MĐLLÎ MÜCADELEDE ĐÇ AYAKLANMALAR
Mustafa Budak
Yeni Şafak Kitaplığı: Đstanbul, 1995.
ĐÇĐNDEKĐLER Önsöz
... 5
Ali B...
96 downloads
1046 Views
253KB Size
Report
This content was uploaded by our users and we assume good faith they have the permission to share this book. If you own the copyright to this book and it is wrongfully on our website, we offer a simple DMCA procedure to remove your content from our site. Start by pressing the button below!
Report copyright / DMCA form
MĐLLÎ MÜCADELEDE ĐÇ AYAKLANMALAR
Mustafa Budak
Yeni Şafak Kitaplığı: Đstanbul, 1995.
ĐÇĐNDEKĐLER Önsöz
... 5
Ali Batı Ayaklanması
... 7
Bozkır Ayaklanmaları
... 11
Anzavur Ayaklanmaları
... 19
Şeyh Eşref Ayaklanması
... 37
Düzce Ayaklanmaları Yozgat Ayaklanmaları Zile Ayaklanması
... 41 ... 53
... 63
Konya'da Delibaş Ayaklanması Millî Aşireti Ayaklanması
... 67
... 75
Demirci Mehmed Efe Ayaklanması Çerkeş Ethem Ayaklanması Pontusculuk Ayaklanması
... 83 ... 87
Koçgiri Ayaklanması
... 91
Genel Değerlendirme
... 94
Kaynaklar
... 79
... 95
Önsöz 1919-1921 arası dönemde Anadolu'da görülen iç ayaklanmalar, merkezî otorite boşluğu ve Kuva-yı Millîye karşıtlığından kaynaklanan; patlak verdiği yerlerde asayişi yok eden geniş anlamlı eşkıyalık hareketleriydi. Uzun süren savaşların yarattığı yokluk ve ümitsizlik asker kaçaklarının sayısını arttırmış; özellikle bu kişiler, I. Dünya Savaşı'nın başladığı yıllardan itibaren çetecilik ve eşkiyalık hareketinin insan gücünü oluşturmuş; isyanlar çıktığında da benzer bir işlev görmüştü. Zaten, ilk ayaklanmalar, bir yağma ve çapulculuk hareketi şeklinde başlamıştı. Hemen belirtelim ki, 1919 yık ayaklanmaları dağınık ve birbirinden uzak girişimlerdi. Ali Batı ve Şeyh Eşref ayaklanmalarında görüldüğü gibi, bazı gerekçelerle Osmanlı hükümeti otoritesine karşı gelmekteydi ve Millî Mücadele ile ilgili değildi. Bu yüz-
den, Osmanlı sivil ve askerî makamlarınca "tedib"e çalışılmıştı. Diğer ayaklanmalarda ise Halife-Padişah'a olan dinî ve geleneksel bağlılıktan kaynaklanan Millî Mücadele aleyhtarlığı vardı. Öyle ki, 1920 ayaklanmaları Ankara hükümetinin varlığını tehdit eder hale gelmişti. Buna karşılık TBMM hükümeti, gerek Kuva-yı Seyyare birlikleri ve gerekse Merkez Ordusu gibi düzenli kuvvetlerle iç ayaklanmaları bastırmaya çalıştı ve bunda da. başarılı oldu. Bu ayaklanmaların bir diğer özelliği, sanılanın aksine, halkın isyanlara katılmakta çok istekli olmalarıydı. Sözgelişi, Mayıs-Haziran 1920'de çıkan Zile ayaklanmasında halk, ilçe müftüsüyle birlikte Zi-le'ye gelen millî kuvvetlerin karşısında yer almıştı. Ayrıca, Düzce ve Anzavur ayaklanmalarında, çoğunluğu Çerkeş olan bölge halkı, isyancılarla beraber hareket etmişti. Bütün bu olaylarda göze çarpan husus, Millî Mücadele karşıtlığında Halife-Padişah'a ve hükümete bağlılık etkin bir rol oynamış ise de Padi-şah-Hükümet ve Đngilizlerin işbirliğini unutmamak gerekmektedir. Biz, burada, Millî Mücadele döneminde iç güvenlik açısından sorun oluşturmuş "büyük" diyebileceğimiz 13 ayaklanmadan söz edeceğiz. Gerçi, Şeyh Recep (Ekim 1919), Kula (Haziran 1920), Çopur Musa/Çivril (Temmuz 1920), Đnegöl (Temmuz-Ağustos 1920) olayları da patlak vermiştir ama, sonuçları itibariyle etkisiz kalmışlardır. Ali Batı Ayaklanması (21 Mayıs-18 Ağustos 1919) Bu ayaklanma, merkezi Diyarbakır olan 13. Kolordu bölgesinde çıkmıştır. Zaten, sözkonusu bölge, gene) olarak güvenli bir bölge değildi. Bundan cesaret alan Midyat'ın güneyindeki aşiretlerden birinin reisi olan Ali Batı, Cizre, Nusaybin, Savur ve Mardin yörelerinde hâkimiyet idiasmda bulundu. Hiç şüphesiz bunda, bölgede Đngilizlerin gayret ve kışkırtmalarıyla yayılmaya başlayan "bağımsız Kürdistan" düşüncesinin de payı vardı. En azından bu, Ali Batı'mn mevcut eşkıyalığını daha da arttıran bir faktör olmuştu. Burada, Ali Batı'mn iddiası şuydu: "Hükümet zayıf düştüğünden Padişah bu bölgenin muhafazasını bana emanet etti. Yakında, Mardin'de oturarak buraları muhafaza edeceğim." Böylece Ali Batı, Padişah adına hareket ettiğini söyleyerek kendi eylemine meşruluk kazandırmak istedi. Sonunda Midyat, Nusaybin ve Savur kazaları aşiretlerinin bir kısmı Ali Batı'nın nüfuzu altına girdi. Daha sonra, 11 Mayıs 1919'da da Ali Batı, 100 silahlı adamıyla Nusaybin'e geldi.
Nusaybin 24. alayın karargâhı olup 2. ve 3. taburları bünyesinde barındırmaktaydı. Fakat, alayın 3. taburunun 25 kişilik bölüğü Derbesiye'de; 1. taburu Resulayn'da bulunmaktaydı. Bu yüzden de Nusaybin'deki asker sayısı 100 kişiyi geçmemekteydi. Đşte bu şartlar altında Ali Batı, Nusaybin'e gelmişti. Önceleri, ilçe kaymakamı ile 24. alay komutanı, işi nasihatlarla çözmeye çalıştılar. Ne var ki, Ali Batı kaymakam ile alay komutanını tehdit eder bir tutum almış; bununla yetinmeyerek hapishanedeki bir kısım hükümlüleri serbest bıraktığı gibi halktan zorla para toplamaya girişmişti. Bu düzen bozucu hareket üzerine 5. Tümen komutanlığı harekete geçti. 12 Mayıs 1919 akşamı komutanlığın verilen emir uyarınca, 14. alay 3. tabur komutanı yüzbaşı Yusuf Ziya'nın komutasında, 1. Süvari Alayı'nın Mardin'deki 3. bölüğü, 14. alaydan 70 kadar piyade ve bir makinalı tüfekten oluşan kuvvetle, Derbesiye'de bulunan 24. alay 3. taburun 25 kişilik bir bölüğü Nusaybin üzerine gönderildi. Ali Batı, kendisine karşı alınmakta olan tedbirleri hissederek Nusaybin'i terketti ve kuzeydeki dağlık bölgeye çekildi. Diğer taraftan Yüzbaşı Yusuf Ziya 8 komutasındaki kuvvetler, Harapkurt köyü yakınlarında 20 kadar Ali Batı yanlışıyla çatıştı. Bu çatışmada, asilerin çoğu öldürüldü, birkaçı ise kaçtı. Yüzbaşı Yusuf Ziya da yaralandı. Askerî kuvvetlerin sıkı takibi sonucunda Nusaybin bölgesinde harmanlayacağını anlayan Ali Batı, birlikleriyle Midyat'ın güney taraflarına gitti. Yeni durum üzerine 5. Tümen komutanı, 2. Tümenin Midyat'ta kendi bölgesinde bulunan 6. Piyade alayına gerekli yönergeyi verdi ve Nusaybin'deki kuvvetleri de bu iş için ayırdı. 200 kişilik 6. Piyade alayı, bir dağ topu beraberinde olduğu halde, bölge halkından oluşturulan 800 kişilik müfrezeler ile Nusaybin'den sevkedilen kuvvetlerle birlikte 4 Haziran 1919 tarihinden itibaren Midyat'ın güneybatısındaki Mekre kesiminde asilerle uzun süren şiddetli çarpışmalara girişti. Bu çarpışmaların sonunda, asiler yenilerek dağılmış, bir kısmı da teslim olmuştu. Fakat, Ali Batı, gecenin karanlığından yararlanarak 500 kadar silahlı adamıyla kaçmayı başardı. Yine de direnmekten vazgeçmedi. Ali Batı, Midyat'ın 15 km. güneydoğusundaki Me-zizah köyü batı sırtlarında ve 4 km. uzunluğunda bir cepheyi tuttu ve savunma hazırlıklarına başladı. Çok geçmeden takip müfrezeleri 9-10 Haziran 1919 gecesi, Ali Batı'nın bu yeni cephesiyle temas kurarak, asileri kuşatma altına aldılar. Durumun kötülüğünü anlayan asiler dağılınca, Ali Batı da kendisine bağlı 100 adamıyla Dîrülamr'a kaçtı. Ali Batı,
burada da köylüler ile Yezidîleri ayaklandırmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Ali Batı'nm sözkonusu başarısızlığında, 5. Tümen komutanının Midyat'ta yayımladığı "hükümetin yalnız Ali Batı'yı takip ettiği, köylüler ile aşiretlerin bu hayduta yardımda bulunmamak şartıyla serbest olduğu" yönündeki bildirisi de büyük rol oynadı. Sonunda, 6. Piyade alayı komutanı binbaşı Pehli-vanzade Nuri, Ali Batı'nın küçük gruplar halinde aranmasına karar verdi. Alman bu karar gereğince gerçekleştirilen sıkı kovalamacalar sonucunda 18 Ağustos 1919'da Ali Batı, gizlendiği yer olan Medah mevkiinde basıldı ve iki saat süren bir çarpışmadan sonra ölü olarak ele geçirildi. Cesedi Midyat'ta halka teşhir edildi. Böylece, Ali Batı ayaklanması son bulmuş ve bölge yeniden güvenliğe kavuşmuş oldu. 10 Bozkır Ayaklanmaları (27 Eylül-4 Ekim ve 20 Ekim-4 Kasım 1919) a) Birinci Bozkır Ayaklanması (27 Eylül-4 Ekim 1919) Millî Mücadele döneminde, Đstanbul hükümeti ve Padişah taraftarı Konya Valisi Cemal Bey ile Ayan üyelerinden Bozkırlı âlim Zeynelâbidin Efendi tarafından hazırlanan Kuva-yı Millîye karşıtı bir ayaklanmadır ve Konya'nın Bozkır ilçesinde ortaya çıkmıştır. Bilindiği gibi Mondros mütarekesi ve özellikle Đzmir'in işgalinden sonra Konya'da Millî Mücadeleyi destekleyen girişimler olmuştu. Mustafa Kemal Paşa, Samsun'a varmasından sonra, diğer kolordu komutanlarıyla yaptığı gibi Konya'da bulunan Mersinli Cemal Paşa ile de görüşerek millî harekete desteğini sağlamıştı. Cemal Paşa ise, Yıldırım Kıtaatı Mü11 fettişi sıfatıyla, kendi müfettişlik bölgesinde gerekli askerî tedbirleri almış, halkı uyarmayı da ihmal etmemişti. Ancak, Cemal Paşa'nın Đstanbul'a gitmesi ve çok geçmeden de ona vekalet eden Albay Selahad-din Bey'in Đstanbul'a çağrılması Konya'daki Millî Mücadele taraftarlarının durumunu tehlikeye sokmuştu. Bunu fırsat bilen Damad Ferid'in adamı Vali Cemal Bey, Mustafa Kemal Paşa'ya karşı çıktı ve hapishanelerdeki eşkiya ve katilleri serbest bırakıp silahlandırdı. Öte yandan, Đstanbul hükümetinin emirlerini uygulamaktan da geri kalmıyordu. Hatta, Konya'da bulunan Đtalyan işgal kuvvetleriyle yakınlık kurarak Konya halkını Millî Mücadeleye karşı kışkırtıyordu.
Bu arada, 12. Kolordu Komutanı Albay Selahad-din Bey'in yerine Đstanbul hükümetince Ali Sait Paşa tayin olundu. 11 Eylül 1919'da göreve başlayan Ali Sait Paşa, Konya Valisi Cemal Paşa'nm Millî Mücadele aleyhindeki hareketlerini görünce Harbiye Nezareti'nden görevden affedilmesini istedi. Buna karşılık, 19 Eylül 1919'da Harbiye Nazırı Şefik Paşa gönderdiği telgrafta, Beyşehir'deki Süvari alayı komutan vekili Nazım Bey'in civar köy ve kasabalarda halkı isyan hareketlerine teşvik etmesi örneğindeki olayların derhal bastırılmasını Ali Sait Paşa'dan talep ediyordu. Sonunda Ali Sait Paşa, görevini bırakarak Đstanbul'a gitti. Bunun üzerine Heyet-i Temsili-ye, Konya'da millî harekete karşı olan valinin tehlikeli eylemlerine son vermek için Albay Refet (Bele) 12 Bey'in Konya'ya gönderilmesini kararlaştırdı. Diğer taraftan Vali Cemal Bey, başına gelecekleri sezdi ve 25 polisin koruyuculuğunda bir yük katarıyla 27-28 Eylül 1919 gecesi Đstanbul'a kaçtı. Cemal Bey'in kaçışına sevinen Konya halkının ileri gelenleri müderris Mehmed Vehbi Efendi'yi Vali vekili seçti ve Konya, Temsil Heyetine bağlandı. Đşte bu sırada, Millî Mücadeleye karşı ilk isyan, Konya'nın güneyinde, Bozkır'da patlak verdi. 27 Eylül 1919'da Kurtoğlu Musa, Bademli Hacı Halil ve Güzel Çavuş adlarındaki kişiler, Apa, Dinek, Hisarlık ve civar köylerden topladıkları çoğu silahsız 1000 kadar adam ile birlikte Bozkır kasabasına girdiler. Đlk önce, kasabadaki jandarmanın silahlarını aldılar ve daha sonra askerlik şubesinin deposundaki bütün silah ve cephaneyi ele geçirdiler; karşı gelen kişiler ise öldürüldüler. Bu arada, şehrin yanındaki baruthaneyi ateşe verip birçok evleri de yağmaladılar. 28 Eylül'de isyancılar, Beyşehir'deki 7. Süvari Alayı'na mensup Seydişehirken gelen süvari bölüğüne, askerî depodan gaspettikleri silahlarla saldırdılar. Çarpışma, akşama kadar sürdü. Ne var ki, isyancıların sayıca üstünlüğü karşısında süvari bölüğü geri çekilmek zorunda kaldı. Makinalı tüfek takımı ise isyancıların eline geçti. Bu olayın ardından Konya'dan Bozkır'a bir nasihat heyeti geldi ve isyana katılan halk kitlelerini yatıştırıcı konuşmalar yaptı. Bunun etkisiyle ve de Bozkır'a millî kuvvetler gönderilmeyeceği güvencesiyle 13 birçok köylerden toplanmış olan isyancılar 4 Ekim 1919'da evlerine dağıldılar. Böylece, 8 gün sürmüş olan Birinci Bozkır Ayaklanması sona ermiş oldu.
