Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
SMA L ACAR
Açıklamalı
ST KLÂL MAR I GENÇL
Ve
E H TABE
1
smail ACAR
...
79 downloads
1353 Views
619KB Size
Report
This content was uploaded by our users and we assume good faith they have the permission to share this book. If you own the copyright to this book and it is wrongfully on our website, we offer a simple DMCA procedure to remove your content from our site. Start by pressing the button below!
Report copyright / DMCA form
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
SMA L ACAR
Açıklamalı
ST KLÂL MAR I GENÇL
Ve
E H TABE
1
smail ACAR
2
L VA YAYINEV
: 9
Edebiyat Dizisi
: 5
ISBN
: 975-9107-05-8
© Alem Basım-Yayım (Mustafa Bayrak). Bu kitabın her türlü telif hakkı yazarına, bu baskının basım yayım hakkı anla malı olarak Alem Basım-Yayım’a aittir.
Yayın Yönetmeni
: Halil Bayrak
Dizgi
: Adem Karanfil
Kapak Tasarım
: Abdülbaki Çal
Baskı Yeri - Tarihi
: stanbul – 2005
Baskı - Cilt
: Kilim Matbaacılık
L VA YAYINEV Anafartalar cd. No: 92 BALIKES R Tel: 0 266 243 77 73 Belgegeçer : 0 266 245 17 60
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
Açıklamalı
ST KLÂL MAR I GENÇL
Ve
E H TABE
SMA L ACAR
3
4
smail ACAR
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
5
1982 Anayasası Madde 3: Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe’dir. Bayra ı, ekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldız al bayraktır. Millî mar ı “ stiklâl Mar ı”dır. Ba kenti Ankara’dır. Türk Ceza Kanunu: Madde 300: 1) Türk Bayra ını yırtarak, yakarak veya sair surette ve alenen a a ılayan ki i, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu hüküm, anayasada belirlenen beyaz ay yıldızlı al bayrak özelliklerini ta ıyan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin egemenlik alameti olarak kullanılan her türlü i aret hakkında uygulanır. 2) stiklal Mar ını alenen a a ılayan ki i, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 3) Bu maddede tanımlanan suçların yabancı bir ülkede bir Türk vatanda ı tarafından i lenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında arttırılır.
6
smail ACAR
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
Ç NDEK LER ÖN SÖZ
E H TABE
B R NC K TAP
GR Millî Mar larımız
stiklâl Mar ı’ndan Önce
Resmî Mar Denemeleri B R NC BÖLÜM ST KLÂL MAR I’NIN YAZILMASI Resmî- Millî Mar htiyacı “Türk airlerinin nazar-ı dikkatine”
stiklâl Mar ı Yarı ması Açılıyor
“Burada Duracak Zaman De il” Mehmet Âkif Millî Mücadele’de Millî Mar ımızın Yazılma Hikâyesi stiklâl Mar ı’nı Âkif Yazmalı “Kürsüden Okuyunuz Hamdullah Bey”
stiklâl Mar ı Meclis Kürsüsünde
“ stiklâl Mar ı” Resmî Mar Oluyor Mar ’ın T B M M’de Kabulü
Mar ın Kabulünden Sonraki Yazı malar
“Vallahi Almam”
Mehmet Âkif ve Para Ödülü “O, Milletimin Malıdır”
Âkif Mar ’ı Safahat’a Almıyor K NC BÖLÜM YARI MAYA KATILAN D ER Seçilen Altı iirin Metni Kâzım Karabekir’in Teklifi
RLER
7
smail ACAR
8
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ST KLÂL MAR I’NIN BESTELENMES Beste Çalı maları Bugünkü Resmî Beste
O. Zeki Üngör’ün Bestesi Atatürk ve stiklâl Mar ı DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ST KLÂL MAR I’NIN ANLAMI stiklâl Mar ı Bir Açıklama Denemesi stiklâl Mar ı’nın Anlamı stiklal Mar ı’nın Dili SONUÇ K NC K TAP ATATATÜRK- NUTUK
ve GENÇL E H TEBE’N N ANLAMI Atatürk ve Nutuk Atatürk’ün büyük Eseri:
Nutuk Nutuk Yayınları Konu ve Anlamca Nutuk Gençli e Hitabe Gençli e Hitabe’nin Anlamı Gençli e Hitabe’nin Dili Sonuç Yerine Atatürk Diyor ki Gençli e Hitabe Sözlü ü Kaynaklar
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
9
ÖN SÖZ Türk stiklâl Mar ı ve Atatürk’ün Gençli e Hitabesi, fikir ve kültür hayatımızın temel metinlerindendir. Her iki metin de, stiklâl Sava ı artlarını, Türk milletinin varlı ının devamını, Türk istiklâlini ve Türk vatanının bütünlü ünü savunur. Her ikisi de yakın tarihimizin hatıralarını ya atarak millî duygularımızın canlı kalmasını sa lar. Hem stiklâl Mar ı hem Gençli e Hitabe, Türk milletini, varlı ına kastedeceklere kar ı her an uyanık ve dikkatli olmaya davet eder. te bu sebeple, iki metin de resmî dairelerde, okullarda duvarlara, sınıflara asılır. Gençlerimize ezberletilir. stiklâl Mar ı, “vatanın bütünlü ünün ve milletin istiklâlinin tehlikeye dü tü ü”; stiklâl Sava ı’nın veya di er adıyla Millî Mücadele’nin henüz ba ladı ı günlerde kaleme alınmı tır. stiklal Mar ı, “Milletimizin dahilî ve haricî istiklâli u runda giri ti i mücadeleyi ifade ve terennüm” eden bir destan metindir. te bundan dolayı, güzel ve heyecanlı bir iir olmakla beraber, onun edebî olmaktan daha çok tarihî de eri vardır. O, “tarihîlik” de erini Türk milletinin ya amak için giri ti i istiklâl mücadelesini yansıtmak ve o günlerin hatırasını ya atmaktan almaktadır. stiklâl Mar ımız, milletimizin, Millî Mücadele’de stilâcılara kar ı gösterdi i “var olma azmi ve iradesi” ile “ stiklâle olan inancı”nın ifadesidir. Bu azim, irade ve inanç, milletimizin hiç kaybetmemesi gereken manevî kuvvet ve hayat kayna ıdır. stiklâl Mar ımız, i te bu manevî kuvvet ve hayat kayna ını, her an canlı tutan, ya atan millî de erlerimizin ba ında gelir.
10
smail ACAR
Milletler, millî de erleriyle vardırlar. stiklâl Mar ı, “tarihîlik” de erinin yanında, millî de erleri de ifade eden bir “edebî metin”dir stiklâl Mar ı’nda, Türk milletinin, istiklâl, hürriyet, vatan, din, hak-adalet, bayrak, kahramanlık, kendine güven, ebediyen var olma gibi vazgeçemeyece i deerler, sade bir dille fakat heyecanlı bir edebî üslûpla dile getirilmi tir. Kitabı hazırlarken, stiklâl Mar ımızı, sadece metin olarak yazıldıktan sonraki ekliyle tanıtmayı yeterli bulmadık. Mar ’ın yazılma ihtiyacı ve yazılma macerası ile beraber, onun yazıldı ı tarihî günleri bizzat ya ayarak tarih yazanların millî mar konusunda gösterdikleri hassasiyeti de yansıtarak, o günlerin havasını daha canlı olarak hissettirmek istedik. stiklâl Mar ı ile ilgili Meclis tutanaklarına ve hatıralara fazlaca yer vermemizin sebebi budur. stiklâl Mar ımızın anlam ve önemini anlatmaya çalı tı ımız kitapta, stiklâl Mar ımızın dı ında, fakat onunla ilgili olması bakımından, “resmî-millî mar ” yarı masına katılan altı iirin metnine de yer vermeyi uygun bulduk. Böylelikle, hem Âkif’in iiri ( stiklâl Mar ımız) ile bu altı iiri kar ıla tırma imkânı sa lamı hem de bu konudaki bazı merakları gidermi olaca ımızı dü ündük. Ayrıca, bu millî mar adayı iirlerde de, Millî Mücadele havası ve milletimizin u runa sava tı ı temel de erler yansıtılmaktadır. Gençli e Hitabe’ye gelince: Gençli e Hitabe, stiklâl Sava ı kazanılıp, millî ve ça da Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra kaleme alınmı tır. Yani Millî Mücadele baarılmı , mutlu sona ula ılmı tır. Bu sonuç, Türk istiklâli ve Türk Cumhuriyeti’dir. Artık bu sonucun ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi gerekmektedir. Bu görev Türk gençli ine verilmi tir.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
11
Gençli e Hitabe, i te bu görevin yerine getirilmesinin gerekçe ve artlarını tespit ve ifade eden bir vasiyetnâmedir. Gençli e Hitabe, her ne kadar müstakil bir metin olarak ele alınabilirse de o, esasen Nutuk adlı büyük eserin bir parçası ve sonuç bölümüdür. Bu sebeple, Nutuk’un bütünlüü içinde dü ünülmesi, onu daha anla ılır ve anlamlı hale getirmektedir. Bundan dolayı Gençli e Hitabe’den önce Nutuk’u tanıtmayı faydalı bulduk. stiklâl Mar ı ve Gençli e Hitabe milletimizin ve devletimizin varlık sebep ve de erlerini ifade eden ve üzerinde milletçe ittifak edilen iki temel metindir. Bundan dolayı milletimizin ve Devletimizin bekası için, istiklâl Mar ı ve Gençli e Hitabe’de ifade edilen fikir ve de erlerin yeni nesillere, gençlerimize gereken önem verilerek anlatılıp ö retilmesi gerekir. te bu gaye ile stiklâl Mar ımızı ve Gençli e Hitabe’yi de erlendirdi imiz iki ayrı kitabı tek kitap (cilt) içinde bulundurup de erlendirmenin, iki metni beraber dü ünme ve kitabı kullanma açısından faydalı bulduk. Bu kitabın, millî kültür ve millî de erler konusunda hassasiyet gösteren, bu konuları ö renme ihtiyacı duyan meraklı okuyucularımıza; özellikle de millî uur sahibi olarak yeti mesini istedi imiz Türk gençli ine faydalı olaca ını düünüyoruz. Atatürk’ün Türk istiklâlini Türk Cumhuriyetini emanet etti i gençlere güveniyor, eme imizin bo a gitmeyece ine inanıyoruz. Bu vesileyle Türk milletine son derece de erli ve güzel bir Millî Mar hediye eden Millî airimiz Mehmet Âkif’i ve Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ba ta olmak üzere bütün Millî Mücadele ehit ve kahramanlarını minnet ve rahmetle anıyor, okuyucuların da anmasını istiyorum.
12
smail ACAR
Kitabın hazırlanması için te vik eden Liva Yayınevi sahibine ve her konuda yardımcı olan emekli edebiyat ö retmeni e ime ve çalı malarıma destek veren herkese te ekkür ediyorum. Çalı mak bizden, ba arı Allah’tandır. smail ACAR
Ayvalık, Temmuz 2005
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
B R NC K TAP
Resmî- Millî Mar ımız TÜRK ST KLÂL MAR I
13
14
smail ACAR
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
15
GR Mar ve Millî Mar larımız Mar , “genel olarak kelime anlamı: ölçülü yürüyü lerde kullanılan müzik çe ididir.” Asker, okul, gençlik, yürüyü , bayrak, konser, dü ün, yas, cenaze vs. gibi çe itleri vardır.1 Millî mar lar, kendilerine ait devletlerini kurmu hür milletlerin bayrakları gibi istiklâl sembollerindendir. 19. yüzyıla kadar, milletlerin millî duygularını terennüm eden çe itli mar ları bulunmaktaydı; ancak bu mar lar, bugünkü anlamda “resmî-millî mar ” durumunda de ildi. Türk tarihinde de özellikle askerî müzik, millî duyguları terennümde önemli yer tutuyordu. Eski Türk sosyal hayatının aynası diyebilece imiz Dede Korkut Hikâyeleri’nde, sava ve cenk sahneleri anlatılırken bir çe it askerî bando sayılabilecek davul ve nakkarelerin çalındı ından bahsedilmektedir.2 Osmanlı devrinde ise bilhassa 16. yüzyıldan ba layarak mehter takımlarının varlı ı bilinmektedir. Osmanlı devri Mehter mar ları, 1826’da Yeniçeri Oca ı’nın kapatılması sırasında, Yeniçeri kalıntısı veya yeniçeri unsurlarından sayıldı ı için yok edilmi tir. Bu sebeple günümüzde, güfte ve bestesi bilinen çok eski Mehter mar ları yoktur. Bugün bilinen Mehter mar ları, 20. yüzyıl ba larında yani sonradan bestelenen mar lardır. Bu, sonradan bes1
Etem Üngör,Türk Mar ları, Ank. 1966,s.9 Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı -ı, Ank. 1958, s. 152 -Orhan aik Gökyay, Dedem Korkud’un Kitabı,MEB. st. 1973, s.CCCLXIX
2
smail ACAR
16
telenen mar lar içinde yaygın olarak “Mehter Mar ı” adıyla bilinen, güftesi Ahmet Muhtar Pa aya, bestesi smail Hakkı Bey’e (1865-1927) ait olan mar tır. Asıl adı “Mehterhâne-i Hakanî Harp Mar ı” olan bu güzel mar ımızın güftesi öyledir: Gafil ne bilir ne ve-i pür evk-i vegayı Meydan-ı Celâdetteki envar-ı safayı Meydan-ı gazâ, a k ile tekbirler alınca Titretti yine rûy-i zemin ar -ı semayı Allah yoluna cenk edelim, an alalım an Kur’an’da zafer vâdediyor Hazret-i Yezdan Farz eyledi hallâk-ı cihan harb-i cihadı Hep cenk ile yükselmede ecdâdımın adı Dünyaları feth eyleyen ecdâdımız elhak Âdil idi hıfz eyler idi hakk-ı ibâdı Allah yoluna cenk edelim, an alalım an Kur’an’da zafer vâdediyor Hazret-i Yezdan1 Mehter mar larımızın dı ında, millî kahramanlık duygularını terennüm eden ve genel olarak anonim özellik ta ıyan mar larımız da vardır. Bunların içinde Sivastopol Mar ı, Plevne Mar ı, Cezayir Mar ı en tanınmı larıdır.
1
Etem Üngör, a.g.e.,s181.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
17
stiklâl Mar ı’ndan Önce
Resmî Mar Denemeleri Yeniçeri Oca ı’nın kaldırılmasından (1826) sonra, 2. Mahmut (1808-1839), Mehter takımının yerine askerî müzik veya askerî bando ihtiyacını kar ılamak üzere “Mızıka-yı Hümayun” okulunu kurdurdu. Batılı anlayı la kurulan bu okulun ba ına da Guiseppe Donizetti1 adında bir talyan getirildi. Türkiye’de Batılı veya bugünkü anlamda ilk resmîmillî mar denemeleri de talya’dan getirilen Donizetti tarafından yapılmı tır. Donizetti’nin ilk besteledi i mar , 2. Mahmut için ve onun adıyla besteledi i “Mahmudiye Mar ı”dır. Donizetti, daha sonraki yıllarda da, 1. Abdülmecit (1839-1865) için “Mecidiye Mar ı” bestelemi tir. 2. Abdülhamit devrinde, Mızıka-yı Humayun (bando) komutanlı ına Necip Pa a getirilmi tir. Donizetti’nin “Mahmudiye” ve “Mecidiye” mar larından sonra, Padi ahlar adına resmî mar besteleme anlayı ı sürdürülerek, 2. Abdülhamit (1876-1909) adına Necip Pa a tarafından “Hamidiye Mar ı” bestelenmi tir. Bu mar daha sonraki yıllarda “ lk Me rutiyet Mar ı” olarak da anılmı tır. kinci Me rutiyet’in ilânından ve 2. Abdülhamid’den sonra tahta geçen Osmanlı Padi ahı 5. Mehmet Re at zamanında, kalıcı bir millî mar bestelettirilmesi için te ebbüse geçilmi tir. Bu çalı malardan olmak üzere Mızıka-yı Humayun Miralayı, Beethoven’in Türk Mar ı’nın devletçe kabu1
Sonradan Donizetti Pa a unvanıyla anılan bu talyan, Türkiye’de 28 yıl çalı mı tır.
18
smail ACAR
lünü; bazıları da Mecidiye Mar ı’nın kullanılmasını istemi tir. Tartı malar sonunda yeni bir mar bestelettirilmesine karar verilmi se de te ebbüs ba arılı olamamı tır. Eski Sultan Mecit Mar ı, “Mar -ı Sultanî” olarak çalınıp söylenmi tir. kinci Me rutiyet devrinde, devrin siyasî - fikrî yapısına uygun olarak Namık Kemal’in, Tevfik Fikret’in bazı iirleri bestelenip heyecanlı mar lar olarak söylenmi tir. Millî Mücadele yıllarında, Meclis’in açılmasından sonra “Büyük Millet Meclis’i Bandosu” kurulmu tur. Millî heyecanın doru a çıktı ı Millî Mücadele yıllarında, kinci Me rutiyet devrinde millî duyguları terennüm eden pek çok iir, mar olarak bestelenmi tir. Bu heyecanlı günlerde özellikle ordu içinde bir çe it resmî-millî mar gibi söylenen bir mar ımız vardır. Bu Mar ın güftesi (sözleri) Mehmet Âkif’in “Ordunun Duası” adlı iiridir. Ali Rıfat (Ça atay) tarafından bestelenen bu Mar , Genel Kurmay Ba kanlı ınca da orduda resmî olarak söylenmekte idi. Mehmet Âkif’in, Ali Rıfat (Ça atay) tarafından bestelenen “Ordunun Duası” adlı iir metni (mar güftesi) öyledir: Ordunun Duası Yılmam ölümden, yaradana, askerim; Orduma “gâzi” dedi Peygamberim. Bir dile im var, ölürüm isterim: Yurduma tek dü man ayak basmasın. Âmin! Desin hep birden yi itler, “Allahu ekber!” gökten ehitler. Âmin! Âmin! Allahu ekber!
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
19
Türk eriyiz, silsilemiz kahraman... Müslümanız,Hakk’a tapan Müslüman. Putları Allah tanıyanlar, aman, Mescidimin boynuna çan asmasın. Âmin! Desin hep birden yi itler, “Allahu ekber!” gökten ehitler. Âmin! Âmin! Allahu ekber! Millet için etti mi ordum sefer, Kükremi arslan kesilir her nefer, Döktü ü kandan gö e vursun zafer, Topra a bir damlası bo akmasın. Âmin! Âmin! Desin hep birden yi itler, “Allahu ekber!” gökten ehitler. Âmin! Âmin! Allahu ekber! Allahu ekber! Ey Ulu peygamberimiz nerdesin? Dinle minaremde öten gür sesin! Gel, bana yâr ol ki cihan titresin, Kimse dönüp süngüme bakmasın. Âmin! Desin hep birden yi itler, “Allahu ekber!” gökten ehitler. Âmin! Âmin! Allahu ekber! Allahu ekber!
(Safahat, s.554)
20
smail ACAR
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
B R NC BÖLÜM
ST KLÂL MAR I’NIN YAZILMASI
21
22
smail ACAR
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
Resmî-Millî Mar
E H TABE
23
htiyacı
Millî Mücadele yıllarında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti kurulduktan sonra, özellikle Batılı devlet temsilcilerinin Ankara’yı ziyaretleri sırasında, kendi millîresmî mar ları çalınıp söylenmekte idi. Bu durum, bizde de bir resmî mar ihtiyacı ortaya çıkardı. Resmî-millî sembol olacak bir mar teklifi, Millî Mücadele’nin yürütücü gücü olan ordudan geldi. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra 3 Mayıs 1920’de kurulan ilk TBMM Hükümeti’nde Edirne Milletvekili Miralay smet ( nönü) Bey, Erkân-ı Harbiye-i Umumîye Vekili1; Sinop Milletvekili Dr. Rıza Nur da Umur-ı Maarif Vekili2 seçilmi lerdi. Millî Mar konusu, ilk TBMM Hükümeti’nin göreve ba lamasından birkaç ay sonra gündeme gelmi tir. Millî mar konusunun gündeme gelmesi, öyle olmu tur: Millî Mücadele yürütülürken Türkiye Büyük Millet Meclisi, “ r at Encümeni” adıyla heyetler kurmu tu. Bu heyetler, halkı Millî Mücadeleye davet ettikleri gibi cepheleri dola arak askere moral veriyordu. te bu r at Heyeti Üyeleri, Garp Cephesi Komutanlı ını da yürüten smet ( nönü) Bey ile görü erek askerin moralini yükseltecek (vatan veya stiklâl mar ı olacak) bir mar ın yazılıp bestelettirilmesini istemi lerdi. 1
Bugünkü Genel Kurmay Ba kanlı ı, lk TBMM Hükümeti’nin bir bakanlı ı gibi dü ünülmü tü. 2 Bugünkü “Millî E itim Bakanlı ı” ve “Kültür Bakanlı ı” yerine.
24
smail ACAR
“Türk airlerinin Nazar-ı Dikkatine”
stiklâl Mar ı Yarı ması Açılıyor
Resmî–Millî mar ihtiyacının duyuldu u i te bu günlerde, 1920 yılı sonbaharında, o zaman Batı Cephesi Komutanı olan smet Bey, zamanın Millî E itim Bakanı Dr. Rıza Nur’u ziyaret ederek, kendisine, “millî mar yazdırılıp bestelettirilmesi” istek veya teklifini iletir. smet nönü’nün söz konusu teklifini, ziyaret sırasında yanında bulunan Ba yâveri (daha sonra çi leri Bakanlı ı da yapmı bulunan) ükrü Sökmensüer, öyle anlatmaktadır: “1920 yılı sonlarına do ru o zamanki tabiriyle Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi (Genel Kurmay Ba kanı) smet Bey, Maârif Vekili rahmetli Rıza Nur Bey’i makamında ziyarete gitmi ti. Ben de Ba yâveri olarak yanında idim. Sayın nönü, bu ziyareti, millî heyecanı koruyacak, millî azim ve imanı manevî alanda besleyerek zinde halde tutacak, ‘Marseyyez’ (Fransız resmî-millî mar ı) örne inde bir marın hazırlanmasını teklif için yapmı tı. stiklâl Mar ı i te bu te ebbüsün neticesidir.”1 Resmî-millî mar ( stiklâl Mar ı) yazdırılıp bestelettirilmesi konusunda, ükrü Sökmensüer’in anlattıklarını do rulayan bir ba ka bilgi de, Kâzım Nâmi Duru’nun hatıralarıdır. O tarihlerde Orta Tedrisat Müdürlü ü2 görevinde bulunan Kâzım Nâmi (Duru), hatıralarında, smet nönü ile ilk kar ıla masını anlatırken, stiklâl Mar ı konusuna da öyle temas ediyor:
1 2
Muhiddin Nalbando lu, stiklâl Mar ımızın Tarihi, st. 1964,s.55-56.
imdiki Ortaö retim Genel Müdürlü ü
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
25
“Birgün Orta Tedrisat Müdürü odasında çalı ıyordum. Kalpa ımı masamın bir kenarına koymu tum. Kapı açıldı. çeriye kısa boylu bir Erkân-ı Harbiye Albayı girdi. Onu görünce, aya a kalktım, kalpa ımı giydim, ‘Buyurunuz’ dedim. Bu zât, ‘Ben, Garp Cephesi Erkân-ı Harbiye Reisi smet’ dedi. Kendisini masamın önündeki iskemleye buyur ettim. Oturdu. ‘Beni size Dr. Rıza Nur Bey gönderdi. Orduca karar verdik, bir stiklâl Mar ı istiyoruz . Bunun güftesini, bestesini ayrı ayrı müsabakaya korsunuz. Her birini kazanana be er yüz lira verece iz,’dedi. Emirlerini hemen yapaca ımı söyledim. O da kalktı, gitti. Sayın nönü ile ilk erefleni im böyle oldu. Kendilerini daha önceden tanımıyordum. Müsabakayı, stanbul da dahil bütün memlekete ilân ettik.”1 Zamanın Millî E itim Bakanlı ı adına Kâzım Nâmi Duru’nun kaleme aldı ı ve hatıralarında bütün memlekete duyuruldu u bildirilen stiklâl Mar ı yazma yarı ması ile ilgili genelge veya ilân metni öyledir: “Türk âirlerinin Nazar-ı Dikkatine, Maarif Vekâleti’nden: Milletimizin dâhilî ve haricî istiklâli u runda giri mi oldu u mücadelâtı ifade ve terennüm için bir stiklâl Mar ı müsabakaya vaz’edilmi tir. Hür ve me gul2 memleketlerimizde bütün erbâb-ı kalemi hizmete davet ederiz. thaf olunacak âsâr içinden biri, iki ay sonra 23 Kânûn-ı evvel 336’da Maârif Vekâleti nezdinde bir hey’et-i edebiyye tarafından intihap olunacaktır. ntihap olunacak eserin yalnız güftesi için be yüz lira mükâfât vardır. Yine lâakal 1 2
Kâzım Nâmi Duru, Cumhuriyet Devri Hatıralarım, st. 1958,s.5. me gul: i gal edilmi ,zaptedilmi
26
smail ACAR
be yüz lira tahsis edilecek olan beste için bilâhare ayrıca müsabaka açılacaktır. Bütün müracaatlar, Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Maârif Vekâleti’dir.” Bu, genelgeden anla ılaca ı üzere: 1- Millî E itim Bakanlı ı tarafından bütün airlere açık bir millî mar yarı ması açılmı tır. 2- Millî mar güftesi olarak seçilecek eserde ( iirde), milletimizin giri ti i istiklâl mücadelesini ifade ve terennüm artı aranılacaktır. (Tek art budur.) 3-Yarı manın süresi, 23 Kânûn-ı evvel 1336 (23 Aralık 1920) günü sona ermek üzere iki aydır. Buna göre yarı ma, 23 Ekim 1920’de ba lamı olmaktadır. 4- Millî mar olacak eser, Maârif Vekâleti’nin kuraca ı bir edebiyat heyeti tarafından seçilecektir. 5- Millî mar güftesi için 500 lira ödül verilecektir. 6-Yarı ma sonunda seçilecek mar güftesi, bestelettirilecektir. Bestesi için de ayrıca yarı ma açılıp, 500 lira ödül verilecektir. Millî E itim Bakanlı ı tarafından istiklâl Mar ı yarı ması açıldı ını bütün Türk airlerine duyuran bu Genelge’nin, 7 Te rin-i sânî 1336 (7 Kasım 1920) günlü Hakimiyeti Milliye gazetesinde yayımlandı ı tespit edilmi tir.1 stiklâl Mar ı yarı masına katılan airler, eserlerini kapalı zarf içinde ve rumuzlu ( ifreli) olarak Bakanlı a gönderme e ba lamı lardır. Ancak, yarı ma süresinin sona ere1
-Yard.Doç.Dr. Halim Serarslan, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ank.1995 ,s.129; - Fevziye Abdullah Tansel, Mehmet Âkif, st.1973,s. 96.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
27
ce i günlerde, Maârif Vekâleti’nde bir de i iklik olmu tur. Dr. Rıza Nur’un görevli olarak Moskova’ya gönderilmesi üzerine, onun yerine TBMM Reisi Mustafa Kemal’in Meclis’e teklifi ile, Ünlü Türk Ocakları Ba kanı ve Antalya milletvekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver) 16 Aralık 1920’de Maârif Vekili seçilmi tir. Hamdullah Suphi Maârif Vekili (Millî E itim Bakanı) seçildi inde, r at Heyeti üyesi olarak Ankara dı ında, Antalya’da bulunmaktaydı. Millî mar yarı ması süresinin dolmasına da bir hafta kalmı tı. Bu durum kar ısında, Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey, TBMM Ba kanlı ına öyle bir takrir (yazılı teklif-önerge) verdi: “Büyük Millet Meclisi Riyaset-i Celilesine, Maârif Vekâletince müsabakaya vaz’edilmi olan millî mar bundan dört gün sonra intihap edilecektir. Halbuki Vekâlet’te tebeddül vâki olmu ve yeni Vekil Hamdullah Suphi Bey de uzaklarda bulunmu oldu undan müsabaka müddetinin bir ay daha temdit edilmesi lüzumunun âcilen Maârif Vekâletine tebli ini teklif ederim.” Tunalı Hilmi Beyin teklifi, 18 Aralık 1920 günü Meclis’te kabul edilir. Böylece yarı ma tarihi, bir ay daha uzatılmı oldu u gibi, Yeni Bakan Hamdullah Suphi’nin konuya e ilmesi için zaman kazanması sa lanmı tır. Hamdullah Suphi, millî mar yarı ması üzerinde ciddiyetle durur. Yarı ma süresi sona erdi inde, yarı maya 724 iirin katıldı ı tespit edilmi tir.1 Kendisi de bir air ve edebi1
stiklâl Mar ı yarı masına katılan iirlerle ilgili bu sayı, E ref Edib’in – Mehmet Âkif, s.72 - tespitidir. Di er kaynaklar da buradan almı lardır. Hamdullah Suphi de “700 bu kadar iir toplandı” diyerek bu sayıyı bir çe it teyit etmektedir.
