Aı-ap Dilinde
EHlUk DiştUtk Müzekker Müennes
At/durrahim Şenocak İzmir 2007
© Abdurrahim Şenocak Bu kitabın yayın hakkı yazarına aittir ve tüm yayın hakları saklıdır. Bu eserin herhangi bir bölümünün kopya edilmesi, başka dillere tercüme edilmesi, basılması ve çoğaltılması yazarın iznine bağlıdır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.
Birinci Baskı: Eylül 2007
ISBN: 975-8737-10-4
Bilimadamı Vaıjınlan
Genel Dağıtım: Vadi Yayın Dağıtım. Ltd. Şti. Bayındır Sk. No: 36/B Kızılay/Ankara Tel: 0312 435 64 89
Baskı: Tibyan Yayıncılık Basım Yayım Matbaacılık San Tic. Ltd. Şti. Tel: 0232 459 77 78 Fax: 0232 449 32 93 İzmir E-posta: tibvanvavlncilik(a).qmail.com Kültür Bakanlığı Sertifika No: 0307-35-008363
üzerimde emeği olan tıerl^esel..
Şenocak A b d u r r a h i m , 1967 yılında T r a b z o n - Ç a y k a r a ' d a d o ğ d u . İlk v e orta öğrenimini B u r s a - O r h a n g a z i ' d e , Lisans v e Y ü k s e k Lisans eğitimini D.E.Ü. İlahiyat Fakültesinde t a m a m l a d ı . Halen İzmir Kız Lisesinde D K A B ö ğ r e t m e n i olarak g ö r e v y a p a n Şenocak'ın y a y ı n l a n m ı ş bilimsel çalışmaları şunlardır: - İzmirli İsmail H a k k ı , Kitâbu'l-iftâ ve'l-kada (Sadeleştirme), İslamiyât Der., 1 9 9 8 ; - A h m e d H a s a n Z e y y a d , E d e b i y a t ı n Dili (Çeviri), İslami E d e b i y a t Der., 2 0 0 1 - 2 0 0 3 .
TAKDİM Arap dili İslam dinini, medeniyetini ve edebiyatını gü nümüze kadar taşıyan en önemli ve en zengin dildir. İslam dininin temel kaynaklarını anlayabilmek, bu sahada yazılmış klasik, modern metinleri inceleyebilmek ve araştırma yapa bilmek için Arap diline vakıf olmak hayati önem taşımakta dır. Bu amaçla, özellikle son dönemlerde, ülkemizde Arap dili ve belagati'ne yönelik pek çok bilimsel çalışmanın ya pılması sevindirici bir durumdur. Bu emek dolu çalışmalan, Arapça öğrenimine karşı günbegün artan ilginin de tetiklediğini söyleyebiliriz. Elinizdeki bu eser her ne kadar Arap dilinde spesifik bir gramer konusunu ihtiva etse de, yukarıda işaret ettiğimiz hususlar ve hassasiyetler yönünden bakıldığında, bu alana yönelik mütevazi bir katkı sunmaktadır. Ayrıca, "Arap dilinde müzekker ve müennes" konusu nun akademik düzeyde ve müstakil olarak Türkçede ilk defa bu eserde ele alınmış olması, esere ayrı bir önem ve değer katmaktadır. Bu eseri bilim dünyamıza kazandıran öğrencim ve meslektaşım Abdurrahim ŞENOCAK'ı kutluyor, bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyorum. Prof. Dr. Mehmet Reşit ÖZBALIKÇI D.E.Ü. ilahiyat Fakültesi Arap Dili ve Belagatı Anabilim Dalı Başkanı
İÇİNDEKİLER: TAKDİM İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ GİRİŞ \. DİLDE MÜZEKKERLİK VE MÜENNESLİK O L G U S U H. MÜZEKKER VE M Ü E N N E S K O N U S U N D A YAPILMIŞ ÇALİŞMALAR A. Müzekker Ve Müennes Konusunda Te'lîf Edilmiş Müstakil Eserler B. Müzekker Ve Müennes Konusuna Yer Veren Eserler C. Müzekker Ve Müennes Konusu İle İlgili Te'lîf Edilmiş Sözlükler BİRİNCİ BÖLÜM MÜZEKKER V E M Ü E N N E S KAVRAMLARI I. M Ü Z E K K E R KAVRAMİ A. Müzekkerin Tanımı B. Müzekkerin Kısımları 1. Hakiki Müzekker 2. Mecazî Müzekker 3. Hükmî Müzekker 4. Müevvel Müzekker II. M Ü E N N E S KAVRAMI A. Müennesin Tanımı B- M ü e n n e s i n K ı s ı m l a r ı 1. Hakîkî Müennes 2. Mecazî (Hakîkî Olmayan) Müennes a. Kurallı Mecazî Müennes b. Kuralsız Mecazî Müennes 3. Hükmî Müennes 4. Müevvel Müennes
5 7 9 13 13 19 20 29 33
41 ••• 41 46 46 47 47 49 50 50 51 51 54 57 57 59 60
İKİNCİ BOLUM MÜZEKKER V E M Ü E N N E S İSİMLER I. CANLI VARLIKLARA AİT İSİMLER 63 A. Şahıslara Ait Özel İsimler 63 B. Bayanlara Ait Özel İsimler 65 C. Hayvanlara Ait Cins İsimler 68 D. Organ Adlan 71 II. DİĞER İSİMLER 74 A. Sıfatlar 74 1. Müzekker Sıfatlar 74 2. Müennes Sıfatlar 75 B. Zamirler 78 C. İşaret İsimleri 82 D. Mevsûi İsimler 84 E. Sayılar : , 85 1. Mürekkep Sayılar 89 2. Ukûd Sayılar 91 3. Ma'tûf Sayılar 91 F. Zarflar 92 G. Kur'ân'daki Sûre İsimleri 93 H. Kabile İsimleri 94 İ. Yer İsimleri 95 K. Harfler 97 L. Evrenle İlgili Bazı İsimler 98 1 Yıldız Adları 98 2. Rüzgar İsimleri 99 3. Ateş İsimleri 100 M. Hem Müzekker Hem Müennes Olan Bazı Kelimeler.. 100 N. Müennes İsimlerin Tasğ'îri / Küçültülmesi 103
U Ç U N C U BOLUM MÜZEKKER V E M Ü E N N E S ALÂMETLERİ L M Ü Z E K K E R ALÂMETLERİ A. Fetha B. D a m m e C. Yâ D. V â v V e N û n E. Mîm İL MÜENNES ALÂMETLERİ a. İsimlerde Müennes Alâmetleri b. Fiillerde Müennes Alâmetleri c. Edatlarda müennes alâmetleri A. Tâ 1. Tâ'nın Te'nîs Alâmeti Olması 2. Tâ'nın Bazan Hâ Olarak Kullanılması 3. Tâ'nın Yazılışı 4. Tâ'nın Müennes Dışında Kullanılması B. Elif-i Maksûra C. Elif-i Memdûde SONUÇ BİBLİYOGRAFYA
107 107 108 109 109 109 110 110 111 111 112 112 112 114 115 117 118 120 122
ÖNSÖZ Erillik (müzekkerlik) ve dişillik ( m ü e n n e s l i k ) ger çekte s a d e c e canlılarda bulunan fizyolojik bir özelliktir. Arap dilindeki müzekkerlik - müenneslik olgusu ise, filolojik bir durum arz etmekte ve bu özellik sayesinde canlıların isimlendirilmesi kolaylaşmaktadır. Bu durumun diğer varlık ların isimlerine uygulanması ise ancak mecaz yolu ile ger çekleştirilmektedir. Müzekker ve müennes kelimelerin belirlenmesinde bazı kurallar vaz edilmekle birlikte, en yaygın olarak rivayet yöntemi kullanılmaktadır. Bu metod z a m a n zaman filologlar arasında ihtilafa yol açsa d a , dilin geleneğe bağlı bir ifade sistemi olması gerçeğiyle örtüşmektedir. Arap filologları, sözün açık ve anlaşılır olması için ke limeleri müzekker ve müennes ayırımına tâbi tutmuşlardır. Böylece, en azından, söz ve metinlerin aniaşılmasındaki zorluklar ortadan kalkmıştır. Bu durum, incelediğimiz konu nun önemini ortaya koymaktadır. Ayrıca, bu sahada otorite olan filologlardan hemen hemen hepsinin bu konuyu ele alması da dikkat çekici diğer bir husustur. Bir de ülkemiz de henüz akademik düzeyde müzekker ve müennes ko nusu ile ilgili bir çalışmanın yapılmamış olması, bizi bu ko nuyu araştırmaya sevk eden önemli bir başka etkendir. B u düşünceler ışığında üzerinde çalışmaya karar verdiğimiz araştırmanın ismini "Arap Dilinde Müzekker Ve Müennes" şeklinde belirlemeyi uygun bulduk. Çalışma konumuz ile ilgili te'lîf edilmiş bazı eserleri D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi kütüphanesinden, bazılarını İslâm Ansiklopedisi kütüphanesinden temin etmekle birlikte, Ebû Hatim Selh b. M u h a m m e d Sicistânî (0.255/ 868)'nin "Kitabu'i-müzekker v e ' i - m ü e n n e s " isimli eserini, Ebû'lA b b â s M u h a m m e d b. Yezîd Müberred (0.285/ 898)'in "Kitâbu'l-müzekker ve'I-müennes" isimli eserini, Ebû Tâlib Mufazzal b. Selem b. Asım (ö. 300/912)'ın "Muhtasaru'l9
müzekker ve'l-müennes" isimli eserini v e S ü l e y m a n b. M u h a m m e d b. A h m e d E b û Mûsâ H â m i d (ö.305/917)'in "Risâletü'i-müzekker ve'l-müennes" isimli eserini yurt d ı şından temin ettik. Yaptığımız bu çalışmayı giriş ve üç bölümden oluş turduk. Girişte, dilde m ü z e k k e r l i k ve m ü e n n e s l i k o l g u s u n u diğer bazı dillerle mukayeseli olarak v e r m e y e çalıştık. A n a hatlarıyla konunun A r a p dili açısından önemi üzerin de durduk. Bu sahada te'lif edilmiş müstakil eserleri tanıttık. Birinci b ö l ü m d e , m ü z e k k e r ve m ü e n n e s k a v r a m l a rının t a n ı m l a d ı k . Bu k a v r a m l a r ı n her birini hakikî, m e c a zî, h ü k m î ve m ü e v v e l o l m a k üzere dört ait başlıkta ince ledik. İkinci bölümde, müzekker ve müennes isimleri ele al dık. Arapça isimlerin yanı sıra Arapçaya sonradan girmiş isimlerin de hükmünü belirledik. Canlı varlıkların isimleri ile diğer isimleri iki ayn alt başlıkta ele aldık. Üçüncü ve son bölümde ise, m ü z e k k e r - müennes ile ilgili alâmetlere yer verdik. Bu konuda te'lîf edilmiş eser lerde doğrudan bahis konusu olmayan müzekker alâmetle rini tespit etmeye gayret gösterdik. Metin içerisinde geçen Arapça kelime, cümle, beyit ve âyetlerin Türkçesini ilk geçtikleri yerde verdik, tekrar dan sakınmak için diğer yerlerde vermedik. K o n u m u z u araştırırken, temel kaynaklardan başla yarak g ü n ü m ü z e kadar te'lîf edilmiş e s e r l e r d e n ulaşabil diklerimizi inceleyerek y a r a r l a n m a y a çalıştık. Ses bilgisi (fonetik), şekil bilgisi (sarf-morfoloji), c ü m l e bilgisi (nahiv-sentaks) ve A r a p Edebiyatı ile ilgili kaynaklara müra caat ederek; ayet, hadis ve şiirlerden konumuza ait örnek ler vermeye özen gösterdik. 10
müzekker ve'i-müennes" isimli eserini ve S ü l e y m a n b. M u h a m m e d b. A h m e d Ebû Mûsâ H â m i d {ö.305/917)'in "Risâletü'i-müzekker ve'l-müennes" isimli eserini yurt d ı şından temin ettik. Yaptığımız bu çalışmayı giriş ve üç bölümden oluş turduk. Girişte, dilde m ü z e k k e r l i k ve m ü e n n e s l i k o l g u s u n u d i ğ e r bazı dillerle mukayeseli olarak v e r m e y e çalıştık. A n a hatlarıyla konunun A r a p dili açısından önemi üzerin de durduk. Bu sahada te'lif edilmiş müstakil eserleri tanıttık. Birinci b ö l ü m d e , m ü z e k k e r ve m ü e n n e s k a v r a m l a rının t a n ı m l a d ı k . Bu k a v r a m l a r ı n her birini hakikî, m e c a zî, h ü k m î ve m ü e v v e l o l m a k üzere dört ait başlıkta ince ledik. İkinci bölümde, müzekker ve müennes isimleri ele al dık. Arapça isimlerin yanı sıra Arapçaya sonradan girmiş isimlerin de hükmünü belirledik. Canlı varlıkların isimleri ile diğer isimleri iki ayrı alt başlıkta ele aldık. Üçüncü ve son bölümde ise, müzekker - müennes ile ilgili alâmetlere yer verdik. Bu konuda te'lîf edilmiş eser lerde doğrudan bahis konusu olmayan müzekker alâmetle rini tespit etmeye gayret gösterdik. Metin içerisinde geçen Arapça kelime, cümle, beyit ve âyetlerin Türkçesini ilk geçtikleri yerde verdik, tekrar dan sakınmak için diğer yerlerde vermedik. K o n u m u z u araştırırken, temel kaynaklardan başla yarak g ü n ü m ü z e kadar te'lîf edilmiş e s e r l e r d e n ulaşabil diklerimizi inceleyerek y a r a r l a n m a y a çalıştık. S e s bilgisi (fonetik), şekil bilgisi (sarf-morfoloji), c ü m l e bilgisi ( n a hiv-sentaks) ve A r a p Edebiyatı ile ilgili kaynaklara müra caat ederek; ayet, hadis ve şiirlerden konumuza ait örnek ler vermeye özen gösterdik.
10
Çalışmamızın ortaya çıkmasında yoi gösterici ve ufuk açıcı tavsiyelerine sıkça başvurduğum saygı değer hocam Prof. Dr. M e h m e t Reşit ÖZBALIKÇI'ya, eserin tashihinde yardımlarını esirgemeyen hocalarım Prof. Dr. Ömer DUMLU ve Prof. Dr. İbrahim EMİROĞLU'na şükranlarımı sunarım. Abdurrahim Ş E N O C A K Akevler - 2002
11
GİRİŞ
I.
DİLDE M Ü Z E K K E R L İ K V E M Ü E N N E S L İ K O L G U S U
İ n s a n l a r ve h a y v a n l a r d a b u l u n a n erkeklik ve d i ş i lik ö z e l l i ğ i n i n idrak edilmesinden bu yana, bu durum, do ğal olarak dile de yansımıştır. Müzekkerlik (erillik) ve müenneslik (dişillik) olgusu A r a p dilinin en önemli özelliklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bu özelliğin Arap dilinde bulunuş s e b e b i , canlılarda doğal olarak var olan erkeklik ve dişiliğin, dil de kullanılırken sözün açık ve anlaşılır olmasını sağlamak tır. N e var ki Araplar, karşı cinslerin dilsel ayrıştırmasıyta yetinmeyip, bu özelliği doğada bulunan nesnelere de uyarlamaya çalışmışlardır. Mesela: " j ^ ı = ay" m ü z e k k e r isim, " u ^ ı = g ü n e ş " de m ü e n n e s isim olarak kabul edilmiştir. D o l a y ı s ı y l a b u n l a r m e c a z î m ü z e k k e r v e m ü e n n e s i s i m l e r d i r . B u n l a r ı n belirlenmesinde, Tusterî ( 0 . 3 6 1 / 971)'nin de dediği gibi, semâ^ (ç-ıliJl) yöntemi d ı şında bir kural bulunmadığını söyleyebiliriz.^ Aslında dilde bulunan tezkîr v e te'nîs o l g u s u , c a n l ı ların bir özelliğidir; bu özelliği diğer varlıklara da teşmîl etmek, yukarıda geçtiği gibi, ancak mecaz yolu ile gerçekSemâ': Belirli bir kurala bağlı olmadan, sadece nakil yoluyla ger çekleşen bir öğrenme biçimidir. Tusterî, Sa'îd b. İbrahîm, el-Müzekker ve'I-müennes, (Mektebetü'l-hancî), Kahire 1983, s. 56; Dilin yapısında büyük oranda mantık dışı hususların bulunduğu görüşünü destekleyen bu durumun benzeri Almanca için de söz konusudur. Aynı şekilde Almancada da, daha erkeksi bir mahiyet taşıyan "güneş" kelimesi için dişil nitelikteki "die" artikeli, "ay" için ise "der" artikeli kullanılır. Geniş bilgi için bkz. VValter Porzig, Dil Denen Mucize, (çev. Vural Ülkü), Ankara 1995, s. 11-13.
13
leştiriiebiiir. Bu d u r u m u İbn Rüşd (ö. 595/1198) şöyle anlatmak tadır: "Müzekkerlik ve müenneslik canlılarda bulunan bir özelliktir. Yabancı dillerin bir kısmında bu özelliğin dışına çıkılarak, bazı varlıklar müennes formdaki isimlerle, bazıları da müzekker formdaki isimlerle ifade edilir. Yabancı dille rin bir kısmı ise, varlıkların ne m ü z e k k e r ne de müennesi için özel bir f o r m u yoktur. Mesela, Farsça ve Y u n a n c a d a bu özellikler bulunmamaktadır".^ Müzekker kelimesinin müennes kelimesinden önce kullanılması eğilimi, Arap dilinde müzekkerin temeli oluş turmasından ileri gelmektedir."^ Bazı filologlar, ilk zamanlardaki insanların, müzekker ve müennesin her birine ayrı ayrı kelimeler koyarak m ü zekker ile müennesi ayırt ettiklerini söylemektedirler. Bu bağlamda Suyûtî (ö. 911/1505), Behâeddîn b. Nuhâs'ın şöyle dediğini n a k l e t m e k t e d i r : " A s l ı n d a b ü t ü n m ü e n n e s l e r e m ü z e k k e r d e n f a r k l ı l a f ı z l a r konulmalıydı j j ^ v e ü^i (erkek ve dişi e ş e k ) , ve L l ^ j (erkek ve dişi k u z u ) , ^ j ^ ve (erkek ve dişi oğlak) gibi, fakat lafızların ç o ğ a l m a s ı n d a n ve işin uzamasından endişe edilmiştir. Bunun yerine, müzekkeri müennesten ayırt edecek bir alâmetin belirlenmesi çözüm olarak benimsenmiştir: Sıfatlar için, M J ' - ^ (döven erkek) ve (döven bayan); hakîkî isimler için, "ıjj^l ve »i>! , l'j^ve s l j (erkek ve kadın kişi); hakîkî olmayan isimler için de, ve '"'•^ (ülke, şehir) isimleri kullanılmaktadır. Daha sonra, vurgu ve beyân gözetilerek lafız ile alâmet şu şekilde ^
"
14
Bkz., ibn Rüşd, Kâdî Ebu'l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Mu hammed b. Ahmed, Teihîsu'i-hitâbe, (Mektebetu'n-nahde'lmısrlyye), Kahire 1960, s. 275. Bkz., Sîbeveyh, Ebû Bişr 'Amr b. Osman b. Kanber, el-Kitâb, (Bulak Baskısı), Mısır 1317/1901, I, 7; II, 22; krş., Sicistânî, Ebû Hatim Sehl b. Muhammed, ei-Müzekker ve'l-müennes, (Dâru'şşarki'l-Arabî), Beyrut, ts, s. 37.
(koç) v e < ^ d e v e ) , ^ ve
Dirbirinden ayrılmıştıriü^S ( k o y u n ) , cJ^^ (erkek d e v e ) v e (dişi (şehir).^
Bu zikrettiğimiz son d u r u m . R a m a z a n Abduttevvab'ın da dediği gibi, bazı Batı dillerinde de mevcuttur®. Örneğin Ingilizcede: Son (dH.O'a karşılık daughter (^J) ve brother ( )'a karşılık sister ( ' ^ i ) kullanılmaktadır. Bu durum aynı şekilde A l m a n c a d a da mevcuttur. Sohn ( ( j j )'a karşılık tochter ( '^\) ve bruder ( c' )'a karşılık schvveser ( ^ î ) kullanılmaktadır. B u n u n y a n ı s ı r a , bazı batı d i l l e r i n d e de cinsleri ayırt e d i c i bir t a k ı m uygulamalar bulunmaktadır. Mesela Ingilizcede bazı müzekker kelimelere 'ess' eki getirilerek aynı kelimenin müennesi elde edilmektedir. Örnek: Poet (erkek şair), poetess (bayan şair); host (ev sahibi), hostess (ev sahibesi, hostes); tiger (erkek kaplan), tigeress (dişi kaplan); lion (erkek aslan), lioness (dişi aslan) gibi. Bazı kelimelerdeki 'or, er' ekleri de müzekkeri göstermektedir. Bu kelimelerin müennes yapılması için yine 'ess' eki keli meye birleştirilmektedir. Örnek: Actor (erkek oyuncu), actoress (bayan oyuncu); vvaiter (erkek garson), vvaiterss (bayan garson); governer (hakim), governess (hakime) gibi. Fransızcada ise iki tane müennes alâmeti bulunmak tadır. Bu alâmetlerden 'e' harfi kelimenin sonuna bitişerek o kelimenin müennes olduğunu, 'la' artikeli ise kelimenin başında kullanılarak o ismin müennes olduğunu gösterir. 'La' artikeline karşılık müzekker isim için de 'le' artikeli kul lanılır. Örnek: Le berger (erkek çoban), la bergere (bayan çoban). Şayet kelime 'e' harfi ile bitiyorsa, o zaman, lafzın
Suyûtî, el-Eşbâh ve'n-nezâlr fî'n-nahv, (Muessesetu'r-risâle), Kuveyt 1985, I, 75, 76. Abduttevvâb, Ramazan, el-İVledhal ilâ ilmi'l-luga, (Mektebetu'lhancî), Kahire 1985, s. 252.
15
cinsini ayırt etmel< için sadece artikel kullanılır. Örnek: Le faible (güçsüz erkek), la faible (güçsüz bayan) gibi. Arapçada kurallı müenneslerin elde ediliş biçimi, aynı şekliyle, Türkçeleşmiş bazı cins isimler ve özel isimlerde de görül mektedir. Cins isimlere örnek: Müdür, müdüre; hakim, hakime; sahip, sahibe gibi. Özel isimlere örnek: Aziz, Azi ze; Halim, Halime; Kadri, Kadriye gibi.'^ Diğer t a r a f t a n , b a z ı i s i m l e r i n hakiki c i n s i y l e ilişkisi t a m a n l a m ı y l a kurulamamaktadır: Mesela, cansız varlıklar da, (taş) ve J İ ^ ı (dağ); mânâ isimlerinde ise, J^^i (adalet) ve f j ^ ı (cömertlik) vb. Bu gibi kelimelerde ne müzekkerlik ne de müenneslik özelliği vardır. Öyle anlaşılıyor ki, bazı dillerin isimleri üçe ayırmalarının sebebi budur: Müzekker, müennes ve üçüncü olarak da nötr ki bu da aslında ne müzekker ne de müennestir. Y u k a r ı d a zikrettiğimiz Batı dillerinden farklı olarak, A r a p dilinde isimler müzekker, m ü e n n e s ve h e m müzek ker hem de m ü e n n e s isimler olmak üzere üçe ayrılmakta dır. A r a p f i l o l o g l a r ı , n a h v i n ve i'râb'ın d o ğ r u bir ş e k i l de y a p ı l a b i l m e s i için müzekkerlik ve müenneslik olgusu nun ve bunlarla ilgili kuralların bilinmesi gerektiğini ileri süre rek bu konuya ayrı bir önem vermişlerdir. Nitekim, İbn Fâris (ö. 395/1004), müzekkerin m ü e n nesle ve müennesin de müzekkerle karıştırılmasının fahiş bir hata olacağını kaydetmektedir.^ Bu durumu Ebû Bekîr b. Enbârî (ö. 328/939), ötreyi üstün ve üstünü de kesra yapmakla oluşacak hataya eşdeğer bir yanlış olarak değerTürkçede, bay-bayan, han-hanım kelimeleri hariç erkeği ve dişiyi gösteren kelime yoktur," hükmünün isabetli olmadığı kanaatindeyiz, bkz., Çakır, Mehmet, Arapçada Kelime Yapısı, İzmir 1981, s. 95, 109. dipnot. İbn Fâris, Ebû'l-Hüseyn Ahmed, el-Müzekker ve'l-müennes. Kahire 1969, s. 46.
16
lendirmektedir.^ Sîcistânî'ye göre, "düzgün konuşma (fesahat), kişiyi yükselten, asîl olanın asaletini arttıran bir ziynet, bir üstün lüktür. Nitekim, "kişinin üstünlüğü lisanında gizlidir'' denir.. Düzgün (fasih k o n u ş a n kişi, pejmürde görünüşlü bile olsa insanların gözünde yücelir. Ancak, konuşmada kusur edenlerin, görünüşleri göz alıcı da olsa ayıplanabilirler. Bu nedenle, düzgün konuşmanın ilk şartı isimler, fiiller ve sıfatlar ile ilgili tezkîr ve te'nîs halleri nin bilinmesidir."^" Mufazzal b. Seleme (ö. 300/912)'ye göre, müzekker ve müennes k o n u s u n u ayırt edici ve hatta onu belirleyici üç alâmet vardır. Bunlar, Hâ { ^ ) , M e m d û d Elif (<^l) ve Maksûr Elif(cs)dır.^^ A n c a k , m ü e n ne si belirlemek için vaz' edilen alâmet lerin kesin kuralları bulunmayışı ve müzekker kelimelerin bir kısmının bu alâmetleri taşıması, filologları tartışma ve ihtilaf içine sokmuştur. Bu b a ğ l a m d a , dildeki m ü z e k k e r ve m ü e n n e s o l g u sunun tam anlamı ile bir kurala bağlanamayacağı görüşü ileri sürülmektedir. Bu görüşü ileri süren Tusterî, " m ü z e k ker i s i m l e r , J ^ - , "^'j v b . h e r h a n g i bir m ü e n n e s a l â m e t i t a ş ı m a z " tanımlamasına itiraz etmekte, müzekker formdaki Enbârî, Ebû Bekir Muhammed b. Kasım, Kitâbu'l-müzekker ve'Imüennes, (Matbaatü'i-ânî) Bağdat 1978, s. 51. Sicistânî, a.g.e., s. 35. İbn Seleme, Mufazzal, Muhtasaru'l-müzekker ve'i-müennes. Kahire 1972, s. 43. Te'nîs aiâmetleriyle İlgili üçüncü bölümde yaptığımız incelemede de görüleceği üzere, filologların bazıları, te'nîs alâmeti olan Tâ'yı bazen Hâ, maksûr Elifi Yâ ve memdûd Elifi de zâid med olarak zikretseler de aslında, bu alâmetlerden aynı şeyleri kastetmektedirler. Msl., Tâ ile Hâ'dan aynı şeyin kas tedildiğine en çarpıcı ömek olarak bkz., Sîbeveyh, a.g.e., II, 171, 313.
17
isimlere benzer pek çok müennes ismin varlığından bah setmektedir: ^ (Hind), c j i ^ î (dişi eşek), (baldır, oyluk),(bacak), (el) ve (omuz) gibi. Bu n e d e n d e n dolayı, m ü e n n e s i m ü z e k k e r d e n ayırt etmek için herhangi bir alâmet istenmesi bir zorunluluk olmamaktadır. Çünkü o, m ü z e k k e r ve m ü e n n e s i n , belirli bir kurala bağlı olarak d e ğ i l , rivayete göre belirleneceği görüşünü savunmaktadır.^^ Ancak, Arapça kelimelerin pek çoğunda te'nîs alâ meti, şeklî (formel) olarak bulunmaktadır. Bu alâmeti taşı mayan her kelime müzekker olmadığı gibi, bu alâmeti taşı yan bütün kelimeler de müennes sayılmamaktadır. Örne ğin, hakîkî müenneslerin bilinip ayırt edilmeleri için her hangi bir alâmete ihtiyaç duyulmamaktadır. Şu kadarı v a r ki, m ü z e k k e r bir kelimeden o lafzın müennesi oluşturul mak istendiği z a m a n , böyle bir alâmete ihtiyaç duyulmakta ve hatta bir zorunluluk arz etmektedir. Mesela, müzekker bir sıfatın müennesi ancak, müzekker kelimeye te'nîs alâmeti eklenmek sureti ile yapılabilmektedir: Ihj^ , (uzun), aynı durum isim için de geçerlidir: , »ii^i (öğretmen) gibi. Daha çok mecazî m ü z e k k e r ve mecazî m ü e n n e s lerde, bazen de bunların hakîkîlerinde kural ihlâli gibi gö rünen durumların, ya şiire özgü bir zorunluluktan ya da lehçe farklılıklarından ileri geldiği söylenmektedir^^. Bunlann açıklamasını ilgili bölümlerde geniş bir şekilde ele ala cağız.
13
18
Tusterî, a.g.e., s. 47, 56. Bkz., Ferrâ, Ebû Zekeriyyâ Yalıya b. Ziyâd, el-Müzekker ve'lmüennes. Kahire 1975, s. 58, 81,95, 101.
II.
M Ü Z E K K E R V E M Ü E N N E S K O N U S U N D A YAPILMIŞ ÇALIŞMALAR
Arapların, fetihler nedeniyle, daha İslâm'ın ilk yılların da farklı dilleri konuşan topluluklarla t e m a s etmeleri, fasîh k o n u ş u l a n A r a p dilinde hata (lahn)'nın doğmasına neden olmuştur.^"* Fesahati önemseyen Arap filologları, bu hataların bir kısmının Arap dilindeki m ü z e k k e r l i k - m ü e n n e s l i k h u s u s u n d a y a p ı l a n y a n l ı ş l a r d a n kaynaklandığını d ü ş ü n mektedir. Bu nedenle, daha ilk dönemlerden bu yana Arap dilbilimcileri, müzekker ve müennes konusuyla ilgi lene gelmişlerdir. Bunlardan bazıları konuyu bağımsız bir eserde^^ ele alırken, bazılan da eserlerinde bu konuya müs takil bölüm ayırmıştır; diğer bazıları ise, eserlerinin değişik bölümlerinde müzekker ve müennese konusuna yer ver miştir. Bu konuyla ilgili son d ö n e m d e yapılan çalışmalar ise, genellikle sözlük t a r z ı n d a e s e r l e r d i r . Biz b u r a d a , bu k o n u y l a ilgili te'lîf e d i l m i ş e s e r l e r d e n e l d e edebildikleri miz hakkında bilgi vermekle yetinmek istiyoruz. Şimdi, söz konusu eserleri sırasıyla ele alıp inceleye lim.
Ferrûh, Ömer, Târîhu'I-edebi'l-'arabî, (Dâru'l-'ilmi li'l-melâyîn), Beyrut 1981,1, 38; krş., Çetin, Nihad M., Şarkiyat Mecmuası, Ankara 1956,1, 90. Bkz., Abduttevvâb, ibn Seieme'nin a.g.e.'ne yaptığı girişte, bu konuyla ilgili yirmi sekiz tane eseri incelemektedir, s. 21-30; Çe tin, a.g.e., "Arapça'da kelimelerin müzekkerlik ve müenneslik key fiyetine dair müstakil eserler" başlığıyla neşrettiği makalesinde otuz yedi ayn eser hakkında bilgi vermektedir, i, 90-118; Ya'kûb, Emil Bedî, el-Mu'cemu'l-mufassal fi'l-müzekkeri ve'Imüennes, (Dâru'l-kütubi'l-ilmiyye), Beyrut 1994, isimli eserinin ilk bölümünde, kırk bir eser hakkında bilgi vermektedir, s. 15-60.
19
A.