Aslında, sözkonusu ayaklanma, sonuç itibariyle pek o kadar büyük bir öneme sahip olmadı. Ancak, diğer ayaklanmalara örnek oluşturup cesaret verdi. Ayrıca bu ayaklanmanın Vali Cemal Bey ile Đstanbul'daki Đngiliz Papazı kışkırtmasından çıktığını da unutmamak gerekir. b) Đkinci Bozkır Ayaklanması (20 Ekim-4 Kasım 1919) Birinci Bozlar ayaklanmasında, süvari bölüğü ile makineli tüfek takımı başarısız olmuş; bir daha benzer olaylara firsat vermemek için Temsil Heyeti, gerekli önlemleri almayı uygun görmüştü. Bu amaçla Afyon'dan Yarbay Arif (Karakeçili) Bey*in kuvvetlerinin Seydişehir'e kaydırılması, Konya'yı güneye karşı (Bozkır'a karşı) korumak ve güvenlik içinde bulundurmak düşüncesiyle de 12. Kolordu tarafından küçük bazı birliklerin Çumra ve Karaviran bucaklarında toplanması kararlaştırıldı. Bu askerî hazırlıkları öğrenen Hisarlık ve Hoca köylerinden toplanan 70 kadar silahlı ve 200 kadar silahsız kişiden oluşan bir grup, başlarında Hoca Abdullah, Hoca Sabit ve Hoca Abdülhalim ile birlikte Bozkır'ın güney sutlarına geldiler. Akıllarınca millî hareketi zayıf gören bu asi grup, kaymakamı çağırıp millî kuvvetlerle bazı kişi-14 leri Bozkır'da istemediklerini bildirdiler. Kaymakamın, Çumra ve Karaviran'da birliklerin millî çete olmayıp düzenli birlikler olduğunu hatırlatmasına ve de istedikleri gibi vilayete telgraf çekilmesine rağmen isyancılar, "Bu telgraf validen değil Beyşehir'den yazılıyor. Padişah'ın emri, gidip bunları vurmaktır* diyerek 20 Ekim 1919'da Bozkır'a girdiler. Memurlar, ilçe dışına çıkartıldı ve telgraf hatları kesildi. Bunun üzerine Seydişehir'de bulunan tenkil kuvvetleri komutanı Yarbay Arif Bey harekete geçti. Suğla gölüne yakın Akkise'ye kadar gelen Yarbay Arif Bey'in öncü birlikleri 24 Ekim 1919 gecesi asilerin ateş baskınına uğradı. Ertesi gün, Yarbay Arif Bey, başarılı bir manevrayla Akkise sırtlarında asilere karşı saldırıya geçti. Akşama kadar süren çarpışmada, bir er yaralandı ve üç er kayboldu. Sonradan öğrenildi ki, kaybolan üç er, asilerin eline esir düşmüş ve vahşi bir şekilde parçalanarak öldürülmüştü. Diğer yandan ise asilerin kaybı 30 ölü ve bir o kadar da yaralı idi. Şu bir gerçek ki, akşam karanlığından yararlanarak geri çekilen isyancıların bir kısmı köylerine dağılmıştı. Geriye kalan bir kısım da Bahklıavı köyünün kuzey ve güneyindeki ormanlık ve kayalıklara sığınmışlardı. Yarbay Arif Bey kuvvetleri, ertesi gün bunlara karşı taarruza geçti. Fakat, durumu sezen asiler, derhal köylerine kaçtılar. Özellikle Ahırlı ve güneyindeki dağlara çekilen bir grup isyancı yer yer kaynaşmalara yol açıyor; bastırılmaları gerekiyordu.
15 Nitekim Yarbay Arif Bey, bu amaçla, 27 Ekim 1919 sabahı, kuvvetlerini Ahırlı taraflarına doğru yola çıkardı. Bu arada ise, bir kısım isyancıların Konya'nın Alibeyoğlu höyüğü ve Akviran'ın Orhaniye ve Ha-tunsaray köyleriyle birleşerek Delibaş adındaki bir kimsenin komutasında Çumra'ya yürüyecekleri haberini aldı. Bunun anlamı, Yarbay Arif kuvvetlerinin Konya ve gerisiyle bağlantısının kesilmesi demekti. Çumra'ya hareketten önce, Yarbay Arif, topçu ve piyade birliklerini dinlendirirken süvari kuvvetleriyle Ahırlı'ya gitti. Orada, isyancı elebaşılarından Güzel Çavuş'un evi yakıldı. Daha sonra, bu bölgedeki dağınık keşif kolları, emniyet birlikleri toplattırılarak Binbaşı Abdi komutasına verilirken, dinlenmedeki topçu ve piyade birlikleriyle süvari kuvvetleri Avdan'a doğru harekete geçti ve akşama Avdan'a varıldı (27 Ekim 1919). Burada, ayaklanmanın düzenleyicilerinden Zeynelâbidin'in akrabasından Hacı Osman yakalandı. Ne var ki, onun üzerinden çıkan bir raporla mektubun okunması sırasında bu zat, nöbetçi askerin dalgınlığından istifadeyle gece karanlığında kaçmayı başardı. Diğer yandan ele geçen imzasız mektupta ise isyancıların Çumra ve Konya üzerine hareket edecekleri yazılıydı. Bu sırada, 28-29 Ekim 1919 gecesi bir olay meydana geldi. "Kızılkuyu olayı" denen sözkonusu gelişme, Karaman'daki 139. Alaydan gönderilen Yüzbaşı Musa ile makinah tüfek asteğmeni Abdülkerim komutasındaki 30 kişilik bir müfrezenin, Kızılkuyu kö16 il yünde geceleyin köylülerin, baskınına uğramasıydı. Askerî birliğin hiçbir güvenlik tedbiri almadan gece istirahatine çekilmesinden kaynaklanan bu olayda, köylüler, subay ve jandarmaları yakaladılar. Sonra da camiye giderek orada uyumakta olan askerleri esir ettiler. Daha kötüsü, subay ve erleri idam etmek istediler. Fakat, halkın içinden çıkan vatansever birkaç kişinin işe eîkoymasıyla bu eylemi gerçekleştire-mediler. Daha sonra subaylar, bir kadının yardımıyla kaçıp kurtuldular. Diğer taraftan Yarbay Arif kuvvetleri, 28 Ekim 1919 sabahı Apa üzerine hareket etmişti. Çünkü, asilerin Apa ve yakınlarından birkaç koldan yürüyecekleri haberi alınmıştı. Yarbay Arif kuvvetleri, kısa bir çatışmadan sonra Apa'ya girdiler. Asiler de köylerine çekildiler. Bu sırada Akviran, Hatunsaray ve Orhaniye dolaylarındaki köylerde toplanan asiler, öğle yemeği molası vermiş olan askerlere Apa'dan aniden saldırdılar. Çabuk toparlanan Yarbay Arifin birliği, yarım saat süren çarpışma sonucunda, isyancıların kaçmasını sağladılar. Yarbay Arif
kuvvetleri bir yaralı verirken, asilerin kaybı 20 ölü ve 10 yaralı idi. Bunların arasında elebaşılarından Hüseyinoğlu Ömer ile Avsalı Tahir de vardı. Geceyi Apa'da geçiren Yarbay Arifin birliği, 29 Ekim 1919'da Alibeyoğlu Höyüğü'ne gitti. Apa çarpışmasından sonra asiler kaçtıklarından köylüler Yarbay Arifin birliğine iyi davrandılar. Buradan Çumra'ya geçen Yarbay Arif kuvvetleri, kısa bir din17 lenmeden sonra 30 Ekim 1919'da Konya'ya vardılar. Konya'da millî kuvvetlerin gücü, bir gösteri yürüyüşüyle herkese gösterildikten sonra sözkonusu birlik Dinek yönünde harekete geçti. Daha önce, Yarbay Arif birliğinin gerisinin güvenliğini sağlamak için bırakılmış olan Binbaşı Abdi müfrezesi, Yarbay Arifin Dinek'e yöneldiğini öğrenince o tarafa gitti ve kuvvetlerinin önemli bir kısmıyla 1 Kasım 1919 sabahı Dinek ve güneybatısındaki ormanlık dağlarda yuvalanmış isyancılara bir keşif taarruzu yaptı. Fakat, birlik fazla sokulduğundan çatışma oldu. Yarbay Arifin akşam üzeri yetişip topçusuyla çarpışmaya katılması sonucunda asiler, Dinek'in güneybatı sırtlarından atılarak dağınık bir şekilde köylerine kaçtılar. Ertesi günü de, ayaklanma merkezleri olan Hisarlık ve Hocaköy işgal edildi. Elebaşıların köylerinde yapılan araştırmada, Bozkır ayaklanmasının Osmanlı Ayan Meclisi üyesi Zeynelabidin Efendi ve Konya eski valisi Cemal Beyin kışkırtmalarından çıktığı anlaşıldı. Ne var ki elebaşılar yakalanamadı. Sonuçta, askerî birlikler Konya'nın Bozkır ilçesine tek bir silah patlamadan girdiler ve böylece Đkinci Bozkır Ayaklanması sona ermiş oldu. I 18 Anzavıu* Ayaklanmaları (1 Ekim-25 Kasım 1919 ve 16 Şubat-16 Nisan 1920) a) Birinci Anzavur Ayaklanması (2 Ekim-25 Kasım 1919) 14. Kolordu bölgesinde, Millî Mücadele aleyhinde çıkan bu isyan, aslen Bigalı bir Çerkeş olan emekli jandarma binbaşısı Ahmed Anzavur tarafından düzenlenmiştir. Ayrıca, Birinci Anzavur Ayaklanması, Konya Bozkır ayaklanmalanyla aynı tarihlere rastlamaktadır. Hemen belirtelim ki, 14. Kolordu bölgesi (Marmara'nın güney vilayetlerinde millî direniş örgütlerinin kuruluşu Anadolu'nun diğer bölgelerdeki gibi çabucak ve heyecan içinde gerçekleşmemiş; aksine Ekim-Kasım 1919'a kadar hiçbir şey yapılmamıştı. Sözgelişi, Müdafaa-i Hukuk teşkilatının Bursa örgü-
19 tü 5 Ekim 1919'da, Orhaneli yönetim kurulu Kasım 1919 ortalarında kurulabilmişti. Hiç şüphesiz bu örgütlerin kurulmasında 14. Kolordu 5. Tümen komutanı Albay Bekir Sami'nin büyük rolü vardı. Özellikle Balıkesir önemli bir merkezdi ve Ayvalık'tan Salihli'ye kadar uzanan cephedeki millî kuvvetlerin kuruluş ve yönetiminde etkin durumdaydı. Ayrıca, 14. Kolordu bölgesinin halkının çoğunluğu Müslümanlardan oluşmasına rağmen bunlar arasında birtakım çıkar grupları ortaya çıkmıştı. Bölgede gayr-i müslimlerle beraber yaşamanın ve iktisadî canlılığın doğurduğu kozmopolit sosyal yapı, Çerkez-lerle Arnavutlar, Türklerle Rumlar arasında kişisel ve bölgesel birtakım geçimsizliklere sebep olmuş; bu da Millî Mücadeleye gönülden katılımı uzun süre engellemişti. Diğer taraftan, Đngiliz Muhipleri Cemiyeti, Hürriyet ve Đtilaf Fırkası ile Askerî Nigehban Cemiyeti elele vererek Biga yarımadası çevresinde Millî Mücadele hareketine karşı çalışmaktaydılar. Bu yolda onlara Đtilaf devletleri ile Rum ve Ermeni patrikhaneleri de yardım etmekteydi. En önemlisi de Đstanbul hükümeti, bu karşıt eylemlerin destekleyicisiydi. M. Kemal Atatürk'ün Nutuk (C. I) da belirttiği gibi Millî Mücadeleye karşı eylemler Çerkezler arasında kıpırdanmalara sebep olmaktaydı. Nitekim, Akyazı taraflarında Çerkeş Talostan Bey ile Đstanbul'dan para ve talimatla gelerek süvari olacaklara 30, piyade yazılacaklara 15 lira vaadeden Bekir ile Sapanca'nın 20 I Avşar köyünden Beslan adındaki tahsildarın etrafında birtakım kuvvetler toplanmaya başladı ve bunların Adapazarı'nı basacakları duyuldu. Fakat, Adapazarı kaymakamı Tahir Bey'in 25 atlı ile birlikte onların üzerine yürümesi sonucunda etkisiz kaldılar ve Beslan ile kardeşi yakalandı. Bu olayda bile Đngiliz parmağı vardı. Çünkü, bu kişilerden Bekir'in bir Đngiliz deniz yüzbaşı ile görüştüğü ve ondan dostluk ve maddî destek istediği görülecekti. Đşte bu şartlar altında Ahmed Anzavur'un ayaklanması başladı. Anzavur sarayla bağlantısı dolayısıyla Saltanat ve Hilâfet taraftarıydı. Bundan dolayı, Padişahın emriyle Çanakkale boğazının iki yakasındaki Đngiliz ve Fransızların işgal bölgesini, bu alandaki çeşitli depoları güvenlik altına almak için ve özellikle Yunanlılara karşı savaşan millî kuvvetleri arkadan vurmak amacıyla Biga, Gönen, Manyas taraflarına Çerkesler üzerindeki nüfuzu gözönünde tutularak gönderildi. Anzavur, 25 Ekim 1919'da Gönen ve Manyas civarlarını dolaşarak millî harekete karşı olduğunu açıkça söylemiş ve bölgede örgütlenmeye giderek "Eşkıya Kadir"
diye anılan Hacı Yakup ile anlaşmıştı. Bu arada, amacının "Yunanlıları vurmak ve bazı Đttihatçıları cezalandırmak" olduğunu her tarafa yaydı. 27 Ekim'de Anzavur'un Balıkesir'i basacağı ve orada millî hareketin yöneticilerini yakalayacağı duyuldu. 28 Ekim'de Manyas'dan Saray'a bir telgraf çekerek Redd-i Đlhak gibi cemiyetlerin Mustafa Kemal Paşa ile mektuplaştıklarını ve amaçlarının 21 devleti parçalamak, hilafet ile saltanatı ortadan kaldırmak olduğunu bildirdi. 29 Ekim'de Balıkesir Mu-tasarrıfhğı'na bir mektup gönderdi ve Balıkesir'deki millî hareketi idare edenlerin hesaplarının kontrol edilmesi gerektiğine işaret etti. Sözün kısası Anza-vur'a göre kendisinin ve milletin isteği "memleketin mukadderatıyla bu derece oynanılmaması", "halkın soyulmaması" ve de "Đttihadcıların ıslahı" idi. Buna karşılık Balıkesir'deki Kuva-yı Millîyeciler, hesaplarının millete ve resmî makamlara açık olduğu cevabını verdiler. Ayrıca Ahmed Anzavur"un Müslüman halkı birbirine düşürmek gibi "melûlane" hareket ettiği ve gerektiğinde, yola getirilmesi durumunda hükümete yardımcı olunacağı açıklandı. Sonunda, An-zavurun düzenli birliklerce te'dibi mümkün görüldü.