28
smail ACAR
yatçı olan Hamdullah Suphi, gelen iirleri titizlikle inceleyip de erlendirir; ancak hiç birini millî mar olacak de erde bulmaz. Yarı maya katılan bu 724 iir içinde, Hamdullah Suphi’nin yakından tanıdı ı Mehmet Âkif’e ait bir iir yoktur. Çünkü Mehmet Âkif, dostlarının bütün ısrarlarına ra men, sonunda para ödülü oldu u için yarı maya katılmamı tır. Âkif bu günlerde Kastamonu’da bulunmaktadır. “Burada Duracak Zaman De il”
Mehmet Âkif Millî Mücadele’de Mehmet Âkif, özellikle 1912’de yayımladı ı kinci Safahat Süleymaniye Kürsüsünde adlı eserinden itibaren ortaya koyup savundu u ttihad-ı slâmcı ( slâm Birli i siyaseti) fikirleri ve idealist ahsiyetiyle, Balkan Sava ı (1912-1913) ve Birinci Dünya Sava ı (1914-1918) yıllarında, ba ta Müslüman Türk milleti olmak üzere bütün slâm dünyasını uyandırıp, içine dü tü ü siyasi ve sosyal peri anlıktan kurtarmak için çalı tı1. Resmî görevler üstlenerek Almanya’dan Arabistan’a kadar seyahatlere katıldı. Bütün emeli, slâm dünyasının lideri ve merkezi olarak gördü ü Osmanlı-Türk Devleti’nin da ılıp yıkılmasını önlemek; bütün dünya Müslümanları’nı, siyasi, sosyal, kültürel yönden kalkınıp geli mi ; slâm’ı olması gerekti i gibi do ru anlayıp hakkıyla ya ayan toplumlar olarak görmekti. Bunun yolu da din karde li i etrafında toplanıp birlik olmak ve çalı maktı. Fakat, bekledikleri olmadı ı gibi, Osmanlı tebaası Müslüman kavimler de (özellikle Arnavut ve Arap tebaa) kavmiyetçilik davası güderek (bugüne göre etnik bölücülük yapa1
Sema U urcan, Mehmet Âkif’in iirlerinde sava , Ölümünün 50. Yılında Mehmet Âkif Ersoy, M.Ü. Fen-Ed. Fak. Y. st. 1986.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
29
Osmanlı Devleti’nin parçalanıp yıkılmasını kolayla tırdılar.1 Âkif, Birinci Dünya Sava ı içinde görevli olarak gitti i Arabistan’da slâm Dünyası’nın peri anlı ını ve çökü ünü, Müslüman Araplar’ın Osmanlı’ya kar ı aldıkları tavrı bizzat gördü. Bütün bunların üstüne, Birinci Dünya Sava ı sonunda Osmanlı Devleti’nin yenilmi olması ve bir de Yahya Kemal’in ifadesiyle 30 Ekim 1918’de, “ nsan o luna bir eyn2 olan Mütareke”nin3 kabul edilmesi, Ümit ve azim dolu idealist Âkif’te bedbinlik ve ümitsizlik duyguları uyandırdı. Âkif, kendisinde ümitsizlik ve bedbinlik uyandıran slâm Dünyası’nı, Yedinci Safahat Gölgeler’e aldı ı “ ark” adlı iirinde bütün peri anlı ı ve acıklı hali ile tasvir etmi tir. Ancak, gördüklerine ra men o, kabahati, kusuru veya eksikli i yine de ba kasına yüklemez; kendisini yetersiz bulur. 1919’da yazdı ı yine Gölgeler’deki “Hüsran” adlı iirinde, bedbinli iyle beraber çaresizli ini, ba arısızlı ını âdeta inleyerek haykırır: rak)
1
Genel olarak “ ttihad-ı slâmcı” veya “siyasi slâmcı” kategori içinde sayılan Âkif, esasen bugünkü anlamda Türk milleti ve Türk milliyetçili i aleyhtarı sayılmamalıdır. Âkif’in kar ı oldu u “kavmiyetçilik”, Müslüman Osmanlı-Türk Devlet’inin, o günün siyasi-sosyal artları içinde ayrılıkçılık-bölücülük yapılarak zayıflatılmasıdır. O istiyordu ki Osmanlı Devleti her kavimden Müslüman tebaası ile Hıristiyan Batı kar ısında birlik ve bütünlük içinde bulunsun ve güçlü olsun. Osmanlı dı ındaki Müslümanlar da stiklâllerini kazanarak dayanı ma içinde olsunlar. Bütün bunlar için, çalı mak ve slâm’ı do ru anlayıp aslî ekliyle ya amak lâzımdır. 2 eyn: leke, yüz karası. 3 Osmanılı Devleti’nin yenilgiyi kabul edip 30 Ekim 1918’de imzaladı ı Mondros Ate Kesme Anla ması.
30
smail ACAR
Hüsran Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili ba lı, slâm’ı uyandırmak için haykıracaktım. Gür hisli, gür imanlı beyinler, co ar ancak, Ben zaten uzun boylu dü ünmekten uzaktım! Haykır! Kime,lâkin? Hani sahipleri yurdun? Ellerdi yatanlar, sa a baktım, sola baktım; Feryâdımı artık bo arak, na’ ını, tuttum, Bin parça edip i’rime gömdüm de bıraktım. Seller gibi, vâdiyi enînim saracakken, Hiç a lamadan, gizli inen ya gibi aktım. Yoktur elemimden u sa ır kubbede bir iz; nler “Safahat”ımdaki Hüsrân bile sessiz!
(Safahat, s. 447)
Mehmet Âkif, “ ark” adlı iirinde tasvir etti i manzaraların sebep oldu u kötümserli e ve hüsrana ra men, aynı yıl (1919’da) yayımladı ı “Yeis Yok”, “Azimden Sonra Tevekkül” adlı iirlerinde yine de “Müslümanlar’ı uyandırma” ümitleri ta ıdı ını göstermektedir. Onun ümit ve heyecanını yeniden tazeleyen asıl hareket ise, Millî Mücadele’nin ba laması olmu tur. Mütareke’den sonra, yer yer i gallerin ba laması üzerine, Türkiye’nin çe itli bölgelerinde Redd-i lhak veya Müdafaa-yı Hukuk derneklerinin kurulması; Yunanlılar’ın 15 Mayıs 1919’da zmir’i i gali üzerine, Balıkesir’de toplantıların yapılıp Ayvalık cephesinde lk kur unun atılması (29 Mayıs 1919) gibi hareketler, Mehmet Âkif’in bekledi i uyanı ın i aretleri olabilirdi. te bunun için ümit ve heyecanı tazelendi. Darül Hikmetil slâmiye Ba kâtipli i1 görevini sürdürdü ü bu günlerde, ilk fırsatta Balıkesir’e ko tu. 1
10 Mart 1918 tarihli bir kanunla ttihat -Terakki idaresi tarafından eyhülislâmlı a ba lı olarak kurulan ilmî kurulu .
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
31
Balıkesir’de ba latılan Kuva-yı Millîye hareketini yakından takip eden Âkif, Balıkesir’e gitme e karar verdi i bir gün Sebilürre at idarehanesine heyecanlı bir halde gelerek E ref Edib’e: “-Haydi hazırlan, gidiyoruz,”dedi. E ref Edip, onun bu haline bir mana verememi ti. a kın bir halde: “Nereye Üstad?” diye sordu. “Harekât-ı Millîyenin ba ladı ı yere! Artık burada duramam!” diye cevap verdi. Mehmet Âkif, 1920 Ocak ayı sonlarına do ru Balıkesir’e varmı , bir süre burada kalarak konu malar yapmı , halkı Kuva-yı Millîye hareketine te vik etmi tir. Mehmet Âkif’in Balıkesir’e giderek, ba latılan Millî Mücadele hareketini desteklemesi harekete fiilen katılması, hayatının dönüm noktalarından biridir. Böylece Âkif, stanbul Hükümetine kar ı, tercihini ortaya koymu tur. Nitekim, stanbul’a dönü ünden bir süre sonra, Balıkesir’e izinsiz giderek Kuva-yı Millîye’yi desteklemesinden dolayı hakkında soru turma açılmı , Darülhikmeti’l slâmiye’deki görevinden (3 Mayıs 1920) azledilmi tir. Mehmet Âkif’in Balıkesir’den stanbul’a döndü ü günlerde önemli geli meler olmaktadır. 16 Mart 1920’de stanbul i gal edilir; Ankara’da Meclis açılmak üzeredir. te bu günlerde Âkif, Ankara’ya geçmeye karar verir. Bir bilgiye göre, Ankara’dan “halkı ir at için davet” edilir.1 Bu geli meler üzerine Ankara’ya hareket etme e karar verdi i bir gün (1920 Nisan sonları) Sebilürre at müdürü E ref Edib’e unları söyler: 1
M.E. Er irgil, slâmcı Bir airin Romanı, s.339-340.
32
smail ACAR
“Artık burada duracak zaman de ildir. Gidip çalı mak lâzım. Bizim tarafımızdan halkı tenvire (aydınlatmaya) ihtiyaç varmı ; ça ırıyorlar. Mutlaka gitmeliyiz. Ben yarın Ankara’ya hareket ediyorum. Hiç kimsenin haberi olmasın. Sen de idarehanenin i lerini derle topla, Sebilürre at kli esini al, arkamdan gel. Me ihat’takilerle de temas et, Harekât-ı Milliye aleyhinde bir halt etmesinler.”1 stanbul’dan yanına 12 ya ındaki o lu Emin’i de alarak Nisan ayı sonlarında yola çıkan Âkif, 9 Mayıs 1920 günü Ankara’ya varır; Taceddin Dergâhı’na yerle ir. Mehmet Âkif’in, E ref Edib’e, “Artık burada duracak zaman de ildir. Gidip çalı mak lâzım. Bizim tarafımızdan halkı tenvire ihtiyaç varmı ; ça ırıyorlar. Mutlaka gitmeliyiz. Ben yarın Ankara’ya hareket ediyorum.” dedi i günlerde, Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclis’i açılmı tır. Âkif de milletvekili seçtirilecektir. Bunun için, Âkif henüz Ankara yollarındayken Millî Mücadele’nin Lideri Mustafa Kemal harekete geçmi ; Konya’daki 12. Kolordu Komutanı Albay Fahrettin (Altay)Beye, ifreli bir telgraf göndermi tir. Telgraf metni öyledir:2
1
E ref Edip, Mehmet Âkif,s.139. Telgraf metni için bak. Dr. Fethi Teveto lu, Gazi Mustafa Kemal- air Mehmet Âkif, Türk Yurdu-Âkif Özel sayısı, Aralık-1987.
2
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
33
ifre – Telgraf, Konya’da 12. Kolordu Kumandanı Fahrettin Beyefendiye, Ankara 29.4. 1336 (1920) stifasında musır bulunan Burdur Livası BMM azası ve ahz-ı asker reisi Miralay smail Beyefendi’nin yerine, liva-yı mezkur BMM âzâlı ına, Ankara’da bulunan air Mehmet Âkif Beyefendi’nin intihabının temin ve neticenin i ’ar buyurulmasını rica ederim. BMM Reisi Mustafa Kemal Söz konusu telgraf, Mehmet Âkif’in Ankara’ya gelece inin, Mustafa Kemal tarafından bilindi ini göstermektedir. Mehmet Âkif, Ankara’ya geçme e karar verdi i veya Ankara’dan ça rıldı ı günlerde, “Safahat”ın ilk be kitabını yayımlamı , ünlü ve sevilen bir ahsiyetti. Halkı Millî Mücadele’ye te vik etmek veya Millî Mücadele’ye kar ı yer yer ortaya çıkan isyan hareketlerini önlemek için Âkif gibi, milletin ruhunu bilen ve sevilen ahsiyetlere ihtiyaç vardı. Halkı aydınlatmak ve Millî Mücadele’ye te vik için Meclis’te “Heyet-i r adiyeler” kurulmu tur.1 Âkif, Ankara’ya varmasından kısa bir süre sonra, görevli olarak E ki ehir ve civarına gider. E ki ehir’den Ankara’ya dönen Âkif, milletvekili seçilece i Burdurlular tarafından Burdur’a davet edilir. O lu Emin’le beraber Burdur’a gider. Burada halka çe itli konu 1
“ r at Heyeti” adıyla halkı aydınlatma çalı maları, Me rutiyet devrinde de 1913’te ttihat Terakki daresi tarafından kurulan, Müdafaa-yı Milliye Cemiyeti tarafından yapılmı tır. Âkif, bu çalı malarda da birinci derecede görev almı tır.
34
smail ACAR
malar yapar. Burdur’dan Antalya’ya geçer. Büyük ihtimalle, Antalya dönü ünde veya bu günlerde Burdur Milletvekili olarak Meclis’e girer. Âkif’in, “Konya isyanı dönü ünde milletvekili seçildi i” eklindeki bilgi yanlı olmalıdır. Çünkü Âkif, 4 Haziran 1920’de Milletvekili olarak Meclis’e katılmı tır.1 Konya’ya gidi i daha sonradır. Âkif’in, TBMM’ne birkaç ki i ile birlikte Konya’ya gönderilmesi teklifini yapan Hamdullah Suphi’dir. Hamdullah Suphi, 19 Mayıs 1920 günü Meclis’te yaptı ı konu mada, “Mehmet Âkif Bey gibi bütün memlekette büyük hürmet kazanan bir büyük adamı hemen Meclis-i âliniz arasından intihap edilecek bir iki zat ile beraber oraya yollasak” teklifini yapar. Meclis’te kabul edilen bu tekliften sonra, Hamdullah Suphi, Mehmet Âkif ve birkaç milletvekili, Haziran ortalarında Konya’ya gider.2 Mehmet Âkif, sözünü etti imiz gibi, Ankara’ya varıından hemen sonra, Eski ehir, Burdur, Antalya, Afyon, Konya ve çevrelerinde de halkı aydınlatmak, Millî Mücadele’yi desteklemelerini sa lamak üzere dola ır. En son, isyan sebebiyle gitti i Konya çevresinden Ankara’ya döner. Bir süre Ankara’da kalır. 1920 Ekim sonlarına do ru, Sebilürre at yayın müdürü E ref Edib’ten Kastamonu’ya geldi i haberini alır. Haber üzerine Kastamonu’ya hareket eder. Kastamonu’da yayımlanan Açık Söz gazetesi, 21 Ekim 1920 günü, “Büyük slâm airi, edîb-i a’zam Mehmed Âkif Beyefendi”nin “iki gün önce” ehre geldi ini duyurur.
1
Âkif’in Milletvekili mazbatası aldı ı tarih için bak. Dr. Zeki Çevik, Millî Mücadele’de Müdafaa-i Hukuk’tan Halk Fırkasına Geçi , Ank. 2003, AAM. Yay. S. 2 Yard. Doç. Dr. Halim Serarslan, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ank.1995, s. 95.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
35
Kastamonu’da üç ay kadar kalan Âkif, E ref Edib’le beraber burada Sebilürre ad’ı üç sayı yayımlar. Kastamonu ve çevresinde halkı ir ada devam eder. Kastamonu’ya geliinden sonraki ilk Cuma günü Nasrullah Camii’nde yaptı ı ünlü konu ma, bütün memlekette büyük yankı yapar. Konu ma metni, 25 Kasım 1920 günlü Sebilürre ad’da basılarak bütün illere da ıtılır.1 Millî Mar ımızın yazılma Hikâyesi
stiklâl Mar ı’nı Âkif Yazmalı
Mehmet Âkif, Kastamonu’da E ref Edib’le beraber bir taraftan Sebilürre ad’ı yayımlayıp bir taraftan da halkı aydınlatma çalı malarını sürdürdü ü günlerde, Ankara’da Maârif Vekâleti, “milletimizin giri ti i stiklâl mücadelesini ifade ve terennüm edecek bir stiklâl Mar ı müsabakası” açmı , gazetelere verilen ilânlarla bütün Türk airlerine duyurulmu tu (25 Ekim 1920?). lânda, yarı ma süresinin iki ay oldu u ve 23 Aralık 1920’de sona erece i bildiriliyordu. Ancak, Dr. Rıza Nur’un Bakanlıktan ayrılıp yerine Hamdullah Suphi’nin seçilmesi yani Bakan de i ikli i sebebiyle yarı manın süresi bir ay daha uzatılmı tı. stiklâl Mar ı yarı ması açısından bütün bu geli meler olurken Âkif, belirtti imiz gibi Kastamonu’dadır; fakat yarı madan haberi vardır.2 Ancak yarı maya “içinde para söz konusu oldu u için” ısrarlara ra men katılmamaktadır. 1
Yard. Doç. Dr. Abdullah Uçman, “Mehmet Âkif ve Millî Mücadele” ,Ölümünün 50.Yılında Mehmet Âkif, Marmara. Ünv. yay., st 1986, içinde,s.23. 2 Yarı ma ilânı, Kastamonu’da Açık Söz gazetesinin 11 Kasım 1920 günkü nüshasında da haber olarak verilmi tir.
36
smail ACAR
Maârif Vekili (Millî E itim Bakanı) Hamdullah Suphi ise, millî mar konusunun sürüncemede kalmasını istemez. lk iki aylık ilân süresi içinde, yarı maya katılan 724 iiri titizlikle inceler, iirlerin hiç birini millî mar olacak deerde bulmaz. Tabii bu iirlerin içinde Âkif’in iiri yoktur. Hamdullah Suphi, istenilen mar ın Âkif tarafından yazılabilece ini dü ünür; Âkif’e mar ı yazdırmanın yollarını arar. te bu günlerde (5 ubat 1920), Meclis’te Mehmet Âkif’in yakın dostu Karesi (Balıkesir) Milletvekili Hasan Basri (Çantay) Beyi bulup, Âkif’in ikna edilmesine yardımcı olmasını ister. Hasan Basri Çantay, Maârif Vekili Hamdullah Suphi ile aralarında geçen görü meyi öyle naklediyor: “Meclis salonlarında Vekil Hamdullah Suphi ile karıla tım. Yanıma gelerek beni bir tarafa çekti. Ve: -‘Basri Bey’ dedi. -‘Biliyorsunuz ki bir stiklâl Mar ı yazılabilmesi için açmı oldu umuz müsabakaya 700 bu kadar iir geldi. Fakat, bunların içinde mar olabilecek kudrette bir iir bulamadık. Böyle bir iiri ancak Âkif Bey yazabilir. Sizin de yakın arkada ınız olması hasebiyle kendisine rica ederseniz müsbet bir tesir husule gelir zannederim.” “Cevap verdim: - Âkif Bey müsabaka eklini ve ikramiyeyi kabul etmiyor. E er bir çare ve bir ekil bulursanız yazdırmaya çalı ırım. Dü ündü, ‘dur’ dedi. - Ben kendisine bir tezkire yazayım. Arzusuna tâbi olaca ımızı bildireyim. Fakat tezkireyi kendisine siz veriniz... Ben de muvafık gördüm. Yarım saat sonra u tezkireyi getirip bana verdi.”
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
37
Hasan Basri Çantay, Muhiddin Nalbando lu ile yaptı ı konu mada da tezkire konusunda u ifadeleri kullanıyor: “- Mademki öyle dü ünüyorsunuz, Âkif bey’e hitaben Vekâlet eliyle bir tezkere yazınız, ben de kendileri nezdinde te ebbüse geçeyim! Dedim.” Hasan Basri Çantay’ın, Maârif Vekili Hamdullah Suphi’nin Mehmet Âkif’e hitaben yazdı ını bildirdi i, “Tezkire” (resmî mektup ) metni öyledir1: “Pek aziz ve muhterem efendim, stiklâl Mar ı için açılan müsâbakaya i tirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zât-ı üstâdânelerinin matlup iiri vücuda getirmeleri maksadın husûlü için son çare olarak kalmı tır. Asîl endi enizin icap etti i ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyîc vâsıtasından mahrûm bırakmamanızı reca ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim. 5 ubat 1337 (1921) Umur-ı Maârif Vekili Hamdullah Suphi” Hasan Basri Çantay, bu “Tezkere”yi Âkif’e gösterip göstermeme konusunda çeli kili bilgiler vermektedir. Ancak Âkif’in bundan haberdâr oldu u muhakkaktır. Ba ka kaynaklarda, Hamdullah Suphi’nin Âkif’i Taceddin Dergâhı’ında ziyaret etti i belirtilmektedir. Ayrıca Hamdullah
1
Konu malar ve metin için bak. -Hasan Basri Çantay, Âkifnâme (Mehmet Âkif), st. 1966, s.62; - Muhddin Nalbando lu, stiklâl Mar ımızın Tarihi, st. 1964, 65-68.
38
smail ACAR
Suphi Meclis konu malarında, Mar hakkında bilgi verirken, “Âkif’e Müracaat etti ini” ifade etmektedir. “Tezkere” meselesinden sonra, Hasan Basri Bey sorumluluk altına girmi tir. Âkif’i ikna edecek bir çare dü ünür. Buldu u çareyi ve ikna etmek için aralarında geçen konu maları yine Hasan Basri Çantay, öyle anlatıyor: “Meclis’te Âkif ile yan yana oturuyoruz. Çantamdan bir kâ ıt parçası çıkardım. Ciddî ve dü ünceli bir tavır ile sıranın üstüne kapandım, gûya bir ey yazmaya hazırlanmı tım. Üstâd ile konu uyoruz: -Neye dü ünüyorsun Basri? -Mâni olma i im var! -Peki. Bir ey mi yazacaksın? -Evet. -Ben mâni olacaksam kalkayım. -Hayır, hiç olmazsa ilhamından ruhuma bir ey sıçrar. -Anlamadım. - iir yazaca ım da... -Ne iiri? -Ne iiri olacak. stiklâl iiri! Artık onu yazmak bize dü tü. -Gelen iirler ne olmu ? -Be enilmemi . -(Kemâl-i teessürle:) Yâ! -Üstâd, bu mar ı biz yazaca ız. -Yazalım , amma erâiti berbad! -Hayır erâit filân yok. Siz yazarsanız müsabaka ekli kalkacak. -Olmaz, kaldırılamaz, ilân edildi.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
39
-Canım, Vekâlet buna bir ekil bulacak. Sizin marınız yine resmen Meclis’te kabûl edilecek, güne varken yıldızı kim arar? -Peki, bir de ikramiye vardı? -Tabiî alacaksınız! -Vallâhi almam. -Yahu, lâtife ediyorum,onu da bir hayır müessesesine veririz. Siz bunları dü ünmeyin! -Vekâlet kabûl edecek mi ya? -Ben Hamdullah Suphi Beyle görü tüm. Mutabık kaldık. Hattâ sizin nâmınıza söz bile verdim! -Söz mü verdiniz, söz mü verdiniz? -Evet! -Peki ne yapaca ız? -Yazaca ız! Tekrar tekrar, ‘Söz verdin mi?’ diye sorduktan sonra ve benden aynı cevabı aldıktan sonra, elimdeki kâ ıda sarıldı, kalemini eline aldı. Benim daldı ım yapma hayâle imdi gerçekten o dalmı tı.”1 Hamdullah Suphi’nin gayreti ve Hasan Basri Çantay’ın tavassut ve teklifi ile Âkif, stiklâl Mar ı’nı yazmayı kabûl ediyor ve yazıyor. Mehmet Âkif, ölümünden altı ay kadar önce, Ferudun Kandemir’in, “- stiklâl Mar ’nı nasıl yazdınız?” sorusu üzerine, yava ça yata ından do ruluyor, yastıklara yaslanıyor, sesi birden canlanıyor ve öyle konu uyor: “Do acaktır sana va’detti i günler Hakk’ın!... Kim bilir, belki yarın... belki yarından da yakın. 1
H.Basri Çantay, a.g.e.,s.63
40
smail ACAR
Bu, ümitle, imanla yazılır. O zamanı dü ünün... manım olmasaydı yazabilir miydim? Zaten ben, ba ka türlü dü ünüp, ba ka türlü yazanlardan de ilim. Bu, elimden gelmez. çimde ne varsa, bütün duygularım yazılarımdadır... u var ki, stiklâl Mar ı’nın iir olmak üzere bir kıymeti yoktur; ancak tarihî de eri vardır. Binbir fecâyi kar ısında bunalan ruhların ızdıraplar içinde halâs1 dakikalarını bekledi i bir zamanda yazılan o mar , o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O iir, milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir.” Âkif, stiklâl Mar ı’nı -ve Ankara’da yazdı ı di er iirleriniAnkara’da bulundu u sürece kaldı ı Taceddin Dergâhı’nda2 yazmı tır. Dergâh’ta kendisiyle beraber kalan dostu E ref Edib, Âkif’in stiklâl Mar ı yazma çalı malarını, öyle anlatıyor: “Taceddin Dergâhı’nda Mar ’ı yazarken çok zaman ‘isti rakla’ kendinden geçerek ulvî bir âleme daldı ı, mâverâdan bir ses bekler gibi oldu u demler vardı: -Yüzlerce asır Türk milletiyle beraber ya ayacak olan bu mar ı ne vakit okusam, Taceddin Dergâhı’nda Üstâd’ın bu iiri yazarken dü ündü ü zamanları hatırlarım: Odanın bir tarafına çekilmi , elinde ufak bir kâ ıt... Tefekküre dalmı ... Ara sıra bir kelime yazıyor... Bazen yazdı ını çiziyor... Sonra tekrar yazıyor... Bazen saatlerce dü ünüyor... Bazen bir beyit üzerinde günlerce u ra tı ı olurdu.”