Müzekker Ve Müennes Müstakil Eserler
Konusunda Te'lîf
Edilmiş
1. Küfe dil el
kelimeleri incelerken istişhâd için ve muhtelif kıraâtlara y e r v e r m e k istişhâdların ç o ğ u n d a şiirin şairini kabile lehçelerine de yer verdiği gö
Ferrâ eserine te'nîs alâmetlerini zikrederek başla maktadır^^. S o n r a , oluşturduğu dört kısa bölümde ü ü , hy^ ve J * ^ kalıplarını incelemektedir^^. Daha sonra, eserin büyük bölümünü oluşturan semaî müennesleri ele almakta ve Arap kabilelerinin söz konusu kelimelerie ilgili görüşleri-
18 19 20
20
Ferrâ, a.g.e., Mhak. önsözü, s. 21. Ferrâ, a.g.e., Mhak. önsözü, s. 39. Bkz., Ferrâ, a.g.e., s. 77, 78, 82, 93, 94, 95, 96, 101 ve 108. Ferrâ, a.g.e., s. 57-59. Ferrâ, a.g.e., s. 60-72.
ne yer vermektedir.^^ Bunun ardından, zarflara değinmekte; zarfların tasgirinde Hâ bulunanların dışındakilerin müzekker olduğu nu kaydetmektedir. Edatları ve alfabe harflerini de müzek kerlik - müenneslik yönünden incelemektedir.^^ Bu açıklamalardan sonra müellif, Arap dilinde, te'nîs alâmeti olan Hâ'nın semaî müenneslere ilave edilmesinin hem müennesi pekiştirmek hem de muhatapta anlama yö nünden oluşabilecek şüpheyi gidermek amacıyla kullanıldı ğını, fakat bazı durumlarda da kullanılmasına gerek duyul madığını izah ederek eserini tamamlamaktadır. 2. Ebû Hatim Selh b. Muhammed Sicistânînin eseri nin ismi, "Kitâbu'l-müzekker ve'i-müennes"tir. Eserin tahki kini, İzzet Hasan yapmıştır. Söz konusu eser, bu sahada kendisine kadar te'lîf edilmiş en kapsamlı kaynak olarak kabul edilmektedir.^'* Dâru'ş-şarki'l-arâbî tarafında tarihsiz olarak Beyrut'ta basılan eserin tahkik edilmiş asıl metni yüz yetmiş beş (175) sayfadan müteşekkildir. Esere konu indeksi dışında başka bir indeks yapılmamış olması, eserden yararlanmayı güç leştirmektedir. Bu eser, otuz beş ayrı bölümden oluşmakta, fakat bazı bölümler birbirini tamamlayıcı nitelik arz etmekte dir. Mezkûr eserin ana hatlarıyla içeriği ve eserde kullanı lan metot şu şekildedir: Sicistâni, Basra dil ekolünün en büyük filologlarından sayılmaktadır^^. Sicistânî, mukaddime bölümünde, bu eseri Ferrâ, a.g.e., s. 73-108. Ferrâ, a.g.e., s. 109-115. Ferrâ, a.g.e., s. 117-124. Sicistânî, a.g.e., Mhak. önsözü, s. 22; krş.. Çetin, a.g.e., I, 94. Sicistânî, a.g.e., Mhak. önsözü, s. 8.
21
te'lif nedenini, Arap dilini güçlendirmek ve müzekker - m ü ennes konusunda yapılan hataları düzeltmek şeklinde açık lamaktadır.^^ Müellif görüşlerini, Kur'ân-ı Kerîm, filologların sözleri ve şiirden istişhâdla desteklemektedir. Eserin, aşağı yukarı, her sayfasında Kur'ân âyetlerinden istişhâd yapılması, dik kat çekici bir özellik sayılmaktadır. Sicistânî, ilk bölümde, müzekkerin asıl olduğuna kısa ca değindikten sonra te'nîs alâmetlerine geçmektedir^''. Sonraki dokuz bölümde sayıları ele almakta^® ve bunları takip eden dört bölümde müennes sıfatlan ve onlarla ilgili kalıpları irdelemektedir^^. Bunları izleyen dört bölümde m ü zekker ve müennesin eşit olduğu durumlar, çoğulluk, m ü ennes fiilin öne alınması ve müennesin tasğîri konularını incelemektedir.^" Eserin en hacimli bölümünü semaî müennesler oluş turmaktadır. Bu bölümde müellif, yapısında te'nîs alâmeti taşımayan müennes isimler hakkında ittifak ve ihtilâf konusu olan hususları serdetmektedir^V Daha sonraki dört bölümde şehir, kabile, millet isimlerine ve ardından izafet konusuna değinmektedir^^. Sicistânî eserini, muhtelif meseleleri ele almak için açtığı yedi ayrı bölüm ile tamamlamaktadır.^^ 3. Ebû'l-Abbâs Muhammed b. Yezîd Müberred'in ese rinin ismi, "Kitâbu'l-müzekker ve'l-müennes"tir. Müberred,
26 27 28 29 30 31 32 33
22
Sicistânî, Sicistânî, Sicistânî, Sicistânî, Sicistânî, Sicistânî, Sicistânî, Sicistânî,
a.g.e., s. 35. a.g.e., s. 35-43. a.g.e., s. 44-57. a.g.e., s. 58-78. a.g.e., s. 79-89. a.g.e., s. 90-171. a.g.e., s. 172-182. a.g.e., s. 183-210.
Basra dil ekolünün en büyük dilcilerinden sayılmaktadır^"*. Eserin tahkikini, Ramazan Abduttevvâb ve Selâhaddîn Hâdî yapmıştır. Tahkîk edilmiş asıl metin kırk yedi (47) sayfadan oluşmaktadır. Muhakkîklerin esere yapmış olduklan girişte hem müellif hem de eserle ilgili geniş bilgiler verilmiştir. Esere oluşturulan indeksler yeterli derecededir. Mektebetü'lhâncî tarafından 1996 tarihinde Kahire'de basılmıştır. Söz konusu eserin ana hatlarıyla içeriği ve eserde kullanılan metot şu şekildedir: Müellif görüşlerini, Kur'ân-ı Kerîm, filologlann ifadeleri ve şiirlerden yaptığı istişhâdlarla desteklemektedir. Bu eser, bu konuda yazılmış diğer eserlerden şu yö nüyle aynimaktadır. Eserde müzekkerlik - müenneslik ko nusu sadece dilsel (lügavî) yönüyle ele alınmakla kalmamış, aynı zamanda, sarf ve nahiv açısından da incelenmiştir.^^ Dört bölümden oluşan^® eserde mukaddime bulun mamaktadır. Müellif eserine te'nîs alâmetlerini zikrederek başlamaktadır^'^. İlk bölümde Müberred, müennes isim ve sıfatlara yer vererek m ü e n n e s isimleri, cins isimler ve tekil isimler olmak üzere ikiye ayırmakta; bunlardan Tâ-i te'nîs taşıyanların çoğulunun yalnızca Elif ve Tâ ile yapılabile ceğini kaydetmektedir. S o n r a , yapısında Elif bulunan m ü e n n e s isimlerin türeyen ve türemeyenlerini incelemektedir^^ Bir sonraki bölümde te'nîs alâmeti taşımayan m ü enneslere yer vererek bunların tasğîr ve gayri munsarifliklerini irdelemekte, bir diğer bölümde ise, hakîkî m ü e n n e s
Müberred, Ebû'l-Abbâs Muhammed b.Yezîd, Kitâbu'l-müzekker ve'I-müennes, (Mektebetü'l-hancî), Kahire 1996,Mhak. önsözü, S.17. 36 37 38
Müberred, Müberred, Müberred, Müberred,
a.g.e., a.g.e., a.g.e., a.g.e.,
Mhak. önsözü, s. 63. s. 75, 78, 97 ve 116. s. 75-77. s. 78-96. 23
ve mecazî müennesleri ele almaktadır. Müberred eserini, sûre isimleri, kabile isimleri ve yer isimlerinin müzekkerlik-müenneslik d u r u m l a r ı ile m u n s a r i f ve gayri munsarifliklerini ele alarak bitirmektedir. 4 . Nahivde Küfe dil e k o l ü n e m e n s u p âlimlerden s a yılan"^^ Ebû Tâlib M u f a z z a l b. S e l e m b. A s ı m ' m e s e r i n i n i s m i , " M u h t a s a r u ' l - m ü z e k k e r ve'l-müennes"tir. Eserin tahkîkini, Ramazan Abduttevvâb yapmıştır. Tahkîk edilmiş asıl metin otuz dokuz (39) s a y f a d a n oluşmaktadır. M u hakkîk, esere yapmış olduğu girişte h e m müellif h e m de eserle ilgili geniş bilgiler vermektedir. Eserde sadece k e l i m e indeksi b u l u n m a k t a d ı r . Eser, Ş e r i k e t ü ' l - m ı s r i y y e t a r a f ı n d a n 1972 t a r i h i n d e Kahire'de basılmıştır. Bahsi geçen eserin ana hatlarıyla içeriği ve eserde kullanılan metot şu şekildedir Bu eser, Ferrâ'nın "Kitâbu'l-müzekker ve'l-müennes" isimli eseriyle karşılaştırıldığında, İbn S e l e m e , pek az yer de Ferrâ'ya atıf yapmış olsa da, eseri çoğunlukla, Ferrâ'nın eserinin bir özeti niteliğini taşı maktadır. İbn S e l e m e eserini on üç b ö l ü m e ayırmıştır. Eser de kullandığı m e t o d u n m u h t a s a r (özet) o l d u ğ u n u belirt mektedir"^^ İbn S e l e m e e s e r i n d e , istişhâd olarak, sadece sekiz beyte yer vermiş'*'*, Kur'ân'dan istişhâd göstermemiş tir. İbn Seleme eserine öncelikle te'nîs alâmetlerini zikre derek başlamaktadır"*^. İlk bölümde, "Hâ"nın girmediği m ü 39 40
42 43
24
Müberred, a.g.e., s. 97-115. Müberred, a.g.e., s. 116-122. İbn Seleme, a.g.e., Mhak. önsözü, s. 7. İbn Seleme, a.g.e., Mhak. önsözü, s. 22. İbn Seleme, a.g.e., s. 52. Bkz., ibn Seleme, a.g.e., s. 45, 46, 47, 49 ve 50. İbn Seleme, a.g.e., s. 43, 44.
ennes sıfatları incelemektedir'*^. Sonraki iki bölümde <J_>*^ v e JL»5^ k a l ı p l a r ı n a yer vermektedir'*''. Daha sonra, m ü e n n e s i s i m l e kullanıldığında müzekker yapılan bazı lafızları ele almaktadır. Ardından, mübalağa için kullanılan Hâ'yı irdelemekte ve bu Hâ'nın m ü z e k k e r sıfatlara bitişeceğini kaydetmektedir. Bir diğer bölümde cins isimleri değerlendirmekte, bunu izleyen üç bölümde ise, insan ile ilgili müzekker ve müennes yapılan organlan ele almaktadır"* . S o n r a k i iki bölümde, müzekker ve m ü e n n e s n e s n e l e r i s ı r a l a y a r a k e s e r i bitirmektedir.'*^ 5. Küfe dil ekolüne mensup^° Süleyman b. M u h a m med b. A h m e d Ebû Mûsâ Hâmid'in eserinin ismi, "Risâletü'l-müzekker ve'l-müennes"tir. Eserin tahkîkini. R a m a z a n A b d u t t e v v â b y a p m ı ş t ı r . T a h k î k e d i l m i ş asıl m e t i n altı (6) s a y f a d a n oluşmaktadır. Muhakkîk, esere yapmış olduğu girişte hem müellif hem de eserle ilgili b i l g i ler v e r m e k t e d i r . M a t b a â t u C â m i a t u A y n u ' ş - ş e m s t a r a f ı n d a n 1 9 6 7 y ı l ı n d a basılan eserin metodu ve içeriği şu şekildedir: Müellif eserinde, Kur'ân-ı Kerîm'den iki âyeti^* ve şiir den de dört beyti^^ istişhâd olarak kullanmıştır. H â m i d ' i n eseri iki kısa b ö l ü m d e n o l u ş m a k t a d ı r . Birinci bölümde yetmişe yakın insan organının müzekkerlik ve müenneslik d u r u m u incelenmiştir^^. İkinci bölümde ise, on üç tane insan giyisisi (libâs)'nin müzekkerlik ve müenneslik durumu ele
46 47
51 32 53
İbn Seleme, a.g.e., s. 44-47. İbn Seleme, a.g.e., s. 47-49. ibn Seleme, a.g.e., s. 49-58. İbn Seleme, a.g.e., s. 58-60. Hâmid, Süleyman b. Muhammed b. Ahmed Ebû Risâletü'l-müzekker ve'I-müennes, Mhak. önsözü, s. 8. Hâmid, a.g.e., s. 29. Hâmid, a.g.e., s. 26-28. Hâmid, a.y.
Mûsâ,
25
alınmıştır.^'* 6. Küfe dil ekolüne mensup büyük bilginlerden sayılan^^ Ebû Bekir Muhammed b. Kasım Enbârî (0.328/ 939)'nin eserinin ismi, "Kitâbu'l-müzekker v e ' l - m ü e n n e s " tir. Bu eser bu s a h a d a te'lif edilmiş en hacimli ve en k a p s a m l ı eser olarak kabul edilmektedir^®. Eserin tahkîki ni, Târik A b d u a v n Cenâbî yapmıştır. Tahkîk edilmiş asıl metin altı yüz elli iki (652) sayfa dan oluşmaktadır. Muhakkîk, esere yapmış olduğu girişte h e m müellif hem de eserle ilgili geniş bilgiler vermiştir. Esere kelime indeksi yapılmamış olması, eserden yarar lanmayı güçleştirmektedir. Matbaatü'l-anî tarafından 1978 yılında Bağdat'ta basılmış olan eserin ana hatlarıyla içeriği ve eserde kullanılan metot şu şekildedir: Müellif e s e r i n d e K u r ' â n , hadîs v e A r a p ata s ö z l e r i n d e n istişhâdlarda b u l u n m a k t a , ayrıca kabile lehçeleri ne de yer verdiği görülmektedir^'' K o n u y u i ş l e r k e n , g e nelde Ferrâ'nın görüşlerine katılan Enbârî, ç o ğ u n l u k l a Sicistânî'nin görüşlerini hatalı bulmakta ve eleştirmektedir.^^ Enbârî eserine, m ü z e k k e r ve m ü e n n e s k o n u s u n u iyi bilmekle ancak m ü k e m m e l gramer bilgisine sahip o l u nacağını belirterek başlamaktadır^^. İlk bölümde, m ü e n nes isim ve sıfatları ele almakta; sonraki iki bölümde, bazı kalıpları ve ardından isim, fiil ve harflerden te'nîs alâmeti alanları incelemektedir®" Sonra, te'nîs alâmetlerinin a y n n 54 55 56 57
26
Hâmid, a.g.e, s. 28-30. İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., Mhak. önsözü, s. 9, 10. İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., Mhak. önsözü, s. 64. Mesela bkz., İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 277, 292, 316, 318, 342. Mesela bkz., ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 94, 99, 108, 148, 153, 154,207 ve 208. İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 87. İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 88-165.
tısı diye başka bir bölüm oluşturmaktadır.®^ Müellif, lafzı bir manası farklı olan sözcüklerin ince lendiği geniş bir bölüm a ç m a k t a ve bu b ö l ü m e o l u ş t u r d u ğ u alt b a ş l ı k l a r d a s e m a î m ü e n n e s i e r i incelemekte dir® . Daha sonra Enbârî, sıfatlar, nida, müzekker ve müen nes sayılar, tekillik ve çoğulluk, bazı kalıplar ve m ü e n n e s isimlerin tasğîri gibi muhtelif konuları ele aldığı bölümlerle eserini bitirmektedir.®^ 7. Nahivde Küfe dil ekolüne mensup olduğu ifade edilen®"* Ebû'l-Hüseyn A h m e d b. Fâris b. Zekeriyyâ Habîb Râzî (ö. 395/1004)'nın eserinin ismi, "el-Müzekker v e ' l müennes"tir. Eserin tahkîkini. R a m a z a n Abduttevvâb yapmıştır. Tahkîk edilmiş asıl metin on altı (16) s a y f a d a n oluşmaktadır. Muhakkîk, esere yapmış olduğu girişte hem müellif hem de eserle ilgili önemli bilgiler vermekte dir. Eser, 1969 yılında Kahire'de basılmıştır. Bu eserin ana hatlarıyla içeriği ve eserde kullanılan metot şu şekil dedir: Müellif, eserinin mukaddimesinde muhtasar bir yol izle diğini bizzat kendisi belirtmektedir®^. Konuyu incelerken m ü ellifin, sadece yedi âyet, iki hadîs ve dört şiiri istişhâd ola rak gösterdiği anlaşılmaktadır.®® İbn Fâris ilk bölümde te'nîs alâmetlerini ele almakta, sonraki bölümde sayılara değinmektedir®''. Daha sonraki bölümlerde müennes sıfatları, tekil ve çoğul isimleri ve fiilin müennesliğini incelemektedir®*. Müellif, eserin büyük bölü-
65
"
ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 166-186. ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 187-463. İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 464-739. İbn Fâris, a.g.e., Mhak. önsözü, s. 17. İbn Fâris, a.g.e., s. 46. Bkz., ibn Fâris, a.g.e., s. 48, 50, 52, 54, 57 ve 60. ibn Fâris, a.g.e., s. 46-51. İbn Fâris, a.g.e., s. 51-54.
27
münü oluşturan semaî müennesleri tartışarak eserini bitir mektedir. 8. Ebû'i-Berekât Abdurrahmân b. Muhammed b. A b dullah Enbârî (ö. 577/1181 )'nın eserinin ismi, "el-Bulğa fî'lfark beyne'l-müzekkeri ve'i müennes"tir. Eserin tahkikini. Ramazan Abduttevvâb yapmıştır. Tahkîk edilmiş asıl metin yirmi üç (23) sayfadan oluşmakta dır. Muhakkîk, esere yapmış olduğu girişte hem müellif hem de eserle ilgili ö n e m l i bilgiler v e r m e k t e d i r . D â r u ' l - k ü t ü p t a r a f ı n d a n 1970 yılında K a h i r e ' d e b a s ı l a n e s e r i n a n a hatlarıyla içeriği ve e s e r d e k u l l a n ı l a n m e t o t şu şekilde dir. Müellif e s e r i n d e pek çok Kur'ân âyeti, hadîs, şiir ve A r a p ata s ö z ü n d e n istişhâd göstermektedir. İlk bölümde Enbârî, müzekker ve m ü e n n e s k a v r a m larını tanımlamakta ve bu kavranılan kısımlara ayırmakta dır'^". İkinci bölümde te'nîs alâmeti taşımayan kuralsız m ü e n n e s isimlere yer v e r m e k t e d i r ' ' \ B u n u n a r d ı n d a n m ü e n n e s ve müzekker yapılan isimleri incelemektedir''^. Daha sonraki bölümlerde ele aldığı cins i s i m l e r , m ü e n n e s s ı f a t l a r v e m ü e n n e s i n t a s ğ î r i m e s e l e s i ile e s e r i n i ta mamlamaktadır.''^ 9. Ebû A m r O s m a n b. Ö m e r b. Hâcib (ö. 6 4 6 / 1248)'in eserinin ismi, "el-Kasîdetü'l-muveşşehe bi'lesmâi'l-müenneseti's-semâiyye"dir. Eserin tahkîkini Târik Necm Abdullah yapmıştır. Aslında yirmi üç beyitten oluşan 69 70
72 73
28
ibn Fâris, a.g.e., s. 54-62. ibn Enbârî, Ebû'l-Berekât Kemaleddîn Abdurrahmân b. Muham med b. Abdullah b. Ebî Saîd, el-Bulgâfî'l-fark beyne'lmüzekkeri ve'l-müennes, (Dâru'l-kütüb), Kahire 1970, s. 63, 64. ibn Enbârî (Ebu'l-Berekât), a.g.e., s. 64-70. ibn Enbârî (Ebu'l-Berekât), a.g.e., s. 71-82. İbn Enbârî (Ebu'l-Berekât), a.g.e., s. 83-86.
bu manzum eser, yapılan tahkîk ile altmış üç (63) sayfaya çıkmıştır. Eser, Dâru'l-belâğa tarafından 1991 yılında Bey rut'ta basılmıştır. Eserde yetmiş yedi tane semaî müennes isimden söz edilmektedir. İbn Hâcib bu m a n z u m eserinde, altmış tane semaî müennes ismi sayarak, bunlann zorunlu olarak müennes kabul edileceğini ve on yedi tane daha semaî m ü e n n e s ismi sayarak bunların da m ü z e k k e r yapılabileceğini fakat, daha çok müennes olarak kullanıldıklarını belirtmektedir.''^ B. Müzekker Ve M ü e n n e s Konusuna Yer Veren Eserler Arap dili grameri ile ilgili te'lîf edilmiş eserlerin he men h e m e n hepsinde, m ü z e k k e r l i k ve m ü e n n e s l i k k o n u suna değinildiğini ifade e t m e n i n bir abartı olmayacağı kanaatindeyiz. Ancak biz burada, sıklıkla atıf yaptığımız temel bir kaç eserin, konumuzla ilgili bölümlerini tanıtmak la yetinmek istiyoruz. 1. Sîbeveyh, Ebû Bişr A m r b. Osman b. Kanber(ö.180/796)'in eserinin ismi, "el-Kitâb"dır. Bulak baskı sından yararlandığımız bu eser, 1317/1901 tarihinde Mı sır'da iki cilt halinde basılmıştır. Sîbeveyh'in eserinde "bâb", adını verdiği bölümlerin birer alt başlık olarak müteaia edilmesini daha uygun bul duk. Sîbeveyh, müzekker ve müennes konusunu eserinin muhtelif yerlerinde ele almaktadır. Konuları işlerken, şiir ve âyetlerle istişhatta b u l u n d u ğ u gibi, yer yer hadisleri de kullanmaktadır. A y r ı c a , kabile lehçelerine sık sık yer verdiği görülmektedir. Bu eserde konumuzla ilgili tespit edebildiğimiz başlıklar şunlardır:
ibn Hâcib, el-Kasîdetü'l-muveşşehe bi'l-esmâi'l-müenneseti'ssemâiyye, (Dâru'ı-belağa) Beyrut 1991, s. 73, (4. beyt). ibn Hâcib, a.g.e., s. 120, (18. beyt).
29
"Arapçada kelimelerin sonu"''® başlığı altında müellif, müzekkerin müennesten yalın olması nedeniyle asıl (önce liğe sahip) olduğunu belirmektedir. "Sonu Hâ alan isimler"^^ başlığıyla müellif, vakıf ve vasıl halinde Hâ'nın du rumunu irdelemektedir. "Müennes isimlerden Hâ'nın haz fı"''®. "Merfû müzekker ve müennes zamirler"''", gibi başlık lardan sonra "Te'nîs Hâ"sını®° ele alır; Hâ alan müennes isimlerin nekra olduklannda sarf edilemeyeceklerini, marife olduklarında ise sarf edilebileceklerini kaydeder. Sibeveyh'in konumuzla ilgili eserinde yer verdiği di ğer alt başlıklar şunlardır: Müzekker isimlerden sonu Hâ almayanların munsarif olduğu. Müzekker isimlerin tesniye ve cemî'leri. Müzekkerin müennes olarak isimlendirilebileceği. Müennesin isimlendirilmesi®^ Yer isimleri. Kabile isimleri. Sûre isimleri. Harfler. Zarflar®^. Müennesin tahkiri (tasgiri/küçültülmesi)®®. Sayılar®'*. Te'nîs alâmeti taşıyan tekil isimlerin çoğulunda te'nîs alâmeti bulunmaması. İki harften oluşan kelimelerde te'nîs alâmeti bulunmaması®^. Tâ ile çoğul yapılan m ü z e k k e r isimlerin, çoğullarının m ü ennes olması. Humâsi isimlerin beşinci harfinin Te'nîs Elifi olması. Çoğullar. Tesniyenin çoğul muamelesi gör mesi. Te'nîs Hâ'sına bitişen tekil sıfatların çoğulunun, kesralı olması®®. Te'nîs Elifi taşıyan mastarlar. Mastarlardaki Hâ'ların hazfedilmesi®''. Müzekker muttasıl zamir olan ^® " " 80
30
Sîbeveyh, a.g.e., I, 7. Sîbeveyh, a.g.e., I, 330. Sîbeveyh, a.g.e., I, 333-337. Sîbeveyh, a.g.e. I, 337-392. Sîbeveyh, a.g.e., II, 12, 13. Sîbeveyh, a.g.e., II, 13-23. Sîbeveyh, a.g.e., II, 23-36. Sîbeveyh, a.g.e., II, 136, 137. Sîbeveyh, a.g.e., II, 171-174. Sîbeveyh, a.g.e., II, 189-191. Sîbeveyh, a.g.e., II, 198-214. Sîbeveyh, a.g.e., II, 227-245.
Hâ'ya Vâv ve Yâ'nın bitişmesi. Kâf zamiri.®® 2. Muhammed b. Yezîd Müberred. Eserinin adı, "eiMüktazab"dır. Dört ciltten oluşan bu eser, Muhammed Abdulhâlik Uzayme tarafından tahkîk edilmiş, Âlemu'l-kütub tarafından da Beyrut'ta tarihsiz olarak neşredilmiştir. Müberred'in konumuzla ilgili müstakil eseri bulun makla birlikte eserinde de müzekker ve müennes konusu na yer vermiştir. Şimdi, eserde çalışmamızı ilgilendiren konuları görelim: Tâ'nın te'nîs alameti olması®^. Müennes bir kelimede iki te'nîs alametinin bir arada b u l u n a m a y a c a ğ ı kuralı®". Çoğul m ü z e k k e r zamirier®^ Süiasî m ü z e k k e r ve m ü e n nesler ve rubâî müzekkerlerin tasğîri®^. Tâ-i te'nîs ile Elif-i te'nîs ve Elif-i maksûra iie memdûde'nin muvazenesi®^. Müzekker ve müennes mevsûi isimler®"*. M ü e n n e s m u h a t a p zamirler®®. Fiilden türetilen m ü z e k k e r isimler. Elif ve Tâ ile yapılan çoğul m ü e n n e s isimler. Zaid Elif ve N û n . S o nunda m a k s u r e Elif bulunan kelimeler. Çoğul isimlerin tekilinin müzekker veya müennes olarak isimlendirilmesi. Müennesin isimlendirilmesi. Sûre ve yer isimleri. Kabile isimleri. Erkek ve kadınların sûre ve yer isimleriyle adlan dırılması®®. Alfabe harflerinin hem müzekker hem de m ü ennes olarak kullanılması®'' Bazen müennesin müzekker
90 91 92 93 94 95 96 97
Sîbeveyh, a.g.e., 11, 291-297. Müberred, Muhammed b. Yezîd, el-Muktazab, Beyrut, ts. I, 6063; III, 366. Müberred, a.g.e., , 6, 64; II, 163, 353, IV, 7. Müberred, a.g.e., , 270-271. Müberred, a.g.e., I, 237-248. Müberred, a.g.e., 1,259-261. Müberred, a.g.e., il, 130-134. Müberred, a.g.e., II, 275, 276. Müberred, a.g.e., II, 325-367. Müberred, a.g.e.. V, 40.
31
isme sahip olması ve bazen de müzekkerin müennes sıfat iie vasıflandıniması"®. Bu konulann yanı sıra M ü b e r r e d , eserinin muhtelif yerlerinde bazı isimlerin m ü z e k k e r m i , m ü e n n e s m i , y o k s a h e m m ü z e k k e r hem de m ü e n n e s mi oldukları ile ilgili h ü k ü m l e r vermiştir. Ö r n e k : J:i,Vi m ü e n n e s t i r (11, 186, 111, 3 4 7 ) , om ü z e k k e r d i r ( I I , 186) ve Û I - ^ V ! h e m müzekker hem de m ü e n n e s olarak kullanılır (II, 191). Müellif bu eserinde yaklaşık otuz iki ismi müzekkerlik ve müenneslik y ö n ü n den değerlendirmiştir."" 3. İbn S î d e , E b u ' l - H a s e n Ali b. İsmail N a h v î Luğavî Endelûsî(ö. 458/1065)'nin eserinin ismi, "el-Muhassas"dır. Eserin tahkîkini, "Arap Kültürünü Y a ş a t m a K u r u l u " y a p mıştır. Beş ciltten o l u ş a n bu eser, Dâru'l-âfâki'l-cedîde tarafından Beyrut'ta tarihsiz olarak basılmıştır. İbn Sîde, eserinin beşinci cildinde müzekker ve m ü ennes konusunu geniş bir şekilde incelemektedir. Bu ese rin konumuzla ilgili bölümünde kullanılan metod ve ana hatlarıyla içeriği şu şekildedir: Hemen her sayfada Sîbeveyh'den nakiller yapan müellif, Kur'ân ve şiirden de aşağı yukarı her sayfada istişhâtta bulunmaktadır. Müellif ilk bölümde kısaca, müzekkerin asıl olmasını ele almakta ve müzekker ile müennesi kısımlarıyla birlikte incelemektedir^"". Sonra, müennes isimlere, te'nîs alâmetle rine, sıfatlara ve bazı müennes kalıplara yer vermektedir*"*.
Müberred, a.g.e., IV, 262. Bkz., Müberred, a.g.e., IV, 109-110. İbn Sîde, Ebû Hasan Ali b. İsmail Nahvi Lugavi Endülûsî, elMuhassas, (Dâru'l- Âfâkı 'l-Cedîde), Beyrut, ts. V, 16/79-82. İbn Sîde, a.g.e, V, 16/82-169. 32
Bundan sonra müzekker kalıplan ele almaktadır^°^. Daha sonra isimleri müzekkerlik ve müenneslik yönünden ele al maktadır^"®. Ardından, Kur'ân sûreleri, kabile isimleri ve harf lerle ilgili m e s e l e l e r e değinmektedir^""*. İzleyen b ö l ü m d e müzekkerin m ü e n n e s ile isimlendirilmesi, erkek ve kadın isimlerinin çoğullan ve müennesin tasğîri konularına yer vermektedir °®. Son olarak da sayıları, müzekkerlik ve m ü enneslik bakımından, m ü z e k k e r ve m ü e n n e s e sıfat olması y ö n ü n d e n , tarih, sayı isimlerinden türetilen fiiller, sıra, ondalık ve kesir sayılarını irdelemektedir.^"®
C.
Müzekker Ve Müennes Konusu İle İlgili Te'lîf Edilmiş Sözlükler
1. Ebû'l-Hüseyn Sa'îd b. İbrâhîm Tusterî Kâtip (ö. 361/971 )'in eserinin ismi, "el-Müzekker ve'l-müennes"tir. Eserin tahkîkini, A h m e d Abdulmecîd Hureydî yapmıştır. Tahkîk edilmiş asıl metin yetmiş dört (74) s a y f a d a n oluşmaktadır. Muhakkik, esere yazdığı girişte hem eser hem de müellifle ilgili bilgiler vermektedir. M e k t e b e t ü ' l hancî tarafından 1983 tarihinde Kahire'de basılan esere yapılan indekslerin yeterli olduğu görülmektedir. Söz konu su eserin ana hatlanyla içeriği ve eserde kullanılan metot şu şekildedir: Tusterrnin hangi dil ekolüne mensup olduğu bilinme mektedir^"^. Ancak, müellifin günümüze ulaşan bu yegâne eserinde, genelde Ferrâ'yı temel referans aldığı anlaşıl maktadır.^"®
IbnSîde, a.g.e., V, 16/170-191. İbn Sîde, a.g.e., V, 17/2-28. ibn Sîde, a.g.e, V, 17/29-57. ibn Sîde, a.g.e., V, 17/58-96. İbn Sîde, a.g.e, V, 16/96-134. Tusterî, a.g.e., Mhak. önsözü, s. 9. bkz, Tusterî, a.g.e., s. 48, 50, 52, 67, 72, 73, 100, 108 ve 109. 33
Tusterî, eserini alfabetik sıraya göre te'lîf ederek, bu yönüyle, bu konuda bir ilke imza atmıştır*"". Ayrıca, keli melerin çoğullarına ve tasğîrlerine, ilgili maddelerde işaret etmektedir* °. Kur'ân-ı Kerim'den altı ve şiirden dört**^ beyti istişhâd ettiği ve kabile lehçelerine de yer verdiği gö rülmektedir.**® Müellif eserine, te'nîs alâmetleri ile ilgili yaygın gö rüşleri kısmen eleştirerek başlamakta; daha sonra oluş turduğu kısa bölümlerde te'nîs alâmeti taşımayan isimler den müennes olanlan, hem müzekker hem de müennes yapılan bazı isimleri, cins isimleri, çoğul isimleri ve bazı se maî müennesleri incelemektedir**"*. Tusterî eserini, kelime leri sözlük formunda, alfabe sırasına göre ele alarak bitir mektedir.**^ 2. Ebü'l-Feth O s m a n b. Cinnî (ö. 392/1001) 'nin ese rinin ismi, "el-Müzekker ve'l-müennes"tir. Eserin tahkikini. Târik Necm Abdullah yapmıştır. Tahkîk edilmiş asıl metin elli dört (54) s a y f a d a n o l u ş m a k t a d ı r . Muhakkîk, esere y a p m ı ş o l d u ğ u girişte h e m müellif hem de eserle ilgili geniş bilgiler vermektedir. Dâru'l-beyâni'l-arabî tarafından 1985 tarihinde Cidde'de basılan esere yapılan indekslerin yeterli olduğu görülmektedir. Bu eserin ana hatlarıyla içeri ği ve eserde kullanılan metot şu şekildedir: İbn Cinnî bu eserin te'lîfinde, kelimeleri sözlük for munda, alfabe sırasına göre ele almakta; bu yöntemin, Tusterî'nin yöntemi ile aynı olduğu anlaşılmaktadır. M ü e l lif, e s e r i n d e n e K u r ' â n - ı K e r î m ne h a d î s v e ne de 109 110 111 112 113 114 115
34
Tusterî, Tusterî, Tusterî, Tusterî, Tusterî, Tusterî, Tusterî,
a.g.e, Mhak. önsözü, s. 38. a.g.e, s. 56-111. a.g.e, s. 76, 79, 82 ve 83. a.g.e, s. 74, 84, 85 ve 108. a.g.e, s. 50, 76, 80, 84, 88 ve 97. a.g.e, s. 47-56. a.g.e, s. 56-111.