2 Kasım 1919'da Ahmed Anzavur, 15 veya 50 atlı ile Susurluk'a gelmiş, halkı toplamış ve yaptığı bir konuşmada askerin silah altında tutulamayacağını, isteyenin kendisine katılabileceğini ve millî hareket için toplanan paraların hesabını görmek için Balıkesir'e gideceğini belirtmişti. O devirde, Susurluk'ta bir topçu taburu ile bir de 14. Kolordu ulaştırma taburu bulunuyordu. Bu taburlarda 13 subay, bucakta da silahlı 10 jandarma eri vardı. Ne var ki, subayların in-siyatif kullanamamalarından dolayı nakliye ve topçu taburundan 40 kadar er, devlete ait hayvanlarla An-zavur'a katılmıştı. Ayrıca bu bölgede Anzavur'dan başka millî harekete karşı kurulmuş Şah Đsmail ve Davud çeteleri de mevcuttu. 22 Herşeyden önce; 14. Kolordu komutanı, Anza-vur"un eylemlerini pek önemsememiş ve "bir serseri şaki" olarak değerlendirmişti. Onun için Yunanlılara karşı Soma-Akhisar cephelerinde kuvvetli bulunmak gerekliydi. Buna rağmen 3 Kasım 1919'da 174. Alay komutanı Yarbay Rahmi komutasında 6 subay, 1 doktor ve 169 erden oluşan bir birlik Bursa'dan hareket etti. 4 Kasım 1919 sabahı şafakla beraber Karacabey'e girdi. Burada, Şah Đsmail ve Davud çeteleriyle karşılaşan Yarbay Rahmi birliği, adı geçen çetecileri kasabadan uzaklaştırdı. Fakat 5 Kasım'da, Yarbay Rahmi birliğinden bir subay ve 25 erden oluşan bir bölük, telefon hattını
onarmak için gittikleri Ulubat'tan dönerlerken asi Çerkezlerin saldırısına uğradı. Birlik komutanı ile bir kısım er tutsak düştüler. Bu hal, Müslümanların birbirleriyle vuruşmaya başladığını göstermesi bakımından çok üzücüydü. Bu arada, Balıkesir Redd-i Đlhak Cemiyeti, Müslümanlar arasında kan dökülmesini önlemek ve yapılacak çarpışmaların sadece düşmanların işine yarayacağını anlatmak için Kaymakam Hamdi Bey'i An-zavur"a gönderdi ve onu ikna etmeye çalıştı. Oysa, Ahmed Anzavur, zeki bir insandı ve inanmış gibi görünmeyi tercih ederek "Beni aldatmışlar, Đslâmlar arasında ikilik sokan gizli eller var, eğer isterseniz bana da cephede bir görev veriniz" dedi. Bu konuşmayı Hamdi Bey, Balıkesir'e dönüşünde 61. Tümen Komutanı Albay Kâzım (Özalp)'a aktardı. Albay Kâzım da 6-7 Kasım 1919'da bu söze inanarak kolorduya meselenin halledildiğine ve Anzavur'un kovalan23 masına gerek olmadığına dair bir telgraf gönderdi. Halbuki Anzavur, bu günlerde örgütlenmesini daha da genişletmek çabasındaydı. Daha önemlisi, Şah Đsmail ve Kirmastılı (Mustafa Kemal Paşalı) Zafer, 70 kadar adamı ile birlikte Anzavur'un kuvvetlerine katıldılar. Bundan güç alan Ahmed Anzavur, 12 Kasım 1919'da 300 kişiyle Susurluk'a gelerek kışlayı bastı, silah ve toplara el koydu. Bunda, Bandırma'daki Kolordu Komutrnı Yusuf Đzzet Paşa'nın cepheyi denetlemek için Salihli'ye gitmesinin de rolü vardı. Bu durumdan yararlanan Anzavur, 13 Kasım öğle saatlerinde Susurluk'da bir müfreze bırakarak Susurluk-Bahkesir yolu üzerindeki Demirkapı'ya hareket etti. Bunu haber alan Balıkesir'deki 61. Tümen Komutanı Albay Kâzım, Anzavur'un Balıkesir'e girmesini önlemek için 14 Kasım 1919 sabahı, topladığı kuvvetlerle Demirkapı yönünde yola çıktı. 15 Kasım'da öğleden sonra bu yere gelen Albay Kâzım kuvvetleri, 174. Alaya bağlı Yarbay Rahmi birliğinin Susurluk'a f gitmesi üzerine bir kısım kuvvetlerini Susurluk yönüne gönderen Anzavur kuvvetlerini iki ateş arasında bırakacak şekilde mevzilenmişti. Bundan dolayı, 16 Kasım 1919'daki Albay Kâzım-Anzavur çarpışması çok uzun sürmedi. Anzavur, Susurluk'tan beraberinde getirdiği topları, cephaneleriyle bırakarak kaçtı. Millî kuvvetlerden 2 subay, 15 er yaralanırken 8 er de hayatını kaybetti. Anzavur ise, 10 kadar ölü, 40 da yaralı verdi. 24 Sonunda 16-17 Kasım gecesi Ahmed Anzavur ve çetesi Susurluk ve Mustafa Kemal Paşa yönünde kaçarken Dere-i Kebir köyü yakınında 20 kişilik bir müfrezeyle çarpışmış ve Anzavur'un atı vurulmuş ise de kendisi kurtulmuştu. Bunun üzerine, bölgeyi tamamen temizlemek için Salihli cephesinde bulunan Çerkeş Ethem görevlendirildi. Çerkeş Ethem 150
atlı ile 19-20 Kasım 1919'da Balıkesir'e geldi ve 174. Alay'dan Yarbay Rahmi'nin yardımcısı olarak göreve başladı. Ertesi gün (21 Kasım) ise Susurluk'a gitti. Diğer taraftan Anzavur, 22 Kasım'da Gönen'e gelmiş ve telgrafhaneyi ele geçirerek Kolordu komutanı Yusuf Đzzet Paşa ile Çerkeş Ethem'e tehdit telgrafları çekmişti. Ayrıca, yağma vaadiyle etrafına 130 kadar insan toplamıştı. Tabiatıyla, Anzavur'un bu hareketi, Çerkeş Ethem'e bir meydan okumaydı. Bunun farkında olan Çerkeş Ethem, 24 Kasım sabahı Susurluk'tan hareketle 25 Kasım'da Gönen'e vardı. Anzavur ise, muharebeyi istemeyerek Bayramiç köyüne çekildi. Sonunda, Çerkeş Ethem, Saraçlar köyünde Anzavur'a yetişti. Burada yapılan çarpışmada, Anzavur 10 kadar ölü bırakarak kaçtı. Çerkeş Ethem ise, Karacabey-Mustafa Kemal Paşa yönünde Anzavur'u takip etti. Bu yerleşim yerlerinde sığınamayan Anzavur, en sonunda Söğütalanı köyüne geldi. 30 Kasım 1919'da Yarbay RahmiÇerkes Ethem kuvvetleri Anzavur'un sığındığı Söğütalanı köyünü kuşattılar. Fakat, araziyi çok iyi tanıyan Anzavur, kaçmayı başardı. Anzavur, 2-3 Aralık 1919'da Sul25 tançayırı'na geldi. Yanında ise, 6-7 kişi vardı. Bu da bir ayaklanmayı sürdürmeye yetecek bir sayı değildi. Böylece, Ahmed Anzavur, millî kuvvetlere karşı başlattığı ilk ayaklanmada istediği sonucu alamadı. b) Đkinci Anzavur Ayaklanması {16 Şubat-16 Nisan 1920) Millî Mücadele hareketinde kurumsallaşma yönünde önemli adımlar atılmaya başlandığı bir dönemde Đkinci Anzavur Ayaklanması patlak vermişti. Osmanlı Mebusan Meclisi, Misak-ı Millî'yi benimsemiş (28 Ocak 1920), bunun üzerine Đtilaf devletleri, meclisi kapattırarak Đstanbul'u işgal etmişti. Sonunda Ankara'da millî iradeye dayalı bir meclisin (TBMM) açılması aşamasına gelinmişti. Bütün bu olaylar, 1920'nin ilk 4 ayında gerçekleşmişti ki, bu Đstanbul hükümeti ile Đtilaf devletlerinin pek hoşlarına gitmemişti. Đşte, bu gelişmeleri önlemek için Đstanbul hükümeti ile Đtilaf devletleri 1919 isyanlarından daha düzenli eylemlere giriştiler. Đkinci Anzavur ayaklanması, bu çeşit eylemlerin en büyüklerinden biriydi. Hemen şunu belirtelim ki, Ahmed Anzavur, doğrudan isyana kalkışmamıştır. 14. Kolordu bölgesinde (güney Marmara) millî kuvvetlerin, düşmana karşı yaptığı bazı eylemler ve güvenliği sağlamak için aldığı birtakım tedbirler, yöre halkının hoşuna gitmemiş; bu da çeteciler ile isyan çıkarmak için fırsat kol26
layan kişi ve grupların harekete geçmesine yetmişti. Nitekim, Edremit kaymakamı vatansever Hamdi Bey'in kişisel karar ve emirleriyle Dramalı Rıza Bey, 26/27 Ocak 1920 gecesi Gelibolu Yarımadası'nm Akbaş cephaneliğini basmış ve buradaki cephaneliği Biga'nın Yenice mevkiine taşımıştı. Bilindiği gibi bu cephanelik, Fransız askerlerin koruyuculuğu altında olup çoğu Osmanlı-Rus muharebelerinde ele geçirilen silah, mühimmat ve makineli tüfeklerden ibaretti. Đlgi çekicidir ki, Đngilizler, bu silahları yurtdışına gönderme hazırlığı içindeydi. Đşte bu kadar önemli bir cephanelik, cesaretli bir şekilde uygulanan gece baskını ile ele geçirilip sabaha kadar Anadolu kıyılarına taşınmıştı. Bundan sonra Hamdi Bey, Biga'ya gelmiş ve millî teşkilatı genişletip kuvvetlendirmeye başlamıştı. Ancak, Hamdi Bey, Biga'da faaliyete geçtiğinde, bu durumdan rahatsız olanlar vardır. Daha doğru bir deyişle, Hamdi Bey Biga'ya gelene kadar, yörede millî kuvvet olarak görünen ve hatta güvenliği sağlayan Kara Ahmed adında bir kimsenin, köylere kadar genişlettiği bekçi örgütü sayesinde köylülerden zorla para toplatması, halk arasındaki anlaşmazlıklara kanşması ve adetâ bir hükümet gibi davranması karşısında Hamdi Bey, bu düzensizliğe bir son vermek istemiş, ayrıca, Biga bölgesinde kendi komutasında daha güçlü bir milliyetçi kuvvet oluşturmayı düşünmüştü. Bu amaçla, Hamdi Bey, Kara Ahmed'i 10 kadar yakın adamı ile birlikte yakalayıp Biga ce27 zaevine hapsetti. Bunun üzerine Kara Ahmed çetesinin diğer adamları da dağılarak köylerine gittiler ve ilçe ve köy halkları da buna sevindi. Akbaş'tan getirdiği cephane ile Balıkesir Müda-faa-i Hukuku'na bağlı büyük bir kuvvet oluşturmak isteyen Hamdi Bey, askerlik şube başkanının yardımıyla kısa zamanda 500 kadar gönüllü genç topladı. Bu gönüllü gençler, 14. Kolordu Komutanı'nın yöner-gesiyie Biga'daki 190. Alayın 2, taburu enirine verildi. Ayrıca, Gönen'de bulunan 190. Alayın 1. taburundan bir müfreze de Biga'ya gönderildi. Ne var ki, Hamdi Bey'in emrindeki kuvvetlerin çoğalması, birtakım eksiklikleri (giyinmebeslenme vs.) de ortaya çıkardı. Elde yeterince para olmayınca Hamdi Bey, sözkonusu parayı çaresiz, halktan toplama yoluna gitti. Bu durum ise halkın hoşnutsuzluğuna yol açtı. Bunun ötesinde, silah altına alma işi başlayınca özellikle Pomaklar Hamdi Bey'e cephe aldılar; kendilerinden olan Kara Ahmed'in hapiste bulunması da onları kışkırtan nedenler arasındaydı. Sonunda Pomak asıllı bazı kimseler, Akbaş olayını hazmedemeyen Đngilizlerle ilişki kurdular.
Bu fırsattan yararlanan Anzavur da Çerkeş köylerinde dolaşarak millî teşkilatı kötüleyici propagandaya yeniden başladı. Bu karışık durumdan yararlanmak isteyen Po-maklardan Gâvur Đmam ve Çerkezlerden Şah Đsmail adında iki kişi, etraflarına topladıkları 200 kadar silahlı, 1000'den fazla baltalı, bıçaklı ve sopalı köyü28 lerle 16 Şubat 1920 Pazar günü Biga'ya saldırdılar. Đlçede, 190. alayın 2. taburu vardı. Kışlada bulunan eğitimsiz ve çoğu Pomak olan erler bir iki silah sesiyle dağılınca, asiler, Gâvur Đmam komutasında Biga'ya girdiler. Bu sırada, isyancıların ilçeye girmekte olduklarını gören Hamdi Bey'in yakın arkadaşı vatansever Kani Bey, hemen Biga cezaevine koşarak orada tutuklu bulunan Kara Ahmed ve adamlarını makineli tüfekle öldürdü. Pomaklar tarafından Biga'nın işgal edildiğini duyan Ahmed Anzavur, 17 Şubat 1920'de 15 kadar adamıyla Biga'ya geldi ve hükümet konağına yerleşerek ayaklanmanın idaresini eline aldı. O sıralarda ise, isyancılar, intikam almak için bir Rum'un evinde saklanmış olan Kani Bey'i buldular. Kani Bey, cephanesi bitene kadar kendisini savundu. Cephanesi bitince öldürüldü ve ölüsü balkondan sokağa atıldı. Kızgınlıklarını alamayan Pomak asiler, olaylarla ilgisi olmayan jandarma yüzbaşısı Đsmail Hakkı ile koğuşta yatan hasta iki jandarma ve bir piyade erini de öldürdüler. 18 Şubat 1920'de de aramalarını sürdüren asiler Đnebolulu Üsteğmen Rıza Bey'i bıçakla öldürürken Teğmen Besim'i ise., yörenin ileri gelenlerinden nüfuzlu bir Çerkeş'in müdahalesiyle öldürmekten vazgeçtiler. Bu durum karşısında Yenice cephaneliğini korumak ve burada görevli Dramalı Rıza Bey komutasındaki 190. Alayın 2. taburuna mensup birliğe haber vermek üzere oraya gitmek için yola çıkan Hamdi 29 Bey, dinlenmek için durduğu Eminoba köyünde köylüler tarafından tanındı. Asi köylüler Hamdi Bey'i yürüterek Biga'ya geri getirdiler. Hamdi Bey, geri dönüş yolunda memleketin işgal altında olduğunu, millî hareketin mutlaka başarı kazanacağını ve yaptıklarının düşmanların işine geldiğini anlattıysa da köylüleri ikna edemedi. Asiler, Hamdi Bey'i Biga yakınındaki bir değirmende öldürdüler. Diğer ölülerle beraber hepsini belediye bahçesine attılar. 18 Şubat 1920'de Biga'ya gelen iki Đngiliz subayına cesetler gösterildi. Daha sonra, asilerden Şah Đsmail, bu Đngiliz subaylarıyla önce Karabiga'ya, oradan da Đngiliz torpidosuna binerek Çanakkale'ye gitti. Biga'ya dönüşünde 7 torba içinde 5000 Đngiliz altını getirdi.
Öte yandan, Ahmed Anzavur, Biga'daki ayaklanmanın yönetimini ele aldıktan sonra Akbaş'tan kaçırılan silahların olduğu Yenice'ye hareket etmiş ve cephaneliği koruyan Dramalı Rıza birliğini kuşatmıştı. Đlk önce Dramalı Rıza, üstün asi kuvvetlere başarıyla karşı koymuşsa da daha sonra Anzavur"un Yenice'ye 500 kişi daha getirterek Yenice'yi tekrar kuşatmasını engel olamamıştı. Ahmed Anzavur'a bağlı 800 kadar asi, 21 Şubat 1920 öğle saatlerinde, Yenice'ye taarruz ederek köye girdi. Buradaki muhafız birliği Agunya'ya, öbür adıyla Hamdi Bey'e çekildi. Komutan Rıza Bey çekilmeden önce cephaneliği havaya uçurdu. Bunun üzerine 14. Kolordu Komutanı, Çanakkale'deki Jandarma taburunun olaya el koymasını istedi. Fakat, Đs30 tanbul hükümeti, bu isteği reddetti. Aksine, bir askerî yayına (Türk Đstiklâl Harbi: VI. Đstiklâl Harbinde Ayaklanmalar, 1919-1921, Genelkurmay Yayınları, Ankara 1974, s. 75) göre, Đstanbul hükümeti, Ahmed Anzavur çetesine katılmak için Đstanbul'dan birçok \ subaylar gönderiyor, bol miktarda para veriyor ve Đn-I gilizlerin desteğiyle ayaklanmayı genişletiyordu. Biga ayaklanmasını, Gönen kaymakamından haber alan 14. Kolordu Komutanlığı, 56. Tümenin M.-. Kemal Paşa'daki 172. alay komutanına doğrudan emir vererek 100 kişilik bir piyade bölüğü ile 4 makineli tüfeği arabalarla Bandırma'ya göndermesini bildirdi (16 Şubat 1920). Fakat, sözkonusu birlik, araba, erzak ve cephane yokluğundan 4 günlük gecikmeyle, 20 Şubat 1920 sabahı yola çıkabildi. Ayrıca, Yarbay Rahmi komutasında 174. alay da 191 piyade, 25 süvari ve 28 makineli tüfek eri ile Karacabey'e getirildi. Balıkesir'deki 61. Tümen ve Balıkesir Müdafaa-i Hukuk örgütünce hazırlanan 1500 atlı ve piyade ile 2 top ve 9 makineli tüfekten oluşan kuvvet, "Takip Müfrezesi" adıyla Süvari Yarbayı Süleyman Sabri komutasında 29 Şubat 1920'de Pazar-köy'de toplandı. Bütün bunlar, asiler karşısında askerî birliklerin gücünü arttırmaya yönelikti. Nitekim, büyük ölçüde bu iş tamamlandıktan sonra 300 süvari ve 200 piya-delik bir birlik, daha önce alman emir gereğince 29 Şubat 1920'de Gönen yönünde ilerlemek ve geceyi Adayatak ve Ortaoba köylerinde geçirmek için yola 31 çıktı. Bu arada, Yarbay Süleyman Sabri, bir beyanname yayınlayarak Yunan işgalini ve AnzavurHm düşmanlarla birlik olduğunu belirterek hainlerin cezalandırılacağını bildirdi. Yarbay Rahmi kuvvetleri 28 Şubat'tan beri Gönen'in batı sırtlarında tertibat alırken 2 Mart'ta Yarbay Süleyman Sabri'nin birlikleri Gönen'e ulaştı. Sözkonusu birlikler Gönen'e gelirken