1
halâs: kurtulu ,kurtulma. Taceddin Dergâh’ı, Taceddin-i Veli’nin bir zamanlar dergâh olarak kullandı ı, torunlarından Taceddin Efendi’nin Âkif’in ikametine verdi i tek katlı bahçeli bina. imdi Hacettepe Ünv. sınırları içindedir. 1973’te “Mehmet Âkif Müzesi” haline getirilmi se de gerekli ilgiden mahrumdur. stiklâl Mar ımız bu binanın bir odasında yazılmı tır. 2
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
41
Cemal Kutay da, olayın ahidi olan bir zattan, Âkif’in, Mar ’ı yazdı ı günlere dair dinledi i bir hatırayı öyle naklediyor: “Ankara’nın Siraceddin Mahallesi’ndeki Ta Medresenin me rutası olan tek katlı yapının (Taceddin Dergâhı) üçüncü odasında stiklâl Mar ı’nı yazma a ba lar. Bir gece birden uyanmı ; kâ ıt aramı ... Yok... Halbuki ilham heyecanlı ba rından bir pınar gibi akıyor... Elinde kur un kalem, yer yata ının sa ındaki duvara dönmü : Ben ezelden beridir hür ya adım, hür ya arım; Hangi çılgın, bana zincir vuracakmı ? a arım! Kükremi sel gibiyim; bendimi çi ner, a arım; Yırtarım da ları, enginlere sı mam, ta arım.
Sabah namazına kalkan oda kom usu Hafız Bekir Efendi (Konya Mebusu), Mehmet Âkif’i elinde çakısı, duvardaki kıtayı silerken görmü .”1 stiklâl Mar ı’nı yazdı ı günlerde Meclis’e de devam eden Âkif, Hasan Basri Bey’in bildirdi ine göre burada da kendinden geçer bir halde çalı malarını sürdürmü tür. Mehmet Âkif, stiklâl Mar ı’nı inanılmaz derecede kısa bir zamanda yazmı tır. Bunda, kendisine “48 saat süremiz kaldı” diyen Hasan Basri Bey’in payı elbette büyüktür. stiklâl Mar ımız, 5 ubat-17 ubat 1921 günleri arasında yazılmı tır. stiklâl Mar ı’nı ortalama 10 gün içinde yazan Âkif, metni ( iiri) imzasız olarak, Maârif Vekâleti’ne göndermi tir. iir, yine Âkif tarafından 17 ubat’ta Sebilürread’da, “Kahraman ordumuza” ithafıyla yayımlanmı tır. Âkif’in, kendi el yazısıyla yazıp Kastamonu’da yayımlanan 1
Cemal Kutay, Türkiye stiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi, C.4’ten Naklen M. Nalbando lu, a.g.e.,s.78.
42
smail ACAR
Açık Söz gazetesine gönderdi i bir nüsha da 21 ubat 1921’de yayımlanmı tır. Mehmet Âkif’in millî mar adayı iirini yazıp tamamladı ı, Ankara’da kısa sürede duyulunca, yarı maya katılan bazı iirler geri çekilmi tir. Mehmet Âkif’in “ stiklâl Mar ı” iirini Bakanlı a göndermesinden sonra, Meclis’te bu konu için kurulan Edebiyat Heyeti’nce, Âkif’inki de dahil üç eser seçilerek Bakan Hamdullah Suphi tarafından, cephede askerlere okunmak üzere ordu komutanlıklarına gönderilmi ; be enilen eserin bildirilmesi istenmi tir. Millî E itim Bakanı Hamdullah Suphi, askerlerden gelen mektuplardan edindi i kanaati ve verdi i kararı öyle açıklıyor: “Âkif’in stiklâl Mar ı cephelerde neferlere okunmu ve kısa zaman zarfında gönderilen sitayi kâr mektuplardan edindi im intiba, bu eserin aradı ımız eser oldu una olan kanaatimi kuvvetlendirdi. Bunun üzerine karar verdim: Meclis’te önce Âkif Bey’in iirini okuyacaktım.”1 Kendisi de bir edebiyatçı olan Maârif Vekili Hamdullah Suphi, aradı ı millî mar olacak eseri buldu una kanaat getirince hemen harekete geçer, Bakanlıkça kurulan Edebî Heyetin seçti i yedi iir Meclis’e gönderilir. TBMM nin 26 ubat 1921’deki birle iminde, seçilen iirlerin basılarak Meclis üyelerine da ıtılmasına karar verilir. Birkaç gün sonra da Meclis’te görü ülecektir.
1
Muhuddin Nalbando lu, stiklâl Mar ımızın Tarihi, st. 1964, s. 105.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
43
“Kürsüden okuyunuz Hamdullah Bey”
“ stiklâl Mar ı” Meclis Kürsüsünde Meclisin 26 ubat 1921’deki birle iminde bastırılarak milletvekillerine birer nüshasının da ıtılmasına karar verilen millî mar adayı eserlerin, kürsüden okunup görü ülmesi, Meclis’in 1 Mart 1337 (12 Mart 1921) günü yapılan kinci toplantı dönemi ikinci oturumunda, Karesi Mebusu Hasan Basri Bey ve Maârif Vekili Hamdullah Suphi Bey in verdikleri takrirle (yazılı teklif) gündeme alınmı tır. Tarihî günlerinden birini ya ayan Meclis’te, Ba kanlık kürsüsünde Mustafa Kemal bulunmaktadır. Mustafa Kemal, bir yıllık geli meleri de erlendiren açılı konu masını yapar. O gün Meclis’te, Birinci nönü Zaferi’nin kahramanı olarak Batı Cephesi Komutanı Miralay smet ( nönü) Bey de bulunmaktadır. Millî Mar görü melerinden önce, nönü Zaferini ve artık “pa a” olan Miralay smet Bey’i kutlamak için heyecanlı konu malar yapılmı tır. Bazı milletvekillerinin heyecanlı konu malarından sonra sıra gündemdeki stiklâl Mar ı teklifine gelmi tir. Kürsüde oturum Ba kanı, TBMM Ba kanı Mustafa Kemal’dir ve kendisinden “Reis Pa a” olarak bahsedilmektedir: Meclis’teki stiklal Mar ı görü melerini o günün Meclis Zabıtlarından takip edelim : “Reis Pa a -Efendim! ki takrir vardır, arkada lardan Basri Beyin, Hamdullah Suphi Beyefendinin stiklâl Mar ının kürsüden okunmasına dair teklifleri var. Muhiddin Baha B. (Bursa) -Hangi stiklâl Mar ı, Basri Bey söylerler mi? Besim Atalay Bey (Kütahya) -Daha kabul edilmedi efendim, bir encümen te ekkül edecekti.
44
smail ACAR
Hasan Basri B. (Karesi) -Maarif Vekâletince yedi tanesi intihap edilmi , bunlardan herhangi birisi okunsun. Reis Pa a -Maarif Vekâletince intihap edilmi olanlardan birisinin kıraatı tensip ediliyor. Muhiddin Baha B. (Bursa) -Hamdullah Suphi Bey, Basri Bey hangisini isterlerse okusunlar Reis Pa a -Efendim Basri Beyin bu teklifini kabul buyuranlar lûtfen ellerini kaldırsın... Kabul olunmu tur efendim. Reis -Hamdullah Suphi Beyefendi buyurun. ( imdi gelir sesleri). Maateessüf bu dakika için tehir ediyoruz. Geldikleri zaman söyleriz.” Bu arada, Karesi milletvekili Abdülgafur Efendi’nin celse sonunda bir dua okumasını isteyen bir teklif görü ülür. Hamdullah Suphi Bey de salona gelmi tir. “Reis Mustafa Kemal Pa a’nın i aretiyle, Maârif Vekili Hamdullah Suphi kürsüye ça ırılır: Reis Pa a - stiklâl Mar larından bir tanesinin kürsüden okunmasına Hayat-i Celile karar vermi ti. Hamdullah Suphi Bey (Antalya) -Arkada lar, hatırlarsınız Maârif Vekâleti son mücadelemizin rûhunu terennüm edecek bir mar için airlerimize müracaat etmi tir. Bir çok iirler geldi. Arada yedi tanesi en fazla evsafı haiz görülmü ve ayrılmı tır. Salih Ef. (Erzurum) - simleri nedir? Hamdullah Suphi B. -Ayrıca arz edilecektir. Yalnız Vekâlet yapmı oldu u tetkikâtta fevkalâde kuvvetli bir iir aramak lüzumunu hissetti i için ben ahsen Mehmet Âkif Beyefendi’ye müracaât ettim ve kendilerinin de bir iir yazmalarını rica ettim. Kendileri çok asil bir endi e ile tereddüt
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
45
gösterdiler. Bilirsiniz ki bu iirler için bir ikramiye vâdedilmi tir. Halbuki bunu kendi isimlerine takrip etmek arzusunda bulunmadıklarını ve bundan çekindiklerini izhar ettiler. Ben ahsen müracaât ettim, lâzım gelen tedâbiri alırız ve icabeden ilânı yaparız dedim. Bu artla büyük dinî airimiz bize fevkalâde nefis bir iir gönderdiler. Di er altı iirle birlikte nazar-ı tetkikinize arz edece iz. ntihap size aittir. Arkada lar reyimi ihsas ediyorum. Be enmek, takdir etmek hususunda hâiz-i hürriyetim. ntihabımı yapmı ım, fakat sizin intihabınız benim intihabımı nakzedebilir. Arkada lar bu size aittir efendim.” (Ünlü Hatip Hamdullah Suphi, Maârif Vekili sıfatıyla, Reis Mustafa Kemal tarafından davet edildi i Meclis kürsüsünden, stiklâl Mar ı için Mehmet Âkif’e ahsen müracaat etti ini; Âkif’in Mar olması için yazdı ı iiri, kendi adına çok be enip kararını verdi ini açıklar. Sonra da seçilen yedi iirden ilk olarak Âkif’in “ stiklâl Mar ı” adlı, imdiki resmî-millî mar ımızı okumaya ba lar.)
stiklâl Mar ı 1 Korkma! Sönmez bu afaklarda yüzen al sancak ( iddetli alkı lar) Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak O benimdir, o benim milletimindir ancak. 2 Çatma; kurban olayım çehreni, ey nazlı hilâl, Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu iddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl... Hakkıdır, Hakk’a tapan , milletimin istiklâl. (Alkı lar)
46
smail ACAR
3 Ben ezelden beridir hür ya adım, hür ya arım, Hangi çılgın bana zincir vuracakmı ? a arım! Kükremi sel gibiyim; bendimi çi ner a arım; Yırtarım da ları, enginlere sı mam, ta arım. ( iddetli alkı lar) 4 Garbın âfâkını sarmı sa çelik zırhlı duvar; Benim iman dolu gö süm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı bo ar, “Medeniyyet!” dedi in tek di i kalmı canavar? ( iddetli alkı lar) 5 Arkada ! Yurduma alçakları u ratma , sakın. Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. Do acaktır sana va’detti i günler Hakk’ın. Kim bilir belki yarın... belki yarından da yakın (Alkı lar) 6 Bastı ın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı: Dü ün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen ehid o lusun, incitme, yazıktır, atanı; Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı (Alkı lar) 7 Kim bu cennet vatanın u runa olmaz ki fedâ? (Alkı lar) üheda, fı kıracak, topra ı sıksan üheda! Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüdâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ. ( n allâh sadaları)
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
47
8 Ruhumun senden, ilâhi udur ancak emeli, De mesin ma’bedimin gö süne nâ-mahrem eli, Bu ezanlar -ki ahadetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli. 9 O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- ta ım, Her cerihamdan, ilâhî bo anıp kanlı ya ım, Fı kırır ruh-u mücerret gibi yerden na’ ım; O zaman yükselerek ar a de er, belki, ba ım. (Alkı lar) 10 Dalgalan sen de afaklar gibi ey anlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl: Hakkıdır, hür ya amı bayra ımın hürriyet; Hakkıdır; Hakk’a tapan milletimin stiklâl. (Sürekli alkı lar) Millî Mar ı, Meclis kürsüsünden heyecanla okuyan Maarif Vekili Hamdullah Suphi, edebiyatçı oldu u gibi devrin en ünlü bir hatibiydi. Zaten güzel olan iiri fevkalâde güzel okumu tu. Meclis heyecan ve alkı tufanı ile co mu tu. Bu heyecan ve co kunlu u anlatmak için, “Meclis’in, ‘Cumhuriyet’ kelimesinden sonra en çok alkı ladı ı ‘ stiklâl Mar ı olmu tur” denilmektedir. Hamdullah Suphi, Mar ’ı okumasını, alkı lar ve göz ya ları içinde bitirirken, Nafia Vekili smail Fazıl Pa a, tekrar okunması için Maclis sıralarından haykırarak teklif ediyor. stek Üzerine Mar , ilkinden sonra üç defa daha okunuyor. Hamdullah Suphi okurken, Reis Mustafa Kemal dahil bütün milletvekilleri aya a kalkıp adeta elleri patlayıncaya kadar alkı lıyorlar.
48
smail ACAR
O günleri ya ayanlardan Kâzım Nâmi (Duru), Meclis’te Âkif’in iirinden sonra, Hamdullah Suphi’nin di er altı iiri de okumak istedi ini, fakat Meclis’in kabul etmedi ini, bildirmektedir. Hamdullah Suphi, stiklâl Mar ı’nı Meclis kürsüsünden okuyu uyla ilgili hatıralarını öyle anlatmaktadır: “Mar ı, önce Meclis riyaset kürsüsünün altında, Meclis sıralarının hemen bitti i yerden okumu tum. Rahmetli Fazıl Pa a, Mar ’ın yeniden okunmasını ba ırarak teklif eden sözlerini: “-Kürsüden okuyunuz Hamdullah Bey; kürsüden!” diye bitiriyordu. Bu istekler tevali ettikçe (ard arda geldikçe), Meclis Reisi Gazi Mustafa Kemal Pa a tarafından mükerreren (tekrar tekrar) kürsüye davet edildim ki hayatımda bir mazhariyettir.” “- O gün pek heyecanlıydım. Âkif’in o ölmez eserini Büyük Millet Meclisi’nden ben okudum. Meclis tarafından büyük tezahüratla kar ılandı. Alkı landı; defalarca alkı landı. Meclis manzumeyi ayakta dinledi i gibi, Atatütürk de aya a kalkmı alkı lıyordu; herkes heyecan içindeydi.”1 stiklâl Mar ı’nın, metin olarak güzel oldu u kadar, Meclis’te, özellikle Hamdullah Suphi tarafından da bir o kadar güzel okunması, büyük tesir uyandırmı tı. Ertesi günü, Âkif’in Hamdullah Suphi’ye,“Öyle bir güzel okudun ki ben bile be endim.” dedi i hatıralarda bildirilmektedir. Yine Mar ’ın Meclis’te kabul edilmesinden sonra, Âkif, Hamdullah Suphi ile kar ıla ınca öyle diyecektir: “- Ben biraz güzel yazdım mı bilmem. Fakat sen, çok güzel okudun, onu bilirim.”2 1
Hamdullah Suphi’nin anlattıkları için bak, M. Nalbando lu, a.g.e.,s.119 Mar ’ın Meclis’te okunması ve uyandırdı ı tesirler için bak. Muhiddin Nalbando lu, a.g.e. ,s. 118-121. 2
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
49
stiklâl Mar ı Resmî Mar oluyor
Mar ’ın T B M M’de Kabulü stiklâl Mar ’ı 1 Mart 1921’de Meclis’te okunmasından sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 12 Mart 1337 (1921) Cumartesi günü ö leden sonraki ikinci birle iminde, müzakere edilerek resmî mar olarak kabul edilmi tir. Müzakereler sırasında, okundu u günkü havadan farklı olarak, 15 civarında milletvekili, çe itli bahanelerle Mar ın kabulüne muhalefet etmi tir. Ba kanlı ını “Reis-i Sâni” (2. Ba kan) Dr. Adnan (Adıvar)’ın yaptı ı oturumda, muhalif Milletvekillerine kar ı, Maârif Vekili Hamdullah Suphi, üç defa kürsüye gelip açıklama yapmak ve cevap vermek durumunda kalır. Oturum ba ladı ında Ba kan Dr. Adnan (Adıvar), Maarif Vekili Hamdullah Suphi’yi kürsüye davet eder Görü meleri, Meclis zabıtlarından takip edelim: “Maarif Vekili Hamdullah Suphi B. -Arkada lar, stiklâl mar ları hakkında Vekâlet tarafından vâki olan davet üzerine ne kadar mar elimize geçmi ise bunları bir ‘encümen’ marifetiyle tetkik ettirdik. Neticeyi Heyet-i Celileniz’e arz ettik. Bunları görmek arzu buyurdunuz; matbu olarak tevzi edildi efendim. Bir nokta üzerine nazar-ı dikkatinizi celbetmek isterim. Bu istiklâl mar ları,taraf-ı âlinizden tetkik edildikten sonra intihabınız hangi iir üzerinde temerküz ederse ikinci bir muamele daha yapılacaktır. Bestekârlara yollıyaca ız, bestekârlar dahi bize muhtelif besteler yollıyacaklardır. Onlar arasında bir intihap daha yapılacaktır.
50
smail ACAR
Anadolu mücadelesi uzun müddetten beri devam ediyor. Bunu ifade etmek, bunun ruhunu söyletmek üzere yazılmı olan bu iirler, ne kadar evvel bir karara iktiran ederse üphesiz ki biz daha fazla müstefit oluruz. Heyet-i Celileniz’den istirham ediyorum. iirler mütâlâa edilmi tir. Bunu bir heyete mi, bir encümene mi verirsiniz? Heyet-i Umûmiye’ce bir karar mı raptedersiniz? Ne arzu ederseniz yapınız. Reis -Maârif Vekâleti, bu stiklâl Mar ı’nın bugün ruznâmeye alınarak müzakeresini arzu ediyor. Bugün müzakeresini kabul edenler lûtfen el kaldırsın. Kabul edildi efendim.” Yukarıdaki ifadelerden de anla ıldı ı gibi, Bakanın iste i ve oturum ba kanının oylaması ile istiklâl mar ı konusunun gündeme alınıp görü ülmesi kabul edilmi tir. Söz alan Bursa Milletvekili Muhittin Baha Bey, kendisinin ve Kemalettin Kâmi’nin1 katıldıkları mar yarı masından çekildi ini beyan etmi tir. “Besim Atalay B. (Kütahya) – (...) Dünyada o iirlerdir ki halk arasında ya ar. Ya yüksek ve bediî bir histen do ar, ya muhrik bir heyecandan do ar. Böyle olmayıp da ısmarlama tarikiyle yazılırsa bu iirler ya amaz.(...) ‘Marseyyez’in nasıl söylendi ini bilirsiniz. nkılâb-ı 2 Kebir esnasında silahını almı ko an bir gencin söyledi i iir birden bire taammüm etmi tir. Evvelâ bu gibi iirleri memleketin mâruz kaldı ı felâketlere -a layarak, titreyerekevvelâ güftesi de il bestesi söylenir. Ismarlama iirlere verilecek memleketin parası yoktur.” 1 2
Bingöl Çobanları, Gurbet vb güzel iirleri bulunan Kemalettin Kamu 1789 Büyük Fransız htilâli.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
51
stiklâl Mar ı konusunda, Bakanlı ın veya Hamdullah Suphi’nin yaptıklarına ve takip etti i usule muhalefet eden milletvekillerinden Besim Atalay’ın, “millî mar ların kendili inden do ması gerekti ini; ısmarlama yoluyla yazılamayaca ını; memleketin ısmarlama iirlere verilecek parasının olmadı ını” söylemesi üzerine, Hamdullah Suphi, söz alarak öyle konu ur: “Hamdullah Suphi B. (Antalya) -Arkada lar, bir hata üzerine, bir galat-ı rüyet üzerine dikkat-i âlinizi celbetmek isterim. Bilhassa para meselesi ile bu iirler arasında bir münasebet bulmak, gayet yanlı bir nokta-i nazardır. Memleketin kuvâ-yı maddiyesi ve mâneviyesi vardır. htilâs-ı vatan1 mücadelesini yapan milletin vekilleri, onun vekillerinin vekilleri, halkın heyecanını ifade etmek üzere memleketin airlerine müracaat etmi tir. Bu airler ilk defa iirlerini yazmamı tır. Arkada lar bize iirlerini yollıyan airler, seneler arasında bütün memleketin kederlerini, ıstıralarını, bütün mefahirini söyleyen iirler yazmı lardır. Demek para mukabilinde iir mevzuubahis de ildir. Biz halkın ruhunu, heyecanını ifade eden iirler yazmaları için airlerimize müracaat ettik. Hiç birisi para hakkında bir ey söylememi tir. Geçen defa i aret etti im üzere nazar-ı dikkatinizi celbediyorum: Mehmet Âkif Bey -ki bu, airler arasında para meselesinden kaçınan arkada larımızdan birisidir- zaten senelerden beri en yüksek ve en ilâhî bir belâgatle yazmı tır. Yeniden yazmaktan çekinmesi; bazılarının hatırına para gelir, diye korkmasındandır ve ona binaen yazmamı tır. Ben gelen iirleri okuduktan sonra, bu i te vazifedâr etti iniz bir arkada ınız sıfatıyla, arzu ettim ki, bir kuvvetli iir daha bulunsun ve kendilerine müracaat ettim. 1
htilâs-ı vatan: vatanın kurtulu u, kurtarılması.
52
smail ACAR
Bunun üzerine kendileri de bir iir yazdılar ve gönderdiler. Besim Atalay Bey’in ‘halk iirlerinin -bilhassa büyük vakayii milliyeye taallûk eden iirlerin- bir sipari -i mahsus üzerine do madı ı’ sözü gayet vârittir. (...) airlerimize müracaat ettik ve bize çok güzel iirler yazdılar. Bu iirler arasında intihap1 hakkı Heyet-i Celileniz’e aittir. iirleri okuyunz. Ben istirham ediyorum ki bir an evvel bu iirin bestelenmesi için bir karar ittihaz ediniz ve bütün milletin lisanına geçmesi için istical2 buyurunuz; bir karar veriniz, tebli ediniz; ben de vazifemin ikinci kısmına geçeyim.” Millî E itim Bakanı, iirlerin yazılmasında airlerin para meselesini dü ünmediklerini asıl meselenin bir an önce milletin bir millî mar a kavu ması oldu unu belirterek, Meclis üyelerinden mar için acele olarak bir seçim yapmalarını ister. Söz alan Kastamonu milletvekili Dr. Suat Bey, “(...) Bu meselede, bunların içinde yazmı oldu u mar ların en güzeli ‘ stiklâl Mar ı’dır ve bundan evvel de Meclis’te büyük bir vecd uyandırmı tır. Onun için dûrudiraz mütalaa etmeksizin bunun tasvip edilmesini teklif ederim.” diyerek, uzun uzadıya mütalâa edilmeden Âkif’in iirinin kabul edilmesini teklif eder. Millî E itim Bakanı’ndan sonra, söz alan bazı milletvekileri içinde, en dikkat çekici, muhalif konu maları ile Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey olmu tur. Tunalı Hilmi Bey, “Katiyyen Hamdullah Suphi Bey’in isticaline i tirak edemem. (Biz ederiz sesleri) Bir kere bu Mar , halkın ruhundan do an bir mar de ildir Besim Atalay Beyin hakkı vardır.,” dedikten sonra, “Arkada lar ısrar ediyorum, bir encümen-i 1 2
ntihap: seçim ,seçme. stical: acele etme, çabukla masını isteme.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
53
mahsus-u edebî te kil edilmelidir ve intihap onun reyine bırakılmalıdır.” diyerek konu masını bitirir. Hilmi Bey’in konu ması sırasında, miletvekilleri arasında, sata malar, gürültüler, hayır sesleri duyulmu tur. Konu malarından da anla ılaca ı gibi, muhalif guruptan Tunalı Hilmi Bey, Mar ’ın Meclis’te seçilerek karar verilmesini istemedi i gibi, Besim Atalay Bey’e de hak verir. stiklâl Mar ı’nın Meclis’te görü ülerek, seçilmesine Meclis’çe karar verilip verilmemesi konusunda lehte ve aleyhte söz alan milletvekillerinden sonra, Hamdullah Suphi, tekrar söz alır: “Maârif Vekili Hamdullah Suphi B. -Arkada lar, Refik evket Bey’in sözünü tekrar ediyorum. Bu iirler mevzuubahis oldu u vakit lüzumsuz yere, hattâ arzumuz hilâfında iirler yazmı olan arkada larımız için böyle bir söz, buradan çıkmamalıdır. Bahusus ki, arkada lar, ‘ısmarlama’ sözü ve ‘halka tercüman olmaz’ sözü yanlı tır. Çünkü halkın mümessilleri olan sizlerin huzurunda okunan iirin Hey’et-i âliyeniz üzerindeki âzamî tesirine bendeniz de ahit oldum. E er halk üzerine olan tesirini anlamak için kendi kalbimizden ba ka miyarınız varsa o ba kadır. E er halkın teessürünü kendimiz anlayacak olursak, halkın kalbini de anlamı oluruz. imdi arkada lar, bendeniz diyece im ki: Yeni bir encümen-i edebîye havâle ederek bir fayda mutasavver olabilir. E er encümen kararını verip bitirecek ise. Fakat zannediyorum Meclisiniz’in verdi i karar ve ısrar etti i nokta, kendisinin bu i i halletmesidir. O halde encümenden çıkıp yine Hey’etiniz’e gelecektir. Yine bu vaziyet hasıl olacaktır. O halde burada yedi tane iir vardır. Riyaset, bunları ayrı ayrı reye vaz’etsin, hangisi tarafınızdan mazhar-ı takdir olursa onu kabul edersiniz. (Do ru sesleri)”
54
smail ACAR
Maârif Vekili Hamdullah Suphi’nin bu konu masından sonra, Meclis Oturum Ba kanı, stiklâl Mar ı ile ilgili görü melerin yeterli oldu u eklindeki bir teklifi oylamaya sunar, görü meler yeterli bulunur: “Reis -Efendim müzâkerenin kifayetine dâir takrirler vardır. Müzâkerenin kifâyetini reye koyaca ım. Kâfi görenler lûtfen el kaldırsın... Kabul edildi.” Böylece, Meclis’te stiklâl Mar ı üzerine açılan görü meler sona erer. Bundan sonra sıra “kabul” oylamasına gelmi tir. Üstü kapalı olarak Âkif’in eserine ve Mar ’ın Meclis tarafından seçilmesine muhalif milletvekillerinden bazıları, Mar ’ın bir komisyon tarafından seçilmesine dair takrir verir. Bunlardan Tunalı Hilmi Beyin teklifi öyledir: Riyaset-i Celileye stiklâl mar ının ubelerce te kil edilecek bir encümen-i mahsus tarafından tetkik ve tasdik olunmasını teklif ederim. 12 Mart 1337 Bolu Mebusu Tunalı Hilmi Bu takrir oylamaya sunulmu ve reddedilmi tir. Az sayıdaki muhalif milletvekiline kar ılık, ba ta Maârif Vekili Hamdullah Suphi ve Karesi Mebusu Hasan Basri Bey olmak üzere, Mar ’ın Meclis’te geciktirilmeden oylanmasını isteyen ve Âkif’in iirini destekleyen guruptan da birkaç milletvekili ayrı ayrı takrir verirler.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
55
Karesi Mebusu Hasan Basri Beyin takriri öyledir: “Riyaset-i Celileye Bütün Meclis’in ve halkın takdiratını celbeden Mehmet Âkif Beyefendinin iirinin tercihan kabulünü teklif ederim.” 12 Mart 1337 Karesi Mebusu H. BASR Bundan sonrasını yine Meclis Zabıtlarından takip edelim: Reis -Müzakere bitmi tir. Maârif Vekâleti’nin teklifi vardır: “Her mar ı ayrı reye koyunuz.” diye teklif etmi lerdi. Her mar ın ayrı ayrı reye vazını kabul buyuranlar lûtfen el kaldırsın. (kabul edildi.) O halde, bu takrirleri reye koyacaız. Basri Beyin takririni reye koyuyorum. (Basri Beyin takriri tekrar okundu.) Reis -Basri Beyin takririni kabul buyuranlar lûtfen el kaldırsın. (Kabul edildi efendim)1 (Gürültüler ve “red” sadaları.) Refik evket B (Saruhan) -Reis Bey’Memet Âkif Bey in iirinin aleyhinde bulunalar da ellerini kaldırsın ki ona göre muhaliflerin miktarı anla ılsın. (“Muvafıktır, Anla ılsın” sadaları)
Reis -Bu takriri kabul edenler, yani Mehmet Âkif Beyefendi tarafından yazılan Mar ’ın “ stiklal Mar ı” olmak üzere tanınmasını kabul edenler lûtfen el kaldırsın. “Ekseriyet-i azime ile kabul edildi.”