ş i i r d e n i s t i ş h â d göstermektedir. İbn Cinnî, bu konuda kendisine kadar te'lîf edilmiş eserlerde değinilmeyen bazı sözcükleri de ele almaktadır. Müellif eserine semaî müennesieri zikrederek baş lamakta, sonra müennes yapılması caiz olmayan kelimeleri sıralamaktadır^^''. Daha sonra kelimeleri, sözlük formunda, alfabe sırasına göre ele almakta; kelimelerin müzekkeriik ve müenneslik yönünden hükümlerini belirtmektedir^^®. İbn Cinnî eserini, müennesin tasğîrinden bahsederek tamamla maktadır."® 3. E b u ' l - H a s a n S e y y i d Zü'l-Faruk A h m e d Nekvî'nin eserinin ismi,"el-Mu'cemu'l-mubtekiru fî beyâni mâ yetealleku bi'l-müennesi ve'l müzekker"dir. Dört y ü z yetmiş dokuz (479) s a y f a d a n oluşan b u eser, İntişâru'l-arabî tarafından 1998 yılında Beyrut'ta basılmıştır. Bu eserin ana hatlarıyla içeriği şu şekildedir: Müellif eserinin önsözünde, müzekker ve müennes -onusuna kısaca değindikten sonra, te'nis alametlerine yer vermekte, ardından da hakiki ve lafzi müennes konusuna temas etmektedir^^°. Bundan sonra müellif, kelimeleri m ü zekkerlik ve müenneslik bakımından alfabe sırasına göre incelemektedir.^^^ Müellif, bu konuda te'lif edilmiş diğer eserlerden farklı olarak, eserinin son kısmında oluşturduğu kısa bölümlerde, müzekker ve müennes konusuyla ilgili bazı problemleri ele
-
ibn Cinnî, Ebû'l-Feth Osman, el-Müzekker ve'I-müennes (Dâru'lbeyâni'l-arabî), Cidde 1985, Mhak. önsözü, s. 40. ibn Cinnî, a.g.e, s. 45-54. ibn Cinnî, a.g.e., s. 55-97. İbn Cinnî, a.g.e., s. 98, 99. Nekvî, Zü'l-Faruk Ahmet, el-Mu'cemu'l-mubtekir fi beyâni mâ yetaalleku bi'l-müennesi ve'l-müzekker, (İntişâru'l-Arabî), Beyrut 1998, s. 15-61. Nekvî, a.g.e., s. 65-303. 35
almaktadır. Bunlar: Müzekker olup müennes olmayan keli meler, müennes olup müzekker olmayan kelimeler, hem müzekker ve hem de müennes olan kelimeler, müzekker ve müennes için müşterek olan bazı sıfatlar, müzekker ve m ü ennes isimlerden te'nîs alâmeti taşımayanlar, müzekker ve müennes için müşterek kullanılan bazı isimler, Tâ taşıma yan müennes sıfatlar, sayılar ve son olarak da müellif, m ü ennese isnâd yapılması meselesini ele alarak eserini ta mamlamaktadır.''^^ 4. Emîl Bedî Yakûb'un eserinin ismi, "Mu'cemu'lmufassal fî'l-müzekkeri ve'l-müennes" tir. Beş yüz altmış (560) sayfadan oluşan bu eser, Dâru'l-kütübu'l-ilmiyye tara fından 1994 yılında Beynjt'ta basılmıştır. Esere yapılan in deksler yeterii derecededir. Bu eserin ana hatlarıyla içeriği şu şekildedir: Müellif, eserinin ilk bölümünde bu konuda telif edilmiş kırk bir ayrı eser ile ilgili bilgi vermekte, fakat bu eserierden bazılannın günümüze ulaşmadığını belirtmektedir*^®. İkinci bölümde, müzekker ve müennes kavramları, kısımları ve te'nîs alâmetlerini incelemektedir*^'*. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde, Maksûr Elif ve Memdûd Elifi ele almaktadır*^®. Beşinci bölümde, Te'nîs Tâ (Hâ)'sinı irdelemektedir*^®. A l tıncı bölümde, müennesi munsarif ve gayr-ı munsariflik yö nünden ele almaktadır*^*". Yedinci bölümde ise, müzekker ve müennes konusunda bulunan bazı problemlere kısaca değinmektedir*^®. Yazar, eserin büyük bölümünde, kelimele ri müzekkedik ve müenneslik bakımından alfabe sırasına
122 123 124 125 126 127 128
36
Nekvî, a.g.e., s. 304-479. Bedi, a.g.e., s. 15-60. Bedi, a.g.e., s. 61-65. Bedi, a.g.e., s. 66-76. Bedi, a.g.e., s. 77-89. Bedi, a.g.e., s. 90-114 Bedi, a.g.e,, s. 115-120.
göre incelemektedir^^® Yazar, eserini iki ek bölüm ilave ederek tamamlamak tadır: Bu eklerin birincisinde. Kahire Arap Dil Kurulu'nun konumuzla ilgili raporuna yer vermekte^®", ikinci ekte ise, ilk filologlann ve filoloji ekollerinin müzekker ve müennes ko nusunda bulunan bazı problemlere ilişkin görüşlerini ince lemektedir"^ 5. Hâmid Sâdık KuneybTnin eserinin ismi, "Mu'cemu'tmüennesâti's-semâiyye; el-Arabiyye ve'd-dehîle"dir. İki yüz yirmi dört (224) sayfadan oluşan bu eser, Dâru'n-nefâis tarafından 1987 yılında Beyrut'ta basılmıştır. Esere yapılan indeksler yeterli derecededir. B u eserin ana hatlarıyla içe riği şu şekildedir: Müellif eserinin girişinde kısaca, müzekkerin asıl o l duğu hususuna, te'nîs alâmetlerine ve özellikle de Tâ-i te'nîse değinmektedir"^. Yine, giriş bölümünde y a z a r , T ü r k ç e , F r a n s ı z c a , İ t a l y a n c a , F a r s ç a , İngilizce, L a t i n ce, Y u n a n c a , İspanyolca ve Süryanice gibi dillerden Arapçaya sonradan giren bazı kelimelerin l i s t e s i n i v e r m e k t e ve bu k e l i m e l e r i A r a p l a r ı n m ü e n n e s z a n n e t t i ğ i n i ileri sürmektedir."® Müellif esrini, kelimeleri müzekkerlik ve müenneslik bakımından alfabe sırasına göre inceleye rek tamamlamaktadır.""* 6. M u h a m m e d A h m e d K â s ı m ' ı n eserinin ismi, " M u ' c e m u ' l - m ü z e k k e r i v e ' l - m ü e n n e s i fî'l-luğati'l-arabiyye"dir. iki y ü z kırk altı (246) s a y f a d a n oluşan bu eser, Dâru'l-ilmi li'l-melâyîni tarafından 1989 yılında Beyrut'ta 129 130 131 132
133 134
Bedi, a.g.e., s. 123-406. Bedi, a.g.e., s. 409-422. Bedi, a.g.e., s. 425-462. Kuneybî, Hâmid Sâdık, Mu'cemu'l-müennesâtrs semâlyye; elArabiyye ve'd-dehîle, (Dâru'n-nefâis), Beyrut 1987, s. 7-21. Kuneybî, a.g.e., s. 23-53. Kuneybî, a.g.e, s. 55-193.
37
basılmıştır. Esere yapılan indeksler yeterli derecededir. Bu eserin ana hatlarıyla içeriği şu şekildedir: Müellif eserinin girişinde kısaca, müzekker ve m ü ennes konusuna ve bu konunun ilkelerine değinmektedir*®®. Sonra, kelimeleri müzekkerlik ve müenneslik bakı mından alfabe sırasına göre inceleyerek eserini bitirmekte dir.*®®
Kasım, Mutiammed Ahmed, Mu'cemu'l-müzekkeri ve'lmüennesi fî'l-lugati'l-Arabiyye, (Dâru'l ilmi li'l-melâyîn), Beyrut 1989, s. 9-17. Kasım, a.g.e., s. 21-201.
38
BİRİNCİ BÖLÜM
MÜZEKKER VE MÜENNES KAVRAMLARI
I. M Ü Z E K K E R KAVRAMI A. Müzekkerin Tanımı Müzekker kavramını ele alan filologların çoğu, bu kavramı, birbirlerine yakın ifadeler kullanarak açıklamışlar dır. Bunlardan ilk olarak Sîbeveyh'in açıklamalarına yer vermek istiyoruz. Ona göre, her şeyin aslı müzekkerdir. Daha sonra alt kollara (fer*) ayrılma gerçekleşir. B u n e d e n l e m ü z e k k e r başta gelir. H e r m ü e n n e s bir ş e y i ı ^ ^ ' d i r ; ş e y d e müzekkerdir. Dolayısıyla m ü z e k k e r başta gelir. Nekra S j ^ i , ma'rife ÂijkİJi 'ye göre daha sağlam yapılı olduğu gibi, müzekker de daha yalın ve daha sağlam yapılıdır. Çünkü eşya, önce nekre olur, daha sonra marife yapılırlar. Nekre, elif, lâm ve izafet ile marifeleştirilerek özel isim (alem) yapılır. Eşya, a y n e n m a h f e n i n nekreden çıkması gibi, müennes ile özelleştiriiir ve müzekkerlikten çıkar.*®*^ Sibeveh'in bu ifadesinden, isimlerde müzekkehn asıl ve müennesin fer' (alt kol/ikincil) olmasının iki sebebi olduğu anlaşılmaktadır. a. «-ı^ (şey), müzekker isimdir. Bütün varlıklar, m ü zekker ya da müennes olsun, hepsi buna dahildir. Mutlak manada müzekker müennesten daha geneldir. Genel olan da özelin aslıdır. Çünkü, genel varlık yönünden özelden kapsamlıdır. b. Müzekker, m ü e n n e s i n aksine, manasının anla şılması için herhangi bir alâmete ihtiyaç duymaz; ancak müennes, lafzî veya takdirî bir alâmete ihtiyaç duyar ki as lında bunun olmaması gerekir.
Sîbeveyh, a.g.e. I, 7; II, 22.
41
Ebû Hatim Sicistânî de müzekkeri şöyle açıkla mıştır: M ü z e k k e r , müennesten daha yalındır. Çünkü, mü zekker müennesten önce gelir. Bundan dolayı, Arap dilinde pek çok müzekker isim munsarif, müennes isimler de gayri munsarif kabul edilmiştir. Böylece müzekker isimler, alâ met almadan kullanılmıştır, daha doğrusu müzekkerlik alâ meti zaten yoktur. Zira, müzekker asıldır."® İbn Sîde'nin açıklamasına göre de isimlerde müzek kerlik asıl olup, müenneslik ise ikinci sırada gelir. Bu yüz d e n , m ü e n n e s özei isimler, belirlilik eki aldıklarında gayr-i munsarif olurlar. Örnek: '•^ji '••^•^ » i » (Zeynep diye isimlendirilen bayan), şayet müzekker isim beliriilik eki alırsa munsarif olur. Örnek: (Cafer diye isimlendirilen adam)."® Zemahşerî (ö. 538/1143)'ye göre müzekker, yapısında Tâ (fü]i), Memdûd Elif (fi) ve IVlaksûr Elif (cs) alâmetlerinden hiçbirini taşımayan isimdir.^"*® Ebû'l-Berekât b. Enbârî'ye göre müzekker, müenne sin aslı olup hem lafzî hem de takdirî olarak te'nîs alâmeti taşımayan isimdir.^'*^ İbn Akîl (ö. 769/1367)'e göre, isim aslında müzekker olmalıdır, müennes ise müzekkerin fer'idir. Müzekkerin asıl olarak kabul edilmesinden dolayı, müzekker bir ismin, müzekker olduğunun bilinebilmesi için herhangi bir alâ mete de ihtiyaç duyulmaz.'"''^ Bedî' Ya'kûb ise müzekkeri şöyle tanımlamaktadır: "Müzekker, en yalın tanımıyla, k e n Sicistânî, a.g.e., s. 37. İbnSîde, a.g.e., V, 16/79. Zemahşerî, Ebî'l-Kasım Muhammed b. Ömer, el-Mufassal fî ilmi'l-Arabiyye, (Dâru'l-cîl) Beyrut, ts.,s. 198. ibn Enbârî (Ebû'l-Berekât), a.g.e., s. 63. ibn Akîl, Behaeddîn Abdullah b. Akîl Hemedânî Mısrî, Şerh İbn Akîl 'alâ elfiyeti İbn Mâlik, (Mektebetü'l-Asriyye), Beyrut 1992, II, 393; krş., Nekvî, a.g.e., s. 17; Çetin, a.g.e., I, 89.
42
dişine bu ( i ^ ) diye işaret olunan isimdir." Örnek: Ll=^j(bu a d a m d ı r ) , > r^i (bu kedidir) ve s-^ı^ l i i kapıdır) gibi.*'*®
'''•^ (bu
Müzekkerle ilgili yapılan bu açıklamalarda müellifler her ne kadar ayrı üslup kullanılmış olsa d a , aslında onlar aynı şeyi kastetmektedir. Fakat filologların müzekker kavramı ile ilgili, "efradını cami ağyarını mâni" nitelikte bir tanım ortaya koymadıklarını görmekteyiz. B u n u n nedeni ise, müzekker ve müenneslerin ve özellikle de bunların mecazlarının pek çoğunun ortak yanlarının bulunmasıdır. Kanaatimize göre, müzekkerin tam bir tanımının yapıla mamasının altında yatan sebep budur. Biz, bu sebebi sak lı tutarak, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, müzekkeri şöyle tanımlayabiliriz: Müzekker, yapısında ne lafzî ne de takdirî olarak te'nîs alâmeti taşımayan, asıl ve yalın isimdir. Müzekkerin tanımını yaptıktan sonra, burada müzek kerin asıl (önceliğe sahip) olması hususuna değinmek isti yoruz. Filologlann çoğu, isimlerde müzekkerin asıl, müenne sin ise fer" (ikincil) olduğu konusunda görüş birliğine var mışlardır. Bu filologların başında gelen Sibeveyh'e göre, "Her şeyin aslı müzekkerdir, daha sonra alt kollara ayrılma ger çekleşir. Bu nedenle müzekker başta gelir. Ç ü n k ü , müzek ker daha yalın ve daha sağlam yapılıdır."*'*'* Ebû Bekir b. Enbârî'ye göre, müzekker bir ismin ayırt edilip bilinebilmesi için herhangi bir alâmete gerek duyul maz, ancak, müennesin bilinebilmesi için lafzî veya takdirî bir işarete ihtiyaç duyulur. Şayet, müzekker ve müennes iki
Yakûb, a.g.e.,s. 61. Sîbeveyh, a.g.e., I, 7, II, 22; krş., Sicistânî, a.g.e., s. 38. 43
isim, bir cümlede yer alırsa, müzel
Ji 1 j4 j Ai - Allah için hacc'ı ve umreyi tamamlayın''"*®; ı^i^ ^ 1 ij^ı iji^! = Ey inananlar, Allah'a k a r ş ı s o r u m l u l u ğ u n u z u n b i l i n c i n d e o l u n . . " ® v e ; şiıl^i! c?.-^ i j ^ î C^iîH-*/^ . ^ j S i '^i] I J S L U I 'u^ - Ey inananlar. C u m a günü namaz için çağırıldığınızda, Allah'ı anmaya koşun.."^ Ayrıca, İbn Cinnî'ye göre, fasîh k e l â m d a m ü e n n e s i n m ü z e k k e r yapılması oldukça yaygındır. Çünkü burada, fer'i aslına döndürmek ve cümleyi daha yalın hale getirmek
148 149 150
44
İbn Enbârî (Ebû Bekir), Kitâbu'l-müzekker ve'I-müennes, s, 676; krş., Tusterî, a.g.e., s. 69. ibn Fâris, es-Sâhibîfîfıkhi'l-luga, Kahire 1977, s. 305. Bakara, 2/43. Bakara, 2/187. Bakara, 2/196. Bakara, 2/278. Cum'a, 62/9. Ayetlerde müzekker fonndaki hitabın her iki cinsi muhatap kabul ettiği uygulamalarla da teyîd edilmektedir. Ancak, bu ayetlerden biri olan cuma âyetinin, muhtemelen sosyal ve si yasî nedenlerle, şimdiye kadar sadece erkeklere hitap ettiği dü şünülmüştür, krş., Savaş, Rıza, Hz. Muhammed Devrinde Ka dın, İstanbul 1991, s. 113.
söz konusu olmaktadır.''®^ Müberred ise, canlılar dışında m ü e n n e s olan her şeyin, lafzî m ü e n n e s o l d u ğ u n u , bunların, anlam b a k ı m ı n dan m ü z e k k e r yapılabileceğini ileri sürerek şu örnekleri buna delîl olarak sunmaktadır:*®® siî^ı , '^y> ve '^i Bu örneklerde fiillerin, ^^^^ ve ^ ' ^ ^ formunda te'nîs alâmeti taşıması gerekecekti. Fakat burada, faillerin iafzî m ü e n n e s o l m a s ı , yani hakîkî m ü e n n e s olmayışları nedeniyle, fiilleri m ü z e k k e r f o r m d a kullanılmış, onlarda bulunması gereken te'nîs alâmetleri de hazf edilmiştir. Bu n e d e n l e , '"'^^ y e r ismi , v e y a JÂİ 'e y a n i , o yerde oturan halka, ^ > m a s t a r , 'a y a n i , ö ğ ü t e v e mastar da c ^ ^ ' y a n i . Çiği'ğa te'vîl edilerek anlam bakımından müzekker kabul edilmektedirler. Dolayısıyla fiiller de m ü z e k k e r olarak kalmıştır. Diğer taraftan Müberred, canlı varlıklardan cinsi bi linmeyenlerin, müzekker yapılması gerektiğini ileri sürmek tedir. Zira o, müenneslik bu tür variıklarda alâmetle belirieneceğinden, a l â m e t bulunmayınca, müzekkeriik d e asıl olduğu için, bu tür v a r l ı k l a r ı n m ü z e k k e r k a b u l e d i l m e l e rinin e n u y g u n y ö n t e m o l a c a ğ ı n ı belirtmektedir.*®® Ör nek: " ü j j ^ î j ^ t > (J5 = De ki: Kim Cebrail'e d ü ş m a n oiursa..*®®" ve " 'â^ j UJi?- j ^ j j j AI! = Kim . A l l a h ' a , meleklerine, elçilerine, Cebrail'e ve Mîkâil'e düş-^an olursa.*®'^.
İbn Cinnî, el-Hasais, (Dâaı'l-hudâ), Beyrut ts. II, 415. Müberred, a.g.e., s. 97. Hûd, 11/67. Müberred, a.g.e., s. 97, 98. Bakara, 2/97. Bakara, 2/98.
45
B. Müzekkerin Kısımları Müzekkerin kısımlarına girmeden önce şu hususu b e l i r t m e k t e y a r a r görmekteyiz. Müzekker ve müennes konusunu ele alan gramer bilginleri, daha çok m ü e n n e s kavramı üzerinde durmuşlardır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi onlar, müzekker kavramını sadece genel anlamda tanımlamışlar, fakat kısımlarına ginnemişlerdir."® Araştırabildiğimiz kadanyla müzekkeri alt başlıklar halinde ilk olarak ele alan ve tanımlayan filolog, Ebû'lBerekât b. Enbârfdir. O, müzekkeri, hakikî müzekker ve hakikî olmayan (gayri hakîkî) müzekker olmak üzere ikiye ayırmaktadır"®. Bu taksimata Bedî Yakûb, hükmî müzekker ve müevvel müzekkerleri de eklemekte"®, böylece müzekke rin kısımlannı dört alt başlıkta incelememiz durumu ortaya çıkmaktadır. Şimdi bu bölümlemeyi, örnekleriyle birlikte ayrı ayn tanıtmaya geçebiliriz. 1. Hakiki Müzekker Enbârî ve Bedî Yakûb'a göre hakikî müzekker, ken di cinsinden dişisi bulunan ya da insanlann ve hayvanla rın erkeklerine delâlet eden isimlerdir. Örnek : "J^ (erkek d e v e ) , l}^j{er kişi), ^^^-^ ( M e h m e t , M u h a m m e d ) c ' ( e r k e k kardeş), ^ (baba), (dayı), ( a m c a ) , %• (dede) ve "(^
168
160
46
Çörtü, Mustafa Meral, Arapça Dilbilgisi Sarf, istanbul 1995, s. 500, isimli eserinde, W. VVright, (A Grammar Of Tiıe Arabic Language, Cambridge 1981, l,177)'ı kaynak göstererek; "Bazı gramer kitaplannda, müzekkeri de hakîkî, lafzî ve manevi olarak üçe ayırmışlardır," şeklinde düştüğü notun referansını incelediği mizde, böyle bir bilgiye rastlayamadık. İbn Enbârî (Ebû'l-Berekât), a.g.e., s. 63. Ya'kûb, a.g.e., s. 61.
(kayınpeder) gibi.*®* 2. Mecazî Müzekker IVlecazî müzekkeri Ebû'l-Berekât b. Enbârî, hakikî olmayan müzekker diye nitelemektedir. Mecazî müzekker ile hakikî olmayan müzekkerden aynı anlam kastedildiği bilinmektedir. Buna göre mecazî müzekker, kendi cinsin den dişisi b u l u n m a y a n ya da insanların ve hayvanların erkeklerinden olmadıkları halde m ü z e k k e r m u a m e l e s i gören isimlerdir. Ö r n e k : lU^ (iş), (kapı) ve liA (gece) gibi.*®2
3. Hükmî Müzekker M ü e n n e s isim m ü z e k k e r bir kelimeye muzâf o l d u ğunda müzekkerlik kazanmaktadır. Buna da h ü k m î m ü zekker denilmektedir. Ç ü n k ü burada feri aslına döndür mek söz konusudur. Daha önce belirttiğimiz gibi b u , A r a p dilinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Hükmî müzekkere, müktesep müzekker de denilmektedir.*®® Bu durumu şu şiir de görebiliriz:
"Aklın aydınlığını süflî arzular peşinde koşmak karar tır, süflî arzularına karşı koyan akitn aydınlığı da arttıkça artar".*®^
İbn Enbâri (Ebu'l-Berekât), a.g.e., s. 63; krş., Ya'kûb, a.y.; Çörtü, a.g.e., s. 500. İbn Enbârî (Ebû'l-Berekât), a.y.; krş., Ya'kûb, a.y. Ya'kûb, a.g.e., s. 62. Beyit, Müveliedlerden birine aittir, bkz., Eşmûnî, Ali b. Muham med, Şerhu'i-eşmûnî 'alâ elfiyeti İbn Mâlik, (Dâru'l-kütübi'larabiyye) Kahire, ts., II, 248; krş., Suyûtî, Celâlüddîn Abdurrahmân Ebî Bekr, el-Eşbâh ve'n-nezâir fi'n-nahv, (Muessesetu'r-Risâle) Kuveyt 1985, V, 263. 47
Şair beytinde, mübteda durumundaki i'J^l kelimesi müennes olduğu inalde, cümlede haber olan l^j^ 'un tahtında müstetir ( j i ) 'âid zamîrini müzekker olarak kullan mıştır. Bilindiği gibi, zamîrin mercîiyle uyumlu olması zo runludur. Yani, âid zamîrinin ( ^ ) ve cümledeki haberin de' Âly^ olması gerekiyordu. Ancak, şiirde bu uyumsuzluğun ortadan kalkmasını temin etmek için, müennes olan i'Ji] kelimesi müzekker L&Ji 'e muzâf oiması sebebiyle m ü zekkerlik kazanmıştır. Şu âyet de bu duruma örnektir: 6 ^ s ^ j ^ M ÂI^J 'JALAİİI = Muhakkak ki Allah'ın rahmeti iyilik edenlere ya kındır"^. Ayette geçen kelimesi müennestir. Müzekker olan "Allah" lafzına muzâf olması nedeniyle müzekkerlik ka zanmıştır"®. Başka bir âyette ise: '^'-^ üi5 Â Î J Ü ' ^ ^ ^ I ^ İ J ûlî Jfj - (Hz. İbrahim) Güneşi doğarken görünce: "Budur Rabb'im" d e d i " ' ' . Kur'ân-ı Kerim'de de geçtiği gibi, kelimesi müennestir: o'^Vj = G ü n e ş e v e o n u n aydınlığına and olsun"®. Ancak ö n c e k i âyette L>»^' k e l i m e s i n e , l i i [ j ^ i ü ı (bu ş a h ı s ) , y ü ^ ı I^Â (bu d o ğ u ş ) , '^'j^^ l i i (bu gö rünüş) veya V j l ^ i l i i (bu ışık) manâsı kastedilerek mü zekker işaret ismi ile işaret edilmiştir."® Hükmî müzekkere örnek gösterebileceğimiz diğer bir âyet şudur: cP^'J '^'"^ = İşte o ikisi (el ve baston) Rabb'inden sana verilen iki delildir^ °. Âyette İJve kelimeleri müennes olmasına rağmen bu kelimeler, manâ gözetilerek tesniye müezekker işaret ismi olan iie gösterilmişlerdir. Çünkü ^ ve kelimeleri ile âyette ö^^J{\k\ delil) manâsı kastedilmektedir. 'Burhan' kelimesi de müzekker olduğu için müzekker işaret ismi kullanılmıştır.^^^
169 170 171
48
A'râf, 7/56. Suyûtî, el-Eşbâh, ili, 373. En'âm, 6/78. Şems, 91/1. İbn Cinnî, a.g.e., II, 412. Kasas, 28/32. İbn Hişâm, Muğnî'l-lebîb, (Mektebetu'l-'asriyye), Beyrut 1995.
Başka bir âyette ise: <j ı ^ j i j = Onunia (su) ölü bir memlekete can verdik'"''^, yine kelimesi müennes olmasına rağmen, onun sıfatı konumundaki ^ kelimesi te'nîs alâmeti taşımamaktadır. Çünkü, âyette '"'^ kelimesi jis:. veya manasına hamiolunmuştur. Aynca, ^ kelimesinin hem müzekker hem de müennes olarak kullanıldığı kabul edilmektedir. 4. Müevvel Müzekker Müevvel müzekker, müzekker oluşunu, müzekker bir isimle a ç ı k l a n a r a k kazanmaktadır.*''® Müevvel müzekker için Sicistânî şöyle bir örnek ver mektedir: p^i ^ , Normalde U ^ J kelimesi mecazî m ü e n n e s o l d u ğ u için j_>"i^î ''^'^ k u l l a n ı l m a l ı y d ı . Ç ü n k ü , üç ile dokuz arasındaki müfred sayılarda ters orantı söz konusudur. A n c a k burada "o^ kelimesi iHVj m a n a s ı n a te'vîl edildiğinden, kelimesi m ü z e k k e r m u a m e l e s i n e tabi tutularak ^jiü denilmiştir. Y u k a r ı d a da zikrettiğimiz : ' O H ^ - ^ I i > s-yj^ u! âyetinde geçen^j kelimesi, müennes formda o l m a s ı n a r a ğ m e n , j^'-^ ( y a ğ m u r ) m a n a s ı n a te'vîl edildiğinden dolayı müzekker kabul edilmiştir.*''®
Kaf, 50/11. Bkz., İbn Manzûr, Cemâleddin Muhammed b. Mükerrem Ensârî, LisânuVarab, (Dâru ihyâi't-turâsi'l-arabT), Beyrut 1988, XIII, 217, 218. Sicistânî, a.g.e., s. 55; krş., İbn Fâris, a.g.e., s. 48; İbn Cinnî, a.g.e., II, 412. Sicistânî, a.g.e., s. 71.
49
II. M Ü E N N E S KAVRAMI A. Müennesin Tanımı Yukarıda müzekker kavramını ele alırken, genelde filologların müennesi müzekkerin fer' (ikinGili)'i kabul etme leri ve hatta müennesin bilinebilmesi için lafzî veya takdirî bir alâmete ihtiyaç duyulacağını söylemeleri, müennesin daha az öneme sahip olduğu anlamına gelmemelidir. Zira, müzekkerin tanımı bile m ü e n n e s i n tanımının aksi ile yapı lır. Bir de, bu konuyu işleyen eserlerin büyük çoğunluğunda müennesin tanımına ve müennesle ilgili başka özelliklere yer verilerek başlandığını g ö r m e m i z , m ü e n n e s i n önemini destekleyen ayrı bir husustur. Müennes her ne kadar ko num bakımından ikinci sırada görünse de dilde, muhteva yönünden, daha geniş yer tutmaktadır. Şimdi müennesin tanımını yapabiliriz: Zemahşerî müennesi, yapısında Tâ Memdûd Elif ( s i ) ve Maksûr Elif (cs) a l â m e t l e r i n d e n birini taşıyan isim olarak tanımlamıştır.*''® Ç ü n k ü , t e m e l d e müennes, bir alâmet taşımalıdır.* Ebû'l-Berekât b. Enbârî'ye göre m ü e n n e s , yapısın da lafzî ya da takdirî olarak te'nîs alâmeti taşıyan isimdir.*''® İbn Akîl'in tanımına göre ise m ü e n n e s , m ü z e k k e r i n alt kolu olduğu için müennesliğini belirtecek bir alâmete ihtiyaç duyar.* " Sicistânî'ye göre, Arapların müennesi açıklamaya verdikleri ö n e m , k e n d i l e r i n i k u r a l l a r ı ( k ı y â s ı ) t e r k e t m e ye kadar götürmüştür. Örnek: ' ^ İ J J I - ^ ''^JÂJ (Cariyen gitti) ve '^^'-ij-'^ ^V-^'-^ (İki C a r i y e n gitti). Bu iki c ü m l e d e Zemahşerî, a.g.e., s. 198. İbn Sîde, a.g.e., V, 17/90. ibn Enbârî (Ebu'i- Berekât), a.g.e.. s. 63. İbn Akîl, a.g.e., s 393. 50
k u r a l , T â ' s ı z M^'^fiilkJir.180 B- M ü e n n e s i n K ı s ı m l a r ı M ü e n n e s i kısımlara ayıran ilk filologun Sibeveyh o l d u ğ u n u görüyoruz. O, müennesi, hakîkî ve hakîkî olmayan müennes şeklinde ikiye ayırmaktadır."^ M ü b e r r e d ise m ü e n n e s i , hakîkî ve mecazî (lafzî) o l m a k üzere ikiye ayırmaktadır."^ Bu taksimatlarda bir fark görülmemektedir Sadece, Ebû'l-Berekât b. Enbârî, bu genel taksimata ilaveten, haki kî olmayan müennesi, kurallı ve kuralsız olmak üzere iki alt kola daha ayırmaktadır."^ 1. Hakîkî Müennes Hakiki müennesi, kendi cinsinden müzekkeri bulunan canlı varlıkların isimleri olarak tanımlayabiliriz. Bu isimlerde asiolan husus, lafız ile mananın örtüşmesidir""*. C ü m l e d e hakikî m ü e n n e s ismin başında gelen fiilin m ü e n n e s o l m a sı zorunludur: Örnek: Âlüil p ' j l î ( D e v e kaçtı), 22uii 'cLM (Ayşe kalktı) gibi. Bu üslûp Kur'ân-ı K e r i m ' d e sıkça kulla nılmaktadır. Örnek: ^ Û J ^ '(Ji>Jj\j> j = Zulüm ve baskı sona erinceye kadar onlarla s a v a ş ı n " ^ ; jjj 'jjj jj' Vj ^s'Ji^\ = HİÇ kimse bir başkasının sorumluluğunu (günahını)
180 181
Sicistânî, a.g.e,, s 43. Sîbeveyh, a,g.e., II, 92; krş. , İbn Sideh, a.g.e . V, 16/79; Zemahşerî, a.g.e . s. 198; ibn Enbârî (Ebul-Berekât} a.g.e,, s. 63. Müben-ed, a.g.a,. s. 97; el-IVIuktazab, ili, 348; krş., Birgivî, Mu hammed Muhyiddîn b. Ali, İzhâr Ve Tercümesi, Erzurum 1996, s. 102-103. ibn Enbârî (Ebu'l-Berekât), a.g.e,. s. 63. Müberred, el-Müzekker ve'I-müennes, s. 79. Bakara, 2/193.
