Pieııe Guirauıl
göşrengegİı-İıu çEviREN: PRoF. DR. MEHİIET YALçIN
Pierre Guiraud
aösTERGEBiı-İm çEviREN: PRoF.
@ 1994, Bu çevirinin ti.im yayın hakları lmge Kitabevi Yayınları Ltd. Şti.ne aittir. Kısmğnde olsa fotoliopi, film gibi yön'temleıle çoğaıhlamaz.
DR. lrtEHr'ET YALç|ıü
r9l IIMGE
I kitab۟
I |
IÇINDEKILER imge Kitabevi Yayınlarl: 81
1. Baskl: 1990, çevirmenin kendi yayını
2. Baskı: ocak 1994 Özgün adı: La S6miologie Baskı: Zırve ofset rsBN 975-533-058-5
ÇEVİRENiN ÖNSözü
7 7
Göstcrgebilime Sakınımlı Bir Yaklaşım . ' Cösterge ve Dilbilim Di] Yetisi ve Başka i]ctişim Dizgcleri '. Anlam OIgusu ve cöstergcbilim cöstergcbilimin Alt Bölümlcri Göstergebilimin Yayglnlaşma Şansı
8
8 10 1,2
"t4
GiRİş
17
GöstcIgCbiIim
17
BiRiNCiBöLüM
71
işIevlcr ve ''Medya''
I. II-
21
işlcvler
22
"Medya"
iKİNCiBöLüM Anlamlama
30 39 39 39
...
Cöstcrgcnin Tözü Vc Biçimi I. Cöstcrgc ve An]amlama
II.
III.
imge Kitabevi Paz. San. ve Tic. Ltd' Şti. Yayıncılık Konur Sokak No: 3 Kızılay 06650/Ankara Telefon: 419 46 11 - 425 52 02 Faks: 425 65 32
Cöstcrgcnin Biçimi i1ctişim BiçiITıIcIi Anlam; Düzgüler ve Yorumbilimler
IV' üçüNcü oöıüı,ı
39
47 54 .'...'...
MantıksaI Düzgüler I. Yandilscl Düzgüler II. Uygulamalı (pratik) Düzgüler ................... III. Bilgikuramsal Düzgüler IV. ''Yaban Düşünce"; Kahinlik Sanatlarr
57
t'J 63 63
ü 77
77 5
DöRDi,NCüBöLüM Cüzclduyusal Düzgüler l. sanatlar ve Yazın Biçimleri ll. Simgebilgisi, lzlckbilgisi IIl. Aırlatlnln BiçimbiIiıni
BEŞiNCi BöLüM
Sruıuş
ozET KAYNAKÇA
88 89
97 103 105 113
SoNUÇ
EK BÖLiiM Tcrimce
çEviRENiN ÖNsÖzÜ
103
TopIumsal Düzgülcr L Göstergclcr lI. DüzgüIcr
Güııümüzün Söylcnceleri
85 85
127 ..
.. ..'
'r21
727 127 147
GöSTERGEBiLiME SAKINIMLI BiR YAKLAşIM
Çevirisini sunduğumuz Cöstergebilim, ilk baskısını
yüzyhmrzın başlarrnda tasarlanan bir göstergebilim, yeni yeni kurulma aşamasına girmektedir. Gerçekleşmesini hazırlayan kimi araştırmalar yaPılmıştır, ama, henüz ortada bir yön_ tem birliği yoktur. Pierre Guiraud bu yapıtınrn giriş bö_ lümünde, göstergebiıim sorunlarrna ilişkin elde yeterli bilgi olmadığnı belirterek, konuya bunca dar kapsamlı bir incelemeyle eğilmenin bir kumar olduğunu saklamlyor. cerçekten, 70'li yıllarda göstergebilim kuruluşunu gerçckleştirmeye ve Guiraud'nun Sözünü etmekten bile çekindiği bir yönteme dönüşmeye başladı; yılların birikimi, beklemcdik bir ivmeyle yeni yapıttar üretti. Öylc ki, bu yeni yöntem, yüzyılımızda büyük yankılar uyandıran dilbilimi bile gölgede bırakmışa benziyor bugün. Guiraud'nun Göstergebilim'i işte böylesine verimli bir dönem başlarken yazılmışhr; doğal olarak da, ulaşılan yeni boyutlarda gölgelenmiş olduğu düşünülebilir. Ne var ki yazar, böyle bir tehlikeyi önceden hesaplayacak kadar uzaı< görüşlü olduğundan, söylediğ her sözde sakrnımı elden bırakmamrşhr. O nedenle, düşüncelerinin sonradan 1971'de yaph. Bu dönem önemlidir; çünkü, daha
yadsınabildiği pek söylenemez. Tam tersine, Batılı göstergebilimcilerle birlikte, örneğin bir Tahsin Yücel'in bu alandaki yapıtlarını daha sağlıklı biçimde değerlendirmemi ze yardımcr olacak genel gözlemler söz konusudur burada.
GÖSTEIrGE vE
DiLBiLiM
Göstergebilim, gösterge dizgelerinin bilimi anlamına geldiğine göre, gEsterye kavramr, ilke olarak, bu bilimin temelidir. En kestirmeden anlaşılabilecek tanrmını, dilbilimin kurucusu Ferdinand de Saussure yapmışhr; göstergebilimi en inandırrcı gözlemlerle tasarlayıp öneren de odur. Ona göre gösterge, ''bir kavramla bir işitim imgesini birleştirir''l (Burada işjİiz İmgesinin altını özellikle çizmemiz gerekiyor). Işitim imgesi göster8enin ses yapısı, kavram ise anlamsal içeriğidir. Bu tanımı kavramanın koIaylığı, her şeyden önce dil üstünde yapı!ış olmasındandrr. Çünkü dil, tanımına uygun göstergeler arasındaki bağlantılardan oluştuğunu, kısacası bir göstergeıer dizgesi olduğunu açık seçik ortaya koyan yapısal bütünler içerir. Bu yaPısal niteliğini de özellikle, ses yaPlsına dayalı birimlerin birleşim kurallarında belli eder' Anlamsal içerik ise, bu kurallara bağlı olarak yapılaşan bir düzlemdir.Yani, "Bir dil dizgesi bir dizi kavram ayrılığıyıa birleşmiş bir dizi ses ayrılığıdır.''2 Burada vurgulamak istedismiz şey, dilbilimin, dil dizgesini, duyusal nitelikli bir yapılaşmadan (gösterenlerden) başlayarak betimleyebilmesidir.
DiL YETiSİ
Ve
BAşKA İLETişİM DİZGELERİ
Anlağı ve toplumsal niteliğyle insan, böyle bir iletişim 0) o 8
Bkz' F. de saussıre, c.nel Dilbiıiı, Yaynlan, Ankara, 1979, s.60.
Bkz. F. de saussurc, a'g'y., s. ı12.
D.lslri,|'
çev. B. V:İdar,
Tiİk Dil Kurumu
biçimini oluştururken' uyarıcı olabilecek bir dizi dış gerÖrneğin ses; kenç"i.ıiı.ı". ile tedensel yetilerini kullanlr' dırirll koıuy"u kesitlendiren, eklemleyen, inceltip kalınlaştıran, alçalhP yükselten, uzatıp kısaltan, sıntrslzcasrna değişlk ürleşimlere sokan, fiziksel olarak başka bireylere iıeien se, örğentiğimiz yardımıyla kolayca işleıebildiğinelveden, bir iletiğim Jizgesinde kullanllmağa son derece rişlidir. Bu denli esnek bir nesne ile onu bu denli kolayca işieyebilen bedensel düzeneğin bu eksiksiz uyumu' dil dejıgi-iz derece işlek bir iletişim dizgesini ortaya koy_
'o,' iaşka koşul ve olanaklara dayalı iletişim biçimlerini
muşh.ır.
ae goz ontıne alan Saussure, insandaki bu doğal ycteneğe dily etisi (langage) diYor. cort"'g"ulıi-, bu genel yeti aracılığıyla oluşturulabilen tü; iletişim biçimlerinin bilimidir' Çevirisini sun_ duğumuz bu yapü, doğal dil dışında, gösiergebilimin konu_ "oıublı"ceı. lı"iişim biçlmlerini gündeme getirmcktedir' s, ayır_ Her an kullanmak zorunda olduğumuz di}, çoğu kez dına varmadığrmız daha birçok iletişim biçimleri arasın_ da uygulama/a cn yatkın, en geliştirilnıiş, cn bclirgin'.en urrg"çiı-"rr'o nejenle de en çok ilgi toPlayanldır'- Ya_ oısıiın dizı'csel üstünlüğü vc işleyişinin kolayca gözlcmgösterienmesi ncJcniyle de, onu inceleyen dilbilinr' başka yüzyı_ de özcllikle gebilimler a.asinda en çok başvurulan, Gcnel olmuştur' t-rrda çurpr"ı biçimde gelişen bir bilim "r' verilen göstergebilimin kurulması gecikirken, dilbilime vurgula_ Enceliğ"in bir nedeni de şudur: Yukarda Özellikle olarak dilbilimci bir örıce dığımiz gibi, soruna her şeyden kullandığı dilin yuklaşu.,"Sarssrre göstergeyi dilde, yani serccler iistiinde tanlmlainıştır' lmgesel çizimlcrlc de des_ iuı.ıcn"n ve Valnızca dile özgülüğünü düşündürmüş; başka askıda alanlara nasil uygulanabileceği sorununu uzun süre brrakmrştır.
ANLAM oLGUSU vE
G
ÖsTERGEBiriM
Denıek ki ilk yaklaşımda sorun, dile özgü gösterge kavramlnln, dil dışı iletişim dizgelerine nasıl yayılabileceğindedir. Bu da, dilin çifteklemliliğnden bağımsız anlamlandrrma dizgcleri bulmak demektir. Çünkü her iletişim bir anlam içerir. Anlamın, en azından bir uyancr olarak bir dış gerçekliğe dayaırması zorunludur. Ama bu dış gerçeklik, _dilde olduğu gibi_ her zaman ses desldir. Duyularımrzın her birine seslenebilen her türlü dış gerçeklikler, ayrımlı biçimlerde algılanabildikçe, açık ya da gizli iletişim türlerine dayanaklık edebilir. Kaldı ki gösterge, gerçekten bir gösteren ve bif gösteilenclen oluşacaksa, bu 8österen, il!e de duyusal niteliktc o]mayabilir. Örneğin soyut bir kavram da bir gösteren olarak işleyebiliı. Bilgikuramsal dayanağını dilbilimden alan, özellikle dilbilimin yapısalcılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalan çağdaş göstcrgcbilim, aynı zamanda dilbilime karşı tepki olarak gelişmektedir. Üstelik de terim olarak içerdiği 1tisteryenin gerekliliğini yadsıyarak... Bu tepki, genç 8ös_ tcrgcbilimcilerdcn Anne H6nault'nun anlatımrnda şöyle dilc gctirilmcktedir: "Göstergebilim, ilk baklşta çelişkili gclecek biçimde, Saussure'ün gösterge sonrnsallndan aynlmaktadlr: Bugünün göstergebilimi için, anlamları incelemek, ne bir 8östcr8eler öğretisi oluşturmak, ne de gösterge-
lerle ilgilenmektir; göStergelerden kurtulmaktır".1 Danimarkalr dilbilimci Louis Hjelmslev, Saussure'ün tanımladığı göstergcyi yeniden ve daha derinlemesine çözümlerken, 8östcrenin (anIahmııı) olduğu kadar, gösterilenin (içeriğin) de bir tözü Ve bir biçimi olduğunu ortaya koymuştur.2 lçerik çözündemesi, önce doğal dil düzleminde, (1) llkz. A. Hanaült. IE
c) 10
Pans,
'1979, s. 16.
yaklaşımlarlr). öl:I sonra da göster8ebilim alanında yeni ın li bir aşa"masıdır. Bu açıdan, Algirdas Julien_Crcimas (Yapısal an_ iıoo a"' yuyr''ıra |ğl Sıfiantique Stfuctufale|
uaı' yriu', göstergebilim tasarrlarının derleyapıt' bir ,ilr'ioru.ıun*urın'da bii başıangıcı belirler' Bu ve öğelerini ayrı oır uur'aui-' aoğ.ı diIin anlambilim ilke 'k";;;;ri Etiren"k içinde belirlerken, bir yandan da'
i"-uiııJ
koyuyorlşıemscı uir göstergebilimin olabilirliğini ortaya du.
ile genel gösterGrcimas ve izleyicileıine göre, dilbitim ,"biıi-i ,v,.un öiçüt şudur: Birincisi' dilsel göstergeler inİ."r,.J"o''org,.tllarln oluşturduğu anIamlı biitünleri son en betimlenebilen ceıe.; u, bütüilerin kuramsal olarak bir dizi ;;;;"r;;; fificedir.oysa tümce_ötesi (betiksel) bo_ tlJi"*r". Ja uu.d,r; incak dilbilim' tümcelerarası de güçı.rJtta bir kuralIılık belirleyememiştir; bclirlcmcsi k]arşı.kar'şıya iti, çtını.ti dönüP dolaşlp tümce yaPısıyla 9:. başlayaraK' linmcktcdir. Göstergebilim, dilsel aııIamdan baıri" uu otırı"-o", siylemsel içerik birimleri arasında.ki yaAncak bu irntıu.a.n oluşan aniamlı bütün|eri inccler' (yani gösterenletözün 3u"'-" Jui"*ıIaştıran duyusal bağınyapısal I"l'"" r"'"olr'i ba g,m,'' oiarak, içcriğin
i,ir.,'.J- i"ı''ı"nii. şoyıe divclim: Söylem içeriğinin uiçi-i, diırcı BöSterenlerin biçiminc bağımlı bir 8öStergcıer aırg".ı a"8iı;i.. Çünkü, kendi içinde bir bütünlük.sunan
iü-ccnin bir uzanhsı, ne de tümcclerden oluşmuş i,. toplamdır' Ama tümce ile söylem arasında ".i-"i'u."i a;;;; ilginç ğelen bir benzerlik vardır; bu benzerlik
.öĞ-
t"."r""a""
göre her ı,Lr"ı"ıiTesniğre'den esinlenir: Tesniöre'e sayıda belirli de ;;;." b,. iıyu,.o oy,"" gibidir; her ikisi Grcirr ıs bu ,r'ıruerlerıe' Gcıunts) blr olay (procös} içCrir' değişiklikleIIe, bütün bir söylcn' CVrcnrne
g1ri"-i, belirli
.nieua dc Iı sı,nioliqts, Prcsses Universitairos de ı:rance,
tıkz. L. Iljelmslev, P.oiz8o,';nrs ii |ne ıhıoli. du langagı, Fİ. çe\J. Anne-Marie l.6onard, Les Edıüons de Minüt, Pdis, ]968ly/I, s5. 65-79. llgj]i bö]iiİnün'Iürk(e çevhsi için bkz. L.Hi' Aalounı.içğik. (ev. M. Yalçb, Y^zKoçEV[rl, 7 Tem_
,'e
(])
ı'|-8t'l'l8?bnifl muz-Ağusıos 1982' ss' l2ç'l3];.ayn(a Di;bilifr 90'9o' Yayını' lsianbul 1983' ss' ;;j:;;Hü' t".ro;ss., Pans' ı966'
ifi; Y;"
kırınlaıı' ha'
11
yayar.ı Nitekim Vladimir Propp'un masalda çözümlediöi o h y d a, b eli rl i sayıd a iş /eııl eri ii s tı t,.ş].ie Jı"n- ;..#:j riyle. bağnhlı eylemlerinden oIuşur."n"n
Gösteİg€bilim
r___t_l
_
ister istemez bir doğal dille aktanlır. Ancak bu '...Söy-lg-' ni teliği, gösteigebi Ii.,ç," j], ;;;; İDür ideger ^o],^r',]^*, taşImaz. Yalntzca göitcrgebilims"il;#;,;"
;;;;;;
r, m e ıl ynsı dı r. ö.n"gı n ı".opp', ;;;-.#J; Pa:1lıar, hangi dile. hangi bilimde ;;;ii.;;;'.l*;İ: içeriğindeki anlamsaI cı.ge"nı -tozuı-ar. ıı. i;;;İ;;iil: ta
şly
I
cI sl d
oŞi ,",,;;:;;;;;öi:
söz ediImektedir
an. dolavlsıyla
b,.;;_;;;;;;;fi ;;;
öSTm'GEBİLiMıN ALT BöLİrı{LERI
doğaI diIi de içine alan .,^.!ö;1u1su.uiıi., çok sayıda iletışim bjçimlerinin genel bir nııimi oıaraı. ;;;;;rli:. Pierrc Cuiraud. doğ;ı di]i dııbiıimin H';.;;;;;;; #guladtktan sonra, genel bir göstergebilimi, dilsel olmayan iletişim 6;ç;p{11laşımla' ma k ta d r ;." o ;. ;;;;; ;';; l"j:llt,:' #l.,i,E ::: :ltında öncelikle söylem sorunl doğal dild.n kopmuş deiillerd|-'i, :İ: :]'| verdikleri için, r
jlğ:i:":""i";i;;::;;"ö;I;i;*j;iilft j:l"Jİ;:*Hi
oayanağI durumundadır_
Anne H6nault,nun (genel) göstergebilimi .. 9^::, nası] bölümiediğine bakalım: ,
'"ı1"#:ill.,i1İ:H*}İy;ifi ,;:Jffi 12
Dildışı il€tişim diz8eleri
Dilseı iletişim diz8elen
8öster8ebilimi (s6miolo8ie)
8östergebilimi (s6miologie)
j
dan göstergebilimseü nesn"ele.in -uayus a"ı;";ir;;: da başka şeyler de (renkler, kokulaı çimler, davranlşIar, vb.) olabıılr. O nedenle, birçok eöster_ gebilimscl aland
G
(s6miotogie)
#,nr;:*ilt};1.İ,:::::::::::::::::ğHn]
AnlambilimGĞmanrique) ciister8ebiti-rn(s6mioti$re)
(diD
(söyl€rrı)r
Pierre Guiraud da temelde aynı ayrlmı yapmlşhr. An_ cak burada dilsel iletişim biçimleri arasında da bir aynm yapılıyor. Buna göre. doğal dilin kullanımında iki tür yapı oluşur: Birisi dilin kendisini oluşturan yapı; öteki, dil aracılığıyla, ama dilin çift eklemli yapısından bağımsız olarak oluşan yapıdır. öylcysc temeldeki ayrım, sömiologie ile sömiotique arasında değil, her ik\si ile sömantique arasında yapılan ayrımdır. Kısacası, göstergcbilimin dilsel ve dilsel olmayarı alanlarl arasındaki ayrım. Anne H6_ nault\ıun kabaca yaphğı bölümIerne, gerçekte Greimas'cı_ ların öncelikle incelediği özel bir alanı (söylcmi) vurgulamak için yapılmışa benziyor: onların, sömiotique adı altında yaphkları söylem çözümlemclerinin yoğunluğu, çok gcçmeden, başka alanlara da uygulanan göstergebilimin odağı durumuna gelmiş ve giderek s1miotique adı, genel göstergebilimin adı durumuna gelmiştir. Nitekim Greimas, 1986 Eylülünde Fransa'da yapılan ve oldukça değişik ülke ve bilim alanından rızmanlarl bir araya getircn bir 8östergebilim semPozyumunu açış konrışmasında şıınu ıiylemiştir: ''Göstergebilim kcndi içindc bir bilim değil, bilimlerarası bir iııcele me yöntemidir''. Pierre Gııiraud'nun bu yapıh, ''dildışı i!etişim dizgeleri gösteıgebilimi''nin birçok bölümleri Ve altbölümleri oldu_ ğunu ortaya koyacakhr. (ı)
Dkz. A' Ilcnault, a.g.y., s. ]84'
l3
GöSTERGEBİLİMİN YAYGINLAşMA şANSI DiIbilim gibi, göstertebilim de, İazla gecikmeden ülkemize girmiştir denilebilir. Dilbilim alanında, çoğu özetleyici Ve tanıhcı nitelikte de olsa, azımsanmayacak ölçüde çeviri Ve özgün incelemelcr yayınlanmıştır. Son on yılı aşkın süredir de göstergebilim, en azından bir terim olarak ePcyce bir yaygınlık kazanmış; içeriği, dar bir çerçevede de olsa, tartrşılır olmuştur.ı Örneğin, Batıda bile,Tahsin Yücel bu ilimin öncülerinden sayıImaktadır. Nitekiın A. J. Greimas, çağdaş göstergebilimin kurulmasına temel sayılabilecek Slr,nantique structuruIe adlı yapıhnda, söylem çözümlemesinin belirleyici bir örneği olarak, Yücel'in Fransızca bir incelcmesini (L'imaginaire de Bernano özet|eyerek Verıniştir. Ne var ki bu başarı, Bahdaki gibi, bizde de yeterince yaygın bir kitleye sezdirilmiş değildir henüz. Tahsin Yücel ve arkadaşları (Mchmet Rifat' Ayşe |(116n, 1'}.), uğraş alanlarınln doğal bir gereği olarak, sorunu Batı ölçeğinde ele almışIar; ileri bir bilgi kuramı düzeyinden başlayarak, Bahlı göstergebilimcilerle bütünleşmişlerdir. Bu bilimin, gerek tanlmlara dayalı çok özel bir dili olması' gerekse ''yazınsal inccleme'' gibi öteden beri kapah kalmış bir alana uygulanması, bizde daha fazla yayılma şansını azaltmıştır (En azından, biz bu düşüncedeyiz.)' çünkü, biI sanat biçimi olarak yazıry gündelik bir deneyim değildir; Seçkinlerin konusudur. Bir bilimin konusu olabileceği bile kuşkuyla karşılanmakta; dcğeri, sanattan anlayanların, yani eleştirmenlerin ölçütsel (normatif) yargılarına bırakılmaktadır. Her neyse... Bilim de, incelcdiğ krınu kadar, kendi içinde bütünsel bir düzenektir. En sıradan konular üstünde denenmesi bile, (])
74
Atiua Biİkiye'nin haAl|Ad$ yaPısakn$M dqltrisin doİlu adlı kitaP (arıık Yayınlin, lsıanbll, l983). ö7€uik1c Asım Beziro'nin burada yer alan kaynakça derlem€si (ss. 22_36), bu duiımu 8östermektedir.
bir dizi zorunlu temel işlemlere dayanır' Bilimin dili' do_ ön_ ğal dilin en kestirmeden kullarumıdır' Anıa her terimi' tave olduğundan karşılığı lcdcn belirlenmiş bir tanımın bağlantıslkıya nımların da bu ierimler aracılığıyla sıkı landığından, vcrdiği bildiriyi alabilmek de' ucız bir okumayli sağlanamar. Öyı"y." okurun da belirli ölçüdc bir
kafa vorma bedelini ödemeyi göze alması gerekiyor' Aiıa yine de Pierre Guiraud'nun bu yapıtında büyükbir
jıiçıtıgtı olduğu söylenemez' Çünkü, yazarın giriş böıümü;d; d;beıırttıği gıbı, bu bir göstergebilimsel yöntem gösterdenemesi, dolayısıyla da özel bir bilim dili değil' inandırmaya ecbilimin olabilirliğine ve gerekliliğine bizi önce yapıL "Que.sais}önclik bir öykü gibidlr. Her şeyden kitleie?" eibi bir yayın dlriri',i,' amactna uygun olarak' -r"sı"nu."k kolayokunmasını biçimde yazılmıştır' io." yanı da, göster8ebilimln t_u1u.ıry.sına başka bir laştıran kğnakhk etmi; ilginç gözlem ve incelemeleri bir bağlam-
oır-a
da özetlemiş olmasrdrr. Öt" yundun Pierre Guiraud, belli bir akıma kapılanmadan, kendi alanındaki bilimsel gelişmelere olabildikçe (1983) çok sayıda nesnel bir gözle bakmlş ve ölümüne değin insan vaoıt veriiştir. Bildiğimiz kadarıyla da cn geniş anlabu Özellikle ii,io.in" sejcneni, C7sfurgebilim' dir' yaoylumlu yışla, çevirisinc gereksinim duyduk' Bu küçük p,i, ,,r"du.',n-dan en karmaşığna değin' ewensel boyut"r, derinin_ iu i''run, ç"rruı"yen ve güdüleyen olgular kaosunun ışığına gün (arch6tyPes) çkardeki gizli ortai ilkikıil"ri
maya çalışıyor.
M.
(sol üs(te) b€Irflük' No-I: YaDltın ö7qün sayfa numdilarınt çeürideki Fnnde ve ç€vin ııe ozgun i"".ai sJyra]anna yapıg ""'ı'ma]an konımak tıl'Y')' kolaylaşlmaktıİ k"şi'şiı';aF oıas;bir "'"J.'* ..]]ıni'"_vJ;*ı
g*i.""^,i
ii.ı
YALçIN
GiRİş
tsl
GöSTBGEBillıu Gijstergebilim, diller, düzgüler, belirtgeler, vb. gibi gös_ terge dizelerini inceleyen bilimdir. Daha bu tanımla bir-
likte dil. göstergebilimsel konuların bir bölümü olmaktadır' Gerçekte bu alanda dilin ayrıcalıklı ve özerk bir
yeri bulunduğunda hemen herkes birleşiyor. Bu da göster_ gebilimi "dilsel oımayan göstergelerin incelenmesi'' biçi_ mindc tanımlamaya olanak veriyor. Burada bizim de benimsedismiz tanımlamadır bu.1 F. de Saussure göstergebilimi ''göstergelerin triplum içindeki yaşamını inceleyecek bilim'' olarak tasarlamıştır. Bu konuda sık sık alınhlanan txilüm yiyle:
"Dil, kavıamları belirten bir göster8elğ dizgesidiI. Onun için de, yazly|a, sağırdilsiz alfabesiyıe, kutsaı nitelikli sim8esel tören-
lerıe, bir toPlumda incelik belirtisi sayılan davranış biçimıeriyle, askerleıin bildirişim belirtgeleriyle, vb., vb. karyııaştıılabiliI. Yal_ nız, dil bu dizgelerin en önemlisidir.
Demek kij gö;tergeıefiıl İoplum içiıdeki yaşamııı iıceleyeToplumsal ruhbilime, bunun sonucu
cek bir bilim tasarlanabilir:
(ı) Göblrı8.rtli'
ile hekirr{eİin ,lirtiüilinini (s€m6iologie) kanşhrmamak teİekiyor' Ikincisi' hastabk semPtomlarını ve doğal beıirlılerini okz. ü.İ., s' 29) inceleİ.