1
Oturum Ba kanı Dr. Adnan (Adıvar)’ın Âkif lehindeki 6 takrir içinden özellikle, Hasan Basri Beyin takririni oylamaya sunması, Âkif’le yakın dostlu undan dolayı bir incelik göstergesi olarak yorumlanmı tır.
56
smail ACAR
Müfid Efendi (Kır ehir) -Reis Bey yalnız bir ey arz edece im. Hamdullah Suphi Bey’in, bu Mar ’ı bu kürsüden bir daha okumasını rica ediyorum. (Gürültüler) Refik Bey (Konya) -Milletin Ruhuna tercüman olan i bu “ stiklâl Mar ı”nın ayakta okunmasını teklif ediyorum. Reis -Müsaade buyurunuz Efendim. Heyet-i Muhtereme bu Mar ’ı kabul etti inden, tabiî, ‘resmî bir stiklâl Marı’ olarak tanınmı tır. Binaenaleyh ayakta dinlememiz icabeder. Buyurunuz efendiler. (Hamdullah Suphi Bey, stiklâl Mar ı’nı kürsüden okudu. Âzâ-yı Kiram sürekli alkı lar arasında ayakta dinlediler.)1 stiklâl Mar ı’nın “Resmî-Millî Mar ” olarak, “ekseriyet-i azime ile kabul edildi i” 12 Mart 1337 (1921) günlü oturumda, görü meler sırasında, Mehmet Âkif’in ve eserinin lehinde konu anların kar ısında az sayıda milletvekili de, -“para ile ısmarlama iir yazdırıldı ı”; -“millî mar ların, halkın hissiyatından ve kendili inden do du u; -“Ismarlama iirlere verilecek memleketin parası olmadı ı”; -“Mar ın Meclis yerine, kurulacak bir edebî encümence kabul edilmesi gerekti i”; 1
stiklâl Mar ı ile ilgili Meclis zabıtları (tutanakları) için bak. - Muhiddin Nalbando lu, stiklâl Mar ımızın Tarihi, st. 1964. -Fethi Teveto lu, Türk Kültürü dergisi, Hamdullah Suphi Tanrıöver Özel sayısı, Temmuz 1966. -Be ir Ayvazo lu, stiklâl Mar ı -Tarihi ve Manası-, Tercüman y. st. 1986. -Yard. Doç Dr. Halim Serarslan, Hamdullah Suphi Tanrıöver, T.K. Ar. Enst., Ank. 1995.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
57
-“Maârif Vekili Hamdullah Suphi Bey’in konuyu aceleye getirdi i” eklinde gerekçe ve iddialarla stiklâl Mar ı’nın kabulüne muhalefet etmi lerdir. Muhalif milletvekillerinden Besim Atalay, daha sonraki bir yazısında, Muhalif milletvekili sayısının kendisiyle birlikte on be ki i oldu unu belirtmi tir. Muhaliflerin en dikkati çekeni ise Bolu Milletvekili Tunalı Himi Bey’dir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Mehmet Âkif’in “ stiklâl Mar ı” adlı iirinin “eksriyet-i azime1 ile kabul edildi i” 12 Mart 1337 günkü oturumda, görü meler sırasında 18 (on sekiz) milletvekili söz almı ; lehte aleyhte 11 (on bir) milletvekili de Meclis Ba kanlı ına “takrir” vermi tir. stiklâl Mar ı kabulü görü melerine, kendisi de Burdur milletvekili ve Meclis Maârif Komüsyonu Ba kanı olan Âkif de katılmı tır. Ancak Mar ’ın oylanaca ı sırada (12.3. 1337, Cumartesi, saat 17.45), “heyecanından ve mahcubiyetinden Meclis’de duramamı , salona çıkmı tır.” Mar ’ın Kabulünden Sonraki Yazı malar Mehmet Âkif’in “ stiklâl Mar ı” adlı iirinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan oylamada, “ekseriyet-i azime” ile Türk milletinin ve devletinin remî-millî mar ı olarak kabul edilmesinden sonra, bazı yazı malar olmu tur. Mar ’ın kabulünden bir gün sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Ba kanlı ı, kinci Ba kanı2 Mustafa Adnan (Adıvar) imzasıyla, Millî E itim Bakanlı ına bir yazı gönderilmi tir. lgili yazıda, “tasdikli sureti ekli stiklâl Mar ı’nın kabul 1 2
Ekseriyet-i âzime: büyük ,ezici ço unluk. Asıl Birinci Ba kan, Mustafa Kemal’dir.
smail ACAR
58
edildi i” belirtilerek, “bestesi için gerekenin yapılması” istenmektedir. Yazı metni öyledir: Türkiye Büyük Millet Meclisi Ba Kitabeti Zabıt Kalemi Adet: 36 / 78
Ankara,13.3.1337
Maârif Vekâleti Celilesine, 12 / 83 -13 numara ve 20.2.1337 tarihli tezkere cevabıdır. Heyet-i Umûmiyece 12.3.1337 tarihli altıncı ictimada ekseriyet-i azime ile kabul edilen stiklâl Mar ı’nın suret-i musaddakası leffen irsal kılındı. Bestesi için muktezi muamelenin ifası rica olunur. Büyük Millet Meclisi Reis-i Sânisi
Mustafa Adnan
Meclis Ba kanlı ı aynı gün, stiklâl Mar ı ile ilgili olarak, Ba bakanlı a ve Millî Savunma Bakanlı ına da birer yazı göndererek, Mar ’ın kabulünü ve metnini göndermi tir. O tarihte “ cra Vekilleri Heyeti Reisi”1 ve “Müdaffai Milliye Vekili” Fevzi (çakmak) Pa adır. Ba bakan ve Millî Savun-ma Bakanı Fevzi Pa a da, Mar güftesini,2 25 Mart 1337 (1921) günlü bir genelge ile Genel Kurmay Ba kanlı ına ve bütün Bakanlıklara duyurur.
1
“ cra Vekilleri Heyeti”, Cumhuriyet’in ilânından önce, TBMM Hükümeti’nin adıdır. Hükümet Ba kanı da cra Vekilleri Heyeti Reisi yani Ba bakandır. 2 güfte: söz, Mar ’ın bestelenmemi haldeki sözleri,
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
59
Millî E itim Bakanlı ına yazılan genelge metni öyledir:1 Türkiye Büyük Millet Meclisi
Ankara:25.3.1337 cra Vekilleri Heyeti Riyaseti Kalem-i Mahsus Müdüriyeti Adet: 6 - 256 Maârif Vekâletine 1- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12.3.1337 tarihli altıncı ictima-i umûmiyesinde ekseriyet-i azime ile kabul edildi i ve bestesi için muamele-i muktezisinin ifası Maârif Vekâlet-i Celilesine yazıldı ı, Meclis-i mü arünileyh Riyaset-i Celilesinin 13.3.1337 tarih ve zabıt kalemi 37 / 79 numaralı tezkeresinde i ’ar buyurulan stiklâl Mar ı’nın suret-i musaddakası leffen isrsal kılınmı tır efendim. 2- Bilumum Vekâletlere yazılmı tır. cra Vekilleri Hey’et-i Reisi ve Müdafa-i Milliye Vekili Mustafa Fevzi
Yukarıda metinlerini verdi imiz her iki yazıda da, “ekseriyet-i azime” ile kabul edilen Mar güftesinin bestelenmesinin istendi i; hem Meclis Ba kanlı ı hem de Ba bakanlık yazısında bu görevin Millî E itim Bakanlı ına verildi i belirtilmektedir. Bundan sonra sıra Mar ’ın bestelenmesine gelmi tir.
1
stiklâl Mar ı yazı ma metinleri için Bak. Dr. Mehmet Önder, stiklâl Mar ı Belgeleri, Türk Edebiyatı Mehmed Âkif Anıt Sayısı,Aralık 1986. (M.E.B. Ar ivi, stiklâl Mar ı Dosyası’ndan )
smail ACAR
60
“Vallahi Almam”
Mehmet Âkif ve Para Ödülü stiklâl Mar ı yazma yarı masına para ödülü meselesinin, Hamdullah Suphi ve Hasan Basri Çantay’ın gayretleriyle a ılmasından sonra, katılmayı kabul eden Âkif, büyük bir istek ve heyecanla mar güftesi olarak stiklâl Mar ı iirini yazmı ; nihayet heyecanlı görü melerden sonra Mar kabul edilmi tir. Âkif’in, stiklâl Mar ı’nı yazma çalı maları sırasında Niza-meddin Nazif’e, “Fakat, bugünkü isyanı en iyi ben ifadelendirmek istiyorum. Bunun için bilemezsin, içimde ne büyük bir istek var.” dedi i bilinmektedir. te bu istek ve heyecanla yazdı ı iirin, resmî-millî mar olarak kabul edilmesini, heyecanla fakat tevazu içinde kar ılamı tır. Kabulden sonra, kendisini sevenler, milletvekilleri kaldı ı Tâceddin Dergâhı’na akın ederek tebrik etmi lerdir. Ayrıca o günlerde, dostları Dergâh’ta samimi bir kutlama merasimi de düzenlenmi lerdir. Mar yarı masına konulan 500 (be yüz) lira para ödülüne gelince: Devlet bütçesinden, stiklâl Mar ı yarı ması için ayrılan 500 liranın, bütçeden çıkı ının yapılması gerekmektedir. Bunun için de yarı mayı kazanan Mehmet Âkif’in, usulen bu parayı alması gerekmektedir. Bu konuda, Âkif’in dostu ve o zaman Meclis’te Zabıt Kâtibi olan Mahir z, hatıralarında, “Mar ’ın kabulünden sonra Meclis muhâsebecisi Necmeddin Bey, kanunen müsabakayı kazanana verilecek olan be yüz lira nakdî mükâfatı getirdi ise de Âkif Bey, “Ben müsabakaya girmedim, bu para bana aid de ildir.” diye reddetti. Fakat Muhasebecinin: “Kanun metninde mü-
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
61
kâfatın kazanana verilece i yazılıdır. Sizin mar ınız kabul edilmi tir, bu para sizindir; Meclis kasasında kalamaz. Siz, usûlen tesellüm edin, sonra istedi inizi yaparsınız.” diye ısrar etmesi üzerine, parayı aldı ını” sonra da “yaralı gazilere ba ı ladı ını” bildirmektedir.1 Ancak Mahir z’in, 500 lira tutarındaki istiklâl Mar ı ödülünün, ba ı landı ı yer veya kurum konusundaki bilgi, yanlı bir hatırlamadır. Çünkü Âkif, usûlen kabul edip aldı ı bu parayı, “Darü’l Mesaî” adlı bir derne e ba ı lamı tır. Bu konuda, Mehmet Âkif’in ba yazarlı ını yaptı ı ve kendisinin yayın organı sayılan Sebilürre ad dergisinin, Mar ’ın kabulünden dokuz gün sonra (21 Mart 1921’de) yayımlanan ilk sayısında çıkan “ stiklâl Mar ı” ba lıklı açıklama ve te ekkür yazısında, kesin bilgi verilmektedir: “ stiklâl Mar ı için muhassas2 500 lira, Mehmet Âkif Beyefendi tarafından fakir çocuk ve kadınlara örgü ö retmek, bir ma’î et temin etmek emel-i hayrperveriyle te ekkül etmek üzere olan “Dâru’l-Mesâî”ye teberru olunmu tur. Öteden beri hayatını ictimaî, dinî tekemmülâtımıza hasr ile bu vâdide millete lâyemut ve pek kıymetli iirler, eserler ihdâ olan mü arünileyh hakkında Büyük Millet eylemi Meclisi’nin gösterdi i takdirât-ıkadir- inasâneye te ekkürler eder ve avn-i lâhî ile yakında tam bir halâs ve istiklâl zamanlarının hulûlünü temenni eyleriz”3 Mehmet Âkif’in, ba ı ladı ı para, o günün Türkiyesi’nde satın alma gücü bakımından yüksek bir de er ifade 1
Mahir z, Yılların zi, st. 1975,s.129. muhassas: tahsis ve tayin edilmi , birine ait, ayrılmı . 3 M. Ertu rul Düzda , Mehmed Âkif Hakkında Ara tırmalar-1, M.Ü. lh. Fak. Vak. Yay. st.1989,s.118. 2
62
smail ACAR
etmektedir. Kâzım Nâmi Duru’ya göre o günlerde,“140 lira ile Ankara’da bir çiftlik almak kabildi.” Mehmet Âkif’in, o günlere göre yüksek bir meblâ olan 500 liralık nakdî stiklâl Mar ı ödülünü, almayıp ba ı ladı ı günlerdeki mâlî durumunu, yakın dostu E ref Edib Bey öyle anlatıyor: “O günlerde büyük ihtiyaç içinde idi: Meclis stiklâl Mar ı’nı alkı lar ve göz ya ları arasında kabul ederken de, cebinde Zonguldak milletvekili Hayri’den borç olarak aldı ı iki lirası vardı. Ve sırtında bir pardüsü dahi yoktu. Ankara’da ceketle gezer, pek so uk ve ya murlu havalarda bazen Baytar efik (Kolaylı) Bey’in mu ambasını ödünç giyer ve Meclis’e öyle giderdi. efik Bey bir gün onun bu haline telmihle: -Âkif Bey, u mükâfatı reddetmeyip de kendine bir mu amba veyahut bir palto alsaydın daha iyi olmaz mıydı? diyece i olur. Onun bu sözüne yalnız cevap vermemekle kalmaz, tamam iki ay onunla konu maz da.”
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
63
“O, Milletimin Malıdır” Âkif Mar ’ı Safahat’a Almıyor Mehmet Âkif, “ stiklâl Mar ı” adlı iirini, iirlerini toplandı ı külliyat demek olan ünlü eseri Safahat’a yani Safahat’ı meydana getiren iir kitaplarının hiç birine dahil edip almıyor. Kısaca kendi iirleri içine koymuyor. Dostlarından Mithat Cemal Kuntay’ın, “- stiklâl Mar ı’nı niçin Safahat’a koymadınız?” sorusuna öyle cevap vermi tir: “-Onu millete hediye ettim. Artık o, milletindir. Benimle alâkası kesilmi tir. Zaten o milletin eseri, milletin malıdır. Ben yalnız gördü ümü yazdım.” Ölümünden bir süre önce, Ni anta ı sa lık yurdundaki odasında hasta yatarken aralarında Hakkı Tarık Us’un da bulundu u bir gurup kendisini Ziyarete gelir. Sohbet sırasında, söz stiklâl Mar ı’na gelir. Misafirlerden biri, -Acaba yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı? diyecek olur. Yata ında bitkin bir halde yatan air, birdenbire ba ını kaldırır ve öyle cevap verir: “- Allah bir daha bu millete bir stiklâl Mar ı yazdırmasın!...” (16 Haziran 1936)
64
smail ACAR
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
K NC BÖLÜM
YARI MAYA KATILAN D
ER
RLER
65
66
smail ACAR
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
67
Seçilen Altı iirin metni stiklâl Mar ı veya millî mar yarı masına, yedi yüz (700) civarında, bir bilgiye göre yedi yüz yirmi dört (724) iir katılmı tır. Millî E itim Bakanlı ının kurdu u komisyon bunlardan Âkif’in iiri ile birlikte yedisini seçerek Millî E itim Bakanlı ına teslim etmi tir. Bakanlık, bu yedi iiri, deerlendirmeleri için bastırıp ço altarak Milletvekillerine daıtmı ; daha sonra da, Meclis Genel Kurulu’nda görü ülmek üzere Meclis Ba kanlı ına sevk etmi tir. Seçilen yedi iirin, zamanın Millî E itim Bakanı Hamdullah Suphi’nin teklifi ile, 1 Mart 1921 günü, Meclis’te okunması gündeme alınmı tır. Hamdullah Suphi, daha önceden, Meclis’te ilk olarak Mehmet Âkif’in stiklâl Mar ı iirini okumaya karar vermi tir. Çünkü, bu iirin Mar seçilmesini istemektedir. Meclis Ba kanı Mustafa Kemal tarafından iirleri okumak için Kürsüye davet edildi inde, okumaya Âkif’in iirinden ba lar. iir büyük bir heyecanla kar ılanır. Bu heyecan dalgasından sonra, Meclis’te di er iirlerin okunması istenmez. 12 Mart 1337 (1921) günü yapılan toplantıda da Âkif’ in iiri, “ekseriyet-i azime” ile kabul edilir. Ancak, stiklâl Mar ı söz konusu oldu u zaman, sadece Âkif’in iiri ile ilgili bilgiler verilir. Yarı maya katılıp seçildi i bilinen altı iirden ise bahsedilmez. Halbuki bu iir sahipleri de eserlerinde Millî Mücadele’yi ve onun ruhunu anlatmaya çalı mı lardır. Hem Âkif’in eseri, (bugünkü stiklâl Mar ımız) ile kar ıla tırma imkânı sa lamı olmak hem de en azından me-
68
smail ACAR
rakımızı gidermek için, seçilen altı (6) iir metnini de buraya almayı uygun gördük.1
-1Türk’ün evvelce büyük pederi Çekti sanca a hilâl-i seheri Kanımızla boyadık bahr ü beri Böyle aldık bu güzel ülkeleri leri, ar ileri, ar ileri Geri kalsın vatanın kahbeleri Seni ihyâ için ey nâmı büyük Vatanım u runa öldük öldük Ne büyük kaldı bu yolda ne küçük, Siper oldu sana da lar gibi Türk Yürü ey milletin efrâdı yürü Ak süt emmi vatan evlâdı yürü Vatan evlâdını kurban edeli, Milletin hür ya amaktır emeli. Veremez kimseye bir Çamlıbel’i Ba lanır mı acaba Türk’ün eli? leri, ar ileri, ar ileri Çi nenir çünkü kalan yolda geri.
1
Hüseyi Suad
iirler için bak. Hasan Basri Çantay, Âkifnâme, st.1966,s.73-77;Be ir Ayvazo lu, stiklâl Mar ı, st. 1986, s.29-33.; M. Ertu rul Düzda , Mehmed Âkif Hakkında Ara tırmalar-1, st. 1989,s.126-131.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
-2stiklâl Türküsü Millet a kı, din a kı, vatan a kı uyansın Yurduma göz dikenler al kanlara boyansın Ya ben ya onlar diyen silahına dayansın Türk o ludur bu millet Türk’ündür bu memleket Türk o ludur bu millet Türk’ündür bu memleket Dü man gözü tutamaz yanar da lar ba ını, Ba rımızda saklarız Vatanın her ta ını Yurdumuza yan bakan döker gözün ya ını Türk o ludur bu millet Türk’ündür bu memleket Türk o ludur bu millet Türk’ündür bu memleket Can veririz her zaman hürriyetin yoluna “Ya gâzi ya ehid”lik ne devlettir kuluna Ata emanet etmi namusunu o luna. Bize Türk o lu derler Hep bizimdir bu yerler.
Ankara, A. S.
69
smail ACAR
70
-3stiklâl Mar ı Göz ya ına vedâ et, Ey güzel Anadolu! Hakkını korur elbet, Türk’ün bükülmez kolu. Cenk ederiz genç, koca Bugün de il, yarın da Yâdımız a ladıkça zmir ezanlarında. Hak yolunda kan olur, Dünyalara ta arız; Ya erefle vurulur, Ya efendi ya arız. Her gün yeni bir hile Arkasında satıldık; Her gün yeni bir dille Yurdumuzdan atıldık. Yeter, ey kâbemizi Elimizden alanlar, Alıkoyamaz bizi Yolumuzdan yalanlar. Biz bu yolda sel olur Dünyalara ta arız Ya erefle vurulur, Ya efendi ya arız.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
Hangi alçak el alır, El zinciri boynuna? Kim Yunanı bırakır; Türk kızının koynuna? Biz ki Türküz, muhakkak Her milletten uluyuz Yeryüzünde biz ancak Yurdumuzun kuluyuz. Yurt yolunda kan olur Dünyalara ta arız; Ya erefle vurulur, Ya efendi ya arız.
71
Matbuat Müdüriyyyet-i Umumiyyesi Muharrirlerinden
Kemaleddin Kâmi
72
smail ACAR
-4“Ey Müslüman, ey Türk o lu Açıldı istiklâl yolu, Benim son günlerimdir; Diyor bize Anadolu. Çek sanca ı Türk ordusu; Olmaz Türk’ün can korkusu; Esârete dayanır mı; Türk vatanı, Türk nâmusu? Bu son sava bize farzdır, Fırsatımız gâyet azdır; Muzaffer ol da ey millet Altın ile tarih yazdır. Birle elim özümüzden, Hem silelim bu lekeyi, Tarihteki yüzümüzden.
Merzifon dadisi Hat Muallimi
skender Hâkî
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
-5Altı bin yıl efendilik yapdın, “Kahraman Türk” idi cihanda adın. Bir ate ten siperdin slâm’a, Sönmeyen bir güne gibi ya adın. Ey büyük ünlü milletim ileri! Hasmına çi netme ko bu anlı yeri! Dü manın bir cihansa, dostun Hak, Hakkın elbette müstakil ya amak. Atıl, ez, vur senindir istiklâl, Ebedî parlasın u al bayrak... Ey benim anlı milletim ileri! Ele çi netme ko bu ülkeleri!...
73
23 Kânunisânî 1337
M.
74
smail ACAR
-6Yıllarca altı cebhede ate le kanlara; Türk’ün hilâl ü dinine dü man olanlara; Ceddin o; Yıldırım gibi saldın zaman zaman Yüksek ba ın e ilmedi bir an cihanlara, Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım- itâb, Göster cihan-ı ma ribe bin anlı inkılâb! Ey mazi-i havârikı bin dâstân olan; Garbın zalâm-ı zulmüne yüz yıl kılıç salan, Arslan yürekli ordu;demir giy, silah ku an! Zira hudûdu kapladı ate le, kan, duman. Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım- itab! Göster cihan-ı ma ribe bin anlı inkılâb! Arslan mücahid ordusu; ey hâris-i salâh Destinde seyf-i hak gibi pek anlı bir silâh. Açtın semâ-yı millete pürnûr bir sabah. Âtî bizim... Bizim artık vatan, zafer, felâh. Ey kahraman ordusu, ey yıldırım- itâb, Göster cihan-ı ma ribe bin anlı inkılâb! Mehmed Muhsin
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
75
Kâzım Karabekir’in Teklifi stiklâl Mar ı yarı masına katılıp, Meclis’e sunulan yedi eserin dı ında, bir stiklâl mar ı adayı iirden daha bahsetmek istiyoruz: stiklâl Sava ı’nın ünlü pa ası, Do u Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Pa a da bilindi i gibi stiklâl Mar ı yarı masına katılmı tır. Ancak Pa a, yarı maya katılmakla kalmamı ; Meclis’in Âkif’in iirini resmî Mar olarak seçip ilân etmesinden bir buçuk yıl (18 ay) sonra, zamanın Ba bakanı Rauf Orbay’a 26.7.1338 (1922)’de Sarıkamı ’tan yazdı ı mektupta, Âkif’in iirinin Millî mar olmaya uygun olmadıını belirtip uzun uzun tenkit eder. sonra da, seçimin iptal edilmesini isteyip onun yerine güftesi ve bestesi kendisine ait bir eserin seçilmesini “istirham” eder. Kâzım Karabekir’in, Mehmet Âkif’in iirini iptal ettirip, Ba bakandan stiklâl mar ı seçilmesini, “istirham ederek” istedi i kendi iiri öyledir: “Ya istiklâl Ya ölüm Ya istiklâl Ya ölüm Vatanım milletim sanca ım evim stiklâlsiz yoktur yerim Zincir vurdurur mu Türkler boynuna Varlı ı fedâdır vatan yoluna Biz tarihin Türk dedi i yılmaz milletiz Hür ya ar hür ölür nurlu ümmetiz.”
