belirgin tezahürleriyle sürekli karþý karþýya bulunmuþlardýr. Devlet reisleri halkýn bu durumuna çare olmak üzere geleneksel, kültürel ve siyasi manâda çeþitli tedbirler almak zorunda kalmýþlardýr. Eski Türklerde ‘potlaç’ fakir1
Akyüz Yahya; Türkiye Eðtim Tarihi, Ankara-1982, s. 12.
166 YOKSULLUK
lerin doyurulmasýnýn tipik bit örneðidir. Dede Korkut hikâyelerinde bunun çeþitli örneklerine rastlýyoruz. Türklerin gelenekleri arasýnda yer alan yoksullarý doyurma düþüncesi Ýslamiyet’in kabulünden sonra daha da perçinleþmiþtir. Çünkü Ýslâm’da da zekât, sadaka ve kurban gibi uygulamalar vardý1. Ýnsanlýðýn ortak bir problemi olarak tarihin her döneminde görülen açlýk ve yoksulluða þüphesiz Türk toplumlarýnda da rastlanmaktadýr. Biz, devletin ve toplumun buna nasýl tedbirler aldýðý hususunu bir tarafa býrakýp, eðitimöðretim kurumlarýnda konuya iliþkin düþünce ve uygulamalarýn yazýlý mevzuatta nasýl yer aldýðýný incelemeyi amaçlamaktayýz. Türk eðitim tarihinde görülen eðitim kurumlarý resmi ve özel þekliyle halk mektepleri, saray mektepleri, askeri mektepler, azýnlýk ve yabancý mektepleridir. Bunlar arasýnda özellikle halk mekteplerinin fakir ve yoksullar için çeþitli eðitim-öðretim faaliyetlerinde bulunduklarýný biliyoruz. Mahalle mektepleri ve medreseler bunlardan ikisidir. Sosyal yönü aðýrlýklý olmakla birlikte vakýflarýn da bir bakýma eðitim-öðretim kurumu gibi çalýþtýklarýný görüyoruz. Mazisi Selçuklular Dönemi’ne kadar uzanan medreselerin toplumda önem kazanmasý ve yayýlmasýnýn sebeplerinden biri, yoksul fakat yetenekli öðrencileri okutma ve topluma kazandýrma düþüncesidir2. Osmanlýlar Dönemi’nde Padiþah Fatih Sultan Mehmet kendi mektebine yetimlerin, bulunmazsa fakir çocuklarýn alýnacaðýný vakfiyesinde belirtmiþtir3. Vakýflar Selçuklu ve Osmanlý dönemlerinde týpký medreseler gibi, gösterdikleri faaliyetleriyle önemli birer eðitim öðretim kurumu olarak da algýlanabilir. Bilhassa Osmanlýlar döneminde vakýf müesseseler din, saðlýk, bayýndýrlýk, þehircilik hizmetlerinin yaný sýra askeri hizmetlerin bir bölümüyle eðitim hizmetlerini de yerine getirmekteydi. Çünkü Devlet iç ve dýþ güvenlik ile adli hizmetlerin dýþýnda toplumun yukarýda zikredilen aþaðý yukarý bütün hizmetlerini vakýf müesseslerine devretmiþ durumdaydý. Vakýflar Müslüman vatandaþlarýn mallarýnýn tamamýný veya bir bölümünü hiçbir karþýlýk beklemeden hayýr amacýyla baðýþlamalarý sonucu ortaya çýkan müesseselerdir. Maddi bir karþýlýk beklemeden baþkalarýna yardým etmek gibi ulvi bir düþüncenin sonucu olan dini ve hukuki nitelikteki vakýf müessesesinin amaçlarý arasýnda fakir ve yoksul öðrencilerin okutulmasý, ilim irfan sahibi yapýlmasý gibi bir düþüncenin bulunmasý son derece tabîidir. Esasen mescitler, türbeler, tekkeler, köprüler, sulama kanallarý, su yollarý, kervansaraylar, hastaneler, hamamlar, imarethaneler türünden eserleri meydana getirmek gibi hayýr iþlerinin yanýnda, medrese ve mekteplerin de kurulmasýnýn düþünülmesi tabiidir. Bu kurumlarda toplumun alt tabakalarýndan gelen yoksul öðrencilere okuma ve barýnma imkânlarý tanýnmaktaydý. Zira yok2 3
Akyüz, a.g.e. s. 35. Akyüz, a.g.e. s. 58.
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
167
sul öðrencilerin okutulmasý; vakýflarýn sosyal çatýþmayý engellemek, servet ve gelir daðýlýmýný olumlu yönde etkilemek, sosyal iliþkileri düzenlemek ve sosyal bütünleþmeyi saðlamak gibi sosyal fonksiyonlarýnýn bir parçasýný teþkil etmekteydi. Osmanlý Padiþahlarýnýn, yoksul çocuklarýn okutulmasýna iliþkin vakfiyelerindeki isteklerinin dýþýnda eðitim-öðretimin iptidai kýsmýnýn fark gözetilmeksizin toplumun her tabakasýna mensup çocuklar için mecburi tutulmasý hususunda hassas davranmalarýnýn bir örneðini de Sultan II. Mahmud’un 1824’de yayýnladýðý fermaný teþkil eder. Eðitim-öðretimin devletin asli vazifeleri arasýnda sayýlmasý hususunda atýlan resmi adýmlardan 1845 yýlýnda Meclis-i Muarif-i Muvakkat’ýn toplanmasýný, 1857’de Maarif Nezareti’nin kurulmasýný, 1869’da Saffet Paþa’nýn Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’ni çýkarmasýný ve 1876 Kanun-i Esasi’sinde (Anayasasýnda) maarife dair hükümlerin yer almasýný zikredebiliriz. 1876 Anayasasý’nýn 15. maddesinde, “Emr-i tedris serbesttir. Muayyen olan kanuna tebaiyet þartý ile her Osmanlý umumi ve hususi tedrise mezundur”; 16. maddesinde ise “Bilcümle mektepler devletin taht-ý nezaretindedir. Tebaai Osmaniyenin terbiyesi bir siyaký ittihat ve intizam üzere olmak için iktiza eden esbaba teþebbüs olunacak ve mileli muhtelifenin umuru itikadiyelerine müteallik olan usulü talimiyeye halel getirilmeyecektir”, denilmektedir. Bu hükümlerden eðitim-öðretim faaliyetlerinin bütün vatandaþlar tarafýndan resmi ve özel þekilde serbestçe yapýlabileceði ve dolayýsýyla toplumun fakir zengin her ferdi için gerekli görüldüðü anlaþýlmaktadýr. 1923’den sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, sosyal bir hukuk devleti olma felsefesi; hükümet ve okul programlarýna yansýtýlmýþ, eðitim-öðretimin toplumun bütün kesimlerini kucaklayacak þekilde yaygýnlaþtýrýlmasý öngörülmüþtür. 14.8.1923’de hükümet programýnda olaðanüstü yeteneklere sahip çocuklarýn eðitimi için parasýz yatýlý okullarýn açýlacaðý, bu okullara yurdun çeþitli bölümlerinde öðrenci alýnacaðý belirtilmiþtir4. Söz konusu çocuklarýn içerisinde yoksul ailelerden gelenlerin de bulunacaðý aþikârdýr. 19391940 Öðretim yýlý baþýndan itibaren uygulamaya konulan “Köy ilkokul Programý Projesi”nde göz önünde tutulacak hedeflerin bazýlarýnda, köy çocuðunu kendi muhitinde hayata hazýrlamanýn, onu millî, medenî, insanî fikir ve duygularla donatmanýn, bunlar arasýnda kýz çocuklarýnýn dahi ayný þekilde yetiþtirilmelerinin önemi vurgulanmaktadýr5. Toplumun fakir kesimlerindeki yoksul çocuklarýn eðitim-öðretim imkânlarýna kavuþturulmasý amacýyla köy okullarý kurulmasý ve bunlara öðretmen yetiþtirilmesi uygulamalarý Cumhuriyet Dönemi eðitim politikalarýnýn dikkati 4 5
Hükümet Programlarýnda Eðitim, Ankara-1990 s. 7-10. Binbaþýoðlu, Cavit; Türkiye’de Eðitim Bilimleri Tarihi, Ýstanbul-1995, s. 280.
168 YOKSULLUK
çeken noktalarýndan biridir. Nitekim 1933’de çýkartýlan 3704 sayýlý “Köy Eðitmen Kurslarýyla Köy Öðretmen Okullarýnýn Ýdaresine Dair Kanun” ve 1940’da çýkartýlan 3803 sayýlý “Köy Enstitüleri Kanunu”, Anadolu’da geri kalmýþ yörelerde açýlacak okullarda köylerden alýnacak çocuklarýn okutularak köy öðretmeni olarak yetiþtirilmeleri bu bölgelerin yoksul çocuklarý için düþünülmüþ önemli yasal tedbirlerdir. Eðitimde köye yönelme hareketleri okul ile aile arasýndaki iþbirliðinin kuvvetlendirilmesi fikrini doðurmuþtur. 1965 tarihli okul aile birliði yönetmeliðinin amaçlarýndan birisi öðrenci velilerinin sosyal ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý suretiyle sosyal yardýmlaþma ve dayanýþma fikrini geliþtirmektir6. Buradan anlaþýlýyor ki, devlet öðrenci velilerinin sosyal ihtiyaçlarýný karþýlarken, ayný zamanda yoksul ailelerden gelen çocuklarýn da eðitim ve öðrenim haklarýný teminat altýna almýþ oluyordu. 1948 tarihli ilkokul programý Milli Eðitim’in amaçlarýný toplumsal, kiþisel, insanlýk iliþkileri ve ekonomik hayat bakýmýndan belirlerken eðitimin sosyal boyutunu da ön plana çýkarmakta olup, bu da toplumsal dayanýþma ve bütünleþme esprisi içerisinde yoksul çocuklarýn kollanýp korunmasýnýn bir iþareti olmaktadýr. 1968 ilkokul programý ve daha sonraki ilköðretim okullarý programýnda ilkokulun eðitim ve öðretim ilkeleri sýralanýrken, her çocuðun birbirinden farklýlýðý, çocuðun büyüme ve geliþmesinin sürekliliði ve çocuðun bir bütün olarak geliþtiði hususlarýna deðinilmektedir. Her ne kadar bu hususlar psikolojik ve pedagojik boyutlarý çerçevesinde ele alýnmakta ise de, burada öðretmenin çocuklarý sadece bu iki açýdan deðil, sosyal ve ekonomik farklýlýklarý açýsýndan da deðerlendirmelerinin gerekliliði vurgulanmaktadýr7. Yoksul çocuklarýn eðitim-öðretimi meselesi resmi mevzuat çerçevesinde Milli Eðitim Þurasýna da taþýnmýþtýr. 1953 yýlýnda toplanan V. Milli Eðitim Þurasýnda okul öncesi eðitimin, ilköðretimin ve özel eðitime muhtaç çocuklarýn sorunlarý gündemin ana maddelerini teþkil etmekteydi8. Özel eðitime muhtaç çocuklarýn genellikle, barýnma, beslenme imkânlarýndan mahrum çevrelerden geldiði düþünülürse, konunun bakanlýðýn en yüksek danýþma organý olan Milli Eðitim Þurasýnda tartýþýlmasý ve bu soruna çözüm yollarýnýn araþtýrýlmasý Türk Millî Eðitimi’nin yoksulluða bakýþýnýn baþka bir penceresi olarak deðerlendirilebilir. 1961 Anayasasý’nýn 50. maddesinde konuya iliþkin þu hükümler göze çarpmaktadýr; Madde 50 – Halkýn öðrenim ve eðitim ihtiyaçlarýný saðlama devletin baþta gelen ödevlerindendir. 6 7 8
Binbaþýoðlu, C.; a.g.e., s. 279. Ýlköðretim Okulu Programý; M.E.B. Yayýný, Ankara-1995, s. 26. Akyüz, Y.; a.g.e., s. 261.
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
169
– Ýlköðrenim, kýz ve erkek bütün vatandaþlar için mecburidir ve devlet okullarýnda parasýzdýr. – Devlet, maddi imkânlardan yoksun baþarýlý öðrencilerin, en yüksek öðrenim derecelerine kadar çýkmalarýný saðlama amacýyla burslar ve baþka yollarla gerekli yardýmlarý yapar. – Devlet, durumlarý sebebiyle özel eðitime ihtiyacý olanlarý, topluma yararlý kýlacak tedbirleri alýr. Madde hükümlerinden açýkça görüleceði gibi devlet, maddi imkânlardan yoksun öðrencilerin korunup gözetilmesini her þeyden önce Anayasasýnda teminat altýna almýþtýr. Daha sonra Anayasa’nýn bu hükmüne uygun olarak milli eðitimin çeþitli mevzuatýnda bu konu göz önünde bulundurulmuþtur. 1961 Anayasasý’nýn ruhuna uygun olarak, ayný yýl çýkartýlan ve önemli ölçüde reform niteliðindeki hükümleri ihtiva eden 222 sayýlý “Ýlköðretim ve Eðitim Kanunu”, ilköðretimin zorunlu olmasý kadar ayný zamanda açýlacak okullarýn özel eðitime ve öðretime muhtaç çocuklarý da kapsamasý gerektiðini öngörmekteydi. 1973 tarih ve 1739 sayýlý Milli Eðitim Temel Kanunu Türk Milli Eðitimi’nin genel amaçlarýný þu þekilde tespit etmiþtir; Türk Milleti’nin bütün fertlerini; 1– Atatürk Ýnkýlâp ve Ýlkelerine ve Anayasa’da ifadesini bulan Atatürk Milliyetçiliði’ne baðlý; Türk Milleti’nin millî, ahlâkî, insanî, manevî ve kültürel deðerlerini benimseyen, koruyan ve geliþtiren; ailesini, vatanýný, milletini seven ve daima yüceltmeye çalýþan; insan haklarýna ve Anayasa’nýn baþlangýcýndaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karþý görev ve sorumluluklarýný bilen ve bunlarý davranýþ haline getirmiþ yurttaþlar olarak yetiþtirmek; 2– Beden, zihin, ahlâk, ruh ve duygu bakýmlarýndan dengeli ve saðlýklý þekilde geliþmiþ bir kiþiliðe ve karaktere, hür ve bilimsel düþünme gücüne, geniþ bir dünya görüþüne sahip, insan haklarýna saygýlý, kiþilik ve teþebbüse deðer veren, topluma karþý sorumluluk duyan; yapýcý, yaratýcý ve verimli kiþiler olarak yetiþtirmek; 3– Bilgi, istidat ve kabiliyetlerini geliþtirerek gerekli bilgi beceri, davranýþlar ve birlikte iþ görme alýþkanlýðý kazandýrmak suretiyle hayata hazýrlamak ve onlarý, kendilerini mutlu kýlacak ve toplumun mutluluðuna katkýda bulunacak bir meslek sahibi olmalarýný saðlamak; Böylece, bir yandan Türk vatandaþlarýnýn ve Türk toplumunun refah ve mutluluðunu artýrmak; öte yandan millî birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sos9
Vural, Mehmet; Ýlköðretim Okulu Programý, Erzurum-2000, s. 107.
170 YOKSULLUK
yal ve kültürel kalkýnmayý desteklemek ve hýzlandýrmak ve nihayet Türk Milleti’ni çaðdaþ uygarlýðýn yapýcý, yaratýcý, seçkin bir ortaðý yapmaktýr9. Türk Milli Eðitimi’nin yukarýdaki amaçlarý, toplumun bütün bireylerinin kiþilik, vatandaþlýk, meslek eðitimi yönünden yetiþtirilmesi þeklinde üç esasa dayandýrýlabilir. Burada özellikle, toplumun bireyleri arasýnda ayrým yapýlmaksýzýn hepsinin iyi birer vatandaþ olarak topluma kazandýrýlmasý ve her birine kendilerini hayata hazýrlayacak bir meslek öðretilmesi amaçlanmaktadýr. Bu da toplumun yoksul kesimlerinden gelen çocuklarýn eðitim-öðretimi açýsýndan eðitim politikalarý temelinde düþünülen bir tedbirdir. 1961 Anayasasý’nýn öðrenimin saðlanmasýna iliþkin yukarýda belirtilen hükümlerini muhafaza ederek, 1982 Anayasasý’nýn 42. maddesinde “eðitim ve öðrenim hakký ve ödevi” konusu daha kapsamlý bir þekilde ele alýnmýþtýr. Söz konusu maddenin konumuza iliþkin hükümleri þöyle ifade edilmiþtir; - Kimse, eðitim ve öðrenim hakkýndan yoksun býrakýlamaz; - Ýlköðretim kýz ve erkek bütün vatandaþlar için zorunludur ve devlet okullarýnda parasýzdýr; - Devlet, maddi imkânlardan yoksun baþarýlý öðrencilere, öðrenimlerini sürdürebilmeleri amacýyla burslar ve baþka yollarla gerekli yardýmlarý yapar. Devlet, durumlarý sebebiyle özel eðitime ihtiyacý olanlarý topluma yararlý kýlacak tedbirleri alýr. Týpký 1961 Anayasasý’nda olduðu gibi 1982 Anayasa’sý da yoksul çocuklarýn eðitimi hususunda ayný ruhu taþýmaktadýr. Zira, ‘eðitim ve öðrenim hakkýndan kimsenin yoksun býrakýlmamasý, eðitimin kýz-erkek bütün çocuklar için parasýz olarak devlet okullarýnda yaptýrýlmasý ve bilhassa maddi imkânlardan yoksun öðrencilerin maddeten desteklenmesi’, bunun açýk belirtisidir. Ýnsan Haklarý Evrensel Beyannamesi’nin 26. maddesinde ise eðitim ve öðrenim hakkýyla ilgili olarak þöyle denilmektedir; “Herkesin öðrenim hakký vardýr. Öðrenim hiç olmazsa ilk ve temel evrelerinde parasýzdýr. Ýlköðretim zorunludur. Teknik ve meslekî eðitimden herkes yararlanabilmelidir. Yüksek Öðrenim, baþarýlarýna göre herkese tam bir eþitlikle açýk olmalýdýr. Eðitim, insan kiþiliðinin tam geliþmesi ve insan haklarýyla temel özgürlüklere saygýnýn güçlendirilmesini hedef almalýdýr. Eðitim, bütün uluslar, ýrk ve din guruplarý arasýnda anlayýþ, hoþgörü ve dostluðu teþvik etmeli ve Birleþmiþ Milletlerin barýþýn sürdürülmesi yolundaki çalýþmalarý geliþtirilmelidir. Anne-baba, çocuklarýna verilecek eðitim türünü seçme hakkýna öncelikle sahiptir”10. 10
Duman, Ýlker Hasan; 1982 Anayasasý’nda Ýnsan Haklarýna Saygýlý Devlet, Ýstanbul-1997, s. 218.
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
171
Buradaki hükümleri de 1961 ve 1982 Anayasasý’nýn ilgili hükümleri çerçevesinde deðerlendirmek mümkündür. 1739 sayýlý Millî Eðitim Temel Kanununda Türk Millî Eðitiminin temel ilkeleri bazý ana baþlýklar altýnda sýralanmýþtýr. Bunlardan, “genellik ve eþitlik”, “ferdin ve toplumun ihtiyaçlarý”, “eðitim hakký”, “fýrsat ve imkân eþitliði” baþlýklarý, konumuzun millî eðitime yansýyan mevzuat hükümleridir. Ayný hususlara Anayasa hükümlerinin ilgili maddelerinin izahýnda temas edilmiþti. Ancak, meselenin eðitimde fýrsat ve imkân eþitliði kavramlarý açýsýndan irdelenmesi faydalý olacaktýr. Bilindiði üzere eðitimde imkân eþitliði devletin bütün yurttaþlarýna ýrk, dil, din, cinsiyet, inanç ve düþünce farký gözetmeksizin eðitim imkânlarýný eþit þekilde götürmesi demektir. Dolayýsýyla, yoksul çocuklar bu hükümlere göre korunup gözetilmekle yasal güvence altýna alýnmýþ bulunmaktadýrlar. Ülkemizde sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel farklýlýklarýn sosyal yapýyý, dayanýþma ve bütünleþmeyi büyük ölçüde bozduðu aþikârdýr. Siyasal istikrarsýzlýklar ve ekonomik krizler de bu saðlýksýz yapýnýn oluþumunu hýzlandýrmaktadýr. Sosyal tabakalar ve sýnýflar arasýnda meydana gelen uçurumlarýn ve buna baðlý olarak ortaya çýkan yoksulluk kültürünün ülkemiz için ciddi bir sorun oluþturmaya devam ettiði bir ortamda, Türk Millî Eðitiminin yukarýda kronolojik bir çerçevede verilen mevzuatýnda yoksulluða karþý alýnmýþ olan temas etmiþ olduðumuz tedbirler bize göre ülkenin sosyal ve siyasal bütünlüðü açýsýndan hayati ehemmiyeti haizdir. Ancak mevcut sistemin yeterli olmadýðýný söylemek gerekir. Sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde eðitim sisteminin sosyal sýnýf farklýlýklarýnýn sürmesine çanak tutacak þekilde olmasý kabul edilemez. Ülkenin ve yoksul vatandaþlarýn daha radikal ve kalýcý tedbirlere ihtiyacý vardýr.
172 YOKSULLUK
Ön Ergenlik Dönemindeki Öðrencilerin Yoksulluk Öz Saygý ve Umutsuzluk Düzeyleri Açýsýndan Ýncelenmesi Halil Ekþi - Mustafa Otrar - Müge Yukay Dr, Uzm, Dr, Marmara Üniversitesi Atatürk Eðitim Fakültesi Eðitim Bilimleri Bölümü, (
[email protected]) - (
[email protected]) - (
[email protected])
Öz
Ö
z saygý; kiþinin kendi kendini deðerlendirmesi sonunda ulaþtýðý benlik kavramýný onaylamasýndan doðan beðeni durumunu umutsuzluk ise bireylerin gelecek hakkýndaki olumsuz beklentilerini ifade etmektedir. Mevcut araþtýrmanýn amacý, örneklemini oluþturan ilköðretim ikinci kademe 7. ve 8. sýnýf ile ortaöðretim lise 1. sýnýfa devam eden 207 ön ergen öðrencide (ranj=13-16; =14,61) sosyo-ekonomik statünün (SES) çeþitli betimlenme biçimleri (Aile Toplam Geliri, Baba Eðitim Düzeyi, Global) ile benlik saygýsý ve umutsuzluk düzeyleri arasýndaki iliþkiyi ortaya koymaktýr. Katýlýmcýlarýn özgüven düzeyini belirlemek için Piers Harris Çocuklarda Öz-Kavramý Ölçeði, umutsuzluk düzeyini Beck Umutsuzluk Ölçeði ve SES’ini belirlemek için araþtýrmacýlar tarafýndan geliþtirilen bir ölçme aracý kullanýlmýþtýr. Öz güven hiçbir SES belirleyicisi düzeyinde farklýlýk göstermezken Umutsuzluk ile Global SES belirleyicisi arasýnda düþük SES lehine farklýlýk bulunmuþtur. Anahtar kelimeler: Öz saygý, umutsuzluk, yoksulluk, Sosyo-ekonomik statü, ilköðretim 2. kademe öðrencileri, ortaöðretim öðrencileri
Abstract
W
hile self-esteem refers to an individual’s sense of him or her value or worth or the extend to which a person values, approves of, appreciates, prizes, or likes him or herself, hopelessness generally denotes one’s negative expectation about his or her future. The present study aims to explore the relationship between self esteem, hopelessness, and three different measures (i.e. income, fathers’ education levels, and global) of socioeconomic status (SES) among 207 early adolescent aged 13- 16 years (=14,61). Participants completed Piers Harris Children’s Self-Concept Scale, Beck Hopelessness Scale, and a measure of SES developed by researchers. Whereas Self-esteem did not differ for any SES indicators, hopelessness did especially for Global SES measure.
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
173
Key Words: Self-esteem, Hopelessness, Socioeconomic Status, K7-9
Giriþ Mevcut çalýþmanýn ana deðiþkenlerinden biri olan öz saygý (self-esteem); genel olarak kiþinin kendi kendini deðerlendirmesi sonunda ulaþtýðý benlik kavramýný onaylamasýndan doðan beðeni durumunu ifade etmektedir ve benlik saygýsý ve kendine saygý duygusu anlamýnda da kullanýlmaktadýr (Blascovich & Tomaka, 1991; Geçtan, 1996). Kiþinin benlik kavramýný anlamak için onun içinde bulunduðu an kadar gelecekteki tepkilerini etkileyecek geçmiþ yaþantýsýnýn da farkýnda olmak gerekir (Onur, 1987). Psikologlar genelde yüksek öz saygýnýn psikolojik iyi oluþun bir parçasý olduðunu kabul etmektedirler (deðerlendirme için bkz. Campbell, Pungello, Miller-Johnson, 2002). Öz saygýsý yüksek olan kiþilerin kendilerini saygýya ve kabul edilmeye deðer, önemli ve yararlý kiþiler olarak algýladýklarý bilinmektedir. Öz saygýsý düþük olan bireyler ise, kendilerini pek önemli olmayan, sevilebilir özelliklerden mahrum, kendilerine güvenemeyen kiþiler olarak görme eðilimindedirler (Gündüz, 1983). Yine yüksek öz saygýya sahip bireyler; yeni fikirlere açýk, kiþiler arasý iliþkiler ve grup iliþkilerinde baþarýlý, rahat, aktif, giriþken, yaratýcý ve araþtýrmacý bir görünüm sergilerken (Sullivan, 1953) düþük öz saygýya sahip bireyler ise karþýsýndakilere güvenemeyen, kolay umutsuzluða kapýlan, sosyal iliþkilerde uyum saðlayamayan, çabuk etkilenen, sýk sýk utanç ve suçluluk duygularýna kapýlan bir kiþilik yapýsýný ortaya koymaktadýrlar (Geçtan, 1997). Bütün bunlar kendi benlik kavramlarýný kabul etme düzeyleri düþük olan kiþilerin, benlik kavramýný kabul etme düzeyi yüksek olan kiþilerden daha fazla toplumsal baskýlara boyun eðmeleri sonucunu doðurmaktadýr (Onur, 1987). Bireyin öz saygýsýný neler etkiliyor diye baktýðýmýzda ise pekçok deðiþkenle karþý karþýya gelmekteyiz. Bu deðiþkenler arasýnda sosyoekonomik statü (SES), zekâ, akademik baþarý, cinsiyet, kalýtým, anne-baba tutumlarý,
174 YOKSULLUK
toplumsal normlar, beslenme þekli, kardeþ sayýsý, ailede kaçýncý çocuk olduðu, yaþamýnýn en uzun süresinin geçtiði yerleþim birimi, anne ve babasýnýn eðitim durumu, bireyin devam ettiði okulun türünü sayabiliriz (Campell et al., 2002; Cüceloðlu, 1997; Ekþi, 1990; Onur, 1987; Skaalvik & Hagtvet, 1990; Twenge ve Campell, 2002; Yavuzer, 1996, Yörükoðlu, 1988). Farklý ekonomik ve kültürel düzeyleri içeren toplumlarda, farklý düzeylerden gelen bireyler farklý benlik kavramlarýna sahip olmaktadýrlar. Örneðin orta sosyoekonomik düzeyde yetiþen bir bireyin benlik kavramý doðal olarak, ekonomik ve toplumsal yönlerden yoksun kalarak yetiþen bir bireyin benlik kavramýndan çok farklý olmaktadýr (Onur, 1987). Çoðunlukla sosyoekonomik ve kültürel düzeyi yüksek olan aile çocuklarýnýn, sosyoekonomik ve kültürel düzeyi daha aþaðýda olan ailelerden gelen çocuklara oranla daha baþarýlý bir sosyal geliþim gösterdikleri savunulur (Yavuzer, 1996). Kanada Sosyal Geliþim Konseyi yoksulluðun sýklýkla, bebek ölüm oraný, saðlýk problemleri, psikososyal bozukluklar ve okuldan atýlma oranýyla iliþkili olduðunu ifade etmektedir (Abernathy, Webster & Vermeulen, 2002). Gallo ve Matthews son zamanlarda yaptýklarý bir çalýþmada (2003) düþük SES ortamlarýnýn daha stresli olduðunu ve kiþinin stresle baþa çýkma kapasitesini azaltýðýný ve böylece negatif duygu ve biliþ süreçlerine yatkýnlýðý doðurduðunu öne sürmektedirler. Hong Kong Üniversitesinde öðrenim gören 694 öðrenci üzerinde yapýlan bir çalýþmada yüksek öz saygý gösterenlerin daha yüksek SES’e mensup ailelerden geldiði bulunmuþtur (Zhang, 2001). Benzer þekilde Kanada’da yapýlan bir çalýþmada yoksulluk ile düþük öz saygý arasýnda iliþki bulunmuþtur (Abernathy et al., 2002). Benzer þekilde Hortaçsu (1989) Türk lise ve üniversite öðrencileri üzerinde yaptýðý bir çalýþmada SES’in öz saygý kavramýyla iliþkili olduðunu bulmuþtur. Twenge ve Campell SES ve öz güven arasýndaki iliþkiyi ortaya koymaya çalýþtýklarý ve literatürde en kapsamlý metaanalitik çalýþmada .446 ayrý çalýþma verilerini (N=312,940) mercek altýna almýþlardýr. Metaanaliz sonuçlarýna göre iki deðiþken arasýnda istatistiksel olarak küçük fakat anlamlý bir iliþki (d=.15, r=.08) bulunmaktadýr. Genel olarak bulgularýn aþaðýda detaylý olarak deðinilen Sosyal Gösterge Modelini desteklediðinden bahsetmektedirler. Twenge ve Cambpell (2002) SES ile öz saygý arasýndaki iliþkiyi açýklamak için üç modelin öne sürüldüðünü.belirtmektedirler:(i) Sosyal Gösterge Modeli (Social Indicator Model): SES sosyal gruplar arasýnda statü göstergesi olduðundan öz saygý da SES yükseldiðinde yükselir. (ii) Ýçselleþtirilmiþ Deðerlendirme (Reflected Appraisals): Baþkalarýnýn bizi algýlama biçimlerini içselleþtirdiðimizi ifade eden bu model stigmanýn içselleþtirilmesi olarak da adlandýrýlýr. (iii) Öz Koruma Mekanizmalarý (Self-protective Mechanisms): Bu modele gö-
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
175
re ise kiþiler SES düzeyleri ne olursa olsun sürekli olarak kendilerinden daha düþük düzeylerdekilerle kendilerini karþýlaþtýrarak öz saygýlarýný korurlar. Çalýþmamýzýn yoksullukla iliþkilendirilen diðer bir deðiþkeni olan umutsuzluk ya da geleceðe olumsuz bakma, depresyonun genel özellikleri arasýnda sayýlýr ve sosyal davranýþlarla birliktelik gösterir. Umutsuzluk deðersizlik, kararsýzlýk, çaresizlik, eyleme geçememe, iþleri sürdürememe ve suçlulukla ilintilidir. Bolland (2003) yüksek yoksulluk düzeyine sahip 2468 banliyo genci üzerinde yaptýðý bir çalýþmada umutsuzluðun erkeklerin yaklaþýk %50’sinin, kýzlarýn ise yaklaþýk %25’inin orta ya da ileri derecede umutsuzluk duygularýna sahip olduklarýný ve umutsuzluðun þiddet, madde kötüye kullanýmý vb. riskli davranýþlarýn istatistiksel açýdan yordadýðýný bulmuþtur. Eckersley ve Dear (2002) genç intiharlarýndaki kültürel deðiþkenler arasýnda açýlayýcý bir unsur olarak umutsuzluktan bahsetmektedir. Umutsuzluk genellikle öðrenilmiþ çaresizlik kavramý ile birlikte anýlmaktadýr. Bu kavram kiþinin davranýþlarýnýn sonuçlarýný deðiþtiremeyeceðine iliþkin motivasyonel, biliþsel ve duygusal durumunu ifade eder. Bu noktada yoksulluðun umutsuzluk ile iliþkili olduðu söylenebilir. Yukarýda deðinilen fotoðraf, düþük SES (bir anlamda yoksulluk) ile öz saygý ve umutsuzluk arasýndaki iliþkiyi ortaya koyma ihtiyacý hissettirmektedir. Bu çalýþmanýn temel amacý ilköðretim 7. ve 8. sýnýf ile lise 1.sýnýf öðrencilerinin öz saygý ve umutsuzluk düzeylerinin SES ile iliþkisini ortaya koymaktýr.
Yöntem Evren ve Örneklem Araþtýrma evrenini 2002-2003 yýlýnda Ýstanbul ilinde Anadolu yakasýnda bulunan Milli Eðitim Bakanlýðý’na baðlý okullardaki ilköðretim 7., 8. ve lise 1. sýnýf öðrencileri oluþturmaktadýr. Bu çerçevede random yoluyla belirlenen okullarda uygulamalar yapýlmýþtýr. Örneklem 96’sý (%46,4) kýz, 111’i (%53,6) erkek toplam 207 öðrenciden oluþmaktadýr. Grubu oluþturan öðrencilerin yaþlarý 13-16 arasýnda deðiþmektedir. Öðrencilerin yaþ ortalamasý ise =14,61 olarak hesaplanmýþtýr.
Veri toplama araçlarý Piers Harris Çocuklar Ýçin Öz-Kavramý Ölçeði Piers Harris Çocuklar Ýçin Öz-Kavramý Ölçeði; E.V. Piers ve Dr. Harris tarafýndan geliþtirilmiþtir. Çocuklarýn öz güvenleri ve öz kavramlarý, kendileriyle ilgili algýlamalarý ve deðerlendirmelerini ölçmektedir. Türkçe’ye Çataklý ve Öner (1985) tarafýndan uyarlanmýþ olan test, 80 madde ve 6 alt test (zekâ ve okul durumu, bedensel görünüm, kaygý, gözde olma, mutluluk) içer-
176 YOKSULLUK
mekte, 9-16 yaþ arasýndaki bireylere uygulanabilmektedir. Ölçekten alýnan puan yükseldikçe bireyin kendisi hakkýnda olumlu, düþtükçe olumsuz düþünce ve duygulara sahip olduðu ortaya çýkmaktadýr. Güvenirlik analizlerinde test-tekrar test güvenirlilik katsayýlarý lise için .72 ile .91, ortaokul için .79 ile .98 arasýnda hesaplanmýþtýr (Öner, 1985). Yapý geçerliði için sýnav kaygýsý envanteri puanlarý ile ölçek puanlarý arasýndaki korelasyona bakýlmýþ, korelasyon deðerleri ortaokul için .50, lise için .47 olarak belirlenmiþtir (Öner,1986, 1987). Beck Umutsuzluk Ölçeði Bireyin geleceðe yönelik olumsuz beklentilerini deðerlendiren aracýn orijinali Beck ve arkadaþlarý tarafýndan geliþtirilmiþ, Türkçe’ye uyarlanmasý ise Durak (1994) tarafýndan yapýlmýþtýr. 20 maddeden oluþan ölçekte bireyden kendisine uygun gelen ifadeleri “evet”, uygun olmayanlarý “hayýr” olarak iþaretlemesi istenir. Maddelerden 11 tanesinde evet seçeneði, 9 tanesinde ise hayýr seçeneði 1 puan alýr. Puan ranjý 0-20 arasýdýr. Alýnan yüksek puanlarda umutsuzluðun yüksek olduðu kabul edilir. Ýç tutarlýlýk (Cronbach Alfa) katsayýsý .85, yarýya bölme güvenirlilik katsayýsý .85, test-tekrar test güvenirlilik katsayýsý .74 olarak bulunmuþtur. Yapý geçerliði baðlamýnda Beck Depresyon Envanteri ve Rosenberg Benlik Saygýsý Ölçeði arasýnda sýrayla .65 ve .55 korelasyon katsayýlarý bulunmuþtur. Yapýlan faktör analizinde ise ölçeðin Gelecek ile ilgili Duygular ve Beklentiler (GDB), Motivasyon Kaybý (MK), Umut (UM) olmak üzere üç alt boyutu olduðu tespit edilmiþtir.
Sosyo-Ekonomik Statüyü Belirleme Formu Türkiye’de SES’i belirlemek için standardize edilmiþ bir ölçek bulunmamaktadýr. Yoksulluk, gelir düzeyi ve sosyo-ekonomik düzeye iliþkin çeþitli sivil toplum kuruluþlarýnýn (örneðin sendikalarýn) belirli ekonomik göstergelere göre saptadýðý rakamsal deðerler ortaya konulmakla birlikte, bu deðerlerin “algýlanan ekonomik düzey” açýsýndan belirleyiciliði tartýþýlabilir. Sözgelimi açlýk sýnýrý olarak belirtilen yaklaþýk üç yüz elli milyon bazýlarý için gerçekten açlýk sýnýrý olarak görülürken, bazýlarý için iyi bir gelir olarak algýlanabilmektedir. Söz konusu deðiþkenlik bölgeler veya yerleþim birimleri arasýnda da farklýlýk gösterebilmektedir. Literatürde SES genellikle ailenin toplam geliri ve babanýn eðitim durumuna göre belirlenmektedir. Bu çalýþmada bu iki parametrenin yanýnda yukarýda belirtilen nedenlerden dolayý SES’i belirlemek için ayrý bir çalýþma yapýlmýþtýr. Çalýþma baðlamýnda önce yoksullukla ilgili literatür taranarak yoksullukla ilgili betimleyicilik özelliði bulunan bazý anket maddeleri hazýrlanmýþtýr. Bu maddeler (anne-baba eðitim durumu, ailenin gelir düzeyi, anne babanýn
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
177
baðlý bulunduklarý sosyal güvenlik kurumu, ailenin sahip bulunulan eþyalar vb.) uzman görüþüne sunulmuþ, uzmanlardan maddelerin yoksulluðu belirleme kriteri olarak kullanýlýp kullanýlamayacaðýný, eðer kullanýlabilecekse aðýrlýk düzeyini belirtmeleri istenmiþtir. Görüþler doðrultusunda anket maddeleri belirlenmiþ ve her bir madde aðýrlýklandýrýlarak toplam bir puan oluþturulmuþtur. Bu puan kullanýlarak bireyler “alt-orta-üst” olmak üzere üç sosyoekonomik düzeye ayrýlmýþ, bu deðiþken ayrý bir deðiþken olarak analizlerde kullanýlmýþtýr.
Ýþlemler Önce araþtýrma grubunu oluþturan öðrencilerin özelliklerini betimleyici frekans ve yüzde daðýlýmlarý çýkarýlmýþ, ardýndan araþtýrmanýn amaçlarýna uygun olarak þu iliþkisel çözümlemeler gerçekleþtirilmiþtir: 1. Öðrencilerin öz saygý ve umutsuzluk (Gelecek ile Ýlgili Duygular ve Beklentiler, Motivasyon Kaybý, Umut ve Genel Umutsuzluk) puanlarýnýn çeþitli SES göstergelerine (Aile Toplam Geliri, Baba Eðitim Düzeyi, Global) göre farklýlaþýp farklýlaþmadýðýný belirlemek için tek yönlü varyans analizi (ANOVA); anlamlý bulunan F deðerlerinden sonra post-hoc LSD testi, 2. Öz saygý ve umutsuzluk arasýndaki iliþkiyi belirlemek için Pearson Çarpým Moment Korelayon analizi tekniði kullanýlmýþtýr. Elde edilen veriler bilgisayarda SPSS programýnda çözümlenmiþ, manidarlýðý .05 düzeyinde sýnanmýþ ve bulgular araþtýrmanýn amaçlarýna uygun olarak tablolar hâlinde sunulmuþtur.
Bulgular Tablo 1. SES Göstergesi Olarak Aile Gelir Düzeyi Deðiþkenine Göre Piers Harris ve Beck Umutsuzluk Ölçeði Puanlarý Ýçin Yapýlan Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) Sonuçlarý
178 YOKSULLUK
Tüm Gruplar Ýçin f, x ve ss Deðerleri Deðiþke GELÝR N x ss n ALT 79 55,87 9,49
ANOVA Var. Kareler Kay. Toplamý G.Arasý 234,024 15890,91 4
2
Kareler Ortalamas 117,012
204
77,897
sd
ORTA
104
57,91
8,08
G. Ýçi
YÜKSEK Toplam ALT ORTA
24 207 79 104
55,54 56,86 ,85 ,74
9,64 8,85 1,12 1,12
Toplam
206
G.Arasý 1,145 G. Ýçi 269,126
2 204
YÜKSEK
24
,96
1,33
Toplam 270,271
206
Toplam ALT ORTA BUÖ-MK YÜKSEK Toplam ALT ORTA BUÖ-UM YÜKSEK Toplam BUÖ ALT
207 79 104 24 207 79 104 24 207 79
,81 2,71 2,52 2,21 2,56 1,95 1,31 1,46 1,57 5,51
1,15 2,13 1,72 1,82 1,89 1,61 1,32 1,38 1,47 4,09
G.Arasý 4,887 G. Ýçi 734,224 Toplam 739,111
2 204 206
2,444 3,599
G.Arasý 18,825 G. Ýçi 423,910 Toplam 442,734
2 204 206
9,412 2,078
2
20,003
PIERS HARRIS
BUÖGDB
G.Arasý
40,005
,572 1,319
F
1,502
,434
,679
4,530**
1,455
** p<.01
Gelir düzeyi deðiþkenine göre Piers Haris ve Back Umutsuzluk Ölçeði puanlarý için yapýlan tek yönlü varyans analizi (ANOVA) sonucunda, umutsuzluk ölçeði, umutsuzluk alt boyutu (F=4,530; p<0.01) dýþýnda, gruplar arasýnda anlamlý bir farklýlýk saptanmamýþtýr. Umutsuzluk alt boyutu için farklýlýðýn hangi boyutlar arasýnda olduðunu belirlemek üzere yapýlan post-hoc LSD testi sonucunda, farklýlýðýn alt ve orta gelir gruplarý arasýnda (p<0.01) olduðu saptanmýþtýr (Tablo 1). Tablo 2. SES Göstergesi Olarak Babanýn Eðitim Düzeyi Deðiþkenine Göre Piers Harris ve Back Umutsuzluk Ölçeði Puanlarý Ýçin Yapýlan Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) Sonuçlarý
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
179
Tüm Gruplar Ýçin f, x ve ss Deðerleri Deðiþken
ANOVA
GELÝR
N
x
ss
Var. Kay.
Kareler Toplamý
sd
Kareler Ortalamas ý
F
ÝLKOKUL
60,226
2
30,113
,387
203 205
77,891
77
57,32
7,87
G.Arasý
PIERS ORTA-LÝSE HARRIS ÜNÝV. Toplam ÝLKOKUL
101 28 206 77
56,41 57,79 56,94 ,86
9,50 8,79 8,80 1,18
G. Ýçi Toplam G.Arasý
2,206
2
1,103
ORTA-LÝSE
101
,81
1,09
G. Ýçi
257,819
203
1,270
ÜNÝV.
28
,54
1,10
Toplam 260,024
205
Toplam
206
,79
1,13
77 101 28 206 77 101 28 206 77
2,66 2,60 1,89 2,53 1,79 1,54 1,00 1,56 5,32
1,92 1,90 1,40 1,86 1,53 1,44 1,25 1,47 3,85
G.Arasý 13,267 G. Ýçi 696,058 Toplam 709,325
2 203 205
6,634 3,429
1,935
G.Arasý 12,955 G. Ýçi 427,725 Toplam 440,680
2 203 205
6,477 2,107
3,074*
2
37,579
2,860
BUÖGDB
ÝLKOKUL ORTA-LÝSE BUÖ-MK ÜNÝV. Toplam ÝLKOKUL ORTA-LÝSE BUÖ-UM ÜNÝV. Toplam BUÖ ÝLKOKUL
G.Arasý
75,159
,868
** p<.01
Bir SES deðiþkeni olarak babanýn eðitim düzeyi deðiþkenine göre Piers Harris ve Back Umutsuzluk Ölçeði puanlarý için yapýlan tek yönlü varyans analizi (ANOVA) sonucunda, umutsuzluk ölçeði, umutsuzluk altboyutu (F=3,074; p<0.05) dýþýnda, gruplar arasýnda anlamlý bir farklýlýk saptanmamýþtýr. Umutsuzluk alt boyutu için farklýlýðýn hangi boyutlar arasýnda olduðunu belirlemek üzere yapýlan post-hoc LSD testi sonucunda, farklýlýðýn ilkokul ve altý ile üniversite mezunu babalara sahip olan gruplar arasýnda olduðu saptanmýþtýr (Tablo 2). Tablo 3. Global SES Deðiþkenine Göre Piers Harris ve Beck Umutsuzluk Ölçeði Puanlarý Ýçin Yapýlan Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) Sonuçlarý
180 YOKSULLUK
Tüm Gruplar Ýçin f, x ve ss Deðerleri Deðiþke n
GELÝR
DÜÞÜK ORTA PIERS HARRIS YÜKSEK Toplam DÜÞÜK ORTA BUÖGDB YÜKSEK Toplam DÜÞÜK ORTA BUÖMK YÜKSEK Toplam DÜÞÜK ORTA BUÖUM YÜKSEK Toplam DÜÞÜK ORTA BUÖ YÜKSEK Toplam
ANOVA
N
x
ss
56 95 56 207 56 95 56 207 56 95 56 207 56 95 56 207 56 95 56 207
54,86 57,31 58,11 56,86 1,07 ,85 ,46 ,81 2,93 2,61 2,09 2,56 2,18 1,49 1,09 1,57 6,20 4,96 3,68 4,95
9,73 8,44 8,42 8,85 1,35 1,07 ,97 1,15 2,16 1,81 1,67 1,89 1,69 1,37 1,18 1,47 4,34 3,46 3,03 3,72
Var. Kay.
Kareler Toplamý
sd
Kareler Ortalamasý
F
G.Arasý 330,576 G. Ýçi Toplam
2 204 206
165,288 77,423
2,135
G.Arasý 10,691 G. Ýçi 259,580 Toplam 270,271
2 204 206
5,345 1,272
4,201*
G.Arasý 20,254 G. Ýçi 718,857 Toplam 739,111
2 204 206
10,127 3,524
2,874
G.Arasý 34,219 G. Ýçi 408,515 Toplam 442,734
2 204 206
17,110 2,003
8,544***
G.Arasý 177,530 G. Ýçi 2666,885 Toplam 2844,415
2 204 206
88,765 13,073
6,790**
* p<.05 ** p<.01 *** p<.001
Global SES deðiþkenine göre Piers Harris ve Back Umutsuzluk Ölçeði puanlarý için yapýlan tek yönlü varyans analizi (ANOVA) sonucunda, öz saygý puanlarýnýn SES düzeyine göre anlamlý bir þekilde farklýlaþmadýðý belirlenmiþtir. Bununla birlikte Umutsuzluk Ölçeði gelecek ile ilgili duygular ve beklentiler (GDB) alt boyutu (f:4,201; p<.05) ve umut alt boyutu (f:8,544; p<.001) ile Umutsuzluk Ölçeði toplam puanlarýnýn (f:6,790; p<.01) istatistiksel açýdan anlamlý bir þekilde farklýlaþtýðý saptanmýþtýr. Bu farklýlýðýn hangi gruplardan kaynaklandýðýný belirlemek üzere uygulanan Post-Hoc LSD testi sonucunda Umutsuzluk Ölçeði gelecek ile ilgili duygular ve beklentiler (GDB) alt boyutu için düþük (= 1,07) ve orta (=0,85), düþük ve yüksek (= 0,46), orta ve yüksek SES gruplarýnýn arasýnda (p<.05) olduðu saptanmýþtýr. Umut alt boyutunda da düþük (=2,18) ve orta (=1,49), düþük ve yüksek (=1,09), orta ve yüksek SES gruplarýnýn arasýnda (p<.001) olduðu belirlenmiþtir. Ayný durum Umutsuzluk toplam puaný için de geçerlidir. Toplam puanda düþük (=6,20) ve orta (=4,96), düþük ve yüksek (=3,68), orta ve yüksek SES gruplarýnýn arasýnda (p<.01) düzeyinde anlamlý bir farklýlýk olduðu be-
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
181
lirlenmiþtir. Farklýlýk çýkan tüm gruplarda SES düzeyi yükseldikçe umutsuzluk düzeylerinin düþtüðü ortaya çýkmaktadýr (Tablo 3). Tablo 4. Piers Harris ve BUÖ ve Alt Boyutlarý Arasýndaki Korelasyon (Pearson) Katsayýlarý
Piers Harris Puaný
r N
Piers Harris Puaný
Gelecek Alt Boyutu
Motivasyon Alt Boyutu
Umutsuzluk Alt Boyutu
Umutsuzluk Toplam Puaný
1,000 207
-,538* 207
-,437* 207
-,463* 207
-,565* 207
* p<.001
Tabloda da görüleceði gibi, Piers Harris Çocuklarda Öz-kavramý Ölçeðinden alýnan puanlarýn, Back Umutsuzluk Ölçeði alt boyutlarý ve toplam puaný ile p<.001 düzeyinde negatif yönlü anlamlý bir iliþki sergilediði saptanmýþtýr. Diðer deyiþle, umutsuzluk düzeyleri yükseldikçe, öz saygý düþmektedir (Tablo 4).
Tartýþma Öz saygý ile SES’in üç farklý göstergesi arasýnda farklýlýk bulunamamasý, birkaç açýdan izah edilebilir. Twenge ve Cambpell (2002) bu iki deðiþken arasýndaki iliþkiyi açýklarken önerilen modellerden biri olan Özkoruma Mekanizmalarý (Self-protective Mechanisms) modeline göre kiþiler SES düzeyleri ne olursa olsun sürekli olarak kendilerinden daha düþük düzeylerdekilerle kendilerini karþýlaþtýrarak öz saygýlarýný korumaktadýrlar. Bu açýklamalardan biri olabilir. Literatürde yine öz saygý ve SES arasýndaki iliþkide güçlü bir ara deðiþken olarak yaþtan bahsedilmektedir (Rosenberg & Pearlin, 1978). Çocuk ve gençlerde bu iki deðiþken arasýnda bir iliþkiye, yetiþkinlere nispetle daha az rastlanmaktadýr. Bu durum, yetiþkinlerin SES düzeylerini genellikle kendi çabalarýyla, çocuk ve ergenlerin ise bunu ailelerine atfetmeleri yoluyla elde etmeleriyle açýklanmaktadýr. Üçüncü bir açýklama biçimi de tevazu, alçakgönüllülük gibi deðerlerin Türk toplumunda sürekli ön plânda olmasýdýr. Bundan dolayý kiþinin SES ne kadar yüksek olursa olsun bu deðerlerin etkisi altýnda davranma olasýlýðýndan bahsedilebilir. Araþtýrmada beklendiði gibi, umutsuzluk düzeyleri ile SES deðiþkeninin her türlü ifade tarzý arasýnda anlamlý bir farklýlýk saptanmýþtýr. Bu da yoksulluðun umutsuzluk duygularýný tetiklediðinin açýk bir göstergesidir. Doðrudan araþtýrma konusuyla baðlantýlý olmamakla birlikte, öz saygý ile umutsuzluk ölçeði alt boyutlarý ve toplam umutsuzluk puanlarý arasýnda bulunan yüksek iliþki (p<.001) bu iki deðiþken arasýnda güçlü bir baðlantý oldu-
182 YOKSULLUK
ðunu ortaya koymaktadýr. Bu durum, umutsuzluk yükseldikçe öz saygýnýn düþtüðünü ifade etmektedir. Genel olarak, yoksulluðun bireylerin umutsuzluklarýný artýrdýðý öngörüsü ile hareket edilirse çýkan sonuç son derece anlamlý bulunacaktýr.
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
183
Kaynaklar Abernathy, T.J., Webster, G., & Vermeulen, M. (2002). Relationship between poverty and health among adolescents. Adolescence, 37 (145), 55-66. Blascovich, J., & Tomaka, J. (1991). Measures of self-esteem. In J. P. Robinson, P. R. Shaver, & L. S. Wrightsman (Eds.) Measures of personality and social psychological attitudes (Volume I, pp. 115-160). San Diego, CA: Academic Press. Bolland, J. M. (2003). Hopenessness and risk behaviours among adolescents living in high-poverty inner-city neighbourhoods. Journal of Adolescence, 26, 145-158. Campbell, F. A., Pungello, E.P., & Miller-Johnson, S. (2002). The development of perceived scholastic competence and global self-worth in African American adolescents from low-income families: The roles of family factors, early educational intervention, and academic experience. Journal of Adolescent Research, 17, 277-302. Cüceloðlu, D. (1997). Ýnsan ve davranýþ. Ýstanbul: Remzi Kitabevi,. Durak, A. (1994). Beck Umutsuzluk Ölçeði’nin geçerlik ve güvenirlik çalýþmasý. Türk Psikoloji Dergisi, 9 (31), 1-11. Eckersley, E., & Dear, K. (2002). Cultural correlates of youth suicide. Social Science & Medicine, 55, 1891-1904. Ekþi, A. (1990). Çocuk, genç, ana babalar. Ýstanbul: Bilgi Yayýnevi. Geçtan, E. (1997). Ýnsan olmak. Ýstanbul: Remzi Kitabevi. Geçtan, E. (1996). Psikanaliz ve sonrasý. Ýstanbul: Remzi Kitabevi. Gündüz, Y. (1983) Çocuðunuzun baþarýsý elinizdedir. Ankara: Büyük Dershane Matbaacýlýk. Hortaçsu, N. (1989). Turkish students’ self concepts and reflected appraises of significant others. International Journal of Psychology, 24, 451-463. Linda C. Gallo, L. C., & Matthews, K. A. (2003). Understanding the association between socioeconomic status and physical health: do negative emotions play a role? Psychological Bulletin, 129, 10-51 Onur, B. (1987). Ergenlik psikolojisi. Ankara: Hacettepe Taþ Yayýnevi. Öner, N., & Çataklý, M. (1984-1985). Does education make a difference in the child rearing attitudes of parents in Turkey?, Boðaziçi Üniversitesi Eðitim Dergisi, 11. Öner, N., & Çataklý, M. (1986-87). Çocuklarda Öz-Kavramý Ölçeði: Piers Harris Ölçeði’nin bir çeviri ve güvenirlik çalýþmasý. Boðaziçi Üniversitesi Eðitim Dergisi, 12, 85-100.
184 YOKSULLUK
Rosenberg, M., & Pearlin, L.I. (1978). Social class and self-esteem among children and adults. American Journal of Sociology, 84, 53-77. Skaalvik, E.M., & Hagtvet, K.A. (1990). Academic achievement and self-concept: an analysis of causal predominant in a developmental perspective. Journal of Personality and Social Psychology, 58, 292-307. Sullivan, H.S. (1953). The interpersonal theory of psychiatry. New York. Yavuzer, H. (1996). Çocuk ve suç. Ankara: Remzi Kitabevi. Yörükoðlu, A. (1989). Çocuk ruh saðlýðý. Ýstanbul: Özgür. Zhang L. (2001). Thinking styles, self-esteem, and socio-economic status. Personality and Individual Differences, 31, 1333-1346.
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
185
Eðitim Göstergelerinin Kiþi Baþýna Düþen Gayri Safi Milli Hasýlaya Etkileri Yavuz Erdoðan Öðr.Gör., Marmara Üniversitesi, Atatürk Eðitim Fakültesi e-posta:
[email protected]
Öz
S
on yýllarda iktisadi kalkýnma üzerine yapýlan çalýþmalar, yoksulluk sorununun çözümü olarak beþeri sermayeye yapýlan yatýrýmlarý iþaret etmektedirler (Lucas, 1988; Romer, 1989; Barro 1991). Bununla birlikte, beþeri kalkýnma olgusunun en temel bileþenini bilgi toplumuna geçiþ süreci ile birlikte eðitim faktörü oluþturmaktadýr. Eðitime yapýlan yatýrýmlar, toplumsal týrmanmayý tetiklemekte; bireyler arasý sosyal statü, refah düzeyi ve gelir daðýlýmýndaki eþitsizlikleri azaltma iþlevi görmektedirler. Tüm bu noktalardan hareketle yaptýðýmýz araþtýrmanýn amacý; ülkemizin 81 iline ait okuryazarlýk oranlarý, anaokulu okullaþma, ilköðretim okullaþma, orta öðretim okullaþma, mesleki-teknik eðitim okullaþma oranlarý ve ÖSS puaný ortalamalarý gibi eðitim-öðretim parametreleri ile ayný illerin kiþi baþýna düþen GSMH’sý (Gayri Safi Milli Hasýla) arasýndaki iliþkiyi ortaya koymaktýr. Bu amacý gerçekleþtirmek için, her ilin kiþi baþýna düþen GSMH’sý ve diðer eðitim göstergeleri tespit edilmiþtir. Daha sonra GSMH ile eðitim göstergeleri arasýndaki iliþkileri belirlemek ve GSMH’yý anlamlý olarak yordayan (açýklayan) deðiþkenleri ortaya koyabilmek amacýyla çoklu regresyon analizi uygulanmýþtýr. Araþtýrma sonucunda, iller bazýnda kiþi baþýna düþen GSMH ile tüm eðitim göstergeleri arasýnda .01 düzeyinde anlamlý iliþki saptanmýþtýr. Bununla birlikte ÖSS puanlarýnýn ve mesleki-teknik eðitim okullaþma oranlarýnýn GSMH’nýn anlamlý birer yordayýcýsý olduklarý tespit edilmiþtir. Anahtar kelimeler: Eðitim ekonomisi, eðitim-gelir iliþkisi, GSMH, okullaþma oranlarý, yoksulluk
Abstract
I
n the recent decades, the studies about economic development show that solution of poverty is investing on human capital (Lucas, 1988; Romer, 1989; Barro 1991). Beside that education is one of the basic factors of human capital. The investments on education trigger social development minimize prosperity and social differences. And also, it reduces income distribution inequality. According to these realities, the aim of this research is to find out the correlation between GDP (Gross Domestic Product Per Capita) rates and educational indicators such as preschool education schooling rates, primary education schooling rates, high school education schooling rates, vocational education schooling rates and OSS (Student Choosing Exam) scores. To realize this aim, educational indicators and GDP rates for all cities were obtained. Afterwards, to find the correlations between educational indicators and GDP per capita Pearson Correlation Test was applied. Also, Multiple Regression Analysis was used to determine the independent variables which explain the GDP per capita. At the end of this research, it has been obtained significant correlations between all educational indicators and GDP per capita. In additi-
186 YOKSULLUK
on to this, it was found that OSS scores and vocational education schooling rates are significant explanatory of GDP per capita. Key Words: Educational economics, education-income correlation, GDP per capita, inequality, schooling rates, poverty.
Giriþ
B
ilim ve teknolojide yaþanan geliþmelerin hýz kazandýðý günümüzde, “bilgi” ülkeler arasý rekabetin ana kaynaðý durumuna gelmiþtir. Bilginin kazanýmýnýn ise ilkel toplumlardan beri düzenli bir eðitim süreci içinde gerçekleþmesi, eðitim sistemlerine verilen önemin artmasýna sebep olmuþtur. Kendi vatandaþýna nitelikli bir eðitim verebilen toplumlarýn, geliþmiþlik düzeyleri daha ileri seviyelere çýkmýþ, vatandaþlarýnýn bireysel yeteneklerini ortaya çýkarmýþtýr. Vatandaþlarýnýn bilgi, beceri ve yeteneklerini istenilen düzeye çýkarmýþ toplumlarýn, bunu eðitim aracýlýðýyla gerçekleþtirdikleri açýktýr. Eðitimin bireye kazandýrdýðý bilgi, beceri ve tutum, hem bireyin, hem de ülkenin gelirini arttýracak ve sonuçta eðitimle bireye kazandýrýlan davranýþlar, ekonomide verimliliði yükseltecektir (Karakütük, 2000, s.17). Bunun sonucunda kýsa ve uzun vadede topluma büyük yarar saðlamýþ olacaktýr. Refah artýþý ve toplumda eðitim talebinin artmasý ile eðitim giderek ortaöðretim düzeyinde yaygýnlaþmakta, öðrenim süreleri uzamaktadýr. Bu geliþmelerin bilincinde olan ülkeler daha fazla geliþmek ve geliþme açýðýný kapatmak için eðitim olanaklarýný toplumun tüm kesimlerine ulaþtýrma, eðitimin niteliðini artýrma, ortaöðretim ve yükseköðretimi zorunlu eðitim kapsamýna alma yoluna gitmektedirler (Tomul, 2000, s.2). Toplumlarýn ve bireylerin hayatta kalma istekleri, geleceðe yatýrým yapma isteðini uyandýrmýþtýr. Gelecek için en iyi yatýrým ise eðitimdir. Günümüze kadar yapýlan birçok çalýþmada eðitimdeki geliþmelerin ekonomik büyümeye de pozitif etki ettiðini ortaya koymuþtur. Ýnsana yapýlan yatýrýmýn, ekonomik büyümeye katkýsý Adam Smith’in çalýþmalarýna kadar dayandýrýlsa da 1960’larda Schultz (1961) ve Denison (1962)’un yaptýðý çalýþmalar iþgücünün beceri ve üretim kapasitesinde artýþ temin edilmesi sure-
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
187
tiyle eðitimin milli gelir artýþýna doðrudan katký yaptýðýný göstermiþtir. Denison (1967) Amerika’da 1948-1973 döneminde istihdam edilen nüfus baþýna GSMH artýþýnýn beþte birinin iþgücünün eðitim göstergelerindeki artýþa baðlanabileceðini göstermiþtir. Benzer þekilde, Jorgenson ve Fraumeni (1993) Amerika’da 1948-1986 döneminde ekonomik büyümenin dörtte birinin iþgücünün eðitim göstergelerindeki artýþa baðlanabileceðini ortaya koymuþlardýr. Ülkemizde de 1960’lý yýllardan günümüze eðitim ile gelir daðýlýmý arasýndaki iliþki konusunda bir çok çalýþma yapýlmýþtýr. Bu çalýþmalarda gelir daðýlýmý ile eðitim göstergeleri arasýndaki iliþkiye dikkat çekilmektedir (Baþ, 2000,23).
Araþtýrmanýn Amacý Eðitim harcamalarýnýn eþit daðýlýmý, sosyal adaleti saðlamakla birlikte ekonomik büyümeyi tetiklemekte ve toplumdaki refah düzeyi farklýlýklarýný azaltmaktadýr. Bu baðlamda yapýlmasý gereken; toplumu oluþturan fertler arasýndaki eðitim eþitsizliklerini tespit edip, en aza indirgemektir.Eðitime yapýlan yatýrýmlar toplumsal týrmanmayý arttýrmakta, bireyler arasý sosyal statü, refah düzeyi ve gelir daðýlýmýndaki eþitsizlikleri azaltma iþlevi görmektedirler. Bu baðlamda araþtýrmamýzýn amacý; kiþi baþýna düþen gayri safi mili hasýlaya etki eden eðitim göstergelerini belirlemektir. Bu amacý gerçekleþtirmek üzere, araþtýrmamýz aþaðýda belirtilen alt problemlerden oluþmaktadýr; 1. Ülkemizin 81 iline ait okur-yazarlýk oranlarý, anaokulu okullaþma, ilköðretim okullaþma, orta öðretim okullaþma, mesleki-teknik eðitim okullaþma oranlarý ve ÖSS puaný ortalamalarý gibi eðitim-öðretim parametreleri ile ayný illerin kiþi baþýna düþen GSMH’sý arasýndaki iliþkiyi ortaya koymaktýr. 2. Kiþi baþýna düþen GSMH’nýn eðitim göstergeleri tarafýndan açýklanan toplam varyansý belirlemek ve bu varyansýn istatistiksel bakýmdan anlamlýlýðýný sýnamak. 3. Kiþi baþýna düþen GSMH’yý anlamlý olarak yordayan (açýklayan) eðitim göstergelerini belirlemek.
Veri Toplanmasý Araþtýrma, 81 ile ait veriler kullanýlarak yapýlmýþtýr. Araþtýrmada; 1. Eðitim ile ilgili; okur-yazarlýk oraný, anaokulu okullaþma, ilköðretim okullaþma, orta öðretim okullaþma ve mesleki-teknik eðitim okullaþma
188 YOKSULLUK
oranlarý alýnmýþtýr. Eðitimle ilgili veriler; 2000-2001 eðitim-öðretim dönemine aittir. 2. Gelirle ilgili; kiþi baþýna düþen GSMH esas olarak alýnmýþtýr. Gelirle ilgili veriler; 2001 yýlýna aittir ve dolar bazýnda ifade edilmektedir. 3. Ýllere ait bu veriler DPT, DÝE, MEB, YÖK, ve UNDP (UNDP, 2001) kaynaklarýndan derlenmiþtir.
Verilerin Çözümlenmesi Araþtýrma, kiþi baþýna düþen GSMH’nýn seçilmiþ bazý eðitim göstergeleriyle olan iliþkisini açýklamaya dönük korelasyonel bir çalýþmadýr. Korelasyon desenlerinde aralarýnda iliþki olan iki deðiþken de birbiri için yordayýcýbaðýmsýz deðiþen konumundadýr. Bu deðiþkenlerden hanginsin baðýmlý hangisinin baðýmsýz deðiþken olacaðý araþtýrmacýnýn amacýna göre tayin edilir. Bu araþtýrmada kiþi baþýna düþen GSMH baðýmlý deðiþken, diðer eðitim göstergelerinin de baðýmsýz deðiþken olarak tayin edildiði çoklu regresyon deseni uygulanmýþtýr. Kiþi baþýna düþen GSMH’ya etkisi araþtýrýlan baðýmsýz deðiþkenler aþaðýda verilmiþtir: • • • • • •
Okur-yazarlýk oranlarý Anaokulu okullaþma oranlarý Ýlköðretim okullaþma oranlarý Ortaöðretim okullaþma oranlarý Mesleki ve teknik eðitim okullaþma oranlarý ÖSS puanlarý
Bulgu ve Yorumlar Çalýþmada öncelikle illerin okur yazarlýk oranlarý, anaokulu okullaþma, ilköðretim okullaþma, orta öðretim okullaþma, mesleki teknik eðitim okullaþma oranlarý ve ÖSS puan ortalamalarý gibi eðitim parametreleri ile gelir düzeylerini gösteren GSMH oranlarýnýn belirleyici istatistikleri saptanmýþtýr. Daha sonra, iller bazýnda eðitim parametreleriyle gelir düzeyleri arasýndaki iliþkiler ve yordayýcýlar ortaya konulmuþtur. Tablo 1: Ýllere Yönelik Eðitim Göstergeleri ile Kiþi Baþýna Düþen GSMH Betimleyici Ýstatistikleri
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
GSMH ($) OY-O (%) N Ortalama Minimum Maximum
81 1768,93 568,00 6165,00
81 81,13 47,20 92,80
189
AO-O (%)
ÝO-O (%)
81 7,12 ,80 22,70
81 93,98 53,80 122,00
OO-O (%) MTE-O (%) 81 33,92 11,70 59,90
81 20,28 3,30 46,80
ÖSS (%) 81 108,45 100,64 111,95
*Kýsaltmalarýn açýlýmlarý araþtýrmanýn sonunda verilmiþtir
Tablo 1’de ülkemizin 81 iline ait eðitim ve gelir göstergelerine yönelik oranlar verilmiþtir. Bu sonuçlara göre ülkemizin iller bazýnda kiþi baþýna düþen GSMH ortalamasý 1768,93$ olarak saptanmýþtýr. Ýl bazýnda kiþi baþýna düþen GSMH oranlarý bakýmýndan en düþük gelirli ilimiz 568$ ile Aðrý olurken, en yüksek ilimiz 6165 $ ile Kocaeli’dir. Ülkemizin il bazýnda okur yazarlýk oraný %81,3 bulunurken; okur yazarlýk oraný en düþük ilimiz %47,20 ile Þýrnak, en yüksek ilimiz %92,8 ile Ýstanbul’dur. Anaokulu okullaþma oraný %7,12; en düþük ilimiz %0,8 ile Aðrý, en yüksek ilimiz %22,7 ile Tunceli’dir. Ýlköðretim okullaþma oraný %93,98; en düþük ilimiz %53,8 ile Gümüþhane, en yüksek ilimiz %122 ile Ýstanbul’dur. Ortaöðretim okullaþma oraný %33,92; en düþük ilimiz %11,7 ile Þýrnak, en yüksek ilimiz %59,9 ile Ankara’dýr. Ülkemizin mesleki ve teknik eðitim okullaþma oraný %20,28; en düþük ilimiz %3,3 ile Diyarbakýr, en yüksek ilimiz %46,8 ile Artvin’dir. ÖSS puan ortalamalarý 108,45 olarak hesaplanýrken; en düþük ilimiz 100,64 ile Hakkari olurken, en yüksek ilimiz 111,95 ile Antalya olmuþtur. Ülkemiz eðitim ve gelir düzeyi bakýmýndan ne yazýk ki OECD ülkelerine oranla oldukça geri durumdadýr. OECD ülkelerinin kiþi baþýna düþen GSMH’sý ortalama 20.000$ iken bu oran ülkemizde 2.000$ civarýndadýr. OECD ülkelerinde yükseköðretime kadar olan okullaþma oranlarý %90-99’a ulaþmýþken ne yazýk ki bu oran ülkemizde çok düþük seviyelerdedir. Ülkemizde okur-yazarlýk oranýnýn hala %50’lerde dolaþtýðý bir çok ilimiz bulunmaktadýr. Hatta ülkemiz %7,12’lik anaokulu okullaþma oraný ile, bu eðitim kademesinde dünyanýn en geri ülkeleri arasýnda yer almaktadýr. Eðitim ve gelir göstergeleri bakýmýndan son çeyrekte yer alan illerin (20 il) büyük çoðunluðu doðu bölgelerimizdendir. Bu durum, doðu illerimizin hem gelir hem de eðitim seviyeleri bakýmýndan, batý illerimize göre oldukça geride kaldýðýný göstermektedir. Vatandaþlarýna eðitimde fýrsat eþitliði sunmak görevi olan devletin bu konu hakkýnda reel çözümler üretmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, eðitimde fýrsat eþitliðinden söz etmek mümkün olmayacaktýr. Tablo 2: Ýller Bazýnda Kiþi Baþýna Düþen GSMH ile Eðitim Göstergeleri Arasýndaki Ýliþkiler
190 YOKSULLUK
KORELASYONLAR GSMH ($)
r p
OY-O (%)
AO-O (%)
ÝO-O (%)
,530 ,000
,441 ,000
,384 ,000
OO-O (%) MTE-O (%) ,580 ,000
,620 ,000
ÖSS (%) ,440 ,000
Tablo 2’de, illerin eðitim parametreleri ile kiþi baþýna düþen GSMH’sý arasýndaki iliþkiler görülmektedir. Buna göre kiþi baþýna düþen GSMH ile okur yazarlýk, anaokulu okullaþma, ilköðretim okullaþma, orta öðretim okullaþma, mesleki teknik eðitim okullaþma oranlarý ve ÖSS puan ortalamalarý arasýnda .001 düzeyinde anlamlý, pozitif iliþkilere rastlanmýþtýr. Bu sonuç illerin eðitim göstergelerindeki artýþýn, ayný illerin gelir düzeylerini de arttýracaðýný; azalmanýn ise gelir düzeylerine negatif yönde etki edeceðini ortaya koymaktadýr. Bu sonuç daha önce bu konuda yapýlan bir çok araþtýrma ile paralellik göstermektedir (Psacharapoulos, 1994; Barro, 1991; Tomul, 2000; Alesina & Rodrik, 1994; Thurow, 2001). Tablo 3: Kiþi Baþýna Düþen GSMH’nýn Yordanmasýna Ýliþkin Çoklu Regresyon Analizi Sonuçlarý B
Standart HataB
ß
t
p
r
Kýsmi r
SABÝT
11317
4734,90
-
2,390
,019
-
-
Okur Yazarlýk Oranlarý
5,346
11,737
,057
,455
,650
,530
,053
Anaokulu Okullaþma
- 36,297
25,319
- ,166
- 1,434
,156
,441
- ,164
Ýlköðretim Okullaþma
5,542
7,250
,083
,764
,447
,384
,089
Ortaöðretim Okullaþma
20,882
12,313
,243
1,696
,094
,580
,193
47,114
11,087
,523
4,250
,000
,620
,443
98,956
45,883
,220
2,157
,034
,440
,243
Mesleki Teknik Okullaþma ÖSS Puan Ortalamasý R = 0,742 F = 15,143
R2 =0,551 p = 0,000
Baðýmlý Deðiþken : Kiþi Baþýna Düþen GSMH
Tablo 3 incelendiðinde eðitim göstergeleri ile kiþi baþýna düþen GSMH arasýnda yüksek düzeyde pozitif iliþki olduðu görülmektedir (R=0,742, R2=0,551, p<0,001). Okur yazarlýk oranlarý, anaokulu, ilköðretim, ortaöðretim, mesleki-teknik eðitim okullaþma oranlarý ve ÖSS puanlarý birlikte kiþi baþýna düþen GSMH’nýn yaklaþýk % 55,1’ini açýklamaktadýr. Baþka bir þekilde ifade edilecek olursa; kiþilerin gelir düzeylerinde gerçekleþen deðiþim
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
191
miktarýnýn % 55,1’i yukarýda bahsi geçen eðitim göstergeleri tarafýndan karþýlanmaktadýr. Bu oran eðitim düzeyi ile geliþmiþlik arasýndaki iliþkiyi net olarak ortaya koymaktadýr. Tablo 3’te yer alan diðer bulgular göre; standardize edilmiþ regresyon katsayýsý bakýmýndan eðitim parametrelerinin GSMH üzerindeki göreli önem sýrasý aþaðýdaki gibidir. • • • • • •
Mesleki teknik okullaþma (?=,523 ) ÖSS puan ortalamasý (?=0,220) Ortaöðretim okullaþma (?=0,243) Ýlköðretim okullaþma (?=0,083) Okur yazarlýk oranlarý (?=0.057) Anaokulu okullaþma (?= -0,166)
Yine Tablo 3’te regresyon katsayýlarýnýn anlamlýlýðýna iliþkin t-testi sonuçlarý incelendiðinde; Mesleki teknik okullaþma oranlarý (p<0.01) ve ÖSS puan ortalamalarý (p<0.05) kiþi baþýna düþen GSMH üzerinde anlamlý birer yordayýcý (açýklayýcý) olarak görülmektedir. Diðer eðitim göstergeleri yüksek düzeyde pozitif iliþki sergilemekle birlikte, anlamlý yordayýcý olmamýþlardýr. Regresyon analizi sonuçlarýna göre kiþi baþýna düþen GSMH’nýn yordanmasýna iliþkin regresyon eþitliði aþaðýda verilmiþtir. GSMH=11317+5,4Okur-yaz-36,3Anaokul+5,54Ýlköðrt+20,9Ortaöðrt+47,1Meslek+98,9ÖSS
Tartýþma Bu araþtýrmada ülkemizde bulunan 81 ilin gelir düzeylerinin önemli yordayýcýlarýnýn saptanmasý amacýyla çoklu regresyon modeli kullanýlmýþtýr. Elde edilen bulgulara göre, kiþi baþýna düþen gayri safi milli hasýlanýn önemli yordayýcýlarý ÖSS puan ortalamalarý ve mesleki-teknik eðitim okullaþma oranlarý olarak saptanmýþtýr. Eðitim göstergeleri, gelir düzeyindeki deðiþim miktarýnýn yaklaþýk % 55,1’ini açýklamaktadýr. Bu sonuç, Psacharapoulos ve Thurow’un 1973 yýlýnda, 64 ülke üzerine 20 yýlý kapsayan araþtýrma ile paralellik arz etmektedir. Bu araþtýrmada orta geliþmiþ ülkelerde eðitim getirileri % 54 olarak tespit edilmiþtir. Psacharapoulos ve Thurow’un yaptýklarý araþtýrmada eðitim kademelerinin katkýlarý þu þekildedir: ilköðretim, %20; orta öðretim, % 17; yüksek öðretim, % 17’dir. Psacharapoulos, hem toplumsal hem de kiþisel getiri oranlarý bakýmýndan ilköðretim getiri oranlarýnýn tüm eðitim kademeleri arasýndan en yüksek katký payýna sahip olduklarýný ortaya
192 YOKSULLUK
koymuþtur. Oysa bu çalýþmada, daha üst eðitim kademelerinin gelir düzeyini açýklamada daha etkili olduklarý görülmektedir. Ülkemizin 1980-1999 yýllarýný kapsayan baþka bir çalýþmada; eðitim seviyesindeki deðiþimin ekonomik büyümenin yaklaþýk yüzde 31’ini; eðitim yatýrýmlarýnýn ise ekonomik büyümenin yaklaþýk yüzde 23’ünü açýkladýðý belirlenmiþtir (Türkmen, 2002, DPT Uzmanlý Tezi). Jamison ve Lau (1982) yaptýklarý çalýþma sonucu, bir yýllýk ilave bir eðitim süresinin GSYÝH’ya yüzde 3’lük bir katký yaptýðý sonucuna varmýþlardýr. Bireylerin gelir seviyeleri üzerinde önemli birer belirleyici olan eðitim düzeyleri konusunda yukarý adý geçen çalýþmalara benzer bir çok araþtýrma vardýr. Bu araþtýrmalarýn hemen hemen tamamýnda araþtýrmamýza paralel sonuçlara ulaþýlmýþtýr. Barro (1991), 98 ülkenin 1960-185 yýllarýna ait verileri üzerine yaptýðý araþtýrmada GSMH ile ilköðretim ve ortaöðretim okullaþma oranlarý arasýnda pozitif iliþkiler belirlemiþtir. Bu çalýþmada da tüm eðitim göstergeleri ile kiþi baþýna düþen GSMH oranlarý arasýnda pozitif yönde yüksek iliþkiler saptanmýþtýr. Ayný þekilde, Tomul 2000 yýlýnda ülkemizin 19 ilinin verilerine dayanarak yaptýðý çalýþmada öðrenim durumu ile elde edilen gelir arasýnda pozitif iliþkilere ulaþmýþtýr. Kemal Baþ 2000 yýlýnda eðitim-gelir araþtýrmalarý üzerine yaptýðý çalýþmada eðitim ile gelir daðýlýmlarý arasýnda iliþkiler olduðunu, eðitim düzeyindeki geliþmeye baðlý olarak gelir eþitsizliklerinin azaldýðý sonucuna varmýþtýr.
Öneriler Eðitim durumu mevcut sosyal, siyasal ve ekonomik, geliþmelerin önemli saðlayýcýsý olmakla birlikte ayný zamanda bu alanlarda ileriyi besleme iþlevi de görmektedir (Tomul, 2001). Þu halde, kamu açýsýndan da sunulan eðitim hizmetlerinin vatandaþlarýn hayat standartlarýnda yol açtýðý olumlu deðiþimler ve ekonomik büyüme ile iliþkisine dair makro ölçekli çalýþmalar yapýlmalýdýr. Türkiye için eðitim kademeleri itibarýyla öðrenci baþýna yapýlan harcamalar OECD ülkeleri ortalamasýnýn (iyimser tahminlerle bile) oldukça gerisindedir. Ancak bu oranlarýn düþüklüðü ilave finansman imkanlarý geliþtirilmek suretiyle eðitime ayrýlan kaynaklarýn artýrýlmasý gerekliliði sonucunu getirmemektedir. Bunun için kiþilerin alacaklarý ilave eðitimlerin bireylerin gelir seviyelerinde ve sosyal yaþam standartlarýnda iyileþmeye yol açtýðý sonucunu ortaya koyan somut çalýþmalarýn yapýlmasý gerekmektedir. Thurow (2001), “mesai arkadaþlarýmýn eðitim seviyesi benim kazancýmý en az kendi eðitimim kadar etkilemektedir. Onlarýn eðitimsiz hali benim de potansiyelimi olumsuz yönde etkilemektedir”, diyerek toplumdaki eðitim dü-
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
193
zeyi farklýlýklarýnýn sakýncalarýna iþaret etmektedir. Bu çalýþmada da ortaya konulduðu gibi, bireylerin gelir düzeyleri üzerinde eðitim parametrelerinin büyük etkisi vardýr. Bu baðlamda, ülkemizin farklý coðrafyasýnda yaþayan vatandaþlarýmýzýn eðitim kaynaklarýndan etkin ve adil bir biçimde yararlanmalarýný istiyorsak, iller arasý eðitim ve gelir farklýlýklarýný en aza indirgememiz gerekmektedir. Vatandaþlarýna eðitimde fýrsat eþitliði sunmak görevi olan devletin bu politikalarýný deðiþtirerek, reel çözümler üretmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, eðitimde fýrsat eþitliðinden söz etmek mümkün olmayacaktýr.
OY-O AO-O ÝO-O OO-O MTE-O
: Okur Yazarlýk Oraný : Anaokulu Okullaþma Oranlarý : Ýlköðretim Okullaþma Oranlarý : Ortaöðretim Okullaþma Oranlarý : Mesleki ve Teknik Eðitim Okullaþma Oranlarý
194 YOKSULLUK
Kaynaklar Alesina,A.& Rodrik,D.(1994). Distributive Politics and Economic Growth, QJE, 465-90. Barro, R. (1991). Economics Growth in a Cross Section of Countries. Quarterly Journal of Economics. Volume, 106:407-443. Baþ, K. (2000) Education and Income Distribution: Evidence from Provinces of Turkey. Ankara Üniversitesi Siyasal bilgiler Fakültesi Dergisi. Nisan-Haziran-2000 (55-2): 22-36 Denison, E.F. (1962). The Sources of Economic Growth in the United States and Alternatives Before Us. New York. Committee for Economic Development. Denison, E.F. (1967).Why Growth Rates Differ: Postwar Experience In Nine Western Countries: Washington, Brookings Institution. Jorgenson, H. & Fraumeni (1993). Investment in Educational US Economic Growth Scandinavian Journal of Economics. Lau, L.J. & Jamison, D.T. (1993). Education and Economic Growth, Journal of Development Economics, Vol 42. Lucass, R. (1988). On the Mechanics of Economic Development. Journal of Monetary Economics, Volume, 22. Psacharopoulos, G.(1994). Returns to Investment in Education: A Global Update. World Development Volume, 22: 1325–1343. Psacharopoulos, G.(1994). Returns to Education: An International Comparison. Elseveir, Amsterdam. Romer, P. (1989) Human Capital and Growth: Theory and Evidence. National Bureau Economic Research Working Paper, No: 3173. Shultz, T.W. (1971). Investment in Human Capital: The Role of Education and of Research. Free Press, New York. Thurow, L. (2001) Servet Yaratmak. Çev: Gülden ÞEN. Ýstanbul: Altýn Kitaplarý Yayýnevi. Tomul, E.(2000). Ýnsani Geliþme ile Ekonomik Deðiþkenler Arasýndaki Ýliþki. Yayýnlanmamýþ Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Eðitim Bilimleri Enstitüsü. Türkmen, F. (2002). Eðitimin Ekonomik ve sosyal Faydalarý ve Türkiye’de Eðitim Ekonomik Büyüme Ýliþkisinin Araþtýrýlmasý. DPT, Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüðü, Ankara.
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
195
UNDP (2001) Human Development Report-2001. New York: Oxfort University Press. (www.undp.org/hdro) YÖK (2003).www.yok.gov.tr DPT (2003). ekutup.dpt.gov.tr/bolgesel/1997-11/ DÝE (2003). www.die.gov.tr/konularr/yayginegitim.htm MEB (2003. www.meb.gov.tr/istatistik
196 YOKSULLUK
Avrupa Birliði, Yoksulluk ve Eðitim: Avrupa Birliði’nde Yoksullukla Mücadelede Bir Araç Olarak Eðitim Politika ve Uygulamalarý Cem Topsakal Dr., Marmara Üniversitesi e-posta:
[email protected]
Öz
A
vrupa Birliði’nin ekonomik amaçlarýndan biri yaþam standartlarýnýn yükseltilmesidir. Bu amaca ulaþmak için Avrupa Birliði, bölgesel politikalarýnda ekonomik ve sosyal kaynaþma için önlemler, sosyal politikalarýnda yeni istihdam, mesleki hareketlilik ve haklar, ortak tarým politikasýnda koruma gibi uygulamalar düzenlenmektedir. Avrupa Birliði eðitim politikalarýnda yoksulluk, yoksun býrakma/ býrakýlma ile savaþma, istihdam gibi ilkeler, kurallar yer almaktadýr. Örneðin; eðitimin amaçlarý konusunda, eðitim yatýrýmlarýnda eþitlik, hareketlilik konusunda yoksun kalanlara yönelik önlemler, diplomalarýn tanýnmasý konusunda Avrupa Kredi Transfer Sistemi’nin istihdamý kolaylaþtýrmasý, Birlik Dilleri politikasýnda ana diline ilaveten en az iki yabancý dil öðrenmenin avantajlarý, eðitimde kalite konusunda okul baþarýsýzlýklarýnýn önlenmesi, Eðitim programlarýndan Socrates/Comenius’ta yoksul kiþilerin çocuklarýnýn eðitiminin arttýrýlmasý, yaþamboyu öðrenme ve fýrsat eþitliði, yeni iþ oluþturma hedefi, genç iþsizliðin önlenmesi için eðitim önlemi, herkese bilgi ve iletiþim teknolojileri imkaný saðlanmasý, dýþlayýcýlýkla savaþma bulunmaktadýr. Günümüz itibariyle Avrupa Birliði’ne aday olan ve üyelik müzakerelerinin baþlamasýnýn inceleneceði Aralýk 2004 yýlý için gün alan Türkiye’nin Avrupa Birliði sürecinde yoksulluk konusunda Avrupa Birliði politikalarýndan etkilenmesi, bu politikalara paralel düzenlemeler yapmasý sözkonusudur. Bu çalýþmada, Avrupa Birliði adaylýk ve üyeliðinin yoksulluk açýsýndan özellikle eðitim boyutuyla Türkiye’ye etkilerinin ne olacaðý ortaya konmaya çalýþýlacaktýr. Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliði, Süreç, Yoksulluk, Eðitim, Türkiye
Abstract
I
n EU, Educational Politicies and Practicies As a Instrument Throught Struggle With The Poverty One of The economical and social aims/ targets of European Union is to improve life standarts. In order to reach that target, EU, in its local polities, prepares precoution for social and economical inclusion, in its social policies, social righs and employment and professional mobility, in its commen agricultural policy EU looks for practies such as protection. In the educational policies of EU, there are rules such as poverty, fighty with poverty and employment. For instance, equality about educational aims and educational invesment, precoutions towards the people who lack proper education, in the policy or Union Languages, the advantages of learning at least two foreing languages beside the native language, preventing the failures in the schools in terms of quality of education, learning through life and opportinity equality, the target of setting a new business, the importance of education to prevent unemployment, providing everybody with facilities in educational and communication technology and fighting with discrimination. Turkey as a candidate country expecting membership negotiations in 2004, it’s assumed that Turkey is affected by EU politicies and makes regulations paralel with it in terms of poverty. In this study, the inf-
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
197
luences of being EU candidate and memberships on Turkey in terms of poverty especially education dimension come to light. Key Words: European Union, Process, Poverty, Education, Turkey
1. Avrupa Birliði ve Yoksulluk Avrupa Birliði barýþý korumak, ekonomik ve sosyal ilerlemeyi geliþtirmek amacý ile on beþ (üyeliði yeni kabul edilen on üye ile yirmi beþ) üye devletten oluþan (European Union, 2000) bir organizasyon(Akman, s.15), uluslarüstü bir örgüttür (Karluk, 1998, s.72). On beþ üyesiyle Avrupa Birliði’nin yüzölçümü 3.191.000 kilometre kare, nüfusu 375.300.000’dir. Kiþi baþýna Gayrisafî Yurt Ýçi Hasýlasý ortalama 22.500 Euro’dur (AKTT, 2002). Avrupa bütünleþmesi ve Avrupa Birliði’nin var olmasýyla Avrupa’da barýþ, demokrasi, hukukun korunmasý ve gelecekte de güvence altýna alýnmasý, iþsizlik, enflasyon ve yetersiz büyüme gibi ulusal sorunlarýn üzerine çýkan konularýn Birlik çerçevesinde çözüm bulunmasý hedeflenmektedir (Ceyhan, 1991, s. 34). Tanýmdan anlaþýldýðý gibi Avrupa Birliði’nin ekonomik, sosyal ve siyasî amaçlarý bulunmaktadýr. Avrupa Birliði’nin ekonomik ve sosyal amaçlarýndan biri, Üye Ülkelerde yaþam standartlarýnýn yükseltilmesi (A. Antlaþmasý, 2. madde), siyasî amaçlarýndan biri sosyal içericiliðin/ kaynaþmanýn saðlanmasýdýr (Murat, 2000, s. 22). Bu ve benzer amaca ulaþmak için Avrupa Birliði’nde bir çok politika uygulanýr ve yasal düzenlemeler yapýlýr. Bu politika ve yasal düzenlemelerin baþlýcalarý; ekonomi politikalarý, bölgesel politikalar, tarým politikalarý, sosyal politikalar, Üye Devletlerce yapýlan yardýmlar, Avrupa Temel Haklar Þartý, kalkýnma iþbirliði, Sosyal Dýþlanmayla Mücadelede Ýþbirliði Programý’dýr (Bolayýr, 2000). Bu politikalardan biri bölgesel politikalardýr. Bu politika ile ekonomik ve sosyal kaynaþmanýn pekiþtirilmesi, iç sýnýrlardan arýnmýþ bir alanýn oluþumu amaçlanýr. Bunun için yapýsal politika harcamalarý arttýrýlmýþtýr. Burada (Fontaine, 1995, s.17): •
Kalkýnma hýzý düþük bölgelerin geliþtirilmesi,
198 YOKSULLUK
•
Gerilemekte olan sanayi bölgelerinde yeni faaliyetlerin desteklenmesi, • Uzun süreli iþsizlere yardým, • Genç nüfusun daha kolay istihdamýnýn saðlanmasý, • Tarýmýn modernizasyonu, • Yoksul kýrsal alanlarýn desteklenmesi plânlanmaktadýr. Bu faaliyetler için 1989-1993 yýllarý arasý her yýl 14 milyar Euro ayrýlmýþtýr. Bu fonlar Avrupa Bölgesel Geliþme Fonu, Avrupa Sosyal Fonu (madde 144), Avrupa Tarýmsal Yönlendirme ve Garanti Fonu ile Balýkçýlýk Faaliyetlerinin Yönlendirilmesine Yönelik Malî Enstrüman kanalýyla kullanýlmýþtýr. Topluluk içi dayanýþmayý somutlaþtýran ekonomik ve sosyal politikanýn kilit araçlarý olan fonlara 1994-1999 arasý 141 milyar Euro ayrýlmýþtýr. Bu rakam o dönem Birlik bütçesinin üçte birine karþýlýk gelmektedir. Ortak tarým politikasýnýn amaçlarý arasýnda özellikle tarýmla uðraþanlarýn kiþisel gelirini artýrarak, çiftçilerin iyi bir yaþam düzeyine kavuþmasýný saðlamak yer almaktadýr (Bolayýr, 2000, s.10). Bu hedefler büyük ölçüde gerçekleþtirilmiþtir (Fontaine, s.21). Aktif bir sosyal politikada en belirgin eþitsizliklerin ortadan kaldýrýlmasý amaçlanmaktadýr. Burada, sanayi dallarýnda yeni istihdam olanaklarýnýn yaratýlmasý ve meslekler arasý coðrafî hareketliliðin desteklenmesi hedeflenir. Ýþ hukuku ve çalýþma koþullarý, sosyal güvenlik gibi konular yer almaktadýr (madde 140). Üye Devletler, ortak bir program çerçevesinde genç iþçilerin deðiþimini teþvik ederler (41.madde). Üye Devletler ve Topluluk, Avrupa Birliði’nin amaçlarýný baþarmak için eþgüdümlü bir istihdam stratejisi geliþtirmek ve özellikle ekonomik deðiþikliklere duyarlý olan vasýflý, eðitilmiþ ve uyarlanabilir iþgücü ve bir iþgücü piyasasý geliþtirmek için çalýþýrlar (125. madde). Amsterdam Antlaþmasý’nýn Devletlerce Yapýlan Yardýmlar baþlýðýnda, ‘yaþam düzeyi anormal derecede düþük olan ya da önemli bir iþsizliðin hüküm sürdüðü bölgelerin ekonomik kalkýnmasýný desteklemeye yönelik yardýmlar (87, 3/a madde), ticaret koþullarý ortak çýkarlara zarar verecek ölçüde olumsuz yönde etkilemedikçe, belirli faaliyetlerin ya da ekonomik bölgelerin kalkýnmasýný kolaylaþtýrmaya yönelik yardýmlar Ortak Pazar ile baðdaþýr sayýlabilmektedir’ (87, 3/c madde) hükümleri yer almaktadýr. Malî yardým saðlamaktan daha ilerisi Birlik düzeyinde temel haklarý garanti altýna alan bir mevzuatýn oluþturulmasýdýr. Avrupa Temel Haklar Þartý ile serbest dolaþým (39/2. madde), adil ücret, daha iyi çalýþma koþullarý, sosyal korunma, örgütlenme ve toplu pazarlýk özgürlüðü, meslekî eðitim, kadýn-
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
199
erkek eþitliði, iþyerinde demokrasi, iþyeri saðlýðý ve güvenliði, çocuklarýn, yaþlýlarýn ve engellilerin korunmasý getirilmiþtir. Amsterdam Antlaþmasý’nýn Kalkýnma Ýþbirliði baþlýðýnda ise üç düzenleme önem taþýmaktadýr: • Özellikle içlerinde en geri kalmýþ olanlar baþta olmak üzere, geliþmekte olan ülkelerin, sürdürülebilir ekonomik ve sosyal kalkýnmalarýný, • Geliþmekte olan ülkelerin uyumlu ve kademeli bir biçimde dünya ekonomisi ile bütünleþtirilmelerini, • Geliþmekte olan ülkelerdeki fakirlikle mücadeleyi Topluluðun kalkýnma iþbirliði alanýndaki politikasý teþvik eder (177/1 madde). Bu düzenlemeler dýþýnda, Avrupa Birliði’nde sosyal içericilik ve dýþlayýcýlýk da önemli problemler arasýndadýr. Sosyal içericilik (social inclusion), insanlarýn ekonomik, sosyal ve sivil yaþama tam olarak katýlabilmesi, onlarýn gelir ve diðer kaynaklarýnýn (bireysel, aile, sosyal ve kültürel) yaþam kalitesi ve yaþam standardýnýn hoþlanacaklarý düzeyde yeterli olmasý, temel haklarýný tamamen kullanabilmeleri ve toplumda kabul edilmelerine denir (European Commission, 2002a, s. 59). Bugün Avrupa Birliði’nde yaþayanlarýn hepsi, eþit vatandaþlýk haklarýna sahip bulunmamakta, bu konuda çalýþmalar yapýlmaktadýr. Birliðin çeþitli hedeflerinin hayata geçirilebilmesi için Topluluk bütçesinden yapýlan malî katkýlara hukukî bir çerçeve oluþturulmasý amacýyla Topluluk programlarý yapýlandýrýlmýþtýr (Güngör& Soðuk, 2001, s.1). Bu programlardan biri Sosyal Dýþlanmayla Mücadelede Ýþbirliði Programý’dýr. Bu programýn amaçlarý arasýnda sosyal dýþlanma ve yoksulluðun saptanmasý yer almaktadýr. Ayrýca bu konuda Üye Ülkeler arasý iþbirliði, baþarýlý uygulamalar ve bilginin deðiþimi programýn faaliyetleri arasýndadýr (Güngör& Soðuk, 2001, s.57-58). Avrupa Birliði’nde yoksulluk, yoksun býrakýlma, bunlarla savaþma gibi genel politika ve uygulamalar hakkýnda bu kýsa bilgiden sonra, diðer bir araç olan eðitim politika ve uygulamalarýnýn incelenmesine geçilebilir.
2.Yoksullukla Mücadelede Bir Araç Olarak Eðitim Politika ve Uygulamalarý Avrupa Birliði eðitim politikalarýnda yoksulluk, yoksun býrakma/ býrakýlma ile savaþma, genellik ve eþitlik, eðitim hakký, fýrsat ve imkân eþitliði, eðitimde süreklilik, meslekî bilgi, istihdam (Topsakal& Hesapçýoðlu, 2001, s. 451) gibi ilkeler, kurallar, düzenlemeler yer almaktadýr.
200 YOKSULLUK
Örneðin; eðitimin amaçlarý konusunda, eðitim yatýrýmlarýnda eþitlik, eðitim programlarýndan Socrates/Comenius’ta yoksul kiþilerin çocuklarýnýn eðitiminin arttýrýlmasý, hareketlilik konusunda yoksun kalanlara yönelik önlemler, diplomalarýn tanýnmasý konusunda Avrupa Kredi Transfer Sistemi’nin istihdamý kolaylaþtýrmasý, yaþamboyu öðrenme ve fýrsat eþitliði, yeni iþ oluþturma hedefi, genç iþsizliðin önlenmesi için eðitim önlemi, dýþlayýcýlýkla savaþma, Birlik Dilleri politikasýnda ana diline ilaveten en az iki yabancý dil öðrenmenin avantajlarý, eðitimde kalite konusunda okul baþarýsýzlýklarýnýn önlenmesi, herkese bilgi ve iletiþim teknolojileri imkâný saðlanmasý bulunmaktadýr. Bu politikalarý ana hatlarýyla þu þekilde sýralamak mümkündür: 1- Eðitim ve öðretim sistemlerinin amaçlarý, 2- Avrupa Birliði eðitim programlarý, 3- Eðitimde kalite. I- Eðitim ve Öðretim Sisteminin Amaçlarý Politikalarýnda: Avrupa Birliði’nde eðitim ve öðretim sisteminin amaçlarý bir çok yazýlý belgede yer almýþtýr. Bunlardan biri olan 1996 tarihli [Beyaz Kitap ‘Öðretme ve Öðrenme’: Bilgi Toplumuna Doðru] adlý çalýþmada yoksulluk/yoksun býrakma ile ilgili iki düzenleme bulunmaktadýr. 1- Yoksun býrakma ile savaþma. Bu genel bir ilke olarak kabul edilip, yoksun býrakýlmýþlara okul plânlarýndaki ‘ikinci þansý’ kullanmalarýnýn saðlanmasý önerilmektedir. Eðitim sistemleri yaþamboyu öðrenme ilkesiyle, uygun eðitim ve öðretim fýrsatlarýný herkese teklif edebilmelidir. Bundan dolayý, bireylerin baþarýsýzlýk ve bireysel deneyimlerin dezavantajlarýndan korunmasý, eðitim ve ileri meslekî eðitim sistemlerinin kalitesinin geliþtirilmesi için daha büyük çaba harcanmalýdýr. Bu konuda Üye Devletler arasý deneyim deðiþimi saðlanmalýdýr. Bir çok üye Devlet, eðitimsel baþarýsýzlýk problemlerinin tek bir kurumsal önlemle çözümleneceðini düþünmemektedir. Herhangi bir niteliðe sahip olmaksýzýn öðrenim yaþamýnýn baþlarýnda eðitim sisteminden ayrýlanlar için daha ileri bir þans saðlamada deneyim deðiþimi, bu insanlara çeþitli fýrsatlarýn sunulmasýnda yararlý olacaktýr. 2- Eðitim yatýrýmlarýnda eþitlik. Eðitim kademelerinin bütünü eþit derecede öneme sahiptir. Bu konuda öneriler, eðitim harcamalarýn kullanýlmasýnýn hesaplanmasý ve eðitim maliyetinde yapýlacak deðiþiklikte eþitlik þeklindedir. Beyaz Kitap amaçlarý bu þekilde tanýmladýktan sonra, artan problemlere þu önlemleri önerir: Saðlam bir temel eðitim, bireyselliðin bir bütün olarak geliþimi ve meslekî becerilerin tamamen kazandýrýlmasý. Beyaz Kitap gele-
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
201
cek yýllarda eðitim ve öðretim için anahtar yaklaþým safhalarýnýn incelenmesinde temeldir. Avrupa Birliði Eðitim Bakanlarý Konseyi’nde yeni milenyumda eðitim ve öðretimin rolü ile ilgili olarak vurgulanan konular arasýnda dýþlama ve fýrsat eþitliði yer alýr (Council of European Union, 1999): • eðitim hýzla deðiþen dünyada yaþamboyu öðrenmeyi teþvik etmeli, • hariç tutma/dýþlamayý önlemek için toplumun dezavantajlý gruplarýna özel dikkat sarfetmeli ve eðitim bütün vatandaþlar için eþit giriþ fýrsatý saðlamalý. Avrupa Birliði’nde 2000 yýlýnda Lizbon’da yapýlan Avrupa Birliði Zirvesi sonuçlarýnda eðitimin kesin amaçlar tekrar ortaya konmuþtur (Council of European Union, 2000). Konu ile ilgili olanlar; kiþi baþýna düþen insan kaynaklarý yatýrýmýnýn attýrýlmasý, nitelik kazanmaksýzýn okuldan ayrýlan gençlerin sayýsýnýn azaltýlmasý, þeklindedir. Lizbon Avrupa Zirvesi’nce oluþturulan ‘stratejik hedef’e katký amacýyla, Avrupa Birliði Eðitim Bakanlarý Konseyi gelecek on yýl için hazýrladýðý rapor da üç kesin stratejik amaç tanýmlar: 1- Avrupa Birliði’nde eðitim ve öðretim sistemlerinin kalite ve etkililiðini arttýrma/ geliþtirme. Bu; öðretmen ve eðitmenlerin eðitim ve öðretiminin saðlanmasý, bilgi toplumu için amaca uygun becerilerin tanýmlanmasý ve geliþtirilmesi, herkes için bilgi ve iletiþim teknolojilerine giriþin saðlanmasý, bilimsel ve teknik çalýþmalarýn /araþtýrmalarýn arttýrýlmasý ve iyileþtirilmesi yollarýyla olacaktýr. 2- Eðitim ve öðretim sistemlerine giriþin kolaylaþtýrýlmasý. Amaç, bir yaþamboyu öðrenme dünyasýný benimseyen eðitim ve öðretim sistemini oluþturmaktýr. Bu eðitim ve öðretim sistemine genç insanlarýn ve yetiþkinlerin çekilmesi ve böylece öðrenmeye devam etmenin teþvik edilmesidir. 3- Eðitim ve öðretim sisteminin geniþ dünyaya açýklýðý. Çalýþma yaþamý ve araþtýrmalarla baðlarýn/ linklerin güçlendirilmesi, yabancý dil eðitiminin geliþtirilmesi/ iyileþtirilmesi, hareketlilik ve deðiþimin arttýrýlmasý, ilgili diploma ve kalifikasyonlarýn tanýnmasý ve sistemlerin akreditasyonu gibi alanlarda Avrupa iþbirliðinin güçlendirilmesi. II. Avrupa Birliði Eðitim Programlarý Politika ve Uygulamalarýnda: Avrupa Birliði’nde üç eðitim ve kültür programý bulunmaktadýr. Bunlar, Socrates II, Leonardo da Vinci II ve Gençlik (Youth) Programlarýdýr. Socrates II Programý, okulöncesi, ilk, orta, yükseköðretim ve yaygýn eðitim, Leonardo da Vinci I-
202 YOKSULLUK
I Programý meslekî eðitim ve Gençlik Programý gençlik çalýþmalarýný kapsayan, genç insanlara yönelik kültür ve eðitim programýdýr. Socrates II Programý’nýn amaçlarýndan biri, Avrupa çapýnda fýrsat eþitliðinin desteklenerek, eðitsel kaynaklara uluslararasý eriþimin kolaylaþtýrýlmasýdýr. Socrates I I Programý okul eðitimine yönelik Comenius, yükseköðretime yönelik Erasmus, yetiþkinlerin eðitimine yönelik Grundtvig, Avrupa dilleri öðretimi ve öðrenimine yönelik Lingua, açýk ve uzaktan öðrenim ile eðitim alanýndaki bilgi ve iletiþim teknolojilerine yönelik Minerva gibi faaliyet alanlarý bulunmaktadýr. Socrates II Programý’nýn faaliyet alanlarýndan Comenius (okul eðitimi) (O.J., 2000), * eðitimsel dýþlama ve okul baþarýsýzlýðý ile mücadelede kullanýlan yöntemlerin geliþtirilmesi ve paylaþýmýný, * özel eðitim ihtiyaçlarý ile öðrencilerin sisteme kazandýrýlmasý için yapýlan çalýþmalarý, * eðitimin bütün alanlarýnda eþit imkânlarýn yaygýnlaþtýrýlmasýný, desteklemektedir. Comenius’un temel faaliyet alanlarýndan birinci eylem olan ‘Okullar arasý ortaklýklar’ da yoksullar ve yoksun kalanlarla ilgili olarak; göçmen, çingene ve gezginlerin çocuklarýnýn özel ihtiyaçlarýný karþýlamayý amaçlayan projeler, göçmen iþçilerin, çingenelerin ve gezginlerin çocuklarýnýn eðitime entegrasyonunu destekleme amaçlý eðitim ve bilgi aktarýmý etkinlikleri yer almaktadýr. Socrates II Programý’nýn faaliyet alanlarýndan Erasmus (Yüksek Öðretim)’da iki konu öne çýkar: 1-Öðretim elemanlarý, öðretmenler ve öðrencilerin hareketliliði, 2Diplomalarýn tanýnmasý ve Avrupa Kredi Transfer Sistemi. Erasmus’un teorik temelini oluþturan hareketlilik politikalarýnda: Avrupa Birliði’ni kuran Antlaþmalara göre, Birlik içinde kiþilerin, mallarýn, sermayenin ve hizmetlerin serbest dolaþým özgürlüðü getirilmek istenmektedir. Kiþilerin serbest dolaþým özgürlüðünden eðitim ve öðretim alanýnda yararlanmak mümkündür. Birlik içinde öðrencilerin, öðretmenlerin ve eðitimle ilgili kiþilerin serbest dolaþýmý saðlanmaya çalýþýlmaktadýr. Bu uygulama da sürekli geliþen bilgiye ulaþým ve yenilenen teknolojiyi öðrenme amaçlanmaktadýr. Hareketlilikle ilgili geliþmeler sonucunda Avrupa Birliði Komisyonu 13 Þubat 2002 tarihinde, 2005 yýlý itibariyle coðrafî ve meslekî hareketliliðin önündeki engellerin kaldýrýlmasýna yönelik eylem plânýný onaylamýþtýr (ÝKV Bülte-
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
203
ni, Þubat 2002, s. 5). Bu eylem plâný çerçevesinde, meslekî ve coðrafi hareketliliðin artýrýlmasý ile iþ olanaklarýyla ilgili bilgiye eriþimin kolaylaþtýrýlmasý hedeflenmektedir. Adý geçen hedeflerin uygulamaya geçirilmesi için çeþitli önlemler önerilir. Meslekî hareketlilik kapsamýnda: Temel niteliklerin kazanýlmasýna yönelik faaliyetlere ücretsiz eriþimin saðlanmasý, matematik, fen ve teknoloji alanlarýnda eðitim görenlerin, özellikle de eðitim gören kadýnlarýn fen ve teknoloji alanlarýnda iþ olanaklarý hakkýnda daha iyi bilgilendirilmesi, genç engellilerin, öðrenme güçlüðü olanlarýn, göçmenlerin ve etnik azýnlýklarýn eðitim alma olanaklarýnýn arttýrýlmasý, iþ dünyasý ve eðitim arasýnda daha yakýn bir baðlantýnýn saðlanmasý ve sanayi-eðitim danýþma aðýnýn kurulmasý, en yenilikçi yaþamboyu eðitim stratejileri geliþtiren þirket ve kamu kurumlarýna ödüller verilmesi, resmî olmayan öðrenim ve iþ deneyimlerinin Avrupa Birliði genelinde karþýlýklý olarak tanýnmasý, farklý kurum ve ülkelerde yapýlan çalýþmalarla niteliklerin kazanýlmasý için modüler sistemlerin oluþturulmasý gibi önlemler bulunmaktadýr. Coðrafi hareketlilik kapsamýnda ise; ülke deðiþtiren çalýþanlarýn sosyal güvenlik haklarýnýn sürdürülmesi ve diðer üye ülkelerde istihdam edilme ve yerleþim hakkýna eriþimin etkin olarak saðlanmasý, yabancý dillerin daha erken yaþlarda öðrenilmesini saðlamak amacýyla olanaklarýn yaratýlmasý ve zorunlu eðitim sonunda iki Avrupa dilinin öðrenilmesi, yüksek öðrenim süresinin 1/3 gibi önemli bir kýsmýnýn baþka bir üye ülkede tamamlanmasý, Avrupa Birliði düzeyinde düzenlenmeyen mesleklerdeki hareketliliði arttýrmak amacýyla Avrupa Birliði genelinde eðitime yönelik isteðe baðlý kalite standartlarýnýn oluþturulmasý gibi önlemler yer alýr. Yine Erasmus’un teorik temelini oluþturan diplomalarýn ve çalýþma sürelerinin tanýnmasý politikalarýnda; diplomalarýn ve çalýþma sürelerinin akademik olarak tanýnmasý, Topluluk düzeyinde öðrenci dolaþýmýný güçlendirecektir. Socrates II Programý’nýn bir parçasý olan Erasmus programý ile akademik tanýmaya önemli bir katký saðladýðý ifade edilmektedir. Ayrýca, Avrupa Kredi Transfer Sistemi ve diðer kredi çeþitlerinin gönüllü uygulanýþý akademik tanýmayý ve dolaþýmý daha kolaylaþtýrmaktadýr. Hareketlilik ve diplomalarýn ve çalýþma sürelerinin tanýnmasý konularý bir bütün olarak ele alýndýðýnda, öðretim elemanlarý ve öðretmenlerin donanýmlarýnýn artmasý, öðrencilerin elde ettikleri diplomalarýn diðer Üye Devletlerde tanýnarak istihdam imkânlarýnýn çoðalmasý deðerlendirmesi yapýlabilir. Socrates Programý’nýn faaliyet alanlarýndan olan Grundtvig (Yetiþkin Eðitimi)’nde; temel eðitim ve niteliklerinden yoksun kiþilerin becerilerinin arttýrýl-
204 YOKSULLUK
masý ve güncellenmesi ile ilgili amacý destekleyen uluslararasý proje ve giriþimlere Topluluk desteði saðlanmaktadýr. Grundtvig’in teorik temelini oluþturan Yaþamboyu Öðrenme Politikalarýnda: 1996 yýlý yaþamboyu öðrenme yýlý kabul edilmiþ, yaþamboyu öðrenme stratejileri ilkeleri belirlenmiþ, okul sistemlerinin karþý karþýya kaldýðý problemler ve bunlara yönelik çalýþmalarýn kapsamý verilmiþtir. Avrupa’da meydana gelen ekonomik ve sosyal problemler üzerinde durularak, bu sorunlar karþýsýnda bir takým önlemler saptanmýþtýr. Yaþamboyu Öðrenme Avrupa Yýlý için konular aþaðýdaki gibi olmuþtur: 1- yaþamboyu eðitim ve öðrenim için bir hazýrlýk olarak, kiþilere kendi kendine öðrenme yeteneðin kazandýrýlmasý, herhangi bir fark gözetmeksizin herkese açýk, yüksek kalitede bir genel eðitimin öneminin vurgulanmasý, 2- kadýnlar ve erkekler arasýnda fýrsat eþitliði çalýþmalarýn yapýlmasý, ortak pazara yeniden adaptasyonun saðlanmasý, kiþisel geliþim temel alýnarak ve çalýþma yaþamýna ýlýmlý geçiþ amacýyla, bütün genç insanlarýn niteliklerine katký olarak meslekî eðitim rehberliðinin arttýrýlmasý. Yaþamboyu öðrenme stratejisinin geliþimi aþaðýdaki prensiplerle ifade edilebilir (Council of European Union, 1996): * Baþlangýç eðitim ve öðretimi, yaþamboyu öðrenme için temeldir ve bu eðitim ayrýca, okuryazarlýk ve sayý bilgisi gibi öz temel becerileri, bilginin geniþ bir temelini, insanlara yaþamlarý sürecince öðrenmeyi teþvik edecek ve denetleyecek beceriler, tutumlar ve deneyimi kazandýrmayý içermelidir. * Yaþamboyu öðrenme, demokratik toplumda aktif katýlýmýn arttýrýlmasý ve sosyal dýþlayýcýlýðýn yok edilmesini, kadýn-erkek eþitliðinin arttýrýlmasý için katkýyý, mevcut insan kaynaklarý yeteneklerinin en iyi þekilde kullanýlmasýný saðlamayý, istihdamý yükseltmeyi, bireysel yetenekleri zenginleþtirmeyi amaçlamalýdýr. * Yaþamboyu öðrenme süreci, bütün safhalarda fýrsat eþitliðinin arttýrýlmasý konusunda merkezî bir amaca sahip olmalýdýr. Okul sistemlerinin karþý karþýya kaldýðý problemler üzerine, bu konudaki geliþim alanlarýnýn anahtarlarý aþaðýdakileri içerebilir: * özellikle risk altýndaki çocuklar için okulöncesinde okullaþma, ev, okul, çevre ortaklýklarý ile birlikte ve aile/ toplum eðitimi. * öðrenme güçlüðü olan öðrencilerin erken tanýmý ve onlar için uygun iyileþtirme önlemleri.
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
205
* okur-yazar olmayanlara yönelik çabalarýn arttýrýlmasý ve dillerin öðrenimi ve öðretiminin geliþtirilmesini içeren iletiþim becerilerinin geliþtirilmesi. Ekonomik ve sosyal nedenlerle ilgili þunlar belirtilebilir: Ekonomik deðiþim alanýnda iþsizlik problemi, Avrupa toplumunun yüz yüze geldiði en ciddî konulardan biridir. Bunlarýn bazýlarý, yetersiz niteliklerle okuldan ayrýlma ve buna baðlý olarak güvenli istihdamda baþarýsýz olma ve toplumda aktif katýlýmdan dýþlanma olarak sayýlabilir. Eðitim ve öðretim önlemleri iþsizliðin önlenmesinde önemli bir role sahiptir. Bundan dolayý, iþsizlik tehdidi ve iþsizlik, okulda baþarýyý arttýran önlemlerle birleþtirildiðinde, yaþamboyu öðrenme öncelikleri için özellikle bir odak haline gelmektedir. Ýstihdamda giriþim kavramý, yaþamboyu öðrenmenin yürütülmesi üzerine kuvvetlendirilmelidir. Baþlangýç eðitimi ve öðretiminin doðasý ve kalitesi, genç insanlarýn ihtiyaç duyduðu en yüksek kaliteyi saðlamalýdýr. Bu tür eðitim ve öðretim çalýþma dünyasýna geçiþte, kamu ve özel sektör arasýnda ortaklýðý desteklemelidir. Ekonomik ve iþ pazarý faktörleri tarafýndan ortaya konan engellerle baþa çýkmayý aramak için, Avrupa Birliði tarafýndan desteklenmiþ þu önlemler belirtilebilir: • uzun dönemli iþsizlik ve genç insanlarýn ilk iþlerini elde etmesi konusunda özel önlemler geliþtirilmesi, • özellikle okuldan ayrýlanlar ya da yetersiz niteliklere sahip olanlara, baþlangýç meslekî eðitim ve öðretim fýrsatlarý için okular arasý düzenli geçiþin saðlanmasý, • iþ pazarý için çaðdaþ yaþamda gereken bilgi, beceri ve yetenekler üzerine merkezlenmiþ yüksek kalite baþlangýç eðitim programlarýnýn oluþturulmasý, • eðitim, öðretim ve istihdam arasýnda yeni köprüler ve yollar yaratmak için çalýþma yaþamý ve eðitim ve öðretim kurumlarý arasýnda aktif ortaklýðýn teþvik edilmesi, • yeni istihdam fýrsatlarý için beceri gerektiren, okuryazarlýk, aritmetik, kiþisel geliþim gibi alanlarda yeni öðrenme fýrsatlarý saðlanmasýnýn geliþtirilmesi, • iþgücünün bilgi, beceri ve yeteneklerinin sürekli bir þekilde geliþmesini kolaylaþtýrmak için bir öðrenme çevresi olarak iþyerinin rolünün yenilenmesi. Socrates II Programý’nýn faaliyet alanlarýndan Lingua (Dil Öðrenimi) ile dil eðitimi ve öðretiminin arttýrýlmasý amaçlanýr. Bu politikalarýnýn teorik temeli olan Birlik Dilleri Öðrenimi ve Öðretimi Politikalarýnda þu özellikler bulunmaktadýr (Council of European Union, 1997):
206 YOKSULLUK
• erken yaþta dil öðretimi ve çeþitliliðin mümkün olduðunca cesaretlendirilmesi. • ana diline/dillerine ek olarak Avrupa Birliði dillerinden en az birinin erken yaþta öðretiminin saðlanmasý konusunda okullar arasýnda Avrupa iþbirliðinin cesaretlendirilmesi, öðrenim görenlerin sanal hareketliliði, mümkünse fiziksel hareketliliðin desteklenmesi. • birkaç dilde süren öðretim hazýrlýðýnýn ilerletilmesi. • erken yaþta dillerin öðretiminin yararlarýný bütün anne-babalarýn fark etmesinin saðlanmasý ve bu bilincin arttýrýlmasý. • erken dönemde Avrupa Birliði dillerinin öðretimi için multimedya (çoklu ortam) kaynaklarý ve en uygun öðretme araçlarýný geliþtirme ve daðýtýmý için önlemler alýnmasý. • yeni ihtiyaçlarla karþýlaþýldýðýnda, erken dönem dil öðretimi alanýnda çalýþan öðretmenlerin hazýrlanmasý önlemlerin arttýrýlmasý. Avrupa Birliði’nde 2001 Yýlýnýn Avrupa Dilleri Yýlý olmasý kabul edilmiþtir (O.J., 2000). Bu yýlýn amaçlarý arasýnda; a- kiþisel ve profesyonel geliþimin bir anahtarý olarak, birkaç dili bilmenin avantajlarýný en geniþ þekilde halkýn/ kamunun farkýna varýr duruma gelmesinin saðlanmasý, b- Üye ülkelerde ikâmet eden yaþlarý, özgeçmiþleri ve sosyal durumlarý ne olursa olsun bütün insanlarý, okulöncesi ve ilköðretim eðitime baþlarken, dillerin yaþamboyu öðrenilmesine cesaretlendirilmesi yer almýþtýr. Yýlýn sloganý “Diller bütün kapýlarý açar” olarak belirlenmiþ, ‘her öðrenci, okulda ana diline ilaveten en az iki dil öðrenmeli’ mesajý verilmek istenmiþtir (Council of European Union, 2000). Açýk ve uzaktan öðrenim ile eðitim alanýndaki bilgi ve iletiþim teknolojilerine yönelik Minerva faaliyet alaný, diðer bütün faaliyet alanlarýný desteklemiþ ve zenginleþtirmiþtir. 1995-1999 yýllarý arasý uygulanan Socrates I Programý için Avrupa’daki çeþitli öðrenci gruplarýnýn bir eleþtirisinde þu vurgulanmýþtýr: Socrates I Programý’ndan yararlanan öðrencilerin bu yardýma gereksinimi olmayan yüksek gelirli öðrenciler olmasý, dolayýsýyla program amaçlarýna ters düþen bir elitizme yol açmaktadýr. Bu durumun sonraki programlarda göz önünde bulundurulmasý istenmiþtir (AEGEE, 1999, s.37). Bir diðer program olan Leonardo da Vinci II (Meslekî Eðitim) Programý (O.J., 1999)’nýn amaçlarýnýn uygulanmasýnda, engelliler gibi iþgücü piyasasýnda dezavantajlý konumdaki kiþilere, bunlarýn eðitime eriþimlerini kolaylaþtýran uygulamalara, eþitliðin geliþtirilmesine, ka-
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
207
dýnlar ve erkekler için fýrsat eþitliðine ve ayrýmcýlýk ile mücadeleye özel önem verilecektir (madde 2). Leonardo da Vinci II Programý’nýn faaliyet alanlarýndan olan Pilot projeler de, iþgücü piyasasýnda dezavantajlý bir konumda olan kiþileri, özellikle vasýfsýz genç insanlarý, ya da vasýflarý güncelleþtirme gerektiren insanlarý, uygun beceriler ile donatmaya yönelik üye devlet politikalarýný ve giriþimlerini destekleyen eylemler oluþturulmasý yer almaktadýr. Meslekî eðitimin teorik temelinde istihdam ve eðitim politikalarý etkili olmaktadýr. Ýstihdam ve Eðitim Politikalarýnda þu düzenlemeler yer alýr: Avrupa Komisyonu‘nun 1993‘te yayýmladýðý büyüme, istihdam ve rekabet gücüne iliþkin Beyaz Kitap [Growth, Competitiveness, Employment, White Paper]’ ta (European Commission, 1994), 21. yüzyýla girilirken göðüslenmesi gereken sorunlar ve izlenecek yollar özetlenmiþ, öðretim ve eðitimin ekonomik büyümeyi istihdama dönüþtürmekte oynayacaðý kilit rol vurgulanmýþtýr. Komisyon, Birliðin 2000 yýlýna kadar 15 milyon yeni iþ yaratmayý hedeflemesini öngörmüþtür. Buna göre, istihdamda öncelik eðitim ve meslekî eðitim sistemlerine verilmelidir. Eðitim sistemlerinin geliþtirilmesi ile gençlerin istihdam pazarlarýna girmesi kolaylaþacak, insan kaynaklarýna yatýrým yapýlmasý rekabet gücünü artýracaktýr. Üye Devletler niteliksiz, az eðitimli iþgücünün oluþmasýný önlemek düþüncesindedirler. Eðitim kalitesinin arttýrýlmasý konusunda üye devletler arasýnda iþbirliðine ve ulusal stratejiler için desteðe ihtiyaç bulunmaktadýr. 3-4 Haziran 1999’da Cologne Avrupa Konseyi’nde Avrupa Ýstihdam Paktý onaylanmýþ, Pakt Eðitim Bakanlarý Konseyi’nce derhal incelenerek eðitimsel safhalara dikkat çekilmiþtir (Council of European Union, 1999a). Toplantýda genç iþsizliðini azaltmak için Üye Devletlerde ‘baþarýlý eðitim önlemleri alýnmalý’ temasý vurgulanmýþtýr. 2000 yýlýnda yayýnlanan Ýstahdama Katýlma Raporu (1999) [= Joint Employment Report ] (European Commission, 2000)’nda 1999 Ýstihdam Rehberinin uygulamalarý sonucu Üye Devletler’ce elde edilen sonuçlar ve bu günkü durumun bir karþýlaþtýrýlmasý yapýlýr. Rapor’da dört sütun, istihdamýn geliþtirilmesi, giriþimciliðin arttýrýlmasý, iþ ve iþçilerin adaptasyonunun saðlanmasý ve eþit fýrsat politikalarýnýn güçlendirilmesi incelenir. Üye Devletler’in eylem plânlarý deðerlendirilir. Ýstihdamda eðitimin anahtar faktör olduðu, ancak Üye Devletler arasýnda yaþamboyu eðitim ve öðretim alanýnda hâlâ büyük farklýlýklar bulunduðu belirtilir. Gençlik (Youth) Programý’nýn alt programlarýndan Gençlik Giriþimlerinin ‘grup giriþimleri’ projesinde, toplumun her anlamda geri kalmýþ kesimlerinde yaþayan gençlere yönelik projeler üretilir.
208 YOKSULLUK
Avrupa’da inþa edilmesi gerektiði söylenen insan haklarý kavramý, Avrupa Birliði’nde dýþlayýcýlýktan ziyade sosyal içericilik özelliði taþýmakta, haklar ve sorumluluklarýn eþitliðini vurgulamaktadýr. Ýçericilik ve dýþlayýcýlýk sürecinde karmaþýk sayýlabilecek yollarýnýn iyileþtirilmesi için konunun eðitim ve öðretim programlarý ve projelerle tanýtýlmasý zorunlu görülmektedir. Avrupa Birliði eðitim programlarý projelerinde bir çok düþünce, davranýþ deðiþikliði ve sosyal dýþlayýcýlýk yer almýþtýr. Bu eylem programlarý bir Avrupa boyutuyla vatandaþlýk eðitimine potansiyel olarak katkýya sahiptir. Bu programlar ve özel projelerin amaçlarýnýn bir çoðu, dýþlayýcýlýkla savaþma gibi temalar doðrudan vatandaþlýk eðitimiyle ilgilidir [(The Report of Birmingham (1997), s. 85)].
III-Eðitimde Kalite Politikalarýnda: Avrupa Birliði’nde eðitimle ilgili kararlarda eðitimin kalitesini belirleyen ölçütler tek tek sýralanmakta ve okulda kaliteyi düþüren nedenler (daha çok okul baþarýsýzlýklarý) sayýlmaktadýr. Okuldaki baþarýnýn nasýl artacaðý vurgulanmakta, okul baþarýsýný arttýrýcý önlemlerin alýnmasý gereði üzerinde durulmaktadýr. Avrupa Birliði Eðitim Bakanlarý Konseyi, okullardaki baþarýsýzlýðýn olumsuz etkilerinin neler olabileceði üzerinde durmuþtur (Council of European Union, 1996). Öðrenim görenlerin nitelik kazanmaksýzýn okuldan ayrýlmalarý ve potansiyellerini geliþtirememeleri önemli bir problemdir. Okuldaki bireylerin baþarýsýzlýðý ile toplumdan dýþlanma tehlikesi arasýnda bir iliþki bulunmaktadýr. Öncelikle okulun, okulöncesi ve yaþamboyu eðitimin önemi üzerinde durularak, iki önemli problem ve Topluluðun desteði konularýnda ön kabuller getirilmiþtir: • En güçsüz ve en dezavantajlý kiþiler/insanlar için okulöncesi ve yaþamboyu eðitim, okuldaki baþarýsýzlýðý önlemede temel elementtir. • Okullara olumlu bir katký saðlamak amacýyla, Topluluk programlarýnca ulusal programlara destek verilmesi zorunlu görülmektedir. Sonra, Avrupa düzeyinde yapýlan bir çalýþma ile Okul Eðitiminin Kalitesini Belirleyen 16 ölçüt tanýmlanmýþtýr. Bu ölçütlerden Bilgi ve Ýletiþim Teknolojisi, Okulu Býrakma/Terk etme Oraný ve Okulöncesi Eðitime Katýlma Oraný yoksun býrakýlma ile ilgili görünmektedir (Council of European Union, 2000; Europen Commission, 2001). Bilgi ve Ýletiþim Teknolojisi: Bu belirleyici için dahil olma, özel ihtiyaçlar gibi anahtar politika belirlenmiþtir. Buna göre, mevcut bilgiye özgürce giriþ, bi-
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
209
reyi motive eder ve becerileri arttýrýr. Hangi destek ve müdahale formlarýyla en dezavantajlýlara ve nüfusun yoksul kesimlerine neler saðlanabilir? Biliþim teknolojileri çocuklarýn özel eðitim ihtiyaçlarý için önemli rol oynar. Bu alandaki olumlu uygulamalarý tanýmlamak için neler yapýlabilir? Özel ihtiyacý olan öðrenciler, aileleri ve öðretmenlerin etkili bir þekilde yararlanmalarý nasýl yaygýnlaþtýrýlabilir? Bilgi iletiþim teknolojilerin teorik temelinde bir takým hususlar yer almaktadýr. Eðitim ve öðretim sistemlerinde bilgi ve iletiþim teknolojilerinin etkili entegrasyonuyla ilgili çabalara devam edilmesi, Lizbon Avrupa Konseyi’nce alýnan kararlarýn önemli bir parçasýdýr. Bu kararlar aþaðýdaki gibi özetlenebilir: Herkes için, özellikle sosyal, ekonomik, coðrafî ya da diðer nedenlerle giriþ problemleri olanlara eðitim ve öðretim fýrsatlarýna giriþi saðlamak için, yaþamboyu öðrenme gerçeðinden hareketle, gerçek öðrenme çevresi oluþturan çoklumedya ve internet potansiyelinin herkesin yararýna kullanýlmasý zorunludur. Bilgi ve iletiþim teknolojilerini öðrenme fýrsatlarý için gerekli hazýrlýðý arttýrmak gerekmektedir. Bu konuda eðitim ve öðretim sistemi, bilgi ve iletiþim teknolojilerine hýzlý bir þekilde entegre edilmeli, okul ve yükseköðretim programlarýnda ve bununla ilgili tüm alanlarda deðiþiklik yapýlmalýdýr. Bilgi ve iletiþim teknolojilerinin pedagojik kullanýmýnda öðretmen ve eðitimcilere yönelik baþlangýç ve hizmetiçi eðitimi çabalarý devam ettirilmelidir. Bu eðitimde bilgi ve iletiþim teknolojilerinin en iyi pedagojik kullanýmýnýn yapýlmasý konusunda öðretmen ve eðitimcilerin motive edilmesi ve öðretmenlere temel becerilerinde temel bir unsur olarak dijital kültürü geliþtirme ihtiyacý verilmelidir. e-öðrenme konusunda yerel, bölgesel ve ulusal politikalarý oluþturanlar da olduðu kadar, eðitim ve öðretim kurumlarýnýn sorumluluðunun da teþvik edilmesi gereklidir. Eðitim ve öðrenim alanýnda eðitim teknolojisinin kullanýmý konusunda, eðitimsel baþarýsýzlýk ve sosyal dýþlayýcýlýða karþý savaþmak için bu yeni araçlarýn kullanýmýnýn denenmesi plânlanmaktadýr. Avrupa Birliði’nde yenilikçi pedagoji ile ilgili geliþmeler/projelerden söz etmek mümkündür (European Commission, 2002b, s. 97). ‘Bridging the Gap’Sustainable lifelong learning for the disadvantage, bu proje 2001-2005 yýllarýnda Cork kentinde dezavantajlý genç insanlarýn eðitimsel düzeyini zenginleþtirmeyi amaçlamaktadýr. Okulu Býrakma/Terk Etme Oraný: Son yýllarda Avrupa bazý meydan okumalarla karþýlaþmaktadýr. Ekonominin geliþmesi ve rekabetçi toplumun talepleri, halkýn bazý üyelerini yolun kenarýnda býrakmaktadýr. Bugünün bilgi toplumu, insanlarý yetenek ve bilgi sahibi olup olmadýklarýna bakarak ikiye 1
Örneðin; 1986-1996 yýllarý arasý Ýspanya Avrupa Birliði bütçesinden 64.6 milyar Ecu, Portekiz 22.2 milyar Ecu yardým almýþtýr. Yunanistan’ýn 1981-1996 yýllarý arasý aldýðý yardým 44.2 milyar Ecu’dür (Öymen, 2000, s. 135).
210 YOKSULLUK
ayýrýr. Deðiþen çevrede insanlar bilgilerini ve yeteneklerini yaþamlarýna baðlý olarak yenilemeye yetenekli olmalarý önem taþýmaktadýr. Zorunlu eðitimi hiçbir yetenek almadan bitiren insanlar uzun yaþama etkili bir biçimde katýlamamaktadýr. Öðrenmeye karþý negatif bir tutum içinde olan genç insan ve/ ya da okulu hiçbir nitelik almadan ayrýlanlarýn bu nedenle hayatta önemli problemlerle karþýlaþmalarý daha yaygýn görülmektedir. Bu konuda anahtar politikalar: Terk sayýsýný azaltma için terk edenlerin üç farklý alt grubu göz önüne alýnmalýdýr: 1) zorunlu eðitimi tamamlamadan önce okulu býrakan öðrenciler, 2) zorunlu eðitim sonunda herhangi bir nitelik elde edemeyen öðrenciler, 3) nitelik olmaksýzýn ya da okuldan ayrýldýktan sonra meslekî eðitim elde edemeyen öðrenciler. Terk etme oranlarýný azaltmak için bu gruplarýn her birine ne çeþit destek sunulabilir? Özel eðitim ihtiyacý olan çocuklarla ilgili politikalar ve okulu terk etme oranlarý arasýndaki bað nedir? Onlarýn terk oranlarýný etkileyen farklý ülkelerin düzenlemeleri nelerdir? Terk oranlarýnýn 2010 yýlýna kadar yarýya azaltýlmasý ile ilgili Mart 2000’de Lizbon Avrupa Konseyi’nde belirlenen bu hedef nasýl baþarýlacaktýr? Bu sorularýn yanýtlarýnýn bulunmasý ve buna uygun politikalarýn belirlenmesi sonucunda okulu býrakma/terk etme oranlarýnýn azalmasý mümkün gözükmektedir.
Okulöncesi Eðitime Katýlma Oraný: Okulöncesi eðitim, çocuklarýn sosyal entegrasyonlarý için onlarýn duygusal ve zihinsel geliþimine önemli bir katký saðlar. Onlarýn okul ortamýna hazýrlanmalarý ve baþarýsýzlýk ihtimalini azaltmaya yardým eder. Ayrýca ailelerin desteklenmesinde önemli bir rol oynar. Çünkü günümüzde anne-babalar bütün zamanlarýnda evde deðillerdir ve çocuklarý için uygun eðitim ve sosyal çevreyi saðlamaya güçleri yetmemektedir. Bu konuda anahtar politik konular: Okulöncesi eðitime katýlým Avrupa’da sürekli artmaktadýr. Bu katýlým okulöncesi eðitim ve ilköðretim kurumlarý arasýndaki baðý güçlendirmektedir. Genel kabule göre erken önlemler, ileriki yýllarda okulda baþarýsýzlýðýn azalmasýnda önemli rol oynar. Ýlköðretim düzeyi ve öncesinde öðrenmeyi baþarýlý kýlacak kolaylýklarý hangi önlemlerle saðlayabiliriz? Avrupa Birliði’nde yoksullukla mücadelede bir araç olarak eðitim politika ve uygulamalarý ortaya konulduktan sonra, Avrupa Birliði adaylýk ve muhtemelen üyelik sürecinin Türkiye’ye etkilerine geçilebilir.
Yo k s u l l u k v e E ð i t i m
211
3. Avrupa Birliði Süreci ve Türkiye Günümüz itibariyle Avrupa Birliði’ne aday olan ve üyelik müzakerelerinin baþlamasýnýn inceleneceði Aralýk 2004 yýlý için gün alan Türkiye’nin, Avrupa Birliði sürecinde yoksulluk konusunda Avrupa Birliði politikalarýndan etkilenmesi, bu politikalara paralel düzenlemeler yapmasý sözkonusudur. Türkiye’nin Avrupa Birliði’ne muhtemel üyeliðinin hem Avrupa Birliði’ne hem de Türkiye’ye katkýlarýndan söz etmek mümkündür (Aydýn, 2002, 43). Ekonomik konular açýsýndan; tam üyelik ile Avrupa Birliði pazarýnýn geniþlemesi Avrupa Birliði ekonomisine büyük katký saðlayacaktýr. Hizmetler ve kamu alýmlarý piyasalarýnda tam serbestleþme, Avrupa Birliði firmalarýna avantajlar sunacaktýr. Avrupa Birliði firmalarý doðrudan yatýrým yoluyla önemli fýrsatlar kazanacaklardýr. Tam üyeliðin Avrupa Birliði içi rekabeti arttýrmasý Avrupa Birliði ekonomisine olumlu etkileri olacak, tarife dýþý ve teknik engellerin kalmasý Avrupa Birliði piyasalarýna faydalar saðlayacak, tarým ürünlerinde gümrüklerin kalmasý ile ticaret artýþý meydana gelecek, Avrupa Birliði firmalarý Orta Doðu, Rusya ve Orta Asya pazarlarýnda daha avantajlý olacak, tam üyelik Avrupa Birliði turizm pazarýna olumlu etkilerde bulunacaktýr. Sosyal konular açýsýndan; Türkiye’nin genç nüfusu Avrupa Birliði’ndeki ekonomik dinamizmi sürdürmede önemli rol oynayacak, Avrupa Birliði istihdam piyasalarýndaki belirli sorunlarý çözmede etkili olacaktýr. Avrupa Birliði’ne tam üyeliðin Türkiye’ye saðlayacaðý faydalar konusu ayný açýlardan incelenebilir. Ekonomik konular açýsýndan; tam üyelik ile Türk firmalarýn rekabet gücü artacak, uluslararasý alanda ekonomik çýkarlarýný daha rahat koruyabilecektir. Ekonomik ve malî konularda sürdürülebilir istikrar saðlanacak ve þeffaflýk artacak, kalite anlayýþýnýn geliþtirilmesine katkýda bulunarak tüketiciler üzerinde olumlu etkisi olacak, bilim ve teknolojinin geliþmesine önemli rol oynayacak, tarým sektörünün reformuna katký saðlayacak, turizm sektörünün geliþimini hýzlandýracak, Türkiye ekonomik kalkýnmýþlýk açýsýndan bölgesinde lider bir duruma ulaþacak, hizmetler ve kamu alýmlarý piyasalarýnda tam serbestleþme ile kiþilerin serbest dolaþýmýnýn gerçekleþmesiyle Türkiye ekonomisine önemli getirileri olacak, Trans-Avrupa aðlarýna dahil olarak telekominikasyon, ulaþým, enerji ve çevre alanlarýnda önemli faydalarý olacaktýr. Birlik bütçesinden üyelere yapýlan yardýmlardan yararlanabilecektir1. Sosyal konular açýsýndan; Türkiye Avrupa Birliði’nin sosyal politikalarýna uyum saðlayacak ve malî bakýmdan sürdürülebilir ve geniþ kapsamlý bir sosyal güvenlik sisteminin oluþmasý kolaylaþacaktýr. Türk vatandaþlarýnýn faydalanabilecekleri eðitim olanaklarý önemli oranda artacaktýr. Avrupa Birliði tam üyeliði, adlî ve idarî yapýlarý güçlendirerek bu alanda yeniden yapýlanmaya destek olacaktýr. Avrupa Birliði’nin bölgesel politikalarýna dahil o-
212 YOKSULLUK
lunmasýyla Türkiye’deki bölgesel farklýlýklarýn azaltýlmasýna katký saðlanacaktýr. Çevre standartlarý yükselecek ve çevre politikasýnýn diðer politikalarla bir bütün olarak uygulanmasýna neden olacaktýr. Ayrýca, Türkiye’nin katýlmak istediðini henüz belirtmediði programlardan biri olan ‘Sosyal Dýþlanmayla Mücadele’ ye katýlým, yoksulluk ve sosyal dýþlanmanýn boyutunun saptanmasý ve bu alanda politikalar oluþturulmasýný destekleyecektir (Güngör& Soðuk, 2001, s.124). Türkiye’nin Avrupa Birliði sürecinde gerçekleþtirdiði gümrük birliði için çeþitli görüþler bulunmaktadýr. Gümrük Birliði tam üyelik yolunda önemli bir aþama olarak kabul edilirken (Tekeli & Ýlkin, 2000, s. 518 ve 545), tam üyelik boyutu olmayan bir Gümrük Birliði’nin yaratacaðý kayýplarýn telafisi için yeterli mekanizmalarýn anlaþmada yer almamasý, iþgücü serbestliðini öngörmemesi gibi nedenlerden tepki almýþtýr (Tekeli & Ýlkin, 2000, s. 519). Avrupa Birliði’nin Türkiye’ye yaptýðý/ yapmayý plânladýðý malî yardým yaklaþýk olarak 3.920 milyon Euro kredi ve 1.861 milyon Euro hibedir (AKTT). Manisalý, Gümrük Birliði’nin günümüze kadar Türkiye’ye 160-180 milyar dolar zararý olduðunu belirtir (Manisalý, 2003). Avrupa Birliði sürecinin Türkiye ekonomisi ve sosyal konularý üzerindeki etkilerinden sonra, Türk eðitim politikalarý ve Türk Eðitim Sistemi’ne özellikle yoksulluk, yoksun býrakýlma, fýrsat eþitliði gibi konularda etkisine göz atýlabilir. Öncelikle, Türk eðitim mevzuatý/hukukunda, genellik ve eþitlik, ferdin ve toplumun ihtiyaçlarý, yöneltme, eðitim hakký, fýrsat ve imkân eþitliði, süreklilik, bilimsellik, plânlýlýk ve her yerde eðitim gibi temel ilkelerin yer aldýðý belirtilebilir (METK, md.4-17). Avrupa Birliði eðitim politikalarý, antlaþmalar, yönergeler, kararlar gibi yasal araçlarla her üye ülkeyi baðlamakta, aday ülkelere de etkisi bulunmaktadýr. Bu düzenlemelerin Türk Eðitim Sistemi ve politikalarýna açýlým da bulunacaðýný, var olan eðitim mevzuatýný daha fonksiyonel duruma getireceðini belirtmek mümkündür. Türkiye, Leonardo I Programý’na 11 Haziran 1999,
da
Vinci
I-
Socrates II Programý’na 03 Þubat 2000, Gençlik Programý’na 13 Nisan 2000 tarihinden itibaren sözkonusu programlara katýlmaya hak kazanmýþtýr. Türkiye’de Ulusal Ajans’ýn daha fonksiyonel olmasýyla Topluluk eðitim programlarýndan yararlanmasý ve eðitim sistemine bir Avrupa boyutu katmasý sözkonusu olabilecektir.
Yo k s u l l u k v e D i n
213
YOKSULLUK VE
DÝN
214 YOKSULLUK
Üç Kutsal Kitabýn Yoksulluk Tasavvuru ve Aldýðý Önlemler Ahmet Yaman Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi e-posta:
[email protected]
Öz
Y
oksulluk, yaþanan ve yaþanacak olan bir varoluþsal gerçekliktir. Yeryüzü imkanlarýnýn adilce paylaþýlmayýþý gibi insandan kaynaklanan negatif sebepler bir yana, yaratýlýþtan gelen güç, kabiliyet farklýlýklarý ve buna baðlý olarak dünyanýn imarýnýn gerekliliði de bu sonucu doðallaþtýrmaktadýr. Esasen Kutsal kitaplarýn beyaný da bu yöndedir. Bununla birlikte, fakirleri koruyan önlemler de ilk insandan itibaren uyulmasý zorunlu ve maddi müeyyide ile desteklenen fenomenler olarak bütün ilahî dinlerin gerekleri arasýnda yer almýþtýr. Burada söz konusu önlemlere genel hatlarýyla iþaret edilecektir. Anahtar kelimeler: Yoksulluk, Tevrat (Tora), Ýncil, Kur’ân, Zekat, Ýnfak
Abstract
P
overty seems to be an existential reality to be experienced in this world. Poverty, apart form such reasons as unjust sharing of world sources, seems quite natural in the sense that it emerges out of such reasons as congenital inequalities of skill and potency. In fact, sacred books describe these natural reasons as the sources of poverty. However, all divine religions seem to have taken preventive measures to save people from poverty. The present paper deals with these preventive measures in general. Key words: Poverty, the Old Testament, the New Testament, Qoran, Alms
Yo k s u l l u k v e D i n
215
F
akir kelimesi, çok dikkat çekici bir semantik açýlýmla, “omurgasý kýrýlmýþ kimse” anlamýndadýr. Böyle kimseler, en basit gündelik ihtiyaçlarýný bile kendi fiilleriyle yapamayacaklarýndan, ayný yoksunluk sebebiyle, maddî açýdan baþkalarýna muhtaç olan insanlara da fakir denmiþtir. (Râðýb, Müfradât, s.388) Hem mevcut saðlýðýný koruyup hayatta kalabilmesi hem de mal varlýðýna sahip olup koruyabilmesi açýsýndan aslýnda her insan fakirdir; bunlarý kendisine lutfeden yaratýcýsýna muhtaçtýr. Dünyaya kendi becerisiyle gelmemiþtir ve kendi gayretiyle de sürekli kalamayacaktýr. Son ilahî mesaj bu gerçeði þu cümlelerle vurgular: “Ey Ýnsanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz; oysa o hiçbir þeye muhtaç deðildir…Dilerse sizi ortadan kaldýrýr ve yeni bir yaratýlmýþlar topluluðu getirir…” (35/15-16); “Ey mutlak egemenlik sahibi Allahým! Sen mülkü/egemenliði dilediðine verirsin, dilediðinden de alýrsýn; dilediðini yüceltirsin, dilediðini de alçaltýrsýn. Bütün iyilikler senin elindedir. Doðrusu sen istediðini yapmaya kâdirsin”. (3/26) Herkes için söz konusu olan bu metafizik gerçek bir yana, fakirlik, daha çok maddî ihtiyaçlarýný kendi öz imkanlarýyla gideremeyip baþkasýna muhtaç olunan yoksulluk halini ifade için kullandýðýmýz bir terimdir. Kutsal kitaplarýn beyanýna göre, insanlarýn ihtiyaçlarýný karþýlayacak ölçüde servet ve nimet doðada mevcuttur. Fakat insanlar haksýzlýk ve nankörlük yaparak hem bu nimetleri elde etme, hem de adil daðýtma noktasýnda kusurlu olmuþlardýr. Dolayýsýyla sosyoekonomik düzenin bozulmasý, insanlarýn kendi elleriyle yaptýklarý sebebiyledir. (Kur’ân 14/32-34; 15/19; 30/41-42; Romalýlara Mektup, 14/20) Dünyanýn imarý, her insanýn ayný fizikî, rûhî ve maddî donanýma sahip olamayýþý dolayýsýyla zenginler yanýnda orta halliler ve fakirler de hayatýn bir gerçeði olarak vardýrlar ve olmaya da devam edeceklerdir. Tevrat’ýn ifadesiyle “Ülkede her zaman yoksullar olacaktýr” (Tensiye, 15/11) ve Hz.Ýsa’nýn dediði gibi “Yoksullar her zaman aranýzdadýr, ama ben her zaman aranýzda olmayacaðým” (Matta, 26/11; Markos, 14/7) Bu ontolojik gerçek Kur’ân’da da þöyle ifade edilmiþtir: “Rýzýk konusunda, kiminize kiminizden fazla veren Allah’týr. Hal böyleyken, kendisine fazla verilmiþ olanlar, rýzýklarýný – bu bakýmdan eþit olsunlar diye- sað elinin malik ol-
216 YOKSULLUK
duðu kimselerle paylaþmakta isteksiz davranýyorlar. Peki Allah’ýn nimetini inkara mý kalkýþýyorlar?” (16/71); “Rabbinin rahmetini yoksa onlar mý bölüþtürüyorlar? Bu dünyada geçim araçlarýný onlar arasýnda bölüþtüren ve onlarýn bazýsýný baþkalarýna yardým etmeleri için diðerlerinin üstüne çýkaran Biziz..” (43/32) Tanrý belli hikmetler ve bazý amaçlara baðlý olarak böyle bir taktirde bulunmuþtur. Fakat bunun sonucunda fakir kategorisinde yer alanlara haksýzlýk olmamasý için, onlarýn geçimlerini garanti altýna alacak mekanizmalarý belirlemiþtir. Varlýklý insanlarýn sadece insaf ve merhamet duygularýna býrakýlmayýp hukukî yaptýrýmlarla da donatýlan bu mekanizmalar, tarih boyunca ilahî mesajýn bütün versiyonlarýnda ýsrarla devreye sokulmuþtur. Fakirlik probleminin çözümü sadedinde kutsal kitaplarýn öne sürdüðü ve maddî/hukukî müeyyide ile desteklediði müesseselerin baþýnda dînî vergiler, bazý suçlara ceza olarak belirlenen maddî kefaretler, adaklar, kurbanlar, yakýnlarýn nafaka yükümlülüðü gelmektedir. Fakat bütün bunlardan önce belirtilmelidir ki, Ýlahî mesaj, insanlarýn kendi emek ve gayretleriyle rýzýklarýný elde etmeleri gerektiðini vurgular. Zira fakirler bulunmakla birlikte hiç kimse rýzýksýz býrakýlmamýþtýr: “Yeryüzünde yaþayan hiçbir canlý yoktur ki, rýzký Allah’a baðlý olmasýn…” (11/6; bkz. Matta, 6/26, 31); “Doðrusu biz sizi yeryüzüne yerleþtirdik ve orada size geçim vasýtalarý verdik. Ne kadar da az þükrediyorsunuz!” (7/10). Yaratýcý, yaratýklarýn rýzkýný kendi üzerine almýþ, fakat bunu da kulun onu arayýp bulmasýna baðlamýþtýr, Ýþte bireyler, kendileri için taktir edilmiþ rýzýklara öncelikle kendi çabalarýyla ulaþmalýdýrlar: “Yeryüzünü size boyun eðdiren O’dur. Öyleyse yerin üzerinde dolaþýn ve Allah’ýn rýzkýndan yeyin!..” (67/15); “Namaz kýlýnýnca artýk yeryüzüne daðýlýn ve Allah’ýn lutfundan rýzkýnýzý aramaya devam edin!..” (62/10). Ýslam Peygamberi’nin “Zekatta ne zenginin ne de gücü kuvveti yerinde olan kimsenin hakký vardýr” ; “Hali vakti yerinde olana ve eli-kolu saðlam kuvveti yerinde kimselere sadaka helal olmaz” sözleri de bu gerçeði teyit etmektedir. Bu noktada Ýslam kültüründe çokça atýf yapýlan bir kýssa, verdiði mesaj itibariyle oldukça manidardýr: Ticaret amacýyla uzun bir yolculuða çýkmayý tasarlayan Þakîk-i Belhî isimli ârif, zâhid dostu Ýbrahim Ethem ile vedalaþýp yola koyulur. Henüz birkaç gün geçmiþtir ki Ýbrahim Ethem, uzun süre görünmeyeceðini söyleyen arkadaþýný camide bulur ve sorar: ‘Ne oldu da çabucak döndün?’. Þakîk cevap verir: ‘Yolda ilginç bir olay gördüm de o sebeple döndüm. Dinlenmek üzere harabe bir yerde mola vermiþtim. Orada körtopal bir kuþu fark ettim. Kendi kendime, bu görmeyen ve hareket edemeyen kuþ nasýl olurda burada yaþayabilir diye soruyordum ki, aðzýnda yiye-
Yo k s u l l u k v e D i n
217
cek taþýyan bir baþka kuþ çýka geldi ve onu besledi. Bunu görünce, bu kuþu böyle bir harabede rýzýklandýran Allah’ýn beni de memleketimde rýzýklandýrmaya kâdir olduðunu düþündüm ve döndüm.’ Bunun üzerine Ýbrahim Ethem þu anlamlý cümleyi sarfeder: ‘Þaþarým sana kuzum Þakîk! Niçin baþkasýnýn yardýmýyla yaþayan kör-kötürüm kuþ gibi olmayý tercih ettin de hem kendisi için çalýþan hem de diðer düþkünlere yardýma koþan kuþ gibi olmayý düþünmedin?’. Fakirlik probleminin çözümü noktasýnda Ýlahî dinlerin sahip olduðu en önemli kurum, dînî-mâlî bir vergi çeþidi olan zekattýr. Bütün peygamberler bunu duyurmuþtur (Tevrat, Tensiye, 14/29; Luka, 18/12,22; Kur’ân 21/72-73, 83; 19/30-31,54-55). Bu dinlere göre zekat, belli bir mal varlýðýna sahip olanlarýn hem arýnmalarýný hem de etraflarýndaki yoksullarý belli bir hayat standardýna kavuþturmalarýný saðlayan bir mekanizmadýr. Esasen sahip olunan malda, muhtac olanlarýn hakký vardýr. Yahudilikte, herkesin sahip olduðunun onda birini zekat olarak vermesi zorunludur. Tevrat, “Ve yerin tohumu olsun, yahut aðacýn meyvesi olsun, yerin ondalýðý Rabbindir; O’na mukaddestir. Ve bütün sýðýrýn ve koyunun ondalýðý, bütün deðnek altýndan geçenlerin ondalýðý Rabbe mukaddes olacaktýr”. (Levililer, 27/30, 32; Tensiye, 14/22-29) cümlesiyle bu zorunluluða iþaret eder. Bunlarýn dýþýnda bütün gelirlerin de ondalýðý ödenirdi (Luka, 11/42;18/12) . Nitekim Kur’ân da Yahudilikteki bu uygulamaya genel olarak iþaret etmiþtir. (2/83, 5/12) Herhangi bir net oran söz konusu edilmemekle birlikte ve fakat onda bir uygulamasýnýn geçerli olduðu intibaýný alacaðýmýz bir tarzda (Luka, 18/12) Hristiyanlýkta da ayný uygulamalarýn devam ettiðini görüyoruz. Bazý Ýncil pasajlarý þöyledir: “Ýki gömleði olan hiç olmayana versin; yiyeceði olan kimse de böyle yapsýn!” (Luka, 3/11); “Ve Ýsa ona dedi: Daha bir eksiðin var, nen varsa sat ve fakirlere daðýt…Serveti olanlar Allah’ýn melekûtuna ne kadar da güçlükle girerler. Çünkü devenin iðne deliðinden geçmesi, zenginin Allah’ýn melekûtuna girmesinden daha kolaydýr”. (Luka, 18/22-25; Markos, 10/21) Esasen Kur’ân da hem Hz.Ýsa’nýn diliyle (19/31) hem de genel bir tespit cümlesiyle (98/5) zekatýn hristiyanlara emredildiðini belirtmektedir. Kur’ân’ýn da 32 defa zekat kelimesini kullanmasý, onun buna verdiði önemi göstermektedir. Yoksullara mal ve para transferi anlamýnda onlarca defa kullanýlan infak, sadaka, bir vb kavramlarý da hesaba katarsak son ilahî kitabýn bu noktadaki hassasiyetinin daha bir belirgin olduðunu anlarýz: “Ýnananlarýn mallarýndan zekat al ki, onlarý temizleyip mallarýný çoðaltasýn” (9/103); “Zekatlar, Allah’tan bir farz olarak yoksullara, düþkünlere, zekat memurlarýna, gönülleri ýsýndýrýlacak olanlara, kölelere, borçlulara, Allah yolunda mücadele edenlere ve yolcuya mahsustur…” (9/60)
218 YOKSULLUK
Dahasý, Kur’ân, zekatla iman arasýnda doðrudan bir bað da kurmuþtur: “… Ortak koþanlarýn vay haline. Onlar zekat vermezler ve ahireti inkar edenler de onlardýr” (41/6-7) ; “…Kimi dilersem onu azabýma uðratýrým; rahmetim ise her þeyi kuþatmýþtýr. Onu, sakýnanlara, zekatý verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacaðým.” (7/156) Ýlahî dinlerin bu uyarýlarý ve yönlendirmeleri dikkate alýnsaydý, öyle görülüyor ki, dünyada aç ve açýkta insan kalmazdý. Sadece ülkemizde yýllar önce yapýlan bir araþtýrma, zekat potansiyelinin fakirlik problemini büyük ölçüde gidereceði sonucunu vermiþtir. (Türkiye’de Zekat Potansiyeli, yay. haz. Sabri Orman-Ýsmail Kurt, Ýstanbul ty.) Bu noktada fýtýr sadakasý diye bilinen mecburi transfer de hatýrlanmalýdýr. Baþ-saðlýk vergisi olarak hem varlýklýlarýn, -oraný daha az olmakla birliktehem de yoksullarýn ödemesi gereken bu sadaka türü Tevrat’ta þöyle düzenlenmiþtir: “Rab Musa’ya þöyle dedi: Ýsrailliler’in sayýmýný yaptýðýn zaman, herkes canýna karþýlýk bana fidye ödeyecektir. Öyle ki, sayým yapýlýrken baþlarýna bela gelmesin… Sayýlan yirmi yaþýndaki ve daha yukarý yaþtaki herkes bana armaðan verecektir”.(Çýkýþ, 30/11-14) Bazý suç ve ihlallere karþý belirlenen kefaretler arasýnda da fakirler lehine düzenlemeler vardýr. Söz geliþi son kutsal kitap, ifa sýrasýnda bazý ibadetlerin kurallarýna uyulmamasý, yemin, hataen adam öldürme fiilleri, bazý aile hukuku ihlalleri gibi konularda faili, fakirleri doyurma, giydirme, onlarý hürriyetlerine kavuþturma eylemleri ile yükümlü tutmuþtur. (2/196; 4/92; 5/89; 58/1-4; krþ. Levililer, 6/14-30; 7/1-10) Bütün dinlerin ortak fenomenlerinden biri olan kurban da (Kur’ân, 22/34,67; Levililer, 4; 5; Sayýlar, 15/8-11; I.Krallar, 8/63Markos, 14/12-17; Luka, 22/7-14) son tahlilde yoksullarýn istifadesine dönük (krþ. Levililer, 6/14-30; 7/1-10, 31-34; 10/14-15) bir ibadettir: “Hayvanlarýn kurban edilmesine gelince, biz bunu sizin için Allah tarafýndan konulmuþ simgelerden biri olarak öngördük ki, bunda sizin için nice yararlar vardýr. Öyleyse artýk, sýraya dizildiklerinde onlarýn üzerine Allah’ýn ismini anýn ve cansýz olarak yere serildiklerinde onlarýn etinden kendiniz de yiyin, kendi nasibiyle yetinip istemeyen kimseyi de, istemek zorunda kalan kimseyi de doyurun. Biz iþte bu amaçla onlarý sizin yararýnýza sunuyoruz ki, þükredesiniz”. (22/36) Aslýnda ilahî taktiri deðiþtirmeyen fakat acziyet içindeki insanlarýn Allah’ýn yardýmýný celbetme amacýyla baþvurduklarý adak uygulamasý da bu çerçevede hatýrlanabilecek bir transfer çeþididir. Tevrat, mecbur olmadýklarý halde adakta bulunanlarýn adadýklarý þeyi mutlaka yerine getirmelerini istemiþtir: “Tanrýnýz rabbe bir dilek adaðý adadýðýnýzda yerine getirmeyi savsaklamayýn. Tanrýnýz rab sizden kesinlikle bunu isteyecektir. Yerine getirmezseniz size günah sayýlacaktýr. Ama adak adamaktan çekinirsen günah sayýlmaz.
Yo k s u l l u k v e D i n
219
Aðzýnýzdan çýkaný yapmaya dikkat edin. Çünkü Tanrýnýz rabbe adaðý gönülden adadýnýz.” (Tensiye, 23/21-23). Benzer anlayýþýn Hýristiyanlýkta devam ettiðini bazý Ýncil ayetlerinden anlayabiliyoruz. (Resullerin Ýþleri, 18/18; 21/22-24) Kur’ân da verilen sözlerin tutulmasý gereðini vurgulamýþ (5/1;22/29; 76/77), hatta bir vesileyle Hz.Meryem ve annesine atýfla iki adak olayýna iþaret etmiþtir.(3/35; 19/26) Zengin olan kimselerin fakir akrabalarýnýn nafakalarýndan sorumlu tutulmalarý da bu çerçevede hatýrlanmalýdýr: “Kuþku yok ki, Allah, adaleti, iyiliði, akrabaya yardým etmeyi emreder..” (16/90); “Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkýný ver..” (17/26; 30/38) Bu tür yaptýrýma baðlý yardým müesseselerinin yanýnda üç kutsal kitap, sýk sýk gönüllü sadakalarý da teþvik etmiþ, bunlarýn kiþiyi arýndýracaðýný ve Allah’ýn baðýþlamasýna nail kýlacaðýný vurgulamýþlardýr. Dinlerin esaslý gayelerinden biri de toplumsal huzuru saðlamak ve bunun vazgeçilmez araçlarýndan biri olan iktisadi adaleti temin etmek olduðu bilinmektedir. Ýþte bunun için her din kendi baðlýlarýndan, etraflarýndaki fakirleri horlamamalarýný, aksine onlara infakta bulunmalarýný tavsiye etmiþtir. Hz.Süleyman’ýn Ahd-i Atîk’teki irþadý þöyledir: “Kim fakirin feryadýna kulaðýný týkarsa, o da feryad edecek ve kendisine cevap verilmeyecektir.” (Süleymanýn Meselleri, 21/13); “Ýyi gözlü adam mübarek kýlýnýr; çünkü kendi ekmeðinden fakire verir.” (Süleymanýn Meselleri, 22/9) ; “Kim fakire verirse onun eksiði olmaz; ama kim de yüz çevirirse lanetten baþýný kurtaramaz” (Süleymanýn Meselleri, 28/27) Hz.Musa aracýlýðýyla da Ýsrailoðullarýna þu emirler verilmiþti: “Allahýn Rabbin size vereceði ülkenin herhangi bir kentinde yaþayan kardeþlerinizden biri yoksulsa, yüreðinizi katýlaþtýrmayýn, yoksul kardeþinize eli sýký davranmayýn. Tersine, eliniz açýk olsun; ihtiyaçlarýný karþýlayacak kadar ona ödünç verin. Yedinci yýl, borçlarý baðýþlama yýlý yakýndýr diyerek yüreðinizde kötü düþünce barýndýrmaktan sakýnýn. Öyle ki, yoksul kardeþinize karþý eli sýký davranýp ona yardým etmekten kaçýnmayasýnýz. Yoksul kardeþiniz sizden Rabbe yakýnabilir, siz de günah iþlemiþ olursunuz. Ona bol bol verin, verirken yüreðinizde isteksizlik olmasýn. Bundan ötürü Allahýnýz Rab bütün iþlerinizde ve el attýðýnýz her þeyde sizi kutsayacaktýr. Ülkede her zaman yoksullar olacak. Bunun için, ülkenizde yaþayan kardeþlerinize, yoksullara, ihtiyacý olanlara eli açýk davranmanýzý buyuruyorum.” (Tensiye, 15/7-11) Hz. Ýsa’nýn bu noktadaki manidar cümleleri ise þöyledir: “Mallarýnýzý satýn, sadaka olarak verin. Kendinize eskimeyen keseler, göklerde tükenmeyen bir hazine edinin. Orada ne hýrsýz ona yaklaþýr, ne de güve onu yer. Hazineniz neredeyse, yüreðiniz de orada olacaktýr. (Luka, 12/33-34); Ama ziyafet verdiðin zaman yoksullarý, kötürümleri, sakatlarý, körleri çaðýr. Böylece mutlu olursun. Çünkü bunlar sana karþýlýk verecek durumda deðildirler. Kar-
220 YOKSULLUK
þýlýðý sana, doðru kiþiler dirildiði zaman verilecektir.” (Luka, 14/13-14). “Sadaka verdiðin zçaman sol elin, sað elinin ne verdiðini bilmesin, gizlide olaný bilen Rab sana karþýlýðýný verecektir” (Matta, 6/3-4) Kur’ân’ýn üslubu ise daha çarpýcýdýr: “Mallarýný gizli ve açýk olarak gece ve gündüz harcayan kimseler var ya, iste onlarýn, Rableri katýnda ecirleri vardýr. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardýr” (2/274); “Mallarýný Allah yolunda harcayanlarýn hâli, her baþaðý yüz daneli yedi baþak bitiren bir tohumun hâli gibidir. Allah dilediði kimseye daha kat kat verir. Allah’ýn ihsaný çok geniþtir. Her þeyi hakkýyle bilendir” (2/261); “Sevdiðiniz þeylerden Allah yolunda harcayýncaya kadar Cennete ve iyiliðin en güzeline eremezsiniz” (3/92); “Altýn ve gümüþü yýðýp da onlarý Allah yolunda harcamayanlar var ya, iþte onlara acý bir azabý müjdele. O gün Cehennem ateþinde bunlarýn üzeri ýsýtýlýr; bunlarla, onlarýn alýnlarý, yanlarý ve sýrtlarý daðlanýr; ‘iþte nefisleriniz için yýðdýklarýnýz, yýðdýklarýnýzý tadýn’ denir” (9/34,35); “...kendiniz göz yummadan alamayacaðýnýz kötü þeyleri sadaka olarak vermeye kalkmayýn” (2/267); “Siz baþkalarý için ne harcarsanýz, Allah onun yerini mutlaka doldurur; çünkü o, rýzýk verenlerin en hayýrlýsýdýr.” (34/39) Din duygularýnýn canlý olduðu toplumlar, bu ilahî uyarýlara kayýtsýz kalmamýþlar, yakýndan uzaða yardýmlaþma kanallarýný daima aktif olarak iþletmiþlerdir. Kurduklarý vakýflar, yardýmlaþma dernek ve sandýklarýyla bu sosyal yaranýn sarýlmasýnda Allah korkusu, âhiret kaygýsý, cennet ümidi onlarý güdüleyen baþat sâikler olmuþtur. Esasen insanlýðýn bir kazancý varsa bu da erdem ve vicdan söylemine sahip kutsal kitaplarýn bir ürünüdür.
Yo k s u l l u k v e D i n
221
Kaynaklar Kur’ân-ý Kerim Kitabý Mukaddes (Tevrat, Zebur ve Ýncil), Ýstanbul 1985 Ali Osman Ateþ, Ýslam’a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri, Ýstanbul 1996 Fatma Zehra Ekinci, Ýslam Hukuku ile Tevrat Hükümlerinin Karþýlaþtýrmalý Olarak Ýncelenmesi, Yayýmlanmamýþ Yüksek Lisans Tezi, Konya 2003 Avram Galanti, Üç Sami Kanun Koyucu, Ýstanbul 2002 Haim H.Cohn, Jüdischen Lexikon, Jerusalem 1980 (www.uni.frankfurt.de) Yusuf Karadâvî, Müþkiletü’l-fakr ve keyfe âlecehâ’l-Ýslam, Beyrut 1994
222 YOKSULLUK
Dinlerin “Yoksulluðu” Algýlayýþý Üzerine Bir Ýnceleme Vejdi Bilgin Dr., Uludað Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim Dalý e-posta:
[email protected]
Öz
D
inler açýsýndan yoksulluk, dinlerin dünyaya bakýþ açýsýyla yakýndan iliþkilidir. Dinlerin otantik yapýsýna bakýldýðýnda dünyaya karþý tamamen olumsuz bir tutum içine girmeyip, çalýþma ve mülkiyete olumlu baktýklarý görülür. Fakat kaynaðýný yine dinlerin kutsal metinlerinden alan tarihsel dinî yaklaþýmlarda dinî yaþantý ile yoksulluk özdeþleþtirilmiþ, bu çerçevede fakirlik bir taraftan problem olarak görülürken bir taraftan yüceltilmiþ ve gönüllü fakirlik kurtuluþa ermek için ideal bir araç olarak kabul edilmiþtir. Karþýt yaklaþýmlar bulunmakla birlikte bu anlayýþ Hýristiyan dünyada 16. yüzyýla, Ýslam dünyasýnda da 19. yüzyýla kadar bütün sosyal katmanlara hakim olmuþ, günümüzde ise önemli ölçüde geçerliliðini yitirmiþtir. Bugün, dinlerin yoksulluk karþýsýndaki temel vurgusu, yoksul olarak kalmak deðil, fakat zenginlik içinde dahi mütevazi ve ahlaki bir yaþam sürmektir. Anahtar Kelimeler: Din, Yoksulluk, Hýristiyanlýk, Ýslam.
Abstract
T
he concept of poverty is related directly to the way in which religions perceive the world. If the so-called authentic structure of religions is analyzed, it will be seen that religions do not tend to have a totally negative stand towards this world; rather they encourage their adherents to acquire material goods as it is considered to be necessary to pursue a meaningful life. However, there have been some views, based on various holy scriptures, that identify religious piety with what may be called a voluntary poverty. Therefore, poverty is idealized and the voluntary poverty is regarded as an effective means to attain salvation. Although there have been opposing approaches, this view had been effective within various classes of society until the sixteenth and nineteenth centuries in the Christian and Muslim worlds, respectively. Today, however, to a considerable degree this view seems to have lost its validity. Consequently, religions do not seem to encourage their adherents to live their lives in poverty, but they encourage them to pursue a moderate and ethical life even if they are materially rich. Key Words: Religion, Poverty, Christianity, Islam.
Yo k s u l l u k v e D i n
223
Giriþ: Problem Durumu
B
ugün hem bireysel/psikolojik hem de sosyal anlamda bir problem olarak gördüðümüz yoksulluk durumu ile din arasýndaki iliþki, din sosyolojisinin önemli konularýndan birisidir. Modern anlamda din sosyolojisinin kurucusu olarak kabul edilen Weber’in esas çalýþma alaný iktisadî zihniyet ve din iliþkisiydi ve bu sebeple konu doðrudan din sosyolojisinin çalýþma alaný içine girmiþ oldu. Yoksulluk ve din arasýndaki iliþki çeþitli açýlardan incelenebilir. Bu konuda akla ilk gelen problem dinlerin yoksullukla mücadelede nasýl bir strateji geliþtirdikleri, alt ve üst tabakalar arasýnda dengeyi nasýl saðladýðý konusudur. Ancak bu konunun bir önceki basamaðý vardýr. Acaba dinler yoksulluðu bir problem olarak algýlamakta mýdýrlar? Yoksul ve yoksulluk kavramlarý dindar bireyin zihninde ne gibi çaðrýþýmlar yapmaktadýr? Bu tebliðde dinlerin yoksulluða karþý aldýklarý tedbirler veya geliþtirdikleri çözümlerden ziyade, bunun bir önceki aþamasý olduðunu düþündüðümüz, dinlerin “yoksulluk” kavramýný nasýl anladýðý ve algýladýðý üzerinde durulacaktýr. Teblið, dinî geleneklerin yoksulluk karþýsýndaki tutumlarýný yansýtacak þekilde genel bir deðerlendirme yapacak olsa da, aðýrlýklý olarak Hýristiyan ve Ýslâm geleneklerinin yaklaþýmlarýný tarihsel bir yöntemle ortaya koymayý amaçlamaktadýr.
1. Dinlerin Çalýþma ve Mülkiyete Yaklaþýmý: Genel Çerçeve Dinlerin yoksulluk karþýsýndaki tutumlarý konusunda, hemen her dini içine alacak þekilde genel bir takým deðerlendirmelerde bulunmak zordur. Ancak, din adý altýnda ortaya çýkan bazý yeni hareketleri istisna tutmak þartýyla, bugün dünya coðrafyasýnda var olan geleneksel dinlerin fakirliðe yaklaþýmlarýnda ortak noktalar bulabiliriz. Zira insanlarýn dinî tecrübeleri birbirine benzerlik gösterdiði gibi, dinlerin özellikle ahlâkî söylemleri de birbirine benzerlik gösterir. Hemen her din, mensuplarýna servet edinme açýsýndan orta yolu tavsiye etmiþtir: Kiþi baþkasýna muhtaç olmamak, geçimini saðlamak için çalýþmalýdýr; ama mal edinme konusunda da ihtiraslý olmamalýdýr. Bu
224 YOKSULLUK
çerçeveden bakýldýðýnda dinleri birer servet düþmaný olarak görmek doðru deðildir. Dinler, bir þeye sahip olma yolundaki çabalarý uygun gören bir yaklaþým içindedirler. Örneðin Hinduizm’in Veda ilahilerinde sürü ve mülkiyet tanrýlarýna dua edilir. Ýranlýlarýn eski dinlerinde ise mülk sahibi olan, olmayandan deðerlidir ve fakirlik bir utanma vesilesidir, zira çalýþmayan kiþi zenginlerin atýklarýný yemek zorunda kalacaktýr. Hz. Ýsa özel mülkiyeti tabii bir olay olarak kabul ederken, Ýslamiyet mülkiyet konusunda daha pozitif bir tutum içerisine girmiþ ve Ýslâm Hukuku’nda mülkiyet ve mirasla ilgili ayrý bir hukuk dalý oluþmuþtur. (Mensching, 1994:105-106) Dinler her ne kadar kiþinin geçimini saðlamasý için çalýþýp para kazanmasýný tasvip ederlerse de, servet biriktirme konusunda özel bir tavsiyede bulunmazlar. Dinlerin esas vurgusu servet edinmenin amaç olmamasý, elde edilen servetle þýmarýlýp lüks ve israf içinde bir hayat sürdürülmemesi ve bununla fakirlere yardým edilmesi yönündedir. Hint dinlerinden Caynizm’de, ruhu doðum ve ölüm çarkýnýn ebedî dönüþünden kurtaracak ve nirvanaya ulaþtýracak beþ þarttan birisi de fazla mal biriktirme konusunda ihtiraslý olmamaktýr. (Sarýkçýoðlu, 2002: 191) Lao Tzu “Ömrünü dünyalýk toplayarak geçirmenin/Ne gibi yararý olabilir,” der (Lao Tzu, 1999a: 70). Bu sözlerden O’nun çalýþmaya olumsuz baktýðý gibi bir sonuç çýkmamalýdýr. Zira bir baþka sözünde bilge kiþinin mal ve mülk yýðmaktan kaçýndýðýný, ne kadar infak ederse o kadar kazanacaðýný söyler ve ekler: “Gökyüzünün yolu: Ýsraf etmeden ikram etmektir.” (Lao Tzu, 1999b: 87). Kiþi ikram ediyorsa, ikram edeceði bir þeylere sahiptir demektir ve bunun hepsini de daðýtmamalýdýr. Geçimini saðlamak için çalýþmayý öngören (Kur’an, 62: 10) ve kazanýlan malýn kiþinin mülkiyetine gireceðini bildiren (Nisa, 4: 32) Kur’an’ýn fakirlere yardým konusunda “Akrabaya, yoksula, yolcuya hakkýný ver. Gereksiz yere de saçýp savurma.” (Kur’an, 17: 26) þeklindeki tavsiyesinin Lao Tzu’nun sözleriyle benzerliði, dinlerin ortak tutumunu göstermesi açýsýndan dikkat çekicidir.
2. Fakirlik ve Dinî Yaþantý Dinler birer servet düþmaný olmasalar da, dinî geleneklere baktýðýmýzda fakirlik durumuna rüçhaniyet verildiðini, fakirliðin dinî yaþantýya daha yakýn olarak telakki edildiðini, hatta zaman zaman dinî yaþantýyla özdeþleþtirildiðini görüyoruz. Burada þüphesiz iki tür fakirlik arasýnda bir ayrým yapmak gerekir. Gündelik dilde kullandýðýmýz manasýyla fakirlik temel ihtiyaçlardan yoksun olmak anlamýna gelir ve dinler bu durumda olan kiþilere ayrý bir deðer vermiþ görünmektedirler. Hýristiyan öðretide yoksullara ve onlarýn kurtuluþuna yapýlan vurgu çok güçlüdür: “Ne mutlu ruhta yoksul olanlara! Göklerin Egemenliði onla-
Yo k s u l l u k v e D i n
225
rýndýr.” (Matta, 5: 3) “Rabb’in Ruhu benim üzerimdedir. Çünkü O beni, müjdeyi yoksullara iletmek için meshetti.” (Luka, 4: 18-19) Bu sözlere bakýldýðýnda, fakirlikte Allah’ýn yoluna bir açýlma bulunduðu ve bu fakirleri Ýncil’in haber verdiði anlaþýlmaktadýr. Aslýnda Göklerin krallýðý bir kurtuluþ olarak hem zenginlere hem de fakirlere verilmiþtir. Ancak mülkiyetin beraberinde getirdiði kaygýlardan ve psikolojik tehlikelerden uzak olan bu fakirler ilahi mesaja daha kolay tâbi olurlar. (Mensching, 1994: 107). Ýncil’deki kadar güçlü olmasa da hadisler de fakirlere ayrý bir deðer vermiþtir. Rivayete göre Miraç sýrasýnda cennetin kapýsýndan bakan Hz. Muhammed oraya girenlerin büyük çoðunluðunun fakirler olduðunu görmüþtür. Yine bir baþka hadise göre fakirler cennete zenginlerden beþ yüz sene önce gireceklerdir. (Canan, 1988 446, 449) Ýbn Haldun (öl. 1406) yüzyýllar önce bu anlayýþýn sosyolojik manada izahýný yapmaya çalýþmýþtý. Ona göre çölde yaþayan bedeviler ile þehirde yaþadýklarý halde nefislerini dünya nimetlerinden uzaklaþtýranlar diðerlerine oranla daha dindardýr ve ibadetlerin zorluklarýna daha kolay dayanýrlar. Ýbn Haldun gözlemlediði bu durumu fizyolojik sebeplerle açýklamaya kalksa da neticede fakir olanlarýn daha dindar olacaðýný söylemektedir (Ýbn Haldun, 1989: 210-211). Ýkinci tür fakirlik ise, bu birinci duruma, yani yoksul olmaya verilen manevi deðer çerçevesinde geliþen gönüllü fakirliktir. Dinler insanlarýn fakir duruma düþmesini arzu etmezler ancak bu ikinci fakirlik anlayýþý, ideal bir anlayýþtýr. Zira dindar dünyadan elini eteðini çekerken bunu maddi yokluklardan deðil, zahidane bir sebeple yapmaktadýr. Bu fakirlik anlayýþýný Budizm’de, bütün Katolik tarikatlarýnda, Ortodoks Mezhebi’nde ve bazý Ýslam tarikatlarýnda ortak bir anlayýþ olarak görmek mümkündür. (Mensching, 1994: 108). Budizm dini yaþayýþ açýsýndan rahiplerle halký birbirinden ayrý düþünür. Halkýn ticaret, ziraat ve askerlik yapmasý ve bu þekilde servetini artýrmasýný küçük görülmez. Ancak kiþi servet konusunda çok ihtiraslý olmamalý, ne zarara üzülmeli ne de kâra sevinmelidir. Konu rahiplere gelince durum deðiþir. Zira Budist rahip hayatýnýn, bekarlýk ve sükûnet yanýnda üçüncü kuralý fakirliktir. Rahiplerin hiç mallarý olmaz, maðaralarda veya manastýrlarda yaþarlar ve yiyeceklerini dilenerek temin ederler (Sarýkçýoðlu, 2002: 208, 210). Ayný anlayýþ Hindu dini için de geçerlidir. Hinduizm’de dindarýn tam manasýyla kurtuluþa erebilmesi için dünyadan uzaklaþmasý gerekir. Bir Hindu için hayatýn ilk safhasý talebe ve disiplin mertebesi, ikinci safhasý evlilik ve mesleki faaliyet mertebesi, üçüncü safhasý emeklilik ve görece fakirlik mertebesi, dördüncü safhasý ise mutlak reddetme mertebesidir. Oldukça zengin bir aile reisi üçüncü safhada tahta bir kulübede kendi eliyle yemeðini piþirip, iki parça elbisesini kendi eliyle yýkarken, son safhada bu yarý lüks hayatý da terk ederek bir Hindu azizi (Sadhu) haline gelir. Dýþ dünya ile tüm baðlarýný keserek bir keþiþ hayatý sürer, maðaralarda veya aðaç altlarýnda tefekkür eder ve önünü kapatan bir bez parçasý ile köylülerin verdiði yiyecekleri koy-
226 YOKSULLUK
duðu bir kaptan baþka bir þeyi kalmaz. (Coomaraswamy, 2000: 60-61; Varenne, 1995: 298-299) Burada þüphesiz akla þöyle bir soru gelmektedir. Dinler dünyayý terk etmeyi öngörmezken nasýl oluyor da o dine baðlý olan bazý dinî gruplar tamamen dünyayý terk etmeyi dini yaþantýya en uygun bir yaþantý biçimi veya kurtuluþa ermeye en elveriþli yol olarak seçiyorlar? Burada dinî hareketlerin yapýsý gündeme gelmektedir. Dinî hareketlerin çoðunluðu, dini daha iyi yaþama gayesiyle ve bazen de buna ek olarak mevcut dinî yapýnýn eleþtirisiyle ortaya çýkmýþtýr. Çoðunlukla ferdî olarak baþlayan bu yaþantý biçimi, eðer özünde kurumsallaþmýþ dini yapýya bir eleþtiri de taþýyorsa bir itiraz ve protesto hareketi olarak veya sadece dini daha iyi yaþamak gayesiyle kolektif bir hareket þekline bürünebilir. Bunlar ana dinî cemaatten ayrýlmayý daha baþtan hedeflemiþ olmasalar bile belirli bir süreç sonucunda yeni bir dinî grup oluþtururlar. Bunlarýn içinde züht ve takva hareketleri manevi ve ahlaki açýdan daha mükemmel olmaya çalýþýrlar ve bu amaçla katý bir disiplinle yoðun bir dindarlýk yaþarlar. (Günay, 1998: 275-276)
2.1. Ortaçað Hýristiyan Dünya Görüþü ve Züht Hareketleri Ortaçaðda gerek Hýristiyan dünyada gerekse Ýslâm dünyasýnda yaygýn bir þekilde yoksulluðu dinî yaþantýya daha uygun gören veyahut dinî tecrübe ile yoksulluðu özleþtiren ve bunu bir ibadet biçimi, Allah’a yakýnlaþma yolu olarak gören züht hareketlerinin ortaya çýktýðýný görüyoruz. Ýlk züht hareketleri Roma Ýmparatorluðu’nun baskýsýndan kaçan dindar Hýristiyanlar arasýnda baþ göstermiþ, Hýristiyanlýðýn üzerindeki baskýlarýn kalkmasýndan sonra çok kýsa bir süre içerisinde de manastýr zahitliði baþlamýþtýr. Yirmi yaþýnda bütün servetini yoksullara daðýttýktan sonra Mýsýr’ýn ýssýz daðlarýna çekilen Aziz Antonius’un ölümü 356’dýr. Bu yüzyýlda Mýsýr ve Suriye çölleri keþiþler ve münzevilerin oluþturduklarý kolonilerle dolmuþtu. Batýnýn kýrsal alanýndaki manastýrlar Hýristiyan yaþayýþýnýn ve doktrininin tek merkezi olmuþlar ve Avrupalý halklarýn Hýristiyanlaþmasýnda piskoposlardan daha fazla yarar saðlamýþlardý. Avrupa’da, örneðin Ýrlanda’daki ilk manastýrlar Mýsýr’dakiler gibi küçük kulübelerden oluþuyordu. Burada yaþayan keþiþler olabildiðince münzevi bir hayat sürmeye çalýþýyorlar ve kendilerini hacca veya gönüllü sürgüne gönderiyorlardý. Vikingler ilk defa Ýzlanda’ya çýktýklarýnda burada münzevi yaþayan keþiþlere rastlamýþlardý. Batý zahitliðinin gerçek babasý sayýlan Nursia’lý Aziz Benedictus [Benoit] (öl. 547) barbar istilalarýndan sonra kurduðu ve birer sosyal teþkilat gibi örgütlenen büyük manastýrlarý ile ayný zamanda Yeni Avrupa’nýn kurucularýndan olmuþtur. Çok fonksiyonlu örgütlemesine raðmen, ana vazifelerinin çalýþmak deðil ibadet etmek olduðunu söyleyen Benedikten keþiþliðinin Roma Ýmparatorluðunun çöküþünden sonra Batý medeniyetinin, maddi anlamda da temellerini atmaya önemli ölçüde katkýda bulunduðu kabul edilir. Zira Av-
Yo k s u l l u k v e D i n
227
rupa’daki þehirler Aziz Benedictus’un manastýrlarýnýn çevresinde kuruluyordu. (Dawson, 1976: 224-231; Barker, 1985: 69-70; Besnard, 1995: 161, 174, 194) Ortaçað Hýristiyan dünyasýnda hakim dinî eðilim dünyadan kaçýþtýr. Þüphesiz herkes bu ideali gerçekleþtiremediði için toplumdan soyutlanmýþ ermiþ kiþiler Hýristiyan halklarýn gözünde her zaman örnek alýnan ve saygý duyulan kiþiler olmuþtur. Bu insanlar çoðunlukla þehirden þehre gezerler, kavþak, köprü gibi yollarýn kesiþtiði yerleri mekan tutarlardý. Resimlerde yalýn ayak, hayvan derisinden giysileri, ellerinde hacýlarýn ve gezginlerin taþýdýðý asalarýyla tasvir edilen keþiþler, Aziz Antonius ve Vaftizci Yahya gibi, insanlarý etkilemekteydiler. Keþiþliðe duyulan dinî özlem gereði, en azýndan ölürken manastýr giysisi giyerek insanlar bu ermiþlerle özdeþleþmeye çalýþýrlardý. Yoksul bir hayat sürme ideali ortaçað boyunca pek çok manastýrýn, dolayýsýyla pek çok tarikatýn kurulmasýna vesile olmuþtur. Bir örnek olarak, zenginliði atasözü haline gelen Venedik Dükü Sebastiano Ziani (Yaþadýðý çaðda “Ziani gibi zengin,” denirdi) 1178’de manastýra çekilmiþ, kendisinden sonra dük olan oðlu da bir süre sonra manastýr hayatýna girmiþti. Ayný þekilde 1313 yýlýnda Siena’lý büyük bankacý Tolomei bir manastýr kurmuþ ve ölümü orada beklemeye baþlamýþtý. Bu örnekler ayný zamanda Ortaçað’da servet birikimine engel olan bir dünya görüþünü de ortaya koymaktadýr. Hayatlarýnýn sonlarýna yakýn en zenginlerinin bile dünyalýk serveti bu þekilde reddetmeleri Ortaçað Hýristiyaný’nýn bilinen anlamda kapitalist anlayýþa uzak olmasýna katkýda bulunmuþtur. (Le Goff, 1999: 141-145). Ortaçaðýn bu genel eðilimine paralel olarak Hýristiyan Katolik dünyada 13. yüzyýldan itibaren dilenci fakirliði ile karakterize edilen yeni tarikatlar ortaya çýktý. Bunlar arasýnda özellikle Fransiskenler, Dominikenler ve Valdensiyenler sayýlabilir. 1098 yýlýnda Aziz Robert’in önderliðindeki bir grup Benedikten keþiþin, Aziz Benedictus’un katý kurallarýna dayalý züht hayatýný tekrar canlandýrmak amacýyla kurduklarý Cisterciyum Tarikatý (Sistersyenler) asýl gücüne Clairvaux’lu Bernard (öl. 1153) sayesinde ulaþtý. Aristokrat bir ailenin çocuðu iken zengin yaþamýný býrakýp Cisterciyum Tarikatýna katýlan Bernard aþýrý fakirliðe ve yalýnlýða dayalý bir dinî yaþantý öngörüyordu. (Barker, 1985: 70; Leclercq, 1987: 114-115) Bernard’a benzer bir þekilde, varlýklý bir tüccar olan Lyon’lu Pierre Valdés 1170 yýllarýnda, Matta Ýncili’ndeki, “Eðer eksiksiz olmak istersen, git, varýný yoðunu sat, parasýný yoksullara ver... sonra gel beni izle,” (Matta, 19: 21) sözünü bir emir olarak algýlayýp Ýsa’nýn yaþamýna benzemeye çalýþarak sadakayla geçinen, vaaz veren gezgin bir fakirlik hayatýna baþladý. Valdes’in kurmuþ olduðu ve halk arasýnda Lyonlu Fakirler olarak tanýnan Valdensien keþiþ topluluk kýsa zamanda Avrupa’ya yayýldý. Þüphesiz Katolik dünyanýn “dilenci tarikatlarý” içinde en büyük ve en güçlü züht hareketleri Dominiken ve Fransisken tarikatlarýdýr. Soylu bir aileden gelen Aziz Dominic (öl. 1221) ile tüccar bir aileden gelen Assisi’li Francis (öl.
228 YOKSULLUK
1226) tarafýndan kurulan bu tarikatlar Ýsa’nýn saf öðretisine uygun fakir bir hayat yaþamayý ideal edinmiþlerdi. Valdes’ten kýrk yýl sonra Matta Ýncili’ndeki ayný buyruða uyan Francis, Efendisi Ýsa’yý taklit ederek bütün mülkünden vazgeçti. Tanrýya baðlýlýðý daha açýk olan fakir, Fransis için ilahi sevginin sýrrý ve bütün yaratýlmýþlarýn aslî fakirliðinin timsaliydi. Bu yüzden kardeþlerine bir taraftan herkese vaaz vermeyi ve cüzamlýlar ve rençperler arasýnda çalýþmayý emrederken diðer taraftan da bütün dünyevi isteklerini terk etmelerini istiyordu. (McGonigle, 1987: 418; Bucher, 1987: 409; Leff, 1987: 327; Barker, 1985:71-72, 99).
2.2. Ortaçað Müslüman Dünya Görüþü ve Züht Anlayýþý Fakirlik üzerine kurulu zahidane hayatýn daha ilk yüzyýllardan itibaren Ýslâm dünyasýnda da görüldüðü söylenebilir. Ýbrahim b. Edhem sekizinci yüzyýlda yaþamýþtýr (öl. 778) ve hayat hikayesi yukarýda Hýristiyan azizleri için verdiðimiz örneklere çok benzemektedir. Rivayetlere göre Ýbrahim b. Edhem çok zengin bir ailenin, bir rivayete göre de Belh Sultaný’nýn oðluydu ve genç yaþýnda bütün mülkünü terk ederek fakirlikle dolu bir hayatý tercih etmiþti. Memleketinden uzakta geçimini bekçilik, ýrgatlýk gibi iþlerle temin ederken babasý vefat ettiði zaman da mirasýndan hiçbir þey almamýþtý. (Öngören, 2000: 293). Özellikle 12-13. yüzyýllarda Batý’daki züht hareketlerinin doðuþunda kilisenin dünyevî anlamda bir otorite haline gelmesi ve ruhbanlarýn, Ýsa’nýn ve havarilerin yaþamýnýn aksine lüks ve ayrýcalýk içinde yaþamasýna duyulan tepkinin etkili olduðu bilinmektedir. (Türcke, 1997:138-141) Benzer þekilde Ýslam’daki ilk züht hareketlerinin bir dayanaðýný da Emevi Halife-Sultanlarý ve idarecilerinin Hulefayý Raþidin’in saf dinî hayat tarzýndan uzak bir lüks içinde yaþamalarý ve bunun topluma yayýlmasýna duyulan tepki olduðu ifade edilir. (Fazlur Rahman, 1993: 180) Hýristiyan dünyada olduðu gibi, Müslüman dünyada da dünya hayatýný terk edip bir köþeye çekilenlerin örnek insanlar olarak telakki edilip saygý görmesiyle bu zihniyet daha da güçlenmiþ ve dünyadan elini eteðini çeken bir grubun ortaya çýkmasýna sebep olmuþtur. Yazýlan eserlerde de dünyaya olumsuz bir tavýr takýnmanýn fazilet olduðuna dair görüþler aðýrlýk kazanmýþtýr. (Uludað, 1994: 23) Ýslâm tasavvufunun büyüklerinden bir örnek vermek gerekirse Kadiri Tarikatý’na isim veren Abdülkadir Geylânî (öl. 1166) geçimini saðlamak için çalýþmanýn zorunlu, halktan dilenmenin ise þirk olduðunu düþünür. Kiþi ihtiyacý miktarýnca bir kazanç yolu bulmalýdýr ve fazlasýný istememelidir. Yaþlandýðýnda veya hastalandýðýnda onun dünyalýk kýsmeti kendiliðinden gelecektir. O’na göre fakirlik bir imtihan olup pek çok kiþi bunun mahiyetini kavrayamadýðýndan Allah’a isyan edecek seviyeye gelir. Dolayýsýyla sabýr gösterilen fakirlik, esasýnda hoþ bir þey olsa da, buna herkesin tahammül gösterememesinden dolayý tehlikeli bir haldir. Fakirler ölümü düþünerek sabretmelidirler. Böylelikle Rahman’ýn meclisine, daha dünya hayatýnda kalpleriyle misafir olan faziletli insanlar sýnýfý-
Yo k s u l l u k v e D i n
229
na girerler. Tasavvufî anlamda fakir, malý mülkü olsa da Allah’a muhtaç olduðunu idrak eden, her þeyin sahibinin Allah olduðunu bilen, bu yüzden can, mal ve evlat tasarrufunu Allah’a havale etmiþ ve Allah’ýn emir ve nehiyleri dýþýnda her þeyi terk etmiþ kiþidir. Abdülkadir Geylânî’ye göre, Hz. Peygamber’i diðer peygamberlerle mukayese ettiðimizde, O’nun en önemli vasýflarýndan birinin hem genel anlamda hem de tasavvufî anlamda fakirlik olduðu görülür. (Gürer, 1999:187, 234-235). Abdülkadir Geylanî’nin görüþlerine baktýðýmýzda öncelikle kendisi mutlak anlamda dünyayý terki hoþ görmemektedir; kiþi çalýþmalýdýr ama bu günlük ihtiyacý karþýlamanýn ötesine gitmemelidir. Aþaðýda göreceðimiz üzere gündelik geçimi için bile çalýþmayý hoþ görmeyen sufi anlayýþlar vardýr. Geylani’de dikkatimizi çeken diðer bir husus fakirliðin bir imtihan olduðunu söylemesidir. Ýbnü’l-Cevzî de benzer bir yaklaþýmla fakirliðin bir hastalýk olduðunu söyler ve hadislerde geçen “zenginlerden önce cennete girme” ibaresini fakirliðe sabredilmesinin bir mükafatý olarak yorumlar. (Ýbnü’l-Cevzi,2003: 242) Dinlerin yoksulluðu bir problem olarak görüp görmedikleri konunun baþýnda belirttiðimiz gibi önemli bir konudur. Hiç þüpheye gerek kalmaksýzýn, dinlerin ve dinî geleneklerin, gönüllü fakirlik haricindeki yoksulluðu birer problem olarak gördüklerini söyleyebiliriz. Bu yüzden dinler, yoksullarýn ekonomik ve sosyal açýdan korunmasý üzerinde aþýrý vurgu yaparlar. (Northbourne, 1995:73-74; Katolik Kilisesi, 2000: 557-559; Fazlur Rahman, 2002: 104) Ancak dinlerin yoksullukla etkin bir mücadele gibi ekonomik programlarý yoktur. Ekonomi çok deðiþkenlik gösteren bir kurumdur ve dinler de her þeyden önce ekonomik veya siyasî deðil, aðýrlýklý olarak ahlâkî bir strateji izlerler. Eski Ahitte % 10 veya Kur’an’da % 2,5-% 10 zekat þeklindeki fakirlere yardým yoksulluðu tamamen ortadan kaldýrmaktan çok yoksulu korumaya ve orta tabakalaþmayý saðlamaya yönelik uygulamalar olarak görülebilir. (Er, 1994: 133-134) Ancak fakirliðin bir problem olarak görülmesi durumuna paradoksal olarak, günümüzde modern bir yaklaþýmla zaman zaman duyduðumuz “Fakirlik küfür olayazdý,” (Canan, 1988: 445) þeklindeki hadisin bu dönemde revaç bulmadýðýný görüyoruz. Hadisçiler tarafýndan zayýf olarak görülen bu hadisin yaygýnlaþmamasýnýn esas sebebi, bu dönemde fakirlik durumuna dinî yaþantý açýsýndan yapýlan pozitif vurgudur. Nitekim, Abdülkadir Geylani’nin görüþlerine tekrar dönecek olursak, fakirliðin ayný zamanda Hz. Peygamber’e ait bir durum olduðu ifade edilerek bir üstünlük kazandýrýldýðýný görüyoruz. Sufiler arasýndaki dünyaya karþý olumsuz tavrýn daha da yaygýnlaþmamasý için Sünni Ýslam’ý temsil eden bazý alimler bu düþünce ile mücadeleye girmiþler, fakat tasavvufun cazibesi çok güçlü olduðundan alimlerin mücadeleleri gittikçe sönükleþmiþ ve nihayetinde 14. yüzyýldan sonra Sünni Ýslam tasavvufî düþünceye teslim olmuþtur.(Fazlur Rahman, 1993: 187, 210).
230 YOKSULLUK
Ýslâm dünyasýnda hâkim ideal düþünceyi bir örnek olarak Maverdî’nin Edebü’d-Dünya ve’d-Din isimli eserinden vereceðiz. Ýslâm dünyasýnda çok bilinen ve tanýnan bu kitap 20. yüzyýlýn baþýnda bile temel bir ahlâk kitabý olarak görülüyordu. Bu yüzyýlýn baþýnda Türkiye ve Hindistan’daki baskýlarýnýn yanýnda Mýsýr’da ortaöðretim kurumlarýnda müracaat kitabý olarak yirmiden fazla baský yapmýþtýr. Bir ahlâk kitabý olan bu eserin özellikle nefis tezkiyesi ile ilgili kýsýmlarýnda tasavvufî bir yaklaþým görülür. (Çaðrýcý, 1994: 407) Maverdî’nin, mutasavvýf kimliðiyle bilinmemesine raðmen, eserinde bu yaklaþýma aðýrlýk vermesi tasavvufun Müslüman dünyadaki etkinliðini göstermesi açýsýndan da önemli bir veridir. Maverdî konuyu iki ayrý yerde, biri Dinin Edebi bölümü altýnda “Nefsi Dünyanýn Terkine Alýþtýrmak,” diðeri ise Dünyanýn Edebi bölümü altýnda “Dünyadan Nasip Almak” baþlýklarý altýnda inceler. Bu ilk baþlýk altýnda hadislerin, alimlerin, mutasavvýflarýn sözleri yanýnda özellikle Hz. Ýsa’ya atfen verilen sözler dikkat çekmektedir. Burada verilen bütün örnekler bir iç tutarlýlýk içinde dünyadan yüz çevirme üzerine odaklanmýþtýr. Hz. Ýsa’ya atfedilen söze göre mülkiyetin üç tehlikesi vardýr. Öncelikle bu, helalden kazanýlmaz, helalden kazanýlsa bile gayri meþru bir þekilde harcanýr, yerine göre harcansa bile Allah’a ibadetten alýkoyar. Bu mantýk örgüsü içinde kiþinin mülk sahibi olmayý düþünmesi mümkün deðildir. Bu uzunca baþlýk altýnda Maverdî’nin söylemek istediði þey bir edebiyatçýnýn sözünde özetlenmiþtir: “Züht ve takva kalbindeki kesin imana baðlýdýr... Kimin kesin imaný sahih ise servetten kaçar.” (Mâverdi, 1998: 164, 166) Maverdi ikinci baþlýk altýnda ise dünyanýn, ahirete ulaþmak için bir çalýþma ve mükellefiyet yeri kýlýndýðýný ve insanýn çabasýnýn bir kýsmýný bu dünyaya ayýrmasý gerektiðini söyler ve bu yaklaþýmýnýn da dünyayý terk konusunda daha önce söyledikleriyle çeliþmediðini eklemeyi ihmal etmez. Ýnsan yaþayabilmek için doðal olarak yeterli miktarda maddiyata sahip olmalý, bunun için de çalýþmalýdýr. Gerek daha önce bir sufi olarak zikrettiðimiz Abdülkadir Geylanî’de ve gerekse Maverdî’nin bu yaklaþýmýnda görüleceði gibi servet biriktirmek, zengin olmak gibi bir hedef belirlenmez. Ortaçað Hýristiyan dünyasýnda olduðu gibi Ýslâm dünyasýnda da zengin olmak için çalýþmak kesinlikle dinî ideallere uygun bulunmamaktaydý. Zihnimizde oluþan, çalýþacaðýz ama ne kadar çalýþacaðýz sorusunun cevabýný da Maverdi bir hadisle verir. Rivayete göre Muaviye’nin “Ne kadar dünyalýk bana yeter?” sorusuna Hz. Peygamber, “Açlýðýný giderecek kadar yiyecek ve avret yerlerini örtecek giyecek sana kafidir,” cevabýný vermiþtir. Bu çok sufiyane yaklaþýmlarýn yanýnda Maverdî’nin, kendisi de sufi olmasýna raðmen daha orta bir yaklaþýma iþaret eden Sülemî’nin þu sözüne de yer verdiðini görüyoruz: “Ýnsanlar üç sýnýftýr... Hayrýn çoðunu yine orta hallilerde aramaya bak. Þerrin çoðunu zenginlerle fakirlerde ara. Çünkü zengin servetin
Yo k s u l l u k v e D i n
231
verdiði azgýnlýða maruz, fakir de yokluðun getirdiði rezalete maruzdur.” (Maverdî, 1998: 194, 332-343) Diðer dinlerle mukayese açýsýndan þunu da söylemek gerekir ki, daha önce deðindiðimiz gibi, tarikatlar çoðunlukla gündelik ihtiyacý karþýlayacak kadar çalýþmayý öngörürlerken, kendini tam bir yokluða adayan sufî gruplar da vardý. Kalenderiler, Abdallar, Torlaklar gibi isimlerle anýlan bu marjinal sufi gruplar yarý çýplak bir tarzda, bazen üstlerinde bir hayvan postu alarak, bazen sadece avret yerlerini örten giysilerle ve bu giysiyi tamamlayan bir asayla gezgin bir hayat sürüyor, dilenerek geçiniyorlardý. Ancak özellikle Osmanlý döneminde bu kiþiler uyumsuz yaþayýþlarý, baþýbozuk ve zaman zaman soygunculuða varan davranýþlarýndan dolayý toplum tarafýndan dýþlanmaya baþlanmýþlardýr. (Ocak, 1992: 136-137, 161-170)
3. Fakirlik Anlayýþýnýn Kaynaðý ve Karþýt Yorumlar Dinî geleneklerde fakirlik durumuna ayrý bir deðer veren ve bunu Tanrý’ya ulaþmanýn bir yolu olarak kabul eden anlayýþlarýn yanýnda buna karþý çýkan anlayýþlar da vardýr. Bizim yukarýda verdiðimiz örnekler gerek Hýristiyan ve gerekse Müslüman dünyada özellikle ortaçaðda hakim olan anlayýþý yansýtýyordu. Ancak bu çaðlarda da fakirlik durumuna yücelik veren anlayýþa karþýt görüþler olduðunu söylemek mümkündür. Burada artýk bütün olarak herhangi bir dini deðil, din içerisindeki anlayýþlarý ele aldýðýmýz daha iyi anlaþýlmaktadýr. Her dinî gelenek, içerisinde bazý noktalarda birbirine ters düþen anlayýþlar barýndýrmakta ve bunlar belirli bazý dönemlerde o dinî geleneðin hakim eðilimi olmaktadýrlar. Bu farklý anlayýþlarýn bir ayaðýný da kutsal metinlerin yorum farklýlýðý oluþturmaktadýr. Hz. Ýsa’nýn Zeytindaðý vaazýnda (Matta Ýncilinin 5-7. bölümleri) daha önce zikrettiðimiz fakirlere müjdenin yanýnda servet ile ilgili sözler de vardýr: “Yeryüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin. Burada güve ve pas onlarý yiyip bitirir, hýrsýzlar da girip çalarlar.” (Matta, 6: 19). Lao Tzu’nun buna çok benzer bir sözünün bulunmasý ilginçtir: “Evinde altýn ve yeþim saklayanýn;/ Kapýsýna hýrsýz dolar.” (Lao Tzu, 1999b: 15). Yine Matta Ýncili’nde yer alan rivayete göre bir kiþi Hz. Ýsa’ya gelerek, kurtuluþa erebilmek amacýyla Tanrý’nýn bütün buyruklarýný yerine getirdiðini söyler ve eksik bir þey kalýp kalmadýðýný sorar. Hz. Ýsa ona, “Eðer eksiksiz olmak istersen, git, varýný yoðunu sat, parasýný yoksullara ver...” der. Çok mal sahibi olan adam üzüntüyle oradan uzaklaþýr. Hz. Ýsa çevresindekilere þunu söyler: “Zengin bir kiþinin Göklerin Egemenliðine girmesi güç olacak... Devenin iðne deliðinden geçmesi, zenginin Tanrý Egemenliðine girmesinden daha kolaydýr.” (Matta, 19: 16-24) Ýncillerde yer alan Hz. Ýsa’nýn bu söz ve uygulamalarý nasýl yorumlanacaktýr? Aydýnlanma dönemi Ansiklopedi yazarlarýndan De Jaucourt, eleþ-
232 YOKSULLUK
tirel bir yaklaþýmla bu vaazdaki davranýþ kurallarýnýn Hýristiyan ilahiyatçýlar tarafýndan bütün Hýristiyanlar için geçerli olduðu þeklinde yorumlandýðýný; bunun da zenginlerin boy hedefi haline gelmesi ve müminlerin kötü zamanlarý için kenara bir þeyi koymamalarý gibi olumsuz sonuçlar doðuracak bir yaklaþým olduðunu söyler. Yazara göre bu kurallarýn sadece Ýsa’nýn havarilerine mahsus ilkeler olduðu kabul edilirse bu mahzurlar da ortadan kalkacaktýr. (De Jaucourt, 2000: 226). Ýncil’deki bu ifadelerin yorumu bugün için bile hala bir problem olarak durmaktadýr. Modern bir Ýncil tefsirinde, zengin insanlarýn Ýsa Mesih’e iman etmelerinin nerdeyse imkansýz olduðu, iman edenler varsa eðer, Ýncil’deki ifadeye uygun olarak –“Ýnsanlar için bu imkansýz, ama Tanrý için her þey mümkün” (Matta, 19: 26)- bunun sadece Tanrý sayesinde mümkün olacaðý savunulur. (MacDonald, 2000: 129-130) Türkçe kaleme alýnan bir Hýristiyan ilmihalinde de konu ele alýnarak, Hz. Ýsa’nýn, müminlerden her þeyi terk etme isteðinin sadece kalbinde mal sevgisi fazla olanlar için geçerli olduðunu, bunun haricinde Ýsa’ya iman edip de zenginliðini sürdüren müminlerin olduðu belirtilmektedir. Ama bugün için yine de yapýlmasý gereken, öncelikle varlýðýmýzýn ne kadarýný Tanrý için verebileceðimizi düþünmek, eski Ahit’in malýn onda birini daðýtmak hükmü Ýsa’yla birlikte ortadan kalkmasýna raðmen yine de en azýndan bu kadar bir miktarý bir þükür ifadesi olarak infak etmektir. (Üçal-Malcolm, 2000: 340-345). Ýslâm düþünce tarihinde de fakirlik durumunu yücelten görüþlerin karþýsýnda yer alan görüþler vardýr. Biz burada her iki düþüncenin ortalama biçimlerini yansýttýðýný düþündüðümüz Ýbnü’l-Cevzi’nin Telbîs-i Ýblîs isimli eserini örneklem olarak alacaðýz. Ýbnü’l-Cevzi fakirliði öven yaklaþýmlarýndan dolayý genel manada sûfileri eleþtirirken, bu konuda Haris el-Muhasibî’nin görüþlerini temel referans alýr. Muhasibî yukarýda zikrettiðimiz hadise dayanarak, fakirane bir hayat sürmenin Allah katýnda servet edinmekten daha hayýrlý olduðunu, bu yüzden bütün faziletine raðmen Abdurrahman b. Avf’ýn kazandýðý maldan dolayý mahþer yerinde durdurulacaðýný ve yoksul muhacirlerin izinde emekleyerek yürüyeceðini söyler. Bu yüzden yoksulluk korkusuyla mal biriktirilmemelidir, zaten artýk sahabi zamanýndaki gibi helal kazanç imkaný da kalmamýþtýr, iyilik yapmak adýna da olsa mal biriktirmek yerine fakirane bir hayat sürmek daha hayýrlýdýr (Ýbnü’l-Cevzi,2003: 235-236). Ýbnü’lCevzî bunlara karþýlýk olarak, mal biriktirmenin insan hayatýndaki önemi ve malýn hepsinin daðýtýlmamasý konusunda hadislerden örnekler verdikten sonra, kiþinin baþkasýna muhtaç olmamak ve gelecekteki muhtemel sýkýntýlý günler için hazýrlýklý olmak, dostlarýna ikramda bulunmak, hayýrlarda bulunmak niyetiyle çalýþýp para biriktirmesinin pek çok nafile ibadetten hayýrlý olduðunu, sadece sahabilerin deðil peygamberlerin bazýlarýnýn bile servetleri olduðunu söylemektedir (Ýbnü’l-Cevzi,2003: 237-239).
Yo k s u l l u k v e D i n
233
Acaba nasýl olmuþtur da Ýslâm dünyasýnda yoksulluða karþý böyle farklý yaklaþýmlar geliþmiþtir? Kur’an-ý Kerim’de ortaçað anlayýþýna uygun bir þekilde fakirliðe ayrý bir yücelik atfedilen ayetler bulunmamakla birlikte hadislere baktýðýmýz zaman tam tersi bir durum görürüz. Zenginlik konusunda çok az hadis görülmektedir ve bunlarýn içinde, örneðin “Burada çok malý olanlar, kýyamet günü az mal sahibi olacaktýr. Fakat bol bol verenler müstesna. Ancak böyleleri ne kadar az.” (Canan, 1988: 434) þeklindeki hadislerde de zenginlikle dinî yaþantý arasýnda bir uzaklýk olduðu sonucu çýkmaktadýr. Hadis kitaplarýnda fakirlik üzerine hadislerin derlendiði Kitabü’z-Zühd veya Kitabü’z-Zühd ve’r-Rekâik isimli bölümler vardýr. Dolayýsýyla yukarýda incelediðimiz züht hareketlerinin temelinde bu hadislerin de önemli yer tuttuðunu söylemek gerekir. Kur’an’da açýkça fakirliðin yüceliðine iþaret eden ayetler olmamakla birlikte ilk sûfiler yoksulluk anlamýna gelen fakr ile Allah’a muhtaç olma anlamýna gelen fakrý birleþtirerek bunu Ýslâm düþünce dünyasýnda yer alan özel bir terim haline getirmiþlerdir. Ýlk mutasavvýflarýn Allah’a ulaþtýran metotlardan biri olarak gördükleri fakr durumu, daha sonraki mutasavvýflar tarafýndan fena ve kulluk anlayýþýyla birleþtirilince fakr dinî yaþantý açýsýndan adeta zirve kavramlardan biri haline gelmiþtir. Fakat bu kavramýn mahiyeti ve tezahürleri açýsýndan mutasavvýflarýn kendi aralarýnda da tartýþmalar yaþandýðý göz önünde bulundurulmalýdýr (Uludað,1995: 133-134). Daha sekizinci yüzyýl sufilerinden Mâlik b. Dînar ile Muhammed b. Vasi‘nin dünyayý terkin mahiyeti konusunda tartýþtýðýný görüyoruz. Malik bir parça araziye sahip olup kimseye muhtaç olmadan yaþamayý dilerken, Ýbn Vasi bir öðün yemeði olan ve sonraki öðünü düþünmeyen bir kiþi olmayý istiyordu. (Fazlur Rahman, 1993: 181) Muhasibi (öl. 857) tarlalarda ýrgatlýk yapan Ýbrahim b. Edhem’in tavrýný takdir ederken, çalýþýp kazanmayý terk eden Þakîk Belhî ve arkadaþlarýný eleþtirmiþtir. (Erginli, 2001: 183) Tasavvuf tarihinde zenginliði fakirlikten üstün gören ve bu anlayýþlarý yüzünden özellikle tasavvuf erbabý arasýnda tenkitle karþýlanan Yahya b. Muaz Razi, Ebu Said Mihenî gibi mutasavvýflar zikredilir.(Hucviri, 1982: 101, 223, 270) Yukarýda örnek olarak verdiðimiz Muhasibi de son eserlerinde zenginliðin zühde engel olmadýðý þeklinde bir görüþe sahip olmuþtu. Kalplerinde mal sevgisi olmayan insanlar zenginlik durumunda da zahid olabilir, salih müminlerin makamýna eriþebilir. (Erginli, 2001: 166) Ancak bu görüþe sahip mutasavvýflarýn tasavvuf tarihinde çok az olduðunu ve hakim yaklaþýma zýt olduðunu belirtmek gerekecektir. Dinî yaþantý için fakirlik durumunun bu derece idealize edilmesi ister istemez bu anlayýþ ile “çalýþma” kavramýnýn ve ekonomik geliþmenin birbiriyle çatýþýp çatýþmadýðý sorusunu gündeme getirmektedir. Bir dinî anlayýþ asgari ölçüde maiþetini saðlamak ve bunun haricinde dünyadan çekilmek eðilimine sahipse bunun sonucu olarak “çalýþmak” bir sosyal deðer, ekonomik
234 YOKSULLUK
geliþme de bir sosyal hedef olmayacaktýr. Ýktisadi davranýþ ile din arasýndaki iliþkiyi ilk kaz kapsamlý bir þekilde inceleyip bir teori ortaya koyan Weber’dir. Weber’e göre dinî yapý ile ekonomik geliþme arasýnda doðrudan bir iliþki vardýr. Protestan anlayýþa göre, “meslek” sözcüðü “Tanrý tarafýndan verilen bir ödev” anlamýný içerir. Ýþ, hayatýn –Tanrý tarafýndan yazýlmýþ- amacýdýr. Aziz Paulus’un ifadesiyle “Çalýþmayan yememelidir.” Ancak kiþi ne kadar mülk sahibi olursa olsun lüks tüketim yapmamalýdýr. Protestan dünya görüþü çerçevesinde çalýþma ve dindarane mütevazi hayat beraberinde çalýþma disiplini, sermaye birikimi ve nihayetinde kapitalist ekonomik geliþmeyi getirmiþtir.(Weber, 2002).Dolayýsýyla Protestan dindarlýðýnýn mistik karakterinin zayýf olduðu söylenebilir. (Mehl, 1995:273) Protestan dindarlýðýnda fakirliðin yerine sadakaya ve cemaat üyelerinin ihtiyaçlarýný gidermeye vurgu yapýlmýþtýr. (Rader, 1987: 467) Ayný teorik çerçeveden hareket ederek bakarsak Ýslâm toplumlarýnda ne olmuþtur? Ortaçaðdaki müslüman toplumlardaki hakim düþünce de “maddenin ve maddi hayatýn icaplarý dýþýnda kalabilmek”tir. Tasavvufî anlayýþýn kuvvet kazanmasýyla birlikte tevekkül ve inzivaya dayalý bir dünya görüþü hakim olmuþ, insanýn dünyevi þeylerle fazla meþgul olmamasý için sadece günlük ihtiyaçlarýný temini amaç edinilmiþ, “yarýn”la ilgili planlar yapýlmamýþ, mal ve servet en düþük sosyal deðer olarak telakki edilmiþtir (Ülgener, 1981a: 60-71). Ülgener’in Weberci bir yaklaþýmla Osmanlýdaki ekonomik çözülmeyi açýklamak için getirdiði bu açýklamanýn temelindeki tasavvufî dünya görüþüyle bizim yukarýda anlattýðýmýz fakirliðe yüksek bir deðer verme düþüncesi örtüþmektedir. Ancak Ülgener, Müslüman toplumlarýn iktisadî açýdan geri kalýþýnýn sebepleri arasýnda tasavvufî anlayýþa dayalý bir dünya görüþü olduðu iddiasýnýn çok kaba bir genellemeye dayandýðýný düþünmüþ olacak ki, daha sonra kaleme aldýðý Zihniyet ve Din isimli eserinde tasavvufî düþüncede dünyayý terk konusunda tamamen zýt bir akýmýn daha olduðunu söyleyecektir: Melamilik. Melami düþüncede diðer tarikatlarda olduðu gibi riyazat ve dünyayý terk düþüncesi olmadýðý gibi aksine el-kâsib habîbullah (Çalýþan Allah’ýn dostudur) sözünün gereðince her gün kesb (çalýþma) söz konusudur. Herhangi bir iþle meþgul olmayan kiþileri kötüleyen Melami sufiler arasýnda çok varlýklý kiþiler vardýr. (Gölpýnarlý, 1992: 200-201) Ülgener’in deðerlendirmesine göre de, Melamilik’te iþ ve çalýþma görev bilinci haline getirilmiþ ve neredeyse ibadet derecesine yüceltilmiþtir. Burada ibadet ve kesb arasýnda bir ayrým yapýlmaz, atýl durmayýp sebeplere bizzat el atmak bir ibadet olarak kabul edilir. Ýbadet kesbin dýþýnda deðil, bizzat içinde veya ortasýndadýr. Ülgener’in ifadesiyle bu hareket “sade ve son derece gösteriþsiz yaþantýsý içinde çalýþma ve üretmenin –kalvinist çizgiden geri kalmayan- ýsrarlý takipçisi” olmuþtur. (Ülgener, 1981b: 81-85)
Yo k s u l l u k v e D i n
235
Fakat burada þunu söylemek gerekir ki, Protestanlýðýn kapitalist geliþmeyi doðurmasý, zenginliðe fakirlikten daha fazla deðer verdiði için deðildir. Hiçbir dindar Protestan daha zengin olmak için çalýþmaz. Sadece koyu bir kadercilikle Allah’ýn merhametine ulaþanlar sýnýfýnda olabilme temennisiyle çalýþýr. Buradan ekonomik geliþmenin doðmasý onun isteðinin dýþýnda otomatik olarak gerçekleþen bir süreçtir. Püritenliðin belki dinler tarihi açýsýndan insanlýða kazandýrdýðý en önemli kazaným fakirlik, dünyadan el çekme, kendini ibadete verme ve çalýþmak, para kazanmak, varlýklý olarak hayat sürmek gibi geçmiþ yüzyýllarda birer çatýþma alaný haline dönüþen konularda mutedil bir yol oluþturmasýdýr.
Deðerlendirme ve Sonuç Dinler, yapýlarý gereði, her zaman mütevazi bir hayat sürmenin dindarlýða daha uygun olduðunu öngörmüþlerdir. Maddi anlamda servet ve mülkiyetin, insan nefsini hak yolundan çýkarabileceði endiþesiyle daima olumsuz olarak deðerlendirildiðini görüyoruz. Aslýnda dinlerin fakirlere de, zenginlere de söylediði þey ayný sonuca çýkar. Fakire, fakirliðin bir imtihan olduðunu ve sabretmek, isyan etmemek gerektiðini söylemekle, zengine zenginliðin bir þükür vesilesi olduðunu, þükretmek ve yoldan çýkmamak gerektiðini söylemek birini diðerinden daha farklý bir kategoriye koymaz. Ancak tarihî geliþim içerisinde fakirlik ayrý ve üstün bir kategoriye sahip olmuþtur. Bunda biraz önce sözünü ettiðimiz endiþenin yanýnda kutsal metinlerde yer alan ifadelerin de önemli rolü olmuþtur. Þüphesiz zengin olmayý emreden, bunu öven, insanlarý buna teþvik eden ifadeler yoktur; ama aslýnda ayný þekilde fakir olmayý emreden, insanlarý buna teþvik eden ibareler de yoktur. Fakirler, çoðunlukla bu durumlarýndan dolayý sabretmeleri için övgüler almýþlardýr. Ancak fakirliði dinî yaþantýya daha uygun gören, bunu kurtuluþa ermek için bir yol olarak benimseyen anlayýþlar, kendileri de zaman zaman fakirliði bir problem olarak takdim etseler de, doðal olarak, fakirliðe olumsuz yaklaþmaktan çok zenginliðe olumsuz yaklaþmýþlardýr. Dünyaya karþý olumsuz bir tutum gösteren bu anlayýþ, sosyal katmanlarca genel olarak kabul görmüþ, Hýristiyan dünyada 16. yüzyýla, Müslüman dünyada 19. yüzyýla kadar mutlak olarak hakimiyetini sürdürmüþtür. Bu yüzyýllardan itibaren baþlayan kýrýlmaya raðmen dünyaya karþý olumsuz tavýr hala etkileri sürdürmektedir. Ancak bu etkinin artýk çok zayýf olduðunu söyleyebiliriz. Nitekim, ortaçaðlara damgasýný vuran tasavvufî düþüncenin günümüzdeki pek çok temsilcisinde bile çalýþmaya karþý olumlu bir tavýr olduðunu, bu çerçevede eski Melamiler gibi zengin tarikat mensuplarýný ve hatta liderlerini görüyoruz. Ortaçaðlarýn ekonomi anlayýþýyla din anlayýþýnýn birbirine paralellik göstermesi gibi, ayný þekilde modern dünyanýn ekonomi anlayýþýyla din anlayý-
236 YOKSULLUK
þý belirli bir paralellik içine girmiþtir. Dünyaya karþý olumsuz tutumun hala etkileri görülse de, bu kez kapitalist diyebileceðimiz ekonomik zihniyetle dinin özdeþleþtirilmektedir. “Refah öðretisi” ismi verilen ve Hýristiyan dünyada baþ gösteren bir öðretiye göre Ýsa’ya iman eden herkes özel bir þekilde bereketlenmeyle zengin olacaktýr.Dünyaya sýrt çeviren anlayýþýn kýrýlýyor olmasý din alimleri tarafýndan artýk olumlu görülüyorsa da, dinlerin zenginliði arzuladýðý gibi anlayýþlar dinden bir sapma olarak deðerlendirilmektedir. (Üçal-Malcolm, 2000: 301; MacDonald, 2000: 130). Bugün Hýristiyan ve Müslüman dindarlarýn yoksulluk, çalýþma ve mülkiyet konusundaki yaklaþýmlarý tek cümleyle þöyle özetlenebilir: Mülk Allah’ýndýr, insan geçimini temin için çalýþmalýdýr, bu çalýþmanýn neticesinde de zenginde olabilir, ancak kazandýðý serveti emanet aldýðýný unutmamalý ve yaþam tarzýný Allah’ýn istediði çerçevede ahlakî ve mütevazi bir þekilde düzenlemelidir. Tam bir püriten insaný hatýrlatan bu cümlelerin, bugün modern dünyada ortalama Hýristiyan ve Müslüman görüþü olduðunu iddia edebiliriz. Protestan düþüncede “çalýþma”ya atfedilen olaðan-dýþý diyebileceðimiz vurgu diðer dinlerde olmasa da, bu farklýlýk yukarýdaki genel yargýmýzý etkilemez.
Kaynaklar Barker, G. (1985). O’nun Ýzinde Hýristiyanlýk ve Laiklik Tarihi, Ýstanbul: Zafer Matbaasý. Besnard, Albert M. (1995). “Katolik Mezhebi,” Din Fenomeni, (Haz. Mehmet Aydýn), 2. bs., Konya, 133-196. Bucher, Raymond J. (1987), “Francis of Asisi,” The Encyclopedia of Religion, (Ed. Mircea Eliade), New York: Macmillan Publishing, V, 408-410. Canan, Ýbrahim (1988). Kütüb-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Ankara: Akçað Yayýnlarý, XVII. Coomaraswamy, Ananda (2000). Hinduizm ve Budizm, (Çev. Ýsmail Taþpýnar), Ýstanbul: Kaknüs Yayýnlarý. Çaðrýcý, Mustafa (1994), “Edebü’d-Dünyâ ve’d-Dîn,” Ýslâm Ansiklopedisi, Ýstanbul: TDV Yayýnlarý, X, 406-408. Dawson, Christopher (1976). Batýnýn Oluþumu, (Çev. Dinç Tayanç), Ýstanbul: Dergah Yayýnlarý. Er, Ýzzet (1994). Sosyal Geliþme ve Ýslam, 2. bs., Bursa: Furkan Yayýnlarý. Erginli, Zafer (2001). Ýlk Sûfilerde Nafis Kavramý –Haris Muhasibî Örneði-, (Doktora Tezi), Bursa: UÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü. Fazlur Rahman (1993). Ýslam, (Çev. M. Dað, M. Aydýn), 3. bs., Ýstanbul: Selçuk Yayýnlarý.
Yo k s u l l u k v e D i n
237
Fazlur Rahman (2002). “Ýslâm ve Ýktisadi Adalet Sorunu,” Ýslâmî Yenilenme Makaleler III, (Derleme ve çeviri Adil Çiftçi), Ankara: Ankara Okulu Yayýnlarý. Le Goff, Jacques (1999). Ortaçað Batý Uygarlýðý, (Çev. H. Güven, U. Güven), Ýzmir: Dokuz Eylül Yayýnlarý. Gölpýnarlý, Abdülbaki (1992). Melâmîlik ve Melâmîler, Ýstanbul: Gri Yayýn. Günay, Ünver (1998). Din Sosyolojisi, Ýstanbul: Ýnsan Yayýnlarý. Gürer, Dilaver (1999). Abdülkâdir Geylânî, Ýstanbul: Ýnsan Yayýnlarý. Hucviri (1982). Keþfu’l-Mahcûb Hakikat Bilgisi, (Çev. Süleyman Uludað), Ýstanbul: Dergah Yayýnlarý. Ýbn Haldun (1989). Mukaddime, (Çev. Z. K. Ugan), Ýstanbul: MEB Yayýnlarý, I. Ýbnü’l-Cevzî (2003). Þeytanýn Ayartmasý Telbîs-i Ýblîs, (Çev. Savaþ Kocabaþ), Ýstanbul: Elif Yayýnlarý. Ýncil (2000). 2. bs, Ýstanbul: Yeni Yaþam Yayýnlarý. De Jaucourt (2000). “Ýsa’nýn Vaazý,” Ansiklopedi, (Diderot&D’alembert, Çev. Selahattin Hilav), 2. bs., Ýstanbul: Yapý Kredi Yayýnlarý, 226-227. Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk Ýlkeleri (2000). (Çev. Dominik Pamir), Ýstanbul. Kur’ân-ý Kerîm ve Açýklamalý Meâli (1993). (Haz. A. Özek, H. Karaman ve dið.), Ankara: TDV Yayýnlarý. Lao Tzu (1999a). Bilinmeyen Öðretiler, (Çev. Ý. Taþpýnar, A. G. Coþkun), Ýstanbul: Kaknüs Yayýnlarý. Lao Tzu (1999b). Öðretiler, (Çev. Ýsmail Taþpýnar), Ýstanbul: Kaknüs Yayýnlarý. Leclercq, Jean (1987). “Bernard of Clairwaux,” The Encyclopedia of Religion, (Ed. Mircea Eliade), New York: Macmillan Publishing, II, 114-115. Leff, Gordon (1987). “Waldensians,” The Encyclopedia of Religion, (Ed. Mircea Eliade), New York: Macmillan Publishing, XV, 327-328. MacDonald, William (2000). Kutsal Kitap Yorumu Yeni Antlaþma Serisi, Ýstanbul: Yeni Yaþam Yayýnlarý. Mâverdi, Ebu Hasan el-Basrî (1998). Edebü’d-Dünya ve’d-Din Din ve Dünya Edebi, (Çev. Ali Akýn), Ýstanbul: Çelik Yayýnlarý. McGonigle, Thomas (1987). “Dominicans,” The Encyclopedia of Religion, (Ed. Mircea Eliade), New York: Macmillan Publishing, IV, 418-420. Mehl, Roger (1995). “Protestanlýk Mezhebi,” Din Fenomeni, (Haz. Mehmet Aydýn), 2. bs., Konya, 245-286. Mensching, Gustav (1994). Dinî Sosyoloji, (Çev. Mehmet Aydýn), Konya: Tekin Kitabevi. Northbourne (1995). Modern Dünyada Din, (Çev. Þahabeddin Yalçýn), Ýstanbul: Ýnsan Yayýnlarý. Ocak, Ahmet Yaþar (1992). Osmanlý Ýmparatorluðunda Marjinal Sûfîlik: Kalenderiler, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayýnlarý.
238 YOKSULLUK
Öngören, Reþat (2000). “Ýbrahim b. Edhem,” Ýslâm Ansiklopedisi, Ýstanbul: TDV Yayýnlarý, XXI, 293-295. Rader, Rosemary (1987). “Poverty,” The Encyclopedia of Religion, (Ed. Mircea Eliade), New York: Macmillan Publishing, XV, 466-467. Sarýkçýoðlu, Ekrem (2002). Baþlangýçtan Günümüze Dinler Tarihi, 4. bs., Isparta: Fakülte Kitabevi. Türcke, Christoph (1997). Cinsiyet ve Akýl, (Çev. Mustafa Tüzel), Ýstanbul: Kabalcý Yayýnevi. Uludað, Süleyman (1994). “Dünya,” Ýslâm Ansiklopedisi, Ýstanbul: TDV Yayýnlarý, X, 22-25. Uludað, Süleyman (1995). “Fakr,” Ýslâm Ansiklopedisi, Ýstanbul: TDV Yayýnlarý, XII, 132-134. Ülgener, Sabri F. (1981a): Ýktisadi Çözülmenin Ahlâk ve Zihniyet Dünyasý, 2. bs., Ýstanbul: Der Yayýnlarý. Ülgener, Sabri F. (1981b): Zihniyet ve Din Ýslâm, Tasavvuf ve Çözülme Devri Ýktisat Ahlaký, Ýstanbul: Der Yayýnlarý. Üçal, Turgay, Derek Malcolm (2000). Hýristiyan Ahlaký, Ýstanbul: Ön Asya Basým Yayým. Weber, Maz (2002). Protestan Ahlaký ve Kapitalizmin Ruhu, (Çev. Zeynep Gürata), 3. bs., Ankara: Ayraç Yayýnevi. Varenne, Jean (1995). “Hinduizm,” Din Fenomeni, (Haz. Mehmet Aydýn), 2. bs., Konya, 289-331.
Yo k s u l l u k v e D i n
239
Kur’an Eksenli Mücadele / Yoksulluk Teolojisinin Yansýmalarý Mahmut Aydýn Doç. Dr., Ondokuz Mayýs Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi e-posta:
[email protected]
Öz
I
I. Dünya Savaþýndan sonra baþta Latin Amerika olmak üzere Üçüncü Dünya ülkelerinde yaþanan yoksulluk, açlýk, sefalet, ekonomik ve sosyal adaletsizlikler ve sömürü düzenleri Kilise yetkililerini ve kendilerini bu olumsuzluklardan etkilenen halkýn sorunlarýyla ilgilenmeye adayan teologlarý halkýn tecrübelerinden yola çýkýlarak bir takým teolojik modeller oluþturulmaya yöneltmiþtir. Bu çerçevede geliþtirilen teolojik modellerin temel amacý toplumlarýnda acý ve ýstýrap çeken, marjinalleþtirilen, baský ve zulme maruz býrakýlanlarýn tecrübelerine öncelik vererek onlarý bu hallerinden kurtarmaktý. Bu temel amacý gerçekleþtirmeyi hedefleyen söz konusu teolojik modeller, doðru inançtan ziyade doðru eylem üzerine vurgu yapmaktadýrlar. Çünkü onlarýn savunucularýna göre doðru inanca sahip olduklarýný ileri süren kiþiler eðer inançlarýnýn gereði olan doðru eylemleri yapmazlarsa o zaman onlarýn inancýnýn hiçbir anlamý yoktur. Bizde bu bildirimizde bu tür bir metodoloji ýþýðý altýnda Kur’an’ýn fakir, yoksul, baský, zulüm ve adaletsizlik içinde, kývranan insanlarýn bu durumlarýndan kurtarýlmasý için bizlere ne tür bir öðreti sunduðunu ele almak suretiyle bir “Mücadele/Yoksulluk teolojisi” oluþturmaya çalýþtýk. Ve sonuçta da zalim ve baskýcýya karþý zulme ve baskýya uðrayanýn; tahakküm eden karþý tahakküme maruz kalanýn, zengine karþý yoksulun, ýrkçýlýða karþý ayýrýmcýlýða uðrayanýn yanýnda yer almayý öngören ve bireylerin kiþiliklerini, kimliklerini, benliklerini yok ederek onlarý kendisine ve toplumuna yabancýlaþtýran her türlü giriþime karþý çýkan Özgürlük, Minjung ve Talit teolojilerine benzer bir Ýslami Mücadele teolojisi tesis etmek için gerekli zeminin Kur’an tarafýndan bizlere sunulduðunu gördük. Anahtar Kelimeler: Mücadele Teolojisi, Özgürlük Teolojisi, Talit Teolojisi, Minjung Teolojisi, Mücadele Teolojisi ve Dayanýþma.
Abstract
D
estitution, starvation, poverty, economic and social injustices and exploitative systems that have been lived in the Third World Countries and especially in Latin American countries after the Second World War led some Chruch members and theologians who dedicated themselves to find solution to the problems of those who effected from all these negative things to establish new theological models in the light of the experiences of ordinary people. The main objective of these new theological models is to liberate those who are suffering from poverty, oppression, marjinalisation and exploitation by giving priority to the experiences of these suffering peeple. In order to fulfill this objective, the advocates of these theological models have emphasised the right action rather than the right belief. Since to them, if those who argue that they have the right belief do not carry out the necessities of the that right belief, then there is no meaning of their right belief. In this paper, in the light of this methodology we have attempted to shape an Islamic Theology of Struggle by examining what kind of teaching the Qur’an presents us for the liberation of those are suffering from poverty, exploitation, oppression and injustice practices. In the end we have concluded that the Qur’an presents us the necessary bacground for the establishement of an Islamic theology of struggle just like Liberation, Minjung and talit theologies which take sides oppressed against the oppressor; weak against powerful; poor against the rich; discriminated against the racist and resist all kind of attempts which make peope alien in their society by destroying the identity and personality of the individuals.
240 YOKSULLUK
Keywords: Theology of Struggle, Theology of Liberation, Theology of Talit, Theology of Minjung, Theology of Struggle and Solidarity.
Giriþ
G
eliþmemiþ ve az geliþmiþ Üçüncü Dünya ülkeleri diye adlandýrýlan ülkelere göz attýðýmýzda, bir milyara yakýn insanýn açlýktan ölme tehlikesiyle karþý karþýya olduðunu; iki milyara yakýn insanýn mutlak bir yoksulluk içinde yaþadýðýný; iki milyarý aþkýn kiþinin ortalama ömrünün 60 yaþýn altýnda olduðunu (örneðin geliþmiþ ülkelerde kiþi 45 yaþýna ulaþtýðýnda orta yaþa ulaþmýþ kabul edilmektedir. Halbuki çoðu Asya ve Afrika ülkelerinde yaþayan kiþilerin bu yaþa bile ulaþmalarý bile zor olmaktadýr); iki milyara yakýn insanýn temel saðlýk ihtiyaçlarýný karþýlamaktan uzak olduðunu; bir milyardan fazla insanýn iþsiz veya geçici iþ sahibi olduðu ve yýlda 150 dolardan daha az bir gelire sahip olduðunu; bir milyara yakýn insanýn okuryazar bile olmadýðýný; iki milyarý aþkýn insanýn düzenli bir su kaynaðýna sahip olmadýðý gibi pek çok olumsuzluklarýn olduðunu görürüz. Bu ve benzeri ekonomik olumsuzluklarýn yanýnda, sosyal alanda dünyanýn her tarafýnda adaletsiz uygulamalarýn, temel insan hak ve hürriyetlerinin ihlallerinin, genel baský ve zulümlerin, dýþlanmalarýn ve marjinalleþtirilmelerin yaþandýðýný ve dinsel alanda da Yaratýcýnýn en güzel þekilde yarattýðý ve þereflendirdiði insanoðlunun bu þeref ve itibarýný ayaklar altýna alan uygulamalarýn yaþandýðýný görmekteyiz. Ýþte güncel yaþamda yüz yüze olduðumuz bu ve benzeri pratik sorunlara çözüm bulmak için Hýristiyan dünyada yoksullarýn, acý ve ýstýrap çekenlerin, ezilenlerin ve zulüm görenlerin Tanrý tecrübelerinden yola çýkýlarak 1960’lardan itibaren Latin Amerika’da Özgürlük Teolojisi, Kore’de Minjung Teolojisi (Amalados, 1997, 3-21) ve Hindistan’da Dalit Teoloji (Amalados, 1997, 2231) gibi çeþitli teolojik modeller geliþtirilmeye çalýþýlmýþtýr. Bu teolojik modelleri ele alýp incelediðimizde en önemlisinin Latin Amerika kökenli “özgürlük teolojisi” (liberation theology) olduðunu görmekteyiz. Çünkü bu teolojik mo1
Özgürlük, Minjung ve Talit teolojilerinde kullanýlan “poor” terimi, sadece ekonomik olarak fakir ve yoksul insanlarý deðil ayný zamanda baský ve zulme maruz kalan veya en alt tabakayý oluþturan insanlarý da içine alan genel bir terim olarak kullanýlmaktadýr.
Yo k s u l l u k v e D i n
241
del, hem ortaya çýkýþ tarihi bakýmýndan diðerlerinden önce gelmekte hem de argümanlarý bakýmýnda onlara örneklik teþkil etmektedir. Bu teolojinin ortaya çýkmasýna etki eden en önemli etmen, hiç þüphesiz ikinci dünya savaþýndan sonra Latin Amerika ülkelerinde yaþanan yoksulluk, açlýk, sefalet, adaletsizlikler ve sömürü düzenleridir. Bu pratik sorunlara çözüm bulmak için bizzat kiþilerin imanýndan zuhur eden ve bu iman üzerinde tefekkürü öngören özgürlük teolojisinin temel amacý, toplumlarýnda acý ve ýstýrap çeken, marjinalleþtirilen, baský ve zulme maruz býrakýlanlarýn tecrübelerine öncelik vererek onlarý bu hallerinden kurtarmaktýr. Bundan dolayý bu teolojik modeller, teori yani anlamaya öncelik veren diðer teolojik modellerin aksine; eylem üzerine daha fazla vurgu yapmaktadýr. Çünkü bu teolojik modellerde teoriden pratiðe deðil, yaþanan pratikten teoriye geçiþ vardýr. (Guitierrez, 1974, 22vd; Boff &Boff, 1987, 2-5; Chopp, 1997, 410; Nickoloff, 1996, 23-33; Yel, 1998, 33-55, Aydýn, 2000, 133-150). Yaþanan pratik sorunlara çözümler üretmek için Hýristiyan dünyasýnda geliþtirilen Özgürlük, Minjung ve Talit teolojileri, metinden yola çýkarak gerçekliðe gitmek þeklinde deðil de gerçeklikten yola çýkarak metne gitme anlayýþý çerçevesinde geliþtirilen ve doðru inançtan ziyade doðru amel üzerine vurgu yapan teolojik modellerdir. Çünkü bu teolojik modellerin savunucularýna göre doðru inanca sahip olduklarýný ileri süren kiþiler eðer inançlarýnýn gereði olan doðru eylemleri yapmazlarsa, o zaman onlarýn inancýnýn hiçbir anlamý yoktur. Bu bildirimizde bu tür bir metodoloji ýþýðý altýnda Kur’an’ýn fakir, yoksul, baský, zulüm ve adaletsizlik içinde, kývranan insanlarýn bu durumlarýndan kurtarýlmasý için bizlere ne tür bir öðreti sunduðunu ele almak suretiyle bir “Mücadele/Yoksulluk teolojisi” oluþturmaya çalýþacaðýz. Bunu yaparken öncelikle Kur’an’ýn ezilen, acý ve ýstýrap çeken öteki ile ilgili öðretisini incelemeye çalýþacaðýz. Daha sora da hem Eski-Ahitte hem de Kur’an’da hakkýnda detaylý bilgi verilen Hz. Musa’nýn Ýsrail oðullarýný Mýsýr esaretinden kurtarmasý olayýný ele alarak bu kýssadan oluþturmaya çalýþtýðýmýz “Mücadele Teolojisi” için önem arz ettiðini düþündüðümüz bazý sonuçlar çýkaracaðýz.
Kur’an ve Ezilen “Öteki”
2
“...güçsüz olanlar (marjinalleþtirilenler) küstahça böbürlenenlere: ‘Siz olmasaydýnýz kesinlikle inanmýþlardan olurduk!’ diyeceklerdir. Küstahça böbürlenenler ise güçsüzlere: Nasýl olur? Doðru yol size açýkça gösterildikten sonra biz mi sizi [zorla] ondan alýkoyduk. Hayýr suçlu olan sizdiniz! diyeceklerdir. Ama güçsüzler, küstahça büyüklük taslayanlara: ‘Hayýr’ diyecekler. ‘Bizi ondan alýkoyan sizin gece gündüz [Allah’ýn mesajlarýna karþý] yanlýþ ve yanýltýcý itirazlar geliþtirmenizdi; [týpký] Allah’ý taný-
242 YOKSULLUK
Yukarýda ortaya çýkýþ gayelerini ve temel amaçlarýný ifade ettiðimiz Hýristiyan teolojileri çerçevesinde Kur’an ve Hz. Peygamberin sünnetine baktýðýmýzda Ýslamî bir “Mücadele/Yoksulluk Teolojisi” için gereken zeminin hazýr olduðunu görürüz. Zira, söz konusu teolojik modellerin temel argümaný olan, “kiþileri her türlü baský, zulüm, haksýzlýk ve ekonomik sömürüden kurtarma” düþüncesi hem Kur’an’ýn hem de bizzat Hz. Peygamberin temel hedefidir. Bu baðlamda Ýslam’a baktýðýmýzda, Özgürlük, Minjung ve Talit teolojilerinde fakir/yoksul (poor)1 terimiyle ifade edilen hususun Kur’an tarafýndan özellikle mustaz’af terimiyle ifade edildiðini görürüz. Bu nedenle öncelikle bu kavramýn ne anlama geldiðini daha detaylý olarak belirlemeye çalýþalým. Mustaz’af, terimi baský altýnda tutulan veya zayýf ve hiçbir hakký olmayan, dolayýsýyla diðerleri tarafýndan hor görülen insan anlamýna gelmektedir. Buna göre mustaz’af savunmasýz, marjinal veya sosyo-ekonomik olarak baský ve sömürü altýna alýnmýþ sosyal statüsü düþük kiþileri ifade etmektedir. Gerçi Kur’an, toplumun fakirleþtirilen sýnýflarý ve alt tabakalarý için arazîl (marjinal) (Kur’an 11:27; 26:111), fukara (fakir/yoksul) (Kur’an 2:271; 9:60), mesakin (yoksul) (Kur’an 2:83, 177; 4:8) ve duafâ (zayýf ve fakir) (Kur’an 9:91; 14:21; 40;47) terimlerini de kullanmaktadýr. Ancak bu terimlerle mustaz’af terimi arasýndaki fark, mustaz’af olarak nitelenen kiþilerin içine düþtüðü durumdan baþkasýnýn sorumlu olmasýdýr (Esack, 1997, 98). Yani bu terimin ifade ettiði insanlar, baþkalarý tarafýndan marjinalleþtirilmiþ, baský ve sömürü altýna alýnmýþ kiþilerdir. Dolayýsýyla hem onlarý bu duruma itenler hem de onlarý toplumsal bir görev bilinciyle bu durumdan kurtarmaya çalýþmayanlar, bundan sorumludur. Kur’an, mustaz’af terimiyle ifade edilen kesimlere, Müslümanlar, kafirler ve her iki kesimi ihtiva edenler olmak üzere üç sýnýfa ayýrarak iþaret etmektedir. Örneðin, Nisa suresinin 75. ayetinde Müslümanlar baðlamýnda tüm insanlar, “Ey Rabbimiz! Bizi halký zalim olan bu topraklardan kurtar[ýp özgürlüðe kavuþtur]”diye haykýran zayýf ve çaresiz erkek, kadýn ve çocuklar uðrunda savaþmaya çaðrýlmaktadýrlar (Kur’an 4:75). A’raf suresinin 150. ayetinde de fiil formunda kullanýlan mustaz’af terimi, Ýsrailoðullarýnýn, kendisini zayýf, güçsüz ve aciz býrakarak marjinalleþtirdiðinden þikayet eden Hz. Musa’nýn kardeþi Hz. Harun’a iþaret etmektedir. Sebe’ suresi 31-33. ayetlerinde, ilgili kavram reddeden ve nankörlük eden “ötekine” iþaret eder ve baský altýnda tutulan günahkarlarla, kibirli ve güçlü insanlar arasýnda bir karþýlaþtýrmaya yer verir.2 Bu baðlamda Hz. Musa’nýn Mýsýr kralý Firavun’la olan mücadelesini ve Mýsýr’da baský ve zulüm altýnda tutulan Yahudilerin bu baskýdan Hz. Musa vasýtasýyla kurtuluþunu anlatan Kasas suresine göz attýðýmýzda mustaz’afa her durumda öncelik verilmesi gerektiði hususunun gayet açýk olarak ifade edildiðini görürüz. Baský ve zulüm altýndaki kiþilere öncelik verilmesi Allah’ýn bizzat kendisini bu
Yo k s u l l u k v e D i n
243
tarz insanlarla özdeþleþtirmesinde, Ýbrahimî peygamberlerin metodolojilerinde ve hayat tarzlarýnda, Kur’an’ýn güçlü ve mallarýna mal katan zenginleri açýkça suçlamasýnda, kadýn ve köleleri esaret ve baskýdan kurtararak insanca, onurlu bir yaþama kavuþturmayý hedefleyen mesajýnda büsbütün yansýmasýný bulmaktadýr (Esack, 1997, 99). Yine, Kur’an’ýn pek çok ayeti imaný ve dini, insancýllýk ve bir anlamda da sosyo-ekonomik adaletle iliþkilendirmektedir (Kur’an 107:1-3; 104:19). Bu çerçevede Hz. Peygamberin geldiði bölgenin yapýsýna baktýðýmýzda bu yörenin, bir taraftan zengin tacirlerin, diðer taraftan da ticaret kervanlarýnda çalýþan fakir iþçilerin ve zenginlerin iþlerini gören kölelerin yaþadýðý ve müthiþ bir ekonomik dengesizliðin hüküm sürdüðü bir yer olduðunu görürüz. Ýnsanlar cahildi ve putlara tapma gibi batýl inançlara sahiptiler. Kadýnlar devamlý surette baský altýnda tutulup ezilmekte, hatta kýz çocuklarý diri diri topraða gömülmekteydi (Kur’an 81:8-9). Yine toplumdaki dul ve yetimler devamlý surette ihmal edilmekteydiler. Ayrýca kabileler arasýndaki bölünmeler ve ayrýlýklar çok defa çatýþma ve savaþlara sebebiyet veriyordu. Ýþte bu sosyal þartlar altýnda Hz. Peygamber de, fakir ancak soylu/köklü bir ailede dünya gelir. Ve Allah tarafýndan, insanlarý bu saydýðýmýz baský ve zulümlerden kurtarmak ve tek-Tanrý inancýna; yani monoteizme götürmek için peygamber olarak gönderilir. Bunun içindir ki hayatýna baktýðýmýzda onun sadece bir öðretici deðil, ayný zamanda bir eylem ve mücadele adamý olduðunu görürüz. Nitekim, Hz. Peygamberin yaþamýný anlatan siyer kitaplarýna baktýðýmýzda onun peygamber olarak görevlendirilmeden önce dahi fakir, zayýf ve baský altýnda tutulan insanlarýn haklarýný korumak ve onlarý bu durumdan kurtarmak için mücadeleler verdiðini görürüz. Örneðin, ilk dönem tarihçilerden Ýbn Sa’d’ýn naklettiðine göre Hz. Peygamber yaklaþýk 20 yaþlarýndayken temel kuruluþ amacý, fakir, zavallý, zulüm ve adaletsizliklere maruz kalanlarýn haklarýný korumak olan Hilfu’l-Fudûl (erdemlilik paktý) adlý cemiyete faal olarak katýlmýþ ve söz konusu bu temel amaç uðruna mücadele edeceðine dair diðer üyelerle birlikte Allah önünde þu yemini etmiþtir “Allah’a yemin ederiz ki, zulme uðrayanýn yanýnda ve zalim ona gasbettiði hakkýný iade edene kadar hepimiz bir tek el gibi olacaðýz...”(Ibn Sa’d, ty, 128-129; Hamidullah, 1990, 52). Hz. Peygamberin yoksul/fakir, zavallý ve baský altýnda olanlarý, bu durumlarýndan kurtarma mücadelesinin peygamber olmasýndan sonra zirveye ulaþtýðýna tanýk olmaktayýz. Nitekim, Hz. Peygamberin, Allah’tan aldýðý insanlarý ivedilikle kurtarmayý ve durumlarýný iyileþtirmeyi hedefleyen mesajý,
3
mamaya ve O’na rakip güçler bulunduðuna bizi ikna ettiðiniz (gibi) diyeceklerdir (Kur’an 34: 3133). “O, suratýný astý ve uzaklaþtý, çünkü kör bir adam ona yaklaþmýþtý. Nereden bilirsin [Ey Muhammed] belki de o arýnacaktý, yahut [hakikat] hatýrlatýlacak ve bu hatýrlatma kendisine fayda verecekti. Ama kendini her þeye yeterli görene gelince sen bütün ilgiyi ona gösterdin, halbuki onun arýn-
244 YOKSULLUK
Mekkeliler tarafýndan reddedildiðinde ve o mesajdan dolayý Mekke’den göç etmeye zorlandýðýnda pes etmediðini mücadelesine devam edip adaleti tesis etmek için bir gün ordusuyla Mekke’yi fethedip burayý baþta putlar olmak üzere her türlü baský ve adaletsizliklerin iþlendiði bir yer olmaktan kurtardýðýný görüyoruz. Hatta, Hz. Peygamberin öðretisiyle, Araplarý kurtardýktan sonra Roma ve Sasani imparatorluklarýnýn baskýsý altýnda kalan insanlarý da kurtarmaya çalýþtýðýna tanýk olmaktayýz. Ýþte onun bütün bu uygulamalarý Ýslamî bir mücadele teolojisinin temel yapý taþlarýný oluþturmaktadýr. Kýsaca, Ýslamî bir mücadele teolojisi, ilhamýný öncelikle Kur’an’dan ve Hz. Peygamber baþta olmak üzere Kur’an’da hikayeleri anlatýlan tüm peygamberlerin çaba ve mücadelelerinden almaktadýr. Örneðin, Hz.Musa, Hz. Ýsa ve Hz. Muhammed’in yaþamlarýna baktýðýmýzda, her üçünün de normal/orta halli insanlar arasýndan geldiðini ve toplumlarýndaki zengin ve güçlü kesimin uygulamalarýna açýkça karþý çýktýklarýný görürüz. Bu baðlamda Kur’an’da hikayeleri anlatýlan peygamberlerin yaþamlarýna göz attýðýmýzda, ilgili pasajlarda güçlü ile güçsüz arasýndaki gerginliði ifade eden pek çok atýf bulmak mümkündür: Hz. Musa, Allah’tan vahyi altýktan sonra çoban kýyafetiyle Firavunun huzuruna çýkmýþ. Hz. Ýsa, döneminin katý kuralcý ve mütecaviz Yahudi din adamlarýna karþý çýkmýþ ve Romalý idarecilerle iþbirliði içinde olan tacir sýnýfla yoðun bir þekilde mücadele etmiþtir. Hz.Hud sýrf kendilerini eðlendirmek maksadýyla gelip geçeni yanýltmak için yollar üzerinde iþaretler koyan ve ebedi yaþama arzusundan dolayý güzel ve ihtiþamlý binalar yapanlarý protesto etmiþtir (Kur’an 26: 128-129). Hz. Salih de kendi deðer sistemleriyle iþbirliði içinde olmayý reddetmek suretiyle kavminin zengin ve baskýcý kiþilerinin ümitlerini paramparça etmiþtir (Kur’an 11: 62-63). Hz. Yusuf güçlü ve zengin Züleyha’nýn cinsel tacizlerine mukavemet göstermiþ ve bunun neticesinde de acý ve ýstýrap çekmiþtir (Kur’an 12:23-30). Hz. Þuayb da ekonomik adaleti tesis etmek için kavminin tacirleriyle mücadele etmiþtir (Kur’an 11:89). Belli sosyal kökenlerden seçtiðimiz bu peygamberler ve onlarýn yoksul, zavallý, baský ve zulüm altýnda olan insanlara yönelik mücadeleleri, onlarýn mesajlarýnýn, sömürü üzerine kurulan her türlü sosyo-ekonomik düzeni; þirk ve batýl inançlar üzerine kurulan her türlü inanç sistemini kökünden söküp atmayý öngören inkýlapçý karakterlerini göstermektedir (Esack, 1997, 100). Kur’an’da, zengin ve güçlü olana karþý mustaz’afýn tercih edilmesi, Hz. Peygamberin ve onun ashabýnýn yaþamlarýnda açýk bir þekilde yansýmasýný
4 5
maktan geri kalmasýnýn sorumlusu sen deðilsin, ama sana büyük bir istekle geleni ve [Allah] korkusu ile [yaklaþaný] sen görmezden geldin” (Kur’an 80: 1-10). Kur’an faizden doðan tüm kazançlarý reddederek bu tarz kazanç elde edenlerin aslýnda “Allah’a ve Hz. Muhammed’e savaþ açmýþ olduðunu” bize bildirmektedir. Kur’an, 2:278-279.. Bkz., Kur’an, 35:10; Ýslam teolojik sisteminde akli ve liberal ekolü temsil eden Mutezili düþünceye amel ve taat, imanýn hakikati ve mahiyetinin bir koþuludur. Bunlarý terkeden mü’min olarak nitelen-
Yo k s u l l u k v e D i n
245
bulmaktadýr. Nitekim, Kur’an, Abese suresinin baþýnda Hz. Peygamberi, zengin ve güçlü insanlara karþý her durumda zayýf ve güçsüz insanlarý tercih etmeye davet etmektedir. Hatta zengin ve güçlü insanlarýn Ýslam’ý kabul etmeleri durumunda Ýslam’ýn bundan ekonomik ve maddi bir fayda temin edecek olmasý ihtimaline raðmen bile yine de yoksul, zayýf ve marjinal insanlarýn güçlülere karþý tercih edilmesi Hz. Peygamberden istenmektedir.3 Hz. Peygamberin kendisini toplumun marjinal kesimiyle özdeþleþtirmesi onun þu duasýnda görüleceði üzere bireysel bir tercihi idi. “Ey Allah’ým fakir ve yoksullar arasýnda yaþamayý sürdürmemi, onlar arasýnda ölmemi ve onlar arasýnda dirilmeyi bana nasip eyle” (el-Mekki, I/243). Hz. Muhammad’in yaþam tarzý, kendi kiþisel tercihi üzerine dayanan þahsi bir asketizm deðil, eþitlik üzerine dayalý bir sosyal düzen kurmayý hedefleyen Kur’ânî öðretinin bir parçasýydý. Nitekim, Hz. Aiþe, onun karakterini “Kur’an’ýn yaþayan yansýmasý” olarak tasvir eder (Müslim, 139(I/513)). Bu çerçevede Kur’an’a baktýðýmýzda onun mevcut sosyo-ekonomik düzeni yetersizliklerinden dolayý suçladýðýný ve mustaz’af’ý güçlendirmek için arazi kirasýný (yer kirasý), faizi, spekülasyona ve sömürüye yol açacak her türlü uygulamayý yasakladýðýný görürüz.4 Yine Kur’an fakir ve yoksullarýn mevcut durumlarýndan kurtarýlarak güçlenmesini kolaylaþtýrmak için zenginlerin malýnda onlar için bir pay olduðunu ifade ederek zenginleri bu payý onlara vermeye çaðýrmaktadýr (Kur’an 70: 25; 51:19). Dahasý, Kur’an tüm insanlarýn birliðini onaylamaktadýr. “Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadýndan yarattýk ve birbirinizi tanýmanýz için sizi milletlere ve kabilelere ayýrdýk. Allah yanýnda en üstün olanýnýz, günahlarýndan en çok korkanýnýzdýr ... ” (Kur’an 49:13). Kur’an’ýn ifade ettiði bu sosyal birlik, tevhit yani Allah’ýn birliði ilkesine dayanmaktadýr. Birliðin bu temel prensibi sadece ýrki ve etnik bölünmelerle sýnýrlandýrýlmamakta, ayný zamanda ekonomik eþitsizlikleri de ihtiva etmektedir (Engineer, 1990, 88). Zira, Kur’an þu iki ilke üzerinde önemle durmaktadýr. (1) Özelde Mekke toplumunun, genelde ise bütün toplumlarýn sosyal olaylardan dolayý acý ve ýstýrap çekmesinin temel nedeni, onlarýn Allah’ýn birliðinden haberdar olmamalarýdýr. (2) Bu nedenle Allah’a inanýp O’na tam manasýyla teslim olunmadýkça ve Allah inancý toplumlar üzerinde yaptýrým gücü olarak iþlev görmedikçe toplumlar çökmeye ve mahvolmaya mahkumdur. Kur’an’î öðretinin bu özelliðiyle ilgili Fazlur Rahman þu noktanýn altýný çizmektedir: Toplumdaki acý ve ýstýraplarý hafifletmek ve yoksullara yardým etmek açýsýndan toplumsal görevleri yerine getirme bilinci Ýslam’ýn dinsel öðretilerinin ayrýlmaz bir parçasýdýr. (Fazlur Rahman, 2002, 23). Bu ilkelerden de anlaþýlacaðý üzere Kur’an’i öðretiye göre doðru inanç mutlaka doðru uygulamayla taçlandýrýlmalýdýr.5 Bu temel ilkeleri kendine hedef edinen Hz. Muhammed de þu temel felsefeyi savunuyordu: Allah’ýn birliðini reddetmek ve O’na kayýtsýz kalmak, toplumu ekono-
246 YOKSULLUK
mik ve sosyal olarak çöküntüye götüren davranýþ ve hareketleri doðurur. Kur’an’ýn Mekkî ayetlerine baktýðýmýzda, bu iki temel konuda müþrikleri ikna etmek için pek çok rasyonel, duygusal ve edebi stratejiler geliþtirildiðini görmekteyiz: Vay haline ölçüyü eksik tutanlarýn. Onlar, [öteki] insanlardan haklarýný eksiksiz isterler; ama borçlarýný ölçüp tartmaya gelince, onu azaltmaya çalýþýrlar. Onlar bilmez mi ki tekrar diriltilecekler [ve] korkunç bir Gün’de [hesaba çekilecekler]; bütün insanlarýn alemlerin Rabbi huzuruna varacaklarý Gün’de? Gerçek þu ki, kötü ruhlarýn kaydý, kayýpsýz kaçaksýz bir þekilde [tutulmuþ]tur. Bilir misin nedir o kayýpsýz-kaçaksýz olan? O silinmez tutulan bir kayýttýr. Vay haline o Gün hakikati yalanlayanlarýn. Hesap Günü’nü[n geleceðini] yalanlayanlarýn. Oysa, hak ve adalet sýnýrlarýný ihlal edenler ve günaha batmýþ olanlarýn dýþýnda kimse onu yalanlamaz (Kur’an 83:1-12). Benzer þekilde Tekâsür suresinde de zenginliðin ve mal-mülk biriktirmenin insanlarý Allah’a ve Ahiret Gününe inanmaktan alýkoyduðu ifade edilmektedir. Bir aç-gözlülük saplantýsý içindesiniz, mezarlarýnýza girinceye dek [süren]. Ama zamaný geldiðinde anlayacaksýnýz. Evet, evet. Zamaný geldiðinde anlayacaksýnýz. Hayýr, onu tartýþmasýz bir kesinlikle anlasaydýnýz, cehennemin yakýcý ateþini mutlaka görürdünüz. Sonunda onu keskin bir gözle mutlaka göreceksiniz. Ve o Gün hayatýn nimetlerine karþý yaptýklarýnýz için mutlaka sorguya çekileceksiniz (Kur’an 102:1-8). Hümeze süresi ise yýðýlmýþ malýn yanýltýcý gücünü Mekke’deki ilk Müslümanlarý karalama ve kötüleme giriþimleriyle alakalandýrýr. Vay haline iftira atanýn ve ayýp-kusur arayanýn. Vay haline o kiþinin ki serveti biriktirir ve onu bir kalkan sayar, zanneder ki serveti onu sonsuza tek yaþatacak. Hayýr tersine (öteki dünyada) çökerten bir azaba terk edilecektir o... (Kur’an 104:1-5) Beled suresinde Kadir-i Mutlak Allah’ýn varlýðýný inkar etmenin insanlarýn mal-mülklerini heba etmelerine yol açtýðýna iþaret edilmektedir. “Ýnsan, kimsenin kendi üzerinde güç sahibi olmadýðýný mý zannediyor? Övünüp duruyor. ‘Ben yýðýnla servet tükettim’” (Kur’an 90:5-6). Muhammed Esed, kiþinin kendi imkanlarýný ve kaynaklarýný bitip-tükenmez görerek onlarla övünmesinin dinsel gerilemenin ve zayýflamanýn yoðun olarak yaþandýðý dönemlerin belirgin özelliði olduðuna dikkat çekmektedir (Esed, 2000, 1270). Ayrýca bu sure ‘bir köleyi hürriyetine kavuþturmak’, ‘açlarý doyurmak’, ve ‘inananlarýn birbirlerine sabrý ve merhameti tavsiye etmesi’ gibi hususiyetlerle imaný aktif bir sosyal bilinçle birleþtirir (Kur’an 90:13-15). Görüldüðü gibi burada Kur’an, küfrü ötekilere merhamet göstermekten yüz çevirmeyle de irtibatlandýrmaktadýr. Dolayýsýyla Kur’an’a göre, “Allah’ýn ayetlerini reddedenler
Yo k s u l l u k v e D i n
247
ayný zamanda insanlara merhamet ve þefkatle davranmayý da reddedenlerdir. Allah’ýn ve dinin reddinin merhamet ve þefkatin reddi ile baðlantýsý Mâ’ûn suresinde daha çarpýcý olarak karþýmýza çýkmaktadýr: Hiç bütün bir ahlaki deðerler sistemini yalanlayan [birini] tasavvur edebilir misin? Ýþte böyle biridir, yetimi itip kakan, yoksulu doyurma gayreti duymayan. Yazýklar olsun þu namaz kýlýp duranlara, onlar ki niyetleri yalnýzca görülüp takdir edilmektir, ve üstelik onlar [insanlara] en ufak bir yardýmý bile reddederler (Kur’an 107:1-7). Kur’an’da adalet için adl ve kýst terimleri kullanýlmaktadýr. Bunlardan adl sadece adalet anlamýna deðil, ayný zamanda eþitlemek ve ayný düzeye indirgemek anlamlarýna da gelmektedir. Bu terimler zulüm ve baský terimlerine muhalif olarak alýnmaktadýr. Kýst terimi ise Kur’an da adalet, insaflýlýk ve eþitlik yanýnda maddi kaynaklarýn da eþit daðýtýmý anlamýna gelmektedir (Engineer, 1990, 51; Abu Zayd, 2001). Buna göre “adalet, bir toplumun birey ve gruplarý arasýndaki bireysel ve grupsal tanýnmýþlýðý bulunan hukuk temelinde sosyal iliþkilerin yasal biçiminden ibarettir. Kýst ise, herkesin veya her grubun, toplumda üstlendiði rol karþýlýðýnda maddi-manevi ürünler ve sosyal imkanlar toplamýndan aldýðý gerçek paydýr” (Cesur, 2002, 84). Bu yorumun bizzat þu ayetlerle Kur’an tarafýndan da desteklendiðini görürüz: “... mallar (zenginlik) içinizden yalnýz zenginler arasýnda dolaþan bir þey olmasýn” (Kur’an 59:7). “... Sana Allah yolunda ne vereceklerini soruyorlar. De ki: ‘Af (yani ihtiyaçlarýnýzdan fazlasýný veya helal ve güzel olan þeyleri verin)’” (Kur’an 2:219). Müslümanlarý bu þekilde ihtiyaçlarýnýn dýþýndakileri ihtiyaç sahibi diðer kiþilere vermeyi teþvik eden Kur’an, gösteriþli bir yaþama sahip olmayý, insaný mahveden bir unsur olarak görerek Müslümanlarý ondan sakýnmaya çaðýrmaktadýr. “Biz bir kenti helak etmek istediðimiz zaman onun varlýklýlarýna emrederiz, orada kötü iþler yaparlar. Böylece o ülkeye azap kararý gerekli olur, biz de orayý darmadaðýn ederiz” (Kur’an 17-16). Fakirlerin, yoksullarýn, baský ve zulüm altýnda olanlarýn ve toplumlarýnda yalnýz býrakýlarak marjinalleþtirilenlerin ihtiyaçlarýný karþýlamak, onlarýn istek ve arzularýna öncelik vermek ve onlarý bu durumlarýndan kurtarmak için mücadele etmek Allah ile bir olmak, O’nun safýnda olmak anlamýna gelmektedir. Bu baðlamda dikkatleri Hz. Peygamberden rivayet edilen þu hadise çekmek istiyoruz: Yüce Allah kýyamet günü kullarýna þöyle der: Ey Ademoðlu, Ben hasta oldum da halimi sormadýn. Aman Ya Rabbi, Sen Alemlerin Rabbi’sin. Seni nasýl ziyaret edebilirim?