17
olarak da genel ruhbilime bağlanacak bir bilim. Göstergebilim
(Fransızca s6mio1ogie < Yunanca s6meion ''8öster8e,'den) diye adlandııacağız biz bu bilimi. Göstergebilim, gösteıgelerin öz nite_ liğini, hangi yasalara bağlı olduğunu öğIetecek bize. Henüz yok böyle bir bilim. onun için, göŞter8ebilimin nasıl birşey olacağını söyleyemeyiz. Ama kutulması gerekli; yeri önceden betli. Dilbilim, bu genel nitelikli bilimin bir brilümünden başka bir şey değil. onun için, göstergebilimin bulacağı yasalar dilbilime de uygula-
16l
nabilecek. Böylece, insana ilişkin olgulal bütünü içinde ditbilim iyice belirlenmjş bir aiana bağlanabilecek.', (Coırs de ıinguıStique
gin4rale, s. 33).2
Aynı dönemde Amerikalı Ch. S. Peirce d'e semiotics (Fr. adı altında, göstergeler üstüne genel bir kuram tasarladı: semiotique "göster8ebilim'')
"Gcnel anIamında manl|k, qösİer7ebitim yerine kullanılan bir başka sözcüktür yalnızca. Yani 8öster8eleIin hemen hemen gerekli ve biçimsel öğretisi. sanırım bunu kanıtladım. Bu öğretiyi "hcmen hcmen gerekli" ve biçimsel diye tanımlaıken, şunu 8öz önünde tuttum: Kimi gösteIgelerin nitelikleIini elden geldiğince
8özlemleriz. Edindiğimiz yaıarlı gözlemleıden yola çkarak da, büyük ölçüdc gerekli yargılara vaıırz. Buıu yapaıken izlediğimiz yola soyutlama denmesini doğru bulmuyorum. Vardığımız yargı Iaı, bilimsel anlağln kullandtğı göstergelcIin hangi nitelikterde
oıabibceğifle ilişkindir. (Philosophicat ufittings of Pefuce,' Peirce, ın felsefe yazıIarı'', s. 98).
nryorlar.3,4 Demek ki böylece, daha yiizyı|ımız başlarken, göstergeler üStüne 8enel bir kuram tasarlanmış oluyor.
n
Bu kuram i|kin, genel anıambiıim adı altında, özellikle mantıkçılar;n ilgisini çekmiştir. Ne var ki Saussure'ün izlencesihi verdiği göstergebilimin kurulması gecikmeli olmuştur. Nitekim Roland Barthes 1964'te, Elöments de s4miologie (Göstergebilim ilkeleris) başlıklı incelemesini, şunu ortaya koyarak sunabilmektedir: "Cöstergebilim henüz kurulmamış olduğundan, bu inceleme yöntemi üstüne hiçbir el kitabl olmaması da şaşırtıcı değil. Da_ hasl, geniş kapsamlı olması gereği _değil mi ki bütün gösterge diz8elerinin bilimi olacaktır bu_, 8östelgcbilimin öğletim konusu olabilmesi için, bu diz8elelin göZle göIülüI duruma getiIilmesi 8ereKıI ."
Görüldügü gibi, bu koşullarda böyle bir girişimde bulunmamrzln bizi nereye 8ötürebileceği raslantıya bağlı. Gerçekte göster8ebilimin konusunda bile, öyle herkes aynı görüşü paylaşmıyor' İşi daha sağlama bağlamak isteyen kimileri. dil_dışı belirtgelerle sağıanan iletişim dizgeleri_ nin incelenmesini göz önünde tutarlar yalnızca. Kimileri, Saussure'ü izleyerek, gösterge Ve düzgü kavramlnl, ayinler, törenler, incelik kuralları, vb. gibi toplumsal iletişim biçimlerine yayarlar. Daha başkaları, sanat ve yazın bı sıınialo3i., sğnklique abi lelimleii (i'zelıikle dilseı olmayan diz8eıeriİ incelen_ mesi anlamında) iıe srnaIliqra (anlambilim)'i karıştırmamak 8erekiyor. Bü 5o' nun(usu diIsel 8öster8€le.iı anlamını incel€r. sİnasiolo{i.'ye (kavrambilim e) geıiıca (ki bü rcnm de dilbilim terimcesine öz8üdü), bu da sözcüklerin anlamml inceleİ' IJunun karşltınd a anaf,asiolqie (adb1lim), yani anlatt]an nesncıerin aıa_ bileceği adlann in.e]enmesi vardır. Ne yazıkki, bu ierirnce heıkesce Payıaşıllyor
Saussure göstergcbilimin toplumsal işlevini, Peirce ise
mantıksal işlevini vurgulamakta. Ama göstergebilimin bu Sömiologie ve sımiotique Sözcükleri bugün artık aynı alanı kapsıyor. Avrupalılar birincisini, Anglosaksonlar ikincisini kulla-
iki yönü arasında sıkl bir bağlılaşma vardır.
o 18
(4)
(s)
G. de Saussıre, cenl]I dilbilifr P} P9l!T_ B. Va.dar'ın ç€virisinden 't974 Türk Dil Kuİümu Yarlnlan, Ankara, ss' 3637) akta' rruştıI (ç.i]-).
dercIe?i,
(6)
70'li yllardan bü yana Avrupat ar da, özellikl€ Greimas v. ç€vİesi artik sinio,iq!r sözcüğiiln kdlanıyor (ç.n.). Balthes'ıtı bü inceıemesi B' Vedar ve M. Rifat tarafından Türkçeye çewilrniş ve kiiaP olarak yayhlanmışiıİ. Kütiir Bakan]ığ Yarınıan, Ankdra 1979)(ç.n.). R. BARTHES, Elımenls de sımiolo8i. Gonmryicalİons, sa'\ 4). "t9
t8l
çimlerini de, gösterge dizgelerinin kullanımına dayalı iletişimler olarak kabul ederler. Bunlara göre, söz konusu dizgeler, genel bir göster8e kuramında yer alır' Göstergebilimin işte bu üç yönü ele alındı burada. Ama açıkçasr, daha birçok iletişim biçimlerinin bulunduğu, bunların da göstergebilimin konusuna girebileceğ düşünülebilir. Usa aykırr da görünmüyor bu: Hayvan iletişimi (zoos6miotique), makine iletişimi (sibernetik), canlı hücre iletişimi (biyonik) gibi.7 Bu kitabın kapsam sınırları tiim bu sorunlara değinmeye yetmeyeceğinden, ilk üçüyle sınırlı kaldık, Göster8elerin doğası, biçimi ve işlevi üstüne genel bir gözlemde bulunduktan sonra sırasıyla (1) bilimsel ve uygulayımsal, (2) toplumsal ve (3) güzelduyusal göstergelere üç ayrı bölüm ayırdık. Üzerinde fazla şey bilmediğimiz bu sorunlara ilişkin olarak ''Que sais-ie" yaylnıyla eğilmek, kumar oynamak gibi bir şeydir. Burada "sergilenen" -yani tehlikeye ahIan- bir iki düşünce, henüz yerini ariyan bir yönteme kesin biçimini varma savında olamaz. Şunu ekleyerek biüıelim sözü: Bir süre önce Association internationale poul les dtudes sömiotiques (Uluslararası göstergebilim araştrrmaları derneği) kuruldu. S|miotica adlı bir dergi ve konu üstüne bir dizi incelemeler yayınlamakta.
lel
BiRİNClBÖLiiM
işLEVLER vE "MEDYA'i Göstergenin iş|evi, bildiriler aracılığıyla düşünceler iletmektit. Bu ilctim işlcmi bir ncsne, yani kendisinden soz edilen bir şey ya da gdnderge; 7östel4elef ve bundan dolayı bir düzgü, bir ilctim aracı ve de doğallıkla bir yayıcı i|e bir alıcı içerir. iletişimler kuramlndan alınmış bir şemadan (ki bu şema artık yerleşmiştir) yola çıkan R. Jakobson, dilin altı işlevini belirler. Yaptığı çözümlemeler _gerekli değişiklik_ lerle- her türlü iletişim biçimleri için geçerli olabilir' Iş_ lcvler sorununa ayrıca, bildiriyi taşıyan iletişim sorunu, ya da -günümüzün modası olmuş terimle söylersek- medyuz sorunu da eklcnmiştir. Düzgü I
Gönderge
a
sibarulik ve uyonİk terimıeri ePeydir Tüİkçede de kullanılır olduğu içiı. Türkçe yaznışlannı verdik oysa zoos.friyoliı gibi bir teİime yabanoyız; o nedenl€
. Fransızca yazım birimini kofuduk (ç.n).
20
söZcüğünün kaİştlığıdf; anfl'i. ya da krsaca (]) Bü telim riansız(a "'ı,-.l..oJarr""'l'jı]cı]ctişmiaraı]an"dcmckdr'MedJıra(mcdıUm)a}'Nsoz' 'n€d''u
'n'.J-
(ç'n')' cü8ijn iei;ilıdir. Biz TIR]VCc bölümiindc t?Pt8' karşı]ığn' önerdü
2I
I.
I11l
-
İşlevler
1. Göndeıgesel işlev her türlü iletişimin temelidiı. Bu işlev bildiri ile, bizi 8öndeidiğ (yani bildiriye konu olan) nesne arasındaki bağları belirler. Çünkü temel sorun gönderge konusunda doğru bir bilgi; yani nesnel, gözlemlenebilir ve doğrulanabilir bir bilgi biçimlendirmektir. Bu, mantığın konusudur; başlıca işlevi gösterge ile nesneyi, bildiri ile, düzgüleşmiş gerçekliği ayırt etmek olan, kendileri de birer düzgü durumundaki değşik bilimlerin konusudur (Bkz. iler; s.32). 2. Duygusal işlev bildiri ile yayıcı arasındaki iliş_ kileri belirleı. Sözle ya da bambaşka bir anlamlandırma yoluyla ile_ tişimde bulunduğumuz zaman, göndergenin niteliğne ilişkin düşünceler veririz (gönder8esel işlev); ama bu nesneyie iIgili olarak, iyıkötü' güzel-çirkin, saygıdeğer_gülünç gibi yargılarda bulunarak kendi tutumumuzu da anlatabiliriz. Ancak coşkular, kişisel nitelik, toPlumsal köken gibi kendiliğinden ortaya çıkan doğal belirtilerle, bun]arın iletişim amacıyla kullanılma durumunu karıştrrmamak gere_ kir (Bkz. iler., s. 29). Göndergesel işlev ve duygusal işlev, iletişimin hem birbirini tamamlayan, hem de birbiriyle yarışan temel yanlarıdır. Öyle ki her ikisine birden ;dilin çift işlevi,' denil_ diği olur: Birisi bilisel ve nesnel, öteki duygusal ve öznel. Bu iki işlev' çok değişik düzgülenme biçimlerine açıktır; çünkü ikincisi, biçimscl değişme]erden ve yananIamlardan kaynaklanır (Bkz. iler., s. 36). Bilimsel bir düzgünün amacı, bu değişke ve yananlam değerlerini yansrzlaştırmaktır. Oysa güzeldu;,usal düzgü_ ler bunlarr gerçekleştirir ve geliştirir. 3. çagıı ya da buyruk işlevi, bildiri ile alıcı arasın_ daki ilişkileri belirler. Çünkü her iletişimin amacr, alıcıdan bir tepki elde etmektir. 22
Buyruk, alrcınrn ya anlağına ya da duygusuna yönelebilir. Bu düzeyde de nesnel-öznel, bilisel-duygusal gibi, göndergesel işlev ile duygusal işlevi karşıtlaştlran aynm çlkar karşımrza' Tüm belirtgeleme düzgüleri ile işlcm izlenceleri (çalışma, ordu taktiğ, vb.) birinci türde yer alır; çünkü burada ortak eylemin düzenlenişi söz konusudur. Alıcrnın katkıslnı devindirmeye yönelik toplumsal ve güzelduyusal düzgüler de ikinci türdendir. Bu işlev, reklamcılıkla birlikte çok büyük bir önem kazanlT[ştır. Çünkü reklamlarda bildirinin göndergesel içeriği, alıcının bir güdüSüne yöneltilen göstergeler yanında silinip gider. Bu da ya yinelemeler yoluyla alıcıyı koşullandırmak, ya da bilinçalhndaki duygusal tePkilerini uyandrrmakla sağlanır.
4.
I12l
Şiiısel ya da güzelduyusal işlevi. R. Jakobson, bildi rinin kendi kendisiylc ilişkisi olarak tanımlaı. Bu da tam anlamıyla güzclduyusal işIcr'dir: Sanatta göndergc, bildirinin kendisidir; bildiri iletişimin aracı olmaktan çıkar, amacr olur. sanat Ve yazın amaç-bildiri'leı üretir. Bu bildirilcr birer amaç olarak ve bildiri olmaklıklarını sağlayan ilk göstergelerin ötesinde, kendilerine özgü başka anlamlama biçimleri sunarlar. Biçemleşme, göstergenin kendisellcşmesi, simgeleşme, vb. biçimindeki bu tür anlamlamalar, özel bir göstergebilimin konuları arasında yer alır.
5. ilişki işlevi. iletişimin varlığrnr doğrulamaya, sürdürmeye ya da kesmeye yöneliktir. R. Jakobson bu ad altlnda "iletişimi kurma, sürdürme ya da kesnıe; çevrimin sürdüğünü denetleme ("Alo, beni duyuyor musunuz?"), dinleyicinin ilgisini çekme ya da bu ilginin kesilmediğini güvenceye alma ("Bakın, beni dinliyor musunuz?'')' ya da Shakespeare deyişiyle ("Bana kulak verin"), karşıdan da ("Ha ha!") türünden bağlantıları sağlayan göstergdleri sıralar. Bağlantının bu biçimde vurgulanması -Malinowsky'nin "
terimcesinde gçıkıayrcı7 işlev-alışılmış biçimlerle dolu stjz alışverişine ya da tek amacı salt konuşmayı uzatmak olan stiyleşimlere yol açabilmektedir".3 Ilişki işlevi bütün iletişim biçimlerinde çok önemli bir yer tutar (Bkz. iler,, s. 46). Ayinler, biçimsel kurallar, törenler, uzun söylevler, aile yakınlan ya da aşıklar arasındaki konuşmalar, vb. Bu gibi iıetişim biçimlerinde iletişimin içeriğinden çok' orada, birlikte bulunmanrn benimsenmesi olgusu ağır basar. Aynı sözcükler, a5mı davranrşlar yinelenir durur; aynı öyküler yeni baştan anlatılır. Sonuçta başkasına anlamsız ve çekilmez gelecek bu iletişim, ''içinde olanlar"a, iletişime "konu'' yapılanlara haz vericidir. Bu katılım Ve konu edi|menin bittiğ yerden sonra da, aynı iletişim, çekit13l
ciliğini yitirir. iıişki biıdirisinin göndergesi, iletişimin kendisidir; hp_ kl şiirsel bildirinin.göndergesi, bildirinin keııdisi, duygubildirininki de, göndergenin kendisi oıduğu gibi. 6. üstdil işlevi, alrcının anlayamayacağı durumda olabilecek göstergelerin anlamını belirtmeye yöneliktir. Örneğin bir sözcük tırnak içine ahnır ya da ''terimin hPtaki anlamında, göstergebilim'' diye açıkhk getirilir. Demek ki, üstdil işIevi göstergeyi, kendisine anlam veren sal
düzgüYe gönderir.
Ustdil işlevi tüm sanatlarda önemli yer tutar. ''Yazı", düzgünün bir belirtgesidir. Demokrasi sözcüğü, kullanılan düzgüye göre değişik anlamlara gönderir. Tıpkı bir portrenin, biçemine göre coşumcu' gerçekçi, gerçeküstücü, kübist gibi değşik yorumlara yöneltilmesi gibi. Medyumun (iletişim aracının) seçimi de üstdil işlevine girer. Bir tablonun çerçevesi, bir kitabın kapağı, düzgünün
(3)
24
Burad3 si'z konusu oıan işlevin Fran$zcast, gertekten ''ag}la}'ıo işle'' anlamna (açık1ıyorum)'dan 1ele^ |onclion Phaliqu.. Phıliqıe s].fa|r da zaten Yun' P)ıa'iro 8elir \€ a$kla}ao d€ıııektiİ (çn.). R. Jalobsoı, Essais de liıruistiq'ıe gını\ale, s.217.
niteliğini belirtir. Bir yapıtın adı, bildirinin içeriğinden B';' iot a""n" fazla, seçilen Jtızgtıye gönderil c:l"'l-'y":.
sergi galerisi ya da müze duvanndaki kömür küreği' tüzel_ ui. anlam kazanır aynı biçimde' Burada da bildi_
arirlı
rinln gönderçsi, ciüzgünün kendisidir' 7."Aoıaiat oe iuymak' Bu dğişik işlevler -yukarda
belirtildiği kadarıyla- birbirleriyle yarış içindedirler: Avnı biriildirive' herbirinin değişik oranlarda kanştığı'nı görürüz.
lleişimin türüne göre biri ya da öteki baskın
durumdadır (Bkz. yuk., medyd' işlev_ Bu açıdan (nesnel ve bilisel nitelikteki) gönderge leriylc, ioznel ve anlatımsal nitelikteki) duygusal işlev en belirgin otanlarıdır. Göstergebilimle anlaumrn iki önemli biçirileridir bunlar. Birbirleriyle öylesine taban tabana her karşıtlaşırlar ki, sonuçta, ''dilin çift işlevi'' kavramı Iı+] ttiritı anıamıama bieimlerine yayılabilir' Gerçekten anla_ mak ve duymak, us ve ruh, deneyimlerimizin i\i .Y:]' ,cunu oluşiurur; yalnızca karşıt desl, aynı zamanda.birbirıe.ıyıe t"rs orantııı tamalgl biçimleriyle bakışım içinde_ diriu iki uç. O nedcnlc coşkıyu (yani aşkı' acıyı' şaşlr_ mayı, korkuyu, vb.) kavrama yetersizliği olarak tanım]a_ vu*ıirir. Bu duygusal, anlağı baskı altında tutar anlak Sanatia kendisinc ulişan şeyleri alamaz' sanatçI' ozan' de bir iu.rru uçrı.ıa-uda yeteisizdirlcr' onlar gibi bizler yanslmabir sudaki kamburluktan, aPtalca bir tümceden' dan alt-üst olduğumuzu açıklımakta yetersiz kaldığımız gibi. " Ar'ıu-u, nur.r" üstünde; coşku ise öznc üstiinde işler' Anıa anözcllikle anlamak, yani nesneleri bir araya getirerek kauraiakta birbirinc bağiamak, kısacası hepsini bir|ikte duyumlan düzene maic, bir örgenheme işlemidir; algılanan karışhrıP alt_üst birbirine sokmadrr; iysa coşk', duyuları etmektir. Bu durumda, birbirine bütünüyle karşıt iki alglama konusu o|' biçimi _sonuç olarak. iki anlamlama biçimi_ söz :)l'
maktadlr. öyle ki manhksal gösterte ile anlahmsal gös-
teİge, terimi terimine birbiriyTe karşItlaşmaktadır.a
Mantıkaı
8ösıer8e
Saymaca Nedensiz DenkleşimseI Nesnel Ussal Soyut Genel GeçişIi Seçimsel
lI5J
Anlatımsal (duygusıl) 8österye)
Doğal
Nedenli Benzeşimsel Oznel Duygusal Somut
Tekil içkin
Bütiinsel
Kuşkusuz birbirine yönelimler söz konusudur, bu nitelikIcrde görecelidir. Çıintıi -ılerae belİrli iilçüde ',saymaca,' ve beh| i a'ız, '.?J"^?Ir:iİJ vb. Ama burada bilimlerle ll..i;:: lirgin anlamIama biçiminin aynmlandığida 'orotıo,', l.,ra".'ir*_ dan şu çıkıyor: Bir yandan göstergelerle coşku' bir yandan da anlatlmsal :::"nTI
gri."."ğ;,;;;#;il;;
i|riıı)il;
,","'Ji.öı.'l j;1:H;İ:::Tİ",lT'ı::JH;'ffi
}:1: duyusal deneyımden uzak duruç tersi de o]avların hilirn5gt inçg1gresırı çot *tıa J" eğreti kıIan da budur. çünkü beüIek;;;;;;;;;;'ffH; öğeI eri' tan ımlayıp ya Pıla şh ra ma z, y uni " ı, u r, 6y u,r]u|"i
l::cj::',-,".i oyle. Duygusal
durumdadır. ..
Lalande'ın Vocabulaİre de Ia philosophİe (Felsefenin adlı yapıtı bilİıç baştığı rıü;;
sözcükç_esi)
ş;;-;;;'j yor: "Bilinç tanlmlanamaz; kendimiz ama kendi içimizde açık seçik ı.""."a,g;.;]"y-i""'r";'. "" "ıd";;;; ;;l;;. (4)
26
mını birşcylcri birbirine karışhrmadan başkalarına ilctemeyiz". Vc açıklamaslnı yiylc sürdürüyor düşünür: "Düşsüz bir uykuya kerte kcrtc dalarkcn azalan benliğimiz... gürülli bizi azar azar uyandırlrken gidcrck artan benliğinıiz, iştc budur bilinç dcdikleri şcy''. Ln jeune Parque'ı yazarkcn Valöry'nin bclleğindc tutmuş olabilcccği bu tanım, n'ıantlksal dcneyimin ruhsal dcncyi mi anlamlamada yctersiz kaldığını açıklamaktadır. Doğaları gercği rcsimgescl ve bcnzeşimscl anlamlanıa biçim_ lcrinc bağh bütün saııat]arııı tcmclidir bu. l16l Bu sanatların işlcvi, algıladığımız duyunıları ncsııcl bir bağIantılar ağlnda bize kaıratmak dcğil, gcrçckliğin bir öykünüıı-ıü olarak karşınııza gctiriP yaşatlnaklİ. Ncsrıel deırcyim ilc özncl dcncyim, anlak ile duygusallık, bilmck ile duyınak, bilinı ilc sanat arasında görüIcn bu çok bclirgiır karşItIlk, ''bi]inı" ckinimizin başta gclcn Ira_ sıdır. Oysa, ''halka özgü'' ya da ''cskil'' anlayış, bu iki düzlcmi birbirjnc karıştırma cğilimi göstcrir. Tıp ya da simya gibi cski ''bilimlcr'', konuları ''an|aşıInradığı'' oraııda bircr ''sanat''tlr. Bilim, sanat alanına giderck daha çok dalarkcn, sanat da bilinçaltlna uzanmaktadır. Gökbilim, müncccimliği kahin]ik sanatıııa itcrkcn, bilimin girdiği alanda sıkışan sanat, hcnüz dokunul_ mamış topraklar cdinmcktodir kcndisiırc. Mantıksa] vc uyguIayımbilimscl düzgülcr ilc duygusal anlatım biçimlcriniıı karşıtlaşhğı bu çcrçeve içindc, Iıcnüz fazla iddialı vc crkcn doğmuş "insan bilimIcri'' terimiylc cl atılan şu geniş kapsamlı toplumsal yaşamın düzgülcriııin karmaşık vc ikircikli nitcliği çıkar karşınııza. 8. Anlam ve bildirim. cöstcrgclcriıı birbirlcriyle dışındalama, içindelcınc ya da kcsişme bağınhlarına göre, üç tür düzgü vardır. Bunlar bclirtici (ya da ayırt edicj), bö_ lümlcyici (ya da sınıflayıcı), anlamsal (ya da anlamI17l layıcı) işlevlerin karşılığıdır.
Bkz. bi' sonİaıi &itiim.
77
o
@o Scsbi]imscl bir dizgcnin (ayrıca belirtge dizgclerinin çoğunun) işlcvi, belirgin yanlar arasında bağıntı bulun_ madığl sürccc, bütünüyle ayırt cdici bir işler'dir. Bir sesbi_ rimin dııılaksıI oIduğunu bilmek, (titreşimli ya da titreşimsiz) scs konusunda bize hiçbir şey verTnez; çünkü scs ile cklemlcnmc birbirindcn bağımsızdır: Dizge, olabilccck en yüksck bildirimi içcrir; ama burada göstcrgclcrin bir anlamı yoktur; çünkü anlam, ilişkidcn doğar. Buna karşı)ık bölümlcyici bir dizge, 8östergelcri bir ilişkilcr dizgcsindc, anıa zorunlu, tckanlamlı vc kesişmcli ilişkilcr dizgcsindc bütünlcştirir: M emcl i zorunlu olarak oıııurgnlıyl içcrir. ikinci tcrim birinciye en küçük bir bildi_ rim katıııaz. Burada tcrimlcrin yalnızca tanımları r,ardır. Cöstcrgclcrİı kcsişnıc bağınhsı içinde bulunduğu sözcüksc'l dizgc hcn-ı anlam, hcm de bildirim içcrir: Yapraklar genclliklc ycşildir (bu, aııIamı oluşturur); anıa bütün yapraklar ycşil clcğildir Vc ycşil olan her şey illc dc yaprak dcğildiı (bu da bildirimi bclirlcr). Nitckim klasik bir rcssamın yaprakları yeşil, sırı, k,z,, göstermc olaııağı vc özgürlüğü r,ardır. Ama başka dizgclcr de vardır; bu dizgelerin kiıniııdc yapraklar yalnlzca ve zorunlu olarak yeşil olacak; kimindc şöylc ya da böyle bir şcy olacaktır. ( Bir diizgü nc ölçüdc anlamlayıcı ise o ölçüde kısıtlan. yapılaşmış Vc toplumsallaşmıştır. Tcrsi de doğru. oy,, 'i. } -mış, \- " /pa s.ı bir bi|djrinin bilıİiriınsel içeriği ile, bunun doğal bir sonucu olan arlıkbilgi (ya da bilgi eksilmesi) nesnel ve ölçü' ./ ,-^' l'o| ıcbiıi' nitcliktcdir. Artıkbilgi ne denli baskınsa, iletişim dc o dcn]i anlamlayıcı, kapalı, toplumsallaşmış vc düzgü_ lcşniiştir; za1,ıfsa, ilctişim o denli bilgi vcrici, açık, bireysclleşmiş ve düzgüsüzIeşmiştir. Bu açıdan çağdaş bilim ve
sanatlaırvgulavımlarımız giderek daha çok düzgüleşen' arasında dizgeler ;,'.İ; ;J;;iJ";;k daia çok düzgüsüzleşn ycr alır diye düşünebiliriz' '"'J"g"J'"l' bu yapılaşma ya da ''düzgüleş-o: _1]'" ]]-" gündeme ge'ırrneKiletişim"arasındaki bağınhlar sorununu tcdir: Hcm bildiri, hcm de yayıcı açlsından' ouz9. Dikkat ve katılım' Bir bildiriyi alan alıcı' gösterge.tı.tir,ti au Cözmek zorundadır' Bu da' anlamını' biri anhcr Göstergelerin bulmak demektir:
İ..l""
yani her göstergenin öteki göstergcgösteren belirtileri içerir' lerle '"' bağınhlaiını bu bü or""iı" ui. y"rl567 1puzzle) oyunu bir bildiridir; Vc biçim olarak'ycrdırinin a'nlamınl, parçaıarı rcnk' çizgi oeoryerine geldikçe ortaya ctkarırız' Burada anlam li'r,*ir' .""] r" rcsimoii' scıirtiler çoğalıp kesinleştikçe' parçalan iyi :;;;;;;i,;;-;kolaylaş'r' o nedenle' bütün kurmak güçtür' Ama güç bir yaP]"rJrn-', ui. kurma işIemine (yani düzgüyü.çözmcyc ;;.;;;;'";*.;n'ap-bozu ,il.'r11'"*"y") göstcrdiği dikkatin büyüklüğü ölçüsünde
",a"."löğclerini, i"-- #uı,
ilginçtir.