Hacıveliobası ve Üçpınar köylerinden üzerlerine ateş açıldıysa da asiler kısa bir çatışmanın ardından kaçtılar. Askerî kuvvetler, 72 subay, 1252 er, 3 top, 16 makineli ve 538 havandan oluşan bir kuvvetle Anza-vur*un üzerine yürümeyi kararlaştırmış ve bu planı uygulamaya başlamıştı. 2 Mart 1920'de Ahmed An-zavür ve Gâvur Đmam kuvvetleri ile millî kuvvetler arasında çarpışmalar oldu. Takip Kuvvetleri Komutanlığı 3-4 Mart gecesi asilerle çarpışmasını yoğunlaştırdı. Biga köylüleri askerle çarpışmak istemeyip Anzavur'u terkettiler. 5 Mart'ta bir Đngiliz savaş gemisi millî kuvvetleri korkutmak amacıyla Bandır-ma'ya geldi. Artık, anlaşılmıştı ki, Anzavur, ayaklanmak için Đngilizlerle işbirliği halindeydi. Buna rağmen çarpışmalar 8-12 Mart tarihleri arasında daha da şiddetlendi. Bu arada, 10 Mart 1920'de Yarbay Süleyman Sabri 14. Kolordu'ya bir rapor göndermişti. Sözkonusu raporda, iki gün süren çatışmalardan sonra Anza-vur"un kaçtığı ve Biga halkının ne nizamî kuvvetlerini, ne de asi çeteyi istemedikleri yazılıydı. Bunun 32 üzerine 14. Kolordu komutanlığı, Biga'ya hiçbir kuvvet göndermemeyi, Yarbay Rahmi birliğini güçlendirip Gönen'de bırakmayı ve geri kalan kuvvetin Balıkesir'e dönmesini emretti. Fakat, 12-13 Mart gecesi, Biga'da bulunan Çanakkale Jandarma Tabur komutanı Binbaşı Ali Rıza, 14. Kolordu'ya çektiği telgrafında Anzavur'un yeniden Biga'ya saldıracağını bildirdi. Yeni durum üzerine, 10 günden fazla bir süre Gönen taraflarında dolaşan takip kuvvetleri, 14 Mart günü akşama doğru Biga yönüne hareket etti. 15 Mart'ta bir kısım asker Biga'ya kolayca girdiyse de cephane yetersizliğinden geri çekildi. 15-17 Mart tarihleri arasında üç gün süren çarpışmada askerî birlikler sürekli olarak Biga'ya girmeye çalıştılar. Fakat, yiyecek ve cephane yokluğu bu işi engelledi. Ayrıca, Biga civarındaki köylülerin de asilere yardım etmesi bu sonucu doğurdu. Sonuçta, Takip Birliği'nin Biga'ya yönelik 4 günlük harekâtında 3 subay, 8 er hayatını kaybetmiş, 5 subay, 29 er de yaralanmıştı. Takip kuvvetlerinin Gönen'e dönmesi, askerlerin içinde bulundukları durumu iyice su üzerine çıkardı. Yarbay Süleyman Sabri'nin 22 Mart tarihli raporu askerî durumun kötülüğüne işaret ediyordu. Kolordu Komutanı Y. Đzzet Paşa, 23-24 Mart tarihli emriyle takip kuvvetlerini kaldırdı ve yeni kurulmakta olan 190. Alayın 2. taburu ile sahra topundan oluşan bir kuvvetin Gönen'de bırakılmasını emretti. Zaten, bundan sonraki çarpışmalar Gönen'in çevresinde geçecek gibiydi. 33
Çok geçmeden Nisan başında Sait Paşa başkanlığında bir Nasihat Heyeti Đstanbul'dan Biga'ya gönderildi. Ancak, bu heyette, 14. Kolordu komutanının Đstanbul'a çektiği telgrafa göre, ayaklanmanın kışkırtıcılarından Albay Mirza ile emekli Binbaşı Hüseyin adlı kimseler vardı. Bunun üzerine 3 Nisan'da Şehzade Cemaleddin başkanlığında yeni bir Nasihat Heyeti gönderildi ise de olumlu bir sonuç çıkmadı. Gittikçe güçlenen Anzavur, 4 Nisan 1920'de Gönen'e saldırıya geçti. Yarbay Rahmi'nin nizamiye erleri hiçbir ateş açmadan dağıldılar. Yarbay Rahmi ve birkaç subay hayatını kaybetti. Sonunda Anzavur'un askerleri Gönen'e girdi. Burada, Gönen müftüsü Şevket Efendi'yi, Müdafaa-i Hukuk başkanı Hüseyin Bey'i ve Gönen'in vatansever gençlerinden Rami ile Gazimihal Bey'in torunlarından Mehmed Bey'i de öldürdüler. Ahmed Anzavur, Gönen'deki yağmayı bitirdikten sonra Mustafa Kemal Paşa(Kirmastı), Karacabey ve Bandırma yörelerini ele geçirdi. Burasını merkez yaparak Bandırma'ya yerleşti. Hatta Bursa ve Balıkesir'i tehdide başladı. Bir taraftan ise, kendisiyle birlik olanlar yağmayı bitirip dağıldıklarından dolayı gücü de azalmaya başladı. Bunun farkında olan 56. Tümen Komutanı Albay Bekir Sami, Bursa yakınlarındaki Sülüklü'de kuvvetler toplamaya çalıştı. Ayrıca, Balıkesir'deki 61. Tümen Komutanı Albay Kazım (Özalp) Balıkesir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin yardımıyla Aydın cephesinden bir süvari bölüğü ile 34 350 zeybeği 7 Nisan 1920'de Danişmentli Đsmail Efe komutasında Alaşehir'e getirtti. Bu birlik, Salihli ve Alaşehir cephelerinden alman gönüllülerle beraber Balıkesir'e gönderildi. Sonunda Aydın cephesinden 600 atlı, Akhisar cephesinden bir müfreze, Ayvalık'tan bir müfreze ile Balıkesir'den sağlanan askerlerle 2000'e ulaşan askerî kuvvetler Çerkeş Ethem'in komutasına verildi. Bütün hazırlıklarını bitiren birlikler Çerkez Et-hem komuıasmda 15 Nisan'da Balıkesir'den hareketle Susurluk-Gönen yönünde yola çıktılar. Aynı gün Susurluk'un kuzeyindeki Yahyaköy'de Anzavur kuvvetleriyle karşılaşan Çerkeş Ethem kuvvetleri, 16 Nisan 1920 sabahından akşamına kadar süren şiddetli çarpışmalardan sonra isyancıları ağır bir yenilgiye uğrattı. Ahmed Anzavur ise 19 Nisan 1920'de önce Karabiga ve oradan da bir Đngiliz gemisine binerek Đstanbul'a kaçtı. Böylece Đkinci Anzavur ayaklanması da bastırılmış oldu. 35 Şeyh Eşref Ayaklanması
(26 Ekim-26 Aralık 1919) Bu ayaklanma, Bayburt'un Hart kasabasında çıkmıştır. Bundan dolayı sözkonusu olaya "Hart olayı" dendiği gibi asıl, olayın başı olan Şeyh Eşrefe mal edilerek "Şeyh Eşref Ayaklanması" adı da verilmiştir. 1908'deri beri Bayburt, Sürmene ve Erzurum dolaylarında tarikat kanalıyla etkinliğini arttırmış olan Şeyh Eşref, Anadolu'da Millî Mücadelenin başlatıldığı dönemde karşı tavırlarıyla kendini göstermiş ve faaliyetleri tehlikeli bir hal alınca da özellikle Mustafa Kemal Paşa'nın ısrarlı uyarmalanyla bölgedeki askerî makamlar tarafından "te'dib" için harekete geçilmişti. Dikkat çekici bir husus, Şeyh Eşrefe karşı ilk harekete geçenin Erzurum Valiliği ile Bayburt kaymakamlığının uyanları sonucunda Đstanbul'da Dahiliye 37 Nezareti olmasıdır. Bu konudaki rapor, 11 Aralık 1919'da Đstanbul'a ulaşmış ve akabinde Dahiliye Nezareti harekete geçmişti. Sözkonusu hareketlenmeyi sağlayan ise yukarıda sözettiğimiz Hart Bucak Müdürü Hakkı Bey'in 17 Ağustos 1919 tarihli raporu idi. Şeyh Eşrefin konumunu belirlemesi bakımından önemli olan bu raporda "Vatan ve din aleyhine hareket eden, Müslümanlar arasında ayrılık tohumları saçan Şeyh Eşref hakkında soruşturma yapılması için müracaat edildiği, fakat bugüne kadar birşey yapılmadığı" yazılıydı. En sonunda Dahiliye Nezaretinden verilen emir üzerine Bayburt kaymakamlığı harekete geçti ve ilçe müftüsünün başkanlığında hocalardan oluşan bir heyeti Şeyh Eşref hakkında soruşturma yapmak için görevlendirdi. Bu konuda, ifade vermesi için merkeze çağrılan Şeyh Eşref, hükümet memurları ile subayların dinsiz ve kâfir olduklarını söyleyerek bunu reddetti. Bu arada, Şeyh Eşref de müritleriyle birlikte silah gücünü oldukça arttırmış durumdaydı. Bunun üzerine Şeyh'e korku vermek için 6 Aralık 1919'da Bayburt'taki 28. Alaydan 50 kişilik bir müfreze, bucak müdürünün davetiyle Hart'a gönderildi. Fakat, olayın büyümesi istenmediğinden 15. Kolordu Komutanlığı 17. Alay Komutanı ile Bayburt kaymakamının Hart'a giderek Şeyh ile görüşmesini uygun gördü. Hart'a gelen Heyet, Şeyh'in daha önce bucağı terketmesinden dolayı onunla görüşemedi. Müfreze de geri dönüş hazırlığına başladı. Ancak, halk, erlerin yemek yedikten 38
sonra gitmelerini istedi ve erler bu sebeple birer ikişer bucaktaki evlere dağıldılar. Tam bu sırada Hart'a dönen Şeyh Eşref, halk ile birlikte erlerin silahlarını toplayarak subay ve erleri esir ve telefon başında Bayburt'tan yardım istemekte olan Alay Komutanı Binbaşı Nuri'yi şehit ettiler. Görüldüğü gibi, Şeyh Eşrefin bu eyleminde sebep ne olursa olsun halk onunla beraberdi ve Şeyh Eşrefe yardım etmişlerdi. Bunun üzerine 30'ar kişilik iki piyade bölüğü ile 4 makineli tüfekten oluşan bir müfreze, Albay Hasan Lütfi komutasında 9 Aralık 1919'da Hart'a gönderildi. Ancak bu birlik de Harfin güneyindeki Aşağıkır-zı (Kerz-i Süfla) köyü yakınlarında baskına uğradı ve hepsi esir edildi. Bundan cesaretlenen Şeyh Eşref, bütün civar köylerle Sürmene taraflarına beyannameler dağıttığı gibi kendi adına camilerde hutbe de okuttu. Olayların bu denli büyümesine Erzurum Valisi Rüştü Bey'in Đstanbul hükümetine Hart'ta durumun sessiz olduğunu bildirmesi ve de hükümetin affı uygun görmesi sebep olmuştu. Baştan beri bu olayın kurul göndermekle halledilemeyeceğini söyleyen ve gerekli uyarılar yapan Mustafa Kemal Paşa, 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir'e daha etkili önlemler alması gereğinden sözetti. Zaten Karabekir Paşa da aynı düşüncedeydi. Fakat, Bayburt'a giden Nasihat Heyetinin temaslarının sonunu beklemeyi tercih etti. Yalnız, Bayburt'tan gelen haberler, Nasihat Heyetinin Şeyh tarafından iyi karşılandığı, ola39 yın yanlışlıktan kaynaklandığı, Şeyh'in hayatı güvence altına alındığı takdirde tutsak edilen subay ve erlerle ele geçirilen silah ve mühimmatın geri verilebileceği yönündeydi. Şeyh'in bu yumuşak tutumu üzerine Erzurum Müftüsü Hurşit Efendi ile bir subay Hart'a gönderildi. Ne var ki Şeyh Eşref bu defa subayların serbest bırakılması teklifini reddetti. Artık, askerî harekâttan başka bir çare kalmamıştı. O sıralarda, Đngiliz Albay Ravlinson'un Bayburt'a gelmesi, 15. Kolordu'nun isyanı bastırma harekâtını bir süre geciktirdi. Sonunda, 17 Aralık 1919 tarihine kadar Bayburt'ta toplanan askerî kuvvetler, 9. Tümen komutanı Yarbay Halit Bey'in komutasında 24 Aralık 1919'da Hart'ı kuşattılar. Şeyh Eşref ve mü-ridleri şiddetle karşı koydu. Gece yarısına kadar bütün şiddetiyle süren çarpışmalarda 2 er hayatını kaybetti ve 3'ü subay olmak üzere 44 kişi yaralandı. Özellikle topçunun isabetli atışları asilerin üzerinde çökertici bir etki gösterdi. Bilhassa, mermilerden birinin Şeyh ile iki kızinı, iki oğlunu ve yanındaki beş müridini öldürmesi diğer isyancıların dayanma gücünü kırdı. Daha fazla direnemeyen isyancılar, Şeyh Eşrefin ölmesinin tesiriyle kısa zamanda teslim oldular.
Şeyh Eşref ayaklanmasının bastırılmasıyla, asilerin elinde tutsak olan subay ve erler ile silah ve mühimmat da geri alındı. En önemlisi de 15. Kolordu bölgesinde benzeri olayların bir süre daha çıkmaması ve halkın güvenlik içinde kalması sağlandı. 40
Düzce Ayaklanmaları (13 Nisan-31 Mayıs ve 8 Ağustos-23 Eylül 1920) a) Birinci Düzce Ayaklanması (13 Nisan-31 Mayıs 1920) 20. Kolordu bölgesinde bulunan Düzce, I. Dünya Savaşı içinde eşkiya olaylarının yoğun olduğu ve bu yüzden de devlet otoritesinin kalmadığı yerlerden biriydi. Mondros mütarekesinin imzalanmasından sonra da Đtilaf devletlerinin önem verdiği yerleşim merkezleri arasındaydı. Öyle ki Đngilizler, Đzmit, Adapazarı ve Geyve ile birlikte Düzce'ye de önem vermekteydi. Özellikle bu bölgeyi elde tutmak, Đstan-bul-Eskişehir demiryolunu denetimlerinde bulundurmak istiyorlardı. Bu amaçla 28 Ekim 1919'dan beri Đngiliz subayları bu bölgeyi dolaşmaktaydı. Fakat, Mart 1920 sonlarında 24. Tümenin ve mahallî kuvvetlerin direnmesi sonucunda Đngilizler, Đzmit'in batısına çekilmek zorunda kaldılar. 41 Hemen belirtelim ki, Osmanlı makamları için Düzce havalisinde güvenliğin sağlanması önemliydi. Henüz 28 Ekim 1919'da Adapazarı Akyazı'da bazı Çerkeslerin güvenliği bozucu eylemleri olmuşsa da Kaymakam Tahir Bey'in çabasıyla önlenmişti. Yine de bölgede güvenlik tam olarak sağlanamamıştı. Bundan dolayı, Harbiye Nezareti, 20. Kolordu Komutanlığı'ndan bir makineli tüfekle desteklenmiş 60 kişilik bir müfrezenin Zonguldak taburundan Bolu Mutasarrıflığı emrine gönderilmesini istedi. Ayrıca Zonguldak'tan 30 er ve Đstanbul'dan 2 makineli tüfekle desteklenmiş 70 süvari eri güvenlik için Düz-ce'ye gönderildi. Đşte o sıralarda, Düzce'de birbiri ardından bazı olaylar meydana geldi. Düzce mahkemesince Amasya'ya sürgüne gönderilen bir haydut ile üç arkadaşı, yolda 30 kadar Çerkeş atlısı tarafından 16 Kasım 1919'da jandarmaların elinden kaçırıldılar. Yine bu arada Düzce'de bir hakim, herkesin gözü önünde öldürüldü. Çok geçmeden asiler, Düzce jandarma bölük komutanını öldürdüler. Bunun üzerine binbaşı Mah-mud Nedim Bey komutasında bir güvenlik müfrezesi 28 Kasım 1919'da Düzce'ye vardı. 20 gün içinde 79 suçluyu yakaladı. Daha sonra 1 Aralık 1919'dan 31 Ocak 1920'ye kadar iki aylık bir süre için Đzmit ve Düzce'de