248 YOKSULLUK
Bilmiyor musun? Falanca kulum hastalandý da onu ziyaret etmedin. Eðer onu ziyaret etseydin Beni orada bulacaktýn. Ey Ademoðlu, senden yemek istedim de, Bana bir þey vermedin. Ya Rabbi, Seni nasýl doyururum. Sen Alemlerin Rabbisin. Falanca kulum yiyecek istediydi, eðer onu yedirmiþ olsaydýn, onun mükafatýný yanýnda bulurdun. Ey Ademoðlu, senden su istedim de vermedin. Aman Ya Rabbi. Sana nasýl su verebilirim. Sen Alemlerin Rabbi’sin. Falanca kulum susamýþtý da ona su vermedin. Eðer ona su verseydin onun mükafatýný yanýnda bulurdun (Müslim, 1990, 43 (IV/1990).6 Buraya kadar ifade ettiðimiz bütün bu hususlarý dikkate alarak herkesin öncelikli ahlaki görevinin tüm insanlar baþta olmak üzere tüm yaratýklarý sevmek ve onlarýn hak ve hukuklarýna saygý duymada ifadesini bulan iç yani dahili kurtuluþu gerçekleþtirmek olmasý gerektiðini rahatlýkla söyleyebiliriz. Bu baðlamda tüm ömrünü Hindistan’ýn baðýmsýzlýðý ve fakir Hint halkýnýn kurtuluþu için harcayan Mahatma Gandi’ye niçin tüm yaþamýný Hintli fakir ve yoksullar uðruna harcadýðý sorulduðuna onun verdiði þu cevaba dikkat çekmek istiyoruz: Burada baþkasýna deðil, sadece kendime hizmet için varým. Çünkü fakir ve yoksul köylülere hizmet etmek suretiyle kendi varlýðýmýn farkýnda oluyorum. Ýnsanýn nihai hedefi Tanrý’nýn farkýna varmasýdýr. Ýnsanýn sosyal, politik ve dini tüm eylemleri onun bu nihai hedefiyle þekillenmelidir ... Tanrýyý bulmanýn tek yolu O’nu yaratýklarýnda bulmak ve onlarla [yani O’nun yaratýklarýyla] birlikte olmaktan geçer. Bu da ancak tüm insanlýða hizmet etmekle mümkün olur (Hick, 1999, 192).
Mücadele Teolojisi ve Dayanýþma Yukarýda ifade ettiðimiz gibi Hz. Musa’nýn Ýsrailoðullarýný Mýsýr esaretinden kurtarmasýný konu alan Kasas suresinde yer alan kýssa bize mücadele teolojisi baðlamýnda insanlar arasýnda kurulacak bir dayanýþmanýn temel ilkelerini sunmaktadýr (Esack, 1997, 195-203). Bu çerçevede Ýsrailoðullarýnýn Hz. Musa vasýtasýyla Mýsýr kralý Firavunun baský ve zulmünden kurtarýlmasý olayýný anlatan ilgili Kur’an ayetlerine baktýðýmýzda, bizzat Allah’ýn ve Hz. Musa’nýn hem dindar hem de inkarcý Ýsrailoðullarýyla aktif olarak dayanýþma içinde olduðunu görürüz. Yani, Allah Hz. Musa vasýtasýyla Ýsrailoðullarýný Mýsýr esaretinden kurtarýrken sadece kendisine inananlarý deðil, inanan-inanmayan tüm Ýsrailoðullarýný baský ve zulümden kurtarmayý hedeflemiþtir. “Firavun ve onun seçkinler çevresi kendilerine zulmeder korkusuyla [baþkalarý
Yo k s u l l u k v e D i n
249
geri dururken] kavminden ancak birkaç kiþi Musa’ya olan inançlarýný açýkladýlar: çünkü Firavun ülkede gerçekten de nüfûz ve iktidar sahibiydi, ve üstelik ölçüsüz, acýmasýz biriydi” (Kur’an 10:83). Bu ayette de görüldüðü üzere, Mýsýr esaretinden kurtarýlmadan önce Ýsraloðullarýnýn çoðu Hz. Musa’ya açýkça iman etmemiþlerdi. Nitekim, bu kurtuluþ olayýnýn geniþçe anlatýldýðý Eski-Ahit’in ikinci kitabý olan Çýkýþ’a ve bu olayý anlatan Yahudi tarihiyle ilgili eserlere baktýðýmýzda Mýsýr’dan çýktýktan sonra çölde yaþadýklarý yaklaþýk 40 yýl zarfýnda da Ýsrailoðullarýnýn zaman zaman putlara ve Yahve dýþýndaki baþka tanrýlara taptýklarýný görmekteyiz. Bu baðlamda Ýsrailoðullarýnýn Mýsýr esaretinden kurtuluþunu anlatan Kur’an ayetlerinden þu temel noktalarý rahatlýkla çýkarabiliriz: a- Israrla ve inatla küfürde kalmaya devam etmelerine raðmen, ne Allah ne de Hz. Musa kendilerine vaad edilen topraklara varmadan önce Ýsrailoðullarýný terk etmiþtir. Aksine, “kelâmullah” (Allah’la konuþma ayrýcalýðýna mazhar olan) Hz. Musa, Allah tarafýndan zalim Firavun’a karþý aktif bir þekilde mücadele ederek kendisine inanan ve inanmayanlar arasýnda hiçbir ayýrým yapmaksýzýn tüm Ýsrailoðullarýný Mýsýr esaretinden kurtarmaya çaðrýlmaktadýr. Hatta, bu nankör ve inkarcý Ýsrailoðullarý zaman zaman maruz kaldýklarý baský ve zulümlerden dolayý (Kur’an 2:49; 7:137) Tanrý tarafýndan diðer milletlere karþý tercih edilmiþlerdir (Kur’an 2:47; 5:20). Putperestliðe olan eðilimlerini bildiði halde Allah, Mýsýr esaretinde Firavun tarafýndan sömürülen bu topluma ilahi rahmetini vaat etmiþ, onlarý yeryüzüne varis kýlarak dinde öncüler yapmayý onlara söz vermiþtir (Kur’an 28:5). Ýsrailoðullarý aralarýnda hiçbir ayýrým yapýlmaksýzýn büyük bir kölelik felaketinden kurtarýlmýþtýr. Ve sonunda da muzaffer olsunlar diye kendilerine Tanrý tarafýndan yardým edilmiþtir (Kur’an 37:115-116). Bütün bu olaylarýn ardýndan da onlar (Ýsrailoðullarý) “son derece güzel ve emin bir yurda” yerleþtirilmiþlerdir (Kur’an 10:93). Ýsrailoðullarýnýn Mýsýr’daki baský ve zulümden kurtarýlýp kendilerine vaat edilen yurda yerleþtirilmelerini anlatan tüm bu ayetlerde Allah’ýn toplumlarýnda köleleþtirilen, marjinalleþtirilen ve baský altýndan tutulan kiþilere karþý sýnýrsýz ve hiçbir þarta baðlý olmayan dayanýþmasýnýn en güzel örneðini buluruz. Buna göre ister inanan ister inanmayan olsun baský ve zulüm altýnda inleyen ve toplumlarý tarafýndan marjinalleþtirilen tüm insanlarla dayanýþma içinde olmak ve onlarý bu durumlarýndan kurtarmaya çalýþmak her Müslüman’ýn en baþta gelen görevlerinden biridir. b- Özgürlük tabii olarak Tanrý’ya ibadete yol açmasa da onun bir þartýdýr. Bilindiði üzere, Medyen’de Hz. Þuayb’ýn koyunlarýný beklerken “yanan bir çalýda” ilahi vahye muhatap kýlýnan Hz. Musa, Tanrý tarafýndan Ýsrailoðullarýný Mýsýr esaretinden kurtarmak için görevlendirilir.
250 YOKSULLUK
Bunun üzerine uzunca bir zaman ayrý kaldýðý Mýsýr’a dönen Musa’nýn Firavuna söylediði ilk söz þu olmuþtur: “Biz âlemlerin Rabbinden bir mesaj getiriyoruz: Ýsrailoðullarýný býrak, bizimle gelsinler” (Kur’an 26:16-17). Görüldüðü üzere, Hz. Musa’nýn ilk yaptýðý þey, Yahudileri kendine iman etmeye çaðýrmak deðil, bilakis onlarý Firavunun baský ve zulmünden kurtarmanýn yollarýný aramaktýr. Zira, Hz. Musa önce Ýsrailoðullarýný Firavunun baský ve zulmünden kurtarmýþ ve daha sonra da onlara Tanrý’dan aldýðý vahiyleri teblið ederek onlarý kendine imana ve vahyin gereklerini yerine getirmeye çaðýrmýþtýr. Buna göre kiþilerin her türlü baský ve zulümden kurtarýlarak özgürlüðe kavuþturulmasýyla Allah’a iman arasýnda bir paralellik vardýr. Çünkü özgürlüðün olmadýðý yerde ne Allah’a imandan ne de bu imanýn gereklerini yerine getirmekten bahsedilebilir. Nitekim, Hz. Musa da Ýsrailoðullarýnýn Fýravun’un baský ve zulmü altýnda köleleþtirildiði dönemde onlara Tanrýdan aldýðý vahyi teblið etme yerine önce dayanýþma içine girerek onlarý esaretten kurtarmýþ; daha sonra da onlarý kendine imanla sorumlu tutmuþtu. Ýsrailoðullarý Mýsýr esaretinden kurtarýldýktan ve yeryüzüne varis kýldýktan sonra Tanrý tarafýndan denenmiþler (Kur’an 7: 129) ve Tanrý ile yaptýklarý ahdi yerine getirmeye çaðrýlmýþlardýr. “Ey Ýsrailoðullarý! [Böylece] sizi düþmanýnýzýn elinden kurtardýk ve sonra Sina Daðýnýn yamacýnda sizinle bir antlaþma yaptýk...” (Kur’an 20:80). c- Baský ve zulüm yapanlarýn tarafýnda deðil, baský ve zulme maruz kalanlarýn tarafýnda yer alarak ve onlarla dayanýþma tesis ederek bu hallerinden onlarý kurtarmak gerekir. Yukarýda da ifade ettiðimiz gibi Musa vasýtasýyla Ýsrailoðullarýnýn Mýsýr esaretinden nasýl kurtarýldýðýný anlatan Kur’an ifadelerine göre Hz. Musa Allah’ýn vahyine muhatap olmadan önce de haksýz ve ezilenlerin yanýnda yer alarak güçlülere ve baskýcýlara karþý mücadele ettiðini görürüz.. Vahye muhatap olduktan sonra da Firavun ve yandaþlarýna karþý baský ve zulüm gören Ýsrailoðullarýyla dayanýþma içine girerek onlarýn esaretten kurtarmak için amansýz mücadeleye giriþmiþtir. Zayýf ve ezilenin yanýnda yer alýp onun güçlü ve baskýcýlara tercih edilmesi, baskýcýlar için ciddi bir siyasi tehdittir. Kur’an’a göre baský ve zulme maruz kalanlarýn arzu ve isteklerinin yerine getirilmesi baský ve zulmü yapanlarýn korkularýný ortaya çýkarýr: “Fakat Biz istiyorduk ki, yeryüzünde hor ve güçsüz görülen kimselerden yana çýkalým, onlarýn dinde öncüler olmasýný saðlayalým, onlarý [Firavun’un þeref ve itibarýna] varis kýlalým. Ve onlarý güvenlik içinde yeryüzünde yerleþtirelim; Firavun’u, Haman’ý ve onlarýn ordularýný da [Ýsrailoðullarýnýn] eliyle korktuklarý þeye uðratalým” (Kur’an 28:5-6).
Yo k s u l l u k v e D i n
251
d- Baský ve zulüm altýnda olan ve toplumlarýnda marjinalleþtirilenlerle beraber olup onlarla Kur’an’ýn mutraf (þýmarýk/maddi zenginlik sebebiyle þýmarmýþ) veya mustekbir (kibirli/gururlu) diye adlandýrdýðý kiþilere karþý dayanýþma içinde olmak Allah’ýn her þeyi kuþatan rahmetine ve O’nun peygamberlerinin misyonunun evrenselliðine engel deðildir. Ýnsanî davranýþ tercihen sömürülen, baský ve zulüm altýnda olan kiþiler üzerine yönlendirilirken, kurtuluþ için harcanan bu çaba zalim ve gaddar kiþinin de bu durumdan kurtulmasýna da vesile olur. Baský altýnda olanla birlikte olmak, baský yapana karþý olmak demektir. Yoksa ona karþý bir baskýcý olarak ortaya çýkmak deðil (Esack, 1997, 202). Buna göre baskýcýya karþý mücadele etmek baský altýnda olaný kurtuluþa ulaþtýrýrken, baskýcýya da kendini baský ve zulüm yapýcý hareketlerden kurtararak daha iyi insan olma fýrsatýný da verir. Ýþte bu yüzdendir ki Musa’nýn Firavun’a mesajý sadece Ýsrailoðullarýyla sýnýrlý olmamýþ/kalmamýþ ayný zamanda bizzat Firavun’u ve yandaþlarýný köleleþtiren güç ve ölümsüzlüðün aldatýcý görünümüne de iþaret etmiþtir. Allah’ýn bu evrensel ilgisinden dolayý bazý insanlarýn diðerlerine karþý kendilerini korumalarý için onlara yerine getirmeleri gereken tercihler verilmiþtir. “...eðer Allah, insanlara kendilerini baþkalarýna karþý savunma gücü vermeseydi yeryüzü çürüme ve yozlaþmaya maruz kalýrdý; ama Allah bütün alemlere karþý sýnýrsýz lütuf sahibidir” (Kur’an 2:251). Bu noktada “fakir/yoksul ve baský altýnda olan kiþilerin” insan olmanýn yeni yollarý için yeni projeler ortaya koymada tüm insanlýðýn evrensel olarak birbirleriyle dayanýþma içinde olmasýný temsil etmekte olduðunu iddia eden Hýristiyan kurtuluþ teologu Gustavo Gutierrez’e tamamýyla katýlýyoruz. Çünkü Allah’ýn tüm alemlerin Rabbi olmasýyla O’nun baský ve zulüm görenlerin yanýnda yer almasý arasýnda herhangi bir çeliþki söz konusu deðildir. Zira, Allah’ýn baský ve zulüm altýnda olanlarýn yanýnda yer alarak onlarý tercih etmesi O’nun tüm âlemlerin Rabbi olmasýnýn bir göstergesidir. Toplumda bir avuç insan, çoðunluðun kendi insaniliklerini yaþamalarýný engelleyen ideolojik seçenekler ve sömürgeci ekonomik uygulamalarýn peþine düþtüðünde o zaman onlar bu süreçte kendi insaniliklerini de örselerler. Sonuç olarak, zalim ve baskýcýya karþý zulme ve baskýya uðrayanýn; tahakküm eden karþý tahakküme maruz kalanýn, zengine karþý yoksulun, ýrkçýlýða karþý ayýrýmcýlýða uðrayanýn yanýnda yer almayý öngören ve bireylerin kiþiliklerini, kimliklerini, benliklerini yok ederek onlarý kendisine ve toplumuna yabancýlaþtýran her türlü giriþime karþý çýkan Özgürlük, Minjung ve Talit teolojilerine benzer bir Ýslami Mücadele teolojisi tesis etmek pekala mümkün görünmektedir. Çünkü bu teolojik modellerin gerçekleþtirmek istedikleri þeyler amaç itibariyle genelde tüm peygamberlerin özelde ise Hz. Muham-
252 YOKSULLUK
med’in getirdikleri öðretilerle yapmak istedikleriyle büyük oranda örtüþmektedir. Zira yukarýda da gördüðümüz üzere hem söz konusu bu teolojileri geliþtiren ve savunan teologlar hem de tüm peygamberler, yaþadýklarý dönemin statükocu anlayýþýna karþý çýkarak bireyleri her türlü baský, zulüm, haksýzlýk ve her sömürüden (ekonomik, dinsel...) kurtarmayý hedeflemektedir.
Bu yazýda geçen ayet mealleri (Esed, 2000) den alýnmýþtýr.
Kaynaklar ABU ZAYD, Nasr (2001), “The Qur’anic Concept of Justice”, http://www.polylog.org/them/2/fcs8-en.htm AKBULUT, Ahmet (1992), Sahabe Devri Siyasi Hadiselerin Kelami Problemlere Etkileri, Ýstanbul: Birleþik Yayýncýlýk. AMALADOS, Michael (1997), Life in Freedom: Liberation Theologies From Asia, Maryknol: Orbis Books. AYDIN, Mahmut (2000), “Bir Hýristiyan Kurtuluþ Teolojisinden Dinlerin Bir Kurtuluþ Teolojisine Doðru”, Divan: Ýlmi Araþtýrmalar, 9/2. BOFF, Leonardo & BOFF Clodovis (1987), Introducing Liberation Theology, London, Burns & Oates. CESUR, Ertuðrul (2002), “Ali Þeriati (1933-77): Allahperest-Sosyalist”, Ýslamiyat, V/2, ss. 69-91. CHOPP, Rebecca C (1997), “Latin American Liberation Theology”, David F. Ford, ed., The Modern Theologians, Oxford: Blackwell. EL-MEKKÝ, Ebu Talib, Kûtu’l-Kulûb, I/243. ENGÝNEER, Ali Asgar (1990), Islam and Liberation Theology: Essays on Liberative Elements in Islam, New Delhi: Sterling Publishing. ESACK, Farid (1997), Qur’an, Liberation & Pluralism: An Islamic Perspective of Interreligious Solidarity Against Oppression, Oxford: Oneworld, 1997. ESED, Muhammed (2000), Kur’an Mesajý: Meal-Tefsir, Çev., Cahit Koytak & Ahmet Ertürk, Ýstanbul: Ýþaret Yayýnlarý. GUTIERREZ , Gustavo (1974), A Theology of Liberation London: SCM Press. HAMÝDULLAH, Muhammad (1990), Ýslam Peygamberi, Çev., Salih Tuð, Ýstanbul: Ýrfan Yayýmcýlýk.
Yo k s u l l u k v e D i n
253
HANEFÝ, Hasan (1978), “Teoloji mi Anropoloji mi”, çev., Mustafa Sait Yazýcýoðlu, A.Ü.Ý.F.Dergisi, XXIII. HICK, John (1999), The Fifth Dimension: An Axploration of the Spiritual Realm, Oxford: Oneworld, 1999. HILL, Brennan R. ve diðerleri (1990), Faith, Religion & Theology: A Contemprary Introduction, Connecticut: Twenty-Third Publication. IBN SA’D (ty), Kitab’ul Tabakat’ul Kebîr,I. MÜSLÝM, el-Birr ve’s-Sýla, 43 (IV/1990). MÜSLÝM, Müsafirin, 139 (I/513). NICKOLOFF, James B (1996), Gustavo Gutiérrez: Essential Writings, Maryknoll: Orbis Books. RAHMAN, Fazlur (2002), “Kur’an’ýn Öðretiler Sistemi”, çev., Adil Çiftçi, Ýslami Yenilenme Makaleler III, Ankara: Ankara Okulu. TAFTAZANÝ (1980), Kelam Ýlmi ve Ýslam Akâidi: Þerhu’l Akaîd, hz., Süleyman Uludað, Ýstanbul: Dergah Yayýnlarý. YEL, Ali Murat (1998), “Geleneðin bozulmasý: Kurtuluþ Teolojisi ve Cizvitler”, Divan: Ýlmi Araþtýrmalar, 5/2.
Geleneksel Ýslam Düþüncesinde Fakirlik Söylemi: - Fakirlik Erdem mi, Esaret mi? Osman Güner Doç. Dr., Ondokuz Mayýs Ünviversitesi Ýlâhiyat Fakültesi e-posta:
[email protected]
Öz
Y
oksulluk, insanlýk için sosyal bir vakýadýr. Yaþanan tarihsel süreç de, böyle bir realitenin toplumsal hayatta her zaman varolduðunu ortaya koymaktadýr. Bu makalede Ýslam’ýn temel kaynaklarýnda fakirlik olgusunun nasýl algýlandýðý, yoksulluk söyleminin Ýslam geleneðinde hangi paradigmalara göre pratize edildiði ve yoksulluðun insan yaþamýndaki olumsuz etkileri gibi konular irdelenmektedir. Buna göre Ýslam, fakirliði özlem duyulan bir deðer olarak deðil, toplumsal açýdan çözülmesi ve zararýndan Allah’a sýðýnýlmasý gereken bir sorun olarak görmüþ ve bundan kurtulmak için de insanlara çeþitli çareler önermiþtir. Bu baðlamda Müslümanlarýn servet edinmeleri onaylanmýþ ve servetle ilgili yükümlülüklere uyulmasý koþuluyla 1 2 3
Fâtýr, 35/15; Muhammed, 47/38; Haþr, 59/8. , 2/268, 271, 273; Âl-i Ýmrân, 3/181; Nisâ, 4/6, 135; Tevbe, 9/60; Hacc, 22/28; Nûr, 24/32; Kasas, 28/24; Haþr, 59/8. Nitekim yurdunu terk edip günlerce aç susuz dolaþan Hz. Mûsa’nýn, “...doðrusu bana indireceðin bir hayra muhtacým (fakîran)” (Kasas, 28/24), þeklindeki ifadesinde de, Mekke’den Medine’ye göç eden Muhacirlerden “yurtlarýndan ve mallarýndan uzaklaþtýrýlmýþ, fakir muhacirler (li’l-fukarâi’l-muhâcirîn)” (Haþr, 59/8) diye bahsedilmesinde de yine maddi ihtiyaç göz önünde bulundurulmuþtur.
254 YOKSULLUK
zenginliðin bir nimet olduðu kabul edilmiþtir. Peygamberden (a.s.) gelen otantik rivayetler de, fakirliði beþerî hayatta olumsuz etkileri bulunan ve sakýnýlmasý gereken önemli bir tehdit ve tehlike olarak deðerlendirmiþtir. Bununla birlikte Ýslam geleneðinin mistik boyutunu temsil eden tasavvuf akýmý ise, Müslüman bireyi gerçek hayattan uzaklaþtýrmayý hedefleyen dünya görüþüyle, geleceðe yatýrým yapmak yerine þimdiki anda kalmýþ ve öngördüðü ‘fakr’ ilkesiyle dünya meþguliyetine katýlmak yerine tam bir yokluk ve yoksulluk söylemini benimsemiþ ve bu anlayýþýyla da toplumu derinden etkilemiþ, silinmesi zor, kalýcý izler býrakmýþtýr. Günümüz dünyasýnda ekonomik yönden geri kalmýþ Ýslam ülkelerinin dýþa baðýmlý hale gelmesinde, böyle bir anlayýþýn önemli ölçüde rol oynadýðý bir gerçektir. O halde Tarihte olduðu gibi günümüzde de binlerce ve hatta milyonlarca insanýn hayatýný tehdit eden bu köklü ve temel sorundan insanlýðýn kurtarýlabilmesi için, temel insanî deðerleri merkeze alan evrensel bir anlayýþla hareket edilmesi bir zorunluluktur. Anahtar Kelimeler: Ýslam, Yoksulluk (Fakirlik), Hadis, Tasavvuf
Abstract
P
overty is a social reality for the human beings throughout the history. The historical truths also support this that poverty has been a major factor affecting the social life. This article examines how the basic sources of Islam evaluate it, how it was practiced in the traditional Islam, and how it affected Muslim people in the history. Islam does not see poverty as a virtue, but accepts it as a serious problem which should be solved in terms of society and be escaped from its harms, and it puts some suggestions concerning its solution. In this context, Muslims are encouraged to be rich, and richness as long as the poor is considered, is accepted as a blessing. The authentic hadiths narrated by the Prophet Muhammed also see the poverty as a danger and threaten from which people should escape in the community. However, some people who represent the side of Islamic mysticism fearing that prosperity may make people far from the wishes of Allah and a virtuous life based on Islamic bases accepted poverty as a blessing from Allah. Unfortunately this thought in the Muslim community has been misunderstood and affected Muslim communities very negatively. This thought has not only affected people but also their countries up to date. Then, this article will try to indicate the true aspects of poverty and prosperity in the lives of people based on authentic Islamic sources. Key Words: Islam, Poverty, Hadith, Sufism
4
5
6
Sözgelimi, Peygamber’in (a.s.) “Allah’ým! Fakirlikten (fakirlik fitnesinin þerrinden) sana sýðýnýrým...” sözleriyle (bkz.Nesaî, Ýstiâze, 14), fakirliðin olumsuz etkileri dikkate alýnmak suretiyle istenmeyen bir durum olduðu ifade edilirken; “Bana cennet gösterildi de ahalisinin çoðunun fakirler olduðunu gördüm...” þeklindeki ifadeleriyle de (bkz.Buhârî, Rikâk, 16; Müslim, Zikr, 94), fakirliðin toplumsal bir vakýa olduðuna iþaret edip fakir insanlarý ümitsizliðe kapýlmamalarý konusunda motive etmek maksadýyla söylenmiþ sözler olduðu anlaþýlmaktadýr. Bu konuda daha fazla rivayet için bkz. A.J. Wensinck, Concordance et Indices de la Tradition Musulmane (el-Mu’cemu’l-Müfehres li Elfâzý’lHadîsi’n-Nebevî), Çaðrý Yay., Ýstanbul, 1986, V/186-189. Ýlk dönem sûfilerinden Ýbrahim b. Edhem, kendisine on bin dirhem para vermek isteyen birine: “Bu parayla ismimi fukara defterinden silmek mi istiyorsunuz? Hayýr, bunu yapamam” diyerek bu konudaki tavrýný ortaya koymuþtur. Bkz. Abdulkerim Kuþeyrî, Kuþeyri Risâlesi, (haz.S.Uludað), Dergah Yay., Ýstanbul, 1991, s.440-1. Meþhur sûfî Þiblî (v.334/945), fakiri, ‘Allah’tan baþka hiçbir þeye sahip olmayandýr’ diye tanýmlar. Sûfîlere göre fakr veya fakirliðin, ‘azýðý olmamak deðil, gönlünü mâsivaya karþý yok ve yoksun kýlmak’ manasýna geldiðine dair bkz. Ebu’l-Alâ Afîfî, Tasavvuf: Ýslam’da Manevî Hayat, (trc.E.Demirli-A.Kartal), Ýz Yay., Ýstanbul, 1996, s.233-4. Fakr’ýn tanýmý ve daha fazla bilgi için bkz. Kuþeyrî, Kuþeyri Risâlesi, s.440-9; Hucvirî, Keþfu’l-Mahcûb (Hakikat Bilgisi), (haz. S. Uludað), Dergah Yay.,
Yo k s u l l u k v e D i n
255
B
ilindiði gibi yoksulluk, insanlýk için toplumsal bir realite, sosyal bir vakýadýr. Yaþanan tarihsel süreç, böyle bir realitenin toplumsal hayatta her zaman varolduðunu ortaya koymaktadýr. Öyle ki, bir taraftan ayný toplumda lüks içinde yaþayan servet sahipleriyle bir lokma ekmeðe muhtaç insanlarýn varlýðýna tanýk olurken; diðer taraftan dünya ölçeðinde ülkelerin refah düzeylerine göre, ‘geliþmiþ ve (geliþmekte olan) geri kalmýþ ülkeler’ diye temelde iki gruba ayrýldýðýný görmekteyiz. Bu da gösteriyor ki, yoksulluk, insanlýk tarihi boyunca varlýðý her dem hissedilmiþ köklü ve önemli bir sorundur. Biz bu tebliðimizde, Ýslam dininin temel kaynaklarýnda fakirliðin nasýl algýlandýðýný, yoksulluk söyleminin Ýslam geleneðinde hangi paradigmalara dayandýrýldýðýný ve yoksulluðun insan yaþamýndaki olumsuz etkileri göz ardý edilerek, kimler tarafýndan ve hangi temele dayalý olarak adeta özlenen bir deðer olarak sunulmaya çalýþýldýðýný irdelemek istiyoruz.
Ýslamî Literatürde ‘Fakirlik’ Kavramý ‘Ýnsanýn bir þeye güç yetirememesi ve baþkasýna muhtaç olmasý nedeniyle maddi bakýmdan sýkýntý içinde bulunmasý’ demek olan fakirlik kavramý, Kuran’da ‘fakr, fakîr ve (çoðulu) fukarâ’ olmak üzere on iki yerde geçmektedir. Bu ayetler incelendiðinde, bunlardan iki ayette1 fakirliðin ‘manevî anlamý’ kastedilmiþ ve buna göre ‘insanlarýn gerçekte kendi kendilerine yetmeyip Allah’a muhtaç olduklarý (el-fukarâ ilallâh), Allah’ýn ise hiç kimseye muhtaç olmadýðý (va’llahu’l-ganî)’ vurgulanmýþtýr. Fakire yardým edilmesi, barýndýrýlmasý ve korunmasý gibi konulardan bahseden diðer ayetlerde2 ise, fakirlik kelimesinin ‘maddî anlamda’ kullanýldýðý görülür. Buna göre fakir, zengin olmayan, maddî sýkýntýsý bulunan ve baþkalarýna muhtaç durumda olan kim-
7 8 9 10 11 12
Ýstanbul, 1982, s.99-110; Kelâbâzî, Ta’arruf (Doðuþ Devrinde Tasavvuf), (haz. S. Uludað), Dergah Yay., Ýstanbul, 1979, s.144-6. A’râf, 7/32. Âl-i Ýmrân, 3/14; ayrýca bkz. Hadîd, 57/20; Bakara, 2/201. Kasas, 28/73. Necm, 53/39. Cum’a, 62/10. Buhârî, Buyû’, 15. Bir baþka hadisinde de: “Yemin ederim ki, sizden birinin (daða çýkarak) sýrtýnda bir bað odun yüklenip getirmesi, baþkasýna el avuç açmasýndan daha hayýrlýdýr” buyurmuþtur. Bkz.Buhârî, Zekât, 50.
256 YOKSULLUK
se demektir. Dolayýsýyla fakirlikten bahseden ayetlerin çoðunda bu mananýn kastedildiði görülür.3 Hadislerde geçen fakirlik kelimesinin de genellikle ayný anlamda kullanýldýðý görülür. Hadis kaynaklarýnýn Zühd (Dünyaya Raðbet Etmeme) ve Rikâk (Kalbe Ýncelik Verme) gibi bölümlerinde fakirlik ve fakirlerden bahseden çok sayýda hadis/rivayet vardýr. Bu hadislerdeki fakirlik kelimesinden de – ayetlerde olduðu gibi – daha çok maddî anlamdaki fakirlik kastedilmiþtir. Bu rivayetlerde, fakirlik ve fakirlerden hem övgüyle hem de yergiyle bahsedilmesi dikkat çekicidir.4 Zahitliði bir dünya görüþü olarak benimseyen tasavvuf doktrininde ise ‘fakr’ veya ‘fakirliðin’ özel bir anlam ve yeri vardýr. Ýlk dönem mutasavvýflar da, fakirliðin maddî anlamýný dikkate alarak, mal ve metaý terk etmeyi temel bir prensip olarak kabul etmiþlerdir.5 H.III. asýrdan itibaren ise, sûfilerin fakirlik kavramýna ‘felsefî/manevî’ bir mana kazandýrdýklarý görülür. Buna göre ‘fakr’, Allah’tan baþka herkesten ve her þeyden müstaðni olmak ve sadece ‘Allah’a muhtaç olmak’ demektir. Bu anlamýyla fakir, günlük yiyeceði olmayan, hýrpani, üstü baþý yýrtýk ve maddeten yoksul kimse deðil, Allah’a muhtaç olma bilinciyle yaþamýný sürdüren kimse demektir.6
Ýslam’ýn Dünya Malýna Bakýþý Fakir ve fakirlik kavramlarýnýn Ýslamî literatürdeki anlamlarýný bu þekilde ortaya koyduktan sonra, Ýslam’ýn fakirliðe bakýþýna geçebiliriz. Ancak Ýslam’ýn fakirliðe bakýþýný tespit edebilmek için öncelikle ‘dünya malý’na nasýl baktýðýný ve dünya nimetlerinden ne ölçüde yararlanmaya imkan tanýdýðýný belirlemek gerekir. Þunu ifade etmeliyiz ki, Ýslam, dünya malýna karþý tavýr almayý doðru bulmaz. Dünya malýna sahip olma arzusu, bir gurur, kibir ve tahakküm aracý olarak insanýn iç dünyasýna hükmetmeye ve insaný malýn, mülkün kulu, kölesi (Abdu-Dînâr) haline getirmeye kalkýþmadýkça, hoþgörü ile karþýlanmýþ ve hatta teþvik bile edilmiþtir. Nitekim Kuran’da, “De ki, Allah’ýn kullarý için yarattýðý ziynetleri ve temiz yiyecekleri kim haram kýldý? De 13
Sabri F.Ülgener, Zihniyet ve Din, Ýslam,Tasavvuf ve Çözülme Devri Ýktisat Ahlâký, Der Yay., Ýstanbul,1981, s.67. 14 Örnek ifadeler için bkz. Kitabý Mukaddes, Süleymanýn Meselleri, 21/13: “Kim fakirin feryadýna kulaðýný týkarsa, o da feryat edecek ve kendisine cevap verilmeyecektir.” Ayrýca bkz. Süleymanýn Meselleri, 22/9; Tesniye, 15/7-8; Matta, 5/41-42; 10/42; Luka, 11/41; 14/12-14: “...Ziyafet verdiðin vakit, fakirleri, sakatlarý, topallarý, körleri çaðýr; mutlu olursun; çünkü onlarýn sana karþýlýk yapacak bir þeyleri yoktur; fakat salihlerin kýyametinde karþýlýk verilir.” 15 Buhârî, Zekât, 4; Müslim, Zekât, 10. 16 Buhârî, Cihâd, 37; Müslim, Fiten, 26. 17 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV/197, 202. 18 Buhârî, Rikâk, 4; Müslim, Zekât, 40; Tirmizî, Zühd, 40. 19 Müslim, Zühd ve Rekâik, 11. 20 Ýbn Hanbel, II/231, 250, 410; Nesaî, Vesâyâ, 1; Zekât, 60; Ýbn Mâce, Vesâyâ, 4.
Yo k s u l l u k v e D i n
257
ki: Bunlar dünya hayatýnda inananlarýndýr, kýyamet gününde de yalnýzca onlarýn olacaktýr.”7 Yine Kuran’ýn ifadesine göre, “kadýnlar, oðullar, yüklerle altýn ve gümüþ, salma atlar, davarlar ve ekinler”den her biri kendi varlýðýndan çok peþine taktýðý hýrs ve ihtirastan dolayý aþaðýlanmýþtýr.8 O halde bu tür olumsuzluklarý barýndýrmayan bir dünya hayatý, hem dünyada hem de ahirette mutluluk vesilesi olabilecek meþrû bir nimet olacaktýr. Ýslam’da hayatý idame ettirmek için çalýþmak ve belli ölçüde mal varlýðýna sahip olmak esastýr. Mal mülk sahibi olmak için de emek deðerli bulunmuþ ve ibadet sayýlmýþtýr. Kuran’da, Allah’ýn geceyi dinlenme, gündüzü de geçim temini için yarattýðý9, prensip olarak insanýn çalýþýp çabalamaktan baþka bir kazanç ve baþarý yolu bulunmadýðý10 belirtilmiþtir. Cuma sûresinde de, Müslümanlara namazdan sonra yeryüzüne daðýlarak Allah’ýn lütfundan yararlanmalarý öðütlenmiþtir.11 Hz. Peygamber de bir hadisinde: “Hiç kimse elinin emeðiyle kazandýðýndan daha hayýrlý bir lokma yememiþtir”12 buyurarak emekle elde edilen kazancýn kutsiyetine iþaret etmiþtir. Bunlar gösteriyor ki, Ýslam, ister üreterek isterse ticaret yoluyla olsun, bireyin çalýþýp kazanma giriþimlerini meþrû görmüþ, hatta teþvik etmiþtir. Ancak bütün bu teþviklere bakarak, Ýslam’ýn servet kazanma konusunda hiçbir sýnýr çizmediði ve tümüyle baþýboþ býraktýðý da sanýlmamalýdýr. Ýslam, mülk edinmenin meþruiyetini iki temel þarta baðlý kýlmýþtýr. Bunlardan birincisi, malýn bâtýl yollardan elde edilmemesi; ikincisi de, elde edilen malýn makbul ve meþrû bir maksada hizmet için harcanmasýdýr. Malý yalnýzca biriktirip zenginliðiyle böbürlenmek ve kazanca hile karýþtýrýp servetin doðal daðýlýmýný engellemek, iþte Ýslam’ýn asýl karþý olduðu konu budur.13
Ýslam’ýn Fakirlik Yorumu Ýslam’ýn dünya malýna karþý herhangi bir olumsuz tutum sergilememiþ olmasý, zenginliðin, istenmeyen ve hoþ görülmeyen bir durum deðil, aksine yükümlülükleri yerine getirildiðinde teþvik edilen bir yüce deðer olduðunu göstermektedir. Buna karþýn Ýslam fakirliði de, özlem duyulan bir deðer olmak yerine, toplumsal açýdan çözülmesi gereken bir sorun, hatta zararýndan Allah’a sýðýnýlacak bir musibet olarak deðerlendirir ve bu beladan kurtulmak için insanlara çeþitli çareler önerir. Gerçekte Ýslam’ýn yanýnda baþka dünya 21 22 23 24 25 26
Ýbn Hanbel, VI/57, 207; Ebû Dâvud, Edeb, 101; Nesaî, Ýsti’âze, 14, 16; Sehiv, 90. Ýbn Hanbel, II/540. Bu konuda daha geniþ bilgi için bkz. Yusuf el-Kardavî, Müþkiletü’l-fakr ve keyfe âlecehe’l-Ýslâm, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1987, s.37 vd. Süleyman Uludað, “Dünya”, TDVÝA., X/23. Ülgener, Zihniyet ve Din, s.71-2. Bu tür uydurma rivayetlerin olumsuz etkileri hakkýnda yapýlmýþ bir çalýþma için bkz. Akif Köten, “Müslümanlarýn Dünyaya Bakýþlarýnda Hadis Diye Uydurulmuþ Sözlerin Etkisi”, Zihniyet Deðiþiklikleri ve Çaðdaþlaþma Sempozyumu, Ensar Vakfý Yay., Bursa, 1990, s.55-61.
258 YOKSULLUK
dinlerinin de, ‘güçlülerin zayýflara zulmetmesine engel olmak, muhtaç durumdaki insanlara yardým etmek, yetime babalýk edip aç ve açýkta kalaný barýndýrmak’14 þeklindeki söylemleriyle, yoksulluk sorununu her zaman dikkate aldýklarý ve çözümü için çaba sarf ettikleri görülmektedir. Kuran’da fakirliði öven veya özlenen bir deðer olarak gören herhangi bir ayet bulunmadýðý gibi, sahih bir hadis de mevcut deðildir. Dünya malýna karþý aþýrý tutkuya bir tepki anlamýna gelen zâhitlik ve zahidane yaþantýyý öven sahih hadislerin, fakirliðe övgüyle baktýðý þeklinde anlaþýlmasý doðru deðildir. Zahitlik için bile züht hayatýna imkan saðlayacak dünyalýða ihtiyaç vardýr. Gerçekte zâhit kiþi, dünya malýna sahip olup da onu elinde tutan, fakat asla gönlüne koymayan kimsedir. Hz. Peygamber’in, “Uhud daðý kadar altýným olsa üç günden fazla saklamazdým”15 þeklindeki sözlerinin bu baðlamda ve dönemin ihtiyaç halindeki toplumsal koþullarý dikkate alýnarak anlaþýlmasý gerekir. Zira “Dünya malý tatlý ve çekicidir”16 diyen de yine ayný Peygamberdir ve o bu sözüyle, herkesin kendisi gibi davranamayabileceðini ifade etmiþ olmaktadýr. Nitekim o, Müslümanlarýn servet edinmelerini onaylamýþ ve Ýslam’ýn servetle ilgili olarak getirdiði yükümlülüklerin ifa edilmesi koþuluyla zenginliðin bir nimet olduðunu ifade etmiþtir: “(Meþru yolla kazanýlmýþ) temiz mal, salih bir kul için ne büyük bir nimettir”17. O her ne kadar gerçek zenginliðin gönül zenginliði olduðunu ifade ediyor olsa18 da, onun bu sözlerinden mal zenginliðini yadýrgadýðý anlaþýlmamalýdýr. Zira o: “Þüphesiz Allah muttakî (Allah’ýn emirlerine samimi bir þekilde uyan), zengin ve kendini ibadete vermiþ kulu sever”19 buyurur. Fakirlik konusu, hadislerde daha kapsamlý bir þekilde ele alýnmýþtýr. Peygamber’den (a.s.) menkul sahih hadisler, fakirliði gerek ferdî, gerekse toplumsal yaþantýda olumsuz etkileri bulunan, önemli bir tehlike ve tehdit ola27 28
29 30 31 32 33
34 35
Bkz. Ahmet Yýldýrým, “Tasavvufun Temel Dayanaklarýnýn Hadislerdeki Dayanaklarý”,T.D.V. Yay., Ankara, 2000, s.411-412. es-Sehavi, Mekâsidu’l-Hasene, Baðdat, 1956, s.480; Aliyyu’l-Kari, el-Esrâru’l-Merfûa Fi’l-Ahbarý’lMevdûa, (thk. M. Lutfi es-Sabbað)), Beyrut, 1986, s.254. Ýbn Hacer el-Askalânî, bu hadisin uydurma olduðunu ifade ederken, Sübkî de, Hz. Peygamber’i fakir gösteren rivayetlerin aslýnýn olmadýðýný söyler. Bkz. Tabâkâtu’þ-Þâfiiyyeti’l-Kübrâ, (thk. Mahmud M.et-Tanâhî), Cîze, 1992, III/134. Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, Dâru Sâdýr, trz., I/243; Ebû Hâmid el-Gazzâlî, Ýhyâu Ulûmi’d-Dîn, Beyrut, 1992, IV/287. Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, I/243; Gazzâlî, Ýhyâ, IV/287. Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, II/194; Gazzâlî, Ýhyâ, IV/288. Sübkî, bunun Peygamber’e ait bir hadis deðil, Ýsrailiyat menþeli bir söz olduðunu söyler. Bkz. Es-Sübkî, Tabâkâtu’þ-Þâfiiyye, VI/366. Kuþeyrî, Kuþeyri Risâlesi, s.440. Ýbn Arrâk, rivayetin mevzu olduðunu belirtmiþtir. Bkz. Tenzihu’þÞeriati’l-Merfûa ani’l-Mevdûa, Beyrut, 1981, II/286. Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, I/263. Ýbn Adî ve Zehebî bu rivayetin zayýf ve güvenilir olmayan raviler tarafýndan rivayet edildiðini belirtmiþlerdir. Bkz. Ýbn Adî, el-Kâmil fî Duafâi’r-Ricâl, Beyrut, 1988, III/10; ez-Zehebî, Mîzânu’l-Ý’tidâl fî Nakdi’r-Ricâl, Dâru’l-Fikr, Beyrut, trz., I/645; el-Acluni, Keþfu’l-Hafâ ve Muzilu’l-Ýlbas, Beyrut, 1351, I/181. Ali el-Hindi, Tezkiretu’l-Mevdûât, Beyrut, 1399, s.178; Mevlânâ, Mesnevî, (trc.V.Ýzbudak), Ýstanbul, 1991, I/256. Kasas, 28/77.
Yo k s u l l u k v e D i n
259
rak deðerlendirir. Peygamber (a.s.) çok açýk bir dille fakirliðin istenmeyen ve sakýnýlmasý gereken bir durum olduðuna iþaret etmiþtir.20 Nitekim kendisi bizzat “Allah’ým! Fakirlikten (fakirlik fitnesinin þerrinden) sana sýðýnýrým...”21 diye Allah’a dua ve niyazda bulunurken, etrafýndakilere de þu tavsiyede bulunmuþtur: “Fakirlikten, kýtlýktan, zilletten, zulmetmekten ve zulme uðramaktan Allah’a sýðýnýn.”22 Keza onun döneminde toplumun refahýný saðlamak ve fukaralýða engel olmak için ciddi tedbirlerin alýndýðý da bilinmektedir. Sözgelimi, muhacirlerle ensar arasýnda kardeþlik akdi yapýlmasý (muâhât), kölelerin azât edilmesi, kamu yararýna vakýf ve yatýrýmlarýn teþvik edilmesi, kefâret, zekat, fýtýr sadakasý, infak, nafaka gibi fakirleri kalkýndýrmaya yönelik dinî mükellefiyetler, gerektiðinde borçlu ve fakirlere devlet bütçesinden destek saðlanmasý bu gibi tedbirlerdendir.23
Ýslam Geleneðinde Fakirlik Tezahürü Ýslam’ýn temel kaynaklarýnda dünya nimetlerinden yararlanmayý ve zenginliði onaylayan, fakat fakirliði çözümlenmesi gereken bir sorun olarak gören bu bakýþ açýsýna raðmen, tarih boyunca Ýslam toplumlarýnda bu anlayýþýn yeterince hakim olduðu da söylenemez. Yaþanan geliþmeler gösteriyor ki, toplumda bir kesim kendini servet, lüks ve ihtiþamýn kollarýna býrakýp Ýslam’ýn koyduðu ilkeleri göz ardý ederken; bir kesim de dünyadan tümüyle elini eteðini çekerek dünya nimetlerine karþý ilgisiz fakir bir yaþantýyý tercih etmiþtir. Özellikle Ýslam dýþý kültürlerin etkisiyle “dünyaya karþý soðuk duranlar” anlamýndaki “zühhâd” adý verilen bir zümrenin ortaya çýkýþý ve sonrasýnda bu zihniyetin daha da güçlenerek tasavvufta kendine yer bulmasý, bu akýmýn Ýslam dünyasýnda toplumsal hayatý derinden etkilemesine yol açmýþtýr.24 Bu anlayýþý benimseyenlerin, Ýslam’ýn ‘aktif iradeci’ tevekkül anlayýþýna 36
37 38 39 40 41 42 43 44 45 46
Sûfilerin eserlerinde yer alan bu rivayetlerin tespitinde Ahmet Yýldýrým’ýn “Tasavvufun Temel Dayanaklarýnýn Hadislerdeki Dayanaklarý” adlý çalýþmasýnýn “Zühd ve Fakirlikle Ýlgili Hadisler” bölümünden istifade edilmiþtir (s.383-412). Bu tür rivayetler ve deðerlendirmeler için ayrýca bkz. Bilal Saklan, Kûtu’l-Kulûb’daki Tasavvufî Hadislerin Hadis Metodolojisi Açýsýndan Deðeri, (Basýlmamýþ Doktora Tezi), Konya, 1989, s.239-71, 334-50. Ali el-Hindi, Tezkiretu’l-Mevdûât, s.179; Ali el-Kari, el-Kubrâ, s.57 Celâleddin es-Suyûtî, el-Leâli’l-Masnûa Fi’l-Ahâdisi’l-Mevdûa, Mýsýr, trz., II/324; Ebu’l-Ferec Ýbnu’lCevzi, Kitâbu’l-Mevdûât, Medine, 1968, III/142. Ýbn Arrak, Tenzihu’þ-Þeriati’l-Merfûa ani’l-Mevdûa, Mýsýr 1375, II/316; Suyûtî, Zeylu’l-Alâi’l-Masnûa, (thk. Seyyid M.Ma’þukuli), Hindistan, 1303, I/191. Ýbnu’l-Cevzi, Mevdûât, II/154; Ýbn Arrâk, Tenzihu’þ-Þeria, II/128; Ali el-Hindi, Tezkiretu’l-Mevdûât, s.64. Beþir Zafir el-Ezherî, Tahziru’l-Müslimin mine’l-Ehâdisi’l-Mevdûa,Mýsýr, 1903, s.87. Ýbn Arrâk, Tenzihu’þ-Þeria, II/317. Ýbn Arrâk, Tenzihu’þ-Þeria, II/214; Ali el-Hindi, Tekiretu’l-Mevdûât, s.189. Ali el-Hindi, Tezkiretu’l-Mevdûât, s.178. Muhammed el-Guzi, el-Itkân Ma Yuhsinu Mine’l-Ahbârý’d-Dâireti Alâ’l-Elsine, (thk. Halil M.el-Arabi), Kahire, 1415, I/1169. Muhammed Kavukcý, el-Lu’luu’l-Marsû’ fima Kýle la Asla lehu ev bi Aslýhi Mevdû, Mýsýr, trz., s.26; Sehâvî, Mekâsidu’l-Hasene, s.119.
260 YOKSULLUK
raðmen, olup bitene seyirci kalmaktan ibaret olan pasif bir teslimiyeti savunmalarý, ekonomik hayata katkýda bulunmak için sarfedilen emeði gereksiz bir uðraþ, bir külfet olarak görmeleri, geleceði deðil ân’ý yaþamayý hedef edinmeleri ve nihayet fakr ilkesiyle dünya gailesine katýlmak yerine tam bir yokluk ve yoksulluk söylemini seçmeleri, toplumu derinden etkilemiþtir.25 Bu zihniyetin bir yansýmasý olarak tasavvufî eserlerde dünyadan nefret etmenin ve fukarâ bir hayat sürmenin faziletinden bahseden müstakil bölümler oluþturulmuþ ve hatta inandýrýcý olmak için hadisler bile uydurulmuþtur.26 Sûfîlerin eserlerinde, halký ibadete teþvik etmek maksadýyla dünyayý ve dünya nimetlerini kötüleyen, zenginliði yeren, fakirliði öven ve teþvik eden çok sayýda rivayet yer almaktadýr. Sûfîler, dünya ile olan iliþkileri asgariye indirme, yeme, içme, uyuma ve dinlenme gibi tabii ihtiyaçlarý azaltma amacýný taþýyan zühd ve fakr anlayýþlarýný delillendirmek için bu tür rivayetlere baþvurmuþlardýr. Hemen belirtelim ki, konuyla ilgili yapýlan istatistikî bir deðerlendirmeye göre, mutasavvýflarýn kullandýðý bu rivayetler içerisinde sahih/otantik nitelikli olanlar bulunduðu gibi, önemli ölçüde uydurma rivayetler de mevcuttur.27 Bunlardan birinde Hz. Peygamber’in dilinden fakirliðe þöyle özendirilmektedir: “Fakirlik benim iftiharýmdýr, onunla övünürüm.”28 “Müminin dünyadaki hediyesi fakirliktir.”29 Bir diðerinde, fakirliðin bir yüz aký olduðu ifade edilecektir: “Fakirlik, mümine atýn yanaðýndaki dizgin ve alnýndaki beyazlýktan daha süslüdür.”30 Peygamber’e (a.s.), fakirliðin yanýnda zenginliðin hiçbir deðeri olmayacaðý söyletilecektir: “Fakirliðin sana geldiðini gördüðünde, onu ‘hoþ geldin ey salihlerin þiarý’ diye karþýla. Zenginliðin sana yöneldiðini gördüðün zaman da ona ‘yakýnda cezasý çekilecek bir günah’ de.”31 Allah katýnda yegane deðer ölçüsü iman, salih amel ve takva olduðu halde, sufîlere göre ahirette en büyük mükafatý fakirler elde edeceklerdir: “Her þeyin bir anahtarý vardýr. Cennetin anahtarý da fakirleri ve miskinleri sevmek47 48 49 50 51
52
Ýbn Arrâk, Tenzihu’þ-Þeria, II/233. el-Ceberi, el-Müþtehir Mine’l-Hadisi’l-Mevdûa Ve’d-Daife, I/31 Ali el-Hindi, Tekiretu’l-Mevdûât, s.178; Ali el-Kari, el-Kubrâ, s.339. Ýbn Arrâk, Tenzihu’þ-Þeria, II/287; Suyuti, el-Leâli’l-Masnûa, II/323 Ýbn Arrâk, Tenzihu’þ-Þeria, II/394. Bunlarýn dýþýnda Ýstanbul Süleymaniye Kütüphanesinde yalnýzca fakirlerin faziletine tahsis edilmiþ daha birçok risale mevcuttur. Ebu Said Ahmed b. Hasan etTusi’nin “Hadis-i Erbain fî Fazileti’l-Fukara” (Hasan Hüsnü Paþa Ksm. Nr.249/3, Risale, vrk.71-74) isimli risalesi ile müellifi belli olmayan “Risale fî’l-Hadisi’d-Dâlle alâ Fadlý’l-Fukara” (Nafiz Paþa Ksm. Nr. 157, Risale, vrk. 1a-10b) isimli risale metinde verdiðimiz haberlerle doludur. Ayrýca XVI. asýr þairlerinden Rihletî’nin “Derviþlerin Ahvaline Fakirlerin Faziletine” dair Türkçe manzum olarak yazdýðý kýrk hadisinde fakirlerle ilgili uydurma hadislere yer verilmiþtir. (Bkz. Dil tarih Coðafya Fakültesi, Ýsmail Saip Tuncelp Yazmalarý, nr.3254). Zýndýklarýn uydurduklarý hadislerin ve konuyla ilgili bu çalýþmalarýnýn tespitinde Prof. Dr. Sadýk Cihan Bey’in henüz yayýmlanmamýþ “Zýndýklar ve Hadis Uydurmacýlýðý” konulu araþtýrmasýndan istifade edilmiþtir. Fakirliðin insan yaþamýndaki olumsuz etkileri hakkýnda daha geniþ bilgi için bkz. Kardavî, Müþkiletiü’l-fakr, s.14-19; Osman Güner, “Erdem ve Esaret Arasýnda Yoksulluk, Ýslam Geleneðinde Yoksulluk Söyleminin Ýzdüþümleri”, Marife Der., II/2, s.109-112.
Yo k s u l l u k v e D i n
261
tir. Sabýrlý fakirler Allah Teâla ile beraber bulunacaklardýr.”32 Hatta Peygamber’in (a.s.) fakir olarak ölmeyi istediði belirtilecektir: “Allahým, beni fakir olarak öldür, zengin olarak öldürme ve beni kýyamet günü miskinler zümresinde haþret.”33 Allah’ýn helal kýldýðý dünya nimetlerine karþý da olumsuz bir tavýr takýnmak gerektiði vurgulanacaktýr: “Dünyadan sakýnýn. Çünkü o, Hârut ve Mârut’tan daha büyüleyicidir.”34 Sûfilerin eserlerinde, Kuran’ýn “Allah’ýn sana verdiði (nimetler) ile ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma!”35 uyarýsýna uymayacak yaklaþýmlarý çaðrýþtýran daha pek çok rivayet mevcuttur.36 Ýslam karþýtlarý (Zýndýklar) da bu tür rivayetlerin ortaya çýkmasýnda önemli rol oynamýþlardýr. Amaçlarý fakiri zengine düþman edip kýskançlýk duygularýný kamçýlayarak bölücülük yapmak ve toplumsal bir kriz meydana getirmektir. Zýndýklar, fakirliðin övünülecek bir nitelik olduðunu Peygamber’e (a.s.) þöyle ifade ettirmek istemiþlerdir: “Fakirlik benim övüncümdür.”37 Peygamber’in duasý da fakirlerle birlikte haþrolmak þeklinde olacaktýr: “Allahým! Beni ve ümmetimi fakir olarak yaþat ve beni fakirler zümresi içinde haþret”38 Fakire eziyet etmek büyük günahlara sebebiyet verecektir: “Kim mümin bir fakire haksýz olarak eziyet ederse, sanki o on defa Mekke’yi ve Beytü’l- Makdis’i yýkmýþ gibi ve sanki o (Allah’a yakýn olan) bin melek öldürmüþ gibi olur”.39 Affetme iþi de Allah’tan alýnýp fakire verilecektir: “Fakirler zenginlerin mendilleridir. Zenginler günahlarýný fakirlerle silerler”.40 Hatta Allah fakirlerden özür dileyecek duruma düþürülecektir: “Allah kýyamet günü fakirlerden özür diler.”41 Bu durumda fakirler ne yaparsa yapsýn, Allah için affetmekten baþka çare olmayacaktýr: “Muhakkak Allah fakirleri kýyamet günü affeder”.42 Fakirlik övünülecek bir husus olduðuna göre, zenginliðin yerilmesi de doðal karþýlanmalýdýr. Nitekim fakir bir kimsenin zenginin bizzat kendisi ile deðil, çocuðuyla bile oturmasý yasaklanacaktýr: “Zenginlerin çocuklarý ile beraber oturmayýnýz, zira onlarýn fitnesi bakire kýzýn fitnesinden daha þiddetlidir”.43 Peygamber’in dilinden toplumda en kötü sýnýfýn zenginler sýnýfý olduðu ifade edilecektir: “Ümmetin en þerlisi kimdir, denildi. Resûlüllah, zenginlerdir, dedi.”44 Hatta zenginlik nifak alameti olarak belirtilecektir: “Zenginlik, nifaký kalpte suyun baklagilleri büyüttüðü gibi büyütür.”45 Fakirin yemeði lezzetli, zengininki ise lezzetsiz olacaktýr: “Muhakkak Allah zenginlerin yemeðinin lezzetini fakirlerin yemeðine nakletmiþtir.”46 Fakirlerin zenginlere olan üstünlüðü ahirette de devam edecektir. Cennetin anahtarý fakirlerin elinde olacak, doðal olarak fakirler cennete zenginlerden daha önce gireceklerdir. Hatta zenginlerin cennete girmesi bile fakirlerin insafýna býrakýlmýþtýr. Enes b.Mâlik’e dayandýrýlan bir rivayette þöyle denilecektir: “Biz Resûlüllah’ýn yanýnda idik. Cibril geldi ve þöyle dedi: Ey Allah’ýn Resulü! Ümmetinin fakirleri zenginlerden beþ yüz sene önce cennete girerler.”47 Veya sürede biraz tasarrufa gidilerek “ Müslüman fakirler cennete zenginlerden kýrk yýl önce girerler”48 denilecektir.
262 YOKSULLUK
Ýslam’ýn emrettiði kardeþlik duygularý içinde insanlarýn birbirine hürmet, saygý ve sevgi göstermesi gerekirken, bu konuda zenginlere yönelik tutum hemen deðiþecek ve þöyle denilecektir: “Kim zengine zenginliðinden dolayý tevazu gösterirse dininin üçte biri gider”,49 baþka bir rivayette: “Allah, malýndan dolayý zengine tevazu gösteren fakire lanet eder. Fakirlerden kim böyle yaparsa dininin üçte biri gider”50 denilmiþtir. Mümine zenginlik deðil fakirlik ve zilletin yakýþtýðý vurgulanacaktýr: “Mü’min için ölüm hayattan, fakirlik zenginlikten, zillet izzetten hayýrlýdýr”.51
Sonuçta; Bunlarýn tümüyle Ýslamî düþünceye aykýrý olduðu ortadadýr. Zira böyle bir anlayýþ, Müslüman bireyi dünya hayatýndan uzaklaþtýrýp, ona bir lokma-bir hýrka anlayýþýný bile fazla görerek baþkalarýna kul ve köle yapmayý amaçlamakta, zillet ve atâlet içinde yaþamaya teþvik etmektedir. Daha önce de ifade ettiðimiz gibi, bu anlayýþ, Ýslam toplumlarýnda öteden beri etkisini göstermiþ ve toplumsal hayatta silinmesi zor, kalýcý izler býrakmýþtýr. Ýslam’ýn istenmeyen bir durum olarak gördüðü fakirlik, ayrýca insanlarýn ferdî ve toplumsal yaþamýný da olumsuz yönde etkilemektedir. Fakirlik, insanlarýn inanç esaslarý, ahlakî tavýrlarý, düþünce dünyalarý, ailevî yaþantýlarý ve sosyal gereksinimlerini temin açýsýndan büyük bir tehdit oluþturmaktadýr.52 Bu gün ekonomik yönden geri kalmýþ Ýslam ülkelerinin dýþa baðýmlý hale gelmesinde, bu anlayýþýn önemli ölçüde rol oynadýðýný söylersek, sanýrým yanýlmýþ olmayýz. Bu, ayný zamanda Müslüman toplumlarýn siyasî ve ekonomik alandaki baðýmsýzlýðýna karþý önemli bir tehdit anlamýna da gelmektedir. Ayrýca bu anlayýþýn Ýslam toplumunun düþünce dünyasýna, Ýslam karþýtý gruplarca sokulmaya çalýþýlmýþ olmasý da oldukça manidardýr. Ýslam toplumunu medeniyetler arasý yarýþ ve rekabette geri plana itmeyi amaçlayan böylesi bir anlayýþa Ýslam’ýn hoþgörüyle baktýðýný söylemek hiçbir þekilde mümkün deðildir. Tarihte olduðu gibi günümüzde de binlerce ve hatta milyonlarca insanýn hayatýný tehdit eden bu köklü ve temel sorundan insanlýðýn kurtarýlabilmesi için, temel insanî deðerleri merkeze alan evrensel bir anlayýþla hareket edilmesi bir zorunluluktur.
Yo k s u l l u k v e D i n
263
Yoksulluðun Muðlak Dinselliði Necdet Subaþý Yard. Doç. Dr., Muðla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi e-posta:
[email protected] ,
[email protected]
Öz
B
u bildiride yoksullukla dinsellik arasýnda varolduðu sanýlan zorunlu iliþkinin bir eleþtirel deðerlendirimi amaçlanmaktadýr. Tarihte dinsel çevrelerde bu iliþki çokça tartýþýlmýþtýr. Kanaatimizce, bu varsayýlan iliþki, teolojik bir temele sahip olmayacak kadar muðlaktýr. Biz ayný zamanda bu iliþkiyi sosyolojik açýdan da irdeleyeceðiz. Anahtar kelimeler: Yoksulluk, Dinsellik, Kitle Dinselliði
Abstract
I
n this article, we attempt to critically evaluate the assumed necessary relationship between poverty and religiosity. In history, this relationship has been widely discussed in religious circles. We shall argue that this assumed relationship is so vague that it does not seem to have a theological basis. We will also examine this relationship in sociological terms. Key Words: Poverty, Religiosity, Mass Religiosity.
264 YOKSULLUK
G
ündelik hayata yansýyan görüntüler, dinsellikle yoksulluk arasýnda zorunlu bir baðlantýnýn her zaman kurulabileceði yönünde bir yanýlsamaya yol açmaktadýr. Bu yanýlsama, dinselliðin, yoksullukla baþ etme stratejilerinde esaslý bir engel oluþturacaðý varsayýmýna da iþlerlik kazandýrmaktadýr. Yoksullukla dinsellik arasýnda kurulmaya çalýþýlan zorunlu iliþkiye baðlý kalýndýðýnda din konusu da sorunlu bir tema olarak ele alýnmaktadýr. Böylece dinin yoksulluða yol açan ya da onu açýkça meþrulaþtýran söyleminin varlýðýna dikkat çekilmekte, yoksulluðu alt etmek için de öncelikli olarak dinle hesaplaþmak gerektiðine vurgu yapýlmaktadýr. Toplumsal geriliðin ve kötürümleþen sýnýfsal farklýlaþmalarýn baþat nedeni sayýlabilecek bir din algýsýndan hareket edilerek, gündelik hayata sinmiþ görüntülerin, gerçekte tanýmlanmýþ alt-kültür gruplarýnýn dinsel niteliklerini yansýtan bir iþaret olduðu iddia edilmektedir. Artýk yoksulluðun genel örüntüler toplamýna rahatlýkla odaklanmak mümkün olabilmekte, dinselliðin göstergeleri üzerinde kolaycý çözümlemelere yer verilebilmektedir. Çünkü bu genel yaklaþýmlara göre din, yoksulluðun teminatýdýr ve gerçek dinsellik kendisi için en uygun ortamý ancak fukaralýðýn dar ve biçimsiz dünyasýnda bulabilecektir.
Yoksulluk Üzerine Aslýnda yoksulluk modern bir kavramdýr ve içinde yaþadýðýmýz zaman aralýðýnýn felsefî ve kültürel aðýrlýðýný taþýmaktadýr. Bu baðlamda yoksulluk tanýmlanýrken mutlak ve görece yoksulluklardan söz edilmektedir. Mevcut yapýlarýn varlýðý, yoksulluðun terminolojik bir kargaþa içinde ele alýnmasýna imkân veren pek çok tanýmlamaya yol açmaktadýr. Fakir(lik) ve fukara(lýk) kavramlarýnýn zenginleþtirdiði referans dünyasýnda din daha belirleyici bir anlam alanýna sahipken, yoksullukla daha seküler bir olguya gönderme yapýlmaktadýr. Çiðdem yoksulluk ve fakirlik kavramlarý arasýndaki farklýlýklara deðinirken (2001: 136), yoksulluðun, yoksulluk þartlarýnýn ve yoksulluk durumunun “resmileþtirilmesi” ve “anlatýlanmasý”ný kolaylaþtýran bir kavram olduðunun altýný çizmektedir. Buna karþýlýk fakirlik, ona göre, eðer buna bir mistik anlam yüklenilmemiþse, her zaman daha þiddetli bir içerlemeyi ve gerilimi göstermektedir. Çiðdem, bu farktan hareketle, yoksulluðun daha seküler, fakirliðin ise daha dinsel bir yoksulluk anlamýna gelebileceðine iþaret eder.
Yo k s u l l u k v e D i n
265
Fakirliðin dinsel geleneðe yoksulluðun da imajinatif düzeyde modern gerçekliðe atýfta bulunabilen gevþek dünyasý, aslýnda bütün bu ayrýþmalarýn kendi tarihsel-sosyal görüntülerine uygun bir söylem alanýndan kaynaklandýðýný göstermektedir. Tarihsel açýdan fakirlik bir gerçeklik düzeyi olarak, kendi koþullarýndan ve tanýmlama stratejilerinden koparýlarak anlaþýlamayacaðý gibi yoksulluk da, günümüzdeki çeþitliliðiyle gündelik yaþam biçimlerine sarkan farklý limitlerinden baðýmsýz olarak ele alýnamaz. Bu nedenle fakirlik ve yoksulluk, kavramsal düzeyde kendi toplumsal baðlamlarý içindeki kullanýþlarýnýn özenli ve ayrýntýlý karþýlaþtýrmalarý dikkate alýnarak ancak çözümlenebilir. O halde terminolojik açýdan, bugün için kendi referans dünyasýndan koparýlmýþ bir kavram olarak fakirlik yerine, içinde yaþadýðýmýz dünyanýn gerçekliðini yansýtan yoksulluk kavramý üzerinde yoðunlaþmak daha uygun olacaktýr. Yine de yoksulluðun tanýmý konusunda bir ortak yaklaþýmdan söz etmek mümkün deðildir. Çünkü her yaklaþým, yoksulluðu farklý hesap, taným ve ölçekler kullanarak deðerlendirme çabasýndadýr. Esasen toplumsal akýþkanlýktan yeterince yararlanamayan pek çok kiþi, kendilerini içinden çýkmanýn neredeyse imkansýz olduðu bir dünyada bulmaktadýr. Genel olarak yoksulluk, insanlarýn temel gereksinimlerini karþýlayamama durumudur. Ne var ki gereksinim, maliyet olarak dinsel ve seküler evrende farklý deðerlendirmelere açýk bir kavramdýr. Zaten yoksulluk düzeylerine iliþkin kriterleri de, toplumsal düzeyde deðiþen ve farklýlaþan norm ve beklentilere göre düzenlemek gerekir. Esasen her toplumsal birim de, kendi kültürünün ürettiði yerleþik baðlamdan hareketle bir yaþama standardý belirlemektedir. Bu baðlamda yoksullarýn belirlenmesi için ölçüt alýnan limitlerden biri zorunlu ihtiyaçtýr (basic needs) ve mutlak yoksullukla da (absolute poverty) bu kategoride yer alan ve dar anlamda saðlýklý ve etkin bir bedensel iþleyiþ için gerekli maddelerin yokluðunu tanýmlayan temel gereksinimlere vurgu yapýlmaktadýr. Ölçüt olarak alýnan limitlerden bir diðeri de kültüreldir. Bu kategori ise eþitsizliðin bir ölçüsü olup, göreli yoksulluðun evrenidir (subsistence poverty). Göreli yoksullukla, toplumdaki genel yaþam standartlarýna ulaþamayanlarýn durumu yansýtýlmaktadýr. Böylece kimi gruplarýn yaþama koþullarý ile nüfusun çoðunluðunun sahip olduðu þartlar arasýndaki farklýlýðýn deðerlendirilmesi amaçlanmaktadýr. Mutlak yoksullukta yalnýzca barýnaksýzlýk ya da açlýktan ölme sýnýrýnda olanlar yoksulluk tanýmýna girmekteyken, göreli yoksullukta beslenme, barýnma ve giyim olanaklarý yaþamlarýný sürdürmeye yettiði halde toplumun genel düzeyinin gerisinde kalanlar da yoksul 1
Örneðin muhafazakârlar, yoksulluðun kaynaðýný bireyin kiþisel özelliklerine baðlarken, liberaller sorunun kaynaðýný piyasa sistemindeki aksaklýklara baðlamaktadýrlar. Bütün bunlarýn dýþýnda yer alan radikal görüþ ise yoksulluðun nedenini yoksullarýn bireysel eksikliklerinde deðil, yapýsal deðiþikliklerde aramaktadýrlar. Üretilen zenginlik, toplumun farklý sýnýflarý arasýnda eþitsiz daðýtýlmaktadýr. Açýkçasý sorun kapitalist yapýyla iliþkilidir (Balcý ve dið., 2002: 50-51).
266 YOKSULLUK
tanýmýnýn içine sokulmaktadýr. Hatta yaþam projelerinin çalýþma, profesyonel yetenek ve meslekler yerine tüketim tercihleri etrafýnda inþa edildiði bir tüketim toplumunda yoksul olmak, evrensel istihdama dayalý üreticiler toplumunda yoksul olmaktan bile oldukça farklýdýr. Öyle ki artýk “yoksul olmak” anlamýný baþlangýçta iþsiz olmaktan alýrken, günümüzde yeterince tüketemiyor olma hali daha belirleyicidir (Þenses, 2001). Araçlarýndan yoksun olmalarý yoksullarýn seçme özgürlüklerini de sýnýrlamakta; hatta seçici olmayan, tüketimlerini karþýlýðýný ödemedikleri þeylerle sýnýrlayan, dolayýsýyla tüketiciler olarak davranamayan bu insanlarda sonuçta piyasadan dýþlanmak durumunda kalmaktadýrlar. Yoksulluða yol açan nedenler zamana ve yaþam çevrimine göre deðiþiklik göstermektedir. Nedeni, boyutu ve türü ne olursa olsun sorunun en önemli yaný toplumun iþleyiþi üzerindeki olumsuz etkisidir. Doðrudan yoksulluða yol açan nedenlerdeki deðiþimin ayrýntýlý bir þekilde incelenmesi, yoksulluðun asýl nedeninin bireysel zayýflýklardan deðil, ekonomik ve yapýsal faktörlerle toplumsal olumsuzluklardan kaynaklandýðýný göstermektedir. Yoksulluðu tam anlamýyla anlayabilmek için, zenginliðin ve toplumsal eþitsizliðin toplumdaki genel daðýlýmýný incelemek yeterlidir. Nitekim içinde muhafazakâr, liberal ve radikal teorilerin de yer aldýðý bir dizi kuram da bunu gerçekleþtirmeye çalýþmaktadýr1. Sosyolojik çalýþmalarda ise daha çok öznel biçimde görülen göreli yoksulluk deneyimlerine odaklanýlmýþtýr. Bu tartýþmalarda yoksulluk döngüsü, yoksulluk kültürü, yoksulluk tuzaðý ve toplumsal patoloji gibi kavramlara yer verilmektedir. Yoksullarýn içinde yaþadýklarý toplumsal varoluþ koþullarýnda, tahakküm ve sömürü iliþkilerini, marjinalleþtirilme ve dýþlanma süreçlerini nasýl anlamlandýrdýklarý sýnýfsal-kültürel hiyerarþiler, toplumsal cinsiyet, siyasal ve dinsel aidiyet, etniklik ve toplumsal mekan eksenleri üzerinde tartýþýlmaktadýr. Artýk yoksulluk, tarihsel dinamiði içinde, mekansal bir örneðe odaklanmaksýzýn global bir olgu olarak deþifre edilmekte ve sonuçta “statik” iktisat anlayýþýnýn ötesine geçilerek ele alýnmaktadýr. Çünkü yoksulluk, giderek daha çok derinleþmekte, boyutlanýp çeþitlenmekte, hatta neredeyse görünmez kýlýnmaktadýr. Yoksulluðun toplumun kültürel ve toplumsal sermayesinden mahrum kalmasý durumunda, “aidiyet” ve “kimlik” sorunlarýnýn derinleþmesi yoksulluk þartlarýný daha da kö2 Ýsa öðrencilerine, “size doðrusunu söyleyeyim” dedi, “zengin bir kiþinin Göklerin Egemenliðine girmesi güç olacak. Yine þunu söyleyeyim ki, devenin iðne deliðinden geçmesi, zenginin Tanrý Egemenliðine girmesinden daha kolaydýr” (Markos, 10/32-24; Luka,18/ 24-26); “Ey yoksul olanlar, ne mutlu size, Tanrý’nýn Egemenliði sizindir! Þimdi açlýk çekenler, ne mutlu size, siz doyurulacaksýnýz! Þimdi aðlayanlar, ne mutlu size, siz güleceksiniz!” (Luka, 6/20-21); “Ne mutlu ruhta yoksul olanlara! Göklerin Egemenliði onlarýndýr” (Matta, 5/3). 3 Aslýnda yoksulluk bir sosyal tabakalaþma sorunudur ve Weber’in de gösterdiði gibi hemen her dinde yaþama türünü ve iktisat ahlâkýný belirleyen ve bir çeþit sözcülüðünü yapan toplumsal tabakalarýn varlýðýndan söz etmek mümkündür. Bu çerçevede her hangi bir dinin tipik temsilciliðini sürdüren sosyal tabakadan söz etmek dinin bütünü ile o tabakaya baðlý olduðunu, o düzenin basit bir fonk-
Yo k s u l l u k v e D i n
267
türümleþtirmektedir. Geçmiþte daha çok bir “acýma” nesnesi olan yoksulluk, günümüzde bir dýþlama, korku ve nefret kaynaðý olarak tasvir edilmektedir. Yoksul mahalleleri çok kere güvenlikten yoksun, tekinsiz bir “varoþ” imgesiyle ürkünçleþtirilmektedir. Artýk yoksullaþma, yakýn dönemde önüne geçilmesi olasý görünmeyen kalýcý bir eðilim halini almýþtýr ve bununla aðýr bir dünya ve insanlýk sorununa gönderme yapýlmaktadýr (Marshall, 1999; Erdoðan, 2002; Iþýk, Pýnarcýoðlu, 2001; Çiðdem, 2002: 135; Þenses, 2001).
Bir Ýmtihan Objesi Olarak Fukaralýk Fakirliðin dinsellikle iliþkilendirilmesinde farklý dinsel söylemler etkili olmuþtur. Örneðin Ýncil’de yoksulluk, neredeyse tercih edilmesi makbul sayýlan bir yaþama biçimi olarak tasvir edilmektedir2. Uzak Doðu dinlerinde de yoksulluk, asketik bir yaþama biçiminin kaçýnýlmaz bir öðesi olarak öne çýkmaktadýr. Sonuçta bu baðdaþtýrmalar, dinle yoksulluk arasýnda tipik bir uyumluluðun mümkün olduðuna iliþkin yaygýn bir kanaate yol açabilecek mahiyettedir. Ýslâm’ýn yoksulluk konusundaki argümanlarý da benzer tartýþmalara yol açabilecek niteliktedir. Ýslâm yoksulluðu açýkça dinselleþtirmiþ ve tüm kavramlarý olduðu gibi fakirliði de kendi söylem haritasýnýn içinde yeniden anlamlandýrýlmýþtýr. Bu nedenle fakirliði, kavramsal düzeyde Ýslâm tasavvur dünyasýnýn dýþýnda algýlamak mümkün deðildir. Buna baðlý olarak Ýslâm’ýn alem tasavvuru, din ve dünya algýsý, gündelik hayata iliþkin bakýþ açýsý dikkate alýnmadan fakirliði çözümlemek mümkün deðildir. Çünkü Ýslâm’ýn fakir-
4 5 6
siyonu veya maddi ya da fikri çýkarlarýnýn bir yansýmasý, ideolojisi sayýlabileceðini söylemek demek deðildir (Ülgener, 1981: 29). “Ey insanlar! Sizsiniz hep Allah’a muhtaç fukara, Allah ise zengin o, hamd ile öðülecek veliyy-i nimet o” (Fâtýr, 35/15). O halde “Allah ganî, fukara sizsiniz” (Muhammed, 47/38). Kur’an ve Sünnet’te farklý þekillerdeki kullanýmlarý için (fakr, fakîr, fukara, mesakîn, miskîn, arazîl, duafâ, mustaz’af) bkz. Abdülbâkî, 1984; Wensinck, 1986. “Þeytan sizi fakirlik ihtimali ile korkutur ve cimriliði telkin eder. Oysa Allah, baðýþlamasýný ve lütfunu vaad eder: Allah kudret ve egemenlikte sýnýrsýzdýr, her þeyi bilendir” (Bakara, 2/268); “Yardýmlarý açýktan yapmanýz güzeldir; ama muhtaca gizlice vermeniz sizin için daha hayýrlý olur ve günahlarýnýzýn bir kýsmýný baðýþlatýr” (Bakara, 2/271); “Ve Allah yoluna kendilerini tamamen adamýþ olduklarý için yeryüzünde gezip dolaþamayan muhtaçlar(a yardým edin). Onlarýn durumunun farkýnda olmayan, onlarý zengin zanneder, çünkü çekinirler; sen onlarý özelliklerinden tanýyabilirsin: insanlardan arsýz bir þekilde istemekten kaçýnýrlar. Ve onlara ne iyilik yaparsanýz, doðrusu Allah hepsini bilir” (Bakara, 2/273); “Allah fakirdir ama biz zenginiz diyenlerin sözlerini Allah duymuþtur” (Âl-i Ýmrân, 3/181); “Zengin olan kimseyi tamamen uzak tutun. Fakiri ise ondan uygun bir þekilde istifade ettirin” (Nisâ, 4/6); “Siz ey imana ermiþ olanlar! Sizin ebeveyninizin ve akrabalarýnýzýn aleyhine de olsa, Allah rýzasý için hakikate þahitlik yaparak adaleti gözetmeye azmedin. O kiþi zengin de olsa fakir de (fakîr) olsa , Allah’ýn hakký onlarýn her birinin önüne geçer” (Nisâ, 4/135); “Allah için sunulan þeyler, yalnýzca yoksul ve düþkünler, bu konuyla ilgilenen görevliler, kalpleri kazanýlacak olan kimseler içindir; ve insanlarý boyunduruklarýndan kurtarmak için; ve borçlarýný ödeyemeyecek durumda olanlar için; ve Allah uðruna giriþilebilecek her türlü çaba için ve yolda kalmýþ kimseler için: bu, Allah’tan bir yönergedir; çünkü Allah, doðru hüküm ve hikmetle yön gösteren mutlak ve sýnýrsýz bilgi sahibidir” (Tevbe, 9/60); “. . . Ve böylece siz de bunlardan yiyin ve darlýk içindeki yoksulu da doyurun” (Hacc, 22/28); “Ve içinizden bekar olanlarý ve kadýn ya da erkek kölelerinizden uygun olacak olanlarý evlendirin. (Evlenmeye niyeti olanlar) yoksul iseler. Bu sizi kaygýlandýrmasýn. Allah onlarý lütfuyla destekleyecektir. Çünkü, Allah her þeyin aslýný eksiksiz bilmek-
268 YOKSULLUK
lik kavramýna kazandýrdýðý dinsel anlam, dinin dünya tanýmýna odaklanmaksýzýn saðlýklý bir þekilde tanýmlanamaz. Dünya ve öte dünya (âhiret) dengesi içinde gündelik hayatýn örgütlü bir tasavvuruna sahip çýkan Ýslâm, sürekli Tanrý merkezli bir zihniyetin içselleþtirilmiþ dünyasýna aðýrlýk vermektedir. Bu nedenle fakirlere ve fakirliðe Ýslâm dininin birey ve toplumla, dünya ve âhiretle ilgili genel perspektifleri açýsýndan bakýldýðýnda durum daha iyi anlaþýlacaktýr. Günümüzde modernliðin sekülarist açýlýmlarý içinde toplumsal yaþamýn bütün öðeleri dindýþý öðeler tarafýndan oluþturulmakta, dinin konumu gerek kavramsal/zihinsel gerekse pratik düzeyde esaslý farklýlaþmalara muhatap kýlýnmaktadýr.Ýslâm’ýn geleneksel/dinsel anlamdaki yoksulluk kriterleri bile, dinin gündelik hayattaki aðýrlýðýnýn her geçen gün yeni stratejilerle tanzim edildiði bir dünyada artýk ciddi düzeyde gerçeklik ve geçerlilik sorunu yaþamaktadýr. Gerçekten de Ýslâmî gelenek dünyasýnda ortaya çýkan ve dinin temel iki kaynaðý ekseninde toplumsal bir kýymet kazanan fakirlik kavramý, günümüzde deðiþen þartlarý ve sosyal gerekçeleri içinde gün geçtikçe daha da ayrýntýlandýrýlmýþ bir kavramsallaþtýrmanýn kuþatmasý altýndadýr. Bu nedenle erken dönem Ýslâmî literatürün ortaya çýkardýðý fakirlik algýsý ve fukaralýk ölçütleri, bugün yeniden okunmaya ve yorumlanmaya muhtaçtýr. Kuþkusuz bu gerilim dinsel metinlerin doðasýndan olduðu kadar, toplumsal yaþamýn deðiþken yapýsýndan ve modern tabakalaþma sisteminden de kaynaklanmaktadýr3. Kur’an’da fakirlikle ilgili olarak yer alan ifadeler, söz konusu genel perspektif dýþarýda býrakýlarak anlaþýlamaz. Bu genel bakýþ açýsýndan hareket edildiðinde metinsel olarak fakirliðin, Kur’an’da maddi veya manevi ihtiyaç anlamýnda yer aldýðý görülür. Böylece zenginlik ve yoksulluk metafizik düzeyde daha derinlikli bir kavrama düzeyinin sýnýrlarý içinde gündeme getirilir. Kur’an’ýn genel bakýþ açýsýnýn da doðrulayacaðý gibi manevi anlamda bütün insanlar fakir ve Allah’a muhtaç olup, zengin olan yalnýzca Allah’týr4. As-
7 8
te (ve bu itibarla herkesi baðýþ ve kayrasýyla) kuþatmaktadýr (Nûr, 24/ 32); “Bunun üzerine, (Musa) onlarýn (hayvanlarýný) suvardý; sonra gölgeye çekilip, “Ey Rabbim, bana bahþedeceðin her hayra öylesine muhtacým ki!” diye niyazda bulundu” (Kasas, 28/24); “(Böylece bu ganimetlerin bir kýsmý) zulüm ve kötülük diyarýný terk etmiþ olanlar arasýndaki yoksullara verilecektir: yurtlarýndan ve mülklerinden sürülmüþ, Allah’ýn lütfunu ve rýzasýný arýyan ve Allah’a ve Elçisi (nin dava)sýna yardým edenler: sözlerinde duranlar iþte onlardýr!” (Haþr, 59/8); “Bu beldelerin halkýndan ganimet olarak ne alýndýysa Allah, hepsini Elçisine devretti. Allah’a ve Elçisine, ölen müminlerin yakýnlarýna, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir; Böyle yapýldý ki o, içinizden zaten zengin olanlar arasýnda dolaþýp duran bir servet haline gelmesin” (. . ) “Böylece, bu ganimetlerin bir kýsmý zulüm ve kötülük diyarýný terk etmiþ olanlar arasýndaki yoksullara verilecektir” (Haþr, 59/7-8); “Ýhtiyaç içinde bulup seni tatmin etmedi mi?” (Duhâ, 93/8); “Hiç bütün bir ahlaki deðerler sistemini yalanlayan (birini) tasavvur edebilir misin? Ýþte böyle biridir yetimi itip kakan, yoksulu doyurma arzusu/gayreti duymayan” (Mâûn, 107/1-3). Ayetlerin meâlinde Esed’e (2000) baþvurulmuþtur. Ýslâm temelinde fakirlik ve bunun ortaya çýkardýðý bireysel/toplumsal kaygýlar için bkz. Kardâvî, 1975; Ebû Zehrâ, 1976; Beþer, 1991. Dinî terimlerle ifade etmek gerekirse aslî (temel) ihtiyaçlarýn dýþýnda, zekât nisabý kadar mala mâlik olmayan veya nisaptan daha fazla mala sahip olduðu halde, bunlar ihtiyaçlarýna yeterli bulunmayan kimseye fakir, hiçbir þeyi bulunmayan yoksula da miskin denir. Ulemanýn çoðunluðu mal
Yo k s u l l u k v e D i n
269
lýnda bu algý düzeni, Tanrý ve insan arasýndaki karþýlýklý iliþkinin derin bir analizine de imkân vermektedir. Öte yandan fakirliðe deðinen ayetlerin çoðunda da maddi anlamdaki yoksulluk üzerinde durulmuþ ve bununla ilgili hükümlere yer verilmiþtir. Bu ayetlerde fakirliðin Allah katýndaki konumu, bunun bir utanç vesilesi yapýlýp yapýlmayacaðý, kimlere yardým edilmesi gerektiði gibi konulara genel bir çerçeve üretecek þekilde deðinilmektedir. Yaný sýra Kur’an’da fakirlik, Allah’ýn insanlarý imtihan ettiði yollardan biri olup ancak sabredenler bu imtihaný kazanmýþ olurlar (Bakara 2/155). Zenginlerin mallarýnda ihtiyacýndan dolayý yoksulun da bir hakký vardýr (Mearic, 70/24-25). Zekatýn kimlere verileceðinin açýklandýðý bir ayette de (Tevbe, 9/60), fakirler (fukara) bu sýralamanýn baþýnda yer almaktadýr (Uludað, 1995: 132; Eskicioðlu, 1995: 129). Fakirlik Ýslâm’ýn en temel iki kaynaðý Kur’an ve Hadis’te (Sünnet) deðiþik formlarda kullanýlýr5. Kur’an’da fakir kelimesi, fakr kökünden türetilmiþ bir sýfattýr ve Arapça’da omurgasý kýrýlmýþ kimse anlamýna gelmektedir (Ýsfahani, 1986: 576-577). Kur’an’da farklý türevleriyle ifade edilen yoksulluk6, dinî lite-
9 10
11
ve gelirleri giderlerini karþýlamayan kimsenin servetinin nisab miktarýný bulsa bile fakir sayýlacaðýný ileri sürmektedirler (Eskicioðlu, 1995: 129-130). Burada genel bir fikir vermek üzere aktarýlan hadisler Sancaklý’nýn derlemesi (2001: 331-378) esas alýnmýþtýr. “Hiçbir kimse elinin emeðinden daha hayýrlý lokma yememiþtir. Allah’ýn peygamberi Dâvûd aleyhisselâm da kendi elinin emeðini yerdi”; “En temiz kazanç kiþinin kendi elinin emeði bir de dürüst ticaretten elde edilen kazançtýr”; “Kuvvetli mü’min, zayýf mü’minden daha hayýrlý ve daha sevimlidir”; “Üstteki el (veren el), alttaki elden (alan el) daha hayýrlýdýr”; “Ancak iki kiþi gýpta edilmeye deðer: Birisi, Allah’ýn kendisine Kur’ân ihsan ettiði ve gece-gündüz onunla meþgul olan kimsedir. Diðeri ise Allah’ýn verdiði malý gece-gündüz infak eden kimsedir”; “Ýyi bir mal iyi bir insan için ne kadar güzeldir”; “Beþ þey gelmeden önce beþ þeyin kýymetini bil: Ýhtiyarlýk gelmeden gençliðin, hastalýk gelmeden saðlýðýn, fakirlik gelmeden zenginliðin, meþguliyet gelmeden boþ vaktin, ölüm gelmeden hayatýn”; “Doðru sözlü ve kendine güvenilir tâcir (âhirette) peygamberler, sýddîkler ve þehitlerle beraber olacaktýr”; “Tüccar kazançlý, karaborsacý ise mel’ûndur”; “Geçindirdiði kimseleri ihmal etmesi kiþiye günah olarak yeter”; “Servet bir Müslüman için ne güzel arkadaþtýr. Yeter ki, o servetinden fakire, yetime ve yolcuya vermiþ olsun”; “Amelinin geri býraktýðý kiþiyi nesebi ilerletemez”; “Takva sahibi bir insan için zenginliðin hiçbir mahzuru yoktur”; “Yediðiniz en temiz lokma, kendi kazancýnýzdan olan lokmadýr”; “Allah’ým! Acizlikten, tembellikten, korkaklýktan ve ihtiyarlýktan Sana sýðýnýrým”; “Allah’ým, bize verdiklerini artýr, eksiltme. Bize ikramda bulun, bizi zelil kýlma. Bize ver, bizi mahrum etme”; “Allah’ým, ben zayýfým, beni güçlendir, zelîlim beni izzetli kýl, fakirim bana rýzýk ver”; “Vârisleri zengin býrakman, onlarý muhtaç ve insanlara el açar býrakmandan iyidir”; “Sen ev halkýna bir harcamada bulunduðun zaman þüphesiz ki, ondan sevap alýrsýn, hatta hanýmýnýn aðzýna kaldýrýp verdiðin lokmadan bile”; “Dul kadýnlarýn ve fakirlerin nafakalarýný kazanmaya koþan Müslüman kimse, Allah yolunda harb eden mücâhid gibidir, ya da gece namazlý, gündüz oruçlu âbid kimse gibidir”; “Müslüman olan, yeterli geçime sahip kýlýnan ve Allah’ýn kendisine verdiklerine kanaat etmesini bilen kurtulmuþtur”; “Bir kimsenin harcadýðý paralarýn en deðerlisi âilesinin ihtiyaçlarýna harcadýðý paradýr..”; “Yedi engelleyici þeyden önce iyi iþler yapmakta acele ediniz. Bunlardan biri de unutturan fakirliktir..”; “Ýnsanlarýn en kârlýsý ömrü uzun, ameli güzel olandýr”; “Allah bir kuluna ihsanda bulundu mu, bunun eserini onun üzerinde görmek ister”; “Bir adam Allah’ýn rýzasýný umarak âilesinin geçimini saðlarsa, harcadýklarý onun için bir sadaka olur.” “Cennet’in kapýsýnda durup baktým. Bir de gördüm ki, içeri girenlerin çoðu miskinlerdi (yoksullardý). Zenginler ise hesap vermek için alýkonulmuþlardý. Cehennemlik olduðu kesinleþenlerin de ateþe girmesi emrolunmuþtu”; “Çiftlik ve akar edinerek dünyaya raðbet etmeyin”; “Dünya ve dünya-
270 YOKSULLUK
ratürde deðiþik açýlardan ele alýnmýþ, baþta fýkýh olmak üzere tefsir ve tasavvuf gibi pek çok alanda da bir yorum çeþitliliði içinde ele alýnmýþtýr7. Fakirlik, kiþinin zekat konusundaki hak ve yükümlülüklerini belirleyen bir sýnýr özelliði taþýmasý açýsýndan oldukça önemlidir. Bundan dolayý fakir kelimesinin dil ve din evrenindeki anlamý daha teknik ve etkili bir aðýrlýða sahiptir. Ýslâm bilginlerinin çoðunda fakirlik, kiþinin gelir gider dengesini dikkate alan bir bakýþ açýsý içinde ele alýnmýþtýr. Zaten Kur’an’daki anlamýyla fakir, yeterli miktarda mala ve gelire sahip olmamakla birlikte mevcut haliyle geçinmeye çalýþan kimsedir. Miskin ise hiçbir malý olmayan ve ihtiyacýný dýþarýya yansýtan kiþidir8. Ancak gündelik dinsel dilde bu kavramlar arasýndaki nüans yok sayýlmýþtýr. Böylece tamamýyla dinsel kavramsallaþtýrmalarýn sýnýrlarý içinde talýklardan yüz çevir ki, Allah seni sevsin; halkýn elinde olandan yüz çevir ki insanlar da seni sevsin”; “Eðer beni seviyorsan, o halde fakirliðe karþý kendine bir zýrh hazýrla. Çünkü fakirlik, beni sevene yüksekten inen bir selden daha çabuk ulaþýr”; “Dünya tatlý, göz kamaþtýrýcý ve çekicidir. Allah onu sizin kullanmanýza verecek ve nasýl davranacaðýnýza bakacaktýr. Dünyaya aldanmaktan sakýnýn, kadýnlara kapýlmaktan korunun. Çünkü Ýsrail oðullarýnda ilk fitne kadýnlar yüzünden çýkmýþtýr”; “Benden sonra size dünya nimetlerinin ve ziynetle rinin açýlmasýndan (gönlünüzü onlara kaptýrmanýzdan) korkuyorum”; “Þüphesiz her ümmetin bir fitnesi vardýr, ümmetimin fitnesi (imtihan vesilesi) de maldýr”; “Muhâcirin fakirleri, onlarýn zenginlerinden Cennet’e 500 sene (baþka bir rivâyette de 40 yýl önce) girerler.” 12 “Fakirlik fitnesinin þerrinden Allah’a sýðýnýrým”; “Fakirlikten, kýtlýktan, zilletten ve zulüm (kötülük) etmekten, zulme (kötülüðe) uðramaktan Allah’a sýðýnýn”; “Nerede ise fakirlik, küfre denk olacaktý”; “Allah’ým, yoksulluk fitnesinin þerrinden, küfür ve yoksulluktan sana sýðýnýrým” 13 “Ve dünya üzerinde ne varsa sizin için yaratan O’dur” (Bakara, 2/29); “Ýster erkek, ister kadýn olsun, çaba gösterenlerden hiç kimsenin çabasýný boþa çýkarmayacaðým” (Âl-i Ýmrân, 3/195); “De ki: “Allah’ýn kullarý için yarattýðý güzelliði, rýzkýn iyisini, temizini yasaklayan kim? De ki: “Bunlar dünya hayatýnda imana erenler için (meþru)durlar. Kýyamet Günü’nde ise yalnýzca onlara özgü olacaklardýr” (A’raf, 7/ 32); “Buna karþýlýk gerçek imana eriþen, dürüst ve erdemli davranýþlar ortaya koyan ve Rablerine alçak gönüllülükle boyun eðen kimseler; cennetlik olanlar, orada yerleþip sonsuza kadar yaþayacak olanlar iþte böyleleridir” (Hûd, 11/23); “Ýyi ve güzel olaný yapmakta sebat gösterenlerin emeðini elbette zayi etmeyiz” (Kehf,18/30); “Mal, mülk ve çocuklar dünya hayatýnýn süsleridir” (Kehf, 18/46); “Bu arada, pek tabii bu dünyadaki nasibini de unutma” (Kasas, 28/77); “Ve Allah diledi ki her insan kazandýðýnýn karþýlýðýný görsün ve hiç kimseye haksýzlýk yapýlmasýn” (Câsiye, 45/22); “Çünkü rahmetinden sizin için geceyi ve gündüzü O yarattý ki birinde dinlenesiniz, ötekinde de O’nun cömertliðinden (nasibinizi) arayasýnýz da belki böylece þükredesiniz” (Kasas, 28/ 73); “Ve insana uðrunda çaba gösterdiði dýþýnda bir þey verilmeyecektir” (Necm, 53/39); “Allah’a ve Peygamberine inanýr ve Allah yolunda malýnýz ve canýnýzla gayret gösterirsiniz” (Saf, 61/11); “(Cum’a) namazý bittiðinde serbestçe daðýlýn ve Allah’ýn lütfundan (rýzkýnýzý) aramaya devam edin” (Cuma, 62/10); “Öyleyse yeryüzünün her tarafýný dolaþýn ve Allah’ýn verdiði rýzýktan pay almaya çalýþýn: ama hiçbir an aklýnýzdan çýkarmayýn ki yine O’na döneceksiniz” (Mülk, 67/15); “Çünkü kendi adýnýza güzel ne yaparsanýz karþýlýðýný aynen Allah katýnda görürsünüz” (Müzzemmil, 73/20). 14 “Uyanýk olunuz! Þüphesiz dünya deðersizdir (mel’undur). Dünyada olanlar (mal mülk) de kýymetsizdir. Ancak Allah Teâlâ’nýn zikri ve O’na yaklaþtýran þeylerle, öðretici ve öðrenici olmak müstesnadýr”; “Eðer dünya, Allah katýnda sivrisineðin kanadý kadar bir deðere sahip olsaydý, Allah hiçbir kâfire dünyadan bir yudum bile su içirmezdi”; “Dünya mü’minin zindaný, kâfirin cennetidir”; “Allah’ým! Gerçek hayat sadece âhiret hayatýdýr”; “Allah mü’min fakir ve iffetli kulunu sever”; “Altýn, gümüþ, kumaþ ve abaya kul olanlar helâk oldular. Eðer onlara istedikleri verilirse hoþnut olur, verilmezse hoþnut olmazlar”; “Sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden öncekilerin önüne serildiði gibi dünyanýn sizin önünüze serilmesinden, onlarýn dünya için yarýþtýklarý gibi sizin de yarýþa girmenizden, dünyanýn onlarý helâk ettiði gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum”; “Bir koyun
Yo k s u l l u k v e D i n
271
nýmlanan fakirlik, Müslümanlar arasý iliþkilerin hukuki þartlarýna baðlý olarak din dünyasý içinde kalýnarak deðerlendirilmiþtir. Ýslâm’da, fakirliðin dramatik sosyal gerçekliðine dikkat çekilmiþ, yoksulluk nedeniyle toplumda oluþabilecek bireysel ya da kurumsal düzeydeki gerginliklerin giderilmesi için kimi ahlâkî yaptýrýmlara baþvurulmuþtur. Ne zenginliðin ne de yoksulluðun kendi baþýna imrenilecek bir þey olmadýðý yönündeki genel Ýslâmî hassasiyet, çeþitli düzeylerde sýk sýk vurgulanmýþ, bu baðlamda asýl geçerli olanýn Allah’ýn rýzasýný kazanmak olduðu teyit edilmiþtir. Gerek ayet gerekse hadislerde dünyayla âhiret arasýnda saðlam bir dengenin kurulmasý gerektiðine ýsrarla vurgu yapýlmýþ, zenginlik ve fakirliðin kulluk bilincini farklý düzeylerde tehlikeye atacak boyutlarýna dikkat çekilmiþtir. Sonuçta insanlar, zengin ya da fakir oluþlarý nedeniyle deðil Allah’a yakýnlýklarý oranýnda bir deðer sahibidirler. Özellikle hadislerde fakirliðe yoðun bir þekilde deðinilmiþtir9. Hz. Muhammed, fakirliðin tabii olarak korkulan ve istenmeyen bir durum olduðuna iþaret etmiþ ve bizzat kendisi, fakirliðin fitnesinden Allah’a sýðýnmýþ, çevresindekilere de “fakirlikten, kýtlýktan ve zilletten, kötülük etmekten ve kötülüðe uðramaktan Allah’a sýðýnýn” þeklinde tavsiyelerde bulunmuþtur. Ayrýca o, günün þartlarý içinde fakirlik sýkýntýsýyla karþý karþýya gelenlere de sabýr ve metanet tavsiye etmiþ, iffetli ve onurlu olan fakirlere âhirette ulaþacaklarý nimetlerin müjdesi verilmiþtir. Nitekim hadislerde fakirlerin zenginlerden önce cennete gireceði, cennet ehlinin çoðunu dünyada fakirlik sýkýntýsý çekenlerin oluþturacaðý vurgulanmýþtýr. Fakirlik ve zenginliðin dinî ve ahlâkî bakýmdan hem faydalarý hem de tehlikeleri bulunduðu belirtilmiþ, insana kendi görev ve sorumluluklarýný unutturan fakirlik yanýnda, onu azgýnlýða sürükleyen zenginliðe de dikkat çekilmiþtir. Belirtmek gerekir ki bütün bunlarla birlikte Hz. Muhammed, insanlar hakkýnda fakirlikten çok, zengin olup da benlik ve çýkar kavgalarýna giriþenlerden kaygýlandýðýný, hatta geçmiþteki kimi toplumlarýn da sýrf bu nedenle yok olup gittiklerini hatýrlatmýþtýr (Uludað, 1995: 133). Zenginliðe iliþkin hadislerde10 olduðu gibi fakirliði öven11 ya da yeren12 hadislerde de dikkat çeken, kiþinin kulluk düzeyinin korunmasý konusundaki hassasiyettir. Hatta bu riski ortadan kaldýrmak ve böylelikle de sürdürülebilir bir dindarlýk için dünya hayatýna katýlmak ve çalýþmak gerekmektedir13. Bu çerçevede isteðe baðlý yoksulluk, ya da miskinlik gibi tercihler kabul edilemez; ancak bütün bunlar, Müslümanýn dünyaya mesafeli bakmasý gerektiði gerçeðini de ortadan kaldýrmaz14. Hadislerde dile getirilen fakirlik tasavvurunda anahtar sorun kiþinin Allah’ý hatýrlamasýný yok edecek bir dinsel yapýlanmanýn reddidir. Nitekim fakirlik bir hadiste Allah’a inkarla eþ tutulmuþtur15.
272 YOKSULLUK
Ýslâm’ýn fakirlik ve zenginliði bir deneme (imtihan) alaný olarak sunan retoriðine raðmen sonraki tarihsel/toplumsal geliþmeler içinde çok kere yoksulluk, dindarlýðýn baþat bir öðesi olarak ele alýnmaya baþlanmýþtýr. Bu yaklaþýmýn oluþmasýnda uydurma hadislerin16 ve yanlýþ bilinçlenmenin yarattýðý bir dönüþümün etkisi ihmal edilemez. Gerçekten de pek çok uydurma hadis aracýlýðýyla fakirliðin ideal bir yaþama biçimi olduðu ispatlanmak istenmiþ, yaný sýra sûfilerin farklý sosyal gerekçelerle Ýslâmîleþtirdikleri zahidâne tutumlarý da yoksulluða, kuramsal düzeyde bir destek sunmuþtur. Tasavvuf dünyasýnda anahtar bir kavram olarak ele alýnan fakirlik gerçekte özgül bir terimdir ve bununla daha çok manevi fakirlik kastedilmektedir (Afîfî, 1996: 233-234; Sülemi, 1981: 142-156; Ankaravî, 1996: 32). Ýlk sûfiler fakirlik anlamýna gelen “fakr” ile Allah’a muhtaç olma anlamýna gelen “fakr”ý birleþtirerek bunu kendi meslekleri ve gayeleri haline getirmiþlerdir. Onlara göre fakr Allah’a giden yol, fakir de bu yolun yolcusuydu. Tövbe, verâ, zühd, fakr, sabýr, tevekkül, rýzâ þeklinde sýralanan tasavvufi makamlarý fakr izlemektedir. Çok kere fakr, bir tasavvufî makam olarak deðil bir yol ya da metot þeklinde de deðerlendirilmiþtir (Uludað, 1995: 135). Tasavvufun tarihsel evriminde fakirlik, defalarca tanýmlanmýþ; sûfiler, zahirî ulemanýn eleþtirel tutumu karþýsýnda sýk sýk kendilerini savunmak durumunda kalmýþtýr. Öyle ki bütün bu dinamik süreç içinde fakirliði olumlayan yaygýn kanaatin tamamýný tasavvufla iliþkilendirmek konusunda, modern Ýslâm düþüncesinde yaygýn olan bir temadan söz etmek mümkünse de gerçekte bu iliþkiyi sûfiliðin dünyasýndan hareketle kurmak her zaman yeterli ve uygun deðildir. Çünkü sûsürüsünün içine salýverilmiþ iki aç kurdun o sürüye verdiði zarar, mala ve mevkiye (aþýrý) düþkün bir adamýn dinine verdiði zarardan daha büyük deðildir.” 15 Hz. Muhammed, “Allah’ým, fakirlikten ve küfürden Sana sýðýnýrým” diye duâ edince, bir adam; “Ýkisini birbirine denk mi kabul ediyorsun?”dedi. Bunun üzerine o da, “evet” cevabýný vermiþti. 16 “Fakirlik benim övüncümdür. Onunla övünürüm”; “Bu ümmetin en hayýrlýlarý fakir olanlarýdýr. En hýzlý bir þekilde cennete yerleþecek olanlarý da zayýf olanlarýdýr”; “Fakirlik benim övünç vesilemdir, ben onunla övünürüm”; “Dünya sevgisi tüm hatalarýn baþýdýr”; “Her bir ümmet için anahtar vardýr. Cennetin anahtarlarý, miskin ve fakirlerdedir. Onlar kýyâmet gününde Allah ile beraberdir”; “Ey Allah’ým! Beni miskin olarak yaþat, miskin olarak canýmý al ve beni miskinler zümresinde dirilt”; “Fakirlerle birlikte bir toplum olun, çünkü kýyâmette onlarýn devleti vardýr”; “Fakirler zenginlerin mendilleridir. Zenginler onlarla günahlarýný silerler”; “Fakirlik sana geldiðinde onu “hoþ geldin ey salihlerin þiarý” diye karþýla. Zenginliðin sana yöneldiðini gördüðünde de ona “yakýnda cezasý çekilecek bir günah de”; “Dünya bir leþtir. Onu elde etmek isteyenler de köpeklerdir”; “Dünya, âhiret adamlarýna haram, âhiret de dünya adamlarýna haram, dünya ile âhiret ise Allah adamlarýna haramdýr”; “Fakirlerle birlikte oturup kalkmak tevâzudandýr ve üstün bir cihaddýr”; “Üç þeye güvenilmez: dünya, sultan ve kadýn.”; “Çoluk-çocuk sahibi olan felah olamaz.”; “Açlýk hikmettir”; “Hikmet on kýsýmdýr, dokuzu uzlette, biri susmaktýr”; “Kuyruk ol, baþ olma”; “Selâmet uzlettedir”; “Dünyayý dünya ehline býrakýn. Çünkü dünyadan yetecek miktardan fazlasýný alan, farkýnda olmaksýzýn ölümünden bir ferman almýþ olur”; “Allah bu dünyayý, insanoðlundan çýkan pisliklere benzetmiþtir”; “Dünyasýný seven âhiretine zarar verir, âhiretini seven dünyasýna zarar verir. Bâki olaný fâni olana tercih edin”; “Dünyayý terk etmek sabýr iþi olup, Allah yolunda kýlýç sallamaktan daha zordur; dünyayý terkeden kimseye Allah mutlaka þehit sevabý kadar sevab verir”; “Dünyadan sakýnýn, çünkü o, Hârud ve Mârud’dan daha büyüleyicidir”; “Allah zengine zengin olduðu için tevâzu gösteren fakire lânet eder ve o kiþinin dininin üçte biri gider”; “Abdullah b. Avf sürünerek cennete girer”; Allah’ým beni fakir olarak öldür,
Yo k s u l l u k v e D i n
273
filerin dünya hayatýna karþý gerçekleþtirdikleri benlikleri, gerçekte gündelik hayata sýzan ve insaný kulluk strüktürü içinde deðerlendiren farklý bir hassasiyetin dýþa vurumudur.
Yoksulun Dindarlýk Örüntüleri Dindarlýk bireye, dinsellik de toplumsala gönderme yapmaktadýr. Dindarlýkla tek tek bireylerin dinsel baðlýlýk düzeyleri göreli olarak izlenmekte, dinle kurulan sübjektif iliþkinin boyutlarý anlaþýlmaktadýr (Subaþý, 2002: 24). Dinsellikte ise bu gözlemin toplumsal aðýrlýðý ön plandadýr. Öyle ki dinsellik çok kere varým dediði yerde olmayan, “yokum” dediði yerde ise alttan alta kendi sürekliliðini koruyan bir yaþantý ve algý düzeyine tekabül etmektedir (Çiðdem, 2002: 138). Çaðdaþ sosyal bilimsel incelemelerin ortaya çýkardýðý muktesebat, dindarlýkla yoksulluk arasýndaki iliþkiye odaklanmýþtýr. Aslýnda bu iddiaya yol açan sosyal temsiller, sosyolojik bulgulardan beslenen farklý gerekçelerle de buluþarak, dinsellikle yoksulluk arasýnda karþýlýklý bir baðýmlýlýk iliþkisinin varlýðýna iliþkin bir iddiaya haklýlýk kazandýrmýþtýr. Nitekim Marx’ýn çok bilinen aforizmasýnda da yoksullukla din arasýnda kaçýnýlmaz bir ortaklýða imkân veren bir formülasyona baþ vurulmuþtur. Ona göre din, düzenin korunmasýnýn ideolojik kuvvetiydi ve bu nedenle de “halkýn afyonu”ydu. Mardin’in de vurguladýðý gibi (1986: 35), cümlenin tümü nadir bulunabildiði için oldukça ilginçtir: “Dinsel sýkýntý, bir yandan gerçek sýkýntýnýn anlatýmý, bir yandan da gerçek sýkýntýya karþý bir protesto idi. Din ezilmiþ yaratýðýn iç çekiþi, taþ yürekli bir dünyanýn ruhuydu. Din halkýn afyonuydu”17. Weber de tezlerinde üst ve alt sýnýflara özgü dinsel yaklaþýmlar arasýndaki karþýtlýða iþaret etmiþ ve dinin bu faktörler içindeki iþlevini sorgulamýþtýr. Weber’e göre (1986: 230231), toplumun güçsüz kesimleri acý çekmeyi yücelten, hatta kurtuluþ yolu sayan, dünyada kazanýlan baþarýlarý küçümseyen öðretilere baðlanma eðilimimdedirler. Dinsel gruplar arasýndaki çatýþmalar genellikle bu toplumsal karþýtlýklarý yansýtýr. Marx ve Weber’in farklý kaygýlarla temellendirdikleri görüþlerinden hareketle dinin sýnýfsal yapýlara, tabakalaþmaya ve toplumun refah düzeyine iliþkin etkileri üzerine birçok genelleme ortaya atýlmýþtýr. Ne var ki Çiðdem’in de vurguladýðý gibi (2002: 140-141), dinsellik ve yoksulluk arasýndaki iliþki “olumlu” olarak kurulursa, yani yoksulluðun yeniden üretilmesinde, içselleþtirilmesinde ve yatýþtýrýlmasýnda, dinin etkili olduðu düþünülüyorsa, bu bir bakýma dinin toplumsal tabakalaþmayý belirleyecek bir siyasal ve ekonomik kurumlar ve deðerler bileþkesine sahip olduðunu gösterecektir. Eðer bu iliþki “olumsuz” olarak kurulursa, yani dinsellikle yoksulluk arasýndaki iliþki, bu iliþkinin bir araya gelmesinden deðil, bu ikisini dolayýmlayan
274 YOKSULLUK
diðer toplumsal etmenlerce belirleniyorsa, o zaman da yoksulluk ve dinselliði kendilerinde açýklamanýn iþlevsel bir yaný kalmayacaktýr. Günümüzde dinsellik ve yoksulluk arasýnda kurulan iliþkinin özellikle Ýslâm söz konusu olduðunda iyice popülerleþen boyutlarý dikkate deðer bir bilgi eksikliði içinde tartýþýlmaktadýr. Bu baðlamda kamuoyuna mal olan iki tür yaklaþým dikkat çekicidir. Bunlardan birinde yoksulluðu besleyen ana damarýn dinsellik olduðundan hareket edilmekte ve bu iddiayý desteklemek için de tarihsel baðlam ýsrarla göz ardý edilerek, ayet ve hadisler, iþlevsel sayýlacak kimi örneklerden hareketle yorumlanmaktadýr. Bu eðilime göre, yoksulluðu yüceltmek ve onu bir “fazilet” þeklinde göstermek günümüze dek süregelen Ýslâmî bir gelenek olmuþtur. Maddî ihtiyaçlar (rýzýk) da dahil olmak üzere her þeyin (çalýþma gücünün vs. gibi) Tanrý tarafýndan saðlandýðý inancý kiþiyi ekonomik alanda da yaratýcý güçten yoksun kýlmýþtýr. Ekonomik bakýmdan insanlarý þeriat verilerine göre yaþatma çabasý, yoksulluk (sefalet) felsefesini de siyasetin aracý haline getirmiþtir. Böylece halký bir þekilde yönetme kolaylýðý, iktidar’ý “keyfi” ve “despotik” uygulamalara yöneltmiþtir (Arsel, 1996). Diðer bir yaklaþým ise Ýslâm’ý yoksulluk karþýtý bir söylemin ana mihveri olarak deðerlendirmekte, bu yaklaþýmdan hareketle de dine aktivist bir görev yüklenmektedir. Çaðdaþ Ýslâmî siyasi düþüncede, dine çok boyutlu bir fenomen olarak yaklaþýlmakta, toplumsal sorunlarýn tamamý hakkýnda Ýslâm’ýn bütüncül cevaplarý ve önerileri olduðu tezinden hareket edilmektedir. Din temelli bu düþüncenin hareket noktasý, yoksulluðu giderecek temel argümanlarý Ýslâm’da aramak ve bulmaktýr. Bu baðlamda Hz. Muhammed’in yakýn arkadaþlarý arasýnda yer alan Ebû Zerr el-Ðifârî’nin reddiyesine sürekli vurgu yapýlmaktadýr: “Evinde yiyecek bulamayanýn, insanlarýn üzerine yalýn kýlýç yürümediðine þaþýyorum” (Kardâvî, 1975: 27). Fakirlik problemine Ýslâmî bir yaklaþým içinde çözüm arama arzusunda olan zengin bir literatür, sosyal adalet anlayýþýný modern kavramlar eþliðinde geliþtirme arzusundadýr. (Kardavi, 1975; Ebû Zehrâ, 1976). Sonuçta her iki yaklaþýmda da birbirlerinin argümanlarý tersinden ele alýnarak tartýþýlmaktadýr. Her iki yaklaþým da iddialarýný Kur’an ve Sünnet’le temellendirmeye çalýþmaktadýr. Ne var ki bu iddialarý destekleyecek düzeyde, Ýslâm’da bir iktisat teorisinden söz etmek mümkün deðildir. Çünkü yoksulluða yaklaþým, tamamen dinsel düzeyde ele alýnmaktadýr (Kuran, 2002). Ancak bir din olarak Ýslâm, yoksulluðu hayatýn sevimsiz bir boyutu olarak ele almakta, onun toplumsal gerginlikleri ve ikilikleri kýþkýrtacak þekilde, insanî iliþkilere bir ket vurmasýný önleyecek her arayýþa destek vermektedir. Onun desteði, yoksulluðun kontrol altýna alýnmasýzengin olarak öldürme ve beni kýyamet gününde miskinler zümresiyle haþret”; “Affetme iþi de fakirden alýnýp fakire verilecektir”; “Allah kýyamet gününde fakirlerden özür diler”; “Zenginlerin çocuklarýyla birlikte oturmayýnýz, çünkü onlarýn fitnesi bakire kýzýn fitnesinden daha þiddetlidir”; “Ümmetin en þerlisi kimdir” sorusuna Hz. Muhammed “zenginlerdir” diye cevap verdi”; Kuþkusuz Allah zenginlerin yemeðinin tadýný fakirlerin yemeðine aktarmýþtýr”; “Mü’min için ölüm hayattan, fakirlik zenginlikten, zillet uzletten daha hayýrlýdýr”.
Yo k s u l l u k v e D i n
275
na, giderilmesi hatta yok edilmesine iliþkin insanî giriþimlere meþruiyet katmak ve bunu dinî/ahlâkî bir çerçevede gerçekleþtirmekle sýnýrlýdýr ve bu niyete sadýk her saygýn giriþimin baþarýya ulaþabilmesi için Ýslâm’ýn temel kaynaklarý yeni bir okumaya tabi tutulabilir. Nitekim bu yaklaþým tarzýna dikkat edilerek Ýslâm toplumlarýnda kurumsal bir gerçeklik kazanan zekâtýn geleneksel fonksiyonlarý daha iyi anlaþýlabilir. Yoksullar kendi konumlarýný dinsel kavramlar yardýmýyla izaha yeltenebilir ya da dinin elveriþli söylemlerinden yola çýkarak kimi haklýlaþtýrma giriþimlerinde bulunabilirler. Aslýnda bu her durumda mümkündür. Hatta bir din olarak Ýslâm, kendi baðlamýna dikkatle bakýlmadýkça, hem zenginliðe hem de yoksulluða bir açýklama getirme konusunda iþlevsel bir aðýrlýða sahip olabilir. Yaný sýra dinsel bilinçlilik düzeyinin uygunsuz örneklerinde sýk sýk meydana çýktýðý gibi, bizzat yoksulluðun dinsel bir vecibe olarak anlaþýlmasýna imkân veren bir bilinç kaybýndan da söz edilebilir. Ýslâm söz konusu olduðunda bütün bunlara araçsal düzeyde seferber edilebilecek bir metinsel zenginliðinin varlýðýna raðmen, sýký bir teolojik yaklaþýmýn bu tür tezlere onay vermeyeceði kolayca fark edilebilir. Gerek Kur’an ve Sünnet gerekse tasavvuf dünyasýnýn birlikte ortaya çýkardýðý Müslüman zihniyeti, gerçekte tarihsel verilerle ve deðiþim süreçleriyle iliþkilendirilerek anlaþýlmak durumundadýr. Dikkatle bakýldýðýnda hem üstünkörü yaklaþýmlarýn ürettiði dinsellik hem de din karþýtý popüler söylemlerin eksik argümanlar üzerinden geliþtirdikleri eleþtiriler halihazýr görünümün açýklanmasýnda bir hayli fonksiyoneldir. Ancak burada asýl önemli olan, yoksulluða nelerin sebep olduðundan çok yoksulun bizzat kendi durumunu nasýl açýklýða kavuþturduðudur.
Yoksulluk Kültürü Ýlgili literatürde kullanýldýðý þekliyle yoksulluk kültürü (Çiðdem, 2002: 141; Balcý ve dið., 2002: 54, 55; Erdoðan, 2002: 23), yoksulluðu yeniden üreten ve içinde yer aldýðý toplumsal formasyonun bütününden ayrý bir þekilde düþünülebilecek anlamlar, deðerler ve pratiklere atýfta bulunmakta ve yoksulluðu kadercilik, çaresizlik, umutsuzluk, baðýmlýlýk, teslimiyet, tembellik ve þiddet gibi “patoloji”lerle açýklamak için kullanmaktadýr Yoksulluk kültürü, toplumun genel hayat standartlarýyla ve bu standartlarýn maddi çevresiyle iliþki kuramama halinden kaynaklanmakta ve bir þekilde bu yapý, umutsuzluk ve yýlgýnlýðýn içinde eridiði etkili bir potaya dönüþmektedir. Yoksulun kendi sýnýfýndan kaynaklanan güç kaybý da, onun toplumsal katýlým talebine kesin bir sýnýr koymaktadýr. Öyle ki artýk yoksulun dünyasýnda çok kere varolmak, anlamýný yitirmiþ, güçlü bir hiçlik duygusunun a17 Burada “afyon”un anlamý vicdansýz bir üst sýnýfýn halký uyutmak için kullandýðý bir araç deðil, insanlarýn kendilerini olaylarýn yüzeyinde batmadan tutabilmek için kullandýklarý bir kendi kendini aldatmacadýr (Acton’dan Mardin, 1986: 35). 18 Oscar Lewis, yoksulluk kültürüyle malul insanlarda, marjinallik, çaresizlik, baðýmlýlýk ve aidiyet hissiyatýnýn baskýn olduðunu belirtmektedir. Böylece yoksul, aþaðýlanmanýn, yok sayýlmanýn ve yok saymanýn bir nesnesi olarak görünmektedir. Lewis’e göre yoksulluk kültürü, sadece yoksunluk ve örgütsüzlük gibi bazý yapýlarýn eksikliðini betimlemenin ötesinde, geleneksel ve antropolojik yön-
276 YOKSULLUK
ðýrlýðý, bireyin eylemlerine yön vermektedir. Hatta bu durumun kuþaktan kuþaða geçme özelliðinden bile söz edilebilir. Kuþkusuz yoksulluk kültürünün sosyal gerçeklik dünyasýnda somutlaþan göstergeleri bunlarla sýnýrlý deðildir. Bu baðlamda saðlýktan eðitime, toplumsal cinsiyet iliþkilerinden mekansal göstergelere, konut ve konut çevresine, hatta siyaset, patronaj iliþkiler ve cemaatleþmeye kadar sarkan pek çok göstergeden söz etmek mümkündür. Yoksulluk kültürü þeklinde kavramsallaþtýrýlan özgül bir yaþama biçimi, gündelik hayatta ortaya çýkan sorunlarý içselleþtirmektedir (Marshall, 1999: 827; Türkdoðan, 1977)18. Yoksullarýn dinsel tutum ve davranýþlarýnýn ortaya çýkardýðý bir örüntüler toplamýndan da söz etmek pekâlâ mümkündür. Esasen yoksulluk kültürü araþtýrmalarýnda da bu tematik ortaklýklar üzerinde durulmakta ve yoksulun dünyasýna iliþkin örüntüler yoksulluk kültürünün dinsel öðeleri olarak deðerlendirilmektedir. Doðrudan ya da dolaylý nedenler ne olursa olsun, yoksulluktan kaynaklanan davranýþ örüntüleri dinle iliþkilendirilmekte ve çözümlemeler kadercilik ve tevekkül kavramlarýnýn sýnýrlarý içinde yapýlmaktadýr. Kadercilik ve tevekkül, gerçekte, yoksullukla dinsellik arasýnda yer alan birer köprü kavramdýrlar ve bu kavramlarla aslýnda zayýf bir kültürel ortamýn dinsel tasavvur dünyasýna iþaret edilmektedir.Öyle ki artýk din, yoksulluk kültürünün baþat temalarýndan biri olarak genel geçer bir yaþam stratejisine dönüþmüþtür Çünkü yoksulun ruh hali ve mevcut çaresizliðinin yarattýðý gerilim, kendi durumunu açýklamaya yeltendiði her seferinde uygun ve elveriþli bir dile ihtiyaç duyurmaktadýr. Kuþkusuz din de bu çerçevede uygun bir dil yaratmaktadýr19. Dinin gelenekte gündelik gerçekliði kuþatan boyutlarý, günümüzde içerik açýsýndan bir hayli zayýfla(týl)mýþ görünse de, yine de onun yerini devralacak bir dilin henüz yetkin bir düzeye sahip olmamasý yoksulluðun tercümaný olarak dine iþlevsel bir boyut kazandýrmaya devam etmektedir.
Kadercilik ve Tevekkül: Muðlak Dinsellik Yoksulluðun dinsel anlamdaki temel davranýþ örüntüsü, kadercilik ve tevekküldür. Dinselliðin görece yoðun olduðu toplumsal dilimlerde din, tasavvur dünyasýný etkin bir biçimde þekillendirmektedir. Ýslâmî teolojinin anahtar kavramlarý arasýnda yer alan kader inancý, bireyi devre dýþý býrakmaksýzýn eylem ve olguyu Tanrý’yla iliþkilendiren dinamik bir çerçevedir. Zamanla ka-
19
temlerle insanlarýn hayatta kalma mücadelesi sýrasýnda ürettikleri stratejileri ve sorunlarý çözmek için kullanacaklarý yöntemleri belirleyen, iþlevsel bir yapýyý da açýklamaktadýr (akt. Çiðdem, 2002: 140; Balcý ve dið., 2002: 54). Yoksulluk, kendisiyle baþ etme stratejilerinin kurumsallaþamamasýna paralel olarak toplumsal çeliþki, kargaþa ve belirsizliklerden beslenerek varlýk kazanmaya devam etmektedir. Yoksulluðu yok etme stratejilerinde belirgin olan ana tema, hangi argümanlardan beslenirse beslensin sorun fukaralýðýn giderilebilir, ya da kontrol edilebilir bir sýnýra çekilmesinde düðümlenmektedir. Bu baðlama iliþkin dinsel kavramlar modern olanlarýyla harmanlanarak dönüþtürülmekte ve bizzat çalýþma faaliyeti, dinselliðin baþat öðesi olarak yüceltilmektedir. Gelenekte yoksulluða atýfla ortaya çýkan
Yo k s u l l u k v e D i n
277
dercilik, her þeyin sonucunun belli olduðu, çaba harcayarak ya da önceden harekete geçerek bu sonuçlardan kaçýlamayacaðý ve bu durumun sadece yaþamýn kaçýnýlamaz bir olgusu olarak kabul edilmesi gerektiðini öngören bir inanç sistemine dönüþmüþtür. Yoksulluk kültüründe de bu kavram, mevcut durumu haklýlaþtýran bir araç olarak kodlanmýþtýr. Gelenekte tevekkül, alabileceði bütün önlemleri aldýktan sonra gerisini yüce takdirin tecellisine býrakýp güven ve cesaretle sonucu beklemektir. Günümüzde tevekkülün popüler bilince yansýyan yanlarýndan hareket edildiðinde, sorumluluðu bir baþkasýna yükleyen bir anlayýþýn aðýrlýk kazandýðý anlaþýlmaktadýr. Sonuçta her iki kavram da zaman içinde ilk ve öz manalarýný yitirmiþ; kadercilik iþi bütünüyle Allah’a býrakmakla, tevekkül ise tembellik ve ataletle eþdeðer bir anlam kazanmýþtýr (Ülgener, 1981: 109). Müslüman toplumlarda dinsel bir evrenin içinde anlaþýlan fukaralýk söylemi, bunu aþma konusunda edilgen, çaresiz ya da çekingen bir dile sahip deðildir. Çünkü dinî perspektiften bakýldýðýnda yoksulluk da fakirlik de gelip geçici þeylerdir, kalýcý birer kýymet ya da deðer ölçüsü deðildirler. Ancak yoksullarýn dünyasýna sýzan anlamý içinde kadercilik de tevekkül de dinamik bir boyutla iliþkilendirilemeyecek durumdadýr. Çünkü artýk bu kavramlarýn ürettiði zihniyetle, bulunduklarý koþullar onaylanmakta, bu durum da çok kere deðiþtirilemez bir kader olarak görmeleridir: Belki Tanrý’nýn yardýmýyla bu durumun deðiþmesi saðlanabilir. Dinin yoksulluðu ve zenginliði nasýl gördüðünü tartýþarak, bu görüþün pratikte nasýl iþlediðini göstermeye çalýþan Çiðdem’in de belirttiði gibi (2002: 134-163), yoksullar, dinsel kavram ve sembollere sýklýkla baþvurmalarýna raðmen, bu dinsellik gerçekte gevþek bir örüntü oluþturmaktan öteye gitmemektedir. Yoksullarýn dinsellik kavramlarý gerçekte içeriksiz kavramlardan meydana gelmekte ve bu durum da özellikle “Tanrý” kavramýnýn her þeyi açýklayabilecek bir kapsamda ve fakat kuþkulu ve muðlak bir þekilde ele alýnmasýna yol açmaktadýr. Hatta günümüzdeki yansýmalarý dikkate alýndýðýnda dinsellik, yoksulluk durumuna muhalif bir tutum geliþtirmekten ya da yoksulluðun aþýlmasý için gerekli siyasal dili üretmekten yoksundur. Bununla birlikte dinin, þiddetli yoksulluk þartlarýný yatýþtýran ve yönlendiren bir etken olup olmadýðýna karar vermek de kolay deðildir. Ona göre her hangi bir örgütsel yapýya eklemlenmeyen, sýradan insanlarýn Müslümanlýðý, gerçekte yoðun bir dinsel yaþantýya tekabül etmekten de uzaktýr. Hatta bunlarýn büyük bir kýsmýnda, bir dinsel yaþantýnýn bulunduðuna iliþkin bir iþarete bile rastlanmamaktadýr20. Sonuç olarak günümüzde dinsellikle yoksulluk arasýnda kurulan iliþkiler hâlâ tartýþmaya muhtaçtýr. Dinden ya da yoksulluktan hareketle geliþtirilen iliþkisellik gerçekte sosyolojik baðlamýn ihmalinden destek almaktadýr. Mo-
278 YOKSULLUK
dernleþme süreci, dinselliðin açýklama siyasetini zayýflatma azmindedir. Ne var ki yoksullarýn dil ihtiyacý hâlâ dinsel kavramlarýn ortaya çýkardýðý bir referans setinden karþýlanmaktadýr. Din muðlak da olsa, þaþýrtýcý bir þekilde yoksulluðun ürettiði gerilimi tek tek birey düzeyinde zayýflatmakta, bütün bunlarýn toplumsal bir çatýþmaya dönüþmeksizin kontrol altýna alýnmasýnda bir imkân olarak iþlevsel olabilmektedir. Toplumsal gerginlikler, çatýþma ve intiharlara kapý aralayan kiþisel deneyimler dinin tamamladýðý bir kültürel envanter içinde kontrol altýna alýnabilmekte, mevcut sýkýntýlarý aþmaktan çok açýklamaya yönelik referanslar kadercilik ve tevekkülün iþlevsel dünyasýndan devþirilmektedir. Ancak dinsel yaklaþýmlar, modern yoksulluðu tanýmlama, anlama ve mücadele etme konusunda yeterli bir enerjiye henüz sahip deðildir. Dinin söz konusu arayýþlar içinde yoksullara ne düzeyde destek sunabileceði ise günümüzün teoloji araþtýrmalarýnda yeterince ele alýnmamýþtýr. Hatta çaðdaþ dinî söylemler, yoksulluðu realitenin kattýðý sorunlar eþliðinde ele alma konusunda geleneksel birikimle bile çatýþma halindedir. Yoksullukla baþ etme stratejileri çok kere siyaset dünyasýnýn imkânlarý içinde geliþtirilmektedir. Bu çerçevede dinin imtiyazlý referans setinden beslenen yoksulluk edebiyatý da kendi durumuna uygun bir ifade arayýþýný seküler dünyanýn sýnýrlarý içinde aramaya yöneltilmektedir.
Yo k s u l l u k v e D i n
279
Kaynaklar ABDÜLBÂKÎ, Muhammed Fuâd (1984). el-Mu’cemu’l-Müfehres li Elfâzi’lKur’âni’l-Kerim, Ýstanbul: Mektebetü’l-Ýslâmiyye. AFÎFÎ, Ebu’l-Alâ (1996). Tasavvuf: Ýslâm’da Manevi Hayat, Çev. Ekrem Demirli, Abdullah Kartal, Ýstanbul: Ýz ANKARAVÎ, Ýsmail Rusuhi (1996). Minhacü’l-Fukara -Fakirlerin Yolu-, Çev. Saadettin Ekici, Ýstanbul : Ýnsan. ARSEL, Ýlhan (1996). Toplumsal Geriliklerimizin Sorumlularý Din Adamlarý, Ýstanbul: Kaynak. BALCI, Edip; DEÞMEK, Sezin, ERTUNA, Can (2002). “Yoksulluk Olgusunun Deðerlendirilmesi”, Kente Göç ve Yoksulluk,Der. Melih Ersoy, Tarýk Þengül, Ankara: ODTÜ, s. 49-78. BEÞER, Faruk (1991), Ýslâm’da Zenginlik ve Fakirlik Kavramlarý, Ýstanbul: Seha. ÇÝÐDEM, Ahmet (2002). “Yoksulluk ve Dinsellik”, Yoksulluk Hâlleri –Türkiye’de Kent Yoksulluðunun Toplumsal Görünümleri-, Ed. Necmi Erdoðan, Ýstanbul: Demokrasi Kitaplýðý, s. 134-164. EBÛ ZEHRÂ, Muhammed (1976). Ýslâm’da Sosyal Dayanýþma, Çev. E.Ruhi Fýðlalý, Osman Eskicioðlu, 2.b., Ýstanbul: Yaðmur. ERDOÐAN, Necmi (Ed.) (2002). Yoksulluk Hâlleri –Türkiye’de Kent Yoksulluðunun Toplumsal Görünümleri-, Ýstanbul: Demokrasi Kitaplýðý. ESED, Muhammed (2000). Kur’an Mesajý –Meal-Tefsir-, Çev. Cahit Koytak, Ahmet Ertürk, Ýstanbul: Ýþaret. ESKÝCÝOÐLU, Osman (1995). “Fakir”, Ýslâm Ansiklopedisi, Ýstanbul: Türkiye Diyanet Vakfý, Cilt: XII, s. 129-131. IÞIK, Oðuz; PINARCIOÐLU, M. Melih (2001). Nöbetleþe Yoksulluk –Sultanbeyli Örneði-, Ýstanbul: Ýletiþim. ÝSFAHANÝ, Ragýb (1986). El-Müfredat, Ýstanbul: Kahraman. KARDÂVÎ, Yusuf (1975). Fakirlik Problemi Karþýsýnda Ýslâm, Çev. Abdülvehhâb Öztürk, Ankara: Nur. KURAN, Timur (2002). Ýslâm’ýn Ekonomik Yüzleri, Çev. Yasemin Tezgiden, Ýstanbul: Ýletiþim. MARDÝN, Þerif (1986). Din ve Ýdeoloji, 3.b., Ýstanbul: Ýletiþim. MARSHALL, Gordon (1999). Sosyoloji Sözlüðü, Çev. Osman Akýnhay, Derya Kömürcü, Ankara: Bilim ve Sanat
280 YOKSULLUK
SANCAKLI, Saffet (2001). “Fakirlik ve Zenginlikle Ýlgili Hadisler Üzerine Bir Deneme”, Ýlahiyat Fakültesi Dergisi, Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi, Cilt: I, Sayý: 1, s. 331-378. SUBAÞI, Necdet (2002 ). “Türk(iye) Dindarlýðý: Yeni Tipolojiler”, Ýslâmiyât, Cilt: V, Sayý: 4 (Ekim-Aralýk), s. 17-40. SÜLEMÝ, Ebû Abdirrahman (1981). Tasavvufun Ana Ýlkeleri, Çev. Süleyman Ateþ, Ankara: Kýlýç. ÞENSES, Fikret (2001). Küreselleþmenin Öteki Yüzü: Yoksulluk, Kavramlar, Nedenler, Politikalar ve Temel Eðilimler, Ýstanbul: Ýletiþim. TÜRKDOÐAN, Orhan (1977). Yoksulluk Kültürü : Gecekondularýn Toplumsal Yapýsý, 2. b., Ýstanbul : Dede Korkut. ULUDAÐ, Süleyman (1995). “Fakr”, Ýslâm Ansiklopedisi, Ýstanbul: Türkiye Diyanet Vakfý, Cilt: XII, s. 132-134. ÜLGENER, Sabri F. (1981). Dünü ve Bugünü ile Zihniyet ve Din -Ýslâm, Tasavvuf ve Çözülme Devri Ýktisat Ahlâký, Ýstanbul: Der. WEBER, Max (1986). Sosyoloji Yazýlarý, Çev. Taha Parla, Ýstanbul: Hürriyet Vakfý WENSÝNCK, Arent Jean (1986). El-Mu’cemu’l-Mufehres li Elfazî’l-Hadisi’n-Nebevî (Concordance et Ýndices de la Tradition Musulmane), Ýstanbul : Çaðrý.
Yo k s u l l u k v e D i n
281
“Takva Zengini Olmak” Yoksulluðu Erdal Baykan Yrd. Doç. Dr., Yüzüncü Yýl Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri e-posta:
[email protected]
Öz
Ý
slam, yoksulluk ve yoksullarla ilgili inananýndan ne istemektedir? Eðer Ýslam yoksullarla ilgili inananlarýna bir sorumluluk yüklüyorsa, bir Ýslam ülkesi olan ülkemizde dindar/ takva sahibi olduðunu düþünen insanlarýn yoksullarla iliþkilerinde dinin dileði egemen mi? Dinin kendisinde var olan deðerlerin o dinin inananýnda da olmasý gerekirken bir kimsenin hem o dine inanmasý ve hem de o dinin deðerlerinden uzak bir hayat yaþamasý sosyolojik bir gerçek, öyleyse kiþiyi böylesi bir duruma iten nedenler nelerdir? Bu nedenler sadece inanýn bireysel yanýlgýsýyla mý oluþmaktadýr yoksa modern din algýsýnýn bir problemi mi? Dahasý bugün var olan bu gerçeklik mutlak bir belirleyicilik mi arz ediyor? Ýnananlar bugün olana göre daha olumlu ve tercih edilebilir bir düþünüþ ve davranýþ biçimine ulaþamazlar mý? Tebliðde bu ve benzeri sorulara yoksullar inananýn dindar olabilme imkanýdýr ana fikri baðlamýnda cevap aranmaktadýr Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, yoksullar, takva, dindarlýk, modern din algýsý.
Abstract
W
hat Islam demands from its believers regarding poverty and poor? If Islam as a religion keeps its believers responsible for the welfare of the poor, to what degree Islam governs the relations between the wealthy pious believers and the poor in our country in which the great majority of population is proudly declared to be Muslims on every occasion? It is commonly shared belief that believers in any religion share, or should share, its basic values. What happen if there is a great degree of discrepancy between the basic values of a religion and the acts of its believers in every day life? What are the reasons behind these discrepancies? Are the reasons based on individual misunderstanding of the religi1
Þimdilik dincilik olarak adlandýracaðým durumun, Ejder Okumuþ’un (Okumuþ: 2002) –benim baktýðým yerden sýkýntýlý olarak görünen- ‘gösteriþçi dindarlýk’ olarak kavramsallaþtýrmaya çalýþtýðý, iki yüzlülük ve teþhircilikle ayný anlama gelmediðini, bu tutumda bilinçli bir riyakarlýk, yani içsel bir sapma söz konusu olduðu halde, dincilikte daha çok dinle kurulan iliþkide egemen modern söylemin oluþturduðu etkiye yapýlan vurgu önceliklidir. Sýkýntýlý olarak gördüðüm ifadelendirme çabasýna gelince, dindarlýkta samimiyet zorunlu olarak mündemiçtir, yani gösteriþin olduðu yerde dindarlýk yoktur. Eðer riyakar tutum ve davranýþlarý gösteriþçilik baðlamýnda ifadelendirmek istersek gösteriþçi dinsellik daha uygun bir seçenek olabilirdi.
282 YOKSULLUK
on or rather modern problem of religious perception of the world? Moreover, Do these reasons represent an irreversible trend in human history or only a temporary situation? Last, but not the least, how possible, under the present social conditions, for the believers to develop more positive, more preferable thinking and acting in religious terms regarding the poverty and the welfare of the poor? In this paper, I am going to address to such questions within the maxim of “the poor and the struggle for their welfare are the opportunity for the believers in being pious”. Key Words: Poverty, poor, piousness, religious, modern religious perception.
Ý
slam dünyasýnýn kalkýnma düzeyi ister kiþi baþýna düþen gelirle ister ticaret, okur yazarlýk, bilim, araþtýrma, teknoloji gibi deðiþkenlerle ölçülsün, özellikle Batý’ya oranla çoktandýr daha düþük olduðu gerçeði pek az kimse tarafýndan inkar edilecektir. Ýslam dünyasýnýn içerisinde bulunduðu farklý siyasi, ekonomik, bilimsel ve felsefi yoksulluklar aslýnda yoksulluðun boyutlarýyla birlikte, çeþitliliðini de göstermektedir. Benim burada yoksullukla ilgili söyleyeceklerim ise bu saydýklarýmýn hepsiyle bir þekilde iliþkilendirilebilir olsa da görece tüm bunlarýn dýþýndadýr. Konuþmamýn ana fikrini þöyle ifade edebilirim: Yoksullar inananýn dindar olmasý imkanýdýr. Tebliðin baþlýðýnda yer alan takva kavramýna konuþmam boyunca dindarlýkla ayný anlamý vereceðim. Dindarlýkla ilgili olarak yapýlan çalýþmalarda din ve dindarlýk farklý boyutlarýyla tartýþýlmýþtýr. Biz burada takva kavramýyla dindarlýk arasýndaki iliþkiyi öne çýkararak, dindarlýðý, inanç, düþünce ve zihniyetten, davranýþlara kadar hayatýn her alanýnda Tanrý’yý gözeten, rýzasýný arzu eden tutum olarak kullanacaðýz.
2
Tepkisellik ile ilgili olarak Subaþý’nýn dikkatimizi çektiði nokta, tepkisel tavrýn hangi boyutlara ulaþabileceðinin gözardý edemeyeceðimiz bir tespitini sunmaktadýr. Söz konusu çalýþmada dýþa vurulan dinsel görüntü ve imajlarýn bile çoðunlukla özel alana sýkýþtýrýlmýþ bir dinselliðin tepkisel bir yansýmasý olabileceði gösterilmektedir. (Subaþý: 2003)
Yo k s u l l u k v e D i n
283
Böylece dindarane tutumda, modern algý düzeyinin dýþýnda bir paradigmanýn varlýðýný da kabullenmiþ olacaðým. Çünkü bilindiði gibi batýda Aydýnlanma düþüncesi sonrasýnda oluþan deðiþimle birlikte endüstrileþme, toplumsal hayatý deðiþtirip dönüþtürdüðü gibi insalarýn dini anlama ve yaþama pratiklerini de etkilemiþtir. Bu süreç yine bilindiði gibi modern din algýsýnýn oluþumunda da belirleyici olmuþtur. Bizlerin yöneticilerimiz aracýlýðýyla Batý medeniyetine yeni bir ontolojik ve epistemolojik deðiþim talebiyle katýlma çabasý, hayatýn hemen her öðesini güçlü bir deðiþim içine çekmiþtir. Böylece din, dindar ve dindarlýk da siyaset, kültür, ekonomi vs. gibi diðer alanlardan ayrýþmayacak bir þekilde yeniden belirlenmeye çalýþýlmýþtýr. Modern paradigma içerisinde kalmanýn, çatýþan, metalaþan, siyasallaþan bir din anlayýþýný oluþturabildiði kabulünü, sakýncalarýnýn olduðunu reddetmeyerek, þimdilik dincilik1 olarak adlandýracaðým. Öyleyse inanan insanlar hayatta dindarane bir tutum geliþtirebilecekleri gibi dinci bir anlayýþ içerisine de girebilmektedirler. Ýnanan insanýn dinci bir tutuma yönelmesinin, sadece inanan insanýn bireysel bir yanýlgýsý olmadýðýný, bunun asýl nedenlerinin din karþýtý yapýlanmalar ve egemen pozitivist anlayýþlar olduðunu ifade etmek isterim. Ancak, aslýnda bu modern ve saldýrgan iddialara karþý oluþan tepkisel din2 anlayýþý paradoksal olarak yine inanan insana zarar vermekte ve onun dinle iliþkisini zedeleyebilmektedir. Çünkü artýk dînî anlam evreni modern söylem kalýplarýna indirgenmiþ olmakta, hakikat dilinin yerini ideolojik savunma ve saðlamlaþtýrma çabasý almaktadýr. Bu ise dinin, metafizik, kozmolojik, aklî ve hissî dünyayý þekillendiren bir güç olmasýndan çýkarýlmasý, dindarlýðýn da manevi tecrübelerden yoksun iç zenginliðini kaybetmesi ve böylece söze indirgenmiþ bir þey olarak karþýmýza çýkmasý gerçeðini oluþturmuþtur. (Yýlmaz: 2003, 65-66) Dahasý modernliðin pozitivist kurguya aðýrlýk veren dünyasý içinde, dinsel düþünce, tutum ve davranýþlar, kendini yeni sunumlara mahkum hissetmekte, hatta çoðu kere pozitivist temayüllerle kendini yeniden biçimlendirmek zorunda kalmaktadýr. Bu baðlamda modern dînî söylemin içeriðine sýzmýþ pozitivist bir eðilimin de oluþtuðu gözlemlenebilmektedir. (Subaþý: 2003, 31) Öyleyse inanan insanýn bu paradoksa düþmemesi ya da düþmüþse bu durumdan çýkmasý nasýl mümkün olabilecektir? Bilindiði gibi dindar, hayatýn olgu, ahlâk ve inanç boyutlarýný birlikte gören ve yaþayan insandýr. Ýnanç boyutu; onun kiþiliðinin en küçük ayrýntýsýna kadar sinmiþ durumda olup, bu boyut, onun gözünde, en az diðer boyutlar kadar gerçektir. Ýnanç boyutu dindarý öyle bir noktaya götürür ki, orada o, baþ-
284 YOKSULLUK
kalarýnýn belki sadece ahlâkî olarak deðerlendirdikleri þeyi, iman hayatýnýn ayrýlmaz bir parçasý olarak görür, takdir eder ve yaþar. (Aydýn: 1990, 25657) Ancak günümüzde, hem modern algý biçiminin ürettiði deðer alaný ve hem de kaynaklarla kurulan iliþkideki sapma, inanan insanlarýn çoðu kez bu gerçeðin farkýnda olmadýðýný göstermektedir. Halbuki dindarlýk inançla birlikte, ibadet ve ahlâký da kapsayan boyutlarýn bütünleþmesiyle ortaya çýkmaktaydý. Bu nedenle dinin kalbî boyutunu, davranýþ boyutundan ayrýþtýrma imkaný söz konusu olmamaktadýr. Elbette ki, toplumsal ve kültürel etkenlerden baðýmsýz bir varlýða sahip olmayan dinî anlayýþ ve yaþayýþ, öteki toplumsal ve kültürel olaylar ve anlayýþlarla karþýlýklý etkileþim halinde olacaktýr. Bu etkileþimin doðallýðýný reddetmenin anlamsýz olduðunu düþünmekteyim. Ancak, etkileþimin belirleyici3
“Dini yalanlayaný gördün mü? Ýþte o, öksüzü iter, kakar. Yoksulu doyurmaya ön ayak olmaz” (Maun, 107:1-2). “(Ýyiler) yoksula, yetime ve esire Allah sevgisi için yedirirler. Biz size sýrf Allah rýzasý için yediriyoruz, sizden bir karþýlýk ve teþekkür beklemiyoruz.” (Ýnsan, 79: 8-9). “Mallarýný Allah yolunda verip de sonra verdiklerinin ardýndan baþa kakmayan ve eziyet etmeyenlerin, Rabbleri katýnda mükafatlarý vardýr. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Güzel bir söz ve affedici olmak, peþinden eziyet gelen sadakadan iyidir. Allah, zengindir, halimdir. Ey inanlar! Ýnsanlara gösteriþ için malýný verip Allah’a ve ahiret gününe inanmayan adam gibi, baþa kakmak ve eziyet etmekle sadakalarýnýzý boþa çýkarmayýn. Öyle yapanýn durumu üzerinde biraz toprak bulunan þu kayaya benzer ki, þiddetli saðanak indi de onu sert bir taþ halinde býraktý. Böyleleri kazandýklarýndan bir þey elde edemezler. Allah kafir toplumu doðru yola iletmez. Allah’ýn rýzasýný kazanmak ve ruhlarýndaki imaný kökleþtirmek için mallarýný harcayanlarýn durumu ise tepe üzerinde bulunan bir bahçeye benzer ki, bol yaðmur deðince ürününü iki kat verdi. Yaðmur deðmeseydi bile çisinti olurdu. Allah yaptýklarýnýzý görmektedir.Biriniz ister mi ki, kendisinin altýndan ýrmaklar akan içinde her çeþit meyvesi bulunan, hurmalardan ve üzümlerden oluþmuþ bir bahçesi olsun. (Fakat) kendi üstüne tam ihtiyarlýk çökmüþ, aciz ve küçük çocuklarý da var iken birden ateþli bir kasýrga gelsin de bahçeyi yakýp kül etsin? Allah düþünesiniz diye size ayetlerini böyle açýklýyor. Ey inananlar, kazandýklarýnýzýn ve yerden sizin için çýkardýðýmýz, nimetlerin iyilerinden verin, kendiniz göz yummadan alamayacaðýnýz kötü þeyleri sadaka vermeye kalkmayýn. Bilin ki Allah zengindir, övülmüþtür. Þeytan sizi fakirlikle korkutur (fakir düþeceðinizi söyleyerek sadaka vermekten geri kalmanýzý ister) ve size çirkin þeyleri yapmayý emreder. Allah ise size kendi tarafýndan baðýþlama ve lütuf va’d ediyor. Þüphesiz Allah’ýn lütfu geniþtir, O, bilendir. Dilediðine hikmeti verir. Hikmet verilen kimseye çok hayýr verilmiþtir. Bunu ancak aklý selim sahipleri düþünüp anlar. Allah yaptýðýnýz her harcamayý yahut adadýðýnýz her adaðý bilir. Zalimlerin yardýmcýsý yoktur. Sadakalarý açýktan verirseniz ne güzel! Eðer onlarý gizleyerek verirseniz bu sizin için daha iyidir ve sizin günahlarýnýzdan bir kýsmýný kapatýr. Allah yaptýklarýnýzý duyar. Onlarý yola getirmek sana düþmez, Allah dilediðini yola getirir. Verdiðiniz her hayýr, kendiniz içindir. Yalnýz Allah’ýn rýzasýný kazanmak maksadýyla verirseniz, verdiðiniz her hayýr size tastamam verilir ve hiç hakkýnýz yenmez. Þu fakirlere verin, Allah yolunda kapanýp kalmýþlardýr, yeryüzünde gezip dolaþamazlar. Bilmeyen, utangaçlýklarýndan dolayý onlarý zengin sanar. Onlarý simalarýndan tanýrsýn. Yüzsüzlük edip insanlardan istemezler. Yaptýðýnýz hayýrlarý muhakkak ki Allah bilir. Mallarýný gece gündüz, gizli ve açýk verenlerin mükafatý Rabbleri yanýndadýr. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir (Bakara, 2: 261-274). Onlara: “Allah’ýn size verdiði rýzýktan verin!” dendiði zaman inkar edenler, inananlara dediler ki: “Allah’ýn dilediði takdirde yedireceði bir kimseye biz mi yedirelim? Doðrusu siz, apaçýk bir sapýklýk içindesiniz.” (Yasin, 36:47). Yüzlerinizi doðu ve batý tarafýna çevirmeniz iyilik deðildir. Asýl iyilik, o kimsenin iyiliðidir ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere inandý: Allah rýzasý için yakýnlara, yoksullara yolda kalmýþlara, dilencilere ve boyunduruk altýnda bulunanlara mal verdi, namaz kýldý, zekatý verdi. Antlaþma yaptýklarý zaman antlaþmalarýný yerine getirenler, sýkýntý, hastalýk ve savaþ za-
Yo k s u l l u k v e D i n
285
lik konumuna çýkmasý durumu, gerçekte dinin kendisinde var olanýn o dinin inananýnda da olmasýný gerektirirken, bir kimsenin hem o dine inanmasý ve hem de o dinin deðerlerinden uzak bir hayat yaþamasý gibi paradoksal bir durum ortaya çýkarmaktadýr. Bu ise inananlarýn içerisinde bulunduðu modern algýyý dindarâne bir katýlýmla dönüþtürecek araçlarý oluþturamadýðýný gösterir. Gelinen bu aþamada dinin ve dindarlýðýn yeniden okunmasýný zorunlu kýlan somut durumlardan bir tanesi de yoksulluktur. Özellikle hayatýn her alaný için sözü olan Ýslam’ýn, hayatýn temel gereksinimlerinden yoksun kalmýþ/býrakýlmýþ insanlar için ne dediðinin sorulmasý hem inanan insanýn dindar olabilmesi imkanýna bir örnek oluþturabilecek ve hem de Ýslam dininin yoksullara iliþkin vazettiðinin bir kýsmýný yeniden ortaya koyabilmemizi saðlayacaktýr. Büyük çoðunluðunun insanca bir hayat yaþamak için gerekli olan temel ihtiyaçlarýný onurlu bir þekilde giderebilme imkanýndan uzak olduðu bir ülkenin sorunlarýna iliþkin, dinin ve tabi ki inanan insanlarýn üzerine düþen ödevin ne olduðunun yeniden sorulmasý önemlidir. Ýnsanca yaþama hakkýnýn kazanýlabilmesi konusunun sadece bir kýsým siyasal yönlerinin ötesindeki hemen çoðu sorununu gündemine almayan bir din algýsýnýn ve insanýn ne zihinsel ne de pratik çoðu problemine cevap vermeyen dinsel söylemlerin yerini, sorunlarýn çaðdaþ görünümlerine cevap üreten bir okumanýn almasý ise önemli olmaktan öte bir ödevdir. Çünkü, Ýslâm’ýn her þeyi kapsayan, yaþamýn her yanýný dinsel anlam içinde gören bir din olarak varlýðý, hem bütünlüðü içindeki yaþam alanlarý hem de içeriðinin kapsamý açýsýndan diðer dinlerden ve uygarlýklardan ayrýlan, kendine özgü inançlara dayalý bir dünya yaratmaktadýr. Burada oluþmasý istenen inanan insan tipi ise, hayatýn her yanýný dinin koþulsuz ilkeleri ile iliþkili gören bir algý dünyasýna sahip olan kimsedir. Öyleyse soru þudur: yoksullarla nasýl bir diyalog oluþturulsun ki, inanan insan dindar/ takva sahibi olabilsin, yani inanan insanýn davranýþlarý, ahlâký ve söylemi dinin istediði ile bir bütünlük oluþturabilsin? Ýslam dininin kutsal kitabý olan Kur’an’da ve Ýslam Peygamberinin söz ve uygulamalarýnda yoksul ve yoksullukla ilgili tanýmlamalara ve uygulamalara baktýðýmýzda, inanan insanýn yaptýðý hatalarýn, günahlarýn kefareti olarak yoksullara iliþkin emirleri görmekteyiz. Dahasý bu sadece dünyadaki zenginlik, bereket ve arýnma için deðil âhiret hayatýnýn mutluluðu için de yoksullar anýlmaktadýr. 3
286 YOKSULLUK
Kýsaca yoksullar, inanan insanlarý gelip geçici olandan kalýcý olaný, hakikati idrak edebilecekleri sahici anlam alanýna taþýyabilecek bir imkan olarak tanýmlanmaktadýr. Konuþmamýn geldiði bu aþamada artýk ana fikri biraz daha açabilirim: modern çaðýn anlam dünyasýný ve kavramlara yüklediði anlamlarý aþarak, sýnýrlarý zorlayarak, hakim rasyonelliðe karþý haddi aþarak bu yola koyulmak gerekmektedir. Çünkü dinin söylediklerini anlayabilmek için egemen kavramsal çerçevemizi zorlamamýz hatta belki de tersine çevirebilmemiz ihtiyacý söz konusudur. Bilindiði gibi, Ýslam dininin temel ilkelerinden birisi âhiret hayatýna inanmaktýr. Bu dünyadaki varoluþ amacý da temelde âhiret yurduna hazýrlanmaktýr. Yani gelip geçici olan dünya hayatýndaki yapýp etmeler ebedi hayatýn nasýl olacaðýný belirleyecektir. Öyleyse Ýslam’a inanan bir insan için dünya hayatý bir sýnav olmaktadýr. Sýnavý baþarmakla yoksullar arasýnda önemli bir iliþki kurmuþ olan Ýslam dini, inananýndan sahip olduklarýný ihtiyaç sahipleriyle paylaþmasýný istemektedir. Buraya kadar yapmaya çalýþtýðým, bu paylaþýmýn gerçekleþmesi dileðinin sadece yoksullarýn ihtiyacýnýn karþýlanmasý amacýyla sýnýrlý olmadýðýyla ilgili düþüncelerimi temellendirebilmek içindi. Þimdi yeniden ifade etmem gerekirse sorum þudur: Yoksullar sadece ihtiyaç sahipleri midir, ihtiyaçlarý karþýlananlar mýdýr? Yoksa yoksul olmanýn karþýlýðýnda varsýl olanlarýn geleceðine iliþkin, geleceklerinin nasýl olacaðýna iliþkin, karar verme sürecine mi dahil edilmiþlerdir? Anladýðýmýz kadarýyla, yoksullar Ýslam dini açýsýndan sadece ihtiyaç sahipleri olarak tanýmlanmamaktadýr. Onlar yoksul olmanýn, maddi imkansýzlýklarýn karþýlýðýnda öylesine büyük bir ödülle ödüllendirilmektedir ki bunun dünyevi bir þeyle elde edilebilme imkaný söz konusu deðildir. Bu ödül, varsýllarýn geleceðinin nasýl olacaðýna iliþkin etkin kýlýnmýþ olmaktýr. Öyleyse yoksullar varsýl olanlarýn maddi yardýmlarýna ihtiyaçlarý olan kimseler olarak kalmamakta, varsýllarýn dünya hayatýndaki yanlýþlarýný telafi edebilme, bereket ve arýnma imkaný olmaktadýrlar. Ancak varsýllarýn yoksullara olan muhtaçlýðý dünya hayatýndaki arýnma ve bereketle bitmemekte, ebedi yurttaki mutluluk için de yoksullarýn razýlýðýna ihtiyaçlarý söz konusu olmaktadýr. Bu ise günümüzde varsýlla yoksul arasýndaki iliþkide çoðunlukla var olan psikolojinin tersyüz olmasýdýr ki bu da hakikatte asýl ihtiyaç sahiplerinin yoksullar deðil varsýllar olduðu anlamýna gelmektedir. Öyleyse varsýllar yoksullara bir þeyler verirken kibirlenme hakkýna sahip olmamakta, bilakis, rica ve minnet dolu bir þekilde yoksulla diyaloga geçmek zorunda olan ihtiyaç sahipleri olarak tanýmlanmaktadýrlar. Çünkü bizce, Ýslam dini hem yaþanýlan bu hayatta hem de ebedi hayatta gerçekten kazanmýþ olmanýn yolunu böyle belirlemiþtir. Bu yolu kavrayarak oluþa-
Yo k s u l l u k v e D i n
287
cak bakýþ açýsý sadece ülkemiz yoksullarýnýn hayrýna olacak bir geliþmeyi saðlamakla kalmayacak, belki de daha önemli bir eksikliði –inanan insanlarýn dinle kurmuþ olduðu iliþki biçimindeki sapmalardan biri olan varlýk sahibi olmanýn hakiki anlamýný unutmuþ olmayý- giderme fýrsatý olacaktýr. Konuþmamýn ana fikrini hatýrlatarak bitirmek istiyorum: yoksullar inananýn dindar olabilme imkanýdýr.
Kaynaklar KUR’AN-I KERÝM AYDIN, Mehmet, Din Felsefesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Yay., Ýzmir 1990. OKUMUÞ, Ejder, Gösteriþçi Dindarlýk, Pýnar Yay, Ýstanbul 2002. SUBAÞI, Necdet, “Türk(iye) Dindarlýðý Yeni Tipolojiler’’, Ýslâmiyat Dergisi, Cilt 5, sayý 4, (17-40). YILMAZ, Hüseyin, “Türk Müslümanlýðý, Dindarlýk ve Modernlik’’, Ýslâmiyat Dergisi, Cilt 5, sayý 4, (57-66).
Kur’an ve Yoksulluk Lütfullah Cebeci Prof. Dr., Atatürk Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi e-posta:
[email protected]
Öz
K
ur’an’da yani islamda insana çok büyük bir deðer verilmiþtir. Ýnsan, insan olarak deðerlidir; müslüman olarak sahip olacaðý deðer, daha çok ahiret hayatýnda ortaya çýkacaktýr. Bu yüzden hangi dinden, hangi ýrktan, hangi coðrafyadan olursa olsun, kadýn veya erkek, insanýn islamda özel bir yeri vardýr; yerler ve gökler onun için yaratýlmýþtýr. Ýnsanýn kendi gayreti ile elde edebileceði þeyler vardýr; kaderine zebun olduðu þeyler vardýr. Yoksulluk bazan kaderdir, bazan çalýþmamanýn cezasý.. Fakat her halükarda yoksula yardým Kur’an’ýn çok önem verdiði bir konudur. Kur’an’a göre zenginlik, Allah’ýn bir emaneti sayýlýr; zengin Allah’ýn emrettiði þekilde ondan bir kýsmýný fakirlerin hakký olarak vermek zorundadýr. Ýnsan bu açýdan bir imtihan içindedir. Kur’an bu vermeyi inancýn önemli göstergelerinden biri olarak sayar. Bu yüzden bir çok ayetinde, zekat ve sadaka vermekten, kurban kesmekten, her fýrsatta fakire yardýmdan, açlarý doyurmaktan söz etmektedir. Bu gibi ayetleri toplu olarak deðerlendirdiðimizde, yoksulluk probleminin bütün semavî dinlerde olduðu gibi Ýslam’da da ne kadar önemsendiði görülecektir. Anahtar kelimeler: Kur’an, Ýslam, yoksulluk, zekat, sadaka, yardým
Abstract
288 YOKSULLUK
I
n the Holy Qur’an, The human being is honorable. Human, as human, is eminent. Human, as a muslim, will see his nobility afterlife. So in Islam, all human from all language, all nation and all country, male or female, have a distinguished situation. The ground and heavens has been created for him. There are some things that human can get. But some other things are fate. Sometimes Poverty is fate; sometimes it is a punishment of laziness. But, in all cases, the Qur’an attachs importance to aid to poor. In respect of the Qur’an, wealth is a deposit of God. So the rich must give some of it to poor, as a right of poor. By reason of that, human is in the test of Allah. The Qur’an considers that giving as a sign of faith. So in its many verses it talks about “zekat”, that is obligatory alms, to sacrifice, to give charity, to help poor ýn every chance and to give food to hungry. When we examine these verses as a whole, we see that the problem of poverty is very important in Islam just like in other genuine religions. Key words: Qur’an, Islam, poverty, alm, charity, aid
Ý
nananlarý için, geçmiþe ve geleceðe ýþýk tutan Kur’an, bütün evrenin ve evrendekilerin Rabbi olan Allah Teala’nýn bir bildirisi olarak, göklerde ve yerde olan her þeyin insan için yaratýldýðýný (lokman, 20); gece ile gündüzün, ay, güneþ ve yýldýzlarýn insana âmâde kýlýndýðýný (Nahl, 12), insanoðlunun da yeryüzünün yetkilileri olarak yaratýldýðýný (En’am, 165; Fatýr, 39) haber verir. Bu, Allah Teala’nýn insana ne kadar çok deðer verdiðini gösterir. Nitekim Hak Teala, “Yemin olsun ki Biz insan oðlunu “mükerrem” kýldýk, yani Adem oðullarýný üstün bir þerefe mazhar kýldýk; karada ve denizde binitlere yükledik ve güzel güzel nimetlerle besledik; yarattýklarýmýzdan çoðunun üzerine geçirdik.” (Ýsra, 70) buyurarak bu deðeri açýk açýk ifade etmiþ; bu yüzden meleklerine, “Âdem’e secde edin.” (Bakara, 34; Ýsra, 61) emrini vermiþti. Rabbimiz, kitabýnda, insan olarak, hangi ýrktan, hangi renkten olursak olalým, ayný ana-babadan, Hz. Âdem ile Havva’dan türemiþ kardeþler olduðumuzu; “takva” yani iyi mümin-iyi insan-iyi kul olmanýn dýþýnda bir birimize karþý bir üstünlüðümüzün olmadýðýný hatýrlatýr. (Nisa, 1; A’raf, 19; Hucurat,
Yo k s u l l u k v e D i n
289
13) Dolayýsýyla ilk yaratýlýþta insan olarak hepimiz ayný kýymet ve þerefe sahibiz; fakat ölürken, hayattaki davranýþlarýmýzýn “takva” terazisindeki aðýrlýðýna göre farklý farklý deðerlere sahip olacaðýz. Yaratan katýnda bu kadar deðer verilen insan niçin yaratýlmýþtý? Kur’an buna bazan “ibadet” kelimesi ile, bazan “ibtila” yani “imtihan” kelimesi ile cevap vermiþtir. Bunlarýn anlamýný kýsaca, “Ýnsanlarýn, Allah’ýn belirlediði çerçevede-insanca bir hayat sürme açýsýndan, hür iradeleri ile denenmesi ve bu denemler ile gittikçe olgunlaþmasý” þeklinde verebiliriz. “O, sizi yeryüzünün halifeleri yapan ve sizleri verdiði þeylerle denemek için kiminizi kiminize üstün kýlandýr. Þüphe yok ki, Rabbin çabuk cezalandýran ve yine þüphe yok ki, O tek baðýþlayan, tek merhamet edendir.” (En’am, 165) ayeti, hem bu denemeden, hem de bu deneye basamak oluþturacak bir durumdan söz etmektedir: “kiminin kiminden üstün olmasý..”. Ýnsanlarýn bazýlarýnýn bazýlarýna üstün kýlýnýþý çeþitli yönlerden olabilir; zenginlik-fakirlik de bunlardan biridir. Dolayýsýyla Allah Teala size bir zenginlik vermiþ ise, sizi onunla imtihan etmek için bir emanetçi/bir halife olarak, vermiþtir. “Allah’a ve Resulüne iman edin. Sizi istihlaf buyurduðu yani tasarrufunu size býraktýðý þeylerden infak edin/verin ki, iman edip harcayanlarýnýz için büyük bir mükafat vardýr.” (Hadîd, 7) ayeti, bütün imkan ve zenginliklerimizin Allah’ýn bize bir emaneti olduðunu; hemen biraz sonra gelen “Ne diye Allah yolunda harcamayasýnýz ki? Göklerin ve yerin mirasý zaten Allah’ýndýr (hepsi O’na kalacaktýr)...” (Hadîd, 10) ayeti ve “Göklerin ve yerin mirasý (en sonunda) Allah’a aittir..” (Al-i Ýmran, 180) ayeti, malýn-mülkün ve bütün evrenin asýl sahibinin Allah Teala olduðunu bildiriyor. Malýn asýl sahibi, biz emanetçilerine vermemizi ve yardým etmemizi emrettiðinde, Kur’an açýsýndan, bizim hayýr dememizin bir anlamý yok. Bu noktada Kur’an’ýn dünya hayatýna ve malýna bakýþýna kýsaca temas etmekte fayda var. Çünkü zenginlik-yoksulluk çerçevesinde insanlarýn cömertlik-cimrilik gibi konumuzla alakalý bir çok davranýþý, dünya hayatýna ve malýna bakýþlarýyla yakýndan ilgilidir. Örnek olarak þu ayetlere kulak veriniz: “Dünya hayatý, bir oyun ve eðlenceden ibarettir. Halbuki siz, iman eder de Allah’tan ittika ederseniz,, hem mükafatýnýzý verir, hem de sizden bütün mallarýnýzý istemez. Eðer sizden onlarýn hepsini ister de sizi çýplak býrakacak olursa cimrilik edip dayatýrsýnýz. O da bütün kinlerinizi meydana çýkarýr. Ýþte sizler öyle kimselersiniz ki, Allah yolunda harcamaya çaðrýlýyorsunuz da içinizden kimi cimrilik ediyor. Oysa kim cimrilik eder ise kendine cimrilik etmiþ olur. Allah zengindir, yoksul sizsiniz. Eðer tersine giderseniz, tutar baþka bir topluluðu yerinize getirir, sonra onlar sizin gibi olmazlar.” (Muhammed, 36-38) “Özetle, size verilmiþ bulunan þeyler sadece bu dünya hayatýnýn geçici menfaatidir. Allah’ýn yanýnda bulunanlar ise iman edip sadece Rablerine güvenen kimseler için daha hayýrlý ve daha kalýcýdýr. Onlar ki, günahýn büyük-
290 YOKSULLUK
lerine ve açýk çirkinliklere uzak bulunurlar ve öfkelendikleri vakit de kusur örterler; Onlar, Rablerinin davetini kabul etmekte ve namazý kýlmaktalar; iþlerini de aralarýnda danýþarak çözerler, kendilerine verdiðimiz rýzýklardan baþkalarýna daðýtýrlar.” (Þurâ,36-38) Kur’an’a göre, dünya geçici bir hayat, ahiret asýl yurt olunca, ona inanan bir insan, hayata ve dünya malýna Kur’an’a göre bakacak, bu açýdan davranýþlarýný, dünya menfaati ile ahiret mükafatý arasýndaki tercihini bu inanç belirleyecektir. Ýþte bu yüzden, Kur’an, bir çok ayette, enteresan bir þekilde, infak etmek, yoksula yardýmcý olmak, zekat vermek, açlarý doyurmak, muhtaçlara destek olmak ile iman/inanç arasýndaki baða, bunu tersi olarak da, cimrilik etmek, yoksullara yardým etmemek, zekat vermemek, açlarý doyurmamak ile inançsýzlýk ve münafýklýk arasýndaki baða dikkat çekmekte ve müminin tarif edildiði yahut müminlerin belli baþlý özelliklerinin sýralandýðý bir çok surede, onun “verme”, “merhamet etme” ve “yardým etme” özelliði vurgulu bir þekilde öne çýkmaktadýr. Mesela muttaki-müminin güzel bir tarifini veren þu ayetlere bakýnýz: “Ýyilikgerçek müslümanlýk, yüzlerinizi bir doðu bir batý tarafýna çevirmeniz deðildir. Ancak iyi kiþi, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman edip yakýnlýðý olanlara, öksüzlere, çaresizlere, yolda kalmýþa, dilenenlere ve esirler uðrunda seve seve mal veren, hem namazý kýlan, hem zekatý veren, sözleþtikleri vakit sözlerini yerine getiren, hele sýkýntý ve hastalýk durumlarýnda ve savaþýn kýzýþtýðý anda sabýr gösterenlerdir. Ýste bunlardýr doðru olanlar ve bunlardýr Allah’tan korkup kötülüklerden sakýnanlar.” (Bakara, 177) “Ýtaat eden alçak gönüllü kimseleri müjdele.. Onlar, Allah anýldýðý zaman, kalpleri oynar; kendilerine gelen musibete sabreder; namazý devamlý kýlar ve kendilerine verdiðimiz þeylerden baþkalarýna daðýtýrlar.” (Hac, 34-35) “Muttakiler, gayba iman edip namazý dürüst kýlarlar, kendilerine rýzýk olarak verdiðimiz þeylerden infak ederler.” (Bakara, 2) “(Ey insanlar,) koþuþun Rabbinizden bir baðýþlanmaya ve takva sahipleri için hazýrlanmýþ eni gökler ve yer geniþliðinde olan cennete. O takva sahipleri, bollukta ver darlýkta nafaka verenler, kýzdýklarýnda öfkelerini yutanlar ve insanlarýn kusurlarýný baðýþlayanlardýr. Allah, iyilik edenleri sever” (Al-i Ýmran, 133-134) “Gerçek mü’minler ancak o mü’minlerdir ki, Allah anýldýðý zaman kalpleri ürperir; karþýlarýnda ayetleri okunduðu zaman, imanlarýný artýrýr ve Rablerine tevekkül ederler. O kimseler ki, namazý dürüst kýlarlar ve kendilerini rýzýklandýrdýðýmýz þeylerden baþkalarýna daðýtýrlar. Ýþte gerçek mü’minler onlardýr. Onlara Rablerinin katýnda dereceler vardýr, maðfiret ve güzel rýzýk vardýr.” (Enfal, 2-4 )
Yo k s u l l u k v e D i n
291
“Bizim ayetlerimize öyle kimseler iman ederler ki, onlarla kendilerine öðüt verildiði zaman secdelere kapanýrlar ve Rablerine hamd ite tesbih ederler de büyüklük taslamazlar. Yanlarý yataklarýndan aralaþýr (uzaklaþýr), korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiðimiz azýklardan hayra sarf ederler.” (Secde, 15-16) “Þimdi Rabbinden sana indirilenin gerçekten hak olduðunu bilen bir kimse, kör olan kimse gibi olur mu? Fakat bunu ancak akýl ve vicdaný temiz olanlar idrak eder. Onlar ki, Allah’a verdikleri sözü yerine getirirler ve antlaþmayý bozmazlar. Ve onlar ki, Allah’ýn, riayet edilmesini emrettiði haklara riayet ederler; Rablerine saygý besler ve hesabýn kötü çýkmasýndan korkarlar. Ve onlar ki, Rablerinin rýzasýna ermek için sabrederler, namazý dosdoðru kýlarlar, kendilerine verdiðimiz rýzýklardan gizli açýk harcarlar ve kötülüðü iyilik ile savarlar. Ýþte dünya yurdunun (güzel) sonu onlara mahsustur. “ (Ra’d, 1922) “Rahman’ýn kullarý: O kimseler ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahiller kendilerine laf attýklarý zaman “Selametle!” derler; ve onlar ki, Rablerine secdeler, kýyamlar ederek yatarlar. Ve onlar ki: “Ey Rabbimiz, cehennem azabýný bizden sav(uþtur ), Gerçekten onun azabý defedilemez bir beladýr. Gerçekten o ne kötü durulacak bir yer; ne kötü bir ikametgah!” derler. Ve onlar ki, harcadýklarý vakit israf etmezler, pintilik de yapmazlar; ikisi arasýnda dengeli giderler. “ (Furkan, 63-67) “O Allah’ýn kitabýný okuyup ardýnca gidenler, namazý kýlýp kendilerine rýzýk olarak verdiðimiz þeylerden gizli ve açýk vermekte olanlar, herhalde hiç batma ihtimali olmayan bir ticaret umarlar. Çünkü Allah, mükafatlarýný kendilerine tamamen ödedikten baþka, lütfundan onlara fazlasýný verecektir. “ (Fatýr, 29-30) Çünkü onlar, adaklarýný yerine getirdikleri,ahiretin korkularýný içten duyup, hayatlarýný düzene koyduklarý, “Size sadece Allah rýzasý için yediriyoruz, sizden ne bir karþýlýk isteriz ne de bir teþekkür. Çünkü biz Rabbimizden korkarýz, bir de suratsýz kara günden.” diyerek yoksula, yetime, esire seve seve yemek yedirdikleri için Allah onlarý ahiretin þerlerinden korur ve kendilerini bir parlaklýk ve bir sevince erdirir (Ýnsan, 5-11). Gerçek müminlerin özelliklerinden bahseden bu ayetlere mukabil, inanmayanlarýn ve münafýklarýn özelliklerinden bahseden ayetlerde de “..vay haline o müþriklerin ki, onlar zekatý vermezler ve ahireti de inkar ederler.” (Fussilet, 67-) gibi ifadelerle yine vurgulu bir þekilde onlarýn hayata, mala, dünyaya aþýrý düþkünlükleri ve buna baðlý olarak cimrilikleri, bencillikleri, merhametsizlikleri ifade edilir(Kalem, 10-16). Yarýn ahirette cennetlerdekiler, onlara “Sizi cehenneme sokan nedir?” diye sorduklarýnda; (Onlar): “Biz namaz kýlanlardan deðildik, fakirlere yemek yedirmezdik, batakçýlarla dalar giderdik ve hesap gününe yalan derdik, bize o ölüm gelinceye kadar..” diyecekler.” (Müddessir, 40-47).
292 YOKSULLUK
Ahiret gününe inanmayan, dini yalan sayan, bir gün gelip hesap vereceðine imaný olmayan bu tip insanlar, “yetimi itip kakar; yoksulu doyurmaya teþvik etmez; ibadetlerini gösteriþ için yaparlar, zekatlarýný vermezler, insanlara yardým etmezler.” (Ma’ûn, 1-7) Kur’an, kýyamet kopup da mahþerde toplanýldýðýnda, Allah’a inanmamýþ ve yoksulun yiyeceðine hiç bakmamýþ olan bu insanlarýn, “Eyvah! Keþke kitabým verilmeseydi bana ve hesabýmýn ne olduðunu öðrenmeseydim. Ne olurdu o ölüm iþ bitiren olsaydý (yeniden dirilmeseydim). Malým benden yana hiç bir þeye yaramadý. Mahvoldu saltanatým, gücüm.” diyerek cehenneme atýlacaklarýný haber veriyor(Hakka, 25-37). Hür iradeli insanlar olarak onlara, iman-inkar, iyi-kötü, doðru-yanlýþ, merhamet-merhametsizlik, gibi zýtlar arasýnda seçim yapma þansý verilmiþti. Onlar zor ama insanca olan tarafý seçmediler. Çünkü esire yardým edip, hürriyetine kavuþturmak ve salgýn bir açlýk gününde yakýnlýðý olan bir yetime veya toprak döþenen (hiçbir varlýðý olmayan) bir yoksula yemek yedirmek gibi sarp yokuþu göze alamadýlar (Beled, 10-17) Müminin merhamet ve içtenliðine karþýn, bu inanmayanlar, “Allah’a ibadet edin, O’na hiçbir þeyi ortak koþmayýn. Sonra babaya, anaya, akrabanýza, öksüzlere, yoksullara, yakýn komþuya, uzak komþuya arkadaþa, yolda kalmýþa ve ellerinizdeki köle ve cariyelere iyilik edin.” (Nisa, 36) emrine uymayýp, kibir ve gurur içinde, hem cimrilik yapar, hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah’ýn kendilerine lütfundan verdiði þeyleri saklarlar; oysa Allah öyle nankörlere alçaltýcý bir azap hazýrlamýþtýr. Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanmadýklarý halde, bazan mallarýný insanlara gösteriþ için, övünmek için sarf ederler. (Nisa, 37-38; Hadid, 23-24 ) “Yine onlardan bir takýmý “Allah bize bol lütufta bulunursa mutlaka zekatýný veririz ve dürüstlerden oluruz!” diye söz vermiþlerdi. Allah kendilerine lütfundan istediklerini verince cimrilik edip yüz çevirdiler ve zaten yan çizip duruyorlardý. Allah’a verdikleri sözü tutmadýklarý ve yalan söylemeyi adet edindikleri için o da bu yaptýklarýnýn akýbetini kalplerinde kýyamete kadar sürecek bir nifaka çevirdi.” (Tevbe, 75-77) Bu yüzden Allah Teala, ister gönüllü, ister zoraki versinler, münafýklarýn verdiklerini hiçbir zaman kabul etmeyeceðini bildirmiþtir. Çünkü onlar inanarak ve gerçek anlamda içlerinden gelerek, yani Allah rýzasý için vermemektedirler(Tevbe, 53-54); vermek zorunda kalýrlarsa da, onu angarya saymaktadýrlar(Tevbe, 98). Cenab-ý Allah böylesi insanlarý þöyle uyarýr: “Allah’ýn bol nimetinden kendilerine verdiði þeye cimrilik edenler sakýn onu kendilerine hayýrlý sanmasýnlar. Hayýr, o, onlar için bir þerdir. Kýyamet gününde o cimrilik edip dört elle sarýldýklarý mal, boyunlarýna tomruk edilecek. Kaldý ki, göklerin ve yerin mirasý hep Allah’ýndýr ve Allah, bütün yaptýklarýnýzdan haberdardýr. Muhakkak ki, Allah: “Allah fakirdir, bizler zenginiz.” diyenlerin lakýrdýlarýný iþitti. Onlarýn dediklerini pey-
Yo k s u l l u k v e D i n
293
gamberleri haksýz yere öldürmeleri ile birlikte yazacaðýz ve onlara: “Tadýn bakalým o yangýn azabýný!” diyeceðiz. “ (Al-i Ýmran,180-181) Fakat buna karþýlýk gerçek müminler, malýný “Ancak yüceler yücesi Rabbinin rýzasýný aramak için verir.” (Leyl,20) Bunlar yardýmlarýný açýktan da verse, gizli olarak da verse, bir problem yok. Dolayýsýyla Rableri onlara þöyle sesleniyor: “Sadakalarý açýkça verirseniz ne iyi! Eðer fakirlere gizlice verirseniz, bu sizin için daha hayýrlýdýr ve günahlarýnýzýn bir kýsmýnýn baðýþlanmasýný saðlar. Allah, bütün yaptýklarýnýzdan haberdardýr.... Hayýr adýna ne verirseniz, hep kendi lehinizedir. Ancak sizler, yalnýz Allah rýzasý için verirsiniz. Bu þekilde hayýr için her ne verirseniz, karþýlýðý size tamamen ödenir ve hiç hakkýnýz yenmez..” (Bakara, 271-272) “Mallarýný Allah yolunda harcayan sonra verdiklerinin arkasýndan baþa kakmayan ve gönül incitmeyen kimselerin Rableri katýnda mükafatlarý vardýr. Onlara bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (Bakara, 262) “ Allah’ýn hoþnutluðunu aramak ve kendilerini veya bir kýsmýný Allah yolunda pay sahibi kýlmak için mallarýný harcayanlarýn durumu, bir tepenin üstünde bulunan, üzerine kuvvetli bir saðanaðýn yaðýp meyvelerini iki kat artýrdýðý bir bahçenin durumuna benzer. Bir saðanak yaðmasa da, ona mutlaka bir çisinti düþer. Allah, yaptýklarýnýzý gözetliyor.” (Bakara, 265) “Bedevilerden öyleleri vardýr ki, Allah’a ve ahiret gününe inanýr; harcadýðýný Allah katýnda yakýnlaþma ve Peygamberin dualarýna vesile sayar; gerçekten bu, onlar için bir yakýnlýktýr. Ýleride Allah, onlarý rahmeti içine koyacaktýr; çünkü Allah çok baðýþlayan, çok merhamet edendir.” (Tevbe, 99) Ýnsan yaratýlýþý/fýtratý gereði yýðýn yýðýn altýný ve gümüþü, cins cins atlarý, davarlarý, çeþit çeþit ekinleri ve benzeri dünya malýný ve zenginliðini sever. Fakat bunlar, Kur’an’ýn penceresinden bakan, sabreden, doðruluktan ayrýlmayan, divan duran, nafaka veren ve seher vakitlerinde baðýþlanma dileyenler için dünya hayatýnýn geçici nimetleridir. Oysa ahirette Rablerinin yanýnda bulunan güzel güzel mükafatlar; altýndan ýrmaklar akan, içlerinde sonsuza kadar kalacaklarý cennetler, tertemiz eþler ve bir de Allah’ýn hoþnutluðu onlar için daha hayýrlýdýr(Al-i Ýmran, 14-17 ). Allah imtihan için insana böyle bir fýtrat vermiþtir. Bu yüzden Rabbi insanoðluna, her ne zaman ikramda bulunup, nimetler verirse: “Rabbim bana ikram etti.” der-sevinir. Fakat her ne zaman da sýnayýp rýzkýný daraltýrsa: “Rabbim beni hor-hakir kýldý.” der-þikayetlenir. Doðrusu insanlar genel olarak, ham fýtratlarýný imanla terbiye etmedikleri için, yetime ikram etmezler; birbirlerini yoksulu doyurmaya teþvik etmezler; ellerine geçirdiklerini helal haram demeden yerler de yerler; mal-mülk yýðmayý aþýrý severler. Fakat ahirette bu davranýþlarýnýn onlarý cehennemde sona eren bir yola soktuðunu anlayýp, “Keþke ben bu hayatým için (saðlýðýmda hayýrlar) göndermiþ olsaydým.” diye piþman
294 YOKSULLUK
olduklarýnda çoktan iþ iþten geçmiþ olur (Fecr, 15-25). Halbuki dünyada iken onlara: “Allah’ýn size rýzýk olarak verdiði þeylerden hayra harcayýn” denildiði zaman, ya, “Allah’ýn, dileseydi yiyecek verebileceði kimseyi biz hiç yedirir miyiz, siz apaçýk bir sapýklýk içinde deðil de nesiniz?” (Yasin, 47) diyerek, güya müslümanlarý Allah ve kader inançlarý ile çeliþkiye düþmekle itham ediyorlardý; ya da, “Allah fakirdir, bizler zenginiz.” (Al-i Ýmran, 181) diye alay ediyorlardý. Çünkü Kur’an’a göre, rýzký az veya çok olarak veren Allah’týr. Ama ayný zamanda O, rýzký çok olanlara, yoksula, yolda kalmýþa, akrabaya, yani muhtaç olan herkese, Allah rýzasý için vermeyi de emretmekte(Rum, 37-38) ve peygamberine “Gerçekten Rabbim, rýzký kullarýndan dilediði kimseye hem bol verir, hem kýsar. Hayýr için her neyi harcarsanýz, O, onun yerini doldurur. O, rýzýk verenlerin en hayýrlýsýdýr.” (Sebe, 39) demesini ferman buyurmaktadýr. Demek ki özellikle rýzký bol verilenler, yoksullara yardým açýsýndan, sonuçlarý ahirette görülecek bir sýnamadan geçmektedirler. Ýnsanýn bir taraftan fýtratan mala düþkün yaratýlmýþ olmalarý, bir taraftan da böyle yardýmlarla yükümlü tutulmalarý, imtihanýn ne kadar yaman olduðunu göstermektedir. Böylesi zor bir iþin üstesinden, ancak ilahi uyarý ve teþviklerin yardýmýyla gelinir. Dolayýsýyla Rab Teala mesela “Doðrusu mallarýnýz ve çocuklarýnýz bir fitne (imtihan)dýr. Büyük mükafat ise Allah katýndadýr. Onun için gücünüz yettiði kadar Allah’tan korkun, dinleyin, itaat edin ve harcayýn, kendiniz için hayýr yapýn. Her kim de nefsinin hýrsýndan korunursa iþte onlar kurtuluþa erenlerdir. Eðer Allah’a bir güzel borç sunarsanýz onu sizin için katlayýverir ve sizi baðýþlar. Allah, çok mükafat verendir, cezalandýrmada acele etmeyendir.” (Teðabün, 15-17) buyurmaktadýr. Hatta bazan yardým edeceðimiz yoksul ve muhtaç insanlarýn bize karþý bir takým kusurlarý olsa bile, karþýlýðýnda Allah’ýn baðýþýna ermek için, bunlarý affetmemizi, kusurlarýna aldýrmamamýzý ve yardýmda kusur etmememizi tavsiye etmektedir(Nur, 22). Kur’an açýsýndan Allah’ýn hoþnutluðunu elde etmek gayesiyle zekat- sadaka vermek, yoksula yardým, açý doyurmak, muhtaca destek olmak, çok önemli olduðu için, bu konudaki uyarý, tehdit ve teþvikler çok çeþitli þekillerde tekrar edilir. Bunlarýn bazýlarýnda ölüm ve ölüm ötesi hatýrlatýlarak ve aksi davranýþlar, insanýn bile bile kendisini tehlikeye atmasý sayýlarak þöyle buyurulur: “Allah yolunda malýnýzý verin de ellerinizle kendinizi tehlikeye býrakmayýn ve güzel hareket edin, çünkü Allah, güzel davrananlarý sever.” (Bakara, 195) “Her birinize ölüm gelip de: “Rabbim beni kýsa bir süre için hayatta býraksan da, sadaka versem ve iyilerden olsam.” demesinden önce size verdiðimiz rýzýklardan (Allah için) harcayýn.” (Münafýkûn, 10 )
Yo k s u l l u k v e D i n
295
“Ey iman edenler, alýþ veriþin, dostluðun ve þefaatin olmayacaðý gün gelmeden önce, size verdiðimiz mallardan nafaka verin...” (Bakara, 254) “Söyle o iman etmiþ kullarýma: kendisinde alým-satým ve dostluðun bulunmayacaðý gün gelmeden önce, namazý kýlsýnlar ve kendilerini rýzýklandýrdýðýmýz þeylerden gizli ve açýk harcasýnlar.” (Ýbrahim, 31) Bazý teþvik ayetlerinde duygularýmýza hitab edilerek, kendi çoluk-çocuðumuz ayný duruma düþtüðünde hissedeceklerimiz hatýrlatýlmakta ve “Titresin o kimseler ki, arkalarýnda elleri ermez, güçleri yetmez çocuklar býrakacak olsalardý onlar için endiþe duyacaklardý. O halde Allah’tan korksunlar ve saðlam söz söylesinler”. (Nisa, 9) ve “Sizden hanginiz ister ki, kendisinin hurma ve üzüm baðlarý bulunan altýndan ýrmaklar akan, içinde her çeþit ürünün yetiþtiði bir bahçesi olsun da kendisine yaþlýlýk çöküp elleri yetmez, güçleri çatmaz bir takým çocuklarýn bulunduðu bir sýrada, ateþli bir bora isabet edip bahçesini yaksýn? Ýþte Allah, düþünesiniz diye sizlere ayetlerini böyle anlatýyor.” (Bakara, 266) buyurulmakta. Tehdit bazan “Ýþte sizler öyle kimselersiniz ki, Allah yolunda harcamaya çaðrýlýyorsunuz da içinizden kimleri cimrilik ediyor. Oysa kim cimrilik eder ise kendine cimrilik etmiþ olur. Allah zengindir, yoksul sizsiniz. Eðer tersine giderseniz, tutar baþka bir topluluðu yerinize getirir, sonra onlar sizin gibi olmazlar.” (Muhammed, 38 ) ayetinde olduðu gibi, dünyada çarptýrýlacaðýmýz cezalarla; bazan “Allah’ýn bol nimetinden kendilerine verdiði þeye cimrilik edenler sakýn onu kendilerine hayýrlý sanmasýnlar. Hayýr, o, onlar için bir þerdir. Kýyamet gününde o kýskandýklarý mal, boyunlarýna tomruk edilecek. Kaldý ki, göklerin ve yerin mirasý hep Allah’ýndýr ve Allah, bütün yaptýklarýnýzdan haberdardýr.” (Al-i Ýmran, 180 ) ayetinde olduðu gibi, ahirette yüz yüze geleceðimiz azaplarla yapýlýr. Bazan da, “O, seni bir yetim iken barýndýrmadý mý? Seni, yol bilmez iken (doðru) yola koymadý mý? Seni bir yoksul iken kimseye muhtaç olmaz bir hale getirmedi mi? Öyle ise, sakýn yetime kahretme (onu horlama); El açýp isteyeni de azarlama. Fakat Rabbinin nimetini hep hatýrla.” (Duha, 6-11) diye, bizzat bize olan ilahî lütuf ve yardýmlar hatýrlatýlarak yapýlýr. Cenab-ý Allah bir çok ayette, fýtratýnda olan mala düþkünlüðü iman ile dengeleyip, yoksulu doyuran-muhtaca yardým eden ve olmayana veren insanlara, katýndan bir mükafat, bir baðýþlama ve sonsuza dek kalmak üzere altýndan ýrmaklar akan cennetler (Al-i Ýmran, 136; Hadid, 7; Bakara, 262, 265, 270-274) ilahî rahmet, yakýnlýk (Tevbe, 99) vad etmekte; rýzasý için yapýlan bu yardýmlarý âdetâ kendisine verilmiþ ve kat kat geri ödenecek olan bir borç sayar(Hadid, 10-11; Teðabün, 17; Bakara, 277; Fatýr, 29-30). Diðer taraftan inanmayan ve dolayýsýyla fakire-yoksula vermeyenleri de, “Ne vardý bunlar Allah’a iman etseler, ahiret gününe inansalar ve Allah’ýn
296 YOKSULLUK
kendilerine vermiþ olduðu þeylerden infak etselerdi zarar mý ederlerdi? Allah, kendilerini bilirdi. Allah zerre kadar zulmetmez ve eðer bir iyilik olursa onu kat kar artýrýr, ayrýca kendi tarafýndan da büyük bir mükafat verir.” (Nisa, 39-40) diye âdetâ yalvaran bir üslupla imana ve yardýma teþvik etmektedir. Kur’an’a göre, zenginin fakire yardýmý bir lütuf deðil, Allah’ýn verilmesini emrettiði bir haktýr (Rum, 38; Ýsra, 26). Ne var ki fakirin hakkýný Allah zenginin malýna katarak, onu denemektedir. Dolayýsýyla inanan insan, kendine ait olmayan bir emaneti sahibine iade eder gibi, hiç zorlanmadan bunu verir. Bununla birlikte bu iþ tamamen insanlarýn keyfine de býrakýlmamýþ, çeþitli dinî emirlerle saðlama baðlanmýþtýr. Bunun için “Ýslamýn Sosyal Güvenlik Kurumlarý” diyebileceðimiz çeþitli düzenlemeler yapýlmýþtýr. Mesela, “Þunu da bilin ki, eðer Allah’a ve hak ile batýlýn ayrýldýðý gün, iki ordunun çarpýþtýðý gün kulumuza indirdiklerimize iman etmiþ iseniz, ganimet olarak aldýðýnýz herhangi bir þeyin beþte biri Allah’ýndýr, peygambere, yakýnlarýna, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmýþlara aittir.” (Enfal, 41) buyurularak ve “Allah’ýn peygamberine diðer memleketlerden tahvil buyurduðu fey’i de Allah’a peygamberine, onun yakýnlarýna, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmýþ kimselere verilir; yalnýzca içinizden zenginler arasýnda dolaþan bir servet olmasýn diye...” (Haþr, 7) buyurularak, “Ýslam ordusunun savaþ yoluyla yahut bilfiil savaþ yapmadan düþmanlarýndan elde ettiði menkul veya gayr-ý menkul her çeþit mal”ýn (Elmalýlý, 4/2405) yani “ganimet”in, ve “fey”in beþte biri, tümü muhtaç kesimlere tahsis edilmiþtir. Ýslamda zenginden fakire mal-para-yardým aktarýmý suretiyle toplumda sevgi ve dayanýþmayý saðlayan kurumlardan biri de çeþitli vesilelerle kesilen “kurban”lardýr. Mesela hacda kesilecek kurbanlar için Allah Teala: “... Allah’ýn kendilerine rýzýk olarak verdiði hayvanlarý kurban ederken Allah’ýn adýný ansýnlar; siz de onlardan yiyin, yoksulu ve fakiri doyurun.” (Hacc, 28, ayrýca bkz. Hacc, 36) der. Þüphesiz Kur’an açýsýndan yoksulluk konusunu iþlenirken üzerinde en çok durulmasý gereken kurumlardan biri “zekat”týr. Sermayenin zenginlerin tekelinde kalýp, bir baský aracý haline dönüþmesi toplumda sýnýflarýn oluþmasýný ve sýnýflar arasý mücadelelerin meydana gelmesini kaçýnýlmaz kýlacaðý ve böyle bir oluþuma meydan vermek islamýn özündeki merhamete ters düþtüðü için Kur’an zekatý farz kýlmýþ, faizi yasaklamýþ ve “Ýnsanlarýn mallarýnda artýþ olsun diye verdiðiniz faiz, Allah katýnda artmaz; Allah’ýn yüzünü dileyerek verdiðiniz zekat ise, katlayanlar (kat kat artýranlar) iþte onlardýr.” (Rum, 39) “Allah, faizi mahveder ve sadakalarý artýrýr...” (bakara,276) buyurmuþtur. Ýþte böylece para türü mallarýn sermayesinde yýlda % 2.5; diðer ürünlerde ve zenginliklerde ise % 10, % 5 ve benzeri oranlarda, hatta olaðanüstü durum-
Yo k s u l l u k v e D i n
297
larda, ihtiyaç fazlasý bütün malý kapsayacak kadar çok ileri oranlarda(Bakara, 219 (“afv”)) belirlenen zekatlar önemli bir yekun tutmaktadýr. Kur’an, böylece katý ve aþýlmaz toplumsal bir tabakalaþmayý önlemiþ, toplumdaki aþýrý zenginliði ve aþýrý fakirliði yok ederek, malî açýdan birbirlerine yakýn katmanlardan oluþan bir toplum gerçekleþtirmeyi hedeflemiþtir. (Orhan Atalay, Kur’an-ý Kerim’de Ýnsan-Meta Ýliþkisi.., Y. Lisans tezi, Erzurum, 1993, s.113-114). Bunun için de toplanan bu büyük yekunun hangi sýnýflara ve nerelere daðýtýlýp - harcanacaðýný belirtmek üzere : “Sana Allah yolunda mallarýný neye harcayacaklarýný sorarlar. De ki: “Vereceðiniz nafaka, ana, baba, en yakýnlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmýþlar içindir. Hayýr olarak daha ne yaparsanýz Allah onu muhakkak bilir.” (Bakara, 215) “Sadakalar(yani zekatlar), ancak fakirler, miskinler, zekat toplama görevlileri, kalpleri islamiyete ýsýndýrýlmak istenenler, köleler, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmýþlar içindir. Allah tarafýndan kesin olarak böyle farz edildi. Allah, her þeyi bilendir, hikmet sahibidir.” (Tevbe, 60) buyurulmuþtur. Zekatýn verileceði yerlerin baþýnda, fakirlerin ve miskinlerin zikredilmesi, zekatýn, özellikle bu tabakaya verileceðini ifade etmektedir. Demek ki zekatta asýl olan ve ilk akla gelen þey, onun, kendi iradeleri dýþýnda yetimlik, çocukluk, ihtiyarlýk, hastalýk, iþsizlik, ve tabiî afet gibi çeþitli tehlikelere maruz kaldýklarý için, belli bir varlýk ve gelir seviyesinin altýna düþmüþ kimselerin derdine çare oluþudur. Kur’an’da yoksula yardýmý ifade eden bir çok ayette “fakir” ve “miskin” kelimesinin yan yana zikredilmesi dikkat çekicidir. Fakir, Türkçe’de genel olarak yoksulu ifade etmek için kullanýlýr. “Miskin” ise, “uyuþuk, aciz, tepkisiz, zavallý” (Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, s. 1570) gibi anlamlara gelir. Fakat Arapça’da bu iki kelime yoksulluðun derecelerini göstermektedir. Alimlerden bir kýsmý “fakir”in daha muhtaç olaný, bazýlarý da “miskin” kelimesinin daha muhtaç olaný ifade ettiðini söylemiþlerdir; bir kýsým alimler de “fakir, hiçbir þeyi bulunmayan; miskin ise, gezip dilenen kimse” (Raðýb Ýsfahanî, Müfredat, s.347,576; Razi, Tefsir-i Kebir, (terc.), Akçað yay. Ankara, 1991,bkz. 12/46-52) diye tefsir edilmiþtir. Bunun konumuz açýmýzdan önemi þudur: Kur’an, zekattan ve diðer yardýmlardan yoksula ve fakire pay ayýrýrken, onlarýn belli bir kesimini deðil bütün kesimlerini düþünmektedir. Sözlük anlamý ile, “artma”, “bereket”, “temizlik”, “malý koruma”. “Allah’a karþý þükür” ve “iyi hal” gibi genelde bereket ifade eden zekat, Ýslam binasýnýn beþ temel esasýndan biri olarak yerleþtirmiþtir. Bu yüzden Hz. Peygamber (S.A.V.)’de gönderdiði bütün davet mektuplarýnda veya davetçi elçilerine verdiði talimatlarýnda Allah’a ve peygambere iman, namaz ve zekat üzerinde ýsrar etmiþtir (Ayni, Umdetu’1-Karî. VIII/243). Hz.Ebu Bekir, hilafeti döneminde, namaz kýlýp da zekat vermeyeceklerini söyleyenleri mürtet ka-
298 YOKSULLUK
bul edip, onlara karþý savaþ ilan ederek; “Allah’a yemin olsun ki. namazla zekatýn arasýný ayýranlarla savaþacaðým.” (Aynî, a.e..VIII/244) demiþtir. Kur’an-’ Kerim’de tam otuz yerde zikredilen “ zekat”, bunlarýn yirmi yedisinde namazla beraber anýlmýþtýr... Bu da bir yandan namazla- zekatýn sýký iliþkisini gösterirken. ayný zamanda. ekonomik hayatýn, manevî uhrevî boyutla bütünlüðünü simgeler, Yani, Allah’a karþý olan görevlerin, topluma karþý olan görevlerden ayrýlmaz olduðunun (Roger Garaudy, islam ve Ýnsanlýðýn Geleceði, s. 121.) ve namaz - oruç ve benzeri ibadetler ne kadar önemlisi ise zekat ve benzeri yollarla yoksula yardýmýn da o kadar önemli olduðunu, ona karþý en ufak bir duyarsýzlýðýn, dinin aslýna karþý bir suç telakki edildiðini ifade eder. Ayrýca “zekat”, özündeki “temizlik” anlamý ile, 1) malý, baþkalarýnýn hakkýný ondan ayýrýp sahiplerine vererek manen temizlemek ve iyice helalleþtirmek açýsýndan ve 2)insanýn fýtratýnda bulunan mal hýrsý ve cimrilik duygularýný törpüleyip terbiye ederek insanýn ruhen “tezkiyesini” yani temizlenip-arýnýp yücelmesini saðlamasý açýsýndan bu ibadete isim olmuþtur. Dolaysýsýyla zekat, basit bir “verme ve merhamet duygularýný tatmin” iþinden çok, insan nefsini terbiye edip, nefsin isteklerini ve hýrslarýný gemleyip, manen olgunlaþtýran bir ibadettir. Nitekim þu ayetlerde buna iþaret edilmektedir. “O çok takva sahibi olan cehennemden uzaklaþtýrýlacaktýr. O ki, malýný verir, “tezekkî eder”, yani malýný ve ruhunu temizler. Ve onda hiç kimsenin mükafat edilecek bir nimeti yoktur. Ancak yüceler yücesi Rabbinin rýzasýný aramak için verir. Ve mutlaka o hoþnutluða erecektir.” (Leyl, 17-21) “Nefse ve onu düzenleyene, sonra da ona bozukluðunu ve korunmasýný ilham eden (Allah’a yemin olsun) ki, nefsini “tezkiye eden” temizlikle parlatan gerçek kurtuluþ bulmuþtur. Onu kirletip gömen de ziyan etmiþtir.” (Þems,7-10) “Doðrusu felah bulmuþtur “tezekki eden” yani ruhen temizlenen-arýnan, Rabbinin adýný anýp namaz kýlan. Fakat siz, dünya hayatýný tercih ediyorsunuz. Oysa ahiret daha hayýrlý ve daha kalýcýdýr.” (A’la, 14-17) Dolayýsýyla “... “tezekki eden” yani ruhen temizlenen de sýrf kendisi için temizlenir. Nihayet gidiþ Allah’adýr.” (Fatýr, 18) Yanlýþ tavýrlara binaen, bir takým zenginler ve zenginlikler hakkýndaki olumsuz ifadelere bakarak, mal ve zenginliðin mutlak olarak kötülendiði sanýlmamalýdýr. Dinimizde “toplumun maddî refah durumuna katkýda bulunacak, hayýrlý yerlere umumun faydasýna sarf edilecek, insaný dilencilik zilletinden ve fakirlik belasýndan koruyacak, yoksullarý ve öksüzleri gözetecek,” olan mal, bir gýpta konusu addedilmiþ, dolayýsýyla teþvik edilmiþtir (Orhan, s.71). Allah Teala, “Bir yanda hiçbir þeye gücü yetmeyen bir köle, diðer yanda tarafýmýzdan güzel bir rýzýk verdiðimiz, ondan gizli, açýk olarak harcayan hür bir insan... Bunlar hiç eþit olur mu?..” (Nahl, 75) derken, Hz.Peygamber (SA.V.)
Yo k s u l l u k v e D i n
299
de: “Yalnýzca iki þey gýpta edilmeye deðerdir : Biri. Allah’ýn kendine vermiþ olduðu Kur’an’la gece-gündüz amel eden adam; diðeri de Allah’ýn kendisine vermiþ olduðu “malý” gece-gündüz infak eden adamdýr “ buyurmuþtur (Buharî, tevhid, 45). Kur’an’da Zengin, zenginlik” anlamlarýný ifade eden “ganî” kelimesi genelde Allah Teala’nýn bir sýfatý olarak yer alýr. Böylece Kur’an, gerçek zenginin Cenab-ý Allah olduðuna iþaret etmiþ olur. Ayný kökten gelen “a’nâ” kelimesi hep, “müstaðni olmak, yani baþkasýna muhtaç olmamak, ihtiyaç duymamak, ihtiyacý olmamak” gibi anlamlar ifade eder. Dolayýsýyla zengin de bu anlamlarý ihtiva eder. Buna göre, bunun zýddý olarak kullanýlan “fakir” kelimesi, genel olarak, “ihtiyacý olmak, baþkalarýna muhtaç olmak” anlamýný ifade etmiþ olur ve her seviyedeki ihtiyacý ve muhtacý içine alýr. Kelime, kökü itibarýyla, bu ihtiyaç ve yoksulluðun, insanýn âdetâ belini kýracak kadar zorlayan bir durumu olduðunu ortaya kor(Kýyame, 25). Hiç kimseye, hiç bir þeye ve hiç bir zaman muhtaç olmayan yegane varlýk Allah Teala’dýr. Bundan dolayý Kur’an gerçek zengin olarak Allah’ý görür. Ýnsan, kendisine emaneten verilmiþ mal-mülke bakýlarak “zengin” diye niteleniyor ise de, aslýnda “fakir”dir, “zayýf”dýr ve Allah’a “muhtaç”týr.. Kur’an bu gerçeði þöyle ilan ediyor: “Ey insanlar, sizsiniz hep Allah’a muhtaç fakirler. Allah ise, zengin ve hamd ile övülecek olandýr. Dilerse sizi yok eder ve yeni bir halk getirir ve bu Allah’a göre zor bir þey deðildir.” (Fatýr, 15-17)Nitekim Hz. Musa da, “Ey Rabbim, ben gerçekten bana vereceðin her hayra “fakirim” yani muhtacým” demiþti. (Kasas,24) Gücü geniþ, ilmi çok Allah, kendi katýndan bir baðýþlama ve fazla bir kar va’d ederken, þeytan, bu gerçekleri unutturarak, insaný yoksullukla korkutup çirkin iþlere, cimriliðe, vermemeye teþvik eder. “ (Bakara,268) Kur’an, bir taraftan toplumun ileri gelenlerine ve zenginlerine yönelik çeþitli direktifleri ile, çaresiz, zayýf, muhtaç ve yoksul insanlarýn kollanmasýný; bir taraftan da yoksul ve muhtaç insanlara direktiflerle barýþ ve huzurun korunmasýný emreder. Þu ayet iki tarafa da tavsiyelerde bulunur: “Sizden olan dullarý ve kölelerinizden, cariyelerinizden doðru gidenleri evlendirin. Eðer yoksul iseler, Allah onlara fazlýndan zenginlik verir. Allah, nimeti bol olan, her þeyi bilendir. Evlenme imkaný bulamayanlar, Allah kendilerini lütfundan zenginleþtirinceye kadar iffetli kalmaya çalýþsýnlar, sahibi bulunduðunuz köle ve cariyelerden , kendi bedellerini ödeyip azad edilmek için anlaþma yapmak isteyenlerle, eðer kendilerinde bir hayýr biliyorsanýz, hemen yazýlý anlaþma yapýn ve Allah’ýn size verdiði maldan onlara verin. Dünya hayatýnýn geçici varlýðýný kazanacaksýnýz diye, sakýn namuslu kalmayý dileyen cariyelerinizi fuhþa zorlamayýn. Her kim de onlarý fuhþa zorlarsa, þüphesiz ki Allah, onlarýn zorla bu iþe sürüklenmesinden sonra, onlarý baðýþlar, merhamet eder.” (Nur,32-33)
300 YOKSULLUK
Kölelerden ve cariyelerin haklarýndan söz eden bu ayeti çaðýmýzýn sosyal olaylarý çerçevesinde güncelleþtirecek olursak çok þeyler söyleyebiliriz. Bir taraftan zenginlere: “Sevdiðiniz þeylerden baþkalarýna da vermedikçe, tam bir iyilik vasfýna eremezsiniz. Her ne harcarsanýz þüphesiz Allah onu bilir.” (Al-i Ýmran, 92 ) ve “Ey iman edenler, gerek kazandýklarýnýzýn ve gerekse sizin için yerden çýkardýklarýmýzýn temizlerinden Allah yolunda harcayýn, kendinizin göz yummadan/yüzünüzü buruþturmadan alamayacaðýnýz adilerini vermeye yeltenmeyin ve Allah’ýn hiç bir þeye ihtiyacý olmadýðýný ve þükredilmesi gereken olduðunu bilin.” (Bakara, 267)diye emredilerek, içten gelmeyen duygularla, beðenmedikleri þeyleri, bela savma kabilinden yardým diye vermemeleri uyarýsý yapýlýrken; bir taraftan da, insanýn malýný saçýp-savururcasýna daðýtmamasý emrediliyor. Bu sadedde Allah Teala sevdiði kullarýnýn özelliklerini sýralarken, “onlar, harcadýklarý vakit israf etmezler, pintilik de yapmazlar; ikisi arasýnda dengeli giderler.” (Furkan, 67) buyur ve inananlara þöyle emreder: “Akrabaya hakkýný ver; yoksula, yolda kalmýþ olana da; bununla beraber saçýp savurma. Çünkü saçýp savuranlar þeytanýn kardeþleridirler; þeytan ise Rabbine karþý çok nankördür.” (Ýsra, 26-27) Dolayýsýyla mümin, ne elini baðlayýp boynuna asmalý (cimrilik etmeli), ne de büsbütün saçmalý yani israf etmeli.(Ýsra, 29-30) Kur’an’da, bu tavsiyelere uymayan, Allah’a ve ahirete inanmadýðý için þeytanýn empoze ettiði korkulara kapýlýp, mal hýrsý ile dolan, dolayýsýyla açý doyurmayan, yoksula yardým etmeyen, muhtaca vermeyen kötü zenginler için sembol bir kiþi anlatýlýr: Karun... “Ahiret yurdunu” aramaya yönelik olmayan böylesi zenginlik, gerek Kur’an’da gerekse hadislerde yerilir. Çünkü bu zihniyet, nimetin kaynaðýný inkar etmek, kendisinin sahip olduðu varlýðýn asýl maliki olduðuna inanmak gibi bir sapmaya götürür. Böylece mal o tür bir zihniyetin elinde, topluma tahakküm ve onu sömürme gibi olumsuzluklara alet edilir. Nitekim münafýklar, taraftarlarýna “Allah’ýn Resulünün yanýndakilere nafaka vermeyin ki, daðýlsýnlar!” diyorlardý. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah’ýndýr, fakat münafýklar anlamazlar.” (Münafikûn, 7) Ýþte Karun, Allah’ýn, geçmiþ asýrlar içinde, kuvvetçe ondan daha güçlü, mal ve taraftarca daha çok, nice kimseleri helak etmiþ olduðunu unutup, “(Bu mal) bana ilmim sayesinde verildi.” diyerek, bu malda yoksulun-fakirin hiçbir hakký olmadýðýný ileri sürerken bu zihniyeti temsil ediyor “(Kasas, 78). Allah Teala, Karun gibi helal-haram yolla, altýn-gümüþ yýðýp, malýn hakkýný vermeme konusunda bizi þöyle uyarýyor: “Ey iman edenler, haberiniz olsun ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoðu, insanlarýn mallarýný haksýzlýkla yerler ve Allah yolundan çevirirler. Altýný ve gümüþü hazineye týkýp da onu Allah yolunda harcamayanlarý, acý bir azap ile müjdele! O gün ki, bunlarýn üzeri cehennem ateþinden kýzdýrýlacak ve kendilerinin alýnlarý, böðürleri ve
Yo k s u l l u k v e D i n
301
sýrtlarý daðlanacak ve: “Ýþte bu, sizin kendiniz için derip týktýklarýnýz; haydi, tadýn bakalým derip týktýklarýnýzý!” denilecek.” (Tevbe, 34-35) Benzeri olumsuz bir zenginlik örneði ve uðradýklarý bela da “bahçe sahipleri kýssasý”nda anlatýlýr. Allah Teala onlarý þöyle hikaye eder: “Haberiniz olsun ki, Biz onlara bela vermiþizdir, (týpký) o bað sahiplerine bela verdiðimiz gibi. O sýrada ki, sabah olunca mutlaka onu devþireceklerine yemin etmiþlerdi. (Allah izin verirse, diye) bir istisna da yapmýyorlardý. Derken onlar uyurken Rabbin tarafýndan bir dolaþan (afet) onun üzerinden dolaþýverdi. Sabaha kadar o bað sýrýma (biçilmiþ tarlaya) dönmüþtü. Derken sabaha yakýn birbirlerine seslendiler. “Haydi, kesecekseniz ekininize erkence koþun!” dediler. Hemen fýrladýlar, þöyle fýsýldaþýyorlardý: “Sakýn bugün aranýza bir yoksul sokulmasýn!” diyorlardý. Sadece engelleme gücüne sahip (bir tavýrla) erkenden gittiler. Ama baðý gördüklerinde: “Biz her halde yanlýþ gelmiþiz. Yok, biz mahrum edilmiþiz.” dediler. En mutedil olanlarý: “Ben size Rabbinizi tesbih etsenize, demedim mi?” dedi. Onlar: “Rabbimiz Seni tenzih ederiz, doðrusu bizler zalimlermiþiz!” dediler. Sonra döndüler, kendilerini kýnýyorlardý: “Yazýklar olsun bizlere; bizler doðrusu azgýnlarmýþýz. Ola ki, Rabbimiz bize onun yerine daha hayýrlýsýný verir; gerçekten biz bütün ümidimizi Rabbimize çeviriyoruz.” diye. Ýþte böyledir azap. Elbette ahiret azabý daha büyüktür, fakat bilselerdi!” (Kalem, 17-33) Kur’an ve Ýslam açýsýndan “yoksulluk” konusunun ne denli önemsendiðini ve ciddî çözümler ortaya konduðunu en güzel gösterecek delillerden birisi de “yanlýþlýk veya mecburiyet sonucu iþlenen bir günahýn baðýþlatýlmasý için, þer’î olarak verilen cezalar” diye tarif edebileceðimiz “kefaretler” konusudur. Burada maddî hayatla manevî hayat iç içe girer; ibadetlerin iç boyutu, fertlerin ruhî olgunluðunu saðlarken, dýþ boyutu da muhtaçlara servet transferini saðlayýp, toplumun maddî refahýný gerçekleþtirir (Orhan, 120123). Bunlardan birisi zýhar kefaretidir. Kur’an-ý Kerim, bir erkeðin karýsýný boþamak istediði zaman, ona: “Sen bana, annemin sýrtý gibisin” demesini cezalandýrmak için, þöyle aðýr bir kefaret vazetmiþtir. “Kadýnlarýndan zihar ile ayrýlmaða kalkýp da sonra dediklerini geri alacak olanlarýn, ikisi iliþkide bulunmadan önce bir köle azad etmeleri gerekir. Ýþte siz bununla öðütleniyorsunuz. Allah her ne yaparsanýz haberdardýr. Ona gücü yetmeyen de karýsýyla iliþki de bulunmadan önce iki ay sýrasýyla oruç tutsun; ona da gücü yetmeyen altmýþ yoksul doyursun. Bunlar, Allah’a ve peygamberine inanasýnýz diyedir ve bunlar Allah’ýn çizdiði sýnýrlardýr. Kafirler için ise acý bir azap vardýr.” (Mücadele, 3-4) Ýkincisi insanýn, geçerli mazereti olmadan, ramazan orucunu bozmasý durumunda gereken oruç bozma kefareti. Bu konuda þöyle buyurulur: “Ey iman edenler, oruç, sizden öncekilere farz kýlýndýðý gibi size de korunasýnýz diye farz kýlýndý. Sayýlý günler... Ýçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan ise, diðer gün-
302 YOKSULLUK
lerden sayýsýnca tutar. Ona dayanamayanlar üzerine de bir yoksulu doyuracak fidye vermek gerekir. Her kim de hayrýna fidyeyi artýrýrsa hakkýnda daha hayýrlýdýr. Yine de oruç tutmanýz sizin için daha hayýrlýdýr; eðer bilirseniz. “ (Bakara, 183-184) Üçüncüsü, hacc ve umre ibadeti sýrasýnda ihramlý Ýken iþlenen suçlarýn kefareti: Bu da þöyle ifade edilir: “Ey iman edenler, sizler ihramda iken av hayvanýný öldürmeyin. Ýçinizden kim onu kasten öldürürse Kabe’ye varacak bir kurbanlýk olmak üzere öldürdüðü hayvanýn dengi bir ceza vardýr ki, buna aranýzdan adalet sahibi iki kiþi hükmeder. Veya bir keffaret vardýr ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktýr. Ta ki bu þekilde yaptýðýnýn vebalini tatsýn. Allah geçmiþi affetmiþtir. Fakat kim bir daha yaparsa Allah onun intikamýný alacak. Allah, azizdir, intikamý vardýr.” (Maide, 95) Bu konuda, keffaret vermek zorunda olan birisi, dilerse üç gün oruç tutar veya altý fakire üç ay (takriben 10 kg) buðday verir, ya da asgarisi bir koyun olmak üzere, kurban keser (Orhan, 122). Dördüncü bir çeþit de yemini bozmanýn Kefaretidir: “Allah, bile bile kendinizi baðladýðýnýz yeminlerle sizi sorumlu tutar. Bunun da keffareti çoluk-çocuðunuza yedirdiðinizin orta derecesinden on fakiri doyurmak yahut giydirmek veya bir köle azad etmektir. Bunlara gücü yetmeyen üç gün oruç tutar. Ýþte yemin ettiðiniz vakit yeminlerinizin keffareti bu! ...” (Malde. 89) ayeti bunu anlatmakta. Böylece vahiy, bir taraftan müntesiplerini daha sistemli, dikkatli ve duyarlý yaþamaya sevk ederken. diðer yandan da, yoksul ve fakirlere her fýrsatta bir yardým fonu oluþturmayý hedeflemiþtir (Orhan, 123). Ýþte Kur’an açlarý doyurma - muhtaçlara yardým etme konusunda çeþitli bahanelerle fýrsatlar yaratýr. Mesela münafýk olmadýklarý halde bazan onlar gibi yanlýþ yapanlarýn tevbesini, zekat ve sadaka vereke “tezkiye” yani temizlenme-arýnma saymýþtýr. Nitekim Rab Teala peygamberine þöyle seslenir: “Hem çevrenizdeki bedevilerden münafýklar var, hem de Medine halkýndan münafýklýða çalýþanlar var. Sen onlarý bilmezsin, Biz biliriz. Biz, onlarý iki kere azaba uðratacaðýz. Sonra da büyük bir azaba itilecekler. Diðer bir kýsmý ise suçlarýný itiraf ettiler ve iyi bir ameli kötüsüyle karýþtýrdýlar. Umulur ki, Allah tevbelerini kabul eder. Çünkü Allah çok baðýþlayan, çok merhamet edendir. Bunlarýn mallarýndan bir sadaka al ki, onunla kendilerini hem temizler, hem de arýndýrýrsýn.” (Tevbe, 101103) Ayný sebepten dolayý, bir taraftan dini kusurlarý giderebilmek için, insanlarý, kefaretler yoluyla yoksullara yardýma sevk ederken, bir taraftan da normalde izin vermediði bazý davranýþlara, fakire yardým gibi olumlu bir konuda olmak ve bazan öncesinde sadaka vermek þartý ile izin verir. Mesela bir top-
Yo k s u l l u k v e D i n
303
luluk içinde, diðer insanlarý þüphelendirecek ve rahatsýz edecek tarzda ikiüç insanýn kendi arasýnda fýsýltý ile konuþmalarý islamî ahlak açýsýndan hoþ görülmediði halde, bu þartlarla ona izin verilmiþtir. Buna iþareten “Onlarýn fýsýldaþmalarýnýn çoðunda hayýr yoktur. Ancak sadaka vermeyi veya iyilik yapmayý veya insanlarýn arasýný düzeltmeyi isteyenler hariç. Ve her kim bunu Allah’ýn rýzasýný arayarak yaparsa, yarýn Biz ona büyük bir mükafat vereceðiz.” (Nisa, 114) buyurulmuþ ve müminlere þu uyarý yapýlmýþtýr: “Ey iman edenler, peygambere gizli bir þey danýþacaðýnýz zaman, fýsýltýnýzdan önce bir sadaka verin. Bu sizin için hem bir hayýr hem de daha ziyade temizliktir. Fakat gücünüz yetmezse, þüphe yok ki, Allah baðýþlayýcýdýr, esirgeyicidir. Yoksa fýsýltýnýzdan önce sadaka vermekten korktunuz mu? Madem ki, yapmadýnýz, Allah da size tevbe lütfetti, artýk namaza devam edin, zekatý verin ve Allah’a ve peygamberine itaat edin. Allah her ne yaparsanýz haberdardýr.” (Mücadele, 12-13). Bu son ayetlerin hükmü farziyet açýsýndan belki nesh edilmiþtir, ama müstehab olarak tavsiye oluþu devam etmektedir. Yoksula yardým için her fýrsatý deðerlendiren Kur’an’ýn benzeri tavsiyelerinden biri de þöyledir: “Miras taksimi yapýlýrken uzak akraba, yetimler ve yoksullar da orada hazýr bulunuyorlarsa, hem onlara ondan bir miktar verin, hem de gönül alýcý sözler söyleyin.” (Nisa, 8). Kur’an’ýn “yoksulluk” konusuna bakýþý çerçevesinde “yetim” kelimesine de bakýlmasý gerekir. “Yetim”, kendine bakacak ve kendini koruyabilecek bir yaþa gelemeden babasýný-büyüklerini kaybetmiþ olan çocuklardýr(Raðýp Isfehanî, s.845). Bazan bunlarýn babalarýndan kalan bir zenginlikleri olsa bile, iyi niyetli olmayan insanlarca istismar edilebileceði için; Kur’an bunlarýn ve özellikle de yetim kýz çocuklarýnýn, evlenme-akýl-balið çaðýna gelene kadar, hem kendilerinin, hem de malî haklarýnýn cemiyetçe korunmasýný emretmiþ ve çeþitli direktifler vermiþ. Dolayýsýyla onlar da bir türlü “yoksulluk” ve “ihtiyaç” içindedirler; diðer insanlarýn merhamet ve adaletine muhtaçtýrlar ve Kur’an onlarý unutmamýþtýr (4/127; 2/220; 18/82; 4/2-6; 4/10; 17/34; 6/152; 4/127) Keza “borçlu” da bir bakýma yoksul ve muhtaçtýr. Bu yüzden Kur’an, bir taraftan onu zekat verilecekler sýnýfýnda sayarken (Tevbe, 60), , bir taraftan da “Ýman edip iyi iþler yapan ve namaz kýlýp, zekat verenlerin, Rablerinin yanýnda, þüphesiz kendilerine ait mükafatlarý vardýr. Onlara bir korku yoktur ve hiç üzülmeyeceklerdir. Ey iman edenler, Allah’tan korkun ve eðer gerçek inananlar iseniz faiz hesabýndan kalan miktarý almaktan vazgeçin. Eðer böyle yapmazsanýz, o halde Allah ve O’nun elçisi tarafýndan bir savaþ açýlacaðýný bilin. Eðer tevbe ederseniz, ana paranýz sizindir. Ne haksýzlýk etmiþ, ne de haksýzlýða uðramýþ olursunuz. Eðer borçlu sýkýntýda ise, ona kolaylýk tanýmalýsýnýz; borcu sadaka olarak baðýþlamanýz, eðer bilirseniz, hakkýnýzda
304 YOKSULLUK
daha hayýrlýdýr.” (Bakara, 277-280) buyurarak, borcun ya vadesinin uzatýlmasýný veya sadaka olarak baðýþlanmasýný inananlara tavsiye eder. Kur’an’ýn, açý doyurma, yoksula verme, muhtaca yardým etme konusundaki prensipleri, hepsini asýl adý “Ýslam” olan bütün semavî dinlerde aynýdýr. Kur’an çeþitli ayetlerinde buna da iþaret eder. Mesela Hz. Musa’nýn milletinden söz ederken, “Ey Ýsrailogullarý, size lütfettiðim nimetimi hatýrlayýn, Bana verdiðiniz sözü yerine getirin ki Ben de size olan ahdimi yerine getireyim ve artýk Benden korkun Benden... Namazý dosdoðru kýlýn, zekatý verin ve rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin.” (Bakara, 40-43) der. Hz. Ýsa(a.s.)nýn, “O: “Haberiniz olsun ben Allah’ýn kuluyum. O, bana bir kitap verdi ve beni bir peygamber yaptý. Beni her nerede olursam mübarek kýldý ve hayatta kaldýðým müddetçe bana namazý ve zekatý tavsiye buyurdu.” (Meryem, 30-3) dediðini nakleder. Çünkü o kitap verilmiþ olanlar ancak, kulluðu, yalnýzca Allah’a tahsis edip Allah’a ibadet etmek, namazý dosdoðru kýlmak ve zekatý vermekle emr olunmuþlardý.” (Beyyine, 4-5) Ýsrail oðullarýndan, Allah’tan baþkasýna tapmamak, ana-babaya, akrabaya, öksüzlere ve biçarelere, yolda kalmýþlara, iyilik yapmak, insanlara güzel söz söylemek, namazý kýlmak, zekatý vermek üzere söz alýnmýþ-emir verilmiþti. Ama onlar, pek azý müstesna olmak üzere, sözünüzden döndü, hala da dönüyor. (Bakara, 83; Ýsra, 26) Son söz olarak Kur’an-ý Kerimin zenginlere ve hali-vakti iyi olanlara, fakirlere davranýþlar konusundaki þu güzel ve anlamlý tavsiyelerini hatýrlayalým: Rabbimiz insan olarak bazan yanlýþ etkilerde kalacaðýmýzý bildiði için bizi uyarýyor, davranýþlar ve hükümlerimizi insanlarýn konumlarýna göre deðil adalete göre ayarlamamýzý istiyor ve þöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, gerek kendileriniz veya ana-babanýz yahut en yakýnlarýnýz aleyhine olsun; gerek zengin, gerek fakir için olsun olsu,n hak ölçülerle hareket edip adaleti yerine getirmeye uðraþan hakimle ve Allah için þahitlik yapan kiþiler olunuz. Çünkü Allah, ikisinden de önceliklidir. Bundan dolayý adaletten uzaklaþýp da nefsinize uymayýn. Þahitlik yaparken dilinizi eðer, bükerseniz veya çekinirseniz, þüphesiz Allah bütün yaptýklarýnýzdan haberdardýr.” (Nisa, 135) Adalet daðýtýrken tarafsýz olmamýz istendiði gibi, zekat-sadaka daðýtýrken de, karþýmýzdakinin insan olduðunu unutmadan, dolayýsýyla insanlýk onurunu kýrmadan - rencide etmeden, psikolojik durumunu dikkate alarak davranmak da Kur’anî bir emirdir. Dolayýsýyla “Sadakalarý açýkça verirseniz ne iyi! Eðer fakirlere gizlice verirseniz, bu sizin için daha hayýrlýdýr ve günahlarýnýzýn bir kýsmýnýn baðýþlanmasýný saðlar. Allah, bütün yaptýklarýnýzdan haberdardýr.” (Bakara, 271) Þu büyük vaatler, ancak böyle hassas davrananlar içindir: “Mallarýný Allah yolunda harcayanlarýn durumu, her biri yüz taneye sahip yedi baþak bitiren bir tohum tanesine benzer. Allah, dilediðine
Yo k s u l l u k v e D i n
305
kat kat fazla verir Allah, rahmeti bol olan ve her þeyi bilendir. Mallarýný Allah yolunda harcayan sonra verdiklerinin arkasýndan baþa kakmayan ve gönül incitmeyen kimselerin Rableri katýnda mükafatlarý vardýr. Onlara bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Bir tatlý dil, bir baðýþlama, arkasýndan incitme gelen sadakadan daha hayýrlýdýr. Allah, ganidir, halimdir. Ey iman edenler, sadakalarýnýzý, baþa kakmak ve gönül kýrmak suretiyle boþa çýkarmayýn. Týpký malýný insanlara gösteriþ için daðýtan; Allah’a ve ahiret gününe inanmayan kiþi gibi.. Artýk onun durumu, üstünde biraz toprak bulunan ve üzerine bir saðanaðýn inip kendisini bütün yalçýnlýðý ile ortada býraktýðý bir kaya gibidir. Böyle kimseler, yaptýklarýnýn hiçbir yararýný görmezler. Allah, inkarcýlar topluluðunu doðru yola çýkarmaz.” (Bakara, 261-264) Diðer insanlara muhtaç olmak çok aðýr bir yük olduðundan, bazý yoksullar, dilenmek þöyle dursun, utancýndan ihtiyacýný hiç hissettirmek istemezler. Allah Teala bu gibi kimseler hakkýnda, “Allah yoluna kapanmýþ olup þurada burada dolaþmayan fakirlere verin. Ýstemekten çekindikleri için, bilmeyen onlarý zengin zanneder. Onlarý simalarýndan tanýrsýn. Yüzsüzlük edip halký rahatsýz etmezler. Ýþe yarar her ne verirseniz, hiç þüphesiz, Allah onu bilir.” (Bakara, 273) buyurarak, hem onlarý över, hem de bizleri onlarý aramaya teþvik eder. Her ne kadar bu ayet, dilenmeyi iyi görmediðini zýmnen ifade ediyorsa da, “sakýn yetime kahretme (onu horlama); El açýp isteyeni de azarlama. Fakat Rabbinin nimetini hatýrla.” (Duha, 9-11) ve “Eðer Rabbinden umduðun bir rahmeti aramak için (yardým edilecek) kimselere (bir þey veremeden) yüz çevirmek mecburiyetinde kalýrsan, o vakit de onlara yumuþak bir söz söyle!” (Ýsra, 28) buyurularak, her muhtaca güzel davranmamýz emrediliyor. Ýslam tarihinde fakir ve zengin davranýþýnýn en güzel örneðini, her þeylerini Mekke’de býrakýp, Allah için Medine’ye/Peygamberin yanýna giden muhacirler ile onlara her þeyleri ile kucak açan Medineli ensar göstermiþtir. Tebliðimi Cenab-ý Allah’ýn onlara olan övgüsü ile bitirmek istiyorum: “O yoksul muhacirler, yurtlarýndan ve mallarýndan (uzaklaþtýrýp) çýkarýldýlar. Allah’tan bir lütuf ve hoþnutluk ararlar, Allah’a ve peygamberine hizmet ederler. Ýþte doðru olanlar onlar ve þunlardýr ki, onlardan önce yurdu hazýrlayýp imana sahip oldular, kendilerine hicret edenlere sevgi beslerler, onlara verilenlerden nefislerinde bir kaygý duymazlar, kendilerinin ihtiyacý olsa bile onlarý kendilerine tercih ederler. Her kim de nefsinin hýrsýndan (cimriliðinden) korunur (ve verirse), iþte onlardýr o kurtuluþ bulanlar!” (Haþr, 8-9)
306 YOKSULLUK
Yoksulluðu Yok Etmede Zekatýn Yeri Celâl Yeniçeri Prof. Dr., Marmara Üniversitesi Ýlâhiyat Fakültesi
Öz
Z
ekât öteden beriye yoksul için bir tüketim yardýmý olarak düþünülmüþ ve o sadece bu yönde iþletilmiþtir. Düþünceye bu anlayýþ hâkim olduðu için, tüketim yardýmýnýn yaný sýra Zekâtla, aslî ihtiyaçlarýn temini ölçüsünde yoksula bir iþ kurdurma veya ona bu ölçüde bir imkân kazandýrma düþünülememiþtir. Biz konunun bu boyutuna dikkat çekmiþ ve burada kadîm bazý fakihlerin; verilecek zekâtla doðrudan kiþiye yeterlilik yerine, onun geçimi için yapacaðý iþe yeterliliði esas alan yaklaþýmlarýný tebliðe taþýmýþ olduk. Diðer yandan yoksula verilecek zekât, halk dili ve anlayýþýndaki sadaka boyutunda bir miktar olarak algýlanmýþtýr. Muhtaca ne miktar zekat verilebileceði hususunun Ýlmühallerde de, Peygamber (s.a) dönemi ve mezheplerdeki yaklaþýmlara yer verilmeden, bir iki cümle ile geçiþtirildiði görülür. Biz bu hususu da tebliðde, Hz. Peygamber döneminden baþlayarak bütün mezheplere göre incelemiþ olduk. Tebliðde üzerinde durduðum; Zekât kurumunun toplumsal güvelik ve güvenceyi saðlama ve zekâtýn iktisadî boyutlarý, konularýnýn da, farklý bir yaklaþým olarak, ilgi çekeceðini umuyorum. Burada günümüze kadar pek üzerinde durulmadýðýný gördüðüm “Zekâtta Geriye Dönüþüm Hâdisesi” baþlýðý her halde daha da ilgi çekici olmalýdýr. Burada âyetlerde sözü edilen “kat kat artýrma” ve “verilen zekâtý ardýndan sahibine geriye döndürme : ýhlâf” hadisesinin, kurumun çalýþmasýna baðlý olarak nasýl gerçekleþebileceði hususu ayrýntýsýyla ele alýnmýþtýr. Anahtar sözcükler: yoksulluðu yok etmede zekât, zekâtta geriye dönüþüm, zekât odasý, Yoksula verilebilecek zekât miktarý, zekâtla iþ kurma
Abstract
Z
akat (mandatory charity) was always thought of as a consumer aid and was only used in this way. Because this understanding was prevalent, it was not thought to use zakat, in addition to being a consumer aid, in the establishment of a job for the poor to earn his essential needs or to provide an opportunity along these lines. I have emphasized this dimension of the matter, thus, I have presented an approach of ancient experts on Islamic law to the effect that instead of giving sufficient zakat directly to the person, sufficient work should be given to him to enable the person to get by. On the other hand, the amount of zakat was perceived by and expressed by the people as an amount similar to charity. It can be seen in scholarly books regarding the amount of zakat to be given that the subject is glossed over with one or two sentences without referring to the Prophet Muhammad’s time or the views of the main sects. In this paper I have begun this matter during the period of our Prophet and then examined it according to all the major sects. I hope my emphasis on the economic dimensions of zakat as an institution that establishes social security and trust will be of interest as a 123-
Ýbn Mâce, Zekât, 23 Müslim, Zekât, 36; Ebû ´Ubeyd, el-Emvâl, 230-231 (Mýsýr 1353 h); Gârimûn hakkýnda geniþ bilgi için bak. C. Yeniçeri, Ýslamda Devlet Bütçesi, 214-223 Ýbn Hiþâm, es-Sîra, II,148 (Mýsýr 1355/1936); M. Hamidullah, Ýslâm Peygamberi, I, 203
Yo k s u l l u k v e D i n
307
different approach. Here the matter of “ many folded increase” and “the return of zakat to its owner” as mentioned in the Quran is discussed in detail in regard to how this can be accomplished in regard to the functioning of the institution. Key Words: Zakat that destroys poverty, the return of zakat, zakat chamber, the amount of zakat to be given to the poor, establishing work with zakat
A- Zekâtta Hedefler, Verilebilecek Miktarlar Ve Sermaye Olabilecek Miktarda Zekât Verilmesinin Durumu Bir kiþiye, küçük ölçüde de olsa iþ bilen insanlar için bir sermâye olabilecek miktarda zekât verilebilir mi ? Zekâta ilk baþtan böyle bir konu ve böyle bir soru ile girmem yadýrgansa da ben burada iþe bu konu ve bu soru ile baþlamak istiyorum. Çünkü buna müsbet bir cevap verilebilirse zekâtýn gâye ve hedeflerinden önemli bir kýsmý tesbit edilip belirlenmiþ olacaktýr. Bundan sonra da bu hedefler doðrultusunda zekâtý kurumlaþtýrmak daha kolay hale gelecektir. Bir zekât malî yýlý içerisinde veya bir defada bir kiþiye verilebilecek zekât miktarý konusu incelenirse zannederim bu yukardaki soruya cevap vermek kolaylaþacaktýr. Zamanýmýza kadar genellikle kaynaklarda hep mükelleften alýnacak zekât miktarlarýndan ve bu arada onun sarf yerlerinden söz edilmiþ ve buna karþýlýk hak sahiplerine verilebilecek miktar konusu müstakýl bir baþlýkta veya hiç ele alýnmamýþtýr. Oysa zekâtýn, diðer hikmetleri yanýnda yoksulluðu yenme boyutundaki hikmeti ve saðlayacaðý faydanýn gerçekleþmesi için onun bu yönü ihmal edilmemeliydi. Bir kiþiye bir defada veya bir zekât malî yýlý içerisinde ne miktar zekât verilebilir? Ýþte biz þimdi bu konuyu ele alacaðýz. Aslî ihtiyaçlarýn karþýlanmasý sözkonusu olunca Zekâttan yapýlan yardýmlarla elbet ilk aþamada bir sermâye oluþmasý düþünülemez. Ancak devamlý yapýlan yardýmlar sonucu daha sonraki bir aþamada bunlarýn küçük tasarruflar olarak bir sermaye oluþturmalarý mümkündür. Toplumda gelir arttýkça 45-
Mâlik, Muvatta’, Zekât, 17, ha. ra 29. Ferrâ’, el-Ahkâmu’s-Sultaniyye, 116 (Mýsýr 1356/1938)
308 YOKSULLUK
ve diðer bir deðiþle zekât veya devlet gelirleri çoðaldýkça hak ve ihtiyaç sahiplerinin alacaklarý paylar ve krediler çoðalacaðýndan onlarýn bir sermâye oluþturmalarý mümkün ve kolay hâle gelecektir. Zekâtýn sarf yerlerinin en son olarak düzenlendiði Tevbe sûresi 60. âyette “g â r i m û n” denen borçlular fakir ve miskinlerden tamamen ayrý ele alýnmýþ ve orada bunlar ötekilerden ayrý bir faslý oluþturmuþlardýr. Borcu bulunmayan ve fakat zarurî ihtiyaçlarýný da karþýlayacak malý, parasý olmayan fakir veya miskin, varlýk açýsýndan sýfýr noktasýndadýr yahut bu noktaya yakýn durumdadýr. Borçlu (: g â r i m) ise onlardan daha kötü durumda olabileceði gibi daha iyi bir konumda da olabilir. Diðer bir deðiþle onun durumu artý veya eksi tarafta bulunabilir. Eðer o eksi tarafta yer almýþsa hem fukara ve hem de borçlular faslýndan faydalanacak demektir. Eðer o artý tarafta ise Bu takdirde “gârimûn” faslý onun için az da olsa sermaye temin eden bir fasýl durumunda olacaktýr. Borçlular faslýndan yararlanacak kimselerin fakir ve miskinlerden ayrý olmalarý dolayisiyle bunlarýn yoksul gibi yahut “fakr” türünde bir ihtiyaç içinde bulunmalarý gerekmez. Hz. Peygamber; Beþ sýnýf müstesnâ zekâtýn zenginlere helal olmayacaðýný, söylerken o bu beþ sýnýfa borçlularý da katmaktadýr1. Bu hadisten borçlunun aslýnda fakir olmadýðý halde zekât gelirinden faydalanabileceði hükmü çýkar. Tabii burada “gârimûn”un mahiyetini ve kimler olduklarýný tespit etmek önem kazanmaktadýr. G â r i m (:borçlu), Peygamber’in Kabîsa (r.) adýnda birine yaptýðý konuþmada anlâtýldýðý gibi, toplumlar ve aþiretler/boylar arasý içtimî barýþý saðlamaya çalýþan ve bu gâyeyle tekeffül ettiði tazminatlarý ödeyebilmek için büyük meblaðlara ihtiyaç duyan bir zengin olabilir ve gene bu kimse, temel ihtiyaçlarýndan bile yoksun kalan iflas eden bir esnaf ve hatta bir tüccar da olabilir2. Hz. Peygamber zekâta tâbi mallardan ne miktar zekât alýnacaðýný ve bu mallarýn zekâta tâbi ilk ve ara dilim (: nisab/matrah) lerini tâyin ve tesbit ettiði halde o, hak sahipleri ve sarf yerlerine verilecek zekât miktarý konusunda bir tesbit yapmamýþtýr. Bu da ihtiyaçlarýn kiþiden kiþiye ve bir sarf yerinden ötekine deðiþken olmasýndan ve ayrýca da gelir arttýkça paylaþtýrýlacak miktarýn da artýþ göstereceði esasýndan kaynaklanabilir. Ancak o, Medî678-
Þâfiî, el-Umm, II, 63-65 (Bulak 1321 h) Mâverdî, el-Ahkâmu’s-Sultaniyye,117-118 (Mýsýr 1298 h) Bütün bu mezhep görüþleri hakkýnda geniþ bilgi ve kaynaklar için bak, C. Yeniçeri, Ýslamda Devlet Bütçesi, 393-399, 214-233, Ýslâm Ýktisadýnýn Esaslarý, 108-112 9- Ebû ´Ubeyd, 365, ra.1776; San’anî, IV, 151; Ýbn Zenceveyh, el-Emvâl, II, 230 (Süleymaniye, Fotokopi, ra.141) 10- Ebû ´Ubeyd, 565-566; Ýbn Zenceveyh, I, 83 11- Ebû ‘Ubeyd, 556, ra. 1751; Kudâme b. Ca’fer, el-Harâc, v.101/b (Köprülü Kütüb. ra.1076)
Yo k s u l l u k v e D i n
309
ne’de milâdî 622, hicrî 1. yýlda bu devlet için hazýrladýðý kurucu anayasaya niteliðindeki metne: “Müslümanlar kendi aralarýnda aðýr malî yükler ve sorumluluklar altýnda bulunan kimseleri bu halde yalnýz býrakmayacaklar”3 þeklinde bir madde koymuþtu. Bu madde zekât daðýtýmýnda da bir ilk esas olabilir. Þimdi biz burada fazla ayrýntýya girmeden Hz. Ömer’in uygulamalarýna ve mezheplerin bu konudaki görüþlerine geçeceðiz. Ýslâm hukukçularý bir defada veya bir malî yýl içerisinde bir kiþiye en fazla verilebilecek zekât miktarý konusunda görüþ birliðine varamamýþlardýr. Bunlarýn bir kýsmý aslî/temel ihtiyaçlarýn teminini esas almýþlar ve bir kiþiye, bir malî yýl içerisinde onu þer´î zenginlik (: zekâttaki nisap) baþlangýcýna ulaþtýracak miktarda zekât verilmesini câiz görmemiþlerdir. Diðer bir kýsmý ise konuyu, zekât verilecek kimsenin yapacaðý iþ açýsýndan ele almýþlardýr. Konuya bu tür yaklaþanlara göre; verilecek zekât miktarý için belli bir sýnýr yoktur. Zekâta hak kazanan þahsýn, mesleðine devam edebilmesi yahut yapacaðý iþ için ne miktar para ve neye ihtiyacý varsa ona bu miktarda zekat verilebilir. Bunlar konuyu, kiþiyi geçindirecek iþ ve üretim açýsýndan ele almýþlar ve bir defada, muhtaç kiþinin zekâta ihtiyacý olmayacak bir duruma getirilmesini veya onunla yapacaðý iþ ve üretimle zekât alýr durumdan zekât verir konuma yükseltilmesini câiz görmüþlerdir. Hatta onlar bunu zekât için bir hedef ve bir esas kabul etmiþlerdir. Þimdi tek tek mezheplerin görüþlerine bakalým: Hanefîlere göre: Bir kiþiye en çok, nisap miktarýnýn bir sayý altýnda zekât verilebilir. Bu durumda, verilen miktar 20 miskal (:85 gr.) altýn veya 200 dirhem (:560 yahut 595 gr.) gümüþ deðerlerine ulaþmamalý ve bu deðerlerden aþaðýda kalmalýdýr. Onlarýn bu ictihadî görüþlerinden yola çýkarak (fýkýh usûlü tabiriyle istihraç yaparak) meseleyi hayvanlar üzerinde düþündüðümüzde davarlarýn nisabý 40, sýðýrlarýn 30, develerin ise 5 olduðuna göre bu mezhebin görüþü esas alýndýðýnda bir kiþiye 39 davar yahut 29 sýðýr veya 4 deve zekât olarak verilebilecektir. Yahut da bunlarýn deðerleri miktarýnca para ödenebilecektir. Son devir Hanefîleri ise âileden her þahsýn belirtilen altýn veya gümüþ miktarýnca zekât alabileceðine hükmetmiþlerdir. Mâlikîlere göre: Ýmam Mâlik zekatýn hak sahiplerine daðýtým iþini ve verilebilecek miktar takdirini tamamen devlet baþkanýnýn yetkisine býrakýr4. Bununla beraber genelde Malikîler, senelik yeterliliði esas almýþlardýr. Onlara göre; bir kiþiye bir yýl içerisinde veya bir defada kedisine ve bakmakla mükellef bulunduðu kimselere bir yýl boyunca yetecek kadar zekât verilebilir.
310 YOKSULLUK
Hanbelîler: Bunlar da tam sene yeterliliði esas aldýlar: Kiþinin hem kendisinin ve hem de âilesinin ihtiyaçlarý göz önünde tutularak her birine bir yýl yeter miktarda zekât verilebilir. Bu mezhepten olan el-Ferrâ’ (ö. 458 h/1066 m), zekât ile kiþinin iþ yapýp onunla geçinmesini esas aldý. Ona göre; verilecek zekât miktarýnda, kiþinin yapacaðý iþe yeterlilik esas alýnmalýdýr5. Bazý Hanbelîler ise Þâfiîler gibi ömrî yeterliliði esas almýþlardýr. Þâfiîler: Hayat boyu yetebilecek miktar ilkesini benimsemiþlerdir. Onlara göre ortalama ömür hesabiyle bir kiþiye ömür boyu yetebilecek kadar zekât verilebilir. Ýmam Þâfiî (150-204 h)’ye göre; bir kiþiye, onun fakirliðini veya borçlarýný ortadan kaldýrýp silen ve onu fakir ve borçlu olma gibi sýfatlardan arýndýran ve zengin sýfatýna erdiren bir miktarda zekât verilebilir6. Aslen onun mezhebinden olan Mâverdî (364-450 h/974-1058 m) verilebilecek zekât miktarý konusunda muasýrý Ferrâ gibi, kiþinin kendine deðil geçimini saðlayacaðý iþine ve sanatýna yeterliliði esas almaktadýr7. Zahirîler: Verilebilecek zekât miktarý konusunda Kur’ân-ý Kerîm’in ve Peygamber’in bir sýnýr koymadýklarýný ileriye sürüp bu konuda bir sýnýrlama yapýlamýyacaðýný ileriye süren hukukçular da vardýr. Ýþte Zâhiriye mezhebinin en öndeki temsilcisi Endülüslü Ýbn Hazm (ö.456 h/1064 m) bunlardandýr8. Mezheplerin bu görüþlerinden sonra biz bir-iki uygulamaya yer vereceðiz: Hz. Ö m e r (r.)’in uygulamasý fakirleri zenginleþtirme yönünde olmuþtu. O, zekât memurlarýna verdiði tâlimatta; “Verdiðinizde zengin yapýnýz”9 diyordu. Onun zekât daðýtým memurlarýna verdiði bir diðer emri de þöyledir; “Onlardan birini 100 deve rahatlýða kavuþturuyorsa (bu miktara gelinceye kadar) onlara zekât vermeðe devam edin”10. Emevî halifelerinden Ömer b. Abdilaîiz (99-101 h)’in uygulamasý da Hz. Ömer’inkinden farklý deðildi. Bu Ömer de vâli-defterdarlara gönderdiði yazýlarýnda onlardan, borçlularýn borçlarýný ödemelerini istiyordu. Onlar ise cevabî yazýlarýnda; “Bizim borcunu ödemeðe koyulduðumuz adamýn evi, hizmetçisi, atý ve gerekli ev eþyalarý var” diyorlardý. II. Ömer, bunlarýn bir müslüman için zarurî olduðunu bildiriyor ve; “Bu gibi þeylere sahip olsalar da gene de onlarýn borçlarýný ödeyiniz, çünki onlar gârim (:borca batmýþlardan) dýr” diyerek meseleye açýklýk getiriyordu11.
12- Ömer b. Abdilazîz devri için bak. Ýbn Abdi’l-Hakem, Sîretu ´Umer b. Abdilazîz, 69, 124 vd.(Beyrut 1967) 13- Buharî, Îman, 42; Müslim, Îman, 95; Ebû Dâvud, Edeb, 67, ra. 4944
Yo k s u l l u k v e D i n
311
Uygulama ve Görüþlerin Genel Deðerlendirilmesi: Eðer aslî ihtiyaçlarýn temininden hareket edecek olursak bir kiþiye bir ev satýn alacak kadar zekât verilebileceði hükmüne varýrýz ki bunun da günümüz fiyatlarýyla yaklaþýk ne kadar tutacaðýný takdir edersiniz. Hanefîlerin görüþlerinden yürürsek bir kiþiye zekât olarak 29 sýðýr verilebileceðini söyleyebiliriz ki iyi cins bu miktar sýðýrýn da yaklaþýk bir daire fiatýna eþit olacaðý mâlumdur. Toplumumuzda ise zekât çok küçük miktarlarda verilmekte ve bu hedeflere yaklaþýlamamaktadýr. Bir zekat yýlý veya bir defada verilebilecek zekât miktarý konusundaki bütün bu görüþlere bakýlýrsa zekâtýn, küçük ölçüde de olsa bir sermâye olabileceði ve el emeði ile geçinmeðe çalýþanlar ile gene bu durumdaki küçük esnaf için bir sermâye kaynaðý olabileceði gerçeði ortaya çýkar. Elbette zekât, meslekleriyle kendilerini geçindirenlere, temel ve zarurî ihtiyaçlarýný temin edebilenlere verilmez ve þirketlerin doðrudan sermâye kaynaðý olamaz ve onlarýn yüksek seviye borçlarýnýn tasfiyesi için kullanýlamaz. Fakat zekât þahsen iflas edenlerin kaybettikleri sermâyelerinin telafisi için deðil sâdece mâkul borçlarýnýn tasfiyesi ve onlarýn kendilerini geçindirecek asgarî ölçüde yeniden bir iþ hayatýna baþlayabilmeleri için verilebilir. Zekât, kurulacak bir ortaklýkta ortaklardan her birine aslî ihtiyacýný temin ettirecek ölçüde bu þahýslar adýna olarak o ortaklýðýn sermayesi olarak verilebilir. Zekât Ýslâm toplumunda, geri ödemeli kredileri kullanabilecek bir alt yapý oluþturur. Bundan sonra devreye artýk zekât dýþý hazine kaynaklarý ve diðer tür kaynaklar ve kurumlar girer. Zekât kurumu kiþiyi belli bir yere getirdikten sonra artýk onun elinden ya gönüllü karz-ý hasen kurumlarý veya geri ödemeli devlet kredileri yahut faizsiz esasla çalýþan diðer tür kurumlar tutar. Þüphesiz bizim ilerde bahsedeceðimiz gönüllü kuruluþlar Zekâttan önce de devreye girebilirler. Burada yeniden hak sahiplerine verilebilecek zekat miktarý konusuna dönmek istiyorum. Bilindiði gibi aslî/temel ihtiyaçlarýn ötesinde Nisap miktarý mal veya para varlýðýna sahip olmayanlar zekât ödemezler ve fakat buna mukabil onlar zekâttan faydalanýrlar. Þimdi biz evi olan ve olmayan iki insan düþünelim ve zekâtla temel ihtiyaçlarýn temininden hareketle ve ayrýca da bir misal olarak Hanefî mezhebi görüþünden yola çýkarak bunlara verilebilecek zekât miktarlarýný ortaya koymaya çalýþalým: Bunlardan evi ve gerekli ev eþyalarý olup da baþka hiç mal varlýðý bulunmayan ve kazancý da kendisine 14- Adaylarýn tespit ve denetimi hakkýnda geniþ bilgi için bak. C. Yeniçeri, Ýslâm’da Devlet Bütçesi, 413-417; C. Yeniçeri, Ýslâm Ýktisadýnýn Esaslarý, 112 15- Nahl, 16/122; Kureyþ, 106/4; ayrýca bak. Bakara, 2/155 16- Tevbe, 9/60 17- Þâfiî, el-Umm, II, 65; Mâverdî, 118; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, VI, 432 (Mýsýr 1337); Ferrâ’, 117; geniþ bilgi için bak. C. Yeniçeri, Devlet Bütçesi, 222
312 YOKSULLUK
yetmeyen birinci kiþi, fýkýh kitaplarýnda açýklanan Nisaba mâlik deðildir, yani bu kiþi zekât alabilir. Ona verilebilecek miktar, misâl aldýðýmýz mezhebe göre, nisabýn bir altý olan 84 gr. altýna veya yukarda bunu dayanak yaparak (istihrac yoluyla) elde edebileceðimiz hükme göre en deðerlisinden 29 sýðýra eþ deðerde olabilir. Þimdi de, evi ve gerekli ev eþyalarý bulunmayan ve bir geliri olmayan veya geliri çok yetersiz kalan öteki kiþiye gelelim. Ona bir ev ve artý olarak gerekli ev eþyalarý alýnabilir. Þimdi o ancak yukarda zekâta aday gösterilen birinci kiþiyle eþitlenmiþtir. Bu da þu demektir ki bu ikinci kiþi, ek olarak birinciye ödenen zekât kadar bir zekât daha alabilecektir. Bu da; ev artý gerekli ev eþyasý artý nisap miktarýna varmayan meblaðdan ibaret olacaktýr. Bu miktar çok görülmesin, çünkü biz daha henüz Hz. Ömer’in – ki o burada sadece memurlarýna cimrice davranmaya gerek olmayacaðý þuurunu vermeye çalýþýyor da olabilir - 100 devesini veya Þâfiîler’in ömrî yeterlilik ilkesini devreye koymadýk. Hak sahiplerine üst seviyelerde zekât verilebilmesi için tabiiki öncelikle hâsýlat elveriþli olmalýdýr. Onun için biz anlatýmda verilecek yerine verilebilir ifadesini kullanmaya özen gösterdik. Çok zenginleþen bir Ýslam ülkesinde zekât elbet diðer Ýslâm devlet ve topluluklarýna gönderilmelidir. Hudutlar bu alanda dinî sorumluluðun bittiði yerler olarak görülemezler. Eðer artan zekât gelirleri dýþ ülkelere gönderilemiyorsa o takdirde, bahsettiðimiz bu yüksek miktarlar bile bazý ülkelerde zenginleri, zekât borçlarýný ödeyecek kimse bulamama noktasýnda zora sokarlar ki günümüzde böyle devletler yok deðildir. Tarihte bazý bölgelerde zekât verecek kimseyi bulamama sýkýntýlarýnýn yaþandýðýný da burada unutmamak gerekir12. *** Zekât kurumundan saðlanan para ve mallarýn geri ödenmeleri sözkonusu olmadýðýndan ve bu kurumun da istismar edilmemesi açýsýndan, ödemede bulunulacak adayýn iyi tesbiti ve kendisine yol gösterici bir denetlemenin yapýlmasý zarureti vardýr. Peygamber (s.a)’in ;“Din nasihattýr”13 hadisinin genel anlamýndan hareketle zekâttan faydalananlara danýþmanlýk yapýlmasý iyi olacaktýr14. Peygamber’in; Zekât kurumunun, tembel ve dilenci ruhlu insanlar tarafýndan istismarýný önlemeðe yönelik uyarý ve denetlemeleri vardýr. Onun bu uyarýlarý hadis kaynaklarýnýn zekât bölümlerinde yer almýþ ve genel dilencilik konusu da gene bu bölüm içinde iþlenmiþtir. 18- Bakara, 2/177; Âl-i Imrân, 3/92; Mâide, 5/2 18- Serahsî, el-Mebsût, III,10 (Mýsýr 1374 h); Kâsânî, Bedâi´us-Sanâi´, II, 46 (Mýsýr 1327-28 h); Þâfi´î, el-Ümm, II, 62-64 (Bulak 1321 h); Bâcî, el-Muntek?, II,154 (Mýsýr 1332 h); Ýbn Kudâme, VI, 453; C. Yeniçeri, Devlet Bütçesi, 223 vd. 19- Enfâl, 8/60 20- Geniþ bilgi için bak. C.Yeniçeri, Devlet Bütçesi, 223 vd. 21- Beled, 90/16
Yo k s u l l u k v e D i n
313
Sözünü ettiðimiz bütün bu mezheplere ait görüþlerin uygulanabilmesi için zekât toplama ve daðýtým iþinin devletçe veya devletin yetki verdiði bir kuruluþça yapýlmasý zorunluluðu ortaya çýkar. Eðer bu olmazsa ilgili vakýflar da zekâtýn alýnýp daðýtýmýna kýsmen aracýlýk yapabilirler. Güvenilir ve resmiyetin izin verdiði insanlar sýrf bu maksatla da bir vakýf oluþturabilirler. Fakat gene de bunlarýn devletin yetki verdiði bir kuruluþça denetlenmesi gerekecektir. Zekât Kurum veya Dairesince tüm ülke çapýnda zekâta hak kazananlar tesbit edilmeli ve bunlarýn ilgili âyette geçen fasýllara göre sýnýflandýrýlmasý yapýlmalý, adaylardan her birinin ne tür mal ve eþyaya, ne miktar paraya ihtiyacý olduðu da belirlenmelidir. Bundan sonra toplanan zekâtýn elverdiði ölçüde bu ihtiyaçlar karþýlanmalýdýr. Bu da bir teþkilat, bir Zekât Dairesi veya Hazînesi iþidir. Günümüzde bilgisayar imkânlarýyla köylerden kentlere oralardan merkeze ve hatta diðer Ýslâm devlet ve topluluklarýna kadar uzanýp teþkilatlanan bir kurumu oluþturmak mümkündür. Aksi halde görüþler nazariyede kalýr ve uygulamada nice muhtaçlar ihmal edilirken kimine verilenler sokakta dilenenlere verilen sadaka miktarýnda kalýr ve kimi de hakkýndan fazlasýna el uzatýp durur.