'iri" u,
-örncğin nedcnle, izlencesi fazla sıkl bir etkinlik aıarerc işı ya da Salt not almak tç]l "'."'dil ,']l'^:1I:ilginç
öğrenim_ *r" tiçlmae çalışarak yapılan bir durum aynıdlr: da i*,^, lii'.'.. kl.i ,u""tiu'du
o-ımaK_
Kalıp_
kimi sanatiu'ş""ş'uı' sözbilim ya da bir tür sanat_bilim' b:":"^' Bl]li ların açık seçik yorumunu ortaya koyabilir' o. ncn"i"_ t''ıjı''ı"' vardır ki, fazlasıyla düzgüIeşmiştir;. ıl8ısını dikkat Ve a'er,ıe ac iqerdikleri artıkbilgi alıcının qeVŞetir.
rısl " i;;a u, alıcının
''ilgisi" kavramını açıklığa kavuştuıkadarıy!'a dikkat' mak eerekiyor' Az önce tanımlandığı duyduğu ilgl;i:;",T;;;;"ye, yani bildirinin konusuna kaynağ' ;;';i;;"ru;;;.-ilaisal düzlemde bir ilgidir bu; duyduğu yorumladıkça eo"a*geyi biçimlendirip
"ir.",i'' hazdır'
79
Vc taş]yıcısl vardır' Açıkçası tözü5 ilc, bu tözün dayaırağı slkıya
Alıcının, yayıclyla iletişimde olmaya duyduğu salt duygusal ilgi ise bambaşka şeydir: Burada, tersine, anlaksal dikkat çok zayıt'tır. Bütüırüyle çağrısal olan aşk ile_
t201
tişiminde durum budur (Bkz. yuk., s. 12). Burada sözcükleIin, iestlerin, davranışların tek bir amacı vardır: o da, iki sevgiliye, aynı şeyleri yaşama, ''tek bir varlığa dönüşme" duygusu veren bir iletişimi doğaulamak ve canlı tutmaktır. İıetişimc katılanlar arasındaki bı birlikİelik duygusu, iletişimin topluluklarca yapılması dunımunda daha büyük öncm kazanır: ornğn sahne gösterileri, söylevler; dinsel. siyasal törenler, vb. Şarkıların, dansların, geçit törenle_ rinin amacı, katrlanları birlikte davranmaya, aynr adımı atmaya, aynı düzeni tutturmaya yöneıtmektir. Askeri ya da siyasal söylevlerin içeriğinde fazla bir bildirim yoktur. olabildikçe az bildirim içermesi de gereklidir; çünkü bu tür konuşmaların ereği' kahlanlan, bir üaşın, bir ortak ilkenin çevresinde toPlamaktır. (Duygusal) birlikteliğe koşut sayılabilecek bir başka olay da (uygulama|ı) işbirliğidir. Çünkü bu bir eşgüdümdür; ortaklaşa çalışmanın eşsüremli kılınmasıdır. Amacı da yine bildirinin bildiriinsel içeriğni azaltarak,
II.- "Medya,' Anglosakson göstergebilimi, medyum adı altında' kitaP, sinema, moda gibi değişik iletişim ''araçları''nı belirtir. Dcmek ki medyum teriminin içeriğinde, göster8enin
mcdyıınıa Sükl düzgiinün doğasl, yapısı vc işlcvi tü.rdcki işlc\tcdcğişik ;.i;;;. ;r#;,'"n'*ıud'g''"'' ;;r;;;;r,, da böylcdir' Bu kitapta ııcdylıııların 'yalnlzca düzgülcniş biçinri }''cr aıaı.,ru ıri. ooı.ti"'ti iic, hcr birinin ııcdyuıııIarın girmcauı" ernu ont'' öncc, ckinin]izc yeni dcğinmck r'crindc ,iui" u.,.vu çıLan kinıi gcncl sorun|ara binir..'urri,"''r'n,Marshiıı McLuhan'ın görüşlcrindcn söz cdcccğiz'6 razcık '*_M;.r;;""
": lşl':l::i iö'c '"'!yo' duyularımızııı tckcrlck' ayağın; yazl' g''i:n' 9J']'
p,ı '- '
n'ıizin uzantılar'üır: ''mcrkczi Sinir siStcn]ı n1n' dcriııiı'ı; clcktronik doııanımlar' ,ır.' rr"*,""o''' Bü tün buı'ılar çcvrcnıizlc-ilişkilcrinıizi Oysa' insanın o"u'rur-"*,-*ğu kcz dC sarsmaktadır' ilişkisi' salt ilişki ::İ;ı;';i;;;';ial" otcti insanlarla) s()nuç Vc üründt'n d;.,n" ıT*"oJl li"ri,'.',"v" n]aKlartık kolavca kabul cdiyoruz: lŞln Ni,"Llr.ı. şunu''*""l. bu ortaya çıkan sanayilcşmcniır -y()lla 'iırCmi' ıJoğısıııdad.ır' işin ""ai-"''yr" üründcn7 çok' konulan ort']Va cloğrudaıı girişkcnlik ;:;:"* ;i;;;;-J"g'ln''n'" çalışanın hcr türlii d" 1'L.rT çctiğ almattadır' T('lcvizvonda .,"" ı.r-, "'u'"' ıc jcgişlk içcriklcr' g:'il9ig.] n o'jil:]]'" taşlııaz' .'^_i lri]di]onmo vııııtcıııı yaı'ılnda, fazla l)ir ÖI]en-] bıı lıildirinılcr' aldlğı i;lH;İ;;;;;iüiı'ı" a" çn"g'"- öncınli değildir' Çün;1i;l,i*i;;''.;;;l'ş l''çi-"'o""i'ha ııcdyn-ı|c ;;; ;;y, kitaf, okul' n'ıüzc eibi gclclıc}'st'I Tclcvizr'onla ilcti]işo,r,", ıru'u''uyl" o"gişti"n"'"icdir' B: d:_q:' lcıı bildirinin kcndinc t;zjıi crcksclliği "İ.'d'':. ilc l"rg"r"ı iq"figi"acn çok' duyumsal allcı q''rıo-":'g"_x:"_ g()rc;
;;;l;,;.''";
,".,İ"t' iiiştia"dir' Yazarın çarpıcı aııIatınıına
;;;;;""**-ı}}ii,,i*1"}'ıffi dı, gösicR'ntn }a da 8ostcrııen scslcn İoEn' (om) 8i'stcrcn'nin
Und'rslandin1 !nediı:.lh,,., '"' ix?_"i':'Jü'itir, York 1964' ;;;,i;;; ""*Jaİ'' Ncw o, ö;;fi;; *ğ"i"ulaf' diş macunu 6Pieri'
'İl,,nsions vb'
*İ"J,H;iIi}*} of fian (Medya Anlaş-
3.1
30
Medyum, bildirinin kcndisidir". Herkes' Mcluhan gibi, şu sonuca varmakta birleşcek-. tir: Yazl, arkasından matbaa' basın' bugün de televizyon, ekinimizi dcğiştirmiştir. Çoklarının, uiiaz ozetimsi, ıiaita tarhşlIlr buIduğu bu incclcmede, McLuhan'ın izinden gitP:k kolay olmayacak belki de; ama hiç değilse ilgŞe T* değer bir yanl da var. Çünkü, şimdiye aegin, rjserecıieiıe politikacıların tarttşmalarında gcç"n so.rnıu.u el aiılmlştrr. "
122)
Mcluhan, medyayı hot ve cool, yani ,'soğuk', ve ,,sıcak,, olTuk. ür9." ikiyc ayırlr. Bu sözcükler, uy-gulayımsal deyişIc, biIdirimin ',sıcakIık derecesl,, ya da "fotoğrafçılıkta imgcnin.''tasviri,, dcnildiğinde ne anlahlmak ıieniyorsa, kavrama gönderir bizi. Herhangi uı. uiıoi1n'un .s.iı]. !ir rid-c, biIdirim- öğclcrinin SayISü arttıkça, biIgi vcrici töz yoğunIaşır, biIdiri sıcııklaşlr; tcrsi dc doğrudir. BiIdirinin bu sıcak]ık dcreccsi ilc göndcrgescl içeriğini birbirine karışlırmamak gcrckir: Bir bildirinin nc ölçüdc sıcak olduğu, hcrhangi bir göStcriIcn için ne kadar düzgü çözme tığesı sİnduğuna- bağIıdlr; bu gösterilcnin nc ölçüdi zcngin old"uğu, durunıu dcğiştirmcz. Bir portre slcak, ama uii tariı
l23l
olarak gereksindiği bütün bildirimleri sunarken' onda, her türlü seçme, karar verme ve katılım olasılrğrnı yok eder. Bunun karşıtında, soğuk nitelikli bir zanaat uygulayımına değgin bilgi' kural ve tanım diz8elerini gösterebiliriz. Bu açıdan bilim sıcak; sanat, soğuktur..' Baü ekinimiz, sıcak; ''ilkil" ya da az gelişmiş ekinler, soğuktur. oysa, Mcluhan'a bakılırsa, sıcak ekinden soğuk ekine geçmekteyiz, Bunun nedeni. rnedyan|n değişime uğramasıdır, ona göre; özellikle, televizyonun, kitap; otomasyonun, makineleşme; betimgesiz (non figüratif) sanatların, betimgeli (figüratif) sanatlar yerine geçmesi, vb... Bunun doğal sonucu olaralç yeni bir bireysel ''kahlım'' biçimi ve yeni bir toplum türü ortaya çıkmaktadır. BöyIe bir toPlum da kimi yönIerden, soğuk ekinlerin kabile yaşantısını andırmaktad
ır.
Ama Mcluhan'ln hot (sıcak) türdeki çağdaş Batı ekini ile, cool (soğuk) türdeki eskil ekinler arasında düşündüğü
karşıtlığı, bizler yönünden biraz yumuşatmamız gerekir. Göstergebilim açısindan, anlaksal ve duygusal olmak üze_ re, iki tür deneyim vardır. Bu iki deneyim, birbirine ben_ zetilebilir olmak yerine, tam tersine, birbiriyle ters orantılıdır (Bkz. auk., s. 74). Sonuç olarak' bize göre, bir ekinde, bilgi ile duygusallık aras|nda tersine bir bağınh vardır. Öte yandan bireysel ilc toplrımsalı da birbirinden aylrt etmek gerekiyor: Bireysellik, başkalarından ayrı olan yanlarlmızı; toplumsallık ise, onlarla benzer yanlarımrzı belirler. Bir kez daha, iki alan birbiriyle ters orantılı olmaktadır; çünkü açıkça biIiyoruz ki, değişik yanlarımız çoğaldıkça, benzer yanlarımlz azalmaktadır. Bu iki ölçüte göre, deneyimle rimizin göstergebilimsel alanı, aşağıdaki çizimde olduğu gibi böIümlenebilir:
Üç zamanlı Fıansız saray dansı.
33
Anlak Bireysd arnrnlar ToPluıJısal b€nzeİtikıeI
Duygusallık +
Diklat
Diizaiiı€(ş),İ!€
+
Dilimler
Diizgü çözümü
Birliktelik
ışbiiliğ Sanatlar
I24l
Bilgiler ne denli düzgüIeşir Ve toplumsallaşIrsa' duygusal' denefm de o denli bireyselliğe yöneıi.. ı" ç".ç"iEa" ekiniıniz, an]aksal deneyimin aşı.ı,iınmas, oıa.ak o*u.ru
çıkar; bireysel dikkat giderek sınırlanır; yaratıcı girişim kısrrJaşır. Bu, bireyin yeterincc atrıı, oı-a-arrna"a., ae] ğil' bilgilerini giderek daha çok bilim, ızıen"e. ua. gibi düzgülerde bulmaslndandır. Bununla birlikte doğaı oıa;;k duygusal denelm giderek daha çok düzgüleşir; i""iç"şia lenir, varslllaşır, çoğalır; ama brndan iola;., d, unju-_ sızlaşır. Bilgilcr düzlcmindc bir araya gelip yönelen cağ_ daş insan, istck duymada "pusu ıasız'i ı.aım,şu.. sunuİlarrmızrn göstergebilimi bunu anlatıyor bir". c".ç"tt"n artimgesiz (bu nedenle de anlamsızlaşmış) ,r"uuui' aırgtı_ süzleşmiş ve toplumsalllktan kopmuş duyguxl bir dene'vimi betimlcrler. Gcrçekçi sanatlardır bunlJ'r. Belli kalıpiar içindeki ''nayif,,' ',eskil,', ',halk türü', sanatlara, yu,-,ı iıtıe sanatlarına (Western türü film, çizglroman, poıi, .o-unr, şark1 vb.) gelince, bunlar sanat degıl, birer' eğlencelikt:'r. Işlevleri. simgeseldir; amaçları duyğusal o*,i-ıu.,r,, ırteklerin betimlcnmesidir. Bu tür durum .\r" iat"kl". ,rk, ,klya düzgüleşmiş ve gerçek yaşamda taşımadrkları bir anlamla yüklenmişlerdir. A1ml
iııceleme, bireyscl ya da toplumsal eytemin öykünmeli birer bctimgesi olaıı oyunlaia da uyguıanrr. iBkz. ikr., s. 1'!"t} Bu oyunlar da geiçekçi ve simgeir7 oı-rt tır"r" iki türe aynlır. Yüksek düzeyde topıumsa'lıaşmış
tir
34
eviem
karşılığında, srkı sıkıya düzgüleşmiş oyunlar vardır. Bu da çağdaş sporların çoğunda bulunan, briç ve satranç gibi sosyete oyunlarına 8irmeye başlayan bir niteliktir. Bunun doğal bir sonucu olarak, eylemdeki bireyselliğin azalması ve buradan ortaya çıkan doyumsuzlulç başvurduğumuz ğ lencelerle 'giderilir. Onarım, bahçe işleri, dans gibi biçimler altında, öz8ürlüğü ve kişiseı girişkenliği yaşantı_ mrza geri getiren eğlencelerdir bunlar. oynamak ve eğlenmek, bu karşıtlığı dile getiren eylemlerdir. iki güzel_ duyusal işlev ile iki oyunsal işlev (gerçekçi betimleme ile simgesel doyum) arasında bir uygunluk vardır. Ancak, bi. rinci türde olanlar duygusal deneyim, ikinci türde olanlar da ussal nitelik kazanmış uygulamalı deneyim anlamı taşıdığı ölçüde, bu bağınh tersine döner' Toplumsallaşmış bilimsel (anlaksal) deneyimle de, düzgüselleşmiş oyunlar ve biıeyselleşmiş oyunlar karşılaştırılabilir. Bireyselleş_ miş güzelduyusal (duygusal) deneyim karşılığında, betimgesiz, gevşk düzgüIü betimleme sanatları ile, sıkı düzgülü eğlenceleri buluruz. Açıkçası bu iki sanatln, birbirinden çok değşik anlamlama biçimi vardır. ortaçağ Avrupasında olduğu gibi, çok düzgüleşmiş bir sanatta gerçekçilik, yaşaml yansıtır; düşSel Ve olağanüstü konuları işIeyen türler de düşü betimler. Düzgüsüzleşmiş sanatta ise, ki bu şimdiki Sanatımızdır, bu bağlntı ters yöndedlr: "Soyut'' sanat gerçek duygusal yaşa_ mımızı yansttırken; romans (dokunaklı ve duygusal şiir), sokak oyunu, halk romanı isteklerimizi simgeler. Toplumsal düzgüler için dc aynı şcy soz konusudur: Bu düzgüler' kısıtlayıcı oldukları her scferinde toplumun, toplumsal değer ve aşamalanma srrasınrn gerçek durumunu yansıtır; ama klstntr ortadan kalkhğında da, yalnızca bir tür ken_ dini ve gücünü gösterme istcğnin ortaya konulmasına dönü_ şür.
Son olarak aynı inceleme toPumsal birey (nişan, üniforma, protokol) ya da ortaklaşa yaşam (ayinler, bayramlar,
törenler) düzgülerine uygulanır. Çağdaş toplumumuzu be-
I26t
lirleyen nitelik, yüksek düzeydeki ekonomik yapılaşmadır. Bu yapılaşmanın temelinde, etkinliklerdeki büyük çe_ şitlilik ve uğaşlardaki ayrrmlaşma yatar. Bu durum doğal olarak, toplumsal düzgülerdeki yapr bozulmalarını da birlikte getirir. Ekonomik düzgülerle toPlumsal düzgüler, aynı ters orantılı bağntı içinde bulunurlar; bu da mantrksal düzgülerle duygusal düzgüleri karşıtlaştırır. Uygulamalı etkinlik ne denli düzgüleşirse, toplumsal görünüm de o denli düzgüsüzleşir. Toplumun yaPılaşmasl, ekonomik ya_ pısızlaşmayı ödünler. Sonuçta, var olanın bozulması, görü_
ortaya çıkışı_bu.ba_ bağıntı değişikti r. Yeni medyum|arın her türlü ekinmedaum|ann' b7 ;"İ;;d;;;il;Jiği ölçüde, saVunan Mcl-uhan'ı sel dizgenin anahtannl oluşturouğunu hoş görmek kolaylaşacaktır' otur da' bunca ,\'-u u, soruniar henüz anlaşılmış değil' kuşku duymarta sav dolu, bunca erkenci bireşimlerden bir iletişim dizekinin i*lrr-J'*'"o"ki amacrmız her olarak.bebütünü) doğrusu bir iletişim dizgeleri '""i'ra"n, oitaya koyup, göstergebilimsel olayların onef;.iendiğini *ini, aj't'u doğrusu önccliğni göstermekti' _
nenin enflasyonuna yol açar.
Uygulamada fazla değişiklik sunmayan işlevlerin, bir de kendilerini belirleyen toPlumsal düzgülere bağlı kal_ ması, ilginçtir; Üniforma insanr general, duruşma başkanı, akademi üyesi ya da Birman dervişi yapar; ama mühendis, hekim, mimar için iş başkadır. TlP, ancak yüksek düzeyde düzgülçmiş ve uzmanlık alanına dönüşmüş bir du_ ruma geldiği ölçüde, hekimler sivri şaPkalarını atmaktadırlar. Profesörler hala kararsız.
-
Sonuç olarak, değişik düzgülerle. bu düzgülerin biçim ve
düzgüleşme kerteleri arasında bir uyum vardır. Bilgilerin yapılaşması, oyunlarrn ekonomik ve uygulayıbilimsel düz_ gülerin yapılaşmasr sonucunu doğurur. Bunun doğal sonucu olarak da, sanatların, eğlencelerin, toplumsal düzgülerin yaPıstzlaşmasına neden olur. Bütünü, kavramsal bir düzgü üretir. Kavramsal düzgüyü de, duygusal düzgü ile anlaksal düzgü arasındaki birbirini tamamlayan ve karşıtlayan bağntı belirler. Bu yapıların oluşturduğu bütün, ekinsel bir dizgeyi biçimlendirir. Herşey böyle bir dizgede yer eder, algısal yapının (anlak-duygu) *yani gerçekliğin tamalgısr yöntemi-, kendi bütünlüğü içinde dizgenin yeniden yapılaşmasr sonucunu doğurur' Işte bu nedenle, "eskil" ekinlerde bu dizge, şimdiki durumunun tersine bir nitelik taşır. Çünkü QN orada anlaksal deneyim ile duygusal deneyim arasındaki 36
37
İKiNcİBöLtiM
l29l
ANLAMLAMA GÖSTERGENiN TÖZü VE BiÇiMI I' - Gösterge ve
anlamlama
Gösterge bir uyarıcıdır _yani duyusal bir tözdür_' Uyan-
dırdığı belleksel imge kafamızda başka bir uyarıcının imgesine bağlanır. Göstergenin işlevi, bir iletişim doğrultusunda bu ikinci imgeyi canlandırmaktır. 1. iıetişim. Doğal belirtiler yukardaki tanımın dışındadır. Elbette ki bulutların yağmur, dumanın da atcş belirtisi olduğu söylenir; ama göStergebilim bunlann birer gösterge olduklannı kabul etmez, çünkü bulutlu havanın bize bir bildirimde bulunmak gibi bir ereği yoktur; tıPkı aV hayvanı ya da suçlunun arkalarında iz bırakmalarının amaçlı olmaması gibi. Bu belirtiler yine de birer gösterge olarak kullanılabilir: Örneğin televizyondaki meteoroloii haritaları ya da polisçe alınan parmak izlerinin (dilsel ya da başka türden bir düzgüyle) betimlenmesi. Gösterge hep, bir anlam ama-
cının belirtisidiı. Bu anlamdaki iletişim ile algılama arasrnda derinden
bir yakınhk ve ortak sorunların bulunduğu da doğrudur. Gerçekten algrlama, enerji yayan duyusal gerçklik ile onu alan duyularrmız arasında bir ''iletişim''dir diye düşünmede haklılık vardır. Aynı bir ''sens'' terimiyle bir yandan anlam, bir yandan da duyu(m)ları anlatan terimcenin ya_ kından incelenmesiyle verimli sonuçlara ulaşılabilir: Eski kEkenbilim açıslndan, sentb eyl.emi, yani''yönlendirmek'', algllanan nesne ile duyu ör8enıerini ''bir çizgiye (biiylece de iletişime) koymak" demektir: Bir ses duyumunun seızs'ı işitme duyusu, işitme duyusunun sens i da bir ses duyumu-
dur.
t31l
Bunu söylerken karşımıza yalnızca doğal belirtiler çıkacak ve 8östergeyi, bir anlam iletme amacının belirtisi diye tanımlayacağız. Ama bu amaç, bilinçdışı da olabilir; bu da göstergebi limin alanını büyük ölçüde 8enişıetir. Eski ya da ''mantıköncesi" ekinleı görülen dünyada, dünyaüitesinin, tannıarın, ataların bildirilerini bu]urlar. Bilgileri ve davranışlannın büyük çoğunluğu da bu göstergelerin yorumlanmasına dayanır. Çağdaş psikanaliz, bu geniş alana yeniden el atmaktadır. Tıp göstergebilimi, doğal saynlık belirtileri nin bir incelemesi iken, psikosomatik (ruh ve beden) bilimi bu belirtilerde, incelenen kişinin başka yoldan anlatamadığı bildirim ve isteklcri iletmeye yönelik örgensel tePkileri araştrrrr. Psikanaliz (özellikle de Lacan akımı)' bi. linçaltının ortaya koyduğu şyleri bir tiir iletişim ve bir dil olarak görür. Aynı biçimde dteruhbilim (parapsikoloii)ı, bilinç sınırındaki biıinçli olmayan bildiriler kavramınr öngerçek olarak ele alır. Bugün eleştiri' söylen çözümlemesi, davranışların ruhsal_toplumbilimi, propaganda, reklam, vb. gibi alanlann, "derin ruhbilim'' gibi bir görünüm altında topladığı bunca kavramlar, göstergebilimin bil(ı)
40
/ü öI.Jj ya da ruıüi'rr öırsi gibt ten €rle açı}
orhan Hançerlioğluhun
bu incel€me, @aha genq
";;;;,;;
mezlikten gelemeyeceği kavramlardır' ;; şi"u'iuç'k ki yol belirtgelem::l l:J:']l".; içeren 8öster8e dızgelerı somatik, derinlemesine ayrımlar da' her gostergme u" ıı"tişi- biçimlerine dayanır' Burada gösteren ve bi.r g'u,, Lu.ş'*''u ıki terim çıkar; Bir bir "iar-e,rsuna, itı terim arasına gelccek biçimde' "'*ririıİ".a" anlamlama biçimini eklemek gerekir' İıiili 'i. v" 'uurgiiı.ştirm€' Gösteren ile gösterilen arasındaki kullanıcıları arat"ı'.,, şü" y' au uoyı"' saymacadır;Nedenli göstergelcr ;?;';";;;; üi' 'oa"ş-ua"" doğar' belirti ya da gösterge yerine kullanılan doğal
yui.ı
ler '-' için de durum aynıdır'
içsel (kapalı) ya da dışsal .(aeıIl :l"l' bırbırınlir. Uvgulayımsal düzgülerle sanatsal düz8üleri de budur' a"., uii.un iurıunık) sınırlardan birisi *;;ffi;.r* yapt'g' o" çözümleme' gerckli değişiklikAT".T:l"İ ı".ıI, ,-# gö*".ğe ilğeıet ıçin de geçerlidir' nite'likte
,i-" *ırı"ş.e
;;i;;;";',
ie
içsel sözleşme' göreccli Kimi cılız' kimi güçlü; ı."jrr. s,rrı"u*"" in kerteleri vardır: kimi çok ıut,iar' az kimine çok; kimi az bağlaylcı' timır'" ^"'öur'"i-", *,-y" yol belirtgeleri düzgüsü, ry. İi _::-b]: alanlarda hemen hemen saltık; saygı gibi vb. ro.-tiııeri, 'k;;"ıh"";" g"Ğı'ti'al5 sıralamada' sanatçrlarrn oyun-l]T.ıau,'ui. oıçtİ" kalıplaşmış ve dışsallaşmış 'l: ::-1'1i: ama göstcren ııe .ir,a", uu. yi"u kalicı niteliğini korur; j'""'daki ilişki d"aha bcıirsiz' sezgiye bağlı ve go.i"r,ı"" b-|r a,npl oIabilir. Anlamlama belirli ölçüde diizgüIüdnr; açık dizgeler çıkar }'i' t3'zı ;";;;"';;;;u ı.u.r,-,ru öylesine yakıştıram:y'': 'b;;",; ;i.y ko|ay d tiz gi adını _BT]1 alanına gıren ;;;; yoiunbıIğileri (herm6neu tiques) bilimleri ile saıaİ ;;;;;;.,* diJleleridir' Bı' mantık kimi sa_ ;ji;;;#i ayıran sınırdır; ilerde görüleceği gibi' de"'. uıi-ı.., ytıı<'ek düzeyde düzgüleşebilseler . n"i '"';;i;;:;; göstergc-. da ya öiçüIerde dnzğJ|eşmiş gösterge ler diigesi kavramı temeldir' ı| ozefııı<ıc
düzgüleştirme, 8österen ile gösterilen arasın_ ' '!9.e"ttu" daki bağınhyı bilen ve gösterenin kullanımında buna uvan ku IIa nıcı lar a rasında ki ü. ""rı"i."Ji.. aynı öIçüde genış Ve aynı ölçüde kesin değIdir. lı:I ::."^ Nitekim tekanlamlı eösierge çokanlam lı göstergedcn (Bkz. i.I e r', s. 35 ), n"'n i iı, o n'ı o i ;;;;" İ;; ;":İ;: :",, ;: *. "ı i.kr., s. 3.6), dışsal gösterge " ıçr"l gor".i"J""l7,,i"Z'r,' "'!--. öVJ terge bilinçd$ı göstergeJen dahi tesliolr. bozleşmc beli rsizlcş ti kçe göstergenin değeri de kullananJara göre değişir. yandan, bu sözleşme sayısal dökiimc dayalı bir ni. . ,.oıe telik de taşır; belli bir tonlu|uk iç'"a" uii"^'"u #;;;;; --*bircylcrin sayısına bağlıd lr. Sözieşme g*lşi"a'i_-' sinlcşlikçe, gösterge a" o oıç.iae aı.ırg.iıe!ir.'_--"''-'. ^. *içsel kökenli oIdugrr öıçıide- bir oluştur. .Düzgüleşme, Su anlamda: KuIIanım sözleşmeyi u"İ.gi.,ı"ştid; yl;J;, J ;J; J_', ö9J tcrgc de düzgüIeşir; ama d üZgüsüzıeşeulıir ac., Bu oluş sürecinde, bir uv I33l nu kazanmaya (ya da,' i ;l"?,.İş,:lİ:.İ:}::8üçtür. Cöstcrgenin taşıdlğı .lt"ııı.ı".i.Ti}tı.;:;i';;.J tergebiIimde işlemsel oian "k
lffi il:;:,:J; İİ'
ilş:l
daaynrdır:r;;;;;;;;;H:#lil"İ],itr":f
;;:;;*"i dcnii, dizgcler de beliiıl öIçülerde"yapıIaş-o.;];. ;u;;. iler., s. 52). 3. Nedenlilik. Sonuçta gösterge, gösteren ile gösterilen arasındaki (kimiIeyin r,ı.,, "ti-iıİyinüstüne kurulmuşfur.