76
smail ACAR
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ST KLÂL MAR I’NIN BESTELENMES
77
78
smail ACAR
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
79
Beste Çalı maları Mehmet Âkif’in yazdı ı stiklâl Mar ı adlı iir Meclis’te Resmî-Millî Mar güftesi olarak kabul edidikten sonra sıra bestelenmesine gelmi tir. Mar ’ın Meclis’teki görü meleri sırasında Maârif Vekili Hamdullah Suphi, “seçilen iirin bestekârlara gönderilerek bir beste yarı ması açılaca ını” belirtmi ti. Hattâ bu konuda Meclis’in acele karar vermesini de istemi ti. Türkiye Büyük Millet Meclisi, stiklâl Mar ı’nın bestelettirilmesi yetkisini Millî E itim Bakanlı ına bırakmı ; Bakanlık da bir beste yarı ması açmı tır. Yarı ma sonunda be enilip seçilen eser sahibine, 500 lira ödül verilece i de daha önce duyurulmu tu.1 Beste yarı ması, Hamdullah Suphi’nin Bakanlı ı sırasında açılmı ; bestecilere Mayıs 1922’ye kadar süre verilmi ti. Ancak Mar bestesi yarı masının süresi sona ermeden Hamdullah Suphi, 12 Kasım 1921’de Millî E itim Bakanlıından ayrıldı. Yerine Karesi (Balıkesir) milletvekili Vehbi Bolak Millî E itim Bakanı seçildi. Mar beste yarı masının sona erdi inde Bakanlı a 55 beste gelmi ti.2 Yarı maya genel olarak müzik ö retmeni bestekârlar katılmı tı. Bunların içinde, tanınmı isimlerden bazıları unlardır: Ali Rıfat (Çaatay), Ahmet Yekta (Madran), smail Zühtü, M. Zâti (Arca), Rauf (Yekta), Sadettin Kaynak, Osman Zeki (Üngör), Hüse1
O tarihte Bakanlı ın bu i lerle u ra acak yeterli kadrosu bulunmadı ından, beste yarı masının Bakanlık aracılı ı ile Hilâl-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) Genel Merkezi tarafından açılmasına; 500 liralık ödülün de bu Cemiyet tarafından ödenmesine karar verilmi tir. 2 M. Nalbando lu’na göre 22; B. Ayvazo lu’na göre 24 beste yarı maya katılmı tır.
80
smail ACAR
yin Sadettin (Arel), Lemi (Atlı), Suphi (Ezgi), smaik Hakkı, Hasan Basri (Çantay). Vehbi Bolak’ın Millî E itim Bakanlı ı döneminde, yarı maya katılan besteleri de erlendirip seçimi yapacak yeterli jüri üyesi bulunamayaca ı gerekçesi ile seçimin “Paris Müzik Akademisi”nde yaptırılması teklifi ortaya atılır. Karesi (Balıkesir) Milletvekili ve Maârif Vekili Vehbi Bolak, konu ile ilgili olarak “Telif ve Tercüme Kurulu Ba kanlı ına”, 9 Haziran 1922 günü bir yazı yazar. Paris’e gönderilecek bestelerin seçilmesini isteyen Bakanlık yazısı metni öyledir: Maârif Vekâleti Kalem-i Mahsus Müdüriyeti
Ankara:9.6.1338
Telif Tercüme Hey’eti Riyaset-i Âlisine Avrupa’ya gönderilmesi takarrür eden stiklâl Mar ı bestelerinden hangisinin Paris’e irsali muvafık olaca ının tetkik buyurularak mezkûr bestelerden tefriki hususunda karar verilmesini rica ederim. Maârif Vekili Vehbi Bolak
Millî mar bestesinin Paris’te seçtirilece i haberi kısa sürede duyulur. Bu fikre, pek çok milletvekili iddetle kar ı çıkar. Mar bestesinin Paris’te seçtirilmesi fikrine kar ı çıkanlardan birisi de ark Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Pa a dır. Kâzım Karabekir, Mar ’ın bestesinin Paris’te seçilmesi fikrine kar ı çıkı ını, stiklâl Harbimiz adlı eserinde öyle anlatır: “Millet Meclisi Âkif Bey’in yaptı ı ilâhi gibi iiri alkı larla stiklâl Mar diye kabul etti. Bestesi için de Paris’te müsabaka yapılaca ını haber alınca bunun muvafık olmadıını Erkânı-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetine yazdım."
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
81
Kâzım Karabekir, esasen Mehmet Âkif’in eserinin seçilmesine de muhaliftir. Çünkü kendisi de mar yarı masına iddialı olarak katılmı tır. Hatta bu arada 26.7.1338 (1922) de Sarıkamı ’tan Heyet-i Vekile Reisi (Ba bakan) Rauf (Orbay) Bey’e, Âkif’in iirinin iptal edilmesini, güftesi ve bestesi kendisine ait bir mar ın kabul edilmesini isteyen bir mektup yazmı tır.1 stiklâl Mar ı bestesinin Paris’te seçtirilmesine milletvekillerinin iddetle kar ı çıkmaları üzerine Millî E itim Bakanlı ı bu fikirden vazgeçmi tir. stiklâl Mar ı’nın bestelenmesinin söz konusu oldu u günlerde, stiklâl Sava ı bütün iddetiyle sürüyordu. Ankara heyecan içindeydi. Biraz da bu olumsuz sebeplerle beste ile gerekti i gibi ilgilenilememi tir. Fakat her eye ra men Millî E itim Bakanlı ının açtı ı beste yarı masına, yukarıda da belirtti imiz gibi çok sayıda besteci katılmı tır. O günün artlarında bu bile bir ba arıdır. stiklâl Mar ı’nın bestelenmesi için açılan yarı ma sürüncemede kalıp sonuçlandırılamamı tır. Bu durumda bestekârlar, bestelerini kendi çevrelerinde yaymak için çalı ınca, bir süre de i ik bestelerin çalınıp söylenmesi gibi bir durum ortaya çıkmı tır. Bu durumu, “Türk Mar ları” adlı de erli eserinde Etem Üngör öyle anlatmaktadır: “O sıralarda Edirne’de müzik ö retmeni bulunan Ahmet Yekta Madran, kendi mar ını Edirne havalisinde yaymaya ve söyletmeye ba lamı tır. zmir’de müzik ö retmeni bulunan smail Zühtü de kendi mar ını zmir ve havalisi ile Eski ehir’de yaymakta idi. Ankara’da da Zeki Üngör’ün mar ı söylenmekte olup stanbul’da ise iki mar söylenip yayılmakta idi. Bunlardan stanbul tarafında (Avrupa tarafı) Zâti 1
Kazım Karabekir’in mektubu için bak. Muhiddin Nalbando lu, stiklâl Mar ımızın Tarihi, st. 1964. S.146-147.
82
smail ACAR
Arca’nın, Kadıköy tarafında ise Ali Rıfat Ça atay’ın bestesi söylenmekte idi. Bu durum birkaç yıl böyle devam etmi ve 1924’te Ankara’da Maârif Vekâleti’nde toplanan bir kurul Ali Rıfat Ça atay’ın mar ını resmî mar olarak kabul ederek, ilgili kurullar ile bütün okullara bildirmi tir. Bu mar 1924’ten 1930 yıllarına kadar çalınıp söylendikten sonra, 1930 sıralarında yeni bir emirle Riyaset-i Cumhur Orkestrası efi Zeki Üngör’ün bestesi millî mar olarak kabul edilmi tir.”1 stiklâl Mar ı bestesinin seçilip kesinle tirilmesi bir süre daha mümkün olmadı. Ancak, stiklâl Sava ı’nın kesin olarak kazanılmasından sonra (Mudanya Mütarekesi, 11 Ekim 1922), stanbul ile ba lantı sa lanınca, bestelerin stanbul’da kurulacak bir komisyona seçtirilmesi fikri a ırlık kazandı. Bu karar üzerine Bakanlı a gelen besteler, stanbul Millî E itim Müdürlü üne gönderildi. Bakanlı ın 12 ubat 1923’te stanbul Millî E itim Müdürlü üne gönderdi i bir yazıda, “gönderilen mar bestelerinin Musikî Encümeni Reisi Ziya Pa a’nın ba kanlı ında kurulacak bir komisyona incelettirilip uygun görülecek bestenin stiklâl Mar ı olarak seçilmesi” isteniyordu. stanbul’daki komisyon, beste seçimi çalı malarını 12 Temmuz 1923’te tamamlayıp, sonucu bir raporla Millî E itim Müdürlü üne bildirmi tir. Bu rapora göre, ark Musikîsi Reisi Ali Rıfat (Ça atay)’ın bestesi, stiklâl Mar ı olarak kabul edilmi tir. stanbul Millî E itim Müdürlü ü, Ali Rıfat (Ça atay) ın bestesinin birinci seçildi ini öyle bir yazı ile Millî E itim Bakanlı ına bildirmi tir: 1
Etem Üngör, Türk Mar ları, Türk Kül. Ar . Enst. Yay. Ank.1966. s.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
83
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti stanbul Vilâyeti stanbul: 19Temmuz 1339 Maârif Müdüriyeti Maârif Vekâleti Celilesine 12 ubat 1339 tarihli ve 1722 / 230 numaralı tezkere-i âliye-i vekâletpenahileri cevabıdır. Burdur Meb’usu Âkif Bey tarafından tanzim olunan stiklâl ne ide ini mar olmak üzere bestelemi olan zevâtın bera-yı tetkik tevdi olunan elli be adet mar bestelerinin Encümen-i Musikî Reisi Ziya Pa a Hazretlerinin riyaseti altında stanbul’da Mevcut musiki inasânından te kil edilen komisyon tarafından icra kılınan tetkik neticesinde ark Musikisi Cemiyeti Reisi Ali Rıfat Beyefndinin tertip ettikleri Mar ın resmî ve millî mar ların tanziminde nazar-ı dikkate alınması lâzım gelen bütün evsafı câmi oldu u anla ılmasına binaen sairlerine tercihan birinci derecede kabul edilmi , ayrıca Rauf Yekta ve Zâti ve Muallim Kâzım ve Doktor Suphi beylerin besteleri dahi bidderece intihap olunarak mütebaki di er bestelerin ayan-ı intihap görülmemi oldu u 12 Temmuz 1339 tarihli mezkûr Komisyon mazbatasında bildirilmi oldu u arz ve mezkûr mazbata ile beraber mar besteleri leffen takdim kılınmı tır efendim. stanbul Maârif Müdürü ( mza)
Millî E itim Bakanlı ı, stanbul Millî E itim Müdürlü ünden gelen komisyon raporuna göre, Ali Rıfat (Ça atay) ın bestesini, resmî mar olarak kabul edip, Bakanlıklara ve okullara duyurmu tur. Millî Mar ımızın bugünkü O. Zeki Üngör bestesi, stanbul komisyonunda, ilk be dereceye girememi tir. Millî E itim Bakanlı ının, Ali Rıfat (Ça atay)’ın stiklâl Mar ı bestesini kabul etmesi, müzik çevrelerinde ho kar ılanmadı ve itirazlar ba ladı. tirazlar, “Ali Rıfat (Ça atay)’ın Batı musikisini bilmedi i, dolayısıyla bestesinin Armoni bilgi ve kurallarına uymadı ı” noktasında toplanıyor-
smail ACAR
84
du. lk itiraz eden Zâti (arca) oldu. zmir’de müzik ö retmenli i yapan Zâti (Arca), 27 Temmuz 1923’de zmir’e gelen Atatürk’ü, “ stanbul Darü’l Bedayi sanatkârları ile birlikte” ziyaret ederek, “ stanbul’da alınan kararın kaldırılmasını”; “yarı maya gönderilen mar ların Viyana Konservatuarına gönderilerek seçilmesini” istemi tir. zmir Kız ve Erkek Lisesi Müzik Ö retmeni smail Zühtü’de Zâti Arca ile aynı görü teydi. Atatürk, itirazları dikkate aldı. zmir dönü ünde, Genel Kurmay Ba kanı Fevzi Pa a (Çakmak) ve Millî E itim Bakanı ile görü tü. Büyük ihtimalle, Mart 1924’te Ali Rıfat (Ça atay) bestesi hakkında verilen karar iptal edildi. Fakat yerine, kısa sürede resmî bir beste de konulamadı. Bugünkü Resmî Beste
O. Zeki Üngör’ün Bestesi
Ali Rıfat (Ça atay) bestesinin seçimi ile ilgili kararın iptal edildi i, yerine yeni bestenin de henüz seçilmedi i günlerde, “ stanbul Mızıka-i Hümayun efi Osman Zeki (Üngör), Atatürk’ün daveti üzerine Ankara’ya gelerek, Cumhurba kanlı ı Orkestra efi” olmu tur. Ankara’ya geldikten bir iki hafta sonra, 11 Mart 1924’te Atatürk’ün e i Lâtife Hanımın himayelerinde, Rumeli Göçmenleri yararına ilk konserini veren Osman Zeki (Üngör), aynı konser gecesinde, yarı maya katıldı ı stiklâl Mar ı bestesini de çalmı ; Atatürk ve Lâtife Hanım, mar ı çok be enmi lerdir. Ancak, stiklâl Mar ı bestesi konusu, 1924-1930 yılları arasında belirsizli ini korumu , 1930’da, O.Zeki Üngör’ün bestesi resmî olarak kabul edilmi tir.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
85
stiklâl Mar ımızın bugünkü bestesi, 1930’dan bu yana çalınıp söylenen Osman Zeki Üngör bestesidir. stiklâl Mar ımızın bugünkü bestesi, sonradan pek çok tenkit edilmi tir. Osman Zeki Üngör’ün stiklâl Mar ı bestesine yöneltilen tekitler, özetle u noktalarda toplanmaktadır: - Osman Zeki Üngör, eseri önce sözsüz bestelemi sonra Âkif’in iirine giydirilmi tir. Yani beste sözlere uygun de ildir. - stiklâl Mar ı’na giydirilen beste önce, son Osmanlı Padi ahı Mehmet Vahdettin için bestelenmi tir. -“Mar ın kompozitör Edgar Menas efendi tarafından armonize edildi i” ileri sürülmü tür. -“Bestenin ilk bölümündeki ön ölçünün, ‘Karmen Silva’ adlı yabancı bir arkıdan transpozisyon suretiyle alındıı” söylenmi tir. Osman Zeki Üngör, tenkitlere, “Mar ın kendisi tarafından, ordularımızın zmir’e giri inden birkaç gün sonra, o günlerin zafer heyecanı ile bestelendi i” eklinde cevap vermi tir. Edgar Menas Efendi de, “Osman Zeki Üngör’ün bestesi üzerinde yardımı oldu unu, bestenin Âkif’in eseri için yapıldı ını” söyleyerek, yapılan tenkitleri, “insafsız bulduunu” belirtmi tir.1
1
Osman Zeki Üngör bestesinin tenkitleri ve cevaplar konusunda, bak. M. Nalbando lu, a.g.e.,s.153-161; -Etem Üngör, Türk Mar ları,s.165.;
86
smail ACAR
Atatürk ve stiklâl Mar ı stiklâl Mar ımızın Türkiye Büyük Millet Meclisinde Maârif Vekili ve Ünlü Hatip Hamdullah Suphi tarafından 1 Mart 1337 (12 Mart 1921)’de okundu u zaman Meclis Ba kanlık Kürsüsünde Mustafa Kemal oturmakta idi. Mar ’ın ve oku-nu un be enilmesi üzerine, üç defa daha Hamdullah Suphi’ yi kürsüye davet eden Mustafa Kemal’di ve Mar ı ayakta alkı lamı tı. stiklâl Mar ı iiri, mar güftesi olarak, beste açısından uzundu. iirin bestelenecek kısımlarını seçip, bestekârlara duyurmak için bir heyet kurulmu tur. te bu Heyet in çalı maları sırasında, Mustafa Kemal (Atatürk), çalı malarla yakından ilgilenmi tir. Bu konuda heyette bulunanlardan smail Habip (Sevük) u bilgileri vermektedir: “Bu devre Ankara’da yetkili ahsiyetlerden bir heyet kurularak stiklâl Mar ı’nın bestelenecek bazı parçalarını seçerek bir müsabaka ilân etmi ti. Heyet’in çalı malarını takip eden Atatürk, bu seçimi be enmedi ve dedi ki: ‘ stiklâl Mar ı’nın uzun olmaması noktasında mutabıkız. Söylendi i ve çalındı ı zaman herkesi uzun uzun ayakta tutması elbette do ru olamaz.. Ancak bu Mar ’ın stiklâl Davamızı anlatı ı cihetinden büyük bir manası vardır. Benim en sevdi im parçası da budur. Siz ise bu parçayı Mar ’tan çıkarmaya karar vermi siniz.: Hakkıdır, hür ya amı bayra ımın hürriyet, Hakkıdır, Hakka tapan milletimin stiklâl.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
87
Benim bu milletten daima hatırlamasını istedi im vecizeleri i te bunlardır.”1 Zaman zaman, stiklâl Mar ı, “Âkif gibi dindâr bir air” tarafından yazılmı olmasından dolayı, Atatürk’ün ölümünden sonra, bazı kesimlerce “hor görülmeye” ba lanmı hatta “de i tirilmesi” istenmi tir. Muhiddin Nalbando lu’nun belirtti ine göre, “42 yılda 21 defa de i tirilmek istenmi tir.”2 Halbuki, stiklâl Mar ı, 1921’de Meclis’te Hamdullah Suphi tarafından 4 defa okunurken, Hamdullah Suphi’yi kürsüye davet eden Meclis Ba kanı Atatürk’tür. Hamdullah Suphi’nin söyledi ine göre, o da mar ı ayakta elleri patlayıncaya kadar alkı lamı tır. Ayrıca Mar , 1921’de kabul edildiine göre, Atatürk bu mar ı, 1938’de ölümüne kadar 17 yıl söylemi ve dinlemi tir. Fakat bu süre içinde Mar aleyhinde bir ifadesi yoktur. Millî mar yarı ması açıldı ı zaman tek art, “millî Mücadelenin ruhunu ifade ve terennüm etmesi”dir. Âkif’in eseri, bu ruhu en iyi yansıttı ı için seçilmi tir. Bu sebeple, stiklâl Mar ı’na, ta ıdı ı anlam ve de erlere kar ı olmak, aslında Millî Mücadele veya di er adıyla stiklâl Sava ı ile giri ilen hürriyet ve istiklâl davamıza, ve Mar ’ın ifade etti i de erlere kar ı olmaktır. Son yıllarda (özellikle 28 ubat 1997’den sonra) bazı kesimlerce, “Onuncu Yıl Mar ı”nın olur olmaz yerde hatta aya a kalkarak söylenmesi, ön plâna çıkarılması da, bize göre, stiklâl Mar ı’na alternatif gibi dü ünülmesindendir. Halbuki, Faruk Nafiz ve Behçet Kemal tarafından yazılan “Onuncu Yıl Mar ı” da, Türklük ve Türkiye Cumhuri1 2
Muhiddin Nalbano lu, a.g.e., s. 149. (1921’den 1963’e) A.g.e.,s.56.
88
smail ACAR
yeti’ne ba lılık duygularını ifade etmektedir. Bu sebeple, Onuncu Yıl Mar ı’nı, stiklâl Mar ı’na alternatif gibi görmek veya öyle zannetmek, stiklâl Mar ında ifade edilen millîmanevî de erleri anlamamak demektir. ***
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ST KLÂL MAR I’NIN AÇIKLAMASI
89
90
smail ACAR
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
stiklâl Mar ı
-Kahraman Ordumuza-
Korkma! Sönmez bu afaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O, benim milletimin yıldızıdır, parlayacak, O, benimdir; o, benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl, Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu iddet, bu celâl? Sana olmaz, dökülen kanlarımız sonra helâl. Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin stiklâl. Ben ezelden beridir hür ya adım, hür ya arım; Hangi çılgın, bana zincir vuracakmı ? a arım. Kükremi sel gibiyim, bendimi çi ner, a arım. Yırtarım da ları, enginlere sı mam, ta arım. Garb’ın âfâkını sarmı sa çelik zırhlı duvar; Benim, iman dolu gö süm gibi, serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı bo ar, “Medeniyyet” dedi in tek di i kalmı canavar? Arkada , yurduma alçakları u ratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. Do acaktır sana va’detti i günler Hakk’ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
91
92
smail ACAR
Bastı ın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı! Dü ün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen ehîd o lusun, incitme yazıktır atanı, Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı. Ruhumun senden, lâhî udur ancak emeli: De mesin mâbedimin gö süne nâ-mahrem eli, Bu ezanlar - ki ahadetleri dînin temeli – Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- ta ım: Her cerihamdan, lâhî, bo anıp kanlı ya ım, Fı kırır, ruh-u mücerret gibi yerden na’ ım; O zaman yükselerek ar a de er, belki ba ım! Dalgalan sen de afaklar gibi ey anlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl! Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl: Hakkıdır, hür ya amı bayra ımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin stiklâl.
(17 ubat 1921)
Mehmet Âkif Ersoy
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
93
Bir Açıklama Denemesi
stiklâl Mar ı’nın Anlamı
1
“Korkma! Sönmez bu afaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O, benim milletimin yıldızıdır, parlayacak O, benimdir; o, benim milletimindir ancak!”
“Korkma! Bu afaklarda yüzen al sancak, yurdumun üstünde tüten en son ocak sönmeden sönmez. O (bu afaklarda yüzen al sancak), benim milletimin yıldızıdır; (Onun için) parlayacak. O (al sancak), sadece benim milletimindir. (Ba kasının olamaz).” Millî Mar veya stiklâl Mar ı yarı ması açıldı ını duyuran ilânda, “Milletimizin dahilî ve haricî stiklâli u runda giri ti i mücadeleyi ifade ve terennüm için bir stiklâl Mar ı müsabakaya va’zedilmi tir.” denilmektedir. Bu cümlede, stiklâl Mar ı olması için yazılacak iirde aranılacak tek art ve özellik belirtilmi tir. Mehmet Âkif’in iiri, aranan bu art ve özelli e sahip en iyi iir oldu u için, TBMM tarafından Resmî-Millî Mar olarak seçilip kabul edilmi tir. stiklâl Mar ı yarı masının açıldı ı ve Âkif’in iirini yazdı ı ( ubat 1921) günlerde, stanbul i gal altındaydı. Yunan gal kuvvetleri, Ege ve Marmara bölgelerinde bir çok yeri i gal etmi ti. stiklâl Sava ı (Millî Mücadele) bütün iddetiyle devam ediyordu. Milletimiz, Balkan Sava ı, arkasından Birinci Dünya Sava ı felâketlerini ya amı ; altı asırlık Osmanlı Devleti’in yıkılı ına ahit olmu tu. imdi de vatanın bazı bölgeleri i gal altındaydı. Fakirlik, yorgunluk hatta ümitsizlik kol geziyordu.
94
smail ACAR
Millî Mar ımızın airi Âkif, i te böyle bir hava içindeki Türk milletine, “Korkma!” diye hitap ediyor. O günün tarihî artlarında milletimiz, ister istemez endi e ve karamsarlık duyguları içindedir. aire göre, bu artlarda önce milletimizin ümitsizlik ve karamsarlık duygularından kurtulması gerekir. Çünkü milletleri, maddî sıkıntılar de il, yeis ve ümitsizlik yıkar. Dindâr bir ahsiyet olan Âkif, slâm dininin ümitsizlik ve karamsarlı ı yasakladı ını bildi i ve buna inandı ı için milletimize ümit a ılamak ve manevî kuvvet telkin etmek, moral deste i vermek için, iirine, “Korkma!” hitabıyla ba lamaktadır. Bu hitapta, bir “güven duygusu” ve “kesinlik” vardır. Burada “korkmak” fiili, “yüreksizlik, cesaretsizlik veya ödleklik” de il; “endi e etmeye gerek yok“ anlamındadır. Birinci kıtada, Türk milletine hitap eden air, Türk milletinin sembolü olan “al sancak” üzerinde durmaktadır. “Al sancak”, Türk milletini ve onun istiklâlini temsil eden; rengini, vatan için dökülen kanımızdan; varlık gücünü, Türk evinde tüten oca ın alevinden alan al bayra ımızdır. Bu kıtada “ afak” ile “al sancak” ve “Türk evinde tüten ocak alevi” arasında ilgi kurulmaktadır. lk mısradaki “ afak”, güne battıktan sonra batı ufkunda kalan bayrak rengindeki ak am kızıllı ıdır. Ak am kızıllı ı olan “ afak”, gittikçe sönerek yerini karanlı a, geceye bırakır. Âkif i te bu noktada, renk ve ufuklarda dalgalanma bakımından ak am kızıllı ına yani afa a benzeyen “al sancak”ın da sönebilece inin dü ünülmesi ihtimalini; belki bunun da millette, endi e, ümitsizlik ve nihayet yok olma duygusu uyandıracaını dü ünerek, “Korkma!”, “Bu afaklarda yüzen al sancak”, “ak am kızıllı ının ( afa ın) söndü ü gibi sönecek deildir.” diyor.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
95
Çünkü, biraz sonra sönerek yerini, gecenin karanlı ına bırakacak “ afak”ın arkasında, kendisini feda edecek bir millet yoktur. Halbuki, “al sancak”ın arkasında, ona kendisini adamı bir Türk milleti vardır. te bundan dolayı, korkup endi e etmek yersizdir. Zira, bir tek Türk evi, Türk oca ı var oldu u sürece, al sancak sönmez. Onun sönmesi için yeryüzünde bir tek Türk kalmaması gerekir. Bu da mümkün de ildir. Özetlersek: air, “Ey Türk milleti! artlar ne kadar kötü olursa olsun, afa ın sönmesine benzeterek veya bakarak, onun gibi ufuklarda yüzüp dalgalanan bayra ımızın da sönece ini, indirilip esir edilece ini dü ünüp endi e etme; çünkü, bayra ımız (al sancak), varlı ını, Türk milletinden ve Türk ailesinden almaktadır. Yeryüzünden en son Türk ailesi veya ferdi yok olmadı ı sürece, bayrak dalgalanır; gönderden indirilemez” diyor. Türk milletinin, Türk istiklâlinin sembolü olan bayraımızın al renginden sonraki özelli i “yıldız”ıdır. Yıldız, “kader, baht, talih” anlamlarına da gelir. Halk arasında, herkesin gökte bir yıldızı oldu una inanılır. nsan, yıldızıyla beraber do ar, yıldızı söndü ü zaman da ölür veya öldü ü zaman yıldızı da söner. “Yıldız kayması” deyimi, “bir insanın ölümüne i aret”tir. Yine “yıldızı parlamak” deyimi de, “bahtı, talihi açılmak” anlamında kullanılır. air, ilk kıtanın üçüncü-dördüncü mısralarında, bayra ımızdaki yıldızla gökteki yıldızı birle tirir. Gökteki yıldıza kimsenin eli dokunamayaca ı gibi, Türk milletinin sembolü olan bayraktaki yıldıza da kimse dokunamaz, el süremez. Yıldızların geçici olarak kara bulutlar arkasında kaldı ı gibi, milletimizin yıldızı da ya anan artlar dolayısıyla bulutlar arkasında kalan yıldızlar durumuna dü mü tür. Bu durum geçicidir. Sonunda bulutlar da ılacak o yine parlayacak ve
smail ACAR
96
parlamaya devam edecektir. Milletimiz, zorlukları a acaktır. Çünkü o bayrak ve bayraktaki yıldız, Türk milletine aittir. Onun için Türk milletinden ba kasına boyun e mez. Bütün bunlardan dolayı, Türk milleti, istiklâlini kaybetme ve yok olma endi esi ta ımamalıdır. air, bu kıtada, “Tür milletinin istiklâlini kaybetmeyece i” ve “Türk milletinin ölmezli i” fikrini i lemektedir. Mehmet Âkif, milletimizin istiklâlsiz ya amayaca ı fikrini, daha Millî Mücadele’nin ba ında, Sebilürre at dergisindeki bir yazısında da öyle ifade etmi ti: “Türkler’in yirmi be asırdan beri istiklâllerini muhafaza etmi bir millet oldukları tarihen müsbet bir hakikattir. Halbuki Avrupa’da bile istiklâlinin kayna ı bu kadar eski zamanlara dayanan millet yoktur. Tarih de gösteriyor ki Türkler istiklâlsiz ya ayamazlar.”(21 A ustos 1919) 2
“Çatma, kurban olayım , çehreni ey nazlı hilâl, Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu iddet, bu celâl? Sana olmaz, dökülen kanlarımız sonra helâl. Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl.”