B- Zekatýn Ýçtimaî Güvenceyi Saðlama ve Ýktisadî Boyutlarý ve Zekatta Geriye Dönüþüm Hâdisesi 1. Zekâtýn Ýçtimaî (Toplumsal) Güvenceyi Saðlama Boyutu Güvencenin insan ve toplumlar için önem ve zaruretini söylemeðe gerek yoktur. Bütün çabalar genelde bütün çeþitleriyle güvenliðin teminine yöneliktir. Kur’an’da zekât ve diðer malî yardýmlarýn içtimaî güvence boyutuna dikkat çeken âyetler vardýr. Tüm iktisadî, idarî ve siyasî faaliyetlerin temelde; a- Açlýða mâruz kalmayýp doyma b- Güvenlik altýnda olma gibi iki ana hedefi vardýr ki Kur’an’da buna açýkça dikkat çekildiði görülür. Ýlgili âyetlerde; açlýktan doyma ve korkulardan güvenlik içinde olma, biçiminde dile getirilen15 bu iki hedef zekâtýn harcama yerlerini en son olarak düzenleyen âyette de, ifade farklýlýklarýyla da olsa yerlerini korumuþlardýr16. Söz konusu bu son âyette, hayat için gerekli ihtiyaçlarýný temin edemeyen; gelirleri kendilerine yetmeyen veya hiç bir geliri olmayanlar demek olan “fukarâ” ve “mesâkîn” ilk sýrayý almýþlardýr. Bu âyette, genelde toplum güvenliðine zarar verebilecek unsurlar olarak düþünülen “müellefe-i kulûb: kalpleri kazandýrýlacak olanlar” da zekâtýn sarf yerleri arasýna katýldýlar. Bu22- Bakara, 2/195 23- Bakara, 2/207-209 24- Ýbn Hiþâm, es-Sîra, II, 148
314 YOKSULLUK
rada hedeflerden önde geleni bu gibileri Ýslâma ýsýndýrma, bu dini onlara benimsetmektir. Böylece bu gibilerin bir tehlike unsuru olmalarý da önlenmiþ olacaktýr. Bu yolla Ýslâmýn güçlü ve düzenli bir yardým kuruluþunu da beraberinde getirdiði ayrýca onlara anlatýlmýþ olur. Diðer bir hedef de þüphesiz dýþ saldýrý güçlerini ellerinde bulunduranlarý bu tür bir davranýþa geçmekten alýkoymak olacaktýr. Ýslâm toplumlarý ve gene bir toplumun âile, boy ve aþiretleri gibi alt kümeleri arasýnda onlarýn varlýðýný tehlikeye düþüren ve güvenliðini bozan çatýþmalar ortaya çýkarsa bunlarý durdurmak ve karþýlýklý zarar ve ziyanlarýný telâfi etmek için Hanefî dýþýndaki diðer üç Sünnî mezhebe göre zekâtýn “gârimûn: borçlular” faslý devreye sokulur17. Burada bu yolla güvenliði sarsýcý iç çatýþmalar bertaraf edilip toplumun bütün kesim ve kümeleriyle birbirine kaynaþtýrýlmasý hedeflenmiþtir. Bu, zekâtýn iç huzuru temine yönelik boyutudur. Eðer Ýslâm millet veya toplumlarý dýþardan bir saldýrýya uðrarlarsa bu durumda Zekât daireleri, Devlet hazinelerinin yaný sýra ve özellikle de böyle bir harbe gönüllü katýlýmlarý desteklemek ve donatmak için devreye girerler. Ýlgili âyetteki “fî-Sebîlillah: Allah yolunda” faslý genelde Fakýhler/Ýslâm hukukçularý arasýnda böyle anlaþýlmýþtýr18. Þüphesiz bu yaklaþým böyle genel bir fasýl için dar bir anlayýþtýr ki günümüzde bunu aþmamýz ve onu kendi genelliði boyutunda düþünmemiz daha doðru olacaktýr. Sadece bu dar çerçevesiyle bile olsa müslümanlarýn böyle saldýrýlara ânýnda ve etkin karþýlýk verebilmeleri için onlarýn yalnýz etkin silah gücüne deðil bununla birlikte elbet iktisadî ve malî güçlere de sahip bulunmalarý gerekecektir19. Burada da ilgili âyeti sadece silah gücü olarak deðil, onun dayanaðý olarak Ýktisadî gücü de içine aldýðýný düþünmemiz gerekecektir. Nitekim söz konusu âyetin sonunda bu alanda yapýlacak iktisadî ve malî harcama (: i n f a k)dan söz edilmektedir. Biz burada tekrar Zekâtýn toplumda açlýðý giderme ve iç güvenlik boyutuna döneceðiz. Kur’an’da, ilk malî yardým ve mükellefiyetler açlarý doyurmaya yönelik olmuþtur. Bu konuda çoðu Mekke döneminde nâzil olan çokça ayet vardýr20. Çünkü Kur’an’ýn geldiði süreç içinde en hayatî ve zarurî ihtiyaç karýn doyurma ihtiyacýydý ve o dönemlerde Kur’an’daki tâbiriyle; açlýktan toprakta sürünenler21 vardý. Kur’an’da bu gibi desteklere yöneltme “ý t ´â m - t a ´â m” gibi ifadelerle dile getirilmiþ bulunuyor. Daha sonra Zekâtýn hedeflerinde çeþitlenmeler olduysa da açlarý doyurma hep ilk sýrayý iþgal etti. Bu da fakir/yoksul hakkýnýn ve yoksulu doyurmanýn en önde geldiðini göstermektedir. Temel ihtiyaçlar ertelenemez hayatî zaruretler olduklarýndan onlarýn karþýlanmasý süreklilik ister. Burada yoksullar sürekli bir gelire kavuþturulurken öte yandan da Zekât kurumu kendi içinde bir iþsizlik güvencesi oluþturmalýdýr. Ýþ25- Haþr, 59/7 26- bak. M. Hamidullah, el-Vesâiku’s-Siyâsiyye, 214, ra. 106/D
Yo k s u l l u k v e D i n
315
siz kalanlardan sanat ve becerisi olanlara, aslî/temel ihtiyaçlarýný kazanabilecekleri ölçüde zekâttan sermaye verilebilir ki bu konudaki görüþ ve yaklaþýmlarý daha önceki baþlýkta ele almýþtýk. Geri kalanlara da, kabul edilebilir asgarî düzeyde bir iþsizlik ücreti baðlanmalýdýr. Eðer bu durumda olanlara her þeyi ile yeterli iþsizlik yardýmý yapýlýrsa bu da onlarý iþ kurma veya iþ arama gayretinden uzaklaþtýrabilir. Ýþsizlik tüm toplum için bir fitne unsuru olacaðýndan bu duruma düþenlere yardým Zekâtýn önde gelen hikmet ve hedefleri arasýnda bulunur. Zekât görevinden kaçmanýn can emniyeti ve iç huzur bakýmýndan ortaya çýkaracaðý tehlikeler Kur’an’da dikkat çekilen bir husus olmuþtur ki bu konudaki ilgili bir âyetin ifâdesi þöyledir: “Mallarýnýzý Allah yolunda harcayýn ve kendinizi/malýnýzý ellerinizle tehlikeye atmayýn, sorumluluklarýnýzý en güzel biçimde; hakkýný vererek yerine getirin. Çünkü Allah, bu þekilde iyi ve güzel þeyler yapanlarý sever”22. Burada malî sorumluluklardan kaçma, bir savaþ çaðrýsýna malî destekle katýlmama ve servetin en güzel biçimiyle hakkýný vermeme gibi hususlarýn öncelikle varlýklý kiþileri tehdit edecek olan bir içtimaî (toplumsal) rahatsýzlýða yol açacaðý anlatýlmak istenilir. Burada hem zekât ve hem de gerektiðinde onun ötesinde bir katký yapma çaðrýsý bulunduðu söylenebilir: Yaygýn bir yoksulluktan kaynaklanan huzursuzluk servet dokunulmazlýðýný tanýmaz bir tavýr geliþtirebilir ve bu arada varlýklý kiþilerin can güvenliði de tehlikeye düþmüþ olur. Ýnsanlar can ve mallarýyla çaðrýya cevap verip harbe katýlmaktan geri durduklarýnda da sonuç itibariyle düþmanýn gâlip gelmesine yardýmcý olmuþ olurlar. Bu da onlara canlarý dahil servetlerini de kaybettirebilir. Bu âyette sadece canlarýn deðil mal ve servetlerin de tehlikeye düþeceðinden söz ediliyor olmalýdýr. Fakat gördüðüm kadarýyla âyet her iki durumu da kapsayan bir tercümeye tâbi tutulmamýþtýr. Burada anlatýlan bedenî hastalýk ve rahatsýzlýk deðil içtimaî rahatsýzlýktýr. Âyetin baþ tarafýndaki “i n f a k” kýsmýný býrakýp geriye kalan kýsmýný, saðlýðý koruma sadedinde verem kanser v.s hastalýklarla ilgili haftalar için bir dayanak yapmak ne derece doðru olabilir ! Yukarda deðindiðimiz toplumsal bünyenin rahatsýzlýðýna gelince böyle bir ortamda toplum bütün kesimleriyle birbirine kaynaþamaz ve toplumda mal ve servete saldýrý eðilimleri fazlasýyla ortaya çýkar. Oysa bir toplumda ve hatta tüm bir ümmet içinde huzur ve barýþ bir tektir ve o bölünemez. En ileri boyutuyla tüm Ýslâm dünyasýnýn ve hatta bunun da ötesinde tüm dünyanýn huzuru bir tektir. Bunun için Kur’an’da þöyle denilmiþtir: “-Ýnsanlardan öyleleri de vardýr ki Allah’ýn rýzasýný elde etmek için kendini feda eder, Allah kullarýna çok merhametlidir. 27- el-Mâverdî, 117-118; Ferrâ, 116
316 YOKSULLUK
- Ey inananlar! Barýþa hep birden girin. Sakýn þeytanýn adýmlarýný izlemeyin. Çünkü o, apaçýk düþmanýnýzdýr. -Size apaçýk delil ve hükümler geldikten sonra onlardan (ve barýþtan) saparsanýz þunu bilin ki Allah yegâne gâlip ve hikmet sahibidir”23. Bütün bu açýlardan önce tüm toplum ve tüm Ýslâm dünyasý, iç huzur, iç güvenceler ve barýþ kurumlarýna kavuþturulmalýdýr. Elbet bunlarýn baþýnda da Zekât kurumu gelecektir. Peygamber (s.a) Medîne merkezli oluþan devletin siyasî sözleþmesine; “Müslümanlarýn aðýr malî yük ve sorumluluklar altýnda býrakýlamayacaklarý” þeklinde bir madde koymuþ ve orada misâl olarak da o dönemin bazý aðýr malî yükler getiren durumlarýna yer vermiþti24 ki bunu daha önce de görmüþtük. Bu dönemde henüz Zekâtýn teþkilatlanmamýþ olduðunu burada belirtmeliyiz. Bu arada þunu da kaydetmeliyiz ki toplumu daha çok hür insanlardan oluþturmak için söz konusu zekât âyetine, kölelerin hürleþtirilmesi için “fi’rRikab” tâbiriyle ayrý bir fasýl konulmuþ bulunuyordu. Bütün bunlarla daha çok huzurlu ve daha çok hür bir toplum ve hür bir ümmet oluþturma amaçlanmýþ oluyordu. Yeterli gýda alma ve her çeþit korku ve tehlikelere karþý güven ve güvenceler içinde olma, gerçekten Kur’an ve Peygamber’in öðreti ve uygulamalarýnda eriþilmesi gereken iki hedef olarak gösterilmiþ bulunuyor. Zekâtla toplumsal güvence ve huzurun saðlanmasý dýþýnda, doðrudan ülke ve devletin ziraî, iktisadî/malî imkânlarýna gelince bunlarýn da belli ellerde toplanan bir güç olmamasý Kur’an’ýn açýk bir ifadeyle ortaya koyduðu bir ilke olmuþtur. Bu ilke elbet o yönde hukukî/kanunî düzenlemelerin yapýlmasýný gerekli hale getirir ki bu da devletin sorumluluðunda bir iþtir. Sahip olunan söz konusu imkânlarýn, devlet, halk ve halkýn kendi arasýnda yaygýn daðýlýmý/bölüþümü için gerekli hukukun bu þekilde ortaya konulmasýnýn hikmeti Kur’an’da ; “...Tâki bu gelir ve servetler (fey’) içinizden yalnýz zenginler arasýnda dolaþan bir devlet (: güç) olmasýn” 25 ifadesiyle belirtilmiþtir. Hz. Peygamber (s.a) Mekke’nin fethinden sonraki bir zamanda, geniþ yetkilerle Yemen’e gönderdiði Mu´âz (r.) aracýlýðý ile ora halklarýna duyurulmasýný istediði yazýsýnýn bir bölümünü de bu yukarýdaki âyetin ayný ifade ve muhtevasý oluþturur. Bu âyet ise çok daha önce hicrî 28- Bakara, 2/276 29- Hadîd, 57/18 30- Rûm, 30/39
Yo k s u l l u k v e D i n
317
4. yýlda vuku bulan Benû Nadîr harbini muteakýp günlerde gelmiþ, ganîmet dahil ülke servet ve gelirleri üzerindeki haklar hukukunu vazetmiþ ve icrânýn baþý olmasý dolayisiyle de Peygambere bütçe yapma hakkýný tanýmýþtýr. Peygamberin bu yazýsýnýn ondan sonraki bölümünü ise zekât konularý oluþturmuþtur26. Vefatý sýrasýnda yaklaþýk 3 milyon km2’lik bir toprak üzerinde islamý hâkim kýlan Peygamber þüphesiz bütün bu ilkeleri her tarafa duyurmuþ olacaktýr. Bütün bunlardan anlaþýlan odur ki belli seviyelerde toplumsal güvenceyi gerçekleþtirmede Zekât ve diðer imkânlar olarak her iki gelir çeþidi de birlikte harekete geçirilmiþ olmaktadýr. Burada þu kanaatýmý da belirtmeliyim ki yukarda üzerinde durduðumuz Haþr sûresi 7. âyet; ülke zenginlik ve gelirlerinin belli kiþiler elinde toplanmasýna izin vermediði gibi onlarýn, halk dýþlanarak Devlet elinde birikip dolaþan bir devlet (: güç) olmasýna da izin vermez. Bu âyet zengin Hazîne yoksul halk felsefe ve uygulamasýný kabul etmez.
2- Zekâtýn Ýktisadî Boyutu ve Geriye Dönüþüm Hâdisesi a- Zekâtýn Ýktisadî Boyutu Daha önce yer verdiðimiz mezheplerin bir kiþiye verilebilecek zekât miktarlarý konusundaki görüþleri bu konuya da bir açýklýk getirici durumdadýr. Hatýrlanacaðý gibi þâfiî fakýhlerden el-Mâverdî (ö. 450 h/1058 m) ve hanbelîlerden el-Ferrâ (ö. 458 h/1066 m)’ya göre; bir kiþiye zekât verilirken onun zatî ve þahsî ihtiyaçlarý deðil, geçimini saðlayabilmek için yapacaðý iþ ve sanatýna yeterlilik göz önüne alýnýr27. Þimdilik bir misal olarak biz buna göre, diþçilikten mezun yoksul bir gence zekâtla en basitinden bir muayenehane açabileceðimizi söyleyebiliriz ki diðer misaller ilerde gelecektir. Mezheplerin genel olarak konuyla ilgili görüþlerinden yola çýkýlýrsa zekâtýn küçük ölçüde de olsa, el emeði ile geçinmeðe çalýþanlar ile gene bu durumdaki küçük esnaf için bir sermaye kaynaðý olabileceði gerçeði ortaya çýkar. Zekât artýk sadece bir tüketim yardýmý gibi düþünülmemelidir. Ýnsanlarýn elbet güncel ve âcil hayatî ihtiyaçlarýný temin önde gelir. Bu saðlandýktan sonra ikinci aþamada insanlara, temel ihtiyaçlarýný bizzat kendilerinin kazanabilecekleri ölçüde bir iþ kurabilmeleri için Zekâttan onlara yardýmcý olunmalýdýr. Artýk bu yardýmla onlar gelecek senelerde zekât alan insanlar olmaktan çýkabilmeli, kendi ihtiyaç ve geçimliklerini kendileri kazanýr hâle gelmeli veya getirilmelidirler. Bu gibileri her sene zekât almaya mahküm etmek3132333435-
Sebe’, 34/39 Müslim, Zekât, 17 Bakara, 2/261, 265 Fâtýr, 35/29-30 Bakara, 2/268
318 YOKSULLUK
tense onlara zekâtla kendi iþlerini kurdurtmak hem onlarýn izzet-i nefisleri, içtimaî konumlarý ve hem de iktisadî ve genel olarak da toplumsal huzur ve refah açýsýndan çok daha faydalý sonuçlar doðuracaktýr. Bu yolla iþlerini kuranlar yardým gördükleri Zekât Dairesini derin bir iman ve sevgiyle destekleyip ona baðlanýrlar ve ilk fýrsatta da zekâtlarýný oraya ödeme gayreti içine girmekte gecikmezler. Bu da zekât daire ve kurumlarýnýn gittikçe güçlerini artýrýcý olur. Ýslam dininde insanýn “kendi kendisine yeterliliði” ilk esas olduðundan zekâta muhtaç kesimler bahsettiðimiz bu yaklaþým sayesinde böyle bir çizgiye getirilmiþ olurlar. Eðer insanlar baþlangýç olarak aldýklarý zekâtla kendilerini geçindirecekleri ölçüde bir iþ kurabilirlerse onlar gerek hizmet ve gerek mal üretimleriyle elbet ülke kalkýnmasýna önemli katkýlar yapmýþ olurlar. Bunlarýn pek çoðu ilerki yýllarda kendileri zekât verir duruma geçmekte gecikmezler. Aldýklarý zekât borç alýnmýþ bir ödünç olmadýðýndan bu kiþiler ilk aþamada diðerlerine kýyasla fazla bir zorlukla karþýlaþmazlar. Diðer yandan bu kiþilerin ve bu kesimlerin alým güçleri gittikçe artacaðýndan bu durum ülke veya geniþ bir coðrafyada iktisadî hayata bir canlýlýk katacak ve bundan da en çok faydalanan gene zekât verenler, iþ çevreleri olacaktýr. Ödenen zekatlar iþte burada orta veya uzun vâdede bu mükellefiyeti yerine getiren toplumlarda fazlasýyla geri dönüþ yapacaktýr. Þimdi biz bu geri dönüþüm hâdisesini ayrý bir baþlýk altýnda inceleyeceðiz.
36- Leyl, 92/4-11
Yo k s u l l u k v e D i n
319
b- Zekâtta Geriye Dönüþüm Hâdisesi Kur’an’da; Zekâtýn, karþýlýksýz verilen ödünç (:kard-ý hasen)ler ile gene iktisat kanunlarýna ve hukuka uygun harcamalarýn geriye dönüþümünü konu edinen çokça âyet vardýr. Bu noktanýn iyi kavranmasý Zekât Daire ve teþkilatlarýnýn ne þekilde çalýþtýrýlmasý gerekeceðine de ýþýk tutacaktýr. Ancak bu geri dönüþüm hâdisesinin saðlýklý iþleyebilmesi için müslümanlarýn toplum olarak zekât görevlerini düzenli bir þekilde yerine getirmeleri gerekeceðini de burada vurgulamalýyýz. Çünkü bir veya bir kaç kiþinin yahut azýnlýk bir kesimin yalnýz baþlarýna iktisadî hayatý kurmalarý ve ona, tabana yaygýn bir canlýlýk kazandýrmalarý mümkün olmaz. Eðer bizim iktisat kanunlarýna ve hukuka uygun harcamalarýmýz, ödediðimiz zekât ve verdiðimiz ödünç/krediler baþkalarýnýn iktisadî faaliyetlerde bulunmalarýna yardýmcý oluyorsa bundan þahsen bizim de saðlayacaðýmýz faydalar olacaktýr. Þimdi konuyla ilgili âyetlere bakalým: Ýlgili âyetlerin bir kýsmýnda zekâtla faizli ödünçler ve gene faizle faizsiz ödünçler arasýnda bir karþýlaþtýrma yapýlýr. Zekât yoluyla servetini artýranla faizcilikle servetini artýranýn karþýlaþtýrýlmasý yapýlan bir âyette þöyle denilir: “Allah faizi (ondan saðlanan kazançlarýn bereketini) tüketir. Zekâtlarý ise artýrýr”28. Burada anlatýlan olayý sâdece zekât ve faizli ödünç verenler açýsýndan deðil ayný zamanda her iki kaynak çeþidinden saðlanan sermayeleri kullananlar açýsýndan da deðerlendirmek gerekir. Diðer bir âyette de gene zekât ile faizsiz ödünce deðinilir ve bunlarýn kat kat saðlayacaklarý kazançlardan ve ayrýca da sevap kazancýndan söz edilir29. Zekâtla fâiz iliþkisini ve karz-ý hasen (:faizsiz ödünç) ile faizli ödünç iliþkisini ortaya koyan daha baþka âyetler de vardýr. Bunlardan birinde þöyle denilir: “Ýnsanlarýn mallarý içinde artsýn diye faize verdiðiniz þey Allah katýnda artmaz. Allah’ýn rýzasýný dileyerek verdiðiniz zekâta gelince, iþte zekâtý veren o kimseler evet onlar kat kat artýranlardýr”30. Kur’an’da faizli ödünç alanlar deðil, hep faizle kredi verenler kýnanmýþtýr. Çünkü gerçekte hiç kimse faizli ödünç kullanmak istemez. Burada fâiz konusunu sâdece alan ve verenler boyutunda deðil onu ayný zamanda faizli krediyle üretilen hizmet ve mallarý tüketenler yani tüketiciler boyutunda da e-
37- Ýbn Haldün, Mukaddime, II, 75-76 (terc. Z. Kadiri Ugan, Ýstanbul 1968) 38- Ýbn el-Es(r, T(rih el-K(mil, VI, 125; Ýbn Haldün, II, 126 vd.(terc. Z. Kadiri Ugan) 39- Nuveyr(, Nihâyetu’l-Ereb, VI, 35 (Mýsýr 1307 h)
320 YOKSULLUK
le alýp deðerlendirmek gerekir; çünkü fâizin ezici etkilerinin en çok nereye yöneldiði ancak o zaman ortaya çýkabilir. Verilen zekâtlarýn, malî iyiliklerin, iktisada ve hukuka uygun harcama ve tüketimlerin insana geri döneceði Kur’an’da daha deðiþik anlatýmlarla da dile getirildiði görülür. Bunlardan biri “i h l a f” ifadesidir ki ilgili âyette bu, verilenin yerine, ardýndan baþkasýný getirip verme anlamýný taþýr. Âyetin ifadesi þöyledir: “Deki; Rabbim, kullarýndan dilediðine bol rýzýk verir ve dilediðine de kýt verir. Siz ne infak edip verirseniz O bunu peþi sýra size geri döndürüp verir. Allah rýzýk verenlerin en hayýrlýsýdýr”31. Genel anlamýyla bu geriye dönüþ (: ihlaf) hâdisesi Hz. Peygamber (s.a)’in bir sözlerinde de ayný ifadeyle dile getirilmiþtir32. Peygamberin bazan özellikle Kur’an’daki ayný tâbiri kullanmasý benim dikkatimi çekmiþtir ki bunu bilvesile burada belirtmek isterim. Bu tür infaklarýn durumu Kur’an’da bir tohumdan, her birinde yüz tane bulunan yedi ayrý baþaðýn çýkýp oluþmasý (;1’e 700 ürün meydana gelmesi) misaliyle de ortaya konulmuþ ve gene meyvelerini iki kat artýran bahçeler de orada bu duruma misâl olmuþtur33. Malî görev ve mükellefiyetleri kesintisiz yerine getirmenin kesintisiz ticaret ve kazanca yol açacaðý ve bu tür davrananlara harcayýp verdiklerinin tam ve hatta fazlasýyla geri verileceði gene Kur’an’da þöyle bir anlatýmla dile getirilir: “-Allah’ýn Kitabýný okuyanlar, namaz kýlanlar ve kendilerine verdiðimiz rýzýktan gizli ve açýk sarfedip verenler asla kesintiye uðramayan bir ticaret umabilirler; -Çünkü Allah, onlarýn mükâfatlarýný tam öder ve kendi ihsaný olarak onlara fazlasýný da verir. Gerçek þu ki O çok baðýþlayan ve þükrün karþýlýðýný bol bol verendir”34. Zekâtýn þeytanýn telkin ettiði gibi bir yoksulluða deðil üstelik bir fazlalýk ve bolluða yol açacaðý gene Kur’an’da þöyle anlatýlýr: “Þeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliði telkýn eder. Allah ise size kendinden bir baðýþlama ve bir bolluk vâdeder. Allah bol rýzýk veren ve her þeyi bilendir”35. Ýþ bölümüne, davranýþ ve amellerin çeþitliliðine vurgu yapýlan bir âyetten sonra gene bu Kitapta malî külfet ve görevlerin yerine getiriliþi ele alýnýr ve orada; Ýsl(m inancýnýn ve bu tür görevlerin (fasýnýn insaný zor olmayan ve tam tersi çok daha kolay bir hayata doðru yükseltip götüreceði anlatýlýr ki bu, sonuçta kiþiyi cennet gibi bir refah ve kolaylýklar yurduna da yükseltecek-
Yo k s u l l u k v e D i n
321
tir36. Burada insana bu dünya da dahil olmak üzere en iyi ve en güzele doðru bir yöneliþ ve týrmanýþa geçmesi öðütlenir. Bütün bu âyetlerde sözü edilen artýþlar ve geriye dönüþler hemen mânevî karþýlýk olan sevaba yorumlanmamalý ve tercümelere de bu þekilde yansýtýlmamalýdýr. (yetlerde açýkça “s e v a p” ifadesi yoktur. Söz konusu bu âyetlerin bir kýsmýnda iki ayrý karþýlýktan söz edilir. Bu da hâdisenin esasýnda hem sevap ve hem de mali/iktisadi olmak üzere iki ayrý karþýlýðýn bulunduðunu gösterir. Allah’ýn yüklediði görev ve mükellefiyetlerin yerine getiriliþinden kul elbet sevap alýr ki bu, dince yüklenen görevlerin, teþviklerin zaten aslýnda ve tabiatýnda vardýr. Þu kadar varki bu ayetlerin bir kýsmýnda doðrudan iktisadî fazlalýk ve artýþlar ve malî geri dönüþümler sözkonusu edilmiþtir. Kur’ân-ý Kerim’de açýkça dikkat çekilen bu malî geri dönüþüm meselesi, iktisadî hayat içinde gözlenip araþtýrýlmalýdýr; Burada Zekât ve diðer benzeri infak ve harcamalarýn iktisadi hayata yaptýklarý ve yapacaklarý katkýlarýn bu hayatýn çarklarýný ne ölçüde döndüreceði ve döndürdüðü konunun uzmanlarýnca ilmî olarak ortaya konulmalýdýr. Bu geriye dönüþüm hâdisesi, bazý küçük temaslarý istisna edersek, geçmiþten günümüze dek gördüðüm kadarýyla özel bir araþtýrma konusu yapýlmamýþ ve bunun için kaynaklarda özel bir baþlýk açýlmamýþtýr. Zekâta teþvik sadedinde bu âyetleri ele alanlar; “sen ver Allah da sana verir” þeklinde konuþurlarken onlarýn bunu kurumun iþleyiþiyle baðlantýlý olarak deðil de öylesine söyledikleri görülür. Burada mesele Rab’bin hangi iktisadî/malî iþleyiþ içinde onu geri döndüreceði ve fazlalýðýn nasýl oluþabileceðini araþtýrýp görmek ve onlarý gerçekleþtirebilmektir. Kur’an’ýn sýk sýk, düþünce ve araþtýrmaya yönlendiren çaðrýsý yavan yaklaþýmlarla geçiþtirilemez. Yukarda sözünü ettiðimiz (yetler ýþýðýnda olmasa da iktisadi ve malî hayat içerisinde, devlet bütçe gelirleri çerçevesinde bu geri dönüþüm hâdisesini gözleyip bunu iktisad( olarak çok kýsa da olsa açýklamaya tâbi tutan Ýbn Haldun (1334-1406 m) olmuþtur. Gerçi ondan önce de bazý müslüman idareci ve yazarlar çok kýsa da olsa bu meseleye deðinmiþlerdi. Biz þimdi Ýbn Haldun’un, kendisinden öncekilerden de etkilendiði görülen konuyla ilgili yazdýklarýndan bazý satýrlarý görelim: “Devlet en büyük pazar ve bütün pazarlarýn anasý, gelir ve masraflarýn kaynaðýdýr. Devletin gelir ve masraflarý azaldýktan sonra o nisbette pazarlarda alýþ-veriþin azalmasý tabiidir. Belki devletten çok pazarlar bundan etkilenir. Para ve servet tebaa ile devlet arasýnda ortak olup tebaanýn elinden devlete, devletin hazînsinden tebaanýn eline geçer ve bu þekilde ikisinin arasýnda dolaþýr. Devlet paralarý saklarsa halkýn elinde para kalmaz”37. Ýbn Hal-
322 YOKSULLUK
dun’a göre gerek halkýn verdiði vergiler ve gerek Hazînenin yaptýðý harcamalar her iki tarafa da fazlasýyla geri dönmektedir. Ýbn Haldun bu konuda, bir baba tarafýndan Me’m(n’un v(lisi olan oðluna yazdýðý ve daha sonra bu Abbasî halîfesi tarafýndan devlet genelgesi olarak yayýnlanan risâleden çokça etkilenmiþ bulunuyor. Bu ris(lede; vergilerin halk menfaatýna harcanmasýyla Haz(nenin daha çok gelir saðlayacaðý anlatýlýr ve böyle bir bütçe siyâsetiyle vilâyetlerin ve zamanýn güzel olacaðý vurgulanýr38. H z. Ö m e r’in Mýsýr vâlisi Amr b. ´Ass (r.) bu konuda, bazý kaynaklarýn ona malettiði sözlerinde daha veciz bir ifâde kullanarak þöyle der: “Îmar etmeden vergi elde edilemez, adâlet olmadan da mâmurluk (:îmar) olmaz”39. Görüldüðü gibi bunlar Haz(ne ile halk arasýndaki dönüþümleri; halktan hazîneye, Hazîneden de halka olan dönüþümleri dile getirdiler ve doðrudan halktan yine halka dönüþüm hâdisesini ele almadýlar. Burada geriye dönüþüm meselesine yer veriþim, bunun Zekât kurumunun çalýþmalarýna ýþýk tutmasý amacýna yöneliktir. Eðer Zekât hazînesi hemen olmasa bile orta veya uzun dönemde böyle bir oluþum ve sonuca yol açamýyorsa, bu dairenin çalýþmalarýnda iktisat ve maliye açýsýndan yanlýþlýklar ve eksiklikler var demektir. Diðer yandan devletin iktisad( düzen ve mal( siyâsetinin de bu gerçeleþmede olumlu veya olumsuz yönde etkisi olacaðýný burada unutmamak gerekir. Bununla beraber Zekât kurumunun iþ kurdurmak için el uzattýðý kiþilerin, üretim ve iktisadî kalkýnmaya ne derece katkýlarý olduðunu araþtýrýp ölçmeðe çalýþmak da bizlere yeterli bir fikir verecektir. Daha önce de söylediðimiz gibi Zekât büyük iþletmeler için deðil sâdece aslî ihtiyaçlarýn temini ölçüsünde bir iþ kurmada sermaye olabilir. Ýþlerini daha da büyütmek isteyenler ise devlet kredisi kullanabilirler ki bunun Hz. Ömer zamanýnda devlet hazinesiyle tüccar arasýnda bir ortaklýk biçiminde uygulamaya konulduðuna biz ilerde ayrý bir baþlýk içerisinde yer vereceðiz. Burada Hazîne dýþýnda bazý kurumlarýn daha devreye girebileceði de unutulmamalýdýr. *** Dönüþüm Nasýl Gerçekleþebilir : Zekâtýn geri dönüþümü fakiri en alt düzeyde bir tüketici yapýp onu, tüketim mallarýna müþteri olabilecek bir duruma getirmekle deðil ondan daha çok ve esas itibariyle onu, hizmet olsun mal üretimi olsun üretici duruma getirmekle gerçekleþir. Ýþte bu noktada, âyetlerde sözü edilen dönüþüm hâdisesinin gerçekleþmesi açýsýndan zekât kurumuna daha farklý bakmamýz gerekecektir. Bu noktada zekâta hak kazanan yoksul kesimlere onunla iþ ve meslek edindirmek öne çýkacaktýr. Bunun için üretim araç-gereç, makina ve tezgâhlarýný üretenlerden zekâtý 1/40 hesabiy-
Yo k s u l l u k v e D i n
323
le nakd( deðil aynî olarak alýp uygun olanlara daðýtmak önem kazanmaktadýr. Mesela köy kesiminde hayvanlarýn zekâtý eskiden olduðu gibi en basitinden hayvan olarak alýnýp daðýtýlabilir ve yoksul köylü bu alanda üretime yönlendirilebilir. Bu kesimlerde Zekât Daire ve Odalarý fakir köylüye yeterince arý saðlayabilir ve onlara tavuk v.s hayvanlara iliþkin çiftlikler kurabilir ve hatta uygun yerlerde köylüye zekât parasýyla tarla ve bað da alýnabilir. Hatta kýrsal kesime el sanatlarý ve küçük çaplý sanayiler ve zenaatlar götürülebilir. Böylece bütün bu kesimler hem daim( üretim ve geçim imkânlarýna kavuþmuþ ve hem de ülke üretimine katkýda bulunmuþ olurlar. Bu uygulama ve siyâset F â t i h a sûresinde bize yaptýrýlan; madd( olsun mânev( olsun doðrudan n(met yerine, nîmetlere giden yollara girilmesi yönündeki o mâlum düamýza da uygun düþecektir. Bir kere verilen nîmet çok da olsa tükenip gider. Fakat onu kazanma imkânlarýný elde edenler ve kazanma yollarýný öðrenenler sürekli n(mete kavuþur ve ellerinde sürekli n(met bulundururlar. Fâtýha sûresinde Allah’ýn bize yaptýrtmak istediði düa ve bizim peþine düþmemizi arzuladýðý yol budur. Ýþte Zekât kurumu buna göre yeniden gözden geçirilip bu anlayýþa göre iþletilecek bir teþkilâtlanmaya kavuþturulmalýdýr. Biz konuyu biraz daha açmak durumundayýz. Meselâ taþýmacýlýkta kullanýlan araçlarýn zekâtý, üreticisinden 1/40 hesabiyle araç olarak ve gene dokuma tezg(hý veya her çeþit döküm makinalarý, torna tezgâhlarý, diðer çeþitli üretim makina ve gereçleri, týbbî cihazlar onlarý üretenler veya ticaretini yapanlardan bunlarýn zekâtý nakdî deðer para olarak deðil de ayn( (bizzat kendileri) olarak alýnmalýdýr. Bunlar zekâta hak kazananlardan onlarý kullanabilecek olanlara daðýtýlýrsa iþte burada hem üretime büyük katký saðlanmýþ ve hem de zekâtlarýný ödeyenlere yönelik bir geriye dönüþüm hâdisesi ve fazlasýyla bir dönüþüm baþlatýlmýþ olur. Bu þekilde zekâttan yararlananlar en basitinden ilk fýrsatta iþlerini geniþletmek isteyecekler ve bu sefer bunun için ihtiyaç duyduklarýný satýn alma yoluna gidecek ve ayrýca da sürekli parça satýn alacaklardýr. Diþçilikten mezun bir gence en basitinden bir muayenehane açabilirse o bundan sonra hem bazý þeylere müþteri olacak ve hem de tez zamanda bir zekât mükellefi durumuna gelebilecektir. Ýktisadî ve ticarî hayata bu yolla ek bir canlýlýk geleceði için zekâtlarýný veren üretici, tüccar ve esnaf bu piyasadan çok daha bol kazanç saðlar duruma gelirler. Araba satmak için bir ülkenin yollarýný bedava yapanlar sonuçta büyük meblaðlar kazanýrlar. Bunun gibi neden zekâtlarýný ödeyenlerin kazançlarýnda kat kat artýþlar olmasýn ! Burada zekât dairesinin yoksul kesimleri eðitip onlara meslek ve beceri kazandýrmasý önem taþýmaktadýr ve de bu zorunludur. Mesela köy kesimin-
324 YOKSULLUK
de, arýcýlýk, tavukçuluk yahut ziraat ve seracýlýk yapmalarý uygun görülenlerin eðitilmesi gerekecektir. Ayný þekilde mesela dokuma ve benzeri tezg(hlar ile döküm makinalarý verilecek kiþilerin de uygun bir meslek edindirme ve beceri kazandýrma eðitimine tâbi tutulmalarý zorunludur. Eðer bir adaya yük taþýtý verilecekse ona da sürücülük eðitimi, bilgisayar ve fokokopi ve benzeri cihazlar için de ona göre eðitim verilmelidir. Bu konuda Zekat dairesi bilgi ve beceri kazandýran çeþitli kuruluþlarla iþbirliði içine girebileceði ve bu becerileri ücretsiz kazandýrma yollarýný arayabileceði gibi bunu bizzat kendisi de yaptýrabilir. Bu noktada bizim “f(-Seb(lillah: Allah yolunda” faslýný daha geniþ anlamamýz, fukara ve yoksullar (mesâkîn) faslýyla bunu bazý alanlarda birlikte devreye sokmamýz gerekebilir. Zekât dairesi ayný zamanda bu tür eðitim faaliyetlerine göre de teþkilâtlanmalýdýr. Hz. Peygamber (s.a)’in Suffa Ashabý þüphesiz yoksul insanlardan oluþuyordu ve fakat onlar ayný zamanda orada bu Dinin bu yeni hüküm ve deðerlerinin eðitimini de alýyorlardý. Daha sonra bunlar irþad ve muallimlik görevi üstlendiler ve onlarýn bir kýsmý da idar( ve mal( görevler aldýlar. Bunlara yapýlan zekât tahsislerinin öncelikle fukara faslýndan olduðu açýktýr, ancak onlar eðitim de görüyorlardý. Eðer Kur’an’da söylenenler gerçekleþemiyorsa biz bu kurumu iþletirken hatalý ve yanlýþ bir yolda yürüyoruz demektir. Eðer Zekât iktisad( ve mal( hayat içerisinde bir yere oturtulamamýþsa ve Zekât (yeti içerisinde yer alan çeþitli fasýllarýn m(hiyet ve boyutlarý iyi kavranamamýþsa onun hedeflerine uygun bir kurum oluþturup iþletmek mümkün olmaz.
Yo k s u l l u k v e D i n
325
Kaynaklar Kur’ân-ý Kerîm el-Bâcî, Ebu’l-Velîd el-Endelûsî (ö. 494 h/1100 m), el-Munteka Þerhu’l-Muvatta’, c. 1-7, Mýsýr 1332 h Buhârî, Ebû Abdillah (ö. 255 h/869 m), Sahîh, c.1-8, Dersaadet (Ýstanbul) 1315 h Ebû Dâvud (ö. 275 h/888 m), Sünen, (Hattabî þerhi Meâlimu’s-Sünen ile birlikte), c. 1-5, Ýstanbul 1981 Ebû ´Ubeyd (154- 244 h/770-858 m), el-Emvâl, Mýsýr, 1358 h Ferrâ’, Kadý Ebû Ya´lâ Muhammed (ö. 458 h/1066 m), el-Ahkâmu’s-Sult?niyye, (nþr. M. Hâmid e-Fakýyy), Mýsýr 1356 h/1938 Hamidullah, Muhammed (ö. 2003), Ýslâm Peygamberi, (trc. Salih Tuð), c. 1-2, Ýstanbul 1980 // Ýstanbul 1990 - el-Vesâiku’s-Siyâsiyye, Beyrut 1405 h/1985 Ýbn Abdilhakem, Ebû Muhammed (ö. 214 h/829 m), Sîretu ´Umer b. Abdulazîz, (nþr. Ahmed ´Ubeyd), Beyrut 1387 h/1967 Ýbnu’l-Esîr, Ýzzuddîn (555-630 h/1160-1232 m), Tarîhu’l-Kâmil, c. 1-12, Mýsýr 1303 h Ýbn Haldûn (ö. 1406 m), Mukaddime, (trc. Zâkir Kadiri Ugan), c. 1-3, Ýstanbul 1968 Ýbn Hiþâm (ö. 213 h/828 m), es-Sîretu’n-Nebeviyye, c. 1-4, Mýsýr 1355 h/1936 Ýbn Kudâme, Ebû Muhammed Abdullah (ö. 620 h/1223 m), el-Mugnî, c. 1-9, Mýsýr 1327 h Ýbn Mâce (ö. 275 h/888 m), Sünen, c. 1-2, Ýstanbul 1401 h/1981 Ýbn Zenceveyh (ö. 247 h/861 m), Kitabu’l-Emvâl, (yz), Süleymaniye kütüb. Fotokopi no. 141 (Burdur kütüb. no. 1831) Kâsânî, Alâuddîn Ebî Bekr (ö. 587 h/1191 m), Bedâi´u’s-Sanâi´ fî-Tertîbi’þ-Þerâi´, c. 1-7, Mýsýr 1327-1328 h Kudâme b. Ca´fer (ö. 337 h/948 m), Kitabul-Harâc, (yz), Köprülü kütüb, no. 1076 Mâlik b. Enes(ö. 179 h/795 m), el-Muvatta’, c. 1-2, (nþr. M. Abdulbakî), Kahire 1370 h
326 YOKSULLUK
Mâverdî, Ebu’l-Hasan Ali (364-450 h), el-Ahkâmus-Sultaniyye, Mýsýr 1298 h Müslim, bin el-Haccâc(ö. 261/874 m), Sahîh, (nþr. M. Abdulbakî), c. 1-5, Kahire 1956 Nüveyrî, Þihâbuddîn Ahmed(1279-1332 m), Nihâyetu’l-Ereb, c.1-15, Mýsýr 1923-1949 Serahsî, Ebû Bekr Muhammed(483 h/1097 m), el-Mebsût, c. 1-30, Mýsýr 1324 Þâfi´î, Muhammed b. Ýdrîs, (ö. 204 h/814 m), el-Umm, c. 1-5, Bulak 1321 h Yeniçeri, Celâl, Ýslâm Ýktisadýnýn Esaslarý, Ýstanbul 1980 - Ýslamda Devlet Bütçesi, Ýstanbul 1984
Yo k s u l l u k v e D i n
327
Yoksullukla Mücadelede Ahlâkî Ve Dinî Eylem Olarak Ýnfâkýn Rolü Cemal Aðýrman Doç.Dr., Cumhuriyet Üniversitesi Ýlâhiyat Fakültesi e-posta:
[email protected]
Öz
H
er dönemde yoksullukla mücadele edildiði ancak en modern toplumlarýn dahi sorunu tamamen çözemediði, bazý dinlerin, çözüm yöntemlerini ibadet sorumluluðu çerçevesinde ele aldýðý, bu konuda da en köklü ve kalýcý çözümü infak sistemi ile Ýslamiyetin ortaya koyduðu noktasý üzerinde durulmuþtur. Yoksullukla mücadele, kollektif bir eylem olduðu, sürekli ve kalýcý çözüm için tek bir yöntemden bahsedilemeyeði; Ýslam’ýn, yoksullukla mücadeleyi öncelikle zekat kurumu ile çözmeyi hedeflediði; zekat tek baþýna yeterli olmadýðýnda, onu gönüllü sadaka ve infakla desteklediði noktasý üzerinde durulmuþ, ayrýca fakirlik ve yoksulluk kavramlarýnýn tanýmý yapýlarak yoksulluðun kapsam ve çerçevesi çizilmeye çalýþýlmýþtýr. Ýnfak, zekat ve sadaka kavramlarý üzerinde durularak da infakýn kapsamý hakkýnda bilgi verilmeye çalýþýlmýþtýr. Zekat, sadaka ve diðer infak usûlleriyle elde edilen fonlarýn ekonomik yansýmalarý ve bu fonlarýn güven verici, ciddi, adil ve þeffaf yöntemlerle kullanýmý durumunda yoksulukla mücadeleye nasýl bir katký saðladýðý noktasýna vurgu yapýlmýþtýr. Sonuç kýsmýnda bazý öneriler üzerinde durularak, yoksullukla mücadelenin, yardým ve baðýþla sýnýrlý geçici “projeler”le deðil, yoksullarýn “yapabilir” kýlýnmasýný saðlayan kalýcý ve sürekli projelerle mümkün olabileceði, yoksulluðu üreten toplumsal mekanizmalarýn dönüþmesi perspektifinden yürütülmesi gerektiði noktasý üzerinde durulmuþtur. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk-mücadele-infak-din-ahlâk
Abstract
T
he poverty has been an acute issue in all times and even many modern societies failed to solve this problem. Particularly institutionalised religions considered it within the responsibility of performing routine prayers. It was argued that Islam offered the most fundamental solutions through the system of infaq (giving without charge). Fighting with poverty is a collective action and nobody can speak of a single way for fundamental solution of the problem. Islam aims to solve it through the principle of zakat, alms-giving, which is supported by the principles of infaq and sadaqa, both of which requires volunteering endeavour. A definition of poverty with its various forms was given and its boundaries were drawn. The terms of infaq, zekat, and sadaqa were studied and the content of infaq, in particular, was articulated. The economical implications of the funds which are achieved through the systems of zekat, sadaqa and infaq and, when used with a reliable, strict, transparent and just way, their contributions to the battle with the poverty was discussed. Finally, some suggestions were made pointing out to the fact that the struggle with poverty should not be left to temporary projects. It was suggested that increasing the ability of poor people to survive
328 YOKSULLUK
could be actualised only through steady and continuous projects and by eliminating the social mechanisms producing poverty. Key-Words: Poverty-Coping with poverty- Infaq (giving without charge)
Giriþ
Y
oksulluk problemi insanlýk tarihi kadar eskidir. Tarihin her döneminde insanlarý iyilik yapmaya çaðýranlar her zaman varolagelmiþ, hepsi olmasa bile, insanlarýn bir kýsmý, beraber yaþadýklarý fakir insanlarýn acýlarýný duymuþ, hissetmiþ ve onlara yardýmcý olmak istemiþlerdir. Bununla beraber fakir ve yoksullarýn içinde bulunduklarý kötü durum insanlýðýn alnýnda bir leke olarak kalmaya devam etmiþtir. Geçmiþte olduðu gibi günümüzde de yoksulluk sorununun, çözümüne katký saðlamak amacýyla, zaman zaman politik, siyasal, sosyal ve bilimsel-akademik çevrelerde geniþ yer bulmasýna raðmen, çözümü yönünde, global düzeyde kayda deðer bir ilerlemenin kaydedildiði söylenemez. Nitekim yoksulluk, dünyada sorun olma özelliðini halâ sürdürmektedir. Mutlak yoksulluk, yani hayatta kalabilmek için asgarî kaynaklardan yoksun olma durumu, dünya nüfusunun ciddi bir kesimini tehdit eder durumdadýr ve bu tehdit büyüme eðilimindedir. Bütün toplumlarýn daha ilk günden beri sahip olduklarý -özellikle- dinî ve ahlâkî kurallar, kiþileri yardýmlaþmaya teþvik eden esaslar içermektedir. Ancak semavî dinlerin ortaya koyduðu prensipler dýþýnda bu kurallar iyilik yapma ve acýma hususunda bir teþvikten öteye geçememiþtir. Dünya ve ahirette azap ile cezalandýrýlacaðý duygusunu verecek derecede zorlayýcý ve baðlayýcý kurallar içermediði gibi, söz konusu prensipler, fakirlerle ilgilenmeyi kiþilerin arzusu ve vicdanýna býrakmýþ, ihmali durumunda onlara aðýr bir sorumluluk yüklememiþtir. Çünkü amaç hiçbir zaman fakirlik problemini çözmek, kökünü kurutmak, fakirleri zengin kiþiler haline getirmek olmamýþ, bilakis fakirliklerini azaltmak, iniltilerini hafifletmekten ibaret kalmýþtýr. Eski dönemlerde fakirler ve zayýflar, hayatlarýný kudretli zenginlerin merhamet ve ihsanlarý altýnda sürdürmek zorunda kalmýþlardýr. (Özek, vd., 1984: 6)
Yo k s u l l u k v e D i n
329
Ýnsanlýk tarihi boyunca, yoksulluk probleminin çozümü ile yönetim biçimleri ve ideolojilerin yanýsýra, bütün dinler ve ahlâkî öðretiler de ilgilenmiþ, sorunun çözümü için deðiþik yöntemler geliþtirmiþlerdir. Bazý dinler, ortaya koyduklarý çözüm yöntemlerini ibadet sorumluluðu çerçevesinde ele almýþ, onu bir ibadet vecibesi olarak kabul etmiþlerdir. Bu manada en köklü ve kalýcý çözümü Ýslamiyetin ortaya koyduðunu söylemek mübalaða olmaz. Çünkü Ýslamiyet ekonomik bakýmýndan zayýf durumda olanlara, yani fakirlere yardýmý farz kýlmýþ (mecbur tutmuþ), zengin olanlarýn zekât vermesini Ýslam’ýn þartlarýndan biri saymýþtýr. Ayrýca zekât verme ve almanýn þartlarýný, zekâta tâbi olan mallarýn tayinini ve bu mallardan alýnmasý gereken miktarýn tespit ve sýnýrýný, insanlarýn vicdanýna býrakmamýþtýr. Günümüz modern toplumlarýnda, bireyler arasý yardýmlaþma, gittikçe yerini, devletin oluþturduðu ve muhtaç olanlara yapýlacak yardýmlarýn organize edildiði; saðlýk sigortasý, iþsizlik sigortasý, huzur evleri gibi, “sosyal güvenlik kurumlarý“na býrakmaktadýr. Ancak bu tür imkanlara sahip olabilen ülke veya toplumlar, dünya nüfusunun az bir kesimini oluþturduðu için sorun tamamen çözülememektedir. Modern toplumun giderek karmaþýklaþan teknolojik örgütlenmesi içerisinde, bireyin giderek manevî açýdan yoksullaþmasý sonucu, yardýmlaþma duygusu zayýflamýþ, insanlar “yalnýz kalabalýklar“ (Peker, 1990: IV, 285) haline dönüþmüþtür. Oysa Ýslamiyetin getirdiði ekonomik, sosyal ve siyasî çerçeve, bireyleri yalnýzlýktan kurtaracak daha etkin bir yapýya sahiptir. Günümüz insanýnýn ihtiyacý olan bu ’müþfik’ yaklaþýmla, modernleþmenin yardýmlaþma ruhunu zayýflatýcý etkisine raðmen, infak mekanizmasýný yeniden güçlendirerek yoksullukla mücadelede daha etkin bir sonuç alýnacaðý muhakkaktýr.
Taným ve Kapsam Yoksullukla mücadele; fakir ve yoksul insanlarýn her türlü ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý ve çalýþabilir durumda olanlarýn kendi geçimlerini kazanabilecek imkanlarýn saðlanmasý yönünde belli bir plân ve proðram çerçevesinde yürütülen örgütlü ve kollektif eylemlerin bütünüdür. Tanýmda da görüldüðü gibi bu mücadele, toplumun bütün katmanlarýný ilgilendiren çok yönlü toplumsal bir faaliyeti gerektirir. Ekonomileri güçlü ve bütün bireylerini sosyal güvenlik kapsamýna almýþ az sayýda toplumlar dýþýnda, bu sorun dünyanýn her yerinde mevcuttur. Ýleri toplumlarda, sorunun çözümü, devletlerinin ekonomisi güçlü olduðu dönemlerle sýnýrlýdýr. Bu yüzden, uygulanan sistem ne olursa olsun, çözüm sürekli ve kalýcý olamamaktadýr. Çünkü ekonomik güç zayýfladýkça sistemde bir takým aksaklýklarýn meydana gelmesi kaçýnýlmazdýr. Sürekli ve kalýcý çözüm için tek bir yöntemden bahsetmek gerçekçi ve mümkün gözükmemektedir. Birden çok farklý mekanizmalarýn ayný anda
330 YOKSULLUK
devrede olmasý gerekir. Tabiî ve zorunlu nedenlerle mekanizmalardan biri soruna cevap veremez duruma gelirse, diðeri hemen devreye geçerek doðan boþluðu kapatmalý ve toplumda bu manada herhangi bir ümitsizliðe meydan verilmemelidir. Bu ihtimali dikkate alan Ýslamiyet, yoksullukla mücadeleyi öncelikle zekât kurumu ile çözmeyi hedeflemiþtir. Sorunun çözümünde zekâtýn tek baþýna yeterli olmadýðý durum ve zamanlarda doðacak boþluðu ise, Allah’ýn sevgi ve hoþnutluðunu kazanabilmek için gönüllü olarak verilen sadaka ve infak dolduracaktýr.
Fakirlik ve Yoksulluk Kavramlarý Türkçede “yardýma muhtaç olan insanlar” için, aralarýnda herhangi bir anlam farký gözetilmeksizin, genel olarak yoksul ve fakir kavramlarý kullanýlmaktadýr. Ancak Ýslam anlayýþýna göre bu iki kavram arasýnda þöyle bir fark gözetilmiþtir: Sözlükte “zayýf, âciz ve muhtaç” anlamýna gelen fakir, “geliri ihtiyaçlarýný karþýlamayan” yahut “zekât vermeyi gerektirecek miktardan daha az malý bulunun kimse” demektir (Ýbn Manzûr, 1990: V, 60-61). Buna göre fakir, geçimini temin edemeyen saðlýklý insanlarla beraber, yeterince varlýklý olmayan yaþlý ve sakatlarý, iþsizleri, öðrencileri ve kendini hayra adadýðý için geçimini temin etmeye zaman bulamayan kiþileri kapsar. Sözlükte “boynu bükük, sefil, muhtaç” anlamýna gelen yoksul (miskîn) ise; “hiçbir geliri ve malý olmayan, geçimini temin edecek yeterli yiyeceði ve çýplaklýðýný örtecek yeterli giyeceði elde etmek için dilenmeye baþvurma ihtiyacýnda olan kiþi” demektir (Ýbn Manzûr, XIII, 216-217). Buna göre yoksul kavramý da hastalýk, ileri yaþ veya savaþ sebebiyle çaresiz ya da sakat kalmýþ kiþileri ve hiçbir iþ yapamayan ya da yaptýðý iþle kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmeye yetecek kadar kazanamayan kiþileri kapsar. Bu tanýmlara göre yoksullar (miskînler), fakirlerden daha kötü durumdadýrlar. Pratikte ’fakir’ ve ’yoksul’ tanýmlarý arasýnda önemli bir fark gözükmemekle beraber, tercih sýralamasýnda yoksullarýn önceliði vardýr. Kýsaca fakir insanlar bir þeylere sahiptirler; ancak sahip olduklarý þeyler zekât vermeyi gerektirecek miktarýn altýndadýr ve ihtiyaçlarýný karþýlamaya yeterli deðildir. Yoksullar ise hiçbir þeye ya da yok denecek kadar az bir mala sahip olan, yardým görmeden geçimlerini temin edemeyen kimselerdir.
Genel Manada Ýnfak ve Kapsamý Sadaka, infak ve zekât kavramlarý, dînî terminolojide, genel olarak “fakirlere yapýlan hayýr” anlamýný ifade eder.
Yo k s u l l u k v e D i n
331
a) Ýnfak: Sözlükte;“harcamak, sarfetmek; harcayýp bitirmek, tüketmek; ihtiyaçlarýný, giderlerini veya geçim masraflarýný karþýlamak“ (Ýbn Manzûr, X, 357-358) gibi manalara gelmekle beraber daha çok “para veya malý elden çýkarmak” manasýnda kullanýlmaktadýr (Râzî, 1990: II, 29). Dinî ve ahlâkî bir terim olarak genellikle “Allah’ýn hoþnutluðunu elde etmek amacýyla kiþinin kendi servetinden harcama yapmasý, muhtaçlara aynî ve nakdî yardýmda bulunmasý” demektir. Dolayýsýyla infak, farz olan zekâtý ve gönüllü olarak yapýlan her türlü harcama ve hayrý da içermektedir. Nitekim sadaka, infak ve zekât sözcükleri Kur’an’da “fakirlere yapýlan hayýr” anlamýnda kullanýlmýþtýr (Râðýb, 1986: 313, 410-411, 765-766). Gerçekte bu eylemler ayný þeyin üç farklý yönlerini ifade eder; her üçünde de gaye, muhtaçlara yardým etmektir. Þu kadar var ki, sadaka ve infak ihtiyarîdir, fakat zekât, her zengin Müslümana farz olan bir ibadettir. Kur’an’ýn bir âyetinde (K.2:3), Allah’a samimiyetle inanan müminlerin baþlýca özellikleri sayýlýrken iman ve namazýn ardýndan infak zikredilmiþtir. Fahreddin Râzî’ye göre bu âyet farz ve mendup olan bütün infak çeþitlerini kapsamaktadýr. Farz olan infak; zekât ile, kiþinin kendisinin ve ailesinin geçimini saðlamak üzere yaptýðý harcamalar ve ülkesinin savunmasýna katkýlarýdýr. Gönüllü ve ihtiyarî olan infak ise; bunun dýþýnda kalan karþýlýksýz bütün harcamalardýr (Râzî, 1990: II, 29). Ýnfak tabirinin geçtiði bir çok âyet ve hadisin birlikte deðerlendirilmesinden çýkan sonuca göre Allah’a itaat ve ibadet niyeti taþýyan, Ýslam’a ve Müslümanlara, hatta bütün insanlýða yardým ve fayda saðlayan her harcama Allah yolunda infak sayýlmaktadýr. Ýslam medeniyet tarihinde de böyle bir niyet taþýmasý þartýyla ülkenin savunmasý, hac hizmetleri, yoksullarýn desteklenmesi, okul, kütüphane, cami, yol, köprü, çeþme, bakým evi, hastahane gibi hayýr kurumlarýnýn kurulmasý, hatta tabiatýn korunup geliþtirilmesine kadar, daha pek çok çeþitli hizmetler için yapýlan her türlü harcama Allah yolunda infak kapsamýnda deðerlendirilmiþtir (Çaðýrýcý, 2000: XXII, 289). Bununla beraber meþru alanlarda yatýrým yaparak istihdam yoluyla insanlarýn nafakalarýný saðlamaya vesile olmak da infak kapsamýnda deðerlendirilebilir (Toksarý, 1997: II, 404). Serveti atýl býrakýp (kenz) Allah yolunda harcamayanlarý aðýr bir dille yeren âyetler (K.9:34-35) bu hususu da kapsamaktadýr. Gazzalî, serveti atýl býrakmak anlamýna gelen âyetteki “kenz” kavramýnýn, malý veya parayý piyasadan çekmek, bunlarý Allah yolunda harcamanýn ise piyasaya sürmek demek olduðunu belirtmektedir (Çaðýrýcý, XXII, 290). b) Sadaka: Sadaka, Allah rýzasý için fakir ve yoksullara yapýlan her hayrý ifade eder. (Ýbn Manzûr, X, 196) Kur’an-ý Kerim’de de sadaka sözcüðü her çeþit hayrý kapsayacak þakilde kullanýlmýþtýr (Râðýb, 410-411; Abdulbâkî, 1982:
332 YOKSULLUK
406); dolayýsýyla isteðe baðlý olarak yapýlan malî yardýmlarý olduðu kadar, verilmesi farz olan zekâtý da kapsar. Çünkü Kur’an (K.9:103) ve Sünnet’te (Buhârî, Zekât 1) zekât yerine sadaka sözcüðü de kullanýlmýþtýr. Zekâta sadaka denilmesinin sebebi, onun da bir nevi farz olan sadaka olmasýndandýr. Ýlk dönemlerde sadaka ve zekât adeta ayný anlamda kullanýlmaktaydý. Sonralarý sadaka kelimesi tamamen gönüllü olarak yapýlan hayýrlar için kullanýlmaya baþlandý. Bizim örfümüzde de artýk sadaka zekâttan ayrýlmýþtýr. Normal sadaka gönüllü olarak verilirken, zekâtýn verilmesi mecburîdir. Zekâtýn oraný ve muafiyeti (nisabý) bellidir; halbuki diðer sadakalarýn miktarý tamamen sadakayý veren kiþinin arzusuna baðlýdýr. Teberru, Allah’ýn rýzasý kastedilerek yapýlýyorsa, sadaka vasfýný almaktadýr. c) Zekât: Sözlükte; “bereket, artýþ, temizlik, saflýk, duruluk” anlamlarýna gelir (Ýbn Manzûr, XIV, 358-359; Râðýb, 312-313). Farz olan zekâtýn ödenmesinden sonra kazanýlan nefis tezkiyesini imâ eder (Râðýb, 313). Nefis tezkiyesi ise, cimri ve servet tutkunu olmayanlarýn ulaþabildiði vicdanî bir huzur, ruh safiyeti ve manevî doyum halidir. Bu nedenle zekât namazdan sonra gelen en önemli ibadet olarak kabul edilmiþtir. Zekât, Müslüman toplumun, belli bir miktarý (nisab) aþan serveti bulunan her üyesinin yýllýk olarak ödediði zorunlu bir vergidir. Dolayýsýyla zekâtýn farz olmasýyla, toplumun sosyal güvenliði Müslümanlarýn vicdanýna býrakýlmamýþ, aksine kurumlaþtýrýlmýþtýr. Burada hemen þunu belirtelim ki, zekât emri, Ýslamiyetin ilk dönemlerinde bir kurum olarak hayatiyetini sürdürmüþ, malî açýdan toplumdaki sosyal dengesizlikleri gidermiþtir. Ancak, sonradan kurum hüviyeti bozularak fertlerin elinde, onlarýn vicdanýna býrakýlmýþ ilâhî bir emir durumuna gelmiþtir. Onun için bugün zekâttan beklenen sonuç alýnamamaktadýr. Bu bakýmdan zekât denilince onu bir kurum olarak düþünmek gerekir. Ayrýca burada þunu da ifade etmek gerekir ki, zenginler zekât yoluyla aslýnda kendi servetlerinden bir pay vermiþ olmamakta; sadece fakirlere ait olaný geri vermektedirler. Bu nedenle hiçbir zaman kendilerine ait olmayan bir þeyi geri verdikleri için bir gurur ve üstünlük hissine kapýlmamalýdýrlar.
Ýnfakýn Dinî Boyutu Ýslam anlayýþýna göre insanýn sahip olduðu servetin asýl sahibi Allah’týr (K.3:180); O’nun emanet olarak verdiði bu servetten baþkalarýna infakta bulunmak, bir þükür ifadesidir (K.24:33; 57:7). Ayrýca, Kur’an’da, varlýklý Müslümanlarýn mallarýnda yoksullarýn haklarý bulunduðu da ifade edilmektedir (K.51:19). Bu durum, zenginlerin, bir özür sebebiyle çalýþamayanlara veya geliri ihtiyacýný karþýlamayanlara yardýmda bulunmalarýnýn dinî bir yükümlülük olduðunu göstermektedir. Bu yardýmýn tasadduk, zekât, fýtýr sadakasý, kurban,
Yo k s u l l u k v e D i n
333
hediye, kullanmaya verme (iare), vakýf gibi bir çok çeþidi bulunmaktadýr. Geniþ anlamda infak kavramýyla ilgili olan bu eylemler, farklý derecede de olsa hepsinin dinî bir boyutu bulunmaktadýr. Nitekim zekâtýn, Ýslamiyetin Müslümanlara yüklediði dinî bir mükellefiyet olmasýnýn yanýsýra, “Sana hangi þeyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: ‘Ýhtiyacýnýzdan geri kalanýný harcayýn!’“ (K.2:219) âyetinde ifade edildiði gibi, insanlarýn, Allah’ýn rýzasýný kazanmalarý için meþru ihtiyaçlarýný karþýladýktan sonra servetlerinden artýrabildiklerinin tamamýný toplumdaki yoksul ve muhtaçlarýn ihtiyaçlarýný karþýlamak için harcamalarý da istenmektedir. Diðer bir ifade ile Müslümanlardan bütün yoksul ve muhtaçlarýn ihtiyaçlarý karþýlanýncaya kadar cömertçe infak etmeleri istenmektedir. Allah Teâlâ, servetlerini fakir ve muhtaçlar için harcayan kiþilerin gayretlerinden hoþlandýðýný belirtirken, çevresindeki yoksul ve muhtaçlara karþý duyarsýz kalanlarý da yermektedir (K.107:4-7). “Hayýr; yetime karþý cömert davranmýyorsunuz. Yoksulu yedirmek konusunda birbirinize de özenmiyorsunuz.” (K.89:17-18) âyetinde, yetimlere ve fakirlere ilgisiz kalan zenginler ikaz edilmekte, toplumda zayýflara karþý haksýzlýk yapmalarýnýn sonucu olarak üzerlerine Allah’ýn gazabýnýn geleceðinden bahsedilmektedir. Bu sebeple fakirlerin ve yetimlerin, servetlerindeki haklarýný tanýmalarý, zenginlerin yararýnadýr. “Altýn ve gümüþü biriktirip Allah yolunda sarf etmeyenlere can yakýcý bir azabý müjdele!” (K.9:34) âyetinde belirtildiði gibi beþ vakit namazýný kýlan, fakat fakirlere yardým etmeyen kiþiler de kötülenmektedir. Zikri geçen bu âyet, servet edinilmesini deðil, servetin Allah yolunda ve onun yaratýklarýna faydalý olacak þekilde sarfedilmeyip istiflenmesini yasaklamaktadýr. Cimri insanlar yine þu âyetle þöyle uyarýlmaktadýr: “Allah’ýn bol nimetinden verdiklerinde cimrilik edenler, sakýn bunun kendileri için hayýrlý olduðunu sanmasýnlar, bilakis bu onlarýn kötülüðünedir. Cimrilik yaptýklarý þey, kýyamet günü boyunlarýna dolanacaktýr. Göklerin ve yerin mirasý Allah’ýndýr. Allah iþlediklerinizden haberdardýr.” (K.3:180) Þu âyetler de bu hususu teyid etmektedir: “Mal toplayarak onu tekrar tekrar sayanýn... vay haline! Malýnýn kendisini ölümsüz kýlacaðýný sanýyor.” (K.104: 1-3) Hz. Peygamber de “Cimrilikten sakýnýn; çünkü cimrilik, sizden öncekileri helak etmiþtir.” buyurmaktadýr (Muslim, Birr 56).
Ýnfakýn Ahlâkî Boyutu Ýnsan tabiatý, hemcinsine karþý müþfik yaratýlmýþtýr. Bu özellik, insanlara karþý güzel davranma manasýna gelen iyi huylardan çoðuna kaynaklýk eder. Kim bu özelliði yitirirse, onda mutlaka giderilmesi gereken bir eksiklik var demektir (Dihlevî, 1994: II, 120) Güzel huylarýn kazanýlmasý ve birlikte yaþama
334 YOKSULLUK
düzeninin korunmasý; muhtaçlarý doyurmak ve her türlü yardýmlaþmada bulunmak gibi güzel hasletlerle mümkün olur (Dihlevî, I, 275). Ýslamiyet, insanlar arasýnda yüksek ahlakî deðerleri geliþtirmek ve korumak için bir çok kuralýn yanýsýra fazla servetin harcanmasý ile ilgili kaideler de getirmiþ; artan servetin, fazilet, doðruluk, kamunun refahý ve kendi geçimlerini temin edemeyen insanlara yardým sunmak gibi iþlerde kullanýlmasýný önermiþtir. Ýslam inancýna göre, bu, son derece yüce ve ahlâkî bir davranýþtýr. Bir kýsým insanlar yoksulluðun pençesinde kývranýrken, zengin kesimin onlarý görmezlikten gelerek bolluk ve refah içinde yaþamasý, ahlâkî bir davranýþ olmaz. Bu insanlar, isteseler de vicdan açýsýndan rahat olamazlar. Çünkü fýtrat onlarý rahatsýz eder. Eðer rahatsýz olunmuyorsa, fýtrat bozulmuþ demektir. Ýnfak eylemi, insanýn fýtratýnda var olan ahlâkî bir duygunun dýþa yansýmasý þeklinde tezahür edebildiði gibi, bu fýtrî duygunun geliþtirilmesi veya yeniden kazanýlmasý þeklinde bir fonksiyon da icra edebilir. Ekonomik alan baþta olmak üzere bütün insanî faaliyetlerin gayesi insanýn kiþiliðini geliþtirme ve nefsini arýtmada yardýmcý olmaktýr. Onun için Ýslamiyet, insanlar arasýnda yüksek ahlâkî deðerleri geliþtirmek ve bunlarý korumak için, fazla servetin infak edilmesini öngören kurallar da koymuþtur. Kanun, zenginlerin servetinin sadece belli bir kýsmýný alýr ve bunun da belli bir sýnýrý vardýr. Kanun kuvvetinin ötesinde, müminler, aldýklarý Ýslamî eðitim ve terbiye sayesinde, servetlerini daima muhtaç ve yoksullarýn hizmetine sunarlar. Çünkü manevî eðitim daha kesin ve kapsamlý sonuçlara ulaþýr ve insanlar arasýnda mallarýný Allah yolunda harcamaya hazýr hale getirecek ruhu aþýlar. Kur’an’da, insanlar arasýnda bu ruhu aþýlayan ve onlarý, servetlerini fakirler için harcamaya teþvik eden pek çok âyet vardýr: “Ey insanlar, kazandýklarýnýzýn ve yerden sizin için çýkardýðýmýz nimetlerin iyilerinden (Allah için) verin, kendiniz (utandýðýnýzdan ve iðrendiðinizden dolayý) göz yummadan alamayacaðýnýz kötü þeyleri sadaka vermeye kalkmayýn...” (K.2:267) âyeti sadece bunlardan biridir. Kur’an’da takva sahibi kiþilerin özellikleri hakkýnda þu ifadelerle karþýlaþýrýz: “Onlar bollukta ve darlýkta sarf ederler, öfkelerini yenerler, insanlarýn kusurlarýný affederler. Allah iyilik yapanlarý sever.” (K.3:134) Bu âyete göre onlar servet üzerine servet katmaktan uzak, sadece durumlarý iyi olduðu ve iyilik yapmalarý kolay olduðu zamanlar deðil, kendileri güçlük içinde iken dahi, diðer insanlarýn daha sýkýntýlý bir durumda olabileceði düþüncesiyle mallarýndan ve nefislerinden seve seve infak ederler. Kur’an’a göre zekâtlarýný ýsrarla ödemeyenler, etik olarak, toplum içinde sýkýlmadan serbestçe dolaþma hakkýna sahip deðildirler (K.9:5). Eðer bu ýsrar inançsýzlýða dayanýyorsa Müslüman kardeþlik hakkýný da kaybederler
Yo k s u l l u k v e D i n
335
(K.9:11). Zekât vermemek, toplumsal dengeyi bozucu bir hareket olduðu için, Ýslam dininde bunun ahiretteki cezasý çok aðýr olarak ifade edilmekte, toplumdaki sosyal dengesizliklerden kaynaklanan problemlerin asýl sorumlularýnýn zekât ödemeyenler olduðu kabul edilmektedir. Bu nedenle Ýslamiyet hak ve adâlet ilkeleri üzerinde önemle durmakta, özellikle toplumda huzursuzluklara sebep olacak davranýþlarý þiddetle kýnamaktadýr. Onun için zekâtýný vermeyen kimse ile, gasb yoluyla haksýz kazanç elde ederek malýný çoðaltan kimse arasýnda herhangi bir fark görülmemektedir (Sîret Ans., 1996: II, 316-318).
Yoksulluk Probleminin Çözümünde Ýnfakýn Rolü Ýslam dini bireyin mal edinme hakkýný tanýmýþ, helâl yollardan elde ettiði her çeþit mala sahip olmasýna izin vermiþtir. Herkes bilgisi, kabiliyeti ve çalýþmasý nisbetinde, topluma ve ahlâkî deðerlere zarar vermemek kaydýyla elinden geldiði kadar servet kazanabilir. Kazanma özgürlüðü, konuþma özgürlüðü kadar önemlidir. Çalýþma ve teþebbüs hürriyetine sahip olmayan bir kimse gerçekte özgür deðildir. Dolayýsýyla insanlarýn kendi hür iradeleri ile çalýþýp kazanmalarý için yeterli fýrsatlara sahip olmalarý gerekir (Sîret Ans., II, 320-321). Ýslamiyet, toplumsal ve ferdî refahý, birbirine rakip deðil, tamamlayýcý unsurlar olarak görür. Bu nedenle rekabet ve düþmanlýk yerine, iþbirliðini teþvik eder. Fertler arasýnda sýcak iliþkiler geliþtirir. Ýslam inancýna göre, kiþinin hayýrlýsý, topluma faydasý olandýr. Eðer toplum refaha kavuþursa fertlerin durumu da iyileþir. Kiþi zenginleþirse, toplum da refaha ulaþýr. Özel mülkiyete ve hayatýn her alanýnda ferdî teþebbüse izin verilen bir toplumda, bir takým sosyal farklýlýklarýn olmasý kaçýnýlmazdýr. Ancak bu farklýlýklarýn zenginler ve fakirler arasýnda derin uçurumlar oluþturmasýna izin verilmemeli, insanlarýn ahlâkî açýdan doðru ve âdil kabul ettikleri metodlarla bu seviye farklýlýklarý giderilmelidir. Zekât, sadaka ve diðer infak usûlleriyle elde edilen fonlar vasýtasýyla, fakir ve muhtaçlarýn durumu, devlet veya devletin izniyle, kanunlar dýþýna çýkmadan özel bir takým vakýf ya da kuruluþlar yoluyla düzeltilebilir veya düzeltilmelidir. Kur’an-ý Kerim, “yoksullarýn” sadece zekâta hak kazanmýþ kiþiler olarak deðil, ayrýca ferdî sadakalardan da çeþitli yardýmlar hak ettikleri gerçeðine büyük önem vermiþtir. Kur’an’ýn; “Gerçek birr (iyilik) Allah’a inanmak... ve maldan seve seve yetimlere, yoksullara... vermektir...” (K.2:177) âyetinde, “Ýslam dininin özünün”, “Allah’a iman ve insanlara karþý fedakarlýk” olduðu açýkça görülmektedir. Yetimlere ve yoksullara yardým etmek Allah katýnda sadece þeklî ibadetle uðraþmaktan daha önemli ve faziletlidir.
336 YOKSULLUK
Ýnfakýn aðýrlýklý yönünü teþkil eden zekât, bir bakýma sigorta þirketine veya Müslüman toplumun yardýmlaþma fonuna benzer. Toplumun yardýma muhtaç her ferdi bu fondan yararlanabilir. Çünkü bu; iþsizlere, fakirlere, muhtaçlara, yetimlere, dullara, sakatlara, hastalara... yardým etmek için toplumun saðladýðý yardýmcý bir sermayedir. Dolayýsýyla zekât, Ýslam toplumunun her ferdi için önemli bir sosyal sigortadýr; bu sayede hiç kimse geleceði için endiþelenmez. Her zengin Müslümanýn mal ve servetinden fakire verdiði zekât, sermayeleri iþletmeye yönelten muharrik bir güç olarak kabul edilmelidir. Bu sayede sermaye büyür, sosyal refah artar. Böylece hem nefsin arýnmasý, hem maddî büyüme ideali gerçekleþmiþ olur. Bu fon, sistemli ve güven verici bir þekilde hayata geçirilecek olursa, Müslüman toplumun hiçbir ferdi kendisini veya kendisinden sonra eþi ve çocuklarýný malî açýdan güvensiz hissetmez. Çünkü bir nevi sosyal sigorta fonu olan zekât, daima muhtaç ve fakirlerin menfaatini gözetecektir. Bundan dolayý bir Müslüman hastalýk, yangýn, kaza, sel, iflas ve ölüm gibi malýný, iþini veya ticaretini yok edecek ve çocuklarýný parasýz býrakacak görünmez felaketlerden endiþe etmez. Çünkü bu fon, bütün bu tür risklere karþý onun daimî teminatý ve sigortasýdýr. Böyle bir güvence, insanlarýn, fonun kaynaklarýndan biri olan zekât dýþý gönüllü infaka daha çok yönelmelerini saðlayacaktýr. Bugün insanlarýn arzulanan düzeyde zekat dýþý gönüllü infaka yönelmemelerinin temelinde, daha çok, gelecek endiþesi yatmaktadýr. Zekâtýn amacý insanlar arasýndaki ekonomik farklýlýklarý adil ve makul sýnýrlarda tutmaktýr. Zekât sayesinde toplumun fakir üyelerini istismar ederek zenginlerin daha zengin, fakirlerin de daha fakir olmasý önlenmiþ olur. Bir toplumun gücü, servetin adil daðýlýmýna baðlýdýr. Eðer bazý kimseler çok hýzla zenginleþir ve pek çok insan fakirleþirse toplum zayýflar ve düþmanlarý tarafýndan kolaylýkla yýkýlýr. Zekâtýn bir diðer amacý ise insanlarý malî sorunlarýndan ve bu sorunlara baðýmlýlýktan kurtarmaktýr. Bu nedenle onlara bu sýkýntýlý dönemlerini atlatabilecekleri bir miktarý vermek uygundur. Örneðin borçlulara borçlarýný ödeyebileceklerinden baþka, diðer ihtiyaçlarýný karþýlayabilecekleri bir miktarda ödeme de yapýlabilir. Bazý fýkýhçýlara göre borçlarýný karþýladýktan sonra bir kiþiye ödenebilecek en fazla miktar, nisab sýnýrýný aþmamalýdýr. Kýsacasý bu yardým öyle bir tarzda verilmelidir ki hem onlarýn ihtiyaçlarý karþýlanmalý, hem de tamamýyla bu yardýma baðýmlý hale gelmelerine meydan verilmemelidir (Sîret Ans., II, 407). Burada, zekât alacak kiþilerin, mümkün olduðu takdirde hayatlarýný kazanmak için gayret sarfetmelerinin, buna raðmen kendilerinin ve ailelerinin geçimini temin edememiþ olmalarýnýn þart olduðu unutulmamalýdýr. Böylece Ýslamiyet, bir yandan insanlarý çok çalýþmaya ve geçimlerini kazanmaya teþvik etmekte, diðer yandan topluma, her üyesi için iþ temin etmesini öngörmektedir. Þahsî
Yo k s u l l u k v e D i n
337
gayret ve devlet yardýmý yoluyla, âdil bir devlet sisteminde, toplumun her ferdi hayatýný kazanabilir. Ancak, eðer bir insan bütün çabalarýna raðmen hayatýný kazanamýyor veya ailesinin geçimini temin edemiyorsa, zekât onlarýn bu sýkýþýk durumlarýnýn düzelmesine yardým eder. Bu sebeple zekât, bütün çabalarýna raðmen hayatlarýný kazanamayan ya da yeterince kazanç elde edemeyen kiþilerin baþvuracaðý en son çare olmalýdýr. Müslümanýn gözü zekât almaya deðil zekât vermeye dönük olacak, sadece zor durumda kaldýðý zaman zekât ve sadaka alabilecek, aksi halde aldýðýnýn haram olduðunu unutmayacaktýr. (Elmalýlý, 1935: I, 194) Zekâtýn en önemli hedeflerinden biri, paranýn stok edilmesini önlemektir. Zekât emri, kiþileri stokçuluktan kurtarýp yatýrým yapmaya sevkeder. Gerek nakitler, gerekse diðer mallar zekât emri sayesinde stok edilmekten kurtulur. Çünkü parasýný ve malýný bir yýl elinde tutanlarýn, sene sonunda bu mallarýndan zekat vermeleri gerekir. Bu da her yýl mallarýnýn eksilmesi demektir. Bu durum, Müslümaný ister istemez parasýný çalýþtýrmaya, çalýþtýrdýðý parayý bilinçli bir þekilde iþletmeye ve kazanç saðlamaya sevkeder. Zekât emri bu özelliði ile ekonomik hayatta büyük bir hareket meydana getirir ve ölü yatýrýmlarý önler. Ýslamiyetin, sadece fakir ve yoksullarýn ihtiyaçlarýný temin etmekle kalmayýp onlarýn makul bir hayat düzeyine sahip olmalarýný da saðladýðý belirtilmelidir. Ayrýca fakirler ve yoksullar arasýnda farklý inanca ve ýrka ait olduklarý için ayýrýmda bulunmaz. Fakir ve yoksul (miskîn) tanýmýna giren bütün kiþiler, ýrkýna ve inancýna bakýlmaksýzýn, zekâttan paylarýný alýrlar. Halife Hz. Ömer, Kur’an-ý Kerim’in “fakir” ve “yoksul”lar için kullandýðý sözcükleri genelleþtirerek kapsama gayri müslimler arasýndaki fakir ve yoksullarý da dahil etmiþtir (Sîret Ans., II, 396). Herhangi bir toplumda zenginler, infak etmek yerine servet yýðmaya baþlarlarsa sefalet çok çabuk yayýlýr; servet eþitsizlikleri artar ve mal birkaç elde toplanýr; bu da geniþ kitlelerin alým gücünü azaltýr; sonuçta ekonomik sistemi çökertir. Ýslamiyet, insanlarý, servetlerini toplumun hizmetinde harcamaya teþvik ederken þu esaslara yer verir: 1. Allah insanlara salih amel yapmalarýný emreder. Bu nedenle Ýslamiyet, “sadece Allah’ýn rýzasýný elde etmek için hiçbir karþýlýk beklemeden iyilik yapma”yý, mensuplarýnýn zihnine en üst mertebede bir hayýr olarak nakþeder. Ýslam inancý ve anlayýþýna göre salih amel yani iyi iþler, -yakýn veya uzak-, ihtiyaç içindeki herhangi bir kiþinin iyiliðini saðlayan her þeyi içine alýr. Bu çerçevede sadaka verirken bile en iyiyi vermenin önemi üzerinde durulur. Çünkü, bu, insanýn geliþmesi ve selameti için bir araç olarak kabul edilmektedir. Bu-
338 YOKSULLUK
rada milletlerin yükseliþ ve düþüþlerinin baðlý bulunduðu “tabiat kanunu”na atýfta bulunulduðu söylenebilir. Bu da serveti rahatlýkla ve bolca infak eden topluluðun selamete eriþip huzur içerisinde yaþayacaðýný; infakta cimrilik edenlerin ise hür bir millet olarak var olmalarýnýn mümkün olamayacaðýný göstermektedir. Ýbn Ömer’in ifadesiyle, “Zekât fakirlerin ihtiyaçlarýný karþýlamaya yetmezse bu durumda fakirlerin durumunu iyileþtirmek o toplumun zenginlerinin vazifesi olur.” (Sîret Ans., II, 354) 2. Ýnfak iyiliði besler. Kur’an, insanlara, yüksek manevî duygulara sahip olmanýn, muhtaçlarýn yardýmýna koþmanýn ve faziletli bir hayat sürmenin yollarýný gösterir. Bunlarýn, ferdin içinden geldiði gibi tabiî bir davranýþ halini almasýný saðlar. Ýslamiyet’in talim ve terbiyesi ile müminler baþkalarýnýn hayatlarýndan da sorumlu olacaklarýnýn bilincine ererler. Bu bilinç infak ilkesinin temelidir. Müslümanlar servetlerini Allah yolunda sarfetmedikçe iyiliðe eriþemeyecekleri gerçeðinin þuurundadýrlar. Bu, Kur’an-ý Kerim’in þu âyetiyle sabittir: “Sevdiðiniz þeylerden sarf etmedikçe iyiliðe eriþemezsiniz. Her ne sarf ederseniz, þüphesiz Allah onu bilir.” (K.3:92) 3. Ýnfak, Allah’ýn sevgisini kazanmanýn en önemli yollarýndan biridir. Kiþinin servetini infak etmesi, Allah’ýn sevgisini kazandýran iyi bir amel olarak ifade edilmektedir (K.3:134). Allah’ýn sevgisini arzu eden bir kimse, servetinden toplumdaki fakir ve muhtaçlarýn ihtiyaçlarý için sarfetmelidir. Baþkalarýna iyilik yapmak, büyük bir özellik olmakla beraber, baþarý için çok lüzumlu olan birlik baðlarýný da kuvvetlendirir. Þurasý iyi bilinmelidir ki, aç ile tokun bir arada bir binanýn taþlarý gibi sevgi ve kardeþlik duygusu ile gönülden birbirlerine kenetlenmeleri mümkün deðildir. 4. Allah adýna infak etmek gerçek bir müminin özelliðidir ve kesinlikle karþýlýksýz býrakýlmayacaktýr (K.2:274). Allah Teâlâ, servetlerini yalnýz kendi rýzasýný kazanmak için insanlarýn menfaatine harcayan kimselerin gayret ve fedakarlýklarýný layýkýyla mükafatlandýracaðýný belirtmektedir. 5. Ýnsanlar, toplumun ortak menfaati için daha fazla infak etmeye teþvik edilmektedirler. Onlara böyle yaparlarsa Allah katýnda servetlerinin azalmayacaðý, bilakis çoðalacaðý sözü verilmektedir. Her iyilik insanlar arasýnda sevgi ve birlik baðlarýný güçlendirmeye yardým edecektir. Ticaret ve sanayi geliþecek, iþ sahalarý artacak ve toplumun menfaati için servetlerini sarfedenler dahil herkes bu durumdan fayda görecektir. Bütün bunlarýn ötesinde, bu dünyada ve ahirette Allah’ýn rahmetine eriþeceklerdir. Eðer insanlar arasýnda böyle bir bilinç ege-
Yo k s u l l u k v e D i n
339
men olursa, bunun toplumun geliþim hýzýný artýracaðýna ve millî refahý yükselteceðine þüphe yoktur. Bütün toplum birbirine yardým konusunda dayanýþma içine girerse, Allah’ýn, onlarýn bu gayretlerini herkesin menfaatine olacak bir refah artýþýyla nimetlendireceði sözü vardýr. Diðer bir deyiþle, eðer toplum fakir ve zayýf üyeleri ile ilgilenirse, gayretleri Allah tarafýndan misliyle karþýlýk görecektir. Her toplum gibi Ýslam toplumunun geliþmesi de fertlerin yaptýklarý fedakarlýklara baðlýdýr. Bunlar infakla desteklenmelidir. 6. Ýnsanlar, Allah’ýn rýzasýný kazanmak için insanlýða hizmet etmeye devam ederlerse, bu infak, onlara, diðer manevî kazanýmlarýn yanýnda dünyevî mutluluk ve saadet de kazandýrýr. Bu husus, Kur’an’da þu þekilde ifade edilmektedir: “Onlar, kendi canlarý çekmesine raðmen yiyeceði Allah rýzasý için yoksula, öksüze ve esire yedirirler... Allah da onlarý bu yüzden o günün fenalýðýndan korur; onlarýn yüzüne parlaklýk ve neþe verir.” (K.76:8-11) 7. Kur’an-ý Kerim, servetlerini Allah yolunda sarfedenlere mutlu ve huzurlu bir son vadetmekte, inanan, namaz kýlan ve infak edenlerin saadete eriþeceðini açýk bir þekilde ifade etmektedir (K.2:3,5). Onlar, bu saadete hem bu dünyada, hem de ahirette eriþeceklerdir. 8. Kur’an-ý Kerim, müminleri, servetlerini insanlarýn yararýna zaman geçirmeden harcamalarý hususunda da uyarmakta (K.2:254; 63:10), onlara Allah rýzasýný kazanmak için en iyi yolun O’nun kullarýna yardým etmek olduðunu söylemektedir. 9. Yapýlan iyiliðin karþýlýðý bu dünyada da verilecektir. Hayýr ve infakýn sadece ahirette mükafatlandýrýldýðý ve bu dünyada hiçbir kazanç getirmediði düþüncesi doðru deðildir. Kur’an, her iyi amelin daha bu dünyada iken güzel bir þekilde mükafatlandýrýldýðýný açýkça ortaya koymaktadýr (K.16:97). Bütün infak ve Allah rýzasý için yardým fiillerinin, Ýslam’da iyilik ve takva iþareti olarak kabul edildiðini burada tekrar etmeye gerek yoktur. Yapýlan iyi ve hayýrlý amellerin yalnýzca Allah’ýn rýzasýný ve rahmetini kazanmak için yapýlmasý gerekir. Ýslam dini her iyilik yapanýn karþýlýðýnýn ahiret gününde verilmesine büyük önem atfeder. Fakat bu ideallerin, bu dünyadaki hayatta, maddî sahada getirdiði büyük kazançlarý ve geniþ olumlu tesirleri de vardýr. Ýnfaký teþvik bile baþlý baþýna gizli bir nimettir. Çünkü üretimi hýzlandýrýr, vs. Manevî esaslarý kabul eden ve hayatlarýnýn sosyal ve ekonomik yapýsýný onlar üzerine inþa eden kiþiler, bu dünyada mutlu ve baþarýlý bir hayatla nimetlendirilirler. Bu kiþiler hayatlarýnda iyiliði sürdürdükleri sürece, bu müreffeh hayatlarý, daha da güçlenerek devam eder.
340 YOKSULLUK
10. Ýslam dini, serveti diðer insanlara açýk tutmayý önerir; fakir ve muhtaçlara herkesin yardým etmesini ister; insanlarýn servetlerinin tamamýný yalnýz kendi arzularýný tatmin için deðil, bir kýsmýný ana-babasý, yakýnlarý, komþularý, fakirler ve muhtaçlar için ayýrdýðý bir toplum hedefler. Dolayýsýyla infak evden baþlar; insanlar, yaþlýlýklarýnda malî yardýma ihtiyaç duyabilecek olan ana-babalarýna yardým etmekle mükelleftirler; sonra yardýma ihtiyacý olabilecek fakir akrabalar gelir; daha sonra fakir komþular ve bundan sonra da toplumdaki diðer fakir ve muhtaçlarýn haklarý gelir. Bu sebeple hakiki mümin, ailesinin ihtiyaçlarýný karþýladýktan sonra yardýma ihtiyacý olan herkese bu yardýmý yapmaya her zaman hazýr olmalýdýr.
Sonuç ve Öneriler Yoksulluk her þeyden önce “özne olamama“ halidir. Yoksullukla mücadele, yardým ve baðýþla sýnýrlý, geçici “projeler“le deðil, yoksullarýn kendilerinin “yapabilir“ kýlýnmasýný saðlayan kalýcý ve sürekli projelerle mümkün olur. Yoksullar pasif “alýcý“, üzerinde egemenlik kurulabilir “muhtaç kiþiler“ olmak yerine, “kendi hayatýnýn yöneticisi“ failler olabilmelidirler. Yani yoksullukla mücadele, onlarý yapýcý kýlan yöntemlerle gerçekleþmelidir. Yoksullukla mücadele, yerleþik yöntemlerin ve kurumsal yapýlarýn, insan gruplarýna saðladýðý somut yararlarý kötülemek ya da tümüyle anlamsýz saymak, sorumsuz bir tutum olur. Yoksullarýn yaþamsal acil ihtiyaçlarýnýn karþýlanabilmesi açýsýndan kýsmî, parçacý ve geçici önlemlerin rolü küçümsenmemelidir. Ancak sözkonusu yöntemlerle ve kurumsal yapýlarla yürütülen “yardým“ ve “esirgeme“ faaliyetlerinin, yoksullarýn “özdeðer duygusu”nu, kendini “hak sahibi özne (insan)” olarak algýlama kapasitesini teþvik etmemekte, hatta kimi durumlarda, tersine, bu kapasiteyi daha da aþýndýran, yoksullarýn tabiiyet ve acz duygusunu pekiþtiren etkiler yaratabilmektedir. Dolayýsýyla yardýmýn ulaþtýrýlmasý ve problemin çözümünde o “özdeðer duygusu”nu yok etmeyecek yeni yöntemler geliþtirilmelidir. Günümüz dünyasýnda, sosyal haklar için gösterilen duyarlýlýðýn, olmasý gereken düzeyde gösterilmediði ortadadýr. Onun için yoksullukla mücadele, yoksulluðu üreten toplumsal mekanizmalarýn dönüþmesi perspektifinden yürütülmelidir. Bu da devletin ve toplumun ekonomik düzeyinin en ileri boyutlara çýkarýlmasý, bunun tabiî sonucu olarak da sosyal haklarýn en ileri düzeyde karþýlanmasý ile mümkündür. Fakat bu, her zaman ve kýsa vadede olacak bir þey olmadýðý için bugün itibarý ile mevcut þartlar ve imkânlar çerçevesinde yapýlabilecekler üzerinde düþünmek daha gerçekçi olacaktýr. Yoksullukla mücadelenin çok yönlü bir faaliyeti gerektirdiði bir gerçektir. Bu faaliyetler arasýnda infak mekanizmasý da vardýr. Ýnfaký da, farz (mecbû-
Yo k s u l l u k v e D i n
341
rî: zekât) ve mendub (gönüllü: sadaka), her türlü harcamayý kapsadýðý için zekâtla birlikte düþünmek gerekir. Çok yüksek olan bu potansiyeli harekete geçirecek bir mekanizmaya ihtiyaç vardýr. Bugün bu faaliyetler ferdî teþebbüslerle yürümekte veya yürütülmektedir. Sadece yoksullukla mücadele ile ilgilenen güvenilir vakýf, kurum veya kuruluþlar kurulur ve toplumun güvenini kazanýrlarsa; halk, verdiðinin nereye gittiðini bizzat görür ve bizatihi faaliyetin içinde olursa, bu potansiyel çok daha kolay ve verimli bir þekilde harekete geçirilebilir. Bu da, halký duyarlý hale getirmek ve yapýlacak yardým faaliyetlerinde güven ve þeffaflýðý saðlamakla baþarýlabilir. Zira gerektiðinde canýný bile vermeye hazýr olan toplumumuzun istismarlardan canýnýn çok yandýðýný herkes bilmektedir. Bu potansiyel tam kapasite ile harekete geçirilecek olursa çözüme ulaþmamak için herhangi bir neden yoktur. Fakat bu potansiyeli harekete geçirmek için -resmi ya da sivil- çok yönlü bir kurumlaþmayý gerektirir. Bununla beraber bazý dernek veya kuruluþlarýn yaptýklarý hizmetler de son derece göz kamaþtýrýcýdýr. Bunlar, suistimallere ve aþýnmalara meydan vermeden aðlarýný biraz daha geniþleterek daha geniþ ve somut neticelere ulaþabilirler. Son olarak ciddi ve samimi gayretlerin yanýsýra yoksullukla mücadelede infak duygusunun yeniden canlandýrýlmasý, esasen mevcut olan bu duygunun harekete geçmesi için güvenin yeniden kurulmasý sonucu problemin çözümüne infak yoluyla saðlanacak katkýnýn yeni bir boyut kazanacaðýný söylemek mümkündür. Kur’an âyetlerinde yakýnlara, fakir ve muhtaçlara maddî yardým saðlamak, iyilerin bir ameli olarak ifadesini bulurken, infak etmek, kaynaðýný baþka bir motiften deðil, sadece iman ve sevgiden alýrsa bir deðer ifade edecektir. Yoksullukla mücadelede Ýslamiyetin öngördüðü ideal sistemi bir kurum olarak hayata geçirmek fert ve toplum olarak gücümüzü aþabilir. Dolayýsýyla afakî ve ütopik, diðer bir ifade ile mevcut þartlarda hayata geçmesi mümkün olmayan bir sistem önermek yerine, mevcut ve Türkiye þartlarýnda nelerin yapýlabileceði konusunda bir takým somut önerilerde bulunmak gerekirse, önerilerimizi þu þekilde, maddeler halinde sýralayabiliriz: 1. Sadece yoksullukla mücadeleyi amaçlayan sivil bir kuruluþ olarak ülke çapýnda hizmet verecek bir vakýf ya da dernek kurulabilir ya da kurulmalýdýr. 2. Bu kuruluþun baþýnda bulunacak kiþiler, her þeyden önce iyi niyetli ve samimi olmalýdýr. 3. Bu kuruluþ, ülke çapýnda örgütlenmeyi hedef almalýdýr. 4. Bütün faaliyetlerini, tespit edeceði önceliklerden baþlayarak plânlý ve proðramlý yürütmeli, lokal çözümler üretmelidir.
342 YOKSULLUK
5. Kuruluþun öncelikli gelir kaynaklarý baþta zekât ve sadaka yani infak olmalýdýr. 6. Böyle bir kuruluþ, devletin yükünü kýsmen hafifleteceði için, resmi ya da yarý resmi olabilir. Bu durumda devletin çýkaracaðý bir kanunla KDV gibi bütün harcamalardan veya bazý kalemlerden belli bir pay ayrýlarak, yoksullukla mücadele toplumsal bir harekete dönüþtürülebilir. 7. Ülke çapýnda ulaþýlabilen her yerde, zekât ve sadaka olmak üzere iki ayrý fon hesabý açýlabilir. Bu ayýrým yapýlacak harcamalarýn yerli yerinde kullanýlmasý ve halkýn güvenini kazanmak açýsýndan önemlidir. 8. Gelecek yardýmlar öncelikle mahallinde kullanýlmalý, artan olursa diðer bölgelere açýlmalýdýr. 9. Yapýlan bütün hizmetler þeffaf ve halka açýk olmalýdýr. Halk verdiðinin nereye hacandýðýný görmeli ve samimiyete inanmalýdýr. En küçük bir istismar halkýn güvenini sarsar ve bütün çabalar boþa gidebilir. Çünkü gelecek yardýmlar tamamen gönüllü ve isteðe baðlýdýr. 10. Yapýlan faaliyetlerin önemi ve envanteri, halkla iliþkiler çerçevesinde bütün iletiþim araçlarý kullanýlarak halka anlatýlmalý ve faaliyetlere halkýn katýlýmýný saðlamalýdýr. 11. Yoksul ve ihtiyaç sahipleri yerel kiþiler tarafýndan tespit edilmeli; ancak istismarlarýn önüne geçilmesi için mutlaka ikinci bir tetkikten geçmelidir. 12. Daha ileri boyutlarda, ihtiyaç sahiplerinin bu fona sürekli baðýmlý kalmamalarý için ahlakî ve dinî motifler iþlenerek helâl ve haram açýsýndan kimlerin hangi ölçütlerde yararlanabileceði konusunda halk bilgilendirilmeli; ayrýca çalýþabilir durumda olanlar için iþ imkanlarý saðlanarak yerel çözüm ve projeler üretilmelidir. 13. Hizmet alaný acil ihtiyaçlarýn giderilmesinden baþlayarak eðitim, saðlýk ve iþ imkâný saðlamak gibi geniþ boyutlu ve yoksulluðu kökünden kurutma amacýna yönelik olmalýdýr.
Yo k s u l l u k v e D i n
343
Kaynaklar Abdulbâkî, Muhammed Fuad, el-Mu‘cemu’l-mufehres li-elfâzý’l-Kur’âni’l-Kerîm, Ýstanbul 1982. Afdalur Rahman (haz), Sîret Ansiklopedisi, çev. Kurul, Ýstanbul 1996. Buhârî, Muhammed b. Ýsmail, Sahîhu’l-Buhârî, Ýstanbul trs. Dihlevî, Þah Veliyyullah, Hüccetu’llahi’l-bâliða, çev. Mehmet Erdoðan, Ýstahbul 1994. Çaðýrýcý, Mustafa, “Ýnfak” md., Diyanet Ýslam Ansiklopedisi, Ýstanbul 1988-. Mevdûdî, Ebû’l-A‘lâ, Tefhîmu’l-Kur’an, çev. Kurul, Ýstanbul 1986. Müslim b. el-Haccac el-Kuþeyrî, el-Câmiu’s-Sahîh, Ýstanbul 1981. Özek, Ali vd., Ýbadet Ve Müessese Olrak Zekât, Ýstanbul 1984. Peker, Hüseyin, “Yardýmlaþma” md.,Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Ýstanbul 1990. Razî, Fahruddin, Mefâtihu’l-gayb, Beyrut 1990. Yazýr, Elmalýlý Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Ýstanbul, 1935. Ýbn Manzûr, Lisânu’l arab, Beyrut 1990. Toksarý, Ali, “Ýnfak” md., Ýslam’da Ýnanç Ýbadet ve Günlük Yaþayýþ Ansiklopedisi, Ýstanbul 1997.
344 YOKSULLUK
Hz. Peygamber’in Yoksullukla Mücâdelesi Iþýðýnda Günümüz Yoksulluðuna Yönelik Bazý Çözüm Önerileri ve Gönüllü Kardeþ Aile Projesi Mustafa Ertürk Doç. Dr., Gazi Üniversitesi Çorum Ýlahiyat Fakültesi e-posta:
[email protected]
Öz
B
u bildiride Ýslâm’ýn peygamber’i Hz. Muhammed’in yoksulluk karþýsýnda aldýðý bazý tedbirlerden kýsaca bahsedilecek ve bu önlemler ýþýðýnda günümüze yönelik bir kýsým çözüm önerileri sunulacaktýr. Bildirinin Giriþ’inde konunun amacý ve önemi, yoksulluk kelimesinin kavramsal çerçevesi belirtildikten sonra, fakirliði öven, onu üstün gören anlayýþa dair bilgilerin kaynaðýndan, Kur’ân’ýn ve Hz. Peygamber’in yoksulluk karþýsýnda aldýðý önemli ahlâkî ve sosyal tedbirlerden ve özellikle meselenin sosyal boyutuna yönelik mesajlardan, Hz. Peygamber’in somut olarak gerçekleþtirdiði Ensâr ile Muhâcir arasýndaki gönüllü kardeþ aile projesinden bahsedilecektir. Sonuç’ta ise teblið çerçevesinde zikrettiðimiz önlemlerden günümüze yönelik mesajlar madde baþlýklarý halinde sýralanacaktýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Kapitalizm, Müslüman zihniyeti,Sünnet, Deðiþim
Abstract:
T
his paper presents some solutions that the Prophet Muhammad took measures against poverty in his time and his advices, so that in the light of his advices we will offer some suggestions on this problem in our time. Firstly, it will be discussed meanings of poverty in Islamic literature, which are called “faqr” and miskîn”. And then, some ideas which were in the past and are found in some religious books and religious circles which say and write that poverty is more virtious than riches. Because the Prophet Muhammad said that poverty is my pride...etc. That’s why, we will discus this kind of unreal ideas according to the Islamic perspective. After that it will be put forward sayings of Allah in the Qur’an and the Prophet Muhammad’s actions against poverty. At the last section, we will give an historical example which mentions about the brotherhood in Islam between Helpers/Ansâr and immigrants/Muhâjir. At the end of this paper, in the light of the Prohhet Muhammad’s advices we will offer some suggestions on poverty in our time. Keywords: Poverty, Capitalism, Müslim Mantality, circumcision, variation
Yo k s u l l u k v e D i n
345
Giriþ: Amacý, Önemi ve Kavramsal Çerçeve 1.1. Amacý ve Önemi 1.1.1 Yoksulluk bütün dünya milletlerinin karþý karþýya kaldýðý ve nerdeyse her toplumun bulunduðu yerde deðiþmeyen bir olgudur. Az ya da çok derecesi farklý da olsa yoksullar ve yoksulluk her toplumda vardýr. Bu problemle herkes mümkün mertebe mücâdele etmeye çalýþmaktadýr. Mücâdeledeki yöntemler ve sistemler zamanlara ve mekanlara göre deðiþebilir. Bu da gayet tabiidir. Burada esas olan yoksullukla mücâdeledir. Meþru olduðu sürece nasýl, ne þekilde ve hangi araçla bu sýkýntýnýn giderileceði veya mümkünse ortadan kaldýrýlacaðýdýr. Tabiatýyla yoksulluk kavramý da zamana ve mekana göre deðiþecektir. Geçmiþin yoksulluk ölçüsü ve kýstasý günümüzde nasýl deðiþebiliyorsa gelecekte de farklýlaþabilir. Bu tamamen o ülkenin ve toplumun iktisadi, ekonomik ve toplumsal kalkýnmasýyla alâkalýdýr. Bu genel tespitten sonra akla gelebilecek muhtemel birkaç soru üzerinde durmanýn gereðini düþünmekteyim. Yoksulluk meselesinin çözümü ilk bakýþta sadece ekonomiyle alâkalý gözükmekle beraber, ayný zamanda siyasî, ahlâkî, toplumsal ve dînî boyutlarýný da bünyesinde barýndýrmaktadýr. Özellikle dînî ve ahlâkî boyut meselenin temelinden halledilmesinde önemli bir yere sahiptir. Bu noktada tebliðin isminin baþlýðýnda “Hz. Peygamber’in yoksullukla mücâdelesi” ile “günümüz yoksulluðuna yönelik bazý çözüm önerileri” cümleleri geçmektedir. Tebliðin baþlýðýndan, günümüzün yoksulluðunun 1400 sene öncesinde yoksullukla yapýlan mücâdele ve yöntemleriyle yapýlacaðý ve çözüm önerilerinin de o döneme ait olacaðý anlaþýlabilir. Bu izlenimden hareketle þöyle itirazlar gelebilir: “Hz. Peygamber döneminde yoksullukla mücâdele ile günümüz arasýnda nasýl olur da bir bað kurulabilir? Her þeyden önce o dönemdeki yoksulluk kavramý ile yoksullukla mücâdele yöntemleri tamamen farklýdýrlar. O dönemin toplumu tarým toplumudur, zamanýmýzdaki ise sanayi toplumu ve modern toplumdur. O dönemdeki yoksulluðun ölçüleri ile bugünün ölçüleri tamamen ayrýdýrlar. Dolayýsýyla o dönemin yoksulluðu ile günümüzün yoksulluðunu
346 YOKSULLUK
mukayese etmek anlamsýzdýr. Ayrýca tarihten örnek verilecekse niçin bir Dinin/Ýslâm’ýn peygamberi’nin yaþadýðý bir dönemden, bir baþka ifadeyle bir peygamber örneðinden hareket edilmektedir. Hiç þüphesiz yoksulluk olgusu iktisat ve ekonomiyle çok yakýndan alâkalýdýr. Bu meselenin çözümünde dinin veya ahlakýn herhangi bir önemi de yoktur. Eðer bir devlet ekonomisini düzeltir, hangi yolla olursa olsun hazinesini doldurur ve müreffeh bir yapýya sahip olursa, o toplumda yaþayan yoksul insanlar da bundan bir pay alacak ve böylece yoksulluk ortadan kalkacaktýr. Bunun için yoksullukla mücâdelede sadece mesela serbest piyasa koþullarýna göre ekonomik ve iktisadi tedbirlerin alýnmasý yeterlidir. Bu tedbirler ise dînîveya ahlâkî deðildir. Dînîve ahlâkî kavramlarý soyut kavramlardýr, halbuki yoksulluðun çözümü salt anlamda somut önlemlere dayalýdýr. Bugün zengin ülkelere baktýðýmýz zaman onlar meseleyi ne dinle ne de ahlakla çözmüþlerdir. Çalýþýp kazanarak ülkelerindeki yoksulluk seviyelerini ya en aza düþürmüþlerdir ya da ortadan tamamen kaldýrmýþlardýr.” Bu ve benzeri sorularýn cevabý elbetteki bu tebliðini sýnýrlarýný aþacak derinliktedir. Sadece kýsa izahlarlarla akýllardaki benzeri sorulara cevap vermeye çalýþalým. 1.1.2. Yukarýdaki muhtemel itirazlar karþýsýnda þu sorularýn sorulmasý sanýrým meselenin can alýcý noktasýný gösterecektir: “Þu an dünya ölçeðinde zengin kabul edilen ülkelere bakýldýðý zaman o ülkeler acaba meseleyi sadece ekonomik tedbirlerle mi çözmüþlerdir? Meselenin dînî ve ahlâkî boyutlarý hiç mi yoktu? Eðer bir toplumda rüþvetin, haksýz kazancýn, irtikabýn, israfýn, günümüzün tâbiriyle hortumculuðun yapýlmamasýnda ve yaptýrýlmamasýnda ve toplum olarak bu gibi haksýz kazançlara fýrsatýn verilmemesinde dînî ve ahlâkî boyutun olmadýðýný söyleyebilir miyiz? Bir baþka ifadeyle evrensel dînî ve ahlâkî prensipler uygulanmamýþ mýydý? Öyle sanýyorum ki bu ikinci sorularýn içerisinde mündemiç cevaplara hiç kimsenin itirazý olmasa gerektir. Zira yalancýlýðýn ve buna baðlý olarak, sahtekarlýðýn, hýrsýzlýðýn, israfýn, haksýz kazançýn ve irtikabýn olduðu ülkelerde ne kadar ekonomik önlemler ve tedbirler alýnýrsa alýnsýn saðlýklý bir sonucun ortaya çýkmayacaðý ve çýkmadýðý da âþikardýr. 1.1.3. O halde, sömürgecilik dýþýnda, yoksulluðun çok fazla olduðu veya artttýðý ülkelerde onunla mücâdelede somut iktisadi ve ekonomik tedbirlerin yanýnda ve bu tedbirlerin saðlýklý bir þekilde hayata geçirilmesine büyük oranda katký saðlayan ve ihmal edilmemesi gereken en önemli hususlardan biri de dînî ve ahlâkî boyuttur. Meselenin dînî ve ahlâkî boyutu ele alýnmaksýzýn yoksullukla mücâdelede tam baþarý saðlamak elbette mümkün gözükmemektedir. Bu sebeple biz de bu tebliðimizde meselenin dînî ve “dîne baðlý ahlâkî” boyutuna târihî kesitlerden örnekler vererek iþaret edeceðiz. “Dîne baðlý ahlâkî” boyut kaydý, içerisinde bulunduðumuz ve bizi çepeçevre saran
Yo k s u l l u k v e D i n
347
modernleþmenin neticesindeki “modern kapitalist ahlâk” anlayýþýndan ayýrmak için konulmuþtur. Zira kapitalist ve sömürgeci zihniyete dayanan modern ahlâk anlayýþý toplumu deðil, daha ziyade ferdi esas alan ferdiyetçi ve sadece “Ben merkezli” bir ahlâk sistemini önermektedir. Halbuki Ýslâm “ben” unsurunu “biz” kavramý içerisinde deðerlendirmekte, “biz”siz “ben”in olmayacaðýný, toplumsal sorunlarýn çözümünde “biz”i merkeze almaktadýr. Bu kaide sadece müslümanlara deðil, bütün insanlýk için geçerlidir. Ne var ki “ben” merkezli anlayýþa sahip toplumlarda toplumsal sorunlar içten içe büyümekte, geliþmekte ve daha sonra toplumu parçalayýcý ve tedavi edilemeyen bir kangren haline getirmektedir. Öyle ise diðer toplumsal sorunlarda olduðu gibi yoksulluk meselesinin çözümü de ancak ve ancak “Biz”in merkeze alýndýðý bir anlayýþa ve düþünceye göre þekillenmiþ devletin ve toplumun bütün kurum ve kuruluþlarýyla ve elbirliði ile halledilir. Bu elbirliðini saðlayacak olan da evrensel niteliðe sahip ilkelerdir. Bu ilkeleri ve düsturlarý dîn olarak Ýslâm da tavsiye etmektedir. Biraz önce de ifade ettiðim gibi bütün dinlerde yoksullukla mücâdeleye önem verilmiþ ve her dîn kendi sistemi içerisinde bir takým kurallar koymuþtur. Elbetteki bütün dinlerde ortak olan ve evrensel dediðimiz mücâdele yöntemleri vardýr. Bir dîndeki yoksullukla mücâdele yöntemi bir baþka dînin kendisinde de bulunabilir. Özellikle kitâbî dinlerde bunun olmasý gayet tabiidir. Zira hepsinin kaynaðý ilâhîdir. Biz Türkiye’nin kahýr ekseriyetiyle müslüman toplumu olduðu, Ýslâmî inanç ve deðerleriyle yetiþtiði gerçeðinden hareketle Ýslâm’ýn deðerlerini esas alarak ve bu çerçeveyi göz önünde bulundurarak tebliðimizi arzetmeye çalýþacaðýz. 1.1.4. Ýslâm’ýn temel kaynaðý Kur’ân ve onun mübelliði olan Hz. Muhammed’in yaþayýþ biçimi veya hayat felsefesi dediðimiz “Sünneti” de Ýslâm dîninin temel öðretilerinden olduðuna göre, Ýslâm’ýn yoksullukla mücâdelesi ele alýnýrken bu esas deðerler ile bu deðerlerin ruhuna uygun prensiplerin dikkate alýnmasý kaçýnýlmazdýr. Dolayýsýyla biz tebliðimizde yoksullukla mücâdelede müslümanlarýn “bir müslüman hassasiyetiyle” izlemesi gereken yöntemlerine ve Hz. Peygamber’in bu yöntemler ile bizzat hem kendisinin uyguladýðý hem de müminlere yönelik tavsiyelerine vurgu yapacaðýz. Zira söz konusu emir ve tavsiyeler bir toplumun toplumsallýk bilincinin ve þuurunun yerleþmesinde büyük katký saðlayan düsturlardýr. Bu prensipler her dönemde ve her toplum için geçerlidirler. Tarihsel deðil, evrenseldirler. Prensiplerde araçlardan ziyade amaçlar üzerinde durulur. O sebeptendir ki bu emir ve tavsiyelerin ýþýðýnda biz müslümanlarýn kendi dönemimizdeki yoksullukla mücâdelede almamýz gereken tedbirlerin önemi büyüktür. Bu tedbirler hem devlet kurumlarýna, hem de sosyal kurumlara ve kiþilere yöneliktir. Elbetteki önerilecek tedbirlerin ve tavsiyelerin tam isabetli ya da gerçekçi olup olmadýðý, bunlarýn tam manasýyla gerçekleþtirilip gerçekleþtirilemeyeceði tartýþýlabilir. Ancak biz gerçek anlamda yoksulluðu önlemede dînî
348 YOKSULLUK
ve ahlâkî boyutun gözardý edildiði çözüm yollarýnýn kalýcý olmayacaðýný ve meselenin her zaman ideal boyutunu da dikkatten uzak tutmamak gerektiði inancýndayýz.
1. 2. Kavramsal Çerçeve 1. 2. 1. Yoksulluk kelimesinin Ýslâmî literatürde özellikle Kur’ân’da ve hadislerdeki karþýlýðý fakirlik ve miskinliktir. Faqr kelimesi Kur’ân’da bir ayette (el-Bakara 2/268), fakîr kelimesi beþ ve çoðulu fukara ise yedi yerde geçmekte olup bunlardan ikisinde “Allah’a muhtaç olmak” (Fâtýr 35/15; Muhammed 47/38), geriye kalan on ayette ise “maddî ihtiyaç” içerisinde olan kiþi ya da kiþiler anlamýnda zikredilmektedirler. Miskin kelimesi ise onbir, çoðulu mesâkin oniki yerde kaydedilmektedir (Abdülbâki, el-Mu’cemü’l-müfehres, “faqr, fakîr, fukarâ, miskîn, mesâkîn” mad.leri). 1. 2. 2. Hz. Peygamber’in Sünnetinin yazýlý kaynaklarýndan olan hadislerde zikredilen fakîr (çoð.:fukâra) ve miskîn (çoð.: mesâkin) kelimeleri de maddi ihtiyaç içerisinde olan kiþiler için kullanýlmaktadýr. (Bk. Wensinck, Concordance, “faqr” mad.). Ancak bazý eserlerde her iki kavramýn tam anlamýyla birbirini karþýlamadýðý, fakirlik ve miskinlik arasýnda derece farký bulunduðu belirtilse de nihayetinde her iki kelimenin yoksulluk kavramýnýn dýþýnda yer almadýðý âþikardýr. Biz kaynaklarda belirtilen bu tür tartýþmalardan sarf-ý nazar ederek “maddi ihtiyaç” anlamýndaki yoksulluðu; yani fakirliði ve miskinliði esas alacaðýz. Bununla beraber Ýslâmî ilimlerin önemli branþlarýndan olan Tasavvufta “faqr” kelimesi; biri dünyaya ait malý mülkü olsa da Allah’a muhtaç olmak, diðeri maddi ihtiyaç içerisinde olmak anlamlarýnda kullanýlmaktadýr. Tasavvufta daha ziyade mânevî faqr dediðimiz Allah’a muhtaç olmak hâlinden bahsedilmektedir. Mânevî fakirlik konumuzun dýþýnda yer almaktadýr. Þimdi yanlýþ anlayýþ ve düþüncelere sebebiyet veren bir zihniyetin kaynaðýndan da kýsaca söz etmek gerekir.
2. Hz. Peygamber’in/Ýslâm’ýn Yoksul Olmayý veya Yoksul Kalmayý Faziletli Gördüðüne Dair Bazý Yanlýþ Kanaatlerin Kaynaðý 2. 1. Bazý dînî kaynaklarýmýzda ve çevrelerde fakirliðin zenginlikten üstün olduðuna dair zihniyet ve anlayýþ ile bu konudaki yanlýþ düþüncelere sebebiyet veren bazý rivayetler ve fikirler yer almaktadýr. Zira bu nevi anlayýþa sahip insanlar yoksulluðun bir fazilet olduðu kanaatini taþýyacaklarýndan, yoksula yapýlan yardýmý bir zillet olarak görecekler ve bu konudaki faaliyetleri teþvik etmeyeceklerdir. (Mesela bazý tasavvufi çevrelerde okunan önemli bir risalede benzeri düþüncelerin olduðunu görmekteyiz. (Kuþeyri Risalesi, 441-442).
Yo k s u l l u k v e D i n
349
2. 2. Fakirliðin üstün ve faziletli olduðuna yönelik anlayýþ daha ziyade tasavvufi kaynaklarda “Faqr ve Zühd” bölümlerinde zikredilmektedir. (Mesela bk. Kelâbâzî (1992), 144-146); Kuþeyri Risalesi (1991), (haz. S. Uludað), 439449). Ancak tasavvufta zikredilen faqr’ýn farklý anlamlarý vardýr: Faqr-ý sûrî ve faqr-ý manevî. Faqr-ý sûrî kiþinin malý mülkü olmamasý, faqr-ý manevî ise kiþinin kendisini mutlak surette Hakka muhtaç bilmesi, katýnda varlýklý olma ile yoksul olan hallerinin bir ve eþit olmasý; olunca þýmarmamasý, olmayýnca üzülmemesidir. Sûfilikte önemli ve deðerli olan mânevî faqrdýr (Uludað(1991), 171-172). 2. 3. Buna karþýlýk maddi anlamda yoksulluðun zenginlikten üstün ve faziletliliðine dair yaklaþýmlarýn ve rivayetlerin eserlere yansýdýðýný da görmekteyiz. Nitekim Aclûnî’nin halk dilinde dolaþan yaygýn rivayetleri zikrettiði eserinde fakirliði zenginlikten üstün gösteren rivayetleri tespit edebilmekteyiz. Bu rivayetlerden kimisi Hz. Peygamber’e kimisi bazý sahâbîlere atfedilmektedir. Bunlardan bazýlarý þunlardýr: “Fakirlik benim iftiharýmdýr ve ben onunla övünürüm”.(Aclûnî(1985), 2/113), “Mümine dünyada verilen armaðan fakirliktir” (Aclûnî (1985),2/113); “Fakirlik insanlar nazarýnda ayýptýr, Kýyamet gününde Allah katýnda bir ziynettir” (Enes’e atfedilmekte (Aclûnî (1985), 2/112); Fakirlik mü’min için zenginlikten hayýrlýdýr” (Aclûnî (1985), 2/113-Ýbn Ömer’e atfedilen); “Haline razý olursa, fakirden efdal kimse yoktur” (Uysal (2001), 356), “Ümmetimin en hayýrlýlýlarý fakirleri, onlarýn cennette en çabuk yerleþenleri de zayýflarýdýr (Uysal (2001), 356); “Benim iki mesleðim vardýr: Faqr ve cihad. Kim onlarý severse beni sevmiþtir. Onlardan uzak duran ise benden uzak durmuþtur” (Uysal (2001), 357), “Allah’ýn en sevdiði kulu rýzkýna kanaat edip Allah’ýn taksimatýna razý olan fakirdir” (Ali’den nakledilen sözmüþ, Uysal (2001), 357); Hz. Aiþe’nin Hz. Peygamber’i “Abdurrahman b. Avf’ý cennete emekleyerek girerken gördüm” buyururken iþittiðini söylemesi” (Uysal (2001), 358); “Peygamberlerden cennete en son girecek olan, zenginliði sebebiyle Süleyman (a.s), ashabýmdan en son girecek olan ise dünyadaki zenginliði sebebiyle Abdurrahman b. Avf’dýr” (Uysal (2001), 356). .(Tasavvuf kitaplarýnda genellikle zühd baþlýðý altýnda zikredilen fakirliðin üstünlüðüne dair bu ve benzeri rivayetlerin ve bilgilerin tahlili için bk. Uysal (2001), 345-370). 2. 4. Ayrýca meþhur bazý hadis kaynaklarýnda da Zühd ve diðer bölümlerde fakirlerin cennete zenginlerden beþyüz sene önce gireceklerine (Tirmizî, “Zühd”, 37; Ýbn Mace, “Zühd” 6); Cennete bulunanlarýn çoðunluðunun fakirler olduðuna (Buhâri, “Nikah”, 87, 88; “Rikak”, 16, 51, “Bed’ül-halk”, 8; Müslim, “Zikr”, 93, 94; Tirmizî, “Cehennem”, 11) dair rivayetler de bulunmakta ve “Bâbü fadli’l-faqr”, (Buhârî, “Rikak”, 16) veya“Bâbü fadli’l-fukâra/Fakirlerin Üstünlüðüne Dair Kýsým” (Beðavî (1983), 14/263-270) adýyla bölümler yer almakta ve konuyla alâkalý rivayetler zikredilmektedir. Yalnýz bu rivayetlerin bir kýsmýnda bahsedilen fakirliðin veya fakirlerin mutlak anlamda fakirlik de-
350 YOKSULLUK
ðil, Hz. Peygamber dönemindeki Muhâcir fakirlerden söz edildiðini hatýrlatmakta fayda vardýr. Zira onlarýn halleri Kur’ân’da da zikredilmiþ ve yaptýklarý fedakarlýklardan dolayý açýkça övülmüþlerdir. Bunlarýn haricinde kesinlikle sahih olmayan ve genellikle zühd hayatýna teþvik eden bir kýsým rivayetleri elbette Kur’ân ve Sünnet’in fakirliðin ortadan kaldýrýlmasý için almýþ olduðu onca tedbirleri göz önünde bulundurduðumuz zaman bile doðru kabul edebilmemiz mümkün deðildir
3. Kur’ân’da ve Hz. Peygamber’in Sünneti’nde Yoksulluða Karþý Alýnan Ahlâkî, ve Sosyal Ýçerikli Bazý Tedbirler 3. 1. Hz. Peygamber’in Peygamberliði ile baþlayan sürecteki yoksullukla olan mücadelesini ve aldýðý tedbirleri zikretmeden önce, bizzat Onun þahsýyla alâkalý bir bilgiye iþaret etmek istiyorum. Hz. Peygamber’in yoksullarla olan münasebeti sadece kendisine peygamberliðin gelmesiyle baþlamamýþtý. Kendisine Peygamberlik gelmeden önce de hayatýnda fakirleri ve yoksullarý gözettiðini, onlara yardým ettiðini ve devamlý surette onlarý koruyup kolladýðýný öðrenmekteyiz. Nitekim Onun peygamberlik öncesindeki bu örnek ahlâkýný, ilk vahiy geldikten sonra endiþeye kapýlýp durumu Hz. Hatice’ye anlatmasý üzerine, Hz Hatice’nin kendisini teselli ve teskin edici þu sözlerinden anlýyoruz: “Sen daima eli açýk ve cömert idin, iyilik yapardýn; fakir ve muhtaçlara daima yardýma koþardýn. Muhakkak ki Allah seni þeytanýn aldatmalarýna uðratmayacaktýr.” (Hamidullah (1991), 1/82). Hz. Hatice’nin bu sözlerinden Peygamber (a.s.)’ýn Peygamberlik öncesinde halký içerisinde devamlý surette fakir ve yoksullara yardým ettiði anlaþýlmaktadýr. 3. 2. Resûlullah, Ýlâhî kelâmý tebliðe baþlamasýyla birlikte, Ýslâm’ý kabul eden müslümanlarla birlikte Mekke müþriklerinden büyük sýkýntýlar görmeye baþlamýþ, ancak o bu davasýndan asla vazgeçmemiþti. Medine’ye hicret edip Medine site devletinin temellerini atýncaya kadar, Mekke’de daha ziyade Mekke’lilere ve civar bölgelerden gelenlere Allah’ýn varlýðý ve birliði, ahiret inancý gibi itikata yönelik nâzil olan ayetleri teblið etmiþti. Bu ayetler içerisinde ayrýca sosyal hayata ve ahlâka yönelik ayetler de bulunmaktaydý. Hz. Peygamber saðlýklý bir toplumun oluþturulmasýnda büyük önemi olan inanç, ibadet ve ahlâk prensiplerini Kur’ân doðrultusunda Mekke’de kaldýðý süre içerisinde devamlý vurgulamýþtý. Medine’ye hicret ettikten sonra küçük site devletini yavaþ yavaþ oluþturmaya baþlamýþ, saðlýklý bir toplumun oluþmasýnda hiçbir ayrýntýyý göz ardý etmemiþti. Saðlam ve birlik içerisinde olmasý gereken Ýslâm toplumunun daha saðlýklý geliþmesi için de toplumsal bir yara olan fakirliði ve yoksulluðu ortadan kaldýrmak için her türlü tedbiri Kur’ân doðrultusunda ve kendi içtihadlarý çerçevesinde tatbik etmeye baþlamýþtý. 3. 3. Hz. Peygamber’in yoksulluða karþý aldýðý önlemleri Kur’ân’dan ayrý düþünmek elbette mümkün deðildi. O bu önlemleri bizzat ya Kur’ân’dan al-
Yo k s u l l u k v e D i n
351
makta ya da kendi içtihadýyla yapmaktaydý. Çünkü onun hayatý sadece müslümanlar için deðil, bütün insanlýk için güzel bir örnek teþkil etmektedir. O, bu örnekliðinin gücünü hiç þüphesiz Kur’ân’ýn getirdiði mesajlardan almaktaydý. Dolayýsýyla onun yaþam felsefesi diyeceðimiz “Sünneti” de Kur’ân’dan ayrý olamazdý. Kur’ân’daki emir ve yasaklar, ikazlar, tavsiyeler ...hep onun diliyle müslümanlara ve insanlara anlatýlýyor bizzat kendisi tarafýndan fiiliyata geçiriliyordu. Bu sebeple yoksullukla alâkalý aldýðý tedbirler hemen hemen Kur’ânî emir ve tavsiyelere dayanmaktaydý. Kur’ân’dan verilecek örnekler de hiç þüphesiz onun tedbirleri arasýnda yer alacaktý. Sadece Kur’ân’da bahsedilmeyen bir kýsým uygulamalarý da onun ferasetine ve merhamet dolu yaklaþým tarzýna yönelikti. Kur’ân’ýn yoksullara ve yoksulluða bakýþýný, itikâdî, ahlâkî ve mâlî boyutlarý, bu sempozyumun gerek baþka oturumlarýnda gerekse bu oturumunda zikredileceðinden fazla ayrýntýya girmeden kýsaca bahsedeceðim. 3.4 Kur’ân’daki Tedbirler: Öncelikle Cenâb-ý Hakk insanlýðýn hem maddî hem de mânevî yönden Allah karþýsýnda yoksul olduðunu ifade etmekte (Fâtýr 35/15; Muhammed 47/38) kendilerine çeki düzen vermelerini istemektedir. Bütün insanlarýn Allah karþýsýnda eþit olduðunu, yani hepsinin Allah katýnda fakir ve ona muhtaç olduklarý ikazýný vermektedir. Allah, fakir olan insanoðlunun da bu durum karþýsýnda yoksullara yardým etmelerini emretmekte ve yoksulluðu ortadan kaldýrýcý tedbirleri getirmektedir. Zenginlere yönelik ilk tedbir Mânevî ve psikolojik bir tehdit unsuru olan “fakir”lik korkusunun yenilmesidir: “Ey inananlar! Kazandýklarýnýzýn ve yerden sizin için çýkardýðýmýz nimetlerin iyilerinden verin, kendiniz (utandýðýnýzdan ve iðrendiðinizden dolayý) göz yummadan alamayacaðýnýz kötü þeyleri sadaka vermeye kalkmayýn. Bilin ki Allah zengindir, övülmüþtür.” “Þeytan sizi fakirlikle korkutur ve size çirkin þeyleri yapmayý emreder. Allah ise size kendi tarafýndan baðýþlama ve lütuf vadediyor. Þüphesiz Allah’ýn lütfu geniþtir. O bilendir.” (el-Bakara 2/267-268). Psikolojik bir baþka tehdit unsuru da insanlardaki cimrilik duygularýný cömertliðe tebdil etmeleridir. Bunun için Allah, kendi yolunda (yani hayýrda) harcamaya çaðrýldýklarýnda cimrilik edenlerin ancak kendilerine cimrilik edeceklerini, Kendisinin zengin ve insanlarýn da fakir olduðunu belirtmiþ ve insanlarýn ancak sosyal dayanýþma içerisinde hayatlarýný sürdürmelerinin saðlýklý olacaðýna iþaret eden oldukça vurgusu kuvvetli bir kanuna, sünnetullaha iþaret etmiþ: “Eðer yüz çevirecek olursanýz, yerinize baþka bir toplum getirir de onlar sizin gibi olmazlar” (Muhammed 47/38) buyurarak toplumsal bir ikazda bulunmuþtur. Allah dünya hayatýnýn bir oyun ve eðlenceden ibaret olduðunu vurguladýktan sonra inanýp günahlardan korunulduðu taktirde mükafaatýn verilece-
352 YOKSULLUK
ðini belirtmiþ, mallarýn tamamýnýn harcanmamasý gerektiðini ancak zekat ve sadaka olarak verilmesini isteyeceðini bildirmiþ (Muhammed 47/36) infakta ölçülü olma ilkesini de getirmiþtir. Allah insanlardaki rûhî ve mânevî desteði saðladýktan sonra, hali vakti yerinde olanlarýn (zenginlerin) zekatlarýný verecekleri yerleri sýralamýþ ve bunlar arasýnda yoksullara öncelik tanýyarak ilk sýrada zikretmiþtir (Tevbe 9/60). Peygamberlerin þahsýnda devlete ait ganimetlerin taksimatý yapýlýrken yine yoksulllar ve kimsesizler dikkate alýnmýþ ve peþinden: “Böylece o mallar içinizden sadece zenginler arasýnda dolaþan bir devlet olmasýn” (elHaþr 59/7) þeklinde evrensel ahlâkî bir ilke getirmiþtir. Allah zekat ve sadakalarýn veriliþ yöntemine yönelik bazý tedbirleri de tavsiye etkmiþtir. Yapýlan hayýrlarýn (zekat ve sadaka, vs.) açýktan verilmesinin güzel olduðunu ancak bundan daha iyi bir yöntemi tavsiye etmekte ve “Eðer onlarý gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin için daha iyidir ve sizin günahlarýnýzdan bir kýsmýný kapatýr. Allah yaptýklarýnýzý iþitir” (el-Bakara 2/271) buyurmuþtur. Verilen her hayýrýn kiþinin lehine olacaðýný, ancak O “Allah’ýn rýzasý” kavramýný getirerek iþin içerisine mânevî bir boyut da katarak Allah rýzasýný kazanmak maksadýyla verilen hayýrlarýn (sadakalarýn) tastamam verenlere geri verileceðini ve hiç haklarýnýn yenmeyeceðini, vurgulamýþ (el-Bakara 2/272), böylece hem dünyada mallarýnýn artacaðýna hem de öbür dünyada mükafaat kazanacaklarý müjdesini vermiþtir. Mallarýndan gece gündüz gizli ve açýk verenlerin mükafaatýnýn Allah katýnda olduðunu ve onlara korkunun olmadýðý ve üzülmeyecekleri müjdesini bildirmiþtir (el-Bakara 2/274). Fakir ve yoksullarýn araþtýrýlmasý konusuna da deðinen Yüce Allah bazýlarýnýn onlarýn yeryüzünde gezip dolaþmadýklarýný, utandýklarýndan dolayý istemedikleri için bilmeyenlerin onlarý zengin zannedeceðini belirterek, Hz. Peygamber’e hitaben, “Onlarý yüzlerinden tanýrsýn Yüzsüzlük edip insanlardan istemezler” hatýrlatmasýnda bulunmuþ ve yapýlan hayýrlarý muhakkak Allah’ýn bileceðine iþaret etmiþtir (el-Bakara 2/273). Fakirliði ortadan kaldýrcý tedbirlerden bir diðeri de gerek dînî gerekse hukûkî müeyyidelerde yoksullarýn gözetilmesidir. Nitekim, Ramazan ayýnda hastalýk veya ihtiyarlýktan dolayý oruç tutamayan hali vakti yerinde olanlarýn tutamadýklarý gün sayýsýnca bir yoksulu doyurmalarýný istemiþtir (el-Bakara 2/184). Kur’ân’ýn nâzil olduðu dönemde araplarýn âdeti olarak bilinen zýhar (bir kocanýn karýsýna “senin sýrtýn anamýn sýrtý gibidir” demesinin) cezasý olarak evvela köle azâdý, ona güç yetiremezse peþi peþine iki ay oruç tutmasý, ona da güç yetiremezse altmýþ fakiri doyurmasý emri verilmek suretiyle (elMücâdele 58/4) yoksulluða karþý yoksulluðun sayýsýný azaltmaya yönelik hukûkî bir müeyyide getirmiþtir. Bir baþka dînî ve ahlâkî müeyyide olarak yine
Yo k s u l l u k v e D i n
353
yoksulluðun gözetilmesi ön plana çýkarýlmýþtýr. Bile bile geleceðe yönelik yapýlan bir yeminin bozulmasý üzerine aileye yedirilen yiyeceðin orta derecesinden on fakiri yedirip doyurmak veya onlarý giydirmek ya da bir köleyi hürriyetine kavuþturmak (el-Maide 5/89) gibi bir müeyyide getirmiþtir. Bu çerçevede kölelik müessesinin ortadan kalktýðýný düþünecek olursak dînî sorumluluk çerçevesinde herhalde bozulan her yemine karþýlýk on fakirin yedirilip içilmesi ve giydirilmesi her müslümanýn görevi olsa gerektir. Benzer þekilde ihramlý iken avlanmanýn cezasý olarak fakiri doyurmak da zikredilmektedir (el-Maide 5/95). Allah’a ve Rasûlüne karþý gelenlerin öbür dünyada çekecekleri cezalarýn bahsedildiði ayetlerde onlarýn suçlarý sayýlýrken aralarýnda yoksulu doyurmamalarý ve bu hususta teþvik edici olmamalarý da (el-Hakka 69/34); elMüddessir 74/44; el-Fecr 89/18; el-Mâûn 107/3) çarpýcý bir þekilde zikredilmektedir. Ýyilerin ve kötülerin vasýflarý sayýlýrken iyilerin yoksula ve yetime yedirmeleri ve bunu sýrf Allah’ýn rýzasýný kazanmak için yaptýklarý belirtilir (el-Ýnsan 76/8-9). Ýnsanoðlunun doðru hedefe varabilmesi ve sarp yokuþu aþabilmesi için ya köle azad etmesini, yahut açlýk gününde aç insanlarý, yetimi ve hiçbir þeyi olmayan yoksulu doyurmasý gerektiðinden bahsedilir (el-Beled 90/13-16). Bundan baþka muhtelif ayetlerde infak edileceði ve gönüllerin hoþ edileceði zaman (herhalde yoksul) akrabaya, yetime, yoksula ve yolda kalmýþa vermeyi sürekli tavsiye etmekte ve verilecek olan infakýn onlarýn hakký olduðunu vurgulamaktadýr (el-Ýsrâ 17/26; er-Rûm 30/38; el-Bakara 2/177, 215, en-Nisa 4/8 (Bu ayette mirasýn taksimi esnasýnda miras düþmeyen akrabalar ile yetimlerin ve yoksullarýn hazýr bulunmalarýný ve o esnada onlarýn gönüllerinin de hoþ edilmesi için de mirastan rýzýklandýrýlmasýný tavsiye etmiþtir); en-Nûr 24/22; ganimetleri taksimatýnda da söz konusu sýra gözetilmiþ ve yoksullar her zaman dikkate alýnmýþtýr (en-Nisâ 4/36; el-Haþr 59/8). Müslümanlara Hacc’da kurban etinden yemelerini belirttikten sonra fakire de yedirmelerini emretmiþtir (Hacc 22/28). Yukarýda kýsaca sýraladýðýmýz ve baþka ayetler çerçevesinde Hz. Peygamber yoksullukla mücâdelesini sürdürüyordu. Yalnýz bu konuda deðil, baþka konulardaki mücâdelesini devam ettirirken, Kur’ân’ýn da iþaret ettiði en önemli prensibi esas almýþ ve her konuda alacaðý tedbirleri bu esas üzerine bina etmiþti: Önce îmân. Daha sonra bu îmânýn perçinlenmesi için ahlâkî eðitim gerekliydi. Bunda baþarý saðlandýðý taktirde, her konuda baþarýya ulaþýlýrdý. Ýþte Hz. Peygamber’in hassasiyetle üzerinde durduðu prensip mânevî kardeþlikti. Þimdi Hz. Peygamber’in diðer konularda olduðu gibi bu konudaki en büyük engeli aþmak için söylediði sözlerinden bazý kesitleri
354 YOKSULLUK
sunmak ve Hz. Peygamber’in tesis ettiði Ýslâm tarihinde eþi benzeri görülmeyen bir projeye dikkat çekmek istiyorum.
3.5. Hz. Peygamber’in Aldýðý Tedbirler: 3.5.1. Mânevî Birlik, Beraberlik ve Kardeþlik Ruhu: Hz. Peygamber diðer konularda olduðu gibi, yoksullukla mücâdelede de her zaman maddi ve mânevî birlik, beraberlik ve dayanýþmayý esas almýþ ve tavsiyelerini hep bu yönde yapmýþtýr. Zira o þunu iyi biliyordu, mânevî birlik ve beraberlik olmadan toplumlarýn hiç birisinde problemler çözülemezdi. Nitekim o müslümaný diðer müslümanlarýn elinden ve dilinden zarar görmediði kiþi olarak tavsif etmiþ (Buhârî, “Ýman”, 5), kendisi için istediði bir þeyi kardeþi için de istemedikçe gerçek anlamda imanýn kemaline ulaþamayacaðýný (Buhârî, “Ýman”, 7), Müslümanlarýn tek bir vücut (Müslim, “Birr”, 67), ve birbirine kenetlenmiþ binanýn tuðlalarý gibi olduklarýný (Buhârî, “Salât”, 88, “Mezâlim”, 5; Müslim, “Birr”, 65; Tirmizî, “Birr”, 18) belirterek birliði ve beraberliði vurgulamaktadýr. Bu birliðin ve beraberliðin getirdiði sorumluluklarý da sürekli hatýrlatmýþtýr: “Müslüman müslümanýn kardeþidir. Ona ne zulmeder ne de zulüm görmesine izin verir. Kim bir müslüman kardeþinin sýkýntýsýný giderirse Allah da onun Ahiretteki sýkýntýlarýndan bir sýkýntýsýný giderir, kimin bir kusurunu ve ayýbýný örterse Allah’da onun Kýyamet gününde bir ayýbýný örter” (Buhârî, “Mezâlim”, 3; Müslim, “Birr”, 58). Ayrýca müslümanlarýn birbirlerine buðzetmemelerini, haset etmemelerini, birbirlerine sýrt dönmemelerini zikretmiþ ve ardýndan “Ey Allah’ýn kullarý kardeþ olunuz. Bir müslümanýn bir baþka müslüman kardeþine üç günden fazla küs durmasý helal deðildir” (Buhârî, “Edeb”, 58; Müslim, “Birr”, 23) diyerek insani durumlarýn söz konusu olduðu sýkýntýlarýn fazla büyütülmemesi gerektiðini vurgulamýþtýr. Müslümanlarýn kendi aralarýndaki sorumluluklarýna dikkat çekmesinden baþka, merhamet ve mânevî birliðin sadece müslümanlar için deðil, bütün insanlýk için söz konusu olduðuna dair evrensel bir mesaj sunmuþtur: “Yeryüzündeki insanlara merhamet edin ki Gökteki(ler) de size merhamet etsin”.(Tirmizî, “Birr”, 16). 3.5.2. Bu merhamete, birlik ve beraberlik duygusuna sahip bir müslümanýn yapmasý gereken þey, korunup gözetilmesi gerekenleri elden geldiðincegözetmek ve bu konuda sorumluluk sahibi olmaktýr. Nitekim Hz. Peygamber merhamet duygusunun en yakýndan baþlamak üzere dalga dalga her tarafa yayýlmasýna yönelik olarak bir müslümanýn komþusu aç iken tok olmamasý gerektiði ikazýnda bulunmuþtur (Ýbn Hanbel, Müsned, 55). Sürekli yardýmlaþmayý, dayanýþmayý teþvik amacýyla verdiði mesajlarda bu konuda hiçbir kimsenin mazeret gösteremeyeceði bir ilkeyi “bir hurmayla dahi olsa Cehennem’den sakýnýlmasýný, yani sadaka verilmesini, o bile bulunmazsa güzel ve tatlý bir sözün sadaka için yeterli olacaðýný (Buhârî, “Zekat”, 9; “Edeb”, 34) haber vermiþtir. Zira “Sadaka suyun ateþi söndürdüðü gibi hatalarý da orta-
Yo k s u l l u k v e D i n
355
dan kaldýrýr”( Tirmizî, “Ýmân”, 8; “Cuma”, 79). Ýnfak Allah’ýn ve Rasûlü’nün en çok hoþlandýðý ve razý olduðu iþlerdendir “Herhangi bir müslüman giyeceði olmayan bir baþka müslümaný giydirirse, aç olana yedirirse, susuz kalanýn susuzluðunu giderirse Allah da onun mükafatýný elbette vercektir (Ebû Dâvûd, “Zekat”, 41; Tirmizî, “Kýyamet”18; Ýbn Hanbel, “Müsned”, 3/14). Zaman zaman Hz. Peygamber’e Ýslâm hakkýnda sorular sorulur, o da kiþilerin kapasitesine, anlayýþ kabiliyetine göre cevaplar verirdi. Kendisine “Ýslâm’ýn hangi türlüsü/Ýslâm’da hangi fiil daha iyidir?” diye soru soran birisine “Yemek yedirmen ve tanýdýðýn tanýmadýðýn kiþilere selam vermendir” buyurmuþtu (Buhârî, “Ýmân”, 6). Abdullah b. Selam Hz. Peygamber’in Medine’ye geldiði zaman söylediði ilk tavsiyeleri arasýnda müslümanlarýn yemek yedirmeleri yer aldýðný haber vermiþtir (Tirmizî, “Et’ime”, 45; Ýbn Mâce, “Et’ime”, 1; Dârimî, “Et’ime”, 39). 3.5.3. Fakirliðin getireceði tehlikeyi ilginç bir þekilde küfürle denk gören Hz. Peygamber “Fakirlikten ve küfürden Allah’a sýðýnmayý tavsiye ederek (Nesâî, “Ýstiâze”, 14, 16; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 101; Ýbn Hanbel, Müsned, 2/305, 325; 5/36, 39, 42) müslümanlarýn fakirlik fitnesine düþmemesi için birbirlerine yardýmcý olmalarýný ýsrarla her defasýnda vurgulamýþtýr. Bununla beraber iffetli ve sabýrlý fakirlerin, fakirliklerinden dolayý deðil de, fakirlik karþýsýnda sabýr ve metanet gösterdikleri, isyan etmedikleri için zenginlerden önce Cennete girecekleri müjdesini vermektedir. Hadis kitaplarýmýzda zikredilen bu türden rivayetleri bu þekilde anlamak gerekmektedir. Zira Cennete girmenin þartý bilindiði gibi fakirlik deðil, takva esasýna dayanmaktadýr. Zenginlerin veya fakirlere sadaka ya da zekat verenlerin, yahut yardýmda bulunanlarýn da insan haysiyetini ve onurunu kýrmayacak þekilde davranmalarý gerektiðini de ýsrarla belirtmiþtir. Veren elin alan elden daha üstün olduðunu (Müslim, “Zekat”, 32) hatýrlatan Hz. Peygamber, yoksul ya da alma konumuna düþenlerin de insan olduðunu sað elin verdiðini sol el göremeyecek derecede infakýn gizli tutulmasý ilkesini getirerek (Müslim, “Zekat”, 30) bu iþin ne derece hassas olduðunu bildirmiþtir. Bununla beraber Hz. Peygamber fakirlikle mücâdelede öncelikle mânevî ve ahlâkî eðitime önem vermiþ, bilhassa sosyal yardýmlaþma ve dayanýþmada insanlarýn mânevî duygularýna hitap edilmesini ve bu konuda teþviklerin artmasýný istemiþtir. Dolayýsýyla sosyal yardýmlaþma ve dayanýþma diðer siyasi, ekonomik önlemlerle beraber büyük önem taþýmaktadýr. Nitekim aþaðýda zikredeceðimiz olay yardýmlaþma ve dayanýþmanýn teþviki açýsýndan bakýldýðýnda yardýmlarýn da alenen yapýlabileceðine iþaret etmektedir: “Bir gün öðle vaktine yakýn bir zamanda yün elbiselere bürünmüþ, ama üzerlerindeki elbiseleri yýrtýlmýþ, periþan bir durumda ve omuzlarýnda kýlýçlarý olduðu halde ?bir rivâyete göre tamamý? Mudar kabilesinden birkaç çöl
356 YOKSULLUK
bedevisi Resûlullah’ýn huzuruna çýkmýþlardý. Allah’ýn Resûlü onlarýn yoksulluktan dolayý çok periþan durumda olduklarýný görmüþ ve pek üzülmüþtü. Bilâl’e “Yâ Bilâl, Namaz için acele et!” diyerek) ezan okumasýný emretti (mescidin içerisinde bulunan odasýna gidip, hemen geri döndü) ve öðle namazýný kýldýrdýktan sonra bir hutbe irad etti. O hutbede en-Nisâ, 1; el-Haþr, 18 âyetlerini okudu ve “dinar, dirhem, elbise, buðday ve bir sa’ hurma ve hatta bir parça hurma ile de olsa tasadduk eden adama Allah merhamet eder” buyurdu. Orada bulunanlara sadaka vermelerini tavsiye etti. Ancak orada bulunan sahâbeden bir kýsmý bu tavsiyeyi biraz aðýrdan alýnca, Hz. Peygamber’in yüzünde kýzgýnlýk alâmetleri belirdi. Biraz sonra Ensâr’dan birisi, içerisinde gümüþ ?veya altýn? olan bir keseyle geldi. Sonra baþka birisi yiyecek ve elbise getirdi, derken birbiri ardýna ashab (yiyecek ve giyecek türünden) bir þeyler getirmeye baþladý. Bunun üzerine Hz. Peygamber’in yüzünde tebessüm belirdi ve þu hadîsi buyurdu: “Kim Ýslâm’da iyi bir sünnet ihdâs eder (ortaya koyar) ve kendisinden sonra onunla amel edilirse, onunla amel edenlerin ecri, ecirlerinde herhangi bir eksilme olmaksýzýn kendisine sevap olarak yazýlýr. Kim de Ýslâm’da kötü bir sünnet ihdâs eder (ortaya koyar) ve kendisinden sonra onunla amel edilirse, daha sonra o kötü sünnetle amel edenlerin günahý günahlarýnda herhangi bir eksilme olmaksýzýn kendisine günah olarak yazýlýr”. (Müslim, “Ýlim”, 15, “Zekat”, 69-71; Ýbn Hanbel, Müsned, 4/358-359; Dârimî, “Mukaddime”, 44) Sayfalar dolusu zikredeceðimiz daha baþka hadislerde Hz. Peygamber öncelikle müslümanlar arasýnda birlik, beraberlik ve dayanýþmanýn önemine vurgu yapmýþ ve bu hususta sürekli teþviklerde bulunmuþtur. Zira mânevî kardeþlik tesis edilmeden bu beraberlik duygusuna sahip saðlýklý bir toplumun meydana gelmesi mümkün deðildi.
3.6. Gönüllü Kardeþ Aile Projesi (Muâhât) 3.6.1. Þimdi bilhassa ülkemizde yoksullukla mücâdelede örnek alýnmasý gereken bu mânevî kardeþliðin günümüzde de farklý bir versiyonla ortaya konulabilecek ve Hz. Peygamber tarafýndan tesis edilen somut bir örneðini arzetmek istiyorum. Ensâr ile Muhâcir arasýnda gerçekleþtirilen ve literatürde “Muâhât/Gönüllü Mânevî Kardeþlik” olarak zikredilen bu projeyi Ýslâm tarihinde mânevî kardeþliðin en son noktasýna ulaþtýðý, belki dünya tarihinde eþi ve benzeri görülmemiþ bir örneði olarak deðerlendirebiliriz Hz. Peygamber’in ve Mekkeli müslümanlarýn mîlâdî 622 yýlýnda Mekke’yi terkederek Medine’ye hicret etmelerinin ardýndan, Mekkeli müslümanlar/Muhâcirler bir anda yersiz ve yurtsuz kalmýþlar, en zengin olanlarý bile yoksul duruma düþmüþlerdi. Medine küçük bir yerdi, ahâlisi de genellikle ziraatle ve hayvancýlýkla uðraþýyordu. Onun için Medine çarþý ve pazarý tamamen yahudilerin kontrolü altýndaydý. Mekkeliler, her ne kadar ticareti iyi bil-
Yo k s u l l u k v e D i n
357
seler de; ellerindeki dar imkanlarla, yahudilerin karþýsýnda tutunmalarý zordu. Onlar bütün mal varlýklarýný Mekke’de býrakmýþ, öyle gelmiþlerdi. Hem hicret edenlerin sayýsý gün geçtikçe artýyor, nüfus durmadan ve hýzla kabarýyordu. Her gün gelen bu insanlar nerelere yerleþtirilecek ve ne yiyip ne içeceklerdi? Ýþte bütün bunlar, üst üste yýðýlmýþ problemlerdi ve hepsi de Allah’ýn Resûlü’nden çözüm bekliyordu. Herkes O’na güvenle bakýyordu; O bu problemleri en kýsa zamanda çözmenin yollarýný aradý. Sonunda problemli olan bu durumu çözmek için Hz. Peygamber dünya tarihinde eþine ender rastlanýr Gönüllü Kardeþ Aile Projesi olarak da ifade edebileceðimiz muâhât projesini gerçekleþtirmeye karar verdi. Bu projeyi Hz. Peygamber Medine’ye Mekkeli Muhâcirlerle beraber geldiði zaman ilk mescidi inþa ettikten yaklaþýk beþ ay sonra, Bedir Harbinden önce Enes b. Malik’in evinde gerçekleþtirmiþ (Ýbn Sa’d, et-Tabakât, I/238???) kardeþlik akdi merasiminde her Mekke’liyi bir Medineli ile kardeþ ilan etmiþti. Hz. Peygamber’in “ikiþer ikiþer kardeþleþiniz” emri üzerine, Muhâcirler Ensâr kardeþleri tarafýndan kucaklandýlar. Bu kardeþlik “hak, eþitlik ve miras” konusunda karþýlýklý yardýmlaþmaya ve sevgiye dayalý idi (Müslim, “Fedâilü’s-Sahâbe”, 204, 205). Kardeþ ilan edilenlerin sayýsý rivayetlere göre 90, 100 (Seyyidunnas (1992); 325) veya 186 aile (Önkal (1998), “Hicret”, DÝA, 17/461; Algül (1995), 251) ile bir o kadar da Medineli aile idi (Hamidullah (1991), 183). Kaynak eserlerde bazý isimler hakkýnda ihtilaflar mevcutsa da zikredilen bazý isimler þunlardýr: Ebû Bekir, Hârise b. Zübeyr; Hz. Ömer, Itbân b. Mâlik; Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh; Muâz b. Cebel; Abdurrahman b. Avf, Sa’d b. Rabî ile ve diðer sahabiler de Ensâr ve Muhâcirlerden birer kardeþ bulmuþlardýr. Böylece muâhât ile kan kardeþliðinden daha üstün bir kardeþlik kurulmuþ oldu (Ýbn Hiþâm, 2/161; Buhârî, “Menâkýbül-Ensâr”, 3; Ýbn Kesîr (1992), 3/265). Esasýnda bu merasimden önce Hz. Peygamber bir genel toplantý tertiplemiþ ve bu toplantýda her bir çalýþan ve eli iþ tutan Medineli müslümanýn bir Mekkeli müslümaný kardeþ edinmesi teklifinde bulunmuþtu. Buna göre iki tarafýn aile mensuplarý ortaklaþa çalýþacaklar, kazanacaklar ve hatta öz kardeþleri, yeðenleri ve akrabalarý dikkate alýnmaksýzýn birbirlerinin mirasçýsý olabileceklerdi. Bedir gazvesinden sonra nazil olan Enfal suresinun 75. mirasla ilgili ayetler gelinceye kadar bu kardeþler birbirine varis olabiliyorlardý. Mekkeli müslümanlar ile Medineli müslümanlar arasýnda gerçekleþtirilen bu mânevî sözleþme ve usul senelerce devam etmiþ, Mekkeli Muhâcirler baþkasýnýn sýrtýndan geçinir asalaklar olmaktan kurtulmuþlardýr. Bunlardan gerekli mal ve mülke kavuþup zenginleþenler, Medineli ev sahibi kardeþlerinin arazilerinden ayrýlmýþlar ve tesis ettikleri iþletmelerde müstakil olarak hayat-
358 YOKSULLUK
larýný sürdürmüþlerdir. (Hamidullah(1992), Resullulah Muhammed, 112113). Zaten Kur’ân’ýn belirttiði “mü’minler ancak kardeþtirler” (el-Hucurât 49/10) ayeti ile prensip hale getirilen, Birinci ve Ýkinci Akabe Biatlarýnda tohumlarý atýlan bu kardeþlik sayesinde Medineli müslümanlar varýný yoðunu Mekke’de býrakan ve bir anda yoksul kalan Muhâcirlere maddi ve mânevî destek saðlamýþlardý. Bu mânevî kardeþlik sadece söz ile gerçekleþen bir kardeþlik deðildi. Mekkeli Muhâcirlere yardým ettiklerinden dolayý Kur’ân’da Ensâr adýyla anýlan Medineli Müslümanlar ellerinde ne var ne yoksa kardeþ olduklarý Muhâcirlerle paylaþmayý taahhüt ettiler. Muhâcirler ve Ensâr kan baðýndan öte birbirlerine baðlanmýþlardý. Yardýmlarýný kendi hurmalýklarýna ve evlerine ortak etmek istemiþlerse de Hz. Peygamber’in mülkiyet ortaklýðýna razý olmamasý üzerine Muhâcirler Ensâra ait hurmalýklarda çalýþarak emeklerine karþýlýk mahsulden pay almýþlardýr (Algül (1995), “Ensâr”, DÝA, 11/251). Hatta aralarýnda iki evli olanlar bekarlara hanýmlarýndan birini boþayýp iddet süresi bittikten sonra kendilerini evlendireceklerini dahi söylemiþlerdi. Eþi görülmez bu fedakarlýk karþýsýnda Muhâcirlerin gözleri yaþarmýþtý. Mesela Allah Resûlü, Sa’d b. Rabi ile Abdurrahman b. Avf’ý kardeþ yapmýþtý. Bu kardeþlik o kadar içten ve derince idi ki, cihanda bir benzerini daha göstermek mümkün deðildir. Sa’d b. Rabi (r.a) bir gün kardeþinin elinden tutarak þöyle demiþti: “Kardeþim siz her þeyinizi Mekke’de býrakýp öyle geldiniz. Malýmýn yarýsý senin ve ayrýca þu anda sen bekarsýn, benim ise iki hanýmým var. Allah (cc) için söylüyorum: Sen bu hanýmlarýma bak! Hangisi hoþuna giderse, ben onu boþayayým, iddet süresi bittikten sonra da sen evlen!...”. Abdurrahman b. Avf (r.a), gözleri dolu dolu ona þu karþýlýðý verdi: “Kardeþim, Allah (cc) hanýmýný ve malýný sana mübarek kýlsýn! Sen bana çarþýnýn yolunu göster, bu bana yeter.” dedi. Bir müddet sonra, Abdurrahman b. Avf (r.a.) evini geçindirecek hâle gelmiþ ve ilk iþi de evlenmek olmuþtu. Bu da evlerine girip çýktýðý insanlarýn hissiyatýna karþý bir saygýnýn ifadesi, apayrý bir ruh inceliði ve nezaket örneðidir (Buharî “Menakýbü’1-Ensâr”, 3; Ýbn Hiþam, Sîretü’n-Nebî, 2/123-128; Seyyidu’n-nâs (1992), 1/321-326). Hz. Peygamber’in tesis ettiði bu kardeþlik, Ensârýn ve Muhâcirlerin zamaný bile eþit kullanmalarýný temin etmiþ, bir gün Resûlullah’ý, biri dinlerken, bir baþka gün diðeri Resulullah’ý dinleyerek olup bitenlerden birbirlerini haberdar etmiþlerdir (Buhârî, “Ýlim”, 27). Bu kardeþlik kýsa süreli bir kardeþlik deðildi. Mesela hicretin dördüncü senesinde Nadir oðullarýnýn Medine civarýndan sürgün edilmelerinden sonra bunlarýn arazileri müslümanlara kalmýþtý. Hz. Peygamber Muhâcirlerin fakir ve yoksul kimseler olduklarýný, þayet kabul ederlerse Nadir oðullarýndan ka-
Yo k s u l l u k v e D i n
359
lan arazileri onlara vermeyi, onlarýn da kendilerinde olan Ensâr’a ait arazilerini iade etmelerini teklif etmiþti. Ensâr’ýn hepsi buna gönül hoþnutluðu içerisinde razý olmuþlar, hatta önceden verdikleri arazilerin de onlarda kalmalarýný istemiþlerdi. .(Berki- Keskioðlu (1981), 206-207). Bir baþka hâdise bugün el-Ahsa denilen o devrin Bahreyn arazisini Hz. Peygamber yine Ensâr’ý çaðýrarak kendi aralarýnda taksim etmek isteyince, onlar, Muhâcirlerin de kendileri kadar hisse almalarý gerektiðini söyleyerek, ganimetin sadece Ensâr arasýnda taksimini kabul etmemiþlerdi (Buhârî, “Menâkibü’l-Ensâr”, 63/8). 3.6.2. Müslümanlara ve insanlýða yönelik bu eþsiz örnek karþýsýnda Cenâb-ý Hakk Muhâcir ve Ensârdan övgüyle bahsetmiþ, onlarýn bu yaptýklarýnýn mükafaatsýz kalmayacaðýný belirtmiþtir: Kur’an’da Muhâcirlerin ve Ensâr hakkýnda nâzil olan pek çok âyet bulunmaktadýr. Biz sadece birkaç ayeti zikretmek istiyoruz: “Öne geçen ilk Muhâcirler ve Ensârla onlara güzellikle tabi olanlar, iþte Allah onlardan razý olmuþtur, onlar da Allah’tan razý olmuþlardýr. Allah onlara içinde ebedi kalacaklarý, altýndan ýrmaklar akan cennetler hazýrlamýþtýr. Ýþte bu büyük kurtuluþtur” (et-Tevbe 9/100) “Ýman edip hicret edenler ve Allah yolunda mallarýyla canlarýyla cihad edenlerle bunlarý barýndýrýp yardým elini uzatanlar, iþte onlar birbirlerinin gerçek dostudurlar.” (elEnfâl 8/72). ”Daha önceden Medine’yi yurt edinmiþ ve gönüllerine imaný yerleþtirmiþ olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayý içlerinde bir rahatsýzlýk hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onlarý kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliðinden korunursa, iþte onlar kurtuluþa erenlerdir.” (el-Haþr 59/9). 3.6.3. Bu gönüllü kardeþ aile projesi siyasi, iktisadi, ictimai, dînî ve askeri açýdan pek çok fayda saðlamýþtý; a) Ensâr Muhâcir dayanýþmasý sonucunda önce Mekkeli müslümanlar ile Medineli müslümanlarýn birliði ve beraberliði gerçekleþmiþti. b) Uzun zamandan beri birbirleriyle çatýþma halinde olan Medine’deki Evs ve Hazreç kabileleri arasýndaki kabilecilik husumeti ortadan kalkmýþ, bu kabileler arasýnda da Ýslâm kardeþliði dayanýþmasý baþlamýþtý. c) Bu dayanýþmanýn iyi örnekleri sayesinde diðer kabilelerin de ayný çatý altýnda toplanmalarýna imkan hazýrlanmýþtý. d) Muhâcirlerin ticarete yatkýn olmalarý ve Ensâr’ýn da vermiþ olduðu destek kredilerle kendilerine sermaye edinmeleri Medine’nin ticari hayatýna büyük katký saðlamýþtý. Bu katký sadece maddi anlamda deðil, ayný zamanda o döneme kadar Medine’nin çarþýlarýný hakimiyeti altýnda bulunduran yahudilere karþý da kazanýlmýþ bir zaferdi. Böylece Medineliler yahudilerin iktisadi hakimiyetinden kurtulmuþlardý. Neticede bu gönüllü kardeþ aile projesi her konuda meyvesini vermiþ ve Hz. Peygamber’in vefatýndan sonra da fitne çýkýncaya kadar bu durum devam etmiþti.
360 YOKSULLUK
Sonuç Yoksullukla mücâdelede alýnmasý gereken siyasi, iktisadi ve ekonomik tedbirlerin neler olacaðý, bu sempozyumda ve baþkta yerlerde hiç þüphesiz bu iþin uzmanlarý ile gerekli kurum ve kuruluþlar tarafýndan yapýlacaðý için biz meselenin sadece dînî, dîne baðlý ahlâkî ve sosyal boyutuyla ilgilenmekteyiz. Arzetmeye çalýþacaðýmýz ilgili önlemler sunduðumuz metinde de zikredildiði için tekrar olmamasý için sadece ana baþlýklar halinde olacaktýr: 1. Yoksullukla mücâdele bilincinin fert ve toplumda yerleþmesi ve sürekliliði için gündemde tutulmasý, 2. Yoksullukla mücâdelede bataklýðý kurutmak amacýyla toplumun her kesiminde görev alanlarýn israf, haksýz kazanç, hýrsýzlýk, dolandýrýcýlýk ve irtikap gibi toplumu ve ülkeyi derinden yaralayan ve kalkýnmaya engel olan davranýþ ve uygulamalarýnýn dînî ve ahlâkî bakýmdan doðru olmadýðýnýn basýn ve yayýn organlarý ile sivil toplum kuruluþlarý tarafýndan devamlý dile getirilmesi, 3. Ýslami literatürde infak dediðimiz yardýmlaþma, paylaþma ve dayanýþma gibi ulvi duygularýn hatýrlatýlmasý, 4. Bu yüce duygularý somut hale getirmek için sosyal yardýmlaþma ve dayanýþma kuruluþlarýnýn faaliyetlerinin Türkiye’nin en ücra köþelerine kadar küçük birimleri halinde geniþletilmesi ve geliþtirilmesi, 5. Sosyal dayanýþmaya yönelik yeni projelerin geliþtirilmesi: Bu noktada tebliðimizde de sunduðumuz üzere Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye göç eden Mekkeli müslümanlar/Muhâcir ile bunlara her türlü yardýmý yapan Medineli müslümanlar/Ensâr arasýnda gerçekleþen sosyal yardýmlaþma ve dayanýþma örneðinde olduðu gibi Gönüllü Kardeþ Aile Projelerinin baþlatýlmasý ve geliþtirilmesi. Bu projeler ya mevcut sosyal yardýmlaþma ve dayanýþma kuruluþlarýnýn çatýsý altýnda ya da Gönüllü Kardeþ Aile Yardýmlaþma ve Dayanýþma Derneði (KAYDER) gibi müstakil bir kuruluþ olarak da geniþletilebilir. Bu proje sayesinde her mahallede hali vakti yerinde olanlar mahalle veya bölgelerindeki aile sayýsýný tespit edip gönüllü kardeþ aile projesine katýlabilirler. Bu projede gelir durumu iyi olanlar iþsiz ve güçsüz olanlara ayni ve nakdi yarým yapabilecekleri gibi, eli iþ tuttuðu halde iþ bulamayan insanlarla sermaya ve iþ ortaklýðýný geliþtirerek iþsizlere iþ imkaný saðlanabilecek ya da faizsiz borç para vererek bu konuda yetenekli olanlara kredi saðlanmýþ olacak, böylece yeni istihdam a1 2 3 4 5
eþ-Þûra 42/49. el-Mâide 5/ 17, 18, 40. el-Fâtýr 35/3. el-Fâtýr 35/15; Muhammed 47/38. Süleyman Uludað “Fakr” md. Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi, XII,133.
Yo k s u l l u k v e D i n
361
lanlarý ortaya çýkacaktýr. Gönüllü kardeþ aile dayanýþmasý sayesinde kardeþlik ve digergamlýk duygusu ön plana çýkacaðýndan suistimal duygularý azalacak veya yok olacaktýr. 6. Ayrýca okulda okuyan ve geçim darlýðý nedeniyle okuyamayan veya okumakta güçlük çeken her bir öðrenciye bir ailenin yardým yapabileceði eðitim ve öðretim masraflarýný karþýlayabileceði bir baþka proje de Gönüllü Kardeþ Öðrenci Projesi (GÖKAP)’dir. Bu proje bir aileye yardým yapamayan gelir seviyesi biraz daha alt kademede olan ailelere yöneliktir. 7. Son olarak þunu ifade etmek istiyorum. Türkiye çapýnda yoksulluk meselesini çözmek sadece sayýlarý az ve imkanlarý kýsýtlý olan gönüllü kiþi veya kuruluþlarýn, derneklerin gayretleriyle bir anda halledilmesi zor görünmektedir. Kanatimiz o dur ki, Türkiye topyekün yoksullukla mücadele seferberliðine biraz önce bahsettiðim manevi kardeþlik duygu ve hissiyatýna sahip olarak katýldýðý; toplumun en küçük biriminden en zirvedekine varýncaya kadar israfýn her türlüsünü (kaynak, insan, zaman...) önlediði, sürekli üretip bilhassa lüks tüketimi yok ettiði bir sürece girdiði taktirde bu musibetten kurtulmasý mümkün olacaktýr. Bu sorumluluk sadece devlete ait kurum ve kuruluþlara, sosyal yardýmlaþma ve dayanýþma derneklerine ve vakýflarýna ait olamaz. Türkiye’de yaþayan her bir fert bu sorumluluk bilincine sahip olmalý ve bu bilincin yerleþtirilmesi için mesela prime time dedikleri zaman dilimlerinde radyo ve televizyonlarda, gazetelerde ve basýn yayýn organlarýnda ilan edilerek ve eðitim programlarý yapýlarak insanlar bilinçli hale getirilmelidir. Sözlerime þu cümle ile son vermek istiyorum: Bir toplumdaki yoksullarýn sayýsý ve oraný herhalde o toplumun hayat felsefesiyle doðru orantýlý olsa gerektir.
Kaynaklar Abdülbâki, Muhammed Fuad, el-Mu’cemü’l-müfehres, “faqr, fakîr, fukarâ, miskîn, mesâkîn” mad.leri Aclûnî (1985), Ýsmail b. Muhammed, Keþfu’l-hafâ ve müzîlü’l-ilbâs amme’þ-tehara mine’l-ehâdîs ‘alâ elsineti’n-nâs (nþr. Ahmed el-Kelâþ), I-II, Beyrut 1985. 6 7 8 9 10
el-Bakara 2/195. el-Hadîd 57/7. el-Kasas 28/78-81. el-Kalem 68/21-28. et-Tegâbün 64/15.
362 YOKSULLUK
Beðavî (1983), el-Hüseyin b. Mesûd, Þerhu’s-sünne (nþr. Þuayb el-Arnaût-Muhammed Züheyr eþ-Þâvîþ), I-XVI, Beyrut 1983. Berki-Keskioðlu(1981), Ali Himmet Berki -Osman Keskioðlu, Hatemü’l-Enbiya Hazreti Muhammed ve Hayatý, DÝB Yayýnlarý, Ankara, 1981. Buhârî, Muhammed b. Ýsmail, el-Câmi’u’s-Sahîh, I-VIII, Ýstanbul trs., Ýslamî Kitâbevi. Dârimî, Abdullah b. Abdurrahman, es-Sünen (nþr. Fevâz Ahmed ez-Zemzelî – Hâlid es-Seb’ el-‘Alemî), I-II, Beyrut 1987. Ebû Dâvûd, Süleyman b. el-Eþ’as, Sünen (nþr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd), I-IV, Ýstanbul trs., Ýslamî Kitabevi. Hamidullah (1991), Muhammed, Ýslâm Peygamberi (çev. Salih Tuð), I-II, Ýstanbul 1991. Hamidullah (1992), Resullulah Muhammed, Ýrfan Yayýnevi, Ýstanbul 1992. Ýbn Hanbel, Ahmed, Müsned, I-VI, Ýstanbul 1982. Ýbn Hiþam, Sîretü’n-Nebî (nþr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd), Darül fikr, II, 123-128; Ýbn Kesîr (1992), el-Bidâye ve’n-nihâye (nþr. Ahmed Abdülevehhâb Fetîh), III, Kahire 1992. Ýbn Mâce, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezîd, Sünen (neþr. Muhammed Fuâd Abdülbâqî), I-II, Ýstanbul, ts., Ýslâmi Kitabevi. Kelâbâzî (1992), Doðuþ Devrinde Tasavuf, Ta’arruf, haz. Süleyman Uludað, Ýstanbul 1992. Müslim, Ebü’l-Hüseyn b. el-Haccâc el-Quþeyrî, Sahîh (neþr. Muhammed Fuâd Abdülbaqî), I-V, Ýstanbul, ts., Ýslâmî Kitâbevi. Önkal (1998), Ahmet, “Hicret”, DÝA, XVII, 461; Seyyidu’n-nâs (1992), Ebü’l-Feth Muhammed b. Muhammed el-Ya’murî, ‘Uyûnü’l-eser fî fünûni’l-meðâzî ve’þ-þemâil ve’s-siyer (nþr. Muhammed Iyr elHatravî), Medine-Dýmaþk 1413/1992. Tasavvuf Ýlmine dair Kuþeyri Risalesi(1991), haz. S.Uludað, Ýstanbul 1991. Tirmizî, Ebû Ýsa Muhhamed b. Ýsa, Sünen, I-IX, Ýstanbul trs., Ýslamî Kitabevi. Uludað (1991), Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüðü, Ýstanbul 1991. Uysal (2001), Muhittin, Tasavvuf Kültüründe Hadis, Yediveren Yayýnlarý Konya 2001.
11 12 13 14 15 16 17 18
el-Müdessir 74/6,44 el-Müzemmil 73/20; el-Â’la 87/14; el-Leyl 92/18. l-Leyl 92/8-11. el-Fecr 89/17-20; el-Mâûn 107/1-3. ed-Dûha 93/9. Âl-i Ýmrân 3/92. el-Bakara 2/177. el-Enfâl 8/3-4.
Yo k s u l l u k v e D i n
363
Wensinck, A.J.,(1986), Concordance et Indices de la Tradition Musulmane, IVII, Çaðrý Yayýnlarý, Ýstanbul 1986.
Ýtikattan Pratiðe Uzanan Bir Zincirde Ýslâm’da Yoksulluðun Çözümü (Ýtikadî ve Ahlaki Ýlkeler ) Hülya Alper Dr., Marmara Üniversitesi Ýlâhiyat Fakültesi e- posta:
[email protected]
Öz
T
ebliðde tevhit ilkesinden hareketle Ýslâm’da yoksulluðun önünü kesme fonksiyonu taþýyan itikâdi ve ahlakî ilkeler üzerinde durulmuþtur. Bu çerçevede konu öncelikle mülkün yegane ve mutlak sahibi olan Allah inancýyla baðlantýlý olarak ele alýnmýþtýr. Sonra böyle bir uluhiyyet anlayýþýnýn toplumsal hayata yansýmalarý adalet, kardeþlik, israf ve infak gibi temel prensiplerden hareketle incelenmiþtir. Neticede vahiyle þekillenen insanýn, adaleti hakim kýlma çabasý içinde olmasý gerektiði açýklanmýþ; kendi tasarrufuna verilen malý ihtiyaç sahipleriyle paylaþmanýn dini hayatta önemine dikkat çekilmiþtir. Öyle ki en az rituelleri yerine getirmek kadar fakirlere yardým etmenin de imanýn ve dindarlýðýn önemli bir iþareti olduðu vurgulanmýþtýr. Anahtar kelimeler: Ýman, infak, israf, adalet, kardeþlik.
Abstract
T
he aim of this paper is to discuss the problem of poverty from the perspective of unity of God, and to present some solutions for it referring to certain theoretical and practical principles in Islam. In doing so, I will analyze the idea of God in the Qur’an in connection with the subject-matter, and then I will show the results of this understanding of God in the social life moving from the concepts of justice, brotherhood, waste and spending in the way of God.
19 20 21 22
et-Tevbe 9/34-35. Toshihiko Izutsu, Kur’an’da Dinî ve Ahlâkî Kavramlar (trc. Selâhattin Ayaz),Ýstanbul 1991, s.246. el-Hucurât 49/10. el-Mâide 5/ 42; el-Hucurât 49/9;
364 YOKSULLUK
Consequently, in the paper, I will suggest that for the real believer it is necessary to do justice, and I will subsequently notice that for being good Muslim it is necessary to share the property given by God with poor people. Key words: faith, infak (spending in the way of God) , waste, justice, brotherhood, charity.
1. Giriþ
Y
aþadýðýmýz dünyanýn en acýmasýz sosyal problemlerinden biri olan yoksulluðun yok edilmesine yönelik çözüm arayýþlarýnda baþarýlý olunabilmesi için sorunun deðiþik noktalardan ele alýnarak incelenmesi ve bir bütün içinde deðerlendirilmesi gerekmektedir. Zira çok yönlü uzanýmlarý olan bu aðýr problemin iktisadî ve hukukî boyutlarý olduðu gibi itikâdî ve ahlakî boyutlarý da vardýr. Aslýnda sosyal meselelerin her biri için ayný hüküm geçerlidir. Hiçbir sosyal problem tek boyutlu indirgemeci bir yaklaþýmla açýklanamaz. Bütünsel olmayan her açýklama her zaman kýsýr olmaya mahkumdur. Zaten bilindiði üzere bir sistem içinde yer alan her bir husus detay olsa dahi o sistemin temel ilkeleriyle baðlantýlý olarak, onlarla uyumlu bir þekilde çalýþýr. Bu genel hükümlerden hareket ettiðimiz takdirde, insana dünya ve ahiret saadeti va’d eden ilahi bir nizam olarak tarif edilen Ýslam’ýn en temel prensipleri ile yine bu dinde yoksulluðun önünü kesme fonksiyonu taþýyan bir dizi tavsiyeler, önlemler ve emirler silsilesi arasýnda mutlak bir ba23 24 25 26 27 28 29
Bu konudaki rivayetler için bk. Taberî, Câmi’ul-beyân, Beyrut 1405/1984, VII, 200 vd.; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, 1934-1962 Kahire, XII, 234-235. el-En’âm 6/52. en-Nisâ 4/135. Beyhakî, Þu’abü’l-îmân, VII,76 I-VIII 1990-1410 Beyrut. Buhârî, Edeb 31; Müslim, Ýman 74. el-En’âm 6/141; el-Â’raf 7/31. el-Ýsrâ 17/26-27.
Yo k s u l l u k v e D i n
365
ðýn var olduðunu söyleyebiliriz. Dolayýsýyla bu dinin içinde yer alan alt mekanizmalarýn her birinin onun temel ilkeleriyle uyumlu baðlantý noktalarý mevcuttur. Her ne kadar Ýslâm’da hükümler itikadî, ahlakî ve amelî olmak üzere üç ana kýsma ayrýlmýþ ise de bu kýsýmlarýn her biri diðerinden kopuk gerçeklikler deðil, aksine kesiþme noktalarý olan daireler gibidir. Öncelikle belirtmek gerekir ki ana temasý tevhit olan Ýslam, muhatap aldýðý insana hayatýn her alanýna yönelik külli prensipleriyle birlikte muvahhid bir hayat felsefesi sunar. Tevhid merkezinde þekillenen bu hayat felsefesinde varlýðýna iman edilen Allah’ýn birinci ve en önemli sýfatý vahdet olduðu gibi, O’na inananlarýn meydana getirdiði toplumsal yapýnýn ve hayatýn da en temel özelliði vahdettir. Aslýnda baþka onlarca ilke olmasýna raðmen sadece tevhit ilkesi dahi Ýslâm’da yoksulluða engel olacak bir dizi alt mekanizmalarý içerir. Þimdi önce tevhid düþüncesinin bizim konumuzla baðlantýlý olduðu noktalar üzerinde duralým.
2. Uluhiyette Tevhid ve Ýslam’da Mal Anlayýþý Uluhiyyet anlayýþýnda tevhide iman etmek demek pek çok kemal sýfatlarýyla birlikte evrenin yegane ve tek hakimi, egemenliðin mutlak sahibi tek bir ilâha iman etmek demektir. Kur’ân-ý Kerîm’de muhtelif þekillerde bu gerçek insana hatýrlatýlmaktadýr. “Göklerin ve yerin hakimiyeti Allah’ýndýr1”, “Göklerin de yerin de bu ikisi arasýndakilerin de egemenliði Allah’a aittir2. Böyle bir uluhiyyet anlayýþýyla irtibatlý olarak bir müslümana göre her þeyin olduðu gibi malýn da yaratýcýsý ve gerçek sahibi Allah’týr. Bu sebepledir ki insana rýzký veren de yaratýcýnýn kendisidir3. Bu konuyla baðlantýlý olarak Kitabý’nda Allah’ýn kendisini “ganî” zengin olarak tanýmladýðýný bu sýfatýn aksi mana taþýyan fakir oluþu ise insana nispet ettiðini de hatýrlamak gerekir4. Tabii burada zengin ve fakir oluþ maddi olmaktan öte manevî boyutlarý da içerecek þekilde geniþ bir anlam yelpazesine sahip olmalýdýr. Ganî olan Allah hiç bir þekilde hiçbir þeye muhtaç deðilken isterse maddi ve manevi en üstün vasýflara sahip olsun insan her halükarda Tanrý karþýsýnda “kul” olmasý sebebiyle O’na muhtaçtýr. Yani fakirdir. Tasavvuf literatüründe bu hal “istiðna billah” ve “iftikar ilallah” tabirleriyle ifade olunmaktadýr. Ýnsanýn kendisini Allah’tan baþkasýna muhtaç bilmemesi “istiðna billah þeklinde adlandýrýlýrken, kendini mutlak olarak ona muhtaç hissetmesi “iftikar ilallah” ile ifade olunmaktadýr5. 30 31 32
el-Furkân 25/67. el-Ýsrâ 17/29. el-Bakara 2/201.
366 YOKSULLUK
Her ne kadar Ýslâm’da nihâi anlamda mülkün tek sahibi olan ve yine o mülkün yaratýcýsý bulunan Allah Teâla ise de bu üst gerçeklik insanýn mal sahibi olamayacaðý anlamýna gelmemektedir. Bilindiði üzere Ýslâm ferdî mülkiyete izin vermekte ama ancak insana burada sýnýrsýz bir hürriyet tanýmayarak sahip olduðu zenginlikleri nasýl kullanacaðýný da belirlemektedir. Ýslam anlayýþýna göre insaný yaratan Rabbi onu bu dünyada baþýboþ býrakmamýþ bu dünya için de insanýn uymasý gereken temel ilkeler vaz’ etmiþtir. Ýnsanýn malýný nasýl tasarruf edeceði zekat, fitre, sadaka veya daha geniþ anlamýyla infak þeklinde adlandýrabileceðimiz çeþitli kategoriler altýnda ele alýnmakta ve zengine malýný fakirlerle paylaþma yollarý gösterilmektedir. Ancak biz burada konunun hukukî boyutuna iþaret etmekle yetinerek daha ziyade itikadî ve ahlakî noktalara dikkat çekmek istiyoruz. Yalnýz kýsaca temas edelim: Her ne kadar yoksulluðun önlenmesinde önemli bir iþlevi olabilecek zekat kurumu Ýslam hukukunun konusunu teþkil etse de dini her hükmün yatay olduðu kadar, Aþkýn Varlýðýn emri olmasý sebebiyle dikey bir boyutu da bulunmaktadýr. Bu noktada dinî hükümler salt hukukî hükümlerden ayrýlmakta her dini hükmün dünyevî neticeleri yanýnda uhrevî sonuçlarý da olduðu için baðlayýcýlýk gücü artmaktadýr. Eksik bir anlaþýlmaya meydan vermemek için hemen açýklamak gerekir ki her ne kadar uhrevî kelimesi öncelikli olarak cennet ve cehennemi daha genel anlamda ahirette ceza veya mükafat görmeyi çaðrýþtýrsa da bu ikisinin ötesinde olan üst bir hale, Ýlâhi hoþnutluða mahzar olmak da günlük kullanýmdaki ifadesiyle “Allah rýzasý”na ulaþmak bir mümin için en çok arzu edilen uhrevî sonuçtur. Bu sebepledir ki dinî prensiplere uyma noktasýnda müminde içsel bir itici güç vardýr. Nitekim vahiy insanýn aklýný harekete geçirecek açýklamalar yaptýðý gibi gönlüne de hitap etmeyi ihmal etmemiþ, muhtelif emirlerin yerine getirilip getirilmemesini sadece ceza ve mükafat baðlamýnda deðil seven sevilen perspektifinden ele alarak açýklamýþtýr. Ýnsanýn, sevgilerin en yücesinin sevgisinden, kendisini Yaratan’ýn sevgisinden mahrum olma endiþesi, hayýr yolunda itici bir güç olarak kullanýlmýþtýr. Bakara Sûresinde þöyle buyurulmaktadýr: “Allah yolunda infak edin. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayýn. Her türlü hareketinizde dürüst davranýn Allah dürüst davrananlarý sever6.” Böyle bir uluhiyyet anlayýþýnýn tabii sonucu olarak vahiyle þekillenen insan malýn tek ve gerçek sahibinin Rabbi olduðu þuuru ve de Allah’ýn yeryüzünde halifesi olduðu bilinciyle adaleti hakim kýlma çabasý içinde olmalý ve kendi tasarrufuna verilen malý bir emanetçi psikolojisiyle insanlar arasýnda adaletle daðýtmalýdýr7. 33 34 35
el-Kasas 28/77. Nesâî, Zekat 83. Buhârî, Buyu’ 15.
Yo k s u l l u k v e D i n
367
Bu psikoloji içinde olan mümin tabii olarak mal sahibi oldum diye böbürlenmeyecek ve kendini üstün görmeyecektir. Nitekim Kur’ân-ý Kerîm’de mal ve evlatlarla övünmek kafirlerin özellikleri olarak vurgulanmýþ ve kýnanmýþtýr. Bu konuda Karun tipi örnek olarak verilmiþtir. Tasarrufu altýndaki malý kendi yüceliðinin bir sonucu olarak görüp þýmaran Karun sonunda helak olmuþtur8. Yine vahiy bize bahçe sahibi zenginlerin ibret verici hikayesini nakletmiþtir. Onlar yoksullara yardým edebilecek durumda olduklarý halde bundan kaçýnmýþ ve yanlarýna hiçbir fakir sokulmasýn diye erkenden yola çýkmýþlardýr. Ancak onlar ilâhi azaba maruz kalarak bahçelerinin helak edilmesiyle cezalandýrýlmýþlardýr9. Çünkü onlar sahip olduklarý malýn aslýnda bir imtihan vesilesi olduðunu unutmuþ10, gurura kapýlmýþlar adeta kendilerini Allah’tan müstaðni görmüþler ve bu sebeple de cezalandýrýlmýþlardýr. Ýnsanýn mala olan düþkünlüðü, bu noktadaki zaaflarý Kur’ân-ý Kerîm tarafýndan insanýn dikkatini çekecek bir þekilde ele alýnmýþtýr. Üstelik nüzul sýrasýna göre Kur’ân-ý Kerîm okunduðunda görüleceði üzere daha vahyin baþlangýç döneminde yardýmlaþma, malýný ilahi rýzayý kazanma niyetiyle infak etmenin/harcamanýn gerekliliði ve önemi üzerinde durulmuþtur. Bununla da yetinilmeyip infakýn nasýl olmasý gerektiðine dair temel prensipler zikredilmiþtir. Ýlk inen sûrelerde “yapýlan iyiliðin çok görülerek baþa kakýlmamasý emredilmiþ, yoksulu doyurmamak cehennemliklerin sýfatlarý arasýnda zikredilmiþtir11. Yine ilk inen sureler içinde namaz kýlmakla birlikte zekat verilmesi de emredilen hususlar arasýndadýr12. Miktarý ve sýnýrlarý belirlenmiþ bir þekilde ki zekatýn Medine döneminde farz olduðu bilinmektedir. Ancak daha vahyî aydýnlanmanýn baþlangýç dönemlerinde kiþinin kendinden yüce bir varlýða gönülden boyun eðiþi olan namaz ile birlikte insana sürekli maddi yardýmlarda bulunulmasýnýn emredilmiþ olmasý ve bunun kiþinin arýnmasý olarak adlandýrýlmasý üzerinde düþünülmelidir. Kur’an’da bu vurgu muhtelif þekillerde tekrarlanmaktadýr. Yine ilk surelerden biri olan el-Leyl Sûresinde “kim cimrilik eder, kendini müstaðni sayar, en güzeli de yalanlarsa, biz de onu en zora hazýrlarýz. Düþtüðü zaman da malý kendisine hiç fayda vermez13 hitabýyla insanlar çarpýcý bir üslupla uyarýlmýþtýr. Yine baþlangýç dönemi diyebileceðimiz bir aþamada, âyetlerde dikkat çekecek bir þekilde yetime ikram etmemek kýnandýðý gibi sadece yoksula yedirmemek deðil yoksulu yedirmeye teþvik etmemek de kýnanmýþtýr14. Ýnananlara yetimi ezmemeleri el açýp isteyenleri azarlamamalarý emredilmiþtir15. Kur’ân-ý Kerîm terminolojisiyle ifade edersek insanýn “birr”e, iyiliðe ulaþabilmesi için yapmasý gerekenler arasýnda malýný harcama zikredilmiþ ve hatta bu harcamanýn yüzlerin buruþturulmadan bakýlamadýðý mallardan deðil de aksine sevilen þeylerden yapýlmasý gereðine dikkat çekilmiþtir16. Hayrýn, iyiliðin kemal noktasý olan birre erebilmek için yüzlerinizi doðuya ve Batýya çevirmeniz iyilik deðildir der Kur’an, asýl iyiliðin iman edip ve sahip
368 YOKSULLUK
olunan mallardan yakýnlara yetimlere, yoksullara, yolda kalmýþlara, isteyenlere ve kölelere Allah sevgisiyle vermek veya bir baþka yoruma göre sevdiði þeylerden harcamak olduðunu belirtir17. Kur’an’ýn tanýmladýðý ideal mümin tipinde infak her zaman önemli bir unsur olarak zikredilmektedir18. Vahyî bildirimlere göre infak müminlerin temel özelliklerinden biridir. Muhtelif ayetlerde iman edenlerin, mallarýný gizli ve aþikar Allah rýzasý için harcadýklarý (infak ettikleri) zikredilir. Bunun akabinde de mallarýný Allah yolunda infak etmeyen, altýn ve gümüþü hýrsla biriktiren inkarcýlarýn cehenneme atýlacaðý beyan olunur. Burada dikkatinizi çekmek istediðim nokta yardým etmek, malýný ihtiyaç sahipleriyle paylaþmak müminlerin özelliði olarak vurgulanýrken; zýddý malý yýðmak, biriktirmek kafirlerin özelliði olarak zikredilmektedir. Üstelik mal biriktirenlere nasýl azap olunacaðý zikredilerek insanoðlu uyarýlmaktadýr19. Netice olarak kiþinin malýný muhtaç olanlarla paylaþmasý ile iman deðeri arasýnda apaçýk bir irtibat olduðunu söylemek yanlýþ bir çýkarým deðildir. “Gerçek inanýþ, insanlarý hayýrlý iþler iþlemeye teþvik eden en güçlü saik görevini görmelidir; yoksa o inanýþ sahih deðildir20.” Zira Ýslam iman anlayýþý insan hayatý üzerinde tesir olmayan sözlü bir tasdikten ibaret deðildir. Ýman ile insanýn yapýp etmeleri arasýnda daima sýký bir iliþki vardýr.
3. Toplumsal Hayatta Tevhid ve Adalet Tebliðimizin baþ kýsmýnda Ýslam’ýn insana muvahhid bir hayat felsefesi sunduðunu belirtmiþtik. Ýþte bu felsefenin en temel unsurlarýndan biri de toplumu meydan getiren fertler arasýnda birliðin saðlanmasýdýr. Kur’an bu durumu “Müminler kardeþtir21” âyetiyle ortaya koymaktadýr. Müslümanlarý bir vücudun azalarýna benzeten hadisi burada hatýrlamak uygun görünmektedir. Bu birliðin saðlanabilmesi için sosyal hayatta adaletin hakim bir unsur olmasý zorunludur. Zira yeryüzünde adaletin ikâmesi insanýn öncelikli sorumluluk alaný içindedir. Ýnsan irade sahibi olmasýnýn tabii sonucu olarak sorumluluk sahibi bir varlýktýr. O her þeyden önce adil olmakla yükümlüdür. Zira dinin yaptýðý en önemli vurgu noktalarýndan biri de adalettir. Kur’ân-ý Kerîm bu konuda da Allah ile insan arasýnda ki iliþkiye dikkat çekmekte ve insana hükmettiði zaman adaletli hükmetmesini emrederek Allah’ýn adaletli davrananlarý sevdiðini beyan etmektedir22. Nebevî ifadeye göre bütün insanlar bir taraðýn diþleri gibidir. Ancak insaný diðerlerinden üstün bir konuma yükselten tek þey kiþinin takvasýdýr. Bu sebepledir ki insanlar arasýnda sosyal statülerini göze alarak imtiyazlý uygulamalara gidilmesi dinde yasaklanmýþtýr. Zira Ýslâm sistemi içinde insanlar sahip olduklarý servet ve sosyal mevki sebebiyle diðerlerinden üstün bir konuma yükselemezler. Öyle ki teblið þevkiyle dahi olsa Peygamberin insan-
Yo k s u l l u k v e D i n
369
lar arasýnda sosyal statüye itabar eden en küçük bir uygulamaya gitmesine Kur’an izin vermemiþtir. Kureyþ ulularý Peygambere gelerek yanýndaki fakir ve zayýflardan oluþan inananlarý uzaklaþtýrmasýný belki o takdirde kendisine uyacaklarýný söylemiþlerdir. En azýndan halk tabakasýndan olan insanlarla ayný mecliste oturmamayý teklif etmiþler, kendilerine ayrý bir yer ve ayrý bir zaman ayrýlmasýný istemiþler, eðer dilerse kendileri ayrýldýktan sonra Peygamberin onlarla oturabileceðini söylemiþlerdir. Hz. Peygamber de onlarýn müslümanlýðý benimsemesini çok arzu ettiði için isteklerini kabul etmiþtir. Fakat elçisini tebliðle görevlendiren Hak Teâla bu hatalý ictihadýný uygulamaya koymadan önce þu âyet ile onu uyarmýþtýr23. “Rablerinin rýzasýný dileyerek sabah akþam O’na yalvaranlarý huzurundan kovma! Kâfirlerin hesabýndan sana bir sorumluluk, senin hesabýndan onlara bir sorumluluk yoktur. Zira onlarý yanýndan kovman zalimlerden yan olmana sebep olur24.” Kur’ân-ý Kerîm’de fakir de zengin de olsalar þahitliðe mani olmayýn buyurulmasýnda da insanlar arasýnda eþitlik ve adalet ilkesini hakim kýlmak amaçlanmýþ olmalýdýr25. Bu genel prensiplerle birlikte toplumda tevhid ve adaletin ikâme edilebilmesi için vücut azalarýna benzetilen toplum fertlerinin bireysel dünyalarýndan dýþarý çýkarak birbirinden haberdar olmasý gerekmektedir. Bu sebepledir ki “Yakýnýnda komþusu aç iken tok yatan mümin deðildir26” hadisine binaen “Komþusu aç iken tok yatan bizden deðildir” cümlesi kazýnmýþtýr Ýslam medeniyetine. Güzel ahlaký tamamlamak için gönderilen Peygamberimiz “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse komþusuna ikram etsin27” buyurmuþtur. Bu durumda toplumun bir kesimi sefalet ve fakirlik içinde yüzerken diðer kesiminin sefahat alemlerinde gönül eðlendirmesi, Ýslâm’ýn öngördüðü itikâdi ve ahlakî prensiplerle çeliþmektedir. Üstelik Kur’ân-ý Kerîm infaký Müslümanlarýn özelliði olarak vurgularken bunun aksi olan israfý yasaklamakta ve yine Yaratan ile yaratýlan arasýndaki sevgi baðýna dikkat çekilerek Allah’ýn müsrifleri sevmediði beyan olunmaktadýr28. Bakýnýz bu konuda ne buyurulmakta Kitab-ý Kerimde : “Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkýný ver. Gereksiz yere saçýp savurma. Zira böylesine saçýp savuranlar, þeytanlarýn dostlarýdýr.29” Bir baþka ayette ise israfa vurgu yaparak tanýmlýyor mümin kullarýný: “Harcadýklarýnda ne israf, ne de cimrilik ederler, ikisi arasýnda bir yol tutarlar30.” Ancak burada þunu hemen belirtmek istiyorum. Allah Teâla infak sorumluluðunu sadece zenginlerin omuzlarýna yüklemez. Evet zekat, fitre sadece zenginlerin üzerine bir vecibedir. Ama infak bütün inananlara yönelik bir emirdir. Zira Kur’an müminlerin varlýkta ve yoklukta infak ettiklerinden bahseder. Dikkat ederseniz birinci ayette Allah Teâla önce yardýmlaþmayý emrediyor, akabinde israfý þiddetli bir üslup-
370 YOKSULLUK
la men ediyor. Bu bize infak etmek, yani ilahi rýzayý kazanmak için yakýnlardan baþlayarak yardýmlaþma ile israf etmek, saçýp savurmak arasýnda ters bir orantý olduðunu gösterir. Daha açýk bir ifade ile yapýlan her israf, infake mani olur, verilen her sadaka ise israfý önler. Yani bir tarafta insanlarýn çöpe ekmek atmasý, diðer tarafta insanlarýn çöpten ekmek toplamak zorunda kalmasýný doðurur. Dolayýsýyla müsrif kendine zarar vermekle kalmamakta, aslýnda fakirin rýzkýna bir manada tecavüz etmektedir. Tabii böyle bir düþünce çizgisini takip etmek bizim neticede insanlar arasýndaki ekonomik farklýlýklarý yok kýlan bir anlayýþý savunduðumuz anlamýna gelmemelidir. Bir toplumun devamý için fabrika yöneticisine ihtiyaç olduðu kadar o fabrikada çalýþan iþçiye, temizliðini yapan elemanlara da ihtiyaç olduðu bir gerçektir. Bunlar arasýnda da ekonomik farklýlýklarýn olmasý kaçýnýlmazdýr. Ancak Ýslâm’ýn öngördüðü insanlýk ruhuna aykýrý olan insanlar arasýndaki farklýlýðýn uçurum olarak adlandýrýlacak þekilde farklýlaþmasý ve bir tarafýn en temel ihtiyaçlarýný karþýlamaktan aciz iken diðer tarafýn israf içinde olmasýdýr. Zira asýl olan insanlar arsýnda adalet ve muvazenedir. Yapýlan bütün düzenlemelerde bu aslýn gözetilmesi gerekmektedir. Diðer bir önemli husus konuyu daha ziyade malý olanýn ona ihtiyacý olanla paylaþmasý baðlamýnda ele almýþ isek de Ýslâm ahlak anlayýþýnda toplumda denge ve insicamý saðlayacak zengin ve fakir herkese yönelik bir dizi temel ilkeler olduðunu da belirtmek gerekir. Her þeyden önce Ýslam insana hayatýn her alanýnda dengeli ve ölçülü davranmayý öðütler. Öyle ki devamlý yardýmlaþma ve tasadduku emreden vahiy sýnýrsýz bir cömertliði da yanlýþ olarak nitelemekte ama cimriliðinde kötü olduðunu beyan etmektedir31. Bu denge insanlar arasýndaki iliþkilerde olduðu gibi insanýn kendi hayat çizgisinde de olmalýdýr. Bu sebepledir ki insan hayatýnda da maddî ve manevi olan birbiriyle zýt deðil aksine birbirini tamamlayýcý olarak birlik içinde çalýþmalýdýr. Meselâ müslüman için dünya ve ahiret biri diðerine tercih edilecek iki zýt alan konumunda deðildir. Kur’ân-ý Kerîm ifadesiyle inananlar “bize hem dünya da hem de ahirette ver32” þeklinde dua ederler. Allah’ýn emriyle “bu dünyadan da nasiplerini unutmazlar33” Diðer bir önemli husus dinî öðreti insanýn daimi surette bir baþkasýna muhtaç bir þekilde hayatýný idame ettiren biri deðil de aksine kendi ayaklarý üzerine basabilen yeryüzünde Allah’ýn halifesi olduðu bilincinde þahsiyetli kiþiler olmasýný amaçlamaktadýr. Bu nokta, en az dinde yardýmlaþmaya yapýlan vurgu kadar önemlidir. Hatta Ýslâm alimleri tarafýndan zekat müessesesinin iþletilmesinde kiþinin her sene zekata muhtaç olacak bir hali devam ettirmesi deðil de içinde bulunduðu muhtaç durumdan kurtulmasýna yönelik tedbirler de göz önüne alýnmýþtýr. Ayrýca dinde kiþinin alýn terinin kutsal sayýlmasý, dilenmenin hoþ karþýlanmamasý da bu sebepledir.
Yo k s u l l u k v e D i n
371
Rivayet edildiðine göre bir adam Allah Resulü’ne gelip bir þeyler istemiþtir. Peygamber de istediðini vermiþ ancak tam kapýdan çýkarken þöyle demiþtir: “Dilenmenin ne kadar kötü bir þey olduðunu bilseler, kimse, kimseden bir þey istemez34.” Bu düþünceyle irtibatlý bir þekilde Peygamberimizin Kiþi elinin emeðiyle kazandýðýndan daha hayýrlý bir þey yememiþtir35buyurmuþtur. Yine “Sizden birinizin, ipini alýp sýrtýyla odun taþýmasý, versinler veya vermesinler insanlardan dilenmesinden daha iyidir” gibi hadisler de benzer noktaya temas etmektedir36. O halde kimilerinin sandýðý gibi Ýslâm’ýn “bir lokma bir hýrka” düþüncesini desteklediði söylenemez. Aksine daha önce de belirttiðimiz gibi dünyayý imar etmek insanýn sorumluluðu altýndadýr. Bir baþka nokta Ýslâm ahlak anlayýþý içinde yer alan îsar, tevazu, sabýr, kanaat, þükür gibi önemli temel ilkeleri de unutmamak gerekir. Ancak bütün bu ilkeleri bir bütün içinde deðerlendirerek karþýlýklý etkileþim içinde olduklarý düþünülmelidir. Bu durumda bir taraftan insana infak hatta karþýsýndakini baþkasýna tercih etmek anlamýnda îsar bunun yanýnda cömertlik tavsiye edilip cimrilik yerilirken diðer taraftan sabýrlý olunmasýnýn önerilmesinin ve kiþinin elindeki ile yetinmesinin, kanaat sahibi olmasýnýn teþvik edilmesinin, dünya hayatýnda her zaman kendinden alt konumda olana bakarak þükretmesinin öðütlenmesinin hikmeti anlaþýlmýþ olur. Bu ahlakî prensipler birlikte çalýþtýðý zaman iþlev görmektedir. Yoksa sadece bir nokta üzerinden yüründüðünde hatalý sonuçlara ulaþýlabilmektedir.
Sonuç Kur’an tarafýndan belirlenen inanç esaslarýný kabul etmek sadece sözlü bazý ilkeleri dile getirmek deðildir. Ýslâm’ýn en temel ilkesi olan tevhidin gerek kendisinse inanan, gerek ona inananlar tarafýndan oluþturulan toplumsal hayat üzerinde derin etkileri vardýr. Zira din sadece ölüm ötesi aleme iliþkin ve onunla baðlantýlý olan deðerler sistemine sahip olmayýp bilakis gerekleri yerine getirildiðinde insaný mutlu kýlacak bir toplumsal yapý oluþturmayý hedeflemektedir. Halbuki bu gün dinin bu boyutu ihmal edilmekte sanki dinî hayat belirli ibadetleri yerine getirmekten ibaret görülmektedir. Salt Allah’a kulluðun göstergesi olmasý açýsýndan rituellerin dinî hayattaki yerini göz ardý etmek mümkün olmamakla birlikte O’nu rituellerle sýnýrlý görmek de mümkün deðildir. Kur’ân’ýn iman edip imanlarýna zülüm karýþtýrmayanlara vurgu yapmasý üzerinde düþünmek gerekir. Daha önce de belirttiðimiz gibi özellikle namaz ibadeti ile birlikte zekatýn ve infakýn zikredilmiþ olmasý Ýslâm’ýn sosyal adalete verdiði önemi göstermektedir.
372 YOKSULLUK
O sebepledir ki insanlar en az namaz kýlmakla, hacca gitmekle sorumlu olduklarý kadar, hatta daha fazla çalýþmakla, dünyayý imar etmekle ve tabii mallarýný fakirlerle paylaþmakla, iþçisine geçinebilecek ücreti vermekle, yakýnlarýndan baþlayarak diðer insanlarýn da ihtiyaçlarýný gidermekle de sorumlu olduklarýnýn bilincine varmalýdýrlar.
Yo k s u l l u k v e D i n
373
Sosyal Dengenin Saðlanmasý ve Varlýklý-Yoksul Dayanýþmasýnda Ýki Önemli Kavram: Ýnfâk ve Îsâr M. Kâmil Yaþaroðlu Dr., Türkiye Diyanet Vakfý Ýslâm Araþtýrmalarý Merkezi, Ýstanbul. e-posta:
[email protected]
Öz
T
oplumsal hayatta bireyler arasýnda gerilim ve çatýþmalarýn ortaya çýkmasýný önlemek için maddi varlýðý yerinde olan kimselerin muhtaç durumdaki kiþilere yardýmda bulunmalarýnýn son derece önemli bir yeri vardýr. Ýslâm dini yardýmlaþmayý geniþ olarak ele almýþ ve dinî-ahlâkî bir görev olarak ortaya koymuþtur. Kur’ân-ý Kerîm’in pek çok âyetinde bu konuya temas edilerek müslümanlar yardýmlaþmaya teþvik edilmiþtir. Bu bildiride Ýslam dininin yardýmlaþmaya verdiði önemi ifade eden, ayný zamanda bireyleri ahlaki bakýmdan olgunlaþtýran infâk ve îsâr kavramlarý üzerinde durulacaktýr. Ýnfak “Allah’ýn hoþnutluðunu elde etmek amacýyla kiþinin kendi servetinden harcama yapmasý, muhtaç insanlara ayni ve nakdi yardýmda bulunmasý” demektir. Allah’a inanmanýn en güçlü belirtilerinden biri de nimet ve imkanlarýn baþkalarýnýn yararýna seferber edilmesidir. Bu açýdan infâk kiþinin imanýnýn kendisine yüklediði sorumluluðun bir yansýmasýdýr. Îsâr “bir kimsenin kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sahip olduðu imkanlarý baþkalarýný ihtiyacýný karþýlamak üzere kullanmasý, baþkasýnýn yararý için fedakarlýkta bulunmasý” demektir. Îsâr þefkat ve merhamet hissinin en güzel þekilde yansýmasý olup her olgun mü’minin sorumlu olduðu duyarlýðýn en yüksek noktadaki tezâhürüdür. Zîrâ asýl îsâr fakirlikten korkmaksýzýn verebilmektir. Cömertlik malýn fazlasýndan kendisi için gerekli olmayaný vermektir. Îsâr ise, muhtâc olduðu bir þeyi baþkasýna vermektir. Anahtar Kelimeler: yardýmseverlik, dayanýþma, baðýþ, diðerkamlýk, cömertlik, sosyal adalet.
Abstract
374 YOKSULLUK
I
slam has attached very great importance to the solidarity and described it as a religious and ethical duty. Muslims are prompted to aid poor people in the Quran. In this paper I will try to explain the concepts of infaq (which means to spend money or goods for poor people to gain the gladness of Allah) and isar (which means to use facilities for poor people although the user is in need of them). Keywords: charity, solidarity, donation, alturizm, generosity, social justice.
Yo k s u l l u k v e D i n
375
T
oplumsal hayatta bireylerin huzur, esenlik ve refah içinde yaþayabilmelerini saðlamak ve toplumun çeþitli kesimleri arasýnda gerilim ve çatýþmalarýn ortaya çýkmasýný önlemek için maddi varlýðý yerinde olan kimselerin muhtaç durumdaki kiþilere yardýmda bulunmalarýnýn son derece önemli bir yeri vardýr. Ýslâm dini toplum hayatýnýn doðal sonucu olan yardýmlaþma olgusunu hem maddî hem de mânevî hayatý kapsayacak þekilde ele almýþ ve dinî-ahlâkî bir görev olarak deðerlendirmiþtir. Kur’an-ý Kerîm’in pek çok âyetinde bu konuya temas edilerek müslümanlar yardýmlaþmaya teþvik edilmiþtir. Hz. Peygamber de hadislerinde maddî ve mânevî yardýmýn insan hayatýndaki önemini dile getirmiþtir. Bu bildiride Ýslâm dininin sosyal dengenin tesisi ve yardýmlaþma konusuna verdiði önemi en etkili þekilde ifade eden, ayný zamanda bireyleri ahlaki bakýmdan olgunlaþtýrýcý nitelik taþýyan infâk ve îsâr kavramlarý üzerinde durulacaktýr.
I. Ýnfâk A. Anlamý Ýnfâk kelimesi Arapça’da “bitirmek, yok etmek, yoksul düþmek” gibi anlamlara gelmekle birlikte dini-ahlaki bir terim olarak genellikle “Allah’ýn hoþnutluðunu elde etmek amacýyla kiþinin kendi servetinden harcama yapmasý, muhtaç insanlara ayni ve nakdi yardýmda bulunmasý” demektir (Çaðrýcý: 2000a, s. 289). Görüldüðü gibi geniþ bir anlam çerçevesine sahip olan bu taným gerekli þartlarý taþýyan mükellefler için farz (yapýlmasý zorunlu) olan zekat ibadetinin yaný sýra kiþinin yükümlü olmadýðý halde gönüllü olarak yaptýðý bütün hayýr faaliyetlerini ihtiva eder. Ýnfâk ile yakýn anlam iliþkisi içinde olan kavramlar arasýnda ihsân ve cömertlik yer almaktadýr. Genel olarak iyilik ve lutufta bulunmak, bir iþi en güzel þekilde yapmak, Allah’a ihlâsla kulluk etmek anlamlarýnda kullanýlan ihsân terimi Kur’ân-ý Kerîm’de bazý ayetlerde baþkasýna iyilik etmek anlamýnda kullanýlmýþtýr (el-Kasas, 28/77). Eldeki imkanlarý meþru ölçüler içinde gönüllü olarak ve karþýlýk beklemeden baþkalarýnýn yararýna sunma eðilimi olarak tanýmlanan cömertlik de infâk ile yakýndan baðlantýlý bir terim olup sehâ, sehâvet ve cûd terimleriyle ifade edilir. Gerek Kur’an’da ve gerekse hadislerde cömertliðin önemi üzerinde durulmuþtur. Nitekim Kur’an’da cömert-
376 YOKSULLUK
lik Allah’ýn sýfatlarý arasýnda gösterilerek O’nun sonsuz lutuf ve kerem sahibi olduðu (er-Rahmân 55/27, 76; el-Alak 96/3) adlarýndan birinin de el-Kerîm olduðu ifade edilir (el-Ýnfitâr, 82/6).
B. Baþlýca Ýnfâk Türleri Muhtaç insanlara yardým etme fonksiyonu açýsýndan ortak nitelikler taþýyan infâk türlerinden en önemlileri þunlardýr: 1. Zekât Kelime anlamý “artma, çoðalma, arýtma ve bereket” olan zekat bir Ýslâm hukuku terimi olarak dini açýdan zengin kabul edilen kimselerin mallarýndan belirli bir orandaki payýn belirli yerlere sarfedilmek üzere alýnmasý anlamýna gelir. Kur’an’da zekat kelimesinin genellikle namazla birlikte zikredildiði görülür. Dolayýsýyla ilk dönemlerden itibaren müminler zekat düþüncesine alýþtýrýlmýþ olup zekatýn namaz ibadeti kadar önemli olduðuna dikkat çekilmiþtir. Bir diðer ifadeyle bedeni bir ibadet olan namaz ve mali bir ibadet olan zekatta hakim olan temel düþünce Allah’a yaklaþmak ve O’nun rýzasýný kazanmaktýr. Kur’an’da kurtuluþa erecek olan müminlerin özelliklerinden birinin zekat vermeleri ya da zekat verebilmek için çalýþmalarý olduðu ifade edilir (el-Müminûn, 23/1-4). Ayný zamanda zekat veren kiþi Allah’ýn geniþ rahmetine kavuþur (el-A’râf, 7/156). 2. Fýtýr Sadakasý Fýtýr sadakasý Ramazan bayramýna kavuþan ve temel ihtiyaçlarýnýn dýþýnda belli bir miktar mala sahip olan müslümanlarýn kendileri ve velayetleri altýndaki kiþiler için yerine getirmekle yükümlü olduklarý mali bir ibadettir. Bu sadaka oruç tutan müslümanýn oruçluya yakýþmayan davranýþlarla zedelenen ibadetinin eksikliklerini tamamlar ayný zamanda yoksullarýn bayram sevincine katýlmalarýný saðlar. 3. Kurban Sözlükte “yaklaþmak, Allah’a yakýnlýk saðlamaya vesile olan þey” anlamýna gelen kurban dini bir terim olarak “ibadet maksadýyla belirli bir vakitte belirli þartlarý taþýyan hayvaný usulünce boðazlamak, ya da bu þekilde boðazlanan hayvan” demektir. Kiþi kurban kesmekle hem Allah’ýn emrine boyun eðmiþ olur hem de toplumda kardeþlik, yardýmlaþma ve dayanýþma ruhunun canlý tutulmasýna, sosyal adaletin gerçekleþmesine katkýda bulunur. 4. Karz-ý Hasen Bir kimseye ödünç/borç verme anlamýndaki karz kelimesi Kur’an’da çeþitli ayetlerde zikredilir. Mecâzî bir anlatým ile Allah’a güzel bir þekilde borç (karz-ý hasen) veren kimseye bunun kat kat fazlasýnýn ödeneceðinden söz edilmiþtir. Bu ayetlerde Allah’ýn rýzasýný kazanmak için yapýlan mali harca-
Yo k s u l l u k v e D i n
377
manýn Allah’a verilen bir borç olarak anýlmasý verilenin Allah katýnda zayi olmayacaðýna, karþýlýðýnýn sevap ve mükafat olarak geri döneceðine dair ilahi bir vaad þeklinde yorumlanmaktadýr. Bu ödüncün güzel þeklinde nitelendirilmesi ise harcamanýn gösteriþ ve dünyevi beklenti karýþtýrmadan sadece Allah rýzasý için ve helal maldan yapýlmasýnýn gerektiðine ve böyle bir davranýþýn güzelliðine iþaret eder
C. Kur’an’da Ýnfâk Kur’ân-ý Kerîm’de infâk kavramý yaklaþýk olarak yetmiþ civarýndaki ayette zikredilmektedir. Genellikle iman ve namazdan sonra infâkýn zikredilmesi bu davranýþýn önemini göstermesi açýsýndan dikkat çekicidir. Ýnfakýn farz yani zorunlu olarak yerine getirilmesi gereken kýsmý olarak ifade edilen zekâtýn ‘tezkiye’ yani ‘temizlenme’ ile ayný kökten gelmesi; ‘infâk’ýn gönüllü kýsmý olarak zikredilen ‘sadaka’nýn ise ‘sýdk’ kökünden geliyor olmasý son derece dikkat çekicidir. Zekat vermesini gerektirecek ölçüde maddi zenginliðe sahip olup zekatý hakkýyla vermesi kiþinin kendisini benlik ve bencillik hislerinden temizlediðinin bir iþaretidir. Sadaka yani gönüllü yardýmda bulunmak ise mülkün gerçek sahibinin Allah olduðu inancýna samimi ve içten bir þekilde baðlý olunduðunun bir göstergesidir. Kur’ân-ý Kerîm’de ‘müttakîler’ (Allah’dan gerçek anlamda sakýnanlar ve O’na karþý sorumluluk bilinci taþýyanlar) tarif edilirken zikredilen üç özellikten biri ‘infâk’ olarak belirtilmiþ, mü’minler farklý vasýflarla tarif edilirken ‘infâk edenler,’ ‘seher vakti gözyaþý döküp istiðfar edenler’den daha önce zikredilmiþ, namazý dosdoðru kýlmanýn emredildiði âyetlerin hemen tamamýnda, ‘zekatý verin’ emri de yer almýþtýr. Kur’an infâkýn eksiltmeyip artýracaðýný belirtir: “Allah yolunda mallarýný harcayanlarýn durumu kendisinden yedi baþak çýkan ve her baþakta yüz tane bulunan bir buðday tohumuna benzer. Allah dilediðine kat kat verir” (elBakara, 2/261). “Servetlerini Allah’ýn rýzasýný kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak harcayanlarýn durumu verimli topraklar üzerindeki bahçe gibidir: Bir saðanak vurur, bu sayede ürün iki misli artar; saðanak olmadýðý zaman da hafif yaðmur düþer” (el-Bakara, 2/265).
D. Ýnfâkýn Önemi Allah’a inanmanýn en güçlü belirtilerinden biri de nimet ve imkanlarýn baþkalarýnýn yararýna seferber edilmesidir. Bu açýdan infâk kiþinin imanýnýn kendisine yüklediði sorumluluðun bir yansýmasýdýr. Zira rýzký veren Allah’týr ve Kur’an’ýn ifadesiyle Allah ‘dilediðine rýzký geniþletir, dilediðine daraltýr.’ Dolayýsýyla yaratýcý rýzýklarýný geniþlettiði kimselerin rýzýklarýný daralttýðý insanlara infâkta bulunmasýný da istemektedir. Bir baþka ifadeyle kiþi infâk etmesi gerektiði zaman “bu benim malým, baþkasýnýn derdiyle ilgilenmek zorunda
378 YOKSULLUK
deðilim” düþüncesinden uzak durmasý gerektiði mesajýyla karþý karþýyadýr. Zira infâký emreden yaratýcý bizzat o malý veren ve o malýn gerçek ve asli sahibidir. Bu durumda malý elinde bulunduran kiþi gerekli hallerde ihtiyaç sahiplerine o maldan vermek suretiyle sorumluluk bilincinin gereðini yerine getirmiþ olacaktýr. Bir baþka ifadeyle infâk, malýn gerçek sahibinin yani yaratýcýnýn isteði doðrultusunda harcanýp harcanmadýðýnýn, insana verilenlerin O’nun ikramý ve ihsaný olarak algýlanýp algýlanmadýðýnýn denenmesidir. Kiþi, infâk ediyorsa, mülkün asýl sahibini biliyor ve tanýyor demektir. Ayetlerde iyiliklerin sevabý genellikle bire on olarak gösterildiði halde Allah yolunda infâkýn sevabýnýn bire yedi yüz oluþu (el-Bakara 2/261) bunun diðer ibadetlerden güç ve deðerli olduðunu göstermektedir. Ýnfak anlayýþýnýn özünde fedâkârlýk vardýr. Vermek ayný zamanda insandaki mal biriktirme hýrsýnýn kýrýlmasýný saðlar. Az ya da çok vermeye alýþan insan verebilme meziyetini kazanmýþ demektir.
E. ÝÝnfâkýn Amacý ve Hedefleri 1. Sosyal Çatýþmayý ve Sýnýf Farklýlýðýný Önler Sosyal dayanýþma sisteminin temelini oluþturan ve yardýma muhtaç bütün kesimleri kapsayarak bireyler arasýnda bütünleþme, kaynaþma ve dayanýþmayý saðlayan infâk gelir düzeyinden kaynaklanan farklýlýðýn büyümesini önler. Ýnfâk sayesinde yoksul kesimlerin eline geçen para ayný zamanda iþ gücüne yansýyarak satýn alma gücünü artýrýr ve genel anlamda ekonomik hayata canlýlýk kazandýrýlmýþ olur. Ýnfâk sýnýrsýz bireyciliðe karþý çýkarak paylaþýmý teþvik eder paylaþýmýn bir sorumluluk olduðunu vurgular (Nakvi: 1985, s. 64). 2. Yoksulluðun Ortadan Kaldýrýlmasýna Yönelik Çözümler Sunar Ýnfakýn toplumsal ölçekteki en önemli etkisi yoksulluk olgusunun ortadan kalkmasý ile ilgilidir. Varlýklý kesimden muhtaç kesime yönelik olarak yapýlan gerek ayni gerekse nakdi yardýmlar öncelikle zorunlu ihtiyaçlarýn karþýlanmasýný saðlayacak daha sonra da gelir düzeyinde belirli ölçüde olumlu geliþmelere zemin hazýrlayacaktýr. Ýnfâk bireylerin refah düzeylerini yükseltir ve servetlerini artýrýr. Belli kesimlerin satýn alma gücüne sahip olmasý iþsizlik ve istihdam gibi sorunlara çözüm olduðu gibi, mal ve hizmet üretiminde artýþý saðlanýr. Toplumda iþsizlik ve istihdam gibi temel sorunlara bulunan çözümler sosyal sorunlarýn da çözümlenmesini kolaylaþtýrýr. Bilindiði gibi refah seviyesinin düþmesi ve gelir adaletindeki dengesizlik sosyal patlamanýn önde gelen sebeplerindendir. Fakirliðin ve açlýðýn zayýf karakterli insanlarý çoðu zaman kötülüðe sürüklediði, hýrsýzlýk ve haksýzlýða sevkettiði de bilinen bir gerçektir. Ýnfâk sayesinde yoksullarýn maddi ihtiyaçlarýnýn giderilmesi suretiyle muhtaç kimselerin olumsuz ve zararlý yollara baþvurmalarý önlenmiþ olur. Sözgelimi suç oranlarýnda düþüþler gözlenir, boþanmalar azalýr, gayr-i
Yo k s u l l u k v e D i n
379
ahlaki tutum ve davranýþlar geriler. Bu konu ile ilgili olarak Hz. Peygamber’den nakledilen þu hadis oldukça dikkat çekicidir: Eski ümmetlerden birine mensup bir kiþi “mutlaka sadaka vereceðim” diyerek gece evinden çýkmýþ ve sadakasýný tesadüfen bir hýrsýzýn eline vermiþti. Sabah olunca halk: “Ne tuhaf þey, hýrsýza da sadaka mý verilirmiþ?” diye söylenmeye baþlayýnca sadakayý veren kiþi yaptýðý yanlýþ iþe üzülmeyerek: “Yâ Rab, yalnýz sana hamd edilir. Elbette sadaka vereceðim” diyerek yemin etti ve gece evinden çýktý. Bu defa da farkýnda olmadan sadakayý kötü yola düþmüþ bir kadýnýn eline sýkýþtýrdý. Sabah olunca halk “bu ne biçim iþ kötü yola düþmüþ bir kadýna da sadaka mý verilirmiþ?” diye söylenmeye baþladýlar. Sadaka veren kimse bu söylenenlere aldýrmadan: “Yâ Rab, kötü yola düþmüþ bir kadýna sadaka verdiðim için sana hamd ederim ben yine sadaka vereceðim” dedi. Tekrar sadaka vermek için evinden çýktý ve bu kez de bir zengine sadaka verdi. Sabah olunca halk: “Olur þey deðil, zengine de sadaka mý verilirmiþ?” deyince sadakayý veren kiþi: “Allah’ým hýrsýza, kötü yola düþmüþ bir kadýna ve zengine sadaka verdiðim için sana hamd ederim” dedi. Bu kimse daha sonra rüyasýnda þu þekilde müjdelendi: Hýrsýza verdiðin sadaka kabul olunmuþtur. Umulur ki o sadaka sebebiyle hýrsýz hýrsýzlýktan vazgeçerek temiz bir hayata kavuþur. Fahiþeye verdiðin sadaka kabul olunmuþtur. Umulur ki o da kötülükten vazgeçip iffetine kavuþur. Zengine verdiðin sadaka da ayný þekilde kabul edilmiþtir. Umulur ki o da bu sadaka sebebiyle Allah’ýn kendisine verdiði nimetlerden yoksullara baðýþta bulunur (Zebîdî: 1978, V, 168170.) 3. Mal ve Servetin Belirli Bir Grubun Tekelinde Olmasýný Engeller Ýslâm dini, para ve servetin sadece zenginler elinde dolaþan bir güç ve baský unsuru olmasýna karþý çýkarak, bunlarýn tabana da yansýtýlmasý ve toplumsal barýþ için bir denge unsuru olmasýný istemektedir. Bu bakýmdan infâk mal ve servetin toplumdaki belirli bir zümrenin tekelinde bulunmasýný
1
2
3
Yoksulluk kiþiden kiþiye, toplumdan topluma deðiþiklikler göstermekle birlikte, yine de insanlarýn zihninde belli bir yere oturan, anlamý en açýk kavramlardan birisidir. Bununla birlikte yoksulluðu fakirlik ve miskinlik þeklinde ayýran Ýslâm hukukçularýnýn getirmiþ olduðu tanýmlar þu þekildedir: Miskin:bir günlük yiyecek ve içeceðe dahi sahip olmayan aþýrý yoksul/fakir kimse. Fakir: Miskinden biraz daha iyi bir durumda bulunup da kendisine ve ailesine yetecek çok az bir yiyeceði olan kimse. Bkz.: Cevherî, es-Sýhâh, I, 213; Ýbn Manzur, Lisânu’l-Arab, V/60; Raðýb, el-Ýsfehânî, el-Müfredât, s. 417; 641. Bu olgu Kur’an’da da yer alýr: “… ‘Ey doðru sözlü Yusuf! Rüyada görülen yedi semiz ineði yedi zayýf ineðin yemesi; yedi yeþil baþak ve bir o kadar kuru baþak nedir? Bize yorumla, ben de insanlara ulaþtýrayým da bilsinler’ dedi.” ;“ Yusuf: ‘Devamlý yedi sene ekin ekip, biçtiðiniz ekinin yediðinizden arta kalanýný baþaðýnda býrakýn.’ ” ;“Sonra bunun ardýndan yedi kurak yýl gelir, bütün biriktirdiðinizi yer, yalnýz az bir miktar saklarsýnýz.” ; “ ‘Sonra halkýn yaðmur göreceði bir yýl gelir, o zaman sýkýp saðarlar’ dedi.”… (Yusuf, 12/46-49) Burada ilk anda hatýra gelen örnekler arasýnda, Kureyþliler’in Mekke’li müslümanlara yiyecek, içecek vb temel maddeleri temin etmelerine engel olma noktasýnda uyguladýklarý boykot zikredilebi-
380 YOKSULLUK
engeller. Maddi zenginliðin ihtiyaç sahiplerine paylaþtýrýlmasý sayesinde mevcut zenginlikten mümkün olduðu ölçüde geniþ kesimlerin istifade etmeleri saðlanacaktýr. Ayrýca servetin biriktirilip atýl hale getirilmesi de önlenmiþ olur. Nitekim bu durumdaki kimseler Kur’an’da kýnanmýþtýr (et-Tevbe 9/3435; el-Bakara 2/287). 4. Manevi Olgunluða Eriþmeyi ve Cimrilikten Kurtulmayý Saðlar Kur’an-ý Kerim’de bir infâk türü olan zekattan bahseden ayetlerden birinde zekatýn insani hedefleri ve üstün ahlaki deðerlerine dikkat çekilir. Bu hedefler temizleme ve arýnma anlamlarýna gelen “tathîr” ve “tezkiye” kelimeleri ile özetlenir. Bu iki kelime infâkta bulunan bir kimsenin ruh ve nefsinin, mal ve servetinin hem maddi hem de manevi yönden temizlenmesini ve arýnmasýný ihtiva etmektedir. Dolayýsýyla infâk yapan bir kimse cimrilik baþta olmak üzere pek çok kötü huy ve alýþkanlýktan arýnýr, mala tutkunluk hastalýðýndan ve maddeye kulluk baðýndan kurtulur. Ayný zamanda malýnda ihtiyaç sahibinin hakký olduðu malýn kendisinde emanet olarak bulunduðu ve kendisinin onu ihtiyaç sahibine ulaþtýrmada aracý olduðu düþüncesini yerleþtirir (Elmalýlý, I, 181). 5. Bireyler Arasýnda Sevgi, Saygý ve Kardeþlik Baðý Kurar Ýnfâk sayesinde yardým yapanla yapýlan kiþi arasýnda sevgi ve ülfet doðar. Yardým yapýlarak topluma kazandýrýlan kiþiler kin, hased, düþmanlýk gibi kötü duygulardan kurtulurlar ve zenginlerin mallarýna kötü gözle bakmazlar. Zira onlarýn, fakirin hakkýný verdiklerini, dinin emirlerine uyarak en geniþ ölçüde yardým ellerini çevrelerindeki insanlara uzattýklarýný bilirler. Ýnfak konusunda dikkatten uzak tutulmamasý gereken hususlardan biri de zorunlu olarak zekat ibadetini yerine getiren bir müslümanýn bu ibadetin dýþýndaki yardým faaliyetlerinden uzak durmamasý gerektiðidir. Zira Kur’an-ý Kerim’de “onlarýn mallarýnda ihtiyaç sahiplerinin haklarý vardýr” mealindeki
4 5 6
7
lir. Geniþ bilgi için bkz.: Berkî , Ali Himmet – Keskioðlu, Osman, Hatemü’l-Enbiyâ Hazreti Muhammed , Ankara, 1988, s. 125-126. Charney, Jena-Paul, Ýslâm Kültürü ve Toplumsal Ekonomik Deðiþim, (çevirenler: Adnan Bülent Baloðlu – Osman Bilen), Ankara, 1997. Geniþ bilgi için bkz.: Berkî, – Keskioðlu, Hatemü’l-Enbiyâ Hazreti Muhammed , s. 6-9. Cahiliye dönemi Arap toplumunda kýz çocuklarýn topraða gömülmesinin nedenleri arasýnda ekonomik sebeplerin varlýðýný da gözardý etmemeliyiz. Bazen o, ailenin ekonomik yükünün hafifletilmesinde bünyeden atýlmasý gereken ilk aðýrlýk olarak görülmüþtür. (Benzer yorum için bkz.: Aydýn, Mehmet Akif, Aile, D.Ý.A., II, 198.) Nitekim Kur’an’da bahsi geçen “çocuklarýnýzý yoksulluk korkusuyla öldürmeyiniz. Biz onlara da size de rýzýk veririz. Onlarý öldürmek þüphesiz büyük günahtýr.” Ýsrâ, 17/31 ayetindeki vurguda Araplarýn bu düþüncelerine bir vurgu olduðu muhakkaktýr. Ülkemizde de örgütlü kadýn hareketleri deðiþik platformlarda kendini ifade etmeye çalýþmakla birlikte, bunun her zaman ona istediði huzuru ve yararý getiremediði de bir gerçektir. Zira batýdaki geliþmiþlik olgusunun getirmiþ olduðu pek çok problemle boðuþmak zorunda kalan insanlarýn, yine ayný kesimin önerileriyle derdine çara aramasý genelde insanlarýn özelde ise kadýnlarýn beklediði sonucu vermekten oldukça uzakta kalmýþtýr. Bu da özellikle Müslüman nüfusa sahip ülkelerde kendi kökenlerine uygun çözümler arama giriþimini beraberinde getirmiþtir. Benzer görüþler için
Yo k s u l l u k v e D i n
381
ayetin de (ez-Zâriyât 51/19) iþaret ettiði gibi zekatlarýný ödedikleri halde toplumda ihtiyaç sahibi kiþilerin bulunduðunun tespit edilmesi durumunda imkanlarý yerinde olan kimselerin sorumluluklarý devam edecektir.
F. Ýnfâkta Bulunurken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar Ýnfâkýn istenilen þekilde olabilmesi ve yerini bulmasý için bazý hususlara dikkat edilmesi gerekir. Hak sahibi aranmadan, dikkatsizce yapýlan yardýmlar çoðu zaman arzu edilen sonucu vermez. Kur’an-ý Kerim’de Bakara suresinde bu hususlar ifade edilmiþtir (âyet 261-274). Ýnfak gösteriþten uzak yalnýzca Allah rýzasý için yapýlýr (el-Bakara, 2/272). Allah rýzasý gözetilmeden yapýlan iyilikte riyâ ve gösteriþ, yahut çýkar düþüncesi vardýr. Yardým yapýlacaðý zaman gerçek ihtiyaç sahipleri tespit edilmelidir (el-Bakara, 2/273). Fazilet ve hayâ sahibi insanlar, yoksulluklarýný açýða vurmaz, baþkalarýndan kolay kolay bir þey istemezler. Yardým yapacak zenginlerin, çevrelerinde bu kiþileri arayýp bulmalarý ve haysiyetlerini zedelemeden onlara yardým etmeleri gerekir. Ýnfâk en iyi ve kaliteli mallardan seçilmelidir (el-Bakara, 2/267). Deðersiz ve iþe yaramaz þeyleri vermek cömertliðe sýðmaz. Ýnfakta bulunan kiþi yardýmý kabul edenin onurunu zedeleyecek davranýþlardan kaçýnmalýdýr. Yapýlan yardým hiç bir þekilde baþa kakýlmamalýdýr. Zira baþa kakmanýn vereceði üzüntü, maddî yardýmýn sevincinden çok fazla olur (el-Bakara, 2/264). Yardým yapacak kimseler utandýklarý için açýktan bir þey isteyemeyen, durumlarýný üstü kapalý anlatmayý tercih eden kiþilerin halini anlamalý ve onlarý küçük düþürmeden yardým elini uzatmalýdýrlar. Ýyilik ve yardýmda bulunacak kiþinin bunu zamanýnda yapmasý, fýrsatý kaçýrmamasý gerekir. Zamaný geçirilerek yapýlan yardým ihtiyacý karþýlamaktan uzaktýr. Yardým yapýlýrken mümkün olduðu kadar gizliliðe dikkat edilmelidir (el-Bakara, 2/271). Zekât gibi farz olan ibadetlerde açýklýk esastýr. Fakat gönüllü olarak yapýlan yardýmlarda gizlilik kiþiyi riyâdan kurtarýr.
8 9 10 11
bkz.: Hasan Hanefi, Ýslâm and Westernization, (Ýslâm, Gelenek ve Yenileþme/Ýslâm, Tradition and Westernization içerisinde), Ýstanbul, 1997, s. 248-249. “… Þüphesiz, Allah katýnda en deðerliniz, O’na karþý gelmekten en çok sakýnanýnýzdýr… ” (Hucurat, 49/13.) örnekleri için bkz.: Ýbn Rüþd, Bidayetü’l-Müctehid, II, 47. Asrý saadet döneminde kadýnlara tanýnan geniþ haklar ve sosyal hareket alanlarýyla ilgili olarak bkz.: Birekul, Mehmet – Yýlmaz, Mehmet Fatih, Peygamber Günlerinde Sosyal Hayat ve Aile, Konya, 2001, s. 146 vd. Birey olarak eda ehliyetine sahip bir kadýnýn, erkeklerin istifade ettiði bütün medeni haklardan istifade edeceði konusunda Ýslâm hukuku açýsýndan herhangi bir kýsýtlama söz konusu deðildir. Klasik dönem fýkýh eserlerin konuyla alakalý hükümler kendisine geniþçe yer bulmuþtur. Örnek olarak bkz.: Kadýnýn kocasý üzerindeki haklarý; nafaka temini, giyim kuþam temini…, Ýbn Rüþd, Bidayetü’l-Müctehid, I, 225 vd.; Dâmâd Efendî, Muhammed b. Süleymân, Mecmeu’l-Enhur fî Þerh-i Mültekâ’l-Ebhur, Dar-u Ýhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, yy., ty., I, 491 vd.
382 YOKSULLUK
II. Îsâr A. Tanýmý Sözlük anlamý “bir þeyi veya bir kimseyi diðerine üstün tutma, tercih etme” olan îsâr kelimesi bir ahlak terimi olarak “bir kimsenin kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sahip olduðu imkanlarý baþkalarýný ihtiyacýný karþýlamak üzere kullanmasý, baþkasýnýn yararý için fedakarlýkta bulunmasý” demektir. Türkçe’de bu terimi karþýlamak üzere diðerkamlýk ve özgecilik kelimeleri kullanýlmaktadýr. Îsâr kavramýnýn ifade ettiði anlam muhtaç olsa dahi bir kimsenin baþkasýný kendisine tercih edebilecek bir ahlaki olgunluða ve irade gücüne sahip olmasýný ifade eder (Çaðrýcý: 2000b s. 490).
B. Önemi ve Amacý Kur’an’da Haþr sûresinin 9. ayetinde îsâr kavramýna temas edilmiþtir. Bu ayette bütün mal varlýklarýný Mekke’de býrakarak Medine’ye göç etmek zorunda kalan Hz. Peygamber’i ve diðer muhacirleri þefkatle kucaklayýp mal varlýklarýný onlarla paylaþan Medineli müslümanlar (ensâr) övgüyle anýlmakta, onlarýn þahsýnda müslüman toplumun bazý temel manevi ve ahlaki özelliklerine temas edilmektedir. Bu ayetin iniþ sebebiyle ilgili olarak kaynaklarda yer alan olay þu þekildedir: Bir gün Hz. Peygamber’in huzuruna bir kiþi geldi ve açlýktan takatinin kesildiðini söyledi. Resûlullah, hanýmlarýna bu kiþiye bir þeyler vermeleri için haber gönderdi. Hanýmlarý evlerinde sudan baþka bir yiyecek bulunmadýðýný söyleyince Resûl-i Ekrem: “Bu gece bu kiþiyi kim misafir edecek?” diye sordu. Bunun üzerine Ensâr’dan biri: Ey Allah’ýn elçisi, ben misafir ederim” dedi ve onu evine götürdü. Eve gelince hanýmýna yiyecek bir þey bulunup bulunmadýðýný sordu. Hanýmý sadece çocuklar için yiyecek bulunduðunu söyledi. Bunun üzerine ev sahibi “Öyleyse onlarý bir þeyle avut, sofraya gelmek isterlerse uyut. Misafirimiz eve gelince kandili söndür, Hz. Peygamber’in misafiri için bu geceyi aç geçiþtirelim” dedi. Sofraya oturdular. Misafir karnýný doyurdu. Kendileri karanlýkta yiyormuþ gibi davrandýlar ve aç yattýlar. Sabah olunca ev sahibi Hz. Peygamber’in yanýna gitti. Resûlullah ona: “Bu gece misafirinize karþý yaptýðýnýz davranýþtan Allah razý oldu” buyurdu. Bunun üzerine yukarýdaki âyet nazil oldu (Elmalýlý I, 503). 12 13 14 15 16
N. J. Coulson., A History of Ýslâmic Law, s. 15-16; Aydýn, Aile, D.Ý.A., II, 198. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Ýstanbul, 1982, V, 72; Ýbn Hiþâm, Ebû Muhammed Melik b. Hiþâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, (thk.: Mustafa es-Sakka vd.), Beyrut, ty., IV, 251. Benzer deðerlendirmeler için bkz.: Çilingir, Lokman, Kültür Kaynaklarýmýz Açýsýndan Ýlk Ýnsandan Günümüze Kadýn Problemi, Ýslâmi Araþtýrmalar Dergisi, cilt, 15, sayý 4, Ankara, 2000, s. 479. “Zekatlar; Allah’tan bir farz olarak yoksullara, düþkünlere onu toplayan memurlara kalpleri Müslümanlýða ýsýndýrýlacak olanlara verilir; kölelerin, borçlularýn, Allah yolunda olanlarýn ve yolda kalanlarýn uðrunda sarfedilir. Allah bilendir, hakimdir.” (Tevbe, 9/60) Bkz.: Coulson., A History of Ýslâmic Law, s. 19.
Yo k s u l l u k v e D i n
383
Kaynaklarda cömertliðin sehâ, cûd ve îsâr olarak baþlýca üç derecesi olduðu belirtilir ve îsâr cömertliðin zirve noktasý olarak ifade edilir. Îsârýn ahlaki bir deðer taþýmasý için diðer davranýþlarda olduðu gibi maddi ya da manevi bir karþýlýk beklemeksizin sadece Allah’ýn hoþnutluðunu kazanmak amacýyla yapýlmasý gerekir. Çünkü iyilik karþýlýðýnda teþekkür ya da övgü bekleyen kiþinin davranýþý cömertlik olarak nitelendirilemez. Ayný zamanda îsâr kiþiyi bencillik duygusundan kurtarýr. Îsâr ruhuna sahip olmada mal zenginliði deðil öncelikle iman ve gönül zenginliði önemlidir. Îsâr gönülde ortaya çýkan þefkat ve merhamet hissinin en güzel þekilde yansýmasý olup her olgun mü’minin vicdanen sorumlu olduðu diðerkâmlýk ve duyarlýðýn en yüksek noktadaki tezâhürüdür. Zîrâ asýl îsâr fakirlikten korkmaksýzýn verebilmektir. Cömertlik malýn fazlasýndan kendisi için gerekli olmayaný vermektir. Îsâr ise, muhtâc olduðu bir þeyi baþkasýna vermektir. Ýslâm bilginlerinin çoðunluðuna göre sýkýntý içinde bulunmasýna raðmen imkanlarýný baþkasý için kullanýp nefsini mahrum býrakmak bu mahrumiyet ve sýkýntýya sabredebilenler için tavsiye edilmiþtir. Baþkalarýna el açabilecek yapýda olanlar için ise malýný elinde bulundurmak daha hayýrlýdýr. Hz .Peygamber’in hadislerinden de bir kimsenin aile fertlerini maddi sýkýntýyla karþý karþýya býrakacak derecede tasaddukta bulunmasýnýn doðru olmayacaðý anlaþýlmaktadýr. Ýsar kavramý genellikle mali fedakarlýklar için kullanýlmakla birlikte bazý kaynaklarda “can ile îsâr” dan yani kiþinin sevdiði bir kimse için kendi rahatýný, huzurunu, hatta hayatýný feda etmeyi göze almasýndan da söz edilmekte ve bunun malla îsârdan daha faziletli olduðu belirtilmektedir (Çaðrýcý: 2000b, s. 491).
III. Sonuç Kur’an’da infâk Allah’a karþý sorumluluk bilincine sahip olan kimselerin (müttakîler) vasýflarýndan biri olarak zikredilmektedir. Bir baþka deyiþle inancýn pratiðe yansýmasýnýn en önemli göstergelerinden biridir. Ýnfak eden, baþkalarýný kendilerine tercih ederek fedakarlýkta bulunabilen ve bu davranýþý karakterlerinin ayrýlmaz bir özelliði haline getiren erdemli bireylerin oluþtur-
17 18 19
20 21
Ebû Ubeyd, el-Emvâl, s. 265. Kurtubi, Yusuf b. Abdülberre, Ýslâmi Refah Devleti ve Ekonomideki Rolü, (Ýslâm Ekonomisi ve Sosyal Güvenlik Sistemi içerisinde, Hazýrlayan: Faruk Yýlmaz), Ýstanbul, 1991, s. 96. Yoksulluk için en fazla kullanýlan kavramlardan ikisi miskinlik ve fakirliktir. Bu kavramlardan miskinlik aþýrý fakirlik anlamýnda, fakirlik ise imkanlarýn kýt olmasý anlamýnda kullanýlmaktadýr. (Bu taným Ebû Hanife’ye göre olup; Þafii, ayný anlamý, kavramlarýn yerini deðiþtirmek suretiyle ifade eder). Bkz.: el-Münâvî, Muhammed Abdurraûf, et-Teârîf, (thk.: Muhammed Rýdvân ed-Dâye,) Beyrut, 1410, s. 656. Ýbn Rüþd, Bidayetü’l-Müctehid, I, 226-227. “Allah’a kulluk edin, O’na bir þeyi ortak koþmayýn. Ana babaya, yakýnlara, yetimlere, düþkünlere, yakýn komþuya, uzak komþuya, yanýnýzdaki arkadaþa, yolcuya ve elinizin altýnda bulunan kimselere iyilik edin… ” Nisa, 4/36. “Komþusu açken tok yatan bizden deðildir.” Bkz.: Suyutî, Abdurrah-
384 YOKSULLUK
duðu toplumlar sevgi, kardeþlik ve dayanýþmanýn saðladýðý huzur ve esenlik atmosferini en güzel þekilde hissetme imkanýna sahip olacaklardýr. Bu bakýmdan her fert sahip olduðu imkan ölçüsünde ihtiyaç içinde bulunan kimselere yardým etme alýþkanlýðý kazanmalý, mal ve mülkün hakimiyeti altýna giren deðil mala ve mülke hakim olan bir tavýr sergilemelidir.
22 23
mân b. Ebî Bekr, Camiu’s-Saðir, Dýmeþk, 1986, .II, 228; “Veren el alan elden üstündür.” Buhari, zekat, 18; Müslim, zekat, 97; Nesai, zekat, 52. Nisa, 4/3, 4, 19, 32; Talak, 65/6 C. Can Aktan (Ed.), Kadýn Yoksulluðunun Sosyal Riskleri , Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-Ýþ Konfederasyonu Yayýný, 2002. Benzer deðerlendirme için bkz.: C. Can Aktan (Ed.), Yoksulluk Sorununun Nedenleri ve Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-Ýþ Konfederasyonu Yayýný, 2002
Yo k s u l l u k v e D i n
385
Kaynaklar Zebîdî, Sahîh-i Buhârî Muhtasarý Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Þerhi (trc. Kâmil Miras), Ankara 1978; Elmalýlý Muhammed Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur’an Dili (sad. Ý. Karaçam ve dðr.), Ýstanbul t.s. (Feza Gazetecilik); Mustafa Çaðrýcý, “Ýnfâk”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslâm Ansiklopedisi, Ýstanbul 2000 (a), XXII, 289-290; Mustafa Çaðrýcý, “Îsâr”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslâm Ansiklopedisi, Ýstanbul 2000 (b), XXII, 490-491; Nevvab Haydar Nakvi, Ekonomi ve Ahlak (çev. Ýlhan Kutluer), Ýstanbul 1985
24 25 26 27 28 29 30 31
Bessi, Sophie, Dünyada Açlýk, (çeviren: Özlem Nudralý), Ýstanbul, 1992, s. 19. Erkal, E. Mustafa, Ýkitsadi Kalkýnmanýn Kültür Temelleri, Ýstanbul, 1991, s. 53. Erkal, Ýkitsadi Kalkýnmanýn Kültür Temelleri, s. 50. Erkal, Ýkitsadi Kalkýnmanýn Kültür Temelleri, , s. 60. Bessi, Dünyada Açlýk, s. 20. Baysal, Ayþe, Türk Kadýnýn Beslenme Sorunu, (Türk Toplumunda Kadýn, Derleyen: Nermin Abadan Unat içerisinde), Ankara, 1979, s. 133-134. Geniþ bilgi için bkz.: Kemerlioðlu, Eyüp, Toplumsal Tabakalaþma, Saray Kitabevleri, yy., ty., s. 112 vd. Bir hikayede, Osmanlý Devleti’nin son dönemlerinde, savaþ sebebiyle yoksullaþan ve bir ekmeðe bile muhtaç duruma düþen zengin bir ailenin, sonunda karnýný doyurmak ve ailenin geçimini temin etmek gayesiyle, askerdeki oðlunun hanýmý olan gelininin fuhþa sürüklenerek bu yoldan para ka-
386 YOKSULLUK
Kadýna Olumsuz Etkileri Açýsýndan Yoksulluk Problemine Ýslâm Perspektifinden Genel Bir Bakýþ Þevket Topal Dr., Yüzüncü Yýl Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi. e-posta:
[email protected].
“Yoksulluk, þiddetin en kötü formudur” Mahatma Gandhi
Öz
G
eçmiþte ve günümüzde yoksulluktan en fazla etkilenen kesimlerin baþýnda kadýnlar gelmiþtir. Bununla birlikte kadýn yoksulluðu, diðer kimselerin yoksulluðuna oranla, toplumda çok daha fazla tahribata yol açabilecek derecede önemlidir. O, bir birey olarak, bir anne olarak toplumun temelini oluþturur. Kadýnýn yoksulluða itilmesi, kadýn için olduðu kadar, devlet ve toplum için de büyük bir sorundur. Zira kadýn yoksulluðuna baðlý olarak ortaya çýkacak saðlýksýz nesiller, daha fazla güvenlik harcamasý, haddinden fazla saðlýk yatýrýmý, kalitesiz ve verimsiz iþ gücü anlamýna gelecektir. Bu sebeple, insani ve dini görevlerimiz yanýnda, toplumsal huzurumuz ve güvenliðimiz açýsýndan da yoksullukla mücadelede kadýnlara özel önem vermeliyiz.
32 33 34 35 36 37 38
zanmasý dramý anlatýlýr. Bkz.: Gürpýnar, Hüseyin Rahmi, Namusla Açlýk Meselesi, Ýstanbul, 1972, s. 7-13. Kutlu, Mustafa, Yoksulluk Ýçimizde, Dergah Yayýnlarý, Ýstanbul, 1986, s. 17 vd. Nuh, 71/12. Duha, 94/8. Ebu Davud , edeb, 101; Nesai, Ýstiaze,14. Heysemî, Ali b. Ebî Bekr, Mevâridu’z-Zamân, (thk.: Muhammed Abdurrezzak Hamza), Beyrut, ty., I, 606, no: 2446. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 540. Açlýk, organizmanýn yeterli enerji alamadýðýnda hissettikleri ve bu hissetiklerini yansýtmasýna verilen isimdir. Yoksulluk ise, baþta maddi olmak üzere insanýn yaþadýðý zamana göre belirlenen asgari ihtiyaçlarýnýn karþýlanamamasý demektir. Açlýk, ilk insandan beri bilinen ve insan geliþimi için önemli motivasyon saðlayan bir organizma cevabýdýr, yoksulluk ise modern çaðla birlikte kullanýlan sosyal bir tanýmlamadýr. Yoksulluðun en doðrudan sonucu açlýktýr. (Bu ifadeler için bkz.:
Yo k s u l l u k v e D i n
387
Anahtar Kelimeler: Kadýn, yoksulluk, açlýk, fuhuþ, sosyal felaket
Abstract
W
omen in the past and present have been the most vulnerable people against poverty. Women poverty is the most destructive in society in comparison to other poverty types. Women, as individuals as well as mothers who bring up next generations, are the fabrics of society. Therefore, pushing women into poverty is an important problem for state as well as for society. Because women poverty does not only mean individuals live in poverty, which is an important issue itself, but also means socially problematic next generations, thus, more security spending, more health investment, and less productive labour force. For this reason, in the struggle against poverty women should be given priority on social, economic and security ground as well as on religious and humanistic ground. Key words: Women, women poverty, starvation, prostitution, social disaster.
Giriþ Ýnsanlýðýn en büyük sorunlarýndan biri olan yoksulluk,1 kimi zaman toplumun genelini kuþatan umumî açlýk ve kýtlýk2 þeklinde tam bir drama dönüþmüþ; bu dram bazen tarihin akýþýna yön verecek derecede büyük olaylara sebebiyet vererek pek çok savaþlarýn çýkmasýna, topraklarýn el deðiþtirmesine, hatta çað açýp çað kapatan kavimler göçüne neden olabilecek derecede ileri boyutlara varmýþtýr. Þüphesiz bu boyuttaki bir sefâlet ve yokluk ortamý toplumun bütününü etkilemekle birlikte, maðdur kesimin kendi içerisinde
39 40 41 42
http://www.ttb.org.tr/yoksulluk-çocuklar/bir-þiddet., Bir Þiddet Biçimi Olarak Açlýk ve Yoksulluk ‘Çocuk Haklarý Sözleþmesinin 13. Yýlýnda Yoksulluk ve Çocuklar Üzerine Etkileri’). Kurtubi, Ýslâmi Refah Devleti ve Ekonomideki Rolü, (Ýslâm Ekonomisi ve Sosyal Güvenlik Sistemi içerisinde, Hazýrlayan: Faruk Yýlmaz), s. 96. Nakvî, N. Haydar, Ekonomi ve Ahlak, (çeviren Ýlhan Kutluer), Ýstanbul, 1985, s. 106. Rasulullah dönemindeki bazý uygulamalar için bkz.: Birekul - Yýlmaz, Peygamber Günlerinde Sosyal Hayat ve Aile, s. 89 vd. “Sadakalarýnýzý, kendilerini Allah yoluna adayýp yeryüzünde dolaþamayanlara, hayalarýndan dolayý, kendilerini tanýmayanlarýn zengin saydýklarý yoksullara verin. Onlarý yüzlerinden tanýrsýn, insan-
388 YOKSULLUK
bir gruplandýrmaya gidildiðinde bunlarýn içerisinde en çok acý ve sýkýntý çekenlerin yine de çocuklar ve kadýnlar olduðu görülür. Yoksulluðu meydana getiren pek çok neden vardýr; o kimi zaman kuraklýk, sel felaketi, doðal afetler, kýtlýk… vs. neticesinde meydana gelir. Bu durumdaki insanlarýn, olanlar karþýsýnda yapabilecekleri þeyler çok azdýr. Burada ilâhî takdir söz konusudur. Öte yandan bir de insanlýðýn kendi yanlýþlýklarý, adaletsizlikleri, aç gözlülükleri, kendinden olmayanlara tahammülsüzlükleri3 sebebiyle ortaya çýkan yoksulluklar vardýr ki, tarih boyunca insanlar hep bu yüzden acý ve sýkýntý çekmiþlerdir. Ýþte bizlerin birey olarak, toplum olarak ya da devlet olarak mücadele alanýný bu saha oluþturmaktadýr. Bu anlamda yoksulluðun her bir kesim üzerindeki etkileri üzerinde söz söylemek bir tebliðin boyutlarýný aþacaðýndan, konuyu belli bir çerçevede ele almak bir zorunluluk olarak doðmaktadýr. Bu zorunluluktan dolayý biz, bu tebliðde, yoksulluðun kadýnlar üzerinde yol açtýðý hukuki ve sosyal problemlere iþaret edecek ve yer yer çözüm önerilerinde bulunmaya çalýþýlacaðýz. Þüphesiz kadýnlarýn yoksulluk ve açlýk problemleriyle boðuþmak zorunda kalmalarý yeni bir olgu deðildir. Ne var ki, insanlýðýn hayat mücadelesine baþladýðý ilk andan itibaren, kadýn hep erkeðinin yanýnda yer almasýna raðmen, garip tecellîdir ki, onun bu mücadelesi ve sýkýntýlarý daima gözardý edilegelmiþ; tarih genellikle hep erkeklerin kahramanlýk hikayeleri çerçevesinde kurgulanmýþtýr.4 Bu anlamda kadýnýn kimliði, kiþiliði, hatta varlýðýnýn niteliði sorgulanarak; kendisinin hiçbir suçu ve iradesi olmadan zaman zaman korkunç cezalara çarptýrýlabilmiþtir.5 Ne maksatla yapýlýrsa yapýlsýn sonuç itibarýyla masum bir cana kastetme niteliðinde olan bu ceza, kimi zaman kutsal inanýþlarýn bir tezahürü olarak onun, sözgelimi Antik Mýsýr geleneðinde Nil’e kurban edilmesi þeklinde olmuþ, kimi zaman ise cahiliyye dönemi Arap toplumunda bir utanç vesilesi görülerek6 canlý canlý topraða gömülmesi þeklinde ortaya çýkmýþtýr. Yoksulluðun ve genel olarak kadýnlara bakýþýn, onlar üzerindeki olumsuz etkileri her ne kadar tarihin farklý dönemlerinde farklý þekiller alsa da, kendileri üzerinde baþkalarýnýn söz söyleme ve karar verme iradeleri hiçbir zaman deðiþmemiþtir. Kadýnlar bu gibi olumsuzluklarýn kendilerinin üzerindeki etkisini en aza indirebilmek için zamanla örgütlenmiþ, bu yolla sorunlarýna çare arama yoluna gitmiþtir. Çaðdaþ batý toplumlarýnda ve ülkemizde bu gibi örgütlü hareket-
Yo k s u l l u k v e Ö z ü r l ü l ü k
YOKSULLUK
389
VE
ÖZÜRLÜLÜK
390 YOKSULLUK
Yoksulluk Açýsýndan Özürlülük Mehmet Aysoy Dr., Ýstanbul Üniversitesi
Öz
Ü
lkemizde özürlülüðün profili henüz çýkartýlamamýþtýr. Bu açýdan da sayýlarý 7.5 Milyonu bulduðu tahmin edilen özürlü kitlenin hem kendi içinde özürlü türlerine göre kategorik ayrým hem de mekansal –kent ve kýr- ayrým açýsýndan oranlarý hakkýnda veriler de tahminidir. En önemlisi söz konusu kitlenin ne kadarý yoksuldur bilinememektedir.Bu baðlamda özürlülük olgusuna yoksulluk açýsýndan yaklaþýldýðýnda, henüz yoksulluk üzerine de bir profil çýkartýlabilecek verilerin yokluðu yanýnda bizatihi olgunun kendisi üzerine teorik tartýþmalarýn sürdüðü günümüzde önemli bir problematik olarak karþýmýzdadýr. Teorik olarak yoksulluðun günümüzde konjonktürel bir olgu olarak tanýmlanmasý karþýsýnda özürlülük yapýsal bir olgu olarak karþýmýzdadýr. Bu anlamda yoksulluðun mekansal açýdan kentsel ve küreselleþme süreci açýsýndan da yeni yoksulluk biçiminde ele alýnmasý anlamlý bir baðlam olabilirken özürlülüðün bu biçimde sýnýrlandýrýlmasý anlamdan yoksundur. Buna karþýn ülkemizde özürlülük üzerine yapýlan çalýþmalar yanýnda gerçekleþtirilen yasal düzenlemelerin yerleþtirildiði baðlamýn yoksulluk olgusu üzerine kullanýlan toplum haritasý ile örtüþmektedir. Bu çalýþmada hem yoksulluk hem de özürlülük üzerine kullanýlan toplum haritasýnýn kendi toplumumuz açýsýndan önemli sorunlar taþýdýðý argümaný, her iki konuda da yapýla gelen çalýþma ve düzenlemeler gözden geçirilerek temellendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Özürlülük, Türk Toplumunun özürlülük algýsý, Özürlülük ve yasal-kurumsal düzenlemeler.