g";';i;'il;u-g;;;
Nedenli ya da nedensiz oluşiarına göre iki büyük bağlntI türü aylrt ediIir. Ncdenlilik, gösteren ilc gösterilen araslndaki doğal ba-ğınhdlr; doğalarlnda, yani tözleri.a" y, a" ii.l-*ı?.i#" buluna n bağıntıd,. bu. Nedenliıik, b,;;i;;;; ;;;.(a.!?lo8ique), ikinci durumda 1eşi.ms:I h.motogique)'dir (Bkz. iler., s. 42); kimileyin *^"'.. söque) ya da içinli (intrinsöque) denildiği de ;ii;.^'
;;ii''i;;;i
d;;ftxH_
42
Benzeşim ya eğretilemeli ya da düzsapmacalı olabilir. Bu da sırasıyla gösteren ile gösterilenin benzeşimini saklayan ortak nitelikler bulunmasına ya da, uzamda, zamanda bir yakınlık bağıyla birbirini çağnşhrmasına bağlıdır. Benzeşim -hPkı sözleşme gibi_ belirli ölçülerde olur ve belirli ölçülerde kendini belli ediş süresi vardır. En eksiksiz biçimiyle benzeşim, bir betimlemedir: Fotoğraf, portre, tiyatro oyunu, vb. Ama betimlemenin resimgesel (ikonik) değeri planda, haritada, yol panosunda, vb. daha çizimsel, hatta daha soyut bir biçim alır. Nedenlilik sözleşmeyi drşlamaz: Demiryolu_karayolu kavşak geçişini belirten engellik çizimi, rcsimgesel dcğerine karşın, saymaca bir göstergedir. Düzgüyü kullananlar bu göstergeyi ne bozabilir, ne de yerine bir başkasını koya-
bilir.
Ama şu da var: Nedcnlilik göstcrgeyi sözlcşmeve bağımlılıktan çıkarır; bir noktadan sonra, her türlü ön Sözleşmenin dlşında, salt bctimlemeye dayalı göster8eler de işlev yapabilir. Birer açık dizge niteliğinde ycni anlamla_ ma biçimleri ürcten Sanatsal göstergeler bu tiirdendir. Ama yeni göstergcler hemen düzgüleşir, dizge içine çekilir. Nedenlilik ne ölçüde zayıfsa, sözieşme de o ölçüde bağlayıcı olmalıdır. Bir yerden sonra da göstergenin işlevini yalnızca sözleşme sağlar; çünkü göstcren ilc gösterilcn arasında algılanabilir hiçbir bağınh kalmanıştır. Bu durumda göster8e nedcnsizdir denir.
Birçok terimcc-özelliklc Anglosakson kökeırli terimcenedenli göstergeleri resimge (yani imge) ya da simge adı altında belirtir. Ve de matematik simgelerinden ya da simgesel mantrktan söz edilir. Ama bu gelene$n şöyle bir önemli saklncası var: Simge sözcüğünün kullanımında bir karışıklık ortaya çrkıyor. Gerçekten, öteden bcri simge ''benzeşimsel bir denklik gereği bir nesneyi betimler" (Lalande). Bundan dolayı da resimgeleyici (iconographique) niteliktedir. Burada bu sözcüğü işte bu anlamda kullana43
5. Düzanlam
cağlz biz.
..Anlamlama dışsal oldukça _tıpkl çağdaş bilim]erdo
neo;.r';İ;,r#'il#
oId ugu
8ibi- gösterge genellikie her. bağı-ntigöstergenin niteliklerini göSterilen :lt|]l ustune:"rı yayarak an|amı bozabilir. A-" g;;;"I:;;il;l luk|a yapılış ilkelerinde nedenlidir; **t i..'i#o.ğişim bu nedenliIiği ortadan kaIdırır edilemez duruma ge"Iince de, ";;, gösterge 'A";;;;;;u ;;;;;;""ı]ya Iı olara k i 'r,; şIer. Eüemli ai ı ıeğe stır.ctıı.ie;;;;fi;7; ff _ Tl p}ı simgebilei,i.a", k, ii;iı l35r *, :'::: .b:yl-dir. toplumsal düzgülerde olduğu gibi. öii;;..-'bL;; :::T::l rur gosterge dizgeleri dc-
iiİ;.#;;
kök";J;;,;;:;;:;##i;l,,ji,:#,,:'ıl::,.İi.o.}f
1:,: yişIeri açlslndan ele alınma ııanna göre' ikili bir sorunsala dayanır. ,...-1.
a:ul"r"-Iılık
ve çokanlamlıIık. IletiŞim etkinliği
olarak şu öngerçeğe
:::T*' şIslnda yalnızca
H;;;;ffi;,i:İ]
d,y,.,.,
bir göster€ de doğru: Her gösteren yalnızca bir 'ersiBilimsel j]lerin' *o.,url, ^"_u'o'," anlatır' d ü"li.,g"ı";'," Jir;[.,*r.'İ"'"' manhksal düzgtilerin durumu boyledir Gız y)|*.,bakıma Uygulamada bir qösterpnin birçok 8österilene qönderd iği, bi r gösteri lenın-de bi rço k $;,"."";;;;;;;o"; :;;_ gelcr çoktur. ö.ncgin sanats"]
i;
;";;;;,;' ;:,il;:fr
Ti
"x,
;:İ iT'
İİ"T:Hİ:fi
eklemli dilde genel bir kural durumuna duru
'Çokanlamlılık gelmiştir. Ama buradaki
İ:?]i,'''.-9;;;;;,d;,il.:#İİi:iİl,1ii#:,-1'j: . tusuz çokanlamlı düzgü dive tırçot'a.izgüJ;^-r,."-',.i"L'lLlil*"l, jll"il]-.lİi Şöyle ya da böyle, buradan bi
İi:-b'ç:-,'..;;J,;"ö;:,#;J.":i1i],1ğ],İlğil'Ii.i.:
birçok. olanağa :]:l":: seçım bir alıIam kazanır_ 44
başvurabildiği
.,'#;il;;
-
ve yananlamlaı. Bu seçme sorunu, yananlam ile düzanlam arasındaki ayrlmın kaynağıdır. Düzanlam, gösterilenin nesnel olarak ve olduğu gibi kavranmasıyla oluşur. Yananlamlarsa, göstergeye biçimi ve işlevi nedeniyle bağh özel değerler anlatlr: ''Argo''da, ''şiir''de, ''bilim''de vb. kullanı]an bir sözcük, anlathğı gösterileni bir yananlam o]arak verir. okşaylcı bir terim2, duygusal bir söz biçimi de aynı niteliktedir. Bir üniforma bir düzeyi ve bir işlevi düzanlam olarak; bu düzey ve işleve bağlanan saygınlık Ve etkileyiciliği de yananlam olarak verir. Düzanlam ile yananlam, anlamlamanın iki temel ve karşıt türünü oluşturur; bildirilerin çoğunda bir araya gelmelerine kaışln, bu bildiriler; düzanlam ağırlıklı ya da
yananlam ağırlıklı olmalarına göre ayırt edilebilirler. Bilimler birinci, sanatlarsa ikinci türdendir. ilke olarak tekanlamlı olan bilimsel düzgüler, biçemsel değişkenlikler ve yananlam olanaklarrnı dışlar. Buna karşılık aynı olanaklar sanatsal düzgülerde büyük ölçüde kullanılır. Bir kimya ya da cebir formülünde biçemsel sapmalar ya hiç yoktur' ya da çok sınırlıdır. Oysa bir ressam bir portreyi gerçekçi, izlenimci, kübist, vb. gibi bir yaklaşımla işIeyebilir. Burada bile göstergelerin çokanlamlı oluşunun, düzgülerin değişik olnıaslndan ileri geldiği an-
laşılacaktır. Göstergebilimsel dizgelerin böyle üst üste birikmesi de çağdaş Batı ekinimizin bir lrası olarak ortaya çlkar. Göstergelerin çokanlamhlığı ile bildirinin çokanlamlılığını karıştrrmamak gerekir. Gerçekten, çokanIamlı göstergenin anlam belirsizliği, bağlam içinde ortadan kalkar; bildiride ise ilke olarak göstergenin bir tek anlamı vardır. Ama kimileyin bu anlam çokluğunun bildiri içeriğine de girdiği olur. Bu temel soruna yenidcıı değineceğiz (Bkz. iler., s. 44J. Q)
Örneğn z€}ı]oş, bebiş, nonoş, tonton, canikom gibi özeı tiirdendiİ (ç-n.).
ses
biçimli terimleİ bu
,.r,
biçim. Göstergenin
bir tözü, bir de bi',:r.Yu bu terimleıin ^,*1. -.9-1o"u: vardır. Nitekim, çımı g"ıun"ı.J,;;;,;; y"] kuralında P:*,Ve elektrjksel geçişi yasaklayariışk, ,ör;;"l';;: tik bir bclirige, biç1- ;i;;;k;r";;,;fi bir kırmızı düzlem parçasıdı r-
Ama _Hjelmslev,den bu bakış açısı ;;;;r-;;;;"Jiai
çi
n
je
bel ı rl eyen
;;;
çağdaş dilbilim başka bir
;,}J}ffi:' l,* :İ'j:Jffr,}:,fi
,: ile dizgenin oteı.ı ueıırtgeiel;;;#;#; iT: bağıntı 1":l,q" bclirier. Şimdi uyguland,c,
lşığın, yeşil ya da san ışıı.t"turşıtüığı
dJr',vı",-illil' il;;;;;;"^;-J1 -u*
ıir. Burada, belirtgenin optik ve uı"ı.t.ıkr"ı-doğrsn, latacak başka bir terjm bulmak gerektiğ, *;;:;;;;; oa"gn.P, dz dek y a d a dryrs" i tuş,y,ci du.ıiJiıi..'., "., :,
Ji'i'?ffri
ür:',L'jJffi T:;}t:,lHlT}j
II. -
Gösteıgenin biçiıııi
1' Dizge. Göstergcbilimciler anlamlama biçimlcrini dizgeli ve ılizgesiz diye ikiye ayırırIar; E. Buyssens'in yaptığ vc c. Mounin'ce f nelenen tanıma göre: "Bildirilcİ kalıcı Ve sürekli göstergelerc ayrıştıııldığında,
or_
İaya dizgeli belirtgeleme biçimleri çıkaı: Daircleri, dörtgcnleıi vc
üçgcnlcriyle yol belirt6clcmelerinin durumu böylcdir; çünkü bu biçimlcr, çok belirgin beıiIt8e öbekleri oluşturur; ama tersinc durumda dizgesiz olanlan söZ konusudur: Dir dcterjan maIkasına i]_ giyi çekmek amacıyla biçimi ve rengi kullanan reklam afişi -ya da hatta aynt deteıjan maIkası için, aıka alkaya kullanılan dcğişik biI dizi afiş_ bu türdcndir''.4
fr"+Bu karşıtlık drr. özelliklc, bir yanian yandan da gösterilcnin ttır]u * tıçi-in"ı-"'rri lir Bu l]:T'l'sağlar. etmeyi terimceye grire ı
Bu tanımı benimserken, üstünde küçük bir değişiklik yapılması da düşünülcbilir; özellikle bir reklam afişi öğelerinin söylcndiği ölçiidc dizgesiz olduğu kcsin değil. Örncğin sözbilim5' "Portre''nin, "betimleme''nin kurallarını ayrıntılarlyla çözümler ve bu kuralları resim sanatl ka-
fi J; kavram dizgesindedir. . .PY.I: değndegöstergcnin tözscl niteliklerini göz önünde tuttuk. Şimdi biçimini' vani bir dizge içi;.?;;i;"; aldığını incelememiz gerekiyor.
rcngi vc biçimi, birbirine uzaklığı, bir dizgcnin öğclcridir; bu dizgcnin de büyük ölçüde yapılaşabildiği, zorunluluk kazanabildiği ortaya konmuştUr. Ömegn dinscl rcsimgclcmcdc du5unr budur. Rcklam afişine gclince, rcnklcrin scçimi, boy, çizgi biçimlcri, ilk bakışta göründüğünden çok daha sıkı bir bclirlenimciliğe uyar gibidir. Göstcrgcbilimin başta gclen çabalanndan biri dc, görünürde dizgcsiz gibi gelcn anlamlama biçimlerindeki dizgelerin varlığlnı ortaya koymakhr.
;il;;';ff;;
bi;;;;;
düşüncesi 8österilenin tözünü oluş*turur; oy,sa u"n]], (cha tte)3, "köpek,,. "insan," ;] ;"1,;;;;; ,.:lı
'frfi{3di,xi-ifi
:şüi1ii,;$i#'$i+"ş,fr '"q:,ç;
sffiüİ1HiH'*1ffiji:{iH:'ğ.ffisfr$:.tTffi*#"{, 46
dar, yazın da gözetir. Saçlann rcngi Ve görünümü, gözlcrin
(4) (5)
c. MouniJı, a.8.y.,
s. ]78.
sö2bilin, burada ve başka sayfalardn, yalnrz€a ,tle'rli sazsanalına iiişkin değil, dildş1 sanaisal bütünleri de aynt bir ölçüts.ı yaklaşIr.' a çözürııleyen bi. yöntcm anlamııdadlr. Dolayısıy]a, teIimdekj ''söz-" de, hem eklerrı]i di]dek 5özü, hem de diıdçı mlamlı bütiinlerdeki s,iizii ya da biçemi anıatıI' Dtmck ki ''sözbitim'' üeIlıni 8€rı4 bir aı.nı kaFıyoI (ç.n.).
47
Öte yandan, değişik türde dizgeler vardır: ,,Değişmez ve sürekli göstergeicr bütünü,' denilen şey, dilbiliricilerin yaptlğt ldnımı karşllamaz; çünkü on|ara görc biı dizse. göstcrgeleri birbirIerinc bağımlı olan bıiııi nd"ıi r. t39] Bu açıdan, sanırız dizgeleri, dizimseltiği olanlar ve olmayar'ılar diye ikiye ayırmak gerekecek. Bir DUR! vuvarlığını, biı: yasak çizgısini, bir kamyonu birlikte içe'ren bir vol panosunda, slradan bir göstergcler y,g,n, uu.d,._ Telefon, banyo' kahvaltr servisi ğioı .asgeıe'ui aIaya gctirilmiş ve aralarında bağıntı bulunmğur, şeyıe.i., Ju. olduğunu göSteren bir otel rehberinde de durum avnıdır. Buna karşılık, oniu sayılama dizgemiz, terimin diibilim_ sel anlamında bir dizgc oluşturur. Çünkü bir yandan sözdizinı kuraIIarı içcrir, öte yandan rakam|ann i0, a, bi.birIeriyle yarışır; bir başka tcmele dayalı (5, 6 ya da 8 rakamlı) bir dizgede, anlatılan sayıları daha değişik bireşimler biçiminde verebilir. Ama otel rehberinğe ',telefon'' göstergcsinin olmayışı,'tıanyo,' göstergesinin değerini etkilemez. Yinq bir dizi dükkan ler,has, Ği.'de krrrir."cının çizmcsi' yaldızIı eldiuenle, ya da çtçeili sepetle bağdaşlk değildir. Oysa armacılık geleneğimizde arma biçiri_ leri, bölmeleri, rcnkleriyle bırçJk oğe-sınıflan ua.dr.; töı_ mcnin arma üstündeki konumlarına (sağda ya da soida; yukarda, ortada ya da ait uçta olmasına) göre de bir anlam taşıdlğ ölçüde, bu armalar dizgesinin dizimsel bir nitcliği vardıı.5 Ayrıca dizimsell iği de zamansal ve uzaııısal dive iki büyük türe ayırmak yerinde olrır. Ek]emli dilde, ışıi
Bl4soı (Armataİ biljmr, ''Que sais-je?'] no- 336.
l40l
I41l
bütünler ve biçimbilimsel kurallar içeren dizgeler, yani srnrf srnıf oluşmuş kalıcı ve sürekli göStergeler; dizimsiz ve dizimli dizgelıer: Burada biçimbilimsel sınıflar değerlerini, bildirideki konumlarının bir işlevi olarak kazanrrlar; zamansal, uzamsal ve karmaşık dizimsellikler. 2. Eklemlilik. Yapı sorunu, eklemlilik sorununu doğurur. Bir bildiri anlamlı birimlere bölünebildiğinde, bu bildiri eklemlidir. ''Anlamh'' oluş, elbette ki her türlü 8östergebi|imscl kendiliklerin (entitğS) varolma koşuludur. Örneğin yol panolarındaki kamyon, tekerlekler' şasi, sürücü yeri gibi bölümlcre ayrışabilir. Ama bu öğelerin varlığl ya da yokluğu göstergenin değerini etkilemez. Oysa ceket giyinmemek ya da yeıine kazan giyinmek, bir giysi takımt nın anlamrnr degiştirir. Bu açıdan di|' çift-eklemli oluşundan dolayı, göSterge dizgeleri arasrnda özel bir duıum sunar. Gerçekten bildiri ilk işlemde biçimbirimlere (kök ve eklere) ayrlşrr; bunların her biri özel bir gösterilenin karşılığıdlr; bir sesbir! min yerine bir başkasının geçmesi bir anlam değişikliği doğurur (kollsot, killsil, katlsıt, vb.). Ama bu örneklerde görüldüğü gibi k/s karşıthğı, duruk bir anlamsal karşrtlıkla aynı değildir. oysa bir yandan kurgucu, sof7ucu, saf' gıcı, vb., öte yandan kurgu, sorgu, sargı, vb. arasındaki karşltlrk aynı bir anlamsal karşltlıkla uygunluk içindedir: "Eyleycn/eylem sonucu"7. iki tür eklemliliği, dizimbiIimsel düzcylerle karıştırmamak gerekiyor. Gerçekten birinci eklemlilikte birÇok düzeyin bulunduğu görü}ebilir: Tümce, önerme, dizim, sozcük, biçimbirim gibi. Ama bu karmaşrk göstergelerin her biri, birbiri ardından gelen (ardışık) temel göstergelcr bireşiminden başka bir şey değildir. Bu göstergelcr, her düzeyde bir araya gelen anlam öğeleri içerir. ikinci eklemlilikte bu anlamsal kurucuların varlığr son bulur. SesbirimlecD
Verdiğimiz bü iiğe ve gösiergeler, özgün betikte ve'ilen timeklcriı çevirisi değiıdir' Çünkü tam bir çvlri a}nt duİumu anlata-ınazd] (ç.ı.).
rin işıevi biçimbirimlere değişkenlik kazandırmak ve ayırt edilmelerini sağtamaktri, ama jı, kendi ıçi"ri"a" anlam taşımazlar. " Çift-eklemliliği, düzgü değişimi ve okuma düzeylerivle ,._ xarş'IaşhlTnamak gerekir: Charles Bovary,nin ı
(9)
50
F'#,'#.?l,ffi u1illlilİ.3j}ı.*tyff
rii,i |i|
i1"'İ,''H},'ş:İH*9;
Bu denkleşim bütün bir dizge üstiine yayılabilir. Ömeğin
t43l
New York'un sokak adları doğal ardışıklık düzenine göre sayılandırılmış dikey caddeleri ve yatay sokaklarıyla, gösteren yapısı ile gösterilen yaPıslnın denkleşimine da_ yah bir anlamlama dizgesi oluşturur. Denkleşim, bir yapısal benzeşimdir, çünkü gösterenler kendi aralarında, gösterilenlerle aynı bağıntıyı taşırlar; oysa (sözcüğün olağan anlamında) benzeşim tözseldir. Denkleşim, benzeşimi dışlamaz; her ikisi de birbirleriyle birleşebilir. Örneğin halk dilinde insanı hayvana benzeten geniş dizge hem denkleşimsel, hem de benzeşiınseldir: Yeleler|e saçlar, pençelerle eller ya da tırnaklar, önayakIar|a eller, işkembey|e n ide karşılıklı olarak bir benzeşim bağınhsı sunarlar ve her iki bütün de denkleşiktir. Kuramsal olarak, gösteren ve 8österilenlcr yapılaşmlş ya da yapllaşmamış olabilirler; bu da dört ayrı türde bireşim ortaya koyar. Bu dört durumun her birinde 8öster8eler (ya da göstcrgelerin bir bölümü), benzeşim açısından, nedensiz ya da nedenli olabilirler. Her iki bütünün yapılaşmış olmasl durumunda, göstergeler, iki yapı birbirine denk düşmedikçe ncdensiz' tersinc durumda nedcnlidir. Benzeşimli de olabilirler. Buna tam uyan hd hod bir örnek, bir düzeneği anlamamızı kolaylaştıracakhr. Bir toPlanhda bardakların ağız kıyısına plastik ya da madenden küçük kıskaçlar takılır; amaç' hcrkesin kendi bardağınr tanımasıd1r. Kıskaçlar genellikle hayvan betimgeleridir. Her konuk kendisininkini alır. Çoğu durumlarda değişik bellilikler araslnda hiçbir bağıntı yoktur. Aynı biçimde bu belliliklerin her biri ile onu alan kişi ya da üstüne takıldığı bardak arasında da hiçbir bağınh yoktur. Ama memeliler, kuşIar, sürüngeıler gibi ulamlar içeren gösterenlerden kolayca bir dizge kurulabilir; bu ulamlar da, hayısanları bitkilerle, binalarla, vb. karşıtlaştıran daha geniş bir diz8eyle bütünleşebilirler. Aynı biçimde renkler gibi başka türden ayırıcı yanlar eklenebilir bunlara. Bu yolla sınıf-
landırılan belliliklerin dağılımı nedensiz olarak yapılabiliri ama iki dizgeyle bağlantılı ya da bağlantıslz içeceklerin bir sınıflaması da yapıIabilir. Örneğin "erkekler''in bir hayııanı, "kadınlar"ın bir bitkisi olacak; "alkoller'' kırmızı ya da sarı; "alkolsüz içecekler'' maııi ya da yeşil olacaktır, vb. Öte yandan ''alkoller''e sıcck, "meyve sularl'na soğık renkler yakıştırılarak bir benzeşim kurulabi-
lir.