“Ey nazlı hilâl! Kurban olayım, çehreni çatma. Bu iddet ve celâl nedir? Dökülen kanlarımız sonra sana helâl olmaz. stiklâl, Hakk’a tapan milletimin hakkıdır.” kinci kıtada hitap edilen bayra ımızdır. Bayra ımızın, “al renk” ve “yıldız”dan sonraki özelli i, “hilâl”dir. Hilâl, Türk edebiyatında, sevgilinin güzel ka ları için” dolayısıyla sevgili için benzetme unsuru olarak kullanılır. Kısaca hilâl, sevgiliye benzetilir. Hilâl, ayrıca, slâmiyet’in sembolüdür. air, Türk bayra ındaki sevgiliyi temsil eden hilâl’e (dolayısıyla bayra a) sesleniyor. Türk bayra ı yahut hilâl
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
97
(sevgili), kar ı kar ıya bulundu u tehlikelerden dolayı, milletimize ka larını çatmı tır. Â ı ından gerekli ilgiyi görmeyen sevgili gibi, bayrak da milletimizden gerekenin yapılmasını bekledi i, içinde bulundu u durumdan ikâyetçi oldu u için öfkeli ve ka larını çatmı tır. Milletimize kızmı ve azarlar gibi bakmaktadır. Hilâl’in bu tavrı kar ısında air, ona milletimize gülmesi, güler yüz göstermesi için yalvarıyor. Çünkü, kahraman Türk milleti, hiâl’in gülmesi (göklerde dalgalanması) için pek çok kan dökmü , can vermi ; onun kendisine gülmesini hak etmi tir. te bunun için air, hilâle, “Bütün bunlara karılık, ka çatar, u runda yapılan fedâkârlıkları takdir etmezsen, dökülen kanlarımız sana helâl olmaz.” diyor. Bayra ın gülmesi (dalgalanması), istiklâli temsil eder; istiklâli i aret eder. Bu kıtanın son mısraındaki “Hak” kelimesi, “Allah”, “adalet” “hakikat” ve “pay” anlamlarına gelmektedir. air, “Hakk’a tapma” ile “istiklâl” arasında bir sebep-sonuç ba ı kuruyor. Allah’a iman edip tapan Türk milleti, bunun kar ılı ında (Hakk’a taptı ı için) istiklâli hak etmi tir. Allah, yarattı ı bütün varlıklara ya ama hakkını kendisi vermi tir. nsanlar do u tan bu hakka sahiptirler. Allah âdildir. Herkesin hakkını, (bir çalı ma ve fedâkârlık kar ılı ı elde etti i payını) verir. Türk milleti de “hilâl için” yani istiklâl ve inandı ı din ( slâmiyet) için pek çok fedâkârlık yapmı tır. Bütün bunlardan sonra, Allah’ın adaleti elbette tecelli edecek, hakikat ortaya çıkacak, hak yerini-sahibini bulacaktır. Yani Türk milleti, hak etti i istiklâle kavuacaktır. Bu mısrada, “hilâlin gülmesi”, “dökülen kanların helâl olması”, milletin istiklâle kavu ması yani bir hakkın teslim edilmesi ile Allah’ın adaletinin tecelli etmesi arasında sı-
smail ACAR
98
kı bir ili ki kurulmu tur. Türk milleti Hakk’a inandı ına göre, Allah’ın adaleti tecelli edecek, hakikat mutlaka ortaya çıkacaktır. 3
“Ben ezelden beridir hür ya adım, hür ya arım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmı ? a arım. Kükremi sel gibiyim, bendimi çi ner a arım. Yırtarım da ları, enginlere sı mam, ta arım.”
“Ben insanlı ın yaratıldı ı, tarihin var oldu u zamandan bu yana hür ya amı , bundan sonra da hür ya amaya devam edecek bir milletim. Benim hürriyetimi yok ederek beni esir etmeye çalı an, hatta bunu hayal eden, mutlaka aklını kaybetmi çılgın olmalı. Ben, esir edilmek istendi im zaman, engel tanımayan co kun sellerin engelleri-setleri yıktı ı gibi engelleri yıkar geçerim. Hürriyetim söz konusu oldu u zaman, maddî bir engel tanımam. Hepsini yıkar, a arım. Çünkü ben var oldu umdan beri hür ya amaya alı mı ım.” Bu kıtada, Türk milleti konu turulmaktadır. airin “ben” zamiriyle kastetti i, kendisi de il “Türk milleti”dir. Türk milleti gerçekten, insanlık tarihi boyunca hür ve müstakil ya amı tır. Hürriyet ve istiklâline engel olmak isteyenlere kar ı engel tanımamı tır. Dolayısıyla son Millî Mücadele’de de tanımayacaktır. Nitekim tanımamı tır. stiklâl Savaı’nın parolası, Atatürk’ün ifadesiyle “ya istiklâl ya ölüm” dür. iirdeki, “da ları yırtma” motifi, ayrıca Türk destanlarını ça rı tırmaktadır. Türk Ergenekon destanında, hürriyet için demir da eritilir. Mehmet Âkif, devrinin kültürlü insanlarından biridir. Türk ve slâm tarihini iyi bildi i gibi, Türk milletinin karakterini de bilir. Daha stiklâl Sava ı’nın ba ında, A ustos
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
99
1919’da kaleme aldı ı bir yazıda, “Tarih de gösteriyor ki Türkler istiklâlsiz ya ayamaz” demi tir.
4 “Garbı âfâkını sarmı sa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu gö süm gibi serhaddim var. Ulusun, Korkma! Nasıl böyle bir imânı bo ar, ‘Medeniyyet’ dedi in tek di i kalmı canavar?
“Batı’nın ufuklarını çelik zırhlı duvar sarmı sa, benim de (ona kar ılık) iman dolu gö süm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! ‘medeniyyet’ dedi in tek di i kalmı canavar, böyle bir imanı nasıl bo abilir?” Bu kıtada, sava an iki taraf, gücünü sadece maddî üstünlük ifade eden “teknik”ten alan Batı ile gücünü manevî kuvvet olan “iman” dan alan Türk milleti kar ıla tırılmaktadır.
Sömürgeci ve saldırgan Batı, çelik zırhlı duvarlardan kurdu u üstünlü ü ile Türkiye’ye, Türk milletine saldırmı tır. Türk milletinin, belki Batılılar gibi geli mi teknik gücü yoktur. Ama bu maddeye dayanan teknik güce kar ı, ondan daha kuvvetli olan
iman dolu gö üslerle korunan sınırları vardır. air, Teknik üstünlü e sahip Batı’nın saldırısına u rayan Türk milletine seslenerek, “sahip olunan iman gücünün maddî güçten daha üstün oldu unu; bu sebeple korkulup ürkülecek bir durum olmadı ını” söylüyor. Mehmet Âkif, manevî gücün maddî güçten üstün oldu una inanır. Türk milleti de manevî güce sahiptir. Türk milleti manevî gücünü, Allah’a iman etmi olmaktan alır. Zira Allah, Kur’an’da “inananların üstün oldu unu” bildirmektedir. Maddî-teknik güç ve üstünlükten ba ka bir insanî deer ta ımayan ve tanımayan Batı Medeniyeti, Âkif’e göre,
100
smail ACAR
“tek di i kalmı canavar”dır. Bu tek di i kalmı ihtiyar canavarın uluması, sarsılmaz bir manevî iman gücüne sahip Türk milletini korkutamaz, korkutmamalıdır. Bu kıtada, Âkif’in Batı medeniyetini “tek di i kalmı canavara” benzetmesi, Batının, “medeniyet” maskesi altında saldırgan-sömürgeci halini a a ılamak içindir. Bunun gerçek medeniyet ile ilgisi yoktur. Böyle bir benzetme yaptı ı için onu, “medeniyet-ilim-teknik dü manı” zannetmek yanlı tır. Çünkü Âkif, Batı’da geli en ve insanlı a hizmet eden gerçek ilim ve sanatı takdir etmekte; tez elden alınmasını istemektedir. Altıncı Safahat Âsım’da öyle diyor: “Alınız ilmini Garbın, alınız sanatını. Veriniz hem de sa’yinize son süratini.” stiklâl Mar ımızın bu dördüncü kıtasında, “canavar” kelimesiyle beraber kullanılan “ulusun” kelimesi de zaman zaman yanlı anla ılmaktadır. Buradaki ulusun” kelimesinin “ulu: büyük, yüce” kelimesiyle bir ilgisi yoktur. Burada söz konusu, “ulu-mak: havlamak, ürümek“ anlamındaki fiildir. Sadece maddî güce (de ere) dayanan Batı’nın saldırısını, ya lı canavarın ulumasına benzeten Mehmet Âkif, “Bırakın istedi i kadar ulusun, onun uluması bize bir zarar veremez.” demektedir.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
101
5
“Arkada , yurduma alçakları u ratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. Do acaktır sana va’detti i günler Hakk’ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.”
“Arkada , yurduma alçakları sakın u ratma. Gövdeni siper et; bu hayasızca akın dursun. Hakk’ın sana va’detti i günler, kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın (bir zamanda) do acaktır.” Bu kıtada, “arkada !” hitabıyla tek tek, dü manla sava an askerlere veya vatana sahip çıkması gereken her Türk e seslenilmekte; tek tek, sorumlu herkes vatan savunmasına ça rılarak vatan görevi hatırlatılmaktadır. Di er taraftan vatan savunmasına ça ırılanlara, zaferin çok yakın oldu u müjdesi verilmektedir. Bütün Türk tarihinde oldu u gibi, özellikle Türk- slâm tarihinde vatan savunması, mukaddestir. Çünkü vatan sevgisi imandandır. Vatan savunması, dinin ve mukaddes de erlerin savunulması demektir. Vatanı, alçakların utanmazca saldırılarına kar ı korumak için, vatan savunmasına katılıp gö sünü siper edenlere, (dü manla sava anlara) Allah, Kur’an’ın bir çok ayetinde, mükâfat veya zafer vadetmektedir: “Kim Allah yolunda sava ır da ölürse, yahut dü manına üstün gelirse ona pek büyük bir mükâfat verece iz.” 1 Bütün Türk- slâm tarihinde oldu u gibi, fakat özellikle Çanakkale ve stiklâl Sava ı’nda dinî inancın büyük rolü olmu tur. Çünkü slâm dininde gazilik ve ehitlik, en üstün de erlerdendir.
1
Nisâ Sûresi, a: 74
smail ACAR
102
Bu kıtadaki: “Do acaktır sana va’detti i günler Hakk’ın, Kim bilir, belki yarın... belki yarından da yakın.” Mısraları, stiklâl Mar ı’nın, zaferin kazanılaca ı ümit ve inancının derecesini göstermesi bakımından en dikkate de er mısralarıdır. nanmı bir Müslüman olan Âkif, stiklâl Sava ı’nın kazanılaca ına bütün imanıyla inanmı tır. Bundan dolayı son derece ümitlidir. Millete de bu ümidini haykırmaktadır. Bunun dayana ı da, herhalde “... Sakın Allah’ın inayetinden ümidinizi kesmeyiniz. Zira kâfirlerden ba kası Allah’ın inayetinden ümidini kesmez.”1 ayeti olmalıdır. Mehmet Âkif, Birinci dünya Sava ı sonlarında bir ara ümitsizli e kapılıp, karamsarlık duygularına kapılmı tı; fakat Millî Mücadele’deki birlik ve azim onu tekrar ümitlendirip evklendirdi. Ankara’da 1921’de yazdı ı “Süleyman Nazif’e” ba lıklı iirinde de bunu açıkça görüyoruz. Bu iirinde stiklâl Mar ı’ndaki ümit ve inancı görüyoruz: “Garb’ın ebedî gayzı ederken seni meyûs, ‘ slâm’a göz açtırmayacak, dersen, o kâbus’ Mâdem ki Hakk’ın bize va’detti i haktır. ark’ın ezelî fecri yakındır, do acaktır.”2 Mehmet Âkif, daha sonra (1936), hasta yata ındayken, “ stiklâl Mar ı’nı nasıl yazdınız?” sorusuna verdi i cevapta öyle demi tir: “Ankara... Ya Rabbi ne heyecanlı, helecanlı günler geçirmi tik... Hele Bursa’nın dü tü ü gün... Ya Sakarya gün1 2
Yusuf Sûresi, a: 87 Safahat,(Gölgeler),s.472.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
103
leri... Fakat bir gün bile ümidimizi kaybetmedik, asla ye’se dü medik. Zaten ba ka türlü çalı ılabilir miydi? Ne topumuz vardı, ne tüfe imiz... Fakat imanımız büyüktü: Do acaktır sana va’detti i günler Hakk’ın; Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın... Bu ümitle, imanla yazılır. O zamanı dü ünün imanım olmasaydı yazabilir miydim?” 6
“Bastı ın yerleri toprak “diyerek” geçme, tanı! Dü ün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen ehîd o lusun, incitme yazıktır atanı, Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.”
“Bastı ın yerleri, ‘toprak’ diyerek geçme, tanı. (Bu topra ın) altındaki binlerce kefensiz yatanı ( ehitleri) dü ün. Sen ehit o lusun; (o lu oldu un) atanı incitme yazıktır. (kar ılı ında) dünyaları alsan da bu cennet (gibi) vatanı verme.” Bu kıtada “vatan” ve “Vatanın özellikleri” söz konusudur. air, daha önceki kıtada “arkada ” diye hitap ederek, vatan savunmasına davet ettiklerine, “tek tek her Türk’e”, “her Türk askerine”, özellikle “her Türk gencine” sesleniyor. Vatan, “sıradan ve sadece üzerinde ya anan toprak” de ildir. “Vatan u runda ölenlerin kanıyla sulanmı ; u runda ölünen yerdir.” Vatan, “da ı ta ı ehit gövdesiyle dolu olan yerdir.” Vatan, “yeryüzünde hiçbir co rafyaya (yere) de i ilemeyecek kadar güzel bir yerdir; yeryüzünün cennetidir.”
104
smail ACAR
Vatan, “Millî kültürün sergilendi i, millet hatıralarının ve Allah’ın son dini slâm’ın ya andı ı yerdir.” Kısacası vatan, “tarih, din ve milletin kayna tı ı yerdir.” Mehmet Âkif, “vatanı vatan yapan özellikleri” stiklâl Mar ı’ndan ba ka di er iirlerinde de dile getirmi tir: “Enbiya yurdu bu toprak, ühedâ burcu bu yer. Bir yıkık türbesinin üstünde Mevlâ titrer, Dı ı ba tan ba a bir nesl-i kerîmin yâdı. çi boydan boya milyonla ehîd ecsâdı.”1 Üzerinde ya adı ımız yer, herhangi bir co rafya parçası, sıradan toprak de ildir. Onu vatan yapan, ta ıdı ı maddî de eri de il manevî de eridir. Vatan üzerinde ya ayıp gezerken, onu bize emanet eden, miras bırakan atalarımızı, ehitleri hatırlamalıyız. Ancak böyle olursa, ehit atalarımıza lâyık oluruz. E er hatırlayıp dü ünmezsek onları incitmi oluruz. Di er taraftan, Türk- slâm vatanı (Türkiye), co rafyaların en güzeli, adeta yeryüzünün Cennetidir. Böyle bir vatan dünyadaki hiçbir de ere de i ilmez. Ayrıca eski Türk destanlarında da vatanın en küçük bir ta ı bile dü mana verilirse u ursuzluk getirece i inancı vardır. “Göç Destanı” bunu anlatır.
1
Safahat (Süleymaniye Kürsüsünde),s. 180.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
105
7
“Kim bu cennet vatanın u runa olmaz ki fedâ? ühedâ fı kıracak topra ı sıksan ühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ, Etmesin tek, vatanımdan beni dünyada cüdâ.”
Bu kıtada da “vatan” kavramı söz konusu olmakla beraber, önceki kıtalarda oldu u gibi birilerine seslenme, hitap etme söz konusu de ildir. Bu kıtada air, daha önce vatanla ilgili söylediklerini de dü ünerek kendi içine dönüyor. Âdeta, kendi kendine konu uyor: “vatanın de erini hatırlatma a lüzum varmı ki bunları anlatıyorum. çimizde vatanın de erini bilmeyen, ona canını fedâ etmeyecek olan kim olabilir? Ona herkes canını fedâ eder.” “Topra ı sıksan ehit fı kıracak (olan) bu cennet vatanın u runa kim fedâ olmaz ki... ( imdiye kadar oldu u gibi bundan sonra da herkes bu vatan için canını verip ehit olur.)” air daha sonra da, “Canımı, cânânımı, bütün varımı (her eyimi) alsın (razıyım); yeter ki, beni dünyada vatanımdan ayırmasın.” diye, çok sevdi i, derin bir imanla ba lı oldu u Allah’a dua edip niyazda bulunuyor.1 Bu kıtada, “tek” kelimesi, “bir tane, e siz” anlamından çok, “yeter ki, yalnız, sadece” anlamındadır.
1
M. Âkif, kaderin bir cilvesi olarak, bu mısraları yazdıktan ortalama dört yıl sonra (1925) çe itli sebeplerden Mısır’a gitmi tir. On bir yıl, vatanından ayrı kaldı ı Mısır’da rahatsızlanınca, “Buralarda vatanımdan uzakta ölüp kalmaktan korkuyorum.” diyerek, Türkiye’ye gelmi ve stanbul’da ölmü tür. (1936).
smail ACAR
106
8
Ruhumun senden lâhî, udur ancak emeli: De mesin mâbedimin gö süne nâ-mahrem eli, Bu ezanlar -ki ahadetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli.”
“ lâhî! Ruhumun senden emeli ancak (sadece) udur: Mabedimin gö süne nâ-mahrem (yabancı) eli de mesin (ve) ahadetleri dinin temeli olan ezanlar, benim yurdumun üstünde ebedî inlesin.” Bu kıtada, “din- slâmiyet” söz konusudur. air, din, vatan, istiklâl kavramlarını birle tiriyor. Mâbedin ve dinin varlı ı, yabancı elinden korunmu olması, vatanın istiklâline delâlet ediyor. Yedinci kıtada (önceki), vatan için ehit olma söz konusu edilmi ti. Bu kıtada da onun devamı olarak, ehitlik din - vatan arasında ili ki kurulmu tur. air, “cennet vatanın u runda fedâ olan” ehitlerin dilinden Allah’a yakarmaktadır. ehitlerin tek dile i, ibadet yeri olan camilere yabancıların el sürmemesi; ahadetleri slâm dininin temeli olan ezan seslerinin yurdumuzun üstünde ebediyen susmaması, ezanın okunmaya devam etmesidir Bu kıtada geçen “nâ-mahrem” kelimesi, zaman zaman yanlı anlamalara sebep olmaktadır.
Nâ-mahrem: “ er’î, dinî bakımdan mahrem (haram) olmayan, evlenmeleri dini yönden mümkün olan yani bir kadının evlenmesi mümkün olan, nikâh dü en erkek. yabancı.” Mahrem ise: “haram”, “gizli”, “evlenilmesi dinî bakımdan uygun olmayan, aralarında nikâh yasa ı bulunan, bu sebeple kendisinden kaçılmasına gerek olmayan” demektir.
Buna göre meselâ bir kadına, erkek karde i “mahrem”; yakın akrabası vb. olmayan, dinî ölçülere göre kendisiyle evlenmesi mümkün olan (aralarında nikâh yapılabilecek olan) herhangi bir erkek ise “nâ-mahrem” yani “yabancı”dır. Fakat, nikâhlanıp evlenilen kadın, kocasının mahremidir, gizli-
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
107
liklerine ortak olandır. stiklâl Mar ı’nın bu kıtasında, yukarıda izah etti imiz slâmî anlayı tan hareketle, slâm dininden olmayanların, yabancıların Müslüman’ın ibadet yeri olan camilere el sürmemeleri dilek ve niyazı söz konusudur. Müslüman olmayanların camilere el sürmesi, nikâhlı kadına ba kalarının sarkıntılık etmesine benzetilmektedir. Sekizinci kıtada, dikkat çeken bir ba ka husus da, “ ahadetleri dinin temeli olan ezan” ifadesidir. “ ahadet” kelimesinin “ ahitlik” anlamı yanında slâmî bir terim olarak da bir anlamı vardır. Namaz vakitlerinde, namaza ve ibadete davet demek olan ezanın sözleri içinde, bir kimsenin Müslüman olabilmesi için kalbiyle inanıp kabul etmesi (ve diliyle söylemesi) gereken ve Müslümanlarca “ ahadet” veya “Kelime-i ahadet” diye adlandırılan cümleler yer almaktadır. Bu,“Müslüman olmanın temel artı olan ahadet” cümleleri öyledir: “E hedü en lâ ilâhe illallah” “E hedü enne Muhammeden resûlullah”
Bu cümlelerin anlamı, “Allah’tan ba ka tapılacak ilâh (tanrı) olmadı ına; Hazret-i Muhammed’in Allah’ın elçisi (peygamberi) oldu una ahitlik ederim.” demektir. “Ezan”, islâm dininin sembolüdür. Müslüman memleketinde namaz vakitlerinde günde be defa okunur. Ezanın okunması, slamiyet’in ya aması, Müslüman Türk milletinin istiklâli demektir. te bu sebepten ehitlerin, (tabiî airin ve bütün Müslüman Türk milletinin,) Allah’tan niyazı, ezanın sonsuza kadar susmamasıdır. Böylece ezan, slâm’ın yanında, istiklâlin de i areti, sembolü olmaktadır.
smail ACAR
108
9
“O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- ta ım: Her cerihamdan, lâhî, bo anıp kanlı ya ım, Fı kırır, rûh-u mücerred gibi yerden na’ ım. O zaman yükselerek ar a de er, belki ba ım.”
“O zaman, (mezar) ta ım (hâlâ duruyorsa) varsa, vecd ile bin secde eder. Na’ ım yerden bir mücerret ruh gibi fı kırır. O zaman (da) ba ım belki yükselerek ar a de er.” Bu dokuzuncu kıta, önceki (sekizinci) kıtanın devamı durumundadır. Önceki kıtada, ehitlerin, “camilere yabancı elinin de memesi, ezanın susmaması” dile i ifade edilmi ti. te bu dile in kabul edilip yerine geldi i; ehitlerin canlarını fedâ etme sebebi olan dileklerinin gerçekle ti i zamandan “o zaman” diye bahsedilmektedir. Bu kıtada da ehitler konu maktadır. Dileklerinin kabul edilip yerine gelmesi durumunda ehitler, duyacakları mutlulu u ve ruh co kunlu unu ifade etmektedirler. Mabetlere (camilere) dü man ayakları basmadı ı, ezanların susmadı ı zaman ehit, Allah’a duyaca ı minnet ve ükran duygularını öyle ifade ediyor: “E er yeryüzünde mezar ta ım varsa veya hâlâ duruyorsa, duydu um iman co kunlu u içinde, kendimden geçerek sana bin secde ederim. Ey Allah’ım, her yaramdan kanlı kanlı ya lar bo anıp, cesedim bu sevinçle cisimden, maddî varlı ından soyunmu ayrılmı ruh gibi yerden fı kırır. te o zaman duydu um mutlulukla ba ım manevî gö ün en üst katı olan ‘ar ’a kadar yükselir.” slâm dini inancına göre, Allah yolunda, slâmiyet u runa canını fedâ eden Müslüman ehittir. ehitler, do rudan do ruya cennetle ödüllendirildikleri için, gidecekleri yer cennettir. ehitler için ölü veya öldü denilmez. ehitler, kefensiz olarak gömülürler. slâm inancında ehitlik en üstün de er-
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
109
lerdendir. Kur’an-ı Kerim’de, ehitler için, “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın! Bilâkis onlar diridirler; Allah’ın lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar.”1 denilmektedir. ehitler, cennete girdikleri, Allah’ın rızıklarına mazhar oldukları halde, yine de onlara asıl mutlulu u u runa öldükleri dinin ve onun sembolü olan ezanın, hür vatan üzerinde okunmaya devam etmesi verecektir. Çünkü onlar, “ ahadetleri dinin temeli olan ezanın okunması” için ehit olmu lardır. 10 “Dalgalan sen de afaklar gibi ey anlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl: Hakkıdır, hür ya amı bayra ımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl.”
