Dttra Evât. İsyan (19C9> Clımyetlar Kitabı (IBTB1 . • . s ı : . Gülümserken ( 1 M U Deneme Uç Mesele. C13TB) Şiir Olcuma...
38 downloads
619 Views
9MB Size
Report
This content was uploaded by our users and we assume good faith they have the permission to share this book. If you own the copyright to this book and it is wrongfully on our website, we offer a simple DMCA procedure to remove your content from our site. Start by pressing the button below!
Report copyright / DMCA form
Dttra
İRTİCA ELDEN GİDİYOR!. W'
1
3
f
î
:
'
«
33-
'
v
İm
Kİ
atş '9
İ k l i m
m
nh
m
w- ^
İSMET ÖZEL İklim
İSMET ÖZEL İklim yayınlin 1 A f t a * dUU L
İRTİCA ELDEN GİDİYOR!.
! •
ajyılün matbaası
kapıl baskısı j&n • J f r t ı. t a m , k u m i n e 2- ı - - O n k ISfT IrtıınbuL
iklim
YAYINLARI Ç t U m » S O J L Oniman H i n H a I S « C&fiaJüĞlu — lalutnıl i e t : ma ü Î T
•
lamel ÜEEL'in kitapları :
İÇİNDEKİLER ÖHH&E
G^CEİeyin BİT ftosu (19W> Evât. İsyan (19C9> Clımyetlar Kitabı (IBTB1 . • . s ı : . Gülümserken ( 1 M U Deneme Uç Mesele. C13TB) Şiir Olcuma Kılavuzu (16801 £or Zam&ndft Konuşmak C l96Vl> Taşları Yemak Yasak Bakanlar \e Görenler (1S35) Fitydasiî Yazılar (1W6)
I r t l u Elden OhUyorl i r t i c a B i r «Malzemedir» Materyalist Terör İKİ Entegrasyon Hukukim Üstünlüğü Türkiye'nin U u c E u l Ullleıl Korkusu KolonlzAlürlftr re Diğerleri SaçkınLthİftrt K kir tul Uf TUrfclyfl'de Beyaz; Kim? Sand Değuiz, A m a Arisichrasi Olmayınca ArlAtofcrasdrün Yerlıü Turan Il«Jcam litLkrar. Tesanüt TehJUte K i m i n Cclııık-Undr Azil Azmaz. Bal K d k m u Dokunulmazlık GÜTEncesi Sarıte Çıkmazlar Saydam Duvar Vanull mı. Yaramadı mı? Harkın SOıU Yar mı? Siyasi YçlpaK T
¥
+
: T
r
T
T
13 16 10 22 2fi 28 37 40 48 4fi 49 53 M 5fl Bl fl4 -ST 7fi 78 81
S
V e l p e » H a m t a O*re*? ... « ^ ~ — Pır Pır Kde* uçama* i « ^ T u r k Sala H i İşe Tarar? Bu Tunliít* JBOla T o r T E * Krmrnü) luiüı K*T*l OumT » - « Olarjlarni B l r Onü BIT S t f n i Yar — U u n m i h l Qffrtkli m i t - - * K i m K I I I L J ]3i 4 OireoakT ~ Belki Blslafi Tana Q*çer + Zorbanın KffjIL i s t e n * — Hiç BİT ŞiT İCİû Oeç S 4 f l Ü W K ^ m k r i p ^ Anlamak „. « — — — ™ Hangi H i i v ı r YApmmli — - — Bandan Kapmak — ^ — " ™ tfO Koaulfcfi UUılurntnllk ™ HafıaaaU UUalürnanuk ^ Z a t m öjüj Tapnuahk BktJm m i . Kabuk nnlî ~- ++ Üsn nâ W n r t X ' f t i : — — «• — — — — — — Nfrjr« I V t u r r u r o r n m ? •« IlCtyLLJL D o l i p , N i x l k Denge +- * ttuTH Berlar AalI Bağlar EritLbneya Dtflor Düşünenler K H Q KOM>îiırır , «- * M a l QU*T Zulmü E a n r «« JJ H * F H ı Taçrübaal Anlarnaaı K o l e j * Hasıl BİT iSİjaıOt? Cazip Iküdâf « ımyuk Puarlüc - ^ + liurnlrfot « I t u n f a k n l ^ ™ [manlar mı. Pttlrurr ini? ^— * -•• 1 7
M
8 3
Ä
8 0
+
i n a
1 0 5
m
l f l S
1 1 1
1
M
l l T
1 3 3
J
1 3 3
l 3 S
1
1
3
M
İ
,
W
YtnrnrM-h T * Tor»Li]ıru-k ^ „ TıürİM- Olmanın paaUoll Merun Olunmayan Uektep T t n a t k ftuLoa ^ H a c ra K e m n a t . ÇakJlial Bekleyerek UedMlTOll Ajafctk Tutan _ . ^ c W n w j i Bilenler , atfcıUHUtar, OonuMtslflTSU KSHih-rık-nslnSît"' , , Kitabına Uydurmak , ... Ele Varlr Talkımı .„ „ „. „ Kirnr KCunı$rnmbT * . ++, Bana AoraraaD Seran Kim? Sorulan K i m T 'E'nvsıyiMLı- BullmAnlar P t n p a k U J Noknnhtı Mılmklln. U u h t f n v l . Muhakkak M
+BJ
^ ,
H+1
+
„
J++
«
• r
T
.
r
T
tJJ
+ t +
M
+
¿
T
l + l
IH+
+„ a
«
IH+
m
T
İM İH 1ÏT HO m 300 S00 113 315 310 331 234 3J7 3B 1Î3 390 3S HJ
1 4 7
ı
w
1 5 3
M
I
W
1 8 7
1 7 0
1 7 1
+
M
«Olü I h h b r ^ ıhmlıklash Hnrlulrnak
1 8 5
™ 7
ÖNSÖZ Traktörün tarlaya giriminin ı ı::m tekniği bakımın dan neolitik çağdan bu yana Anadolu toprakında gürü* len en büyük ve tek değişiklik okluğunu öne süren ter var. B u vakıayı vurgulamak ülkemizde yaşayan insan ların büyüh çoğunluğunun çok jürilerde kalmış bîr yapı içinde çağlar boyu mahpus kaldıklarını güzler önüne ser mek isteyenlerin kolaylıkla söz hakkınn sahip olmalarına hizmet edİyor elÜ- Ancak, sadece üretim tekniklerinde değil, bütün sosyal değişmelerde f i l m i m i z i kurcalayan bir nokta hep var r B u değişme neyin sonucu ? Sozknnusu değinmeye rnuhaEap olanların gel ilmelerin İHj daha i y i duruma gel meleri nio ve uyanışlarının uzantısı mı: yok sa kendilerine bu değişmeyi Belirenlerin daha güçLcndiklerinin daha çok kazançlı ÇLktıklarLnm ve değişmeye uğ rattıktan insanları b i r hakimiyet kapanına kıstırdı k l a n nın belirtisi m i ? r
p
Dünyanın y ü z y ü » gtldiği çetin meseleler ftözonüne alındığı .1 anlaşılır k i değişmenin btzzat kendisi ka dar onun yolu, yüntemi de önemlidir. Giderek değişme nin hangi usûllerle gerçtkie&tirildiyâ, insanlarm bağına Reİen farklılaşman m gerçek bîr değişme olup olmadığmı ve neolitik çağdan hu yana yaşanılan çok daha hayatî değişiklikleri dikkatlerimizden kaçınp kaçırmadığım öğ renmemizi sağlayabilir. Toprağın bundan böyle karasa9
hanla l ıl lı ı .ı• • 11• slirüldÜgü hulusunu p i z l r n k I J « yut tur k İsteyenler asit ifadeleri itibariyle bundan hiıylr «ayran* yerine «cola* içilmelidir ıh yenlerden mîlu^hkd ise oraya b i r m i m koymalı. !
Böylesi sözde caaip E r k l i n i n bu zorlamalara kirsı ülkeminlr kuvveden ı. !• çıkmasıina i D i k i n lanmmnk h tenmeyen b i r JarkTı t u l u m ıv ilenebiliyor_ bu tutum op> ali ayran brnim bana mahsus, ve bile İsteye ben İ ntHdi pi m tercih i t e ; traktör • aynı hu-Lhi>ri'ı- aynı kastın lwr parc.nj.t olan tercihim olmalıdır» diyenlerin tutumudur N r o l i t i k Çaftdan bu yana Aruıdnlu toprağında vuku bu lan büyük değişiklik üretim tekniklerinden çok bir kavr a y i | cırıma i l 1. •• Vaşaıulan değişi k l i k l e r i n muhase besini yapmaya dönük kavrayış tarzının pkünij artıran bir eğilim olduğunu anlamak ve kabul etmek akl-ı selim sahibi herkesin görevi olsa Eerek.
Türkiye'de ariyet b i r araçla kendi k o n u m u n a Üs tünlük sağlamak isteyen însanknn süıleriyle bu külLUttirün ön On t saman koyan însinlarm sözleri araamda bir fark var. Bu k i t a p bankasının arabasına blnl;ı caka satmaktansa o araban Ln önüne saman koymayı terem eden bîrinin kileme aldığı meliukrden oluşuyor. h
İtmcc ö » l I k l Û l v U Beylerbeyi
Türkiye'de heaap dişe tutulamayacak sayıda i n u m m-: İn- olmanın kendilerine temin • ı• = _r_ güven duygu suyla üzerinde yaladıkları toprakların her ^eğitten so ruınLııluinıiLi ylJklennırye aday görünüyorlar Dnst düş man herkes, biliyor k i yüzyıllar boyunca aynı insanlara yalnızca müslüman o l d u k l n n için mahcur muamelesi ya* - • M M . . ' : Köye nlcrnohİlİE g t l r n yabancının bindisi ara tın önüne küplülerin saman koyduğu a l a y a bir dille ve acıyarak ınlatmiflır yıllarca^ Günümüzde alaya ve acın maya klmîn müalahak olduğu tekrar düşünülüyor desek yeridir. Acaba köylüler otoma bilin önüne simanı bile bile koymadılar mit Onlar temasa Erkliği insanlar hak kında ijJiyırgıh olan bu yerli - yabancının hataları için!• yuvarlanıp [ i t m e l i n i kolaylaştırmak istediler besbelli. C a n i n e bindiği a y ı t ı n samanının nereden Geldiğini bile bilmeyen EÜpprye haddini bildirmek islediler. B e l k i de bir i l e t kullan atıksın onu harekete şe^ireok şartları d * h i k i m ulmık mecburiye t indesin demek istadüerF
ID
11
İilTİCA ELDEN
GİDİYOR!
h i v i i y e l r.hlı: k i b i r zamanlar ülkemizde «din elden gidiyor* diye haykıran insanlar v a r m t f H u insanlar ger dekten var mıymıa, v a r idiyseler böyle haykırmakla neyi murad eimektelermls., bunlar konumuı l- • l B i r i bugün «irtica elden flîdiyon diye hayıflanan insanlar d i l l e n d i riyor. Siz hemen bana meseleyi yınlıg koyduğumu ve a t r r ^ k U ülk*ınmle «laiklik eklen gidiyor* diye haykı ran insanların bulunduğunu soyleyehitirsİDİı. A m a ben gnrü^brrimde a r a r ediyorum. Güsümüı Türkiye'sinde i a dece «LTiiia elden gidiyor» diye hayıflanın kiıiler vardır buna mukabil «laiklik elden gidiyor* diye haykırma L-UcUnÜ kendinde bulan kimse yoktur, i/ünkü b i r i l e r i çıkıp -l.ı *Uik1ik elden gidiyor* demeye k a l k a n * onlara şu u r u s u r u l a b i l i r : Siz din. ve ı islerinin birbirlerin den ayrılmasını mı istiyorsunuz? Vani Türkiye'de devIcl din idlerine katanlasın ve buna kargılık atinle i l g i l i meseleler de devlet idlerine girmesin m i demek iiyorsu;nuı? Böyle tüyler ürpertici ihtimaller karcısında l a i k l i k elden gidiyor demeye yeltenen k i j i hemen itiraa edecek t i r : Hayır, devlet din. İflerîne karıs}ın ama bettim istedi£-ııı L:=11: benîm LsledL£im yönde karıksın d l y e c t k t i r . B u na m u k a b i l devlet îsJtriuin din meselelerindim u u k ele alınmalı f i k r i n i İyi bulacaktır. N i t e k i m a l i d e n de bflyl r y d i diyecektir.
Devamla joyle » i l e r edebilecektir : t i l k i d e n ne i y i y d i , i n i c i diye bîr p y vardı. Gerektiği /.ınun c i r t l t a ..ıi • »irtica hnrCladıt derdik ve böylelikle siyası rakibimizi kiî,ı M u k i f L i r i n l k k . ŞimM bu lebdit para elmlyDr çünkü bİt ne u m a n i l t i c a d a n S Ö Z euutye kalkarsak, karcımıza insan hak l a n j temel hık ve («gürlükler gibi tellerle yıkı yorlar. Eskiden D C i y i y d i , insanlar bacı b a k l a n olduğunu ileri süremezler ve hiı de uygarlık ülkümıîı adına yürü türdük gemimizi Defalarca peynir gemisinin U d i yürüdüftüııü ispat eimia.ıik. b i r i n e mürteci, g r r i r i , sağrı de d i k m i \\ b i t i k t i . • üyle m i ya? Şimdi ne l a m a n i r tica Laf] etsek batıları çıkıp • • müalünuın değil ıtıi.-Jn i t r > d i y t soru;-, rlaı b u » r ü y a menfi cevap vermek de ınüsbet cevap vermek de idimize gelmiyor. A m a eski den ne i y i y d i . Soruyu b i ı sorardık. H e m de «yoksa müsküiı.jı mısın ediiiyİA urirdık- Sakın sen müslüman olmayısın diyerek aydın çevreJerde sıkıştırırdık onümüjse geleni. Nerede eski günler? l>e£i(iyor herjey irtica elde» gidiyor I . n
p
;
h
Evvel u m a n İçinde •• ı. • adamlar ----
- «din elden :
gidiyor» dîye bağırırların i)- Daha sonra böyle batıranlar olmamı). Demek, k l y% bu hicranların Sttû k.*:i .: (çok lnjttTdtklan için sesleri kısılmış o l a b i l i r ) , veya böyle baj|ınruJarına gerek kılmamı} i d i n elden gîltifei İçin grrek kalmamı) o l a b i l i r ) . Daha sonra başka adamlar gelmiş, onlar da «laiklik elden gidiyor* diye batırmışlar. A m a sonradan bu bağırmayı kesmişler. Bunların da hasma on^ ceki bağıranların baslarına gelen gelmiş olabilir. Y a n i y a sesleri kısılandır v e y ı l a i k l i k elden gitmiştir. En sonun da en başta bazı adamlar gelmiş ve son olarak (öyle baft]rmıs]aTL 1:1.- ı eldrtı j p d i y o r : Nihayet daha ijncckilrrin hajına gelen bunların da başına gelmij ve tıpkı ön cekiler gibi muhtemelen onların da sesleri kısılmış, ve muhtemelen irtica eklen • l ı . Tabii onun, bunun, s.u:
14
• L.II -rai kısılınca d i n Laiklik ve irtica t i d e n gidince m i sal • . ı burada I •_11:: • - Onlar e r m i j muradma b i t çıkalım kerevetine. h
h
Musul bittiğine göre gereklere dönmem in beklenen .'• yprjnde bir t u t u m olurdu, ama ne yatık k l masal b i tince hikayelere, romanlara ve televizyon dirilerine dö nüyoruz. İçinde ya*adıiımt£ tüplumam geçmjs deneyleri bugün i'.-n birer kazanç olarak ele alınamıyor. Yani b i r bakıma grçmis sandığımız vakıalar günümüzde yaşanan ların benzerleri. B u yüzden bandan elli, yüz yıl onur ya şanılanları gerçek yüzlcrîyle aaıl mahıyelleriyJe b i l i p U r tistnakla •. ı !.ı . ^ekiyoruz. Olan bilenin »masal* kısmı sona ermig olabilir, ama bu masaldaki sembollerin teka bül ettiği gerçek hükümranhJtını sürdürüyor h
Türkiye'de b i r aldatmaca ıhıldıktan sonra pıftüsle^ nemcyecfk zorluk y o k t u r . Aphnası zorunlu olan a z a l maca, hepti aynt mayadan yapılma oldukları halde b i r kısım halkın büyük çoğunluğu tgüdülrnesi* gereken sü rü gibi görmelerinden doğuyor. D i p konusundaki ı.nnmalar Türkiye'deki aldatmacanın merkezini teşkil etmek tedir. Yöneticilerin oldukları gibi görünmedikleri görün dükleri gibî olmadıkları e s » husus Türkiye'de d i n i ilgi lendi ren husustur. h
önümün? getirilen «İrticatdan her uygun fırsatla sûzetmek âdet haline j^eldi. i r t i c a geriye dönüı demekse önce scrtnzmız gerek \ Kimler, hangi geriye dönmek istiyor? lülen, v a r u söylesin acaba «hangi geride kalını} yapı» bîr siyasi l u ü y e t için esas ılınmaktadiT ? Efter konu^CuKucmız ülke Türkiye ise bu ülkede hiçbir zaman b i r aris tokrasinin mevcut plmadıgnu akılda tutmak sorundayız, flu sebepten Avrupalı anlamdı *royalbL» hiçbir akım ya kamadı ülkemiu|e Osmanlı hanedanının iktidarı ele al maşım tsltyen olursa buna d r b ganiyle bakılacağını bil mek için falla K k i olmaya gerek yok. Kaldı k i Türkiye' de modcrnixmin öncülüsünü yapmıg b i r ekip olarak bili nen, bu t i p insanların faraza yüncümde e t k i n r o l ••••••• dıklarım kabul etsek Batıcılıkta hiçbir kimseyi geride bı .: n ı aklarım anlamak çok kolay. Türkiye'de aristok rasi ne kadar yoksa «kilise* rtc öylesine u a k ülke insan larının din anlayışına. İslamiyet bu toplumun hiçbir dö neminde kurumlar eliyle ve kurumlar aracılığıyla güç Ü L h i b l olmadı. Dolayısıyla t ı ü m ! L L . ! L. plana çı karan bugünün, müslümanları da örgütlü Uir gücün nü fuzunu yaygınlaştırmasını de£tl belli lEkelerin hayatiyet kazanmasını sasıman durumdalar. r
İ R T İ C A BİR
-MAİZEMEDİR-
aRİndc kaloük, sanalla k l u l k politikada k r a k u . i.- . i » y l e y e n T 5 . E l i o t içinde yandığı toplumun j a r l l a n n a r a i men anlatılır, tutarlı Lir söz ediyordu. İn¬ .: I". • r.:. Avrupa ülkeleri arasında İlk -millî k i l i m l i n i k u n n k Utûliiiimden kapın b i r ülke o i m a s m i . hiç b i r zaman Fransatfa yaşanılan anlamda b i r klasirma trigilîı edebiyatının üretmeıni» olmastna ve krallık gücünü mut¬ lak almaktan t n çabuk uzaklaştıran ülkenin ingiltere rJmaaina rafimen 20. yüzyılda b i r sanat ve düşünce adamı¬ nın fcalriifiımi. klttlzmı, ToyaJiımi •^tijinı ifadt etmesi tuhıl değil. Çönkü bu d t j e r l e r bu tcıplumdi b i r temele sahip. I>aha d o ^ r m u Elİnl'un ne dedîjim anlamak müm kün. Aristokrasinin siyasi b i r varlık gösterdiği, Felsefesi b e l i r e n b i r sanat görüsü olarak klasiımin gerçeklik k a z ı n d ı ^ evrensel kilise inancınıü bulundujîu b i r küllütün f i n d e n konupıyor E l i o t . Türkiye'de ise böyle sözle rîn paralelini çizmek mümkün değil Vani T f i r k i y e d e b i r sanat ve dUsunce adamının *ehli sünoel» içinde bulun duğunu, «divan* edebiyatım savundüftunup -saltanat ı* görülere sahip olduğunu ilade etmesi akla sigar i l e r d e n sayılmaz. p
v
B u düşünceler zihnimize ister b i t m e * takılıyor, çün kü Î00 yıldır Türkiye'de t e m d i pilavı gibi ısıtılıp a ı l d ı p 16
h
Eğer Türkiye'deki «mürteciler» b i r geriye dönü? ha reketinin mümessilleri dc£iİK kimdirler? Dün oldu£u gibi bugün de mürteci halı hazırda olan biteni kelli esas lara göre belli ilkeler doğrultusunda sorgulayan yapılan faaliyetlerin nereye vardınlnuk İslendiğini öftrenmek is leyen insandır. ıTÜrk basınının bugünkü hali bUî nere ye güLürUrrı diye sorarsanıı Irlicayı horllıtmjy olursunuı. Türkiye'de alkolizmi, i u h j u , havadan para kazanma yolunu artırmanın bizi nereye götüreceğini sorarsanız i l k halledilmesi gereken mürteci d u n u n u z . Siyasi beyanlar d a samimiyet oranının ne ölçüde olduğunu merak eder seniz tehlikeli gerid sizsiniz. Tüketim azgınlığının k i m i n p
F
r
a;
yararına işlediğine parmak basma cüreti su gö&Lerirseniz; s i » azgın b i r irtica nn-ur u olduğunuz söylenir. Bütün bunlardan benim anladığım £u: Türkiye'de bazı insanların yalnızca hakları vardır, diğer bazı insan ların yal maca. vazifeleri. K£er haklarını kullanan insan lara vazifeleri olduğunu hatırlatırsanız flirtica hortlar». Yine vazHelerİ yerine getirfcn insanların da belli h a k l a n •İması gerektiğini o n t sürerseniz olay «mürtecilerin bag gostermesu olarak yorumlanır. Kısacası* bazılarının hak l a n olmaksızın vazifeler yerine getirmesini temin etmek, bazılarının da vazife sorumluluğu taşımadan haklarını kullanmasını ağlamak Türkiye'ye dikensiz gül bahçesine çevirecektir- «İrtica* soru soranları karalamak için k u l lanılan *malzeme»dir. İşte ben çok masumane b i r soru soruyorum - Türkiye'de hiç müslüman kalmasaydı irtica olmayacaktı defiil m i i
MATERYALİST
TERÖR
Hayatımıza belli ölçülerde yönlendiren b i r maierya* üst terör v a r : B u terör müslim ve gayri müsüm zengin veya fakır, diplomalı veya diplomasız, kadın veya erkek herkesi gizliden gizliye sindiriyor, tedirgin ediyor. B u materyalist terör hayat pahalılığı değil, işsizlik değil., söz hürriyetinin kısıtlanması değil, l>u materyalist terörün demirden silahlan yok, fakat günlük hayatimizin her saf* hasında saldırıya geçebiliyor ve sonuç alabiliyor. Hayrın önüne geçmede, şerrin yayılmasında bu materyalist terör kadar e t k i l i olanı yoktur. İyiden iyjye meraklandınız bel k i l>tf materyalist terörün ne olduğu hususunda. Vakit ge çirmeden söyleyeyim : B u materyalist terör iadece bir an layış tarzından, b i r izahtan İbaret. Çoğu kimse bunun bir terör olduğunu bilmeden uygula^ çoğu kimse materyalist bir düğünce tarzı olduğunu bilmeksizin benimset. h
N e zaman aşağı n i t e l i k t e k i unsurlarla üstün n i t e l i k t e k i sonuçlan izah etmeye kalke^rsak m a t e r y a l i n b i r tarzda dügüıımeye başlamışız demektir. Materyalist a n layıp kainatın yaratılırdan günlük davranışlarımıza ka dar her alanda süfli olanın esas olduğunu, bizim ulvi bil¬ dİğimiz^ yüce saydığımız her vakıanın, her nesnenin ger çekte süfii olanın bir sonucu olarak tanınması gerekti ğini iddia eder. önümüzde üitîîn bir sanat eseri varsa
bunun ı.ıtcrvalial izahı . ... böyle b i r ürünün arlıya çıkmamda ekonomik faktörün belirleyici olduğunu ileri sürmekle başUr. izahın daha sonraki aşamalarındı sü rekli olarak r.şzfiı n i t e l i k t e k i peylerin Üstün t t i t r l i k i t k i Jerin sebebi öldüğünü dinleniniz. — Niçin böyle güzel İjler yapıyor t — Çünkü karşılığında kazanç temin edijpr. — Neden yalan U - ••> • -r •—Çünkü doğru soylemtzsc işini kaybeder. — Mu adamı böyle yardımsever yapan ne d i r ? — İmanlar arasında itibar *„!•:: ı olmak isteği. tqle dünya ahvali kargısında materyalist t u t u m böyle cevajılar hazırlamıştır. Cevaplar materyalist olmayan bîr tarzda da verile bilirdi : — B u adamın cimden neden çirkin ve çürük İğ ler çıkmıyor P — Çünkü bu adamın ftüıel ve doğru •• • özel bir sevgisi var. — B u adam niçin her pelerinde doğ ru söylüyor? —Çünkü yalan söylemeyi kendine yakıttıramı yor. — Hu adımı iyiliksever kıtan ne olabilir? — S e n bu ndanu bildiklerinle iyiliksever sayıyorsun onun b i r de gizlice yapltğı yardımları hüsenl İnsanların davranışlannın düşüncelerinden daha aşağıda olduğu, olabileceğini anlamakla maleryalîst tarzda akü yürütmekten k u r t u l u nuz insanların gerçekıe ortaya çıkan sonuçlardan daha yüce saiklerlr davrandık Lan m, insanların kapasitelerinin bu görünenden daha Üstün olduğunu b i r kez düşünebil d i k m i kendimizi kütü d u y l a r ı • " " i H a hafiyesi olmaktan, materyalist olmaktan kurtarabiliriz. C-erçi ma teryalist izahlardan kopmak bizi tenayi yerine kon imik* korkusu İçine salıyor. Hayatın akışı İçinde insanları fe satlık pcıindc sayanların hep daha kâriı çık lığım sür müşüz. (Jlsün. Hilelim k i materyalist izahlar kişiliğimize ulutnsüi e t k i yapttğı için ter kedi Imesi gereken zihniye t i n ürünleridir. Materyalist izahlara sadık kalırsak belki d i b a az aklanım ve dünya işlerimiz biraz daha İyi yücur arna »onunda bakarız k i biz de o izahların kçlndeyît
m lesathklanyla açıkladığımız insanlardan hiç farkımız kalmamış. Materyalist anlayışın b i r lerör haline dönüşmesi yü zünden ffüxel i y i . doğnı karıtsın*] a ürkek ve çekincen k a lırız. B i r i n i n belli b i r başarısına tanık oldtık m u hemen düğününü:: K i m b i l i r ne e k s i j i vardı f Eğer bir dostumuz bize olağan ölçüleri aşan b i r deslek sağlamışsa bunun bir fiyatı olup olmadıkı aklımıza gelir. Giderek kendi dav ranışlarımız bu düşünme biçiminden e t k i l e n i r : Meni i y i , RÜzel, doğru olana sürükleyen }ey\n temelinde benim do y u m arayışım yattyor diye düşünmeye bağlarım. O l u m l u değerlere karşı tedirgin b i r yaklaşımım otur ve sevgiyi, merhameti. vefayı şeref d u y u l u n u felç ederim. N i t e k i m tonlumda bu anlayıştan dnfton b i r materyalist terör k o l Bezmekle ve insanlar işin aslını anliyormuş . ! yaparak günden Güne habis- duyguların, aldatmaca ve kabalıkların tutsağı olarak ömür tüketmeye merbtır bırakılmaktadır. F
p
r
:
10
31
İKİ E N T E G R A S Y O N
larjnda. hayatlarını devam ettirmede daha çok yasayan bir organizma özellimi gösterdiği, b i r uzviyet gibi hareket ettiği güzzltn uzak tutulamıyacaktız. Aynı şekilde ilrriyç doğru gidildikçe insan topluluklar m m m a k i n j y a benzet bir kuruluşu benimsemeye do£nj y o l aldıkları, insanlar arasındaki ilişkilerin mekanik b i r üjlryij göstermeye bağ ladığı rahatlıkla gozkemlenebiltr. B u haliyle Türkiye'nin de gittikçe birbirlerinden ayrılmamayı fazilet bilen, yüzyüıe temasların deflerine inanan, d uyguları odak i yoğun lukla ilaha çuk hayatiyet kazanan b i r toplum biçiminden; gayri şahsı münasebetlerin ağırlık kazandığı men [ant or taklımın on sıraya r;ıklıAı biçim çınlarım yerine Hetirılijii takdirde beraberliğini koruyan b i r toplum biçimine doğru kaydığa söylenebilir. Ancak bu vakıa K H ' ^ ' I H M * d e t r b i r yüzüdür. h
l -lı olsun batıda olsun eski toplum İle- yeni top lum arasında irfanları bîrarada l u l a n maddi W manevî h
unsurlar arasındaki fark gü Türkiyelimle ıııesr'. lırm hem karmaşıklaşmasın* y a l açıyor, hem d r ülke mizin geleceğinin felâkete mî saadete mi açılacafı ko nusunda zihnimizde sorular ^ ^ c u r u j u r . Eski t o p l u m l a r da toplumun enlegrasyonu o toplumu meydana getirTn üyeler arasındaki duygulardaki m u l a k ^ k a i a rıajlanmişlı. Yuüp dofulu v t y a baülı eski l o p l m n U r müşterek esas U r a sahip olduklarına inandıkları için hır arada elma larının sebebini kendi kararlarında, kendi sekmelerinde sürmedikleri i r i n bir bütün oluşturuyorlar, b i r birliği akselliriynrlardL. A m a modem çağda insan toplulukları müşterek duygulardan çok müşterek menfaatleri esas al maya başladılar. Büylece toplumun bütünlüğünü snfllayan unsurun o toplumu oluşturan insanların beraberliği nin kAtmilrnaz değil, k e y i i olduğu, bütünü. üirHfli oluş turan insanların bu ortaklığı kabul edebilecekleri kadar reddedebilecekleri de düşünülen hususlar = girdi.
p
p
F e ^ l n a n d T o n i ğ i n getirdiği l i p o l o j l y t uygun ola¬ rak İnsan topluluklarının Gemeins£cJİI lan i y i n i bir ba kıma n f n t a l - u t n ) GeseDscbalt a ( b i r bakımı cemiyet e) • b i t d e f n i n e gösterdileri i n U r edilemez bîr eftiı-----1 -r Geriye b*fclıkça insan topluluklarının şekil nb»p
Türkiye Tanzimat la haşlayan Batılılaşma serüveni içinde siyasi iktidar ve ona bağh olarak yürüyen iktisadi d üzen İr n v j e m t U n içinde kazandığı Rörünüf itibariyle bir Gesellschaft üzelliği cayıyor gibidir. Ço£u kîmıenin farkelmediği olay Türkiye'nin modern toplum orgüılenmesJnrleki sözde basanlarının tamamen ve hepten t > meinschaEt vasıllınyla yerine getirebildiğidir. R|r para doks gibi gorünıe veya kolay inanıhr sayılmasa da TUrk l y r zahirdeki mnrlernizaiîynnunu, bâtındaki nrkaik üzelİlklerine borçludur. Denilebilir kî Hatılı • l .1 , . 1 uzak olduğumuz İçin batılı kalıplara uyum ıtüsterdlğlmiz zrhahını uyandırabiliyoruZr Batılı ve modern toplumlarda tnplumun entcırrnıynnunu modern kurumlar ve bu kurumlara hayat veren mndcrrıleşmiı insan ilişkileri sagİJjTjr. Oysa eski tcrplumlarda entegrasyonu saklayan inançlar, alı ^kanlıkla r ve d i ' >Ünme tarzındaki, duygulardık! İştiraklerdi.
Kurumlar
yalnızcı bu müştereklerin lecessüm rttiğı ve imanlar arı¬ n
sındı paylanılın anlıyısın havai bulduğu araçlardın iba r e n i . C4nUrnUı Türkîye sinde kurumlar batılı haslara uyRun bir gürünüme s a h i p t i ^ ama bu kurumlara yafama i t i c i l veren batılı aörüı ve duyuşlar değildir. Diyebiliriz: k i Tanzimat'tan bu yana adını adım ve ^İttikçe etkisini artıracak, : m -..mı hiüsetlireetk bar batılı İniscU kurulmuş t u r lakin bu te&Laatm İçinde dulajan akım. sivı mailde ncv i şahsına münbuır özelliktedir. h
h
p
h
Türkiye'de görünüş olarak toplum entegrasyonu j e k l i bir s i t e m l e sağlantrken bu sistemi çalışır kdan da larklı bir en (emisyondur. Ülkenin jteleteftî p k l l yapının içinde dolaştırdığı sıvıyı bozup bozrnayacıjnj ve bu lesisatm için de doiasln SıVinin >.ıpıya kendi mahiyetine uygun yeni bir çekil verip vermeyeceği bilindiği hakle anlıgılıcaktır. Müslümanlar toplumun özündeki değer ve davranışların yeni b i r hiçim getirmesi yolunda b i r varlık nlmıyı ça balarken, Rayrl müslîmler de empoze edilmiş biçimlerin ÖZÜ etkilemesi İçin Hayret sarıediynrlar. Bu ynnüyle Tür kiye'de d u r u m 200 yıl öncesinden pek farklı sürünmü yor. Fırk yalnızca kendini bilmezlerin günümüzde daha cesur, d a h i atak nlrna imkâruna s i n i p bulunmalarından ihan&|„ r
h
HUKUKUN
ÜSTÜNLÜĞÜ
Türkiye yalnız bugün değil, binlerce yıl boyunca çek tiği anların kaynağında aynı jeyi ' h u k u k u n üstünlüğü nün tının mı yıpru* yaşadı. A r k a i k çağlardın beri b i r is tilalar mekânı olan Anadolu toprağı hep y m i gelenin koy duğu Mnarlan bilmek, yapacağım yapımıyarağını sürekli olarak yeni d i k i m i n ihdas ettiği sislem içinde ayarlamak zorunda kalınların y u r d u nldu. t i ünümüzde de tek tek h r p i m i z i aslen ¡1«ilendiren husus, saadetimiz olduğu ka dar lelAketlmlzi hazırlayan alan, hukukun Üstünlüğüne verdiğimiz anlamla bağıntılıdır. Meseleyi bir h u k u k i d o k t r i n tartılması seviyesinde ele alacak değilim. B u benim m e s u l i y e t sahamın dışın d ı . A r u bu ülkede yaşayan her insan kadar hukukun üs tünlüğü konusu benîm, saham oluyor. Yahut bu saha L> Icsem de istemesem de beni içine alıyor. H u k u k u n üslunlüğu meselesini bîr hukuki yapanın üsl üzdüğü olarak mı anlamalı, yoksa ifadenin kelime anlamını bağlı kı larak mı? «Bırakın d i l konuşsun* diyor Hcidrgger. Ben lıu pürüsün değerine! bağlı sayarak kendimi, hukukun üs tünlüğü İfadesinden chaklarin üstün tutulması* anlamını çıkarıyor ve buna önem veriyorum. Ne demek hakların üstünlüğü? Bu soruyu hak k e l i * nırune yüklenen anlam çerçevesinde hukuk fclıcFesi ala-
U
ZS
H i n i tısiyi • ık • :•. ipİzndi rai a l [an y u i değilim
Günlük
konulmada sık sık a n ı l a n biz d yad yardımıyla sorunun cevabını ıramak bana uygun görünüyor: H a k H vazife, b u i k i unsundan z i a n g i ı i n e d n t t l i k verirseniz o ortamda h u k u k u n üslünhjftü ilkesinin hayatiyet sahibi oJup ulmadığını anlarsınıı. B i r loplumda vazifeler [incelik tasıyor insanlar vazifelerini yerine getirip getirmedikleriyim d r ğerlendİriliyor ve yargılantyorlarsa o toplumda üstün t u tulan şey düzen ve düzen düşüncelidir Eğer o toplumda yajayqn insanların hakları on planda ise ve değerli u y ı lan fey İnsanların haklarının kurunup korunmaması ise o Toplumda da hukuk ÜAtün t u t u l u y o r demektir. H u k u kun • ı tutulduğu b i r toplumda düzen saklana b i l d i r i halde, düzenin cn önemli değer sayıldığı toplumda innan haklarının teminata ballanmış olduğu Söylenemez. h
Uîkkat ederseniz düzen kelimesini zikrederken her hangi b i r s i } . I M sosyal, iktisadi düzeni belirtmek Kere mini duymadım. Yine haklardan sözederkett de tabii hak lar, temel haklar, siyasî veya iktisadi haklar gibi ayrım lar yaparak h a k l a m mahiyeti üzerinde durmak gereğini duymadım. Çünkü vurgulamak istediğim b i r toplum sis teminin b i n g i hakları insanlara tanıdığı veya bizzat sis temin ne türden bîr hayat düzeni amaçladığı değil. Sa rahatle anlaşılmasını istediğim j u : Hır toplum sistemi o sistem irinde yıkayan insanlara tanıdığı haklara öncelik veriyor m u ve bu hakların korunmasin-a titizlik gösteri yor mu? Yoksa sistem ndıruı vazifeler yüklenmek gerek tiğinde haklar kolaylıkb askıya alınabiliyor mur" Hir loplqm düzeninin adalete uyup uymadığını böyle bîr kıstas yardımıyla anlayabiliriz. A B D ' n d e bir ev sahibi olan her kesin A B D pasaportu tanımaya hakkı vardır. Belki pa saport sahibi ulmak için böyle b i r f a r t ileri sürmek i i « uygun görüntneyehilir. Bu konu çerçevemizin dlfinda. Asıl mesele bir A B D yurttaşının ev sahibi nlduflu zaman
pasaport alma hakkını kullanabilip kullınanudığt ve bu hakkı herhangi bîr sek i k i r engellendiğinde bu hakkı en gelleyenlere karsı fütursuzca mücadele edip edemediği d i r . Eğer b i r ülkede kanunlarla taninmi} hakları k u l l a nabilmek için bile sayısız engeller var ise ve bar insan kanuni haklarım (avunmak sözkonusu olduğunda acaba basıma: n * esler açılır dîye dUsUnUyoru o toplumda h u k u k u n ü&Eünlügu yasayan b i r ilke değildir. İnsan toplumu kendi tanımı gereği bir yükümlülük ler bütünUdür. Topluca yasamanın her insan tekine yük lediği zorun!nluklar giirevler vardır. Vaul hqyatta kala bilmek İçin toplum nr^aniznayonunun gereklerine uyanz. V e y i p içmek, b i r k o n u t l a barınmak, hemcinslerimizle be raber yaşamak İrin vazgeeemlyecrğimiz zorunluluklar, yükler ve gorevleric bağlıyız. rfiyleyse toplum demek b i r bakıma vazife demektir. Eğer bu bağların yanısın berbinrnınn belki dokunulmaz hakları yoksa, hakların doku nulmazlığa insanlın ilgilendiren birinci mesele olmaktan. Ç ı k m ı ş diinyajun neresinde o l u n a olıun o toplumda dcspolizznden baaka hiçbir « y a l değtf yatamıyor de mektir. Despotizm ise ezilenler kadar ezenleri de insan lıktan çıkarmaya yeler. r
2;
insan yasayan. H14J7S kilomciretare alana sahip bir ül¬ kedir. Ansa bu rakamlar Türkiye'nin ne olduğu üzü ve keyfiyeti hakkımla hiçbir şey öğretmez bize. H a l t a f i kamları daha dar alanlar için ve çeşitli konularda ayrın tılı biçimde sıralaıamz da Türkiye'nin gerçeği husufunda fazla şey ..•.!•-r .:İJC. öyleyse biz Türkiye'nin k i m liğini anynruz. unu üğrenmrk istiyoruz, öğrenmek İste diğimiz Türkiye'nin kimliği nhııasaydı Türkiye neresi d i r diye sorukludu zaman İ6 - 42 kuzey paralelleri i l i > • 4S doğu meridyenleri arasındaki yerdir, tarzında verilen cevap tazi t a t m i n edecekti. B i r nesz^eatin ne olduğu b i r l i y n i n k i m olduğu ona verileri isimle iarkedüir. isimle cisim ne kadar çok örtülürce gerçeğe o kadar yaklaşırız. H
r
TÜRKİYELİN
MESELESİ
H
İçinde yaladığımız ı.lkr j i k sık larboğazLlrla kargtUsıynr. Bunları geçebiliyor I H - . L - Yoksa zorIaklan yesımekten i m t i n a edip yeni b i r darboğazla t a r p U ç m a y a kadar önüne çıkan engelin hİzunda mj yürüyor? B u sorulan cevaplayabilmek için Ülkemizin ne türden mese lelere muhatap olduğunu ve !tabiat uz re hareket et tiğim anlamamı*; zorunlu. HöyJe bir anlayış için î*e uy zUnü ettiğimiz konulanla zihnimizi b i r açıklığa k a v u n u rahllmemiz gerekir. Günlük hayatımız boyunca bütün ya pıp etmelerimizi ihtiyarmuz dıgmda oludan şartlara gös terdiğimiz tepkilerle yani ahıkanlıklanmu, ı Mecburiyetle rimiz tahtında yürütürüz. Büylr yapıyorsak düşünmeden yaşıyor ve hareket ediyoruz demektir. Düşunınerlen yar aanukta rahatlık bulanların ne «İnde yaşadıkları dünyuım ne mensubu oldukları K o l u m u n , ne de bizzat ken dilerinin mahiyeti hakkında endişeye kapılmaları müm kün değildir. A m a düşünerek yasama gereğini duyanlar yüzyüze freldikkri mecburiyelleri sorgulamak, anlamak işitendedirler. Düşünmek ne söylediğini bilmek, bilme ye çalınmakla ballar, ö y l e y e önümüze ^Türkiye'nin me¬ selesi» diye bir - • çakınca ünce hu *üzle ne denilmek is lendiğini anlamaya çatısın*. H
Türkiye neresidir* Bunda bilinmeyen ne var diye b i l i r bazıları. Diyebilirler k i Türkiye üzerinde S 1.423.000 F
Türkiye içinde yaladığımız ülkeye Avrupalı yaban cılar taralından . i• - • - _ bir isimdir. Daha doğrusu hu ülkenin insanları eski adlandırma, isim verme usûl ve yol larını terkettikten sonra yani Polonya'ya Lehıslan de mekten vazgeç t İk l en H ) U 1 kendi ülkelerine Türkiye de meye bağlamışlardır. Avrupa küllürü almış bazt eski adamlann, Türkiye yerine tıpkı İtalya, İspanya der g i b i Türkiya dediklerini İşitmiş; ulmalisimz. Açıkçam Türki ye dediğimiz zaman bir adlandırmayı benimsecni? ve bu adlandırmaya gelen tanımlamayı kabul etmiş oluyoruz Meselesinin oe okluğunu öğrenmek istediğimiz ulkr Türkiye ise öne* hilrnemiz gerekecek k i bu ülke insan ları kendi topraklanın ifade etmek için oraya haşkzlannirt Avrupalılarm verdikleri ismi kullanlyurlar. Ülkemi ze Türlüye demekten tedirginlik duymadığımıza HÖrr ya şadığımız Topraklara, bir batılı gibi bakmayı benimsemi şiz, demektir, öylryse Türkiye'nin meseleleri nddir (urzında plrillenmiş soruya cevap vermeye hazırlanıypruk yanı somya itirazımla yoksa kalkı* n o k t a m w yürürlük t e k i siyasi ve kül İÜ f i l yapıdan seçmiş; oluyoruz «Soruya p
1«
DodBû itirazım]* olsun?* diye soracak olursanız, size ha tırlatırım k i bir zamanlar İ s t a n b u l Avrupa'dan gönde rilen mektuplarda Constantİnopclis yazdmiisa, bu mek tuplar Türkiye'de böyle b i r şehir y o k gerekçesiyle iade edilirdi. B u şehr* Türklerin verdiği i s m i k u r u m a y a n l a rın mektupları gönderilene ulaşiunazdı. H a t t a bu olayın «not Constantmcpie but İstanbul* nakaratıyla söylenen bir h a i i f müzik parçasının yazılmasına sebep olduğu da bilinir. Bugün aramızdan herhangi b i r i «Conjlanlinopolis'in metro meselesi ne olduı gibi b i r soruyla karşılama, derhal soruya i t i r a z eder. A m a eğir soruya itiraz etme¬ den «Vûbmı bulmaya çalışırsa, bu kimsenin farklı b i r tarihî anlayışa sahip olduğu, siyasi görücünün farklı b i r merkezden doğduğu ortaya ÇLkar. Türkiye'nin meselesi nedir sorusu, sorulug i t i b a r i y l e bizi tedirgin etmiyor. Türkiye'yi k a b u l ediyoruz. Mese leyi k a b u l ediyoruz. Türkiye'yi k a b u l etmek demek bu toprakların yakın ve uzak geçmişindeki tahavvül ve tebdilfilın muta Sayılarak, yaşanmışların Belirdikleri ve gv* türdüklerınhı dtğerlendiriltnesini kabul edentk geleceğe nıatui adımları birinci plana alarak konuşmaya başla mak demektir. Meselenin ne olduğunu öğrenmek b t a H * Simiz üike A n a t d y a , J ^ m l i l y a , Eapadokya, T r a k y a de ğildir, i-:-1=-:ı j hissi ilgilendiren ülke D i y a r ı Rûm, Mülk i Al-E Osman değildir. Buraya Türkiye denilmesini kabul etmiş, bunu benimsemiş insanların meselelerinin ne olduğudur merakımıza konu olan. Merakı bu alanın dı şına tabanlar «Türkiyelin meselesi nedir* sorusuna y a cevap vermekten i m t i n a edecekler veya kendi meselele rini bu sorunun içine sığıştırmaya çabalayacaklardır kî bundan çıkan sonuç y a samimiyetsizlik veya şuursuzluk olacaktır. h
Samimiyetle vc şuurla hazırlanacak cevaplar soruyu kabul edenler taralından, verilebilir. Türkiye'den sözet^
enek geçmişi ve geleceği bulunan b i r ülkeden sosetmeye götürür b i z i . Geçmişi Ölü sayanlar geleceği tahribe yö nelmişlerdir. Bütün hayatiyetin geçmişte bulunduğunu sananlar ise gelecek taralından tahrib edilmeye müştak tırlar. Türkiye'nin meselesini Eanıyabilerıler sadece canlı geçmiş ve canlı gelecek arasındaki hayat köprüsünü ser mek isteyenler olabilir. Türkiye'nin meselesi nedir? Bu soruya doğru cevap verebilmemiz ancak Türkiye ve mesele kelimeleri hak kında açık seçik fikirlere sahip almamızla mümkündür. Türkiye deyince Batı kültür dairesi içinde yer alan ve geçmişi bu kültür dairesinin ortaya ç ı k ı y l a doğrudan bağlantılı, buna m u k a b i l hayatiyetini sözkonusu kültür dairesini meydana getiren delerlerden farklı unsurlara borçlu olan ülkeyi anlıyoruz. Peki, * mesele* deyince n i anlamak mümkün i Arapça iuâl kelimesinden türemi; olan mesele için sözlükler ;u karşılıktan v e r i y o r l a r : ( 1 . Sorulup karşılığı istenilen şey. 2. Çözülmesi istenilen şeyJ Ehemmiyetli :. 4. Savaş, cenk). Mesele kelimesini bu anlamlar doğrultusunda kavramamız gerek- Gerçi böyle bir gerekliliğin almadığı yolunda b i r itiraz gelebilir. De nilebilir k i mesele artık Türkiye'de Reçerii b i r havram değildir. Batı kültür dairesindeki bu ülkede mesele dem* İmce Fransıncadaki Probleme kelimesinin yüklendiği an lam kastedilir. Ayrıca uydurma dahi olsa sık Sık k u l l a nılan sorun kelimesi var. Dolayısıyla Türkiye'nin mese lesi denildiğinde, Türkiye'nin problemi, Türkiye'nin so runu anlaşılıyor. Mesele kelimesini odak saymak yerinde olmayabilir. r
:
B u görüşler karşısında hemen şunları söyleyebiliriz: Mesele kelimesini cdak s a y m a k ne problem kelimesinin ^nlam yükünü, ne de sorun kelimesinin söylemek istedi ğini ihmal etmemizi gerektirmiyor. Z i r a mesele kelimesi r 31
prûbkm ve u r u n kelimelerinin dile getirdiklerini ifade •=•-:-" g i b i f v l a d a n bizi ne ile uğrattığımız konusunda aydınlatıyor. Yani diğer i k i kelimeyi geçerli wymi5 o l u i d i k mesele kelimesinin açıklayıcı gücünden mahrum ka lacaktık, çünkü mesele problem ve sorun demektir, lâkin oe problem ne de sorun tek baslarına mesele demek de ğildir. ı l ^ - M m ı c . L B i r b i l i m idinde gücümü bekknen tau-üaılmaya b u t r soru, 2. Üelli bir sonuç rklc edehdmek için çdiülnıcsİ gereken zorluk, bir karar gerektiren kararsız veya tehlikeli d u r u m ) . Şüphesiz k i mesele H prublem arasında bir anlam kayması v ı r , ama sîz de tes lim edersiniz k i mesele kelimesi kapsam bakımından da ha geni). Sorun kelimesine geliri», bu sözün soru keli mesiyle akrabalığı hemen göze batıyor, lâkin hangi Kas lara göre tUrtCilrnifi olursa c b u n soru ketimcilyle olan irtibatından duba zengin bir anlatım sunmuyor bize. Bu rabıta da kelimeyi anlatılır kılmaya yetmediği g i b i iy rniza zorlaştırıyor. p
b u meselenin çözümünü halk islemekle m i d i r * Yoksa böyle bir (özüm taleb etme gücünden mahrum m u d u r * Efler mahrum5a halkın gelir seviyesini artırma gibi b i r m e i a l n i y o k t u r . Buna m u k a b i l elinde altın bulunduran halkın bu altınlın bozdurup hisse senetlerine yatırmam isteniyorsa ortada bir mesele var demektir. Ortada çö zülmesi istenen şey yoksa mesele y o k t u r . Ortada o ^eyin çözülmesini isteyen yoksa mesele y o k t u r . Demek k i me seleyi îsteyenj islemeyi b i l i n , isteme gücünü gösterenler i i karabil ir P
t h e m m i y e t l i ise mesele diyorsak Türkiye Jiiıı mese¬ . -I51HL bu ülkenin varlığını, bekasım, hayatiyetini i l p lendirrn |ey '^- (eylerden mürckkcfı okluğunu anlarız. Yani i t i n i gösterilmezse, ihmal edilecek olursa hüyilk za rarların doğacağL idleri birer mesele ol.ıı . ı . anlamamı* gtrekir. Türkiye'nin meselesi plan y y demek k i b i r pahsın, bir zümrenin, bir iimİın. b i r etnik grubun, bir b c l g m i n mesrie^î olarnaı. N e k i Türluyrnin meselesidir, bütün i ¬ ler 4 mesele çevresinde anlam kazanacak demektir. Es kiler * t a k d i m c i -ehem ılel'mühım» derlerdi. Yani ehrmm i y t l U olanın mühim olanlara tercih edilmesi Küreğini ilade ederlerdi. Türkiye'de bu derecede ehemmiyet sahibi olan i-, ne o l a b i l i r i Yapılmayacak olursa insanlıktan ( t kaçağım t*, varlığımızı hüsrana götürecek olan b i r Lj oba [erek. B u [$ İçin savaşabileceğiz. Hu i } ölürsek p h i d , kAlıruk g i z i olabileceğimiz bir ağırlıkla nisa gerek. Nedir bu l|p bu mesele? Türkiye'nin meselesi nedir? Xh
L
T
Eğer
T -,r i-
ı
:
meselesi sorulup kargılığı istenen
)cy ise, merakımızı m u d p olan s u d u r : Türkiye'ye soran v t karşılık bekleyen k i m veyn neresidir? Türkiye kendi kendini sorgulnyan b i r ütke durumunda mıdır, yoksa Tür k i y e ' y i karadık verme mecburiyetinde bırakan güç veya güller var mıdır? Ülkemizin rn«elesim anlamak için ön ce ba konuda a k l ı ğ a kurulmalıyız Yani mesele olarak ünümüze konulan (eyler kendimize mahsus sorular mı dır, yoksa bekalarının formüle ettiği soruları mı cevap lamak zorunda bırakılıyoruz. Türkiye birilerine hesap vermek mecburiyeti altındı b i r Ülke midir yukaa kendi sorucunu kendi MnıyabiLecek olgunlukla ve jûçle b i r ül ke raidir P Eğer mesele (üzülmesi iılenen şey ise Türkiye'de nieseleyi yalayanlar bu istekle bulunmakla mıdırlar? M e sela balkın gelir seviyesinin yükselt il mrsi b i r mesele ise
D i y e t i m k i Türkiye'nin ne olduğunu, kimliğini öğ rendik ve yine d i y e l i m k i me$eleniü mahiyetini de öğreud i k bu halde dahî Türkiye'nin meselesinin ne nlduğü bu suyunda önümüzde a n l i ) i h n a y a değer bir soru belirecek; bu da varılacak hedeflerle ilgilidir. Eğer Türkiye'nin me selesini ,•: zaman d i l i m i idinde dünyada değer sahibi ulan, H
II
içinde yer aldığımız, medeniyetin ölçüleri yardtnııylA ıııılamıg isek hareket (artını:. ı bir türlü U ;• ' edeceğiz; mnı eğer Türkiye'nin nıeıelcslm insanın yeryüzünde bulunu runun sebepleriyle bağlantı h olarak kavramı; isek neler yapıp neler yapmayacağımızı bajka türlü tespit etme d u rumunda olacağı i . Türkiye'nin meselesini ideolojiler yardımıyla kavra mlı isek artık bu meseleyi asli mesele sayamayız. Çünkü k m d i zihni tablomuz dahiline keyfi olarak yerlejEİrdiği miz değerleri asli uniurlar olarak k a b u l etliğimiz için olaylara belli ideolojik pencereden bakmaya razı olmu şuzdur. Hangi ideoloji olursa olsun Türkiye'nin mesele -.illin bir yan mesele alarak anlaşılmasın! ünleyEnliytCektir. b l i K e l l e r i m i burjuvazinin ideolojisini benimsetme sek Türkiye'yi yürürlükteki ünans şebekesinin b i r şubesi olarak -••"••> ıı nğLz demektir. Eğer henüz bu şebekenin rahat eden ve gebekeye rahatlık veren b i r üyesi olunma mıza bUtün Ray re E büyle b i r üyeliği sağlamaya m i l u ! [daLakhr. Hu anlayij İrinde Türkiye'nin, relah ve kalkın ma hedeflerini hesaba kalacağız, insan İlişkilerini beynel milel jebekedr olan ilişkiler seviyesine ulaştırmaya sayret edecefİL
Seçtiğimiz İdeoloijnın türü Türkiye'yi İktncî plânda mütalaa etmemiz* engel tenkil etnıtytttktir. I i . r ™ y a list isterse milliyetçi bîr ideolojiyi esas alalım ve hatta isterse beynelmilel İslimi hareket ideolojisi çerçevesinde Türkiye'nin meselesini an lama ya çabalayalım b u , bizim beva ve bevtilerîmizinı gerçeği y i n e l e m e l i n i engellemez. Erimindiler çerçevesinde dünyayı kavrama çabası ister i * * temez bizim gerçeği değil, hayali yani keyfî tasarımlan m IZI b a n k e t zemini olarak seçl iğimizin göslergesidir. h
':. bir temele o l u r i m * çabamızdan kaynaklanabilir. Yani daha babında Türkiye nedir ve mesele nedir soruları doğ ru ve yerinde cevaplandırılmadığı İçin, yahut hu cevap lar aranırken günlük şartlanmalaramız düjünme tarzımı za galebe çaldığı için İlk y o l ayrımında bizi Türkiye'nin meselesi konusunda çözümsüzlüğe götürecek b i r lahlü sa hasına sıprnıgızdır. İnsanlığın meselesi i k Türkiye'nin meselesi arasındaki İsabetli rabıtayı kurabilmiş olsaydık ideolojik saplantılar da bizi yolumuzdan alıkoyamıyacaktı. Hu t ün bu yazdıklarım k i m i l c r i n o t bir tür rthnncenIrlsme yani rnilliyej - merkezci b i r dünya ı^rUfUnUn teza hürü gibi görülebilir. Burada ve h\}. • yerlerde yazdık larıma şaşkınlıkla bakanların luılundu£unu b i l i y o r u m . Türkiye'ye verilen bu ünem Türkiyelin meselesine la nmatı bu ağırbk i l k izlenimlerle çıkarabilecek sonuçtan daha yukarı b i r seviyede elc :•• i:>Lır. Keptirmeden Rİd l p Türkiyelin meselesini anlamak İnsanlığın meselesini anlayabilmek i l k adımdır gibi bir hükme varmak islemi y o r u m . Fakat Türkiye'nin meselesinin içimle y a n l ı ğ ı mız medeniyetini geleceği konusunda yüzyüze _ • l: - l 11ak problemlerin en cnnaİKi olanlarını muhlevi bulun¬ duğu inancındayım. Türkiye'nin meselesinde bizi kolay ca yanılgıya sürükleyen husus meselenin negatif y a m d u . Yani Türkiye lebarüz etmemi) özellik leriyle belirgınLe*roemış buoaluruanylı uyuyan daha doğrulu uyutulan bîr sudur. Dolayısıyla Türkıyenin sahte meselelerle daha çok dolambaçlı bir mekana salıverilmesi içinde yaladığımız medeniyetin mekanizmasına doğrudan etki eden güçlerin birinci meselesi olabilmekledir. h
h
Türklyenîn meselesini güçlü olma, zengin olma k a l kınma, gerilikten k u r t u l m a sosyal meselelerin halli, yü rürlükteki ahvale intibak seviyesinde ele i l m i k ve büy•• • tekailuz etmek Türkiye'nin varlık jırlını Külgede bı* 1
r
Türkiye'nin meselesini kavrama çabasında ideolojik rıkmaza sapLanifimiz bir bakıma olayı '• > .1
yan-
rzkmanin bîr yoludur. BaEdasma serüvenimiz İrinde bal u t u M gelenler Türkiye'nin varlık (artını roriinmez kıl manın urarlı çabaları tonunda gerçekleşmiştir. JiylryKe ulam ve bileni, nlmayam ve bilmeyeni yeniden ve ayık kafayla gör önüne g i r m e m i z ilerek. AyLk kalayla dedim zira muslûmanlar •_- • •.• | -1 • sarhoş edilemedikleri i r i n me deniyetin sorumluları bizi uzak hayaller ve günübirlik ayakbağjanyla u r b o f etmeye .T ..IT B U çabalarda r
,
şimdilik kolay b i r başarıya ulaşmışlardır. B u da b i r b i r i mizi ınıiniiık bususundt aramıza koydukları engellerin neler okluğunu biletneyl]imlzdtr. Türkiye'nin meselesini anlamakta atabileceğimiz en sağlam adım b i r b i r i m i z i an in mayı geze aj^ımız olacaktır.