Abstract
D
isability is not caused by a person’s impairment of physical or sensory functioning, but by a lack of access to equipment, services, employment / educational opportunities.
Disability sees a person’s medical condition as only part of the so-called ‘problem’. It argues that most of the day to day problems that Disabled People face are caused by the fact that society is organised and designed to meet the needs of non-disabled people, people who are classed as ‘normal’. The result is that Disabled People are unnecessarily segregated because of a badly designed built - environment, (high kerbs, steps, narrow doors, toilet facilities, poor lighting and so on), inaccessible public transport, discriminatory attitudes, and practices in institutions such as education and employment which assume Disabled People ‘can’t do it’. Problematic of in this study is “disability in Turkey”. Keywords: Poverty, Disability, Disability percaption of Turkey Community, Disability and legal-institual regulations.
Yo k s u l l u k v e Ö z ü r l ü l ü k
391
Ü
lkemizde özürlülüðün yoksulluk açýsýndan deðerlendirilebilmesi için ilk önce yoksulluk baðlamýnda kullanýlan kavramsal þema ve toplum haritasýna belli itiraz kayýtlarýnýn konulmasý gereklidir.1
Bir çok konuda olduðu gibi ülkemizde yoksulluðun kavramlaþtýrýlmasý ve nedenleri ile ilgili argümanlar Batýda üretilen þema çerçevesinde deðerlendirilmektedir. Bu baðlamda yoksulluk; gelir azlýðý, temel kentsel hizmetlerden mahrum olma, alt sosyal statülü mahallelerde yaþama, kent mekanýnda marjinalleþme, saðlýksýz çevre koþullarýnda yaþamýný sürdürme, adalet – eðitim – saðlýk hizmetlerinden daha az yararlanabilme, þiddete açýk olma, yeterli güvenliðe sahip olamama gibi karakteristikleri kapsamaktadýr. Bu karakteristikler baðlamýnda deðerlendirildiðinde de yoksulluk daha çok kentsel bir olgudur ve bütünüyle “kentsel yoksulluk”la örtüþür. Yoksulluk kýrsal alana göre kentsel mekanda kendisini bir biçimde ifade etmektedir, en azýndan kentin belli bölümleri yoksul mekanlarýndan oluþmaktadýr. Bu haliyle de kentsel yoksulluk kolayca kavranabilir, çözümlenebilirdir. Ancak kýrsal alanda yoksulluk kente göre mahremiyetini korumaktadýr ve doðrudan çözümlenebilir de deðildir. Diðer yandan bu türden bir kavramsallaþtýrma Batý toplumlarýný kapsayan bir toplum haritasýna dayanmaktadýr. Nüfusunun en fazla %5’inin kýrsalda yaþadýðý bu toplumlar karþýsýnda bizim ülkemizde nüfusun halen dikkate deðer bir bölümünün kýrsalda yaþadýðý düþünüldüðünde söz konusu harita, sadece kavramsallaþtýrma açýsýndan deðil teorik inþa açýsýndan da önemli sorunlarý belirlemektedir. Yoksulluðun kendi toplumsal koþullarýmýz ekseninde mekansal ayrýma izin vermeyen yapýsý ve sürekliliði olan bir olgu olarak deðerlendirilmesi gerekmektedir. Ayrýca yoksulluðun toplumsal katmanlarda tek bir biçiminden, mutlak yoksulluk benzeri bir bütünselliðinden söz edilemez. Yoksulluk yaþlý1
Mehmet Aysoy (2003), Geleneksel Sonrasý Toplum Üzerine, Açý Kitaplar.
392 YOKSULLUK
lýk, çocukluk, özürlülük gibi deðiþik boyutlara sahiptir ve her bir boyutta farklý ihtiyaçlar söz konusudur. Bu baðlamda özürlülük yoksulluðun en önemli boyutlarýndan biridir. Ancak ülke gerçekliðimizde özürlülük açýsýndan yoksullukla yoksunluk ayýrt edilemez yapýdadýr. Bu durum da yine kendi toplumsal koþullarýmýza özgü bir karakteristiktir. Dolayýsýyla özürlülüðün sadece ekonomik açýdan yoksulluk baðlamýnda deðerlendirilmesi, hem kavramsallaþtýrma hem de teorik açýdan yetersiz bir deðerlendirme olur. Ülkemizde özürlülerin önemli bir bölümü yoksullukla yüzyüze olduðu kadar neredeyse tamamý toplumun ortalama sahip olduðu temel imkanlardan yoksundur. Bu açýdan ele alýndýðýnda özürlülük yoksulluðun belirlediði sorunlar kadar sosyal ve kültürel sorunlara sahip bir olgu olarak karþýmýza çýkar. Yapýlan tahminlere göre ülkemizde yaklaþýk 7 Milyon özürlü bulunmaktadýr. Ek olarak özürlülük birey olmaya engel bir durum olduðundan sadece özürlü kiþiyi deðil ailesini de etkilemektedir. Bu anlamda da özürlü sayýsý deðil özürlü bulunan aile sayýsý önemli olmaktadýr.2 Bu açýdan da toplumumuzun yaklaþýk üçte biri bir özürlünün akrabasýdýr. Ancak bu durum özürlülük konusunda toplumumuzda belli bir duyarlýlýðýn hatta doðru bir algýlamanýn bulunduðu anlamýný taþýmamaktadýr. Toplumsal algý, toplumumuzda varolan bir çok sorunun çözümlenmesinde belirleyici olan etmenlerin baþýnda gelmektedir. Bu durum ilk baþta yoksulluk algýsý açýsýndan deðerlendirildiðinde kolayca anlaþýlabilir. Toplumumuzda yoksulluk konusunda önemli bir duyarlýlýk söz konusu olmasýna karþýn daha çok yoksullarý ramazan aylarýnda hatýrlayan bir gelenek söz konusudur. Bu ayda yapýlan veya yapýlmaya çalýþýlan yardýmlarýn tarzý ise, bizlere toplumun yoksulluðu hangi baðlamda algýladýðýný gösteren temel göstergelerdir. Bu algý çerçevesinde yoksulluk, sosyolojik anlamda mutlak yoksulluk dediðimiz “açlýk”týr. Benzer bir algýlama sorunu özürlülük konusunda karþýmýza çýkar. Dünya Özürlüler Günü veya Özürlüler Haftasý dolayýsýyla çeþitli kuruluþlarca düzenlenen etkinliklerde çoðunlukla tekerlekli sandalye ve körler için baston
2
Olguya bu çerçevede yaklaþýldýðýnda; ülkemizde yapýlan son nüfus sayýmý verilerine göre 15 Milyonun üzerinde hane bulunmaktadýr ve hane büyüklüðü 4 kiþinin üzerindedir.
Yo k s u l l u k v e Ö z ü r l ü l ü k
393
daðýtýlmaktadýr. Burada özürlülüðün öncelikle bedensel olarak algýlandýðý anlamý yatmaktadýr. Diðer yandan özürlülük toplumumuzda halen mahremiyetini korumaktadýr. Özürlü aileleri çocuklarýný toplumdan saklamakta diðer tarafta da toplum özürlüye karþý nasýl davranmasý gerektiðini bilememektedir. Bu durumun en basit göstergesi gündelik dilde özürlüler için kullanýlan sýfatlardýr. Sakat, kör, saðýr, çolak, topal, deli gibi sözcükler ayný zamanda hakaret ifade eden sözcüklerdir. Özürlülük olgusuna kurumsal düzeyde yaklaþýldýðýnda ise, algýlama sorunlarý dýþýnda karþýmýza yaklaþým sorunlarý çýkmaktadýr. Özürlülük üzerine ülkemizde hem resmi hem de sivil alanda yaygýn bir kurumlaþma söz konusu olmasýna karþýn bu konuda belli sorunlar halen aþýlamamýþtýr. Söz konusu kuruluþlar öncelikle kendilerini devlet düzeyinde yapýlan yasal düzenlemelerde vazedilen veya düzenlenmesi gereken haklarýn elde edilmesi için bir mücadele ekseninde yapýlandýrmýþlardýr. Bu kurumlarýn kendilerini böyle bir iþlevde konumlandýrmasý anlamlý olmasýna karþýn bu konumlandýrma özürlüler adýna yapýlan faaliyetleri sýnýrlandýran bir durumu da belirlemiþtir. Diðer yandan bu konumlandýrma özürlülüðü merkezine alan bir grup bilincinin oluþmasý yönünde sürece sürüklemiþtir. Burada özürlülerin kendilerini ifade edebilmeleri için örgütlenmelerine deðil, özürlülerin kendilerini toplumsalda “ötekileþtirmesi”ne itiraz ediyorum. Geçtiðimiz dönemde gündeme gelen özürlü kuruluþlarý ile ilgili önerilerde; özürlülerle ilgili kurulacak dernek veya vakýf gibi sivil kuruluþlarýn kurucularýnýn mutlaka özürlü olmasý gerektiðini belirten ifadeler bulunmaktadýr. Bu yaklaþým toplumumuzda özürlülüðün algýlanmasý ve sorunlarýnýn paylaþýlmasýnda kayda deðer sýkýntýlarý belirleyecek bir potansiyeldir. Bu baðlamda özürlülerin bir grup bilinci edinmesi deðil toplumun özürlülük konusunda duyarlý hale getirilmesi gerekmektedir. Baþka deyiþle sorun özürlü olmayanlardýr. Baþka bir açýdan ise, toplumumuzdaki yoksulluk ve özürlülük üzerine saðlam veriler henüz oluþturulamamýþtýr. Bu durumda özürlülük alanýnda devlet düzeyinde oluþturulmaya çalýþýlan sosyal politikalarý sýnýrlayan en önemli etken olarak karþýmýza çýkmaktadýr.
394 YOKSULLUK
Ek olarak özürlülük devlet düzeyinde yasal düzenlemeler ile sýnýrlandýrýlmýþ bir baðlamý aþamamýþtýr. Elbette belli yasal çerçevelerin eksikliði söz konusudur ancak burada baþka bir durumdan, bir anlayýþtan söz etmek istiyorum. Yasal düzenlemeye yönelik öneri ve tasarýlara dikkat edildiðinde karþýmýza mevcut sorunlarýn devlet düzeyinde gerçekleþtirilebilecek düzenlemelerle çözülebileceði gibi bir anlayýþýn hakim olduðu anlaþýlmaktadýr. Bu doðrultuda 1999 yýlýnda Özürlüler Ýdaresi Baþkanlýðý tarafýndan gerçekleþtirilen I.Özürlüler Þurasý kararlarý dikkate deðerdir. Bu kararlarda þimdi aktaracaðým biçimde bir çok öneri yer almaktadýr; Özürlü bireylerin eðitiminde fýrsat eþitliði hakkýný kullanmasýný engelleyen sosyal, ekonomik, yapýsal faktörlerin ortadan kaldýrýlmasý ve bu konuda çýkartýlmýþ olan kanunlarýn uygulanmasý için gerekli tedbirler alýnmalýdýr. (56. Karar: I.Özürlüler Þurasý Kararlarý-1999) Özürlülük durumu ve engelli bireyler hakkýnda toplumdaki bireyleri bilgilendirici programlarýn, izlenme oranýnýn en yüksek olduðu zamanlarda yayýnlanmasý için yasal düzenlemeler yapýlmalýdýr. (13. Karar: I.Özürlüler Þurasý Kararlarý-1999) Burada sadece bir üslup sorunundan söz edemeyiz. Burada öncelikle olgunun tanýmlanmasý ve sorunlarýn devlet düzeyinde çözümlenmesi açýsýndan bir anlayýþ sorunu ile karþý karþýyayýz. Burada sosyal, ekonomik, yapýsal faktörlerin yasal düzenlemeyle aþýlmasýndan söz edilmektedir. Yine özürlülük konusunda kamuoyu oluþturulmasý için medya ile bir iþbirliðine gitmekten deðil, izlenme oranlarýnýn en yüksek olduðu zamanlarýn yasal düzenlemeyle kullanýlmasý önerilmektedir. Konuya daha çok devletin görevleri açýsýndan yaklaþan ve çözümü de aðýrlýklý olarak yasal düzenlemelerde gören bu anlayýþýn maalesef bugün gelinen durumda yetersizliði ortadadýr. Bu baðlamda konumuz açýsýndan olarak söylenmesi gereken, ilk baþta yoksulluk ve onun altýnda özürlülükle ilgili kendi toplumsal koþullarýmýzý kuþatan bir haritadan yola çýkýlmasý ve bu alanlarda yapýlacak düzenleme ve kurumlaþmalarda mevcut algý ve anlayýþlarýn deðiþmesi gerektiðidir. Yoksulluðun kavranmasý üzerine ifade etmeye çalýþtýðým kýrsalýn kendi toplumsallýðýmýzýn önemli bir bölümünü temsil etmesi özürlülük özelinde de
Yo k s u l l u k v e Ö z ü r l ü l ü k
395
anlamlý bir gerçekliktir. Bu konuda yapýlan araþtýrmalarda kýrsala gidildikçe yoksulluðun ve özürlülüðün oranýnýn yükseldiði görülmektedir. Ayrýca bu alanda geleneksel dokunun halen canlý olmasý özürlünün toplumsal hayattan tecrit edilmesini belirlemektedir ki, bu durum özürlü için trajik sonuçlarý belirlemektedir. Bu durum büyük þehirlerimizin yoksul bölgelerinde de çok farklý deðildir. Birkaç yýl önce Pendik Belediyesi Özürlüler Koordinasyon Merkezi bünyesinde yürüttüðümüz çalýþmalarda çok çarpýcý vakalara tanýk olmuþtuk. Çoðunluðu sobalý olan gecekondularda zeka özürlü veya ortopedik özürlülerin evlerin soðuk odalarýnda yaþamaya mahkum edildiðini gördük. Kentli ailelerde ise durum biraz farklýdýr. Bu aileler özürlülük konusunda belli bilgi ve imkanlara sahip olmalarýna karþýn, yaþadýklarý mekanýn organizasyonunda ve de gündelik hayatlarýnýn tanziminde özürlü bireye yönelik, özürlünün hayatýný kolaylaþtýracak belli düzenlemeler yer almamaktadýr. Bu baðlamda genel olarak deðerlendirildiðinde toplumumuzda özürlülük üzerine bir kültür sorunundan söz etmeliyiz. Bu anlamda da tüm toplumu kuþatan bir bilinçlendirme projesi gerekmektedir. Bu alanda yapýlmasý gerekenler de ne sadece devlet düzeyinde yasal düzenlemelerle ne de sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesiyle sýnýrlý deðildir. Sorunun boyutlarý toplum ölçeðindedir. Özürlülük üzerine bir bilinç ve bu anlamda da bir kültür geliþtirilmesinin zorluðu tarihsel nedenlerden kaynaklanmaktadýr. Modernlik öncesinde kendi toplumumuzda yoksullar için belli kurumlar ve bu anlamda da toplumsal bir duyarlýlýk bulunmasýna karþýn özürlülük bu genel çerçevenin dýþýnda bir yer edinmemiþtir. Bu durum Batý toplumlarý için de geçerlidir. Buradan þöyle bir anlam çýkartýlabilir; özürlülük modernliðin getirdiði deðiþimlerle belirginleþen, gün yüzüne çýkan bir olgudur. Bu anlamda da eðitim baþta olmak üzere bütün alanlarda gayretli bir çalýþmanýn gerekliliði ortaya çýkar. Burada bir kültür oluþturulabilmesi için yapýlmasý gerekenlerin deðil de öncelikle deðiþmesi gerekenlerin altýný çizmek belki de daha kolay bir yol haritasý olacaktýr. Ýlk önce özürlülük hakkýnda yapýlacak yasal düzenlemelerin için özürlülük olgusunu kavramýþ hukukçularýn aracýlýðýyla tasarlanmasý gerekmekte-
396 YOKSULLUK
dir. Diðer halde yapýlagelen düzenlemeler her zaman bir yönüyle eksik kalmaktadýr. Bu konuda verilebilecek en yeni örnek geçtiðimiz dönemde hazýrlanan “Özürlüler Hakkýnda Kanun” tasarýsýdýr. Söz konusu tasarýda en basit olarak belediyelerde özürlüler merkezi kurulmasý öngörülmüþ ancak bu merkezlerde özürlülerin istihdam edilmesi yönünde bir öneride bulunulmamýþtýr. Yine özürlülerin kamuda ve özel sektörde istihdamý ile ilgili kanunun iþletilmesi için devlet düzeyinde önemli gayretler söz konusu iken, Baþbakanlýk tarafýndan yayýnlanan özürlüler konusundaki son genelgede kamuda boþ olan 40.000’in üzerinde kadronun doldurulmasýnýn hedeflenmesi, henüz devlet düzeyinde dahil yeterli alt yapýnýn kurulmadýðýný ifade etmektedir. Bu arada özürlü sivil toplum kuruluþlarý kendilerini konumlandýrdýklarý iþlev yanýnda kurumsallaþma açýsýndan daha geniþ bir vizyon arayýþýna girmelidir. Halihazýrda diðer sivil kuruluþlarla kýyaslanamayacak oranda sayýsal çokluða ve yaygýnlýða sahip olmalarýna raðmen üye sayýlarý potansiyel kitlenin %1’ini bulmamaktadýr. Diðer yanda özürlülüðün toplumumuzda ilk baþta bir kültür eksikliði içinde algýlanmasý karþýmýza çok çarpýcý göstergeleri sunmaktadýr. Ülkemizde hemen her alanda üretim gerçekleþtirebilen sanayide özürlülerin gündelik hayatýný kolaylaþtýrýcý ürünlerin üretilmediðini görüyoruz. Halbuki bu alan Batýda son derece geliþmiþ bir sektöre sahiptir. Buna karþýn bizim sanayicilerimiz böyle bir piyasanýn varlýðýndan özürlülük konusunda bilgi sahibi olmadýklarý için habersizdirler. Benzer biçimde mimari alanda özürlülere göre tasarlanmýþ konut ve bu konutlarda kullanýlmasý gereken aparat imalatý yok denilecek oranda azdýr. Bu baðlamda yine sorunun boyutlarýný vermeye yönelik önemli göstergelerden diðeri entellektüellerin ve akademisyenlerin konuya yeterli ilgiyi göstermemesidir. Özürlülük konusunda toplumsal durumumuzu tahlil eden çalýþmalar ve araþtýrmalar yok denilecek kadar azdýr. Yine ülkemizde özürlülük konusunda medya üzerinde yeterince bir kamuoyu da oluþturulamamýþtýr. En basit düzeyde yerli olarak sunulan diziler de dahil televizyon programlarýnda bir tek özürlüye rastlanýlmamasý bu durumun en önemli göstergesidir.
Yo k s u l l u k v e Ö z ü r l ü l ü k
397
Bu baðlamý içinde deðerlendirildiðinde ilk baþta bu konuda ciddi bir kamuoyunun oluþturulmasý gerekmektedir. Ancak bu gerçekleþtirildikten sonra özürlülük konusunda hem devlet düzeyinde yasal düzenlemeler sivil alanda da hem kurumsal hem de üretim anlamýnda sektörel geliþmeler beklenmelidir. Burada sadece özürlülerin deðil özürlü olmayanlarýn eðitim sorunlarýndan söz ediyoruz. Ve bu eðitim sadece okul çaðýndaki çocuklarý deðil tüm toplumu kapsýyor. Dolayýsýyla toplumsalýn her alanýnda ve her konuda özürlülük olgusunun gün yüzüne çýkarýlmasý gerekmektedir. Sorun bir bilgi ve bilgilendirme sorunudur. Bu doðrultuda da öncelikle en üstte toplumu eðitenlerin eðitiminden söz ediyoruz. Bugün açýsýndan toplumsalda özürlülüðün fotoðrafý oldukça fludur. En basitinden her hangi bir sosyal bilimci ilk baþta nüfusumuzun %10’u olarak tahmin edilen oraný ihtiyatla karþýlamaktadýr. Çünkü gündelik hayatta bir özürlüyle nadiren karþýlaþmaktadýr. Akademik düzeyde özürlülük saðlýk ve özürlülerin eðitimi alanýyla sýnýrlanmýþtýr. Buna karþýn olgu en baþta sosyolojinin ve diðer sosyal bilimlerin de ilgisini gerektirmektedir. Bu anlamda olgusal açýdan bilgi ve bilgilendirme boyutunun aþýlabilmesi için ilk baþta bir sivil toplum örgütü tarafýndan organize edilen þu anki yoksulluk sempozyumu benzeri organizasyonlara ihtiyaç vardýr. Sorun bilgi baðlamýný aþtýðý takdirde toplumun algýsý yanýnda kurumsal düzeyde de önemli geliþmeleri belirleyecektir.
398 YOKSULLUK
Özürlülüðün Nedenleri ve Önlenmesinde Yoksulluðun Rolü Selma Çalýk Uzm.Psk., Baþbakanlýk Özürlüler Ýdaresi Baþkanlýðý, Özürlülüðü Önleme Þube Müdürü e-posta:
[email protected]
Öz
D
ünya Saðlýk Örgütü geliþmekte olan ülke nüfuslarýnýn %12’sinin özürlü olduðunu ve büyük bir oranýnýn yoksul olduðunu bildirmektedir. Bu oranlara göre ülkemizde yaklaþýk 7,5 milyon özürlü kiþi yaþamaktadýr. Aileleri ile birlikte ele alýndýðýnda özürlülük ve yoksulluk oldukça geniþ bir kitleyi ilgilendirmektedir. Yoksulluk ve özürlülük iliþkisi iki yönlüdür. Bir yandan yoksulluk özürlülük riskini artýrmaktadýr, öte yandan da özürlülük yoksullaþmaya neden olmaktadýr. Özürlüler için yoksulluk ekonomik, sosyal ve politik yaþamdan dýþlanmayla birlikte giderek daha aðýr sonuçlar doðurmaktadýr. Topluma ve devlete de aðýr ekonomik ve sosyal yükler getiren bir olgu olan özürlülük ve yoksulluk iliþkisi dikkatle üzerinde durulmasý ve tartýþýlmasý gereken bir konudur. Anahtar Sözcükler: Özürlülük, yoksulluk, özürlülüðün nedenleri, özürlülüðün önlenmesi
Abstract
W
HO estimated that approximately 12 % of developing countries population is disabled and a higher proportion of living in these countries are experiencing cronic poverty. According to this estimate approximately 7.5 million disabled people are living in Turkey. When we consider disable people with their family, we can understand that disability and poverty can be involved in a large population. There is two-way connection between poverty and disability. The more poverty increases risk of disability, the more disability leads to poverty. Poverty for disable people together with exclusion from community results to economic, social and political unwilling consequences. That’s why, relationship between poverty and disability, which leads to heavy economic and social burden on community and also government, should investigate and discuss carefully. In this article is discussed the relationship between poverty and disability, the consequences of this relationship and the roles of social actors for solving the negative effects of this relationship. Moreover, it’s considered largely healthy burdens of disability which is an important he-
Yo k s u l l u k v e Ö z ü r l ü l ü k
399
althy problem and the article is emphasised the ways of prevention of disability which.decreases poverty. Key Words: Disability, poverty, causes of disability, prevention of disability
Giriþ
B
u makalede yoksulluk ve özürlülük iliþkisi, sonuçlarý ve yýkýcý etkilerinin ortadan kaldýrýlmasý için toplumsal aktörlere düþen görevler tartýþýlmaktadýr. Aðýrlýklý olarak da önemli bir halk saðlýðý olan özürlülüðün saðlýk açýsýndan yükleri ve özürlülüðün önlenmesinin yoksullaþmayý azaltýcý yönleri ele alýnmaktadýr. Özürlülük, bireyin doðuþtan ya da sonradan herhangi bir hastalýk ya da kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerini çeþitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaþama uyum saðlama ve günlük gereksinimlerini karþýlamada güçlüklerle karþýlaþmasý durumudur (ÖZÝ, 2000).. DSÖ dünya nüfusunun %10’unun özürlü olduðunu tahmin etmektedir. Bu sayýlar yetersiz beslenme gibi nedenlerden kaynaklanan, hafif ve iyileþebilir özürlü insanlarýn büyük bir kýsmýný kapsamaktadýr. Bundan sonra yapýlan çalýþma ve taramalarda 55 farklý ülkeden alýnan sonuçlar özürlü oranlarýnýn %2-%21 arasýnda deðiþtiðini göstermektedir. Sonuçlarýn deðiþkenliði tarama yöntemlerinin farklýlýðýndan kaynaklanmaktadýr. Bu bize özürlülüðün tanýmlarý ve tarama teknolojisi ile ilgili acil standadizasyon ihtiyacý olduðunu göstermektedir (UNDP, 1999). 1990 yýlý tahminlerine göre dünyada 279 milyon orta ve ciddi özrü olan insan yaþamaktadýr. Bunlarýn üçte biri (93 milyon) geliþmiþ ülkelerde, üçte ikisi (183 milyon) az geliþmiþ ülkelerde bulunmaktadýr. Dünya ortalamasý %5,21 dir. 1992 de geliþmekte olan ülkeler için tahmini sayý 200 milyon, tüm dünyada ise 300 milyondur. Geleceðe yönelik tahminler 2025 yýlýnda dünyada özürlü sayýsýnýn 600 milyona yaklaþacaðýný göstermektedir (UNDP, 1999).
400 YOKSULLUK
Ülkemizde özürlü sayýsýný gösteren veriler yoktur. Baþbakanlýk Özürlüler Ýdaresi Baþkanlýðý’nýn Devlet istatistik Enstitüsüne yaptýrdýðý Türkiye Özürlüler Araþtýrmasý bu alandaki ilk ciddi veriyi oluþturacaktýr. Bu çalýþmanýn sonuçlarýnýn Haziran 2003’de alýnmasý beklenmektedir. Bugün itibariyle, Dünya Saðlýk Örgütü’nün geliþmekte olan ülkelerde nüfusun %12 si özürlüdür tahmininden hareketle, ülkemizde yaklaþýk 7,5 milyon özürlü olduðu kabul edilmektedir. Aileleri ile birlikte düþünüldüðünde ülkemizde özürlülük oldukça geniþ bir kitleyi ilgilendirmektedir.
Özürlülüðün Nedenleri Özürlülüðün nedenleri baþlýca üç grupta incelenmektedir. 1. Doðum Öncesi Nedenler: Akraba evlilikleri, kromozom anomalileri, metabolik bozukluklar, kan uyuþmazlýðý, annenin sistemik hastalýklarý, gebelik sýrasýnda geçirilen hastalýklar, anne yaþý, sýk ve çok doðum, ilaç, alkol ve sigara kullanýmý, X-ray ve radyasyona maruz kalmak, yetersiz beslenme ve travmalar. 2. Doðum Sýrasýndaki Nedenler: Doðumun geç ve güç olmasý, zor doðum nedeniyle meydana gelen zedelenmeler, saðlýk personeli yardýmý olmadan doðum yapma, hijyenik olmayan doðum koþullarý 3. Doðum Sonrasý Nedenler: Hastalýklar, yetersiz beslenme, kazalar, doðal afetler, savaþ, terör
Yoksulluk ve Özürlülük Iliþkisi Yoksulluk ekonomik bir terim olarak, kabaca temel yaþam gereksinimlerini karþýlayacak yeterli gelire sahip olmama durumu olarak tanýmlanmaktadýr. Ancak, yoksulluk yalnýzca gelir oranlarý ile ilgili deðil, ayrýca sosyal dýþlanma ve güçsüzlükle de ilgilidir. Ýnsanlar sosyal kurumlardan statüleri, özel durumlarý, ýrk ve cinsiyetleri nedeniyle dýþlanma sonucu yoksullaþýrlar. Yoksulluk “yok” u ve “yokluk”u yani dýþlanmayý ifade eden bir terimdir. Bu açýdan bakýldýðýnda geçmiþte daha çok insanlarýn belli nesne ve araçlardan yoksun olmasý anlamýna gelen yoksulluk, günümüzde insan olma niteliklerinden yoksunluk olarak karþýmýza çýkmaktadýr (ÝHD, 2002). Özürlülük ve yoksulluk iliþkisi iki yönlüdür. Özürlülük hem yoksulluðun nedeni hem de sonucudur. Özürlülerin büyük bölümü yoksuldur, bu yalnýzca geliþmekte olan ülkelerde deðil, geliþmiþ ülkelerde de ayný þekildedir. Genel yoksul nüfusun da en yoksul kesimini oluþturan bir gruptur. Buna karþýn yine de özürlülerin hepsinin ekonomik olarak yoksul olduðu söylenemez (Elwan,1999)
Yo k s u l l u k v e Ö z ü r l ü l ü k
401
Özürlülük bir saðlýk sorunu olarak baþlamakla birlikte, beraberinde temel yaþamsal ihtiyaçlarýný karþýlama, insan onuruna yakýþýr biçimde yaþama koþullarýný yitirme ve giderek toplumdan ve yaþamdan dýþlanma tehlikesini getirmektedir. Dýþlanma kaynak eksikliðine, beklentilerin azalmasýna, saðlýk ve eðitim eksikliðine yol açar (Elwan,1999) Özürlülükten kaynaklanan ek maliyetler, sosyal hizmetlerden ve toplumsal aktivitelerden dýþlanma veya marjinalleþme özürlüleri ve ailelerini daha kötü bir duruma düþürür. Ek maliyetler ekstra týbbi ödemeleri, özel ekipman ve hizmetleri, saðlýk hizmeti sunan kiþilere yapýlan ödemeleri kapsar. Yoksul kesimlerde özürlülerin sorumluluðu genellikle ailededir, aile desteði olmadan özürlülerin yaþama þansý çok düþüktür. Bu geliþmiþ ülkelerde bile ayný biçimdedir (Elwan, 1999). Özürlülerin dýþlanmasý, evde ve toplumda üretken bir birey olarak yaþamasýna engel olur ve bu da yoksullaþmalarýný artýran bir faktördür. Fiziksel engeller, yetersiz ya da uygun olmayan ulaþým hizmeti, ulaþýlabilirlik sorunlarý, öðretim eþitsizliði, eðitime ve istihdama katýlýmýný zorlaþtýracaðý için hem ekonomik bir gelir elde etmesini, hem de sosyal katýlýmýný engelleyecektir (Yeo,2001). Özürlüler arasýnda bazý gruplar çok daha fazla yoksulluk riskiyle karþý karþýyadýrlar. Yaþlýlar, zihinsel özürlüler, kadýnlar ve çocuklar. Özellikle geliþmekte olan ülkelerde, özürlü kadýnlara ve kýz çocuklarýna daha az bakým ve yiyecek verilir, týbbi bakým ve rehabilitasyon hizmetlerine daha az eriþebilirler, daha az eðitim ve istihdam olanaklarýna sahiptirler. Evlenme þanslarý daha düþüktür, fiziksel ve zihinsel taciz riski ile daha çok karþý karþýyadýrlar (Elwan,1999). Tüm bu nedenlerle özürlü kiþiler, gelirle ilgili olduðu kadar, özürlerinden kaynaklanan ek maliyetler ve sosyal dýþlanma nedeniyle de kronik yoksulluðu yaþayan kiþilerdir.
Özürlülüðün Nedeni Olarak Yoksulluk Gelir, sosyo-ekonomik durum, yaþama koþullarý ve eðitim düzeyi ile açýklanan yoksulluk, saðlýk için en belirleyici risk faktörüdür. Yoksulluk altýnda yaþamak düþük yaþam beklentisi, bebek ölüm oranlarýnda artýþ, üreme saðlýðýnýn bozulmasý, enfeksiyon hastalýklarý riski, sigara, alkol ve madde kullanýmýnda artýþ, bulaþýcý olmayan hastalýklarýn yaygýnlýðý, depresyon, intihar, antisosyal davranýþlar, þiddet ve çevresel risk maruziyetinin artmasý ile yakýndan ilgilidir (WHO, 2002). Yoksulluk, kiþilerin toprak, barýnak, gýda ve temizlik ihtiyaçlarýný, saðlýk ve eðitim hizmetlerine ulaþmalarýný etkileyen önemli bir faktördür. Yoksul aile-
402 YOKSULLUK
ler, yeterli yiyeceðe ve temel temizlik koþullarýna sahip deðildirler, önleyici saðlýk hizmetlerinden yeterince yararlanamazlar. Düþük kaliteli evlerde yaþarlar ve tehlikeli iþlerde çalýþýrlar (Elwan, 1999). Yoksulluk nedeniyle ortaya çýkan hastalýklar özürlülüðün en temel nedenidir. Kötü beslenme, tehlikeli çalýþma ve yaþama koþullarý, baðýþýklama programlarýna sýnýrlý ulaþým, saðlýk hizmetlerine ulaþamama, doðum öncesi ve doðum sonrasý bakým yetersizliði, kötü hijyen ve sanitasyon, özürlülüðün nedenleri hakkýnda yetersiz bilgi, savaþ ve terör, doðal felaketler hepsi özürlülüðe neden olan faktörlerdir (DFID,2000.). UNÝCEF’e göre az geliþmiþ ülkelerde yoksulluðun özürlülüðün sýklýðýný ve ciddiyetini etkileyen faktörleri aþaðýdaki biçimde sýnýflandýrýlabilir(Elwan,1999) • Aþýrý fakirleþme • Okuma yazma oranýnýn düþük olmasý • Saðlýk, eðitim ve refah için gerekli önlemlerin farkýnda olmama • Özürlülüðün nedenleri, önlenmesi ve tedavisi hakkýnda doðru bilgiye sahip olmama (tüm düzeylerde..köylülerden üst düzeye kadar) • Bozukluklara neden olan faktörlerin önlenmesi için yeterli programlarýn olmamasý ve bozukluklara ve özürlülere yanýt verecek yeterli servislerin olmamasý • Maddi yetersizlik, coðrafi uzaklýk, ve sosyal engeller bir çok çocuðun var olan hizmetlerden de yararlanmasýný imkansýz hale getirmektedir. • Eldeki sýnýrlý kaynaklarýn doðru kullanýlmamasý • Saðlýk, eðitim, refah ve iþe hazýrlama hizmetleri ile ilgili yapýlanmalarýn olmamasý veya yetersiz olmasý • Özürlülüðün önlenmesi ve rehabilitasyonu ile ilgili aktivitelere geliþim stratejilerinde az yer verilmesi Birleþmiþ Milletler özürlülük nedenlerini ve oranlarýný þu þekilde bildirmiþtir (DFID, 2000).
Yo k s u l l u k v e Ö z ü r l ü l ü k
403
Yetersiz beslenme yoksuluðun en önemli sonucu ve özürlülüðün en önemli nedenidir. Yoksulluktan kaynaklanan yetersiz beslenme öncelikle kadýnlarý ve çocuklarý etkiler. Yetersiz beslenen kadýnlar düþük doðum aðýrlýklý bebeklere sahip olurlar. Global ve bölgesel ölçekte hastalýklarýn ortaya çýkmasýna neden olan temel risk faktörlerini inceleyen bir araþtýrmada “çocuk ve annelerin düþük aðýrlýklý olmasý” en önemli risk faktörü olarak belirlenmiþtir. Düþük doðum aðýrlýðý erken ve geç yenidoðan ölümlerinin en önemli nedenidir. Bunun yaný sýra düþük doðum aðýrlýðý ile doðan bebeklerin bulaþýcý hastalýklara yakalanma riski daha fazla, bu hastalýklarla baþetme kapasiteleri ise daha azdýr. Düþük doðum aðýrlýðý bebeklerin büyüme ve geliþmesini yavaþlatýr, görme, iþitme , öðrenme ve zihinsel sorunlara neden olur (Hatun,2002). Kadýnlarýn yetersiz beslenmesi anne sütünün erken kesilmesine ve dolayýsýyla bebeðin yeterince beslenememesine yol açar. Saðlýklý geliþim için gerekli besini (anne sütü) alamayan bebek yaþamýna kötü bir baþlangýç yapmýþ demektir. Beslenme yetersizliði olan çocuklarda enerji ve protein yetersizliðinin yanýsýra iyot, demir, A vitamini ve çinko gibi vitamin eksiklikleri de sýk görülür. Demir eksikliði baþta olmak üzere vitamin eksiklikleri çocuklarýn fiziksel ve zihinsel geliþimini engelleyerek ciddi özürlere neden olmaktadýr(Hatun,2002). Yoksul kiþiler genellikle hastadýr veya çok kolay hastalýklara yakalanabilirler. Baþlangýçta kolaylýkla tedavi edilebilecek olan bu hastalýklar saðlýk hizmetlerine yeterince ulaþamadýklarý için kolaylýkla kalýcý hasarlara yol açabilirler (Elwan, 1999). Uygun ve zamanýnda saðlýk hizmetine ulaþamama özellikle doðum öncesi ve doðum sonrasý bakýmda ciddi aksamalara yol açar. Geliþmekte olan
404 YOKSULLUK
ülkelerdeki bir baþka önemli özürlülük nedeni doðum öncesi ve doðum sonrasý bakým yetersizliðidir. Dünya Saðlýk Örgütüne göre her yýl en az 20 milyon kadýnýn hamilelik ve doðum nedeniyle saðlýðý bozulmakta ve özürlü olmaktadýr. Uygun olmayan koþullarda ve geleneksel yöntemlerle yapýlan doðumlar bebeklerin özürlü olma riskleri artmaktadýr. Anne saðlýðýnýn kötü olmasý bebeði ve ailenin tümünü de etkiler (WHO, 1994). Yetersiz beslenme, uygun saðlýk hizmetine ulaþamam gibi nedenlerle oluþan özürlerin büyük bir bölümünün erken tanýlanmasý ve tedavisi kalýcý özürlere dönüþmesini engelleyebilir. Erken taný ve tedavi hizmetlerinden yararlanmak için yine saðlýk hizmetlerine ulaþabilmek gerekir. Erken tanýsý yapýlmýþ bir hastalýða sahip olsa bile insanlar, bu defa da tedavi için gerekli olanaklara sahip olmama nedeniyle kalýcý özürler geliþtirebilmektedirler (CDC, 2002). Gözlük, iþitme cihazý, koltuk deðneði yokluðu gibi nedenler müdahalelerin eksik kalmasýna neden olabilir (Elwan, 1999). Yoksul kesim içindeki baþka bir özür nedeni eðitim eksikliðidir. Okuma yazma bilmeyen kadýnlarýn daha fazla özürlü çocuk sahibi olma riski vardýr. Eðitimsizlik beraberinde yanlýþ inanç ve tutumlarý ve olumsuz saðlýk alýþkanlýklarýný getirir. Özürlülüðün nedenleri, önlenmesi ve tedavisi hakkýnda yeterli bilgiye sahip olmayan kiþiler gerekli davranýþ deðiþikliklerini de gerçekleþtiremezler. Sosyal, ekonomik ve kültürel alt yapýdaki yetersizlikler önleme çalýþmalarýnýn baþarýsýzlýða uðramasýna neden olabilmektedir(Elwan, 1999). Akraba evliliðinin en çok görüldüðü grup yoksullardýr. Akraba evliliði daha çok eðitim düzeyi düþük ve kapalý toplumlarda yaygýn olarak görülmektedir. Yoksulluk sonucu ortaya çýkan eðitim eksikliði ve sosyal dýþlanma akraba evliliklerini artýran bir faktördür. Akraba evliliði genetik hastalýklarýn nesilden nesile taþýnmasýný saðlayarak ailede pek çok özürlü çocuk doðmasýna neden olan bir olgudur. Ülkemizde akraba evliliði oraný %21 dir. Akraba evliliðinde doðumsal özürlülük görülme sýklýðý normal popülasyonun 2-4 katý kadar artmaktadýr (ÖZÝ,2000) Aile planlamasý hizmetlerindeki yetersizlikler ve bilgi eksikliði yoksul kadýnlarýn sýk ve çok sayýda çocuk doðurmasýna neden olmaktadýr. Ýki yýldan sýk aralýklarla ve beþten fazla doðum yapýlmasý bebeklerin özürlü olma riskini artýrmaktadýr (ÖZÝ,2000). Yoksul temel temizlik koþullarýna uygun olmayan evlerde ve genellikle kalabalýk bir ortamda yaþarlar (Elwan, 1999). Bu durum bulaþýcý hastalýklarýn görülmesini artýran önemli bir faktördür. Bulaþýcý hastalýklar özellikle anne ve çocuðun yaþamýný ciddi biçimde tehdit eden ve ölümlerin yanýsýra kalýcý özürlere neden olan bir durumdur.
Yo k s u l l u k v e Ö z ü r l ü l ü k
405
Kazalar yine önemli bir özür nedeni olarak yoksul kiþileri tehdit etmektedir. Zor ve tehlikeli iþlerde çalýþma eðilimi, kötü ev çevresi ve uygun olmayan ulaþým koþullarý yoksul kiþilerin daha fazla trafik, ev ve iþ kazasýyla karþýlaþmalarýný ve bunlara baðlý özürlülüðün artmasý riskini getirir. Herhangi bir kaza sonrasý acil yardým alma zorluklarý bu riski artýrýr (Elwan, 1999). Yoksulluðun sonucunda genel bir kendine güvensizlik, benlik saygýsýnda azalma ve ciddi tükenmiþlik söz konusudur. Bu durum kronik depresyon baþta olmak üzere çeþitli psikiyatrik hastalýklara zemin hazýrladýðý gibi, sigara, alkol ve madde baðýmlýlýðý riskini de artýrmaktadýr. Kronik depresyon farkýndalýk düzeyini ve harekete geçme yeteneðini düþürür, yaþamýn anlamsýzlýðý duygusu yaratýr. Bu durumda hastalýklarýn farkedilmesi, önemsenmesi ve zamanýnda müdahale þansý azalýr. Özellikle çocuklarda sosyal uyarýlma eksikliði ciddi biçimde zihinsel ve psikolojik sorunlara yol açar. Geliþmekte olan ülkelerde teknolojik geliþmelere ulaþmak geç olmaktadýr. Teknolojik yetersizlikler özellikle önleme, erken taný ve rehabilitasyon hizmetlerinin kalitesini düþürmektedir. Az sayýdaki eðitilmiþ personel ve geliþmiþ teknolojinin yoksullara ulaþmasý neredeyse mümkün olmamaktadýr. Az geliþmiþ ülkelerdeki bilimsel araþtýrmalarýn yetersizliði, geliþmiþ ülkelerde yapýlan araþtýrma sonuçlarýnýn kullanýlmasýna neden olmakta, dolayýsýyla da ülkenin kendi gerçeklerine uygun programlarýn hayata geçirilmesini güçleþtirmektedir.
Özürlülüðün Önlenmesi Özürlülüðün %50 den fazlasý önlenebilir ve direk olarak yoksullukla iliþkili nedenlerden ortaya çýkmaktadýr. Çoðunlukla önleme çalýþmalarý basit ve düþük maliyetli müdahalelerdir (Yeo,2001).. Özürlülük yalnýzca bu sorunu yaþayan bireye deðil, ailesine, tüm topluma ve devlete önemli yükler getiren bir halk saðlýðý sorunudur. Özürlülüðün maliyeti göz önüne alýndýðýnda önleme çalýþmalarý daha maliyet etkin çalýþmalardýr (DFID, 2000). Saðlýðýn geliþtirilmesi, özürlülüðün önlenmesinin yoksulluðun azaltýlmasýna olan pozitif katkýsý göz ardý edilen bir unsurdur. Ýyi saðlýk gelir daðýlýmýndan daha çok ve eþit pay düþmesini saðlayarak verimliliði artýrýr. Saðlýklý çocuklar daha iyi öðrenirler, saðlýklý bir yetiþkin olarak çalýþabilirler ve ailelerine bakabilirler (WHO,1999). Özellikle geliþmekte olan ülkelerde önlenebilir beslenme yetersizliðine ve bulaþýcý hastalýklara baðlý özürlülük oranýnýn çok yüksek olmasý, önleme çalýþmalarýnýn önemini göstermektedir (Elwan, 1999).
406 YOKSULLUK
Yo k s u l l u k v e Ö z ü r l ü l ü k
407
Yoksulluða Baðlý Özürlülüðün Önlenmesi Ýçin Öneriler • Yaþam koþullarýnýn ve standartlarýnýn iyileþtirilmesi • Ýyi beslenme • Temiz su ve sanitasyon hizmetlerinin geliþtirilmesi • Çevre saðlýðýnýn geliþtirilmesi • Eðitim hizmetlerine ulaþýlabilirliðin artmasý • Kýz çocuklarýnýn ve kadýnlarýn eðitimine önem verilmesi • Bilgilendirme • Saðlýk hizmetlerinin iyileþtirilmesi • Saðlýk hizmetlerinin herkes için ulaþýlabilir hale getirilmesi • Birinci basamak saðlýk hizmetlerinin genel düzeyi ve kapsamý • Doðum öncesi ve doðum sonrasý bakým ve eðitim • Tarama programlarýnýn yaygýnlaþtýrýlmasý • Spesifik hastalýklar için özel önleme programlarýnýn geliþtirilmesi • Saðlýk personeli eðitimi • Çatýþmalarýn önlenmesi • Güvenli ulaþým • Bütçeden saðlýk, eðitim ve araþtýrma-geliþtirme için daha fazla pay ayrýlmasý
YOKSULLUK III. Cilt
Deniz Feneri Yayýnlarý Ýstanbul 2003 Editörler Doç. Dr. Ahmet Emre Bilgili Arþ. Görv. Ýbrahim Altan
Kapak Tasarým Ahmet Altay Ýç Düzen Hayat Yayýnlarý Basým Yeri & Tarihi Ýstanbul 2003 ISBN 975-92198-1-6
YOKSULLUK III. Cilt
Ýçindekiler
5
Ýçindekiler YOKSULLUK
VE
SÝVÝL TOPLUM KURULUÞLARI
Yoksulluk ve Sivil Toplum Kuruluþlarý/ Nazif Öztürk ................................ 8 Türk-Ýslam Medeniyetinde Vakýflarýn Önemi ve Fonksiyonlarý / Ahmet Turan Yüksel........................................................ 22 Osmanlý Yetiminin Hamisi: Eytam Sandýklarý / Tahsin Özcan ................ 32 Osmanlý Devletinin Mekke ve Medine’de Yoksullar Ýçin Kurduðu Vakýflar / Mustafa Güler ............................................................ 40 Sürdürülebilir Kýrsal ve Kentsel Kalkýnma Derneði* (SÜRKAL) ve Yoksullukla Mücadele Yaklaþýmý / Ahmet Saltýk...................................... 54 Bir Yardým Yönetimi Modeli: Deniz Feneri Örneði / Ahmet Emre Bilgili - Ýbrahim Altan ...................... 62 Yoksulluk Sýnýrý ve Asgari Ücret / Enis Baðdadioðlu .............................. 108 Sosyal Koruma, Ýstihdam ve Fakirliðin Giderilmesi / Osman Yýldýz ...... 126 Yoksulluðun Önlenmesinde Sivil Toplumun Rolü ve Gönül Kuþaðý Derneði / Lütfi Sunar ...................................................... 132 Yoksulluk ve Dayanýþma / Mehmet Yusufoðlu ...................................... 150 Yoksullukla Mücadelede Yerel Bir Dost: Dost Eli / Adnan Arý ................ 160 Yoksulluðu Yenmek Ýçin Acil Plan / Þener Özþahin .............................. 168 Yoksulluðun Tüketilmesinde Ticaret Odalarýnýn RolüKonya Örneði / Ahmet Poçanoðlu .......................................................... 174 Yoksulluk ve Eskiþehir Ticaret Odasý / Ali Ýhsan Akyol .......................... 182 Yoksulluk ve Yerel Yönetimler / Melek Parman ...................................... 188
YOKSULLUK
VE
GÜZEL SANATLAR
Edebiyatýn Tükenmez Malzemesi: Yoksulluk/ Hasan Boynukara .......... 196 Türk Sinemasýnda Yoksulluk ve Mekan / Fatoþ Adiloðlu........................ 212 Tevfik Fikret’in Rubab-ý Þikeste’sinde Yoksulluk / Yaþar Þenler ............ 222 Adana Âþýklýk Geleneðinde Yoksulluk / Bülent Arý ................................ 232
6 YOKSULLUK
YOKSULLUK
VE
ÇOCUK
Beyoðlu Bölgesinde Yaþayan Yoksul Aileler ve Sokakta Çalýþan Çocuklar / Abdullah Karatay, Arif Laçin, Talip Yiðit, Hayrettin Pala ........................ 254 Yoksulluk ve Sokak Çocuklarý / Yusuf Ahmet Kulca - Ümran Korkmazlar (Oral) .................................... 272 Sokaðýn Yoksul Çocuklarý: Ýstanbul Örneði / Saim Can Beritan ............ 278 Yoksulluk ve Sokakta Çalýþan Çocuklar (Mersin Örneði) / Mehmet Güngör...................................................................................... 290 Yoksulluk ve Yoksunluðun Bir Ürünü: Çocuk Suçluluðu / Yüksel Baykara Acar-Özlem Cankurtaran Öntaþ .... 298 Yoksulluðun Cezaevlerine Yansýmasý / Gülay Uryanoðlu ...................... 314
YOKSULLUK
VE
SAÐLIK
Çocukluktaki Yetersiz ve Kötü Beslenme ile Yoksulluðun Ýliþkisi / Adnan Kulaksýzoðlu .............................................. 318 Küreselleþtirmenin Acýmasýz, Bilinçli Silahý: “Yoksullaþtýrma” ve Halk Saðlýðý / Ahmet Saltýk .................................................................... 330 Diyarbakýr’da Göç Alan Bölgelerde Kadýn ve Çocuk Saðlýðýna Ýliþkin Bazý Notlar / Nuran Elmacý-Pervin Özelçi ........ 352 Yoksulluk; Kalýtsal Hastalýklardan Korunma ve Genetik Teknolojiden Yararlanma / Fulya Tekþen .................................. 362 Ýstanbul ve Ankara’daki Bazý Kamu Hastanelerinde Refakatçýlarýn Ýhtiyaçlarý, Yaþadýklarý Sorunlar ve Çözüm Önerileri / Mustafa Taþdemir - Didem Söylemez - Ýbrahim Altan - Esra Çelik M. Selim Aslan - A.Mahir Þenyuva, Hasan Talay - Osman Çelik .......... 366 Sosyo-Ekonomik Düzeyin Boy, Kilo, Kan Basýncý ve Peakflowmetre Düzeyleri Ýle Ýliþkisi / Zekeriya Aktürk, Nezih Daðdeviren, Mustafa Taþdemir, Mevlüt Türe, Yasemin Tazeyurt .............................................................. 378 Tüberküloz Hastalýðý ve Yoksulluk Ýliþkisi Üzerine Multidisipliner Bir Araþtýrma / M. Zafer Danýþ, Ümit Onat, Yasemin Danýþ .................. 388
YOKSULLUK, ÝSTATÝSTÝK
VE
TARIM
Yoksulluk Ölçümleri ve Avrupa Birliðinde Yoksulluk / Güzin Erdoðan .... 404 Türkiye’de Hanehalký Yoksulluk Profili ve Yoksulluk Kestirimine Yönelik Regresyon Modelleri / Yusuf Yardýmcý, Sevil Uygur, Sema Alýcý, Haluk Levent, Sühendan Ekni 408 Tarladan Sofraya Yoksulluk / Kemal Çelik.............................................. 432 Dað Köylülerinin Kalkýnmasýnda Kullanýlacak Doðal Bir Kaynak: Geofit Bitkileri / Þevket Alp .................................................................... 440
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
YOKSULLUK
7
VE
SÝVÝL TOPLUM KURULUÞLARI
8 YOKSULLUK
Yoksulluk ve Sivil Toplum Kuruluþlarý Nazif Öztürk Dr.,Türkiye Yazarlar Birliði Genel Baþkaný. e-posta:
[email protected]
Öz
Y
oksulluk, çaðlar boyu bütün milletlerin ortak problemlerinin baþýnda yer alan bir olgudur. Bu problemin bertaraf edilmesinde milletlerin takip ettiði yol ve yöntemler farklýlýk arz etmektedir. Bizim medeniyetimizin ortaya koyduðu anlayýþ, farklýlýklarý barýndýrmakla birlikte, bütün bunlarý aþan bir yaklaþýmý ihtiva etmektedir. Evrensel bir sorun olan yoksullukla baþ etmek isteyen milletler kamu ve özel sektörün yanýnda taraflarý bilgilendirip motive edecek ve bu konuda yatay ve dikey hareketliliðe kapý aralayacak demokratik sivil toplum kuruluþlarýný harekete geçirmek zorundadýrlar. Bu bildiride yoksulluk sivil toplum kuruluþlarý çerçevesinde tartýþýlmaktadýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Sivil Toplum Kuruluþlarý, Sivil toplum, Vakýflar, Sosyal Yardýmlaþma.
Abstract
P
overty is a phenomenon that has been at the top of common problems of countries throughout the ages. The elimination of this problem requires a different approach from the road and methods that countries have followed until now. The concept that our civilization has put forth includes an approach that includes the accommodation of differences and that transcends them. Countries that want to overcome the universal problem of poverty must inform all parties as well as the public and private sectors, motivate them and open the door of vertical and horizontal action and put democratic civil organizations into action. This paper discusses poverty within the framework of non-governmental organizations. Key Words: Poverty, Non-governmental organizations, Civil society, Foundations, Social solidarity
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
9
Y
oksulluk, çaðlar boyu bütün milletlerin ortak problemlerinin baþýnda yer alan bir olgudur. Bu problemi halletmek insanlýðýn temel gayeleri arasýnda olmasýna raðmen bugüne kadar kesin bir çözüm bulunamamýþtýr. Amaçlar ayný olmasýna karþýlýk, yoksulluðun bertaraf edilmesinde milletlerin takip ettiði yol ve yöntemler farklýdýr. Kimileri çözümü sosyal devlet ilkesinde, kimileri sosyal güvenlik sisteminin toplumun tamamýný kapsayacak þekilde geniþletilmesinde, kimileri de bu anlayýþýn bir uzantýsý olarak iþsizlik sigortasýnda aramýþtýr. Fakat bugüne kadar bunlardan hiçbiri tek baþýna yeterli olamamýþtýr. Düþünülen bu çözüm yollarý, kiþilerin daha önceden pirim ödemesi esasýna dayanmakta ve uygulamasý sanayi devrimi sonrasýna rastlamaktadýr. Bizim medeniyetimizin ortaya koyduðu anlayýþ, bu ve benzeri düþünceleri içinde barýndýrmakla birlikte, bütün bunlarý aþan bir yaklaþým ihtiva etmektedir. Bizim medeniyetimizin ortaya koyduðu sosyal siyaset anlayýþýna göre, eþit olmasa bile diðer canlýlar gibi, insanlarýn da yaþadýðý ülkenin zenginliklerinden yararlanma haklarý vardýr. Bu haklarýn asgari miktarý, “Beytü’lmal”den yararlanacaklar tadat edilerek ortaya konulmuþtur1. Beytü’l-mal’in yetersiz kaldýðý veya burada sayýlan sýnýflarýn ve öngörülen miktarlarýn ötesinde toplumsal refahý tabana yaymak amacýyla özel þahýslar devreye sokulmuþtur. Gönüllülük esasýna dayanan ve yoksullukla mücadele etmek amacýyla kurulan sivil toplum kuruluþlarýnýn, cemiyet içerisinde yaþayan bireyler arasýnda gelir-servet daðýlýmýnýn dengelenmesi açýsýndan, toplum ve devlet hayatýmýzda derin izleri bulunmaktadýr. Meseleye bu zaviyeden bakýldýðýnda, karþýmýza cevaplandýrýlmasý gereken bir takým sorular çýkmaktadýr. Sivil toplum nedir, bizim tarihimizde sivil 1
”Sadakalar(zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düþkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri(Ýslâm’a) ýsýndýrýlacak olanlara, (hürriyetlerini satýn almaya çalýþan) kölelere,
10 YOKSULLUK
toplum kuruluþlarý var mýdýr? Eðer varsa bu kuruluþlar yoksullarý görüp gözetmekte nasýl bir yol ve yöntem takip etmiþlerdir? Yoksul kimdir? Yapýlacak yardýmýn usul ve esaslarý nasýl olmalýdýr? Esas olan yardým almak mý, yoksa yardým etmek midir? Demokratik sivil toplum kavramý; devletin ve devlet otoritesinin dýþýndaki ekonomik ve toplumsal alaný nitelemek için kullanýlan ve kendi ilke ve kurallarýna göre iþleyen, devletin teþkilat alaný dýþýnda kendi kendini düzenleyen özerk alanlarý ifade etmek için kullanýlmaktadýr. Bazýlarýnýn zannettiði gibi sivil toplum, askerî kesimin karþýtý deðil; topyekün devlet alaný dýþýndaki sahalarý ifade etmek ve bu nitelikteki iktisadî, toplumsal, kültürel, etik vb. alanlarý kapsamaktadýr2. Genel olarak sivil toplum kavramý, “devlet denetimi veya baskýsýnýn ulaþmadýðý veya belirleyici olmadýðý alanlarda bireylerin/gruplarýn devletten izin almadan, kovuþturmaya uðrama korkusu taþýmadan ve ekonomik iliþkilerin baskýsýndan büyük ölçüde baðýmsýz hareket ederek tutum belirleyebildikleri, gönüllü ve rýzaya dayalý iliþkilerin ve kurumlarýn oluþturulabildiði bir toplumu” ifade eder. Sivil toplum kuruluþlarýný resmi ya da yarý resmi kuruluþlardan ayýran en belirgin fark, devlete baðýmlý olmamalarý ve tamamen gönüllü iliþkilere dayanmalarýdýr. Bu bakýmdan, çevre, saðlýk, kadýn, gençlik, çocuk, özürlüler, hayýr ve yardýmlar, kentleþme, bilim ve teknoloji, tüketici, çalýþma hayatý, insan haklarý, kültür ve sanat gibi alanlarda ortaya çýkan sorunlarý ve bunlarýn çözümüne yönelik çalýþmalarý amaç edinen gönüllü oluþumlar, gerçek sivil toplum kuruluþlarýdýr3. Batýlý sosyologlar ve siyaset bilimcileri Ýslâm toplumlarýný, batýdaki geliþmelerin en olumsuz uç noktasýna yerleþtirmiþ ve toplumlar arasýnda karþýlaþtýrmalarý yaparken, mevcut farklýlýklarý batýdaki geliþmeler baðlamýnda deðerlendirmiþlerdir. Bu bakýþa göre Ýslâm toplumlarýnda baðýmsýz þehirlerin, burjuva sýnýfýnýn, rasyonel kurallara göre hareket eden bir bürokrasinin, özel mülkiyetin ve burjuva kültürünü oluþturan bazý haklarýn olmamasý sivil toplumun geliþmesini önlemiþtir. Böylece Ýslâm toplumlarýnýn en belirgin özelliði sivil toplumun yokluðu olmaktadýr. Bir baþka ifade ile devlet ile kiþiler arasýnda aracýlýk yapacak bir kurumlar aðý bulunmamaktadýr. Böyle bir toplumsal eksiklik, doðu despotizmini doðurmuþtur4.
2 3
borçlulara, Allah yolunda çalýþýp cihat edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir”(KKIX/60). Yýlmaz, Aytekin, “Sivil Toplum, Demokrasi ve Türkiye”,Yeni Türkiye Sivil Toplum Özel Sayýsý, Kasým-Aralýk 1997, Yýl 3, S. 18, s.86. Atar, Yavuz, “Demokratik Sistemde Sivil Toplumun Fonksiyonu ve Sivil Toplum Devlet Düalizmi”, Yeni Türkiye Kasým-Aralýk 1997, Yýl 3, S. 18, s. 98.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
11
Tarihsel bakýmdan Osmanlý’da ve genelde Ýslâm aleminde sivil toplumun olmadýðý þeklindeki oryantalist söylemin dayanak noktalarýnýn saðlýklý olmadýðý ve biraz üzerine gidildiðinde bu önermenin gerçeði yansýtmaktan uzak olduðu anlaþýlacaktýr. Batýlý pek çok düþünürün belirtmiþ olduðu gibi Osmanlý toplumu “monolitik” bir toplum deðildir ve bu toplumda her þey “devlet”le baþlayýp “devlet”le bitmemektedir. Doðu despotizmi çerçevesine yerleþtirilmiþ olan Osmanlý iktidarýnýn Rusya, Çin, Fars ve diðer bölgesel ve siyasal organizasyonlardan oldukça farklý olduðu belirtilmelidir. Avrupa’nýn doðusunda kalan bütün toplumsal organizasyonlarýn tek bir model ve kavramla izahýnýn, tarihsel ve sosyal gerçekleri yansýtmayacaðý bilinmelidir. Bu konuda Mümtaz’er Türköne ise “Sivil Toplum Tanrýsý Öldü mü?” baþlýklý yazýsýnda, “basit bir toplumsal gerçeði ifade eden bu kavramý bir ideale, hatta bir ütopyaya dönüþtürdük. Sivil toplumu, ideal toplum olarak kavradýk. Ýsimlere, isimlerin geldiði tarihsel ve toplumsal çevrelere bakýp, gözümüzün önündeki gerçeði göremedik. Ülkemizdeki sivil toplum oluþumlarýný, batýnýn geçirdiði evreleri kriter alarak aradýk”. “Dinî cemaatlarýn, tarikatlarýn devletin dýþýnda basit insanî ihtiyaçlarýný karþýlayan sivil örgütlenmeler olduðunu, sivil toplumu arayanlar fark edemediler. Dinin, bu sivil örgütlenmelerin tutkalý olduðunu, bir direnç hattý oluþturduðunu anlayamadýlar. Toplumsal alanýn dinsel kisve ile tezahür ettiðini göremediler”5 demektedir. Yanýlgýlarýmýzý da dikkâte alarak, sivil toplumu ve amaçlarýný bu þekilde deðerlendirdiðimizde, Osmanlý Devleti’nde sivil toplum oluþumlarýnýn varlýðýndan söz edemez miyiz? Þerif Mardin’in belirttiði gibi, Osmanlý toplumunda iki ayrý hukuk kaynaðý ve bu doðrultuda iki ayrý meþru’iyet alaný mevcuttu: “Þeriat ve Örf-ü Sultanî”6. Padiþahýn kanun koyma yetkisinin bir ürünü olan “örfî hukuk”, devlet otoritesi alanýný temsil ederken “þeriat” sivil toplum alaný ile ilgili düzenlemelerin bir mecmuu idi7. Devleti yani siyasal toplumun þeriat alanýna müdahale etmesi, þeriat alanýný kendi yetkisi dahilinde görmesi söz konusu olamazdý. Örfî hukuk düzenlemeleriyle þeriatýn nispeten açýk býraktýðý anayasa ve kamu hukuku alanlarý günün ihtiyaçlarý ve þartlarý meyanýnda tanzim edilebiliyordu ve neticede devlet otoritesinin yetki alanýnda idi. Fakat devletin þe4 5 6 7
B. Turner, “Oryantalizm ve Ýslâm’da Sivil Toplum Meselesi” Yedi Ýklim, Temmuz-Aðustos 1988, S. 17-18, s. 48. Türköne, Mümtaz’er, “Sivil Toplum Tanrýsý Öldü mü?”, Yeni Türkiye , Kasým-Aralýk 1997, Yýl 3, S.17-18, s. 23. Mardin, Þerif, Türkiye’de Toplum ve Siyaset, Ýstanbul 1990, s. 16-17. Örfî hukuk hakkýnda geniþ bilgi için bkz. Davut Dursun, Osmanlý Devleti’nde Siyaset ve Din, Ýstanbul 1992, B. 2,s. 152. Ö. Lütfi Barkan, “Kanunnameler”, Ýslâm Ansiklopedisi, Ýstanbul 1977, C.VI, s. 185-186.
12 YOKSULLUK
riat alanýnda gözüken hususlarla ilgili bir düzenleme yapmasý söz konusu deðildi ve bu alan tamamen sivil topluma ait özerk bir alaný temsil ediyordu8. Diðer taraftan devletle bireyler arasýnda aracýlýk yapan ve bireyi devlet otoritesinden koruyan ikincil nitelikli özerk organizasyonlarýn bulunmadýðý önermesi de fazla tutarlý gözükmemektedir. Belki týpký batýda olduðu gibi baðýmsýz þehirler ve insan topluluklarýndan oluþan tüzelkiþiler yoktu ama, bunlarýn iþlevlerini gören farklý organizasyonlarýn bulunduðunu söylemek mümkündür. Meselâ “’ulemâ” sýnýfýnýn, “meþâyýh” ýn ve “ahilik teþkilatý ve lonca”larýn bu tür iþlevler gördüðü açýktýr.. ‘Ulemâ, genelde devletin hiyerarþik yapýsý içinde yer alan “medreseliler” arasýndan çýkýyordu. Fakat tâbi olduðu hukuk kurallarý ve tesis ettiði hükümlerde, devlet otoritesi tarafýndan düzenlenen “örfî hukuk” yerine; sultanlar dahil bütün müslümanlarý baðlayan semavî ve ilahî kaynaklý þeriat kurallarýna baðlýydý ve bu bakýmdan da, kul taifesine dayalý kapýkulu bürokrasisi ile ‘ulemâ arasýnda son derece önemli mahiyet ve konum farký bulunuyordu9. Devlet otoritesini temsil eden Sultan’ýn iktidarýnýn kullar üzerindeki konumu ile reâyâ ve ‘ulemâ üzerindeki konumu ayný deðildi. ‘Ulemâ ve reâyâ, devlet otoritesi ve iktidarý karþýsýnda, münferit bazý istisnalar olsa da, belli bir özerkliðe sahipti ve devletin bu sýnýflar üzerindeki yetkisi sýnýrlý idi. Böyle bir tablonun sivil toplum teorisi açýsýndan olumlu bir argüman sunduðu açýktýr. Bu sebeple devletle birey arasýnda ‘ulemânýn yer aldýðýný ve þeriatýn reâyâyý devlet otoritesine karþý koruduðunu ileri sürmek mümkündür10. Osmanlý Devleti için söylenmesi gereken diðer bir husus da þudur. Modern devlet yapýlarýyla kýyaslandýðýnda Osmanlý Devleti’nin klâsik kamusal hizmet alanlarýnda iþlev gördüðü, toplumun ekonomik, kültürel, sanatsal alanlarýnýn belli bir özerkliðe sahip olduðu görülür. Bu devletin sanata, kültüre, kiþilerin özel hayatýna, kimliklerine, sosyal telakkilerine, inançlarýna, eðitimlerine karýþmasý söz konusu deðildi; devlet kiþiler tarafýndan benimsenmiþ hukuku uygulamakla yükümlü idi. Dolayýsýyla devlet karþýsýnda geniþ bir özerk toplumsal alan mevcuttu ki, bu durumu sivil toplum açýsýndan olumlu olarak deðerlendirmek mümkündür. Devlet karþýsýnda özerk toplumsal alan dediðimizde; Osmanlý ve daha önceki Ýslâm devletlerinde karþýmýza vakýf sektörü ve bu sektörün organizasyonunu gerçekleþtirdiði ve finansmanýný saðladýðý geniþ bir alan çýkmaktadýr. ‘Ulemâ sýnýfýnýn yetiþtiði medreseler, görev yaptýðý eðitim kurumlarý, din hizmeti alanlarý, ahilik ve fütüvvet teþkilatýna kadar uzanan tekke ve zaviyeler, hastalarýn tedavi edildiði saðlýk hizmetleri, her gün binlerce yolcu, misafir ve yoksulun doyurulduðu imaretler, yollar, köprüler, kervansaraylar, 8
Dursun, Davut, “Devlet Karþýsýnda Sivil Toplumun Artan Gücü ve Geleceði Üzerine Bir Deðerlendirme”, Türkiye!yi Yeniden Düþünmek Sempozyumu, Ankara 22-23 Haziran 1996, s.238.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
13
çeþmeler, sebiller, mezarlýklar gibi sosyal tesisler, bu müessesenin tesis edip yaþattýðý devlet dýþý organizasyonlardýr. Güzel sanatlarýmýzýn, bediî zevklerimizin, taþ iþlemeciliðinin, oymacýlýðýn, kakmacýlýðýn, tezhibin, hatt sanatýnýn, vitrayýn, baþta mabetler olmak üzere devlet ve özel þahýslara ait olanlarýn haricindeki bütün toplumsal yapýlarýn inþasý ve tezyini bu kurum tarafýndan realize edilmiþ, desteklenip yetiþtirilen sanatkârlar tarafýndan süslenmiþtir. Tarihin bütün dönemlerinde, ilk ortaya çýkýþlarýndan itibaren dinler mevcut kurulu düzenin dýþýnda bireysel olarak baþlamýþ, sayýlarýnýn artmasýyla sivil toplum hareketlerine dönüþmüþtür. Sivil toplumu, “kendi iradesiyle örgütlenmiþ sosyal hayat alaný” þeklinde tanýmlayacak olursak11; Hz. Ýsa’nýn etrafýnda toplanan ve bu dini yaymak üzere dünyanýn dört bir tarafýna daðýlan havariler; Mekke döneminde sayýlarý kýrký buluna kadar kendi aralarýnda toplanýp sonra bir grup olarak yönetimin karþýsýna çýkan ilk müslümanlarýn bu tavýrlarý, sivil örgütlenme ve sivil toplum hareketlerinden baþka bir þey midir? Batýlý ülkelerin, “din ve devlet iþlerinin birbirinden ayrýlmasý” anlamýndaki “laiklik” ilkesine ulaþýncaya kadar12 yaþadýklarý toplumsal çalkantý ve sýkýntýlarý dikkâte aldýðýmýzda; Osmanlý Devleti’nin dinsel alaný kamu alanýndan ayýrarak, demokratik sivil toplum örgütü olduðunda hiç þüphe bulunmayan ve özel þahýs veya þahýslar tarafýndan kurulan vakýflara býrakmýþ olmasýnýn ne kadar isabetli olduðu, bugün daha iyi anlaþýlmaktadýr. Günümüzde görevlilerinin merkezî hükümetlerce atanmasý ve hatiplerin okuyacaðý hutbelerin merkezden hazýrlanýp gönderilmesi, hatta vaizlerin konuþma programýný önceden ilgili makamlara haber verme zorunluluðunun getirilmesi gibi sebepler yüzünden kamusal alan haline getirilen cami ve mescitler; Halife/ Sultanlar tarafýndan hatip tevcihlerinin yapýlmasýnýn ötesinde, çoðu külliye halinde olmak üzere vâkýflarca inþa edilmeleri ve inþaat sonrasý bakým ve onarýmlarýnýn baðlý bulunduklarý vakýflar tarafýndan yapýlmasý; Padiþahlarýn Cuma ve bayram namazlarýný eda ettiði hünkâr mahfilleri hariç, hiçbir kamu protokolü uygulanmadan geleneksel usullere göre kullanýlýyor olmalarý; Osmanlý döneminde mabetlerin sivil alanlar olduðunu düþündürmektedir. Özellikle mahalle ve köylülerin sabah ve yatsý namazlarýný cemaatla eda ettiði mahalle mescitleri veya köy camileri; imamýn önderliðinde, mahalle ve köyün yoksul, hasta, güçsüz ve sakatlarý ile öksüzlerini koruma altýna almalarý, kurduklarý avarýz vakýflarý13 sayesinde, savaþ, yangýn,
9 10 11
Dursun, Davut, Din Bürokrasisi, Ýstanbul 1991, s.72. Dursun, Davut, Devlet Karþýsýnda Sivil Toplumun Artan Gücü...s. 238-239. Diamond, Larry, “Toward Democratic Consolidation”, Journal Of Democracy, Vol. 5/3, July 1994, s.5.
14 YOKSULLUK
deprem ve benzeri tabiî afetler gibi olaðanüstü sosyal ve siyasî olaylar sebebiyle devlet tarafýndan istenilen kural dýþý vergiler karþýsýnda dar gelirlilerin vergilerini ödemeleri, kimsesiz veya yoksullarýn cenazesini kaldýrmalarý, evlenme çaðýna gelmiþ bekârlarýn düðün masraflarýný karþýlayarak evlendirmeleri, sivil örgütlenmeler açýsýndan dönemi içerisinde dikkâte deðer uygulamalardýr. Batýlýlaþma ve yenileþme dönemine kadar, sýbyan mektepleri ve medreseler, vakýflara baðlý olarak hizmet veriyordu. Bu eðitim kurumlarýnýn çalýþma esaslarý, buralarda görev alacak personelin ücretlerinin tespiti ve ders programlarý da vâkýflar tarafýndan vakfiyelerde belirtiliyordu14. Genel olarak bütün vakfiyelerde, müderrislere 50, vasýfsýz personele ve medresede eðitim gören öðrenciye, külliye içerisinde saðlanan yurt ve yemek imkânýna ilaveten burs olarak günlük 2 akçe ücret tayin edilmektedir15. Ayrýca bu kurumlarda, bürokrasiden uzak ders geçme esasýna göre faaliyet gösteriliyor, eðitim yýlý boyunca medreselerde üretilen bilgiler, külliyelerin konferans salonlarý olarak da kullanýlan camilerde ders-i âmmlar tarafýndan cemaate; tatil dönemlerinde memleketlerine giden öðrenciler tarafýndan da halka aktarýlýyor, bu sayede herhangi bir zorlama olmadan sivil inisiyatifler eliyle toplumda bir kültür bütünlüðü oluþturuluyordu16. Osmanlý Devleti’nde hayata geçirilen bu sistem sayesinde, bir sivil inisiyatif olan vakýflar eliyle ülkenin temel meselelerinde büyük bir dayanýþma ve iþbirliði gerçekleþtirilmiþtir. Sanýrým, farklý dillere, dinlere ve ýrklara mensup kesimleri, huzur ve güven içerisinde bir arada tutarak, üç kýtada, altý asýr yaþayacak bir cihan devleti kurulmasýnýn sýrrý burada yatmaktadýr. Kuþkusuz bu sonuçlarýn elde edilmesinde, vakýf kurucularýnýn ayný zamanda millî gelirin tabana yayýlmasýndan, toplumsal huzurun saðlanmasýndan ve sosyal siyaset sisteminin kurulmasýndan sorumlu olmalarýnýn payý büyüktür. Sosyal siyaset, Avrupa’daki geliþimi içerisinde, sosyal ve ahlâki muhteva taþýmayan, tabiî kanunlarýna göre iþlediði ve iþlemesi gerektiði kabul edilen iktisadî faaliyetlerin, toplumda yol açtýðý ýstýraplarý azaltmayý, ortadan kaldýrmayý ve huzurlu bir toplum oluþturmayý hedef alan bir disiplindir. Bu bakýmdan sosyal siyaset, ahlâkî saiklerle asilleþtirilmiþ bir iktisat siyaseti olarak tarif edilmektedir. Ýktisat ilmi, iktisadî faaliyetlerin iþleyiþini, gelirin nasýl daðýtýldýðýný incelerken; sosyal siyaset, gelir ve servet daðýlýmýnýn, benimsenen 12 13 14 15
Selçuk, Sami, “Laiklliði Tanýmlama Denemesi ve Taným Iþýðýnda Türkiye’nin Konumu”, Demokrasiye Doðru, Ankara 1999, s.179-189(Ayrýca bu yazý, Yeni Türkiye Cumhuriyet Özel Sayýsý, C.I, s. 2536’da da yayýmlanmýþtýr). Öztürk, Nazif, Menþe’i ve Tarihi Geliþimi Açýsýndan Vakýflar, Ankara 1983, , s.85-87. Baltacý, Cahit, XV-XVI. Asýrlarda Osmanlý Medreseleri(Teþkilât-Tarih), Ýstanbul 1976; Unan, Fahri, Fatih Külliyesi, TTK Yayýnlarý arasýnda neþredilmek üzere baskýda bulunmaktadýr. Öztürk, Nazif, Türk Yenileþme Tarihi Çerçevesinde Vakýf Müessesesi, Ankara 1995, s. 31.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
15
ahlâkî temele ve adalet anlayýþýna göre nasýl oluþmasý gerektiði ve bu yolda alýnacak tedbirler üzerinde durmaktadýr17. Belki vakýflar, üst tabakadan alt tabakalara doðrudan servet transfer eden bir kurum deðildir. Fakat üst tabakanýn servetini onlarýn mülkiyetinden çýkartarak toplumsallaþtýrmasýna ve elden ele nemalarýnýn alt tabakalara gelir ve hizmet olarak yayýlmasýna imkân veren bir sistemdir18. Ýþte bu yönüyle vakýflar, önemli bir sosyal siyaset müessesesi olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Kurucularý ve gerçekleþtirdiði hizmetler dikkâte alýnarak vakýflarý; bir yönüyle servet, diðer yönüyle gelir transferini gerçekleþtiren bir müessese olarak deðerlendirmek gerekir. Üst tabakalara mensup olanlarýn toplumdaki iktisadî güç sýralamalarýna paralel olarak vakýf kurmalarý; bu müessesenin son derece dengesiz olan gelir-servet daðýlýmýnýn olumsuz sonuçlarýný hafifletici bir hizmet yaptýðýný düþündürmektedir. Bu sayede, bilinçli veya bilinçsiz olarak sosyal bir görev ve gereklilik yerine getirilmekte, ekonomik bir soruna kýsmen çare bulunmaktadýr. Ýktisat sosyolojisi açýsýndan üzerinde durulmasý gereken bir baþka olgu da, servetin teþhiri ve bu eylemin vakýfla olan iliþkisidir. Ýnsanlarýn, tarihin ilk dönemlerinden bu yana, çeþitli yollarla sahip olduklarý zenginlikleri teþhir etmeye çalýþtýklarý; bu zaaflarýný tatmin için ilk plânda anlaþýlmasý güç dolaylý yollara baþ vurduklarý görülmektedir. Ýnsandaki bu zaaf, vakýf veya benzeri sosyal etkinlikler yoluyla toplumsal amaçlar ve ihtiyaçlarla baðdaþan tatmin yollarýna yöneltilmedikçe, gelir ve servetin gösteriþ ve teþhire dönük diðer zararlý alanlarda lüks ve israf harcamalarýnda kullanýlmasý kaçýnýlmaz olmaktadýr. Diðer taraftan sosyal siyaset bakýmýndan uygun tatmin yollarý gösterilmeden servet ve gelirin sergilenmesine dönük harcama yollarý týkanýrsa, bu sefer de servet sahibi olmanýn ve kazanmanýn bir anlamý kalmayabilir. Bu da iktisadî faaliyette bulunma þevkini azaltarak, ekonomik yönden durgunluða yol açabilir19. Ýþte vakýf müessesesi bu noktada devreye girmekte, kiþisel tatmin duygusu ile toplumsal faydayý en uygun bir þekilde baðdaþtýrmaktadýr. Osmanlý Devleti, uyguladýðý sosyal siyaset politikalarýyla geliþtirdiði vakýf sektörü sayesinde, kiþisel tatmin ve toplumsal faydayý baðdaþtýrmýþtýr. Bu sayede vakýflar Osmanlý ülkesinde, kendinden önceki hiçbir Ýslâm devletinde görülmeyecek tarzda yaygýn bir uygulama alaný bulmuþtur. Bir yandan düþük gelir gruplarýna veya fizikî ve sosyal tehlike ile karþýlaþanlara gelir ve servet transferiyle sosyal yardým yapýlýrken; müsadere sisteminin çalýþtýðý dönemlerde, sahip olunan servetin bir bölümünün vakýflaþtýrýlmasýyla bu kapsamdaki kiþilerin ailelerine sosyal güvenlik imkâný saðlanmýþtýr20. 16
Yediyýldýz, Bahaeddin, “Sosyal Teþkilatlar Bütünlüðü Olarak Osmanlý Vakýf Külliyeleri”, Türk Kültürü, Ankara Mart-Nisan 1981, S.XIX, s.266/48.
16 YOKSULLUK
Ýçtimaî felsefe, genel manada insanlar arasýndaki yardýmlaþmayý “emr-i teâvun” olarak kabul eder. Fakat insanlar arasýnda meydana gelen yardýmlaþma fiilini, yalnýz alýþ-veriþ ve mübadele esasýna hasretmek doðru deðildir. Gerçi mübadele usulü yardýmlaþmanýn ilk þeklidir. Ancak bu yardýmlaþma þeklinin tek baþýna yeterli olduðunun kabul edilmesi için, mübadele yapacaklar arasýnda bir eþitliðin bulunmasý gerekir. Oysa insanlar kuvvet ve zaaf itibariyle doðuþtan bir diðerine eþit deðildir. Ýnsanlar arasýndaki bu farklýlýða raðmen çalýþma ve kazanmada onlarý eþit tutmak, yardýmlaþma duygusunu doðuran amilleri unutmak olur. Bu bakýmdan yardýmlaþmanýn adil bir þekilde tecellisi için, ikinci bir suretin kabul edilmesi lüzum ve zarureti ortaya çýkmaktadýr. Bu ise, insanlar arasýnda gerek “eþhâs-ý hukukiye” olan fertlerin ve gerekse “eþhâs-ý maneviye ve itibariye” olan cemiyetlerin kuvvetlileri tarafýndan zayýflarýna karþý “vücûh-i birr u hayr”21 ile bir nevi fedakârlýk yapmalarý þeklinde tezahür eder. Bu yardýmlaþma þekillerinden birincisi, yani mübadele usulü, sosyal sýnýflar arasýnda ayný tabakaya mensup bulunanlarý; ikincisi muhtelif tabakalara mensup kimseleri yek-diðerine baðlamaya hizmet eder. Esasen insanoðlunun görevi; dünya medeniyetinin muhtelif sýnýflarý arasýnda, sosyal baðlarý kuvvetlendirmek; refah ve saadetin sebeplerini ilân ve neþretmektir. Bu manada yapýlacak çalýþma ve gösterilecek gayretlerden, en ziyade zayýflar istifade edeceklerinden, sosyal yardýmlaþma uygulamalarýnýn bu kesimin lehine tefsir edilmesi gerekmektedir. Bu bakýmdan her cemiyetin, geliþme ve tekâmülünü saðlarken, hem mübadele esasýný, hem de yardýmlaþma ve hayýr kurallarýný birlikte tanzim ve tertip etmesi lâzýmdýr22. Bütün bunlar iyi ve güzel de, yardým edilmesi gereken kim? Yoksul denilince kimi veya kimleri anlayacaðýz? Zekât ve sadakalar için Kur’an’da yedi sýnýf masraf yeri zikredilmektedir23. Gerçi vakfýn harcama alaný, zekâtýn harcama alanýndan daha geniþtir. Çünkü vakfa bazý zenginler dahil olabildiði gibi, insan olmayan canlýlar da dahil olabilmektedir. Fakat genelde vakfiyeler17 18 19 20 21
22 23
Kessler,Gerhard, Ýçtimaî Siyaset, Ýstanbul 1945, s. 7; Tuna,Orhan-Yalçýntaþ Nevzat, Sosyal Siyaset, Ýstanbul 1981, s. 11 ; Neumark. F., Ýktisadî Düþünce Tarihî(Çev. A. Özeken), Ýstanbul 1948, C.I, s. 357. Kozak, Ý. Erol, Bir Sosyal Siyaset Müessesesi Olarak Vakýflar, Sakarya 1994, s. 26. Kozak, Ý. Erol, Age, s. 48. Kozak, i. Erol, Age, s. 25-26. KK. II/177; III/92; V/2. Kur’an-ý Kerim’de “birr u hayr” ve “birr u takva” geniþ çapta anlatýlmýþ ve insanlar bu iyilik ve güzellikleri iþlemeye teþvik edilmiþtir. “Birr” nefsin bencilliðinden kurtulmak, kendi ihtiyacý olan nesneleri bile daha fazla ihtiyacý olana “infak” edebilmektir. “Takva” ise Allah’tan alýnan güç ile hukuka ve ahlâka aykýrý yönlere sevk eden “iðva”ya karþý koymaktýr. “Ýsm” ve “udvân” ise, meþru ve iyi harcama biçimlerinin tam karþýtý bir davranýþtýr(Hatemi, Hüseyin, “Vakýf Kurumunun Kökeni Hakkýnda Düþünceler”, 3. Sektör Dergisi, Nisan 1996, Ýstanbul 1996, S. II, s. 15. Elmalýlý M. Hamdi, Ahkâm-ý Evkâf(Taþbasma) Mekteb-i Mülkiye Ders Takrirleri, Tab’ý Ahmet Halid, Ýstanbul 1326, s. 2-5; Öztürk, Nazif, Elmalýlý M. Hamdi Yazýr Gözüyle Vakýflar, Ankara 1995, s. 28-30. KK. IX/60.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
17
de, mevkufun aleyh(vakýftan yararlanma hakkýna sahip olan) olarak çok fazla ihtiyaç sahibi olan ve kendilerine zekât verilen yoksullar tayin edilmektedir24. Ancak mecburiyet olmadýkça vücutça saðlam ve çalýþýp kazanmaya muktedir kimselerin sadaka kabul etmemesi gerekir. Çünkü müslüman “yalnýz Allah’tan yardým diler”25. Elmalýlý Hamdi Yazýr’a göre; “müslüman hakim olmalýdýr, mahkum olmamalýdýr.Âlî olmalýdýr, zelil olmamalýdýr”26. “Veren el alan elden üstündür”27. Baþkalarýndan yardým almaya alýþmýþ olanlar bu hassasiyetlerini kaybederler. “Fukarâ-i sâbirin”in kýymeti; asýl fakirliðinden deðil, yoksulluðunun yanýnda ‘ulviyyetinden ve zillete düþmemesinden ileri gelmektedir. Yoksullar bu þartla vakýfta mevkufun aleyh olur. Ancak her zaman ehem mühime tercih edilmelidir. Yoksulun konumuna göre, kurulacak sosyal yardýmlaþma ve sosyal hizmet vakýflarý arasýnda fark vardýr. En hayýrlý vakýf, en faydalý olan ve en þiddetli ihtiyaca mukabil bulunandýr. En faydalý vakýf ise, ihtiyaç sahiplerinin çalýþma ve kazanmasýný artýrmaya ve bu þekilde bir nevi hizmet karþýlýðýnda istifadeye masruf olandýr. Bir memleketin fukarâsýna sürekli kazanç saðlamasýný öðretmek için harcama yapan bir vakýf, o yoksullarýn iaþe ve ibatesini temin etmek üzere faaliyet gösteren vakýftan elbette daha hayýrlýdýr28. Sosyal yardýmlaþma kavramýnýn bu genel deðerlendirilmesinden sonra, iki hususa daha iþaret etmek gerekmektedir. Bunlar, vakýflarýn herhangi bir yardým kuruluþundan farklý olmasý ve mevkufun aleyhin vakfýn sýhhatinin þartlarýndan bulunmasýdýr29. gerçekten de vakýflar, hukukî statüye ve süreklilik kavramýna sahip olmasýyla diðer sosyal yardým kuruluþlarýndan ayrýlmaktadýr. Bu özellik, vakýflarýn hizmetlerinde sürekliliði ve hukukî saðlamlýðý temin etmektedir. Vakýfta mevkufun aleyhin þart olmasý ise, her vakfýn sosyal yardým ve sosyal hizmet faaliyetinde bulunmasýný zorunlu kýlmaktadýr. Vakýflar, sivil inisiyatiflerin oluþturduðu demokratik sivil toplum kuruluþlarýdýr. Kamu yükünü azaltmak ve toplumun ihtiyaç içinde olan bütün kesimlerine; dil, din ve ýrk farký gözetmeden hizmet götüren bir sosyal hizmet sektörüdür. Vakýflarýn bu özelliðine vurgu yapmak için, eski hukukçular vakfý tarif ederken “menafi’ý ‘ibadullaha ait olmak üzere”30 tabirini kullanmýþlardýr. “’Ýbadullah”ýn çoðul olarak kullanýlmasý, vakýftan bir kiþi yerine birden fazla kimsenin yararlanmasý gerektiðini göstermektedir. Ancak vakýftan yararlana24 25 26 27 28 29
Yoksullar kendi arasýnda ikiye ayrýlmaktadýr. Birisi nisaptan az malý bulunan kimsedir ki, buna fakir denilir. Diðeri hiç malý olmayandýr. Buna ise miskin denir. Ýþte fukarâ denildiði zaman bu iki kesim anlaþýlýr(Elmalýlý M. Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur’an Dili, Ýstanbul 1972, s. 2572-2574. KK. I/4. Elmalýlý M. Hamdi, Ýrþâdu’l-Ahlâf fi Ahkâmi’l-Evkâf, Ýstanbul 1330, s. 134. Buhari(Çaðrý Yayýnlarý), Ýstanbul 1981, C.II, s. 117, Zekât 18. Elmalýlý M. Hamdi, Age, Ýstanbul 1330, s. 135. Elmalýlý M. Hamdi, Age, Ýstanbul 1330, s. 134; Öztürk, Nazif, Age, Ankara 1995, s. 97-116.
18 YOKSULLUK
cak topluluklarýn bir anda mevcut olmasý þart deðildir. Bu bilgilerden anlaþýlýyor ki, yalnýz bir þahsýn gözetilmesi için vakýf kurulmasý caiz olmadýðý gibi, insanlara faydalý olmayan amaçlar için vakýf kurulmasý da caiz deðildir. Bir kimse kabir veya türbede mum yakýlmasý için malýný vakfetse, o mumun ýþýðýndan insanlar yararlanmadýkça vakýf sahih olmaz31. Bu durum vakýflarýn toplumsal bir kuruluþ olduðunu ve ancak insanlýðýn yararýna faaliyet göstermek amacýyla kurulabileceðini açýkça göstermektedir. Deðiþik dönemlerde vakýflar üzerinde yapýlan araþtýrmalar, Türk iktisadî hayatýnýn ortalama %16’sýna vakýflarýn hakim olduðunu göstermektedir. Birer asýrlýk zaman dilimi içerisinde ihtimali sondaj metoduyla seçilen belli sayýdaki vakýflar üzerinde yapýlan çalýþmalar ve bu çalýþmalar sonunda elde edilen bulgularýn genele teþmil edilmesi suretiyle ulaþýlan donelere göre; Osmanlý ekonomisinin XVII. Yüzyýlda %15,97’si32, XVIII. Yüzyýlda % 26,80’ni33, XIX. Yüzyýlda ise %15,77’si34 vakýflarýn elinde bulunuyordu. Ayný kaynaklardan öðrendiðimize göre, diðer çeþitli hizmetlerin yanýnda vakýflar, sahip olduklarý bu gelirin XVII. Yüzyýlda %6,3’nü, XVIII. Yüzyýlda %10,15’ni, XIX. Yüzyýlda ise %17,16’sýný sosyal yardým faaliyetlerine harcamýþlardýr. Bu konuda elde edilen rakamlar dönemler itibariyle deðiþik olsa da; vakýflarýn ziraî iþletmecilikten, imâlat sanayi, ticaret merkezi, konut sektörü, istihdam, para ve sosyal hizmet konularýnda ülke ekonomisinde ve sosyal hayatýnda belirli bir paya sahip olduðu açýktýr. Osmanlý Devleti’nin son dönemlerinde, ülke hizmetlerinde istihdam edilen personelin %8,23’ü35, Cumhuriyetin ilk yýllarýnda %12,68’i36, 1990’larda ise %0,76’sý vakýf sektöründe çalýþýyordu. Ülkemizde akýl almaz bu düþüþ yaþanýrken; ayný yýllarda üçüncü sektörün ABD’deki toplam malvarlýðý 1 trilyon dolarý aþmýþ, 8.000.000 civarýnda kiþiye istihdam imkâný saðlanmýþtýr. Bu rakam genel nüfusun yaklaþýk %3’ne tekabül etmektedir37. Avrupa Birli30
31 32 33 34 35
36
Taþbasma olan Ahkâmü’l-Evkâf kitabýnda vakýf þöyle tarif edilmektedir: “Vakýf menafi’ý ‘badullaha ait olmak üzere, akar veya akar hükmünde olan bir mülkü temlik ve temellükten müebbeden alýkoymaktýr”(Elmalýlý M. Hamdi, Age, Ýstanbul 1326, s. 16; Elmalýlý M. Hamdi Ahkâm-ý Evkâf(Taþbasma, Mekteb-i Mülkiye III. Sýnýf ders takrirleri) Ýstanbul 1327, s. 2). Bu tarifin tahlili için bkz Öztürk, Nazif, Age, Ankara 1983, s.28-30. Elmalýlý M. Hamdi, Age, Ýstanbul 1326, s. 18. Yüksel, Hasan, Osmanlý Sosyal ve Ekonomik Hayatýnda Vakýflarýn Rolü(1585-1683), Sivas 1998, s. 100. Yediyýldýz, Bahaeddin, “XVIII. Asýr Türk Vakýflarýnýn Ýktisadî Boyutu” Vakýflar Dergisi, Ankara 1984, S. XVIII, s. 26. Öztürk, Nazif, Türk Yenileþme Tarihi..., s. 25. II. Meþrutiyet sonrasýnda Osmanlý Devleti genelinde çalýþan toplam memur sayýsý 97.225’di(Devlet Personel Baþkanlýðý Raporu(DPBR), 1982, s. 51, Tablo-I). Bu personelin yaklaþýk 8000’i Evkâfý Hümâyûn Nezâreti’nden maaþ alýyordu(Hammadezâde H. Hamdi ,Evkâf Hakkýnda Sadarete Takdim Edilen Lâyýha, Dersaadet 1327, s. 3). 1931 yýlýnda Türkiye Cumhuriyeti’nde barem içi 42.209 memur çalýþmasýna karþýlýk(BPBR, 1982, s. 52, Tablo-II); 1925’de 1245’i merkez ve taþra teþkilâtýnda(Evkâf Umum Müdürlüðü(EUM) 1926
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
19
ði’nde “sosyal ekonomi”, Amerika Birleþik Devletleri’nden ve Avrupa tarým sektöründen daha büyüktür. Günümüzde bu ülkede çalýþan nüfusun %5’i, sosyal ekonomi(sivil toplum kuruluþlarý)de istihdam edilmektedir38. Verilen bu rakamlar dünyadaki geliþmelerin tersine, yurdumuzda, vakýf sektörünün gerek ülke ekonomisindeki ve gerekse istihdamdaki payýnýn giderek düþtüðünü açýk bir þekilde göstermektedir. Sivil toplum kuruluþlarýnýn ikinci ayaðýný oluþturan dernekler, genel olarak sanayi toplumunun ortaya çýkardýðý sivil organizasyonlardýr. Sanayileþmenin sonucu büyüyen kentlerde, geleneksel toplum yapýsý hýzla aþýnmakta; bu aþýnmanýn neticesinde, aile ve akrabalýk baðlarý eski fonksiyonunu yerine getiremediði için, insanlar yalnýzlýða itilmektedir. Birbirini tanýmayan insanlarýn yaþadýðý kentlerin halkýný yýðýn olmaktan çýkaracak, yabancýlaþmayý giderecek bir örgütlenme biçimi olarak karþýmýza dernekler çýkmaktadýr. Kiþi böylece kentlerin dev yapýsý karþýsýnda, benzer görüþleri paylaþan insanlarla bir araya gelerek kendi varlýðýný korumaya ve yalnýzlýktan kurtulmaya çalýþýr. Bu açýdan ülkemiz gibi geliþmekte olan ülkelerde derneklerin bütünleyici etkisi, daha da önem kazanmaktadýr. Sanayileþme, bir anlamda kapalý ekonomiden kapitalist ekonomiye geçiþ demektir. Ekonomik geliþme iþ bölümü ve uzmanlaþmayý birlikte getirir. Buna karþýlýk yatay ve dikey hareketlilik artar, yetenek ön plâna geçer. Sonuçta tek düze toplum yapýsý yerine, çoðunluðun kentlerde oturduðu, kültür düzeyi yüksek, çýkarlarý birbiriyle çatýþan, ancak bir arada yaþamak zorunda olan karmaþýk iliþkiler içinde bir toplum yapýsý ortaya çýkar. Bu durumda çýkarlarý ve düþünceleri birbirinden çok farklý ve birbiriyle çatýþan gruplar veya/sýnýflarýn kendi görüþlerini açýklayabilecekleri yeni örgütlenmelere gitmeleri kaçýnýlmazdýr. Ýþte bu örgütlenme biçimi dernektir39. Dernek, kazanç paylaþma dýþýnda, belirli ve ortak bir gayeyi gerçekleþtirmek üzere, en az yedi gerçek kiþinin bilgi ve çalýþmalarýný sürekli olarak birleþtirmek suretiyle oluþturduklarý demokratik sivil toplum kuruluþudur. Ýnsan topluluklarýndan oluþur. Bu tanýma göre dernek, gönüllülük esasýna dayanýr Devletten ayrý ve baðýmsýz bir örgütlenmeyi ifade eder. Her türlü ticaret ortaklýðý dernek kavramýnýn dýþýndadýr. Bir amaç etrafýnda kendi rýzalarý ile bir araya gelen gerçek kiþilerin oluþturduðu sivil bir organizasyondur. Bu anlamda dernekler, modern toplumun bir ürünüdür. Baþka bir deyiþle dernekleþme, sosyo-ekonomik ve kültürel geliþmenin bir sonucu, kalkýnma ve demokrasinin açýk bir göstergesidir. Bütçe Kanunu Tasarýsý, 1926, s. 146-162), 4.106’sý da cami ve mescitlerde olmak üzere(EUM, 1932 Bütçe Kanunu Tasarýsý, 1632, s. 19-28) toplam 5351 personel Evkâf Umum Müdürlüðü’nden
20 YOKSULLUK
Ülkemizde dernek kurma hürriyeti ilk defa 1908 Meþrutiyet Anayasasý’nda yer almýþ; bazan sýnýrlarý geniþletilip bazan daraltýlarak bundan sonraki bütün anayasalar bu hükümleri korumuþtur. 1982 Anayasasý “Dernek Kurma Hürriyeti”ni 33. madde ile düzenlemiþtir. Dernekler ve vakýflar gibi demokratik sivil toplum kuruluþlarýnýn kurulmasý ile toplumun ekonomik ve kültürel geliþmiþliði ve demokratik haklarý kullanma bilinci arasýnda bir paralellik bulunmaktadýr. En çok vakýf ve derneðin kurulduðu iller, sýra ile Ýstanbul, Ankara, Ýzmir, Bursa ve Konya; en az kurulduðu iller ise Hakkâri, Tunceli, Kilis, Þirnak ve Bingöl’dür. Bu rakamlarýn ortaya çýkmasýnda, illerin kültür düzeyi, sanayileþmesi, ekonomik durumu ve tebaa olmaktan kurtulup vatandaþ olma þuuruna ermiþ bireylerin etkilerini gözardý etmek mümkün deðildir. Ülkemizde sanayileþmeye dayalý sýnýf sistemi oluþmadýðýndan, türlerine göre derneklerin sayýlarýný toplumun öncelikleri ve inanç sistemi þekillendirmiþtir. Cumhuriyet döneminde 155.112 dernek kurulmuþ, bunlardan 76.428’i çeþitli sebeplerle kapanmýþtýr. Halen ülkemizde faal olan 78.684 dernekten, okul ve cami yapýmý dernekleri ile yardýmlaþma dernekleri ilk üç sýrayý almaktadýr40. Bu sonucun meydana gelmesinde, inanç sistemimizin etkisi izaha muhtaç olmayacak kadar açýktýr. Türkiye’nin nüfusu dikkâte alýndýðýnda, gerek faal olan dernek sayýsýnýn ve gerekse dernek kurucusu olan meslek mensuplarýnýn geliþmiþ demokratik batý ülkelerine göre çok yetersiz kaldýðý ortadadýr. Ýsveç’te “örgütsüz olmak” ayýp sayýlýrken ve her Ýsveçli en az dört derneðe üye olurken41, bizim ülkemizde 860 kiþiye bir dernek düþmektedir. Vatandaþlarýmýzýn ne kadarýnýn bir derneðe üye olduðunu ise, maalesef tespit etmek mümkün deðildir. Böyle bir sonucun ortaya çýkmasýnda, þüphesiz ülkemize özgü birden fazla sebep bulunmaktadýr. Belki de bunlarýn baþýnda, henüz sanayi toplumu olamayýþýmýz, hâlâ nüfusumuzun yarýsýna yakýnýnýn kýrsal kesimde yaþýyor olmasý, kentleþme ve kentli olma sürecinin henüz tamamlanamayýþý gelmektedir. Ama sanýrým bunlardan daha önemlisi, toplum ve devlet arasýnda yaþanan güven bunalýmýdýr. Çoðulcu ve katýlýmcý demokrasi, vatandaþlarý dernek ve vakýf halinde örgütlenmiþ sivil toplum rejimidir. Derneksiz ve vakýfsýz bir demokrasi düþünmek mümkün deðildir. Dünyada, özellikle Avrupa’da, vakýflar ve dernekler, kamu sektörü ve kâr amaçlý özel sektörün yanýnda, üçüncü sektör olarak u37
aylýk alýyordu. Faerty, Paul, “IRS Tarafýndan Kâr Amacý Gütmeyen Kuruluþlara Tanýnan Vergi Muafiyeti” Ed. Zekâi Baloðlu, Türkiye’de Vakýflar ve Dernekler, Ýstanbul Ocak 2000, s.116-120(Ýngilizce), 120124(Türkçe).
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
21
lusal ve uluslar arasý düzeyde hýzla geliþip örgütlenmekte ve hükümetleri ve hükümetlerarasý kuruluþlarý gittikçe daha büyük ölçüde etkilemektedir. Ülkemizde ise, vakýflarýn ve derneklerin yýllardan beri birikmiþ hukukî, idarî ve malî sorunlarý bulunmaktadýr. Bunlara ivedi çözümler getirecek yasal düzenlemelerin yapýlmasý beklenirken, demokrasinin duraklama dönemlerinde çýkarýlan, daha çok tepki niteliðindeki bazý yasalarla sorunlar daha da aðýrlaþtýrýlmýþ ve dünyadaki gidiþin tersine, ülkemizde sivil inisiyatiflerin geliþmesi engellenmiþtir. Özellikle son senelerde, vatandaþlarýn örgütlenme çabalarýný önlemek amacýyla çýkarýlan yasal düzenlemeler ve yasaya aykýrý olarak yürürlüðe konulan yönetmelikler, tebliðler ve genelgelerle vakýflarýn sorunlarý daha da aðýrlaþtýrýlmýþtýr. Yürürlüðe konulan bu düzenlemelere karþý vakýflar tarafýndan idarî yargýda birçok dava açýlmýþ, karþýlýklý güven sarsýlmýþ ve vakýflarýn geliþmesinde büyük gerilemeler olmuþtur. Ne acýdýr ki, batýlýlaþma ve yenileþme döneminden itibaren, toplumdan kopuk olarak vakýflar hakkýnda yapýlan mevzuat düzenlemeleri ve yürürlüðe konulan uygulamalarýn bir sonucu olarak; bu topraklar üzerinde iki büyük Türk Ýmparatorluðunun kurulup geliþmesinde önemli görevler üstlenmiþ ve meydana getirdiði medeniyet eserleriyle bütün dünyaya örnek olmuþ bulunan vakýf sistemimiz, bugün kendine örnek arayacak hale getirilmiþtir. Ülkemizde tahterevalli gibi, vakýflarda bir nefes alaný açýlmýþsa dernekler sýkboðaz edilmiþ; dernekler hakkýnda demokratik düzenlemelere gidilmiþse, sanki bu bir kadermiþ gibi vakýflarýn üzerine abanýlmýþtýr. Bugünlerde terazinin ibresi dernekler lehine hareket etmektedir. 28 Þubat kararlarýyla vakýflarýn üzerine çöken siyah bulutlar henüz daðýtýlamamýþtýr. Týpatýp batý normlarýna uymasa da Osmanlý’dan intikal eden sivil toplum örgütleri, Cumhuriyet döneminde hem muhafaza edilememiþ; hem de devletle toplumu kucaklaþtýracak, demokratik çaðdaþ ilkelere uygun, yeni örgütlenme þekilleri hayata geçirilememiþtir. Vakýflarý ve dernekleri ortaya çýkabilecek sapma ve çalkantýlardan korumak, günün geliþen ihtiyaçlarýna ve deðiþen þartlarýna göre yönlendirmek için, sistemde yapýsal deðiþikliðe gidilmesi gerektiði ortadadýr. Ancak yapýlacak yapýsal deðiþiklikler, þimdiye kadar olduðu gibi, yukarýdan aþaðýya ve tek yanlý olmamalý; toplum yararý ve hayýrseverlerin duygu ve eðilimleri dikkâte alýnarak yapýlmalýdýr. Yoksulluk evrensel bir sorundur. Onunla baþ etmek isteyen milletler, kamu ve özel sektörün yanýnda, taraflarý bilgilendirip motive edecek ve bu konuda yatay ve dikey hareketliliðe kapý aralayacak demokratik sivil toplum kuruþlarýný harekete geçirmek mecburiyetindedirler. Unutmayalým bizim medeniyetimiz, insaný merkeze alan ve imkânlarýn paylaþýlmasýný öngören bir anlayýþa yaslanmaktadýr.
22 YOKSULLUK
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
23
Türk-Ýslam Medeniyetinde Vakýflarýn Önemi ve Fonksiyonlarý Ahmet Turan Yüksel Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi Ýslâm Tarihi Anabilim Dalý e-posta:
[email protected]
Öz
T
ürk-Ýslâm medeniyetinin önemli kurumlarýndan birisi olan vakýflar, bütün Türk-Ýslâm devletlerinde var olmuþtur. Vakýflar sayesinde sosyal, kültürel, dini ve iktisadi alanda; saðlýk ve ulaþým sektöründe pek çok hizmet hiçbir ayýrým yapýlmaksýzýn karþýlýksýz olarak herkese götürülmüþtür. Bu þekilde toplumda insanlýðýn üstesinden gelmesi gereken sorunlarýn baþýnda gelen yoksullukla mücadele baðlamýnda sosyal dayanýþma ve yardýmlaþma saðlandýðý gibi, toplum ile devlet arasýnda entegrasyon ve karþýlýklý güven tesis edilmiþtir. Vakýf eserler yoluyla ilim alanýnda, mimari ve güzel sanatlarda ilerleme kaydedilmiþtir. Anahtar kelimeler: vakýf, sosyal dayanýþma, yoksulluk, imaret, darüþþifa
Abstract
A
s one of the most important institutions in the Turkish-Islamic civilisation, waqf was established in all of the Muslim-Turkish in the history. By means of the awqafs founded in different fields, many social, cultural, religious and economical services were performed alongside with health and transportation. As it is well known, all the services given in the awqafs were out of charge and given to everyones without any discrimination of religion and nation. In this way, the awqaf played very eminent role in setting up an integration and mutual confidence between the society and the state. In addition, they had great portion in setting social justice and solidarity in the society to overcome the problem of poverty, in developing different sciences, architecture and fine arts. Key words: waqf, social solidarity, poverty, imarat, dar al-shifa
24 YOKSULLUK
K
elime olarak durdurmak, alýkoymak manalarýna gelen; ýstýlah olarak ise “yararý Allah kullarýna ait olmak üzere bir ayni, Allah’ýn mülkü hükmünde kabul ederek temlik ve temellükten ebediyyen alýkoymak” (Bilmen 1969: 294) demek olan vakýf, medeniyetimizi oluþturan unsurlarýn baþýnda gelmektedir. Hatta vakýflar, bu medeniyete bir vakýf medeniyeti denilecek ölçüde zengin bir þekilde ortaya çýkmýþtýr. Bu münasebetle burada, bazý örneklerle, Türk-Ýslâm medeniyetinde vakýflarýn yeri, önemi ve fonksiyonlarý üzerinde durulacaktýr. Öncelikle ifade etmek gerekirse, vakýf, Ýslâm’ýn insan, dünya, kainat ve ilah anlayýþý çerçevesinde þekillenen sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik bir kurumdur (Akgül 1995: 103). Ýslâm dininin insanlara telkin ettiði ahlaki deðerlere dayanmaktadýr. Bu anlamda Kur’ân-ý Kerim’de vakýf ile ilgili doðrudan bir ifade geçmemekle birlikte infak, it’am, ihsan, bir; yoksul, düþkün ve yetimleri gözetme, karz-ý hasen gibi konulara iþaret eden ayetler (Bu konuda bkz. Âl-i Ýmrân: 92, 114; Nisâ: 2, 114; Mâûn: 3.) yer almaktadýr. Diðer taraftan Hz.Peygamber’in hadisleri içerisinde vakýf kurumuna iþaret eden en meþhur rivayet, “Ýnsanoðlu öldüðü zaman bütün amelleri kesilir. Ancak devam eden sadaka (sadaka-yý câriye), kendisinden yararlanýlan ilim ve kendisine hayýr dua eden bir çocuk býrakanýn ameli kesilmez” (Tirmizi, Ahkam, 36) hadisidir. Bu çerçevede medeniyetimizde insanlarýn en hayýrlýsý insanlara yararlý olan, malýn en hayýrlýsý da Allah yolunda harcanan, vakfýn en hayýrlýsý da halkýn en çok ihtiyaç duyduðu þeyi karþýlayandýr anlayýþýna ulaþýlmýþtýr (Çetin 1990: 201). Tarihçesi konusunda farklý deðerlendirmelerin yapýldýðý (Vakfýn menþei hakkýnda bkz. Köprülü 1942: 1-13; Ruben 1942: 173-183; Ali Himmet Berki 1965: 9-13; Kayaoðlu 1976: 49-55), Hz.Ömer’in Medine’deki Semð hurmalýðýný vakfetmesiyle Ýslâm tarihinde ilk defa kurulan ve Ýslâm’la kurumsal kimliðine ve saðlam bir hukuki yapýya kavuþabilen (Bayyiðit 2001: 60) vakýf müessesesi Türk-Ýslâm tarihinde, ilk defa Karahanlýlar döneminde ve Karahanlý Emiri Ebû Ýshak Ýbrahim b. Nasr Tamgaç Buðra Han tarafýndan kurulmuþtur. Tamgaç Buðra Han, vakýf bir medrese tesis etmiþtir. Bu vakfýn dikkat çeken yönü, Selçuklu Veziri ve önemli bir siyaset ve devlet adamý olan Nizâmülmülk’ün 1067’de Baðdat’ta tesis ettiði ve yine bir vakýf medrese o-
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
25
lan Baðdat Nizâmiye Medresesi’nden önce kurulmuþ olmasýdýr (Kayaoðlu, 1976, 52). Tarihimizde dört büyük Ýslâm devletinden - Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlýlar – üçüncüsü olan Selçuklu Devleti’nin kurulmasýyla birlikte vakýf müessesesi, bir kat daha geliþme göstermiþtir. Çünkü ehl-i sünnet akidesini benimseyen Selçuklu Devleti’nin, Þii-Fâtimî devletine karþý giriþtiði mücadelede her alanda bir çok dini kurum ve özellikle medrese kurmasý ihtiyacý ortaya çýkmýþtýr. Ayrýca XI-XII. yüzyýllarda tarikatlarýn düzenli bir sosyal müessese þeklini almasý, Selçuklu topraklarýnda yine birer vakýf müessesesi olan tekke ve zâviyelerin artmasýna sebep olmuþtur. Bu münasebetle Selçuklu Sultanlarý, þehzadeleri, devlet adamlarý ve dönemin ileri gelenleri büyük vakýf eserler kurma konusunda birbirleriyle yarýþmýþlardýr. Bu arada Selçuklular’dan sonra kurulan diðer Türk-Ýslâm Devletlerinin idareleri altýndaki bölgelerde vakýf müessesesinin büyük oranda geliþmesini saðladýklarý görülmektedir. Ayný þekilde Moðol prensleri, müslüman olduktan sonra, tahrip olan þehirlerin kalkýnmasýyla birlikte büyük vakýflar kurmuþlardýr. Meselâ, Gazan Han, Hüdâbende ve Ebû Saîd gibi müslüman Moðol hükümdarlarý ve zengin Moðol emirleri, büyük vakýflar tesis etmiþler ve onlarýn idaresi için geniþ arazi ve emlâk tahsis etmiþlerdir. Onlardan sonra da Celâyirler, Timûrîler, Akkoyunlular, Safevîler, Þeybânîler gibi Moðol ve Türk sülaleleri dönemlerinde de vakýflarýn geliþmesi devam etmiþtir. Nihayet Anadolu Selçuklularý’nýn yýkýlmasýyla ortaya çýkan Beylikler zamanýnda ve özellikle de Osmanlý Devleti döneminde, vakýf müessesesi büyük bir önem kazanmýþtýr (Köprülü 1942: 13-14). Hatta Osmanlýlar devrinde büyük bir geliþme gösteren vakýflar sayesinde bir kimse vakýf evde doðar, vakýf bir beþikte uyur, vakýf mallardan yer içer, vakýf kitaplardan okur, vakýf bir okulda hocalýk yapar, vakýf idaresinden ücretini alýr ve yine öldüðünde de vakýf bir tabutla taþýnarak vakýf bir mezarlýða defnedilirdi (Arsebük 1938: 298). Kýsacasý, tarihi Ýslâm öncesi döneme kadar da giden, ancak Türk-Ýslâm medeniyetinde Karahanlýlar ile baþlayan vakýf müessesesi, Osmanlýlar döneminin sonuna kadar sürekli geliþerek varlýðýný sürdürmüþtür. Osmanlý Devleti’nden sonra da günümüze kadar gerek eski vakýf eserler ve gerekse de yeni kurulan vakýflar yoluyla vakýf müessesesi varlýðýný sürdürmektedir. Vakýflarýn tarih boyunca Türk-Ýslâm medeniyetinin her alanýnda ortaya çýktýðý görülmektedir. Hatta bu müessese alabildiðine ilerleyerek Ýslâm hukukunun en zengin ve orijinal müesseselerinden biri belki de birincisi haline gelmiþtir.(Þakir Berki 1968: 45). Böylece Türk-Ýslâm toplumunda meydana gelen sosyal ve kültürel deðiþmeler süreci içinde, belirli dönemlerde bazý ülkelerin iktisadi hayatýnýn geliþmesini durduran unsurlar arasýnda gösterilmesinin yaný sýra özellikle Osmanlý Devleti’nin zayýflayýp gerilediði ve yýkýlma-
26 YOKSULLUK
ya baþladýðý dönemde sosyal hayat ve diðer kurumlar gibi vakýf kurumunun da unsurlarýyla birlikte bozulmasýyla menfi açýdan da izler býrakacak olan bir kurum haline gelen vakýflar (Bkz. Yediyýldýz 1980: 157-161; 1982: 33), bu istisnalar bir tarafa býrakýlýrsa, olumlu anlamda önemli fonksiyonlar icra etmiþtir. Cami, mescit, tekke ve zâviye, medrese, kütüphane, dâru’l-hadis, dârüþþifa, imâret, kervansaray, han, bedesten çeþme, sebil, þadýrvan, su bendleri, pehlivan ve kemankeþ tekkeleri, ok meydanlarý, ribat, deniz feneri v.b. vakýf eserler dini, ilmi, sosyal, saðlýk, spor, askeri ve iktisadi alanlarda Türk-Ýslâm medeniyetine damgasýný vurmuþtur. Bir baþka ifadeyle, vakfiye ve benzeri belgeler incelendiðinde tarihimizde birçok hizmetin vakýf yoluyla yapýlmasý öngörülmektedir. Bu anlamda insan psikolojisi ile dini inançlarla, iktisadi ve sosyal hayatýn birleþtiði noktada yer alan vakýflar yoluyla eðitim ve öðretim hizmetleri, kültür hizmetleri; yapým, bakým ve restorasyon hizmetleri, dini hizmetler, saðlýk hizmetleri, hayri ve sosyal yardým hizmetleri, güvenlik hizmetleri, ulaþým hizmetleri, temizlik hizmetleri, turizmi teþvik niteliðindeki hizmetler, ekonomik hizmetler ve þehircilik hizmetleri (Ateþ 1982: 55. Ayrýca bkz. Þakir Berki 1965: 85-91; Kazýcý 1985: 81-82; Kozak 1985: 21-27, 54-55) gerçekleþtirilmiþtir. Vakýf eserlerden cami, mescit, tekke ve zaviye, medrese, kütüphane ve dâru’l-hadis gibi eserler, dini ve ilmi hayatýn, eðitim ve öðretimin önemli unsurlarý olarak fonksiyon icra etmiþlerdir. Tekke ve zaviyeler tasavvufi düþüncenin, anlayýþ ve terbiyesinin iþlendiði, derinleþtirildiði ve halka takdim edildiði birer vakýf müessesedir. Türklerin Anadolu’ya gelip yerleþmesinde büyük ölçüde rol oynayan bu kurumlar, Anadolu’nun Ýslâmlaþmasý ve Türkleþmesi ile Osmanlý fetihlerinin kolaylaþmasý ve baþarýlý olmasýnda da büyük bir rol oynamýþlardýr. Ayrýca atýl ve boþ topraklarýn iþlenmesi, köylerin geliþmesi ve köy halkýnýn ilerlemesinde de büyük bir görev ifa etmiþlerdir (Tekke ve zaviyelerin rolü konusunda geniþ bilgi için bkz. Kara 1980). Bu þekliyle vakýf eserler, Osmanlý Devleti’nin iskân siyasetinde de önemli rol oynamýþtýr. Zira zâviyeler ve aþaðýda ele alýnacak olan imâretlerde göçmenlerin tam olarak yerleþinceye kadar ihtiyaçlarýnýn temin edilmesi Türk nüfusun bu bölgelere göçmesini teþvik etmiþtir (Yediyýldýz 1994: 55-56). Ýlmi faaliyetin, eðitim ve öðretimin belirli bir programa göre gerçekleþtiði medreseler, medeniyetin temel unsuru olan insanýn yetiþtirildiði birer ilim yuvasý olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Sultanlar, hatunlar, devlet ileri gelenleri ve varlýklý insanlar tarafýndan kurulan medreseler, Türk-Ýslâm medeniyetinin en önemli parçalarýndan birisidir. Medreseler bütün Müslüman-Türk devletlerinde görülmektedir. Hatta diðer müslüman milletler tarafýndan da kurul-
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
27
masýna raðmen medreseler, büyük oranda Türk-Ýslâm medeniyetinin ürünüdür (Turan, 1997: 333). Bunlardan Nizâmülmülk tarafýndan daha sistemli ve devlet tarafýndan desteklenen birer kurum haline getirilen medreselerde öðretim ücretsiz olduðu gibi, öðrencilerin her türlü ihtiyacý vakýf gelirlerinden karþýlanmýþ hatta burs dahi verilmiþtir. Osmanlý dönemi de dikkate alýndýðýnda, medreseler yoluyla dini ve müspet ilimler alanýnda ilerleme kaydedilmiþtir. Vakýf kurumu olarak fonksiyon icra eden medreseler sayesinde ilmi yeteneði olan öðrenciler, her türlü ihtiyaçlarý karþýlanarak bugünkü anlamda en üst düzeyde bir üniversite eðitimi almýþlardýr. Bu arada bilgi aðýnýn geliþmesi ve geniþlemesini saðlayan kütüphanelerin tamamý da vakýftý (Öztürk 1995: 31). Saðlýk alanýnda bîmâristan, dârüþþifâ ve þifâhane gibi isimlerle tesis edilen vakýf eserler, Türk-Ýslâm medeniyetinde saðlýk alanýnda hizmet üstlenmiþlerdir. Her hangi bir dil, din ve ýrk ayrýmý yapýlmaksýzýn ücretsiz olarak saðlýk hizmetlerinin verildiði bu müesseseler, hastalýklarýn tedavisi yanýnda saðlýk alanýnda birer eðitim kurumu olarak da hizmet görmüþtür. Medreselerin bünyesinde açýlan ve Dâruttýb denilen týb medreseleri buna örnek olarak verilebilir. Ýslâm dünyasýnda ilk defa Emevi halifesi Velid b. Abdülmelik tarafýndan 707’de Þam’da kurulan hastahanenin ardýndan pek çok saðlýk kurumu kurulmuþtur. Bunlardan birisi de Tolunoðullarý’nýn kurucusu olan Ahmed b. Tolun tarafýndan 872’de Fustat’ta tesis edilmiþtir.. XV.yüzyýla kadar ayakta kalan bu hastahane, teknik imkanlar bir tarafa býrakýlýrsa, hasta bakým ve hizmetleri yönünden bugünkü modern saðlýk kurumlarýnýn özelliklerini taþýmaktaydý. Zira kendinden öncekilerinden farklý olarak hastahanenin bölümleri farklý hastalýklara göre sýnýflanmýþ ve bu arada akýl hastalýklarý için de ayrý bir bölüm oluþturulmuþtu. Zengin-fakir herkesin kabul edildiði, tedavinin ücretsiz olduðu bu saðlýk kuruluþunda hastalar, özel elbiseleriyle yatarlar, ilaç ve yemekleri de önlerine getirilirdi (Yüksel 2002: 63. Ýslâm dünyasýnda klasik hastanelerin adý olan Bîmâristan ve Türk-Ýslâm medeniyetindeki diðer örnekleri için bkz. Terzioðlu 1992: 163-178). Bu þekilde her yerleþim biriminde hizmete sunulan sosyal hizmet kuruluþlarý ve belirli bölgelerde tesis edilen hastahanelerle, meselâ Osmanlý ülkesinde parasý olmadýðý için müslim-gayr-i müslim hiçbir kimse aç ve açýkta kalmamýþ, hiçbir yoksul hasta sokakta býrakýlmamýþtýr (Öztürk 1995: 28). Günümüzde bile pek çok devletin saðlýk alanýnda ulaþamadýðý bir seviyeye, vakýflar yoluyla bu þekilde ulaþýlmýþ olmasý, bu kurumun medeniyetimizdeki rolünü en iyi ortaya koyan delillerden birisi olsa gerektir.
28 YOKSULLUK
Sosyal ve ekonomik amaçlarla tesis edilen imâretler, asýrlar boyunca medrese öðrencileri, yoksul ve kimsesiz insanlar ile yolcular için önemli hizmetler üstlenmiþtir (Geniþ bilgi için bkz. Þeker 1991: 157-163; Kazýcý 1991: 208-209). Nitekim XVIII. yüzyýlda sadece Ýstanbul’da otuz binden fazla insan yemek ihtiyaçlarýný bu imâretlerden karþýlýyordu (Yediyýldýz 1986: 171). Bu amaçlarla kurulan pek çok vakýf eserlerden birisi olan ve 1470’de inþasý tamamlanan Fatih Dârüþþifâsý’nýn vakfiyesine göre doktorlar her gün iki defa hastalarý dolaþacak, dikkatle ve týp kitaplarýndan öðrendikleri ilaçlarla tedavi edecekler, kehhaller de göz hastalarýnýn teþhis ve tedavisi ile meþgul olacaklardýr. Yine burada baþtan ayaða kadar bütün hastalýklarýn tedavisine bakýldýðý gibi, ruh hastalarý da musiki ile tedavi ediliyordu. Hastahaneye ayaktan tedaviye gelenlere poliklinik muayeneleri yapýlmakta ve hatta fakir olanlara ilaçlarý da ücretsiz olarak verilmekteydi. Yine haftada bir gün, evinde hasta olup da doktor çaðýracak imkaný olmayanlar, komþularýnýn baþvurusu ile evlerinde ücretsiz tedavi edilmekteydiler (Çalýþkan 1981: 70-71). Bu noktada özellikle toplumda sosyal yardýmlaþma alanýnda, sosyal bir vakýa olan yoksullukla mücadele baðlamýnda yoksul kýzlarýn çeyizinin verilmesi, köle ve cariyelerin sahipleri tarafýndan ezilip hýrpalanmamalarý, azat edilmesi ve azat edilenlere yardým edilmesi, hapisteki borçlularýn borçlarýnýn ödenmesi, iflas eden tüccara yardým edilmesi, öðrencilerin gýda, elbise, öðretim malzemeleri ve gezi masraflarýnýn karþýlanmasý, fakirlerin yakacak ihtiyacýnýn karþýlanmasý, bayramlarda çocuklarýn ve yoksullarýn sevindirilmesi, sýcak günlerde halka soðuk su ve þerbet daðýtmak gibi hizmetler vakýflar yoluyla yerine getirilmiþtir (Kunter 1938: 105; Öztürk 1983: 3; Çetin 1990: 203-204) Bu noktada özellikle bu fonksiyonlarý yerine getirmekle vakýflar inanç, ahlak ve yaþantý, düþünce dünyasý, aile düzeni ve toplumsal düzenin istikrarýný tehdit eden yoksullukla mücadele baðlamýnda önemli ve etkin bir rol oynamýþ olmaktadýr. Zira yukarýda ifade edildiði gibi sosyal bir vakýa olan yoksulluk, Ýslâm’a göre toplumsal açýdan çözülmesi ve hatta zararýndan Allah’a sýðýnýlmasý gereken bir sorun, bir musibettir. Bu sebeple bu sorunun üstesinden gelebilmek için çeþitli çareler önerilmiþtir (Bu konuda bkz. Güner 2002: 101-113). Ýþte vakýflar bu çarelerden birisidir. Þehirlerarasý yollarda önemli stratejik mevkilere yaptýrýlan kervansaraylar, Türk-Ýslâm medeniyetinde yer alan önemli bir diðer vakýf kurumudur. Uzaktan bakýldýðýnda bir kaleye benzeyen kervansaraylar, Ýslâm dünyasýnda daha önce kurulan ribatlarýn bir devamýdýr (Çetin 1990: 205; Kazýcý 1991: 211). Anadolu Selçuklularý döneminde XII.yüzyýlýn sonlarýnda milletlerarasý ticaretin merkezi olan Anadolu’da (Akalýn 2002: 300), canlý ticaret hayatýnýn ve geliþmiþ ekonominin temelini teþkil eden kervansaraylar Konya, Kayseri,
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
29
Sivas, Erzurum, Antalya gibi büyük þehirler arasýndaki yollarda birer günlük aralýklarla inþa edilmiþtir. Beylikler ve bilhassa Osmanlýlar döneminde ise hemen her þehirde ve þehirler arasýndaki 40 kilometrelik mesafelerde kurulmuþ ve adeta Anadolu kervansaray ve hanlarla donatýlmýþtýr (Berkol: 346). Nitekim XVII.yüzyýl ortalarýnda üç arkadaþýyla birlikte Mýsýr’dan Ýstanbul’a altmýþ yedi günlük bir yolculuk yapan Samuel Ben David Yemþel, yolculuklarý boyunca her gece bir han veya kervansaray bulduklarýný, bunlardan mahrum iki küçük kasabada ise yolculara tahsis edilmiþ misafir odalarýnda konakladýklarýný belirtmektedir (Yediyýldýz 1986: 171). Bir baþka ifadeyle kervansaraylar, her hangi bir fark gözetilmeksizin yerli ve yabancý, müslüman-gayr-i müslim, erkek, kadýn, hür ve köle yolcularýn ve tüccarýn rahat ve emniyet içinde konaklayabilecekleri, her türlü ihtiyaçlarýný saðladýklarý yerlerdi. Ýçlerinde yatakhaneleri, aþevleri, erzak ambarlarý, depolar, ahýr ve samanlýklar, mescitler, hamamlar, þadýrvanlar, hastane ve eczaneler, ayakkabýcýlar ve nalbantlar bulunan vakýf kervansaraylarda her türlü ihtiyaç ücretsiz olarak karþýlanýrdý (Kayaoðlu 1994: 72; Çetin 1990: 205-206). Bu vakýf yapýlarýnda yolcular üç gün süreyle kervansaray kurucusunun misafiri sayýlýr ve ücret alýnmazdý (Akalýn 2002: 300). Vakfý olmayan kervansaraylarda ise kalanlar çok az miktarda bir ücret öderlerdi (Kazýcý 1991: 213). Toplumun su ihtiyacýný karþýlamak üzere inþa edilen çeþme, sebil, þadýrvan, su bendleri ve kuyu gibi vakýf eserleri, bugünkü anlamda belediyelerin yerine getirdiði kamu hizmetlerini ifa etmekteydi. Günümüzde büyük yatýrýmlarý gerektiren bu hizmetler, medeniyetimizde vakýflar yoluyla yaygýn bir þekilde ve ücretsiz olarak insanlarýn hizmetine ve istifadesine sunulmuþtur. Ayrýca bu þekilde büyük sanat ve mimari deðeri olan eserler meydana getirilmiþtir. Sultan III. Ahmed Çeþmesi gibi eserler, ayný zamanda “su gibi aziz olmak” amacýna ulaþmak için tesis edilmiþtir (Þeker 1991: 168). Bu noktada yoksularýn ücretsiz yýkandýðý hamamlar da su ve temizlik konusunda dikkat çeken bir vakýf kurumdur. Kýsacasý, Türk-Ýslâm medeniyetinde pek çok alanda görülen vakýf eserler, mülkü tedavülden çýkardýðý ve sermayeyi dondurduðu, bir tembeller sýnýfý (mürtezika) doðurduðu, haksýz kazanç sonucu elde edilen malýn müsadereden kurtarýlmasý için vakýf yapýldýðý ve kurulan vakýflara saðlanan vergi muafiyetinin devleti vergi kaybýna uðrattýðý gibi sakýncalarýndan (Bu konuda bkz. Öztürk 1983: 140-151) bahsedilse de ve kapitalist geliþmenin bütün dehþetlerinden uzak kalmayý saðladýðý göz ardý edilerek bazýlarý tarafýndan servet birikimini ve dolayýsýyla kapitalist geliþmeyi engellediði (Bkz. Güngör 1998: 71) üzerinde durulsa da, vakýflar, bazý istisnalar dýþýnda Türk-Ýslâm medeniyetinde kurulduklarý amaçlar doðrultusunda hizmet vererek, medeni-
30 YOKSULLUK
yetimizin en önemli unsurlarýndan birisini teþkil etmiþtir. Ayný zamanda devlet-millet kaynaþmasýnýn saðlanmasý ve karþýlýklý güven duygusunun tesisi; sosyal adalet, dayanýþma ve bütünleþmenin tesisi; ilimler yanýnda mimarlýk ve güzel sanatlarýn geliþmesi; iktisadi kalkýnmanýn saðlanmasý ile sosyal düzenin her türlü sarsýntý ve zedelenmeden korunmasýna hizmet ederek (Bkz. Miroðlu 1984: 22) toplumun sosyo-ekonomik problemlerden en alt seviyede etkilenmesinde önemli bir rol üstlenen vakýflar, günümüz dünyasýnda oldukça büyük tahribattan sonra fark edilen çevre bilincinin oluþmasý ve yaþadýðýmýz dünyanýn içindekilerle beraber korunmasýnda önemli fonksiyonlarý yerine getirmiþtir. Vakýflar, geçmiþi günümüze baðlayan tarihin þahitleri olarak korunmaya ve günümüzdeki geliþmeler doðrultusunda tarihteki canlýlýðýna kavuþturulmaya muhtaçtýr. Bu sebeple toplumda vakýf bilincinin oluþturulmasý ve maddi-manevi bütün deðerlerin emanet edileceði genç nesillerin bu konuda da eðitilmesi gerekmektedir. Mevcut vakýf eserlerin korunmasý, amaçlarý dýþýnda kullanýlmamasý, bunlardan istifade ederken hak ve hukuka riayet edilmesi, topluma hizmet etmek üzere gerekli vakýflarýn kurulmasý ve benzeri konularda hem yetkililere ve hem de topluma büyük sorumluluk ve görevlerin düþtüðü unutulmamalýdýr. Bu arada muhtaç durumda olan insanlarýn ihtiyaçlarýný gidererek onlarý yaþadýklarý toplum, ülke ve devletle entegrasyon ve baðlýlýklarýný tesiste önemli görevler üstlenen yardýmlaþma ve dayanýþma derneklerinin faaliyetlerinin de desteklenmesinin gerektiði hatýrdan çýkarýlmamalýdýr.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
31
Kaynaklar Akalýn, Þebnem, 2002, “Kervansaray”, Türkiye Diyanet Vakfý Ýslâm Ansiklopedisi, Ankara, XXV, 299-302. Akgül, Mehmet, 1995, “Sosyo-Kültürel Bir Kurum Olarak Vakýf ve Sosyal Dayanýþma”, Diyanet Ýlmi Dergi, Cilt: 31, Sayý: 1, 103-110. Arsebük, Esat, 1938, Medeni Hukuk, Baþlangýç ve Þahýs Hukuku, c. I, Ýstanbul. Ateþ, Ýbrahim, 1982, “Hayrî ve Sosyal Hizmetler Açýsýndan Vakýflar”, Vakýflar Dergisi, Sayý: XV, s. 55-88. Bayyiðit, Mehmet, 2001, “Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Kurumu Olarak Vakýflar”, S.Ü.Ýlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayý: 11, 59-66. Berki, Ali Himmet, 1965, “Vakýflarýn Tarihi, Mahiyeti, Ýnkiþafý ve Tekâmülü, Cemiyet ve Fertlere Saðladýðý Faideler”, Vakýflar Dergisi, Sayý: VI, s. 9-13. Berki, Þakir, 1965, “Vakýflarýn Gördüðü Çeþitli Hizmetler”, Vakýflar Dergisi, Sayý: VI, s. 85-91. ———-, 1968, “Vakýflarýn Devlete ve Devletin Vakýflara Hizmeti”, Vakýflar Dergisi, Sayý: VII, s. 45-52. Berkol, Feramuz, “Türk Vakýf Kervansaraylarý ve Bugün Turizm Hizmetinde Kullanýlmalarý”,Vakýflar Dergisi, Sayý X: s. 345-365. Bilmen, Ömer Nasuhi, 1969, Hukuk-i Ýslâmiye ve Istýlahât-ý Fýkhiyye Kamusu, Ýstanbul, IV, 284-380. Çalýþkan, Nuri, 1981, Osmanlý Fen Alimleri, Eserleri ve Yenilikleri (Yayýnlanmamýþ Çalýþma), Samsun. Çetin, Osman, 1990, “Vakýf”, Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Ýstanbul, IV, 202206. Güner, Osman, 2002, “Erdem ve Esaret Arasýnda Yoksulluk”, Marife, Yýl: 2, Sayý: 2, 101-113. Güngör, Erol, 1998, Sosyal Meseleler ve Aydýnlar, Ýstanbul. Kara, Mustafa, 1980, Tekkeler ve Zaviyeler, 2.bsk., Ýstanbul. Kayaoülu, Ýsmet, 1976, “Vakfýn Menþe-i Hakkýndaki Görüþler”, Vakýflar Dergisi, Sayý: XI, s. 49-55. ———-, 1981, “Râhatoðlu ve Vakfiyesi”, Vakýflar Dergisi, Sayý: XIII, s.1-29. ———-, 1994, Ýslâm Kurumlarý Tarihi II, Konya. Kazýcý, Ziya, 1985, Ýslâmî ve Sosyal Açýdan Vakýflar, Ýstanbul. ———-, 1991, Ýslâm Müesseseleri Tarihi, Ýstanbul. Kozak, Ý. Erol, 1985, Bir Sosyal Siyaset Müessesesi Olarak Vakýf, Ýstanbul.
32 YOKSULLUK
Köprülü, Fuat, 1942, “Vakýf Müessesesinin Hukukî Mahiyeti ve Tarihî Tekâmülü”, Vakýflar Dergisi, Sayý: II, s. 1-13. Kunter, Halim Baki, 1938, “Türk Vakýflarý ve Vakfiyeleri Üzerinde Mücmel Bir Etüd”, Vakýflar Dergisi, Sayý: I, s. 103-130. Miroðlu, Ýsmet, 1984, “Vakýflarýn Türk-Ýslâm Dünyasýndaki Yeri”, Vakýflar, Ýstanbul, s. 22. Öztürk, Nazif, 1983, Menþe’i ve Tarihi Geliþimi Açýsýndan Vakýflar, 1.bsk., Ankara. ———-, 1995, Türk Yenileþme Tarihi Çerçevesinde Vakýf Müessesesi, Ankara. Ruben, Walter, 1942, “Budist Vakýflar Hakkýnda”, Vakýflar Dergisi, Sayý: II, s. 173-183. Þeker, Mehmet, 1991, Ýslâmda Sosyal Dayanýþma Müesseseleri, Ankara. Terzioðlu, Arslan, 1992, “Bîmâristan”, DÝA, Ýstanbul, VI, 163-178. Turan, Osman, 1997, Selçuklular Tarihi ve Türk-Ýslâm Medeniyeti, 6.bsk.,Ýstanbul. Yediyýldýz, Bahaeddin, 1980, “Vakýf Müessesesinin XVIII. Asýrda Kültür Üzerindeki Etkileri”, Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi, Yay. O.Okyar, H.Ýnalcýk, Ankara. ———-, 1982, “XVIII. Asýr Türk Toplumu ve Vakýf Müessesesi”, Vakýflar Dergisi, Sayý:XV, s. 23-53. ———-, 1986, “Vakýf”, Ýslam Ansiklopedisi, Mili Eðitim Bakanlýðý, Ýstanbul, XIII, 153-172. ———-, 1994, “Ýslâm’da Vakýf”, Doðuþtan Günümüze Büyük Ýslâm Tarihi, Konya, XIV, 19-68. Yüksel, Ahmet Turan, 2002, Ýslâm’da Bilim Tarihi (Baþlangýçtan Osmanlý Döneminin Sonuna Kadar), Konya.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
33
Osmanlý Yetiminin Hamisi: Eytam Sandýklarý Tahsin Özcan Dr., Ýlim Yayma Vakfý. e-posta:
[email protected]
Öz
T
oplumun himayeye en muhtaç kesimini yetimler oluþturur. Savaþlar, doðal afetler vb. sebeplerle ailelerini kaybeden kimsesiz, öksüz ve yetim çocuklarýn görüp gözetilmesi, iaþe, ibate ve sair ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý en derin toplumsal problemlerden biridir. Bu problemin hallinde Osmanlý toplumu kendine özgü bir kurum geliþtirmiþ, kimsesiz ve bakýma muhtaç çocuklarýn ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý, yetiþtirilmeleri ve topluma kazandýrýlmasý için önemli miktarlara ulaþan fonlar oluþturulmuþtur. Eytam sandýklarý olarak adlandýrýlan bu fonlar, baþlangýçta ferdi olarak uygulanýrken zamanla kurumsal bir hüviyet kazanmýþtýr. Bu fonlarda çeþitli vesilelerle biriken paralar iþletilmek suretiyle elde edilen gelir yetimlerin ihtiyaçlarýna sarf edilmiþ, ana paranýn muhafaza edilmesi suretiyle de hizmetin sürekliliði saðlanmýþtýr. Eytam sandýklarý konusunda Osmanlý arþivlerinde oldukça zengin kayýtlar bulunmasýna raðmen bunlar yeterince deðerlendirilmemiþtir. Dolayýsýyla eytam sandýklarýnýn ortaya çýkýþý, tarihi geliþimi ve iþleyiþi ile ilgili bilgilerimiz sýnýrlýdýr. Bu tebliðde konuyla ilgili ulaþýlabilen bilgiler özetlenerek sistemin iþleyiþi izah edilmektedir. Anahtar Kelimeler: Osmanlý, Osmanlý Toplumu, Vakýf, Yetim, Eytam Sandýklarý
Abstract
O
rphans is one of the most needy classes in the society. A main social problem is providing food, shelter and other needs of those children who have lost their families in wars, natural disasters, etc. To deal with this social problem the Ottoman society has developed a unique structure and allocated a significant amount of fund for the education and daily needs of the orphans. At the beginning the legal guardians (wasiyy) gave the orphans’ inherited wealth as loan and supervised them with the income. Lately, this application was institutionalised by the government under the supervision of Ministry of Foundations with the name of “Eytâm Sandýklarý (Orphans’ Funds)”. The money accumulated in this fund through various ways, was given as loan and the revenue was used to supply the needs of orphans. With the preservation of the initial capital, the continuation of the services was provided. Although there are rich resources in the Ottoman archives about the orphans’ funds, these records have not been studied thoroughly. As a result, we only have a limited
1
Ayrýntýlý bilgi için bkz. Ýbrahim Kâfi Dönmez, “Yetim” Maddesi, (M.E.B.) Ýslâm Ansiklopedisi XIII, ss.401-403.
34 YOKSULLUK
knowledge about the emergence, evolution and structure of orphans’ funds. In this paper, the system will be explained, in addition to the summary of the limited knowledge we have. Key Words: Ottoman, Ottoman Society, Foundation, Orphan, Orphans’ Funds
C
anlýlar içinde en aciz varlýklardan biri insandýr. Ýnsan yavrusu doðuþundan itibaren yoðun bir bakým ve ilgiye ihtiyaç duyar, en tabii fiziki ihtiyaçlarýný bile karþýlamaktan acizdir. Öte yandan yeni nesillerin fiziki geliþimlerinin yanýnda ruhsal geliþiminin de saðlýklý bir þekilde saðlanmasý uygun bir çevrenin varlýðýna muhtaçtýr. Çocuklar, belli bir olgunluða eriþinceye kadar her türlü ihtiyaçlarý yakýn çevresi tarafýndan karþýlanýr. Hemcinsine karþý en acýmasýz canlýlardan biri de yine insandýr. Bu durum batý felsefesinde “insan insanýn kurdudur” þeklinde çok veciz bir þekilde ifade edilmiþtir. Ýnsan neslinin bu acýmasýz yönüne karþý en savunmasýz grubu henüz fiziki ve ruhsal geliþimini tamamlayamamýþ kimsesiz çocuklar oluþturmaktadýr. Savaþ, tabii afetler, hastalýk gibi sebeplerden dolayý kimsesiz kalan çocuklarýn geliþimlerini saðlýklý bir þekilde tamamlayarak cemiyete kazandýrýlmalarý önemli bir sosyal problem olarak ortaya çýkmaktadýr. Osmanlý toplumu bu sosyal problemi kendine özgü birtakým yollarla çözmeye çalýþmýþtýr. Bunlardan biri de eytam (idânât) sandýklarý adýyla kurumsallaþan uygulamadýr. Bu tebliðde, Osmanlý toplumunda muhtelif nedenlerle yakýnlarýný kaybederek kimsesiz kalan çocuklarýn maddi ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý yönünde ortaya konulan çözümler kýsaca tanýtýlmakta, daha sonra bu alanda kurumsal bir yapý olarak ortaya çýkan eytam sandýklarý incelenmektedir. Bilindiði gibi Ýslâm hukukunda, dolayýsýyla da Osmanlý hukukunda vakýf ve yetim mallarý özel bir koruma altýna alýnmýþtýr. Bu kapsamdaki mallarýn 2
Avârýz vakýflarý, esnaf sandýklarý ve orta sandýklarý hakkýnda ayrýntýlý bilgi ve deðerlendirme için bkz. Tahsin Özcan, Osmanlý Para Vakýflarý: Kanûnî Dönemi Üsküdar Örneði, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayýnlarý, 2003, ss. 80-86. Yeniçerilerin orta sandýklarý için ayrýca bkz. Ýsmail Hakký Uzunçarþýlý, Osmanlý Tarihi II, (5. baský), Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayýnlarý, 1988, ss.558-559.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
35
satýþý ile ilgili birtakým sýnýrlamalar konulduðu gibi, el deðiþtirmiþ olsa bile haksýz bir iktisap veya bir hile, suiistimal söz konusu ise bundan dönülebilmesi için birtakým kurallar konulmuþtur. Dolayýsýyla vakýf ve yetim mallarýnýn haksýz bir þekilde iktisap edilmesinin önünde ciddi hukuki engeller mevcuttur. Dava konusu olan bu tür mallarda her tür þüphenin vakýf ve yetimin lehine yorumlanmasý esastýr.1 Bu genel prensip çerçevesinde, yetimlerin hukukunu gözetmek üzere bir yakýnýnýn vasi olarak tayini esastýr. Kadý tarafýndan tayini yapýlan bu vasi, yetimin her türlü sorumluluðunu üstlenmekte; bu kapsamda mallarýnýn muhafazasýný da saðlamakla yükümlü olmaktadýr. Vasinin yetimin lehine olacak her türlü iþlemi geçerli sayýlýrken, aleyhine sonuç doðurabilecek iþlemlerinin engellenmesi yoluna gidilmiþtir. Bu çerçevede, yetime ait bir malýn gereksiz yere veya rayiç fiyatýnýn çok altýnda satýlmasý gibi iþlemlerin talep halinde iptali mümkündür. Vasinin suiistimali gibi bir durum ortaya çýktýðýnda da kadý tarafýndan deðiþtirilerek bir baþkasýnýn vasi olarak tayini gündeme gelebilmektedir. Osmanlý cemiyetinde önemli bir yere sahip olan vakýflarýn genel hizmet þemsiyesi altýnda fakirler ve yetimler her zaman özel bir yere sahip olmuþtur. Hemen hemen her vakfýn meþrûtun lehi içinde fakirler, dolayýsýyla bu kapsamda mütalaa edilebilecek yetimler yer almaktadýr. Ayrýca, özellikle 17. yüzyýldan itibaren yaygýnlýk kazanan zürrî vakýflardan (aile vakýflarýndan) istifade edecek kiþileri vakýf kurucularýnýn neslinden gelenlerin oluþturmasý bu açýdan önemlidir. Zira bu tür vakýflarda özellikle evlenmemiþ kýz çocuklarý ile dul eþlere ve küçük çocuklara geçimlerini saðlayacak bir gelir temini söz konusudur. Bu açýdan bakýldýðýnda zürrî vakýflarýn önemli bir fonksiyon icra ettiklerini söyleyebiliriz. Vakýflar tarafýndan kurulan müesseseler arasýnda yetimlerin barýndýrýlmasý amacýyla kurulan dârüleytâmlarýn da özellikle zikredilmesi gerekir. Bütün masraflarý ilgili vakýf tarafýndan karþýlanan dârüleytâmlarda kimsesiz çocuklarýn her türlü ihtiyacýnýn karþýlandýðý görülmektedir. Son dönemde kurularak önemli hizmetler gören ve günümüzde de bu hizmetlerini devam ettiren Dârüþþafaka’yý da burada zikretmek gerekir. Mahalle ve köylerde kurulan avârýz vakýflarý da bu açýdan önemlidir. Ýlgili mahalle veya köyün ortak ihtiyaçlarý, ortak vergilerin ödenmesi gibi fonksiyonlarýnýn yanýnda fakir ve muhtaçlarýn ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý da avârýz vakýflarýnýn baþlýca hizmetlerindendir. Bu çerçevede avârýz vakýflarýndan ihtiyaç halinde yetimlerin de istifade etmeleri imkan dahilindedir. 3 4
kz. Ýstanbul Müftülüðü Þer’iyye Sicilleri Arþivi, Üsküdar Þer’iyye Sicilleri, nr.1, v.105b/1-2; nr.2, v.17b/1, 104b/3, 122b/1; 79a/4, 106b/2, nr.3, v.125b/1. Baþbakanlýk Osmanlý Arþivi, Mühimme Defterleri, nr.2, s.26, 226 numaralý kayýt.
36 YOKSULLUK
Esnaf teþkilatlarýnýn kendi aralarýnda oluþturduklarý esnaf sandýklarýnýn görevleri arasýnda esnaftan çalýþamayacak duruma gelen mensuplarýna yardým ve vefat edenlerin aile ve çocuklarýnýn ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý gibi hususlar da yer almaktadýr. Özellikle yetimlere yönelik bir baþka kurum, yeniçerilerin orta sandýklarýdýr. Bu sandýklardan savaþlarda yaralanan veya sakat kalan yeniçerilerin ihtiyaçlarý karþýlandýðý gibi, þehit düþenlerin de ihtiyaç halinde ailesi ile çocuklarýna yardým yapýlmaktaydý. Kaynaklarda verilen bilgilere göre, yeniçerilerden vefat edenlerin eþyalarý satýlarak yetiþmiþ çocuklarý varsa onlara verilirdi. Þayet çocuklarý küçük ise bu para yeniçerinin baðlý olduðu orta sandýðý tarafýndan iþlettirilirdi. Çocuk büyüdükten sonra orta sandýðýndaki parasý geliriyle birlikte kendisine ödenirdi.2 Bütün bu uygulamalarýn neticesinde, Osmanlý cemiyetinde fakirliðin önemli ölçüde ortadan kaldýrýldýðý, bu baðlamda, yetimlerin maddî ihtiyaçlarýnýn etkin bir þekilde karþýlandýðýný söyleyebiliriz. Bunlara ilaveten doðrudan yetimleri hedef alan bir uygulama da eytam sandýklarýdýr. Yetimlere ait mallarýn iþletilmesi suretiyle elde edilen gelirden ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý þeklinde özetlenebilecek bu sistem, baþlangýçta bizzat fert fert yetimler adýna ve vasileri tarafýndan uygulanmýþ, zamanla bu uygulama kurumsal bir hüviyet kazanmýþtýr. Osmanlý cemiyetinde terekenin taksimi konusunda görevli olan kiþi kassâmdýr. Kiþinin vefatý ile kassâm tarafýndan mal varlýðýnýn tespiti ve vârisleri arasýnda taksimi yapýlýrdý. Neticede hak sahiplerine mallarý teslim edilir, ancak henüz rüþtüne ulaþmamýþ çocuklarýn mallarý kadý tarafýndan tayin edilen vasilere teslim edilirdi. Yukarýda belirtildiði gibi, vasiler bu mallarý muhafaza etmekte, çocuklar için yapýlacak harcamalar da bu maldan yapýlmaktaydý. Ancak, zamanla malýn azalmamasý için iþletilerek nemalandýrýlmasý ve vesayet altýndaki çocuklarýn ihtiyaçlarýnýn elde edilen nemadan karþýlanmasý þeklinde bir usul geliþtirilmiþtir. Bu suretle her türlü ihtiyacý karþýlanan yetim çocuða, miras yoluyla kendisine intikal eden mallarý rüþd yaþýna eriþtiðinde eksilmeden, belki de artarak teslim edilme imkâný ortaya çýkmaktadýr. Bu mallardan gayrimenkullerin kiralanmak suretiyle, menkul eþyalarýn ise nakde çevrilerek elde edilen paranýn nemalandýrýldýðýný görüyoruz. Yetimlere ait mallarýn iþletilmesi usulünün hangi tarihten itibaren uygulanmaya baþladýðýna dair elimizde net bilgiler mevcut deðildir. Ancak, 16. yüz-
5 6 7
Ayrýntýlý bilgi için bkz. Özcan, a.g.e., ss.86-87. bkz. Zikredilen örnekler. Muâmele-i þer’iyye konusunda ayrýntýlý bilgi için bkz. Özcan, a.g.e., s. 54 v.d. Bkz. “Umûm-u emvâl-i eytâmýn sûret-i idâresi hakkýndaki 4 Rabîulevvel 324 ve 15 Nisan 322 tarihli nizamnâmenin ikinci faslýnýn serlevhasýyla 25, 26, 44, 45, 49 ncu maddelerini muaddil me-
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
37
yýla ait þer’iye sicilleri ile arþiv kayýtlarýnda yetimlerin mallarýyla yapýlan muamelelerle ilgili çok sayýda kayda rastlanmaktadýr. Bu örneklerde yetimlere ait mallarýn genellikle vasîleri tarafýndan iþletildiði görülmektedir. Örnek olarak Kânûnî döneminin ilk yýllarýna ait Üsküdar þer’iyye sicillerinde Abdurrahman Çelebi ile Ali’nin yetimlerine ait çok sayýdaki muamele kaydý zikredilebilir.3 963/1555 tarihli bir buyrulduda Mýsýr Beylerbeyi’nin arzý üzerine Yemen’de Zebid azablarýnýn aðasý olan Mehmed’in vefatý ile, kalan oðullarý Ahmet ve Ýsa’ya Mýsýr Hisarý’nda olan eytam akçesinden münasip miktar tahsisi istenmektedir.4 Ayrýca yine Üsküdar’a ait þer’iyye sicillerinden bir defter müstakil olarak bu tür kayýtlardan oluþmaktadýr.5 Yetimlere ait paralarýn genellikle para vakýflarý örneðinde gördüðümüz ve muâmele-i þer’iyye adý verilen iþlemle nemâlandýrýldýðý görülmektedir. Bu iþlemde belli bir vade ile idâneye verilen para, vade sonunda yine baþta kararlaþtýrýlan bir orandaki nemayla birlikte geri alýnmakta; veya sadece nemasý tahsil edilerek iþlem yenilenmektedir. Bu tür iþlemlerde genellikle bir yýl vade uygulanmakta ve nema oraný %10 ile %20 arasýnda deðiþebilmektedir. Ancak en çok görülen nema oranýnýn %10 olduðunu söyleyebiliriz.6 Bu sistem zamanla ferdi olmaktan çýkarak kurumsal bir hüviyet kazanmýþtýr. Bu açýdan arþivlerde yer alan kayýtlar yeterince deðerlendirilmemiþ olduðu için sürecin nasýl iþlediði ve kurumsal yapýnýn nasýl ortaya çýktýðý konusunda fazla bir þey söyleyebilecek durumda deðiliz. Dolayýsýyla konuyla ilgili þimdilik ulaþýlabilen bazý bilgiler zikredildikten sonra ilgili nizamnamede yer alan maddelerden dikkat çekenlerin muhtevasý özetlenecektir. Son olarak da eytâma ait paralarýn iþletilmesine dair tespit edilen hususlar zikredilecektir. Konunun ayrýntýsý ile ilgili bir hayli bilgi eksikleri mevcuttur. Bunlar yapýlacak araþtýrmalar neticesinde ortaya çýkacak ilgili arþiv malzemesinin deðerlendirilmesiyle daha net bir þekilde ortaya konabilecektir. Tanzimat döneminde yetimlere ait fonlarýn idaresi için bir “Terekât Müdürlüðü” kurulmuþtur. Vakýflarýn idaresinde ortaya çýkan ve neticede Evkaf Nezareti’nin kuruluþuyla neticelenen merkezileþme sürecinin buraya da yansýdýðýný tahmin edebiliriz. Neticede “Terekât Müdürlüðü”nün para vakýflarýnýn
8 9
10 11
vâdd-ý nizâmiye suretidir (30 Zilkade 333 ve 27 Eylül 331 [9 Ekim 1915] tarihli)”, Cerîde-i Ýlmiye, Ýkinci sene, aded 16 (Þevval 1333), ss. 160-162. Bkz. “Umûm-u emvâl-i eytâmýn sûret-i idâresine mütedâir 4 Rabîulevvel 1324 tarihli nizamnâmeye müzeyyel mevâdd-ý nizâmiye (30 Zilkade 1333, 27 Eylül 1331 tarihli)” Cerîde-i Ýlmiye, Ýkinci sene, aded 19 (Muharrem 1334), ss, 315-317. Bkz. “Umûm-u emvâl-i eytâmýn sûret-i idâresi hakkýndaki 4 Rabîulevvel 324 ve 15 Nisan 322 tarihli nizamnâmenin ikinci faslýnýn serlevhasýyla 25, 26, 44, 45, 49 ncu maddelerini muaddil mevâdd-ý nizâmiye suretidir (30 Zilkade 333 ve 27 Eylül 331 [9 Ekim 1915] tarihli)”, Cerîde-i Ýlmiye, Ýkinci sene, aded 16 (Þevval 1333), ss. 160-162. Bkz. “Bilumum eytâm idarelerince ma’mûlün bih olmak üzre kaleme alýnan talimatnâmedir” Cerîde-i Ýlmiye, Ýkinci sene, aded 19 (Muharrem 1334), ss. 317-325; s. 320, 324. Bkz. “Umûm-u emvâl-i eytâmýn sûret-i idâresi hakkýndaki 4 Rabîulevvel 324 ve 15 Nisan 322 tarihli nizamnâmenin ikinci faslýnýn serlevhasýyla 25, 26, 44, 45, 49 ncu maddelerini muaddil me-
38 YOKSULLUK
idaresiyle birleþtirilerek Evkaf Nezareti bünyesinde “Terekât ve Nukûd-u Mevkûfe Kalemi” adýyla bir kalem oluþturulmuþtur. Bu müdürlüðün uhdesinde toplanan fonlarýn miktarýnýn önemli miktarlara ulaþtýðýný söyleyebiliriz. Sonralarý yetimlere ait mallarla ilgili olarak bir Emvâl-i Eytam idaresi oluþturulmuþtur. Ayrýca, daha etkin bir yönetim oluþturmak amacýyla Emvâl-i Eytâm Müdürlüðü’nün iþleyiþini düzenleyen bir eytâm nizamnâmesinin de yayýnlandýðýný görmekteyiz. (Nizamnamenin tarihi 4 Rabiulevvel 1324, 15 Nisan 1322, 28 Nisan 1906) Bu nizamnamenin bazý maddeleri zamanla tadil edilmiþ ve meþihata baðlý bir Emvâl-i Eytâm ve Beytülmâl Müdiriyeti oluþturulmuþtur. Nizamnâmeye göre, oluþturulan bu Emvâl-i Eytâm ve Beytülmâl Müdiriyeti bir müdür ve muavin idaresinde olup, bunlarýn vazifesi tevdî edilen eytâm nükûdunu muhafaza ve tenmiyedir. Bu çerçevede eytâmýn gayri menkul mallarýný idare ve nizama uygun olarak her tür resim, yangýn teminatý gibi masraflarý ile okul, hastahane gibi ücretlerin ödenmesi, iâþeleri için gerekli nafaka ve sâir masraflarý hâkim iznine müsteniden tesviye; veli ve vasilere ait hesaplarýn görülmesi, terekeler için gerekli iþlemlerin yapýlmasý, tespit edilen vârislerin hisselerini te’diye, ðâib olanlarýn hisselerini muhafaza; kat’î ve gayr-i kat’î vade ile tevdî’ olunacak nükûdu kabul; taþra eytâm sandýklarýnýn hesap iþlerini tetkik ve muamelelerine nezâret gibi hususlar sayýlmaktadýr. Bu ifadelerden eytam sandýklarýnýn taþrada da teþkilatlandýðý anlaþýlmaktadýr.7 Nizamnameye sonradan ilave edilen maddelere göre, eytam idarelerinde “Eytam Ýdânât Sandýðý” namýyla birer sandýk oluþturularak idânât (kredi, borç verme) iþlemleri bâ devr-i þer’î mezkur sandýk adýna icra edilecektir. Yine yapýlan ilavelere göre, her sene þubat ayý sonunda elde edilen rýbhdan tevdîâta ve idarenin düyûnuna ait nemalar tesviye ve harice yüzde kaç kuruþ hesabýyla ilzâm-ý rýbh edilmiþ ise onun bir buçuk noksanýyla eytama hisse-i rýbhlarý i’tâ olunduktan sonra kalan meblaðýn dörtte üçü ihtiyat akçesi o-
12
13 14
vâdd-ý nizâmiye suretidir (30 Zilkade 333 ve 27 Eylül 331 [9 Ekim 1915] tarihli)”, Cerîde-i Ýlmiye, Ýkinci sene, aded 16 (Þevval 1333), ss. 160-162. Bkz. “Bilumum eytâm idarelerince ma’mûlün bih olmak üzre kaleme alýnan talimatnâmedir” Cerîde-i Ýlmiye, Ýkinci sene, aded 19 (Muharrem 1334), ss. 317-325; s. 321; “Eytâm sandýðýndan istikrâz üzerine müteretteb muâmelâtda yazýlan müzekkirelere ilsâk edilecek pul ve sâire hakkýnda” Cerîde-i Ýlmiye, Ýkinci sene, aded (21 Rabiulevvel 1334), ss., 405-406; “Tecdîd-i idânâtda resm-i tahsîl nâmýyla devâir-i icrâiyyece harc mutâlebesine mahal olmadýðý hakkýnda Adliye Nezâreti’ne” Cerîde-i Ýlmiye, Ýkinci sene, aded 11 (Cemaziyelevvel 1333), ss. 661-662. Bkz. “Emvâl-i eytâm ve evkâf idareleri matlûbâtýnýn te’cîl-i düyûn kanununun dâire-i þümûlü haricinde býrakýlmasý içün Mâliye Nezâreti’ne” Cerîde-i Ýlmiye, Birinci sene, aded 6 (Zilhicce 1332), ss. 417-418. Bkz. “24 Teþrînisânî 1330 tarihli Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere ve Asîr kadýlýklarý ile Yemen Tedkîk-i Vesâik-i Þer’iyye memuriyetinden mâadâ bilumum merâkiz-i vilâyât ve evliye-i gayr-i mülhaka kadýlýklarýna keþîde buyurulan telgrafnâme suretidir” ve “Eytam idarelerindeki idânât bakâyâsý hakkýnda ta’mîmen keþîde buyurulan telgrafnâme-i âlî sûreti” Cerîde-i Ýlmiye, Birinci sene, aded 8 (Safer 1333), s. 504.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
39
larak ayrý bir hesapta tutulacak, dörtte biri meþihat makamý ile taþradaki memurlardan gayreti görülen memurlara birer maaþ miktarýný geçmeyecek þekilde ikramiye olarak daðýtýlacaktýr. Buradan artan da yine ihtiyat akçesine ilave edilecektir. Eytâmýn hisseleri ihtiyaçlarýný karþýlamýyorsa veya nemalandýrýlamamýþsa bu ihtiyat akçesinden gerekli yardýmlar yapýlacaktýr. Ýhtiyaç halinde ihtiyat akçesi ile sâir emanet veya terekât gibi sandýkta muhafaza edilen paralarýn da tenmiyesi cihetine gidilecektir.8 Nükûd-u eytâmýn irbâh ve tenmiyesinde þu teminatlarýn kabul edilebileceði belirtilmektedir: Külçe altýn ve gümüþ, mücevherat ile altýn ve gümüþ kaplar, devlet eshâmý ile Osmanlý borsasýnda resmen kabul edilmiþ diðer devletlere ait eshâm, gayrimenkul mallar, kefil. Yine nizamnamede gayrimenkul mallar mukabilinde istidâne edeceklere tahmini kýymetinin yarýsý kadar idane yapýlabileceði, memurlarýn kefaleti halinde en az üç kefil istenmesi ve idane edilecek miktarýn borçlunun üç maaþýný, kefillerin maaþlarýnýn toplamýnýn da dörtte üçünü geçmemesi gibi hususlar belirlenmektedir.9 Eytam sandýklarýndan yetimin veli ve vasisinin istikraz talebinde bulunmasý halinde bunlara öncelik verilmesi, ancak diðer borçlulara uygulanan kurallarýn aynen uygulanmasý hükme baðlanmýþtýr. Ancak eytam idareleri ile sandýk görevlilerinin istikrazda bulunmalarý men edilmiþtir.10 Vadesi geldiðinde ödenmeyen alacaklar için borçlu ile kefillerinin maaþlarýnýn haczi yoluyla tahsilat yapýlmasý da nizama baðlanmaktadýr.11 Gayrimenkul vb. rehin karþýlýðý idâne yapýldýðý durumda bunlarýn müzayede ile satýlarak tahsili yoluna gidilmiþtir.12 Emvâl-i eytâmýn verimli bir þekilde tenmiyesi konusunda gerekli tedbirler alýnmýþ, benzer muamelelerden alýnan muhtelif harc ve rüsûmdan da emvâl-i eytâm muaf tutulmuþtur. Buna benzer bir uygulama da te’cîl-i düyûn kanunundan sonra görülmüþtür. Emvâl-i eytâm ile vakýf idarelerinin alacaklarý tecilden istisna edilmiþ ve alacaklarýn zamanýnda tahsili cihetine gidilmiþtir.13 Taþrada bulunan eytam idarelerinin de merkez tarafýndan yakýn bir þekilde takip edildiði anlaþýlmaktadýr.14 Yapýlan teftiþlerde sandýklarda mevcut miktarýn tespit ve iþlemlerin uygunluðunun tasdik edildiðini görüyoruz. Ayrýca yapýlan idane iþlemlerinin adedi, miktarý, karþýlýðýnda alýnan teminatlar gibi hususlarla ilgili bilgiler de düzenlenen eytam sandýðý muayene cetvellerinde görülebilmektedir.15 Ayrýca, eytam sandýklarýnýn günlük iþlemleri için yevmiye, idâne ve müfredât defteri gibi kayýtlar tutulmaktaydý.
15
Bkz. “Eytam sandýðý muayene cedveli” Cerîde-i Ýlmiye, Ýkinci sene, aded 11 (Cemaziyelevvel 1333), s. 644.
40 YOKSULLUK
Kayýtlarda, gerekli görülmesi ve yetimlerin menfaatine olmasý þartýyla gayrimenkul mallarýn da satýlarak elde edilecek paranýn tenmiye edilmesi için bir engelin bulunmadýðý ifade edilmektedir.16 Ancak, bu usulün pek tercih edilmediði, genellikle menkul mallarýn bu þekilde deðerlendirildiði anlaþýlmaktadýr. Eytam sandýklarýndaki emvâl-i eytâmýn tenmiyesinde þahýslara verilen idânelerin yanýnda bankalarda nemalandýrýlmasý yolu da kullanýlmýþtýr. Nisan 1331 (1915)’de yayýnlanan bir tebliðat ile de þahýslarla yapýlan idâne iþlemlerinin usulüne uygun yapýlmadýðý, yeterli teminat alýnmadýðý ve bir kýsmýnýn tahsil edilemediði gibi sebepler sýralanarak eytam sandýklarýnýn bu þekilde devamýnýn eytama fayda yerine zarar verdiði belirtilmektedir. Bu tebliðatla eytam sandýklarýndaki paralarýn Ziraat Bankasý’nda nemalandýrýlmasý istenmekte ve banka idaresiyle birlikte tespit edilen esaslar ilan edilmektedir. Bu talimatla, yeni bir emre kadar Ziraat Bankasý haricinde idâne yapýlmamasý da kayda baðlanmaktadýr. Ziraat Bankasý’nýn bu paralara senelik %6 rýbh tahakkuk ettireceði de ifade edilmektedir. Bankayla yapýlan anlaþmanýn sadece 1331 (1915) senesi için geçerli olduðu, fayda görülmesi halinde sonraki senelerde de uygulamanýn sürdürülebileceði ifade edilmektedir. Anlaþýldýðý kadarýyla uygulama bu þekilde devam ettirilmiþtir. Yine kayýtlardan anlaþýldýðýna göre, Ziraat Bankasý’nýn þubelerinin bulunmadýðý yerlerde iþlemler Osmanlý Bankasý ile yürütülmüþtür. Eytam idaresinde malý veya parasý bulunanlarýn “isbât-ý rüþd hucceti” ibrâz ederek mallarýný alabildikleri görülmektedir. Yirmi yaþýna kadar isbât-ý rüþd edemeyenlere ise yirmi yaþýný doldurduklarý senenin martýndan itibaren %4 hisse-i rýbh verilmesi kararlaþtýrýlmýþtýr.17 Son olarak þunu söyleyebiliriz: Finans sektörünün günümüze göre oldukça ilkel sayýlabilecek durumda bulunduðu bir dönemde böyle bir fonun kurulmasý ve iþletilebilmesi dikkat çekicidir. Bu tür örneklerden hareketle günümüzde de benzer fonlarýn oluþturulmasý düþünülebilir. Bugünün þartlarýnda oluþturulacak bir eytam fonunun çok daha etkin bir þekilde iþletilmesi ve yardýma muhtaç kimsesiz çocuklarýn topluma kazandýrýlmasý imkan dahilindedir.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
41
Osmanlý Devletinin Mekke ve Medine’de Yoksullar Ýçin Kurduðu Vakýflar Mustafa Güler Yrd.Doç. Dr., Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, e-posta:
[email protected]
Öz
H
z .Peygamber(sav)’den itibaren Müslümanlar ve onlarýn kurduklarý devletlerin yoksullukla ciddi manada mücadele ettikleri bilinen bir gerçektir. Tabiatýyla Kur’ân ve Sünnet’in fakirlere sahip çýkýlmasý ile ilgili çok sayýdaki hükmü bu faaliyetin temel çýkýþ noktasý olmuþtur. Bu faaliyetlerin bir kýsmýný teþkil eden Haremeyn halkýna ve fukarasýna yapýlan yardýmlar ise bölgenin coðrafî þartlarý sebebiyle Abbasilerden günümüze kadar Müslümanlarýn öncelikleri arasýnda yer almýþtýr. Osmanlýlar’ýn Haremeyn Fukarasý ile ilgisi Yýldýrým Bayezid ile baþlamýþ ve I. Dünya Savaþýný baþladýðý 1915 yýlýna kadar kesintisiz devam etmiþtir. Bilhassa bölgenin Osmanlý Dev1
2 3 4
5
“Kâfirlere (Allah’ýn size rýzýk olarak verdiklerinden hayra sarf ediniz( denildiðinde müminlere dediler ki: Allah’ýn dilediðinde doyuracaðý kimseleri biz mi doyuralým? Siz gerçekten sapýtmýþ kimselersiniz. Kâfirler: (Eðer siz gerçekten doðru iseniz söyleyin bakalýmî O sözünü ettiðiniz tehdit ve felâket ne zaman gelecek?(derler. Onlar bu þekilde biri birileriyle gürültü ve þamata ederlerken kendilerini ansýzýn yakalayacak bir tek sayhayý bekliyorlar((Kurân-ý Kerim Yasin Suresi , Ayet 47-49); “Hayýr Belki de siz yetime ikram etmiyor, yoksulu yedirmeye biribirinizi teþvik etmiyorsunuz. Haram helâl demeden mîrasý yiyor, malý bütün gücünüzle seviyorsunuz. Hayýr bu yaptýklarýnýz doðru deðil, dünya tümüyle sallanýp parça parça döküldüðü, melekler saf saf dizilmiþ beklerken Rabbinin emri geldiði vakit her þey ortaya çýkacak((el-Fecr, 17- 22). “..... bilin ki, ganimet olarak aldýðýnýz herhangi bir þeyin beþte biri Alalh’a, Rasülüne, O’nun akrabalarýna, yetimlere,yoksullara, ve yolcuya aittir. Allah her þeye hakkýyla kadirdir” (Enfal 41). “Sadakalar Allah’tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düþkünlere, zekat toplayan memurlara, gönülleri Ýslâm’a ýsýnacak olanlara, kölelere, borçlulara, mücahidler ve yolcuya mahsustur. Allah Alim ve hakimdir”(Tevbe 60). Meselâ: “Yine onlar Rablerinin rýzasýný isteyerek sabreden, namazý dosdoðru kýlan, kendilerine verdiðimiz rýzýklardan gizli ve açýk olarak Allah yolunda harcayan ve kötülüðü iyilikle savan kimselerdir. Ýþte dünya yurdunun sonunda cennet ancak onlaradýr( (er-Râd, 22). “Rablerinin davetine icâbet ettiler ve namazý kýldýlar. Onlarýn iþleri aralarýnda istiþare iledir. Ve kendilerine verdiðimiz rýzktan infak ederler( (eþ-Þûra, 38). “Müslümanlar öyle kimselerdir ki, Allah’ýn adý anýldýðý zaman kalpleri titrer; baþlarýna gelene sabrederler, namazý kýlarlar ve kendilerine rýzýk olarak verdiklerimizden Allah için harcarlar( gibi.(elHac 35). Nitekim: “Gerçek iyilik yüzlerinizi doðu ve batý tarafýna çevirmeniz deðildir. Asýl iyilik o kimsenin iyiliðidir ki; Allah’a âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanýr. Allah rýzasý için yakýnlarýna, yetimlere, fakirlere, yolda kalmýþlara, dilencilere ve esâret altýnda bulunanlara sevdiði maldan harcar, namaz kýlar, zekât verir, sýkýntý, hastalýk ve savaþ zamanlarýnda sabreder. Ýþte
42 YOKSULLUK
leti himayesine girmesinin ardýndan(1517), devlet Mekke ve Medine yoksullarý için devamlý ve tesirli önlemleri devreye koymuþtur. Bunlardan ilk akla gelenleri her yýl vakýf gelirlerini para olarak surre ile gönderilmesi, yine fakirlerin cenazelerinin techiz ve tekfini için vakýf yapýlmasý ve imaretlerdir. Anahtar Kelimeler: Fukara Vakýflarý, Mekke-Medine, Hicaz, Osmanlý Devleti, Vakýf.
Absract
Ý
t is realty that all Muslims and their states struggled poverty since the century of Prophet(sav). The source of this activity is rules of Kur’ân and Hadith. As is known the area of Hicaz unproductive and deserts. Because ot this reason all Muslim states have helped people of Macca and Madinah since The State of Abbasian. The aid of Ottaman State forr poors of Haramayn started by Yýldýrým Bayezid and continoued until 1915. After taking Haramayn under the Ottoman protection(1517) Ottomans established foundation for poors of Haramayn. Some of them are foundations of money, burial of funeral and foundations Ýmarat. Keywords: Poverty Foundations, Macca and Madinah, Ottoman State, Hicaz, Foundations
6
7 8 9
doðru olanlar bu vasýflarý taþýyanlardýr. Müttakîler ancak onlardýr( (el-Bakara 177) âyet-i kerimesinde olduðu üzere. Ey iman edenlerî Kazandýklarýnýzýn iyilerinden ve rýzýk olarak yerden size çýkardýklarýmýzdan hayra harcayýn... ( (el-Bakara 267). “Ýman eden kullarýma söyle: Namazlarýný dosdoðru kýlsýnlar, kendisinde alýþveriþ ve dostluk bulunmayan gün gelmeden önce verdiðimiz rýzýklardan Allah için gizli ve açýk harcasýnlar( (Ýbrâahim 31) âyetlerinde olduðu gibi. “Allah’ýn kitâbýný okuyanlar, namazý kýlanlar ve kendilerine verdiðimiz rýzktan Allah için gizli ve açýk sarf edenler asla zarara uðramayacak bir kazanç umabilirler((el-Fâatýr, 29). “Allah’ýn kitâbýný okuyanlar, namazý kýlanlar ve kendilerine verdiðimiz rýzktan Allah için gizli ve açýk sarf edenler asla zarara uðramayacak bir kazanç umabilirler((el-Fâatýr, 29). Kur’ân-ý Kerîm’de sadakayý teþvik eden âyetlerden bazýlarý þunlardýr: “Onlar Allah’a ve ahiret gününe inanýrlar; iyiliði emreder, kötülükten nehy ederler; hayýrlý iþlerde yarýþýrlar, iþte bunlar sâlih insanlardýr((Âl-i Îmrân, 114); “ O takva sahipleri ki, bollukta da darlýkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanlarý affederler, Allah da güzel davranýþta bulunanlarý affeder((Âl-i Îmrân 134); “ Ýyilik ve Allah’tan hakkýyla korkma üzerine yardýmlaþýn((el-Mâaide, 2); “ Sadaka veren erkeklere, sadaka veren kadýnlara ve Allah’a güzel bir ödünç verenlere verdikleri kat kat artýrýlýr. Onlara þerefli bir mükâfat vardýr((el-Hadîd, 18). Bu konuda bakz.Ebu Bekir Ahmed ibn Ömer Eþ-Þeybanî, Ahkamü’l-Evkaf, Mýsýr 1332/1904, s.3-5
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
43
Ý
slâm Dini’nin temel kaynaklarý olan Kur’ân ve Sünnet’te yoksullara yardým için teþvik edici hükümler açýkça yer almaktadýr.Bu hükümler daha Müslümanlarýn siyasi bakýmdan hiçbir güçlerinin olmadýðý zamanlarda uygulanmaya baþlamýþtýr. Fakirlere yardýmdan kaçýnmanýn büyük günah olduðu ve ahirette azabý gerektirdiði yolundaki ayetler1 bu dine mensup olan imkan sahibi kiþileri, sorumluluk sahibi yöneticileri ve nihayet top yekun Müslümanlarýn kurup yönettikleri devletleri yoksullukla mücadele için kalýcý tedbirler almaya sevk etmiþ, hatta zorlamýþtýr. Bunlar arasýnda savaþ ganimetlerinden devlet hazinesine kalmasý gereken beþte birlik kýsýmdan payý olanlar arasýnda fakirlerin sayýlmasý2, belli bir zenginlik miktarýna ulaþan Müslümanlarýn vermekle yükümlü olduklarý zekatýn daðýtýlacaðý yerler arasýnda fakirlerin zikredilmesi3 hemen ilk akla gelen hususlardýr. Ayrýca fakirlerin korunup gözetilmesi ve onlara sahip çýkýlmasý ile ilgili ayetler Kur’ân’ýn bazý yerlerinde namaz emrinden hemen sonra4 bazý yerlerinde gerçek iyilik yapmanýn þartlarý ile beraber5, bazý yerlerinde Allah(c.c.)’a, ahiret gününe iman ve namazdan sonra6, bazen Allah(c.c.)’ýn Kitab’ýný okumanýn lüzumu ile beraber7, bazen da mücerret olarak8 zikredilmiþtir9. Hz. Peygamber(s.a.v.)’in gerek sözleri, gerekse uygulamalarý ile fakirlere yardým için teþvikte bulunmasý ve önderlik etmesi10 de yoksullukla mücadele için ciddi kurumlarýn ortaya çýkmasýný saðlamýþtýr. Hz Ali döneminden itibaren devlet merkezinin Hicaz dýþýna çýkarýlmasýnýn ardýndan Müslümanlarýn Mekke ve Medine’ye ibadet ve yerleþim için gelmeleri sebebiyle nüfus devamlý artmýþ ancak yeni geçim kaynaklarý bulunamamýþtýr. Bundan dolayý mezkur þehirlerin ahalisi ve misafirlerinin ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý gayesiyle Abbasiler döneminden itibaren devlet idarecileri tedbir almýþlardýr. Bu yolda ilk surre, Abbasi Halifesi Mehdi(158-168/775-785) tarafýndan bölgeye gönderilmeye baþlanmýþ11 ve sonralarý Haremeyn yok10 11 12 13 14 15 16 17
Bu konuda bakz.Ebu Bekir Ahmed ibn Ömer Eþ-Þeybanî, Ahkamü’l-Evkaf, Mýsýr 1332/1904, s.35 Münir Atalar, Osmanlý Devletinde Surre ve Surre Alaylarý, Ankara 1991, 3. Midhat Sertoðlu, “II. Murâd’ýn Vasiyetnâmesi”, VD. VIII, (Ankara 1961), 67-69. Vakýflar ,5zikredilirken tespit edilebildiði kadarýyla kronoloji esas alýnmýþtýr. Sultan II. Bâyezid Vakfiyesi, Milli Ktp, Ýbni Sinâ Bölümü, F.K. 44, vr. 28 Baþbakanlýk Osmanlý Arþivi Maliyeden Müdevver Defterler (MAD), 1806, vr.2a. Vakfiyeler, Ankara tarihsiz, 185-195. Vakfiyeler, 207-211.
44 YOKSULLUK
sullarýna yapýlan yardýmlar tüm Müslüman devletler tarafýndan bir vecibe olarak algýlanýp Ýslam âleminde yaygýnlaþmýþtýr. Ek olarak Memlüklüler döneminde de bu hizmetlerin bir bölümünün karþýlanmasý için vakýflar kurulmuþtur. Osmanlý Devleti’nde Haremeyn ahalisinin ve fukarasýnýn ihya edilmesi Yýldýrým Bayezid Döneminden baþlayarak 1915 yýlýna kadar devam etmiþtir. Padiþahlarýn özel ihsanlarý ve vakýflarýn yýllýk hasýlatlarý Surre Alaylarý ve görevliler vasýtasýyla bölge halkýna ulaþtýrýlmýþtýr. Bugün ulaþabildiðimiz kaynaklara göre Osmanlý döneminde Haremeyn fukarasý için yapýlan ilk vakýf Sultan II. Murâd(824-855/1421-14519)’a aittir. O Manisa Saruhan’da bulunan mallarýnýn gelirlerinden 3500 filoriyi Mekke fukarâsýna, 3500 filoriyi Medîne fukarâsýna tahsis etmiþtir. Ayný amaçla Kudüs Fukarâsý için de 200 filori þart kýlýnmýþtýr12. II. Muradýn baþlattýðý “fukara vakýflarý” daha sonralarý bir çýð gibi büyümüþ sultanlarýn yaný sýra yakýnlarý, devlet erkaný ve halktan bir çok kiþi de Mekke ve Medine yoksullarý için vakýflar tesis etmiþtir. Bu vakýflarýn bir kýsmý doðrudan nakit para, bir kýsmý arazi gelirlerinin tahsisi, bir kýsmý da kira gelirlerinin aktarýlmasý yoluyla yapýlmýþtýr. Aþaðýda tam listesini vereceðimiz XVII. Asrýn sonuna kadar kurulmuþ olan bazý vakýflarýn ayrýntýsý þöyledir13.
1-Doðrudan Para Vakfedenler: Sultan II. Bâyezid(886-918/1481-1512), Cemaziyelahir 901/Þubat 1496 tarihli vakfýndan, Medîne fukarâsýna 400 eþrefî dinar ve ayrý olarak Haremi Þerîf fukarâsýna yemek yapýlmasý gayesiyle yetecek kadar para tahsis etmiþtir14. Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun (897/1492) namýna, eþi Sultan II. Bâyezid her sene Medîne fukarâsýna 1.000 sikke altýn gönderilmesi gayesi ile vakýf tesis etmiþtir. Bu vakfýn 997-998/1589-1590 yýllarýndaki geliri 75.000 akçe olarak gerçekleþmiþtir15. II. Bâyezid’in kýzlarýndan Selçuk Sultan (v.914/1508), Receb 914/Kasým 1508 tarihli Serez’deki medrese vakfýndan, her yýl Medîne fukarâsýna tevzi edilmesi gayesiyle 1800 akçe tahsis etmiþtir16. 18 19 20 21 22
Abdülbâkî, Târîh-i Mekke-i Mükerreme Ý‘lâmü’l-A‘lâm Tercümesi, Millet Ktp, Ali Emîri Trh, Nr:559, vr.94 ab. Cangüzel Zülfikar, Mihrimah Sultan’ýn VGMA’da Bulunan Vakfiyelerinin Deðerlendirilmesi, Gazi Ünv. Sosyal Bilimler Enst., Basýlmamýþ Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1989, 49. Haseki Sultan’ýn Vakfiye Sûreti, Esad Ef. Ktp, 3752, vr. 16-27 Vakýflar Genel Müdürlüðü Arþivi(VGMA), 1961, 4. Ýstanbul Baþbakanlýk Osmanlý Arþivi Evkâfý Hümâyûn Nezâreti, Surre Defterleri (EV.HMK.SR), 130, vr.4b.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
45
II. Bâyezid devrinin ileri gelen devlet adamý ve ulemâsýndan Sinaneddîn Yûsuf Aða (v.912/1506) Ýstanbul’daki vakýflarýndan ve servetinden 100.000 akçe Mekke hizmetlerine, 100.000 akçe de Medîne hizmetlerine tahsis etmiþtir17. Kânûnî Sultan Süleymân(927-974/1521-1566) “Sadaka-i Kesire” adý verilen sadakayý saltanatta kaldýðý her yýl Mekke-i Mükerreme’ye irsâl ettirmiþtir. Sultan bu adla gönderilen parayý Ka‘be-i Muazzama’nýn önünde halktan ihtiyaç sahiplerine tevzi‘ ettirmiþtir18. Mihrimah Sultan(v. 986/1578), surre emini vâsýtasýyla ulaþtýrýlmasý þartýyla her sene 2.500 saðlam ayar altýn Mekke’ye, 2.500 saðlam ayar altýn da Medîne’ye göndermiþ ve bu paralarýn kadýlar, dört mezhebin imamlarý ile fukarâya daðýtýlmasýný arzu etmiþtir19. Mihrimah Sultan baþka bir vakfiyesinde ise Tatarpazarý’nda vakfettiði arâzîlerin gelirinden 3000 sikkenin surre emini vâsýtasýyla gönderilip, Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere’deki fukarâya, ihtiyaç sahiplerine, miskin ve düþkünlere eþit þekilde daðýtýlmasýný þart kýlmýþtýr20. Vezir-i Azam Semiz Ali Paþa (v.973/1565), vefatýndan iki yýl evvel tesis ettiði vakfýndan Mekke ve Medîne’de bulunan fukarâya belli bir miktar tahsîsât yapmýþtýr. Ancak onun vakýf þartlarýndan birincisi oldukça dikkat çekicidir. Ýncelediðimiz vakfiyelerin içinde tek olma özelliðine sahip olan bu þarta göre vâkýf: “Mekke ve Medîne’de vefat edip fakirliði sebebiyle cenazesi kaldýrýlamayanlarýn techiz ve tekfin iþlemlerinin yapýlmasýna 500 altýn tahsis etmiþtir”21. Bu þart Osmanlý ricâlinin Haremeyn’e gösterdikleri fevkalâde alâkanýn çarpýcý bir göstergesidir. Sultan III. Murâd(982-1004/1574-1595), Edirne’de tesis etmiþ olduðu vakfýndan Haremeyn fukarâsýna 6.000 sikke tahsis etmiþtir22. Ayrýca her yýl Ramazan ayýnda Mekke-i Mükerreme’deki 500 fukarâya daðýtýlmasý için çeþitli hediyeler göndermiþtir23. Pertev Mehmed Paþa (v.982/1574), Evâil-i Muharrem 980/Mayýs 1572 tarihli külliye vakfiyesinden Haremeyn’e on bin akçe þart kýlarak bu paranýn Habibu’l-kiram hazretlerinin “Asitâne-i sa‘âdeti ‘Âliyânelerinde” sâkin olan efkari’l-fukarâ ve ez‘afu’z-zu‘afaya, Medîne-i Münevvere Kadýsý ve Þeyhü’l-
23 24 25 26 27 28 29 30
M. Aþýk Hanefî Tercüme-i Târih -i Mekke ve Medîne, Millet ktp. Ali Emîrî Trh. Nr: 1217, vr. 201a Bâyezid ktp, nr: 5157 Nazif Öztürk, (Bâyezidoðullarý Vakýflarý(, VD, XXVl, Ankara 1997, 47. Köprülü Ktp. Ekler l Köprülü Ktp. Ekler, II Ýstanbul Topkapý Sarayý Müzesi Kütüphânesi Emânet Hazinesi (TSMK.EH), 3029. EV.HMK.SR, 130, vr. 11a. EV.HMK.SR, 130, vr. 11a.
46 YOKSULLUK
Harem’i eliyle tevzi‘ olunmasýný ve fakir olmayanlara asla tahsîsât verilmemesini þart koþmuþtur24 Maraþ’ta önemli hizmetlerde bulunmuþ ve bir çok vakýflar yapmýþ olan Beyazýt oðullarýndan Ýskenderoðlu Bâyezid tanzim ettirdiði Evasýt-i Zilhicce 1027/Aralýk 1618 tarihli vakfiyesinde, Maraþ Divanlý Mahallesi’nde bulunan deðirmenin gelirinden onaltý altýn ayrýlarak, bundan on iki altýnýn Ravza’da vazife yapan þeyh efendiye, geri kalan dört altýndan üçünün Zeytinyaðý ve Mescid-i Nebevi’nin temizlik iþlerine bir altýnýn da bozdurularak Medîne fukarâsýna tevzi edilmesini þart eylemiþtir. Halen varlýðýný devam ettiren bu vakfýn 1995 yýlýndaki harcamasý 494.918.000 Türk Lirasýnýn üzerinde olmuþtur25. Köprülü Mehmed Paþa (v.1071/1661), 18 Recep 1070/30 Mart 1660 tarihini havî gelir kaynaklarý Rumeli, Anadolu, Sivas ve Halep’te bulunan vakfýndan 1000 altýnýn her sene vakýf nâzýrý ve surre emini eli ile Haremeyn fukarâsýna irsâl edilmesini þart eylemiþtir26. Paþanýn, Evâhir-i Zilhicce 1070/Eylül 1660 tarihini taþýyan ve gelir kaynaklarý Rumeli, Anadolu, Sivas, Halep ve Ýstanbul’da olan bir baþka vakfiyesinde zarûrî harcamalardan bâki kalan 4.000 altýnýn Haremeyn’e irsâlini ve yukarýdaki gibi fukarâya tevziini þart etmiþtir27. Böylelikle Köprülü Mehmed Paþa’nýn her iki vakfýndan Haremeyn’e tahsis edilen toplam miktar 5000 altýn gibi büyük bir rakama ulaþmýþtýr. Musallî Aða da, Mýsýr’da tesis ettiði câmi‘, imaret ve kitâp vakfýndan arta kalan yirmi dört cüz gümüþten, onunu Mekke’nin eramiline(dullar), miskinlerine, fukarâsýna, onunu Medîne’nin eramil, fukarâ ve miskinlerine, dördünü de Kudüs fukarâsýna þart etmiþtir28. Rumeli’de vakýf mültezimi Rakkas Sinan Bey, Karinabad’da tesis ettiði vakfýndan 36.000 akçeyi Haremeyn’e þart etmiþtir29 Ayrýca ayný vâkýfýn Edirne ve Bursa da Medîne fukarâsýna yaptýðý 120 esedî kuruþ tahsîsâtý vardýr30. Dârussa‘âde Aðalarýndan Mustafa Aða(v.1092/1681) ise, 1280 sikke Medîne-i Münevvere fukarâsýna 900 sikke ve Mekke-i Mükerreme fukarâsýna tahsis etmiþtir. Mustafa Aða’nýn ayný vakfýndan bir miktar parayý da Þam fukarâsýna tahsis etmiþ olmasý hayli önemlidir31. 31 32 33 34 35 36 37 38 39
EV. HMK.SR, 130, vr.9a. Tayyip Gökbilgin, Paþa Livasý ve Edirne Vakýflar Haslar Mülkler Mukata‘alar, Ýstanbul 1952, 317. Gökbilgin, a.g.e., ayný yerde. Gökbilgin, a.g.e., 318. Gökbilgin, Paþa Livasý, 386. Altan Mustafa Hâþim, Kýbrýs Türk Vakýflarý Tarihi, I, Lefkoþe 1986, 92. Mustafa Hâþim, a.g.e., 93. Ömer Lütfi Barkan-Ekrem Hakký Ayverdi, Ýstanbul Vakýflarý Tahrîr Defteri(1546), Ýstanbul 1942, 95. VGMA, 1966, 23.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
47
2-Arazi Vakfedenler Haremeyn Fukarasý için direkt para vakfedenler olduðu gibi herhangi bir arazinin yýllýk gelirinin tamamýný veya bir kýsmýný tahsis edenler de bulunmaktadýr: Kazasker oðlu Mahmûd Çelebi, 868/1464 tarihinde Çirmen Sancaðý’na baðlý senelik vâridâtý 4.572 akçe olan Kadý köyünün mahsûlünü Haremeyn fukarâsýna vakfetmiþtir. Bu vakfýn K?nûnî devri kayýtlarýndan sadece Medîne’ye þart edildiði anlaþýlmaktadýr32 Rûm Eyâleti valilerinden Þarabdâr Hamza Bey, 886/1481 tarihinde, Ergene’de bulunan ve kendi mülkü olan Meþeli, Akberdi ve Balýklý adlarýndaki üç köyün gelirlerinin ¼ ünü Medîne fukarâsýna tahsis etmiþtir33. Ayný dönemde Mahmûd bin Ýsfendiyar adlý þahýs, Batý Trakya’da, Dimetoka’ya baðlý Kayacýk, Akalan, Hallaçmüd, Çekirdekli, Akçaalan, Balýkyolu köylerini ve Göynüklü mezrasýnýn gelirlerinin bir kýsmýný Medîne’ye vakfetmiþtir ki, bu köylerin 980/1572 yýlýndaki gelirleri 94.314 akçe olarak tahakkuk etmiþtir34. II. Bâyezid’in kýzlarýndan, Nasuh Bey(?895/1490)’in zevcesi Þehzâdeþah Hâtun (v.912/1506?), Dimetoka’da kendine temlîk edilen Kurtoðlu, Yakub, Büyük Atlagacý, Umur köylerinden birinin gelirlerini Medîne-i Münevvere fukarâsýna þart kýlmýþtýr35. Kýbrýs’ta Lapta Sancak beyliði vazifesi yapan Mehmed Bey, burada bulunan çiftliðinin gelirlerini Medîne-i Münevvere fukarâsýna vakfetmiþtir. Bu vakfýn mahsulünden 1008/1599 yýlýnda Medîne’ye gönderilen meblað 783 sikke hasene gerçekleþmiþtir36. Baf Sancaðý Beyi Mehmed Bey ibn Ebû Bekir ise, vakfettiði çiftliðin gelirinden 7200 akçesinin Medîne fukarâsýna irsâlini þart kýlmýþtýr37.
3- Gayr-i Menkul ve Kira Geliri Vakfedenler
40 41 42 43 44 45 46 47 48 49
EV.HMK.SR, 8, vr.7b. EV.HMK.SR, 411, 45. VGMA, 632, 453. VGMA, 1763, 96. EV.HMK.SR, 130, vr.9b. VGMA, 747 120-122. Ýstanbul Baþbakanlýk Osmanlý Arþivi Evkâfý Hümâyûn Nezâreti, Vakfiyeler Katalogu (EV.VKF), 8/15. EV.HMK.SR, 8, VR. 4b. EV.VKF, 4/1. EV. VKF, 8/18.
48 YOKSULLUK
Haremeyn’deki fakirlere vakýf yapanlardan bazýlarý da bu vakýflara gelir olarak bir takým gayr-i menkulleri ve bunlardan elde edilecek kiralarý tahsis etmiþlerdir. Mevlâna Alaeddîn ibn Ali Evâil-i Þaban 926/Temmuz 1520 tarihli vakfiyesinde Ýstanbul Samanvîrân mahallesinde bulunan iki dükkân, üç hâne ve bunlarýn müþtemilâtýnýn kiralanmasýndan elde edilecek gelirlerin emin bir mütevellî eliyle Mekke-i Mükerreme fukarâsýna irsâlini þart etmiþtir.38 Mâhidevran Hâtun Ýbnet-i Abdullah’ýn 996/1588 tarihinde tesis ettiði vakfýna göre; Galata Bali Aða Mahallesi’nde, Ýbrâhim Paþa Câmi‘i yakýnlarýnda bulunan her türlü müþtemilâtý havî evini evvelâ evlâtlarýna þart kýlmýþ onlarýn inkýrazýndan sonra ise Medîne-i Münevvere fukarâsýna þart eylemiþtir39. Bu vakýftan 1042/1633 senesinde Medîne-i Münevvere’ye 720 akçe irsâl edilmiþ olmasý40, vâkýfýn evlâtlarýnýn o tarihten daha evvel son bulduðunu gösterir. 411 numaralý Surre defterinde ise bu rakam dokuz sikke hasene olarak kaydedilmiþtir41 Hürrem Çavuþ ibn Abdülmennân (v.961/1554), Evâhir-i Zilhicce 1013/Mayýs 1605’te Ýstanbul Bâyezid’de vâki‘ Soðan Aða Mahallesi’nde bulunan evini önce evlâtlarýna onlarýn inkýrazýndan sonra ise evin kiraya verilip geliri ile yakýndaki cami‘de bir kiþinin rûhuna duâ etmesini þart etmiþtir. Ancak vâkýf bu þartýný daha hayatta iken deðiþtirerek kira gelirlerinden her sene Medîne-i Münevvere’ye 2.000 akçe gönderilip bu paranýn orada nâzýr eliyle fukarâya daðýtýlmasýný istemiþtir42. Hani Hâtun, Evâil-i Ramazan 1014/Ocak 1606 tarihli vakfiyesinde, Ýstanbul Bâyezid Cami‘inin batýsýnda mevcut Divâne Ali Bey Mahallesi’ndeki, 780 zira‘ arsa üzerinde sofasý, delhizi, ahýrý ve kenefi bulunan evini vakf edip elde edilecek kirayý Medîne-i Münevvere fukarâsýna þart etmiþtir43. Vakfýn 1077/1666 senesindeki geliri 2000 akçedir44. Kubad Çavuþ, Rebiulevvel 1018/Haziran 1609 tarihinde tanzim ettiði vakfiyesinde kendi malý olan 40.000 akçe paranýn iþletilmesinden elde edilecek gelirin ve evlerinin kirasýndan gelecek paranýn üçte birinin Mekke’ye, üçte birinin Medîne’ye üçte birinin de vakfýn bulunduðu Ýstanbul’daki fukarâ ve sulehaya tevzi‘ini þart etmiþtir45. Surre Emini Sefer Aða (v.1039/1630); Gurre-i Þaban 1035/Mayýs 1626 tarihinde Üsküdar’da bulunan evi dýþýndaki mallarýnýn tamamýný Medîne-i Mü50 51 52 53 54 55 56 57
EV.HMK.SR, 8, vr. 4b. EV.HMK.SR, 130, vr. 9b. VGMA, 747, 256. Köprülü Ktp. Ekler, lV. VGMA, 1763, 343-344. EV.HMK.SR, 130, vr. 4a. EV.VKF, 22/25. EV.HMK.SR, 10, vr. 70a.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
49
nevvere fukarâsýna baðýþlamýþtýr46. Vakfýn toplam geliri 20.240 akçe olup bundan 15.900 akçe vâkýfýn þartýna istinaden Medîne-i Münevvere’ye ulaþtýrýlmýþtýr47. Bayram Kethüdâ (v.1049/1639) Ýstanbul’da Kumkuyusu, Yenimahallede bulunan evinin kirasýndan elde edilecek paradan her sene surre ile Fukarâi Haremeyn-i Muhteremeyn’e üçer sikke, tahsis etmiþtir(Evâil-i Cemâziyelulâ, 1038/Ocak 1629)48. Bayram Kethüdâ’nýn bu vakfý Haremeyn’e yapýlan ihsanlar bakýmýndan nâdir rastlanan bir husûstur. Çünkü bu vâkýflarýn vakfettiði þeyin Haremeyn fukarâsýna irsâli için evlâdýnýn inkýrazýný þart koþarken o, baþlangýçta üç sikke hasene gönderilmesini þart kýlmýþtýr. Servâzâd Hâtun ibnet-i Abdullah’ýn, Zilkâde 1044/Nisan 1635 tarihli vakfiyesine göre; vâkýfenin mülkü olan dört ev önce evlâdýna onlarýn inkýrazýndan sonra da Medîne-i Münevvere fukarâsýna þart kýlýnmýþtýr49. Bu vakýftan 1042/1633 tarihinde Medîne fukarâsýna 304 sikke50, 1077/1666 senesinde ise altmýþ esedî kuruþ gönderilmiþtir51. Baþdefterdâr Mehmed Paþa (v.1066/1656), 20 Zilkâde 1065/21 Eylül 1655 tarihinde inþâ ettirdiði câmi‘, imaret, medresenin iþletilmesi gayesiyle, Girit adasýnda bulunan evi, dükkânlarý, çiftliðiyle birçok arâzîyi vakfetmiþtir. Paþa, vakfýn esas gayesi olan yerlere gerekli harcamalarýn yapýlmasýndan sonra, vakfýn zevâidinin her yýl emin ve mu(temed bir kimse eliyle Medîne-i Mutahhara fukarâsýna irsâl edilmesini þart kýlmýþtýr52. Bu tür tasarruflarda Haremeyn’e gönderilen para miktarýnda bir sabitlik yoktur. Çünkü vakýflarýn zarûrî giderleri her zaman ayný miktarda gerçekleþmemektedir. Dolayýsý ile bir sene yüksek bir rakama ulaþan vakýf zevâidi, beklenmeyen harcamalarýn çýkmasý durumunda çok cüz’î bir meblaða iner, bazan da hiç fazlalýk vermeyebilirdi. Köprülü Fâzýl Mustafa Paþa(v.1102/1691)’nýn 25 Safer 1089/18 Nisan 1678 tarihini taþýyan vakfiyesine göre: Kandiye Kalesi, Ýzmir ve Belgrat’ta bulunan dükkân ve hânelerin kira gelirlerinden her sene 500 altýn Mekke fukarâsýna, 500 altýn Medîne fukarâsýna gönderilmesi þart kýlýnmýþtýr. Paþa, bu þartýnýn yanýnda vakfýn masraflarýndan fazla kalacak meblaðý vâlidesi Aiþe Hâtun’a þart etmiþ, onun vefatýndan sonra ise, bu paranýn yarýsýnýn Haremeyn’e gönderilen 1000 altýna zamm olunmasýný istemiþtir53. 58 59 60 61 62 63 64 65
EV.HMK.SR, 130, vr. 10b. EV.VKF, 15/49. Münir Aktepe, (Kemankeþ Mustafa Paþa(, ÝA, VIII, 332. EV.HMK.SR, 130, vr.5b. EV.HMK.SR, 130, vr.5b. Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî Yahud Tezkire-i Meþâhir-i Osmâniyye, (yay. Ali Aktan vd.) I, Ýstanbul 1995, 200. EV.HMK.SR, 422, vr. 47b. MAD, 1806, vr.3a.
50 YOKSULLUK
Hümâyûn Hâtun, 19 Muharrem 1072/14 Aðustos 1661 tarihli vakfýndan, Ýstanbul Galata Þehsuvar Mahallesi’nde bulunan evini evlâdýna onlarýn inkýrazýndan sonra ise Mekke-i Mükerreme’ye tahsis etmiþtir. Vâkýfenin evlâtlarý da þarta riâyet ederek vakýf eserlerini muhafaza etmiþler ve vefatlarý esnasýnda toplam alaný 343,5 zira‘ olan iki katlý evi Mekke-i Mükerreme fukarâsýna býrakmýþlardýr54. Vakýftan 1077/1666 senesinde 6000 akçe tahsîl olunup Mekke’ye elli sikke hasene irsâl olunmuþtur55. Mehmed Paþa ibn Hüseyin (v.1081/1671) adýna 3 Muharrem 1081/23 Mayýs 1670 tarihinde tanzim edilen vakfiyeye göre, Ýstanbul Karabaþ Mahallesi’nde otuz odasý, üç mahzeni, bir su kuyusu ve dört dükkâný olan evin kirasýndan 1500 akçenin Haremeyn fukarâsýna ulaþtýrýlmasý þart edilmiþtir56. Dârussa‘âde Aðalarýndan Abbâs Aða (v.1082/1671), Tuna Nehri kýyýsýnda Ýsmâil Geçidi Kasabasý’nda bulunan evlerin kiralarýna mebnî tesis ettiði vakfýndan Haremeyn fukarâsýna 3.000 esedî kuruþ tahsis etmiþtir57. Bu tahsîsâtýn tamamý sadece Medîne-i Münevvere’ye yapýlmýþtýr58. Mehmed Aða ibn Abdurrahman (1107/1696), Ayasofya civârýnda bulunan evlerinin kira gelirlerini evlâdýna, onlarýn inkýrazýndan sonra Medîne’ye þart etmiþtir. Ayný vâkýf Üsküdar ve Kadýköy’de bulunan evlerinin ise kiraya verilip elde edilen meblaðýn yarýsýnýn Haremeyn fukarâsýna, kalan yarýsýnýn da kendi inþâ ettirdiði camiye harcanmasýný istemiþtir59. Bu izahlardan sonra fukarâ için yapýlan vakýflarý þu þekilde tablolaþtýrmak mümkündür. 1-Padiþahlar
66 67 68 69
70 71 72 73 74 75
EV.HMK.SR, 401, vr. 41b. a.g.d., ayný yerde Tayyip Gökbilgin, Paþa Livasý., 317. Sultan Selim Han Câmi‘i’nin imamý olan Bektaþ Halife Ýstanbul ve Galata’da bulunan evkâfýndan þartlar yerine getirildikten sonra kalan maldan 1/3 ünü Medîne-i Münevvere’ye tahsis etmiþtir. Yukarýda verilen rakam Medîne’ye 997 senesinde gönderilen beþ senelik hâsýlatýn toplamýdýr, MAD, 1806, Vr.5a Bu vakýftan 1042/1633 senesinde ancak 20.000 alçe tahsil edilebilmiþtir, EV.HMK.SR, 8, vr.3a. Kýbrýs’ta Lapta Sancak Beyliði yapan Vâkýf, buradaki çiftliðinin gelirlerini vakfetmiþtir, Altan Mustafa Hâþim, a.g.e., 92 1042/1633 yýlýndaki tahsilat 3.400 akçe olmuþtur, EV.HMK.SR, 8, vr.3a. Bu vakýftan 1042/1633 senesinde tahsil edilen meblað ancak 400 akçe olmuþtur, a.g.d., vr.3b. a g d., .vr.9b. a.g.d., vr. 63b.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
Vâkýfýn Adý II. Murad II. Murad II. Murad II. Bâyezid Kanûnî Sultan Süleymân III. Murâd
51
Nereye olduðu Mekke Fukarâsý Medîne Fukarâsý Kudüs Fukarâsý Medîne Fukarâsý Mekke Fukarâsý Haremeyn Fukarâsý
Miktarý 3500 flori 3500 flori 3500 flori 400 Eþrefî Dinar Sadaka-i kesire 600 sikke
Vâkýfýn Adý Pertev Mehmed Paþa Sinan Paþa
Nereye olduðu Medîne-i Münevvere Medîne Fukarâsý
Miktarý 10.000 akçe 40.000 akçe
Kemankeþ Mustafa Paþa
Haremeyn Fukarâsý
Baþdefterdâr Mehmed Paþa Köprülü Mehmed Paþa Köprülü Mehmed Paþa Köprülü Fâzýl Mustafa Paþa Mehmed Paþa ibn Hüseyin
Medîne Fukarâsý Haremeyn Fukarâsý Haremeyn Fukarâsý Haremeyn Fukarâsý Haremeyn Fukarâsý
2500 sikke60 Vakfýn zevâidi 1000 altýn 4000 altýn 1000 altýn 1500 akçe
Koca Mustafa Paþa
Haremeyn Fukarâsý
2-Vezirler
76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89
Yahya Paþa
Haremeyn Fukarâsý
Dalkýlýç Ahmed Paþa
Medîne Fukarâsý
Yûsuf Paþa
Medîne Fukarâsý
Dâvud Paþa
Haremeyn Fukarâsý
Hürrem Paþa
Medîne Fukarâsý
Derviþ Paþa
Mekke Fukarâsý
150 esedî kuruþ61 . 1001 esedî kuruþ62 275 sikke63 100 sikke64 . 211 sikke65 . 12.000 akçe66 . 54.600 akçe67 .
a.g.d., vr. 66a. EV.HMK.SR, 422, vr.79b. Ýstanbul Baþbakanlýk Osmanlý Arþivi Haremeyn Muhâsebesi (D.HMH). 21375. EV.HMK. SR. 8, vr. 3a. a.g.d., vr. 3 b. a.g.d., ayný yerde. EV.HMK.SR, 411, vr. 43 EV.HMK.SR, 10, vr. 69b; EV.HMK.SR, 422, vr.68. EV.HMK.SR, 10, vr. 69b; EV.HMK.SR, 422, vr.68. EV.HMK.SR, 10, vr. 64 b. EV.HMK.SR, 130, vr. 6a. a.g.d., vr. 14 a. a.g.d., vr.44a. a.g.d., vr.50b.
52 YOKSULLUK
3- Diðer Devlet Görevlileri Vâkýfýn Adý
Nereye olduðu
Miktarý
Mahmud Çelebi
Haremeyn Fukarâsýna
Þarabdar Hamza Bey Mahmud Ýbn Ýsfendiyar Hadým Ayas Aða
Medîne Fukarâsý Medîne Fukarâsý Medîne Fukarâsý
Bektaþ Halife
Medîne Fukarâsý
4572 akçe68 Köy gelirleri Köy geliri Köy geliri 7659 akçe69 .
Abdusselâm Bey
Haremeyn Fukarâsý
23.000 akçe70 . 783 akçe71
Mehmed Bey
Medîne Fukarâsý
Gazanfer Aða Mustafa Aða Mustafa Aða Abbâs Aða Hürrem Çavuþ
Haremeyn Fukarâsý Mekke Fukarâsý Medîne Fukarâsý Medîne Fukarâsý Medîne Fukarâsý
Abdurrahman Efendi
Haremeyn Fukarâsý
Cübbecibaþý Mustafa Aða
Haremeyn Fukarâsý
Hoca Aydýn Bey
Haremeyn Fukarâsý
13.000 akçe73 3000 akçe74 .
Eski kethüdâ bevvâbý Ýskender
Medîne Fukarâsý
42 sikke75
Küçük Sinan Bey
Medîne Fukarâsý
100 sikke76
Köprülü Mehmed Kethüdâ
Medîne Fukarâsý
105 sikke77 .
Hüseyin Efendi
Medîne Fukarâsý
772 akçe78 .
90
Barkan-Ayverdi, Ýstanbul Vakýflarý, 164.
Arâzî Geliri 900 sikke 1280 sikke 127 600 akçe 2000 akçe 5750 akçe72 .
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
53
4-Saray Hanýmlarý ve diðer hanýmlar Vâkýfýn Adý Gülbahar Hâtun Þehzâdþah Hâtun Selçuk Sultan Mihrimah Sultan Hani Hâtun Servâzâd Hatun Hurþîd Hâtun Hümâyun Hâtun Ümm-i Hani hâtun Ferhad Paþa'nýn Kýzý Fâtýma Hâtun
Nereye olduðu Medîne Fukarâsý Medîne Fukarâsý Medîne Fukarâsý Haremeyn Fukarâsý Medîne Fukarâsý Haremeyn Fukarâ Mekke Fukârasý Mekke Fukarâsý Haremeyn Fukarâsý
Miktarý 1000 sikke= 75.000 akçe Köy Geliri 1800 akçe 2000 altýn 2000 akçe 304 sikke 20 sikke 50 sikke 2680 akçe
Haremeyn Fukarâsý
200 akçe79
Emine Hâtun
Haremeyn Fukarâsý
189 sikke80 .
Taye Hâtun
Haremeyn Fukarâsý
85 sikke81
Ýsfahanþah Hâtun
Haremeyn Fukarâsý
Miktar belli deðil
Ahmed Paþa'nýn eþi Fatýma Sultan
Mekke Fukarâsý
30 sikke82 .
Ferruhþah Hâtun
Medîne Fukarâsý
1440 akçe83 .
Mahiçehre Hâtun
Medîne Fukarâsý
54 sikke84 .
Medîne Fukarâsý
189 sikke85 .
Trabzon Hâtuniye
Haremeyn Fukarâsý
240 kuruþ86 .
Safranbolu'da Hâmide Hâtun
Haremeyn Fukarâsý
5 esedî kuruþ87 .
Mýsýr'da Asbil Hâtun
Medîne Fukarâsý
250 para88 .
Mýsýr'da Hatice Hâtun
Medîne Fukarâsý
1200 para89 .
Þeyhü'l-Ýslâm Ali Çelebi'nin kýzý Sittiþah Hâtun
Mekke Fukarâsý
1000 akçe90
Kasým Aða'nýn kýzý Aiþe Hâtun
Medîne Fukarâsý
30.000 akçe91 .
Kasým Aða'nýn kýzý Aiþe Hâtun
Mekke Fukarâsý
30.000 akçe92 .
Yukarýda bahsi geçen altmýþ dört vakýftan yirmi dördünde Haremeyn Fukarâsý, otuzunda Medîne Fukarâsý ve dokuzunda Mekke Fukarâsýna ifâdeleri yer almaktadýr. Þâyet vakfiyelerde veya surre defterlerinde Haremeyn Fukarâsý ifâdesi varsa, burada elde edilen meblaðýn yarýsý Mekke’ye yarýsý da Medîne’ye gönderilirdi. Meselâ, yukarýda zikri geçen Köprülü Mehmed Paþa vakfýndan, Haremeyn Fukarâsýna þart kýlýnan toplam 5000 altýnýn yarýsý Mekke’de yarýsý da Medîne’de bulunan fakirlere daðýtýlýrdý. Tabloda göze çarpan bir diðer husûs da Mekke ve Medîne arasýnda hem vakýf sayýsý hem de gönderilen rakam bakýmýndan ortaya çýkan dengesizliktir. Þurasý bir hakikattir ki, Ýslâm tarihi boyunca Medîne’ye yapýlan vakýflar ve 91 92 93
EV.HMK.SR, 130, vr. 10 a. EV.HMK.SR, 130, vr. 10a. EV HMK.SR, 10, vr.3ab.
54 YOKSULLUK
hayýrlar, Mekke’ye yapýlanlardan fazla olmuþtur. Çünkü câhiliye döneminden beri Mekke’de yaþayanlar ticaretle meþgul olurlardý. Ayrýca yýlýn her gününde Ka‘be’ye gelenler þehirdeki bu ticarî hayata canlýlýk kazandýrmýþlardýr. Medîne’nin ise temel gelir kaynaðý ziraattýr. Buna raðmen ziraat yapýlabilecek arâzîler sýnýrlý olduðundan halk geçim kaynaðý bulmakta zorlanmakta ve hariçten gelecek yardýma ihtiyaç duymaktadýr. Yukarýdaki vâkýflarýn altýsý sultanlar, onbeþi vezir ve paþalar, on dokuzu sancak beyleri darussaâde aðalarý gibi yüksek rütbeli görevlilerin içinde bulunduðu kiþiler ve yirmi dördü de haným sultanlar baþta olmak üzere kadýnlar tarafýndan tesis edilmiþtir. Mekke ve Medîne’deki fukarâ, surre defterlerinde “Cemaat” olarak kaydedilmiþtir. Bazý defterlerde bu kiþilerin adetleri, mensup olduklarý Cemaatler ve surreden aldýklarý paylar genellikle “Ahali-i Mekke-i Mükerreme” ve “Ahali-i Medîne-i Münevvere” þeklinde zikr edilirken, bazý defterlerde mensup olduklarý Cemaatlerin adý altýnda isimleri tek tek kaydedilmiþtir. Yukarýdaki vakýf tahsislerinden ayrý olarak surre defterlerinde mücavirîn ismiyle zikredilen ve daha çok Medîne-i Münevvere’de Allah Rasûlü’nün komþularý mânâsýna kullanýlan guruplara yapýlmýþ yardýmlarda bulunmaktadýr. 1049/1639 senesinde Medîne-i Münevvere’de bu adla tahsîsât alanlar þunlardýr: Adý Hucurât-ý Kadime Hucurât -ý Cedide
Kiþi Adedi 769 692
Para(Hücre baþýna) 1 Hasene 4 Hasene
Toplam 769 sikke 2768 sikke
Kadim ve Cedid Hücreler harici
546
1.5 Hasene
819 sikke
Zaviyelerde kalanlar
32
2 Hasene
64 sikke
Bâkî Medîne Evlerinde Mukim
4351
1.5 Hasene
6.226.5 sikke
Toplam
6.930kiþiye
10.946.5 sikke93
1100/1689 senesinde ise bu rakama sadece sultan zâviyesinde bulunan on neferin aldýðý 100 sikke eklenmiþtir. Bu ilâve ile Medîne-i Münevvere’de 6.940 kiþi 11.046.5 sikke hasene almýþtýr94. Bu da Medîne’ye gönderilen 42.401 sikke hasenenin %26’sýna tekâbül etmektedir. 1077/1666 senesi surresindeki; Haremeyn’e gönderilen vakýf gelirlerinin tamamýndan fukarânýn aldýðý toplam para aþaðýda tabloda gösterilmiþtir. Toplam Surre
Mekke-i Mükerreme
Medîne-i Münevvere
63.848 sikke
2.659
18.634
Haremeyn 27.618.595
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
55
Görüldüðü gibi üç farklý ad altýnda fukarâya surreden 48.911.5 sikke tâyin edilmiþ olup bunun oraný %76.6 dýr. Bu rakam da bize Haremeyn Vakýflarýndan ve surreden en büyük payý fukarânýn aldýðýný göstermektedir. Sonuç olarak Osmanlý Devleti çok erken devirlerde baþlattýðý Haremeyn fakirlerine yardým ve ihya faaliyetini bu bölgelerde himayesini sürdürdüðü son güne kadar devam ettirmiþtir. Gerek doðrudan para aktarma yoluyla, gerek sultanlarýn ve devlet adamlarýnýn özel ihsanlarýyla, gerekse yardýmýn kalýcý olmasý maksadýyla tesis ettiði vakýflarla mukaddes þehirlerin halkýnýn ve bir þekilde burada bulunanlarýn rahatça yaþamalarýný saðlamýþtýr.
56 YOKSULLUK
Sürdürülebilir Kýrsal ve Kentsel Kalkýnma Derneði* (SÜRKAL) ve Yoksullukla Mücadele Yaklaþýmý Ahmet Saltýk Doç.Dr., Sosyolog, SÜRKAL Yönetim Kurulu Baþkaný e-posta:
[email protected]
Öz
S
ürdürülebilir Kýrsal ve Kentsel Kalkýnma Derneði (SÜRKAL) 2000 yýlýnda, uzun yýllar kýrsal kalkýnma alanýnda çalýþmýþ olan çekirdek bir grup kalkýnma uzmaný, akademisyen ve duyarlý giriþimci tarafýndan kurulmuþtur.
Teorik olarak coðrafya ve mekansal ayýrým yapmaksýzýn yoksulluðu hedef kitlesi olarak kabul eden SÜRKAL ’in etkinlikleri, Türkiye’nin en az geliþmiþ bölgeleri olan Doðu ve Güneydoðu Anadolu’da yoðunlaþmaktadýr. Bu bildiride SÜRKAL’ in; tanýmladýðý nihai hedefler doðrultusunda þekillenen kurumsal amaçlarý, uygulamalarýndan bir örneðin sunumu yapýlmakta ve SÜRKAL ’in Yoksullukla Mücadele Stratejisi tartýþmaya açýlmaktadýr. Anahtar Kelimeler: SÜRKAL, Sürdürülebilir kalkýnma, Yoksulluk, Kýrsal kalkýnma, Doðu Anadolu.
Abstract
S
ürdürülebilir Kýrsal ve Kentsel Kalkýnma Derneði (SÜRKAL) (Sustainable Rural and Urban Development Association) was founded in the year 2000 by a nucleus group of academicians, sensitive entrepreneurs and development experts, who have worked in the area of rural development for many years. Without making theoretical distinctions between geography and location in regard to target poverty masses, SÜRKAL’S activities have centered in Turkey’s least developed regions of Eastern and Southeastern Anatolia.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
57
In this paper an example is presented of the implementation of SÜRKAL’s institutional goals that have been shaped in accordance with its final objectives, and SÜRKAL’s Struggle Against Poverty Strategy is opened for discussion. Key Words: SÜRKAL, Sustainable development, Poverty, Rural development, Eastern Anatolia
S
ürdürülebilir Kýrsal ve Kentsel Kalkýnma Derneði (SÜRKAL) 2000 yýlýnda, uzun yýllar kýrsal kalkýnma alanýnda çalýþmýþ olan çekirdek bir grup kalkýnma uzmaný, akademisyen ve duyarlý giriþimci tarafýndan kurulmuþtur. Teorik olarak coðrafya ve mekansal ayýrým yapmaksýzýn yoksulu hedef kitlesi olarak kabul eden SÜRKAL’ýn etkinlikleri, mevcut durumun kaçýnýlmaz gereði olarak, Türkiye’nin en az geliþmiþ bölgeleri olan Doðu ve Güneydoðu Anadolu’da yoðunlaþmaktadýr. SÜRKAL, Doðu ve Güneydoðu Anadolu’yu kalkýnma müdahalelerinde öncelikli kýlan ve bazýlarý yapýsal nitelikli olan çeþitli sorunlarý þöyle sýralamaktadýr: • Yerel koþullarý; potansiyel ve kýsýtlarý gözardý eden, yoksula duyarlý olmayan merkeziyetçi kalkýnma anlayýþý ve bu anlayýþla þekillenen politikalar, • Kamu hizmetlerinde nitel ve nicel olarak yetersizlik, • Geleneksel deðerler, normlar, toplumsal-politik yapýlar; karar süreçlerine yetersiz katýlým, • Varolan ve gelir getirici ekonomik faaliyetlerde baþat konumunu koruyan tarým sektöründe; bitkisel üretim ve hayvancýlýkta düþük verimlilik, • Örgütlenme ve eðitim noksanlýðýndan kaynaklanan ortaklaþa sorun çözme becerisinde yetersizlik, • Türkiye ortalamasý (% 1.6) üzerinde nüfus artýþ hýzý (% 2.4).
58 YOKSULLUK
SÜRKAL Ne Yapmak Ýstiyor? Mevcut potansiyeller, kýsýtlar ve hedef kitlenin beklentilerinden hareketle, SÜRKAL • Yerel odaklý, yani yerel kaynaklarý ve potansiyelleri kullanan, • Kamu-özel sektör-sivil toplum arasýnda etkin iþbirliðini saðlayan, • Halkýn aktif katýlýmcýlýðýný temel alan, • Taban örgütlenmeleri ve eðitim yoluyla hedef kitlelerdeki mevcut kapasiteyi geliþtiren, • Kadýný hane ve topluluk düzeyinde güçlendirmeyi hedefleyen, bir anlayýþ ve yaklaþýmla yerinde kalkýnmayý (in-situ development) gerçekleþtirmek istiyor.
SÜRKAL ’ýn Amacý SÜRKAL ’ýn tanýmlanan bu nihai hedefler doðrultusunda þekillenen kurumsal amaçlarý þunlardýr: • Kýrsal ve kentsel kalkýnmayla ilgili temel sorun ve potansiyelleri ortaya koymak, potansiyelleri ve engelleri “sürdürülebilir kalkýnma” amaçlarý doðrultusunda yeniden tanýmlayabilmek için katýlýmcý alan araþtýrmalarýný planlamak, gerçekleþtirmek ve bu alandaki giriþimleri desteklemek, • Kýrsal ve kentsel alanlarda dengeli bir kalkýnmanýn saðlanabilmesi için ülke, bölge ve yöre gerçeklerini dikkate alan program ve projeler geliþtirmek, • Ülkemizde kalkýnma sorunlarýndan olumsuz yönde etkilenen güçsüz/yoksul sosyal kesimleri, mesleki teknik eðitimi, örgütlü davranýþlarý, kredi, yerinde istihdam ve gelir artýþý saðlamayý hedefleyen sosyal, ekonomik ve ekolojik proje uygulamalarý yoluyla öncelikle desteklemek, • Kýrsal ve kentsel alanlarda çocuk emeðinin istismarýný önlemek ve çocuk iþçiliðinin ortadan kaldýrýlmasýný saðlamak, • Kalkýnma süreçlerinde engelleyici bir unsur olan toplumsal cinsiyet ayrýmcýlýðýný zamanla ortadan kaldýrmaya yönelik orta ve uzun vadeli planlar ve uygulamalar yapmak ve kadýnlarýn kalkýnma süreçlerinde; ailede ve toplumda sosyal statülerini güçlendirmek, karar süreçlerindeki etkilerini artýrmak, • Ülkemiz kýrsal ve kentsel yerleþimlerindeki sorunlarýn tanýmýnda, çözüme yönelik proje ve programlarýn geliþtirilmesinde ve buna iliþkin planlama, uygulama ve deðerlendirme süreçlerinde, tüm taraflarýn
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
•
•
•
•
•
59
aktif katýlýmýný saðlayarak, katýlýmcýlýk ilkesine gerçekten önem vererek demokrasinin tabanda geliþmesine katkýda bulunmak, Ülke genelinde ve özellikle kalkýnmada öncelikli bölgelerde insaný merkez alan bir kalkýnma anlayýþýný savunmak; çaðdaþ deðerlere ve insan haklarýna saygýlý dengeli bir kalkýnma anlayýþýnýn yaygýnlaþtýrýlmasý için alanda uygulamalar yapmak, tekrarlanabilir modeller geliþtirmek ve bunlarý tanýtmak, Toplum yaþamýnýn her alanýnda katýlýmcýlýðý, demokrasiyi, insani ve doðal kaynaklarýn dengeli ve akýlcý geliþmesini/yönetimini savunan “sürdürülebilir kalkýnma” anlayýþýnýn temel ilkeleri etrafýnda bireysel ve toplumsal bilinç yaratmak ve bu konuda gerekli duyarlýlýðýn geliþtirilmesine katkýda bulunmak, Ülkemizin mevcut kýrsal çevre, su, toprak, mer’a ve biyolojik kaynaklarýný korumak ve bu kaynaklarýn sürdürülebilir kullanýmýnýn önündeki sosyal, ekonomik, idari ve bürokratik engelleri siyasal, akademik ve yerel kurumlar ile kaynaklarý doðrudan kullanan halk arasýnda katýlýmcý ve eþgüdüme dayalý bir iþbirliði çerçevesinde aþmaya yönelik alanda somut çalýþmalar yapmak, Ülkemiz tarafýndan da onaylanmýþ uluslar arasý anlaþmalar çerçevesinde çölleþme ve kuraklýkla mücadele ve çocuk iþçiliðinin sona erdirilmesi ve benzeri konularda ülke ve yöre gerçeklerine uygun projeler ve programlar geliþtirmek, uygulamak yada geliþtirilmiþ programlarýn alan uygulamalarýnda diðer kuruluþlarla iþbirliði yapmak, Özellikle kýrsal ve kentsel kalkýnma alanýnda çalýþan STK’lar arasýnda dayanýþma ve iþbirliðini geliþtirci kurumsal mekanizmalarýn oluþturulmasýna katkýda bulunmak ve bu alanda katýlýmcý, tekrarlanabilir modeller oluþturmak.
Uygulamalardan Bir Örnek: Doðu Anadolu Katýlýmcý Kýrsal Kalkýnma Projesi SÜRKAL, halen Kuzey Doðu Anadolu Bölgesinin en yoksul 3 iline (Ardahan, Kars ve Erzurum) baðlý , 6 ilçe ve 20 köy yerleþiminde kurumsal amaç ve vizyonu ile þekillenen Doðu Anadolu Katýlýmcý Kýrsal Kalkýnma Projesi’ni uygulamaktadýr. Birleþmiþ Milletler Kalkýnma Programý (UNDP) ve Atatürk Üniversitesi desteðinde SÜRKAL’ýn kamu ve yerel kuruluþlar ile kurduðu sýký iþbirliði çerçevesinde yürütülen bu proje; • Öncelikle “sosyal” ve “doðal” anlamda yerel potansiyeli ve kaynaklarý harekete geçirme,
60 YOKSULLUK
• Yerel halk ile kamu sektörü arasýnda iþbirliðini güçlendirme; böylece mevcut kaynaklarý daha etkin ve doðru kullanma, • Geleneksel tarým dýþýnda alternatif geçim kaynaklarý araþtýrma ve geliþtirme, • Eðitim ve örgütlenme faaliyetleri ile hedef kitle ve kuruluþlarda sorun çözme kapasitesini geliþtirme ve güçlendirme, • Kadýnýn bireysel durumunu ve toplumsal konumunu iyileþtirme/güçlendirme programlarýyla, Ýnsan kaynaklarýný geliþtirme Hanelerde gelir artýþý saðlama Yoksulluðu azaltma Katýlýmcý, sürdürülebilir, tekrarlanabilir kýrsal kalkýnma modelleri oluþturma ve yayma Bölgeler arasýndaki dengesizliðin azaltýlmasýna katký saðlama amaçlarýný taþýmaktadýr. Bu amaç/amaçlar doðrultusunda, önce 9 ilçede katýlýmcý alan araþtýrmalarý gerçekleþtirilmiþ, veriler ve bulgular tüm paydaþlarýn katýldýðý toplantýlarda deðerlendirilmiþ, pilot uygulama ilçeleri paydaþlarýn katýlýmýyla ortaklaþa belirlenmiþtir (ayrýntýlý bilgi için htt://www.dakap.org.tr/). Bu süreçlerde SÜRKAL Proje Koordinasyonu, merkezi planlama ve “tavandan tabana” karar verme yaklaþýmý yerine yöredeki kamu, yerel kiþi ve kuruluþlarýn önerilerine öncelik tanýma yaklaþýmýný benimsemiþtir. Sorunlarý, potansiyelleri ve öncelikleri belirlemede kullanýlan bu yaklaþým, özellikle çalýþma alanýndaki tüm kiþi, kurum ve kuruluþlar için bir “yenilik” ve “farklýlýk” olarak deðerlendirilmiþtir. Tanýma ve tanýtma faaliyetlerinden sonra, sürdürülebilir kalkýnmanýn vazgeçilmez ilkesi/gereði olan “projelerin hedef kitlece benimsenmesi ve sahiplenilmesi” ile “toplumsal ve ekonomik açýlardan somut yararlar saðlayabilmesi” için eðitim ve örgütlenme konularý üzerinde yoðun çalýþmalar baþlatýlmýþtýr. Bu çerçevede ilçelerde, informal mahiyette Ýlçe Kalkýnma Kurullarý (ÝKK) oluþturulmuþtur. Yerel yönetimler ve diðer örgüt temsilcileri ile halktan ve kamu görevlilerinden oluþan ÝKK’lara kalkýnma kavramlarýndan, proje planlama, katýlýmcý uygulama, izleme ve deðerlendirme aþamalarýný içeren ve kalkýnmanýn abc’esi sayýlan Proje Döngüsü konularýnda eðitim verilmiþtir. Bu eðitimlerde birlikte düþünme ve öðrenme süreçleri baþlatýlmýþtýr. Bu aþamadan sonra, ÝKK’lar tarafýndan belirlenen proje köylerinde alan uygulamalarý baþlatýlmýþtýr. Bu dönem için toplam 6 aylýk bir süre kullanýlmýþtýr. Köy ve mikro havza düzeyinde baþlatýlan ve halen yürütülmekte olan bu proje faaliyetlerinde kýrsal kalkýnma konularý ve sorunlar insaný merkez alan bir anlayýþýyla, ekonomik, sosyolojik ve ekolojik boyutlarýyla bir bütün ola-
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
61
rak ele alýnmaktadýr. Ekim 2001 yýlýnda baþlatýlan bu projenin 2004 yýlý sonunda tamamlanmasý; kendi ölçeðinde ve benimsediði yaklaþým açýsýndan ülkemizdeki kýrsal kalkýnma çabalarýna anlamlý dersler ve katkýlar saðlayacaðý sanýlmaktadýr. Ayrýca, SÜRKAL’ýn uygulama sorumluluðunu üstlendiði bu projenin, yoðunluðu giderek artan istem dýþý göçlerden dolayý kent yoksulluðunu besleyen kýrsal alanlarýn kalkýnma sorunlarýna yeni bir bakýþ getirmesi de beklenmektedir.
SÜRKAL’ýn Yoksullukla Mücadele Stratejisi Bilindiði gibi bir kiþinin yada bir ailenin/hanenin “yoksul” olarak nitelenebilmesi için söz konusu bu toplumsal birim ya da birimlerin temel gereksinimlerini karþýlayan mal, hizmet ve haklardan kurulu bir düzeni süreklilik temelinde saðlayamamasý gerekir. Türkiye’de, birçok ülkede olduðu gibi bölgesel kalori ve fiyat farklýlýklarý hesaba katýlarak bulunan mutlak yoksulluk sýnýrý ve yoksul kiþi oraný bölgelere göre ciddi boyutlarda farklýlýk göstermektedir. Örneðin, Eðe-Marmara Bölgelerinde yoksul kiþi oraný % 9.56 iken bu oran Doðu ve Güneydoðu Anadolu Bölgelerinde % 35.32’dir. 15 yýl öncesine ait bu tablonun günümüzde de pek fazla deðiþmediði, hatta daha da kötüleþtiði varsayýlabilir. Özellikle, son yirmi yýlda küreselleþen ya da hýzla tekelleþen dünyada IMF ve Dünya Bankasý tarafýndan savunulan ve çoðu zaman empoze edilen yeniden yapýlanma, özelleþtirme ve tarýmda sübvansiyonlarýn azaltýlmasý politikalarý ve bu politikalarýn uygulanmasý sonucu kapanan iþ yerleri, ülkemizde iþsizlik ve pahalýlýðýn artmasýna ve giderek yoksulluk trendinin yükselmesine neden olduðu açýktýr. Kontrol dýþý sayabileceðimiz bu geliþmelere raðmen, böylesi bir dünyada yoksulluðun tamamen ortadan kaldýrýlmasý gerçekçi bir hedef olmasa da, en azýndan yoksulluðun azaltýlmasý mümkündür. Ulusal deneyimleri ve uluslar arasý bilgi birikimini dikkate alan SÜRKAL, yoksullukla mücadelede birbiriyle iliþkili üç alanda mutlaka yoðun, planlý ve sabýrlý çalýþmalar yapýlmasýnýn gerekliliðine inanmaktadýr. Saðlýklý, gerçekçi bir yoksulluk analizi çalýþmasýndan sonra baþlatýlmasý gereken bu etkinlikler þu alanlarda yoðunlaþtýrýlmalýdýr: • • • 1.
Yoksullardan Yana Ekonomik Uygulama Toplumsal Kalkýnma Katýlýmcý Demokrasi Bu mantýki kavramsal çerçeveye göre bütün proje ve programlar nih a i hedef olarak yoksulluðun azaltýlmasýný ön görmeli ve toplumsal kalkýnma temeline odaklanan ekonomik geliþmeleri amaç edinmelidir.
62 YOKSULLUK
Bunun için mevcut yerel kaynaklar baþta olmak üzere tüm kamu kaynaklarý harekete geçirilmeli, fiziki ve toplumsal yatýrýmlar, istihdam ve gelir artýþý yönünde etkin ve verimli bir þekilde gerçekleþtirilmelidir. Giriþimciliðin yaygýnlaþtýrýlmasý için küçük üreticilere kredi, eðitim ve örgütlenme desteði saðlanmalýdýr. Bu süreçlerde SÜRKAL gibi gönüllü kalkýnma kuruluþlarý toplumsal aracýlýk rolleri üstlenmeli ve yoksullar lehine savunu iþlevlerini yerine getirmelidir. 2. Yoksulluðun ortadan kaldýrýlmasýnda insani ve sosyal sermayenin geliþtirilmesi belirleyici etmendir. Çünkü bu niteliði ile yoksullarýn sahip olduklarý tek varlýk ve potansiyel güç insani ve sosyal sermayedir. Bu potansiyelin geliþtirilmesinde ve yoksullarýn toplumsal statülerinin yükseltilmesinde genel eðitim, mesleki eðitim ve saðlýk hizmetlerine eriþim fýrsatlarýnýn toplum genelinde adil bir biçimde yaratýlmasý þarttýr. Bu görev devletin sorumluluðundadýr. Ancak SÜRKAL gibi sivil toplum kuruluþlarý, kaynaklarýn marjinal gruplara tahsisi için özel bir çaba harcayarak, küçük ölçekli ancak yaygýn proje uygulamalarý yoluyla yoksullukla mücadelede etkin roller oynayabilir. Bu çalýþmalar kamu politikalarý ve yasal düzenlemeler kadar önemlidir. Bilindiði gibi, sosyal sermaye, iyi niyet ve karþýlýklý yardýmlaþmaya dayanan topluluklarda toplumun dokusunu oluþturur. Türkiye kýrsal alanýnda henüz varlýðýný koruyan bu dokuyu güçlendirmek toplumsal ihtilaf ve çatýþmalarýn önlenmesi bakýmýndan yaþamsal bir öneme haizdir. Yoksulluk genellikle kadýnlarý göreceli olarak daha fazla etkilemektedir. Dünyamýzýn özellikle güneyinde yoðunlaþmýþ yoksul ülkelerinde olduðu gibi, Türkiye’de de “yoksulluðun feminizasyonu” çarpýcý bir gerçektir. Bu nedenle SÜRKAL, alan uygulamalarýnda kadýnlarýn durumunu ve toplumsal konumunu iyileþtirme yönündeki çabalara özel bir yer vermekte, bu alanda uyguladýðý projelerle yoksulluðun azaltýlmasýna dolaylý katký saðlamaktadýr. Kalkýnma ve yoksullukla mücadele alanýnda faaliyet gösteren tüm kuruluþlar için kadýnlarýn durumunu iyileþtirmek, toplumsal kararlara katýlýmlarýný yükseltmek ve toplumsal cinsiyet ayrýmcýlýðýný gidermek temel hedefler/konular arasýndadýr. Türkiye nüfusunun hemen hemen yarýsý ( %46) 30 yaþýn altýndadýr. Güneydoðu ve Doðu Anadolu Bölgelerinde ise nüfusun nerdeyse yarýsý 15 yaþýn altýndadýr. Bu demografik özellikler Devlet açýsýndan; eðitim ve istihdam konularý bakýmýndan önemli sorumluluk yaratmaktadýr. Yoksulluðun kuþaklar arasýnda sürekliliðini engellemek için gençlerin toplumu ve kendi geleceklerini ilgilendiren konularda kararlara katýlmalarýný teþvik etmek gerekmektedir. Bu çerçevede gençler, týpký kadýnlar gibi yoksullukla mücadele programlarýnda ayrý bir hedef kitle/grup olarak ele alýnmalýdýr.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
63
3. Türkiye’de uygulanmakta olan kalkýnma anlayýþý “sanayileþmeye”, “kentlileþmeye”, “ekonomik büyümeye” ve “büyük ölçekli fiziki yatýrým yapmaya” dayalýdýr. Bu anlayýþ küçük ölçekli ve düþük maliyetli projelerin yaygýn olarak uygulanmasýna ve insan kaynaklarýnýn geliþtirilmesine yeterince önem vermediðinden yoksulluk ülke genelinde giderek yaygýnlaþmakta, toplumsal sýnýf ve tabakalar arasýnda ekonomik ve sosyal göstergelere göre büyük uçurumlar doðmaktadýr. Yoksullukla mücadele etkinliklerinden olumlu sonuçlar almak öncelikle kalkýnma yaklaþýmýný ve kavramlarýný deðiþtirmeyi gerektirmektedir. Bunun yanýnda gereksinimlere yanýt veren, eleþtiriye açýk, yoksuldan yana ve saydam yönetim anlayýþýný hayata geçirmek de yoksullukla doðrudan ilgilidir. Temel hizmetlerin toplum ölçeðinde nicel ve nitel açýdan yeterliliði ve adil daðýlýmý her þeyden önce bir yönetiþim (governance) sorunudur. Kurumlarýn yeterince denetlenememesi, belirli zümrelerin (elit tabakanýn) toplumsal kurum ve kuruluþlar üzerindeki egemenliði ve güç yapýlanmasý, rüþvet ve yolsuzluklarýn önlenememesi ve giderek kurumsallaþmasý, mülkiyet yapýsýndan kaynaklanan eþitsizlikler ve toplum piramidinin en tabanýnda yer alan yoksul, savunmasýz kesimlerin kendilerini ilgilendiren konulardaki kararlara katýlýmdaki yetersizlikler yoksulluðu besleyen temel kaynaklardýr. Bu türden engelleyici etmenler ortadan kaldýrýlmadýkça, yoksullara yönelik ayrýmcýlýk ve dýþlama devam edecektir. Çözüm, demokrasiyi tabanda geliþtirmek ve insan unsurunu esas alan denetlenebilir, bilgisine ulaþýlabilir, saydam yönetim yapýlarý güçlendirmektir. SÜRKAL tip gönüllü kalkýnma kuruluþlarý ( ya da sivil toplum örgütleri) bu süreçlerde hem duyarlýlýk geliþtiren, yoksullarý savunan, baský grubu oluþturan hem de somut uygulamalarla yoksullukla mücadelede tekrarlanabilir, örnek alýnabilir model ya da modeller geliþtirebilirler. Örnek oluþturma amaçlý topluluk odaklý projeler’de SÜRKAL, proje hedef kitlesine doðrudan mali yardým ya da girdi saðlamak yerine topluluðun öz kaynaklarýna dayanmayý ve öncelikle bu kaynaklarý harekete geçirip etkin kullanma yaklaþýmýný benimsemektedir. Bunun yanýnda tek tek bireylerle çalýþmak yerine örgütlerle iþbirliðine önem vermekte, kalkýnma giriþimlerinin bu örgütler (köy kurullarý, kalkýnma kurullarý, proje kurullarý, üretici dernekleri, kadýn kurullarý, kooperatifler, vs.) tarafýndan yönetilmesine özen göstermektedir. SÜRKAL’ýn bu süreçlerdeki temel iþlevi eðitim, örgütlenme, teþvik etme, yol gösterme ve birlikte düþünme ve çözüm üretme þeklinde özetlenebilir.
64 YOKSULLUK
Sonuç SÜRKAL’ýn, yoksullukla mücadele stratejisi bütüncül (holistic) bir yaklaþýma dayanmaktadýr. Bu yaklaþýmda gelir getirici proje etkinlikleri yanýnda kadýnýn güçlendirilmesi, toplumsal cinsiyet (gender) rolleri, proje planlama, uygulama, izleme ve deðerlendirme süreçlerinde katýlýmcýlýk, kamu-yerel yönetim-sivil toplum örgütü ve halk iþbirliðinin güçlendirilmesi, beþeri ve toplumsal sermayenin geliþtirilmesi/desteklenmesi ile doðal çevre ve kaynaklarýn etkin/sürdürülebilir kullanýlmasý gibi farklý bileþenler yer almaktadýr. Böyle bir yaklaþýmý uygulayabilmek için SÜRKAL, farklý disiplinlerde yetiþmiþ ve farklý alanlarda metodolojik bilgi ve deneyime sahip uzmanlarla iþbirliði yapmaktadýr. SÜRKAL, yoksulluðun ancak katýlýmcý yapýlar ve geliþmiþ kurumsal kapasiteler sayesinde ve zamanla ortadan kaldýrýlabileceðine inanmaktadýr. SÜRKAL ’ýn yaklaþýmýna göre, her kurum ve kuruluþun bu doðrultuda kendi toplumsal ödevlerini yerine getirmesi, hem yurttaþlýk hem de bir insanlýk görevidir.
*
SÜRKAL, 15 Ekim 2000 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüðü’ne kuruluþ bildirgesi’ni sunmuþ, 0662.085 Kod numarasý ile kayda geçmiþ ve Tüzüðü 2908 Sayýlý Dernekler Kanunu’na uygun görülerek 18 Haziran 2001 tarihinde onaylanmýþtýr. Derneðin adresi; Cinnah Cad. Mesnevi Sok. No:3/3 06690 Çankaya-Ankara’dýr.Tel: 312-442 17 24 Faks: 312-438 20 98
Bir Yardým Yönetimi Modeli: Deniz Feneri Örneði Ahmet Emre Bilgili - Ýbrahim Altan Doç, Dr., Marmara Üniversitesi, Atatürk Eðitim Fakültesi , Eðitim Bilimleri Bölümü, Arþ. Gör., Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, e posta:
[email protected] -
[email protected]
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
65
Öz
Y
oksulluk, çok genel olarak ; bireyin yaþamýný sürdürebilir kýlmasý için gerekli olan þeylerden mahrum olmasý hali olarak ifade edilir. Evrensel bir sosyal problem haline gelen yoksulluðu önlemeye yönelik çalýþmalar bütün ülkelerde çeþitli biçimlerde yürütülmektedir. Üzerinde görüþ birliðine varýlan bir husus; sivil toplum kuruluþlarýnýn katkýsý olmadan bu mücadelede baþarýlý olunamayacaðýdýr. Türkiye’de de ayný durum söz konusudur. Bu alandaki temel problem ise metodoloji konusunda yaþanmaktadýr. Yani STK’lar yoksulluðun tüketilmesi çalýþmalarýnda bireyi esas alan, günümüz koþullarýna uygun, teknolojiyi iyi kullanan, sürdürülebilir ve bir bütün olarak niteliði önceleyen yardým yönetimini sistemleþtirmede sorunlar yaþamaktadýrlar. Ýþte Deniz Feneri Derneði, bu alanda kendi sistemini inþa etmiþ ve bir model oluþturmuþ, ÝSO belgeli bir sivil toplum kuruluþudur. Bu çalýþmada Deniz Feneri Modeli ilk kez bilimsel bir incelemeye tabi tutularak geliþtirdiði model tartýþmaya açýlmaktadýr. Anahtar Kelimeler : Deniz Feneri, Yardým yönetimi, Yoksulluk, Sivil toplum kuruluþu, Yoksulluðun tüketilmesi.
Abstract
V
ery generally poverty can be defined as the situation in which the individual is deprived of the things necessary to sustain his life. Having become a universal social problem, there are programs to prevent poverty in various ways in all countries. It is agreed upon by all that this struggle cannot be successful without the participation of non-governmental organizations. The same is true for Turkey. The basic problem in this area is one of methodology. In other words, the n.g.o.s are experiencing problems in their efforts to contain poverty in systemizing assistance management that prioritizes compatibility with today's conditions, the good use of technology, sustainability and a holistic approach. The Deniz Feneri (Light House) Association is a civil organization with ISO approval, which has constructed its own system and developed a model in this area. In this work the Light House Model has for the first time been put under scientific scrutiny and discussion of this model has been opened. Key Words: Light House, Assistance management, Poverty, Non-governmental organization, Ending poverty
66 YOKSULLUK
Giriþ
K
avram olarak yoksulluk; maddi nitelikteki mahrumiyetler nedeni ile kaynaklara ve üretim faktörlerine eriþememe ve böylece asgari yaþam düzeyini sürdürecek gelirden yoksun bulunmasý halidir. Mutlak yoksulluk, göreli yoksulluk, insani yoksulluk, objektif ve sübjektif yoksulluk gibi yoksulluðun farklý boyutlardan ele alýndýðý tanýmlarý bulunmaktadýr. (Aktan, 2002 :1043) Bu durum ayný zamanda yoksulluðun çok boyutlu oluþuna ve ölçülmesindeki güçlüklere vurgu yapmaktadýr. Yoksulluk, temelde iktisadi bir kategori olmakla birlikte bireylerin/yoksullarýn psikolojik literatürde ‘baþa çýkma’ olarak isimlendirilen çeþitli teknikler geliþtirdikleri ve kullandýklarý sosyal bir durumu ifade eder. Temelde bir azgeliþmiþlik problemi olarak ta dillendirilen yoksulluk, sadece geri kalmýþ ülkelerde deðil geliþmiþ ülkelerde de varlýðýný sürdürmektedir. Kýsa sürede azalacaðý yönünde de ciddi bir iþaret bulunmamaktadýr. (Þenses, 2002 :21) Küresel baðlamda ifade edilen yoksulluk ise; gerçekte kaynaklarýn kýt olmasýnýn sonucu deðil daha çok paylaþýmdaki sorunlar ve iþsizliðe, emek maliyetlerinin dünya ölçeðinde minimize edilmesine dayanan küresel aþýrý arz sisteminin ürünü olarak ortaya çýkmaktadýr. (Chossudovsky, 1999 : 29) Yoksulluðun global bir tehdit haline gelmesi veya getirilmesi,çözümünün de küresel baðlamda ele alýnmasýný zorunlu kýlmaktadýr. Diðer bir deyiþle küreselleþme, yoksulluk için hem sebep hem de çözümü için imkân ve fýrsat olarak görünmektedir. Bu amaçla yoksulluðun tüketilmesi çalýþmalarý geniþ tabanlý tutulmasý ve mücadelenin de küresel bir mahiyet taþýmasý (Chossudovsky, 1999 : 31) gerekmektedir. Yoksulluðun Türkiye’deki görünümü son yýllarda ülkenin yaþadýðý krizin de etkisiyle nüfusun çok önemli bir kýsmýný doðrudan etkiler hale gelmiþtir. Yaþanan krizin derinliðini ortaya koyacak en iyi þey bütün sosyo ekonomik göstergelerin zikzaklar çizmesi olmuþtur. (Sönmez, 2002 : 9) Resmi raporlar, gelir daðýlýmý dengesizliðinin artarak devam ettiðini göstermektedir. (DPT, 2000) Mevcut sosyal güvenlik ve yardým sistemi ise yoksul kesimleri korumakta yetersiz kalmýþtýr. Normal koþullarda yoksulluk; kýrýn ve kentin sosyolojik anlamda gecekondu bölgelerinin problemi olarak bilinir. Yeni durumda vasýflý bireyler iþsiz kalmýþ, eðitimli gençler arasýnda iþsizlik oraný ise %30 lara yaklaþmýþ (DPT, 2001: 68-97) olup bunun da etkisi ile yoksulluk kýr yerine kentlerde daha çok görülür hale gelmiþtir. Yoksulluðun bireysel, sosyal ve kurumsal düzeyde kentle ve kentleþme sürecine dahil olmakla doðrudan ilgisi bulunmaktadýr.Yoksullukla ilgili bütün verilerin önümüzdeki yýllarda daha da artýþ göstereceðine ve yoksulluðun gi-
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
67
derek kentsel bir görünüm kazanacaðýna (Þenses, 2002 :319) dair görüþler aðýrlýk kazanmaktadýr. Kentleþmenin, kalkýnmanýn yaratýcý ve hýzlandýrýcý bir etmeni olduðu (Keleþ, 2000 : 28) kabul edildiðinde bu durumun ortaya çýkardýðý paradoks konunun önemini daha da artýrmaktadýr. Bugünün büyük kentlerinde, en yoksul kesimlerin kent merkezindeki terkedilmiþ alanlarda yaþadýklarý bilinmektedir.Burada yaþayanlarýn dönüþtürme kapasitesinden yoksun bir kesim oluþlarý (Iþýk ve Pýnarcýoðlu, 2001: 39) ve bunun karþýsýnda gecekondu bölgelerinin son derece dinamik, kentte tutunmak ve yükselebilmek için sýkýntýlara katlanabilen (Iþýk ve Pýnarcýoðlu, 2001: 39) bireylerden oluþmasý, göçün getirdiði potansiyel dinamizm, kent yoksulluðunu salt gelir-tüketim noktasýnda deðil dönüþtürme kapasitesinin mevcudiyeti ile de deðerlendirilmesi gerektiðini ortaya koymaktadýr.Bu çerçevede yoksulluða statik bir olgu deðil bir süreç olarak (Iþýk ve Pýnarcýoðlu, 2001: 333) bakmanýn daha doðru bir yaklaþým olduðu görülmektedir. Yoksulluk ve þehir baðlamýnda önem arzeden bir husus ta, yoksulluðun bireylerin þehirlileþmesinde oynadýðý olumsuz iþlevdir. Bir bütün olarak yoksulluk halleri, bireylerin þehir yaþamýna entegre olamamalarý ve bu yüzden de kentlileþme sürecine katýlamamalarý sonucunu doðurmakta veya en azýndan bu alanda kentte yaþayan herkesi ilgilendiren problemler üretmektedir. Kentte yoksullarca yaþanan bir bütün olarak yoksulluk halleri kalýcý hale geldiðinde, toplumda birey ve grup düzeyinde davranýmlar geliþtirerek bir alt kültür oluþturmaktadýr. Ýlk defa antropolog Oscar Lewis (1959) tarafýndan geliþtirilen yoksulluk kültürü kavramý genel anlamda yoksulluðun etkisi ile sosyal sistemin normlarýndan sapmayý ifade etmektedir. (Kottak, 2001: 507) Kavramýn, Ýktisadi, sosyolojik ve psikolojik boyutlarý bulunmaktadýr. Bununla birlikte, Erdoðan’ýn ifade ettiði gibi yoksulluðu, yoksullarýn kendilerinden türeyen bir dizi kültürel özelliðin sonucu olarak görmek yerine, yoksulluða ve yoksullara dair siyasal-kültürel söylemlerce ve bizzat yoksullarca üretilen temsiller (Erdoðan, 2002: 23) þeklinde görmekte de yarar var. Önemli olanýn yoksullukla mücadelede kültürel boyutun göz ardý edilmemesidir. Türk toplumunda yoksulluk, özellikle son yýllarda yaþanan iktisadi krizlere raðmen davraným olarak tehlike sýnýrýný geçmemiþ ise aile ve akrabalýk temelinde var olan geleneksel yardýmlaþma ve dayanýþma türünden dinamiklerin etkisi sayesinde olmuþtur. Yani kurum olarak aile burada tampon mekanizma iþlevi görmüþtür. Fakat bu durum ailenin yorulmasý sonucunu doðurmuþ, ayný fonksiyonu ikinci kez yerine getirememe tehlikesi belirmiþ-
68 YOKSULLUK
tir. Çünkü yoksulluk aile için parçalanma, aile üyeleri için ise sosyal ve psikolojik problemlerle karþýlaþma riskini artýran bir olgu haline gelmiþtir. Bu çalýþmada, yoksulluðun tüketilmesine yönelik çabalarda bireyi esas alan, günümüz koþullarýna uygun, teknolojiyi iyi kullanan, sürdürülebilir ve bir bütün olarak niteliði önceleyen, yardým yönetimini sistemleþtirmede oldukça önemli merhaleler katetmiþ, bu alanda önünde bir model bulunmadýðý için kendi sistemini inþa etmiþ, ÝSO belgeli bir sivil toplum kuruluþu olan Deniz Feneri Yardýmlaþma ve Dayanýþma Derneðinin geliþtirdiði model bilimsel bir incelemeye tabi tutularak çözümlenmekte ve tartýþýlmaktadýr.
1. Yoksulluk ve Sivil Toplum Kuruluþlarý Sivil Toplum Kuruluþlarý, bütün dünyada olduðu gibi Türkiye’de de giderek iþlevsel hale gelmekte ve ayný doðrultuda da önem kazanmaktadýr. STK’lar, kamu kuruluþlarýnýn eksik býraktýðý veya ulaþamadýðý yerlerde tamamlayýcý bir fonksiyon icra etmekte, toplumda var olan dayanýþma duygusunu ayakta tutan bir mekanizma olmakta ve tüm bunlarýn yanýnda demokrasinin sürdürülebilirliði bakýmýndan da önemli iþlevi olduðu ( Uður, 1998: 274) görülmektedir. Bir olgu olarak yoksulluk, bütün dünyada varlýðýný ve etkisini giderek artýrmaktadýr. Buna paralel olarak konu bütün uluslarýn, uluslar arasý kuruluþlarýn gündemine gelmekte ve çözüme yönelik çabalar da artýþ göstermektedir. Diðer bir deyiþle hem konu hem de mücadele küresel hale gelmiþtir/gelmektedir. Bu çerçevede Türkiye’de de yoksulluk artýþ göstermiþ ve bu durumu yaþanan/yaþatýlan krizler daha tehlikeli boyutlara taþýmýþtýr. Yoksullukla mücadele çalýþmalarýnda bütün kamu kurum ve kuruluþlarý, sivil toplum kuruluþlarý ve özel çabalar yetersiz kalmýþ ve sonuç olarak yoksulluk varlýðýný artýrarak devam ettirir hale gelmiþtir. Þüphesiz ki yoksulluðun tüketilmesi çalýþmalarýnýn sonuç vermesi, hem kamu hem de sivil kuruluþlarýn ortak çabalarýna baðlýdýr. Özellikle bu alana inhisaren kurulan Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu, ülke genelindeki il ve ilçe düzeyindeki örgütlenmesiyle ve mali imkanlarýyla bu çabalarý koordine etme gücüne sahip bir kurumdur. Yoksullukla mücadele çalýþmalarýnda sivil toplum kuruluþlarýnýn önemi þüphesiz gözardý edilemez. Ancak STK’larýn bu anlamda kendilerini bir özeleþtiriye tabi tutup programlarýný gözden geçirmelerinde yarar bulunmaktadýr. Buna karþýlýk devletin de STK’lara karþý bir bütün olarak yaklaþýmýný re-
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
69
vize etmek, tanýmlamak, gerektiði yerlerde yeniden oluþturmak kaçýnýlmaz hale gelmiþtir. Bunlarýn sonucunda oluþabilecek iþbirliði zemininin de karþýlýklý deðerlendirilmesi ve sonuç almaya endeksli hale getirilmesi zorunluluðu bulunmaktadýr. Özellikle, yoksulluk problemiyle mücadele temelli kurulan STK’larýn önünü týkayan yasal engellerin ortadan kaldýrýlmasý ve akredite olmaktan objektif kriterlere baðlýlýðý anlayan ve bunu esas alan bir yaklaþýmýn benimsenmesi gerekmektedir. Yoksulluk, süreklilik arzederek bu çerçevede bir kültür oluþturmakta ve bireyin her açýdan geliþmesinin önünde ciddi bir engel teþkil etmektedir. Bilindiði üzere geliþme, insan içindir ve sürdürülebilir kalkýnmanýn nihai hedefi insandýr. (Saltýk, 1997 : 95) Bu sebeple her alanda geliþme ve kalkýnmayý saðlayabilmek için öncelikli koþul olarak, birey için doðrudan tehdit olan ve onlarýn insanca yaþam imkanlarýna sahip olamamasýný doðuran faktörlerin mümkün olabildiðince hýzlý bir þekilde ortadan kaldýrýlmasý bir zorunluluk olarak görünmektedir.