sıkıyönetim ilân edildi. Bu zaman içinde Đzmit, Düzce, Bolu, Hendek, Zonguldak ve Ereğli dolaylarında 319 kişi yakalandı. Ne var ki Mahmud Nedim Bey'in hem Đstanbul hem de Ankara yanlısı görüne42 rek kararsız bir tutum izlemesi, özellikle Ankara'nın binbaşıya güvenerek Düzce'ye güçlü bir şahsiyeti göndermesini engelledi. Bu da, Anzavur ayaklanmasının bastırıldığı bir anda Düzce'de yeni bir ayaklanmanın patlak vermesine yol açtı. 13 Nisan 1920'de çıkan "Birinci Düzce Ayaklanması", Düzce yakınındaki Ömer Efendi köyünde toplanan Çerkeş asıllı silahlı bazı kimselerin Düzce'de güvenlik müfrezesinde görevli süvari Yüzbaşısı Av-ni'yi yanlarına çağırması ve Yüzbaşının da bu davete uymaması sonucunda ilçe dışındaki müfreze karargâhını basmalarıyla başladı. Bu baskında Yüzbaşı Avni yaralanırken, bir asteğmen hayatını kaybetti. Binbaşı Mahmud Nedim Bey ise asilere teslim oldu. Sonunda, sayıları 4.000'e ulaşan isyancılar Düzce'ye girdiler. Hükümet konağı, jandarma komutanlığı ile telgrafhaneyi işgal edip müfrezenin diğer subaylarını tutukladılar. Erleri silahlarını alarak serbest bıraktılar. Duruma hâkim olan asilerin elebaşılarından Kafkasya'nın ileri gelen ailelerinden Berzeg Sefer Bey ilçe kaymakamı; Emekli Jandarma Binbaşısı Maan Ali Jandarma Komutanı; Düzce'nin Çerkeş beylerinden Vahap iaşe ve ikmalci, yine emekü jandarma yüzbaşısı Koç Bey de belediye başkanı oldular. Asiler, ilk iş olarak Bolu Mutasarrıfı Haydar Bey'e bir telgraf çekerek, halka öğüt verirse ortalığın yatışacağını bildirdiler. Haydar Bey de Ankara'dan izin alarak 18 Nisan 1920'de Düzce'ye gitmişse de 43 asilerce tutuklanmaktan kurtulamadı. Hatta, Ankara hükümeti aleyhinde konuşmaya zorlandı. Bu şekilde, Düzce'de çıkan ayaklanmanın bir anda Bolu ve dolaylarına kadar genişlemesi Ankara'yı kaygılandırdı. Gelişen olaylar, Ankara'nın kaygılarında haklı olduğunu gösterdi. 14 Nisan 1920'de Beypazarı halkı toplanarak "Halk ve padişah nerede ise biz de oradayız" derken 18 Nisan 1920'de Bolu yakınında asiler Bolu boğazını tutmuş olan jandarmalara saldırdılar ve Bolu'ya girdiler. 20 Nisan 1920'de Gerede'de de aynı olaylar meydana geldi. 21 Nisan'da Mudurnu'nun etrafındaki köyler ilçeye saldırdılar. Olayların hızla gelişmesi üzerine 18 Nisan 1920 akşamı Mustafa Kemal Paşa, Geyve'deki 24. Tümeni, Düzce ayaklanmasını bastırmakla görevlendirdi. Kurmay Yarbay Mahmud Bey komutasındaki 24. Tümen 149. Alaydan iki tabur, bir güçlü dağ bataryası ve süvari
takımından oluşan tenkil kuvvetleri 19 Nisan'da Geyve'den yola çıktı. 21 Nisan akşamını halkın kötü bakışları altında Hendek'te geçiren askerî birlikler, 22 Nisan'da Düzce'ye hareket etti. Ancak, Hendek'ten kolayca çıkmak zordu. Çünkü, birlikler sürekli taciz ateşi altındaydı. Sonunda beklenen olaylar patlak verdi. Tenkil kuvvetleri bir köprüyü geçerken saldırıya uğradılar. Yarbay Mahmud Bey öldürüldü, subaylar tutuklandı, erler ise silah ve cephaneleri alınarak serbest bırakıldı. Hendekliler, Adapazan'm almak için yola çıkmaya karar verdiler. Bu sırada 23 Nisan 1920'de Adapazarı'nın ileri ge44 lenlerinden Sait Bey başkanlığında bir Nasihat Heyeti Hendek'e gitti. Fakat, heyetten Sait ve Kâzım Beyler asilerce öldürüldüler. Đngilizler ise asileri desteklemek için Şile'ye asker çıkardılar. Bu sırada, Đstanbul'dan kaçarak 13 Nisan 1920'de Kandıra'nın Çalaköyü'nde Kuşçubaşı Eşref ile buluşan Binbaşı Çolak Đbrahim, Ankara'nın emriyle Geyve boğazının tutulmasıyla görevlendirildi. 19 Nisan'da beraberindeki birliklerle Geyve'ye gelen Çolak Đbrahim kuvvetleri, Göynük yolu üzerindeki Ta-raklı'daki isyancıların halkı kışkırtması üzerine o tarafa gitti. Đlk önce asiler, Taraklı'yı kolayca terketti-lerse de 27 Nisan 1920 sabahı yeniden Tarakh'ya saldırdılar. Binbaşı Çolak Đbrahim, 29 kişi ile bunlara karşı çok iyi bir savunma yaptı. Bütün gün süren çarpışmalarda asiler esir ve yaralı olarak 42 kayıp verdiler. Daha sonra, 1 Mayıs 1920'de Taraklı'dan hareketle akşama doğru Göynük'e gelen Çolak Đbrahim kuvvetleri, 5 Mayıs 1920'de Mudurnu'ya vararak mevcudunu 120'ye çıkardı. Ali Fuat Paşa da 11 Mayıs'da 15 sandık cephane ve 15 er göndermek suretiyle bu birliklere destek verdi. Durumdan memnun olmayan asiler 12-13 Mayıs 1920'de 300 kişilik bir kuvvetle kuzey ve doğudan Mudurnu'ya saldırdılar. Altı saat kadar süren çarpışma sonunda Binbaşı Çolak Đbrahim kuvvetleri, üstün asiler karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. 13-14 Mayıs gecesi asiler yeniden Mudurnu'ya sal-dırdılarsa da kasabaya giremediler. Binbaşı Çolak 45 m
Đbrahim, Ankara ile temasa geçti. Ankara'daki askerî yetkililer ise onun Nallıhan'a geri çekilmesini istediler. Fakat Çolak Đbrahim, Mudurnu'yu terketme-mek kararındaydı ve yapılacak yardımları bekliyordu. Nitekim, 14 Mayıs 1920'de Nallıhan'dan Binbaşı Nazım
komutasında 250 zeybek ile zayıf bir piyade taburu Mudurnu'ya geldi. Bunun üzerine asiler, 16 Mayıs'da geri çekilmeye başladılar. Bu geri çekilme sırasında asiler ölü ve yaralı olarak 100 kadar kayıp verdiler; halktan da ölenler oldu. Bu çarpışmalarda asileri destekleyen bazı köylülerin evleri millî kuvvetlerce yakıldı. 19 Mayıs'a kadar önemli bir olay olmadı. 19 Mayıs 1920'de iki makineli tüfek takviyeli 150 kadar asi, yanlarında 25 kadar asker elbiseli er ve birkaç subay olduğu halde direnme görmeden Göy-nük'e girdiler. Hapishaneyi boşaltıp memurların evlerini yağmaladılar. Akşama doğru Binbaşı Çolak Đbrahim'in Göynük'e ulaşmasıyla asiler, Saraçlar ve Bulanık köylerine kaçtılar. Binbaşı Çolak Đbrahim 25 Mayıs'da Mudurnu'dan hareketle 28 Mayıs'da Düzce'ye geldi. Çerkeş Ethem kuvvetlerini orada görünce geriye döndü. Nisan 1920 ortalarında ve Mayıs ayında Düzce, Hendek, Taraklı, Mudurnu ve Göynük'de olaylar olurken 19 Nisan 1920'de de Beypazarı halkı Millî Mücadeleye karşı bir tavır almışlardı. Bunun üzerine Ankara hükümeti, Binbaşı Şemseddin komutasında 80 kişilik bir kuvveti Beypazan'na gönderdi ise 46 de birlikler kasabaya giremediler. Ankara'dan ise başka destek gelmedi. Çünkü, bölgedeki ayaklanmalar, Safranbolu ve Çerkeş'e kadar yayılmış; Ankara'yı tehdid eder bir hal almış ve Ankara hükümeti de.bunlarla uğraşır olmuştu. Buna rağmen Ankara'nın emriyle 25 Nisan 1920'de Yarbay Arif kuvvetleri Beypazan'na taarruz etti. Bir saatlik çatışmadan sonra asileri tamamen bozarak ilçeye girmeyi başardı. Daha sonra Yarbay Arif kuvvetleri, 26 Nisan 1920'de Beypazarı'ndan Nallıhan'a doğru yola çıktı. Softa boğazında asilere rastladı ve onları dağıttı. 29 Nisan'a kadar yolda ve özellikle asi yuvası olan Çarşamba'da rastladığı 400 kadar asi ile yaptığı çarpışmalarda, asilere 50'ye yakın ölü ve bir o kadar yaralı verdirdi. Daha sonra Yarbay Arif birliği, Bo-lu'nun güneyindeki Seben dağındaki asileri dağıttı. Bolu'da karşısına Çerkeş Yar çetesi çıktıysa da onu da yenilgiye uğrattı. Bu arada, Zonguldak bölgesinden Bolu'ya sevke-dilen 32. Kafkas Piyade Alayı, Bolu'ya yaklaştığında Alay komutanı Binbaşı Đsmail Hakkı Bey'in çekingen tavrı yüzünden asiler karşısında güç durumda kalmış ve Yarbay Arifin müdahalesiyle Bolu'da düzeni sağlamaya başlamıştı. Ancak, 2 Mayıs'da asiler Düzce'den Bolu'ya yürüdüler. Bu saldırıya, Bolu ve yakınındaki köyler ile Düzce.ve civan köyler de katılmışlardı. 3 Mayıs 1920 sabahı her taraftan şehre saldıran isyancılar, kısa zamanda şehre girdiler. Hükümet binasını bastılar ve bazı askerleri öldürdüler.
47 Mustafa Kemal Paşa'nın 8 Mayıs'da Konya Ereğli-si'ndeki 11. Tümenin bütün güçleriyle Ankara'ya gelmesinde etkin bir rol oynayan bu seferki isyan girişimi, 11 Mayıs'a kadar üzerine gönderilen millî kuvvetlere galebe çalmasını bildi ve onları yenilgiye uğrattı. Hatta, 11-12 Mayıs gecesi Yarbay Arife suikast düzenleyip çadırında öldürdüler. Bunun üzerine Ali Fuad Paşa olaya el koydu. O ana kadar Đkinci Anzavur Ayaklanmasını bastırmakla meşguldü. Geyve'ye gelen Ali Fuad Paşa, 143. Alayından geri kalan 3. taburu iki sahra topuyla destekleyerek Geyve'ye yerleştirdi ve asilerin Bilecik-Eski-şehir yönünde ilerlemesini engelledi. Asıl görevi ise, Mustafa Kemal Paşa'dan aldığı emre göre Çerkes-Kızılcahamam-Ayaş hattını savunmak, Çerkeş Ethem kuvvetleri gelince Düzce-Bolu üzerine yürüyüp asileri yok etmekti. Çerkeş Ethem, 23 Mayıs'da ayaklanmayı bastırmaya başlayabildi. 13 Nisan-23 Mayıs 1920 arasında geçen 40 gün içinde isyancılar Bolu ve Düzce'de tam bir hakimiyet kurmuşlardı. Bu yüzden 32. ve 58. alaylar pek varlık göstermemişlerdi. Đşte Çerkeş Ethem kuvvetleri, bu şartlarda tenkil hareketine giriştiler. 23 Mayıs'da Sapanca ve Adapazarı'nı olaysız işgal eden Çerkeş Ethem, 25 Mayıs'da Hendek'e girdi. Bir, taraftan Çerkeş Ethem kuvvetlerinin, diğer taraftan Albay Refet Bey'in birliklerinin kuşatmasıyla Düzce, millî kuvvetlerce geniş ölçüde kontrol altına alındı. Geçtiği yerlerde çok haşin davranan ve en küçük suçları bile cezalandıran Çerkeş Ethem, sonunda 48 26 Mayıs'da kuvvetleriyle Düzce üzerine yürüdü ve kolayca şehre girdi. Elebaşılardan Sefer Bey, Koç Bey ve Abdulvehhab'ı hemen idam ettirdi. Daha sonra Çerkeş Ethem kuvvetleri Yozgat'taki ayaklanmayı bastırmaya gidince Albay Refet kuvvetleri, 27 Mayıs'da Bolu'ya girdiler. Bir ara asiler Mudurnu'da duruma hakim olmak istedilerse de başarılı olamadılar. Burada bulunan Çolak Đbrahim kuvvetleri, 50 zeybekle Binbaşı Nazım Bey'in yardımıyla asilerin elinden kurtuldular ve 28 Mayıs'da Bolu'ya geldiler. 30-31 Mayıs 1920 gecesine gelindiğinde, Bolu-Gerede bölgesinde isyancılardan kimse kalmamış ve köylerine dağılmışlardı. b) ikinci Düzce Ayaklanması (19 Temmuz-23 Eylül 1920) Birinci Düzce Ayaklanmasının bastırılmasından sonra Çerkeş Ethem, Yozgat ayaklanmasında görevlendirilmiş, düzenli birlikler de 22 Haziran 1920'de başlayan Yunan taarruzuna karşı gönderilmişti. Bu suretle, Düzce'deki millî kuvvetlerin sayısı azalmış ve özelikle Yunanlıların Bursa'yı işgal etmesi bazı art niyetli kimselerin Düzce ve Hendek taraflarında isyana
yönelmelerine zemin hazırlamıştı. Ayrıca, Çerkeş Ethem'in Yozgat'taki tenkil harekâtına katılan ve daha önceki Düzce isyanına girmiş bazı kimselerin kaçarak Düzce'ye geri dönmeleri de bu hareketlere güç kazandırmıştı. 49 !
I
Đşte, Çerkeş Ethem'in bu konudaki uyarısını alan Düzce kaymakamının emriyle 9 kişilik bir jandarma birliğinin 19 Temmuz 1920'de sözkonusu kişilerin üzerine gitmesiyle Đkinci Düzce Ayaklanması başladı. Yapılan ilk çatışmada adı geçen birliğin komutanı Teğmen Fikri, yaralanarak asilere esir düştü. Bunun üzerine Binbaşı Nazım, Düzce'den bir müfrezeyi iki makineli tüfekle takviye ederek Nuhveren'e gönderdiyse de bu kuvvet, asilerce kuşatıldı. Asiler o kadar güçlendiler ki, sayıları 100'den fazla oldu; aralarında Karasu Rumları da vardı. Bu arada belirtelim ki, 22-23 Temmuz'da Genelkurmay Başkanlığı'na bir telgraf çekmiş olan Binbaşı Nazım'a göre, Düzce'nin batısında, Nüfren (Nuh.-veren)'de ayaklanan Abazalann düşüncesi Hendek'i alıp Đzmit ile bağlantıyı sağlayarak Yunanlılarla birleşmek ve geleceklerini garantiye almaktı. 24 Temmuz'da eski Adapazan kaymakamı Fuad Carım, Abâzalarla anlaşıldığım söylemesine rağmen 8 Ağustos 1920 sabahı erkenden 300 kadar Abaza, Düzce'yi sararak ateş etmeye başladılar. Kısa bir çatışmadan sonra Düzce'ye girdiler ve burada ne kadar subay ve er varsa hepsini tutukladılar. Bununla yetinmeyen asiler Bolu'ya yöneldiler. Fakat şehre hemen girmediler. Bu arada 8 Ağustos'da Geredeli eski asi elebaşılarından Dayıoğlu Đbrahim Ağa, millî kuvvetlere katıldı ve halka uyarılara başladı. Bunun sonucunda Bolu-Gerede yoluyla Mudurnu'ya gelmeye çalışan Kurmay Binbaşı Nazım, 11 Ağustos'da Mudurnu'ya gelebildi. Yoğunlaşan askerî tedbirlerle yok edileceklerini anlayan asiler, hareketlerini daha ileri götürmediler. Ali Fuad Paşa'nm gönderdiği aracılann Abaza reisleriyle yaptıklan görüşmelerin sonunda ayaklanma fazla genişlemeden önlendi. Yapılan anlaşma sayesinde asi liderler Ankara hükümetinin bütün emirlerine uyacaklannı bildirdiler. Böylece Đkinci Düzce Ayaklanması 23 Eylül 1920'de anlaşma ile sonuçlanmış oldu. 50 51 Yozgat Ayaklanmaları a) Birinci Yozgat Ayaklanması (15 Mayıs-27 Ağustos 1920)