MİLLET
KORKUSU
Türkiye'de teorik anıklamaların, d o k t r i n r r ı>oru^lr rln ferçevesinî aşan ve f i i l i durumlarda her zurnan henaba katılması gereken bir endişe yürürlükte. Türkiye'de yagayan insanlar bir bütün olarak k o r k u t u y n r kimilerini. Elalhukt, Türkiye tepeden alman kararların, millete da nışılmadan alınan tedbirlerin balkın büyük çoğunluftu ta rafından b i r vakıa olarak kabul edildiği, bu kararlara ve bu tedbirlere karşı hareketlerin hiçbir zaman d i k k a t çe kecek tepkiler doğurmadığı bir ülke. Ülkemiz İnsanları siyasi, İktisadi, kültürel değişmelere direnmiyor, boy İr yapmaktansa yeni durumları kendi hayal (arıları doğrul tuşunda istifadeye açık hale gelinmeye çabalıyor ve t u haftır k i zaman yeterli nlduüu taktirde başarıyor dit. iş it bu başarısı b i r önceki kararları almışj tedbirleri g*tb> mis bulunan güçleri veya çevreleri yeni kararlara, yeni Irdbirlere. yeni düzznlrnaelere mecbur ediyor. Altmış yıl da dört anayasa değiştirmiş b i r başka Avrupa ülkesi ol duğunu sanmıyorum. (Türkiye'nin b i r Avrupa ülkesi ol madığını söyleyeceksiniz, alna b r t de aize Türkiyelin açık b i r müstemleke olmadığını söyleyeceğim l >• ' ••• ••. la Türkiye'yi Avrupa tarafından temellük edilmiş Ülke lerle karşılaştırmak Avrupa Ülkeleriyle karsılaştırmaktun daha büyük b i r yanlıktır).
37
rın ortaya çıkardığı türden b i r yasa olmadığı kadar ger. çek bir yasadır. Yani b i r milletin yeryüzünde bulunuru nun anlamıyla kopma? bağlar taşıyan o İnsanlsnn haya tiyetinin zorunlu kıldığı asli kanundur.
Türkiye yalnız; siyasi yapı bakımından değil, iktisadi yünü i t i b a r i y l e zikzaklara konu ohnaklaritr. Ctrçi hepi mi? biliyoruz iktisat, siyaset ve kültür olaylarının hep içiçe bultmduğgnu ve bunlardan bîrini gözeterek alınan tedbirlerin diğer İkisini etkilediğini ve fıerbirinin ortaya çıkardığc meselelerin diğerleri bakımından yeni tedbirler gerektirdiğini. İşte bu k a r m a k ilişkiler yüzünden Tür kiye'de yaşayan İnsanların kendi hayatiyetlerini belirgin leştirme rabaları insanları biçimlendirmeye çalışanların niyet ve faaliyetleriyle b i r çatışmaya giriyor ve Türki y e l i n İnsanları bîr türlü arzulanan, kalıba dükiilerniyor. Verilen her karar alınan ber tedbir belki bu kararlan alanların istedikleri yünde b i r değişmeyi getiriyor ve fükat ortaya çıkan değişmeler daha çok. istenmeyen sonuç lar şeklinde tezahür ediyor. îşte o zaman yeni tedbirle r i ^ yeni tararların kaçınılmazlığı doğuyor.
B u kanunu bütün veçheleriyle bilemeyebiliriz, ama işaretlerini farketmemız her zaman mümkün. B i r ülke İn sanının nomoFu ancak o insanların tabii temayüllerinin, sosyal biçimlenişinin doğduğu j a r i l a r baskı altına alın madığa zaman tanınabilir. Eğer b i r ülkede milletten kor k u l u y o r ^ bundan anlaşılabilecek tek sey o milletin aslı kanununun hükümrân olmadığıdır.
h
h
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana • Türkiyelin yagadıkları bu ülke insanlarının dikkate değer bir potan siyeli ellerinde bulundurduklarını 5 görmezlikten gelinsc de bastırılmaya, çarpıtılmaya çatışılma da belli b i r ira deyi temsil e t t i k l e r i n i sarahaten gösteriyor. Eğer böyle olmasa i d i ve her karar, her tedbir yalnızca istenilen so nucu istihsal etse i d i Türkiye kendine biçilen yerde müs takar b i r ülke olarak kalacak ve hiç kimse İçin tedirgin l i k kaynağı olmayacaktı. Türkiye'deki istikrarsızlık dün ya jartlannın elvermeydi, ülke kaynaklarının yetersizliği, ülke insanlartnın yeryüzündeki yarışma şartlarına uyum suzluk göstermesi sebebiyle ortaya çıkmıyor. Clkemizdeki istikrarsızlığın temelinde ülke insanimi! vnomosvu ile Tür¬ kiye için kararlar alma durumunda bulunanların beklen t i l e r i arasındaki zıthk yalıyor, ülke insan m m nömosu dediğimiz, zaman bundan o taşanların tabii ve sosyal bün yesinde mündemiç yasayı, kanunu anlıyoruz. B u nomos (isterseniz: namus deyiniz;) dışardan d i k t e edilen ıınırlar
33
I
I
K O L O N İZ ATÖRLEEl Vfc DİÛEFLLERİ Türkiye'de başlangıçtı alafranga • alaturka ayrımr olarak gürünen, = • -•.-.==•• k a r j m u i a I W i d - g e r i d farklılaş ması diye çıkartılan ve güuümüfdr aa£~ n i ayn^ması içi ne aıjdınlmaya çalışılan bir bülünme, b i r çatlak, b i r cep. hflejrne vardır. Dünyanın başka ülkelerindeki siyasi, sos yal ve iktisadi farklılara benzemez bu cepheleşme. ÇiinkU dünyanın Türkiye dışında ı ı ülkeleri i k i kategori de kabaca toplanabilir. Birinciler Batı medeniyetinin metropolü olma özelliklerin? sahiptir. Y i r m i b i r i n c i yila> yıla yaklaştığımız: • zamandı bu ülkelerin sadece belli bir coğrafi mekân olarak tiade edilemeyeceğini biliyorum, t t e t r o p o l ülkeler dünya »isteminin yürürlükte kalmast İçin gerekli ilişkilerde karar mekan U n u lanna doğrudan e t k i eılfbilen ve daha doğru bîr yıklıguula alman karar l i r d i n menfi yönde etkilenmeyecek kadar metropole malv sus donatıma sahip bulunan ülkelerdir. Y a n i yalnızca • = Avrupa, A B D gibi ülkeler değil, aynı zamanda Veni Zelanda. İsrail j^İbi ülkeler de nıelropol üLkeler arasın dadır Buna karşılık metropol ülkeler lamımdan zapt edi lerek kolonize edilmiş ülkeler vardır. Hunlar baran üçün cü dünya diye adlandırılırlar, fakat bu adlandırma Kusya ve uydularının gerçekte metropol ülkelerin rezervi o l dukları *eree£ini örttüğü icjİn yanlatır. v
40
Dünyadaki bütün ülkelerde ister metropol, isterse müstemleke ülke n i l e l i j i taşısınlar, s i y u i farklılaşma ger çekte iktisadi farklılaşmanın bîr yansıması jeklindc be lirir B u ülkelerde u | ve aol ayrımlarının da böyle bir muhtevaya sahip olduğu gözlerden uzak tutulamaz. MUntcmlekeLer ülke ve halk menfaatini savunanlar İle metro polün çıkarma nracLİLk edenler arasındaki mücadeleye sahne olurlar. ElbetEe bu mücadele sarih mttİM gözeti lerek yürüljJlemez, ama bütün savaş böyle btr i k i l i bölün meye son çözümde İndirgenebilir. Metropol ülkelerde de asıl efendilerle u f r a •rtıklarmdiai istifade edenler ara sında b i r ayrım vardır. Türkiye'nin metropol ülkelerden bîri olmadıkı huşusunda sanırım b i r genel anlaşma remin edilebilir. H i t l r i r gösterge Türkiye'nin dünya üzerinde yürürlükle olan ıhv temin karar mekanizmalarına yakın olduğunu ortaya çıkaramıyacnktır. A m a acaba Türkiye bir müılemleke m i d i r i Y a n i Türkiye'nin balıni ve istikbalini Layin r d m ka rarlar metropolde alınmakla ve yerli halktan iadece bu kararların uygulayımları bîrer ajan m t seçilmektedir r" İla y ı ^ denetlenen birçok yünü olmakla b i r l i k l e Türkiye açık veya örtülü bir müslemleke statüsünde değildir. Niçin diye sorulacak o l u r » bunun cevabı. «Türkiye müslemkkele^tirilmeye gerek duyulmayan b i r ülkedir* şeklimle verilmek gerekecektir. Türkiye m i l l i bünyesi idinden ko* lonizasyonu yerine reliretek unsurları çıkarmış ve koru muş bir ülkedir. Dünyada Batılılaşmayı *couleur locale* haline getirmiş başka ülke y o k t u r . Türkiye'de sinlE farklarını, yöre [arklarını, ^ivç fark* larını güllede bırakan l>ir ayrım yaşanmıştır ve ya>anmaktadır. Bu da m i l l i kolotıizatürler ve diğerleri arasın d a k i farktır. Türkiye'nin! kolonizalorleri öncEİeri alalran ga olarak tesmiye edilmiştir. Fakat bu alafrangalık Hep «I
fiUbl bîr kavram olarak yaşayarak halka halka yayılma «zelliftî guiCTiDİgtır. Sarık k a r f u t n d a 1 » zJairaaıga j k n . şapkı r s kar^Binda alafranga olabilmiştir. Hiçbir i k t k a d i mesnede sahip olmadan ilerici olmak hu ülkede yaşayan bazı deflerlerr karşı çıkmak sureliyle mümkün olabilmişlir- Üstelik karşı çıkılan defterlerin di^ ne mültaflik olması da j a r ! deftildlr. Böylece dine karjı çıkıt da ayına b i r özellik sahibi olmaksızın i l e r i c i m i n hir ıı ...:,-. - . I _ L ! . . 1 1 . . - - - 1 r Türkiye'de solculuk b i r iktisadi U n belirtmekten ziyade bir » y a l tercih ve bir s i y u l yönelim olarak anlaşdabilmekledin v
L
:
Olayın geçen zaman n ilişkilerin zArmaşıkbjp yü zükten herhangi hLr basitle^ ir mrye i m k a n vermeyecek kadar netlikten mahrum olduftunu biliyoruz. Fakat Tür kiye'de insanlar arasındaki asri ayrımın kolonizatörler ve dtfterleri seklinde konulmasında birçok geyi doğru kavra mada yardımcı oFacajtna insnıyorus, Kolonizatörler baş. larigiçiaki alafrangalar İdl ^ n r a İlerici oldular ve bugün onlara solcu denilmektedir. Bu fürekli derişen isimler gelecekte de değişme gösterebilir. Ama bizim onlara ver r e r j i m i z iairn fonksiyonları değişmedikçe en uygun isim olarak k a l a b i l i r : Kolomıatör. F
Karcımızda k i ne İlk sorumuz : «Sen b i r kolonizatör müsün deftîl rmsin* olduftu takı irde, o l u r u p konuşacak bir şey çıkmış dernektir. A m a a y m soruyu önce ayna k a r şııında u r m a k gerekmeyecek r n i i
ŞAŞKINLIKTAN
KURTULUŞ
Ketvlî insanlarımızı, birlikte yaladığımız, arasından çıktığımız, onlardan b i r i olduğumuz insanları aılam edi lecek yola getirilecek, hizayı sokulacak, aydınlatılacak kimseVr olarak görmekle hepimiı kolaylıkla kokotuıalörler arasına katılabiliriz. Yani kolonizalörlük bizim peleneksel tutumumuzda b i r yanıyla var. Türkiye'de * e l i so palı adam» gerekli sayılan adamdır. B i z i m şikâyetimiz hala kendi arzumuza uygun bîr aopah adam bulamayışı mızdan veya kendi elimize bir sopa seç i r e n i m i , oluşu muzdandır. Türkiye'de mîllî kûlonîza torun sürekli mesafe kaletmeşinin ana ^heplerinden b i r i budur. p
İkinci sebep kdûnizatörihı giriştiği kolonizasyon fa aliyetı sonucunda bekledifi fayda ile koloniusyona m u hatap olanların gördükleri zarar arasındaki bftyUk i a r k l a u bem koloniulörün hem de kolonİH H i l m i ) unsurla rın büyük kayıplara uğramaları ve bu kayıpları l e l l f i et menin yolu olarak daha koklu kolouizasyon melodlarının gündeme getirilmesidir. Böylelikle hem daha çak sayıda insan kolonizatürleı araşma katılabilmekte, hem de Tür kiye doğrudan muıtemteke ülkelerle müştereklerini za man içimle artırmaktadır. Türkiye kendi bünyesinden kolonizatürler yeiişlirmiş ve yetiştirmeye devanı etmektedir. Müslüman Çûiun^ İnk ( B u ihzürne tozılan takılacak: Çünkü T ü r k i y e *
•;2
43
•• ı..:- ..ıı M M . I . olmadığı k . L H . I
L
lığını kabul
I
kendi arzuladıkları . I-•-1- müslünun N «! ır - I I L L I Nüfus cüzdanı müalüman* ı.U
İfade Edeceklerdir hemen. Ihı
yük çoğunluğun müslüman azınlık tarafından zapt edilip koLonîze edilmelinden yana olduklarını da söyleyebilirleri yüzyıllar süren kolonizasyon k a r j f i i n d a bugün şaşkındır. Ama dün daha az şaşkındi. Dünden önceki gün ise müs¬ lüman çoğunluk kolanizatorü > ı_m: . L : -r i-. KoloDİzator belki bugün yine müslüman çoğunluktan korkuyor. A m a bu korkusu giriştiği leşebbu leı ı. foya sının meydana çıkacağı endi besiyledir. Y a n i müslüman çoğunluk kohzoizatörü korkutabilecek, b i r vaziyette de£0, çünkü zihni yüzyıllar süren kulooLzasyon sebebiyle bulanmış hakledir. öyleyse b i r |ey yapılabilecekle ancak kolonizasyon is tikametinde yürünen y o l u n geriye doğru katedilmesl su reliyle yapıla bilecek l i r . Hunun periye dönü; oLnıadıiıııı hemen belirlmellylz. Geri ılınacak olan kolonizasyon 5Üreci boyunca kay b i t l i k l e r imizdir, t i k yapacağımız şaşkın lıktan k u r t u l m a y a çabalamak olmalı. Unutmayalım k i Türkiye'de koloniaatörün kendisi de şaşkındır. Hizîm piş k i n l i k t e n kurtuluşumuz^ onun da nerede bulunduûunu ayan beyan ortaya çıkarabilecektir. Müslüman yoğunluğun içinde bir lerd olarak şaşkın lıktan kurtulduğumuz nasıl belli olabilir? B a h a b i r o b çÜSÜ var bunun . Ih IgilerimLn k i l l e Uetîşîrn vasıtaları yo luyla değil, i t i k i d i kaynaklan mızdan öğrenerek. Dİyebi¬ lirsiniz k i îlikkdi kaynaklarımız bize A E T karşısında na sıl tavır UkinacaJtırhızı. uzay çalınmalarına girişmek için p y m sarfedip sarfetiHyeceği mizi büd İrmeyebilir. A m a bu iilrazın yerinde olmadıkı kanısındayız. Biliyoruz k i dünya ve ahirtı hayalinin hasıl yürüme&i gerekliği konu lunda bülün r . mLHeallik bilgileri biz ieikadl kaynak-
*4
larımizdan alabiliriz. A m a muhal farz, böyle bilgiler edin memiz, yani dünyanın bugün aldıftı şekil idinde ilikadi kaynaklarımız şu veya bu tercihi yapmamıza elverir b i l giler edinmemiz mümkün defti!. O saman ne yapmalı. Efier amacımız şaşkınlıktan kurtulmak ise elbette, ken d i m i z i böyle bir tercüı yapmaktan imtina eder b i r pozis yona getirmeliyiz. 9
Müslüman çnğunluğuo şaşkınlıktan kutlulmasip a y n i zamanda çaresizlikten, eli büstünde kalmaktan kurtulmadı demektir. Z i r a kolonizasyon bütün zararlı sonuçlarını müslüman çoğunluğun zoraki lercihler karşısında bırakıl ması yüzünden doğurmaktadır V a n l müslüman çoğunlok kendisine sunulan dolmaları hemencecik yulmaktansa bu dolmanın içinde neler olduğunu, sonunda sindirim meka nizmasına ne Ribi etkiler yapacağını bilmek İ4ledlğL t a k tirde bugüne kadar yürümüş bulunan kolonizasyon ter sine işleyebilir. H a t t a kayıplar kazanç, niteliğine dönüşe b i l i r . Yani Türkiye'nin dünya alateml knrgnunda haysi yetli güçlü b i r yere kavurması ancak müslüman :.• :;nn lu£un kendi başına gelenleri öğrenmek, yeniden yorum lamak üzere faaliyete geçmeliyle mümkündür. h
Vüzyüze geldiğimiz, olaylar karşısında bu olanlar kolooıaaşyon istikametinde midir, yokaa bizi bir koloni aha lîsi olmaktan kurtaracak yünde midir diye sormak, bana öyle görünüyor k i müslüman çogunluftuo kolomzatorü y ı l ' durabildiği günlerin yaklaştığmın bir işaretidir. Müslimlekr ülkelerin raeselesi müstemlekeciyi ülkesinden kovmak olduğu halde bizim Türkiye'de cnesekmir knlontratriru aramıza katmak. Oflun kolonizasyon faaliyetine son verme sini sağlamak, bunun yerine onu cemaatin mentaıtihe olan İşler başarmaya yöneltmektir. h
45
TÜRKİYE'DE BEYAZ
KİM?
Amerika Birleşik l •• • N'Eİen'nck en büyük etnik gru¬ bun W A S P l e r olduğu söylenir. White (beyaz). Anglos u n n , Prolestın kelimelerinin b a | harflerinde oludan bu yeni keljme b i r bakıma Amerikalının tanımım d a v e r i n VVa&p'ler Amerikan toplumunun çoğunluğunu oluştutam a z ama A B D d e en yüksek sayıda olan «azınlık» ontardfr. Wasp lerin Amcrika'daki nnerni yönelim mekaniz malarında, iktisadi kararların alimliği mevkilerde ve ser mayenin k o n t r o l merkrzlerînde, sosyal bünyenin karak teristiğini temsil etmede en baskın rnlü oynayışlarından gelir. Y a n i elit zümre idinde Wasp1er r.ûğuclükladt[ B i r Ameri kılJ Wasp değilse, bir VVaspln sahip olduğu özeU İlklerden karma sahipse o kadar Amerikalı sayıbr. J 1 Kennedy'yt gelinceye kadar A B D ' d e hiç LıtoJik başkan görülmedi, ama o- da İrlandalı ydı yani beyazdı ve \ M _ - : • saaon sayılan kavimdendi. . M U i . Alman azınlığın ı Dünya Savaşı »nunda imzalanan Versaille AnlaşmasTnın Amerikan Senatosu'ndan geçmesini önlediklerini dü şünürsek beyazların belli b i r derecelindirme içinde etki .-.•sahip olduklarım unlarız. Siyahlar kuşku yok k i başka bir Amerika'dır. L a t i n Amerikalılar hem esmer hem katOİİk oldukları İÇİn i t a l y a n l a r ne angİD-sazon ne de Protestan olmadıkları için merkezden uzağa düşerler h
h
h
46
Amerika l ı milletlerin kanjıp kaynaştığı bir pota olarak sunmalı A B D ' m n resmi ideolojiyidir, h r r resmi ideoloji gibi bu da gerçeği yatışılmaz. Yahudiler A B D politikasına olan etkilerini açıktan değil, özel tedbirlerle ve oldu b i t l i l e r l e yürütürler. VYazp'ler de dahil olmak üzere Amerikbn kamuoyu anii-semitik'tir. O kadar k i uzun yıllar zenci mahallesinde öğretmenlik ve doktorluk yapan beyazlar yalnızca Vahudilerdi, çünkü Yahudilerin lâyık görüldüğü yerler oralardı. Amerikan filmlerinde. te levLzyon dizilerinde yansıtılan görüntüler çeşitli polilika^ U n n ve görünür görünmez b i r çok sansürün izin verdimi oranda Aznerikan toplumuna aynalık eder. Yanı bunların hepsi güldüren aynalar g i b i eğri böğrüdür. Bütün k i l l e iletişim araçların m bize sunduğu bilginin niteli j î vr mik tarı ne olursa oUun beyaz nlmanın A B U den bariz bir üs tünlük temin ettiğini b i r muhkem kaziye olarak kaimi etme durumundayız. Ten beyazlığının temin ettiftî
•
lüğünün devam etmesi için ikinci önemli vasıf proteıtan olmaktır. B u i k i vasıf bir Amerikalıyı kendi vatanimin, «şüpheli şahısı olmaktan kurtarmaya yeter. Uzun uzun Amerika'dıki etnik durumla İktidar me seleleri arasındaki bağlantıdan sözetmekle elimize ne ge çecek? Türkiye'de karşılığı olmayan durumlar bunlar. Evet ama. Türkiye'de etnik anlımda değilse bile d i n i an lamda Amerika Hakine benzer bîr SOsyal değerlendirme yürürlükte. Türkiye'de müalüman olmak fiilen *Wasp» drştnda kalmak demekr Çünkü müslümanlar beş v a k i l na maz kılmakla içinde yıkandan sosyal siyasi, iktisndi ytpının ıen uygum u m u r u olmaktan uzaklaşırlar. Nasıl bir zenci teninin rengini saklayamazsa, vakit namazları na d i k k a t eden mUslUmanlar da toplum hayatı içindeki Earklı d urumlar mı güzler önünden uzak tutamazlar. Müs lümanlar duygu ve davranış bakımından da çağdaş ta pınma tarzlarına yabancı kalırlar. Yani yegane galip ola-
47
r a k Allahı lanırUı yani r r r r ı t onlar rçiu Allah'tır, yani Allah'tan gayruına kulluğu reddederler. Etiylece Türki ye'de rahat itibarlı, endişesiz- yaşamak tas »rrokü t u tum ve davranışları ı :•: U m m a yerine getirmekle ı y ı y s « kalırlar. Varlıklı İseler varlıklı olmanın gerektirdiği har¬ camaları yapmadıkları İÇİn bilgili isflcr diğer diplomalı ların t a l i p oldukları fallım.' şartlarına ummadıkları için. becerikli iseler h a k i l e r i n yükünmeden y a p t t k l a n b a n işken becermrklen kalındıkları için müslümanlar c b i r i n d m.! yurttaş* nlma lı.ilkim b i r türlü ele «rçiremezler. R t aacası Türkiye'de «beyazı olmak. İnlAmMnn uzaklaşmak veya en azından sözde mü 51 uman kalmaktır. h
h
ZENCİ DEÛİLİZ, A M A Türkiye'de aosyaj yapıya ilişkin bazı durumların ör neğini ABO'den getirerek anlatmaya çabalamak tuhaf b i r ııiul. bunu bile l-.l- yapıyorum. NLadem Türkiyr'nitı b i r küçük Amerika olmadı ialenmijtir. V e madeni T V dırilerip |enflere dönük yayınlarla Amerikan eikîaî Ülkemiz d e k i en meşru yabana etkidir, •ını Llenmİıi A B I ) haya tından değil de nereden '-.rl • .ıria? Türkiye'de müilümanlirm Türkiye'nin VYASFlerl dışında kaldıklarını» çünkü beyaz Amerikalının sahip o l duğu gürün t Uyu ülkemiıin sosyal çerçevesi içinde tunamadığmı söylemiştik. Şimdi akla şu ihtimal geliyor : I i kemizde miıalümanlar zenci midir!' Amerikalı beyaz nasıl z r n d y i daha maymuna yakın günlüğü için kemlinden uzak lutuyoraa, Türkiye li traap de müslümanlan bir zih ni ve kültürel gerilik içinde olduğu inancıyla değerlendi riyor, bir yere oturtuyor. B i r reımi dairede erkek odach nın rijirnilz kılmadı Türk wjı*p'ilHn gözünde kınanJKiık bir jey d e l i l d i r . Yani tnülürnanbk Türkiye'de bir k i m senin benüz dininin vetibelerini terkedetrk seviyede beyarlışmadıftının bir bebrÜJÎCİjr. A B D dc görülen n- r, ilet giremez» İnha-ıı Türkiye de *mü*lümanlar giremez» pekline dönüşmüş olarak gürülnıüyorsa bunun • •• ı milslUmanların D yerlere zajen 1
4*
40
K M - t a l i p olmayiflanndandır. A m a eğer bir yere gir mek İstiyorlar ve artık sık sık o yerde görülüyorlar» Türk w Hepleri idari ve yasal Ledbİrlef alıyorlar. Bu açı dan bakılırla İlahiyat Fakültelerindeki kır öğrenci k m trnjinmin Î olarak dondurulmam ilginç bîr gelişmedir. Türkiye'de günlük İslam vecibelerini yerine getiren müs¬ lümanlar kendi benzerlerinin yoğun • -I_• r _•_I_ bulunduğu me kanlarda ancak rahat nefes alabil inek ledtrler Buj A H | ^ de fenci mahalleleri vakıasını çok hatırlatmaktadır. p
Türkiye'de müslümanlann konumu, elbette A B D ' d e k i zencilerin durumuna tam tamına benzemiyor. E n azından bir zenci aile (hatta meler olup da beyaz tarafları daha belirgin u l u bile) zenci olmaktan çıkamaz. Y a n i sal m alınarak aenrlllkten kopamaz. A m a Türkiye'de kuşaklar boyunca aarkb farkh İnanç kompozisyonları doğmuştur. Her müslüman baba, oğlunun vryı kızının «beyazlara U ' rafından kendinden koparılabilecefti ihtimalini kaiajunda taşır, Mlktlüman nlmayan ebeveyn kendi çocukları konu şundu nelecek endişesi l •• Lyni I mUslilman ebeveyn hem onların jjeleceğî konusunda hem de kişilikleri ve benim seyecekleri değerler konusunda endişelidir. Türkiye'deki müslünlan beyazların hangi tedbirlerle karcısına çıkacak larını, nelerine karışacaklarım bitmeden yaşamak zorun dadır. HUlün bunlar A B D ' d e k i «end^beyaa farklılaşma itnın Türkiye'deki müslüman olan - u İmi yan farklılaşma sına benzemediğini göstermeye yeter. Evet, müslümanlar Türkiye'nin zencileridir dememiz- zxjr. Çünkü zencilik b i r hayat ljoyımcfl taşınacak b i r özelliktir. Türkiye'de miialümnn olmak ABl> de zenci olmnklnn daha tfergin b i r hayalı yüklenmek dernektir. Çünkü milalümana gösteri len güleryüa emniyetsiz;, müslüman* takınılan asık surat arı marndır. Amerikalı zencinin ne olduğu yüzünden oku nur ama Türkiye'deki nüalüman belli kimseler karşiMnda sürrkli zarın altındadır: Acaba onun İstediği gibi b i r
müslüman n u yoksa başka b i r özellikte mi f Eğer müs lümanlar budala. U İrisiz, zekaca geri olduklannı ispat edebilirlerse o zaman toplumda genel b i r güvenilirlik t a ranıyorlar. Bu durumlarıyla Türkiye'deki olan biteni sor gu Uma ve i l l e t i n hakkaniyete uygun yürüyüp yürüme diği konusunda düşünceler yürütme mevkiinde bulunma dıklarım ifade e l m i ) ve dolayısıyle işlenen b i r çok cürme bilinçli veya bilinçti*, graÜNü veya gönüllü* katılabile ceklerini kimilerine flöstermî; oluyorlar A m a rfter hem müslüman kalıyorlar ve hem de mıkslümanlıklarmın hu toplumda haklı mesnedlere sahip oldufunu 5nsyn|ojl, taHh. felsefe b i y o l o j i fizik alanlarındaki hil^denmeleriyle dışa vurma faaliyetine giriyorlarsa o zaman «tenkile müstehaks sayılıyorlar. r
h
h
h
i 51
sek dü^ündulJeHrnız başka, yanmaktan sakınmak istiyor sak haıka olacaktır. Her toplumda üst Tabakayı tenkil eden sınıf toplu mun diğer katmanlarına «erek hayat biçimi gerekse dü şünme ve davranma biçimi bakımından örneklik e l m i ^ tir. Dolaylıyla aristokrat sınıfın (kelime anlamı itiba r i y l e 4İyi nitelütltlerin yönetimi* demektir) toplumda gü sahibi olduğu dönemlerde oluşmuş diğerler ondan sonra gelen yönetici k a d m l a n doğrudan döftruyt etkile ınişlir. Bunların babada her a r U t o k r a t m kendi hak ve sorumluluklarına kıskançlıkla bağlı oluşu ve kendi ko numuna iligkin ahlâki defterlerden taviz, vermeden yasa mayı en i y i yaşama b i l i n i l olarak kabul erliyi • 1 • • Bu t u t u m Hatı'da bireyciliğin temellerinden biri sayılabilir. Sanat Lann ve btlimlerîn gelemezinde ise aristokrasinin hem b i r destekçi ve koruyucu olarak nrm de dü#ru b i l diği yolda yürümenin moral atmosferini Sağlaması t - • - ı mından katkısı küçümene mey ecrfc ölçüdedir. p
ARİSTOKRASİ
I-.LJI
•
OLMAYINCA
v
I s l a m i y i : v v t bilhassa SÜnnl 111u- J111.111'ı> ı L bir ruhsınıfının meı-cut olmayışı Batl'da doğup jcrlişrn ve ^ L U/r'i _n |ı- LİF ı l - ' . ı I: ıı I ı-k..l . :".: i I
11
. •. I
Li-
.•"!"!. medeniyelin \.\ ıdı£ ı-> • - • = • i• ı ••. • •iı ı ı ı.-ı.ın: belirtmede -'.ı hatan bir noktadır B u n u n yalllhajinda Ve hiç şüphe yuk k i bununla -I ı b i r nratlda İK.ıftlnrıtılı olarak aristokrat sınıfın ortaya çıkmamış d u lunun üünümürün meselelerini anlamak bakımından önem ta^ıdı^mı dıişün üyonjm. Denilebilir k i Avrupa'da feodalizmin ve onu t a k i p nEen LkareL kapitalLımınin yerini sanayii toplumunun a l masıyla bîriikte zaten dünyanın her yerinde aristokrasi hesaba katıbr b i r . n ; ulmaktan çıkmıştır, üylrysr tarihe BÜmülmü^ b i r sosyal sınıfı günümüzün olaylarıyla i l g i l i ı ı - 1 . - g i b i göstermek keyfi b i r zorlamadan başka b i r şey d e l i l d i r . Bu görüşte bir doğruluk payı varı Hfter ama cımız yeryüzünde h l k i m olmu* bulunan tüketim medeni yetine adapte olmaktan ibaretse v t düüyadaki 54J k m ümrumürü elden geldiğince rahat geçirmekten başka düşün cemiz yoksa bu kabil meseleleri kendimizden uzak tut mak yerinde olur. Sovytller Birliği ve Çin dahil olmak üzere günümüz dünyasında hızlı b i r AmerikanİDJBI fur yası var, aristokrasiden mahrum b i r kültürün ^lıflı yol da eofunluk sürükleniyor. Eğer yangma körükle eidectk:
Aristokrasinin çürüdüğünü, ah İlken bâr cöküj y akmışlardır. N i t e k i m nasıl burjuvalar arisiokraclzjma çabalan göstermişlerle, aristokratlar d a Avrupa'dakl yeni düzene sahip oldukları erdemleri aşılamaya (algılamış lardır Osmanlı yönetimi b i r aristokrat sınıf teşkil etmek ten t i t i z l i k l e kaçınmıştır. Devlet yönetimine h a k i m olan Ilmiyye, seyiiyy* ve kaFemİyye smıfları Saldı an Famda 53
r..r veya birer sınıf değil merkezi uturiteniu isler halde • utulmasına ır-, T I ; - ; • nrtiriLrrdîr. Hiçbiri se&fcjyetlefinip gerektirdt£ınden f a i l i bir haklı donatılmamış veya imtiyaz sahibi olmamışlardır. Bıuımı » n u o ı olarak yaladığımız topraklarda loplumun a$ı£ı kalman lannda yasayan insanlartn kendilerine ürnçk alma yabası HÜüterdikleri b i r üst taba İta hayjıtı oluşmamıştır. İtaha da ünemliai toplumda en y e i k l l i mevkiileri işgal eıleııler sahip o l d u k l a n dejerler moral k u w e | ve dünya :• ı •• ü bakınılndan toplumu oluşturan ••••••• r İnsanlardan larklı bir konumda olanıanuslanlır. Koacası. ülkemizde yüzyıl lar boyunca din ve örf unsurlarından yoğrulmuş bir ko ni Linîle ruhu bayatın e t k i rdeftînl okluftu kadar kabujunu da o l u f t u r m u s l u r . h
I I - L ' U - J . I I I
r
üçüncü Selimle haşlayan Batddıpna Türkiye'de sahi e b i r aristokrasiye doftru alılan adımlarla ilerlemiş t i r Daha sunraki gelişmeler ünümüze sahte b i r burjuvazi ve nihayet sahte bir i ntt İlişeninin çıkarmıştır. Eğer Tür kiye'de bugün bazı acdar çekiliyorsa hepsi bu sahlelikLadflhjlr.
ARİSTOKRASİNİN
YEftİNÎ
TUTAN
ingiltere ve Fransa'da sanayi jriküyle rlrslekh-nmii yeni tarz bir dünya hâkimiyeti belirince Prusya'da Hobenatılkrn hanedanı, Rusya'da Rocnanoflar kendi ülkeferinizi bu * B a t l t hâkimiyetine karsı benzer silahlarla donatılması İçin yo£un b i r çabaya Kiriştiler. Batı île re kabet edebilecek j i j e r ulaşmanın araçlarım leminc ufraştılar. Mm ve Kusmanın modem düşünme biçimini ifade eder yeterlice ulaşması» matematik eğitimi ve a»nal ürünlerinin imtiyazlı b i r koruma altına alnımı her i k i ül ke aristokrasisinin vazfleçllmez çalışmaları arasına Kİrdî. Aristokratik deflerler bakımından yeterince donatılmış •lan Almanlar modern y a p d a n n gereklerine hızla uyma yolunda ilerlediler ama Rusların jrüçlb b i r aristokrasisi yoktu. Bu yüzden modernizasyonda b i r payandaya i h t i yaçlar, vardı ve intellietntSİJ nın dcftınasını sağladılar. Osmanlı Zmparatorlujo/nda ise aristokrasinin yerini l u ı an BumÛM devlet (ilmiyye^eyfiyye-kalemiyye} bîr irans(ormasyon getirmek zorunda kaldı. A m a hahRİ islikameti ı - • Sûru bü İdi- Bu soruya rdevletln bekam» islikametinde cevap verdi Osmanlılar. Ne var k i böyle bir defa mın teminatı olabilecek bilgilenme yoluna adım Jlmaddar. Türkiye'yi bugünkü çıkmazlara getiren şallak *yettDiler» arasındaki roejrcb l a r k l a n ve bunun yetkisizler bakımından anlamlandır dzoası b i l i m i n d e belirdi Türlcî-
:•• yeni İJ.İKİlrri edlnebzhneb için gerekli araçları ulaş ma yolunda defiil, yuzurlukceki hayat biçiminin de£îşme »ini temin yokunda bazı değişiklikler yapıldı. Bütün i r i s tokratlar kozmopolit özelliklerini m i l l i - i•.- = -1- • l. ı. .• [irmeye yabalarken, Osmanlı y e t k i l i /umreleri kendi bün yelerine mahsus özelliklerin yerine kozmopolit v a l f l a r koymaya calııulır. Igte bu tutum ülkemizde yüzyıllar boyunca din ve örf unsurlarından yoğrulmuş komünıte ruhu İle monden heveslerini terakki bahanesiyle kamufle eden zümrelerin rubu arasına uçur um Ur koymuştur. Üçüncü SeLim dönenûnden bu yana Türkiyt'de hie U r reaksiyon hareketi yüriirlüje konmamıştır (kusursua provakasyaalar hesaba katılmazsa eğer). Nasıl olsun? Yeni leşme harekelini getirenler yeni tanzim e t t i k l e r i bayatla kendilerine en güzel en e t k i l i yeri ayarlamışlar. TUrkiyeMe üretken, rantnbl, biljtı savlayıcı hiçbir ça baya karşı hiçbir sosyal tabakanın karşı tavrı olmamış tır. Kargı olunan yalnızca yozlaşma, israf, haksız; kazanı; ve nüfuz suiistimalidir. Toplu yasama duygusunu kaybe den Türkiye, bu t o p l u yasamayı mümkün kılacak İdeolo j i k yapıdan 1JJ.m1i uzaklaştıkça m u l e c u i s ve müstakar bîr l o p l u m olmaktan d a uzaklaşırıİmiktir.
çabalarda kullanması peklinde beliren bîr ahlaki standart hüküm sahibi olmuştur. Dün oldufu g i b i bugün de Tür kiye'de düşüne* farkı imiş jçibı görünen |ey serçekle ya¬ fama biçimi larkjndan başka deftiklir. llün olduğu gibi buv.Un de Türkiyt'de zorlama reform hareketlerinden ya na olanlar, bu hareketlerden istifadeyi bir hayat biçimi haline getirmiş bulunanlarla ülkede İç yapının gerekle rine m .-m çoğunluğun çıkarlarım gnaeten hir reorjFanİzasyon talebinde bulunanlar arasında bir zıtlaşma vardır. Bu jatlasn: ı b i r türlü tartışma alanına • !• külemiyor, çün kü kaypak orta mat ahlakı her türlü * w i l çarpıtmaya t**». Çarpık sözler M kavramlarla nasıl yaşanabileceğini öğrenmek için Türkiyede yasamalı Huzurunu tta bulanlar ve b u çarpıklıktan huzursuzluk d u y a n l a r : Günümüz l ııı !.:•••-- • iı !'.' znDsIürnanla kûflr arasındaki te mel 1ark bu.
Türkiye'de balı klasman in bu derece vahim b i r düne mec nokiası olusu bir kültür a t ı n - n farklı b i r kül tür atmosferine (İrmem LI yüzünderi d e l i l d i r . I r a n s f o r masyan (treJrrn sunüd-i devleiin yapmacık baldı tavırları esas sayarak lemel bilgilenme alanında yaya kaimi) o l ması vr r r i l i f i n i örtebilmek İçin öteki sosyal E ;ıh;ı Lalara despotça davranmak zorunda oluşudur. Rahipleri ve aris tokratları olmayan Türkiye yüzyıllar boyunca düvtetfc halk arasında M M hm..m olmaktan »çelen bir baft saye sinde hayatiyetini koruyabilmişti. B u bafi orladan k a l kınca RÜCÜ elinde tulanin güçsüzleri kendi ikbaline yarar :
56
İT
lenüleriyle aynı bltkarDette b i r f i k r i ve fiili yapı yürür lüce konuiabilmişw yani m i l l i biriı£i lemin eden otorite yaptınm u> insanlarla aynı yönde faaliyet göste riyorsa m i l l i yapüıır o topraklarda yaşayan insanların lehine Lşledijini Kiy İrmemiz kolaydır. T e n i n e siyasi oto¬ ritenin yaptLnm gücü n topraklarda yaşayan insanların P
R U L V I I R L
lemayüll erini
İNSİCAM. İSTİKRAR,
TESANÜT
Milletlerarası * l a m U yaptırımcı
M
r
J ( t t d | n
^
hesaba
katmaksızın
ijleyij
jpHieriyrjtja
aleyhte b i r durum karşısında kalmdtgı bellidir. Hem m i l l i bir otoriteden soaeimek hem de bu otoritenin millet aley hine yönelimini düşünmek biraz t u b a l £urünüynr. Oto rite madem k i * m Jiledir, o halde bedelleri de mllIT sayılOtoritenin yönelimleri m i l l e l i n !iı-1• 11- • • haline r^lmemişse ayıklanmaya muhtaç b i r mesele ı . r bura d a gerçekle flütümü arasındaki ıılhk meseleyi ayıklaya b i l i r ancak. M i l l i nlriugu halde milLet aleyhine imleyen yapının en batar örneği İtalyan I I ımli'dir. MlrSSOI Ü J I I - I . I
™M ktrnılüiun, her devlet orpitünün kendi çıkarını korumak İçin elindeki bülön i m k i n l a n kullanma temayülünde nht^ dünyadaki Uyasi yapıya y u m u m vey. y i , i m | ^ m
u
k
a
ü
i
l
b l t
i i h l i k T |
d
B
j
t
n
i
| | T f
bol elmekten kaçamayı* Sırf bu yüzden bir d ü n y barıÎ ^ U n , dünya millellerînin b i r b i r i n i lutup koruyan bir tavrı lıemniseyeoeklerinden, d i l n y * yüzünde kararlı b i r hayal tanınm yürürliîje airecetfndtn, bütün İ n s a n i m dayamamasından » ı e t m * k mümkün alamaz Oysa U M, ü r toprak parçasında yapı.nm jnJrünü s « t e r e n siyasi uiunltnüı çevresinde imarlı, kararlı ve dayanışmayı •• • çekleşuren bir yap* kurutabilir Bunun ^ıpıbbilrnesi için şart a topraklarda yaşayan insanların b i r t i r l e r i y l e dayanışmak için müşterek b i r duygu aenıinine sahip n|maları, aralarında farklılıkları • !•;•.•••• saftlayan a n lıklara dönüştürülebilecek f i k r i b i r temel* bıatamahrr n l h a y t t dünya üzerindeki dijfer püclrr karsısında kendi birliklerinin h i r k u t u p teşkil ettiğini anin malarıdır. Bir siyasi otorite çevresinde nluşmuş m i l l i yapının o topraklarda yaşayan insanların lehine veya aleyhine iy Vyen karakterde o l n u f j mümkündür. E|er betti b i r top lumun yaşama rÂfcrüyk varoluş çabalarıyla, u n u t ve bek
İtalya yalnıtca milliyetçi değil, U l t r a • millıyelçi i d i . Buna karşılık ne l t n l y a d a tutarlı bir m i l l i duygunun yerleşmesini temin edebilmiş ne toplumu kararlı b i r aeufme çitajsine u l u r t a b i l m i } ne de İtalyanlar arasındaki dayanışmayı hızlandırmış*, ir. Acaba nedeni ÜCLE
SL
h
Bu sorunun tevabi faşizmin lejleriyle. bu tezlerin haklı veya haksız, doftru veya yanlış nlduftuylz verilemez. M i l l i olduğu halde millet aleyhinde işleyen faşizmin açık laması otoritenin kullanılışı biçimi İle yapılabilir. Z i r a İtalyan Faştınd devlet iktidarını zaten denelleyrn RÜclerin zümrelerin toplum hayalında mevcut hürriyet biçim lerini plânh olarak yekedîşi demekti, italyan taşizmİ toplumun yönetime katılımını artıran değil azaltan b i r programın belırliıiydL Hu yüzden iç nürUninLkyürdu nrtalıkta. ama bol bol vardı. Roma irnparatoriuiunu yeniden canlandırma bahanesi abında marala, k ı y a f e t l e ve retorikle italyanlar m serbestçe hareket cime alanı da raltılmışı ı Hu daraltma halkın katılması ile obaydı d
li 5fl
. m i l l i , b i r hurelttltcD SMfdebiltrdik. A m a nrtada yalmıcm aahte bir din vmrdı. çüntû söylenenle yapılan a r u m d a b a ğ l a » ! y o k l u M i s k i n i y a J n u u < J » . yapıyurtfu. J-aaiun «hinsin de u f a i e J bir dindi tUnfcÜ bu ıah~ *a±rlı*ı dınia ( H j B i i j M Î ı i ı a ) i p n e M k 1ıyordu >
W
N i l * k J m m | r-ı aleyhine işleyen mi İÜ g f t Uİkr idin de ani tepkilerle :.„>,', Hussolini t u J y u l a r taca* lınıUn •..,,,,!. ,,. Almanlar tarafındın kurtarıldı ve to nunda llılyanFac (arafından ayaklarından atılarak idam tdildi. GünÜmüı dUnyaamda o l d u j u kadar jpçnıi»! n toplum hayatında ( k yıptınm güdj o t m b i r siyasi otorhe çev resinde ^ r c e k l ^ t l r i l - m bütün hareketler i m d u m , ittik* rar ve teıarıtit unsurlarım bünyelerinde taşıdıklar ölçü de varhk ı o s l e r e b i l m İ l e r ^ ıb^it j t * p f c i e «milli» olabil mi | ] t n l i r . }
F
TEHLİKE KİMİN CEHALETİN DE? Hır ülkede okuma yazma ••= - \\ • "-nesi i k i bölUk insanı sevindiriyor: Hıınlarm bir l -n halkın okur yazarlığındım derhal ve .i. -ı .ı l.m b i r islifode (emin edenlerdir. Çalıgttrmak, istismar etmek İçin okur yazar insanlara ihtiyar; var. dünümüzün çolııma yolları ancak belli b i l i l e r i edinmiş insanların hizmetiyle açık durabi lecek yollar. Sermayeniz varsa sîzin İçin diploma birinci önemde değil, ama emrinizdekt insanlardan diploma ısleyebiltrsinia ve zaten fabrika İjçi liftim Ira Rebel müdür lüğe kadar bütün içler ancak bazı diplomaları edinmiş olmakla yürütülebilecek Eşlerdir. :
Halkın okuma yazma oranının yükselmesinden se vinç duyan ikinci bölük insan toplum düzeninde dejp^m r l r r yapmak isteyen insanlardan olujur. Hımlar e£itJrn Htirmü] insanların kendi söylediklerini daha kolay anla^ yabİİeotklerİnİ ve insanların nkudukçn EİUnya üzerindeki yanlış ijlrvı.-ı iarkcdebileeeklerini, doğruya temayülleri' nin arlacaftuıı varsayanlardır. Okur yazarlığın artmalıyla b i r l i k l e elettiren ve hak talefa eden insan saynımla artış olacakım bekleyen ber türden «dönüşümcü»dür bunlar. Yaıadıjımız medeniyet insanlarla okur yazar olmak' la d t h l kolay gDdülea yaratıklar haline Relmeleri yüzün den birinci bolüklekİ insanın sevincini haklı kılarken. 60
61
okur yazarlıktan doğru adma, daha i y i b i r düzen adına bir şeyler bekleyenlerin «vincini kursağtnda bıraktı. Çün kü İçinde yaşadı^miz sistemin daha i y i çalınması, etkin liğini artırması, yaygınlaşması ve gücünü daha çok insan üzerinde hissettirmesi İçin okur yasar insanlara olan i h tiyaç günden güne büyüyor. Yalnız sayıca değil, vasıflar bakımından d a okuma yazma bilenlerin yükselmesi gere k i y o r . Buharlı iren makinislinin bifff dafiareığı ile saatte 350 kilometre giden elektrikli tren m a k i n i s t i n i n bilgi da ğarcığı aracındaki l a r k l.uyukiın B i r İğin, hangi i ) olursa olsun yürütülmesi için gereken bilgilerde artış kaçımlmaa. B u d u m m insanları yalımca meslekleri bakımından eği rim görmüş kişiler batine dönüşmelerine y o l açıyor. Kı sacası insanlar b e l l i ve kendi hayat standartlarını k o r u yabilecek bilgilere sahip kimseler olmaktan başka çıkar yol bulamıyorlar. Böylesi bir durum insanların daha enk eğilim gormeleriyle İşlerin düzeleceğini sananların büyük bir yanılgıya düştüklerinin göstergesi oldu. Z i r a dünyadaki yanlışlık bazı şeylerin bilgisizce: yapılmasında ve bilgili insanlarla bilgisizler arasındaki mesafeden doğmuyordu. Asıl yanlış lık veya bozukluk insanlar arasındaki hâkimiyet ilişkisin de, yani ipleri ellerinde İntanların nişleri ile iplerini ister islemez v ı - k . h i n ı ı ı ellerine bırakmak mecburiyeti altında kalanların güçsüzlükleri nden doğan ilişkideydi. Geçen zaman yazılı kültüre alışan halkın uyanmak şöyle durgun, daha kolay uyutulur hale geldiğini hepimize gösterdi. Günlük basın, radyo, televizyon g i b i k i t l e ileti şim araçları insanların zihni kapasitelerini artırarak bilgi sahibi olmalarını deftıl şartlanarak ve psikolojik tuzaklara düzerek çarpık b i r zihniyet (iau&se conscîence) sahibi ol malarını kolaylaştırıyor. Daha d a kötüsü geniş halk yı ğınları bu b i l g i - benzeri kazançlarını b i l g i sanarak sahte
bir güven bölgesi elde ediyorlar. İnsanlar içinde yaşadığı mız medeniyetin çarkları dönsün diye eğitime tabi t u t u l u y o r l a r ve yine İnsanlar yaşadığımız medeniyet hayatiyetini devam ettirsin diye gerçek bilgilerden uzak t u t u l u y o r l a r Bilgi ve bilgisizlik gerek değeri gerekse mahiyeti ba kımından gerçek yönüyle ele alınıp üzerimle k o n u l a b i len özellikte konular. R u konularda bir m i k t a r düşünme nin bile bize kürü kürüne b i l g i y i övmek • • ezberden b i l gisizhği kötülemek kolaycılığının yanlılığını göstermeye yeter. Okuma yazma oranının yüzde yü*e ulaştığt am-ı halkın çoğunluğunun korkular içinde bulunduğu b i r top lum m u yoksa okur yazarların yüzde elli bile olmadığı lâkin ülke insanlarının birbirlerini dost b i l d i k l e r i b i r top l u m m u diye soracak olursanız ben biç kuşku yok k i i k i n cisi içinde yaşamayı tercih ederim diye cevap v e r i r i m . 3
T
Y o k yere okur yazarlık düşmanı görüntüsü vermek niyetinde değilim. Biz müslümanlır kalem üzerine yemin eden b i r dine mensubuz. Böyle olduğu için bu konunun can alıcı i k i noktasını vurgulamak niyetindeyim. Çağdaş anlamıyla bilgisizlik, cehalet kötü ise bu bilhassa bilgisi¬ n i n gerektiği yerde bulunmayanların doğurduğu kötülük olsa gerek. Medeniyetin büyük dolabı dönerken dolabın gıcırdamadan dönmesini sağlayabilecek «bilgilik kişiler dolap beygiri yerine koşulduklart İçla huzursuz, dolabm hangi mekanizmalar yardımıyla döndüğünü bilmediği hal de beygiri dehleyen «cahil* kişiler de k o r k u ve tedirgin l i k içinde. Yani e h i l olanj lâyık olan hakettiği yerde de ğil. Dünya üzerindeki gürültünün büyük kısmı buradan ko|>uyor belki. A m a bilgi ve cehalet kotlusunda Öteki t a n alıcı nokta b i r imkân kapışmasından daha çok önem taşı yor : K i m i n cahil olduğuna karar verenlerin bizzat cahil olmaları ve bu yüzden cehaletin ortadan kalkması için alınacak tedbirleri tanımaktan mahrum bulunmaları.
6Î
sonra toprak g a i p l e r i n d e , daha sonra altını elinde b u lunduranlarda nihayet hisse senetlerini kontrol edenler de bulmuşlar. B u yüzden kalı, duvarların koruması al lında VE nihayet entrika sayesinde varlığını koruyabilen bir toplum düzeni içinde yaşamaya mahkûm o l m u l n r . B i ı müslümanlar «en iyi» olanın takva sahibi olduûuna iman etmişiz. Müslümanlığın esas alındığı dönemlerde hiçbir dünyevi gür takva sahibi olandan daha büyük U r öneme kavıışmanuş. Fiilen elbette siyasi ve iktisadi ik tidarı olanların boru$u otmüj çoflu zaman. Ama takva sahibinin en i y i oldu&unu inkar etmek ancak rnûslümanlığın birinci plânda olmadığı sırtlanla mümkün olabilmîş. N i t e k i m ınLUlü mantığın zeri phlna alıldığı her ılunjmda kanlık, acımasızlık ve alrlalmaca alıp beşini _:ı" ... Müslümanlar en i y i y i takvada b u l d u k t a n için asa* sete i t i k a d l a bağlamdı b i r anlam yüklemişler. Müslüman lığımız asalet i m l i , a&aleLİmİZ mûslümanlıgımız , h
f
ASİL A Z M A Z , B A L K O K M A Z Butun d i ) ı - . i ! i : i ı i ı u ı : ı u . ' hatta düşünme biçimimiz hile Batılılara benıtse yant kendi meselelerimize I.r.ı _ fiilji bakmayı bentmsesek dahi batılı olamayacağımız btllı. B e l k i bu çoktan belliydi de Türkiye'de Avrupalı* l a n takljd etmemizi t*syü edenler b i r gün tuttuğumuz yolun b i r jona varamayacağını i l d i k l e r i n d e n müslüman lûplumu kendi k a y n a k l a n hakkında cahil bırakmakla onu atalete mahkum edeceklerini hesaplamalardı. Bugün ^ i n de yışadLğımtE (onlumun büyilk kesimi, çoğunluğu baka mından hesaba katılır ölçüde snnuc ahnmıa gibi. Yani ne Batılı toplum düzenine (isler demokratik, isler totaliter) vannayı başarmıştı (Tanzimat » a r a s ı eirişilen ıslahat Tardaki w bünyevi değişîzdiaJeT^ başarısızlığının ba rla göstergesi İMI) nc de müslüman b i r toplumun kendi bileşenlerinin gUvenlık içinde yaşayacağı bir yapıyı ko r u y a b i l m i ş N i t e k i m Türkiye'deki dinamizm hu i k i be dele varma çabasındaki insanların faaliyetlerinden d. :u yor. B i r yanda Balı i - Batılı gibi olmaya çabalayan lar, karşılan oda müslüman ubnanm hakkını vermek b v
L
i e y enler.