51
taşımaz*®®. Ancak, hakikî m ü e n n e s faille fiilin arası açılır s a , fiilin m ü z e k k e r o l m a s ı c a i z olur: ' ^ j ^ ı t5-I=UJi j - ^ ^ ( B u g ü n Y a r g ı c a bir bayan geldi) gibi. Z e c c â c (ö. 3 1 1 / 9 2 3 ) ' a g ö r e , hakikî m ü e n n e s failin fiilinin m ü z e k k e r kullanılması b e n i m s e n m e s e de caizdir. Örnek: '^J^ 'f'^ (Cariyen kalktı) ve '^'^ j ^ . Ç ü n k ü , <^ji^ı ve isimleri m ü e n n e s m a n â y a delâlet etmektedir.*®*^ Hakîkî m ü e n n e s için Zemahşerî şöyle demektedir: "Hakîkî m ü e n n e s canlılardan erkeği bulunan ( '^^K vb.) m ü e n n e s isimlerdir ve hakîkî olmayan m ü e n n e s e göre daha güçlüdür. Bu nedenle, '-^ <^ı^ (Hind geldi) tarzındaki kullanım m ü m k ü n o l m a k l a birlikte, sakınılması gerekir; y i (güneş d o ğ d u ) kullanımının ise, hakîkî müennes olmadığı için caiz olur fakat, f o r m u n d a kullanılması tercih edilmektedir"*®®. Ancak Zemahşerî, müennes isimle fiilin arası aynidığında, bu kullanıma izin verileceğini ifade e t m e k l e biriikte - » I ' j ^ ! f j ^ J I I ^ ^ I - ^ ı j - ^ ^ - bunun yaygın bir kullanım olmadığını da belirtir.*®" Sicistânî'ye göre ise, hakikî m ü e n n e s l e r i n fiillerinin m ü e n n e s formda kullanılması zorunluluğu vardır. Örnek: t i ' ^ ı ç±Ai ve ^ 1 ^ 1 P ' j ^ gibi*"". B u kurala aykırı d ü ş e n ; j - ^ ^ Sij!»! c ü m l e s i n i n Sicistânî, istisnaî o l d u ğ u n u , d o l a y ı s ı y l a kural olarak kabul edilemeyeceğini, cümlede fiil ile fail arasında yer alan kısmın te'nîs alâmeti yerine geçe ceğini belirtmektedir.*"* S î b e v e y h ' e göre d u r u m farklıdır. O, c ü m l e d e hakikî m ü e n n e s fâil(isim)'in fiilinin, fasılasız m ü z e k k e r y a p ı l a b i lse En'âm, 6/164. 187 Zeccâc, Ebû İshak İbrahim b. Serî, Meânî'l-Kur'ân ve i'râbuhu, Beyrut 1988,1, 129. Zemahşerî, a.g.e., s. 198; krş., Birgivî, a.g.e., s. 100. 189 Zemahşerî, a.y. 190 Sicistânî, a.y. 191 Bkz., Sicistânî, a.y. 52
leceğini ileri s ü r m e k t e ve b u n u , bazı A r a p l a r ı n sözü ola rak kendisine aktarılan rivayete dayandırmaktadır. Örnek: Jii (falanca d e d i ) ve '^'•^"•^ ( b a y a n gitti) g i b i . Bu c ü m l e l e r d e b u l u n a n f i i l l e r d e n T â ' n ı n hazfedilmesinin uygun görülmesini Sîbeveyh, cümlede müennesin belirgin olmasına bağlamaktadır. Ç ü n k ü , müennesin belirgin olma sı, zikredilmesinin de yerine g e ç m e k t e d i r . 'J^ k u l l a n ı mının caiz o l m a s ı yanı sıra S î b e v e y h , c ü m l e n i n u z a m a sının ise, d a h a güzel olacağını belirterek şu örneği ver mektedir: i'\'J^\ '^5^^' [y^. Zira, s ö z ü n u z a m a s ı fiilin Tâ'sının hazfedilmesini d a h a da güzel hale getirmektedir."^ Müberred ise, bu kullanımın nesirde caiz olmayaca ğını, sadece şiir zarureti nedeniyle b u n a m ü s a a d e e d i l e ceğini belirtmektedir. M e s e l a : 'c'^ denilse bu caiz olmaz, a m a bu ifade şiir içinde kullanıldığında u y g u n olur. M ü b e r r e d , cümlede fiil ile fail arasına kelime ilave edilerek m ü e n n e s failin fiilini müzekker y a p m a n ı n da caiz olmadığını belirtmektedir. Örnek: '^.J^ liS j liS ^ıs (Şöy le, şöyle bir gün Cariyen kalkmıştı)."^ Burada biz iki nedenden dolayı Sîbeveyh'in görüşünü tercih ediyoruz: Birincisi; A r a p dilinde bulunan semaî yöntemdir ki, Sîbeveyh, '^"^ 'J^ ifadesini bazı Arapların kendisine naklet tiklerini belirtmektedir. İkincisi ise, Sîbeveyh'in dilde otorite olmasından do layı, onun ileri sürdüğü bir hususun inkâr edilemeyeceğidir. Ayrıca, bu kullanımın yaygın olmayan bir kabile lehçesi olabileceğinin de göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Yine Müberred, hakîkî müenneslerin fiillerinin, nesir de müzekker formda kullanılmasının caiz olmayacağını Sîbeveyh, a.g.e., I, 235. Müberred, el-IVluktazab, II, 144.
53
belirterek şu örnekleri vermektedir:
'<^^ ve
'c'^.
Ancak, '^,J^ ^lî şeklindeki kullanım, fiil iie isim arasına başka bir kelimenin girmemesi kaydıyla, şiire uygun düşer. Ne var ki, '^,J^ liS j liS şeklindeki gibi, fiil ile isim ara sına bir kelime girdiğinde ise, bu ne nesir ne de şiir için geçerli olur*""*. Müberred, müfred müzekkerin fiilinde (fii l?j örneğindeki gibi) alâmet bulunamayacağını, burada zamirin niyete bağlı olacağını fakat, müennes için fiile Tâ'nın bitişe ceğini söylemektedir. Örnek: *"®. Hakiki müennes fail olduğunda, fiile müenneslik alâmeti eklenir, halbuki hakikî müzekker fail olduğunda, fiile herhangi bir alâmet ilave edilmez. Ebû Bekir b. Enbârî ise, canlıya ait olmayan isimlerin müennesliğini hakîki müenneslik olarak kabul etmez ve bunlann müennesliğinin sadece lafzî olduğunu, gerektiğinde manâya riâyet edilerek müzekker yapılabileceklerini ileri sürer.*"® Bazı hakîki müennes isimler, müzekkerlerinden farklı lafızlarda olmakta ve te'nîs alâmeti taşımamaktadırlar. Örnek:ü>^i (dişi eşek), (yaban eşeği) ve (dişi oğlak), "i^'^ (oğlak) gibi. "^ 2. Mecazî ( Hakîkî Olmayan ) Müennes Mecazî müennes, te'nîs alâmeti taşıyan müzekker formdaki isimlere denilmektedir. Ancak, cemî mükesser (kırık çoğul) olan kelimelerin aslı hakiki müennes de olsa, mecazî müennes hükmündedir. Bunlann fiilen müennes olabildiği gibi, müzekker de olabilmektedir. Örnek:
194 195 196 197
54
Müberred, a.g.e., III, 348, 349. Müberred, a.g.e., 1, 263, 270. İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 150. Bkz., Müberred, el-Müzekker ve'l-müennes, s. 79; krş., İbn Sîde, a.g.e., V, 16/79.
(Bayanlar d e d i ) burada » j i ^ kelimesi cemî mükesser oldu ğundan, mecazî müennes lıükmündedir. B u ., » j ^ c J ü ş e k linde de kullanılabilir. liS iı:XJ( ^ıs (Bilginler şöyle dedi) cümlesinde i ı ^ ı cemî mükesserdir ve mecazî müennes hükmündedir. O nedenle liS i l ^ J l 'Jl da denilebilir. Mecazî m ü e n n e s ismin başında bulunan fiilin m ü e n nes olması caizdir. Yani, fiil müzekker de olabilir. Örnek: (çj»IL.). Ancak, mecazî müennes isim başta olursa, onu takip eden fiilin müennes olması zorunludur: gibi. Zira, m ü e n n e s bir isme gönderilen zamirin de m ü e n n e s olması zorunludur. Buradaki gizli zamir 'dir. Genel ola rak, fiilin m ü z e k k e r ya da m ü e n n e s olması fail veya nâib-i faile göre b e l i r l e n m e k t e d i r " ^ . A n c a k , bazı d u r u m l a r d a bu genel kuralın dışına çıkıldığı görülmektedir. Filologların ç o ğ u n a göre fiil, m e c a z î m ü e n n e s failin önüne g e ç t i ğ i n d e , fiilin h e m m ü z e k k e r ve h e m de m ü e n nes yapılması c a i z d i r . " ^ Örnek: j Vı ^ İ L ^ 'ö>^U. = O n l a r ı n Mâbed ö n ü n d e tapınmaları yalnızca ıslık çalmak ve el çırpmaktan öteye gitmemektedir^"". Ayette geçen müzek ker fiil, şayet ^ şeklinde m ü e n n e s formda kullanılmış olsaydı yine caiz o l u r d u ^ " \ Ayrıca, Ebu'l-Berekât Enbârî ş u örnekleri vermektedir: yj=^] (Ateşin tutuştu) C J ^ ' J ^ I a'jUve ' ^ j i ' j (Evin güzel oldu)- ^ j ' - ^ C J Î I ^ gibi.^"^ ibn Fâris, c ü m l e d e öne g e ç m i ş fiil ile m ü e n n e s fail birbirinden a y n ise, o z a m a n fiilin m ü z e k k e r y a p ı l m a s ı nın caiz o l a c a ğ ı n ı ileri s ü r e r e k şu örnekleri vermektedir: 198 199
200 201 202
ibn Hişâm, Evdahu'l-mesâlik, III, 233. Sicistânî, a.g.e., s. 85; İbn Fâris,, el-lMüzekker ve'I-müennes, s. 54; İbn Sîde, el-IVluhassas, V, 16/80; İbn Enbârî (Ebu'l-Berekât), el-Bulğâ, s. 64. Enfâl, 8/35. Sicistânî, a.y. İbn Enbârî (Ebu'l-Berekât), a.g.e., s. 65. 55
Âio^ a i b ı : ^ 'cjâs. (Namazın iyi oldu) cümlesinde müennes fiilin ^ıs şeklinde müzekker olarak kullanılması caizdir.^"® Mecazî m ü e n n e s isimler, semaî müennes kategori sine girmektedir. Ç ü n k ü bunlar, te'nîs alâmeti taşımadık ları halde m ü e n n e s isim kabul edilirler Bu tür müenneslere manevî müennes veya itîbârî müennes de denilir. Ma nevî müennes denilmesinin sebebi, bu isimlerin müennes lik manası taşımasından ileri gelmektedir^"'*. Örnek: o^'J (yer, toprak parçası), D V j (bacak) ve (göz) gibi. İtîbârî m ü e n n e s denilmesinin nedeni ise, bu tür isimlere bir te'nîs alâmeti takdir edilmesinden kaynaklanmaktadır. Örnek: S-HJ'J (Zeynep), (Suat) ve 'J^ (kuyu) gibi.^°® Yukarıda M ü b e r r e d , canlılar dışında m ü e n n e s olan her şeyin, mecazî m ü e n n e s olacağını, bunların manâya riâyet edilerek müzekker yapılabileceğini kaydettiğini gör müştük. İbn Sîde, hakîkî olmayan müennesi, sadece yapısın da te'nîs alâmeti taşıyan cansız varlıklar olarak tanımla maktadır. Örnek: (karanlık), ^ l A ( o d a ) , l\'J^ (Çöl, s a h r a ) ve i i j S i ( h a t ı r a ) g i b i . İbn S î d e ' n i n de dediği g i b i , bu t ü r v a r l ı k l a r ı n m ü e n n e s l i ğ i , h a k î k î m ü e n n e s l i k o l m a y ı p y a l n ı z c a lafzî ( f o r m e l ) m ü e n n e s olduğudur.^"" Zemahşerî, hakîkî olmayan müennesin te'nîsliğinin vaz ve ıstılah ile ilgili olduğunu belirterek ( Örnek: ve vb.), yukanda da ifade ettiğimiz gibi, hakîkî müennesin, hakîkî olmayan müennesten daha güçlü olduğunu ileri sürmektedir.2"^
203 204
205 206 207
56
ibn Fâris, a.y. Suyûtî, Hem'u'l-hevâmi' Şerhu Cem'i'l-cevâ' fi 'iimi'i-'arabiyye, (Dâru'l-marife), Beyrut ts. II, 171. Ya'kûb, a.g.e., s. 62. İbn Sîde, a.g.e., V, 16/79-80. Zemahşerî, a.g.e., s. 198.
Ebû'l-Berekât b. Enbârî, bu tür müenneslerin ancak, Araplardan yapılan nakiller yoluyla öğrenilebileceğini, b u nun da semâ' yöntemine dayandığını belirtmektedir^"®. Mecazî müennes, kurallı ve kuralsız olmak üzere iki alt kola daha aynimaktadır: a. Kurallı Mecazî Müennes Ebû'l-Berekât b. Enbârî, yapısında te'nîs alâmetini laf zî olarak taşıyan mecazî müennes isimleri, kurallı müennes şeklinde tanımlayarak şu örnekleri vermektedir: i l j l r v v e iljk:-=.gibi.^°^ b. Kuralsız Mecazî M ü e n n e s Ebû'l-Berekât b. Enbârî'ye göre, yapısında lafzî olarak te'nîs alâmeti taşımayan mecazî müennes isimler, te'nîs alâmetini takdîrî olarak taşısalar bile, kuralsız müennes kabul edilirler^". Örnek: ve o^'J kelimeleri mecazî müennestir ve âyetlerde şöyle yer almaktadırlar: f U d J i j l i i i L . J = G ö ğ e ve o n u yapana ant olsun, ı ^ ı ^ I_K>JVIJ= Yere ve onu yuvarlayıp döşeyene ant olsun. Ayetlerde görüldüğü gibi, ve CK=JVI k e l i m e l e r i n e Hâ z a m î r i râci olmaktadır. Başka bir ayette m e s e l a : 'ÜJİ-^ ^ <J^^ j ^ i 9)^ = İşte yalanladığınız a t e ş ( c e h e n n e m ) b u d u r ^ " . Bu ayette h e m işaret ismi h e m de m e v s û i ismi ^İ'ı müennes kullanılmıştır. B u n u n n e d e n i jiili ( a t e ş ) i s m i n i n m e c a z i m ü e n n e s olmasında kaynaklanmaktadır. Bu da, bu kelimelerin müennes olduğunu gösterir. Ancak, şiirde durum farklıdır. Ferrâ'ya göre Araplar, 208 209 210
ibn Enbârî ( Ebu'l-Berekât), a.g.e., s. 63. İbn Enbârî ( Ebu'l-Berekât), a.g.e., s. 64. ibn Enbârî ( Ebu'l-Berekât), a.y. Şems, 91/5-6. Tûr, 52/14. 57
isim, te'nîs alâmeti olan H â ' y ı t a ş ı m a d ı ğ ı z a m a n , m ü e n n e s m ü z e k k e r k a b u l edilir. B u da ş i i r d e k i zorunluluktan kaynaklanır^*®. Örnek: IjJiSJI (Jâji ı j i l j i VJ
^^-^J
!>li
"Ne bulut ıslatıp yumuşattı çayırı ne de yer yeşertti bitkiyi".^*^ Şâirin beyitte, bulutlan ve verimli toprağı betimlediği anlaşılmaktadır. Şiirde ü^i (bitki, s ü r g ü n v e r m e k ) fiili m ü z e k k e r f o r m d a kullanılmıştır. Ç ü n k ü u ^ j i i s m i , m e c a z î m ü e n n e s t i r ve t e ' n î s a l â m e t i t a ş ı m a d ı ğ ı n d a n m ü z e k k e r m u a m e l e s i g ö r m ü ş t ü r ; a y r ı c a o^'J^ i s m i , aynı m a n a y a g e len ü ' ^ ^ ' y e r a n l a m ı n d a kullanıldığı için fiil bundan etki lenmemiştir.^*® Ebû'l-Berekât b. Enbârî de, bu tür kullanımın şiire ö z g ü bir zorunluluktan ileri geldiğini, dolayısıyla bunun müzekkerliğe delâlet etmediğini belirtmektedir.^*® A n c a k Eşmûnî, şiirde g e ç e n o^'j ismi hakîkî müennes olmadığından dolayı, b u r a d a bir z o r u n l u l u ğ u n b u l u n m a d ı ğ ı n ı ileri s ü r e r e k , açıkça bilinen bir şeye zorunluluk denilemeyeceğini ifade eder.^**"
213 214
216 216 217
58
Ferrâ, a.g.e., s. 81. Beytin, 'Amir b. Cûveynî'ye ait olduğu şu kaynaklarda yer almak tadır: Ferrâ, a.y; Müberred, el-Kâmil, II, 202 ve Kitâbu'lmüzekker ve'l-müennes, s. 102; İbn Cinnî, el-Hasâis, II, 412; İbn Sîdeh, a.g.e., s. V.16/80; Zemahşerî, a.g.e., s. 198; İbn Manzûr, a.g.e., XV, 256; Eşmûnî, a.g.e., I, 311. İbn Cinnî, a.g.e., II, 412. İbn Enbârî ( Ebû'l-Berekât), a.y. Eşmûnî, a.g.e., I, 312.
3. Hükmî Müennes Müzekker bir kelimenin m ü e n n e s e muzâf olması nedeniyle müenneslik k a z a n m a s ı n a h ü k m î m ü e n n e s d e n i r . Ö r n e k : J J * ^ J Ü ^ ^ - - '•^^^ tJS 'c^'ç.\'^j = H e r insan, (kendi geçmiş) iç dürtüleri ve vicdanı ile ortaya ç ı kar^". Burada 'S kelimesi a s l ı n d a m ü z e k k e r d i r , f a k a t m ü e n n e s o l a n U ^ J m u z a f u n ileyhe m u z â f olması nedeniyle müenneslik kazanmıştır. Muzâf m ü z e k k e r bir kelime müennesliğini, müennes muzafun ileyhden kazanabildiği gibi, bunun tersi de m ü m k ü n d ü r . A n c a k b u , muzâf olan k e l i m e n i n m u z a f u n ileyhin bir parçası o l m a s ı şartına bağlıdır. Böylece muzâf olan kelimenin hazfedilmesi ve m u z a f u n ileyhin o n u n y e r i n e getirilmesi de söz k o n u s u olmaktadır. Ö r n e k : ^ i - ^ l 'c^xl^ (Bazı parmakları k e s i l m i ş ) . Bu c ü m l e d e o^'-^ e d a t ı n ı n m ü e n nes y a p ı l m a s ı , m ü e n n e s o l a n t^i-^l i s m i n e m u z â f o l m a s ı n d a n ileri g e l m e k t e d i r . M u z a f u n ileyhin o n u n yerini dolduracağından, muzâf hazfedilerek m u z a f u n ileyh ile yetinilebilir. i tiuJJ (parmaklan kesilmiş) g i b i . ^ " Ne var ki, muzâfın hazfedilmesi caiz olmadığı z a man müennes yapılması da caiz olmaz. Mesela, ^'J^ ^ (Hind'in uşağı çıktı) denilemez^^°. Ç ü n k ü muzâf olan ismi müzekkerdir. Bu konuda S î b e v e y h şöyle demektedir: "Bazen <»^ı^i denilmektedir. Burada kelimesinin müennes y a p ı l m a s ı , kendisi gibi m ü e n n e s olana izafet e d i l m e s i n d e n k a y n a k l a n m a k t a d ı r . Şayet j j ^ ^ I kelimesi m ü e n n e s o l m a s a y d ı , m u z â f da müennes yapılmazdı. Çünkü, ^ ' - ^ ( A n n e n i n uşağı gitti) denilmesi caiz değildik.^^^
218 219 220
Kaf, 50/21. ibn Akîl, a.g.e., II, 48, 49. İbn Akil, a.g.e., II, 49. Bkz., Sîbeveyh, a.g.e., I, 25; krş., Sicistânî, a.g.e., s. 197; İbn Sîde, a.g.e., V, 17/77. 59
4. Müevvel Müennes B a z e n m ü e n n e s l e m ü z e k k e r kastedilebilir. Bu da birinin diğerine te'vîl e d i l m e s i y l e yapılır. Bu yöntemin k u l l a n ı l m a s ı , b e l a g a t ile ilgili bir s e b e b e dayanmaktadır. ÇAJIAI ^ ^ = Her nefis, ölümü tadacaktır^^^. ibn Fâns, ayette Âüii müennes olarak kullanılmasının, sözcüğünün mecazî müennes olmasından ileri geldiğini belirmektedir.^^®
Sicistânî ise, ayetin bütünüyle m ü z e k k e r formda y a n i , P j ^ ı ı!3Jii şeklinde k u l l a n ı l m a s ı n ı n geçerli o l d u ğ u n u , f a k a t b u n u n s a d e c e K u r ' â n ' ı n hattına aykırı düşeceğini kaydetmektedir.^^'' Asma'î, Ebî A m r b. Alâ'dan, onun bir A'râbî'yi şöyle derken duyduğunu nakletmektedir. O, birisini zikrederek, falanca kişi ahmaktır dedi. Çünkü, ona benim yazım ulaştı a m a o yazımı küçümsedi! = ij<.L^. Ben de ona: Sen \^J^ ifadesini mi kullandın diye sordum. O da, evet cevabını verdi ve kitap burada sahife A I I ^ demek değil midir yorumunu yaptı. Şair şöyle demiştir: "Ey bineğine binmiş bücür, Esed oğullarını soran: Nedir bu çığlık?" Beyitte, C J J U I ? i i şeklinde kullanılmasının nedeni, lafzen m ü z e k k e r olan cuj^i sözcüğü, i^^jLJi çığlık anlamında düşünülerek müennese te'vîl edilmiştir. Burada aslı fer'ine hamletmek söz konusudur.^^'^ 222 223 224 225
60
Enbiyâ, 21/35; Ankebût, 29/57. İbn Fâris, a.g.e., s. 48. Sicistânî, a.g.e., s. 55. İbn Cinnî, a.g.e., 11, 415. İbn Enbârî (Ebû'l-Berekât), İnsaf fi mesâili'l-hilâf, Lübnan 1961, II, 773; krş., ibn Cinnî, a.g.e., II, 416; İbn Ya'iş, Ya'iş Ali b. Ya'lş, Şerhu'l-mufassal, Kahire, ts., V, 95; Suyûtî, a.g.e., II, 158. İbn Cinnî, a.y.; krş., İbn Enbârî ( Ebû'l- Berekât), a.g.e., II, 774.
IKINCI BOLUM
MÜZEKKER VE MÜENNES ISIMLER
I. CANLI V A R L I K L A R A AİT İSİMLER A. Şahıslara Ait Özel İsimler 1. Erkeklere Ait Özel İsimler Arap dilinde bulunan bazı erkek isimleri şunlardır: , , , , , j ^ , , s j j * ^ vb. Lafzında te'nîs alâmeti taşıyan erkek isimleri de bulunmaktadır. Örnek:
'lili _ vb. Her ne kadar bu isimler, lafızlarında te'nîs alameti taşısalar da, bu onlann müennes olduğunu göster mez. Çünkü, Arapçada lafız ile mananın örtüşmesi şartı vardır. Sîbeveyh'e göre, Arapçaya sonradan giren acem isimleri de Arapça isimler gibi muamele görürler. Bu isimler den bazılan şunlardır: ^ ı l » ! , Ü^U^l , , s ^ j ^ , uj^'J , jjj^, üjJ^ .^J' /c-y < gibi.^^® Arap dilinde te'nîs alâmeti olan T â (*üîi)'nın isimlere bitişmesi, genellikle müzekkeri müennesten ayırt etmek için kullanılmaktadır.^^^ Ancak Müberred, (Halîfe), (zeki, kurnaz), ( bilgin, allame), ^ j i j ( a n l a t a n , nakleden) ve (soy bilgini)
228 229
Sîbeveyh, a.g.e., I, 7; II, 19. Sîbeveyh'e göre Arapların çoğu, sonuna Hâ alan isimlerin Hâ'sını nida durumunda hazfetmektedir. Örnek: ÜJSİ ^ u. Ancak, Hâ'yı muhafaza edenler de vardır, onlann bir kısmı bu ismi; iJ;âi <x. u şeklinde damme ile, diğer bir kısmı da: ii^l u şeklinde fetha ile kullanmaktadır. Vasıl durumunda Hâ'yı hazfedenler ise, Hâ'dan önceki harfin harekesini belirtmek için vakf halinde isme Hâ'yı ila ve etmektedirler. Örnek: -^-1(Yâ Selemeh) ve u (Yâ Talhah) gibi. Bu durumda Hâ'nın ilave edilmesi zorunludur, bkz., Sibeveyh, a.g.e., I, 330. 63
gibi lafzî müennes olan isimlerin^®" mânâ bakımından mü zekker olduğunu söylemektedir.^®* Bu tür isimler cümle içinde şöyle kullanılmaktadır: ü'-^ liS ÂLliJi, Â J J I J I ve Â^ıi^ı . Müberred, bu cümlelerde fiillerin müzekker olarak kullanılmasının sebebini, cümleler de haberden değil de zâttan bahsedilmesine bağlamakta, yani burada söz konusu olanın isim değil müsemmâ oldu ğunu belirtmektedir. Çünkü burada, gelmek ve söylemek eylemlerini yapanın ismin kendisi olduğu kastedilmemektedir.2®2
Aynı görüşü savunan Sicistânî buna şu beyti delil ola rak göstermektedir:
"Her topluluğun başkanı bulunsa da Ebû Vehb'in (cö mertlik ve yiğitlikte) yerini dolduracak kimse bulunmamakta dır". Şiirin ilk kısmında isminin Hâ ile, ikinci kısmında ise şeklinde Hâ'sız kullanılmış olması, burada Hâ'nın te'nîs alâmeti olmadığını göstermektedir. Bu isim, Kur'ân-i Kerîm'de de hem tekil: .j^jVı ^ î i J i . = Yeryüzünde bir halîfe yaratacak^®"*, hem de çoğul olarak geçmektedir: JAλ^ = Sizi yeryüzünün halîfeleri yapan.^®® Sicistânî, madem ki Hâ ( f W ) müenneslik dışında da
, , ^İJO ve gibi bazı sıfatlar, isim olarak da kullanılmaktadır. Dolayısıyla, bu gibi kelimelerin bazen isim oluşuna, bazen de sıfat oluşuna İtibar edilebilir. Müberred, a.g.e., s. 97. Müberred, a.y. Sicistânî, a.g.e., s. 39. Bakara, 2/30. En'âm, 6/165.
îjAij
233 234 235
64
kullanılmaktadır, neden Hâ-i te'nîs olarak adlandırılmıştır? sorusuna şu cevabı vermektedir: "Eşyanın isimlendirilmesi çoğunluk esasına göre belirlenir"^®®. Yani, istisnalar kuralı bozmamaktadır. B. Bayanlara Ait Özel İsimler Bayanlara ait özel isimlere girmeden önce, gene! a n lamda müennes isimlerle ilgili bazı bilgilere yer vermek istiyoruz. Müberred, müennes isimlerin alâmet taşıyanlarından bazılarının cins ismi, bazılarının da tekil ismi olduğunu; müennes isimlerden alâmet taşıyan,'l>^ (hurma t a n e s i ) , i'ji=u2. ( a r p a t a n e s i ) ve '"'J^'-i (bir i n e k ) gibi t e k i l c i n s i s i m l e r d e n Hâ(*WJi) düşürüldüğü z a m a n , bu isimlerin hem müzekker ve hem de müennes olarak kullanılmasının d o ğ ru olacağını söylemektedir.^®^ M ü b e r r e d , bu i s i m l e r c i n s i s i m o l a r a k k a b u l e d i l d i ğ i n d e ş ö y l e kullanılabileceğini belirtir:>5l! > , 'y, , 'J2\ > vb. B u isimler çoğul manâya hamlediidiklerinde ise m ü e n n e s yapılırlar: 'J^'^ ^ , 'j>i^\ ^ , j ^ ı gibi.^®® Ayrıca, Müberred'e göre, hakîkî müennes isimler, alâmet taşıyıp taşımadıklarına bakılmaksızın hakîkî m ü e n nes isim olarak kabul edilmelidirler.^®^ Hakikî müennes isimleri ana hatlarıyla dört kısımda inceleyebiliriz; a. Müennes isimle müzekkerin! birbirinden ayırt edici; Tâ («^1^1). Maksûr Elif (LS) v e M e m d û d Elif (^i) gibi bir a l â m e t taşıyan isimler. Örnek: , ve » r > i .
"'^ Sicistânî, a.y. Müberred, a.g.e., s. 78. ^•'^ Müberred, a.y. Müberred, a.g.e., s. 79. 65
b. Bizzat dişi isim oldul- , , , < ^ (yaşlı k a d ı n ) , "tn-^ ( y a ş l ı a d a m ) , ( k a r ı ) , '^jj ( k o c a ) ve »•^Jij ( a n n e ) , i j i j (baba) gibi. Müzekker lafza Hâ ilave edilerek türetilen isimlerin varlığını ş u beyitler desteklemektedir:
bayan
"Genç kızın g ö ğ s ü n ü yırttılar, kadının dokunulmazlı ğına aldırmadan". Cenâbî, '-^İV 'jâjk r i v a y e t i n i n asıl o l d u ğ u n u b e l i r t e r e k bu beyitte manâ ve vezin uyumsuzluğu 240 241
66
İbn Sîde, a.g.e., V, 16/82. Beyt, söyleyeni zikredilmeden şu kaynaklarda yer almaktadır: Müberred, a.g.e., s. 76; İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 91; ibn Hâleveyhi, Ebû Abdullah Huseyn b. Ahmed, Kitabu i'râbu selâsîne sureti mîne'l-Kur'âni'l-Kerîm, Kahire 1941, s. 44, (Beyt bu eserde: -ükyı şekliyle yer almaktadır); ibn Sî de, a.g.e., V, 16/99.
bulunduğunu ileri sürmektedir: (Ji-jlı kelimesinin bayan ismi yapılması için kelimeye Hâ ilave edildiği halde, J^^ kelime sinin ise erkek ismi olarak kullanılmasını bu uyumsuzluğun nedeni olarak göstermektedir.
"Karnında y a v r u s u hareket e d e n atın babası çok güçlüdür, onu genç kız v e erkek hakir görmektedir" Şâirin beyitte atını betimlediği anlaşılmaktadır. ^ ^ j ^ i : K a r n ı n d a y a v r u s u h a r e k e t e d e n at d e m e k tir. B a ş k a bir rivayete g ö r e , i-^j^ şeklinde okunduğunda süratli anlamına gelmektedir^'*"
"Abşemeli yaşlı kadın bana gülmektedir, benden önce hiç Yemânlı esir görmemiş gibi"^'*®. Bu üç beyitte müzekker isim olan (J=^je, j ^ ^ ' a ve jy^'a ilave edilerek müennes isim yapılmışlardır. Ferrâ, isminin bir hadiste şöyle kullanıldığını nak letmektedir: çşijiı (Hz. Aişe görüşünü mertçe söylerdi).^''® Filologların çoğu, bu ilavenin müennes ismi pekiştir mek ve muhatapta oluşabilecek şüpheyi gidermek amacıyla
Cenâbî, Tarık Abduavn, İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e.'in 19. dipnotu, s. 91. Ferrâ, a.g.e.,s.121; krş., Sicistânî, a.g.e.,s.83; İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e.,s.92;İbn Sîde, a.y.;İbn Manzûr, a.g.e.,X,111, ^ md. Sicistânî, a.g.e., s. 83. Ferrâ, a.g.e., s. 121, krş., Müberred , a.g.e., s, 105; İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 91. Ferrâ, a.g.e., s.120; krş., İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s.90. Hadisle ilgili yaptığımız araştırmalarda, bu hadisin kaynağını tes pit edemedik. 67
kullanıldığına vurgu yapmaktadır.