2. Çalýþmanýn Yöntemi Çalýþma, bir bütün olarak yoksulluðun tüketilmesi çalýþmalarýnda bu amaç esas alýnarak kurulan Deniz Feneri Yardýmlaþma ve Dayanýþma Derneðinin beþ yýllýk bir süre içerisinde edindiði deneyimi, önünde bir örnek olmadan kendi inþa ettiði modelinin tanýtýmý, çözümlemesi, eleþtirisi ve geliþtirilen önerileri kapsamaktadýr. Çalýþmanýn metodolojisi þu þekildedir. Bilgiler; alanla ilgili kaynak tarama, derneðin dokümanlarý, tüzüðü, yayýnlarý ve yýllýk raporlardan elde edilmiþtir. Bunun yanýnda, niteliksel bilgilere ulaþmak ve çözümlemelerde bulunmak amacýyla dernek genel baþkaný Av. Yusuf Atalay, derneðin ÝSO danýþmaný Yrd. Doç. Dr. Mustafa Taþdemir, dernek çalýþanlarý, gönüllüler, baðýþçýlar ve talep sahiplerinin bir kýsmý ile derinlemesine mülakatlar ve grup görüþmeleri yapýlmýþtýr. Bu tekniklerle elde edilen bilgilerle hem derneðin oluþturduðu modelin tanýtýmý yapýlmakta hem de eleþtiri ve öneriler geliþtirilmektedir.
3. Deniz Feneri Yardýmlaþma ve Dayanýþma Derneði Yoksullukla mücadeleyi esas alan, tam adýyla Deniz Feneri Yardýmlaþma ve Dayanýþma Derneði, resmi olarak kuruluþunu 1998 yýlýnda gerçekleþtirmiþtir. Derneðin amacý tüzükte þu þekilde belirtilmiþtir: “Afet,savaþ ve olaðan zamanlarda ihtiyaç sahiplerine gýda, giyim, saðlýk, eðitim, yakacak, kira, ba-
70 YOKSULLUK
rýnma, evlenme, yuva kurma, iþ kurma, konut ve sair bütün hususlarda ayni, nakdi her türlü maddi ve manevi yardýmda bulunmaktýr.” Dernek, amacý doðrultusunda yardým çalýþmalarýna Fatih’te küçük bir binada baþlamýþ fakat gün geçtikçe büyüyen yoksulluk, dernek çalýþmalarý ile ilgili kullanýlacak mekanýn þekillenmesinde etkili olmuþtur. Dernek yönetimi ülke þartlarýný yani artan yoksulluðu dikkate alarak yardým organizasyon çalýþmalarýnýn daha verimli yapýlabilmesi için mekan arayýþýna girmiþ ve 2000 yýlý sonu itibarýyla Ýstanbul’un Zeytinburnu ilçesinde kendi imkanlarýyla tesis ettiði Genel Merkez binasý (450 m²) ve Lojistik Merkezi (1000 m²) ile hizmet vermeye devam etmiþtir. Özellikle afetlerin çok sýk yaþandýðý ülkemizde Ýstanbul’un da özel konumunu dikkate alýnarak Anadolu yakasýnda, Ümraniye’de, ikinci bir lojistik merkezi (3300 m²) kurulmuþtur. Deniz Feneri Derneði yardým çalýþmalarýný daha geniþ kitlelere daha hýzlý ulaþtýrmak için Ankara ve Ýzmir’de iki þube açmýþtýr. Türkiye’nin yedi bölgesinde örgütlenmeyi hedefleyen dernek, her ilde þube açma politikasý yerine yardým çalýþmalarýný bölgesel düzeyde karþýlamayý amaç edinmektedir. Dernek, yardým talepleriyle orantýlý olarak iþlerin daha hýzlý ve minimum maliyetle yapýlabilmesi için personel ve gönüllü organizasyonunu gözden geçirerek ve bugün genel merkezde 91 , Ankara þubede 15, Ýzmir þubede 6 kiþi ile çalýþmalarýný sürdürmektedir. Ayrýca yüzlerce gönüllü tarafýndan yardým çalýþmalarýna katký saðlanmaktadýr Deniz Feneri Derneði, çalýþmalarýnda gönüllü katkýsýna önem vermektedir. Derneðin web sitesinden ya da bizzat Dernek merkezine gelerek gönüllü formu dolduranlar toplantýlara çaðrýlmakta ve ne tür katký saðlayacaklarý tespit edilmektedir (Ek-1:Gönüllü Organizasyonu Prosedürü; Ek-2:Gönüllü Formu). Yapýlan bu tespitler doðrultusunda büro, kayýt, evrak, sosyal inceleme, sayma ayýrma, barkodlama, sevkýyat vb. konularda gönüllü katkýsý çalýþmalara katýlmaktadýr. Gönüllüler yapacaklarý iþler konusunda eðitimden geçirilmekte daha sonra kendilerine görev verilmektedir. Dernek, fonlarýný yardým izinleri çerçevesinde yapýlan baðýþlardan oluþturmaktadýr. Gerek aynî gerekse maddî yardým toplama izinleri ile oluþan kaynaklar, yardým talebinde bulunan kiþilerin sosyal incelemeleri yapýldýktan sonra, uygun planlamalarla kendilerine ulaþtýrýlmaktadýr. Personel ücretleri ve genel giderler de yine baðýþlardan karþýlanmaktadýr. Derneðin gelir getiren herhangi bir iþletmesi bulunmamaktadýr. Þartlarýn oluþmasý halinde ge-
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
71
lir getirici iþletme ve benzeri çalýþmalar yasalar çerçevesinde yapýlabilmektedir. Deniz Feneri Derneði, yardým çalýþmalarýnýn baþta evrak alt yapýsý olmak üzere kayýt, sosyal inceleme, yardýmýn ulaþtýrýlmasý, baðýþlarýn kabulü ve yardýmý ilgilendiren diðer hususlardaki prosedürlerini oluþturarak bütün iþlemleri yazýlý hale getirmiþtir. Yardým organizasyonunu daha nitelikli yapmak, þeffaflýk ve izlenebilirliði saðlamak üzere bir yýllýk çalýþma sonunda ISO 9002 kalite belgesi alýnmýþtýr. Yardým organizasyonu, yapýsý gereði sürekli eðitim ihtiyacý duyulan bir çalýþmadýr. Dernek, gerek çalýþanlarý gerekse gönüllüleri için sürekli eðitim çalýþmalarý yapmakta ve onlarý sürdürülebilir bir hizmet anlayýþýnda tutmayý hedeflemektedir.
3.1.
Derneðin Öyküsü
Deniz Feneri Derneði, bir televizyon programýndan, onun gördüðü ilgiden ve bu ilgi sonucu sürdürülebilir hale getirilmesi zorunluluðundan doðmuþtur. 1996 yýlýnda Kanal 7 Televizyonunda Þehir ve Ramazan isminde bir program baþlar. Program, Ýslâm dinince kutsal kabul edilen Ramazan ayýnýn þehirde, yani Ýstanbul’da nasýl geçtiðini, yaþandýðýný konu edinir. Program büyük ilgi görür yani reytingi yüksek olur. Bir sonraki yýl ise hem programýn gördüðü ilgiden hem de ‘yardýmlaþma geleneðinin Ramazan ayýnda yükselen hamiyet, fazilet, merhamet duygusunun kanalize ve teþvik edilmesi’ amacýyla kapsamý geniþletilir. Gýda ve konfeksiyon toptancýlarýndan þartlý yardým alýnarak ihtiyaç sahiplerine ulaþtýrýlýr. Daðýtýmlarda oluþan görüntülerin yayýnlanmasý programa ilgiyi daha da artýrýr. Bu ilgi çift taraflý olarak artar. Yardým etmek isteyenlerle birlikte ihtiyaç sahipleri de programa baþvururlar. Ramazan ayý bitmiþtir fakat çift yönlü talep sürmektedir. Bir televizyon programý çerçevesinde bu durumun sürdürülebilirliði bir çok açýdan mümkün görünmez. Çözüm; tüzel kiþilik kazanýlmakta bulunur ve Deniz Feneri Yardýmlaþma ve Dayanýþma Derneði ortaya çýkar. Böylece hem alýnan baðýþlar hem de daðýtýlan yardýmlar yasal kurallar çerçevesinde daha geniþ kesimlere ve büyük çapta yapýlýr hale gelir. Ayný zamanda yapýlanlar sürdürülebilir bir nitelik kazanmýþ olur. Program, Ramazan ayýnda baþladýðý için program sunucularýndan birinin Ýbrahim olan adý ‘Ramazan abi’ olarak yerleþir.
3.2. Yoksulluða Yaklaþým Deniz Feneri Derneði'nin yoksulluk problemine yaklaþýmýný öz olarak 'kalite felsefemiz' ve ' vizyonumuz' a iliþkin metinlerde bulmak mümkündür.
72 YOKSULLUK
Buna göre kalite felsefesi; adalet, þeffaflýk, alçakgönüllülük, samimiyet, sorumluluk, evrensellik, tarafsýzlýk, dürüstlük, güvenirlik ve diðerkâmlýk ilkeleri üzerine kuruludur. Bu ilkeler ýþýðýnda sürekli eðitim, araþtýrma ve geliþtirme çabasý içinde, uygun yöntem ve teknolojileri kullanarak hukuk kurallarý dahilinde beklentileri hýzlý bir þekilde sonuçlandýrmak ve bu çerçevede hedef; talep sahipleri, baðýþçýlar, gönüllüler ve çalýþanlarýn mutluluðunu saðlamaktýr. Dernek, kalite felsefesine uygun düþen bir vizyon belirlemiþtir. Bu vizyon; faaliyet alanýnda uluslar arasý standartlara ulaþmak, yardýmlaþma ruhunun oluþmasýna ve geliþmesine öncülük ve rehberlik etmektir. Yine bu vizyona uygun þekilde, daha çok idealize etmeye yönelik olarak belirlenen bir hedef cümlesi tespit edilmiþtir: Yeryüzünde yardýma muhtaç son kiþiye ulaþmak (Ek-3: Kalite Felsefesi). Dernek, Türkiye’de yoksulluðun çok boyutlu ve temel bir problem alaný olduðu tespitiyle bununla mücadeleyi sosyal sorumluluk çerçevesinde esas almýþ ve bunun için baðýþçýyý, çalýþaný ve gönüllüyü sevk ve idare noktasýnda, motivasyon tekniklerini de kullanarak en yüksek verimi almayý ve bunun sürekliliðini saðlamaya benimsemiþtir. Özellikle yardým ulaþtýrýlan kiþiyi incitme olasýlýðý olan bütün ayrýntýlar baþtan düþünülmekte ve bu hususta hassasiyet gösterilmektedir. Bir diðer önem arzeden konu ise; sürecin bütün aþamalarýnda þeffaf olmaya ve güven unsurunun oluþturulmasý ve korunmasýnda titiz davranmaya önem verilmektedir. Bütün bu çalýþmalar icra edilirken gerektiðinde devletin ilgili kurumlarýyla iþbirliði yapýlmasý ilke olarak benimsenmektedir. 3.2.1.Kalite Belgesi Bilindiði gibi kurumlar yaptýklarý iþi daha nitelikli hale getirmek için ‘kaliteli yönetimi’ tercih etmektedirler. Kaliteli yönetim ise sistem demektir. Sistem; yapýlan iþlerin ne zaman, nerede, kim tarafýndan, nasýl yapýlacaðýnýn; kiþilerin yetki ve sorumluluklarýnýn ve birbirleriyle iliþkilerinin tanýmlanmasý, yazýya dökülmesidir. Þüphesiz ki sistemin kurulmasýndan daha önemlisi sürekliliðinin saðlanmasýdýr. Bunu saðlamak için de uluslar arasý standartlar geliþtirilmiþ ve bunun da temelini ISO 9000 standardý oluþturmaktadýr. Bu standart kalitenin mükemmelliðine yolculuðu ve sürdürülebilirliði ifade etmektedir. Deniz Feneri Derneði bu doðrultuda þunlarý gerçekleþtirmiþtir: a) Mevcut organizasyon þemasý revize edilerek görev tanýmlarý yapýlmýþtýr. b) Kalite felsefesi, deðerler, misyon ve vizyonunu netleþtirilmiþtir.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
73
c) Ýnsan kaynaklarý yönetimi, baðýþ ve yardým süreçleri ayrýntýlý olarak dokümante edilmiþtir. d) Satýn alma süreci (Ek-4: Satýnalma Prosedürü); tedarikçi seçme ve deðerlendirme sistemi oluþturulmuþtur (Ek-5: Tedarikçi Seçme ve Deðerlendirme Prosedürü). e) Baðýþçýdan baþlayarak yardým alanlara kadar malzemenin tüm serüveni kayýt altýna alýnmýþtýr. Böylece bir baðýþçý, herhangi bir tarihte yaptýðý baðýþýn nerede, kim tarafýndan, kime, ne zaman teslim edildiðini istediði zaman öðrenebilmektedir. Bunu gerçekleþtirebilmek için de; giriþ, kalite kontrolü, ayýrma, ambalajlama, barkodlama, taþýma, depolama, muhafaza, çýkýþ kontrolü, sevkýyat ve teslimat koþullarý ayrýntýlý olarak dokümante edilmiþtir (Ek-6: Muayene ve Deney Prosedürü; Ek-7: Muayene Talimatlarý; Ek- 8: Ürün Kullaným Talimatý). f) Problem çýkmasý halinde ne tür düzeltici çalýþmalar yapýlacaðý belirlenmiþtir (Ek-9: Düzeltici ve Önleyici Faaliyetler Prosedürü). g) Dýþ denetimlerin yanýnda kurum içi denetim mekanizmasý kurularak çalýþýr halde tutulmuþtur ( Ek-10: Kuruluþ Ýçi Kalite Denetim Prosedürü). h) Kurum çalýþanlarýnýn eðitimi sistemli hale getirilmiþ ve gereksinimler periyodik olarak belirlenmiþtir (Ek-11: Eðitim Prosedürü; Ek-12: Kurum Ýçi Öneri ve Þikayetleri Deðerlendirme Prosedürü). j) Tüm cihazlarýn ve araçlarýn bakým planlarý ve talimatlarý oluþturularak önleyici bakýmlar düzenli bir þekilde yapýlmaya baþlanmýþtýr. k) Hedefler belirlenmiþ, 'ölçülmeyen þey geliþtirilemez' ilkesinden hareketle süreçlerin ve birimlerin performanslarý çeþitli istatistiksel teknikler kullanýlarak izlenmeye baþlanmýþtýr. l) Mevcut bilgisayar yazýlýmý bütün bunlara uyumlu hale getirilmiþtir. Güncel geliþmeler takip edilerek yazýlýmýn geliþtirilmesi sürekli kýlýnmaktadýr.
3.3. Bir Sistem Olarak Modelin Ýþleyiþi Deniz Feneri Derneði’nde sistem, bütünsellik içerisinde düþünülerek planlanmýþtýr. Sürecin bütün aþamalarýnda iþlerin planlandýðý þekliyle yürüyebilmesi için sistem kendi iç denetimini kurmuþtur. Aþaðýda sürecin ana safhalarý, iþleyiþ açýsýndan ele alýnmýþtýr. Öncelikle sistemi iki ana safhaya ayýrmak gerekmektedir. Birincisi; baðýþçýlardan yardýmýn kanalizasyonu, ikincisi ise; yardýmýn ihtiyacý olanlara ulaþtýrýlmasý. 3.3.1. Derneðe Yardým Akýþý
74 YOKSULLUK
Yardýmlarýn toplanmasý Ýçiþleri Bakanlýðý'ndan alýnan izinler çerçevesinde gerçekleþtirilmektedir. Yýllýk olarak alýnan izinler tekrar taleplerle uzatýlmakta veya yeni gerekçelerle yinelenmektedir. Nakit baðýþlar daha çok banka üzerinden yapýlmakla birlikte dernek merkezinde de baðýþ kabul edilmektedir. Aynî baðýþlar ise dernek merkezine baðýþçýlar tarafýndan getirilmekte ya da gönderilmektedir. Teslim alýnan baðýþ malzemeleri için alýndý belgesi düzenlenmekte ve baðýþçýya verilmektedir (Ek-13 Baðýþ Kabul Prosedürü). Alýnan aynî baðýþ malzemeleri için barkod çýkarýlmakta, böylelikle hem stok kayýtlarý takip edilmekte hem de baðýþçýlar gerektiðinde baðýþlarýný izleyebilmektedir. Deniz Feneri Derneði bugüne kadar yaptýðý çalýþmalarla baðýþçýlarýna güven telkin etmiþtir. Oluþan bu güven, baðýþlarýn sürdürülebilir bir nitelik kazanmasýný saðlamaktadýr. Bunun yanýnda baðýþçýlarla iliþkiler/irtibat sürekli halde tutulmakta ve dernek çalýþmalarý hakkýnda çeþitli araçlar kullanýlarak bilgilendirmeler yapýlmaktadýr (Ek-14: Baðýþçýlarla Ýliþkiler Prosedürü). Dernek, yardým çalýþmalarýný daha geniþ kitlelere ulaþtýrabilmek için bundan sonraki dönemde uluslar arasý fonlara talip olmayý planlamaktadýr. 3.3.2. Derneðin Yardýmý Ulaþtýrmasý Derneðin, ihtiyaç sahiplerinden haberdar olarak yardýmý onlara ulaþtýrmasýna iliþkin süreç bir bütünün parçalarý gibi mülahaza edilebilir. Derneðin yardýmý ulaþtýrmasýna kadar geçen süreçler þu þekilde iþlemektedir. 3.3.2.1. Baþvuru/ Ýhbar Deniz Feneri Derneði, yardým çalýþmalarýný baþvuru/ihbar sistemiyle gerçekleþtirmektedir. Derneðe bizzat ya da çevreden baþkasý adýna yapýlan yardým talepleri evrak alt yapýsý oluþturularak, bilgisayar ortamýnda özel yazdýrýlan programda, kayýt altýna alýnmakta ve incelemeye tabi tutulmaktadýr. Baþvurular ülke genelinden hatta bazý balkan ülkelerinden de yapýlmaktadýr. Derneðe yapýlan her türlü baþvuru dikkate alýnmakta ve evrak alt yapýsý tamamlandýktan sonra sosyal inceleme aþamasýna getirilmektedir ( Ek-15: Yardým Talebi Deðerlendirme Prosedürü). 3.3.2.2. Sosyal Ýnceleme Kayýtlarý tamamlanan dosyalar il ve ilçe esasýna göre tasnif edilmekte ve genel merkez ve þubelerde hem çalýþan hem de gönüllü sosyal inceleme görevlileri tarafýndan yerinde araþtýrýlmaktadýr. Araþtýrmalar yardým talebinde bulunanlarýn ev ve çevrelerinde hassasiyetle onlarý rencide etmeden yapýlmaktadýr.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
75
Genel merkez ve þubelerin bulunduðu iller dýþýndan yapýlan yardým talepleri ise mülki idare makamlarý ile yapýlan yazýþmalarla araþtýrýlmaktadýr. Sivil Toplum Kuruluþlarý arasýnda ilk defa Deniz Feneri Derneði tarafýndan geliþtirilen bu metotla dernek kaynaklarýnýn daha verimli kullanýlmakta olduðu düþünülmektedir. Bu çalýþma ayný zamanda STK ve kamu iþbirliðinin önemli bir göstergesidir. Yardým organizasyonlarýnda en önemli konulardan biri; yardým talebinde bulunanlarýn buna uygun olup olmadýklarýnýn belirlenmesidir. Yardýma uygunluk durumunun tespit edilmesi hem baðýþlarýn sürdürülebilir olmasýný hem de kaynaklarýn verimli kullanýlmasýný saðlamaktadýr. Ayrýca, sosyal inceleme safhasý çalýþmadan kazanma anlayýþýna engel teþkil eden önemli bir unsur olmaktadýr. Sosyal inceleme yapan ve yapacak olanlar mutlaka eðitimden geçirilmekte ve iþin önemi, nasýl yapýlacaðý, insanlara yaklaþým konularýnda bilgi verilmektedir. Ayrýca sosyal inceleme yapanlarýn çalýþmalarý da takip edilmektedir ( Ek-16 Tahkik Prosedürü).
76 YOKSULLUK
3.3.2.3. Karar Sosyal inceleme aþamasýndan sonra karar aþamasýna geçilmektedir. Dosyalar, Yardým Deðerlendirme Komisyonu (YDK) tarafýndan incelenmekte ve ne tür yardým yapýlacaðý/yapýlmayacaðý kararlaþtýrýlmaktadýr. Yardým kararý verilirken objektif kriterler çerçevesinde imkanlar göz önünde bulundurularak kiþilere tek ya da periyodik yardým kararlarý alýnmaktadýr. Yardým kalemleri olarak ise, nakit, gýda, giyim, ev eþyasý, yakacak, barýnma, eðitim ve saðlýk ön plana çýkmaktadýr. YDK tarafýndan alýnan yardým kararlarý bilgisayar programýna iþlenerek iþ emri haline gelmektedir. Yardým kararlarý yýl sonuna kadar alýnmakta yardým süresi tamamlanan dosyalar tekrar gözden geçirilerek durumlarýna göre yardýmlarý devam ettirilmekte ya da sonlandýrýlmaktadýr. 3.3.2.3. Yardýmýn Ulaþtýrýlmasý Yardým kararlarýnýn iþ emrine dönüþmesiyle birlikte prosedürlerde belirlenen süreçler çerçevesinde yardýmlar ulaþtýrýlmaktadýr. Nakit yardýmlar banka yoluyla, ayni yardýmlar ise hem dernek görevlileri hem de gönüllüler tarafýndan kiþilere teslim makbuzlarýyla hediye paketi anlayýþýyla ulaþtýrýlmaktadýr. Bundan amaç; yardým alan bireyi/aileyi rencide edici durumlar oluþturmaktan kaçýnmaktýr. Nakit yardýmý kararý verilen dosya sahiplerine ne kadar süreyle hangi bankadan ne miktar yardým alacaðý nakit yardým bilgi formu ile bildirilmektedir (Ek- 17: Nakdi Yardým Prosedürü). Gýda yardýmlarýnda beþ kiþilik bir ailenin bir aylýk ihtiyacý esas alýnýrken giyim yardýmlarýnda aile fertlerinden her kiþi için duruma göre 5-7 kalem giyim malzemesi verilmektedir. Gýda yardýmlarý her ay adrese teslim edilmekte böylelikle sürekli sosyal inceleme imkaný elde edilmektedir. Giyim ve diðer yardýmlar da muhtaç kiþilerin adreslerine teslim edilmektedir (Ek18: Ayni Yardým Prosedürü). Yardým malzemelerini ulaþtýran çalýþan ve gönüllüler örneklem yoluyla denetlenmektedir.
3.4. Projeler Deniz Feneri modeli içerisinde normal yardým iþleyiþinin dýþýnda bir de proje bazýnda çalýþmalar yapýlmaktadýr. Bu projeler, farklý konular ve buna uygun isimlendirmeler çerçevesinde realize edilmektedir. Temel hedef; bütünselliði olan konularý bir proje formatýnda planlayarak yakýn hedef belirlemek ve gerek personeli/gönüllüleri gerekse imkanlarý bu hedefi gerçekleþtirmek yönünde sevk etmektir. Dernek, bu þekilde normal iþleyiþin dýþýnda, hem baþý sonu belirli bir iþi bitirmiþ, bir hedefi gerçekleþtirmiþ olmakta hem
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
77
de projeler genellikle güncel ve popüler mahiyet taþýdýðýndan, medyada kullanýlmak sureti ile daha geniþ kesimlere ulaþma imkanýna sahip olmaktadýr. Dernek bu çerçevede þimdiye dek þu projeleri gerçekleþtirmiþ bulunmaktadýr. a) 100 Köy Projesi b) Kardeþ Aile Projesi c) Altýn Bilezik Projesi d) 81 Ýl 40 Bin Aile Projesi e) 2000 Öðrenci Ve Ailesine Sosyal Yardým Projesi f) 500 Ýlköðretim Okuluna Kitap, Kütüphane ve Kýrtasiye Projesi g) 1001 Çocuk 1001 Dilek Projesi h) Daha Saðlýklý Kadýnlar Projesi i) Su Medeniyettir Projesi j) Fedakar Anneler Projesi k) Hoþ Geldin Bebek Projesi l) Minik Gözlere Saðlýk Projesi m) Gelemeyene Gidiyoruz Projesi n) Etiyopya Projesi Bu projelerden Etiyopya projesi, diðerlerinden farklý olarak uluslar arasý yardým ulaþtýrmaya yönelik bir çalýþma olup derneðin vizyonunu ve misyonunu ortaya koyan bir örnek teþkil etmektedir. Deniz Feneri, normal zamanlarda yaptýðý çalýþma ve projeler yanýnda deprem, sel, yangýn gibi afet hallerinde derhal afet bölgelerine koþmakta ve afetzedelerin ihtiyaçlarýný karþýlamaktadýr. Bu kapsamda 17 Aðustos ve 12 Kasým 1999 depremlerinde baþyüz kadar prefabrike konut yaparak depremzedelere teslim etmiþtir. Yine 2002 Afyon depreminde bölgeye 104, 1 Mayýs 2003'de Bingöl'de meydana gelen depremde ise 30 adet prefabrike konut depremzedelere teslim edilmiþtir. Ülkemizde çeþitli zamanlarda meydana gelen sel ve yangýnlarda da Deniz Feneri maðdur duruma düþen ailelerin yanýnda olmuþtur ve onlarýn ihtiyaçlarýný karþýlamak için çalýþmalar yapmýþtýr. Afet halinde çalýþmalar Afet Yönetim Prosedürü'ne (Ek- 19) göre yapýlmaktadýr.
3.5. Terminolojiye Katký : Yeni Kavramlar
78 YOKSULLUK
Deniz Feneri Modeli, bir baþka formatýn devamý veya takipçisi olmadýðýndan bir anlamda kendini inþa ettiði için, süreç içerisinde alanla ilgili kavramlar üretmektedir. Bu kavramlar yoksulluk terminolojisine de bir katký anlamýna gelmektedir. Bunlardan bazý örnekler: a) Yardým Yönetimi: Bir ülkedeki/toplumdaki yardým potansiyelinin oluþturulmasý, yardýmlarýn toplanmasý, deðerlendirilmesi ve buna iliþkin bütün süreçlerde etkinliði ve verimliliði esas alan bir yönetim yaklaþýmýdýr.
B
b) Yoksulluðun Tüketilmesi: Bir toplumda varolan yoksulluðun, yoksulluðu üreten bütün toplumsal ve ekonomik þartlarýn ortadan kaldýrýlmasýna yönelik bütün çabalardýr.
Ý
G ÝL
4. Sonuç ve Deðerlendirme Deniz Feneri Yardýmlaþma ve Dayanýþma Derneði’nin yoksulluðun tüketilmesi çalýþmalarýndaki orijinalliðini, etkinliðini, sürdürülebilirliðini, modernliðini, yansýzlýðýný, kalite arayýþýný ve bu doðrultuda yaptýklarý bir bütün olarak ortaya konulmuþ bulunuyor. Elbette ki yaptýklarý Türkiye’nin yoksulluk problemi çerçevesinde anlamlý fakat sorunun çözümünde yeterli olmasý mümkün deðildir. Deniz Feneri nihayetinde bir sivil toplum kuruluþudur. Yaptýklarýnýn ve yapacaklarýnýn bir sýnýrý bulunmaktadýr. Kuruluþun en önemli fonksiyonu; alaný ile ilgili bir model oluþturmak ve diðer sivil toplum kuruluþlarýnýn bu modeli, yerel düzeyde ve gücü çerçevesinde kendine uyarlayarak tatbik etmesini saðlamaktýr. Bu fonksiyon, yoksulluðun tüketilmesi çalýþmalarýnda gözle görülür bir ilerleme saðlayacaktýr. Derneðin buradaki rolü; kendisinden model ve iþleyiþi konusunda danýþmanlýk talep eden STK’lara teknik, eðitim ve yardým süreçleri ile ilgili lojistik destek saðlamadýr. Deniz Feneri, ayný isimli bir televizyon programýndan yola çýkýlarak tüzel kiþilik kazanmýþtýr. Halen bu program haftada bir sýklýkta olmak üzere devam etmektedir. Programýn, derneðin iþleyiþine, yardým potansiyelinin canlý tutulmasý ve derneðe kanalize edilmesine çok olumlu katkýlarý bulunmaktadýr. Bununla birlikte bu durum aþýlmakta güçlük çekilen bir týkanma noktasý oluþturmaktadýr. Dernek, programýn gösterildiði kanalýn algýlandýðý biçimiyle iliþkilendirilmekte ve bazý olumsuz sayýlabilecek tutumlarýn oluþmasýna sebep olmaktadýr. Bir baþka husus; bu derece büyük çapta çalýþan bir kuruluþun hizmet üretim aþamalarýnda sosyal hizmet uzmaný ve psikolog/psikolojik danýþman gibi uzmanlarý bulundurmayýþýdýr.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
79
Bu genel çerçevede, yoksulluðun tüketilmesine esas teþkil etmek üzere, hem Deniz Feneri’nin hem de bu alanda çalýþan STK’larýn önünün açýlmasý ve daha yararlý hale gelebilmesi için þu öneriler geliþtirilebilir: a) Deniz Feneri’nin, yardým yönetimi süreçlerinde gerçekleþtirdiði en önemli husus “güven” unsurunun tesis edilmesi olmuþtur. Yardým temelli kurulan bütün STK’larýn güven unsurunun saðlanmasýna önem vermesi gerekir.
B
b) Deniz Feneri Derneði ýsrarla yoksulluk haritasýnýn çýkarýlmasýný ve bunun da SYDTF aracýlýðýyla yapýlmasýný istemektedir. Bu, bütün STK’lar için fonksiyonel bir mahiyet arz etmektedir.
Ý
G ÝL
c) Yoksulluðu tüketmeye yönelik kuruluþlar hizmet üretim süreçlerinde sosyal hizmet uzmaný, psikolog gibi ilgili bilim disiplinlerinden yollarýný bulmalýdýrlar. d) Yardým toplama kanununun tekrar düzenlenmesi, e) Yapýlan her baðýþýn baðýþçýlar için avantaj saðlamasý, f) Kamu- STK iþbirliðinin saðlanmasý, g) Kamunun teþvik edici olmasý, h) Yurt dýþýnda bulunan vatandaþlarýmýza ait kaynaklarýn muhtaçlarýn lehine deðerlendirilmesi ve bunun önündeki engellerin kaldýrýlmasý, i) Yardýmlar ve vergi kanunlarýndaki uyuþmazlýklarýn giderilmesi, j) Yurt dýþý aynî yardým kaynaklarýnýn önündeki engellerin kaldýrýlmasý.
80 YOKSULLUK
Kaynaklar Aktan, C.A. (2002) Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara, Hak Ýþçi Sendikalarý Konfederasyonu Yayýnlarý.
B
Chossudovsky, M. (1999) Yoksulluðun Küreselleþmesi ( Çev.: Neþenur Domaniç) , Ýstanbul, Çivi Yazýlarý.
G ÝL
Ý
DPT, (2000) Uzun Vadeli Strateji ve Sekizinci Beþ Yýllýk Kalkýnma Planý 2001-2005, 05.04.2003 tarihinde: http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/viii/taslak.pdf DPT (2001) , Delir Daðýlýmýnýn Ýyileþtirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Sekizinci Beþ Yýllýk Kalkýnma Planý Özel Ýhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, DPT Yayýnlarý. Erdoðan, N. (2002) , Garibanlarýn Dünyasý : Türkiye’de Yoksullarýn Kültürel Temsilleri Üzerine Ýlk Notlar, Yoksulluk Hâlleri Türkiye’de Kent Yoksulluðunun Toplumsal Görünümleri,(Ed. Necmi Erdoðan) Ýstanbul, Demokrasi Kitaplýðý Yayýnlarý. Iþýk O., Pýnarcýoðlu M.M. (2002) Nöbetleþe yoksulluk, Sultanbeyli Örneði, Ýstanbul, Ýletiþim Yayýnlarý. Keleþ, R. (2000) . Kentleþme Politikasý, Ankara, Ýmge Kitabevi Yayýnlarý (5. baský) . Kottak, C. P. Antropoloji, Ýnsan Çeþitliliðine Bir Bakýþ, Ankara, Ütopya Yayýnlarý. Saltýk, A. (1997) , Kalkýnma Sürecinde Sosyal Bilimcinin Rolü, Sosyal Bilimler Kavþaðýnda Doðu ve Güneydoðu Anadolu, (Ed. Ahmet Bilgili) , Van, Van Valiliði Yayýnlarý. Þenses, F. (2002) . Küreselleþmenin Öteki Yüzü Yoksulluk, Ýstanbul, Ýletiþim Yayýnlarý, (ikinci baský) Sönmez, M. (2002) 100 Göstergede Kriz ve Yoksullaþma, Ýstanbul, Ýletiþim Yayýnlarý, (Ýkinci baský) . Uður, A. (1998) , Sosyo Ekonomik Geliþmede Sivil Toplum Kuruluþlarýnýn Rolü, Yoksulluðu Önleme Stratejileri Sivil Toplum Kuruluþlarý Diyaloðu, Ýstanbul, Boyut Kitaplarý.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
81
Ek 1 Doküman No : PR.09.10 GÖNÜLLÜ ORGANÝZASYONU
Revizyon No : 00
PROSEDÜRÜ
Tarih : 08.09.2001 Sayfa 1 / 1
1. AMAÇ Deniz Feneri Derneði'nin yapacaðý bütün faaliyetlerde gönüllülerin imkan ve tecrübelerinden nasýl istifade edileceðini belirlemektir.
B
2. KAPSAM Deniz Feneri Derneði Gönüllüleri ile yapýlan faaliyetlerin süreç, yöntem ve uygulamalarýdýr.
Ý
G ÝL
3. 3.1. 3.2. 3.3.
ÝLGÝLÝ DÖKÜMANLAR Saðlýk Yardýmý Prosedürü (PR.09.05) Ayni Yardým Prosedürü (PR.09.06) Afet Yönetimi Prosedürü (PR.09.11)
4.
TANIMLAR
5. SORUMLULUKLAR Bu prosedürün uygulanmasýndan Kurumsal Ýletiþim Müdürü sorumludur. Þubelerde Kurumsal Ýletiþim Görevlisi sorumludur. 6. UYGULAMALAR 6.1.Gönüllü formu ve gönüllülük için gerekli evraký göndermeyenlerin gönüllülük iþlemleri yapýlmaz. 6.2.Gönüllülerden, "Gönüllü Formu"nda (FR.09.20) belirtilen alanlarda istifade edilir. 6.3.Yönetim Kurulu, her ayýn ilk toplantýsýnda gönüllü olmak için yapýlan baþvurularý deðerlendirir ve karara baðlar. 6.4.Gönüllüler ile üç ayda bir defa istiþare toplantýlarý yapýlýr. 6.5.Gönüllülerin aidat ödeme zorunluluðu yoktur. 6.6.Görevlendirme durumunda gönüllülere süreli kimlik kartý düzenlenir. 6.7.Deniz Feneri Derneði'nin yapacaðý organizasyonlarda gönüllülere durumlarýna uygun görevler verilir. 6.8.Gönüllülük süresizdir. Yönetim Kurulu Dernek amaçlarýna uymayan hareketlerini tespit ettiði gönüllülerin faaliyetlerine son verir. 6.9.Vefat, kayýp, yüz kýzartýcý bir suça iþtirak etme hali veya benzer hallerde gönüllülük iliþkisi iptal edilir. 6.10. Afet hallerinde görev verilmesi düþünülen gönüllülerin afet yönetimi konusunda eðitilmeleri saðlanýr. 6.11. Gönüllülerin derneði temsil, baðlayýcý iþlem ve nakdi yardým toplama yetkileri yoktur. HAZIRLAYAN
KONTROL
ONAY
Kurumsal Ýletiþim Müdürü
Genel Müdür
Kalite Yönetim Temsilcisi
82 YOKSULLUK
Ek 2 DENÝZ FENERÝ DERNEÐÝ GÖNÜLLÜ FORMU
Deniz Feneri Yardýmlaþma ve Dayanýþma Derneði Yönetim Kurulu Baþkanlýðý' na
G ÝL
Saygýlarýmla.
RESÝM
B
ÝSTANBUL Derneðinizin çalýþmalarýnda her hangi bir ücret talep etmeden gönüllü olarak görev almak istiyorum. Ýmza
Ý
ADI
SOYADI
TARÝH
FÝRMA ADI
EV TEL. ÝÞ TEL.
ADRES
FAX GSM
ÝLÇE
ÝL
WEB
D.YERÝ
D.TARÝHÝ
E-MAÝL Gerektiðinde kan verebilir misiniz?
ÖÐRENÝM DURUMU BÝTÝRDÝÐÝNÝZ SON OKULUN ADI ARAÇ
VAR
ARAÇ CÝNSÝ
YOK
MASRAFLARINI KARÞILARIM MASRAFLARINI KARÞILAYAMAM
AYIRABÝLECEÐÝ ZAMAN GÜN
P.TESÝ
SALI
ÇARÞ.
PERÞ.
CUMA
C.TESÝ
PAZAR
SAAT KATKI SAÐLAYABÝLECEÐÝ ALANLAR ARAÇ
SAÐLIK ELEMANI
TAHKÝK
ÞOFÖR
DANIÞMANLIK
DAÐITIM
BEDEN GÜCÜ
DÝÐER
PROJE EKÝBÝNDE YER ALMAK ÝSTER MÝSÝNÝZ?
EVET
HAYIR
KATKI SAÐLAYABÝLECEÐÝNÝZ DÝÐER ALANLAR 1.........................................................................
3.....................................................................
2..........................................................................
4.....................................................................
OLAÐANÜSTÜ AFET HALLERÝNDE GÖREV ALMAK ÝSTER MÝSÝNÝZ? EVET
HAYIR
ÝMZA
REFERANSLAR ADI SOYADI 1. 2. 3.
ÝÞÝ
TELEFONU
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
83
Ek 3 KALÝTE FELSEFEMÝZ BölümNo: D • Adalet • Dürüstlük • Samimiyet
B
• Þeffaflýk
Ý
• Tarafsýzlýk
G ÝL
• Güvenilirlik • Sorumluluk • Alçakgönüllülük • Diðerkâmlýk • Evrensellik ilkeleri ýþýðýnda; Coþkumuzu ve verimliliðimizi hiç yitirmeden; Sürekli eðitim araþtýrma ve geliþtirme çabasý içinde; Uygun yöntem ve teknolojileri kullanarak; Hukuk kurallarý içerisinde; Beklentileri hýzlý bir þekilde sonuçlandýrarak; 9 Talep sahipleri 9 Baðýþçýlarýmýz 9 Gönüllülerimiz ve 9 Çalýþanlarýmýzýn MUTLULUÐUNU SAÐLAMAKTIR. VÝZYONUMUZ; •
Faaliyet alanýmýzda uluslararasý standartlara ulaþmak,
•
Yardýmlaþma ruhunun oluþmasýna ve geliþmesine öncülük ve rehberlik etmek,
•
Yeryüzünde yardýma muhtaç son kiþiye ulaþmaktýr.
84 YOKSULLUK
B Ý
G ÝL
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
85
Ek 4 Doküman No : PR.06.01 SATIN ALMA PROSEDÜRÜ
Revizyon No : 01 Tarih : 17.05.2002 Sayfa 1 / 2
1. AMAÇ Deniz Feneri Derneði'nin yaptýðý satýn alma iþlemlerini düzenlemektir.
B
2. KAPSAM Deniz Feneri Derneði'nin, yardým alanlara alýcýlara sunduðu hizmetlerin temini, meydana getirilmesi, ulaþtýrýlmasý ve yapýlan bu iþlerin kaydedilmesinde kullanýlan, yurt içinden veya yurt dýþýndan satýn alýnacak her türlü yardým malzemesi, yardýmcý malzeme, demirbaþ ve hizmetler. 3. ÝLGÝLÝ DOKÜMANLAR Tedarikçi Seçme ve Deðerlendirme Prosedürü (PR.06.02) 4. TANIMLAR 4.1. Yardým Malzemesi Deniz Feneri Derneði'nin faaliyetleri esnasýnda dernek dýþýndan temin edip, yardým alanlara ulaþtýrdýðý gýda maddesi, ev eþyasý v.s. malzemedir. 4.2. Yardýmcý Malzeme Alýcýlara sunulan yardým malzemesi ve hizmetlerin kalitesini doðrudan veya dolaylý olarak etkileyen her türlü sarf malzemesidir. 4.3. Demirbaþ Deniz Feneri Derneði'nin faaliyetlerini yürütürken ihtiyaç duyduðu yardým ve sarf malzemesi niteliðinde olmayan taþýt aracý, bilgisayar, forklift, masa, sandalye v.s.malzemedir. 4.4. Hizmet Deniz Feneri Derneði'nde gerçek ve tüzel kiþilere ücret karþýlýðýnda yaptýrýlan araþtýrma, imalat, prototip, plan, proje, müþavirlik v.s. faaliyetlerdir. 4.5. Tedarikçi Ürün veya hizmet satýn alýnan kurum ve kuruluþlardýr. 4.6. Tedarik Dokümaný Tedarik iþlemleri sýrasýnda yapýlacak iþlerin genel, özel, teknik ve idari usullerini gösteren teknik özellik, teknik þartname ve idari þartname gibi belgelerle, daha önceki benzer alýmlara ait bilgilerdir.
Ý
G ÝL
5. SORUMLULUKLAR Satýn Alma Prosedürü'nün yürütülmesinden Mali Ýþler Müdürü'nün görüþü alýnarak, Ýnsan Kaynaklarý ve Ýdari Ýþler Müdürü sorumludur. Þubelerde Þube Müdürü sorumludur. 6. UYGULAMALAR 6.1. Sarf malzemesi talebi 6.1.1.Sarf Malzemesi Kritik Stok Seviyeleri Listesi (FR.06.03) tutularak, eksiklikler aylýk periyotlarda tamamlanýr. HAZIRLAYAN
KONTROL Genel Müdür
ONAY Kalite Yönetim Temsilcisi
86 YOKSULLUK
Doküman No : PR.06.01 SATIN ALMA PROSEDÜRÜ
Revizyon No : 01 Tarih : 17.05.2002 Sayfa 2 / 2
B
6.1.2.Sarf malzemesi deposuna girip / çýkan malzemenin kaydý, Sarf Malzemesi Deposu Ýzleme Formu'nda (FR.06.04) tutulur. 6.1.3.Mevcut sarf malzemesi dýþýndaki ihtiyaç duyulan malzeme hizmet için talep; ilgili birim yöneticisinin onayý ile ve Satýn Alma Talep Formu (FR.06.01) ile ÝKÝM e bildirilir. 6.2. Sarf malzemesi dýþýndaki malzeme talepleri 6.2.1.Deniz Feneri derneðinin herhangi bir biriminde ihtiyaç duyulan malzeme; tedarik süresi belirtilerek, ilgili birim yöneticisine onaylattýrýlýr ve Satýn Alma Talep Formu (FR.06.01) ile ÝKÝM'e bildirilir. 6.2.2.Satýn alýnýlmasý istenen malzeme ile ilgili ÝKÝM'nce bir ön araþtýrma yapýlarak Satýn Alma Tekliflerini Deðerlendirme Formu (FR.06.02) oluþturulur. 6.2.3 Konu bütün yönleriyle görüþülüp, Genel Müdür tarafýndan onaylandýktan sonra satýn alma iþlemleri baþlatýlýr. 6.2.4 Satýn alýnacak malzemenin optimum fiyat, kalite, teslim süresi v.s.özellikleri de göz önünde bulundurularak, gerekli araþtýrma, teklif ve þartname hazýrlama gibi iþlemler ÝKÝM tarafýndan yürütülür. 6.2.5 ÝKÝM gerek duyulduðunda, satýn alýnacak malzeme ile ilgili teknik þartnameyi talepte bulunan birim müdürlüðünden isteyebilir. Daha sonra Fiyat Teklif Formu (FR.06.05), varsa teknik þartname ile birlikte tedarikçilere iletilir. Teklif alma iþlemine öncelikle Onaylý Tedarikçiler Listesi (FR.06.07)'n deki firmalardan baþlanýr. 6.2.6 Gelen teklifler þartnameye uygunluðu ve /veya aranan nitelikleri karþýlamasý, teslim süresi, garanti ve bakýmý, kapsamý ve süresi, fiyatý, ödeme koþullarý ve diðer unsurlara göre deðerlendirilir. Deðerlendirme aþamasýnda malzemeyi test, yerinde inceleme veya kullanýmda olan bir malzemeyi inceleme imkaný varsa bu çalýþmalar yapýlýr. 6.2.7 Alýmýn onaylý tedarikçiler listesindeki firmalardan yapýlmamasý durumunda alýmýn yapýlabileceði diðer firmalardan teklif alýnýr. Alýnan teklifler üzerine Tedarikçi Seçme ve Deðerlendirme Prosedürü'ne (PR.06.02) göre, tedarikçi seçme ve deðerlendirme iþlemleri yapýlýr. ÝKÝM, firmalardan gelen teklifleri inceleyerek en iyi teklifi veren tedarikçiyi tespit eder ve gelen tekliflerle birlikte Genel Müdür'e sunar. 6.2.8 Sipariþin onaylanarak kesinleþtiði yazýlý yada sözlü olarak tedarikçiye bildirilir. Yazýlý olarak bildirilen durumlarda Sipariþ Formu (FR.09.43) doldurulur. Prensip olarak her türlü alým için tedarikçiyle bir sözleþme yapýlýr. Söz konusu sözleþmeye daha sonraki aþamalarda herhangi bir anlaþmazlýðýn çýkmamasý için her türlü ayrýntý yazýlýr. 7. EKLER 7.1. Satýn Alma Talep Formu (FR.06.01) 7.2. Satýn Alma Tekliflerini Deðerlendirme Formu (FR.06.02) 7.3. Sarf Malzemesi Kritik Stok Seviyeleri Listesi (FR.06.03) 7.4. Sarf Malzemesi Deposu Ýzleme Formu (FR.06.04) 7.5. Fiyat Teklif Formu (FR.06.05) 7.6. Onaylý Tedarikçiler Listesi (FR.06.07) 7.7. Sipariþ Formu (FR.09.43)
Ý
G ÝL
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
HAZIRLAYAN
KONTROL Genel Müdür
87
ONAY Kalite Yönetim Temsilcisi
Ek 5 TEDARÝKÇÝ SEÇME VE DEÐERLENDÝRME PROSEDÜRÜ
Doküman No : PR.06.02 Revizyon No : 00 Tarih : 14.09.2001 Sayfa 1 / 2
1.
B
AMAÇ Deniz Feneri Derneði'nce yapýlacak olan satýn alma iþlemlerinde, tedarikçilerin, seçme ve deðerlendirme esaslarýný belirlemektir.
G ÝL
Ý
2. KAPSAM Deniz Feneri Derneði'ne satýþ yapan ve araþtýrma, plan, proje, müþavirlik hizmetleri dýþýnda kalan tüm tedarikçilerin belirlenmesini deðerlendirilmesini ve gruplandýrýlmasýný kapsar. 3. 4.
ÝLGÝLÝ DOKÜMANLAR TANIMLAR
5. SORUMLULUKLAR Bu prosedürün uygulamasýndan Ýnsan Kaynaklarý ve Ýdari Ýþler Müdürü sorumludur. Þubelerde Þube Müdürü sorumludur. 6. UYGULAMA 6.1. Deniz Feneri Derneði için yapýlacak olan satýn alma iþlemlerinde, öncelikle Onaylý Tedarikçiler Listesi (FR.06.07) göz önünde bulundurulur ve en az üç tedarikçiden teklif alýnarak fiyat teklifleri oluþturulur. 6.2. Deniz Feneri Derneði ile bugüne kadar iþ yapmýþ tedarikçiler Onaylý Tedarikçiler Listesine kaydedilirler. 6.3. Bu prosedürün yürürlüðe girdiði tarihten itibaren Tedarikçi olmak için Deniz Feneri Derneði'ne müracaat eden tedarikçiler, gösterdikleri referanslar, kalite belgesine sahip olup / olmadýklarý ve getirdikleri öneriler göz önüne alýnarak Onaylý Tedarikçiler Listesi'ne (FR.06.07) kaydedilebilirler. 6.4. Satýn alýnmýþ olan her bir malzeme; önceden belirlenmiþ olan kriterler ve bunlara iliþkin puanlar göz önüne alýnarak tedarikçi bazýnda deðerlendirilir ve Tedarikçi Deðerlendirme Formu'na iþlenirler. 6.5. Baþlangýç olarak her tedarikçi 100 puana sahiptir. Görülen her bir olumsuzluk için (-5 ) puan verilir. Deniz Feneri Derneði baðýþçýlarýna, ilave olarak (+10) puan verilir. 6.6. Meydana gelen olumsuzluklarý, malzemeyi teslim alan birimin müdürü deðerlendirir. Tedarikçi sicilleri ise, Ýnsan Kaynaklarý ve Ýdari Ýþler Müdürlüðü bünyesinde kayýt altýna alýnýr.
88 YOKSULLUK
HAZIRLAYAN
KONTROL Genel Müdür
ONAY Kalite Yönetim Temsilcisi Doküman No : PR.06.02
TEDARÝKÇÝ SEÇME VE
Revizyon No : 00
DEÐERLENDÝRME
Tarih : 14.09.2001
PROSEDÜRÜ
Sayfa 2 / 2
B
85 - 100 arasýnda alanlar 84 - 70 arasýnda alanlar 69 ve daha aþaðý puan alanlar Ayrýca toplam puaný 90 a düþenler
A Malzeme alýnabilir B Geliþtirilmeleri gerekir C Çalýþýlamaz olarak deðerlendirilir. Sözlü olarak uyarýlýrlar.
Ý
G ÝL
6.7. Deðerlendirmeler üç ayda bir yapýlýr ve her bir puan seviyesi A,B,C harfleri ile temsil edilir.Toplam puaný;
6.8. Deniz Feneri Derneði'nce satýn alýnacak sarf malzemesi, yardým malzemesi, demirbaþ malzeme ve týbbi malzeme / hizmetler için belirlenen kriterler ve puanlarý aþaðýda belirtilmiþtir. Fiyat
Muhatap Bulabilme
Hizmet Kalitesi Esneklik
Ýlaç
50
20
30
Görüntüleme
40
20
10
Medikal Malzeme
40
10
10
Saðlýk Hizmeti
30
20
15
Protez ve Ýþitme Cihazý
40
15
15
10
Yardým Malzemesi
50
15
20
15
50
10
15
10
Altyapý
Termin Servis Garanti
Yaygýnlýk
30 10
20
20
10 15
20
15
6.9. Satýcý Seçme ve Deðerlendirme Listesi (FR.06.06) baz alýnarak yýlda bir kez, Onaylý Tedarikçiler Listesi oluþturulur. 7. EKLER 7.1. Onaylý Tedarikçiler Listesi (FR.06.07) 7.2. Tedarikçi Seçme ve Deðerlendirme Listesi (FR.06.06)
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
HAZIRLAYAN
KONTROL Genel Müdür
89
ONAY Kalite Yönetim Temsilcisi
Ek 6 Doküman No : PR.10.01 MUAYENE VE DENEY
Revizyon No : 00
PROSEDÜRÜ
Tarih : 15.09.2001 Sayfa 1 / 2
B
1. AMAÇ Deniz Feneri Derneði'ne giren her türlü malzemeler için belirlenmiþ þartlarýn yerine getirildiðini doðrulamak amacýyla muayene ve deney faaliyetleri için dokümante edilmiþ prosedürleri oluþturmak ve sürekliliðini saðlamaktýr.
Ý
G ÝL
2. KAPSAM Deniz Feneri Derneði'ne gelen her türlü malzeme.
3. ÝLGÝLÝ DÖKÜMANLAR 3.1. Muayene ve Deney Durumu Prosedürü (PR.12.01) 3.2. Uygun Olmayan Ürün ve Hizmetlerin Kontrolü Prosedürü (PR.13.01) 4.
TANIMLAR
5. SORUMLULUKLAR 5.1. Bu prosedürün yardým malzemeleri ile ilgili uygulamalarýndan Lojistik Müdürü sorumludur. 5.2. Diðer malzemelerle ilgili uygulamalardan ise Ýnsan Kaynaklarý ve Ýdari Ýþler Müdürü sorumludur. 5.3. Þubelerde, yardým malzemeleri ile ilgili uygulamalarýndan Lojistik Görevlisi, diðer malzemelerle ilgili uygulamalardan Þube Müdürü sorumludur. 6. UYGULAMALAR 6.1. Deniz Feneri Derneði'ne gelen malzemeler þu þekilde sýnýflanýr. Yardým malzemeleri: a. BGýda b. Giyim malzemeleri c. Ev eþyasý ve inþaat malzemeleri d. Saðlýk Malzemeleri e. Diðer Yardým malzemeleri dýþýndakiler: a. Demirbaþ b. Sarf Malzemeleri 6.2. Deniz Feneri Derneði'ne gelen tüm malzemelerin muayene ve deneyleri þöyle yapýlýr. GIDA: Faturalý gelen gýdalar, ön kabul yerinde fatura ve irsaliye ile karþýlaþtýrýlýr, sayýmý ve son kullanma tarihi kontrol edilerek belirlenen yere konur.(FR.10.02) Baðýþ yoluyla gelen faturasýz gýdalar da ön kabul yerinde ayrýlýr, sayýlýr, son kullanma tarihi ve kullanýlabilirliði kontrol edilerek barkotlanýr ve belirlenen yere konur. Çuval ve kolilerle toplu olarak gelen gýdalar koli standartlarýna uygun olarak paketleme makinesinde tartýlarak paketlendikten sonra barkotlanýr. Bütün gýdalar, son kullanma tarihini geçirmemek amacýyla ilk gelen ilk, son gelen son çýkacak þekilde yerleþtirilir. Gýda kolileri hazýrlanýrken buna dikkat edilir, hangi sebeple olursa olsun bozulmuþ ve kullanýlmasý uygun olmayan malzeme kolilere
90 YOKSULLUK
konmaz, Uygun Olmayan Ürün ve Hizmetlerin Kontrolü Prosedürü'ne (PR.13.01) göre iþleme tabi tutulur. HAZIRLAYAN Lojistik Müdürü
KONTROL Genel Müdür
ONAY Kalite Yönetim Temsilcisi
B Ý
G ÝL
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
91
Doküman No : PR.10.01 MUAYENE VE DENEY
Revizyon No : 00
PROSEDÜRÜ
Tarih : 15.09.2001 Sayfa 2 / 2
B
GÝYÝM MALZEMELERÝ: Ön kabul yerinde ayrýlýr, sayýlýr, ayrým-sayýmý yapýlýrken karýþmamasý amacýyla, barkot listesi esas alýnarak adlandýrýlýr, barkotlanýr ve belirlenen yere yerleþtirilir.(FR.10.01) Kullanýlmasý uygun olmayanlar Uygun Olmayan Ürün ve Hizmetlerin Kontrolü Prosedürü'ne (PR.13.01) göre iþlem görür. EV EÞYASI: Mobilya, beyaz eþya, mutfak eþyasý ve inþaat malzemeleri tedarikçi veya baðýþçýlarla irtibat saðlanarak, kullanýlabilir olmayanlar kabul edilmez. Herhangi bir sebeple Deniz Feneri Derneði deposuna gelmiþ bu tür malzemeler, araçtan indirilmeden veya ön kabul yerinde, (PR.12.01) göre iþaretlenir ve gereði yapýlýr. SAÐLIK MALZEMELERÝ: Gelen ilaç vb. gibi saðlýk malzemeleri, kurum doktorunun gözetim ve kontrolünde Muayene ve Deney Durumu Prosedürü'ne (PR.12.01) göre iþaretlenir ve gereði yapýlýr. Deniz Feneri Derneði'nde bulunan demirbaþ ve sarf malzemelerinin muayene ve deneyleri ÝKÝM ve baðlý personel tarafýndan yapýlýr. Deniz Feneri Derneði'ne giren her malzemeye barkot sistemi çerçevesinde bir giriþ kodu verilir. Deniz Feneri Derneði'nden yardým malzemesi olarak çýkan tüm malzemeler, giriþ kontrolleri yapýlmýþ olsa bile, hazýrlýk ve çýkýþ esnasýnda kullanýlabilirliði gözden geçirilir. Bu kontrollerde yardým alanýn ihtiyacýnýn giderilmesi ve memnun edilmesi esas alýnýr. Kullanýlabilir olmayan malzemeler, Muayene ve Deney Durumu Prosedürü'ne (PR.12.01) göre "tamir edilecek" "iade edilecek" "imha edilecek" etiketleriyle iþaretlenir. Malzemenin durumu, ekteki forma kaydedilerek takip edilir. (FR.13.01)
Ý
G ÝL
6.3. 6.4. 6.5.
6.6.
7. 7.1. 7.2. 7.3. 7.4.
EKLER Tamir Ýade ve Ýmha Formu (FR.13.01) Muayene Deney ve Sayým Formu (FR.10.01) Gýda Muayene ve Sayým Formu (FR.10.02) Muayene Talimatý (TL.10.01)
HAZIRLAYAN Lojistik Müdürü
Ek 7
KONTROL Genel Müdür
ONAY Kalite Yönetim Temsilcisi
92 YOKSULLUK
Doküman No : PR.12.01 MUAYENE VE DENEY DURU-
Revizyon No : 01
MU PROSEDÜRÜ
Tarih : 19.11.2002 Sayfa 1 / 2
1.
AMAÇ Deniz Feneri Derneði'nde malzemelerin giriþinden yardým alanlara ulaþtýrýlýncaya kadar, tüm iþlem kademelerinde, uygun olan ürünlerin uygun olmayanlardan ayrýlmasýný saðlamak.
B G ÝL
2. KAPSAM Deniz Feneri Derneði'ne gelen her türlü malzeme.
ÝLGÝLÝ DÖKÜMANLAR Muayene ve Deney Prosedürü (PR.10.01) Uygun Olmayan Ürünlerin ve Hizmetlerin Kontrolü Prosedürü (PR.13.01) Düzeltici ve Önleyici Faaliyetler Prosedürü (PR.14.01)
4.
TANIMLAR
Ý
3. 3.1. 3.2. 3.3.
5. SORUMLULUKLAR 5.1. Yardým malzemeleri ile ilgili uygulamadan Lojistik Müdürü sorumludur. 5.2. Yardým malzemeleri dýþýndaki, demirbaþ, sarf malzemeleri vb. gibi malzemelerle ilgili bölümün uygulanmasýndan Ýnsan Kaynaklarý ve Ýdari Ýþler Müdürü sorumludur. 5.3. Þubelerde yardým malzemeleri ile ilgili uygulamadan Lojistik Görevlisi, diðer malzemelerle ilgili uygulamadan Þube Müdürü sorumludur. 6. 6.1
ana 6.2.
6.3. 6.4.
UYGULAMALAR Deniz Feneri Derneði'nde yardým malzemeleri: a.Gýda b.Ýnþaat Malzemeleri c.Giyim d.Saðlýk Malzemeleri e.Mobilya f.Beyaz eþya g.Ev Eþyasý h.Diðer baþlýklarý altýnda toplanýr. Yardým malzemeleri dýþýndakiler ise: a.Demirbaþ b.Sarf Malzemeleri baþlýklarý altýnda toplanýr. Gelen gýdalarýn, ön kabul bölümünde sevkiyat görevlisinin gözetiminde kontrol edilerek sayýmý yapýlýr. Kullanýlmalarýnda herhangi bir sorun olmayanlar lojistik giriþ tarihi referans alýnarak belirlenen yere konur. Kullanýlmalarý uygun görülmeyenler; "iade edilecek", "yönlendirilecek" ve "imha edilecek" etiketleriyle iþaretlenir ve gýda bölümünde belirlenen yerde gerekli iþlemin yapýlmasý için muhafaza edilir. HAZIRLAYAN Lojistik Müdürü
KONTROL Genel Müdür
ONAY Kalite Yönetim Temsilcisi
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
93
Doküman No : PR.12.01 MUAYENE VE DENEY DURU-
Revizyon No : 01
MU PROSEDÜRÜ
Tarih : 19.11.2002 Sayfa 2 / 2
6.5. Mobilya ve beyaz eþyalarýn kullanýlmasý uygun görülmeyenleri, "tamir edilecek", "iade edilecek", "yönlendirilecek" ve "imha edilecek" etiketleriyle iþaretlenir ve belirlenen bölüme ayrýlýr.
B
6.6. Mutfak eþyalarý ve inþaat malzemelerinin kullanýlmasý uygun görülmeyenleri, "iade edilecek", "yönlendirilecek" ve "tamir edilecek" etiketleriyle iþaretlenerek belirlenen bölüme konur. 6.7. Saðlýk malzemelerinin kullanýlmasý uygun olmayanlarý "imha edilecek" ve "tamir edilecek" etiketleriyle iþaretlenir. 6.8. Giyim eþyalarýnýn kullanýlmasý uygun görülmeyenleri ise, "iade edilecek", "yönlendirilecek", "tamir edilecek" ve "imha edilecek" etiketleriyle iþaretlenir, belirlenen bölümde ayrýlýr. 6.9. Deniz Feneri Derneði'ne demirbaþ olarak gelen malzemelerin kullanýlmasý uygun görülmeyenleri "iade edilecek" ve "tamir edilecek" etiketleriyle iþaretlenir. 6.10. Sarf malzemelerinin kullanýlmasý uygun olmayanlarý ise: "iade edilecek" , "imha edilecek" ve "tamir edilecek" etiketleriyle iþaretlenir. 6.11. Kullanýlabilir olan eþyalara yeþil, "imha edilecek" olanlara kýrmýzý, "tamir edilecek" olanlara sarý, "iade edilecek" olanlara mavi, "yönlendirilecek" olanlara turuncu etiket kullanýlýr. 6.12. Uygun veya uygunsuzluðu belirtilen tüm etiket veya kayýtlarda yetkili kiþinin adý, imzasý ( veya kaþesi ) ile kontrol tarihi mutlaka bulundurulur. 6.13. Muayene ve deney durumunu belirten kayýtlar ilgili bölüm sorumlularý tarafýndan kalite kayýtlarý listesinde belirtilen süre boyunca saklanýr.
Ý
G ÝL
7.
EKLER
7.1. Muayene Etiketleri (FR.12.01) 7.2. Muayene Kaþe Örnekleri (FR.12.02)
94 YOKSULLUK
HAZIRLAYAN Lojistik Müdürü
KONTROL Genel Müdür
ONAY Kalite Yönetim Temsilcisi
Ek 8 Doküman No : TL.08 .01 ÜRÜN KODLAMA TALÝMATI
Revizyon No : 00 Tarih : 05.09.2001
SORUMLU
2. 2.1 2.2 2.3 2.4 2.5 2.6
Ý
Bu talimatýn uygulanmasýndan Lojistik Müdürü sorumludur. Þubelerde Lojistik Görevlisi sorumludur.
G ÝL
1.
B
Sayfa 1 / 1
UYGULAMA Lojistik Merkezi'ne gelen malzemeler baðýþçý veya tedarikçi adý, malzemenin cinsi, malzemenin geliþ tarihi referans alýnarak, bilgisayar ortamýna kaydedilir. Bilgisayar ortamýna kaydedilen her cins malzemeye, tedarikçi veya baðýþçýsý, geliþ tarihi ve saati referans alýnarak malzemenin sayýsý kadar barkot üretilir. Üretilen barkotlar birebir malzemelerin üzerine yapýþtýrýlýr. Gýda maddeleri barkotlanmaz. Oluþturulan gýda standartlarýna göre üretilen barkotlar gýda kolilerinin üzerine yapýþtýrýlýr. Barkotlanan tüm malzemeler ayrýlan yere yerleþtirilir. Barkot numaralarý 14 haneli olup, ilk dört hane yýlý (2001) ikinci iki hane ayý (11), üçüncü iki hane günü (08), dördüncü iki hane saati (09), beþinci iki hane dakikayý (37), altýncý iki hane saniyeyi (04), gösterir. Örnek: 20011108093704
3. EKLER 3.1. Barkot Örneði (FR.08.01)
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
HAZIRLAYAN Lojistik Müdürü
95
ONAY Kalite Yönetim Temsilcisi
Ek 9 Doküman No : PRL.14 .01 DÜZELTÝCÝ VE ÖNLEYÝCÝ
Revizyon No : 00
FAALÝYETLER PROSEDÜRÜ
Tarih : 07.09.2001
B
Sayfa 1 / 2
Ý
G ÝL
1. AMAÇ Uygunsuzluklarýn ve hatalarýn saptanmasý, hata nedenlerinin belirlenmesi, bu nedenleri ortadan kaldýrmak için düzeltici ve önleyici faaliyetlerin planlanmasý, uygulanmasý ve etkinliðinin izlenmesi ile ilgili yazýlý bir sistem oluþturmaktýr. 2. KAPSAM Tüm bölümlerin düzeltici ve önleyici faaliyetlerini kapsar. Ayrýca, aþaðýda yazýlý konularda oluþabilecek uygunsuzluklarla ilgili düzeltici ve önleyici faaliyetleri kapsar. 2.1. 2.2. 2.3. 2.4. 3. 3.1. 3.2. 3.3. 3.4. 4. 4.1. 4.2. 4.3.
Tedarikçilerden kaynaklanan uygunsuzluklar (giriþ kalite kontrol) Süreçlerde ve malzemede tespit edilen uygunsuzluklar Kalite Sistemi (iç ve dýþ) tetkiklerinde ortaya çýkan uygunsuzluklar Müþteri þikayetleri sonucunda tespit edilen uygunsuzluklar ÝLGÝLÝ DOKÜMANLAR Uygun Olmayan Ürün ve Hizmetin Kontrolü Prosedürü (PR.13.01) Kalite Kayýtlarýnýn Kontrolü Prosedürü (PR.16.01) Müþteri Ýstek ve Þikayetlerini Deðerlendirme Prosedürü (PR.14.02) Öneri Sistemi Prosedürü (PR.14.03) TANIMLAR Müþteri: Bkz. Ürün Tanýmý ve Ýzlenebilirliði Prosedürü (PR.08.01) Baðýþçý: DFD'ye ayni, nakdi ve benzeri yardýmda bulunan kiþi. Yardým alan: DFD'nin yardým kalemlerinden herhangi birini almaya uygun görülmüþ kiþi. 4.4. Gönüllü: Maddi bir karþýlýk gözetmeksizin DFD'nin faaliyetlerine katkýda bulunan veya bunu arzu ettiði için gönüllü formu dolduran kiþi. 4.5. Ýzleyici: DFD veya Deniz Feneri programýný takip etmekle birlikte baðýþçý, tedarikçi ya da yardým alan grubuna girmeyen kiþi. 4.6. Kalite Yönetim Þefi (KYÞ): Kalite Yönetim Sistemi'ni uygulamaktan sorumlu kiþi. 5. SORUMLULUKLAR 5.1. Genel Müdür: Düzeltici ve Önleyici Faaliyet istekleri için yönetim adýna kaynak ayýrmak, düzeltici ve önleyici faaliyetleri izleyip, önlem almak / aldýrmak ve birim yöneticilerine destek vermekten sorumludur. 5.2. Kalite Yönetim Þefi: Kalite Sistem Tetkiki sonucu kalite sistemi ile ilgili olasý uygunsuzluklarý, ilgili birim yöneticileri ile koordine ederek faaliyetlerin ve sonuçlarýnýn, planlanan düzenlemelere uyup uymadýðýný, etkin olup olmadýðýný sistematik ve tarafsýz olarak inceler/ inceletir. Tetkik sonucu tespit edilen uygunsuzluklarýn, düzeltici ve önleyici faaliyetler ile giderilmesini saðlar, izler ve doðrular. Düzeltici ve önleyici faaliyet raporlarýnýn
96 YOKSULLUK
Yönetimin Kalite Sistemini Gözden Geçirme Toplantýlarý'nda gündeme alýnmasýný saðlar. 5.3. Düzeltici ve önleyici faaliyet yapýlan birimdeki yöneticiler bu faaliyetlerin birimlerinde yürütülmesinden ve gerekli tedbirlerin alýnmasýndan sorumludur. 5.4. Þubelerde Kalite Yönetim Sorumlusu sorumludur. HAZIRLAYAN Kalite Yönetim Þefi
KONTROL Genel Müdür
ONAY Kalite Yönetim Temsilcisi Doküman No : PRL.14 .01
B
Revizyon No : 00
FAALÝYETLER PROSEDÜRÜ
Tarih : 07.09.2001
G ÝL
DÜZELTÝCÝ VE ÖNLEYÝCÝ
Ý
Sayfa 2 / 2
6. UYGULAMALAR 6.1. Müþteri ve personelden gelen öneri ve þikayetler Düzeltici ve Önleyici Faaliyetler Formu'na (FR.14.01) yazýlarak her hafta Cuma günü Kalite Yönetim Þefi'ne teslim edilir. 6.2. Kalite Yönetim Þefi durumu, Genel Müdür ve ilgili müdürlerle deðerlendirerek uygunsuzluklarýn giderilmesi için yapýlacak faaliyetleri belirler. 6.3. KYÞ, düzeltici ve önleyici faaliyetlerin verimliliðini kontrolle görevlidir. 6.4. KYÞ, düzeltici ve önleyici faaliyetin amacýna ulaþýp ulaþmadýðýný bir ay süreyle gelen þikayetleri izleyerek tespit eder. 6.5. Þikayet konusunun ortadan kalkmadýðýnýn tespit edilmesi halinde KYÞ ve birim müdürleri konuyu tekrar ele alarak yeni düzeltici faaliyetleri kararlaþtýrýr. KYÞ iç ve dýþ kalite denetimleri ve müþteri þikayetleri sonucunda tespit edilen uygunsuzluklarýn giderilmesi için gerekli düzeltici ve önleyici faaliyetleri tespit eder. 6.6. KYÞ, düzeltici ve önleyici faaliyetlere iliþkin geliþmeleri yakýndan takip eder. Hata ve uygunsuzluðun nedeni ortadan kaldýrýlýncaya kadar düzeltici ve önleyici faaliyetin devam ettirilmesini saðlar. 6.7. Düzeltici ve önleyici faaliyetlerden kaynaklanan doküman deðiþiklikleri Doküman ve Veri Kontrol Prosedürü'ne (PR.05.01) uygun olarak yapýlýr. 6.8. Personel öneri ve þikayetleri konusunda (PR.14.03)'e göre iþlem yapýlýr. 6.9. Müþteri þikayetleri konusunda (PR.14.02)'ye göre iþlem yapýlýr.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
97
B Ý
G ÝL 7. EKLER 7.1. Düzeltici ve Önleyici Faaliyet Formu (FR.14.01) HAZIRLAYAN Kalite Yönetim Þefi
KONTROL Genel Müdür
ONAY Kalite Yönetim Temsilcisi
Ek 10 Doküman No : PRL.17 .01 KURULUÞ ÝÇÝ KALÝTE
Revizyon No : 00
DENETÝMÝ PROSEDÜRÜ
Tarih : 12.09.2001 Sayfa 1 / 1
1. AMAÇ Deniz Feneri Derneði'nde uygulanan Kalite Sistemini yeterlilik, uygunluk ve etkinlik yönünden tarafsýz bir gözle inceleme, uygulamada karþýlaþýlan eksiklik ve aksaklýklarý tespit etme, bunlara iliþkin düzeltici faaliyetleri baþlatma amacýyla gerçekleþtirilen Kuruluþ Ýçi Kalite Denetimi yöntemini belirlemektir. 2. KAPSAM Deniz Feneri Derneði'ndeki kalite ile ilgili tüm faaliyetler. 3. ÝLGÝLÝ DOKÜMANLAR Kalite Sistemi Dokümanlarý 4. TANIMLAR KÝKD : Kuruluþ Ýçi Kalite Denetimi 5. SORUMLULUKLAR 5.1. Bu prosedürün uygulanmasýndan merkezde Kalite Yönetim Þefi sorumludur. 5.2. Denetlenen Bölüm Müdürü, denetimin saðlýklý yürütülmesi için, gerekli destek hizmetlerini verir. Tespit edilen uygunsuzluklara iliþkin düzeltici faaliyetleri baþlatýr ve takip eder. 5.3. Þubelerde Kalite Yönetim Sorumlusu sorumludur.
98 YOKSULLUK
B
6. UYGULAMALAR 6.1. Kalite Yönetim Þefi, Aralýk ve Haziran aylarýnda 6 aylýk Kuruluþ Ýçi Kalite Denetimi ( KÝKD ) ana planlarýný (FR.17.01) hazýrlar ve Genel Müdür'e onaylatýr. Kalite Sisteminin her konusunun yýlda en az bir kez denetlenmesini saðlar. 6.2. Kalite Yönetim Þefi, KÝKD'lerinin kesin planlarýný hazýrlar denetim tarihlerini belirler, denetçileri görevlendirir, bunlarla ilgili kayýtlarý tutar. 6.3. Denetçiler kuruluþ içinden konuyla ilgili eðitim görmüþ elemanlar arasýndan seçilir. Kuruluþ içinden seçilen denetçiler kendi bölümlerinin denetiminde görevlendirilmezler. 6.4. Kalite Yönetim Þefi denetim planý konusunda ilgili yöneticileri bilgilendirir. 6.5. Baþdenetçi ve denetçiler ISO 9000 standartlarýndan, örnek soru listelerinden ve kalite dokümanlarýndan yararlanarak Denetim Soru Listelerini (FR.17.03) hazýrlar. Denetim Planýna uygun olarak ve Denetim Soru Listelerini kullanarak denetimi gerçekleþtirir ve uygunsuzluklarý saptar. Denetim sonunda, saptanan uygunsuzluklar ve alýnmasý gereken önlemler görüþülür. 6.6. Baþdenetçi denetimin sorumluluðunu taþýr. Denetim sonunda hazýrlanan denetim raporunu (FR.17.02) Kalite Yönetim Þefi'ne verir. 6.7. Kalite Yönetim Þefi, KÝKD raporu doðrultusunda ilgili bölüm yöneticisinden düzeltici faaliyet isteðinde bulunur. Bu istek Düzeltici ve Önleyici Faaliyet Formu (FR.14.01) ile yapýlýr. 6.8. Kalite Yönetim Þefi, denetim raporunun bir kopyasýný Genel Müdür'e, bir kopyasýný ilgili Bölüm Yöneticisine verir. Orijinal kopya Kalite Yönetim Þefi tarafýndan saklanýr. 7. EKLER 7.1. Kuruluþ Ýçi Kalite Denetimi Planý (FR.17.01) 7.2. Kuruluþ Ýçi Kalite Denetimi Raporu (FR.17.02) 7.3. Kuruluþ Ýçi Denetim Soru Listeleri (FR.17.03) 7.4. Düzeltici ve Önleyici Faaliyet Formu (FR.14.01)
Ý
G ÝL
HAZIRLAYAN Kalite Yönetim Þefi
KONTROL Genel Müdür
ONAY Kalite Yönetim Temsilcisi
Ek 11 Doküman No : PR.18 .01 EÐÝTÝM PROSEDÜRÜ
Revizyon No : 00 Tarih : 07.09.2001 Sayfa 1 / 2
1. AMAÇ Kalite ile iliþkili konular aðýrlýklý olmak üzere Deniz Feneri Derneði personelini yapmalarý gereken iþler konusunda eðitmek için tutarlý bir sistem oluþturmaktýr. 2. KAPSAM Deniz Feneri Derneði'nde görev yapan her personelin iþe giriþinden, çeþitli nedenlerle iþinden ayrýlýþýna kadar geçen süre içinde bilgi, beceri ve davranýþlarda kalýcý deðiþiklik yapmaya dönük faaliyetlerin tamamý. 3. ÝLGÝLÝ DOKÜMANLAR ÝKEK: Ýnsan Kaynaklarý El Kitabý. 4. TANIMLAR 5. SORUMLULUKLAR 5.1 Bu prosedürün uygulanmasýndan, Merkezde Ýnsan Kaynaklarý ve Ýdari Ýþler Müdürü, þubelerde Þube Müdürü sorumludur. Merkezde Kalite Yönetim Þefi, þubelerde Kalite Yönetim Sorumlusu ve her bölümün müdürü iþe giren
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
99
B
kendi bölümündeki her personele gerekli oriyantasyon eðitiminin verilmesinden, personelin hizmet içi eðitiminden, gönüllü eðitiminden ve eðitim eksikliklerinin saptanmasýndan sorumludur. 5.2 Genel Müdür baþkanlýðýnda birim müdürlerinden oluþan Eðitim Komisyonu eðitim ile ilgili kararlarý alýr. 6. UYGULAMALAR 6.1. Deniz Feneri, insaný en deðerli varlýk olarak kabul edip, insana yapýlan yatýrýmýn temelinde eðitim olduðu ilkesini benimser. 6.2. Deniz Feneri, Toplam Kalite Yönetim Sistemini yaþatacak olan insaný, deðiþen teknolojilere, yeni strateji politikalarýna ve teknolojik deðiþimler nedeniyle ortaya çýkan eðitim ihtiyaçlarýna karþý hazýrlamak amacýyla eðitim çalýþmalarýný sürekli ve devamlý eðitim prensibi çerçevesinde ele alýp deðerlendirir. 6.3. Ýþe yeni baþlayan personele oriyantasyon eðitimi verilir: Deniz Feneri ile ilgili genel bilgiler;
Ý
G ÝL
" Deniz Feneri'nin aktiviteleri, " Deniz Feneri'nin organizasyonu, " Çalýþma Koþullarý, " Güvenlik konularý, " Gizlilik, " Ýþ sorumluluklarý ve yetkileri (özellikle kalite konularýnda), " Kurumun kalite politikasý ve taahhütleri, " Genel olarak kalite sistemi, " Uygulanacak kalite dokümanlarý, " Kalite sisteminin doðru yürütülmesinin önemi, zayýf bir kalite sisteminin kurum kalitesine, müþteri memnuniyetine, kurum giderlerine ve kurum ekonomisine olumsuz etkileri. HAZIRLAYAN
KONTROL
ONAY
Ýnsan Kaynaklarý ve Ýdari Ýþler Müdürü
Genel Müdür
Kalite Yönetim Temsilcisi
100 YOKSULLUK
Doküman No : PR.18 .01 EÐÝTÝM PROSEDÜRÜ
Revizyon No : 00 Tarih : 07.09.2001 Sayfa 2 / 2
B
6.4. Oriyantasyon eðitiminden sorumlu olan kiþi, eðitimi alanlarýn kalite dokümanlarýna ulaþabileceðini belirtir, eðitim kaydý tutar. Eðitimi alan personelle ilgili kayýtlar Ýnsan Kaynaklarý ve Ýdari Ýþler Müdürlüðü'nde saklanýr. 6.5. Eðitim ihtiyaçlarý yýllýk olarak deðerlendirilir. Birim müdürleri sorumluluk alanlarýndaki personelin eðitim ihtiyaçlarýný deðerlendirirler. Deðerlendirme neticesinde hangi personelin ne tür eðitime ihtiyacý olduðunu, her yýl Kasým ayýnda Eðitim Komisyonu'na bildirilir. Eðitim Komisyonu gerekli görülen birim müdürleri ile ortak toplantýlar yaparak, gelecek yýla iliþkin ihtiyaç duyulan eðitim konularýný tespit eder. 6.6. Deðerlendirmeler sýrasýnda personelin geçmiþ performansý, nitelikleri, tecrübesi, yetenekleri, mevcut sorumluluklarý, güvenirlik derecesi ve teknolojik deðiþimlere açýklýðý göz önünde bulundurulur. 6.7. Ýnsan Kaynaklarý ve Ýdari Ýþler Müdürü yýl içinde de; " Eðitim ihtiyacý tespiti yapabilir. " Eðitim ihtiyacý birim yöneticilerinden de gelebilir. " Tüm çalýþanlar Eðitim Ýstek Formu (FR.18.01) ile eðitim için baþvuruda bulunabilirler. 6.8. Ýnsan Kaynaklarý ve Ýdari Ýþler Müdürü, Eðitim Ýstek Formu'na (FR.18.01) göre tespit edilen eðitim ihtiyaçlarýný gözden geçirdikten sonra eðitim planlarýný hazýrlayarak Genel Müdürün onayýna sunar. 6.9. Eðitim planýnda, eðitime katýlacak kiþiler, eðitimin konusu, þekli, yeri ve zamaný ile ilgili bilgiler bulunur. Aylýk (FR.18.04) ve yýllýk eðitim planlarý (FR.18.05) yapýlýr. Eðitim Duyuru Formu ile personele duyurulur. (FR.18.06) 6.10. Eðitim, kurum içerisinde konusunda uzman kiþiler tarafýndan verilebileceði gibi, eðitim kuruluþlarý, üniversiteler, vb. kuruluþlar tarafýndan da verilebilir. Bu þekilde personel sorumluluk alanlarýndaki bilgi ve becerilerini geliþtirirler. Eðitim kayýtlarý saklanýr. 6.11. Zamanlý talepler zamanýnda diðer talepler Mart, Haziran ve Eylül aylarýnda deðerlendirilir. 6.12. Eðitim alan personel ile ilgili Eðitim Tutanaðý (FR.18.02) Personel Eðitim Kartý'na (FR.18.03) iþlenir.
Ý
G ÝL
7. EKLER 7.1. Eðitim Ýstek Formu (FR.18.01) 7.2. Eðitim Tutanaðý Formu (FR.18.02) 7.3. Personel Eðitim Kartý (FR.18.03) 7.4. Aylýk Eðitim Planý (FR.18.04) 7.5. Yýllýk Eðitim Planý (FR.18.05) 7.6. Eðitim Duyuru Formu (FR.18.06)
HAZIRLAYAN
KONTROL
ONAY
Ýnsan Kaynaklarý ve Ýdari Ýþler Müdürü
Genel Müdür
Kalite Yönetim Temsilcisi
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
101
Ek 12 KURUM ÝÇÝ ÖNERÝ VE ÞÝKAYETLERÝNÝ DEÐERLENDÝRME
Doküman No : PR.14 .03 Revizyon No : 01 Tarih : 08.05.2003 Sayfa 1 / 3
B
1. AMAÇ Deniz Feneri Derneði'nde çalýþanlardan ve müþterilerden gelen öneriler doðrultusunda, çalýþanlarýn ve müþterilerin memnuniyetini oluþturmak amacýyla önerilerin toplanmasý ve deðerlendirilmesidir. Dernek bireyleri sunulan hizmetlerle ilgili olarak iyileþtirme saðlayacak düþüncelerini sistematik yolla yönetime iletebilme imkaný tanýmaktadýr. Bu prosedür sitemi desteklemeyi, revize etmeyi ve geliþtirmeyi amaçlamaktadýr. Öneri geliþtirmeye dayalý ödüllendirme uygulamalarý ile bireylerin dernek misyon, vizyon ve stratejik hedefleri doðrultusunda sürekli iyileþtirme ve geliþtirmeye aktif katýlýmý saðlanýr. 2. KAPSAM Deniz Feneri Derneði' nin genel iþleyiþiyle ilgili olarak gelen önerilerin toplanmasý ve deðerlendirilmesi konusunda yapýlan tüm faaliyet ve çalýþmalardýr. 3. ÝLGÝLÝ DOKÜMANLAR 4. TANIMLAR Nakdi Olmayan Ödüller: Derneðin sosyal ve ekonomik konumunu güçlendirmek amacýyla geliþtirilen bir kýsým öneriler sonucu daðýtýlan ve maddi kýymetinden çok manevi kýymeti olan ödüllerdir. Teþvik: Bir önerinin baþarýyla tamamlanmasý sonucu ödüllendirilmesini öngören ve bu yolla bireylerin performans ve iþ motivasyonunun artýrýlmasýný saðlayan eylemler bütünüdür. Öneri: Sunulan hizmetlerle ilgili olarak iyileþtirme saðlayacak dernek misyon, vizyon ve stratejik hedefleri doðrultusunda sürekli iyileþtirme ve geliþtirmeye aktif katýlýmý saðlayacak düþünce/ fikirlerdir. Þikayet: Sunulan hizmetlerle ilgili olarak olumsuzluk ve uygunsuzluklarýn tesbit edilerek iyileþtirme ve düzeltme/ düzenleme saðlayacak dernek misyon, vizyon ve stratejik hedefleriyle uyumlu tesbittir. 5. SORUMLULUKLAR Uygulamadan Ýnsan Kaynaklarý ve Ýdari Ýþler Müdürü sorumludur. Þubelerde Þube Müdürü sorumludur. 6. UYGULAMA 6.1. Teþvik ve Ödüllendirme Genel Kurallarý Geliþtirilen öneriler hizmet kalitesini ve iþ verimliliðine katký saðlayýcý nitelikte olmalýdýr. Önerinin derneðe saðlayacaðý fayda önerinin yürürlüðe girmesi için katlanýlacak maliyetin fevkinde olmalýdýr. Geliþtirilen önerinin saðlayacaðý fayda süreklilik arz etmelidir. Geliþtirilen öneri çalýþma hayatýnýn, hizmetlerin, bireysel ve kurumsal iliþkilerin kalitesini artýrýcý etkiye sahip olmalýdýr. Öneriler Öneri Puanlama Cetveli (FR.14.04)' nde bulunan kriterlere göre deðerlendirilir.
Ý
G ÝL
HAZIRLAYAN
KONTROL
ONAY
Ýnsan Kaynaklarý ve Ýdari Ýþler Müdürü
Genel Müdür
Kalite Yönetim Temsilcisi
102 YOKSULLUK
KURUM ÝÇÝ ÖNERÝ VE ÞÝKAYETLERÝNÝ DEÐERLENDÝRME
Doküman No : PR.14 .03 Revizyon No : 01 Tarih : 08.05.2003 Sayfa 2 / 3
B
6.1.1. Kalite, Müþteri Memnuniyeti ve Süreç Ýyileþtirme Getirilen önerinin; iþ, süreç ya da konunun niteliðinde iyileþme ve geliþmeye yönelik yarattýðý fayda ile dýþ ve iç müþteriler üzerinde saðladýðý direkt yarar þeklinde tanýmlanýr. 6.1.2. Koordinasyon Önerinin ilgili iþ, süreç, konu veya çalýþanlar arasýndaki bilgi akýþýna ve haberleþmeye getirdiði fayda analiz edilir. Bu kriterin yaygýn ve etkinlik yönünden deðerlendirilmesi önemlidir. 6.1.3. Motivasyon Önerinin çalýþanlarýn yeteneklerini ortaya koymasý, yönetime katýlýmlarýný arttýrmasý, kendilerini geliþtirici çabalarda bulunmalarý teþvik edilir ve önerinin çalýþanlarýn motivasyonuna katkýsý ölçülür. Bu kriterin dernek içerisinde ne kadar bir yaygýnlýða sahip olduðu ve motivasyonu ne derece etkilediði hangi þiddette etki yaptýðý araþtýrýlýr. 6.1.4. Çalýþma Koþullarý Dernek çalýþma ve fiziksel koþullarýna yaptýðý katkýnýn deðerlendirilmesi için kullanýlan kriterdir. Bu fayda çalýþma alanýnda yer kazandýrmasý, gürültüyü azaltmasý, ýsýtma, havalandýrma, ortamý çekici hale getirmesi, otopark sorunlarýna iliþkin yarar saðlamasý vb. þeklinde açýklanabilir. Çalýþanlarý öneri yapmadan önce araþtýrma ve projelendirmeye özendiren, önerinin fonksiyonel, kalýcý olmasýný saðlayan, personeli özellikle kendi iþ alanlarý konusunda iyileþtirme amaçlý düþünmeye sevk eden kriterlerdir. Bu kriterler önerinin faydasýnýn yaný sýra kapsamý ve hazýrlanýþ biçimine önem verilmesi gereðini ortaya koymaktadýr. 6.1.5. Süreklilik Verilecek önerinin konusunun sürekli uygulanabilir bir konu olmasý ve önerideki içeriðin bu unsurlarý taþýmasý yönünde düþünmeye sevk etmeyi amaçlamaktadýr. 6.1.6. Çok Fonksiyonluluk Sunulan önerinin bir konuda deðil benzer ya da bir çok konuda olmasýný saðlamak için düþünülmesini saðlamak amacýyla deðerlendirilmektedir. Önerinin sadece bir konu hakkýnda olabileceði gibi bir çok konuda da etkili olmasý ve buralarda kolaylýkla uygulanabilir olmasý üzerinde durulmalýdýr. 6.1.7. Ýlgi Alaný Önericinin daha çok kendi iþinin geliþtirilmesine yönelik öneriler vermesi saðlandýðýnda kendi iþine motive olmasý saðlanacaðý düþüncesinden bu yönü ele alýnmýþtýr. 6.1.8. Zaman Önerinin, ilgili iþ, süreç ya da konunun gerçekleþmesinde kazandýrdýðý (tasarruf ettirdiði) zaman belirlenmeye çalýþýlýr. Burada zaman o iþin yapýlmasý için (iþgücü, makine, onarým vb.) harcanan toplam süredir. Tasarruf edilen süre ise mevcut durumda yýllýk harcanan süre ile önerilen durumda yine yýllýk sarf edilecek süreye iliþkin deðiþiklilerin parasal maliyet
Ý
G ÝL
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
103
deðerleri üzerinden yapýlýr. Kýyaslama, öneri tarihindeki mali deðerler üzerinden yapýlýr. HAZIRLAYAN
KONTROL
ONAY
Ýnsan Kaynaklarý ve Ýdari Ýþler Müdürü
Genel Müdür
Kalite Yönetim Temsilcisi
KURUM ÝÇÝ ÖNERÝ VE ÞÝKAYETLERÝNÝ
Revizyon No : 01 Tarih : 08.05.2003
B
DEÐERLENDÝRME
Doküman No : PR.14 .03
G ÝL
Sayfa 3 / 3
Ý
6.1.9. Mali Getiri Önerinin getirdiði yeni durumun tasarruf ettiði veya getiri saðladýðý mali faydanýn analizi hedeflenir. Bu durumda mevcut iþin bir yýllýk maliyeti, önerilen durumda oluþacak yýllýk maliyet ve varsa yeni yatýrýmlar kýyaslanýr. Tespit edilen olumlu fark parasal faydayý ifade eder. 6.2. Deniz Feneri Derneði çalýþanlarý, müessesenin genel iþleyiþi ile ilgili tüm önerilerini ve þikayetlerini Kurum Ýçi Öneri ve Þikayetleri Deðerlendirme Formu (FR.14.03)' nu düzenleyip ilgili kutulara atarak yapar. 6.3. Öneri ve þikayet kutularý AR- GE sorumlusu tarafýndan açýlýr. 6.4. Geliþtirilen önerinin, öneri tanýmýndan hareketle nitelik itibariyle öneri olup olmadýðýnýn kararýný verir, daha önce veya benzer önerinin geliþtirilip geliþtirilmediðini öneri veri tabanýndan tespit eder, öneri özelliði taþýmayan veya mükerrer olan öneriler gerekçeleri ile birlikte öneri sahibine iletilir ve deðerlendirilmez. 6.5. Öneri niteliðine sahip olan öneriler ister uygulama zemini bulsun veya bulmasýn mutlaka deðerlendirilir. Müzakere neticesinde uygulanacak önerilere iliþkin karar ÝKÝM baþkanlýðýnda, Kalite Yönetim Þefi, AR- GE sorumlusu ve önerinin katký saðlayacaðý varsayýlan birim müdürünün oluþturduðu komisyon tarafýndan alýnýr. 6.6. AR- GE sorumlusu sonuçlarý Kurum Ýçi Öneri ve Þikayetleri Deðerlendirme Formu (FR.14.03)' na yazar ve Koordinasyon Kurulu'na sunar. 6.7. Öneri ve þikayet sahibine öneri talebinin sonucu AR- GE tarafýndan bildirilir. 6.8. Çok cazip ve Deniz Feneri Derneði' ne yararlý öneriler, Genel Müdür tarafýndan bütün çalýþanlara deklare edilir. 6.9. Öneriler ayda bir deðerlendirilir. 6.10.Geliþtirilen önerinin saðladýðý faydayý kantitatif olarak ölçümleyebilme imkaný olduðu takdirde önerinin dernek için saðladýðý mali katkýnýn bir yýllýk tutarý üzerinden Yönetim Kurulunun belirleyeceði oranda nakdi ve/ veya gayrinakdi olarak ödüllendirilir. 7. EKLER 7.1. Kurum Ýçi Öneri ve Þikayetleri Deðerlendirme Formu (FR.14.03) 7.2. Öneri Puanlama Cetveli (FR.14.04)
104 YOKSULLUK
HAZIRLAYAN
KONTROL
ONAY
Ýnsan Kaynaklarý ve Ýdari Ýþler Müdürü
Genel Müdür
Kalite Yönetim Temsilcisi
Ek 13 Doküman No : PR.09 .03
B
Revizyon No : 02
G ÝL
BAÐIÞ KABUL PROSEDÜRÜ
Tarih : 03.07.2002
Ý
Sayfa 1 / 2
1. AMAÇ Deniz Feneri Derneði'ne yapýlacak baðýþlarýn kabulünde izlenecek esaslarý belirlemektir. 2. KAPSAM Deniz Feneri Derneði'ne yapýlacak ayni, nakdi, gayrimenkul, taþýt aracý, demirbaþ baðýþlar. 3. ÝLGÝLÝ DOKÜMANLAR 4. TANIMLAR 5. SORUMLULUKLAR 5.1. Nakdi baðýþlarýn kabulünden Mali Ýþler Müdürü sorumludur. 5.2. Gayri menkul, taþýt aracý ve demirbaþ baðýþlarýndan Ýnsan Kaynaklarý ve Ýdari Ýþler Müdürü sorumludur. 5.3. Hizmet baðýþlarýnda hizmetin türüne göre ilgili birim müdürü sorumludur. 5.4. Ayni baðýþlarýn kabulünden Lojistik Müdürü sorumludur 5.5. Þubelerde Þube Müdürü sorumludur. 6. UYGULAMALAR 6.1. Nakdi Baðýþlar 6.1.1 Nakit baðýþ baþvurularý için Kurumsal Ýletiþim Müdürlüðü'nce Nakit Baðýþ Taahhüt Formu (FR.09.45) düzenlenerek Mali Ýþler Müdürlüðü'ne ulaþtýrýlýr. 6.1.2 Banka aracýlýðý ile yapýlan baðýþlar: Bu tür baðýþlarda para doðrudan banka hesaplarýna yatýrýldýðýndan, dernek tarafýndan günlük periyotlarla bankadan alýnacak olan hesap ekstrelerine istinaden muhasebe kayýtlarýna intikal ettirilir ve bu baðýþlar için Dernek Alýndý Makbuzu (FR.09.06) kesilir. 6.1.3 Dernek Alýndý Makbuzu (FR.09.06) mukabili yapýlan baðýþlar: Bu tür baðýþlarda baðýþçý, Maliye Bakanlýðý'nca onaylý alýndý makbuzu mukabilinde nakdi baðýþýný yapar. Bu makbuzlar ayný gün içerisinde muhasebe kayýtlarýna intikal ettirilir. 6.2. Ayni Baðýþlar 6.2.1.Baðýþçýlarýn telefon veya diðer iletiþim araçlarýyla haber verdikleri ayni baðýþ malzemeleri Ayni Baðýþ Taahhüt Formu'na (FR.09.44) kaydedilir. 6.2.2.Söz konusu formlar Lojistik Müdürlüðü'nde toplanýr ve gidilecek adres, araçlarýn durumu v.s. özellikler göz önünde bulundurularak Haftalýk Toplama Planý (FR.09.40) düzenlenir.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
105
6.2.3. Belirlenen program çerçevesinde önceden telefon açýlarak, baðýþçýdan randevu alýnýr. 6.2.4.Randevu günü, yardýmlar teslim alýndýðý zaman Geçici Ayni Yardým Alýndý Belgesi (FR.09.28) düzenlenir. Geçici Ayni Yardým Alýndý Belgesi'nin bir nüshasý baðýþçýya verilir. 6.2.5.Geçici Ayni Yardým Alýndý Belgesi düzenlenen yardýmlarýn muayene, deney ve sayýmý yapýldýktan sonra Ayni Yardým Alýndý Belgesi (FR.09.07) düzenlenerek bir nüshasý baðýþçýya ulaþtýrýlýr. KONTROL
ONAY
Mali Ýþler Müdürü
Genel Müdür
Kalite Yönetim Temsilcisi
B
HAZIRLAYAN
G ÝL
Doküman No : PR.09 .03 Revizyon No : 02
Ý
BAÐIÞ KABUL PROSEDÜRÜ
Tarih : 03.07.2002 Sayfa 2 / 2
6.2.6.Baðýþçý tarafýndan dernek merkezine getirilen yardým malzemeleri Ayni Yardým Alýndý Belgesi (FR.09.07) ile teslim alýnýr. 6.2.7.Sayým iþlemi uzun sürecek malzemeler Geçici Ayni Yardým Alýndý Belgesi (FR.09.28) ile teslim alýnýr, sayým tamamlandýktan sonra Ayni Yardým Alýndý Belgesi (FR.09.07) düzenlenerek baðýþçýya ulaþtýrýlýr. 6.2.8.Ayni Yardým Alýndý Belgeleri Lojistik Müdürlüðü'nce Yardým Organizasyon Programý'na kaydedilir. 6.2.9.Dernek amaçlarýna uygun olmayan, baðýþ kabul kriterlerine uymayan malzemeler baðýþ olarak kabul edilmez. Malzeme cinslerine göre kabul kriterleri aþaðýdadýr. Malzemenin Cinsi
Kabul Kriteri
Gýda Malzemesi
Bozuk, kokmuþ, son kullanma tarihi geçmiþ veya iki aydan az kalmýþ gýda maddeleri ile, saðlýða zararlý maddeler ve her türlü alkollü içki, muhtevasý bilinmeyen gýda maddeleri baðýþ olarak kabul edilmez.
Ev Eþyasý
Kullanýlamaz durumdaki ev eþyalarý baðýþ olarak kabul edilmez.
Gayrý menkuller Giyim eþyalarý
7. 7.1. 7.2. 7.3. 7.4. 7.5. 7.6.
Kullanýlmýþ giysiler baðýþ olarak kabul edilmez.
EKLER Dernek Alýndý Makbuzu (FR.09.06) Geçici Ayni Yardým Alýndý Belgesi (FR.09.28) Ayni Yardým Alýndý Belgesi (FR.09.07) Ayni Baðýþ Taahhüt Formu (FR.09.44) Haftalýk Toplama Planý (FR.09.40) Nakit Baðýþ Taahhüt Formu (FR.09.45)
106 YOKSULLUK
HAZIRLAYAN
KONTROL
ONAY
Mali Ýþler Müdürü
Genel Müdür
Kalite Yönetim Temsilcisi
B
Ek 14
G ÝL
Doküman No : PR.09 .20 Revizyon No : 00
PROSEDÜRÜ
Tarih : 05.09.2001
Ý
BAÐIÞÇILARLA ÝLÝÞKÝLER
Sayfa 1 / 1
1. AMAÇ Deniz Feneri'ne ayni, nakdi ve hizmet baðýþýnda bulunan baðýþçýlarla iliþkilerin yöntem ve süreçlerini belirlemektedir. 2. KAPSAM Baðýþýn yapýldýðý andan itibaren baðýþçýlarla ilgili tüm iliþkiler. 3.
ÝLGÝLÝ DOKÜMANLAR
4. TANIMLAR Yardým Organizasyon Programý (YOP): Deniz Feneri Derneði'nin her türlü yardým faaliyetini sanal ortamda takip etmeyi saðlayan özel bilgisayar programý. 5. SORUMLULUKLAR Bu prosedürün uygulanmasýndan Kurumsal Ýletiþim Müdürü sorumludur. Þubelerde Kurumsal Ýletiþim Görevlisi sorumludur. 6. UYGULAMALAR 6.1. Banka yoluyla yapýlan baðýþlarda baðýþçýnýn varsa isim, adres ve telefon bilgileri Yardým Organizasyon Programý'nda kayýt altýna alýnýr. 6.2. Dernek merkezinde makbuz karþýlýðý yapýlan baðýþlarla ilgili baðýþçý bilgileri her hafta Pazartesi günü YOP'a kaydedilir. 6.3. Baðýþçý bilgileri her yýl Ocak ayýnda güncellenir. 6.4. Baðýþçýlara dini bayramlarda tebrik kartý gönderilir. 6.5. E-mail adresi olan baðýþçýlardan bir e-grup oluþturulur. Grup üyesi baðýþçýlara teþekkür veya tebrik mesajý ya da bilgi notu gönderilir. 6.6. Ayni yardým baðýþlarýnda baðýþçý bilgileri her hafta pazartesi günleri Ayni Yardým Alýndý Belgesi (FR.09.07) esas alýnarak YOP'a kaydedilir. 6.7. Yönetim Kurulu'nun belirlediði limitlere göre baðýþçýlara yardým teslim alýndýðýnda bizzat ya da posta yoluyla Teþekkür Belgesi (FR. 09.36) veya Deniz Feneri tablosu hediye edilir. 6.8. Yönetim Kurulu'nun uygun gördüðü baðýþçýlara gerekli görülen zamanlarda dernek faaliyetlerini içeren bülten, cd ve benzer dokümanlar gönderilir.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
107
6.9. Baðýþçýlara verilecek hediyeler, iliþkileri sürdürmek ve baðýþlarýn devamýna katkýda bulunmak amacýyla baðýþlarýn miktar ve sürekliliði göz önünde bulundurularak belirlenir. 7. EKLER 7.1. Teþekkür Belgesi (FR. 09.36)
KONTROL
ONAY
Mali Ýþler Müdürü
Genel Müdür
Kalite Yönetim Temsilcisi
Ý
G ÝL
Ek 15
B
HAZIRLAYAN
YARDIM TALEBÝ DEÐERLENDÝRME PROSEDÜRÜ
Doküman No : PR.09 .04 Revizyon No : 02 Tarih : 08.07.2002 Sayfa 1 / 2
1. AMAÇ Deniz Feneri Derneði'ne yardým talebiyle yapýlan baþvurularýn hýzlý ve doðru bir biçimde deðerlendirilerek karara baðlanmasý. 2. KAPSAM Yardým talebiyle Deniz Feneri Derneði'ne mektup, telefon, faks ve elektronik ortam üzerinden yapýlan her türlü baþvuru. 3. ÝLGÝLÝ DOKÜMANLAR 3.1. Saðlýk Yardýmý Prosedürü (PR.09.05) 3.2. Ayni Yardým Prosedürü (PR.09.06) 3.3. Nakdi Yardým Prosedürü (PR.09.07) 3.4. Yönlendirme Prosedürü (PR.09.08) 3.5. Tahkik Prosedürü (PR.09.09) 3.6. Gönüllü Organizasyonu Prosedürü (PR.09.10) 4. TANIMLAR Sosyal Ýnceleme: Yardým talebiyle baþvuran kiþilerin sosyal ve ekonomik durumlarýnýn araþtýrýlarak rapor edilmesi. Tahkik ve tespit kelimeleri ayný anlamda kullanýlabilir. YDK: Yardým Deðerlendirme Komisyonu 5. SORUMLULUKLAR Uygulamadan Kurumsal Ýletiþim Müdürü sorumludur. Þubelerde Þube Müdürü sorumludur. 6. UYGULAMALAR 6.1. Telefonla yapýlan yardým baþvurularý yeterli kabul edilmez. Baþvuru sahibinden, gerekli evraký temin ederek posta yoluyla ya da doðrudan Dernek merkezine ulaþtýrmasý istenir. 6.2. Baþvuru evraký þunlardýr: " Nüfus cüzdaný fotokopisi veya sureti " Ýkametgah ilmühaberi " Muhtaçlýk Belgesi " Form 5 (Aile Bildirim Belgesi) veya Nüfus Kayýt Örneði
108 YOKSULLUK
" Saðlýk Yardýmý talebinde bulunanlardan doktor raporu veya epikriz. " Eðitim yardýmý talebinde bulunanlardan öðrencilik belgesi, transkript ve ailesine ait maaþ bordrosu 6.3. Mektuplar posta kutusundan haftada iki defa alýnarak Anadolu ve Ýstanbul baþvurularý þeklinde iki gruba ayrýlýr, sayýlýr ve tasnif edilerek düzenlenir. 6.4. Eksik evrakla yapýlan baþvurular beklemeye alýnýr ve eksik belgeler ilgili kiþiden bir defaya mahsus olmak üzere Eksik Evrak Talep Formu (FR.09.49) ile istenir. 6.5. Dernek merkezine ulaþan baþvuru evraký için Baþvuru Özeti (FR.09.09) doldurulur, baþvuru sahibinin hikayesi özetlenir. HAZIRLAYAN
KONTROL
ONAY
Kurumsal Ýletiþim Müdürü
Genel Müdür
Kalite Yönetim Temsilcisi
YARDIM TALEBÝ DEÐERLENDÝRME PROSEDÜRÜ
Doküman No : PR.09 .04 Revizyon No : 02 Tarih : 08.07.2002 Sayfa 2 / 2
6.6. Bütün bilgiler bilgisayar ortamýna aktarýldýktan sonra Tahkik Formu (FR.09.18) çýkarýlýr ve ilgili klasöre konur. 6.7. Kaydý yapýlan baþvurularýn Ýstanbul'dan olanlarý ilçelerine göre, Ýstanbul dýþýndan olanlar ise illere göre dosyalanýr. 6.8. Kayýt iþlemleri tamamlanan baþvurularla ilgili olarak Tahkik Prosedürü'ne (PR.09.09) göre tahkik süreci baþlatýlýr. 6.9. Sosyal incelemesi tamamlanan dosyalar YDK tarafýndan incelendikten sonra Yönetim Kurulu tarafýndan karara baðlanýr. 6.10. Saðlýk yardýmlarý Saðlýk Yardýmý Prosedürü'ne (PR.09.05) göre yapýlýr. 6.11. Saðlýk yardýmlarýnýn bazýlarý Yönlendirme Prosedürü'ne (PR.09.08) göre yapýlýr. 6.12. Ayni yardýmlar Ayni Yardým Prosedürü'ne (PR.09.06) göre yapýlýr. 6.13. Nakdi yardýmlar Nakdi Yardým Prosedürü'ne (PR.09.07) göre yapýlýr. 7. 7.1. 7.2. 7.3.
EKLER Baþvuru Özeti (FR.09.09) Tahkik Formu (FR.09.18) Eksik Evrak Talep Formu (FR.09.49)
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
109
HAZIRLAYAN
KONTROL
ONAY
Kurumsal Ýletiþim Müdürü
Genel Müdür
Kalite Yönetim Temsilcisi
Ek 16 Doküman No : PR.09 .09 TAHKÝK PROSEDÜRÜ
Revizyon No : 00 Tarih : 03.09.2001 Sayfa 1 / 1
1. AMAÇ Yardým almak için müracaat edenlerin gerçekten ihtiyaç sahibi olup olmadýðýnýn tespit yöntemini belirlemektir. 2. KAPSAM Gerekli evraký gönderip kayýtlara girmiþ bütün baþvuru sahipleri. 3.
ÝLGÝLÝ DOKÜMANLAR
4.
TANIMLAR
5.
SORUMLULUKLAR Uygulamadan Kurumsal Ýletiþim Müdürü sorumludur. Þubelerde Þube Müdürü sorumludur.
6. UYGULAMALAR 6.1. Tahkik Formu (FR.09.18) tahkik görevlisine KÝM tarafýndan, baþvuru tarihi ve aciliyet durumu gözetilerek ilçelere göre verilir. 6.2. Tahkike gidilecek dosyalarda þu üç belgenin bulunmasý þarttýr: " Nüfus cüzdaný sureti " Ýkametgah Belgesi " Form 5 (Aile Bildirim Belgesi) veya Fakirlik Kaðýdý 6.3. Tahkik görevlisi Tahkik Formu'ndaki bilgilerin doðruluðunu baþvuru sahibi ailenin baðlý olduðu muhtarlýktan, komþularýndan ve mahalle esnafýndan araþtýrýr. 6.4. Tahkik iþleminin tüm aþamalarý bizzat tahkik görevlisi tarafýndan yürütülür. 1 2 3
“Emek Platformu Programý” 31.03.2001 DPT, Sekizinci Beþ Yýllýk Kalkýnma Planý DÝE, 1994 Hanehalký Gelir Daðýlýmý Anketi Sonuçlarý
110 YOKSULLUK
6.5. Tahkik Formu baþvuru sahibinin yaþadýðý ortamda doldurulur. 6.6. Tahkik görevlisi Tahkik Formunu, sonuç bölümüne kendi kanaatini de kaydederek KÝM'e teslim eder. 6.7. Merkez ve þube dýþýndan gelen baþvurularýn tahkik iþlemi valilik ve kaymakamlýklarýn görüþleri alýnarak yapýlýr. 6.8. Tahkik için valilik, kaymakamlýk ve belediye gibi resmi makamlarýn verdiði durum bildirir belgeler yeterli sayýlýr. 6.9. Acil tahkikler KÝM tarafýndan belirlenir. 6.10. Tahkik görevlisi araþtýrmasýný yaptýðý baþvuru sahiplerinin formlarýný en geç üç gün içerisinde KÝM'e teslim eder. 6.11. Müracaat üç gün içerisinde sonuçlandýrýlýr. 7. EKLER 7.1 Tahkik Formu (FR.09.18) HAZIRLAYAN
KONTROL
ONAY
Kurumsal Ýletiþim Müdürü
Genel Müdür
Kalite Yönetim Temsilcisi
Ek 17 Doküman No : PR.09 .07 NAKDÝ YARDIM PROSEDÜRÜ
Revizyon No : 01 Tarih : 05.07.2002 Sayfa 1 / 1
1. AMAÇ Nakdi yardýmlarýn tesliminin süreç ve yöntemlerini belirlemektir. 2. KAPSAM Dernekçe yapýlan tüm nakdi yardýmlarý kapsar. 3. ÝLGÝLÝ DOKÜMANLAR 3.1. Vergi Usul Kanunu (V.U.K) 3.2. Dernekler Kanunu 4. TANIMLAR 5. SORUMLULUKLAR Uygulamadan Mali Ýþler Müdürü sorumludur. Þubelerde Þube Müdürü sorumludur. ,6. UYGULAMALAR 6.1. Nakdi yardým kararlarý, YDK dosyalarý deðerlendirdikten sonra Yönetim Kurulu tarafýndan verilir. Verilmiþ olan kararlar KÝM bünyesinde "Yardým Organizasyon Programý"na kaydedilir. 6.2. Bir seferlik yardýmlar, haftada bir kez, Cumartesi günü,nakit yardým listesine, 6.3. Periyodik yardýmlar, ilgili olduðu ayý takip eden ayýn ilk günü, Aylýk Periyodik Nakit Yardým Listeleri (FR.09.17) olarak, liste çýkarýlamayan durumlarda Tahkik Formu (FR.09.18) fotokopileri ayný gün içerisinde Mali Ýþler 4 5
DÝE, Gelir Yöntemiyle GSYÝH Serisi Baðdadioðlu Enis, “Gelir Daðýlýmý”, TÜRK-ÝÞ Eðitim Yayýnlarý, Ankara, 2000
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
6.4. 6.5. 6.6. 6.7. 6.8.
6.9. 7. 7.1. 7.2. 7.3. 7.4.
6
111
Müdürü'ne ulaþtýrýlýr. Listelerin ilgili olduðu dönemdeki bütün yardým kararlarýný kapsamasý esastýr. Yardýmlarýn ulaþtýrýlmasýnda en uygun yol seçilir.Bu bakýmdan yardýmlar, banka havalesi ile veya nama yazýlý çekle, yardým alanlara ulaþtýrýlýr. Gerekli hallerde yardýmlar, yardým alanlara Nakit Yardým Makbuzu (FR.09.16) imzalatýlmak suretiyle de teslim edilebilir. Yardým alanlara alacaklarý yardým miktarý ve süresi Nakit Yardým Bilgi Formu (FR.09.48) ile bilgi verilir. Yardým listeleri veya karar fotokopileri MÝM tarafýndan alýndýktan sonra, en fazla üç (3) iþgünü içerisinde çek veya banka talimatý yazýlýr. Çek teslimlerinde, çeklerin fotokopileri yardým alanlara, kendi el yazýsý ile "çekin aslýný teslim aldým" yazýsý yazdýrýlýr. Tarih ve imza attýrýlýr, imza atamayanlara parmak ya da mühür bastýrýlýr ve fotokopiler muhasebe evraký içinde saklanýr. Mali Ýþler Müdürlüðü bünyesinde, nakdi yardýmlar periyodik, bir seferlik olmak üzere, ilgili mevzuat çerçevesinde Yevmiye Defterine kaydedilir. EKLER Nakit Yardým Makbuzu (FR.09.16) Aylýk Periyodik Nakit Yardým Listesi (FR.09.17) Tahkik Formu (FR.09.18) Nakit Yardým Bilgi Formu (FR.09.48) HAZIRLAYAN
KONTROL
ONAY
Mali Ýþler Müdürü
Genel Müdür
Kalite Yönetim Temsilcisi
DPT, 8.BYKP, “Gelir Daðýlýmýnýn Ýyileþtirilmesi ve Yoksullukla Mücadele” ÖÝK Raporu
112 YOKSULLUK
Ek 18 Doküman No : PR.09 .06 AYNÝ YARDIM PROSEDÜRÜ
Revizyon No : 00 Tarih : 04.09.2001 Sayfa 1 / 1
1. AMAÇ Deniz Feneri Derneði'nin yapacaðý ayni yardýmlarýn saðlýklý, güvenilir ve hýzlý bir þekilde tesliminin süreç ve yöntemlerini belirlemektir. 2. KAPSAM Deniz Feneri Derneði'nden yardým alacak kiþi veya aileye teslim edilecek yardým malzemelerinin tahakkuk ve ulaþým süreçleri ve yöntemleri. 3. 3.1. 3.2. 3.3. 3.4.
ÝLGÝLÝ DOKÜMANLAR Yardým Talebi Deðerlendirme Prosedürü (PR.09.04) Afet Yönetim Prosedürü (PR.09.11) Servis Prosedürü (PR.19.01) Gönüllü Organizasyon Prosedürü (PR.09.10)
4.
TANIMLAR
5. SORUMLULUKLAR Bu prosedürün uygulanmasýndan Lojistik Müdürü sorumludur. Þubelerde Lojistik Görevlisi sorumludur. 6. UYGULAMALAR 6.1. Deniz Feneri Derneði'ne yapýlan baþvurular, yerinde sosyal incelemesi yapýldýktan sonra, bir raporla Yardým Karar Komisyonu'na iletilir. 6.2. Komisyonun ayni yardým kararý verdiði dosyalar Yardým Organizasyon Programý'nda Lojistik Müdürlüðü'nün görebileceði þekilde listelenir, asýllarý Kurumsal Ýletiþim Müdürlüðü'nde arþivlenir. 6.3. Lojistik kayýt, depo stoklarýný göz önünde bulundurarak Yardým Karar Komisyonu'nun dosyaya uygun gördüðü yardým malzemelerinin muhasebe kayýtlarýný tutar, yardým alanlara imzalatýlacak Ayni Yardým Teslim Belgesi düzenler (FR.09.15). 6.4. Düzenlenen belgelerde yazýlan malzemeler LM tarafýndan dosyalardaki bilgiler referans alýnarak dosya sahibi adýna, ilgili elemanlara hazýrlatýlýr. 6.5. Hazýrlanan malzemeler, deponun sevkýyat bölümünde karýþmayacak þekilde istiflenir. 6.6. Sevkýyata hazýr malzemeler Deniz Feneri Derneði ulaþým elemanlarý ve gönüllüler tarafýndan yardým alana teslim edilir. 7 8 9
TÜSÝAD, “Türkiye’de Bireysel Gelir Daðýlýmý ve Yoksulluk”, Aralýk 2000 Türkiye’de yoksulluk üzerine yapýlan çalýþmalarla ilgili bilgi TÜSÝAD (s.99) ve DPT 8.BYKP ÖÝK (s.111) Raporlarýnda ayrýntýlý olarak yer almaktadýr. Bu konuda çeþitli uluslararasý düzenlemeler bulunmaktadýr. Örneðin, Ýnsan Haklarý Evrensel Beyannamesi’nde “Çalýþan her kimsenin kendisine ve ailesine insanlýk haysiyetine uygun bir yaþayýþ saðlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma vasýtalarýyla da tamamlanan adil ve elveriþli bir ücrete hakký vardýr.” ifadesi bulunmakta, Avrupa Sosyal Þartý’nýn “adil bir ücret hakký” baþlýklý maddesinde, akit taraflarýn, adil bir ücret hakkýna etkin bir geçerlilik kazandýrmak üzere, “çalýþanlarýn
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
113
6.7. Ayni Yardým Teslim Belgesi yardým alanlar tarafýndan imzalanýr. 7. EKLER 7.1. Ayni Yardým Teslim Belgesi (FR.09.15) HAZIRLAYAN
KONTROL
ONAY
Lojistik Müdürü
Genel Müdür
Kalite Yönetim Temsilcisi
Ek 19 Doküman No : PR.09 .11 AFET YÖNETÝMÝ
Revizyon No : 00
PROSEDÜRÜ
Tarih : 03.09.2001 Sayfa 1 / 2
1. AMAÇ Afet hallerinde gerçekleþtirilecek çalýþma yöntemlerini ve uygulama biçimlerini belirlemektir. 2. KAPSAM Amaca uygun yapýlacak bütün faaliyetlerdir. 3. ÝLGÝLÝ DOKÜMANLAR Baðýþ Kabul Prosedürü (PR.09.03) 4. TANIMLAR Afet: Umuma etki eden felaket halleri. Dernek Kriz Masasý: Afet hallerinde Yönetim Kurulu ve yetki verilen kiþilerden oluþan birimdir. Afet Müdahale Ekibi: Sivil Savunma eðitimi almýþ personel. 5. SORUMLULUKLAR Afet hallerinde yapýlacak çalýþmalardan Dernek Kriz Masasý sorumludur. Þubelerde Þube Yönetim Kurulu sorumludur. 6. UYGULAMALAR 6.1. Dernek Kriz Masasý, Yönetim Kurulu Baþkanlýðý'nda Genel Müdür ve birim müdürlerinden teþekkül eder. 6.2. DKM afet hallerinde kullanýlmak üzere depoda Afet Kritik Stok Listesi (FR.09.21) bulundurur. 6.3. DKM afet hallerinde daðýtmak üzere 250 adet Afet Durumu Gýda ve Yardým Seti (FR.09.23) hazýr bulundurur. 6.4. Afet hallerinde DKM iki saat içerisinde Dernek merkezinde toplanýr. 6.5. Afet hallerinde Afet Müdahale Ekibi iki saat içerisinde Dernek merkezine ulaþýr. 6.6. Afet mahallinde görev alacak olan Afet Müdahale Ekibi ve Afet Durumu Gýda ve Yardým Seti bölgeye sevk edilir. 6.7. Deprem halleri için depoda Deprem Kurtarma Araçlarý Seti'nden (FR.09.22) 50 adet bulundurulur.
114 YOKSULLUK
6.8. Yardým çalýþmalarýna baþlamadan önce afetin boyutlarý ve ihtiyaçlar hususunda hýzlý bir durum tespiti yapýlýr. 6.9. Deprem halinde Deprem Kurtarma Araçlarý Seti ihtiyacý olan kiþilere imza karþýlýðý daðýtýlýr. (FR.09.24) 6.10. Afetzedelere Afet Durumu Gýda ve Yardým Seti imza karþýlýðý daðýtým yapýlýr. (FR.09.24) 6.11. DKM, Afet Müdahale Ekibi ile irtibat içinde olur ve Afet Bölgesi Ýhtiyaç Bildirim Formu (FR.09.25) ile gelen talepleri en kýsa zamanda afet bölgesine ulaþtýrýr. HAZIRLAYAN Kalite Yönetim Þefi
KONTROL Genel Müdür
ONAY Kalite Yönetim Temsilcisi Doküman No : PR.09 .11
AFET YÖNETÝMÝ
Revizyon No : 00
PROSEDÜRÜ
Tarih : 03.09.2001 Sayfa 1 / 2
6.12. Afet bölgesinde resmi ve sivil organlarla iþbirliði ve uyum içerisinde hareket edilir. 6.13. Ýyileþtirme çalýþmalarý kayýt altýna alýnýr. 6.14. Afet bölgesine yapýlacak baðýþlar Afet Bölgesi Baðýþ Kabul Formu'na kaydedilir. (FR.09.27) 6.15. Afet Bölgesinde yapýlan ayni yardýmlar Baðýþ Kabul Prosedürü'ne göre kabul edilir. (PR.09.03) 6.16. DKM Afet bölgesinde verilecek hizmetin süresini bölgedeki Dernek sorumlusunun vereceði raporlar ýþýðýnda belirler. 7. 7.1. 7.2. 7.3. 7.4. 7.5. 7.6. 7.7.
EKLER Daðýtým Talimatý (TL.09.10) Afet Kritik Stok Listesi (FR.09.22) Deprem Kurtarma Araçlarý Seti (FR.09.23) Afet Durumu Gýda ve Yardým Seti (FR.09.24) Afet Bölgesi Daðýtým Formu (FR. 09.25) Afet Bölgesi Ýhtiyaç Bildirim Formu (FR.09.26) Afet Bölgesi Baðýþ Kabul Formu (FR.09.27)
kendilerine ve ailelerine saygýn bir yaþam düzeyi saðlayacak ücret hakkýna sahip olduklarýný tanýmayý” öngörmektedir.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
HAZIRLAYAN Kalite Yönetim Þefi
KONTROL Genel Müdür
115
ONAY Kalite Yönetim Temsilcisi
Yoksulluk Sýnýrý ve Asgari Ücret Enis Baðdadioðlu TÜRK-ÝÞ Araþtýrma Merkezi Müdür Yardýmcýsý
[email protected]
Öz
T
ürkiye’de yoksulluk sýnýrý ve yoksulluðun boyutlarý ile ilgili resmi bir çalýþma yapýlmamaktadýr. TÜRK-ÝÞ, Araþtýrma Merkezi, on altý yýldan bu yana bu alandaki boþluðu doldurmaya çalýþmaktadýr. Düzenli olarak her ay gýda harcamasý tutarý ve buradan hareketle yoksulluk sýnýrý açýklanmaktadýr. Çalýþma, Ankara’da yaþayan bir ailenin saðlýklý, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapmasý gereken asgari gýda tutarýný kapsamaktadýr. Gýda Harcamasý’yla ilgili hesaplamada, farklý yaþ gruplarýna göre bilimsel veriler çerçevesinde oluþturulan beslenme kalýbý esas alýnmaktadýr. Çaðdaþ bir toplum içinde yaþayan çalýþanlarýn, kendilerine ve ailelerine saygýn bir yaþam düzeyi saðlayacak bir gelir elde etmeleri esastýr. Yapýlan bu çalýþmayla, bir bakýma, dört kiþilik bir ailenin asgari ihtiyaçlarý dikkate alýnarak bunu karþýlamanýn maliyeti hesaplanmaya çalýþýlmaktadýr. Yoksullukla mücadele devletin sosyal görevidir ve bu görev yoksulluk baðlamýnda gözden geçirilip, temel politikalara eklenmedikçe yoksullukla mücadele mümkün deðildir. Anahtar Kelimeler: Gelir Daðýlýmý, Açlýk Sýnýrý, Yoksulluk Sýnýrý, Asgari Ücret, Sosyal Devlet 10 11
ALBAYRAK Mevhibe Dr., “Ankara Ýlinde Gýda…..”, TZOB, Ankara 2002 TÜRK-ÝÞ Dergisi, “Gýda Harcamasý Beslenme Kalýbý Deðiþti”, Ocak 1997, Sayý 320
116 YOKSULLUK
Abstract
T
here are no legal studies about the poverty line and dimensions of poverty in Turkey. TÜRK-ÝÞ Research Department has been trying to fill in this empty space by declaring the food expenditure and the poverty line regularly on a monthly base. The study includes the minumum food expenditure which is necessary for a healthy, balanced and sufficient nutrition of a family living in Ankara. In the calculation of the food expenditure, the nutrition pattern which is formed in the frame of the scientific data collected for different age groups is taken in to consideration. Getting an income which will provide respectfull life standarts to the employees and their families who are living in a modern society is something fundemantal. With this study, in a way, the cost of affording the minimum needs of a family consisting of four people is tried to be calculated. Struggle against poverty is the social responsibility of the state and this struggle is not possible if the state does not revise its social responsibility in the context of poverty and attach it to the basic politics. Keywords: Income Distribution, Cost of Minimum Food Expenditure, Poverty Line, Minimum Wages, Social State
Giriþ
1
980’de Türkiye büyük bir istikrar ve yapýsal deðiþim programýna baþlamýþ ve son yirmi yýlda yaþanan geliþmelerle önemli bir sosyoekonomik dönüþüm saðlamýþtýr. Ancak bu dönüþümün maliyeti iç ve dýþ krizler olarak ödenmektedir. Türkiye ekonomisi 2000’li yýllara yine kriz içinde girmiþtir. Son yirmi yýlýn uygulamalarý sonucu Türkiye’de makroekonomik istikrar saðlanamamýþ ve kronik enflasyon, iktisadi büyüme sürecinde aþýrý dalgalanmalara yol açmýþ, kaynak daðýlýmý ve gelir daðýlýmý olumsuz yönde etkilenmiþtir. Ülkemizin bugün yaþadýðý kriz, uzun yýllardýr uluslararasý finans kuruluþlarýnýn güdümünde uygulanan ekonomik ve sosyal politikalarýn sonucudur.1 Ülke ekonomisinin “kriz” noktasýna gelmesinde çalýþanlarýn sorumluluðu bulunmak bir yana, uygulamalardan en fazla zararý; artan hayat pahalýlýðý karþýsýnda yaþama þartlarý aðýrlaþan, iþten atýlmalara maruz kalan, temel haklarý tehdit altýnda olan dar ve sabit gelirli kesimler görmüþtür. Her kriz döneminin faturasý ücretlilere, emeklilere, kent yoksullarýna, çiftçilere, esnaf ve sanatkarlara çýkarýlmýþtýr. Uygulanan ekonomik ve sosyal politikalar sonucu gelir daðýlýmý anýlan kesimler aleyhine son derece bozulmuþ ve yoksullaþma artmýþtýr. Gelir daðýlýmýndaki eþitsizliðin derecesini göstermek için kullanýlan ölçütlerin baþýnda yer alan Gini katsayýsýnýn, 1987 yýlýnda 0,43 iken 1994 yýlýnda
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
117
0,49’a yükselmiþ olmasý, Türkiye’de gelir daðýlýmý dengesizliðinin artarak devam ettiðini göstermektedir.2 Ulusal gelirin aileler arasýndaki bölüþümü dikkate alýndýðýnda, Türkiye’deki toplam ailelerin en düþük gelir grubundaki yüzde 20’sini oluþturan kesiminin toplam gelirden aldýðý pay 1987 yýlýnda yüzde 5,2 iken 1984 yýlýnda yüzde 4,9’a gerilemiþtir. En zengin yüzde 20’lik grubun payý bu yýllar arasýnda yüzde 49,9’dan yüzde 54,9’a yükselmiþtir.3 Anýlan dönemde uygulanan sosyo-ekonomik politikalar ülkede her zaman varolan gelir daðýlýmý eþitsizliðini alt gelir düzeyindekiler aleyhine daha da bozmuþtur. Türkiye’deki toplam aile sayýsýnýn yüzde 20’lik gruplarýna göre, en zengin ile en fakir arasýndaki gelir farký 1987 yýlý itibariyle 9,6 kat iken 1994 yýlýnda 11,2 kat olmuþtur. Gelir daðýlýmýndaki bu dengesiz yapý, hanehalký gelirlerinin hanelerin yüzde 1’lik dilimlere göre daðýlýmýnda ürkütücü boyutlara ulaþmaktadýr. Buna göre, Türkiye’deki en zengin ile en fakir arasýndaki fark 234 kat olmaktadýr. Diðer bir ifadeyle, 1994 yýlý itibariyle en yoksul 134 bin ailede aile baþýna düþen yýllýk ortalama gelir 392.- Dolar olurken, Türkiye’nin en zengin 134 bin ailesinde aile baþýna düþen toplam ortalama gelir yýllýk 91.898.- Dolar olmaktadýr. Faktör gelirlerinin daðýlýmý incelendiðinde; 1991 yýlýnda yüzde 31,9 olan iþgücü ödemelerinin payý izleyen yýllarda giderek azalma eðilimine girmiþ ve 1994 yýlýndaki ekonomik krizi izleyen 1995’de yüzde 22,7 oranýna gerilemiþtir. Daha sonraki yýllarda iþgücü ödemelerinin milli gelir içindeki payý yükselerek 1999 yýlýnda yüzde 30,7 olmuþ ve fakat yaþanan ekonomik kriz sonrasý tekrar gerileyerek 2001’de yüzde 28,3’e düþmüþtür.4 Ýþgücü ödemelerinin payýnda meydana gelen azalýþ, ayný dönem içerisinde ücretli kesimin istihdam içerisindeki payýnýn artmýþ olmasýna raðmen gerçekleþmiþtir. DÝE verilerine göre, 2002 yýlýnda istihdam içinde ücretlilerin payý (ücretli-maaþlý ve yevmiyeli) yüzde 50,9’a ulaþmaktadýr. Kira, faiz ve kar gelirleri toplamýndan oluþan sermaye gelirlerinin milli gelirden aldýðý pay anýlan dönemde genellikle emek gelirlerinin aldýðý pay ile tersine bir geliþme izlemiþ, iþgücü ödemelerinin payý azaldýkça sermaye gelirlerinin payý yükselmiþtir. 2001 yýlýnda sermaye gelirlerinin gelirden aldýðý pay yüzde 49’4 oranýnda olmuþtur. Ýþgücü anketi sonucuna göre geçtiðimiz yýl istihdam içerisinde iþveren payý yüzde 5,8 ve kendi hesabýna çalýþanlarýn payý ise yüzde 23,4’dür. Türkiye’de gelirin eþitsiz ve dengesiz daðýlýmý her dönem gündemde olan ve tartýþma konusu yapýlan bir alandýr. Ancak gelir bölüþümünde varolan olumsuz durum, özellikle 1980’li yýllarda uygulanan ve günümüzde de de12
DÝE, 1994 Hanehalký Tüketim Harcamalarý Anketi Sonuçlarý
118 YOKSULLUK
ðiþik boyutlarýyla sürdürülmeye çalýþýlan ekonomik ve sosyal politikalarla daha olumsuz noktaya getirilmiþtir. Bir baþka deyiþle, uygulanan politikalar sonucu Türkiye, toplumun orta kesimini oluþturmasý gereken tarýmda emek ve küçük sermaye ile çalýþanlarla, salt emekle çalýþanlar yani iþçiler ve memurlar aleyhine gelir bölüþümünün giderek bozulduðu bir süreci yaþamaktadýr. Bu nedenle, ülkemizde her dönem tartýþma konusu olan gelir daðýlýmýndaki bozuk yapý bugün üzerinde önemle durulmasý gereken bir sorun niteliðine bürünmüþtür. Kiþi baþýna gelir düzeyinin zaten düþük olduðu ülkemizde, gelir daðýlýmýndaki bozukluðun artmasý, yoksulluk sorununu da ortaya çýkarmaktadýr.5
Yoksulluk Kavramý Bir ülkede uygulanmakta olan ekonomik ve sosyal politikalarýn, toplumun geleceðini kurma ve refahýný arttýrma, refahý geniþ halk kesimlerine yaygýnlaþtýrma gibi iþlevleri yerine getirmesi gerekir. Türkiye’de uygulanan programýn hedefleri arasýnda her ne kadar “Türk halkýnýn refah düzeyinin yükseltilmesi ve gelir daðýlýmý adaletsizliðinin giderilmesi” gibi genel kabul gören yaklaþýmlar yer almasýna karþýn, uygulama sonuçlarý bu hedefi gerçekleþtirmek bir yana, iktisaden güçsüz kesimlerin daha da yoksullaþtýðýný ortaya koymaktadýr. Yoksulluk, bir toplum ya da topluluðun üretmiþ olduklarý toplumsal deðerlerin azlýðý veya çokluðu ile deðil, o deðerin topluluðu oluþturan bireyler arasýndaki eþitsiz daðýlýmý halinde sözkonusu edilebilir. Bu nedenle yoksulluk kavramý gelir daðýlýmýnýn eþitsizliði halinin sonucu olarak kabul edilmektedir.6 Yaratýlan ekonomik deðerlerin onu yaratanlara adil bir biçimde daðýtýlmamasý, yoksulluðun artmasýnda önemli bir etken olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Bu noktada gelir daðýlýmý ile yoksulluk arasýnda sýký bir iliþki sözkonusu olmaktadýr. Genel anlamda yoksulluk, insanlarýn temel gereksinimlerini karþýlayamama durumu olarak tanýmlanmaktadýr. Yoksulluðun kapsamý, refah düzeyindeki geliþmelere baðlý olarak dönemden döneme farklýlýklar göstermektedir. Yoksulluðun ölçülmesinde ilk aþama, kimlerin yoksul sýnýflamasýna gireceðini belirleyen bir “yoksulluk sýnýrý” seçmektir. Bu sýnýr, bir toplumda yoksul olanla olmayaný ayýran bir hattýr ve yoksulluk sýnýrýnýn belirlenmesi, yoksulluk düzeyi hakkýnda yorum yapabilmek için bir baþlangýç noktasýdýr. Yoksulluðu iki türlü tanýmlamak olasýdýr. Bunlardan dar anlamda yoksulluk; açlýktan ölme ve barýnacak yeri olmama durumu iken, geniþ anlamda 13 14
DPT, 2003 Yýlý Programý Baðdadioðlu Enis, “Asgari Ücret”, TÜRK-ÝÞ Eðitim Yayýnlarý, Ankara, 1999
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
119
yoksulluk; gýda, giyim ve barýnma gibi olanaklarý yaþamlarýný devam ettirmeye yettiði halde toplumun genel düzeyinin gerisinde kalmayý ifade etmektedir. Böylece yoksulluk kavramýna mutlak ve göreli yoksulluk olarak iki biçimde yaklaþýmda bulunmak sözkonusu olmaktadýr. Mutlak yoksulluk, hanehalký veya bireyin yaþamýný sürdürebilecek asgari refah düzeyini yakalayamamasý durumudur. Mutlak yoksullukta, insanlarýn fiziksel varlýklarýný sürdürebilmeleri için almalarý gereken temel gýda ve hizmetlerden yoksun olma durumu söz konusudur. Burada yoksulluk iki farklý yöntemle hesaplanmaktadýr. Birincisi, sadece minimum gýda harcamasý maliyetini esas alarak hesaplama yapmaktýr. Bir tanýmlamayla “açlýk sýnýrý” olarak da adlandýrýlan bu tutarýn hesaplanmasýnda, öncelikle kiþinin veya hanehalkýnýn yaþamýný sürdürebilmesi için günlük asgari almasý gereken kalori miktarý ve bu kaloriyi alabilmesi için yapmasý gereken gýda harcamasý dikkate alýnmaktadýr. Ýkinci yöntemde ise, bireyin veya hanehalkýnýn sadece minimum gýda harcamasý deðil onun yanýnda giyinme, barýnma, ýsýnma, saðlýk, eðitim gibi diðer temel ihtiyaçlarýnýn da esas alýnmasýdýr. Yaþama maliyetinin hesabý, yaþam standardý ve tüketim alýþkanlýklarýna da baðlý olarak kiþiden kiþiye, temel alýnan ailenin büyüklüðüne, hatta ülkeden ülkeye farklýlýklar gösterecektir. Ancak yapýlabilecek herhangi bir hesaplama, en azýndan, ortalama bir ailenin minimum ihtiyaçlarýný ve bunu karþýlamanýn maliyetini ortaya çýkartabilecektir. Göreli yoksulluk, toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranýnýn altýnda olma durumu olarak tanýmlanmaktadýr. Bu taným, toplumun genel düzeyine göre belli bir sýnýrýn altýnda gelir ve harcamaya sahip olan insanlarýn durumunu yansýtýr. Yoksulluk çizgisinin belirlenmesinde hareket noktasý birey veya hanehalkýnýn ortalama refah düzeyidir. Burada refah ölçüsü olarak tüketim düzeyi veya gelir düzeyi seçilebilmektedir. Yoksulluðun belirlenmesinde, ortalama gelir düzeyinin belli bir yüzdesi (genellikle yüzde 50’si) tercih edilmektedir. Yoksulluk düzeyinin belirlenmesinde farklý bir yaklaþým öznel yoksulluktur.7 Burada, yoksulluk çizgisini belirlemenin yolu olarak büyük ölçekli anketlerle toplumun bu konudaki görüþünü araþtýrmak sözkonusu olmaktadýr. Bu yöntemde, soruya verilen yanýtlarla -bir bakýma- bireylerin kendi kiþisel kararlarý ile belirledikleri yoksulluk sýnýrlarýna ulaþýlmaktadýr.
Türkiye’de Yoksulluk Üzerine TÜRK-ÝÞ’in Çalýþmasý Türkiye’de yoksulluk sýnýrý ve yoksulluðun boyutlarý ile ilgili resmi bir çalýþma yapýlmamakta, ancak sýnýrlý sayýdaki araþtýrmalarla mutlak yoksulluk yaklaþýmý temel alýnarak yaklaþýmda bulunulmaktadýr.8
120 YOKSULLUK
TÜRK-ÝÞ, Araþtýrma Merkezi, onaltý yýldan bu yana bu alandaki boþluðu doldurmaya çalýþmakta ve düzenli olarak her ay gýda harcamasý tutarýný ve buradan hareketle yoksulluk sýnýrýný açýklamaktadýr. Aralýk 1987’dan bu yana her ay düzenli olarak yapýlan gýda harcamasý hesaplamasý, anýlan yýldan önceki dönemlerde toplu sözleþme müzakereleri veya asgari ücretin belirlenme çalýþmalarý sýrasýnda yapýlmýþ ve fakat 1987 yýlý öncesinde sürekliliði söz konusu olmamýþtýr. Çaðdaþ bir toplum içinde yaþayan çalýþanlarýn, kendilerine ve ailelerine saygýn bir yaþam düzeyi saðlayacak bir gelir elde etmeleri esastýr.9 Yapýlan bu çalýþmayla, bir bakýma, dört kiþilik bir ailenin asgari ihtiyaçlarý dikkate alýnarak bunu karþýlamanýn maliyeti hesaplanmaya çalýþýlmaktadýr. Hesaplanan bu tutar ile elde edilen gelir arasýndaki fark, çalýþanlarýn içinde bulunduðu geçim sýkýntýsýnýn boyutlarýný ortaya koyan önemli bir gösterge olmaktadýr. Çalýþanlarýn, kendilerine ve ailelerine yetecek bir ücret almalarý gereði, geçmiþten bu yana sürekli tartýþma konusu olan bir konudur. Ýþçilerin ailesi ile birlikte, temel ihtiyaçlarýný karþýlayabilmesini saðlayacak ve refahtan pay almasýný mümkün kýlacak ücretin hesabý nasýl yapýlacaktýr? Ýþçinin yaþam standardýný sürdürmesi ya da iyileþtirmesi için gerekli olan tutar ne kadar olmalýdýr? Kuþkusuz bu ve benzeri sorularýn cevabýný vermek kolay deðildir. Gerekli olacak tutarýn hesabý, yukarý da deðinildiði gibi, yaþam standardý ve tüketim alýþkanlýklarýna da baðlý olarak kiþiden kiþiye, hatta ülkeden ülkeye farklýlýklar göstermektedir. Ancak yapýlabilecek herhangi bir hesaplama, en azýndan, ortalama bir iþçi ailesinin minimum ihtiyaçlarýný ve bunu karþýlamanýn maliyetini ortaya çýkartabilecek, bu konuda bir yaklaþýmda bulunabilme imkaný saðlayacaktýr. Bu alanda yapýlabilecek hesaplamalardan biri, beslenmeye iliþkin ihtiyaçlarýn belirlenmesidir. Dengeli beslenebilmek için, yetiþkinlerin ihtiyaç duyacaðý kalori miktarý ile çocuklarýn yaþlarýna göre gerekli olan kalori miktarýnýn ne olmasý gerektiði hakkýnda bilimsel araþtýrmalar yapýlmýþtýr. Saðlýðýn korunabilmesi için bu kalorileri saðlayacak besin miktarlarý yanýsýra, gerekli protein, yað ve karbonhidrat miktarlarý konusunda da belirlemelerde bulunulmuþtur. Bu çerçeve içinde, farklý büyüklükteki aileler için toplam besin ihtiyacý hesaplanabilmektedir. Bu miktarlarýn dükkan, market ve semt pazarlarýndaki fiyatlar üzerinden karþýlanmasý maliyeti, iþçi ve ailesinin gýda maddeleri için harcamalarý gereken miktarý vermektedir.10 TÜRK-ÝÞ Araþtýrma Merkezi, bu düþünceden hareketle, çalýþanlarýn yaþam düzeylerini belirleyen önemli unsurlardan olan gýda harcamasý tutarýný her ay düzenli olarak hesaplamakta ve kamuoyuna açýklamaktadýr.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
121
Çalýþma, Ankara’da yaþayan bir ailenin saðlýklý, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapmasý gereken asgari gýda tutarýný kapsamaktadýr. “Gýda Harcamasý” ile ilgili hesaplamada, farklý yaþ gruplarýna göre bilimsel veriler çerçevesinde oluþturulan beslenme kalýbý esas alýnmaktadýr. Anýlan beslenme kalýbý, Hacettepe Üniversitesi Saðlýk teknolojisi Yüksek Okulu’ndan saðlanmýþtýr. Günlük kalori ihtiyacýnýn hesabýnda, hem yetiþkin kiþiler hem de genç ve çocuk nüfus dikkate alýnmaktadýr. Buna göre yetiþkin iþçi için 3500, yetiþkin kadýn için 2300, 15-19 yaþ grubundaki erkek çocuk için 3200 ve 46 yaþ grubundaki çocuk için 1600 kalorilik liste temel alýnmýþtýr. Çalýþmada kullanýlan besin grubunda þu besin maddeleri yer almaktadýr: Birinci grupta; süt, yoðurt, peynir, Ýkinci grupta; et, tavuk, balýk, sakatat ürünleri, yumurta, kuru bakliyat (nohut, mercimek, kuru fasulye, barbunya vb), üçüncü grupta; meyve ve sebze, dördüncü grupta; ekmek, makarna, pirinç, bulgur, un, irmik, diðer tahýl unlarý, beþinci grupta; tereyaðý, margarin, ayçiçek yaðý, zeytin yaðý, zeytin, yaðlý tohum (ceviz, fýndýk, fýstýk vb), þeker, reçel, marmelat, bal, pekmez, tuz, baharat (kimyon, karabiber, pul biber, nane vb), çay, ýhlamur, salça… Bir iþçinin ailesi ile birlikte, fizyolojik ihtiyaçlarý ile tutarlý, yeterli ve dengeli beslenmesini saðlamak için gerekli olan kalori sayýsý ve bunu karþýlayacak besinlerin cins ve miktarýndan hareketle, çalýþanlarýn yoðun olarak alýþveriþ yaptýklarý yerlerden fiyatlar derlenmekte ve yapýlmasý gereken asgari düzeydeki gýda harcamasý tutarýna ulaþýlmaktadýr. Ekonomik ve sosyal alanda yaþanan geliþmelerin, hanelerin gelir düzeyi ile tüketim harcamalarýný büyük ölçüde etkilemesi ve deðiþtirmesi kaçýnýlmazdýr. Buradan hareketle, araþtýrmaya temel oluþturan gýda harcama kalýbý, bilimsel geliþmeler doðrultusunda 1996 yýlýnda deðiþtirilmiþ, bu deðiþiklik bir yýl süreyle izlenmiþtir. Diðer bir ifadeyle, eski ve yeni kalýp temel alýnarak çalýþma bir yýl süresince yapýlmýþ ve iki kalýp arasýndaki deðiþim ve geliþim izlenmiþtir. Daha sonra deðiþikliðin içeriði ve kapsamý konusunda kamuoyuna açýklama yapýlmýþtýr.11 1997 yýlýndan itibaren yeni harcama kalýbý temel alýnmaktadýr. Gýda harcamasý; dört kiþilik bir ailenin, saðlýklý ve dengeli beslenebilmesi için bir ayda yapmasý gereken asgari harcama tutarýný tanýmlamaktadýr. Kuþkusuz, insan onuruna yaraþýr düzeyde yaþamak için gereken harcama tutarýný hesaplamak için, yalnýzca gýda deðil, gýda yanýsýra, giyim, konut, ulaþým ve diðer ihtiyaçlar için gerekli tutarýn da ayrýca hesaplanmasý gerekmektedir. Yeterli ücret, ancak söz konusu bu temel ihtiyaçlarý karþýlayacak düzeyde olduðunda mümkündür. Ancak, gýda dýþýndaki konut, ulaþým, giyim ve benzeri diðer maddelerin maliyetlerini ayrýntýlý olarak ve tek tek hesapla-
122 YOKSULLUK
mak için kullanýlabilecek benzer bir bilimsel ve objektif yöntem mevcut deðildir. Ýþçinin, ailesi ile birlikte günün koþullarýna göre ve insan onuruna yaraþýr düzeyde yaþantýsýný sürdürebilmesi için gerekli tutarýn hesaplanmasýnda neyin dikkate alýnmasý gerektiði, diðer bir ifadeyle, yeterli ücreti neyin oluþturduðu önem taþýmaktadýr. Bu tutarýn hesaplanmasýnda, genellikle aile bütçesi yöntemi kullanýlmaktadýr. Ailelerin elde ettiði geliri ve temel ihtiyaçlarý için yaptýklarý harcamalarý gösteren çalýþmalardan yararlanýlarak bir hesaplama yapýlabilmektedir. Devlet Ýstatistik Enstitüsü (DÝE) tarafýndan, aile bütçesine yönelik anket çalýþmasý yapýlmaktadýr. DÝE, ülke genelinde yaptýðý anket ile ailelerin elde ettiði geliri ve tüketim harcamalarýný bulmaktadýr. 1994 yýlýnda yapýlan “Hanehalký Tüketim Harcamalarý Anketi”nin sonuçlarýna göre, hanelerin toplam harcamalarý içinde gýda harcamalarýnýn payý yüzde 32,9 oraný ile ilk sýrayý almaktadýr (gýda,içki, tütün harcamalarýnýn payý yüzde 35.6).12 Harcama gruplarý içinde besin dýþý olarak kabul edilen tüketim harcamalarýnýn alt daðýlýmý ise þu þekildedir: Giyim, ayakkabý yüzde 9.0; konut ve kira yüzde 22.8; ev eþyasý yüzde 9.0; saðlýk yüzde 2.6, ulaþtýrma yüzde 8.8; eðlence ve kültür yüzde 2.3; eðitim yüzde 1.4; otel, lokanta ve pastahane yüzde 2.9 ve çeþitli mal ve hizmetler yüzde 5.6’dýr. DÝE tarafýndan 1994 yýlýnda yapýlan anketin, gerçek durumu saðlýklý olarak yansýttýðýný söylemek mümkün deðildir. Anketin uygulandýðý yýl, fiyat artýþlarý çok yüksek olmuþ, iþten çýkarmalar yaygýnlaþmýþ, ücretlerin satýn alma gücü düþürülmüþ, istikrarsýz bir dönem olmuþtur. Ekonomik ve sosyal alanda yaþanan bu olumsuz geliþmelerin, hanelerin gelir düzeyi ile tüketim harcamalarýný büyük ölçüde etkilemesi ve deðiþtirmesi kaçýnýlmazdýr. Böylesi bir dönemde yapýlan harcama, çaðdaþ ve uygar yaþamýn gerektirdiði, insanlýk onuruyla baðdaþan bir yaþamý sürdürecek düzeyde deðildir. Sadece, elde edilen gelirin elverdiði ölçüde günlük yaþantýyý sürdürmeye yöneliktir. Anket çalýþmasý, varolan durumu tespit etmekte, olmasý gerekeni veri dýþý býrakmaktadýr. Varolan ekonomik ve sosyal olumsuzluðu çýkýþ yapan bir harcama kalýbýný kabul etmek ve savunabilmek mümkün deðildir. Ancak bütün bu yetersizliklere ve eksikliklere raðmen, ülke genelindeki yaþama koþullarý konusunda bir ölçü ortaya koyabilmek bakýmýndan anket sonuçlarý yararlý olmaktadýr.
TÜRK-ÝÞ’in Açlýk ve Yoksulluk Sýnýrlarý
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
123
Yukarýdaki hesaplama yöntemiyle 1988-2002 yýllarý Türkiye’de dört kiþilik ailenin açlýk ve yoksulluk sýnýrlarý cari fiyatlarla yýl ortalamasý olarak aþaðýdaki tabloda verilmektedir. 1988 yýlýnda aylýk ortalama açlýk sýnýrý cari fiyatlarla 174 bin lira, yoksulluk sýnýrý ise 530 bin lira olarak hesaplanmýþtýr. Ayný deðerler ABD Dolarý cinsinden, sýrasýyla 114 ve 348 dolardýr. 2002 yýlýnda ise açlýk sýnýrý 337 milyon 296 bin liraya, yoksulluk sýnýrý ise 1 milyar 25 milyon 215 bin liraya ulaþmýþtýr. Dolar cinsinden sýrasýyla 223 ve 677 dolara denk düþmektedir. Fert baþýna düþen milli gelir cari fiyatlarla 1988’de 1693 dolar, 2002’de ise 2586 dolardýr.13 Türkiye’de kiþi baþýna düþen açlýk sýnýrý tutarý, fert baþýna gelirin 1988’de yüzde 20,2’sini, 2002’de ise yüzde 25,9’unu oluþturmaktadýr. Kiþi baþýna düþen yoksulluk sýnýrý bakýmýndan bu oranlar yüzde 61,7 ve yüzde 78,5 olmaktadýr.
124 YOKSULLUK
Tablo 1: Açlýk ve Yoksulluk Sýnýrý Yýllar 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002
Açlýk Sýnýrý (TL/ay) ($/Ay) 174.000.114.286.000.129.491.000.188.818.000.195.1.472.000.207.2.345.000.211.4.993.000.167.10.200.000.221.18.895.000.230.35.202.000.230.66.612.000.253.102.012.000.241.151.118.000.241.227.374.000.184.337.296.000.223.-
Yoksulluk Sýnýrý (TL/ay) ($/Ay) 530.000.348.868.000.391.1.494.000.570.2.487.000.593.4.338.000.628.7.127.000.643.15.177.000.507.31.004.000.673.57.433.000.700.106.996.000.699.202.467.000.770.310.065.000.733.459.326.000.732.691.105.000.560.1.025.215.000.677.-
Kaynak: TÜRK-ÝÞ Araþtýrma Merkezi (*) Açlýk ve Yoksulluk sýnýrý, Gýda Harcamasý esas alýnarak hesaplanmýþtýr. 1996 yýlýndan sonra yeni gýda harcamasý serisi kullanýlmýþtýr. ABD Dolarýna çevirirken, Merkez Bankasý yýl ortalamasý efektif satýþ kuruna göre hesaplama yapýlmýþtýr.
Aile bütçesi araþtýrmalarý, geçinme (tüketici) endekslerini düzenlemede de bir temel olarak kullanýlabilmektedir. Bu endeks, paranýn satýn alma gücündeki deðiþmeleri, yani enflasyonu veya diðer bir ifadeyle fiyat artýþlarýný ölçmektedir. Devlet Ýstatistik Enstitüsü tarafýndan her ay yayýmlanan ve çoðu zaman toplu iþ sözleþmeleri ile belirlenen ücret zamlarýnýn hesaplanmasýnda da belirleyici olan tüketici fiyatlarý endeksi bu uygulamanýn örneðini oluþturmaktadýr. Tüketici fiyatlarý endeksindeki önemli bir yükselme, geçinebilmek için gereken tutarýn yükseldiði anlamýna gelmektedir. Bu durum, ücretlerin benzeri oranda artmasýnýn da gerekçesi olmaktadýr. Konfederasyonumuz Araþtýrma Merkezi’nin her ay düzenli olarak yaptýðý gýda harcamasý tutarýndaki deðiþim, bir bakýma DÝE’nin açýkladýðý tüketici fiyatlarýndaki deðiþimin yönünü ortaya koyan öncü gösterge niteliðindedir. Ancak bu çalýþma, hiç kuþku yok ki, tüketici fiyatlarý endeksi olarak deðerlendirilmemelidir. Aþaðýdaki grafikte, DÝE “tüketici fiyatlarý”ndaki artýþ ile birlikte tüketici fiyatlarý içinde önemli alt harcama grubu olan “gýda harcamalarý”ndaki yýllýk ortalama deðiþim TÜRK-ÝÞ ile DÝE’nin verileri esas alýnarak verilmektedir.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
125
Grafik 1: TÜRK-ÝÞ ve DÝE Gýda Endeksi ile DÝE Tüketici Endeksindeki Deðiþim
Temel ihtiyaçlarýn karþýlanmasýný asgari ücret ile iliþkilendirmek kabul edilen bir yaklaþýmdýr. Burada asgari ücret, en düþük yaþanabilir yaþam düzeyinde elde edilmesi gereken gelir olarak dikkate alýnmaktadýr. Aslýnda bu yaklaþým, asgari ücretin felsefesiyle de uyumludur.
Asgari Ücret Asgari ücret, iþçi ve ailesinin günün ekonomik ve sosyal koþullarýna göre insanca yaþamasýný mümkün kýlacak, insanlýk onuruyla baðdaþacak bir ücrettir. Bu yönüyle asgari ücret, bir üretim faktörü olarak emeðin bedeli olmanýn ötesinde, insanýn yaþamasý, varlýðýný sürdürmesi için gerekli gelir kaynaðýdýr. Asgari ücretin belirlenmesi çalýþmalarýnda, etkin bir sosyal politika aracý olarak çalýþanlarýn düþük ücretlere karþý korunmasý ve çaðdaþ bir toplum içinde yaþayan iþçinin, ailesi ile birlikte olaðan ihtiyaçlarýný karþýlayan bir düzeye ulaþýlabilmesi bu açýdan önem taþýr.14 Asgari ücrete iliþkin uluslararasý düzenlemelerde “düþük ücretlere karþý koruma” amacý ön plandadýr. Ülkemizde de asgari ücreti yasal yoldan belirlemenin temelinde bu amaç yatmaktadýr. Özellikle vasýfsýz ve pazarlýk gücü bulunmayan iþçilerin, ekonomik kriz, iþsizlik gibi nedenlerle iþveren tarafýndan istismarýný ve çok düþük ücretlerle çalýþtýrýlmasýný engellemeye yönelik olarak uygulanmak istenmektedir. Uluslararasý Çalýþma Örgütü (ILO)’nün asgari ücrete iliþkin 26 sayýlý sözleþmesine göre; asgari ücret düzeyini belirlerken “ücretlerin genel düzeyine, hayat pahalýlýðýna, sosyal güvenlik yardýmlarýna ve diðer gruplarla kýyaslamalý yaþam
126 YOKSULLUK
düzeylerine göre iþçilerin ve ailelerinin ihtiyaçlarýný” dikkate almak gerekmektedir.15 Ülkemizde de, asgari ücretle ilgili düzenlemelerin temelinde bu anlayýþ bulunmaktadýr. Ancak, ekonomik ve sosyal þartlardaki deðiþime baðlý olarak siyasal yapýda ortaya çýkan yaklaþým farklýlýðý yasal düzenlemelere de yansýmýþtýr. Örneðin, 1961 Anayasasý’nda “Devlet, çalýþanlarýn, yaptýklarý iþe uygun ve insanlýk haysiyetine yaraþýr bir yaþayýþ seviyesi saðlamalarýna elveriþli adaletli bir ücret elde etmeleri için gerekli tedbirleri alýr” hükmü yer almýþtý. Ancak, 1982 Anayasasý’nda, genelde ayný ibareler yer almasýna karþýn, “insanlýk haysiyetine yaraþýr bir yaþayýþ seviyesi saðlamalarýna elveriþli” ifadesine yer verilmemiþtir. Hatta, ekleme yapýlarak “Asgari ücretin tespitinde ülkenin ekonomik ve sosyal durumu göz önünde bulundurulur” gibi sýnýrlayýcý bir koþul getirilmiþtir.
Geçim Þartlarý 1982 Anayasasý’nda yapýlan son deðiþiklik kapsamýnda asgari ücretin belirlenmesinde temel alýnan ölçüt de deðiþtirilmiþtir. “Ücrette adalet saðlanmasý” baþlýklý 55 inci maddede; “Ücret emeðin karþýlýðýdýr... Devlet, çalýþanlarýn yaptýklarý iþe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diðer sosyal yardýmlardan yararlanmalarý için gerekli tedbirleri alýr... Asgari ücretin tespitinde ülkenin ekonomik ve sosyal durumu gözönünde bulundurulur.” düzenlemesi yer alýrken, yeni deðiþiklikle anýlan maddenin üçüncü (son) fýkrasý “asgari ücretin tespitinde çalýþanlarýn geçim þartlarý ile ülkenin ekonomik durumu da gözönünde bulundurulur.” biçiminde deðiþiklik yapýlmýþtýr. Kuþkusuz Anayasayý deðiþtirmek, bu doðrultuda yasalar yapmak önemlidir, ama yeterli deðildir, esas olan uygulamalardýr. Dar gelirli ailelerin elde ettiði toplam gelirin yeterli ve dengeli beslenme için gerekli harcamalarý karþýlayabilecek düzeyde olmadýðý açýktýr. Düþük düzeydeki gelir ile yapýlmasý gereken aylýk gýda harcamasý arasýndaki fark, asgari ücretle çalýþanlarýn karþý karþýya bulunduðu olumsuz tabloyu ortaya koymaktadýr. Asgari ücret ile yapýlmasý zorunlu gýda harcamasý tutarýna baðlý olarak hesaplanan yoksulluk sýnýrýnýn yýllar itibariyle gösterdiði geliþim, çalýþanlarýn karþý karþýya býrakýldýðý geçim koþullarýný ortaya koymaktadýr. Yoksulluk sýnýrý olarak hesaplanan tutar, ücret düzeyi olmayýp, haneye girmesi gereken toplam gelirin alt sýnýrýný ortaya koyan bir göstergedir. Yoksulluk sýnýrý olarak tanýmlanan bu tutar ile ülkede geçerli olan net asgari ücretin yýllar itibariyle gösterdiði geliþimin yer aldýðý tablo, bir bakýma çalýþanlarýn yýllardýr içinde bulunduklarý geçim koþullarýný ortaya koymaktadýr. Tablo 2: Yoksulluk Sýnýrý ve Asgari Ücret
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
Yýllar 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 (*)
Net Asgari Ücret (TL/ay) ($/Ay) 66.235.44.107.245.48.194.591.72.364.978.87.676.881.98.1.189.769.107.2.062.100.69.3.738.664.81.7.966.467.97.16.222.516.106.28.473.718.108.63.125.955.149.83.736.900.133.102.508.703.83.173.907.737.115.-
127
Yoksulluk Sýnýrý (TL/ay) ($/Ay) 530.000.348.868.000.391.1.494.000.570.2.487.000.593.4.338.000.628.7.127.000.643.15.177.000.507.31.004.000.673.57.433.000.700.106.996.000.699.202.467.000.770.310.065.000.733.459.326.000.732.691.105.000.560.1.025.215.000.677.-
Kaynak: TÜRK-ÝÞ Araþtýrma Merkezi Net asgari ücret, yürürlük tarihi esas alýnarak aðýrlýklý yýllýk ortalama olarak hesaplanmýþtýr. ABD Dolarýna çevirirken, Merkez Bankasý yýl ortalamasý efektif satýþ kuruna göre hesaplama yapýlmýþtýr.
Tabloda da görüleceði üzere, 1988 yýlý ortalamasý olarak 530 bin lira olarak hesaplanan “yoksulluk sýnýrý” düzeyine karþýn, yýllýk ortalama asgari ücret tutarý sadece 66 bin lira düzeyindedir. Diðer bir ifadeyle, asgari ücretle çalýþan bir iþçinin, ailesi ile birlikte insan onuruna yaraþýr bir geçim þartlarýna sahip olmadýðý görülmektedir. Anýlan yýlda yapýlmasý gereken asgari harcama tutarý ele geçen asgari ücretin 8 katýdýr. Ýzleyen yýllarda asgari ücretle çalýþanlarýn geçim koþullarý izlenen politikalara ve egemen olan siyasal yaklaþýma baðlý olarak deðiþmekle beraber, 2002 yýlý itibariyle aradaki fark 6 kat olarak hesaplanmaktadýr.
128 YOKSULLUK
Grafik 2: Yoksulluk Sýnýrý ve Asgari Ücret
Bu olumsuzluða yol açan temel neden, asgari ücreti belirleyen Komisyonda görev yapan hükümet-iþveren kesimini oluþturan oy çoðunluðunun iþçi kesiminin muhalefetine karþýn- bu konudaki mevzuatý dikkate almayan yaklaþýmlarýdýr. Özellikle son yýllarda yoðunlaþan ve Komisyonunun karar verme iradesini tartýþmalý kýlan hükümetin tutumu da bu sonuca yol açan bir unsur olmaktadýr. Siyasal iktidar, Uluslararasý Para Fonu (IMF) ile yapýlan stand-by anlaþmasý çerçevesinde uyguladýðý ekonomik istikrar programýný gerekçe göstererek, asgari ücret tutarlarýný daha düþük belirleme yolunu siyasal tercihi olarak ortaya koymaktadýr.
Asgari Ücreti Belirleme Þartlarý ve Eksiklikler Asgari Ücret Yönetmeliði, asgari ücreti “Ýþçilere normal bir çalýþma günü karþýlýðý olarak ödenen ve iþçinin gýda, konut, giyim, saðlýk, ulaþým ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarýný günün fiyatlarý üzerinden asgari düzeyde karþýlamaya yetecek ücret” biçiminde tanýmlamaktadýr. Asgari Ücret Tespit Komisyonu, asgari ücreti belirlerken þöyle bir tespit yöntemi izlemektedir: 1- Asgari ücretin zorunlu ihtiyaçlar için yeterli bir satýn alma gücü saðlayan bir ücret olduðu kabul edilmekte ve tüketim harcamalarý besin içi/besin dýþý olarak iki bölümde düþünülmektedir. Besin içi harcamalarýn tespiti için, çalýþanlarýn fizyolojik ihtiyaçlarý ile tutarlý ve dengeli beslenme için gerekli harcama kalýbý Hacettepe Üniversitesi’nden alýnmaktadýr. Buna göre, bir iþçinin günlük çalýþma karþýlýðý olarak ihtiyaç duyduðu kalori miktarý ve bu kaloriyi saðlayan beslenme kalýbý çalýþmalarda esas alýnmaktadýr.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
129
2- Dengeli beslenme için gerekli 3540 kaloriyi saðlayan besin içi harcamalarýn tutarý, Devlet Ýstatistik Enstitüsünün tüm illerde aylýk olarak derlediði perakende fiyatlar kullanýlarak ve bu fiyatlar illerde kayýtlý iþçi sayýlarý ile aðýrlandýrýlarak hesaplanmaktadýr. 3- Bulunan besin içi fiyatlarý esas alýnarak, besin içi/besin dýþý olmalý yapýlmak gereken toplam harcamalarýn hesaplanabilmesi için, Devlet Ýstatistik Enstitüsü’nün Türkiye geneli Hanehalký Gelir ve Tüketim Harcamalarý Anketi sonuçlarýna göre bulunan besin içi / besin dýþý harcama oranlarý esas alýnmaktadýr. Diðer bir ifadeyle, besin içi harcamasý için bulunan tutarýn tüm harcamalar için emsal olacaðý varsayýlmakta ve gýda dýþýnda kalan konut, ulaþým, giyecek, kültür vb. harcamalarý tek tek hesaplanmak yerine, gýdaya baðlý olarak tek oranda belirlenmesi yoluna gidilmektedir. Asgari Ücret Tespit Komisyonu, hesaplama yapýlmasý için Devlet Ýstatistik Enstitüsü (DÝE)’ye görev vermekte ve DÝE, alýnan karar doðrultusunda tek iþçi için hesaplama yapmaktadýr. Ancak, DÝE’nin perakende fiyatlarý kullanarak tek iþçi için belirlediði ve net olarak iþçinin eline geçmesi gereken tutar kabul edilmek bir yana, belirlenen tutar daha da aþaðýya çekilmekte ve ayrýca brüt olarak açýklanmaktadýr.16 Komisyonun iþveren-hükümet oy çoðunluðu, devletin resmi rakamlarýna itibar etmek yerine “ülkenin içinde bulunduðu ekonomik durum” gerekçe gösterilerek çok daha düþük bir asgari ücret tutarýný kabul ve ilan etmektedir. Son üç yýldan bu yana yapýlan tüm belirlemelerde geçerli olan yaklaþým bu doðrultuda olmaktadýr. Tablo 3: Asgari Ücrette Eksik Belirleme Nedeniyle Doðan Kayýp
Ocak 2001 Temmuz 2001 Aðustos 2001 Ocak 2002 Temmuz 2002 Ocak 2003
DÝE'nin Belirlediði Net Asgari Ücret
Asgari Ücret Komisyonu'nun Ýlan Ettiði Net Asgari Ücret
Fark
153.436.336.195.060.720.255.464.820.274.655.003.326.602.029.-
102.369.600.107.323.830.122.186.520.163.563.537.184.251.937.225.999.000.-
51.066.736.72.874.200.91.901.283.90.403.066.100.603.029.-
Böylece, asgari ücreti pazarlýk konusu edilmekte, iþçinin geçimini saðlamaktan uzak sefalet ücreti düzeyinde belirlenmektedir. Asgari ücret, bilimsel, objektif ve güvenilir verilerle tespit yerine, dayatmalar sonucu oy çokluðuyla kabul edilmekte, çalýþanlarýn ekonomik ve sosyal þartlarýný daha da kötüleþtiren, gelir daðýlýmýný daha da bozan ve yoksulluðu arttýran bir özellik kazanmaktadýr. Siyasal iktidar, ülkenin içinde bulunduðu ekonomik duru-
130 YOKSULLUK
mu öncelikle ele almakta ve fakat çalýþanlarýn içinde bulunduðu ekonomik ve sosyal yaþama koþullarýný gözardý etmektedir. Dar gelirli ailelerin elde ettiði toplam gelirin yeterli ve dengeli beslenme için gerekli harcamalarý bile karþýlayabilecek düzeyde olmadýðý açýktýr. Ýþçi, düþük düzeydeki geliriyle beslenme ve beslenme dýþý harcamalarý karþýlayabilmek için çeþitli mallarýn fiyatlarýný da dikkate alarak tüketim mallarý arasýnda tercihte bulunmak zorunda kalmakta, çoðu zaman fiyatý yüksek olan gýda maddeleri yerine fiyatý düþük olan gýda maddelerini seçmektedir. Öte yandan bu durumda olan aileler, büyük bir olasýlýkla beslenme dýþý harcamalarýnýn (kira, ulaþým, yakýt, elektrik ve benzerleri) bir kýsmýný da beslenme harcamalarýndan kýsarak elde edebilmektedir. Sonuçta, gelir düzeyinin düþük olmasý dar gelirli kesimde yeterli ve dengeli beslenme yapýlamamasýna yol açmaktadýr. Daha öncede ifade edildiði üzere, asgari ücret, iþçi ve ailesinin günün ekonomik ve sosyal koþullarýna göre insanca yaþamasýný mümkün kýlacak, insan onuruyla baðdaþacak bir ücrettir. Bu yönüyle, asgari ücret kavramý salt “geçimlik ücret” olmanýn ötesinde “yaþayan ücret” niteliðindedir. Diðer bir ifadeyle, asgari ücret düzeyi, genel kabul görmüþ temel gereksinmeleri karþýlayabilmenin ötesinde, iþçi ve ailesine refahý paylaþma olanaðý verebilmelidir.
Sonuç Yoksullukla mücadele devletin sosyal görevidir ve bu görev yoksulluk baðlamýnda gözden geçirilip, temel politikalara eklenmedikçe yoksullukla mücadele mümkün deðildir. Ancak Hükümet, Uluslararasý Para Fonu (IMF)’na 05.04.2003 günü verilen Dördüncü Gözden Geçirmeye Ýliþkin Ek Niyet Mektubu’nda17 “Türkiye’nin sürmekte olan ekonomik reform programýný kuvvetlendirerek uygulamakta kararlý olduðu” görüþüne yer verilmektedir. Bu yaklaþým büyük ölçüde ekonomide kemer sýkmaya dayalý geleneksel istikrar politikalarýnýn sürdürülmesi anlamýna gelmektedir. Ýstikrar sürecinin yoksul kesimlerin üzerine yýkýlacak olan yükü, özellikle de ileri derecede bozuk bir gelir daðýlýmý ve gerileyen yaþam standartlarý üzerine ekleneceði için, bu durumun yol açacaðý ekonomik, sosyal ve siyasal sonuç önümüzdeki dönemin belirleyici yönü olacaktýr. Gelir daðýlýmýndaki adaletsizlik ve yoksulluk halen ülkenin gündeminde yer alan en ciddi sorundur. Son yirmi yýlýn küreselleþme ortamýnda, gelir daðýlýmýnýn bozulmakta olduðuna iliþkin göstergeler kaygý vericidir. 1980’lerde baþlayan deðiþim sürecinde gelir daðýlýmýnda çalýþanlar aleyhine meydana gelen olumsuz geliþmeler, sorunun ekonomik olmanýn ötesinde politik ve sosyal yönünü ön plana çýkarmaktadýr.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
131
Gelir daðýlýmýnda varolan eþitsizliklerin nereden kaynaklandýðý, neden bazý aileler günün gerektirdiði en az harcamayý bile karþýlayacak geliri elde edemezken, birkaç bin ailenin oluþturduðu grubun yýllýk gelirinin trilyon liralarla ifade edildiði, hiç kuþku yok ki, bu tebliðin konusu deðildir. Yoksulluk kavramý bir neden deðil bir sonuç olarak tartýþýlmaktadýr. Ancak kýsaca belirtmek gerekirse; kiþiler veya sosyal kesimler arasýnda, sermaye ve diðer servet unsurlarý daðýlýmýnda farklýlýklar bulunmaktadýr. Mülkiyet yapýsýnýn servet oluþumu ve daðýlýmý bakýmýndan büyük önemi bulunmaktadýr. Servet, ekonomik mal ve hizmetlerin bir toplamýdýr. Gelir ise, bu mal ve hizmetlerin getirisidir. Servetin kaynaðýný gelir oluþturduðundan, gelir daðýlýmýndaki dengesizlikler servet daðýlýmýnda yeni dengesizliklere yol açmakta, servet daðýlýmýndaki bu çarpýklýk da yeniden gelir daðýlýmýný olumsuz etkilemektedir. Yoksulluðun nedeni kaynak yetersizliðinden çok, mevcut kaynaklara çok ufak bir zümrenin hükmetmesinde yatmaktadýr. Gelir daðýlýmý eþitsizliði yoksulluk sorununun temel nedenlerinden birisidir.18 Gelir daðýlýmýnýn iyileþtirilmesi, daha adil ve dengeli duruma getirilmesi, diðer bir ifadeyle gelir daðýlýmýnda adaletsizlik yaratan koþullarda deðiþiklik saðlanmadýkça, bu eþitsizliðin sonucu olan yoksullukla mücadele de baþarý saðlanmasý mümkün deðildir.
132 YOKSULLUK
Kaynaklar ALBAYRAK Mevhibe Dr., “Ankara Ýlinde Gýda Maddeleri Paketleme ve Etiketleme Bilgileri Hakkýnda Tüketicilerin Bilinç Düzeyinin Ölçülmesi, Gýda Maddeleri Alým Yerleri ve Ambalaj Tercihleri Üzerine Çalýþma”, TZOB, Ankara 2002 BAÐDADÝOÐLU Enis, “Gelir Daðýlýmý”, TÜRK-ÝÞ Eðitim Yayýnlarý, Ankara, 2000 BAÐDADÝOÐLU Enis, “Asgari Ücret”, TÜRK-ÝÞ Eðitim Yayýnlarý, Ankara, 1999 ÇSGB, “ILO Anayasasý ve Türkiye Cumhuriyeti Tarafýndan Onaylanan ILO Sözleþmeleri”, Ankara Eylül 1998 DANSUK Ercan, “Türkiye’de Yoksulluðun Ölçülmesi ve Sosyo-Ekonomik Yapýlarla Ýliþkisi”, DPT Uzmanlýk Tezleri, Ankara, Mayýs 1997 DUMANLI Recep, “Yoksulluk ve Türkiye’deki Boyutlarý”, DPT Uzmanlýk Tezleri, Ankara, Haziran 1996 DÝE, 1994 Hanehalký Gelir Daðýlýmý Anketi Sonuçlarý DÝE, 1994 Hanehalký Tüketim Harcamalarý Anketi Sonuçlarý DÝE, Gelir Yöntemiyle GSYÝH Serisi DÝE, Hanehalký Ýþgücü Anketi Sonuçlarý DPT, 8.BYKP, “Gelir Daðýlýmýnýn Ýyileþtirilmesi ve Yoksullukla Mücadele” ÖÝK Raporu DPT, Sekizinci Beþ Yýllýk Kalkýnma Planý DPT, 2003 Yýlý Programý ERDOÐAN Güzin, “Türkiye’de Bölge Ayýrýmýnda Yoksulluk Sýnýrý Üzerine Bir Çalýþma”, DÝE Uzmanlýk Tezi, Ankara, Nisan 1996 KONGAR Emre Prof. Dr - BERKSOY Taner Prof. Dr. “Ýstanbul Halkýnýn Günlük Yaþam Biçimi ve Tüketim Davranýþlarý Araþtýrmasý”, ÝTO, Ýstanbul 1999
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
133
SAÐLIK-ÝÞ, “Türkiye’de Gelir Daðýlýmý ve Tüketim Kalýplarý”, Ankara 1997 TÜRK-ÝÞ Dergileri TÜSÝAD, “Türkiye’de Bireysel Gelir Daðýlýmý ve Yoksulluk”, Ýstanbul, Aralýk 2000 TESEV-UNDP, “Yoksulluðu Önleme Stratejileri”, Sivil Toplum Kuruluþlarý Diyalogu 29-31 Mayýs 1997 Diyarbakýr Toplantýsý, Ýstanbul 1998 www.hazine.gov..tr/Standby/4gg-nm-tr.pdf
134 YOKSULLUK
Sosyal Koruma, Ýstihdam ve Fakirliðin Giderilmesi Osman Yýldýz Hak-Ýþ Konfederasyonu Genel Baþkan Danýþmaný e-posta:
[email protected]
Öz
Ý
þsizlik, Türkiye’nin en temel sorunlarýndan biridir. Ýþsizlik, Avrupa ve bütün dünyada da bir problem ise de, Türkiye’nin durumu Avrupa ve geliþmiþ ülkelerin durumundan farklýlýk arz eder. Ýþsizlik, Türkiye’de açlýk anlamýna gelirken, Avrupa ve geliþmiþ ülkelerde bu sadece teknik bir düzenleme olmaktadýr. Bunun temel nedeni, Avrupa’da var olan sosyal koruma sisteminin Türkiye’de olmamasýdýr. Bu konu ile baðlantýlý olarak problemin 3 boyutu vardýr. Bunlar; sosyal koruma, istihdam ve fakirliðin giderilmesi hususlarýdýr. Eðer gerçek bir baþarý olacaksa, bu üç husus birlikte ele alýnmalýdýr. Ancak iþ söylendiði kadar kolay deðildir. çünkü bu temel bir anlayýþ ve yaklaþýmý gerektirmektedir. Sosyal Devlet veya Avrupa Sosyal Modeline benzer þekilde bir Sosyal Model uygulamasý olacaktýr. Bu baðlamda, Türkiye’nin temel olarak ihtiyaç duyduðu þey, Sosyal Korumanýn gereði olarak aile ve birey gelir yardýmý mekanizmalarýný kurmasýdýr. Her ne kadar Türkiye, yakýn zamanda iþsizlik sigortasý sistemini kurmuþsa da, þimdi buna aile ve birey gelir yardýmý kurumlarýný ilave etmesi gerekir. Bütün bunlar, ilgili bütün faktörleri, problemleri, araçlarý ve hedefleri içine alacak Ulusal Ýstihdam stratejinin geliþtirilmesini çaðýrýr. Bu yazý, bu faktör ve kavramlarýn bir deðerlendirilmesini içerir. Anahtar Kelimeler: Sosyal koruma, Aile ve Birey Gelir Desteði, Ulusal Ýstihdam Stratejisi, Genç Ýnsanlar ve Emek Piyasasýna Giriþi, Sosyal Model ve Geliþtirici birey saygýnlýðý
Abstract:
U
nemployment is one of the most chief problems in Turkey. Although unemployment is a problem across the word and throughout Europe, Turkish case fundamentally differs from the case of Europe and developed countries. While unemployment for Turkey means being hungry, it is just a technical arrangement in European and developed countries That's simply because there exists no social protection in Turkey despite it is the case in Europe. Regarding this issue there are there interrelated dimensions of the problem such as social protection, employment and elimination of poverty. There could be a true success of these three are to be taken on board together. However it is easy to say this rather than to do. Because this requires a fundamental understanding and approach. Clearly this will be the implementation of social state or implementation of a social model similar to that of European Social Model. In this regard what Turkey substantially requires is to create family and individual income support mechanism as part of social protection systems. Although Turkey has created the unemployment insurance system very recently, it is short be coupled with the creation of these family/individual income support systems. All of these invite to develop a National Employment strategy where all of these related factors, problems means and targets can be combined for a success. This article makes an evaluation of these factors and concept.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
135
Keywords: Social protection, Family and individual income support, National employment strategy, Entrance of younger people and labour market, Social model and developer individual dignity.
B
ugün Türkiye’de çok bilinen ya da baþka bir ifade ile herkesin çok iyi bildiði bir konuyu tartýþýyoruz. Ýþsizlik adeta herkesin diline pelesenk ettiði bir konu. Ancak üzerinde sýk sýk konuþulmasýna, atýflarda bulunulmasýna, her platformda temel bir sosyal yara olarak bahsedilmesine, raðmen bu önemli ve acil sorun için kalýcý bir çözüm üretilmiþ deðildir. Ýþsizlik, Batýda da vardýr. Oysa Batýda iþsizlik teknik bir sorundur. Bizde ise, aç kalmakla eþ anlamlýdýr. Türkiye’de iþsizliðin rakamsal boyutu ne yazýk ki tam olarak bilinmiyor. Ýstihdam, baþta devlet olmak üzere tüm taraflarýn ve kesimlerin üzerinde hassasiyetle durmalarý gereken bir konudur. Sürekli bir organizasyon ve hedefleri belirlemeyi gerektiren bir problemdir. Batýda olduðu gibi iþsizliðe, karþý aktif ve pasif istihdam tedbirleriyle birlikte düþünülmeli ve bu politikalar sürekli yenilenmelidir. Ulusal Ýstihdam Stratejisi belirlenmeli, Türkiye genç nüfusun aðýrlýðýný deðil, keyfini çýkarmalýdýr. Amaç Kaliteli istihdam yaratarak dünya ile rekabet edebilen bir ekonomik kalkýnma modeli benimsemek olmalýdýr. Ulusal Ýstihdam Stratejisi için bir temel kuruma ihtiyaç vardýr. Türkiye’de bunun adý ise ÝÞKUR’ dur. Ýþkur, iþsizlik ve istihdam kavramlarýnýn kesiþtiði yerdeki kilit kurum. Kiþiye nitelik kazandýran, iþ bulan, iþe yerleþtiren ya da iþsizlik ile istihdamý buluþturan bir kurumdur aslýnda. Bu açýdan bakýldýðýnda ÝÞKUR, Türkiye’de olmayan Ulusal Ýstihdam Strateji ve Programýnýn bir aracý ve bir öncüsü konumundadýr. Ýþ ve Ýþçi Bulma Kurumu, bir belirsizlik kurumu olarak ortalarda dolaþtý durdu ve hayatý sona erdi. Çünkü ÝÝBK, takip edeceði, uygulayacaðý bir Ulusal Ýstihdam Stratejisi ya da Programýna sahip deðildi. Amaçsýz kaldý ve nihayet bu nedenle hiçbir varlýk göstermeden silindi gitti. Þimdi onun yerine
136 YOKSULLUK
yeni bir ivme, yeni bir heyecan ve belki de yeni bir güç iddiasý ile ÝÞKUR vardýr. Önemli olan bir nokta ise, ÝÞKUR’un Ulusal Ýstihdam Stratejisinin eksikliðinin farkýnda olmasý ve bu yöndeki çalýþmalarý ýsrarla sürdürmesidir. Dahasý bu çalýþmalarý sendikalarý da içeren sosyal taraflarla birlikte yürütmesidir. Ýþsizlik son derece girift bir problem. Ýþsizleri ve sosyal hayatý doðrudan etkileyen ve karartan bir sorun. Sorun sadece iþsizin kendisi ile sýnýrlý kalmýyor; ailesini, çocuklarýný, semtini, þehrini, ülkesini hatta dünyayý yakýndan ve derinden etkiliyor. Dünya bugün bu problemi konuþuyor. Aslýnda bugün deðil, yüzyýllardýr savaþlar bitiyor iþsizlik ortaya çýkýyor. Þimdi de yeni bir savaþ kapýda ve bu savaþýn yeni bir kitlesel iþsizlik nedeni olmasýndan endiþe ediyoruz. - Özelleþtirmeler oluyor, iþsizlik ortaya çýkýyor. - IMF reçeteleri uygulanýyor, iþsizlik ortaya çýkýyor. - Hükümetler baþarýsýz oluyor, iþsizlik ortaya çýkýyor. - Yolsuzluklar artýyor, iþsizlik ortaya çýkýyor. ILO, AB ve BM raporlarýna bir göz attýðýmýzda, konunun çok öncelikli ve önemli bir gündem olduðunu görüyoruz. Aslýnda iþsizlik sorunu baþarýsýzlýklarýn, beceriksizliklerin, yýkýmlarýn, çöküntülerin, istismarlarýn net bir fotoðrafýdýr. Ýþsizlik kolay doðuyor ve ürüyor, ancak týpký ayrýk otu gibi mücadelesi zor ve pahalý oluyor. Bugün sanayide bir istihdam yaratmanýn maliyeti minimum 70.000 - 90.000 ABD Dolarý arasýndadýr. Bir baþka ifade ile bir kiþinin hayatýný aydýnlatma maliyeti. Bu rakam soruna ne kadar ciddi yaklaþýlmasý gerektiðinin bir göstergesidir hiç þüphesiz. Bu açýdan, iþsizlik, baþta devlet olmak üzere tüm taraflarýn ve kesimlerin üzerinde hassasiyetle durmalarý gereken bir konu. Sürekli bir organizasyon ve hedefleri belirlemeyi gerektiren bir problem. Sürekli, çünkü iþsizlik yapýsal olabiliyor, devresel (konjöktürel) olabiliyor, nüfus hareketlerinden oluþabiliyor, teknolojik ve her türlü deðiþim ve dönüþümden etkileniyor. Deðiþken bir unsur ve hareket eden bir hedef. Ertelenmeyi kabul etmeyen bir problem. Erteleme, problemin kronikleþmesi anlamýna geliyor. Ýþsizliðin bu karakterlerinden dolayý çözümü konusundaki birkaç farklý politikayý ayný anda eþ zamanlý uygulama durumu ve zorunluluðu ortaya çýkýyor. Bunun anlamý þu; Batýda olduðu gibi iþsizliðe karþý aktif ve pasif önlemler birlikte düþünülmeli ve bu politikalar sürekli yenilenmelidir. Aktif önlemleri herkes biliyor. Yatýrým ve giriþimcilik özendirilecek, toplumda iþ yaratýlacak ve sonunda herkes iþ bulacak. Bu doðrudur, sanayi geliþir, iþletmeler ve fabrikalar artar. Sonunda da istihdam oluþur. Ancak tarihin hiçbir safhasýnda tam istihdam gerçekleþememiþtir. Deðiþik ideolojiler, ekonomik teoriler tam istihdamý
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
137
iddia etmiþlerdir. Ancak böyle bir denge yakalanmamýþtýr. Hatta son yýllarda ekonomik geliþmenin istihdam yaratmasý açýk bir endiþe kaynaðý olmuþtur. Nitekim, son 10 yýllýk periyotlar incelendiðinde, rakamlar büyüdüðü, ücretler küçüldüðü halde, istihdamdaki deðiþim ayný oranda geliþmemiþtir. Kalkýnma raporlarý bu sorunun üzerine eðilmektedir. Dolayýsýyla açýðý gideren araçlar geliþtirilmiþtir. Sosyal koruma, sosyal yardým ve sosyal güvenlik bu amaçla kurulmuþ araç ve kurumlarýdýr. Bu alanda Avrupa’da risk sigortasý geliþtirilmiþtir. Türkiye’de de süreç içerisinde bu sigortalarýn, yetersiz ölçüde de olsa 7’si geliþtirilmiþtir. Yakýn zamanda, iþsizlik sigortasý ülkemizde yürürlüðe girmiþ ancak henüz meyvelerini verme imkaný bulmamýþtýr. Türkiye’de en temel eksik olan risk sigortasý gelir yardýmý sigortasýdýr. Toplumun hepsini tek tek kucaklayacak olan sigorta da budur. Gelir Yardýmýnýn hiç tartýþmasýz hayata geçirilmesi artýk kaçýnýlmazdýr. Oysa Avrupa’da pasif tedbirler sanayileþmeye paralel hatta sanayileþmeden neredeyse önce doðmuþtur. Ýngiltere’de 1843’te fakirlik kanunu çýkmýþtýr. Almanya’da 1863 yýlýnda iþsizlik sigortasý ortaya çýkmýþtýr. Aslýnda risk sigortalarýnýn getirileri sayýsýzdýr. Emek piyasasýný düzenlemekte, çalýþma barýþýný getirmekte, toplumsal dokuyu korumakta, toplumsal kalkýnmanýn motorunu ve itici gücünü oluþturmakta, ekonomik, sosyal ve siyasi istikrarýn altyapýsýný meydana getirmektedir. Bugün AB’nin Ýstihdam Stratejisi önümüzde durmaktadýr. AB’nin Ýstihdam Stratejisinin temelinde iþsizliðin inceden inceye dert edilmesi yatmaktadýr. Bugünkü tebliðlerde de gördüðümüz gibi, üye ülkelerin kendi ulusal istihdam stratejisi mevcuttur. AB ise Tek Pazar çalýþmalarýna paralel olarak sosyal politikasýný geliþtirmektedir. AB, 1980’lerin ikinci yarýsýndan itibaren, sosyal chapter (sözleþme) den sonra sürekli olarak bir dizi sosyal adýmlar atmaktadýr. Ýstihdama iliþkin Beyaz Kitaplarýn yayýmlanmasý, Komisyon raporlarý, Avrupa Konseyi Toplantýlarýnýn yaný sýra, 1997’den itibaren Amsterdam Antlaþmasýyla olduðu gibi hem AB müktesabatýnda yer vermeye ve daha da önemlisi bu konuda Devlet Baþkanlarý Özel Zirveleri düzenlemektedir. Ýstihdam AB Konseyi zirvelerinin deðiþmez gündem maddesi olmaktadýr. AB Ýstihdam Stratejisinde konuyu çok yönlü ele almaktadýr; Problemin önce felsefesini ortaya koymaktadýr. Problemin büyüklüðünü tespit etmektedir. Problemin çözümü için araç, kurum ve kaynaklarý tespit edip politikalar üretmektedir. AB Ýstihdam Stratejisinin hedefi artýk Tam Ýstihdamý gerçekleþtirmek gibi iddialý bir noktaya gelmiþtir. Mart 2000’de yapýlan AB Özel Lizbon Zirvesi’ndeki yaklaþým son derece etkileyici ve bizim için yön göstericidir. Zirvede alýnan kararlardan bazýlarýna dikkatinizi çekmek istiyorum: “Avrupa Konseyi, bilgi üzerine kurulu bir ekonomi çerçevesinde istihdamý, ekonomik reformu ve sosyal uyumu güçlendirmeyi hedefleyen yeni stratejik amaçlarýný tanýmlamak.”
138 YOKSULLUK
“Avrupa Birliði liderleri, kiþilerin Birlik politikalarýnýn odak noktasý olmasý gerektiðini vurgulamýþlar, Avrupa’nýn bilgi ekonomisindeki yerinin saðlamlaþtýrýlmasý ve bu yeni ekonominin, iþsizlik, sosyal dýþlanma ve yoksulluk gibi sosyal sorunlarý büyütmesi riskinin önüne geçilmesi için bireye yatýrým yapýlmasýnýn yaný sýra, aktif ve dinamik bir refah devleti anlayýþýnýn geliþtirilmesinin gereði üzerinde önemle durmuþlardýr. Oysa biz devleti küçültme iddialarýmýzý, sosyal devleti yok etme olgusuna oturtuyoruz. Bu çeliþki, kendi gerçeklerimiz ve ihtiyaçlarýmýzla da, AB politikalarý ile de örtüþmemektedir. Bu baðlamda aktif istihdam politikasýnýn geliþtirilmesi, sosyal korumanýn modernleþtirilmesi ve sosyal katýlýmýn desteklenmesi amacýyla çeþitli hedefler belirlenmiþ ve bir önlemler paketi geliþtirilmiþtir.” “Bilgi toplumunun taleplerinin karþýlanmasý, istihdam seviyesinin ve kalitesinin iyileþtirilmesi için Avrupa’nýn eðitim sistemlerinin söz konusu amaçlarý karþýlayacak þekilde deðiþtirilmesi ihtiyacýnýn altý çizilmiþ ve sistemin, gençler, iþsiz yetiþkinler, hýzlý deðiþim nedeniyle niteliklerinin yetersiz kalmasý riskini taþýyan çalýþanlar gibi hedef kitlelere eðitim fýrsatý sunacak þekilde tasarlanmasý gereðine dikkat çekilmiþtir.” “Lüksemburg süreci ile belirlenen istihdam yönlendirici ilkeleri ve Ulusal Ýstihdam Faaliyet Planlarý çerçevesinde Avrupa’nýn iþsizlik sorununu önemli derecede azaltmayý baþardýðý vurgulanmýþtýr. Orta vadeli deðerlendirmenin ise, yönlendirici ilkelere somut hedefler koyarak ve ilkeleri zenginleþtirerek, söz konusu sürece yeni bir ivme kazandýrmasý gereði üzerinde durulmuþtur. Ayrýca, yönlendirici ilkelerin tanýmlanmasý, uygulanmasý ve izlenmesi süreçlerinde sosyal ortaklara daha fazla rol verilmesi ihtiyacýnýn altý çizilmiþtir.” Avrupa Konseyi, geliþmiþ sosyal koruma sistemleri ile birlikte, Avrupa sosyal modelinin, bilgi ekonomisine geçilmesine destek saðlanmasý gerektiðini ifade etmiþtir. Sosyal koruma sistemlerinin devamlýlýðýnýn saðlanmasý, dýþlanan bireylerin topluma kazandýrýlmasý, cinsiyetler arasý eþitliðin güçlendirilmesi ve daha kaliteli saðlýk hizmetlerinin sunulmasý için söz konusu sistemlerin aktif refah devleti anlayýþýnýn bir parçasý haline getirilmesi gerektiðine dikkat çekilmiþtir. Lizbon Zirvesi, Birlik’te yoksulluk sýnýrý altýnda yaþayanlarýn varlýðýnýn ve sosyal dýþlanmanýn kabul edilemez bir durum olduðunun altýný çizmiþtir. Ayrýca, 2000 yýlý sonuna kadar Konsey tarafýndan belirlenecek hedefler doðrultusunda, yoksulluk sorununun çözülmesi için somut adýmlar atýlmasý gereði vurgulanmýþtýr. Bilgiye dayalý toplumun, yüksek seviyede büyüme ve istihdam için gerekli olan ekonomik koþullarý yaratmasý ve toplumsal hayata katýlým için yeni yollar açmasý nedeniyle, sosyal dýþlanmanýn azaltýlabilmesi için yüksek bir potansiyel oluþturduðu, ancak, ayný zamanda bilgiye eriþim imkaný olan ve olmayan bireyler arasýndaki açýðý artýrma riski de taþýdýðý belirtilmiþtir.” Yunanistan’ýn dönem baþkanlýðýnda toplanan AB Zirvesi’nin öncelikli gündemini yine istihdamýn oluþturduðu dikkatlerden kaçmamalýdýr.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
139
Þimdi, ÇSGB’nin bir devrim için adým atarak, gelir yardýmý/aile yardýmý risk sigortasýný kurmasý gerekmektedir. Aslýnda bunun için ülkemizde kaynak ve altyapý da mevcuttur. Mevcut sosyal dayanýþma ve yardýmlaþma kurumunu yeniden düzenleyerek ve zenginleþtirilerek bunu saðlamak mümkün ve kolaydýr diye düþünüyoruz. Yine toplumumuzun yardým etme ve dayanýþma geleneðini böyle bir sigortaya yönlendirerek toplumu kucaklamak mümkündür. Bu baðlamda, 58. Hükümetin sosyal güvenlik kurumlarý ile sosyal yardýmlaþma ve dayanýþma kurumlarýný tek bakanlýk ve kimilerini de tek çatý altýnda toplama giriþimlerini de çok doðru ve yerinde buluyoruz. Gelinen aþamada bu kurum kaçýnýlmazdýr. Zaten biz kurmazsak da ciddi hazýrlýk çalýþmalarýna girdiðimiz AB üyelik süreci bunu bizden talep edecektir. Gelir daðýlýmý ve bölgesel dengesizliði gidermenin en kolay, modern ve adil yolu budur. Türkiye iþsizlik konusunda sürekli utanýlacak bir yerde bulunmuþtur. Türkiye artýk iþsizlik problemini dert etmektedir. Bunun için birinci adým olarak Ulusal Ýstihdam Stratejisi belirlenmeli, aslýnda ülkenin bir sosyal haritasý çizilmeli ve amaç, araç ve kaynaklarýn tespit edilmesi gerekir.
Sonuç ve Öneriler Bunlarý þu þekilde sýralamak mümkündür; 1) Salt parasal dengeleri gözeten finansman politikalarý yerine, insanlarý gözeten, insaný merkez alan refah politikalarý benimsenmeli, yalnýzca üretim yönlü politikalar yerine, talep yönlü politikalar oluþturulmalýdýr. 2) Yatýrýmlarýn teþvikinde istihdam yaratma ile teknolojik geliþme boyutu arasýnda bir paralellik kurulmalýdýr. 3) Geniþ istihdam imkanlarý olan hizmet sektörlerinin potansiyelinden azami ölçüde faydalanýlmalý ve bu sektörlerin geliþtirilmesine yönelik tedbirler alýnmalýdýr. 4) Kendi iþini kuracaklara saðlanan çok yönlü destek hizmetleri artýrýlmalý ve yaygýnlaþtýrýlmalýdýr. 5) Eðitim sistemi içinde ve dýþýnda, her seviyede nitelikli iþgücü yetiþtirilmesine aðýrlýk verilmeli; örgün ve yaygýn mesleki teknik eðitim, beceri kazandýrma eðitimi, iþ öncesi eðitimi, iþbaþý eðitimi ve yeniden eðitim programlarý ve hizmetleri desteklenerek yaygýnlaþtýrýlmalý ve ilgili kurumlar arasýnda koordinasyon saðlanmalýdýr. 6) Ýþgücü piyasasýna giriþte zorluklarla karþýlaþan özürlüler ve eski hükümlülerin problemlerini giderici tedbirler alýnmalýdýr. Devletin bu alandaki sorumluluðu, baþka kurumlara fatura edilmemelidir.
140 YOKSULLUK
7) Gençlerin iþgücü piyasasýna giriþleri özendirilmelidir. Bunun için de gençlerin 25 yaþýndan önce mutlaka bir þekilde sigortalý olmalarý saðlanmalýdýr. Bu amaçla gençlerin emek piyasasýna ilk giriþlerinde 4 aylýk sigorta kesintileri alýnmamalýdýr. 9) Aile ve Birey Gelir Yardýmý Kurumu kurulmalýdýr. Bu sigorta kolu ile dokuzuncu sigorta kolu olarak sistemdeki boþluk giderilmelidir. 10) Kýrsal kesimde yeni iþ alanlarý ve kýrsal hane halkýna ek gelir imkanlarý yaratmak amacýyla tarým dýþý iktisadi faaliyetlerin, tarýmsal sanayiinin geliþtirilmesine aðýrlýk verilmelidir. Ayrýca Tarým sektöründeki istihdam oraný AB ortalamalarýna çekilecek þekilde planlama yapýlmalýdýr. 11) SSK prim tabaný asgari ücret ile iliþkilendirilmelidir. 12) Ülkemizde yatýrýmcýnýn önündeki bürokratik iþlemlerin yoðun ve mükerrer olduðu gerçeðinden hareketle ve zorunluluklar hariç iþlemlerin azaltýlmasý gerekmektedir.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
141
Yoksulluðun Önlenmesinde Sivil Toplumun Rolü ve Gönül Kuþaðý Derneði Lütfi Sunar Araþtýrmacý, Eðitim Danýþmanlýðý ve Araþtýrmalarý Merkezi (EDAM) e-posta:
[email protected]
Öz
T
ürkiye’de yoksulluðun oluþturduðu problemlerin çözümlenmesi için sivil inisiyatiflerin rol almasý son derece önemlidir. Devletin bazen yapýsal bazen de zihinsel kavrayýþ sorunlarýndan dolayý ulaþamadýðý, göremediði, yetiþemediði, farkýna varamadýðý sorunlarýn çözümlerinde sivil toplum kuruluþlarýnýn gerek sorunlara daha yakýn olmalarý, gerekse karar alma mekanizmalarýnýn daha basit ve hýzlý olmasý gibi çalýþmalarýný kolaylaþtýran bazý sebeplerden dolayý çoðu kez bu sorunlarýn çözümlerinde daha etkin olduklarý gözlenmektedir. Gönül Kuþaðý Derneði kurduðu modelle sivil inisiyatiflerin yoksulluða net tanýmlanmýþ amaçlar çerçevesinde çözümler üretmekte önemli roller üstlenebileceklerini göstermiþtir. Dernek sadece belirli çerçevede ve çevrede bulunan yoksullara yardým etmekle kalmamakta bir taraftan gönüllülük bilincini yaygýnlaþtýrýrken bir taraftan da kendi modelini ortaya koymakla sistemini yaygýnlaþtýrarak Türkiye’nin her tarafýnda kendisi gibi sistemli ve verimli çalýþan yardým derneklerinin kurulmasýna öncü olma rolünü de üstlenmektedir. Anahtar Kelimeler: Sivil Toplum Kuruluþlarý, Yoksulluðu önlemek, Sosyal devlet, Gönül kuþaðý derneði, Yoksulluðun çeþitleri.
Abstract
T
here is some discussions on the reasons of the poverty. This is so important since the poverty reduction strategies are defined according to these reasons. The welfare state that wants to regulates market conditions for preventing negative results and substitutes the individual for protecting. After this it has been seen that the state cannot prevent the poverty. And at this point the non-governmental organizations became important. There are several reasons of this. Since NGOs are close to the problems, their decision making process is fast, the problem solving capacity is higher, NGOs can take big role in the poverty reduction. Many NGOs in Turkey works in many fields like health, food, work development, scholarship etc. for fighting against poverty. These works are so important for preserving the relative poverty unless becoming a total poverty. The Gönül Kuþaðý Association has a specific and original model for solving the problems of poverty. In this model all works are done by volunteers and the focus of the association is so definite. Gönül Kuþaðý works for spreading volunteerism on the one side, and the model on the other. The model shows that if the nongovernmental organizations create a model, define their focuses covertly and work in a systematic way they can be more efficient in poverty reduction.
142 YOKSULLUK
Key Words: Nongovernment organization, Poverty reduction, Welfare state, Gönül Kuþaðý Association, Types of poverty.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
143
Yoksulluk, Sosyal Doku ve Yoksulluðu Önlenmek
1
960’lý yýllardan itibaren özellikle sosyal politikalar baðlamýnda deðiþik disiplinlerde tartýþýlan yoksulluk gittikçe daha fazla ele alýnmaya baþlandý. Bu süreçte artan akademik ilgi ayný zamanda yoksulluðun uluslararasý düzeyde de ilgi alaný olmasýna ve BM tarafýndan sürekli incelenir hale gelmesine neden oldu. Özellikle çocuk, kadýn, çevre, sürdürülebilir kalkýnma perspektiflerinden yoksulluðun etkileri, sonuçlarý ve yoksulluðu önleyici yerel ve küresel politikalar daha fazla incelenmeye baþladý. “Bu tartýþmalara bakýldýðýnda, birbiriyle son derece ilintili olan þu üç baþlýðýn ayrýþtýrýlabilmesi mümkün gözükmektedir: Yoksulluðun ne þekilde tanýmlanacaðý; Yoksulluðun ortaya çýkýþýna dair hangi tezin kabul edileceði; Yoksullukla mücadelenin ne þekilde çizileceði.” (Adaman vd., 2002) Yoksulluðun nasýl tanýmlanmasý gerektiði öteden beri bir tartýþma konusu olmakla beraber, genelde yoksulluðu iki boyutta ifadelendirmek mümkündür: Mutlak yoksulluk, bir insanýn yaþamýný minimum seviyede devam ettirebilmesi, yani biyolojik olarak kendisini üretebilmesi için gerekli kalori ve diðer besin bileþenlerini saðlayacak beslenmeyi gerçekleþtirememesi durumudur. Bu temel ihtiyaçlarý karþýlamaktan yoksun ayni ve nakdi geliri olmayanlar, mutlak yoksulluk sýnýrýnýn altýnda tanýmlanmaktadýrlar. Göreli yoksulluk, kiþinin bir toplumsal varlýk olmasýndan hareketle, toplumsal olarak kendisini üretebilmesi için gerekli tüketim ve yaþam biçimi düzeyinin saptanmasýný önermektedir. Bu durumda, belli bir toplumda kabul edilebilir en aþaðý tüketim düzeyinin altýnda geliri olanlar göreli yoksul olarak tanýmlanmak durumundadýr. Yoksulluðun ölçümü için genelde Birleþmiþ Milletler Kalkýnma Programý’nýn (UNDP) geliþtirmiþ olduðu iki endeks kullanýlmaktadýr. Ýnsani Yoksulluk Endeksi (Human Poverty Index) ve bu endeksin bir diðer versiyonu Ýnsani Geliþme Endeksidir (Human Development Index). Yoksulluðun nedenlerine baktýðýmýzda, genelde uluslararasý boyut ile ulusal boyut elele, içiçe yürümektedir. Aslýnda burada asýl mesele yoksulluðun kaynaklarýnýn ekonomik sistemin bizzat kendinden kaynaklandýðýný iddia edenler ile kötü yönetimden kaynaklandýðýný iddia edenler arasýdaki tartýþmadýr. Aslýnda her iki faktörde birbiriyle doðrudan iliþkili olmasýna raðmen yapýsal sorunlarýn daha uzun vadeli, yönetim sorunlarýnýn ise daha kýsa vadeli olduðunu gözden kaçýrmamak lazým. Bu noktadan bakýldýðýnda yoksulluðun nedenlerinin ulusal olduðu kadar uluslararasý olduðunu da kabul etmemiz lazým. Küreselleþme sürecinde kapitalizmin egemenliðinin tüm dünyaya yayýlmasý, buna paralel olarak devletlerin sosyal politikalarýný terk et-
144 YOKSULLUK
meleri ve devam etmekte olan yoksulluk sorunlarýný ortadan kaldrmak için hiç bir yapýsal deðiþiklik önerisine sýcak bakmamalarý bu tartýþmalarýn asli noktalarýný oluþturmaktadýr. Küreselleþme sürecinde gündeme gelen önü alýnamaz yoksulluklar yoksulluk adalarý sorunu IMF ve Dünya Bankasý gibi uluslararasý kuruluþlarýn kuruluþ mantýklarý sebebiyle yoksulluðu önleyici politikalar üretemeyeceklirini de gündeme getirdi. Diðer bir tartýþma noktasý da yoksulluða yönetim zaaflarýnýn, gelir daðýlýmý bozukluklarýnýn ve yolsuzluklarýn neden olduðudur ki bunun da çok önemli olduðu bilinmektedir. “Yönetimin kalitesi yoksulluðun azaltýlmasý bakýmýndan çok önemlidir. iyi yönetim katýlýcýlýðý artýrmasýnýn yaný sýra yoksullar lehine politikalarý ve saðlam makro-ekonomik yönetimi iyileþtirir. Kamu fonlarýnýn saydam bit þekilde kullanýlmasýný saðlar, özel sektörün büyümesini teþvik eder, kamu hizmetlerinin etkin bir þekilde tedarikini saðlar ve hukuk devleti ilkesinin tesis edilmesine yardýmcý olur. Kamu kesimi tarafýndan temel bazý hizmetlerin etkin ve verimli bir þekilde tedarik edilmesi yoksullarýn çoðu için büyük bir önem ifade ettiði için zayýf bir yönetim yoksullara orantýsýz bir þekilde zarar verir” (Asya Kalkýnma Bankasý, http://www.adb.org/Documents/Policies/Poverty-Reduction/Default.asp). Gerek piyasa iliþkilerinin eþitsizlikçi doðasý, gerekse devletlerin sosyal politikalarda baþarýlý olamamasý yoksulluðu gittikçe daha fazla yaygýn ve görünür hale getirmektedir. Piyasa mantýðýnýn iþleyiþi bakýmýndan sosyal politikalar olumsuz görüldüðü için hem devletin sosyal müdahaleleri ve hem de toplumun kendi arasýnda örgütlenerek soruna çözüm arayýþý piyasa iliþkilerinin yerine getiremeyeceði yoksulluðun sosyal bir yara olmaktan çýkarýlmasýný saðlayabilir. Aslýnda, þunun görmekteyiz ki yoksulluðun ortaya çýkýþ nedenlerine verilecek cevap, bir anlamda yoksullukla mücadele konusunda izlenecek politikayý da belirlemek durumundadýr.
Yoksulluðun Önlenmesinde Sivil Ýnisiyatiflere Niçin Ýhtiyaç Duyulur? Yoksullara direkt parasal yardýmlarda bulunmayý öngören “sosyal yardým devleti” anlayýþý artýk iþlerliðini kaybetmiþtir. Bu noktadan bakýldýðýnda yoksulluðun ortadan kaldýrýlmasý için devlet merkezli politikalar çözüm deðildir. Yoksulluk, ancak uzun vadede çözümlenebilecek bir sorun olarak düþünülmelidir. Devlet politikalarý da çoðu kez piyasa þartlarýnýn doðurduðu sonuçlarý izole etmek için yeterli olamamaktadýr. Gelinen noktada yoksulluk sorunu ile mücadelede devletin rolünü iyi tanýmlamak çok büyük önem taþýmaktadýr. Aktan’ýn da belirttiði gibi, “Devlet, bazý sorunlarýn çözümü olduðu kadar, bazý sorunlarýn da bizatihi kaynaðýdýr. Gelir daðýlýmý ve yoksulluk sorunu konusunda da bu geçerlidir.” (Aktan,) Adaman’ýn (2002) da deðindiði gi-
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
145
bi “devlet sorunlarýn tespitinde baþarýlý olabilmekte fakat çözümünde iþlevsiz kalmaktadýr”. Yukarýda sayýlan sebeplerden ötürü Türkiye’de yoksulluðun oluþturduðu problemlerin çözümlenmesi için sivil inisiyatiflerin rol almasý son derece önemlidir. Devletin bazen yapýsal bazen de zihinsel kavrayýþ sorunlarýndan dolayý ulaþamadýðý, göremediði, yetiþemediði, farkýna varamadýðý sorunlarýn çözümlerinde sivil toplum kuruluþlarýnýn gerek sorunlara daha yakýn olmalarý, gerekse karar alma mekanizmalarýnýn daha basit ve hýzlý olmasý gibi çalýþmalarýný kolaylaþtýran bazý sebeplerden dolayý çoðu kez bu sorunlarýn çözümlerinde daha etkin olduklarý gözlenmektedir. “Araþtýrmalara göre Türkiye’de mutlak yoksulluk olarak adlandýrýlabilecek yoksulluktan muzdarip olanlarýn sayýsý fazla olmamakla beraber, gelir daðýlýmý aþýrý oranda bozuktur ve dolayýsýyla göreli yoksulluk ülke için çok önemli bir sorun oluþturmaktadýr” (Adaman, 2002). Dolayýsýyla bu göreli yoksulluðun toplum içerisinde oluþturulan sivil mekanizmalar aracýlýðýyla çözümlenmesi, göreli yoksulluðun mutlak yoksulluða dönüþmemesi için son derece önemlidir. Özellikle son ekonomik krizle birlikte iþsizlik oranlarýnda önemli yükselmeler gözlenmektedir. Bu da yoksulluðun, özellikle büyükþehirlerde yaþanan yoksulluðun giderek daha çok mutlak yoksulluk noktasýna doðru kaydýðýný gösterir ki toplumsal dayanýþmanýn olmamasý durumunda kentsel çöküntü alanlarýnýn oluþmasý çok yakýn görünmektedir. Bu anlamda saðlýk, gýda, iþ bulma, iþ geliþtirme, öðrenim yardýmý, nakdî yardým, giyecek vb. alanlarda yardýmda bulunan sivil toplum kuruluþlarý ekonomik kriz sebebiyle ortaya çýkan ve geçici olmasý beklenen göreli yoksulluðun mutlak yoksulluk haline gelmeden çözülmesi noktasýnda önemli roller üstlenebilirler.
Gönül Kuþaðý Modeli Gönülkuþaðý Derneði bir grup insanýn, ihtiyaç sahiplerine yardým ve yardýmlaþma duygusunu ihya etmek amacýyla kurmuþ olduklarý bir dernek olarak ana felsefesini yoksulluðun toplumsal bir yara olmaktan çýkarýlmasý üzerine kurmuþtur. Sloganýnda da ifade ettiði gibi ‘hayýr kapýsý’ olmayý hedeflemekte ve yardým edenler ile yardýma muhtaç olanlar arasýnda güzel bir köprü olmayý hedeflemektedir. Kendine ana amaç olarak yoksullukla mücadeleyi seçen derneðin felsefesinde insanlarýn gönüllü bir þekilde vermiþ olduklarý yardýmlarý yine gönüllüler aracýlýðýyla yerine ulaþtýrmak vardýr. “Ýstemeyen dernek” olmayý ve “yardým edilecek insanlarý ve verilecek yardýmlarýn miktarýný ve niteliðini” azami bir dikkatle seçmeyi kendine ilke edinen Gönül Kuþaðý Derneði bu ilkesinden sapmadan yola devam etmeyi de kendine amaç olarak belirlemiþtir.
146 YOKSULLUK
Temel felsefesini gerçekleþtirmek için önüne aþamalý hedefler koyan derneðin amacýnýn sadece erzak yardýmý olmasý da ayrýca önemlidir. Yaptýðý yardýmlarýn yeterli olmasý için ailedeki fert sayýlarýnýn da dikkate alýnmasý derneðin ailelere yeterli erzaký ulaþtýrmak amacýna uygundur. Bunun yanýnda yaptýðý yardýmlarý, yardým alanlarý incitmeksizin ve de evlerine kadar götürmeyi amaçlayan dernek bu anlamda baþarýlý olmuþtur. Bu güne kadar ilgilendiði ve yardým etmek istediði ailelere bu metodlarla ulaþan Gönül Kuþaðý Derneði’nin amaçlarýnýn net ve belirgin olmasý da ayrýca dikkate deðerdir. Bütün çalýþmalarýný -kaynak temininden, ihtiyaçlý tespitine, erzak temininden, daðýtýma- gerek maddî katký olarak gerekse iþ gücü olarak büyük oranda gönüllülerle gerçekleþtiren derneðin önemli amaçlarýndan biri de gönüllülük bilincini ve anlayýþýný yaygýnlaþtýrmaktýr. Zira Gönül Kuþaðý’nýn felsefesini gerçekleþtirmesi için gönüllülüðün yaygýnlaþtýrýlmasý ve derneðe gönüllü katýlýmýnýn arttýrýlmasý çok önemlidir*. Gönül Kuþaðý Derneði bütün bu amaçlarýna ulaþmak ve temel felsefesini gerçekleþtirmek üzere çalýþmalarýna uygun bir organizasyon þemasý çýkarmýþtýr. Bu organizasyon þemasýnýn Derneðin kendisini oluþturma dönemi diyebileceðimiz ilk iki yýl için yeterli bir þekilde düþünülmüþ olmasý ve Derneðin hiçbir iþinin dýþarýda býrakýlmamasý çok iyi bir þekilde örgütlenme þansýný derneðe vermiþtir. Yapacaðý iþleri kýsýmlara bölerek her bir iþi bir komisyon altýnda yapýlandýran dernekte iþlerin bir iþ akýþ sistemi içerisinde ele alýnmýþ olmasý ve “her iþe bir sahip, her birime bir iþ” prensibini uygulamýþ olmasý diðer yandan derneðe hýzlý hareket etme ve sorunlarý yerinde baþka alanlara yayýlmadan çözme þansý vermiþtir. Dernek amaçlarýný toplumda yardýmlaþma ve dayanýþma ruhunu yaþatmak ve geliþtirmek; Sosyal adaletin tesisinde üzerine düþen görevi yapmak; ihtiyaç sahibi öðrencilerin eðitimine katký saðlamak; Ekonomik olarak sýkýntýya düþmüþ kiþilere iþ bulmak veya iþyeri açýlmasýna yardýmcý olmak; Evlenemeyenlere yardýmcý olmak; Kimsesiz çocuklarýn maddî ve manevî ihtiyaçlarýný gidermeye yardýmcý olmak; doðal afete uðrayanlara maddî ve manevî olarak yardýmcý olmak þeklinde belirlemiþtir. Bu amaçlara ulaþmak için çeþitli stratejiler belirleyen dernekte stratejik olarak yakýndan uzaða, basitten karmaþýða, azdan çoða prensipleri uygulanmaktadýr. Bu anlamda derneðin stratejilerini yardým faaliyetlerini belli alanlarda profesyonelce gerçekleþtirmek; Derneðin çalýþmalarýný eðitimini almýþ gönüllüler aracýlýðýyla yürütmek; Dernek faaliyetlerine katýlan gönüllülerin sürekli eðitim ve geliþimlerine yardýmcý olmak; yardým faaliyetlerini güncel ve gerçek bilgilere dayalý olarak yürütmek; yardým faaliyetlerini duyurmak ve gönüllü katýmlýný saðlamak amacýyla sosyal ve eðitici faaliyetler yapmak; kendi faaliyet alaný dýþýnda kalan yardým alanlarýnda ise yardým etmek isteyenler, yardým faaliyetleri ve yardýma ihtiyacý olanlar ile ilgili güncel bilgileri
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
147
derlemek; bu bilgileri yardým etmek isteyen kiþi ve kuruluþlar ile yardýma ihtiyacý olan kiþilerin kullanýmýna sunmak olarak formule edilen anlayýþ yönlendirmektedir. Gönül Kuþaðý Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Derneði, Genel Kurul tarafýndan seçilen bir Yönetim Kurulu tarafýndan yönetilir. Yönetim kurulunda Kaynak Temini, Ýhtiyaçlý Tespit, Erzak Paketleme ve Daðýtýmý, Gönüllüler ve Halkla iliþkiler ve Tanýtým komisyonlarý bulunan dernekte bütün iþlerin organizasyon el kitapçýðý ile prosedürlere ve iþ akýþ sistemlerine tabi tutulmasý derneðe daha hýzlý hareket etme ve daha fazla sorun çözme kabiliyeti kazandýrmýþtýr (Bkz. Ek 1). Bu çerçevede derneðin iþ akýþ sistemini incelediðimizde her bir komisyonun belirli aþamalarda rol alarak bir kiþiye üç ay yetecek miktarda erzak içeren bir erzak paketini ortaya çýkarmakta ve bu erzaðý da belirli kriterler altýnda tespit edilen ailelerin evlerine kadar götürdüðünü görmekteyiz. Bu ise yardým stratejisinde yeni ufuklar açan bir yardým anlayýþý ve sorunlarýn çözümünde azamî sürat ve verimlilik kazandýran bir organizasyon yapýsýna iþaret etmektedir. Bu çerçevede derneðin iþ akýþ sistemindeki ilgili birimler ve çalýþma sistematikleri aþaðýda gösterilmiþtir. Gönül Kuþaðý Derneði Ýþ Akýþ Þemasý Kaynak Temini
Araþtýrma Tahsis etme
Ýhtiyaç Sahibi Tespiti Kaynak Tahsis ve Tasnifi Ýhtiyaç Sahibi Tasnifi
Daðýtýlacak Birimlerin (ev / kiþiler...) Kesinleþtirlmesi
Gönüllülerin Eðitimi
Yeni Gönüllülere Ulaþma
Malzeme Tedarik
Araþtýrma Satýn alma
Malzeme Depolama
Depo 1 Depo 2
Paketleme
Daðýtým
Deðerlendirme
Yer planý Zaman Planý Ýnsan planý
Halkla Ýliþkiler ve Tanýtým Faaliyetleri
148 YOKSULLUK
• Kaynak Temini; Derneðin çalýþmalarýný geliþtirebilmesi ve devam ettirmesi için Kaynak temini Komisyonu kurulmuþtur. Komisyon derneði tanýtýr, iþleyiþi ve amacý anlatýr ve kaynaklarý organize eder. • Ýhtiyaçlý ailenin derneðe bildirilmesi; Dernek yardýmda bulunacaðý aileleri gönüllüler, güvenilir referanslar ve ihtiyaçlý ailenin dernek merkezine fakirlik kaðýdý getirmesiyle haberdar olur. • Ýhtiyaçlý ailenin araþtýrýlmasý; Derneðe kaydý yapýlan ailelerin ihtiyaçlý olup olmadýðý, ailenin ikamet ettiði yeri bizzat dernek personeli veya gönüllülerin (en az iki kiþi) ziyaret ederek doldurduklarý Erzak Bilgi formunun yaný sýra aileyi tanýyan komþu, muhtar ve cami imamýndan aile hakkýnda bilgi alýnarak tespit edilir. Elde edilen bilgilere göre ziyaretçi ailenin yanýndan ayrýlmadan ihtiyaçlý olup olmadýðýna karar verir. Erzak bilgi formunu derneðe ulaþtýrýr ve aile hakkýnda bilgi verir. • Erzak temini; çuvallara giren erzak maddelerinin kaliteli, ucuz ve saðlýklý olmasý için Tedarik Komisyonu kurulmuþtur. Komisyon piyasa araþtýrmasý yapar ve gerekli erzak alýmýný gerçekleþtirir. • Erzaðýn hazýrlanmasý; ihtiyaçlý aileye gönderilen erzak çuvallarý dernek merkezinde onbeþ günde bir yapýlan paketleme ve çuvallama programlarýyla hazýrlanýr. Programý uygularken dernek personeli ön hazýrlýk yapar ve gönüllüler çaðrýlýr ve çuvallar hazýrlanýr. • Gönüllülerin bulunmasý; gönüllü kavramý derneðin amaçlarýna uygun hareket edebilmesi için gerekli bir esastýr. Derneðin gönüllü ihtiyacýný giderebilmek için Gönüllüler Komisyonu kurulmuþtur. Komisyon derneði tanýtýr ve gönüllü olmak isteyen kiþileri bir araya toplayarak iþleyiþ semineri verir. Komisyon gönüllüleri organize eder, paketleme, çuvallama, araþtýrma ve daðýtýmda görev almasýný saðlar. • Aileye erzak yardýmýnýn götürülmesi; Dernek tarafýndan ihtiyaçlý olduðu tespit edilen aile ikamet ettiði ilçe ve semte göre daðýtým planlamasýna alýnýr ve daðýtým tarihi belli olur. Daðýtým zamaný geldiðinde o bölgenin daðýtýmýndan sorumlu olan dernek personeli veya gönüllüler periyodik olarak aileyi ziyaret eder, hal-hatýr sorar ihtiyaçlýlýk durumunu kontrol eder ve ziyaret esnasýnda erzak çuvallarýný teslim eder. • Ýhtiyaçlý aile kontrolü; ailelerin ihtiyaçlýlýk durumunun devam edip etmediði; ihtiyaçlý olarak kabul edilen ailenin durumlarýnýn dernek merkezi yýlda bir kez yaptýðý güncelleme araþtýrmasýyla izler ve ihtiyaçlýlýk durumuna karar verir. Bu iþlem aileye yapýlan ziyaret esnasýnda yeni erzak bilgi formu doldurarak ve komþulara sorularak gerçekleþir. Yine personel veya gönüllüler (en az iki kiþi) görev alýr.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
149
• Halkla Ýliþkiler ve Tanýtým; Komisyon derneðin amacýný, amaca ulaþmak için uygulanacak programý çeþitli yollarla duyurur. Gelen talepleri ilgili komisyonlara bildirir. Her ay yüzlerce kiþiye yardým yapmak derneðin faaliyetlerinin ana merkezini oluþturmaktadýr. Bu konuda oluþturduðu istatistiki verilerden hareketle derneðin aslýnda nasýl bir sorun çözme noktasýna ve kapasitesine ulaþtýðýný gözlemleyebiliriz.
Sonuç: Modelin Ayýrdedici Özellikleri Gönül Kuþaðýnýn diðer ayný amaçlý kuruluþlardan ayrýlan tarafý oluþturmuþ olduðu sistem ve sorunlarýn çözümüne dair ortaya koymuþ olduðu bakýþ açýsýdýr. Yoksullukla mücadele etmek üzere kurulmuþ olduðu için temel ve biricik alan olarak yoksullukla mücadele etmeyi belirlemektedir. Bunu yaparken yoksulluk ve bu yoksullara yapýlacak yardýmlar için kriterler ve standartlar geliþtirmiþlerdir. Bu gýdalar daðýtýlýrken varlýklý bir ailenin sofrasýnda ne varsa fakir bir ailenin sofrasýnda da aynýsý bulunabilmeli mantýðýndan yola çýkan dernek yöneticileri, ‘kendi evimize götürmeyeceðimiz yiyecekleri asla yardým ettiðimiz ailelere götürmeyiz’ anlayýþýyla yardým paketlerini hazýrlamaktalar. Organizasyon yapýlarýný da sayýlan iþleri en iyi þekilde yapabilecek þekilde icra etmek üzere dizayn eden Dernek, çalýþma sistemini ihtiyaçlý tespiti, erzak temini ve daðýtýmý, gönüllü organizasyonu üzerine kurmuþ bulunmaktadýr. 2001 yýlý içerisinde kurulan dernek 2003 yýlý için kendine belirlemiþ olduðu 2000 aile hedefine ulaþmýþ bulunuyor. Bundan sonra yoksulluðun önlenmesi için deðiþik sosyal projeleri hayata geçirmeyi amaçlayan derneðin en önemli hedeflerinden biri de kendi sistemini bir model haline getirmek ve tüm Türkiye’de Gönül Kuþaklarý oluþturmaktýr; böylece yoksulluðu önlemede kendi oluþturmuþ olduklarý verimli, hýzlý ve hatasýz çalýþan sistemin yaygýnlaþmasý ile yoksulluðun sosyal problem olmaktan çýkarýlmasýnda sivil gücü ve inisiyatifi harekete geçirmeyi düþünmektedir.
150 YOKSULLUK
Bu çerçevede aslýnda gönüllü kaynaklarý harekete geçirerek ihtiyaçlý aileleri tespit ederek erzak yardýmý götürme stratejisini baþarýyla gerçekleþtiren derneðin modeli özellikle 4000 aileye kadar olan yardým organizasyonlarýnda sonderece verimli olmakla birlikete daha büyük organizasyonlarda çalýþma sistematiðinde bir bozulma olabileceði tespit edilmiþtir. Bu noktadan hareketle dernek kendi içerisinde baðýmsýz çalýþma sistematiðine sahip þubeler açmaya yönelmiþ ve 2003 mayýs ayý itibariyle ilk þubesini Ýstanbul Fatih ilçesinde açmýþtýr. 2004 yýlýndan sonraki ilk hedefini gönül kuþaklarýný artýrma olarak belirleyen dernek bunun için kuruluþ, iþleyiþ ve prosedürel süreçlerini tespit ederek bir model olarak yaygýnlaþtýrmayý, bu modeli benimseyecek ve uygulayabilecek gruplara ve kiþilere modelin oluþabilmesi ve iþleyebilmesi için gerekli olan eðitimleri vermeyi amaçlamaktadýr. 5 yýlda 30 gönül kuþaðý daha anlayýþý ile hareket eden dernek yoksulluðun bu yolla çözümü için toplumsal dinamizmi Türkiye’nin her tarafýnda harekete geçirmeyi amaçlamaktadýr. Bu noktadan hareketle þunu söylememiz mümkündür: Gönül Kuþaðý Derneði kurduðu modelle sivil inisiyatiflerin yoksulluða net tanýmlanmýþ amaçlar çerçevesinde çözümler üretmekte önemli roller üstlenebileceklerini göstermiþtir. Dernek sadece belirli çerçevede ve çevrede bulunan yoksullara yardým etmekle kalmamakta bir taraftan gönüllülük bilincini yaygýnlaþtýrýrken bir taraftan da kendi modelini ortaya koymakla sistemini yaygýnlaþtýrarak Türkiye’nin her tarafýnda kendisi gibi sistemli ve verimli çalýþan STK’larýn kurulmasýna öncü olma rolünü de üstlenmektedir. Bu sistem ayný zamanda þunu da göstermektedir ki sivil toplum kuruluþlarý sahip olduklarý diðer avantajlara sistemli ve çalýþma alanlarýnýn sýnýrlarýný net tanýmlamayý da eklerlerse yoksulluðun sosyal bir yara olmaktan çýkarýlmasýnda ve yoksulluðun doðurduðu problemlerin çözümü konusunda daha fazla rol alabileceklerdir.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
151
Kaynaklar Adman Fikret, Akgüngör Sedef, Erman Tahire, Özkaynak Begüm, Tarhan Simge, 2002, Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkýnma Çalýþtay Raporu, http://www.tesev.org.tr/rio10/ Aktan, Coþkun Can, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Hak-Ýþ Konfederasyonu Asya Kalkýnma Bankasý, Yoksullukla Mücadele Stratejisi http:// www.adb.org / Documents/ Policies/ Poverty-Reduction / Default.asp
152 YOKSULLUK
Ek 1: Komisyonlarýn Ýþlevleri ve Ýþ Prosedürleri Gönül Kuþaðý Derneði Organizasyon Þemasý Yönetim Kurulu Kaynak Temini
Ýhtiyaçlý Tespit
Derneðin maddi olarak yardým yapabilmesi ve organizasyon giderlerinin karþýlanabilmesi için ayni ve nakdi yardým temin eder
Derneði yardým yapacaðý ihtiyaçlýlar tespit edilir. Bu ihtiyaçlýlara hangi periyotlarda yardým götürüleceði kararlaþtýrýlýr ve ihtiyaçlýlýk durumunun devam edip etmediðini araþtýrýr.
Erzak Temini
Ýhtiyaçýlara daðýtýlacak erzaklarýn belli kalitede, zamanýnda ve en uygun maliyete temin edilerek paketleme ekibine teslimi ile sorumludur.
Gönüllüler
Ýhtiyaçlý tespitinde, paketlemede, daðýtýmda ve tanýtýmda yoðun olarak ihtiyaç duyulan gönüllülerin kazanýlmasý ve çalýþacaðý birime göre eðitilmesi ile sorumludur.
Paketleme ve Daðýtým
Tarafýndan getirilen erzaklarýn her bir bireye bir paket erzak olmak üzere ailelere teslim edilecek þekilde paketlenmesi iþini yerine getirir.
Tanýtým ve Halkla Ýliþkiler
Dernek Müdürü
Derneðin her düzeyde tanýtýlmasý Dernek gerekli yayýn müdürü ve ve istatistikbüro ekibi lerin yardým çýkarýlarak iþlerinde kamuya organizatör duyurulmasý ve koordive dernekle natörlük temasa görevini geçen her bir üstlenerek þahýsla akýþýnýn konumuna saðlýklý göre iliþki yürümesini geliþtirilmesi saðlar. bu komisyonun görevidir.
1. KAYNAK TEMÝNÝ KOMÝSYONU • Kaynak temini ve tedarik birimiyle irtibatlý çalýþarak gelecek kaynak desteklerini bu birimlere yönlendirmek, • Derneðe maddi ve manevi yardýmlarda bulunan tüm kiþi ve kuruluþlara her yýl eylül ayý sonunda faaliyetlerin geliþen durumu hakkýnda yazýlý rapor sunmak, • Üç ve altý ayda bir yapýlacak olan seminer organizasyonunu yapmak ve olumlu olumsuz geliþen notlarý tutmak, • Yapýlacak seminerlerde yardým severlerin himmet ve infak duygularýný artýracak ve genel bir gönül kültürünün idamesini saðlayacak toplantýlar ve sosyal etkinlikler düzenlemek, konusunun ehli kiþileri konuþmacý olarak davet etmek, • Yardým çuvallarýna konulacak bilgilendirme ve eðitim yazýlarýný hazýrlayýp paketleme komisyonuna sunmak, • Kaynak temini komisyonu ile sürekli diyalog halinde olunup, özellikle ilk defa gidilecek kiþi ve kuruluþlara birlikte gidilip dernek hakkýnda yapýlacak tanýtýma katkýda bulunmak, • Reklam ve tanýtým hakkýnda TV , radyo ve gazetelere haber niteliði saðlayan bilgiler vermek üzere yönetime sunarak yayýnlamak,
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
153
• Dernek çalýþmasý ve maksadý ile alakalý, gönüllüleri motive edici bültenler hazýrlanacaktýr. • Gönüllülere bayramlarda cep telefonlarýna dernek adýna kutlama mesajlarý gönderilecektir. Ayrýca gönüllülerin düðünleri, cenazeleri, hastalýk durumlarýnda yönetim bilgilendirilip katýlýmlar saðlanacaktýr. Bu görev dernek profösyönellerinin iþidir.
2. TEDARÝK KOMÝSYONU • Daðýtýlacak yardým malzemesinin kalite tespitini yapmak, ihtiyaç sahibi aileye daðýtýlacak malzemenin, en az kiþinin kendi yiyebileceði kalitede ürünler olmasýný saðlamak, • Daðýtýlacak yardým malzemesinin kaliteli ve hesaplý bir biçimde satýn alýnmasý için gerekli araþtýrmalarý yaptýktan sonra satýn almayý yapmak, • Satýnalma iþlemini aracýsýz ilk elden gerçekleþtirmek, • Satýn alýnacak yardým malzemesini avantajlý alabilmek için piyasa tecrübesi olan kiþi ve kuruluþlardan faydalanmak, • Halkla Ýliþkiler ve Tanýtým Komisyonu, Kaynak Temini Komisyonlarýndan gelecek ayni yardýmlar, derneðin yardým standartlarýna uygun ise ihtiyaç sahiplerine daðýtmak, dernek standartlarýnýn çok üzerinde veya çok altýnda ise bunu nakit paraya çevirmek, bununla dernek standartlarýnda yardým malzemesi alarak deðerlendirmek, • Ayni ve nakdi yardýmlar için Halkla Ýliþkiler ve Tanýtým Komisyonu ile Kaynak Temini Komisyonlarýyla, yardým malzemesinin taþýmasý ve paketlenmesi için Daðýtým Komisyonu ile iþbirliði içinde çalýþmak.
Satýnalma Prosedürü • Satýn alýnan veya temin edilen gýda maddelerinin düzenli ve güvenli bir biçimde saklanabilmesi için uygun bir depo hazýrlanýr. Depo iþlemleri, her türlü giriþ ve çýkýþýn takip edileceði, stoktaki ürün miktarý ve asgari stok seviyelerinin izlenebileceði bir biçimde yürütülür. • Satýnalmalar asgari stok seviyelerinin belirlendiði periyoda göre yapýlýr. • Bir ürünün asgari stok seviyesine inmesinden en az iki hafta önce Dernek Müdürü ihtiyaç duyulan ürün ve miktarýný belirleyip onaylayarak satýn alma sorumlusuna iletir. Satýnalma sorumlusu en geç bir hafta içinde talep edilen ürünü paketleme ve daðýtým birimine teslim eder. Ürün daðýtýmdan en az bir hafta önce paketleme ve daðýtým birimine teslim edilir. • Ürün alýmý yapýlýrken kardeþ kuruluþlarla pazarlýk yapýlýr ve yýl sonu himmetleri Gönül Kuþaðýna kazandýrýlmaya çalýþýlýr. Ayrýca kardeþ kuruluþlardan ve diðer firmalardan fiyat alýnýp deðerlendirme yapýl-
154 YOKSULLUK
•
•
•
• •
• • • •
dýktan sonra aradaki fark %5’i geçmez ise kardeþ kuruluþlar tercih edilir. Erzak hazýrlanýrken erzaðýn paketlenerek mi yoksa tartýlarak mý hazýrlanacaðý maliyet hesabý çýkartýlarak karara baðlanýr ve Satýnalma ona göre yapýlýr. Nakliye malý satan firmaya aittir. Bazý durumlarda gönüllülerden nakliye hizmeti için faydalanýlabilir. Gönül Kuþaðý Tedarik birimi dernek Müdürü tarafýndan onaylanmýþ talepleri en kýsa sürede en ucuz fiyata temin edip, paketleme ve daðýtým birimine teslim etmekten sorumludur. Dernek Müdürü ve Satýnalma birim sorumlusunun da içinde olduðu üç kiþilik bir satýn alma komisyonu oluþturulur. Yönetim kurulu bu komisyona alýnacak mal miktarýný belirleyip yetkili kýlar. Satýnalma sorumlusu uygun fiyatlý ürün bulduðunda ihtiyaçtan fazlasýný alabilir. Satýnalma sorumlusu alýmý önceden belirlenmiþ ürünlerde zamdan etkilenmemek için bir ürün asgari stok seviyesinde olmasa bile ilk daðýtýmda yapýlacak erzak miktarý kadar ürün alma yetkisine sahiptir. Satýnalma sorumlusu bir defada daðýtýlacak miktarda spekülatif ürün alýmýnda müdür ve yönetim kurulu onayý olmadan alým yapabilir. Dernek müdürü bilgisi dahilinde ödeme yetkisi satýn alma sorumlusundadýr. Satýnalma prosedürü tedarik birim sorumlusu tarafýndan Dernek Müdürü adýna yürütülür. Dernek Müdürü satýn alma iþlemlerinin bu prosedürde konulan kurallara uygun yürütülmesini saðlamak ve denetlemekle yükümlüdür. Bu prosedür Gönül Kuþaðý Yönetim Kurulu onayý ile yürürlüðe girer; gönül Kuþaðý Yönetim Kurulu’nun onayý ile deðiþtirilebilir veya yürürlükten kaldýrabilir,
3. ÝHTÝYAÇLI TESPÝTÝ KOMÝSYONU • Gönül Kuþaðý Yönetim Kurulu her üç ayda bir yeni olarak kaç kiþiye erzak verileceðini ihtiyaçlý tespit komisyonu baþkanýna bildirir. Bu yöntemle bütçesi onaylanmýþ yeni ihtiyaçlý tespitine gidilir. • Ýhtiyaçlý tespiti komisyonu, baþkan dahil beþ kiþiden oluþur. Bu sayýya her elli (50) ihtiyaç sahibi aile için bir (1) kiþi ilave edilebilir. Bu komisyon içi oluþumunu kendisi yapar. Bu komisyona seçilen üyelerin niteliklerinin önceden belirlenmesi ve üyelerin bu niteliklere sahip olmasý konusunda dernek müdürü hassasiyet gösterir. • Ýhtiyaç sahibi aile, dernek müdürü veya müdürün göstereceði kiþilere bildirilebilir. Ýhtiyaç bildirimleri ve bildirimlerle ilgili bilgiler kayýt altý-
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
155
na alýnýr. Bu bildirimler baþvuru sýrasýna göre, bazý durumlarda acili olmasýna göre sýrayla müdür tarafýndan komisyona havale edilir. • Komisyondan en az iki üye baþvuru bildirimi ile birlikte ihtiyaç talebinde bulunan aileyi bizzat yerinde ziyaret eder. Erzak bildiri formu ziyaret sýrasýnda doldurulur. Formdaki bilgilere, komisyon üyelerinin gözlemleri de ilave edilir. Formun doldurulmasý sýrasýnda aile hakkýnda ailenin verdiði bilgilerin tutarlýlýðý ve aile üyelerinin sosyo-ekonomik durumuyla ilgili genel görünüþü hakkýnda doðru tespit yapýlmaya çalýþýlýr. Elde edilen bilgilerin doðruluðunu teyit etmek, için , ailenin komþularý, muhtar, camii imamý ve belediye yetkililerinden yardým alýnýr. • Ýhtiyaçlý tespit komisyonu, komisyon üyelerinin derlediði bilgileri deðerlendirerek, ilgili aileye yardýmýn baþlamasý, eksik bilgilerin tamamlanmasý veya yardýmýn reddedilmesi konularýnda son karar merciidir
Ýhtiyaçlý Tespiti Komisyonu Prosedürü • Aile geliri fert baþýna kira ve zorunlu saðlýk giderleri çýktýktan sonra 2 kiþi için 100.000.000,- TL 2 kiþiden sonra kiþi baþýna 30.000.000,TL’den az olanlara erzak verilir • Ailedeki askerliðini yapmýþ olan fertlerin ve 18 yaþ üzeri kýzlarýn geliri, aile gelirine dahil edilmez. • Ailedeki askerliðini yapmýþ olan fertler ve 18 yaþ üzeri kýzlar aile nüfusundan sayýlmayacaktýr. • Ferdi hatalar (ailede herhangi birisinin yalan, içki, kumar vs.) Ailenin erzak almamasýna sebep olmaz. • Sonradan ihtiyaçlý duruma düþmüþ ve geçici sýkýntýdaki ailelere erzak verilebilir. Ev eþyalarý iyi görünebilir ve yanýltýcý olabilir. Buna dikkat edilip, ona göre karar verilmelidir. • Kadýnlarýn ziynetleri erzak verilmemesine sebep deðildir. • Ailenin dünya görüþü esas alýnmaz. • Sýhhatli olupta tembellikten çalýþmayan yaþlarý 23 ile 40 yaþ arasý ailelere erzak verilmeyecek • Ziyaretçinin kanaati eðer erzak verilmesi yönündeyse ailenin fakirlik kaðýdý çýkartýlmasý istenecek. ( daðýtým esnasýnda görevli teslim alacak) • Evde olmayan ailelere ikinci kez gidilirken telefon edilerek gidilecek. Ýkinci kez de evde yoksa kapýsýnýn altýndan not olarak. Derneðe tekrar müracaat etmeleri için not býrakýlacak. Aksi takdirde araþtýrýlmasý dondurulacaktýr. • Gönüllü araþtýrmacýlar isterlerse ihtiyaçlý aileye kendileri hediye verebilirler (dernek dýþý)
156 YOKSULLUK
• Araþtýrma sýrasýnda çapraz sorular sorulup durumu hakkýnda en doðru bilgi edinilecek • Düþük maaþ bildirenden iþyeri telefonu alýnýp sorulacak • Hastayým çalýþamýyorum diyenlerden rapor istenecek • Dilenenlere erzak kesinlikle verilmeyecek • Ýhtiyaçlýlýk durumlarý derecelendirilecek • Araþtýrma ve güncellemede çeliþkiler kanaat kýsmýna not edilecek • Araþtýrýlacak ailenin altýnda üstünde ihtiyaçlý aile varsa form doldurularak. Derneðe bilgi verilecek (kontenjan göz önünde tutulacak) • Dernek yaptýðý araþtýrmalar sonuçunda ihtiyaçlý gördüðü aileye ihtiyaçlýlýk durumu sürmesi durumunda 1 yýl yardým yapacaktýr. • Her ekibe aylýk 5’er tesbit listesi verilecek, ve her ayýn sonunda netice istenecektir. • Müracaat eden ihtiyaçlýlarýn tesbiti 60 günü geçen ilk sýraya alýnýp tesbit edilecektir. • Tesbit sonucunu ihtiyaçlý aileler tesbitten 15 gün sonra derneðe telefon açýlarak neticeyi öðrenebilecekler
4. GÖNÜLLÜ KAYNAKLAR KOMÝSYONU • Her üç ayda bir, paketleme, daðýtým ve tespit gönüllülerine seminer verilecektir. • Her altý ayda bir, tüm gönüllüleri içeren bilgilendirme ve gönüllülerin izlenimlerini aktaran iletiþim seminerleri düzenlenecektir. • Yönetim Kurulu Üyeleri her üç ayda bir yapýlacak olan yeni gönüllü seminerlerine en az üç veya yukarýsý gönüllüler bulmaya çalýþacaklardýr. • Bulunacak gönüllüler, yaptýklarý iþin faydasýnýn kendisine olacaðý bilincinde olanlar olmalýdýr. • Tüm gönüllere yýlda iki defa sosyal etkinlikler hazýrlanacaktýr. Bir tanesi yazýn piknik, diðeri ise; deðiþik þekillerde olabilecektir. • Yönetim Kurulunun 13 yaþ ve üzeri çocuklarý gönüllü olarak fiili katýlýmlarý saðlanacaktýr. • Bayan gönüllüler ilave edilerek bunlarýn dernek tanýtýmý ve hayra teþvik anlamýnda çalýþmalarý saðlanacaktýr. Bayanlarýn tanýtým þekli olarak; onlarýn düþünceleri alýnýp ortak bir bülten hazýrlanabilir. • Ýlerideki günlerde çalýþan gönüllülerin kalite deðerlendirilmesi yapýlacaktýr bunun saðlam bir zemine oturtulabilmesi için; gönüllülerin dernek tarafýndan verilen görevlerin ne derece yerine getirdiði puanlama sistemi ile netleþtirilecektir.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
157
• Yönetim Kurulunun tespitteki kriterler ve daðýtýmla alakalý yani; gönüllülerin yaptýðý iþlerdeki önem arz eden deðiþiklikler gönüllülere dernek tarafýndan hemen bildirilecektir. • Paketlemedeki çalýþan gönüllülerin her üç ayda bir defa paketledikleri erzaðýn nereye gittiðini görmeleri için daðýtýma ve tesbite çýkmalarý saðlanacaktýr. • Tüm gönüllerin ve komisyon üyelerinin her üç ayda bir gönüllü bulmalarý saðlanacak. Her maddi durumu iyi olan ve derneðe yardým edebilecek bir kiþiyi yönetim kurulu ziyaret edecek
Gönüllü Kabülü ve Ýstihdamý Prosedürü •
•
•
•
•
Gönüllü komisyonu kendi teklif götürdüðü veya kendisine baþvuran gönüllüleri (erkek veya kadýn) geniþçe ön bir mülakata tabi tutar. Sözlü ve yazýlý (form doldurulmuþ) yapýlan bu mülakattan sonra kendisinden faydalanýlabilecek alanla ilgili aday gönüllülüðü tespiti yapýlýr. Gönüllü adayý verilecek hizmet içi seminerlerle teorik eðitime tabi tutulur. Ayný zaman süreci içinde adaylýðýný taþýdýðý alanla ilgili pratik çalýþmalara sokulur. Adaylýktan asýla geçirilir. Bu notlarý dersin hocasý ve pratik çalýþmalarda yanýnda çalýþtýðý amiri verir. Bu baþarýyla birlikte adaylýktan asýla geçildiðini belirleyen gönüllü hizmet sertifikasý kendine verilir. Gönüllüyle Gönüllü Hizmet akdi yapýlýr. Bu akitte karþýlýksýz vereceði hizmet çeþidi, zamanlamasý ve süresi belirtilir. Dernek gerektiði durumlarda gönüllü hizmet akdini fesheder. Olaðanüstü durumlarda gönüllünün hizmete hazýr olup olmadýðýnýýn mizalý tespiti yapýlýr. Gönüllü adayýný bulmak, eðitime tabi tutmak, sertifikayý vermek veya reddetmek, akdi yapmak, çalýþma birimine yerleþtirmek iþlemlerini gönüllüler komisyonu takip eder. Geçici verilen gönüllü araç ve gereçlerin korunmasý ve zamaný geldiðinde iade edilmesi bu komisyonun takibinde olur.
5. DAÐITIM KOMÝSYONU • Daðýtým yapýlýrken erzak çuvallarý ailenin evine hatta mutfaðýna kadar býrakýlacak. • Daðýtým bir ziyaret edasýyla gerçekleþtirilecek. • Daðýtým sýrasýnda istenirse ihtiyaçlý aileye daðýtýcý kendi isteðiyle hediye verebilir. • Daðýtým esnasýnda aileye çapraz sorularla soru sorulup deðiþme varsa derneðe bilgi verilecek. • Ýhtiyaçlý aileye ulaþýlamamasý halinde (eðer komþularý da yoksa) bir ay içerisinde erzaðý tekrar evine götürülecek.
158 YOKSULLUK
• Erzak býrakýlýrken aileye karþý kýrýcý olunmayacak . Borcunu eda ediyormuþ gibi davranýlacak. • Bir önceki daðýtýmda verilen erzaðýn boþ çuvallarý geri istenecek. • Tesbite gidildiðinde evde bulunmayan ihtiyaç sahibi ailenin kapýsýna not býrakýlýp ulaþýlabilecek telefon yazýlacak daha sonra randevulu gidilecek • Daðýtým esnasýnda gönüllülerin ve personelin davranýþlarý daha önceden dernek tarafýndan verilen seminerlerle düzenlenir. Seminer almayan gönüllü daðýtým yapamaz. • Yeni seminer alan gönüllü üç ay usta bir gönüllünün yanýnda yardýmcý olarak daðýtýmda ve tesbitte bulunmak zorundadýr. • Daðýtým esnasýnda yapýlmaya çalýþýlan baþvurular dernek merkezine yönlendirilir. • Sohbet anýnda sorulan sorular arasýnda durumlarýnýn düzelip düzelmediði hakkýnda da bilgi alýnmýþ olur ve dernek merkezi haberdar edilir. • Erzak teslim edilirken bir önceki daðýtým da verilen erzak çuvallarý boþ, temiz ve katlanmýþ olarak geri alýnýr. Bu sayede çuval masraflarý %70 azalmýþtýr. • Fakirlik ilmuhabiri bütün ihtiyaç sahibi ailelerden istenecek. • Her ekibe aylýk 5’er tesbit listesi verilecek her ayýn sonunda da neticesi istenecek • Müracaat eden ihtiyaçlýlarýn tesbiti 60 günü geçen ilk sýraya alýnýp tesbit edilecek. • Daðýtým sýrasý gelen gönüllüler ilk cumartesi-Pazar daðýtýmýný yapmamýþ ise ikinci cumartesi-pazardan iki gün önce mesaj çekilecek bilgilendirilecek
6. HALKLA ÝLÝÞKÝLER ve TANITIM KOMÝSYONU • Müdürün dahil olduðu üç kiþiden oluþan bir komisyon oluþturulur, Komisyon derneðin genel sözcülüðünü üstlenir, Tanýtým yapýlýrken hiçbir siyasi kuruluþa baðlý olmadýðý iþlenir. Birimin görevleri aþaðýdaki gibidir. • Birimi ve derneðin tanýtýmý için yapýlacak harcamalar için bütçe oluþturarak yönetim kuruluna sunmak, • Kurum kimliði oluþturma çalýþmalarýný organize etmek,böylece Gönül Kuþaðý’nýn hedeflenen özgün kimliðini oluþturarak, bunu sürekli kýlmak, bu amaçla Gönül Kuþaðý’nýn;logosunu, tabelasýný, kartvizitini, yazýþmalarda ve belgelerdeki standartlarý hazýrlamak,
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
159
• Yönetim kurulunun çizdiði genel vizyon çerçevesinde tüm tanýtým faaliyetlerini üstlenir, • Benzer faaliyet gösteren vakýf,dernek ve yardým organizasyonlarý ile etkili diyalog içinde bulunmak, bilgi paylaþýmý ve ortak faaliyetlerin gerçekleþtirilmesini saðlamak, • Tüm Gönüllüler hakkýnda bilgi bankasý oluþturmak , • Tüm Gönüllülere tanýtým kartý hazýrlamak, • E-mail bankasý oluþturmak ve bu kanalla her türlü tanýtým çalýþmalarýný yapmak ayrýca Gönüllüleri periyodik olarak bu kanalla bilgilendirmek, • Gönül Kuþaðý web sayfalarýný devamlý güncelleþtirmek, • Cep telefonlarý kullanýlarak bayramlarda, kandillerde ve bu gibi günlerde mesajla kutlamak, ayrýca acil haber verilmesi gereken konularda da (cenaze v.b.)mesajla bilgilendirmek ve takibini yapmak, • Gönül Kuþaðý’nýn vizyonu,misyonu,hedefleri ve faaliyetlerini tanýtan bülten, CD, ve broþür hazýrlamak , sürekli güncelleþtirmek, • Ýletiþim imkanlarýný kullanarak kaynak teminine destek saðlamak,baðýþ ve destekte bulunacaklara derneðe kolayca ulaþabilecekleri kanallarý temin etmek..
Ek 2: Gönül Kuþaðý Derneðinde Ýþlerin Gerçekleþtirilmesinde Gönüllülerin Katýlým Paylarý
160 YOKSULLUK
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
161
Yoksulluk ve Dayanýþma Mehmet Yusufoðlu Arþ. Gör., Boðaziçi Üniversitesi
Öz
Y
oksulluk sorunu, bir sorun olarak kabul edilmekle birlikte “kim” “nasýl çözecek” “kýsa ve uzun vadede ne yapýlmalý” gibi temel sorulardan baðýmsýz olarak tartýþýlmamalý. Bu incelemede, Çaðdaþ Sanat Atölyeleri olarak kurulmuþ daha sonra ismini Dayanýþmaevleri olarak deðiþtiren ve iþsizlik ve yoksullukla mücadelede halkýn özörgütü olarak önemli deneyimleri olan kuruluþlar incelenecek. Gözlemlerimize göre gündelik yaþam problemlerinin çözümü ile neo-liberalizme anti-kapitalist temelli bir karþý duruþun birlikte gerçekleþtirilmesi hedeflenmektedir. Kitap, yakacak, eðitim dayanýþmalarý ve yaz okullarý düzenlemesi; esnek çalýþma, sigortasýz çalýþma, iþyeri sorunlarý, çeteleþme, uyuþturucu ve piyasanýn acýmasýzlýðýna karþý çalýþmalar yapýlmasý gibi örnekler dünya ve ülke gündemiyle iç içe algýlanmakta bütünsel olarak mücadeleler kurulmaya çalýþýlmakta. Paylaþýmcý, yardýmlaþmacý ve dayanýþmacý alternatif bir kültür oluþturulmasý, müzik, tiyatro, halk danslarý çalýþmalarý yapýlmasý da Dayanýþmaevlerinin çalýþmalarýnda önemli bir amaç olarak yer alýyor. Anahtar Kelimeler: Dayanýþma, Kapitalizm, Küreselleþme, Özörgütlenme, Halk Dayanýþmasý, Mekan Siyaseti.
Abstract
I
t is important to discuss poverty with the questions of “how to overcome it” and “who will struggle against it”. “Dayanýþma Evleri” or “People’s Solidarity Centers” have been founded by poor people to solve their daily problems as well as to struggle against neo-liberalism. There are currently 6 centers in Ýstanbul. They provide free courses, cloth and book exchanges and aids, they inform people working in production plants, factories or small scale enterprises about their rights as well as unemployed people. They try to combine the struggle against capitalism with the solidarity of people in daily life as a self-organization. Campaigns against “drug addiction”, “privatization and commodification of public services”, “women discrimination and problems of women” have been daily activities of these centers. Solidarity with the people affected by “earthquakes” were an important activity accomplished by them. Music, theatre, reading and literature groups are being formed to increase the creativity, hope and notion of collectivity of people. Keywords: Self-organization, solidarity,anti-capitalism, globalization, daily life, space and policy.
162 YOKSULLUK
Y
oksulluk sorunu ve Ýstanbul’un beþ ayrý semtinde bulunan Dayanýþmaevleri’nin soruna karþý yaptýðý çalýþmalarý bu yazýda bir bütün olarak tartýþmanýn önemli olduðunu düþünüyorum. Çünkü yoksulluk sorunu, bir sorun olarak kabul edilmekle birlikte “kim” “nasýl çözecek” “kýsa ve uzun vadede ne yapýlmalý” gibi temel sorulardan baðýmsýz olarak tartýþýlmamalý. Bu incelemede, Çaðdaþ Sanat Atölyeleri olarak kurulmuþ daha sonra ismini Dayanýþmaevleri olarak deðiþtiren ve iþsizlik ve yoksullukla mücadelede halkýn özörgütü olarak önemli deneyimleri olan kuruluþlar incelenecek. Dayanýþmaevleri, þirket olarak kurulmuþ ve daha sonra dernekleþme çalýþmalarýna geçmiþ kuruluþlar ve bir kýsmý þu anda dernek olarak faaliyet göstermekte. Açýk bir sitesi ve yayýnlanan bülteni olan Dayanýþmaevleri halkýn tüm sorunlarýný tartýþmak ve çözmek üzere bir araya geleceði tamamen katýlýmcý ve açýk bir anlayýþla çalýþan kurumlar olma yolunda ilerliyorlar.
Yoksulluk Mahallelerimizde, evlerimizde, çarþýda pazarda karþýlaþtýðýmýz manzaralar hiç de Türkiye’ye özgü deðil. Dünyamýzda yoksulluk ve eþitsizliklerin, adaletsizliklerin gitgide arttýðýný biliyoruz. Peki temelde yoksulluk sorunu niye var?1980 sonrasýnda dünyadaki üretim %50 arttý. Dünya nüfusunun artýþý ise bunun çok altýnda. Kýsacasý dünyada üretim bu kadar artar , teknoloji hýzla ilerlerken bunca yoksulluðun, çaresizliðin, eþitsizliðin, gelir adaletsizliklerinin olmasýný nasýl açýklayabiliriz? Sorun kapitalizmin eþitsizlikler üzerine kurulu dünyasýnda ve 80’li yýllarla baþlayan küresel kapitalizmin önünü açan politikalarla ilgili olduðunu kabaca söyleyebiliriz.
Gerileyen Sosyal Devlet Kapitalizmin durgunluktan çýkýþ ve küresel yeniden yapýlanmasý içinde devlet temel sosyal hizmet ve görevlerinden çekiliyor. Oysa sosyalizmin varlýðý ve güçlü sýnýf mücadeleleri ile kapitalizm bir ölçüde “sosyalleþmiþti”, sosyal refah devleti uygulamalarý mümkün olabilmiþti. Sosyal refah devleti en genel hatlarýyla piyasa ekonomisinin üretmiþ olduðu toplumsal ve siyasal
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
163
gerilimleri yumuþatma ve kontrol altýnda tutma ihtiyacý ve iliþkisinden doðmuþtu diyebiliriz. (N.Özbek, 2002)
Kazanýlmýþ haklarýn kaybedilmesi, Piyasalaþtýrma, Ticarileþtirme Günümüze gelindiðinde ise Neoliberal politikalar denen politikalar aracýlýðý ile devletlerin sosyal görevlerini bir bir terk ettiklerini, yaþamýn tüm alanlarýnýn piyasanýn kar alaný ve denetimine býrakýlmakta olduðu biliniyor. Artýk sýnýflarýn uzlaþmasý üzerinden gerçekleþen bir siyaset zemini kalmadýðý için devletlerin ulusal ortamda refahý kitlelere yayma kaygýsý yerini küresel ortamda özel grup çýkarlarýna hizmet etmeye yönelik bir yaklaþýma býrakmaktadýr. (H. Ýslamoðlu, 2002) Gerçekte bu sermayenin yeni siyaset tarzýdýr ve meþruluðu “iktisadi büyüme”, “verimlilik” ve “güvenlik” gibi kavramlardan saðlamaktadýr. Eðitim, saðlýk, iþ güvencesi, emeklilik haklarý gibi haklar yavaþ yavaþ bir hak olmaktan çýkýp, parayla satýn alýnan þeyler haline geliyor. Piyasa mantýðý ve ekonominin kurallarý sanki deðiþtirilemez doðrularmýþ gibi kabul ettirilmeye çalýþýlýyor. Zam isteyen, iþ isteyenlere “bütçede olmayan kaynaklarý veremeyiz” deniyor. Siyaset yapmak, taleplere sahip çýkmak, hak aramak kötülenirken, herkesin þu mantýðý kabul etmesi isteniyor: “Býrakalým ekonomi büyüsün, sonunda ekonomik olarak herkes bundan payýný alýr”. Kitleler tek çýkýþ yolunun kapitalist piyasa ekonomisi olduðuna, genel ekonomiyi “düzeltmekten” baþka çýkýþ olmadýðýna inandýrýlmaya çalýþýlýyor. “Uluslararasý rekabet” ve “doðrudan yabancý sermaye yatýrýmlarýný çekmek” adýna yoksulluk mazur gösterilmeye çalýþýlýyor. Ýþgücü ucuzlatýlýyor, esnekleþtiriliyor. Bu da doðrudan yoksullaþma ve toplumsal üretimden daha az pay alma anlamýna geliyor. Türkiye, Brezilya, Meksika gibi ülkelere baktýðýmýzda kalýcý ve kayýtlý deðil geçici ve güvencesiz iþlerin asýl olduðunu, kentlerde deðil varoþlarda yaþandýðýný, mutlak ve göreli yoksulluk oranlarýnýn oldukça ciddi boyutlarda olduðunu görebiliyoruz. Kentlerimizdeki insanlarýn yaklaþýk yarýsý enformel sektörde, fason üretim atölyeleri gibi güvencesiz iþlerde çalýþýrken, kentlerde neoliberal politikalar kaynaklý göçün yarattýðý sonuçlar iþssizlik ve yoksullaþmayý arttýrýyor. Güneydoðu Asya , Orta ve Güney Amerika ve Türkiye tarým kesiminden ve köylerden kopup kentlere göç eden kitlelerin yaþadýðý yoksulluk ve yoksunluk açýsýndan benzeþiyor.(M.Koray, 2000) Yine formel sektörde bir iþ bulmuþ olmakla birlikte çok düþük ücret alanlar, ekonomik ya da sektörel krizler nedeniyle iþini yitirenler, iþini yitirme tehdidi altýnda yaþayanlar ve çok düþük ücret alanlar da, göç etmiþ olan ailelerin yanýnda “çalýþan yoksullar” olarak adlandýrabileceðimiz bir kitleyi oluþturuyor. Orta sýnýflarýn yok olmasý, ücretlilerin önemli bir bölümünün alt gelir
164 YOKSULLUK
gruplarýna kaymasý gibi olgular bu “kent yoksullarý” kitlesini besliyor. (M.Koray, 2000) Türkiye’de kentlerde yaþayan nüfusun yaklaþýk 7 milyonu mutlak yoksulluk yaþýyor. Yine kentlerdeki insanlarýn 3’te biri ancak yoksulluk sýnýrýnda yaþayabiliyor. En üst düzey gelir alan %20 lik kesim toplam gelirden %48, en alt gelir grubundaki %20 ise toplam gelirden sadece %5.7 pay alýyor.