Baldılar asaleti soya sopa, mülkiyete ve maddi ser vete bağfanııj. Uıun yıllar hakimiyetini sürdüren b i r aris tokrasi ortaya çıkarmışlar «Aristo» en İyi demek. Batı k l a r «en iyi» olanı öntzt kaba kuvveti elinde tutanda, 64
Müslümanların HzUnUn guclifii toplumlar atılım ::m mu sahip, esnek, I içinde ve mütetania toplumlar l muşlar. B u yaklaşım uyarınca «Asil ızmfti. bal kokmaz; ka karsa yağ kokar ash ayrandır * diye b i l d i r i m i z Türk i U SOEÜDÜ Avrupai m t n a d a bir aristokrasinin savunması ola rak anlayıp ı..:ı...- • doğru olmaz. Müslümanların nazarında «asik lakva sahibidir. Vani tutum ve davra nırlarına ilahi emir ve nehiylerin yon verdiği kimsedir. K i m k i yapıp etmelerinde emr-i b i ' l m a ' r u l , nehy-İ a'nil munker dcfruHıttuada yon kazandırma gayret indedir, o k i f i n i n azmaktan koruncağını süylemek doğ™ olur. Aıil azmaz demekle btr bakıma l a k v a t a b i b i insanlara güven* inek zorunda olduğumuzu da ilade etmig bulunuru/ Neden yag kokar ve neden yığın aslı «ayran» ola r a k k a b u l edilmi] t Atzsözünün asil «bala karşısında, asaÛ5
l e l t t n mahrum yağı koymaimin birçok srbehi var. H-ı şeyden önce yağ belli b i r formu k o r u m a k l a jtüçJük e*, ken b i r nesnedir. Türk halkı yağı bilmecede sormaya y c b i m d i m i «Ocak babına gelemez, ^tlü- de geri gklcmcz* d i y e dillendiriyor. Türk halkının golünde dayanıksızlıkla asaletten mahrum ol uy arasında Lir bağlantı var Bu yüz¬ den biz. müslij manlar arasında kimsenin asaletini say uy la sopuyla nlcrotradeti yoktur. Bia b a k a n a ; N e kadar kendi vasimi koruyabiliyor? tikelerine ne olçüdr sahip cıkmi} Nelere dayanmış? N'elere Jtufiüs gprmiş* Bunları önem seriz. A m a bunlardan btürü insanı olmayacak derecede büyütmeye fterek duymıyut. Ancak b i r n o k t a mühim J Ateşi görünce eridi mi. erimedi m i r P
1
B i r de yağın aslının süt değil de «ayran* sayıldığına dikkat etmeli. B i z i m kültürümüzde «maymun i = ı ile «ayran gönüllü* eş anlama flelir_ Ayranda bir deftijkenlik, b i r yalpalama bir kaypaklık görmü) Türkler. Aslı ayran olan. kendini Kİîdrn İlkeler bakımından l e h t l l a n . isabetlen mahrum olan demek oluyor biraz da. N i t e k i m Türkiye bütün asaletini herşeye rağmen zorla veya ok şayarak toplumun yoldan tıkmasına çabalayanların biiyük emek ve inasraEiarına rağmen hala müslüman kalan larına borçludur. Asiller yani ınüslümanlar say darı, adrd bakımından mevcudiyetleri ile değil e t k i l e r i ve temsil ettikleri hakikatler bakımından üstün ve güllüdürler. h
h
r
DOKUNULMA7.UK
GÜVENCESİ
Esasi Fransn i h t i l a l i n i n getirdiklerine dayanan çağ daş eğilim insan haklarının teminata kavugmasını b i r toplumdaki imtiyazların. İmtiyazlı kimilerin nrladnn kalLmasıyla açıklar. Yanı çok sayıda İnsanın daha hııtl.ı; l.. donatılmasının ancak bazı yünetme mevkiindeki ki filerin haklarmın sınırlandırılmasıyla mümkün • ı naftına çağdaş insanlar uzun süren propaganda sonunda marul ınlmışlar, ikna edilmişler. B u yüzden sunî o l a n k rasînin gücünü kaybetmesine, yerine geçen burjuvazinin gücünü bütün ağırlığıyla kullanamayışına büyük b i r önem atfedilmiş insanlığın k u r t u l u r u b i r bakıma alelAdelLftin hükümranlığı sayesinde olacağı Rörüşü kuvvet ınzanmıjitr. Vaşanan sürer; •:--• • bu hedefin birinci sırtım yerine jellrmiş yani alelâdelik bütün dünyada mu, sahibi " ı : .1. ama bu sonuç beklenen verimini, insanljğın kuriuluşu haspasını vernviniştir. İnsan h a k l a n bakımından sunumuz, dünyasında önü' müze serilen tablo i b r t t vericidir; insan haklarının sa¬ dece ve sadece p o l i t i k manevraların t a t b i k a t alam olarak (örüldüğü A-ya, A f r i k a ve U l i n Amerika ülkeleri var. i k i n c i sırada insan haklarının merkezi otorite kararlarına b a j m b kılındığı Sovyet nüfus bölgesi yer alıyor, üçüncü olarak da insan hakları meselesini dünya kültürü içinde bir mesele olarak o t U y a ^karmış ülkeler erltyor. Bunlar A
6i
*7
Batı Avrupa ve unun meşru uzantılarından ulutuyor. Vu k a n d a k i sıralamada İnsan haklarına lan inan İlik >lıyüaû bakımından sonra başa doğru ağırlık sahihi. V a n i Batı Avrupa ve onun meşru uzantıları sayılan ülkelerde insan haklarım tartışmak Ülke ÎÇİ birer mesele olarak ele alınıyor ve çörümü bîr eu$q bağlanmış, Sovyet nUluı bölresinde insan h a k l a n meselesi rejimin geleceği meselesine bağımlı kılınmış. Nihayet denetim akındaki Asya. A f r i k a ve L i t i n Amerika ülkelerinde insan baklan meseleıinin :
ı • l /. hrrhangi bir esas yok. Bu ülkelerde fiiU d u r u m ve Ülkeler arası bağlantılar insan, hakları meselesini îöyle veya büyle ele almayı gerekli kılıyor. B u zahiri tablonun Büzlerden sakladığı b i r önemli husus v a r : O da İnsan h a k l a n meselesinin gerçekte sıra dan kişilerin haklarımn belli siyası düzenlemeler sonu cunda genişleyip daralmadıgı ve fakat herhangi b i r top lumda dokunulmazlık kavramuun ne kadar yer sahibi o l duğuna bağımlı olduğudur. Eğer b i r toplumda siyasi oto ritelere dûkunnuk kolaylanmış, toplum değerlrri kolayca müdahale edilebilir duruma sokulmu^sa o toplumda insan h a k l a n meselesi oynak ve dayanıklılıktan mahrum ka raktere bürünmüştür. Fransa kıralım giyotine teslim r l ııı ; bir ülkedir. Modern anlayış kiralın bile giyotine git tiği b i r ülkenin hürriyetler bakımından büyük bir İmkâ na sahip ulduftunu savunur. A m a bu nlnyin hir ı ...ka yü zü daha v a r : Kınalın dahi kellesinin koparıldı*.! bir a n layış içinde hiç; kimsenin dokunulmazlığı gerçek temel ler sahibi • -ı • = L - " ü halde insanların bütün rlLvencesi el lerinde bulunduracak Lan f i i l i kuvvette aranacaktır. İn sanların ellerinde bulundurabilecekleri f i i l i güçler ne sı nırlıdır: Kaba kuvvet ve para. Dolayısıyla toplum uz laşmasının doğurduğu değerler içinde gücünü koruyan bazı dokunulmazlıkların yaşamadığı ülke k o r k u ve lez zet Üzerine bina edilecektir. Kaba kuvvet korkuyu, para
m
lezzeti çoğaltacak; k o r k u kaba kuvvetL lezzet de parayı yüceltecektir. Seni korkutabil]rsem senin üzerinde haki miyet k u r a b i l i r i m seni satın alabilirsem yani sana kısa vadede lezzet t e k l i f edebiürsem sen benim İçu tehlike olmaktan çıkarsın. p
insan haklan meselesi bu şekliyle insanlann daha üstün birer varlık olmaları için girişilen yolun meselesi değil, insanları caaflanyla gütmek, insanları zaaflar! yü zünden günden eüne aşağılaman yaratıklar haline getirme yolunun meselesi olur. Huna karşılık bîr toplumda dokunulmazlık yaşayan bir drğer olarak varlığını sürdürüyorsa urada » dokunul mazlık dulaytsryla b i r teminat bulunur. İntanlar bir do kunulmazlığı ortadan kaldırmak İçin mevcut do kunulmazlık içinde yer almak kendilerini de dokunulma yım değerler içinde dokunulmaz kılma çabasında İseler orada insan haklarının s l h j d b i r teminatı vardır. Yıkan yıkılabilirliğl getirmiştir, dokunulmazlığı koruyan ise ken d i n i n de dokunulmayacağı ön şartını güçlendirmiş olur. ı - . - - ı
r
S a i h k h b i r toplumda bazı dokunulmazlıkların b u l u n t m u t m , belli diğerlere ve bu değerlerin savunucusu, timftali olan yer ve kişilere dokunulmazlık tanıyan insan öbeklerinde canlılığın İdame edebileceğini ileri sürdüğü mü* zumun akla hemen --•:•:•••-•-=" • •=_• = • ve kuhne k u rumların bekçiliğini yapıp yapmadığımız, müesses niza mın sözcübü olup olmadığımız sorusu gelebilir. D o k u n u l "i ı.• ı• •.ı üstün bir yer vermenin bizde derhal rkilik» çağrışımı ir- an !;r ma I zihnimizin yalnızca Avrupa ülçüIerine ırytun çalıştığının b i r göstergesidir. N i t e k i m . A v rupa'da kiralın. kllisenin yerleşik b i r l e n m e biçiminin yürürlük İr olan in*an i l e t i l i r i n i n K T O H U •zçaataa arisiokrısînin kutsal haklarındın dem vurmak hep sağ görü} sahiplerinin payına dürmüş, büyük sayıdaki ihsanh
bıtm çıkarlarına zarar verse b i k köhne müesseselerin, bu müesseseler duğrultuşunda yürüyen İlişkilerin yanında yer almak muhafazakarların isi olmuştur. Bunlar birer t n k l r edilemez gerçektir diye aynı paralelleri Avrupa dışında ve Avrupalı olmayan düsturlarla düzenlenmiş hayal bi çimleri için çekmek kütü niyetin değilse, ancak dargüruşlülüğün, teleçi bîr bakış arısının ur unu olabilir. Avrupa ve onun meşru d esami sayılan, yeni dünya nın * bey az* ülkelerinde modern bayat biçimine varan değişmeler doğrudan d e f rüya o toplumun iç reljsmclerinin birer Ürünü olmuştur. B u ülkeler toplum y a p m içlnden donatı meseleleri cüzüme ulaştırmak çabasıyla şu ve ya bu tedbiri almtş şu veya bu etkiye şHyk veya hüyle tepki gostermiştir. Günümüzün denetleyen, zengin ülkeleK kendilerine mahsus meselelerle bogujniak ladır. h
Buna kargılık denetlenen ve yoksul 11.k«• k-r«îr- mo dernleşme yüzünden çıkan meseleler iç bünyenin doğur duğu değil, dışarıdan i t h a l edilmiş ve kabule zorlanmış meselelerdir. Bu sebepten dokunulmazlık konusu açıldı A t zaman At rupa dın örnek getirip Türkiye'de herhangi b i r tezi «avunmaya kalkışmak y a yutturmaca veya uyukla ma belirtisi olabilir. r
r
Avrupa'nın kendi bünyevî değişmesi içinde hayırhah sonuçlar vermiş bulunan değişmeler Türkiye'de felaketi mucip o l a b i l i r - Avrupa için ölüm fermanı sayılabilecek kararlar Türkiye'nin kurtuluş yolu özelliğini kazanabilir. Üstelik Avrupa her tülgesinde benzer değişiklikler geçir miş değildir. Bütün bu farklılıklar idinde güzden kaçma yanı bir husus dokunulmazlıklarını koruyan veya bir do kunulmazlığın yerine yenisini ihdas edebilen ülkelerini is tikrar ve güven bakkrnlnilUk daha sağlam temciler üzerin de bulunduklarıdır.
rafından empoze edilmiştir. Ilöylccc bu ülkelerde üz ya pının gerçek dokunulmazlıkları kolayca dok unutabil ir ha le geldiği halde, toplum içinde insanların varlığı ile y o k ' Lufiu arasında büyük bir a y n t n güzelmcdijli değerler ya pay bir dokunulmazlık perdesiyle korunmaya alınmıştır. UoyletE halkın inançlarına saygı göstermeden yaşamak ne kadar kolaysa, halkın inançlarına sayısızlık gösteren lere dokunmak a kadar zordur. Modernleşmesini kendi tabii çelişmesi İçinde Tamam lamış ülkelerde eski dokunulmazlıklar y e r i n i yenilerine bırakmış ve toplum yeni dokunulmazlıklar çevrecinde yeni bir entegrasyon sağlayabilmiştir. İngillrrn yeni dokunul mazlığım Ada halkımn bütün diğer ülkelerle olan H a k i sinde bulmuştur. Yani nihai faydamn Adalı da kalması kaydıyla her birimle i k i l i ilişkiler kurmayı kulsallaşlirnuştır. Fransa, değişen şartlara uyabilen türde bir BonapartlznTde karar kılmıştır. O kadar k i Fransız Komünist P a r t i l i «Uç renkü bayrak neredeyse, kızü bayrak o n d a dır= diyecek ölçüde bu Bonaparli^mc: bağlıdır. Almanya yurtseverliği dokunulmaz değerlerinin bu yurtseverliğin aracı kılabilecek ustalığı gpslermişJir Rızty* yan-vahşi ruhuna idenlojik Lir elbise uydurarak «rç de olsa b i r do kunulmazlık atanı elde edebilmiştir. İspanya düşünce ve davranış dünyasında b i r Tlnn Kihnle düzenlemesi getir mekle dokunulmazlıklarım tesis edebİleceftiııİ anlamıştır. h
Peki, Türkiye? Türkiye kendi dokunulmazlıkları üze rine düşünme konusunda b i k yajaklır altında b i r ülkedir.
Türkiye'nin ve kültür değişikliğine zorlanmış diğer ülkelerin yeni dokunulmaz değerleri yabancı b i r güç ta70
I
7L
Yanı Türkiye'de m i l l i bütünlüğü tehdit edecek ölçüde sı nıf menfaatlerini on plana alan b i r ideoloji yerleşmemiştir.
SAHTE
Yüzölçümü ve nüfusu bakımından hatırı sayılır, bü yüklükle bir ülke olmasına rağmen Türkiye insanlarının b i r b i r i y l e i l i n t i s i n i n çabucak kurulabildiği b i r ülkedir. B u yönüyle az nüfuslu ve yüzölçümü küçük b i r ülkenin avantajlarına sahiptir. Bütün bunlar Türkiye'nin siyasi, iktisadi ve kültürel çıkmazlar içinde olmadıgmı göster meye yeter. H a t t a d i y e b i l i r i z k i Türkiye b i r yöneJim b i r i m i n i n en rahat edeceği ülkelerin ba^md* g e l i r Çünkü merkezi otorite tarafından alınan kararların engellerle
ÇIKMAZLAR
Türkiye yönetenle yönetilen ilişkisi ı ıkımmdan halkla devletin arasındaki mesafe bakımından yeryüzün¬ deki ülkeler arasında belki de en büyük avantajları elin de bulunduran b i r ülke. iîu avanlajlarm i l k i Türkiye'nin hîç de zorlama olmayan b i r millî b i r l i k içinde bulunuşu¬ dur. Bölgeler arasmda, yöreler arasında ciddi husumetleri doğuran farklı bakış açılan yoktur. Şive farkları ülkenin dtl birliğine zarar vermeyecek kadar önemsizdir, Türki ye'nin her yüresindeki insanlar birbirleriyle yalnızca ke lime dağarcığı bakımından değil, kelimelere yükledikleri anlamlar, kavramlarda sahip oldukları müşterekler sebe biyle de rahalbkla ve kolaylıkla anlaşırlar. Doğu AraV dnluMaki e t n i k problemin Türkiye içinden sağlam bir da yanağı yoktur. Uluslararası komplolar bulunmasaydı Tür kiye'de büyle b i r mesele doğmayacaktı. Türkiye'nin top rak bütünlüğü b i r iç mesele değil b i r d i * p o l i t i k a , b i r dip lomasi meselesidir. Türkiye'nin dinî farklılıklara daya nan zorluklarla karşı karşıya olduğunu söylemek de müm kün değİL Alevi-Sünni farklılaşması kasti kışkırtmalar olmadtğı, siyasi manevralara alet edilmediği sürece ciddî problemler doğurmaya aday değildir. BüLün bunlara ilâ veten Türkiye'de gelir farkları arasındaki uçurumun kökIrsmiş sınıf ayrışmalarına dayanmadığını söyleyebiliriz, r
72
karşılaşabileceği mahalli • • M - olmadığı £İbi halkın arasmda herhangi b i r karşı duruş tavrının kük İçebileceği bir melce yoktur. B e l k i bu sebeplerden ötürü Türkiye'de daha yüksek mevkilere çıkmak için b i r tereddüt doğmaz insanlarda. Z i r a bilirler kî yükseldikçe daha büyük r i z i kolar altına girecek değildirler ve belki şu anda yüklen dikleri sorumluluklar ve yüzyüze geldikleri riskler daha büyüktür. r
Söylenebilir k i Türkiye'de üretimin, eğitimin, bölü şümün ve hayat düzeninin yüzyüze geldiği gerçek çık mazlar yoktur. Hiçbir grup veya bölge en rasyonel üre t i m şartlarının dogmasına engel olmaya yelten mey etek t i r . Eğitimin etkin ve verimli hale getirilmesine koyuldudunuz zaman nnünüzde hiçbir engel y o k t u r . Türkiye' de yaşayan insanların hakkaniyete uygun b i r gelir poli tikasına kavuşması yolunda herhangi b i r çabanLZ olursa önünüze çıkacak insan yığınları olmayacaktır. Buna karşrhk ülkenin üretim potansiyelini çiklet vs. için seferber etseniz de, eğitimi günden güne sulandırıp etkisiz hale getirseniz ülkedeki gelir farklannı artırmakla kalma yıp bu kunuda içinden çıkılma* bir kargaşa doğmasına • iı- i> olsanız da önünüzde ctddt engeller yer almayacaktır.
7Î
Furk::.: ! L karar ttmc ı«|b»r alma imkânını ele . i ..: M . ; kiitüeierin rI1r-rın
SAYDAM
DUVAH
İnsanla hakikat arasında perdeler M I - l i r . Hakikate varmayı dileyen ktşı bu perdeleri birer birer kaldırmak m e c b u r i y e t i n d i r . İnsanla hakikat aracında kaç ] K - r d e vardır, kaç k i ^ i bu ¡>. - I. • ı n • .ı^mı ne kadar zamanda kaldırabi İmiktir? B u sorular her üzel durumda incelene rek cevabı hazırlanabilir türden Sorulardır. I •• • haki k a t arasında perdeLerin bulunması b i r güçlüğün, bir er Kelin tezahüründen çok b i r kclaylığm, b i r imkânın m t v cııdîyetiııin belirtisidir- (,'ünkü b i r perde aralanabilir, çe kilebilir, kaldırılabilir. Bütün bunlar yumuşak hareket lerdir ve insanla hakikat arasındaki geçişmeyi i h t i m a l i büyük olaylar arasında saymamLza y o l açar. l'erde açı lan b i r ¡jeydit, A
insanla hakikat arasında bir duvar veya duvarlar olsa i d i insanın hakikate ulamasını önlemek üzere ko nulmuş tedbirlerle Lır-j ı li^mi-j olurduk. İl ününün k i bîr çok perde hır duvarın ayırıcı niteliklerine sahip olamaz. Perdeler yerine duvarlar olması ise düşünülmeli bile ür kütücü engelleri akla getirir. B i r duvarı fp-çrnek için ya üzerinden aşacağız, ya duvarı deleceğiz veya yıkacağız. Hülün bunlar sert. katı hareketler. İnsanin hakikate var ması birçok güçlüğü Rüftüalemesini gerektirir, ama ken d i n i katı, acımasız sert ve bükülmez hale snkmasma ge rek yakı ur. r
Türkiye'de yaşayın insanların k t n d i hayatlarını dü zene sokabilmek için akmaları gereken engeller hangi tür¬ den acaba p Türkiye'de yaşayan insanlar kendi hayatla rım etkileyen karar mekanizmalarına ulaşabilmek için perde cinsînden engelleri aşmak mı zorundadırlar yoksa ünlerinde b i r veya birçok duvar mı var? T a r i h i n en eski dönenlerinden bu yana eyönetim* her zaman belli güçleri ellerinde bulunduran kişi terin imtiyazı olageldi. Başka (urlu olması da beklenemezdi zaten. Önce kaba kuvvet yani savaşlarda gösterilen ba hadırlık ve kendi kavini İçinde dediğini yaptırma kuv v e t i , daha sonra, sosyal ilişkilerde bazı kozları eline ge çirmiş olma mahareti, doğuştan getirilen haklar, serma ye gücü vesaire... Benim sorumun kapsamına çiren k o nu yönetimi elinde tutan insanların meşru veya gayri meşru d u r u m u y l a i l g i l i değil Y o n t ç a yönetilen İlişkisi içinde yönetilenlerin kendi bayatlına] ilgilendiren karar larda ne ölçüde sü; hakkına sahip oMukları bîr yanlışı düzeltme şanslarının ne mikyasla kendilerine tanındığıdır. r
Türkiye'de y i f a y n insanlar m e r i kanunlar muvace hesinde bir haksızlığa uğradıkları t u r n veya b i r maddi hatadan zarar gnrdükleri b i r yanlış yorumun kurbanı ol duktan Kaman, kendilerine reva -görülen keyll b i r uygu lamanın hesabını sormaya yeltendikleri z a m a n {inlerinde ne gibi güçlükler var? Bu güçlükler perde emlinden m i . duvar cinlinden m\İ Yani Türkiye'de meşru haklarını arayan kişi Rayri meşru engelleri aralayarak, çekerek k a l dırarak mı doğru yoluna varabilir, yoksa önündeki gayri meşru maniaları tepeden aşmak, delmek veya yıkmak mecburiyetinde m i * h
nulmuştur. Yönetilenlerin etlerinde büyük ve ağır malze meler bulunınadLğımJan olacak engellerin aşılması çoğu kere delmek yıkmak şeklinde değil de tepeden aşmak şeklinde gerçekleşmekte. İnsanlar en meşru haklarım, se rinkanlılıkla anlaşıldığı saman tabii sayılan ihtiyaçlarım elde edebilmek, savunabilmek, ellerinde tutabilmek için «adamını b u l m a k * veya ^ceremesini çekmek» r-onmda kalıyorlar, Bunun sebebi mekanizmanın laçkalığı, görev l i terüı ihmalkarlığı, halkın pısırıklığı değildir. Türkiye' de yönetimle yönetilen arasında duvarların bulunmasının sebebi bu ilişkinin b i r uzlaşma, bir ahidle değil b i r oldu b i t t i ile tesis edilnıîij olmasıdır. r
Bütün bunlara rağmen Türkiye'de zahiren açık işleyişli b i r yüneten yönetilen İlişkisi bulunduğu görüntü¬ sünün verilebilmesi sozkomısu duvarın saydamlığı sebe biyledir. Yönetenle yönetilen arasmdakl saydam duvar arada önemli bir engelin bulunmadığı aldatmacasını yü rürlüğe koyar her zaman. Çünlsü duvarın her i k i tara fından da karşısı görülebilmektedir. A m a bu duvar say* dam olduğu kadar net görüntü vermekten de uzaktır. Say d a m duvar bünyesinde mertekler, büklümler, yaniLtıctlar barındırır. B u yüzden de halk devleti her sıman oldu ğundan farklı b i r mahiyetle kabul eder, devlet de halkı gerçek durumundan daha değişik b i r karakterde sanır.
Hepimizin bildiği cevabı tekrar edelim b i r d a n a : Türkiye'de yöneten ve yönetilen İlişkisi aradaki engeller bakımından perde dnsinden değil, duvar cinsinden ko77
YABAI>I Mi, Y A R A M A D I Ml? Türkiye'de Elk demokratik seçim yani birden fazla alternatifin halkın önüne konulabildtgi seçim 1546 yılın da yapıldı. Kırk yıl sonra lOBs yılında iktidarın e l de* i;i-ıc ini sağlamak \ • •• le dursun, meclisin kompozis yonuna bile ciddi bîr tesirde bıdunmayacak b i r « ç i m daha y a p d d L B u küçük ve s u n u d a n bakımından önem siz gibi görünen seçim b i r bakıma Türk halkına demok ratik rejimin yarayıp yamrnadığını. Türkiye'de yalayan insanların siyasi olgunluklar tu ın hangi seviyede olduftunu gösterebilecek özelliklerim sergiledi. h
Hiz biraz mürekkep yalanıp Türkler knlayhkla ken d i mîlletimiz hakkımla keyfimize uygun fikirler üretip bunların • • • •: ul m: I ısrar 1 1 - . : - 1 1 . kendi milletimiz: adına ahkAm kesip tersi v u k u buklnjju zaman halk ço ğunluğunu kabahatli sayma hususunda bütün dteki m i l letlerin okumuşlarından epey ilenyizdir. Kendi payıma ben eğilim ve isteklerimin bankalarının riyal tavırların^ da belirmesini beklemeyecek k a d a r «büyüdüm*. B u ye tişkinlik içinde bütün seçimlerin sonuçlarından b i r şey* ler öğrenmeyi tercih ederim, seçim öncesinde ve sonra* smda hlrilerüıe siyasi lavır önerme bilgiçliğini dej^iL L
:
L
Eğer konumuz Türkiye de yalayan insanların kıık yıllık demokrasi (ecrubesinden neler edindikleri İse hu 1
7S
konuda diploma sahibi, mektep medrese görmüş dünyagidîşinden haberli insanlarımızın büyük çoğunluktan yani kendilerine çizilen çerçevede yaşamayı kabullenmekten ba^ka çaresi olmayan, karar mekanizmalarına uzak t u tulmuş, eğitimleri ve hayat tarzlaa k i t l e v i olandan i a r k b özellikler taşımayan insanlarımızdan öğrenecekleri çok şey vardır. Şunda bariz bir sarahat vardır k i Türkiye de m o k r a t i k rejime geçer geçmez, yani bundan kırk yıl ön cesinde dahi halkın yönetim karşısında belirli ve dikkate de£er talepleri olduğu^ yani nasıl b i r yünetîmi özlediğini dile getirmekten çekinmeyeceği bilinmekteydi. B u yüzden kırk yıl öncesinde bile SLkt kanuni tedbirler alındı. Do layısıyla Türk halkmın siyasi olgunlusunun başından i t i baren demokrasiye yaraşığı, hatta bu yönetim biçimini gende bırakacak seviyeyi ba|indan beri elinde bulundur duğu nne sürülebilir. Asıl olgunluktan mahrum kalanla rın yetenekleri ve yeterliliklerinin üstündeki mevkilere taüp bulunan yönetici kadrolar olduğunu toylcmek hiç abartma saydmaa. Günümüzde siyasi ûlgunluk yalnızca bellî siyasi et k i n l i k l e r i göstermekle de^il, gerektiğinde bu etkinlikler den imtina etmekle de gösteriLebilinir. Eğer insanlar si yasi çerçevenin ülke gerçeklerinden tamamen kopuk ve* ya bazı gerçekleri maskelemek üzere hazırlandığım farketmişlerse göstermelik siyasi etkinlikte bulunmaktan geri dururlar. Sanırım Türk halkı bu konuda önemli b i r me safe katetnılştir. Böyle olduğu anlatıldığı için olsa gerek günümüzde kanunların oy vermemeyi cezalandıracak şe k i l d e düzenlenmesine gerek duyulmuşı M : Türkiye'de si yasi yarılmanın gerçekçi tercihler temelinde değil de gü dümlü programların hangisini beğendiğimiz hususunda yapılıyor olması ibret vericidir. Böylesine kırk kalır mı kırk satir mı tarzında yapıldığı halde ve sonucunun ak tüel d u r u m u hiç değişi İrmeyeceği bilindiği halde birçok
79-
tedbirler, düzenler, masraİlır gerektiren ber seçimin ane m i n i anlamamız gerek. hu. b i r k i k i mı her türlü düzen leme karşısında seyirci durumunda kalan kimilerin perde ı i : ı l.ı oyuncuları alklflumok, yuhalamak ve her i t i plnl de yapmamak suretiyle kendi kaliteleri hakkında bazı belirtiler ortaya koymaktadır. Türkiye'de yaşayan insanlar verilmiş sözlerin de£e~ r i q i gecen kırk yıl içinde anladı. İrrsanİznmız ballarına gelenlerden ballarına daha neler gelebilecefii hususunda herhangi b i r mevki salühindrn daha şuurlu. Sözlerle ahalî üzerinde aldatmaya dnynll b i r u l l l kurmak lateyenler ünce yakın ve uzak utçmijle olan bitenleri kendi keyif lerine uygun çarpıtmalarla bilinmesini isteyerek, sonra da kendi s i t i l l e r i n i n yönelid olmaya yeteceğini gostermek isteyerek çzkırlınnt korumaya yeltenecekler. Her seçim b i r bakıma insanların kendi çıkarları konusunda bir keı daha düşündükleri ve dirayet ıhLbl olup nlma•flıklarnıı gösterdikleri bir fırsattır.
H A L K I N S Ö Z Ü V A R MC? Türkiye'de geniş halk yığınlarının siyasetle İlgileri olmadıkını söylemek mümkün değil. T a m tersine, differ ülkelerden (zengin de oba. f i k i r de) daha p o l i l i k endi«!••• tanıyan inaanlann yışadLfı b i r ülke Türkiye. R u yüzden freniz halk. yığınları muhiernei siya» İki ularlara güre çıkarUnnı teminat a l i m i almak için ber » m a n bazı tedbirler peşindedir Siyasetçilerin kurnazlık EÜ-Uererek halkın eftılİmlerini kötüye kullandığım çoğu kez işiliric halk bu tuluma karşı da tedbirlerini almışlık Mesele lıir insan kümesinin diğer insanlardan gündelik ve • • çı karlara için yararlanması i*e halk siyasetçilerden pek aşağı kalmaz. Zaman zaman halkı oyuna g e l i r d i j i n i . belli bîr kalabalığı kullandığını sanan siyasetçi bakar k i «ça rıklı erkânı h a r p * kendini mat etmiş, poüiika cambazına papııru lerı g i y d i n v e r n i k t i r . Hu sözler bazı güçlü ekip lerin siyasi knmplolarda uğradıkları aıılamina alınmamalı, amn, İmzan düzen kuronların gerek se çim sonuçları, gerekse gösterilen başka tepkiler lutkımından çarpıcı sürprizlerle karşılanmaları hep halkın Itenellikle köylünün! çıkarını gbzelirken kurnazlığı, adam at latmayı elden hiç bırakmayışı yüzündendir, h
P
N e var k i halkın p o l i l i k tedbirleri, deyim yerinde olunca ^uyanıklığım yalnızt* işleyen, yürümekle olan me kanizma İçin önem taşır. V a n i mekanizma nasıl i;llyursa r
halk onun yününe, ritmine göre tedbirini alır; çıkarını mekanizmanın getirecekleri ölçüsünde gözetebilir. Voksa yeni b i r mekanizma önerisiyle veya işleyen mekanizma nın yönünü değiştirme çabasıyla i l g i l i değildir halkr Tür kiye de şehir ahalisi köylüye oranla sürü psikûloj isine i :: L yakın ulduğunu göstermtjlir. Köylüler siyasi seç melerini belki topluca yaparlar., ama her zaman mahalli çıkarların önemi başta gelir. Şehirliler ise e t k i altına g i recekleri vasıtalarla temaslarını çok sıkı tutmuşlardır belki şehirlerde siyasi tercihler çeşitlidir, ama bu çeşitli l i k propagandanın etkisi altında kalınarak tercihlerde b u lunulduğu gerçeğini daha da belirgin kılar. h
Bütün bunlara rağmen ister şehirli olsun i&terse köy lü, halk dediğimiz- şekilsiz kitlenin u f k u dardır. Olayla rın görünen kamından fazlasına yaklaşmaya ne gücü var dır ne de niyeti. Her düğünce ve davranırı ortalama b i r kalıba sığdırmaya çalışır. Her şeyi ancak kendi ortalama zevkinin ve ortalama zekasının sınırları İçinde kabul eder. Hu ortalamanın altına düşüldüğü veya bu ortalamanın üstüne çıkıldığı zamanlarda halk m tepkisi büyük olur. Hilmez k i kendine mahsus &andığı bir çok hareket sahafı una l>azı güçler tarafından empoze edilmiştir. H a l k dedi ğimi* gekitsiz kitle kendinin veya bir yakınının hıra içmeşinde, toplumdaki alkol bağımlılığında tedirgin olacak bîr taraf bulmaz, ama yolu üzerinde alkc-1 komasına gir* miş b i r adam yatıyorsa alkole kargı nelreti kabarır ve onu hastaneye yetiştirmekten kaçarken kendine ahlakî b i r ma zeret bulur. Aynı halk nikâhsız insanların b i r şehir içinde sarmaş dolaş yaşamalarına- şaşmaz, ama uygunsuz mes lekten olduğu belli olan bîr kadınla aynı dolmuşa b i n mekten tedirgin olur. Halkın kendi kendine koyup uyguladcgı kuralların tuhaflığı u y m a k l a tükenmez. İşte bu halk siyasi olayları da yakından izler. Çünkü başına geleceklerin siyası mekanizmanın aldığı şekle bağlı 5?
olduğunu bittecrübe öğrenmiştir. H a l k için anlamlı olan soru şudur ; Şimdi k i m i n ve neyin zamanı? Siyasi olay tar m b i r gözlemcisi olarak bazı tercihlere de salıiptir. A m a bu tercihini İsEstançlıkla korumaz. Üstelik kendi siyasi tercihi için herhangi b i r d d d i davranış göstermeye tema yülü y o k t u r . Siyasi seçmelerini pasif olarak dile getir meye razıdır. Ancak halk için değişen şartlarda çıkarının yani günübirlik kazancının korunmasL ?:• -• -.-••> önce ge l i r . Ru yüzden de kendini kıskaç allına almış olan meka nizmanın gidişine, yönüne müdahaleyi aklına bile getir mez. Tersine hu gidişe, bu yöne doğru adımlarım uydur maya çalışır. B u sebepten halktn davranışları yürürlükte bulunan mekanizmanın kökleşmesine, rasyonalczasyonuna, pürüzlerinin giderilmesine yarayan davranışlar oltır her zaman. Herhangi bir siyasi dönemeçte buna halk ne der dîye sormak abestir. Z i r a halk sözünü lisân-ı hal île zaman içinde söyleyecektir. N i t e k i m Türkiye'de halk olan bitene kendi ölçüleri içinde gösterdiği tepkiye uzunca bir hüredir bir şeyler söylemektedir. A m a b i r de çok sayıda insanın beüt İnançlar çerçevesinde toparlanıp, kararlı b i r bütün olarak bazı istek ve Özlemlerini İfade etmeleri akla gele cektir. B u durumlar halkın halk olmaktan ç ı k t ı k k a l a b a lığı teşkil eden her b i r i m i n teker teker k a r a r alma gücüne 3ablp şahsiyetler olduğu zamanlardır. B u samanlar h a k i ltate muhtaç insanların hakikat için gereken bedeli öde* meye hasır oldukları zamanlardır, t^le bu zamanlarda halkın ortalama zekâsı ve ortalama zevki beEirlcyici o l maz. Bu zamanlarda b c l i r l e y i d olan irade ve ısrardır.
şllnüLrbîlir. Meselâ. Mısır firavununu züzününe getirin i k i tarafından kuş tüylerinden yapılmıı yelpaze sallayan i k i köle I i y e tize yelpazeli erkek.
SİYASİ YELPAZE N e diyorsunuz 411 siyasi yelpaze sözüne? Türkiyelin îiîyasi yel|iazeaj İnin.ılnn yaz günlerinde biraz nerinleti•••• 11. • llillynrujnl, siyasi yelpazenin yelle, rüıgurla İl gisi olmadıkını söyleyeceksiniz. B u yelpaze ba^ka diye> çeksiniz. Buna karşılık ben de diyeceğim k i her ne kadar siyasi yelpazenin b i U i g i m i z rüzgarla, yelle ilgisi yoksa d l . sıyaıi rüzgarlarla p e k A l i ilgisi vardır. Yanı siyasî alamla horalar Tınmalar eserken siyasi yelpaze ortalıkla pek gürunmez^ ne u m a n k i sel gider kunt kalır. İfle O zaman siyasi yelpaze açılma fırsatım bulur. İnsanlar nasıl gün lük hayatlarında serinlemek için yelpazeye ihtiyaç duyu yorlarsa, ajyaıj hayatlarında da b i r • > 1 • yelpazeye biraz. Ferahlık versin diye başvururlar. B i r Japon geyşasını elinde yelpazesiyle kolaylıkla kafamızda tanlanılırabiliyoruz. Ence yakmakla seyre çık' mıj b i r İstanbul hanımefendisinin yelpazesini yüzüne peçe yaptığını düşünebiliyoruz^ B i r i n g i l i z l r y d i * i tiyatro dttrbünüyle ulduftu kadar yelpazesiyle de kendini tamamlı yor, _N«-11««- t k e l i m , yelpazenin medeni dünya içinde ka dınsı teferruattan bîri olduğu rahatça söylenebilir Lİkin liyaai yelpaze t i y n i hayatin teferruatı olarak u l a ele a h n a m u zira demokratik bir siyasi hayalın yürürlükle olması ancak siyasi yelpazenin açılml] olmalıyla müm kündür. Velpazeli erkek hiç mî düşünülemez* K i b r i t e dü-
M
Uünvı I demokratik rejimler kadınsı yelpazeyi seçtn vtym erkeksi yelpazeyi seçen rejimler olmak üzere îkiye awılırlar. Baza demokratik rejimlerde siyasi alter natiflerin sayısı çoktur. Bunlar açılınca rengarenk f a r k ' U n sergileyen kadınsı yelpazeyi seçen demokrasilerdir. Ö n e l olarak Akdeniz ülkelerinde görülür büyleleri. Aşın *aOdan a f i n j o l a kadar b i r çok temayül bu demokrasile rin siyası arenasında arz ı endam ederler. B u demokrasiI m k siyasi oyunlar hassasiyetle oynanır, oyuncular her Aiınan kapfiali nöbet değişimi sancılıdır, üyaa erkeksi yelpazeyi seçen y a n i b i r sağda b i r solda i k i büyük yel pazeyle serinleyebilenı rejimlerde siyasi olay pek karma dık Lİejiildir. AnglnnAmerİkan demokrasisi bu yolu seçmiş ve bu yolla hep Aannşır nöbet d e f i t i m l e r i temin edebil miştir. Lakenin geleceğini belirleyici kararlarda i k i güç ten b i r i n i dufctrindeo ayırmanın pek kolay nhnadıftı bu erkek demokrasisi yelpazeden ziyade tahteravalliyi geti¬ r i r halıra. böylesi demokratik rejimlerde »lyafl denge " = • - -1 - • - • yapmaya gerek y o k t u r . Yelpazenin b i r kana dının inip difterinin çıkması hep serinlik İçindir. Ağırı saklan aşırı sola kadar birçok siyasi temayülün bariz olarak sergile nebi Fdi£t yelpazelerin gerekti j i n d r kapana rak b i r ıso;ıat haline dönüşmesi ve b i r savunma silâhı ularak kullanılması da görülen olayları!andır. p
Türkiye demokratik hayata i k i l i yelpazeyi seçerek girmig bir ülke olmakla birlikte müstakar demokratik rejimlerde görülen bu yapmm n i m r l i n d e n hiç b i r zaman yarmrltJtitfnamış yani sancısız alarak ikciılarm el deriştir mesi başarısına b i r türlü varanumislır. Öle yandan çe şitli siyasi temayüllerin sergilcnrbildiıfci bîr l i y u l yelpa*5
zeye kavlamak T ü r t demokrasisinin hedefleri dağcıdadır. Türkiye'ye gerekti olan yalnıza oy mekanizmasını hatekete geçirebilecek Ölçüde kalın hatlarla ayrılmış İki ter cihtir. Türkiye için ideal düşünülen siyasi yelpazenin bir kanadı milliyetçi- muhafazakâr çürüklerle donatılmış m fakat modernizasyona açık b i r cephe olarak düşünülüyor. Diğer kanadının ise ilerici ve kozmopolit görüşlerin sa vunucusu ve fakat devlet çıkarları niabelinde bu u t l O t rını koruyabilen b i r cephe olması öngörülüyor. Türk de m o k r a s i n i n siyasi yelpaze&i dış pofitika konularında tar tılma açmayan ve iç politikada vazgeçilmez ilke olarak laik yapıyı sarsmayan unsurlarla- donatılabilir ancak. Son yirmibes. yılın letrübeleri Türkiye'nin A n g l n .\merikan demokrasisine mahsus İkili güç terazisine da yanan siyasi yelpazeyi muhafaza edemeyeceğim gösteri yor. Türkiye'nin siyahi geçmişi Franktı - i t a l y a n demok rasisinin aşırı sacdan aşırı sola uzanan siyasi yelpaae için de istikrar arayan b i r yapıya geçmesine imkân vermiyor. Türkiye kadınsı yelpazeyi ustalıkla kullan ahiler.ck hu»lifcte parmaklardan m a h r u m olduğu g i b i , erkeksi yelpa zenin kimsenin kafasını kırmadan sallanabilmesini müm kün kılabilecek anlaydı da elinden kaçırmış durumda. Türkiye'ye mahsus demokrasisinin elindeki şans y a sa dece belli konulara münhasır b i r gerçek demokrasiyi de nemek veya demokrasiyi yalnız ¿ttrüntü olarak korumak tır. H e r i k i durumda da Türkiye serinletmeyen b i r yel pazeye kavuşmuş olacak.
r
Y E L P A Z E NEMİZE GEREK? Demokrasilerde siyasi yelpaze rejimin varbk şartıriır. Y a n i demokrasiler yöneticilerin seçimle gelmeleri yüzün den diğer ılolaliter» rejimlerden ayrılmazlar. Yönetici lerin seçimle işbaşına gelmeleri e*as k a b u l edilmiş olsay dı, butun tek p a r t i rejimlerini demokrat saymamız gere k i r d i Günümüzde demokrasileri demokrat yapan yönet i çilerin yönetilenler tarafından, halk taralından seçilmiş almaları değil halkın önünde seçecek., tercih yapacak bîr den Cazla £Lkkın bulunmasıdır. Tek p a r t i seçimlerinde halk belki geçime katılmayarak yönetimi istemediğini ifa de edebilir. ( B u elbette k i tamamen nazari bir mülaha zadır.) A m a hu siyasi rejimi demokratik yapan h a l k m neyi istemediğini ifade edebilme inıkinı doj*i] neyi veya neleri istediklerini belirtebilmeleridir. (Bunun da tama men teorik b i r mülâhaza olduğunu hatırda tutmak lâzım ! Z i r a demokrasinin teminatı b i i i a l h a l k m kendisi d e l i l dir., meselâ demokrasilerde halkın demokrasiyi reddetme talebinde bulunmaya hakkı olduğu sdylçnerniyor). B i r toplumda yönetilenlerin hangi yünelim b i l i m l e r i n i iste diklerini sıralayabilme gözleri önünde birden fazla im kanı tutabilmeleri o toplumun siyasi yelpazesini oluştu•. \ r ve toplumda siyasi yelpaze yoksa demokrasi de yok diyebiliyoruz. :
h
av
l -.ı kanatlı Anglo - Amerikan d e m o k r a s i n d e esas halka sunulan tercihleri temsil eden her i k i tar^fm d a bazı temel huluslarda anlaşnuş olmalarına dayalıdır. B u demokrasilerde modern hayatın duyurduğu düşünme ve yaşama biçimlerinden «asın» sayılanlar gu veya hu yolla tercih dişe buakılmış, hatta tercihlerin ikiden üçe çıkma yolları tıkanmıştır. Çok kıvrımLt ve her türlü siyasi e h l i m i n temsil imkânı bulduğu F r a n k o - h a l y n n demokra silerinin esası yürütme gücünün merkezde Coplanmasına dayalıdır. Gerek koalisyonlarla gerekse uygun uzlaşma metodlarıyla toplumun «aşın» siyasi temayülleri f i i l i y a t t a kuvvet sahibi olmaları önlenebilmektedir. Siyasi yel pazesi hangi türden olursa olsun demokrasiler devleti meydana getiren gövdenin sarsılmasını önleyebilecek b i r i k t i d a r olayını sergileyebilmektedlrler. îsteyen istediğini söyleyebilmekte isteyen istediğini seçebilmekte ve fakat işler yine o toplumdaki merkez, gücün ihtiyaç duyduğu İstikamette sekil almaktadır. Kısacası ve açıkçası, b i r si yasi rejim ne kadar demokratik olursa olsun c r a d * an cak asıl gücü elinde tutanların borusu i t m e k t e d i r , ö y leyse neden demokrasiler vazgeçilmez ve övgüye değer sa yılmaktadır ? B u sorunun cevabı kümen yakın tarihin Gerçekleri İçinde, kısmen de günümüzün sosyal iktisadi şartlan için de yalıyor. İkinci Dünya Savaşını demokrasi terin kazan dığı ve totaliter rejimlerin demokratik ülkelerin orduları tarafından ezildiği, sal dışı bırakıldığı son kırk yılın ide olojik propagandasında merkezi yeri işgal etmektedir. De mokrasilerin Faşizme, Nazizme ve Japon militarizmine karşı zafer kazandırdıkları iddiası b i r noktada, galipler arasında b i r başka totaliter rejimin Bolşevik Rusya'nın bulunması noktasında zaafa uğruyor. Btm:ı rağmen aaV J ^ Ş sonrasında Rusya nın siyasi rejimi demokrasilerin teb cil edilmesine yeterli malzeme sağlayabilmiştir. Günürnüz-
de demokrasi rejim olarak faziletleri dolayısıyla değil, bir siyasi rekabetin gereği olarak bas edilmekte. A m a yalnızı., bu kadar değil : Aynı zamanda demokrasi ge Jenefii kökleşmiş ülkelerin yaşama biçimini, davranış üs lûbunu beğenip benimsemenin de bir gereğidir demokrasi övgüsü- Eğilim, günlük hayat ve kurumların işleyişi de m o k r a t i k esaslara bağlanmışsa toplumun mekanizmasını harekete geçiren güç olması bakımından övgüye değer ı iı.!.ı-..•. vazgeçilmez k a b u l edilecektir demokrasi. t a C I
T a r i h i gelişmeleri bakımından demokratik b i r mira sa m a l i k olmadıkları halde denetim ıhında tutulan bazı ülkelerde demokrasiyi vazgeçilmez ve zorunlu sayan güç ler, o ülke insanlartmn çıkarlarını on plâna aldıklan içindeğil, demokratik ortamda kendilerine ^izli veya açık sözcü bulmanın daha kolay olduğunu bittecrübe pörmiış bulundukları için siyasi yelpazesi çok ronkü b i r rejimi savunurlar. Kırk yıllık Türk demokrasisi yaladığı 10 Re* nel seçimde b i r siyasi yelpaze oluşturmamış ve fakat her halde geçmişi ve geleceği hakkında verilecek katar için yeterli işaretler ortaya koymuştur. Bu Işârât muvacehe sinde Türkiye'de nasıl bâr siyasi yelpaze oluşturmalı so rusundan önce Türk toplumunun mayasını neyin oluştur duğu sorusunu sormak gerek
h
J
se
PİR PİR EDER
\md temeline dayanarak yürütmeyi zorunlu kılmıştır. Toptum teıki güçlüler» ile «yeni güçlüler* arkasında JTT ajanlardan oluşmak üzere kolaylıkla i k i y e bülüaebilmişl i r . Kuzey demokrasilerinde ikiden fazla siyası seçene£1n sJyastl aahneaindc görünmesinde b i r kanuni mahzur M-1. tur, fakat mücadele hep i k i büyük arasında geçer. Siya setin tamamen p r o f e s y o n e l l e r i ^ A B D ' d e ise i k i büyük p a n i arasmda farklar kişilere dayalıdır. Ve ülkeyi k u r u p bülünlüfte ulaştıran «Amerikan demokrasisi» anlayışı her i k i partinin eğilimlerinin veya siyaseti fiilen yürüten k i şilerin isteklerinin üzerinde b i r etkinlice anhlptlr,
UÇAMAZ
Demokratik rejimi benimsemiş, hır ülkenin l i y u i y r l (Kizesi keyfi olarak belirlenemez. B i r ülkedeki siyasi yeU paze bLr yandan o ülkenin siyasi Eecrübelerine y a n i larüll b i r i k i m i n e , ote yandan -I . toplum yapısına yani O toplumda İpleri ellerinde tutanlarla ipleri tutulanlar ara sındaki ilişkilere ballıdır. Efter Akdeniz ülkelerinde çok lercihli ve sert zıtlaşmalara açık bîr iJyaai yelpaze ihdas e d i l m i p e . bunun sebebini bu ülkelerin modern yafama biçimine geçerken yaladığı sosyal karışıklıklarda olduğu k u l a r hu karışıklıkları mümkün kılan tklisadi ve sosyal Itilünmelerde de ararrtzJıytz. Akdeniz ülkeleri ünce kilise • l a i k dünya ayrımı yüzünden sonra da sınıf çatışmaları nın a g i k l r çarpışmalara ulaşması yüzünden kesin ayrım ları yaşamıştır. Akdeniz ülkelerinde dindar alleler komü nist aileler, liberal aileler, sosyalist aileler en az yüzelli yıllık bir geçmişe sahiptir. Ve siyasi yelpazenin neresin de yer alacagımz biraz da menjub oldurunuz klanın nıe«kildir. h
Türkiye İki p a r t i l i demokratik hayntm yacıyabildiği .türece AÜD'dekine benzer b i r yapıya ulaşmak i ıtrini j t ir Vani nlıhl muhafazakâr ve nisbi liberal i k i parEknln sı nırları i y i belirlenmiş, b i r siyasi çerçeve içinde yarama ları beklemiştir. B u b e k l e t t i prçeklefememis.tir. t^Unkü Türkiye'nin meseleleri keyfi b i r çerçevenin İçine l l f r l i r i l a t a k kadar küçük rleftil. Muhafazakârlığın (yani cum huriyet kuran ideolojinin) sınırlarını çiıtnek mümkün ve b a t u kolay olduftu halde liberalizmin sınırlarının nerede îUPha erdiğini tespitte hep güçlükkr çekilmislit. B u güç lükler askeri müdahaleleri davet etmiştir.
h
h
Kuzey Denizi nde kıyısı bulunan ülkelerde modem >a»anıa biçimine geçilmeye başlandıjtı zamanlarda k i l i - iniı m i l l i b i r karakter sahibi olması loplumda dindar laik zıllaama.ıının derinleşmesini önlemtş(jr ö t e yandan arı*liıkrainin mevcudiyetin: koruması siyasi mücadeleyi r
Türkiye'nin denediği A B D tipi deninkmıklrn v e r i m l i b i t MUIUÇ alamadığı kabul edilmişe, ülkenin önündeki mruele Avrupn tipi b i r demokrasiye ••\n - I olmı gerek l i r . N r n f f k| ipleri ellerinde tutanların işlekleri bü Islikamelte d e l i l d i r ve Türkiye de i k i parti esasına dayalı iı.ı Hİyjısi bayat kurmak istemekledirler. Eğer Türkiye'dr «•Ekinlik ıpmtrrrrek i k i p a r t i milletin i k i ana temayülü nün Irtnıkl rder tarzda tezahür ederse bu isteftin fayda •eiiprırfuH fr-dııu e l m r k zorundayız. Ymi teçim T U r k i »e mu yl4J)illır sbnrn IE al ıl ılasııuSlVİJ •=••-•-• I - • - I P I 1*1 l'JflPİa vr bahlda^maiun muhaciminî yapmak nfru n h
•ı
taşıyan kadrolar arısında gerçekleşecekse bunun ülkeyi bîr c o k U l a n bir noklaya J . ^ L Î - . ^ ona m c ^ f t ka~ zandiracağini söyleyebiliriz. A m a İki ScÇctlck l o r l a vç keyfi tasarruflarla belirlenmeye k a l k r p h r u Türkiye'nin siyasi hayal E çıkmazlarını peşinen kaimi ederek yürü meye yellenecek demektir k i bu da yeni aakerl müdaha leler demektir. Acabıt Türkiye Akdenizli bir demokrasi ye geçmekle siyani hayalını verimli, .• b i r yola ulaıtıramai mı? Yanı b i r uçta komünist partisi ve d i J^r uçta şeriatçı p a r t i rdenak önere liberal ve sosyalist jrjinisJerin çeşitli mikyaslarda teskilitlanabikLifti b i r • ir mokraai Türkiye'nin realist b i r siya» yapıya kavuşma sına y o l açamaz mı? 11u soruya tereddütsüz olarak ba yır diyebilirim Vıni böyle b i r tccrüİH- tıpkı Amerikan demokrasisini denemek kadar gerçeklerden uzak ve özenti dolu olacaktır. / I r a Türkiye'nin geçmişinde bir k i l i s e UUk dünya ayrımı yer almıyor. Yine Türkiye r,ejilli sos y a l güçlerin açık çatışmaları sonucu modernizasyona var mış d e j i l . Bütün bunların -•!:.-••: olarak Türkiye'de top lum hayatı düşman kamplara bölünmüş değil. O n p Tür kiye'de siyasetini elnik üzdüklere ve mezhep farklarına dayama hevesinde ulun siyasiler yok diyemeyiz, hatta onların bu farkları azdırarak kendi slyall varlıklarına bîr mazeret bulma gayreti gosterdiklerI •-.denebilir. Bütün bu pürüzlerin yanı sıra ısrarla vurgulamak gerekir k i Türkiye'de sorumluluk dıygusuni sahip her kesin ülke gerçeğini gözden kaçınrsa ülkesinden olaca kını anlaması Hızım.
92
T Ü R K S O L U N E İŞE
YARAR?