247
Ebû Bekir b. Enbârî de bu görüşe paralel olarak, Hâ'nın ilave edilmesi hususunu, müennesi güvence altına(öUŞl-Vi) almak şeklinde ifade etmektedir.^"*® Sicistânî, yaşlı bayanlar için ' O J ^ tabirinin doğru ol madığını fakat, , denilebileceğini kaydetmektedir.^"*^ C. Hayvanlara Ait Cins İsimler 1. Erkek Hayvanlara Ait Cins İsimler Bazı erkek hayvan isimleri şunlardır: ve IS^ deve, ü"--^ aygır, "J^ merkep, '^y sıpa, sırtlan, j > tavşan, ly'j?- tavşan yavrusu, tS^ ve o j ^ kuzu, Iş'^^ oğlak, koç, İ^i aslan, s-^j kurt, köpek ve j j j öküz gibi. Filologlann bir kısmı, lafzı müzekker olan bazı hayvan isimleri ile aslında o hayvanın dişisinin kastedildiğini öngörse de, diğer bir kısmı, bu isimlerin hem erkek hem de dişi hayvanlar için kullanılabileceğini ileri sürmektedir. Mesela: Ferrâ ve onun gibi düşünenler, chj£:^ örümceğin hem erkek hem de dişi hayvan için kullanılacağını ancak, dişi için kullanılmasının daha yaygın olduğunu belirtmektedirler^". Bu ismin m ü z e k k e r olarak kullanılmasına şu beyit örnek gösterilmektedir:
249 250
68
Ferrâ, a.g.e.,s.120; krş., Sicistânî, a.g.e.,s.83; ibn Hâleveyhi, a.y. ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 89. Sicistânî, a.g.e., s. 83. Ferrâ, a.g.e., s. 102; krş., İbn Seleme, a.g.e., s. 57; ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 320; Tusterî, a.g.e., s. 52; İbn Cinnî, el-Müzekker ve'I-müennes, s. 83; ibn Sîde, a.g.e., V, 17/17.
"Dağdaki bazı evlerini, sanki örümcek inşâ etti".^®* Burada ş â h i d , ' ^ j j ^ ı müzekker k u l l a n ı l d ı ğ ı n d a n müzekker olmaktadır.
i s m i n e ait te'kîd zamiri > ismi de doğal olarak
CJ^Aüi
Sicistânî ve o n u n gibi d ü ş ü n e n l e r ise, «.iij^SîJi 'un m ü e n n e s ismi o l d u ğ u n u ve bu kullanımın Kur'ân diliyle de ö r t ü ş t ü ğ ü n ü kaydetmektedirler^®^. Kur'ân-i Kerîm'de C J ^ J Ü İ i ismi, m ü e n n e s olarak kullanılmaktadır: P j A i J l J I ^ tuj i i j i "Kendisine ev edinen örümceğin d u r u m u gibi"^®®. Âyette g e ç e n fiilin ( ^ j A ^ i ) müennes olmasından dolayı, te'nîs Tâ'sı almıştır. B a z ı f i l o l o g l a r , I^-j^Cat) f o r m u n u n h e m e r k e k h e m de dişi at için kullanılabileceğini benimsemektedir^®'*. A n cak Müberred ve İbn Fâris, bu görüşün aksine, erkek at için o'jâ dişi at için de kullanıldığını ileri sürmektedirler^®. Sicistânî ise, daha esnek davranarak bu iki görüşün de caiz olabileceğini, üstelik dişi at için şeklindeki kullanımının kıyas b a k ı m ı n d a n uygun olsa d a , A r a p kelâmına m u h a l e feti sebebiyle doğru olmayacağını, ancak müennesi pekiş tirmek için Hâ'nın kullanılabileceğini kaydetmektedir^ . Ebû Bekir b. Enbârî, Sicistânî'nin bu görüşünü hatalı bula rak o n u eleştirmekte ve dişi at için '^'j^ isminin ancak Hâ ile kullanılabileceğini ileri sürmektedir^®'^. S î b e v e h ise, ly'J' ismiyle erkek at kastedildiğinde,!^'jâi denilebileceğini.
263 254
256 257
Ferrâ, a.g.e., s. 102; krş., ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 321; İbn Sîde, a.g.e., V, 17/17; İbn Manzûr, a.g.e., XV, 103. Sicistânî, a.g.e.si 56;krş. Müberred, a.g.e.$.90; İbn Fâris, Müzek ker ve'l-müennes, s.60; İbn Enbârî (Ebu'l-Berekât), a.g.e. s.68. Ankebût, 29/41. Ferrâ, a.g.e., s. 88; krş., İbn Seleme, a.g.e., s 57; Tusterî, a.g.e., s. 96; İbn Enbârî (Ebu'l- Berekât), a.g.e., s. 74. Müberred, a.g.e., s. 87; krş., İbn Fâris, a.g.e., s. 53. Sicistânî, a.g.e., s. 83. İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 108. 69
çünkü bu ismin daha çok dişi at için kullanıldığını belirtmektedir.^^® Ferrâ (sırtlan), '^'J^ (akrep) ve M ^ J (tavşan) isimlerinin h e m erkek h e m d e dişi cinsleri için kullanılabileceğini belirtmektedir^^^. Sicistânî ise bu isimlerin yaygın bir biçimde müennes ismi olarak kullanıldığını kaydetmekte v e müzekkere baskın gelen bir müennes isim varsa, o da ^4-^ 'dur, dernektedir^^" Ebû Bekir b. Enbârî, ^ A " . s-^(tilki), ^s^i (engerek yılanı) v e h^J^ hem müzekker hem de müennes olan bu cins isimlerin özellikle erkek hayvan için kullanılmak istendiği z a m a n cl^^, j U ^ , û'^^i, u'^j^ formunun kullanılacağını ileri sürmektedir.^®* 2. Dişi Hayvanlara Ait Cins İsimler Bazı erkek hayvan diğinde, dişi cinsinin ismi ^'j?', =Jİjr^(çekirge); ^ L ^ , »lw(inek); İİM, ^(kannca)
isimlerine te'nîs alâmeti ilave edil olarak da kullanılmaktadır. Örnek: ^ ı ^ ( g ü v e r c i n ) ; G ^ , ^ ( a r ı ) ; j^, ve > , sXkedi) gibi.
Sîbeveyh, aslı müennes olan bazı hayvan isimlerinin, hem dişi ve h e m de erkek için kullanılabileceğini; p^(koyun), o'J' (at) ve ci) (deve) isimlerinin Hâ taşımasalar da müennes isimleri olduğunu, bu isimler cümle içinde m ü zekker olarak kullanılmak istendiğinde, lafız bakımından asıllanna itibar edileceğini belirtmektedir. Örnek: jj^i Aslında müennes olan ismi ile müzekkeri kastedilmek istenmiştir. Aynı d u r u m : " jjSi J^^ı ^ ÂJ (Onun beş erkek devesi var) ve jjSi c> ^ (Onun beş erkek koyunu koçu var)" bu örnekler için de geçerlidir. Çünkü 3 ile 9 sayı258 269 260 261
70
Sîbeveyh, a.g.e., II, 174. Ferrâ, a.g.e, s. 100. Sicistânî, a.g.e., s. 155. ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e.,s.112; krş.,Ferrâ, a.g.e.,s.100; Mü berred, a.g.e.,s.87; İbn Seleme, a.g.e.,s.60; Tusterî, a.g.e.,s.52.
lan arasında sayı ile sayılan ters cinsiyetten olur. Örnekler de, sayılanlar aslında müennes olduğu için, sayılar müzek ker gelmiştir.^®^ Sicistânî, müzekker formdaki (deve) cins isminin dişi deve için kullanıldığını şu örneklere dayandırmaktadır: Bir A'râbî bana: J is^j^ — Devem beni yere vurdu, dedi. Ben de ona cinsini sorduğumda: ^ts Dişi deve, cevabını verdi. Bir başkası da şöyle demişti: ^^ji^ t i i k = Devemi sağdım.^®® İbn Cinnî ise, ji^'un cins ismi olduğunu, hem erkek hem de dişi deve için kullanılabileceğini ileri sürmektedir.^®"* Gerek insan ve gerekse de hayvan isimlerinin belir lenmesinde, lafza değil manaya itibar edildiği anlaşılmakta dır. D. Organ Adları Vücud organlarından çift olanlarının müennes olduğu bilinmektedir. Bunlar: , û^i, ^ , t]=-j, , "S^, ^ . Bununla birlikte bazı çift organlar, müzekker kabul edilmek tedir. Örnek:v5-'^ (kaş), j ^ ( b u r u n deliği), ^ ( y a n a k ) ve ;j°-ij(meme). Ancak çift organlarda meme kelimesi, filologların çoğuna göre müzekker kabul edilmiştir^®®. Bununla birlikte, bu ismin hem müzekker ve hem de müennes olduğunu söyleyenler de vardır^®''. Suyûtî, filologlar arasında çift organlann müzekker veya müennes
2'^" ^'^^ ^'^'^
^'^^
Bkz., Sîbeveyh, a.g.e., II, 173. Sicistânî, a.g.e., s. 90. ibn Cinnî, a.g.e., II, 418. ibn Cinnî, el-Müzekker vp'l-müennes, s. 45, 46. Bkz. Sicistânî, a.g.e.,s.109; krş., İbn Seleme, a.g.e.,s.54; İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e.,s.265; Tusterî, a.g.e.,s.65; ibn Cinnî, a.g.e.,s.61. Cevherî, Sıhâh, VI, 2291, md.; İbn Manzûr, a.g.e., II, 88; Firuzâbâdî, el-Kâmûsu'l-muhlt, s 1636.
71
organların müzekker veya müennes olması ile ilgili ihtilaf olduğunda, çift organların müennes olmasına itibar edilmesi gerektiğini ileri sürmektedir^®® ki bu da yaygın olan görüştür. Filologlardan çoğunun ittifak etmiş olduğu bazı mü zekker organ isimleri şunlardır: ^ j ( y ü z ) , o-ij(baş), "j^ (saç), p (ağız), (göz kapağı), (kirpik), MJ'-s (bıyık), o^^ (alın),^-i-^ (şakak), (göğüs, sine), c-j^l. (kafatasının üst kısmı), ^ W (beyin), o^v (boğaz, gırtlak), İJ^İ(burun), (dil), üîJ (çene), i j ^ j ^ (dirsek), j«i> (sırt), (kalça, bel), (kann) ve tekili üç şekilde gelen j ^ , "J^ ve j ^ ' (tırnak)^®®. Ancak, Ferrâ ve ibn Seieme'nin belirttiği gibi, f^JÜşaret parmağını sadece Esed Oğulları müzekker isim olarak kabul e t m e k t e d i r . " " Sicistânî, İbn Seleme ve Tusterî gibi filologlar, insanın iç organlarından Hâ («^^ii) taşımayan isimlerin, i j ^ ı (kara ciğer) dışında, hepsinin müzekker olduğu görüşündedir: Örnek: L Ü ^ ı (dalak), 'o^J^\ (azı dişi) ve s^^ı (köpek dişi), i^j^i (bilek kemiği), ^ P ^ ' ve ij*-;»İl (bağırsak), ve ^'j^Ji (kalp), L K ^ ^ ^ I (kuyruk sokumu) gibi . İbn Seleme'ye göre, erkek ve dişilerin tenasül organlan ( e j j ^ I ) 'nın hepsi müzekkerdir.^ ^ Filologlar arasında ihtilâf konusu olan bazı organ isim leri şunlardır: Ferrâ, Hicaz halkına göre, (boyun)'un müen nes olduğunu kaydetmektedir^^^. Sicistânî ise, bu organın
270 271
72
Suyûtî, el-Mu2hir fî "Ulûmi'l-luğât ve envâihâ, (Dâru'l-ihyâu'lkutubu'l-'arabiyye). Kahire 1986, II, 223, 224. Ferrâ, a.g.e.,s.74-78; krş.,Sicistânî, a.g.e.,s.101-114; ibn Sele me, a.g.e.,s.54; İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e.,s.261-270; Tusterî, a.g.e.,s.49, 50; ibn Fâris, a.g.e.,s.55, 56; İbn Cinnî, a.g.e.,s.50. Ferrâ, a.g.e., s. 78; krş., İbn Seleme, a.g.e., s. 53. Sicistânî, a.g.e., s. 100-114; krş., İbn Seleme, a.g.e., s. 55; Tusterî, a.g.e., s. 50. ibn Seleme,age,s.55;krş.,Tusterî,age,s.96; İbn Cinnî,age,s. 85. Ferrâ, a.g.e., s. 72.
müzekker olduğunu belirtmektedir^'^'*. Mufazzal b. Seleme ve Ebû'l-Berekât b. Enbârî ise, söz konusu organın hem müzekker ve hem de müennes olabileceğini ileri sürmektedirler.^^® Sicistânî, Asmaî bana (ense) müennestir; bu kelimeyi hiç kimse müzekker olarak kullanmamıştır dediğinde şaşırdığını ifade ederek ve bu organın hem müzekker hem de müennes olabileceğini öne sürmektedir^''®. Ferrâ, bu organın müennes olmakla birlikte müzekker olarak kullanılmasının daha yaygın olduğunu söylemektedir^''''. Mufazzal b. Seleme ise, Ferrâ'nın görüşünün tam tersini ileri sürmektedir^'^®. Sicistânî'ye göre, •^Vi(koltuk altı) müzekker isimdir^''^, Ferrâ'ya göre ise, hem müzekker hem de müennes isimdir^®". Ebû'l-Berekât b. Enbârî ise, söz konusu organın hem müzekker ve hem de müennes olabileceğini fakat, müzekker olarak kullanılmasının daha yaygın olduğunu belirtmektedir^®*. Ferrâ'ya göre, (omuz) organ ismi hem müzekker hem de müennes^®^, Sicistânî'ye göre ise, sadece müzekkerdir^®®. Filologların çoğuna göre, ^U'^ı (kol, kolun dirsekten orta parmak ucuna kadar olan kısmı) organı hem müzekker hem de müennestir, fakat müennes olarak kulla-
281 282
Sicistânî, a.g.e., s. 97. ibn Seleme,age,s.52; krş.,ibn Enbârî (Ebû'l-Berekât), age,s.72. Sicistânî, a.g.e., s. 113; krş., ibn Fâris, a.g.e., s. 56; İbn Cinnî, a.g.e., s. 87. Ferrâ, a.g.e., s. 103; krş., Tusterî, a.g.e., s. 98. ibn Seleme, a.g.e., s. 53. Sicistânî, a.g.e., s. 105; krş., ibn Fâris, a.g.e., s. 55. Ferrâ, a.g.e., s. 104; krş., ibn Seleme, a.g.e., s. 53; İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 303; Tusterî, a.g.e., s. 57. İbn Enbârî (Ebû'l- Berekât), a.g.e., s. 72. Ferrâ, a.g.e., s. 77; krş., ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 298; İbn Enbârî (Ebû'l- Berekât), a.g.e., s. 71. Sicistânî, a.g.e., s. 105; krş., ibn Fâris, a.g.e., s. 55. 73
nılması daha yaygındıı^®"*. Ebu'l-Berekât b. Enbârî'ye göre ise, bu organ sadece müennestir.^®^ Organ adlanndan çift olanları hariç, diğerlerinin hemen hemen hepsinin müzekker olduğu anlaşılmaktadır. Bu adla rın belirlenmesinde kesin bir kural bulunamayışı, bunlann semâ'î olmasından kaynaklanmaktadır. II. DİĞER İSİMLER A. Sıfatlar 1. Müzekker
Sıfatlar
Arapça'da nitelenen isme " m e v s û f veya "men'ût", ni teleyen isme de "sıfat" ya da "na't" denilmektedir. Sıfat mevsûfuna, i'râb, müzekker, müennes, ma'rife, nekre, müfret, tesniye ve cemî olması bakımından uymak durumundadır. Burada biz müzekker sıfatı incelemeye çalışacağız. Fiilden türetilen bazı müzekker sıfatlar şunlardır: p^, H j ^ , p j ^ , L 5 ^ , M?^, J P ^ ve ü^'^ gibi. Sîbeveyh'e göre, bazı müzekker isimler müennes sıfat ile nitelenebilirler. Örnek: ^ O^j (Çok nikahlı adam), şu anlamda: (Zeyd çok nikahlı bir kişidir); ü^j (Bu adam orta b o y l u d u r ) ; ^ "f^ ^'^ (Bu genç bulûğa ermiş tir); lS=^j ' i * (Bu adam çok bilgilidir), ^ l i ^ l i * (Bu adam soy bilginidir), ^ıiJ(hata yapandır), (sının, haddi aşandır) ve ^ j i j (nakledendir) gibi. Burada müennes sıfatlann müzekkeri nitelemesinin sebebi, bu sıfatlann daha çok müzekker için kullanılmasından kaynaklanmaktadır.^®®
Ferrâ, a.g.e.,s.77;krş.,Sicistânî, a.g.e.,s.105; İbn Seleme,a.g.e.,s. 53; ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 301; İbn Fâris, a.g.e., s. 55. ibn Enbârî (Ebu'l- Berekât), a.g.e., s. 70; Sîbeveyh, ölçü birimi olarak kol uzvunun müzekker kullanımının yaygın olduğunu ifade etmektedir. Örnek: '"^y bkz., Sîbeveyh, a.g.e., II, 19. Sîbeveyh, a.g.e., II, 20; krş., Müberred, a.g.e., s. 93.
74
Ferrâ, Arapların müzekker ismi niteleyen sıfata, övgü ve yermede mübalağa için Hâ ilave ettiklerini söylemektedir. Övgüye örnek: '^Jj l^j, '^'^ ve '^^^ gibi. Yergiye örnek: <^üÎ4 3=^j, 5_,u^ ve (Oldukça ahmak adam) gibi^ ''. Her ne kadar Sicistânî, bu sıfatlara ( j i j , ^ t , jb, }^J^, L j I İ ^ ve '3^ gibi] Hâ ilave edilmeden de kullanıldıklarını ileri sürse de , Müberred bu sıfatlardan Hâ düşürüldüğü z a m a n , mânânın zayıflayacağını kaydetmektedir. ®^ Sicistânî, W (yeni) ve "S^ (eski) sıfatlarının hem müzekker hem de müennes nesneyi nitelediğini, bu sıfatların sadece müzekker formda kullanılacağını, ve Âîl^ şeklinde Hâ ile kullanılamayacağını ileri sürmektedir.^^® Ebû Bekir b. Enbârî, bazı sıfatlar çoğunlukla erkekleri nitelediği için, kadınları nitelerken te'nîs alâmeti almadıkla rını kaydetmektedir. Örnek: ^ij-! V I CS^ ij^ U ^ j IUjSJ Â-iiii, o i c P ^ ^ ü->> ve i^Lî gibi. Çünkü bu sıfatlar çoğunlukla erkekler için kullanılmaktadır; şayet bu sıfatlar ile tek bir kişi nitelenecek olursa, o z a m a n bu sıfatla rın te'nîs alameti alması geçerli olur ve ve denilebilir^^*. Ebû Bekir b. Enbârî, Sicistânî'nin bu sıfatları bay ve bayanlar için eşit kabul etmesini bir yanılgı olarak değerlendirir ve mesela, sıfatıyla bayanların nitelen mesinin söz konusu olamayacağını kaydeder.^^^ 2. Müennes
Sıfatlar
Arapçada herhangi bir kökten türeyen sıfatlara Tâ »ülı ilave edildiğinde müennes sıfat elde edilmiş olur. Bu yöntem isimlerde nadiren kullanılsa da, sıfatlarda yaygın bir biçimde
289 290
292
Ferrâ, a.g.e., s. 67, 68; krş., İbn Seleme, a.g.e., s. 50, 51. Sicistânî, a.g.e., s. 37, 38. Müberred, Muktazab, II, 201. Sicistânî, a.g.e., s. 63. ibn Enbârî (Ebû Bekir), age,s.147;krş.,lbn Sîde,age, V, 17/36. İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 148. 75
kullanılmaktadır. O da, müennes sıfatın müzekker sıfattan ayırt edilmesini sağlar^^®. Müzekkere örnek: P ^ ve Ül^j ; müennese örnek: ve gibi. Bu cümielerdeki sıfatlar fiilden türetilmiştir. Buradaki Hâ te'nîs içindir; bu kural diğer sıfatlara da uygulanır ve böylece müzekker ile müennes sıfatlar birbirinden ayırt edilmiş olur. Ebû Bekir b. Enbârî, bu tür sıfatlan, fiile bağlı olması gereken sıfatlar olarak izah etmektedir.^®"* Sîbeveyh'e göre, bazı müzekker sıfatlar, müennes ismi niteleyebilmektedir. Örnek: »ij^!, > l l ve "3^ gibi. Bu sıfatlann müzekker oluşu, bunların, bir şahsın ve bir şeyin sıfatı olmasından kaynaklanmaktadır. Mesela, denildiğinde bundan, LK»^ kastedilir.^"^ Ebû Bekir b. Enbârî, bu görüşün yanlış olduğunu ileri sürerek, şayet ifadesinden b^'^ ^ kastedecek olursak, o zaman, anlamında dememiz gerekirdi. Bu kullanıma cevaz vermek ise, Arap dili gramerini hiçe saymak anlamına gelir.^^® Ancak, filologlann çoğu nesirde dişiye özgü bazı mü zekker sıfatların te'nîs alâmeti taşımasına ihtiyaç olmadığı, aynı kökten türeyen sıfatlarda müennesi nitelemek için, ilgili sıfata te'nîs alâmeti ilave edilmesi gerektiği ve bu ilavenin de meydana gelebilecek kanşıklığı önlemeye yönelik oldu ğ u hususunda ittifak etmişlerdir^ Ebû Bekir b. Enbârî'nin ise, bu iki ayrı durumu bir mütalâa ettiği görülmektedir. Bu ise, yaygın olan görüşe aykın düşmektedir. Sicistânî'ye göre, müennese özgü sıfatlardan Hâ'nın düşürülmesi, lafzın daha yalın hale getirilmesi için yapılır.
294 296
76
Eşmûnî, a.g.e., II, 400. ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 131. Sîbeveyh, a.g.e., II, 20, 21. ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 149. Sîbeveyh, a.y.; krş., Ferrâ, a.g.e., s. 58; Sicistânî, a.g.e., s. 58.
Çünkü, bu tür sıfatlar müennese ait olduğundan dolayı m ü zekker sıfatlarla karıştırılmaları söz konusu değildir. Ancak, bu sıfatlar gelecek z a m a n için kullanıldığında Hâ alırlar. Örnek: AI-^i^ veya ejj l^. gibi. Bir de mecazî müennes ismi niteleyen sıfat Hâ almamaktadır. Örnek: ^'<^'^ L i ^ i L yj = Gemiye şiddetli bir rüzgar(kasırga) geldi^^®. B u rada rüzgar esmiş ve eylem sona ermiştir. Ancak başka bir âyette, gelecek zamanda olabilecek bir eylemi nitelediğin den aynı sıfat Hâ almaktadır: '^'J\ 'chi^j = O şiddetli rüzgarı Süleyman'ın emrine (Biz verdik)^®^. Burada rüzgarın kontrolü Süleyman'ın emrine verilmiş; o, emrettiği z a m a n fırtına kopacaktır, fakat eylem henüz gerçekleşmemiştir. Ferrâ, şiirde dişiye ait sıfatlara Hâ ilave edilse bile, bunun nesirde kullanılmasının uygun düşmeyeceğini belirtmektedir.®°* A'şâ (ö. 8/629) şöyle der:
Âijii j jii. ,j..aı j_jiı çâiiis
AîJiL Mi
^
^'j^
u
"Ey eşim! Git, artık sen boşsun, insanların işieri de aynı şekilde, kâh düzelir kâh bozulur". Beyitte görüldüğü üzere müennese ait olan 'S^sıiaU Hâ almıştır. Ancak, Sicistânî, Asmaî bana, kendisine bu sıfatı bir Yemâmeli A'râb Hâ'sız söylediğini demişti, şöyle ki: ^ l i ^11 ^ ^ ' j i k G . Şâir burada eşini kesin boşadığını ve boşanma işleminin sona erdiğini kastetmektedir. Sicistânî'ye göre, her gün emziren anne için, yani ey lem devam ettiği zaman sıfat Hâ alabilmektedir. Bu durum Kur'ân-i Kerîm'de şöyle tasvir edilmektedir ^ İ^'J' c5 ü i ' ^ 298 299 300 301 302
Yûnus, 10/22. Enbiyâ, 21/81. Sicistânî, a.y.; krş, Enbâri (Ebû Bekir), a.g.e., s. 155. Ferrâ, a.y.; krş., İbn Seleme, a.g.e., s. 45. Ferrâ, a.y.; krş., Sicistânî, a.g.e., s. 59; Müberred , Müzekker ve'l-müennes, s. 93; İbn Seleme, a.y. Sicistânî, a.y.
77
- "Her emziren, emzirdiğini unutur, ilnmâi eder"^""*. Ancalc, t ^ l A =1» şelU= Sijl») Bu sıfat, hayz halin den temizlenmiş kadın için kullanılmakta, fakat onun ahlâkî yönden veya abdest yönünden temizliği kastedildiğinde ise, lJAUL Hâ ilavesi yapılarak kullanılmaktadır. Çünkü dişi, bu sı fatı erkekle paylaştığından, bir karışıklık meydana gelmesin diye müennes için Hâ ilavesi yapılır.®"® B. Zamirler Cümlede ismin yerine kullanılan ve isimlerin yerini tu tan kelimelere zamir denilmektedir. Zamirler, yerine geçtik leri gaib, muhatap veya mütekellim ismi, müfred, müsennâ ya da cemî' olarak temsil etmekle birlikte, müzekkerlik ve müenneslik yönünden de temsil ederler. Burada ilk olarak tekil zamirlere yer vermek istiyoruz. Merfû munfasıl tekil gaib müzekker zamiri > , muhatabı ise ^ i ' d i r . Bunlann müennesieri de ve P^l'dir. Bu zamirlerin mütekellimleri ı^i müşterek kullanılır®"''. Mansub munfasıl tekil gaib müzekker zamiri muhatabı ise ^yi; bunlann müennesieri ise, gaib için muhatab için de 'dir. Bu zamiderin de mütekellimi her ismi cins için müşterek kullanılır.®"®
304 305
307 308
78
Hâc, 22/2. Sicistânî, a.y.; krş., Müberred , a.y.; ibn Seleme, a.g.e., s. 44-47. Sicistânî, a.g.e., s. 58. Sîbeveyh, a.g.e., I, 378. Sîbeveyh, mansub munfasıl gaib tekil zamirlerin aslında müzek-
Muttasıl tekil gaib zamirlerin müzekker ve müennesi için sadece kullanılmaktadır. Mansub muttasıl tekil m ü zekkere örnek: 4^1, müennese örnek:i*i^i. Mecrûr muttasıl qaib müzekkere örnek: ^ müennese örnek: Bu örneklerden, gaib zamirin yalnızca (-^ olduğu anla şılmaktadır. Ha d a m m e ile kullanıldığında müfred müzekker gaib zamir, fetha(elif) ile kullanıldığında ise müfred m ü e n nes gaib zamir elde edilmiş olmaktadır®*". Mansub ve mecrûr muttasıl zamirlerin muhatablarında müşterek kullanılır. Mansub müzkkere örnek: müennese örnek: ^ i ; mecrûr müzekkere örnek: ^ müennese örnek: ^
A Gaib merfu ve mansub zamirleri ile merfu, mansub ve mecrûr muttasıl tesniye zamirlerinin müzekkeri ve müennesi arasında bir fark bulunmamaktadır. Merfu munfasıl gaib müzekkere örnek: Ü M - ^ müennese örnek: cP^4-^ ı ^ . İVlansub munfasıl müzekkere örnek: k s-^' müennese örnek: û ^ j ^. s-^i i-"^!. Merfu muttasıl tesniye müzekkere örnek: mansublarına örnek: 0 ^ - 4 - ^ Ua^i; mecrûrlarına örnek: ^ • ^ j j j J i^^) ^ C J J ^ (i^'j. Gaib tesniyelerin hepsinde zamir Eliftir.
ker için: '^'j j j j j ^ , V^j ^Aj ; müennes için: %j ^'j^ , üı- feî^'j şeklinde kullanıldığını öne sürmektedir, bkz., Sîbeveyh, a.g.e., II, 291; Müberred, aslında zamirini, tek başına isim olmasından dolayı, j i j 'in takip etmesi gerektiğini; j i j ise «^ı^'yi hafifletmek için ona bitiştiğini belirtmektedir. Zira, Vâv aslî harf muamelesi gör mesin diye vakıf halinde sadece Hâ kullanılmaktadır. Örnek: iiLclgjbi. bkz., Müberred, Muktazab, I, 364. Bkz., Müberred, a.g.e., I, 263. Bu zamirler fiile ya da "ö\ babına bitişirse, muttasıl mansub zamirler adını alırlar. Örnek: ^! 'fi}^ ; aynı zamirler isme '^A ^ ^ ş burada muzafun ileyh Hâ zamiri isme bitiştiği için mahallen mecrurdur veya harf-i cere t^i-l biti şirse, muttasıl merfu zamir adını alıriar. Sîbeveyh, a.g.e., II, 38; krş., Müberred, a.g.e., III, 374; İbn Ya'îş, a.g.e., V, 89.
79
Müzekker çoğul varlıkları p', j ^ , müennes çoğul var lıkları ise zamiri gösterir®". Müberred de, çoğul müennes gaib zamirin, yerine üj' getirilerek elde edilmekte olduğunu belirtmektedir®". Bu zamirlerle ilgili örnekler şunlardır: ^. Merfu munfasıl gaib ve muhatab müzekkere örnek: ı j j 4 ^ - f^; müennese örnek: tjU»L^ Ip. - 1^ , Mansub müzekker munfasıl gaib ve muhatab müzekkere örnek: f^^] U^i - p>y!; müennese örnek: s-^i uSû - ^ û ı . Merfu muttasıl müzekker çoğul zamirlerin mazi gaib için IJJJS, rnuzari gaib için û j i ^ , muzari muhatab için de 'oi^ örneklerini verebiliriz. Bu örneklerdeki fiillerde bulunan Vâv'lar, çoğul müzekkeri gösteren merfu muttasıl zamirler dir. Merfu muttasıl müennes zamirlerin mazi gaibi için: 'o^, muzarisi için: 'ö^ ve muhatap muzarisi için de "o^ örneklerindeki fiillerde bulunan Nûn'lar, merfu müennese ait muttasıl zamirlerdir. Mecrûr muttasıl müzekker çoğul gaib için: i : ^ , muhatab için: i^-i^; bunlann müennesieri için de: c»^ kullanılmaktadır. i j j i j ve ûJ^i kelimeleri arasındaki farkın, müzekker için uzatmalı d a m m e ve müennes için de Nün olduğu görülmek tedir. Sîbeveyh, bu durumu şöyle izah etmektedir: "Böyle yapmakla, müzekker müennesten aynlmış, bu ayırmayla da anlam yönünden açıklık ve pekiştirme elde edilmiş oldu.
311 312
80
Sîbeveyh, a.g.e., I, 378. Müberred, a.g.e., I, 270. Çoğul müzekkerin alâmeti olan Mîm, sukûnlu kullanılabildiği gibi, uzatmalı damme ile de kullanılmak tadır. Bu bağlamda Sîbeveyh, "Uzatmalı dammeyi kullanmak asıldır; şayet Vâv ve Elif, zamir alâmeti olan Mîm'den sonra gelir se, bu harfler hazfedilebildiği gibi muhafaza da edilebilir. Hazf edildiği taktirde, Mîm sukûnlu olarak kullanılır", görüşünü ileri sürmektedir. Vâv'ın muhafaza edilmesine örnek: , Oj^iJ ; hazfına örnek: "â^ , c^i gibi. bkz., Sîbeveyh, a.g.e., II, 292.
Çünkü müzekker ile müennesin a r a s m m harf ile ayrılması, hareke ile aynimasından daha sağlıklıdır. Zira, müennes müzekkerden Nün harfiyle aynimıştır.®*® Bu görüşlere yer verdikten sonra şöyle diyebiliriz: Ç o ğul müzekker gaibin alâmeti uzatmalı d a m m e , çoğul m ü e n nes gaib'in alâmeti de Nûn'dur. Müzekker için Mîm bulun duğunda, harekeden vazgeçilebilir. Örnek: . . . ^ ! ve gibi. Ancak Hâ, Mîm ile birlikte olmadığında, harekeden vazgeçilmemelidir. Örnek: ı v e gibi. Munfasıl ve muttasıl zamirlerde fetha müfret muhatap müzekkeri, kesra ise müennesi ifade etmektedir®*'*. Örnek: Cıii - ÇLû\ \/Q l£i - •A gibi. Sîbeveyh, kesra'nın müennesi m ü z e k k e r d e n ayırt eden bir alâmet olduğunu şöyle açıklamaktadır: "Kesra ile harekelendirme yapılmalıdır. Çünkü kesra müennes için kullanılmaktadır. Örnek: •M, ve Y â ile şu şekilde kullanılmaktadır, 'cJ^ b^i, zira kesra, Yâ'nın hazfedildiğini gösterir".®*® M ü b e r r e d , çoğul m ü z e k k e r m u h a t a p zamirlerinin ve j i j o l d u ğ u n u , m ü e n n e s için de N ü n kullanıldığını s ö y l e m e k t e d i r . Ö r n e k : - u^i, ; ' û _ ^ ^ - 'o^'-^, ijJ^^i- 'c^\. Müberred, 'oi^^\ j-^ijij örneğinde Vâv'ın kullanılması gerekli görmektedir. 313 314 315
Sîbeveyh, a.g.e., II, 295. Bkz., Müberred, a.y. Sîbeveyh, a.g.e., II, 38; krş., Müberred, a.g.e., III, 374. Sîbeveyh, bazı kimselerin nadir de olsa, Yâ'yı kelimeye katarak şöyle dediğini nakletmektedir: ^ j - ^ . bkz., Sîbeveyh, a.g.e., II, 296. Sîbeveyh burada meddi, nadirattan saymaktadır. Ancak, Ramazân Abdutevvâb, bunun modern Arapçada yaygın olarak kullanıldığını ileri sürmektedir. Örnek: 0*4^ , gibi. Bkz., Abduttevvâb, a.g.e., s. 279, 280. Ramazân Abduttevvâb'ın ileri sürdüğü bu modern ifade biçimi, fasih Arap ça ile örtüşmediği gibi, sadece avam arasında kullanılan bir form olduğu kanaatindeyiz.