Ayakta Kalmak Hergün Daha Zor Aileler çeþitli ayakta kalma stratejileri geliþtiriyorlar. Bunlar aile ve hemþerilik dayanýþmasý, dinsel kurumlar olduðu gibi yerel yardým ve iþbirliði aðlarý biçiminde de olabiliyor. Öte yandan kadýnlarýn çalýþtýrýlmasý, eve iþ alma, çocuklarýn çalýþtýrýlmasý, geç evlenme veya ayný evde yaþama, giysi ve gýda gibi giderleri kýsma da çok görülmekte. Evde yiyecek hazýrlama ve köyden erzak desteði alma da görülmekte. Ancak ekonomik krizler, devletin kýsýlan ve ticarileþen sosyal hizmetleri, tarýmsal desteklemelerin kaldýrýlmasý ile bu tip ayakta kalma stratejilerinin sýnýrýna gelindiðini görmek oldukça kolay. (A.Buðra, 2000) Ticarileþen gecekondu sistemi ve azalan arsalar gecekondulaþmanýn eskisi gibi bir kaynak aktarýmý özelliði olmadýðýný gösteriyor. ( O.Iþýk, M.Pýnarcýoðlu, 2002) Göç artarak sürdükçe ve yaþam koþullarý bozuldukça aile, akraba, hemþerilik dayanýþmasý da kaçýnýlmaz olarak azalýyor. En yoksul kesim yoksulluðu iyice yalnýzlaþarak yaþýyor. Hele ikinci ve üçüncü kuþaklar için durum daha da vahim. Genç kuþaklar aileleri kadar toplum dayanýþmasýna ve geleneksel dayanýþma yöntem ve iliþkilerine sahip olamadýklarý için koþullarý daha aðýr yaþayýp, çeteleþme, mafyalaþma gibi yollarla kendilerince çözümler arayabiliyorlar. Hap, uyuþturucu, esrar ticareti ve kullanýmý; kapkaçcýlýk ve fuhuþ gibi toplumsal çürüme ve yozlaþma biçileri öne çýkabiliyor.
Yeni Yoksulluk Tüm bu yukarýda sayýlanlar birarada ele alýndýðýnda yaþanmakta olan ve yaþanacak sürecin eskiden görüldüðünden farklý ve yoðun bir yoksulluk olduðu söylenmektedir. Bu derinleþen yoksulluk, kronikleþmiþ ve kalýcý, kiþilerde zenginleþme umudunun olmadýðý, kente eklemlenme derecesinin düþük olduðu, yalnýzlaþmanýn yoðun yaþandýðý bir yoksulluk olarak yýllardýr belli ölçülerde olsa bile, gittikçe artýyor. Özellikle küreselleþme politikalarý ve ekonomik krizler, tarýmsal desteklerin ve sosyal harcamalarýn kesilmesi, devlet hizmetlerinin de ticarileþmekte oluþu, ve gecekondulaþmanýn sýnýrlarý bu süreci beslemekte.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
165
Serbestleþen mali sermaye ve sýcak para hareketleri kaynaklý krizler pek çok latin amerika ülkesi gibi Türkiye’yi de bu açýdan önemli ölçüde etkiledi. Krizden çýkýþ sermayenin emeði yoksullaþtýrmasý üzerinden gerçekleþtirilmekte.
Dünya Bankasý, Sivil Toplum Örgütleri : Yönetiþim, Dilencileþtirme, Garibanlaþtýrma BM ve Dünya Bankasý yaklaþýmlarýnýn. “Yoksulluða olan ilginin söylem düzeyinde güçlü, ancak zaman içinde iniþ çýkýþlar gösteren ve büyük ölçüde geliþmiþ ülke çýkarlarýna baðlý kalan göstermelik ve yüzeysel bir ilgi olduðu görülmektedir”(F.Þenses,2001) Küresel sistemin büyümesi ve geniþlemesi, kendi meþruiyetini saðlamasý açýsýndan da eþitsizlik ve dengesizliklerle, büyüyen yoksulluklarla mücadele etmesi gerekiyor. Aslýnda amaç yoksulluðukla mücadele deðil yoksulluðun idare edilmesidir. Devletler ve toplumsal kurumlar bu anlamda yeniden iþlevlendirilmektedir. Sosyal devlet “ekonomik kurallar” karþýsýnda bu anlamda kendini piyasaya býrakýrken, iftar yemekleri, belediye yardýmlarý, Sosyal Yardýmlaþma Vakfý ve çocuk esirgeme kurumunun yardýmlarý hatta Deniz Feneri gibi TV programlarýnýn yardýmlarý tamamen yetersiz, süreksiz ve sorunun çözümüne yönelik olmayan uygulamalar olarak öne çýkmakta. Bu yeni yönetiþim stratejisi dünya sermayesinin yeni siyasetinin önemli bir ayaðý olarak, bir toplumsal proje olarak, yoksullarýn sistemi sorgulamadan sistemin içine çekilmesinin ve bir anlamda dilencileþtirilmesinin adýmý olarak görülebilir. Bir anlamda sadaka simsarlýðý yapýlmaktadýr. Bu yardýmlarýn hiçbiri hak olarak tanýmlanmamaktadýr. Yoksullarýn yardým mantýðý ile, dilencileþtirilmesi gündemdedir. Bu konuda ilginç bir araþtýrma olarak Nazan Üstündað’ýn Esenyurt çalýþmasý, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele adýna geliþtirilen resmi söylemin, sadece “garibanlaþtýrma” ve bu kultürün yaygýnlaþmasý deðil, belediyenin ve Belediye Baþkaný Gürbüz Çapan’ýn siyasi kadrolarýnýn güçlü yerel meþruluðunun da yýpranmasý ile ilgili olduðu çýkarsamasýný içermektedir.
Önemli Bir Örnek Olarak Dayanýþma Evleri “Yoksulluðu Yaratanlar Yoksulluðu Çözemez” BM bugün yoksulluða bir “Ýnsan Hakký” olarak karþý çýkmaktadýr ama küresel kapitalizm insanlýðýn geliþtirdiði toplumsal dayanýþma ve paylaþma kurumlarýný yok etmekte, siyasetin ve insan taleplerinin ekonomi üzerindeki taleplerini bütünüyle kaldýrarak tüm kamusal alanlarý piyasaya tabi kýlmaktadýr, paralýlaþtýrmaktadýr. Bu anlamda küresel kapitalizm insan haklarý ve de-
166 YOKSULLUK
mokrasinin geliþiminde önemli bir engel olmaktadýr. Mülkiyet haklarý ve sermaye birikiminin devamý önemsenmekte, insan haklarý ve demokrasi ile çatýþan bu “haklar” öne çýkarýlmaktadýr. Kültürel yeniden üretim mekanizmalarý kapitalizmin piyasa mantýðý üzerinden yeniden þekilleniyor. Siyaset, örgütlenme, toplumsal mücadeleler “piyasa” ya tabi kýlýndýkça, emekçilerin ve yoksul halk kesimlerinin iradeleþmesinin ve siyasallaþmasýnýn devlet kurumlarý, geleneksel sendikalar, sosyal sigortalar gibi dayanýþmalar üzerinde yükselmesinin imkanlarý azalýyor. Neoliberalizm emekçilerin sýnýfsal temsillerini de içeren bir siyasi zemin yaratmýyor ve siyaseti daraltýyor.
Halkýn Dayanýþmasý ve Özörgütlenme Dayanýþmaevleri’nden çalýþanlarla yaptýðýmýz konuþmalarda genelde “halk dayanýþmasý” ve “özörgütlenme” vurgusuyla karþýlaþtýk. “Yakýcý sorunlarla, aðýr koþullarda yaþayan bizlerin yalnýzlýklarýmýzý , çaresizliklerimizi, tek baþýnalýklarýmýzý aþacaðýmýz örgütlere ihtiyacýmýz var. Yalnýzlaþtýkça hak arayamýyor, kendimizi ifade edemiyor ve dolayýsýyla daha çok yoksullaþýyoruz. Hem hayatýmýzý kolaylaþtýrabileceðimiz, hem kendimizi ifade edebileceðimiz örgütler olarak dayanýþma evleri yýllardýr çalýþmalar yapmaktalar. Dayanýþma Evleri herkese gelir getirici bir iþ hakkýnýn ve ücretsiz eðitim ve saðlýk hakkýnýn da savunucusudur.” Dayanýþmaevlerine gore “Ýç içe geçen ekonomik, siyasi, demokratik talepleri birlikte savunmak ve halk inisiyatifleri geliþtirmek günümüzde çok önemli. Kapitalizmi sorgulamak, yoksullugun nedenlerini sorgulamak yoksullukla mücadelede mutlaka gereklidir. Yoksulluk ve iþsizliðin kýskacýnda bugünden yarýna nasýl ayakta kalacaðýný fazla kestiremeyen kent yoksullarýna yukarýdan ideolojik söylemler geliþtirerek, strateji ve taktikler göstererek ulaþýlamamaktadýr.Tam tersine direkt yapýcýsý ve uygulayýcýsý olarak, yaþamý birlikte kolaylaþtýrarak pratiðin içinde her gün birbirini sýnayarak geleceðe yanyana yürünebilmektedir.En mütevazý iþler de, en ses getiren iþler de ayný özen ve yoðun emek süreçleriyle beraber kotarýlabilmektedir.” Yerel sorunlardan, küçük üretim atölyelerinde yaþanan sorunlara, herkese gelir getirici iþ talebinden, aþ sorununa yaþamýn her alanýna müdahale etmek, her alanýnda çözümü birlikte ve dayanýþarak gerçekleþtirmek, halkýn yalnýzlaþtýrýlmasýnýn önüne geçmek ve örgütlülüðü ilmek ilmek örmek anlamýna gelmektedir.Dayanýþmanýn toplumsal boyutlara ulaþmasý için çalýþmalarýn çok daha fazla derinleþmesine ihtiyaç duyulmaktadýr.
Dayanýþma Örnekleri
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
167
Varoþlarda yaþanan dayanýþma örgütlenmelerinden örnekler vermek gerekirse, hergün yaþanan yüzlerce ayrýntýda dayanýþmayý aramak gerekmektedir.
168 YOKSULLUK
Ýþsizlik, Esnek Çalýþmaya Karþý Dayanýþma Örneðin, semt insanlarý genellikle taþeron firmalarýn bolca bulunduðu semt atölyelerinde düzensiz, kayýtsýz, güvencesiz çalýþmaktadýrlar ve sýk sýk iþ deðiþtirmektedirler, iþten çýkarýlmaktadýrlar. Bu giriþ çýkýþlarda çeþitli hak kayýplarýyla karþý karþýya gelmektedirler. Baðcýlar Dayanýþmaevinde bu tür sorunlar sýk sýk gündemleþmekte, benzer sorunlarla yüz yüze gelen çoðu genç iþçiler, kendi aralarýnda sorunlarýna çözüm yollarý aramaktadýrlar. Genellikle iþverenin ikna edilerek yanlýþ davranýþýndan vazgeçirilmesiyle sonuçlanan bu giriþimler olumlu bir etki yaratmaktadýr. Ýþ yerleri sorunlarý, iþçi haklarý konusunda sürekli bilgilenmeler yapýlmaya çalýþýlmaktadýr.
”Spor Hepimizin Hakký” Spor yapmanýn ve saðlýklý olmanýn bir hak olduðu görüþünü savunan Baðcýlar ve Esenler Dayanýþmaevi gençliði semtlerindeki boþ arsalarý ýslah ederek her yaþtan semt insanýnýn yararlandýðý spor alanlarýný faaliyete açarak 4 yýldýr düzenli olarak turnuvalar düzenlemektedirler. Turnuvalara her yaþtan kadýn erkek mahalleliler katýlmakta ve ödül olarak ‘sevilen kitaplar’ daðýtýlmaktadýr.
Paralý Eðitim, Saðlýk uygulamalarýna karþý Dayanýþma Parasýz Toplu Kayýt, kitap dayanýþmalarý, saðlýk dayanýþmalarý en temel ihtiyaçlarýn parayla yapýlýr olmasýna karþý oldukça önemlidir. Fuat Soylu Ýlköðretim Okulu’ndaki kayýtlarda uygulanmýþ olan, velilerin topluca giderek parasýz kayýt yaptýrma uygulamalarý çok baþarýlý olmuþtur. Üniversite öðrencileri yardýmýyla Dayanýþmaevlerinde pek çok kurs ve yaz okullarý düzenlenmektedir. Gençler yazýn, kahve ve sokaklarda deðil; üretici ve paylaþýmcý bir ortamda bilgilenerek ve eðlenerek zaman geçirebilmektedir. Okmeydaný Dayanýþmaevinde saðlýk taramalarý ve saðlýkçýlarýn ev ziyaretleri þeklinde yapýlan saðlýk dayanýþmasý kýsmen de olsa dayanýþmanýn karþýlýklýlýðý ilkesine göre þekillenmiþtir. Okmeydaný’ndan kadýnlar da saðlýk emekçilerinin ‘kadroya geçme taleplerini gündemleþtirmek, özelleþtirmeyi protesto etmek’ için hastane bahçesinde yaptýklarý eylemleri desteklemiþlerdir.
Kültürel Çalýþmalar, Çeteleþmelere ve Uyuþturucuya Karþý Onur ve Adalet Dayanýþma çoðu zaman çevre sorunlarý, kültürel etkinlikler, eðitim, saðlýk, giysi ve akla gelen her konuda dayanýþma organizasyonlarýyla beraber yürütülmekte, Dayanýþmaevleri semtin ayný zamanda kültürel ihtiyaçlarýna cevap veren kurumlar olarak iþlevlendirilerek emekçi mahallelerinde kahve, köþebaþý ve ev üçgeninin dýþýnda yaþam aktiviteleri sunmaktadýr.Bir örnek sunmak gerekirse, Mustafa Kemal mahallesinde yapýlan film gösterimlerinin geliriyle yoksul ailelere kömür alýnmýþtýr. Müzik gruplarý oluþturulmakta,
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
169
tiyatro ve halk danslarý ekipleri kurulmaktdýr. Dayanýþmaevlerine gore “Toplumsal çürüme, uyuþturucu, çeteleþme gibi mahallelerde görülen sorunlarla mücadele edilmesinin bir ayaðý da bu çalýþmalardýr. Maddi yetersizlikler nedeniyle, “kendini kurtaran kaptan” anlayýþý hakim olabilmekte, çýkar için her þeyi mübah sayan bir kültür geliþebilmektedir. Adalet, onur, dayanýþma deðerlerimiz korumak gerekmektedir. Yardým almak için herkesin kendini yoksul ve gariban göstermeye çalýþtýðý TV programlarý ve yardým kuruluþlarýnýn mantýðý bu anlamda reddedilmellidir.”
Deprem ve Dayanýþma Körfez depreminde Dayanýþmaevleri’nden emekçiler birleþerek Gölcük’te saðlýk taramalarý, depremzede çocuklara çadýr sýnýflarda eðitim, depremzedelerin taleplerini örgütlü bir þekilde gündemleþtirmeleri için ihtiyaç duyduklarý dernekleþme konusunda çalýþmýþlardýr. Ýstanbul’un varoþlarýndan deprem bölgesine gönderilmek üzere verilen erzaklarýn saðlýklý daðýtýlmasýný gerçekleþtirmiþlerdir. Ýstanbul’da ise ilkyardým seminerleri, emekçi semtlerinde uzman kiþilerin çaðýrýldýðý ‘Deprem nedir?’ panelleri, arama kurtarma seminerleri düzenlenmiþtir. Dayanýþmaevlerinin hazýrladýðý ‘Deprem nedir?’ kitapçýðýný mahallelerde daðýtarak deprem sorunuyla mücadelede iç dayanýþma geliþtirilmeye çalýþýlmýþtýr.
Okmaydaný Deneyimi Omeydanýnda 1997’de ‘Bar-pavyon’ eylemleri olarak baþlayan süreç daha sonra Susurluk’ta açýða çýkan devlet-siyasetçi-mafya üçgenine tepkiler þeklinde sürmüþ, çeþitli yerel sorunlarý da gündeme alarak nispeten düzenli toplantýlarla kurumlaþmaya çalýþýlmýþtýr.Toplantýlara orta-ileri yaþta kadýn ve erkeklerin de katýlýmý saðlanarak karar süreçlerinde yer almalarý hedeflenmiþtir. Bir süre sonra katýlýmcý bir anlayýþla oluþturulan Halk Meclisi semtte çekim merkezi olmaya baþlamýþtýr. Fýrýn mafyasýnýn ekmek fiyatýný düþük tutmak isteyen kadýn bakkalý tehdit etmesinin ardýndan kadýn bakkalýn sorununu Halk Meclisine getirmesi veya okulda çete tarafýndan oðlu dövülen bir ailenin, çözüm için Halk Meclisine baþvurmayý tercih etmesi gibi örnekler çoðalmýþtýr... Öte yandan semt insanlarýnýn giriþimi devlet baskýsýyla da karþýlaþmýþtýr...Çalýþmalar basýndan ve aydýnlardan ilgi görerek gündeme girmeyi baþarmýþtýr... Ancak, konjonktürün deðiþmesi, devlet baskýlarýnýn had safaya çýkmasýyla beraber semt sakinlerinin yapýlan etkinliklere katýlýmý azalmýþtýr. Ayrýca toplantýlarda açýða çýkan anlayýþ ve öncelik sorunlarýyla ilgili sýkýntýlar örgütlülüðün daðýlmasýnýn belirleyici nedeni olmuþtur.Dayanýþmaevleri çalýþanlarýna gore ”Bunda en önemli pay yerel sorunlara çözüm gücü olma-
170 YOKSULLUK
ya çalýþan ve halk inisiyatifini, halk iradesini öne çýkaran örgütlenme tercihlerinin, baþka aidiyetlerin ihtiyaçlarýna göre politik dayatmalarýn etkisiyle terkedilmesindedir. Baþlangýçta halk hareketinin geliþmesindeki avantajlar, alýþkanlýklar ve kestirmecilikten kaynaklý hatalara düþülmesiyle dezavantaja dönüþmüþtür.” Halkýn anlýk ve kýsa süreli olarak gündelik sorunlarý etrafýnda yanyana gelmeleri ve sorunlarýna çözüm aramalarý herzaman mümkün olmaktadýr. Örneðin bir kaza anýnda yol kesme ve üst geçit talep etme, baz istasyonlarýna mahallelerde geliþen eylemler, gecekondu yýkýmýna karþý eylemler gibi. Bu eylemlerin anlýk ve kýsa süreli olmalarý biryana her kesimin hesapsýz yanyana geliþi ve ortak bir amaç için güç birliðinin gerçekleþmesi daha ileri adýmlar için de moral ve umut vermektedir.. Yine 98 yýlýnda yýkým söylentileriyle birlikte baþlayan eylemlilikler Okmeydaný halkýný bu sefer bütün kesimleriyle yanyana getirmiþ, lazý, romaný, alevisi, sünnisi, türkü, kürdüyle beraber eylemler, paneller ve çeþitli etkinlikler düzenlenerek yýkým sorununa çözüm yollarý birlikte aranmýþtýr. Sonuç ve “Kapitalizmle Mücadele Olarak Dayanýþma” Yoksulluk sorunuyla mücadele kapitalist sistemle mücadeledir. Ancak baþta da bahsettiðimiz gibi küresel yoksulluðu yaratanlar (IMF,Dünya Bankasý gibi) yoksulluðu en çok konuþanlar oldular. Yoksulluk konusunda yapýlan araþtýrmalar, konferanslar, yayýnlar için fonlar tahsis ettiler. Yoksulluðun derinleþmesine ve yaygýnlaþmasýna hizmet edecek pek çok projeye imza attýlar. Halkýn kendi örgütleri olarak Dayanýþmaevleri, “yoksulluðu konuþmasý gerekenlerin yoksullar olduðundan” yola çýkarak 19 Ocak 2003 tarihinde Yoksulluk ve Ýþsizlikle Mücadele Kurultayý düzenledi. Emekten yana aydýnlar, akademisyenler, sivil toplum örgütleri, demokratik kitle örgütleri ve sanatçýlar yoksul halkla ayný platformda sorunlarý tartýþtýlar, çözüm yollarý aradýlar. Gözlemlediðimiz kadarýyla çeþitli zorluklar sýk sýk dayanýþmaya emek harcayanlarýn durup geriye bakmalarýný ve ‘ben doðru bir þey mi yapýyorum?’ sorusunu kendilerine sormalarýna neden olmuþ. Zaman zaman dayanýþmanýn karþýlýklýlýk ilkesini hayata geçirmedeki zorluklar, varoþlarda hayatý yeniden örgütlemenin yükü, yavaþ geliþen mücadelenin yarattýðý sabýrsýzlýk, sürekli emek vermek ve çok az moral bulmaktan kaynaklý zorluklar sýkýntýlara neden olmuþ. Etnik farklýlýklar kimi zaman halkýn birlikte davranmasýnýn önüne geçebilmektedir. Dayanýþmaevleri sitesinde yer alan ifadeyi burada alýntýlarsak: “Refah devletinin ve toplumsal hizmetlerin geri çekildiði bir dönemde, toplumsal ör-
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
171
gütlenmelerin piyasa kurallarý içinde yeniden iþlevlendirildiði bir dönemde, emekçi yoksul halkýn devlet ve sermaye ile bütünsel siyasi mücadelesi anlamýnda düþünüldüðünde Dayanýþma temelli yaklaþýmlar yoksulluk sorunuyla doðru tarzda mücadele yollarý geliþtirilmesinin abecesidir. Devlet ve sermaye ile bütünlüklü bir mücadele olarak, ortak yasamýn ilk adýmý olarak anlamlýdýr. Adalet ve eþitlik isteyen bizler bu gücü ve olanaðý ancak dayanýþmanýn toplumsallaþmasý ile elde edebiliriz.” Dayanýþmaevleri’nin anlayýþý bu noktadan incelemeye deðer görünmektedir. Dayanýþmaevleri “yoksul, emekçi kesimlerin hem hayatýn yükünü paylaþmasýnda hem de geleceðine sahip çýkmasýnda rol almaktadýr.” anlayýþýný sahiplenmektedir. “Yoksulluðun nedenlerini sorgularken, halkýn kendi sorunlarýna doðrudan sahip çýkmasýnýn önünü açmaktadýr. Adalet ve eþitlik isteyen bizler bu gücü ve olanaðý ancak dayanýþmanýn toplumsallaþmasý ile elde edebiliriz. Dayanýþmaevleri bu anlamda halkýn kendi iradesinin, yaratýcýlýðýnýn, kendi sosyal alanlarýný ve organizasyon gücünü geliþtirebilmesinin de bir adýmý olarak iþlev göreceði düþünülebilir.” Sonuç olarak özgün bir deneyim olarak Dayanýþmaevleri deneyimi “yoksulluk sorunu” üzerine yapýlacak tartýþmalarda güncel yaþamý iktidar hedefiyle bütünleþtirmeye çalýþan bir özörgütlenme olarak mutlak önemsenmesi ve incelenmesi gereken bir deneyim olarak öne çýkmakta.
Kaynaklar Dayanýþma Evleri Sitesi, www.dayanismaevleri.org, 2003. Toplum ve Bilim Dergisi, Küreselleþme, Sosyal Politika ve Adalet, sayý 92, Bahar 2002. ( N.Özbek’in ve A.Makal’ýn Makaleleri) Toplum ve Bilim Dergisi, Yoksulluk ve Yoksunluk, sayý 89, Yaz 2001. (M.Koray’ýn, N.Erdoðan’ýn, A.Buðra’nýn makaleleri) Þenses, Fikret, Küreselleþmenin Öteki Yüzü : Yoksulluk, Ýletiþim Yay, 2001. Iþýk, O, Pýnarcýoðlu, M. Nöbetleþe Yoksulluk(Sultanbeyli Örneði), Ýletiþim Yay, 2001. Yoksulluk Halleri Türkiye’de Kent Yoksulluðunun Toplumsal Görünümleri , Derleme, Demokrasi Kitaplýðý (WALD) Erder, Sema, Kentsel Gerilim (Enformel Ýliþki Aðlarý Alan Araþtýrmasý) , um:ag Yayýnlarý, 1997 Yoksulluk, Þiddet ve Ýnsan Haklarý, TODAIE Yayýnlarý (Derleme). Sönmez, Mustafa, 100 Göstergede Kriz ve Yoksullaþma, Ýletiþim Yayýnlarý, 2002.
172 YOKSULLUK
UNFPA Report 2002: People, Poverty and Possibilities 2002 Raporu: Ýnsan, Yoksulluk ve Olasýlýklar)
( BM Nüfus Fonu
Castells, Mauel, Kent, Sýnýf, Ýktidar, Bilim ve Sanat Yay, 1997. Üstündað, Nazan , Ehlileþtirilmiþ Yoksulluðumuz, Millileþtirilmiþ Yolsuzluðumuz: Bir Esenyurt Hikayesi , Cogito Dergisi, Bahar 2003.
Yoksullukla Mücadelede Yerel Bir Dost: Dost Eli Adnan Arý Dost Eli Yardýmlaþma ve Dayanýþma Derneði Kurucu Üyesi, KONYA e-posta:
[email protected]
Öz
M
aalesef ülkeler zenginleþdikçe yoksul sayýsý azalmýyor, aksine daha da artýyor. Biz de Konya’da bir dernek kurarak, gücümüzü birleþtirip, insanlara daha faydalý, olmaya karar verdik. 2001 Kasým ayý sonunda 8 arkadaþ derneðimizi kurduk ve 2002 Ocak ayýnda aktif hale geçtik. Gelen yardým malzemelerini bir maðaza halinde düzenlemeyi düþündük ve maðazada fakirlere zevk ve bedenlerine göre daðýtým yapma imkaný doðdu. Baðýþlanan elbise ve ayakkabýlarý orada sergiledik. Kullanýlmýþ giyim malzemelerini paketleyerek kenar mahallelere ve köylere gönderdik. Þu an giyim maðazamýzda kullanýlmýþ elbise bulunmamaktadýr. Bu elbise maðazamýz halka açýk deðil ve parayla satýþ yapýlmýyor. Ekmek ve et baðýþlarýný yapacak kiþilerle irtibat kurup taze gýda daðýtýmýný da yapmaya baþladýk. Þu an itibariyle günde yaklaþýk 20 – 25’e yakýn fakir aile temsilcisine gýda yardýmý yapýyoruz. Ayrýca, Gýda Marketimiz, elbise maðazamýzda olduðu gibi halka açýk deðildir, sadece tespit edilen fakirlerin girebileceði ve kendilerine tahsis edilen meblað kadar bedava alýþveriþ yapabildikleri bir yerdir. Türkiye’de ilk defa olarak gerçekleþtirdiðimiz bu yardým daðýtým sistemiyle fakir çok mutlu bir þekilde dua ederek marketten ayrýlýyor. Konya belediyesi saðlýk müdürü, ilaçlarýmýzý daðýtmayý kabul etti. Þu an bize baðýþlanan tüm ilaçlarý doktor ve saðlýk memuru denetiminde ihtiyaç duyan ailelere daðýtýyoruz. Eksik ilaçlarý da hayýr sever eczane sahiplerinin imkanlarýyla takviye edip ulaþtýrýyoruz. Bize gelen nakdi yardýmlar da var. Bunlar ihtiyaç sahibinin durumuna göre nakit olarak daðýtýlýyor. Konya’nýn, hatta Türkiye’nin ilk yerel televizyonu, SUN TV, yardým faaliyetlerini tanýtmak amacýyla bizimle program yapma teklifiyle geldi. Her hafta bir saatlik program yayýný baþladý. Medyanýn da desteðiyle Dost Eli yardýmlarýný artýrarak devam ettirecektir. Anahtar Kelimeler: Dost Eli, Konya, fakir, yardým, yoksulluk.
Abstract
U
nfortunately, as the countries are getting richer, the number of the poor people is also increasing. In order to help the poor people , we decided to found an aasociation in Konya. In Nov. 2002 eight of us officially founded it and activated in Jan 2002. When the donations grew, we established a store to exhibit the clothing and shoes. Used clothing were sent to the outskirts of the city and to the villages. Now in our store only the poor people come to make shopping free of charge. For foodstuff we also established a market that
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
173
the poor people can provide their basic necessities. It is also not open to public, but only for the poor. This is a system that is achieved for the first time in Turkey. Poor people are also very happy for this kind of distribution of the donations. For the medicine, the physician of the municipality agreed to distribute our donations. The required medicine is provided by the donations of the pharmacists. There are also cash donations, which are distributed in cash as well. A local TV channel Sun TV offered to make TV programs weekly, to introduce our donations. With the help of the media, the activities of Dost Eli association in Konya will continue with increasing speed. Keywords: Dost Eli, poor, donation, poverty, Konya.
Ý
nsanlýðýn yaradýlýþýndan bu yana oluþan yoksulluðu gidermek için sürekli fikirler sunulmuþ, tartýþmalar yapýlmýþ, çareler aranmýþtýr. Bunlar kâh hayata geçirilmiþ, kâh lafta kalmýþ. Ama fakirlik için bir þeyler yapamasa da içinde bir ukde kalmýþtýr insanoðlunun. Tarihte neler yapmýþ insanoðlu ve atalarýmýz? Fakir ailelere aþevleri vasýtasýyla sýcak yemek daðýtmýþ, sokakta kalan, barýnacak yeri olmayanlar için barýnma yerleri, darülacezeler kurmuþ, düþkün muhtaç ve mazlumlar için hakikaten takdire þayan ve örnek teþkil edecek emsalsiz müesseseler kurmuþ. Þimdi de devletimiz yeþil kart vasýtasýyla Türkiye’nin tüm hastanelerinde fakirlerin saðlýk problemlerini çözüyor, Çocuk yuvalarý, yurtlar ve huzur evleri kurup onlarýn dertlerine derman oluyor. Kýzýlay vasýtasýyla çok sayýda fakire sýcak yemek daðýtýyor. Afete maruz kalanlara gýda, çadýr ve saðlýk yardýmlarý saðlýyor. Her ülkede bu þekilde yardýmlar sürüyor. Yoksulluðu gidermek için her devlet çok büyük rakamlar harcýyor, ama maalesef ülkeler zenginleþdikçe yoksul sayýsý azalmýyor, aksine daha da artýyor ve yoksulun hali daha trajik hale geliyor. Açlýktan,soðuktan ve hastalýktan ölen insan sayýsý daha da artýyor ve koliler içinde yaþamaya baþlayan yoksullar türüyor. Yoksulun zenginlere ulaþýp ihtiyacýný talep etmesi de bir o kadar zorlaþýyor, zengin ulaþýlmaz hale geliyor.
174 YOKSULLUK
Yoksullukla mücadele iki yolla olur. Birincisi uzun vadeli eylem planý, ikincisi ise kýsa vadeli ve acil olan eylem planý. Uzun vadeli eylem planý þu olmalý bence: Üretim sektöründe faaliyet gösterdiðimden, insanlarýn neden muhtaç hale düþtüklerini izledim. Birçok gözlemlediðim olaylar, þahýslar oldu. Bu tespitlerim neticesinde fakirliðin bir kader olmadýðýný, kah ilmi, kah mesleki eðitim eksikliklerinden kaynaklandýðý gözlemledim. Ýnsanlar gençliklerinde, gençliðin verdiði güç ve dinamizmle bedensel güce dayalý aðýr iþlere yöneliyorlar. Asgari ücrete nazaran yüksek sayýlabilecek iþlerde gençliðini bitirerek yaþlýlýk baþlangýcý olan 40-50 yaþlarýna gelince de hafif iþlerde bile çalýþamayacak duruma gelip muhtaç duruma düþüyor. Geçmiþteki peygamberlerden olan Hz. Davut devlet reisi olduðu süre içerisinde halkýn içine tebdili kýyafet dolaþýrmýþ ve bir gün tebdil-i kýyafet ile halkýn içinde dolaþýrken orta yaþlý bir adama ’’ Davut nasýl biri ‘’ diye sormuþ. O da ‘’ Davut iyi biridir, lakin devletten aldýðý maaþla ailesini geçindiriyor‘’ demiþ. Hz. Davut bu tenkide çok üzülüp Allah’a yalvararak kendisine bir meslek ihsan etmesi için dua etmiþ. Allahü teala da duasýný kabul ederek Hz.Davut’a demiri avucunda hamur gibi yoðurup istediði þekli verebilme mucizesini ihsan etmiþ. O günden sonra Hz. Davut ailesini demircilikten kazandýðý para ile geçindirmiþtir. Her peygamberin mutlaka bir mesleðinin olduðu bilinen bir gerçek. Bu konudan çok etkilenen Osmanlý þehsadeleri de, ilmi eðitimleri yanýsýra mutlaka mesleki eðitime tabi tutularak mutlaka hepsinin birer meslek sahibi olmalarý mecburiyeti getirilmiþtir. Bizler de mutlaka çocuklarýmýza ilmi eðitimlerini aksatmadan mesleki bir eðitim vermeliyiz. Bu kendi yaþamalarý için de ekonominin güçlenmesi için de çok gereklidir. Hele genç kýzlarýmýza meslek edindirme konusunda daha bir önem göstermeliyiz. Genç kýzlarýmýza ne ilmi eðitim, ne mesleki eðitim ne de bir el becerisi veriliyor. Ne de ev dýþarýsýna çýkartýlýyor. Bu þekilde evlendiriliyor ve þansýzlýk bu ya, eþi ölünce veya ondan boþanýnca yaþamýn tüm acýmasýzlýðýyla, tabiri caizse -kafeste büyüyen muhabbet kuþu misalikarþý karþýya kalýveriyor. Bir de eþler birbirine en zor gününde desteklerini esirgememeliler, en zor günlerinde onlarý yalnýz býrakmamalýdýrlar. Üretimin gücünü yansýtan küçük bir örnek vereyim, A.B.D. Savunma Bakaný Irak harbinin mali boyutunu anlatan 16 sayfalýk bir rapor sunmuþ. Raporda savaþýn 720 saat sürdüðünü ve 917 milyar dolara mal olduðunu bildirmiþ. Bu rakam A.B.D. nin 2001 yýlýnýn toplam üretim bedelinin sadece ve sadece 46 dakikasýna tekabül ediyormuþ.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
175
Ülkenin üretimi bu boyutlarda olduðu zaman yoksulluk biter mi? Bence bitmiyor. Ve bitmiyor da zaten, A.B.D. nin nüfusunun % 20 si yoksul ve % 8’i evsiz, hava karardýktan sonra kaldýrýmlarda kutular içinde uyuyor. Nasýl siyah ve beyaz yaratýldýysa, iyi ve kötü var ise, gece ve gündüz birbiriyle yarýþ ediyorsa, sýcak ve soðuk yeryüzü varoldukça var olacaksa ZENGÝN VE YOKSUL OLACAKTIR ! . Peki bizler ne yapmalýyýz kýsa vadeli eylem planýnda?
Dost Eli Yardýmlaþma Derneði’nin Kuruluþu Bizler de boþ durmadýk ve 10-12 arkadaþ bu fakirler için bir þeyler yapamamanýn ezikliði içindeyken, hiç olmazsa manen bir þeyler yapma arzusuyla Konya’da dernek kurarak, gücümüzü birleþtirip, birlikten kuvvet doðar felsefesiyle insanlara daha faydalý, daha verimli olmaya karar verdik. Ýlk iþ olarak, ülkemizde yardým toplama ve daðýtma iþinin bir dernek ya da vakýf çatýsý altýnda yapýlmasý kanunla belirlendiðinden, 2001 Kasým ayý sonunda 8 arkadaþ derneðimizi kurduk. 2002 Ocak ayýnda aktif hale geçtik. Ýkinci aþamada bire bir ziyaretler baþlatýp, hedeflerimizi, amaçlarýmýzý anlatarak üyeler almaya baþladýk. 2. ayýmýzda haber bülteni çýkardýk. Bugüne kadar 6 bülten yayýnlamýþ bulunuyoruz. Bu bültenlerle ziyaretlerimiz sürdü. Elbette olumlu tepkiler alarak yardýmlarýmýz sürdü. Esnaf ziyaretlerimiz hýzla sürerken gerek yeni, gerek kullanýlmýþ, ama çok düzgün elbiseler geliyordu. Bu ziyaretlerimizin ulaþýmýný saðlama güçlüðünü gören birkaç esnaf hemen bir minibüs tahsis etti. Bu suretle ziyaret ve hizmetler büyük bir hýz kazandý.
Giyim Maðazasý Havalarýn ýsýnmaya baþlamasýyla depomuzdaki elbiselere güve veya fare geleceðini, elbiselerin koli ve çuvallarda deforme olacaðýný düþünerek bir depo tutup maðaza halinde düzenleme fikrini ortaya attým. Orada fakirlere zevk ve bedenlerine göre daðýtým yapmak mümkün olacaktý. Yönetimin onayýyla bir ay içinde maðazayý faaliyete geçirdik. Bize baðýþlanan elbise ve ayakkabýlarý orada sergiledik. Elbette sadece bir kýsmýný sergileyebildik. 7. ayda faaliyete geçirdik ve 2002 sonuna kadar orada sadece tespit edip ihtiyaçlý olduðuna kanaat ettiðimiz ve sadece ihtiyaçlý kiþilerin girebildiði 2.500’e yakýn kiþiye elbise ayakkabýnýn yanýsýra kýrtasiye malzemesi de daðýttýk. Kullanýlmýþ giyim malzemelerini paketleyerek kenar mahallelere ve köylere gönderdik ve göndermeye devam ediyoruz. Þu an giyim maðaza-
176 YOKSULLUK
mýzda kullanýlmýþ elbise bulunmamaktadýr. Bu elbise maðazamýz halka açýk deðil ve kesinlikle parayla satýþ yapmýyoruz. Bu maðaza fikri, fakirler tarafýndan o kadar beðenildi ki, gözlerindeki mutluluk görülmeye deðerdi. O duygu ve sevinci mutlaka görmelisiniz. Yardým yapan esnaf tarafýndan da çok beðenildiðinden þimdi bir çok esnaf elindeki seri sonu, takýmý eksik giyim eþyasýný maðazamýza getiriyor, ya da bize haber vererek almamýzý istiyor. Þu an kapasitemizin çok üzerinde giyim eþyasý geliyor.
Gýda Malzemesi Gýda daðýtýmýnýn aslî ihtiyaçlardan biri olduðu tartýþýlmaz. Bu konudaki yardýmlarýmýzýn daðýtýmý poþetle baþladý. Arabalara sýðmadýðýndan, koliyle istifin daha kolay olacaðýný düþünerek koli sistemine geçtik. Kolilerin içinde yaklaþýk 16 kalem gýda maddesi ancak sýðýyordu, fakat elimizde 50’ye yakýn gýda vardý. Ve hele yaz günü daðýtým sýrasýnda bilhassa peynir bir gün içinde acýyýveriyordu. Taze gýda, sebze, et ve ekmek verecek çok yardýmsever vardý. Bunlarý daðýtmakta çok zorlanýyorduk ve düzenli olmuyordu. Daha da önemlisi, aylýk gýda kolisi daðýtýmlarýnda gönüllülerin ve bizlerin aksatmalarý oluyordu. Tabii bu da bizleri çok rahatsýz ediyordu.
Market Bu duruma bir çare ararken bir market açma fikrini önerdim. Bu fikir üzerinde çok tartýþtýk 2002 Aðustosu’nda önerdiðim fikir, Kasým ayýnýn sonunda yönetimden karar çýkmasýyla hayata geçti. Hemen bir yer tutup 2003 baþýnda faaliyete geçirdik. Elimizde bulunan 50’ye yakýn çeþit malzemeyi sergiledik. Ekmek ve et baðýþlarýný yapacak kiþilerle irtibat kurup taze gýda daðýtýmýný da yapmaya baþladýk. Þu an itibariyle günde yaklaþýk 20 – 25’e yakýn fakir aile temsilcisine gýda yardýmý yapýyoruz. Kiþi ayaðýmýza kadar gelip aldýðý yardýmý götürmekte zorlanýyor gibi görünse de, dilediðini ve evinin acil ihtiyacýný temin etme þansý yakaladýðýný düþünerek onun bu yorgunluðuna deðdiðini gözlerindeki ýþýltýdan çok kolay anlayabiliyoruz. Gözlerindeki bu ýþýltýyý görmek gerçekten çok güzel. Marketimiz, elbise maðazamýzda olduðu gibi halka açýk deðildir, sadece tespit edilen fakirlerin girebileceði ve kendilerine tahsis edilen meblað kadar bedava alýþveriþ yapabildikleri bir yerdir. Marketimizde kesinlikle dýþarýya parayla satýþ yapmýyoruz. Zira bize gelen yardýmlarýn takasý ya da satýþý, yardým-severlerin rýzasý olmadýðýndan mümkün deðil. Türkiye’de ilk defa olarak gerçekleþtirdiðimiz bu yardým daðýtým sistemiyle fakir çok mutlu bir þekilde dua ederek marketten ayrýlýyor. Yardýmsever
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
177
esnaf, bu daðýtým sisteminden hoþnutluðunu, raflardan eksilen mallarý takviye etmek ve tamamlamak suretiyle gösteriyor. Ýþin asýl esprisi de þudur: fakirin evine gelen yardým poþeti ve kolisinden rencide olmasýný ortadan kaldýrmýþ olduk. Verilen yardýmý Konya’nýn büyük marketlerinin isminin yazýlý olduðu poþetlere koyup veriyoruz. Yardýmý alan kiþi bu marketlerin poþetleriyle evine girerken komþularýna karþý mahcup olmuyor. Asla yardýmlarýmýzý kendi derneðimizin poþetleriyle vermiyoruz. Zaten kendi adýmýza bastýrdýðýmýz poþetimiz yok.
Saðlýk Fakirin isteði sadece elbise, ayakkabý ve gýda mý? Elbette ki hayýr. Yeþil kartlý hastalarýn tedavisi devletimiz tarafýndan yapýlýyor ama bunlar çoðu zaman reçetedeki ilaçlarýný temin edemiyor. Biz de bu eksikliði gidermek için bir çalýþma baþlattýk. Derneðimizin üyeleri ve gönüllülerimiz sayesinde yüklü ilaç baðýþý aldýk ve halen de ilaç baðýþlarý gelmeye devam ediyor. Ýlk aylarda ilaç daðýtýmlarý çok sýkýntýlý ve zor oldu. Ýlaçlarýn muadilini ya da miadý dolan ilaçlarý seçecek eczacý veya eczacý kalfasý bulmakta zorlandýk. Bir çok çareler aradýk. Ama en sonunda Konya belediyesi saðlýk müdürüyle görüþmem esnasýnda, ilaçlarýmýzý daðýtma teklifimizi kabul etti. Þu an bize baðýþlanan tüm ilaçlarý doktor ve saðlýk memuru denetiminde ihtiyaç duyan ailelere daðýtýyoruz. Eksik ilaçlarý da hayýr sever eczane sahiplerinin imkanlarýyla takviye edip ihtiyaç sahiplerine ulaþtýrýyoruz. Elbette saðlýk dalýndaki yardým bununla kalmýyor. Muayene hususunda da çok ihtiyaç var. Bunlarý da Konya’daki birçok doktor ve özel hastahaneler vasýtasýyla hallediyoruz. Saðlýk hizmetlerimizi bununla sýnýrlandýrmadýk. Bir çok hastanýn gerek þehir dýþý gerek þehir içi nakli hususunda talepler geldi. Aracýmýz müsait olduðu için hemen seyyar bir sedye temin ettik. Þimdi hasta nakli konusundaki talepleri aracýmýzla seyyar sedye vasýtasýyla hiç zorlanmadan yerine getirmeye çalýþýyoruz.
Nakdî Yardýmlar Çok dikkat ettiðimiz ve hassasiyet gösterdiðimiz önemli bir konu da bize gelen nakdi yardýmlar. Yardýmseverlerimizin tek istediði, bize verdikleri nakdi yardýmlarýn hiç eksilmeden bir an önce fakirlerin ellerine ulaþtýrýlmasý. Kurulduðumuz 2002 yýlýnda bizlere þartlý olarak baðýþlanan yaklaþýk 10 milyar lirayý, titizlikle listemizde bulunan ihtiyaç sahibi 200 aileye eþit miktarda birkaç gün içinde hemen daðýttýk. 2003’ün ilk 5 ayýnda ise derneðimize þartlý olarak baðýþlanan yaklaþýk 15 milyarýn daðýtýmýný da ayný titizlikle ve hýzlý bir þekilde yerine getirdik. Bu kez tespit ettiðimiz ve aciliyetine göre deðer-
178 YOKSULLUK
lendirdiðimiz fakir ailelerin, kesilen elektriklerini, sularýný, telefonlarýný açtýrdýk; hatta evlerine gelen hacizleri kaldýrarak maddi ve manevi rahatlýk saðladýk. Bize gelen baðýþýn türü ne olursa olsun, bir baþka þeyle deðiþim yapmýyoruz. Yani gelen yardýmlardan nakiti nakit, gýdayý gýda, giysiyi giysi olarak daðýtýyoruz.
Eþya Yardýmý Evi yanan, evinde eþyasý eksik olan ve yeni evlenecek gençlerin ev eþyasý konusunda da çalýþmalarýmýz sürdü, sürüyor da. Evine yeni moda mobilya alanlarýn çok temiz olmak þartý ile kullanmadýklarý fazla ev eþya baðýþlarýný da kabul ediyoruz ve acil eþya bekleyenlere hemen daðýtýmlarýný yapýyoruz. Evlenecek kiþilere ise çok temiz eþya, yahut elimizde olmayan bir kalem olan eþyalarý ise yenisini temin etmek kaydýyla veriyoruz. Çok büyük depomuz olmasa da ev eþyasý ve beyaz eþya konusunda hatýrý sayýlýr sayýda ki ailelerinin ve yeni evlenecek kiþilerin ihtiyaçlarýný depolamaya fýrsat býrakmadan hemen karþýlamaktayýz. Kullanýlmýþ eþya kabul ettiðimiz ve bunlarý ihtiyaç sahibi kiþilere ulaþtýrdýðýmýzý bir çok yardýmsever kiþiler bizlere kullanýlmýþ beyaz eþya ve ev eþyalarýný ya getiriyorlar, yada bizlere bildiriyorlar. Yeni evlenecek gençlerimizin takýlarý da hayýrsever sarraflar tarafýndan karþýlanýyor ve bizzat niþanlarýna katýlýp onlarýn mutlu günlerine þahitlik ediyoruz.
Basýn Yayýn Ýlk kurulduðumuz aylarda arkadaþlarla radyo ve televizyon programý vasýtasýyla insanlara ulaþma çabalarýmýz oldu. Ama basýndan müsbet netice alamamýþtýk. O zamanlar arkadaþlara dedim ki, “Biz ilk önce faaliyet gösterelim o zaman televizyonlar bizle program yapmak isteyecekler” diye latife yapmýþtým. Nitekim de öyle oldu. Konya’nýn, hatta Türkiye’nin ilk yerel televizyonu, SUN TV Program müdürü, bizimle program yapma teklifiyle geldi. Çekim, sunucu, montaj ve yayýnlamak onlardan, fakir ailelerin tespiti, araç temini ve yardýmlar bizden olmak üzere her hafta bir saatlik programa baþladýk. Bu suretle halktan da çok olumlu tepkiler alýyoruz ve almaya da devam ediyoruz. Bir buçuk senede bu kadar hýzla büyümenin tek sýrrý þudur: Burayý dernek olarak deðil de bir özel þirket olarak gördük hep. Çalýþmalarýmýz ve harcamalarýmýzý hep bu felsefeyle götürdük. Neredeyse hiç nefes
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
179
almadýk. Hiçbir ihtiyaç sahibini geri çevirmedik. Elbette çok büyük meblaðlara ulaþan müracaatlarý karþýlamamýz mümkün deðil. Yardým kriterimizde esas unsur ailedir. Müracaatlarý alýrken illaki aile olmasýna dikkat ediyoruz. Aile bazýndaki müracaatlarý deðerlendirmeye tabi tutuyoruz ve ilk önce ailenin içindeki çalýþabilecek kiþileri tespit edip onlarý üretken hale getirmeye çalýþýyoruz. Ýþ bulduktan belli bir süre sonra kendi ayaklarý üzerinde duruncaya kadar yardým ediyoruz. Eðer çalýþmamakta direnen kiþi bulduðumuz iþe devam etmezse yardýmý hemen kesiyoruz. Ailelere “sedye olma” mantýðý deðil de “baston olma” mantýðýyla yardýmlara devam ediyoruz. Yardýmlarýmýz; neden baston niteliðinde? Konya’da eskiden beri faaliyet gösteren bir çok yardým kuruluþu mevcut. Belediyeler, valilik, kaymakamlýk, vakýflar, dernekler de yardým ediyor. Sýkýntýlý insanlara hepsi birer miktar yardým ediyor. Biz hepsiyle iyi diyalog içerisindeyiz. Listelerimizi sürekli onlarla karþýlaþtýrýyoruz. Deniz Feneri Derneði’ne de listemizi fakslamýþtýk. Çakýþan ayný isimdeki kiþiler belirlenerek ortaklaþa istiþare neticesinde yardým edip etmeyeceðimizi bir karara baðlýyoruz. Ayný isimlerin % 70’i istismarcý ve bu iþi meslek haline getiren kiþilerden oluþuyor. Bu þekilde dikkat edilirse kaynaklarýmýzý daha muhtaç diðer ailelere kaydýrma imkaný doðmuþ oluyor. Bu çalýþmalarýmýzda, Türkiye genelinde tarafsýzca daðýtým yapan ve Türkiye’nin en geniþ kitlesine ve her bucaðýna bulaþan “Deniz Feneri Derneði” örnek oluþturdu. Bizlere manevi desteklerini hiç esirgemediler. Kuruluþumuzun 9. ayýnda Deniz Feneri Derneði Yönetimine nezaket ziyaretimiz olmuþtu. O gün tanýþma ve bilgi alýþ veriþi yapmýþtýk. Çok verimli bir ziyaret olmuþtu. Biz o günden sonra çok önemli mesafeler katettik, daha çok disiplinize olduk. Konya Büyükþehir Belediye Baþkaný bizim çalýþmamýzý inceledi ve ‘’Amatör ruhla baþlamýþsýnýz, çalýþmalarýnýz ve hizmetleriniz profesyonel hizmet haline dönüþmüþ” diyerek iltifatlarýný belirtti. Buradan Deniz Feneri Derneði’nin tüm ekibine, Tüm Konya Belediyeliklerine, mülki erkana, doktorlarýmýza, hastahanelere, eczanelerimize, esnaf ve memur tüm kiþi ve kuruluþlarýmýza teþekkürlerimizi bildirir, hürmetler sunarým. Zira bu kuruluþta herkesin bir emeði, herkesin bir tuðlasý var...
180 YOKSULLUK
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
181
Yoksulluðu Yenmek Ýçin Acil Plan Þener Özþahin Ýktisatçý, SHP Kurucu Üyesi e-posta:
[email protected]
Öz
S
HP tarafýndan hazýrlanan Yoksulluðu Yenmek Ýçin Acil Plan 3 yýl içinde; (1) günlük minimum 2450 kalori üzerinde beslenme ve diðer temel gereksinimlerini karþýlayacak þekilde günde 2 dolarlýk yoksulluk sýnýrýnýn altýnda hiçbir yurttaþýn kalmamasýný, (2) yýlda yaklaþýk 1,5 milyon kiþinin sigortalý geçici iþ projelerinde istihdamýný ve (3) “mikro kredi” sistemiyle baþta kadýnlar olmak üzere iþ kurmak isteyenlere ve küçük iþletme sahiplerine finans desteði saðlanmasýný, meslek ve beceri kazandýrma eðitimi verilmesini hedeflemektedir. Plan, kamu alanýnda katýlým ve proje aðýrlýklý yeni bir örgütlenme modeli sunmaktadýr. Planýn yýllýk kamu giderleri 5,1 milyar dolardýr. Buna karþýlýk gerekli ek kaynaklarýn, yeni vergi salýnmadan ya da mevcut vergi oranlarý artýrýlmadan; kayýt dýþý ekonominin gerçekçi bir bölümünün vergilendirilmesi, vergi kaçaklarýnýn belli oranlarda denetlenmesi ve dolaylý vergilerde gelir artýrýcý indirimlerle saðlanabileceði saptanmýþtýr. Anahtar Kelimeler: SHP, yoksulluk, acil, plan, projeler
Abstract
S
HP’s Emergercy Plan to Overcome Poverty aims within 3 years for; (1) placing all citizens above the $2 per day poverty line by providing them the minimum 2450 cal/day and other essential needs, (2) employment of 1.5 million persons annually in temporary work projects under social security, (3) providing financial support through “micro credit” system to small business initiators and owners (priority going to women), as well as training for vocation and skill acquirement. The Plan introduces a new organization model for public administration putting major emphasis on participation and projects. The total annual public expenditures of the Plan is estimated to be $ 5.1 billion. Without resort to levying new taxes or increasing the rates of the existing ones, the additional revenue sources required to this end are found attainable merely by taxation of a realistic part of the unregistered economy, recovering a part of the tax evasions and augmenting total tax revenues by decreasing some indirect (sales) tax rates.
182 YOKSULLUK
Keywords: SHP, Poverty, emergency, plan, projects
Yoksulluðun Tanýmý :
Y
oksulluk, bireylerin yeterli beslenme, barýnma, öðrenim-eðitim, saðlýk olanaklarýndan ve toplum içinde kendi kaderlerini belirleyen tercih ve kararlarda söz sahibi olma özgürlüðünden yoksunluðu olarak tanýmlanabilir. Yoksullar bu taným gereði, haklarýný arama ve eþit sosyal fýrsatlarý kullanabilme konumunda deðildirler. Güçsüzlükleri nedeniyle sömürüye açýk, hastalýklar, kazalar, ekonomik kayýplar ve doðal afetler karþýsýnda korunmasýzdýrlar. Mutlak Yoksulluk, insanýn salt yaþamýný sürdürübilmesi için günde en az 2450 kaloriyi ve gerekli diðer besin bileþenlerini saðlayamamasý olarak tanýmlanýrken, göreli yoksulluk, toplumdaki belli birey ve kesimlerin yaþam ve geçim standartlarýnýn diðerlerine göre daha düþük olduðunu gösteren bir kavramdýr. Dünya Bankasý’nýn 1993 yýlý satýnalma gücü pariteleri esas alýnarak küresel boyutta mutlak yoksulluk, günde 1 ve 2 dolarlýk gelir düzeyi altýndaki yaþam koþullarý olarak 2 kümede belirlenmiþtir. Dünyada Yoksulluk: Günümüzde, geliþmekte olan ülkelerin çoðu çetin yoksulluk sorunlarýyla karþý karþýyadýr. Ayný sorun en geliþmiþ ülkelerde de görülmektedir. Dünya nüfusunun %20’sini oluþturan 1,2 milyardan fazla insan günde 1 dolarlýk mutlak yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþamaktadýr. Bütün dünyada gelir daðýlýmý eþitsizliði büyümektedir. 1990’lý yýllarda artan ve hýzlanan küresel sermaye hareketleri baðlamýndaki yapýsal uyum programlarý sonucu, çoðu ülkede kamunun sosyal harcamalarýnýn azaldýðý IMF verileriyle doðrulanmaktadýr. Birleþmiþ Milletler ve Dünya Bankasý gibi uluslararasý kuruluþlarýn yoksulluk konusunda son yýllarda daha duyarlý olduðu, çözümler üretmeye çalýþtýðý gözlemlenmektedir. Dünyada yoksullukla savaþým konusunda bir yanda sürdürülebilir büyüme ve istihdam olanaklarýnýn arttýrýlmasý, gelir daðýlýmýnýn iyileþtirilmesi, sosyal devlet harcamalarýnýn arttýrýlmasý ve etkenleþtirilmesi gibi uzun vadeli ve köklü politikalar, diðer yanda yoksulluðun artan boyutlarý ve aciliyeti karþýsýnda doðrudan yardým politikalarý uygulanmaktadýr. Doð-
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
183
rudan yardým; nakit transferi, ayni yardýmlar, kredi ve kamu yatýrým programlarý biçiminde olmaktadýr. Türkiye’de Yoksulluk : DPT tarafýndan 1997’de yaptýrýlan çalýþmada Türkiye’de nüfusun %13’ü asgari beslenme standardýnýn, %24,4’ü de asgari tüketim kalýbýnýn altýnda yaþamaktadýr. Dünya Bankasý 2000 yýlý raporuna göre Türkiye nüfusunun %2,5’i günde 1 dolarlýk geçim sýnýrýn altýnda yaþamaktadýr. Günde 2 dolarlýk sýnýrýn altýnda yaþayanlarýn nüfusa onarý ise %18 olarak verilmiþtir. 8. Beþ Yýllýk Kalkýnma Planý’na göre toplam nüfus içinde mutlak yoksullarýn oraný %11,8’dir. Türkiye’de halen gelir daðýlýmý olaðanüstü boyutlarda eþitsizdir. Birleþmiþ Milletler Kalkýnma Örgütü’nün ‘Ýnsani Geliþmiþlik Endeksi’ne göre Türkiye, 174 ülke arasýnda 1995 yýlýnda 69. sýrada iken 1999 yýlýnda 86. sýraya gerilemiþtir. Türkiye’de yoksulluk çalýþmalarý 2001 ekonomik krizi öncesine aittir. Kriz sonrasý döneme iliþkin yeterli veri olmamakla beraber, yoksulluðun ve iþsizliðin daha da arttýðý açýk ve kesindir. Türkiye’de Yoksullukla Savaþým : Türkiye’de yoksullukla savaþým etkinlikleri, merkezi kamu yönetiminin yaný sýra, belediyeler, il özel idareleri, özel vakýflar, sivil toplum örgütleri, özel kuruluþ ve kiþilerce yapýlmaktadýr. Elde edilebilen bilgiler ýþýðýnda merkezi yönetimin bu alandaki toplam harcamalarý, Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi’nin öðrenci burslarý ile birlikte 1999’da 1,5 milyar dolar, 2000’de 1,9 milyar dolar, 2001’de ise 1,5 milyar dolar olmuþtur. Yoksullukla savaþýma harcandýðý öðrenilebilen kamu kaynaklarý toplamýnýn 2001 yýlý itibarýyla GSMH’ya oraný yalnýzca %0,85’dir. Kamunun bilgi edinilemeyen harcamalarýyla birlikte bu oranýn yaklaþýk %0,9 olduðu sanýlmaktadýr. Türkiye’nin 2001’de yoksullukla savaþýma ayýrdýðý kamusal ve özel kaynaklarýn tamamýnýn ise GSMH’nýn en çok %1,7’si olduðu tahmin edilmektedir. Merkezi yönetimde yoksullukla savaþým etkinlikleri; Sosyal Yardým ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu (SYDTF), Saðlýk Bakanlýðý (yeþil kart uygulamasý), Milli Eðitim Bakanlýðý ve Kredi ve Yurtlar Kurumu, Emekli Sandýðý, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK), Vakýflar Genel Müdürlüðü ve Maliye Bakanlýðý aracýlýðýyla yürütülmektedir. Kuruluþ amacý ve iþlev alaný tamamýyla yoksullukla savaþým olan SYDTF’na, 19862000 döneminde 7,73 milyar dolar tutarýnda gelir taahhüt edilmiþ, ancak bunun yaklaþýk yarýsýnýn bütçenin öteki harcamalara kaydýrýlmasý nedeniyle gerçekleþen gelir yaklaþýk 3,90 milyar dolarda kalmýþtýr. Kamuda adý geçen kuruluþlar aracýlýðýyla yürütülen çalýþmalar yeterli ve etken deðildir. Kurumlar ve etkinlikler arasýnda yeterli iþbirliði, eþgüdüm ve tutarlýlýk yoktur. Bu nedenle, müdahale edilmemiþ alanlar olabilmekte, ayný ya da benzer etkinlikler farklý kuruluþlarca yürütülmektedir. Sivil Toplum Örgütleri, yerel yönetimler ve özel kesimin karar, proje ve uygulamalara katýlý-
184 YOKSULLUK
mý saðlanmamaktadýr. Yetki, görev, sorumluluk tanýmlarý ve iþleyiþinde düzeltmeler gerekmektedir. Bilimsel çalýþma anlayýþý ve standartlar eksiktir. SHP’nin Yoksulluk Konusuna Temel Yaklaþýmý : Bugün ülkemizin içinde bulunduðu koþullar itibarýyla, yoksullukla savaþým ve bu kapsamda sosyal yardým ve dayanýþmanýn en etken biçimde yaþama geçirilmesi SHP’nin program hedefleri, taahhütleri ve sosyal devlet anlayýþý çerçevesinde öncelikli bir yere sahiptir. Yoksulluk sorununun uzun vadeli çözümü ve dýþlanmasýnýn temelinde istikrarlý ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme, yapýsal dönüþüm ve adil bir gelir bölüþümünün yattýðý tartýþýlamaz. Ne var ki, bugün Türkiye’de yaþayan milyonlarca insanýn uzun vadeli politikalarýn sonuçlarýný bekleyecek güç ve olanaklarý kalmamýþtýr. Bu nedenle mutlak yoksulluk çizgisinin altýnda kalan yurttaþlara hem doðrudan yardým saðlayacak, hem de onlarý ekonomik deðer üreten bireyler olarak topluma yeniden kazandýracak spesifik bir programa acil olarak gereksinim vardýr. Yoksulluðu Yenmek Ýçin Acil Plan - Hedefler ve Kapsam : SHP yoksulluðu yenmek için üç yýllýk bir acil plan hazýrlamýþtýr. Plan, yoksullukla savaþým için bir yanda mevcut örgütsel aksama ve yetersizlikleri ortadan kaldýracak, ‘yurttaþýn yönetim paydaþý’ olmasý anlayýþý uyarýnca her aþamada tam katýlýmcý yeni bir örgütlenme modelini, diðer yanda doðrudan yardým, toplumsal yatýrým projeleri ve bunlarla ilgili yýllýk kamu bütçeleri büyüklükleri ile ek kaynak önerilerini içermektedir. Plan, 3 yýlýn sonunda temel olarak þu hedeflerin gerçekleþmesini öngörmektedir: • Dönem sonunda günde 2 dolarlýk yoksulluk sýnýrýnýn altýnda hiçbir yurttaþýmýz kalmayacaktýr. Bu ayný zamanda dönem sonunda tüm yurttaþlarýmýzýn günlük 2450 kalorinin üzerinde bir beslenme olanaðýna kavuþmalarý ve öteki temel gereksinimlerini karþýlayabilmeleri demektir. • Çeþitli kuruluþlarca gerçekleþtirilecek geçici istihdam projelerine net 1000 dolar/kiþi düzeyinde yardým/katký yapýlacaktýr. Bu suretle yýlda yaklaþýk 1,5 milyon kiþiye sigortalý geçici istihdam olanaðýnýn yaratýlmasý planlanmaktadýr. • “Mikro Kredi” sisteminin iþletilmesi yoluyla baþta kadýnlar olmak üzere, iþ kurmak isteyenlere ve küçük iþletme sahiplerine kredi desteði saðlanacak, meslek ve beceri kazandýrma eðitimi verilecektir. Yoksulluðu Yenmek Ýçin Acil Plan – Örgütlenme : Yoksullukla savaþým için tasarlanan yeni örgütlenmenin omurgasýný Toplumsal Dayanýþma Kurumu (TDK) oluþturacaktýr. Bu kurum merkezde, Baþbakanlýða baðlý özel bütçeli bir kuruluþ olacak, taþradaki bütün il ve ilçelerde örgütlenecek ve yukarýda deðinilen aksaklýklarýn giderilmesi için halen çeþitli kuruluþlarca verilen
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
185
hizmetleri esas olarak kendi yapýsý içinde toplayacaktýr. TDK’nun karar uygulamalarýna yurttaþlarýn sivil toplum örgütleri aracýlýðýyla katýlýmlarý saðlanacaktýr. TDK’nun tabandaki en uç hizmet birimi, mahallelerde ve merkez köylerde kurulacak olan Halk Merkezleri olacaktýr. Meslek edindirme ve beceri kazandýrma eðitimi bu merkezlerde yoðunlaþtýrýlacak, her türlü parasal ve ayni yardýmlar bu merkezler aracýlýðýyla verilecektir. Merkezde ayrýca, ülke çapýnda konuyla ilgili plan ve politikalarýn en üst karar mercii ve kamu kuruluþlarýyla sivil toplum örgütleri arasýndaki iþbirliði ve eþgüdümü saðlayacak en üst organ olarak Yoksullukla Savaþým Yüksek Kurulu (YSYK) ile sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve TDK temsilcilerinin iþbirliðiyle proje deðerlendirme ve seçimi konularýnda baðýmsýz çalýþacak bir Proje Deðerlendirme Kurumu (PDK) oluþturulacaktýr. Yeni örgütlenme içinde yardým ve hizmetlerin kimlere, hangi ölçüde ulaþtýðýnýn saptanmasý ve olasý yolsuzluklarýn önlenmesi, yurttaþ kimlik numarasý ile birey bazýnda bilgilerin bilgisayar aðý ortamýnda izlenmesi suretiyle saðlanacaktýr. TDK, ilgili kuruluþlar ve yoksullukla savaþým iþlevi 3 yýllýk Acil Plan dönemi ile sýnýrlý deðil süreklidir. Acil Plan döneminden sonra da, yeni koþullara uyarlanmýþ plan, program ve bütçelerle yurttaþlarýmýz sürekli olarak yoksulluk çizgisinin üzerinde, en azýndan bir ‘yurttaþlýk geliri’ düzeyinde tutulmaya çalýþýlacaktýr. Ayrýca, kimsesiz çocuklar, yaþlýlar, engellilerin durumu, büyük kent yoksulluðu ve diðer sosyal eþitsizlikler de sosyal dayanýþma ve hizmetlerde süreklilik gerektirmektedir. Yoksulluðu Yenmek Ýçin Acil Plan – Bütçe ve Kaynaklar : Plan’da, yoksullukla savaþýmda belirlenen hedefler doðrultusunda gereksinim duyulan yýllýk bütçe büyüklüðü tahmini için þu yol izlenmiþtir: Günde 2 dolarlýk sýnýrýn altýnda yaþayan yaklaþýk 15 milyon yoksulun, bu durumdan kurtarýlmalarý için devlet bütçesinden kiþi baþýna ortalama 0,75 dolar tutarýnda doðrudan yardým yapýlmasý gerektiði belirlenmiþtir. Buna göre, yýllýk doðrudan yardým bütçesi 4,1 milyar dolar tutmaktadýr. Buna her yýl geçici istihdam projelerine katký ile meslek ve beceri kazandýrma programlarý için gereken 1 milyar dolar da eklendiðinde, herbir yýl için gereksinilen yoksulluk bütçesi 5,1 milyar dolara ulaþmaktadýr. Diðer yanda, devlet bütçesi gelirlerinde yeni vergilere veya vergi oranlarýnda artýþa baþvurmaksýzýn, çok ihtiyatlý varsayýmlarla toplam ne kadar artý kaynak yaratýlabileceði hesaplanmýþtýr. Hesaplamalarda devlet bütçesi toplam gelirleri ve vergi gelirleri, 2003-2005 yýllarý GSMH hedeflerinin belli yüzdeleri olarak alýnmýþtýr. Buna göre; (1) Yaklaþýk 50 milyar dolara vardýðý tahmin edilen kayýt dýþý ekonominin 3 yýl içinde 20 milyar dolarlýk bölümünün kayýt altýna alýnacaðý varsayýmýyla ilk yýl 1, ikinci yýl 2,5 ve üçüncü yýl
186 YOKSULLUK
3,5 milyar dolar, (2) vergi kaçaklarýnýn kýsmen denetimi yoluyla ilk yýl 1,4, ikinci yýl 1,75 ve üçüncü yýl 2,21 milyar dolar, (3) Verginin tabana yayýlmasý kapsamýnda bazý ÖTV/KDV vergilerinin düþürülmesi yoluyla da ilk yýl 1 milyar, ikinci yýl 540 milyon ve üçüncü yýl 570 milyon dolar ek vergi geliri öngörülmüþtür. Devlet bütçesinde bu artýþlarla birlikte toplam kaynaklar 3 yýl için sýrasýyla 5,36, 6,91 ve 8,49 milyar dolarý bulmaktadýr. Sonuç olarak, önerilen ek kaynaklarla, yýllýk 5,1 milyar dolar olarak hesaplanan yoksulluk bütçesi rahatlýkla karþýlanabilmektedir. Gereksinilen yoksulluk bütçesinin (1) saðlanan ek vergi gelirleri ile birlikte devlet bütçesi toplam gelirlerine oraný ilk yýl %7,5, ikinci yýl %6,8, üçüncü yýl %6,4, (2) GSMH’ya oraný ilk yýl %2,5, ikinci yýl %2,3, üçüncü yýl %2,2’dir. Yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ile özel kesimin yoksullukla savaþým için harcamalar toplamýnýn GSMH’ya oranýnýn % %0,85 olarak kalacaðý varsayýmýyla, yoksullukla savaþýma ayrýlan kamusal ve özel toplam kaynaklarýn GSMH’ya oranlarý 3 yýl için sýrasýyla %3,4, %3,2 ve %3,1 olmaktadýr. Yoksullukla savaþým için bütçede ayrýlan kaynaklarýn amaç dýþý kullanýlmalarý mutlaka önlenmelidir. Yoksullukla savaþým kapsamýnda kamu maliyesi kapsamýnda yapýlacak bütün harcamalarýn tek bir baþlýk altýnda toplanabilmesi ve izlenebilmesi gerekmektedir. Maliye Bakanlýðýnda “Kamu Mali Yönetim Projesi” kapsamýnda yürütülen “Yeni Bütçe Kod Yapýsý” çalýþmalarý bu açýdan yararlý ve önemlidir.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
187
Yoksulluðun Tüketilmesinde Ticaret Odalarýnýn Rolü-Konya Örneði Ahmet Poçanoðlu Konya Ticaret Odasý Yönetim Kurulu Üyesi e-posta:
[email protected]
Öz
Ü
lkemizde yaþayan insanlar arasýndaki gelir dengesinin bozukluðu, sosyal adaletsizliði oluþturmakta ve insanlar arasýnda eðitim, saðlýk, iþ hayatý ve sosyal imkanlar konusunda bir çok alanda eþitsizlikleri meydana getirmektedir. Ýnsaný merkeze koyan yeni bir kalkýnma modeli ile iþsizliði azaltarak, yoksulluk ortadan kalkacak ve bu yönde yapýlacak çalýþmalar sayesinde elde edilecek refahý toplumsal tabana yaymak mümkün olacaktýr. Ülkemizde kiþi baþýna düþen milli gelirin arttýrýlmasýnda ve ülkemiz insanýnýn toplumsal refaha ulaþmasýný saðlamada; yatýrým, üretim ve istihdam artýþlarýna dayalý, büyümeyi hedefleyen ve reel sektörü destekleyen çalýþmalarýn önemi büyüktür. Geçmiþte; Ahilik, Lonca, Gedik olarak yedi asýrdýr süren yerli-ahlaki, ticari bu kurumlarýn kapanmasý, ayný sahanýn boþ býrakýlmasýna izin vermemekte ve bu süreci Ticaret Odalarý tamamlamaktadýr. Konya Ticaret Odasý; ekonomik yönden yatýrým ortamýnýn iyileþtirilmesine büyük önem vererek giriþimcilerin önündeki engellerin kaldýrýlmasý yönündeki çalýþmalarýn takipçisi olmuþtur. Bu doðrultuda ekonomik olarak büyüme ve kalkýnma saðlanarak, yoksulluk oranlarý azaltýlacak ve toplumsal refah elde edilecektir. Konya, yoksulluðun önlenmesinde tarihte olduðu gibi bugün de yoðun bir çaba içerisindedir. Anahtar Kelimeler: Ticaret Odasý, yoksulluk, ekonomik kalkýnma, sosyal adalet, toplumsal refah.
Abstract
D
isorderedness at income balace among people who live in our country makes up social injustice and it brings into being inequality of education, health, business life and social oppurtunities about a lot of area. Decreasing unemployment by a new economic development programme which put human into center of itself, poverty will disappear and it will be possiable that the wealth obtained after the works can be spread out on social base. Works which support manufacturing sector, focus development and based investment, manufacturing and increasing employment are very important. In the past, domestic-moral constitutions of named Ahilik, Lonca and Gedik have been during seven century and they were closed, but Chambers Of Commerce have not permitted being emty of their places, and Chambers Of Commerce filled in their places. The Konya Chamber Of Commerce, giving very big importance to be well investment environment economical, has been follower of works about doing away with obstracle on entreprisers. From this point of view economical development and growing can be carried out and thus poverty rates will be reduced and so-
188 YOKSULLUK
cial wealth will be abtained. Konya is in very intensive effort about preventing poverty as well as history. Key Words : Chamber Of Commerce, Poverty, Economic Development, Social Justice, Wealth Of Sociate
Y
oksullukla mücadelede Türkiye ve dünya açýsýndan bakýldýðýnda, ne ülkemizde ne de dünya da birkaç ülke dýþýnda yoksullukla mücadelede ne tam net bir istatistik, ne de bilimsel verileri mevcuttur. Yani aç ve yoksulunu tanýmayan acýmasýz bir dünyada yaþýyoruz. Yüzyýl boyunca yoksullukla mücadele çabalarý incelendiðinde can sýkýcý bir manzara ortaya çýkmaktadýr. Özellikle Çin ve Doðu Asya’nýn diðer bazý kýsýmlarýnda olmak üzere, önemli ilerlemeler söz konusu olsa da sefalet derecesinde yoksulluk bir çok Geliþmekte Olan Ülke de azalmaksýzýn sürüp gitmektedir. Bir çok ülkede genellikle istikrarlý bir siyasi konjonktüre sahip olan ve iç çatýþmalarýn söz konusu olmadýðý ülkelerde büyüme ve yoksulluðun azaltýlmasýnda önemli ilerlemeler gerçekleþtirilmiþtir. Ancak mevcut ilerleme oraný gelecek 15 yýlda yoksullarýn yaþamasýný önemli ölçüde iyileþtirmek için hala çok yavaþtýr. Ayný zamanda yoksullar ile zenginler arasýndaki açýk, sadece gelirlerde deðil; bunun yaný sýra eðitim ve saðlýk alanlarýnda da oldukça büyüktür ve büyümeye devam etmektedir. Dünya Bankasý tarafýndan yapýlan en son deðerlendirme mevcut durum tersine çevrilmedikçe 2015 yýlýna kadar aþýrý yoksulluk (günde bir dolardan daha az) içinde yaþayan kiþilerin oranýný yarý yarýya azaltmak da dahil olmak üzere yaygýn bir þekilde desteklenen Uluslararasý Kalkýnma Amaçlarýna ulaþýlamayacaktýr. Yoksulluðun azaltýlmasýna yönelik tehdidin boyutu yýldýrýcý niteliktedir. Gelecek 25 yýlda dünya nüfusunun, birçoðu Geliþmekte Olan Ülkeler’de ve yeni geliþen ekonomilerde olmak üzere, yaklaþýk 2 milyar kiþi civarýnda artacaðý tahmin edilmektedir. Ül-
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
189
keler kalkýnmak için planlý çabalara giriþmezlerse bu kiþilerin çoðunluðu yoksulluk içinde bir yaþama mahkum olacaklardýr. Yoksullukla mücadelede bir duraðanlýðýn olduðu konumdaki endiþeler son yýllarda kalkýnma ve borç stratejilerinin yoðun bir þekilde tekrar gözden geçirilmesine neden oldu. Ulusal hükümetler, Dünya Bankasý, Uluslararasý Para Fonu, Birleþmiþ Milletler kurumlarý, bölgesel kalkýnma bankalarý, sivil toplum kuruluþlarý ve birçok dernek bu çabalarda aktif bir þekilde yer almaktadýrlar. Dünya Saðlýk Örgütü’nün verilerine göre dünya nüfusunun 2025 yýlýnda 9 milyar, 2150 yýlýnda ise 11-12 milyar arasýnda bir rakamda sabitleneceði öngörülmektedir. Yýllara Göre Dünya Nüfusundaki artýþlara bakýldýðýnda ise; • 1850 yýlýnda 1 Milyar • 1930 yýlýnda 2 Milyar • 1960 yýlýnda 3 Milyar • 1976 yýlýnda 4 Milyar • 1987 yýlýnda 5 Milyar • 2002 yýlýnda 6.7 milyarlýk bir nüfusa sahip olmuþuz Yine Yapýlan araþtýrmalar da gösteriyor ki: dünyada 8.7 milyar hektarlýk tarým ve orman alanýnýn dörtte biri son 50 yýlda yok edilmiþ, dünya balýk kaynaklarýnýn yüzde 70’i ortadan kalkmýþ, baþta kötü beslenme olmak üzere dünyada her yýl 5 yaþýn altýnda 11 milyon çocuk hayatýný yitirmektedir. Türkiye’nin yoksulluk profiline baktýðýmýzda ise; Türkiye’de, resmi olarak tanýmlanmýþ bir yoksulluk sýnýrý yoktur. Mutlak yoksulluk sýnýrýnýn altýnda kalmamak için kiþi baþýna aylýk gelirin 27.5 ABD $ tutarýnda olmasý gerektiði tahmin edilmektedir. DPT’nin saptadýðý yoksulluk sýnýrý verilerine göre, Türkiye nüfusunun yüzde 14.2’si yoksul kategorisine girmektedir. Yine Türkiye, Ýnsani Geliþmiþlik Düzeyi açýsýndan sýralanan 173 ülke arasýnda 85., “Orta Geliþmiþlik Düzeyi” gösteren 84 ülke arasýnda ise 32. sýrada yer alýyor. 5 yaþ altýnda yeterli beslenemeyenler % 8, günde 1 Dolarla geçinen nüfus %2.4 (Mutlak yoksulluk), günde 2 Dolarla geçinen nüfus %18 (Yoksulluk) olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Bu rakamlarý vermemin sebebini þöyle açýklamak istiyorum:
190 YOKSULLUK
Dünyada bütün kaynaklar kýttýr. Bu kaynaklarýn iþlenmesi, kullanýlabilir hale getirilmesi büyük önem taþýmaktadýr. Kýt olan kaynaklarýn kullanýmýnda ve daðýlýmýnda da elbette büyük sýkýntýlar yaþanmaktadýr. Global olarak baktýðýmýzda; Hýzla artan dünya nüfusunun yanýnda, güçlü ülkelerin güçsüz ülkeleri sömürge altýna almasý, ülkemizde olduðu gibi dünyanýn birçok ülkesinde görülen gelir daðýlýmý adaletsizliði yoksulluðu körükleyen en önemli etkenlerin baþýnda gelmektedir. Açlýk ve yoksullukla boðuþan dünyada yaþam her geçen gün biraz daha zorlaþmaktadýr. Bu nedenle Ýnsanoðlu kýt kaynaklarý etkin ve adaletli kullanmak zorundadýr. Türk halkýnýn satýn alma gücü ve yoksulluk seviyesi ne yazýk ki Cumhuriyetin ilk kurulduðu savaþ sonrasý dönemi aratýr bir seviyeye gelmiþtir. DÝE tarafýndan belirlenen açlýk sýnýrlarýnýn altýnda bulunan toplum kesimlerinin sayýsý giderek çoðalmaktadýr. Türkiye OECD ülkeleri arasýnda gelir daðýlýmý en bozuk olanlardan biridir. Bunun yanýnda kiþi baþýna düþen milli geliri Avrupa ülkeri içerisinde yaklaþýk 2100 dolarla çok düþük seviyededir. Yaþam standardý farkýnýn açýlmasý, toplumsal huzuru bozmakta, toplumu oluþturan bireylerin eðitim, saðlýk ve toplumsal ihtiyaçlarýný karþýlama noktasýnda eksiklikler yaþanmakta, bu eksikliklerin giderilemeyiþi kutuplaþmaya, umutsuzluk duygusunun yaygýnlaþmasýna yol açmaktadýr. Ülkemizde yaþayanlar arasýndaki gelir dengesinin bozukluðu sosyal adaletsizliði getirmekte ve insanlar arasýnda eðitim,saðlýk, iþ hayatý ve sosyal imkanlar konusunda bir çok alanda eþitsizlikler oluþmaktadýr. Devletin asýl olan görevi vatandaþýnýn ihtiyaçlarýný en üst düzeyde karþýlamaktýr. Ýnsaný merkeze koyan yeni bir kalkýnma modeli ile iþsizliði azaltarak, yoksulluk ortadan kalkacak ve bu yönde yapýlacak çalýþmalar sayesinde elde edilecek refahý toplumsal tabana yaymak mümkün olacaktýr. Dünya Bankasý’nýn yayýmladýðý Küresel Kalkýnma Raporu’na göre Türkiye nüfusunun en zengin yüzde 10’luk bölümünün gelir ya da tüketimden aldýðý pay yüzde 32.3’tür. Buna karþýlýk nüfusunun en yoksul yüzde 10’luk kesimi ise gelir ya da tüketimden aldýðý pay sadece yüzde 2.3 seviyelerindedir. Ayrýca ülkemizde uluslararasý yoksulluk sýnýrý altýnda yaþayanlarýn nüfusa oraný ise yüzde 18’dir. Gelir daðýlýmdaki uçurumlara yönelik sosyal politikalar üretilmelidir. Gelir daðýlýmýnýn Türkiye’de bu derecede adaletsiz olmasý, ekonomik sorunlarýn yanýnda özellikle ekonominin bir ölçüde kayýt dýþýnda kalmýþ olmasýndan kaynaklanmaktadýr.
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
191
Ticaret Odasý olarak amaçlarýmýzdan bir tanesi de ülkemizde kiþi baþýna düþen milli geliri 10-15 bin dolar seviyelerine çýkararak, ülkemiz insanýnýn toplumsal refaha ulaþmasýný saðlamaktýr. Milli gelirin Avrupa ülkeleri seviyelerine çýkmasýnýn; üretim ve ekonomik büyüme sayesinde gerçekleþeceðini biliyoruz. Türkiye ekonomisinde yatýrým, üretim ve istihdam artýþlarýna dayalý, büyümeyi hedefleyen ve reel sektörü destekleyen çalýþmalar hýzlý bir þekilde uygulamaya geçirilmelidir. Bu konuda Hükümetimizin ilgili bakanlýklarý ve Türkiye Odalar Borsalar Birliði nezdinde yapýlmakta olan Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantýlarýnda ülkemizin hýzlý bir þekilde kalkýnma ivmesi kazanmasý ve ekonomik alanlarda büyük atýlýmlar gerçekleþtirmesi için yapýlmasý gerekenleri biz yetkililere aktarmaktayýz. Bu görüþmeler çerçevesinde uygulamaya geçirilecek çalýþmalarla yatýrým ortamý iyileþtirilerek üretimi, istihdamý artýrýcý sonuçlar alýnacak ve toplumumuzun sadece belirli kesimlerini deðil, elde edilecek ekonomik iyileþme ile bütün halkýmýz fayda saðlayacaktýr. Böylece üretim çalýþmalarý konusunda üyelerimizin devamlý olarak koordinasyonunu saðlayarak, onlarýn talep ve gereksinimlerini karþýlamak suretiyle meydana gelecek ekonomik hareketlilik sayesinde iç pazardaki canlýlýðýn yanýnda ihracatta da artma olacaktýr. Bunun yanýnda üyemiz olan tüccar ve sanayicilerimiz, ürettiði ürünleri düzenlemiþ olduðumuz fuar organizasyonlarýyla hem iç hem de dýþ piyasalarda tanýtma imkaný bulabilmektedir. Düzenlenen fuarlar ile tüccar ve sanayicilerimiz pazar paylarýný artýrmakta böylece ihracat sayesinde ülkemize büyük girdiler saðlamaktadýrlar. KOBÝ’lerin gelecekte doðru bir organizasyon, inandýrýcý ekonomik politikalar, teþvik ve ýsrarlý kararlar sayesinde Türkiye ihracatýnýn dinamosu olacaðýný düþünüyoruz. Ayný zamanda ihracat sayesinde, ürünlerin yetiþtirildiði bölge de ayrýca kalkýnma, geliþme saðlayacak ve bölge halkýnýn iþ alanlarý da geniþleyecektir. Ekonomik yönden yatýrým ortamýnýn iyileþtirilmesine büyük önem vererek giriþimcilerin önündeki engelleri kaldýrýlmasý en baþta vergi yükünü azaltarak ve vergiyi tabana yaymakla mümkün olacaktýr. Devlet vergiyi tabana yayarak daha fazla vergi toplayabilecektir. Vergi gelirlerindeki artýþ devletin halka vereceði hizmetle paralel olduðundan dolayý halkýn alacaðý hizmet de buna baðlý olarak artacaktýr. Zengin yeraltý kaynaklarýna sahip olan Türkiye, bu doðal kaynaklarý iþler hale getirerek hem sanayimize hammadde saðlayacak, hem de kaynaklarýn çýkarýldýðý fakir bölge halkýný iþ alaný açýlmasýna yardýmcý olacaktýr.
192 YOKSULLUK
Bizler sahip olduðumuz kültür ve medeniyet gereði fakir ve yoksulunu hiçbir zaman aç ve açýkta býrakmamýþ bir neslin devamýyýz. Devlet ve halk olarak kültürümüzün yanýnda inandýðýmýz dinin yükümlülükleri içerisinde de devamlý yardýmlaþma ve dayanýþmaya önem verilmiþ, bu baðlamda birçok vakýf, dernek ve kurum oluþturulmuþtur. Tarihimizde Selçuklu Devleti zamanýnda oluþturulan Ahilik Teþkilatý günümüzün küçük ve orta iþletmeleri için temel kaynaklardan biri ve 21. Yüzyýlýn sivil toplum örgütlerine örnek olacak bir teþkilattýr. Temeli 10. yüzyýla dayanan, 13. yüzyýlda Anadolu’da kökleþmiþ olan Ahilik, tarihi ve sosyo-ekonomik zorunluluklarýn ortaya çýkardýðý mesleki, dini, ahlaki bir Türk esnaf birliðidir. Ahilik kuruluþlarý; çevresel ve toplumsal karakterini korumuþ, üretici ve tüketici iliþki ve baðlarýný en iyi biçimde düzenlemeyi kendilerine amaç edinmiþlerdir. Bütün bu özellikleriyle Ahilik teþkilatý, ayný zamanda sosyal hayatla birlikte ekonomik hayatý da yönlendiren günümüzde hala geçerliliðini koruyan, bugünün þartlarýnda bile bir çok ülkede saðlanamamýþ adaletli, verimli ve son derece güzel bir sistemi Türk toplumuna kazandýrmýþ bir KÜLTÜR’dür. Ahilik, lonca, gedik olarak yedi asýrdýr süren yerli-ahlaki, ticari bir kurumun yetersiz kalmasý, ayný sahanýn boþ býrakýlmasýna izin vermemektedir. Onun için bu teþkilatlarýn kaldýrýldýðý yerden itibaren yeni bir kurumlaþma süreci baþlamýþ ve bu süreci Ticaret Odalarý tamamlamýþtýr. Selçuklular ve Osmanlýlar döneminde kurulan vakýflar fakir ve yoksullarý gözetiminde “veren elin alan eli görmeyeceði” bir þekilde düzenleme yaparak, o dönemin zenginleri bu yerlere güçleri nispetinde yardýmda bulunurlar, fakir, aç ve yardýma muhtaç insanlar da buraya gelir, ihtiyaçlarý kadar para alýrlardý. Bizim bu geleneðimiz yüzyýllarca devam etti. Ancak son dönemde maalesef küreselleþme ve buna baðlý olarak kapital evrensel kültür oluþturma çabalarý sayesinde dünyada ve Türkiye’de böyle insanlarýn sayýlarýnýn azaldýðýný, bu duygu ve düþüncelerin köreldiðini üzülerek görüyoruz. Konya hepinizin bildiði gibi Hz. Mevlana’nýn þehri, sevgi ve hoþgörü mesajlarýnýn evrensel boyutlarda dünyaya taþýndýðý önemli merkezlerden birisidir. 10 bin yýllýk tarihinde hep önemli misyonlarý üstlenmiþ Konya, Ýslamiyetin kabulünden önce ve sonra bir çok medeniyeti aðýrlamýþ, Selçuklulara
Yo k s u l l u k v e S i v i l To p l u m K u r u l u þ l a r ý
193
baþkentlik yapmýþ, tarihinde fakir ve yoksullara yardým eden birçok vakfýn, derneðin ve aþevlerinin merkezi olmuþtur. Konya bu konuda çok hassastýr. Kendi fakirini ve yoksulunu koruyup, gözeten, tarihte olduðu gibi bugün de okullar, hastaneler, aþevleri, kimsesiz ve yoksul barýnma evleri, gençleri evlendirme vakýflarý, fakir ve yoksul öðrencilerin eðitimini karþýlamak için pek çok dernek ve vakýf bulunmaktadýr. Konyamýz’da yardýmlaþma ve dayanýþmaya bir örnek verecek olursak; oluþturulan “Gençleri Evlendirme ve Mehir Vakfý” adýndaki kurum maddi zorluklardan dolayý evlenemeyen bir çok kiþiye yardýmlarda bulunarak, ilimiz halkýna büyük hizmetlerde bulunmuþtur. Bu dernek kurulduðu zaman birçok kesim tarafýndan eleþtirildi. Böyle dernek mi olur? dendi. Ama zamanla anlaþýldý ki ülkemizde toplumsal olarak yardýmlaþma ve dayanýþmada bu alanda büyük bir eksiklik var. Bu derneðe birçok gencimiz “biz yoksulluktan dolayý evlenemedik. Bize yardýmcý olur musunuz?” diyerek baþvuruda bulundu. Dernek bugüne kadar birçok gencimizi evlendirdi. Hatta bu dernek evlendirdiði gençlere sponsorlar aracýlýðý ile evlerinin eþyalarýný dahi aldý. Konya yoksulluðun önlenmesinde tarihte olduðu gibi bugünde yoðun bir çaba içerisindedir. Konya Ticaret Odasý’nýn ihtiyaç sahibi öðrencilere yaptýðý öðrenim yardýmlarýnýn yanýsýra yoksul aileleri tespit ederek onlara gýda ve çocuklarýna eðitim yardýmý yapmaktadýr. Ayrýca Odamýz bugüne kadar birçok gencimize öðrenim sürelerince karþýlýksýz burslarda saðlamýþtýr. Konya üretim, yatýrým ve istihdamýný öz sermayesi ile saðlayan bir ilimizdir. Bünyesinde çok fazla yabancý sermaye bulundurmamasýna raðmen ekonomide birçok Avrupa ülkesinin hayretle baktýðý çeþitli modeller geliþtirmiþtir. Üretimde sektörel çeþitlilik arz eden bir yapýya sahip olan Konya, bölgesinde çok hýzlý geliþen ve kalkýnan bir il durumundadýr. Bölgesindeki bu avantajýný kullanan ilimiz kendine özgü geliþtirdiði modelin çalýþmalarýný 1015 yýl öncesinde gerçekleþtirdi. Aslýnda geçmiþ hükümetler yýllardýr gurbetçilerimizin yurtdýþýndaki paralarýný Türkiye’ye çekmeye çalýþtý. Ancak bunu baþaramadýlar. 80-100 milyar dolar civarlarýnda telaffuz edilen bu rakamlar Konya’da kurulan çok ortaklý þirketlerle ülkemize çekilmeye çalýþýldý. Ve baþarýya ulaþýldý. Ancak bundan rahatsýz olan birtakým çevreler ve bazý yasal boþluklardan dolayý holdingler tam ve saðlam bir zemine oturtulamadý. Dolayýsýyla bugün Türkiye’de önemli bir kalkýnma modeli olarak görülen çok ortaklý þirketler parlamadan söndürüldü.
194 YOKSULLUK
Konya’ya gurbetçi sermayesi girmeye baþladýktan sonra ilimizin ekonomik yapýsýnda önemli bir deðiþim yaþanmýþ, istihdamýn artmasý ile birlikte iþsizlik azalmýþ, gelir artýþý yaþanmýþ, ihracat artmýþ. Yani kýsacasý Konya oluþturduðu bu modelle iþsizlik, yoksulluk gibi önemli konularý kendi bölgesinde asgariye indirmeyi baþarmýþtýr. Nüfus artýyor Ýþsizlik çýð gibi büyüyor, kiþi baþýna düþen gelir her yýl azalýyor. Aç insan önce kendi beynini yer ve beyni normal çalýþamaz hale gelir. Normal çalýþamayan beyinlerin çoðaldýðý toplumlarda ise her türlü kanunsuz hareketin yaþandýðý anarþi ve kaos ortamý doðar. Konya Ticaret Odasý olarak 43 meslek komitesi ve 25 bin üyesi ile Konya ilimizi ülkemizde ve dünyada belirli bir ekonomik seviyeye getirmek için çalýþýyoruz ve çalýþmaya da devam edeceðiz. Biz Konya Ticaret Odasý yönetimi, meclisi ve üyeleri ile ülkece bu zor durumdan çýkma noktasýnda; tüccar ve sanayicimizin ürün yelpazesinin çeþitlenmesi, pazar paylarýnýn artmasý gibi konularda müteþebbislerimize devamlý suretle destek saðlamaktayýz. Ekonomideki iyileþme sayesinde halkýmýz diðer alanlarda da ihtiyaçlarýný üst düzeyde karþýlayacaðýný düþünmekteyiz. Ayrýca ticaret odalarý olarak kendi üyelerine sahip çýkan, her türlü konuda yardýmcý olan bir anlayýþ geliþtirmeli, zor durumdaki üyelerinin yanýnda olmak gibi toplumsal bir görevi de yerine getirmesi gerektiðini düþünüyoruz. Bu da yoksulluðun önlenmesi açýsýndan odalarýmýza düþen bir görev olsa gerek diye düþünüyoruz. Ekonomik olarak ülke genelinde yaþadýðýmýz zorluklarýn giderilmesinde yapýlacaklarý sadece devletten beklememeliyiz. Ekonomik ortamýn düzeltilmesinde toplum olarak hatta birey olarak üzerimize düþeni yapmalýyýz. Dolayýsýyla dünyada ve Türkiye’de bütün kurum ve kuruluþlar toplumlar, fertler olarak hepimiz ne yapabilirsek bugün Deniz Feneri’nin yaptýðý gibi elimizden gelen gayreti göstermeli, yoksulluðun tüketilmesine katkýda bulunmalýyýz...
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
YOKSULLUK
195
VE
GÜZEL SANATLAR
196 YOKSULLUK
Edebiyatýn Tükenmez Malzemesi: Yoksulluk Hasan Boynukara Doç. Dr., YYU Fen-Edebiyat Fakültesi Ýngiliz Dili ve Edebiyatý Bölümü e-posta:
[email protected]
Öz
B
u bildiride Ýngiliz Edebiyatýndan Charles Dickens’in Oliver Twist, Fransýz Edebiyatýndan Emile Zola’nýn Germaninal ve Türk Edebiyatýndan Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar Üzerinde adlý yapýtlarýný yoksulluk açýsýndan ele alýnacaktýr. Bunu yaparken yoksulluðun romanlarýnýn olay örgüsünü, karakterizasyonunu ve bakýþ açýsýný nasýl biçimlendirdiði, farklý kültürlere ve coðrafyalara ait olduklarý halde birbirlerine nasýl hangi yönlerden ve ne ölçüde benzedikleri ortaya konulmaya çalýþýlmþtýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Dickens, Zola, Orhan Kemal
Abstract
I
n this paper three novels; Bereketli Topraklar Üzerinde by Orhan Kemal, Oliver Twist by Charles Dickens and Germinal by Emile Zola have been examined in respect of their handling poors and poverty. Each writer has been found to be dealing the topic in somehow similar ways. However there are slight differences between the portrayal and depiction of the characters. In Bereketli Topraklar Üzerinde, the characters are presented in a very realistic way, largely through dialogues. Orhan Kemal refers to his own personal experiences while drawing his characters. They show certain resistance against the dehumanizing social environment but are defeated in the end. Ignorant and uneducated their power and influence is to restricted to let them find a way out. Charles Dickens has more control over his characters which seems to be the result of his moral concerns. Depiction of poor street, houses and people are more or less the same. Dickens has a claim; if the governments were the true governments of people, we would not have so many poor virtually suffering in every way. So he invites those in power to help the poor and eradicate poverty which is considered as social disease. There is no total triumph nor total defeat in Dickens. He is more optimistic, though. Germinal is has more radical tone compared to the other two novels. Zola also uses his first hand experience in his novels which makes them more plausible and credible. Zola’s characters have something revolutionary in them. Etienne of Germinal, who is an unemployed, poor, hungry worker at the beginning of the novels, turns into a hero in the end. In this respect he seems superior to the other characters. As a result poverty is experienced and reacted more or less in the same way in many cultures. A Turkish novelist, a French novelist and an English novelist, despite certain differences have more in common.
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
197
Key Words: Poverty, Dickens, Zola, Orhan Kemal,
Giriþ Hangi çaðda, hangi dilden, hangi toplumda ve hangi dinden olursa olsun yoksulluk edebiyat için en az aþk kadar önemli bir kaynak ve bitmez tükenmez bir malzeme olmuþtur. Þiirde tiyatroda, masalda, romanda bütün edebi türlerde tartýþýlmaz bir yere sahiptir. Toplumsal eleþtiri temelli yapýtlardan, konusu aþk, kahramanlýk, fedakarlýk olanlara deðin sayýsýz çalýþmanýn merkezinde, baþýnda ya da sonunda yoksulluk vardýr. Yoksulluðun acýsýna, neden olduðu sorunlara ve umutsuzluða adanmýþ olan eserlerin yanýnda zaman zaman dramatik etkinliði artýrmada ikinci derecede bir öðe olarak da kullanýlmýþtýr. Yoksulluðun oynadýðý rol, iþgal ettiði yer ve etkisi çýkarýldýðýnda, hiçbir iþe yaramayacak yüzlerce modern ve klasik eser vardýr. Yerli ya da yabancý öyle eserler vardýr ki neredeyse hem kendileri hem de yazarlarý yoksullukla özdeþleþmiþlerdir: Kemalettin Tuðcu’yu, Maksim Gorki’yi, Knut Humsun’ý, Jack London’ý Victor Hugo’yu John Steinbeck’i, Honore de Balzac’ý, Charles Dickens’i düþününüz. Bu yazarlarýn bütün yapýtlarýný tabii ki yalnýzca yoksulluk sýnýrlarýna hapsetmek olasý deðildir ama Victor Hugo’nun Sefiller’inden, Knut Humsun’ýn Açlýk’ýndan, Stephane Crane’nin Maggie: The Girl of Street’inden ya da John Steinbeck’in Gazap Üzümlerinden yoksulluðu çýkarýrsanýz geriye hangi olay örgüsü, hangi karakter, hangi gerilim ya da kýsaca roman kalýr. Buradan yola çýkarak, bu bildiride Ýngiliz Edebiyatýndan Charles Dickens’in Oliver Twist, Fransýz Edebiyatýndan Emile Zola’nýn Germninal ve Türk Edebiyatýndan Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar Üzerinde adlý yapýtlarý yoksulluk açýsýndan ele alýnacaktýr. Bunu yaparken yoksulluðun romanlarýn olay örgüsünü, karakterizasyonunu ve bakýþ açýsýný nasýl biçimlendirdiði, farklý kültürlere ve coðrafyalara ait olduklarý halde birbirlerine nasýl hangi yönlerden ve ne ölçüde benzedikleri ortaya konulmaya çalýþýlacaktýr. Gerçekte bu bildirinin baþlýðý üç kültür, üç yazar, üç yoksulluk anlayýþý olmalýydý, çünkü bildiri büyük ölçüde bu yaklaþýmý yansýtmaktadýr.
198 YOKSULLUK
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
199
Bu Romanlarýn Seçiliþ Nedeni Hiç kuþku yok ki her üç yazar baþka romanlarýnda da bu konuyu ele almýþlardýr. Örneðin Dickens genel olarak yoksullara yapýlan kötü muamele ve bunun sonucu olarak yoksullarýn çektikleri acýyý bir çok yapýtýnda dile getirir. Little Dorrit, David Copperfield, Chrismas Carol ve Bleak House gibi. Bu romanlardaki karakterler toplum tarafýndan mikrop olarak görülürler. Onlar da kendilerini insandan çok hayvanlar sýnýfýna ait bir varlýk olarak algýlarlar (Bleak House 197-198). Benzer þekilde Orhan Kemal, baþta Ekmek Kavgasý, Grev, Sokaklardan Bir Kýz olmak üzere hemen bütün romanlarýnda yoksulluktan ve yoksul insanlardan bahseder. Ayný þey Zola için de söz konusudur. Germinal kadar, Meyhane de yoksulluðun yankýsý ve yansýmalarý vardýr. Benzer þekilde bu üç ismin seçilmesi, bu alanda en iddialý çalýþmalar olmalarýndan çok farklý kültürlerin yoksulluk anlayýþýný ortaya koymada birer örnek oluþturmada yeterince kanýtlar içermelerinden dolayýdýr. Aksi halde Oliver Twist, Maksim Gorki’nin Ana’sýndan veya Çocukluðum’dan, Theodore Dreiser’in Sister Carry’sinden ya da Kemalettin Tuðcu’nun herhangi bir eserinden bu anlamda daha mükemmel deðildir. Bununla birlikte her üç yazarýn da sözkonusu romanlarýnda kendi dönemlerinde yaþanan sýkýntýlarý çok iyi anlattýklarýný söylemek gerekir.
Bereketsiz Topraklar ya da Böyle Gelmiþ Böyle Gider Romanýn adý Bereketli Topraklar üzerinde ama bu bereket, üzerinde yaþayanlara yansýmadýðý için bereketsiz topraklar daha uygun bir isim gibi görünmektedir. Her þeyden önce bunun Pehlivan Ali’ye, Ýflahsýzýn Yusuf ve Köse Hasan’a faydasýnýn olmadýðý anlaþýlmaktadýr. Orhan Kemal ve kuþaðýnýn ele aldýðý yoksulluk konusu bir dönem köy romanlarý olarak bilinen ve esas itibariyle zengin ve yoksul karþýtlýðý içinde iþlenir. Bu zamanla, biraz da politik bir nitelik kazanarak, ezen ve ezilen karþýtlýðýna dönüþür. Vurgular hemen hemen hep aynýdýr: Bir lokma ekmek için binbir güçlüðe katlanmak, iþsizlik, hastalýk, bakýmsýzlýk; yýkýldý, yýkýlacak derme çatma evler... Zola ve Dickens gibi Orhan Kemal de romanlarýnda çocukluk ve gençlik anýlarýný malzeme olarak kullanýr. Gerek Çukurova’yý anlattýðý ve gerekse Ýstanbul’un kenar mahallelerini konu alan romanlarýnda hep ayný kesimden insanlara, dar gelirli ve yoksul insanlarýn ayakta kalma çabalarýna dikkat çeker. Baba Evi ve Avare Yýllar ‘da iþsiz güçsüz, yoksul gençleri anlatýr. Bereketli Topraklar Üzerinde ile toplumun en yoksul ve en çaresiz kesimlerini ele alýr. Vukuat Var, Eskicinin Oðullarý ve Kanlý Topraklar romanlarýnda
200 YOKSULLUK
da ayný temayý iþlemeye devam eder. Daha sonraki dönemlerde yazdýðý öykülerinde Dickens’tan çok Zola’yý andýran yaklaþýmýyla çoðunlukla iþçilerin oturduðu, kenar mahallelerdeki evleri ve bu evlerde yaþanan sefaleti anlatýr. Kemal Tahir için yoksulluðu tek cümle ile ifade etmek gerekirse, yoksulluk ne þekilde, hangi yolla ve kimin tarafýndan olursa olsun emeðin sömürülmesidir. Zola’nýn yoksullarý kendi kasabalarýnda çalýþýrlar. Oysa Kemal Tahirin yoksullarýnýn böyle bir þanslarý da yoktur. Bu nedenle Ç Köyünün sakinleri bahar aylarýndan itibaren yakýn uzak kentlere daðýlýrlar; kimi pamuk tarlasýnda ýrgat, kimi çimento fabrikasýnda hamallýk, kimi inþatta iþçilik yaparak kazandýklarý üç beþ kuruþla geçinmeye çalýþýrlar. Yoksullukla birlikte en çok anýlan þeylerden biri olan “kabalýk ve görgüsüzlük” bu romanda da karþýmýza çýkar. Yola çýkan üç arkadaþ;. Pehlivan Ali, Ýflahsýzýn Yusuf ve Köse Hasan omuzlarýnda beyaz torbalarý, koltuklarýnýn altýnda birer er kaputu gibi kývrýlýp, kýnapla çeke çeke baðlý yorganlarý, tren yoluna inerler... Ýstasyonda, Ýflahsýzýn Yusuf burnunun bir deliðini týkayýp ötekinden var gücüyle hýhlayarak elinin tersiyle burnunu siler”. Bu manzarayý tamamlayan þey Dickens ve Zolada da tanýk olduðumuz acýmasýz rüzgar ve soðuk havadýr “kaba bir rüzgar ortalýðý alt üst eder ve yukarda öfkeli kara bulutlar vardýr” (5). Ya da Çukurova’ya doðru yola çýkan kara trenin hüznüne aksesuardýr “mavi þimþekler çýkar, koyu karanlýklara sicim gibi bir yaðmur yaðar” (13). Dickens’in kahramanlarýnda biraz sempatiklik, Zola’nýnkinlerde az da olsa hayranlýk uyandýran özellikler olmasýna ve zaman içinde geliþme/deðiþme göstermelerine karþýn, Kemal Tahir’inkiler davar gelmiþ, davar gidecek türden cahillerdir. Ýnsan hayvan arasý bir þey. Biraz Etienne’i anýmsatan Zeynel’i saymazsak -ki Zeynel de fazla etkili deðildir ya da etkisi kendisiyle sýnýrlýdýr- onlara öncülük edecek, umut verecek kimse yoktur. Dickens Oliver Twist’le, Zola Etienne’le toplumdaki yoksulluða, yoksulluðun neden olduðu sorunlara bazen oldukça gerçekçi ve pervasýz, bazen de politik argümanlar kullanarak dikkat çekip, deðiþme/deðiþtirme yönünde çaba gösterirken, Kemal Tahir’de kahramanlar baþkalarýný kurtarmak bir yana kendilerini bile kurtarmaktan uzaktýrlar. Edilgenlik açýsýndan Dickens ile Tahir’in kahramanlarý birbirlerine daha çok benzerler. Dickens çözümü hükümete/devlete havale eder. Tahir, ne yaparsýn, böyle gelmiþ böyle gider, herkes baþýnýn çaresine baksýn der gibidir. Romanda cahil ama uyanýk Zeynel dýþýnda bütün kahramanlar zavallý, körkütük cahil ve kaba zontalardýr. Bütün düþünceleri karýnlarýný doyurmak, cinsel açlýklarýný gidermek, arada bir de köylerinde býraktýklarý aileleri için nasýl para biriktireceklerini düþünmektir. Zola’nýn maden ocaðý tasviriyle, Kemal Tahir’in çýrçýr fabrikasý tasvirleri birbirine benzer. Köyden çýkan üç arkadaþ, o güne deðin hiç görmedikleri
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
201
fabrikaya girerler “sert þakýrtýlý, pamuk tozlarý uçuþan bir hava içine girince sanki çarpýlarak ürktüler. Burada hemen her þey sallanýp döner.Tahtalarý kararmýþ basýk çatýdan sarkan toz salkýmlarý arasýnda ufacýk ampuller sarý sarý yanar, yandaki volanlarýn kuvvetli sarsýntýlarla çalýþtýrdýðý çýrçýr makinelerinden þiddetli sesler çýkarýr, toz salkýmlarý, tozlu duvarlar, döþeme tahtalarý, havada uçuþan tozlar sarsýlýrlar” (55) Kemal Tahir için de yoksulluk göstergeleri genç yaþta ölüm, hastalýk, hayatýn cefasýný çekme ve zaman zaman kötü yola düþmedir. Çukurova’ya pamuk toplamaya gelen daha çocuk yaþtaki kýzlarýn hamile kalmalarý, üst üste çocuk doðurup, saðlýklý beslenememeleri, bu yetmezmiþ gibi güçlerini aþan iþlerde çalýþmalarý, onlarý daha genç yaþta ileri düzeyde yaþlýlar haline getirir. Bütün yoksul kadýnlar ve kýzlar, bir þekilde hayatýn çarkýna kapýlmýþ Dickens’in Nancy’lerdir. ya da Zola’nýn Maude’larý. Dýþarýdan bakýldýðýnda kocasý, babasý, kardeþi olan kadýnlar ve kýzlar bile içerden bakýldýðýnda kimsesiz, çaresiz ve yenilmiþlerdir (66-67). Bir doðum sahnesi bitmeyen bir dramý somutlaþtýrýr. Ahýrda doðum yapmakta olan bir pamuk iþçisi ve ortaya çýkan manzara. Bilal, kahyalardan biri, “dýþkýnýn üstünde yatmakta olan Hürü’ye bakar. Ilýk ýlýk gübre ve kan kokar ahýrýn sýcak havasý. Yerlerde kanlý çaputlar. Hürü’nün çocuðu paçavralar arasýnda mosmordur. Yüzüne sinekler inip kalkar. Çocuðun yaný baþýnda ise erkek bir kedi çocuða yalanarak bakar... Kanlý paslý pis bir jilet. Demek kadýn doðurduktan sonra çocuðun göbeðini bu paslý jiletle kesmiþ...” diye düþünür (204) Erkekler, kadýnlara göre daha þanslý görünmekle birlikte, yoksulluðun onlarýn da yakasýný býrakmadýðýna tanýk oluruz. Hiçbiri adama benzemez. Dostluk, arkadaþlýk gibi deðerleler bile ayaklar altýna alýnýr. Dahasý Anadolu insanýnýn yiðitliði mitini de boþa çýkarýrlar. Yola çýkan üç arkadaþtan Köse Hasan aðýr çalýþma koþullarý ve kötü beslenme sonucu hastalanýr. Ýlaç alacak, doktora gidecek parasý yoktur. Basit bir soðuk algýnlýðý kýsa zamanda amansýz bir hastalýða dönüþür. Hasan çalýþamadýðý için iþinden de atýlýr. Birlikte yola çýktýklarý arkadaþlarý tarafýndan, yattýðý mezbelelikte ölüme terk edilir. Ve ölüsü kendisi gibi çaresizlikten telef olmuþ kimsesizlerin kaldýrýldýðý bir hastane odasýna atýlýr. Farklý biçimlerde söylense de ayný çaðrýþýmlarý yaratan benzer sahneleri her üç yazarda da görmek olasýdýr: “Yaðmurda ýslanýr, güneþte kururlar. Torbalardaki tandýr, yufka dürümleri tükenip son kuruþlarý da tükenince aç çocuklarýn feryadý göðe yükselir....Analar bir deri bir kemik analar. Kucaklarýnda açlýktan ölen yavrularýna kana kana gözyaþý bile dökemezler... Analar erkek yüzlü analar. Avuçlarý nasýrlý analar, gözlerinde dökecek yaþ kalmamýþ, kupkuru analar. Ýþ ve ekmek haberiyle dönecek erkeklerinden yana dikmiþlerdir gözlerini. Erkekler de kadýnlarý gibi bir deri bir kemiktirler.” (174-175).
202 YOKSULLUK
Kemal Tahir’in tasvir ettiði ana ile Oliver’in annesi arasýnda çok fark yoktur. Kim olduðu bilinmeyen Oliver’in annesi de çocuðunu doðurmak üzereyken yola çýkar, günlerce aç susuz yürümek zorunda kalýr, açlýktan, soðuktan ve yorgunluktan bir sokak ortasýnda bayýlmýþ bir halde bulunur. Zola’nýn Maude anasý da hemen hemen aynýdýr. Ahlaki düþüklük ile yoksulluk arasýnda iliþki kurma her üç yazar için de geçerlidir. Pehlivan Ali, birlikte çalýþtýklarý arkadaþýnýn karýsý Fatma’yla birlikte olur. Zaten Fatma nikahlý deðildir, zorla ya da gönlüyle kaçmýþtýr. Sonra Ali bir inþaatta iþ bulunca Fatma’yý bu kez o kaçýrýr. Burada Fatma’ya Ýnþaat çavuþu göz koyar ve kaçamaklar baþlar. Bu arada Ali bir pamuk tarlasýnda iþ bulur ve Fatma’yý çavuþun pençesinden kurtarýr. Ali boþ duracak deðil ya, o da pamuk tarlasýnda çalýþan ýrgat kýzlardan Aptal Kýzýyla kýrýtmaya baþlar. Çiftlikte, Bilal adýndaki bir kahya Fatma’nýn adýný duymuþtur. Hemen bu bilgisini deðerlendirmeye çalýþýr ve meyvesini toplar. Buna engel olmaya çalýþan Ali, bir yanda Aptal Kýzýyla dostluðunu sürdürürken diðer yanda yüreði Fatma sevgisi ile dolu olarak çiftlikten uzaklaþtýrýlýr. Bu sürgünü Fatma’yla daha sorunsuz beraber olsun diye Bilal denilen IRZ düþmaný planlar. Madem yoksul ve kimsesizdir, Fatma için iki seçenek vardýr; ya ölüm ya da kötü yola düþme. Ýkide bir iþçilere efelenen, hayatý onlarýn burnundan getiren ýrgat baþýnýn iki kýzý Selvi ile Seyran bu gerekçelerle þimdi genelevdedirler. Babalarý bir þeyler kazanmaya baþlamýþtýr ama iþ iþten geçtiði için artýk genelevden çýkmanýn fazla bir anlamý yoktur. Ýçi de bir dýþý da birdir genelevinin. Yasal olmayan beraberlikler açýsýndan köy ile þehir arasýndan önemli bir fark yoktur. Nitekim Pehlivan Ali ile Köse Hasan, Ýflahsýzýn Yusuf’un çok Osmanlý kadýndý diyerek ikide bir övdüðü amcasýnýn karýsý Dudu ile yatmýþlardýr ama Yusuf üzülmesin diye gerçeði gizlerler ancak konu her açýldýðýnda kendi aralarýnda gülüþürler. Irgatlar arasýnda gizli gizli buluþmalar yaygýndýr. Bu buluþmalarýn sonunda þansý olanlar sorunlu ve sýkýntýlý da olsa evlenirler. Önceleri babalarýyla çalýþmaya gelen genç kýzlar bu kez kocalarý ve kucaklarýnda çocuklarýyla gelmeye baþlarlar. Þansý yaver gitmeyenlerse ya iþledikleri suça uygun bir ceza ile cezalandýrýlýrlar veya genelevlerin nüfusunu kalabalýklaþtýrýrlar. Cinselliðin yaygýnlýðýnýn okuyucuyu provoke eden bir yaný olmakla birlikte, kanýmca doðrudan ya da dolaylý bir baþka yaný da þudur; günlük yaþamlarýnda her türlü iktidardan yoksun olan, özellikle erkek kahramanlar için, bir tür iktidarý tatma, iktidara yükselme iþlevi görmektedir. Böylece cinsellik bedensel bir tatmin olmanýn yanýnda, bir iktidar sergileme aracý olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Kemal Tahir’in kahramanlarýnýn ütopyasý aþ ve ekmek, dünyalarý pamuk tarlalarý ve çýrçýr fabrikalarýdýr. En baþarýlýsýnýn geldiði nokta bir duvar usta-
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
203
sý olma ve köye bir gaz ocaðý götürebilmedir. Geliþigüzel hayaller kurmanýn ötesinde bir gelecek projeksiyonlarý yoktur. Bir baþka nokta da kahramanlarýn kendilerinden daha zayýf biriyle karþýlaþtýklarýnda onlarý ezme eðilimleridir. Çýrçýr fabrikalarýnda ya da pamuk tarlalarýnda, köylerinden bir süre önce gelmiþ, bir yerlerde kahya veya bekçi olmuþ kiþilerin kendi sýnýflarýndan insanlara köpek muamelesi yapmalarýdýr. Biraz kaþarlanmýþ ve palazlanmýþ olanlar aðadan çok aðacý, patrondan çok patrondurlar. Farklý bakýþ açýlarýyla farklý sonuçlara ulaþýlabileceðini unutmadan söylemek gerekirse roman yürek paralayýcý söz ve sahnelerle doludur, gözümüz ve gönlümüz yaþarýr ama o kadar.
Germinal ya da Böyle Gelmiþ Böyle Gitmez Zola da yoksulluðu birinci elden bilen bir yazardýr. Babasý spekülatörler tarafýndan iflas ettirilen Zola çok acýtýcý bir çocukluk ve gençlik dönemi yaþar. Çocukluðu Paris’in en yoksul, en berbat yerinde geçer. Zola’nýn yaþadýðý dönemde Fransa’da okuryazarlýk dramatik bir biçimde artar: özellikle anlaþýlýr olay örgüleri olan geçekçi romanlar çok popüler olur. Victor Hugo’nun Les Miserables (Sefiller 1862)i halk tarafýndan çok büyük ilgi görür. Sivri dili nedeniyle geçimini saðladýðý gazetecilikte iþ bulamayan Zola, bu durumu da düþünerek roman yazmaya karar verir ve kendisine Dickens ve Balzac gibi toplumsal temalar aramaya koyulur. Zola esas itibariyle varsýllýk ve yoksulluk karþýtlýðýna dayanan bir aile destaný (saga) yazar. Balzac gibi bir yanda ihtiþamýn, diðer yanda sefaletin varlýðýný, sömürüyü ve bozulmayý ortaya koymaya çalýþýr. ‘L’Assommoir baþlýklý 7 nolu saga Fransýz romanýnda ilk kez iþçilerin durumunu ele alýr. Zola romanlarýnda açýkça taraf tutar; dine karþý bilimi, baský ve cehalete karþý eðitimi, sermayeye karþý iþçi sýnýfýný ve ezene karþý ezileni. Germinal biraz da bu anlayýþýn ürünüdür. Bu romaný yazmaya baþlamadan önce ciddi bir araþtýrma yapar. Bir milletvekili, Valenciennes’da Anzin’de maden ocaðý iþçilerinin grevini görmesi için davet eder. Zola burada madenciler ve aileleriyle konuþur, evlerini ziyaret eder, madencilerin toplantýlarýný izler, konuþmalarýný dinler. Bu ziyaret ona madencilerin nasýl yarý aç yarý tok, köpek kulübesine benzer kalabalýk evlerde nasýl gayri insaný bir ortamda yaþadýklarýný, aðýr çalýþma koþullarýnýn sonucu olarak nasýl sýk sýk hastalandýklarýný, maden ocaklarýnýn güvenlikten yoksun olmasý nedeniyle nasýl sýklýkla kazalara kurban olduklarýný görür ve gördüklerinin ýþýðýnda Fransa’nýn güneyinde Aix bölgesindeki maden ocaklarýnda çalýþan iþçilerin hazin durumlarýný yansýtýr. Eðitimden yoksundurlar, maden ocaklarý dýþýnda bir hayatlarý yoktur. Üstelik bundan kurtulmak için her türlü olanaktan yoksundurlar. Zaman zaman baþvurduklarý þiddet ise amaçlarýna hizmet etmekten uzaktýr.
204 YOKSULLUK
Baþlýca sýðýnaklarý seks ve alkoldür. Özellikle içki evleri maden ocaðý yöneticileri tarafýndan bilinçli olarak, iþçileri düþünmekten alýkoymak için açýlýrlar. Zola özellikle kadýn ve çocuklarýn hayvani koþullarda çok düþük ücretler karþýsýnda çalýþtýrýlmalarýna dikkat çeker. Germinal’in yayýnýndan sonra küçümsenmeyecek bir tepki alýnýr; kadýnlarýn maden ocaklarýnda çalýþmalarý yasaklanýr. Zola Germinal’in daha baþýnda okuyucuyu anlatacaðý öykünün olumsuz havasýna hazýrlar. Burada da olumsuzluklar hava koþullarýna yansýr. Romanýn baþkiþisi Etienne’nin yola çýktýðý gece “tek baþýna, zifiri karanlýk bir gecede, dondurucu Mart soðuðunda... incecik pamuk ceketi ve kadife pantolonun içinde titreyerek yol “ alýr. Soðuktan elleri donan Etienne Lantier iþsiz, güçsüz, yersiz, yurtsuzdur. Amaç karnýný doyuracak bir iþ bulmaktýr (s. 5). Montsou’ya gelir. Burada bir ateþin baþýna toplanmýþ bir grup insanla karþýlaþýr. Bunlar madencilerdir. Etienne çalýþtýðý atölyede þefini tokatladýðý için iþten atýlmýþ ve sekiz gündür iþ bulmak üzere yollara düþmüþtür. “Yiyecek bir lokma ekmeði olmadan, hatta açlýktan ölecek durumdadýr ve sýðýnacak bir yeri yoktur” (7-8). Karþýlaþtýðý insanlar da en az Etienne kadar umutsuzdur “yavan ekmek bulmaya” razý insanlar. Rüzgarýn ovada inler gibi ses çýkarmasý Etienne’e “bir açlýk sesleniþi gibi gelir” (9) yine rüzgar “bir açlýk ve bitkinlik çýðlýðý gibi þikayetli bir sesle uðuldar (11). Çalýþma koþullarýnýn aðýrlýðý ve bunun doðurduðu bezginlik Bonnemort’un aðzýndan verilir. “beni oradan (maden ocaðýndan) tam üç kere paramparça çýkardýlar. Birincisinde saçým sakalým baþtan aþaðý yanmýþtý. Ýkinci sefer gýrtlaðýma kadar topraða gömüldüm. Son defa ise karným su ile þiþmiþti” (10). Aslýnda Bonnemart çalýþamayacak durumdadýr ancak emekliliði hak edecek kadar çalýþmaya devam etmezse açlýkla yüzyüze kalmaktan baþka seçeneði kalmayacaktýr. Maden ocaðý ölüm makinesi gibidir. Örneðin iþçilerden Nicolas (ve onlarca Nicolas) bir ocak kazasýnýn ardýndan “pestil olmuþ bir halde” çýkarýlýr kuyudan (12). Ölüm her an yaný baþlarýndaki bir þeydir. Tanýdýk, bildiktir. “iþsiz ve aç olan” ülkede gidecek yerleri yoktur. Bir duvar dibinde “ölmekten baþka” (13). Ýþçi evlerinden tipik bir görüntü “Ýçeride yýlgýn bir halde üst üste yatan insanlar, birinci kattaki tek bir odayý dolduran karanlýðýn altýnda ezilirler. Dýþarýdaki soðuða karþýn aðýr havaya ortak kullanýlan yatak odalarýnda olduðu gibi canlý bir sýcaklýk sinmiþti” (14). Küçük pencereli ufacýk, Ýçinde üç yatak bulunan odayý mum ýþýðý aydýnlatýr... Çivilere asýlmýþ eski püskü elbiseler, yerde bir testi, küvet görevi gören kýrmýzý bir leðen (14). Maheu ailesinin yaþadýðý bu tam anlamýyla bir mezbeleliktir ve burada yaþayan insan manzaralarýný tahmin etmek güç deðildir. Maheu ailesinin 21 yaþýndaki oðullarý
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
205
Zacharie “ sýska, titrek, seyrek sakallý, uzun yüzlü, ailenin diðer fertleri gibi yoksulluktan solmuþ bir “ gençtir (15). Sýskalýk ve solgunluk ailenin yaþadýðý mahalledeki insanlarýn ortak özellikleridir. Maheu’nun komþularý da kendisi gibi karýn tokluðuna maden ocaklarýnda çalýþan insanlardýr. Bu mahallede yoksulluða eþlik eden iki þey vardýr: Ýçki ve seks. Zacharie’nin metresi vardýr (Levaque’nin büyük kýzý Philomene) kýzlarý Catherine’nin sevgilisi (Chaval). Komþularý Pierron’un karýsý fýrsat buldukça madenin baþçavuþuyla buluþur. Mouquette ve Mouquet herkesin birlikte olduklarý kadýnlardýr (23). Sabah kahvaltýsýnda yiyecek olarak masaya konulanlar ailenin beslenme durumu ile ilgili önemli bilgiler sunar: Catherine “kahve yokluðundan, bir gün önceki kahve tortusunun üzerine sýcak su dökerek kahve hazýrlar” . Aslýnda ortada sýcak sudan baþka birþey yoktur (19) Bu arada Etienne maden ocaðýnda iþ bulur. Maden ocaklarýnýn ölüm kokan manzarasý Etienne aracýlýðýyla okuyucuya sunulur. Yer yer buz gibi, diz boyu buz sulardan geçmek, bazen soluk alamayacak kadar dar, havasýz yerlerde damar bulmaya çalýþmak, bazen kavrulurcasýna sýcak bir ortamda çalýþmak. Çocuklar ve kadýnlar için de koþullar aynýdýr. Yüzlerce metre derinlikte, her türlü güvenlikten yoksun kuyularda ortaya çýkabilecek olumsuzluklar sýradanmýþ gibi muamele görür. Bu durum Etienne’nin daha sonra bütün iþçileri greve razý etmesine neden olacaktýr. Etienne’nin kimliði ve onun karnýný doyurmak için yollara düþüþünü açýklamak için birkaç cümle yeterlidir. Babasý onlarý terk eder, annesi evlenir, babasý çýkagelir, “kadýnýn kendisini yiyip bitiren iki erkekle birlikteki sefalet, içki ve pislik içindeki hayatý... oturduklarý sokaðý hatýrlar...Dükkanýn ortasýndaki kirli çamaþýrlar, evi nefesleriyle leþ gibi kokutan ayyaþlar, çene kemiðini kýracak þiddetteki tokatlar (38). Paralarý olduðunda bütün madencilerin yaptýklarý þey birahaneye gidip bir þeyler içmek, sarhoþ olunca kavgaya tutuþmak ve açýk saçýk küfürler savurmaktýr. Gregoire’larýn evinde ne kadar þefkat, sevecenlik, saygý ve incelik varsa, Mahue’larýn evinde de tam bunun karþýtý þeyler vardýr. Sevgisizlik, þiddet, nefret... Bay Gregoire “ yoksulluktan kemirilen bu insan görünüþlü yaratýklarý bu acýklý manzarayý” kederle seyreder (71). Bazý sahneler Orhan Kemalin romanýndaki sahneleri anýmsatýr. “Ýþçi mahallesinin kýzlarý ve erkekleri arasýnda karmakarýþýk ve gayri meþru cinsel iliþkiler “ yaþanýr. Kýzlar erkeklerle birlikte sýrtüstü, alçak damlarda seviþirler ve buðday tarlalarýna gitmeye zahmet ettikleri takdirde ilk çocuklarýný burada edinirler (78). Aslýnda bu durum ailelerin ekonomik nedenlerle savunduklarý bir durumdur. Yoksa evlenip durmadan “karýnlarý þiþecektir, dünyaya gelenleri doyurmak ise” pek kolay olmayacaktýr. Etienne bundan memnun deðildir. Ona göre bu du-
206 YOKSULLUK
rum “hayvanlarýn yaþadýðýndan farksýzdýr... Kýzlar ve erkekler böyle beraberce çürüyüp gitmektedirler”. (118). Evli olanlarýn ise tek zevkleri “sarhoþ olmak veya karýlarýna çocuk yaptýrmaktýr” (118) Maheu’lar için bir ziyafet sayýlan bir sofra “tabak görevi gören toprak çanak, ekmek, pýrasa, patates ve kuzu kulaðý” (86) ve “bir dilim tereyaðlý ekmek” (92). Ýþçilerin yaþama bakýþlarýný Maheu þöyle özetler “Ýnsan ölünce karný açýkmaz” (125). Burada aþk da olmaz. Orhan Kemal’in kahramanlarý gibi, Zola’nýn kahramanlarý da sevgi deðil cinsel açlýklarýný giderme peþindedirler. Catherine’nin Chaval ile olmasý aþkýn deðil zorunluluðun sonucudur. Bir tarafta Chaval’la aþk yaþarken diðer yanda Etienne’e kayýtsýz kalmaz. Zaten romanýn sonunda Etienne, Chaval’ý öldürdüðünde Catherine Etienne’nin boynuna sarýlmakta bir sakýnca görmez. Hatta Chaval’in þiþmiþ, morarmýþ cesedi onlarý birbirlerine daha çok yaklaþtýrýr. Zola yoksulluk ve çaresizlik ekmek bulmak, karnýný doyurmak ve baþýný sokacak bir barýnak bulmak için yola çýkan Etienne’den bir kahraman çýkarýr. Kasabada o güne kadar kendilerine yapýlanlara karþý sonuçsuz itirazlar ve þikayetlerden baþka bir tepki olmazken Etienne’le hayatlarýna grev girer. Konuþmalar, açýklamalar, tartýþmalardan sonra Etienne iþçileri greve razý eder. Ýþlerin çoðu, durumlarýnýn daha da kötüleþebileceðini bile bile grev kararýna katýlýr. Birkaç aykýrý sese raðmen, grev baþlar. Chaval bu çýkýþýn karþýsýndadýr ve ilginçtir, Etienne tarafýndan öldürülür. Etienne’nin cinayeti iþlemesi emekçilerin haklarýna yaptýðý saygýsýzlýktan mý yoksa aþktaki rakibini ortadan kaldýrma içgüdüsünden mi oluðu açýk deðildir. Kasabaya bir sýðýntý gibi gelen Etienne artýk grev lideridir. Çalýþma koþullarý onu sýradan bir iþçi olmaktan bir lidere dönüþtürür. Sadece yerel bir giriþim olarak da kalmaz, sosyalist enternasyonalle iliþkiye geçerler, çünkü “her tarafta kapitalist sýnýfýn kölesi olmaktansa yok olmayý tercih eden iþçiler bu birliðe katýlma” gereði duyarlar (186). Bu arada grev iþçilerin durumunu daha da zorlaþtýrýr. “Ýþçi mahallelerinin soðuktan titreyen aç ve ilaçsýz zavallý insanlarý” Etienne harap eder... Yüklendiði sorumluluðun aðýrlýðý altýnda bir saða, bir sola koþturan Etienne yolda, iþçilerden birinin açlýktan baygýn düþmüþ annesini görünce, grev gibi eylemlerde iþçilerin baþarýya ulaþmasý için yardým sandýklarýnýn, iþçileri destekleyecek birliklerin kurulmasý gerektiðini düþünür (188-189). Ýþçi evlerinden “genzi yakan soðan kokularý bile” gelmemeye baþlar Her üç romancý da yoksulluk baðlamýnda din ve din adamlarýna deðinirler. Romanda ilk karþýlaþtýðýmýz papaz iþçilere kötü bakan, onlarýn sorunlarýna kayýtsýz kalan kötü papazdýr. Onun yerine gelen “kýzýl gözlü, zayýf rahibin verdiði vaazlarda iþçileri savunan bir tavýr takýnmasý” (277) ise Zola’yý
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
207
mutlu eder. Dine kayýtsýz Etienne, iþçilere destek vermesi koþuluyla papaza bile sýcak bakmaya hazýrdýr. Tek düþü vardýr “soðuk gecelerde bir tek serveti kalmamacasýna eski dünyanýn çöküp, yerine yeni bir günün doðmasýdýr.” (279). Yoksulluk anneleri bile öylesine þefkatsiz hale getirir ki, açlýktan aðlayan çocuklarýný susturmak için þiddetli bir biçimde dövmekten çekinmezler. Düþünce ölseydi keþke” diye geçirirler içlerinden. (320). Grevden sonraki durum, bazý iþçileri, liderlerine karþý isyan noktasýna getirir. Zaten kötü olan durumlarý, grevle birlikte büsbütün kötüleþir. Kadýnlardan birinin feryadý bir çok þeyi özetler “ Allahým ne yaptýk ki böyle aðýr bir ýstýraba uðradýk; kimimiz topraðýn altýna girdik, diðerlerimiz ise girmeye can atýyoruz. Doðru bizi hayvanlar gibi arabaya koþuyorlardý ve payýmýza hep acý çekmenin, zenginlerin servetini artýrmanýn ve hiçbir zaman iyi þeyleri tadamamanýn düþmesi adalete uymuyordu. Evet bu daha fazla devam edemezdi. Biraz nefes almak gerekiyordu” (321). Etienne, grev dolayýsýyla durumlarý kötüleþen iþçilerin acýlarýnýn ve zorluklarýnýn artmasýndan kendisini sorumlu tutar ve zaman zaman gözyaþlarýna engel olamaz. Neyse ki bu çabalar bütünüyle boþa gitmez. Bir umut tohumu ekilmiþ olur. Sorumluluk, cesaret ve güç birliði olmaz sanýlaný olabilir durumuna getirir. Ýþçiler, ezilen sýnýflar bir þeyi farkederler; “Çürümüþ toplumlar oldukça ezilenler adaletsizlikler olacak”týr. (329). Romanýn bitiþ cümleleri, Etienne’in baþlattýðý mücadelenin sonuçsuz kalmadýðý ve umutlara gebe olduðunu ortaya koyar. “Nisan güneþi topraðý ýsýtmaya baþlar, vadilerden hayat fýþkýrýr, tomurcuklar patlar, ekinler yükselir. Her yanda tohumlar þiþer, uzar, topraðý deler... Ýnsanlar yetiþir, kara kin dolu bir ordu bir asýr sonraki hasada hazýrlanýr, tohumlarýný patlatýr” (390). Zola Kemal Tahir gibi bir köþeye çekilip okuyucuya, kahramanlarýnýn sefaletini aktarmakla kalmaz. Kahramanlarý bütün yoksulluklarýna ve ezilmiþliklerine karþýn küçük bir kývýlcýmla alev almaya hazýrdýrlar. Maden ocaðýnda çaresiz çalýþýp didinen kalabalýk, birden bire haksýzlýklara, ezenlere, sömürenlere baþkaldýran güçlü bir ses haline gelir.
Oliver Twist ya da Nerde Bu Devlet Charles Dickens, Avrupa’da büyük toplumsal deðiþim ve çalkantýlarýn olduðu bir dönemde yaþar. Ýngiltere’nin tarýmdan sanayi toplumuna geçtiði bir dönemdir. Ýngiltere hýzla zenginleþmektedir. Bununla birlikte, paradoksal olarak yeni bir yoksul sýnýf, hem de öncekilerden daha yoksul bir sýnýf ortaya çýkar. Dickens bu yeni sýnýfýn durumunu en iyi Hard Times da ortaya koyar. Yoksul bir köylü çocuðu olan Pip’in hayalleri üzerine kurulan Büyük Umutlar da benzer bir temayý iþler. Dickens’in yoksulluða bakýþý yüzeysel olmanýn çok ötesindedir. Bir yanda zengin bir ailenin yanýnda hizmetçi olarak çalý-
208 YOKSULLUK
þan A Christmas Carol’ýn Martha Cratchit’i, diðer yanda üstesinden gelmesi olanaksýz zorluklarla karýlaþan Oliver Twist’in Oliver’ý vardýr. Tabii ki Dickens, Oliver Twist’i sadece 19. yüzyýl Ýngiltere’sindeki yoksulluða dikkat çekmek için yazmaz, bu vesileyle kendi ahlak anlayýþýný ve dünya görüþünü okuyucuya sunma olanaðý da bulur. Çaðdaþlarýndan bir çoðu gibi Dickens da yoksulluðu bir trajedi olarak deðil toplumsal bir sorun olarak görür. Yapýtlarýnýn çoðunda kendi yaþamýný kazanmak zorunda olan ve dolayýsýyla doðru dürüst bir eðitim alamamýþ çocuklarla vardýr. Sýk sýk iþ yaþamýnýn acýmazlýðý ve bunun yoksullar üzerindeki etkisini vurgular. Yarattýðý tiplerin önemli bir bölümü alt sýnýftan insanlardýr. Bazen, Türk filmlerini andýran bir biçimde zengin ama kalpsiz, yoksul ama yürekleri sevgi dolu insanlar çýkar karþýmýza. Ýngiliz edebiyatýnda Dickens’tan önce de yoksulluk konusu bir çok yazar tarafýndan ele alýnmýþtýr ama hiçbiri konuyu onun dile getirdiði gibi getirememiþtir. Yoksulluk zaman içinde Dickens’in neredeyse bütün yaþamýný ve zamanýný adadýðý konulardan biri haline gelir. Kendi deneyimleri bunda önemli rol oynamýþ olsa gerekir. Sekiz kiþilik bir ailenin ikinci çocuðu olan yazar iyi bir eðitim almayý umarken, babasý ciddi bir borç bataðýna düþünce -ki o dönemde borcunu ödemeyenler hapse atýlýyordu- 12 yaþýnda ayakkabý boyasý üreten bir fabrikada çalýþmak zorunda kalýr ve bu sýrada kendisi gibi yoksul çocuklarýn nasýl bir muameleye tabi tutulduklarýný tanýklýk eder. Oliver Twist yetimhanede doðanlara rasgele takýlan, anlamý olmayan isimlerden biridir. Daha doðuþtan onu nasýl bir geleceðin beklediðini tahmin etmek zor deðildir. Dickens, K. Tahir ve Zola’ya göre daha açýk sözlüdür ve daha romanýn baþýnda sonradan olup bitecekleri haber verir: “Yoksullar evinin bir öksüzü. Karný hiçbir zaman doymayacak, ömrü sille tokat yiyerek oradan oraya sürünmekle geçecek olan fazlalýk, aþaðý görülen bir yaratýk ki, toplumca horlanacak ve kimseden güler yüz görmeyecek” (8). Her ne kadar romanýn ilerleyen sayfalarýnda bu öngörü tamý tamýna gerçekleþmezse de, Twist elinden tutacak bir dost eli, sýcak bir yuva ve sýcak bir çorba buluncaya kadar epeyce hýrpalanýr. Yetimhaneden çýkmasý bile bir þanstýr aslýnda, çünkü yetimhanede bir çocuk “en hafif gýdanýn en az övünüyle yaþamasýný tam öðrendiði sýrada... çoðu zaman ya üþütüp hastalanýr, ya ocaða düþüp yanar, ya da kazara boðulur” (10). Çocukluðundan itibaren, kendisi gibi kimsesiz onlarcasýyla birlikte çalýþmaya zorlanýr. Zola’nýn madencileri gibi karýnlarýný bile doðru dürüst doyuramazlar. Ýncelediðimiz her üç romanda da kahramanlar açýkça ekmek ekmek diye baðýrýrlar. Oliver’in diðer çocuklarla birlikte kaldýðý yer madenci evlerindeki sefaleti ve yokluðu çok andýrýr. Çocuklara yemek saatlerinde çoðunlukla mýsýr unu lapasý daðýtýlýr. Çocuk baþýna ancak bir tas verilir. Yalnýzca bayramlarda bir
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
209
çeyrek francala ilave edilir. Çocuklar önlerine konanlarý öylesine büyük bir iþtahla yerler ki “ taslarý yýkamaya bile gerek kalmaz” Yemek bittikten sonra, sanki boþ kaplarý da yiyeceklermiþ gibi açlýkla bakarlar (18). Bu ve benzeri sahneler sýk sýk tekrarlanýr ve Dickens bu sahnelerle hem okuyucuya aðlama zevki olanaðý saðlamayý hem de varlýklý insanlara, yöneticilere ülkenin gerçeklerini göstermeyi amaçlar. Zola’nýnkilerle karþýlaþtýrýldýðýnda kahramanlar daha edilgendirler. Örneðin hep birileri tutar Oliver’in elinden. Bu da Dickens’ýn bakýþ açýsýnýn bir sonucudur. Çünkü yazar yoksullardan yönetenlerin sorumlu olduðu inancýndadýr. Kemal Tahir ve Zola’da gördüðümüz yoksul mahalle betimlemeleri burada da aþaðý yukarý aynýdýr. Oilver’in hýrsýzlar çetesiyle birlikte yaþamak zorunda olduðu yer sefalet kokar “...Sonra þimdiye kadar geçtiklerinin hepsinden daha dar ve pis olan bir sokaða saparak adresi verilen evi aramaða koyuldular. Yolu her iki yanýndaki evler yüksek, büyük ve çok haraptý. Ýçlerinde yaþayanlarýn da en yoksul kesimden olduðunu anlamak için sadece bir bakmak yeterdi. Ara sýra gelip geçen büzülmüþ, iki büklüm olmuþ kadýn ve erkeklerin periþan kýlýklarý göze batýyordu. Kaldýrým kýyýlarýnda durgun iðrenç su birikintileri vardý. Bu birikintilere bulanmýþ fareler bile açlýktan bir deri bir kemiktiler (46). Ya da “Kimi tuðladan kimi çürük gemi kerestesinden yapýlmýþ, plansýz, düzensiz, ýrmaðýn hemen birkaç metre yakýnýna sýralanmýþ kulübeler... fareler, kurtlar ve rutubet, üzerinde durduðu direkleri çürütmüþ olduðu için yapýnýn önemli bir kýsmý daha þimdiden suya gömülmüþ durumdaydý...” (368) Burada bir evin içini gösterir Dickens. Soba yanmayan, buz gibi bir odada birkaç parça eski, yýrtýk, kirli eþya. Odanýn bir köþesinde üzeri örtülmüþ küçük bir nesne durmaktadýr. Küçük bir ceset. Baba, eve gelen cenaze memuru Sowerberry’yi görünce baðýrmaya baþlar. Ölüm nedeni, ölümü dramatik hale getirir. Baba “o açlýktan öldü, diyorum size. Ateþi yükselene kadar fark etmemiþtim ne kadar bitik olduðunu. O zaman gördüm ki kemikleri sayýlýyor. Ne ateþimiz vardý yakacak ne de mumumuz. Karanlýkta verdi son nefesini” (49). Yoksulun ölüsü de dirisi gibi hiçbir saygý görmez. Ölüyü gömmek için acele eden ve papazý bekletmekten korkan aile, kiliseye gittiðinde henüz kimsenin gelmediðini görür. Çocuk mezarlýðýn yoksullara ayrýlan, üzerini dikenler bürümüþ, kuytu köþesine gömülür. Böylece yoksulluðu ebedileþmiþ olur. Yoksulluða eþlik eden olgulardan biri diðer iki romanda olduðu gibi alkol almaktýr. Bay Dawkins’le küçük yankesicilerin bulunduðu yere, Fagin’ini oturduðu eve giderken, Oliver, yollarý üzerinde gördüðü mahallelerden birini þöyle anlatýr. “iyice dar ve çamurlu sokaklar kokudan geçilmiyordu. Bir sürü çocuk... Çevrede çocuk yýðýnlarýndan baþka bir þey yoktu. Gecenin o saatinde bile yollarda koþuþup sürünen ve evlerin içlerinden baðýrýþlarý duyulan çocuklar. Bu yaygýn sefalet arasýnda, para kazanabilen yerler sadece mey-
210 YOKSULLUK
hanelerdi sanki.... Ana yolu iki yanýndan ara sýra üstü kapalý yol ve avlular ayrýlýyordu ki buralarda sarhoþ durumda kadýn ve erkekler resmen çamurlarýn içinde debeleniyorlardý. Bir çok kapýdan da iþlerinin hayýrlý olmadýðý ilk bakýþta anlaþýlan kötü görünüþlü, iri kýyým adamlarýn sakýnma sakýna dýþarý çýktýklarý görülüyordu” (72). Fagin’in küçük yankesicileri arasýnda yer alan Nancy adýndaki kýz, Dickens’a kötü yola düþmüþ kýz ve erkek çocuklarýnýn gerçekte bu iþten hoþlanmadýklarýný, kimsesizlik, açlýk ve yokluktan bu iþe karýþtýklarýný vurgulama fýrsatý verir. Sahnelerden birinde Nancy kaçmaða çalýþan Oiver’ý yeniden Sikes ve Fagin’e teslim eder. Oliver’ýn kaçma giriþimine acýmasýz davranan Sikes’a Nancy þöyle tepki gösterir. “Keþke sokaða düþüp ölseydim, ya da bu gece asýlacak olanlarla yer deðiþtireydim de bu çocuðu buraya getirmek iþine karýþmayaydým. Bundan böyle artýk o da hýrsýzýn ve uðursuzun, namussuzun biri olup çýkacak. Zavallý çocuk...”( 152). Dickens da soðuk ve rüzgarlý hava ile yoksulluk arasýnda iliþki kurar. Sikes’la Halliford’a gitmek üzere yola çýktýklarýnda, rüzgarlý, yaðmurlu hava koyu sefalete eþlik eder. “Kasvetli bir sabahtý sokaða çýktýklarýnda sert bir rüzgarla birlikte sert bir yaðmur yaðýyordu. Bulutlar donuk renkli ve fýrtýnaya gebe gibiydi. “(198). Güçlülerle baþa çýkamayacaklarýndan ya da böyle bir þeyi akýllarýndan bile geçirmeleri söz konusu olmadýðýndan, yoksul insanlarýn yaptýklarý, yapabilecekleri tek þey merhamet dilemek olur. Özellikle Dickens’da bu daha fazla göze çarpar. Oliver, geçirdiði berbat geceden sonra bitkin bir halde yürürken, yakalanmak pahasýna gördüðü ilk eve gitmesinin daha uygun olacaðýný düþünür. Tesellisi ise “evdekilerin belki onun haline acýyýp merhamet etme olasýlýðýdýr”. Böyle olamasa bile ýssýz bir tarla içinde tek baþýna ölüp gitmesindense “insanlarýn arasýnda ölmek daha iyidir” (270). Kemal Tahir’de de kavga etmek, karþý durmak ya da sorgulamaktansa muhatabýnýn insafýna, þefkatine ve merhametine sýðýnmak tercih edilir. Irgat baþýna, inþaat çavuþuna ya da fabrikada sözü geçenlere dertlenirler, sýzlanýrlar. Kurnazlýkla zavallýlýk birbirine karýþmakla birlikte, merhamet bekleyerek dertlerine çare arama baskýn çýkar. Oliver’i muayene eden doktor da Dickens gibi düþünür ve büyük bir olasýlýkla yetkililerin dikkatini çekmek ya da merhamet duygularýný uyandýrmak için oldukça duygulandýrýcý bir üslup kullanýr “Belki de ana sevgisi ve sýcak bir yuva nedir hiç bilmemiþtir. Belki baský ve dayak hatta açlýk onu kötü insanlarýn arasýna atmýþtýr da, onlar da onu yanlýþ yöne sürüklemiþlerdir.” diye yazar. (284) Dickens’da insanlarýn yoksulluklarýnýn ve düþkünlüklerinin, bunu sonucu olarak acý çekmelerinin baþlýca nedenlerinden biri kimsesizlik, himayesizlik, kýsaca yöneticilerin ve varlýklý insanlarýn görevlerini gereðince yerine getirmemeleridir. Rose’un kendisinden kaçtýðýný gören Nancy, insanlarýn kendi-
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
211
sinden tiksindiðini, dolayýsýyla Rose’un kendisinden uzaklaþmaya çalýþmasýný olaðan karþýladýðýný belirtir ve tam da Dickens’a yakýþýr bir tarzda þöyle der “Diz çök ve Tanrýya dua et ki seni koruyan, çocuk masumluðunu koruyan yakýnlarýn var, küçük haným... Þükret ki benim gibi beþikten itibaren aç, çýplak sokaklara, haydutlarýn, sarhoþlarýn arasýna atývermediler seni. Bunlardan hepsindan daha kötü olan günahý bilmiyorsun. Evet benim beþiðim kaldýrýmlar ve sokak köþeleri oldu. Ölüm döþeðim de onlar olacak”(401). Dickens din adamlarýnýn da bu iþte kabahatli olduklarýný düþünür. Nancy ile bir “beyefendi arasýndaki konuþmaya tanýk olan bir küçük hanýmefendi, Nancy’den yana bir þeyler söyleyince içini dökme fýrsatý bulur: “Þimdi senin yerine bir din adamý olsa bana mutlaka tepeden bakar ve katran kazanlarýndan dem vurup vaaz ederdi.. Ah küçük haným, Tanrýnýn hizmetinde olduklarýný söyleyenler acaba neden senin gibi sevecen merhametli davranmazlar, bizim gibi zavallýlara karþý... bizim din adamlarýmýz gökyüzünün en karanlýk tarafýna doðru dönerler” (465). Zola ve Tahir’den farklý olarak romanýný bir çocuðun yaþadýðý zorluklar üzerine kurmuþ olmasýna raðmen benzer kaygýlarý ortaya koyar. Sonuç umut vericidir. Bir baþka deyimle eðer yöneticiler, sorumlu konumda olanlar görevlerini yaparlarsa, Oliver’lar daha az çekecek, toplumun saðlýklý ve mutlu bireyleri olacaklardýr.
Bir Konu Olarak Yoksulluðun Modasý Geçti Mi? Yoksulluk olduðu sürece, bu konuyu ele alan romanlar, öyküler ve oyunlar yazýlmaya devam edilecektir. Her dönemde kendine özgü yoksulluklar yaþanmaktadýr. Bugüne deðin yaþananlar yoksulluðun yeryüzünden –mutlak olanaksýz deðilse bile- tümden ortadan kaldýrýlmasý zor görünmektedir. Ortaya konulan ürünlere bakýlýnca konunun güncelliðini koruduðunu söylemek olasýdýr. Yerli ya da yabancý bir çok yazar yoksulluðun insan onurunu zedeleyen, yaþamý boðan, bireyler arasýnda adaletsizlik duygusu doðuran bir olgu olarak ele almaya devam etmektedirler. Dahasý bu anlamda günümüzde bu konuya gösterilen duyarlýk öncekinden daha az güçlü deðildir. Çaðdaþ romancýlarýn konuya ilgisinin devam ettiðinin tanýðý çok sayýda yapýt vardýr. Amerikan edebiyatýndan birkaç örnek; Sue Ellen Bridges’in Home Before Dark’ý, Jon Hassler’in Jemmy’si, S. E. Hinton’in That was Then,This is Now’u, Irene Hunt’ýn No Promises in the Wind Norma Fox Mazer’in Silver’i. Bunun sadece Amerika’yla sýnýrlandýrýlamayacaðýný söylemeye bile gerek yoktur. Türkiye’de de Orhan ve Tahir Kemallerin, Sait Faik ve Sabahattin Ali’lerin mirasýný çaðdaþ yazarlarýn yapýtlarýnda bulmak mümkündür. Farklý biçimlerde de olsa, Latife Tekin Gece Dersleri’nde ve Metin Kaçan Aðýr Romanda sefaleti, þiddeti, soðukluðu ve ürkütücülüðüyle gece-
212 YOKSULLUK
kondu yaþamýný, kasvetli ve kahredici atmosferiyle arka sokaklarý anlatýrlar. Çok daha yakýn zamanlarda Oktay Güzeloðlu’nun Beyoðlu’nda Garibanýn Otopsisi Yapýlmaz, Sabahattin Demiray’ýn Masalcý ve Ata Türker’in Tanrýnýn Çocuklarý adlý yapýtlarý bu geleneðin süreceðini göstermekteirler.
Kaynaklar Kemal Tahir, Bereketli Topraklar Üzerinde, Tekin Yayýnevi, Ýstanbul, 2000 Charles Dickesn, Oliver Twist, Çev. Nihal Yeðinobalý, Kardeþler Basýmevi, Ýstanbul 1982, Charles Dickens, Bleak House. Ed. George Ford ve Sylvere Monod. New York 1977 Emile Zola, Germinal, Çev. Fuat Pehlivan, Morpa Kültür Yayýnlarý, Ýstanbl, 1999
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
213
Türk Sinemasýnda Yoksulluk ve Mekan Fatoþ Adiloðlu Yrd. Doç.Dr. Bahçeþehir Üniversitesi e-posta:
[email protected]
Öz
G
ünümüzde neredeyse belgesel niteliði kazanan özelliði ve bir zamanlar altýn çaðýný yaþamýþ olan Türk Sinemasýnda yoksulluðun nasýl yansýma bulduðunu irdeleyecektir. Yoksulluk farklý yönetmenlerin filmleri üzerinden yapýlan bilimsel bir araþtýrmadan hareketle; kent kültürü ürünü melodramýn, popüler sinema türü olarak ortaya çýktýðý 1960-1975’li yýllar çerçevesinde ele alýnacaktýr. Çalýþma “gerçek” mekan kullanýmý ile toplumsal geliþimi yansýtmada ayrýcalýklý bir yer tutan Türk sinemasýnda konut gibi yerleþim yerleri ve özel alanlar ile park ve bahçe gibi kamusal alanlarýn bu baðlamda aktarýmlarý üzerinden bir okuma gerçekleþtirecektir. Ýnceleme mekan dinamiklerinin genelde ve özelde kullaným biçimleriyle yoksulluðun hangi baðlamlarda ve nasýl yansýdýðýna dair çýkarýmlara yer verecektir. Anahtar kelimeler: sinema, kent, melodram, mekan, zaman.
Abstract
T
his paper will analyse the images of poverty and deprivation in The Turkish melodrama films which have been dependent on “real”settings. The study will focus on the implementation of space in the melodramas during the period 1960-75; the most productive years of the Turkish Cinema with the emphasis on the nature of its representation . The main argument of the paper is in the reconstruction of space and meaning in cinema . The study will highlight on the urban reality with public and private spaces as exemplified in the popular Turkish family melodramas . The principle trajectory of inquiry will be on the reconstructed meanings through the reformulations in particular with the residential spaces. Images of poverty will be explored across how it is made visible. Key words: cinema, city , melodrama , space, time.
1 2
Bkz:Adiloðlu, Fatoþ (2001), “Türk Sinemasý: Mekan Üzerinden Bir Çözümleme” yayýmlanmamýþ doktora tezi ,Ýstanbul Universitesi, Ýletiþim Fakültesi. Bkz: Affron Charles ve Affron Jona Mirella: Sets in Motion: art Direction and Film Narrative, Rurgers University Press, New Brunswick, New Jersey, 1995
214 YOKSULLUK
Giriþ
D
isiplinlerarasý niteliði ile sinema farklý disiplinlerin ilgi odaðý olmaktadýr. Kýsaca ‘zaman ve mekan’ýn düzenlenmesi olarak tanýmlanan sinema, yansýyan ve algýlanan zaman ve mekan düzlemleri üzerinden çeþitli konularda okumalara ve çözümlemelere fýrsat vermektedir. Çalýþma günümüzde neredeyse belgesel niteliði kazanan özelliði ve bir zamanlar en üretken çaðýný yaþamýþ olan Türk sinemasýnda yoksulluðun nasýl görüntülendiði ve göründüðünü irdeleyecektir. Burada sinemasal mekan ve mekana dayalý görsellik kavramlarýna kýsaca yer verilerek sinemaya yansýyan yoksulluk, mekan üzerinden incelenecektir. Mekan farklý yönetmenlerin filmleri üzerinden yapýlan bilimsel bir araþtýrmadan1 hareketle; kent kültürü ürünü melodramýn, popüler sinema türü olarak ortaya çýktýðý 1960-1975’li yýllar çerçevesinde ele alýnacaktýr. Çalýþmada “gerçek” mekan kullanýmý bir baþka deðiþle, yerinde gerçekleþtirilen çekimlerle toplumsal geliþimi yansýtmada ayrýcalýklý bir yer tutan Türk sinemasýnda konut gibi yerleþim yerleri ve özel alanlar ile park ve bahçe gibi kamusal alanlarýn bu baðlamda aktarýmlarýna deðinecektir. Ýnceleme mekan dinamiklerinin genelde ve özelde aktarým biçimleriyle yoksulluðun hangi baðlamda ve nasýl yansýdýðýna dair çýkarýmlara yer verecektir.
Sinemasal Mekan ve Mekana Dayalý Görsellik, Görsel–iþitsel alana ait bir metin oluþturan sinema, perdeye yansýtýklarýyla filme özgü bir ortamda, filmsel bir dünya yaratarak, bir anlatým oluþturur. Sinema, filme özgü bir gerçeklikle mekan ve zamaný kurgulayan bir olgudur. Mekanýn sinemada genelde çeþitli disiplinleri kapsayan anlatý özelliðinin yanýsýra özelde olaylarý eklemleyen anlatý pekiþtirici rolü vardýr.2 Görüntü aktarýmý yapan sinema için görsel çevre dinamikleri ve özellikle mimari güçlü bir kaynak teþkil ederken “görsel mekan, konunun görsel sunumu ile ilgi-
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
215
li olarak her çekimin kendi koþullarý içinde iþlev görür. ” ( Jacobs,1994,s43). Joseph M. Boggs’a göre “çevre” olarak “mekan”, zaman, coðrafya, toplumsal yapýlanma, ekonomi, gelenekler, ahlaksal tavýrlar, ve davranýþ biçimleri ile ilgili görsel anlatýlar oluþturmaktadýr (Þenyapýlý,1996,s151) . Sinemada mekan ‘gerçek’ ya da stüdyoda yaratýlmýþ mekanlarýn bir anlatý çerçevesinde birleþtirilmesinden oluþur. Sinemanýn, görsel ve iþitsel dinamikleri, sonsuz mekan çözümleri üretirken, seyirciyi mekan ve zamanda bir yolculuða çýkartmaktadýr. Sinema, zamaný yansýtmasýnýn yanýsýra, geçmiþ ve geleceði aktarýrken oluþturduðu mekanlarla, anlatmak istediði öykü ya da iletiyi bütünlemeye çalýþmaktadýr. Görselleþtirilen öykülerin anlattýðý ‘yer’ler ve ‘yer’lerin anlattýðý öyküler oluþurken bu öykülerin oluþumu sunumun tüm bileþenlerini öngörmektedir. Yaþanýlan ‘gerçek’ mekanýn, belli amaçlarla kesin ve en azýndan kýsa bir süre için deðiþmez olarak belirlenmiþliði içinde sabit bir mekan algýsýna yol açtýðý söylenebilir. Ancak bu deðiþmezlik seyircide sinemanýn getirdiði yeni bakýþ ve dolayýsýyla kurgulama sayesinde ayný mekanýn farklý algýlanmasýna ve yorumlanmasýna yol açmaktadýr. Burada mekanýn önceden tanýmlanmýþ sýnýrlarýnýn aþýmý söz konusudur. Walter Benjamin, 1935’lerde yapmýþ olduðu çalýþmasýnda (1968, s232) filmin doðasýndan, diðer bir deðiþle; filme özgü bir ortamda yapýlandýrýlan mekandan söz ederken, kameranýn önünde açýlan doðanýn, çýplak gözün önündekinden kesinlikle çok farklý olduðunu belirtmiþtir. Fark, kamera aracýlýðýyla bilinçli bir þekilde iþlenen mekanýn bilinçsizce iþlenmiþ mekanýn yerini almasýndan kaynaklanmaktadýr. Öyleki film kimi zaman mimariye müdahele edecek kadar, mimariyi farklý açý ve görünüþleri gözler önüne sermekte ve deneyimleniþine fýrsat vermektedir. Hatta bu çerçevede belgesel niteliði sorgulanan mimarlýk belgeselleri (Keller, 2000, s84) seyircinin mekan algýlayýþýný biçimlendiren sinema gerçekliðine ve sinemada yapýlandýrýlan mekana dikkat çekmektedir. Sinema kendine özgü bir mekan yaratýrken, özgün bir bakýþýn, zamaný ve mekaný algýlayýþýný bize sunar. Bu durumda karþýmýza çýkan sunum kavramý yorumlanmýþ bir gerçeklik þeklinde tanýmlanabilir. Sinema, bir yandan insan, mekan, yer ve toplum ögelerinden yararlanan, öbür yandan, sunum gücüyle, mekan olgusuna, derinliði olan karmaþýk bir boyut getirmektedir. Burada David Ley ve James Dunken’ýn “ayný zamanda, peyzajlarýn okunabildiði ölçüdeki gibi, oluþturulmakta ve bu okuma etkinliði, sorunsuz bir etkinlik olmamaktadýr” sözleri önem kazanmaktadýr (1993,s329). Burada anlamý üreten okuma etkinliðinde yerlerin anlattýðý öykülerin çözümlemelerinin karmaþýklýðý vurgulanmaktadýr.
216 YOKSULLUK
Caddeyi gerçek hayatýn aynasý olarak ele alan Siegfried Kracauer’e göre, “tarih caddelerde yazýlýrken, cadde, perdeye doðru hareket etme eðilimindedir.”(Vidler, 1994,s52) Sinema tarih yazýmýnda etkili olmakta ve böylelikle toplumsal deðiþimi yansýtmaktadýr. Aitken ve Zonn “filmin dünya üzerindeki yerimizi anlamak için kullanýlmý bakýmýndan ”kýþkýrtýcý” bir zemin oluþturmakla birlikte coðrafi olarak büyük oranda keþfedilmediðini”(1996,s59) belirtirlerken sinemanýn bireysel ve toplumsal kimliðin oluþumunda etkili olduðuna iþaret etmektedirler. Burada toplumsal olarak paylaþýlan mekanlar üzerine getirilen yeni yorumlar ve bu yorumlarýn birey-toplum üzerinde yarattýðý etkilerin henüz yeterince incelenmediði öne sürülmektedir. Toplum, kültür ve film iliþkiler bütünü mekan üretiminini kurgulayan dinamiklerdir. Farklý çalýþma alanlarýna yön veren etmenlerle örgütlenmiþ olan bu disiplinlerarasý mekan, bir yandan biçimlenirken, kendisine þekil veren disiplinler de eklemlenmektedir. Bu etkileþim zemini, hem disiplinlerin kendilerine bakma olanaðýný yaratýrken ayni zamanda üretilen mekan, boyutlarý ile disiplinlerarasý oluþumlarý yüklenmektedir. Film aracýlýðýyla aktarýlan genelde anlatý mekaný, özelde ise mekanlar tarih, coðrafya, edebiyat, felsefe, sosyoloji ve kültür çalýþma alanlarýnýn ilgi odaðý olmaktadýr. Genel yapýsý itibariyle sinemanýn en belirgin özelliklerinden biri görsel izlenim oluþturmaktýr. Simgesel vurgu beyaz perdeye yansýyan görüntü üzerinde yoðunlaþýr. Sinemada görsel çevrenin en açýk ve tanýdýk biçimde kullanýmý kentin sunumu ve temsili ile öne çýkmaktadýr. Sinema imgeleri ve simgelemi amacýna yönelik çalýþtýrýr (Gottlieb,1995,s219). New York; gökdelenlerde;Washington D.C ; Capitol ve Washington anýtýnda, Paris; Eiffel kulesinde, San Fransisco; yokuþlu caddelerinde, San Fransisco köprüsünde, Ýstanbul, siluetinde, Boðaz köprüsünde, Aya Sofya ‘dadýr. Simgelerle algýda oluþturulan kent izlenimi yanýnda göstergeleriyle kentler yaratýlmakta ve yapýlandýrýlmaktadýr . Fritz Lang’ýn modern Metropolis’inden (1926) Ridely Scott’ýn postmodern Blade Runner’e kent imgeleriyle, öyküler görselleþtirilmiþtir .
Yeþilçam ve Kent-Yeþilçam Kenti Film sayýsýnda sürekli artýþ görünen, istikrarýn sergilendiði 1960-75 yýllarý arasýnda, ekonomik nedenlerle yerinde çekim gerçekleþtirmeye baðýmlý kalmýþ olan Türk sinemasýnda modernleþme süreci ve kentleþme görüntüye mekanlarýyla sýzmýþtýr. Endüstrileþme sürecini yaþayan, sosyo-kültürel 3 4
Bkz:Emine Demiray, Türk Sinemasýnda 1960-1990 Yýllarý Arasýnda Çekilmiþ Filmlerde Kentsel Aile,T.C Anadolu Üniversitesi Yayýnlarý; No:1104/ Açýköðretim Fakültesi Yayýnlarý; No. 603, Eskiþehir, 1999, s.ii Nezih Erdoðan ile yapýlan þahsi söyleþide (1999) Erdoðan’ýn önerdiði araþtýrma konusu.
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
217
dönüþümleri bünyesinde barýndýran Ýstanbul 1965-1985 yýllarý arasýnda yýlda 300-550 bin kiþinin göç ettiði , göç ve göçerilik anlatýlarýnýn’ tartýþýldýðý bir kenttir(Yavuz, 1999,s66). Bir diðer yandan da kültürler, dinler ve disiplinler arasý kimliði ile dikkat çeken Ýstanbul, Türk sinemasýnda Türkiye’nin kentleþme sürecinin göstergesi olarak yansýma bulmuþtur. Melodram’ýn popüler sinema türü olarak kendini gösterdiði 1960-75li yýllarda Türk sinemasý , özellikle Ýstanbul’un fiziksel ve doðal çevresini kullanmýþtýr. Christine Gledhill’in belirttiði gibi melodram onsekizinci yüzyýlda “burjuvazinin yönetimi, aristokrasiden devrim ya da asimilasyon ile alýnmasý” sýrasýnda ortaya çýkmýþ olan toplumsal yapýnýn ürettiði toplumsal içerikli bir anlatýmdýr (1987,s14). Endüstrileþme, kentleþme ve kapitalizm burjuva geleneðinin beslendiði ortamlardýr ve melodramlara yansýmalarý doðaldýr. Thomas Elsaesser kentleþme ile bütünleþen melodramý þöyle anlatmaktadýr: Endüstrileþme, kentleþme ve giriþimci kapitalizm, melodrama çok þey borçlu olan bir roman türü içerisinde kendisini edebi olarak en iyi þekilde ifade etmiþtir (...) Ýngiltere’de, Dickens, Collins ve Readerelied toplumsal çeliþkileri keskinleþtirmek ve olasýlýklarýn, raslantýlarýn bir araya geldiði, toplumsal ve ahlaki aþýrýlýklar ve varoluþun doðal ürünlerinin yan yana varolduðu bir þehir ortamýný betimlemek için melodramatik öyküleri yoðun olarak kullanmýþlardýr. (1990, s48) Bir zamanlarýn mistik kenti Ýstanbul ve süreç içerisinde kentlileþmenin yarattýðý Ýstanbul, Türk Sinemasýnda, zaman ve mekanlarý ile, dönemsel olarak görüntülenmiþ, adeta belgelenmiþtir. Burjuva bilincini, kent ve kentsoyluluðu temsil eden melodramýn vazgeçilmez mekaný Ýstanbul olmuþtur. Melodramýn toplumsallaþmayla olan sýký iliþkisi kent ve aileye yer vermesiyle kuvvetlenmektedir. Türk melodram sinemasýnda aile dolayýsý ile konut aðýrlýklý olarak yer almýþtýr. Kentsel aileyi ele alan filmlerde kentsel ailenin yapýsý, iþlevleri, roller ve deðerleri açýsýndan toplumsallaþma ile ilgili deðiþimleri yansýttýðý gözlemlenmiþtir.3 Eski tarihli Türk filmleri mekanlarýyla zamaný yansýtýrken ‘Türk sinemasýnda Ýstanbul’4 veya ‘Türk sinemasýnda Konut’5 gibi araþtýrmalara fýsat verebilen, farklý disiplinlerin yararlanabileceði bir zemin oluþmuþtur. Türk sinemasýnýn bu özelliði zaman içinde kent yaþamýna dair okumalara fýrsat verirken insan–mekan-toplum iliþkisi ve etkileþimine de dikkat çekmektedir. Ancak ‘gerçek’ mekan kullanýmýnýn inandýrýcýlýkta oynadýðý rolun yanýsýra sinemanýn kurguladýðý yeni zaman ve mekan iliþkileri gözardý edilmemelidir. 1960-75’li yýllarýn Türk melodram sinemasý sunum biçimlerinin þekillendirdiði, çekim ve üretim dinamikleri çerçevesinde yapýlandýrýlan Yeþilçam kentinde bir “yeþilçam toplumu” (Maktav,2000,s164) yaþatýlmýþtýr.. Yeþilçam mekan örgüsüyle görselleþtirilen öykülerin Yeþilçam kenti, perdede Ýstanbul’un açýk ve kapalý, kamusal ve özel alanlarýyla yansýma bulmuþtur.
218 YOKSULLUK
Zamaný kollarcasýna nostalji yorumuyla birleþtirilerek günümüzde televizyon aracýlýðýyla halen aktarýlmaya devam etmekte olan Türk sinemasýnýn anlatýðý sine-masallarýn gizli kahramanlarý mekanlardýr. Yeþilçam kentinde Ýstanbul’un doðasý (park, orman, deniz), denizle ulaþým, sokak ve caddeleri, sýklýkla aktarýlan, açýk kamusal mekanlarý olmuþtur. Açýk kamusal mekanlar özellikle görsel hazla bütünleþmiþtir. Park ve bahçeler kullaným ve temsil biçimleriyle adeta tarih ve kültür birikimini savunmuþlardýr. Eski ahþap Türk evleri erdemli yoksulluðun yuvalarýný oluþtururken; orta sýnýf seyircinin zenginlik ve mutluluk hayallerini süsleyen bahçe içinde köþk, konak ve denizle bütünleþen yalýlar ise olaylara ve zenginlere ev sahipliði yapmýþlardýr. Hilmi Maktav’ýn belirttiði gibi “yaþama alanlarý henüz birbirinden bütünüyle ayrýlmadýðý için, zengin ve yoksul kahramanlarýn kolayca birbirleriyle kesiþebilen hayatlarý” (2000, s166) yeþilçam mekan kurgusu içinde birlikte olmuþlar ancak “iyi” ve “kötü” kutuplaþmasýnda belirgin olarak ayrýlmýþlardýr.
Melodramatik Gerçeklilik ve Sine-Masal Yoksulluk Sinema dünyasý kimine gerçekleri, kimine ise hayalleri sunmuþtur. Türk melodram sinemasýnda gerçek ve hayal içiçedir. ‘Melodramýn hedefi þeylerin nasýl olduklarýyla yüzleþmek deðil, daha çok onlarýn nasýl olmalarý gerektiðini ortaya koymaktýr’(Gledhill,1987,s21) . Böylelikle arzulanan dünyanýn dinamiklerine iþaret edilmektedir. Türk Melodram sinemasýnda yanlýþlar vurgulanýrken doðrularýn altý çizilmiþtir. Melodramlarda karakterler sýnýfsal, psikolojik, ahlaki deðerler açýsýndan nasýl bir dünya olmasý gerektiðine dair söylemleri üstlenerek melodramýn dýþavurumcu ifade edici yükünü taþýmakta ve ayný zamanda da kurgusal metin düzeyinde varlýk sürdürmektedirler. Türk sinemasýnda kötü batýya karþýlýk iyi doðulu, paraya karþýlýk aþk, yozlaþmýþ zenginliðe karþýlýk, erdemli yoksulluk tercih edilmiþtir. 1960-75’li yýllarýn Türk sinemasý yoksulluðu Hint sinemasý gibi toplumsal bir sorun olarak aktarmamýþtýr. Genelinde orta sýnýf seyircinin hayal dünyasýný hedeflemiþ ve yoksulluða istisnai olarak yaklaþmýþtýr. Yoksullukla ilgili beslenme, barýnma, saðlýk, giyim, iþsizlik, hayat güvencesi gibi yaþam mücadelesini kapsayan gerçekci bir bakýþ açýsý olmamýþtýr. Ele aldýðýmýz yýllarda Türk sinemasýnýn film üretme dinamikleri içine giren ýsmarlama ,esinlenme yolu ve sansür kaygýsý ile çekilen filmlerin, bu bakýþ açýsýný içermemesi bir anlamda saþýrtýcý olmamalýdýr. Buna karþýlýk Duygu Saðýroðlu’nun 1965 yýlý yapýmý prodüktörü olmayan, yabancýya öykünmeden çekmiþ olduðu Bitmeyen Yol dikkat çekicidir. Burada Türkiye’nin belli bir dönemi ve dönemeci neredeyse belgelenmiþtir. Göç, yoksulluk, insan haklarý ve sevginin
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
219
görüntülere ve müziðe yansýmasý ayrýcalýklýdýr. Ýstanbul’da çekilmiþ olan filmde kentin, gecekondu görüntüsü arkasýnda dramatik yapýya uygun olarak aktarýlmýþtýr. Gecekondulaþma ve organik biçimde yayýlan göç olgusu içinde kentin kime ait olduðunu sorgulanýrken yoksulluk olgusu görüntülere yansýmýþtýr . Diðer yandan Yýlmaz Güney, 1970 yýlýnda Adana’da çektiði Umut’la yoksulluðu toplumsal bir sorun olarak ele almýþ ve kalýplaþmýþ görüntüleme biçimleri dýþýna çýkmýþtýr. Genelinde rastlanabilir yoksulluk ögeleri ve yoksulluk görüntüleri içermesi bakýmýndan Güney sinemasý diðerlerinden farklýlýk gösterirken Yýlmaz Güney Türk sinemasýnda yoksulluk olgusuyla en fazla iliþkilendirilebilecek, temsili yönetmen olarak belirmiþtir. Melodramlarda çevre, simgesel gücüyle melodramýn aktif aktörüdür. Çevre gücünü donatýldýðý eþyalardan almaktadýr. Temsiliyet iliþkileri karakterlerin kiþiliklerine müdahele ederek karakterleri ele geçirmektedir (Elsaesser, 1987, s64). Çoðunukla orta sýnýf seyircisinin özdeþleþebileceði kahramanlarýn bulunduðu, zenginlik hayalleri içinde aþkýn kazandýðý bir dünya gösteren Türk melodram ‘yoksulluðun’6 erdemliliðinden yana olmuþtur. Aþk paraya tercih edilirken para aþaðýlanmýþtýr. Memduh Ün’ün ilkini 1958’lerde çektiði Üç Arkadaþ(1971) Türk melodram sinemasýnda yoksullukla iliþkilendirilebilecek temsili film olarak ele alýnabilir. Üç Arkadaþ senaryo aþamasý ve hikaye olarak bir yanýyla Türk bir yanýyla batýlýdýr (Scognamillo, 1998). 1940’lý yýllarda kimsesiz yoksul bir kýz ile üç yoksul arkadaþýn hikayesini konu alan film, Türk melodram sinemasý kalýplarýyla, masalsý anlatýmýn içinde kentin ürettiði yoksulluðu aktarmýþtýr. Burada azýnlýklardan Mösyö Artin’in yoksulluðu dikkat çekicidir. Kenar mahalle sokaðý, sahil þeridi, meydanlar, oto yollar ve Beyoðlu’nu kapsayan dýþ mekanlarda gerçekleþtirilen görüntülerin merkezinde yoksulluk, karakterlerin konut–bahçe-sokak çevresindeki iliþkileriyle aktarýlmýþtýr. Olaylarýn geçtiði eski köþk, yýkýk dökük görüntüsüne raðmen, görkemli merdiveni, onu saran bahçesi ve yýllara meydan okuyan mimarisiyle kültürel bir mirasýn temsilcisi gibiydi.
5 6 7 8 9
ODTÜ Mimarlýk Fakültesinde, Yüksek Lisans derslerinden birinde yürütülen araþtýrma ( Mayýs 2000) Buradaki kastedilen yoskulluk Türk Sinemasýnýn yansýttýðý þekliyle alýnmalýdýr Bkz:Adiloðlu, Fatoþ (2001), “Türk Sinemasý: Mekan Üzerinden Bir Çözümleme” yayýmlanmamýþ doktora tezi ,Ýstanbul Universitesi, Ýletiþim Fakültesi. Duygu Saðýroðlu ile 29 Mayýs 2003 tarihinde yapýlan þahsi bir söyleþiden aktarýlmýþtýr. Bkz:Bir Yaz Yaðmuru (1961, Orhan Elmas),Ayþecik Yavru Melek (1962, Osman Seden), Aþka Susayanlar( 1964, Feyzi Tuna), Kýrýk Hayatlar (1965, Halit Refið), Söförün Kýzý(1965, Ülkü Erakalýn), Sürtük (1965,Ertem Eðilmez), Yarýn Çok Geç Olacak( 1967, Mehmet Dinler), Sabah Yýldýzý (1968, Türker Inanoðlu), Seninle Ölmek Ýstiyorum(1968,Lütfi Ö.Akad), Kýnalý Yapýncak (1969, Orhan Aksoy), Aðlayan Melek( 1970, Safa Önal), Aþktan da Üstün ( 1970, Atýf Yýlmaz), Baba (1971, Yýlmaz
220 YOKSULLUK
Mekan-birey iliþkisinin doðasýnda olmasý gereken deðiþkenlik Türk sinemasýnda sabit kýlýnmýþtýr. Zengin ve ‘yoksul’ evler, kiþiler ve kahramanlar kim olursa olsun belli kalýplar içerisinde örgütlenerek aktarýlmýþtýr. Yüzeysel olarak ise bazý mekanlar kahramana göre kimlik deðiþtirmiþtir. Gazino, pavyon, bar, kulüp gibi batýlý eðlence mekanlarý kahramana göre kimi zaman(‘yoksul’ kahraman) aþk için para kazanýlmaya çalýþýlan yer olurken bir diðer yandan, para için aþkýn satýldýðý, yozlaþmýþ, þýmarýk zenginlerin uðrak yeri olmuþtur. Meyhane ve saz ise doðulu ve iyi yerlerdir. Fabrika , zengin kahramanlarýn önde gelen varlýk göstergesi çalýþma mekanýdýr. Hastahane, hapishane, klinik, karakol, mahkeme salonu gibi kapalý kamusal mekanlar olaylarýn düðümlendiði ve çözümlendiði, öykünün ivme kazandýðý yerlerdir. Sokaklarýyla açýk kamusal alanlar ise yoksulun olmuþtur. Tüm çýplaklýðýyla doða, boðaz, iskeleler, Beyoðlu, Sultan Ahmet, Taksim meydaný, galata köprüsü, çay bahçeleri, meydanlar, (mezarlýk hariç) görsel hazla birleþtirilen, gezilen yerlerdir. Haydarpaþa Tren istasyonu daha fazla yoksulun, Yeþilköy hava limaný ise zenginin kent içi ve kent dýþý yapýlan yolculuklarýnýn baþlangýç ve bitiþ noktalarý olmuþtur. Türk melodram sinemasýnda sýklýkla görüntüye giren mekanlarýyla konut ve yakýn çevresinde parklar ve bahçeler ‘ yolculuk mekanlarý’ ve de ‘simgesel mekanlar’ olarak kullanýmýyla öne çýkmýþtýr7. Zenginliðin önemli göstergelerinden biri olarak beliren, evleri çevreleyen düzenlenmiþ, batýnýn izlerini taþýyan bahçeler bir diðer yandan doðal görüntüsüyle doðunun, yoksullarýn kültürel varlýðýnýn göstergesi olmuþtur. Parklar ise hayallerin ve umutlarýn mekanlarý olarak yansýma bulmuþtur. Zenginlerin kötü; yoksullarýn ise erdemli olduðu Türk melodram sinemasýnda konutlar da örtük bir biçimde “iyi” yada “kötü” ruhlu olarak yansýmýþtýr. Birden fazla oturma gurubunun iç içe geçtiði, zengin salonda aðýr, barok-rokoko varak eþyalar ve aynalarýn yansýttýðý bunaltýcý ‘kitch’ görünüm iticidir. Hatta Duygu Saðýroðlu’na göre “Türk sinemasýnda zengin mekanlar tam anlamýyla dökülürler”. 8 Farklý basma desen perdeli salonda, duvarýnda asýlý Kur’an ve dini simgeleyen Arapça yazýlý dokumalarla yýpranmýþ, birbiriyle uyumsuz tek tük ahþap, eþyalar, huzur vericidir.”9 Burada yoksullar mutludur. Þenlikli bir yoksulluk egemendir. Seyirci yürekten yoksul mekanlara baðlanmýþtýr. Kültürel kliþenin mekaný zengin evlerinde ise ruh yoksulluðu hakimdir. 1960-75 yýllarý Türk melodram sinemasý kurmaca dünyasýnda sosyo-ekonomik, politik dinamiklerin yapýlandýrdýðý kent bütünü içinde yoksulluk olgusu toplumsal bir sorun olarak görünür kýlýnmamýþtýr. Yeþilçam Kent’in geleneksel ahþap evlerde oturan erdemli yoksullar, aile yapýsý ev, yer, yurt, olgularý çerçevesinde kültürel deðerlerimizin koruyucularý olarak örtük bir biçimde varlýk göstermiþlerdir . Türk melodram sinemasýnda görünen yoksulluk yapý ve insan ruhuyla iliþkili olmuþtur. Halit Refið’in 2000 yýlýnda çek-
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
221
tiði ‘Gelinlik Kýz’ filminde de açýkça vurgulanan “onurlu yoksulluk” gittikçe yaygýnlaþarak yitirmekte olduðumuz mekansal deðerlerimize, kültürel yoksulluðumuza iþaret etmiþtir.
222 YOKSULLUK
Kaynaklar Adiloðlu, Fatoþ (2001), “Türk Sinemasý: Mekan Üzerinden Bir Çözümleme” doktora tezi ,Ýstanbul Universitesi, Ýletiþim Fakültesi. Affron Charles ve Affron Jona Mirella(1995). Sets in Motion: Art Direction and Film Narrative, Rurgers University Press, New Brunswick, New Jersey Aitken C. Stuart and Zonn E. Leo,(1994). ed., Place, Power, Situation, And Spectacle: A Geography of Film,Rowman & Littlefield Publishers Inc.,USA, Akbal, Anthony Vidler,(1994). “The Explosion of Space: Architecture and The Filmic Imaginary” Architectural Design,November- December, vol. 64, no.11/12, s.52 Benjamin Walters (1968),” The Work of Art in The Age of Mechanical Reproduction” Illuminations,Ed.Hanna Arendt, New York, Schocken Books,s.232 David Ley and James Duncan,(1993) “Introduction-Representing The Place of Culture” Place/Culture/Representation, eds.Duncan and Ley, London and New York: Routledge, s.329 Elsaesser Thomas Barker Adam(1990). Early Cinema: Space-Frame-Narrative, BFI Publishing, BFI Publishing, s.48 Elsaesser Thomas(1987.)Tales of Sound and Fury.Gledhile Chrsitine The Melodramatic Field: An Introduction”Home is Where the Heart is in Melodrama and the Women’s film,BfI Publishing,London, ,s41-60 Erdoðan, Nezih(1997) “The Articulation of Body and Space in The Turkish Cinema”, Time and Value Conference, Lancaster. Erdoðan, Nezih(1995).“Ulusal Kimlik, Kolonyal Söylem ve Yeþilçam Melodramý” Toplum Ve Bilim, No: 67, s.178-198. Gledhill, Christine(1987).The Melodramatic Field: An Introduction”Home is Where the Heart is in Melodrama and the Women’s film,BfI Publishing,London, ,s5-39
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
223
Gottlieb,Siegfried(1995).Hitchcock on Hitchcock,Selected writings and Interviews,Faber and Faber,USA Heath, Stephen, (1981), “Narrative Space” Questions of Cinema, MacMillan Publishers Ltd., London, s. 19-75. Hilmi Maktav(2001). “Türk Sinemasýnda Yoksulluk ve Yoksul Kahramanlar” Toplum Bilim,Sayý 89,s.164 Lewis Jacobs (1994).Zaman ve Mekanýn Anlatýmý” Filmde Zaman ve Mekan, Çev.YalçýnDemirTurkuaz Yayýnlarý,Eskiþehir, s.43 E.Nuran Yavuz(1999). “Urban Migracy as Cinematic Reality”, Tasarým+Kuram,No.1, Mimar Sinan Üniversitesi,s:66 Önder Þenyapýlý(1996). Görsel Sanatlar ve Ýletiþim, Sanatyapým Yayýncýlýk, Ankara, s.151 Özgüç, Agah(1998): Türk Filmleri Sözlüðü (1914-1996) Cilt: I-III, Ýstanbul: SESAM Yayýnlarý. Partick Keller(2000). “Interview by Joe Kerr”, Architecture+Film II, Architectural Design, Wiley-Academy, vol.70, no.1,s.84 Scognamillo, Giovanni(1998), Türk Sinema Tarihi(1896-1997), Kabalcý Yayýnevi,Ýstanbul
224 YOKSULLUK
Tevfik Fikret’in Rubab-ý Þikeste’sinde Yoksulluk Yaþar Þenler Doç. Dr., Yüzüncü Yýl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi e-posta:
[email protected]
Öz
T
evfik Fikret, Rübâb-ý Þikeste’deki þiirlerinde bize insan-hayat-kader üçgeninde farklý bir tablo çizer. Bu tablo, bazen kurþûnî renkli bulutlarla örtülü bir gökyüzü kadar belirsiz, bazen de derinliklerindeki sýrlarý hissettirmeyen durgun ve bulanýk sular gibi ürkütücüdür. Böyle belirsiz ve ürkütücü bir hayata mahkum olan insan, kaderinin peþinde onu bekleyen sona doðru adým adým yürümektedir. Yolun bir gün varacaðý son nokta kadar, bütün macerâ boyunca yaþananlar da önemlidir. Çünkü son, bir an olduðu halde, hayat sayýlamayacak kadar çok anlardan oluþmuþtur. Bu sebeple, belki de sondan bile önemlidir. Ölüm kimine göre bir yok oluþ, bütün dert ve ýstýraplarýn sustuðu an, kimine göre de yaþanan her þeyin izdüþümünün uhrevî bir kadere dönüþtüðü tecellîdir. Bu iki düþünce biçimi, Fikret’in þiirindeki trajedinin temelini oluþtururlar. Çünkü, ölüm gerçeði ne kadar trajik ise, bunu bilerek yaþamak da bir o kadar trajiktir. Ýþte Fikret pek çok þiirinde bu ikincisini, sonunu bilerek yaþamaya çalýþan insaný ele almýþ, onun bu haline acýmýþ, maddî ve mânevî ýstýraplarýyla ilgilenmiþtir. Yoksulluk, hem maddî hem mânevî bir ýstýraptýr. Zorluklarla mücadele ile geçen hayatta, insaný en derin acze mahkûm eden ve kaderin elinde zelîl duruma düþüren þeydir yoksulluk. Kurtulmanýn yolu ise çalýþmak, çok çalýþmaktýr. Anahtar Kelimeler: Yeni Türk Edebiyatý, Servet-i Fünûn, Tevfik Fikret, Rübâb-ý Þikeste, Yoksulluk.
Abstract
I
n the poems compiled in Rubâb-ý Þikeste and written by Tevfik Fikret, a distinct outlook of man-life-destiny triangle is drawn. Such outlook sometimes tends to be as sombre as misty clouds hanging in the heavens and sometimes as scary asblurred and calm waters in the abiss of the sees. Man, who is bounded with such an indistinct and frightful life, is destined to go through the course of life towards the destiny awaiting him step by step. The insidences in man’s life are as crucial as the finality of such course, for the fact that his doom is preordained in an instant and his life is preordained in an innumerable sequence of insidences. So life takes precedence to man’s doom. Death is judged, to some, as an annihilation an end to dprivations and misery, and to some, as a projection of every kind of experiences lived before. Theese two forms of tought constitute the tragedy in Fikret’s poetry. Because, just as the reality of death is tragic so experiencing this knowingly is also tragic. Thus, Tevfik Fikret reflected this latter tragedy and employed man’s deprivation and misery in his works, pittied him and wrote about material and spiritual deprivation. It
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
225
imprisons man to the deepest vaults of helplessness. A complete salvation could only be possible through hard working. Keywords: New turkish literature, Poverty, Servet-i Fünûn, Tevfik Fikret, Rübâb-ý Þikeste
S
ervet-i Fünûn döneminin önde gelen þairi Tevfik Fikret, Rübâb-ý Þikeste’deki þiirlerinde bize insan-hayat-kader üçgeninde farklý bir tablo çizer. Bu tablo, bazen kurþûnî renkli bulutlarla örtülü bir gökyüzü kadar belirsiz, bazen de derinliklerindeki sýrlarý hissettirmeyen durgun ve bulanýk sular gibi ürkütücüdür. Böyle belirsiz ve ürkütücü bir hayata mahkum olan insan, kaderinin peþinde onu bekleyen sona doðru adým adým yürümektedir. Yolun bir gün varacaðý son nokta kadar, bütün macerâ boyunca yaþananlar da önemlidir. Çünkü son, bir an olduðu halde, hayat sayýlamayacak kadar çok anlardan oluþmuþtur. Bu sebeple, belki de sondan bile önemlidir. Ölüm kimine göre bir yok oluþ, bütün dert ve ýstýraplarýn sustuðu an, kimine göre de yaþanan her þeyin izdüþümünün uhrevî bir kadere dönüþtüðü tecellîdir. Bu iki düþünce biçimi, Fikret’in þiirindeki trajedinin temelini oluþtururlar. Çünkü, ölüm gerçeði ne kadar trajik ise, bunu bilerek yaþamak da bir o kadar trajiktir. Ýþte Fikret pek çok þiirinde bu ikincisini, sonunu bilerek yaþamaya çalýþan insaný ele almýþ, onun bu haline acýmýþ, maddî ve mânevî ýstýraplarýyla ilgilenmiþtir. Yoksulluk, hem maddî hem de mânevî bir ýstýraptýr. Zorluklarla mücadele ile geçen hayatta, insaný en derin acze mahkûm eden ve kaderin elinde zelîl duruma düþüren þeydir yoksulluk. “Nâdim-i Hayât” (Hayat Piþmaný, yani yaþadýðýna piþman olan) adlý þiirinde Fikret, sefâletin zehriyle acýlaþmýþ hayatý ve hayatýn sefâlete mahkumiyetini nefretle anarak ondan kaçmak ister: “Yýllarca taharrî der-i mesdûd-ý necâtý, Yýllarca metâible mesâible döðüþmek, Gezmek bu dikenlikde giranbâr-ý sefalet,
226 YOKSULLUK
Mesmûm, acý bir zehr ile mesmûm... Nihâyet Bir gül koparýp koklamadan topraða düþmek! Ben böyle mi sandým seni, ey ömr-i gam-alûd? Bir telhi-i nefretle gönül nâdim-i bî-sûd, Takdîs ediyor sâye-i kahrýnda memâtý!” (T. Fikret,1327/1911,189)
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
227
Bugünkü Türkçe’ye çevirirsek, Yýllarca kurtuluþun kapalý kapýsýný aramak, Yýllarca sýkýntýlarla, güçlüklerle döðüþmek, Bu dikenlikte sefâletin aðýr yüküyle gezmek, Zehirli, acý bir zehir ile zehirlenerek... Nihâyet Bir gül koparýp koklamadan topraða düþmek! Ben böyle mi sandým seni, ey kederli ömür? Bir nefret acýlýðýyla gönül, faydasýz bir piþmanlýkla Kahrýnýn sayesinde ölümü kutsuyor! Çünkü Fikret, hayatýn bir ýstýraplar yumaðý olduðu görüþündedir. Rübâbý Þikeste’de yer alan “Gayyâ-yý Vücûd”, “Perde-i Tesellî”, “Hayâta Karþý Beþer” gibi þiirlerinde bu duygu ve düþüncelerini dile getirir. “Perde-i Tesellî” þiirinde, hayatýn sefalet sahnelerini göremeyen kör dilenciye adeta gýpta eder. Gören insan için, özellikle de Fikret için, hayat dâimî bir zulmet ve teessürdür. Bundan kurtulmak ve bir tesellî bulmak için, “Acý bir levha þübhe yok ki hayât, Görmemek en büyük tesellîdir. ................................................... Ýþte bak, ben de, ben de muhtâcým Öyle bir perde-i tesellîye!” (T. Fikret, 1327/1911,183) derken, bu acý levhayý görmemek için gözlerini kaybetmeðe dahi razýdýr. Fikret, bu hayat görüþünü, oðlu Halûk’a nasihatlerini mýsralaþtýrdýðý “Hayat” adlý þiirinde topluma doðru geniþletir: “Bugün hayâtý, müselsel bir ihtiyâc-ý siyâh; Bugün sa’âdeti, gâfil bir iþtiyâk-ý tebâh; Bugün teneffüsü, yorgun, kadîd bir sürü «âh!» Olan bu cem’iyyet ...” (T. Fikret, 1327/1911, 269) Bu mýsralara göre hayat, birbiri ardýnca gelen þiddetli ihtiyaçlardan, istekler ise hasta arzulardan ve bir nefes halindeki “ah”lardan ibarettir. Bu karamsar hayat görüþü ona hep sefaletleri hatýrlatýr. Oðluyla deniz kenarýna indiði güzel bir sabah, siyah bir taþýn üstüne oturarak konuþurlar.
228 YOKSULLUK
Pembeleþmiþ deniz, mavi bulutlar, ince bir sisle örtülü karþý sahil, hâsýlý uzak-yakýn çevredeki tüm güzellikler, harikulâde bir manzara meydana getirmiþlerdir. Böyle bir manzara içinde dahi Fikret, her þeye kendi psikolojik çerçevesinden bakarak, oturduklarý taþý sefâlet âleminin aþaðýlýk bir delili gibi görür: “Lâtîf bir sabâh idi, tahattur eyliyor musun? Kenâr-ý bahre gizlice seninle eyleyib þitâb, —þu âlem-i sefâletin güvâh-ý esfeliyyeti— Siyâh bir taþ üstünü niþîmen ettik intihâb.” (T. Fikret, 1327/1911, 411) Tabiatýn, duvaklý bir gelin gibi süslendiði ve insana neþ’e verdiði bir ortamda sefâlet âlemini düþünen Fikret, bir baþka þiirinde sevincin ve neþ’enin hasta ve fakir insanlarý ezeceðini ve inciteceðini söyler. Bu düþünce, onun topluma ve insanlara bakýþ açýsýndaki ince nüansý verir. Bu, ihtiyaç ve ýstýrap içindeki insanlarýn derdini içinde hissetmektir. Aðlayarak yazdýðýný belirttiði “Enîn-i Gam” (Keder Ýniltisi) adlý þiirinde, kederli insanlarýn yanýnda gösterilen sevincin, onlarý nasýl ezdiðini þöyle anlatýr: “Niþîb-i hüznü ezer, inletir firâz-ý mesâr! Þu hasta sâ’ilenin pîþ-i iktirâbýndan Gülüp geçen þu müzehher kadýnlarýn insan, Reviþlerinde sezer bir þemîm-i istihkâr.” (T. Fikret, 1327/1911, 89) Hasta ve fakir bir insanýn önünden süslü ve güzel giysiler içinde geçen kadýnlar ona küçümsemeyle bakarlar. Bu davranýþ sefâlet içindeki o insaný ezer. Böyle davranýþlarda bulunan varlýklý insanlarý suçlayan Fikret, “Ramazan Sadakasý” þiirinde de ayný konuyu ele alarak, zenginlerin fakirlere yardým etmemesini kýnar. Soðuk ve rüzgârýn insaný titrettiði bir günde, “Delik paçavralar altýnda küçük bir seyyâh” gelip geçenlerden sadaka ister: “«Efendiler, ne olur? Ben fakîrim iþte...» Sükût; «Efendiler, acýyýn...»” (T. Fikret, 1327/1911, 55) diyerek merhamet uyandýrmaða çalýþýr. Zavallý yoksul ve hasta çocuk bir sadaka bekleyerek yalvarýr durur. Ancak önünden geçenlerden bir cevap alamaz: “Pür-vakâr u bî-ârâm
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
229
Efendiler geçiyor; yavrucak soluk, mebhût, Nazarlarýnda hazîn bir edâ-yý istirhâm, Çolak eliyle verir her geçen hayâle selâm.” (T. Fikret, 1327/1911, 55) Tekrar tekrar seslenir. Ramazan ve mübârek bir akþam olduðunu söyler. Önünden geçen varlýklý insanlar ise ona tiksinerek bakarlar. Zavallý çocuk yalvarýþýna devam eder: “«Efendiler Ramazan’dýr... Mübârek akþamdýr...» Zavallý týfl-ý sefâlet, zavallý ömr-i tebâh! «Efendiler acýyýn ben garîbim iþte...» Hayýr, Akýn akýn geçen erbâb-ý îtizâz u refâh Eder bu kirli, bu yýrtýk sadâdan istikrâh.” (T. Fikret, 1327/1911, 55) Bayram günleri sevincin paylaþýldýðý günlerdir. Fikret sevincin çocuklarýn hakký olduðu görüþündedir. Bir bayram günü süslü elbiseler içindeki oðlu Haluk’la konuþurken yoksul çocuklarý hatýrlar. Babasýz ve ümitsiz nice çocuðun bayramý bir matem siyahlýðý içindedir. Oðluna þöyle seslenir: “Baban diyor ki: «Meserret çocuklarýn, yalnýz Çocuklarýn payýdýr! Ey güzel çocuk, dinle; Fakat sevincinle Neler düþündürüyorsun, bilir misin?... Babasýz, Ümidsiz, ne kadar yavrucaklarýn þimdi Siyah mâteme benzer terâne-i ýydi!»” (T. Fikret, 1327/1911, 210) “Balýkçýlar” þiirinde ise bir baþka baba, bir balýkçý, çocuklarýný doyuramamanýn vicdan azabý içinde konuþur: “- Bugün açýz yine evlatlarým, diyordu peder, Bugün açýz yine; lâkin yarýn , ümîd ederim Sular biraz daha sakinleþir... Ne çâre kader.” (T. Fikret, 1327/1911, 18) Kader bu fakir ve zavallý baba ile oðlunu çürük bir tekne ile geçimlerini temin etmeðe mahkum etmiþtir. Oðul, fâci’a ile sonuçlanacak olan bir yolculuða çýkar. Sonunda annesi evde, kendisi denizde ölür, babasý ise aklýný kaybeder: “Þafak sökerken o, yalnýz, bir eski tekneciðin
230 YOKSULLUK
Düðümlü, ekli, çürük ipleriyle uðraþarak Ýlerliyordu.” (T. Fikret, 1327/1911, 18) ................................................................ “Deniz ufukda, kadýn evde muhtazýr... Ölüyor: Kenarda üç gecelik bâr-ý intizâriyle, Bütün felâketinin darbe-i hasâriyle, Tehî, kazâzede bir tekne karþýsýnda peder Uzakda bir yeri yumrukla gösterib gülüyor; Yüzünde giryeli, muzlim, boðuk þikâyetler...” (T. Fikret, 1327/1911, 18) “Vâlide” þiirinde ise Fikret, yine hasta ve yoksul bir annenin portresini çizer. Kucaðýnda tuttuðu çocukla, sefâlet içinde ve acýnacak bir durumdaki ve hasta kadýnýn hali þâirin gönlüne dokunur. “Þikeste reng-i sefâlet mükedder ü maðmûm, Yüzünde gölgesi meþhûd çekdiði mihenin; Yegâne ziynet-i âgûþu, güzel bir mâsûm, Soluk dudaklarý lânet-güzâr-ý tâli-i þûm... Dokundu gönlüme hâli þu hasta vâlidenin!” (T. Fikret, 1327/1911, 51) Bu hasta ve yoksul anne yine de þanslýdýr. Çünkü kaderin aðlarý her zaman bu kadar masum olmayabilir. Çekilen sýkýntýlar, yoksulluðun insaný düþürdüðü acz ve onun arkasýndan gelen dehþet duygusu, insanlar için, özellikle de kadýnlar için farklý tehlikeleri de beraberinde getirir. Fikret, “Nesrin” adlý þiirinde böyle bir duruma düþmek üzere olan anasýz, babasýz güzel bir genç kýzýn hikâyesini kýsaca anlatýr. “Bir sabah, evde, bütün bir þeb-i tâkat-þikenin Tâ’ab-ý nekbeti altýnda ezilmiþ, gamgîn, Otururken, kapýdan örtülü dilber bir kýz Korkarak girdi: —Haným, ben hamarat bir çocuðum; Nineciðim öldü, babam yok; bana bir vicdansýz Para teklîf ediyor... Ben size kurbân olurum, Beni reddetmeyiniz, saklayýnýz... Hizmetden Hiç yorulmam... Beni tahlîs ediniz zilletden...
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
231
Öf hâ’in!... Bu teheyyüc, bu temennî, bu sýcak Yaþlar altýnda vakûrâne yanan vech-i güzîn Kadýnýn rûhuna bir aks-i tesellî saçarak Gözlerinden iki yaþ düþtü... O akþam Nesrin, Yeni bir âþýký reddeyledi; bir leyl-i huzûr Çekdi mâzîsine bir sütre-i nisyân, pürnûr.” (T. Fikret, 1327/1911, 22) Namusuyla yaþayabilmek için hizmetçi olarak boðaz tokluðuna çalýþmak isteyen genç kýz, kendisine uzanan yardým eli sayesinde zilletten kurtulur ve yaþadýklarýný unutarak güzel bir geleceðe yönelir. Yakýn geçmiþimizde de acýsýný pek çok defa yaþadýðýmýz deprem, getirdiði maddî-mânevî yýkýmlar ve sefâletle edebiyâtýmýzda iþlenen konulardan biri olmuþtur. 1310’da (1894) Ýstanbul’da yaþanan zelzele hadisesi Fikret’te derin bir teessür uyandýrýr. Oðlu Halûk’a hitâben yazdýðý “Zelzele” adlý þiirinde yýkýlan evleri, daðýlan âileleri ve yaþanan sefâleti þu mýsralarla anlatýr: “Bin üç yüz ondu... Henüz dün bu köhne izbeye sen Misâfir olmuþdun, Ki hep sinirli ve hummâlý hastalar gibi yer Birden Ýçin için ve uzun Bir ihtilâc ile çýrpýndý, kýrdý, yýkdý... Keder Ve korku yüzleri soldurdu; evler, âileler Birer döküntü; kalanlar bütün ezik, kurâda; Bir inkisâr-ý huþû en þerefli baþlarda, Minâreler bile ser-be-zemîn.” (F. Uzun, 1973, 78) Yine Balýkesir depremzedeleri için kaleme almýþ olduðu “Verin Zavallýlara” adlý þiirinde kelimelerle harâb olmuþ bir köy peyzajý çizer. Yýkýlmýþ, çökmüþ, büyük bir ihtimalle yýkýntýlarý altýnda birkaç vücudu esir almýþ bulunan evler... Bu evlerin önüne ýstýrâbýn yüküyle çökmüþ, yaðan kar altýnda titreþen kadýnlar... Her þeyini kaybetmiþ bir insan kalabalýðý... Kýsaca, seyri kalbi sýzlatan bir manzara. Hepsinden acýsý, içine düþtükleri yokluk, açlýk ve sefâlet. “Harâb-ý zelzele bir köy... Þu yanda bir çatýnýn
232 YOKSULLUK
Çürük direkleri dehþetle fýrlamýþ; öteden Çamur yýðýntýsý þeklinde bir zemin katýnýn Yýkýk temelleri manzûr; uzakda bir mesken Zemîne doðru eðilmiþ, hemen sukût edecek; Önünde bir kadýn... Of... Artýk istemem görmek!” (T. Fikret, 1327/1911, 53) Böyle bir durumda vicdan sahibi insanlara düþen, bu zavallýlarýn yardýmýna koþmaktýr. Fikret de, þu mýsralarýyla halký depremzedeler için baþlatýlan yardým kampanyasýna katýlmaya davet eder: “Derin iniltili çarpýntýlarla sîne-i hâk Te’essürâtýný söyler bu levh-i âlâma; Sizin de kalbiniz elbet acýr, deðil mi? Verin, Verin þu dullara, yoksul kalan þu eytâma, Verin enînine gâyet, þu bir yýðýn beþerin !” (T. Fikret, 1327/1911, 53) Vatan topraðý üzerinde yaþanan bu tabiî felâket, vatan evlatlarýnýn gayretli çalýþmalarýyla atlatýlacak, açýlan maddî ve mânevî yaralar yine onlarýn hamiyetli elleriyle sarýlacaktýr. Bu hamiyetli eller, vatan tehlikeye düþtüðünde veya millet hürriyetini kaybetme tehlikesiyle karþý karþýya geldiðinde de elbette gayretten geri durmayacaklardýr. Vatanýn, perîþân ve sefâlet içinde olduðu zamanlarda onun imdadýna koþanlar, tabiî ki, saygýya ve minnete lâyýktýr. Fikret bu düþünceyi þöyle dile getirir: “Vatan bir lâne-i idbâre dönmüþ, titrer aðlarken Koþanlar, kurtaranlar þübhesiz þâyân-ý minnetdir.” (T. Fikret, 1327/1911, 320) Fikret’e göre bu hamiyet sahipleri, daha çok kendi iþinde gücünde olan, sulh zamanlarýnda sâkin ve sâde bir hayat yaþayan, yoksul ve vatansever halktýr. Onun, “Ken’an” adlý þiirinde bize tanýttýðý genç iþte böyle bir insandýr. Kenan, küçük bir evde annesiyle birlikte fakir ve sessiz bir hayat süren, mahalledeki akranlarýnýn eðlenerek hýrpaladýklarý sýska, cýlýz ve çarpýk bacaklý bir çocuktur. “On beþ sene evvel þu küçük hânede, sessiz, Bir köylü kadýn, bir de onun yavrucaðiyle Merkebciði sâkindi... Çocuk sýska ve âciz,
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
233
Lerzân harekâtiyle, mukavves bacaðiyle Akrânýna eðlence olur, hýrpalanýrdý; Halkýn nazarýndan kaçýnýrdý, utanýrdý.” (T. Fikret, 1327/1911, 38) Ancak, hor görülen bu çocuðun, herkesten üstün bir yaný vardýr. O da kalbindeki cevher, gayret cevheri ve insanlýðýdýr. “Ken’an... Bu soluk çehre, bu u’cûbe-i fýtrat, Þeklindeki noksân ile dûnunda cihânýn, Kalbindeki cevherle fakat, cevher-i gayret, Hep kendini tezyîf ile memnûn cühelânýn Fevkinde idi; sanki bulup ismini þânsýz Ýnsanlýðý toplanmýþ idi rûhuna yalnýz.” (T. Fikret, 1327/1911, 38) Büyüdükçe geliþip gürbüzleþen Kenan’daki bu cevher, vatan sevgisi halinde tecellî edecektir. Harb çýktýðýnda, köydeki bütün hamiyetli gençlerle beraber cepheye gider. “Harb oldu, bütün köydeki þübbân-ý hamiyyet Serhadde þitâb eyledi... Ken’an da berâber; Bir gün pusuda bir avuç erbâb-ý celâdet Bir fýrka harâb eyledi... Ken’an da berâber.” (T. Fikret, 1327/1911, 38) Nihayet, orada gösterdiði kahramanlýklarýn kazandýrdýðý büyük bir þanla köyüne döner. “Ken’an köyüne yâreli dönmüþ geliyordu. Pîþinde bir âvâze-i þân yükseliyordu !” (T. Fikret, 1327/1911, 38) Fikret’in bu þiirde fiziki ve ruhi portresini çizdiði Kenan, yoksul, yoksulluðun verdiði eziklikle sessiz, fakat kalbinde insanlara ve vatanýna sevgi besleyen, iyilik yapmayý seven fakir vatansever tipidir. Fikret, bu tipten çok þey bekler. Memleketi her türlü yoksulluktan kurtaracak olan böyle kendi halinde yaþayan, çalýþkan ve namuslu insanlardýr. Bu insanlarýn bir baþka örneðini onun “Küçük Aile” adlý þiirinde buluruz. Bir kýþ günü, yoksul bir ailenin bir çocuðu dünyaya gelir. Bu fakir aile, bebekle beraber gelen masrafý kaldýracak güçte deðildir.
234 YOKSULLUK
“Ev bir yeni mihmâna tahammül edemezdi, Bir fazla tabak sofrayý bir dað gibi ezdi.” (T. Fikret, 1327/1911, 36) diye Fikret, ailenin fakirliðini bize hissettirir. Bu sýkýntýnýn çözümü ise babanýn biraz daha fazla çalýþmasý, mesâisinde biraz daha fazla gayret göstermesi ile olacaktýr. Baba’ya þöyle seslenir: “-Lâkin bu te’essür ne için ey eb-i müþfik? Yavrun sana bir hiss-i übüvvet de mi vermez: Olmaz mý þu dilber, þu yumuk dest-i mu’azzez Tezyîd-i mesâ’îne bu gün bir yeni sâ’ik?” (T. Fikret, 1327/1911, 36) Þefkatli baba, o günden sonra biraz daha fazla çalýþarak aileye gelmiþ bulunan bu tatlý yükü de omuzlar. Fikret’in bu küçük manzum hikâyede vermek istediði mesaj, yoksulluðun ancak çalýþmakla üstesinden gelineceðidir. Onun, “Yükselmeli... Artýk yetiþir zillet ü zulmet” (T. Fikret, 1327/1911, 316) mýsraýnda belirttiði gibi, zilletten ve zulmetten, yani yoksulluktan kurtulmanýn tek yolu çok çalýþarak yükselmektir. “Bir Kýz Mektebi Ýçin” adlý þiirinde de asrýn geliþmesine ve yükselmesine yabancý kalmanýn sefâlet getireceðini söyler: “............... tekâmül-i âsâra ecnebî Kalmak sukûta doðru eðilmektir.” (F. Uzun, 1973, 58) Toplumlar arasýnda daimî bir medeniyet yarýþý vardýr. Yükselmeyen düþmeðe ve yoksullaþmaða baþlar. Yükselmek, hep ileriye ve yukarýya çýkmak, bütün milletlerin millî idealleri olmuþtur. Çünkü bu haslet insanýn fýtratýnda mevcuttur. Bildirimi, bu düþünceleri Fikret’in ifadesiyle dile getirerek bitirmek istiyorum. “Yükselmeli, dokunmalý alnýn semâlara; Doymaz beþer dedikleri kuþ îtilâlara... Uðraþ, didin, düþün, ara, bul, koþ, atýl, baðýr; Durmak zamâný geçdi, çalýþmak zamânýdýr !” (F. Uzun, 1973, 54)
Kaynaklar
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
1. Tevfik Fikret (1327/1911),Rübâb-ý Þikeste, Ýstanbul. 2. Tevfik Fikret (1973), Rübâb-ý Þikeste, Haz: Fahri Uzun, Ýstanbul.
235
236 YOKSULLUK
Adana Âþýklýk Geleneðinde Yoksulluk Bülent Arý Yrd. Doç. Dr., Mustafa Kemal Üniversitesi Eðitim Fakültesi
Öz
Â
þýklar, yüzyýllar boyu, toplumu yönlendiren, uyaran, onlara öncülük eden bir iþlev yüklenmiþlerdir. Toplumu, kiþileri eleþtirmiþ, onlara çeþitli konularda öðütler vermiþlerdir. Onlar halkýn gözünde günümüze gelinceye kadar üstün nitelikleri olan insanlar olarak görülmüþ; halkýn içinde yaþadýklarý ve halktan bir parça olduklarý için halkýn duygu ve düþüncelerini, kaygýlarýný, sorunlarýný, þiirleriyle dile getirmiþlerdir. Hayatlarý boyunca kendileri de varlýklý bir hayat süremediklerinden kendi yoksulluklarýný ve halkýn yoksulluðunu þiirlerinde en iyi þekilde yansýtmaya gayret göstermiþlerdir. Bu çalýþmada özetle Adana’da âþýklýk geleneði, gelenekte yoksulluk kavramý, âþýklarýn geçim durumlarý verilerek: a) Þiirlerde geçen yoksullukla ilgili kelime kadrosu. b) Âþýklarýn kendi yoksulluklarý ve halkýn yoksulluðu ile ilgili düþünceleri. c) Âþýklara göre yoksulluðun nedenleri (sosyal deðiþim ve geliþim, kendini düþünen siyasetçi, bürokrat, geleneðin bir kenara itilmesi, sosyal adaletsizlik…) d) Âþýklara göre yoksulluðun sonuçlarý (toplumun dejenere olmasý, ahlâksýzlýðýn artmasý, aile düzeninin bozulmasý…) e) Yoksulluða karþý alýnabilecek önlemler iþlenerek bir sonuca gidilecektir. Anahtar Kelimeler: Âþýk, Adana, Yoksulluk, Gelenek, Halk.
Abstract
T
he troubadours have taken a responsibitily which directs, stimulates, and s in vanguard of society for ages. They have critisized the society, people, and advised them about various subjects. They have been supposed to have superior qualities for society so far; since they have lived in the public and become a part of the public, they have expressed the feelinos and thoughts, worries, problems of people with teir poems. Since they haven’t led a wealthy life throughout their lives, they have tried to do their best to reflect their and publics poverty in their poems. In this work, t is mentioned about the troubadours’ tradition in Adana, the concept of poverty tradition, the living condition of troubadours’: a) Word group about poverty mentioned in poems. b) Thoughts of the troubadours about their and public’s poverty. c) Reasons of poverty according to the troubadours (social variation and development, selfish politician, bureaucrat, put he tradition aside, social injustice…) d) Results of poverty according to the troubadours (degeneration of society, the rise of immorality, destroy of family order…) e) It will be concluded by dealing with precaution taken against poverty. Key Words: Troubadours, Adana, Poverty, Tradition, Public.
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
237
1.Giriþ Türk halk þiiri tarihini , Orta Asya Türk edebiyatýyla baþlatmak bir gelenek haline gelmiþtir. Türklerin ilk edebi ürünlerini ortaya koyarken kopuz eþliðinde çalýp söylemeleri bunda en önemli etkendir. (Sakaoðlu, 1989: 105) En eski Türk þairleri, Tunguzlar’ýn “Þaman” , Altay Türklerinin “kam”, Yakutlarýn “oyun”, Kýrgýzlarýn “bahþý”, Oðuzlarýn “ozan”, dedikleri þairlerdir. Bunlar yüklendikleri sihirbazlýk, nakkaþlýk, hekimlik, müzisyenlik, þairlik… için deðiþik törenler yapýlmaktaydýlar. Bu törenler esnasýnda kopuz çalýp þiirler de söylemekteydiler. Özel bir beste ile söylenen ve sihir gücü olduðu varsayýlan bu güfteler, Türk þiirinin en eski örneklerini oluþturmuþtur. (Köprülü, 1926: 80) Ozanlar Ýslamiyetten sonra da tamamen silinmediler. Sosyal iþ bölümünün sonucunda þairlik ; efsunculuk, müneccimlik gibi kollar yavaþ yavaþ birbirinden ayrýlmýþtýr. Ozan- baksý tipinin Ýslamiyet sonrasý Anadolu’daki tasavvufi akýmlar ve Tekke edebiyatý etkisinde kalarak, Âþýk edebiyatýný ortaya çýkardýðý kabul edilmektedir. (Günay, 1992: 8) Ozan-baksý geleneði her ne kadar Âþýk edebiyatýný beslese de , iki ayrý kültür dairesine ait olduklarý için milli öze baðlý ozon-baksý tipi , Âþýk tipinin proto tipi deðildir. Âþýk tipi , Anadolu coðrafyasýnda yeni bir kültürle , islami öze baðlý olarak oluþan yeni bir tiptir. (Artun, 1996: 14) Aþaðý yukarý 16. y.y.’ýn baþlarýndan bu yana halk þiiri ve sözlü edebiyatýn anlatý , türlerinden biri olan hikaye temsilcilerine “Âþýk” denilmektedir. Terminolojiye baktýðýmýzda bu sanatçýlarýn elinden çýkan eserlerin tümüne sýk sýk Âþýk edebiyatý adý verildiðini görüyoruz. (Boratav, 1968: 340) Âþýklarýn ortaya çýkmasýyla doðmaca þiir söyleyen ve saz çalan kiþiler kendilerine “Âþýk” adýný vermiþlerdir. Aydýn kesim ise , onlarý küçümsemek için onlara “çöðür þairi” çöðürlü gibi isimler vermiþlerdir. Âþýklýk, aþýðýn eðitimi, yetiþmesi geleneðin saptadýðý kurallara baðlýdýr. Bu gelenek , her þeyden önce bir ustanýn yanýnda eðitim görmeyi (çýraklýðý)
238 YOKSULLUK
ön görür, Âþýk usta malý þiir söylemeyi, doðaçlamayý, Âþýk makamlarýný öðrenecek ve kendisine aktarýlan bu kültürü gelecek kuþaklara aktaracaktýr. (Boratav, 1968: 342) Âþýklar, sevgililerini aramak, þöhret sahibi olmak ve para kazanmak amacýyla çevreyi dolaþýrlar. Gurbete çýkmak, gurbeti dolaþmak aþýðýn geçimini saðlamak için adeta bir zorunluluktur. Bu ortamlarda Âþýk , meslektaþlarýyla atýþma fýrsatý bulur. Bu atýþmalara “meydan edilme” , “divana çýkma” adý verilir. Divaný idare için hakem heyeti kurulur. Âþýklar, önce kendi hayatlarýný hikaye ederler.Bu esnada karþýlýklý manzumelerle tanýþma faslý biter. Tanýþmadan sonra “tutmaca”, “karþý- beri” , “baðlama-çözme” devam eder. Geleneðe göre en etkili Âþýklar , badeli Âþýklardýr. Bunlar inanýþa göre , uyku ile uyanýklýk arsýnda , genellikle ergenlik çaðýnda , ermiþ bir kiþi (pir, Hýzýr) elinden ya da pirin uygun gördüðü sevgilinin elinden bade içerler.Bu bade , doða üstü özelliklere sahiptir. Âþýðýn þiir söyleme ve aþk niteliði verir. Gelenek, badenin nasýl bir þey olduðunu belirtmez. (Boratav, 1968: 342) Âþýklýk geleneði 14. y.y’da kendisini göstermeye baþlamýþtýr. Fakat , 1416. y.y.’lar arsýndaki saz þairlerine ait bilgiler yok denecek kadar azdýr. Onun için bu geleneðin geliþim sürecinin 16-20 , hatta 17-20. y.y.’lar arasýnda yaþamýþ Âþýklarýn kapsadýðý söylenebilir. Günümüzde Âþýk tarzý, yeni ortam ve þartlara uyum göstermeye, gelenek dýþý düþüncelerle beslenmeye baþlamýþtýr. Köyden gelip, büyük kentlerde tutunmaya çalýþan insanlarýn ekonomik ve sosyal sýkýntýlarý da Âþýk þiirine girmiþtir. 20. y.y.’da bu geleneðin Âþýk Veysel’le bitmiþ olduðunu düþünenler olsa da görünen o ki Âþýk halktaki geliþim ve deðiþim sürecini yakaladýðý ve sürdürdüðü sürece bu gelenek yaþamýný sürdürmeye devam edecektir.
2.Adana Âþýklýk Geleneði Adana’da geçmiþten günümüze Âþýklýk geleneðini incelemek amacýyla sorular yönelttiðimiz Âþýklardan edindiðimiz bilgilere dayanarak , Adana’da Doðu Anadolu’daki Âþýklýk geleneði gibi usta-çýrak iliþkisine dayalý köklü bir gelenek olmadýðýný söyleyebiliriz. Bununla beraber, bugün Âþýklýðýn bu kadar yaygýn olduðu ve geleneðin Karacaoðlan ve Dadaloðlu gibi iki usta aþýðýn kültürü ile beslediði bir coðrafyada Âþýklýk geleneðinin olmadýðý söylenemez. Yörede böyle bir köklü gele-
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
239
neðin niçin olmadýðý konusunda soru yönelttiðimiz Âþýklardan þu cevaplarý aldýk: Âþýklar; saz çalana iyi gözle bakýlmadýðýný, saz çalmanýn engellendiðini , sazýn olmamasýnýn köklü bir oluþmasýný olumsuz yönde etkilediði görüþünde birleþiyorlar. ( Âþýk Feymani K1, Zübeyr Fettahlýoðlu K2 Abdullah Gizlice K3) 1. Âþýklar, Adana Âþýklýk geleneðinde belirgin bir geleneksel Âþýk gezisi olmamasýnýn, köklü bir geleneðin oluþumunu engellediðini ifade ediyorlar.( Halil Karabulut K4, Selahattin Boran K5, Abdullah Gizlice K3 ) 2. Âþýklýk kültürünün ciddiye alýnmamasýnda , bu geleneði sekteye uðrattýðýný söylüyorlar.( Ýbrahim Davutkuoðlu (K6), Haydar Aslan (K7), Âþýk Feymani(K1) Bu görüþler çerçevesinde þunlarý söyleyebiliriz: Adana’da saza olumlu bakýlmamasý, geleneðin kurallarýnýn tam olarak iþletilmemesi ; usta-çýrak iliþkilerinin olmayýþý, gezginci Âþýklýðýn olmamasý, yerel yönetimlerin ve halkýn , bu kültüre yeterli duyarlýlýðý göstermemesinden dolayý Adana’da gelenek kökleþmemiþ; ancak kendine özgü niteliðini koruyarak günümüze kadar ulaþmýþtýr. Cumhuriyet öncesinde Adana’da Âþýklýða ilginin çok fazla olduðunu; bu yüzden de Cumhuriyet sonrasýnda yöreye çok sayýda aþýðýn geldiðini , Âþýklar þu þekilde ifade etmektedirler: Âþýk Feymani (K1) yöreye Kýrýkhanlý Âþýk Hacý , Âþýk Ali Ýzzet Özkan ve Gemerekli Âþýk Hasan Yüzbaþýoðlu ‘nun geldiðini , Ýbrahim Davutluoðlu (K6) Ahmet Çýtak, Cafer Tayyar, Âþýk Hüseyin ve Âþýk Abdullah’ý çocukluðunda gördüðünü Ýfade etmektedir. Halil Karabulut (K4) ise; “Eskiden odanýn , her köyün, her aþiretin bir aþýðý almak zorundaymýþ, bununla gurur duyarlarmýþ. Gerek niþan, gerek düðün, gerekse baþka sebeplerle yapýlan toplantýya her köy aþýðý katýlmak durumundaymýþ. Düðünlerde ise damat ve gelinin Âþýklarýný atýþtýrmak , düðünün en ilgi çekici bölümüymüþ diyerek, eskiden Adana’da Âþýklýða verilen önemi vurgulamaktadýr. Günümüzde Cumhuriyet öncesi gelenekle ilgili en fazla bilgiye sahip olan Âþýklardan Feymani , Halil Karabulut,ve Ýbrahim Davutluoðlu bildiklerinin olmasý gerekenden çok az olduðunu söyleyerek , Âþýklýkla ilgili araþtýrma yapma gereðinin farkýna geç vardýklarýný ifade ediyorlar. Bizce de Karacaoðlan ve Dadaloðlu’nu yetiþtirmiþ bir kültürün daha köklü temellere oturtacaðý inancýný taþýyoruz.
240 YOKSULLUK
2.1.Adanalý Âþýklarýn Eðitim Durumlarý: Adanalý Âþýklarýn eðitim durumlarýný tespit edebilmek için örnek alabilecek sayýda aþýðýn eðitim durumunu aþaðýda sýraladýk: Okur-Yazar:
Âþýk Kul Mustafa
Âþýk Derdiçok
Âþýk Hüseyin Kaçýran
Âþýk Ferrahi
Ortaokul – Lise Mezunu:
Âþýk F. Behice Batur
Âþýk Fidani
Âþýk Köroðlu
Âþýk Nizami
Âþýk Kara Mehmet
Âþýk Karalý
Âþýk Ayþe Çaðlayan
Âþýk Muzaffer Çaðlayan
Ýlkokul Mezunu:
Âþýk Hasan Turan
Âþýk Galip Micozkadýoðlu
Ümmi Âþýklar:
Âþýk Ýsmail Coþar
Âþýk Ali Nasibi Baba
Âþýk Feymani
Âþýk Meydani Mehmet
Âþýk Sultani
Âþýk Cingözoðlu Seyit Osman
Âþýk A.Vahap Kocaman
Yüksekokul Mezunu :
Âþýk Dertli Kazým
Âþýk Osman Taþtan
Âþýk Halil Karabulut Yukarýda örneklediðimiz sýnýflamaya dayanarak Âþýklarýn genellikle okur-yazar ya da ilkokul mezunu olduklarýný görüyoruz. Âþýklar, bunun en önemli nedeninin yoksulluk olduðunu dile getirmekteler. (K.1 ,K.3; K.8; K.9)
2.2.Adanalý Âþýklarýn Geçim Durumlarý: Âþýklarýn yaþam standartlarýný ortaya çýkarabilmek amacý ile örnek alabilecek sayýda aþýðýn eðitim durumunu aþaðýya aldýk:
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
241
Çiftçilik Yapan Âþýklar:
Ýþçilik Yapan Âþýklar :
Âþýk Kara Mehmet
Âþýk Ferrahi
Âþýk Mehmet Taþtepe
Âþýk Ýsmail Coþar
Âþýk Köroðlu
Âþýk Mehmet Taþtepe
Âþýk Adil Özkale
Âþýk Ýbrahim Arslantaþ
Âþýk Ýbrahim Arslantaþ
Âþýk Hasan Ali Þen
Âþýk Halil Karabulut
Âþýk Hüseyin Kaçýran
Âþýk Kul Mustafa
Serbest Meslekle Uðraþanlar: Âþýk Meyitti
Âþýk Galip Micozkadýoðlu Âþýk Tufan Güvel Âþýk Kul Mustafa
Âþýk Osman Taþtan Geçimini Âþýklýkla Saðlayanlar:
Âþýk Ali Nasibi Baba
Âþýk Feymani
Memur ya da Memur Emeklisi Âþýklar:
Âþýk Hacý Karakýlçýk
Âþýk Nizami
Âþýk A.Vahap Kocaman
Âþýk Ýbrahim Davutluoðlu
Âþýk Eyyubi
Âþýk Hasan Turan
Âþýk Köroðlu
Âþýk Ferahi
Görüldüðü üzere , memur ya da memur emeklisi Âþýklar oldukça azdýr. Âþýklar, genellikle iþçilik, çiftçilik, ya da Âþýklýkla geçinmeye çalýþan kýt kanaat geçinen insanlardýr.
3.Adana Âþýklýk Geleneðinde Yoksulluk Adanalý âþýklar þiirlerinde yoksulluk, yoksulluðun nedenleri, sonuçlarý, yoksulluðun nasýl önlenebileceði konusunda pek çok söz söylemiþlerdir. Yoksulluk kavramýnýn kullanýlma oranýný ortaya çýkarabilmek için âþýklarýn kullandýklarý yoksullukla ilgili kelime kadrosunu gözler önüne sermek gerekir.
3.1.Yoksullukla Ýlgili Kelime Kadrosu Ezilen yoksul halk (Kul Derviþ O.T.A.Y.A.G. 165-3), belimi büktü yoksulluk (Ý. Saltanî O.T.169-4), fakirlik, servetim yitirdim, fakir, fukara, paspas (Dertli Polat; O.T.179-4), gedik, beþbin lira, iþ istemek, fukara, lüks soðan, amele (Dertli Polat, (O.T. 181-7), odun yok, tüp yok, acý sovan, tuz biber ne
242 YOKSULLUK
gezer (Feryadî, O.T. 196-7) züðürt, yalan dünya (Karacaoðlan, B.A.G.B.A.G. 148-5), neye varýr hali fakirin, fakirin karadýr yüzü, bulunmaz eþi fakirin (Ozan Ýbrahim, B.A. 226-3) (Fakir Kul, B.A. 301-2), bir semersiz katýrým yok, dört direkli çadýrým yok, yastýðým yer, yastýðým taþ, züðürt (Hasan Turan, B.A. 344-1), nice fakir, yoksul (Halil Karabulut, B.A. 385-1), yoksulluk baþa bela, beþ nüfus bir ekmek, yavrum ekmek diye aðlar, yoksulluk elim kolum baðlar (Hüseyin Kaçýran, B.A. 475-1), fakirlik seni hiç unutmazdý, bayramdan bayrama lokma yutardýn, kýrklýk ile sakal kýrkardýn, aç gezerdin, çýplaklara hýsým çýkardýn, öldün kurtuldun (A. Vahap Kocaman, B.A. 549-6), garibin gömleði yok giyecek, kimi ekmek bulamýyor yiyecek (Ý. Arslantaþ, B.A. 586-4)
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
243
3.2.Adanalý Âþýklarýn Kendi Yoksulluklarýný Anlattýðý Þiirler Âþýklar, yoksullukla birlikte yaþamaya o kadar alýþmýþlardýr ki, onu yakalarýnda bir bit, evlerinin baþ köþesine gelmiþ oturan bir misafir veya babadan kalma bir mirasa benzetir: Herkes zevkten içer, ben de kederden Bu yoksulluk miras kaldý pederden H. Kaçýran (B.A.A.G.B.A.G. 480) Misafir sanýp bir de sevindik Merhaba sultaným, hoþ geldin dedik Rahat otur diye, bir minder koyduk Köþede mekaný kurdu yoksulluk H. Kaçýran (B.A.A.G.B.A.G. 480) Þu asýrda fakirlik yakamda bir bit oldu Adam diye seçtiðim, köþe döndü, it oldu Fakir halkýn derdini menfaate fit oldu Dertli Polat (O.T.A.Y.A.G. 181) Âþýklara babadan kalan bu miras, onlarýn yaþama sevincini ellerinden almýþ, onlarý yýpratmýþ; her zaman maðdur olmalarýný saðlamýþtýr. Dedi Kaçýran’ým sen murat alma Senden ayrýlamam kusura bakma Dedim defol buradan bir daha gelme Vurunca belime kýrdý yoksulluk H. Kaçýran (B.A.A.G.B.A.G. s.480) Hasret kaldým gidemiyom köyüme Eyvah þu belimi büktün yoksulluk El ayak baðladým gülmek neyime Esirim gözyaþým döktün yoksulluk Ýbrahim Saltan (B.A.A.G.B.A.G. 169)
244 YOKSULLUK
Dedi boyun eð hükmüme Bela verdi küme küme Ferman okudu köküme Nem alacak felek benim Hasan Turan (B.A.A.G.B.A.G. 344) Âþýk evine ekmek götürme, çocuklarýný doyurma çabasý içerisindedir. Öðünlerinde de bulgur pilavý ve soðan vardýr. Yine de bunlarý bulduðu için þükreder. Eti zaten yýlda bir ancak görür. Bulgur pilavýna ediyok niyaz Yanda bulursak iki baþ piyaz Aðustos ayýnda her taraf ayaz Kýþa yakalandýk yaz firar etti H. Kaçýran (B.A.A.G.B.A.G. 477) Ne kadar methetsem o kadar azdýr Çünkü mutfaðýmda baþka þey yoktur Ömür boyu ye seni dedi doktor Ah sen bir baþkasýn bulgur pilavý … Seninle alýþtým çileye gama Baþka yiyecekler boðuldu zama Ayþe Çaðlayan (B.A.A.G.B.A.G. s.576) Çok fakir usandý bizi kandýrma Bulgur pilavýndan bulgur aþýndan Yetmez mi artýk býktýk usandýk Bulgur pilavýndan bulgur aþýndan M. Cihangiroðlu (B.A.A.G.B.A.G. s.468) Et yüzü görmedim geçti on bir ay Kurbanda komþular vermiþti pay Vatandaþ mý dersin ne sayarsan say Bizim yaþantýmýz dýram doktor bey H. Ali Þen (B.A.A.G.B.A.G. s.106)
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
245
Yaþayan insana geçim için iþ lazýmdýr. Âþýklar da âþýklýk yaparak evlerini geçindiremediklerinden bir iþe ihtiyaçlarý vardýr. Ýþbumla konusundaki zorluklarýný þu sözlerle dile getirmiþlerdir: Güvenecek yetkili Ankara’da dayým yok Peþmerge deðilim ya ithal malý soyum yok Ben kadýro görmedim sigortadan payým yok Size hergün karnaval bense hep inliyorum Çektiðim derin oftur, sizden iþ istiyorum Yevmiyem beþ bin lira bin dokuz yüz doksanda Beþ nüfusa yetmiyor bin kalýba soksan da Binbir çeþit gedik var hangi yönden baksan da Yeter çaldýðýn kaval yýllardýr dinliyorum Söylemesi tuhaftýr sizden iþ istiyorum Dertli Polat (O.T.A.Y.A.G. s.181) Bu iþsizlik hemen herkesin derdi Dolaþtým görmedim sözünde merdi Kahveciler bana diploma verdi Adana’ya müdür geliyom haným Garip Mustafa (O.T.A.Y.A.G. s.175) Âþýklar yýllardýr paranýn selamýndan yoksun olduklarý için tuz, ekmek, giyim eþyasý, yakacak alamadýklarýný acý bir mizahla dile getirirler. Dayanmaz oldu gayri bu garip can Tükendi odamda çýra ne gezer Odun yok tüp yok hâlim periþan Tükendi cüzdanda para ne gezer Güvenme kardeþim emmi dayýya Allah yardým etsin iyiye Bayramlýk alamaz sefil yavruya Evde tuz biber þýra ne gezer Âþýk Feryadî (O.T.A.Y.A.G. s.196)
246 YOKSULLUK
Hüdai yolunu gözler yýllarca Bir gün bir selamýn gelmiyor para Hüdai (B.A.A.G.B.A.G. s.685) Dinleyin dostlarým baþa geleni Ekmek çama çýktý tuz firar etti Artýk siz düþünün geri kalaný Çoðu bekliyorduk az firar etti Bir pabucum var tabaný delik Avare geziyom yoktur metelik Çoluk çocuk çýplak kaldý üstelik Kumaþ kayýp oldu bez firar etti H. Kaçýran (B.A.A.G.B.A.G. s.477)
3.3.Âþýklarýn Halkýn Yoksulluðu ile Ýlgili Þiirleri Âþýklar kendilerini halký yönlendiren halkýn sorunlarýna tercüman olan bir kitle olarak gördükleri için halkýn duygularýný, sorunlarýný, coþkularýný, çektikleri sýkýntýlarý en ince ayrýntýlarýna kadar þiirlerinde yansýtmýþlardýr. Âþýk fakirin her zaman yalnýz olduðunu, zamlarýn ardý ardýna gelerek onu iyice fakirleþtirdiðini, yoksul halkýn yanýnda kendisinin olduðunu ifade eder. Biz semaya baka baka Tatlý candan býka býka Zam kemerin sýka sýka Fakirlerde bel kalmadý Garip Mustafa (O.T.A.Y.A.G. s.175) Gelen almaz giden almaz yanýna Akar gözlerinin yaþý fakirin Ozan Ýbrahim (B.A.A.G.B.A.G. s.225) Ozan halin nedir diye sorulmaz Bulunmaz yâreni, eþi fakirin Ozan Ýbrahim (B.A.A.G.B.A.G. s.225)
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
247
Tüm ezilen yoksul halkýn Ozanýyýz ozanlarý Uyanýp uykudan kalkýn Soyacaðýz soyanlarý Kul Derviþ (O.T.A.Y.A.G. s.165) Kadýnlarýn evlerinde yiyecek bir þey olmadýðýný ama onlarýn kendi çabalarý ve çýrpýnmalarý ile evlerine katkýda bulunduklarýný, bu yüzden takdire þâyân olduklarýný þu sözlerden anlýyoruz: Yemek zamaný þaþýrýr Bir þey yok ki ne piþirir Kanaldan hardal deþirir Bizim köyün avratlarý Üç beþ yumurtayý satar Evin geçimine katar Kuru ekmek bulsa yeter Bizim köyün avratlarý H. Ali Þen (B.A.U.Ç.H.K.bil. s.150) Âþýk, yoksul halkýn bulgur pilavý yemekten býkýp usandýðýný, kimisinin ise parasýzlýktan, yoksulluktan 365 gün oruç tutar gibi gezdiðini þu sözlerle dile getirir: Gel hanýmefendi sakýn gönderme Bulgur pilavýndan bulgur aþýndan Çok fakir usandý bizi kandýrma Bulgur pilavýndan bulgur aþýndan Yetmez mi artýk býktýk usandýk Bulgur pilavýndan bulgur aþýndan M. Cihangiroðlu (B.A.A.G.B.A.g. s.468) Üç yüz altmýþ beþ gün oruç tutardýn Bayramdan bayrama lokma yutardýn Baþýndan aþmýþtý tükenmez derdin Çok iyi oldu da öldün kurtuldun A.Vahap Kocaman (B.A.A.G.D.A.G. s.549)
248 YOKSULLUK
Halkýn yoksulluðunun derecesinin bazen oldukça ileri düzeyde olduðunu görüyoruz. O kadar ki parasýzlýktan berbere gidemediði için koyun kýrpma makinasý ile sakalýný kýrkan, çamaþýr ilacýna verecek para bulamadýðý için altý ayda bir çamaþýr yýkayan insanlar karþýmýza çýkýyor: Sakalýný kýrklýk ile kýrkardýn Altý ayda bir çamaþýr yýkardýn Nerde çýplak görsen hýsým çýkardýn Ne iyi ettin de öldün kurtuldun A.Vahap Kocaman (B.A.A.G.D.A.G. s.549) Yine giyecek gömlek bulamayan, yiyecek ekmek bulamayan insanlarýn da bu toplumda var olduðunu bunlara duyarsýz kalan insanlarýn eleþtirildiðini görüyoruz: Acep söz galdý mý daya diyecek Garibanýn gömleði yok giyecek Kimi ekmek bulamýyor yiyecek Biz ki votka içen bayý seyreyle Ý. Arslantaþ (B.A.A.G.B.A.G. s.586) Bir kuru ekmeði doðradýk suya Ýþtah ile yedik hem doya doya H. Kaçýran (B.A.A.G.B.A.G. s.480) Yine âþýklarýn þiirlerinde çocuðuna ekmek götürmek için didinen insanlarýn iþsizlikten bunaldýðýný, bu yüzden de yasadýþý yollara baþ vurmanýn eþiðinde olduklarýný þu sözlerle dile getiriyor: Arkadaþa elma verdim Diþ yok gardak diþ yok dedi Halýný hatýrýný sordum Ýþ yok gardaþ iþ yok dedi Bir yer arýyom soyacak Dedim yavaþ halk duyacak Akþam çocuklar yiyecek Aþ yok gardak aþ yok dedi H. Kaçýran (B.A.A.G.B.A.G. s.478)
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
249
3.4.Âþýklara Göre Yoksulluðun Nedenleri 3.4.1.Sosyal Deðiþim ve Geliþim Âþýklar, toplumda dövizin serbest olmasýyla birlikte Türk lirasýný hiç düþünmeyen ve günden güne deðer kaybetmesine, dolayýsýyla bizi daha da fakirleþtirmesine el birliðiyle yardýmcý olan insanlarý, þans oyunlarýnýn artmasýyla iþi gücü bir yana býrakarak, onlara umut baðlayan insanlarý da aðýr bir dille eleþtirirler: Mangýra çevirip Türk lirasýný Dolarýn onsuna umut baðladýk Feymanî (E.A.A.G.A.F. s.329) Toto loto derken altýlý ganyan Yýlbaþý þansýna umut baðladýk Feymanî (E.A.A.G.A.F. s.329) Ýnsanlarýn fakirlikten kurtulmak için Almanya’ya iþçi olarak gitmeleri, sonralarý da yeni neslin iltica veya buna benzer yollarla, Türkiye’de geçim þartlarý aramadan Almanya’ya umut baðlamalarý, halk þiirinde göz önüne serilir. Fakirliðin, yoksulluðun sebebinin toplum olarak eskiden beri bizde var olan yabancý hayranlýðý ve özgüven eksikliði olduðu þu sözlerle seslendirilir: Tarihten utanýp düzelecektik Zalimin hakkýndan biz gelecektik Ali’den Hasan’dan el etek çektik Alman’ýn Hans’ýna umut baðladýk Feymanî (E.A.A.G.A.F. s.327) 3.4.2.Kendini Düþünen Siyasetçi, Bürokrat Seçimlerden önce olmadýk sözler veren, köy köy dolaþan siyasetçi seçim sonrasýnda halka köylüye kayýtsýz kalýnca halk iþsizliðin, yoksuzluðun pençesine düþer. Bu da halk þiirinde þu þekilde yerini bulur: Yað yakardýn milletin efendisi köylüye Bu resmen göz baðcýlýk haykýrýyom duy diye Söz verip köy gezersin beþ yýlda bir oy diye Söz deðildir be çakal ibretle bakýyorum Tuttuðunuz taraftýr sizden iþ istiyorum Dertli Polat (O.T.A.Y.A.G. s.182)
250 YOKSULLUK
Ayrýca âþýk siyasetçiyi ve bürokratý fakir, fukaranýn yanýnda yer almayýp zenginin borcunu sildiði, fakiri daha da fakirleþtirdiði için þu sözlerle eleþtirir: Kalkýnmaya kin ve nefret güdüpte Ne yaptýnýz Washington’a gidipte Fakir fukarayý paspas edipte Zenginin borcunu silmediniz mi Dertli Polat (O.T.A.Y.A.G. s.179) Yine halkýn iþçilik, amelelik yapan insanlarýn esir gibi çalýþtýklarýný ama sosyal haklarý olmadýðý için evleri, barklarý, yiyecek yiyecekleri almadýðýný þöyle ifade eder: Dertli Polat diyor ki bir giyecek kürküm yok Ameleyim ýrgatým bir esirden farkým yok Nerelisin deme ha çünkü evim barkým yok Dertli Polat (O.T.A.Y.A.G. s.181) Âþýk, halkýn sýrtýndan para kazanan, onlarý yoksul býrakan insanlardan devlet hesap sormadýðý için kendisi devletin görevini üstleniyor: Kul Derviþ’im uyanalým Kýzýl kana boyanalým Tutup yerlere çalalým Sýrtýmýzdan doyanlarý Kul Derviþ (O.T.A.Y.A.G. s.165) 3.4.3.Geleneðin Bir Kenara itilmesi Gelenekte aðanýn, beyin fakire sürekli yardýmcý olduðu, kendi aþiretinde aç, açýkta insan býrakmamasý gerektiði bilinir. Bu teamül gereðidir. Fakat, bu niteliðin deðiþmeye baþladýðýný, âþýklarýn þu sözleriyle tespit ediyoruz: Fakire faydasýz aðanýn beyin Ardýndan yakýlan aðýda yazýk Feymanî (E.A.A.A.G.A.F. s.329)
Yo k s u l l u k v e G ü z e l S a n a t l a r
251
Gelenekte ahde vefa, tuz ekmek hakký vardýr. Aþaðýya aldýðýmýz Gündeþlioðlu þiirinde malý mülkü elinden gidince dostlarýnýn da kendisinden uzaklaþtýðýný görüyoruz: Hani benim ak ekmeðimi yiyenler Kýlýcýn kuþanýp ata binenler Gündeþlioðlu geç baþa diyenler Þimdi benim yerim eþik olmuþtur Gündeþlioðlu (B.A.A.G.B.A.G. s.756) Bir insan için namus, þeref, haysiyet, söz verme önemli erdemlerdir. Ýnsanlarýn yalanla, hileyle namus ve þereflerini satarak para kazanmaya baþlamalarý da fakir halký iyice fakirleþtiren bir unsur olarak karþýmýza çýkýyor: Fýrsat geçti zalim Kürde Bir kuruþu saydý dörde Zengin oldu çabuk burada Sefil halký soya soya Ý. Coþar (B.A.A.G.B.A.G. s.263) 3.4.4.Sosyal Dayanýþma Eksikliði Ýnsanlara acýmayan, onlara yardým etmeyen, malýnýn zekatýný vermeyen zenginler de toplumdaki yoksulluðun sebebi olarak gösterilir. Fakirin öksüzün gönlün görmedim Malým çoktur zekatýný vermedim Fatma Behici (B.A.A.G.B.A.G. s.275) Fakire yardým etmediði gibi bir de ona zarar veren zenginler de sert bir dille eleþtirilir: Þu yalan dünyada haksýzlýk yapan Doðru yolu koyup eðri yola sapan Fakirin tarlasýný ipotek yapan Vay onlarýn sonu gör nolur nolur Mevlam beni o kullardan etmesin Gabýrýnda yeþil otlar bitmesin Kör olsun ocaðý batsýn tütmesin Onlarýn sonunu gör nolur nolur Fakir Kul (B.A.A.G.B.A.G. s.301)
252 YOKSULLUK
Âþýk, hayýr iþlemeyen, yükseklerden bakan insanlara da ibret almalarý için þu dörtlükleri söylüyor: Ben zenginim yükseðinde uçarým Kendi penklerimle konup göçerim Masalarda sarý altýn saçarým Hayýr iþler cömert elim yok benim Eðer felek verdiðini alýrsa Malým mülküm hep geride kalýrsa On beþ arþýn benden nasip olursa Türlü kumaþ soyka kalýr kürk benim Fatma Behice (B.A.A.G.B.A.G. s.275) 3.4.5.Ýsraf: Ýnsanlarýn tutumlu olmalarý gerektiði, dünyada açlýktan ölen binlerce insanýn olduðunun düþünülmesi ve israf eden insanlarýn sonunun yoksulluk olacaðýnýn âþýk þu sözlerle dile getiriyor: Artan ekmekleri çöpe atanlar Binlerce açlýktan ölen insan var Müsrifliðin iþinden þeytan eder kâr Geri gelmez geçen yýl dikkat eyle Muhtaç olmaz imiþ tutumlu olan Ýsraf ile oldu çok servet talan Feymanî (E.A.A.G.A.F. s.291)
3.5.Âþýklara Göre Yoksulluðun Sonuçlarý: 3.5.1.Toplum Düzeninin Bozulmasý: Yoksulluk sonucu düzenin bozulduðunu, arsýzlýðýn, hýrsýzlýðýn dizboyu olduðunu âþýklar þu sözlerle ifade ediyorlar: Bir yer arýyom soyacak Dedim yavaþ halk duyacak Akþam çocuklar yiyecek Aþ yok kardaþ aþ yok dedi H. Kaçýran (B.A.A.G.B.A.G. s.478)
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
253
YOKSULLUK ÇOCUK
VE
254 YOKSULLUK
Beyoðlu Bölgesinde Yaþayan Yoksul Aileler ve Sokakta Çalýþan Çocuklar Abdullah Karatay, Arif Laçin, Talip Yiðit, Hayrettin Pala Sosyal Hizmet Uzmaný e-posta:
[email protected]
Öz
B
u çalýþmada genelde çocuk çalýþtýrmanýn özelde sokakta çocuk çalýþtýrmanýn belli baþlý nedenlerini gözlemek üzere Güneydoðu Anadolu’dan Ýstanbul’a göç eden sýnýrlý bir toplumsal kesim incelenerek anlaþýlmaya çalýþýlacaktýr. Öncelikle literatür bilgisi ile bu sorunun bizden önce nasýl tanýmlandýðýna bakýlarak, çocuk, sokak çocuklarý, sokakta çalýþan çocuk kategorilerine iliþkin tanýmlar ve anlayýþlar irdelenmektedir. Bu baðlamda, gereke dünya ve gerek ülkemizde sokakla iliþkili çocuk sorunlarýnýn ortak kesenleri ve ayrýþtýðý noktalar vurgulanmaktadýr. Dünyada genel yoksulluk ve yoksulluðu derinleþtiren politika olarak neo-liberalizmin ülkemizde de görülmesine raðmen, bizde sokakta çalýþan çocuklarý sorununu aðýrlaþtýran zorunlu göç faktörünün önemli olduðu görülmektedir. Araþtýrmanýn bulgularýnda da ailelerin göç etmiþ aileler olmasý, yoksul olmasý, akraba ve aile dayanýþmasý aðý içinde þehirde yaþamaný sürdürmesi ve çocuklarýn ekonomik deðeri çerçevesinde çalýþtýrýlmalarýnýn kendi açýlarýndan normal olarak algýlandýðý sonucunu ortaya çýkarmaktadýr. Sokakta çocuk çalýþtýrmanýn yasaklanmasýna raðmen, ailelerin sorunu algýsýnda ve çocuk çalýþtýrma tutumunda olumlu yönde büyük bir farklýlaþma görülmemektedir. Yoksul aileler kendi mantýklarý içinde bulduklarý çocuklarýn çalýþtýrýlmasý ‘çözümünden’ aðýrlýklý olarak vazgeçmeyip, yeni duruma adapte oluyor ve çocuklarý farklý çalýþma alanlarýna yönlendiriyor. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, sokak çocuklarý, sokakta çalýþan çocuklar
Abstract
T
he aim of this study is to clary the basic reasons of child work related to streets by observing a small child community whose families are newly migrated from rural parts of South Eastern Turkeyto Istanbul metropolitan area.We have tried to explain the working patterns ofchildren who ‘work’ or sometimes vendor on streets. These streets belongs to Beyoðlu district and its well-known and very frequently used parts by the public like Ýstiklal Caddesi (Street), Taksim Square, etc. We propose to use “children working on streets” as a diffrent child category from street children; because we believe they share not so much things except to use the same streets. To learn the result of public interfere to children’s work directly (picking up them from streets) and to their families and its effect to families attitude toward children is the axis of our study. An important result is that, poor families attitude toward children’s work persist, despite public interefere to ban children’s work on street. Families adapt the new condition and children works in closed areasmainly as apprentices. Finally it is discussed that, social work’s methods are not enough to solvethe poverty problem of families whose childrenwork on streets. Basicly, eradication or diminishing the poverty is the job of social security system.
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
255
Key words: Poverty, street children, children working on streets
Giriþ: Çocuklarýn Çalýþmasý ve Yoksulluk
Ç
ocuklarýn çalýþmasý, çalýþtýrýlmasý ya da çocuk iþçiliði gibi özellikle modern dönem ve kurumlarýnca salt ‘problem’ baðlamý içinden iþlenen konular kendi içinde anlaþýlmasý mümkün olmayan ve esas olarak da yoksulluðun tezahürü olan ve dolayýsýyla yoksulluðun aile yapýsý üzerine olasý etkilerine bakýlmadan anlaþýlmasý mümkün olmayan konulardýr. Bu nedenle genel olarak yoksulluk tanýmlarýna deðinilecektir. Mutlak yoksulluk, insanýn kendisini üretebilmesi için gerekli kaloriyi ve gerekli diðer besin biçimlerini saðlayacak beslenmeyi gerçekleþtiremeyen kiþilerin durumu belirtmektedir.Bu durumdaki insanlar da‘muhtaç insan’ kategorisine girer. Göreli yoksulluk ise insanýn bir toplumsal varlýk olarak, yaþadýðý toplumda kabul edilebilir en aþaðý tüketim düzeyinin altýnda kalmasýdýr. Konumuza giren sokakta çalýþan ve diðer marjinal toplum kesimlerinin ailelerinin içinde bulunduðu yoksulluk türüne tanýmlamak yeni yoksulluk kategorileri geliþtirilmektedir.Yoksulluk niteliksel ve niceliksel deðiþime uðramýþtýr.Yoksulluðun niteliksel dönüþümünü belirleyen merkezi bileþen dýþlama’dýr. Bu dýþlama kategorileri; hayattan dýþlama/dýþlanma, Manevi dýþlama/dýþlanma, Siyasal, toplumsal, kültürel dýþlama ve dýþlanmadýr. Çocuk sömürüsü, çocuk istismarý, çocuk iþçiliði gibi olumsuzluk yüklü kavramalarýn hemen tümü yoksul aile çocuklarý merkez alýnarak üretilmiþ kavramlardýr. Bu kavram demetinin bir parçasý olarak çocuk iþçiliði ve bir alt dalý olarak sokakta çalýþan çocuklar olgusu da, bu baðlam içinde kalýnýrsa, aslýnda yoksul ailelerin bir hayatta kalma stratejisidir. Dolaysýsýyla sokakta çalýþan çocuklar sorunun yoksulluktan azade olarak salt bir çocuk istismarý olarak açýklanmasý mümkün deðildir. Çocukluk gibi çocuk iþçiliði de tarihsel olgulardýr; tarihin belli bir anýndaki konjonktürden baðýmsýz, tarih dýþý, özsel bir açýklamasý olmaz. Yapýlsa bile baðlam baðýmsýz çocuk romantizmi yapýlmýþ olur.
256 YOKSULLUK
Çocuklarýný sokaklarda çalýþtýran ya da çocuklarýnýn sokaklarda çalýþmasýna göz yuman ailelerin bunu niçin yaptýklarý sorusunun kimi cevaplarýnda ailelerin ya daanne babalarýn çocuklarýna eziyet etme niyetlerinin vurgulandýðýna rastlanmaktadýr. Bu cevabýn bize zýmnen kazandýrdýðý bir tür ‘sözde’ bilgi bu yoksul ailelerin, çocuklarýný sokaklarda çalýþtýrmayan görece ya da mutlak olarak daha zengin olan ailelerden ya da anne babalardan daha az sevdiði ‘derin’ bilgisidir! Yoksullar çocuklarýný sevmiyorlar ve o yüzden onlarýn zararýna olduðunu idrak edebilecekleri iþlere gönderiyorlar ve onlarýn sýrtýndan para kazanýyorlar; kendileri de kahvehanelerde pinekliyorlar ve çocuklarýnýn paralarýndan yabancý sigaralar içiyorlar! Bütün bunlar biçimsel olarak doðru olsa bile açýklamasý bu ‘biçimde’ gizli deðil; yoksul ve yoksul olmayan toplum kesimlerinin çocukluk kurgularýna ayrý ayrý ama birbirinden baðýmsýz olmadan bakýlmasý gerekmektedir.Yoksul ailelerin çözümleri de yoksuldur; ama biz tüm toplum adýna ortalama doðrular dayatmaya baþladýðýmýz andan itibaren kendilerini kendi baþlarýna býrakamayýz ve kendilerinin bizim dýþýmýzda bir þey olarak tanýmlayýp anlayamayýz. Yoksullar bu toplumun zenginlerinden baðýmsýz tanýmlanamaz. Yoksullar yoksul olduklarý için yoksul deðiller; açýklamasý sadece kendi içinde gizli bir olgu deðildir yoksulluk. Bu ötekileþtirme söylemine ortalama yurttaþlar, bir kýsým ‘bilim çevresi’, ve bir kýsým medyamýzda rastlandýðý bilinmektedir. Yoksullarýn bu hallerinin bu tarz açýklanmaya çalýþýlmasýna sosyal teori literatüründe ‘kurbanýn suçlanmasý’ (blaming the victim) denmesinin tarihinin de en azýndan bu söylemlerin kendilerinin tarihi kadar eskiye gittiðini biliyoruz ( Karatay, 2003).
Yoksulluk Dýþlama/Dýþlanma ve Sokakta Çalýþan Çocuklar Ýnsanlýk tarihinin hep tanýdýðý bir olgu olan yoksulluk, yeni zamanlarda niceliksel ve niteliksel dönüþüme uðramýþtýr. Yoksulluðun niteliksel dönüþümünü belirleyen merkezi bileþen dýþlamadýr. Bu nedenle dýþlama, çaðýmýzda yoksulluðu anlamak, açýklamak ve yoksullukla mücadele edebilmek için baþvurulacak anahtar kavram durumundadýr. Bu kavram, ayný zamanda, yoksulluk ile insan haklarý arasýndaki baðlantýyý bütün yönleriyle kurmak, kavramak ve kavramsallaþtýrmak bakýmýndan da en uygun hareket noktasý olarak görünmektedir. Çünkü yoksulluk teriminin bizatihi kendisi dýþlamayý içermektedir. Yoksulluk, “yok”u ve “yokluk”u ifade eder. Bu açýdan bakýldýðýnda, geçmiþte daha çok insanlarýn belli nesne ve araçlardan yoksun olmasý anlamýna yoksulluk, günümüzde esas olarak bizzat insan olma niteliklerden yoksunluk þeklinde tezahür etmektedir. Üstelik bu olgu doðal ve nötrmüþ gibi sunulmakta ve gözlerden, zihinlerden uzak tutulmak istenmektedir. Bu iti-
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
257
barla, yoksulluðun günümüzde “yok-etme” ve “yok-sayma” mekanizmalarý üzerinden iþlediði söylenebilir. Dýþlama/dýþlanma kavramýnýn açýlýmýný bu mekanizmalardan hareketle üç kategori halinde düþünmek mümkündür. Yoksulluðun yol açtýðý dýþlama formlarý olarak adlandýrabileceðimiz bu kategoriler, “hayattan dýþlama/dýþlanma”, “manevi dýþlama/dýþlanma”, “siyasal/toplumsal ve kültürel dýþlama/dýþlanma” olarak sýralanabilir.
Hayattan Dýþlama/Dýþlanma Yoksulluðun en doðrudan sonucu açlýktýr ve açlýk, bir yandan kelimenin en ilkel anlamýnda hayatýn dýþýna atýlmayý ifade eden ölüme yol açarken, diðer yandan hayatýn çeþitli alanlarýndan ve anlamlarýndan uzaklaþtýrýlma sonucunu doðuracak þekilde insan biyolojisinin kalýcý hasarlara uðramasýna neden olur. Bu durumdan en yakýcý biçimde etkilenenler çocuklardýr. Günümüzde çocuk ölümlerinin en önemli nedeni olan yoksulluk, ayný zamanda çocuklarýn bedensel ve zihinsel kapasitelerine zarar vererek yoksulluðun süreðenleþmesine, kalýcýlaþmasýna ve meþrulaþtýrýlmasýna yol açmaktadýr.