T a r i h i b i r i k i m i n bîr ünînü olmadığı ve sınıl IcmeÜne athip olmadığı halde Türkiye'de bir snl var. Uaha da garibi Türkiye sagb sollu bîr siyasi yelpazenin farkedilehikll£l b i r ülke d e l i l k e n mevhûm b i r yelpazenin uç larından biri aşikâr Bu durumda aslı olmadıkı halde \mIi olan bu - ne iye yaradıftını ücrmak gerekli. [PbO'lı yıllara kadar Türk solu ülke içinde m o d e r n i zasyonu savunan bütün diğer bil t K I Akımların b i r sutıesi. bîr çeşniai olmaktan lazla bir ıjtrlığa sahip değildi. Da ha doğruıu siyasi hayattan lılâml yaklaşımı tardedenler aralarında bazı düşünce farkları . M etmişlerdi k i b i r kısmının u sosyalist ve kumilnist olması güyet labü idi. L a k i n 1961 Anayasası ile açılan siyasi ufuk her ta bakadan cek sayıda insanın so] görüşlerle yüzyüze gel mesini saJLIadı. Günümüzde Türk solu y i r m i yılda yaşa nan a i y u i dalgalanmalann mırasıyla varlık kazanabil mekledir. Dünya ölçüsünde siyasi otoriteler modem dünyanın türettiği birçnk siyasi goril j i l n kamuoyu güzünde itibar dan düşmesini, urgütlenmc gücünU kaybedecek ölçüde za yıflamasını sağlayacak başarıyı göstermişlerdir. Elunun en bariz örneği anarşizmin gerek barışçı gerekse şİddel ta raflisi yönüyle dünya siyaset sahnesinden çefcilme*Mİı
Anarşizm doğrudan duğruya o i o r i t r p i n uievcudiyetlni U r trşma ılantna soktuğu için » n i k i yiizyıldır hiçbir ı -1• rnnıun yararlanamamıştır. Siyasi ;. •.=.!• •. •..ı • .:. Tolstoy da Bakunın de mıjtıjblyete uğramalar, iıleyi. 1 - 1 / bırakılmışlardır. Türkiye'de • düşüncenin 1960 ün•• • olduğu g i b i m. ı • diplomatı arasında Fıir oyun haline dönüştürülmesi zur • - h K a t t a bugün ••-=•• in 4û1ı y j l l a n n cazibesini elinde :ukunayL£i yüzünden Türk «olunun 1940 öncesinin ilgisine bile kavuşainayacaAını ileri sürmek mümkün, buna rağmen b v m ve y a y » ı l i ı v lannda hesap dışı t u l ulımıy acık b i r varlık gosieriyot ol¬ maların t nasıl açıklamak mümkündür? Türk » İ M ne işe y a n y o r k i bu ülkede müsamahaya m i z h a r düşünce özel l i s i n i koruyabiliyor? m
p
Hu sorunun cevabını ararken solun siyasi acenta ke simini tartışma dışı bırakıyorum. Z i r a bu konu real-polit l k ' i n b i r parçasıdır Yazılıp çizilenlerle Eazla ilgisi olma dığı için üzerinde lâzJı yazıp çizmenin kimseye b i r fay dası dokunmaz. Meselrye aydınlık getirebilmek endişe l i y l e Türkiye d r e n d i n b i r örnekle y e t i n d i m : Avusturya' da K u m i i n i s i Parü'nin bulunması ve kapatılmaması bey nelmilel anlaşmalarla teminat altındadır, hiç b i r AvNtlurya hükümeti veya mahkemesi Komünist P a r t i s i n i ka putumuz. Türkiye'de kamuya açık ve yaygınlaşman isabetli bulunan (en azından yaygınlaşırsa büyük endişeler do ğurmayacak o U n ) » I ülkenin hayati meselelerini tartıp ma dışı bırakmaya mümkün k d a n soldur. Yani Türk ınlu ne işe yarar sorusunun i l k ve gerçek cevabı föyle olsa ge rek : l . i v i Türkiye'de sol •"=•-. -1• kimselerin siyahi prog ramı nne sürülmeyecek olurnn bu ülke insanlarının dünya meseleleri karşısında çıkışı bulabilecek gerçekçi hir i m . , ram veya programlar öne sUrülebilecektir. Bu programları gündem dcşı bırakmak veya güllede bekletmek için Türk
İH
.
hjlunz ihtiyaç vardır. Çünkü hangi temayülde nlursa o l sun Türk solu Türkiye'nin meselelerine bugün bulundu* jtumuz noktadan başlayarak bakma f i k r i n i peşinen Terkelmek ve meselelere varılacak tuplum biçimi dayanağından kalkarak bakmak mecburiyetindedir, bu mecburiyet herşeyden önce b i r muhasebeyi imkân d ^ m a itmektedir. Ustelik l n. I. solu ülkenin dünya karşısında varlık göstere bilecek çözümlere varmasında b i r engel haline gekllğlnm bilincinde d e b i d i r . Türk solunun ne İşe yaradığı yukarıda ifade etmeye çabaladığımız genel ilkenin sosyal hayattaki uzantiM ile de anlaşıl abiltnîr. Van i belli bir hayat tarzının, belli dav: . ' . ı . kalıplarının ve belli bir zihniyetin yalnız yaşatılıp sürdürülmesi değil, aynı zamanda bir d i n gibi savunulmadı da Türkiye'de solun omuzlarındadır Dolayısıyla liberal bir hayalın asli unsurları Türk solunu her zaman gerekli ve h n t U zorunla sayacaklardır. Liberal kelimesini yalnızca i k t u a d i hayata münhasır saymamak gerek; siyası tercih lerinde de. kadın-erkek ilişkilerinde de liberal tıvnn gudünuleri kapılarındı besledikleri fedailerin Türk suluna mensup olmasından büyük b i r rahatlık duyuyorlar. Türk solu ne işe y i r a r sorusuna verdiğim cevap belki kimilerine fazla taraf tutan bir üslûpta görünebilir. İdeo lojik kampımın gerekli saydığı bir akıl yürütmenin sonuç¬ larım sergilediğim samlabilir. Oysa hiç de öyle defcll. Ru olabildiğince nesnel bir d e m l e n d i r m e d i r . Sağlamasını da •on on-onbes yılm sol macerasında bulmak mümkün. Türk » l u benim y u k a n d a saydığım lonksiyonlarını lerkeltîği her dummda kökü k u m a n ve goc açtırılmayın düşünce muamelesi görmüş; buna mukabil üzerine yüklenen gö revi yerine getirdiği kadar da y u r t içi ve y u r t dışı hima yeden ısliiadc etmiştir.
<
BU TASNİFTE SOLA YER Y O K Türk demokrasi hayalı kırk yıllık geçmişi içinde kendine mahsus b i r biçime sahip ohnuşiur. 1lu biçim Tür kiye'deki siyasi güçlerin anlaşılabilir bir tasnifini gerek tiriyor, r 'iı-_ • normları bakımından Yahudi - Hristiyan kavram Lir una yabancı, yasama alışkanlıkları bakımından grekoromen miras Lan payına hemen hemen hiç b i r *ey dü}memig olan Türkiye bu andığımız üztllikler sebebiyle nasıl Avrupa ülkelerindrn farklı b i r yapı çerçevesinde canlılığını devam ettiriyorsa. kolonyıllzm • Lğınıtı kolnnîze bölgelerinden b i r i olmarnaktığı ve lislelik sözkonusu dönemde knlnnyalÎM ülkekrde çekişmeyi yürütebilecek gücün mirasını yüklenmek ligi sebebiyle de sonradan ken dilerine bakımsızlık verilmiş eski sömürge ülkelerden ve bu arada b i r çok müslüman ülkeden Inrklı b i r zihnî çer çeve içinde tasarımlarını yürütmek d u n unuyla yüzyüzedır. Türk demokrasili l i t e r istemez amlıtLimz bu İki çer çevenin özelliklerine sığabilecek; b i r biçim uğruna deği şimler yasamak ihtiyacındadır, n i t e k i m geride bıraktığa m i i kırk yıl tek yönlü değişimlerin yani Türkiye'nin kvnrii bünyesine en uygun siyasi yap ey a kavurmak için kamrlı veya mütereddit hamlelerinin sergilendiği kırk yıldır. Acaba Türk siyasi hayatında kutuplar hangi unsur lardan oluşmuş? Türkiye'de deınokrılik yarışmaya temel alabilecek güçtçkilrr hangi esaslardan kalkılarak meyda-
na getirilmiş? Batı Avrupa'da nldugu gibi son tahlilde sı nıf esaatna dayanan b i r farklılaşma mı • . M .: yoksa eski sömürge ülkelerde olduğu gibi istilacıyla ijbirliği ya panlar ve m i l l i bünyeyi oluşturan çoğunluğun sesi olma y a çabalayan etüHid güçler ansında fark mı belirleyici etken? Ne b i r i ne üteki. Tür!: siyası hayatının bir yaka sında ülke bütünlüğü, milletin uzun v i d e l l çıkarları adı na hareket etti A ine kendini inandırmış ve bunun yanışı ra bu toprakların insanım kendi zihnî tasarımlın gereğine* biçime sokabileceğine inanan ımuktedirs güçler yer a l i ' yor. Diğer yakada ise ülke bütünlüğünü uğlama ve ko ruma hususlarında bu topraklarda yaşayan insanların so rumluluk yüklenme yeter İLİ iğinde ukİLiğmiLi ime süren ve memlekel hayrına girişilecek işlerin ancak bu işlerden is tifade edecek insanların katılımlarıyla nıiaya çıkabilece ğini göstermeye çabalayan ı popüler» güçler var. Yani Türk s i y n l ifthnesmde bizaiihi sahne tartılmaya konu olmuyor. Hedeflere ulaşmada rollerin nynanilmas-ı gerek' tigi mi yoksa oynatılması grrektıği mî tartışılıyor. Eğer railer kendiliğinden oynanırsa bunun sonucu Türkiye'nin tabii ve zorunlu yerinin müstakar b i r den geye varma ti a k l a uygun. Koller zorla oynatıldığı zaman ise elde edilen dengenin kararsız b i r denge olduğunu kırk yıl I Türkiye'de modern Izasyon un zorlamalara bağlı olarak b i r mesafe kat etmiş olması bu değişmenin türevlerinden b i r i ulan «sol*u her zaman muktedirler ka nadında yer almaya mecbur bıraktı. Oysa solum dünya ölçüsünde olduğu gibi, ülkemizde de zahirdeki temel Eezi yürürlükteki bozukluğun muktedirlerin faaliyetleri nden çıkarlarının korun masından doğduğunu savunmaya daya lıdır. Türk solu muktedirler safında bulunmazsa varlığı na son vermek zorunda. | 1v: kanatta bulunursa ka rakterini kaybetmek tehlikeliyle yüzyüze. Eşte bu terslik Türkiye'de solu yersizliğe mahkûm ediyor.
h
Türk solu a r a t ikiyüz yıllık Batılılaşmanın satıh¬ t a k i belirtileri sayesinde kendine Wiz hakkı bulabilecek - _ - - - 1 i - • I_ 1 -=-• -• sahip. Yani alkol alif kanlığı, kadın-erkek mü-
:• !•• lı- Kanlı standartlara uygunluk, bilgilenme konusunda t a l i m i kaynakları ynk saymak veya yok et mek g i b i siperlerin arkasına aklanana T U ne siyasi k u l rolar göründe ne d r ikiyüz y t l boyunca belli değişmeler den e l k i l r n m i j «kitleler i 1)* güzünde değer sahibi olmaz. Böylelikle de Türkiye'de iiyıat tartışmaların içinde y e r bulma . m ı- ı kullanamaz. IJülün bu sebeplerden ötürü Türkiye'de solu kendi başına k i m l i k sahibi bir düşünce kampı olarak değil de llauhtasmanın günümüze kadar gelen çizgisinin tadık sa vunucuları ırasında hesaba katmak kaçınılmazdır. Böyle bir değerlenil irmeyle Türkiye'de solu yukarıda sergileme ye çalıştığımız tasnifin b i r kanadında; ^muktedirler» ya kasında telakki etmek mecburiyeti vardır. Sol düşünceli kimseler millet çoğunluğuna diş bileyerek, m i l l i anlayışa sahip kişilere nefret kusarak ve bunları yaparken hesa bına ter döktükleri efendilerinden de sırası geldikçe şa mar yiyerek ömürlerini tüketeceklerdir. Bu b i r kehanet değil, büyük bir bölümü gerçekleşmiş bir vakıanın şim diden izharından ibarettir.
K İ M M İ Ş ELİTE K A R Ş İ
OLAN?
Türkiye'de elitlere ve elitizme karşı bazı solcuların bulunması insanı güldürüyor. Çünkü Türkiye'de ne Balı Avrtıpa n4İüne ne A B D c f c ve SSCfi^ltUnz benzer b i r elit zümre y o k d u r u m u komikleştiren birinci unsur bu Komikliği anıran ikinci unsur Türkiye'de belli imkânları kullanan bazı kişilerin kendi benzerlerine «elit» oldukları gerekçeliyle karşı durmalarıdır. F
h
P
Türkiye'de çekilen sıkıntıların büyük bîr kısmı ül kemizde seri kurallarla varlığını knruyzbilen ve araları na girilmesi nerdeyse İmkansız • Iİ1 zümrelerin bulunma sından değil, t a m tersine bazı işlerin götürülebilmesi için her kıratta insanın kullanılahiliynr olmasmdan- yani seçilmeye yaraşır insanların sorumluluk yüklenme fırsat* lanndan uzak tulıılmalanndanıiır. B u sebeple Türkiye' de eüllere ve elitizme karşı olmak son model Avrupai bir züppeliktir. Balı Avrupa ülkelerinin herbirinde söz sahibi olan elitler bulunduğu doğrudur. Hem aristokraıinüı kabntılanndan etkilenen, hem sermaye gücünün insan yetiştir me yiUTfindan faydalanan ve hem de devletlerin kasti olarmk güvenilir kadrolar talebine dayanın bir elit zümnr Avrupa'nın her ülkesinde görülür. Avrupa'da seçkinler arasına girmenin belirgin şartlan vardır. SSCB seçkinlik
9t
o»
ı- .ı.ın.ı dayalı b i r pürü ürgütü hakimiyeti yaşar. AİÜJ • • -.-.=• 11• r| ı: çekirdekten yetiştirir. Türkiye'de ise b i r tül olugturma i u l i y e L i yürürlükle d e b i d i r . Ne imtiyazlı o k u l lar vardır, ne de İnsanların parlak başarıları onlara belli mevkileri garanti eder. Elbette biriken Lnryerlcrdedirler ama biryerlerdr oluş şartlan belli b i r ditizmın uzantısı delildir. I" L : .. l-.i. b i r cümle yazayım bemen î Türkiye'de eliLizrne karşı mücadele elilizmio adem-i mevcudiyclin d e n d i r B u cümle ezik kolay ve çabucak anlaşılabilir: Biz Lakım insanlar aldıkları eğitin^ mensub oldukları bürok ratik yet ve yasama tarzı i t i b a r i y i ? ülkenin seçkinleri ol dukları zehabına kapılmışlardır. Amma, iannla y a k i y n hasıl olmadıfr için kısa zamanda seçkin yerlerinin pek sajlam uhnadıftmı acı h i r şekilde görmüşlerdir Nedense Türkiye'de yıldan yıla «daldaki gelip bagdakinı kovmak tadır.» Günümüzde elıtlzme kars,ı olduğunu beyan i l e n ler İşle hu eski ı . ı • sakinleridir, ö y l e gürünüyor kL bu eli t İzm aleyhtarlar L züppeliklerimle baş başa kalacak gibi dirler. Çünkü önlerinde i k i y o l v a r ; Y a yeni şartlarda i y i imkAnları, kendilerini hiç olmazsa maddi şartlar iti¬ bariyle memnun edecek fırsatları elde etmeye çabalaya caklar, böylelikle baftdan kovulmuş olsalar bile p r k r n r z yapılan yerde b i r yaşama alanına kavuşacakLardır_ B u n u yapabilirlerde ilerde yeniden bağa dönme ümitleri vardır. Aksi halde kendileri ba^da iken diğerleri neredeyse • r ı ya göçeafcleıdir! Yani dağa. Önlerindeki i k i n c i y o l bu dur. Unutmamalı k i her daftlı İnip bagdakini kovamıyorüaJt Laf insan dolu.
T i i r k i y e d c son otuz yılda « f a kalmamış olmalıydı. Efter bala seçkinlerin gücü sözkonusuyaa TTlrkiyede me selenin Özü Avrupai anlamda seçkinlikte, tlitizrnde değil bu ülkenin batılılaşma «rüvenindek* ideolojik. düşünsel, felsefi ve itikada dayab vakıalarında ytüyor d e n k t i r . Olayı bu noktadan kavramayı başaran İnuu Türkiye'de •solcuyum* demekten utanması gerekirdi. Hem ufanmıy u r . bem de eOilizzne k ı r p oldufrınu beyan e d i y o r » , bu türden irnanlarm yapıp ettiklerine gülüp geçmek a d o i rusu. Azoa S U I J U Ü b u ne kadar gülsek de geçmemiz için d u r u m pek mnsait de£İI. Öyleyte bu eli l izm dügmam ovab l a n n gizli niyetlerine karşı uyanık olmaktır r n iyisi. On l a n i y i n i y e t l i romantikler olarak kahul elmek hile remi lerinin yürümesine yardtm eLmek demeye grlecektir. Çün kü onlar muhalif oldukları şartlardan en çok istifade et me imkanına sahip olanlarda. T e k i n b|r şey defti! bu.
Solcuların elltizme karşt oluşlan teorik b i r ıllüzynndan dokuyor. Onlara flöre elinin emeğiyle geçinen insan lar yönetime daha cok katılmakla elitizmin gücünü kıra caklar. Rfpr bu söyledikleri Türkiye için d o j r u olsaydı 100
im
tartışmalardan etkilendiler. Sozknnuiu olay Rüzonüne alı narak düşünce ve davranışlarını ayarlayanlar çıktı. B i r zaman sonra Babauddin ı\akaîbend i ziyaret eden grup bir v n l l e y l e yine o istikamete geziye çıktı ve b i r fırsatını bulup yine Şeyhin dergahına uğradılar. Kapıdan baktık larında bir Ö K E gcrdükleri manzaranın tam t e n i n e şahit oldular, mürjid ve mîzridleri mazbui ve merbut bir tarz da oturmuş tefekküre, zikre dalmışlardı. Ziyaretçileri* bi rinci k e t i m i böylesi daha i y i diye konuşlu. B i z i m k m a mataramızın faydası olmuş anlaşılan. İkinciler yine mü kemmel dediler, a n k j i k m ilk seferinde hlzi im cihan edi yormuş. Üeri kalanlar i s e : Çok kasvetli dediler, bu sq. murian yüzleri her tarafta görmek mümkün. Hu ikinci olayın ertelinde de yine yorumlar, tartışmalar, e t k i ve lepkller dojpiu. Olan bilene üstadın hiçbir sözü olmadı. h
O L A N İ Afim
BİR
Ö N Ü BİR S O N U V A R
Yüzyıllar üncesinde de günütnüıde olduftu «îtai. bazı adı duyulmuş, bilgi sahibi kimselerin ocler yapttklnrıoı merak eden. hangi meşrepte olduklarını öğrenmek iste yen ve mümkün olursa gördüklerinden yararlanmak ve belki de b i l g i kaynaftınr keşfetmek niyetinde olan kimse ler vardı. Arayış içinde b i r bölük insan B a h j u d d i n Vık şibend l n buiunduju yent geldiler. Şeyhi d e r g i n i n avlu sunda neşe İçinde gördüler çevresindeki şaklnJleri âdeta bir dbnbül havasındaydı. Yeni gelenlerin bir kısmı bu durumdan hiç hoşnut olmadı. M e k r u h t u r bu dediler, ge rekçesi ne o l u r u olsun böyle davranmak bîr mürşide ya raşmaz. A m a aralarından bazıları böyle davranmanın mü kemmel • — • görüşünde idiler. İnsanlara h b şeyler öğ retmenin güzel bir yolu l-.ı. diye düşündüler ve aralarına katılmak istediler. l H j e r bir kısım yolcu İse günlükleri olaydan akLİlarının karıştığını, bu muammanın kendile rine ayıklanmasının d o j r u olacağını belirttiler. Geri ka tanlar ise bunun belki b i r hikmeti alduftunu l a k i n ögrenmearLcr de bundan b i r şty kaybetmeyeceklerini İleri sür• i-.ıkr Üatad. hiçbir fey söylememizin I H J arayıcılar bö lücüne y o l u t f d l . r
b
Bütün bu f b z i e n d l e r çe-iılı bölgelere dajıbp karşılaşiıklan vakıa üzerinde sözlü ve yanlı beyanlarda b u lundular. Fiilen hadiseyle baftı olmayanlar bile yapdan UM
Uzun bîr zaman sgnra önceki i k i ziyarette bulun muş İnsanların küçük bir bolümü bütün bu gördükleri nin dojtru yorumunu bulabilmek, gerçek d e ™ almak için dergâha geri döndüler. Bahçe kıpısına yanlıklarındı k i m olduklarını bildirdiler ve avluya (aklılar. Orada Bıhah
ı :ı \akşibrnd İçk başına oturmaktaydı, ftirünüşün' de ne neşeli b i r hava vardı, ne de düşüncelere dalmış b i r • •i =••••-:_• • h Görünürlerde hiçbir şakird y o k l u . «Simdi bütün hikâyeyi öğrenebilirsiniz* dedi mürşjd, tljünkü lalîımYri ma erdift için talebelerimi azad e l l i m e Siz i l k Urldlftnizrife öğrencilerim bilgi alanına girmenin gerginllfti İçinde badelinden fazla ciddî olmaya şartlandırmış brdı kendilerini. B i l g i s m bünyelere nüfuz edemeyeceği :
• •.Mı Ih-nim neşeli OİUfDal bîr na^ihal hır L ^ I . I I L ı^ulü H S u i n ikinci gelişinizde talebelerim neşelenmişler, fakat h r t e İle katılaşmış haldeydiler. Bu da bilginin nüfuzuna r n * r l irşkil ediyordu. Onları tefekkür ve z i k i r ile ıslah ediyordum. Hilmrlisintz k i bîr insan herhangi bir işe gi-
• işmiş ı*e. yapmakta olduğu işi o yarım haliyle
. . •• xj I0J
- 1 r - - 1 : • _ . - ı u h edemez. Ziyaretçi meselenin n f kadar aşıDUI
o l u r u olsun faaliyetin önü ve » n u hakkında
işi
yapan k a d a r endîşe ta^ir d u r u m d a d e l i l d i r . B i r faaliyet yürürlükle I L n hesaba
kalılacak olan
beıll işlemlerle devam ettirdim -• • ı-r
faaliyelin
bı-
tUtirilccek ¡1 üze
rinde çalışan i n s a n a dışardan değerlrndirmelerde Kukuninak nasıl herzenin zihnini yanlışa s e v k e d e n e , böyle de mlendirmeleri
hesaba k a l m a k d a işini bilirmeye çaba
layan kişiyi şaşırüT.
M Ü S A M A H A GEREKLİ M j ? Günlük hayatıımzı bir sarhoşluk, bir hilftiıizlik b u lutu Aİtındn yaşadığımızın en kolay ı r
l '•
' M İ H I
işaret!
ne aoylediftimizi anlamaksınn konuşmamizdır. i^jftu z a man aarfettijlmiz sözlerin anlamıyla bizim o tözleri k u l lanırken (Tde etmeğe çalıştığımız sonuç arasında
hesaba
katılır bir meşale vardır. Y i n e de insanlar arasında brr a n l a t m a olur. Çünkü artık kelimelerin gerçekten ne ifa de ettikken deftt
h
belli bir d u r u m d a ,
iyinde
bulunulan
şanlarda ne kadar işe yaradıkları d i k k a t e alınmaktadır. Sarhoşluk ve bilgisizlik içinde kuUınıverdiftmîz ke limelerden biri d e (müsamaha* v e y a onun yerine seçmek »zere
ıhoşgürü»
kelimesidir. Aynı çevrede yaşayan i n
sanların birbirlerine
karşı müsamaha göstermelini, !:•
KÜrülü davranmasını istemeyi do£ru PSb
Türkiye gibi
h
i y i , yerinde u y i y n -
tarihinde hir kültürel çeşİEİilik olan,
yakın tarihinde d e hir kültürel parçalanma yaşamış bir ülkrde müsamaha kavramı önem kazanıyor. A n c a k vakit getirmeden
belirtmeli ki Türkçe'de ister müsamaha ke¬
li meriyle isterseniz hoşgörü kelimesiyle i İade edln crklr
d i l e getirmek
istediğiniz
Batı dillerinde
p
ger-
tolerans
kelimesiyle ifade edilen şeydir. Y a n i müsamaha v e y a h n v ffiprU drdi£imiı zaman bu topraklarda yaşayan kültürün l- ı tezahürü olan bir durumun aldıftı iınû defil» halıda bîr aülayıjuı Türkçe'de bulunmuş bir karşıtınım \0S
anmiş oluyoruz. Kendi ktütâr dünyamız içinde müsama ha bar kabahali ba£ıgLanacjt hafiflikte sayıp hoş^ürme, bazı yanhş davranışlara güzyumıua bir sutluya kars.ı şid det gü&iermtyip aldırış elmrme anlamlara taşıynr. Mîlsa maba aynı zamanda ihmal, dikkatsizlik, gevşeklik g i b i anlamlara da sahip. Açıkçası b i l i m ani ay ı s ı m ı z içinde hoş görü b i r otoritenin kusurlu olanı keyfi olarak rahat bırak masıdır Otorite sahibi t a m istemezse müsamaha etmez, ht^ürmez. r
Tolerans ise kaynağı iLlbarLyle müsamahadan farklı. Latince i l o k t n n * tahammül etmek, katlanmak, kaldıra bilmek demeye geliyur. Rahh anlamıyla tolerans bir şe• m elverişsiz, uygunsuz b i r çevre faktörü, karşısında gös terdiği fiziki dayanıkbk veya o islenmeyen unsura uyabilme yeterliğidir. Kelimenin hüyle b i r anlnma oluşu yü zündendir k i tıp dilinde veya teknolojide kullanılan to lerans sözünü Türkçeye müsamaha veya boşftürü diye ter cüme edemiyoruz. A m a d i n i inanışlar, sosyal hayal sözkonusu olunca tolerans ve müsamaha kelimeleri birbir lerine çok yaklaşıyorlar. 19. yüzyılda Fransa'da genel evlere 'ınaîiinıi de tolerance" y a n i "müs&mnhft evi denil diği de olurmuş. Kilise, devirt kanun süzkonusu oldu ğunda tolerans b i r otoritenin kendi koyduğu sınırlar dısjnda kalanlara gösterdiği b i r yumuşaklık anlamına ge liyor, b u loleranstan yararlınanlar aynı zamanda bir hür riyet alam da elde elmiş nluynrlar fakal bu alan onlara bîr hak nlarak tamnmamiş veya onlar bîîylr bir hjkkı elde etmek için b i r güç gUslerisinde bulunmamışlar.
Üş kabul ettikleri hususlarda anlaşmalarını istiyoruz de rnek l i r . Aksa halde birbirine müsamaha gösteren i n u n lar her ikisinin de gücünün üstünde bir oloritenin zoruy la i y i geçinme mecburiyete ultındadırlar. G e r e k t e iste seler de istemeseler de birbirlerinin alanlarına tecavüz et me İmkinlan yoktur, ö l e yandan müsamahayı gösteren, bir l o j o r i l t * ise ortada b i r aldatmaca var dernektir, ts:H I ı • anda hoşgürüye u n verebilecek olan otorite miıtamaha gösterdiği sıralarda davranışlarına göz yumduğu k i m l e r i n faaliyetlerinden kendi gücü lehine b i r bekh-ntjye sahiptir. Velhasıl» müsamaha hoşgörün tolerans de nilen şey b i r sosyal gücün g*rçek niyetini maskelemek İçin kullandığı uü*lü> bir kelimedir. Her süslü kelime gibi •• da tuzaklara konulan b i r yemdir. H
h
h
p
bütün bu düşünceler doğrultusunda müsamaha kav ramına hayalımızda makbul ve mümtaz b i r yer vermek bana pek uygun görünmüyor. Efler kuvvetleri denk İki unsur arasında gösterilmesi gereken hoşgörüden bahsedi yorsak, onlnrdan alicenaplık d e j i l . her ikisinden de yanIÖ6
|c
P
l i' : bir yenle hnşgprülü bir toplum bulunduğu söy leniyorsa bakmalı: Orada farkb unsurlardan birinin d i kerine baskı yapmasını önleyetı ne var? >u ihtimaller • ı ralaııabilir: Y a merkezi otorite mahalli güçlerin birbirine zarar vermesini önleyecek kadar fltiçtüdür; veya mahallî güçler arasında birinin dikerine baskı yapara] ! ölçüde kuvvet farkı y u k l u r ; yahut farklı unsurlar arasında vaz geçilmez bir menfaat alışverişi yürürlükledir. Sıraladıfcımız ihtimallerin birkaçtnın veya hepsinin birarada bulun¬ ması da mümkündür elhetr Anlaşılması gereken o k i İn sanlar, insan grupları htışgüriilü nlnlak bîr a h U k l v « İ ^ bedir görüşünden kalkarak birbirlerine tahammül etmi yorlar, onları b l u choşgorülü imiş glbt* gosleren başka ve i l k nazarda Farkrdilmcyen se İH-pler vardır. Bîr toplu mun fark.li unsurları birbirlerine u r a r vermeden yaşa m a k t a ise bunun b i r sebebi de her unsurun müşlereken zarar gördüfrı bir dış faktörün mevcudiyetidir. V m bu durumda da tolerans gibi görünen davranışları dofturan gerçekte her umurun kendi başının çaresine bakma m u buriy^tidirr 1
K İ M K İ M İ HOŞ
GÖRECEK?
h
Hoşgörülü müsamahakar toptum denilince fbgyle b i r (onlum yeryüzünde yoktur, olmnmıştır» hepimizin aklına i y i niyetli r • l - 1 - i--1 = oluşmuş, başkasının düşünce vç dav ranış biçimine müdahale etmeyen kendinden farklı olan lara düşmanca nazarlarla bakmayan insanların ynşadtfı toplum geliyor. A m a hoşgörü kavramının kendi» büylc bir toplumun mevcut plamıyaca|ını da kclirginleştlriyor derhal. Çünkü birinin diğerini huş görmesi için kendini hatab -••--! ı•:ı İt raf Lan üstün bir konumda bulmadı ve fiilen de tiyle o l m a i i gerekir. Efendisinden dayak yiyen uşagm olayı hoşgörüyle karşılamışı y a dayağı gerçeklen haketti^i içindir veya adamın köpek ruhlu oluşumdandır. İktisadi kriı u n u n d a işinden i t i l a n kişi patronu hoş¬ de gormese de d u r u m derişmez. Z a y i i olanın kuv v e t l i y i hûşgîarnırBİ y a komik veya manasızdır. Lâkin k u v veüinîn hoşgörülü olup olmaması ciddi b i r meselesidir. Efendinin uşaftı, patronunun -.•.•> i. hocanın talebeyi hnşfnjriîp görmemesinden, her i k i taraf içinde ciddi Mimi . 1 1 : doğar. Dernek k i müsamaha, hoşgörü, tolentns denilen vey b i r faziletp b i r karakter olgunlumu u y t l m a k t a n ( o k , b i r takük, b i r manevra, b i r p o l i t i k a sayılmalıdır. K u v v e t l i nin, gücü elinde tutanın t e n d i aJcmdıskî unsura onu op t i m u m olarak kullanmak İçin ııyuuLuJı£t bir usûldür to lerans..
I0S
Bir toplumda azınlıkların sahip oldukları statü mütamaha meselesinin b i r ahlak mrselesi defîl de U r güç meselesi olduğunu Göstermeye yeter. E ( e r bir etnik i z i n lık iktisadi güce sahipse içinde yaşadığı toplumda sevil din veya sevilmesin belli b i r müsamahadan yararlanır. Huna karşılık İktlsaden zayıf durumda bulunan azınlıboş görülme ihtimali de çok zayıftır. Antisemttitrain lnplumun her tabakasında k n U y h k l a yer bulduğu Fran sa'da Yahudiler kanuni hoşgörüyü rahat rahat kuUaaalıilirken, İspanya nın millî hayalına sinmiş bulunan çin geneler bu ülkede yine sınırlı b i r Inleransi tadabilmek Ledirler. Kısacası b i r toplumda hoşgörü insanlartn defter yargılarının bir uzantist olmaktan çok insarüann yüıyüır geldikleri mechuriyetlerin bir sonucudur. L III J
|,Kh
Hoagöni kuvvetlinin zayıfa karsı muhtemel tavırla rından b i r i olduûuna göre bir toplumda «karşılıklı hoşgörîjıden süsetınek k a t m e r l i b i r aldatmacayı beslemekten bask* işe yaramaı. Üstelik bu t u l u m b i r saçmalıjın ıdenge» olarak sunulmasını da saklayabilir. Söyle: M ailem zenginler fakirlerin sefaletini >-yürüyorlar, o hakle fa kirler de zenginlerin sefahatini b i t i r m e l i d i r . Madem ga lipler mağlupların küle olmalarını hu^ürüyor, öyleyse mağluplar da galiplerin e f e n d i l i n i hoşgorinelldir. Mani İkinti Dünya Savaşı sonunda bir Romanyalıya sormuş l a r : e—Sovyetlerle ticaretiniz naıılP» a—\\.ıw\ dengel i * d i y e cevap vermiş Hemen. «Biz onlara kereste satLyoruz onlar d a b i l i m petrolümüzü alıyorlar-* tşte kar şılıklı tolerans ila böyle bir şeydir; Sürgün oldurunuz şehirde sizden ayakbastı p a r a u isfenira
r
BELKİ BİZDEN Y A N A
GEÇER
Müsamaha, hoşgörü, tolerans l o p l u m hayatına yön verecek bir defter olarak vaz'edilemez, c/unku mü-mmahu kuvveti elinde tutanın zavallılara karşı kısa vadeli b i r hareket sefbeştisi tantması derneklîr. Tnlerans gösteren k i m olursa oksun tfüıyumdujü hareketleri y a p a n kimse lerin bilgisi i , yetersiz, donatımsıı o k l u s u n u dü±ündüıiiı iı.nı hoşgörülü olmakladır. Anneler, babalar çocuklarının istenmeyen durumlarda bulunuşlarına sert tepki gösErrmiyorlarsa, .• ukiai mm b i r gün akıllarını başlarına ala cak lannı peşinen kabul ettikleri içindir. Alknbzmden kur tulması İçin tedavi gören «hasta» bir m i k t a r içki içme müsamahasından yararlanıyorsa bir gün hiç alkol kul* lanmJyaca£ı düşüncesini taşryln insanların elinde olduı;ı: içindir. Yani lolerans gören kimse b i r hakkını kul¬ lanma gücünü elinde tutamaz, hürriyetinin peresini yer • •• getirmez, tam tersine b i r gün yaptıklarını yapma ması için ve bugün ona verilen hareket serbestisi o m d a n kalkacağı İçin şimdilik kaydıyla yaptığına g M yu mulur. N i t e k i m Sovyetler Bir liftinde d i n i İbadete müsa maha edilmekledir, zira b i r zaman snnrz toplumun Eamamen d i n anlayışından uzaklaşacağı beklenmektedir. B i r dinin »İlklerinin başka bir dinden olantara hlr ideolojiyi benimsemiş bulunanların farklı ideolojiyi sa vunanlara gösterdikleri veya göstermeleri istenen • •=• • H
110
III
m a h a • - -•:=_• b ı k ı l ı r » Lir ikiyüzlülüklen iharciıîr. Hoş görüde bulunan lara.1 kendini Öyle hal ı u • --l.n güçlü tezlerle ıl--ı- ıin nı kabul etmekle v e y a sundu ğu tarafı o derece budala kabul etmekledir kî bîr gun kendi inancının isabclH OİduftUflU müsamaha gösterdiği kimselerin kavrayacağını ummakladır. Yani h a k i m inancı savunan laraf diğerine şöyle der g i b i d i r : ı B u sakat gö rüşleri b i r süre t a k i p elmene ses çıkarmıyorum. Z i r a sen şimdilik İdinde bulunduğun «eri kafalılığı bilmeyecek ka rlar aldanış içerisindesin. İlenim sana gösterdiğim laler a n * sayesinde şu anda r o k yanlış düşündüğünü i r e c e k , bana hak verecek, benden y a n a geçetrksint. B i r d i n veya ı iıbîr başka dine veya ideolojiye I olefins tanıyor sa bu onn inanç ve ibadel hürriyeti tanıdığı ; i n değildir. Tanınan sadece b i r mühlettir. Bu mühlet idinde rnüsamahadan faydalanan tarafın kendini düzeltmesi, tolerans tarafın safına geçmesi esastır. Açıkçası İdeolo jiler ar asi Dda yaşanan veya yaşanması beklenen hcşgürü ortamı i k i tarafın birbirlerini kandırma arzularının teza hürü olarak görülmelidir. Tebessümler *ahtc ateşkesler güvensizdir. :
c a k l a n , kalabilecekleri kabul edilmiştir. Müslümanlar • İı' kitab olanlara «belki b i r gün im.- ' . i m a n olur* diye tolerans göstermiş değildirler. Dolayısıyla Vahudi ve H r i s tiyanları aklı ermez: zavallılar olarak değil hakları ve hür riyetleri, vazife ve vecibeleri bulunan kişiler olarak top lum hayatının birer unsuru u y a n İslimi anlayış i k i yüz lülükten tamamen uzaktır. Unutmamalı k i hiçbir müslürnanca anlayış tarzı müşriklerin müsamahaya mazhar orabilrcekleri genişlikte drğüdir.
h
Sık sık işittiğimiz * İslâmiyet in müsamahakâr bir d i n * olduğu yolundaki • • • • • ! • • - M . neyi ifade ettiğini yeni den, sarahatle anlamak mecburiyetindeyiz. Müslümanla rın ehl-i kitaba gösterdiklerinin b i r müsamaha, hoşgörü, tolerans olmadığın), daha değerli b i r sey olduğunu b i l mek gerek. Siyasi gücü elinde bulundurdukları, toplum «tentesini temsil ettikleri sıralarda müslümnnlar Yahudi ve Hriıtiyanlara M e r a n * göstermiş değillerdir. Onlara haklar tanımışlardır. Y a n i canları istedikleri zaman or tadan kaldırabilecekleri b*r geçki statü içine girmemiştir gayri müsümlrr. tslami çulların hükümran • uuu b i r toplumda k i t a b ehlinin elinden alınamayacak haklan var* dır. Onların nesiller boyunca Yahudi ve Hriıtiyan kaJn-
112
II
peşinen kabul ediyor olmak gerek Herhangi b i r devletin kendi vatandaşlarına uyguladığı hukuk reyimi şg veya bu görüş açısından bozuk, yanlış adaletsiz: olabilir, amı işte bu istenmeyen yapıyı uygulamaya koyan b i r gücün sü rünü geçiriyor olması yüzünden devletler arası ilişkiler için söylediklerimizi b i r devletin yurttaşlarına tanıdığı hareket sahası için söyleyemeyiz. Devlet yaptırım (mü eyyide) gücü olan b i r kuruluştur. r
Z O R B A N I N KEYFİ
İSTERSE
Devletler ansı İlişkiler bütün diplomatik merasim lere, su yüzünde entunen bütün nezaket kurallarına rağ men güçlü devletin güçsüz olana İsteklerini k a b u l ettir* nte&i esasıyla yürüı Bunun bilinen U r istisnası yoktuı Eğer milletler azası düzende zayıf ulanlar, gücü yetersiz olduğu balde bazt yaşama alanlarını koruyanlar varsa bu ülkeler y a güçlüler arasındaki rekabetin kaçınılma* sonuçlarından laydalanıyorlar veya kendilerini ezmesi muhtemel kuvvetin bu durumu daha k i r h saymasının meyvesini yiyorlar. K ı » c a s ı b i r devletin difleriyle mü nasebeti kendi hakkını doğrudan doğruya arama ilkesin den başkasını taşıyamaz. HfebJr devlet milletlerarası ga rantilere güvenerek hayatını devam ettirmeye çabalamaz. Çünkü b i l i r k i milletlerarası garantiler yerine getirilme diği taktirde görevini yapmayanları ceznlaııdıracak b i r güç yektur. M o d e m dünyada b i r Paz Romana bile k u rulamamıştır. F
Aynı sbzleri bîr devletin İçinde lerdlerin haklarının korunması hakların kullanılması ve teminata bağlanma^ için lüylemek mümkün müdür? Y a n i b i r devletin içinde de dolaylı b i r yolla bile o l w RtÇfrli olan «ilhak a hak* mıdır? B u soruya kesin «bayın cevabı vermek b i r man tıki mecburiyet. Çünkü b i r devletten soa edebilmek ...==: belli b i r alanda b i r otoritenin sözünün geçtiği yargısını
114
B i r d e v i t t i n karakterini yaptırım uygulayan lerdle rin karakteri belirler. Yani b i r sosyal organizasyonun iş lemesini temin ede* gikÜ k o n t r o l edenler kendilerini na tal görüyorlarsa o toplum da o görülen hüviyete yakın bir idare tarzına Sahip olmaktadır. Bu a p d siyası re j i m l e r i modern dünyaya örneklik etmiş Avrupa'nın ¡ giye değer b i r manzarası v a r : Günümüzde h a l i kıratları veya kıraliçeleri bulunan ülkeler İngiltere. Belçika, H o l landa. Danimarka, Norveç ve İsveç gibi Kuzey deniri ne kıyışa olan ülkeler, l l u n a karşılık Akdeniz ülkeleri sıyasi rejim bakımından istikrarlı olmayan devletlere sa hip. Saraylarını koruyan ülkelerin Avrupa'da demokra t i k hakların kolaylıkla kullanabildiği ülkeler oldukları - -yira?bildiği halde Akdcniı ülkekriude demokratik hak¬ l a n kullanma kem 14 unda f i i l i hangi yapı Lir m batın u yılır ağırlıkta okluğu sorulabilir. Ahstokrasjlerini sdnuş ülkelerin sağ ve sol kutuplaşmada dddî meseleler yaşa malarına rağmen arisiokrntların devlet içinde yerlerini knruduklan ülkelerde bir u ğ ve sol kutuplaşmadan sözeimek bile mümkün d e j i l . Bütün sıraladığımız farklara binlercesi eklenebilir. Farkların yamsira benzerlikler de uıyılabilîr elbet, ama farklar vardır ve düşündürücüdür. Andığımız farkların açıklaması sosyal bilimler bakımın dan yapılabilir, = -I-.¡ •••_•= felsefenin bu konuda söy leyecek sözü vardır. Söylenebilecek birçok sriz arasında hırın- önem vermekten yanayım: H a n g i ülkede sı İst ok4 n
c
MI
r u i ülkede yasayan insanları hesaba katmış, ciddiye al mı; ve insanların hak U n u karşı duyarlı olmuş, kendini bazı yükümlülüklerle sorumlu kabul etmişse ü ülkede bü tün sosyal değişiklikler yumuşak yaşınmif, bunun sonu cu olarak d ı giHlermelik bile sumba aristokrasi mevcu¬ d i y e t i n i korumuştur. A m a hangi ülkede aristokratlar ben den sonra tutan demişler, u ülkede yaşayan insanları k i n di keyifleri nce biç imiend irebileceklerine inanmışlar on* l a n n yaşama bak kına, düşünce ve duygularına karşı sa ğırlık göstermişlerle- halkın bitmez, tükenmez yükümlü lükleri bulunduğunun kendilerinin ise yalnızca haklarla donatılmış olduğunu kabul etmişlerse o ülkede sosyal ve i d a r i değişiklikler kopmalar şeklinde nimuş ve dolayısıy la hopmalarLiı yarattığı boşluk hiç b i r zaman doldurula mamıştır. d
H İ Ç BıK Ş E Y İ Ç İ N G E Ç
Müslüman ..îmanın insanoğluna kazandırdığı en bü yük imkan gereği ve h a k i k a i i tanımakta hiçbir zaman geç kaimmiş olmayacağıdır. B u yalnızca İtikadı ve i . şünceye taalluk erîtn hususlarda değil, aynı zamunrlu L . bazı şeylerin mücessem bir tarzda ortaya çıkı şında ds geçerli bir imkân- ölüm |nı dışında levhüj a k i desine vasıl olan her kişi kazançlı çıkacaktır, ölüm İni nin saliha erme hususumla dışta tutuluşunuz! benim anl^lrjım kadarıyla h i k m e t i insanı münafıklıktan kurtar mak içindir. Yani her k i m k i dlüm İnindi kelime^ tev hidi zikrederek kurtulmayı planlamaktadır, o kişi hıyaUnm fîneekl safhalarında sahip olahilereği anlayış ve t u tumu bilerek ertelemektedir İmdi, küfürden, fısk-Ü fürunlan uzaklaşma gücünü mâsivaya duyduğu bağlılık •• • • lı kullanmamıştır. :••!•:.
Çağdaş şartlumalarımıu ne kadar ters düşerse düş sün şunu İfade etmek hana uyuuo görünüyor: B i r ülke nin siyasi olgunluğu yönetilenlerin siyasi eğitiminden çok yönetenlerin ahlaki standartların ı bağlıdır.
SAYILMAZ
LI
Müslüman hayatının hiçbir salhasznda doğru, haklı, h r l l l için haza fırsatları kaçırdığını düşünmediği için İti lirlerden daha geni} bîr u f k a s a h i p l i n Demek k i müslün um fır 4 bal t J baJık y a n g i d e n glbî »borç bini aşınca bal laırck y e n i n g i b i bir anlayışla hayatlarının yanlış V-HIIÜIIÜ fıaklılaştırma batağına saplanmazlar. Çünkü müsluinanların Ümidi dünyanuı insana sunduğu şartlarda, i n i4Uihrırı birbirlerine açtıkları kapılarda değil. Allah'ın p
¡16
]••
kendilerine işaret ettiği büyük, jjeniş, bol yoldadır. [ B u san cümleyi 4y0tdiuhr.fr diye değil de «şeriattadır* diye b i t i r m e m gerekirdi. A m a şeriat kelimesi biz. Türkiye'de yaşayan mü^lümanların tepesinde Demokleşin kıba gibi iıııı.j duruyor. Kültürümüz İslimi anlayışı ortaya çıka ran kaynaklardan kopanldıği için insanlara şeriat deni lince «Sırat-ı Müstakim»! kastettiğimizi anlatabilmek uzun uzun açıklama yanmak gerekiyor.] Kelimeler asü unlanılarından kupurılarak keyfi ve itibari adlandırma lara müstelıak sayıldığı zaman k i m i n gerçekten ne dedi ğini anlamak cidden zor. Böyle durumlarda b i r kelimeye kendi yüklediği anlamı yaygınlaştırma gücüne erişen kazauçb çıkıyor. Yanı tanımlayan tanımlananı t y i y o r * . Şe riat kelimesi de bu tanımlama sürecinde müslürnanlann tedbirli olmazlarsa çok zararlı çıkacakları b i r noktaya konulmuş. Siyasi çağrışımları» toplum kavrayış çerçevesi bir yana bırakılarak «şeriat» kelimesini ağzımıza almak neredeyse imkânsız olmuş. (Ama hiçbir şey için geç sa yılmaz dedik ya. belki doğru b i r an layı 5a ulaşmak için de geç değildir.) Dünya şartlan veya insanların birbir lerine açtığı kapılar kendi ölümlü, sonlu ve sımrlı yapı larının imkanını açar insanlara. B u sınırlı ve sonlu i m kânlar başımıza gelenlerin bi?t kaçımlmaz b i r akabete sürüklediği hususunda kandırır. Çünkü biz de kavrayış Kücü itibariyle sonlu ve sınırlı yaratıklarız.
Müslümanlar günümü* şartlarında aşelmaz engeller g i b i görünen zorlukların aşılmalını sadece kendi kapasiteleriyle giderileceğini düşünmedikleri içinj Allah'ın yar dımından hiç bir zaman şüpheye düşnie^ierj için e dünyanın çekiüp çevrilmesinden nç kendilerini ne de hır ba^ka k u l u y e t k i l i gütmedikler] için her an dinamik, canlı ve kuvvetli kalabiliyorlar. Salih b i r düşünme tarzı için sulih bir tutum ve davranış için insanların, müsiümanl a r m hayrına olan hiçbir gey için £eç ^ayılamaa. Yani doğru b i r davranışı yerine getirmek sözfconuflU olduğun da *hunca b e l i bunca yozlaşma idinde benim yaraca ğımın ne etkisi olur» diye düşünmek b i r yanıyla o bela ları, yozlaşmaları hakb saymak, hem de Allah'ın rahme t i n i umursamamaktır. V
r
p
Egcr Kur ân-ı Kerim'in bize işaret etliği yulu be nimseme temayülümüz, kuvvetli ise ve insanların anlayış kapasitelerinin dışında b i r duaya bağlanacak değeri t u t turabilirsekj işte o zaman b i r i m sonlu ve sınırlı gücümüz. Allah'ın bize verdiği ile güçlenir. Yeter k i biz kendimize i k t i d a r vehmetmeyelim. Beklentilerimiz ve ümid e t t i k l e r i m i z kendi yapabilirlerimiz seviyelinde ise kolayca boz guna uğrayabiliriz. Koyguna uğramak b i r bakıma sabrı tiden bırakmaktır. p
118
İ1U
Hemen U r ayrımı işaret etmek zorundayız. Her müs¬ lüman kendini İslâm! mücadeleye adamış b i r i olma d u rumunda değildir. Yani herhangi b i r müslümanm şu ve ya bu ölçüde tslİrnl davranış biçiminin sağlam röstej gz-lertmlen uzakta kalması bize büyük rahatsızlıklar ver¬ meyecektir. Çünkü herkes hatalarının hesabım vereceği yeri ve zamanı kendi düşünmek zorundadır. Sıradan b i r müslüman ularak kalmak ve küfre saplanmıdan a m a bazı noksanları da devam ettirerek yaşamak flütıümüı dünyasında alıştığımız ve xdağan saydıfiımız durum tır dandır. h
KENDİMİZDEN
BAŞLAMAK
Kt-mlinî değimi-: ı - •!•=•-•• olaunlaşlırıp aydmbftiL t;ıkarmaya ba^aramadan hiç kimsenin "m başkasını de ğişi irmesi nin aydınlığa ..ık ırnı.ı n.ın miimkün olamıya• IL- siiylcnir zaman zaman. Bazıları da t e r i m i İddia eder ! I l o g r u davranışı işaret elmek için mutlaka doğru dav ranmanın ferekmeyebilecz^i. karanlık bir adamın da ay dınlığın yününü pekala gösterebileceği D M sürülür- Her i k i düşünme biçmunia de h a k h nerek^elcri. akla yakın delilleri vmrdtr. A n a konumuz İslimi mücadele ise, yani uğruna bdü zorluklara katlanmanın Rerekıiğî «doftruı insanların türettikleri ve insanların kendi İddi kabulle rine ftöre benimsedikleri doğrular değil de Allah'ın insan ları doğru kılmak için insanlar İçin senliği dnğru ve doğ rular ise yukarıda andığımız davranışlardan ancak bi r i n i , yanı önce kendini doğrultma yolunu seçmek zorun dayız. Çünkü İilâmf mücadele her ne kadar siyasi, sos yal, iktisadi yünleri olan b i r davranış biçimi olsa bile te melde ahlâkı b i r mücadeledir. Bu mücadelenin ahlâki vas fını kaybederek siyasi, sosyal ve iklisadi başarılarına erem e y i l - Erdiğimizi sanırsak b u , kendimizi ve başkalarım başından aldatma k a r a n aldığımızı jtüslerır. Dolayısıyla belli ahlâki düsturları nebinde yaşamaktan kaçınan k i m senin bu düslurlan b i r başkasmı .-..-:!. kaideler olarak abes olacak Ur. p
120
Ama k i m i l e r i var k i kendilerini sıralan nıüslünum olarak «örme taraflısı değiller. Onlar siyasi, sosyal ve iktisadî etkinlik irindeyken müslüman oluşlarmt tebarüz ettirme ( a y ret indeler. İşte böyle b i r insanin kendi hal v r hareketlerinde daha tıtiı ulması. deyim yerinde tnytlacak o l u n a , kendine karşı daha acımasız olması beklenir. Günlük hayatım, mesleki bayatını, beklentilerini bviUnüyle İslâm'a bağlamış v t bu özellikleriyle bilinen i n sanların, elden geldiğince belli i s l i m i biçimlerde sadık kalmasını ve üıü itibariyle de kendini Kur .m ve Sün n e t l e sürekli olarak yenilemesi beklenir. Bu noktada aklımıza şu soru takılıyor: B i r insan tek başına nr ölçüde t i t i z , ne kadar sorumlu olursa olsun dünya düzeni karşısında sıradan b i r müslümanın göste rebileceği davranışiardan lazlasım gösterebilir miP konusu nlan bir Islanıl mücahede ise, sorumluluk riahibl bir müslüman da kendini b i r bütün içinde saymak, bir t b i r l i k * üyesi olarak algılamak isteyecektir. Savaşan i n san silâh arkadaşları ile b i r l i k t e varolacakttr. Kendinin özellikleri kardeşinin özellikleriyle bîr hüumluk flıri£rrı|i£i lake irde savaşı başarıyla yürütmeleri mümkün olur. İslâm savaşçısının dünyayı değiştirmeye kendinden lıaşlaması ve KılaVdnn aldıklarını topluma, dünyaya yan ı rı
sıtması |ciq »ncp bunu İyi sindirebi I meıi aerekir. A m a bu i | de ferdi w t e k başına altın- lan kalkılabilecek b i r l a a l i y e l dtğüdjr İnsanın kendim aydınlatması, sorumluluk ve t i t i z l i k bakımından daha İyi y e r l r r r gelebilmesi için mu^• Limanlar arası dayanışma, jrUvrn ve karşılıklı sorumlu luk duygularının yaşanıyor ulmasi şarttır. Türkiye'nin vr^ y a dünyanın herhangi bir yerindeki nıüslümanlarm - ••• M i l . kalp atışlarına sahip olumları özlenen bir durum dur. A m a bu durumu k u r u ı I sloganlarla, hataların görmezlikten j;rJtnmrsîyle baştın kara b i r beraberlik an layışıyla sağlayamayız. r
HANGİ HELVAYI
YAPMALI?