1441
Bilim ve bilgilerimizin çoğu bu tür dizgilere dayanır: cöşterenler, eklemlenen, yani kendi aralarında kimi ba_ ğnhlar kuran sınıflar oluştururken, gösterilenler denkleşik bir yapı sunar. Kuramda ve köken olarak (yani kökende), anlamlı kılınan gerçeklik yapılaştırılır; sonra, benzeşim izi taşımaya yatkın denkıeşik bir gösterenler dizgesi oluşturularak bu gerçekliğin adı konur. Uygulamada, 8österen olarak kullanılan yakın yapılı bir dizge aranır gerçek_ likte: Ruhsal yetiler, bedenseı işlevlere 8öre; toPlumsal örgenlik, gökyüzünün görünümüne göre, vb. adlandınlır. Bu durumda gösteren dizgesi, gösterilen gerçeklik üstüne örtülen ve ona biçimini veren bir ızgaradır. Bilim de kendine yakın bir bilimden örıek alırken başka türlü yaPmaz. Phödıe ya d,a Iıs Fleurs dı MaIıo üstüne Freud'un' Marxln, varoluşçuların şablonlannı koyarak, bir betiği yorumlayan bizler de aynı şeyi yaparız. Eski bilgilerin çoğu bu türdendir. Şu ''yaban düşünce''nin (pens& sauv-
age) çözümlcnişi' bu bilgilerin bütün tuzaklarınr ortaya koymaktadır. Çünkü denkleşim ancak, gösteren dizgesinin, gerçek oIanı gerçek bağlanhlara göre bölümlemesi ölçüsünde vcrimli olabilir (Bkz. iler., s. 64). insan toplumunu yıldızlar dizgesine göre örgenleştirmek ve adlandırmak uygu-
lamaya çok elverişli bir yoldur; çünkü, yıldızlar arasındaki bağınhlar eksiksiz, nesnel, kallcı ve doğrulanabilir flo) 52
Pr}d/, (bir söylcm kahramanının adı) Racin€'in biİ ırajedisl; L, (Kötiiliü çiçeRcri), Baudelaireh biİ şiir yaPıbdrI (ç.n.).
flrııs dı Mai
I45l
nitcliktcdir; ama bu yapılırken, insan ilişkilerinin duruklaştırılması; ayrıca bu ilişkilere bütünüytc uzak nitelikler yakıştırılması tehlikesi vardır. Gökyüzü gerçekliğinin kendisi de benzeşimli bir hayvan masalından yola çıkılarak adlandırılmış olunca, üç dizge arasında değer alışverişi ve değcr kanşımı olur ister istemcz. Çünkü göstergelerle nesnelerin birbiriyle kanştırıldığı ''şiirsel" an geliverir hep. L6vi Strauss benzeşimin bu dönüşselliğini çarpıcı biçimde ortaya koymuştur. Ömeğin şu durum nasıl ola_ üiliyor: ongun dizgeleri oluşum ilkelerindc bütünüyle ayırt edici işlevi olan nedensiz adlandırma ve sınıflandırma yordamlandır; durum böyle iken, bu dizgelcrin tözü kendi rengini gösterilene yansıtlyor; kiylece 8österilen, benzetim yoluyla, kendisinde olmayan niteliklerle yükleniyor?lt o ncdcnle, söylemlerin anlamı ''birleşime giren tck tek öğelerden dcğil, bu öğelerin birbirleriyle birleşirn biçimin_ den" doğar- Hielmeslcv'in dilinden konuşursak, bu anlam, öğelerinin tözlerine değil biçimlerine bağ!.ıdır (Bkz, yuk'' s.37\.
Aynı biçimde Michel Foucault da, Les Mots et Les Chos' es adlı yapıhnda, klasik_öncesi bilgi ile çağdaş bilimi şöyle ayırdeder: Birincisi anlamlamayı 8österen ile 8österilen arasrndaki benzeşime dayandırır, oysa çağdaş bilim, anlamı belirleyen varlıksal (ontolojik) ilişkiyi anlam_ landırlr: "Göster8eleı'i konuşturmayı ve anlamlannı bulmayı sağlayan bil8iler Vc uygulayımlar bütününc yorumbilim (heım6neutiquc) adını Verelim. Göstergelerin yerleıini aylt etmeyi, kendiıerini 8ö5_ teI8e yaPan şeyin ne olduğunu belirlemeyi, bağlannı ve bilbirleyle zinciIlenme yasalaılnı tanıınayı sağlayan bil8ileI ve uygu_
layımıar bütününe de 8östeI8ebiıim diyclim: XVI. yüzyll 8östergebilim ile yorumbilimi benzetim yoluyla üst üste 8etirmiştiI' An_
o])
LEVI-STRAU5S,
I' P.ısı. guoq4
P|o^'
53
lamı aramak, benzeşik şeyleri bulmak demektir. Göster8elerin
yasalarını aıanıak da benzeşik şeyler bulmak demektiI. VaTlıkıan betimleyen bit8i, yorumlanıP çözümlenmeleri demektil. Göstergelerin konuştuğu dil ise, kendilerini birbiılerine bağlayan dizim-
bilgisinden başka hiçbir şey an1atmaz.',12
Bu iki temel anlamlama biçimi, yani benzeşimsel ve denkleşimsel anlamlama arasındaki ayrım. bilimsel eki_ nimi7jn anahtarıdır. Bu ayrım bir yandan bilim ile geler,eksel bilginin, öte yandan da sanat ile bilimin aynı şğler olmadıklarrnı ortaya koyar. Antiçağ ve ortaçağ düşüncesine o olağanüStü birliğ ka_ zandıran şy yıldız' sayı, simya, yiz faiıı, vb. gibi dJğişik dizgelerin denkleşik olma[arıdır: Mimarlık, müzik, iözbilgisi, felsefe, vb. de denkleşik düzgüler oluşturur; yani anlamlan birbiri üstüne gelebilecek ve birbirlerinin yerine geçebilecek düzgüler.
wl
I. _
iletişim biçimleıi
Kavşakta bir trafik polisi düşünelim: Uniformalıdır; Geliş-gidişleri düzenliyor; Bir plan üstünde gara giden yolu gösteriyor bana. Burada üç ayn iletişim türü vardır: - Uniforma bireyin kimliğni gösterir bana; _ Beyaz değnğn devinimleri durmamr buyurur; - Kent planı yerlerin konumunu belirtir. jletişim. birinci durumda varlıkla, ikinci durumda evlemlq üçüncü durumda bilgiyle ilgilidir. - Diyoruz ki, burada sırasıyla belirtme, buyıtuk ve betimleme vardır.
_ _ _
Şimdi bu üç örneği bir başka koşulda yeniden ele alalım' Bu kez aynı trafik Polisi: - Üniformasınl Bastia'ya bir kuzeninin düğününe git_ mek için giymiştir; - Polis örgütünün yıllık gösteri töreninde trafik balesi_ nin devinimlerini düzenliyor; _ Bir görmeyene yol gösteren bir polis görevlisinin nayif bir tablosunu yapıyor.
lki ayrı dizideki durumda aynı göstergelerin değşik bi_ rer anlamı vardır. Üniforma birinci durumda bir işlevin olağan bir belirtisi; ikinci durumda, onurlandırıcl diye
düşünülen bir işlevde bulunulduğunu gösterme; bir törenin görkemini vurgulama isteğini gÖSteriyor. Gösteriye ilişkin olarak da, aynı biçimde, gerçek anlamda bir trafik akışını düzenlemek değil, simgcsel olarak böyle bir etkinliğin tutarlılık, ciddiyet, ödün vermezlik ve zorunluluk gerektirla71 diğini anımsatmaktır. Son olarak da tablo, yalnızca bir polis görevıisini tözümüzün önüne getirmiyor, aynı zamanda tabloyu yapanın, onun nasll gördüğünü ve yorumladığnı da anlauyor bize; bir yandan da kişinin iyi yürekliliğini, bir arada yaşama anlayışına bağlılığını vurguluyor' Başka deyişle, ilk üç durumda, yalnlzca durumun niteliğine uygun olarak, ncsncl bir ilctişim söz konusudur' oteki üç durumda ise gönderici, söz konusu edilen durum üstüne bir yar_ gıda bulunuyor ve aynı yargıya alıcının da kahlmasını sa5ıamak istiyor. Bu da kabaca şöyle bir çizime olarak Ve-
rebilir;
Mantü5aı düz8üeI cüzeldu),usaı öznel
düz8üer
0a M. FoUCAULT, lrs maİd,
54
s-
{,ı.
,loıs
et 16 fJ'o6.s
Eylemek
Bilrnek
Belirgeler
B۟rtgele.
Bilirrılcr
Modalaİ
Ayinl€(
Sanatlar
orulaİ
Yazın
Olmak
Gör€fieyJer
DavİanışIar
Bayramlar
Düzanlafi Dikkat
(sözctiİ]ü ve nesneler), Paris, calti-
55
GöstergebiIimsel terimc
birIiğinsa-ğlanma;,;;:,i'*:,J;;tliffi H:Tl$,H: taraflndan cıylesine seçilriişti;ü; l:.' \:]"ı var: Kimi d.izgeler bu j" ;;: çerçeveye girebili**, ç.g, İ",; ,rr".i"Ğü'.. taşmaktd, karrnaşık
I49l
den kurtulduğunu vurgulamak bile fazla.
Bir başka sorun, kendisi de bir bildiri taşıyıclsı olan göndergenin ortada oluP olmamasından kaynaklanır. Belirtilcrin durumu öylcdir: Bir ağaç üstündcki kesim izleri, belirge ve tabelalar, sanayi ürünleri markasr ve belirtgelerin çoğu... Kimileyin şu da olabilir: Göndergc' taşıdığı bir belirge (rozet, vb.), üstüııdeki giysi aracılığıyla kimliğini belli edeıı yayıcının kendisidir. Göndergenin imgeleri durumundaki öykünmeli sanatlarda, anlamlama belirtisi ve imleri taşıyan, işte bu imgedir. Ama böyle bir imge, betim_ leme düzgüsünün nitelik Ve sınırlarınca koşullandığı ikinci bir düzeyde işlev yapar. Bir törenin (kutsama, düğün, vb.)' tiyatro ya da resim yoluyla betimlenmesi törensel bclirtilerin biçimini koşullandırır. Bu açıdan sesli ve sessiz sinema karşılaştınlabilir. Sonuncusu sesi yansıtmadığı için, an-lamlama işıevini icstıere, mimiklere ve giysiye aktarır. Aynı biçimde' birlcştirmenin göstergebiIimsel nite_ liği, rcsimde, görüngenin (perspektifin) oluşu ya da olmayışına göre çok değişiktir: Tablonun odağı (merkezi) aynı yerde değildir, kişileriıı boyu aynı anlamı taşımaz. Genel olarak, bir betimleme biçimi ne ölçüde ayrıntısızsa, 8öster8enin düzgüleşmesi de o ölçüde sıkıdır.
ve ka.lşık }osterge,". Ama yinc de bu cizim. dilbilimciierin üıı,^ i]i i'1"",; o'* I48] dikJeri şeyi karşılayan iki önemli göstcrge i,i;;;;;,.;; koyuyor; Ncsnel vc mantıksal Ierin göstcrgeleri ve anlatı "ii*r İ""*.rl',', TJJisteg.i gös;.g;Ie;': ö;Ş;lT.i}iİ J;, :il"J':Y,r,"Ti,,,jİ,,::
i
den biri dc, dencyimleri"mizdeki bu iki d'rü ;;;;ffi;; ayırt etmektir. Mantık öncesi eskil ekinlerL ir;;,i; düzey birbirinc karışma eğilimi gört*rı., b;iü,;;a; zenlcmeleri.(av, savaş, tJım, öi gulayımIar birbirine karıŞırdı. "y,",Ju'" *;fi:;;ro1rn da iIetişim koşuIlanna değgindir; _^, |i. !3s1". Gerçckten ilctişim bir bildiri (iie taşıyıcısl), ilH;;;; bir alıcr, bir göndergc, bir de düzgü lç".t. Gü ;;.;r. ;;. Bu öğeicrden her birinin ortada bo",.,;;;,i;;;J;";';;Ji iIctişim türlerini beiirIer. ,llo'.l ve alıcının aynı anda varlığı zorunludur; ancak --_ yayIcı ortada o Ima yabi lir: örneğin bii mektrp ;;;;";'";;i. Düzgü.gcnellikle iletişimin dışinda kalır, .J"i; ;;i;;;;: cıIarın_ belleğindedir. Ama çeviri srrasında so.,uo.u."i, şifrcli bild.iri çözümünde şifre anahtan oıarakJ;;;;J başvurulabiiir. Ama düzeüIe eig en
n
j;"J;.j*:[
IV.
-a " ;:",; İ"];İ llli # İJİ; edilirIcr. diI, |cstlcrc brğL dür;ül;';;;"Şr.:: Iirtgclcr, giysilcre iıişıin dü"güt. go#".i.i ;"rekli kılar; çünkü böyle bir gonoenci d
i
i ı
ş i
",ı Eklcmli
ffiI;
başka'bir taşIy_Iclya aktirılabiIir y, au urşlu ;;;";;J: Ia iletilcbilir. örneğin eklemli aı n'. vri,* aoı.-" * da ses kaydı olana-klan vardır. Birbiri
;;j";;;i.:
56
-
Anlam: Düzgüler ve yorumbilimler
Sözlükler seııs (anlam) sözcüğü için iki tanım verir: "bir göstergenin betimlediff düşünce'' ve "kendisine bir düşünme nesnesi bağlanabilcn kavram". Bir yaşam sözcüğünün an_
;il
bildirinin doğrudan ta-şıyıclsıdır. Buradan ş, tlmeı b"ğl,;;;";;';;r;;;: çıkıyor: Yaycı iIe allcının urrı,6 ,o.iJ'rJr..-;;
basımcılığn ve şimdi de görsel-işitsel iletişim araçlarının bulunmuş olması sonucunda, yayıcının ne büyük külfetler-
I50i
lamı, bir de 'yaşm')n anlamı vardır: Ne denıektir yaşam denilen şey; hangi şeye uyar, neyin karşılığıdır? ortaçağ_ da iki sözcük vardı: birisi sens (I-al. sensu ya da doğrudan anlam, yani anlamda olan şey; öteki ise (Cermence sinno'dan) sen'dir ve anlam ötesini, anlamın yöneldiği şcyi an-
latır. Dilsel değişim ne yazık ki, iki kavramı değilse de' iki biçimi birbirine karlştırmış; şöyle ya da böyle, sırurlarını, bu arada iki göstergebilim arasındaki sınırı da önemli ölçüde bulanıklaşhrmıştır. Madame Boııary'nin başlangıcında, Flaubert, kahramanının gülünç kasketini betimler. Bunu sözcüklerle yapmış_ tır; ama bU sözcükler, bir kitap/gazete resimleyicisinin elinde, çizgi ve renklerden oluşmuş bir desen biçimine aktarılabilir. Sözcükler ve desen birer 8österte, kasket de bu gösteigelerin anlamıdır. Ama kasketin kendisinin de bir anlamr vardır: Charles'ın hödüklüğünün, beğenisizliğinin, arkadaşlarıyIa ilişkilerindeki beceriksizliğinin göstcrgesidir bu kasket. Bu durumda kasket hem gösterilen bir anlam, hem de gösteren bir göstergedir. Ama anlam, olduğu yerde kalmıyor: Charles'ın hödüklüğü, Emma ile ilişkilerinin de 8östergesidiü Emma ile ilişkileri, belli bir evlenme biçiminin, bu evlenme biçimi ekinsel bir durumun 8öster8esidir, vb. Anlam bir bağıntıdır ve bu bağnh, her anlamı yeni bir
anlam içine alır. Demek ki göstergebilim, göstergelerin bilimi olduğuna göre' bütün bi|gileri, bütün deneyimlcri de kapsar, çünkü herşy göstergedir: Herşy gösterilen, herşey
8österendir.
15ı
I
Öyle olmakla birlikte, verdiğimiz örnekler iki tüf tös_ terge ayırlmına yöneliktir. Sözcükler kasketi anlahr, desense, betimler. Dışsal ve (her biri kendi uygulayımı içinde) kesin kıldıkları işlevleri de buradadır. Bu işlev, okurlann ortak yaklaşımını sağIayan bir sözleşme dizgesine göre gerçekleşir. Buna karşıhk, kasket, onu kullananın beceriksizliğinin belirtisidir dediğimizde de karşımıza bir gösterge Ekar; ama bu göstergenin doğası büsbütiin başka_ dır. Bu ,taskefin bir "becerisizlik ve beğenisizlik" göster_
gesi olmasını gerektirecek hiçbir düzgü yoktur. Öte yan-
dan, okurların ortak dediğimiz yaklaşım biçimi de, öyle herkesçe paylaşrlmaktan uzaktır. Belki de kimileri aynı 58
kasketi sevimli bularak, Charles'ı, yanlış değerlendir_ bir kurbanı gibi görecektir' menin _ -iıı.,ci
durumdi bii dızgı. yani dışsal ve toPlumsallaşyomış bir saymacalıklar dizgesi; ikinci durumda ise bir rasbütünüyıe rumsallık,'yani içsel' gizli ve ortaya çkışı göstergeler ıutrya uağıi uır ğosteğcıer dizgesi vardır' Bu ,uJ-u""iuş-"*]ş ve1oplumsallaşmamış olmaktan çok; iri, """r"ı.. daııa ı<aranıık ve çoğu zaman bilinçdışı bir bir kunduracı dükkanını bclirtv.p, iiinj"aiıu.. Örneğin -kullanılan '-Jı. iiı. tabela yerine maden çizme' ayakkabı kataloğundaki iizme deseni, süvari birliğinin belirgesi oırn u]kc. çizmesi, vb. bir düzgüye dayanır' Buna karşılık kendi5ini bii çiftlik soylusu gibi gören kuzen contran'ın çiz_
mesi; Maube melekleri çetesinden, kapıcının oğlunun çizme-
si, kendine binici süsü veren, beşinci kattaki bayanrn-çiz_ *"si, ,u. giziri bir yorumsallık dizgesinin öylesine.değişik ''top iiçi-ıeriai.. Batı elininde böyle bir dizge' çizme ile dügibi lumsal saygınlık", "buyurganlık'', "erkeklik"' vb' uyandırır' şünceler arasında bir çağışım Demek ki bildiri iki ayrı anlamlama düzeyi sunuyor: ve Düz€ülerin birinde temellenen uygulayımsal bir anlam
i
toPlumsallaşmış V€ .u|-u""ıuş.'ş içsel yorumlama dizgelerinden giderek' Üstünde ortak bir anlayış t521 ;lı;ının u"iaığ sa"rtsiı anlam'
kullInıla kullanıla beli
ötÇüIerde
do uyguoluştukça, bu1ür göstergelerin anlamlama biçimi lavımsal düzgü durumuna gelebilir' Gerçektcn' güzelduyu-
yalnızca ,u'ı n"rnu ile] vcrdiği anlam arasındaki bağınh' yine ancak verilebitir; aracısrz ve içsel bir gerçeklik gibi kabul a", t" g"'çui.ııt, bu içıkça anlaşılırlık benimscnip yinelenir edııaıtç-e, ğört".g" de yeniden işlemeye başlar' boyu1'.1a_ aynasf'dır' ve değeı iymaiaıaş'r; 8öz "ruhun vb' Ressam' modelinin gö7ünü ş- frctı"ti" gostergesidır,uzatarak, bu tür saymaca değeritiyıitn'ut ya a" buinunu (biçemıeri krııar',r. Şu söz kanatları, "yazış yordamlan'' göster_ ler) birer düzgüdür. Kahin, her göstergede ya da 59
geler bileşiminde saymaca ve değişmez bir anlam bulduğu
ölçüdc, kahinlik sanatında da durum aynıdır. Ama uygulayımsal düzgüler nesnel, gerçek, gözlemlene-
bilir ve doğrulanabilir (hiç değilse öyle varsayılan)
ba-
ğınhlar dizgesini anlamlandlrır; oysa güzelduyusal düz-
güler düşsel betimlemeler iiretir; bu betimlemeler de, üretilen dünyanın bir kopyası gibi algılandığı ölçüde birer gösterge değeri kazanır: cüzelduyusal bildiıi, gerçeküstünün, görünmezliğin, soylenmezliğin ya da, uygulayımsal göstergelerin anlatamadığı, bugüne değin anlatmakta, yani gözlemleyip doğrulamakta, herkesçe kabul edilen Saymaca bir gösterge 8ibi göstermekte yetcrsiz kaldığı bir gerçek-
liğin karşılığıdır, benzeridir.
t53l
Manhksal anlam bütünüyle düzgüIcşmiş, diizgü içine kapanmış, gücül olarak içeriğine girmiştir. oysa güzelduyusal betimleme, yaInızca bir bölümüyle düzgüleşmiştir; alıcının özgür yorumuna belirli ölçüde açık bir bağınhlar alanı olara-k VaIlık gösterir. Düzgüleşmedeki bu kerte anlayışı doğal olarak türlere, çağlara ve ekinlere göre değişir. Ömeğin uestern lüriinde kişiler, koşullar, davranışlar sıkı sıkıya saymacalaşmlştır, Demek ki bir yanda, işlevi manhksal bir deneyimi anlamlandırmak olan uvgulayrmsal düzgüler, bir yanda da işlevi düşsel bir evreni yaratmak olan sanatsal düzgüIer vardır. Bu evrende iırsanlar usdlşı ya da en doğusu, uygulayımsal göstergelerin erişmediği bir deneyimi anlamlandrrır. Dil tüm bu dizgeleri kapsamına alır. çünkü biliyoruz ki ya da bu biçimde anlamlanan her şey sözcüklerle anlahşu labilir: Bir tablo, bir eğlence, bir yol haritası, bir kimya fomülü, bir düş. vb. o nedenle dilde bütiin gösterge türlerini ve bütün anlamlama biçimlerini bulmak hiç de şaşırtıcı olmayacaktrr. Sorun _bütiinüyle nedensiz ve salt tanıma dayalı sorun_, 60
l54l
piistcrgcbilimin araşttrma 8ücünün nerede bittiğini kcstirvarsa' i','Ji.l ri.iı".ı." !o'u, n" kadar anlamlama alanı gcnış yani sınırsızcasına t cosi eostergeuiıimin de alanıdır; -dar anıamoa_ uıJ aıu'-,. xi"iıı";nc gÖIe ise, göstergebilim Beincelenmesidir: aiir"ı oı-rvu. iletişim göstergelerinin ku_ gÖrgü ve jurgulej, ayi"nler, tbrenler' in_elik i.,*"'"." ya da mantıksal .rı-iu.,. vunl blzim buiada uygulaylmsal düzsüler adı altında vermeye çalıştığımız şeyler' güzelduyusal Ve #aha başkaıarı göstergcbilim alanına toplumsal.r"riJ aıı)eiiı"ri de katarlar: Sanat' yazın' yani)' Buni^.-'" ir*rf;'ı,r (toplumsal yaşam Sanatları eklemeyen_ i;:;;;;;;i;i;g"i"Ji utı"y"nı"' olduğu gibi' aIasıntürlcri j" Aria bu değişik anlamlama i", '"'a'..nasıl beliılenecektir? sınırlar daki "'t".'u", artan 8östeIgedir; Ağaç*or'"rgedir; çoğalan' anlam_ham_uruıur,' i"ı,iı'r.lytı,lc"r, kahve değirmcnleri"' sarmaıannu işleyen, kitmcrleştiren yorum katmanlarıyla
mışlardır. ""'rl ,.u,""i
u"ıu*ır.anın varlığı ve kendisini temellendiren içindcdir'
ur*r," herkcs hemen hcmen 8örüş birliği
oC8ışıK Ama ecnelleşmiş bir göstergebilimin görüngcsindc' ki' öylc rlar''; "u"ııiıi oıç"ti ı c'a" anla mlıdı jelir]emck güçleşir' Toplumsal:;;',:;';i;; r,nırlarını arasrndaKl Dri"Jrı,s drşsuı düzgülcrde bildiri' katllanlar Biü.-rJo"'-l.dcn doğan bir vcri tlurumundadır"' "ii.."i yorumsal.dizgcJ"ı'rii olçülerdc içsel niteliktcki ]""".i "" anlamlama, alıcının yorumuna dayanır' lşte Du i"ia" 'r", u, iki düzgüyü karşıtlaştırabiliriz' Ama' sanat' ,''cacnıe, ki'Tl,o]r'i*lr', nrn'"lik, iimgebilgisi alanlarına cll:i güçtür' türlü .,i j'lr"[.'" doğasını ucıirıcmcx bir başka yorumsal di_z;; ;;;i;;'; *';leri düzgüleşme yolunda de düzgiisüzleşmekte olan eski düzgü_
;;;:;;-;i;;i
;;".;'?;'il;.i lerdir.
l,l
üçüNCüBöLiiM
tssl
ııeNıxsıı oüzct
LER
Önceki sayfalarda birbirinden ayn iki büyük denefm biçiminden sdz ettik Nesnel_kavramsal ve öznel-duygusal deneyim. Nesnel deneyim ile insan_dünya ilişkisini anlamlama işleü, uygulayımsal ve mantıksal düzgülerin işlevidir. Bu işlevin de türleri vardır: Bilimsel bilgi ve geleneksel bilgiler gibi ikili görünüm sunan bilgi düzgüleri; belirgeleme dizgeleri ile öğretim ve çalışma izlenceleri, ki bunlar eylem düzgüleridir; buraya -daha iyi bir yer bulamadığımız için- yandilsel düzgüleri; yani eklemli dillere yar_ dımcı olan dizgeleri, dil yerine geçen biçimleri, ara ak_
tarıcrları ekleyebiliriz. I.
_
Yandilsel düzgüleı
Yukarda belirttiğimiz gibi bu düz8üler, sıradan bir düzgüleme, özerk diizgjj', ya da dil ile birlikte, ona koşut olarak kulanılan bir düzgü olmalanna göre, üç türe aynlırıar. 1. Dilin aıa aktarrcılaıı. Bu deyim altında değşik
eri sıralayabiliriz. Abecesel yızı (ve hecesel
ab ec el 156l
olanı), mors, kabartma yazı,
denizci armaları, sağır-dilsiz abecesi ve tam taml iletişiminin değişik türleri bu işlevi yapar. Bu sonuncuya en kaba ömelç tutuklu abecesidir: 1 wruş A, 2 vuruş B, 3 vuruş
Ç
vb. yerine geçer, Şifreleme diizgnleri de bu türdendir; Bu-
rada abece harflerinin yerine rakamlar ya da bambaşka biçimgeler kullanılır; ya da kullanım düzeni bir başka ku_ rala uydurulur' Bu abecelerin işlevleri, zamansal ve uzamsal olarak kullanımının kısltlandığında. eklemli dilin ye-
l.vr
E+r"\- Msr
), otr
A
BTZ
G
(1) 64
İ-
\
,,4
q
ç.-:.c
E
"ş'
t---.J
l=:'::ı
D
Şlrl4lql
a
rine geçmektedir. Bu amaçla sesler harf; harfler, uygun düşen başka tözlere aktanhr. Yazı, sesleri, 8örsel nitelikte uzamsallaşmış göstergelere dönüştürür; bu da hem kalıcı kullanımlarını, hem de bir başka yere iletilmelerini sağlar. Sağır_dilsizlerin parmak abecesi görseldir, körlerinki dokunsaldır. Morsun değişik türleri vardır: Sessel, ışıksal,yazrsal, elektriksel olabilir. Aynı bir bildiri, arka arkaya, birçok düzgülemenin konusu olabilir: Sözlü bir bildiri yazllı, yazllı bildiri Şifreli, şifreli bildiri de morsa aktarılabilir; önce (bir levyenin oynatılmasıyla) dokunsal bir biçime, dokunsal biçim elektriksel tePkilere, bunlar da yazısal nokta ve çizgilere dönüşü. Birer seçenek olan bu Çüzgülerin hepsi, hangi durumda olursa olsun, eklemli di]den geçer. o nedenle, evrensel olmalarrna karşın, ancak düzgüleştikleri dilde anlaşılabi-
lirler.
fr
b
J?-
,ı
\b JT o
gE
f
Eü
Jüo
)-o
K
"iam-tam" burada yansma değerinde kultanılan biİ terimdir; yal]i ır,(Jat demek 8ibi birşey, gereküğinde buna 'tak üak iıetişimi..de deniıel'tn (i.n.).