Manevi Dýþlama/Dýþlanma Yoksulluk, benlik saygýsýný ve dolayýsýyla insan onurunu tahrip eder. Bu nedenle hem insanýn kendi kendini tanýmlamasýnda hem de diðer insanlarýn onu tanýmlamasýnda bir deðer yitimine yol açar. Yoksul insanýn deðersiz kýlýnmasýnýn, deðersizleþtirilmesinin en önemli sonucu kendi kendini dýþlama mekanizmalarýnýn ortaya çýkmasýdýr. Deðerlerin yokluðu, hiçleþtirmenin ve giderek nihilizmin kaynaðýdýr. Bu nihilizm temelinde egemen sistemin dýþladýðý alanlara yöneltilen yoksullar, ahlaksal olarak da deðersizleþtirilmekte ve “aþaðý” türden, toplumun ortak deðer dünyasýnda mahkum edilmiþ olan iþlere zorlanmakta ve “tehlikeli sýnýflar”, “riskli gruplar” gibi toplumsal kategoriler içinde tanýmlanmaktadýrlar.
Siyasal/Toplumsal ve Kültürel Dýþlama/Dýþlanma Yoksulluðun dýþlayýcý etkisi kamusal yaþamda, geniþ kesimlerin politikadan uzaklaþmasý, hatta giderek politika karþýtý bir tutuma savrulmasý olarak yansýr. Bunun en açýk tanýmý “yurttaþlýk krizi”dir. Bu kriz, yoksulluk üzerinden dýþlananlarýn, yurttaþlýða iliþkin haklarla baðlarýný tahrip eder. Yurttaþlýk krizinin bir diðer sonucu, yoksullarýn kamusal yaþamýn yaný sýra, kamusal hizmetler alanýnýn da dýþýnda býrakýlmasýdýr. Bu ise, modern devletin en büyük vaadi olan fýrsat eþitliðinin hükümsüz kýlýndýðýnýn tescilidir. Bu genel çerçeve içinde yoksulluðun bir sorun olarak görülerek ona çözüm aramaya baþlanabilmesi için yoksulluk kavramýnýn açýklýk kazandýrýlmasý gerekmektedir. Kavramýn tanýmýna açýlýk getirilmesi temel de iki ama-
258 YOKSULLUK
ca gerçekleþtirmek için yapýlmaktadýr. Bunlardan birincisi bu tanýmla yoksulluðun öðelerinin ve nedenlerinin neler olduðunun ortaya konulmasýný saðlamak, ikincisi ise yoksullarýn miktarlarýnýn hesaplanabilmesine yol gösterebilmektedir. Eðer yoksulluk ölçülemiyor ve yaygýnlýk düzeyi doðru olarak hesaplanamýyorsa , kaynaklarýna doðru teþhis konulamýyorsa buna karþý önerilen stratejilerin yeterliliðini deðerlendirmek zor olacaktýr. Günümüzde yoksulluk denildiðinde daha çok göreli yoksulluk kavramý anlaþýlmaktadýr. Mutlak yoksulluk için muhtaç (destitute) gibi daha özelleþtirilmiþ kavramlar yeðlenmektedir. Ýnsan haklarý Evrensel Beyannamesinde ve daha sonraki yýllarda kabul edilen Avrupa Þartý gibi Ýnsan haklarý belgelerinde insanýn yaþam hakký , onurlu yaþam hakký olarak nitelenmiþtir. Onurlu yaþam hakký vurgulanmasý yaþam hakkýnýn bireyin biyolojik yeniden üretimi düzeyinde düþünülmemesi gerektiðini ortaya koymaktadýr. Bu nedenle insan haklarý belgelerinde gizli olan yoksulluk hattý anlayýþýnýn da göreli yoksulluk anlayýþý üzerinden tanýmladýðý söylenebilir. Temel gereksinmeler insan olmanýn getirdiði onurlu yaþam hakkýnýn evrensel düzeyde yorumlanabilir. Temel gereksinmelerin tanýmýna iliþki bu yorumlar dýþlanma gibi önemli bir baþka kavrama getirmiþ bulunuyor. Küreselleþen ve teknolojik olarak yeniden yapýlanan dünya ekonomisi içinde uyum yapamayan gruplar ve kiþiler daha kolayca dýþlanabilmektedir. Dýþlanma da üç farklý boyut kendisini göstermektedir. Bu gruplar toplum dýþýna itilmiþlerdir. Yoksullar belli ölçüde toplumla iliþkilidir. Sanayi toplumunun dünyasýnda sistemin yoksullara gereksinmesi vardýr. Oysa bilgi toplumuna geçen küreselleþen dünya da varsayýlan yoksullarýn gereksinmesi süratle azalmakta ve dýþlanma olgusu yaþanmaktadýr. Dýþlananlar kronik yoksullar haline gelmektedir. Bunlar sýnýf altý (undercalass) gruplar olarak da adlandýrýlmaktadýr. O. Lewis tarafýndan geliþtirilen ‘yoksulluk kültürü’ kullanýldýðý þekli ile yoksulluðu yeniden üreten ve içinde yer aldýðý toplumsal formasyonun bütününden ayrý bir þekilde düþünülebilecek anlamlar ,deðerler, pratiklere atýfta bulunur ve yoksulluðu kadercilik, tembellik ve þiddet gibi patolojilere atýfta bulunur ve yoksulluðu yoksullarýn kýnayýcý suçlayýcý aþaðýlayýcý söylemin bir parçasý olarak görür. Ancak Lewis’in ‘yoksulluk kültürü’ analizi ‘kurbanlarýn suçlamanýn’ ötesinde ‘yoksullarýn becerikliliðine ‘ zekice bulduklarý çýkýþ yollarýna ve alt sýnýflarýn yoksulluða karþý geliþtirdikleri kültürel savunma mekanizmalarýna dikkat çekmesi açýsýndan önemliliðine vurgu yapýlmaktadýr. Yoksul madun öznenin ideolojik konumu tevekkül/isyan,pasiflik/aktiflik,veya kabullenme/reddetme gibi ikiliklere indirgenmekte ve ‘üçüncü mekanlar’ veya ara konumlar ve eþiktelik halleri göz ardý edilmektedir. Bu üçüncü veya ara konumlar, tekil, parçalý, heterojen öðelerden oluþan bir idare et-
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
259
me sanatýna iþaret eder; iktidar aygýtýnýn doðurduðu boþluklarý ve yarattýðý fýrsatlarý kollayarak kendini ötekinin alanýna kurnazca sýzdýrmayý ötekinin alanýnda yaþamayý’ terk etmeden kaçmayý vb. içerir. Ýdare etme sanatý yoksullarýn siyasetinin ara sýra rastlananlar haricinde bir protesto veya kamusal ve kolektif direniþ siyaseti olmaktan çok, sessiz, fark edilmesi güç, sistematik olmayan, tekil eylemlerden oluþan, bireysel veya ailevi olarak doðrudan sonuç alma, baþa çýkma ve durumunu iyileþtirmeye ve kurtarmaya çalýþma siyaseti olduðuna dikkat çeker ( Tekeli, 2001).
Çocuk ve Sokak Çocuðu “Bebeklik ile ergenlik dönemi arasýndaki yaþam diliminde bulunan insan, kaba sýnýrlamayla 3-15 yaþlarý arasýnda olan ceza yeterliliði olmayan ve o ülkenin hukuk kurallarýna göre 15-18 yaþlarýnýn altýnda bulunan insan” Çocuk Haklarý Sözleþmesi’nin 1.Maddesi uyarýnca çocuk,”çocuða uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaþta reþit olma durumu hariç on sekiz yaþýna kadar her insan çocuk sayýlýr” olarak tanýmlanmýþtýr Sokak Çocuðu ise 18 yaþýnýn altýnda bulunan ve kýsa/uzun süredir sokak ortamýnda yaþayan çocuklardýr: UNICEF sokak çocuklarýný tanýmlamak için üç kategori oluþturmuþtur: 1. Aileleri ile sürekli iliþkisi olan çocuklar 2.Aileleri ile zaman zaman iliþki kuran çocuklar 3.Aileleriyle hiç iliþkisi olmayan çocuklar Sokak çocuðu olgusunun toplumsal nedenlerden dolayý ortaya çýktýðý bilinen bir gerçektir. Özellikle geliþmekte olan ülkelerde yaþanan hýzlý nüfus hareketliliði , iþsizlik yüksek doðum oranlarý, ekonomik krizler sokak çocuklarý olgusunu ayakta tutmaktadýr. Dolayýsýyla sokak çocuklarý olgusunun temel nedeninin ekonomik olduðu söylemek yanlýþ olmaz. (Tufan ve diðerleri 1999: 395) Sokak çocuklarýna iliþkin kaynaklardaki en büyük sorun sokak çocuklarý kavramýnýn tanýmlanmasý sorunudur. Bugün için geçerli sayýlabilecek birkaç taným vardýr. Danimarkalý bir araþtýrma grubu tarafýndan oluþturulan ve daha sonra Avrupa Konseyi Sokak Çocuklarý Çalýþma Grubu tarafýndan da benimsenmiþ olan sokak çocuklarý tanýmý þöyledir: “18 yaþýn altýnda bulunan ve kýsa / uzun süredir sokak ortamýnda yaþayan çocuklar” sokak çocuklarý olarak tanýmlanabilir. Evsiz çocuklar, hakiki sokak çocuklarý, sokaðýn çocuklarý olarak da isimlendirilen sokak çocuklarý kabul edilen en geniþ tanýmýyla, aileleriyle sýnýrlý iliþkisi olan veya hiç iliþkisi olmayan, sokakta yaþayan çocuklarý ifade etmek-
260 YOKSULLUK
tedir. Bu çocuklarýn sokakta çalýþan çocuklarýn alt grubunda yer aldýðý da ileri sürülmektedir. Bu çocuklar oradan oraya baþý boþ mayýn gibi dolaþýr dururlar; kendi arkadaþ gruplarý arasýnda ve sokaklarda iliþkilerini sürdürürler. Resmi olarak bu çocuklar ana babalarýnýn yaþadýklarý evi ya da bir sosyal refah kuruluþunu adres gösterebilirler. En çarpýcý olaný bunlarýn ana-baba, öðretmen sosyal hizmet uzmaný gibi kendilerine karþý sorumlu bulunan yetiþkinlerle ya çok az iliþkileri vardýr veya hiç iliþkileri yoktur” (Uluðtekin, 1997: 5). UNICEF, sokak çocuklarýný tanýmlamak için aþaðýda belirtilen üç kategori oluþturmuþtur. 1. Aileleriyle sürekli iliþkisi olan çocuklar Yoksul kesimdeki ailelerin yaþam koþullarýndaki güçlüklere raðmen, çocuklarýn çoðu aileleriyle sürekli iliþki halindedir. Bu çocuklar günlerini sokaklarda çalýþarak geçirmekte, gece evlerinde kalmaktadýr. Çocuklar üzerinde ailelerin denetimi ve korumasý sürmektedir. Bu gruptaki çocuklar “sokakta çalýþan çocuklar” olarak tanýmlanmaktadýr. 2. Aileleriyle zaman zaman iliþki kuran çocuklar. Bu gruptaki çocuklarýn ancak küçük bir bölümünün sürekli iliþkileri bulunmaktadýr. Bu gruptaki çocuklarýn aileleri ile baðlarý zayýflamýþ olsa da tümüyle kopmamýþtýr; çocuklar hala kendilerini ana-babalarýyla ve kardeþleriyle özdeþleþtirebilmektedir. Gününü sokakta bir þey satarak bir hizmet yaparak ya da sadece dolaþarak geçiren ancak zaman zaman gece evlerine dönen çocuklardýr. “ Sokaktaki Çocuklar”olarak da tanýmlanmaktadýr. Bu grup içinde iki alt kategori oluþmaktadýr. Bunlardan birincisi ailelerinden uzak büyük kente gelip çalýþan, ailelerine para gönderenler, ikincisini ise aile baðlarý oldukça gevþemiþ çocuklar oluþturmaktadýr. 3. Aileleriyle hiç iliþkisi olmayan çocuklar. Bu çocuklar toplumun en yoksul kesiminden gelen ve sayýlarý daha az olmakla birlikte, aileleriyle hiçbir iliþkisi olmadan yaþam mücadelesi veren çocuklardýr. Bu çocuklar ailelerinden ya zorla ya da kendi istekleriyle ayrýlmýþ olup günün 24 saatini sokaklarda geçirmektedirler. Bu çocuklardan bazýlarý aileleriyle asgari düzeyde iliþki halinde olsalar dahi, birçoðu tamamen terkedilmiþ durumdadýrlar. Bu konumdaki çocuklar “sokaðýn çocuklarý” olarak tanýmlanmaktadýr (Yýlmaz, 1998: 2-3)
Sokakta Yaþayan Çocuk
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
261
Bu çocuk grubunun özelliði aileleriyle hiç ya da çok az iliþkiye geçen , tümüyle evlerinden kopmuþ sokaklarda yaþamayý seçmiþ olmalarýdýr. Sokakta yaþayan çocuk sorununun altýnda yatan temel neden, kente göç eden ailelerinkente ekonomik ve sosyal yönden tam olarak uyum saðlayamamalarýdýr. Ailede ekonomik krizle baþlayan süreç aile iliþkilerinin bozulmasýna neden olur. Karý- koca geçimsizliði çocuða karþý ihmal ve istismar davranýþlarý, çocuðun çalýþtýrýlmasý çocuðun evden kaçmasýna ve sokaða itilmesine neden olabilir. Çocuk zamanla sokakta yaþamayý öðrenir ve sokaklarý kendine mesken edinir. Sokakta yaþayan çocuklar þiddetin odaðý olabilmektedir. Bu þiddet polisten , belediye görevlilerinden çocuklarýn kurduklarý çetelerden veya kentte temizlik! yapmak isteyen özel güvenlik gruplarýndan gelebilir (Uluðtekin, 1992: 10).
Sokakta Çalýþan Çocuklar Sokakta çalýþan çocuklar kavramý, ailesine katkýda bulunmak ya da kendi masraflarýný karþýlamak için günün bir bölümünde sokakta çalýþan, gecenin erken ya da geç bir saatinde evine dönen çocuklar için kullanýlmaktadýr. Bu çocuklarýn aile iliþkileri sürmektedir; ancak günlerinin önemli bir bölümünü aile korumasýndan, yaþadýklarý çevreden oldukça uzak sokaklarda geçirmektedir (Zeytinoðlu, 1991. Akt: Ýlik ve diðerleri, 1994). Yapýlan araþtýrmalar sonucunda çocuklarýn sýk sýk iþ deðiþtirdikleri, o dönem hangi iþ para getiriyorsa onu yaptýklarý anlaþýlmýþtýr. Bu çocuklarýn ekonominin kurallarýný erken yaþta benimsemiþ küçük iþ adamlarý gibi çalýþtýklarý açýkça görülmektedir. Ortalama olarak kazandýklarý paranýn yetiþkin asgari ücretini zaman zaman geçtiði de görülmüþtür (Zeytinoðlu, 1991). Sokakta çalýþan çocuklarýn sokak çocuklarý üst baþlýðý altýnda deðil baðýmsýz bir kategori olarak tanýmlanmasý eðilimi ortaya çýkmaktadýr. Sokakta çalýþan çocuklarýn tamamýna yakýný bir ‘normal’ ailenin gözetimi altýnda yaþamaktayken; sokakta yaþayan çocuklar aile baðýný ve dolayýsýyla koruyucu otoritesini tümüyle kaybetmiþtir. Sokakta çalýþan çocuklarýn neredeyse tamamý ‘normal’ yani iki ebeveynli aileyken sokakta yaþayan çocuklarýn esas olarak ‘parçalanmýþ’ aile yapýlarýndan geldikleri bilinmektedir. Yeniden gidecekleri bir aileleri olmayan ya da olup da onlarla yeniden uyumlu bir bað kuramayacak kadar sokak deneyimi biriktiren ve dolayýsýyla dejenerasyona uðrayan çocuklar için esas çözümler aile dýþýnda ve çocuk merkeze alýnarak bulunabilecek iken; aileleri ile iliþkileri süren sokakta çalýþan çocuklarýn topluma yeniden kazanýlmasý için ailenin desteklenmesi ve kazanýlmasý zorunludur. Dolayýsýyla öncelikle ‘sokak çocuklarý’ üst kimliði altýnda toplanan
262 YOKSULLUK
bu iki temel çocuk grubunun sorunlarý ve çözümleri ile ayrýþtýrýlmasý gerekmektedir. Bilinmektedir ki, sokakta çalýþan çocuklarýn büyük kentlerimizin önemli bir sosyal sorunu olarak kabul edilmesi, büyük oranda, bu çocuklarýn ‘sokak çocuklarý’ kapsamý içinde deðerlendirilmesinden sonra olmuþtur. Oysa sokak çocuðu kavramýnýn literatüre girmesinden önce de kent ve kasaba sokaklarýmýzda çalýþan çocuklar varola geldi. Ama gerek sayý olarak bu çocuklarýn olaðanüstü artmasý ve gerekse çocuklarýn kiþisel geliþimlerini engelleyecek türde ‘iþ çeþitlerinin’ ortaya çýkmasý ile birlikte bu olgunun önlenmesi yönünde özel ve kamusal çabalar ortaya çýkmaya baþladý. Sokakta yaþayan çocuklar dýþýnda kalan ve sokaðý baþka amaçla kullanan dört temel kategori gözlemekteyiz: a) Sokaklarda çalýþan ve yaptýklarý iþ itibarýyla çocuk iþçi kabul edilebilecek çocuklar. Bu gruba esas olarak ayakkabý boyacýsý çocuklar ve saðlýklý koþullarda gýda maddesi satan çocuklar dahil edilebilir. b) Yaptýklarý iþ bir talep üzerine olmayan çocuklar. Bu gruba da selpak satýcýlarý, araba camý silenler, çiçek satanlar vs. dahil edilebilir. Bu çocuklarýn yaptýklarý iþ, verdikleri hizmet veya satmaya çalýþtýklarý mala bir talep olmadýðý için yapýlan iþ kýsmen ‘dilenme’ kategorisinde deðerlendirilebilir. Sokakta çalýþan çocuklarýn imajýný farklýlaþtýran ve bu çocuklarýn sokak çocuðu sayýlmasýna neden olan esasen bu çocuklardýr. c) Sokaktaki önemli bir çocuk grubu da suçla ilintili olanlardýr. Özellikle belli bir yaþý geçtikten sonra sokakta çalýþmayý býrakýp çalýþan diðer çocuklarýn parasýna el koyan, çocuk çeteleri kuran çocuklar yanýnda serserilik veya dilencilik amacýyla sokaklarda bulunan çocuklarý da bu kategoriye dahil edebiliriz. d) Sokaklarda karþýlaþtýðýmýz önemli bir çocuk grubu da, sokaðý sadece dolaþmak, arkadaþlarý ile buluþmak veya oyun oynamak amacýyla kullanan çocuklardýr. Bu çocuklarýn sokaklarda bulunmasýnda temel neden ev imkânlarýnýn yetersizliði ve kendi mahallelerinde oyun ve spor için yeterli kamusal mekânlarýn olmamasýdýr. Sokakta bulunan çocuklarýn olgu düzeyinde bu kategorik çeþitliliðine uygun olarak kavramlarýn yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Çocuklar çeþitli nedenlere baðlý olarak sokakta çalýþan ya da sokakta yaþayan çocuk olabilir; ama çoðu kez göz ardý ettiðimiz bütün çocuklarýn bir anne ve babasý olduðu yalýn gerçeði vardýr; hiçbir çocuk ‘sokaðýn çocuðu’ deðildir. Öncelikle sokakta çalýþan ve sokakta yaþayan çocuklarýn kendisini de rencide eden ‘sokak çocuklarý’ kavramýný kullanmaktan mümkün olduðunca
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
263
kaçýnmalýyýz ve çocuklarý sokakta bulunma amacý ve þekline baðlý olarak nitelemeliyiz ve sýnýflamalýyýz (Karatay, 1999 ve 2001; Glauser, 1997)
Sokakta Çalýþma Nedenleri Çocuðun sokakta çalýþmasýnýn temel nedeni ailedeki ekonomik yoksulluktur. Genelde sokak çocuklarý sorunu özelde ise, çocuklarýn sokakta çalýþtýrýlmasý bir vicdan ve toplumsal ahlak meselesi olmasýnýn ötesinde toplumun bazý kesimlerinin yaþam mücadelesi ile iç içe olan bir toplumsal olgudur. Kentsel alanda çocuk emeðini kullanan ailelerin büyük bir çoðunluðu kýrsal kökenlidir. Kýrsal alanda , çocuklar aile iþgücünün bir parçasý olarak her zaman çalýþmýþlardýr. Bu yüzden kentte uyum süreci içinde ailenin tüm üyelerinin aile gelirine katkýda bulunmak üzere çalýþmasý bu ailelere, orta sýnýf kentli ailelere geldiði gibi, yabancý gelmemektedir. Kaldý ki, çocuklarýn emeðini en çok gelir getiren alanda kullanmak, çoðu aile için bir tercih meselesi deðil zorunluluktur (Atauz, 1999). Bu tür ailelerde aile reisi genellikle vasýfsýz iþçi konumunda çalýþmak zorundadýr. Bu da fazla gelir getirmeyen ve sürekliliði olmayan bir iþte çalýþma demektir. Gelir olmadan hayatýn sürdürülmesi, kent hayatýnda mümkün olmadýðý için aile, yeni arayýþlara yönelmektedir. Bulunan çözümlerden en baþta geleni de kadýnlarýn ve çocuklarýn çalýþma hayatýna girmeleridir. Buna raðmen bile aile yeterince gelir elde edememektedir. Erkek ve kadýnýn tatmin edici ücret ve çalýþma þartlarýnda iþ bulamadýðý durumda çocuklarýn uygun þart ve ücretlerde çalýþtýrýlmasýný beklemek mümkün deðildir. Eðitimini tamamlamamýþ herhangi bir iþ kolunda uzmanlaþmamýþ, yeterli çalýþma yaþýna gelmemiþ olan çocuklar için para kazanýlacak en uygun iþ, sokak satýcýlýðý ; en uygun iþyeri; sokaklardýr (Çevik 1997: 32). Yapýlan araþtýrmalardan çýkan sonuçlardan bazýlarý çalýþan çocuklarýn kardeþleri yakýn akrabalarý da sokakta çalýþmaktadýr. Yine Çevik’in yaptýðý çalýþmada sokakta çalýþan çocuklarýn oturduðu semtteki diðer çocuklarýn çoðunluðunun sokakta çalýþtýðýný ortaya çýkarmýþtýr. Çocuklarla yapýlan görüþmelerde çalýþmalarýný ailelerinin mi istediði sorusuna, bir kýsmý olumlu cevap verirken, çok daha büyük bir kýsmý soruya da ailelerinin zorlamadýðýný, kendilerinin bu iþi yapmak istediðini belirtmiþlerdir (Çevik 1997: 33). Çocuklarla yapýlan görüþme ve gözlemlerden ortaya çýkan izlenimler; çocuklarýn çok küçük yaþlardan itibaren çalýþýyor olmalarý, ailedeki ve çevredeki diðer çocuklarýn çok küçük yaþlardan itibaren çalýþýyor olmalarý, ailedeki ve çevredeki diðer çocuklarýn da erken yaþlarda çalýþma hayatýna atýlmýþ olmasý sebebi ile, çalýþmanýn olumlu ve olumsuz taraflarýný irdelemeyi düþü-
264 YOKSULLUK
nemedikleri, hatta çalýþma haricinde herhangi bir alternatifi düþünemediklerini göstermektedir (Çevik 1997: 33). Genellikle büyük þehirlerin varoþlarýnda yaþayan, köylerden göç etmiþ ve ekonomik olarak yetersiz aileler, aile fertlerinin sayýsýnýn da fazla olmasý sebebi ile, çocuklarýn çalýþmasýna göz yummaktadýrlar. Kentin hizmet ve iþ imkanlarýnýn yetersizliði, göç eden ailedeki yetiþkin elemanlarýn eðitimsiz ve vasýfsýz olmasý , göçün her gecen gün biraz daha artmasý sonucunda, iþsizlik ve yoksulluk gibi faktörler, çocuklarýn erken yaþta çalýþtýrýlmasýnda önemli etkendir (Ýlik, Türkmen 1994: 9). Hatta gecekondu bölgelerindeki ailelerin geçiminde çocuklar her geçen gün biraz daha fazla etkin olmaktadýrlar. Ailelerde bu durumu, eðitimsizlik sebebi ile olumsuz olarak deðerlendirmemekte, hatta teþvik etmektedir.
Çocuklarýn çalýþmasý üzerinde etkili olan faktörler: -Aile, -Arkadaþ grubu, -Çevre olarak üç grupta toplanmýþtýr. Her ne kadar kendilerine özgü sorunlarý olsa da sokak çocuklarý, çalýþan çocuklarýn bir alt kümesidir. Dilencilik , hýrsýzlýk yapmak bile söz konusu çocuk açýsýndan çalýþma demektir. Çünkü bunlar yaþamlarýný idame ettirmek için para bulma yollarýdýr (Ennew, 1998: 28). Çocuklar tarafýndan yapýlan iþler ve çalýþtýklarý yerler arasýnda önemli farklýlýklar bulunmaktadýr. Çocuklar tarafýndan tercih edilen iþlerin çoðunun sermaye gerektirmemesi ya da çok az sermaye gerektirmesi, herhangi özel bir beceri ya da yoðun çaba gerektirmemesi, iþ türlerinin hýzlý iþ deðiþimine imkan tanýyacak biçimde örgütsüz olmasý, iþin herhangi bir süreklilik gerektirmemesi, eðitimle birlikte sürdürebilmesi gibi ortak özellikleri bulunmaktadýr. Dolayýsýyla sokakta çalýþmayý düþünen her çocuk asgari düzeyde sermaye ile iþe baþlayabilmekte, beceri edinmek için zaman geçmesi gerekmemektedir. Eðer çocuk bu arada eðitimini de sürdürüyorsa, çalýþma saatlerini okul saatleriyle çakýþmayacak biçimde ayarlayabilmekte ve deðiþik iþler arasýnda geçiþ yapmak hiç de güç olmamaktadýr (Saðýr, 1996: 6). Çocuklarýn çalýþarak sahip olduklarý konum onlarýn çocuk olarak sahip olduklarý konumdan daha üstün olmaktadýr. Bu da çocuklarý, çocuk olma hakkýndan vazgeçirip zamanýndan önce bir yetiþkin olma zorunda býrakmaktadýr (Kone, 1992. Akt:Saðýr 1996: 9). Özellikle aile baðlarý kopmamýþ çocuklar için tek güdü ailesine özellikle kendini dünyaya getiren , bakan , büyüten annesine yardým etmektir. Bunu çocuk kendisinin bir görevi gibi görmektedir. Ailede babasý olmayan çocuklar ise çalýþarak bir anlamda baba rolünü üstlenmektedir (Boidin, 1994. Akt: Saðýr, 1996: 9).
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
265
Sokakta Çalýþan Çocuklarýn Dünyadaki Durumu Çocuklarýn çalýþtýrýlmasýna bakýldýðýnda dünyadaki ulusal yoksulluðun (Uzak Doðu, Afrika ve Latin Amerika dünyasý baþta olmak üzere) temel belirleyen olarak karþýmýza çýktýðýný görüyoruz. Ýkinci temel faktörün ülkelerin üretim ve bölüþüm politikalar ile iliþkili olduðu görülmektedir.Neo-liberal politikalardan kaynaklanan yoksulluk: Rusya, Geliþmekte Olan Ülkeler, Eski Sosyalist Ülkelerde görülen yoksulluk. Bugün, geliþmiþ ya da sanayileþmiþ ülkelerde sokakta çalýþan çocuklar olgusu, yozlaþmanýn, iþsizliðin, ailelerin çözülmesinin ve yoksulluðun sonucu olarak ortaya çýkmaktadýr. Dýþlanmýþ yoksulluk,hýzlý kentsel büyüme ve kýrdan kentte yoðun göç dünyanýn her yerinde sokakta çalýþan çocuklar olgusunu ortaya çýkarmýþtýr. Dünyadaki kentlerde tahminen 100 milyon civarýnda çalýþan çocuk bulunmaktadýr. Brezilya’dan Kenya’ya, Filipinler’den Bulgaristan’a, Arnavutluk’tan Hindistan’a kadar uzanan bir coðrafyada büyük kentlerin sokaklarýnda çalýþan bu çocuklarýn özellikleri ve sorunlarý birbirlerine benzemektedir: Kentleþme, sýnýrlý iþ olanaklarý, aile parçalanmalarý ve yoksulluk.
Sokakta Çalýþan Çocuklar: Türkiye’de Durum Son dönem terör ve ona baðlý olarak geliþen zorunlu göç olgusu göçe eþlik eden 1980 sonrasý neo-liberal politikalar ülkemizdeki temel saik olarak ortaya çýkmaktadýr.“Ekonomik=faydacý”Çocuk emeði kullanýmýnýn yoðunlaþmasý ve sokakta çalýþan çocuklarýnýn sayýca artmasý, derinleþen yoksullukla, temel hizmetlerden giderek, ancak daha sýnýrlý kesimlere ulaþabilmesi arasýndaki etkileþimi sergilemektedir. Hane halký yoksullaþtýkça, sömürüye olanca açýklýðýna raðmen çocuðun dýþarýda çalýþmasý çocuk ve ailesi için tercih meselesi olmaktan çýkmakta, zorunluluk haline gelmektedir. Çalýþma saatleri ne kadar uzun, çalýþma koþullarý ne kadar tehlikeli olursa olsun ve aldýklarý destek ne kadar sýnýrlý kalýrsa kalsýn, çalýþma çocuklar için bir ‘oyun’ ve yaþama biçimi olmaktadýr. Bu durumda da çocuklar için sokaklar bir Çocuk Kamusal Alaný olabilmektedir. Þöyle ki; 1. Çocuklarýn sokakta çalýþmalarý tümden sorunlu bir iliþki olarak algýlanmamalýdýr. Çocuklara bir kaçýþ alaný, eðlenme, buluþma, oyun arenasý olma iþlevi de görmektedir. 2. Zorunluluklar nedeniyle çocuklar çalýþtýrýlmaktadýr;Ekonomik yoksulluk,Hane halký sayýsý fazladýr,Ailede gelir getirecek kiþilerin sayýsý azdýr,Ailelerin gelirleri düþüktür. 3. Sokaðýn Zararlarý: Günlük Çalýþma Saatlerinin Uzun Olmasý, Beslenme Sorunlarýnýn Olduðu, Kötü Ve Saðlýksýz Koþullarda Çalýþtýklarý,
266 YOKSULLUK
Saðlýk Sorunlarýnýn Olduðu, Eðitim Amacýndan Çok, Üretim Amacýyla Çalýþtýrýldýklarý, Okul Eðitimlerinin Aksadýðý.
Araþtýrma Yöntemi AMAÇ: Yoksulluðun bir sonucu olan çocuk çalýþtýrmanýn iþleyiþi; çocuk ebeveyn iliþkisi, çocuk ve ebeveynlerin olguya bakýþý ve algýsýný belli bir toplumsal kesit (Beyoðlu/Tarlabaþý) incelenerek anlaþýlmaya çalýþýlmýþtýr. Yoksulluðun çocuklarýn Beyoðlu bölgesinde sokakta çalýþmasý þeklindeki tezahürü ile bazý yoksul insan gruplarýnýn özel bir iliþkisi olduðu gerçeðinden hareketle, sokakta çalýþan çocuklar ve aileleri olgusuna yeniden bakýlmaya çalýþýlmýþtýr.
Kullanýlan Araçlar Araþtýrmanýn Nüfusu: Araþtýrma Nüfusunu Beyoðlu/Tarlabaþý semtimde oturan, çocuklarý önceden çalýþan veya þu an çalýþmakta olan aileler oluþturmaktadýr. Daha önceden yapýlan araþtýrmalar zemininde altmýþ (60) aile ile görüþülmüþtür. Veri Toplama Aracý: Bu araþtýrmada Kuruluþla (Beyoðlu Çocuk ve Gençlik Merkezi) iliþkili olan, sokakta halen çalýþan yada geçmiþte çalýþmýþ, sokakta çalýþýrken yakalanmýþ çocuklar ve onlarýn yoksul ailelerini deðerlendirmek amacýyla soru kaðýdý hazýrlanmýþtýr
Sonuçlar ve Bulgular Ailelerin Göç Durumu: • Ailelerin, % 49.3’ü Mardin’den, %35.6’sý Siirt’ ten göç etmiþtir. • Göç etme Nedeni: Ailelerin % 59.3’ü iþsizlik, %37.3’ü terör nedeniyle memleketlerinden göç etmiþlerdir. • Tarlabaþýnýn seçilme nedeni; ailelerin yaklaþýk % 80’i akraba ve hemþehrisinin bulunmasý nedeniyle bu bölgeyi seçmiþlerdir. Diðer taraftan bölgede kira fiyatlarýnýn düþük olmasý da bölgenin seçiminde etkilidir. ( %45)
Anne ve Babanýn Eðitim Durumu • Annelerin % 90,2’si okur yazar deðildir. Örneklem grubu içerisinde orta okul ve lise mezunu anne bulunmamaktadýr. • Babalarýn %24.6’sý okur yazar deðilken, % 49.1’nin okuma yazmasý vardýr, % 21.1 ilk okul mezunu baba bulunmaktadýr.
Çocuklar ve Kamu Müdahalesi
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
267
• Çocuklarýn % 93.8’i Aðaçlý Çocuk ve Gençlik Merkezi, % 2.1’i Ayvansaray ÇGM, % 4.2’si Üsküdar Çocuk Yuvasý ekiplerince muhafaza altýna alýnmýþtýr. • Çocuklarýn % 86.4’ü de en az bir defa polis ekipleri tarafýndan yakalanmýþtýr.
Müdahale Sonrasý • Ailelerin % 63.5’i çocuklarýnýn sokakta çalýþmasýný istemezken, • % 32.7’si, ekonomik yetersizlikten dolayý çocuklarýný çalýþtýrmak zorunda kaldýklarýný belirtmiþlerdir. • Çocuklarýn bazýlarý ( %22) baþka bir iþte çalýþmaya baþlamýþtýr. Çocuklar kapalý alanlara çekilmeye baþlanmýþtýr. • Ailelerin % 75’i çocuklarýný çalýþtýrmanýn suç olduðunu bilirken, % 25 bu durumdan haberdar olmadýklarýný ifade etmiþlerdir. • Ailelerin % 25’ine çocuklarýný çalýþtýrmaktan dolayý dava açýlmýþtýr. • Dava edilme dýþýnda, Ailelerin %17.2’sicezai iþleme tabi tutulmuþtur. Ailelere verilen ortalama para cezasý 250-300 milyon civarýndadýr.
Müdahale Sonrasý: Gözlemler • Yoksullarýn kendi rasyonalitelerini kullanarak geliþtirdikleri “kendi çözümlerini” kýsa sürede terk etmeleri beklenmemelidir. Sokakta çalýþan çocuk ailelerinin de bu yöntemden kolaylýkla vazgeçmedikleri gözlenmektedir. Sok dört yýldýr müracaatçýmýz olan aileler ve çocuklarý ile ilgili yaptýðýmýz gözlemlerin sonuçlarýna dayanarak: – Aileler çocuklarýný okula gönderiyor – Bir kýsým aile çocuklarýný kapalý iþyerlerinde çýrak olarak çalýþtýrmaya devam ediyor. – Bazý çocuklar suça yöneliyor. – Az da bazý çocuklar madde baðýmlýsý çocuklara katýlýp; sokakta yaþamaya baþlýyor. – Bazý çocuklar sokakta çalýþmayý sürdürüyor; ama ara sokaklarda. – Bir çok çocuk okul, evi ve Merkezimize düzenli geliyor. – Ailelerin tavýr/tutum deðiþtirmekte zorlanýyorlar
Çocuklarýn Sokakta Yaptýðý Ýþler • Ýncelenen örneklemde çocuklarýn % 96.7’si mendil, sakýz, çiçek vs. satmaktadýr. • Ayakkabý boyacýlýðý, çöp toplamak, yük taþýmak vb. iþler yok denecek kadar azdýr.
268 YOKSULLUK
Ailelerin Sorunu Algýsý • Ailelerin çocuklarýnýn sokakta çalýþma nedeni olarak büyük oranda devlet (%81.7)’i göstermektedirler. • Kendilerine yönelik olarak bu deðerlendirme % 55’dir. • Toplumu neden olarak gösterenlerin oraný ise % 63.3’dür. • Sizce çocuklar sokakta çalýþtýklarý için aileleri cezalandýrýlmalý mý? Sorusuna ailelerin % 26.7’si evet derken, % 73.3’ü hayýr cevabý vermiþtir. • Evet yanýtýný veren ailelerin istedikleri ceza para cezasýdýr. • Sokakta çalýþan çocuklara yönelik hizmetler olarak ailelerin % 91.7’si çocuklarýnýn eðitim, % 61.7’si saðlýk, % 66.7’si beslenme yönünden desteklenmesini istemektedirler. • Ailelerin % 67.8’i Türkiye’de sokakta çalýþan çocuklar sorununu önemli görürken, % 32.2’si bu durumu sorun olarak algýlamamaktadýr.
Ailelerin Geçim Durumu • Aileler de babalarýn % 42.1’i seyyar satýcýlýk, % 15.8’i geçici iþçilik, %8.8’i konfeksiyon iþinde çalýþýrken, babalarýn% 26.3’ü iþsizdir. • Ailelerin geçim kaynaðýný % 56.7 çocuklar oluþturmaktadýr. Çalýþan annelerin oraný (merdiven temizliði) %13.3’dür. Çocuklarýn ve annelerin çalýþtýðý ailelerde babalar genellikle iþsizdir. • Ailelerin % 6.7’si aylýk 150 milyon liranýn altýnda yaþarken, 250-350 milyon aylýk gelirle yaþayan ailelerin oraný % 50’dir. • Toplam örneklem içinde aylýk 450 milyon liranýn üzerinde yaþayan ailelerin oraný %3.3’dür.
Deðerlendirme Yoksul bir grup olarak Tarlabaþý’nda yaþayan ve çocuklarýný sokaklarda çeþitli iþlerde çalýþtýran kesime iliþkin yapýlan çalýþmada, bu toplumsal grubun genellikle sorunun kaynaðý olarak dýþtakini (devleti) iþaret ettiði görülmektedir. Yine çok önemli bir gözlem ve araþtýrma sonuçlarýna da kýsmen de olsa yansýyan bir durum; yoksul ailelerin çocuklarýn sokakta çalýþmasýnýn ‘sorun’ olarak algýlamamasý, sokakta çalýþtýrmanýn yasaklandýðý durumda da baþka alanlara çekerek çalýþtýrmaya devam ettiði görülmektedir. Yoksul aileler kendi sorunlarýný kendi potansiyeliyle sýnýrlý olarak, kendi bilgisi, becerisi ile çözmeye çalýþacaktýr. Yoksulluk sürdüðü sürece de çocuðun ekonomik deðeri bu aileler için ‘çocuðun psikolojik deðeriyle’ eþ zamanlý olarak varolacaktýr.Çocuklarýn çalýþmasý/çalýþtýrýlmasý çocuklarý aileleri (anne ve babalarý) için sevgi nesnesi olmaktan çýkarmaz.
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
269
Çalýþan Çocuklar, Yoksullukla Mücadele ve Sosyal Hizmet Yoksullukla mücadele çeþitli düzeylerde; yoksulluðu yok etmekten onu idare etmeye kadar giden bir çeþitlilik içinde olabilir. Ýlhan Tekeli bu düzeyleri þöyle sýralýyor: a)Yoksulluðu yok etmek b) Azaltmak c) Hafifletmek d)Yoksullukla Uðraþmak:Yoksulluðun varlýðý kabul edilir ve uðraþýlýr ama belli ve ciddi politika izlenmez e)Yoksulluðu Yönetmek: Toplum için bir tehdit olmasýný önlemek (Ý.Tekeli- www.tesev.org.tr ). Son þýkta asýl olan ‘güvenliktir’. Toplumun üretici sýnýfý, zengin gruplarý ve genel olarak kamuyu belli bir tehlikeden korumayý; diðerlerini dýþlamayý esas alýr. Bu noktada kamu ve toplum iliþkisi esas olarak suçlu ve cezalandýrýcý iliþkisidir. Yoksullukla mücadele programlarýnda çok kullanýlan ama genellikle abartýlan ve istismar edilen bir alan da sosyal hizmetler alanýdýr.Yoksullukla mücadele programý sosyal hizmetleri de kapsayan daha genel ve sosyal güvenlik içinden tanýmlanabilecek bir politikadýr. Sosyal hizmetler kendi baþýna bir yoksullukla mücadele stratejisi ve politikasý deðildir; diðer sosyal güvenlik araçlarý ile birlikte yoksul kesimlerin potansiyelini daha etkin kullanmasýný saðlama ve çocuk bakým hizmeti gibi geleneksel sosyal hizmetler sunarak bu politikadaki yerini alabilir. Sokakta çalýþan çocuklar sorununu tespiti ve çözümüne iliþkin Türkiye genelinde SHÇEK ’in Çocuk ve Gençlik Merkezleri örgütlenmesi yoksullukla uðraþmak kategorisinde anlam kazanmaktadýr. Ýstanbul Valiliðinin yayýnladýðý 2000/1 Güvenlik Kararý doðrultusunda sokakta çalýþan/çalýþtýrýlan çocuklar ailelerine yönelik sistem bir “Çocuklarýn Korunmasý Projesidir”, yoksullukla mücadele programý deðildir.Bir tasnife tabi tutulmadan çocuklarýný sokakta çalýþtýran tüm ailelerin suç iþlediði kabul edilmekte, ebeveynler hakkýnda suç duyurusunda bulunulmakta ve ayný zamanda çocuklarýn aileleri için hami arayýþýna girilmektedir. Esas olarak maddi yardým anýlmamakla birlikte hamilik sisteminde hami kiþi/kuruluþlarýn çocuk ve ailelerine maddi yardým yapmasý beklenmektedir. Sistemin maddi yardým boyutunun ayrýntýlandýrýlmamasýndan da bu sistemin yoksulluðu yok etme ya da azaltmayý deðil sadece çocuklarý korumayý hedeflediði görülmektedir.
270 YOKSULLUK
Kaynaklar (Koyu punto ile yazýlan kaynaklar dan metin içinde yararlanýlmýþtýr) Atauz, Sevil. “Sokak Çocuklarý”, Sosyal Hizmet Sempozyumu 99: Bölgesel Kalkýnma Sürecinde Sosyal Hizmet. Editörler: Ümit Onat ve Aycan Altay;Ankara: H.Ü SHYO Yayýn No: 007, 2001: s: 365-178. ______ Ankara ve Þanlýurfa’da Sokak Çocuklarý, Ankara: 1990. Bequele, A. ve Jo Boyden. Çocuk Ýstihdamýyla Mücadele. Çeviren: Þanar Tayþi. Ankara: 1995. Boidin, Catherine. Çalýþma Yaþamýnda Çocuk: Psikososyolojik Yaklaþým. Çeviren: Bülent Piyal. Ankara: Çalýþma ve Sosyal Güvenlik Bakanlýðý-Uluslararasý Çalýþma Örgütü, 1995. Bulutay, Tuncer. Türkiye’de Çalýþan Çocuklar (Türkçe Özet). Ankara: T.C. Baþbakanlýk Ýstatistik Enstitüsü-Uluslararasý Çalýþma Örgütü, 1995. Çevik, Dolunay. Çalýþmazsam Okuyamam, Ankara Büyükþehir Belediyesi, Ankara: 1997. DÝE. Çocuk Ýþgücü 1994.Ankara: DÝE Matbaasý,: 1997. Ennew, Judith. Sokak Çocuklarý ve Çalýþan Çocuklar: Planlama Ýçin Bir Rehber. Ankara: UNICEF, 1998. Glauser, Benno. “Street Children: Deconstructing a construct” (içinde) Allison James ve Alan Prout (edt)Constructing and Reconstructing Childhood, Londra: Falmer Press, Washingon, 1997. ILO/IPEC. Ýstanbul Sokaklarýnda Çalýþan Çocuklar Proje Dökümaný, Ankara: 1994. Ýlik, Bülent, Zeynep Türkmen ve Rojda Geter. Sokaktan Ustalýða. Ankara: ILO/IPEC-ASÇÇM, 1994. Karatay, Abdullah. “Ýstanbul’un Sokaklarý ve Çalýþan Çocuklar” , I. Ýstanbul Çocuk Kurultayý Araþtýrmalar Kitabý. Ýstanbul: 1999: s. 435-539. Karatay, Abdullah. “Sokakta Çalýþan Çocuklar: Çocuk Ýþçiliði ve Sokak Çocukluðu Arasýnda Bir Çocuk Kategorisi”,I. Ýstanbul Çocuk Kurultayý Bildiriler Kitabý. Ýstanbul: 1999: Karatay, Abdullah. ‘Ýyi Teþhis; Doðru Çözüm’,Radikal Gazetesi25.08.2001 Keskin, Doðan. “Çocuk Neden Sokakta”, Sosyal Hizmet Dergisi, Sayý: 14. Ekim-Kasým-Aralýk:2000: s. 2-5. Kulca, Yusuf Ahmet. “Sokak Çocuklarý”, Emniyet Genel Müdürlüðü Küçükleri Koruma Hizmetleri Yönetici Semineri. Ankara: Asayiþ Þube Müdürlüðü, 1998, s.99-109.
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
271
Özyanýk, Ahmet. “Sokakta Çalýþan Çocuklar Sorunu: Ankara Sokaklarýnda Çalýþan Çocuklar Projesi Modeli”. Emniyet Genel Müdürlüðü Küçükleri Koruma Hizmetleri Yönetici Semineri. Ankara: Asayiþ Þube Müdürlüðü, 1998. Saðýr, Sündüz. Sokak Çocuklarý. Ankara: Ev Ekonomisi Yüksekokulu Seminer Notu, 1996. SHÇEK Dergisi. “SHÇEK’in Sokakta Çalýþan/Yaþayan Çocuklara Yönelik Çalýþmalarý Hakkýnda Bir Deðerlendirme”, Ankara: SHÇEK Yayýný Cilt: 1, Sayý: 8. Ekim 1998 _______. Sokak Çocuklarý Özel Sayýsý; 1:5, 1997. T.C. Baþbakanlýk Devlet Ýstatistik Enstitüsü ve Uluslararasý Çalýþma Örgütü. Türkiye’de Çalýþan Çocuklar. Ankara: 2001. Tufan, Beril, Yüksel B., Özlem Ö., Hakan A. “Sosyal hizmet Uzmanlarý Açýsýndan Çocuk ve Gençlik Merkezleri”. Sosyal Hizmet Sempozyumu 99’da Sunulan Bildiri, Diyarbakýr: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu, Baþbakanlýk GAP Ýdaresi Baþkanlýðý, Dicle Üniversitesi. 395-409 2000 Türkmen, Zeynep ve Bülent Ýlik. Sokakta Çalýþan Çocuklar. Ankara: ILO/IPEC-ASÇÇM, 1994. Uluðtekin, Sevda. Sokak Çocuklarý Eðiticilerin Eðitimi Programý. Ýstanbul: Sokak Çocuklarý Proje Geliþtirme ve Uygulama Merkezi Yayýný, 1996. ________. Sokak Çocuklarý Proje Geliþtirme Merkezi. Ankara: Bizim Büro Basýmevi, 1997. USTA,Sevgi . Sokakta Çalýþan Çocuklar. Radikal. 2002 Yýlmaz, Sibel. Sokak Çocuklarý Yayýmlanmamýþ Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi SBE, 1998. Zeytinoðlu, Sezen. “Sokakta Çalýþan Çocuklar ve Sokak Çocuklarý”, Çocuk Ýstismarý ve Ýhmali, Ankara: 1991.
272 YOKSULLUK
Yoksulluk ve Sokak Çocuklarý Yusuf Ahmet Kulca - Ümran Korkmazlar (Oral) Umut Çocuklarý Derneði Baþkaný Doç. Dr., Ýstanbul Týp Fakültesi Çocuk Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý e-posta:
[email protected] -e-posta:
[email protected]
Öz
S
okak çocuklarý sorunu, çocuk ve ergen sorunlarý içinde araþtýrýlmasý ve çözülmesi en güç olanlardan biridir. Araþtýrmalar, sokaktaki çocuklarýn yoksulluk ve þiddetin yoðun olduðu ailelerden geldiðini göstermektedir. Yoksul bir ailede doðmak, çocuklar için pek çok olanaktan yoksun olmanýn yaný sýra, okula gitmek yerine erken yaþta çalýþmaya baþlamak anlamýna da gelmektedir. Sokakta çalýþan çocuklar okula devam edememekte, sigaraya- uyuþturucuya alýþma, kolay yoldan para kazanma, suça yönelme, dýþlanma, aþaðýlanma, þiddet gibi tehlikelere maruz kalmakta, sokakta yaþayan bir konuma gelebilmektedirler. Son yýllarda Ülkemizde, sokakta yaþayan çocuk ve gençler için çeþitli projeler geliþtirilmektedir. Bir sivil toplum örgütü olarak Umut Çocuklarý Derneði de çeþitli projeler yürütmektedir. Bakýrköy Umut Çocuk Evi’nde kayýtlý 63 çocuk ve gencin sokaða düþme nedenleri arasýnda yoksulluk baþta gelmektedir. Tümü yoksul ailelerden gelen bu çocuklarýn % 68’inin anne-babasý hayattadýr, % 24’ünün anne-babasý ayrýlmýþ, % 4’ünün annesi evden kaçmýþ, %4 ‘ünün anne-babasý yoktur. Gerek ailelerinin, gerek kendilerinin eðitim düzeyleri de düþüktür. Anahtar kelimeler: Yoksulluk, sokak çocuklarý, sokakta çalýþan çocuklar, Umut Çocuklarý Derneði, rehabilitasyon.
Abstract
T
he issue of street children is the most difficult one of the child and adolescent problems especially to search and to solve. The researchs indicate that street children suffered from the violance and poverty in their families. The children who were born in a poor family have to work in the early ages instead of going to the school. Working children on the street are at risk for smoking, addiction, crime, violance, isolation, abuse and being street children. In the recent years,some projects have been developed for street children in our country. The Association for Hope Children also conducts some projects. The 63 of children and adolescents live in Bakýrköy Hope Children house.The main reason of running away their homes is poverty. Their and their families educational levels are very low. Poverty is one of the main factors for being street children. The rehabilitation of street children is very difficult becouse poverty contains a lot of problems. And many children are at risk beeing street children. Key words: Poverty, street children, working children on the street,The Association for Hope Children, rehabilitation.
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
273
S
okak çocuklarý sorunu, çocuk ve ergen sorunlarý içinde araþtýrýlmasý ve çözülmesi en güç olanlardan biridir. Son yýllarda gerek az geliþmiþ, gerekse geliþmekte olan ülkelerde ekonomik, sosyal, politik teknolojik etkilerle risk altýndaki ailelerin yaþam koþullarý olumsuz etkilenmekte, yoksulluk artmaktadýr. Bu konudaki araþtýrmalar, sokaktaki çocuk ve gençlerin yoksulluk ve þiddetin yoðun olduðu ailelerden geldiðini göstermektedir. Çeþitli sokak çocuðu tanýmlarý içinden Avrupa Konseyi Sokak Çocuklarý Çalýþma Grubunun da benimsediði tanýma göre “Sokak Çocuklarý 18 yaþýn altýnda bulunan ve kýsa/uzun süredir sokak ortamýnda yaþayan, oradan oraya baþýboþ mayýn gibi dolaþan, kendi arkadaþ gruplarý arasýnda ve sokakta iliþkilerini sürdüren, ana-baba, öðretmen, sosyal hizmet uzmaný gibi kendilerinden sorumlu yetiþkinlerle ya çok az iliþkisi olan veya hiç iliþkisi olmayan çocuklardýr”. Sokak çocuklarý, 24 saat sokakta yaþayan, ailesiyle iliþkileri kopuk olup geçimini sokaktan saðlayan, zaman zaman suça bulaþýp, zaman zaman tiner bali gibi uçucu maddeler kullanan ya da bunlara gereksinim duyan, sokaðýn özgür ortamýný mekan edinen çocuklardýr. Bu çocuklarýn aile , okul, çocuk kurumlarý gibi kendine karþý sorumluluðu olan kiþi ya da kurumlarla hemen hemen hiç temaslarý bulunmamaktadýr. Çeþitli nedenlerle evden kaçmýþ, aile ve toplumla baðlarý tamamen kopmuþ olan bu çocuklar komünler halinde, kendilerine özgü kurallarýyla köprü altý yaþamýný seçmiþtir. Yaþamlarý için sokak onlarýn 24 saatlik meskenleridir. Bu çocuk ve gençler sokakta, þiddet, fiziksel ve cinsel istismar, baþkalarý tarafýndan suç iþlemeye zorlanmak, yanma-yaralanma, kronik-tehlikeli bulaþýcý hastalýklara yakalanmak, bakýmsýzlýk sonucu oluþan sendromlar, kaçýrýlma, öldürülme gibi tehlikelerle iç içe yaþarlar. Sokakta çalýþan çocuklar ise, ailesinin geçimine katkýda bulunmak yada kendi masraflarýný karþýlamak için günün bir bölümünde sokakta çalýþan çocuklardýr. Mendil, sakýz, su, kart satanlar, ayakkabý boyacýlýðý yapanlar, kýrmýzý ýþýkta araba camý silenler, sabit noktalarda dilencilik yapanlar buna örnektir. Genelde tiner, bali ve benzeri madde baðýmlýlýklarý yoktur. Bu çocuklarýn aile iliþkileri bir þekilde sürmektedir.
274 YOKSULLUK
Yoksul bir ailede doðmak, çocuklar için pek çok olanaktan yoksun olmanýn yaný sýra, okula gitmek yerine erken yaþta çalýþmaya baþlamak anlamýna da gelmektedir. Sokakta çalýþan çocuklar okula devam edemedikleri gibi, sigaraya- uyuþturucuya alýþma, kolay yoldan para kazanma, suça yönelme, dýþlanma, aþaðýlanma, þiddet gibi tehlikelere de maruz kalmakta, sokakta yaþayan bir konuma gelebilmektedirler. Yapýlan çalýþmalarda, dünyada risk altýndaki çocuklarýn özellikleri aþaðýdaki gibi sýralanmaktadýr: • • • • •
1 milyar çocuk yoksulluk içinde yaþýyor. 300 milyon çocuk evsiz yaþýyor. 140 milyon çocuk ilkokula gitmiyor. 7 milyon çocuk mülteci. 5-14 yaþ grubunda 270 milyon çocuk çalýþýyor, bunlarýn 150 milyonunu saðlýksýz ve aðýr iþlerde çalýþtýrýlýyor. • 2010 yýlýnda 1 milyon çocuk AÝDS olma tehlikesi altýnda. Türkiye’de risk altýndaki çocuklarýn özellikleri þu þekilde sýralanabilir: • • • • •
9 milyon 300 bin çocuk yoksulluk içinde yaþýyor. Korunmaya muhtaç çocuk sayýsý 700 bin. 7-18 yaþ arasýnda okula gitmeyen çocuk sayýsý 8 milyon 120 bin. Her gün ortalama 107 çocuk ölüyor. Çocuklarýn % 72 sinin ana-baba ,%22 si öðretmen tarafýndan þiddete maruz kaldýðý, Kesin sayý bilinmemekle beraber, Ýstanbul’da 2000, Türkiye’de 6000 sokak çocuðu olduðu tahmin edilmektedir. Son yýllarda ülkemizde sokak çocuklarýnýn rehabilitasyonu için resmi ve gönüllü kuruluþlar iþbirliðine girmiþ, çeþitli projeler geliþtirilmiþtir. Ýstanbul’da sokakta yaþayan ve çalýþan çocuklarla ilgili projeler þu þekilde sýralanabilir: • Aðaçlý Çocuk ve Gençlik Merkezi, • AMATEM • Ayvansaray Çocuk Koruma Ýstasyonu, • Bakýrköy Umut Çocuklarý Ýlk adým Ýstasyonu, • Beyoðlu 75.Yýl Çocuk ve Gençlik Merkezi, • Florya Çocuk ve Gençlik Merkezi, • Galatasaray Umut Çocuklarý Eðitim ve Kültür Merkezi • Ýstanbul Valiliði Rotary Çocuk Evi,
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
275
• Küçük Bakkalköy Umut Çocuklarý Ýlkadým Ýstasyonu, • Taksim Çocuk Evi, • UMATEM, • Umut Çocuklarý Çamaþýrhane Projesi, • Vakýfbank Umut Çocuklarý Ýlköðretim Okulu, • Yeldeðirmeni Çocuk ve Gençlik Merkezi. Bir sivil toplum örgütü olarak Umut Çocuklarý Derneði de çeþitli projeler yürütmektedir. Bakýrköy Umut Çocuk Evi’nde kayýtlý 63 çocuk ve gencin sokaða düþme nedenleri arasýnda yoksulluk baþta gelmektedir. Tümü yoksul ailelerden gelen bu çocuklarýn % 68’inin anne-babasý hayattadýr, % 24’ünün anne-babasý ayrýlmýþ, % 4’ünün annesi evden kaçmýþ, %4 ‘ünün anne-babasý yoktur. Gerek ailelerinin, gerek kendilerinin eðitim düzeyleri de düþüktür. ÞEKÝL 1: ÇOCUK ve GENÇLERÝN EÐÝTÝM DURUMLARI
Sokakta baþlarýndan geçen en kötü olayýn ne olduðu sorulduðunda, %40’ý dayak, %24’ü polisin kötü davranmasý, %20’si cinsel taciz, %12’si býçaklanma olduðunu, %28’i baþlarýndan kötü bir þey geçmediðini söylemiþlerdir. Sokaktayken geçimlerini para isteyerek (%74), hýrsýzlýk yaparak (%20), geçici iþlerde çalýþarak (%2), tiner satarak (%4) saðladýklarýný anlatmýþlardýr. Gençlerin %60’ý sokakta dýþlanýp, hor görüldüklerini, %52’si çok kötü davranýldýðýný, %20’si bazý kiþilerin iyi davrandýðýný belirtmiþlerdir. Sokaktaki tehlikelerin dayak (%56), býçaklanma (%32), cinsel taciz (%24), gasp (%32) olduðunu söylerken, %12’si sokakta tehlike yok demiþlerdir. Sokaktaki þiddete karþý durabilmek ve dayak yediklerinde acý hissetmemek, sokaktaki soðuða dayanabilmek, yaþadýðý zorluklara karþý bedensel ve duygusal güç oluþturabilmek yani kendilerini güçlü ve cesaretli hissedebilmek , halüsinasyonlar görüp güzel þeyler hayal edebilmek, utanma duygularýný yok ettiði için rahatlýkla baþkalarýndan yemek isteyip, dilenebilmek ve özgürce konuþabilmek için uçucu maddelere gereksinim duyarlar. Bunun dýþýnda, sokaktaki gruplarýn ortak yaþam biçimine ayak uydurarak gruba
276 YOKSULLUK
kendini kabul ettirebilmek, tiner-bally gibi maddelerin ucuza kolayca bulunabilmesi de diðer baþka etkenlerdir Gençlerin % 44’ü ortalama 5,7 yýl süreyle tiner, bally gibi maddeler kullandýklarýný söylemiþlerdir (Þekil 2). ÞEKÝL 2: GENÇLERÝN TÝNER KULLANMA SÜRELERÝ
Bakýrköy Umut Çocuk Evi’nde kalan ve geçmiþleri travmatik aný ve yaþantýlarla dolu 34 sokak çocuðu rehabilitasyon amacýyla götürüldükleri gençlik kampýnda, yaþýtlarýyla ilk defa yaþadýklarý olumlu deneyimlerinden sonra istedikleri tek þeyin sevgi, güven ve kabul görmek olduðunu belirtmiþlerdir. Yoksulluk, çocuklarýn sokaða düþmesinde en önemli etkenlerden biridir. Sokak çocuklarýnýn rehabilitasyonlarýndaki güçlükler, ailenin yoksulluðuna baðlý pek çok sorunun da durumlarýna eþlik etmesinden kaynaklanmaktadýr. Yoksulluk, pek çok alanda olduðu gibi çocuklarýn sokaða düþmesinde de büyük bir risktir. Sokak çocuklarýnýn rehabilitasyonunda “sevgi, güven, kabul” anahtar kelimelerdir. Onlarý kurtarmak ve sokaða düþmeyi önlemede yapýlmasý gereken de “eðitim”dir.
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
277
Kaynaklar * Agnelli S (1986) Street Children: A Growing Urban Tragedy. Report for the Independent Commission on International Humanitarion Issues. Weidenfeld and Nicolson, London. * Cauce A.M. (2000) The Characteristics and Mental Health of Homeless Adolescents: Age and Gender Differences. Journal of Emotional & Behavioral Disorders, Winter. * Dedeoðlu C., Bahadýr N. (1999) Yel Deðirmeni Sokak Çocuklarý Umut Evindeki Çocuklarla ilgili Kesitsel Bir Çalýþma. Çocuk Forumu Cilt 2/s.2; s.913. * Korkmazlar – Oral Ü, Kulca Y., Duru H (2001) Summer Camp Experiences of the Children of Hope (Umut Çocuklarýnýn Yaz Kampý Deneyimleri, bildiri) Second International Congress an Adolescence and It’s Disorders, Cappadocia 27 th – 30 th September . * Kulca Y A (1994) Bizim sokak-StraBenkinder. StraBensozialarbeit international –Prasentation von Projekten in New York,Istanbul und Berlin.Sozialpadagogische Fortbildungsstatte.Berlin. * Kulca Y A (2001) Sokak Çocuklarý. Sorunlarý ve Öneriler. M.Ü. Eð. Bil. Fak. Konferans notlarý. * Kulca Y A (2003) Hepimiz sorumluyuz. Çoluk Çocuk S:27; s. 44-45. * Polat O (1998) Türkiye’de Çocuðun Durumu. Çocuk Forumu.1(1)S.1-8 * Þirin M (2000) Yenibinyýl’ýn Dünya Çocuklarý.Çocuk Vakfý. * Tyler et.al. (1986) A Preventive Psychosocial Approach for Working with Street Children. American Psychological Association Pub. * Uluðtekin S (1996) Sokak Çocuklarý. Eðiticilerin Eðitimi Programý. Bizim Büro Basýmevi, Ankara. * UNICEF (2001) Dünya çocuklarýnýn durumu. * Birleþmiþ Milletler Çocuk Haklarýna Dair Sözleþme Ulusal Ýlk Rapor Türkiye-1999 Ankara
278 YOKSULLUK
Sokaðýn Yoksul Çocuklarý: Ýstanbul Örneði Saim Can Beritan Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyoloji Bölümü e-posta:
[email protected]
Öz
G
ecekondu yaþamý ve iþsizlik, özellikle çocuklar için riskli bir ortam ortaya çýkarmakta ve çocuklarýn sokaða yönelmesinde önemli rol oynamaktadýr. Gecekondu bölgelerinde yaþam koþullarýnýn zorluðu, ebeveynleri bunalýma itmekte, çocuklarýna kötü davranmalarýna ve bunun sonucu olarak çocuklarýn evden kaçmalarýna neden olmaktadýr. Ayrýca, ekonomik güçlükler, çocuklarý, aile bütçesine katkýda bulunabilmek amacýyla, erken yaþta çalýþmaya itmektedir. Yasalarýn küçük çocuklarýn çalýþmalarýný yasaklamasý nedeniyle, bu çocuklar sokakta çalýþmak zorunda kalmaktadýr. Bu çalýþmanýn amacý; yoksulluk baðlamýnda, kente göç eden ailenin kentlileþememesinin yarattýðý travmalardan biri olarak çocuklarýn sokaða yönelmesi olgusunu incelemektir. Ýstanbul Ýl Sosyal Hizmetler Müdürlüðünün verdiði liste çerçevesinde 86 çocukla ve 10 aile ile görüþülmüþtür. Veriler, çocuklar ve yetiþkinler için düzenlenen görüþmeler yoluyla elde edilmiþtir. Araþtýrmanýn bulgularý, yoksul gecekondu ailelerinin kentlileþe(me)mesinin, yani geçici iþporta iþlerinde çalýþmalarýnýn ve ekonomik zorluklarý aþamamalarýnýn aile içi þiddeti körüklemesinin, çocuklarýn sokaða yönelmesinde önemli faktörlerden olduðunu göstermektedir. Anahtar Sözcükler: Yoksulluk, Sokaktaki Çocuk, Sokaðýn Çocuðu, Gecekondu Ailesi, Ýstanbul
Abstract
L
iving in squatter housing areas and unemployment create a risky millieu for children and play an important role in the abandonment of the children of the family for the street. The difficulty of the life in the areas of squatter housing drives families into depression, and results in the abusement of their children, which in turn leads children to the street. Besides, economic difficulties forces families to ask their children to work in the street. The laws do not allow children to work but children do informal jobs on the street. This study aims to analyze the phenomena of the tendency of the children to abandon their families, which is considered to be a reasult of the unability of the families to become urbanized. The data used in the study are collected by interviewing 86 children and 10 families, whose names are gathered form Ýstanbul Provincial Social Services Diroctorate. The findings indicate that widespread unemployment among poor families of the squatter housing regions or/and availability of only insecured temporary low-pay jobs in the market for them seem to
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
279
lead to violence and abuse in the family and children’s abondenment of the family for the street. Keywords: Poverty, Children in the Street, Children of the Street, Familiy of the Ghetto, Ýstanbul
Giriþ Ülkemizdeki, hýzlý nüfus artýþý ve sanayileþ(e)meme1 ile birlikte ortaya çýkan iþsizlik, kýrsal kesimden özellikle büyük kentlere göç sonucunu beraberinde getirmiþtir. (Polat, 2002:17) Modern Batý toplumlarýnýn aksine ülkemizde sanayileþme ve kentleþme olgularý birbirine paralel geliþmemiþ, kentleþme sanayileþmeyi önceleyen bir unsur haline gelmiþtir. Yani kentlerin nüfusunda hýzlý bir artýþ olmasýna karþýn kentsel altyapýda, kentsel arz ve olanaklarýn yaratýlmasýnda ve kentleþme derecesinde ayný paralellikte bir geliþme görülememiþtir. Türkiye’nin 1980 yýlýnda kentleþme düzeyi yüzde 45 iken bu oran günümüzde yüzde 64 olmuþtur. (Keleþ, 2000:47) Bu rakamlar da bize gösteriyor ki ülkemizin hýzlý bir endüstrileþe(me)me sürecine girmesi ile birlikte, kýrsal kesimin itici, kentlerin ise çekici güçleri kentlerin kendi iç dinamikleri ile kontrolsüz bir biçimde geniþlemesini mümkün kýlmýþtýr. Kýrdan kente doðru yaþanan içgöç; ulusal anlamda birtakým sosyal problemler yaratýrken, yerel anlamda da yeni problemleri beraberinde getirmektedir. 1955 yýlýnda gecekondulularýn kentsel nüfustaki payý yüzde 4.7 iken 1995 yýlýnda yüzde 35 yükselmiþtir. (Keleþ, 2000:386) Böylece kýrdan kente göç eden kitle kendi problemlerini çözmeye çalýþýrken aslýnda yeni bir toplumsal probleme yol açmýþtýr. Yani kýrdan kente göç olgusunun yarattýðý en temel sorunlardan biri olan gecekondu kuþaðý ortaya çýkmýþtýr. Artýk bir taraftan kýr özelliklerini kente taþýmaya çalýþan, öte taraftan kent özelliklerine uyum saðlamak zorunda kalan. kýrla kent arasýnda sýkýþmýþ, yaþamlarýnda 1
Burada sanayileþ(e)meme kavramý ile, sanayileþmenin Türkiye’de, Batý Avrupadaki gibi bir geliþim göstermediði ve sanayileþmenin homojen olarak bölgelere yayýlamadýðý anlatýlmak istenmiþtir. Yani, sanayileþ(e)meme, çarpýk sanayileþme anlamýnda algýlanabilir
280 YOKSULLUK
zaman zaman kente tepki zaman zaman da kýra özlemi sergileyen bir alt kültür oluþmuþtur. Gecekondulaþmanýn getirdiði en önemli sorunlardan biri çocuklar için riskli ortamlarýn oluþmasýdýr. Göç edenlerin; iþsizlik, konut, çevre gibi sorunlarla birlikte, yeni bir yaþam tarzýndan kaynaklanan uyumsuzluk sorunlarý yaþamalarý, çocuklar için risk taþýyan ortamlarýn oluþmasýna neden olmaktadýr. Tüm bu bir araya gelen etmenler sokaktaki yoksul çocuklar ile sokaðýn yoksul çocuklarýnýn yüksek oranlara ulaþmasýnda itici bir rol oynamaktadýr. (Polat, 2002:18) Ayrýca sokaktaki çocuklarýn ve sokaðýn çocuklarýnýn sayýlarýnýn her geçen gün artmasýnýn nedeni olarak, göçle beraber ebeveynlerin ailenin temel gereksinimlerini karþýlayabilmek için bütün gün çalýþmak zorunda kalmasý gösterilebilir. Bundan dolayý çocuklar kontrolden uzak bir þekilde zamanlarýnýn çoðunu sokakta geçirebilmektedirler. Ayrýca kent yaþamýnýn karmaþýklýðý içinde barýndýrdýðý koþullarýnýn zorluðu, ebeveynleri bunalýma itmekte, çocuklarýna kötü muamelede bulunmalarýna ve bunun sonucu olarak çocuklarýn evden kaçmalarýna neden olabilmektedir. Öte yandan, ekonomik güçlükler, çocuklarý, aile bütçesine katkýda bulunabilmek amacýyla, erken yaþta çalýþmaya itmekte, bir çok ülkede yasalarýn küçük çocuklarýn bir iþyerinde istihdam edilmelerini yasaklamasý nedeniyle de yoksul olan çocuklar sokakta çalýþmak zorunda kalmaktadýrlar. (Konanç, 1992:7) Ýþte tam bu noktada sokaktaki yoksul çocuklar ile sokaðýn yoksul çocuklarý arasýnda ayrým yapmakta yarar ve zorunluluk vardýr.
Sokaktaki Yoksul Çocuklar Yaþam sürelerinin büyük bir kýsmýný ev yerine sokakta geçiren, bu süreç içerisinde de aile baðlarý gittikçe zayýflayan çocuklardýr. Bu çocuklar ev dýþýnda genellikle, sakýz, sigara, simit, su gibi þeyler satarak, kýrmýzý ýþýklarda arabalarýn camlarýný silerek veya ayakkabý boyayarak yaþayan çocuklardýr. Giderek ev çocuklar için anlamýný yitirmeye baþlayan bir ortam olmaya baþlar. Ancak çocuklarýn sadece gece de olsa ya da aralýklý da olsa evlerine dönmeleri, zayýflasa da aile iliþkilerinin sürmesi bu çocuklarý sokaðýn yoksul çocuklarýndan ayýrmaktadýr. (Polat, 2002:2)
Sokaðýn Yoksul Çocuklarý Günlük yaþam içinde aile desteðinden yoksun, yalnýz bir þekilde mücadele eden çocuklardýr. Bu grubun sokaktaki yoksul çocuklara göre daha küçük bir grubu oluþturduðu yapýlan çalýþmalar sonucu saptanmýþtýr. Genellik-
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
281
le bu çocuklar aileleri tarafýndan terk edilmiþ olarak bilinmelerine raðmen; çoðunun güvensizlik, reddedilme, sürekli þiddete maruz kalmaya baðlý olarak bizzat çocuklarýn da ailelerini terk etmiþ olduklarý gözlenmektedir. Bu durumdaki çocuklarýn aileleri ile iliþkilerini tamamen koparttýklarý görülmektedir. Diðer çocuklarla temel farký da bu oluþturmaktadýr. (Polat, 2002:2) Sonuç olarak; Türkiye’nin tüm büyük kentlerinin temel problemleri olan, aþýrý göç ve kentleþe(me)me, kýrdan kente gelen ailelerin yapýsýnda radikal farklýlaþmalarýn etkeni olmaktadýr. Aileler göçle beraber geleneksel geniþ bir yapýdan kentsel bir yapýya dönüþen geçiþ aileleri þekline bürünmüþlerdir. Ailelerin yaþadýðý bu yapýsal deðiþim, sokak çocuklarý ve çocuk suçluluðu kavramlarýnýn büyük kentlerin vazgeçilmez olgusu haline gelmesinde itici bir rol üstlenmiþtir.
Yöntem ve Teknikler Bu bildirinin amacý; yosulluk baðlamýnda kýrdan kente göç eden kitlelerin kentle bütünleþe(me)mesinin yarattýðý travmalardan biri olarak çocuklarýn sokaða yönelmesi olgusunu incelemektir. Araþtýrma evrenini Ýstanbul Sosyal Hizmetler Müdürlüðü’ne baðlý Beyoðlu 75. Yýl, Aðaçlý, Florya, Yeldeðirmeni Çocuk ve Gençlik Merkezleri ve Ayvansaray Çocuk Koruma Ýstasyonu ile iliþkisi olan çocuklar ve aileleri oluþturmaktadýr. Araþtýrma örneklemi Ýstanbul Ýl Sosyal Hizmetler Müdürlüðünün verdiði liste çerçevesinde belirlenmiþtir. 86 çocukla ve 10 aile ile görüþülmüþtür. Veriler, çocuklar ve yetiþkinler için ayrý olarak düzenlenen anketler, mülakat ve katýlýmlý gözlem yoluyla elde edilmiþtir. Araþtýrma da, nicel ve nitel yöntemler birlikte uygulanmýþtýr. Araþtýrma verileri; Yoksulluk baðlamýnda kentlileþe(me)menin çocuklarýn sokaða yönelmesinde önemli bir faktör olduðunu göstermektedir. Ayrýca yerel yönetimler ve sivil toplum örgütlerinin sokaktaki yoksul çocuklar ile sokaðýn yoksul çocuklarýna yönelik politikalarýnda yol gösterici niteliktedir.
Araþtýrmanýn Verileri ve Deðerlendirilmesi 1. Örneklem Grubunun Özellikleri Araþtýrmanýn örneklemini, sokaktaki yoksul çocuklar ile sokaðýn yoksul çocuklarý oluþturmuþtur. Bu iki kavram arasýndaki temel farklarý daha iyi anlayabilmemiz açýsýndan, bu iki farklý örneklem grubundan bazý verileri birlikte vereceðiz. Böylece hem sokaktaki yoksul çocuklar ile sokaðýn yoksul çocuklarý arasýndaki nüansa dikkat çekeceðiz hem de araþtýrmanýn önemli bul-
282 YOKSULLUK
gularýndan biri olan “sokaktaki yoksul çocuklarýn potansiyel sokaðýn yoksul çocuðu adayý” olabileceði olgusunu daha rahat kavrayabileceðiz. Ayrýca araþtýrma için seçtiðimiz merkezlerin (Aðaçlý ve Beyoðlu 75. Yýl hariç) bünyesinde kýz çocuk bulunmamasý, araþtýrma örneklemine dahil olan kýz çocuklarýnýn sayýsýnýn düþük olmasýnda önemli bir etmen olmuþtur.2 Tablo 1. Yaþ Daðýlýmý Sokaðýn Çocuðu
9 Yaþ Altý
(10-12)
(13-15)
(16-18)
Toplam
Frekans Yüzde
0 0
8 12
19 29
39 59
66 100
Sokaktaki Çocuk
9 Yaþ Altý
(10-12)
(13-15)
(16-18)
Toplam
Frekans Yüzde
3 15
11 55
4 20
2 10
20 100
Görüþme yapýlan sokaðýn çocuklarý, 10-18 yaþ grubundadýr. Aðýrlýk ise 16-18 arasýndadýr. Yaptýðýmýz görüþmede bazýlarýnýn 18 yaþýn üstünde olduðu ancak yurtlardan iliþiklerinin kesilmemesi için nüfus cüzdanlarýný bilerek kaybettikleri ve yaþlarýný gizledikleri belirlenmiþtir. Ayrýca çocuklarýn büyük çoðunluðunun köyde doðmasý gerekçesiyle nüfus cüzdanlarý geç çýkmakta ve gerçek yaþlarýný yansýtmamaktadýr. Görüþme yapýlan sokaktaki çocuklar ise, 9-18 yaþ grubundadýr. Görüþme yaptýðýmýz sokaktaki çocuklarýn yaþlarý aðýrlýklý olarak 10-12’dir. Tablo 2. Doðum Yeri Sokaðýn Çocuðu Frekans Yüzde
Ýl Merkezi 17 26
Ýlçe 22 33
Köy 27 41
Toplam 66 100
Çocuklarýn önemli bir kýsmýnýn köyde doðduðunu ve bu çocuklarýn yaþ aðýrlýðýnýn 16-18 arasý olduðunu tekrarlarsak ailenin asgari 16 yýl önce Ýstanbul’a göç ettiðini söyleyebiliriz. Buradan çýkartacaðýmýz önemli bulgulardan biri; Ýstanbul’un “taþý topraðý altýn” düþüncesi ile gelen kitlenin 16 yýl gibi büyük bir sürede yoksulluk kavramýndan kurtulamadýðý sonucudur. Göç eden kitlenin temel düþüncesinin tersine, Ýstanbul bu kitleye ekonomik yönden çözüm üret(e)memiþtir. Aksine Ýstanbul, bu kitlelerin yoksulluðunu ve yoksunluðunu daha da körüklemiþtir. 2
Toplam; 76 erkek çocukla (bu sayýnýn 66’sý sokaðýn çocuðunu 10’u ise sokaktaki çocuðu), 10 kýz çocukla (kýz çocuklarýnýn tamamý sokaktaki çocuðu temsil etmektedir) ve 10 sokaktaki çocuðun ailesi ile görüþülmüþtür.
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
283
Burada bir baþka önemli nokta ise çocuklarýn yüzde 26’sýnýn il merkezinde doðmuþ olduðu sonucudur. Bu sonuç bizi yanýlgýya götürmemelidir. Çünkü il merkezinde doðan sokaðýn çocuklarýnýn yüzde 70’i gecekondularda büyümüþtür. Bu veri ise, “kentlileþe(me)menin, çocuklarýn sokaða yönelmesine önemli bir etkendir” hipotezimizi desteklemektedir. Genel olarak bu tablodan elde ettiðimiz veriler, çocuklarýn sokaða yönelmesinde önemli etki olarak saydýðýmýz göç ve gecekondulaþmanýn sonuçlarýný bize objektif olarak vermesinden dolayý önemlidir. Tablo 3. Göç Daðýlýmý Sokaðýn Çocuðu Doðu Anadolu Karadeniz Marmara G. Doðu Ýç Anadolu Akdeniz Ege Yurt Dýþý Toplam
Frekans 21 13 10 8 4 2 1 1 60
Yüzde 34 22 17 13 7 3 2 2 100
Çocuklarýn aileleri çoðunlukla Ýstanbul’a Doðu Anadolu bölgesinden göç etmiþtir. Araþtýrmadan önce ikinci sýrayý Güney Doðu Anadolu bölgesinin alacaðýný tahmin ediyorduk. Ancak göç daðýlýmýnda Doðu Anadolu bölgesini Karadeniz takip etmektedir. Bu verilerden ise, Karadeniz bölgesinin Güney Doðu’ya oranla yoksulluðu daha fazla yaþadýðý olgusuna varmaktayýz. Ayrýca çocuklarla yaptýðýmýz görüþmede, bazý çocuklarýn aileleri Ýstanbul’a göç etmediði halde kendileri evden kaçtýðý ve Ýstanbul’a geldiði sonucu çýkmýþtýr. Bir baþka ilginç nokta ise, çocuklardan birinin ailesi, yoksulluktan deðil de savaþtan dolayý Irak’ýn Erbil bölgesinden Ýstanbul’a göç etmiþtir. Irak’ta iken yoksulluk çekmeyen aile göçle beraber ekonomik güçlükler çekmiþ ve çocuk sokaða yönelmek zorunda kalmýþtýr. Tablo 4. Eðitim Düzeyi
284 YOKSULLUK
Frekans 10
Yüzde 50
Frekans 26
Yüzde 39
Ýlk Öðretim Devam
7
35
14
21
Ýlköðretim Mezunu
3
15
12
18
Lise Terk Lise Devam Toplam
0 0 20
0 0 100
9 5 66
14 8 100
Ýlköðretim Terk
Bu tabloda, çocuklarýn eðitim düzeyinin oldukça düþük olduðu sonucu karþýmýza çýkmaktadýr. Sokaktaki çocuklarýn yüzde 65’inin, sokaðýn çocuklarýnda ise yüzde 71’inin eðitimle iliþkisi bulunmamaktadýr3. Eðitim düzeyinin bu kadar düþük olmasýnda en önemli neden olarak çocuklarýn aile içi ekonomiye katkýda bulunabilmek için sokakta çalýþmak zorunda kalmalarý gösterilebilir. Çocuklarýn yine büyük bir kýsmýnýn okulu terk etmesinin nedeni ise okula uyum saðlayamamalarýdýr. Yaptýðýmýz mülakatlarda çocuklar, okulu terk etmesinin nedeni olarak, ailelerin yoksul olduðunu bundan dolayý kendilerine kitap, elbise v.s. alamadýklarýný bundan dolayý arkadaþlarýnýn kendileri ile alay ettiklerini, onlarda bu duruma tepki olarak ise sýk sýk kavga ettiklerini belirtmiþlerdir. Ancak bu bilgilerden ailelerin çocuklarýný okula gönderme eðilimi göstermedikleri sonucu çýkartýlmamalýdýr. Aileler eðitimsizliðin ne demek olduðunu çok iyi bilmekte ve çocuklarýný okutmak istemektedirler. Çocuklara ailen okula gitmeni destekliyor mu diye sorduðumuzda çocuklarýn yüzde 70’i bu soruya evet demiþtir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, çocuklarýn eðitim düzeyinin düþük olmasýnda sosyolojik etmenlerin yaný sýra psikolojik etmenlerinde hakim olduðu gerçeðidir. Son olarak ise, Sosyal Hizmetlerin çocuklara eðitim olanaðý saðlamasýnýn, sokaðýn çocuklarýnýn yüzde 29 oranýnda eðitimlerine devam edebilmelerini mümkün kýlmýþtýr.
2. Göçle Birlikte Deðiþen Aile Yapýsý Köyden kente göç eden aileler, kentte istedikleri ortamlarý bulamamýþlar ve böylece önce geçim sýkýntýsý ve barýnma problemler ile karþý karþýya kalmýþlardýr. Ailenin yaþadýðý bu sosyo-ekonomik sorunlar ise aile içi geçimsizliklerin ve þiddetin ortaya çýkmasýna neden olmakta bundan dolayý bazý ai-
3
Çocuklara ne zamandan beri sokakta yaþýyorsun diye sorduðumuzda, yüzde 90’ýný birkaç sene, yüzde 10’u ise birkaç ay yanýtýný vermiþtir. Bu bulgu ise bize gösteriyor ki çocuklarýn büyük bir ço-
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
285
leler parçalanmaktadýr.. Ortaya çýkan tüm bu etmenler ise çocuklar için sokaðý kaçýnýlmaz bir mekan haline gelmesi gerçeðini ortaya çýkarmýþtýr. Yapmýþ olduðumuz bu çalýþma ise hipotezlerimizi doðrular nitelikte: Çocuklara ailen göç ettikten sonra ne tür güçlüklerle karþýlaþtý diye sorduðumuzda; çocuklarýn yüzde 35’i geçim sýkýntýsý, yüzde 30’u aile içi geçimsizlik, yüzde 20’si barýnma sorunu, yüzde 3’de iþsizlik yaþamýþtýr yanýtlarýný vermiþlerdir. Çocuklarýn yüzde 12’si ise ailem güçlük çekmemiþtir yanýtýný vermiþtir. Tüm bu realitenin yanýnda ise sokaktaki çocuklarýn yüzde 50’sinin, sokaðýn çocuklarýnýn ise yüzde 83’ünün ailelerinin parçalandýðý sonucunu görmekteyiz. Daha öncede belirttiðimiz gibi Ýstanbul’a göç eden aile yoksulluðundan ve yoksunluðundan ne yazýk ki sýyrýlamamýþtýr. Çocuklarýn aileleri ile yaptýðýmýz görüþmelerde, ailelerin büyük bir kýsmýnýn Ýstanbul’a göç süreciyle birlikte son 1 yýl içerisinde, sürekli bir iþte çalýþmadýklarý, diðer küçük bir kýsmýnýn ise geçici iþlerde çalýþtýklarý sonucu çýkmaktadýr. Yaptýðýmýz tüm bu görüþmelerde, sürekli bir iþte çalýþan aile ile karþýlaþýlmamýþtýr. Yapmýþ olduðumuz mülakatlarda ailelerin; ortalama aylýk gelirinin 250 milyon, ortalama mevcudunun ise 8 olduðu sonucuna vardýk. Yani ailelerin kiþi baþýna düþen ortalama aylýk geliri 30 milyon günlük geliri ise 1 milyon civarýndadýr. Dünya Bankasýnýn Türkiye için mutlak yoksulluk sýnýrýnýn kiþi baþýna günlük 2/2,5$ olarak belirlediðini ancak bizim görüþtüðümüz ailelerde kiþi baþýna düþen gelirin 1$ ýn bile altýnda olduðunu görmekteyiz. Sonuç olarak, sokaða yönelmiþ çocuklarýn ailelerinin ölüm sýnýrýna yakýn ultra yoksul bir yaþam adaletsizliði ile karþý karþýya olduklarýný söylemek daha doðru bir kavramsal yaklaþým olmaktadýr. Çocuklarýn tüm bu sosyo-ekonomik durumlardan oldukça etkilendiði ve sokaklarý kendilerine neden barýnak olarak gördükleri sonucuna varmak bu þartlar altýnda zor bir yanýt gibi gözükmemektedir.
3. Çocuklarýn Gözüyle Sokak Çocuklarý Grafik 1. Çocuklarýn Sokaða Yönelme Nedenleri: Kendi Bakýþ Açýlarýyla
286 YOKSULLUK
Çocuklara sokaða yönelmelerindeki nedeni sorduðumuzda, büyük bir çoðunluðu “aile içi þiddete maruz kalýyoruz” yanýtýný vermiþtir. Çocuk ailesinin yanýnda babasýndan þiddet görmeyi gururuna yedirememekte, bu davranýþý kendisi açýsýndan evi terk etme nedeni olarak görmektedir. Çocuðun evi terk etmesinin bir baþka önemli nedeni ise ailenin parçalanmasýdýr. Düzenli bir aile yaþantýsýnýn görülmediði bu çocuklar bu durumdan oldukça hoþnutsuz ve ayrýca üvey anne veya babaya tahammülsüzdür. Üvey annesi veya babasý bulunan çocuklar, aileden baský ve þiddet gördüklerini, kendilerinin istenmedikleri kanýsýný taþýmaktadýrlar. Tablo 6. Çocuklarýn Aileye Bakýþý (Ýçinde bulunduðun durumdan dolayý aileni sorumlu görüyor musun?) Sokaðýn Çocuðu Evet Hayýr Toplam Sokaktaki Çocuk Evet Hayýr Toplam
Frekans 50 16 66 Frekans 5 15 20
Yüzde 76 24 100 Yüzde 25 75 100
Sokaktaki çocuk, sakýz satmaktan, kýrmýzý ýþýklarda arabalarýn camlarýný silmekten yani eve ekonomik deðer getirmekten dolayý ailesine olumsuz bir ðunluðunun daha 8-10 yaþlarýndayken sokakta yaþamaya baþlamýþtýr ve eðitimleri önemli ölçüde kesintiye uðramýþtýr
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
287
bakýþý bulunmamaktadýr. Görüþme yaptýðýmýz sokaktaki çocuk içinde bulunduðu bu þartlardan dolayý ailesini suçlamamakta suçu ailesi dýþýnda aramaktadýr. Kýsaca ailesine karþý olumlu bir yaklaþýmý vardýr. Sokaðýn çocuðuna bu soruyu sorduðumuzda tablo tam tersine dönmektedir. Sokaðýn çocuðu kendisinin sokaðýn bir parçasý haline gelmesinde birinci derecede ailesini suçlu görmektedir. Belki de bu çocuklarý birbirinden ayýran en önemli farklardan biri, onlarýn ailelerine bakýþ açýlarýdýr. Tablo 7. Çocuklarýn Devlete Bakýþý4 (Ýçinde bulunduðun durumdan dolayý devleti sorumlu görüyor musun?) Sokaðýn Çocuðu Evet Hayýr Toplam
Frekans 50 16 66
Yüzde 24 76 100
Sokaðýn çocuðu ailesi hakkýndaki düþüncesinin tersine devleti sokaða yönelmesinden dolayý suçlu bulmamaktadýr. Devlet aksine onun dayanaðý, onun istediði zaman baþýný sokacaðý istediði zaman yemeðini yiyebileceði bir kurumdur. Çocuklar kendi söylemleri ile evlerinde görmedikleri rahatý bu kurumlarda bulmaktadýr. Yine de þu nokta bizi yanýltmamalýdýr; Çocuklarýn bu kurumlarda ne kadar rahat bir yaþamý da olsa çok büyük aile özlemi çekmektedirler. Ancak sokaðýn çocuklarý devlet hakkýnda tamamen olumlu düþüncelere de sahip deðildir. Çocuklar 18 yaþýndan sonra önlerini görememekte ve ne olacaklarýný kestirememektedir. Çocuklar, devletin bu konu hakkýnda onlara yön göstermesini, çözüm bulmasýný ve 18 yaþýna geldiklerinde sokaða tekrar geri dönmek zorunda kalmalarýna izin vermemesini ifade ediyorlar.
Sonuç ve Öneriler Türkiye’nin, sanayileþ(e)mesinin Batý’nýn aksine yurt çapýnda homojen olarak saðlanamamasý ve belirli bölgelerde yoðunlaþmasý ve 20. y.y.’la beraber tarým toplumu olma özelliðini yitirmesinin sonucu, bölgeler arasý dengesizliðin ve yoksulluðun bazý bölgelerde anormal olarak artmasýna neden olmuþtur. Bu konjektürel sistem içerisinde kýrdan kente doðru, kontrolsüz ve dengesiz bir akým yani göç olgusu Türkiye’nin yegane gündemi halini alývermiþtir. Böylece kýrsalýn itici, kentin ise çekici kuvvetleri kent merkezlerinde yeni bir þehirleþmenin temelini hazýrlamýþtýr. Kontrolsüz ve dengesiz yapýlan
288 YOKSULLUK
bu durdurulamaz göç, kentlerin alt yapýsýnýn ve üst yapýsýnýn artýk kitlelere cevap veremez hale gelmesini tetiklemiþtir. Bu sözünü ettiðimiz yoksul insanlarýn büyük kentlere akýn etmesiyle birlikte oluþan gecekondu kuþaklarý en baþta yoksulluðun ve ekonomik dengesizliklerin sonucuyken artýk kendi içinde yeni toplumsal sonuçlarý içerisinden çýkarmýþtýr. Çocuklar için riskli ortamlarýn anasý saydýðýmýz bu mekanlar çocuklarýn sistematik olarak sokaklara yönelmesinin kaçýnýlmaz baþlangýcý olmuþtur. Aþýrý yoksulluk, çocuklarýn normal bir biçimde sosyalleþmelerini saðlamalarý için eðitim almalarýna geçit vermezken, çocuklar Ýstanbul’un sokaklarýnda mendil satarak normal olmayan bir biçimde sosyalleþmelerinin gereðini yerine getirmesine neden olmaktadýr. Söylediðimiz gibi normal olmayan bir biçimde günde 12 saatten fazla sokakta sosyalleþ(e)meyen çocuk, aslýnda sokaðýn çocuðu adýný verdiðimiz kavramýn emarelerini ne yazýk ki üzerinde taþýmaya baþlamaktadýr. Bu çocuklar için artýk ev anlamýný yitirmeye baþlamýþ ve onlarýn özgürlükleri demek olan kalabalýk mý yoksa ýssýz mý olan sokaklar, yeni evleri olmuþtur. Bu çocuklar bundan sonra da çarkýn birer parçasý haline gelerek marjinal yaþam ve marjinal suç fonksiyonlarýný içinde barýndýrmaya baþlamaktadýrlar. En baþta da söylediðimiz gibi yoksulluk ve göç baþta ne kadar masum ve çözüm arayan kitlelere yanýtmýþ gibi gözükseler de koskoca bir toplumun en büyük sorununun nedenlerini kendi elleriyle hazýrlamýþtýr. Sonuç olarak; böyle bir toplumsal ve ekonomik çýkmazýn çözümüne yönelik mikro politikalarýn yaný sýra makro politikalarýn da ele alýnmasý ve hayata geçirilmesi ivedilikle saðlanmalýdýr. Yani öncelikli olarak sorunun temeline gidilmeli ve yoksulluðun/göçün nedenlerine inilmelidir. Devlet, bu sorun karþýsýnda nüfus politikasý, göç politikasý ve yoksulluðu giderici önlemler geliþtirmelidir. Böylelikle sorunun çözümü, yapay ve geçici olmaktan çok süreklilik kazanacaktýr. Sorunun tam anlamýyla çözülebilmesi çocuklara yönelik rehabilitasyon merkezlerinin yaygýnlaþtýrýlmasý, çocuklarýn eðitimlerinin saðlanmasý ve çocuklar topluma kazandýrýlmasý gerekmektedir.
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
289
Kaynakça Bal, Hüseyin, Bilimsel Araþtýrma Yöntem ve Teknikleri, S.D.Ü. Yayýnlarý, Isparta, 2001. Friedrich Ebert Vakfý, Korunmaya Muhtaç Kent Çocuklarý, Ýstanbul. Ýstanbul Çocuklarý Vakfý, 1. Ýstanbul Çocuk Kurultayý Bildiriler Kitabý, Ýstanbul Çocuklarý Vakfý Yayýnlarý, Ýstanbul, 2001. Keleþ, Ruþen, Kentleþme Politikasý, Ýmge Kitabevi, Ýstanbul, 2001 . Kongar, Emre, 21. Yüzyýlda Türkiye, Remzi Kitabevi, Ýstanbul, 2001. Polat, Oðuz, Sokak Çocuklarý, Özgün Ofset Reklamcýlýk ve Matbaacýlýk, Ýstanbul, 2002. T.C. Ýstanbul Valiliði Ýl Sosyal Hizmetler Müdürlüðü, Sokakta Yaþayan ve Çalýþtýrýlan Çocuklarýn Korunmasý Projesi, Ýstanbul, 2002.
290 YOKSULLUK
Yoksulluk ve Sokakta Çalýþan Çocuklar (Mersin Örneði) Mehmet Güngör Mersin Üniversitesi, Eðitim Fakültesi, Ýlköðretim Bölümü,
[email protected]
Öz
M
ersin Ýli özellikle 1985’li yýllarda itibaren yoðun bir þekilde göç almýþtýr. Doðu ve Güney-Doðu Anadolu’daki olaylara baðlý olarak yaþananlarýn boyutlarý, nedenleri ve çözümleri farklý da olsa ülkemizi her yönüyle etkilemiþtir. Kentlerin belli kesimlerinde yoðunlaþan yoksulluk ailelerin, giderek çocuklarýný daha az sahiplenmelerine ve onlarýn evrensel haklarýný, temel gereksinimlerini karþýlayamamalarýna neden olmaktadýr. Bu çalýþmada, Mersin Ýlinde sokakta çalýþan çocuklar üzerinde yoksulluðun yarattýðý etkiler belirlenmeye çalýþýlmýþtýr.Yoksulluk ekonomik bir gösterge olarak ele alýnmaktan ziyade bir “durum” þeklinde deðerlendirilmiþ ve çocuk üzerindeki etkisini ölçmek amaçlanmýþtýr. Göç, Sosyal Devlet, Sokakta Çalýþan Çocuk, Sokak Çocuðu, Toplumsallaþma gibi kavramlarýn ýþýðýnda, Mersin Ýlinde sokakta çalýþan 70 çocuða anket uygulanmýþ, gözlem yapýlmýþtýr.Anketten elde edilen veriler SPSS 6.0 paket programýyla analiz edilmiþtir. Sonuç olarak, (1) Göç ve ekonomik zorluklardan kaynaklanan bu kentsel olgunun en fazla 5-15 yaþýndaki çocuklarý etkilediði, (2) araþtýrma kapsamýndaki çocuklarýn hepsinde, yoksulluðun sokakta çalýþma nedeni olduðu, 3) çocuklarýn %12.9’unun zorunlu eðitim alamadýðý, (4) % 67.1’inin sokakta çalýþmaktan kaynaklanan, mikrobik hastalýklar geçirdiði, (5) %54.3 ünün sokakta çalýþmaktan dolayý karakola düþtüðü, (6) %57.1’inin sigara baðýmlýsý olduðu, (7) anne-babalarýnýn % 80’inin okur-yazar olmadýðý ve % 94.3’ünün ise, hiçbir iþte çalýþmadýðý gibi sonuçlar tespit edilmiþtir. Anahtar Sözcükler: Göç, Sosyal Devlet, Sokakta Çalýþan Çocuk, Sokak Çocuðu, Toplumsallaþma
Abstract
T
he city of Mersin has been one of the most favourable places for immigrants since 1985. Although the reasons and the solutions of the problems based on the conditions in tne Eastern and Southeastern Anatolia were different, they have influenced the whole country in many aspects. Poverty, intensely observed in particular areas of metropolitan cities, has been thereason for the families to neglect the basic needs and universal rights of their children. This study aims to determine the effects of poverty on children working on streets in Mersin.The word “poverty” has been used to refer to a state rather than an economic term.70 children working on streets in Mersin were given a questionnaire which consist of 51 questions and the children were observed in terms of concepts namely migration, social state, children working on street, street children, and socialisation. The data were analyzed by using 6.0 SPSS programme. The followings are the results obtained from the data. (1) The children aged between 515 are the ones who are mostly effected by migration, (2) poverty has been determined as a basic reason for the children working on streets observed in this study, (3) 12.3 % of the children are lack of compulsory basic education, (4) 67.1 % of them have suffered from microbic diseases resulted from working on the street, (5) 54.3 % have experienced trouble with police while working on streets,(6) 57.1 % of them have been heavy smokers. (7) 80.9 of the children have illiterate parents, (8) 94.3 % of the children have unemployed parents.
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
291
Key Words: Migration, Social State, Children working on the street, Street child, Socialisation.
Y
oksulluktan en çok etkilenen, en çok zarar görenler, yaþama, geliþme ve büyüme haklarý riske atýlanlar, toplumun ve ailenin en küçük bireyleridir. Günümüzde geliþmekte olan ülkelerde doðan her 10 çocuktan dördü aþýrý yoksulluk içinde dünyaya gelmektedir. Bu yoksulluk çocuðun varlýðýný her yönden belirlemektedir. Malnütrisyon, temiz su sýkýntýsý, yetersiz sanitasyon ve düþük yaþam beklentisi Yoksulluk, önlenebilir nitelikteki milyonlarca ölümün, yetersiz beslenmenin, okula devam edememenin, istismar ve sömürünün temel nedenidir. Çocuk haklarýnýn yaygýn biçimde ihlalinin de temelini yoksulluk oluþturmaktadýr.Yoksulluðun özellikle çocuk üzerindeki etkisi toplumun her kesimindeki etkilerine artý olarak aslýnda toplumun geleceðini de etkilemekte ve biçimlendirmektedir. Asýl sorun da burada yatmaktadýr. Yaþadýðýmýz her toplumsal olay/olgu gibi, içinde yaþadýðýmýz küresel ve toplumsal eþitsizlikte, artan yoksullukta ancak onlarý var eden sosyo-ekonomik gerçekler anlaþýlabilir, aslýnda bu durum küreselleþen kapitalizmin yarattýðý ya da dayattýðý gerçeklerdir.Bunun yaný sýra, yoksulluðu, ya tanrý yazgýsý olarak görmek, ya da çoðu zaman yapýldýðý gibi azgeliþmiþ ülkelerin veya insanlarýn zavalllýklarý ve yetersizlikleri olarak irdelemek eðilimi artmaktadýr (Koray, 2001: 221). Ne yazýk ki, geliþmiþ ülkelerin geliþmekte olan ülkelere, zenginlerin fukaralara bakýþ açýsý budur. Bu bakýþ açýsý hem bizi sorumluluktan kurtardýðýndan, hem de kendimizle ve egemen düzenle çeliþkiye düþmemizi önlediðinden aslýnda biraz iþimize gelmektedir. Bu nedenle yoksulluk, eþitsizlik gibi konular, sistemin eleþtirisiyle birlikte ele alýnmaktansa, ahlaki bir konu olmakta ve hayýrsever bir anlayýþýn gerekliliði çerçevesinde sunulmaktadýr.
292 YOKSULLUK
Yoksulluk çoðu zaman, bir yandan sistemin istenmeyen fakat kaçýnýlmaz yan etkisi, öte yandan da toplumlarýn veya bireylerin kendi yetersizlikleri olarak görülmektedir. Uluslararasý düzeyde yoksullukla ilgili iki yaklaþýmý ele aldýðýmýzda; birincisi, yoksulluðun azaltýlmasýný uluslararasý yardýmseverliðin bir göstergesi/gereði olarak görmek ve ikincisi yoksulluðu toplumsal çatýþmalarýn, uyuþturucu, terör, salgýn hastalýk gibi, toplumsal hastalýklarýn önlenmesi açýsýndan gerekli görmekle, bu açýdan yoksulluða fonksiyonel bir bakýþ açýsýyla bakmaktadýr (Speht, 1998:283) Ancak son yýllarda bu bakýþ açýsý özellikle BM 1997 yýlý Kalkýnma Raporuyla farklýlaþmýþtýr. Yoksulluk tanýmý, yalnýzca gelir yoksulluðu olarak algýlanmamaktadýr. Mahrumiyet bu raporda önemli bir kavram olarak ön plana çýkmaktadýr. Hayatta kalmaktan mahrumiyet, bilgiden mahrumiyet ve yaþam koþullarýndan mahrumiyet gibi çok daha deðiþik boyutlarý ile ele alýnmaktadýr. Bunun gibi mahrumiyetin giderilmesi konusunda da geniþ ve insan haklarýný içine alan bütünlükçü bir ”insan haklarý” yaklaþýmý benimsenmiþ ve yoksulluðu, insan haklarýnýn ihlali olarak tanýmlamýþtýr. Ülkemizdeki yoksulluðu en önemli göstergeleri arasýnda, özellikle 1980’li yýllardan itibaren yoðunlaþan iç göçlerin etkisi büyüktür. Türkiye’de kentsel istihdamýn yaklaþýk yarýsý enformel sektörde çalýþýyor ve durmadan sürüp giden göç nedeniyle güvencesiz ve geçici iþler, çok düþük ücretler sektörü iþgücü bulmakta hiç sýkýntý çekmiyor. Kentlerin yarattýðý yoðun iþsizlik ve yoksulluk, gerçekte geleneksel yapýnýn getirdiði dayanýþma için biraz hafif kalýyor ve yaþanýlýr hale geliyor. Ancak göç artarak sürdükçe ve yaþam koþullarý aðýrlaþtýkça, aile dayanýþmasýnýn azalmasý kaçýnýlmaz oluyor. Hele ikinci ve üçüncü kuþaklar için durum daha da vahimleþiyor. Çünkü genç kuþaklar ne anne ve babalarý kadar sabýrlý ve mütevekkil, ne de onlar kadar aile ve toplum dayanýþmasýna sahipler. Dolayýsýyla kentlerde göçün yarattýðý yoksulluk, çocuk ve gençlerin daha isyankar olmalarýna yol açtýðý gibi, çok sayýda toplumsal hastalýða da neden olmaktadýr (Koray, 2001:232). Göçün, yoksulluðun yarattýðý kentsel olgu en fazla 5-15 yaþ grubundaki çocuklarý etkilemektedir. Türkiye’nin büyük kentlerinde sokakta çalýþan ve sokak çocuklarýnýn sayýsý her geçen gün artmaktadýr. Kentlerin belirli kesimlerinde yoðunlaþan yoksulluk, ailelerin çocuklarýný giderek daha az sahiplenmelerine ve onlarýn evrensel haklarýný, gereksinimlerini karþýlayamamalarýna neden olmaktadýr (Güngör, 1998:13). Kentlere göç eden kitlelere uygun gelir kaynaklarý ve kent hizmetleri sunmak sosyal devletin temel görevidir. Ancak bu sorumluluk yerine getirilememektedir. Dolayýsýyla köylerdeki yoksulluðu kýsmen telafi edebilen insanlar (örneðin temel besin maddelerinin hanede üretilebilmesi ya da geniþ aileden
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
293
ve yüz yüze iliþkilerden saðlanan sosyal destek ve dayanýþma gibi) bu þansý kentte sürdürememektedir. Ýyi yaþam koþullarýna, yeterli saðlýk koþullarýna ve temel eðitim hizmetlerine, medyanýn da etkisiyle özlem duyduklarý tüketime dayalý bir yaþam beklentisine kavuþacaklarýný hayal ederek geldikleri kentte sadece hayatta kalabilme mücadelesinin gerçek olduðunun farkýna varmalarý uzun sürmez. Yoksulluk kronikleþtikçe bir çok ailenin yaþamlarýný, birlikteliklerini ve temel deðerlerini devam ettirebilme güçlerini ciddi bir þekilde tehlikeye düþürmektedir. Kentlerde yaþanan bu sorunlardan en fazla etkilenen kitleyi de çocuklar oluþturmaktadýr (Zeytinoðlu, 1989:159-160). Artýk yoksulluk, dünkü yoksulluktan hem anlamý, hem boyutlarý, hem de yaptýðý tahribat açýsýndan farklýlaþmýþtýr. Bu nedenle bugünkü yoksulluðu tanýmlamak ve de ona iliþkin yaklaþýmlardaki yetersizliði anlayabilmek için dünyanýn ve ülkemizin çeþitli bölgelerinde yoksulluðu “istatistik”lerin ötesinde deðerlendirmek gerekmektedir. Kentlerde göçün yarattýðý yoðun iþsizlik ve yoksulluk sürdükçe ve yaþam koþullarý aðýrlaþtýkça aile dayanýþmasý da azalmaktadýr. Ancak, kentlerin yeni yoksullarý, barýnma sorunlarýna karþý ürettikleri en kolay çözüm olan gecekondular gibi, kendi iþlerini de oluþturabiliyorlar. Bir çok niteliksiz iþin yanýnda yeni oluþan koþulara çocuklarýný sokakta çalýþtýrarak uyum ve çözüm üretebiliyorlar. Ne iþleri ne de gelirleri ve yaþam koþullarý özellikle çocuklarý açýsýndan istikrar kazanabiliyor. Çünkü kentlerdeki istihdamýn yarýsýný enformel iþler ve sektörler oluþturuyor. Yoksulluðun göçe baðlý olarak yoðun bir þekilde yaþandýðý ketlerimizden biri de Mersin’dir ve bu yeni kentliler kendi iradeleri dýþýnda hayatta kalabilmek umuduyla, topraðýný, hayvanýný, köyünü býrakarak, kendisinin dahi öngöremediði, alýþkýn olmadýðý bir yaþamda var olma mücadelesine girmiþlerdir (Barut, 1999:1). Yukarýda verilen bilgilere dayalý olarak, Mersin ilinde sokakta çalýþan çocuklarýn sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel özelliklerini yoksulluk ve göç kavramlarý temel olarak ele alýp irdelenmiþtir.
Yöntem Araþtýrmaya Katýlan Bireyler Araþtýrmaya Mersin ilinde sokakta çalýþan 6-14 yaþ arasýnda deðiþen 70 çocuk gönüllü olarak katýlmýþtýr. Bu gruptan 60 kiþi ilköðretime devam etmekte, 1 kiþi ilkokul mezunu ve 9 kiþi okulu býrakmýþtýr. Bu araþtýrmaya katýlan çocuklarýn tümü erkek çocuklardan oluþmaktadýr.
Ýþlem
294 YOKSULLUK
Çocuklarýn çalýþtýðý ortamda ve sokak çocuklarýný koruma derneðinde çocuklarla görüþülerek araþtýrmacý tarafýndan geliþtirilen ve 51 sorudan oluþan bir anket formu uygulanmýþtýr.
Verilerin analizi Anketten elde edilen veriler SPSS 6.0 paket programýnda analiz edilmiþtir.
Bulgular Anketten elde edilen verilerle ilgili betimsel istatistikler hesaplanmýþ, sonuç olarak, araþtýrma kapsamýndaki çocuklarýn hepsinde, yoksulluðun sokakta çalýþma nedeni olduðu, çocuklarýn %12.9’unun zorunlu eðitim alamadýðý, % 67.1’inin sokakta çalýþmaktan kaynaklanan, mikrobik hastalýklar geçirdiði, %54.3 ünün sokakta çalýþmaktan dolayý karakola düþtüðü, %57.1’inin sigara baðýmlýsý olduðu, anne-babalarýnda okur-yazar olmama ve iþsizlik durumunun yaygýn olduðu gibi sonuçlar tespit edilmiþtir. Sokakta çalýþma nedeni olarak çocuklarýn tamamý yoksulluðu göstermiþlerdir. Bunun yanýnda çocuklarýn %12.9’unun (9 kiþi) zorunlu eðitim alamadýðý görülmüþtür. Ayrýca % 67.1’inin (47 kiþi) sokakta çalýþmaktan kaynaklanan, mikrobik hastalýklar geçirdiði gözlenmiþtir. Bunun yanýnda, sokakta çalýþan çocuklarýn %54.3’ünün (38 kiþi) sokakta çalýþmaktan dolayý karakola düþtüðü ifade edilmiþtir. Araþtýrmaya katýlan gruptan 40 kiþinin (%57.1) sigara baðýmlýsý olduðu görülmüþtür. Ayrýca annesi okur-yazar olmayan çocuk sayýsý % 80 (56 kiþi) iken babalarýnda okur-yazar olmama durumu daha az yaygýn olduðu görülmüþtür (9 kiþi, % 12.9). Araþtýrmaya katýlan çocuklarýn annelerinin %94.3’ü hiçbir iþte çalýþmazken bu durum babalarý için20 kiþi ile % 28.6’ya düþmektedir.
Tartýþma ve Yorum Sokakta çalýþan çocuklar temel eðitim çaðý diye adlandýrýlan yaþlar arasýndadýr. Bu durum çocuðun sosyalleþmesini iki yönden/açýdan olumsuz etkilemektedir. Birincisi, çocuðun sosyalleþme deneyimi önemli oranda sokakta gerçekleþmektedir. Ýkincisi, erken yaþlarda yetiþkin gibi davranmaya, düþünmeye, çocukluðunu yaþamadan erken olgunlaþmak durumunda kalmaktadýr.
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
295
Sokakta çalýþan çocuklarýn doðum yerlerinin yerleþim alanlarýný Türkiye’ de geçerli olan kýr-kent sýnýflamasýna göre incelediðimizde, kýr kökenlilerin çoðunlukta olduðunu görmekteyiz. Bu sonuç, sokakta çalýþma sorununun yoksullukla ve göçle ilgili olduðunu ortaya koymuþtur. Sokakta çalýþan çocuklarýn önemli bir bölümünün çalýþma yaþamýyla birlikte öðrenimlerini sürdürme çabasý içinde olduklarý, ancak ekonomik sorunlar nedeniyle okul yaþamýný olumsuz etkilediði ve giderek okulu býrakma eðiliminin egemen bir davranýþa dönüþmeye baþladýðýný da söyleyebiriz. Aile kýrsal alandaki geniþ ve birden çok kuþaðý bir arada barýndýrma özelliðini çözülerek de olsa sürdürmektedir. Bunun bir göstergesi olarak, ailelerde odabaþýna üç kiþi düþmektedir. Anne-babanýn örgün öðrenim düzeyi düþüktür, annelerin çoðunluðunu ev hanýmlarý, babalarýn çoðunluðunu da gündelik-geçici iþler yapanlar ve iþsizler oluþturmaktadýr. Anne-babalarýnýn örgün eðitim düzeylerinin düþüklüðü, mesleki-teknik bilgi ve becerisinin olmamasý, çocuðu sokakta çalýþmaya iten temel etkenlerden birisi olarak kabul edilebilir. Sokakta çalýþan çocuklarýn aileleri genellikle müstakil olarak adlandýrýlan konutlarda sürdürmektedirler, konutlar ve konutlarýn iç donanýmlarý, köy konutlarýna göre iyi, ancak kent yerleþik ailelerinin konutlarýna göre karþýlaþtýrýldýðýnda görece kötü kabul edilebilir. Araþtýrmada görüþülen sokakta çalýþan çocuklarýn ailelerini genellikle 1985-90 yýllarý arasýnda Mersin’e Doðu ve Güneydoðu Anadolu’dan göç etmiþ aileler oluþturmaktadýr. Ailelerin göç nedenleri, bu iki bölgede yaþanan terör ve yoksulluk olarak belirtilmiþtir. Ailelere iliþkin bu bilgilerden sonra, çocuklarýn önemli bir bölümü sokakta rahat çalýþamamakta ve özellikle zabýta, polis ve esnaf tarafýndan fiziki þiddete, engellemelere satýlan mallarýna el koymaya kadar giden kötü muameleye maruz kalmaktadýrlar. Bu durum çocuklarý daha da saldýrganlaþtýrmakta ve güç kullanmayý öðrenmeye itmekte , kendisi gibi sokakta çalýþanlarla dayanýþmaya itmektedir. Çocuðun, beslenme,yaþam koþullarýnýn düzensizliði, sokakta uzun süre kalmalarý saðlýk koþullarýný olumsuz etkilemiþtir. Önlenebilir pek çok hastalýðý farkýnda bile olmadan geçirmektedirler. Çocuðun suç iþleme, suça uygun ortamda yaþama durumu, polisle ilgi düzeyi ve arkadaþ çevresi incelendiðinde, çocuklarýn önemli oranda deðiþik nedenlerle, sýklýkla karakola düþtükleri, sigara içme ve kumar oynama alýþkanlýðýnýn yüksek olduðu, ve bu alýþkanlýðý da arkadaþ çevresinde edindiði görülmüþtür.
296 YOKSULLUK
Çocuklarýn geleceðe iliþkin beklentilerinden, meslek sahibi olma, eðitim ve öðretime dayalý iþler yapmayý düþünmektedirler. Bu beklenti özellikle çocuðun yardým kuruluþlarýndan anne-babasý ve kendisinin meslek edindirilmesini istemeleri þeklinde dýþa vurulmaktadýr. Ancak araþtýrmanýn bu kýsa deðerlendirmesi bile alandaki gözlemlerin de ortaya koyduðu gibi, çocuðun sokakta geçirdiði sürenin artýþý, belirli oranda da olsa para kazanmasý, bu parayla ailesinin ve kendisinin ihtiyaçlarýný karþýlamaya çalýþmasý, sokaðýn sýnýrsýz ve denetimsiz özgürlüðünü sevmesi, çocuðu sokaða baðýmlý hale getirmektedir. Bunun en önemli göstergesi, çocuðun anne ve babasýnýn iþ bulmasý, ailenin ekonomik sorunlarý düzeltilse bile yine sokakta çalýþmaya devam ederim diye görüþ belirtmesidir.
Sonuç ve Öneriler Sokakta çalýþan çocuk sayýsýnýn giderek artýþý, çocuk suçluluðu baþta olmak üzere, deðiþik sosyal problemlerin ortaya çýkmasýna yol açmaktadýr. Sorunun çözümüne yönelik kamu-yerel ve sivil toplum örgütlerinin iþbirliði ile, sokakta çalýþan çocuklarý vitrin malzemesine dönüþtürmeden, sorunu sadece polisiye veya fiziki engellemelerle çözmeye kalkýþmadan, çok yönlü danýþmanlýk ve rehabilitasyon hizmetleri ve çok deðiþik alanlardaki bilimsel bilgi birikimi ve deneyiminin eþgüdümsel bir yaklaþýmla sorunun çözümüne katký yapacak adýmlarýn atýlmasý gerekmektedir. Ayrýca her kentin bir yoksulluk haritasýný çýkararak bir yol haritasý belirlenmelidir. Anne ve babalara eðitim ve mesleki formasyon kazandýrýlarak toplumsal yaþama katýlmalarýný saðlamak gerekmektedir. Çocuklara eðitim ve mesleki üretkenlik kazandýracak eðitim kurumlarýný aktif hale getirmek ve meslek edinen çocuklarý çalýþtýracak kiþi ve kuruluþlara vergi indirimi saðlanarak çalýþtýrýlmalarý iþveren açýsýndan daha cazip hale getirilmelidir. Trafik müfettiþliðinin yasal bir zemine oturtulmasýna benzer þekilde, gönüllü olarak oluþturulacak sokak çocuklarýný izleme, SHÇEK, Çocuk Polisi ve STK’lara bildirecek kiþiler oluþturulup, desteklenmelidir.
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
297
Kaynaklar Barut, Mehmet “Göçün Kanayan Yarasý: Sokakta Çalýþan Çocuklar ”Sosyal Bilimler Kongresi.ODTÜ. Ankara.1999 Güngör, Mehmet “ Kentlerin Olmazsa Olmazlarý: Sokakta Çalýþan Çocuklar, Diyarbakýr Örneði. Sosyal Bilimler Kongresi. ODTÜ. Ankara.1999. Koray, Meryem” Ötekileþen Yoksulluk “ Toplum ve Bilim Dergisi.Ankara: 2001. Sen, Amartya ”Will there be any hope for the poor”. Time.Kanada. 2000. Zeytinoðlu, Selim “Sokakta Çalýþan ve / veya Yaþayan Çocuklar: Sýnýflandýrmalar, Araþtýrmalar, Bazý Öneriler. Gençlik ve Kent Yönetimi. Ýzmir.1989.
298 YOKSULLUK
Yoksulluk ve Yoksunluðun Bir Ürünü: Çocuk Suçluluðu Yüksel Baykara Acar-Özlem Cankurtaran Öntaþ Arþ. Gör., Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu e-posta:
[email protected]
Öz
Ç
ocuk suçluluðu, çok faktörlü bir olgudur. Bir baþka deyiþle birbiriyle etkileþen bir çok faktör sonucunda ortaya çýkabilmektedir. Bu doðrultuda, çocuk suçluluðu olgusunu, ekolojik sistem perspektifi ile ele almak, çocuk suçluluðunda ilgili sistemlerin rolünü görmek açýsýndan iþlevsel olacaktýr. Ýþte bu çalýþmanýn amacý da çocuðu suça yönelten bu sistemleri, yoksulluk ve yoksunluk baðlamýnda, mikro, mezo, makro düzeylerde tartýþmaktýr. Anahtar sözcükler: Çocuk suçluluðu, ekolojik sistemler perspektifi, yabancýlaþma, mikro sistemler, mezo sistemler, makro sistemler.
Abstract
J
uvenile delinquency is a multi factoriel fenomen. In other words, this can be occured result of multi factors which interactacts each other. To evaluate juvenile delinquency fenomen with ecologic systems perspective is going to be functional for understanding roles of systems related to juvenile delinquency. Aim of this study is to discuss these systems which is directed juvenile to criminal behaviours at levels of micro, mezzo, macro . Key words: Juvenile delinquency, ecological systems perspective, micro systems, mezzo systems, macro systems.
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
299
Giriþ
G
ünümüzde çocuklar, toplumda bir sosyal kategori ve haklarý olan bir varlýk olarak yer almýþlardýr. Bu sosyal gerçek, toplumlarýn tarihsel geliþiminde özellikle çocuklarýn altýn çaðý olarak anýlan 20. Yüzyýlýn en önemli görünümüdür. Çocuklara iliþkin bu toplumsal geliþmeler öyle boyutlara ulaþmýþtýr ki artýk çocuk erkil ailelerden de söz edilmektedir. Bu egemen anlayýþýn sahibi çocuklar, toplumun kabul ettiði ve geleceði olarak gördüðü özellikle orta sýnýfýn çocuklarýdýr. Buna karþýn toplumun dýþladýðý, görmek istemediði hatta kendini korumaya çalýþtýðý bir grup çocuk vardýr ki, bu çocuklar öteki çocuklardýr ve sosyal bilimciler tarafýndan çeþitli kavramlarla adlandýrýlmýþlardýr: suçlu çocuklar, sokak çocuklarý, madde baðýmlýsý çocuklar vb. Böyle bir kavramsallaþtýrma, yukarýda ifade edilen çocuklarýn da çocuk olduðunu unutturabilmekte, onlarý damgalamakta ve toplumun bu çocuklara karþý önyargý oluþturmasýnda etkili olabilmektedir. Öyleyse damgalanma riski taþýyan çocuklardan suça yönelen çocuklarýn, suça yönelme nedenlerini tartýþmak, konuyu baþka bir perspektiften ele almayý gerektirir. Konuya iliþkin literatür, çocuk suçluluðunun çok sistemli bir olgu olduðunu ileri sürmektedir (Seydlitz ve Jenkins 1998; Angenent ve Man 1996; Uluðtekin 1991). Þu halde konuyu ekolojik sistem perspektifi baðlamýnda tartýþmak, çocuðun içinde bulunduðu sistemin dinamiklerini anlamak için gerekli görülmektedir. Ekolojik perspektif, dinamik etkileþimlerle ilgilidir. Birey ve çevrenin karþýlýklý olarak birbirini etkileyeceðini kabul eder. Sorunlarýn ortaya çýkýþ nedenini sistemlerin etkili iþlemeyiþine baðlar. Çocuk suçluluðunu bu þekilde ele almak, odaðý, çocuðun patolojisi yerine, çocuðun içinde bulunduðu sistemlere yöneltir. Çocuðu suç davranýþýna iten bu sistemlere bakýldýðýnda aslýnda hepsinin, çeþitli düzeylerde yoksulluk ve yoksunlukla ilgili olduðu söylenebilir. Ýþ-
300 YOKSULLUK
te bu çalýþmanýn amacý da çocuðu suça yönelten bu sistemleri, yoksulluk ve yoksunluk baðlamýnda, mikro, mezo, makro düzeylerde tartýþmaktýr:
1. Mikro Sistemler Çocuðu suça yönelten mikro düzeydeki sistemleri çocuk ve ailesi olarak ele almak mümkündür. Literatüre bakýldýðýnda çocuklarýn genellikle ergenlik döneminde suça yöneldiði görülmektedir. Ergenlik, hýzlý bir bedensel, ruhsal, sosyal geliþim ve deðiþim dönemi olarak tanýmlanabilir. Bu dönemde çocuk, cinsel, toplumsal ve mesleki kimliðini bulmaya çalýþýr. Bu arayýþta çocuðun çevresi tarafýndan desteklenmesi önemlidir. Gereksinimlerini karþýlamada desteklenmeyen çocuklar, farklý baþ etme yollarýna yönelir. Gökler (2003) bu yollardan birinin yabancýlaþma olduðunu ifade etmektedir. Yabancýlaþma, çocuðun yaþamýnda karþýlaþacaðý çatýþmalarla baþ etmek ve kaygý durumundan kendini kurtarmak için kullandýðý bir yoldur. Ancak bu mekanizma, çocuðun içinde yaþadýðý dünyadan ve insanlardan kendini yalýtma biçiminde kullanýldýðýnda, çocukta yok etme ve yok olma dürtüleri ön plana çýkabilir. Bu durum suça yönelen çocuklarda kendini iki þekilde gösterebilir: Birisi çocuðun bedenini kurban etmeyi içeren kendini kesme, madde kullanýmý iken diðeri çevreye yönelik þiddet içerikli davranýþlar olabilmektedir. Çocuk suçluluðunu açýklamada ailede odaklaþma daha çok son yüzyýlda gerçekleþmiþtir. 1980’lere kadar gündem, ergenlerin aileye baðlýlýðý üzerindedir. 1980’lerde bazý araþtýrmacýlar aile faktörlerinin suçlulukta etkili olduðunu bulmuþtur (Seydlitz ve Jenkins 1998:54). Bunun yanýnda ailenin çocuðu reddetmesinin, aileye baðlýlýktan daha fazla suç davranýþýný etkilediði belirlenmiþtir. Son zamanlarda araþtýrmalar, aile faktörleri ve bu faktörlerin suçluluktaki etkisinin karmaþýk olduðunu göstermiþtir. Bu faktörler araþtýrmacýlar tarafýndan çeþitli þekillerde sýnýflandýrýlmýþtýr. Bunlar ailenin çocuðu reddetmesi, disiplin biçimleri, aileden öðrenme, aile içi þiddet, tek ebeveynle iliþkinin niteliði (Goldstein 1990; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998: 54)’dir. Akýncý (1993:127), ise çocuk suçluluðunda aile faktörünü dört grupta ele almýþtýr. Bunlar parçalanmýþ aile, aile içi gerilim, ailedeki disiplin ve iliþkiler ile ailede suçluluk olgusudur. Aþaðýda suçlulukta aileye iliþkin faktörlerden bazýlarý üzerinde durulmaktadýr. Bu faktörlerden biri olan aileye baðlýlýk, suçluluðu açýklamada ilk kavramlardandýr. Araþtýrmalar aileye baðlýlýðýn suçluluðu azalttýðýný göstermiþtir. (Cernkovich ve Giordano 1987; Laub ve Sampson 1988; Liska ve Reed 1985; McCord 1991; Messner ve Krohn 1990; Wiatrowski, Griswold ve Roberts 1981; Wright ve Wright 1994; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998: 55). A-
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
301
ileye baðlýlýk suça yönelmeyi azaltmanýn yaný sýra, tekraren suça yönelmeyi önleyen güçlü bir aile içi faktör olabilmektedir (Gold 1963; Laub ve Sampson 1988; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998: 55). Aile içi baðlarýn zayýf olduðu ve aile içi etkileþimlerde sorun yaþanan ailelerde çocuklar, ailelerine yabancýlaþabilir. Bu yabancýlaþma ise çocukta iki davranýþ ortaya çýkarýr: Bunlar kaçma ve kaçýnmadýr (Angenent ve Man 1996: 96). Kaçma davranýþýnda çocuk, kendisini dýþarýda var etmeye çalýþýr. Kaçýnma davranýþý, edilgen, etken ve tepkisel olarak ortaya çýkabilir. Edilgen kaçýnmada çocuk, çevresinde olup bitenlerden, ailesinden kendini geri çeker. Ýçe yönelir ve uyumsuz davranýþlar gösterebilir. Etken kaçýnma davranýþýnda çocuk, kendisi ve aile yaþamý için yaþam koþullarýný en iyi hale getirmeye çalýþýr. Yetiþkin dünyasýna katýlmaktadýr. Bu durum çocuðun alkole, madde kullanýmýna ve kumara yönelmesine neden olabilir. Cinsel iliþkilere girer, evden uzaklaþýr. Ayný zamanda çocuk yýkýcý davranýþlara girebilir, cinsel saldýrýlara yönelebilir Tepkisel davranýþ, doðrudan ebeveynlere yöneliktir. Çocuk suç davranýþýyla ailesini huzursuz etmeye ve utandýrmaya çalýþýr (Angenent ve Man 1996: 96). Suça yönelen çocuðun yaþý küçüldükçe, suça iten faktörler ailede daha fazla aranabilir. Özellikle 12 yaþýn altýndaki çocuklar için bu durum önem kazanmaktadýr. Çünkü, bu olgularda, aile içi sýcaklýðýn ve korumanýn olmayýþý suçlu davranýþýn belirleyicisi olarak düþünülmektedir (Angenent ve Man 1996: 96). Aile tarafýndan reddedilme ya da reddedildiðini algýlama suçlulukta önemli bir belirleyicidir (Kaplan, Martin ve Robbins 1982; Nye 1958; Simons, Robertson ve Downs 1989; Wright ve Wright 199; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998: 56; Uluðtekin 1991). Uluðtekin (1976)’in çocuk yetiþtirme yöntemleri açýsýndan ana baba çocuk iliþkileri üzerine yaptýðý araþtýrmada reddedici ana baba davranýþýnýn çocukta saldýrganlýðý artýrdýðýný, bunun kýz çocuklarda içe dönük saldýrganlýða, erkek çocuklarda ise dýþa dönük saldýrganlýða dönüþtüðünü ortaya koymuþtur. Andry (1960; akt.: Angenent ve Man 1996:105), araþtýrmasýnda, suçlu erkek çocuklarýn özellikle babalarýndan sýcaklýk hissetmediðini ortaya koymuþtur. Uluðtekin (1976) ise araþtýrmasýnda, üst toplumsal ekonomik düzey (TED)’deki ana babalarýn çocuklarýna kabul edici ve serbestlik tanýyýcý bir yaklaþým içindeyken, alt TED’ deki ana babalarýn çocuklarýný reddedici ve kýsýtlayýcý bir yaklaþýmda olduðunu belirlemiþtir. Günlük yaþamýnda ekonomik, sosyal, duygusal sorunlarýyla baþ edemeyen ana babalarýn saldýrganlýklarýný çocuklarýna yönelttiklerini ortaya koymuþtur. Bu durum aile içi disiplin ve istismar konusunu gündeme getirmektedir. Araþtýrmalar cezalandýrýcý, güçlü aile kontrolünün olduðu, fiziksel
302 YOKSULLUK
þiddeti içeren katý disiplin biçimlerinin, baþta erkek çocuklar olmak üzere suçluluðu artýrdýðýný göstermektedir (Conger 1976; Denton ve Kampfe 1994; Messner ve Krohn 1990; Wells ve Rankin 1988; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998: 59). Bunun yanýnda gevþek, kararsýz disiplin de suç davranýþý ihtimalini artýrmaktadýr (Denton ve Kampfe 1994; Gold 1970; McCord ve Diðerleri 1959; Straus 1991; West 1973; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998: 59). Aþýrý psikolojik ceza özellikle duygusal ve sözel istismar söz konusuysa ergene zarar verebilmektedir (Foucault 1979; Loseke 1991; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998: 59). Yukarýda ifade edilen istismar ve disiplin biçimleri çocuk için model oluþturmakta ve çocuk, gördüðü ve yaþadýðý bu rol modelini kendi yaþantýsýna aktarmaktadýr. Aile üyelerinden birinin suça yönelmiþ olmasýnýn çocuklar için model oluþturduðu görüþü “kuþaklararasý aktarým” kavramý altýnda tartýþýlmýþtýr ( Farrington ve Diðerleri 1975; Loeber ve Dishision 1982; Osborn ve West 1979; Robins ve Diðerleri 1975; West 1969, 1082; West ve Farrington 1973, 1977; Wilson 1980, 1982; akt.: Angenent ve Man 1996: 111). Bu görüþe göre suç davranýþý bazý ailelerde geleneksel olarak aktarýlmakta ve kuþaktan kuþaða geçmektedir (Cloninger ve Guze 1970; Ellis 1987; Glueck ve Glueck 1974; Robins ve Diðerleri 1975; Schneider 1987; akt.: Angenent ve Man 1996:111). Çocuk, istismar döngüsünün dolayýsýyla da suç döngüsünün bir halkasý olmaktadýr. Çocuk suçluluðunu açýklamaya yönelik araþtýrmalarda parçalanmýþ aile de üzerinde durulan diðer bir faktördür. Akýncý (1993:127), ana babadan birinin ya da her ikisinin ölümü, boþanma, ayrýlýk veya terk gibi nedenlerle ailede yaþanan parçalanmanýn çocuk suçluluðunda önemli nedenlerden biri olarak kabul edildiði görüþündedir. Burgess (1980; akt.: Angenent ve Man 1996:92-93), özellikle tek ebeveynli ailelerin gelir yetersizliði nedeniyle maddi anlamda güç durumda olduklarýný vurgulamaktadýr. Bu aileler genellikle yaþamla mücadelede tek baþlarýna kalabilmekte ve çocuklarýný daha az kontrol edebilmektedir. Böylece çocuklar zamanlarýnýn çoðunu sokakta geçirebilmekte ve suça yönelme açýsýndan risk altýnda bulunmaktadýrlar. 1960’ lardan önceki literatür, parçalanmýþ aileye sahip olmanýn çocuk suçluluðunda önemli olduðunu vurgularken (Cavan ve Diðerleri; Monahan 1957; akt.: Angenent ve Man 1996:93), son yýllarda yapýlan çalýþmalar bu iliþkinin tartýþmalý olduðunu ortaya koymaktadýr (Burchard ve Burchard 1987; Gove ve Crutchfield 1982; Johnson ve Johnson 1980; Rankin 1983; Van Voorhis ve Diðerleri 1988; akt.: Angenent ve Man 1996:93).
2. Mezzo Sistemler
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
303
Mezzo düzeyde çocuklarýn suça yönelmesindeki etkili sistemleri okul, çocuðun akran grubu, çalýþma yaþamý, çocuðun boþ zaman olanaklarýný deðerlendirmesi olarak ele alýnabilir. Okul, çocuðun sosyalleþmesinde ailenin yanýnda diðer önemli kurumdur. Bazý faktörler, bu kurumun rolünü gerektiði gibi yerine getirmesini engelleyici olabilir. Literatür, suça yönelen çocuklarýn, ailenin eksikliðini giderecek denetlemeyi ve toplumsallaþmayý saðlayacak okul olanaklarýndan yararlanamadýklarýný göstermektedir (Hancý 2002: 242). Son yýllarda okullarýn, bu fonksiyonunun tersine, suçun oluþmasýna olanak tanýyan bir mekanizma haline geldiði de bir baþka tartýþma konusudur. Okul baþarýsý, çocuðun zeka düzeyi, okulda alýnan notlar, akademik beceriler ve iyi bir öðrenci olduðuna iliþkin algýlamanýn suçlulukla ters orantýlý olduðu ortaya konmuþtur (Agnew 1985; Patterson ve Dishion 1985; White ve Diðerleri 1987; Wiatrowski ve Diðerleri 1981; Wiatrowski,Hernsell, Massey ve Wilson 1982; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998: 70). Hirschi ve Hindelang (1977; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998: 70) ve Jensen (1976; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998: 70) araþtýrmalarýnda, suça yönelen çocuklarýn okul baþarýlarýnýn da oldukça düþük olduðunu ortaya koymuþtur. Okul içinde rahatsýz edici ve öfke yaratan davranýþ gösteren çocuklar, genellikle sýnýftan ya da okuldan kovulmayý içeren bir biçimde cezalandýrýlmaktadýr. Suça yönelen öðrenciler sýklýkla öðretmenler tarafýndan rahatsýz edici ve öfke uyandýran olarak tanýmlanmaktadýr. Öðretmenler tarafýndan gösterilen böyle bir yargý, “sürekli suçluluðun” güvenilir bir belirleyicisi olabilmektedir (Farrington ve West 1971; Feldhusen ve Benning 1972; Venezia 1971; akt.: Angenent ve Man 1996:119). Schafer ve Polk (1972; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998: 70), akademik baþarýsýzlýða katkýda bulunan bazý koþullarý ifade etmiþtir. Birincisi, okul personelinin ekonomik olarak dezavantajlý durumda bulunan çocuklarýn sýnýrlý bir potansiyele sahip olduðu konusundaki önyargýsýdýr. Bu nedenle öðretmenler bu öðrencilere yardým etmemektedir. Ýkincisi, okul ders programýnýn özellikle ekonomik olarak dezavantajlý çocuklar için olmak üzere ilgisiz oluþudur. Bu programlar, çeþitli sosyal sorunlarla yüz yüze olan çocuklarý göz ardý etmektedir. Üçüncüsü, öðretim metotlarýnýn sýklýkla uygun olmadýðý, saðaltýma yönelik eðitimin yetersiz olduðudur. Dördüncüsü, okullarýn ekonomik ve ýrksal açýdan ayýrt edilmiþ olduðudur. Sonuncu olarak, okullar ve toplum arasýnda özellikle de alt sýnýf bakýmýndan büyük bir uzaklýðýn olduðudur. Seydlitz ve Jenkins (1998: 71) akademik baþarýsýzlýðýn pek çok olumsuz sonuçlar yarattýðýný ve bunlardan birinin de okula karþý olumsuz tutumun geliþmesi olduðunu vurgulamaktadýr. Çalýþmalar, okulda zayýf
304 YOKSULLUK
durumda olan çocuklardan öðretmenlerin uzak durduðunu, bu çocuklarýn okulu sevmediðini, okulu sýkýcý gördüklerini, okul çalýþmalarý ve okul kurallarýna karþý olumsuz bir tutum geliþtirdiklerini, okulu önemsiz olarak algýladýklarýný, bu çocuklarýn arkadaþlarýyla daha çok zaman geçirdiklerini, arkadaþlarýnýn çoðunun da okulu terk etmiþ olduðunu ve arkadaþlarýný daha önemli gördüklerini ortaya koymuþtur (Frease 1973; Polk ve Richmond 1972; Schafer ve Polk 1972; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998: 71). Olumlu atmosferin olduðu okullarda öðretmenlerin, öðrencilerin okul problemlerinin yaný sýra kiþisel problemleriyle de ilgilendikleri görülmektedir. Bu olumlu iliþki çocuðun ebeveynleriyle olumsuz iliþkilerini ödünlemektedir. Buna karþýn çoðu öðretmen, kendi görevlerinin sadece bilgi aktarmakla sýnýrlý olduðunu düþünmekte ve bu durum öðretmenlerin öðrencilerin yaþamlarýna etkisinin minimum düzeye inmesine neden olmaktadýr (Herman ve Beaton 1986; Rubel 1978; akt.: Angenent ve Man 1996:119). Okulda baþarýsýz olan, kendini ifade edemeyen gereksinimlerini karþýlayamayan çocuk okula yabancýlaþýr ve bu kendini okuldan kaçma davranýþý olarak gösterebilir (De Vries 1987; Mooij 1982; Rutter ve Diðerleri 1979; akt.: Angenent ve Man 1996:125). Türkeri (1995) çocuk ýslahevi ve çocuk cezaevlerindeki yaptýðý araþtýrmada hükümlü ve tutuklu çocuklarýn; yarýya yakýnýnýn (% 45.4 ) okul dönemlerinde kaçma davranýþý gösterdiðini ortaya koymuþtur. Uluðtekin (1991:97), Hükümlü Çocuk ve Yeniden Toplumsallaþma Araþtýrmasý’nda, (1991) suçluluk ve okuldan kaçma arasýndaki iliþkinin anlamlý olduðunu vurgulayarak, deney grubundaki çocuklarýn kontrol grubundakilere göre okuldan daha çok kaçmýþ olduklarýný sonucuna ulaþmýþtýr. Okulu býrakma ve suçluluk arasýndaki iliþki tartýþmalýdýr. Bazý araþtýrmacýlar, çocuklarýn okuldan ayrýldýktan sonra olumsuz bir çevreden kurtulduklarý için daha az suça yönelecekleri konusunda fikir yürütmektedir. Diðerleri ise, okulu býrakan çocuklarýn onlarýn uyumunu artýran önemli bir sosyalleþtirme kurumuyla baðlarýný kesmiþ olduklarý için daha fazla suça yönelecekleri görüþündedir. Glaser (1978;akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998:74), çocuklarýn okuldan ayrýldýktan sonra, (ilk tutuklamalarýný okuldayken yaþayan okulu býrakmýþ çocuklar da dahil olmak üzere) daha az suça yöneldiklerini bulmuþtur. Eliot ve Voss (1974; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998:74), okuldan mezun olma ya da okul býrakma yoluyla okuldan ayrýlmanýn, suçluluðu azalttýðý görüþündedir. Yücel (1993:160), cezaevine giren çocuklarýn eðitim düzeylerine iliþkin incelemesinde, eðitim ve suçluluk arasýndaki iliþkiye deðinerek, çocuðun eðitim durumu yükseldikçe, suç iþleme eðiliminin azaldýðýný ifade etmiþtir. Güleç ve Diðerleri (2001:356), güvenlik birimine gelen çocuklarla ilgili çalýþmalarýnda bu çocuklarýn % 75’den fazlasýnýn ilkokul ve
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
305
daha alt düzeyde eðitime sahip olduðunu ifade etmektedir. Bunun tersine Thornbery, Moore ve Christenson (1985; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998:75), okulu býraktýktan sonra suç davranýþýnda hýzlý bir azalmanýn olmadýðýný göstermiþtir. Benzer olarak Krohn, Thornbery, Collins-Hall ve Lizotte (1995; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998:75), çocuðun okula devamý sýrasýnda varolan suçlululuk davranýþýnýn, býraktýktan sonra da devam ettiðini ortaya koymuþtur. Kýcalýoðlu (1988:59)’nun Ankara Çocuk Islahevi’nde yaptýðý araþtýrmada, çocuklarýn büyük oranýnýn (yarýdan fazlasý) ilkokuldan sonra okula devam etmediði belirlenmiþtir. Okulun çocuk suçluluðundaki etkisine iliþkin araþtýrmalar okul iklimi ve yapýsýnýn suçluluðu azaltabildiði ya da artýrabildiðini göstermektedir. Schafer ve Polk (1972; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998:74), okullarda hissedilen iklim ve disiplinin ve aþýrý katýlýðýn öðrencilerin, kurallar, polis ve topluma karþý saygýnýn azalmasýna katký verdiðini ifade etmektedir. Örneðin, akademik baþarý ve ergenin okula karþý olumlu tutumu suç davranýþýný azaltmaktadýr (Seydlitz ve Jenkins 1998: 70). Okul yapýsý ve uygulamalarý çocuklarýn okula karþý daha az sorumluluk geliþtirmelerine neden olabilmektedir (Schafer ve Polk 1972;akt.: akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998:74). Okula karþý ilginin azalmasýnýn çeþitli nedenleri vardýr: Önemli eðitimsel plan ve kararlarýn alýnmasýnda öðrencileri dýþarýda tutmak, öðrencileri okulun yönetiminin dýþýnda tutmak, pasif bir öðrenmeyi getiren öðretim biçimlerini kullanmak. Okula daha az baðlý olan ve okulu sevmeyen öðrenciler, okula baðlý olan ve seven öðrencilerden daha fazla suça yönelmektedir (Conger 1976; Frease 1973; Gold 1963; Hindelang 1973; Hirschi 1969; Joseph 1995; Mann 1981; Rankin 1980; Wiatrowski 1981 ve Diðerleri; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998: 72). Okul tarafýndan reddedildiðini algýlama ve okul görevlilerine öfke duyma suçluluðu artýrmaktadýr (kaplan ve Diðerleri; Richards 1979; Seydlitz ve Jenkins 1998: 72). Çocuðun okula karþý tutumunun suça yönelmesini etkilediðine iliþkin yapýlan çalýþmalar, bu durumun cinsiyet ve sosyo ekonomik statü açýsýndan farklýlýklar ortaya koyduðunu göstermiþtir. Araþtýrmalar, baðlýlýk, sorumluluk ve olanaklarý algýlamanýn kýz çocuklarda erkeklere oranla daha fazla suçluluðu önleyici etkisinin olduðunu göstermiþtir (Datesman, Scarpitti ve Stephenson 1975; Hindelang 1973; Krohn ve Massey 1980; Rankin 1980; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998: 72). McGee (1992), okula baðlýlýk ve sorumluluðun alt ve orta sýnýf öðrencileri açýsýndan, üst sýnýf öðrencilerine göre daha önemli bir suçluluðu önleyici faktör olduðunu bulmuþtur (Akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998: 72).
306 YOKSULLUK
Seydlitz ve Jenkins (1998:73), okullarda standart uygulamalar devam ettikçe, bunun suçluluða katký vereceði görüþündedir. Frease (1973;akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998:73), okullarýn, düþük notlara sahip, okul sevmeyen, sýkýcý ve önemsiz bulan, düþük benlik saygýsýna sahip, kendilerini etiketlenmiþ olarak algýlayan ve suçlu olan ikinci sýnýf öðrenci grubu yarattýðýný vurgulamaktadýr. Fagan ve Wexler (1987;akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998:73). Ayrýca okullardaki þiddet ve suçun varlýðýnýn, ciddi, kronik ve þiddet suçlularý arasýndaki suçluluðu artýrdýðýný ifade etmektedir. Ergenlik döneminde çocuk aileden kopup baðýmsýzlýðýný kazanma ve kimlik arayýþý çabasýyla akran grubuna daha çok yönelmektedir. Suçluluk literatüründe de arkadaþ ve akran grubuna geniþ yer verilmektedir. Schaefer (1980), araþtýrmalarýn, ailenin çocuk üzerindeki etkisini yitirmesine baðlý olarak, akran grubunun çocuk üzerindeki olumsuz etkisinin daha belirginleþtiðini vurgulamaktadýr (Akt.: Uluðtekin 1991:47). Kimlik arayýþýnýn devam ettiði yerlerden biri olan akran grubu, kendine özgü norm ve deðerlerin, özellikle sadakatin önem kazandýðý bir ortamdýr. Suça yönelmede akran gruplarý çocuk üzerinde baský oluþturabilir. Brown (1982; akt.: Angenent ve Man 1996:140) ve Polk (1971; akt.: Angenent ve Man 1996:140) bu baskýlarýn daha çok ergenlik döneminin baþlarýnda ergen grubu baskýsýnýn bir örneði olarak çocuðun alkol ya da madde kullanýmýna, cinsel iliþkiye girmesine iliþkin yaþanabildiðini belirtmektedir. Türkeri (1995:64) araþtýrmasýnda, suça yönelmiþ çocuklarýn suçtan önceki arkadaþ gruplarýnýn % 80’inin sigara, % 36’sýnýn alkol, % 5’inin tiner koklama, % 18’inin kollarýna jilet atma alýþkanlýklarý olduðunu belirlemiþtir. Bu sonuçlar Baykara-Acar (2003) ve Cankurtaran-Öntaþ’ýn (2003) bulgularýyla paralellik göstermektedir. Angenent ve Man (1996:140), bu baskýlarýn daha çok ergenlik döneminin baþlarýnda yaþandýðýný, yine bu baskýlarýn çocuðun alkol ya da madde kullanýmýna, cinsel iliþkiye girmesine neden olabileceðini ifade etmiþtir. War (1993; akt.: Seydlitz ve Jenkins 1998:65) ve Delikara (2001:154) ergenlerle yaptýðý araþtýrmalarýnda akranlara güven ve baðlýlýðýn 14 yaþýndan itibaren giderek arttýðýný ve 17 yaþýnda da en yüksek noktaya ulaþtýðýný bulmuþlardýr. Delikara (2001:154) 17 yaþýndakilerin, diðer yaþ grubundakilere göre sapan davranýþ gösteren arkadaþlara daha çok baðlýlýk gösterdiðini ortaya koymuþtur. Berndt (1979; akt.: Angenent ve Man 1996:140) erkek çocuklarýn kýz çocuklara göre arkadaþlarýndan ve akran gruplarýndan suçluluk baðlamýnda daha çok etkilendiðini ileri sürmektedir. Çocuk ve ergen suçluluðuyla ilgili yapýlan çalýþmalarda genellikle aile gelirinin düþük olduðu görülmüþtür (Türkeri 1995; Kýcalýoðlu 1988). Düþük e-
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
307
konomik düzey, suça yönelten tek neden olmasa da suça elveriþli bir ortam hazýrlamaktadýr (Hancý 2002: 241; Dinitz, 1982; Lane, 1986; Rutter ve Giller, 1983 akt.: Angenent ve Man 1996: 173). Suça yönelen çocuklarýn, ailelerinin gelir durumuna baðlý olarak, küçük yaþlarda çalýþmak zorunda kaldýðý görülmektedir. Bu durumda diðer önemli etkenin ailedeki rol modelleriyle ilgili olduðu söylenebilir. Araþtýrmalar, bu ailelerde eðitim seviyesinin düþük olduðunu (Türkeri 1995; Kýcalýoðlu 1988;) eðitim görmek yerine, kýsa yoldan meslek sahibi olmaya deðer atfedildiðini göstermektedir. Bu durum söz konusu çocuklarýn gerek sokakta ve gerekse informal sektörde aðýr koþullar altýnda çalýþmalarýna, bu da çocuklarýn özellikle de bedenen istismarýna neden olabilmektedir. Çocuklarýn çok küçük yaþlarda çalýþmaya baþlamasý, daha çok az geliþmiþ ve geliþmekte olan ülkeler için söz konusudur. Çalýþmaya iliþkin diðer önemli bir bulgu, bu çocuklarýn kýsa sürelerle bir iþte çalýþtýðýna ve sýk iþ deðiþtirdiði (Acar 2000)’ne iliþkindir. Hancý (2002:242) bir çalýþmasýnda, suç iþledikleri iddiasýyla yargýlanan çocuklarýn yarýdan fazlasýnýn herhangi bir iþte çalýþtýklarýný belirlemiþtir. Çocukluklarýný yaþayamayan bu çocuklar, iþyerlerinde yeterli beslenme ve bakým olmaksýzýn çalýþmaktadýrlar. Burada Kaðýtçýbaþý (1981)’nýn Çocuðun Deðeri araþtýrmasýndan söz etmek yerinde olacaktýr. Kaðýtçýbaþý (1981)’nýn araþtýrmasýna göre alt sosyo ekonomik düzeyde bulunan ailelerde çocuðun ekonomik deðerinin yüksek olduðu, üst sosyo ekonomik düzeye doðru gittikçe de çocuðun psikolojik deðerinin arttýðý belirlenmiþtir. Bu durum suça yönelen çocuklarýn ailelerindeki ekonomik deðerlerinin ön planda olduðunu düþündüren destekleyici bir bulgu olarak görülmektedir. Çocuklarýn küçük yaþlarda çalýþma hayatýna atýlmýþ olmalarý onlarýn çeþitli rol modelleriyle birlikteliðine ve Uluðtekin (1991)’in de belirttiði gibi çocuðun oyun gereksinimini karþýlayamamasýna neden olmaktadýr. Suça yönelen çocuklarda diðer önemli bir unsur, boþ zamanlarýný deðerlendirme olanaklarýna iliþkindir. Araþtýrmalar, çocuklarýn boþ zamanlarýnda suça yöneldiðini göstermektedir (Agnew ve Peterson 1989; Kruissink 1988; Riley 1987; akt.: Angenent ve Man 1996:181). Boþ zamanlar, çocuklarýn istediði þekilde hareket etme olanaðý bulduðu zamanlardýr. Bu zamanlarda daha az bir süpervizyon/gözetim söz konusudur. Burada önemli olan boþ zamanýn uzunluðu ile bu zamaný doldurma arasýndaki dengedir. Yeterli olanaklar yoksa, suça yönelmenin bir nedeni olarak görülebilen “can sýkýntýsý” ortaya çýkabilir (Angenent ve Man 1996:182). Okullarýn, eðitimini sürdüren çocuklar için boþ zamanlarýný etkin bir biçimde deðerlendirme olanaðý yaratýlabileceði düþünülebilir. Ancak yine de son
308 YOKSULLUK
zamanlarda giderek yaygýnlaþan ve tehlikeli boyutlara ulaþmakta olduðu söylenebilecek bir durum vardýr ki bu da internet kafe yaþantýsýdýr. BaykaraAcar (2003)’ýn ve Cankurtaran-Öntaþ (2003)’ýn yapmýþ çalýþmalarda bu çocuklarýn suç öncesinde neredeyse tamamýnýn boþ zamanlarýnda internet kafelere girmekte olduðu belirlenmiþtir. Gökler (2003), internet kafelere giden çocuklarýn aslýnda bir yanýlsama içinde olduðunu vurgulayarak, gerçek dünyayla baþ edemeyen çocuklarýn sanal bir ortamda baþarý duygusunu yakaladýðý ve çocuklarýn bu yolla giderek gerçek dünyaya yabancýlaþtýðý görüþündedir. Baykara -Acar (2003) çalýþmasýnda, internet kafeye giden çocuklarýn bir çoðunun porno sitelere girebilme olanaðý bulduðunu belirlemiþtir. Cinselliðin þiddet içerikli yansýtýldýðý, cinselliði yaþayan insanlarýn da birer meta olarak gösterildiði bu sitelerin, çocuklarýn cinsel ve ahlaki geliþimleri açýsýndan sakýnca yaratacaðý söylenebilir. Suça yönelen çocuklar arasýnda diðer yaygýn bir alýþkanlýk, bilardo, kahve, bar vb. yerlere gitmeleridir. Gerek internet kafe ve gerekse, kahve ve bilardo gibi yerler çocuklar için olumsuz rol modellerinin bulunduðu yerler olabilmekte, bu mekanlar, çocuklarýn sigara, alkol gibi maddelere alýþkanlýk kazandýðý yerler olabilmektedir. Baykara-Acar (2003) ve Cankurtaran-Öntaþ (2003), araþtýrmalarýnda çocuklarýn neredeyse tamamýnýn söz konusu mekanlara gitme alýþkanlýðý olduðunu ve çoðunluðunun da bu mekanlarda sigara ve alkol kullandýðýný belirlemiþlerdir.
3. Makro Sistemler Makro düzeyde çocuklarýn suça yönelmesindeki etkili sistemler, ülkenin sosyal ve ekonomik politikalarý, göç, toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik yapýsý ve medya olarak ele alýnabilir. Yeni dünya düzeni olarak küreselleþme, tüm dünyada ekonomik, siyasal ve sosyo-kültürel deðiþmelere yol açmaktadýr. Küreselleþmenin de etkisiyle yoksulluk giderek artmakta ve bu sosyal problemin önemli doðurgularýndan biri olan suçluluk, gerek dünyada gerekse Türkiye’de kendini giderek daha fazla hissettirmektedir. Özdek 2002:1), yeni dünya düzeninin yoksulluk ve þiddet ile karakterize edildiði görüþündedir. Torczyner (2001:125126), küreselleþmenin özellikle dezavantajlý ülke ve gruplar üzerindeki olumsuz etkisini ifade etmektedir. Bu ülkelerde küreselleþmenin etkisiyle, gelir daðýlýmýnda yarattýðý eþitsizliklerin yanýnda, ekonomik ve pazar ayrýcalýklarýna sosyal ve kültürel ihtiyaçlardan daha fazla önem verileceðini vurgulamaktadýr. Küreselleþmenin yoksulluðu artýrdýðýna, savaþ ve þiddetin yoksul gruplar için toplumun diðer kesimlerinden daha tehdit edici olduðuna deðin-
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
309
mektedir. Alt sýnýfýn yaþadýðý bölgelerde, umutsuzluk, öfke ve yabancýlaþmadan söz etmektedir. Gerek ülkemizde ve gerekse dünyada çocuklarýn iþlediði suç türüne bakýldýðýnda mala karþý iþlenen suçlarýn ön planda geldiði görülmektedir. Bu durum da yoksulluðun suçluluktaki yerine iliþkin destekleyici bir veri olarak görülmektedir. Araþtýrmalar, suça yönelen çocuklarýn genellikle alt sosyo ekonomik düzeyde olduðunu göstermektedir (Türkeri 1995; Hancý 2002; Uluðtekin 1991; Coleman ve Moynihan 1996, akt.:Croall 1998:99). Hancý (2002:241), düþük sosyo ekonomik düzeyin, suçluluk için tek neden oluþturmasa da suça elveriþli bir ortam hazýrladýðýndan söz etmektedir. Özellikle çocuðun ihtiyaçlarýnýn karþýlanamamasýnýn ve yarý açlýk durumunun suça zemin hazýrladýðýný vurgulamaktadýr. Dolayýsýyla çocuk suçluluðunu önlemede, yoksulluða ve yoksulluðu önlemeye yönelik politika ve programlar önem kazanmaktadýr. Hancý (2002:2141), refah ülkelerindeki çocuk suçluluðunu, sosyal ve ekonomik deðiþimle açýklamaktadýr. Ülkemizde özellikle yeni olan göçler, yeni geldiði toplulukla bütünleþmekte güçlük yaþayan yeni gruplarý ortaya çýkarmaktadýr. Kendi sorunlarýyla baþ etmekte güçlük çeken ailelerin, çocuklarý üzerinde daha az denetimine neden olabilmektedir. Hancý (2002:241) bu durumu “sahte þehirleþme” kavramýyla açýklamakta ve böyle bir þehirleþmenin getirdiði olanaksýzlýk ve yabancýlaþmanýn suça neden olabileceði, göç nedeniyle yaþanan kültürel farklýlýðýn düþmanlýk ve gerginlik yaratabileceði üzerinde durmuþtur. Çocuk suçluluðunda yaþanýlan toplumun ve topluluðun sosyal ve kültürel deðerleri önemlidir. Araþtýrmalar istismar edilen çocuklarýn, bunu öðrendiðini ve gördükleri rol modellerine baðlý olarak bu istismarý kendi yaþamlarýna aktardýðýný göstermiþtir. Dayaðýn bir eðitim ve sorun çözme aracý olarak kullanýldýðý ülkemizde, çocuklarýn da þiddet ile sorunlarýný çözmesini beklemek çok þaþýrtýcý olmayacaktýr. Aile Araþtýrma Kurumu tarafýndan 1995 yýlýnda kadýn ve erkekler üzerinde yapýlan bir çalýþmada, çocuklarýn arada bir dövülmesi gerektiðini söyleyenlerin oraný (kadýnlarýn %42 si erkeklerin %30 ‘u) azýmsanmamalýdýr. Dayak atmada erkeðe verilen rol de önemli görünmektedir. Araþtýrmaya katýlanlarýn % 40’ý “erkekler sever de döver de” atasözünü beðendiklerini belirtmiþlerdir. Bu durum, toplumun sosyo kültürel deðerlerinin suçluluða nasýl yansýdýðýný, ülkemiz örneðinde gösteren bir durum olarak düþünülebilir. Ayný zamanda, egemen toplumsal cinsiyet rollerinin gereði olarak erkeklerin þiddete yönelmesi ve þiddetlerinin daha onaylanýr olduðunu düþündüren bir bulgu olarak görülebilir. Çocuk suçlularýn çoðunluðunu erkek çocuklar oluþturmaktadýr. Uluðtekin (1994:75), 1989-1992
310 YOKSULLUK
yýllarý arasýndaki 11-14 yaþ grubundaki çocuk suçlularýn neredeyse tamamýnýn erkek çocuklardan oluþtuðunu vurgulamaktadýr. Araþtýrmalar erkek çocuklarýn kýzlardan daha çok suça yöneldiðini ortaya koymaktadýr (Angenent ve Man 1996:27; Güleç ve Diðerleri 2001;353; Hancý 2002; 239). Çocuk suçluluðunda diðer önemli bir faktörün medyadaki þiddet olduðu düþünülebilir. Hancý (2002:251), televizyondaki karakterlerin çocuklar için önemli modeller oluþturduðunu ifade etmektedir. Televizyondaki þiddet sahneleri kadar, seks sahnelerinin de çocuklar için model oluþturduðu görülmektedir. Yalýn (2003), televizyondaki cinsel içerikli sahnelerin çocuklarýn cinsel geliþimi üzerindeki olumsuz etkisinden söz ederek, cinsel içerikli sahneleri gören çocuklarýn, bunu kendi arkadaþ grubunda denediðini ve çocuðun, televizyona yansýyan toplumun kültürü ile kendi kültürünün farklýlýðýný ayýrt edemediðini, buna yönelik olarak küçük yaþlarda cinsel iliþkilere girilebildiðini vurgulamýþtýr. Hancý (2002:253) konuyla ilgili uzmanlarýn, bireyleri cinsel meta olarak gösteren yayýnlarýn çocuklarýn zihinsel, duygusal, sosyal ve ahlaki geliþimi konusunda engelleyici etkisini belirtmektedir. Baykara-Acar (2003) araþtýrmasýnda, cinsel suça yönelen çocuklarýn çoðunda, suç öncesinde yoðun pornografik materyale maruz kaldýðýný ortaya koymuþtur. Gerek mikro, gerek mezzo ve gerekse makro düzeyde çocuðu suça iten faktörlere bakýldýðýnda bu faktörlerin hepsinin de yoksunluk ve yoksullukla iç içe olduðu görülür. Ergenlik döneminde çocuðun yaþadýðý yoksulluk ve yoksunluklarýn yanýnda ailenin içinde bulunduðu yoksulluk ve yoksunluk çocuðu suç davranýþýna yöneltebilmektedir. Bu dönemde ihtiyaçlarý karþýlanmayan ya da karþýlanamayan çocuk, yakýn çevresi olan akran grubuna yönelmektedir. Kimlik arayýþýnda yaþadýðý çevrede model alabilecek akranlarý olan çocuk bu gruptan etkilenmektedir. Baykara-Acar (2003) ve Cankurtaran-Öntaþ (2003) araþtýrmalarýnda çocuklarýn çoðunluðunun “kötü arkadaþ” kavramýndan söz ettiðini ortaya koymaktadýr. Ailenin yoksulluðu ve bir takým gereksinimlerini karþýlayamayan çocuk küçük yaþlarda çalýþmaya baþlamakta, böylece hem gözetim hem de denetimden uzaklaþmaktadýr. Çalýþmakta olan ve ailesi ve çevresinde de “okumamýþ” modellere sahip çocuk, daha çok okulda baþarýsýz olabilmekte, okula karþý olumsuz tutum beslemekte ve bu da onun baþarýsýzlýðýný daha da ileri götürebilmektedir. Ýçinde bulunduðu dönemin getirdiði deðiþim ve geliþimler, ihtiyaçlar ve bunlarýn karþýlanamamasý, yaþanan yoksulluk, yaþadýðý sorunlarla baþa çýkamama çocuðu çeþitli baþ etme yollarýna itmektedir. Yabancýlaþarak çocuk yaþadýðý kaygýlardan kurtulmaya çalýþýrken, yabancýlaþmanýn da etkisiyle bu yollardan biri olan þiddete yönelme olabilmektedir. Tüm bu yoksulluk ve yoksun-
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
311
luklara yönelik yaþadýðý ülke ve toplumun politikalarýnýn çocuðu ve ailesini koruyamamasý, destekleyememesi bu sürece hýz vermektedir.
Sonuç ve Deðerlendirme Çocuk suçluluðu, küreselleþmenin de etkisiyle giderek artan bir olgudur. Araþtýrmalar çocuk suçluluðunun çok faktörlü bir olgu olduðunu vurgulamaktadýr. Bu anlamda konuya ekolojik bir perspektifle bakmak, sistemleri bir bütün olarak görmeyi saðlamaktadýr. Bu sistemler, mikro düzeyde çocuk ve aileyi, mezzo düzeyde okul, akran grubu, çalýþma yaþamý, boþ zaman olanaklarýný, makro düzeyde ise ülkenin sosyal ve ekonomik politikalarýný, toplumun sosyal ve kültürel yapýsýný, göçleri ve medyayý içermektedir. Her üç düzeydeki sistemlerin suçlulukta yoksulluk ve yoksunlukla ilgili olduðu görülmektedir. Çocuk suçluluðunu önlemede de, çocuklarý suça iten faktörlerle yola çýkmak doðru bir yaklaþým olacaktýr. Dolayýsýyla mikro, mezzo ve makro düzeylerde suç faktörleriyle ilgili yoksunluklar üzerinde durmak gerekmektedir. Belki de bu faktörlerden en önemlileri makro düzeyde olanlardýr. Böyle bir yaklaþým, sorunu, görünen kýsmýyla deðil, temeline inerek ele almayý saðlayacaktýr. Çocuk koruma politikalarýnda koruyucu-önleyici politikalarýn yerine daha çok cezalandýrýcý ve tedavi edici politikalarýn baskýn olmasý, çocuðun suça yönelmesinden sorumlu olan toplumsal sistemlerin çocuðun yararýna dönüþmesi yerine çocuðu patolojik olarak tanýmlamayý gündeme getirmektedir. Bunun yaný sýra toplum içinde bakým yerine kurum bakýmýnýn öne çýkmasý da yine çocuðu damgalayan, yabancýlaþtýran ve nesneleþtiren dolayýsý ile onun istismar ve suç kýsýrdöngüsünde öðütülmesine neden olan bir ezen sistem getirmektedir. Özdek(200:44) de 21.yy.’ýn baþýnda dünyaya yayýlan ceza reform hareketinin devletin cezalandýrma iktidarýný güçlendirdiðini, sosyal devlet niteliðinden uzaklaþan devletin her geçen gün biraz daha “cezalandýrma devleti” olmaya yaklaþtýðýný vurgulamaktadýr.
312 YOKSULLUK
Kaynaklar Acar, Baykara Yüksel. “Cinsel Suçtan Hükümlü Çocuklarla Grup Çalýþmasý: Ankara Çocuk Islahevi Örneði,” Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Hizmet Anabilim Dalý. Devam Eden Doktora Çalýþmasý, Ankara, 2003. Acar, Hakan. “Çocuk Haklarý Sözleþmesinde Yer Alan Kimi Haklar Açýsýndan Sokakta ve Hizmet Sektöründe Çalýþan Çocuklar,” Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Hizmet Anabilim Dalý.Yayýnlanmamýþ Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2000. Akýncý, Sokulu Füsun. “Çocuk Suçluluðu Kriminolojisinde Aile Faktörü,” Adliye ve Çocuk Suçluluðu Sempozyumu. Ýstanbul: 1993. ss.127-133. Angenent, Huub ve Anton de Man. Backround Factors of Juvenile Delinquency. Peter Lang Publishing, Inc. New York:1996. Croall, Hazel. Crime and Society in Britain.Addison Wesley Longman Inc., London and New York: 1993. Delikara, Ýpek Ertokuþ. “Ergenlerin Akran Ýliþkileri ile Suç Kabul Edilen Davranýþlar Arasýndaki Ýliþkinin Ýncelenmesi,” 1. Ulusal Çocuk ve Suç: Nedenler ve Önleme Çalýþmalarý Sempozyumu: 29-30 Mart 2001 Bildiriler. Ankara: 2002. s. 147-161. Gökler, Bahar. “Ergenlik Dönemi ve Yabancýlaþma” Semineri. Hacettepe Üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu, Ankara: 15.5.2003. Güleç, Gülcan, Yenimez Çýnar, Günay Yasemin ve Gülten Seber. “Çocuk Suçluluðunda Sosyodemografik Özellikler,” 1. Ulusal Çocuk ve Suç: Nedenler ve Önleme Çalýþmalarý Sempozyumu: 29-30 Mart 2001 Bildiriler. Ankara: 2002. s. 353-369. Hancý, Hamit. “Çocuk ve Ergen Suçluluðu,” Adli Týp ve Adli Bilimler. Birinci Baský. Ankara:2002, s. 237-263. Kaðýtçýbaþý, Çiðdem. Çocuðun Deðeri. Ýdari Ýlimler Fakültesi Yayýný, 1981. Kýcalýoðlu, Mustafa. “Suçlu Çocuklarýn Topluma Kazandýrýlmasý: Ankara Islahevi Örneði,” Türkiye ve Ortadoðu Amme Ýdaresi Enstitüsü Kamu Yönetimi Uzmanlýðý Programý, Ankara, 1988. Öntaþ, Cankurtaran Özlem. “ Çocuk Haklarý ve Sosyal Hizmetin Güçlendirme Yaklaþýmý Baðlamýnda Çocuk-Polis Ýliþkisi” Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Hizmet Anabilim Dalý. Devam Eden Doktora Çalýþmasý, Ankara, 2003. Özdek, Yasemin. “Küreselleþme Sürecinde Ceza Politikalarýndaki Dönüþümler”, Amme Ýdaresi Dergisi. 33, 4, Aralýk 2000, s. 21-48
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
313
----------------”Küresel Yoksulluk ve Küresel Þiddet Kýskacýnda Ýnsan Haklarý,” Yoksulluk, Þiddet ve Ýnsan Haklarý. Ed.Yasemin Özdek. TODAÝE Yayýný, Ankara: Mayýs 2002, ss. 1-44. Seydlitz, Ruth ve Pamela Jenkýns.” The Influence of Families, Friends, Schools, and Community on Delinquent Behavior,” Delinquent Violent Youth: Theory and Interventions. Ed.: Thomas P. Gullotta, Gerald R. Adams, Raymond Montemayor. Sage Publications, London, 1998:p.53-98. Torczyner, Jim. “Globalization, Inadequality and Peace Building: What Social Work Do?,” Social Work and Globalization. 2001, s. 123-145. Türkeri, S. Sedat. “Çocuk Islahevleri ve Çocuk Cezaevindeki Çocuklarýn Suç Ýþleme Nedenleri Açýsýndan Ýncelenmesi,” Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eðitim Yönetimi ve Planlamasý Anabilim Dalý, Yayýnlanmamýþ Yüksek Lisans tezi, Ankara, 1995. Uluðtekin, Sevda. “Çocuk yetiþtirme Yöntemleri Açýsýndan Anababa Çocuk Ýliþkileri: Anababa Davranýþlarýyla Çocuðun Saldýrganlýk ve Baðýmlýlýk Eðilimi Arasýndaki Ýliþkilerin Araþtýrýlmasý,” Ankara Üniversitesi Eðitim Fakültesi Doktora Tezi, Ankara, 1976. --------------- Hükümlü Çocuk ve YenidenToplumsallaþma. Ankara:Bizim Büro, 1991. ---------------Çocuk Mahkemeleri ve Sosyal Ýnceleme Raporlarý. Ankara:Bizim Büro, 1994. ---------------Aile Ýçi Þiddetin Sebep ve Sonuçlarý. T.C. Baþbakanlýk Aile Araþtýrma Kurumu. Ankara: Kasým 1995. Yalýn, Ayþe. “Medyanýn Çocuk Üzerindeki Etkisi” Paneli’nde sunulan bildiri. Baþkent Üniversitesi Sosyal Hizmetler Bölümü, Ankara: 2.5.2003. Yücel, Tören Mustafa.” 1980-1992 Yýllarý Arasýnda Türkiye’de Çocuk Suçluluðu,” Adliye ve Çocuk Suçluluðu Sempozyumu. Ýstanbul: 1993. ss.155-177.
314 YOKSULLUK
Yoksulluðun Cezaevlerine Yansýmasý Gülay Uryanoðlu Tekirdað Kapalý Cezaevi Öðretmeni e-posta:
[email protected]
Öz
Y
oksulluk toplumun geniþ kesimlerini içerisine aldýkça suç oranlarýnda da artýþ meydana gelmiþtir. ( Hýrsýzlýk, gasp, kapkaç, cinayet, fuhuþ ve daha birçok suç) Bunda ekonomik sorunlarýn doðurduðu eðitimsizlik ve sosyalleþememenin etkisi büyüktür. Suç oranlarýndaki artýþla birlikte, cezaevleri sayýsýnda ciddi artýþ olmuþtur. Yani cezaevleri sorunu çözmekten uzaktýr. Geçmiþ yýllarda birçok suç çetesinin merkezleri, cezaevleri olmuþtur. Cezaevlerindeki suçlunun rehabilite edilerek topluma kazandýrma merkezleri ( kurumlarý ) olmasý gereken, üretimden ve eðitimden uzak bir politika izlemektedir. Dýþarýda üretim içerisinde olmayan insanlarý, bütünüyle tüketen varlýklar haline getirmektedir. Cezaevleri, her dönem toplumun aynasý olmuþtur. Bir ülkede, ülke insanýnýn yaþam koþullarý düzeldikçe suç oranlarý da düþer. Fakat koþullar, düzeltilmediði taktirde, adým baþý da cezaevi de açýlsa hiçbir çözüm elde edilemez. Mahkumun içinde bulunduðu bu imkansýzlýðý çözmek için, iþ kollarý geliþtirilmeli, cezaevleri bir kamu fabrikasý haline dönüþtürülmeli, üretim yapýlmalýdýr.suçlular aldýklarý cezanýn son kýsýmlarýný sivil hayatta geçirmeli ve bu sürede devlet iþ edindirerek, gözetim ile suçlu kontrol altýnda tutulmalýdýr. Anahtar Kelimeler: Suç Oranlarý, Cezaevleri, Üretim, Mahkumlar, Eðitim.
Abstract
D
estitution it be included the wide community, crime measures, it be create bring in to view increase (Thest seize by force purse murder prostitution and a lot of crime.) in this more effected the economic problems give birth to fig ignorant and the social
positions. Destitution and measures crime always it be parallel high in the Turkey 1994, 1997 and 1999, together economic crisis it be increase measures it be serious equivalent and employment. Worker peoples (official worker artisans small producer) are living to frointer of destitution. Together measures crime, it be increase to numerical prisons. A new prisons didn't solve this problems pass the before years a lot of crime band center, it be prisons. Prisons, must be production and education follow very long political ways from the criminal offender it be rehabilitates and bring to community. Outside not be productions peoples, makes all of the consumers peoples. Prisons always it be mirror for the community. A country, of country peoples living positions be get better improves the increase crime it be fall down. But didn't change this conditions every day and every were are opened the prisons, nobody didn't solved all the problems. We must make a public sector fabric for the prison and development a new branch of work and we must make productions, if we want to solved. The impossibility about the sentences. Criminal offender are buying a punishment at the and must be past the civil leaving and this periods. State government must be given a new works and controlled to crimes. Keywords: Measures crime, Prisons, Production, Sentenceds educations.
Yo k s u l l u k v e Ç o c u k
Ü
315
lkemizde uzun yýllardýr yoksulluk ciddi bir sorun olmuþtur. Bununla ilgili çeþitli çalýþmalar yapýlmasýna karþýn, sorun gün geçtikçe büyümekte ve toplumun geniþ kesimlerini tehdit etmektedir. 1970’lerden itibaren tarým ve hayvancýlýkta uygulanan yanlýþ politikalar sonucunda, kýrsal bölgelerden büyük kentlere göçler baþlamýþtýr. Ve günümüzde de devam etmektedir. Özellikle sanayi bölgeleri olan Marmara, Ege bölgelerimiz göçten kaynaklý yoðun bir nüfus artýþýyla ve bununla birlikte birçok sorunla karþý karþýya kalmýþtýr. Herhangi bir önlemin alýnmamasýndan kaynaklý da; göç bu bölgelerde yaþayan insanlarý da içine almýþtýr. Ülkemizde sanayi yeterince geliþkin olmadýðý için kýrsal alanlardan büyük þehirlere yapýlan göçler ekonomik ve sosyal sorunlara neden olmuþtur. Yoksulluk toplumun geniþ kesimlerini içerisine aldýkça suç oranlarýnda da artýþ meydana gelmiþtir (Hýrsýzlýk, gasp, kapkaç, cinayet, fuhuþ ve daha birçok suç.) . Bunda ekonomik sorunlarýn doðurduðu eðitimsizlik ve sosyalleþememenin etkisi büyüktür. Yoksullaþmayla suç oranlarý daima paralel bir yükseliþ göstermektedir. Türkiye’de 1994, 1997 ve 1999 ekonomik krizleriyle birlikte yoksullaþmada artmýþtýr. Bugün ülkemizde yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþamýný idame ettirmeye alýþanlarýn oraný on milyonlarla ifade edilmektedir. Yaþanan krizlerle birlikte iþsizlik oraný artmýþ, ciddi bir gelir eþitsizliði ortaya çýkmýþtýr. Çalýþan kesim bile (memur, iþçi, esnaf ve küçük üretici) yoksulluk sýnýrýnda yaþamaktadýr. Ülkemizde göç ve bunun yarattýðý sorunlar dýþýnda devletin birçok kademesinde yaþanan yolsuzluklar (banka hortumcularý, rüþvet, hayali ihracatlar v.b.) ülke ekonomisini batýrma noktasýna getirmiþ, toplumu her geçen gün yoksulluk bataklýðýna biraz daha itmektedirler. Suç oranlarýndaki artýþla birlikte, cezaevleri sayýsýnda da artýþ olmuþtur. Yeni cezaevleri sorunu çözmekten uzaktýr. Geçmiþ yýllarda gördük ki, ülke içindeki birçok suç çetesinin merkezleri cezaevleri olmuþtur. Cezaevleri suçlunun rehabilite edilerek topluma kazandýrma merkezleri (kurumlarý) olmasý gerekirken, öðretimden ve eðitimden uzak bir politika izlenmektedir. Dýþarýda üretim içerisinde olmayan insanlarý bütünüyle tüketen varlýklar haline getirmektedir. Bunun yarattýðý iki önemli problem var. Birincisi, ülke ekonomisi üzerinde ciddi yük oluþturmasý, ikincisi ise; suçlunun dýþarý çýktýktan sonra yeniden suç iþlemekten kaçýnmamasýdýr. Ýkinci maddeyi yalnýzca cezaevlerindeki üretimsizlikle sýnýrlý tutmak tek baþýna yeterli olmayacaktýr. Dýþarýda
316 YOKSULLUK
iþsizliðin yüksek boyutta oluþu ve toplumun suçluya bakýþ açýsý da etkilidir. Nitekim 1999 þartlý salývermesinde yaklaþýk 40.000 (kýrk bin) kiþi serbest býrakýlmýþ, aradan dört yýl geçmeden yaklaþýk 70.000 (yetmiþ bin) kiþi cezaevlerine girmiþtir. Bunun için cezaevlerinde acilen reformlar yapýlmalý, üretim ön plana çýkartýlmalýdýr. Türkiye’de çeþitli sivil toplum kuruluþlarý yoksulluðun önüne geçebilmek için çalýþmalar yapmaktadýrlar. Fakat bu yetersiz kalmaktadýr. Sorunun temel çözümü devletin geniþ iþ alanlarýný yaratarak, iþsizliði ortadan kaldýrmasý , eðitimde köklü reformlar yapmasý -özellikle mesleki eðitime önem verilmesi- yoksuzluðun önüne geçmek için çalýþmalar yapmasý gerekmektedir. Yoksulluðu temel bir devlet politikasý olarak ele almasý ile bütün kurum ve kuruluþlarýyla çalýþmasý sorunun çözümünde atýlacak önemli bir adým olabilir. Cezaevleri her zaman toplumun aynasý olmuþtur. Bir ülkede, ülke insanýnýn yaþam koþullarý düzeldikçe suç oraný da düþer. Fakat koþullar düzeltilmediði taktirde adým baþý cezaevi açýlsa da hiçbir çözüm elde edilemez. Kapitalist sistemin kendini hissettirmesi ile kutuplaþan toplumda; yoksul kesim burjuvazi yaþantý tarzýna özenerek gayri meþru kazançlara yönelmekte ve cezaevleri bu kitlenin barýnaðý haline gelmektedir. Beton duvarlar arasýnda tutulan toplumdan izole edilmiþ, çocuðunun gülüþünü ve eþinin sýcaklýðýný hayallerinde yaþatan, özgürlüðü elinden alýnmýþ bu suçlular psikolojik sorunlar yaþamaktadýr. Bunun yanýnda cezaevlerinde temel ihtiyaçlarýný giderecek maddiyata sahip olamamanýn ezikliði ile içerisi depresyon üreten bir merkeze dönüþmektedir. “Yüzüðümü sattým.”, “sana mektup yollayamýyorum.”, “sigara alacak param yok.” türünden kurulan cümleler olaðan karþýlanmakta, günlük ihtiyaçlar için elde edilecek maddiyat lüks sayýlmaktadýr. Atölyeler olarak adlandýrýlan ve mahkumlarýn geçimini saðlamasý amacýný güden bu birimler el iþine yatkýn mahkumlara bir geçim kaynaðý saðlamaya çalýþmaktadýr. Ama toplumun duyarsýzlýðý ve cezaevlerinin kuruluþ yapýsýndaki aksaklýklardan dolayý pozitif sonuç elde edilememektedir. Mahkumun içinde bulunduðu bu imkansýzlýðý çözmek için iþ kollarý geliþtirilmeli, cezaevleri birer kamu fabrikasý haline dönüþtürülmelidir. Üretim yapýlmalýdýr. Suçlular aldýklarý cezanýn son kýsýmlarýný sivil hayatta çekmeli ve bu sürede devlet iþ edindirerek, gözetim ile suçlu kontrol altýnda tutulmalýdýr. Kamuda bir fon oluþturulmalý, ihtiyaç sahipleri tespit edilerek temel ihtiyaçlarý karþýlanmalýdýr. Ayrýca sivil toplum örgütleri kampanyalara ulaþýmý bilinçlendirmeli ve bir kamuoyu yaratýlmalýdýr. Baðýþlar toplanarak denetim altýnda ilgili kiþilere ulaþtýrýlmalýdýr.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
317
YOKSULLUK SAÐLIK
VE
318 YOKSULLUK
Çocukluktaki Yetersiz ve Kötü Beslenme ile Yoksulluðun Ýliþkisi Adnan Kulaksýzoðlu Prof.Dr., Marmara Üniversitesi Atatürk Eðitim Fakültesi Özel Eðitim Bölümü
[email protected]
Öz Bu makalede çocukluktaki yetersiz ve kötü beslenme ile yoksulluðun iliþkisi tartýþýlmaktadýr. Bu amaçla altý temel sorunun cevaplarý tartýþýlmýþtýr. Bu sorular þunlardýr: 1. Çocukluktaki hangi mineral ve vitaminler geliþimi etkilemektedir ? 2. Bunlarýn eksikliði nasýl giderilir ? 3. Yetersiz beslenme ile yoksulluk arasýnda ki iliþkiler nelerdir ? 4. Yetersiz beslenmenin nedenleri nelerdir ? 5. Yetersiz beslenmenin sonuçlarý nelerdir ? 6. Yetersiz beslenmenin önlenmesi için neler yapýlmalýdýr ? Makalede bu sorulara cevaplar verilmekte ve öneriler sýralanmaktadýr Anahtar Kelimeler : Yoksulluk, Yetersiz Beslenme, Çocuklukta Kötü Beslenme
Abstract
I
n this article, the relation between malnutrition in childhood and poverty are discussed. For this aim, six basic questions are asked and answers are argued. These questions are below;
1. Which minerals and vitamins are affected on the child development? 2. How can remove mineral and vitamin deficiency? 3. What are the relations among the malnutrition and poverty? 4. What are reasons of malnutrition? 5. What are the consequences of the malnutrition? 6. What are we doing for preventing of the poverty? In this article, these questions were answered and some proposals are offered. Key Words: Poverty, Malnutrition, and Malnutrition in Childhood
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
319
Y
oksulluk bir insanýn kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarýný karþýlayacak asgari gelire sahip olmamasý durumudur. Yoksulluðun en önemli belirtisi kötü ev ortamýnda ve saðlýksýz çevre koþullarýnda yaþama, üstbaþýn kirli ve elbiselerin eski olmasý ve en önemlisi yetersiz ve kötü beslenmedir. Kötü ve yetersiz beslenme vücuda protein ve enerjinin az girmesi ve temel besin maddelerinin eksikliði sonucunda ortaya çýkan bir durumdur. Besin maddelerine ulaþamama, temiz suyun ve saðlýklý koþullarýn olmamasý ve annenin çocuk bakmadaki yetersizlikleri kötü beslenmenin temel nedenleridir. Yoksulluk farklý ölçütlere göre sýnýflandýrýlýp tanýmlanabilir. Günlük kazancý 2400 kalorilik besini satýn almaya yetmeyecek kadar az olanlar mutlak yoksul sayýlýrlar. Bu kalorilik besinin parasal karþýlýðý az geliþmiþ ülkelerde kiþi baþýna 1 dolar, Güney Amerika ülkeleri için 2 dolar, aralarýnda Türkiye’ nin de bulunduðu Orta Avrupa ülkeleri için 4 dolardýr. Bütün geliri günlük kalori ihtiyacýnýn yüzde 80 ‘ ini ancak karþýlayabilenler de “kronik yoksul” olarak nitelendirilmektedir (Deniz Feneri, Mart 2003, s : 20,22).
Amaç Bu bildirinin temel amacý yoksullukla, çocukluktaki yetersiz ve kötü beslenme arasýndaki karþýlýklý iliþkileri incelemektir. Bu amaçla aþaðýdaki sorularýn cevabý aranmýþtýr. 1. Çocuklukta hangi minerallerin ve vitaminlerin eksikliði kötü ve yetersiz beslenmeye yol açmakta ve geliþimi olumsuz etkilemektedir ? 2. Bu mineral ve vitaminlerin eksiklikleri nasýl giderilebilir ? 3. Çocukluktaki yetersiz ve kötü beslenme ile yoksulluk arasýndaki iliþkiler nelerdir ? 4. Çocukluktaki yetersiz ve kötü beslenmenin nedenleri nedir ? 5. Kötü ve yetersiz beslenmenin sonuçlarý nedir ? 6. Kötü ve yetersiz beslenmenin önlenmesi için neler yapýlmalýdýr ?
320 YOKSULLUK
Yöntem Bu bildirideki bilgiler ilgili literatür taramasýna dayalý olarak derlenmiþtir. Yukarýda belirtilen temel amaç doðrultusunda sýralanan sorular ilgili kaynaklar taranarak cevaplandýrýlmýþtýr. Bildiri hazýrlanýrken yararlanýlan temel baþvuru kaynaklarý UNICEF’ in her yýl yayýnladýðý dünya çocuklarýnýn durumu ile ilgili raporlardýr. Ayrýca konumuzu ilgilendiren kitap ve makaleler taranmýþ ve internet yolu ile yoksulluk konusundaki bazý makalelere ulaþýlmýþtýr.
Sonuç Çocuklukta Hangi Mineral Ve Vitaminlerin Eksiklikleri Kötü Ve Yetersiz Beslenmeye Yol Açmakta Ve Geliþimi Olumsuz Etkilemektedir ? Eksikliði kötü ve yetersiz beslenmeye yol açan ve geliþimi olumsuz etkileyen bazý mineral ve vitaminler ve sebep olduklarý olumsuzluklar aþaðýda belirtilmiþtir.
Ýyot : Ýyot insan vücudunda çok az bulunan ve normal büyüme ve geliþme için gerekli olan bir elementtir. Vücudumuzda 15 – 20 mg kadar bulunur ve beyin ve sinir sisteminin normal geliþmesi için çok önemlidir, (Haznedaroðlu, Mart 2003, s . 8). Ýyot yetersizliði bebeklerde ve çocuklardaki önelenebilir zihinsel geriliðin en önemli sebeblerindendir. Çocuklarda ve yetiþkinlerde iyot yetersizliði zekada 10 punalýk bir kayba neden olabilir. Ýyot eksikliði hamilelerin ölü doðum ve düþük yapma tehlikesi önemli ölçüde atmaktadýr. Anne rahmindeki aþýrý iyot eksikliði kritenizm olarak bilinen aðýr bir zeka geriliðine sebep olabilir, (UNICEF, Malnutrisyon, Özet Rapor, 1988, s . 2). Çocuk ve ergenlerdeki iyot yetersizliði, zihinsel yetersizliklere sebep olduðu için okul baþarýsýný da düþürmektedir. UNICEF ‘in Dünya Çocuklarýnýn Durumu 2003 raporunda (s. 91) ülkemizde 1997 – 2002 yýllarý arasýnda iyotlu tuz tüketen hanelerin yüzdesini 64 olarak bildirmektedir.
A Vitamini : Dünyada 100 milyon çocukta A Vitamini eksikliði vardýr. A vitamininin aþýrý derecede yoksunluðu kýsmi veya tam körlüðe yol açabilir. A vitamini yetersizliði çocuklarýn hastalýklara karþý direncini zayýflatmakta ve 5 yaþýn altýndaki ölümlerin dörtte birinin hazýrlayýcýsý olmaktadýr. Ýshale ve kýzamýða baðlý ölümlerin A vitamini takviyesi ile azalacaðý ayrýca A vitamini takviyesinin
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
321
gebe kadýnlarda ölüm riskini % 44 oranýnda azalttýðý bildirilmiþtir, ( UNICEF, Mikronutriyenler, 1988, s. 3). Ülkemizde A vitamini noksanlýðý bir halk saðlýðý sorunu oluþturmamaktadýr.
Demir : Vücuttaki demir eksikliði çocuklarýn öðrenme yeteneðini zayýflatmakta ve fiziki enerjisini ve hastalýklara karþý direnci azaltmaktadýr. Çoðunlukla kadýnlarda görülen demir eksikliði doðumda kanamalarý arttýran, mikrop kapma tehlikesi doðuran nedenlerden biridir. Çocuklarda görülen kancalý kurt, parazitler de demir eksikliðine, sebep olmaktadýr, (UNICEF, Mikronutriyenler, 1998, s. 4). Bebeklik ve erken çocukluktaki demir eksikliðine zekada 9 puanlýk eksikliklere yol açabilir. Dünyada çoðunlukla kadýn ve çocuk olmak üzere 2 milyardan çok insanda demir eksikliði vardýr. Dünya saðlýk örgütünün tahminine göre geliþmekte olan ülkelerdeki 4 yaþýn altýndaki çocuklarýn yüzde 51 ‘ i kansýzlýk çekmektedir, (UNICEF, Dünya Çocuklarýnýn Durumu, 1988, s. 15).
Çinko : Çinko normal büyüme ve geliþmeyi destekler, baðýþýklýk sisteminin sürdürülmesine yardýmcý olur. Çinkonun vücuttaki eksikliði mikrobik hastalýklara karþý direncin zayýflamasýna ve büyümede aksaklýklara sebep olmaktadýr, (UNICEF Mikronutriyenler, 1998, s. 5).
B Vitamini (Folat) : B vitamini eksikliði fetüste bozukluða yol açar. Alyuvarlarýn geliþmesine yardýmcý olan bir vitamindir. Erken doðum ve düþük doðum aðýrlýklý doðumlarýn bir sebebi de hamilelerdeki B vitamini eksikliðidir (UNICEF Mikronutriyenler, 1998, s. 6).
D Vitamini : D vitamini kandaki kalsiyum seviyesini ayarlayan bir vitamindir. D vitamini eksikliði, büyümekte olan kemiklerin kýkýrdaklarýnda kalsiyum birikmemesi sonucunda kemiklerde büyümenin yavaþlamasýna ve kemik kýrýlmalarýna sebep olur. Bu hastalýða raþitizm denmektedir. Sýk doðum yapan annelerde D vitamini eksikliði vardýr, (Özmert, 2003, s. 58).
Temel Mineral ve Vitaminlerin Eksikliði Nasýl Giderilir ? Vücuttaki iyot eksikliðini gidermenin en bilinen yolu sýk yenen besinlerin iyotla zenginleþtirilmesidir. Tuzun iyotlanmasý en sýk kullanýlan bir yoldur. Saðlýk Bakanlýðý Anne Çocuk Saðlýðý ve Aile Planlamasý Genel Müdürlüðü, UNICEF ‘ in iþbirliði ile 1994 yýlýnda “Ýyot Yetersizliði Hastalýklarýnýn Önlen-
322 YOKSULLUK
mesi ve Tuzun Ýyotlanmasý Programý” ný baþlatmýþtýr. Bu program ülkemizde kullanýlan yemeklik tuzlarýnýn tamamýnýn iyotlanmasýný ve 2005 yýlýna kadar çocuklarda görülen iyot yetersizliðine baðlý hastalýklarýn tamamýnýn, yetiþkinlerde görülen guatr gibi hastalýklarýn 1/3 oranýnda azaltýlmasýný amaçlamaktaydý, (Haznedaroðlu, 2003, s.8). Çocuk felcinin ve A vitamini yetersizlðinin ortadan kalkmasý için UNICEF geliþmekte olan ülkelerde kampanya baþlatmýþtýr. Bu kampanyada aðýzdan alýnan iki damla çocuk felci aþýsý bir kapsüldeki A vitamininden oluþmaktadýr. Bu aþýlamanýn maliyeti 2 dolardýr ve çocuklara 6 aylýk bir koruma saðlamaktadýr, (Hasina, 1999, s.9 – 11). Yiyeceklerin, özellikle yemeklik buðday ununun demirle takviyesi geliþmekte olan ülkelerde uygulanmaktadýr. Baðýrsak kurtlarýný düþürücü ilacýn maliyeti 3 senttir. Böylelikle baðýrsak kurdu enfeksiyonlarý ortadan kaldýrabilir. Bir çocuða bir yýl çinko takviyesi yapýlmasýnýn maliyeti 1 dolardýr. B vitamini eksikliði B vitamini tabletleri verilerek giderilebilir. B vitamini taþýyan besinlerin tüketilmesi önerilebilir. D vitamini yumurta sarýsý, süt tereyaðý ve hayvan karaciðerinde bulunmaktadýr. Güneþ ýþýðý D vitamininin ana kaynaðýdýr.
Çocukluktaki Yetersiz ve Kötü Beslenme Ýle Yoksulluðun Arasýndaki Ýliþkiler Nelerdir ? Kötü beslenme üretkenliði azaltmakta ekonomik büyümeyi yavaþlatmakta, saðlýða ve eðitime yapýlan yatýrýmlarý köretlmektedir, (UNICEF Malnutrisyon, Özet Rapor 1998, s. 4). Yetersiz beslenmenin, vitamin ve mineral eksikliklerinin doðurduðu ölümler, engellilikler ve üretkenlik kayýplarý az geliþmiþ ülkelerdeki GSMH ‘nin % 5 ‘inden fazlasýna mal olmaktadýr, (UNICEF Malnutrisyon, Özet Rapor 1998, s. 1). Yoksulluk besinlerin yetersizliðine, yorguunluk ve gerilime baðlý olarak annenin sütünün erkenden kesilmesine ve buna baðlý olarak bebeðin yetersiz beslenmesine sebep olmaktadýr. Beslenme yetersizliði vücudun savunma sistemini bozmakta ve ishal, zatüre gibi öldürücü hastalýklara zemin oluþturmaktadýr, (Hatun, 2002, s. 16). Yoksullukla kötü beslenme iki yönlüdür. Yoksulluk kötü beslenmenin hem nedeni hem de sonucudur. Yetersiz ve kötü beslenme bireylerin zihinsel ve bedensel geliþmelerini olumsuz etkilemekte, böylelikle yeterince üretken ve baþarýlý olamayan bireyler daha düþük ücretli iþlerde çalýþarak yoksul bir yaþam sürmektedirler. Yoksul kadýnlar hamile kaldýklarýnda da genellikle kötü
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
323
ve yetersiz beslenmekte, kendileri de zaten ortalamadan kýsa (bodur) ve ortalamadan zayýf (kavruk) olduklarýndan iyi beslenmemiþ, düþük aðýrlýklý çocuklar doðurmaktadýrlar. Bu çocuklar eðer yaþarsa ayný döngü devam etmektedir.
Kötü ve Yetersiz Beslenmenin Nedenleri Nedir ? Kötü ve yetersiz beslenmenin nedenlerinin neler olduðunun anlaþýlmasý, sorunla baþ edilmesi için neler yapýlmasý gerektiðinin belirlenmesi için önemlidir. Kötü ve yetersiz beslenmenin temel nedenleri aþaðýdaki gibi sýralanabilir. 1. Yeterli ve iyi beslenmenin nasýl olduðunun bireyler tarafýndan bilinmemesi. Bebekler, çocuklar, gençler ve yetiþkinler için gerekli olan beslenme biçiminin bilinmemesi kötü ve yetersiz beslenmenin temel nedenlerinden biridir. 2. Yeterli ve iyi beslenme için gerekli olan yiyeceðin satýn alýnmasý veya üretilmesi saðlýk ve temizlik kurallarýna uygun olarak piþirilmesi ve tüketilmesi ile ilgili süreçlerin bilinmemesi bir baþka kötü ve yetersiz beslenme nedenidir. 3. Yeterli ve iyi beslenmek için gerekli parasal imkanlardan yoksun olmak yetersiz ve kötü beslenmenin temel nedenlerindendir. 4. Bireylerin yeterli kalitede ve yeterli miktarda yiyeceðe, devamlý ulaþabilme imkanlarýna sahip olmamasý yetersiz beslenmenin nedenlerindendir. Ýhtiyaç duyulan yiyeceðe ulaþým, depolama ve satýn alma güçlükleri nedeni ile ulaþamama ülkemizde çok sýk rastlanan bir durum olmasa da, kýþ aylarýnda ulaþým güçlükleri nedeni ile taze sebze ve meyva gibi yiyeceklerin bazý ücra yerleþim yerlerine ulaþamadýðý bilinmektedir. 5. Halk saðlýðýný tehdit eden çevre koþullarý ve temiz içme suyuna sahip olamamak bulaþýcý hastalýklarýn kolayca yayýlmasýna sebep olmakta, hasta olan çocuk ve yetiþkinlerdeki iþtahsýzlýk kötü ve yetersiz beslenmenin sonuçlarýný daha da aðýrlaþtýrmaktadýr. Hastalýktan ve kronik açlýktan ortaya çýkan iþtahsýzlýk yetersiz beslenmenin temel nedenlerindendir.
Çocuklukta Yetersiz Beslenmenin Sonuçlarý Nedir ? Kötü ve yetersiz beslenmenin bir sonucu olarak ortaya çýkan bodurluk yani yaþýna göre akranlarýndan kýsa olmak ve kavrukluk yani yaþýna göre akranlarýndan düþük kilolu olmak yaþamda bazý güçlüklerle karþýlaþmaya da sebep olmaktadýr.
324 YOKSULLUK
Bodur çocuklar diðer akranlarýna göre eðitimden daha erken ayrýlmaktadýr. Düþük kilolu çocuklarýn bir sonraki yýlda ölme ihtimalleri, normal kilolu çocuklara göre 2 ile 8 kat fazladýr. Kendileri iyi beslenemeyen düþük kilolu kadýnlarýn bebekleri de büyük oranda düþük kilolu olacaktýr, (UNICEF, Malnutrisyon, Özet Rapor 1998, s. 3). Bodurluk ya da yaþa göre boy kýsalýðý genellikle anne karnýndaki kötü beslenmenin bir sonucu olarak baþlar. Düþük aðýrlýktaki doðumlarýn nedeni de hamilelelerin kötü beslenmesidir. Düþük aðýrlýktaki bebeklerin ilk bir yýl içinde ölme ihtimali, normal doðum aðýrlýðýndakilere göre daha yüksektir. Beslenme yetersizliði bebeklikte de devam ederse sýk hastalanmaya ve beyin geliþiminin yavaþlamasýna neden olur. Bodurluk çalýþma kapasitesini de düþürür. Bodur kadýnlar düþük aðýrlýklý doðumlar yaparlar. Bedensel olarak geliþmemiþ olduklarýndan bodur kadýnlar doðum zorluklarý yaþayabilir. Çocuklarýn doðumda ölme riski daha yüksekti, ( UNICEF, Uluslarýn Geliþmesi, 1999, s. 2). Kötü ve yetersiz beslenme dünyada her yýl olan 7 milyon çocuk ölümü ile iliþkilidir. Yeterli beslenememe ve belirli mineral ve vitamin noksanlýðý beynin büyüme ve geliþmesini aksatmaktadýr. Her yýl dünyadaki bütün canlý doðumlarýn %17 ‘si düþük doðum aðýrlýklý olarak doðmaktadýr. 2.5 kilodan az olarak doðan düþük doðum aðýrlýklý bebekler, diðer bebeklere göre daha çok ölüm tehlikesi ile karþý karþýyadýrlar. Diðer çocuklardan daha çok hastalanmakta, zihinsel bakýmdan geri kalma tehlikesine daha çok maruz kalmaktadýrlar, (UNICEF Malnutrisyon, Özet Rapor 1998, s. 1). UNICEF ’ in Dünya Çocuklarýnýn Durumu 2003 raporuna göre (s.91) 1995 – 2000 yýllarý arasýnda ülkemizde düþük oðum aðýrlýklý bebeklerin yüzdesi 15 ‘ dir. 1995 – 2001 yýllarý arasýnda 5 yaþýndan küçük çocuklardaki bodurluk oraný ise yüzde 16 olarak bildirilmektedir. Bodurluk köylerde, þehirlerden daha fazladýr. Ayný raporda 5 yaþýndan küçük çocuklardaki orta ve aþýrý derecede düþük aðýrlýklý çocuk oraný yüzde 8 ‘ dir. Bir yaþýn altýndaki ve beþ yaþýn altýndaki çocuk ölümleri bir ülkenin en önemli geliþim ölçütüdür. Bir yaþ altýndaki bin canlý doðumdaki bebek ölüm hýzý da 1960 ‘ da 163 iken 2001 yýlýnda 36 ‘ ya düþmüþtür. Türkiye 5 yaþ altýndaki çocuklarýn ölüm sýralamasýnda 79. sýradadýr. Doðumdan itibaren 5 yaþýna kadar 1000 canlý doðumda ölüm ihtimalini belirten bu sýralama, ülkelerin bulunduðu yeri göstermektedir.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
325
1960 yýlýnda her canlý bin çocuktan 219 ‘ u beþ yaþýna kadar ölürken bu sayý 2001 ‘ de 43 ‘ e gerilemiþtir. Bununla birlikte, Türkiye sýnýr komþularý ile karþýlaþtýrýldýðýnda beþ yaþýn altýndaki çocuklarýn ölüm sýralamasýnda Irak ve Azerbeycan dýþýndaki diðer komþu ülkelerden daha kötü durumdadýr. Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan, Ýran ve Suriye ‘ nin beþ yaþ altýndaki çocuklarýn ölüm oranlarý ülkemizin oranlarýndan daha iyidir. Süt çocukluðu döneminde bebeði olan yoksul annelerin sütleri yeterli olmadýðýnda protein deðeri olmayan niþasta ve ticari mamalarý kullanmalarý yaygýn bir uygulamadýr. Yoksul anneler süt çocukluðu döneminde inek sütünün bebek için zararlý olduðu düþüncesinden hareketle bebeðine inek sütü vermemektedir. Öte yandan kullandýðý ticari mamalarýn ve niþastanýn da bebekler için bir besin deðeri yoktur. Bu þekilde beslenen bebeklerin, gözlerindeki ýþýltý sönmekte, saçlarý dökülmekte ve beslenme yetersizliðinden geliþimsel geriliklerle karþý karþýya kalmaktadýrlar, (Hatun, Mayýs 2002, s.43). Uzun süren aðýr beslenme bozukluklarý olmadýkça bir çocuðun kendini toparlama ve iyileþme yolunda bir potansiyeli vardýr. Çocuðun saðlýðýnýn bozulmasý ve aþýrý olmayan ölçüde beslenme bozukluðu uygun beslenme saðlanarak giderilebilir, (Myers, 1996, s. 46). Bebek ölümlerinin yüksek olduðu ülkelerde yoksul bölgelerde mama ile beslenen bebeklerin, anne sütü ile beslenen bebeklere göre ishalden ölme tehlikesi 14 defa, zatürreden ölme tehlikesi 4 defa daha yüksektir. Türkiye ‘ de çocuk hastalýðý ve ölümlerinin önemli bir nedeni ishal hastalýðýnýn neden olduðu su kaybý ve bu yolla vücuttaki temel minerallerin kaybýdýr. Çocuklara verilen aðýzdan sývý tedavisi bu ölümleri büyük oranda azaltacaktýr, (Türkiye ‘ de Çocuklarýn Durumu, Nisan 2000, s. 4). Yoksulluk ve açlýðýn sosyal ve psikolojik etkileri de yýkýcýdýr. Mutsuzluk, huzursuzluk, yaþama sevinçlerinin azlýðý ve geleceðe yönelik karamsarlýk ve çaresizlik duygusu yoksullar arasýnda sýk rastlanan duygusal durumlardýr. Yoksulluðun oluþturduðu bu karamsar tablo, yoksullarda “ ne yaparsam yapayým bu kötü sonuç deðiþmeyecek “ yargýsýný pekiþtirir. Öðrenilmiþ çaresizlik duygusu diyebileceðimiz bu durum yoksul bireylerin yoksulluklarýndan kurtulma çabalarýný engeller, umutlarýný söndürür. Yüzyýllardýr devame eden yoksulluk, ülkemiz insanýnýn kanaatkarlýk, azla yetinmek, ve talepkar olmamak gibi özellikler kazanmasýný doðurmuþtur. Fakirlik adeta bir alt kültür oluþturmuþ ve bu kültür kurumlaþmýþtýr. Bu kültürün etkisini fakirliðin ve ezilmiþliðin yüceltildiði, zenginliðin ve rahatýn reddedildiði müzik, edebiyat ve sinema gibi sanat ürünlerinde bile görülebilir, (Türkeþ – Günay, s.1).
326 YOKSULLUK
Yoksulluk yoksullar arasýnda bir kader, bir yaþam biçimi olarak algýlanýrken, giderek zenginleþen en üst gelir grubundakilerin bir kýsmý ülkenin yoksul yaþayan en alttakilerle baðlarýný giderek koparmýþ ve bunun ülkemizin ana sorunu olduðunu unutmuþ görünmektedir. Oysa hastalýk, sakatlýk, doðal afetler, savaþlar ve ölüm gibi nedenler zenginleri de yoksullaþtýrabilir, (Aktan, 2002, s.2).
Tartýþma Her yýl geliþmekte olan ülkelerde önlenebilir nedenlere baðlý olarak 5 yaþýn altýnda 12 milyon çocuk ölmektedir. Bunun 7 milyonunun kötü ve yetersiz beslenmeden kaynaklandýðý bildirilmektedir, (UNICEF, Malnutrisyon, Özet Rapor, 1998, s.2). Dünya nüfusunun beþte birinden fazlasý günde 1 dolarýn altýnda bir gelirle yaþamak zorundadýr. Dünyadaki bu yoksul nüfus 1.2 milyar insandýr, (Özþahin ve Diðerleri, 2002, s.14). Ýnsanlýðýn en zengin beþte birlik kesimi, en yoksul beþte birlik kesiminden yaklaþýk 82 misli daha fazla gelire sahiptir. En zengin beþte birlik kesim dünyadaki kaynaklarýn % 86 ‘ sýný tüketmektedirler, (UNICEF, Uluslarýn Geliþmesi, 1999, s.2). Ülkemizde günde 1 dolarla geçinen nüfus % 2.4, 2 dolarla geçinen nüfus % 18 oranýndadýr. Buna göre Türkiye ‘ de mutlak yoksul insanlarýn sayýsý yaklaþýk 13.800.000 ‘ dür, (Deniz Feneri Dergisi, s.22). 1992 yýlýnda uygulanmaya baþlanan yeþil kartý alanlarýn sayýsý Mart 2002 ‘ de 11.854.216 kiþiye ulaþmýþtýr, (Özþahin ve Diðerleri, 2002, s.35). Türkiye’ de 2000 yýlýnda saðlýklý içme suyuna ulaþabilen nüfusun yüzdesi, UNICEF’ in raporlarýna göre % 82 ‘ dir. Baþka bir deyiþle nüfusun % 18 ‘ i saðlýklý ve temiz içme suyuna ulaþamamaktadýr. Bu yaklaþýk 12 milyon insanýn saðlýklý suya ulaþamamasý anlamýna gelir. Bu nüfusun % 19 ‘ u þehirlerde, % 14 ‘ ü köylerde yaþamaktadýr. Ülkemizdeki insanlarýn % 10 ‘ u yeterli saðlýklý çevre koþullarýna sahip deðildir. Þehir nüfusunun % 3’ ünün, köy nüfusunun % 30 ‘ unun yeterli saðlýklý çevreye ve halk saðlýðý imkanlarýna sahip olmadýðý bildirilmektedir, (UNICEF, Dünya Çocuklarýnýn Durumu, 2003, s. 95). Ülkemizde 2001 yýlý itibariyle 67.632.000 kiþi yaþamaktaydý. Ayný yýl yýllýk doðum sayýsý 1.424.000 olarak bildirilmiþtir. Buna göre ülkemizdeki kaba nüfus artýþý % 2.1 ‘ dir. 18 yaþýn altýndaki nüfus 24.038.000, 5 yaþýn altýndaki nüfus 7.021.000 ‘ dir. Yýllýk nüfus artýþý 1970 – 1990 yýllarý arasýnda % 2.3 iken, 1990 – 2001 arasýnda bu oran % 1.7 ‘ ye gerilemiþtir. Doðumdan son-
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
327
ra ortalama yaþam beklentisi 1970 ‘ lerde 56 iken, 2001 yýlýnda 70 ‘ e yükselmiþtir. Bununla birlikte ülkemizde kiþi baþýna düþen gelirde belirgin bir artýþ saðlanamamýþtýr. Ülkemizdeki yatýrýmlarýn üretime yönelik olmasý, yatýrýmlara harcanacak kaynaklarýn yolsuzluk yolu ile heba edilmesi, ve benzeri nedenler halkýn önemli bir kýsmýnýn giderek yoksullaþmasýna sebep olmuþtur. Türkiye ‘de yoksulluk ve yetersiz beslenme yüzünden çocuk ölümleri artmakta, gýdasýzlýktan, halsiz kalan insanlar yeterince çalýþamamakta, bu yüzden ekonomik geliþme yavaþlamakta, yoksullar daha da yoksullaþmaktadýr. Ülkemizde devletin yoksullarla savaþmak için ayýrdýðý kaynaklarýn toplamý, GSMH ‘ nýn en çok % 1.7 ‘ sini oluþturmaktadýr. Ulusal bütçeden eðitim ve saðlýða ayrýlan pay arttýrýlamamýþtýr.Askeri harcamalar bütçede hala en büyük harcama kalemidir. Askeri harcamalarýn eðitim ve saðlýk harcamalarýna oraný geliþmiþ ülkelerde yüzde 55, geliþmekte olan ülkelerde yüzde 104 iken, bu oran Türkiye ‘de yüzde 188 ‘ dir, (Özþahin ve Diðerleri, 2002, s. 16, 28). Baþka bir ifade ile ulusal bütçede eðitim ve saðlýða harcanan bütçenin toplamýnýn yaklaþýk iki katý milli savunmaya gitmektedir.
Öneriler Kötü ve yetersiz beslenmenin önlenmesi için neler yapýlmalýdýr ? Yoksulluða neden olan kötü ve yetersiz beslenmenin önlenmesi için ülkemizde gerçekleþtirilebilecek öneriler aþaðýda sýralanmýþtýr. 1. Yoksul hamile kadýnlarýn gebelik ve emzirme dönemlerinde izlenmesi ve yeterli beslenemeyen hamile kadýnlarýn besleyici deðeri yüksek besinlerden daha çok almalarý için Anne ve Çocuk Saðlýðý Merkezlerinin ve ilgili diðer kuruluþlarýn yardýmlarý gerekir. Öncelikle bu bebeklere ve annelerine özel bakým ve beslenme desteðinin saðlanmasý son derece önemlidir. Anne sütü ile beslenme, bebeklerin saðlýklý büyümeleri için elzemdir. Annelerin kötü ve yetersiz beslendiði durumlarda annenin sütü azalmakta veya kesilmektedir. Bu durumda çocuðun yetersiz emzirilmesi bebeðin saðlýðýný da tehdit etmektedir. Anne sütü ile emzirilme, emzirilmeyenlere göre zekada geliþmeye de sebeptir. Anne sütü ile emzirilen çocuklarýn zekalarý, diðerlerine göre yaklaþýk 8 puan yüksek olmaktadýr, (UNICEF, Malnutrisyon Utancý, 1998, s.1).
328 YOKSULLUK
2.
3.
4.
5.
Beslenme güçlüðü çeken ve kötü beslenen hamile kadýnlara besin desteði yapýlmasýnýn yanýnda, saðlýk hizmeti sunulmasý, aþýrý çalýþmak ve yorulmaktan kaçýnmalarýnýn saðlanmasý gerekmektedir. Genel bütçeden yapýlacak kýsýntý ve tasarruflarla sosyal yardýmlara ayrýlan fonlar yükseltilmeli, Sivil Toplum Örgütleri sosyal yardýmlar için mali olarak desteklenmelidir. Anne ve çocuk beslenmesinin daha iyi hale getirilmesi yetiþkin eðitiminin yaygýnlaþtýrýlmasýna ve okur – yazarlýk oranýnýn yükseltilmesine de baðlýdýr. Ülkemizde 2000 yýlýnda kadýnlar arasýndaki okumaz – yazmazlýk oraný % 23 iken erkeklerde bu oran % 6 olarak gösterilmektedir. Kadýnlarýn okur – yazarlýk oranlarýný yükseltmek için acil önlemler alýnmalýdýr. Yoksulluðun azaltýlmasýnýn temel çaresi üretimi arttýrmaktýr. Üretimin arttýrýlmasý için ilk, orta ve yüksek öðretimdeki ve yaygýn öðretimdeki öðrenciler baþta olmak üzere ülkedeki herkesin insanlarýn üretim yapmak için eðitildiklerinin öðretilmesi gerekir. Ýnsan yetiþtirmenin temel amaçlarýndan biri mal veya hizmet üretebilmesidir. Ülke kaynaklarýnýn adil bölüþümü, asgari ücretten vergi alýnmamasý, az geliþmiþ bölgelerde kalkýnma hamlelerinin baþlatýlmasý ve hepsinden önemlisi yolsuzluklarýn önlenmesi ülke yöneticilerinin esas görevidir. Türkiye yolsuzlukta Çin, Rusya ve Endonezya’ dan sonra dünyada dördüncü ülke olma (Evlice, s.1) utancýndan kurtulmalýdýr.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
329
Kaynaklar Aktan, Coþkun, C. (Ed.) Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara : Hak – Ýþ Konfederasyonu Yayýnlarý, 2002 Deniz Feneri Dergisi, Yýl : 1, Sayý : 2, Mart, 2003 Evlice, Yunus Emre. Yoksulluk ve Yolsuzluklarýn Ýnsan Saðlýðý Üzerindeki Etkileri http://www.turkishkids.com/yoksulluk ve yolsuzluklarýn-%Ddnsa.htm. Hasina, Sheikh. Paha Biçilmez Bir Miras Uluslarýn Geliþmesi, Ankara : UNICEF Raporu, 1999. Hatun, Þükrü. Yoksul Evlerin Bebekleri, Çoluk Çocuk Dergisi, Mayýs 2002, s. 14 Hatun, Þükrü. Çocuk Haklarý Sözleþmesinin 13. Yýlýnda Yoksulluk ve Çocuklar Üzerine Etkileri. Ankara : Türk Tabipler Birliði, Kasým 2002. Haznedaroðlu, Dilek. Ýyot Yetersizliði Hastalýklarý ve Tuzun Ýyotlanmasý. Çoluk Çocuk Dergisi, Sayý : 14 Myers, Robert. Hayatta Kalan Oniki, Ýstanbul : Anne Çocuk Eðitim Vakfý, 1996 Özþahin, Þ. ve Diðerleri. Yoksulluðu Yenmek Ýçin Acil Plan. Ankara : Sosyal Demokrat Halk Partisi, Yayýnlanmamýþ Rapor, 1 Kasým, 2002 Özmert, Elif. D Vitamini Eksikliði. Çoluk Çocuk Dergisi, Sayý : 14 Türkeþ – Günay Umay. http://www.egemenlikulusundur.net / ustat/tarkul/umay tukes - gunay - yoksulluk 310501.htm. Türkiye’de Çocuklarýn Durumu, Ön Rapor. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, UNICEF, Nisan 2000, Ankara. UNICEF, Dünya Çocuklarýnýn Durumu, 1998, Ankara : Unicef, 1998. UNICEF, Uluslarýn Geliþmesi, 1999. Unicef Raporu UNICEF, Dünya Çocuklarýnýn Durumu, 2003, Ankara : Unicef, 2003 UNICEF, Malnutrisyon : Nedenler, Sonuçlar ve Çözümler. Dünya Çocuklarýnýn Durumu Özet Raporu, 1998, Unicef. UNICEF, Malnutrisyon Utancýnýn Özet Dökümü, Dünya Çocuklarýnýn Durumu 1998, Ayný Rapor. UNICEF, Mikronutriyenler : Dünya Çocuklarýnýn Durumu 1998, Ayrý Rapor.
330 YOKSULLUK
Küreselleþtirmenin Acýmasýz, Bilinçli Silahý: “Yoksullaþtýrma” ve Halk Saðlýðý Ahmet Saltýk Prof. Dr., Trakya Üniversitesi Týp Fakültesi Halk Saðlýðý Anabilim Dalý Baþkaný e-posta:
[email protected],
[email protected]
Öz
Y
oksulluk 3. binyýlda yakýcý sorunlarýnýn baþýnda. 3 milyar insanýn günlük geliri 2 dolarýn altýnda; yoksullar! Durum 40 yýldýr giderek eþitsizleþmekte. Küresel gelirin %86’sýný, en varsýl 1/5 alýyor. Chossudovsky’ye göre, “Küreselleþme”yle aslýnda “Yoksulluk Küreselleþtirilmekte!” DTÖ, IMF, DB’nýn sömürüsü, Yeni Dünya Düzeni dayatmasý-aldatmacasýyla, post-modern yöntemlerle sürdürülmekte. Olaðanüstü tekelleþen uluslararasý sermaye (=Elit) tek dünya devleti kuruyor. Stiglitz’e göre; ulus devletler parasal oyunlarla çökertilerek savaþsýz, elegeçirilerip yeniden sömürgeleþtiriliyor. Easterly, DB verileriyle Stiglitz’i doðrulamakta. Gates’le, Soros, “..Küreselleþme.. yoksullar için hiç yürümüyor..” kanýsýnda. Belli çevreler, ýsmarlama makalelerle, iyileþme saðlandýðý(?!)yanýltýcý çabalarýnda. Saklanan, varsýl-yoksul ayrýmýnýn giderek büyümesi. Yeni Dünya Düzeni’nin tüllenen yoksullaþtýrma senaryosunda, mýzrak çuvala sýðmýyor. Saðlýk, güvenlik, eðitim, adalet.. temel devlet görevleri, insan haklarý yürütülememekte. DSÖ, FAO (Açlýðýn), ILO ürkütücü raporlar yayýnlýyor. ÇUÞ’in kýskaçýndan sýyrýlma yolunu, Chossudovsky önermekte : Direniþin Küreselleþtirilmesi! Türkiye fazlasýyla etkileniyor, nüfusun %38’inin geliri günde 1.5 $’dan az; G.Doðu, Doðu baþta. Atatürk’ün Halkçý Devletini uygulamaktan baþka çýkýþ yok. Anahtar sözcükler : Küreselleþme, Yeni Dünya Düzeni, Yoksulluk, Postmodern, Halkçý Devlet, Atatürk, Türkiye
Abstract
G
lobal Poverty is most burning problem of 3rd Millenium. Daily income of 3 million people is less than 2$s. Turkey gets her share excessively, 38%of Turkey’s daily income of less than 1.5$. National income distribution’s getting worse. 86% of global income goes to top 1/5th. Hunger’s a prevailing disaster. Chossudovsky argues Globalization hides extraordinary robbery. Imperial exploitation is under conduction via post-modern(!?) ways by the “Elite”’s New World Order, transforming developing countries to colonies again. At this breaking line, Global actors responsible for un-acceptable global impoverishment try to give a falsifying image as if they were in serious efforts to cure this critical problem. Upgrading the resistance against impoverishment to global level seems to be most effective instrument while Turkey’s one of very tragic victims of this collapsing operation. We’d hardly stick to rules of Kemalist Revolution. We consider a new international body which will replace the UN in future.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
331
Key words : Globalisation-being globalised, New World Order, Poverty-Impoverishment, Post-modern(ity), Nation State, Atatürk, Turkey
Giriþ
Y
oksulluk.. anamalcý toplumsal düzenlerin onulmaz yarasý. Ýnsanlýðýn kadim, yakýcý sorunu. Ünlü Fransýz yazar Victor Hügo’nun görkemli yapýtý “Sefiller”, 18. yy’ýn 2. yarýsýnda büyük Fransýz Devrimi’ ne giden yolda toplumsal bilinci ýþýtmada ne denli can alýcý bir rol üstlendiði hala belleklerde. Ýlginç ve çarpýcý olan ise, tarihe akan zaman dilimleri ile yatay ve dikey eksenlerde giderek boyutlanan bir sorunsal. Yatay eksende her geçen gün daha çok sayýda insaný pençesine düþürüyor. Dikey eksende ise derece olarak büsbütün derinleþen bir yoksullukla yüzyüzeyiz.. Sanýrýz Prof. M. Chossudovsky’ nin betimlemesi son derece yerinde : Yoksulluðun Küreselleþmesi! BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ýn verileriyle küresel nüfusun neredeyse yarýsý olan 3 milyar insan, günde 2 $’dan az bir gelirle geçinmek zorunda. Dünya Bankasý (DB) kaynaklarýna göre bu rakam göreli yoksulluk sýnýrý. Bunlarýn 1.2 milyonu ise, 1 $ / gün gibi bir gelirle (!), deyim yerinde ise “sürünmekte”! Kabaca her 5 insandan 1’i mutlak yoksul! Geriye dönük deðerlendirmelerle, Yoksulluk 2 düzlemde de giderek ürkütücü hatta dehþet verici boyutlar kazanmakta. Bu verilerden kalkarak yapýlan kestirimlere göre (trend çözümlemeleri), sorunun zamanla daha da aðýrlaþacaðý çýkarsanmakta. DB, BM Kalkýnma Programý (BMKP, UNDP), IMF, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi uluslar arasý sermayenin su götürmez sözcüleri olan kurumlarýn raporlarýnda, kaynaklarýnda, kimi uzmanlarýnýn (?) irdelemelerinde “sorunun karmaþýk ve çok etmenli” olduðu kararlýlýkla ve hep bir aðýzdan iþlenegeliyor. Böylece, Chossudovsky ’nin deðerlendirmesiyle, “olaðanüstü bir küresel soygun”u maskelemek üzere Küreselleþ-tir-me süreçleri tüm dünyaya belli merkezler eliyle dayatýlýyor.
332 YOKSULLUK
Oysa sorun çok yalýn : Kapitalist emperyalizm, yepyeni (!) yöntemlerle sömürgeciliðini sürdürüyor. Çýplak gerçeðin elbet ustaca örtülmesi gerek. Bir yýðýn ýsmarlama tez, rapor, makale vs. ile gerçeðin algýlanmasýnýn engellenmesi yaþamsal önemde Yeni Dünya Düzencileri için de. Týpký dünkü gibi. Halbuki Küresel gelir 30 trilyon $’ý aþmýþ durumda. Dünyalý baþýna 5 bin $ düþüyor kuramsal olarak eþitlikçi-adil paylaþýldýðýnda ve gezegenimizin tüm konuklarýna gönenç saðlayabilecek bir servet bu. Ne var ki, Yoksullaþ-týr-ma bilinçli ve acýmasýz bir silah olarak artan dozda kullanýlmakta. Çünkü uluslararasý sermaye bir imparatorluk gücüne ulaþtý ve siyasallaþýyor; dünyayý istiyor bir baþka deyimle. Susan George’un deyimiyle Küreselleþme = Dünya Bankasý Ýmparatorluðu, “taþtan kan çýkarma”; Alain Minc’in adlandýrmasýyla “Ortaçaða dönüþ!” pahasýna da olsa gerçekleþtirilecek. Hedef Tek Dünya Devleti! Ulus Devletlerin yoksullaþtýrýlarak ekonomilerinin çökertilmesi ve bu yolla ele geçirilerek Sermaye Ýmparatorluðu’na baðlanmasý, Elit’in kesin buyruðu ve hedefi! Önce terminolojiyi düzelterek baþlamak gerek : Yoksulluk ya da Yoksullaþma deðil! Olup biten kendiliðinden mi ki? Özenle gizlenen bir öznesi var. O yüzden, çok kritik bir “týr” hecesinin gerektiði yere konmasý zorunlu : YOKSULLAÞ-TIR-MA! Buradan iþe koyulmalý ki büyü bozulabilsin..
3. Binyýl Türkiye’sinden Kesitler... DPT Raporu : 25 milyon kiþi yoksul! 66 milyon nüfuslu Türkiye’de, 25 milyon insan, ayda 60 milyon TL ile geçin(em)iyor. Kiþi baþýna günde 1 dolarlýk gelir ölçü alýndýðýnda nüfusun %15’inin, 1.5 dolar ölçü alýndýðýnda %38’inin y o k s u l olduðu belirlendi! Özellikle Güneydoðu, Doðu Anadolu Bölgeleri yoksullukta baþý çekiyor. IMF ile nereye geldik?? • 1999’dan bu yana 27.6 milyar $ kredi = borç aldýk. • Bunun 7.3 milyar $’ýný ödedik, 20.225 milyar $ borçluyuz. • Ýç borçlar 1999’da 23 katrilyon TL iken 2003 Nisan’da 160 katrilyon TL oldu! Ulusal gelirdeki payý % 29’dan % 55’e yükseldi! Oysa sýký rejimle borç ödüyoruz! • Reel faizler 4 yýldýr düþmüyor!?..
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
333
• Ortalama borç vadesi 16 aydan 9 aya düþtü! • Dýþ borç ödeme kapasitemiz daha da azaldý : Vergiler borç faizine bile yetmiyor! • 2003’te 73.5 milyar dolar borç ödeyeceðiz.. (Baþbakan Recep Tayip Erdoðan, Mayýs 2003) Oysa 2003 bütçesi toplam 147 katrilyon TL. Bunun 1/3’ü yeni borçlanma. Dolar kuru 2003 için Ortalama 1.5 milyon TL alýnýrsa, 73.5 milyar dolar borç yaklaþýk 110 katrilyon TL yapýyor. Yani tüm bütçe gelirleri bile salt borç ödemeye yetmiyor. Sonuç, giderek daha çok yoksullaþ-týr-ma! 240 milyar $’a týrmanan borçlar (Mayýs 2003, 107.5 milyar $’ý iç borç ve bu yýl beklenen ulusal gelirin 1.2 katý!).. DB eski baþ ekonomisti ve baþkan yardýmcýsý, STIGLITZ’in** uyarýlarý : • IMF Yoksullaþtýrýr ! • IMF, krizdeki ülkelere, sosyal ayrýmlarýný gözetmeksizin standart reçeteler yazýyor! • Bu reçeteler, geliþmekte olan ülkeleri daha da yoksullaþtýrýyor. Bunun en son örneði Arjantin..
Küresel Yoksulluk: Yazgý mý, Kurgu mu?? En Temel Sorunsal.. 358 Milyarder = 2.5 Milyar Ýnsan! BM Kalkýnma Programý (UNDP) verilerine göre; 1996’da, 358 adet dolar milyarderinin servetlerinin toplamý, yeryüzü nüfusunun en yoksul % 45’inin yýllýk gelirleri toplamýna eþit! 200 Elit = 2 Milyar Dünyalý! Yine BM Kalkýnma Programý (UNDP) verilerine göre; Dünyanýn en varlýklý 200 elitinin (seçkinin) serveti, 2 milyar yoksul insanýn gelirleri toplamýndan daha fazla = Küreselleþen Yoksulluk! BM Kalkýnma Programý verilerine göre; 3 kiþi = 48 ülke! 6-17 yaþ arasýnda 1.6 milyon çocuk yasa dýþý çalýþ(týrýlý)ýyor.. (Türk-Ýþ Raporu, 2002). Çaðdaþ köleler : Zonguldak Gelik’te, bir 23 Nisan gününde Kibar, Tuncay ve Çýnar Caymaz kardeþler, günlüðü 2 milyon TL’den kömür madenin-
**
2001 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi, ABD önceki baþkaný Bill Clinton’un Ekonomi Danýþmanlarý Konseyi Baþkaný (Ekonomi Bakaný), Prof. Dr.
334 YOKSULLUK
de kömür çýkartýyorlar! Okuldan madene hep koþarak gidiyorlar, çünkü geç kalana patron iþ vermiyor.. (Posta, 23 Nisan 2002) Oysa Anayasa’nýn 50 maddesi þöyle : “ Kimse, yaþýna, cinsiyetine ve gücüne uymayan iþlerde çalýþtýrýlamaz. Küçükler ve kadýnlar ile beden ve ruh saðlýðý yetersizliði olanlar, çalýþma koþullarý bakýmýndan özel olarak korunurlar..” Öte yandan, BM Genel Kurulu’nca 20 Kasým 1989’da kabul edilen “Çocuk Haklarý Sözleþmesi”ni Türkiye, 14 Eylül 1990’da imzalamýþ ve Sözleþme 09 Aralýk 1994‘te TBMM’ce onaylanmýþtýr. Çocuk Haklarý Sözleþmesi, 18 yaþýna deðin olan insanlarý çocuk olarak niteleyip onlarýn, YAÞAMA, KORUNMA, GELÝÞME ve KATILIM haklarýný güvence altýna almaktadýr : “ 18 yaþýna dek her insan çocuktur.. devlet tarafýndan korunmasý ve eðitilmesi gerekir. (BM Çocuk Haklarý Sözleþmesi md. 28) ” Küresel kýskaç, ülkelerin Anayasalarýný boþa çýkartmakta, Uluslar arasý hukuk metinlerinin de altýný oymakta.. Eylemli biçimde (de facto) kendi sömürü düzeninin hukukunu (!?) dayatmakta. Basýndan, ibret verici kimi alýntýlar… 167 kiþinin alýnacaðý iþe 47 500 baþvuru yapýldýðýný ürkerek izliyoruz.. (Gözcü, 23.05.02). 200 kiþinin alýnacaðý Polis Okuluna 72 719 öðrenci (8. sýnýf) baþvurdu! (Gözcü, 07.06.02) Çok iyi bilindiði üzere iþsizlik, yoksulluðu doðuran en temel nedenlerden biri.. Çeþme Sheraton Oteli, yýlbaþý gecesi seçkin konuklarýna altýn tozlu istakoz çorbasý ikram edecek.. Bir kasede 0.3 gm altýn tozu var ve fiyatý 12 milyon TL. Yani, o tarihteki net asgari ücretin günlük tutarýnýn tam 2 katýna yalnýzca 1 tas çorba! Çok özel, altýn tozu serpilmiþ.. (Gözcü, 24.12.02) “Okula gidecek 8 yaþýndaki oðlu Can’a önlük alamayan baba, kendini asarak intihar etti.. 2. sýnýf öðrencisi olan küçük yavru, babasýnýn kendisine önlük ve kitapdefter alamadýðý için
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
335
canýna kýydýðýný biliyor ve ben babamý isterim diye gözyaþý döküyor..” (Cumhuriyet, 18.09.02). Erzincan Devlet Hastanesi’nde erken doðum yapan ve Yeþil Kartý olmayan Sevgül Yýldýz, 300 milyonluk faturayý ödeyemeyince çareyi hastaneden kaçmakta buldu! (Radikal, 24.12.02) Þanlýurfa / Siverek, Aþaðý Karabahçe köyü.. Çocuklar okullarýna eþek sýrtýnda gidiyorlar. Defterlerinin yanýnda bir de tezek var.. : Defter, tezek ve eþek! (Güneþ, 27.05.03) Odun taþýmalý eðitim.. Burasý Antalya.. (Gözcü, 27.12.02) “ Ýlköðretim her yurttaþ için zorunlu ve parasýzdýr.” (Anayasa md. 42).. Hiçe çýkarýlan anayasa.. Elazýð-Keban’da kimi vatandaþlar, öldürülen erkek kurdun cinsel organýný kesip, tuzlayýp kurutarak cüzdanlarýnda taþýyorlar. Berber Ali Bulut, “.. hep cüzdanýmda taþýyacaðým.” (Hürriyet, 13.01.02) Ýstanbul’dan umutla Antalya’ya gelen ve iþ bulamayan diþ hekimi ile elektronik mühendisi eþi, birlikte ölmek istedi! (Gözcü, 28.12.02) Anayasa md. 49 : Çalýþma herkesin hakký ve ödevidir. Devlet, çalýþanlarýn yaþam düzeyini yükseltmek, çalýþma yaþamýný geliþtirmek için çalýþanlarý korumak, çalýþmayý desteklemek ve i þ s i z l i ð i ö n l e m e y e elveriþli Ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli önlemleri alýr... * Küçültülerek ve borçlandýrýlarak eli kolu baðlanan devlet, en temel görevlerini bile yerine getiremiyor. Devlet olmaktan çýktý, baþkalaþtý.. Halktan topladýðý vergileri, kendisine vergi vermek yerine borç vermeyi yeðleyen bir avuç zengine salt faiz olarak yetiremeyen derecede acizleþtirilmiþ, deyim yerindeyse ele geçirilmiþ devlet.. Giderek halkýnýn gözünde saygýnlýðýný yitiren, ulus-devlet baðýnýn parçalanmasý sürecinde emperyalizmin çýkarlarýna bekçilikten öte iþlevi kalmayan devlet.. Açlýða isyan eden polis, karakolda canýna kýydý! Manisa Emniyet Müdürlüðü’nde görevli 14 yýllýk polis memuru Hamdi Ýnal, “Size iyi bakamadým.” diye not býrakarak, beylik tabancasýyla.. (Basýndan..) Devletin resmi rakamlarýna göre (DÝE Yoksulluk Raporu-2002), 70 milyonluk ülkede nüfusun % 43’ü (yaklaþýk 30 milyon kiþi) yoksul, halkýn % 15’i (yaklaþýk 10 milyon kiþi!) ise açlýk sýnýrýnýn altýnda!
336 YOKSULLUK
Kaðnýyla taþýnan kadýnýn ikizleri yaþatýlamadý.. Öküzlerin ve insanlarýn çektiði kaðnýyla daðlardan indirilip .. Aðrý Devlet Hastanesi’ne kaldýrýlan Raziye canýný zor kurtardý. (Gözcü, 24.12.02) Doðum yapan ve hastanede rehin kalan karýsýný kurtarmak için sakat çocuðunun protez bacaklarýný sattý! Samsun / Çarþamba Turgutlu köyünden iþsiz Hasan Güç, “Çaresizdim ve çocuðumun bacaklarýný aðlaya aðlaya satmak zorunda kaldým..” dedi. 8 yaþýndaki Emrah okula gidemiyor ve “Yine yürümek istiyorum..” diyor. (Gözcü, 29.12.02) Ýlk kez süt içince: Devlet, gereksinimi olan 1 milyon çocuða süt kampanyasý baþlattý. Ancak süt içen bazý çocuklar rahatsýz oluyor. Çünkü onlar ömürleri boyunca anne sütü dýþýnda hiç süt içmediler. Prof. Dr. Emel Sezin, çocuklarýn hiç sütle karþýlaþmayan küçük midelerinin laktozu (sütteki protein) sindiremediðini ve rahatsýzlýk yarattýðýný söylüyor.. (Milliyet, 24.04.02) Dünya Saðlýk Örgütü verilerine göre Türkiye’de halkýn çoðunluðu süt ve ürünlerini yetersiz tüketiyor. Türk halký günlük enerjisinin ortalama % 44’ünü salt ekmekten saðlýyor. (Gözcü, 24.11.02) Zonguldak’lý Cengiz Koçaklý, saðaltým (tedavi) aldýðý Ankara Numune Hastanesi’nde, 1.5 milyar TL tutan faturayý ödeyemediði için 5 gündür rehin tutuluyor.. Türkiye’nin en kalabalýk ailesi : 1 evde 88 kiþi! Muþ merkez Cevizlidere köyünde Süleyman Uygur’ un ailesi… (Gözcü, 01.08.02) Hastaya indirim yapan hekimlere ceza : Antalya Devlet Hastanesi’nde yoksul hastalara indirim uygulayan 3 baþhekim ile 10 yardýmcýsýndan 30 milyar TL ödemeleri isteniyor.. (Hürriyet, 12.02.01) Doktorlar protesto yürüyüþü yaptý : “Doktorum, geçinemiyorum..” ve “Banka kurtarmalara deðil, saðlýða ve eðitime bütçe..” pankartlarý talýndý..(Milliyet, 24.11.02) Antakya’lý, 90 yaþýndaki Hanifi Tolu : “Çöplük olmasa açýz evlat!” Güçlükle yürümesine karþýn her gün kendisinin ve eþinin karnýný doyurabilmek için sokak sokak dolaþarak çöplüklerden yiyecek topluyor! (Gözcü, 29.07.02) Aðla Arjantin… Arjantin’de tam gaz yaðma! (Akþam, 21.12.01) Arjantin’de açlýk ! Aç kalan yoksul halkýn, yaþamak için fare, kurbaða ve at eti yediði açýklandý (Gözcü, 07.06.02). Oysa 1960’larda Arjantin dünyanýn
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
337
en büyük 7 ekonomisinden biri iken, IMF ile girdiði Niyet Mektuplarý, 30 yýl içinde ülkeyi iflas ettirdi, yoksullaþtýrdý, en borçlu 7 ülkeden biri oldu. 80 yýl önce Cumhuriyet’in kuruluþunda 1 $ = 1 TL iken, ve 1923-38 arasýnda Atatürk’ün Cumhur-baþkanlýðý döneminde bu baðýntý (parite, eþitlik) bozulmazken, günümüze ancak 1.5 milyon TL 1 $ satýn alabiliyor! Çok acýdýr ki, TL, yeryüzünün en deðersiz paralarý arasýnda. Örn. 1 Zambiya Kvaça’sý = 361 TL, 1 Etyopya Birri’si = 198 bin TL, 1 Somali Þilin’i = 627 TL, 1 Sudan Dinarý = 6 349 TL! (Posta, 01.02.03). Örnekleri sayýsýz çoðaltmak kolayca olasý.. Bunlar, medyanýn önemli ölçüde büyük sermayenin güdümüne sokulmuþ olmasýna karþýn, artýk mýzraðýn çuvala sýðdýrýlamadýðý bir kesitte buzdaðýnýn ucu.. Kiþi baþýna düþen yýllýk gelirin 1500 dolarýn altýna indiði il sayýsý 36!. Seksen bir ilin 36’sý YOKSUL! (DÝE, 2001) Öte yandan, Türkiye’de 20 bin, dünyada 7.3 milyon kiþi $ milyoneri (M. Lynch Raporu) Peki, Türkiye neden bu denli derin ve yaygýn bir y o k s u l l u k içinde? Yoksulluk tan neden kurtulamýyoruz?? Neden artan bir hýzla yoksullaþ-týrýlý-yoruz??
Küreselleþme = Y o k s u l l u k mu ?? • Yanýt verilmesi zorunlu bir soru : TÜRK ÝNSANI, CUMHURÝYET’in 80. YILINDA, BU AÞAÐILAMAYI HAK EDECEK NE YAPTI ?? Dünya Saðlýk Örgütü 2001 Dünya Saðlýk Raporu’ndan kimi alýntýlar: • • • • •
Dünya nüfusunun ¼’ü ruhsal olarak rahatsýz! 450 milyon insan ruhsal açýdan sýkýntý içinde yaþýyor. Depresif bozukluklar dünyada 4. önemli hastalýk nedeni. Dünya genelinde her yýl 1 milyon insan intihar ediyor. Sürekli stres altýnda yaþama, tehlikeli koþullar, istismar, saðlýksýz ortamlar, G E L E C E K Ü M Ý D Ý N Ý N Y Ý T Ý R Ý L M E S Ý gibi nedenler, yoksullarýn daha çok ruhsal sorunlarla karþýlaþmasýna neden olmakta. • TÜTÜN kullanýmý bu yüzyýlda 1 milyar kiþiyi öldürecek ! T Ü R K Ý Y E U Ç U R U M U N KENARINDA.. • Türkiye, IMF’den en çok borç alan ülkedir.. • NATO üyesi ve 65 milyon nüfuslu Türkiye, siyasal ve ekonomik uçurumun kenarýnda.. • Türkiye’de siyasal ve ekonomik elit gelecekten çok korkuyor.. (The Observer, 1 Temmuz 2002)
338 YOKSULLUK
BM Ýnsancýl Geliþme Raporu-2002’den kimi alýntýlar : Üçüncü Dünya Ülkesi Olmaya Az Kaldý! • Türkiye, önceki yýla göre 3 basamak gerileyerek 85. oldu. • Yunanistan, Kýbrýs, Þili, Hýrvatistan, Küba, Malezya, Bulgaristan, Libya, Ermenistan.. önümüzdeki ülkelerden kimileri.. • Ancak Türkmenistan, Tunus, Ýran, Moldova, Bolivya.. gibi ülkeleri geçebiliyoruz.. • Türkiye, ulusal gelirinin % 2.2’si ile B. Arap Emirlikleri ile Ermenistan’dan sonra eðitime en az pay ayýran ülke. • % 4.9’a ulaþan askeri giderlerimiz ile S. Arabistan, Ürdün, Suriye, Yemen ve Umman’ýn ardýndan 6. sýradayýz.. BM Ýnsan Haklarý Komisyonu 2001 Raporu’ndan kimi çarpýcý alýntýlar : IMF reçetelerini, 20 yýldan beri uygulayan ülkelerde sosyal çöküþ hýzlanmýþ; kredi borçlarýný ödeme pahasýna, milyonlarca insanýn ekonomik, sosyal ve kültürel haklarý rafa kaldýrýlmýþ; Bu halklar yoksulluðun pençesine terk edilmiþtir!
IMF Politikalarý : Sosyal Çöküþün Reçeteleri!.. BU ACI DURUMA NEDEN ve NASIL SÜRÜKLENDÝK, DÜÞÜRÜLDÜK?? “Devlet Ekonomiden Elini Çeksin!” dayatmalarý.. OECD ülkelerinde devletin ekonomideki payý ortalama % 46. En düþük oran % 32.2 ile ABD’de, en yüksek oran ise % 58.5 ile Ýsviçre’de. En düþük oran Türkiye’de (% 23.9, OECD ve IMF web sitesi, 1998) ve hala Batýlý dostlarýmýzca (!) devletin büyüklüðü ve hantallýðýndan söz edilmekte.. “Batý’lý dostlar” geleneksel ikiyüzlülüklerini çekinmesiz sürdürmekteler. Keþke fark edilebilse?! DB eski baþ ekonomistlerinden Nobel Ekonomi ödüllü Stiglitz’in, IMF ve DB’ný deðerlendirmesi : (Cumhuriyet, 28.05.01) • Geliþmekte olan ülkeler önce dýþalýma (ithalata) baðýmlý kýlýnmýþ, dýþalým-dýþsatým makasý açýlmýþ ve bu ülkeler, dýþ ticaret açýðýyla “dýþ borç bataðý” na sürüklenmiþtir. • Ardýndan IMF, DB, Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) buyrumlarý (direktifleri) doðrultusunda ekonomilerini yönetmeye baþlamak zorunda býrakýlmýþlardýr.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
339
• Zamaný geldiðinde “Ülkenin maliye bakanýnýn eline bir yapýsal uyum programý tutuþturulur : Bu aslýnda; KAN EMÝCÝLERÝN ÝÞBAÞINA GEÇTÝÐÝ, BÝR ÖLÜM FERMANI dýr !” “ IMF’nin öðütleri sonucu Türk Lirasý periþan olmuþ, milyonun üstünde Türk iþsiz kalmýþ, açýlan krediler bunalýmý derinleþtirmiþtir. ” The Wall Street Journal, 16.01.02, Türkiye’yi Geliþigüzel Onarmak Stiglitz’e göre; • Liberalleþme programý, batýlý ülkelerce salt kendi çýkarlarý için organize edilmiþtir. • IMF, Dünya Bankasý ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO) gibi kuruluþlar; yoksul ülkelerin ‘katilleri’ dir! • IMF ve Dünya Bankasý gibi kuruluþlar tarafýndan yoksul ülkelere dikte ettirilen programlar, çaðdaþ savaþýn araçlarý’dýr! 3 Dünya Bankasý Eski Baþekonomistlerinden Easterly’nin deðerlendirmeleri: • “IMF ve DB’ndan 1960’tan bu yana kredi (=borç!) alan ve dayatýlan programlarý uygulayan hiçbir ülke ilerlememiþtir. • Aksine daha çok yoksullaþmýþ, tüm varsýllýklarýný, kurumlarýný yabancýlara kaptýrmýþ, köleleþmiþtir! • “IMF’ye kredi baðýmlýsý durumuna gelmiþ bütün ülkeler sonunda iflas edecek, eskisinden daha yoksul düþecek, ayný Arjantin’in durumu ile karþýlaþacaktýr.” “ Her 2 baþ ekonomist kara listeye alýnmýþ, haklarýnda disiplin soruþturmasý açýlmýþtýr. ABD Hazinesi ‘suskun kalmalarý’ için yoðun baský uygulamýþtýr. Bunlar da yetmeyince tüm unvanlarý ellerinden alýnarak aforoz edilmiþlerdir.. Dünya Bankasý baþ ekonomisti olunca insanda ister istemez ‘vicdan aðrýlarý’ mý baþ gösteriyor?!. Ýnsan olmanýn erdemini, en üst düzey ‘elit’ olmanýn dayanýlmaz çekiciliðine mi tercih edebiliyor? Bunun bedelini göze alabilecek kadar..” (Zileli, Ü)
Küreselleþ(tir)menin = Yoksullaþtýrmanýn Getirdikleri: • BMKP (UNDP) Raporlarýna göre, dünyanýn en varlýklý % 20’si (1/5’i) toplam küresel gelirin % 86’sýna el koymaktadýr.” En alttakiler ise % 1.4’ü ile yetinmek / sürünmek durumundadýr...
340 YOKSULLUK
• Küresel gelir daðýlýmý eþitsizliði, artýk kabul edilemez boyutlara ulaþmýþtýr. • Ve bu küresel soygun artarak sürmektedir! Chossudovsky, dünya genelinde bu verilere kapsamlý olarak yer vermekte; “ K ü r e s e l l e þ m e ” sürecinin, bu olaðanüstü küresel soygunun maskesi olduðunu kanýtlamaktadýr. (Yoksulluðun Küreselleþmesi, 1999) UNICEF 2001 yýllýðýnda yer verilen aþaðýdaki grafik, 40 yýldan bu yana hýzlandýrýlan küreselsoygun ve yoksullaþ-týr-ma sürecini çok çarpýcý biçimde sergilemektedir. En varsýl G-7’ler kiþi baþýna 10-11 bin $’dan 30 bin $ sýnýrýna ulaþýrken, sömürdükleri ülkeler yerlerinde saymýþ, aradaki, gelir farklarý, uçurum olarak nitelenebilecek derinliðe ulaþmýþtýr. Küreselleþme buna maskedir! 1960’lý yýllarýn baþlarýnda en varsýl ile en yoksul ülke arasýnda gelir farký 30 / 1 dolayýnda iken, günümüzde 80 / 1’e yükselmiþtir! UNICEF, DSÖ ile uyumlu biçimde saðlýðýn en temel belirteçlerinden birinin Yoksulluk olduðunu vurgulamaktadýr. Nobel ödüllü G. Mirdal’ýn sözleri çok öðreticidir : “Kötü saðlýk koþullarý ile yoksulluk arasýnda çok tehlikeli bir kýsýr döngü vardýr.” Yoksullar daha çok hastalanmakta, ardýndan daha da yoksullaþmaktadýr.. Bunu yeniden hastalanma izlemektedir BM Kalkýnma Ýçin Ýþbirliði Örgütü-UNCTAD Raporu’na göre (Eylül 1999) K ü r e s e l l e þ m e; Geliþmeyi engellemekte, gelir daðýlýmýný bozmakta ve yoksulluðu artýrmaktadýr..
Küreselleþmenin Getirdikleri.. • Kanada’lý ekonomi profesörü M. Chossudovsky, “ Yoksulluðun Küreselleþmesi ” adlý çalýþmasýnda, dünya genelinde bu verilere kapsamlý olarak yer vermekte; • “ K ü r e s e l l e þ m e ” sürecinin, bu olaðanüstü küresel soygunun maskesi olduðunu net sayýsal verilerle kanýtlamaktadýr.
K Ü R E S E L L E Þ M E’ye Maskeli Protesto.. • IMF’nin acý reçetelerini uygulamayan ülkelerde... Çin ve Hindistan gibi, gerçek ve sürdürülebilir” büyüme elde edilmiþtir. (28.04.02 The Guardian)
Sömürünün Uluslar Arasý Boyutlarý 1982-1990 arasýnda sekiz yýlda, yoksullardan varsýllara doðru, yalnýzca borç ödemeleri yoluyla,
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
341
2. Dünya Savaþý sonrasý dönemde Amerika’nýn Avrupa’ya yaptýðý Marshall yardýmlarýnýn 8 katý tutarýnda bir gelir aktarýlmýþtýr.
J. Tobin Vergisi Düþ mü ? Dünya servetinin yarýsýný elinde bulunduran 400 milyarderin % 4 oranýnda vergilendirilmesi olanaklý olsa, yeryüzündeki yoksulluk ve saðlýk sorunu kökünden çözülmüþ olabilecektir. DB ve IMF “REFORMLARI”nýn Ürküten Ýçyüzü.. • • • • •
“Reformlar” sömürgeciliði yeni biçimlerde sürdürüyor. Ulusal planlamayý engelliyor. Gerçek bir demokrasileþmeyi engelliyor. Halk yararýna programlarýn ayaðýný kaydýrýyor. Güç ve imtiyazýn çýkarlarý için, dünyanýn büyük çoðunluðunu acý ve umutsuzluða teslim ediyor. “ Bunlarýn hiçbiri kaçýnýlmaz, çaresiz þeyler deðil.. Kanada’lý Prof. Dr. Michel Chossudovsky’nin kitabýnýn (YOKSULLUÐUN KÜRESELLEÞMESÝ) saðladýðý anlayýþ, olaylarý tersine çevirecek mücadeleye doðru önemli bir adýmdýr : DÝRENÝÞÝN KÜRESELLEÞTÝRÝLMESÝ!.. ” (Prof. Dr. Noam CHOMSKY, ABD, Yoksulluðun Küreselleþmesi, kitabýna sonsöz, 1999)
Özelleþtirme Talanýnýn Ýdeolojik Ýçyüzü Stiglitz’e göre ABD Hazinesi’nin özelleþtirme konusundaki görüþü þöyle : • “ Rusya’da satýþlar çok güzeldi ve B. Yeltsin’in yeniden seçilmesi istendi. Bunun hileli bir seçim olup olmadýðý ise o noktada hiç önemli deðildi. Ýþin acý yaný, tüm bunlarýn sonu, Rusya’nýn endüstriyel varlýklarýnýn ABD destekli Rus oligarþilerinin (=bir avuç gayrý milli sermayedar) eline geçmesi oldu. Böylece Rusya’nýn ulusal geliri yarý yarýya azaldý.. ” (YOKSULLAÞTI!) Yorumsuz olarak okuyucunun dikkatine getirilmektedir. Son derece net (ABD Hazine Bakanlýðý’nca yalanlanamayan!) bir belge ile, özelleþtirmenin ekonomik gerekler (rasyoneller) temelinde deðil; yoksullaþtýrma amaçlý bir ideolojik talan aracý olarak dayatýldýðý ortaya konmaktadýr. Ýnsan gereksinimlerinin karþýlanmasýnýn, piyasanýn acýmasýz güçlerine terk edilmesiyle öncelikle çöken sektörlerin baþýnda saðlýk gelmekte. Bu yüzdendir ki her yýl 17 milyon insan ishal, sýtma veya verem gibi týpça sa*
Bu rakam giderek büyüyor.. 1980 baþlarýndan bu yana ödenen borç faizi 220 milyar dolara týrmanmýþ durumda!
342 YOKSULLUK
ðaltýmý olanaklý olan, ateþli ve paraziter hastalýklara yakalandýðý için ölmektedir. Chossudovsky’nin, IMF-DB Reformlarýnýn içyüzünü açýkladýðý Yoksulluðun Küreselleþmesi adlý yapýtýnda, “IMF Elit’in ciddi bir borç tahsil aracý olmasýna karþýn, bu, güya çok uluslu yapýsýyla maske görevi görmektedir. IMF’nin operasyon yaptýðý her ülkede mutlaka ekonomik çöküntü olmuþ ve yýkýmlar (felaketler) birbiri arkasýndan sökün etmiþtir...” saptamasýna yer verilmektedir. Son 11 yýlda (1990-2001) ÝÇ BORÇ FAÝZÝ’ne ödenen 190 Milyar Dolar ile neler yapýlabilirdi ?* • 190 bin adet Temel Eðitim Okulu yapýlabilirdi.. • 35 bin adet Tam Donanýmlý Dispanser yapýlabilirdi.. • 65 adet Ereðli Demir Çelik veya Aliaða Petro-Kimya Entegre Tesisi kurulabilirdi... • 60 bin kilometre ( Edirne’den Hakkari’ye 15 kez ulaþabilecek uzunlukta) 1. sýnýf otoyol... • 40 milyon öðrenciye, 5’er yýl süre ile, her ay, enaz ücret düzeyinde karþýlýksýz burs... OYSA bu paralar, bir avuç yerli ve ortaklarý yabancý rantiyeye devlet eliyle aktarýldý.. Devletin tanýmý ve iþlevi bu mu? Bir mali mafyanýn devleti ele geçirdiði ileri sürülebilir mi?
Merkez Bankasý IMF Kýskacýnda! • 3 Nisan 2002’de IMF’ye verilen 18. Niyet Mektubu ile (10 sayfa, 109 madde); • Merkez Bankasý (MB) adeta IMF’nin bir (yan) kuruluþu durumuna indirgendi. • Baðýmsýz Cumhuriyet’in ana simgelerinden MB, IMF’nin istediði yeni görevleri üstlendi. • MB, IMF’ye verdiði bilgilerin doðru olup olmadýðýnýn yabancý kuruluþlarca denetlenmesi yükümü altýna sokuldu. MB’nýn iç denetiminin nasýl yapýlacaðý bile, dikte ettirildi. Yýl 1922 – “Açýktýr ki, dünya 50 veya 60 baðýmsýz devlete bölünmüþ olarak kaldýðý sürece insanlýk için barýþ ve refah olmayacak. ve yine açýk olarak, eðer her milletin kendini güvene almak için giriþmekte olduðu diplomatik mücadeleyi bitirecek bir uluslararasý sistem oluþturulmazsa, geri kalmýþ
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
343
insanlarýn medenileþmesinde ve kendi kendilerini yönetmeleri konusunda süreklilik gösteren bir ilerleme olmayacak. Bugünün gerçek sorunu, bir dünya devleti sorunudur.” Dikkat; Yýl 1922! Yýl 1944 : Elit’in örgütü CFR’nin yayýnladýðý, “Amerikan Kamuoyu ve Savaþ Sonrasý Güvenlik” baþlýklý çalýþmadan bir alýntý : (Amerikan) “Kamuoyuna egemen olan baðýmsýzlýk fetiþizmi o denli güçlü ki, devlet üstü bir organizasyona benzer bir þeye bile Amerika’nýn üye olmasý için, halkýn olurunu almak çok zayýf bir olasýlýk olarak gözüküyor. Bu konuda, halkýn eðitimi için kullanýlacak yönteme (medya!) çok iþ düþmektedir.” Yýl 1947: CFR’nin iki üyesi, amacý BM çatýsý altýnda bir dünya hükümeti oluþturmak olan, Birleþmiþ Dünya Federasyoncularýný kurarlar. Bu kuruculardan biri olan banker James Warburg, 1950’de ABD Senatosu’nda yaptýðý bir konuþmada, kendine güvenen bir edayla þöyle diyecektir : “ Sevsek de, sevmesek de bir dünya devletimiz olacak.” Buradaki biricik soru; Tek Dünya Devleti’nin fetihle mi, yoksa rýzayla mý kurulacaðý dýr.“ Yýl 1959 : James Warburg, Federal Rezerv’in kurucularýndan ve CFR’ye ilk dönem mali kaynak verenlerden Paul Warburg’un oðludur. James Warburg 1959 yýlýnda yazdýðý “Batý Krizde” adlý kitabýnda da þöyle diyecektir : “ Ulus devletler üzerinde kanunun hükmünü kurmakta baþarýsýz kalacak olan bir dünya, uzun süre daha ayakta kalamaz. Þimdi biz, tam baðýmsýz ulus devletlerden, tek dünya devletine geçiþ süreci olan tehlikeli bir dönem yaþamaktayýz.” Artýk açýklýkla sergilenen “TEK DÜNYA DEVLETÝ HEDEFÝ”ne varmanýn post-modern (!) yöntemi, ekonomiyi çökerterek ülkeleri ele geçirmektir. Yüz yýl önce yayýnlanan Siyon Protokolleri md. 3 çok nettir : “Artýk savaþlarý ekonomik alana çektik..”
BM Ýnsan Haklarý Komisyonu 2001 Raporu : Gelir Daðýlýmýndaki Eþitsizlik Artýyor! “Devletler, giderlerini gözden geçirerek ekonomik yönden zayýf olanlara destek vermelidir.” “Türkiye, büyük ve çepeçevre eþitsizliklerin bulunduðu bir ülkedir.” Özel sektör, doðasý gereði, “en varsýla ve en saðlýklýya hizmet verecektir”.