H
İJoğnj davrantşa varmak önce dar çevrede, b i r b k t e mlkaıb-lrye karar vermiş İDuniaruı cemaat sorumluluk larını yerine gettrmeleHyle mümkün. Müslümanca b i r düşUmne ve davranma biçiminin müşahhas., hayatiyete ka vuşmuş birimleri olmaksızın sudan bağlantılarla yola n kılamaz. rürkiye'de ve dünyanın herhangi bir yerinde IlÜmi düşünme ve davranma biçiminin hayat veren çekir dekleri oluştuğu zaman rahallıkla dünya ölçüsünde bir İslam cemaatinden bahsedebiliriz. r
Hentck k i mücahedeye Ünrzt kendimi iden başlamak denilince, müalürnanlarin herkesten bağımsız, b i r yaşama düzenine tabi olmaksızın ve tamamiyle kendine has t u t u m bir içinde kendini düzeltme faaliyetine girişmesini an lamamak gerekir. Tersine kendinden başlamak, i l k fır satla cn yakınımızdakiyle b i r dayanışma ve sorumluluk zinciri oluşturmak den
I Uyanışına ve sorumluluk
ün pluna almdığL t a k t i r d e küfre karşı kardeşinin gücüyle
I H
Türkiye'de yaşayan müslumanların azımsanamıyacak bir U l g i birikimine sahip oldukları, Türkiye'de yaşayan i n s i n i n ve genel olarak Türk toplumunun değerlendiril^ meşinde kendi dışlarında yer alan d ü ş ü n » odaklanna oranla daha tularJı b i r yaklaşıma sahip oldukları, vard i k t a n zihinsel sonuçlan v e r i m l i kılımı, ele kemiğe bu riindürme bakımından Halıcı okumuşların h e p i m mah r u m oldukları toplum içinde meşru zemin buiına imkâ nım ellerinde bulundurdukları kısa süren bir «nzlem ne ticesinde hemen lar keti İlebilir. Buna rağmen IsLılmiyet ! bayatlarında odak kılmış kişilerin ülkemizde Batıcı oku muşlara püre daha az e t k i n , toplumun aldığı şekle daha az- müdahale edebilen ve düşük verimde oluşları gözden uzak tutulamaz. Müslümanlar potansiyel güçlerini neden aktüel hale donüşiurcrniyorlır? İslimi düşünme tarzı ne den kuvveden lüle çıkaffltynr> Yağ. şeker, un olduğu halde neden helva yapılamıyor? 3
B u soruların Cevabım tek tek insanların tavırların da, siyasi olaylımı seyrinde, sosyal labirentle rinde aramak mümkün. N e var k i bulunabilecek cevap l a r tatmin edici olmaktan uzak kalacaktır. Sanıyorum helva yapılamayışının cevabı nüktenin l(bıd* saklı. Yağ. un ve şeker bakkal dükkanında helva yapılmak üzere bulunmuyorlar. (İeçiijtimiz son on yıl Türkiye'de mu-Jn
manialın tap]um olaylarına ve yürülülmetle bulunan kendi kendini sömürgeleştirme faaliyetlerine yalnızca küs kün b i r I J v ı r takınmakla bundan böyle yetinmeyecek leriıü, sorumsuz değişi irmelere bir önceki değişikliği uzat mak sureciyle l e p k i göstermekle kalmayıp son üç yüz yılı anlamlı b i r değerlendirmeye labl tutup Türkiye'ye İslimi esasları güzününe alnn bir yon kazandırmayı de ğerli b i r çabu saydıklarını gûstcnli. Vıkin geçmiş b ı » yağ. u n . şeker bulunduğuna güre belva yıpıLabiLeceğini KÖsıerdiği kadar, yandması gerekliğini de gösterdi. A n cak b o r a d l önümüze yaşanmış bunca deneyin menfi ve müsbel yanlarını ayıklama gibi b i r görevin çıktığını gür dük. Günümüz Türkiye'sinde İslimi yüuclişin haklılığı ve gerginliliği bir gölgeyle kararıyor: B i r kesim müşlüman Türkiye'nin vardığı yerin bundan sonra ulaşılacak nokta • v i . esas alınmasmı yerinde buluyor. Y a n i 1950 yılından bu yana Türkiye'de yaşayan müslumanların kendi inanç larını savunabilme, toplum bayatına katılabilme hakla rını genişleterek ve yaygınlaşma M ! . İslenilen sonucun < I de edİlebıLcccğini Heri sürüyorlar. Bunlar için Türkiye'de ateist dirljaıılann nüfuzu kırılır, basın ve yayın hayatın da* ülke yönetiminde Batı takliçisi unsurlar güçlerini kay bederlerse en uygun çölüme ulaşılmış olur.
rasıyU anlajılılıilir. Bunlar için uygun çözüm ancak müslümanlariD kendi iktisadi çerçevelerini İslimi kaynaklara en yakın tarzda belirlemeleri ve yapıp e t l i k l e r i n i İslâm sınırlan içinde gerçekleştirmeleriyle bulunabilir. AUrynrik lladeye başvuracak o l u r s a k : B i r kesim müslüman içip elde nasıl un, nasıl Şiker, nasıl yağ v a r H onlarla bir belva yapılabiiir. B u görüşte olanlar eldeki çeker, un ve yağın kanlacak helva için mevcut olduğuna utanırlar, bu yüzden de malzemenin elverişli olduğundan şüpheye düşmezler. A m a bu görüşü benimsemeyen mü*lürnanlara göre tgvrçeklenp helva yenilmek isteniyorsa önce bu eldeki un denmeli, yağın asidi alınmalı ve şeker anlalmalıdır Aksi halde ortaya belki helvaya benzer bir şey çıkar ama onu canı helva çekenler yiyemez. f)zrtlr ! Türkiye'de IslJlmı düşünme larzLnm kuvveden fiile rık;ımaytşının sebebi nereye varılmak Ellendiğinin »rahatlen mahrum oluşudur. H
Diğer b i r k e t i m müslüman için ise Türkiye'nin l u lacağı İslimi yön için esas alınması gereken husus, b i z i m İslimiyef ı doğru bir biçimde ve yeniden anlayışımızdır. Türkiye'nin yaşadtğı deneyleri güzden geçirmeli, toplu mun kazanç ve kayıplarını lslamf esaslar dahilinde ye niden değerlendirmeli, toplum hayatı ile Tslami yaşayış arasında bir doğru orantı kurulahlimelidir. Yani müslümanlarm yüksek idari ve sosyal görevler yüklenmeleri n i n önemi ancak bu görevlerin İslimi işleklere uygun ic111
BATIDAN
KOPMAK
Batı dediğimiz zaman belirlenmek i h i n i m b i r mede niyet, bir İnançlar manzumesi ve hem o medeniyetin hem de o inançların köklerini içine alan değerler bülünüdür. Y a n i Batı demekle hiçbir zaman bir coğrafi mekanı dile getirmiş olmayız. Gerçi hiç kuşku yok kî bu medeniye t i n bağlı olduğu, doğup geliştiği b i r tnprak parçası, b i r k i l i t t i r çevresi var. Esasen yumurtaları (izerindr B A T | tam belirlemek gerekirse, Pirenelerin doğusu, A İplerin k u zeyi, Ren N'ehrimn batısı arasında kalan b i d e d e k u luçkaya yatmıştır. Batı medeniyetinin biçim aldığı ana merkez burasıdır ve gerçek Batılı i k i şehrin : Londra'nın ve FıriVin robunu taşır. Tapuya, Güney İtalya. Prusya dahil buılin Doğu Avrupa lıpkı Asya'nın. Afrika'nın ve A m r r i k a l a n n , Avusturalya'nın birçok bölgelerinin oldu ğu: g i b i Bat ti ı İaşe irilmiş, hatta Avrupai ılaştın İmiş İHÎlgelerdlr. h
Bu yüzden bütün bu bölgeler gerrk yaşanın şartları, g e r e k u düşünme biçimleri bakımındntı Batımn ana da marından uzakta kalan unsurlarla bir varlık kazanıbilmişlerdir. Günümüzde A B D iktisadî ve askeri güç bakı mından Batının himısi ve Batı düşmanlarının bay he defi İte de, Batılı değerlerin gerçek temsilcisi h a i l A v r u pa'dır. N i t e k i m Türkiye'nin Batılılaşmasına hassasiyet giVleren Amerika değtl Avrupa olmaktadır. Kuzey Amer
126
r i k a tıpkı dünyanın birçok bölgesi ve bu arada Rusya g i b i , oluşumunu Avrupa'da tamamlamış, b i r medeniyetin yayılma ve yaşama alanlarından biridir. B u söyledikleri mizi gonnUne alarak Batı dediğimiz zaman coğrafi b i r İstikameti, bîr yöreyi değil, b i r anlayış [arzını, b i r z i h niye Iİ ve bir değerler silsilesini kasleltiğitnizL herkes l a rafındın bunun böyle anlaşılmasının gerekli olduğunu ifa de etmeliyiz, ö y l e k i Balının bz malı g i b i görünen bazt kavramların, bası ürünlerin Avrupa dışında sahiplen ildi ğini görmemiz mümkün. Sözgelimi H r i s t i y a n b k Hacının ne dünkü ne de bugünkü hayalına t a m olarak imîlıak •• -- Avrupa'da tahrif edilmiş haliyle bile olsa İncil'e sadakal gösterilmemiştir. D i n ( Y a h u d i l i k ve llrîsliyanlık) Avrupa'da içinde yaşanılan düzenin b i r mazereti ve güçlünün silâhı olarak anlam taşımıştır 1lu açıdan dnğu H r i s t i y an lığının gündeme getirilmesi İlginç sonuçlar vermrklnİLf Her ne kadar katoltsizzn ve prcteatanlık bugün kü Batı n m oluşmasında çok önemli roller oynamışlzrsa d a bu rolü bizim inancımız içindeki ehl-i k i t a p anlayı şıyla değil, din adamlarıyla Laiklerin etkileşimi sureliyle oynamışlardır. L>suıanlıların Avrupa'yı ehM k i l a b mua mele» değil de k i f i r muamelesi yapmaları basit bir sa vaş m a n r e t i sayılmamalı, bu aynı zamanda l l i l i duru mun yerinde kavranmasının belirtisiydi. N i t e k i m Tlrisliyanlığtn üıüne yönetmiş nice mezhep fırsal bulur bul maz müslümanlar arasına katılmakta gecikmemiştir. Batı medeniyetinin çoğu kez maddeci bir medeniyet • • M L I Ü U amiyane b i r şekilde dile getirilir. B i l i n m e l i kl hü-
lün medeniyetler, tarifleri gereği maddecidir. Batı ile maleryalizmi b i r l i k t e düşünmek ve boylere materyalizme karşı olmanın Balı'yı karsı olmaya yöneldiğini düşünm r k kimilerine kolay gelebilir. B u gidişle materyalizme karşıt bir kavram olan îdealizzne bağlanmanın da doğu lu ıılmaya yüneldi^ini ileri sürmek mümkün olabilir. Oy-
UF
sa d u r u m hiç d r bu kolaycılığa y - ı - - •• gibi değil. Z i r a idealizm B a n y i diğer medeniyetlerden ayıran en ünenılE vasıltır. Yani düşünen üznenin geçerliliğinin ka bulü ile Batı temellerini alabilmiştir vc materyalizmin her ne kadar idealizme » t b i r göniş be de ancak idea lizmin mevcudiyetiyle ahlarn Sahibi olan bir kavtayzş b i çimidir. İdealizm ve materyalizm birbirlerini ancak yek diğeriyle açıklayabildikleri, karşıt kavramları kullanma^ dan hiçbir zaman k r n d i l r r i n i anlatamadıkları ve bu yüz d e n de b i r b i r l e r i n i n mütemmim cüzü kalan düşüncelerdir. Daha doğrusu ayan düşüncenin t Batıyı Hatı yapan ditAüuç*nin) i k i farklı yUvUdttr. l a l i n V m insanlar İçin getirdiği düşünme yöntemi bu i k i yünlü düşünce tarzının tümüyle dışında olduğu için d i r k i yt:iişrru: v< eğitme bakımından Hatibi alınış müslümanlnr (müslümanların yaşadıkları ülkelerde Batıcılık bir şartlandırma olarak hüküm sürmektedir- b i r düğün üme y o l u olarak değil} inançları üzerinde cüldîyetle dur dukları zaman kendilerini Batıdan kopmuş ve Batı'y* ters d n . ı ı . - . , halde buluyorbır. Kendilerini çevreleyen şart lar ne o l u r » olsun i t i k a d l meselesini önüne ciddiyetle koymuş bulunan her müslüman Avrupa'nın veya Ameri kanın veya Rusya'nın ortasında b i r farklılık alarak bel i r w * r i y o c ; yeni b i r k i m l i k w kişilik ortaya çıkıyor.
İŞE K O Ş U L A N
MÜSLÜMANLIK
Türkiye'de veya dünyanın herhangi lür yerinde ha y a l i y n sahihi, geleceği ulan ve insanların meselelerine doğrudan müdahale etme durumunda b i r müslümanlık varsa bu içinde bulunduğumuz şartları ve yaşadığımız o l n y l n n kendine mahpus kıstaslarla değerlendiren hır müalümanlıktır. Kendine mahsus kıstaslardan mahrum, olan biteni belEi esaslar dahilinde değerlendirmeyen müslüman lık varlığı ile yokluğu arasında önemli b i r fark olmayan, .geleceğini kaybetmiş ve insanların günübirlik meseleleri ne alet olmuş kültürel b i r vakıadır. Bizler müslümanlı^ı bir kültürel vakıa olarak değil bize insanlığımızı lemiıı eden eğer uzaklaşırsak mahvımıza sebep olacak bir i l i • inanç ve davranış yolu olarak görüyoruz. h
r
1
Günümüz Türkiye'sinde müslümanlık resmi otorite n i n kota gözle baktığı ve etkisini azaltmaya çalıştığı b i r müslümanlık değil. T a m tersine b i r çok y e t k i l i ağız l i r sal buldukça laikliğin dinsizlik demek olmadığını eği limde d i n bilgilerinin yer alması gerektiğini vurgulamak lan geri durmuyor. BÜlUn h u olan biteni TÜrkiye de İV U m lehine bir hava estiği şeklînde mi yorumla malı? D i ne değer veren kimselerin makam itibariyle daha i y i k o numlara sahip olmalarının nisbı b i r kolaylık laşıdıga dü şünülürse müslümnnlar olarak içinde bulunduğumuz du ruma sevinmeli mi? B u sorulara b i r çok kimse fiilen b i r p
1
126
tM
cevap vtrmiş bulunmaktadır. Yani günümü* Türkiye* sinde işleri tıkırında gidip de kendini müslüm&n kabul eden herkes bu ülkede islâm lehine b i r bava estiğini ve gidiş istikametinin nıilslüminlar için hayırhah olduğunu kabul eder. İşte bu noktada soracağımız yem sorular be liriyor : Acaba Türkiye'de dine tanınan soz hakkı İslam'ı kendi k a y n a k l a n İtibariyle yeniden canlandıracak, Tür kiye'ye İşlJim! bir gelecek temin edecek ve bu toprak larda yaşayan insanlara salih b i r hayat imkânı akabile cek m i ? Yoksa şimdiyi: kadar yürürlükte bulunan, sislemin daha kolay işlemesine vesile m i olacak? Hatırda t u t m a k gerekir k i günümüz Türkiye'sinde müslümaolağın b i r eleştiri yolu olmasına * i y i güzle? ba kılmıyor. Hiç kimsenin başımıza gelen bunca felâketin sebebterini araştırmasın* geniş i m k a n tanınmıyor. Ter sine müslümanların modernleşme sürecine katkıda bulun masıdır bütün beklenen. Sonuç olarak yükümlülükler bakınımdan müslümanlar yeni mecburiyetlerle yüzyüze gclmekte ama haklar bakımından itikadlarınm gereğini ye rine getirmeleri günden güne sınırlandırılmaktadır. B u n a *Lşe koşulan mÜSİümanlıks demek bana uygun gurünüyor\ T u r i z m i n , çevre kurun masının, enflasyonun, siyasi huzursuzluğun tahripkâr etkilerinden sakınmak için nıüslümanlara. bazı mükellefiyetler yükleniyor. Müslümanlar misafirperver olmalı, müslümanlar =_-_--i temiz tutmalı, müslümanlar kanaatkar olmalı, müslümanlar çok çalış malı, müslümanlar mahiyeti ne olursa olüun yasalara $aygdı olmalı. Bütün bunlara karşılık yavuz hırsız ev sahi b i n i bastırınca müslümanların herhangi b i r hakkı soz ko¬ nusu olmamalı. İşe koşutan müslümanhğın mantığı b u dur. Müslüman diye bilinen kimse ahlâkın korunması ko nusunda görüşler ileri sürmeyecek. Lüks tüketimin t e n d i aleyhine işlediğinden bahis açmayacak. Zalimlerle _ıuç or taklığı yapmayı reddetme hakkım ağzına almayacak. Boy-
lece müslümanlar birilerinden caferin* alacak. Yalntzca aferin m i ? Bahşiş de alacak. Öyle b i r bahşiş k i haysiyetli taleplerde bulunduğu taktirde derhal kesilir. Herjey böyle karanlık İçinde kalmış görünüyor Tür kiye'de. Yine de zalimlerin kotu gözle baktıkları müslü manlar bulunduğu söylenebilir. Bunlar kolay farkedilmiyorsa sebebi bu müslümanlar m sistemi döndüren çark ları yağlamaktan imtina ettikleri için kendilerini bahşiş lere bağlamadıkları için, kimseden aferin beklemedikleri için durumlarının dünya ölçülerine güre parlak olmadı ğındandır. A m a yaşa yan Lir onlardır, geleceği olanlar onlarchr ve ancak onların müdahalesi İslâm uğruna hayırlı bir olaym başlangıcı olabilecektir.
d
1)0
131
HAFIZASIZ
MÜSLÜMANLIK
Yalnız Türkiye'de değil, bütün dünyada müslüman¬ ların hafıza kaybma uğramış olarak yaşaması, başlarına gelmiş bazı olaylan unutmuş germisini inkâr etmiş b i r halde hayatlarını devam Ettirmesi isteniyor. 14. VE 20. yüzyılda müslüınantarın -"n-l Avrupalı hasımları tara fından gerekse Avrupalıların yerli müttefikleri taralın dan hangi muamelelere man;/ btrakıkbkları, hangi k a t İlamlara uğradıkları» nelerinin kendilerinden zorla kopa rılıp alındığı sıralanmak istense' ciltler dolusu b i r metin le karşılaşırdık. Kolnnyalizmin vc emperyalizmin yük selme dönemlerinde müslümanlarm yaşadıkları toprakları; işgal eden kuvvetlerin başında Fransa, İngiltere ve Rus ya geliyordu. Bu kuvvetlerin aynı zamanda her i k i dün y a savaşının da polipleri oluşu düşündürücüdür. 1 1 h
tere ve Fransa'nın müslüman topraklarındaki resmi hü kümranlıktan mn öOVh yıllara kaçlar devanı ettiği Rus ya'nın ise bu hükümran]Lğını aralıksız devam cltirdiği i,iıı b i r yönünü ortaya çıkarıyor a n t a t . l ^ t n diğer yünü resmî hükümranlığını modemizm perdestyle örtülerek, sahte bağımsızlıklar aracılığıyla sürdürül üşüdü r. T a r i h M kadar t a h r l l edilirse edilsin, Batt hükümranlığı konu sundaki gerçekler gizlenemiyteek kadar çıplak kalan ger¬ çeklerdir. h
131
Günümüzde bu gerçeklerin hatırlanamıyacak derece de geri plâna İtiliri, genç kuşakların bu gerçekleri sanki a n t i k çağın olayları i m i } g i b i öğrenmelerinin bir tek amacı vardır : Yürürlükte olan hükümranlık faaliyeti yakın geç mişin devamından 1 U - - . . L bîr şey d e l i l d i r . Yani insanlar daha dün denilecek b i r kısa /aman içinde sarahaten y ı pılmış olanları hatırlayacak olurlarsa, bugün de ay m şey lerin güzlerden gizlenmeye çalışılarak yapı M ip M U fehmedebütrler. Sade insanlar, günden güne paçası sıkışan, ken d i l i n e üorla kabul e t t i r i l e n mecburiyetler tarafından b i r yerden b i r yere i t i l i r k e n , yine kendisine aorla kabul etti rilen bflşka mecburiyetler tarafından b i r yere çetifen i n sanlar «neden bu durumdayım* sorusunu sormamalıdır. Eğer soracak olursa ona bu sorunun cevabı olabilecek ideolojik « v a p l a r hazırlanmıştır. lîîrcr ideoloji haline dö nüştürülmüş i k t i s a t bilgisiyle, siyaset donanımıyla, t a r i h yorumuyla birçok-cevap hazırdır. Hükümran olanların ekmeğine yağ süren de herkesin tarklı farkla cevapları aklına uygun bulmasıdır. Böylece inoden bu haldeyim* veya *neden bit haideyizs sorusunu soranlar arasındaki zıtlaşma ve hatta birbirini yok etmeye kadar varan çn> dsma hükümranbgLnı k u r m u j ve halen hükümranlığın dan bol bol istifade edenlerin tacına, tahtına hizmet an lamını taşıyacaktır. F
Bizim hafızasız müslümanlığımız içinde önemli b i r olay daha v a r : Batı hükümranlığının müslüman toprakInrında yerleşmeye başladığı günlerden bu yana gerek yoH t l d olarak g e r e k » yönetilen kimseler olarak bütün Miüslümanlar başlarına gelen vakıaları anlamlandı ra ma nı rşl ardır. Yöneticiler belli tavsiyeler veya eğitimlerinin tabii sonucu olan özlemler doğrultusunda gerçekleştirdik İrri değişikliklerin Baldı güçleri memnun etmediğini şalirarak farkettıler. Müslümanların yaşadığı topraklarda hılimiyclin temsilcileri istenileni yaptıkları zaman bile h
13*
b u işlerin yapılmasını kendilerine empoze edenlerden tak dir görmediler. B u tuhaf b i r durumdu, ö t e yarıdan yöne tilen yıgınlarca insan hayatlarına getirilen değişiklikleri kabul e t t i k l e r i zaman dahi bundan ne kendileri adına, ne de bu değişiklikleri kendilerine getirenlerin gözünde bir değer sahibi olamadılar. Bütün bu tuhaftık hakimiyetini tesis çtmiş bulunan Batı u i n insanoğlunun yeryüzünde bulunuşuna dair ger çek b i r yorum getiremeyişidir. Batı medeniyeti b i r kap¬ ris, kıskançlık rekabet medeniyetidir. Dolayısıyla ol gunlaşmayı değil, bitirilmemiş bîr proje olarak kalmayı kendi mevcudiyetinin b i r garantisi saymıştır. Dünyada bulunuşumuzun köklü, aslî, anlamdır bir yorumuna sahip olan müs1ümanltk bu sebeple Batı medeniyetine yönelen c i d d i seçenekler arasında en az müsamahaya maslıar olaT U gibi görünüyor. h
ZATEN
ÖYLE
YAPMIŞTİK
Bugünün Türkiye'sinde müslümanlık konuşulurken tartışmaya katılan bütün tarafların fikir birliği İçinde i l e r i aürdüklert husus şu : İslamiyet yüzyıllar boyunca siyasi, ekonomik hatta ekolojik zaruretler sebebiyle yoğrularak aldığı şekil ile değil, aslf kaynaklarının göster diği doğru şekliyle yaşatıhnab vt> canlandırılmalıdır. A r dasından şunu eklemekte gecikmiyorlar: İslam inanç ve ibadet yönüyle iade b i r dindir, onu t a r i h i müdahalenin karmadık meselelerinden arıtmalı ve aslma irca etmeli dir, islam'ı hurafelerin lasal tutundan kurtarmalıdır. Doğ ru söze ne denir? Bütün bu yaklaşımlar doğru olduğu kadar özlenen, müslüman olarak her aklı babında kimsenin uğruna b i r çok sıkıntıyı göze alabileceği temiz, hedefler. B u suzler doğrudur doğru olmasına, ama bunlar gerçek sözler m i dir acaba? Bunu anlayabilmek için bu k a b i l süzeri eden lerin niyetlerinin bilinmesi zaruri. İslâm'ı aslına irca ede lim diyenlerin samimi niyetleri acaba ahiret yurdunun dünya hayatından daha değerli olduğuna inanmaya mı Lİüııük. yoksa hu kimseler dünya hayalında varmayı dü şündükleri hedeflerin {bu hedefler şahsi olabildiği kadar lı linini de olabilir) yolunu mu yapıyorlar? Vi müthiş hafızasız müslüman tığımız içinde hatırlat^ makta faydalı olduğuna inanıyorum k i üçyüa yıl süren 155
ıslahat[arımız. ! .LiıhşmaınLz. > »deı • U ;ı • • dünyevİI. M - I boyunca işitilen hep aynı nakarat icEi. İslâm ye niden anlaşılmalıdır. İslim doğru bîr jckikle bir daha anlaşılma! alır, İslam aslına uygun olarak yaşanmalıdır. Btı süzler çok edilmiştir. Çünkü müsl umanların yaşadık U n Toplumlarda hiç b i r mürekkep yaEunıı kîfi. hiç bir otorite arık açık müslümanliğin aleyhinde bulunmak CÜr c l i n i Eusltrememiı, müslüman olniaklan vazgeçmeliyiz diyememiglir. Buna gücü yelmpymce elindeki en ([üçtü tez İslâm'ın yeniden anlatılmazı olabilmiştir. Böyle dav ranma mecburiyeti içinde kalığı i k i sebeplen: B i r i n c i s i I ı
sadık olan çok sayıda sadr injuın hnyatlartndnki
küt üye gidisin itikadlarına olan sadakatten =! • • I ILI--I ram tersine i l l k a d i esaslar sarsıldıkla lelakeEİenn pejpe Y kendilerini larümar ettiğini yürüyorlardı. Onlara hiç kinue bu İni m; Lan terkedın çünkü İşte babınıza buyle be U l a r [ e t i r i y o r diyemezdi. İkinci sebep de müslümanhn zulme uğratan modern medeniye! greko-lfllin olduğu ka dar judeA-kreiyen kaynaklıydı. Modernleşmek isteyen insanlar «tslflm'ın aslına dönelim» demedikleri takdirde, onların ağzına yakışabilecek yegane • iı «Kendimizi or tadan kaldıralım. İntihar edelim» demek olacaktı. B u mülahazalar karşısında akla • b i r soru grlîyor - Madem Türkiye'nin (bemen bütün müslüman ül kelerin) batını selenler bazı kimselerin jferçek niyetle r i n i maskelemek için İslam'ın aalına dünü} tezini ileri nürmeleriyle vuku bulmuştur, öyleyse muhlis müslüman¬ lar aynı ifadeleri tekrarlamaktan Reri m l durmalıdır? E U bette değil. H a t t a önümüze f l • = -• • -- • ı na dünü) RÜrü^İrriylf çıkıp da coodernizmi guddeme nelirenFer bulundu ğu zaman Onlara ifadeleriyle gayelerinin birbiriyle ne öl çüde nilaşiığını göstermek muhlis müslümanların eörtvi. 1
İşte tablo b u l u n açıklığıyla RQJ erimizin öcünde: Türkiye veya halkı müslüman nlan diğer ülkeler ceml . î û
h a t l i b i r yara manzarasındadır. B i r yanda hü'ün y o k i u l ülkcierte paylattığımız iktisadi çıkmazlar var Aıya, Af r i k a vc I Amerika ülkeleriyle müştereken yaşıyoruz üretim - lüketim - finona cinnetini. A m a müslüman olma yan her ülke bu cinneti yalnızca cisniani boyutlarda y i ' p y V - Çünkü onların ber b i n kendi yapısını kolaylıkla Batı medeniyetinin i h m a l edilmiş b i r yürrai olarak ılrj^ layabilir. Meselelerini dünya pastasından kendi payları¬ na düşen k u m t n büyütülmesi noktasına İndirgeyebilirler. Ama müılümanlar için mesele «kamı I n k . sırtı pek» olan ların yaşadığı bir topluma ulaşmak bir hedel sayılanıÎU. Çünkü b U rnllslümanlar için durum alabildiği mc: deği şik Bizler dünyanın i y i doymuş, i y i Rİyİnnıİş, bakımlı ferdlerl olmakla kurtulacağımızı düşünmü} olsaydık &fc kadi varlığımıza b i r kenara İter ve İkİyÜzyıl önceden Batr medeniyetine entegre olurduk. M a d d i kazançları tek be¬ lir ley k i saymadığımız ve uianevi varlığınuıı ün plana çı kardığımla için Baü dünyası müslümanlarla bütünleşme n i n f ^ t u Y t e k V r i n d e n endişe duymuştur ve duymaktadır. Evet İslim in aslına döneceğiz, ama bunu yürflrıflkl e l i köhne yapayı yamalanarak değil, yeni U r hayat çekinfrği oluşturarak başarabileceğiz.
EİÇİM
Mİ
H
KABUK
birinden koparıyorlar: Sanıyorlar U d i n insan hayalının sadece b i r parçasıdır. Böyle düşündükleri için d i n l e r i ge nel yapı içinde kısmî b i r bölgeye sıkıştırmaya çalışıyor lar. B u anlayışa göre öz insan hayatıdır vc bu hayatın sürdürülmesi için uygun bulunan biçimlerden b i r i de d i n dir. H a l b u k i din insan hayatının b i r bütün olduğu zaman larda ancak, d i n olma vasfına sahip olabil inektedir. Aksi halde dile getirilmemiş, gözlerden saklanmak İstenen b i r •• •• zahiren belirmiş biçimleri yönelir duruma geliyor.
MUV
Dün olduğu gibi, bunun de dünya müslümanlarmın kendi dinlerini i t h a l edilmiş şartlar altında devam ettire bilmesi önemli b i r mesele. Batı medeniyetinden ithal edil miş şartların vazgeçilmezliğine inanıp d a müslüman ol mayı elden kaçırmak İstemeyen herkes ister istemez b i r öz-biçim ayırımı yapma yoluna, batta d i n i n ününün baş ka, kabuğununı daha başka olduğunu iddia etme nokta sına gidiyor. D i k k a t edilirse Türkiye'nin modernizasyonu süreci içinde dine karşı bütün hareketler dinin Özüne dokunulmadığa hatta dinîn özünün korunmak istenildiği iddiaSLyla gerçekleştirilmiştir. Bunu yapabilmek için de kesin çizgilerle ayrdmtş b i r üz ve hiçim vakıasıyla karçı karp y a olduğumun zehabı uyandınlmak istenmiştir. H a l b u k i İslâm'da özle biçimi birbirinden ayırmak muhaldir. Eğer bunu başarabilirseniz İslâm'a verebileceğiniz en büyük Zararı verme imkânım da ele geçirmiş olursunuz. h
Müslüman olarak Öğrenmemiş gereken şeylerin ba şında her biçimin b i r özü ele geçirmek üzere sahip olu nan b i r atılım olduğu ve her özün kendi b i l i m i n i
bul
maksızın öz olma vasfını kazanamıyacağı Belir İslam'da özün a y n biçimin ayrı olduğunu söylemeye gayret eden
îgle K u r ' a n ve Sünnet bizim öz-biçiıu ayrımı yap mamıza imkân tanımayan b i r bütünü ifade etmekle ha yatımızda belirleyici b i r r o l oynar. Neler yapmamız ge rektiğini, nelerden sakınmamız gerektiğini Kur'an-ı Ke rimeden öğrenirken, yapmamın gereken peyleri ti ••: ya pacağımızı, bazı peylerden nasıl kaçı nacağı m tzı da sün net-İ seniyye'den öğreniriz. Bütün bu işlemler arasında aklımız b i r kural koyucu olarak değil, kuralı tanıyın bîr unsur olarak görev yapar. Müslümanların yaladıkları topraklan modernîze et mek isteyenler İslam'ın kabuğunu almak özünden is tifade etmek tezini ileri sürdüler. Bunca yıl olanlar oldu Bugün geriye dönüp baktığımızda acaba k i m alılan ka buğun özden istıladeye İmkan tanıdığını ileri sürebilir? T a m tersine nerede bu t a b u t t u r diye faydasız sayılmış bir davranış biçimi veya bir yolj yöntem terkedilmişe orada muhtevanın da t a h r i b olduğu sarahetün görülmüş tür. Çünkü bu sünneiullfthtır. Eger b i r nesnenin kabuğu nu yok ederdeniz özünü korumasız bırakmış olursunuz, ö z ü olmayan kabuk vardır. Artık yeşermece de k u r u bir ağaç, koyundan bağımsız b i r post, yüzyıllar boyunca b i çimini koruyan b i r mumya bildiğimiz şeyler. A m a kabu ğu olmayan üz y o k t u r . Z i r a knbuk üzü muhafaza etmek için vardır, ra hayatiyet sahibiyse kabuk da tize dahildir.
ler her şeyden önce başka b i r alanda üzü ve biçimi bîr i n
uy
Modern biçimler içine îslâmî b i r -üz yerleştirmeye çabalayan her k i m ulursa olsun kendini içi boşalmcş b i r ağacın esietizmine postun yumuşaklığına, mumyanın ka lıcılığına kaptırmış demektir. Ar[ık o kimseler kî dünya bayatım kavramaktan imtina etmişler ve Allah'a tealim olarak özlerinin gürleşmesini arzulamaz: hale gelmişlerdir. h
GEI1J M İ
DONECECİZ?
YazilarinidA K u r ' a n ve SÜnnet'e ha^lı kalmanın ve üstelik bu bağlılığı biç b i r mazeretle gölgelememek ge rektiğinin savunusunu yapıyorum. Hadisti şrriElrrin îinetnini küçültmenin b i r luikıma I - ' . I T . b i r atmusleri gerek siz sayma arzusuyla paralellik taşıdığım söylüyorum. Bü tün bu görüşlerin karşısında akla hemen şu geliyor: Eğer fttrat-c müstakim tizre olmak istiyorsak bütün modern araç ve gereçlerden, günümüzde geçerli olan kazanç yol larından uzak durup, olabildiğince geçmiş devirlerin ta lih mÜHİümanİjrınm hayatLm mı t a k l i d etmemiz t e k l i f ediliyor? Geri m i döneceğiz? Aklı başında olan hiç kimse geçen zamamn yeniden ele geçirilemeyeceğini b i l i r . Geçmiş devirleri taklid et mek elimizde obta bile bu yapıp ettiklerimiz zihnimizdeki yeni formlar sebebiyle hem bir laldid olmaktan ileri g i demez, hem de geçmiş devirlerin hayat çerçevesi bizim yaşamaya çalıştığımız çerçeveyle uyuşmayacağı için ma nasına anlamamız mümkün olmayan b i r eziyetle karşılaş mamız muhtemel Y a n i ne olsun > H e m modernizasyonun hdftlarınt ancak müslüman olmakla defedebiliriz diyoruz. Hem de müslüman olmanın ön şartı olarak K u r a n ve. Sünnrt'e bağlı olmayı üne iürüyoruz. B u bandıkta hem P kil hem muhteva olarak sadakatin zorunlu olduğunu giyiliyoruz. Bunun yana sıra da K-Ü .in ve Sınmcu dünh
140
141
yadan bite zerkedilen heva VE h e r a e b i r mazeret olacak tarzda yorumlamanın azgınlıktan başka bîr •• > olmadıkı görüşündeyiz. Bütün bu gerekçeler geriye dönüş i n l i m i mı taşıynr sorusuyla l. ı j - • ila »bayır, geri dönemeyiı* demekteyiz. B u zıtlıkta hangi manâ s a k i l d i r * Bize modern burjuva medeniyelinin aşıladığı en ynzlagüntı zihni hastalık geleceğimizi itnırlan belli b i r mo del çerçevesinde kendimizin çizebileceğine dair oları inanç t ı r Gençİ IS. yüzyıldan bugüne kadar çizilen biç b i r mo del gerçeklik kazanmamıştır. İlkin eğitim bütün dünya da imanın kendi ününe koyduğu hedefleri ele geçirebi lecek bulun öğrencileri ikna edecek karlar etkin duruma pürilmi|Ur B u yüzden müslürnan olaa bile İmanlar ken d i geleceklerini algılanabilir sınırlar içinde zihinde can landırmadan harekete geçemez bale getirilmişlerdir. N e var k i bu gelecek tıpkı kâfirlerin tasvir etmeye çabala dıkları dünya hayatına ilişkin ve kısa vadede ibaretleri görülebilen b i r gelecektir
nurken i l k önce bu belalara kendi katkımız aklımıza f K hiç lüpfcm yok k i bizi hayatta intan R a h i m i z de b i z i hayırlı b i r istikameti görecek gutü bahşedectkür. A m a k i m i n umurundar T ö v b * e d e c i m , tövbe edeceğim ama demi» Almaaya da çalışan bir Türk i « l * i bele flnümüidekJ laşinge b i r katılayım nodan sonra.., Heıjtm yapıp ektiklerimiz a c a U bu işçinin ruh durumunu ynütlımyor m u r T a t m i n yollarınızı acilen öne ılırken, Islflml tavır larımın tehir etmekte hepimizin durumu dü ündürucu değil m i r Öylcytt j e r i dünüp dönmeyeceğimizi sormadan â n a günümüzü doğnı yaaayip yaşamadığımız, sormanut i e
h
P
a
perek derİTti-
Zaten ölüm sonrası başımıza gelecekler ciddiyetle bizi ilgilendirmiş olsaydı hali hazımlı yapıp ettiklerimizden kaçını yapmaya devam ederdik acaba? öyleyse i l k plan da anlayış çerçevemizi I- /*• YaradaVın müstehak oldütü müz yaşama tarzını vereceğini ve hatta şimdiden vermiş bulunduğunu kavrayacak biçirndr değişt İrmem İz aertk. B i l Deyi r a t l OİuynruzP Günümüzde belki •• ! • • HTUlann k r i t i k olanlarından biri b u . Geri dönüp dünmeyeceğimiz bayie b i r »runun yanında fantezi kalıyor. İMz neye razı oluyoruz ve tıe karşılığında? r
Yaladığımız hayat, eğer İm bayatın temel direkle r l n l bütün gücümüzle d i k tutmayı çalınmaz İnek pek lam kalabilecek b i r hayat değil. A m a biz kemlimize mo del olarak kafirleri airmşiak bunun Idâh olur tarafı yukl u r . Çağımızın belalarından sözellerken, şikâyetle bulu 1*2
143
NEYE
TUTUNU
YORSUN?
4 Beni m aklım M diyor akılcı adara, rasyonalist çağ :.ı-. /. < [ { ¿ 1 - 1 i k l i m i doğru kullanırsam kendimi kur* c ı r ı n - , , Ni^kİm aklımın gerektiği gibi kullana m açlığı mız İçin bu durumdayız.* Acaba doğru m u söylüyor* Biı müslü :ı-Lı.I.ır Araplar, Türkler, H i n t l i l e r ve birçok hajr k a l a n aklımızı kullanmadığımız, oabelli kararEar verrmnliğirnlz, b a n tedbirleri yerinde alamadığımız için mı bazı nakısaları bünyemizde barındırıyoruz? Müslüman olmayan otorite karlısında süngüsü düjük duruşumuzu* sebebi «gayri a k i l * kalışımızdan = Geriye doğru baktığımızda müslünunların yükvlen Batı medeniyeti karşılında akılcı bir t u l u m içinde olma dıklarını zdylemek oldukça zor. Gerek devlet hayattnın beknaaı İçin alınan i r d b i r i e r gerekse sosyal hayalın g ^ çirdîği transformasyonda miislümanlarm baş endişeli m akılcı t u t u m u ele geçirmeye ilişkindi ve hana öyle sürü nfiyor k i yerine, o m ı n m ı t a k a r a k en rasyonel uygula malar rtrçeklrşlirilmişij. Tanzimat'ın ve ona paralrl ıs lahat hareketlerinin mantığı şudur; Şeriatla idare edllrn devlet, Avrupai kanunlarla idare edilmeye başlarsa t k v •etin varlığını tehdit eden güçlerin bu tehditlerine nüiUrrdikleri gerekçe ellerinden alınmış olur. Böylece düvel I munuzamayı muazzam kılan i m k i n l a r a ulaşmak ynlu rlrv W açılır. Böyle b i r İstidlalin irrasyonel olduğunu k i m p
144
se iddia edemez. Aksi ist ika mel teki tez de rasyoneldir: Devletin İdari Ve kültürel yapısını değiştirmek bizi teh d i t eden güçler gibi muazzam olmamızın hn sarCt değil d i r . Şeriatla İdare edilerek ile terakki edebiliriz. H a t l a bu yolu benimsemek bizim i r i n t e r a k k i n i n zaruri şar tıdır. Ttirkîyt'de farklı varyasyonlarla ...n. • hu îki tez her dönemde b i r optimum bulabilmiş Maddi göster geler hesaba katılarak değerlendirilecek "Inı-.ı bulunan her fçnzümı rasyonel olduğu oranda v e r i m sağlayan b i r lonuca d a varmış. A m a her çözüm k a a b i r süre sonra yeni b i r rasyonel çözü ene yerini bırakmak u n u n d a k a l ' dığr için dünya ölçülünde mlls-lümımlarin durumu d a Tür kiye'de yaşayan müslümanlnrın durumu da hiç iç açıcı ÜffL r
Akılcı tutumla b i r bakıma Batı medeniyetinin genel meselelerine ortak olddk. B u ortaklık bizâ Batı medeni yetinin çıkmazlarına da hissedar kildir Bu çıkmazlara ilâ ve olarak müılüman oluğumuzu aküm tedbirlerle koru mak niy et inden doğan çıkmazlarımız var. Sonuçlar ¡ l tiyle ne geçmişte akılcı tedbirlerle devleti veya ümmeti I götürmek çabasında bulunanlara ne de günü r
müzdeki rasyonaliste hak vrrmek mümkün görünmüyor, vı -I- ı davtandık ve ulaştığımız nokta burası. Acaba akıllı davranmak elimize ne geçecek ? R u sorunun cevabı bi t i m yöneldiğimiz, bilgiye ne ölçüde Layık olduğumuzda «aklı. Eğer i m a n bilgicinin kaynağına Liyakatle yakla^al n b n ' o bilginin verimlerinden de kısa süre içinde istiImk edrbilir. Bumı kavramak kek tek her müslümanın i - - Ilbrleri arMmda. önce müılüman olarak bizler bize veIİİRÜ!} o h n bilginin neye İlişkin olduğunu ve neleri kapaadıfun sarahatle öğrenmek zorundayız. Daha » n r a vet l l m i f olanın derinlemQine ve bu bilerinin yapımızda yer luiuı-ıunı mümkün kılacak Ölçüde benimsenmelini l-llİrlz. Akılcılığın gereğini yapmakla, a k l a bağlanmak 145
arasında önemli bir fark U f l Bihneuiİııde bilmiş b i r mantığın içinde kalınır, ikincisinde i v bağlanılan bilgi¬ n i n ::• - m-LML.-Lı yere doğru seyredilir Akılcılık dünyaya anlamın akü tarafından verildiğini kabul etmek demeye g t l i r . Dolayısıyla dünyaya boş nazarla bakmak akılcının yapacağı ıjiir. V a r olmakla hiçbir anlam ifade elmeyen nesnelerden anlamlı sonuçlara varmak
BÜYÜK
DOLAP. NAZÎK
DENGE
H e m iç politikanın hem de bölgemiz i r i b a r i y l r dış poLilLkanm artan bir canlılık gösterdiği günümüzde üüm zikrederek bazı hususi durumlardan bahsetmek i y i olur du. B e l k i okuyucular]mm bazıları hu larzıla hirşeyler süylenmesini samimiyetle bekliyorlar. Doğrusunu İstene niz benim de temayülüm var. I mizL, dinimizi, haya lımızı yakından ilgilendiren bu olaylardan bahis, açmayaN e var k i neler yazmalı diye düşünmeye taşlar başlamaz görüyorum olan bitenin b i r büyük dolabın hareketiyle 1 =-:•-• okluğunu. Dünya siyaseti b i r kuvvet gcBUrrisinckn da ha derin bir anlam taşımıyor. Y a n i gücü olan dolabı dön dürüyor. Ama acaba güç sahibi o l u iek taraf mı W ? Uolap hep aynı tarafa mı dönüyor? Bunların hepsi .1. k i l sorular. HEldiğlmİE, bitebildiğimra dplfcbm pek büyük oldu ğudur. Dolabın böylesine büyük nlnsg güçlünün mutlak otoriteye sahip olamayıaıyla, gücünü ancak nazik denge lerin yardımıyla devam e t t i r i y o r oluşuyla alakalı. Günü müz dünyasında siyasi gücü iktisadi imkanları kullan ma mevkiinde olan her k i m olurca olsun gerçek niyeti doğrultusunda SffbeScçe eyleme girişebilmiş oba, açık açık çıkarlarını koruma ve devam ettirme (abası gösterehilse hiç mesele kalmayacak. O zaman diyeceğiz k i ; « I j tc bu adam gücü elinde tuttuğu i r i n kendi islediği ı . h
t-
1<11.
ur
kametle götürüyor eline geçeni*. A m a öyle olmuyor. Güç lü kişi gerçeklen yaptığını ve yapmak J--• -•"•__=--= gizlemek gereğini duyuyor. Onun yerine b i r çok İnsanın k a b u l ede• .• . lakın asıl niyetini örtebilen bahaneler öne sürüyor. Güçlü olan her zaman bahanesini önemli b i r hâdise har line getirebilmekle «güçlü» sayılıyor bir bakıma. Hepimiz, biliriz savaşların b i r gerçek, b i r de görü nüşte sebebi olduğunu. Ders kitapları b i l i bu ayruna yer verdiğine göre kültürümüz Sosyal, siyasi ve ekonomik olaylarda aldatmacanın b i r bakıma meşruiyetini tanımış Y a n i b i r büyük dolap içinde doğduğumuzu daha yetişme çağlarımızda bile öğrenerek yasamaya çabalıyoruz. Gü cümüzün kandırdığımız: insan sayısınca artacağı eğitimi mizden elde ettiğimiz b i r değer. Galiplerin mağlupları kü le yapabildikleri donem geride kalüığma ^ore bugün ga liplerin mağlupları
Bahis konusu büyük dolap dönerken bu dönüşten İs tifade etmek isteyen herkes bftzı nazik dengelerden ya¬ rarlanmak zorunda. Günümüzde gerçek savaş b i r bakı m a nazik denge durumundan lehine en i az lasını elde ede* +>ilme savaşı biçiminde cereyan ediyor. Güç sahibi olan tek l a r a l yok ama her güç sahibi olma gayreti gösteren nazik dengenin korunmasını jtozelliği v t bu denge için de meniaat sahibi olabileceğini bildiği için dolap hep ayiı tarafa dönüyor. p
z i k dengeden yararlanmak iiteyen ve böyle güç sahibi ol m a k isteyenler kafirlerde îslâmı temayüller bulmaya ve ıııüslütnanlanla gayrı Eslârnî özellikler araştırmaya heves lidirler. Nazik dengeden yararlananlar açlann kabahatli, tokların yardıma muhtaç olduğunu gösterebilecek beceri lere sahiptirler. Kısaca söylemek gerekirse düşünceleri ve davranırları uytrmlu olan düriisl gabttlatm nazik denge* lerden hiçbir fayda temin edemeyeceği açıktır* Üstelik dolabı döndürenler hu dürüst şahısların açık sözlülüğünü her zaman kullanmaya hazırdırlar. H i k a y e y i b i l i r s i n i z ; Şehirden gelen genç dolap bey girinin boynundaki çanın ne ise yaradığını sorar köylü* ye. Köylü ona eğer beygir durursa çan sesi •=!•••.•.ben de gelir dürterim beygiri diye cevap vermiş. B u söz ler üzerine şehirli genç: Peki demiş beygir hem yürü mez, hem de boynunu sallar îsç? Köylü hiç de iiüjünmediği h u ihtimal üzerine şu cevabı vermiş gence: B i zim buralarda senin g i b i akıllı beygir olmaz. Ne dersiniz? Eğer insanları b i r dolaba bağiadılarsa ve İnsanlar bu dolabın dönmesini istemiyor, hele kendi güçlerini bu yolda harcamak İstemiyorlarsa durdukları yerde kalayı mı sallayacaklar? Akıllı b i r beygir olmak tan haşka Çıkış y o l u y o k mu?
Eğer b i r i kalkıp da salım ve mazlumu birbirinden ayıralım der L • . b i r i kâfir ve müslümnn a y n i keleye '• •• nulıuasın der se b i r kimse t u t u p da açları ve tokları aynı ölçülerle değerlendirmeyelim der ise o kimsenin nazik dengelerden hiç anlamadığını kolaylıkla ileri sürebiliriz.. Çünkü nazik denge her mazlumun biraz zalim, her zali m i n biraz mazlum olması esasına dayandırılmıştır. N a h
I4S
ı
3 4y
fizyonomiye bağlı ırki özelliklerin, ailenin. çevrenîn üze rinde yalanılan lopragın kazanılmış toplumsal alışkan lıkların yani eski ve asli bağların aşıldığı noktada bir faaliyet beklenir. Bütün mü$lumanların yek vücud ofduğu şartlarda A l l a h hizbinin yürütücüleri durumunda bulunanların sorumlulukları da görevleri oranında ağırdır. r
h
islâm cemaati içinde öncülük görevini yüklenme gö züock lifti güitermiş b i r kimse Rablıinc dönmL vakıasın L diğerlerinden daha yoğun ve diğerlerinden daha kapsa' yıcı b i r r u h haliyle yaşamış bîr kimse olmalı. K u r a n H Kerîmdin ifadeliyle ^umduklarına tren» : : > ; . Ü . • i ! :ı bun lar. İnsanı insan eden dünyevi şartların üstüne çıkabil me^ kendi insanlıklarını f i z i k i zorlamaların baskısı altın da değil anlayışlarının yani Allah'ın onlara verdiği en büyük ihsanın, hidayetin yüksek ilkeleri dolayısıyla his^ şetme üstünlüğüne sahiptirler. Elbet insanların kullukla rını farketmeleriyle sahib oldukları hidayeti «ilke* gibi diğer insanların ifade imkanları içine hapsolnıuş bir kav ramla açıkltga kavuşturmak mümkün değil Y i n e de emir ve nehiylerin zahir ve bâtın zenginliklerine yaklaşabilmenin nisbeten iiade edilebilir ilkeleri olduğunu kabul etmek zorundayız. L
ESKİ
BAĞLAR
ASLİ
SAGLAK
Müilüman almanın ağır yükü ve sorumluluğu *özkonusu olduğu saman î$lâm, vllctit ve irade bakımından zayıf kimilere kolaylık tanımışlar. Onlar çileciliğin sert şartlarından seçmeye zorlanmamıştır^ N i y e t teri hâlis o l * duğM süreci davranışlarının iyiye ve hayırhya doğru bîr gelişme göstereceğin! kabul etmiştir. Adtm a d u n d a h a çok mümin vasfını elde etmelerine i m k a n verecek kuralları getirmiştir. t$lâm Müslüman olma.k dün olduğu gibi bu gün de farkb görevler uyarınca farklı seviyelerde anla şabilen bir keyfiyettir. Vücutları veya anlayış kapasite leri i t i b a r i y l e zayıf (ama muhlist kişilerin zihinleri veya davranışları bakımından doğru yolda kalabilmelerini mümkün kılan hükümlerin sağlığı daha i y i olan., zekası daha berrak olan güçlü kişiler için anlamını yeniden de ğerlendirilmek gerekir. Kişilikleri bakımından güçlü kimi ler, sorumluluklar alma. ve daha önemli görevleri yerine getirme mecburiyetiyle karşı karştyadalar. Y a n i Allah'ın hi?bi içinde her i k i t i p imanın görev ve sorumlulukları farklı İarkİLdlr. r
Kendine mücahidlik sıfatı yakıştırmış bulunan b i r kimse önce kapasitesi, gücü vs yapabilirliği hakkında sa r i h b i r fikre sahip olmak zorundadır, b u durum ve key fiyete sahip insanlardan İslimi mücahedenin beklediği az değildir. İslam'ın ruhuna uygun olarak bu insanlardan 150
P
İnsanın şanlara olan mahkûmiyeti fizikî anlamda bir ırka, b i r aileye mensup olusunda, toplumsal anlamda çevre v t toprağına ulan bağlılığında ortaya çıkar. Bu bağlar bütün insanlık, için İslâm öncesi bağlardır. Her ne kadar hu bağlarla insanı kavramaya çalınmak derin l i k t e n mahrum b i r insanlık anlayanın mahsulü İse de insanların güllülerine uygun olan ve basit heveslerine kar şılık verebilen bu bağların koklu bağlar olduğu kolayca görülebilir. Bu bağları İslâm ne reddediyor, ne de inkâr. Ancak bu bağların baglayLcı olabilmeleri için bir başka dolayımın hükümranlığını gerek sart olarak ortaya getip
r i y o r ; O da hidayeL Aile içi ilişkiler o aile içinde İslam hakimiyetini devam ettiriyorsa, en ideal ölçülerle düzen lenme şansına- sahiptir. Tersi olduğu zaman, y a n i insan heva v t hevesleri hİr ail> nirl iç ilişkilerine düzen verdiği durumlarda tercih edilecek olan İslâmİ ilkelerdir. Çevre j a r U a n ve bilhassa üzerinde yaşanılan luprağcn kültürü İnsanları ırk ve aile bağlarından daha ağır baftımldıklarn sürükleyebilir. Çünkü İnsanın Lahii şartlarla olan bağlan tısı onun karakterine tesir eder, ama insanın şahsiyetini meydana getiren onun başka insanlar gözündeki yeridir. İnsanoğlu için karakterini baskı allına almak şahsiyetini silmekten daha kalaydır. Gize tabiaten verilmiş şeyler insan olarak i l k muhaiazaya gayret etliğimiz unsurlar de ğildir. Buna m u k a b i l dünyaya sürdüğümüz soruların ce vapları diye bildiğimiz: kültün-] değerlerimizi i l k sırada muhafaza etmeye çabalarız, İnsan elinden çıkma kültür, insanın onsuz yapamayacağı önemdedir. B u yüzden a k l i dengesini kaybclmemiş herkes insanlarla müşlereken sa hip olduğu değerlere sadakatini, ailevi zorlamalara rağ men ve i k l i m şanlarının veya bedeni sınırlamaların öte sinde b i r ısrarla devam e t t i r i r H a l böyle olunca, kçndine mücahid sıfatım yakışı L raü b i r kimse bütün eski ve asli hağlarm dışında ve üs¬ tünde bir noktada kendi İnsanlığına anlam kalması hem zorlu, hem de m u ! - , b i r faaliyet alanı olarak kendini ortaya çıkarır.
ERİŞİLMEYE
DEÛER
DÜŞÜNCELER
Türkiye'de Batı medeniyetine Unsiyyet peyda etmiş bulunan i l k insanlar o donemin üst tabakasına mensup kimselerdi. Her lırsatta tekrar edildiği gibi balılılaşma dediğimiz vakıa ülkemizde yukardan aşağıya dugnj yaydma seyri takıp e t t i . Satıh tutum ve davranırların top lum ölçüsünde yaygınlaşmasının en önemli sebebi bu t u * turn ve davranışları gösteren k i m i l e r i n toplum idinde örneklik etmeye müsait bir pozisyona sahip olmalarıdır. Geçen y i i z a l i m i f yıl boyunca yukarıdan aşağıya b i r çok şey yaşandı. Varılan nokta müesseseleri itibariyle bu gün T u r k i y e n i n bütünüyle baldı karakterde b i r yapıyı yansıttığıdır. Geçmişin muhasebesi şu veya bu hiçimde yapılabilir, ama geçmişin muhasebesini yapmanın bizleri kurmaya hedef bildiğimiz yeni bir yaşama biçimi bakı mından fazlaca İzleyemeyeceğini akakla tntmahyız. Ya n i geçmişi yeniden değerlendirmekle b i r çok şeyi y e n i den ve Juurla kavrayabiliriz, ama ulaştLğLmtz biçimin dı şına çıkarak yeni b i r bayatı kurmamı* gücümüzün öte sindedir. Bize bugün y a r a n dokunacak olan çaba şimdiki durumumuzun anlaşılması n bu d u r u m u azami derecede iyiye götürecek gerekli usullerin benimsenmesidir. Öyley se h a l i hazırdaki durumumuzun gerçekçi ve dürüst b i r t a h l i l i vazgeçilmez önemdedir. h
1S3
Müslüman olarak üzerimize düşenin kendi kabusu muza çekilip ^ayıklamak olmadığı bugün çoğunluk tara lından dahi benim^ençbilen b i r düşünce. Artık bûyle dü şünmeyenlerin önce kendini aldatarak rahatlama, arka sından ba^kalannı aldatarak çıkar sağlama mekanizma sına bağlandıkları görülür oldu. Türkçe konuşuyor ve Türkçe yasıyoruz, hu gerçeği hayalırnızdan çıkarmamız mümkün olamıyacağma göre yaşadığıımz alanda Türkçe konuşan ve Türkçe okuyan herkesi hesaba katmak ve on lara f i i l i veya potansiyel muhatap gözüyle bakmak zo rundayız. K e n d i m i z i bu meydanda hissetmek mecburiyetîndeyiz* B u meydanı daraltmak, daralmış gibi göster mek aldanma ve aldatmaktan başka ne olabilir? Müslü man oluşumumun meselelerini bizimle aynı d i l i konuşan bütün insanların meselesi haline getirmeye çaba fjösler mek zorundayız. Öyle k l müslüman olarak bizlerin yak laşımını benimsemeyenler halta bu yaklaşıma düşman olanların bile bu bizim vazettiğimiz meselelerin alanı dı şına çıktıklarında bu ülkedeki düşünce alanmin dışma çıkmış olmalıdırlar. p
Eğer İslâm yaşadığımız ülkede üzerinde kata y o r u l maya gerek duyulmayan b i r düşünme y o l u ise bunun bü^ tün sorumluluğu ben müslünranım diyerek b i r kişilik vas i m i dışa vuran kişilerdedir. «Biz inanıyoruz karşımızda kiler manmıyor* tarzında üade «dilen düşünce siperi an cak yeterince b i l g i l i olmayışın, beceriksizliğin, kolaycılı ğın mazereti olabilir. Türkiye'de İnanan-inanmayan ay rımı yoktur, olamaz* B i r ayrem varsa o da müslimler ve müminler ile müşrikler ve münkirler arasındaki ayrımdır. Müslümanlar olarak yaşadığımız ülkede gayri-müslim i i k r i y a t m yananda sığmtt durumunda olmamız kendi nite* İlklerimizi hakkıyla temsil edemediğimizi =--•--.--•.• Bizle rin kendi anlayışını sarahaten ortaya koyabilen, knyamah
1İ-I
dığı zaman hiç ortaya çıkmayan türden kimiler olmamız yakışık ahr. B i r camiaya mensup olmak hepimiz İçin b i r güven l i k alanı açmalı ve bütün münasebetlerimizi hu mensubi y e t i n güvenliği ve sorumluluğu doğrultusunda yürütmeliyiz. B u takdirde Batılılaşma sürecinin başından bu yana kargımıza çıkan üst tabakaların t u t u m m davranışlarını ozenilmeye değer gören yaklaşımdan • • • •• müsiümana yaraşan t u t u m ve davranışların temsilcisi bulunan yak laşıma varabiliriz. Müslümanlar eritilmeye değer düşüncelerin temsil cileri nlmadıkça üzerlerine düşen görevi yerine getirmiş sayılmazlar. Erişilmeye değer düşüncelerin, eserlerin, çalışmaJann incelemelerin müslümanlardan s i d i r okluğu bir Türkiye'de İslâmî gayretin en önemli kısmı basartlmiş sayılır. Toplumların hayalından sık sık görülen odur k i laklıd eden aşağıda taküd edilen yukarıdadır. Müslü man olarak bizlerin seçkin b i r düşünce ve sanat enamı na kan vermemiz, gelişen unsurların Bilişmelerine yara yacak çabalardan geri durmamamız ve aramızdan çıka cak değerlerin y&r&şlıklan yere varmalarım sağlamayı görev bilmemiz zorunludur flütün bunların yapılabilmesi için düşünce ve sanat ortamında yaşanılan kaosun geri de bırakılması, her unsurun kendi sınırım i y i bilmesi ve birlikte oluşan üretken ortamdan yararlanmaya gayrel göstermesi ^ereklidir. r
Bütün bunların ne ölçüde önemli okluklarını kavra mak için lazla zeki olmaya gerek yok. Eksiğimiz yalnızca olgunluk ve sevgidir. Yüzyüze geleceğimiz çetin şartlar olgunlaşmayı hızlandırabilir. S e v g i ' O da herkfcün nasi bine düşen kadar bulabileceği unsur galiba.