81
Ç ü n k ü , b u n u n t e s n i y e s i , ' - - ^ i j dır. T e s n i y e d e Elif kul lanılıyorsa, çoğulda da Vâv kullanılması gerekmektedir. Örnek: Ü M - ^ ve Û J 4 ^ gibi®". Nûn, muhatap müennesin alâmeti olduğu gibi, gaib müennesin de alâmetidir. Bunu S î b e v e y h ' i n şu ö r n e k l e r i n d e n a n l a m a k t a y ı z : i j ^ i i - of^J ; *-i
-:>••{
317
Ramazan Abduttevvâb, çoğul muhatap müzekker ve müenneslerin, hareke ve harfle olduğunu ileri sürmekte; D a m m e ve M î m çoğul müzekker m u h a t a p , kesra ve Nûn çoğul müennes muhatap için kullanıldığını ifade etmekte dir.®" C. İşaret İsimleri Varlıklan göstermek, onlara işaret etmek için kullanı lan isimlere 'işaret isimleri', işaret e d i l e n i s m e de 'muşarun ileyh' denilmektedir. Müzekker ve müennes ayınmına tabi tutulan diğer isimler gibi, işaret isimleri de bu ayrıma tabi tutulmuştur. İşaret isimlerinde cinsiyet kadar, sayısal yön de ö n e m arz etmektedir. Y a n i , işaret isimleri nin durumu, muşarun ileyh'e göre belirlenmektedir. Yakın işaret isimleri şunlardır: Müfred müzekkere işaret etmek için I^Â (bu), m ü e n n e s e işaret için de işaret ismi kullanılmaktadır. Müberred, liÂ'nın aslının olduğunu, tâ'nın ise dikkat çekmek için ilave edildiğini kaydetmektedir®". Bu işaret isimlerinin tesniyeleri: müzekker için u'"^ ve öî^ (bu ikisi); m ü e n n e s için ve öAÂ 'dir. Çoğul müzekker ve müennes için ortak işaret ismi kullanılmaktadır: f^Xbunlar).®^°
316 317 318 319 320
82
Müberred, a.g.e., I, 268. Sîbeveyh, a.y. Abduttevvâb, a.g.e, s. 282. Müberred, a.g.e., III, 275; IV, 277. ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 735.
Orta uzaklıktaki işaret isimleri şunlardır: zekkere işaret etmek için ^IJ (şu), m ü e n n e s e için tesniye müzekkere işaret etmek için, ikisi), tesniye müennese işaret etmek için, uzaklıktaki çoğullarda da işaret ismi müzekker için: j i (şu) ortak kullanılır.
Müfred m ü işaret etmek ve ^ ^ Ş u ve orta ve müennes
Uzak işaret isimleri ise şunlardır: Müfred müzekkere işaret etmek için, '^Xo), müennes için ^ kullanılmaktadır. Daha önce de belirttiğimiz gibi. Tâ ve kesra müennes alâ metleridir. Uzak tesniye müzekker işaret ismi için, -iEiive ^ i ( o ikisi), tesniye müennes için, ve ^ ®^*; bunlann çoğuliannı gösteren işaret isimleri de müzekker ve m ü e n nes için: ^ V j i ( o n l a r ) müşterek kullanılmaktadır İşaret isimlerinin sadece tesniyeleri mu'rebtir. Tesniye müzekker için ref halinde û ' ^ - û ^ ' u ' ^ , m ü e n n e s için jüU _ (jüi^vı nasb ve cer hallerinde ise, müzekker için <jjİA-ajiiS^Vi o ı ' ^ ve ojiü^Vı oi^ Ji^ 'c^, müennes için j j j U - ^ İ Ü A J I V i (jjjU 'CJI'J ve ujJitı^Vi ij^ 'CAJ^ işaret isimleri kullanılmaktadır. Çoğul nesneleri göstermek için, müfred müennes işa ret ismi kullanılır. Örnek: '^^4^ ^jj^i »i* (Bu kitaplar yararlıdır), '^j^ t ı i j ü U i »İA (Bu arabalar süratlidir) gibi. Kur'ân-i Kerim'de, işaret edilen varlık uzakta olmadığı halde, ^ ' ^ j ^ L^ı^ı ^ l i = (İşte o (bu) Kitâb; kendisinde hiç şüphe yoktur)®^^ işaret ismi kullanılmamıştır. Bu, muşarun ileyhi yüceltmek için kullanılmıştır. Müberred, konuşan kimse işaret isimlerini kullanırken, muhatabı itibara alarak, işaret isimlerine hitap harfini ekle mesi gerektiğini ileri sürmektedir. Bu konu ile ilgili örnekleri
Müberred, a.g.e., III, 275; krş., ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.y.; Ayrı ca bkz., Sicistânî, a.g.e., s. 202, 203. Bakara, 2/2.
83
olduğu gibi nakletmek istiyoruz®^®. Mesela mütekellim, bir kadma bir erkeğin halini sorduğunda: ^Lk^'jı s^ü . Muha tap müennes olduğu için Kâf kesra ile kullanılmıştır. W^ ;ui. U ^ 1 = "(Ey Meryem!) Allah dilediğini yaratır"®^^ A y e t t e m u h a t a p Hz. M e r y e m o l d u ğ u i ç i n , hitap harfi m ü f r e d m ü e n n e s o l a r a k gelmiştir. Şayet mütekellim bir kadına başka bir kadının halini sorarsa:^ =i>iı ^ mu hatap müennes olduğundan dolayı, hitap harfi müennes kullanılır. Mütekellim iki kadına iki erkeğin halini sorduğunda:V o ^ ' J i iki erkeğe iki kadının halini sordu ğunda: ? »İVi ^ ; iki kadına bir erkeğin halini sorduğunda:^ tl?-jiı ^^'^ ^ v e y a Ş i m ş e k l i n d e Lâm f a z l a d a n ilave edilebilir; tek erkek için ^ l i kullanılırsa, iki erkek i ç i n ^ i j kullanılmalıdır. IVlütekellim erkeklere kadınların halini s o r d u ğ u n d a : ? Ul^Jİ J^jlji . Kadınlara erkeklerin halini s o r d u ğ u n d a : ? ' J V j J ' u^^Jji Kadınlara bir e r k e ğ i n halini s o r d u ğ u n d a , Lâm'sız k u l l a n a r a k : ^ U^'J\ o^ii ^ v e L â m ile k u l l a n ı l d ı ğ ı n d a ise: ? ü^'jJi b^Jii = ç5i3i ü^Jiii'VZüleyha) Ey kadınlar! işte siz beni bunun için kınamıştınız". D. Mevsûl İsimler Mevsûl isimler, genel ve özel olmak üzere ikiye ay rılmaktadır. Bunlardan genel o l a n l a r i-^, ve t^i'dur. Bu m e v s û l l e r , m ü z e k k e r l i k ve m ü e n n e s l i k v e d i ğ e r hu s u s l a r d a o r t a k kullanılır. Ö z e l m e v s û l isimleri ise, za mir ve işaret i s i m l e r i n d e o l d u ğ u gibi, h e m müfred, tesniye ve cemî' h e m de sayısal y ö n d e n müzekkerlik ve m ü e n n e s l i k özelliğine sahiptirler. M ü z e k k e r m e v s û l isim lerinde müfred için: L Ş J ^ I , t e s n i y e i ç i n ; u'-^^', ç o ğ u l için: tjji^i; m ü e n n e s m e v s û l i s i m l e r i n d e m ü f r e d için: Bkz., Müberred, a.g.e., III, 275, 276; krş., İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 735, 736. Âl-i Imrân, 3/47. Yûsuf, 12/32.
84
tesniye için: ü ^ ı , kullanılmaktadır.®^®
çoğul
için:
^^^i
ve
<^^ı
olarak
E. Sayılar Arap dilinde sayıya aded ^ ^ i , sayılana ma'dûd denilmektedir®". Sayılann cinsiyeti ise, sayılana göre belir lenmektedir. Arapçada sayılar, yapı özellikleri y ö n ü n d e n , dört gru ba aynlmaktadır: 1. Müfred (Basit-Mürekkeb olmayan) Sayılar Bir ve on dahil olmak üzere 1'den 10'a kadar olan s a yılara müfred sayılar denilmektedir. Ayrıca, 100 ve 1000 sayıları ve bunlann katları da müfred sayı kabul edilmektedir®^®. Bu sayılarda müzekkerlik ve müenneslik olmadığından müzekker ve m ü e n n e s için ortak kullanılırlar. Örnek: ve 'Lili; jl^ijS âjU ve ^ \ gibi. Sicistânî'ye göre, müzekker sayılar atıf harfi almadık-
Zemahşerî, Mufassal, s. 141, 142; Basra dil ekolüne göre, müfred mevsûller LŞ-JI, ı^i'in asU,'^ ve 'dir. Küfe dil ekolüne göre ise, bu mevsûller yalnızca, J'i ve «^^ harflerinden ibarettir. Her iki görüşü birlikte düşünecek olursak şu sonuca varabiliriz: JiJ'm müzekker ve pi^'nın da müennes ismi olduğu, müzekker olan Jii'ın müennes için »U'ya dönüştüğüdür. Tâ'nın te'nîs alâmeti olduğunu daha önce de söylemiştik, bkz., İbn Yâ'îş, a.g.e., III, 139. Metin içerisinde belirttiğimiz gibi, mevsûi isimlerin müzekker tesniyesi için û'^', müennesi için de u ^ ' kullanılmaktadır. Zemahşerî, bu iki mevsûlun son harfleri olan Nûn'lannın bazı lehçelerde şeddeli û'^' ve cP^\ olarak da kullanıldığını ileri sürmektedir; bkz., Zemahşerî, a.g.e., s. 142. Aslında dilde sayı, sayılan şey'in ismidir: ûjio^J^^ ıJ'(^'(^ = Yeryüzünde (yıllar sayısınca) kaç yıl kaldınız? (Mu'minûn, 23/112), ayette kastedilen sayı, eşyanın sayılmasına yarayan la fızdır; bkz., İbn Hişâm, Şerhu Şuzûri'z-zeheb, s. 457. İbn Hişâm, a.y. 85
larında, sonları mu'reb olarak on'a kadar şöyle sayılmakta dırlar: V ' j , û'^!, ^'ji, ^ ı ^ , ^'^'"'3 ve Sl>»it, Müennes sayılann sonlan da mu'reb olarak yine on'a kadar şöyle sayılmaktadır: u^!, yj, o^, ... .^^^ Bir ve iki V i j , = V b - d^\, u ^ ! veya û ^ s a y ı l a n ma'dûdlarına müzekkerlik ve müenneslik yönünden uyarlar ve zorunlu olarak sıfat tamlamalı kullanılırlar. Dolayısıyla, ma'dudlanna bağlı olarak, müzekker veya müennes olurlar, cinsiyetlerini onlardan kazanırlar. Örnek: V i j t^j ve (jiSj tjbUj ve j i ^ ! gibi. Bir ve iki sayılan ma'dudlannın anlamını pekiştirdikleri için ma'dudlan ile birlikte kullanılma zorunlulukları yoktur. Çünkü, onlar olmaksızın da aynı ma nâyı ifade etmek mümkündür. Örnek: Ik-j , cP^j , u ^ î j ^ ! gibi.®®° Arapçada bazı kelimelerin müfredi müzekker olsa da çoğulu müennes formda gelebilmektedir. Mesela: ^0 keli mesinin çoğulu ^^ı^'dir. kelimesinin çoğulu t^i-^ıl^'dur j U ^ kelimesi de böyledir ve bu kelimeyi sayı ile ifade etmek istediğimizde, f'j-^-' ^ deriz. Burada, müennes formda olan çoğul isminin tekili, "J-^ müzekkerdir. Sîbeveyh, 3'ten 10'a kadar olan bu tür sayılann hepsinin Hâ alacağını söy lemektedir®®*. Bundan dolayı, üç'ten on'a kadarki sayılann müzekkerlik ve müenneslikleri, m a ' d u d u n müfredinin mü zekker veya m ü e n n e s olmasına göre belirlenmektedir. Örnek:.s-^ Burada sayının müennes gelmesi, m a ' d u d u n müfredi v ^ ' n e göre olmaktadır. Bu nedenle, üç'ten on'a kadarki sayıların m a ' d u d l a n n ı n müfretlerine itibar edilmektedir. Sayılan m ü z e k k e r ise, sayı te'nîs Hâ'sı alır. Ö r n e k : û i ^ , sji^i gibi. Sayılan müennes ise, sayıdan te'nîs Hâ'sı hazfedilir. Örnek: i j ^ , j'j^ ^^J ,
331
86
Sicistânî, a.g.e., s. 44. İbn Fâris, a.g.e., s. 48; krş., Zemahşerî, a.g.e., s. 212. Sîbeveyh, a.g.e., II, 171.
gibİ.®®^ Filologlar, üç'ten on'a kadar olan m ü z e k k e r sayıların te'nîs Hâ'sı alması ve müennes sayılardan te'nîs Hâ'sının hazfedilmesi hususunda müttefiktirler.®®® Bununla ilgili Sicistânî, şu görüşü ileri sürmektedir: "Üç'ten on'a kadar olan m ü z e k k e r sayıların te'nîs Hâ'sı alması ve m ü e n n e s sayılardan da te'nîs Hâ'sının hazfe dilmesinin nedeni, müenneslerin ç o ğ u n d a te'nîs Hâ'sı b u lunduğundan dolayı m ü z e k k e r d e n d a h a kopleks (sakîl) olmalarıdır. Dolayısıyla, çoğul m ü e n n e s i yalın hale getir mek için, te'nîs Hâ'sı ilave edilmemiştir. Ç ü n k ü Hâ teklik için gereklidir. Bu da çoğul için bir ağırlık (sakîllik)'tir ve hoş karşılanmamaktadır. S ö z ü d e n g e y e k a v u ş t u r m a k için, çoğul m ü e n n e s sayıdan Hâ hazfedilmiş, hafîf (yalın) ile sakîl dengesi kurulmuştur. M ü z e k k e r ise, yalın o l d u ğ u için çoğuluna Hâ ilave edilmiş - ö r n e ğ i n denilmiş b ö y l e c e , sakîl ile h a f î f i n bir a r a y a g e l m e s i y l e d e n g e sağlanmıştır. İki sakîl'in bir arada bulunması uygun düşmeyeceğinden, sakîl hafîf ile ve hafîf de sakîl ile dengelenmiştir®®"*. Sîbeveyh, a.g.e., II, 171; krş., Sicistânî, a.g.e., s. 44; Eşmûnî, a.g.e., II, 368. Ancak, Eşmûnî, bazı Küfe dil ekolü mensupları nın, ma'dudun müfredi müzekker olsa da sayıya te'nîs Hâ'sı ek lemezler. Örnek: ı j i i i ! ^j'J' , cjit t^\'jgıb]. Bu örneklerdeki ma'dudlann müfretleri ve L W müzekker olmasına rağmen, sayılanna Hâ ilave edilmemiştir. Eşmûnî, manâya itibar edildiğinde bu tür kullanımın caiz olacağını belirtmektedir, bkz., Eşmûnî, a.g.e., II, 368; Sîbeveyh de. Kadın kastedilerek, ı>=^l  J Î Ü ve erkek kastedilerek, ü^i denilebilir. Çünkü, c K ^ l a f z ı müzekker isim ve bi^ lafzı da müennes isimdir, bkz., Sîbeveyh, a.g.e., II, 173. Bkz., Sîbeveyh, a.g.e., II, 172; Sicistânî, a.y.; İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 626; İbn Fâris, a.g.e., s. 48; Zemahşerî, a.g.e., s. 213; İbn 'Akîl, a.g.e., II, 372; İbn Hişâm, Katru'n-nedâ, s. 293; Eşmûnî, a.g.e., II, 373. Sicistânî, a.g.e., s. 47, Müfred sayılar ile ilgili bazı özellikler: Mü87
Bu görüşü, İbn Fâris ve İbn Sîde gibi filologlar da ben zer ifadelerle dile getirmişlerdir.®®® Sicistânî'ye göre, "Üç'ten on'a kadar olan sayılar her durumda müennestir. Üstelik te'nîs alâmeti de taşımazlar. Bu sayılar te'nîs alâmeti taşıyanlara göre, lafız bakımından daha yalındırlar".®®® E b û Bekir b. Enbârî, Sicistânî'nin bu ifadesiyle yu karıdaki g ö r ü ş ü arasında çelişki o l d u ğ u n u ileri sürerek şu açıklamayı getirmektedir: "Dört harften oluşan ve te'nîs alâmeti taşımayan m ü e n n e s bir isim ile alâmet taşıyan m ü e n n e s isim aynıdır. Ç ü n k ü i s i m , m ü e n n e s manasını t a ş ı m a k t a d ı r ve lafzında a l â m e t taşıyanla eşdeğerdedir. Dolayısıyla burada alâmet taşımayanın diğerinden daha
zekker sayı, müennes ma'dudla ve müennes sayı da müzekker ma'dudia kullanılmakta, sayı ma'duddan önce gelmektedir. An cak, sayı ma'duddan sonra gelirse, her iki kullanım da caiz ol maktadır. Burada kurala bağlı kalmak, yani ma'dudun sayıdan sonra gelmesi, daha uygun olur. bkz., İbn Akîl, a.g.e., II, 372; Sa yının biri müzekker, diğeri de müennes iki temyizi olursa, o za man cümlede önce gelen ma'duda itibar edilir. Örnek; ^ t^iû çjüiL j İ_j51İ, ve j piiü îy. bkz., Ya'kûb, a.g.e., s. 119; Müzekker 'alem (özel isim), müennes formda ise, sayının hem müzekker ve hem de müennes yapılması caiz olur. Örnek: 't-^ çj\'j^ jl çji>^ Ancak, lafza itibar edilerek sayının müzekker kullanılması daha güzel olur. bkz., Ya'kûb, a.y.; Eşmûnî ise, 'alemde müfred lafza itibar edilmeyeceğini ileri sürmektedir. Örnek:H'^ ve H ' ^ gibi; Eşmûnî, a.g.e., II, 370; Ma'dud hem müzekker ve hem de müennes isim olarak kullanılıyor ise, sayı da her iki şekilde kullanılabilmektedir; Örnek; jLıii ı> j \ jîA'ı c j j a U İ . bkz., Ya'kûb, a.y.; Ma'dud, fjâve
335 336
^j, gibi topluluk ismi olursa, sayı müennes yapılır. Örnek; c>^jî ^jilı ve ı> Ma'dud, ve i-j gibi çoğul cins isim olursa, o zaman her iki durum da geçerli olur. Örnek; ı> ji J^^ı tJ=Jive I J i ı> ^ ji iflı ı> ivgibi. bkz., Ya'kûb, a.y. Bkz., ibn Fâris, a.g.e., s. 48; ibn Sîde, a.g.e., V, 17/100. Sicistânî, a.y.
hafîf (yalın) olduğu hükmüne vanlamaz. Buna delil olarak şunu söyleyebiliriz: '"'J^ ve s4;'j isimlerini, te'nîs alâmetinin i > ^ ' n u n lafzında b u l u n u p , L A i ' j ' n u n lafzında bulunmayışı yüzünden ayıramayız. Bu şuna delâlet eder: 1 ^ sayısı müennes olduğunda, konumunda olur, çünkü müennesliği içinde barındırmaktadır. Dolayısıyla bu, yalınlık ve sekalet iddiasını çürütür".®" Cenâbî, eserini tahkik ettiği İbn Enbârî'nin, Sicistânî'ye isnad ettiği çelişkinin aslında farklı anlayıştan kaynaklandığını ileri sürerek, bu görüşü kabul e t m e m e k t e dir. Çünkü, Sicistânî'ye göre sayılar, her durumda m ü e n nestir. Ancak s a y ı , te'nîs a l â m e t i n e ihtiyaç d u y d u ğ u n d a m ü z e k k e r i i ğ e yaklaşır. Bu da te'nîs alâmeti ile biten m ü ennesten daha yalın olup müzekkere hamlolur. Sicistânî, yalınlık ve s e k a l e t i lafza y ü k l e r k e n , E b û B e k i r b. E n b â r î m a n â y a hamletmektedir®®® Üç ile dokuz arasındaki, kusurlu sayıyı ifade etmede müzekker için, ve müennes için ise kelimeleri kullanılmaktadır. Bunlara kinaye®®" denilmektedir. Bunlar da müfred sayılar gibi muamele görürler. Örnek: t - ^ ve (Jlkj ; ^U3 ve gibi. 2. Mürekkep Sayılar On birden on dokuza kadar olan sayılara mürekkep sayılar denilmektedir. İbn Akîl, mürekkep sayıların birinci kısmına j ^ , ikinci kısmına da 'j^ denildiğini belirtmektedir.®*"
337 338
ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 626. Bkz., Cenâbî, Tarık Abdu Avn, İbn Enbârî (Ebû Bekir)'nin "Kitâbu'l-müzekker ve'I-müennes" isimli eserine düştüğü dip not, S.625, 626. Kinaye (belgisiz sıfat), açıkça belirtilmeyen bir lafzı ifade etmek için kullanılan kelimeye denir, bkz, Uralgirary, Yusuf, Arapça İlk Ve İleri Dilbilgisi, Riyad 1986, II, 848. 89
j 2 i i k i ve I P ^ cş^! sayılarının her iki kısmı, müzekker ma'dudia müzekker ve müennes ma'dudla da müennes kullanılmaktadır. Örnek: '^i, cs^! ve ^ 1jüaj^ S i k l i o^jlic ü2j gibi.®'** Sicistânî, mürekkep sayılardan 11 »IP^ ^sikl-jlio i^i ve 12 »jlii^ IJÜ) - j 2 i 121 sayıları hariç, diğerlerinin birinci kısmı, müzekker ma'dudla kullanıldığında müennes ve müennes ma'dudla kullanıldığında ise müzekker olur; ikinci kısmın ise, müzekker ma'dudla müzekker ve müennes ma'dudla da müennes olduğunu kaydetmektedir®"*^. Örnek: i'j^
340 341 342
90
İbn 'Akîl, a.g.e., il, 376. Ya'kûb, a.g.e. s.119. Sicistânî, a.g.e., s. 45; krş., Sîbeveyh, a.g.e., II, 172; İbn Hişâm, a.g.e., s. 294. İbn Akîl'e göre, j ^ ' d e k i üi^ harfinin sükûn ile ve Temîmlilerin lügatine göre de kesra ile kullanılması caizdir, bkz., İbn Akîl, a.g.e., II, 376; Sicistânî'ye göre ise, 11-19 arasında, mü ennes formda gelen :_>^'deki ı>îharfini sukûnlu kullanmak zorun ludur. Bazı Arapların, 11-19 sayılan arasında müennes S j ^ ' y i kesralı olarak kullandıklannı da nakletmektedir. Örnek; LS'^]^ bkz., Sicistânî, a.g.e., s. 44, 45; Sîbeveyh ise, ma'dud müennes olduğunda, '^J^ '_>^ ij^ü örnekteki gibi, ı>i harfinin ha rekesini kesralı kullanmakta, in^'m harekesini sukûnlu kullanan ların ise Hicaz halkı olduğunu kaydetmektedir, bkz., Sîbeveyh, a.g.e., II, 172; Ebû Bekir b. Enbârî, müzekker için » j ^ î^kj denilirken, '_>^'ye Hâ ilave edilmemesi ve müennes İçin S j 2 t o^denilirken ise, ij^'ye Hâ ilave edilmesi hususunu şu şekilde açıklamaktadır: Bu, on sayısından sonraki küsürleri, daha önce olduğu şekliyle muhafaza etmekten kaynaklamakta ve »lyit şeklindeki kullanım doğru bulunmamak tadır. Çünkü, P^ ifadesi tek bir isimdir ve bir isimde iki te'nîs alâmeti bir arada bulunmaz. Müennes için de aynı durum geçerli dir. Örnek; ij^ ts^. Cümlede küsur olan u^'e Hâ ilave edilmemiş ve » j ^ â^şeklinde kullanılmıştır ki, müzekker sayı ile müennes sayı birbirinden ayırt edilmiş olsun, bkz., İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 378; krş., Sicistânî, a.g.e., s. 45.
ve
ojüc d j ^ . 3. Ukûd Sayılar
Ukûd sayıları, 20, 30, 40, 50, 60, 70, 80 ve 90; ' O J J ^ , 'ay^, üj^j, üj^, üJ^, ûj^, ûJ^, öj^ sayılarıdır. B u sayılar, hem müzekker hem de müennes için ortak kullanıl maktadır. Örnek: °l>! Cjy^ j üjj^ ^ş^, j Û J ^ ^ L?-^ ^ Jj^.^^^ Bu sayılar, cemî müzekker sâlim'e mülhak o l duklarından, ref halinde Vâv - Nûn ile nasb ve cer halinde Yâ - Nün ile yazılırlar. Sicistânî de, ukûd sayılann i'rabı, cemî müzekker salim gibi, ref hali Vâv, nasb ve cer halleri Ya ile yapıldığını kaydetmektedir®'*'*. Ref haline örnek: »ı^ UiL j j ^ j i j y ı k 'ıjj_y^. Nasb haline örnek: j ^'U Sijjj •^J^ Cer haline örnek: 'öi^ j %-j 'öi^ tu^L.. Ebû Bekir b. Enbârî, ukûd sayılan, neden müfred sa yılar gibi müzekker ve müennes ayınmına tabi tutulmamış lardır?®"*® sorusuna, Ferrâ'dan yaptığı nakille cevap aramak tadır: "Sayılann vaz ediliş nedeni, ma'dudunu nitelemek değil, bizzat kendisini ifade etmeye yöneliktir"®"*®. Bu görüş her ne kadar ukûd sayılan için geçerli olsa da, aynı mantığı diğer sayılara uygulamak m ü m k ü n değildir. Bunun yerine, ukûd sayılann müennesieri dilde mevcut olmadığı için, m ü zekker formu ortak kullanılmıştır, denilebilir. 4. Ma'tûf Sayılar 21'den 99'a kadar olan sayılar Vâv bağlacı ile bağlandıklanndan dolayı, bu sayılara ma'tûf sayılar denilmektedir. 21-99 sayılan arasında, yine genel kurala uygun olarak, bütün 1-2'ler ma'dudla aynı, 3-9'lar zıt cinstendir. Örnek:
346
Sicistânî, a.g.e., s. 45; krş., İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 641; Zemahşerî, a.g.e., s. 215. Sicistânî, a.y. İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.y. Ferrâ, Me'ânri-Kur'ân, III, 247.
91
U^;
j
*»il>-! û j - ^ j ^ j i gibi.
F. Zarflar Zarflar®"'', z a m a n ve mekân bildiren isimlerdir. Filolog lar, ^ı^i, f i j j ve zarflarmdan zarfı hariç, diğer ikisinin müennes ve bunların dışındaki bütün diğer zarfların mü zekker olduğunda müttefiktirier.®"® S î b e v e y h , tasğîri Hâ alan: ^i'^ve '^jj- t ' j j b u iki zarfın m ü e n n e s , t j ^ , "âj^, V^, İ ^ , J^, o^i, I j l gibi diğer zarfların m ü z e k k e r olduğunu ve özellikle de zarfını bütün Arapların müzekker kabul ettiğini vurgulamaktadır®"^. Ferrâ ise, f ^ i zarfının tasğîrinin, ve gibi iki şekilde geldiğini ve bu zarfın müennes olduğunu kaydetmekte, bir de Üj^ zarfının hem müzekker ve hem de m ü e n n e s olarak kullanılabileceğini ifade etmektedir. Örnek: o j ^ ı > , Üj^ı ^r^.®®* Sicistânî de, filologların ç o ğ u n u n m ü e n n e s kabul ettiği ^i-' zarfını değerlendirirken; "Rivayetine güvenmediğim birisi, bu zarfı müennes olarak k u l l a n d ı k l a r ı n ı iddia e t m i ş t i , f a k a t biz, bu zarfın müzekker dışında kullanıldığını bilmiyoruz"®®^.
348
349 360
92
Zarf terimini, Küfe dil ekolü genelde u ı j j k veya Ü i ^ ' şeklinde, Basra dil ekolü ise uijjlilı olarak kullanmaktadır, bkz., İbn Seleme, a.g.e., s. 59. Sîbeveyh, a.g.e., II, 35; krş., Ferrâ, el-Müzekker ve'l-müennes, s. 109; Müberred, a.g.e., s. 94; İbn Seleme, a.g.e., s. 59; İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 377; Tusterî, a.g.e., s. 60, 97, 10; ibn Cinnî, a.g.e., s. 98; İbn Enbârî (Ebû'l- Berekât), a.g.e., s. 81. Sîbeveyh, a.g.e., II, 35. krş., İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 378; İbn Cinnî, a.g.e., s. 98. Ferrâ, a.g.e., s.109, 110; krş., İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 378.
değerlendirmesini yapmaktadır. Kendisi, sadece '^OJ ve p'i^ zarflarının müennes, diğerlerinin ise müzekker olduğunu ileri sürmektedir.®®® G. Kur'ân'daki Sûre İsimleri Filologlar, sûre isimlerine kelimesini takdir ederek hepsinin m ü e n n e s o l d u ğ u n u söylemektedirler®®''. Y o k s a sûre isimleri teker t e k e r ele a l ı n d ı ğ ı n d a a r a l a rında h e m m ü z e k k e r h e m d e m ü e n n e s i s i m l e r o l d u ğ u görülmektedir. Örnek: 'o^y, i j î ŞİA, p > o i A , »iâve ?^ u>^gibi. Sicistânî de bu d u r u m u "sûre" kelimesinin müennes olmasına bağlamaktadır. Çünkü burada k a s t e d i l m e k istenen »jji^ 'dir. B u r a d a ' j j l " kelimesi hazfedilebildiği gibi, muhafaza da edilebilir®®®. Sîbeveyh, bu tür cümlelerde muzâf k o n u m u n d a olan kelimenin hazfedilmesinin cümleyi yalınlaştıracağını, dolayısıyla hazfedilen muzâf kelimesinin özelliklerini o n u n yerine geçen muzafun ileyhi'nin taşıyacağını; bu kullanımın da Arapçada yaygın olduğunu söylemektedir.®®® Sicistânî'ye g ö r e , c'y ve i > gibi m ü z e k k e r isimler sarf edilirler, ancak müennes sûre ismi yapılmak istenildik lerinde, acem ismi olmalanndan dolayı, hem acemlik hem de müenneslik bir arada b u l u n m a y a c a ğ ı n d a n , filologların görüş birliğiyle sarf edilemezler. Örnek: 'ry ?i* ve "^y^ ?i* gibi.®^^ M ü b e r r e d ise, ^y ?^ ve V ifadelerinden kastedilen, ^y i'jy ve J J * 'ijy^ »i*'dir v e b u i s i m l e r sarf edilirler. Ç ü n k ü b u r a d a izafet m ü z e k k e r isme 353 364
355 366
Sicistânî, a.g.e., s. 181. Sîbeveyh, a.g.e., II, 30; krş., Sicistânî, a.g.e., s. 179; Müberred, a.g.e., si 16; İbn Fâris, a.y.; ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e.,s.448. Sicistânî, a.g.e., s. 90; krş., Müberred, a.y. Sîbeveyh, a.g.e., II, 25, 30. Sicistânî, a.y. 93
y a p ı l m ı ş , b u n d a n dolayı da hazf gerçekleştirilmiştir. ( Âjjlîı ,= Şehre sor ) ayetinde olduğu gibi. Burada da kastedilen şehrin halkıdır: î>>İ Ji^b .® " H. Kabile İsimleri Kabile isimleri, sûre isimlerinde olduğu gibi, müzek ker formda da olsalar, kelimesi nıüennes olduğundan dolayı, kabile ismi de müennes olur. Örnek: P^ i^i i-^. Burada kastedilen ^ »i*'dir. Muzâf konumundaki kelimesinin hazfedilmesi ise, cümleyi hafifletmek içindir. Hazfedilen muzâfın özelliğini, o n u n yerine geçen m u z a f u n ileyhin taşıdığını ve b u n u n A r a p ç a d a y a y g ı n olarak kullanıldığını yukanda da belirtmiştik. Kabile ismi, müzekkere isim olarak kullanıldığında sarf edilmektedir. Örnek: ^ »ia (bunlar Temîm'in çocuklandır), cümlede kelimesi sarf edilmiştir, çünkü o, erkek olan babanın ismidir. C ü m l e d e "'-^ zamiri çoğul olarak da kullanılabilmektedir: ^ f*>fjA. A n c a k , Ü j J - ^ y-^ "'^ (bunlar Selûl'un çocuklarıdır) cümlesinde Jj^^kelimesi sarf edilmemiştir, çünkü o, kadın olan annenin ismidir®®". Sicistânî, kabile isimleri, bizzat kabile için kullanıldıklannda, kabile kelimesinin müennes olmasındandolayı sarf edilme yeceklerini söylemektedir®®*. Örnek: »i*, j - ^ =>i*, "'-^ W j gibi. Sicistânî, millet kelimesi, çoğul anlamı taşıdığından, bütün çoğullar müennestir kuralı gereği, millet isimleri de müennestir, görüşünü ileri sürmektedir. Ö r n e k : ' ^ j * i ı '^j», '^/J^ 'ı^^, 'o-jiJi '^^ gibi®®^
358 359 360
361 362
94
Yûsuf, 12/82. Müberred, a.g.e., s. 117. Sîbeveyh, a.y.; krş., Sicistânî, a.g.e., s. 175; Müberred, el-Muktazab, III, 360. Sicistânî, a.y.; krş., Müberred, el-Müzekker ve'I-müennes, s. 118. Sicistânî, a.g.e., s. 178; krş., İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 546.