Millî Mücadele döneminde TBMM'nin otoritesine karşı çıkan ayaklanmalardan biri de Birinci Yozgat Ayaklanması idi. Bu ayaklanma, Osmanlı hanedanlığına bağlı Çapanoğullannın kışkırtıcı eylemlerinden dolayı Çapanoğullan Ayaklanmaları olarak da anılır. Ayrıca, sözkonusu ayaklanma, Orta Anadolu'da (Zile, Yıldızeli, Yenihan, Akdağmadeni ve Boğazhyan bölgeleri) baş gösteren isyan hareketlerinin genel adıdır. Henüz 1919 yılı ortalarında, Yozgat mutasarrıfı Necip Bey'in Heyet-i Temsiliyye'nin Ankara'dan gönderdiği emirlere uymayarak Allah'tan, Padişah'tan ve onların yasalarından başka birşey tanımayacağını etrafına yaymasıyla kendini gösteren Millî Müca53 dele karşıtlığı, Çapanoğullarının Necip Bey'i desteklemesi, 20 Ekim 1919'da Necip Bey'i görevden almak şeklinde oldu. Fakat Çapanoğulları, ayaklanmayı kışkırtıcı hareketlerine devam etmişler ve bu amaçla 14 Mayıs 1920'de Yozgat'ta yapılan at yarışları sırasında Zile ve Akdağmadeni taraflarından gelen kimselerle ilk gizli toplantılarını yapmışlardı. Hemen belirtelim ki, Yozgat'ta yapılan ilk gizli toplantıya katılanların çoğu, bölgede yaşayan Çer-keslerin ileri gelenleriydi. Nitekim, bölgedeki Çer-kesler, Yıldızeli bölgesinde çıkan Postacı Nazım ayaklanmasında da önemli roller üstlendiler. Yıldı-zeli-Sivas posta ulaşımını üzerine alan ve bu işten iflas eden Erzurumlu Hüseyin Nazım adlı bir kimse, yanına eski Müdafaa-i Hukuk üyelerinden Kara Mustafa ve Katil Salih adlı kişileri alarak YıldızeliAkdağmadeni arasındaki köylerde Đstanbul hükümeti lehinde propagandaya başlamış ve isyan için ilk örgütünü kurmuştu. Ayrıca Postacı Nazım, Yıldıze-li'ndeki Çerkeslerin desteğini aldıktan başka Düzce ve Bolu asilerinden buraya gelmiş olan Çerkesleri de etrafına toplamış ve oluşan bu kuvvete Halife Ordusu adını takarak Nisan 1920'de Yozgat beyleriyle temasa geçmişti. 1920 Mayıs'ının başında ilk silahlı toplantılarını yapan Postacı Nazım ve örgütü, Yıldızeli kaymakamının görevden alınmasına sebep oldular. Postacı Nazım, sürekli olarak Kuva-yı Millîyecilerin Padişahın rızası dışında çalıştıkları propagandasını yapa54 I rak Halife Ordusunun Samsun'a gelmekte olduğu haberini yaydı. Bunun üzerine Sivas'dan bir piyade taburu 25 Mayıs 1920'de Yıldızeli'ne gönderildi. Fakat, 27 Mayıs'da durum oldukça vahimdi. Bu tarihte, 3. Kolordu komutanı Albay Selahaddin'in Genelkurmay başkanlığına
çektiği telgrafa göre asiler 27-28 Mayıs gecesi Yıldızeli'ni basacaklardı. Bu arada Mustafa Kemal Paşa, Yıldızeli ve Zile'deki Alevileri uyarması için Alevi dedesi Çelebi Efendi'nin bölgeye gönderilmesinin sağlanmasını Mucur Askerlik Şube başkanına emretti. Yıldızeli ayaklanması önem kazanmıştı. Ayrıca, Sulusaray (Zile) yakınında bir askerî birlik asilerce dağıtılıp makineli tüfekleri ellerinden alınmıştı. Çamlıbel'de de asiler müfrezeyi basarak silahları ile birlikte esir etmişlerdi. Bunun üzerine Erzurum'daki 15. Kolordu'dan yardım istendi. Nitekim 28 Mayıs 1920'de Erzurum'dan Sivas yoluyla Yıldızeli'ne Cafer Bey süvari birliği gönderildi. Aynı gün ise Genelkurmay başkanı Albay Đsmet Bey, Amasya ve dolaylarındaki 5. Kafkas Tümeninin bütün birliklerinin toplanarak Yıldızeli-Zile bölgesinde temizleme harekâtına katılmasını emretti. Diğer taraftan, TBMM, Antep'de bulunan Kılıç Ali Bey'in 80 adamıyla Yozgat'a gitmesini uygun gördü. Kıhç Ali, 1 Haziran 1920'de Yozgat'a vardı. Kılıç Ali Bey, Akdağmadeni'ne gelince Boğazhyan'da toplanan 100 kişilik bir kuvvet de kendisine katıldı. Fakat halkın hükümeti zayıf, asileri güçlü görmesinden 55 dolayı Kılıç Ali, karamsarlığa kapıldı. Bundan cesaretlenen Akdağmadeni'nin bazı köyleri asilere katıldılar (8 Haziran 1920). Kılıç Ali ise, Niğde ve Kayse-ri'den gelen takviye birliklerle güçlenmiş bir şekilde, 150 süvari, 50 piyade ile Akdağ-Yozgat hattını kesen asilere karşı harekete geçti. 11 Haziran'da Divanlı köyü yakınında asilerle çarpıştı. 5 saat süren çatışma sonunda asiler, 6 ölü, 9 yaralı bırakarak kaçtılar. Buna rağmen asiler 14 Haziran 1920'de Yozgat'ı işgal ettiler. Çapanoğlu Celâl'in Kılıç Ali'ye bir mektup göndererek "Halife ordusunun amacı Mustafa Kemal ile 7 arkadaşını yakalamaktır" deme cesaretini göstermesinden sonra Kılıç Ali, Ankara'ya sormadan Boğazlıyan'a çekildi ve Çerkeş Ethem'in kuvvetlerini beklemeye başladı. Ancak, 22 Haziran'da, Boğazlı-yan'da asilerin baskınına uğrayan Kılıç Ali, kaçarak kurtulmayı başardı. Boğazlıyan ayaklanması, kaymakam Bekir Bey (Baran)'in raporuna göre, memleket ileri gelenleriyle birkaç Çerkeş köyü dışında, bütün Çerkeslerin asilerin tarafını tutmasından çıkmıştı. Ayrıca, elebaşılar, Çerkesler ile Alevileri özerklik vaadiyle kandırmışlar, halka korku da salmışlardı. Daha önce belirttiğimiz gibi Yozgat, 14 Haziran 1920'de asilerce işgal edilmişti. Bu işgal, Haziran başından itibaren gelişen olayların sonucunda gerçekleşti. Đlk önce, Genelkurmay
başkanlığı ayaklanmayı katılabilir kuşkusuyla Çapanoğullarınm Ankara'ya getirilmesini istemiş ve bu işle Kılıç Ali'yi görevlen56 dirmiş; o da Çapanoğullarınm Yozgat'taki evlerine nöbetçiler dikmişti. Ancak, Ankara Vali vekili Yahya Galip Bey, bu kişilere zor kullanılmasını önlemiş ve hatta evlerinin önündeki nöbetçileri de kaldırtmıştı. 7 Haziran'da Çapanoğullarınm tutuklanması emri gelince Yozgat Mutasarrıfı, onlara haber vererek 8 Haziran'da Yozgat'tan kaçmalarını sağladı. Bunun üzerine 9 Haziran'da Yozgat'ta sıkıyönetim ilân edildi. Sıkıyönetimin basma da Akdağmadeni'nde bulunan Kılıç Ali Bey atandı. Buna asilerin ilk tepkisi 13 Haziran'da 300 kişiyle birlikte Yozgat'ı kuşatmaları oldu. Ertesi gün bunlara 300 kişi daha katıldı. Şehirdeki askerin azlığından dolayı asiler, 14 Haziran 1920'de kolayca Yozgat'a girdiler. Đlk önce askeri depoya yönelen asiler, silahları alıp adamlarına dağıttılar ve şehir adetâ yağma edildi. Bu işin başında da Çapanoğlu Celâl, Edip gibi kimseler vardı. Bunun sonucunda ortaya çıkan kargaşalık, birtakım soygun çetelerinin çoğalmasına sebep oldu. Çok geçmeden ayaklanma, civar bölgelere yayıldı. 15-16 Haziran gecesi Artova ve Çamlıbel karakolları basıldı. 15 Haziran'da ise Yıldızeli'nde 60 süvari ve 35 piyadeden oluşan bir asi çetesi bir karakola saldırarak jandarmaların elbise,.silah, ayakkabı ve paralarını alıp kaçtılar. 20 Haziran'a kadar birçok yerde karakol baskınları görüldü. Sonunda TBMM, Yozgat'ta çıkan bu ayaklanmayı bastırmak için Çerkeş Ethem ve kuvvetlerini görev57 lendirdi. 20 Haziran'da Ankara'dan hareket eden Çerkeş Ethem kuvvetleri, 23 Haziran'da Yozgat önlerine geldi. Öğleye kadar yapılan çarpışmalarla Çerkeş Ethem, Yozgat'ı ele geçirdi. Aynı gün 12 isyancı, askerî mahkeme kararıyla şehrin içinde asıldı. Çerkeş Ethem, 24 Haziran'da 200 kişilik bir kuvveti Yozgat'ta bırakarak Alaca üzerine yürüdü. 24-25 Haziran gecesi Alaca'daki asileri kuşattı. Ertesi sabah, iki saatlik çatışmadan sonra Alaca'ya girerek asilere büyük kayıplar verdirdi. Yeniden Yozgat'a dönmeye hazırlanan Çerkeş Ethem kuvvetleri, Çapanoğlu Edip'in de aralarında bulunduğu asilerle 27 Haziran'da Alaca-Yozgat arasında sarp bir boğaz alan Arapseyfi'de karşılaştı. Çıkan çatışma sonunda Çapanoğlu Edip yaralı olarak kaçarken asiler 300'e yakın kayıp verdiler. Böylece Arapseyfi çatışması, Yozgat
ayaklanmasına vurulan ikinci ve başlıca bir darbe oldu. Çerkeş Ethem, asilerin elebaşılarına idam cezası vermekten çekinmedi. Bu tarihten sonra Yıldızeli-Zile taraflarında küçük isyan girişimleri olduysa da kısa sürede millî kuvvetlerce bastırıldı. Çerkeş Ethem kuvvetleri de 9 Temmuz'da Yozgat'ı bırakarak Batı Cephesine gitti. Bundan sonra küçük ölçüdeki asi gruplarının temizlenmesi işi Binbaşı Çolak Đbrahim'in komutasındaki Đkinci Kuvye-i Seyyare kuvvetleriyle Albay Refet (Bele) kuvvetlerine ve 3. Kolordu komutanı emrindeki kuvvetlere verildi. Yapılan izleme ve temizleme hareketleri sonunda asi elebaşılarının büyük kısmı 58 ya yakalandı veya teslim oldular. Ağustos 1920 sonlarına gelindiğinde Birinci Yozgat Ayaklanması sona ermiş bulunmaktaydı. b) Đkinci Yozgat Ayaklanması (5 Eylül-30 Aralık 1920) Bu ayaklanma, Birinci Yozgat Ayaklanması sonunda aman dileyip affedilen asilerden kurulan 500 kişilik Akdağmadeni Alayı'mn cepheye gönderilmek istenmesinden çıkmıştı. Bu gönüllü alay, ilk önce Yozgat'a getirilmiş, fakat 5-6 Eylül gecesi bunlardan 40 kişi Kuva-yı Millîye emrinde savaşmak istemediklerinden kaçmışlardı. Özellikle Deli Hacı, Hasan ve Küçük Ağa gibi elebaşıları, arkadaşlarıyla kaçarak yeniden ayaklanmışlar ve kısa zamanda Deveci-dağı bölgesine de yayılmışlardı. Ayrıca Eylül başlarında Küçük Ağa 200 kişiyi, Postacı Nazım da 300 I kişiyi etraflarına toplamışlardı. Görüldüğü gibi Yozgat civarında tutunamayan asiler, Amasya ve Tokat taraflarında eyleme başladılar. Nitekim Amasya ile Tokat arasında bulunan Çengelhan, 8 Eylül 1920'de 120 kişilik bir asi grubunca sarıldı. Buradan kaçmak isteyenlerin para ve eşyalarını zorla aldılar. Aynı şekilde, 9 Eylül'de Zi-le'ye bağlı Ortaköy de asilerin saldırısına uğradı. Bunun üzerine Sorgun'da bulunan 169 kişilik birlik, jandarma binbaşısı Naci komutasında Ortaköy'e gönderilmiş ise de asiler karşısında pek bir varlık 59 gösterememişti. Dağılan askerler, Zile'ye kaçtılar. Bu olay, Genelkurmay başkanlığını Yozgat'ta ayaklanmanın yeniden başladığı kanaatine itti. Bunun sonucunda Eskişehir'deki Đkinci Kuwe-i Seyyare'niii Yozgat'a gitmesi kararlaştırıldı. 19 Eylül'de Yozgat'a varan bu
kuvvet, 420 er, 4 makineli tüfek, 2 toptan ibaretti. Temizleme işiyle bağımsız olarak Binbaşı Đbrahim görevlendirildi. Đkinci Kuvve-i Seyyare, 20 Eylül-25 Eylül tarihleri arasında Nogay Kızıközü (Kırşehir) köyü, Ayvalı-közü (23 Eylül 1920) ve Koyunculu (25 Eylül 1920) çarpışmalanyla asilere aman verdirmedi. Özellikle Koyunculu çarpışması çetin geçti. Millî kuvvetler, 25 Eylül'de Küçük Ağa çetesini bertaraf ettikten sonra Koyunculu köyü yakınında Aynacioğlu çetesine rastladı. Bir saat süren çatışma sonunda asiler 17 ölü ve birçok yaralı bırakarak kaçtılar. Kuvve-i Seyyare ise iki ölü, bir yaralı vermişti. Bundan sonra esaslı bir direnme kalmadığından Đkinci Kuvve-i Seyyare 29 Eylül'de Akdağmadeni'ne geldi. Büyük kısmıyla 6 Ekim'e kadar burada kalan bu birlikler, üç kol halinde yeniden Deveci dağı bölgesini taramaya başladı. Kuvve-i Seyyare 12 Ekim'de Zile'ye girerek tutuklu asi elebaşılarından Karakahyaoğlu Deli Ömer ve Çavdaroğlu Topal Hafız'ı 13 Ekim'de Zile'de idam etti. Ne var ki Deli Hacı çetesi, Đkinci Kuvve-i Seyyare Zile'de taramalar yaparken 18 Ekim 1920'de Akdağ-madeni'ni bastı. Yozgat milletvekilleri Bahri ve Rıza 60 Beylerin evlerini yaktı. Kasabalılar dört saat kadar çarpıştı ve çok sayıda kasabalı hayatını kaybetti. Bu arada çetebaşı Deli Hacı vuruldu. 19 Ekim'de Boğaz-lıyan millî kuvveti gelerek duruma hakim oldu. 30 Ekim 1920 sabahı ise isyanla ilgisi olan 10 kişi idam edildi. Bundan sonra, Kasım-Aralık 1920 döneminde Đkinci Kuvve-i Seyyare, dağılan asileri toplamaya çalıştı. Böylece Đkinci Yozgat Ayaklanması da bastırılmış oldu. 61 I Zile Ayaklanması (25 Mayıs-21 Haziran 1920) \ Aslında Zile ayaklanmasını "Birinci Yozgat Ayaklanmasından ayırmak zordur. Çünkü, Yozgat civarından geri çekilen asiler Zile taraflarına kaçarak orada yağma ve isyan hareketlerini sürdürmüşlerdir. Zile'deki ayaklanma, Mayıs 1920 sonlarında, Yıldızeli, Sulusaray olaylarından cesaret alan Avukat Ali, görevden alınmış eski Bucak Müdürü Naci, eski Mal Müdürününün oğlu Đhsan, 30 kadar atlı asiyi toplayarak bölge halkını tehdit etmesiyle başladı. Sonunda 5-6 Haziran 1920 gecesi 150 kadar atlı ve 200 piyadeden oluşan
asi kuvvetleri, kasaba halkının bir kısmının da katılmasıyla Zile'yi kuşattılar ve 6-7 Haziran'da Đlçe'ye girdiler. Bunun üzerine 5. Tümenden 200 kişilik bir kuvvet, Tokat'tan hareketle 7 Haziran 1920 akşamı Zile'nin 15 km. kadar doğusundaki Bağlarpınan köyüne geldiler. Burada gerekli tertibatı almasına ve asilere karşı küçük çapta başarılar kazanmasına rağmen sözkonusu birlikler, Zile müftüsü başta olmak üzere bütün Zile halkının büyük çoğunluğu ile civar köylerin asilere katılması üzerine ilçeye doğru ileri harekâttan vazgeçerek geri çekildiler. Asiler ise Zi-le'yi işgal ederek Müdafaa-i Hukuk üyelerinin çoğunun evlerini yağmaladılar. Durumun ciddiliği anlaşı-lmca, 160 kişiden kurulu Yıldızeli müfrezesinin Zile tenkil harekâtına katılması kararlaştırıldı. 7 Hazi-ran'da Yıldızeli'nden hareket eden bu müfreze, 9 Haziran sabaha karşı Zile yolu üzerindeki Deveci dağı otlaklarında 100 kişilik bir asi grubuyla karşılaştılar. Dört saatlik çarpışma sonucunda asiler dağılarak kaçtılar, birkaç asi de öldürüldü. Bu birlik, 10 Haziran'da Zile önüne geldi ve 5. Tümene ait kuvvetlerle temas kurarak taarruz düzenine geçti. 11 Haziran 1920 sabahı başlayan taarruz, öğleden sonra şiddetlendi ve millî kuvvetler, topçu atışlarının desteğiyle piyade ve süvari olarak son saldırıya geçtiler. Bu saldırıya dayanamayan asiler dağıldı. Birkaç asi de öldürüldü. Bu birlik, 10 Haziran'da Zile önüne geldi ve 5. Tümene ait kuvvetlerle temas kurarak taarruz düzenine geçti. 11 Haziran 1920 sabahı başlayan taarruz, öğleden sonra şiddetlendi ve millî kuvvetler, topçu atışlarının desteğiyle piyade ve süvari olarak son saldırıya geçtiler. Bu saldırıya dayanamayan asiler ve 14 ölü bıraktılar. Ayrıca, 31 esir, bir makineli tüfek, 15 beygir, iki katır alındı. Fakat, millî 64 kuvvetler, o gece Zile'ye girmediler. Bu iş, ertesi güne bırakıldı. 12 Haziran'da şehre girildiğinde görüldü ki, bir gün önceki bombardımanda asiler 150 kadar ölü ve yaralı vermişlerdi. Bunun dışında 30 kadar asi de silahlarıyla birlikte Zile içinde yakalandı. Bu suretle Zile Ayaklanması sona erdi. Bu çatışma sonunda ayaklanmaya yardım edenlerden 50 kişi yakalanarak askerî mahkemeye verildi. Elebaşılardan Uvan Ali, 21 Haziran 1920'de Zile yakınında saklandığı bir değirmende öldürüldü. Diğer elebaşılardan Şeyh Abdüsselâm ile Aynacıoğullarından Mehmed ölüler arasında bulundu. 1 Temmuz 1920'de askerî mahkeme kararıyla Zile'de asi elebaşılarından ve kışkırtıcılarından 22 kişi idam edildi. Buna rağmen, Zile havalisi, Millî Mücadele döneminde asayişi bozucu olaylara sahne olmaya devam etti. 65