344 YOKSULLUK
“Mücadelenin ‘Küreselleþmesi’ temel bir önem taþýmakta ve dünya tarihinde benzeri görülmemiþ derecede bir dayanýþma ve enternasyonalizmi gerektirmektedir. Küresel ekonomik sistem ülkelerin iç bölünmüþlüðünden besleniyor. Farklý kümeler ve toplumsal hareketler arasýndaki amaç birliði ve dünya ölçeðindeki eþgüdüm yaþamsal önem taþýyor. Dünyanýn tüm önemli bölgelerindeki toplumsal hareketleri, yoksulluðun ortadan kaldýrýlmasý ve kalýcý bir dünya barýþýnýn saðlanmasý ortak hedef ve kararlýlýðý ekseninde bir araya getiren büyük bir atýlýma gereksinim var.. ” (Prof. Dr. Michel Chossudovsky / Kanada, “Yoksulluðun Küreselleþmesi)
Mustafa Kemal ATATÜRK ve Yabancýlarýn nasihati ?? • “ Bir þeyin zararýyla, bir þeyin imhasýyla yükselen þeyler, doðal ki, o þeyden zarara uðrayaný alçaltýr. Gerçekten, Avrupa’nýn tüm ilerlemesine, yükselmesine ve uygarlaþmasýna karþýlýk, Türkiye tam tersine gerilemiþ ve düþüþ vadisine yuvarlanadurmuþtur. Artýk durumu düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan öðüt almak, bütün iþleri Avrupa’nýn emellerine göre yapmak, bü tün dersleri Avrupa’dan almak gibi.. anlayýþlar belirdi. Halbuki; HANGÝ BAÐIMSIZLIK VARDIR KÝ YABANCILARIN ÖÐÜTLERÝYLE; YABANCILARIN PLANLARIYLA YÜKSELSÝN? Tarih böyle bir olayý kaydetmemiþtir.” (6 Mart 1922)
Küreselleþtirme= Yoksullaþtýrma Nereye Varacak?? “ Özellikle son 20 yýlda uluslar arasý sermaye ülkeden ülkeye denetimsiz biçimde dolaþmaktadýr. Bu durum, ülkelerin yapýsýný etkileyen sonuçlar doðurmaktadýr. Eðer bu durum durdurulmazsa, birçok ülke demokrasi ile deðil, ‘Plütokrasi’ yani zenginlerin gücüyle yönetilme durumuyla karþýlaþacaktýr. Bu durum yalnýzca geliþmekte olan ülkeler için deðil, geliþmiþ ülkeler için de doðru bir gözlemdir. ” Kili, (Prof. Dr. Suna, Boðaziçi Üniv., Cumhuriyet ve Küreselleþme, syf. 195, 2002) IMF tarihinde en yüksek faiz % 12! IMF’nin görevi, zor durumda býrakýlanlara kredi (!) açmaktýr. IMF’ye Teslim Olmanýn Bedeli : Bütün Dünya, Türkiye’ye “HASTA” gözüyle bakýyor! Kurtuluþumuz nerede ?? • Elit, yüzlerce yýldýr sinsi sinsi çalýþarak ülkemizi içimizdeki iþbirlikçilerle birlikte içerden ve dýþarýdan kuþatmýþtýr. Yavaþ darbeleri bir yan-
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
345
dan kesintisiz sürerken, bir yandan da devreler halinde büyük darbelerle vuruþlar yapmaktadýr. Elit’in son hedefi; tümüyle takatsiz düþüp tam teslim olmamýz, asýl olarak da manevi ölümümüzdür. • Açlýk ülkemizin ne yazýk ki acý bir gerçeði olmuþtur; büyük bir krizle daha da derinleþtirilebilir! • ‘Aç adamýn maneviyatý olmaz’ sözü gereði, ulusumuzun her türlü direnci kýrýlmak istenmektedir. • Bu durumda kurtuluþ yolu nelerdir? 1. Ulusal (milli) duyguyu ayakta tutmalý, ülke ve dünyamýzýn þu andaki gerçeðini kýsa, öz, açýk olarak her an vurgulamalýyýz. 2. Yoksulluðun bir yazgý deðil bir soygun ürünü ve kurgu olduðunu, kurtuluþ için ise önce bu talanýn nasýl ve kimlerce yürütüldüðünün en çýplak ve gerçekçi biçimde tüm dünya insanlarýnca anlaþýlmasý gerektiði kavranmalýdýr. 3. Tümüyle kuþatýldýðýmýzda, hiç çaresiz kaldýðýmýz anda, dayanacaðýmýz, ölüme karþý koyacaðýmýz birkaç kalemden birisi, buðday stokumuzun olmasýdýr. Bir yandan da hiç olmazsa gelecek yýlýn ekecek tohumumuza sahip olmamýzdýr. 4. Henüz özelleþtirme = talan yoluyla elimizden çýkarmadýðýmýz fabrikalarýmýza sýmsýký sarýlýp, ulusun gereksinimlerini bunlar kanalýyla karþýlayacak durumu korumamýz gerekir. 5. Her þeyden önemlisi, bir an önce PETROLÜMÜZÜ çýkartmamýz zorunluluðudur. Petrolümüze sahip olduðumuz zaman, ülke içindeki yaþamý bununla sürdürebiliriz. Hiç olmazsa tarlada iyi kötü üretilen ürün ve fabrika ürünleri Türkiye’mizin dört bir yanýna ve Türk insanýna bu vasýtayla iletilebilecektir.. 6. Petrol ülkemizin kaný demektir. Ülkenin kan damarý olan yollar petrolsüz hiçbir þey anlam taþýmaz. Bir anda Taþ Devrine döneriz. Petrol yaþam demektir. IMF’nin öldürücü son darbesi, borçlarý ile baþa çýkamayan, ödeyemeyen ülkelerin iflaslarýdýr. Bu durumda Elit, alacaklarý karþýlýðýnda ülkemize el koyacaktýr! Böyle vahim bir durumda, petrolden baþka hiçbir þey bizim borcumuzu ödeyemez. Ancak petrolümüz olduðu anda var olmayý sürdürebiliriz. PETROL tek çaremizdir, tek kurtuluþ yolumuzdur...”
346 YOKSULLUK
Türkiye’nin Kesin Kurtuluþu • 1. Türkiye, adým adým baðýmsýzlýðýný yok edip köleleþtirmeye, parçalayýp sömürgeleþtirmeye götürdüðü artýk apaçýk olan, insanlýk tarihinin en aðýr ve en sinsi kuþatmasý = EKONOMÝK SAVAÞ altýndadýr. Uluslararasý sermaye imparatorluðu Elit’in bu ahtopot kollarýný kýrmanýn biricik yolu; AB, Gümrük Birliði, Dünya Bankasý, Dünya Ticaret Örgütü, IMF gibi piyon kurumlarla yapýlan tüm teslimiyet anlaþmalarýnýn derhal iptalidir. Çünkü bu küresel kýskaç boðuntusunda, ülkemiz planlý biçimde, haraç mezat, hýzla, üstelik de yabancýlara satýlmaktadýr! • 2. Derhal özel yasalar çýkartýlarak, yurdumuzu insafsýzca soyup soðana çeviren iþbirlikçi hortumcu sermayenin tüm malvarlýðýna hemen el konulmalý, yurtdýþýna kaçýrýlanlar ilgili ülkelerden Nota verilerek istenmelidir. Nedensiz ve ölçüsüz varsýllaþma için varlýk veya servet vergisi alýnmalý, bir tür EKONOMÝ ÝSTÝKLAL MAHKEMELERÝ kurularak bu vatan hainlerinden ve siyasetçi, bürokrat.. tüm ortaklarýndan hesap sorulmalýdýr. •
3. Tüm dýþ ve iç borçlar askýya alýnmalý (=moratoryum), prangalanmýþ petrol, doðal gaz ve madenlerimiz (bor vd.) iþletilerek, “kazandýkça” bu borçlar ödenmelidir. O zaman halkýmýzýn saðlýðý, eðitimi, beslenmesi, barýnmasý, yoksulluðu, iþi, güvenliði için kaynak bulunacaktýr.. • 4. Ýnsanlýðýn kurtuluþu için ÝRTÝCA, KÖLELÝK ve SÝYONÝZM kesin olarak yok edilmelidir. • 5. Ülke yönetimine namuslu kadrolar getirilmelidir. Biz bize yeteriz! Bu ülkeyi ve Ulusumuzu yoktan yaratan Yüce ATATÜRK’ümüzün devrim ve ilkelerini çaðýn gereklerine uygun olarak bilimsel akýlcýlýkla yorumlayýp yaþama geçirmek bizi kurtuluþ yoluna sokmaya yetecektir. Küreselleþme belasýnýn seçeneði Kemalizm’dir ve Türkiye 20. yy’da olduðu gibi, gene tüm dünyaya öncülük etmelidir.
H â l â u y a n m a y a c a k m ý y ý z ??
Sonuç Yoksulluk, bir an için edilgen bir süreçmiþ gibi alýnýrsa, ülke içi nedenlere de dayalýdýr kuþkusuz. Ancak özellikle 1970’ler sonrasý büyük itki (ivme) kazanan Yeni Dünya Düzeni-Küreselleþ-tir-me baskýsý, ülke içi ögeleri de yönlendirip kullanarak geliþmekte olan ülkelerin kaynaklarýný verimli kullanmasýný engellediði gibi, yoksuldan varsýla ciddi boyutlarda bir kaynak aktarýmý
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
347
sonucunu doðurmaktadýr. Bu yazýmýzda daha çok dýþsal dinamiklerin irdelenmesi yeðlenmiþtir. Bununla birlikte, ülke içinde Yoksulluðu azaltmak baðlamýnda alýnmasý gereken son derece kritik kararlar da vardýr : 1. Toplumsal katýlýmý, yönetimde saydamlýðý, halkýn etkin denetimini saðlamak. 2. Özelleþtirme talanýna son verip, kamu iþletmeleri devlet eliyle iþletilmeyecekse, halka kurdurulacak KOOPERATÝFLERE devretmek. Kooperatif iþletmeciliðini çalýþma yaþamýnýn her alanýnda desteklemek, geliþtirmek. AB’nin günümüzdeki konumuna kooperatif sektör eliyle ulaþtýðýný, ilk kooperatifin 1844’te Ýngiltere’de kurulduðunu anýmsayarak, eðer varsa konuya iliþkin tüm yanlýþ ideolojik takýntýlarý geride býrakmak. 3. Ülkenin çok zengin petrol kaynaklarýný mutlaka iþlemek ve iþlenmiþ ürün olarak pazarlamak. 4. Toprak reformu yaparak tarýmý ciddi biçimde desteklemek. 5. Ýç ve dýþ borçlarda “mola isteyerek” ödemeyi daha uzun zamana yaymak. 6. Yolsuzluða ve kayýt dýþý ekonomiye son vermek; vurgunlarý ekonomiye geri kazandýrmak. Bu kapsamda yasama dokunulmazlýðýný olabildiðince daraltmak. 7. Bölgesel dengeleri gözeten planlý kalkýnmayý seçmek. 8. Vergi adaleti ve etkinliði ile kamusal kaynaklarý büyütmek; saðlýk ve eðitime özellikle kaynak ayýrarak sosyal ve ekonomik kalkýnmada en temel itici gücü kullanmak (Halfdan Mahler, Dünya Saðlýk Örgütü önceki Genel Baþkanlarýndan).. 9. Toplumda tasarruf kültürünü, yerli malý kullanma ve ayaðýný yorganýna göre uzatma, kalkýnmada ulusal kaynaklara dayanma bilinç ve sorumluluðunu yerleþtirmek. 10. Yeni Dünya Düzeni – Küreselleþme masallarý ardýna saklanýlarak ülkenin soyulmasýný engelleyecek tüm savunma düzeneklerini devreye sokmak. Örn. Gümrük Birliði’ni, tam üyelik düþlerimiz gerçekleþene dek (??) hemen askýya almak. …. Bir yandan ülke içinde bu önlemleri alýnýrken, öbür yandan da Küresel Soygun ile Elit eliyle acýmasýzca sürdürülen YOKSULLAÞ-TIR-MA sürecini engellemek üzere dýþsal önlemler ivedilikle alýnmasý ve yepyeni uluslar arasý birlikteliklerle direniþin küreselleþtirilmesine çaba gösterilmesi yaþamsal önemde gözükmektedir.
348 YOKSULLUK
Bu makale yazýlýrken, Türkiye 9-10 Haziran’da Ýstanbul’da düzenlenecek “Yoksulluðun Azaltýlmasý Uluslar arasý Konferansý”na hazýrlanmakta. Temel temalardan biri de ‘Mikrokredi’ sistemi. BM 2005 yýlýný ‘Dünya Mikrokredi Yýlý’ olarak duyurdu. Hedef, 2015 yýlýna dek tüm dünyada Yoksulluðun % 50 azaltýlmasý. Ancak, varsýllarýn ellerini ceplerine atma gibi içtenlikli ve köklü önlemlere niyetleri hiç yok. Yine yüzeysel ve yoksul ülkelerin kendi öz kaynaklarýna dayalý ‘akýl verme-satma’ tutumundalar. Dolayýsýyla, yazýmýzýn baþlýðýna yeniden gönderme yapalým.. ¾ Tüm veriler, YOKSULLUK deðil küresel bir YOKSULLAÞTIRMA’ya kanýt durumundadýr. ¾ Bu süreç acýmasýz ve bilinçli bir silah olarak kullanýlmaktadýr. ¾ Asla yazgý olmayýp, tersine pek yaman bir kurgu, büyük ustalýkla yürütülen iðrenç bir senaryo!. ¾ Türkiye dahil olmak üzere, yer yüzündeki çok sayýda ülke, korkunç bir ideolojik talana planlý biçimde tabi tutulmakta.. Ancak çok sayýda ülkeye ayný uygulamanýn yapýlýyor olmasý, bizi gevþemeye, kanýksamaya ve giderek teslim olmaya asla yöneltmemeli elbette. ¾ Çökertme kýskacýnýn küresel ölçekte olduðu saptamasýný gerçekçilikle yapmak zorundayýz. ¾ Bu süreç tek merkezli ve adresi ELÝT! ¾ Yaþamsal derecede önemli ve baþka hiçbir açýklamasý olmayan, çok iyi saklanmýþ (kamufle edilmiþ) söz konusu düþmaný tanýmlamadan kurtuluþ kesinlikle gözükmüyor.. ¾ Türkiye ve dünya Elit’in (=Uluslar arasý Sermaye Ýmparatorluðu) kýskacýndadýr. Yoksulluk deðil, planlý bir YoksullaþTIRma sözkonusudur. ¾ Ülke içinde sað-sol ayrýmý bir tuzaktýr. Sorun, vatansever olanlarla olmayanlar arasýndadýr. Ulus devletler önce bu temel sorunu aþmak zorundadýrlar. Ardýndan, küreselleþtirilen yoksulluða, küreselleþtirilen bir direniþ ile karþý çýkýlmalýdýr. ¾ BM zemininin meþruluðunu ne yazýk ki büyük ölçüde yitirdiði gözlenmektedir. Bu bakýmdan, sömürülen ülkeler yepyeni bir uluslararasý zemin, kurum yaratmalýdýr.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
349
Bu yeni kurum zemininde ýsrara dile getirilecek istemler arasýnda þunlar yer almalýdýr : 1. Ývedilikle, geliþmekte olan ülkelerin borçlarý silinmelidir. Çünkü, aslýnda bunlar gerçek anlamda borç olmayýp, sömürgeleþtirme ve yoksullaþtýrma amaçlý bir kurgunun parasal araçlarýdýr. 2. Çokuluslu þirketler vergilerini merkezlerinin kurulu olduðu ülkeye deðil, kazancýný saðladýðý ülkeye vermelidir. 3. Çokuluslu þirketler, Küreselleþme’nin bizlere sunulan yüzündeki espri ile uyumlu olarak, küresel kalkýnma ve olaðanüstü derinleþen eþitsizliklerin hýzla giderilmesi baðlamýnda, J. Tobin’in önerdiði biçimde “dünya vergisi” ödemelidir. Bu vergi, özellikle saðlýk ve eðitim için kullanýlarak yoksulluðun en temel 2 doðurucusunu azaltmaya yönlendirilmelidir. Malezya Baþbakaný M. Muhammed de benzer öneriyi geliþtirmiþtir. 4. Günümüzün G8’leri baþta olmak üzere geçtiðimiz yüzyýllarda acýmasýzca sömürdükleri ülkeleri çaðcýl düzeye ulaþtýrmada 1. derece sorumlu tutularak bir esenlendirme (rehabilitasyon) planý sunmalýdýrlar. Uygar dünyadan özür dilemeye davet edilmelidirler.. 5. M. Chossudovsky’nin önerdiði gibi, Küresel ölçekte bir toprak reformu gerçekleþtirilmelidir. ¾ Medya mutlaka, demokratik yapýda 4. güç olma iþlevine döndürülmelidir. Þimdiki biçimiyle, özellikle geliþmekte olan ülkelerde -ne acýdýr ki- Medya, 5. Kol gibi kullanýlmaktadýr. Medya’nýn aslýnda bir gücü olmayýp, Güçlerin Medyasý vardýr (Mustafa Balbay, Cumhuriyet). Bu Bakýmdan ülkemizin 3 maddelik yeni bir basýn -ahlak- yasasýna gereksinimi vardýr : Ýlki basýnýn salt basýn sektörüyle uðraþmasý, holdinglerin bir kolu olma organik baðýnýn kesilerek engellenmesi; ikincisi hiçbir gerçek ya da tüzel kiþinin ABD’de olduðu gibi % 25’ten çok basýn hissesi sahibi olmasýnýn engellenmesi, üçüncüsü ise, basýnýn kamu ihalelerine girmesinin kesinkes engellenmesidir. Nihayet Basýn Ahlak Yasasý kurallarýnýn çiðnenmesi durumunda yaptýrýmlarýn aðýrlaþtýrýlmasý ve demokrasiye hizmet etmek yerine onun altýný oyan ve yolsuzluk ekonomisini besleyen yozlaþmýþ devasa tekelin yeniden demokrasinin temellenmesine katký veren 4. güç durumuna getielmesi.. Yeniden düzenlenen Medya üzerinden küresel gerçekler ve istemler dünya kamuoyuna maledilmeli ve 3. Binyýl baþýnda adeta yeni bir Anadolu Rönesansý’na doðru yönelinmelidir.
350 YOKSULLUK
¾ Düþün insanlarý, bilim adamlarý, sanatçýlar, yazarlar, bürokratlar, siyasetçiler, din adamlarý.. toplum öncüleri bütünlük içinde, “Bir baþka Dünya’nýn olanaklý olduðunu” ve bunu insanlýðýn gerçekleþtirecek güçte olduðunu sabýrla ve sürekli olarak iþlemelidirler.. ¾ Yüce Atatürk’ün söylevlerinde vurguladýðý baðlamda; “Þuna inanýyorum ki, eðer sürekli barýþ isteniyorsa, kitlelerin durumunu iyileþtirecek uluslararasý önlemler alýnmalýdýr. Ýnsanlýðýn tümünün bolluk içinde yaþamasý için açlýk ve baskýnýn önüne geçilmesi gerekir. Dünya yurttaþlarý; açgözlülük ve kinden uzaklaþýcý þekilde eðitilmelidir.” • Son sözü ve kurtuluþ reçetesini yine büyük Atatürk’e býrakalým : “ Herhalde Türk yurttaþý kesin olarak bilmelidir ki; bir ulusun insanlýk ve uygarlýk dünyasýnda yükselmesi ve baþarýlý olmasý, yalnýz ve ancak kendi gücüne dayanarak özgürlük ve baðýmsýzlýðýný dokunulmaz bulundurmasýyla olasýdýr. Bunun baþka çözüm yolu yoktur..”
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
351
Kaynaklar 1. Deniz Feneri Derneði. Yoksulluk Simpozyumu Notlarý, 31 Mayýs-1 Haziran 2003, Ýstanbul. 2. Chossudovsky M (Prof. Dr.). Yoksulluðun Küreselleþmesi, Çivi Yazýlarý, 1. Basým, Ýstanbul, 1999 3. DPT Gelir Daðýlýmýnýn Ýyileþtirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Ýhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 2001 4. Stiglitz JE. (Prof. Dr.) Küreselleþme ve Büyük Hayal Kýrýklýklarý. Çev: Taþçýoðlu A, Vural D. Ýstanbul: Plan b yayýnlarý, 2002 5. Zileli, Ü. Cumhuriyet, 27.12.01. 6. Varol G, Saltýk A. Küreselleþ(tiril)en Dünyada Saðlýk ve Halk Saðlýðý Disiplinini Yeri. Küreselleþme ve Psikiyatri Kongresi, 11-14 Haziran 2002, Malatya, sözel bildiri. 7. Saltýk A. Küreselleþme ve Cumhuriyet’in Saðlýðý. Küreselleþme ve Psikiyatri Kongresi, 11-14 Haziran 2002, Malatya, Konferans-bildiri. 8. Saltýk A. Yeni Dünya Düzeni Kuþatmasý, Türkiye ve þünce Derneði’nin Tarihsel Ýþlevi.
Atatürkçü
Dü-
ADD Marmara Bölge Toplantýsý, Konferans-Bildiri, Ýstanbul, 28.04.02 9. Saltýk A. Yeni Dünya Düzeni ve Cumhuriyet’in Saðlýk Hizmetleri. Ulusal Halkçý Saðlýk Kurultayý, Konferans-bildiri, Ankara, 25.05.02, Teori Dergisi, Aðustos 2002. 10. Saltýk A. Küreselleþ-tir-me ve Halk Saðlýðý. Trakya Üniversitesi Týp Fakültesi Halk Saðlýðý Anabilim Dalý, ders notlarý, (yayýnlanmamýþ), 2003. 11. Saltýk A. “Küreselleþme” Kavramý ve Süreci Baðlamýnda Ülkemiz Saðlýk Hizmetlerine Ýliþkin Temel Saptamalar. Müdafaa-i Hukuk Dergisi, Ocak 2002. 12. Saltýk A. Elit’in Batýrmak Üzere Olduðu Türkiye’nin Kesin Kurtuluþu. Atatürkçü Düþünce Derneði Dergisi, Aðustos 2002. 13. Iþýklý A. Dünya Bankasý’nýn Laik Ýmparatorluðu’nda Kumarhane Kapitalizmi. Otopsi yay., 1. bs., Ankara, 2002 14. Bilbilik, E. Küresel Dünya Politikalarý ve Ulusal Seçenekler. Kaynak yay., 1. bs., Ocak 2002
352 YOKSULLUK
15. Ege Koop. Dürüst Türkiye. 11. Eðitim Semineri kitabý, Ýzmir, 27-28 Nisan 2002. 16. Eroðlu Ö, Albeni M. Küreselleþme, Ekonomik Krizler ve Türkiye. Bilim Kitabevi yay, Isparta, Haziran 2002. 17. Sönmez M. 100 Göstergede Kriz ve Yoksullaþma. Ýletiþim yay., 1 bs., Ýstanbul, 2002. 18. Savaþ, V. Satýlmýþlarýn Ekonomisi. Bilgi Yayýnevi, 1. bs., Ankara, Aðustos 2002 19. Dikbaþ Y. Gaflet, Dalalet ve Hýyanet. Toplumsal Dönüþüm yay,., 1. bs., Ýstanbul, Temmuz 2001. 20. Bozkurt, V. Enformasyon Toplumu ve Türkiye. Sistem Yay., 3. bs., Ýstanbul, Ekim 2000. 21. Unwin N, Alberti G, Aspray T, Edwards R, Mbanya JC, Sobngwi E, Mugusi F, Rashid S, Setel P, and Whiting D. Economic globalisation and its effect on health. BMJ 1998; 316: 1401-1402. 22. Weisbrot M, Naiman R, Kim J. The emperor has no clothes: declining economic growth rates in the era of globalization. Washington, DC: Center for Economic and Policy Research, 2001. (CEPR briefing paper.) 23. Secretary of State for International Development. Eliminating world poverty: making globalization work for the poor. London: Stationery Office, 2000. 24. Special survey. Globalization and its critics. Economist 2001 Sep 29:3-30. 25. Feachem RGA. Globalisation is good for your health, mostly. BMJ 2001; 323: 504-506. 26. Cornia GA. Globalization and health: results and options. WHO Bull 2001; 79: 834-842 [Medline]. 27. Pollock A. Rewriting the regulations: how the World Trade Organisation could accelerate the privatisation in health-care systems. Lancet 2000; 356: 1995-2000 [Medline]. 28. Editorial. The real losers from Seattle. Economist 1999 Dec 11:15. 29. Cornia GA. Globalization and health: results and options. Bulletin of the World Health Organisation 2001;79:834-841. 30. Palast G. The Guardian August 12 2001. http://www.gregpalast.com/detail.cfm?artid=96&row=0 (eriþim, 2 Eylül 2001) 31. Bello W. Dark Victory : The United States and Global Poverty. Pluto Press & Food Frist Transnational Institute, 1994
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
353
Diyarbakýr’da Göç Alan Bölgelerde Kadýn ve Çocuk Saðlýðýna Ýliþkin Bazý Notlar Nuran Elmacý-Pervin Özelçi Prof. Dr.-Dr. Dicle Üniversitesi Týp Fakültesi Halk Saðlýðý Anabilim Dalý e-posta:
[email protected]
Öz
B
u bildiride, Diyarbakýr’ýn göç alan bölgelerinde kadýn ve çocuklarla ilgili yapýlan iki araþtýrmanýn sonuçlarýna deðinilecektir. Bunlardan birincisi Huzurevleri bölgesinde kadýn saðlýðý ile ilgili araþtýrma, ikincisi 450 Evler semtinde bebek beslenmesi ile ilgili çalýþmadýr. Ýlk baþta göçlerin, özellikle zorunlu göçlerin insanlara sosyal, ekonomik, psikolojik zararlar getirdiðini vurgulamak gerekir. Diyarbakýr’da zorunlu göçle gelen aileler geçim kaynaklarý olan arazileri, tarla ve yaylalarý eski yerleþim yerlerinde býrakmýþlardýr. Bununla birlikte eðitimi ve herhangi bir mesleði olmayan erkekler kentte iþ bulamamýþlar, çoðu zaman geçici az gelirli iþlerde çalýþmýþlardýr. Huzurevlerinde yapýlan araþtýrmanýn sonuçlarý; kadýnlarýn parasýzlýk ve dil bilmeme yüzünden modern tedavi olanaklarýndan yararlanmadýklarýný, hastalýklarýný geleneksel tedavi yöntemleri ile iyileþtirmeye çalýþtýklarýný göstermektedir. 450 Evler semtinde çocuklar arasýnda malnitrüsyon oraný yüksektir. Anneler köylerinde et, süt, yoðurt, meyve ve sebzenin çok olduðunu, þehirde gelirleri olmadýðý için çocuklarýný besleyemediðini ifade ederler. Çocuklarýnýn zayýf ve kýsa boylu olmasýný hastalýklara ve beslenme azlýðýna baðlarlar. Bazý anneler de büyüme geriliðini; ay tutulmasý, haram süt, nazar gibi inanýþlarla açýklarlar. Ekonomik güçsüzlük, eðitimsizlik ve iletiþimsizlik gibi etkenler bu inanýþlarýn sürmesinde önemli faktörler olarak göze çarpmaktadýr. Anahtar Kelimeler: Göç, Kadýn Saðlýðý, Çocuk Saðlýðý, Ekonomik Güçsüzlük, Geleneksel Tedavi
Abstract
I
n this presentation, results of the two distinctive field-trials concerning the mother-child pairs living in the sub-urban region of Diyarbakir city in where the habitant were usually immigrant from rural districts, would be evaluated.
One of these was the research concerning women-health in Huzurevleri district, and other was the field trial concerning infant-feeding in 450 Evler district. It is clear that migration could usually be harmless to people with respect to social, economical and physicologic manner. The immigrants in Diyarbakir had left their means of livelihood which are fields and agriculture-districts. On the other hand, immigrant-men who were no occupation had usually worked in the provisional and less-incoming jobs. The Huzurevleri-study showed that the women could not benefit from the modern health-care procedure due to poverty and inadequate-language, and also they usually used the traditional-heath method to manage their illness. In 450 Evler district, the infants usually suffer from the malnutrition. Many mother explained the fact that when they were living in the little-town far away the city center, various nourishment including milk, meat and egg were available. But now, they were getting poor and
354 YOKSULLUK
their children could not easily find such nourishment and so, they were usually in illness. Poverty, illiteracy and insufficient communication influence these traditional belives and attitudes. Key Words: Migration, Women Health, Children Health, Poverty, Traditional treatment
1
990’lar sonrasý Güneydoðu Anadolu’da geliþen olaylar kýrsal kesimdeki insanlarý göç etmeye zorlamýþtýr. Bölge insanlarýna zorluk ve yoksulluk sunan göç, saðlýðý tehdit eden birçok kötü koþullarý da beraberinde getirmiþtir.Diyarbakýr Tabip Odasý tespitlerine göre; Evlerini tarlalarýný köylerinde býrakan göç edenler yetersiz ve kirli sularýn olduðu, kanalizasyon sisteminin yetmediði kötü çevrelerde yaþýyor, iyi beslenmiyor ýsýnmýyor, ilaç alamýyorlardý. Ýlde var olan saðlýk kuruluþlarý gittikçe artan nüfusa hizmet veremiyor, ayrýca saðlýk görevlilerinde terör yönünden çeþitli sorunlar yaþýyorlardý (Ýpekyüz. 1996). Göçle ilgili araþtýrmalar göçlerin, özellikle zorunlu göçlerin, insanlara sosyal, psikolojik zararlar getirdiðini vurgulamaktadýrlar.Zorunlu göçler köylünün köy ayaðýný koparmakta bu anlamda önemli bir sosyal güvence kurumunu elinden almaktadýr. Kendi kararlarý ile þehre gelen insanlarýn yýllar geçmesine karþýn köyleriyle iliþkilerini hala sürdürdükleri düþünülürse zorunlu göçün ne kadar dramatik olduðu daha iyi kavranmalýdýr. Benzer olarak ruhsal bozuklar ve travma sonrasý stres bozukluklarý zorunlu göçle gelenlerde daha yüksek oranda çýkmaktadýr (Sýr1998). Bu bildiri de Diyarbakýr’ýn göç alan bölgelerinde kadýn ve çocuklarla ilgili yapýlan iki araþtýrmanýn sonuçlarýna deðinilecektir. Bunlardan birincisi. Huzurevlerinde kadýn saðlýðý ile ilgili araþtýrma ,ikincisi 450 evlerde çocuk beslenmesi ile ilgili bir tez çalýþmasýdýr.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
355
1995’te Huzurevlerinde yapýlan araþtýrmanýn amacý:Göçedenler saðlýk sorunlarýný nasýl çözümlüyorlar ?Saðlýk kuruluþlarýndan ne kadar yararlanamýyorlar?. Geçimlerini nasýl saðlýyorlardý? sorularýna yanýt aramaktý.. Tablo1:Göçle gelen kadýnlarýn eþlerinin mesleði Babanýn Ýþi Çalýþmýyor Ýþçi,Memur Çiftçi Geçici Ýþçi
% 18.6 10.4 17.4 53.4
Tablo 2:Göçedenlerin Aile Tipleri(n=86) Aile Tipleri
Ne Zaman Geldikleri (yýl)
Geniþ Aile % 42.3 18.7 27.7 34.8
0-7 8-12 13+ Toplam
Çek.Aile% 57.7 81.3 72.3 65.2
Hane hacmi 7.8’dir.Bu durum çekirdek aileler için 6.6 geniþ aileler için 10’dur.Oranlar GAP bölgesinden (Harran) ovasýndan yüksektir. Tablo:3 Son 7 yýlda göçle gelen kadýnlarýn Saðlýk hizmetlerinden yararlanma durumlarý : Hasta Çocuklarý nasýl iyileþtirdikleri* Göçten Önce %
Göçten Sonra %
Geleneksel tedavi Saðlýk Ocaðý Devlet Hastanesi
46.3 36.7 17.0 n=41*
31.0 24.1 44.8 n= 29* t = 1.25, p>0.05
Göçten Önce %
Göçten Sonra %
Yerli Ebe
85.2
80.0
Resmi Ebe
14.7 n= 41**
20.0 n=35** t=0.56, p>0.05
Doðum Yardýmý*
* Göç öncesi dönemde 11 kadýnýn, göç sonrasý dönemde 23 kadýnýn, son iki ay içinde çocuðu hasta olmamýþ yada çocuðu yoktur. ** Göç öncesi dönemde 11 kadýnýn, göç sonrasý dönemde 17 kadýnýn çocuðu olmamýþtýr.
356 YOKSULLUK
Göçedenler doðumlarýný yerli ebeler yardýmý ile geleneksel yöntemlerle yapmaktadýrlar. Yerli ebelerle yapýlan Doðu Anadolu (%49.7), ülke kýrsalý (%50.6) (TNSA 1993: 100) ve Diyarbakýr gecekondularýndan yüksektir(%62.7). Her iki tabloda da 0 - 7 yýl arasýnda göçedenlerin geleneksel ve modern tedavi yöntemlerini kullanma oranlarýnýn farklý olduðu görülmektedir. Kentte hasta çocuklarýn iyileþtirilmesinde geleneksel tedaviye ve saðlýk ocaðýna baþvuru oraný düþmekte, hasta çocuklarýn Devlet Hastanesine ve SSK Hastanesine götürülme oranlarý yükselmektedir. Ancak tabloda oranlar daha yüksek görünmesine karþýn, bu fark istatistiki açýdan anlamlý deðildir (p>0.05). Diðer bir ifadeyle göçedenler, eski yerleþim yeri köyde ve yeni yerleþim yeri kentte saðlýk kurumlarýndan aynýbir düzeyde yararlanmaktadýrlar. Yeni yerleþim yeri kentte Devlet Hastanesine baþvuru nedeni hizmetlerin ucuz olmasýndandýr. SSK hastanesine baþvuru nedeni ise karne kullanmalarýndan kaynaklanmaktadýr. Ýlginçtir ki SSK karnesi ve yeþil kart ayrý semtlerde otursalar da akrabalar, tanýdýklar arasýnda ortak kullanýlmaktadýr. Hasta kiþi, kýzýnýn, oðlunun veya amcasýnýn SSK karnesi ve yeþil kartýyla bu kurumlara baþvurmaktadýr.. Baðlý olarak sahada yeþil kart isteyen çok kadýn ile karþýlaþýlmýþtýr. Göçedenler hastalarýný geleneksel usullerle iyileþtirme çabalarýnýn nedenlerini, parasýzlýk olarak belirtmektedir. Ancak oranlarýn bu denli yüksek olmasýnda “ben doktora gitmesini bilmem, saðlýk ocaðýnýn yerini bilmem” gibi ifadelerle, kurumlarý tanýmamanýn dil bilmemenin, resmiyetten çekinme gibi etkenlerin payý gözden kaçýrýlmamalýdýr. Ýkinci arraþtýrma 450 Evlerde Çocuk beslenmesi ile ilgili araþtýrmadýr.. Araþtýrmanýn amacý; çocuklarda önemli bir saðlýk sorunu olan malnutriyonu annelerin ne kadar bildiklerini, tanýmladýklarýný, nasýl tanýdýklarýný bulmaktýr., Tablo:4 Araþtýrmaya Alýnan Ailelerde Babanýn Çalýþma Durumu: Babanýn Ýþi Ýþsiz / Amele Ustalýk gerektiren iþler Mevsimlik iþçi Düzenli aylýk gelire sahip
% 43.2 23.4 19.1 14.3
Annenin eðitim durumu %81.8’i okur - yazar deðil Bölgede 5 yaþýndan küçük çocuklarýn %31.8’ yaþa, göre boy uzunluðu yönünden bodur.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
357
%18.7 si yaþa göre aðýrlýk yönünden düþük kilolu %5.1 boya göre aðýrlýk yönünden zayýf olduðu saptanmýþtýr. Bodurluk saðlýk ve beslenme yönünden- uzun süreli yetersizliði gösteren bir ölçüttür Tablo5.Çocuklarýný zayýf ve kýsa boylu olduðunu belirten annelerin bu durumu baðladýklarý nedenler: Hastalýk Beslenme azlýðý Ýnanýþlar Bilmiyorum Diðer
% 41.8 15.2 13.9 17.7 11.4
Hastalýklar: Bölgede “hastalýk” terimi doktora götürülmeyi gerektiren rahatsýzlýklar için kullanýlmaktadýr. Annelere göre hastalýklar, çocuklarýn büyüme/geliþmelerini engellediðine inanýlan en önemli etkenlerdir(%41.8). Çocuklar hastalandýklarýnda iþtahlarý kesilir, zayýflarlar,geliþemezler, Hastalýklarýn Tedavisi; Çocuðun rahatsýzlandýðý durumda bunun hastalýk mý yada korku, nazar, ay tutmasý, haram süte baðlý bir rahatsýzlýk mý olduðuna anneler karar verirler. Baþka bir deðiþle ayrýcý tanýsý anne tarafýndan yapýlýr ve bu taný tedavi seçimini belirler. Bunun “hastalýk” olduðuna karar verildiðinde ise saðlýk merkezine baþvurulmalýdýr. Ancak anneler çocuklarýnda saðlýk merkezine baþvuruyu gerektiren hastalýk belirtilerinin olduðunu kabul etseler de geleneksel tedavi yöntemlerini de ihmal etmemektedirler. Bu durum hastalýklarýn tedavisinin yapýlmamasýna ya da gecikmesine yol açacaðýndan çocuklarý malnütrisyona götüren bir etken olarak kabul edebilir.
Beslenme ve Bakým: Tablo5’de görüldüðü gibi çocuklarýnýn zayýf/kýsa boylu olduðunu belirten annelerin %15.2’si bu durumu beslenme azlýðýna baðlamýþtýr. Bu annelerin çoðu çocuklarýný kýsa süre emzirdiklerini, daha azý ise iþtahsýzlýk nedeniyle çocuklarýn yeterli beslenemediklerini belirtmiþlerdir.
358 YOKSULLUK
Genel olarak anneler, çocuklarýn büyüme/geliþmelerini, beslenme ve bakýmlarýnýn iyi olmalarýna da baðlarlar. “Ýyi bakým” çocuklarýn, güzel þeyler yemeleri, temiz tutulmalarý, uykularýný yeterli almalarý anlamýndadýr. Çocuk beslenmesi konusunda deðerli bulduklarý gýdalarýn birçoðu beslenme açýsýndan olumludur. Ancak fakirliðe baðladýklarý bilgisizlikten kaynaklanan hatalý uygulamalar da vardýr. Çocuklara ilk besin olarak çay –bisküvi, çay –ekmek vermeleri örneðinde olduðu gibi. Bununla birlikte anneler, þimdi yaþadýklarý yere göre karþýlaþtýrýldýðýnda köylerinde, çocuklarýn daha saðlýklý olduklarýný , bolluk içinde yaþadýklarýný daha doðal ve çeþit olarak zengin gýdalarla beslendiklerini ifade etmiþlerdir. Annelerin konu ile ilgili ifadelerinden bazý örnekler aþaðýda sunulmuþtur. “Köyde et, yumurta, tereyaðý, torak,meyve,sebze boldu. Havasý güzel, suyu boldu. Burada herþey paralýdýr.” “Köyde hastalýk nedir bilmezdik, keçilerimiz, ineklerimiz vardý. Orada kavurma yerdik, ceviz, salatalýk, üzüm, armut, incir, süt boldu. Burada vita yaðý yiyoruz. Her þey cereyanlýdýr, yemeðimizi bile ceryanla piþiriyoruz.” “Fakiriz, kocalarýmýz iþsiz. Her þeyi kilo ile alýyoruz. Çocuklar hiç kilo ile doyarlar mý?” Annelerin, çocuklarýn büyüme/geliþmelerini beslenme - bakýma baðlamalarý týbben de doðru kabul edilebilir. Ancak bölgede çocuk beslenmesine iliþkin görüþ ve uygulamalar ayrýntýlý olarak incelendiðinde annelerin bu konularda bilgi eksiði içerisinde olduklarý görülmektedir.
Ýnanýþlar: Korku “Korku” çocuklarda büyüme / geliþme geriliðine yol açtýðýna inanýlan kültürel nedenli bir rahatsýzlýktýr. Ýnanýþa göre, “korku” çocuklarýn kimi zaman iþtahsýzlýk, keyifsizlik nedeni ile az yemek yemeleri nedeniyle, kimi zaman da ishale yol açarak, kimi zamanda nedeni bilinmeyen yolla büyüme/geliþmelerinde geri kalmaya yol açar.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
359
Korku Tedavisi: Korku doða üstü güçlerin etkisi ile ortaya çýkar. Bu yüzden tedavide doðaüstü iliþkiler temel alýnmaktadýr. Týbbi tedaviden özellikle kaçýnýlmaktadýr. Çünkü doktorun vereceði iðne ve ilaçlar üzerinde korku olan çocuðun ölümüne neden olabilir. Bu konuda annelerin söylediklerinden örnekler aþaðýda sunulmuþtur. “ Korku ise doktora götürmemek lazým, doktorun iðnesi yapýlýrsa çocuk ölür.” “ Þifasý önce Allah’tan, sonra ziyarettendir.”
Ay Basmasý: Ay basmasýnýn “korku” kadar etkili olmasa da çocuklarý zayýflattýðýna, geliþmelerini olumsuz yönde etkilediðine inanýlýr. Ýnanýþa göre ayýn baþý ve sonunda (ay hilal iken ) bazý çocuklar bunu görünce hayrete düþer, ve korkarlar. Buna ay basmasý ,ay tutmasý denir. Ay basan çocukta ishal kusma ateþ vb görülür.. Ay’ýn daha çok yaz aylarýnda ve geceleri çocuklarý etkilediðine inanýlýr. Ay basmasýndan korunmak için çocuklarýn gece dýþarý çýkarýlmamasý, bezlerinin bile dýþarýya asýlmamasý gerekir. Ay Basmasýnda Tedavi : Anneler çocuklarý ishal olduðundan bunun Ay tutulmasýndan kaynaklanan bir ishal mi yoksa doktora götürülmesi gereken bir ishal mi olduðuna kendileri karar verirler. Bir baþka deyiþle ayýrýcý taný anneler tarafýndan yapýlýr. Eðer çocukta ishalle beraber kusma oluyor ve kusmuðu kokuyorsa, vücudu kokuyorsa, kirpiklerinde çiftleþme oluyorsa bu ay basmasýdýr. Bu durumda çocuðun doktora götürülmesinin sakýncalý olduðuna inanýlýr. Çünkü doktorun vereceði iðne - ilaç çocuðun durumunu daha da kötüleþtirebilir hatta ölümüne yol açabilir. Ay tutmasýnda tedavi için baþvurulan yollar, iþaretleme, ve çeþitli takýlarýn takýlmasý þeklindedir.
Haram Süt : Annenin gebe olduðu halde , çocuðunu emzirdiði süte “Haram Süt” adý verilir. Ýnanýþa göre bu süt, anne karnýndaki bebeðin hakkýdýr, diðer bir bebeðe Allah tarafýndan haram kýlýnmýþtýr. Anneler haram sütün çocuklarýn büyüme / geliþmesi üzerine oldukça zararlý olduðuna inanýrlar. Anne gebe olduðunun farkýna varmadan bu sütü vermeye devam ederse çocukta ishal,
360 YOKSULLUK
ateþ, kusma gibi belirtiler görülür, bu süt çocuklarýn kemiklerine iþler, kemikleri eritir, çocuklarý zayýflatýr, hatta ölüme kadar götürebilir.
Nazar Bölgede “Nazar”ýn da çocuklarýn büyüme / geliþmelerini etkilediðine inanýlýr. Nazar deðen çocuk hastalanýr, geliþmez, zayýflar. Tedavi : Nazar deðmemesi veya nazarýn etkisini yok etmek için çocuða çeþitli takýlar takýlýr; Takýlar : oldukça çeþitlidir Bunlar arasýnda Þýh ve hocalarýn verdikleri muskalar,kurþun, ziyaretten alýnmýþ taþlar,mavi renkte boncuklar sayýlabilir. Öztürk ve Tekeþin’in Nazar’ýn psikodinamiði üzerine yaptýklarý çalýþmada; geleneksel toplumlarda sýk görülen nazar inancýnýn daha çok bireylerdeki güvensizliði yansýtan bir inanç olduðu belirtilmektedir
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
361
Sonuç Diyarbakýr’ýn Huzurevleri ve 450 Evler de zorunlu göçle gelen ailelerde saðlýkla ilgili yapýlan araþtýrmalarda aþaðýdaki sonuçlara ulaþýlmýþtýr: Tarlalarýný, arazilerini, geçim kaynaklarýný köyde býrakarak, kente gelmek zorunda kalan aileler kentte iþ bulamamaktadýr. Babalarýn büyük bir çoðunluðu (72.0-62.3) ya iþ aramakta veya az gelirli geçici iþlerde çalýþmaktadýr. Devamlý gelir getiren iþlerde çalýþanlarýn oraný % 10 kadar düþüktür. Aileler yoksul bir hayat sürerler. Huzurevleri araþtýrmasýnda, saðlýk kurumlarýndan yararlanma açýsýndan eski ve yeni yerleþim yeri rakamlarý farklýlýk gösterse de bu farklýlýk istatistiki açýdan önemli deðildir. Yeni yerleþim yerinde de anneler doðumlarýný geleneksel yöntemlerle yapmakta, SSK karnesi ve yeþil kart olanaklarý saðlýk ocaðý yerine devlet hastanesine baþvuru oranýný artýrmaktadýr. Aileler kentte yaþadýklarý halde, ekonomik güçsüzlük ve dil bilmeme yüzünden kent olanaklarýný kullanamamaktadýrlar. Çocuklarda malnütrüsyonu araþtýran 450 Evler araþtýrmasý annelerin çocuklarýndaki geliþme geriliðini, hastalýklara, beslenme ve bakým azlýðýna baðladýklarýný göstermektedir. Anneler hastalýklarý biyolojik nedenler yanýnda doðaüstü nedenlerle de açýklamaktadýrlar. Nitekim ay basmasý, nazar, haram süt inanýþlarý çocuklarýn geliþmesini etkileyici etkenler olarak yorumlanmaktadýr. Bilgisizlik yanýnda ekonomik yetersizlik bu tür inançlarýn sürmesinde önemli faktörler olarak göze çarpmaktadýr.
362 YOKSULLUK
Kaynaklar 1. Özelçi P. Diyarbakýr Ýli 450 Evler Semtinde Bebek Besleme Gelenekleri ve Malnütrüsyonla Ýlgili Ýnanýþlar (Uzmanlýk Tezi). Diyarbakýr, Dicle Üniversitesi Týp Fakültesi Halk Saðlýðý Anabilim Dalý, 2002 2. Elmacý N., Ertem M., Gösterici S.,” Diyarbakýr’a Göçeden ve Saðlýk Hizmetlerinden Yararlanma Düzeyler”. T.C. Devlet Bakanlýðý, Aile Araþtýrma Kurumu: III. Aile Þurasý Tebliðler kitabý içinde s:336-46 Ankara ( 1998 ) 3. Ýpekyüz N.,” Güneydoðu’da Ýç Göç Tartýþmasý ve Saðlýk Boyutu” Toplum ve Hekim TTB Yayýn Organý. Temmuz-Aðustos 1996 4. Sýr A., Bayram Y., Özkan M.,” Ýç Göç Yaþamýþ Bir Grupta Travma Sonrasý Stres Bozukluðu Üzerine Bir Ön Çalýþma”. Türk Psikyatri Dergisi 9(3) 173180 1198
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
363
Yoksulluk; Kalýtsal Hastalýklardan Korunma ve Genetik Teknolojiden Yararlanma Fulya Tekþen Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, Saðlýk Eðitim Fakültesi Temel Saðlýk Bilimleri Bölümü e-posta:
[email protected]
Öz
S
on yýllarda moleküler biyoloji ve moleküler genetik alanlarýnda kaydedilen büyük geliþmeler, bazý önemli genetik hastalýklarýn yaþamýn çok erken dönemlerinde saptanabilmesine olanak saðlamýþtýr. Kromozomal, gen düzeyinde ve multifaktöriyel olarak sýnýflandýrýlan bu hastalýklar ülkemizde önemli bir saðlýk sorunu oluþturmakta ve ne yazýk ki tedavileri mümkün olamamaktadýr. O nedenle amaç; bu hastalýklarýn, genetik danýþmanlýk yolu ile ortaya çýkmasýný önlemek veya doðum öncesi dönemde hastalýklara yeni teknoloji kullanarak taný koyabilmektir. Öte yandan; bu kavramlarýn benimsenmesi ve söz konusu tekniklerin uygulanabilmesi, toplumdaki bireylerin sosyal , sosyokültürel, eðitim, ve ekonomik düzeyleri ile direkt olarak iliþkilidir. Bu çalýþmada; ekonomik düzeylerine göre ailelerin genetik danýþmanlýk ve doðum öncesi taný yöntemlerine yaklaþýmlarý sunulmakta ve sorunun çözümü için konu ile ilgili resmi saðlýk kuruluþlarý, sivil toplum örgütleri, medya gibi kurumlar ile birlikte gerçekleþtirilebilecek öneriler tartýþýlmaktadýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Saðlýk, Genetik hastalýklar, Önlemler
Abstract
T
he great enhancement in the molecular biology and molecular genetics in recent years made it possible to identify particular important genetic diseases in the very early period of life. These disorders grouped as; chromosomal, single gene related and multifactorial, unfortunately have no treatment and cause an important health problem in our country. For that reason it is aimed to avoid the occurence of genetic diseases before they arise by genetic counselling and diagnose them in the prenatal period by using new technology. On the other hand, acceptance of this consept and usage of new diagnostic techniques are diectly related withthe social, sociocultural, educational and economic status of the population.
364 YOKSULLUK
In this study, the attitude of families with low income towards the genetic counselling and prenatal diagnosis are presented and suggestions about the solution of the problem in coordination with the foundations such as govermental health institutions, civil health organizations and press associations are discussed. Key words: Poverty, Health, Genetic diseases, Precautions
S
on yýllarda Moleküler Biyoloji ve Moleküler Genetik alanlarýnda kaydedilen hýzlý geliþmeler, bazý önemli kalýtsal hastalýklarýn yaþamýn çok erken dönemlerinde saptanabilmesine olanak saðlamýþtýr. Bir baþka ifade ile artýk Genetik alanýnda da büyük geliþme kaydetmiþ olan teknolojiden yararlanmak mümkündür. Ne yazýk ki bu kadar geliþmiþliðe karþýn, halen günümüzde kalýtsal hastalýklarýn tedavi edilebilme olanaðý bulunmamaktadýr. O nedenle önemli olan hastalýk ortaya çýkmadan önce engelleyebilmek veya gebeliðin çok erken dönemlerinde saptayarak önlem alabilmektir. Ýleri yaþ populasyonlarý, yeni yaþam biçimleri (beslenme ve egzersiz), çevresel felaketler ve þehirleþme, sosyal sýnýf ve yoksulluk faktörleri mobilite ve mortaliteyi belirleyen etkin faktörler olmaktadýr. Teknolojinin geliþmesi ile saðlýk daha rasyonel bir þekilde kontrol edilebilmekte ancak, sosyal sýnýf ve yoksulluk, savaþ, þiddet gibi faktörler halk saðlýðýnýn korunmasýnda azaltýcý etki yapmaktadýr. Örneðin, ýrk farklýlýðýnýn yanýsýra sosyoekonomik durumun kolorektal kanser evrelendirilmesinde etkin olduðu gösterilmiþtir. Kalýtsal hastalýklar; kromozomal, gen düzeyinde (Mendeliyen) ve multifaktöriyel olarak sýnýflandýrýlmakta ve ülkemizde önemli bir saðlýk sorunu oluþturmaktadýr. Kromozomal hastalýklar; sayýsal ve yapýsal kromozom bozukluklarýdýr. Gen düzeyindeki hastalýklar; tek bir gende meydana gelen mutasyona baðlý olarak ortaya çýkan hastalýklardýr. Ýnsan genom projesinin tamamlanmasý ile hedeflenen, insan kromozomlarýnda bulunana tüm genlerin lokuslarýnýn belir-
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
365
lenmesi ve dolayýsýyla bu genlerdeki bozukluklara baðlý olarak ortaya çýkan hastalýklarýn tümüyle açýklanabilmesidir. Bir sonraki aþama ise bozuk genin çýkartýlarak yerine saðlam genin nakledilmesi yani gen aktarýmý olarak belirlenmiþtir. Multifaktöriyel hastalýklar ise birden fazla genin mutasyona uðramasý ve çevre faktörlerinin etkisi ile meydana gelen hastalýklardýr. Kalýtsal hastalýklarýn önlenmesinde bugün için kullanýlan yöntemlerin maliyeti oldukça yüksektir. Ekonomik açýdan en avantajlý yöntemler sýrasýyla; - Genetik Danýþma - Tarama Yöntemleri - Prenatal Taný Yöntemleri olarak sýralanabilir. Genetik Danýþma; kýsaca kalýtsal olgular ile ilgili bilgi ve önerilerdir. Danýþmanlýk, uzman kiþiler tarafýndan birkaç aþamada gerçekleþtirilmekte olup, önce ailenin pedigrisi çýkartýlýr, daha sonra klinik birimler tarafýndan kesinleþtirilen taný doðrultusunda hastalýk hakkýnda geniþ bilgi verilir, risk oranlarý belirtilir ve yapýlmasý gereken iþlemler önerilir. Genetik danýþmaya baþvurma nedenleri (endikasyon) arasýnda; kromozomal anomaliye sahip olma riski, ailede Mendeliyen hastalýk , mental retardasyon veya anomalili doðum hikayesinin olmasý, ultrason bulgularýnýn patolojik, üçlü test sonucunun risk sýnýrlarý içerisinde bulunmasý, maternal patoloji, etnik yapý, akrabalýk, tekrarlayan düþükler, ölü doðumlar, infertilite, anksiyete, teratojenik ajanlara maruz kalma sayýlabilir. Tarama metodlarý; spesifik hastalýklar için uygulanabilecek olan DNA analizleri, enzim tayinleri ve biyokimyasal testleri kapsar. Gerekirse tüm aile fertlerine uygulanýr. Prenetal Taný Yöntemleri; doðum öncesi dönemde uygulanan yöntemler olup fetusun anomalili olup olmadýðýný belirler. Ýnvaziv olmayan; üçlü test ve ultrason ile görüntüleme ve invaziv; koryon villus biyopsisi, amniyosentez, kordosentez gibi baþlýca yöntemlerdir. Ýnvaziv yöntemler, her gebeye deðil, ancak risk taþýyan gebelere uygulanmaktadýr. Prenatal taný endikasyonlarý; kromozom anomalili bebek sahibi olma riski (Translokasyon taþýyýcýlýðý), Ailede Mendeliyen hastalýk, mental retardasyon veya anomalili doðum hikayesinin olmasý, ultrason bulgularýnýn patolojik, üçlü test sonucunun risk sýnýrlarý içerisinde bulunmasý, maternal patoloji (diabet), etnik yapý, tekrarlayan düþükler, ölü doðumlar, infertilite, anksiyete, teratojenik ajanlara maruz kalma olarak sýralanabilir. Gebeliðin 16 ila 20. haftalarýnda anneden alýnan kanda ölçülen alfa-fetoprotein, serbet östriol ve beta human koriyonik gonadotropin gibi para-
366 YOKSULLUK
metreler, üçlü test adýný alýr ve fetusun özellikle bazý kromozomal hastalýklar ve nöral tüp defektleri hakkýnda bilgi verir. Üçlü test sonucu ve ultrason bulgusu fetus hakkýnda fikir vermekle birlikte kromozomal hastalýklar için kesin taný ancak invaziv testler ile konabilmektedir. Sözü edilen bu testler belli bir maliyet karþýlýðýnda halkýn hizmetine sunulmaktadýr. Yoksul bireylerin, özellikle hiçbir sosyal güvence altýnda olmayan kiþilerin o nedenle bu hizmetlerden yararlanmalarý zor görünmektedir. Ancak, gebeliðin kontrol edilmediði ve özellikle risk taþýdýðý halde bu testler uygulanmadýðý takdirde hasta bireyle karþýlaþýldýðýnda tablo çok daha vahim olmaktadýr. Olayýn sosyal ve psikolojik boyutlarýný bir tarafa býrakýr ve sadece ekonomik yönden inceleyecek olursak, hasta bireylerin; ömür boyu saðlýk hizmetinden yararlanmalarý zorunluluðu, özel eðitime gereksinim duymalarý, çalýþarak toplumda üretken konuma geçememeleri ve hatta bakýma ihtiyaçlarý olduðu için ebeveynlerden en az birisinin de çalýþamamasýna yol açmalarý nedeniyle çok daha aðýr ekonomik yük oluþturduklarý görülmektedir. Oysa karþýlaþtýrma yapýldýðýnda en pahalý yöntemler bile bu tablo karþýsýnda ucuz kalmaktadýr. Özellikle, genetik danýþma hem hastalýk ortaya çýkmadan uygulanmasý, hem de en düþük ekonomik düzeye sahip olmasý nedenleriyle tercih edilmektedir. Bu noktada ise, birey ve dolayýsýyla toplumlarýn bilinç ve eðitim düzeyleri ön plana çýkmaktadýr. Yapýlan araþtýrmalar, genetik teknolojiden yararlanmanýn; sosyokültürel yapý, eðitim, ekonomik düzey ve dini yaklaþýmlar ile direkt olarak iliþkili olduðunu göstermiþtir. Dünyadaki duruma bakýldýðýnda; geliþmekte olan ülkelerde henüz temel saðlýk sorunlarýnýn çözülememiþ olmasý nedeniyle birçok bebek ve çocuk yoksulluk ve kazalar nedeniyle kaybedilmektedir. Oysa geliþmiþ ülkelerde gen teknolojisi araþtýrmalarý ve prenatal taný yöntemleri sürekli geliþmekte ve bunun sonucunda kanser, kardiyovasküler hastalýklar, diabet ve hatta psikolojik hastalýklara önceden taný konmasý ve hatta gen tedavisi yapýlmasý hedeflenmektedir. Ülkemizde; de yaklaþýk son 15 yýldýr prenatal taný uygulamalarý yapýlmaktadýr. Ankara Üniversitesi, Týp Fakültesi Kadýn Hastalýklarý ve Doðum Anabilim Dalý Prenatal Taný Laboratuvarýnda yapýlan 15 koryon villus biyopsisi, 87 amniyosentez ve 23 kordosentez olmak üzere toplam 125 vak’ada iþlem uygulanan bireylerin eðitim ve ekonomik düzeyleri deðerlendirilmiþtir. Elde edilen bulgular incelendiðinde; çalýþma kapsamýna giren bireylerin çoðunluðunun ( % 42.4) yüksek öðrenim gördüðü saptanmýþtýr. Yine büyük bir kesiminin (% 60) ekonomik düzeylerinin yüksek olduðu görülmüþtür. Ancak dikkati çeken önemli bir sonuç, hangi ekonomik veya eðitim düzeyinden olduðu farketmeksizin hastalarýn % 72.8 gibi geniþ bir kesiminin prenatal taný kavramýný doktora baþvurmadan önce hiç bilmediklerini ifade etmeleri olmuþtur.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
367
Daha önceden konuyu bilen grupta ise bilgi kaynaðýnýn, söz konusu tetkikleri daha önce yaptýrmýþ olan akraba ve arkadaþlar ( % 53) olduðu saptanmýþtýr. Sonuç olarak, Kalýtsal hastalýklardan korunmak için; - Bilinçlendirme - Eðitim - Ekonomik düzey kriterleri saðlanarak genetik teknolojinin uygulanmasý gerekliliði ortaya çýkmaktadýr. Ekonomik düzeyin arttýrýlmasý, genel olarak ülkenin refah düzeyinin artmasý ve devletin sosyal güvenlik sistemlerini düzenlemesi ile mümkün olabilecektir. Toplumun konu hakkýnda bilgilendirilmesi ve iþlemi uygulanmasý üniversiteler ve diðer saðlýk kuruluþlarý tarafýndan gerçekleþtirilecek, medya ve sivil toplum örgütleri ise iletiþim ve organizasyon konularýnda görev yapacaklardýr. Özetle denilebilir ki, kalýtsal hastalýklarýn azaltýlmasýnda; devlet, üniversite, sivil toplum örgütleri ve medya iþbirliðinin saðlanmasý büyük yarar saðlayacak ve böylece yoksulluðun etkisi geniþ ölçüde önlenebilecektir.
368 YOKSULLUK
Ýstanbul ve Ankara’daki Bazý Kamu Hastanelerinde Refakatçýlarýn Ýhtiyaçlarý, Yaþadýklarý Sorunlar ve Çözüm Önerileri Mustafa Taþdemir - Didem Söylemez - Ýbrahim Altan Esra Çelik - M. Selim Aslan - A.Mahir Þenyuva, Hasan Talay Osman Çelik Yrd. Doç. Dr., Marmara Üniversitesi, Saðlýk Eðitim Fakültesi, Arþ. Gör., Marmara Üniversitesi, Saðlýk Eðitim Fakültesi, Deniz Feneri Derneði Genel Sekreteri, Deniz Feneri Derneði AR-GE Sorumlusu, Ýstanbul Üniversitesi, Ýstanbul Týp Fakültesi öðrencisi, Ýstanbul Üniversitesi, Cerrahpaþa Týp Fakültesi öðrencisi e-posta:
[email protected]
Öz
R
efakatçilerin ihtiyaçlarýný ve yaþadýðý sorunlarý belirlemek amacýyla gerçekleþtirilen çalýþma Ýstanbul’da 3, Ankara’da ise 2 eðitim ve araþtýrma hastanesinde 167 kiþiye anket uygulanarak gerçekleþtirilmiþtir. Hastalarýn yaklaþýk yarýsý þehir dýþýndan gelmiþtir. Yaklaþýk üçte ikisinin kronik hastalýðý vardýr. Yaklaþýk %50’sinin Yeþil Kartý vardýr ya da sosyal güvencesi bulunmamaktadýr. Yaklaþýk dörtte üçü 4 ya da daha fazla yatak bulunan odada kalmaktadýr. Yaklaþýk yarýsý kendi ihtiyacýný karþýlayamayacak durumdadýr. Refakatçilerin yaklaþýk üçte biri iþsiz ya da refakat dolayýsýyla çalýþamaz durumdadýr; bunlar içinde iþsizler çoðunluðu oluþturmaktadýr. Yaklaþýk üçte birinin 250 milyon TL’den az; diðer üçte birinin ise 250-500 milyon TL aylýk geliri vardýr. Yaklaþýk üçte ikisi 5 günden uzun süreyle refakat etmektedir. Üçte ikiden fazlasý -dönüþümlü deðilsürekli olarak kalmaktadýr. Yarýdan fazlasý yemek ihtiyacýný kantinden ya da hastane çevresinden karþýlamaktadýr. Yaklaþýk %80’i geceyi uygun olmayan þartlarda (sandalyede, bankta, bahçede, koridorda, arabada vb.) geçirmektedir. En önemli ihtiyaçlarý barýnma (%23.46), yemek (%22.92) ve paradýr (%17.56). Bu bulgular ýþýðýnda; uzun vadede devletin iyileþtirme yapmasý gereken konular olmakla birlikte, kýsa ve orta vadede sivil örgütlerin özellikle dýþarýdan hasta çeken büyük kentlerdeki hastanelerin yakýnlarýnda barýnma evleri ve aþ evleri açmalarý önerilmiþtir. Anahtar Kelimeler: Refakatçi, Hastane, Ýhtiyaç, Sorun.
Abstract
T
he aim of this study was to investigate the problems and needs of the people accompanying patients at some large-scale hospitals in Istanbul and Ankara. A questionnaire was applied face-to-face to a total of 167 people. Nearly half of the people came from outside the city. About two thirds had chronic disease. About half of them had Green Card or no insurance at all. Three thirds have been staying at rooms with at least 4 patient beds. Nearly half of the patients were incapable of performing their usual daily activities. Two thirds of the people accompanying the patients were unemployed or unable to work because of accompaniment. About one third had a monthly income of less than 250 million TL and another one third had 250-500 million TL per month. Nearly two thirds have been staying for longer than 5 days and more than two thirds have been staying continuosly, not alternately. More than half had meals at the hospital canteen or at the shops or restaurants nearby. About 80% of them have been spending night at inappropriate and uncomfortable conditions such as on a chair, in the garden or at the car etc. Taking all these results into consideration, there are some actions to be taken by both the governmental and the non-governmental organizations to improve the conditions. It is recommended that in the short and medium term, NGOs could establish accommodations and kitchens nearby large-scale hospitals in metropolitan cities attracting patients from outside. Keywords: People accompanying patient, Hospital, Need, Problem.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
369
Giriþ ve Amaç
S
aðlýk hizmetleri alanýnda sorunlar ya sunanlar ya da hizmet alanlar baðlamýnda ele alýnmaktadýr ve hizmet alanlar genellikle hastalar ile sýnýrlý sayýlmaktadýr. Oysa, saðlýk gibi insanlarýn en deðerli varlýklarý söz konusu olduðunda, taraflarý sadece hizmeti sunanlar ve hastalar ile sýnýrlandýrmak yanlýþ olmaktadýr. Son yýllarda “hasta haklarý” giderek daha fazla gündeme gelir iken, taraflara “hasta yakýnlarý” da eklenmiþtir. Hasta yakýnlarýnýn en önemli ve duyarlý durumda olanýný ise “refakatçiler” oluþturmaktadýr. Zira, hastalarýnýn profesyonel saðlýk bakýmý dýþýndaki hemen her türlü ihtiyacýyla ve sorunuyla ilgilenmek durumundadýrlar. Bu konudaki çalýþmalarýn yetersizliði yanýnda sorunlarýn ve ihtiyaçlarýn boyutu ve ciddiyeti dikkate alýnarak, dýþarýdan hasta çeken Ýstanbul ve Ankara’daki bazý eðitim hastanelerinde refakatçilerin ihtiyaçlarýný ve sorunlarýný belirlemek amacýyla bu çalýþma gerçekleþtirilmiþtir.
Gereç ve Yöntem Tanýmlayýcý tipteki bu çalýþma Ýstanbul’da 3, Ankara’da ise 2 eðitim ve araþtýrma hastanesinde yapýlmýþtýr. Kapsanan kurumlarýn tamamý kamuya aittir ve üniversite, SSK ve devlet hastanelerinden oluþmaktadýr. Veri toplama aracý olarak geliþtirilmesi planlanan anket formuna hazýrlýk olarak, önce Ýstanbul’daki 2 hastanede yaþanan sorunlar ve ihtiyaçlarý konusunda bazý refakatçilerle görüþme yapýlmýþtýr. Elde edilen bilgiler ýþýðýnda, anket formu oluþturulmuþtur. Belirlenen hastanelerde, önceden eðitim verilmiþ anketörler tarafýndan toplam 167 refakatçiye yüzyüze görüþme yöntemiyle anket uygulanmýþtýr. Toplanan veriler kodlanarak bilgisayara aktarýlmýþ ve SPSS programýnda veri analizi yapýlmýþtýr.
Bulgular
370 YOKSULLUK
Araþtýrmaya katýlan refakatçilerin %43.1’i Ankara, %56.9’u ise Ýstanbul Ýli kamu hastanelerinden hizmet alan hastalarýn yakýnlarýdýr. Hastanelere göre refakatçi uygulamasý deðiþtiði gibi, hastanelerin servislerine göre de uygulama deðiþmektedir. Servis çalýþanlarýna servisteki refakatçi uygulamasý sorulduðunda %77.2’si servislerde refakatçi bulundurulabildiðini, %10.8’i refakatçi bulundurulmadýðýný, %9’u ise hastaya en az bir kiþinin refakat etme zorunluluðu olduðunu ifade etmiþtir. Tablo 1: Araþtýrmaya katýlanlarýn bazý sosyo-demografik özelliklere göre sýklýk daðýlýmý Özellikler Cinsiyet
Medeni Durum
Öðrenim Durumu
Çalýþma Durumu
Sosyal Güvenlik Durumu
S
%
Kadýn
84
50.3
Erkek
83
49.7
Evli Bekar Yanýtsýz Okur-yazar olmayan Okur-yazar Ýlkokul mezunu Ortaokul mezunu Lise mezunu Üniversite mezunu Ev hanýmý Ýþsiz Çalýþýyor Emekli Diðer* Emekli sandýðý SSK Yeþil kart sahibi Bað-Kur Sosyal güvencesi olmayan
137 29 1 19 8 87 15 25 13 65 28 63 9 2 13 55 66 16
82.0 17.5 0.6 11.4 4.8 52.1 9.0 15.0 7.8 38.9 16.8 37.7 5.4 1.2 7.8 32.9 39.5 9.6
17
10.2
167
100.0
Toplam *
Refakat dolayýsýyla çalýþamayanlar.
Tablo 1’de görüldüðü gibi araþtýrmaya katýlan refakatçilerin %50.3’ü kadýn, %49.7’si erkek; %82’si evli, %17.5’i bekardýr. Refakatçilerin yaklaþýk yarýsý (%52.1) ilkokul mezunudur. Herhangi bir örgün eðitim almamýþ ancak okur-yazar olduðu belirlenen refakatçilerin oraný %4.8 iken, okur-yazar olmayanlarýn oraný %11.4’tür. Grubun %1.2’si refakatçi olmalarý nedeniyle çalýþamadýklarýný ifade ederken, %16.8’inin iþsiz olduðu bildirilmiþtir. Refakatçilerin %39.5’i yeþil kart sahibidir ve %10.2’sinin ise herhangi bir sosyal güvencesi yoktur.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
371
372 YOKSULLUK
Tablo 2: Refakatçinin aile fertleri ve yaþadýðý ev durumu ile ilgili bazý özelliklerinin sýklýk daðýlýmý Özellikler
Ailedeki fert sayýsý
Ailedeki çalýþan fert sayýsý Ailede refakatçiden baþka kimsenin çalýþýp çalýþmama
2 kiþi 3-5 kiþi 6-8 kiþi 9 kiþi veya daha fazla 1 kiþi 2 kiþi 3 veya daha fazla Yanýtsýz Çalýþan baþka fert var Çalýþan baþka fert yok Yanýtsýz 250 milyon ve daha az*
Ailenin toplam aylýk geliri (TL)
Refakatçinin yaþadýðý ev Refakatçinin yaþadýðý il Toplam * **
251-500 milyon 501 - 1 milyar 1 milyar üzeri Diðer** Kendine ait Kira Hastane ile ayný ilde Hastanenin bulunduðu il dýþýnda
S 17 87 43 20 55 19 9 83 77 84 6
% 10.2 52.1 25.7 12.0 32.9 11.4 5.4 50.3 46.1 50.4 3.5
56
33.5
56 28 11 16 104 63 88
33.5 16.8 6.6 9.6 62.3 37.7 52.7
79
47.3
167
100.0
En düþük aylýk gelir 50 milyondur. Karýn tokluðuna çalýþan, borçlarla geçinen veya belirtmeyen
Refakatçi ailelerinin %52.1’inin 3-5, %25.7’sinin 6-8, %12’sinin 9 fert veya daha fazla, %10.2’sinin ise 2 fertten oluþtuðu belirlenmiþtir. Refakatçilerin %32.9’unun ailesinde sadece 1 kiþinin çalýþtýðý bildirilmiþtir. Grubun %50.4’ünün ailesinde sadece çalýþan kiþinin refakatçi olduðunu ve %33.5’inin ailesinin aylýk toplam geliri 251-500 milyon TL’dir. Grubun en düþük gelir miktarý 50 milyon olarak saptanýrken, karýn tokluðuna çalýþtýðýný ifade eden veya borçlarla geçindiðini bildirenler de vardýr. Refakatçilerin %62.3’ü kendine ait, %37.7’si ise kiralýk bir evde yaþamaktadýr ve %47.3’ünün evi hastane ile farklý bir ilde bulunmaktadýr.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
373
Tablo 3: Araþtýrmaya katýlan grubun refakat ettiði gün ve hasta odasýnda bulunan hasta sayýsýnýn sýklýk daðýlýmý Özelikler Refakat edilen gün sayýsý
Odada bulunan hasta sayýsý
1-5 gün 6 veya daha fazla Yanýtsýz Kendisi 2-3 kiþi 4-5 kiþi 6-7 kiþi 8 veya daha çok Yanýtsýz
Toplam
S 54 44 2 13 30 34 38 50 2 167
% 32.4 26.4 1.2 7.8 18.1 20.3 22.7 29.9 1.2 100.0
Refakatçilerin %26.4’ü 6 gün veya daha fazla gündür refakatçi olduklarýný bildirirken, bunlarýn %29.5’i 91 gün veya daha fazla gündür hastalarýna refakat etmektedir. Refakatçisi bulunan hastalarýn odalarýnda kaç hasta olduðu incelendiðinde ise hastalarýn %29.9’unun odalarýný 8 veya daha fazla hasta ile paylaþtýðý belirlenmiþtir. Tek kiþilik odada bulunan hastalarýn oraný %7.8’dir. Tablo 4: Refakatçi ve hastalarýn yaþ gruplarýna göre sýklýk daðýlýmlarý Yaþ Gruplarý
Refakatçilerin Yaþ Gruplarý
Hastalarýn Yaþ Gruplarý
25 yaþ ve daha az 26-35 yaþ 36-45 yaþ 45-55 yaþ 56 yaþ ve daha fazla 1 yaþ ve altý 2-7 8-12 13-18 19-35 yaþ 36-52 yaþ 53-69 yaþ 70 ve üzeri Toplam
S 23 49 51 21 22 11 21 32 19 13 23 32 16 167
% 14,4 29,4 30,6 12,6 13,2 6,6 12,6 19,2 11,4 7,8 13,8 19,2 9,6 100,0
Refakatçilerin %13.2’si 56 yaþ veya daha yaþlýyken, %14.4’ü 25 yaþ veya daha gençtir. Grubun %30.6’sý 36-45 yaþ grubunda yer almaktadýr. Hastalarýn %9.8’i 70 yaþ veya daha yaþlý, %6.6’sý 1 yaþ veya daha küçüktür. Araþtýrma hastaneleri arasýnda sadece çocuk hastalýklarý ile ilgili hastaneler bulunduðu için araþtýrma grubunun refakat ettikleri hastalarýn çoðunluðu çocuklardýr.
374 YOKSULLUK
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
375
Tablo 5: Refakatçilerin hastalara yakýnlýk derecelerine göre sýklýk daðýlýmlarý Yakýnlýk Derecesi Baba Evlat Anne Eþ Abi-abla-kardeþ Dede Damat-gelin-torun Diðer* Toplam *
S 47 31 25 21 14 5 5 19 167
% 28,1 18,6 14,9 12,6 8,4 3,0 3,0 11,4 100,0
Kuzen-kayýnvalide-yenge-yeðen-dayý-amca-teyze-hala
Refakatçilerin %28.1’i hastanýn babasý, %18.6’sý evladý, %15’i annesi, %12.6’sý eþi, %8.4’ü ise abi, abla veya kardeþidir. Hastaya refakat edenler arasýnda hastanýn kayýnvalide-dedesi, dayý-amcasý, yenge-teyze-halasý, damat-gelini, kuzen-yeðeni, ve torunu olanlar da bulunmaktadýr. Tablo 6: Hastalarýn hastanede yatýþ nedenlerine göre sýklýk daðýlýmlarý Akut-Kronik Kronik Akut Toplam
S 112 55 167
% 67,1 32,9 100,0
Hastalarýn hastalýðýnýn kronik veya akut olma durumu incelendiðinde %67.1’inin hastalýðýnýn kronik, %32.9’unun hastalýðýnýn ise akut olduðu belirlenmiþtir. Hastalarýn hastanede yatýþ nedenleri hakkýndaki veriler, araþtýrmacýlarýn kendi týbbî bilgilerince akut veya kronik olarak sýnýflandýrýlmýþtýr. Bu sýnýflamadaki amaç hastalar hakkýnda genel bir fikir oluþturmaktýr. Tablo 7: Refakatçilerin sürekli veya dönüþümlü refakat etme durumuna göre sýklýk daðýlýmý Refakatçinin sürekli veya dönüþümlü oluþu
S
%
Sürekli Dönüþümlü Yanýtsýz Toplam
113 48 6 167
67,7 28,7 3,6 100.0
Refakatçilerin çoðunluðu hastalarýna sürekli refakat etmektedir. Bu, saðlýklý olduklarý varsayýlan refakatçilerin gerek fiziksel gerekse ruhsal saðlýklarýný olumsuz etkilebililecek bir durumdur.
376 YOKSULLUK
Tablo 8: Hastalarýn kendi ihtiyacýný karþýlama durumuna göre sýklýk daðýlýmý Hastanýn kendi ihtiyacýný karþýlama durumu Tamamen karþýlayan Kýsmen karþýlayan Hiç karþýlayamayan Toplam *
S
%*
14 48 61 123
11,4 39,0 49,6 100.0
Yanýtsýzlar çýkarýldýktan sonra yüzde hesabý yapýlmýþtýr.
Hastalarýn kendi ihtiyaçlarýný karþýlama durumu ile ilgili soruya yanýt veren refakatçilerin düþüncelerine göre hastalarýn yaklaþýk yarýsý kendi ihtiyaçlarýný karþýlayamamaktadýr. Tablo 9: Refakatçilerin hastane çalýþanlarý ile sorun yaþama durumuna göre sýklýk daðýlýmý Hastane çalýþanlarý ile sorun yaþama durumu
S
%
Hayýr Evet Toplam
118 49 167
70.65 29.35 100.0
Refakatçileri %70.65’i hastane çalýþanlarý ile herhangi bir sorun yaþamadýðýný ifade etmiþtir. Sorun yaþadýklarýný belirten refakatçilerin belirttiði sorunlar arasýnda hoþgörüsüzlük ve ilgisizlik, giriþ-çýkýþlarda problem yaþama, refakatçi kartlarý...vb. sorunlar yer almaktadýr. Tablo 10: Refakatçi sorunlarýnýn hastayý olumsuz etkileme durumuna göre sýklýk daðýlýmý Etkileme Durumu Çok etkiliyor Biraz etkiliyor Etkilemiyor Yanýtsýz Toplam
S 37 58 71 1 167
% 22.2 34.7 42.5 0.6 100.0
Refakatçilerin %22.2’si kendi sorunlarýnýn hastayý olumsuz yönde etkilediðini, %34.7’si biraz etkilediðini, yarýya yakýný ise etkilemediðini bildirmiþtir.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
377
Tablo 11: Refakatçilerin yemek ihtiyacýný karþýladýðý yere göre sýklýk daðýlýmlarý Yemek Ýhtiyacýný Karþýlama Yeri Hastane çevresinden Kantinden
*
S
%
62 27
37.16 16.16
Refakatçiye ücretle verilen yemekten
23
13.77
Hastanýn yemeðinden Evden
20 15
11.97 8.98
Refakatçiye ücretsiz verilen yemekten
12
7.18
Diðer* Toplam
8 167
4.79 100.0
Aþevi...vb.
Refakatçilerin çoðunlukla hastane çevresinden yemek ihtiyaçlarýný karþýladýðý saptanýrken, kantinden, refakatçiye ücretle verilen yemekten, hastanýn yemeðinden veya evden yemek saðlayanlarýn oraný da küçümsenmeyecek oranlardadýr. Tablo 12: Refakatçilerin geceyi geçirdiði yere göre sýklýk daðýlýmlarý Geceyi Geçirdiði Yer Sandalyede Boþ bir hasta yataðýnda Deniz Feneri Misafirhanesinde Otel Bahçede-bankta Hastayla ayný yatakta Yere battaniye sererek Refakatçi yataðýnda Gece kalmayan refakatçi Ayakta Arkadaþlarla kiralanan evde Ýnþaatta Koridorda Askeri misafirhane Arabada Hasta yerde yatýyor
S 92 12 12 7 6 5 4 4 3 2 2 2 2 1 1 1
% 55.58 7.18 7.18 4.19 3.59 2.99 2.39 2.39 1.79 1.19 1.19 1.19 1.19 0.59 0.59 0.59
Hasta yataðýnýn altýndaki yatakta
1
0.59
Yanýtsýz Toplam
6 167
4.60 100.0
378 YOKSULLUK
Refakatçilerin %55.58’i geceyi sandalyede geçirdiðini belirtirken, %7.18’i boþ bir hasta yataðýnda, %7.18’i Deniz Feneri Derneði Misafirhanesi’nde geceyi geçirdiklerini ifade etmiþlerdir. Geceyi otelde geçirenlerin oraný %4.19, bahçede veya bankta geçirenlerin oraný %3.59, hastayla ayný yatakta geçirenlerin oraný %2.99’dur. Tablo 13: Araþtýrmaya katýlan grubun ihtiyaçlarýna göre sýklýk daðýlýmý
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
Ýhtiyaçlar Barýnma Yemek Para Su Ýlaç Banyo Ulaþým Temizlik Kan-trombosit Moral Bilgilendirme-danýþmanlýk Ýlgi Telefon Çamaþýr-çarþaf Tuvalet Elbise Güven-güvenlik Uyku Düzenli ve geniþ oda Tuvalet sabunu Alýþ-veriþ edilmesi Gürültüsüz ortam Ýkinci bir refakatçi Ziyaretçi, yakýnlarý Personel Hastanede oturacak yer Saðlýklý yaþam Otopark Ameliyat için yatak Havalandýrma Müzik Hemþire Sýcak su Çay Hastayý gezdirme ihtiyacý Tekerlekli sandalye Televizyon Buzdolabý Yardým Rahatlýk Toplam* *
379
S 96 94 72 23 19 15 12 10 9 9 8 8 4 4 4 3 3 2 2 2 2 2 2 2 2 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 410
% 23.46 22.92 17.56 5.60 4.63 3.65 2.92 2.43 2.19 2.19 1.95 1.95 0.95 0.95 0.95 0.73 0.73 0.48 0.48 0.48 0.48 0.48 0.48 0.48 0.48 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 100.0
Birden fazla ihtiyaç belirten refakatçiler bulunmaktadýr.
Refakatçilerin ihtiyaçlarý arasýnda %23.46 oranýyla barýnma, %22.92 oranýyla yemek, %17.56 soranýyla ise para ilk üç sýrada yer almaktadýr.
380 YOKSULLUK
Tablo 14: Araþtýrma grubunun sosyal güvence durumuna göre ailenin toplam aylýk gelirlerinin karþýlaþtýrýlmasý (Ki-kare testi uygulanmýþtýr). Sosyal güvence durumu Aylýk Gelir
<250milyon 501-1milyar 1.1-3.5 milyar Diðer* Toplam *
Sosyal güvence sahibi S (%) 12 (14,0) 35 (40,7) 24 (27,9) 11 (12,8) 4 (4,7) 86 (100,0)
Sosyal güvencesiz S (%) 5 (33,3) 8 (53,3) 1 (6,7) 0 (0,0) 1 (6,7) 15 (100,0)
Yeþil kart sahibi S (%) 39 (59,1) 13 (19,7) 3 (4,5) 0 (0,0) 11 (16,7) 66 (100,0)
Toplam S (%)
Önemlilik testi sonucu
56 (33,5) 56 33,5 28 (16,8) 11 (6,6) 16 (9,6) 167 (100,0)
x2=58.81 sd=8 p<0.001
Karýn tokluðuna-borçlarla geçiniyor-belirsiz.
Refakatçilerin sosyal güvence durumlarýna göre ailelerinin toplam aylýk gelirleri karþýlaþtýrýldýðýnda arada istatistiksel olarak anlamlý fark saptanmýþtýr. Sosyal güvencesiz veya yeþil kart sahibi olan refakatçilerin hepsinin 1 milyardan daha az gelirleri; sosyal güvence sahibi olanlarýn ise yaklaþýk %13’ünün 1 milyardan daha fazla gelirleri olduðu saptanmýþtýr. Yeþil kart sahibi olan refakatçilerin yarýsýndan fazlasý 250 milyondan daha az gelirle ailelerini geçindirmektedir. Tablo 15: Araþtýrma grubunun ihtiyaçlarýnýn sosyal güvence durumuna göre karþýlaþtýrýlmasý (Ki-kare testi uygulanmýþtýr). Sosyal güvence durumu
*
Ýhtiyaçlar
Sosyal güvencesi olan S (%)
Sosyal güvencesi olmayan S (%)
Yeþil kart sahibi S (%)
Para Barýnma Yemek Diðer Toplam
4 (4,7) 37 (43,0) 24 (27,9) 21 (24,4) 86 (100,0)
2 (13,3) 9 (60,0) 3 (20,0) 1 (6,7) 15 (100,0)
24 12 15 15 66
(36,4) (18,2) (22,7) (22,7) (100,0)
Toplam S (%)
Önemlilik testi sonucu
30 (18,0) 58 (34,7) 42 (25,1) 37 (22,2) 167 (100,0)
x2=33,172 sd=6 p<0.001
Bakýnýz: Tablo 13
Refakatçileri sosyal güvence durumlarýna göre ilk sýrada belirttikleri, en öncelikli ihtiyaçlarý karþýlaþtýrýldýðýnda arada istatistiksel olarak anlamlý bir fark saptanmýþtýr. Sosyal güvencesi olanlarýn ve olmayanlarýn çoðunlukla barýnma ihtiyacý olduðu, yeþil kart sahibi olanlarýn ise öncelikle para ihtiyacý olduðu belirlenmiþtir. Benzer karþýlaþtýrmalar refakatçilerin 2. ve 3. derecede belirttikleri ihtiyaçlarý içinde yapýlmýþtýr. Karþýlaþtýrma sonucunda 2. ön-
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
381
celikte belirtilen ihtiyaçlarý da sosyal güvenceye göre anlamlý farklýlýk gösterirken (x2=20.53, sd=6, p=0.002), 3. öncelikte belirtilen ihtiyaçlar anlamlý bir fark göstermemektedir (11.36, sd=6, p=0.78).
Sonuçlar Dikkat çekici sonuçlar þu þekilde özetlenebilir: Hastalarýn; 1. Yaklaþýk yarýsý þehir dýþýndan gelmiþtir. 2. Yaklaþýk üçte ikisinin kronik hastalýðý vardýr. 3. Yaklaþýk %50’sinin Yeþil Kartý vardýr ya da sosyal güvencesi bulunmamaktadýr. 4. Yaklaþýk dörtte üçü 4 ya da daha fazla yatak bulunan odada kalmaktadýr. 5. Yaklaþýk yarýsý kendi ihtiyacýný karþýlayamayacak durumdadýr. Refakatçilerin; 1. Yaklaþýk üçte biri iþsiz ya da refakat dolayýsýyla çalýþamaz durumdadýr. Bunlar içinde iþsizler çoðunluðu oluþturmaktadýr. 2. Yaklaþýk üçte birinin 250 milyon TL’den az; diðer üçte birinin ise 250500 milyon TL aylýk geliri vardýr. 3. Yaklaþýk üçte ikisi 5 günden uzun süreyle refakat etmektedir. 4. Üçte ikiden fazlasý -dönüþümlü deðil- sürekli olarak kalmaktadýr. 5. Yarýdan fazlasý yemek ihtiyacýný kantinden ya da hastane çevresinden karþýlamaktadýr. 6. Yaklaþýk %80’i geceyi uygun olmayan þartlarda (sandalyede, bankta, bahçede, koridorda, arabada vb.) geçirmektedir. 7. En önemli ihtiyaçlarý barýnma (%23.46), yemek (%22.92) ve paradýr (%17.56). Ayrýca, özellikle çocuk hastalarda biri hastanede sabit, diðeri ise dýþ iþleri yapan ve ihtiyaçlarý karþýlayan, iki kiþinin refakat ettiði gözlenmiþtir.
Öneriler Refakatçilerin sorunlarý büyük ölçüde devletin yapabileceði kökten altyapý ve uygulama deðiþikliði ile çözümlenebilecek niteliktedir. Refakatçi ihtiyacýný en aza indirecek ve az sayýdaki refakatçiler için de uygun þartlarý sað-
382 YOKSULLUK
layacak yeni bir yapýlanma gerekmektedir. Bu ise, kýsa ve orta vadede mümkün gözükmemektedir. Bu durumda, sivil örgütlerin yapabileceði birtakým çalýþmalar ön plana çýkmaktadýr. Araþtýrma sonuçlarý, ilk üç ihtiyacýn barýnma, yemek ve para olduðunu ortaya koymuþtur. Sayýlarý yüzlerle ifade edilen sivil örgütlerin bir bölümü büyük hastanelerin yakýnlarýnda barýnma evleri ve aþ evleri kurabilirler. Yardým kuruluþlarýnýn sýnýr koymaksýzýn her türlü yardým faaliyetini yürütmesi çok güçtür; etkililik ve verimlilik bakýmýndan doðru da deðildir. Bazý örgütlerin bu konuyu kendilerine birincil faaliyet alaný olarak seçmeleri ve iþi profesyonelce yapmalarý kýsa ve orta vadede en uygun çözüm olacaktýr.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
383
Sosyo-Ekonomik Düzeyin Boy, Kilo, Kan Basýncý ve Peakflowmetre Düzeyleri Ýle Ýliþkisi Zekeriya Aktürk, Nezih Daðdeviren, Mustafa Taþdemir, Mevlüt Türe, Yasemin Tazeyurt Yrd. Doç. Dr., Trakya Üniversitesi Týp Fakültesi Aile Hekimliði AD, Yrd. Doç. Dr., Marmara Üniversitesi Saðlýk Eðitim Fakültesi Saðlýk Yönetimi Bölümü, Yrd. Doç. Dr., Trakya Üniversitesi Týp Fakültesi Biyoistatistik AD, Yrd. Doç. Dr., Trakya Üniversitesi Saðlýk Yüksek Okulu,
Öz
G
iriþ ve Amaç: Sosyoekonomik düzeyin iyileþmesine paralel olarak saðlýk düzeyinde de bir artýþ olduðu düþünülmektedir. Bu çalýþmada ergenlerdeki kan basýncý, obezite ve peakflowmetre ölçümlerinin sosyoekonomik düzeyle olan iliþkisinin araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Metot: Edirne il merkezindeki ortaokul ve lise düzeyindeki öðrencilerden rasgele seçilen 883 öðrenci bazý demografik verileri içeren bir anketi cevaplandýrdýlar ve her öðrencinin boy, kilo sistolik kan basýncý, diyastolik kan basýncý ve pekflowmetre ölçümleri yapýldý; vücut kitle indeksleri (VKÝ) hesaplandý. Sosyoekonomik durum Neyzi ölçeðine göre hesaplandý. Bulgular: Katýlýmcýlarýn yaþ ortalamalarý 15.04 ? 1.80 yýl (11-19 arasý) idi. SED’un iyileþmesiyle vücut kitle endeksi (p=0.036) ve peakflowmetre artmaktaydý (p=0.008). Kendine ait odasý olanlarýn ise sistolik kan basýnçlarý (p=0.032) daha yüksekti, boylarý daha uzundu (p<0.0005) ve daha kiloluydular (p=0.001). SED ile boy ve kan basýncý arasýnda herhangi bir iliþki saptanmadý. Tartýþma: Yoksulluk mücadelesiyle saðlýk eðitiminin birarada yürütülmesi özellikle beslenme ve egzersiz açýsýndan ergenlerin daha saðlýklý davranýþlar benimsemelerini saðlayarak SED yükselmesinin beraberinde getirdiði muhtemel riskleri azaltabiir. Anahtar Kelimeler: ergenlik, sosyoekonomik düzey, kan basýncý, yoksulluk, obesite, pik ekspiratuvar akým
Abstract
B
ackground and aim: It is accepted that there is a positive relationship with socioeconomic improvement and health status. It this study, we evaluated the relationship of socioeconomic status and blood pressure, body mass index, and peakflowmetry levels of adolescents. Method: 883 middle and high school students randomly selected from central Edirne completed a questionnaire querying some demographic parameters. Measurements of height, weight, systolic and diastolic blood pressure, and peakflowmetry levels were recorded from each individual. The socioeconomic status (SES) was calculated by the Neyzi index. Results: Average age of the participants was 15.04 ? 1.80 years (11 to19 years). Body mass index (BMI) (p=0.036) and peakflowmetry (p=0.008) measurements increased with improving SES. Those having a room for their own had higher systolic blood pressures (p=0.032), were taller (p<0.0005), and heavier (p=0.001). There was no relationship between SES and blood pressure.
384 YOKSULLUK
Discussion: The struggle with poorness should be combined with health education, especially covering nutrition and exercise, will prevent the unwanted effects of wealth on the health status by equipping the adolescents with better health behaviors. Keywords: adolescence, socioeconomic status, blood pressure, poorness, obesity, peak expiratory flow rate, PEFR
Giriþ ve Amaç
K
öyün birinde fakir bir insan yaþarmýþ. Bu kiþi o kadar fakirmiþ ki, beslenmesi için dahi gerekli kaynaklarý bulmakta zorlanýyormuþ. Nihayet beslenmekten zayýf düþmüþ ve hastalanmýþ. Köylülerden gündemi ve geliþmeleri takip eden bir genç her hafta televizyondaki yardým programlarýndan birini düzenli olarak seyredermiþ. Bir gün gencin aklýna köyündeki fakir vatandaþý için destek istemek gelmiþ. Hemen kalem ve kaðýt bulup oracýkta açýklayýcý bir mektup yazmýþ. Kýsa bir süre sonra o meþhur televizyon sunucusu arkadaþý ve kameralarý ile köye ziyarete gelmiþ; durum tespit edilmiþ ve öncelikle gýda yardýmý yapýlmasý kararlaþtýrýlmýþ. Yardým kuruluþu köye düzenli olarak gýda desteði saðlamaya baþlamýþ. Gýdalar önce kucaklarda kolilerle, ardýndan sýrtlarda ve nihayet katýrlarla taþýnmaya baþlanmýþ. Ekmek, pirinç, makarna, un, þeker, margarin, hatta çukulota dahil olmak üzere pek çok gýda geliyormuþ. Artýk fakir köylünün yüzü güler olmuþ. Gelen besinleri yedikçe güçlenmeye baþlamýþ. Güçlendikçe iþtahý daha da açýlmýþ ve daha fazla yemeye baþlamýþ. Kýsa sürede o kadar deðiþmiþ ki, o bile kendisini tanýyamaz olmuþ. Tombul yanaklý ve göbekli birine dönüþüvermiþ. Derken, bir gün yürümekte zorlandýðýný, eklemlerinin aðrýdýðýný ve nefesinin daraldýðýný farketmiþ. Köye düzenli olarak gelen yardým kuruluþu durumu doktorlarýna bildirmiþ ve vatandaþýn muayenesi yapýlmýþ. Doktor kendisinde “obesite” hastalýðý olduðunu söylemiþ ve bir an önce baþlayýp sýkýca uymasý gereken bir diyet önerisi hazýrlamýþ. Artýk vatandaþ o kadar da mutlu deðilmiþ. Çünkü doktoruna göre dengesiz beslenme þiþmanlýk nedeniyle ortaya çýkan kalp yetmezliði, yüksek tansiyon ve nefes darlýðýyla boðuþmak zorundaymýþ. Yukarýdaki öykü dünyanýn dört bir yanýnda deðiþik modifikasyonlarla gün be gün yaþanadurmaktadýr. Sosyoekonomik durumun saðlýðý, saðlýðýn da
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
385
sosyoekonomik durumu etkilediðini gösteren araþtýrmalar bunu kanýtlamaktadýr (1,2). Davranýþlarýn temelleri çocukluk ve ergenlikte þekillendiðinden gençlerde bu durum daha da önme arzetmektedir. Sosyoekonomik düzeyin saðlýðýn üzerindeki etkilerini incelemek ve koruyucu hekimlik açýsýndan ergenlerin beslenmelerine yol göstemek amacýyla kesitsel bir araþtýrma planladýk. Araþtýrmamýzda sosyoekonomik düzeyin ergenlerin saðlýk durumlarýyla ilþkili olmadýðý varsayýmýndan hareket ettik.
Metot Tanýmlayýcý ve analitik, kesitsel bir kohort çalýþmasý olarak planlanan bu araþtýrmanýn evrenini edirne il merkezindeki ortaokul ve liselerde okuyan 12923 öðrenci oluþturmaktadýr. Bu okullardan okuldaki öðrenci sayýsýna göre tabakalandýrýlmýþ ve okul numaralarýna göre rastgele örneklemle seçilmiþ 1200 öðrenci araþtýrmaya dahil edildi. bu öðrencilere araþtýrmacýlarýn hazýrladýklarý bir anket kendi kendine doldurma yöntemiyle uygulandý. Seçilen örneklemden 883 kiþi (%73.58) araþtýrmaya katýlmayý kabul etti. Katýlýmcýlarýn sosyoekonomik düzeyleri (SED) Neyzi ölçeðine göre hesaplandý (3). Bu ölçek anne eðitimi, baba eðitimi ve baba mesleðini kullanarak birden (çok iyi) dörde (çok kötü) kadar bir SED derecelendirmesi yapmaktadýr. Katýlýmcýlardan anket yoluyla alýnan demografik verilerin yanýnda boylarý, kilolarý, sistolik ve diyastolik kan basýnçlarý ve pik ekspiratuvar akým deðerleri (PEFR) araþtýrmacýlar tarafýndan ölçüldü. Vücut kitle endeksleri hesaplandý. Vücut kitle endeksi 18.5 ve altýnda olanlar zayýf, 18.6-25 arasý olanlar normal, 25.1-29.9 arasý olanlar kilolu, 30.0-34.9 arasý olanlar obez ve 35 ve üzeri olanlar morbid obes olarak sýnýflandýrýldý. Ýstatistik analizlerde çok deðiþkenli varyans analizi (MANOVA) kullanýldý.
Bulgular Katýlýmcýlarýn yaþ ortalamalarý 15.0 ? 1.80 yýl (11-19 arasý) idi. 399’u (%45.2)erkek, 484’ü (%54.8) kýzdý. Katýlýmcýlarýn sosyoekonomik düzeyleri þekil 1’de görülmektedir. Ortalama PEFR seviyeleri 330.0 ? 104.32 L/dk idi. Ortalama sistolik ve diyastolik kan basýnçlarý sýrasýyla 109.1 ? 12.94 mmHg ve 69.4 ? 9.85 mmHg idi. Katýlýmcýlarýn Vücut kitle endeklserine göre sýnýflandýrýlmalarý þekil 2’de görülmektedir. Öðrencilerin 767’sý (%86.9) ailesiyle, geriye kalan 116’sý (%13.1) ise diðer ortamlarda yaþamaktaydýlar. 613 (%70.1) öðrencinin kendine ait odasý varken 261 (%29.9) ergenin kendine ait odasý yoktu. 141 (%16.0) öðrencinin evinde anne ve babasý dýþýnda yaþayanlar vardý. Anne ve babalarýn eðitim durumlarý sýrasýyla þekil 3 ve 4’te kardeþ ayýlarý ise þekil 5’te görülmektedir. SED’un iyileþmesiyle vücut kitle endeksi (p=0.036) (þekil 6) ve peakflowmetre artmaktaydý (p=0.008) (þekil 7). Kendine
386 YOKSULLUK
ait odasý olanlarýn ise sistolik kan basýnçlarý (p=0.032) daha yüksekti, boylarý daha uzundu (p<0.0005) ve daha kiloluydular (p=0.001). SED ile boy ve kan basýncý arasýnda herhangi bir iliþki saptanmadý. SED ve kendine ait odasý olma durumuna göre uygulanan MANOVA sonuçlarý sýrasýyla tablo 1 ve tablo 2’de görülmektedir.
Tartýþma Sosyoekonomik düzeyle saðlýk düzeyi arasýndaki iliþki çeþitli araþtýrmalarda irdelenmiþtir. Hay ve arkadaþlarýnýn Kanada’da yaptýklarý bir araþtýrmada SED ne kadar iyiyse bireyin o kadar saðlýklý olduðu bulunmuþ. SED ile saðlýk arasýnda direkt bir iliþki olduðu gösterilmiþ; ancak bu iliþkide kilonun bir istisna oluþturduðu saptanmýþ (1). SED ile saðlýk arasýndaki iliþkiye etki eden genetik ve kültürel faktörler, çocukluk çaðýnda yaþanan deneyimler ve saðlýk seçimi gibi etkenler vardýr (4). Baþka bir araþtýrmada ise beyaz ýrkta gelir düzeyi ile ebeveyn eðitiminin þiþmanlýkla ters orantýlý olduðu saptanmýþtýr (5). Paris’te gelir düzeyi düþük olan ailelerin çocuklarýnýn incelendiði bir araþtýrmada fakir ailelerin çocuklarýnda obesite %1.2 görülürken diðer ailelerde bu oranýn %0.3 olduðu bulunmuþtur (6). Literatürle de karþýlaþtýrdýðýmýzda SED ve saðlýk arasýndaki iliþkinin coðrafi ve kültürel deðiþiklikler gösterdiði dikkati çekmektedir. SED’un saðlýk üzerindeki etkisi bütün araþtýrmalarda ayný oranda bulunmadýðý gibi bütün saðlýk göstergeleri de ayný oranda etkilenmemektedir. Bununla birlikte özellikle, gençlerde yapýlan araþtýrmalarda obesiteye baðlý kardiyovasküler hastalýklar gibi komplikasyonlarýn daha ileri yaþlarda ortaya çýkabileceði de akýlda tutulmalýdýr. Bizim araþtýrmamýz SED artýþýnýn saðlýk üzerinde olumlu ve olumsuz etkilerinin olduðunu göstermektedir. Solunum iþlevindeki artýþý olumlu bir bulgu oalrak deðerlendirebiliriz, ancak SED artýþýyla birlikte kilo artýþýnýn olmasý saðlýk açýsýndan olumsuz bir geliþmedir. Batý ülkelerinde yapýlan araþtýrmalardan farklý sonuçlar bulmamýzýn temel nedeni örneklemimizdeki annelerin eðitimlerinin daha düþük olmasý olabilir. bilindiði gibi ülkemizde bayanlarýn %60’tan fazlasý ev hanýmýdýr ve evin beslenmesini esas olarak onlar yönetirler. Yine biliyoruz ki, ülkemizdeki bayanlarýn eðitim durumlarý erkeklere oranla düþüktür. Bizim örneklemimizde de bulgular bu yöndedir. Bu araþtýrmanýn sonuçlarý ülkemizde SED artýþý ile beslenme bilinçlenmesinin ayný paralelde gitmediðini düþündürmektedir. Bunun sonucu olarak alým gücü artan aileler aðýrlýklý olarak karbonhidrat olmak üzere rastgele beslenmektedirler. Bu konuda yeterli eðitimi almayan gençlerin de harçlýklarýný yine karbonhidrat aðýrlýklý hazýr gýdalara harcadýklarý düþünülebilir. Bu
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
387
tablo ülkemizdeki beslenme bilincinin Batý ülkelerinin sanayi devrimi sýrasýndaki durumlarýný yansýttýðýný düþündürmektedir. Sonuç olarak makalenin baþýndaki öyküyü tekrar hatýrlatmak istiyoruz. Ýnsanlara sosyal destek saðlarken bu desteði nasýl kullanacaklarý da anlatýlmalýdýr. Özellikle gýda desteðinde karbonhidrat aðýrlýklý gýdalarýn yanýnda lifli besinlere de yer verilmeli, destek paketlerine kurutulmuþ meyveler, kuruyemiþler ve taze meyve ve sebzeler de eklenmelidir. Daha da önemlisi gýda desteði “kullanma kýlavuzlarý” ile birlikte yapýlmalýdýr. Sosyal desteklerin saðlýklý yaþam ve beslenme eðitimleri ile birleþtirilmesi bu açýdan iyi bir çözüm olabilir.
Kaynaklar 1. Hay DI. Socioeconomic status and health status: A study of males in the Canada health survey. Soc Sci Med 1988;27(12):1317-1325. 2. Piko B, Fitzpatrick KM. Does class matter? SES and psychosocial health among Hungarian adolescents. Soc Sci Med 2001;53(6):817-830 3. Neyzi O. Alp H, Orhon A. Sexual maturation in Turkish girls. Ann Hum Biol 1975;2(1):49-59. 4. Lichtenstein P, Harris JR, Pedersen NL, McClearn GE. Socioeconomic status and physical health, how are they related? An empirical study based on twins reared apart and twins reared together. Soc Sci Med 1993;36(4):441450. 5. Kimm SYS, Obarzanek E, Barton BA, Aston CE, Similo SL, Morrison JA, Sabry ZI, Schreiber GB, McMahon RP. Race, Socioeconomic Status, and Obesity in 9- to 10-Year-Old Girls: The NHLBI Growth and Health Study Ann Epidemiol 1996;6(4):266-275. 6. Tabone MD, Vincelet C. Socioeconomic status and health in children: the experience of Paris Child Health Checkup Center. Arch Pediatr 2000;7:1274-83.
388 YOKSULLUK
Þekil 1: Katýlýmcýlarýn sosyoekonomik düzeyleri.
Þekil 2: Katýlýmcýlarýn vücut kitle endekslerine gore daðýlýmlarý
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
Þekil 3: annelerin eðitim durumlarý
Þekil 4: Babalarýn eðitim durumlarý.
389
390 YOKSULLUK
Þekil 5: Katýlýmcýlarýn kardeþ sayýlarý.
Þekil 6: SED ile VKÝ arasýndaki iliþki
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
Þekil 7: SED ile PEFR arasýndaki iliþki.
Tablo 1: sosyoekonomik düzeye göre çoklu regresyon analizi.
391
392 YOKSULLUK
Tablo 2: Kendisine ait odasý olma durumuna göre çoklu regresyon analizi.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
393
Tüberküloz Hastalýðý ve Yoksulluk Ýliþkisi Üzerine Multidisipliner Bir Araþtýrma M. Zafer Danýþ, Ümit Onat, Yasemin Danýþ Arþ. Gör., Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu, Yrd. Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu, Sosyal Hizmet Uzmaný, Özel Eðitim Merkezi Müdürü e-posta:
[email protected]
Öz
B
u çalýþmada, tüberküloz hastalarýnýn sosyo-ekonomik özellikleri ile hastane yaþamý ve taburculuk sonrasýna iliþkin ihtiyaç ve beklentilerini belirlemek amacýyla, Ankara Atatürk Göðüs Hastalýklarý ve Göðüs Cerrahisi Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi’nde tedavi gören 146 hasta ile yapýlan inceleme araþtýrmasý sonucunda elde edilen psiko-sosyal, ekonomik ve demografik bulgulara yer verilmektedir. Araþtýrma kapsamýnda incelenen tüberküloz hastalarýnýn, üçte biri (%33.6) gecekonduda yaþamaktadýr, %39.7’si serbest meslekle uðraþmaktadýr, yarýsýna yakýný (%46.6) yeþil kartlýdýr, %39.7’sinin hastaneye yatmadan önce herhangi bir geliri yoktur, yarýsýndan fazlasý ise (%52.7) hastalanmadan önce iþsizdir. Hastalarýn dörtte üçten fazlasýnýn (%78.8) hane halký gelir düzeyi açlýk sýnýrýnýn altýnda, tamamýna yakýnýnýn (%96.6) hane halký gelir düzeyi ise yoksulluk sýnýrýnýn altýndadýr. Bu bulgular tüberküloz hastalarýnýn büyük bir çoðunluðunun sosyo-ekonomik yönden gereksinim içinde olduðunu göstermektedir. Bu açýdan bakýldýðýnda tüberküloz gerek týbbi boyutuyla, gerekse sosyal yönüyle deðerlendirilmesi gereken bir hastalýktýr. Halk saðlýðýný yakýndan ilgilendiren tüberküloz ile etkili mücadele stratejileri geliþtirebilmek için tedavi hizmetlerinin yaný sýra psiko-sosyal ve ekonomik destek hizmetlerinin de hayata geçirilmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Yoksulluk Göstergeleri, Tüberküloz Hastalýðý, Sosyal Teþhis ve Tedavi, Sosyal Hizmet Müdahalesi.
Abstract:
I
n this research, the psycho-social, economic and demographic data of 146 patients, who have been suffering from tuberculosis and have been cured in Ankara Atatürk Göðüs Hastalýklarý ve Göðüs Cerrahisi Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi is examined in order to determine the needs and expectancies related to life in the hospital and after being discharged. One third of the samples (33.6%) of the survey was living in the gecekondu. 39.7 % of them are free-lance workers and approximately half of them (46.6 %) were using green-cards to get health services. 39.7 % of the samples had had no income before they came to the hospital and more than half of the samples (52.7 %) had had no job before they got ill. The household of more than three forth of the samples (78.8 %) were living under the limit of starvation defined by the state. Nearly all of them (96.6 %) had an income below the limit of poverty. The collected data analysis showed that most of the patients in the hospital were in need of better socio-economic conditions. From this point of view, it is so obvious that tuberculosis should be examined not only from medical approach, but also from social approach. Therefore, in order to prevent tuberculosis, which is closely related to the public health, and to develop effective star-
394 YOKSULLUK
tegies against it, psycho-social and economic support services should be offered to the public in addition to medical services. Key words: Poverty, Indicators of Poverty, Tuberculosis, Social Diagnosis and Cure, Social Work Intervention.
Giriþ
Ý
nsanlýk tarihinin bilinen en eski hastalýklarýndan birisi olan tüberküloz, günümüzde en yaygýn görülen bulaþýcý hastalýklardan birisidir (Çalýþýr 1996: 36). Tüberküloz hastalýðýnýn yaygýnlýðý toplumlarýn geliþmiþlik düzeyini belirlemede en önemli kriterlerden biri olarak ele alýnmaktadýr. Etiolojisinde bireysel nedenler kadar sosyo-ekonomik ve çevresel faktörlerin de rol oynadýðý tedavisinde de birey ve çevre odaklý müdahale sürecini gerektiren (Varela ve diðerleri 1999: 36-37) tüberküloz hastalýðý, günümüzde etkin tedavi yöntemlerine raðmen geliþmekte olan ülkelerde, önemli bir halk saðlýðý sorunu olarak, varlýðýný sürdürmektedir. Yalnýz medikal nedenlere deðil, içinde yaþanýlan toplumsal koþullara baðlý olarak da ortaya çýkabilen tüberküloz, insan topluluklarýný geniþ ölçüde etkilemekte ve yüksek düzeyde ölümlere neden olmaktadýr (Varela ve diðerleri 1999: 37; Doðan 1996: 36). Sosyal yaþam ile ortaya çýkmýþ bir hastalýk olan tüberkülozun görülme sýklýðý, neredeyse dünyanýn geliþmekte olan tüm bölgelerinde artmaktadýr (Clark ve diðerleri 1987: 45; Varela ve diðerleri 1999: 41). Daha çok sosyoekonomik kökenli bir hastalýk olan tüberkülozun oluþumunda yoksulluk ve bu olgunun beraberinde getirmiþ olduðu; aðýr çalýþma hayatý, uygun olmayan konut koþullarý, yetersiz beslenme ve düþük yaþam standardý gibi sorunlar önemli rol oynamaktadýr (Varela ve diðerleri 1999: 36-42; Henderson 2000: 2; Türker ve diðerleri 1972: 10-26; Aslan ve diðerleri 1991: 32-99). Yoksulluk tanýmlanmasý oldukça güç bir kavram olmasýna raðmen, literatürde genelde mutlak “absolute” ve göreli “relative” yoksulluk baþlýklarý altýnda ele alýnmaktadýr. Buna göre mutlak yoksulluk, bireyin yaþamýný saðlamaya yönelik geçimini veya yaþamýndaki temel ihtiyaçlarýný (beslenme, giyinme, barýnma vb.) karþýlayamama durumudur. Göreli yoksulluk ise belirli bir top-
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
395
lumun tüm üyelerinin yaþam standartlarýyla iliþkili olarak belirlenebilen, bir kesimin yaþam standardýnýn diðerininkine göre düþük olduðu farz edilen bir durumdur (Ýkizoðlu 2000: 9). Ülkemizde son yýllarda yaþanan, sosyo-ekonomik, politik ve demografik deðiþimler yoksulluk ve tüberküloz sorununu daha da aðýrlaþtýrmýþtýr (Metin 1995: 1). Halkýn büyük bir çoðunluðunun ekonomik sýkýntýlar yaþadýðý ülkemizde tüberkülozla savaþ çalýþmalarý ciddi sorunlar içindedir. Mevcut tüberkülozlu hastalarla her yýl ortaya çýkan otuz kýrk bin yeni hasta yeterince saptanamamaktadýr ve týbbi tedavi tek baþýna etkili olamamaktadýr (Aydýn 1999: 1). Bu açýdan bakýldýðýnda tüberküloz hastalarýnýn sadece týbbi teþhis ve tedavilerinin deðil ayný zamanda sosyal teþhis ve tedavilerinin de yapýlmasý bu hastalýkla savaþta büyük önem taþýmaktadýr. Týbbi olarak tek bir tanýmý yapýlan fakat geliþiminde birbiriyle baðlantýlý birçok çevresel sorunu içeren tüberküloz, bu açýdan bakýldýðýnda gerek týbbi boyutuyla, gerekse sosyal yönüyle deðerlendirilmesi gereken bir hastalýktýr. Tüm bunlara ek olarak, hem birey hem de halk saðlýðýný yakýndan ilgilendiren bu hastalýkla savaþta disiplinler arasý (interdisipliner) bir çalýþma ve müdahale sürecine gereksinim duyulduðu açýktýr. Bu noktada bireyin ve toplumun yaþamý ile yakýndan iliþkili olan ve birey ve toplum odaklý sorunlarý ele alýrken “çevresi içinde birey” yaklaþýmýný esas alan sosyal hizmetin mesleki müdahalesi önem kazanmaktadýr.
Sosyal Hizmet Müdahalesi Bir disiplin ve meslek olarak sosyal hizmetin odaðý, her yaþ grubundan muhtaç bireylerin ihtiyaç ve gereksinimlerinin karþýlanmasý için sosyal destek sistemlerini harekete geçirmek, sosyal kurum ve sosyal politikalarda yapýsal deðiþimler gerçekleþtirerek sosyal refahý saðlamaktýr. Mesleðin profesyonel temsilcileri olan sosyal hizmet uzmanlarý bu amaçlara ulaþabilmek için mesleki müdahalelerde bulunmaktadýr (O’Melia, Miley ve DuBois: 1998: 8). Bu araþtýrmanýn gerçekleþtirilmesinde destek veren, Atatürk Göðüs Hastalýklarý ve Göðüs Cerrahisi Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi Baþhekimliði’ne, Prof. Dr. A. Beril TUFAN’a, Dr. Ataman ÖCAL’a, Dr. Yaprak SAÐDIÇ’a, Hanife BERBER KOCA’ya, ve sosyal serviste görevli sosyal hizmet uzmanlarýna katkýlarýndan dolayý teþekkür ederiz. Bu müdahaleler þu þekilde sýralanabilir; sosyal hizmet uzmanlarý gereksinim içerisindeki bireylerin problem çözme ve kiþisel geliþim kapasitelerini arttýrmaya çalýþýrlar, var olan ihtiyaçlar ile mevcut kaynaklar arasýndaki baðlantýyý saðlarlar, hizmet verilen müracaatçý sistemine ne derece yeterli ve etkili olunabildiðini denetlerler, uygulamalarý sýrasýnda ve sonrasýnda teþhis
396 YOKSULLUK
ettikleri problemleri analiz ederek, saptanan ihtiyaçlar ve yetersizlikler doðrultusunda yeni sosyal politikalarýn oluþturulmasý sürecinde yer alýrlar (O’Melia, Miley ve DuBois: 1998: 8). Sosyal hizmet uzmanlarý, birey, aile, grup ve toplumsal sorunlara, sorunun niteliðini ve kapsamýný göz önünde bulundurarak birey, grup ve toplum düzeylerinde müdahale fonksiyonuna sahiptirler. Ayrýca “Sosyal hizmet mesleði, müracaatçýlarýný kendi çevreleri içinde deðerlendirir ve onlarý toplumdaki çeþitli sistemlerin bir parçasý olarak nitelendirir” (Tufan 2000:105). Bireysel ve çevresel nedenlerden dolayý oluþan tüberküloz hastalýðýyla savaþta da sosyal hizmet uzmanlarý gerek birey gerekse toplum bazýnda yürütülecek mesleki çalýþmalarda önemli bir role sahiptir. Sosyal hizmet uzmanlarý topluma yönelik olarak (makro düzeyde), tüberküloz hastalýðý konusunda halkýn bilinçlenmesinde, toplumda tüberküloza karþý var olan tutum ve davranýþlarýn deðiþtirilmesinde, halk saðlýðý açýsýndan toplumun genelini içine alan saðlýk politikalarýnýn planlanýp hayata geçirilmesinde, kitlesel yoksullukla mücadelede adaletli gelir daðýlýmýnýn tevzi edilmesinde, sosyal devletin temel sorumluluðu olan eðitim, saðlýk ve sosyal hizmetlerin halkýn tüm kesimlerine istenilen düzeyde ve eþit bir biçimde ulaþtýrýlmasýnda, yoksulluk ve bu olgunun beraberinde getirdiði enfeksiyon hastalýklarýyla mücadelede kamuoyu oluþturulmasýnda, gönüllü kiþi, kurum ve derneklerin katký ve katýlýmlarýnýn planlý ve programlý bir biçimde organize edilmesi ve ihtiyaç sahiplerine ulaþtýrýlmasýnda, ayrýca genel nüfusun ihtiyaç ve gereksinimlerine uygun hizmet araþtýrma ve geliþtirme etkinliklerinin yürütülmesinde, gruplarla çalýþýrken (mezzo düzeyde), konuyla ilgili faaliyette bulunan gönüllü kurum ve kuruluþlar ile sivil toplum örgütlerinin kendi örgüt çatýlarý içerisinde birbirlerinden ayrý ayrý oluþturduklarý hizmet ve politikalarýn planlanmasý ve hayata geçirilmesinde ve ayný zamanda hasta ailelerinin tüberkülozla mücadele sürecinde psiko-sosyal ve ekonomik yönden desteklenmelerinde, tüberkülozlu bireylerle çalýþýrken (mikro düzeyde) ise Küçükkaraca (1987: 3)’nýn da belirttiði gibi, hastalýða yol açan psiko-sosyal ve ekonomik faktörlerin saptanmasýnda ve hastalýk sonucunda ortaya çýkan sorunlarýn çözümlenmesinde katký verme sorumluluðuna sahiptir. Bu noktada sosyal hizmet disiplin ve mesleðinin birey, grup ve toplumu yakýndan ilgilendiren ve sosyal iþlevselliði olumsuz yönde etkileyen sorunlarýn ortadan kaldýrýlmasý amacýna yönelik koruyucu, önleyici ve sorun çözücü iþlevleri önem kazanmaktadýr.
Materyal ve Yöntem Araþtýrma bulgularý, Mart-Nisan 2003 döneminde, Ankara Atatürk Göðüs Hastalýklarý ve Göðüs Cerrahisi Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi’nde tüber-
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
397
küloz tedavisi görmekte olan 162 hastanýn 146’sýndan gönüllü katýlým ilkesine dayalý olarak tam sayým yoluyla toplanmýþtýr. Veri toplama aracý olarak doktor, hemþire, sosyal hizmet uzmanlarý ve akademisyenlerin görüþü alýnarak hazýrlanan 30 soruluk bir görüþme formu kullanýlmýþtýr. Görüþme formunda tüberküloz hastalarýnýn psiko-sosyal, ekonomik ve demografik durumlarýnýn saptanmasýna yönelik sorularýn yanýnda, tüberküloz hastalýðýna yakalanmalarýnda rol oynayan bireysel yaþam faktörleri ve diðer etmenler ile hastane yaþamý ve taburculuk sonrasýna iliþkin ihtiyaç ve beklentilerini belirlemeye yönelik sorular da yer almaktadýr. Araþtýrma verileri bir üniversite öðretim elemaný, dört sosyal hizmet uzmaný ve bir hemþireden oluþan konularýnda uzman altý kiþi tarafýndan yüz yüze görüþme tekniði ile toplanmýþtýr. Görüþme formuyla elde edilen veriler “SPSS for Windows 11.0” yazýlýmý ile bilgisayar ortamýnda iþlenip, çözümlenmiþtir.
Bulgular Bu araþtýrma, Ankara Atatürk Göðüs Hastalýklarý ve Göðüs Cerrahisi Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi’nin tüberküloz hastalarý için ayrýlan üç erkek ve bir kadýn olmak üzere toplam dört kliniðinde yürütülmüþtür. Yaþlarý 15 ile 81 arasýnda deðiþen ve ortalama yaþlarý 44.7 olan toplam 146 tüberküloz hastasý araþtýrma kapsamýna alýnmýþtýr. Yaþ gruplarý incelendiðinde ise hastalarýn üçte birinden biraz fazlasý (%35.6) 25-44 yaþ arasýndadýr. Bunu %31.5 ile 45-64 yaþ arasýnda olanlarla, %17.1 ile 65 yaþ ve üstü grup takip etmektedir. En son sýrada ise %15.8 ile 15-24 yaþ arasýnda bulunanlar yer almaktadýr. Tüberkülozlu hastalarýn 106 (%72.6)’sý erkek, 40 (%27.4)’ý kadýndýr. Hastalarýn yaklaþýk üçte ikisi (%69.9) evlidir ve yaklaþýk dörtte üçünün (%76.7) çocuðu vardýr. Çocuðu olan hastalarýn sahip olduðu çocuk sayýsý ortalamasý 3.4’tür. Hiç evlenmemiþ olanlarýn oraný % 15.1’dir. Dul ve boþanmýþ olanlarýn oraný ise sýrasý ile %11.6 ve %3.4’tür. 2000 yýlý genel nüfus sayýmý sonuçlarýna göre ülke nüfusunun yaklaþýk %60’ý evli, %35’i hiç evlenmemiþ, %4.5’i duldur. Boþanmýþ nüfus oraný ise tüm yerleþim bölgelerinde oldukça düþüktür %1’in altýndadýr (DÝE 2003: 138). Tüberküloz hastalarýnýn medeni durumuna iliþkin elde edilen veriler Türkiye ortalamasýyla paralellik göstermemektedir. Bu araþtýrma kapsamýna giren evli, dul ve boþanmýþ tüberküloz hastalarýnýn oraný Türkiye ortalamasýndan yüksek iken, hiç evlenmemiþ olanlarýn oraný ise Türkiye ortalamasýndan düþüktür. Ýlkokul mezunu olan hastalarýn oraný %40.4’tür. Bunu sýrasý ile %17.8 ile okur yazar olmayanlar, %16.4 ile lise mezunu olanlar ve %13 ile ortaokul mezunlarý takip etmektedir. Yalnýzca okuma yazma bilen hastalar ile yüksekokul ya da üniversite mezunu olan hastalarýn oranlarý ise birbirine eþit olup
398 YOKSULLUK
% 6.2’dir. Devlet Ýstatistik Enstitüsü verilerine göre, yirmi beþ yaþ üstü ülke nüfusunun eðitim düzeyleri incelendiðinde okuma yazma bilmeyenlerin oraný %17.3’tür. Okuma yazma bilen fakat her hangi bir okul mezuniyeti olmayanlarýn oraný ise %6.4’tür. En az ilkokul mezunu olanlar %47.8, ortaokul ve dengi okul mezunu olanlar %8.2, lise ve dengi okul mezunu olanlar %12.5, üniversite ve yüksekokul mezunu olanlar ise ülke nüfusunun %7.8’ini oluþturmaktadýr (DÝE 2003: 51). Elde edilen bulgular araþtýrma kapsamýna giren tüberküloz hastalarýnýn eðitim düzeylerinin ortaokul ve lise düzeyinde Türkiye ortalamasýnýn üstünde ilkokul ve üniversite düzeyinde ise Türkiye ortalamasýnýn altýnda olduðunu göstermektedir. Ýkamet edilen, yerleþim merkezlerine göre hastalar incelendiðinde, %67.8 ile yaklaþýk üçte ikisinin kentsel bölgelerde (il ve ilçelerde), %32.2 ile yaklaþýk üçte birinin ise kýrsal bölgelerde (köy, bucak, belde) yaþadýðýný görmekteyiz. Kentsel bölgelerde yaþayan hastalarýn yarýdan fazlasýnýn (%51.4) ise gecekondu bölgelerinde yaþadýklarý belirlenmiþtir. 2000 yýlý genel nüfus sayýmý sonuçlarýna göre; Türkiye nüfusunun yaklaþýk %65’inin kentsel, % 35’nin ise kýrsal bölgelerde yaþadýðý göz önünde bulundurulduðunda, elde edilen bulgularýn Türkiye ortalamasýyla paralel olduðu görülmektedir (DÝE 2003: 107). Hastalarýn yaklaþýk yarýsýnýn (%48.6) yaþadýðý ev kendilerine aittir. Kendi evlerinde yaþayanlarýn yaklaþýk üçte ikisi (%61.7) ise gecekondu ve köy gibi kýrsal bölgelerde yaþamaktadýr. Bunu sýrasýyla %32.2 ile kirada oturanlar, %17.1 ile kira vermeden anne-baba, yakýn akraba ve tanýdýklarýnýn evlerinde oturanlar izlemektedir. 2828 sayýlý kanun uyarýnca haklarýnda korunma kararý bulunan iki genç ile bir yaþlý tüberküloz hastasýnýn (%2.1) ise hastaneye yatmadan önce Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na ait yetiþtirme yurdu ve huzurevinde kaldýklarý tespit edilmiþtir. DÝE (2003: 238) verilerine göre ise ülke nüfusunun yaklaþýk %68’i kendi evinde oturmaktadýr. Araþtýrma kapsamýna giren tüberküloz hastalarý, kendi evlerinde oturma deðiþkenine göre incelendiðinde, ülke genelinin oldukça altýnda kaldýklarý görülmektedir. Hastalarýn hastaneye yatmadan önce, oturduklarý konut tipi deðiþkenine göre daðýlýmlarý incelendiðinde, apartman dairesinde yaþayanlarýn oraný %35.6’dýr. Bunu %33.6 ile gecekonduda yaþayanlar, %18.5 ile normal müstakil evde yaþayanlar ve %10.3 ile kerpiç köy evinde yaþayanlar takip etmektedir. Son sýrada ise %2.1 ile yetiþtirme yurdu ve huzurevinde yaþayanlar yer almaktadýr. Hastaneye yatmadan önce yaþadýðýnýz konuttan memnun muydunuz? Sorusuna ise, hastalarýn üçte ikiden biraz fazlasý (%69) hayýr yanýtý vermiþtir.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
399
Hastalarýn yarýsýna yakýný (%48) SSK, Bað-Kur ve Emekli Sandýðý’ndan oluþan ülkemizdeki üç temel sosyal güvenlik kuruluþunun kapsamý altýnda deðildir. Bu hastalarýn %43.1’i 3816 sayýlý yasa gereðince herhangi bir sosyal güvenlik kuruluþuna kayýtlý olmayan ve tedavi giderlerini kendi imkanlarýyla karþýlayamayan, yoksul vatandaþlara tanýnan ücretsiz saðlýk yardýmýndan yararlanmaktadýr. %3.5’i hem sosyal güvenlik þemsiyesi altýnda deðildir hem de yeþil kart uygulamasýndan yararlanmamaktadýr. Sosyal güvencesi olmayan iki hasta (%1.4) ise çocuklarý vatani görevlerini yapmakta olduðu için Türk Silahlý Kuvvetleri’nin asker ailelerine saðladýðý saðlýk güvencesinden yararlanarak tedavi görmektedir. Ülkemizdeki üç temel sosyal güvenlik kuruluþundan yararlananlarýn oraný %52’dir. Üye olunan sosyal güvenlik kuruluþlarýna göre daðýlýma baktýðýmýzda ise hastalarýn %20.5’i SSK’lý, %16.4’ü Bað-Kur’lu ve %15.1’i Emekli Sandýðý’na üyedir. Görüldüðü gibi hastalarýn yarýya yakýný ülkemizdeki üç temel sosyal güvenlik kuruluþundan herhangi birine kayýtlý deðildir ve yoksul olduklarý için yeþil kart uygulamasýndan yararlanmaktadýr. Bu bulgu çalýþmanýn giriþ kýsmýnda deðinilen tüberküloz hastalýðýna yakalanma durumu ile yoksulluk arasýndaki iliþkiyi destekler niteliktedir. Hastalarýn yarýsýndan fazlasýnýn (%52.7) hastalanmadan önce iþsiz olduðu saptanmýþtýr. DÝE 2003 yýlý verilerine göre, ülkemizdeki iþsizlik oraný %8.9’dur (DÝE 2003: 43). Buradan araþtýrma kapsamýna giren tüberküloz hastalarýnda, iþsizlik oranýnýn Türkiye ortalamasýndan yaklaþýk altý kat fazla olduðu sonucuna ulaþýlmaktadýr. Cinsiyet deðiþkenine göre, meslek daðýlýmlarý incelendiðinde kadýnlarýn dörtte üçünün (%75) ev hanýmý olduðu erkeklerin ise yarýsýndan fazlasýnýn (%54.7) serbest meslekle uðraþtýðý göze çarpmaktadýr. Genel daðýlýma baktýðýmýzda, hastalarýn %39.7’si serbest meslek sahibidir. Serbest meslek sahibi olanlarýn tamamý erkektir ve genelde þoförlük, inþaat iþçiliði, seyyar satýcýlýk, iþportacýlýk, hamallýk, kahvehane ve lokantalarda garsonluk gibi iþler yapmaktadýrlar. Bunu sýrasýyla %20.5 ile ev hanýmlarý, %12.3 ile çiftçilik ve hayvancýlýkla uðraþanlar, %8.9’la emekliler takip etmektedir. Son sýrada ise %4.8 ile memurlar yer almaktadýr. Hastalarýn %4.1’i öðrencidir ve %1.4’ünün ise herhangi bir mesleði yoktur. Tüberküloz hastalýðý ile gelir arasýnda önemli bir iliþki vardýr. Bu amaçla hastalarýn, hastaneye yatmadan önceki aylýk kazançlarýný incelediðimizde; %39.7’sinin herhangi bir kazancý olmadýðý görülmektedir. Herhangi bir kazancý olduðunu belirtenlerin oraný ise %60.3’tür. Herhangi bir kazancý olduðunu belirtenlerin gelirleri, elli ile bir milyar iki yüz milyon lira arasýnda deðiþmektedir. Hastalarýn hastaneye yatmadan önceki döneme iliþkin aylýk kazanç ortalamalarý 192.800.000 liradýr. Hastaneye yatmadan önceki dönem-
400 YOKSULLUK
de herhangi bir kazancý olduðunu belirten grubun %35.3’ü ayda 201-300 milyon arasý, % 27.2’si 101-200 milyon arasý kazandýklarýný belirtmiþlerdir, ayda yüz milyon liradan az kazananlar ile 301-400 milyon ve 401-600 milyon lira arasýnda kazananlarýn oraný birbirine eþit olup %10.2’dir. Aylýk kazancýnýn altý yüz bir milyon ile bir milyar arasýnda olduðunu belirtenlerin oraný ise yalnýzca %5.8’dir. Hastaneye yatmadan önceki dönemde bir milyar liradan fazla aylýk kazancý olduðunu belirten sadece bir kiþi (%1.1) vardýr. Ülkemizde kiþi baþýna gayri safi milli hasýlanýn 2001 yýlý itibariyle yýllýk 2.615.946.330 lira, kiþi baþýna düþen aylýk gayri safi milli hasýlanýn ise 217.995.527 lira (DÝE 2002: 643) olduðu göz önünde bulundurulduðunda araþtýrma kapsamýna giren tüberküloz hastalarýnýn hastaneye yatmadan önceki döneme iliþkin aylýk ve yýllýk kazanç ortalamalarýnýn, gayri safi milli hasýlanýn altýnda olduðu görülmektedir. Net asgari ücretin aylýk 225.000.000 lira olduðunu göz önünde bulundurduðumuzda ise hastaneye yatmadan önceki dönemde kazancý olduðunu belirtenlerin yarýsýndan fazlasýnýn (%54.5) asgari ücretin altýnda kazandýklarý ortaya çýkmaktadýr. Hastalarýn aylýk ortalama hane halký gelirlerini incelediðimizde, %10.3’ünün hanesine her hangi bir gelirin girmediði görülmektedir. Hane halký geliri olduðunu belirtenlerin oraný ise %89.7’dir. Hane halký gelirleri olduðunu belirtenlerin aylýk hane halký gelirleri, otuz milyon ile bir milyar beþ yüz milyon lira arasýnda deðiþmektedir. Hastalarýn aylýk hane halký gelir ortalamalarý ise 315.876.000 liradýr. Hane halký geliri olanlarýn aylýk hane halký gelir daðýlýmlarýný incelediðimizde, %25.9’unun ayda 201-300 milyon arasý, %20.6’sýnýn 101-200 milyon arasý, %16’sýnýn 301-400 milyon arasý, %13.7’sinin yüz milyon liranýn altýnda, %6.9’unun ise altý yüz bir milyon ile bir milyar lira arasýnda bir gelirlerinin olduðu görülmektedir. Hane halký gelirleri bir milyar ve üstünde olanlarýn oraný ise yalnýzca %3.4’tür. Araþtýrma kapsamýna giren tüberküloz hastalarýnýn, ortalama hane halký fert sayýsý ise 4.6’dýr. Türk-Ýþ Araþtýrma Merkezi verilerine göre, dört kiþilik bir ailenin 2003 Nisan ayý itibariyle yoksulluk sýnýrý aylýk 1.371.000.000 lira, açlýk sýnýrý ise 451.000.000 liradýr (Türk-Ýþ internet sitesi Mayýs, 2003). Açlýk sýnýrý, dört kiþilik bir ailenin saðlýklý, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapmasý gereken aylýk zorunlu gýda harcamasý tutarý ile belirlenmektedir. Yoksulluk sýnýrý ise dört kiþilik bir ailenin zorunlu gýda harcamasý ile kira, ulaþým, yakacak, giyim, eðitim, kültür gibi temel gereksinimler için yapmasý gerekli, asgari harcama tutarýna göre belirlenmektedir. Buna göre, araþtýrma kapsamýna giren hastalarýn dörtte üçten fazlasýnýn (%78.8) hane halký gelir düzeyi açlýk sýnýrýnýn altýnda, tamamýna yakýnýnýn (%96.6) hane halký gelir düzeyi ise yoksulluk sýnýrýnýn altýndadýr. Tedavi sürecinde hastalarýn geçimlerini nasýl saðladýklarýna baktýðýmýzda, beþte ikisinin (%41) aile bireylerinden biri veya bir kaçý çalýþmaktadýr.
Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k
401
Bunu sýrasýyla %24.3 ile ben maaþ alýyorum diyenler, % 16.7’ile anne-baba ve yakýn akrabalarýn desteði ile geçiniyoruz diyenler, %7.6 ile hayýrsever vatandaþlarýn desteðiyle geçiniyoruz diyenler takip etmektedir. Menkul ve/veya gayri menkul geliriyle geçinenler ile sosyal yardým alarak geçinenlerin oranlarý birbirine eþit olup %3.5’tir. Hastalarýn %2.1’i aile halkýnýn geçimlerini saðlayamadýðýný belirtmiþtir. Ailem borçlanarak geçiniyor diyenlerin oraný ise %1.4’tür. Tüberküloza yakalanma tarihi incelendiðinde, hastalarýn yaklaþýk dörtte üçünün (%71.9) araþtýrmanýn yapýldýðý tarih itibariyle bir yýl ve önceki dönemde tüberküloza yakalandýðý tespit edilmiþtir. Yine araþtýrmanýn yapýldýðý tarih itibariyle 1-5 yýl arasý dönemde tüberküloza yakalandýðýný belirtenlerin oraný %13.1’dir. Beþ yýldan fazla bir süredir tüberküloz hastasý olanlarýn oraný ise %15’dir. Hastalarýn %84.9’u tüberküloza yakalanmadan önce, hastalýk hakkýnda her hangi bir bilgiye sahip deðildir. Tüberküloza yakalanmadan önce bu hastalýk hakkýnda bilgi sahibi olanlarýn oraný ise yalnýzca %15.1’dir. Tüberküloz hastalýðýnýn oluþumunda rol oynayan ve araþtýrma kapsamýna giren hastalarýn tüberküloza yakalanmalarýnda önemli birer etken olan deðiþkenleri incelediðimizde, hastalarýn %42.5’i tüberküloza yakalanmalarýnda birden fazla faktörün rol oynadýðýný ifade etmiþlerdir. Bu faktörler; aðýr çalýþma hayatý, yetersiz ve dengesiz beslenme (et, süt, süt ürünleri, yumurta, meyve-sebze ve diðer protein, vitamin, karbonhidrat ve mineralleri düzenli bir biçimde kullanamama, tek taraflý beslenme ya da öðün atlama durumu), kötü konut ve çevre koþullarý (güneþ ýþýðý almayan, rutubetli, yeterli ýsýnmayan, alt yapýsý olmayan bir konutta ve ekolojik yönden kirli ve alt yapýdan uzak bir çevrede yaþama durumu) ve strestir. Bunu %15.1 ile yalnýzca yetersiz ve dengesiz beslenme ve %13 ile stres nedeniyle tüberküloza yakalandýðýný söyleyenler takip etmektedir. Hastalýðýn baþka bir tüberküloz hastasýndan bulaþtýðýný söyleyenlerin oraný ise %11.6’dýr. Daha önce bir hastalýk ya da ameliyat geçirme gibi nedenlerle vücut direncinin düþmesinden dolayý tüberküloza yakalandýðýný söyleyenlerin oraný %7.5, uzun süre sigara ve alkol kullanmadan dolayý tüberküloza yakalandýðýný söyleyenlerin oraný %5.5, cezaevi yaþamýnda tüberküloza yakalandýðýný söyleyenlerin oraný ise %3.4’tür. Hastalarýn %1.4’ü neden tüberküloza yakalandýðýný bilmediklerini belirmiþtir. Hastalarýn tüberkülozdan dolayý hastaneye yatýþ sayýlarý bir ile beþ arasýnda deðiþmekle beraber, %63.7’si tüberküloz tedavisi için ilk defa hastaneye yatmýþtýr. Tüberkülozdan dolayý hastaneye ikinci defa yatanlarýn oraný %26, iki ile beþ arasýnda deðiþen sayýlarla hastaneye yatanlarýn oraný ise %10.3’tür.
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
403
YOKSULLUK, ÝSTATÝSTÝK TARIM
VE
404 YOKSULLUK
Yoksulluk Ölçümleri ve Avrupa Birliðinde Yoksulluk Güzin Erdoðan Devlet Ýstatistik Enstitüsü, Satýnalma Gücü Paritesi Þube Müdürü e-posta:
[email protected]
Öz
U
luslararasý kalkýnma hedeflerinin ilki, yoksulluðun 1990-2015 yýllarý arasýnda yarý yarýya azaltýlmasý üzerinedir. Bu konuda dünya ülkeleri sistemli olarak yoksulluk içinde yaþayan insanlarýný belirlemek ve yoksulluktan kurtulmalarý için politikalar geliþtirmek zorundadýrlar. Bu çalýþmada, Dünyada ve Türkiye’de yoksulluk ölçümlerinde kullanýlan veri türü üzerinde durulmakta, Avrupa Birliði’ne aday ülke konumuna gelmemizle birlikte Avrupa Birliði ülkelerinde yoksulluk oranlarý verilmektedir. Anahtar sözcükler: Yoksul, yoksulluk, mutlak yoksulluk, göreli yoksulluk, geliþmiþlik
Abstract
T
he first international development goal is to reduce poverty to less than 50% between the years 1990 and 2015. Referring this subject, the countries must determine systematically their people living in poor and improve policies for them. In this paper, the kind of data for the evaluation on poverty measurements is given in the World and Turkey. Additionally, becoming Turkey as a candidate country within the European Union, the poverty statistics for European Union are also discussed. Key words: Poor, poverty, absolute poverty, relative poverty, and development
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
405
Giriþ
Y
oksulluðu önleme çabalarý, ekonomik ve sosyal politika amaçlarý içerisinde öncelikli bir öneme sahiptir. Bu nedenle çoðu ülkede yoksulluk politik öneminin yanýnda yeni boyutlar kazanmýþtýr. Bazý ülkeler, yoksulluk konusunda istatistikler üretmek amacýyla önemli derecede çaba sarfetmektedirler ve bu konuya kaynak ayýrmaktadýrlar. Bir kiþinin yoksul olarak nitelendirilebilmesi, o kiþinin mal, hizmet ve haklardan kurulu düzeni normal olarak elde edememesi anlamýna gelmektedir.
Yoksulluk Ölçümlerinde Kullanýlan Veri Türü Yoksulluk ölçümünde kullanýlan veri türü, her bir ülkenin istatistik kapasitelerine göre deðiþmektedir. Hanehalký anketleri ve nüfus sayýmlarý ana veri kaynaklarýdýr. Fakat bunlar kapsam, sýklýk ve kalite açýsýndan bir ülkeden diðerine farklýlýk göstermektedir. Çok az ülkede idari kayýtlar (vergi ve sosyal güvenlik kayýtlarý) kullanýlmaktadýr. Yoksulluk ölçümünde gelir ya da tüketime dayalý yetersizlik yöntemi en sýk kullanýlan yöntem olmaktadýr. Bu yaklaþýma göre eðer hanehalký geliri ya da toplam harcamasý yoksulluk sýnýrý olarak verilen deðerden az ise bu hanehalký yoksul olarak sýnýflandýrýlýr. Yoksulluk sýnýrý, birim temel gereksinimleri karþýlamak için gerekli olan tüm mal ve hizmetlerin toplamýný temsil eder. Bu sýnýrý hesaplarken gerekli olan bilgiler: a) temel gereksinimleri belirlemek, b) tatmin olmanýn eþiðini belirlemek, c) gerekli mal ve hizmetlerin miktarýný ve çeþidini seçmek, d) sonuçta belirlenen bu mal ve hizmet sepetini fiyatlandýrmaktýr. Türkiye’de yoksulluða iliþkin resmi rakamlar olmamasýna karþýn, bu konuda yapýlan özel çalýþmalar söz konusudur. Yoksulluk sýnýrý bulmaya ve yoksul oranýný belirlemeye yönelik bu çalýþmalar da genelde, hanehalký gelir ve tüketim harcamalarý anketlerinden yararlanýlmýþtýr. Bu çalýþmalardan
406 YOKSULLUK
yola çýkýlarak, Türkiye’de yoksulluðun tanýmlanmasý ve boyutunun resmi olarak belirlenmesi gerekmektedir.
Avrupa Birliði’nde Yoksulluk Avrupa Birliðine aday ülke konumuna gelmemiz sonrasýnda üretilen istatistiklerimizin de Avrupa Birliði ile uyumlu olmasý gerekecektir. Yoksulluk konusunda Avrupa Birliði’nde dikkate alýnan ölçüm; medyan gelirinin %60’ýnýn yoksulluk sýnýrý kabul edildiði yaklaþýmdýr. Tablo 1’de bu konudaki istatistiklere yer verilmektedir. Tablo 1: Avrupa Birliði Ülkelerinde ve Aday Ülkelerde Yoksulluk Oraný (Medyan Gelirin %60’ýna Göre) Ülkeler Ýsveç Almanya Danimarka Finlandiya Hollanda Çek Cumhuriyeti Slovenya Malta Polonya Güney Kýbrýs Rum Yönetimi
% 9 11 11 11 11
Ülkeler % Avusturya 12 Belçika 13 Lüksemburg 13 Fransa 15 Ýrlanda 18 AB-15 %15
Ülkeler Ýtalya Ýngiltere Ýspanya Portekiz Yunanistan
% 18 19 19 21 21
8
Letonya
16
Bulgaristan
14
11 15 15
Litvanya Estonya Macaristan
17 18 -
Romanya Türkiye
16 23
16
Slovak Cumhuriyeti
Adaylýðý kabul edilen ülkeler %14
Aday ülkeler
Tablo 1’de yer alan verilere göre Avrupa Birliði’ne üye ülkeler içinde Ýsveç %9 yoksul oraný ile en düþük, Yunanistan ve Portekiz %21 ile en yüksek düzeyde yoksulluk oranýna sahiptirler. Türkiye, %23 oranýnda yoksul (yaklaþýk 16 milyon fert) ile tüm ülkeler içerisinde en yüksek oranda yoksula sahip ülkedir. Avrupa Birliði’ne adaylýðý kabul edilen 10 ülkeden 8’inin çalýþmasýnýn deðerlendirmeye alýndýðý durumda (Slovak Cumhuriyeti ve Macaristan kapsam dýþý), adaylýðý kabul edilen ülkelerin yoksulluk oraný %14 iken, üye ülkelerde bu oran %15’e yükselmektedir.
Sonuç Birleþmiþ Milletler, IMF, OECD ve Dünya Bankasý’nýn “Herkes için daha iyi bir dünya” raporunda 7 temel uluslararasý kalkýnma hedefi belirlenmiþtir. Bunlardan ilki, mutlak yoksulluk içinde yaþayan insanlarýn oranýný 19902015 arasýnda yarý yarýya azaltmaktýr.
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
407
Yoksulluðun boyutunun bilinmesi politik karar alýcýlar için önemlidir. Yoksulluk konusunda yapýlan çalýþmalardan yola çýkýlarak, Türkiye’de yoksulluðun tanýmlanmasý ve boyutunun resmi olarak belirlenmesi gerekmektedir. Globalleþen dünyada, ülkelerarasý yoksullukla ilgili verilerin kolaylýkla karþýlaþtýrýlabilmesi, ulusal boyutta yapýlacak sosyal yardýmlarda kimlerin yoksul olduðunun bilinmesi ve ayrýca dünyada yoksullukla mücadele çalýþmalarýna hýz kazandýrýlabilmesi açýsýndan yoksullukla ilgili resmi rakamlarýn her ülkede düzenli olarak yayýnlanmasý þarttýr.
408 YOKSULLUK
Türkiye’de Hanehalký Yoksulluk Profili ve Yoksulluk Kestirimine Yönelik Regresyon Modelleri Yusuf Yardýmcý, Sevil Uygur, Sema Alýcý, Haluk Levent, Sühendan Ekni Devlet Ýstatistik Enstitüsü, Galatasaray Üniversitesi Ýktisat Bölümü, e-posta:
[email protected];
[email protected];
[email protected];
[email protected]; sü
[email protected] .
Öz
B
irleþmiþ Milletler Örgütünce dünyadaki en önemli 12 sorundan birisi olarak kabul edilen yoksulluk ülkemizde de ciddi bir sorun olma özellliðini korumaktadýr. Yoksulluk konusunda ülkemizde gerçekleþtirilen çalýþmalar oldukça sýnýrlýdýr. Genelde yoksulluk araþtýrmalarý hanelerin gelir veya tüketim harcamasý verilerine dayalý olarak yapýlmaktadýr. Ýstenilen ayrýntýya sahip kapsamlý hanehalký gelir ve tüketim harcama verileri, son yýllara kadar DÝE tarafýndan 5-7 yýlda bir yapýlan hanehalký gelir ve tüketim harcamalarý anketinden elde edilmektedir. En son 1994’te DÝE tarafýndan yapýlan Hanehalký Gelir ve Tüketim Harcamalarý Anketi (HHGTHA) ile 1995 yýlýnda gelir verileri için referans yýlý olarak 1994’ün alýndýðý, 1994 Hanehalký Gelir Daðýlýmý araþtýrmasýnýn yenilenmesi için; DÝE tarafýndan çalýþmalara baþlanýlmýþ, 1 Ocak 2002 tarihinde uygulamaya geçilmiþtir. 1 Ocak-31 Aralýk 2001 tarihleri arasýný kapsamak üzere baþlatýlan anket çalýþmasý, Þubat 2001 yýlýnda yaþanan ekonomik kriz nedeni ile Nisan ayýnda durdurulmuþtur. Bu çalýþmada 1 Ocak- 31 Mart 2001 tarihlerini içeren üç aylýk dönem için tamamlanan 2001 HHGTHA ham verileri kullanýlmýþtýr. 2001 yýlý HHGTHA örnek tasarýmý, her üç aylýk dönem için Türkiye, kent ve kýr ayrýntýsýnda, yýllýk olarak ise Türkiye, kent, kýr, 7 coðrafi bölge (kent ve kýr olarak) ve 19 seçilmiþ il merkezi ayrýntýsýnda baðýmsýz tahmin elde edilecek þekilde oluþturulmuþtur. Bu nedenle Ocak, Þubat ve Mart aylarýna ait mevcut veri setine dayalý olarak yapýlan çalýþma Türkiye, Kent ve Kýr kesimi ile sýnýrlý tutulmuþ, coðrafi bölge ayrýmýna gidilememiþtir. Bu doðrultuda Türkiye, kent ve kýr kesimi için belirlenen yoksulluk eþikleri esas alýnarak; hanehalklarýnýn yoksul olup olmadýðýna karar verilmiþ ve yoksul olduðu belirlenen hanehalklarýnýn seçilen deðiþkenler ayrýmýnda daðýlýmý tespit edilmiþtir. Yoksulluk eþiðinin belirlenmesinde; Alýnmasý Gereken Asgari Kalori Miktarý, Temel Gereksinimler Yaklaþýmý ve Medyan (ortalama) Gelirin Yarýsý Yaklaþýmý teknikleri kullanýlmýþtýr. Ayrýca çalýþmanýn son bölümünde de yoksul olduðu belirlenen hanehalklarý için, yoksulluðu kestirime yönelik ekonometrik modelleme çalýþmasý sonuçlarý üzerinde durulmuþtur. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, mutlak ve göreli yoksulluk, yoksulluk ölçümü.
Abstract
P
overty which is accepted as one of the most important issue worldwide is an important problem in Turkey as well. The unpublished raw data obtained from Household Income and Consumption Expenditure Survey for January 1 March 31 2001 quarter will be used. Minimum calorie requirement approach, basic needs approach and half of the me-
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
409
dian (mean) income approach will be used for the determination of poverty threshold. After poverty thresholds are attained, poor households by selected main variables will be analyzed. Econometric models will be used to test the validity of variables in explaining profiles of households in poverty. Key Words: Poverty, absolute and relative poverty, measurement of poverty
I. Giriþ Günümüzde yoksulluk sorunu gerek ülkemizde gerekse dünyada en önemli sorunlardan birisi olarak gündemde yer almaktadýr. Bugün geliþmiþ ve geliþmekte olan ülkeler arasýndaki gelir eþitsizliði giderek büyümekte olup, dünya üzerinde insanlarýn yaklaþýk olarak 1/5’i yoksul olarak yaþamlarýný sürdürmeye çalýþmaktadýr. Yoksulluk bir ülkenin geliþmiþlik seviyesi ile yakýndan iliþkilidir. Yoksulluk göreceli olarak düþük geliri ifade etmekle birlikte Birleþmiþ Millletler tarafýndan yoksulluk kavramý yapýsal ve geçici olarak iki kýsma ayrýlmakta ve yapýsal yoksulluðun kaynaðý olarak ülkenin sosyo-ekonomik ve politik yapýsý ile kurumlarý, bu kurumlarýn uzun dönemli oluþumlarý ve yapýlarý; geçici yoksulluðun ise mevsimlik iþsizlik, enflasyon, ekonomik kriz gibi dönemsel faktörlerden kaynaklandýðý ve kýsa dönemde oluþtuðu belirtilmektedir. Türkiye gibi geliþmekte olan ülkelerde yoksulluk sorunu baþka bir kavramsal çerçeve içinde deðerlendirilmek durumundadýr. Bu nedenle yoksulluðun gýda harcamalarý dýþýndaki görünümünü ve toplumsal kesimler arasýnda nasýl daðýldýðýný tespit etmek bu baðlamda önem taþýmaktadýr. Yoksulluk, göreli olarak düþük geliri ifade etmekle birlikte, 1997 yýlýnda Birleþmiþ Milletler tarafýndan, insanlarýn kabul edilebilir yaþam koþullarýnda hür, haysiyetli, kendine ve baþkalarýna saygýlý, uzun, saðlýklý ve yaratýcý bir hayat sürdürebilmeleri için gerekli insani geliþmenin en temel unsuru olan fýrsat ve seçeneklerden mahrum olmalarý biçiminde tanýmlanmýþ olup, bu tanýmla yoksulluðun fiziksel yaþam koþullarý boyutuna sosyal yaþam koþullarý da ilave edilmektedir. Yoksulluk oranlarýna ülkelerin geliþmiþlik düzeylerine göre bakýldýðýnda az geliþmiþ ülkelerde bu oranýn %40-80 arasýnda, geliþmekte olan ülkelerde ise %40’ýn altýnda olduðu gözlenmektedir. Dünya Bankasý (WB) tarafýndan geliþmekte olan ülkeler için yoksulluk karþýlaþtýrmalarýnda genelde kiþi baþýna günlük deðer olarak 1$ (1985 Satýn Alma Gücü Paritesi), Latin Amerika ülkeleri için 2$ ve geliþmiþ ülkeler için de 14$ kullanýlmaktadýr. Ancak yoksulluk sýnýrý için uluslararasý tek bir deðerin kullanýlmasý pek hassas ve geçerli bir yaklaþým olmamaktadýr. Bu nedenle ulusal yoksulluk eþiklerinin kullanýmý önerilmektedir.
410 YOKSULLUK
Uluslararasý literatürde yoksulluðun ölçümünde genellikle asgari beslenme standardýna göre mutlak yoksulluk, gelire göre belirlenen göreceli yoksulluk kavramlarý kullanýlmaktadýr.
II. Temel Taným ve Kavramlar Yoksulluk genel olarak insanlarýn yaþamlarýný devam ettirebilmesi için temel gereksinimlerini karþýlayamama durumunu ifade etmektedir. Yoksulluðu niceliksel ve niteliksel olarak iki düzeyde incelemek mümkündür. Niceliksel çalýþmalar detayýnda mutlak ve göreceli yoksulluk terimleri dikkate alýnmaktadýr. Mutlak ve göreceli yoksulluk eþiklerinin her ikisi de sayýsal bir sýnýrý göstermektedir. Mutlak yoksulluk hane ya da bireylerin yaþamlarýný fiziksel olarak sürdürebilmeleri için ihtiyaç duyulan minimum tüketim seviyesidir. Bu seviyeyi de hane ve bireylerin gelirleri belirlemektedir. Yoksulluk eþiðini belirleyen iki temel faktör vardýr. Bunlar; ihtiyaç duyulan mal ve hizmetlerin miktarý ile bu mal ve hizmetlerin fiyatlarýdýr. Göreceli yoksulluk ise harcamasýna göre geliri toplumdaki genel düzeyin altýnda olan ve fiziksel varlýðýný sürdürebilmesi için almasý gereken temel gýda ve diðer zorunlu mal ve hizmetlerden yoksun olan hane ya da fertleri ifade etmektedir. Yoksulluk eþiði bir toplumda yoksul olanlar ile yoksul olmayanlarý birbirinden ayýrt etmede kullanýlan izafi bir çizgidir. Yoksulluðun belirlenmesinde yaygýn olarak tüketim harcamasý deðerleri kullanýlmasýnýn üç gerekçesi vardýr. •
Bunlardan ilki hanehalký yaþam standartlarýnýn belirlenmesinde esasen gerçek tüketim mal ve hizmetlerine olan talep çok daha iyi bir göstergedir. • Ýkinci gerekçe çok daha uzun süreli ortalama eðilimlerin belirlenmesinde tüketim, gelire göre çok daha az deðiþime sahiptir. • Üçüncü gerekçe de genelde tüketim harcamasý verilerinin alandan gelir verilerine göre çok daha doðru biçimde toplanmasýdýr. Literatürde yoksulluk eþiði hesaplamalarýnda alternatif yaklaþýmlar kullanýlmaktadýr ki, bunlar; a. Alýnmasý Gereken Minimum Kalori Miktarý Yaklaþýmý (Minimum Gýda Sepeti): Tüm nüfus için önerilen kiþi baþýna günlük alýnmasý gereken kalori miktarý esas alýnarak, bunun altýnda kalori alan fertlerin yoksul kategorisinde deðerlendirilmesi yaklaþýmýdýr. Ancak fertlerin cinsiyet, yaþ, öðrenim durumu, meslek gibi sosyal niteliklerine göre almasý ge-
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
b.
c.
d.
e.
f.
411
reken kalori miktarýnda deðiþim olmasý gerekçesi ile uluslararasý kuruluþlar (FAO ve OECD) tarafýndan bu konu ile ilgili olarak deðiþik yaklaþýmlar önerilmektedir. Bu yaklaþým mutlak yoksulluk kavramýnda yaygýn olarak kullanýlmaktadýr. Temel Gereksinimler Yaklaþýmý: Ýnsanlarýn yaþamlarýný devam ettirebilmesi için minimum düzeyde almasý gereken gýda, giyim, barýnma, eðitim ve saðlýk harcamalarýnýn dikkate alýnmasýdýr. Yine bu yaklaþýmda mutlak yoksulluk kavramýnda yaygýn olarak kullanýlmaktadýr. Gýda Oraný Yöntemi: Toplam gelir içinde maksimum gýda oraný ?0 ile, hanehalklarýnýn gýda harcamasý c0 ve hanehalký kullanýlabilir geliri y ile gösterilirse, (c0 / y ) > ?0 ise hanehalký yoksul (c0 / y ) < ?0 ise hanehalký yoksul deðil biçiminde sýnýflandýrýlmaktadýr. Ortalama ya da Medyan Gelirin Yarýsý Yaklaþýmý: Toplumda yaratýlan ortalama gelirin ya da medyan gelirin yarýsý yoksulluk eþiði olarak kullanýlmaktadýr. Hanehalký ya da fertlerin elde ettiði gelirler bu deðer ile karþýlaþtýrýlarak yoksul olup olmadýklarýna karar verilmektedir. Bu yaklaþým göreceli yoksulluk kavramýnda yaygýn olarak kullanýlmaktadýr. Harcamalarýn Besin Gruplarýna Ayrýþtýrýlmasý Yaklaþýmý: Hanehalklarýnýn yaþ, cinsiyet ve meslek gibi birtakým deðiþkenler dikkate alýnarak hanehalkýnýn tükettiði gýda miktarý, kalori ve besin deðerlerine ayrýþtýrýlarak model kurulmakta ve günlük alýnmasý gereken miktar ile bu deðerler karþýlaþtýrýlarak sýnýrýn altýnda besin tüketen hanehalklarý yoksul kabul edilmektedir. Leyden Yoksulluk Sýnýrý: Bu yaklaþým kiþilerin kararlarýna býrakýlan bir yaklaþýmdýr. Fertlerin kendilerini yoksul hissettikleri nokta tespit edilmekte, fertlerin bireysel olarak kendileri için belirledikleri sýnýrlar ortaya çýkarýlmakta, fertlerden alýnan yanýtlarla gelirin fayda fonksiyonuna ulaþýlmaktadýr
III. Kullanýlan Veri Kaynaðý Çalýþmada Devlet Ýstatistik Enstitüsü (DÝE) tarafýndan 2001 yýlý 1 Ocak31 Mart tarihleri arasýnda gerçekleþtirilen 2001 Hanehalký Gelir ve Tüketim Harcamalarý Anketi (HTGHA)’nin üç aylýk birikimli ham verileri kullanýlmýþtýr. 2001 HHGTHA’nýn örnek tasarýmý gereði T.C. sýnýrlarý içinde yer alan tüm yerleþim yerleri kapsama dahil edilmiþtir. Uygulama 2001 yýlý 1 Ocak-31 Aralýk tarihleri arasýndaki süreyi kapsamak üzere devreler itibarý ile Türkiye,
412 YOKSULLUK
kent, kýr ve yýllýk boyutta da Türkiye, kent, kýr, 7 coðrafi bölge ve seçilmiþ 19 il merkezi için baðýmsýz tahmin vermek üzere tasarlanmýþtýr. Ancak 2001 yýlýnda ülkemizde yaþanan ekonomik kriz; HHGTHA’nin uygulandýðý dönemin ülke koþullarýnýn duraðan olduðu bir dönemi kapsamasýný gerektirmesi gerekçesi ile ekonomik kriz etkisinin hanelerin gelir ve harcama yapýlarýna yansýmasýndan dolayý çalýþma sadece Ocak-Mart aylarý arasýnda üç aylýk süre için gerçekleþtirildikten sonra, çalýþmanýn durdurulmasý kararý alýnmýþtýr. Bu baðlamda 2001 yýlý HHGTHA sadece 3 aylýk uygulama ile bitirilmiþ ve devrelik veri ile Türkiye, kent, kýr bazýnda baðýmsýz tahmin vermeye olanak tanýyan örnek hacmine sahip olunmasýndan dolayý, bu çalýþmanýn boyutu da bununla sýnýrlý tutulmak durumunda kalýnmýþtýr.
IV. Çalýþmada Kullanýlan Teknikler Çalýþmada; esas alýnan 3 teknik aþaðýda verilmiþtir: 1. Teknik 1-Alýnmasý Gereken Asgari Kalori Miktarý Yaklaþýmý (Minimum Gýda Sepeti): Bu yaklaþýmda yetiþkin bir ferdin günlük kalori tüketimi için minimum sýnýr olan 2 450 kcal kullanýlmýþtýr. Çalýþmada analiz birimi olarak hanehalklarý alýnmýþtýr. Eðer hanehalký yoksul olarak tespit edilmiþ ise, hanehalkýndaki tüm fertler de yoksul olarak alýnmýþtýr. Ancak buradaki temel varsayým hanehalkýndaki bireysel fertler hanehalký harcama ve gelirinden yaþ ve cinsiyete baðlý olarak sabit oranda ya da eþit derecede faydalanma hakkýna sahiptir. Yetiþkin bir ferdin minimum kalori deðeri hesabýnda; bu kalori miktarýný verebilecek sepette yer alan gýda maddeleri belirlenmiþtir. (Tablo 1) Tablo 1. Minimum Tüketilmesi Gereken Kalori Miktarý için Gýda Sepeti
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
413
Ürün Adý
Günlük Tüketilmesi Gereken Miktar (Gr)(Yetiþkin Baþýna)
Pirinç Kuru Fasulye Buðday unu Beyaz ekmek Tavuk eti Yoðurt Beyaz peynir Yumurta Sývý yað Elma Karpuz Domates Havuç Reçel Siyah zeytin Kuru soðan Patates Toz þeker Toplam
60 50 60 350 120 350 30 50 30 100 200 150 100 30 20 50 150 60 1 960
KCAL
2450
PROTEÝN (Önerilen %)
139
A VÝTAMÝNÝ (Önerilen %)
135
C VÝTAMÝNÝ (Önerilen %)
118
DEMÝR (Önerilen %)
193
KALSÝYUM
137
TOPLAM YAÐ (Gr)
85
Kaynak: Baysal, A., “Genel Beslenme”, H.Ü. Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Hatipoðlu Yayýnlarý Sepette toplam olarak 18 çeþit madde yer almaktadýr. Sepette yer alan bu gýda maddelerinin 2001 yýlý aylar itibarý ile HHGTHA’daki fiyatlarý ile (kent ve kýr fiyat ortalama deðerleri ile) çarpýlarak, sepetin yetiþkin fert baþýna günlük ve aylýk deðerleri hesaplanmýþtýr. Yetiþkin bir fert için hesaplanan bu deðerden, hanehalkýna yönelik alýnmasý gereken asgari kalori miktarý hesabý için de eþdeðer yetiþkin fert sayýsý derecelemesi için FAO (1994) tarafýndan önerilen farklý demografik gruplara dayalý minimum kalori gereksinimi dikkate alýnmýþtýr. Bu yaklaþým;
414 YOKSULLUK
Tablo 2. FAO Tarafýndan Fertlerin Demografik Yapýsýna Göre Önerilen Kalori Tüketimi Fert Yapýsý Küçük Çocuklar Çocuklar 5-11 yaþ arasý Erkek Genç 12-17 yaþ arasý Kýz genç 12- 17 yaþ arasý Çalýþan erkekler 18-39 yaþ arasý Çalýþan kadýnlar 18-39 yaþ arasý Emekli erkekler 40 yaþ üzeri Emekli kadýnlar 40 yaþ üzeri
Önerilen Kalori Tüketimi 0.64 1.00 1.00 0.84 1.00 0.84 0.88 0.76
Burada hanehalkýndaki eþdeðer yetiþkin fert sayýsýný E göstermek üzere, yoksulluk eþiði yetiþkin bir fert için belirlendikten sonra, cari tüketim harcamasý esas alýnarak hanehalký için hesaplamada; Hanehalký tüketimi/ (E)0,75 yaklaþýmý ile hanehalký için asgari alýnmasý gereken kalori miktarýnýn deðeri hesaplanmýþtýr. Hanehalký için hesaplanan asgari alýnmasý gereken kalori deðeri, hanehalkýnýn toplam tüketim harcama deðeri ile kýyaslanmýþ ve, MBEXPij ≤ HTEXPij Ö hanehalký yoksul deðil, MBEXPij > HTEXPij Ö hanehalký yoksul olarak kategorize edilmiþtir. Burada; MBEXPij : ilgili ay ve yerleþim yeri için minimum alýnmasý gereken asgari kalori deðerini baþka bir ifade ile minimum gýda sepeti maliyet deðerini, HTEXPij : Ýlgili ayda ve yerleþim yerinde örnek hanehalkýnýn aylýk toplam tüketim harcama deðerini, J= 1,2,3 aylarý, i= 1,2 (kent ve kýr) olmak üzere yerleþim yerlerini göstermektedir. 2. Teknik 2- Temel Gereksinimler Yaklaþýmý: Bu yaklaþýmda sadece alýnmasý gereken asgari kalori miktarý deðil ayný zamanda diðer temel gereksinimler de dikkate alýnmýþtýr. Bunun için 2001 HHGTHA ham verileri regresyon analizine tabi tutulmuþtur. Temel gereksinimler yaklaþýmýnda, gýda dýþý temel gereksinimlerinde dikkate alýnmasý gerektiðinden, yoksulluk eþiðindeki gýda dýþý bileþenlerin oluþturulmasýnda, gýda dýþý harcamada beklenen oranlar tahmin edilerek hanehalkýnýn gýda dýþý harcamalarýnda gerçek seçim gereksinimleri regresyon ile tespit edilmiþtir. Bu yaklaþýmda hanehalklarýnýn almasý gereken asgari kalori miktarýna ilave olarak gýda dýþý harcama deðerleri de eklenmiþ ve hanehalký için temel gereksinim yaklaþýmýna göre yoksulluk eþiðine, 1. yöntemde olduðu gibi eþ-
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
415
deðer yetiþkin hanehalký büyüklüðü ile çarpýlarak ulaþýlmýþtýr. Bu deðer ile yine hanehalkýnýn aylýk toplam tüketim harcama deðeri kýyaslanmýþ, hanehalkýnýn yoksul olup olmadýðýna karar verilmiþtir. Bu yöntemde de; BNEXPjj ≤ HTEXPij ==> hanehalký yoksul deðil, BNEXPij > HTEXPij ==> hanehalký yoksul olarak kategorize edilmiþtir. Burada, BNEXPij : Ýlgili ay ve yerleþim yeri için hesaplanan temel gereksinimler yaklaþýmýna göre yoksulluk eþiðini, HTEXPij : ilgili ay ve yerleþim yerinde hanehalkýnýn toplam tüketim harcama deðerini göstermektedir. 3. Teknik 3- Medyan Gelirin Yarýsý Yaklaþýmý: Bu yaklaþýmda da OECD metodolojisi esas alýnarak, göreceli yoksulluk eþiði ilgili ay ve kent, kýr için hanehalký medyan gelirinin yarýsý olarak alýnmýþ ve hanehalký aylýk toplam kullanýlabilir geliri bu deðer ile kýyaslanarak, hanehalkýnýn yoksul olup olmadýðýna karar verilmiþtir. Bu yaklaþýmda; HMIij ≤ HTIij ==> hanehalký yoksul deðil, HMIij > HTIij ==> hanehalký yoksul olarak kategorize edilmiþtir. Burada; HMIij , ilgili ay ve yerleþim yeri için hanehalký medyan gelirinin yarýsýný, HTIij, ilgili ay ve yerleþim yeri için hanehalký toplam kullanýlabilir gelir deðerini ifade etmektedir. Çalýþmada kullanýlan üç teknik aþaðýdaki biçimde özetlenebilir; Tablo 3. Kullanýlan Yöntemlere Yönelik Özet Yöntem
Esas alýnan deðer
Hanehalký/ fert baþýna ölçüm
Yoksulluk eþiði
1. Alýnmasý gereken minimum kalori miktarý yaklaþýmý
Cari tüketim harcamasý
Hanehalký tüketim harcamasý / (E) 0.75
Alýnmasý gereken asgari kalori miktarý maliyeti
2. Temel gereksinimler yaklaþýmý
Cari tüketim harcamasý
Hanehalký tüketim harcamasý / (E) 0.75
Alýnmasý gereken asgari kalori miktarý maliyeti + gýda dýþý harca-ma deðeri
3. Medyan gelirin yarýsý yaklaþýmý
Toplam kullanýlabilir gelir
Hanehalký toplam geliri / (n) 0.5
Eþdeðer yetiþkin fert baþýna medyan gelirin yarýsý yaklaþýmý
Her üç teknik için kullanýlan etkin hanehalký büyüklüðünün hanehalký kompozisyonuna göre nasýl bir deðiþim gösterdiðini aþaðýda verilen örnek net bir þekilde açýklamaktadýr.
416 YOKSULLUK
Tablo 4. Etkin Hanehalký Büyüklüðü Hesabý Hanehalký Kompozisyonu
Fert Sayýsý
Eþdeðer yetiþkin fert sayýsý
Ekonomik Ölçekli Düzeltme Ýçin Etken Büyüklük
Tek baþýna yaþayan bekar erkek
1
1
1
Çalýþma yaþýnda evli çift ve 2 küçük çocuklu aile
4
3.12
2.35
Ýki küçük çocuklu evli çift ve 2 yaþlý annebaba
6
4.76
3.22
V. Çalýþmadan Elde Edilen Bulgular Bu bölümde, kullanýlan üç tekniðe göre Türkiye, kent ve kýr kesimi için yoksulluk eþiði ve yoksulluk oranlarý verilmiþtir. V.1.A Teknik 1- Alýnmasý Gereken Asgari Kalori Miktarý Yaklaþýmý: 2001 HHGTHA çalýþmasýnýn ilk üç aylýk verilerine göre fert baþýna ortalama harcama deðeri 171$ iken, Ocak ve Þubat aylarýnda 194 $, %36’lýk bir azalma ile Mart ayýnda ise 125 $ deðerine gerilemektedir. Alýnmasý gereken asgari kalori miktarý yaklaþýmýna göre aylar itibarý ile hesaplanan yoksulluk eþiði ve yoksulluk oraný aþaðýdaki tabloda verildiði biçimde elde edilmiþtir. Tablo 5. Teknik 1’e Göre Türkiye, Kent, Kýr Ayýrýmýnda Yoksulluk Eþiði ve Yoksulluk Oranlarý Aylar
Türkiye Yoksulluk Eþiði $
Türkiye Yoksulluk Oraný %
Kent Yoksulluk Eþiði $
Kent Yoksulluk Oraný %
Kýr Yoksulluk Eþiði $
Kýr Yoksulluk Oraný %
Ocak Þubat Mart Toplam
55 49 32 43
9.11 9.75 4.43 7.76
56 52 35 45
5.09 5.93 3.65 4.90
51 41 25 36
15.81 15.82 5.64 12.35
Tablodan da görüldüðü gibi, ilk üç ay için Türkiye genelinde fert baþýna ortalama olarak yoksulluk eþiði 43 $ ve yoksulluk oraný ise yaklaþýk %8’dir. Tekniðin kullanýmýnda verilen açýklamalarda da belirtildiði gibi fert için belirlenen yoksulluk eþiði FAO önerisine göre hane düzeyine dönüþtürülmüþ ve hanenin toplam tüketim harcama deðeri ile bu eþik deðeri kýyaslanarak yoksulluða karar verilmiþ ve yoksul olan hanelerdeki tüm fertler de yoksul olarak alýnmýþtýr. Dolayýsý ile verilen yoksulluk oranlarý fert yoksulluk oranýný refere etmektedir. Kent için yoksulluk eþiði ortalama olarak 45$, yoksulluk o-
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
417
raný ise yaklaþýk %5’dir. Türkiye’de gözlemlenen trendin kentte de var olduðu Ocak ayý için hesaplanan yoksulluk eþiðinin üç ay içinde en yüksek deðerde olduðu görülmektedir. Kýr için ortalama yoksulluk eþiði 36$ ve yoksulluk oraný ise %13 gibi oldukça yüksek bir deðer olarak gözlenmektedir. Aylara göre yine Teknik 1 için fert yoksulluk eþiði deðerleri Türkiye genelinde irdelendiðinde; Ocak ayýnda 55$ olan eþik Þubat ayýnda 49$ ve Mart ayýnda ise 32$ olarak görülmektedir. Kent kesiminde ise Ocak ayýnda fert baþýna yoksulluk eþiði 56$, Þubat ayýnda 52$ ve Mart ayýnda ise 35$’dýr. Kýrsal kesimde ise yoksulluk eþiði Ocak ayýnda 51$, Þubat ayýnda 41$ ve Mart ayýnda ise 25$’dýr. V.1.B. Hanelerin Anket Ayýnda Baþka Hanelere Vermiþ Olduðu Hediye Ve Yardýmlarýn Dahil Edilmesi Durumunda Yoksulluk 2001 HHGTHA kapsamýnda hanehalkýnýn toplam tüketim harcamasý deðerine ulaþmak için anket ayý içinde yapýlan; • • • • •
satýn alýþlar, ayni gelir biçimindeki tüketimler, stoktan yapýlan tüketimler, haneye anket ayý içinde gelen hediye ve yardýmlar, (arýzi) hanenin anket ayý içinde baþka hanelere vermiþ olduðu hediye ve yardýmlar, (arýzi) • anket ayý içindeki ödemeler, olmak üzere satýn alýþ, iktisap ve ödeme prensibine göre yapýlmýþ olan her tür mal ve hizmet harcamalarýndan ulaþmak mümkündür. Bu baðlamda hane toplam tüketim harcamasýna anket ayý içinde hanenin baþka hanelere hediye olarak vermiþ olduðu mal ve hizmetler ile yapmýþ olduðu her tür mal ve hizmet yardýmlarýnýn dahil edilmesi durumunda, yoksul hane oranlarý kent, kýr kesiminde aþaðýda verildiði biçimde deðiþmektedir: Tablo 6. Teknik 1’e Göre Türkiye, Kent, Kýr Ayýrýmýnda Hanenin Baþka Hanelere Vermiþ Olduðu Hediyeler ve Yardýmlarýn Dahil Edilmesi Durumunda Yoksulluk Eþiði ve Yoksulluk Oranlarý Aylar
Türkiye Yoksulluk Oraný % (1)
Türkiye Yoksulluk Oraný % (2)
Kent Yoksulluk Oraný % (1)
Kent Yoksulluk Oraný % (2)
Kýr Yoksulluk Oraný %
Kýr Yoksulluk Oraný %
Ocak Þubat Mart Toplam
9.11 9.75 4.43 7.76
9.57 10.12 4.66 8.12
5.09 5.93 3.65 4.90
5.38 6.11 4.34 5.28
15.81 15.82 5.64 12.35
16.54 16.49 5.16 12.65
(1): haneye anket ayý içinde gelen hediye yardýmlarýn dahil olmasý durumundaki yoksulluk oranlarý, (2): hanenin anket ayý içinde baþka hanelere verdiði hediye, yardýmlarýn dahil olmasý durumunda yoksulluk oraný.
418 YOKSULLUK
Türkiye için Teknik 1’e göre ortalama olarak yoksulluk oraný hanenin baþka hanelere anket ayý içinde almýþ olduðu hediye ve yardýmlarýn dahil edilmesi durumunda 7.76 oranýndan 8.12’ye yükselmektedir. Kent kesimi için bu artýþ oraný daha yüksek deðerine ulaþmakta ve hanelerin baþka hanelere vermiþ olduðu hediye ve yapmýþ olduðu yardýmlarýn toplam tüketim harcamasýna dahil edilmesi durumunda yoksulluk oraný 4.90 deðerinden 5.28’e ulaþmaktadýr. Kýrsal kesim için de tablo benzer olup, yoksul hane oraný 12.35 deðerinden 12.65 deðerine ulaþmaktadýr. Bu oranlardan görülmektedir ki, haneye anket ayý içinde gelen hediye ve yardýmlarýn kapsam dýþý býrakýlýp, hanenin baþka hanelere vermiþ olduðu hediye ve yardýmlarýn dahil edilmesi durumunda yoksulluk oranlarý her üç kesim içinde bir artýþ göstermektedir. Bu oranlar ve sonuçlar kýsacasý örneðe çýkan hanelerin anket ayý içinde daha fazla diðer hanelerden hediye ve yardým aldýðýný göstermektedir. V.2 Teknik 2- Temel Gereksinimler Yaklaþýmý: Bu yaklaþýma göre aylar itibarý ile hesaplanan yoksulluk eþiði ve yoksulluk oraný aþaðýdaki tabloda verildiði biçimde elde edilmiþtir.
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
419
Tablo 7. Teknik 2’ye Göre Türkiye, Kent, Kýr Ayýrýmýnda Yoksulluk Eþiði ve Yoksulluk Oranlarý Aylar
Türkiye Yoksulluk Eþiði $
Türkiye Yoksulluk Oraný %
Kent Yoksulluk Eþiði $
Kent Yoksulluk Oraný %
Kýr Yoksulluk Eþiði $
Kýr Yoksulluk Oraný %
Ocak Þubat Mart Toplam
133 118 77 109
46.01 43.14 34.84 41.31
150 137 91 126
43.09 40.74 37.02 40.30
103 85 51 80
50.87 46.94 31.45 42.93
Teknik 2- Temel Gereksinimler Yaklaþýmýna göre Türkiye genelinde yoksulluk eþiði fert baþýna 109 $ iken; yoksulluk oraný %41 gibi ciddi bir deðerdedir. Kent kesiminde ise 3 aylýk ortalama yoksulluk eþiði 126$ ve yoksulluk oraný ise %40 olup, Kýr kesiminde de yoksulluk eþiði fert baþýna 80$ ve yoksulluk oraný ise %43’dür. Aylar itibarý ile yoksulluk eþiði deðerlerine bakýlýrsa Ocak ayýnda Türkiye’de yoksulluk eþiði deðeri 133$ olup, yoksulluk oraný %46 ile tepe deðerindedir. Mart ayýnda 77$ ve oran olarak da %35 deðerine sahiptir. Kent kesiminde Ocak ayýnda yoksulluk eþiði 150$ ve yoksulluk oraný %43 olarak gözlenirken, Mart ayýnda ise 91$ eþik deðeri ve %37 yoksulluk oraný deðeri söz konusudur. Kýrsal kesimde de Ocak ayýnda 103$ eþik ve %51 yoksulluk oraný deðeri, Mart ayýnda 51$ ve %31 yoksulluk oraný deðerine kadar gerilemektedir. Her üç kesimde de aylar itibarý ile Ocak ayýndan Mart ayýna kadar yoksulluk eþiði deðerlerinde bir azalma söz konusu olup, buna paralel olarak da yoksulluk oranlarý da düþüþ eðilimi göstermektedir. V.2.B. Hanelerin Anket Ayýnda Baþka Hanelere Vermiþ Olduðu Hediye Ve Yardýmlarýn Dahil Edilmesi Durumunda Yoksulluk Yukarýda Teknik 1 için verilen açýklamalar paralelinde anket ayý içinde hanelerin baþka hanelerden almýþ olduðu hediye ve yardýmlarýn kapsam dýþý býrakýlmasý, bunun yerine baþka hanelere vermiþ olduðu hediye ve yapmýþ olduðu yardýmlarýn toplam tüketim harcamasýna dahil edilmesi durumunda; yoksul hane oranlarý kent, kýr kesiminde aþaðýda verildiði biçimde deðiþmektedir:
420 YOKSULLUK
Tablo 8. Teknik 2’ye Göre Türkiye, Kent, Kýr Ayýrýmýnda Hanenin Baþka Hanelere Vermiþ Olduðu Hediyeler ve Yardýmlarýn Dahil Edilmesi Durumunda Yoksulluk Eþiði ve Yoksulluk Oranlarý Aylar
Türkiye Yoksulluk Oraný % (1)
Türkiye Yoksulluk Oraný % (2)
Kent Yoksulluk Oraný % (1)
Kent Yoksulluk Oraný % (2)
Kýr Yoksulluk Oraný % (1)
Kýr Yoksulluk Oraný % (2)
Ocak Þubat Mart Toplam
46.01 43.14 34.84 41.31
47.89 44.98 36.15 43.00
43.09 40.74 37.02 40.30
46.12 44.22 40.23 43.54
50.87 46.94 31.45 42.93
50.84 46.19 29.84 42.12
Türkiye için Teknik 2’ye göre ortalama olarak yoksulluk oraný 41.31’den 43.00 deðerine ulaþmýþtýr. Kent kesimi için bu artýþ oraný daha yüksek deðerine ulaþmakta ve hanelerin baþka hanelere vermiþ olduðu hediye ve yapmýþ olduðu yardýmlarýn toplam tüketim harcamasýna dahil edilmesi durumunda yoksulluk oraný 40.30 deðerinden 43.54’e ulaþmaktadýr. Kýrsal kesim için de tablo tersine dönmekte, yoksul hane oraný 42.93 deðerinden 42.12 deðerine gerilemektedir. Bu oranlardan görülmektedir ki, haneye anket ayý içinde gelen hediye ve yardýmlarýn kapsam dýþý býrakýlýp, hanenin baþka hanelere vermiþ olduðu hediye ve yardýmlarýn dahil edilmesi durumunda yoksulluk oranlarý Türkiye ve kent kesimi için Teknik 1 sonucuna paralel bir yapý gösterirken, kýrsal kesimde durum tersine dönerek yoksul hane oranýnda bir azalýþ ortaya çýkmaktadýr. V.3.A Teknik 3- Medyan Gelirin Yarýsý Yaklaþýmý: 2001 HHGTHA verilerine göre ilk üç aylýk fert baþýna ortalama gelir rakamý 221 $ olarak bulunmaktadýr. Ocak ayýnda fert baþýna ortalama gelir rakamý 250 $, Þubat ayý için 257 $ ve Mart ayý için 156 $ olarak elde edilmektedir. Ortalama gelirin yarýsý yaklaþýmýna göre aylar itibarý ile kent ve kýr bazýnda hesaplanan yoksulluk eþiði ve yoksulluk oraný aþaðýdaki tabloda verildiði biçimde elde edilmiþtir. Tablo 9. Teknik 3’e Göre Türkiye, Kent, Kýr Ayýrýmýnda Yoksulluk Eþiði ve Yoksulluk Oranlarý Aylar
Türkiye Yoksulluk Eþiði $
Türkiye Yoksulluk Oraný %
Kent Yoksulluk Eþiði $
Kent Yoksulluk Oraný %
Kýr Yoksulluk Eþiði $
Kýr Yoksulluk Oraný %
Ocak Þubat Mart Toplam
122 126 80 104
15.43 18.58 17.72 17.25
133 139 87 114
15.11 20.44 18.41 17.98
87 84 55 72
15.97 15.64 16.65 16.09
Medyan gelirin yarýsý yaklaþýmý olan Teknik 3’e göre de Türkiye genelinde yoksulluk eþiði fert baþýna 104$ ve %17’lik yoksulluk oraný, kentsel ke-
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
421
simde eþik 114$ ve oran %18 olarak görülmektedir. Kýrsal kesimde ise yoksulluk eþiði 72$ ve yoksulluk oraný %16 deðerine sahiptir. Aylara göre yoksulluk eþiði ve yoksulluk oranlarý irdelendiðinde; Türkiye’de Ocak ayýnda 122$ olan yoksulluk eþiði, Mart ayýnda 80$’a gerilemesine karþýn, yoksulluk oraný Ocak ayýnda %15 deðerinden, Mart ayýnda %18 deðerine yükselmektedir. Kentsel kesimde de Ocak ayýndaki 133$’lýk yoksulluk eþiði, Mart ayýnda 87$’a düþmekte, ancak yoksulluk oraný ise %15’den, %18’e kadar yükselmektedir. Kýrsal kesimde de tablo benzer olup, Ocak ayýndaki 87$’lýk yoksulluk eþiði Mart ayýnda 55$’a kadar gerilemekte ve yoksulluk oraný ise %16’dan %17’ye yükselmektedir. Gelir esasýna dayalý olan bu teknikte aylar itibarý ile yoksulluk eþiði deðerinde düþüþ olmasýna karþýn yoksullluk oranlarýnda artýþ olmasý gerçekten fertlerin gelir düzeylerinde de ciddi bir azalýþ olduðu biçiminde yorumlanabilir. V.3.B. Hanenin Elde Ettiði Transfer Gelirlerine Göre Teknik 3 Ýçin Yoksulluk Durumu 2001 HHGTHA kapsamýnda hanehalkýnýn elde ettiði tek taraflý transfer gelirleri üç ana baþlýkta derlenmiþtir. Bu geliri oluþturan bileþenler; • Devletten elde edilen nakdi ve ayni tek taraflý transfer gelirleri, • Özel kiþi ve teþebbüslerden elde edilen nakdi ve ayni tek taraflý transfer gelirleri, • Yurtdýþýndan elde edilen nakdi ve ayni tek taraflý transfer gelirleri. Hanehalklarýnýn yoksulluk oranlarýna tek taraflý transfer gelirlerinin ne oranda etki ettiðini belirlemek amaçlý hane toplam kullanýlabilir gelirinden yukarýda verilen tek taraflý transfer gelirleri düþüldükten sonra yoksulluk oranlarýnýn nasýl bir varyasyon gösterdiði incelenmiþ ve aþaðýda verilen sonuçlara ulaþýlmýþtýr; Tablo 10. Teknik 3’e Göre Devletten, Yurt Dýþýndan ve Özel Kiþi, Teþebbüsten Yapýlan Tek Taraflý Transfer Gelirleri Hariç Tutulduðunda Yoksulluk Oranlarý Aylar
T YO DTH
T YO YDT H
T YO ÖKT H
T YO TTG H
U YO DTH
U YO YDT H
U YO ÖKT H
U YO TTG H
R YO DTH
R YO YDT H
R YO ÖKT H
R YO TTG H
19.0 4
17.4 6
17.7 8
20.7 0
20.2 2
17.9 4
18.2 5
21.8 0
17.1 6
16.6 9
17.0 1
18.4 9
Ocak Þubat Mart Toplam
422 YOKSULLUK
T: Türkiye U: Kent R: KýrYO: Yoksul Oraný DTH: Devletten Transfer Hariç YDTH: Yurtdýþýndan Transfer hariç ÖKTH: Özel Kiþi, Teþebbüsten Transfer hariç TTGH: Toplam Transfer Gelirleri hariç Tablodan da görüldüðü üzere, hane toplam kullanýlabilir geliri içinde tek taraflý transfer gelirlerinin önemli bir paya sahip olmasý nedeni ile transfer gelirlerinin hane toplam gelirine dahil edilmemesi durumunda yoksulluk oranlarý önemli ölçüde artýþ eðilimine sahiptir. Türkiye geneli için Teknik 3’e göre yoksul olan hane oraný 17.25 iken; devletten tek taraflý transfer gelirlerinin hariç tutulmasý durumunda yoksul hane oraný %10.37’lik bir artýþ oraný ile 19.04’e yükselmekte, yurtdýþýndan transfer gelirlerinin hariç tutulmasý durumunda sadece %1.22’lik bir artýþ ile yoksulluk oraný 17.46’ya çýkmakta ve özel, kiþi ve teþebbüsten yapýlan tek taraflý transfer gelirlerinin hariç býrakýlmasý halinde de yoksulluk oraný %3’lük bir artýþ ile 17.78 deðerine ulaþmaktadýr. Her üç transfer geliri bileþeni toplam hane gelirine dahil edilmediðinde ise 17.25 olan yoksul hane oraný %20 artýþ oraný ile 20.70 deðerine yükselmektedir. Tek taraflý transfer gelirleri içinde özellikle devletten yapýlan tek taraflý transfer gelirlerinin yoksulluk üzerindeki etkisi %10 gibi oldukça ciddi bir etkidir. Aylar itibarý ile yoksul hane oranlarýndaki deðiþime bakýldýðýnda ise en büyük deðiþimin %14.45’lik bir artýþ ile Mart ayýnda gözlemlendiði, Þubat ayýnda ise hiçbir deðiþimin sözkonusu olmadýðý söylenebilir. Kentsel kesimde de Devletten tek taraflý transfer gelirlerinin yoksul olan hane oranýna etkisi %12.45’lik bir artýþ, yurtdýþýndan tek taraflý transfer gelirlerinin ise %0.22’lik bir azalýþ ve özel kiþi, teþebbüslerden elde edilen tek taraflý transfer gelirlerinin etkisi ise %0.08’lik bir artýþ biçiminde görülmektedir. Kent kesiminde tek taraflý transfer gelirleri içinde yoksul hane oranýný önemli ölçüde etkileyen devletten tek taraflý transfer gelirleri olup, tüm tek taraflý transfer gelirlerinin hane toplam gelirine dahil edilmemesi durumunda yoksul hane oraný 17.98 deðerinden %21.25’lik bir artýþ ile 21.80 deðerine ulaþmaktadýr. Kýrsal kesim için de tablo devletten, yurtdýþýndan ve özel kiþi teþebbüsten tek taraflý transfer gelirlerinin yoksul hane oranýna olan etkisi sýrasý ile %6.65, %3.72 ve %5.71’lik artýþlar biçiminde görülmektedir. Kýrsal kesimde tüm tek taraflý transfer gelirleri hane toplam kullanýlabilir gelirine dahil edilmediðinde yoksul olan hane oraný 16.89 deðerinden %17.71’lik bir artýþ oraný ile 18.49 deðerine ulaþmaktadýr. Bu sonuçlardan Türkiye, kent ve kýr kesimi için Devletten, yurtdýþýndan ve özel kiþi, teþebbüslerden yapýlan tek taraflý transfer ödemelerinin yoksulluðu azaltýcý yönde bir etkisinin olduðunu söylemek mümkündür. Özellikle kentsel kesimdeki hane kullanýlabilir gelirlerindeki tek taraflý transfer gelirlerinin payýnýn daha yüksek olmasý nedeni ile yoksulluk oraný üzerinde de transfer geliri etkisi bariz biçimde gözlenmektedir.
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
423
VI. Kullanýlan Tekniklere Göre Seçilen Karakteristikler Detayýnda Hanehalý Profili Bu bölümde Türkiye genelinde yoksulluk eþiði ve oranlarý hesabý için kullanýlan üç teknik detayýnda yoksul olan hanelerin, seçilen temel karakteristiklere göre yoksulluk oranlarý verilmiþtir. Seçilen karakteristikler için ayrýnýtýlý sonuçlar EK.1’de verilmiþtir.
VI.1 Hanehalký Resininin (HHR) Cinsiyetine Göre Yoksul Hane Oranlarý Türkiye genelinde Teknik 1’e göre HHR’i kadýn olan hanelerin %4’ü yoksul iken, HHR’i erkek olan hanelerin ise %8’i yoksuldur. Teknik 2’ye göre de HHR’i kadýn olan hanelerin %37’si, HHR’i erkek olan hanelerin %42’si yoksuldur. Teknik 3’de ise durum tersine dönmekte HHR’i kadýn olan hanelerdeki yoksulluk oraný HHR’i erkek olan hanelerden daha yüksektir. Oranlar sýrasý ile %18 ve %17’dir.
VI.2 HHR’nin Eðitim Durumuna Göre Yoksul Hane Oranlarý Teknik 1’e göre en yüksek yoksulluk oraný HHR’i okur yazar olmayan hanelerde olup oran %20’dir. Bunu HHR’i okur yazar olup bir okul bitirmeyen haneler %20 oraný ile izlemektedir. Teknik 2 ve Teknik 3’e göre de yoksul olan hane oranlarý irdelendiðinde sýralamada bir deðiþiklik olmamakta yine her iki teknik için ilk sýrayý HHR’i okur yazar olmayan haneler sýrasý ile %69 ve %36 oraný ile alýrken, ikinci sýrayý HHR’i okur yazar olup, bir okul bitirmeyen haneler sýrasý ile %63 ve %30 oraný ile izlemektedir.
VI.3 HHR’nin Esas Ýþ Ýktisadi Faaliyet Koluna Göre Yoksul Hane Oranlarý Teknik 1’e göre yoksul hane oranýnýn HHR’nin iktisadi faaliyet koluna göre en yüksek olduðu faaliyet kolu %19 oraný ile tarým, avcýlýk ve ormancýlýk faaliyetidir. Bunu %10 oraný ile HHR’i inþaat faaliyetinde çalýþan hane yoksulluk oraný takip etmektedir. Teknik 2’ye göre de HHR’i diðer toplumsal ve sosyal iþlerde çalýþan hanelerde yoksulluk oraný %46 olup, bunu %45 oraný ile balýkçýlýk faaliyetinde çalýþan HHR’nin bulunduðu haneler takip etmektedir. Teknik 3’e göre de %27 oraný ile HHR’i inþaat faaliyetinde çalýþan haneler ilk sýrada ve HHR’i %25 oraný ile tarým, avcýlýk ve ormancýlýk faaliyetinde çalýþan haneler ikinci sýrada gelmektedir.
VI.4 HRR’nin Yaptýðý Esas Ýþe Göre Yoksul Hane Oranlarý HHR’i tarýmcý olan hanelerin %19’u Teknik 1’e göre yoksuldur ve bu oran ile ilk sýrada gelmektedir. Ayný tekniðe göre HHR’i nitelik gerektirmeyen iþlerde çalýþan hanelerin ise %11’i ikinci sýrada yer almaktadýr. Teknik 2 için de HHR’i nitelik gerektirmeyen iþlerde çalýþan hanelerin %58’i, HHR’i tarým-
424 YOKSULLUK
cý olarak çalýþan hanelerin %56’sý yoksuldur. Teknik 3 içinde HHR’i nitelik gerektirmeyen iþlerde çalýþan hanelerin %32’si, HHR’i tarýmcý olarak çalýþan hanelerin de %24’ü yoksuldur.
VI.5 HHR’nin Esas Ýþteki Durumuna Göre Yoksul Hane Oranlarý Teknik 1’e göre HHR’i kendi hesabýna çalýþan hanelerin %14’ü ve HHR’i yevmiyeli olarak çalýþan hanelerin %12’si yoksul iken; Teknik 2’ye göre HHR’i ücretli ev iþçisi olarak çalýþan hanelerin %68’i, HHR’i yevmiyeli olarak çalýþan hanelerin %62’si yoksuldur. Teknik 3’e göre ise HHR’i yevmiyeli olarak çalýþan hanelerin %35’i ve HHR’i ücretli ev iþçisi olarak çalýþan hanelerin %22’si yoksuldur.
VI.6 Hanehalký Tipine Göre Yoksul Hane Oranlarý Teknik 1’e göre çocuklarýn hepsi 18 yaþýndan küçük 3 ve daha fazla çocuklu çekirdek ailelerin %16’sý ve an az bir çocuðu 18 yaþýndan büyük üç ve daha fazla çocuklu çekirdek ailelerin %12’si yoksuldur. Teknik 2’ye göre çocuklarýn hepsi 18 yaþýndan küçük 3 ve daha fazla çocuklu çekirdek ailelerin %64’ü ve an az bir çocuðu 18 yaþýndan büyük üç ve daha fazla çocuklu çekirdek ailelerin %48’i yoksuldur. Teknik 3 için de çocuklarýn hepsi 18 yaþýndan küçük 3 ve daha fazla çocuklu çekirdek ailelerin %31’i ve çocuklarýn hepsi 18 yaþýndan küçük tek ebeveynli ailelerin %9’u yoksuldur.
VI.7 Yoksul Olan Hanelerdeki Çalýþan Çocuk Kompozisyonu Türkiye genelinde Teknik I, minimum gýda sepeti yaklaþýmýna göre yoksul olduðu belirlenen haneledeki 12-18 yaþ arasý çocuklardan çalýþan çocuklarýn cinsiyetine ve yaþlarýna göre oranlarý irdelendiðinde; 12 yaþýndaki kýz çocuklarýn bulunduðu yoksul hanelerde, kýz çocuklarýn %78’i çalýþýrken, 13 yaþýndaki kýz çocuklarýnýn %75’i, 14 yaþýndaki kýz çocuklarýnýn %79’u çalýþmakta olup, en yüksek çalýþan kýz çocuk oranýnýn ise 17 yaþýndaki kýzlarda %88 oraný ile gerçekleþmiþ olduðu görülmektedir. Teknik I için, erkek çocuklarda çalýþan çocuk oranýna bakýldýðýnda ise yine yoksul olduðu tespit edilen hanelerde çalýþan erkek çocuk oranýnýn en yüksek olduðu yaþ 17 yaþ olarak ve %93 gibi çok ciddi bir oranda görülürken, bunu %87 oraný ile 15 yaþýnda çalýþan erkek çocuk oraný izlemekte ve üçüncü sýrada da %83 oraný ile 12 ve 14 yaþýndaki erkek çocuklar gelmketedir. Teknik II için (Temel Gereksinimler Yaklaþýmýna) yoksul olan hanelerde çalýþan kýz çocuk oranlarý incelendiðinde en yüksek çalýþan kýz çocuk oranýnýn %81 ile 12 yaþ kýz çocuklarýnda olduðu, erkek çocuklarda da %85 oraný ile 13 yaþ erkek çocuklarda olduðu görülmüþtür.
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
425
Teknik III içinde (Medyan Gelirin Yarýsý yaklaþýmý) yoksul olan hanelerde çalýþan çocuk oranlarý itibarý ile kýz çocuklarýnýn en yüksek orana sahip olduðu yaþ %79 oraný ile 17, erkek çocuklarda ise %79 oraný ile 12 yaþ olarak gözlenmiþtir. Yoksul olan hanelerde çalýþan çocuk oranlarý yaþa göre irdelendiðinde sonuç olarak kýz çocuklarý için Teknik 1 ve 2 için aðýrlýk 12 yaþ, Teknik 3 için ise 17 yaþ iken; erkek çocuklarda da her üç teknik için sýrasý ile aðýrlýk alan yaþlar 17, 13 ve 12’dir.
VI.8 Hanehalký Büyüklüðüne Göre Yoksul Hane Oranlarý Her üç teknik içinde hanehalký büyüklüðü 7 ve daha fazla olan hanelerin sýrasý ile yoksulluk oranlarý %20, %70 ve %30’dur. Hanehalký büyüklüðü 34 olan hanelerin Teknik 1’e göre yoksulluk oraný %8, Teknik 2’ye göre yoksulluk oraný %46 ve Teknik 3’e göre de yoksulluk oraný %19’dur.
VI.9 Hanehalkýnýn Oturduðu Konutun Mülkiyet Þekline Göre Yoksul Hane Oranlarý Teknik 1 ve Teknik 2’ye göre hanehalkýnýn oturduðu konuta mülkiyet þekline göre yoksulluk oranýnýn en yüksek olduðu ev sahibi olan haneler olup, yoksulluk oranlarý sýrasý ile %9 ve %42’dir. Bunu yine sýrasý ile %7 ve %40 oranlarý ile konuta mülkiyet þekli diðer biçimde olan hane yoksulluk oranlarý izlemektedir. Teknik 3’e göre ise yoksul olan hane oranýnýn en yüksek olduðu grup %20 oraný ile kiracý olan haneler olup, bunu %17 oraný ile konuta mülkiyet þekli diðer olan haneler izlemektedir.
VI.10 Hanehalkýnda Gelir Getiren Fert Sayýsýna Göre Yoksul Hane Oranlarý Her üç teknik için de yoksul olan hane oranlarý hanede gelir getiren fert sayýsýna göre incelendiðinde hanede hiç gelir getiren ferdin olmadýðý hanelerin en yüksek yoksulluk oranýna sahip olduðu ve bu oranlarýn üç teknik için sýrasý ile %20, %68 ve %93 olduðu görülmektedir. Yine her üç teknik için hanede gelir getiren fert sayýsýnýn 5’den fazla olduðu hane yoksulluk oranlarý ikinci sýrada gelmekte ve oranlar sýrasý ile %14, %57 ve %20 olarak görülmektedir.
VI.11 Gelire Göre %20’lik Gruplarda Yoksulluk Oranlarý Hane gelirlerine göre sýralý %20’lik gruplar oluþturulduktan sonra yoksulluk eþiði hesaplamalarýnda kullanýlan yaklaþýmlardan sadece Teknik II (Temel Gerekesinimler Yaklaþýmý) için hanelerin %20’lik gruplar itibarý ile daðýlýmlarý elde edilerek, bu gruplar itibarý ile fertlerin ne oranda yoksul olduklarý ve toplam yoksul fert sayýlarýnýn %20’lik gruplar itibarý ile paylaþýmlarýna bakýlmýþtýr. Teknik 2 için gelire göre sýralý %20’lik gruplardan ilk
426 YOKSULLUK
%20’lik grupta yer alan tüm fertlerin %75’i yoksul iken, 2.%20’lik grupta yer alan fertlerin %60’ý, 3.%20’lik gruptaki fertlerin %43’ü, 4.%20’lik gruptaki fertlerin %23’ü ve en son %20’lik gruptaki fertlerin de %7’si yoksuldur. Fertlerin yer aldýðý %20’lik grup sýrasý yükseldikçe, yoksulluk oraný da ciddi oranda bir düþüþ trendi göstermektedir. Toplam yoksul olan fertlerin %35’ini en fakir %20’lik grupta yer alan fertler, %4’ünü de en zengin %20’lik grupta yer alan fertler oluþturmaktadýr. Bu sonuçlardan da görüldüðü gibi en fakir yüzde yirmilik grup olarak adlandýrýlan grupta yoksul olan fert oraný oldukça yüksek olup, yüzde yirmilik grup düzeyi yükseldikçe yoksul olan fert sayýsý da doðru orantýlý olarak düþüþ eðilimine sahiptir.
VI.12 Tüketim Harcamasýna Göre %20’lik Gruplarda Yoksulluk Oranlarý Hane harcamalarýna göre sýralý %20’lik gruplar oluþturulduktan sonra yoksulluk eþiði hesaplamalarýnda kullanýlan yaklaþýmlardan sadece Teknik I I (Temel Gerekesinimler Yaklaþýmý) için hanelerin %20’lik gruplar itibarý ile daðýlýmlarý elde edilerek, bu gruplar itibarý ile fertlerin ne oranda yoksul olduklarý ve toplam yoksul fert sayýlarýnýn %20’lik gruplar itibarý ile paylaþýmlarýna bakýlmýþtýr.Teknik 2 için tüketim harcamasýna göre sýralý %20’lik gruplardan; ilk %20’lik grupta yer alan tüm fertlerin %87’si yoksul iken, 2.%20’lik grupta yer alan fertlerin %65’i, 3.%20’lik gruptaki fertlerin %44’ü, 4.%20’lik gruptaki fertlerin %13’ü ve en son %20’lik gruptaki fertlerin de %1’i yoksuldur. Fertlerin yer aldýðý %20’lik grup sýrasý yükseldikçe, yoksulluk oraný da ciddi oranda bir düþüþ trendi göstermektedir. Toplam yoksul olan fertlerin %40’ýný en fakir %20’lik grupta yer alan fertler, %6’sýný da 4.%20’lik grupta yer alan fertler oluþturmaktadýr. En zengin %20’lik gruptaki fertlerin toplam yoksul olan fertler içindeki oraný ise sadece %0.26’dýr.
VII. Yoksul Hanelerin Yoksulluðunu Açýklamaya Yönelik Ekonometrik Modelleme Sonuçlarý Çeþitli parametreler açýsýndan yoksulluk riskini belirlemek üzere, yoksulluk çeþitli parametreler kullanýlarak açýklanmaya çalýþýlmýþtýr. Sonuçlar, Tablo 11’de özetlenmiþtir. Genel olarak bir deðerlendirme yapmak gerekirse, kýrda yerleþik olmak özellikle gýda yoksulluðu durumunda olanlar için daha yüksek bir açýklayýcýlýk düzeyine sahiptir. Hanehalký reisi erkek olan hanelerde de gýda yoksulluðu biraz daha artmaktadýr. Hanehalký reisinin yaþý arttýkça ve/veya eðitim seviyesi yükseldikçe her iki yoksulluk türü içinde risk azalmaktadýr. Çalýþan bireylerin toplam hane büyüklüðüne oraný olarak, ölçülen “hanehalkýnýn istihdam düzeyi” yükseldikçe de yoksulluk riski azalmaktadýr.
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
427
428 YOKSULLUK
Tablo 11. Yoksulluk Riskini Belirleyen Etkenler
Kýrda yerleþiklik Hane reisi erkek olanlar
Temel Gereksinimlere Göre Yoksullar Katsayý z 0.272 4.11
Katsayý 1.460
z 12.44
0.907
8.14
1.126
4.55
-0.031
-12.52
-0.032
-6.23
Hane reisi istihdamda olanlar
0.346
4.10
0.420
2.38
Hane reisinin eðitim düzeyi
-0.328
-27.03
-0.341
-14.38
Hane bireylerinin istihdam düzeyi
-1.815
-12.35
-1.837
-6.00
Sabit terim Gözlem sayýsý Chi2(6) Log Likelihood
2.937 7101 1229 -4062
15.39
-0.277 7101 480 -1254
-0.73
6. Sonuç ve Yorumlar Çalýþmada yoksulluk eþiðinin belirlenmesi için kullanýlan her üç tekniðe göre tekniklerin doðal yapýsý gereði farklýlýk söz konusudur. Teknik 1’e göre Türkiye için yoksulluk eþiði 43$, kent için 45$ ve kýr için de 36$ olarak elde edilmiþtir ve yoksulluk oranlarý da sýrasý ile %8, %5 ve %12’dir. Özellikle kýrsal kesimde yoksulluk oranýnýn yüksek olmasýnýn nedeni olarak hanehalký toplam tüketim harcamasýna stoklarýn dahil edilmemiþ olmasý gerekçe olarak gösterilebilir, çünkü kýrsal kesimde hane harcamalarýnda stoklar önemli bir paya sahiptir. Ancak anketin sadece üç aylýk bir süreyi kapsamýþ olmasýndan dolayý stoklar toplam harcamaya dahil edilmemiþtir. Teknik 2 için kentsel kesimde hesaplanan yoksulluk eþiði 126$ olup, Türkiye için hesaplanan 109$ ve kýrsal kesim için hesaplanan 80$ deðerinden daha yüksektir ancak yoksulluk oraný yine kýrsal kesimde %43 oraný, Türkiye için %41 ve kent için %40 oranýnýn üzerindedir. Teknik 3 için de Türkiye yoksulluk eþiði 104$ ve yoksulluk oraný %17 iken kent kesimi için yoksulluk eþiði 114$ ve yoksulluk oraný %18’dir. Kýrsal kesim için de deðerler sýrasý ile 72$ ve %16’dýr. Her üç teknik için yoksul olduðu belirlenen hanelerin; a) HHR’i erkek olan hanelerde her üç tekniðe göre daha yüksek yoksulluk oraný söz konusudur,
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
429
b) HHR’i okur yazar olmayan haneler yine her üç tekniðe göre de en yüksek yoksulluk oranýna sahiptir, c) HHR’nin esas iþ iktisadi faaliyetine göre Teknik 1 için HHR’i tarým faaliyetinde, Teknik 2 için HHR’i toplumsal ve sosyal iþlerde ve Teknik 3 içinde HHR’i inþaat iþlerinde çalýþan haneler en yüksek yoksulluk oranýna sahiptir, d) HHR’nin esas iþine göre Teknik 1’de HHR’i tarýmcý, Teknik 2 ve 3 için HHR’i nitelik gerektirmeyen iþlerde çalýþan hanelerde yoksulluk oraný en yüksek deðerine ulaþmaktadýr, e) Her üç tekniðe göre HHR’nin esas iþteki durumu yevmiyeli olan hanelerde yoksulluk oraný en yüksek deðerdedir, f) Hanehalký tipine göre her üç tekniðe göre tümü 18 yaþýndan küçük 3 ve daha fazla çocuklu aileler en yüksek yoksulluk oranýna sahiptir, g) Hanehalký büyüklüðü 7 ve daha fazla fertli olan haneler her üç tekniðe göre de en yüksek yoksulluk oranýna sahiptir, h) Teknik 1 ve 2 için hanenin oturduðu konuta mülkiyet þekli ev sahibi olan haneler en yüksek, Teknik 3 için de konuta mülkiyet þekli kiracý olan haneler en yüksek yoksulluk oranýna sahiptir, i) Hanede hiç bir ferdi gelir getirmeyen haneler her üç tekniðe göre de yoksulluk oraný açýsýndan ilk sýrada gelmektedir. j) Yoksul olan hanelerde çalýþan çocuk oranlarý yaþa göre irdelendiðinde sonuç olarak kýz çocuklarý için Teknik 1 ve 2 için aðýrlýk 12 yaþ, Teknik 3 için ise 17 yaþ iken; erkek çocuklarda ise her üç teknik için sýrasý ile aðýrlýk alan yaþlar 17, 13 ve 12’dir. k) Teknik 1 ve 2 için, haneye anket ayý içinde gelen hediye ve yardýmlarýn kapsam dýþý býrakýlýp, hanenin baþka hanelere vermiþ olduðu hediye ve yardýmlarýn dahil edilmesi durumunda yoksulluk oranlarý her üç kesim içinde bir artýþ göstermektedir. l) Türkiye, kent ve kýr kesimi için Devletten, yurtdýþýndan ve özel kiþi, teþebbüslerden yapýlan tek taraflý transfer ödemelerinin yoksulluðu azaltýcý yönde bir etkisinin olduðunu söylemek mümkündür. Özellikle kentsel kesimdeki hane kullanýlabilir gelirlerindeki tek taraflý transfer gelirlerinin payýnýn daha yüksek olmasý nedeni ile yoksulluk oraný üzerinde de transfer geliri etkisi bariz biçimde gözlenmektedir.
430 YOKSULLUK
m) Yoksulluðu tespite yönelik olarak denenen regresyon modelinde; kýrda yerleþik olmak özellikle gýda yoksulluðu durumunda olan haneler için daha yüksek bir açýklayýcýlýk düzeyine sahiptir. n) Regresyon modeli sonucuna göre hanehalký reisi erkek olan hanelerde de gýda yoksulluðu biraz daha artmaktadýr. o) Hanehalký reisinin yaþý arttýkça ve/veya eðitim seviyesi yükseldikçe gýda yoksulluðu ve temel gereksinimler yoksulluðu riski regresyon sonucuna göre azalmaktadýr. p) Çalýþan bireylerin toplam hane büyüklüðüne oraný olarak, ölçülen “hanehalkýnýn istihdam düzeyi” yükseldikçe de, hanelerin yoksulluk riski azalmaktadýr.
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
431
Yoksul Olduðu Belirlenen Hanelerin Seçilen Karakteristiklere Göre Yoksulluk Oranlarýna Yönelik Özet Sonuçlar Karakteristik
HHR'nin Cinsiyeti
HHR'nin Eðitim Durumu
HHR'nin ÝKFA
HHR'nin Mesleði
HHR'nin Ýþteki Durumu
Hanehalký Büyüklüðü
Teknik
Oran Açýklama 1. 1. Sýra Sýra
Oran 2. Sýra %
Oran Açýklama 2. Açýklama 3. 3. Sýra Sýra Sýra %
Teknik 1
8
HHR'i erkek
4
HHR'i kadýn
Teknik 2 Teknik 3
42 17
HHR'i erkek HHR'i erkek
37 18
HHR'i kadýn HHR'i kadýn
Teknik 1
20
HHR'i oyd
20
HHR'i oy
8
HHR'i ilkokul
Teknik 2 Teknik 3
69 36
63 30
HHR'i oy HHR'i oy
46 18
HHR'i ilkokul HHR'i ilkokul
Teknik 1
19
10
HHR'i inþaat
9
HHR'i balýkçý
Teknik 2
56
HHR'i oyd HHR'i oyd HHR'i tarým, avcýlýk, orman. HHR'î toplumsal iþlerde
45
HHR'i balýkçý
Teknik 3
27
HHR'i inþaat
25
24
HHR'i ev hizmetlerinde
Teknik 1
19
HHR'i tarýmcý
11
HHR'i niteliksiz iþlerde
7
HHR'i iktisaden faal deðil
Teknik 2
58
HHR'i niteliksiz iþlerde
56
HHR'i tarýmcý
45
HHR'i sanatkar
Teknik 3
32
HHR'i niteliksiz iþlerde
24
HHR'i tarýmcý
21
HHR'i ev hizmet-
Teknik 1
14
HHR'i kendi hesabýna
12
HHR'i yevmiyeli
7
HHR'i iktisaden faal deðil
Teknik 2
68
HHR'i ücretli ev iþçisi
62
HHR'i yevmiyeli
50
HHR'i kendi hesabýna
Teknik 3
35
HHR'i yevmiyeli
22
HHR'i ücretli ev iþçisi
21
HHR'i iktisaden faal deðil
Teknik 1
20
HHB> 7+ fert
8
HHB= 5-6 fert
3
HHB= 3-4 fert
Teknik 2
70
HHB> 7+ fert
46
HHB= 5-6 fert
27
HHB= 3-4 fert
Teknik 3
30
HHB> 7+ fert
19
HHB= 5-6 fert
12
HHB= 3-4 fert
46
HHR'i tarým, avcýlýk, oramn. HHR'i tarým, avcýlýk, orman.
432 YOKSULLUK
Karakteristik
Oran 1. Sýra
Açýklama 1. Sýra
Oran 3. Sýra
Açýklama 3. Sýra
16
Çocuklarýn tümü<18 yaþ, 3+ çocuklu çekirdek
12
Çocuklarýn tümü > 18, 3+ çocuklu çekirdek aile
11
Çocuksuz ataerkil veya geniþ aile
64
Çocuklarýn tümü<18 yaþ, 3+ çocuklu çekirdek
52
En az bir çocuk >18 yaþ, ataerkil veya geniþ
44
Çocuksuz ataerkil veya geniþ aile
31
Çocuklarýn tümü<18 yaþ, 3+ çocuklu çekirdek aile
26
Çocuklarýn tümü<18 yaþ, tek ebeveynli aile
Teknik 3
22
Çocuksuz ataerkil veya geniþ aile
Teknik 1
79
Ev sahibi
7
Diðer
4
Kiracý
Teknik 2 Teknik 3
42 20
Ev sahibi Kiracý
40 17
Diðer Diðer
40 17
Kiracý Ev sahibi
Teknik 1
20
GGFS =0
14
GGFS > 5+ fert
10
GGFS= 3-4 fert
Teknik 2
68
GGFS =0
57
GGFS > 5+ fert
45
GGFS= 3-4 fert
Teknik 3
93
GGFS =0
20
GGFS > 5+ fert
18
GGFS= 3-4 fert
Teknik
Teknik 1
Hanehalký Tipi
Hanenin Oturduðu Konuta Mülkiyet Þekli
Hanede Gelir Getiren Fert Sayýsý
Hanede Çalýþan Çocuk Kompozisyon u
Teknik 2
Oran 2. Sýra
Açýklama 2. Sýra
Teknik 1
17 yaþ kýz 14 yaþ kýz; 12 yaþ kýz; çocuk; 17 15 yaþ %88; %93 %79; %87 %78; %83 14 yaþ yaþ erkek erkek erkek çocuk çocuk
Teknik 2
%81; %85
12 yaþ kýz; 17 yaþkýz; 14 yaþ kýz; 13 yaþ %80; %81 14 yaþ %80; %76 12 yaþ erkek erkek erkek
Teknik 3
%79; %79
17 yaþ kýz; 16 yaþ kýz; 13 yaþ kýz; %74; %78 %73; %77 12 yaþ 13 yaþ 14 yaþ erkek erkek erkek
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
433
Kaynaklar 1. Akder, A.H., 1999, “Dimensions of Rural Poverty in Turkey”, World Bank. 2. Basu, A.M., 1993, “Family Size and Child Welfare in Urban Slum: Some Disadvantages of Beeing Poor but Modern”, Chapter in Lyod. 3. Basu, K., 2000, “The Intriguining Relation Between Adult Minimum Wage and Child Labour”, Economic Journal, 110, C50-C61. 4. Dumanlý, R., 1996, “Poverty and Dimensions in Turkey”, Ankara, SPO. 5. Dansuk, E., 1997, “Measuring Poverty in Turkey”, Ankara, SPO. 6. Grootaert, C. and R. Kanbur, 1995, “Child Labour: an Economic Perspective”, International Labour Review, 134. 7. Kruse, Douglas and Douglas M., 1998, “Illegal Child Labour in the United States: Prevelance and Characteristics” NBER, WP 6479. 8. Pigou, A.C., 1920, “The Economics of Welfare”. (References to 1962 ed. London: Macmillan.) 9. Ravallion, M., 1996, “Poverty and Growth: Lessons from 40 Years of Data on India’s Poor”, DEC Notes Research Findings, No.20, September. 10. Ray, R., 1999, “Poverty, Household Size and Child Welfare in India”, Mimeo, University of Tasmania. 11. Roggers, G. and G. Standing, 1981, Child Work, Poverty and Underdevelopment”, Geneva, ILO. 12. UNICEF, 1991, “The State of the World’s Children 1991”, Pxford: Oxford University Press. 13. Uygur, S. & Kasnakoðlu, Z., (1998), “Estimation of Poverty Line; Turkey 1994”, International Symposium on Forecasting, Edinburg, England. 14. World Bank, 2000, “Turkey Economic Reforms, Living Standards and Social Welfare Study”. 15. Yemstov, R., 2000, “Living Standards and Economic Vulnerability in Turkey Between 1987 and 1994”.
434 YOKSULLUK
Tarladan Sofraya Yoksulluk Kemal Çelik Yrd. Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Zir. Fak. Zootekni Böl. e-posta:
[email protected]
Öz
S
osyal antroplojide bir görüþ, insan yaþamýndaki ilk korkunun ölüm korkusu deðil, açlýk korkusu olduðunu vurgular. Ýþsizliðin en ciddi sorunlardan birini oluþturduðu ülkemiz için çarpýcý gerçek, nüfusumuzun büyük bir kesminin hala kýrsal alanlarda yaþamasýna karþýn, insanlarýnýn geleceðini garanti altýna alacak bir gýda ve beslenme politikasýnýn olmayýþýdýr. Tarýmý kara delik olarak görenlerin de desteðini alarak dýþa baðýmlý tarým ülkesi haline getirilen Türkiye, hýzla küreselleþen dünyanýn dayatmalarýyla birçok alanda olduðu gibi tarýmsal politikalarýný da hýzla deðiþtirmektedir. Türkiye’nin aksine yalnýzca sanayilerini deðil, tarýmýný ve sanayisini eþ zamanlý geliþtiren güçler, ikili anlaþmalarla neler üreteceðimize karar verir oldular. Bu süreçte benzerimiz ülkeler yoksullaþýrken, teknoloji ve tarýmda hýzlý yol alan ülkeler ve onlarýn para musluklarý devasa þirketler uluslarýn geleceklerini hiçe sayarak sistemlerini besleyecek düzeni büyük ölçüde yaþama geçirmiþleridir. Geliþen bu hýzlý süreçte tarým toplumu özelliðini koruyan Türkiye, tarým alanýnda da net dýþalýmcý duruma düþürülmüþ ve sermaye gerektiren entansif tarýmýn gereðini yapamamýþtýr. Artýk bilinmektedir ki global güçlerce biçimlendirilen politikalarla yaratýlan açlýk olgusu, ülkemizde üretememekten deðil, satýn alma gücünün yetersizliðinden kaynaklanmaktadýr. Anahtar Kelimeler: Tarým, Üretim, Beslenme, Politika.
Abstract A of view opinion in antropology is that the biggest fear of humans is to go hungry and the fear of death. One of the most serious problems in our country is the unemployement. Most of the population are still living in rural areas and there is no offical policy to provide a stable future to these people. Turkey’s economy depends on agriculture. Because of some people see agriculture as a dark hole. Turkey changes policy of agriculture very fast under as strict control of the global world. On the contrary policy of developed agriculture countries have already decided what to produce in future. In this process while we become poor similar to other developing countries in power have been improving their dominance and superiority on us. Turkey has a big agricultural community have started importing food products. The cause of poverty is not unproductiveness but it is because of economical problems in our country.
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
435
Keywords: Agriculture, production, nutrition, politics.
Giriþ
T
ürkiye; toplam 77,9 milyon hektar alana sahip olup, bu alanýn yaklaþýk %26’sýný (20milyon hektar) ormanlar, %16’sýný (12 milyon hektar) çayýr ve otlaklar, %35’ini (27 milyon hektar) de tarým alanlarý oluþturmaktadýr. Ülke topraklarýnýn % 60’tan fazlasý kamuya (devlet, belediyeler ve özel idareler ) aittir. Bunun büyük bir kýsmý ise mera ve orman arazisidir. 1940 yýlýnda 14 milyon 800 bin hektar olan ekili ve dikili alan, 1999 yýlýnda 26.7 milyon hektara ulaþmýþtýr. Ekili ve dikili alanlarýn yaklaþýk 8.5 milyon hektarý ekonomik olarak sulanabilir özellikte olup, bunun ancak 4.4 milyon hektarý sulanabilmektedir. Diðer bir anlatýmla Türkiye’deki toplam ekili ve dikili alanlarýnýn %16,5’inde sulu tarým yapýlýrken, %83,5’ inde kuru tarým yapýlmaktadýr. Ülkemizde, özellikle Ýç Anadolu Bölgesi baþta olmak üzere, bazý bölgelerimizde yaðýþ eksikliðinden dolayý nadas uygulamalý tarým yapýlmaktadýr. Ýþlenen yaklaþýk 24 milyon hektar tarla alanýnýn 5 milyon hektarý her yýl nadasa býrakýlmaktadýr. Bu, her yýl yaklaþýk 19 milyon hektar alanda tarla tarýmý yapýlamamasý anlamýna gelmektedir. Diðer taraftan 1999 yýlý itibariyle 790 bin hektar alanda sebze, 1.404 bin hektar alanda meyve, 530 bin hektar alanda bað ve 600 bin hektar alanda da zeytin üretimi yapýlmaktadýr. Tarla ürünleri içerisinde %73,5 ekiliþ oranýyla en büyük yeri tahýllar oluþturmaktadýr. Tahýllar içerisinde de %67 ekiliþ oranýyla buðday ilk sýrada yer almaktadýr. Baklagiller toplam ekili alanýn yaklaþýk %9,9’unu, sanayi bitkileri %7,8’ini, yaðlý tohumlar %3,3’ünü oluþtururken, kalan kýsýmýnda ise diðer tarým ürünleri yetiþtirilmektedir. Ülkemizdeki mevcut tarýmsal yapý ve iþletme büyüklüðü ile tarýmda istenilen ölçüde teknoloji kullanýlamamakta ve kullanýlan girdilerden de istenilen verimlilik saðlanamamaktadýr. Son tarým sayýmlarýna gore ülkemizde 3.966.800 tarýmsal iþletme bulunmaktadýr. Bu iþletmelerin 993.685‘ünde yalnýz bitkisel üretim, 139.692’ de hayvansal üretim, kalan tüm iþletmelerde ise karma üretim yapýlmaktadýr. Traktöre sahip olan iþletme 921 000, biçer dövere sahip olan iþletme sayýsýnýn ise 18.563 olduðu ülkemiz, sahip olduðu (tarýmsal arazi varlýðý-iklim çeþitliliði) büyük tarým potansiyelinden dolayý dünya tarýmýnda önemli bir paya sahip-
436 YOKSULLUK
tir. Ancak, sözkonusu kaynaklarýn gereði gibi deðerlendirilemeyiþi, halkýn üretimden uzaklaþmasýna, tüketicinin daha yüksek fiyatlarla daha az ürün edinmesine, toplumu nitel ve nicel açýdan açlýk olgusuna taþýmaktadýr.
Tarýmsal Üretim Gerçeklerimiz Hayvansal Üretim Türkiye’de 1980’li yýllardan baþlayarak hayvan sayýlarýnda dramatik düþüþler yaþanmaktadýr. 1980 yýlýnda 16 milyon civarýnda olan sýðýr varlýðýnýn, 1997 yýlýnda 11 milyona düþtüðü görülmektedir. Düþüþ oraný % 30’ dur. 1980 yýlýnda 48 milyon civarýnda olan koyun varlýðý, 1997 yýlýnda 30 milyona, 1980 yýlýnda 15 milyon civarýnda olan kýl keçisi 1997 yýlýnda 7-8 milyona düþmüþtür. Koyun varlýðýnda düþüþ oraný % 38, kýl keçisinde % 50 olmuþtur. En yüksek düþüþ ise 1980 yýlýna göre 1997’ de % 83 ile tiftik keçisinde yaþanmýþtýr. Saðýlan toplam hayvan varlýðýmýz (inek, manda, koyun ve keçi) yýllara gore deðiþimler göstermekle birlikte, son yýllarda 10 milyon ton/yýl civarýnda süt üretilmektedir. Bu sütün yaklaþýk % 88,6’sýný inek sütü oluþturmaktadýr..Sanayi tesislerinden geçirilerek üretilen et miktarý esas alýndýðýnda ve dýþ ticaretin her iki üründe de (kýrmýzý-beyaz et) önemsiz düzeyde olduðu gözönüne alýndýðýnda, kýrmýzý ve beyaz et toplam üretiminin tüketimi de yansýtacaðý böylece Türkiye’nin birey baþýna et tüketiminin 1990-1999 döneminde beyaz etteki üretim artýþý nedeniyle 16 kg’dan 18 kg’a yükseldiði görülmektedir. Toplam kasaplýk hayvan gücünden gidilerek, birey baþýna tüketim rakamlarýnýn ayný düzeyde (24 kg) kaldýðý saptanacaktýr. Üretilen toplam süt miktarý 1990-1999 döneminde artmasýna karþýn yine ayný kabullerle birey baþýna üretim (tüketim) 171 kg’dan 157 kg’a düþmüþtür. Oysa uzunca bir süredir kapýsýný aþýndýrdýðýmýz Avrupa Birliði ve diðer geliþmiþ ülkelerde ise, birey baþýna et üretimi, 45-50 kg iken (domuz eti hariç), süt üretimi ise 200-240 kg civarýndadýr.
Bitkisel Üretim Büyük tarým potansiyelinden dolayý dünya tarýmýnda etkin bir pazar payýna sahip olma þansý olan Türkiye, 1999 yýlý üretim rakamlarýyla buðday üretiminde dünyada 7, arpa üretiminde 8, mercimek ve nohut üretiminde 2, taze sebze üretiminde 4, sert kabuklu meyve üretiminde1, taze meyve üretiminde 8, üzüm üretiminde 4, kuru üzüm üretiminde 2, incir üretiminde 1, kayýsý üretiminde 1, tütün üretiminde 4, limon üretiminde 6, portakal üretiminde 13, pamuk üretiminde 7, ayçiçeði üretiminde 10, patates üretiminde ise 11. .sýrada yer almaktadýr. Ülkemizdeki tarýmsal ürünlerin verimleri geliþmiþ ülkelerle karþýlaþtýrýldýðýnda düþüktür. Hayvansal ürünlerde verim,bitkisel üretime göre daha düþüktür. 1999 yýlý verilerine göre ülkemizin tarýmsal üre-
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
437
tim deðeri yaklaþýk 13,5 katrilyon TL ‘dir. Bu miktarýn yaklaþýk 9,8 katrilyonu (%73’ü) bitkisel üretimden, 3,7 katrilyonu ise (%27’si) hayvansal üretimden oluþmaktadýr. Sýralamadaki bu iyimser tabloya karþýn, Türkiye son yýllarda tarýmsal ürünlerde hýzla dýþalým sürecine sokulmuþtur. Küçük bir örnek durumun ciddiyetine ýþýk tutacaktýr. Dýþalým kalemleri içerisinden petrolden sonra en fazla ödeme yapýlan ürün, ne yazýkki sývý yaðdýr.
Ülkemizde Gýda Ýstemi ve Sunumunun Dengeli ve Yeterli Beslenme Yönünden Deðerlendirilmesi Ülkemizde halkýn beslenme durumu irdelendiðinde, temel besin kaynaðýnýn ekmek ve diðer tahýl ürünleri olduðu çarpýcý bir biçimde gözlemlenir. Günlük enerjinin ortalama %50’si ekmek ve diðer tahýl ürünlerinden saðlanmaktadýr. Beslenme süreci içerisinde tüketim eðilimi incelendiðinde ekmek, süt-yoðurt, et, taze sebze ve meyve tüketiminin azaldýðý kuru baklagil, yumurta ve þeker tüketiminin ise arttýðý söylenebilir. Genelde toplam yað tüketim miktarýnda önemli farklýlýklar olmamasýna karþýn, bitkisel sývý yað tüketim miktarýnýn katý yaða oranla arttýðý gözlenmektedir. Toplumun bazý kesimlerinde, hane halký gýda güvencesizliði ve hayvansal ürünlerin tüketimindeki azalmaya baðlý olarak (satýn alma gücü yetersizliði) makro ve mikro besin öðeleri eksikliði görülmektedir. Öte yandan, FAO verilerine göre, Türkiye’de birey baþýna günlük enerji alýmýna yetecek gýda sunumu bulunmaktadýr. Türkiye’de, enerji ve besin öðeleri yönünden beslenme durumu incelendiðinde, enerjiyi yetersiz düzeyde tüketen aile oraný düþüktür. Toplam protein tüketimi birey baþýna yeterli düzeydedir, ancak proteinin çoðu bitkisel kaynaklý olup saðlýklý bir protein beslenmesi sözkonusu deðildir. Türkiye geneline bakýldýðýnda, tahýl ve tahýl ürünlerinin tüketimi ilk sýrada yer almaktadýr. Tahýl grubu tüketimini takiben ikinci sýrada sebze tüketimi gelmektedir. Et ve et ürünlerinin protein açýsýndan çok önemli gýda maddeleri olmasýna karþýn, Türkiye genelinde tüketim yüzdesi diðer gýda gruplarýnýn tüketimleri içerisinde ne yazýkki yalnýzca % 3’tür
Türkiye Tarýmýnda Yeniden Yapýlanma ve Üretici Yoksulluðunun Kökenleri Ülkemizde II. Dünya savaþý sonrasý sosyo-politik alanlarda yoðun deðiþimler yaþanmýþ, tek partili yönetimden çok partili sisteme geçilmiþtir. Buna baðlý olarak devletçi ekonomi politikalarý yerini liberal ekonomi politikalar ýna býrakmýþtýr. Sözkonusu politikalarla yaþama geçirilmek istenen ekonomik uygulamalar, uyumsuz kalkýnma modelleriyle Türkiye’yi önü týkanmýþ bir ekonomiye doðru itmiþtir. 1950 yýlýnda gerçekleþitirilen develüasyonla tarým-
438 YOKSULLUK
sal ürünlerin aleyhine gerçekleþen fiyatlar, genel ekonomi politikasýyla birlikte, tarýmsal politikanýn da deðiþtirilmesini zorunlu kýlmýþtýr. Anýlan tarihten sonra Türkiye’nin kendi kendine yeterliliði hýzla deðiþmeye baþlamýþ ve dýþa baðýmlýlýðý artýrýlmýþtýr. Bu süreçte yaratýlan yapay krizlerin atlatýlmasý için Türkiye, IMF’den (Uluslararasý Para Fonu), OECD ( Ekonomik Ýþbirliði ve Kalkýnma Örgütü) denetiminde kredi saðlamýþ (4 Aðustos 1958 Stand-by anlaþmasý) ve saðlanan bu kredi ile ekonomik istikrar programý uygulamak zorunda býrakýlmýþtýr. 1950 yýlýndan sonra yaþanan 1970 develüasyonu ve 1978-1979 ekonomik bunalýmý, fiyatlarýn sürekli tarýmsal üretim aleyhine geliþmesine neden olmuþtur. En son 5 Nisan 1994 tarihinde yaþanan develüasyonun ardýndan alýnan ekonomik önlemler ile doðrudan destekleme alýmlarý (DGD) þekerpancarý, hububat ve tütün olmak üzere üç ürün grubu ile sýnýrlandýrýlmýþtýr. Tarým sektöründe uygulanan politikalarda 1960 ‘lý yýllarda baþlayan IMF baskýsý, 1980’den sonra etkisini artýrarak sürdürmüþtür. EU (Avrupa Birliði), IMF GATT (Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaþmasý), WTO (Dünya Ticaret Örgütü) ve WB (Dünya Bankasý) gibi uluslararasý örgütlenmeler ve finans kuruluþlarý tarýmsal desteklemeleri kaldýrmamýzý isterken, geliþmiþ ülkeler (OECD rakamlarýna gore), üreticilerini birey baþýna AB ülkelerinde 15625 $/yýl, ABD’de 13075 $/yýl ile desteklemiþtir. Oysa ülkemizde bu rakam 1400 $ / yýl ile sýnýrlý tutulmuþtur. Üretici baþýna durum böyle olurken, hektar baþýna bu deðerler 1997-1999 yýllarýnda AB ülkelerinde 815-831 $/yýl , Türkiye’de ise 247-292 $/yýl olmuþtur (Ergin, 2001) Sunulan çizelgelerden (1, 2, 3) yola çýkarak, geliþmiþ ülkeler nüfuslarýnýn % 2,5-10’unu oluþturan tarým kesimlerini desteklerken; Türkiye nüfusunun yaklaþýk % 40’ý olan çiftçilerin desteklenmemesi istenmektedir. Bütün desteklerin yerine doðrudan gelir desteði uygulamaya sokulmaktadýr. Beþ yýl süresince devam edeceði taahhüt edilen DGD ile IMF ve WB destekleme kapsamýnýn daraltýlmasýný, girdi sübvansiyonlarýnýn düþürülmesini, devlete ait destekleme alýmý yapan kurumlarý ve tarým destekleri finansmanýnýn devlete yükünün azaltýlmasýný, üreticilere DGD ile taban fiyatý uygulamasýnýn kaldýrýlmasý istenmektedir. Oysa, sanayileþmede daha yolun çok baþýnda olan Türkiye’de, tarým kesminde yoksul yýðýnlarýna yenilerini eklememek için, saðlýklý tarýmsal destek politikalarý oluþturulmalý ve uygulanmalýdýr. Uygulanacak bu politikalarla Çaykur, Tariþ, Fiskobirlik, Çukobirlik, Antbirlik,Tekel, Þeker Fabrikalarý A.Þ., Trakya Yaðlý Tohumlar Birliði, Koza Birlik, Güneydoðu Tarým Kooperatifleri Birliði, Toprak Mahsülleri Ofisi, Gül Birlik, T.C Ziraat Bankasý gibi Türk tarýmýna yýllarca yoðun destek vermiþ kuruluþlar desteklenerek rehabilite edilmelidir. Bunun doðal sonucu olarak, tarýmsal ürün fiyatlarýnda kararlýlýk ve ürünler arasý denge oluþacak, üretici gelirlerinde belirginlik ve gelir daðýlýmýnda adalet saðlanacak, üreticiler teknoloji, maliyet ve fiyat üçgeninde diðer ülkeler ile rekabet edebilecek güce taþýnacak, tarýmda yapýsal geliþme-
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
439
leri saðlayarak, uygun iþletme yapýlarý oluþturularak, tüketicilere zamanýnda ve uygun fiyatlarla saðlýklý ürünler sunulabilecektir. Çizelge-1. OECD Ülkeleri Üretici Desteði Tahmini Kompozisyonu (%) OECD
1986-88
1997-99
1997
1998
1999
Pazar Fiyat Desteði
78
68
67
68
68
Üretime Dayalý Ödemeler (doðrudan ödeme)
5
4
3
4
6
Ekilen Alan /Hayvan Sayýsýna Dayalý Ödemeler (doðrudan ödeme)
6
11
12
12
10
0
3
3
4
4
Girdi Kullanýmýna Dayalý Ödemeler
9
9
10
9
8
Girdi Kýsýtlayýcýlarýna Dayalý Ödemeler
1
3
4
3
2
Tüm Çiftlik Gelirine Dayalý Ödemeler (doðrudan ödeme)
1
1
1
1
1
Çeþitli Ödemeler (doðrudan ödeme)
0
0
0
0
0
Kaynak : OECD-2000 Çizelge-3. AB ülkeleri Üretici Desteði Tahmini Kompozisyonu AB
1986-88
1997-99
1997
1998
1999
Pazar Fiyatý Desteði
85
60
56
62
63
Üretime Dayalý Ödemeler (doðrudan ödeme)
6
3
3
3
63
Ekilen Alan /Hayvan Sayýsýna Dayalý Ödemeler (doðrudan ödeme)
2
23
25
22
22
6
1
1
1
0
Girdi Kullanýmýna Dayalý Ödemeler
1
8
9
7
8
Girdi Kýsýtlayýcýlarýna Dayalý Ödemeler
0
4
5
4
4
Tüm Çiftlik Gelirine Dayalý Ödemeler (doðrudan ödeme)
0
1
1
1
1
Çeþitli Ödemeler (doðrudan ödeme)
0
0
0
0
0
Kaynak :OECD-2000 Çizelge-4. Ulusal Gelirlerin Karþýlaþtýrýlmasý ($ ) (1998) Ülkeler AB TÜRKÝYE
Kaynak: AB, TKÝB
Birey Baþýna GSMH 23.981 3.213
Tarým Sek. Birey Baþýna GSMH 9.286 1.384
440 YOKSULLUK
Sonuç: “Tarýmsal kamu iþletmeleri ve devlet kurumlarýný tasfiye edin” diyen yabancýlarýn kendi ülkelerinde devletin ekonomideki paylarý ABD’de %32, Almanya’da %53, Avusturya’da %49, Belçika’da %49, Fransa’da %53, Hollanda’da %47, Ýngiltere’de %41, Ýsviçre’de %49, Kanada’da %41, Norveç’te %47 iken Türkiye’de bu deðer yalnýzca %23,9 dur (OECD, 2000). Yakýn tarihe kadar hayvancýlýkta üreticilerin güvencesi olarak kaliteli ve ucuz üretimler saðlayan Et-Balýk Kurmu (EBK), Süt Endüstrisi Kurumu (SEK), Yem San a y i i T.A.Þ gibi üretken tesislerimizin amaç dýþý kullanýmlara terk edilmesinin ülkeye verdiði zarar ortadadýr. Hayvansal üretimde yaþanan bu ciddi tehlikeden sonra bitkisel ürünler içerisinde sýnýrlýda olsa halen destekleme alýmý yapýlan yegane ürün buðdaydýr. Özelleþtirme kapsamýnda olan TMO’nun özelleþtirilmesi sonrasýnda destekleme alýmlarý yapabilecek hiçbir kuruluþ ve ürün kalmamýþ olacak ve uzun soluklu bir dýþ destekli proje yaþam bulmuþ olacaktýr. Oysa yeryüzünde tarým sektörünün desteklenmediði hemen hiçbir ülke yoktur. Özellikle ülkemizde tarým sektörünün nitel ve nicel açlýðý, desteklemeleri zorunlu kýlmaktadýýr.
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
441
Kaynaklar: Aysu., A. 2002. 1980-2002 Türkiye Tarýmýnda Yapýlanma(ma), Tarladan Sofraya Tarým. Su Yayýnlarý. Çelik., K, 2001. Türkiye’de Tarým ve Hayvancýlýðýn Bitiriliþ Öyküsü. Bilim ve Ütopya. S:90, Sayfa:60-61 DPT, 2003 Ulusal Gýda ve Beslenme Stratejisi Çaliþma Grubu Raporu. Yayýn No: DPT:2670 http:// ekutup.dpt.gov.tr/
442 YOKSULLUK
Dað Köylülerinin Kalkýnmasýnda Kullanýlacak Doðal Bir Kaynak: Geofit Bitkileri Þevket Alp Dr., Yüzüncü Yýl Üniversitesi, Çevre Sorunlarý Arþ. ve Uyg. Merkezi e-posta:
[email protected]
Öz
A
nadolu topraklarýnda 700’e yakýn Geofit (soðanlý, yumrulu ve rizomlu) bitki bulunmaktadýr. Bu bitkiler erken ilkbaharda ve geç son baharda çiçek açmalarý yanýnda güzel ve gösteriþli çiçeklere sahiptirler. Soðan yumru gibi toprak altý organlarý nedeniyle doðal ortamlarýndan rahatlýkla sökülüp baþka ortamlara taþýnabilmektedir. 1800’lü yýllardan beri geliþen þehirleþmeyle birlikte yukarýdaki özelliklerinden dolayý geofit bitkileri kentlerin park ve bahçelerinin süslemesinde kullanýlmasýyla ticari deðerleri artarak günümüze kadar devam etti. Bugün baþta Avrupada olmak üzere Dünya da bir çok þehri süsleyen pek çok geofit bitkisi 1800’lü yýllardan beri Anadolu’nun daðlarýndan sökülerek ticareti yapýlmaktadýr. Bu projeyle her hangi bir doðal türün, doðal kaynaðý tahrip edilmeden korunarak bölge kalkýnmasýnda nasýl kullanýlacaðý gösterilecektir. Proje, Birleþmiþ Milletler Kalkýnma Programý, Küresel Çevre Fonu, Küçük Destek Programý tarafýndan destek görmektedir. Dað köyleri genel olarak fakirliðin en yoðun olduðu bölgelerdir. Bölge florasýnda yer alan ticari deðeri olan geofitler ve diðer yabani bitki türleri fazla sermaye ve girdiye ihtiyaç duymadan kültüre alýnarak yöre ekonomisine kazandýrýlabilir. Bu tür projeler dað köylülerinin kalkýnmasýnda öncülük edebilir. Anahtar Kelimeler: Geofit Bitkileri, Yoksulluk, Dað Köylüleri, Kalkýnma
Abstract
T
here exist almost some 600 geophyte plants in Anatolian soil. This plants blossom
in early spring and in late autumn and have beautiful and magnificent flowers as well. They can be moved easily from their original environment due to their sub-
soil organs such as bulbs, corms, and tubers. To gether with the urbanization developed since 18 the century because of the above mention features, the commercial value of these plants continued increasingly up today for being used in embellishment of parks and gardens of the cities. Many geophyte plants, embellishing most of the cities in the word, nobody in Europe, has been traded by being removed from the mountain of Anatolia since 1800s. With this project it will be demonstrated that how any kind of naturel species to be treated for development of the region by preserving the natural source in a non-destructive way. The project is supported by UNDP/SGP Villages are mainly regions where poverty exists extensively. The geophyte and other wild plant species that are found in the flora of the mountain region and which have commercial va-
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
443
lue can attribute to the regional economy by being cultivated regardless of any need for much fund and equipment. These kinds of project can pioneer in the development of mountain villages Key Word; Geophyte Plants, Poverty, Mountain Villager, Development
1. Giriþ
Ý
nsanlar, yeryüzünde var oluþlarýndan baþlayarak, bitkilerle bir arada ve onlardan yararlanarak yaþamýþlardýr. Baþlangýçta içgüdüsel biçimde kurulan iliþkiler, günümüzde yaþamsal boyutlara ulaþmýþtýr. Ýnsanoðlu, varlýðýný sürdürebilmesi için doðal bir kaynak olan bitkilerle birlikte yaþama zorunluluðu, hayatýn vazgeçilmez bir koþulu olduðunun bilincine varýlmýþtýr. Ýnsanoðlunun yaþadýðý yere renk veren ve park, bahçe ve peyzaj planlama çalýþmalarýnda yoðun bir þekilde kullanýlan geofitler bitki alemi içinde önemli bir yere sahiptir.
2. Geofitler Park, Bahçe ve daha küçük birçok özel bahçelerde bizler bahar için geofitlerin yaygýn olarak kullanýldýðýný görmekteyiz. Nisan ve Mayýs aylarýnda ayný çekiciliði gösterecek ve onlarýn yerini tamamýyla alacak baþka bir bitki sýnýfý yoktur (Synge; 1961). Lale (Tulipa ssp.), sümbül (Hyacinthus ssp.), nergis (Narcissus ssp.), kardelen ((Galanthus ssp.), çiðdem (Crocus), salep (Orchys ssp.), süsen (Ýris ssp.) gibi herkesin yakýndan tanýdýðý ve sevdiði bitkiler olan geofitler; yýlýn büyük bir bölümünü toprak altýnda soðan, yumru ve rizom halinde geçiren bitkilerdir. Çiçeklerin biçim ve renk bakýmýndan son derece ilgi çekiciliði, erken çiçek açmalarý, özellikle erken ilkbaharda karlarýn erimesiyle veya karlar içinde çiçek açan türleri insanlarýn ilkbahara olan özlemini gidermesiyle birlikte bahar müjdecisi olarak ta sembolik önem taþýrlar. Ayrýca, kolay yetiþtirilme ve üretilmeleri nedeniyle, dünyanýn çeþitli ülkelerinde bahçe ve parklarýn en fazla kullanýlan geleneksel bitki materyalini oluþtururlar. Bu bitkiler park ve bahçelerde süs bitkisi, eviçi dekorasyonlarda kesme çiçek, bezeme sanatlarýnda motif olarak çeþitli ülkelerin yaþamlarýnda yer almýþtýr. Ayrýca bir tarým ürünü olarak da önemi düþünüldüðünde, ülkenin tarihinde, kimliðinde, ekonomisinde ve kültüründe son derece önemli bir yeri olduðu, Osmanlý Ýmparatorluðunun XVII. yüzyýlýn baþýndaki “Lale
444 YOKSULLUK
Devri” ve Hollanda’nýn baþta lale olmak üzere diðer bazý geofitlere dayalý ekonomisinin, turizmle birlikte ülke açýsýndan ne derece önemli olduðu bilinmektedir. (Öztan, 1996; Koyuncu ve ark.,1999) Dünya üzerinde Avustralya dýþýnda çok geniþ bir yayýlma alanýna sahip olan geofit’ler, özellikle Balkanlar, Anadolu ve Kafkasya bölgelerinde yaygýndýr. Gerçekten, üçgen kuþaðýnýn kavþaðýnda yer alan Anadolu topraklarýnýn Geofit’ler açýsýndan son derece zengin olduðu tartýþýlmazdýr. Zengin floramýzýn nadide türlerinden olan geofitlerin ülkemizde yaklaþýk 40 cinse ait 688 türü vardýr. Ters lale (Fritillaria) ve Çiðdem (Crocus) gibi cinslerin dünyadaki en fazla türü Anadolu topraklarýnda yetiþmektedir. Yani bu bitkilerin gen merkezleri Anadolu topraklarýdýr (Özhatay, 2003).
3. Dað Ekosistemleri Geofitlerin genelde yayýlým gösterdiði daðlýk alanlarda eðim ve yüksekliðin iklime yani sýcaklýða, ýþýða, rüzgara ve nemliliðe baðlý olarak çeþitliliðe yol açar. Bu çeþitlilik; günlük, mevsimlik ve yýllýk deðiþimleriyle hava durumu, karmaþýk toprak çeþitliliði ve daðýlýmý ile dikkat çekmektedir. Kurak/yarý kurak daðlýk alanlarda, aþýrý erozyona açýk dik yamaçlý alanlarda tarýmsal üretim büyük oranda sýnýrlýdýr. Çünkü Dað ekosistemleri yaygýn toprak erozyonu veya bitki örtüsünün kaybý gibi önemli etkilere karþý dengeleyici tepki gösteremeyerek verimsizliði yenememektedirler. Ýsviçre Alpleri, Etiyopya yaylalalarý yada Andlar da genellikle dað sakinlerinin göreli ve mutlak yoksulluðu çarpýcý boyuttadýr (Denniston, 1996). Dað ekosistemlerinde hayat koþullarýnýn getirdiði sýnýrlayýcý faktörleri yenmek amacýyla alternatif ürün yetiþtirme ve ürün iþleme iþletmeciliðinin geliþtirilmesi gerekmektedir. Kalkýnma politikalarý oluþturulurken genellikle toprak kullanýmýyla birlikte ve mahalli türlerin veya doðal türlerin kullanýmýna özen gösterilmelidir. Çünkü, kýrsal bölgelerde tarýmsal üretime teþvik etmek amacýyla doðal þartlara adapte olmuþ, yetiþtirilme açýsýndan fazla sorun taþýmayan doðal türlerin kullanýlmasý baþarý açýsýndan son derece önemlidir. Kýrsal kesimde yoksulluðu yenmek amacýyla tarýmsal yapýnýn güçlendirilmesiyle birlikte insan kaynaklarý ve alt yapýyý da ihmal etmemek gereklidir. Bu saðlanamadýðý taktirde, yapýlacak kalkýnma, yoksullukla mücadelede istenilen baþarýya ulaþýlamaz ve bölge insaný doðduðu yerde geçimini saðlayamadýðý için büyükþehirlere göç ederek sorunun daha da acý olmasýna neden olur.
4. Geofitlerin Ticareti ve Örnek Projeler
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
445
Þehir kavramý XVII. yüzyýlda baþlayan Sanayileþme ile birlikte batýda hýzla geliþti. Batý dünyasýnýn þehirlerinde doðadan tamamen uzak bir yaþam doðurdu. Halk, toplum buna karþý gittikçe artan bir tepki gösterdi. O devrin sloganý olan Baðýmsýzlýk, Eþitlik, Kardeþlik sözcükleri Doðaya dönüþün müjdecisiydi. Sanayileþmenin öncüsü olan Ýngiltere’de iklim esasen cömert olamadýðý için doðaya karþý duyulan özlem çok artý. Bunun sonucunda, þekilci olmayan, doðayý olduðu gibi taklit eden, kökleri Japonya’ya dayanan yeþiller anlayýþý önce Ýngiltere’de sonra bütün Avrupa’da revaç bulmaya baþladý (Özdeþ, 1985). Özellikle son 50 yýllýk süreç içinde endüstrileþme ve kentleþme ile giderek doðadan uzaklaþan insanlarýn beton evlerinin dört duvarý arasýndaki yaþantýlarýna renk katan, gösteriþli ve ilginç çiçekleriyle geofitler doðaya özlemin giderilmesinde ve ayný zamanda sembolik olarak ilkbaharýn çaðrýþtýrdýðý için de çiçek piyasasýnda önemleri gittikçe artmaktadýr. Bugün Avrupa bahçelerini süsleyen bir çok soðanlý bitki Anadolu’dan gitmiþtir. Örneðin lalenin (Tulipa) Türkiye’den Avrupa’ya hangi tarihte götürüldüðü kesin olarak bilinmemektedir. Avusturya Macaristan Ýmparatoru’nun Sultan Süleyman nezdindeki büyükelçisi O. G. Busbecq’in Ýstanbul’dan Avrupa’ya götürdüðü bitkiler arasýnda lale soðanlarýnýn da bulunduðu sanýlmaktadýr.(Baytop, 1990; Koyuncu ve ark.,1999) Fritillaria Ýmperialis Türkiye’den Viyana’ya 1576 yýlýnda John Parkinson tarafýndan götürüldüðü bilinmektedir. (Consultant, 1998). Son yýllarda ülkemizde hýzlý bir endüstriyel geliþme olmasýna raðmen ekonomimizin temelini tarým sektörü oluþturmaktadýr. Tarým sektörü içinde süs bitkileri üretimi yeni bir konu olmakla birlikte kýsa zamanda geliþme göstermiþ ve diðer tarým kollarýna oranla ülke ekonomisi içinde ve dýþ satýmdaki yeri giderek artýðý gözlenmiþtir. Dýþ satýmý yapýlan bitkilerin içinde yer alan geofitlerin soðan, yumru ve rizom gibi toprak altý organlarý sayesinde orijinal habitatlarýndan baþka ülkelere canlý olarak taþýnabilmeleri nedeniyle doðadan sökülerek baþka ülkelere götürülmesi ve ticaretinin yapýlmasý çok daha kolaydýr. Bu yüzden Geofitlerin ticareti çok eskilere dayanýr. Ülkemizden baþta Hollanda olmak üzere, çeþitli ülkelere yapýlan Geofit ihracatý bazý türlerde 18. asýr ortalarýna doðru baþlamýþ ve 19. asýr sonlarýndan itibaren günümüze kadar artarak devam ede gelmiþtir. Geofitlerin soðanlarý Anadolu’nun dað köylerinden yöre halký tarafýndan toplanarak aracýlarla, ihracatçýlara ve Hollanda’ya ulaþýr. Hollanda’da bir kýsmý iç piyasaya çoðunluðu ise paketlenip diðer Batý Avrupa Ülkeleriyle Kuzey Amerika’ya satýlýr. Böylece Anadolu’nun daðlarýndan baþlayan yolculuk Avrupa bahçelerinde sona erer. 1880 yýlýnda baþlayan Anadolu daðlarýndan soðan ihracatý 1960 yýlýnda da doruða ulaþýr. Bu yýllarda 15 firma tonlarca geofit soðanlarýný geliþi güzel ihraç ederken, olayýn doðanýn tahribine ve bazý türlerin nesillerinin tükenmeye doðru gittiðini gören bilim adamlarý ve bazý kurumlarýn giriþimiyle geofit
446 YOKSULLUK
ihracatýnýn üretime dayalý olarak sürdürülmesi ve sýnýrlandýrýlmasý konusunda yönetmelikler hazýrlanmýþ ve bu iþi takip edecek kurumlar belirlenmiþtir. ( Koyuncu ve ark.,1999) Mevcut yaklaþýk 700 geofit türünün 15-20 kadarý ihraç edilmektedir. 2002 yýlýnda toplam ihraç edilen soðan sayýsý yaklaþýk olarak 26 milyon adetken 1 500 000 EURO gelir getirmiþtir. Uzun yýllardýr sökülerek ihraç edilen geofitlerin baþlýcalar aþaðýda görülmektedir. Bitki türleri Galanthus spp Leucojum aestivum culus vulgaris Arum italicum
Anemone blanda
Eranthis hyemalis
Cyclamen ssp. Fritillaria spp
Dracun-
Tulipa ssp. ....gibi.
Süs bitkisi olarak önem kazanmýþ olan geofitlerin birçoðu özel ekolojik koþullarda yetiþebildiðinden, Avrupa’dan gelen talebi karþýlamak amacýyla bu bitkilerin doðal yetiþme alanlarýna olan baskýlar giderek artmaktadýr. Dýþsatým yapýlan ülkelerde üretim amacýyla dikilen soðan, yumru ve rizomlarýn bu yerlerdeki ekolojik koþullara adaptasyonu yeteneklerinin zayýf olmasý ve doðal yetiþme ortamlarý dýþýnda kültüre alýndýðý taktirde drenaj, toprak özelliði, iþçilik vb bir takým zorluklarla karþýlaþýlmaktadýr. Bu zorluklar nedeniyle habitatlarý dýþýnda ekonomik anlamda yetiþtiriciliði henüz istenilen seviyede yapýlamadýðýndan gelen dýþalým talebi karþýlamak amacýyla doðadan sökümde her yýl artýþ gözlenmektedir (Koyuncu ve ark.,1999). Söz konusu çiçek soðan, yumru ve rizomlarýn ticari amaçla doðadan sökülmelerinin engellenmesi oldukça güç bir olgudur. Bu materyale olan dýþ talep de giderek arttýðýna ve bunlarýn dýþsatým ile ülkeye bir döviz girdisi saðladýðýna göre sorunun rasyonel bir çözümü olarak bu türlerin kültüre alýnmasý önem kazanmaktadýr. Yaylalarýmýzý ve dað yamaçlarýmýzý süsleyen bu bitkiler doðal güzelliklerimiz yanýnda biyolojik zenginliðimizi ve gen kaynaklarýmýzý da oluþturur. Dünyanýn önemli gen merkezlerinden biri olan Anadolu topraklarý, kendisine emanet edilen bu hazineyi sürdürülebilir kalkýnmasý için akýlcý bir þekilde kullanmak zorundadýr. Bu akýlcý kullaným hem kýrsal kesimin kalkýnýrken, hem de doðal populasyonun korunmasýdýr. Aþaðýda bu akýlcý uygulamaya birkaç örnek üretim projesi sunulmuþtur. 1. Daha 8-10 yýl önce tamamen doðadan sökülerek ihraç edilen Meryemana zambaðý (Lilium candidum) bugün Ege ve Marmara bölgelerimizde bahçe ve aile ziraatý haline gelmiþ ve ihracatýn tamamý yani yýlda 400-500 bin adet soðan bu üretimden saðlanmaktadýr.
Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m
447
2. Doðal Hayatý Koruma Derneði (DHKD) ve Ýngiltere’den Fauna and Flora International (FFI) iþbirliðinde 1992 yýlýndan baþlanýlan Türkiye’nin Tehlike Altýndaki Soðanlý Bitkileri Yerli Üretim Projesi (IPP), doðadan toplanan kardelen (Galantus ssp.) ve Siklamen (Cyclamen ssp.) gibi soðanlarýn doðaya baðýmlý ticareti köy düzeyinde çiçek soðaný üretimiyle söküme alternatif getirmeyi amaçlamaktadýr. Baharýn ilk geldiðini müjdeleyen ve 130 yýlý aþkýn bir süredir Toros ve Antitoros daðlarýndan sökülerek ihracatý yapýlan Kardelen (Galanthus elwesii) 1980’li yýllarýn sonlarýna kadar yýlda ortalama 60 milyon çiçek soðaný ihraç ediliyor ve aþýrý toplamadan ötürü tehdit altýnda bulunuyordu. (Atay, 1996). Bu nedenle Türk ve Ýngiliz bitki korumacýlarý güçbirliði yaparak yabani çiçek soðaný ticaretini, üretimden elde edilen çiçek soðaný ticaretine kaydýrýlmasý yönünde çalýþmalara baþlanýldý. Projenin baþlýca amaçlarýndan bir tanesi; çiçek soðaný üretim programý uygulayarak doðadan çiçek soðaný toplayarak gelir saðlayan yöre halkýna daha sürdürülebilir alternatif bir ek gelir imkaný sunmaktý. Projede, Karaman ili Sarýveliler ilçesinde; Dumlugöze, Koçaþlý ve Daran köylerinde ve Antalya Ýli Akseki ilçesi Çimi köyünde yaklaþýk 150 aileyi kapsamaktadýr. Ýhracatçý firmalar üretim materyalini köylülere daðýtmakta yöre halký da daðýtýlan soðanlarýn bakýmýný ve hasadýný yaparak ihracattý firmalara satarak bir ek gelir elde etmektedir. 3. Süs bitkisi olarak doðadan sökümü yapýlan Hakkari lalesi veya Ters lale (Fritillaria imperialis), artan ihracat talebini karþýlamak amacýyla bitkinin doðal yetiþme alanlarýndan sökülüp ihraç ediliyordu. Artan baskýlar sonucunda sökümlerin doðayý tahrip ettiði ve bazý önlemlerin alýnmasýnýn gerektiði bilim adamlarýnca ortaya atýlmasýyla 1974’de ilk üretim denemelerine doðal yayýlýþ alaný dýþýnda olan Adýyaman ilinde baþlandý fakat soðanlarýn üretimiyle ilgili yapýlan yanlýþlýklar yüzünden ekonomik anlamda istenilen hedefe ulaþýlamadý. Bu zaman içinde doðadan sökülerek ihraç edilen soðanlarýn bir kýsmý Hollanda da kültüre alýnarak dünya piyasasýna satýlmaya baþlandý. Böylece Türkiye çiçek soðanlarý açýsýndan döviz girdisi saðlayan pazarýnýn bir kýsmýný kaybetti. 2003 yýlýnda UNDP/SGP desteðiyle bitkinin doðal ortamýnda yapýlacak düzenli ve standart bir üretimle kaybedilen pazarýn kazanýlmasý amacýyla bir proje baþlatýldý. Proje; Hakkari Þemdinli Ýlçesi, Kayalar Köyü, Maðara önü Mezrasý ve Yüksekova ilçesi, Yürekli Köyünü kapsamaktadýr. Proje çerçevesinde tarým teþkilatý ve çiftçiler üretim yöntemleri konusunda eðitilecek. Çiftçilerin ürün üretmeleri saðlanacak ve yetiþtirilen soðanlar Doðal çiçek soðancýlarý Derneði vasýtasýyla yurt dýþýna pazarlanacak. Bu tür bir üretimle hem bu bitkinin doðadaki populasyonlarý korunmuþ olacak ve hem de yöre halkýna bundan sürdürülebilir bir ek gelir saðlayacaktýr.