Millet kelimesinin Kur'ân'da müennes olarak kullanıldığını gösteren âyetler: CB^J^' C-?^ f 'C^'^= Nûh milleti gönderilen elçileri yalanladı®®®. ûıP-j^ı Lı.^lS= Â d (milleti) gönderilen elçileri yalanladı®®". Ne var ki, b a ş k a bir âyette millet k e limesi m ü z e k k e r olarak kullanılmaktadır: > j ^ j ^ i = O gerçek iken milletin onu yalanladı®®®. B u â y e t t e f i i l i n i n m ü z e k k e r k u l l a n ı l m a s ı , fjS k e l i m e s i n i n lafzına itibar edilmesinden ileri gelmektedir. i. Yer İsimleri Müberred, yer isimlerinin iki şekilde mütalaa edilebi leceğini, bunlardan herhangi birinin kullanılmasının tercihe bağlı olduğunu ileri sürmekte ve bu isimlerin: sol; ^; LJ^\ (bölge) olduğunu kaydetmektedir.®®® Bazı filologlar, şehir isimlerinin ç o ğ u n u n m ü e n n e s olduğunu, ç ü n k ü isimle k a s t e d i l e n i n o^'J (yer), (belde) v e y a (bölge) o l d u ğ u n u ileri s ü r m e k t e d i d e r : "J-^-f, L ^ ^ g i b i isimler müennestir®®''. A n c a k , (Basra ile Küfe a r a s ı n d a bir m e k â n ] ismi ise, mekân ismi olmasından dolayı müzekkerdir . Ebû Bekir Enbârî'ye göre, yer isimlerinden ( <âj^ı, Âl'jı, J ' j j j ^ ı , aiU^'jJl ve gibi) Hâ taşıyanlar, te'nîs alâmeti taşıdıklarından dolayı müennestirler. Bir de te'nîs alâmeti t a ş ı m a y a n l a r vardır ki, bu isimler m ü e n n e s l i k m a n â s ı n ı kendi içinde barındırırlar. Ö r n e k : b-^, 'S^, M ^ , Ü ^ P gibi.®®^
363 364
Şu'arâ, 26/105. Şu'arâ, 26/123. En'âm, 6/66. Müberred, a.g.e, s. 121. Bkz., Sicistânî, a.y.; İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 464; İbn Fâris, a.g.e., s. 62. Sicistânî, a.y.; krş., Müberred, el-Muktazab, III, 358. ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.y. 95
Yer isimleri müzel î j - n (Şehirlerden birine inin).®''® Ferra, 'd^'J-, 'â^'j^, Ü'JI^ gibi sonu Elif ve Nûn ile biten şehir isimlerinin müzekker olduğunu, bu isimler şiirde m ü ennes kullanıldıklarında ise, »'^ anlamının kastedildiğini ileri sürmektedir®^®. Ferra, bu görüşünü İmru'u'l-Kays (ö. m. 540?)'ın şu beytine dayandırmaktadır:
"Gün ortasına doğru sevgilisiz Havranı geçince, ona baktımsa da mutlu olacağım bir şey göremedim".®
370 371 372 373 374 375 376
96
Bkz., ibn Enbarî{Ebu Bekir), a.g.e., s. 468. Al-i Imran, 3/123. Tevbe, 9/25. Zuhruf, 43/51. Bakara, 2/61. Bkz., ibn Enbarî(Ebu Bekir), a.g.e., s. 472. Ferra, a.g.e., s. 105; İbn Enbarî (Ebu Bekir), a.g.e., s. 473; ibn Cinnî, a.g.e., s. 62; Tusterî, a.g.e., s. 67, 66. Her ne kadar bu beyte hüküm bina ettirilmişse de Divan'da yer alan aynı beytin bu hususu hiç desteklemediği görülmektedir: ^ (jliL. p3 CJ'JİİJ t ^ j j jvı ^ 'd^j^ '^'4 Bkz., İmru'u'l-Kays, Divan- Divanu İmru'u'l-Kays, Mısır 1964, s. 61.
Şiirde, Havran ismi müzekker kabul edildiği için î-^ ke limesi de müzekker kullanılmıştır. Sicistânî, bu şiirin, sonu Elif ve Nün ile biten şehir isimlerinin müzekker olduğunu savunanları yanılttığını, bu isimlerin hepsinin müennes ol duğunu ileri sürmektedir.®''® K. Harfler S î b e v e y h , filologların harfler h u s u s u n d a görüş a y r ı lığına d ü ş t ü ğ ü n ü , bazılarının harfleri müzekker ve bazıla rının da m ü e n n e s kabul ettiğini; bu d u r u m u n : (lisân) kelimesinin hem müzekker hem de müennes yapılmasına benzediğini kaydetmektedir.®^^ Ferrâ, i, M , gibi alfabe harfleri şayet harekesiz ise, bunların h e p s i n i n m ü e n n e s o l d u ğ u n u , n e s i r d e m ü z e k k e r o l a r a k kullanılamayacağını, sadece şiirde m ü zekker yapılmalarının caiz olacağını belirtmektedir. Ebû Bekir Enbârî, Kisâî (ö.189/805)nin şöyle dediği ni nakletmektedir: "Alfabe harflerinin hepsi müennestir. M ü zekker yapılmaları da caizdir".®®* Sicistânî d e , alfabe harflerinin d a h a çok m ü e n n e s o l d u ğ u n u , müzekkerliklerinin ise ma'rûf (belli oranda) ola bileceğini kaydetmektedir. Ayrıca Sicistânî, bazı harfler (edatlar)in ne isim ne de fiil olduğunu, bu tür harflerin isme dönüştüklerinde h e m m ü e n n e s h e m de müzekker m u a melesi göreceğini, bu isimlerin iki veya daha fazla harften oluşabileceğini söylemektedir. Örnek: u!, j^ve p gibi.®®^ İbn Fâris'e göre, alfabe harfleri h e m m ü z e k k e r ve 378 379 380 381 382
Sicistânî, a.g.e., s. 173. Sîbeveyh, a.g.e., 11, 31. Ferrâ, a.g.e, s. 111. Bkz., İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 449. Sicistânî, a.g.e., s. 180; krş., İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 450. 97
h e m de müennestir. Bir harfi müzel
L. Evrenle İlgili Bazı İsimler 1. Yıldız
Adları
İbn Manzûr (ö. 7 1 1 / 1 3 1 1 ) a g ö r e , f^îJi (yıldız), g e n e l (cins) isimdir ve gökyüzündeki bütün yıldızlara 'necm' isim verilmektedir. Şu âyet bu görüşü desteklemektedir: ^ j ° ü j i ^ ı J.jklJl = V e yıldızlar ışıklarını yitirdiğinde"®®". Özel isim olarak yıldız için ^'J^'ı (ilk y a z yıldızı, Süreyya®®®) ismi kullanılır®®® v e b u kelime müennestir®®^. (Kış yıldızı®®®)'da müennestir®®^ j'J^\ (Kış yıldızı, ak yıldız), müennestir®^®; bir ayette bu kelime şöyle kullanılmaktadır: j ^ ' V i l ı tSj 'jk ^\ = V e yalnız O'dur e n p a d a k yıldıza d e s t e k veren"®^*. f i j j y i : İlk yaz yıldızından sonra doğar, az parlayan yıldızların adı, kuzey kutup yıldızı grubundan
384 385
390 391
98
İbn Fâris, a.g.e., s. 62; krş., İbn Cinnî, el-Müzekker ve'lmüennes, s. 49; Zeccâc, a.g.e., I, 60. Tekvîr, 81/2. Çelebi, Muharrem, (Kutrub), el-Ezmine, s. 26. ibn Manzûr, a.g.e., XIV, 60, md. Sicistânî, a.g.e., s. 157; krş., ibn Seleme, a.y.; Tusterî, a.g.e., s. 66. ibn Manzûr, a.g.e., IX, 188. Ferra,a.g.e.,s.103; krş.,Sicistanî,a.g.e.,s.160;Tusterî,a.g.e.,s.93. İbn Sîde, a.g.e., V, 17/8. Necm, 53/49. Bu ayetin lafzî tercümesi şöyledir; "O Ak yıldız (şi'ra)ın Rabbidir. Büyük Köpek (Canis Majör) takım yıldızına ait olan ve parlaklık derece ve sıralamasında en başta yer alan bir yıldız. Ay, gökteki en parlak yıldız olduğundan İslam öncesi Ara bistan'da yaygın olarak tapınma konusu yapılırdı. Rabbu'ş-şi'râ ifadesi, deyimsel olarak, evrenin Yaratıcısını ve destekçisini me caz yoluyla anlatmaktadır. Bkz., Esed, Muhammed, Kur'ân Me sajı, (Çev. Cahit Koytak ve Ahmet Ertürk), işaret Yay., İstanbul 1999, s. 1085, 36. dipnot.
sayılır; Arapların gözlerini bu yıldıza bakaral< sınadığı söy lenmektedir.®"^ Gök cisimlerinden L » ^ ' (güneş) ve eş anlamlıları olan: veya ÂiVvı®^®, i=ıUülı ve müennes kabul edilmektedir®""^. Ancak, L^-^' kelimesi ii^i(kolye)®"® anlamında kullanıldığı z a m a n müzekkerdir®"". Kutrub (ö. 206/821), j ^ i ( a y ) isminin müzekker olduğunu belirtir. O, ç i ı ^ (Ay doğdu) formu kullanılsa da j ^ ü i t-^^ şekli k u l l a n ı l a m a z . F a k a t şu c ü m l e l e r d e , j ^ ' C-^'j v e j ^ ^ i jl^üı (Ay parladı) formunun kullanılacağını kaydeder.®"''
2. Rüzgar
İsimleri
Filologlar, j^jjrüzgar isimlerinin hepsinin m ü e n n e s o l d u ğ u n d a müttefiktirler®"®. Bunlar: L?l-=J've ( D o ğ u rüzgarı), 'jy^'ı (Bati r ü z g a r ı ) , L l t ^ ı , ve (Kuzey rüzgarı), ''^J^K ^ 4 ^ ' ve ı^t^ili ( G ü n e y rüzgarı. Lodos), iLSilı (Ara y ö n l e r d e n e s e n rüzgar), j j j ^ ı (Gece esen sıcak rüzgar), J-^Ui ( S a m yeli), s-yjVi (Şiddetli esen güneydoğu rüzgan).
392 393 394
395 396
ibn Manzûr, a.g.e., VI, 416; krş.. Çelebi, a.g.e., s. 32, (7. dipnot). Çelebi, a.g.e., s. 8. Ferra, a.g.e., s. 96, 106; krş., Sicistânî, a.g.e., s. 145; İbn Sele me, a.g.e., s. 60; Tusterî, a.g.e., s. 87; İbn Enbari (Ebu Bekir), a.g.e, s. 191, 415; ibn Cinni, a.g.e., s. 47, 48; İbn Asım, Ebu Bekr Abdullah Asım Sekafî, Kitabu'l-enva ve'l-ezmine, (Tahk., Hüse yin Elmalı), Ankara 1997, s. 43, 45. Larousse, el-Mu'cemu'l-Arabiyyi'l-esâsi, Alecso 1989, s. 1003. Ferra, a.g.e., s. 96. Çelebi, a.g.e., s. 9, 14. Sîbeveyh, a.g.e., II, 20, 21; krş., Ferra, a.g.e., s. 97; Sicistânî, a.g.e., s. 146; İbn Enbari (Ebu Bekir), a.g.e., s. 404; Tusterî, a.g.e., s. 78; ibn Cinnî, a.g.e., s. 47. 99
3. Ateş
İsimlen
Ateş ji^ı isimleri şunlardır: "J^, ve Tusterî'ye göre, ateş j i ^ ı isimlerinden ^ i ^ ı hariç hepsi müennestir® ^. Sicistânî'ye göre ise, de müennestir . Sicistânî'nin görüşünü şu ayetler desteklemektedir: PJjî j ^jiil] j a ^ l = C e h e n n e m a z g ı n l a r ı n karşısına çıkarılacaktır"°*; tiıjll- ^ > j ^ ı l i l = Cehennemin yakıcı ateşi parladığında"°2
M. H e m Müzekker H e m M ü e n n e s Olan Bazı Kelimeler Sicistânî, Esme'î (ö. 216/831 )den u ^ ] kelimesinin hem erkek hem de dişi için kullanıldığını, fakat fesahat ehli nin bu kelimeyi, şeklinde kullandığını nakletmektedir""®. Müberred de d^] kelimesinin her iki cins için kullanılabile ceğini, ancak bu kelimenin te'nis alameti taşımamasından ötürü müzekker kabul edilmesinin doğru olacağını belirt mektedir""". Nitekim ayette de: j J^iîai ü) L>.ü]iı^iü = Ey inanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık,""® buyurulmaktadır. Ayette ifadesini bulan insan kelimesi her iki cins için kullanılmıştır. Sicistânî, kelimesinin hem erkek hem de dişi için kullanılabileceğini kaydetmektedir: > ve gibi.""® Ferrâ, Hicaz bölge halkının eş anlamına gelen '^jj ismini hem erkek hem de kadın eşler için kullandığı halde. Tusterî, a.g.e., s. 106. Sicistânî, a.g.e., s. 143. 401 Şu'arâ, 26/91. 402 Tekvîr, 81/12. 403 Sicistânî, a.g.e., s. 90. 404 İVluberred, el-Müzekker ve'l-müennes, s. 96. ""^ Hucurât, 49/13. 406 Sicistânî, a.g.e., s. 91. 400
100
Necd halkı kadın eş için bu ismi ^ j j şekliyle kullandığını fakat, filologlann birincisini daha fasih bulduğunu ifade et mektedir.*" Ferrâ'ya göre, ÜU=11- kelimesi hem müzekker hem de müennestir, fakat fesâhata önem veren bilginlerin çoğu bu kelimeyi müennes olarak Kabul ettiğini kaydederek şu örnekleri sıralamaktadır: uU=îiJi ^ ^ = Bu hükmü senin hakkında Sultan verdi) ve 'J^^ j (Sultan falancayı aldı)*°®. Sicistânî de Ferrâ gibi, bu kelimenin hem müzekker ve hem de müennes olduğunu benzer örnekler vererek açıklamakta, ancak Kur'ân-i Kerim'de bu kelimenin (delil) manası kastedilerek hep müzekker formunda kullanıldığını belirtmektedir*"". Örnek: Oi^ (apaçık bir delil)*", 0 ^ (apaçık bir delil)*** ve ^ iis = Aslında sizi zorlayacak bir gücüm (nüfuzum) yoktu. *^ Ebu'l- Berekât b. Enbârî ise, bu kelimeyi müennes ka bul edenlerin, onu (delil) anlamında mütalâa ettiklerini, fakat J=J-'(güçlü)nün çoğulu olan cP=^ kelimesinin müzekker olarak kullanılmasının daha yaygın olduğunu belirtmekte dir**®. Tusterî'ye göre, u - ^ k e l i m e s i müzekker olup kelime ile hem erkek hem de dişi kastedilir. Örnek: oâj^^ qL^^ = İki şahıs gördüm, iki a d a m değil .***
408 409 410
412 413 414
bu '^^j
Ferra, a.g.e., s. 95; krş., Sicistânî, a.g.e., s. 143; İbn Seleme, a.g.e., s. 57; ibn Enbarî (Ebu Bekir), a.g.e., s. 374; Tusterî, a.g.e., s.80; İbn Cinnî, a.g.e., s.70; İbn Sîde, a.g.e., V, 17/23, 24. Ferrâ, a.g.e., s. 83. Sicistant, a.g.e., s. 119. İbrahîm, 14/10; Nemi, 27/21; Duhhân, 44/19; Zariyât, 51/38; Tûr, 52/38. Kehf, 18/15. ibrahim, 14/22. İbn Enbârî (Ebu'l-Berekât),a.g.e.,s.82,83;krş.,Tusterî, a.g.e.,s.83. Tusterî,age.,s.83;krş.,Müberred,age.,s.96; İbn Cinnî,age.,s.73.
101
ibn Fâris'e göre, insanın yapısı, karal4 isminin müzekker olduğu hususunda görüş birliğine varmışlardır."*'' Gökyüzü anlamındaki «^'-^i kelimesi, semaî olarak müennes mütalâa edilse bile müzekker olarak da kullanıl maktadır"*®. Müennes olduğunu gösteren örnekler: ' ( - ^ ^ cjjLîil = Gökyüzü parçalara ayrıldığında"*®; «^j^^ı ' c i ^ ' ' i ' = Gökyüzü parçalanıp yarıldığı zaman"^". Ancak, bu kelime ile iLi£Ji (tavan, çatı) kastedildiğinde müzekker olarak kullanı lır"^*. Buna Kur'ân-ı Kerîm'den şu örnekleri gösterebiliriz: j ü i _ ^ tiluı '(.uZJi l î l ^ = Ve göğü güvenli bir kubbe, bir çatı olarak yükselttik"^^; ^ j J = ^ ^ i - ^ ı = Göğün paramparça ola cağı..."^®
416 416
418 419 420 421 422 423
102
ibn Fâris, a.g.e., s. 56. Ferrâ, a.g.e., s. 103; krş., İbn Seleme, a.g.e., s. 54; İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 307; Tusterî a.g.e., s . 91; İbn Sîde, a.g.e., V, 17/14; İbn Enbârî (Ebu'l- Berekât), a.g.e., s. 81. Ferrâ, a.y.; krş., İbn Seleme, a.y.; İbn Enbâri (Ebû Bekir), a.y.; Tusterî, a.y.; İbn Fâris, a.y.; İbn Sîde, a.y.; İbn Enbârî (Ebu'lBerekât), a.y. İbn Asım, a.g.e., s. 20. İnfitâr, 82/1. İnşikâk, 84/1. Sicistânî, a.g.e., s. 156. Enbiyâ, 21/32. Müzemmil, 73/18.
N. Müennes İsimlerin Tasğ'îri / Küçültülmesi İsimlerin l<üçültülmesine "tasğîr" l<üçülen isme "ism-i musağğar" 1^-=>İJI P-Vi, yani l<üçültülmüş isim denilmel.; ^ i ' ı , [jii ve gibi. Ancak, bu kurala uymayan bazı sülasî sema'î müennes isimler bulun maktadır. Buna neden olarak, küçültülmüş ismin başka bir isimle karıştınlabileceği gösterilmektedir*^ . Ö r n e k : 4 J İ P ' ke limesinin tasğîri s^jji-'dur. Şayet şeklinde Tâ ilave edilerek küçültülmüş olsaydı, ^ > (mızrak) isminin küçültülmüşüyle karıştınlabilirdi. Böyle bir kanşıklığa meydan vermemek için, kelimesinin tasğîrinden Ta düşürülmüştür. Bunun gibi, ÜJi^, cJ^; cJ^^, O^isimierin tasğîrlerinden de Tâ düşürülmüştür. Rubaî müennes isimlerin tasğîrlerine Tâ ilavesi yapıl mamaktadır. Çünkü Sîbeveyh, bu isimlerdeki dördüncü harfin, sülasilere bitişen Tâ'nin yerine geçtiğini söylemekte dir. Bu kurala daha fazla harften oluşan kelimeler de dahil-
Sîbeveyh, a.g.e., II, 136; krş., Sicistânî, a.g.e., s. 89; İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 702. Tusterî, a.g.e., s. 89. Tusterî, a.y.
103
ciir"^''. Örnek: "6^, o'-^^Cdişi o ğ l a k ) , "jij^ s-'j:;^^, s j ' j j ^ ; M J j - i j , s-'Vj; g i b i . A n c a k , bu kuralın dışında kalan ve »OJ kelimeleri bulunmaktadır. Zira, bunların tasğîrleri: ^j'j şeklinde Tâ ile yapılmaktadır. Sicistânî, m ü e n n e s l e r ya fiillerinden ya da sıfatlarından bilinmektedirier. A m a , ve » i j j kelimeleri zarf olduklan için, bunlann ne fiili ne de sıfatları vardır. B u n d a n dolayı tasğîrieri Tâ almıştır."^®
"^^ Sîbeveyh, a.y. Sicistânî, a.y.
104
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MÜZEKKER VE MÜENNES ALÂMETLERİ
I. M Ü Z E K K E R A L Â M E T L E R İ Bu konuda şimdiye kadar te'lif edilmiş eserlerde hep müennes alâmetlerine yer verildiği görülmektedir. Nitekim, birinci bölümde de ele aldığımız gibi bazı filologlar, müzek keri tanımlarken onun asil olduğunu, dolayısıyla herhangi bir alamete ihtiyaç duymadığını belirtmişlerdir.'* ® Bu nedenden olsa gerek, filologların çoğu alâmetler den bahsederken sürekli müennes alâmetlerine yer vermiş lerdir. Bununla biriikte, bazı filologların satır aralarında m ü zekker alâmetlerinden de söz ettiğine rastlamaktayız. Örne ğin Ebû Bekir b. Enbârî: ve '^J^ L > = ^ cümlelerinde fiillerin başında bulunan Ya'nın müzekker alameti olmasın dan dolayı bu kullanımının doğru olmadığını, çünkü, m ü e n nes bir fiilde müzekker alâmetinin bulunması caiz değil dir'*®", demiştir. Sîbeveyh de cP^ kalıbında bulunan zâid Elif ve Nûn harflerinin müzekkere özgü alâmetler olduğunu be lirtmektedir.'*®* Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi, müzekkerin de alâmetleri bulunmaktadır. Şimdi de tespit edebildiğimiz müzekker alâmetlerine yer vermek istiyoruz: A. Fetha Sîbeveyh'e göre, Kâf zamiri müennes için kesralı, müzekker için fethalı olarak kullanılır: Kadın için i^îijij, erkek için ülLij denilir. Aynı şekilde Tâ zamiri kesralı olarak müennes için t ^ J , fethalı olarak müzekker için şeklinde kullanılır. Burada Kâf ve Tâ zamirieri fetha olduklarında müzekkeri, kesra olduklarında müennesi gösteririer."®^ Sîbeveyh, a.g.e., II, 20; krş..Sicistânî, a.g.e., s. 38; ibn Enbârî (Ebu'lBerekât), a.g.e., s. 63; Eşmûnî, a.g.e., 11, 399. ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 142. Sîbeveyh, a.g.e., II, 312.
107
Ebu'l-Berekât b. Enbârî, kelimesinde bulunan Kâf m kelimesinde bulunan Tâ ile müzekkeri ifade etmek yönünden aynı konumda olduğunu; K â f i n fethası müzekker muhatabı gösterdiği gibi, ' ^ i kelimesindeki Tâ'nın fethası da yine müzekker muhatabı ifade eder. Bunlann kesralı olması ise, müennes muhatabı belirtir*®®, demektedir. B. D a m m e Zamir-i şân (müzekker zamiri) kendisinden sonra ge len müzekkere dikkat çeker, zamir-i kıssa (müennes zamiri) ise kendisinden sonra gelen müennes kısmın yerine geçer ve ona dikkat çeker. Ebû Bekir b. Enbârî Arapların, ^! AÜı^ ve ^ V] gibi cümlelerde u! ile ^'yt birlikte fiilin müzekker veya müennes olduğunu göstermesi için kullandıklannı belirtmektedir.*®* Sîbeveyh de şu örnekleri vermektedir: J*JJ^, ^ ve tk-j j * j i î . Bu örneklerde Hâ müzekker için gelmiştir. Hâ müennes için kullanıldığında ise Elif alır. Örnek: V j ve İ 3 - g i b i . * ® ® Bu örneklerde d a m m e (ötre) uzun okunur. Dammenin kısa okunuşuna Sîbeveyh şu örnekleri vermektedir: ^
433 434
108
Sîbeveyh, a.g.e., II, 295; krş., Müberred, el-Muktazab, I, 174; ibn Cinnî, Sirru sinâatl'l-i'râb, I, 309, 315. İbn Enbârî (Ebu'l-Berekât), a.g.e., II, 774. İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 168; krş., Abduttevvâb, a.g.e., s. 282. Sîbeveyh, a.g.e., 11, 291. Sîbeveyh, a.y.; krş., Zeccâc, Ebû İshâk İbrahim b. Serî, Meâni'lKur'ân ve i'râbuhu, (Alemu'l-kütub), Beyrut 1988, I, 51; ibn Cinnî, a.g.e., II, 629.
C. Yâ B u da gâib müzekkerin alâmetidir ve muzari fiilin başmda yer almaktadır. Ebû Bekir b. Enbârî, yukanda da be lirttiğimiz gibi, ^ ve '^J^ kullanımının doğru olmadığını ifade etmektedir. Çünkü Yâ müzekkerin alâmetidir. Örnek: > ve > gibi."®'' D. Vâv Ve Nûn Ebû Bekir b. Enbârî'ye göre. Elif ve Tâ çoğul müenne sin alâmeti olduğu gibi, buna mukabil olarak Vâv ve Nûn da müzekkerin alâmetidir."®® Ebu'l-Berekât b. Enbârî de aynı şekilde Vâv ve Nûn'un müzekker alâmeti olduğunu belirtmektedir"®^. Örnek: , '^jAJ^; tiikJU^ , 'C}j=4^ ; üjB^ gibi. E. M î m Müberred, çoğul müzekkerin olduğunu söylemektedir""". Örnek: ^
alâmetinin ' , J ^ i j gibi.
J*» '
Müzekker ile ilgili yukarıda verdiğimiz alâmetler bize, bazı müelliflerin: "Müennesin aksine müzekker için alâmet vaz edilmemiştir, çünkü müennes müzekkerin feridir, bun dan dolayı alâmete ihtiyaç duyar. Asıl olan ise alâmete ihti yaç duymaz"""*, şeklinde ortaya koymuş olduklan bu açık lamanın pek de isabetli olduğu söylenemez. Zira, araştır mamızdan anlaşılacağı üzere müzekkerin de alâmetleri bulunmaktadır. Ancak filologlar, bu alâmetler bilindiği için
ibn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e, s. 142. İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 181. İbn Enbârî (Ebu'l-Berekât), a.g.e, I, 27. Müberred, a.g.e., I, 270; krş., Sîbeveyh, a.g.e., I, 378; Abtuttevvâb, a.y. Suyûtî, el-Eşbâh, I, 319; Hem'u'l-hevâmı, II, 169; krş., Eşmûnî, Şerhu'l-Eşmûnî, II, 399.
109
bunları sıralamaya tabi tutmamışlar, sadece bir problemi açılılarken kuilandıklan ifadelerde, miJzekker alâmetlerden de söz etmişlerdir. II. M Ü E N N E S ALÂMETLERİ M ü z e k k e r ve m ü e n n e s k o n u s u n u ele alan filolog ların ç o ğ u , m ü e n n e s alâmetlerini üçe ayırarak bu alâmet ler sayesinde müennesin müzekkerden ayırt edilebileceğini ileri sürmektedirler. Bu taksimatı ilk olarak Halil b. A h m e d (ö. 170/786)'in yaptığını söyleyebiliriz. O n a göre te'nîs alâmetleri: 'deki Hâ « ^ ^ i , « ^ ' j ^ ' d a k i Elif-i m e m d û d e ve ^s'-^^'-^'daki Elif-i m a k s u r e L s ' d i r . * * ^ Filologların pek ç o ğ u n u n s a d e c e bu üç alâmeti z i k r e t m e l e r i n i n n e d e n i , bunlann en meşhur ve en yaygın olarak kullanılmasıdır. Ne var ki, Ebû Bekir b. Enbârî'de durum farklıdır. O, müennes alâmetlerinin on beş tane ol duğunu ileri sürmektedir: Bunlann sekizi isimlere, dördü fiillere ve üçü de e d a t l a r a aittir*''®. Buna göre: a. İsimlerde Müennes Alâmetleri 1-Elif-i m a k s û r a . Ö r n e k : ^^'-a^, ve t i - ^ ^ ^ g i b i . 2 - E l i f - i m e m d û d e . Ö r n e k : Vij:»^, VijS:^, '<.rj^ v e VI jİJ= g i b i . 3-Tâ. Örnek: ve < ^ gibi. A n c a k bu isimlerdeki Tâ kelimenin aslındandır. İsimlerdeki açık Tâ'nın müennes
Haili, ibn Ahmed, Kitâbu'l- "ayn, Beyrut 1988, I, 312; krş., Ferrâ, a.g.e., s. 57; Sicistânî, a.g.e., s. 37; Müberred, el-Müzekker ve'Imüennes, s. 75, 76. İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 166; krş., Suyûtî, el-Eşbâh, II, 151: Suyûtî, Ferrâ'ya atıf yaparak bu alâmetleri muhtasar olarak zikret mektedir.
110
alâmeti kabul edilme geleneği yoktur. Dolayısıyla bu görü şü genellemek m ü m k ü n değildir. 4-Hâ. Örnek: S j ^ , <^>^ ve gibi. Bu örneklerdeki Tâ vakıf halinde Hâ'ya dönüşür. 5 - Ç o ğ u l i s i m l e r d e k i Elif v e T â . Ö r n e k : t ^ a J l ı l , ciıi::I.Ji:^ ve "^ijiijk g i b i . 6-Nün. Örnek: ve u^i. 7-Kesrâ. Örnek: t^^i. 8-Yâ. Örnek: LS'^ gibi. b. Fiillerde Müennes Alâmetleri 1-Tâ. Örnek: ^jS ve gibi. 2-Yâ. Örnek: ^'j 'öaj^ ve t ^ j ^jyM gibi. 3-Kesrâ. Örnek: P ^ , PAL^I ve p i ^ i gibi. 4-Nün. Örnek: ve ü ^ . c. Edatlarda müennes alâmetleri 1-Tâ. Örnek: '^'j^ U^j ^ j . 2-Hâ. Örnek: ^fe vakıf halinde » ı ^ , ise »V'a dönüşür. 3-Hâ ve Elif. Örnek: l*^! ve 'JA- '^^^^ ^] gibi. Ebû Bekir b. Enbârî'nin müennes alâmetlerini isim, fiil ve edatlar şeklinde kısımlara ayırması, bazı alâmetlerin tekrar edilmesine neden olmuştur. Dolayısıyla, müennes alâmetleri on beş sayısına ulaşmıştır. Mesela: Tâ'yı üç, Hâ'yı iki, Kesrâ'yı iki ve Yâ alâmetini de iki defa zikretmiştir. Ayrıca, edatlada ilgili son alâmetten bahsederken, Hâ ve Elifi zikretmiştir. Oysa, müzekker için ^ ! ve müennes için ^ ] denilir. Bir de Hâ hem müzekkerde hem de müenneste b u lunur. Bu nedenle burada müennes alâmeti olarak sadece Elifin zikredilmesi daha uygun düşmektedir. Şimdi de filologlann yaygın olarak kullandığı müennes alâmetlerini ele alalım.