2. Dil
yerine geçen dizgeler. Görüldüğü gibi abece diz-
geleri yalnızca doğal dilin ara aktarrcrlarrdır ve ondan ay1 düşünülemezler. Abecenin A'sı ya da morsun (. _)'sı, a sesinin başka biçimlere aktarılmasından başka bir şey
değildir. Düzgünün biçimi değil, yalnızca tözü deffşmiştir. Çinlilerin düşünyazısı (id6ogramme) ise, kendine özgü bir anlam taşır. ''Ev''i, ''gökyüzü"nü, ''ağaç"ı belirten imleri vardır bu yazı dizgesinin. Hiyeroglifler ve resimyazrlar (pictogrammes) için de durum aynıdlr. Burada, doğal dil_ den bağımsız ve özerk düzg:iler söz konusudur. Çinli okuryazar|ar, ülkenin her yerinden, birbirleriyle yazışabilirler; ama, ana lehçeleri, birbirlerini anlamalarına elvermez. Amerikalı yerlilerin "ateş dumanlarr"yla sağladıkları belirtgeler, argo ve gizli derneklerin kapalı göstergeleri bu türdendir. Dilin yerine geçen bu düzgüler arasrnda, en geliştirilmiş olanlarından biri de Trappe keşişlerinin jest anlahmrdır: 1300'ün üstiinde imi vaıdır bu dilin' örneğin saaf, "eller yukarıda birleştirilip küçük parmak
lar oynatılarak'', alqam, ''işaret parmağı göze
dınr. Kimi ekinlerde bu düzgüler çok gelişebilmiştir: ''Elleriyle konuşan'' italyan, dışardan sanıldığı gibi, boşuna bir iest oyununa girişmez; her jestin özel bir anlamr vardır. Dilin bu yardrmcr düzgüleri tiyatro, dans, ayiı gsbi an'
bastrrı_
|arak"; gece, "baş ve işaret parmaklarının ikisi birden her
iki göze bashrılarak'' anlatllır. Yabancı dile çeviri de ay-
nı tıirden bir düzgülemedir... Bir o}ün ya da romanın filme aktarılmasr, bir savaş öyküsünün tablolaştınlması ya da, tersine, bir tablonun sözle betimlenmesi, fne aynı şeydir.
latım biçimlerinde büyük bir önem kazanır; işlevleri de uy-
Bir örnek olarak, işte bir resimyazr blldirisi: Yukagir'
.
lerin Sibiryalı soyundan bir genç klzın aşk mektubudur bu. Sağdaki ok genç kızı, soldaki de sevdis genci betimlemek-
r-
tedir:
s
t60l
I
Oku içeren biçimge evi simgeliyor. Delikanlının evinin yalnızca çatısı gözükmekte; bu da uzakta bulunduğunun be_ lirtisidir. Genç kızınkinde çapraz kirişler var; anlamr: uzuntu.z
3. Dilin yaıdımcrlarr. Dilsel iletişim eklemli göstergelerin kullanımına dayanır. Ama çoğu kez söylemle birlikte, dile koşut imler de kul_ lanılır. Ses tonlamaları, mimikler, jestler gibi. Burada doğal ve kendiliğinden oluşaıç bütiinüyle duygusal belirtiler söz konusudur ama] kimileri de iletişime yönelik olarak saymaca duruma gelebilmektedir. Omuz silkmeler. kaş kaldırmalar, başın dikeyine ya da yatayına devinimi, toplumuna göre değişebilen birer göstergcdir. Ğneğin Yunanlı ''hayır'' anlamında başını aşağıdan yukarıya kalQ) Lhon i09.
66
e
d
son 1an8ıgı (:nsan ve
dü
adlı yaPıhn aktaİaası, Parjs, Taılandie' s.
gulayımsal olmaktan çok, anıatımsaldır, duygusaldır (Bkz. iler , s. "103) . A) Bürtjısel düzgüler, sözlü anlatrmrn, ses yükselmesi, niceliği ve yeğinliğine dayalı değişkenliklerini kullanır. Şimdiye değin göstergebilim, bunları dilbilime bırakmış, ama dilbilim de hiçbir zaman incelemiş değildir. ortak yanılgı, bu düzgülerin, belirli ölçümlerde işlemsel dilbilgisi düzgüsünün yan öğeleri gibi görülmesidir. Kimileyin de parçalar üstü belirtiler adı altında ele alrnmaktadır. Ama gerçekte işlevsel düzgü içine kakışmışlardrr; ona koşut biçimde işlerler; ama gerek doğal nitelikleri, gerekse göstergebilimsel işlev ve işleyiş biçimleri açrsrndan, bu öğeler, dilbilgisi düzgüsünden bütünüyle ayrı bir düzgü oluştururlar. Dilbilgisinin ünlem, buyruk, seslenim gibi ulamlarr derleyip bütünleştirmede yetersiz kalması bunun en iyi kanıtıdır (Bkz. Syntaae du fıançais ''Fransrzcanrn Sözdizimi", V. Bölüm,''Anlatımsal Sözdizim'')3. Ama kesin ölçüt, dilin çift düzeyli bir eklemlilik sunmasr oıgusudur (Bkz. yuk., s. 40). Bürünsel düzgülerde bu nitelik yoktur. Bürünsei düzgünün duygusal iletişimde önemli bir pay vardır. Doğal kökenli bu belirtiler, büyük ölçüde toplum_ sallaşmış ve sayrnacalaşmrştır. Nitekim, oyuncuların söyleyiş uygulaymı bunu göstermektedir. -B) Dminim düzgüsü jest ve mimikleri kullanrr. Burada da sozle, özellikle bürünsel göstergelerle sıkı sıkıya birleşen, burüara koşut bir düzgü siiz konusudur. Göriinüşte doğal ve kendiliğinden oluşan bu göstergelerin (3)
Yazan, P. cuiraud dur (ç.n')'
67
,.. , l6ll
saymaca niteliği epeydir kanıtlanmıştır. Incelenmeleri, Birleşik Amerika'da geliştirilen yeni bir -bilimin konusudur. Bu sorun ilerde 'Jes1 dillerinin özel bir yer tuttuğu'' toplumsal iletişim düzgüleri çerçevesinde veniden e]e a]lnacaktlr (Bkz. iler., s.ıO3\. C) Aralıksal düzgü, verici ile alıcı arasrndaki aralık kavramrnı kullanır. Konuşfuğumuz kimseyle aramrzda tuttuğumuz uzaklık, .. bir yürüyüş kolu ya da masa çevresinde aldiğmız yer. vb., o oranda toplumsal konumumuzu belirleyen gösterçlerdir ve göre dcğişen, geliştirilmiş bir dizi.li-oluştirur. 1ki1ine Daha sonra deuinimbilimle (Kindsique) hirlikte veni_ dcn ele alacağımız aralıkbilim (proxömiqud dc tıpiı.L.i_ rincisi gibi Birleşik Devletlerde yeni doğınuş L.iı bilimi oluşturur. II. -
Uygulamalr (pratik) düzgülen Belirtge oe izlenceler
Belirtgeleı ile izlencelerin işlevi, çağrılar, bilgi ver_
meler, duyuru ya da uyarılar aracıhğıyli eylernl".i düm kazandrrmaktır. "şg"Birinciler toplu dolaşım ya da deviırimleri düzenlemevi
sağlar; ikinciler, kurguya dayalı bir yayln kuşağı ya ja dikiş patronu gibi, bir işin gerçekleştiriimesi doğuitusunda oluşturulan bilgilendirme dizge1eridir. - Belirtgeleme dizgeleri araslnda en çok bilinenleri kara, demiryolu, hava, deniz ve akarsu ulaşınındaki dolaşım düzgüleıidir. Bu ulama uyano belirigeler de girer. Çan ve a]arm zilleri, davul. tromPet, korna, siren seJeri bu aoırultuda geliştiriIebilmektedir. örneğin askeriik etkinliijerinde birbiıinden a;ırl bir dizi boru sesleri ayrr ayrı an_ lamlar taşlr: Kalk borusu, içtima, eğer vur, ioplan, gerı çekii, hücum 8ibi. Gercktiğinde aegişik birlik va'da ioİIuluklar için daha bir dizi değişkentikler tıretiıebıııjeı<68
|62ı
tedir. Ortak çalışmanln her türündö' belirtge dizgeleri kullanı|ır. Kan dilis aa çeken denizcileri n ho -hisse komutundan, en karmaşık bir yayın kuşağı yapım izlencelerine, ya da bir savaş düzerrine değin, her alanda. Kimileri çok yalınçtır; öınefrn körlerin beyaz bastonu. Kimileri ise dopdoludur. Ömeğn karayolu düzgüsü biçimi ve tözüyle son derece değişik, yüzlerce belirt8e içermektedir: ışık, renk, imgq harf, sesli uyan, vb. Bu dizgelerin doğası, bir yandan göstergebilimsel alanlarına, yani iletecekleri bilgi ve buyruklara; bir yandan da ya},rna ve anlama koşullarına bağlıdır. Örneğin kaza durumundaki bir havacı Pilot, kaza yerinin üstünden uçan uçaklarla nasrl iletişim kurabilir? Bağırması söz konusu olamaz. Devinmeler, bayrak açmalar, belli bir uzaklrktan sonra kolay kolay seçilemez; ışlksa gündüz etkisizdir. Sorun, yüzü mavi, tersi sarr bir kumaş karesiyle çöZülmüştür. Kumaş 12 ayrı belirtge içeren bir düzgeye göre katlanabilmektedir. Öyle ki her belirtge su, yiyecek, ilaç, yakıt gibi birşey isteme anlamrna gelmektedir. Bü düzgüıerin tiimünü burada dökümlemeye olanak yoktur. O nedenle, örnek olarak, kaıayolları belirtgelemesi üstüne birkaç özet kural sıralayacağız. Brı dizge yurttaşların büyük çoğunluğunu ve etkinliklerinin önemli bir bölümünü ilgilendirmesi bakımından özel bir önem taşrr. G. Mounin, yol düzgüsünde birbirinden ayn 150'ye yakın belirtge kullanıldığını hesaplamrştır (Fransa içinde ya da dışında madensel levhaların verdiğ 250 bilgi türü bunun dışındadır). Şöyle: _ Beş ayrı anlamsal ulama giren 87 yol belirtge panosu:
Tehlike, dur, yasak, zorunlu, park. (4)
Y€Ikenteıi
yenne çekmeye yarayan haladann geneı aü (ç'n.).
69
_
t63l
25-30 arasında ışıklı belirtge: Kırmızı, yeşil, san; yön gösterici yanar söner, fren, geri vites lambaları, sağ_sol belirtgesi. gece durumu, gabari, geçiş ütiinlüğü. - 20 dolayında trafik şeridi: Çivili geçiş yerleri, sürekli ya da kesik sarr çizgiler, durma vasağl gösteren sarı
ya da krrmızı kaplamalar. - Taşıma niteliğine ilişkin 5 belirtge. - Bir yerde duran ya da dolaşan trafik görevlilerinin kol devinimleriyle gerçekleştirdikleri belirtgeler de fazladan. Aynca G. Mounin şunu da ortaya koyuyor: ''Bir sünicü işlek bir devlet karayolu üstünde ve ilerleme yönünün sağında ortalama olarak her 100 Km'de 200_250 belirtç; kent içi geçişlerini hesaba kattığnda da 500'e ulaşan sayıda belirtge algılamaktadır. Yalnız kent içi ulaşımı göz önüne alındığında, her 100 Km'ye 800-1000 aıası belirtge düşmektedir. Ve de burada yalnızca karayolu düzgüsünün belirtgeleme panoları söz konusu. Trafik belirtgeleri de salt bunıar değldir.s Belirtge dizgeleri, karmaşıklık ve yapılaşma ölçüsüne göre değişiklikler sunar. Kullanrlan göstergelerin doğasına göre de ayırt edilirler. Kimileri nedensizdir. Örneğn kara ya da deniz yolu ulaşımınr düzenleyen ışıklar. Kimileri resimgeli çizimler içerir. Örneğin bir okula, bir demiryolukarayolu kavşağına yaklaşıIdığını göSteren levhalar, vb. ortak yanları, hepsinin kesin kes tekanlamlı; yüksek düzeyde saymacalaşmış olmalarr; bu saymaca niteliğin de her zaman açık seçik Ve bağlaylcı olmasıdır. Türleri de çoktur belirtgelerin. Daha önce uyancr nite_ likte olanlarını, sesli ve vurmalr türlerini andık. Bunlara savaş (ya da oyun) çığlıklarını; ateş, duman, vb. belirtge_ lerini, avcılıkta geçerli belirtge biçimlerini, dilencilerin ve kötü işler yaPanların kullandığ düzgüleri; bir o kadar
6) 70
c'
Mounin, Iıs sysliınes de coflf,uıi.alian' non |inguisliqıe \D.Jüşı itclişim diz8eıen/ '.., B'S.L.P', V, ]959.
yönelik bilgi iletme da bireysel ya da ortak bir eyleme Vollarını belirtge bir ' l"lonmisekleyebiliriz' ve karmaşık yapılı bir eylemde' "ilo sonuci ulaşmak içil -g:'."f biçimlendirildi ği iil" ,tti;";J;';r; ;j;;i'-'"'fi lerin düzenlenip biçimine -bü_ olanak l'eren işie*ı"'i g"'ç"ı'ı"ştirme üstünde izlence; iui.ı atir"."l' Delikli, manyetik i _'ritler ordinatör izlencesi"'6 i-'"r"p "yg,u, III' _ B ilgikuramsal diizgüleı
',,JH;:iJ;ö.'ı'i""'l
göstergeleridir;. drş_ Belirge ve belirtgeler birer iletişim kimliği üstüne .uıliı"iĞ.i-uir"yıJ'ı" üyu da öbeklerin) özgü bildirimve eylemi düzenlemeye
i?a'ğ,ür""air-mJk ler ''' iletmektir'
bir gerçek_
o;;;;;;;,"'gelerin bir işlevi de' karmaşık olabilir' Gerçek_ ıiEir"ir|,rİ,'' tai'ta'ak onu betimlemek oluşturan öğeler alanlnı i"?.' i".' tti rııı bil gi, bir deneyim dayanrr' Du uckurmaya u."r'na" bir bağıntılar dizgesi
ya da öngörüldüğünde' an-
ffi;i;;;;;;;'i;mlendiğinie ümlaşmış ^-";;;"ıi olmalıdır' iki yönü
vardır: Bilgikuramsal bir dizge (göstered' airlJ <_goste'iıcni ve gösteigebilimset bir bu iki dizge arat65ı *' ;;i;.';Jiıimin konuiu da' tamı tamına' Çağdaş bilimle;;;;aİft'nhnrn doğasını belir]emektir' bilim_ de buradadır işte' Çünkü bu .i""o"ii.i"y'n'
ı.ı
tıgı"ı"
"'teliği
Z--ııoy"ni"iirıtı.ıo.i-izdenbiJinin-yaPtığbıı.{ta
'İJffi
güdij.rnbi-
il}dpi}ffi'ffi*'#:###ffiİj riöj{şilı$;{İş:şy':,t:$ğH:l|#ixl* "'i"J.Hit J",ffi'*."i1]:?i;:.,öl:yi*:, iJenc"e çogu "T.":,j#
;tx"Hi***ıx .g-*-"1:1ç $li",1,^
*n.'
(organi8rammes) Di.,io
"|::|:
;ffi
ı"timgeseı biI iez i**H'.:'s']
::}:'j'm:*:: y!::'^r:!^::İt:y::ir,
il;q;
ş#ji?*"'ffi şğ#ffiiıijl#şiti,i{ş'ş"xnı*l':#'*}ffi bi-r kjvrama uy8un *arşııı} (örgenc')' bu tanımdaki '"?il'"İ:H;, (ç'n')' '"u" mektedir k nrsıİıda}Tz
düş-
71
bir gösterenler Jiji _.oje;"n,"., Tanımına j:T,ş'. uygun,
dizgesi özellikle
ıanmış ve nesnel bir belitbilp terenlerdir b;",;;. #;;İısıne
Itğlyla an-
rac|
#;.;;;;;? iJl: uygun a
olarak işIeyen eös-
:":l_b$:iF;#iliillhff }:Ş"İİ,;lJH;ş lır. (Pragmati k) örnekçeler
ğrtr''" r.'a ır,İ"İi oenzeşik ya da öyle varsavıJ lan bir başka 6Pistğmc (biiimi içinde
,:
Çağdaş
a
ui
betimlenir
,I, biçim altındaki dizgeler sayısızcasına coktur. ornet olarak burada birkaç uın-m'eı a,irsü;"r" ^ *i,*.İjhjnlik sanah türlerini tanımla.ukı, y;;i;.;;';:t;1-
ekinlerinde kahinlik sanatı. ı ' cizgeli bilgileri" lerini
oluşturur.
e'ib"ıiçn-
l . Bilimsel düzgüter. Bi anlamlaşır. Ancak bu dilin için'de her -o"de b,,'j:i:yu-:"ü. da:iğrenme uğaşının, kendine öz8ü anlamlama ,o:11
vardır.Buİ;";;;;;;;:'"I:;i:iili,H:}ff
i":;.":il, kitabımıza başvurulabilir.7 öIçüleri ne olursa olsun, bilim . ?-.1I]ik di|Ieri yine de ortak. dilin içinde yer alır; olağan aiı ia mIı Il k, benzeti m, ya na nlamĞr) b" h;;";;,#.T; ",gr,".,",; i."i# da nitelik ve işIeyişIerini etkil, ff :'-"ğ"u"iaiuiı]1i,gii#il"J;::ff#,:İ;lfr urmeye yönelir. Bu..düzgüler,'manttksaI',
I(6t yusaI''ın.
:Tff
,_
türdendir. Bu terimi',süzeldu_
karşıtı olarak trn,.ıur,a,t, Jr,'#;; (Pyj yuk., s.1CD.
ffill:-
Çünkü bühinlili-l".i";;;.;;işIevi vurgulayp, bu işIevi ü-k;;;;;;;':lğ"," g_usal, buyrı1usal, vb. işievlerin) k"r,ş;r"-y;;";;x_ lanndan korumakhr. ..'Bilimsel düzgülcr nedensiz ve biçimgeli denilen iki bü_ yük anlamlama tiirünü ortava
fl, I derges€
ü,ı,,:^u
j"
o
srru'lş
72
Mo's
."l *#;;:
ff
?*,"i; ;'lı#,::ffi
''Qu€ sais-re?,,, no. 1325.
i}1::
167l
Cebirsel işlevler hem nedensiz formüllerle, hem de biçimgesel eğrilerle sunulabilir. Aynı biçimde planlar, çizimler, çizgeler (grafik), vb. de biçimgeseldir. Ama tüm bu düzgüıerin ortak yanı. bağlayıcı ve çoğu kez dışsal olmalarıdır. Bilimsel düzgüler iki zorunlu koşula uyar: Bir yandan düzgüyü her türlü benzeşim bulaşımlarından koruyan nedensizlik, öte yandan belleğin yükünü azaltan neden|ilik. Bu bakımdan bilimsel düzgüler genellikle denkleşimli bir yapılaşma sunar. Örneğin bu durumdaki kimya dilinde gösterenlerle gösterilenlerin yapıları arasında tam bir denklik vardır, ama iki terimin öğeleri arasında hiçbir benzeşim yoktur (Bkz. iler', s.69). Bilimsel düzgüler iki büyük işIevi karşılar: Bölümlendirmek ve hesaplamak. Buradan iki büyük bilim türü doğmıştır: BöIümlemebilim ve algoritmik ya da işIembilim' Doğa bilimlerindeki bölümleme yöntemleri (flora, fauna, vb.) bütünüyle bir sınıflandrrma dizgesidir, işlevleri de kendilikleri (entit6s) karşılıklı bağıntılan açısından belirlemektir. Buna karşılık cebir formülleri, anlattrkları Ve yeni biçimlere dönüştürecekleri bağınhlardan giderek işlem yapmaya olanak verirler. Bağntıları yalnızca birer bağıno olarak' soyut durumlarıyla ve içeriklerinden bağımsız olarak, ya da tersine, bu bağıntıları tözler arasında ele alarak inceliyor olmalarına göre bilimler arasında aynmlama yapabiliriz. Bu açıdan bilimlerin en so;rutu mantıktır; çünkü bağıntılan oldukları gibi ele alan bir bilim, yani bilimlerin bilimidir. Konusu. kendilikler ya da bütünler arasında oluşabilecek bağıntı türlerini belirlemek ve bu bağntıların doğuluğunu güvenceye almakhr. Söz konusu bağıntılan anlamlandırdığı ölçüde de bir düzgüdür mantık. Geleneksel (Aristocu) mantığln konusu ise bir tasımlar bütünüdür. Çağdaş bilimsel mantrk, ki buna simgesel8 de deniliyor, kendine özgü, (8)
Bu bi! manhk t€rimidi. tan
ka9ıııyoruz.
aİna,
} laİd'b€li.tilen
nedenl€rle Gkz.
s.
3$ kül]anİnak-
bütiinüyle nedens2 ve düzgüeşmiş bir göstergeler bütitılüğü kazandrrmıştır kendisine. Ma tematik bilimleri, bağıntıları, önceden özgülleşmiş, ama yüksek düzeyde soyuüamrş durumda ve tözden bağımsız olarak inceler.
t58l
Fizİkle, kimyıyla ise tözsel bağntıları inceleyen bilimler düzeyine ulaşmışızdır. Bütün bu bilimlerin düşünyazrsal gösterim dizgeleri vardır. Bu da kendilerine uluslararası bir nitelik kazandırır. Çünkü söz konusu gösterim dizgeleri, her dilden insanın anlayacağı şylerdir. "Bu tür dizgelerin bilinen en eskisi, ölçü dizgesinin olağanlaşmış kısaltmalar tablosudur. Bu tablo en az 67 evıensel simgeyi (sayı, uzunluk, yüzey, oylum, içerik, ağrlık) içermektedir. Fiziksel birim dizgeleri (M.T.S., C.G.S., M.K.S.A.) de kendi içinde, ya birim (sayısı 175) ya da incelik (110) anlatan en az 285 ewensel simge içeriyor: Kütle, zaman, mekanik, elektrik, manyetizm, kalori, optik gibi değişik fizik alanlarına giren tüm bölümlerle ilgili (toPıam 37 ayrı kavramda ve her birine karşılık veren birimler simgelerle anlatrlmaktadrr: Herz, oten nivton, din, iul, erg, vat, bar, piyez, paskal, bari, amper, volt, om, kulom, farat, henri, vaber, mıksvel, faus, termi, kalori. fligori, kandela, nit, stilb. lümery buii (mum), fot, lüks, diyoptri, var. Günümiiz kimyası daha da olağanlaşmış bir s<jzcük dağarcığı, sıkı sıkıya düzgüleşmiş yasalara göre birleşimler sunabilen binlerce simge ortaya koymaktadır (hepsi de nesnel kimya yasalarınrn düşünyazısal anlatrmlarıdır).9 Bu bilimlerin biçimgesel düzgüler kullanıldığını da eklemeliyiz: Cebirsel işlevler, sayısal döküm eğrileri, kimyasal birlşim görünümleri, vb. Burada ömek olarak, bitkibilimin düzgüsünde, çuha çi-
o) 74
G. Mounin, s!6lan.s non linıubıiq|.s ler), B.S.L,P., s. I85.
aı xx.si.kJ. (xx. yüzyıtda dildışı
diz8e-
çeğinin nasıl betimlendiğini mülü şöylcdir;
gösterelim' Bu bitkinin for_
Q@(K(5)C€)Ao+5G(5)
Fırr
Okunuşu da şöyle: Erdişi' tam bakrşlık' çanağ bu yapraklara P"ş :'*"I ::911 ,uı.ı,, t"ç, Lş yup*ı<'ı tohumlar bağı;, dişi o.g"r,i u"ş meyve yapraklı' ':ı,I"Pyerleşmıştır' ,uiı".,., u'ryu girdiği düzeyin y"k1-":'n1 betimler: Hayvanbiıım de çeneyi şu formülle
"
1.c_f4&
_=+a
Frpnı"ı.
özdeştir; her ikiBunun da anlamı şu: alt Ve üst çeneler 4 önazı ve 3 azı .ınj" a"'rvnı biçimde 3 kesici' 1 köpekdişi' toplam 44 diş vardır' olmak ""'ş-aıüzeie ui ı'erelim: ı
l6g't '"''
CaCO'
+
H'Soa
=
CaSoa
+
COt
+
H'o
Anlamı şu: Mermerle (Kalsiyum karbonat) 'ul":.n ^Tu gazı ve su clde uirı"iiiiiıaiği,'a" kalsiyum süliat' karbon ed il ir. ii^yo,oı eşi'Iik' cebirsel "şi!llı" iy'l ti]:':y]ij"" öğcnin toPlamı (La' urr,, ,"'ğıu-u işlemine davanır; Dört bileşimleri ;ö; ;"'; So) her iki yinda aynıdlr; ancak değişmiştir' hepsinde Bütün bu düzgülcr eklemli ve yapılaşmüşhr;. ile göstergebiIimsel oız_ anlamlama bilgliuramsal dizge
se arasrndaki benzerliğc dayanır' "- ı, düzgüierine' bir de çizim8esel behmıemc Bölüm|eyıcı çı_ "ı.*u,*u eklenir' C-ebirsel işlem eğrileri' aırgJ".ı fizik ya di kimyanın molekül görüntü_
]ıj". t"g*oo,
lemeleri bu niteliktedir' 75
Göstergeler nedensizdir; gösterenler ile gösterileı'ıer
araslnda her türlü benzeşim bağı dışlanmıştır. Bu, aktarrm düzgüleri için olduğu kadar' betimleme dizgeleri için de
IV. - ''Yaban düşünce'';
Kahinlik sanatlarr, bakıcıilk Ve tanrılarla, dünya öteiletişim kurma yollarrna ilişkin sanatlar-
doğrudur.