155
me ortamıyla, bu ortama gösterdiği bünyevE tepki ile iliş k i l i d i r . Düşünme biçimleri, zevkler atkılama seviyeleri de insanların kültürel ortamlarının gerekleri doğrultu sunda belirlenir. h
KÖTÜ
KÖTÜLEŞTJRİR
Teknolojik medeniyetle yüzyüze çelmeden önce kendi kültürlerinin sınırlan içinde yaşayan eskimolar k u r t l a n mı-- eti m a k i m i b i r gıda k a b u l ediyorlardı. Belli k i öyle sine soğuk b i r uriamda e[İn kurtlanmadın E sağlamak ma rifet İsteyen bir işli. l t e l k i de bizim bilmediğimiz b i r yön temle eti i i s l a h i etmek sözkonusuydu eskimolar için. Çinlilerin de geleneksel küllilrleri içindeyken uzun yi* lar toprak altında bekletilerek kokutulmuş y u m u r t a ye diklerini biliyoruz. Çinliler için kokmuş y u m u r t a , eskimolar için k u r t l u et anlıyoruz k i , «nadir* gıdalar ara sındadır. Buna karşılık Türkiye topraklarında yaşayan bizler eti ve yumurtayı *taze* yemek gerekliğini kabul eden b i r kültürün insanlarıyız. E r i H yumurtayı bayat latmanın değil de onları taze tutmanın zor olduğu b i r i k l i m kuşağının isterlerine ayarlı bizim kültürümüz. R u yüzden bayat et ve bayat y u m u r t a bizlerin sağlığım boaar. Yaşadığımız ortam e t i ve yumurtayı bayatlatarak yemeyi tabii ve bünyemize uygun kılmış olsaydı bu gı daların •.• -• olanları midemüJ bozarak, bizi hasta ede cekti. nMi r
ı
İnsan için beslenme nastl içinde yaladığı l i z i k i şart lar ile kendi bünyesinin bu «artlara gösterdiği tepkiye bağlı bir olaysa insanın düşünme tarzı, sanattan aldığı zevk ve yapıp etmelerine verdiği anlam da inanın yetiştíé
Müslümanlar da dahil olmak üzere günümüzün bü tün toplumları temelleri Hrİstıyan ortaçağında atılmış ve çeşitli çevrelerden geçerek bugün endüstri üleşi ka raktere sahip olmuş bir medeniyetin atmosferinde nefes almaktadır B i z i m düşünme biçimimiz zevkimiz ve algLl.ıiM.L seviyemiz içinde yaşadığımız kültüre ulumlu veya olumsuz tarzda t er ti iğimiz; tepkiden oluşuyor. İyi dü şünüyor muyuz? Zevkimiz yüksek seviyede m i i Dünyayı doğru algılayıp algılamadığımızın b i r ölçüsü var nıı elimizder Yediklerimizin bizi zehirleyip zehirlemediğini, mi demizi bozup bozmadığım ve nihayet uzun vadede kan ser yapıp yapmadığını anlamamız kolay- A m a acaba öğ renme biçİnunıizin sanatta ve tefekkürde yaptığımız seç melerin bize hastalık mı yoksa sağlık mı getirdiğini nasıl anlayacağız? Kötü gLda midemizi bozar- B u bozukluğun verdiği rahatsızlığı duyarak bundan kurtulmanın b i r yo l u n u arayabiliriz. Fakat bözuk olan düşünme biçimimi* ise, bayağı olan zevkirnizse yetersiz olan algılayış biçi m i m i z ise buradaki bozukluğu, bayağılığı, yetersizliği farketme imkânımız v a r mı? h
9
h
h
Eğer İçinde bulunduğumuz kültürel ortam sağlığımızı lemtn yolunda bizlerin taze gıdalar almasını gerektiriyor, buna mukabil biz bayat nesnelerle bealeniyooak önoe «ağlığımız bozulacaktır. Bu belki kotu ve düzeltilmesi gereken b i r dorumdur. Lâkin bundan daha kötüsü ve dü zeltilme i h t i m a l i pek zayıE olanı j u d u r : Eğer aldığımız kytü gıda sunucu ölmemiş&ek ve bu gıdayı almaya devam ediyorsak bünyemiz hu bozuk gıdaya kendini ayarlaya cak ve artık bizim İçin kötü gıda «uygun* hale gelecek ve gerekli beslenme biçimimizin maddesi olacaktır. 15?
İıısan kütü beslen mt ye ahşabiliyürsa. kötü düşünme ye haydi haydi alcşrr. Yetersiz beslenmiş insanların bu noksanlıkları gerek bedcnlerindeki özelliklerden gerekse zihinler i n i n üzerliklerinden anlaşılabilir. Rolü beslenmiş kimseleri İyi beslenmiş insanlarla temasları sayesinde iarkelmemiz mümkün, i k i insan arasında karşılaştırma yapabiliriz. N i t e k i m bütün spor karşılaşmaları bu esasa dayalıdır. A m a kbtü düşünen, yetersiz algılayan, zevki bayağı olan kimseleri i y i düşünen, algılan güçlü, yüksek zevk sahibi kimselerden nasıl ayırabilir, birini diğeriyle nasıl karşılaştırabiliriz? Düşüncedeki bozukluk sadece bozuk düşüncenin J>enimsenmesim gerektirir. Bayağı zevk yüksek zevki tanı mayı imkansız kılar. D a r çaplı algılamalar yeni algılama birimlerine insani kapatır. Kısacası kötü kötülegtirır. B u lasil daireden çıkmanın tek yolu eğitimdir. Eğilim han^i Eürden olursa olsun İki unsuru bünyesinde barındırır. Bunlardan birisi devamblıkj diğeri tularbbktır. Eğitim eğer devamlılık arzelmiyorsa, ona eğitim denilmez pro paganda denilir. Eğitim kendi konusunda b i r tutarlılık arzetmiyorsa b i r şartlandırmadan ileri gidemez.
ZALİM
GİDER ZULMÜ
KALİR
Modern yönetim biçimlerinin ortak özellimi iktidarın mekanizma esasına güre kurulup işletilmesidir. Hu me* kanizma, siyasi gücün en e t k i n (efEİent) merkezde top lanması, insan aklının gündelik kavrayış bölgesinin en e t k i n zihni faaliyet sayılması ve toplumun bütününün yönetime konu edilmesi suretiyle çalışır. Dünya toplumları m o d e r n yönetim biçimini benim semeden veya böyle b i r yönetime mecbur edilmeden ün ce Iıer toplum kendi bünyesinin geıeklt kıldığL bir yöne¬ time sahipti. Elbette modern biçim Öncesinde de her top l u m d a b i r i k t i d a r vakıası yaşanıyordu ama b u kökleri o toplumu b i r arada tutan unsurların vasıflarından yan sıyan ilkelere bağlı b i r i k t i d a r îdi. Dolayısıyla keyEilik ve kaprislere elverişli b i r icra asgari seviyeye indirilebil mekleydi. Geleneksel toplumlarda zalim i k l i d a r b i r ba kıma keyütiği ve kaprisleri artırdığı ölçüde zalirnleşiyürd u . Böyle b i r ortamda zulmün ortadan kalkması b i r ba kıma zalimin iktidardan uzaklaşmasıyla mümkün olabi liyordu. Oysa modern toplumlarda zulüm yeni i t a d edil miş mücerret i k t i d a r kalıplarım muhtevadan mahrum ve cibe ve müeyyidelere dayalı oldufiu Lçİn zalimin yerinden ayrılması zulmün de ortadan kalkması anlamına gelmez. Kuralları koyan artık yoktur, ama kurallar geçerliliğini ve insan üzerindeki j u veya bu yündeki etkilerini devam p
15*
ettirirler. Eğer nel . l i k i t saat sekizde f e k l e r sulana cak diye L i r madde yer al mı 7 .1 •• yönetmeliği yapanla rın arlık İş başında bulunmayışları bu görevin yerine ge t i r i l m e l i m «lerneyeceklir. hatla eğrr saat sekişle yağ mur yağıyı yönetmelik gereği çiçekler sulanacaktır. :
Modern mekanizma merkezileşme gücüne bir kez ubgtıklan sonra bu nokladan geri dönemez. Çünkü bütün alt birimlerin inleyişi yukardan verilen emirlere, üst ma kamlar taraliDdan alınan t a r a r l a r a bağlanmışın. Emir lerden ve kararlardan mahrum b i t mekanizma çabucak anarşik b i r duruma düşebilir, üstelik emir verme ve ka rar almada gerekli perspektiflerden nasibim almamış İn sanların verdikleri emirler ve aklıkları kararlar j l i r e k l i olaî.A diğer unsurları menfi yönle etkileyecek, haksız emirler ve yanlış kararlar zincirleme Irirbirlerini izleyen « k t i r . Modern yönetimler merkezi yapıdaki mekanizma larından vazgeçemedikleri için toplumdaki aksaklıkları yeni yasalar yaparak ve batana] gördükleri yasalan i p t a l ederek gidermeye çalıdırlar. Fakat bu tutum da kendi açmazını beraberinde getirir. Eğer alınan yeni kararlar mekanizmanın inleyişine uygun ktlınmışsa, eski halaları daha - L kökLeşlirir, yok eğer mekanizmanın işleyişine müdahale eden karakterde İse etkinliğini gösteremez. M o d e m yönelim o toplumda yaşayan insanların gün delik zhllyı- larzlna h i l a b ederek lılr i k t i d a r mekanizması tesis etEİfti için insanların herhanRi hu ahlâkı normu esas alarak davranmalarına değil, mutlak ve çıplak çıkarlarım azamiye ulaştırma çabalarına girmelerine sebep nlur. Çün kü yaşamak basit b i r hesaba i n d i r i m m i t t i r . Az vermek, çok almak. Bu t u t u m da mekanizmayı günden güne güç lü kliar. İnsanlar eğer mekanizma fişlerse* kârlı çıkacak larına înandırılraışlardır Çıkarlarını ancak mekanizma^ mn işlemesi halinde koruyabileceklerini düşünürler. B u d a onların kendi hayat mrselelrrîni olduğu k a d i r , hüıün 160
camiamn veya mensubu oldukkırı miileün ne olduğu ve ya ne olacağı meselelerini düşlemekten alıkoyar. İnsan lar yaşadıkları her olayın i r k yönünü iarkedebilecek du rızma düsürii^üilefdİrı S*hip olmak. Sahip olmak dürmekanizmanın i y i islemediği İ t r i n i ile insanlann zihninde canlı tular. T o p l u m u meydana geliren unsur lar mekanizmanın daha i y i , yani o unsurun dıha kazançlı çıkacağı l a n d a işletilmesinden y anadırlar. M rk anı una çalıima!ıdır ama benim îçın ç a l ı ş m a l d ü ş ü n c e için de insanlar işleyen mekanizmadan en büyük yararı sağ lıyormuş ftibi görünen unsuru da bünyesinde erilliğini, onu mekanizmanın her an yerine başkasının komılahile • , bîr vidası hâline getirdiğini larkedemiyeeehtir_ h
:
Mekanizmanın i y i İşlediği ve Uabetle çilıtlığı ortanv da iktidar ve muhalefet de gerçek anlamlarını kaybede cektir. Çünkü mekanizma iktidar ve muhalefet dengesini mekanizmanın ranlahl k ı l m a s ı için ihda* etmiştir. B u yönüyle her iktidar b i r anlamda muhaleiel. bel muhalelel bîr bakıma iktidardır. H a t l ı Inplumun aşağı tabakaların da nbnrv yüklenmiş unsurlar da tıpkı üst kademedekıler gibi mekanizmanın bütünü karşısında müşterek fonkslyonlar yüklenmişlerdir. işte bütün bu mülflhazatar doğrultıziunda d i y e b i l e n i k i . dünyanın neıtsiftde olursa ol^ »un modem mekanizmayı güçlü kılma yolunda yapılan atılımlar dolayısıyla zalimleımlj b i r iklidar yerinden ay rılmakla beraberinde zulmünü de golürmeyectklır. M o d e m medeniyet t a l i m i n silmesi, zulmünün örlakalması esasıyla ayakla durur.
Ihl
sonucu hiç de iç açıcı b i r manzara arzelmcyecektir. N i tekim Avrupa milletlerinin dünyaya kabul e t t i r d i k l e r i lelsefe ve bu felsefenin yankılarıyla Tanzimat sonrasın da Türkiye'de seçilen yaşama - düşünme yolu usanmaz, (aynı zamanda utanmaz) yanlışların ardarda sıralandığı bir hayatı getirmiştir. Dün olduğu gibi bugün de mese lemiz ne yapLp d a yanlıkları doğruya irca edebileceğimiz meselesidir. HAYAT
TECRÜBESİ
yaşarlığım yıllar, gözlediğim ve içinde bulunduğum olaylar bana şunu öğretti: T o p l u m u n belli b i r serbesti idinde olduğu dönemlerde nisbİ olarak bütün insanlar H r l ı çıkıyor ve lâkin en çok k i r edenler o toplumda bü yü s i z c i işleri yapmayı başaranlar oluyor. Yani anladığım toplumun sıkı b i r ıbsiplin altında tutulduğu zamanlarda herkes, halta soz konusu disiplini uygulayanlar da zarar ediyor ve lâkin en az zarara uğrayanlar o tnplurnda ha yasızca işleri yapmayı başaranlar oluyor. Yani anladığım o k i , insanların dünyasında, Ijtşeri münasebetlerin beşere mahsLiü tedbîr ve imkânlarla yürütüldüğü ortamda ken^ d i n i bilen, kendi imkanlarını meşru b i r platlormda k u l lanmak gayreti gösteren insanlar her zaman dar sınırlı bir gücü kullanma fırsatını ele geçirirken, ayni ortamda hakkından fazlasını almak cür'et ve pervasızlığını gosterenler, kendine ahlâk! kayıtlar koymayı önemsiz sayan insanlar her zaman sınırlan genişleyen b i r cücü kullan ma fırsatını ele geçlrebiliyorlar. B u anlayış toplum hayatının düzene k o y u l m a ^ ge nel menfaatin o toplumda yaşayan herkesin faydalanabi leceği şekilde ayarlanması meselesinde oldukça kötüm ser, karamsar b i r görüntü sunuyor. B u n u kabul ediyorum* İnsanlar kendi zihni işleyişlerinin, arzu ve isteklerinin: doğrultusunda dünyaya düzen vermeye girişirlerse, bunum
ta
Türkiye'de yaşayan insanların b i r kesimi Tanzimat sonrasında ülkemizin girdiği yolun bizzat kendisinin eleş t i r i y e konu edilmesi taraftarı değildir. Onlara - u - . Halı medeniyetinin kendisi için seçtiği y o l u bizim de kendi* m: uygun görmemizde hala yoktur. Varsa hala seçilen •yolu yürürken yaptığımız yanlışlarda, noksanlarda aran malıdır. Kimine göre Batırtın kendisine seçtiği değerleri tam benimseyememiş olmamız, tökezlememize sebep ol* muştur. K i m i n e güre I H , topallamamızın, tökezlememi zin sebebi Bata'ya gücünü kazandıran bedellere varmada bünyemize uygun değerler ortaya çjkaramamış olmamız veya K a t i l i değerlere karşılık olabilecek yerli değerleri yeterince güçlü kılamayişimizdir. B u insanlar Batılılar mayı esas kabul e t t i k l e r i , ama bu yolda karşılaşılan pü* riizle-ri giderme çabasında, oldukları nisbette günümüz an layışı idinde *solcu*j Batılılaşmada kaçınılmazlık gördük leri ve fakat Batılılaşmanın yerli sentezini aradıkları nis bette «sağa* adını taşırlar. Türkiye'nin Tanzimat sonrasında girdiği y o l sözkonusu olunca esasa ilişkin bazı itirazlar yönelten ve çağ daş medeniyet vakıasını tartEşılmaz b i r veri saymak yo lunu t u t m a y a n insanlar ise günümüz anlayışının snğcj veya s o k u adlandırmalanna uygun özellikler göstermi yorlar. B u n l a r Türkiye'nin kendilerini Kur'an-ı K e r i m ve Sünnet-i Seniyye ile hağh sayan müslümanlarıdar. Elbette, d
1
Zo3
Türkiye'nin büyük bîr ekseriyeti kemlini İslâm d i n i için de görmekte ve saymaktadır. Ancak bu büyük çoğunluk içinde dahi yukarıdaki sağa v t •On adlandırmasına uy gun düşebilecek çok sayıda insan vardır. Ancak cayılan Türkiye'de sözünü etliğimiz meselelerle ilgilenenler hesa ba katılacak olurea'hüyük meblağlara ulaşamayacak bazı müslümanlar vardır k l bunlar yalnız Türkiye nin Tanzi m a t ' l a girdiği değişme sürecine değıl aynı zamanda Katı medeniyetinin varlık $arLİarma da kâinatın düzeni hak kında modern yaklaşımlara da tabi oldukları, benimse d i k l e r i hükümler noktasından bakıyorlar. B u yönüyle müslümanların dünya hakkındaki kötümser görüşleri, bu kötümserliğe sebep olanlara yöneltilmiş bîr eleştiriden başka bir şey değil. Çünkü • • bir dünya gö h
h
?
rüşü içinde iyimser olmak ancak *ağcı veya 4olcu olmakla mümkün. Müslümanların bakış açısı dikkate alındığında i n sanların kazanç ve kayıpları farklı bir değerlendirmeyi gerektiriyor. Baâkı dönemleri herkese b i r şeyler kaybet t i r i y o r a m a en az kaybedenlerin namussuzlar oluşu an cak dünyevi değerler seviyesinde doğru; serbestiyet her kese kazandırıyor, uma cn çok kazananların namussuzlar olrnast ancak kazanılan şeyin müslumanIarca kazanılma ya dcğtr Sayılmayan şeyler oluşu yüzünden. Ben —hiç şüphesiz k i politik derişmeleri ^özününe alarak— sahip olduğum hu hayat tecrübesini önemser ken, karşıma Maurlce Maeterlinck'in *iizü çıktı. Okuduk larımdan değil de, yaşadıklarımdan b i r sonuç çıkardığım için «Zorbalık çağlarında herkes kaybeder, ama kaybı en az oFanlar namussuzlardır, oysa. serbestlik çağlarımla her kes kazanıp ama kazancını en üst seviyeye çıkarabilen ler namussuzlardır^ diye ifade ettiğim düşüncelerimi öz gün k a b u l ediyordum. «Güneşin altında yeni b i r şey yok» 164
sözünü doğnjlarcasına karşısına çıkan kelimeler aym de ğilse bîle çok benzer bir gerçeği dile getirdiği için d i k k a t i m i çekti. Söyle diyor Maurice Maeterlinck - «Bütün insanların i y i nkluğunu varsayarak kanunlar yaptığınız zaman kötüler zafere ulaşır ve iyiler ezilir. Kanunları bü tün insanların fesatçı olduğunu kabul ederek yaptığınız u m a n kötüler aradan sıyrdır veya on i ar dan istifade yo l u n u bulurlar. Yalnızca İyiler onlara itaat eder ve acı çe kerler.» B u sözler herşeyin İnsan eliyle düzene sokulabile ceği ve insanların kendi zihni kuruluşlarını cn değerli hazine sayarak hayatı tanzim edebileceklerini kaimi eden çağdaş düşünme biçiminin sonuçlarından yalnız birini vurguLı- • i bakamından anlaşılmaya defter. «Toplum dü zenini sağlamak, daha i y i b i r topluma ulaşmak, günümüz de çekilen acıları, uğranılan lıaksuhklatı gidermenin b i r yolu yok mu r: sorusu bu acılan çeken veya bu acılara sebep olan biz insanlar tarafından cevaplandaralamaz. Da ha doğnısu bu cevap çoktan verilmiştir. B i z İnsanların meselesi hayrımıza olan hususlarda kendimizin, insanlar olarak hepimizin karar verip veremiyeceği hususunda odaklanıyor. Bütün iyî n i y e t i m i * ve bütün kapasitemizle kendi mize ve benzerlerimize yarayacak İyiyi icat etmeye kal kıştığımızda bizi ancak başarısızlık ve karamsarlık bek¬ liyor. Öyleyse insanlar yüzyüze geldikleri belâlar karşı sında tamamen pasif, edilgin ve elL kolu bağh m i kalma lıdır / İnsana iyiye ulaşma hususunda hiç görev düşmü yor mu F Bu soru karşısında söylenecek şey önce bizim icat ve keşf kelimeleri arasındaki farkı öğrenmemiz ge rekliğidir. Biz İnsanlar olarak cehaletimize dayanarak, flical» peşinde koşmaktan hoşlanıyoruz. Y a n i birşiyleri b i l m e k ve bu b i l g i y i kendi malımız saymak nefsimizi ok165
jfuyor Kendi indî düşünülerimizi yuzyüze geldiğimiz hik metten daha ÖDtt çıkarma hevesindeyiz B i l g i l e r i n bize ı verilmiş* olduğu gerçeğine sırtımızı dönmek kolayımıza gidiyor. I j t e btt yüzden gerçeği, zaten mevcut olan haki k a t i keşi yolunu daraltıyor» kendimize icat caddeleri aç maya çabalıyoruz. r
r
N e kadar i y i niyet U olursak olalım bilgimizi ne k a dar artırırsak artıralım, tecrübemiz bizi ne ölçüde olj-unİnştırırsa nlgunlagtırsın insanlar olarak bizler kanun yap maya yeterli değiliz. H i l k a t varoluşumuzun kanunu ge reğidir. İnsanlar olarak yapabileceğimiz tek şey bizim ya radılışımızı da içine alan büyük bütünün gerçeğe ilişkin, bizim hayrımıza olan bilgilerini keşfetmektir. Y a n i bizim için konulmuş kanunun ne olduğunu iğrenmekten ötede insan için yapılabilecek b i r çalışma y o k t u r . Lehimize olan nedir ? Aleyhimize olan nedir? Bu soruları kendi bajinukeyfip i n d i ve hevaklrâne cevaplandıramayız. Cevap landırmayı deneriz elbet. N i t e k i m içinde bulunduğumuz çağdaş medeniyet ve geçmişteki A d , Semut g i b i kavimle r i n ortaya çıkardıkları medeniyetler beyle tecrübelerin yansımasından başka bir şey değildir. p
Çağdaş insan i l k nazarda karşılaştığı kötülükleri kett in zihni dunammıyla iyiye çevirmeye çabaladığı için çık maza g i r d i . Eğer kâinatı bir hayvan g i b i yani acıdan ka çarak ve hazza yaklaşarak kavrama yoluna girmemiş ol saydı ve kâinatı öğrenilecek şeylerin b i r vesilesi saymış olaaydı isler istemez bilgilerin de varlıkların da kayna ğına yönelebilecek ve kanun koymaktansa konulmuş ka nunun gereğini yerine getirmek çabasına girecekti. A m a öyle yapmadı. Kanun koydu ve koyduğu kanunun dahi tâbi otduğu kanundan bihaber kaldı. Böylece kendini düş manlarla kuşatılmış hale soktuğu gibi her türlü düşman lığın beklenebileceği b i r zehirli ortamın mimarı oldu. h
166
ANLAMASI
KOLAY
İki nokta arasındaki en kısa y o l , eğer p o l i t i k a ala nında iseniz, b i r doğrudan geçmez. P o l i t i k a alamndtt bu lunduğunuz yerden kalkıp gözünüze kestirdiğiniz yere varmak isliyorsanız, bu i k i nokta arasında doğrudan yü rüyüp gidemezsiniz. Daha doğrusu sizi bu düz yürüyüp bırakmazlar. P o l i t i k a alanında bulunduğunuz yerle var mak istediğiniz yer arasında öyle b i r güzergâh tespit et meniz gerekir k i hasımlarınız *3zin yürüyüşünüze engel olmaya çabaladıkları sırada hu çabalarıyla sizi hedefi nize doğru 5evketsinler yahut siz bedelinize ilerlerken hasımlarınız başka bir yöne gitmiyorsunuz diye bundan hoşnutluk duysun. Politikanın bu dolambaçlı yürüyüşü i k i türlü politikayı kaçınılmaz kılıyor: B i r i hepimizin pejoratü anlamda kullandığı politikadır. Yani kaypaklık, i k i yüzlülük ve nabza güre şerbet vermeyi gerektiren, insanların zaaflarını ve açıklarını kullanıp özlemlerini kö rükleyerek yapılan ÇLkar sağlama mesleğidir. İkinci tür p o l i t i k a her İnsanın k i n d i değerleri doğrultusunda yeryüz-üııdeki mevcudiyetini kendi benzerleri arasında kabu le şayan kılmak için kendi değerleri doğrultusunda goslerdiği çabaları kapsar. Politikanın hangi türü İçinde olursanız olun bulunduğunuz nokta ile varmak istediğiniz nokta arasındaki en kısa yolu b i r doğru olarak kabul ede mezsiniz. Çünkü insanoğlu dünya üzerinde maddi varlığı F
167
itibariyle b i r yerdedir ve fakat asli varlığı itibariyle baj* ka b i r yerdedir. İnsan kendini Öğrenmeye» t e n d i haklım da bir bilgi ve bitirip edinmeye başladığı andan itibaren olan b i l e n i p olabilecekler arasında b i r rncsaic bulundu ğunu görür. İnsanın kavrayabildiği her saman algıladık larından daha geniş ve şumüllüdür. Vani her insan her zaman olduğundan daha fazladır. İnsanlar için olanları ve olacaktan anlamak kolay dır; çünkü insanlar içlerinde yaşarlıkları değerler» iç dilem lerinde barındırdıktan güçler bakımından bir bütünlüğü temsil ederler. Tecrid edilmiş b i r ortamda her insana i k i nokta arasındaki en kısa yolun bir doğrudan geçtiğini söy lemek, göstermek, kavramasını sağlamak kolaydır. Ungnı kelimesini ister matematik bir iiade olarak alalını» is terse doğru kelimesine hikmete bağlı b i r anlam yükleyclitu insanlar «doğrunun ne olduğu hususunda bir uylaş maya varabilirler. Her kişi doğruyu tanıyabilecek i m k a n larla donatılmıştır. Ama. İ£ burada bitmez ve anlamımın kolaylığı yamnda hemen ulaşmanın zorlumu belirir. A n ladığımız herhangi bir doğru karşısında y a tasdik eden veya reddeden, inkâr eden b i r tavır takmınz. Anladığı mız b i r doğruyu tasdik edersek ona b i r bakıma ulaşmış oluruz. B i r bakıma d i y o r u m çünkü ulaşmak için hır doğ r u y u benimsemek bile yetmez. Ulaşmak b i r doğrunun k i şiden sokülemiyecek kadar kişiye ait olmasıyla mümkün dür. Bu sebepten insanların belü tecrübeleri *»?eçirmîş* olmaları onları tecrübeli kılmaz. Tecrübenin taşıdığı ûnIftma ulaşmış olmak gereklidir, insanlara tecrübe sahibi diyebilmemiz için yaşadıklarından belli dersler almış ol malarını gerekli sayıyoruz. Her yaşayan anlar, ama an cak ulaşanlar işin aslını bilirler. Ulaşmak ise pek zah m e t l i ve zordur. Ulaşmanın zorluğu b i r strateji ve t a k t i k mesele olarak anlaşılırsa işte bu durumda insan kelime n i n pejoratif anlamıyla p o l i t i k a yapıyordur., ama ulaşmak-
Jûfl
t a k i zorluk olmadaki, oluşmadaki zorluktan geliyorsflj yani anlaşılan doğruların kişiyi doğrultması halinde ulaaılma$ı mümkün doğrular sozkouusu ise insanın yapnğı p o l i t i k a hem asli hem de asıl b i r politikadır. Müslümanların Türkiye'de veya dünyamn herhangi bir yerinde strateji ve t a k t i k hesaplarına dayalı bir poli t i k a içinde olmalan kendi aleyhlerineledir. Herşeydcn ün ce bu tür p o l i t i k a samimiyetsizlikten fazla bir j e y değil dir, ö t e yandan strateji ve l a k t i k hesaplarına dayalı b i r politik t u l u m berşeyin anlagıldığı ama hîçbirşeyc ulaşıl madığı b i r ortamda, böyle insanlar tarafından yapılabi l i r . Müslümanlar farkma vardıkları doğrular tarafından doğru kılmmış k i m i l e r d i r . B u gibi kimselerin içinde ola cakları p o l i t i k a anlamanın kolaylığına değil» ulaşmanın zorluğuna dayalıdır.
NASİL
BÎR
SİYASET?
Demokrasilerde siyasi mücadele • mücadeleye giriş miş bulunanların kendilerini b i r v i t r i n içindeymiş gibi farzetmeleri suretiyle yapılır. Demokratik mücadeleyi kabul eden her k i m olursa olsun y a halkın güzünde etzibesîni artırmaya çabalayacak, yahut siyasi mekanizmaişleyişine hiç de demokratik sayılmayan müdahale lerde bulunup bunu hissettirrneyeceklir. Demokratik m i i a d e l e içine g i r m i ; bulunan güçlerin her İki usûlü de k u l lanmaları sık sık görülen b i r durumdur. Y a n i b i r yandan halkan desteği alınmak istenir, bir taraf Lan halk oldu b i t t i karşısında bırakılır. Her halükârda demokratik mücadele halkın şartlanmalarij halka telkin edilmiş isleme biçim leri çerçevesinde kalır. Dünyanm her yerinde halkın şart lanmaları, isteme biçimferi b i r o m k payda altında lopl a n a b i l i r : Daha çok maddi imkân Demokrasi mücade lesi içindeki kuvvetler halka maddi imkân ümitleri ver meksizin siyaset yapmaya kalkarlarsa benzerlerinden çok geride kalacaklarını İyi bilirler. Royle olunca da her ül kede siyasetin ekseni patates fiyatlarına veya ücret poli tikasına indirgenebilir. J I I U
r
Gerçi uluslararası münasebetler pozönüııe alınınca siyasete ySn veren unsurların tamamen mideye veya mad d i imkanların artırılmasına ilişkin olmadığı söylenebilir. Barı çevreler kurtulurun milli endişelerde bulduğunu, as170
k e r i hesaplara dayalı b i r siyaseti haklı söndüklerini açık ça ifade ediyorlar. Nükleer f u l l e r süzkonusu olduğunda onların alternatif maliyetinden çok öldüreceği insan sa yısı ve hangi insanlara öldüreceği önemli oluyor elbet. A m a iş halk m önünde b i r ülkenin durumunu tartışmaya ge lince, dünyadaki bütün siyasilerin yaptıkları daha büyük bir maddî relabı kendilerinin sağlayacağını dile getirmek ten ibaret '..ılıyor çoğu zaman. Bu özellik y i t i m i demok r a t i k diye bilinen ülkelere mahsus değil, ueun yıllar ünce bir Sovyet Devlet Başkanı, o güne göre y a k m bir gele cekte Rus kadınlarının naylon don giyeceğini iftiharla vaadediyordu Dünyanın bugünkü durumunda maddi refah pekin de koşmanın yadırganmadığını biliyorum. Çünkü modern insan kendine bedel olarak mümkün olduğu kadar az yo rulmayı, zahmetsizce birçok şeyi elde etme yolunu ara mayı kısa zamanda birçok bilgüer edinmeyi, birçok yere ulaşmayı ve bütün buolara ilâveten çok uzun yaşayabil¬ meyi seçmiştir. Çok uzun yajamak hem zaman b i r i m i ola rak U2LUI hem de bu zamana sağdırılan olayların adedi bakımından çuk.. Köyle b i r endîşenin kaynağını iarketmek kolay. Yaşadığımız dünyanın hâkim düşüncesi yal nızca bu dünyanın zenginliğine donuk. N e kadar az îrdırap ne kadar çok keyif insana degerse, hayatmt o kadar değerli sayıyor çoğunluk. Siyaset de buna uygun yapıla cak elbet. B i r i s i çıkıp ben seni daha i y i doyururum di/e eek öteki daha uzun süre t o k kalmanın sırrını biliyorum diyecek. h
F
Büyle b i r ortamda siyasî e t k i n l i k içinde olunabilir mi? Gerçekte maddi refahın in&antn gerçek kurtuluşu ol madığım bile bile maddi r c i a h propagandasından kalka r a k başka alanlara mı çekmeli siyaseti i Bana kaltrsa ne b i r i ne öteki. Demokratik inleyişi benimsemiş ve hu is tikamette miîsbet gelişmeler kaydetmeyi çabalayan b i r P
171
toplumda yapılabilecek tek jey doğrudan doğruya Wtt< kate a l i bilgilerin tiden, gelen açıklıkla ifadesinden i ün r e l l i r . H a k i k a l e ıl. km b i l d i k i c r i m i i maddi refah konu lanın da içim nltyorsa bunların ifadesinden de gtri d u nikınamalı elbet, ama refahın üstünlüğünü vurgulayan bîr lavır siyaset İreninin bar vagonu olmaktan Eaztasım kamndırmu İnsanoğluna. K a ı ü olur d l diyeceksiniz, b*Ui rayların düzelt o l duğu bir yolda b i r vagon olmaktan i n u i a a edebiliriz t Her kes döviı kurlarından ıözederken siz insanın ölümsüzlük ğunden ve bir gün her davranıp yüzünden b e u b a çeki leceğinden m l bahmineksİniı t B e l k i çoğu kimiye garip Gelecek ama eveE. dünümüz ortamına tera % lunüynr d i ye küçük m-ınk küçük endjjtlenne bağh kalınarak
CAZİP ÎKTİDAIt
r
h
yürümeyi kabul e i m r k küçük hedefler peşinde olanlara yaraşır. HüyÜk ve t e m i * uıjml.n büyük ve temiz kal ma gayretinde olanların harcı ol$a gerek. H a k i k a t e yö neldiği varsayılanlar sanki yollarından emin dtğillcrmla gibi davranırlarsa onları k i m izleyecek?
i k t i d a r neden imanlara ciıip gelir? insanlar W K T i k t i d a r a gelmek, ve sonra iktidarda kalmak için nalen cansiperane gayret gösterirler? Uiyeteksiniı ki i k t i d a r hevesi bütün insanlarda y o k ; îudece bir takım insan muk tedir olmak için tsrarlı çaba Kösleriyor. Uiğrr bir çuk i n san y a iktidar olma çabasını göze almadığı için veya i k tidar ıılm.iyi ; u veya bu sebepten kendine uygun bulma dığı için iktidar uğruna bîr mücadeleye girilmekten im tina ediyor. Acaba söyle b i r hükme varmak ne derecede yerinde olacak? İktidar için mücadele eden İnsanlar i k tidarın mahiyetini bilmeyen veya bilmezlikten gden kişi lerdir. Ne münasebet, diyecek halıları, muitledir olma ya çabalayan İnsanlar iktidarın mahiyetini bitmez olur lar mı? T a m tersine iktidarın ne olduğunu bildiklerinden, yani ellerine gücü geçirmenin önemini kavradıklanndan eline güç geçirmenin insanlara ne gibi hazlar ve tatmin y o l l a n tenıin ettiğini i y i anladıklanndan b i r iktidar kav* lasına giriyorlar. Eğer i k t r d a n ele pçlreblEİrlene dedik lerini yaptırmak, elleri altında tuttukları imkânları isti fadeye açmak konusunda düşünceleri Öylesine berrak k i aralarında bazıları daha İktidara adaylığını koyar koy maz iktidareni; gibi davranmaya bağlıyor. h
Eğer muktedir olmaya özenenlerin i k t i d a r anlayışları yukarıda İbaret etmeye çalıştığımla silıl ise onların i k t i 172
173
darın mahiyetini bilmedikleri hususunda söylediklerimiz isabetlidir Çünkü iktidarı ele geçirmek, muktedir olmak i k i yönlü b i r Gİaydjr. B i r yünü yapabilmeğe ilişkindir üteki yönü ise yaptıklarından sorumlu olmaya. Yapma gücüne sahip olduğu halde yaptıklarından ötürü hesaba çekilmeyecek olan yaratılmi} değildir, insanlar arasındaki i k t i d a r oyunu sadece yaptığının hesabını vermek, verecek durumda olmak şartıyla anlamh olabilir. Türkiye'de ve düoyada i k t i d a r a sahip olanlar, kendilerini muktedir kıl m a gayreti gösterenler, işin sadece b i r yanına taliptirler. Onlar i k t i d a r mekanizmasının y e t k i l i r n e v k i i l e r i n e gel mekle her halükârda i y i durumda olacaklarına inanıyor lar. B u yüzden kendilerini beğendirmeye, rakiplerini kö tülemeye gayret ediyorlar. İktidar olayının ikinci yönü onun insanlar lehine k u l lanılmasını kolaylaştırır. Yani b i r yapabilme gücü, yap tıklarından sorumlu olma ile sınırlandırılnıişsa İnsanın insana vereceği zarar da sınırlandırılmış demektir. Yapan yalnızca yapma gücünü gösterdiği için değil de aynı za manda yapma mecburiyetiyle yüzyüze kaldığı için i k t i darc kullanıyorsa artık onun muktedir oluşu b i r görevin Şuurları içine girmiş demektir. Eğer insanlar iktidarı k u l lanmayı b i r gürev ve sonunda hesabı verilmesi gerekli, hesabı verilmesi kaçınılmaz b i r yükümlülük olarak anla mı? olsalardı ataba muktedir olmak için böylesine uğra şacaklar mıydı? İktidar imkanlarını kullanmak için böy lesine cansiperane yarışacaklar mıydı? Güçlü olan m sö zünü geçirme ve refaha erme konusunda geniş b i r serbes tiye sahip olmalına m u k a b i l giriştiği yanlış faaliyetler den ötürü hesaba çekilmeyişi ve verdiği zarardan ötürü zarara uğramaydı çağamızın düşündürücü vakıalarından biridir.
ler ve madeni yaptıklarının hesabım hiç bir makama ver meyeceklerdir, öyleyse iktidarı kullanma yarışın m böyle sine kıran kırana cereyan edişine şaşmamalı. A m a yine zihnimize b i r soru takılıyor: Bahis konusu olan yarış b i r iktidarı kullanma yanjL mı yoksa iktidarı kiîtüye k u l lanma yanşt mı? İktidar olayının mahiyetini yanlış an¬ lama böyle b i r yanlış anlamanın iktidar imkânlarını kö tüye kullanmasıyla gerçeklemiyor Eğer herhangi bir yö n e t i m kademesi insanlara altından kalkılması zor sorum luluklar getiriyor ve yönetici mevkiinde bulunan insan lar yönetilenler kadar, halta belki daha iaala ağırlıkları yüklenmek zorunda olsaydı i k t i d a r ele geçirilmesi * c i zıp* b i r mevki olur muyduP 3
İktidarı cazip kılan onun yerinde ve isabetli kulla nımı değilp onun kötüye kullanımı, kütüye kullanılabilir nluşudur. Günümüzde rüşvct yolsuzluk ve suistimal söy lentileri öylesine halka mal olmuş b i r vakıa sayılıyor k i dürüst muktedirlerin yolsuzluk yapmayan muktedirler ol duğu zeJıahrna kapılabiliyoruz H a l b u k i İktidarın yerin de ve i j a b e t l i kullanımı sadece o i k t i d a r mevkiini yolsuz luk yapmadan elinde tutmada değildir. Asıl sorulacak so ru muktedir kişinin işgal ettiği makamı o makamın ge reklerine uygun b i r işleyişe ulaştırıp ulaştırmadığıdır. Muktedir kişinin övüneceği husus 3u kadar zaman şu ma^ kamda oturdum hiç suistimal yapmadım değil, ben bu makamda oturduğum sürece şu kadar yanlışı düzelttim^ şu kadar doğruyu i h y a e t t i m olmalıdır. P
M a d e m muktedir olanlar i k t i d a r imkanlarını e l e r i ne geçirdikleri için bunu kendi yararlarına çevirebilecek* 174
İT?
nun sonucu olan hayat biçimini kabul etmek zorundadır lar. B u asgari seviyede insan tekinin alelade ve önemsiz olduğunu kavramak zor değiL Yani zaten otomalik işle yen yapıda bir yer t u t m a k bu yapjyı çalışır halde tut mak gereği ile karşı karşıya o insan. A m a bîr insan bogaz tokluğuna çalışmak istemeZj daha üstün tatmin va sıtaları elde etmeye çabalarsa o takdirde daha usla, daha b i l g i l i , daha a k t i f daha çok donatılmış olmak zorunda kalacaktır B u mecburiyet o insanı yürürlükteki sistemin daha büyük mekanizmaları içinde yer almasına y o l aça h
h
p
BÜYÜK
PAZAIİLIK
Yeryüzündeki siyasi yapı, iktisadi İşleyiş ve kültü¬ rel manzara b i r i diğerinden kopart damıyacak b i r örgü h a l i n d e d i r , Müslüman olsun olmasın her insan tekinin bu Örgü içinde alelade, önemsiz b i r yeri var. Herkesin m i ? Y a n i Ünlü siyaset adamları, büyük para babalan, eserleri milyonlara hitab eden kültür ajanları da bu ürgü içinde önemsi* yerlere m i sahip? Tereddütsüz evet. Böylesin* kesin b i r yargının gerekçesini öğrenmek istiyorsunuz. Soy* l t y e y i m : Dünya üzerinde yürürlükte olan sistem her ne kadar «insanlar eliyle* yürümekte ise de bu sistemin automatİOjuc yani kendi kendine hareket eden bir özelliği var. B u özelliği sisteme yine biz insanlar sağlıyoruz Yü rürlükle bulunan sistemle bilerek veya bilmeyerek bir pa zarlık yapıyoruz. Yaptığımız pazarlık -•- •• tıkır tıkır işletiyor. Mecbur olduğumuz veya mecbur olduğumuzu sandı ğımız t a t m i n vasıtalarıyla bu tatmin vartalarım elde et mek üzere kendimizden verdiğimiz arasındaki denge ve y a dengesizlik hepimizin yaptLğı pazarlığın merkez nok tası. İnsanlar yaşadığımız dünya sistemi içinde (Sistem deyince aklmnca kapitalist, sosyalist g i b i sistemler gel melin. Bunların hepsini içine alan bîr mekanizmadır s^zkonusu olan) sadece hayatlarım idame ettirme gibi bedel güdüyorlarsa, kendilerine sunulan çalışma şartlarını, bu-
cak.
Hülün olan bitende sizin kişi olarak öneminiz hetaha katdmaz. Sizin işleyen mekanizmada tuttuğunuz yer önemlidir. Vasıfsız b i r işçi herhangi başka b i r vasıfsın işçi Ele yer değiştirebilir. Yani her İkisi de alelade ve ünemsi#lir_ KaJiiiye işçinin bir üstünlüğü vardır. A m a bu üs tünlük onun şahsı değeriyle i l g i l i değildir. Yapılması ¿6reken işi daha etkin daha verimli yapmakla elde ettiği bir üstünlük b u . Yani gerçekte yine kalifiye işçi önemsiz ama sunduğu hizmet ve ona bağlı olarak da işleyen me kanizma önemlidir. B u gürümü içinde kalifiye işçi siste me vasıEsız işçiden d aba fazlasını vermekte, daha nüçlü hizmet etmektedir. F
Aynı şekilde büyük sermayedar büyük bürokrat, bü yük teknekrat da vhuyükt vasfım koruyabilmek için sis temin inleyişine büyük katkıda bulunmak zorundadır. Katkısı daha büyük olan kolaylıkla diğerinin yerini ala b i l i r . Demek şahsiyet olarak vazgeçilemez b i r unsur rolü oynamıyor insan hu sistem içinde. Sistemin işleyişini sağ ladığı nisbette b i r önemi var. İnsan tekinin sistem içinde tuttuğu m e v t i büyüdükçe mecburiyetleri de büyüyor, yani bir insan ne kadar yüksek karar mevkiinde ise şahsiye t i n i n gerektirdiği düşünee ve davranışlardan bağımsız ka rarlar almaya o derecede mecburdur. a
F
ı?ö
trt
I ı rti içinde çektireniz bütün Lklntl ve zor luklar şahsiyete ilişkindir. Y a n i şahsiyetimizi ne kadar korumaya çalışırsak sistemin bize sunduğu tatmin "... lalarından o kadar uzak kalıyorum. Pazarlığı bozan. eyİ bir pazarlık olmaktan alıkoyan bizim kendimizi birer (şahıs* saymamız oluyor. Ne kadar şahsiyeıimizden so yunur ve ne kadar mal olabilirsek tıkır tıkır işleyen l i s tem içinde işlerimiz tıkır tıkır yürür. MUHALEFET
VE
M U V A F A K A T
Çağımızın siyasî manzarasında i k t i d a r ve muhalelet ikiliğine bağlı b i r zıtlaşmanın bulunduğunu kabul etmek nedense bize kolay görünüyor. Yani her toplum b i r i m i n de b i r yanda iktidarın, yönetme gücünü kullananların buSunduğunu, karşı yanda ise hu güce muhalelet edenlerin var olduğunu kabul ediyoruz. B u şartlanmamızı kısa bir süre askıya alarak toplum içinde olup bitenlere başka b i r güzle bakmamız da mümkün belki. Şöyle düşünebiliriz: Eğer i k t i d a r muktedir olmanın bir tezahürü i » günümüz dünyasında birçok işi yürütme durumunda olan ve bizim yanlış, b i r adlandırmayla i k t i d a r dediğimiz mekanizmanın gerçek mecburiyetler tahtında işleyen bir nıakina olduğu ;mlaşılabiltr. Yanı i k t i d a r l a r hangi mikyasta olursa olsun muktedir oldukları için değil başka türlüsünü yapama dıkları için belli uygulamalar peşindedirler. Hu da onların i k t i d a r değil adem-İ i k t i d a r sahibi olduklarını gösterir. B i r başka husus da İktidar kavramının karşısına n ü den muhalefet kavramım koyduğumuzla ilgilidir. Eğer muktedir olmak bir k u t h u teşkil ediyorsa karşı kutupta aciz kalmak yer almalıdır. İktidarın karşısında muhale let değil acziyyet vardır. K i m k i muhalefet edecek imkân ları elinde tutmaktadır ona artık âciz dememiz yerinde olmaz. Beşeri anlamda her iktidarın karşısında yalnızca hoşnutsuzluk, şikâyetçiler, SLZlananlar ve zavallılar var179
dır. Modern dünyada bize beşeri iktidarın karcısında m u halefet imiş gibi görünen şey bir bakıma iktidarın ortağı ve güL- i l iı ! Li-ııı N i t e k i m çağdaş demokrasinin cn i y i işlediği »ylenilen İnglttere'de hükümeti ele geçirme i m kânım kaçırmış bulunan partinin bir gülge~kabine teşkil ettiği gürütür. Nasıl iktidarın karşısında muhalefet gerçek k u t b u teşkil e t m i y o r u ; muhalefetin sözkonusu olduğu alanda da zıt kavram olarak iktidarı anmamız yerinde değildir. Yani b i r toplum biriminde muhalefetin gerçek b i r vaki» olarak belirmesi halinde ona ters düşen kimseler muva fakat cephesini teşkil ederler. Eğer karşı çıkanlar araIIHI.L yer almıyorsanız uzlaşanlar, boyun eğenler arasın da bulunuyoHLinıız; demekıir. i k t i d a r âcizleri doğurur, muhalefet ise evet-efeiKİimcileri.
belirler. Eğer b i r toplumda muktedir olmak yüceltiliyorsa orada aynı zamanda âcizler, zavallılar, sizlan-anlar ve düşkünler vardır, Buiıa mukabil bir toplumda muhalefet etmenin insanlar katında muteber bîr yeri varsa, o top lumda zora boyun eğmek küçültürü b i r anlama sahiptir. Hangi toplumda i k t i d a r kendini hizmetle yükümlü sajLyor ve hangi toplumda muhalefet huaumeti davet etmi yorsa o toplumda cemaat şuuru hayatiyetini koruyor de* m e t t i r . Böyle b i r toplumda siyasi olaylar iktidar-muhalefet zıtlaşmasının tezahürü olarak değil, o camianın em niyetine matuf tedbîrler olarak anlaşılır. N e yönetenler k o r k u içinde şiddete sarılır, ne de yönetilenler şiddet se bebiyle insanlıklarından feragat ederler.
TopLum olaylarınj kavramaya çalışırken i k l i d a r mu halefet ikilisini geçerli kavramlar olarak kabul edersek, ünce muktedir bazı kişilerin mevcudiyetine karar verme* miz gerekecek k i yeryüzünde hEç bir yönetici kadronun astığı aslık, kestiği kestik b i r güce erişemediğini rahath k l a söyleyebiliriz, Eğer muhalefetin gerçek b i r güç o l * duğuna inanırsak o taktirde onun d a y a n i k t i d a r okluğu nu anlamış oluruz. H a l b u k i muhalefetin asli vasfı *benzemezllkjtir. Muhaiefet iktidara b i n i y o r s a m u h a l i l o l ma vasfını kaybeder. İktidar muhaleleti ortadan bilemi yorsa muktedir değildir. Görüyorsunuz işler epey karıştL Eu karı^ıkİE^ı çözmenin y o l u toplum olaylarını anlarken soyut zihni spekülasyon alanından uzaklaşıp gerçeklerin yürürlükte olduğu alana, İnsanları kuşatan şartlar alamrıa girmemizden gtçtr. Dünyanın nerelinde, olursa olsun her toplum kendi lazilet ve zaaflarından oluşan bir yapıya sahiptir. B i r top lumda yaşayan değerler o toplumun yönetim biçimini de İSO
m
n i n andıjtn bîr düzünce de£U bir i n M i | b i r yanlı], b i r sanıdır. Evet ama, neyin b i r inankş neyin bir düşünce • • duğuna tüze açıklayacak olan d a b i r düşünce d e j i l mi? Dakabm i t i k a d ile rtüğünceyi !nr Innr-.S-n ayıranlar doğru düşünüyorlar mı? P
P
h
İNSANLAft M l
t
FİKİHLEH MÎ?
Allah'ın yarattıkları arasmda yalnız insanların dün yası bîr düşünceler dünyasıdır. B u demektir k j bütün ya ratıkların dünyalart birbirine gelişebilir; Kasap et der dinde iken koyun can derdinde olabilir. B i r deprem b i r ormanı da b i r karınca yuvasını da etkiler. Bütün tanlı lar ve cansızlar arasında fizik b i l i m i n i n arıklama alanına giren ve ekolojiyi ilgilendiren b i r münasebet vardır. Yal* nrz imamlar aruındaki münasebet bir düşünceler müna sebetidir, insanlar birbirlerini anlarlar veya anlamazlar a a u anlaytşJan da anlayınız İL H a n da düşünceler yüründendir, tasanlar d u l l u k , banş dayanışma içinde olmayı düşünceleriyle sakladıkları gibi düşmanlık, savaş w yarrşmayı da düşüncelerinin gücüyle yürütürler. H
Düşüncelerin bu kadar önemli oluşu insanların un¬ tan insanlardan bağımsız, imzan (ve çoğu zaman} insan ların üstümle birer mevcudiyet olarak kabul etmelerine y o l açmışta. K i m i l e r i t u l u p «düşünceler öldürülemezi diye haykırmak ibllyacı duyarlar. Rana böyle düşünmek biraz tuhaf gtür. Çünkü aynı insanlar düşüncelerin doğd uğun u kabul ederler. Benim aklıma güre doğan bergey Lilür. Düşünceler dı^uyoma, düşünceler ölecektir. Hatta nice düjUnrmjn öldüğünü de ileri sürmek pek öyle Lor değil. Yağmurlu havalarda fiülcyüiünün düşme i r h l i t n i .:•••...•]•.':- düşüncesi artık yaaamryor. diyeceksiniz k i se li!