Konya'da Delibaş Ayaklanması (2 Ekim-15 Kasım 1920) Konya ve çevresi Millî Mücadele yıllarında birtakım isyan hareketlerine sahne olmuş bir bölgeydi Nitekim, bölge halkının Kuva-yı Millîye'ye karf = duyduğu antipati Eylül 1919'da Bozkır Ayaklanma sına yol açmıştı. Aynı şekilde Đstanbul hükümeti il Đstanbul'da bulunan ayan üyesi Zeynelâbidin ve taraftarlarının tahrikleri sonucunda Ekim 1920 başla rında Konya ve çevresinde yeni bir isyan patlak ver di. Daha önce çıkan Bozkır Ayaklanmasının da ele basılarından olup idamdan kurtulan Delibaş Meh med'in önderliğinde gelişen bu isyan, Konya ilindeki askerî ve mülkî idarenin dikkatsizliği ve beceriksizliği neticesinde çığırında çıkmıştı. Đlk önce, Delibaş Mehmed, etrafına topladığı 500 asker kaçağı ile "Padişahım çok yaşa* diyerek 2 67 1 1i Đi
1
Ekim 1920'de Çumra'yı bastı. Daha sonra Konya'ya yöneldiler. Durumun ciddiliğini anlayan Konya Valisi Haydar Bey, 12. Kolordu'dan yardım istemesine rağmen, bir kısmı silahsız 130 kişilik jandarma kuvvetiyle silahlı ve silahsız 5000 kişilik asi grubuna karşı koymaya çalıştı. Fakat, bunda başarılı olamadı ve asiler Konya'ya girerek vilayet konağı, postahane, jandarma okulu ile askerî lise binasını işgal ettiler. Aynı günlerde Akşehir ve Beyşehir'e de hakim olan asiler, Sultaniye'de de üstünlüğü ele aldılar. Çok geçmeden "Tekmil Konya ve Đsparta sancaklarının Kon^ ya'ya civar yerleri" isyancılara katıldı. Bunun üzerine Ankara hükümeti, isyanın daha da yayılmasını önlemek için Ankara, Afyon, Kütahya ile Batı ve Güney cephelerinden isyan bölgesine acil kuvvetler gönderdi. Bunu haber alan Delibaş Meh-med, elinde tuttuğu Vali Haydar Bey'i anlaşmak üzere tenkil kuvvetlerine gönderdi ise de bir sonuç alamadı. Çaresiz kalan Delibaş Mehmed, 6 Ekim'de Konya'yı millî kuvvetlere terketti. Ayrıca, millî kuvvetler 8 Ekim'de asilere karşı bazı başarılar sağladılar. Buna karşılık 9-10 Ekim'de asiler, Akseki'yi işgal ederek telgrafhaneden çevredeki ilçelere bir bildiri yayınladılar. Bu bildiride, Halife'nin tarafında oldukları, bu yolda yürüyecekleri ve işbirliği yapılmasının gereği üzerinde duruluyordu. Fakat, millî kuvvetler, 11-12 Ekim
tarihlerinde asilere karşı başarı kazandılar ve 16 Ekim'de Bozkır'a girdiler. 18 ve 19 Ekim'de Seydişehir ve Beyşehir, baskın ile millî kuv68 vetlerin eline geçti. 23 Ekim 1920'de ÇiğiPdeki ayaklanmanın bastırılmasından sonra, Delibaş Meh-med'in isyanı önemini yitirdi. Delibaş Mehmed ise Bozdağlar üzerinden Mersin'e, oradan da Đstanbul'a kaçtı. Konya'dan çıkan Delibaş Mehmed ayaklanması, Millî Mücadele döneminde Ankara hükümetini en çok uğraştıran ayaklanmaların başında gelir. Dr. Hamid Pehlivanlı, (Kurtuluş Savaşı Đstihbaratında Askerî Polis Teşkilâtı, Genelkurmay, Ankara 1992, s. 158-159) o günlerde Askerî Polis Teşkilatı Konya Şubesi Müdürü Üsteğmen Nazım'ın sözlerine dayanarak, Konya isyanının adi bir eşkiyalık hareketi olmadığını, belli bir plan ve program dahilinde Đngilizler ile Đstanbul hükümetinin ortaklaşa gerçekleştirdikleri bir hareket olduğunu yazmaktadır. Amaçları ise, Ilgın ve Akşehir tren hattını keserek Konya'nın Batı cephesi ile ilişkisini kesmekti. Nitekim Delibaş Mehmed ve taraftarları, Konya asilerden temizlendikten sonra Ilgın-Akşehir-Konya tren hattını kesmişlerdi. 15 Kasım 1920'de tamamen sona eren bu ayaklanmada, çarpışmalarda öldürülenler dışında Đstiklâl Mahkemesi kararlarıyla 250 kişi idam edildi ki, Se-lahaddin Tansel'e göre {Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, III, 3. bsk, Đstanbul 1991, s. 137-141) bu sayı, diğer ayaklanmalardan çok fazla idi. 69
Cemil Çeto Olayı (20 Mayıs-7 Haziran 1920) Mondros Mütarekesinden sonra Doğu Anadolu'da bir Kürdistan kurma istekleri gün geçtikçe yaygınlaşmıştı. Bir yandan Đngilizler, diğer yandan da bazı aşiret reisleri Varto, Karlıova, Malazgirt, Bulanık ve Hınıs bölgelerinde büyük çabalar harcamışlar; şeriatın kaldırılacağını söyleyerek şeyh ve hocalan da kendi yanlarına çekmeye çalışmışlardı. Hatta Kürtçe konuşulmasını telkin edip Kürtçe eserler yayınladıktan sonra bu fikri destekleyenleri de silahlandır-mışlardı. Buna rağmen, özellikle Đngilizlerin kışkırtma ve paralarıyla Kürt aşiretlerini sözkonusu dava etrafında toplama çabası istenen ölçülere ulaşmamış; Kürt aşiretlerinin bütününü aynı fikir etrafında toplayamamıştı. Ayrıca Đngilizlerin bu
başarısızlığında, Kürtlerin Đngilizler tarafından Ermenistan davasına feda edilmek istenmeleri gerçeğinin farkına var71 malarının da büyük payı bulunuyordu. Aynı dönemde, Erzurum civarındaki Kürtler, Đstanbul'un Đtilaf devletlerince işgalini protesto ederlerken Cemil Çeto gibi bazı Kürtler de Güneydoğu Anadolu'da hayalî bir Kürdistan uğruna huzursuzluklar çıkarmaktaydı. Cemil Çeto, Garzan'da Bahtiyar aşireti reisi idi. Bazı aşiret reislerini kendi etrafında toplayarak bölgede hükümet kurmak istemiş; birçok soygun ve silahlı sataşmalara girişmişti. Tabiatıyla Cemil Çeto, Đngiliz ve Fransızların Ankara hükümetine karşı başlattıkları olumsuz propagandasının etkisi altındaydı. Bundan cesaret alarak Reşkotan aşireti reisi Sabri'ye bir mektup yazmış; hükümet ve orduyu ortadan kaldırmak için Garzan'da bütün aşiretleri birleştirdiği iddiasında bulunmuş ise de, Reşkotan aşireti reisi bu birleşme teklifini reddetmişti. Bu arada, Mayıs 1920'de Haydaranlı aşireti reisi Hüseyin Paşa, Aynkasır"da Cemil Çeto'yu ziyaret ederek Đstanbul'da faaliyette bulunan Kürt Teali ve Teavün Cemiyeti'nin yayınladığı bildirileri Garzan'da dağıtmıştı. Bu bildirilerde, Đtilaf devletleri tarafından Kuva-yı Milliye'nin dağıtılacağı ve bir Kürdistan kurulacağı belirtilerek silahlı ve hazır bulunulması isteniyordu. Bundan da cesaret alan Cemil Çeto, 300 kadar adamıyla Garzan bölgesine hakim oldu. Bunun üzerine 13. Kolordu Komutanlığı, 2. Tü-men'e Cemil Çeto'ya karşı harekete geçilmesi emrini 72 verdi. 2. Tümen de 1. Piyade Alayı 1. taburunu daha da güçlendirerek 20 Mayıs 1920'de Cemil Çeto'nun üzerine gönderdi. Kısa zamanda etrafı kuşatılan Cemil Çeto kuvvetleri, sonunda kısmen dağıldılar ve kısmen de esir edildiler. Cemil Çeto ise, dört oğlu ile birlikte 7 Haziran 1920'de teslim oldu ve böylece bir isyan girişimi daha önlenmiş oldu. 73
Millî Aşireti Ayaklanması (1 Haziran-8 Eylül 1920)
Mondros Mütarekesinden sonra Đtilaf devletlerince Anadolu'nun yer yer işgal edildiği ve buna karşılık aynı coğrafyada "Millî Mücadele Hareketi"nin başlatıldığı bir dönemde bazı Kürt grupları, Fransız ve Đngilizlerin olumsuz propaganda, para yardımı ve birtakım vaadleri sebebiyle bağımsız bir Kürdistan fikrini benimsemişlerdi. Fakat bu düşünce yeni değildi ve II. Meşrutiyetin hürriyet ortamında gelişerek o günlere gelmiş bir siyasî hareket niteliğindeydi. Đşte bağımsız Kürdistan fikrini gerçekleştirmek isteyen grupların başında Millî aşireti gelmekteydi. Bu aşiretin reisleri olan Mahmud, Đsmail, Halil, Ba-hur ve Abdurrahman Beyler, güneydeki düşmanlarla gizli temas ve bağlantı kurmuşlardı. Daha sonra 75 ise Siirt'ten Tunceli'ye kadar olan bölgede hâkimiyet kurmaya çalıştılar. Tabiatıyla, Millî aşiretinin bu tarz eylemlere kalkışmasında Haziran 1920 başlarında Fransızların Urfa'yı ikinci kez ele geçirme girişimleri etkili olmuştu. Sonuçta Millî aşireti, Sive-rek'e doğru ilerlemeye başladılar. Böylece Millî aşireti, TBMM hükümeti için tehlikeli bir sorun haline geliyordu. Bunun üzerine Genelkurmay başkanlığı, Millî aşiretinin düzen ve güvenliği bozucu hareketlerini önlemek ve onları yola getirmek için 13. Kolordu'nun 5. Tümeni'ni görevlendirdi. Bu tümen, bölgedeki millî kuvvetlerle de pekiştirildi. 18 Haziran 1920'de asilerle çatışmaya girildi ve asiler güç durumlarda bıra-kıldi. Bununla beraber bu bölgedeki kaynaşma sürüyordu. Diğer taraftan millî kuvvetlerin bastırma harekâtından Suriye'ye kaçmış olanlar, kendilerini toparladıktan sonra 24 Ağustos 1920'de 3000 atlı ve develi ile 1000 kadar piyadeden oluşan bir kuvvetle geri dönerek Viranşehir yakınlarına kadar ilerlediler. Fakat, aman dilemek için geldiklerini söyleyerek millî kuvvetleri aldatan isyancılar, bu kuvvetlerin dağınıklığından yararlanarak onları yendiler ve 26 Ağustos'da Viranşehir'i işgal ettiler. Bununla da yetinmediler; Karakeçili aşireti üyelerini astılar ve şehirdeki subayların eşyalarını yağmaladılar. Ne var ki isyancıların bu bölgedeki üstünlükleri uzun sürmedi. Viranşehir'in asilerce işgalinden 15 gün sonra 13. Kolordu'ya bağlı 5. Tümen'in Siverek, 76 Urfa, Resülayn ve Diyarbakır'da bulunan kuvvetleriyle, TBMM hükümetine sâdık aşiretlerin ortak hareketleri sonunda isyancılar yenildiler ve 7-8 Eylül 1920 gecesi Suriye taraflarına kaçtılar. 77
Demirci Mehmed Efe Ayaklanması (1-30 Aralık 1920) Millî Mücadelenin başlarında, özellikle Batı Anadolu'da Yunanlılara karşı başarılı gerilla savaşları veren milis kuvvetlerinden birisi de Demirci Mehmed Efe çetesi idi. Demirci Mehmed Efe, Nazilli'nin Pirebeyli köyünden bir demircinin oğlu olup I. Dünya Savaşı sırasında kendisine karşı yapılan haysiyet zedeleyici bir muameleden dolayı bulunduğu yerden kaçarak köyüne dönmüş ve daha sonra dağa çıkmıştı. Kısa zamanda 200 kişilik çetesiyle Aydın, Nazilli, Denizli ve Ödemiş taraflarında eşkiyalık yaparak ün kazanmıştı. 15 Mayıs 1919'da Yunanhlar'ın Đzmir'e çıkmasıyla Anadolu'nun hareketine katılan Demirci Mehmed Efe, düzenli ordu öncesinde başarılı müca-deler vermiş, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının haklı takdirini kazanmıştı. Ancak, TBMM hüküme79 ti, Yunanlılara esas darbeyi düzenli orduyla vurmaya karar verince, bu düşünce, Demirci Mehmed Efe'nin hoşuna gitmemiş ve başına buyruk hareket etmeye başlamıştı. Aslında bu iş, Gediz taarruzundaki başarısızlıktan sonra Mustafa Kemal Paşa'nın düzenli orduya geçme hazırlıkları sürecinde patlak verdi, 9 Kasım 1920'da Yunan cephesi ikiye ayrılıp güney kısmına Albay Refet Bey atanınca, Demirci Mehmed Efe'nin onun emrine girmesi gerekiyordu. Refet Bey, 22-23 Kasım'da Đsparta'da bulunan Mehmed Efe'yi Konya'da bulunan Atlı Takip Kuvvetleri Komutanlığı'na atayarak düzenli ordu birlikleri arasında hizmete girmesini istedi. Bu suretle, Demirci Mehmed Efe, yaşlan uygun, suç işlememiş adamlarmdan 300 kişilik bir süvari alayı kuracak, geri kalanları silahlarıyla birlikte 57. Tümen'in emrine verecekti. Bir başka deyişle, Demirci Mehmed Efe, düzenli bir orduda emirkomuta zinciri içinde çalışacak, başka makamlarla doğrudan resmî haberleşmelerde bulunmayacaktı. Kendisine yapılan bu teklifi önce kabul eden Demirci Efe, etrafmdakilerin kışkırtmalarıyla kararsızlığa düşmüş ve daha sonra Güney Cephesi komutanı Albay Refet Bey'in önerisini reddetmişti. Ergun Aybars'a göre (Đstiklâl Mahkemeleri, 1923-1927, Ankara 1982, s. 89) Demirci Mehmed Efe'nin bu red kararında, 40'ar lira maaş vaadiyle Yürük Ali ile birlikte Afyon ve Konya üzerine yürümesi için tahrik eden Çerkeş Ethem'in büyük etkisi olmuştu. 80 Gerçekten bu sıralarda, Batı Cephesi ile arası açılmış olan Çerkeş Ethem, Demirci Mehmed Efe ile haberleşme halindeydi ve onunla beraber Ankara hükümeti kuvvetlerine karşı ortak