Buna karşılık, geleneksel bilgilerdeki düzgüleşme, göstereni gösterilenin benzeşik bir biçimi olarak veren diigelere dayamr. inceden inceye hesaplanmış ve geliştirilmiş biçimleriy.le mİneccimlik, simya, yüzdenöze bilimi (physiognomonie)10 vb. gibi bilgi alanları da büyük ölçüde biitıinlüi sunan t70] dizgelerdir; anlamlama yordamları da genellikle benzetimseldir. Ancak bilim; tanımlna uygun, bütünüyle neden_ siz, ya|nızca bilgikuramsal dizgenin bağlntılaiını yansıtan göster8e dizgeleri üretirken; geleneksel bilgiler, andizgelerini, gerçek ve somut nitelikte 6ir başka ]111-u bilgikuramsal dizgide araştırır. Nitekim ruh ve işlevleri, bedenle; toplumsal örgenlik, gökyüzü yaprsıyıa' vb. ben_
zeştirilir. Ne var ki, temelde biçim ve yapıyla ilgili olabilse
de,
bu benzeştirme, iki ayrı dizgenin kendilikleri arasında buna benzer çağrışımlann doğmasrna neden olur. Yani göste_ renin tözsel .niteliklerini gösterilen üstüne yansıtma söz konusu olur. orneğin ruh'un (Ame < ,,anima'') soluk kavramıyla belirtildiğ bir dizgede kötü kokan bir soluk, ruh bo_ zulmasrnın göstergesi olur.
Bu mantık-öncesi anlamlama dizgelerinin denkleşimli benzetimsel oldukları söylenebilir. L6vi-Strauss,un deyişiyle,. bu, aynı zamanda ''yaban düşünce',nin de bir niteiği olabilir. Ayrıca, söylensel ve halkbilimsel yaratımın gJnel bir kuralıdır. Bu kuralın düzeneği, eskil bilgilerin1emelini oluşturan ve çağdaş halk düşüncesinde varlığını geniş biçimde sürdüren kahinlik sanatlarında belirgin bir biçimde ortadadır. u0'' 76
yii2deıö.e bilini tenmi o. Haİçerlioglu'nun rehe|e Aksiklop.ji'i'^de^ a!]^JİlBtIİ' b(ak orada l_iansızca karşıLğ y$lırlüb Pnysio8ıoziJ o]aıak verilmişıiıi
.
kahinlik sanatlarr
siyı.e, yazgıy|a
dır. Her biri birer gösterge dizgesidir. Bizde en çok bilinenleri yıldızlar (ytdız falı), oyrrn kağıtları (kağıt falı), e|çizgl|eri (el t'ali, dn{er (düş yoru-
aracıl.ığıyl^a yapılan bakıdlr. Kahve telvesi, kristal küreciğil] vb. gibi şeyleri de saymıyoruz' Gerçekten bu tür yordamlar sayılamayacak kadar çoktur. BakıIar ansiklopedisi (Encyclop1die de Ia diaination)|2 sayılannı 350'nin üstiine çrkarmlş. Kuşkusuz, bu liste bütüncül olmaktan uzaktır. Saylsrz batıl inançlan da buna ekle-
mu)
17"1
mek gerekir.
cösterge, yalıtık olabilir: Kaıa kedi, sabah ya da akşam örümceği, vb. gibi. Ama bildiri, belli bir düzgüye göre
oluşturulmuş karmaşık göstergeler bileşimi üstünde de biçimlenebilir. işti.. örnek olarak, kağıt çekme yoluyla sağlanan sayısız bileştirmc olanaklarından biri: 52'lik oyun kağıdından 20'si çekilir, dörderli deste yapıl,ır, çapraz oluşturacak biçimde yerleştirilir. ortadaki kağıtlar şimdiyi, üstekiler yakın geleceği, alttakiler geçmişi, sağdakiler uzak geleceği, soldakiler aradaki engelleri bildirecekti r. Her dörtlü kağıt destesi ayrı bir bildiri oluşturur. Bu bildiri de, herbiri saymaca bir anlam taşıyan kağıtlar arasrndaki bir araya gelme bağlantılan göz önünde tııtularak, kabaca yorumlanmak durumundadrr. Kupa ve sinekler ifye, karo ve maçalar da kötü1.e y6rulur. Ayrıca, kupalar aşk Ve başarıyr, sinekler de dostluk Ve parayl göSterir. Karolar, aldatrrıayla birlikte, yolculuğu ve haber alma}'ı; sinekler, klskançlık Vc başar]srzlığı (11) (12)
Buna bağn "billu' fali' TCHOU, Pais, 1955.
(ç-n.).
77
beliıtir. . -Papaz, kız ve oale sırasıyla bir erkek, bir kaı|ın ve bir delikanlı anlamındadır. Avrıca: Kupa papazı,'tam bir gönüI dostu,,' Şınek paPazı, ',bağlı bir dost,'.
Karo papızı,,'densiz bir el adamr.-
vzl'.
Maça papazı, ,,kaba ve cimri bir koca,'. Karo aalci, ,'ilgi duvan v la-iı i
i|
;;;?T;
J:.:'Jİ,TĞ'o.'J#İl} *or,.,
'aşk konu.sunda çetin, genç bir
eli,i,'r,-g"i"r r"ui'""'r, (agıt İalcısı kadın, kendisine başvurai kızın o sırada -.
bir gençIe aşk serüvenine kapllmış.,orgr.l (orta paket), ortallk kanşhnclsı bir elkadinının "io,c';İ]İ iı.l'?, ıö ya da sert bir babanın (kuo
.*. ;şi# ;; H&P, jfi iİ,:; okur:-AyrıIık (maça dokuzluiuı c^
su) gibi. Uzak çIecek (sağdaki
T#iH,fi;:;
y"'1]"f a" y"'ı""ıri. i-ü.]t""ir]
p"t"o
i r.i, iii
çüi-'r.l_ lunu (kupa dokuzlusu) na*be. ve.ebııı.; yu d" ;"d;;;'tun yardımryla olabilir bu. Bu bileştirmelerin her biı ı., ıı,n,^nu oı"n"i;#; ;*,İ;şffiH;},,T'j.:;i|?]T: nar: Maça papazı bir ı.oci-, bir bJr, kıro (yolculuk) kısa suren ya da temelli sürecek bir -onlusu a}rı l ma,, birisiYle ba şbaş yolcul ui, bt' y;il;; l;;-; : şı, yulcutuk- slrasında raslaşma, vb. oIabiIecektir. jl'..l_T.i o:-qlerin biçimlenme ve işlelşleri (BYa. İter.' 5.r/, ustune bizi aydınlattığ öIçüde' " bu dizsel.. oa.ü.'-_ bilimci.açlsından çok ilginçür. s"ıı, b'. çok.bilinen eski ve safaşk serüvcnine uyguıanan bıişifie bu dizge. Aynı anahtirsav* 1..:.l::: Iş yaşamı,",":"Tr vb. gibi alanlara da uygulanabilir. orıJ ru,-l": nr bilrliri istenildiğ olçtide de$ş"ik olanaklan sunar "ur-"
k,;;;;;Hf'*;
Jr-;;;ffiş1;
r,,il,
rr]-J"ii]
Okumaları aynı bir yapıya zorlayan şey gösterenler arasındaki bağntıIar
78
aizçsı
ise, o oranda da tiim bu oku-
malar denkleşiktir. Bunun karşılığında da, aynı bir ger_ çekliğe değişik anahtarlar uygulanabilir. Örneğin yıldız fah ya da düş yorumu anahtan gibi. Demek ki herbirinin kendine öz8ü yapısı olan dğşik bağıntılar dizgesi vardır: Kağıtların, yıldızların, düşlerin, vb. Bu yapıların herbiri de, bir gerçekliğe uygulandığında, o gerçekliği aynı bağıntılara göre kesitlendirir; yani belli bir anlam verir ona; bu anlam da bir bağnhdan başka bir şey değildir (Bkz. İIet.' s.75). Düzgü, bilinmeyenden bilinene doğru bir benzeştirmedir;
bilinenin yaPısını _ve de anlamını- bilinmeyene yükler. Insanlar arasındaki bağıntılarıa yıldızlar arasında gözlenen bağnhları benzeşik sayan yldız falında durum böyledir. Yıldızlar arasındaki bağıntılar hem uzamsal (gökyüzündeki toplu görünüm), hem de zamansaldır (yıldızların devinimi). Yüzdenöze bilim]eri de (göninür) beden ile (gö_ rünmez) ruh arasında bir eşdeğerlik bulunduğu öııgerçğne dayanır: Us kafanın, duygusallık yürğin, istek ve içgüdü karnıry eylem cinsel örgenin karşılığıdır. Düşlere gelince, burada ekinsel bir simgebilgisi &ç€rlidir. Psikanaliz bunu doğruluyor, çünkü burada düşlem ve bilinçaltı bildirileri nin ilkiltürlerini 8örüyor. Her ekinin kendine özgü simgeler dizgesi vardır. Batı dünyasında yerğmiş düş yorumunun başlıca simgeleri şun-
lardıı:
Kuzı: Dinginlik, mutluluk; Kartal: Y angın, ateş, yakıP, yıkma; İğııe; Güçlük, tehlike; Eşek; Şehvet düşkünlüğü, aşk serüvenleri, aldatma; Melek: lyi haber; Yüzük: Yerine göre, evlenme ya da boşnma; tutuklan-
ma; Örİjmcek: Iyi belirti; vb.
Değişik falların temeıinde bu simgecilik anlayışı yatmaktadır: Mürekkep lekeleri, kum' bulut, kahve Ve telve-
I74I sl,.yoruma bağlı betim8eler ç izer; bir yüzükevlenme belir_ tlsıdır, vb. Andlğımız bu dizgeler (yildız, oyun kağdı, el ğzgisi gibi), gerçek yapıIar ku-llandı!ı oıçtıal, .J.İiii,ı.dendir. Kimi bakı sanatları bütünüyle nedensizdir, çünkü düzguleri soyut bir yapıdır, bileşhnlerinu gi."" gö;;.;;i;i;o_ -rı'' ğaI değil) tam anIamında manhksalİır. s7y, iı. çok kura çekme biçimleri bu türdendir. su; fa; '"d;;aı, yöntemleri bütün ekinlerde'ry;;i;;;;J,,., ozellikle MısırIılarda. İbranilerde, Y"'"^Iiı;;;;;"A;;Plarda... ,o. bakı yöntemleri, sayısız biçimlerde varlıklarını .- Pı1 sürdürüyor. En safçasına yapiıanlardin ui.ısı ı"sin',rasr_ nın ve geleceğinin, adın bir işlevi olarak yorrmıanmus, biçiminde yapılanıdır. Buna göre adı oluşturan i". i".r sırasını tösteren siyıIarla y"rri,.. vriı-ş.ıju, :ıT"-d$i P.I.E.R.R.E., 76 + g + 5 + 18 + ı8 zı = ='8. Artık yapı".r,ı. iş 8'iöir düzgünün işIeü olarak yorumlamakhr. B'd;;rgüler de çoktur; kimileri eski sayı bilgisine ır.ıiİ."ı"gı"ı dayanan-bir simgeciliğe başvurur; kimiüeri sayılarıa Ğegmleriı.birer e$eğerlik tablosudu'. su ar-r;a, ;ii;,'_" yıIdız falının ara düzeneğinden başka bir şev d;#i,'. 'I-üm bu dizgelerin en çok bütiinlük ,u*nıunndİn . "n -rn1|':l ': en soyut biçimde yapılaşmş oı"nı".'ia"r,' ii.ı Çinlilerin Yi-King,idir, yani çomak r"ıi. ço-rkıu. t"t uu da çilt-sayıda oluşlanna göre iki ayn gosterge öğesi orta,va H-eJ 8österge ya da demet, altı ogeaen oluş-ur. Demeı< 'K:y'T. Kl ouzgüde 64 (altıh) demet, her demetin de kendıne özgü bir anlamı vardır. bakı, (savaş, aile yaşamı, sağlık, aşk, iş yaşamı -- Pi. gıbi) özel bir durumda baücıya başvu'ra" ui.ı'ı.i. i, ürı.. cıdaıı beklediği yanıtlarrn tiimııatiı. Her ogenın ıaŞ sndo, ona uyan bir gösterge vardıç gösterget, a"."rılnt, .--. l75l kuralıyla (çekilerekl belir'ienir. çı",r,i çJ-"ı.ı".,' oyun kağıtlannı çeken, külü ya da iumu ""_a" yry* y".a" ı, "ıi,
l"TPIi.ı
80
bırakan hayvanı, vb. Yazgı'nın yönlendirdiği varsayılır. &jz konusu olan, başvuruda gözetilen olaylara ya da kişilere bir anlam vermek, yani aralarında bağınhlar kurmaktır- Her türlü bilgi alanının amacı da budur zaten. Bi lim, nesneler arasrnda, nesnel ve gerçekten var olan bağınhları ortaya koyar; bakı ise, anlamlandınlan evrenin üstüne kendi yapısının gölgesini yansrtır. Ama yine dc, kimi durumlarda, düzgünün yapısıyla gerçekliğn yaprsı arasında bir denkleşim olabilir. Çok sayda simgenin değerini doğrulayan psikanaliz, düşleri, bilinçaltında işleyen bir iletişim olarak kabul eder. Psikosomatik (bilimi) ise bugün hastaıığın bir tür iletişim biçimi olabileceğni, özellikle olağan iletişimdeki aksama ve yetersizliği yansıtabileceğini benimsemekte. El falcısı -içgüdüsel ya da görcnekler olarak-, kimileyin hiç de dayanakslz olmayan sonuçlar çıkarmaktadır: elin rengi, kasların sertliği, bilek genişliği, vb. Nitekim hp, başparmağı öteki parmaklar içine alarak yumruğu sıkma olayını istenç zayrflamasının bir göstergesi olarak doğrulamrştır. Bu olay korkak ya da uyumsuz kişilerde ve ağır Patoloiik durumlarda 8özlemlenmektedir. Psikanaliz de bu tanıy doğrulamıştır, çünkü burada bir korunma gereksinimi ve bir "dölütsel özlem" belirtisini tanılamaktadır. Ama ''yaban düşünce'' iki ayrı olaylar dizisi arasında doğıulanmamış bir benzeşimi öngörür. Önce de belirttiğmiz gibi, burada bir denkleşimli-benzeşim söz konusudur. oysa bilim kendi içlerinde ele alınan olaylann gözlemlenmesinden çıkardlğı bir belitbilgisi üstüne kurulmuştur. Aşağıda örnek o|arak zodyak burçlar kuşağı göstergeleri, el, beden ve hastahklar, tarot oyun kağıtları, sayılar' harfler, vb. arasındaki denklikler tablosunu veriyoruz. Daha başka denklikler sayılarla, abece harfleriyle, vb. ilgilidir. Eski tıp bu yöntem üstiine kurulmuştur: Bu tiir dcnk|iklerden gidilerek bir tanı biçimi ortaya konulur, ona giirt' tJl
ilaç listesi yapılırdı. Günümüzdeki çoğu fallar bu geleneğn kalıtıdır. |our de France dergisi (23 Nisan 1970) Başak bur* cunda olanlara şunu salrklıyor: "abur cuburla yorduğunuz bünyenizi yeniden düzcltmelisiniz. Taze sebzeler, hafif et-
N
.}sL=o,>7iö@!, - E< s q:r c, -. a, -= -ği = e .| -- *.ğ =:,!ıY._ -ş;
:6
vn
İş şş:'€-ş-3=_.E-. A
:ğ;.^4Nİ-=
= 1--c
=
ğş9aoF2(96)x@t! ;. g * ğ'a .* İ
*
ğ
9
.r_9 -c, x
..=3 *
di-Er =
3
F şij,9 g€
n .a, ş : 9 or j 'ğ :i r o
ş
c, ğ
T'
zİ
Ş-f55#çlf
=.
9-ş f ı'ş ş E ş ş ş * ğ ı;+iRiri=i*E i6 zr ,ı ;' 9i. E= -=f
a9i6
B
= .3.
-+
;
|eİ, laze krema' tatlısu balığı, taze tereyağı yemeye bakın''. Bu demektir ki Başak göstergesi karın ve bağırsak_ |afa denk düşüyor. Karşılığındaki hastalık da su birikmesi (hydropisie)'dir.I3 Aynı biçimde simya bütünüyle müneccimliğe bağımlıdır. Her değişik madenin bir göstergesi vardır. Simyacr bakı yöntemini bu göstergeden çıkanr. Bunu yapmasındaki amaç, yaptığı bakının bağlantılannı
kolaylaştırmaktır. Bu konuda Bachelard\n incelemeleri, özellikle de La formation ıIe I'esprit scientit'ique, Contribution d une psychanalyse de la connaissance objektive (Bilimsel anlayışın oluşumu' Nesnel bilgi psikanalizine katkı) okunabilir. Müneccimliğin öteki bilimlere denkleşimli_benzeşim düzgüsüyıe yardrmcı olmasr bir rastlantı değildir kuşku_ 'suz, çünkü bu alan tüm doğa olaylan aıasrnda en srkı sıkıya, en kalıcı biçimde yapılaşmış sayısal, uzamsal ve za_ mansal bağınhlar dizgesini oluşturmaktadır. Simya, hp, yüz falı' ruhbilim, vb. öınekçeierini bu bilimden alır; tıpkı bugün dilbilimin, ekonomi biliminin, toplumbilimin kendi örnekçelerini matematik bilimlerinden aldığı gibi. Düzgülerin bu çokdeğerlikli olma özelliği yorumbilim-
lerin temelini oluşturur; çünkü bu bilimler birer yorumlama dizgesidir; yani düzgü çözme dizgesi. Ama düzgü, ileticinin [78] dışsal olarak ortaya koyduğu bir bildiri verisi iken, y6_ rumbilim alıcının sağladığı bir şifre anahtarıdır: Betik üstüne uyguladığ felsefe' giizelduyu, ekiry vb. anahtan yani.
a,
J
s :J
03) k€nin
bölümledyle zodyak 8ibter8eleri aIasındah den{iıç t&ter8eıeİin ükine listesi kaı'şısma bedenin betimlefi€si oldı.ığu gibi yaznaı"k elde edilfitşür. Biİ başka yöntemie de beden ,lvaİIak zodyak biçiminde yazüİk€n "ayatdal' T.rİziy."kafaciğel" y aya denk gelmektedir.
I7e1
DöRDtiNcüBöLiiM
enkleşimli_benzeşim düzgıİleri bu tür yorumlamaya karşı duyarlıdır. Ister doğalan gereği, isterse kendilerini neden_ sizleştiren ve bütünlüklerini bozan tarihsel bir süreüin so_ nucu olarak düzgüleri çvşemiş olan dizgeler iğn de durum D-
aynıdır.
Başta da güzelduyusal -böyledir. O nedenle
ve ekinsel düzgülerin durumu eleştiri ve antropolo|i, yorumsal nite. liklerini sürdüniyorlar. Bu iki alaıı, durumun öyle olmadğ savında olsalar da, yorumlama dizgelerini birer bilinçaliı düzgüsü olarak gösterseler de, bu niteliktedi r. Ama bu bilim_öncesi düşünce 1ok yanlış biçimde buna "mantık_öncesi" ya da "ilkel'' düşünce de denilmektcdir-, uslamlama biçimlerinde son derece mantıksal ve eksiksiz bir tutarlılık sunabilmektedirler. Kimi fallar birer gökPjl'T _* matematik başyapıtıdır, yalnız şu oımasğdı, Yıldızlarla bireyler arasında gerçek bir bağıntının vai ol_ duğu öngerçeğne dayanıyorlar. Taıtışılmaz bir manhk içinde davranan deli de aynıdır; ama daha önceden onu bir Vercing6torix ya da bir Amerika ayısıı4 olarak kabul edersiniz. Benzeşim düşüncesi bütünüyle mantıksaldır; ancak bı mantıksalhk deneyle doğıulanmamış düzgülere dayanır.
(l4,
u
v.rciryao7iı,Roı^alılarm
calya'F eıe geçirmel€ri döneminde düsdıana viğit@ karşı ko}muş; halkrn beui biİ k€sjmini bü sü'e d€nctimiıae ıutmü, aaıj Ş"i, da ı(omaua ıdam edilmiş Gaıyalı seneId ve dcvl€t adaııu Aııeıiüeusı. Ane n&.anal€İasın.ıa kürkü degeİli, yaPısıyla faİeyi anarai ıiı ııay'aslanan, vrndıİ(ç.n ). '
GÜZELDUYUSAL DüZGiJLER Deneyimin birbirine karşıt iki biçimi ile, bunlara bağlı iki göstergesel düzgü arasındaki temel ayınmı önem]e vur_ gulayageldik: Mantıksal deneyim ile duygusal ya da gıi_ zelduyusal denelm. Birincisi, dış dünyanın nesnel tamalgısıyla ilgilidir. Us, bu dünyarun öğelerini bir bağıntılar dizgesi içine ahr. ikincisi kişisel, bütünüyle öznel gerçeklik karşısrnda ruhu coşfuran duyguyla ilgilidir. Güzelduyu(sıl) (esthötiqud terimi burada, sanatlara (ve yazın türlerine) özgü bir söyleyiş biçimi olduğu oranda haklılık kazanmaktadır. Ama daha geniş bir anlamda terim, sdzcüğün kökenbilimsel değerlerini de kapsamaktadır. Sözcük Yunancada ''duyma yetisi'' demektir ve aisthatos ''duyulur, duyularla kavranabilir" sıfatının türevidir. Gö_ rüldüğü gibi, burada esth4tğue teriminin anlamı doğrudan "güzel"e değil; somut, elle tutulur şeylere uyuyor. Val6ry esthğtique xizcüğüne biçim verirken, bu kökenbilimsel de_' ğeri yeniden canlandırmıştrr. Katıksız biçimiyle mantıksal gösterge, tözü değil biçi_ mi anlatttğı ölçüde nedensiz ve denkleşimseldir (Töz ve biçim terimleri, Hjelmslev'den bu yana dilbilimde kul85
lanılan anlamdadır). GüZelduyusal göSterge resimgesel ve benzeşimseldir. t80l sanatlar' gerçekliği beümgeleme yiiırtemleridir; güzelduyusal gösterenler de, duyularla kavranabilir nesnelerdir. Soyut resim'den söz etmenin bir anlamı yoktur; çünkü tüm resimler sornuttur. Betimgesiz (non figuratif) resim sanatına gelince, bu terim yalnızca gösterilen düzleminde böyle bir ada uygun düşmektedir; ama resim göstereni, b*. iim8esi olmayan bir gerçekliğin biçimi Ve imgesidir. o ne. denle güzelduyusal bildirinin, bizi anlama götüren o yalın geçişlilik işlevi yoktur; kendi içinde bir değer taşır; kendi si bir nesnedir, bir nesne-bildiridir. Güzelduyusal gösterendeki bu kendisellik (hyPostase) R. }akobson'un "şiirsel işlev'' diye belirlediği şeyin temel ırasınt oluşturur (Bkz. yuk., s. LL). Sanatrn öznel oluşudur bu' Çünkü sanat özneyi etkiler, yani ''örgensel ya da ruhsal varlığımız üshinde bir izlenim, bir etki btrakarak duygulandırır onu", bilim ise nesneldir. nesneyi yaPılaştırır. Bilim. doğaya vermeye çalıştığmız bir düzeni anlatır; sanat, bu doğa karşısında yaşadığmız coşkudur. o nedenle güzelduyusal göstergeler, gerçekliğin imgeleridir. Terimin yalnızca dilbilgisel anlamında, bilimin geçişli, sanatın geçişsiz olduğu söylenebilir. Bilim yoluyla dünyay Us'un şablonuna alıp anlamlarken; sanat yoluyla, Ruhsal varlığımızı doğa düzeninin bir yansıması olarak çözer, kendi kendimizi anlamlandrrırız. Resimgesel ıralarından dolayı, güzelduyusal göstergeler, mantrksal göstergelere göre çok daha az saymacalaşmış; bundan dolayı da çok daha az düzgüleşmiş ve toplumsallaşmıştlr (Bkz. yuk,' s. 31). Kuşkusuz bu göstergeler saymacadrr; hem de kimileri yüksek düzeyde... Ama bu saymacahk hiçbir zaman bağlayıcı, kaçınılmaz, genel, man_ tıksal 8öster8elerin gerekürdiğ zorunlu bir nitelik değildir. Güzelduyusal gösterge bir yerden sonra her tiirlü saylsil macahktan sıynlır; anlam da betimgede bütünleşir. Bu 86
nitelik kendisine, yaratıcı gücünü kazandırlr. şiir sanatı poi6' Qoösie) bir "edim"dir. Val6ry'nip dediği gibi, bır _tıPkr göstcrgeler bulu_ lrcuıltre1 gbi_ bir sie'dir. Poilte de
cusu. Bu göstcrgeler de genclleştikleri ölçüde, anlamlı ba_ nite_ ğıntı dışsal olduğu oranda, geıçek anlamda gösteIge liğiııe ulaşabilirler ancak.
Ortada 1,alnızca saymaca ve toPlumsal]aşmış göSter_ geler bulıınduğu sürece' yukardaki tanım, sanatları gö$tergebilim alanından dışllyor gibidir. Ama, dalıa önce de_ söy_ l"dik, br.'r, belirli öIçİilerde saymaca ve belirli Elçülerde toplumsallaşmış an]amlnda yorunılamak gerckiyor (Bkz'
'yık., s. 32). Bu nitelikler, olsa olsa birer yönelimdiI. Bu açıdan 8üzelduyusal gösterge ve bildiriler, sözbilimsel ve şiirsel diye iki türe ayırt edilebilir. S'zbilimse! nitelikte olan_ |ar, yani biçemler, birer sözleşme dizgesidir; şiirsel göstergelerse, bugün, yeni öngerçeklerin ve yeni çözümleme yön_
temlerinin alanına çekilmişlerdir. Psikanalizle, bireysel ve toPlumsal bilinçaltı anlayı_ şrnın ortaya çıkması, bu açıdan kesin bir adım olmuştuı' ''Derin'' çözümleme, görünürde bulanık ve değişken göSter_ gelerin tutarlı yapılarda kendilerine değer kazandıran ğızlı düzgtılerde kökleşmiş olduklarını ortaya koymaktadır. Öte yandan, 8üzelduyusal dizgelerin ikili bir işlevi ol_ duğu da ortaya çıkmakta: Kimileri, mantrksal düzgülerin erişeınediği bilinmeyenin betimlemesi; Görünmez'i, Söylenmez'i, Usdışfyı, genelde soyut nitelikli ruhsal deneyi[82] mi, duyularıı'ı somut deneyimi içinde kavrama yollarıdır' Geri kalanları ise, -cskil ya da geleceğe özgü- yeni bir imgcsel dünya, yeni bir imgesel toplum yaratarak, istek duyduğumuz şe'yleri aıılaınlandııır. "istek duyduğumuz'' diyo_ (ı) orta(ağda Kuİet Flansa halk:iüL iroür' oul.nakı ey;eminden ıiiİ€ı€rek g€zi(i "' h;ıI;,1;';, ;*diği addf bu. Güney Fransa hala du' Latinceye d'ha ynlın -hemen biçmdo aııa (ç.n).
heınen
aynı anllmda l/aılüddot'| sözcüğünü kuuanırlırdl
Iuz, çünkü bu dünya VC toplum, yaşanan dünvaıun ve ınn_
ıumun açıklarını, yoksunIukIarını oatınıeyĞı.tir.
ri._i"n"ci
tüİden olanlar, birer bilgi sanatrdır; t" ulıg tur. üiir,meyen şey olsa bile... lkincileri, terimin köien-biti..;i;;lamlnda, ''başka şylere yönelme,', yr.i
i"
"y;;;;';;-
]arıdır.