“Ey anlı hilâl! Sen de afaklar gibi dalgalan. Dökülen kanlarımın artık hepsi helâl olsun. (Çünkü) ebediyyen sana da milletime de esaret ve ölüm yok. Hürriyet, hür ya amı bayra ımın hakkıdır. stiklâl (de) Hakk’a tapan milletimin hakkıdır.”
Bütün iir boyunca ortaya konulan fikir ve inançların bir özeti ve sonucu olan bu kıtada, air, yine hilâle (bayra a) seslenerek öyle diyor: “Ey anlı hilâl! te görüyorsun ki kahraman milletimin evlâtları senin için canını verdi; dinini, vatanını istiklâlini kurtardı. Dü man mabetlerimize girip ezanı susturamadı. Hür vatanımızın üstünde ezanlar okunmaya devam etmektedir. Bu durumda sen de artık, ne e ile, sabah vaktinin kızıllı ı olan afaklar gibi dalgalan. Senin için dökülen kan1
Âl-i mran sûresi, a. 169. Ayrıca bak. Bakara, 154.
110
smail ACAR
larımız helâl olsun. Bundan sonra sana ve kahraman milletime dünya durdukça esaret, çökü ve ölüm yoktur. Bütün bu fedâkârlıklardan sonra, hürriyet, hür ya amı bayra ımın hakkı oldu u gibi; Allah’a inanıp, haktan ayrılmayan milletimin de istiklâl hakkıdır.” Bu kıtadaki “ afak” kelimesi, birinci kıtadakinin aksine, “sabahleyin güne do arken do u ufkunda beliren kızıllık” anlamındadır. Ak amki afa ın arkası karanlık gece oldu u halde, sabahki do u ufkunda beliren kızıllı ın arkası aydınlıktır. stiklâl Mar ı yazıldı ı zaman ( ubat-1921), henüz stiklâl sava ı kazanılmamı yani sona ermemi tir. Ancak, Mehmet Âkif, Müslüman Türk milletinin, haklı istiklâl davasında, Allah’a inancı ve gösterdi i fedâkarlıklarla mutlaka kurtulu a eri ece inden emindir:
Çünkü,
“Do acaktır sana va’detti i günler Hakk’ın, Kik bilir, belki yarın... belki yarından da yakın.” “Hakkıdır, hür ya amı bayra ımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl” ***
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
111
stiklâl Mar ı’nın Dili Resmî-Millî Mar ımız, 10 kıta, 41 mısradan meydana gelir. Son kıta, 5 mısradır. Mehmet Âkif, stiklâl Mar ı adlı iirini, aruz vezniyle yazmı tır. Bu vezin öyledir: Hak-kı-dır Hak/ ka-ta-pan-mil/le-ti-min-is/ tik-lâl.
Fâ- i- lâ – tün / fe –i- lâ – tün/ fe– i– lâ– tün/ fa’- lün (fe-i-lâ-tün)
stiklâl Mar ı’nda kullanılan isim ve fiil çekimlerinde, teklik 1. ahıs “ben” hakimdir. iirdeki “ben”zamiri, air Mehmet Âkif’in ahsında Türk milletini temsil etmektedir. Zengin bir kelime ve deyim kadrosunun kullanıldı ı görülen iirde, toplam 256 kelime bulunmaktadır. Deyimlerin sayısı ise 11’dir: Bendini çi nemek, Ba ı ar a de mek, Çehre çatmak, Da ları yırtmak, Enginlere sı mamak, Gövdesini siper etmek, Helâl olmak, (iki defa kullanılmı ) Kefensiz yatmak, Oca ı sönmek, afaklarda yüzmek, U runa fedâ olmak, Türk milletine, bayra a ve Allah’a olmak üzere iir boyunca, 7 yerde hitap unsuru kullanılmı tır.
smail ACAR
112
iirde kullanılan fiillerin sayısı ise, 60’tır. Bu kadar fiilin kullanılması, airin ve iirin hareketlili ini gösterir. stiklâl Mar ı’nda Mehmet Âkif’in, bazı duyguları kuvvetli olarak belirtmek amacıyla kullandı ı benzetmeler, Türk milletinin veya halkın dil zevkine uygundur ve iiri okuyanda, süslü yapmacıklık duygusu uyandırmamaktadır: Türk milleti man dolu gö üs Medeniyet Vatan Hilâl
– kükremi sel – serhat – tek di i kalmı canavar – cennet – afak vb.
Genellikle konu ma ve hitabet havasının hakim olduu stiklâl Mar ımızın dili, Genç Kalemler ve Millî Edebiyat devrinin sade Türkçe, Ziya Gökalp’ın ifadesiyle “Türkçele mi Türkçe” anlayı ına uygundur. Söz dizimi bakımından sa lam bir cümle yapısının bulundu u iirde, Farsça tamlama ekli olarak bir tek “ruh-u mücerret” kullanılmı tır. iirde kullanılan, toplam 156 kelimenin kökenlerine göre da ılımı da öyledir:1 Türkçe kökenli: 182 kelime, oranı % 71.2 Arapça kökenli: 63 kelime, oranı % 24.6 Farsça kökenli: 11 kelime, oranı % 4.2 Di er iirlerinde genellikle nesre yakla an bir ekil kullanan Mehmet Âkif, stiklâl Mar ı’nda her kıtanın mısralarını kendi içlerinde kafiyelendirmi tir. Sa lam bir kafiye yapısıyla iire kuvvetli bir ahenk kazandırmı tır. 1
stiklâl Mar ı’nın Dili Üzerine Bir nceleme, Türk Dili, Nisan 1999, Sayı:568.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
113
SONUÇ stiklâl Mar ımızla ilgili son de erlendirme olarak, metin tahlili sahasının büyük üstadı Rahmetli Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın, stiklâl Mar ı’nı tahlil etti i bir yazısından kısa bir paragrafı aynen aktarıyoruz. “ stiklâl Mar ı bir bütün olarak, stiklâl Sava ı’nın mânasına, Türk halkının ruhuna uygun ve bir milleti ya atan temel kıymetleri heyecanlı olmakla beraber sade ve açık bir üslûpla anlatan güzel bir iirdir. Böyle bir iiri ancak o büyük tarihî günleri ya ayan, Âkif’in mizaç ve karakterinde bir air yazabilirdi. O, bizim için stiklâl Sava ı’nın hatırasına sımsıkı ba lı ve do rudan do ruya onun mahsulü olan tarihî bir eserdir. Onu bayra ımız gibi millî ruhun mukaddes bir sembolü olarak hiç bozmadan ebediyete kadar muhafaza edelim ve üzerine titreyelim.”1 Prof. Dr. Mehmet Kaplan
1
Prof Dr. Mehmet Kaplan’ın, Muhiddin Nalbando lu’nun, “ stiklâl Mar ımızın Tarihi, st.1964” adlı eseri için yazıldı ını belirtti i,” stiklâl Mar ı Üzerine Bir Tahlil Denemesi” ba lıklı yazısı; M. Nalbando lu, a.g.e.,s. 200.
114
siyle:
smail ACAR
Temennî: Allah’tan bu konudaki son niyazımız, Âkif’in ifade-
“Allah bu millete bir daha bir stiklâl Mar ı yazdırmasın.” ***
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
K NC K TAP
ATATÜRK - NUTUK ve
GENÇL
E H TABE’N N ANLAMI
115
116
smail ACAR
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
117
Atatürk’ün Büyük Eseri:
NUTUK
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurcusu Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük, büyük oldu u kadar da önemli ve ünlü eseri, “Nutuk” adını ta ımaktadır. Nutuk, Atatürk’ün, Cumhuriyet Halk Partisi’nin1 15 Ekim 1927 Cumartesi günü toplanan ve 23 Ekim 1927 Pazar gününe kadar devam eden kinci Büyük Kongresi’nde2 yaptı ı “uzun ve teferruatlı” konu masının kitapla tırılmasından meydana gelen bir eserdir. Atatürk, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kinci Büyük Kongresi’nin ilk altı günüde (15-20 Ekim 1927), be gün altı ar (6’ ar) saat, son günü de altı saat otuz üç dakika (6 saat, 33 dakika) olmak üzere toplam 36 saat 33 dakika konu mu tur. Bu konu ma, dünya hitabet tarihinde e ine az rastlanacak uzunluktadır. Büyük eseri Nutuk’u meydana getiren ünlü konu ma metnini, yakın çevresinin bildirdi ine göre, Atatürk bizzat kendisi kaleme almı tır. Nutuk metninin hazırlanmasına 1927 yılının ilk yarısında ba landı ı bilinmektedir. Nutuk, Atatürk tarafından konu manın yapıldı ı yıl (1927) eski harflerle 543 büyük boy kitap sayfasından meydana gelen gerçekten hacimli bir eser olarak bastırılmı tır. Ayrıca, 266 sayfa tutan vesikalar cildi de vardır. Eserine 1
O zamanki adı,Cumhuriyet Halk Fırkası’dır. Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Birinci Kongresi olarak 4-11 Eylül 1919’da toplanan “Sivas Kongresi kabul edilir. Atatürk, 3.Büyük Kongre açılı konu masında (10.5.1931),”Birinci Umumî Kongremiz, 12 yıl evvel, Sivas’ta bir mektep dairesinde yapılmı tı.” diyor. 2
smail ACAR
118
“Nutuk” adını bizzat Atatürk vermi tir.1 “Söylev” adı, Atatürk’ün ölümünden sonra Atatürk ün bu ünlü tarihî eserine ba kalarının verdi i isimdir. Atatürk’le bir ilgisi yoktur. Nutuk Yayınları lk baskısı, eski harflerle (Arap Harfli Alfabe ) 1927’de yapılan Nutuk, Harf nkılâbı’ndan (3 Kasım1928) sonra, Atatürk’ün sa lı ında Yeni Türk Alfabesi (Lâtin Harfi Alfabe) ile ilk defa 1934’te Millî E itim Bakanlı ı tarafından üç cilt olarak yine “Nutuk” adıyla bastırılmı tır. Atatürk’ün sa lıında son olarak, Cumhuriyet’in on be inci yıl dönümü dolayısıyla 1938’de sadece metin kısmı tek cilt halinde basılmı tır. Atatürk’ün ölümünden sonra ise, Millî E itim Bakanlı ı tarafından 1960’ta “Türk nkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları” arasında yine “Nutuk “ adıyla, küçük boy üç cilt olarak yayımlanmı tır. lk iki cildi metin üçüncü cildi de Vesikalar olarak tertiplenen bu baskıda, 1.Cilt, (423 sayfa) 1919-1920, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılı ına kadar olan dönemi, 2.Cilt ise, (465 sayfa) 1920-1927, Meclis’in açılı ından 1927’ye kadar geçen dönemi, kapsar. Atatürk’ün sa lı ında “Nutuk” adıyla üç ayrı baskısı yapılan eser, Atatürk’ün ölümünden, özellikle 1960’tan sonra de i ik kurumlarca da bastırılmı tır. Bu de i ik baskıların 1
Nutuk’un Arap Harfli ilk baskısı üzerinde, konu ma yılı olan 1927 tarihi vardır. Ancak, kitap halinde yayınının Temmuz 1928 oldu u, bazı belgelerden anla ılmaktadır. Bak. Nutuk, Prof.Dr. Z. Korkmaz, 2004 baskısı, önsöz.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
119
içinde, asıl metne ba lı kalınarak basılanlar oldu u gibi, “sadele tirme” hatta “Öztürkçele tirme!” adı altında, üslûp ve anlam bakımından aslından belki tanınmayacak kadar uzakla tırılanlar da vardır. “Nutuk” adının “Söylev”e çevrilen baskıları genellikle böyledir. Atatürk, eserinin adını “Nutuk” olarak koymu tur. Onu de i tirme e kimsenin hakkı olmamalıdır. Atatürk’ün bu büyük ve tarihî de er ta ıyan eseri, orjinal haliyle, dil, üslûp ve hitabet özellikleriyle fevkalâde bir eserdir. Ancak, özellikle 1960’lı yıllardan sonra Türkçe’nin, özle tirmecilik, tasfiyecilik anlayı ıyla hızlı bir de i ime tâbi tutulması, yeni nesillerde kültür kopuklu una sebep olmu tur. Bunun sonucu olarak, Genç Kalemler ve Millî Edebiyat devrinden itibaren 1950’li-1960’lı yıllara kadar kendi yolunda tabiî olarak geli ip olgunla an sade ve güzel Türkçe ile yazılan eserlerimiz, yeni nesiller ve gençler tarafından anla ılamaz hale gelmi tir. Bugünün gençleri, Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Mehmet Âkif, Yahya Kemal, Halide Edip, Yakup Kadri, Faruk Nafiz, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Hatta Cahit Sıtkı ve Necip Fazıl vd gibi fikir ve sanat zirvelerinin eserlerini do rudan anlayamaz duruma gelmi lerdir. Zaten Türkçe üzerinde oynanan “Özle tirmecilik-tasfiyecilik” oyununun gayesi de budur. Bu oyunun gerçek adı ve niyeti, “kültür ihtilâli”dir. te Atatürk’ün büyük eseri Nutuk da bu oyundan nasibini fazlasıyla almı tır. Nutuk’un son bölümü ve dil, anlam ve üslûp yönüyle Türkçe’nin hitabet aheseri olan “Gençli e Hitabe” bile bu dil katliamından kurtulamamı tır. Son yıllarda, Nutuk’un güzel ve güvenilir bir dille sadele tirmesini yapan dilcimiz Prof Dr. Zeynep Korkmaz, dil ve üslûbu adeta bozularak yayınlanan Nutuk baskıları için u de erlendirmeyi yapıyor:
120
smail ACAR
“Ya eserin aslına kelimesi kelimesine ba lı kalan bir aktarma yapıldı ı ve kelime kadrosu bakımından da eski ekiller a ırlıkta oldu u için, eserde bugünkü dil örgüsüne ve üslûp zevkine ters dü en, dolayısıyla metnin anla ılmasını güçle tiren bazı tıkanmalar ortaya çıkmı tır. Yahut da eserin aslındaki cümleleri, anlamlarını bozacak ekilde kısaltıp parçalama ve herkesçe bilinen kelimelere bile yakı ıksız yeni yeni kar ılıklar arama gayreti yüzünden, Atatürk’ün birle tirici ve bütünle tirici kültür dili anlayı ına ters dü en ve özünden koparak Osmanlıcası kadar anla ılmaz duruma gelmi bulunan, a ırı dil yapısında Söylev metinleri ortaya çıkmı tır.”1 Dilimizin içine sürüklendi i bu hızlı de i me sonucunda, Atatürk’ün eserinin yeni nesiller tarafından orijinal haliyle anla ılması imkânı da kalmamı tır. Bu durumda, onun, dil, anlam ve üslûp bakımından ruhuna sadık kalarak, yeni nesiller için sadele tirilmesi kaçınılmaz olmu tur. Nutuk, i te bu anlayı ve gerekçe ile Prof Dr. Zeynep Korkmaz tarafından günümüzün ortak Türkçesi dilebilece imiz bir dille sadele tirilerek Atatürk Ara tırma Merkezi tarafından tek cilt olarak yayımlanmı tır.2 Bugünün gençlerinin okuyabilecekleri, en güvenilir yayın bizce budur.
1
Nutuk, Bak. Dip not-2, Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, Önsöz, s xxııı. Kemal Atatürk, Nutuk 1919-1927, “Bügünkü Dille Yayına Hazırlayan Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu – Atatürk Ara tırma Merkezi, Ank.1990. 2
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
121
Konu ve Anlamca Nutuk Nutuk, genel olarak 19 Mayıs 1919’dan 1927’ye kadar Türk milletinin ya adı ı stiklâl Sava ı’nı ve Yeni Türk Devleti Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulu yıllarını kapsayan dokuz yıllık bir tarih dilimini kapsar. Ancak, 1926-1927 yıllarındaki olaylardan pek bahsedilmedi ine göre esas itibariyle, 1925 yılı sonlarına kadar ya ananları kapsar. Atatürk’ün ünlü eseri Nutuk, stiklâl Sava ı ve Cumhuriyet’in kurulu yıllarının yani inkılâp tarihimizin birinci elden kayna ıdır. Böyle olmakla beraber, ya anan büyük tarihi olayları zaman sırasına göre anlatıp de erlendiren bir tarih kitabı olmadı ı gibi, bir hatıra kitabı da de ildir. Nutuk, tarihi yapan ile yazanın aynı ahsiyette birle ti i, askerîsiyasî-sosyal bir projenin safha safha uygulamaya konuluunun, millete ve tarihe sunulmu raporudur. Nutuk’ta zaman içinde uygulamaya konulu u anlatılan askerî-siyasî-sosyal proje, çöken çok kavimli Osmanlı Türk Devleti’nin (Osmanlı mparatorlu u) yerine, gal edilmi vatanı kurtarıp, millet hakimiyetine dayanan yeni bir Türk Devleti (Türkiye Cumhuriyeti) kurma projesidir. Konu masına, “1919 senesi Mayısının 19 uncu günü Samsuna çıktım. cümlesi ile ba layan Atatürk, önce uygulamaya koymayı dü ündü ü projesinin gerekçesini ve hedefini ortaya koyar. Bu sebeple, memleketin ve milletin genel durumunu tasvir ederek mevcut artları tespit eder. Bu artlarda uygulamaya konulacak kararı verir: “Gerçekte içinde bulundu umuz o tarihte, Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmü , ömrü tamamlanmı tı. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmı tı. Ortada bir avuç Türk
122
smail ACAR
ün barındı ı bir ata yurdu kalmı tı. Son mesele bunun da taksimini sa lamaya çalı maktan ibaretti. Osmanlı Devleti, onun istiklâli,padi ah, halife, hükûmet, bunların hepsi anlamı kalmamı birtakım bo sözlerden ibaretti.” “Efendiler, bu durum kar ısında bir tek karar vardı. O da millî hakimiyete dayanan, kayıtsız artsız, ba ımsız yeni bir Türk devleti kurmak! te daha stanbul’dan çıkmadan önce dü ündü ümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamasına ba ladı ımız karar, bu karar olmu tur.”1 Atatürk’e göre, 1919’daki artlarda, Türk milleti için uygulamaya konulacak en uygun proje veya tek çıkar yol, “Millî hakimiyete dayanan, kayıtsız artsız, ba ımsız yeni bir Türk Devleti kurmak”tır. Türk milleti için ba ka bir yol, bir seçenek daha uygun bir proje bulunup uygulamaya konulamaz mıydı? Proje sahibi, bu sorunun cevabını eserinde, öyle bir muhakeme mantık yürüterek vermektedir: “Esas, (temel ilke), Türk milletinin haysiyetli ve erefli bir millet olarak ya amasıdır. Bu temel ilke ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekle tirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, istiklâlden yoksun bir millet, medenî insanlık dünyası kar ısında u ak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık görülemez. (...) Halbuki Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet, esir ya amaktansa yok olsun daha iyidir. O halde, ya istiklâl ya ölüm!”2
1 2
Nutuk, Atatürk Ara tırma Merkezi, Ank. 2004, s. 9. Nutk, s. 10.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
123
Atatürk, Türk milleti için uygulamaya karar verdi i projesini, hareketinin ba langıcında bütün hatları ile ortaya koyup açıklamadı ı gibi, bunu do ru da bulmamı tır. Nutuk ta, devrin artlarından çıkardı ı uygulama metodunu öyle açıklıyor: “Bu önemli kararın bütün gerek ve zaruretlerini daha ilk günden açı a vurup ifade etmek, elbette isabetli olmazdı. Uygulamayı birtakım safhalara ayırmak, olaylardan ve olayların akı ından yararlanarak milletin duygu ve dü üncelerini hazırlamak ve basamak basamak ilerleyerek hedefe ula maya çalı mak gerekiyordu. Nitekim öyle olmu tur. E er dokuz yıllık faaliyetimiz ve yaptıklarımız bir mantık silsilesi ile gözden geçirilirse, ilk günden bu güne kadar takip etti imiz genel do rultunun, ilk kararın çizdi i yoldan ve yöneldi i hedeften asla sapmamı oldu u kendili inden anla ılır.”1 Atatürk, eserinin ilk sayfalarında, “dokuz yıllık” zaman dilimi içinde uygulamaya koydu u ve uygulamayı baardı ı projesini, anlatıyor. Projesini ortaya çıkaran tarihî artları, Projesinin hedefini, dayandı ı mantık ve gerekçesini, uygulama metodunu açıklıyor. “1919 senesi Mayısı’nın 19 uncu günü Samsuna çıktım.” Cümlesi ile ba layan Nutuk’ta Atatürk, “millî hakimiyete dayanan kayıtsız artsız, ba ımsız yeni bir Türk devleti kurmak” için takip etti i politikayı, uyguladı ı metodu açıkladıktan sonra, uygulama sırasında kar ıla tı ı olayları, zorlukları, çatı maları, olayların içinde bulunan ahıslarla beraber anlatır. Nutukta anlatılan tarihî- askerî-siyasî olaylar, genel olarak u konuları kapsar: ç ve dı politika konuları, düzenlenen miting ve kongreler, stiklâl Sava ı’nın çe itli saf1
Nutuk, s. 11.