Düşüncelerin m i insanların mı uzuo ömürlü olduğu kunusu geniş v e rahat zamanlarda [artişilabilinir. Ne var k i i ) ciddiye binince böyle bir tartıjma çabucak ortadan kal kı\eriyor: M e s e l i H i t l e r Rusya'ya saldırırken asker¬ lerine kumünisi partisi yöneticileri ellerine geçtiği tak dimle onları esir almaksızın derhal üldürrnrleri emrini verdi. Yani komünist hareketi yürülmeyi kendine mesele edinmiş kişilerin mevcudiyetinin nrtadau kalkmasıyla b i r bakıma düzünce de ortadan kalkınış oluyordu. Buna ben ler bir tavrı da İspanya i ; savaşında cumhuriyetçiler gös terdiler. Onlar da manastır ve kilimlere baskın yapmaya oıel b i r önem atfediyorlar, rahip veya rahibe öldürmeyi bilhassa amaçlıyorlardı. H e r İki davranış (arzı da fikir^ lerin insanlarda teceasüm e u i £ w inanmanın, birer misa lidir. Ama her i k i örnek He antropomorfizmin kalay mel ce bulduğu hristiyan dünyası odan alınmadır. İslim dün yasında ve bilhassa sünai mü-ilümanlıkta İnsanlann maddi mevcudiyetleri b i l g i , düşDntt v e Itlkad meseleleri hesaba katıldı^nda böylesine merkezi yer işgal etmez. Biz müs lümanlar insanların düşüncelerindeki doğruluk sayesinde doğru kişiliklere sahip olaraJLına inanan kimseleriz. B u yüzden çalışmaya g i r d i l i m i z insanlara d i n i c k l i f eder v e teklifimizin kahulü halinde çalıırunyi ortadan knldLnnz. Müslümanların fikirlerin belirleyici l i f i n e verdiği ön celik v e insanların düşünceleri yoluyla biçim kazandıkları hususunu kabullen onların her çağda v e her iklimde ha k i k a t i n konıyııctıian muhafızları olmalarını kolaylaştı^ dı. Ruhban anlayışından uzak. adına sadakati b i r taze lenme vesilesi yapan müslümanüL günümüzde de insan r
isi
İvin doğruya yönelmekle daha doğru ohbilecekieri B U yüzünden güç kızumyor. A m a d i k k a t n l r k m . muslümul=k fikirle*-: t a n ı r i * uzlünlüğü, a f i k i r l n i gayri fahri, mü c e n e l kabuller olmAİarı yüzünden değil fikirlerin İnsan larda yer etmiş bulunmaları, o fikirleri [aşıma vç i t i l m e gücüne, liyakatine sahip insanların ortaya çıkmaları, ye tişmeleri, k e n d i l e r i n i düşüncelerine yaraşır kılmaları se bebiyle benimsiyor. Y a n i mUsiümanhkla i l m i n ve âlimin birbirinden kopuk ele alınışı vakıasını müşahade e t m i y o ruz. Bilakis ilim » b i b i olmakla I m a m n âlim olabileceği n i , b i r iruana i l i m deıncmizjn ancak sahip olduğu i l m i n Lerahüruylr mümkün sayılabilecrğini bitiyoruz. h
İnsanlar v * fikirler arasındaki münasebetin anlaşıl maunda bize y o l gösterecek olan müsJurnanhk (yani A l lah'a tealim oluş) ile şirk (yani Allah'tan gayrisinin da güç sahibi olduğuna inam}} arasındaki ayrımdır. Müslü manlar fikirlerin, kavramların mabüdlasmalarma p*z yummadıkları jçin kişilerin a n c a k i b i d olarak önem ve • sahibi olduklarına inandıkları • •• mü lı. n .!:!.• • müırikler kavramlara, fikirlere kivilere ulûhiyel tanıdık ları için müşriktirler. h
F
KÖTÜ
İŞÇİLER
Bir Fransız alasüıü *kotü işlilerin her zaman âletleri vardır» diyor. Yani mesleğinde i y i yetişmemiş b i r kimse ortaya çıkinlığı kütü sonucun kendi yetersiziiftinden değil d r i l e t l e r i n elverişsizliğinden dofduAunu ileri sürer. Bil İnsanlar çojhı u n u n ba^ansızbklarımızı, hatla kabahatlerimizi idinde bulunduğumuz şartların b i n sü rüklediği sonuçlar olarak sürmeye yatkınladır. Yaptığı mız işin iyisini yapmaya y a zamanımız y o k t u r , yahut ye rimiz müsait değildir » y a malzeme daha iyi b i r iş çı karmamıza ImkAn taıumamakladır. Hiz insanlar arasın da pek azımız: *Elİmdrn gelen budur» demek cesaret v t açıklısını gösterir. Götle görünen, ortada bulunan beceri ve babanların dışında muhtemel ve farazi üslürüüklere sahip okluklarına inandıkları için insanlar genellikle :-. lerintfe b i r hakkı y*nrni|Hk b i r kıymeti bilinmrnıiılik duygusu taşrrtar. h
Birçok insan ben bu Ülkede doğmasaydım diye dü şünür. Büyle bîr çocukluk g i r m e s e y d i rn. İçindi •' riflı çevrenin üzelliklerı şöyle olmasaydı Huna karalık hemen hemen hiç rasllayamayLz aklının kıtlığından ya kınanlara. Ahlâki nnknanlıklan yüzünden, kababfc ve ben cilliği yüzünden zararlı çıktığım ilade eden kaç İnsan lan ı n ı f YeHnekılz ve tembel olduğum için bajka insan lardan ne anlaynj ne de fefkat p m ü y o r u m diyebilecek 1U
185
« I l U j d i m ::.•.„:,,: ... ,]«nX p f t VOİLUT K l U d M b i l İn s u l a r içinde bu iurxi u ^ u m m i y i v t y a kötü haJdm dolayı k n ı l i m i n kayır», bankalarını k ı n ı m . Çağda* imanın l u battıklar ındaa b i r i d i r . Hayatı nalıncı t w n p b i i m d i U r a ! ma yoalarak yorumlayan insanlar çok rtki çığlar < d m beri v i r d i ; « m » bu imanların çcgunln|u tenkil n m e I t r i modern umanların • - •-r ı !. • Vanlı»! hep lı^kuııun üstüne yıknı* çıkası banı l j IHIİSLIJIII .Liııiıi.,,,!.:, ûtürll fcytflnı kabahaili bulmak gibi Bürünüyor. Eficr dJynrui j e y i m y o l u m u » çıkmanın bulumaydı bu hjlUyı ii]emı>ye«küm. öyleyse? öyleyse şrylını yolumuzdan çpkmeli, i t a d a n luaklajEirmab ve haltı müittkUmr yuk t i m d i | e y u m . t j l e modem lar böyle düşünüyor. S M i y o r l z r k i aartları d e d i r m e k l e bütün î n s u l u doğm çalışmayı b ı ^ l ı y ı a k . Ne yapalım diyorlar makine bozuk. Bütün kjJuhıti düzenin bozukiuLur .L yüklüyorlır ve böylelikle ûsularin snnıml ulumu nun azaldı|ı ve hatla u w ^uanlulugunım söz konutu cdileıneyeeejEî fikrine vınyıırlar. Yani }-ytana u y u i n ™ m bir günahı yuk diye d ü z ü y o r l a r , bütün suç insanı i j i a l e d n ıcyunda. B i z mÜalümanlar da modem düşüncelerle . . h dışlı •l .. ı ... Alemimiz bakımından Çağdaş delerlerin yönetirizi vaıimı kabule Iıntal verdikçe benzet yanılgılara .İn îüyoruz. Müslümanlar olarak bizim doğruyu i l a etmekten kaçınmak için, yiiplıftırmz yanlışlara kılıf bulmak için eli mizde büyük bir imkân vurs Xüfür lülemi içindeyi!. Eğer birisi bine Ijledltıınİı b i r batayj hatırlatacak olur sa biz de kanjımızdakine hemen kâlir tahakkümü alımda bulunduğumuzu hal ırlatıyoruz. Kimsenin bu mazerete karşı gık diyecek hıll kalmıyor böylece. A m ı henrr hu bîr kaçamak, bir bahanedir y a l n t z n . Çünkü b i r mlklünunın iftadijti haladan . -i ur u kâfirleri, küfür düzenini »uç :
lamaktan önce yapabileceği b i r y y vardın O da kendi kapasitesinin b u olduğunu, kendi k a n k t e t i r i i n böyle i l lere uygun olduğunu, gücünün buna y e t t i f l n t i l İra • etmek t i r . Yanlığın kendinde d e f t i de tartlarda bulunduûunu ka bul eden insan şartlara [eslim okluğu için •. anlıımı dü zeltme iııiklnını da terk e l m i ) olur. Makine yanlış çabzaynr olabilir, garklar ters dünüyor laydabirir ve içinde bulunduğumuz d u r u m d o j r u davrananı lukıllr edebilecek ulçü-Erdcn mahrum msaiilarm hakim oUuflu U r durum dur belki. A m a bunlar b i z i m herçey y n n h j b y k j r » benim yanlılığım d a isabetlidir dememiz için gert kçr sayılmaz Kira b i r e y l e r i n JMİI|l-|m iarketnıek inwınm yatılımla kendi araıında b i r m r u f e knymasuıa Iırmi vermektedir. UUzenin bozukJucunun farkına varan kemlini düzeltme lamını da ele g ç ç n o i } demeklir. Küfür düzeni y a n l i i l a n m m n mazereti olarak hayatı mın ytioleMÜreteğine. nelerden »zad olmımu. neleri alı etmemiş neleri mücaherle kooııau y a p m a m u Kerektıji ko nusunda biıi d i r i tutan U r uruur olarak hayatımızda yer alabilir. B * düzende böyle olur, btı cemaatle b*j kadar ulur deyip yançızmek b i r tarafla, bu İ B İnaanlan ne k r e icbar ediyor, bu «rnant neleri i t l i m adına yükleniyor ıliyerek kolları sıvamak d i t e r tarafta yer alır.
1
ite
ISI
ŞAŞKINLIKTAN
KURTULMAK
Y i r m i n c i yûayüui belki en büyük r o m a n a * ! VVillinm Faulkner'in benim gençlik yEİlarımda Türkiye'nin okur yazarları arasındaki kibarı pek yüksekli. O kadar k i * b l r senti düşmanı İMle olsa, l>üyük romancıdır Fan-knef» de n i r d i - » a s ı sözler belli ortamlarda tuhaf b i r i k n a gücüne erigirler Yukarıda Andığım sözler de benim gençlik yıl larımda çok yerinde süzlermiş gibi benim de içlerinde bu* l u n d u j u m b i r kısım genç tarafından d o j r u sayılırdı. B u gün de bir çok gencin araştırıp üzerinde fazla düşünme den kabul etçiği k i m bilir ne çok hazır «yargı* vardır? Faulkncr'a «zenci düşmanı» -sıfatım yakıştıran b i r k i m se onun Jjazı sözlerini ustallıkla. yanlış yorumlayan b i r i olmalıydı. Gerçekle şöyte sözter söylemişti F a u l k n e r : «Zencilerin bazı haklan elde Etmeleri söz konusu ise b u biz güneylilerin meselesidir. Güneyli zenciler ve beyaz lar kentli hayatlarını ilgilendiren konularda kararları k i n d i l e r i verirler. A m a e f r r Kuzeyliler { Y a n k e e l e r ) zen cilere bazı haklar tanımamız hususunda hize baskı yap maya kalkışırlarsa, buna karşı durmak için silaha i l k sarılanlardan b i r i ben o l u r u m * F
Böyle sözler Fulkner'in zend düşmana olduğu şekJindc yorumlanmıştı. Neden? Çünkü bazı şaşkın ve .sa rahatten mahrum zihinlerde zenci hakları, insan hakla^ 188
n gibi mutlak kategoriler yalanan şartlardan baftımsız olarak yer alırlar. Zencilere bazı haklar tanınmalıdır. H a n g i yolla olursa • ıl-ım Onların bu haklaria ı ..m- • I i • LTı olup olmaması düşünülmez. Dahası zencilere bazı haklar hediye etmenin o insanların yaşadıkları toprak lardaki Jiyatı, insani bedeli, zencilere ve beyazlara ne getireceği hesaba kötLİmaz. Batılılara musallat oiaıı dog matik şaşkınlık her fırsatla kendini nrtaya döker: JflâDlı yıllarda nükleer silahlara karşı düzenlenen toplantılar da bazı Mao'cu ve Trotskiyİsl gruplar a y n i zihni k a r i ' paklık idinde Çin'in nükleer silahlara sahip olmasma kar^ çikdanuyacağını savunurlardı. Onlara gî>rc mademki Çin dünyanın umudu i d i öyleyse her türlü kütıilüjü yap¬ ma imtiyazı onun olabilirdi. Biz müslümanlar AUIJ'de ve Batı Avrupa'da n . ı silahlara karşı duran insan ları iz'an sahibi kabul ederken, Pakistan bomba yapın ca buna alkış tular isek. içinde bulunduğumuz d u r u n u şaşkınlık denmezse ne denir? İnsanların zihnindeki şaşkınlık gerçekten ne istedi ğini bilmemekten dokuyor. Ne işediğimizi bilmemiz îse ancak t a h k i k edilebilir b i r alanda istek ve temennilerde bulunmamızla mümkündür. Bugünün Türkiyesiııde müs lümanlar olarak önümüzdeki mesele yaşadığıma hayat içinde İslimi t u t u m ve davranışlarımıza imkân bulup hulmadLgımızdır. Türkiye'deki müslümanlar bu ülkenin «nomostunu temsil e t t i k l e r i n i , buna mukabil sahip olduk ları haklar bakımından «birinci sınıl yurttaş* olma nite l i k l e r i n i kazanamadıklarınL görüyorlar. MjslümanlarLn istedikleri kendi durumları, alanları içinde yer tutan hak* larla ilgilidir. Y a n i müslüman olmanın gerek yasalar, ge^ Tek sû&yal hayat içinde eksik b i r statü sayılmasını gi derme talepleridir. Bu doğrultuda atılan adımlar mlis^ Ilımanları şaşmakta^ şaştrrnaktan abkoyar. Enflasyonu nşaib çekme çabalarının «lslami* olup olmadığını ölçme-
İM
ye kalkmak bir jaskinlik belirtisidir. Çünkü bunun müV lumantarın Türkiye'de inaklarına karşı takınılan k m la doğrudan ;i^i yoktur. Tıpkı PzkİıtanVn elindeki beim, banın P a k i f l u d a k i mibJünıınlarm UllmJ batlarını t u J lanma huaiisimda hiçbir terakki sa|lamayı*ı gîbi Türki ye'de yajayan insanların kendi meıetelerini, kendi arala rında verdikleri kararlar yoluyla çu bllmderini üjlernck belki yüzyıllar suren eşkini ığımızdan kurluluşun belir¬ lisi olacak. h
M
Y Ö N E T M E K V E Y Ö N E f İİAIEK Bir dervLfe sormuşlar: «Sence yönetmek mi i y i d i r y o k u yönetilmek m i ? * D e r v i j " «Yönetilmek daha i y i dir» d i y e cevap vermiş «(Jüııkü yönetilen durumundaki kimse hal ve hareketlerinin iıabetlı olup olmadığı hak kında yöneten tarafından bir ikaz* muhatap olur. Yö netilenin devamlı olarak yapıp e t t i k l e r i b i r İmtihan al ımdadır. Yönetilme durumunda bulunan kiqi herhangi Itır ışı yaparken başına neler gelebileceği tıi düglınmek /urundader. llüylecç yönetilen durumundaki İman aürekli olarak kendini incelemek, değerlendirmek putlarım be nimser. Bu İ M OOUn aralıksız bîr gelişine idinde bulun m a » demektir. Yönetilen İnim hayat şartları karşıcın da olgunluk sahibi olmazsa yaşayamayacağını en azın dan hayatın kendisi için ızdıtap verici olacağım anlama r
şansına her sahiptir. Eğer kendine reva görülen davranış tarzı, icbar edildiği t u t u m ve hareketler uygunI U Z . yanlış ve kötü ise bunların nasıl ûlızp da yerinde, doğru ve i y i davranışlar ve tutumlar olabileceği konusun •la düşünür» hayırlı çıkış yolları peşinde yürür. Eğer yan lış kendisi için verilen karanla değil de, bizzat kendi t u • ı ve davranışında ise o Liman da kötü oianı t e r k c l mek imkinını yönetilen kişi kullanabilir.» «Oysa yönelen durumunda bulunan k i - i . her nedenv , aldığı kararların isabetli olduğunu, başkaları için biç101
l i g i davrani] formunun i y i m gü™l nlduğunu hayal eder. Yönelme tanının kendine ve bankalarına fayda temin et liğine • • . ! • • [ • inanmıştır k l {veya yönetme durumun¬ da olduğu için sihni t e n d i haklılığına, kendi yapı jğ m m l..• =_111i111ı--11::ı-. • öyle şartlanımşEir k i l k e n d i n i i m l i h a n etme iırsattarmı yeterince kullanamaz. Yönetici o k l u k Ean sonra günden aüne oİKunlujLjndan binşeykr k a v l v 4İer şahsiyetinde tereddi başlar, ö y l e b i r zaman gelir k i ne kendi ne de başkası için hayırlı olan çıkuj yolunu bulamaı h i l e düşer. H a t t a kendine bu çıkış yolu g i d e r i l diğinde bile o yolu tanıyamaz.* p
*İşte bu yüzden, nihayette yöneticiler yönetilen du¬ rumuna düzerler ve yönetilenler yimetimi ele geçirirler» h
b u sözler üzerine meraklı adam ikinci bir Boruyla konuşmayı kesmb]: «Madem yönelenler sonunda yöne tilenler haline düşüyorlar ve yönetilenler günü gelince yönetici durumu geçlynrlar; bu i n i ] ve çıkışların b i r b i r i ardınca tekrar tekrar v u k u bulmalarının ne makjadı varî* Bu K m üzerine derviş r «Yöneten ve yönetilenlerin yer değijürnlrlcnnin sebeb-i h i k m e t i * d e m i ] , «yönetenlerin idare etme Yakınının neyi k a h ettirdiği hususunda bel li b i r şuura varmalarım temin ve yönetilenlerin neye müs tahak oldukları İHtAutunda belli b i r kavrayışa ııla^m:ıl:ırım temin İçindir. Yönetme oiaymm b i r iktidarı kullan ma, muktedir olmınm teşhiri demek olmadığını, yönetil menin gerçekte bir boyun eğme* b i r zavallılık olmadığı nı ancak yöneten ve yönetilenin yerlerini deştirmeleri sağlayabilir. Bu yüzden yöneten ve yönetilen peşpeje oy nadıkları rolleri değiştirirlere B u cevabı l a t m i n e d i d bulmayan s o m sahibi : t A m a * diye itiraz etmiş, EEIı yü* ileticinin yönetilen hale düşmesi ve yönetilen durum un d a k i insanların yöneticiler katına yükselmeleri için ku şaklar boyu süren b i r zamana ihtiyaç olduûuna güre. se-
bu süzünü ettiğin layda nasıl istihsal edilebilir?» O zaman derviş bir tebeuumle sözlerini şu fekilde bitilmiş I fYöoelenin ve ynrtetileoin yer deriştirme hadisen uzun zanuzı almaz. Hele bu olayın kuşaklar boyu sürdü ğü hiç vakil değildir. H e r adamm ve her kadının haya t m d a «ün be gün yaşanan şeylerdir bunlar. B i r baba ço cukları üzerinde iktidar sahibi olduğunu sanarak sorum luluğunun şuurunda o l m i y a n bir devlet yöneticisi gibi isabetli okluğuna kendi başına karar verdiği, i n d i « keyII b i r h a l t ı hareket benimsemişe, k m lamanda çocuk larının şartlan taraiıodan yönetildiğini, batta çocukları tararından yönetildiğini görebilir, insanların toplurn ya şadıkları her ortamda yöneten ve yünelilen ilişkisinin mü navebeli b i r değbunc gösterdiğini larkedehiliriz. insanla rın l o p l v n içinde çektikleri a o l a r yönelenlerin muktedir oldukları zehabını k a p a k l a r ı , bu ı a ı m l a ™ i a ısrar el l i k l e r i , yönetilenlerin ise olgunluktan, kendilerini geliş tirmekten i m t i n a e t l i k l e r i zaman artıyor. Sık s i k yöne¬ tenin ve yönetilenin yer değiştirdiği durumlarda ise zAlar hafifliyor. B u söylediklerim dünyanın siyasi yapısın d a k i i k t i d a r değişikliğini* iç yüzünde bulunan gerçektir. ULzkrin zahiren gördüğü i k t i d a r deği|ikükleri ûe anlal^ tığım p e k l e r i n inkârı mümkün olmayan ramilerinden haska bir şey defti İd ir.»
LU 1«
T A L E B E O L M A N I N FAZİLETİ insan yalnızca bildikleriyim başardıklarıyla, n L r t l i k l r r l y l e defter sahibi olmaz, ItuLma değer ve lazllel İ L aamhran aynt zamanda ne lür bilgiye t a l i p olduftu, hanprj yolda yürümeye n i y e t ettiği ve neyi Kert^klejiirmeye çalııtığkhr. «Ameller niyetlere ^ rr-.Jı: •• I I I : Şerifi b i t yönüyle de bize, lemayülkerimlze atalet •ajtfarnamıı ge¬ " ^rçeğini hatırlatır. B i z i Yaradın bizi İ r a b a çe kerken neye leveccüh ettiğimizi de » r a r a k l ı r . Muhatap olacağımıı sorular arasında; «Seden l a k i h olmadın» N e ilen i k l k l a r olandın* N'eden dünyayı değ .ı,- -. •: : gibi sorulardan çok; vBÜdiğîn kadarıyla neden amel et medin? E l i n i n erdiği, sözünün geçtiği, «uçünün yettiğe alanda neden zulme u z a gösterdin? Neden başkalarına zarar vermeklen geri durmıdınPı gibi soruların hulunaraftım k a b u l etmek benim aklıma daha yatkın g e l i y o r B u yüzden bilmeye çalınacağımız şeylerin mahlyelk Ürerinde d l l j l l n m e k , pegine düşeceğimiz islerin keyfiyetini anla mak, yerine getirmeye çabaladığımız İllilerin ortaya kardıjı veya çıkaracağı durumlar hakkımla |uur sahibi olmak bana vazgeçilmez dnemde görünüyor. l i
::
Jioftrulann ne olduğu hususunda duyduğumuz endi¬ t e kendimizin doğruluğunu saklamada alabileceğimiz i l k adımdır. Bu yönüyle neyi bajardıftımız kadar neyi başar maya niyet etliğimiz bizim t a r i k l e r i m i z i n b i r parçan 191
ulataktır. Toplum idinde muteber kişiler bilgili basan lı, elinden üj gelir insanlardır. B u insanlar hak e d i l m i t U r itibarın mümessili olabildikleri g i b i temelsiz U r ba sarının! kirasıyla gelinen kişiler de olabilir. Çünkü Julglii olmak kadar hilg z^rünmek de toplumı hayatı İçin de bir y e n t a b i p t i r . B i r insanın gerçekten başarılı olma lıyla, batanlı sayılması arasında toplum defterleri bakı mından büyük b i r fark y o k t u r . Aynı şekilde bir fitli l j Icmrklc o 11 i!a i|lemig kadar olmak toplum anlayıst ba kımından zahiri bir ayrımı gösteremez. B u sebeple asli defterler toplum kabulleri sahasında defti l meselenin as lına vakıf olanların İçinde yer tuttukları N i h a d n Hİtifur. Ama toplum dıjcaki değerleri el üstünde tuttuğu için l|in aslına uzak ituajıların tümü zahiri üstünlükler peyinde ömür tüketirler. a
T o p l u m açısından bilen insan almak btr değer sa h i b i d i r . Hayalı zahirden ibaret sanan insan bilen insan pozisyonuna t a l i p olataiuır. E £ K çabalaru bu poziıytH na ..Lr.ıh.hr A m a balen insan poıisynnuflu elde etmekle bilgiyi elde etmek birbirinden farklı şeylerdir. Bunu ha yatındaki gayeyi (bilen insan sayılma* olarak tesbit et miş bulunan k l ) l istediği pozisyona vardıktan sonra an layabilir. Ancak arlık vakit çok geçtir. Çünkü o kıymet li pozisyonu terketmedikçe bilgiye yaramıyacaftını anla yacak katlar yalamıştır, yani yeniden talebeliğe başla madıkça, lalib olduğu bilgi türünü defii^tirmediltçe bJlglye varamıyacaktir r
Gerçek bilginin yoluua giren kimse biç kuşku yok k i insana sonuçta hüsrandan bajka b i r kazanç getirmeye tek türden bir b i l g i y i ele geçiren insandan daha ünün bîr konuzndadiT. Dıştan b a k ı l d ı ğ ı L. toplum değerleriy le ölçüldüğünde b i r i henüz bilgiye doğru, atılmakta, dljtrr i i y hedeflediği bilgiyi ele i f t p r m i } görünmektedir. L 4 1«
k i n gerçek b i l g i yolunda olan her merhalede kendini da ha güvenli bir alan içinde bulurken sonu hüsran olan bilgiye giden kişi sallantıdadır- J_ P. 5 a r t r e aEğer son radan böyle gözden düşeceğini tahmin edebilseydirn ro man yazmazdım» demiş. Bu sözlerde yazarın amellerin de saklı olan niyeti Jarkelmeıniz mümkün. AlberE Einatein'a meslek seçme konusunda endişelerini açan bir genç liiikçiden -sLamirti ol» cevabını almış. Kısacası, b i r yer lere ulaşanlar o ulaştıkları y e r i n değersizliğini ifnde edi y o r l a r » ulanılan btlgi sahtedir, şifasızdır. h
r
r
P
Doğru bilginin talebesi olmaya çabalamak, -..İnbilginin ustası, p i r i almaktan çok daha büyük kazanç şaft lar insana. Üsteük bu kazanç elden kaçırılmamı mümkün olınayan b i r kez edinildikten sonra i k i dünyada da gü veni temin edebilecek türden b i r kazançtır. r
•ı
MEZUN
OLUNMA VAN
MEKTEP
Türkiye yeniden demokratik ortama dönmekle gir diği batılılaşma mektebinde yeni b i r ders yılına
3
Jv6
197
İlk. ayarlara al arı yapıp unu zaman zaman yukarı sınıf l a n h a l t a bazen » a sınıfa bile yerleşl iriyor Lir. t a k a t h r y b a t ! Türkiye balıhlafnu mektebinde hep sınıfla kalIİILM ı V E n h r p azarlanmaya müslelıak. hep tehditler .ıuyor, Kı I I kendisine bat M hareket planlan t e k l i f ed ili yor. Şuyle söyle yapmaısan zor bitirirsin sen bu meklebi d i yorlar ûua_ Batılılaşma mektebi Türkiye g i b i sınıE geçemeyen bir talebe için bazı tuhaflıklar arzediyur. M e s e l i müfred£tL sürekli değiştiriyorlar. Diyelim k i «kalkınma* Jfj> üînden bir donem geçerli not aldı Türkiye. İt ir sonraki d e n yılında y a bu dersin konusunu değiştiriyorlar veya dersi kaldırıyorlar. BuLayisiyla Türkiye'nin gü^bela elde elliği geçer °ot ona bîr rahatlık tenün edemiyor, i m l i n de ba^ajılmuı gereken yeni b i r gprev hep var. Neden Türkiye batılılarına mektebinden b i r türlü mezun olamıyor? Neden modernleşme ve demokratikleş me dersinden sürekli kırık not a b y o r f Çünkü işin aslı na bakarsanız Türkiye bu mektebe kaydını yaplırmadan girdi de ondan, batılılaşma mektebinin bu kayıtsız d i rencisi talebeliğin zevkini hep tenetfüslcrde çıkanyor. ÜU mektebi hep koqup oynamak için ciyia bulmuş. A m a isler istemez ziJ çalıyor derse giriliyor. İsle o zaman Türkiye diğer kayıllı u^rrarikerin yaptıklarını yapmaya yabalıyor, önündeki kitabı ters tuttuğunun farkında bi le değil. Ona o k u dedikleri zaman ezberinden bir leyler söylüyor. Yaz dedikleri zaman ise ya kolunun ağrıdığını bahane ediyor veya zil rodanı kadar vakit kazanmaya çabalıyor. Türkiye'ye »rarsanız onun diğer üğrenciler' den pek larkı yok. H e r k i s i n yaptığını ben de yapıyorum ama hocalar bana garazlı, işte bu yüzden, sınıf geçemiyu^ nım d i y o r . h
glrmifl, talebeler arasını karımış ve hatla mektepte nerekli ve meklebe yararlı b i r yer bile edinmiş. Talebe gibi olmuş ama sınıf geçmesi muhal, «ekleplefci gerekli yeri b e boraların bazı işlerim görmek ve mezuniyet adayı 6 | T r o d l e n n işlerini k o l a y lası ırmakla* iharel- B u yüzden bir türlü mezun olamayan bu süade talebeyi mektepler k o v u p lardeimek kimsenin isine gelmiyor. Hem biraa İ ş y a r ı oluşu da düşündürüyor İdarecileri, hocaları ve diğer talebeleri. En iyisi Türkiye'yi İdare ctmeli ona lalebeymL} gibi davranmalı ve onunla ayni sıraya olurmaku n imtina etmemelidir Zaten Türkiye'de kendini batıblaşma mektebinin talebesi rolüne İyi alıştırmış durum
HalbvkJ Türkiyelin i l k yapacağı iş içinde bulun dufiu tuhaflığın farkına varmak olmalı. H o a l * n veya mezuniyet adayı laîebeleri t u k l l d etmekle derslerde ba sardı olanuyacafiuiı anlamalı. N i y e t i bu mektepleri me^ mm olmaksa önce kaydını yaptırmanın yolunu b u l m a dır. O zaman hocalar Türkiye'nin mezun olma sorumlu¬ luğunu yüklenecekler ve ona sınıf gfçmek için nelerin ^ renilrne» gerektiğini, nelere ^lısmanm * e m « e verici o l ı taftiDi göatereneklerdir. Yok eğer Türkiye bu fl*kttbî nV sırdan b i t i r m e k myetiiMzeys*. bu kararım uygulamanın riddİyetİPİ göze almalı: b i r lartftın maişetini irmın İçin çalışırken diğer taraftan da zorlu imtihanların u m u l m a lına yarayacak temel bilgileri aralıksız edinmeye gayrrl vtııudidir.
Türkiye'de kılıflını luyıfeıiıu değişlirnenin baldı mektepte okumanın tin şanı okluğunu sanmış. M e k t e l * 199 İM
TENZİL-Î
RÜTBE
Türkiye'nin zahiren işeyen modern tesisatında sis¬ temin zaaltm vuran ama bu zaaftan yararlananla rın gözlerden sakladıkları b i r bozukluk v a r : B i l g i , iktıaal bürukrasi, eğilim, sanat alalarında tenztl-i rütbe uy gulanmıyor Bilgisizliği ortaya çıkan kimse bulunduğu y e r i n daha büğlülere* doldurulması kaydıyla b i r a i t baaamağa indirilmiyor, şirketlerin başarısızlığı piyasadan çekilrneleriyİç sonuçlanmıyor, bürokrasirle tek yönlü n yıllara bağLı bir ilerleme geçerli say diyor, diplomalar ona sahip olanların gösterdiği yeterlikle değerlendin im iyor sanatçıların şöhretleri birer müktesep hak g i b i anlaşılı yor vs. Amiyane: tabirle Türkiye'de herşey kapanın elin de kalıyor. Neden? Çünkü Türkiye'de kurulmuş bulu¬ nan tesiiflt sınanmaya gelmez. Her sınamada i^İn bir yer lerinde çürük bazı malzemelerin kullanıldığının anlaştlmasmdan k o r k u l u r .
r a k yükselmelerini sağlamanız gerekir. V a n i yapılacak iş n t olursa olsun o ışı yapabilmenin, onun gerçek erba bının işin basına geçmesini temin edecek olursan LZ O ışın başına geçmiş bulunan kimsenin başarısızlığını da inek zorunda kalırsınız, Türkiye'de her ne yolla nlursa olsun bir mansıp kapmış kişinin imtiyazın haksız yere korumak, o işi hak elıtnş veya hak edebilecek kişi ve k i şilerin haksızlığı uğraması ile sunuçlanır. Böylece sahte değerlerin yüceltilmesi b i r âdet halini alır ve kimseye tenzîl-t rütbe uygulanamaz. Bunu yapmaya yeltenecek kişi kendinin de atgaya çekilmesinden korkar. Kimse ( W çek yerine razı olmadığı, herkesin hakkı olmayan yeri kendine yakıştırmam sebebiyledir k i Türkiye'de ne tenzil-i riitbe uygulanabilir, ne de insanlar rfltbtttofM aıra gözetmeksizin yükseltebilirler.
h
±
Türkiye'de lenzll-i rütbe mekanizmamın m işlemeyişiııin en önemli sebeplerinden b i r i faaliyetlerin yürütülme sinde iş gören insanlarımızın başkalarının sözcüsü olmak t a bir beis gurmeyişleridir. İkinci sebep ise faaliyetlerin yürütülmesiyle görevli insanların teminatına d o k u n u b mayışıdtr, insanlara tenzH-i rütbe uygu Tay abitmenız için aynı zamanda hak rahibi kimselerin lormel kuralları aşar
300
l
_
Ülkemizi modernleştiren mekanizma taplum yapımı za haricen eklenmiş durumdadır. N e modern kültürümü zü, ne modem iktisadi işleyişimizi ne de siyasal yapımızı bünyemizin gereklerinden çekip çıkarmadık. Bunlar tıpkı kalamızdakı şapkalar g i b i ^kondurulmuş* unsurlardır. Türtiye'd* düzünce hayatı çitlerle çevrilmiş boş b i r l e h çedir. Sanat hayatımız ve şühreü nerelere ulajnuş olursa olsun sanatçılarımız ancak ilıtirâzi kayıtlarla gerçeklik lerini koruyabiliyorlar. İktisadiyatımız ve is adamlarımı* ancak l i m o n l u k l a büyüyebilmededir. Siy âsî yapımızı A v rupa'ya begendirebildi^imiz kadar gerçek sayabilmek teyiz. İste bütün bu sebeplerden ötürü elinde b i r lakım im kânları bulunduranlar kimsenin tavuğuna kıgt diyemez. Diyecek olursa elinde tuttuğu imkânın niçinini, nedenini sorarlar korkusunu taşır. flu durum Türkiye'de ülkeye mahsus ölçülerin ge liştirilip geçerli kılınmasını sürekli engellemekte, sürekli ertelemektedir. B i r ülkenin kendi yapısında çıkardığı A -
güleri yoksa, ister islemez, başkalarından Ödünç aldığı Öl çüleri kullanacak dernektir. N i t e k i m öyle de olmaktadır. Ülkemizde geçerli ülçü başka ülkelerin o i * ! ne kadar lak^ dır eLlî£ine kalmıştır. Aynt sebeplen ölürü jçerek kültür, gerekse siyaset alanında kendi değerlerini görmez halde dirler. Nasıl olsa kendi ülkesinde geçer akçe başkasının* dır öyleyse onlar da başkasının akçesiyle geçerli sayıl maya çabalamakladırlar. a
Acaba bu devran hep böyle m i dünecek? K o l kırıla cak yen içinde kalacak- pireler filleri y u t a c a k ; kimse kimseye haddini bildirmeyecek- hep davulun sesi uzak tan hoş gelecek vs... H u bize hepimize, herbirimize bağlı. Her ne kadar kafamızdaki şapka başkasınm ise de kafa bizim. Mesele şapkanın kafaya göre şekil alıp almayacağı de kalanın şapkaya göre esnemeyi kabul edip etmemesiy le ilgilL Eğer kafamız şapkaya bir şekil verecekse, o za man başarısızların t e n z i l i rütbeye uğrayacağına, başardı olanların rütbe atlayacağı, kendi düşüncesini değerli bul ma olgunluğuna ulaşmayı, kendi a y a k l a n üstünde durma şerefini kazanmayı, bütün şanlarda hayat sahibi olmayı güze alan b i r topluma ulamayı göze alacağız demektir. Vok efier. kafamızdaki şapka kafamızı belirleyecek» hiç bir şeyden şikayete hakkımız olamayacağı gibi, zaten k * famızın aldığı şekilden ölürü neyin doğru neyin eğri sa yılması gerektiğini kavrama gücünden de mahrum kala cağız demektir. p
HAZIRA
K O N M A K
Bilgisizlik ve hazıra konma yan yana gider. İşin ba şında insan yavrusu hazıra konar. B u onun en bilgiilı olduğu Çağdır. însan bilgisini artırdıkça hazıra k-mmak* Lan uzakladır, ama her yetişkinde çocukluktan kalma b i r hazıra konma duygusu hep yaqar. B u yüzden herkesin gizlice beklediği bir büyük fırsat vardır. Ne kadar çocuk kalmışsak İçimizde kendi katkımız olmaksızın elimize baiı İmkânların p i n e s i hususunda beklentilerimiz o ka dar büyüktür. İstediği şeyi alamadığı için ağlftyan iste diği j e y eline tutuşturulunca da sesini kesenler çocuklar dır. Gerçekte çocuktaki hazıra konma duygusu ne iste^ diğini tilmemeklen, nesnelerin gerçek tabiatı hakkındaki bilgisizlikten doğar . h
Yetişkinler, olgunluğa varmış kişiler hazıra konmayı değil, bazı şeyleri kendileri için hazırlamayı düşünürler. H a l t a eğer b i r şeyin ortaya çıkışında kendi payları yokra nasıl elde edildiği hususunda açık seçik bilgileri yokSrt o şeyden kendilerini uzak tutarlar. B i l g i sahibi ü l m * yan ve bilgilenmeye de niyeti olmayan kişi eline geçirdiği her fırsattan istifade yolunu seçer. Böylelikle her türlü yemi yutmaya hazırdır. A m a bilgili kişi, bilgi sahibi o l mayı düstur edinmiş olan kimse eğer ortada i y i görünen bir şey varsa önce onun mahiyetini öğrenmeye çalıdır, dap
202
Z03
ha sonra onu nasıl ete getirebileceğini h i l m r k ister. İşte bu leUtik ve t a h k i k , b i l g i yolunda • u l a n bu Adımlar nna hem istifade edebileceği şeylerin yolunu açar hem de uğ raması mublemel tehlikeleri güslerir. HnzLra konma he veslisi cahil elim- geçen hazır hıkmanın sevincini yaşar ken üzerine kapanan kapıları, kıstırıldığı tuzağı farketmez bile. h
Kötü ianalp b i l i m şarlatanlığı, sahte tefekkür hep b i z i m hazıra konma duygumuzun ortaya -.ı .• ı.. . boşluk t a kendilerine yer bulurlar. Nedir bizim hazıra konma duygumuz.» J11 r resme bakınca, bir müzik parçasına k u lak v e r i m , b u düşünceyle, bîr hünerle karşılaşınca *ne de güzel» deyişimiz, bizim hazıra konma duygumuzdur. Kandaşlığımız ne olursa ulsun i l k temasta bize sajladığı rahatlık aldatıcı ve çocuksu bir tatmindir, Hu lalınin kar şı taştığımız şeyin ne olduğunu bilmeden onu kendimize ait kılacağımıza İnandırır bizi. b u n a karşılık karşılaştığı şeye; «Nedir hu.- Burada neler oluyor» diye yaklaşan lar yetişkinler ve ölgün kişilerdir. Onlar sınat eserleri karşısında, b i l i m verileri karşısında, düzünce ilrünlrri kar şısında güzel, çirkin. i y i kötü demeden önce o sunuştaki
bilgisiz kalmalarında büyük b i r rahatlık bulacaklarına kendilerini inandırmışlardır. H a z i n konarak akademik üstünlük elde etmiş birinin kendi dışındaki insanların b i l gice i y i donalElmalarına l i l i r U V göstereceğini i l e r i sürmek oldukça zor. Siyasi galibiyet bir kimsenin eline hazırdan • •V„- .r « u n dayanacağı en kuvvetli burç bilgisıilıflın i t i b a r görmesi olacaktır, H a k ü i kzaanç sahipleri b i l g i s i n l i k koyulaştıkça kendi d u r u m l a n n m daha çnk teminata kavuşacağım farkelmlşltrdir şimdi soracaksınız: B i l g i , bilgi deyip d u r d u n - hanp bilgiyi bilinmeye değer buluyorsun? Bunu söylemeden k i m i n bilgiü, k i m i n blljö«> olduğunu anlamamız mümkün mUr Konumuz bakımından bilgi türleri arasında ayının yapmak büyük b i r m*na ifade etmiyor Hazıra konanlar her türlü bilginin kendilerine zarar vertceftî korkusunu yaşarlar. Hırsızlık bilgisi bile hıraların huzurunu kaçım.
r
meseleyi -«-.•-.-. çalışırlar. Meselesi olmayan verimle^ rin değeri olmadığını veya tur bagka meseleyi güzden uzak tutmaya yaradığını bildi klerinden hemen o verimlerden yüz çevirirler. Olgun kişilrr karşılaş t t k H n verimlerin hangi meseleyi nasıl çözdüğüne bakarlar. Bunu da anla dıktan sonradır k i o sannt b i l i m veya düşünce verimine İyi. k o l U güzel, çirkin deme durumuna gelirler. h
h
Yaşama u m u sözkonusu olduğunda da aynı ölçüler geçerlidir. Tufeyliler, asalaklar, hayatlarını hazıra kona rak İdame ettirenler bılgtsizlıklen en büyük laydayı sağ layanlardır. Onlar yalnız kentli bilgisizliklerinin kcyFini lüruıekİF kalmazlar, aynı zamanda ba^ka insanların da 20Î 204
ÇEKİLİŞİ
kaçak. Böyle duygular toplumda çok güçlü olduğu içm kolaylıkla sihirli b i r çözümle Türkiyelin üstün bir ko numa geçeceği hedefi gösteriyorlar Hepimiz hazıra kon maya öyle teştteyiz k i bu hedefleri hemen ciddiye alıyo ruz. B i r toplumun hedefleri olmasın mı? Elbet olsun. H a t l a b i r toplumu hedefsiz kılmayı çabajasaniz btle o top lum eğer hayatiyetini muhafaza ediynrsa mutlaka ken dine en uygun hedefi ününe koyacaktır. Lâkin Türkiye' de bol m i k t a r d a hedef var ve fakat bu hedeflere varma nın gerektirdiği yollar ve güzergah güzden kasırihynr.
BEKLEYEREK
Türkiye- modernleşme süreri içinde gün süne daha ço cuk iizellikleri gösteren yaşı derlemiş insanlarla dolduğu için ber geçen gün talih oyunlarının, piyangoların lotar yacılığın yaygınlaştığı b i r ülke halini alıyor Son b i r kaç yılda m i l l i piyangoya, at yarışlarına ve Spor-Totoya ya tırdan para miktarının artışında hiç şüphesiz t a r i h i se beplerin yanışını ve elbette hu sebepleri hiç anmamıza gerek d u y u r m a y d ı fakirleşmenin {yani sabit gelirli grupların fakirleşmesinin) büyük payı var. A m a biç bir ülkede iktisadi b i r kriz böyle, çekiliş avuntusuyla, bu ka dar kolay geçistirilemez. Türkiye hazıra konma duygu sunun kılcallara kadar işlediği, işlerin ancak torpille çö zülebileceğine inanıldığı, armudun pişeceğine ve insan ların ağzına düşeceğine Vesin gözle bakıldığı b i r ülkedir. O yüzden bizim İnsanlarımız ağızlarım kapayacak olur larsa pişmiş armut düştüğü zaman Suratlarını k i r l e t i r d i ye korktuklarından ağızlan açık geziyorlar galiba. h
Uzunca iüredîr Türkiye hep büyük ikramiyeyi bek l i y o r : B i r gün n u r l u ufuklar önümüze açıhvereoek, b i r gün büyük Türkiye'yi k u m vereceği*, bîr gün köşeyi dö neceğiz, b i r gün li
Eğer büyük ikramiye bize çıkacaksa beklemekten başka ne yapabiliriz, değil mi ama? Çekilip olmadan bi ze ikramiye verecek değiller y a l işte bu duygular ieinde bu bekleyiş bekleyişten doğan atâlet sonunda bir siyasi sarsıntı hangi görüşü taşırsa taşısın insanlara genel bir düş kırıklığı, umutsuzluk, karamsarlık getiriyor. B u Ülkede artık doğru dürüst iş olamaz demek herkese kol*¥ geliyor. Çünkü bir önceki r u h durumu sadece çekilişi beklemekten i b a r e t t i . Şimdi bitelini elinden aldıklarına gore her şey suya düştü. p
v
e
Ama Türkiye'deki insanlar tedbirli. Önlerine belki cok büyük hedefler k o y m a k l a ustalasmışlar, ama yine de bu hedeflere ulaşılamıyacağı hesabıyla günlük hayatla rını yaşıyorlar, i k r a m i y e çıkmazsa mahvolmamak için hayatlarını gu anda içinde bulundukları şartlan kabul «Lerek ve h i ; b i r zaman kendilerine ikramiye çıkmayacak mış g i b i düzenleyerek geçiriyorlar. B u yüzden yüzyüzc geldikleri siyasi, sosyal, ekonomik yeni şartlara kolayca adapte oluyorlar. Yalnızca adapte olmakla da kalmıyor lar, yeni şartlardan azamE isli İadenin y o l l a n m arıyor ve çoğu kez de buluyorlar. B u yalnızca tefc t e k insanların hayatlarında benim sedikleri yöntem değil, büyük kuruluşlar, müesseseler i t i Z07
bariyle d i aynı i k i l i anlayışı devanı ettiriyoruz. K u m l u k lar veya i• •=•!•- ==• a l düzenlemeler kısa vadede birşeyleri geçiştirtbilmeye büyük önem verdikleri halde hedefleri n i n gerçekçe büyük kurtuluş otdujtj f i k r i n i de l e r k t l m i ynrlar. Oysa alman tedbirlerle gözetilen hedefler arasın da büyük bir uzlaşmazlık var. Eğer b i r gün gerçekten Türkiye adına kurtuluş sa yılabilecek b i r dönüşüm yaşanmak isteniyorsa şaşmadan yapılabilecek tek şey müesseKİerdej tutulan yolda ısrar ve iyileştirmedir Ülkemizde sık sık gördüğümüz «olmadı başlan* tavrı belki bize güzel hayaller kurdurur ama bun lar hep beklediğimiz büyük ikramiye İçin her gün yeni b i r bilet almaktan, çekilişi de böylece hep ,ha geç b i r iarihe ertelemekten başka işe yaramaz. :
MEDENİYETİ A Y A K T A
TUTAN
Günümüz Balı medeniyeti iç tutarlısını kaybetmiş, ozü boşalmış, kurduğu yaptyı teşkil eden esas unsurun destecinden yûLsun kalmış b i r dünyayı temsil ediyor. Yani günümüzün maddi refah bakımından zengin ülke lerinde insanların büyük çoğunluğu kendi yaşama biçim lerinin haklılığına, geleceklerinin güvenlik içinde olduğu na yüzyıl öncesinde olduğundan daha az İnanıyorlar. İn san elinden çıkma b i r hayat düzeninin şüphe, endişe ve k o r k u verdiğini hergün görmekteler. T o p l u m u n i y i eği t i m görmüş kesimleri Batı medeniyeti adı verilen ürgünün bu medeniyetin zorbaca yıkıma uğrattığı kültürler^ den üstün hir tarafı olmadığını arlık bir bedabal sayıycr. itütün bunların uzantısı olarak Balı medeniyeti kemli ölçüleri İçinde bile büyük adarnlftr yetiştirmekten uzak laşıyor arlık. Çünkü insanların hepsi gerek zihni faali yetleri bakımından gerekse ellerinde tuttukları flüç i t i bariyle her gün biraz, daha mevzi kalmaya, büyük işleyiş İçinde sonükleşmeye mahkûm^ P
p
l i u gelişmeye ve gelişmenin başdöndıîrücü hızına rağ men Batı medeniyeti ayakta. Eğer l $45'ten günümüze ge len çizgi d e n m e y e c e k olursa ayakta kalmakta da devam «Iccek Medeniyeti ayakta tutan i k i payanda v a r ; Bun lardan b i r i hiç. b i r felsefî dayanağa ihtiyaç duymayan, kendini ahlâki ölçülerle haklılaşlırmaya çalışmayan ve 2Ü$
205
vakıa ulnrak ispatlı vücud eden (hegetnonyaıdıt. Yani askeri, İktisadî ve siyasi gücü elinde tutan organizasyon elindeki imkan] korumak için yapabileceği herşeyi her hangi b i r mazeret veya bahane aramaksızın yapıyor. İs rail devletî l?£Due I r a k ' m nükleer tesislerini ve l5S5 te Tunus'taki Filî i.ıı kampım bombalarken, Sovyetler Dir liği Afganistan ! işgal ederken I T T Schauh-Lorenz fir ması tfiH'de hükümet darbesi yaptırırken çıkarlarını k o rumaktan başka b i r Jikrl temel aramak zahmetine girme ye ihtiyaç duymuyorlar. Sonraki gelişmeler de hegemon ya tesis edenin ne kadar isabetli davrandığını gösteriyor. Anlaşılan • baskın İnhanındın- İlkesi bütün i k t i d a r olay larının merkezinde yer alıyor.
tarzı Balı yönelimli bir çehreye sahip. Körle kötürümün hikayesi bu. Batj'mn melropoliUn gücü kötürüm. Kendi ahalisi Batı medeniyetinin hedeflerine doğru ilerlemenin bir felâket olduğunu yaşadıklarıyla bildiği için i k t i d a r odaklan Batı da yaşayan halka «Batftyı teklif edemiyor, Zengin ülkelerin halkını teknolojinin barikalanyla büyü lemek zor. Eğitim görmüş her Avrupalı günümüzde b i l gisayar ülmakiızm y&şanftbileeeğini herhanpi b i r yoksul ülke «aydınından* (1) daha i y i biliyor. Oysa metropolün hegemonyası altında bulunan ülke insanları mahrumiyet* lerinin maddi refah noksanlığı olduğunu sanacak kadar kör. B u körlük içinde ellerine tuluçturubın oyalayıcı im kânları nimet biliyorlar.
l : . medeniyetini çırılçıplak b i r şiddetin ayakta t u t tuğunu iddia e-tnıek ve her kıyımın, her vahşetin, her akıl• i : . ı komplonun sadece kendi getirdiği güçle hegemonya tesis ettiğini ileri sürmek doğru değil. Her şiddet belir diği yerde yerleşmek için b i r alan. her vahşet o vahşeti mümkün kılacak b i r on hazırlık üzerine geliyor. İşte Batı medeniyetini gerçekten ayakta (utan İkinci payanda b u . Güçlü olan tarafından ezilen her unsur kendini ezeni • • meye hazırlandığı için oyunun kuralları içinde leraziniuı bir kefesini doldurmuş oluyor. Aynı terazide tartılmayı kabul edenler neticeye katlanmaktan üışka b i r y o l bula mıyorlar.
Kısacası Batı medeniyetini omuzlamış olan bu me deniyetin yürümesini temin eden. Batıya ayaklık eden insanlar insan yığınları kökleri İtibariyle Batüı olmayan kültürlerin ahalisi. Onlar yüklendikleri kotürumü isteni len tarafa götürüyorlar. Eger hislerine uyup köcürümü sırtında taşımadan da yaşayabileceği b i r tarafa yönelirce bacaklarında kırbaç j a k h y o r korun.
r
1
Meseleyi sadece askeri hareketler seviyesinde güaönüne almak son derece yanıltıcı olacak. Asıl mesele Batı medeniyetinin kendini doğuran fikri temelleri hegemon yası allına aldığı bölgelerde özenilir temeller kılabılmesidir. Batı medeniyeti kendi gücündün emin değil, bu yüz¬ den mevcudiyetin yalnız kaba kuvvetle koruyabileceğini bilinçle kavramış, lâkin denetim altında tuttuğu toprak^ larda yürürlükte olan f i k r i yapc gelişme gösteren haynl 3
p
h
h
İnsanlara her istedikleri azar azar, ama sürekli ola rak verilmelidir. Böylece hem insanların maddi relah ala nında istekleri bitmeyecek, hem de bütün ufukları maddi refah çerçevesi içinde kalabilecektir.
REDDETMEYİ
BİLENLER
İçinde yaşadığımız medeniyet insanları istekli tuta rak ayakta durabiliyor. İnsanlar ıı- I .; i :i ı tefeli İsrlpr, nc kadar çok istiyorlarsa, istekleri uğruna ne çok rahat sızlığa rıza gösteriyor! arsa medeniyetin tekerleği o kadar rahat, o kadar hızİL düm-biliyor. A m a bu işin içinde bir hile var. insanların, büyük insan kalabalıklarının neler is ley eteğini, neler peşinde olacağını ipleri elinde tutan lar tesbit ediyor. B u hile sayesinde büyük insan kalaba lıkları t e n d i istekleri peşinde koştuklarını sanarak sırt larında taşıdıkları az sayıda insanın kolayca y o l kaletmesini saghyörlarMeselenin merkezînde maddi refah yer alıyor, insan ları re falı L M artırılması yolundu ikna ederek onları belli kalıplara dökmenin kolaylığı yüzyıllardan beri biliniyor. B u yüzden modem medeniyet içindeki insan ilişkileri çok larının sandığı gibi maddi relahm halka sunulmaktan i m tina edilmesi esasına değil, bilakis maddi refahın halka sunulması esasına dayalıdır. A m a bu şarlh b i r sunuştur Bütün insanlar için temel düsturun mümkün olduğu ka dar çok almak ve mümkün olduğu kadar az vermek o l duğu peşinen kabul edilmiştir. Ayrıca medeniyet içinde yalnızca almak ve vermemek veya yalnızca vermek ve almamak eakal dışı» sayılmıştır.
21?
Türkiye modern medeniyet bölgesine adım atarken ülkenin okumuşları ve aym zamanda denetleme gücünü ellerinde tutanlar halkın İçinde yaşayan «hır lokma, b i r hırka* düşüncesini şiddetle kınamışlardır. Onlara güre bu düşünme hiçimi insanları durgunluğa, tembelliğe ve gerilice itmektedir insanlar birçok lokma ve birçok hır ka islemelidirler ki daha çok çalınsınlar, sunulan çala ma şartlarına daha çok rıza gösteninler, hareketli b i r h a ' ya 11 kaçınılmaz ve tek çıkış yolu olarak görsünler Nite¬ k i m yalnızca Türkiye'de !• ' l zengin veya yoksul bü tün ülkelerde cbir lakma, b i r hırka» düşüncesi büyük bir hızla insanların zihninden silinmiştir. Neden? İnsan lar istenildiği gibi daha a k t i f b i r hayatın sağlıklı olacağı düşüncesine ulaştıklarından mı? Hayır. İnsanlar yeni yaşama şartlarında «bir lokmayı ve b i r hırkayı» bile ele geçirebilmek için ortamın gereklerini yerine getirmek zo runda bırakıldıklarından. Tahrib edilen insanların kendi ayaklan üzerinde durma, zulme rıza göstermeksizin hay siyetli b i r hayatı sürdürebilme imkânıdır. Yokça bütün İnsanlar daha üst seviyede b i r felsefi düşünce edinmiş değildirler. B i r lokma, bir hırka düşüncesini şiddetle kmayanlar, d i k k a t ve t i t i z l i k l e bir başka halk sözünü göllerden, anlayışlardan uzak tutmaya çabalamışlardır, o da t a f l cık aşını, ağrısız başımı deyişidir. B u soz neden modern leşme sürecinde gündemden kaldırılmıştır P Çünkü bu BÖzü anlayan herkes aşının çoğalmasıyla b i r l i k t e ağrısının da çoğalacağını bilinçle kavrayacak ve insan yalamasın da mütekabiliyetin yalanca maddi imkanlar alanında de213
ğil aynı ında f i k r i , ahlâki v t dîni alanlarda da yü rürlükte olduğunu düşüneceklerdi. H
Eğer insanlar maddi reiahı birinci plana almıyorlarsa onların hayatlarında hangi dürtüler, hangi güdüler aslî yeri işgal edecek? İşte bu sorti yeryüzünde yürürlük te olan külür düzeninin hedeflerini sorgulamaya götürür bizi. M a d d i refahın sağlayacağı tatmin y o l l a n n m -.: n I.JI ı içinde kaldığımız sürece ne ferd olarak, ne camia, ne de m p l u m olarak mevcudiyetimizin anlamı üzernde dü şünmeyeceğiz- Çünkü ünce mevcudiy etim izi sağlamak ve korumak gibi b i r derdin içinde olduğumuz ve bu derdin tek devasının daha i y i maddi şartlar olduğu yanlışının manialarına takdıp tökezleyeceğiz. h
GÖNÜLLÜLER.
GÖNÜLSÜZLER
Dünya ölçüsünde yürürlüktü [dan bir sistemin için deyim. Bu sistem esaslarını İnsanoğlunun ilahî hassasiye tini yoketmeye dayamış. Yalnız müslümanlar değil, ehl-i k l t a b olanlar da ve başka bâtıl din sa!ikk-ri de içinde bu lunduğumuz sistemin cenderesi altında. Uu sistem a l i m da insanlar k i m i n faydalanacağın L bilmeksizin b i r malın üretimine katılıyorlar, buna karşılık nasıl ve ne pahasına kendilerine kadar ulaştığını bilmedikleri b i r malı tüketil y o r l a n Ticaret mekanizması para hareketleriyle, para hareketleri siyasi kararlarla, siyasi kararlar sistemin b u n ' y c v l zorlamalanyla harekete geçiyor. Hnrekel aynı BftB U d l ters vunhı Okullar, hastaneler. dükkânlar» bürol T . Eahrikalar. eltiler, eğlence yerleri, ulaşım araçları, yullar, meydanlar hızla dolup boşahyor. T e k tek insan ların bütün olup bitenler karşuında bilgileri pek sınırlı. ! . 1 ı: belli bilgilerden çok b i r cehaleti paylaşıyorlar. Dolayısıyla çağımızı örten b i r zulmet perdesi var. D u kııraubRin devamında menfaat arayan ve bulanlara zâlim diyoruz:. Müslümanlar rablerinin. Allah, kilablarmın K u r ' ı ı olduğunu bilmekle zâlimlerden aynltyarlar. Vürürlükte olan dünya - - Î - T nıüslümanları da ken di icikadi çerçeveleri dışında b i r bayata zorluyor. Böyle biı /ı rl ı insanltk yeni tanıyor. Dundan, çok değil. yelmı^ beş yıl önce insanlar hangi millete mensup olduk-
I
M
215
lannı asli fisellikltriylc anlarlardı, yani analın, babaları hangi milletten i*e, hangi d i l anadilleri tse La$anJarnı k i m liği öylece anla|Uırdı >1uslümanlar Hristiyanlar, Muse viler, Budistler kendilerinin hangi dinden olduklarım soyi r d i k l e r i u m a n menıub oldukları dînin gereğini yapma ları kimseyi aaşırlmaa ve bu yaptıklarından başkasını kimse onlardan beklemezdi. Yine bumdan yetmiş beş yıl öncesinde bir devletin temsilcisi olarak bir başka devlet nezdinde I K K I işler yapmaya girişmedikçe kim&e lUdCB pasaport sormazdı. Sıradan insanlar seyahat için, tüccar lar ticaret için bLr ülkeden diğerine gitmekte serbest i d i . Yetmiş beş yıl ünce Altın para dünyanın heryerinde ge çer akçe iıi. Bugün hepınüıin insan oluşu, insanca özel liklere sahip oluşu kendimizin duşa vurduğu hususiyet^ ler i filizli deftil. bize bizim dlafrdızda oluşmuş, bazı y e t k i l i mercilerin koyduftu kayıllarla belirleniyor. İnsanca vasıfIarımızla değil *ahip olduğumuz belgelerle değer sahibivız. İtibar edilen her j c y de kahoİJktan mahrum. Böy lelikle insanlar kısa vadeli tatminlerle kısa ömürlerini de vam ettirmeye tartlandmlnıış bulunuyorlar. r
H
t a k tatr d i n i ynkümlülükkeri yok. Yeryüzünde yalnız muslümanlar bozulmamış ilahi bilgilerle tema* edebilme i m tiyazını ellerinde tutuyorlar. İ M m kaynaklan belirgin. Açık ve sıhhatli. Müslümanlar hiçbir íeLwti. «yasi veya ideolojik endişe gütmetiiıin yalnızca kendilerine emrolunan şartları yerine getirmeye çalıştıklarından yürürlük t e k i sistemle b i r uzlaşmadığı düşüyorlar. Yürürlükteki dUnyt »istemi namaza, oruca hacca, z e k l l u , kelimc-i şahadet'e müsamaha etmeme taraftarı. İşle bu müsamaha sızlığa İtarşı mÜEdümanın tavrı Ünemll. Kendini ortadan lilmeye çalışan sisteme gönüllüce ml hıznu-t edecek yok sa sistem içinde yaşamak içto mecbur olduftu işleri ya parken gönülsüzlük mü güsLerccck? h
p
p
1
f a r i l i n malar allımlaki inşan yığınları cinlerine konu lan i n i m i n vasıtalarım ünenuedikçe sistemin gereklerine, sistemin ayaklı durmanı Lçîn kendisinden beklenilen ça baya bedenîni ve ruhunu taptınynr. B u b i r çcsîc sarhoş luktur. Oylr b i r n hoşluk k i yığın yığın insan kendilerini üşüten drğirmfiıe ÜII Inşmıaya gönüllüce koşuyor. Müslüman olmak yani Allah'ın insanlar içîn İndir diğini tek belirleyici kabul etmek lıizi bu Sarhoşluğa uğ ramaktan korumakta. Ilrıstiy anlar, Vahudller Budistler, Yogiler ve birçok ılifcrrleri hayatın akısı karşısında her hangi b i r itikadı teçhizatı sahip değiller. B u yüzden on ların sistemin zulmeline katkıda bulunmalarına zatimle' rin uşakları olmaları ve bizzat zalim olmalarına engel olap
116
217
euk* olmadıklarını da İfade e d e b i l i r l i rahatlıkla. Belki mazlum vasfı uygun düşebilir müslümanlar için, ama or mana götürülüp îîlriürülme tuzağına düzecek kadar da «çocuk* değiller. E n azından orman yolunda başlanna geleceklerin neler olabileceğini farkedecek kadar yetişkin d i r onlar. Çağımızın iktisadi-politik-askeri yapılanması içinde yalnızca müslümanlar de£İl sade vatandaş deni len yıjfrn içinde yer alan herke? t$aray RÜrevltsi* duru muna düşer zaman zaman. Yanı işleyen mekanizmanın manivelasını ellerinde tutanlar düzenin srlâmcli ufruna bazı çocukların ormanda katledilmesi İçin emir verirler. B u emre yasamak açın çalışmak sorunda kalan herkes muhatap olur. Müslümanlar da bunlar arasındadır. h
S İ Z KİMLEEtDENSİNİZ? H e m dûfiudaki, hem de batıdaki masalarda k a r a mıza çıkan bir olaydır: Külü hükllmdar kendisine zararı dokunacağına inandığı çocuğu öTdürnıel üzere bir ada¬ mıyla birlikte ormana gönderir. Saray görevlisi çocuftu gizlice öldürecek ve kanlı gömleğini cinayetinin delili ola r a k hükümdara getirecektir. A m a masallarda vakıa ün görüldüğü gibi cereyan etmez, hükümdarın adamı ken disine verilen emirden daha yüce b i r emre itaat ederek •çocuğu öldürmekten imtina eder ve görevini sureta ye rine getirmiş olmak için avladığı b i r hayvanin kanıyla ıslattığa gömleği saraya ulaştırır.