111
A. Tâ 1. Tâ'nın Te'nîs Alâmeti Olması Tâ'nın te'nîs alâmeti olduğu hususunda filologlar gö rüş birliğine varmışlardır***. Ramazan Abduttevvâb, Arap dilinde en önemli ve yaygın müennes alâmetinin Tâ o l d u ğ u n u belirtmektedir. T â ' d a n önceki harekenin, ve *® gibi bazı kelimeler dışında, her z a m a n fetha olduğunu söylemektedir. Örnek: ve SjJi-=> gibi**®. İbn Cinnî ise, tekillerde Tâ-i te'nisten önceki harekenin '-'j^, ve kelimelerinde o l d u ğ u gibi fethalı o l a c a ğ ı n ı , kesinlikle sukûnlu o l a m a y a c a ğ ı n ı belirtmektedir. Ancak, Elif harfi sukûnlu gelirse, bu caiz olacağını belirtmektedir. Örnek: sUaâ (kaya kuşu), °i-=^ (küçük taş, çakıl), »'-^ji (hünnap meyvesi) ve ' » l i ^ (öfkeli) gibi. B u kelimelerde görüldüğü gibi Elif harfi fetha'nın yerine geçmiştir.**^ 2. Tâ'nın Bazan Hâ Olarak
Kullanılması
İbn Ya'iş (ö. 6 4 3 / 1 2 4 5 ) , A r a p nahivcilerinin te'nîs T â ' s ı n ı n fiillerde asıl, isimlerde ise T â ile Hâ'nın birbiri ne bedel o l d u ğ u k o n u s u n d a ittifak ettiklerini, ancak bun lardan hangisinin asıl olduğu hususunda ihtilafa düştükle rini kaydetmektedir.**®
446 447 448
112
Sîbeveyh, a.g.e., II, 313; krş., Ferrâ, a.g.e., s. 57; Sicistânî, a.g.e., s. 37; Müberred, a.g.e., s. 75; Zemahşerî, a.g.e., s. 198; İbn Enbârî (Ebu'l-Berekât), el-Bulğâ, s. 63. Daha önce de bu isimlerde yer alan Tâ'nın kelimenin aslından oldu ğunu, dolayısıyla açık Tâ'nın müennes alâmeti kabul edilme gelene ğinin bulunmadığını, bu nedenle bu görüşün genellenemeyeceğinl söylemiştik. Abduttevvâb, a.g.e., s. 256. İbn Cinnî, el-Hasâis, II, 318. İbn Ya'iş, Ya'iş b. Ali b. Ya'iş, Şerhu'l-mufassai, (Mektebetu'lmutenebbî), Kahire ts. V, 89; krş., İbn Hişâm, Muğnî'l-lebîb, (Mektebetu'l-'asriyye), Beyrut 1995, II, 402; Eşmûnî, a.g.e., II, 399.
Küfe dil ekolü, "Hâ'nın asıl olduğunu, vasıl halinde Hâ'nın Tâ'ya dönüştüğünü, Hâ olarak kendi haline bırakıl dığında, mesela: tAjk2, 'cA'j denildiğini, ' ^ j kelimesinde olduğu gibi tenvîn, vakıf halinde Elife d ö n ü ş t ü ğ ü n ü ileri sürmektedir. D o l a y ı s ı y l a , v a k ı f h a l i n d e t e n v î n ile t e ' n î s Hâ'sı b i r b i r i n e k a r ı ş t ı r a b i l e c e ğ i e n d i ş e s i n d e n , vasıl d u r u m u n d a H â , T â ' y a d ö n ü ş m ü ş , tekrar vakıf d u r u m u s ö z konusu olduğunda ise aslına rucû etmiştir ki o da Hâ'dır"""®, görüşünü savunmaktadır. Eşmûnî, Basra dil e k o l ü n e göre Tâ'nın asıl o l d u ğ u n u , Hâ'nın ise vakıf halindeki dönüşümden meydana gel diği için fer kabul edilmesi gerektiğini belirtmektedir."®" Basra dil e k o l ü n ü n babası kabul edilen Sîbeveyh'e göre H â , ismi m ü e n n e s yapmak için vakıf halinde Tâ'ya bedel olur. Örnek: ?i "®\ Yine Basra dil ekolüne m e n sup M ü b e r r e d , Tâ'nın asıl o l d u ğ u n u , Hâ'nın ise vakıf h a linde Tâ'ya bedel olarak geldiğini belirtmektedir."®^ Tâ'nın neden dönüştürüldüğü (kalp) sorusuna S î b e v e y h ş u c e v a b ı vermektedir: Araplar te'nîs Tâ'sı ile bazı kelimelerde bulunan Tâ harfini - ı - : ^ (kirli k a z a n ç , rüşvet), ve p j j V ( Ş e y t a n , şerir) gibi - birbirinden ayırt e t m e k için bu dönüşmeyi yaptıklarını kaydetmekte dir."®® Vakıf halinde Tâ'nın yerine neden başka bir harf değil de Hâ getirilmiştir, s o r u s u n u Halil b. A h m e d ş ö y l e cevaplamaktadır: Hâ, sükûn harflerinin en yumuşağıdır. S a h î h bir harf o l a n Tâ'nın yerine yine sahîh bir harf g e t i -
452 453
Bkz., Istirâbâzî, Rızau'd-Dîn Muhammed b. Mükerrem Ensârî, Şerhu'ş-Şâfıyetl ibn Hâcib, (Dâru'l-kutubu'l-ilmiyye), Beyrut 1982, II, 289; krş., ibn Ya'iş, a.y. Eşmûnî, a.g.e., II, 399; krş., Abduttevvâb, a.g.e., s. 259. Sîbeveyh, a.g.e., II, 313; krş., Halîl, a.g.e., III, 354. Müberred, el-Müzekker ve'l-müennes, s. 75. Sibeveyh, a.y.
113
rilmeliydi. Alfabe içerisinde Hâ'dan daha kıvrak bir harf yok tur, çünkü o nefestir.*®* A n c a k , İbrahim Enîs bu görüşe katılmadığını şu şe kilde ifade etmektedir: "Burada söz k o n u s u olan bir sesin diğerine d ö n ü ş m e s i değil, aksine kelimenin sonunun hazfedilmesidir. Kadim filologların zannettiği gibi, kelimenin sonundaki Hâ'nın, vakıf sırasında nefesin uzatılmasıyla çıkanlan yumuşak ses değildir. Yine, müfred (tekil) m ü e n nes isimlerin s o n u n d a yer alan marbût Tâ'da Hâ ile d u rulmaz, bilakis kelimenin sonu hazfedilir ve bir önceki harf yumuşak okunarak nefes uzatılır, bu da fetha şeklini alır. Dolayısıyla kelimenin sanki Hâ harfi ile bittiği zannedilir".*®® Ramazan Abduttevvâb, Tâ'nın Hâ'ya dönüşmesinin nihai bir sonuç olduğunu, yoksa bunun sesle ilgili bir geli şim olmadığını, çünkü Tâ ile Hâ arasında fonetik bir ilişki bulunmadığını kaydetmektedir. Müennes bir kelimede durma esnasında Tâ düşer, önceki harf fetha üzere kalır. Kelime sonlarında bu tür hecelerin bulunması A r a p ç a d a hoş k a r ş ı l a n m a z . Dolayısıyla hecenin k a p a t ı l m a s ı , vakıf Hâ'sının o k u n u ş u n d a nefesin uzatılmasıyla gerçekleştiri lir. Burada te'nîs Tâ'sının Hâ'ya dönüşmesi söz konusu değildir. Ancak, bir n e d e n d e n dolayı Tâ düşmüş, bir başka n e d e n d e n dolayı da Hâ gelmiştir. Bu iki harf arasında fonetik bir ilişki olmadığı görülmektedir.*®® 3. Tâ'nın
Yazılışı
Ebû Bekir b. Enbârî'ye göre. T â , vakıf halinde Hâ'ya dönüştüğü için, A r a p imlâsında Hâ şeklinde yazılmıştır. Bu da, Arapçada her kelime başlangıç ve durma halinde okun-
Halil, a.g.e., 111,354. Enis, İbrahim, el-Lehecatu'l-arabiyye, (Daru'l-fikri'l-arabi), Kahire 1955, s. 99. "^^ Abduttevvâb, a.g.e., s. 257. 114
duğu gibi yazılmasından ileri gelmektedir."®'^ isterabâzî de, aslında her kelime başlangıcı ve sonu gözetilerek, lafzına uygun bir şekilde yazılması gerektiğini söylemektedir."®® R a m a z â n Abduttevvâb, O s m a n Mushafı'nın yazı k a rakterindeki bazı kelimelerin bu kurala uymadığını ileri sürmektedir. Örnek: kelimesi c^^j şeklinde açık T â ile"®", ^ kelimesi de izafet terkiplerinde şeklinde açık Tâ ile K u r ' â n - ı K e r î m d e o n y e r d e g e ç m e k t e d i r . Y i n e »ijij, Â j j ^ k : : . , i j i i , ^jjjve ^ kelimelerinin Kur'ân'daki bütün izafet terkipleri açık Tâ ile yazılmıştır. Ancak <îk3, S j ^ ^ ; , i j l ve k e l i m e l e r i n i n izafet terkipleri b a z e n açık T â ile bazen de Hâ ile yazılmıştır."®" 4. Tâ'nın Müennes
Dışında
Kullanılması
Şimdiye kadar a ç ı k l a m a y a çalıştığımız gibi T â , m ü e n n e s isimleri m ü z e k k e r isimlerden ayırt etmek için kulla nılmaktadır. Bu da en çok sıfatlarda görülür. Örnek: l'^y^L- ^ J ı j j i , î . L j 2 i g i b i . i s i m l e r d e i s e d a h a a z g ö r ü l ü r . Ö r n e k : IsJ-'], »İ'V!; ^ ^ i ^ , ^ ^ ^ ^ ve Ls^^, »I-J^ g i b i . B a z ı durumlarda Tâ isimlere müenneslik dışında da bitişmektedir. Şöyle ki: a. Cansız varlıklann tekilini (Tâu'l-vahde) cins isimden ayırmak için kullanılmaktadır. Ö r n e k : 'J^, 'J^; "j^, '"'j^ ; t^ ı'ır. ^
4
Vır- ; ^ l ^ ,
AklİJ
gİbİ.
ibn Enbârî (Ebû Beldir), a.g.e., s. 179; krş., Abduttevvâb, a.g.e., s, 257, 258. İsterabâzî, Şerhu'ş-şâfıye, III, 315; krş., Suyûtî, el-ltkân, II, 166. Bakara 2/218; A'râf, 7/56; Hûd, 11/73; Meryem, 19/2; Rûm, 30/50; Zuhruf, 43/32. 460 Abduttevvâb, a.g.e., s. 258; krş., İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim, Edebu'l-kâtib, (Dâru's-sadr), Beyrut 1967, s. 267.
b. M ü b a l a ğ a için. Ö r n e k : ^ j i j . c. Mübalağanın pekiştirilmesi için. Örnek: ve gibi. Sicistânî'nin d e d e d i ğ i g i b i , b a z e n te'nîs a l â m e t i o l a n T â ' n ı n i s i m l e r e ö v g ü ve y e r g i d e mübalağanın pekiş tirilmesi için bitişmesi söz konusudur.*®* d. Jj£^il« kalıbında Yâ'nın akabinde geldiği zaman. Örnek: âi^'^'j - '^^^'j gibi. Burada hazfedilen Yâ'nın yerine oj^^'j kelimesinin s o n u n a o n d a n ivaz olarak Tâ getirilmiştir. e. N e s e b i g ö s t e r m e s i için k u l l a n ı l m a k t a d ı r . Ö r n e k : L 5 İ j j ' v e ^^ji'ji g i b i .
f. A c e m kelimelerinin A r a p ç a l a ş t ı r ı l m a s ı n ı göster mek için kullanılmaktadır. Ö r n e k : ve '^^S. ( k g . c i n s i n d e n ö l ç ü birimi) gibi. g. Bir kelimenin harflerinde artış meydana getirildiğin de. Örnek: % »iîJ; LS'J, '<İJ gibi. h. Kelimenin Fâ, A y n veya Lâm'ından ivaz olduğu z a m a n . Örnek: - Si? ; pjS) ve ^ gibi. i. tJj^ij k a l ı b ı n ı n m e d d i n i n ivazı d u r u m u n d a . n e k : < j $ j j , '^i^'^ gibi.*®^
Ör
k. ^ l ^ i , S j ^ v e '"'yy. gibi bazı k e l i m e l e r d e , T â z o r u n l u olarak bulunur. Ç ü n k ü bu kelimelerde T â , kelimeyi oluşturan harflerin bir parçasıdır. Şayet hazfedilecek olursa, kelime kendisiyle kastedilen m a n a y ı k a y b e d e r ve ( ^ ^ i , JSJ ve 'j'y. lafızlannın bir anlamı kalmaz.*®® "^^ Sicistânî, a.g.e., s. 38; krş., İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 627. Eşmûnî, a.g.e., 11,400,401. "^'^ Fazıl, Abdulhâlik, et-Te'nîs fi'l-arabiyye, Mecelletü'l-lisani'larabiyye, sayı, 8, s. 236.
116
B. Elif-i Maksûra Elif-i maksure, bazı özel isimlerle ism-i tafdillerin mürfed m ü e n n e s l e r i n d e görülen Yâ şeklindeki Eliftir. Ör nek: ij^, e s ^ , LS'J^, is'j^, gibi. Görüldüğü üzere bu isimler sınırlıdır ve semaîdir."®" R a m a z a n A b d u t t e v v â b , Elif-i m a k s u r e n i n e n bariz olarak kalıbında g ö r ü l d ü ğ ü n ü , b u n u n da tafdîle delâlet ettiğini söylemektedir. Örnek: LSS^ ve L S ' - ^ gibi."®® 1. İsmin Sonuna Gelen Elif-i Maksure Çeşitleri İsmin sonuna bitişen Elif-i maksure ikiye ayrılmaktadır. Bunlar: a. Aslî Elif: Yani, kelimenin kök harfinden olan Elif. Örnek: J^, ve L 5 > gibi. b. Zâid Elif: Bu da kendi içinde üç gruba aynimaktadır: ı. İsmin sonuna te'nîs için bitişen Elif. Örnek: (hamile, gebe), C S J ^ (sarhoş), (gözü yaşarmaz; h. takvimin I ve V I . ayları) ve (kızgın) gibi. ıı. İsme ilhak (ilave) olan Elif. Örnek: kalıbındaki y = j i ( H ü n n a p ağacının meyveleri) gibi. Burada kelimenin sonundaki Elifin zâid olduğu şu cümlede açık olarak görül mektedir: ^ j i (Hünnap ağacının parlak meyveleri)."®® ııı. Ne te'nîs ne de ilhak olarak isme bitişen Elif. Ör nek: Uy^. Bu kelimedeki Elif tenvinli olduğundan te'nîs için gelmemiştir. Bu kelimenin sudâsî kökü bulunmadığından ötürü de ilhak için gelmemiştir. Bazı filologlar, Elifin bir ke limeye te'nîs alâmeti mi yoksa ilhak olarak mı bitiştiğini ayırt etmek için iki duruma dikkat çekmişlerdir: ma. Müberred, 464 465 466
ve
kelimelerinde
bulunan
Bedî Yakup, a.g.e., s. 66. Abduttevvâb, a.g.e., s. 261, 262. Elif-i memdûde'nin müennes alâmeti sayılabilmesi için, kelimenin aslından olmaması gerekir.
117
Elifin müenneslik için olduğunu fakat, (bir ağaç türü), sLLji ve 'Uaik (öfkeli) kelimelerinde bulunan Elifin ise te'nîs değil, ilhak Elifi olduğunu kaydederek bu kelimelerin, Tâ-i te'nîs almasının Elifin müenneslik için olmadığını gösterdi ğini belirtmektedir. Bunu da: "Bir kelimede iki te'nîs alâmeti bir arada bulunmaz" kuralına dayandırmaktadır.*" ıııb. Y u k a n d a belirttiğimiz gibi, kelime tenvin aldığında Elif te'nîs alâmeti kabul edilmez; tenvinsiz kullanıldığında ise te'nîs alâmeti sayılmaktadır. Elif-i maksûra bazen müzekker ismi niteleyebilmekte dir. Örnek: il!?-j(eşcinsel kişi), LS'J^J Ü ^ J (kötü huylu adam) ve L S I ^ Üfe (çok büyük deve) gibi.*®® C. Elif-i M e m d û d e Elif-i m e m d û d e , sıfat-i müşebbehenin müfred m ü e n nesinde ve bazı müennes isimlerde görülen «>ı şeklindeki Eliftir. Elif-i memdûde'nin müennes alâmeti olabilmesi için, kelimenin aslından olmaması gerekir. iı^:^i(Bina, kompozisyon), i^ij^i (Kâriler) örneklerindeki fi elif ve hemze kelimenin aslından olduğu için müenneslik alâmeti değildirler. ve i^^ı kelimelerinin sonundaki hemze de bu kelimelerin aslından olan Vâv ve Yâ'dan dönüştüğü için müennes alâmeti sayılmazlar. Ramazan Abduttevvâb, Elif-i memdûdenin Arap dilin de e n belirgin olarak » ^ k a l ı b ı n d a kullanıldığını, bu kalıbın renklere ve vücut özürlerine delâlet ettiğini ileri sürmektedir.
Müberred, a.g.e, s. 112; el-Muktazab, III, 338; krş., İbn Enbârî (Ebû Bekir), a.g.e., s. 176. Bedî Yakup, a.g.e., s. 68, 69; Ramazân Abduttevvâb'a göre, Elif-i maksure alâmeti günümüzdeki Arap lehçelerinde yok olmaya yüz tutmuştur. Bu alâmetin yerine de Tâ-i te'nîs kullanılmaya başlan mıştır. Bkz., Abduttevvâb, a.g.e., s. 261.
118
ö r n e k : p^'J^ ve <^^> gibi."®® Elif-i memdûde bazen müzekkeri nitelendirmek için de kullanılmaktadır. Örnek: i^ı^^ ü^'j (bitkin adam), i ^ l » ÎÜVj (savaşçı adam) ve İ V J J j i (iyi görüşlü) gibi."™
Aduttevvâb, a.g.e., s. 261. Yine Ramazan Abduttevvâb, Elif-i memdûde alâmetinin de yok olmaya yüz tuttuğunu, bunun yerine de Tâ-i te'nîs kullanılmaya başlandığını kaydetmektedir. Buna neden olarak ise, dilde kolaylaştımiaya gidilmesini ve üç alâmet yerine bir alâmetin kullanılmasını göstermektedir. Bedî Yakup, a.g.e., s. 76.
119
SONUÇ "Arap Dilinde Müzekker (Erillik) Ve Müennes (Dişillik)" isimli bu çalışmamızda Arap diline özgü o l a n , k e l i m e l e r d e k i m ü z e k k e r l i k , m ü e n n e s l i k ve h e m m ü z e k k e r l i k h e m d e müenneslik ayırımını detaylı bir şekilde ele alarak yo rum ve değerlendirmelerle ortaya koymaya gayret göster dik. Diğer bazı dillerde kelimeler müzekker, müennes ve nötr olarak ve bazılannda ise herhangi bir ayrıştırmaya gidilmeden tasnif edilmektedir. A m a Arapçada kelimelerin, yüklendikleri görev b a k ı m ı n d a n , diğer dillere göre daha farklı f o n k s i y o n l a r icra ettiğini söyleyebiliriz. Arapçada kelimelerin cinsiyetinin belirlenmesinde ana unsuru müzekker oluşturmaktadır. Ç ü n k ü , müzekker kelimeye fazladan bir ilave yapılmadığı için müennesten daha yalın ve daha sağlam yapı arz etmektedir. Bu n e d e n le müzekkedik ve müenneslik konusunu ele alan filologlar, müzekkeri merkeze oturtmakla birlikte müzekkere göre daha girift olan müennes konusuna ağırlık vermişlerdir. Bu durum m ü z e k k e r k a v r a m ı n ı n t a n ı m ı n d a açık o l a r a k g ö r ü l m e k t e d i r . Ç ü n k ü filologlar, m ü z e k k e r k a v r a m ı n ı m ü e n n e s i n z ı d d ı o l a r a k t a n ı m l a m ı ş l a r d ı r . A n c a k biz çalış m a m ı z d a , bu eğilimi de göz önünde bulundurarak, her iki alanı d e n g e d e tutmaya özen gösterdik. Mesela, müzekker kavramını ele alırken, bu kavramın tanımını verdikten sonra kısımlannı hakikî, mecazî, hükmî ve müevvel müzekker şeklinde nasıl bir tasnife tabi tutmuşsak, m ü e n n e s kavramını da aynı yöntemle inceledik. Ayrıca, te'nîs alâmetlerinden en çok kullanılan Tâ'yı, filologların bazılannın Hâ ve bazılarının da Tâ olarak a d landırmasında bir farklılık olmadığını tespit ettik. İncelediğimiz eserlerde müzekker konusuna hemen hiç yer verilmemiş gibiydi. Bununla birlikte, müennesten
120
bahseden söz konusu eserlerin müennesi tasnifleri ç o ğ u kez birbirinden f a r k l ı y d ı . Biz, bu e s e d e r d e n y a r a r l a n m a k suretiyle, m ü z e k k e d i k alâmetlerini de devreye sokarak kendimize özgü bir tasnifle çalışmamızı neticelendirdik. Bu ç a l ı ş m a , sosyal y a ş a m d a kadın ve erkeğin ko n u m u , mizaç yapıları ve bunun dile y a n s ı m a s ı h u s u s u n u n önemli o l d u ğ u n u bize hatıdattı. Bu k o n u n u n filolojik y ö n den incelenmesi kadar, sosyolojik açıdan da araştırılmaya değer olduğu kanaatine vardık.
121
BIBLIYOGRAFYA
ABDUTTEVVÂB, Ramazan, el-Medhal Mektebetü'l-Hanci, Kahire 1985.
İlâ
İlmCI-luga,
AKYÜZ, Vecdi, Arapçada Sayılar, Kitabevi, İstanbul 1998. BİRGİVÎ, İVluhyiddin Muhammed b. Ali (ö. 981/1573), İzhâr ve Tercümesi ( Haz. Nevzat H. Yanık ve M. Sadi Çöğenli), Kültür ve Eğitim Vakfı Yayınları, Birinci Baskı, Erzurum 1998. CEVHERÎ, Ebu Nasr İsmail b. Hammad (ö. 390/999), es-Sihâh, Tâcu'l-luga ve sihahu'l-Arabiyye, (Tahk. Ahmed Abdulgafur Attar), l-VI, İkinci Baskı, Beyrut 1979. ÇAKİR, Mehmet, Arapçada Kelime Yapısı, İzmir 1981. ÇELEBİ, Muharrem, Kutrub; Hayatı, Eserleri ve Kitâbu'lezmine, (Basılmamış Doçentlik Tezi), Erzurum 1981. ÇETİN, Nihad M., Şarkiyat Mecmuası, I. cilt, Ankara 1956. ÇÖRTÜ, Mustafa Meral, Arapça Dilbilgisi Sarf, Marmara Üni versitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınlan, İstanbul 1995. ENBARI, Ebu Bekir Muhammed b. Kasım, Kitâbu'l-müzekker ve'l-müennes, (Tahk. Tarık Abduavn Cenabi), Matbaatü'lAnî, Bağdat 1978. ENİS, İbrahim, el-Lehecatu'l-Arabiyye, Daru'l-fikri'l-Arabı, Kahire 1955. ESED, Muhammed (ö. 1992), Kur'ân Mesajı, (Çev. Cahit Koytak ve Ahmet Ertürk), İşaret Yayınları, İstanbul 1999. EŞMUNI, Ali b. Muhammed (ö. 900/1495), Şerhu'l-Eşmunı 'ala Eifiyeti'bni Malik, Daru'l-kütübi'l-Arabiyye, l-ll. Kahi re, ts. FAZİL, Abdulhalik, et-Te'nîs fi'l-Arabiyye, Mecelletü'l-lisani'lArabi, Sayı, 8, Ocak 1971. FERRÂ, Ebu Zekeriyyâ Yahya b. Ziyad, el-Müzekker ve'lmüennes, (Tahk. Ramazan Abduttevvâb), Mektebetü
122
Dari't-turas, Kahire 1975. — Me'anri-Kur'ân, l-lll, Mel
Kamusu'l-muhit,
HAMİD, Süleyman b. Muhammed b. Ahmed Ebu Musa, Risâletü'l-müzekker ve'I-müennes, (Tahk. Ramazan Abduttevvâb), Matbaâtu Aynu'ş-şems, Kahire 1975. HALİL, İbn Ahmed, Kitabu'l- Ayn, (Tahk. Mehdi Mahzumî ve İbrahim Samiri), l-VIII, Beyrut 1988. İSTERABAZİ, Rızau'd-Din Muhammed b. Mükerrem Ensari, Şerhu'ş-Şafiyeti'bni Hacib, Daru'l-kutubi'l-ilmiyye, Beyrut 1982. İBN AKİL, Behaeddin Abdullah b. Akil, Şerh ibn Akîl 'alâ elfiyeti İbn Mâlik, l-ll, Mektebetü'l-asriyye, Beyrut 1992. İBN A S İ M , Ebu Bekr Abdullah b. Hüseyin b. İbrahim b. Asım Sekafi (ö.403/1013), Kitâbu'l-envâ ve'l-ezmine, (Tahk. Hüseyin Elmalı), Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara 1997. İBN CİNNİ, Ebu'l-Feth Osman, el-Müzekker ve'I-müennes (Tahk. Tank Necm Abdullah), Daru'l-beyani'l-Arabî, Cidde 1985. —
el-Hasais, (tahk., M. Ali Neccar), l-lll, Daru'l-huda, Beyrut ts.
—
Sirru sinaati'l-irab, l-ll, Darul-kalem, Dimeşk 1985.
İBN ENBARİ, Ebu'l-Berekat Kemaleddin Abdurrahman b. Muham med b. Abdullah b. Ebî Saîd, el-Bulga fı'l-fark beyne'jmüzekkeri ve'I-müennes, (Tahk. Ramazan Abduttevvâb), Daru'l-kütüb, Kahire 1970. —
el-İnsaf fî mesaili'l-hilaf,
l-ll,
Daru'l-ihyai't-turasi'l-Arabî,
123
Lübnan 1961. —
İBN FARİS, Ebu'l-Hüseyn Ahmed, el-Müzekker ve'imüennes, (Tahk. Ramazan Abduttevvâb), Kahire 1969.
— es-Sahibî fî fıkhi'I-luga, Kahire 1977. İBN
HACİB, Ebu Amr Celâlüddîn Osman b. Ömer elKasîdetü'i-muveşşehe bi'l-esmal'Imüenneseti'ssema'lyye, (Tahk. Tarık Necm Abdullah), Daru'l-belaga, Beyrut 1991.
İBN HALEVEYHİ, Ebu Abdullah Hüseyn b. Ahmed, Kitabu l'rabu selasîne sûre mine'l-Kur'âni'l-Kerîm, Kahire 1941. İBN
HİŞAM, Cemaluddin Ensarî Nahvî (ö. 761/1360), Muğni'l-lebîb, l-ll, Mektebetu'l-Asriyye, Beyrut 1995.
—
Evdahu'l-mesalik ila elfiyeti İbn Malik (Şrh. Muham med Muhyiddin Abdulhamid) l-V, Mektebetu'l-asriyye, Beyrut ts.
—
Şerhu Katri'n-neda (Şrh. ve tahk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamid), Mektebetu'l- asriyye, Beyrut 1994.
—
Şerhu Şuzuri'z-zeheb (Şrh. ve tahk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamid),Mektebetu'l- asriyye, Beyrut 1991.
İBN KUTEYBE, Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim Dineveri, Edebu'l-katib, (Nşr. Max Grünert), Dâru Sadır, Beyrut 1967. İBN MANZUR, Cemâleddin Muhammed b. Mükerrem Ensari, Lisanu'l-Arab, I -XVIII, Daru'l-ihyai't-turasi'l-Arabi, Beyrut 1988. İBN RÜŞD, Kâzı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Mu hammed b. Ahmed, Telhisu'l-hitabe, Mektebetu'nnahzati'l-Mısriyye, Kahire 1960. İBN
SELEME, Mufazzal, Muhtasaru'l-müzekker ve'lmüennes, (Tahk. Ramazan Abduttevvâb), Kahire 1972.
İBN SİDE, Ebu Hasan Ali b. İsmail Nahvi Lugavi Endelüsi, el124
Muhassas, l-V, (Daru'l- afaki'l-cedide), Beyrut ts. İBN YA'İŞ, Ya'iş b. Ali b. Ya'iş (ö. 643/1245), Şerhu'l-Mufassal, l-X, Mektebetu'l-mutenebbi, Kahire ts. İMRU'U'L-KAYS, İbn Hucr, Divan-Divanu İmru'u'l-Kays, (Tahk. Muhammed Ebu'l-FazI İbrahim), Daru'l-ma'rife, Mısır 1964. KASIM, Muhammed Ahmed, Mu'cemu'l-müzekkeri ve'lmüennesi fi'l-lugati'l-Arabiyye, Daru'l-ilmi li'l-melayin, Beyrut 1989. KOMİSYON, (Türk Dil Kurumu), İmla Kılavuzu, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1996. KUNEYBi, Hamid Sadık, Mu'cemu'l müennesati's- semaiyye; elArabiyyetu ve'd-dehile, Daru'n-nefais, Beyrut 1987. LAROUSSE, (Arap Eğitim Ve Bilim Kurulu), el-Mu'cemu'lArabiyyi'l- esasi, Alecso 1989. MÜBERRED, Ebu'l-Abbas Muhammed b. Yezid, Kitâbu'lmüzekker ve'I-müennes, (Tahk. Ramazan Abduttevvâb), Mektebetü1-Hanci, Kahire 1996. —- el-Muktazab, (Tahk. Muhammed Abdulhâlik Uzayme), l-IV, Alemu'l-kütub, Beyrut ts. el-Kamil, l-lll, (Nşr. Daru'l-fikr), ts. MUTÇALI, Serdar, Arapça - Türkçe Sözlük, Dağarcık Yayınlan, İstanbul 1995. NEKVİ, Zü'l-Faruk Ahmet, el-Mu'cemu'l-mubtekir fi beyâni ma yetaalleku bi'l-müennesi ve'l-müzekker, Intişaru1-Arabi, Beyrut 1998. ÖZBALIKÇI, M. Reşit, Arap Dilinde Zaman Açısından Fiiller, Anadolu Matbaacılık, İzmir 1996. SARMIŞ, İbrahim, Arapça Dilbilgisi, Esra Yayınlan, İstanbul 1995. SAVAŞ, Rıza, Hz. Muhmmed Devrinde Kadın, Ravza Yayınlan, İstanbul 1991. SİBEVEYH, Ebu Bişr Amr b. Osman b. Kanber, el-Kitab, (Bulak Baskısı), Mısır 1317/1901.
125
SİCİSTANi, Ebu Hatim Sehl b. IVluhammed, el-Müzekker ve'lmüennes. (Tahk. İzzet Hasan), Daru'ş-şarki'l-Arabi, Beyrut, ts. SUYUTi, Celalüddin Abdurrahmân Ebû Bekr (ö. 911/1505), elEşbah ve'n-nezair fi'n-nahv, IVİuessesetu'r-risale, l-IX, Kuveyt 1406/1985. —
el-Muzhir fi ulumi'l-luğa ve enva'iha, l-ll, Daru'l-ihyai'lkütubil-Arabiyye, Mısır ts.
—
Hem'u'l-hevami şerhu Cem'i'l-cevami Arabiyye, l-ll, Daru'l-ma'rife, Beyrut ts.
—
el-İtkan fi ulumi'l-Kur'ân, el-Mektebetü's-sekafiyye, l-ll, Beyrut 1973. TUSTERi, Sa'id b. İbrahim, el-Müzekker ve'l-müennes, Mektebetü'l-Hanci, Kahire 1983.
fi
iimi'l-
UNAT, Faik Reşit, Hicri Tarihleri Miladi Tarihe Çevirme Kıla vuzu, Yedinci Baskı, Ankara 1994. URALGİRARY, Yusuf, Arapça İlk Ve İleri Dilbilgisi, Riyad 1986. VVALTER, Porzig, Dil Denen Mucize, (Çev. Vural Ülkü), TDK, Ankara 1995. VVRİGHT, VValter, A Grammar Of The Arabic Language, Cambridge 1981. YAKUB, Emil Bedi, el-Mu'cemu'l-mufassal fi'l-müzekkeri ve'lmüennes, Daru'l-kütubu'l-ilmiyye, Beyrut 1994. ZEMAHŞERÎ, Ebu'l-Kasım Mahmud b. Ömer, el-Mufassal fi ilmi'l-Arabiyye, Daru'l-cil, Beyrut ts. —
el-Keşşaf, İ-İV, Daru'l-kitabi'l-Arabi, Beyrut, ts.
ZECCÂC, Ebu İshak İbrahim b. Seri, Meani'l-Kur'ân ve i'rabuhü (Şrh. ve thak. Abdulcelil Abduh Çelebi), l-V, Bey rut 1988.
126