124
smail ACAR
haları, Ankara- stanbul ili kileri, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılı ı, Lozan görü meleri ve Anla manın esasları, Cumhuriyet’in ilânı ve Devletimizin kurulu artları, Halifeli in kaldırılması, Cumhuriyet’e kar ı olanların tutumları, kurulması ba arılan millî hakimiyete dayalı Türk Devleti nin Türk gençli ine emanet edilmesi. “Nutuk bir tarih veya hatıra kitabı de ildir.” demi tik. Bu do rudur. Ancak, Atatürk, uygulamaya koydu u “dokuz yıllık faaliyetini ve yaptıklarını”, vesikalar ve di er bilgi ve belgeler ı ı ında veya onlara dayanarak anlatır. Anlattı ı olayların de erlendirmesini ise elbette, kendi konumuna göre yapar. Atatürk’ün, Nutuk adlı eserini meydana getiren konu ması ile gayesi, bir stiklâl Sava ı veya Cumhuriyet tarihi yazmak de ildir. Ancak, anlattıklarının, “inkılâbımızın incelenmesinde tarihe yardımcı” olaca ını da belirtir.1 Atatürk, konu masının (eserinin) ba larında Türk milleti için seçti i hedefi ve hedefinin mantıkî gerekçesini ve metodunu, konu masını tamamlarken (eserini bitirirken) bir daha özetleyerek tekrarlar: “Görülüyor ki biz her vasıtadan yalnız ve ancak bir temel görü e dayanarak (yalnız bir nokta-i nazardan) faydalanırız. O görü (nokta-i nazar) udur: Türk milletini medenî dünyada, layık oldu u mevkie yükseltmek, Türkiye Cumhuriyeti’ni sarsılmaz temelleri üzerinde her gün daha çok güçlendirmek...”2 Atatürk, Nutuk’ta, kurdu u Türkiye Cumhuriyetini, ula tı ı sonucu, Türk gençli ine emanet etmeden önce, altı gün ba ka bir ifadeyle, 36 saat 33 dakika süren tarihî konu 1 2
Nutuk, s.297. Nutuk, s. 606.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
125
masında neyi anlatmak istedi ini; “uzun ve teferruatlı konu ması”nın asıl gayesini u cümlelerle ifade ediyor: “Efendiler, bu nutkumla, millî varlı ı sona ermi sayılan büyük bir milletin, istiklâlini nasıl kazandı ını; ilim ve tekni in en son esaslarına dayanan millî ve ça da bir devleti nasıl kurdu unu anlatmaya çalı tım.”1 Atatürk’ün Nutuk adlı eserini meydana getiren, ünlü konu masını niçin yaptı ını ve gayesini özetleyerek tekrarlayan yukarıdaki cümleler, Türkiye Cumhuriyeti’nin iki temel özelli ini de belirtmesi bakımından son derece önemlidir. Atatürk, “dokuz yıllık faaliyet ve çal ma” ile kurduu, -kendi ifadesiyle- “hakimiyet-i milliyeye müstenit, bilâkayd ü art müstakil yeni Türk Devleti”nin iki temel özelliini öyle tespit ediyor: “ lim ve fennin en son esaslarına müstenit , millî ve asrî bir devlet.” Nutuk, i te bu “millî” ve “asrî” Türk devleti Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulu mücadelesini, kurulu felsefesini, Cumhuriyet’in ilelebed ya atılması için Türk milletinin nasıl hareket etmesi gerekti ini, bizzat kurucusunun a zından anlatan bir eserdir. Bu özelli iyle Nutuk, Atatürk gibi bir devlet kurucunun, Türk milletine ve insanlık tarihine sundu u bir rapordur. Sonuç olarak Nutuk, “tarihten edinilen tecrübelerin bir ibret tablosu halinde millete mal edilmesi gelene ine uyularak ve o gün ula ılan ba arının, ‘asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattı ı uyanıklı ın sonucu ve bu aziz vatanı her kö esini sulayan kanların bedeli’ oldu una i aret edilerek bu sonucun özlü bir hitabe ile Türk gençli ine emanet edildi i bir eserdir.” 1
Nutuk, s. 607
126
smail ACAR
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
127
Gençli e Hitabe Ey Türk gençli i! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbâlinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. stikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet’i müdafaa mecburiyetine dü ersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunaca ın vaziyetin imkân ve erâitini dü ünmeyeceksin! Bu imkân ve erâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. stiklâl ve Cumhuriyet’ine kastedecek dü manlar, bütün dünyada emsali görülmemi bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmi , bütün tersanelerine girilmi , bütün orduları da ıtılmı ve memleketin her kö esi, bilfiil i gal edilmi olabilir. Bütün bu erâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet, dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap dü mü olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! te, bu ahval ve erâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyeti’ni kurtarmaktır! Muhtaç oldu un kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. 20 Ekim 1927
128
smail ACAR
Gençli e Hitabe’nin Anlamı Atatürk’ün “Gençli e Hitabe” adıyla bilinen konu ması, yukarıda tanıttı ımız Nutuk adlı ünlü tarihî büyük eserinin sonunda yer alır. Yani, 15 Ekim’den 20 Ekim 1927’ye kadar süren konu masının son paragrafı veya sonuç bölümüdür. Gençli e Hitabe, belki okullarda, resmî dairelerde müstakil olarak çerçevelenip duvarlara asıldı ı için, Nutuk’tan ayrı bir metin gibi de erlendirilmekte veya öyle zannedilmektedir. Gençli e Hitabe, müstakil bir metin olarak de erlendirildi inde de kendi içinde mutlaka önemli bir anlam ifade etmektedir. Ancak, onun anlamını ve ta ıdı ı de eri daha iyi anlayabilmek için, Nutuk’un bütünlü ü içinde dü ünmek gerekir. Çünkü, Gençli e Hitabe bir sonuçtur. Gençli e Hitabe, Nutuk’un “Türk Gençli ine Bıraktı ım Emanet” ba lı ını ta ıyan bölümünde yer almaktadır. Bu bölümde Hitabe’den önce Nutuk’u özetleyen u cümleler bulunmaktadır: “Muhterem Efendiler, sizi günlerce i gal eden uzun ve teferruatlı beyanatım, en nihayet mazi olmu bir devrin hikâyesidir. Bunda milletim için ve gelecekteki evlâtlarımız için dikkat ve uyanıklık sa layabilecek bazı noktaları belirtebilmi isem, kendimi bahtiyar sayaca ım. Efendiler, bu beyanatımla, millî varlı ı sona ermi sayılan büyük bir milletin istiklâlini nasıl kazandı ını, ilim ve tekni in en son esaslarına dayanan millî ve ça da bir devleti nasıl kurdu unu anlatmaya çalı tım.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
129
Bugün ula tı ımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattı ı uyanıklı ın eseri ve bu aziz vatanın her kö esini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu, Türk gençli ine emanet ediyorum.”1 Bu cümlelerden sonra, “Ey Türk gençli i!” diye ba layan Hitabe ba lar. Atatürk’ün “fikir babam” dedi i Ziya Gökalp, Türk milliyetçili inin fikir teorisini ve uygulama plânlarını ortaya koydu u ünlü eseri Türkçülü ün Esasları’nı (1923) öyle bitiriyordu: “Ey bugünün Türk genci! Bütün bu i lerin yapılması, asırlardan beri seni bekliyor.” Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk de, “millî hakimiyete dayanan, kayıtsız artsız, ba ımsız yeni Türk Devletini” nasıl kurdu unu anlattı ı eserini (Nutuk), öyle bitiriyor: “Bu neticeyi (sonucu), Türk gençli ine emanet ediyorum.” Ziya Gökalp, Türk gençli ini göreve ça ırıyordu. Atatürk ise Türk gençli ini, kurmayı ba ardı ı millî ve ça da Türk Devletini, “ilelebed muhafaza ve müdafaa”ya, yani elde edilen sonucu “korumaya” ça ırmaktadır2. Atatürk’ün Türk gençli ine korunması için emanet etti i “netice” (sonuç), “Türk istiklâli” ve “Türk Cumhu1
Nutuk, s.607. Taha Parla, Türkiye’de Siyasal Kültürün Kaynakları-C.1,Atattürk’ün Nutuk’u, leti im y. st.1994, s.161. 2
130
smail ACAR
riyeti”dir. Gençli e Hitabe, “Türk istiklâli” ve “Türk Cumhuriyeti” kavramları üzerine kurulmu bir metindir. Atatürk, ısrarla bu iki kavram üzerinde durarak bu iki kavramın “muhafaza” ve “müdafaa” edilmesini istemektedir. Çünkü, bu iki kavram, “asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattı ı uyanıklı ın eseri ve bu aziz vatanın her kö esini sulayan kanların bedelidir.” Yani kolayca elde edilmemi tir. stiklâl Sava ı da bu kavramlar veya de erler için yapılmı tır. Zaten Nutuk, ba tan sona, bunlara nasıl ula ıldı ını, stiklâl ve Cumhuriyet’in nasıl elde edildi ini anlatmaktadır. “Türk istiklâli” ve “Türk Cumhuriyeti”, Türk milletinin dolayısıyla Türk gençli inin var olma ve var kalma sebebidir. Bu kavram veya de erler olmadan Türk milletinin ya aması, dünya üzerinde böyle bir milletin bulunması mümkün de ildir. Atatürk’ün, Türk gençli inden “ilelebed” (dünya durdukça-ebediyen-sonsuza kadar) korumasını ve gerekti inde de savunmasını istemesinin sebep ve gerekçesi budur. “Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.” cümlesi, onun gerekçesini belirtir. Bu cümledeki “yegâne temel” ifadesi, ısrarın önemini anlatır. Çünkü Türk milletinin var olması ve var kalması, yani sonsuza kadar yaaması için ba ka bir yol, ba ka bir seçenek yoktur. Burada hemen aklımıza bir soru gelmektedir veya gelmelidir. “Bir milletin istiklâli, dolayısıyla da istikbali nasıl korunur, korunabilir?” Korunacak olan istiklâl, milletin özel olarak da Türk milletinindir. Milletin istiklâlinin korunması, stiklâl Sava ı’nda oldu u gibi, her zaman silahlı savunma ile olmaz. Savunma son çaredir. Savunma mecburiyeti olmadan önce, korunma- muhafaza söz konusudur. Burada önce muhafazası söz konusu olan varlık, Türk milletidir. Millet, bir kültür birli idir. Dünya insanlı ını milletler toplulu u haline getiren ve öyle ya atan özel kültürleridir.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
131
nsanları millet dedi imiz sosyolojik topluluk haline getiren, “millî kültür”leridir. O halde, millet varlı ını korumanın en tabiî yolu, millî kültürü korumak ve ya atmaktır. te bu sebep ve gerekçeden dolayı Atatürk, millî kültürcüdür. 1933’te Cumhuriyet’in onuncu kurulu yılında yaptı ı konu mada, özel adıyla “Onuncu Yıl Nutku”nda, kurup bize emanet bıraktı ı Cumhuriyetten, “temeli Türk kahramanlı ı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti” diye bahseder. “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.” “Millî kültürün her çı ırda açılarak yükselmesini, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel dire i olarak kabul ediyoruz” “Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaraca ız.” “Biz do rudan do ruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz; Cumhuriyetimizin dayana ı Türk toplulu udur. Bu toplulu un fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o toplulu a dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.” vb sözleri, Atatürk’ün Türk istiklâlinin ve Türk Cumhuriyeti’nin korunması için gösterdi i yoldur. Türk istiklâlini ve Türk Cumhuriyeti’ni emanet etti i Türk gençli i, emaneti korumak veya koruyabilmek için millî kültür unsurları ile donatılmı , millî uur sahibi olarak yeti meli, yeti tirilmelidir. Atatürk, ça da medeniyetin ortak insanlık de erlerine sahip olunmasını istemekle beraber, kozmopolit veya millî kültür ve de erleri hor gören veya reddeden bir hümanist deildir. O, dünya görü ünü, Türk milleti varlı ına göre ekillendirmi bir Türk milliyetçisidir. Nutuk’ta, “Biz her vasıtadan ancak ve yalnız bir tek temel görü e dayanarak yararlanırız. O görü udur: Türk milletini medenî dünyada,
132
smail ACAR
lâyık oldu u mevkie yükseltmek, Türkiye Cumhuriyeti’ni sarsılmaz temelleri üzerinde her gün daha çok güçlendirmek...” deyi i bunun ifadesidir. Yani Atatürk, her eyi Türk milleti açısından ve Türk milletine göre de erlendirir. Çünkü ona göre, “Esas olan, Türk milletinin haysiyetli ve erefli bir millet olarak ya amasıdır.” Üzerinde durdu umuz Gençli e Hitabe’de de görüldü ü gibi, hedef kitle “Türk gençli i”dir. Bu Atatürk’ün fikir sistemindeki “cemiyet birimi” tercihidir. Öyle olmasaydı, “ey dünya geçli i” veya “ey i çi gençli i” veya “ey slâm gençli i” vs. gibi bir hitap kullanırdı. te bundan dolayı, Atatürk, Türk milliyetçisidir. Büyük Türk Milliyetçisi fikir adamımız Ziya Gökalp'’n ifadesiyle de, "Türk milliyetçiliinin en büyük adamıdır.” Çünkü, yine Z.Gökalp’a göre, Türkiye Cumhuriyetini kurmakla, “Türk milliyetçili ine resmiyet kazandırıp onu fiilen tatbik” etmi tir. Atatürk milliyetçili i öyle anlar ve tarif eder: “Türk milliyetçili i, bütün muasır milletlerle bir ahenkte yürümekle beraber, Türk içtimaî heyetinin hususi seciyesini ve ba lıba ına müstakil hüviyetini mahfuz tutmayı esas sayar;” bu itibarla millî olmayan cereyanların memlekete girmesini ve yayılmasını istemez.”1 Bu tarifte de dikkat edilirse, Türk sosyal yapısını koruma, esas alınmı tır. Atatürk, Türk stiklâlini ve Türk Cumhuriyeti’ni emanet etti i ve sonsuza kadar korumayı birinci görev olarak verdi i Türk gençlerinin nasıl yeti tirilmesi gerekti i konusunu da çok açık belirtmi tir: “Yeti ecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin sınırı ne olursa olsun, en evvel ve her eyden 1
Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti-Tarih 1V, Türkiye Cümhuriyeti, Maarif Vekâleti Y., Devlet Mat. st. 1931, s. 182.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
133
evvel, Türkiye’nin istiklâline, kendi benli ine ve millî geleneklerine dü man olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu ö retilmelidir. Dünyanın milletler arası durumuna göre, böyle bir mücadelenin gerektirdi i ruhî unsurlarla donatılmayan fertlere ve bu mahiyette fertlerden meydana gelen toplumlara hayat ve istiklâl hakkı yoktur.”1 Birinci vazife olarak, “Türk istiklâlini ve Türk Cumhuriyeti’ni ilelebed muhafaza ve müdafaa” sorumluluu yüklenen gençli in bunu yerine getirebilmesi için, Türk olmaktan gurur duyan, Türk kültürüne sahip çıkan kısaca, Türk millî uuruna sahip bir gençlik olması gerekir. Atatürk’ün istedi i gençlik, millî kimlik ve millî duygulardan soyunmu , kendisini dünyalı (!) hisseden kozmopolit bir gençlik de ildir. Sözün tam anlamı ile “Türk’ün gençlii”dir. Atatürk, “Türk istiklâli” ile birlikte (aynı de erde olmak üzere) “Türk Cumhuriyeti”nin de, Türk milletinin ve gençli inin varlık sebebi olarak korunmasını ve savunmasını istiyor. Çünkü, “Cumhuriyet, ‘millî irade’ye dayanan rejimdir. Atatürk, stiklâl Sava ını millî iradeye dayanmak suretiyle kazanmı ve ona tam ekil vermek için ‘Cumhuriyet’ rejimini kabul etmi tir. Padi ahlık ile Cumhuriyet arasındaki fark, birincisinin ‘ferdî irade’ye, ikincisinin (Cumhuriyet’in) ise, ‘millî irade’ye dayanmasıdır. Buna göre Atatürk, ‘milletin mevcudiyeti’ için istiklâl ile beraber Cumhuriyetin de zarurî oldu una inanıyor.”2 1
Atatürk’ün çe itli konulardaki görü leri için, bak.Utkan Kocatürk, Atatürk’ün fikir ve Dü ünceleri, Anka. 1984. (eserin de i ik baskıları vardır.) 2 Prof.Dr. Mehmet Kaplan, Atatürk’ün Gençli e Hitabesi,Millî Kültür, A ustos 1982, Sayı,35.
134
smail ACAR
Türk milletinin ve gençli in “mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli” olan “Türk stiklâl ve Cumhuriyeti”, her zaman iç ve dı tehlikelere açıktır. “Hazine”nin her zaman hırsızın veya dü manın ilgisini çekti i gibi, Türk milleti ve onun üzerinde ya adı ı vatan co rafyası, dü manların daha do rusu sömürgeci-emperyalistlerin ilgisini çekecektir. Tarihte oldu u gibi bundan sonra, gelecekte de Türk milletinin kötülü ünü isteyenler, memleketi i gal ve istilâ etmek isteyenler olacaktır; olması mümkündür. E er, “günün birinde, Türk istiklâl ve Cumhuriyeti herhangi bir sebeple tehlikeye dü erse, onu savunmak için, uygun imkân ve art bekleme; derhal vazifeye atıl” diyen Atatürk, bundan sonra, kar ıla ılabilecek tehlikeleri canlı bir ekilde sıralıyor: a) stiklâl ve Cumhuriyet’e kastedecek dü manlar, dünyada benzeri görülmemi bir zaferin temsilcisi olabilirler. (Birinci Dünya Sava ı’nda böyle olmu tu) b) Zorla veya çe itli oyunlarla, vatanımızın bütün stratejik yerleri zaptedilebilir; orduları da ıtılıp memleketin her kö esi fiilen i gal edilmi olabilir. ( stiklâl Sava ı öncesi böyle bir durumla kar ıla mı tık.) c) Bütün bunlardan daha kötü ve tehlikeli olarak, ülkeyi idare edenler, gaflet, dalâlet ve hattâ hıyanet içinde olabilirler. Ayrıca bu idareciler, ahsi çıkarları için dü manla i birli i yapabilirler. d) Memleket i gal edilir, idareciler dü manla i birli i yaparken, millet, bu olanlardan dolayı peri an ve yorgunbitkin olabilir. Yani olanlara kar ı bir ey yapacak durumda olmayabilir.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
135
Atatürk, memleketin, stiklâl ve Cumhuriyet’in kar ıla abilece i ihtimalleri açık seçik sıralıyor. Bu sıraladıkları içinde, memleketi yönetenlerin gaflet ve dalâlet içinde bulunabileceklerini söylemekle beraber; aynı derecede hain olabileceklerine ihtimal vermiyor. Çünkü bu çok a ır bir ithamdır. Bunlar bizim içimizden çıkan, bizim yöneticilerimizdir. te bundan dolayı, “gaflet, dalâlet, hıyanet içinde bulunabilirler” demiyor. “Gaflet ve dalâlet” ten sonra “hattâ” edatını kullanıyor ve demek istiyor ki, “Biz yöneticilerimizin hain olaca ını dü ünmek istemeyiz, buna ihtimal de vermeyiz; ama yine de ihtimaller içinde en kötüsü olarak hatırlatmak gerekir.” Atatürk, Gençli e Hitabe’nin sonunda Türk gençli ine, “ artlar ne kadar kötü olursa olsun, var olmak ve var kalmak istiyorsan, verilen birinci vazifeyi yerine getirip, Türk istiklâl ve Cumhuriyeti’ni kurtarmak, senin için tek çıkar yoldur” , diyor. Nutuk ve dolayısıyla Gençli e Hitabe, u cümle ile bitiriliyor: “Muhtaç oldu un kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” Bu cümlede, millete güven duygusu vardır. Türk gençli inin var olmak ve var kalmak için dayanaca ı kuvvet kayna ının yine kendi varlı ında bulundu u ifade edilerek, millete ve gençli e “kendine inanma ve güvenme duygusu” verilmektedir. Çünkü Atatürk kendisi de, Millî Mücadele’ye böyle bir kuvvet kayna ından güç alarak ba ladı ını öyle anlatıyor: “Ben 1919 Mayısında Samsun’a çıktı ım gün, elimde maddî hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk milletinin asa-
136
smail ACAR
letinden do an ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevî bir kuvvet vardı. te bu millî kuvvete, bu Türk milletine güvenerek i e ba ladım.”1 “Ey Türk stikbalinin evlâdı! Muhtaç oldu un kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. “ Ba ka yerden kuvvet, destek, yardım arama; kuvvetin kayna ı kendine, milletine güvenmektir. Gençli e Hitabe’nin Dili Atatürk’ün Gençli e Hitabesi, dil ve üslûp yönünden Türkçe’nin güzel örneklerinden birisidir. Gerek kelime seçimi, cümle ve paragraf yapısı bakımından gerekse kavramlar arasında ba lantı kurması bakımından dikkat çekici özellikleri vardır. nsanda mensur iir duygusu da uyandıran heyecanlı bir ses tonuna ve tesir gücüne sahiptir. Hitaptan sonra gelen ilk cümlede, “istiklâl” ve “Cumhuriyet” kelimeleri ile “muhafaza” ve “müdafaa” kelimeleri ifade ettikleri kavramlar bakımından tam bir mantık sırası ile kullanılmı lardır. Öncelik-sonralık açısından “ stiklâl”, rejim veya devlet ekli olan “cumhuriyet”ten önce geldi i gibi; “muhafaza” da “müdafaa”dan önce gelir. Yine ilk cümlede, “Türk” kelimesinin iki defa tekrarı, hem kavramların önemine dikkat çekmekte hem de hitabetin tesir gücünü attırmaktadır. Muhafaza ve müdafaa kelimeleri de arka akaya kullanılarak anlam ve ses yönünden ifadeyi kuvvetlendirmektedir. 1
Atatürk, Söylev ve Demeçler, C.2,s. 284.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
137
stiklâl ve istikbal kelimelerinin ses ve kavram özelliklerinde de ustaca faydalanılmı tır. Fakat bütün metin içinde, gerek ses özelli i gerek mantık ve anlam sırası yönünden en tesirli ifade, “gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet” kelimelerinin seçimidir. Burada Atatürk’ün dili kullanma ve hitabet gücü yakalanması zor bir örnektir. Gaflet, dalâlet, hıyanet kelimelerinin arka arkaya getirilmesi, i lenebilecek kötü fiiller arasında gittikçe artan bir derecelemeyi belirtti i gibi; bu kavramlara kar ı anlatılmak istenen nefret duygusunu da kuvvetlendirmektedir. Bu ifadelerde dikkat çeken bir incelik de, “hıyanet”ten önce kullanılan “hattâ” edatıdır. Bu edatla Atatürk, hem “dalâlet” ile “hıyanet” kavramları arasındaki anlam uzaklı ını, kötülük bakımından derece farkını belirtmekte hem de yöneticilere “hıyanet” sıfatını yakı tıramadı ını belirtmektedir. Kavramları “hattâ”sız sıralasaydı, hıyanet sıradan normal bir durum gibi dü ünülmü olurdu. Halbuki bu ekliyle cümleye, “olmazya”, “Biz yöneticileri hain olaca ını dü ünmek istemeyiz, ama... yine de uzak bir ihtimal olarak göz önünde bulundurmak gerekir.” anlamları yüklenmi tir. Metinde cümle içi ve sonlarında tekrarlanan sıfat fiil ekleri ve fiil çekimleri ile de ahenk sa lanarak anlama kuvvet kazandırılmı tır. Cümleler, genellikle kısa ve kesin ifadelidir. Ancak gelecekte olma ihtimali belirten cümleler de anlatılmak istenen mesaja uygun kurulmu tur. Gençli e Hitabe, kelimelerin seçiminde oldu u gibi, cümlelerin sıralanı ı ve paragraf düzeni bakımından da mükemmel bir metindir. lk cümle, asıl fikrin veya paragraf mesajının tam olarak ortaya konuldu u “temel cümle”dir. Di er cümleler, anlam yönüyle zincirleme olarak hep ilk cümleye ba lıdır. Ayrıca her cümle, kendisinden önceki
138
smail ACAR
cümleye ba lanmı tır. Bu bakımdan, cümlelerde hiçbir kelimenin yeri de i tirilemeyece i gibi, cümlelerin yeri de dei tirilemez. Gençli e Hitabede, bütün Nutuk’ta oldu u gibi, Millî edebiyat devrinin ortak dili kullanılmı tır. ** Nutuk ve Gençli e Hitabe’den anla ılaca ı gibi, “Atatürk büyük bir hatiptir. Namık Kemal’in, Abdülhak Hâmid’in, Tevfik Fikret’in ve Ziya Gökalp’ın eserleri ile beslenmi tir. Tesirli kelimeleri seçmesini çok iyi bilir ve onları yerli yerinde kullanır. Fransız yazarı Buffon: Üslûp insanın tâ kendisidir demi tir. Kullanılan kelimeler seslerine varıncaya kadar, onu kullanan ahsiyetin, zevk, kültür ve mizacını gösterir. Bundan dolayı, Nutuk’u aslından okumak ve anlamaya çalı mak, bizi Atatürk’e daha çok yakla tırır. Zira her kelime ve cümle onun a zından ve kaleminden çıkmı tır.”1
1
Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Atatürk’ün Gençli e hitabesi, Millî Kültür, A ustos 1982.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
139
Sonuç Yerine
Atatürk Diyor ki “Benim hayatta yegâne fahrim, servetim, Türklükten ba ka bir ey de ildir.” Mahmu Esat Bozkurt, Yakınlarından Hatıralar, ist. 1955,s.95
“Biz do rudan do ruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz.” Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Dü ünceleri, Ank.1984.
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Afet nan Türk milleti denir.” Medenî Bilgiler, s.18
“Bu memleket tarihte Türk’tü, bugün Türk’tür ve ebediyen Türk kalacaktır.” Taha Toros, Atatürk’ün Adana Seyahatleri,1981,s.31
“Benim için dünyada en büyük mevki ve mükâfat, milletin bir ferdi olarak ya amaktır. E er Cenâbıhak beni bunda muvaffak etmi se, ükür ve hamdlar ederim. Bugün oldu u gibi ömrümün nihayetine kadar milletin hâdimi olmakla iftihar edece im.” Söylev ve Demeçler,C.11,s.129
“Milletimiz dil ve din gibi iki kuvvetli fazilete sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamı tır, alamaz.” Söylev ve Demeçler,s.66-67.
smail ACAR
140
“...Anladık ki, kabahatimiz kendimizi unutmaklı ımızmı . Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvelâ bizim kendi benli imize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen bütün ef’al ve harekâtımızla gösterelim: Bilelim ki millî benli ini bulmayan milletler, ba ka milletlerin ikârıdır. Mevcudiyet-i milliyemize dü man olanlarla dost olmayalım. Böylelerine kar ı bir Türk airinin dedi i gibi, (Kar ı du-
vardaki levhayı i aret ederek)
“Türküm ve dü manım sana, kalsam da bir ki i” diyelim. Dü manlarımıza bu hakikati ifade etti imiz gün, kanaatimize, mefkûremize, istikbalimize yan bakan her ferdi dü man telâkki etti imiz gün, millî benli e uzanacak her eli iddetle kırdı ımız, milletin önüne dikilecek her engeli derhal devirdi imiz gün, gerçek kurtulu a eri ece iz. Ve sizler gibi münevver, azimli, imanlı gençler sayesinde bu kurtulu a eri ece imize emin olabiliriz.” 20 Mart 1923 Konya Türk Oca ı’ndaki Konu ma’dan (Söylev ve Demeçler,C.2,s.143)
***
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
Gençli e Hitabe Sözlü ü ahval: Haller, durumlar bedhah: kötülü ünü isteyen bilfiil: fiilen, fiilî olarak bîtap: bitkin, güçsüz cebren: zorla, zor kullanarak dahilî: iç, içeriyle ilgili dalâlet: do ru yoldan sapma,sapıtma elîm: acıklı fakr ü zaruret: fakirlik ve ihtiyaç gaflet:olan bitenin farkında olmama haricî: dı ,dı arıyla ilgili ilelebet: sonsuza kadar istikbal:gelecek mahrum etmek: yoksun bırakmak mevcudiyet: varlık mümessil: temsilci müstevli: istilâcı, memleketi i gal edenler nâmüsait: elveri siz, uygun olmayan erâit: artlar tevhit: bir, birle tirme tezahür etmek: görünmek, ortaya çıkmak vahîm: korkunç yegâne: biricik
141
smail ACAR
142
Birinci Kitap KAYNAKLAR 2005.
Acar, smail, Safahatta Seyahat, Liva Yayınevi, Blk.
Ayvazo lu, Be ir, stiklâl Mar ı –Tarihi ve ManasıTercüman y., Aile ve Kültür kitaplı ı, st. 1986. Banarlı, Nihat Sami, Kültür Köprüsü, Kubbealtı Ne ., st. 1985. Çantay, Hasan Basri, Âkifnâme, stanbul, tarihsiz. Düzda , M. Ertu rul, Mehmed Âkif Hakkında Ara tımalar-1, M.Ü. lâhiyat Fakültesi Vakfı Mehmet Âkif Ara tırmaları Merkezi, 2. Baskı, st. 1989. Ersoy, Mehmed Âkif, Safahat, nkılâp ve Aka Kitabevleri, 18. baskı, st. 1984. Kaplan, Prof.Dr. Mehmet, stiklâl Mar ı’nın Tahlili, Türk Edebiyatı dergisi, Mehmed Âkif Anıt Sayısı, Aralık 1986, Sayı:158. Nalbando lu, Muhiddin, stiklâl Mar ımızın Tarihi, Cem Yayınları, st. 1964. Öksüz, Ahmet, Açıklamalı stiklâl Mar ı, Fatih ABC Kitabevi, st. 1982. Önder, Dr. Mehmet, stiklâl Mar ı Belgeleri, Türk Edebiyatı dergisi, Mehmed Âkif Anıt Sayısı, Aralık,1986, sayı:158. Seraslan, Yard. Doç. Dr. Halim, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Türk Kültürünü Ara tırma Enst., Ank. 1995. Tansel, Fevziye Abdullah, Mehmed Akif Ersoy, rfan yayınevi, kinci basım, st.1973.
Açıklamalı ST KLÂL MAR I ve GENÇL
E H TABE
143
Teveto lu, Dr. Fethi, Hamdullah Suphi Tanrıöver ve stiklâl Mar ımız, Türk Kültürü dergisi, Temmuz, 1966, Sayı:45. Teveto lu, Dr. Fethi, Gazi Mustafa Kemal- air Mehmed Âkif, Türk Yurdu, Âkif Özel Sayısı, Aralık 1987. Üngör, Etem, Türk Mar ları, Türk Kültürünü Ara tırma Enstitüsü ya., Ank. 1966. kinci Kitap KAYNAKLAR Kemal Atatürk, Nutuk 1919-1927, AAM y. Ank.
2004. (Bugünkü Dille Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz) Kemal Atatürk, Nutuk, C.1,1919-1920, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü y., st. 1963. (sadele tirilmemi metin) Kemal Atatürk, Nutuk, C.11, 1920-1927 ,Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, st.1970. (sadele tirilmemi metin) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 1-11, (!906-!938), Türk nkılâp Tarihi Enstitüsü y.,3.bas. Ank.1981. Taha Parla, Türkiye’de Siyasi Kültürün Kaynakları, C.1, Atatürk’ün Nutuk’u , leti im y. , st. 1994. Zeynep Korkmaz, (Prof.Dr.), Türk Dili Üzerine Ara tırmalar, C. 11, TDK y. Ank. 1995. (Gençli e Hitabe Üzerine adlı makale) Mehmet Kaplan (Prof. Dr.), Atatürk’ün Gençli e Hitabesi-Tahlil-, Millî Kültür, A ustos 1982. Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Dü ünceleri, Ank. 1984.