hareket etmek amacındaydı. Diğer taraftan, işin başında Ankara hükümeti, Demirci Mehmed Efe'ye karşı, Çerkeş Et-hem'den ayrı mücadele etmek kararındaydı. 10 Aralık 1920'de Albay Refet Bey'den TBMM başkanı Mustafa Kemal'e bir telgraf gelene kadar Ankara'nın bu tavrı değişmedi. Gerçi Refet Bey, Demirci Efe'den bir telgraf aldığını bildirmesine ve telgrafta Çerkeş Ethem'in eylemleri haber verilmesine rağmen, Demirci Efe'nin samimiyetinden şüphe ediyordu. Bunun üzerine Mustafa Kemal de, Demirci Mehmed Efe'nin ortadan kaldırılmasına karar verdi. Bunu müteakip Güney cephesi emrinde bulunan kuvvetler demiryoluyla Afyon'da toplandı. 11 Aralık 1920'de güneş batınımdan sonra Demirci Mehmed Efe'ye karşı harekete geçen bu birlikler, Afyon-San-dıklı-Dinar-Baldız yolunu izledi ve 15-16 Ara-hk'da Baldız'a gelindi. 16 Aralık'da Demirci Efe'nin bulunduğu Đğdecik köyünü basan millî kuvvetler, arazinin engebeli oluşundan ve bütün yönler tamamen kapa-tılamadığından onun kaçışını önleyemediler. Zaten, Demirci Mehmed Efe çetesinin-mevcudu, yarısı süvari 800 kişi kadardı ve millî kuvvetlerin baskınında Đsparta'ya kadar olan köylere dağılmışlardı. Demirci Efe de Uluborlu'ya doğru çekilmişti. 18 Aralık'a kadar 700'e yakın çeteciyi yakalayan 81 millî kuvvetler, Denizli-Aydm bölgesinde Demirci Efe'nin gücünü kırdılar. Yakalananlardan yaşlan uygun olanlar tertip edildikleri birliklere yollanırken diğerleri de terhis edilerek köylerine gönderildiler. 19 Aralık 192O'de Demirci Mehmed Efe'nin 80 kişilik kuvvetiyle Tavas dolaylarında olduğu öğrenildi. Her ihtimale karşı —efenin mahallî bir olay çıkarması gibi— cephe komutanı Albay Refet Bey, Jandarma Yüzbaşısı Nuri komutasında bir müfrezeyi Denizli yönüne gönderdi. Yüzbaşı Nuri, Yunan işgalinin başında, millî teşkilatta Menderes Alay Komutanlığı görevini üstlenmiş cesur ve dürüst bir subaydı. En önemlisi de Demirci Mehmed Efe'nin sevgi ve güvenini kazanmıştı. Bu suretle, Yüzbaşı Nuri'nin çabası sonucunda Demirci Mehmed Efe'nin millî kuvvetlere sığınması sağlandı (30 Aralık 1920). Bundan sonra, Demirci Mehmed Efe, Güney Cephesi komutanı Albay Refet Bey'in izniyle Karacasu ilçesi Dualar köyünde yaşamaya başladı. Millî Mücadelede yaptığı hizmetlerden dolayı bu köyde sakin ve saygı gören bir hayat süren Demirci Mehmed Efe 1959'da öldü. 82 Çerkeş Ethem Ayaklanması (27 Aralık 1920-23 Ocak 1921)
Kafkasya'dan gelerek Bandırma'ya yerleşen ve çiftçilikle uğraşan Ali Bey adında birinin en küçük oğlu olan Çerkeş Ethem, Balkan Harbi sırasında süvari subay okuluna girerek teğmen rütbesiyle ordu hizmetinde bulunmuştu. Fakat Çerkeş Ethem, esas ününü, I. Dünya Savaşı'ndan sonra Đzmir Valisinin oğlunun dağa kaldırılıp fidye istenmesi olayında yapmıştı. Yunanhlar'ın Đzmir'i işgaliyle birlikte bir kısım süvarisiyle Salihli cephesini kurarak buranın komutanı olan Çerkeş Ethem, Millî Mücadele döneminde Anzavur, Düzce, Adapazarı ve Yozgat ayaklanmalarının bastırılmasında etkin bir rol oynamış ve bu suretle Ankara'daki TBMM hükümetinin işini kolaylaştırmıştı. Ancak, Çerkeş Ethem, bu hizmetlerinden dolayı 83 gurura kapılmış; Yozgat ayaklanmasına giderken Mustafa Kemal ve Fevzi Paşalara karşı sert hareketlerde bulunmuştu. Hatta, ayaklanmada ihmalini gördüğü için Ankara Valisi Yahya Galip Bey'i merkezî hükümete sormadan yargılamak istemiş ve bu isteği reddedilmişti. Bununla yetinmeyen Çerkeş Et-hem, valilere emirler vermeye, kendi emirlerini yerine getirmeyenleri ölümle cezalandıracağını söylemeye başlamıştı. Bu arada Çerkeş Ethem ile kardeşleri Tevfik ve Reşit Beylerin solcu bir kuruluş olan Yeşi-lordu Cemiyeti'yle ilişki kurduktan görüldü. Anlaşılan o ki, Çerkeş Ethem, 3000 kişilik Kuvve-i Seyyare birlikleriyle, 1920 yılı ortalarına kadar Ankara hükümeti karşısında güçlü durumdaydı. Ne var ki, Çerkeş Ethem ve kardeşlerinin kanundışı hareketlere yönelmeleri, otoritelerinin azalmasına yol açtı. Ayrıca, Ankara'daki hükümetin 8 Kasım 1920'de "gayr-i muntazam teşkilat fikrini ve siyâsetini yıkmak" kararını uygulamaya koyup Batı cephesini ikiye ayırması Çerkeş Ethem'in gücünü oldukça sarstı. Batı Cephesi komutanlığına getirilen Đsmet Bey, Çerkeş Ethem'in ağabeyi Tevfik Bey ile görüşmüş ve Çerkeş Ethem'in kuvvetlerinin "Birinci Kuwe-i Seyyare" adlı ile anılmasını istemişse de onun emrini dinleyen olmamıştır. Buna rağmen Mustafa Kemal, Çerkeş Ethem ve kardeşleriyle uzlaşmaya çalıştı. Bu arada, onların ayaklanma hazırlıkları içinde oldukları kanaatine varıldı. Onun için "tepelenmeleri" düşünüldüyse de 84 bu yola başvurulmadı ve bir kez daha uyarılmaları uygun bulundu. Bu sebeple Mustafa Kemal Paşa, Ankara'da bulunan Ethem ve Reşit Beyler ile bazı kişileri alarak Đsmet Bey ile durumu
görüşmek için Eskişehir'e gitti. Fakat Çerkeş Ethem, Eskişehir'e varır varmaz ortadan kayboldu. Daha sonra Ankara hükümeti 22 Aralık 1920 tarihli toplantısında Ethem ile anlaşabilmek için kendisine arabulucu gönderilmesine karar verildi. Görüşmeye giden heyete, birçok komutanın görevden alınmasını şart koşan Çerkeş Ethem, artık TBMM'nin emir ve kararlarını dinlemiyordu. Bunun üzerine 27 Aralık'da önlemler arttırıldı. Yine de kardeş kanı dökmemek için Çerkeş Ethem'e son kez anlaşma çağrısı yapıldı. Fakat Çerkeş Ethem uzlaşmaya yanaşmadı ve 20 Ocak 1921 tarihli Bakanlar Kurulunun af kararına iltifat etmedi. Aksine, Yunanlılarla uzlaşmak için Uşak'a bir memur gönderdi. Arkadan Reşit Bey Yunan ordusuna gitti. 7 Ocak'ta da Yunanlılarla protokol imzaladı. Artık Ethem ayaklanmıştı. Bu arada Yunanlılar, Batı cephesindeki geniş çaplı ilerlemelerine başlamışlardı. Çerkeş Ethem'in kuvvetleri, Birinci Đnönü Muharebesi süresince, hatta 11-13 Ocak 1921 gününün gece yarısına kadar şiddetli saldırılarda bulundular. Fakat sonunda Çerkeş Ethem'in birliği mağlup edildi. 17 Ocak 1921'de Çerkeş Ethem ile kardeşleri Reşit ve Tevfik Beyler Yunan tarafına geçtiler (22 Ocak 1921). Bunun üzerine Ankara Đstiklâl Mahkemesi 85 Çerkeş Ethem ve kardeşlerini vatana ihanetten yargıladı ve 9 Mayıs 1921'de gıyaplarında idama mahkûm etti. Böylece, Çerkeş Ethem'in Ankara hükümetine başkaldırısı sonuçsuz kalmış oldu. Fakat, Çerkeş Ethem'in Yunanlılara sığınmak suretiyle vatana ihanet edip etmediği, söylenenlerin aksine, cevaplandırılması gereken bir tarihî olay olarak güncelliğini korumaktadır. 86 Pontusculuk Hareketi Millî Mücadelenin başından sonuna kadar süren ve tarihî Rum Pontus Devleti'nin yeniden kurulmasını amaçlayan Karadeniz'in orta ve doğu bölgelerin-^ de çıkan bir ayaklanmadır. Bilindiği gibi Ruslar, I. Dünya Savaşı'nda Doğu Anadolu ile Doğu Karadeniz bölgelerini işgal etmiş ve burada yaşayan Rumlar, Yunanistan ile Rusya yararına çalışmışlardı. Rusların çekilmesiyle bir süre sessiz kalan bölgedeki Rumlar, Paris Barış Konfe-ransı'nda çok yoğun bir propagandaya girişmişlerdi. Hatta, Samsun yöresinde Müslümanların Hıristi-yanları katlettikleri iddiasında bulunmuşlardı. Nitekim, Mustafa Kemal Paşa da 9. Ordu Müfettişi
sıfatıyla resmen bu iddiaların doğruluğunu araştırmak, suçlu olanları cezalandırmak ve güvenliği sağlamak için Samsun'a gönderilmişti. 87 Diğer yandan Osmanlı Devleti'nin güçsüzlüğü ile itilaf Devîotlerinin kendilerine duydukları samimi hislerden yararlanan Rumlar, dağlara çıkarak azgınlıklarını arttırdılar. Böylece, Pontus çetelerinin sayısı bir ara 25 bine kadar yükseldi. Bunun sonucunda Mondros Mütarekesinden Eylül 1920'ye kadar 700 Türk'ü öldürmüşler, 41 Türk köyü ile 26 değirmeni yakmışlardı. Rumların saldırılarını arttırması üzerine Müslüman halk da, savunma amacıyla örgütlenmeye girişti. Bunların en önemlisi Topal Osman Ağa çetesi idi. Topal Osman Ağa, bölgede birçok yararlık gösterdikten sonra Ankara'da Mustafa Kemal Paşa'nın Çankaya'da muhafızı olmuş ve Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey'in öldürülmesinden sorumlu tutularak ortadan kaldırılmış ünlü bir çeteciydi. Ne var ki, Yunan-lılar'ın Anadolu macerasına kesinkes bir darbe vurmak ve onların destekçisi Rumları bertaraf etmek gerekiyordu. Fakat, bu işi çeteci gruplar yapamazdı. Bundan dolayı Ankara hükümeti, özellikle Karadeniz bölgesindeki Pontus hareketini etkisiz kılmak ve bölgede güvenliği sağlamak için Sivas'taki 3. Kolor-du'yu kaldırarak 19 Aralık 1920'de Merkez Ordusunu kurdu. Merkez Ordusu, 10 bin kişilik olup, ordunun karargâhı Amasya idi. Bu ordu, Karadeniz kıyısındaki şehir, kasaba ve köylerdeki Rumların iç bölgelere gitmesine imkân sağlamıştı. Ayrıca, 3 Şubat 1921'de Merkez Ordusu ile Đstiklâl Mahkemesinin aldığı bir karar sonunda Pontusculukla uğraşan ba88 zı kişiler tutuklanmış; Samsun Metropoliti Eftimos ile başpapaz Platon Matnoz, Bakanlar Kurulu kararıyla 9 Şubat'ta Đstiklâl Mahkemesine verilmiş ve Samsun ve Trabzon metropolitlik merkezleri basılmıştı. En sonunda yeterince güçlendirilen Merkez Ordusu, Rumlara karşı bastırma harekâtına başladı (1922 başlan). Đlk önce bütün bölgedeki asi Rum köylerini tarayarak temizleyen Merkez Ordusu, 6 Şubat 1923'de "Pontus hareketinin elebaşılarını tamamen ortadan kaldırdı. Bu çatışmalarda 11.188 asi Rum öldürülmüş, 10.886'sı ise zararsız hale getirilmişti. Geri kalan Rumlar da 1923 başlarında vapurlara bindirilerek Yunanistan'a gönderildiler. Bunun dışında, Đstiklâl Mahkemesi, Pontus olayına katılmak ve kışkırtmak suçundan 3'ü Müslüman 174 Rum'u idam etti. 89
Koçkiri Ayaklanması (6 Mart-17 Haziran 1921) Karadeniz bölgesinde Pontus-Rum çeteleriyle uğraşıldığı bir dönemde Koçkiri aşireti ayaklandı. Bu aşiret Alevi olup Hafik, Zara, Đmranlı, Suşehri, Refahiye, Kemah, Divriği, Kangal, Ovacık ve Kuruçay çevresinde 135 köye dağılmış durumdaydı. Ayrıca, Koçkiri aşireti, 40 bin nüfusu ile Kürtçe konuşan ve aynı zamanda Türkçeyi de bilen bir aşiretti. Mondros Mütarekesinden sonra Kürtçülük düşüncesine kapılan bazı Kürt beylerinden biri olan Koçkiri aşiretine mensup Đmranlı bucağı müdürü Haydar Bey, Kürt Teali Cemiyeti'ne üye olmuş ve Đmranlı'da bu cemiyetin bir şubesini açmış bulunmaktaydı. Özellikle bu cemiyetin sekreteri Alişir Bey, daha Ekim 1920'de etrafına topladığı 150 kişilik bir çete ile Kemah çevresinde soygunlara girişmekten geri 91 durmadı. Divriği kaymakamı olarak atanmasına rağmen oraya gitmeyen Haydar Bey, Alişir Bey i yakalamak istediyse de olayı anlaşma ile çözmeyi başardı. Bu arada, 15. Kolordu'dan kaçmış bir subay ile Yozgat ve Yıldızeli ayaklanmasında adı duyulan Zalim Çavuş, çevresindeki köyleri basarak soygunculuğa başlamıştı. Bu amaçla, hükümet, hem haydutları etkisiz kılmak ve hem de asker kaçaklarını önlemek için 6. Süvari Alayı'nı Đmranlı'ya gönderdi. Ne var ki, bu hareketi kendilerine yapılmış sayan Kürtler, 4 Mart 192l'de Đmranlı'nın batısındaki Yazı köyüne saldırdılar. Buradaki süvari birliği, ağırlıklarını bırakarak Zara'ya sığınmak zorunda kaldı. Diğer yandan, Koçkiri aşiretine mensup 1500 kişilik bir kuvvet de imranlı'ya karşı harekete geçmişti. Sonunda, Koçkiri aşiretine bağlı Kürt grupları 6 Mart 1921'de 6. Süvari Alayı'na saldırdılar. 12 saat süren bir çarpışma sonucunda askerin cephanesinin tükenmesi ve alay komutanının ölümü üzerine Süvari Alayı yenilgiye uğradı ve Kürt grupları Đmranlı'ya girdiler. Daha sonra durumun ciddiliğini anlayan Ankara hükümeti. 10 Mart 1921'de Elazığ vilâyeti, Erzincan sancağı ve Sivas vilâyetinin Divriği ve Zara ilçelerinde sıkıyönetim ilân edilmesine karar verdi. 13 Mart 1921'de de Merkez Ordusu Komutanı Nureddin Paşa ayaklanmayı bastırmakla görevlendirildi. Bu arada, Kürtler, Refahiye, Suşehri, Zara ve Kemah'a saldırdılar. Sözkonusu saldırı üzerine 6 Nisan ,
1921'de Merkez Ordusu "tenkil" (bastırma) harekâtına başladı. 16 Nisan'da, yukarıda sözü edilen Haydar Bey'in köyleri işgal olundu ve ailesi esir edildi. 19 Nisan'da ise Đmranlı ele geçirildi. Fakat, asiler, 30 Mayıs 1921'de Dersim'den 500 kişilik destek kuvveti aldılarsa da pek bir işe yaramadı ve bu kuvvet 2 Ha-ziran'da Merkez Ordusu tarafından mağlup edildi. Daha sonra, Koçkiri aşiretinin en güçlü kabilesi olan Đbo'ların reisi olan Alişan Bey ve arkadaşları 17 Haziran 1921'de teslim oldular. Bu suretle, Koçkiri Aşireti ayaklanması sona erdi. 92 93 Genel Değerlendirme "Millî Mücadelede Đç Ayaklanmalar", Anadolu'nun Đtilâf Devletleri'nce işgal edildiği bir dönemde, önceleri asayişi ortadan kaldıran eşkiya hareketleri şeklinde patlak vermiş ve daha sonraları, asayiş boyutunu aşarak, düşmanla işbirliği içinde olmuş, Kuva-yı Millîye'ye karşı gelişen siyasi ve sosyal hareketlerdir. Halk, bu ayaklanmalara zorla değil, gönülden katılmıştır. Şurası dikkat çekicidir ki, sözkonusu ayaklanmalar, Millî Mücadele'nin kurumsallaşmaya başladığı dönemde yoğunluk kazanmaya başlamıştır. (Anza-vur ve Bozkır ayaklanmaları böyledir.) Tabii olarak, bunda Đstanbul'daki hükümet ile Đngilizlerin teşvik ve kışkırtmalarının payı vardır. Bu ise, ayaklanmaların bastırılmasında güçlük çıkarmıştır. Artan güçlüğe rağmen ayaklanmalar, şiddetli bir şekilde bastırılmıştır. Ancak bundan sonradır ki, Millî Mücadele hareketi Yunanlılarla giriştiği savaşta başarılı olabilecektir. 94 Kaynaklar Aksin, Sina, Đstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele: Son Meşrutiyet (1919-1920), C. I, Đstanbul 1992. Atatürk, Kemal, Nutuk, I-III, 15. baskı. MEB Çerkeş Ethem, Çerkeş Ethem'in Hatıraları, Đstanbul 1962. Esengin, Kenan, Millî Mücadelede Hıyanet Yarışı, Ankara 1969. Güven, Zühtü, Anzavur Đsyanı, Đstanbul 1948. Đğdemir, Uluğ, Biga Ayaklanması ve Anzavur Olayları (Günlük Anılar), Türk Tarih Kurumu, Ankara 1989.
Kutay, Cemal, Çerkeş Ethem Dosyası, 2 cilt, 2. baskı, Đstanbul 1977. Özalp, Kâzım, Millî Mücadele, I-II, 3. baskı. Ankara 1988. Pehlivanlı, Hamit, Kurtuluş Savaşı Đstihbaratında Askerî Polis Teşkilâtı, Genelkurmay, Ankara 1992. Tansel, Selahaddin, Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, II-IV, 3. baskı, Đstanbul 1991. Türk Đstiklâl Harbi, VII. Cilt, Đstiklâl Harbinde Ayaklanmalar, (1919-1921), Genelkurmay, Ankara 1974. 95