Yaşamak iejin çalışmak, elinin emeftiyle geçinmek zo runda kalan her • ; •• sistemin zaruri Inlepleriylr yüzyüze Gelir İnsanlar esnaf, tüccar, işçi, köylü, memur veya iş adamı olarak yajmzra kendi hayatlarının İdamesi için defcîl aynı zamanda sistemin ayakta durması _• i - de ça lışırlar. Mesleğimiz ne olur&a o t u n sistemin g f r e i i b i r gün ormanda çocuğu öldürme emriyle karşı karşıya ge liriz. Yani kendi durumumuzu knrumnk adına b i r haksızlı£a b i r adaletsizliğe rıza göstermemiz bizlerden iste nir, tşte bu bunalım zamanlarmda nasıl Cavır takındık tan btnet insanları İki tipte toplamamızı «ağlar: B i r kı smı insan verilen görevi yerine getirmeyi kendisine uy gun bulur. Çocuğu öldürür ve kanlı gömleği saraya riîr Diğer b i r kısım insan da çocuğa kendi eliyle kıymaz. Gerçi onun bayatla kalması için özei b i r iodbir almak yoluna da gilmez, ama kendine ve Izindini yaratana he sap verebilecek başka bir temhir almadan edemez. Çocu ğun ormandan sağ çıkması büyük b i r ihtimaldir, mama fih cellat olmakla, cellât sanılmak arasında kişinin kendi iç hesaplaşması bakımından mühtm b i r fark vardır. B i r kısım insan c e l t t l olmakta bir beis grirmez, başka b i r kıp
B u masalları dinleyen, okuyan k i m olursa olsun sa ray görevlisinin çocuğu öldürmeyişınl yerinde bula*, ma sal böyle düşünülsün diye kurgulanmıştır. Bırakalım ma salla ujraşmayı, gerçeğe dünelim: Düşünelim acaha ger çek bayatta kimiz biz? Masaldakilerden hangisine teka^ bül ediyuruz yapıp ettiklerimiz bakımından, toplum için de tuttuğumuz yer bakımından? Sanırım bu yazıyı oku yanlardan hiçbiri kendini cinayet emri veren kîîEü hüküm darın yerine koymayacaktır. Yalnız duygular bakımından d e l i l , toplum hayatında tutulan yer hakımindnn da müs¬ lümanlar ^belirleyici*, t k r i l i k kararlan verici» durumda değiller, ö t e yandan müslılnıanbrm birer «mazlum çn21S
r
219
iını u r .ıi: i i f herkes « U f e dag halde bûmjtilr. L
h
cellât sanılmaya güze al^
gerçekti tellflt olmama
rizikosunu y ü k l e m
Haymliftııı böyle geçer Saraydakilrr belden çocuftu oklurmemİH istemekten geri rfurnıazlar Üstelik bunun spatını • ' • islerler Karnımızı d o y u r a n kazan saramda kaynadıjL İçin sarayın emirlerine b o y u n rflmeyi kaçınıl maz sayana. B u kaçmalmazJık İçinde nranuzdan k i m i l e r i ÇÜCTIÎU gerçeklen öldürür ve kanlı gümleİL « r i r hüküm dara. Bazılanraız ise hükümdara b i r kanlı gömlek verir ama bu masum encugun kanıyla islannuş b i r gömîck de b i d i r . B i r av hayvanı da kanıyla kızıla b o y a y a b i l i r b i r gömJe£i, Hükümdarın güzünde çocuğu üldUrcnle, o r n u n v d a s a i bırakan arasında bir i a r k y n k l u r İstenilen bir kanlı gümlek i d i : l ^ r elde e d i l d i B i ı insanlar i k i rahallıktan T l M l I l l p u l a Kimimiz çocuftu oldürmeseydim benim kellem gidereki! riive ra hatlar. D||cr b i r kısmamız ise ç«ufta ne oldu bilmem, belki dldü. belki A l l a h y a p t ı ı onu- hiç olmazsa kendi ellerimle öldümwdtm d i y e r e k rahachk bulur, glmdi snrun keodı kendinize siz b a n ^ rahatlığı s ^ t n l r T d e ™ ı Û J r S i y . leyin siz kimlerdensiniz ?
KİTABINA
UYDURMAK
İslam İçinde tenakuz barındırmayan lıîr anlayış 1arzını insicamlı b i r yaşama biçimini ve inunnların han^i şart ve ahvalde olurlarsa nlsunlar uygulamaya koyabile cekleri normları rnüslü maniam vermiştir. Bununla bir l i k l e i m a n l a r çağımızda yaşayan mü&lümnnlar büyük gayretle tslAmİyetin b i r ıi»lem olarak İfadesine Çabalı yorlar ve bu çabalan sırasında büyük güçlükler karşısın da buluyorlar kendilerini. Gerçeklen dnguria olsun, halı da r I mndem insanlar İçin K u r a n ı K e r i m de dahil h
almak üzere İslam kaynakları çağın zaruretleri (şerefti nce yeniden anlamlandırılması gereken metinler eibi görünü y o r N i t e k i m M a m modrrnikilerinîn İki yüzyıla varan •••!;•• içindeki çabaları ve her türden yenlleqtfrmeci akım kendi bakış açısına göre bir t s l l m i silleme varma gay reti içine düşmüşlüt. İşte bu sözünü elll£imlı butumla, b o y k bîr t u l u m u gerektiren darum arısında sıka bîr bat ların v a r ; Birisinin kitabına uydurarak h - \ ettiği deli ceyi d i | t r i kitabına uydurarak tashih etmeye çabalıyor. Emevl, Abbasi. Endülüs, Selçuklu. Kiılemrn. Osmm!ı yönetimleri nıraunda hayalın gerekleri müılümınlan hazi kararlar almaya zorladı. Bu kararlar isler i t t i h a t , İsler fetva- ve İllerse ferman şeklinde ortayı çıksın. Eget islâm kaynaklarıyla mutabakaı halinde idiyse e e n t u t için, üm met için rahmet oldu. A m a bu kararlardan üyfeleri o l * 221
flia.li kî ruüsllimanların yüiyüzfi geldikleri meseleleri çüzerken d u r u m u kurtarmayı on plana almış olsun. Niliyata Islamî hır mazeret temin eder tarzda verilmiş olsun. İşte bu kararlar ve bu kararların belirlediği faaliyet alanları daha sonra yaşayan muslümanları kendi dinleri ile ha yatın vecibeleri arasında b i r tutarlı!* olmadığı, zânnına güUrmüştür. Müslümanlar bildikleriylc işledikten arasın da bazı çelişkilerin yer aldığını üzülerek ve şaşarak gör* müşlerdir ve onlara müslümanlık zaman zaman bütün veçheleriyle hayata getirilemeyen bîr ideal normları sil silesi gibi gorünebilmîşlir. Kitabına uydurmak faaliyeti yalnızca b i r hadisenin çerçevesinde kalmış olsa İdi ve sadece v a k i olduğu za manla sınırlı kalsa i d i bugün müslümantar gözlemledi^ iniz ölçüde kafa karışıklığına uğramış olmayacaklardı. Günümüz müslümanlarım k a l a karışıklığına uğratan olay İslam kültürü ile İslam nâzları arasmdaki meşaledir. Hu mesafeyi ortaya çıkaran i i c önceki yüzyıllarda k i m i y e t k i tabiplerinin bazı fiili durumları tkitabına uydurmuş* ol malarıdır. Günümüzde bazı müslüm^nların hadO-i şerif ler karşısında bir ölçüde tedirgin ruh durumunu izhar et meleri b i r yanıyla kendilerini çağın şartlarıyla fazlaca be lirlemiş olmalnnndan b i r yanıyla d a geçmişle bazL ha.dia-i şerifler anılarak aslı itibariyle i s l a m ! olmayan t u lum ve davranışların yürürlüğüne i m k i n tanınmış olma* sındandır, p
K e d i r kitabına uydurmak> Yaptığımız herhangi b i r ışınj içLnde buEunduğumuz herhangi b i r durumun müslümanca olduğuna inanmış nlsak, dinen mahzurlu olabi lecek b i r vakıa ile yüzyüze gelmiş olmasak yaptığımın kitabına uydurmak isteyecek miyiz? Elbette hayır, önce hatayı işliyoruz: ve sonra hu hatanın devamını sağlayabil mek için kitabına uydurmak gayreti peşine düşüyûruz
Eğer bizde halalarımızı, kabahatlerimizi devam cElirme onlarla b i r l i k t e hayatımızı yürütme niyetimiz, olmasa hiç bir zaman «kitabına u y d u r m a k * gereği durmayacak. Biz yalmzca hatalarımızın kefaretini ödemekten kaçınmakla kalmıyoruz, aynı zamanda hatalarımızın istifade edilebi l i r hale gelmesine gayret ediyoruz. Kitabına uydurma faa liyetinde «yanlışlık* nnde gelmekte esas kabul edilmek te ve korunmaktadır. IsLamî hayat içinde f i i l i durumların işlenen uygunsuzlukların kitabına uydurulması y a l nızca bazı köcü alışkanlıkların dogmasına değil, aynı za manda İslimi kaynakların tsabelsiz bir anlayışla ele abnışına da sebep olabilir. Y a n i bir hükmün hakikati knruyucu vasfı böylelikle giilgeienmiş olabilir. r
h
p
Yaşadığımız zaman içinde de İHİâmiyetııı bütünüyle ne anlama geldiği, Kur Jln-ı K e r i m ' i n ve hadis-i şeriflerin bizlere neler öğrettikleri sorulduğunda b i r -.-.k farklı gö rüş ortaya çıkmaktadır. D i k k a t ederseniz bu görüşlerin farklılığı her müslüman kümesinin, her Islamî übeğin kendi f i i l i durunnunü haklüaştırma çabalarından doğmak tadır. Yani balâ biz müslümanlar şu güne kadar yürüdü ğümüz şahsi yolu kitabına uydurma gayretini elden bı rakmıyoruz. H a l b u k i yapacağımın şey yapabileceğimiz tek şeydir: K i t a b a uymak. Eğer biz kendimiz kitaba uy maya razı isek onun bizi götüreceği yeri peşinen kabul etmiş isek ne müslümanların arasındaki farklar günden güne büyür, ne de zihnimiz günden güne karışır. Uzun sözün kısası yapıp ettiklerimize kitabına uydurmaktansa, kiMba. uyarak, yapıp edeceğimizi ayarlarsak mesele t a l maz_ h
h
r
ZÎ2
225
içinde tartışılacak b i r çok yönü olduğu besbelli, ama kes tirmeden bazı sonuçlara varmak mecburiyetindeyiz:. B u yaztiara m u t t a l i olanlar meseleyi bütün yönleriyle ve in¬ ceden inceye düşünme, tartışma fırsatını kullanacaklar dır sanırım P
ELE
VERİR
TALKIMI
D i k k a t l i bar okuyucunun aklına. • •. !• bîr som gele* b i l i r : l i u yazar bir taraftan küfür sisteminin müslümanlftrı icbar etliği davranışlar bakımından zevahiri kurtar maya davet ederken, diğer taraftan da işlenilen hataların kitabına uydurulmasına karşı çıkıyor. Yani saray bizden •rmanda çocuğu öldürmemizi istediyse çocuğu öldürmüş gibi yapalım, avladığımız hayvanin kanıyla ıslanmış göm leği saraya delil olarak götürelim ve b i r bakıma İşimizi kitabına uyduralım d i y o r ; öbür yandan ise başımıza ge len belâların çoğunun hem şu içinde bulunduğumuz za manda, hem de nnceki zamanlarda mÎRİümanlarm h a t a larını kitabına uydurmuş olmalarından doğduğunu süylüynr. B u i k i bakış açLsı arasında bar uyuşmazlık yok mu? İki tavsiye b i r b i r i y l e çelişmiyor m u r Eğer küfür aüueminin bizden istediği kanlı gömlefîi veriyorsak küfür sistemi İçinde rahat etmemizi temin ede cek fıkht ayarlamaları da yapıversek ne olur? Eğir İs l i m i b i r hayatın gereklerini yerine getirmek sözkonusu olduğunda yaladığımız fiili durumları kitabına uydur maktan vazgeçmemiz gerekiyorsa, bizi istemediğimiz f i i l l e r i işlemeye i c b a r eden sisteme karşı da hile yapmak tan geri durmamız gerekmez m i ? Şöyle d i y e b i l i r i z - Y a i k i cephede birden bükülebilîr olalım veya i k i cephede birden bükülmez olalım. Bu meselenin ahl&k felsefesi
Bana kalırsa meselenin çözümü bir iktidarın istimali ile suiistimali arasında yapacağımız ayrımda yatıyor. İn san olma nihai tahlilde b i r i k t i d a r ve b i r ihtiyar sahibi olmak anlamına peür. İnsanlar belli E y l e r i yapmaya güç leri yettiği için. bazı şeyleri gerçekleştirmeye muktedir oldukları için insandırlar. Aynı zamanda mumlar şunu de£il de bunu yapabilecek imkana sahip oldukları için gerçekleştirdikleri şeylerin sonuçlarına katlanmayı güze alabildikleri için insandırlar. İşte insanları neyi yapacaklarij b i r şeyi gerçekten yapıp yapmayacakları onların ah lâki meselelerini doyurur. Ahlâk rneseleFeri ••• m oluşun merkezinde yer alır. B u anlayış çerçevesinde dinin nasi hat olduğu ve Rasulullah Muhammed \'.) in ahlakı tamamlamak için geldiği çağımız insanı için daha aydın latıcı görünebilecektir. h
Örneğimize dönecek olursak ormanda çocuğu öldür mekle görevli olanın yalnızca b i r i k t i d a r ajanı o l d u i u nu oysa hatasını kitabına uydurmak çabasana girişen k i m senin iktidarının ise tamamen elinde olduğunu görürüz. Saray görevlisinin iktidarı yoktur, ama ihtiyarı vardır V o bu ihiiyatındaki i k t i d a r dolayısıyla ahlaki bir ve cîbe ile yüzyüze gelmektedir. H a l b u k i hatasını kitabına uydurmak isteyen kimsenin ihtiyarı ve iktidarı aym an da elimdedir. Üstelik ihtiyarını ve iktidarım takındığı ah lâki tavrın gerefii olarak kullanmaktadır. Saraya kanlı gömleği götüren mernut ihtiyarını kendi ahlâki seçmesi uyannea kullanmış ve iktidarsızlığın m gerefiı olarak da «istenileni kanlı gömleği sunmuştur. Eğer bu gömlek o l -
h ?24
22$
dürmekle emrolunduğu çocuğun kanıyla ıslanmi} olsa i d i m e m u r u n İktidarsızlığında h e r h a n g i b i r değişme
olmaya*
taktı. B u n a m u k a b i l sarayın ahlâkı t e r c i h i y l e k e n d i a h lâki t e r c i h i n i aynllcştlrmiş sayılacaklL İhtiyarı v a r i d i y se a h l a k i b i r tercihî de olacaktı. Çocuğu
öfdürmerneklc
ben b i r iktidarı s u i i s t i m a l etmiş o l m a m . Z i r a i k t i d a r be n i m e l i m d e değildir. Lâkin çocuğu öldürürsem i k t i d a r l a (yetkiyi
paylaşmadığım
halde)
sorumluluğu
paylaşmış
olurum. Hala
KİME
KONUŞMAZI?
v e k a b a h a t l e r i m i z i n kitabına uydurulması d u
r u m u n d a İse açık bâr i k t i d a r s u i i s t i m a l i b a h i s k o n u s u d u r .
Hikayeyi
b i l i r s i n i z : Hayatında i l k d e f a k i l i s e y e g i
Z i r a iktidarı i s t i m a l edecek olursanız hatalarınızın v e k a
d e n b i r h r i a t i y a n delikanlı, o r a d a H K . İsa'nın b i r Y a h u d i
b a h a t l e r i n i z i n kcEarçlini ödemeye rıza göstermeniz gere
taralından R o m a l ı yöneticilere i h b a r edildiğini
kecekti. Ş ü hem b u kefaretten
kurtulmanın yolunu., h t m
de h a t a v e k a b a h a t l e r i n b i r e r h a t a v e k a b a h a t yışmm y o l u n u k e n d i n i z c e
sayılma-
buluyorsunuz. M u k t e d i r oldu
ğunuz içirt k e n d i n i z i günahsız: i l a n e d i y o r s u n u z
Günah
Yahudiler
ve
yine
tarafından çarmıha g e r i l m e cezasına sürüklen
diğini öğrenir. K i l i s e d e n
çıklığmda y o l d a
rastladığı i l k
Y a h u d i ' n i n üzerine çullanır v e «Sizi g i d i çıfıtlar s i z i , İsa E f e n d i m i z e i h f l n e t e d i p o n u e z i y e t l e Öldürürsünüz h a l *
sız oluşunuzun b i r t e k dayanağı v a r , o d a işlediğiniz g n -
d i y e r e k d ö v m e y e başlar. D a y a k
n a h m günah almadığım işi k i t a b m a u y d u r m a k
d a n k e n d i n i k n r u m a y a çalışırken» b i r y a n d a n d a : * V u r -
suretiyle
yiyen
Yahudi, bir
i s p a u gücünüzün y e t m e s i d i r . Efter b i r i k t i d a r s u i i s t i m a l i
m a delikanlı, senin süyltdiğin o l a y yüzlercCj b i n l e r c e
olmasaydı h e r h a n g i b i r fiilîn kitabına uydurulması n e d e n
cince g e ç m i ş t i r *
gereksindi?
o l a r a k : * 0 1 s u n * der, «Ben daha y e n i öğrendim*.
demektedir.
••. yıl
Delikanlı b u sözlere cevap
B e l l i b i l g i l e r i e d i n m e d e i n s a n l a r arasındaki aüre f a r kip şüphe y o k k i i n s a n ilişkilerine doğrudan e t k i e t m e k t e v e atılan z a m a n
zaman
b i r b i r i y l e anlaşamaz
kılmakta
dır. B u açıdan bakuUnca, T ü r k c y t n i n İkinci Dünya Sa vaşana girmemiş olması ülkemiz halkının çağdaş s i y a s i düjünet biçimleri karşısında b i r tür a c e m i l i k v e * y e n t öğ renmiştik» d u y g u s u n a s a h i p olmalına y o l açmıştır. Gerçi T ü r k i y e aydınları h a r b i n fikriyatıyla
yakından i l g i l i y d i
ve savaş ^ k ı n l ı l a r ı halkın tümünü e t k i l e d i a m a nazızim^ faşizm, s o s y a l i z m , kavramlar
emperyalizm
T ü r k i y e İçin
v e l i b e r a l düşünce g i b i
kağıt üstündeki
anlamlarından
b i r türlü sıynlamadı v e k a m u o y u n u vereceği
226
kararlarda
227
etkileyebilecek somutluğa ulaşamadı. Küprülerin i U u d u cok sular aktifti halde, Türk toplumunun tazelikle mu hafaza et lifli siyasi anlayıp yıkılmış b i r imparainrluğun kalıntı l a n üzerine kurulmuş genç cumhuriyet zihniyeti çerçevesindedir. Bu sebeple ivfiOİı yıllarda başlayan ideolojik yön lendirmeler yıpranmam ış olma şansını kullanabilmiştir. Batı dünyası yaşadığı a n deneyler sonucunda ideolojik • • • ! . : bakımından her lürlü dogmatizmi ılm, olmazsa kendisi İçin) «eskimi}» addederken Türkiye geçiigimiz yirmL yıl boyunca hangi türden olursa olsun dogmatizm lerden birine kapılanmak için sanki acele elmlştir. Günümüz için meselenin daha karmaşık b i r yünü var î İçinde yaşadı|ımıı dünya b i r tek yönüyle i k i n c i Dünya Savaşanın uzantısı olduğu halde bir t;ok başka yönüyle de bu » v a ı ı n v u k u u bulmasına y o l açan sebeplerin çok uzatınoa. drşindzı veya üst ünde ozelltklrre ıahipfir. Ja ponya'nın hala b i r orduya sahip bulunmayışı. Almanya' nın haki bulunmuş oluşu ıradan ¡5 yıl geçmesine rağ^ men henüz Son dünya yavaşının bilmediğini gotlerir. ya nı galiplerin sultası sanki savaş yeni bitmiş fiili devam etmektedir. A m a dünya artık bir avuç sanayileşmiş zen gin Ülkenin kendi aralarında •• • . b i r kapışmaya p i r meşini kaldım mıyacak kadar çok kutuplu ve her yoksul ülkenin mesele çıkarmasına müsait olacak derecede «me deniyet ginlahmiLn •: T inle rindedir. Denilebilir k i , bnrjuva medeniyeti kendine has çîifiiyi devam e t l i r i r k e n . bu medeniyetin çemberine giren her ülke isa'nın çarmıha ge ri İd i t i n i yeni öğrenmektedir.
nabdmektedir Tersi de oiuyor elbet; hiçbir zaman eski' meyen, kûkiü bazj meseleler yeni şanları kavramaya mah sus zihin yapılarıyla çözümLeomeye çaba] İnakladır. hütua hunLar i k i insanın anlatabilme imkanım bü yük ülrüıle kiaJLİazdakladur. Hcrşeydcn onte, konuşan (ve ya yazan) kişinin hangi esaslardan kalkarak lüyteminl oluşturduğunu dinleyen (veya okuyan) tarafımlan yeterli ül Udc bilinmeli k a k ı l m a z --•.••> • - - Eğer Miyleyen veya dinleyen H z . İsa'nın çarmıha gerildiğini veya jiüfte a l dığını yeni öğrenirse ve bu i k i kişiden biri Lnnuşmaya olayın ne kadar ünce v u k u bulduğum! hesaba katarak katılmışsa anlarında i k i l i n yıllık b i r mesafe ister iste mez Rİrmlf olacaktır. Konuşan kişinin kime - -• nu keşfetmesinin gerekliliği kadar, dinleyen kişinin de konuşanın k i m olduğunu ve hanfii düzeyden ı û e başla dığını keşfetmeye cahaJamaşmm da gerekliliği vardır. De mek k i dünyayı anlamakta i l k beni nueyece u; i mi t tutum temkini ilik tır. Temkinle atacağunu adımlar b i t i aceleci kararların budalabğından kurtarır. «Yeni üğrenmenüt^ hafifliğinden, ünenden bilinenin vekarına, sebaltna meianetine... v
h
h
ülketer arasında meseleleri ele alış farkı nazil gün den güne büyüyoraa. insanlar arasında da dünyaya ba kışta farklar derinleşmekte. Bu yüzden yepyeni mesele ler kohnemiş kavrayış b i r i m l e r i n i n platformunda ele ab221
223
b a ? Böyle b i r s o r u y u b i r yabancıya, b i r düşmana sormayı düşünemeyiz. K a r a r u n m vermişsek, yürüyeceğimin y o l k o n u s u n d a Eereddüilerimiz y o k s a , d a h a doğrusu seçtiğimiz y o l u n b i z i kurtuluşa götüreceğinden mız s o r u l a r
emin
hep e n f o r m a s y o n
isek
başkasına 9uraca£ı
t e m i n eden türde s o r u l a r
olacaktır. (iüzergJLhımız b e l l i olduğuna pore b i z i m l e m i m i z vasıta p r o b l e m i d i r . Esasen e n f d r m a l i f BANA
bil^L a l
m a k üzere başvurduğumuz insanları d a b i r e r vasıla te
SORARSAN
lakki İnsanların
prob
i n s a n l a r a —«ı • 11sk .Lrı s o r u l a r i k i k a t e g o r i 1
de t o p l a n a b i l i r . B i r kısım s o r u l a r «enformasyon»
içindi^
e d i y o r haldeyizdır. K e n d i s i n d e n
etliğimiz insanlar
bizim
hangi
enformasyon
elde
k n r a n alacağımızla
ilgili
değildirler. B i z e alacağımız k a r a r d a n ötürü şu v e y a h u
diğer bîr kısım s o m l a r ise- kararsızlığı g i d e r m e k için. Y a n i
davranışı gösterecek değildirler. B i z d e k i
k e m l i m i Î i n dışındaki kişilere y a e R o r n a ' y a nereden g i d i
dermesi
l i r * diye $aranz-
v a p l a b i z i m m e s e l i m i z e bulaşmış o l u r l a r dolayısıyla k e n
mu?*
veya «Roma'ya gitmem
doğru o l u r
şeklinde b i r soru: yöneltiriz. E n f o r m a s y o n
üzere başvurduğumun kişilerle h e r h a n g i
almak
b i r bağımım o l
di
kararsızlığı g i
içtn s o r u yönelttiğimiz kişiler ise v e r e c e k l e r i ce^
sorumlulukları
uyarınca
davranma
mükellefiyeti
İle
karşı karşıdadırlar.
m a n , o n l a r l a d u y g u s a l v e y a z i h n i b i r yakınlık kurmayı gözetmeyiz. Gerektiğinde b i r düşmandan v e y a bize cevap
U z u n lafın
krsası bazı b i l g i l e r kütüphanelere, b i l g i
v e r m e k i s t e m e y e n b i r i n d e n de e n f o r m a t i l b i l g i alınabilir,
s a y a r l a r a d e p o e d i l e b i l i r l e r , b u n a m u k a b i l başka Kızı d i l
ama
c i l e r riç iadece i n s a n yaşamakta i k e n varlığı k a b u l «öre
kararsızlığın izalesi
için alacağımız b i l g i l e r i n
b i z i m l e müsbet b i r bağ o l a n kişilerden a h n n u k
hepsi
zorunda
bilecek b i l g i l e r d i r . B i z i n s a n l a r verdiği c e v a p t a n
sorum
dır. Şimdi d u r u m ne m e r k e z d e o l a c a k ? B ö y l e b i r s o r u y u
l u o l a n v e verdiği cevap sebebiyle s o r u m l u l u k taşımayan
d o s t d a düşman d a a n c a k
i k i b i l g i kaynağL ile karşı karşıyayizdir. B i l g i s i n e başvu
vukufu
nlsbetinde
tendi
kapasitesi
ve d u r u m a mer
r a c a ğ ı m » k i m s e b i z i m için • ıı-Lı—• d u y a n b i r i ise aldıflF
kezde olacağını b i l m e s i o n u n bize olan dostluğu v e y a düş
cevaplandırabilir. D u r u m u n
ne
m u cevap o ölçüde güvenilir b i r cevaptır. Cevabı vere
manlığı İle değü d u r u m hakkındaki b i l g i s i n i n sağlamlığı
n i n k i m olduğu k i m i zaman s o r u n u n m a h i y e t i n e tesir eder.
i l e i l g i l i d i r . E n i o r m a t i E b i l g i l e r alanında İnsanlar
B i z sadece e n f o r m a s y o n
h
yeterli
elde e t m e k
üzere ıRcmn'yaı n e
v e r i l e r e v e z i h n i k a p a s i t e y e s a h i p olmadıkları için yanı
reden
l a b i l i r l e r . O y s a k a r a r a l m a için. kararsızlığımızın i z a l t t i
b i r kişiye s u r d u k isek alacağımız: cevap b i z i m o s o r u y u
İçin b i l g i s i n e başvurduğumuz insanların uzmanlığına baş
soruş sebebimizi
vurmayız. Onların yakınlığına, b i z i m İçin d u y d u k t a n i y i
doğru cevap alına zannıyla b i z i m niçin R o m a ' y ı « i l m e k
d u y g u l a r a , dostluklarına
ihtiyadmız
olduğu için
anlara
b i r soru t e v c i h etmişizdir. ISu d u r u m d a no y a p s a m aca-
250
g i d i l i r * d i y e sormuş o l a b i l i r i z , a m a s o r u y u
yanlış
o r t a d a n kaldırabilir. Y a n i b i z nasıl olsa
te olduğumuzu b i l e n b i r i n e y o l u sormuşsak cevap v e r e ctfc ofan
kişi k e n d i çıkarlarıyla b i z i m h e d e f i m i z
arasın-
251
da bur karşı [aştırma yapacak ve doğru veya yanlış söyle yecektir. Müslümanın müSliimana soracağı soru acaba hangi türden olmalı? Eğer Koma ya nereden gidileceğini müslüınan müslümana soracaksa bunun tek sebebi kardeşi nin kendini aldalmayatağt hususundaki on kabuldür. Müslim veya gayri müslim k i m olursa olsun R o m a n a giden yolu doğru söyleyecek» ve b i l tercihimizi müslümana sarmak şeklinde yapmışsak bunun bir $cbebi y o l âOrma ücretinin bizim gibi b i r müslümanıu cebine gir mesini isteyişimiz o l a b i l i r ; b i r başka sebebi de bizim müsLümanhğımısı gören y o l gitetcrici kardeşinizin b i r l e n pa ra talep etmeyeceği düşüncesidir. Ama bana sorarsanız nıiis-lümaııın müslümana soracağı asıl soru *Roma'ya ne reden g i d i l i r ? * sorusu değil J • gitmem doğru olur m u r * sorusudur. Eğer R o m a n a gitmemiz doğru İ M hep b i r l i k t e yolunu bulmaya çabalarız. Aksi halde Ro¬ m a y a değil de b i r başka yere gitmemi/, M veya bulundu ğumuz; yerde kalmamızın hepimizin hayrına olduğunu dü şünüyoruz demektir. Ne dersinizi Roma'ya yitmek doğru olur mu i h
r
SOItAN KİM? S O R U L A N KİM? Genç müslümanlann kendilerinden yaşça büyük, bazı tecrübeler geçirmiş, daha çok okumuş, camift içinde adı sanı şu veya bu sebepten yayılmış müslürnanlara sorduk ları v t senelerden beri değişmeyen soru şu " N e yapaca ğız? Vakit geçirmeden belirteyim k i bu Soru çoğu zaman samimi bir endişenin uzantısı olarak getirilmiyor. İsteni len o kişinin yaklaşımım öğrenmekten ibaret. Aldığı ce vaba göre davranmaya amade kişilerin rma tarzı değil bu. B i r merak, b i r oyalanma vesilesi yalnızca. Her ne hal ise bu • i . ! hep soruluyor Farkına vardığım kadarıyla bu kabil sorulara verilen cevaplar kabaca i k i kategoride !to parlanabiliyor : BaaLİarı yapılacak işlerde önceliğin halihazırda İslam i tavır olarak bildiğimiz yapıp etmelerin daha e t k i n , daha yûğun daha kapsayıcı yapılmasına verilmesini İs tiyor, Y a n i islâm'ın beş $artı olarak bildiğimiz ibadetle¬ rin t a m yertne getirilmesiyle müslümanlann durumunda iyiye doğru gelişmelerin doğacağım kabul ediyor. Bu gö rüş sahipleri toplumda geçerli olan anlayış tarzına yer leşik değerlere eleştiri yöneltilmesinin yerinde nlmadıiını, en azından bu eleştirilere birinci sırada yer vermenin doğru olmadığım kabuj ediyorlar. N e yapacağız sorusuna cevap veren bu kümedeki insanlar Jikrî siyasi, iktisadi ?
P
232
2J3
*re]İm* meselesini müstü .iı ı i - !.LI ki ediyorlar.
'
i n ,_niiyr1 sahası dı-
Diğer U r k m m müılüman ise üDcr sütünü e l l i k l e r i m i z i n l a m tersine bilhassa rejim meselesine ünem vermek le doğru b i r IslAmi cıeginin tespit edilebileceğini ileri atlrüyurlar. Onlara göre İslam'ın beş şartını Lam olarak ye rine getirmek için bile b a n ön şanların yerine gelinimeainc geneL vaıdu. H u insanların ne yıpacağız sorusuna verdikleri cevap içinde yaşanılan toplum değerleriyle uzlaşıp Liılaşmama noktasında düğümleniyor. Her i k i cevap tanının d a çeşitlemeleri yapılabilmekte ve butun t i k i m i kümelerde her i k i cevaba y a t k m eğilimler b i r bakıma symbiüfis ( i k i benzemez • ı 1 . L : : ı n yardımlaşarak ve yakın işbirliği İçinde b i r l i k l e hayat sürmeleri) halinde bu lunmaktadır.
yapmakta d e v i m ediyorlar, şunu yapalım diyenler de keş ke şunlar yapılın anlamtna mahrumiyetini çektikleri b i r gücü aramaktadırlar. Sorulan aonıya ve verilen cevaplara rafrnen dünya aldığı şekil ve alacaftı şekil pek a l etkilcnivnr. Çün kü insanların derinden ettikleri dualar, dillerindeki dua lardan farkh- Derinden etliğimiz dualar kabul n l l l i y o r B u n a rağmen, hertürimizin bütün olan biten tarqi»ıiH!aki utminsiallğl ettiğimiz duaların kefaretlyle t a r ^ l açlığımı* zaman bunun hızım istediğimiz bir durumun sunucu ol duğunu bilmeyİşîmİBİendir, N e yapacaftii diye soranlar, ne yapıyorum diye s o m l a r ve şu yapdmalı-lır diye ce vaplayanlar neler yapmüj bulunduklarını duşunnelrr belki meselenin çbıUmü kendiliftinden ortaya çıkacak.
Vr.jr..... ciddiyeti, ne de kategorik cevapların ma hiyeti hakkında konulmak niyetinde değilim burada- Dfyetrğlm » r a n l a r ve cevaplayanlar üstüne. Soruları haya sın: nasıl düzenleyeceği, ne y*pıp ne yapmayacağı konu sunda kafasında vazgeçemeyeceği tasanlar bulunan ve öz lemleri kendince malûm kişiler soruyor. Cevapları veren ler ize yaşama biçimi d a n k büyük ölçüde yerlerini * a biilettirmiş, a m a buna mukabil gerçekleştirilebilir bedel ler bakımından iç dünyasında beklentiler saklayan k i m selerdir. Açıkçası sorulan toranlar ve cevapları verenler birbirlerine güre yanlış yerdedirler. Yani ne bir taraf «erçekten ne yapılması gerektiğini öğrenme arzusundadır, ne de öteki taraf neyin yapılabileceğini bilmektedir. Zira ne yapmalı diye soranlar yaşama biçimi olarak üzerinde v y r e t t t k l e r i istikametten herhangi bir endige duymuyor l a r ; bu soruya cevap vermeyi kabul edenler de neyin y a ' pılabileceğıni bu soru dolayısıyla araştırma mevkiine ge liyorlar. Demek k i ne yapalım diyenLCT t e n d i bildiklerini 2S5 234
istenen ile yapılmakta olan araainda uyuşmazlık dogması kaçınılmaz. Çağdaş dünyada yaşamak müslümanlann sa mimiyet imkanını iyice daraltmış gürünüyor. Yalnızca karnımızı doyurmak için öyle birşeyler yapmak Korunda bırakılıyoruz k i b i r i s i çıkıp karşımıza »Senin müslumanhgın bu mu ?* diye sorsa verilecek cevap bulmak için bin dereden su getirmek mecburiyetindeyiz. P
TAVSİYECE
BULUNANLAR
^Tavsiyede bulunanlara diyor bîr Fransız atas&zü tödemedt bulunanlar değildin. B u ilade Türkiye'de ytr sayan biz müsllhnanlann yüzyıllar boyunca babına gelen leri ve bilhassa Batılılaşma surecine g i r i l d i k t e n sonra ba şımıza gelenleri düşündüğümüzde buruk b i r anlam ka zanıyor. Gördüğümüz kadarıyla müslüman halka şunu yap, şunu yapma diyenler çoğu kez kendi davranışları nın hesabını vermeye yanaşmaksLzın konuşmuşlar. B u durumu bariz bir şekilde farkeden müslüman ahali ze kice çizmiş sınırı: «imamın dediğini t u l , gittiği yoldan gjlmc* demiş. Y i n e de b u tedbir p e j p e ^ yaşadığımız fe lâketleri önleyemernij. Z i r a söz i l e dz arasındaki bu uyuşmazlıkp b u meşale kazınılmaz bir çürümeyi davet etmiş ve mUilümanlar [çjn hayırlı olan yolunu daraltmış. Acaba çıkış yolunu genişletmek konuşma mevkiinde; olanların söyledikleri adzLerin gereğince davranmalarıyta mı mümkün olacak? B u ciddi soruyu uzun zamandır k e n d i kendime soruyorum. Müslüman olarak hiç; kimse bütün kendi davranışlarını ^tavsiyeye şayan» göremez. Bunun açLk seçik b i r sebebi var Müslümanlar kulluklarım hak kıyla yerine getirebilecekleri b i r çevre sahibi değiller. Müslümanların özlemleri hayatlarının ilericinde- Müslü manların çaresiz kalarak iEa etçikleri, gönüllüce icra et tiklerinden: daha çok. B u yüzden çoğu z a m a n yapılmak P
256
Bin dereden su getirmek suretiyle bile olia bugünkü müslümanl iğimizin *nice* olduğu hususunda b i r cevabı mız var. Sizin olduğu t a d a r benim de v a r . B i r bakıma * n e yapılmak» soruluna hepimizin lisan-ı hal ile v e r d i ' ğimİE cevap en gerçekçi, en doğru cevap olsa gerek- B u nun daha ilerisinde bazı tavsiyelerde bulunanlara soraca ğımız şu ; Siz tavsiye ettigınİE laaliyetter sonucunda çı kacak olaylardan etkilenecek misiniz? Eğer etkileneceksi niz sonuç bizzat sizin lehinize m i olacak aleyhinize mı? Ve n i h a y e t : Ben bu faliyetlerden menli b i r tarzda e t k i lenecek iken senin etkilenme tarzın m ÜS bet alacak mı? İşte bütün bu sorular tavsiyede bulunanların aynı zaman da ödemede bulunanlar olup olmadığını bize gösterecek. Tavsiye etmenin kolaylığı ve buna mukabil tavsiye nin bedelini ödemenin zorluğu beni herhangi b i r strateji ve t a k t i k meselesi içine dalmaktan alıkoyuyor. Yapmaya çalıştığım her müslüman kadar benim de mükellef oldu¬ ğum emir v e nehiyleri kendime ve bankalarına hatırlat maktan ibaret. Yükümlülükler ne kadar b i n i m omuzlarrrndaysa o kadar da başkasmın omuzunda alabilir. B u nun ötesinde yapabildiğim şeyler var yine d e ! Eğer her hangi b i r davranışın veya düşünme yolunun bedelini ödemişsem ve ödemekte berdevam isem bunları rahatlıkla başkalarına tavsiye edebileceğimi sanıyorum. Yani ünce tavsiye edip sonra bedelini ödemeye hazırlan rnaktansa. Önce bedelini Ödeyip sonra tavsiye etmeyi kendime daha uygun buluyorum. 237
L
Bu
Julüm m u v a c e h e s i n d e
rahatlıkla ş
U n u
tavsiye
e d e b i l i r i m : B i l e i s t e y e , gönüllüce ve şevkle zulmün hü kümrân almasına h i z m e t e t m e y i n . Z a l i m l e r i n yardakçıları o l m a y a kendillginiıden t a l i p almayın. E g e r b i r işe girişeceksenit
b u işin s o n u c u n u n
sizi z a l i m l e r d e n
biri
yapıp
yapmayacağmı k e n d i n i z e s n r u n .
PERSPEKTİF
NOKSANLlCl
İSİamî müenhede dendiği zaman, ne b u r j u v a siyase t i n i , ne de komümzan i k t i d a r kavgasını anlıyoruz. mücahedenin
(dikkat edin
müslümanların y a p t ı ğ ı )
Yani
mücadele değil, mücahededir
demokratik
veya
antidemokra
t i k b i r o r t a m d a c e r e y a n e t m e s i , müslümanlaTin h a n g i iş l e r i yapacaklarının
b e l i r l e y i c i s i değil-
Müslümanlar ••••
rakıların içinde bulundukları şartların sa£ladtgi i m k a n l a r içînde
h
a m a şartlar ne o l u r s a o l s u n aynı esaslar dahilîn
de yürütürler Y a n i
müslümanlarm bakış tarzları, o l a y
ları değerlendirme p e t s p e k t i E l e r i dünyanın her y e r i n d e o r * taktır. B u n u n l a b i r l i k t e dünyanın
farkn
fizikî
şartlan
v e farklı i n s a n t i p l e r i mücahedenin seyrediş biçimine te sir edet. Müslümanlar h e r h a n g i b i r i&e girişmeden önce k e n dileri., h e m c i n s l e r i , çağları v e b e k l e n t i l e r i hakkında t o p l u v e açıklayıcı
bir yoruma
s a h i p olmaları
kaçınılmaz.
B i r mücahedenin başarıya ulaşması için asgari
şart İs
l i m i b i r p t - r & p e k t i i d i r . H a l i hazırdaki t o p l u m u n karşı k a r şıya bulunduğu meseleleri çözüme ulaştırmaya matüf b i r mücadele böyle b i r p e r s p e k t i f
olmadan
d a yürütülebilir.
Çünkü b u meseleler yajanılan bayatın akışından doğmuş t u r v e çözüldükleri z a m a n d a h a y a t i n akışı aynı i s t i k a m e t t e olacaktır. Müslünianıp görevi yalnızca
2J&
karşılaşılan
23»
b u l l a r i u U ı r tçin b u ^ i k i ) v . ' h r ; .:- - 1 1 -
dejü, aynı
u m u d a bu z o r l u k l a n a mahiyeti hakkında bîr aydınlık
Biti
t s l l m i perspektife
şında belki c a h i l i toplum
gelmektedir
bu
züm? kavuşturmaktan ziyade kargılagılan zorlukların te
mızın r 4 f t y * n i n c U n
mellerinin ortayı çıkarılması. Gerektiğinde k i m i m w k -
çok a l a n l a r d a a d i kararların bizi beklediğini gürebiliriı.
l e r i n müslümanların meselesi
O n c e c a h i l i loplum
hizmet etmektir. B u n u yapabilmek perspektife
sahip olmakla
anlaşılmasına
de ancak
mümkündür.
lılimf bir
gereğime aydınlatabilirsek
günlük
Çünkü
grürmeklk. D a h a doğru bir ifade ü t m e l e k l e r i bir çö
olmadığının
kavramı
ulaştıracak kavramların ba kavramı
hayatı
tarihi kavrayış tanımıza kadar düzeninin olup olmadıkı, varsa
toplumu neyiu c a h i l i kıldığını, böyle bir loplumu
bir bu
ayak
İntanı, kâinatı,
ta l u t a n deflerlerin neler olduğunu, c a h i l i toplumun d i n a
h a y n u ve olümü bunların herblrinln mahiyetini Kurandı
miklerinin neler nlduğunu sorup araştırmak /urumla his-
Kerîm ve Sütınctd Seniyye'nin öğretlikleriyle bir y o r u m a
ı I - - ı.ı.- k e n d i m i z i . l i a b a sonra tevhid inaııcıyin rahül
h
kavuşturmadıkça d a I s t l m i bir perspektif
edinilmiş ol
tcpluın arasındaki münasebetler bizi düşündürecek-
bâ
maz. Kısmi ve bölünmüş bir müslümanca tutum i . il
tıla ne değer verdiğimiz ortaya çıkacak. Efter Ittıla de¬
lerin İşlerini zorlaştırma bile
ğer vermlşiek bu bizim ne k a d a r değerli olduğumu? v i
r
müllLimanların işlerini ko
laylaştıran bir tutum değildir.
rüsünü da sorduracak. K e n d i değerimizi c a h i l i loprumln olan bağlarımız içimle ölçebileceğiz.
İslimi hareket kendi meselelerini taaddüt-ü z r v c i t . tesettür ve benzeri hususlardan daha belirgin bir tarzda topluma sunamamışsa, Islamt harekete bağlı olmayan i n tanlar müzJümanlar dolayısıyla karşılarında küUf bir h a y a t gcrUşiimj bulamıyor la r u peklîfderı
bu hareketin
İtlimi
perv
mahrum olduğunu İleri sürebiliriz. B i r İslimi
hareket toplumun
refahı ve kuvvetli bir ekonomik yapı
|ihi meselelerde meydan okuduğu dünya Görüşlerinin çö zümleri çerçevesinde bir çözüm Öneriyor vç jcercek i s l i mi endişeleri bu çözümlerin yanında sünük yine bu hareketin îsl&mî perspektifden
bırakıyorsa
m a h r u m olduğu¬
nu iteri sürebiliriz. i s l i m i perspektif noksanlığı
b i t bakıma
Kendi
Uıiünlüğümüzü
bulmaya
çabaladıkça
karşı-
mızıla nasıl b i t i l bir bütünün y e r aldığın! görmemiz k a çınılmaz. A m a fslâmİ bir perspektifimiz y o k s a ne ken dimizin çerçevelryid bir gücü olduğunu ne d e bizi kuşatan ortamın - u . . - u ¿ l u c u
farkedebîkcek. hakkında şuura
t a b i p olabileceğiz. D a b i da kötüsü i- • •• ri l s U m f bir dün y a ile bir ruh karabeti k u r m a k t a n bizi alıkoyacak silah l a r d a n günden güne m a h r u m olacakız.
B u mahrumiyet
içinde m a s u m bir çocuğu öldürdüğümüzü anlamadan ve günahlarımızı kitabına uydurarak yaşamamın elhel mUmkUm
İslam'ın
hem insanlar, hem de insan ilişkileri bakımından bir bil i m : olduğunu anlamamaktır. B u anlayışsızlık küfrün bir millet oldujunu kavramarnaktan do£an anlayışsızlığın t a bii uzantılıdır. N e zaman
k i bütün z i f i r l e r i n aynı mil
i n olduğunu anlamayı başarırız, o zaman
mü^lumanlann
d a birbirine ne k a d a r yakın oldukları bize a y i n olur. Z4Ü
MI
I
islâm ediğin b i r e r he$aba
katılır Lez o l a r a k yaşadığı b i r
düzeni g e t i r e c e k t i r d i y e b i l i r i z . Sağlıklı v t i y i i s l e y e n b i r d e m o k r a s i
bu d e m o k r a t i k
ortamın kökleşmesini kolaylaştırmam, tersine alabildiğin ce d e m o k r a t i k b i r o r t a m t o p l u m d a k i köklü değişikliklerin fideliğidir. B u gurüşün ışınında d i y e b i l i r i z k i a r ı z a s ı t u r d e m o k r a s i n i n devamı o l a r a k Türkiye'nin sosyalist b i r s i yasi yapıya MÜMKÜN. MUHTEMEL,
ulaşması mümkün.. Türkçü
b i r sEyfti! yapı
kazanması m u h t e m e l v e i s l i m i b i r s i y a s i
MUHAKKAK
yapıda
karar
kılması muhakkaktır. B u sözlerin k e h a n e t üzentısiyle b i r Türkiye . M I . . : : ,
v e halkın bütün l e m a y i r i l e r i n i n aer-
I I h ' - ' y o k . Eğer T ü r k i y e ' d e s o s y a l i z m i n
mümkün, T ü r k
besiçe yansıyabildiği b i r d e m o k r a t i k işleyişe ulaşırsa Türk
çülüğün m u h t e m e l , Islâmi
siyasi hayalı
ğunu söylüyorsak, b u yargının t o p l u m l a andığımın dün
yap]
üç dünya görüşünün m e r k e z sayıldığı b i r
kazanabilir
cisi sosyalizm,
B u üç dünya görüşünün btrı v e
birin
i k i n c i s i Türkçülük v e diğeri de îsLâmçv
•ıktır. Şimdiye k a d a r
saydığımız düşünceler dışında b i r
b i r düzenin m u h a k k a k o l d u
y a görüşleri arasındaki ilişkiyi duğru
k a v r a m a Çabasın
d a n ayrılamayacağını d a söylemiş ol u y u m a . İnsanların ge leceği k e s t i r m e hevesi büyük belaları d a v e t e d i y o r ,
bil
siyasi a t m o s f e r i n . d e m o k r a t i k hayatımızda baskın a l a r a k
mez değiliz. B u r a d a o r t a y a k o y m a k islediğimiz mümkün,
I h e m d e m o k r a s i m i Eİn arızalı oluşundan, h e m
m u h t e m e l v e m u h a k k a k , arasındaki bağlantı k e n d i İnsa
yer b u . M M
de halkın temayüllerinin s i y a s i yapıya a k s e t m e s i n d e engellerin
konulmuş b u t u n m a s m d a m l i r .
mokrasimiz
kitle partisi diye
ciddi
K ı r k yıllık de
adlandırılan ve
nımıza bîr adım
^ı;-"
yürüdü.
B u teşkilâtların
düşünceye ilişkin e m l i l e r i n i , böyle b i r teşkilâta lavnm
U w
layısıyla Türkiye'de d e m o k r a s i fırsat bölüşmelerinin
ve
mensup
çıkarların gerisine
ölmekten hiçbir zaman
itme
£eri durmadı. D o
dünya görüşlerinin
değil
çatışma alanı o l d u . B u türden b i r
d e m o k r a s i n i n Türkiye'de kemikleşmesi o l m a y a c a k
şey cFe-
ğîl. Y i n e de farklı b i r d e m o k r a t i k o r t a m , serbestçe görüş l e r i n d i l e geldiği, teşkilâtlanma v e harekete geçme imkân ları bakımından b i r yarışma a t m o s f e r i n i n doğduğu b i r de m o k r a t i k o r t a m T ü r k i y e ' d e s o s y a l i z m i n , Türkçülüğün v e
24i
ifadesinden
içinde s i
yürütümünü yüklenen büyük sayıda insan i d e o l o j i y e olmanın sağlayacak kısa v a d e l i
y a k l a ş iahileceğinin
başka bîr şey değil-
yasi i d e o l o j i l e r i n törpülenerek, i n l i n i z i kayıtlarla y e r ala bildiği teşkilâtlar
daha
T ü r k i y e ' d e s o s y a l i z m i n gerçekleşmesi imkânsız değil dir
Çünkü T ü r k i y e s o s y a l i z m i n
b i r t o p l u m düzeni o l a
r a k b e l i r m e s i n i mümkün kılnn b i r yünde, batılılaşma vününde üç y ü z yıla yaklaşan b i r süredir Dolayısıyla T ü r k i y i ' d e s o s y a l i z m i n
seyretmektedir.
gerçekleşmesi İmkan
sız b i r düzen olduğunu i d d i a e t m e k
ülkemizin
batılılaş
ma. İstikametinde hiç meşale katetmediğini d i l e geürnıekl t a v m p e y d i r . T ü r k i y e ' d e s o s y a l i z m i mümkün kılabilecek imkân ülkemizde Batılı
b i r yaşama
tarzının
düşünme biçiminin s a h i p olduğu d a y a n a k lirmektedir. Fakat b u dayanak telligentia
Rusya'da
üretebilecek b i r sağlamlığa
Baldı b i r
dolayısıyla be olduflu gibi i n kavuşamamıştır.
I n t e l l î g e n t i ı d a n m a h r u m b i r Batılı k e s i m de k e n d i mev-
243
•
cudiyetini u o k insan bedenînin çıplaklığı, kadın-erktk ilişkilerindeki özentili t u l u m vs. seviyelinde savunabil mektedir. Elbette bu ••. laklarımızın sosyali i m i n düşünıı- LemelkrÎylCj nihaî hedefiyle bir i l g i » ynkEur ama Tür kiye'de B m h özentileri savunmaktan, fedakarlık ederek sosyalin kalman in emeği verilebilmiş de değildir. B u yüz dendir k i Türkiye'de nıyaMzm £en-eklcşmcsi mümkün ama ger^eklrşmesi i h t i m a l hJUİd b i r dLhjünce olarak var lığını koruyabilir. h
Türkiye'de bir toplum düzeninin ideolojisi olarak k^rr çekJeşrnesi muhtemel olan düşünce Türkçülüktür Boylc bir i h t i m a l i n vuku bulması ülkemizin etnik b i r mesele dolayısıyla dar boğaza sürüklenmesi ve millede devlet arasındaki mesafenin kapatılmasında bir çıkar yolun aran mışı şartına bağlıdır. Dcmakm» tarihimiz boyunca Türk çülük ^ . ı l ı ı r - anti-kofnünizmüı b i r alet-fikriyatı olabil miştir. Bir başka yönüyle de Türkçülük cebren uyulmak sorunda kalman şartlarda sağ görüş sahiplerinin mazereti durumundadır. İler çevrede, her eğitim içinde ayak basaeak yer sahibi olan Türkçülük bu üzrhiğiyLe hiçbir laraltan olmaksızın her tarafta olabilme f i n a l i n i sürekli olarak ekinde tular. Türkçülüğün kmdinî tutarlı k j l i c a k bir siyasi veya iktisadi muhtevaya ihtiyarı y n k t u r çün kü bütün ideoloji sahipleriyle arasındaki farkı o tarafla kalarak ve fakat o l a r a l t a n olmayarak koyabilmektedir. Bu özelliği Türkçülüğün her zaman «ihtimal* kalmasını kolay laştırmı ktadır.
yurdumuz olduğunu sosyalist olarak da, Türk olarak d a açıklayamayız. Eğer bu topraklar bizim yurdumuz» ı . müslüman olduğumuz için. müslümanlar İm topraklara geldikleri :-..n bu topraklarda müslümanlar halen mev cut bulunduğu içindir. SoejnUisl anlayış üzerinde yaşadı ğımız toprakların k i m e ait olduğu sorusuna tereddütsüz bir cevap veremez. Sosyalistlerin verebileceği net cevap ! •Kîm soBy&hstse topraklar unun olmalıdır» şekline bü rünecektir. Türkçü a n l a y i j ise üzerinde yaşadığımız top rakların müstevli taralından r m mcvâll tarafından mı y u r t edinildîği sorusunu cevaplayacak yeterbliktc drğil. Yaşadığımız topnuklann ne olduğuna vrrileblleeek m u hakkak cevap burasının b i r dar-ül sulh olduğu yolumla dır. D i r - U I b l i n V d a yaşadığımız muhakkak almadığı stim büyük mutluman çoğunluğun tahkikatı sona erme yecek. F
p
•
T u r k i y e ' n i n gerçek le^ınesi muhakkak olan toplum anlayışı İslamcılıkta mukayyettir. Niçin sosyalizm müm kün. Türkçülük muhtemel de islamcılık muhakkaktır? B u sorunun cevabı yaşadığımız toprakların bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar tarafından bir * y u n > olarak kabul edilip edilmemesinde bulunabilir. H u mprakların M-1
2iS