1._
..
_
|.n.:,""
t83I
saıatlaİ ve
yaz
doğaıın ve toPlumun betimlemeleridir; Bu be-
8L.çok_ ya da imgesel,
ll1u_T"o.: nesnel ya da
ın biçimleri
öznel olabilir.
görünür ya aa gortinmez,
m.edyayl (iletişim araçlarını) ve bunlara denk düşen '..Sanatlr düzgüIeri kullanır. Ama b, iık *ı".ı";;;;;;; sonra, kendileri de birer göstcrcn durumuna g"* ;öJtiI; lenler ürctir. Bir diI sanaiı olan ve anlam]ı dilsel nesneler ürcten yazın biğmleri için de durum aynıdır. Söylenler (mythes), birer yazınsai biçimdir. Yunanca muthos, ''an|aı,' demektir. Bi o6gende) d; ;;;;;;: t;i, ;* ;J#,,iff
llhlj:
TJ;:l
II.- Simgebilgisi,
efsaneler ve genelde tüm halk ve Y!:'r'r.:'.o^").:.Söylenler, Il.llxoılIme ozgü sanat Ve vazln biçimleri, göstergebilim en büyük önemi taşırlar. Ancak #.?;;;fi, ;;l;; :.:fT9.1" yalin Ve cvrensel durum]arı anlatmaları
Epeydir, dinlerin incelenmesi' ilkel e/ciıIerin incelen-
İn-'
timlemeleridir. Bu betimlemeler içinde, sayılar, temel biçimler (çember, kare, helezon, vb.), hayvanlar Ve bitkiler (yılan, ağaç, vb.) birer göstcrgedir. Bu sorunlarla ilgili olarak, "Que sais-je?'' dizisinde çıkan (749) La Symbolique (Simgebilgisi) adlı yapıta gönderiyoruz okuru. Aynca, Mircea Eliade'ın, C. Dum6zil'in incelemelerine başvuru-
İril Çi.:
fiImin, polis romanının, çiz8iIi romanIn ::l-":,..'.::,"-.lürü yaPlsl üstü.ne yürüycn göstergcbiIi-.iı*, ur'ı.J.ra, |r.,imamışlardır.
sor,,o.g*P,Iimsel yaklaşımın kaynağı, Rus biçimci. üeı,nin '_-,|y- çalIşmalarıdır. Bıullar, a"ı'" zo,ıı"rrııu.a.^, ir"layarak; yazlnsal eleştiriyi, içerik yapısının bir incelemJ-
c)
söz konusu İeİjm Fİanınca (ıv\enh.- .' ussı-menrdİ' laı^ce ıti*"n"* ;"]"^i^d!:*'y!Iennı
yanıu'o
88
anlarfuna 8e1en' dio'l' anlamr da. dcğşik
6,ı."ı uyı*"i. ö;.:ğ''til".!:'ffjhİ;lylcmın
izlekbilgisi
mesi bize ayinlerin, söylenlcrin, sanatlann ve yazın biğmlcrinin simgesel ırasını öğıetti. Bütün bunlar, dünyanın be-
gerckir. Bclirgın
*lr.'I] yapllan açığa çıkarma olanağinı, işte bu '': latlm biçimlerindc bulabiliriz. Şımdiye a'cgın,
si olarak düşündüler. Rusya dışında fazla bilinmeyen biçimcilik -hoş, orada da hemen sönüyermiştir-, Prag okulu dilbilimcileri tarafindan yeniden ele alındı. onlar, içeriklerin yapısına, değişik türlerle bağınhları açısından yöneldiler. Aynı doğrultuda, yapılaşmış gösterge dizçleri olarak kabul edilen yazınsal izleklerle, bunların anlamlama biçimlerini konu alan bir inceleme geliştirilmiştir. Bu iki inceleme; yöntemlerini ve bilgikuramsal düzgü anlayışlarını dilbilimden alırken; antroPoloji, toplumbilim gibi öteki insanbilimlerinin izlediği yolu izler. Böyle bir yazınsal göstergebilim, Anglosaksonların New criticjsın, Almanların Literaturwissenschaft, Franstzların N ou ııelle citique dedikleri bir alanda, tam bir gelişme içindedir bugün. Bu Çığdaş Eleşİiri anlaylşı. şu ana değin iki alanda kendini gösterdi: Birincisi, anlatının biçimi ya da biçimbilimiyle; ikincisi, simgelerin ilkiltürleriyle ilgilidir.
labilir.
l84l
Örnek olarak, olivier Beigbeder'in
k
Symbolique'inde
(ss. 45_46) aktardığı biçimiyle, Pekin Gök Tapınağı'nın bir yorumunu veriyoruz burada: "Çin'de Dağ, yani Cök Dirğ, cehennem çukuru ve gök çem-
beri kavramlaıınrn bir arada bulunduğunu belilttik; üstü açık doğal ayinlik]erin önemini dile getirdik. Örneğin Pehin'deki Gök Tapıııağı ya da Hııe'deki Sunga Alaıı- Şimdi de bu kavramlann, söz konusu ayinlikleIde nasıl uyum sağladıklaıını inceleyelim. Çinıinin ince duyarlılığında heP ikiye aytIma eğilimi yeI ettiğinden, bu tapınaklan^ da Yeryüziı'^i sirngeleyen kare ile 8ök çem-
bcrini ayrımladığı göİü]ecektir. Gök Tapıııağı'nd'a, güney-kuzey yoluyla birbiıine bağlanan iki bölüm seçilmektedir. Güneydeki
sungu alanı, kare çerçeve içine allnmlş yuvaılak bil tePeciktiI. Bu tePecik üç katlıdır. Her kata, "dört doğu"dan, üç basamaklı biı meİdivenle ulaşılıyor. Bu basamak sayısı Çinlileıe göIe,8öğün dokuz katlt olduğunu anıştırıI (TePeciğin temelinde 9 x 9 döşeme taşı bulunmaktadıı). Gök tanrllarına adak sunuşlaıı, odun yakılarak yapılmaktadır. Duman göğe yükselirken, hayvanın kant bir
çukula akmaktadır. Tannnın makamı olan güneydeki yuvarlak
bölüm, sekiz direk üstünde duru!. Bu da "rüzgargülü" ve ''dünyayı yerinde tutan bağlar''ı simgeleyer. ıakamdır. Görüldüğü gibi, taPınak, dünyanuı bir betimlemesidir ve ekinleıin çoğunda raslanan bir göster8eler diz8esi içeImektcdir. ÖIneğn, piraııit ya da evrensel dağ, MezoPotamya ve Mısıı'da olduğu kadax Kristof Kolomb öncesi Amerika ekinlerinde de bu_
lunmaktadır. Bu simgeleıin, aynı zamanda, tüm ekinsel aıana da doluştuğu oItaya konmakta: Giysiye, konuta, oyuna, Vb, Işte bunun gibi (diyor yine Beigbede!), Maya uygarlığındakj yumak oyınu, Biyük cöller böı8esindeki Fok yeılilerince günümüzde de oynaııan çeogen derin
biı
evrensel anlam taşıI. Bu şonuncusu, yuıarlak
biı
düzlükte oynanır. Düzlük ikiye bölünmüştüı. Birincisi Yeryüzü, ikincisi GökyüZü'dür. BiIbirinin karşıt1 oıan bu iki alan, aynı zamanda ölüleIi ve di.iieli simgeler. Tümü aya ilişkin başka çağrışımlarla da; Yeryiizü Gece'ye, Ay'a, Analık ilkesine, Günev'e, 5o1 vana, fiziksel eıince; cökyüzü ise aydıniığa, güneşe, babalık ilkesine, sağ yana, ayin kitapların4 dünyanın yantılışına bağlanıI."3
G) olivier
BEIGBEDER, l'ü sy'iboliq!., Pans, Presscs Ünjveİsitaires de Fralce
("Que sais-]€?'),
90
s. 50.
,".,
karşımıza' sıkı 'vaPılaşmış Görüldüğü gibi, burada da psikanaliz de' bu tür dIzgü çıtıyo" Cağdas
cili liçi']:' ;ilffi;;';'."ed"i ı.*i;,.' #ıi"ç'ıt'nau '*' "";r;;;i';; Bu konuda göstermiştir' sürdürdüğünü ;;;:;';;;i";d',.'ı
vapılmtştemclçalışma,C.E.;ung'unLe;mğtamorrho^ses ,diI,dmeetsessambolesrn,t.,nao"iştinrvesimgeleri)adlı bu kitaPtan bir bölüm aktaralım:
l;,^;;;;.'Ö;;J"larak
..Ka(asıiyiişieyen,yerinyuvaıIaklığlnı,güneşçevresindedön-.
yordamrnda' paianoyalı' kindi düşünüş düğünil çok iyi bilcn bir
,,J.", **'i*'" r:1']ğl^':#'fl,fiff;H]: jı" *" geliştiIir vc bu diz8eni IayıŞı
;j;;';;;;;t''
il,
hekim spicrea"uiniigiirv v\i dairedir' Bavan açmaza anlamını cağdaş sözcükleIin
l",'n"Ju'o-o"'umunda' *liy-]"B-"l:.l"'_ l,u'i **''amalaıdan iiginç örnekler ;;;;;;.".. atma (::İk:
'","J"^
İIjı:jff"ill]il:iffr;l;
alkol ile saIhoş edici içkileı
io|",.,nyn, aıarundaki
r"
(' "":o " T;}J,,:;Ti,i'.H:,fi 8izli 8örüsüne
lTş
::
;}';
su' suyun içinde biçi1r'ı' d'e_ğl:]ircn
zosimos, sunak tağ' kovugunia ya da yeıine,ıopıak sözcüğünü' insanlar görüyoIdu' rro"u]-""u J"oğünü kullanıyordu'"4
".":i",i.?,'
v!'"' -_ -,j]^:"*::'*lil:,lİ:,J; ı!q bclirttiğ'i ayrıca yazarın ğyı )vsa, vazarır, oysa, Irl i-geıeme.,i', ilkiltürleri varlıkçot aegığı< biqimlerde 'j'lul_'_ sana-tlarımızda ^^;,-.,_'zrla da varlık_ (
GgJ* H ffİlH#;;;j"ortadadır' iannı stırdtırdtlkleri s"'. l'"ş' ı:i"THil'i#ilp'J, IT: lTİ:':;l:il '""J li' dyT:*i:,i*Ll']*
**":iğHl'il.,"i ;l'ii;" J" "",:ff
fiilJili'ffi _auğu
"l
e"
;.gj"1"o" q9.j:]Tjll;'i1İ'.İi
*'"- -.'ı:TJ'T:H#ı.")l'ı"g"'nı"*:r*"j:::l'jİ'^,1"Jİ[t dır. L-rerln, ^!p ,1u (ve bireysel değişken""'""*9İ*i1",'1:İ:İy-':L'.ii*'",iliil bu ekinsel düzgüler aracllrgıJ r*ı ı-"r."*o'pho"o
de l'ame' s' 249'
()l
]iklerle) anlahhr. Bu düz8ülcr, yapıIaşmış gösterge dizge_ -ı." 186] lerirl i r; örnek |eri n c s<ıyĞn ıerae,' ayinı"ra?,' naılarln(la rastlanlr. Kuşkusuz cleşıiri her ılönemdc
n?liil_ Doğa,
Aşk, olüm gibi izlemlcrle btiytık yazarların ı.g" ;":,t incclemcyc yoneimiştır. a-, a"ş" şi.Jİy" :,|,T"lT]l, tCk.tck 8öster8eler gibi değerlendirilen bu şeyıeiin ariusında, bugüry karşıtlık dizgelerı bu]unargu vJ i;;o;;.gelerin anlamlarını bu dizğelerde. lru"i tedi r. Bunri an böyle eleşti ii, "ıa,gi "aİi-uı._ çözümlemJ yö;i;-i;j;;" tan]mlama biçimlerini di]bilimden alarak, işte i, ilr-a"rin*varlığlnı orlaya koyma çauasına gırişmeta";,.._ --' Bu konuda okuru, Essajs de stylisiquö üriçemiıım aeneme]eri) adlı kitabımıza yoııayabııiriz. o.";" ;;;;;scl alardardan kimilerinin tanımını bulacaktır çünkü-: ;;ır"-' de]aire'in çukuru, MaIlarm6'nin Gök ı'aauisi giji__-_' Ornek olarak Les Fleurs du Mal'den (xo.tı7iıc Çiçeııeri'nden) bulup. çıkardığımız simgesel yup,y, u"r"i'ri-ir.uda: Les Freurs du Malin sözcükçeiini ao.iii" Jr_ cük dört kuvvet çizgisi boyunca bölümleni.. "irşi*r.ı, au rara"_ laire'in evrenini kesitlendirir; b, uu."nin h;;;;;;;,, .
hcm de ruhsal görünümünü oluşturu., coıyırıı, Ycryüzü -ki bu sonuncusu Yaşamr; o-",", i";;;,
c"i"."".,
*
k;;;;;-
,:\:.*]:" içindc geçen gündeIik yurg,s,yüu knrş,t]:ll laşttran iki]i bir nitelik st|narVe yaban- ele"kaçış dcmck
olan Düş.
Yaşam, kirli, gürüItüIü, sisli, bayağı, sefil bir kentin çamurlu sokaklannda geçip g,dc.. lnuan"a u"raiei r"r.li"_ suzluktür, (tiızIıktlr, yoksıılIuktur, oıışmtişıtiı
Parir Klin(kiccb
1920.
uyumun, keyfince gezmenin, bolluğun, güçlülüğün, sağlığn, gençliğin,zevkiır bulunduğu yere kaçışı sağ|ar (Bkz. ChneIure, Parfum exotique, vb.).6 Böylc bir durumda insanlar da adalara bir gençlik yolculuğu yapmaktan medet umar. Gerçekte bu izlek büyük ölçüde saymacalaşmış, şernalaşmış Vc biçemleşmiş gibidir. Yoksunlukla geçmiş bir yaşantının ödünlenmcsi ve tüm olumsuzluklanıı olumlu kılınmasıdlr bu; kötü şcyleriır yeri-
ni iyi şeyler doldıırur: Kentin sisli, çamurlu, yağmurlu ve donduıucu havasının ycrini güneşli ve sıcak bir hava; kirli sokakların, pis evlerin ycrini güzel kokular; bayağı, uğultulu Ve bıktırıcı yaşantının yerini erinç dolu ve uvumlu günler; aşkın barınamadığı, yetersiz kaldığı, iğrcnçleşip ayağa düştüğü, sevenlerin ayrılıp acı çektiği kentin yerini, canın cana kaynaşhğı bir ülke alır. Yadeli düşlemenin karşıtıırda bir başka kaçış biçimi vardır: o da şarap Ve sokak yaşantısının o]uşturduğu yapay Cennetlerc kaçrş. Bu yatay dünyanın dikey bir boyutu vardır: Cehennem ve Gökyüzü bofutu. Buz gibi karanhk ve kabusun baş döndürmeleri araslnda suçun, uçarılığın, dcliliğin Sürüklenip durduğu bir ycrdir Cchennem. Bu çukurun karşıtında duru, derin, parlak cökyüzü vardır, Mavilik vaıdır. Özgürlüğün, arılığın, güçlülüğün uçuştuğu Mavilik. Güzelin ve Dinginliğin genel merkezidir orası. Cökyüzünün bir benzcri de denizdir. o da uçsuz brıcaksız, derin ve sonsuzdur. Cök Mavisinc yükselme, dalgaların maviliğinde sallanma Baude1aire'e öz8ü iki büyük erinçtir: Yükselişin Verdiği mutlulukla, düşüşün verdiği korkuyu karşltlaşhran eytişimleşmiş bir 8örüş süjz konusudur burada.
lkı dtınya, dizgeli bir biçimde birbirinin
karşıtıdır. ve herhangi doğallıkla tüm benzerlerini Öyle ki bir öğe, tüm karşıtlarını gerekli kılar. Aynı eytişim, yaşamı da bc(6'
saçıa. yad.I
kol1üsu, vb. lç'^.)-
9l
lirIer: Çünkü.'brada eylem, düşün kardeşi değildir.,; çünkü orada
düşIemenin verdiği dinginlik] i.t";;;;;; -yadeli - ""'-r "' gündelik.şeylerin verd i$ şşkı Jıkıu ı."".ş,tirş,.' Eaudelairc'in tüm yaPltı, şıirsel evrenioİı.ım anlavısına.dayanır. Bu anlayışta Bura denen şeye, üu d<ırt te,mel noktanln oluşturduğu sözeri
affiffi ;öi:ff
,,:*TJ,T":*;il:l*;}:l11,*xT; tir
ve aşk; sokak yaşantısı ve alkol... Bunaıhcı ve ürktıtücü
çekilip eyleşilen bir yerse, bütü.;;;];;-;""; '.i:.:?", oenlt bırer kaçış biçinıidir. p1ı y|ta_ıann her biri, yapıIaşmış ve ötekilerle denk_ ..' llK tçtnde bu|unan söz uzamr oluşfurur. Gök mavisinin belirgcselliği çukurunkiyle karşıtlaşırken, k""d; ;j;;Iikleri Denizle paylaşır. "".E Sokak yaşanttsını belirleyen göstergeler _ düşüşte, bunaIımda, kabusta, delilikte vir o'iun bğttın gö;;;;;;;l;. Bunlar çukurun belirtgelcridir. Ne var ki ,?ıı"a,u,' yaPay cennet, Gök Mavisinin haztarını '"iu," bir an ıçın Iattırİbilir bize. Ö/üme ulaşn Yolculuk haitası btiyledir işte. En son bu aşamada huzur vardır. ,"] tatlı oyun, bu görünüm içinde oynanır. B
TlPh bir ceseııe, uPuzut yaıaı bi,
I89]
94
olduğım
uxııiı^
iı
Hovardalık, gerçekleşmesi olanaksız o birleşmeyi
İa-
mamlamak için harcanın coşku verici bir çabadır. Bu, be_ denlerin Kötüıük'te birleşmesidir; oynaşları uçuruma iten Günah'tır. Jeanne Duval bu şeytanların belirgin örneğidir
$eanne destanının geçtiği ortam başka izleklere 'ışsa
bile): ''Geceler gibi karanlık garip tannça", "böğürleri abo-
noz cadr", ''acımasız şeytan'', ''arılıktan yoksun kadııı'', .cana kıyıcı ve sağır ruh'', "kanemici", ''şeytan sürüsü"; işte böyledir ozanın tüm yaşml boyunca çılgın ve günahlı kucaklaşmanın baş döndürücüIüğü içinde, yanında ezilip gideceği şu "karanlık gecelerin küçük kızı":
o dğmon
sans Pitiğ: veıse-moi moins de flammes; ne suis pas le Styx7 ;ıolır t'embrasser neuf fois. Je (Sed non satiata)
"Ey acnnasız kadın: Üslüme daha az ıleıler sal; scni dokuz kez kucaklıyacak o Slyx değilim ben. (ama doymuyor yine de)
Bu cehennem, lanetli kadınların cehennemidir: Descendcz, descendez, ıamantabıes üctimes, Descendez le chemin de l'enfer 6teınel; Plongez au plus profond du gouffıe oü tous les crimes Ra8ellğs Par un vent qui ne vient que du cieı
"İıiı, iniı dşqğian
o
Set'iı kurbaılar,
ceheııemiı yoıındaı iırin; ,ılın çıkuruı eı deıiıine ki oruda bütain suçIal Kamçısı altında.ılır o gajhyüzüıden geleı ycliı" sonsuz
geceyaı
sibiv;i:""
C/) styİ,
Yunan söyleııceğin€ göre Ceheıın€m dönerek akaİ (ç.n.).
Cehemğn ç€vİ€sini
ıımağdıI. sulan zehiii ve yakcrdıı;
95
lleıde göreceğimiz gibi, ''evıensel sim8ecilik'', bütün anlamlnı be_ bağlamda kazanır; ancak kendisi biI bağlam oluştuImaz. Bu aıada yazınsal anlam, yokuşa süIülmüş bir anlam değiidiı.
Son olarak Neu Criticism,in (Çağdaş eleştirinin) öncülerinden NorthoP Frye'in anIadğiilkiıtürierin tun,-^, vererek bitirelim konuyu:
'
liıli bir
Çabuk ve kolay bir i]etişim yolu a'ayan oz-an da, okurunun en kestirmeden eıişcbilcccği çağıışımlan kullanır''.8
"Jükiıtü']er düşünce çağrlşım denıctleıi' değişkcn kümelel
:Irş.,r.T bun]ar-
o
nedenle gösteIgeleıden daha
uy. niiuiiı," ş"|i".iı.
Bu kümeleı öğreni]miş, özümsenmiş ,ry,r,, çuj.iur.ıu" içeıir. Kolayca da iletilebiliIlcI; kendisini aynı r"y". ı,"._ kesin içiçe yaşadığı çağrışımlardıı bunüar. "ti.a* Kimiıeyi.
III._
,i;;";;_
ten.5öZ ettiğimiz oluı; o zaman göziifi\İjzde, oruiıitlo, l;n ;çın 8cliştiıilmiş i]kiltürJcı canlanıı: Taç, haç gibi şeyleıin iitiır,i.ı"rı.. Ya da saymaca çağrışımIaı: Ak, arıllğı; y"şıı
t,rtançı,gı ç"ğrr;;;. *r,ıi'. t"_ laylıkla çağıışhnyorsa, aynt biçima",rm,rdr, aoğaiblttl ciıt,ısınti,
ilkiltür oialak düşünüldüğünde yeşil, kıskançlığı
.---
[90] gcçici özgüılüğü ya da lrlanda yurtseverliğini simgeleyebilir. Ama sözcük olarak, yani dilscl göstergc o]afak, ele aiı;dığında' belirli bir ren8i anlatlr heP. Kimi ilkiltürler de saymaca tn"ri.ı"-"ı""" öylcsine derinden bağlanmışlardır ki, ister ;stemez ozaeşıeşii.i"ı bir çağıışıma yol açarlar. Ğneğin Isa'nıı ölümünü çaer,s,''.-_g"_ ometrik haç çizimi. lçindc, ilkiltüİlerin yu du us.aı iıruşi.nı"h içrck gösterge kümcleri oluşturabileceği sanat, ,"."ıd" ;;;;;; Ve biçimcil bir sanat olabilil ancak. Kjmi sanat aatıannaa, iıne_ ğin Hindistan'da yapılan kutsal danslaıda, au.um uııyıeai.. emu bu biçimselleşmc Batının sanat anlayışlna henüz ulaşmış değildir. Çağdaş yazarlar da gene]de yaPıtlartnauu ilı.lliıirı"ı."". ortaya konuluP tanlmlanmasını istemezler. B;, ;;P;; 3lduĞyn-un Iaıını bcliıli biı akıctltk içinde tutma ve tck biı yorum donuklaştıımama çabasından başka biışey değldi.. "nıuyşrnau
Bi. lirli.bir çağrışımı ortaya koyaralç cızel niteliı<]i "r;;;;;_ 4*ı. ul. Çiı.* açıklık getiıebilir. örneğin Ycats, ilk şiiıleıinin urkasn", ii. d" yorum ve notlar eklcrdi hep.
..
KaçınıImaz bağIantı diye bir şey yoktul. Kimi bağlantılaI,
örneğin taranlığln korku ve gizemle bağlantılanması i^rı,^.şi" açtk bir beiirginlik sunarken, bu yolia kurulan hiçbir denkliün_ yeri geldikçe karşım]za çlkabiIecek değişmez uir.rlt"ılği vnı.?ul. 96
I91l
Anlatının biçimbitimi
Simgebilgisi adl altında bir tür göstergc dizgeleri incelcdik. Bu dizgclerde doğa ve insan dünyasının biçimleri, bcnzetimli birer anlamla yüklüdür. Bir deneyimi, başka bir deneyimin göStergeleri aracılığıyla anlamlandlran düzgü doğiştirme dizgcleridir bunlar. ikinci dencyimin yaPıSı da böylece birinciye aktarılmış olur. Öte yandan, yazlnsal ya da güzelduyusal yapıt, bir dizi kişiler, olavlar, durumlar içcrir. Bu öğelerin bclirgin nitelikli ulamlara böIünebiieceği, ötsden beri biliLL;].1"6;'. Tiyatroda roller var
No*hoP FRYE, Analoniı
RAND N.R.F.,
s. 128.
de Ia
cliliqu. lEleşüinnin anatomisD Gr.) ç€v. G' DU_
97
ceye çevrildi. Fransızca çevirisi yapllmaktadır.9 Propp'un düşüncesindeki özgıinlüğü göstermek bakımından, bu tarihler hiç de gereksiz değildir. Yüz kadar Rus öyküsünün içeriklerini inceleyen yazar, dönüşlü olarak yinelenen motiflcr bulur:
1) Kralın biri bir kahramana bir kartal verir. Kartal,
kahramanı bir başka kralın yönettiği ülkeye göttirür. 2) Yaşlı bir adam Suçenko'ya bir at verir. A| Suçentol yu bir başka kralın üIkesine göttirür.
3)
Bir büyücü lvan'a bir kayık verir. Kayık, lvan'ı bir
başka kralın ülkesine götiirür.
Le21
4) Bir prenses İvan'a bir yüzük verir. Yüzükten delikanlılar çlkar ve ivan'ı başka kralın ülkesine götiirür. Görüldüğü gibi, bu dört motif arasında açık bir yakınlık vardlr: Dcğşcn şey, yalnızca kişilerin adları ile doğal nitelikleridir. Ama eylemler ve işlevler hepsinde özdeştir. sonuçta, anlatrnın değişmez öğelerini oluşturan işlevler söz konusudur burada. Oysa, olayların düzenlenişi ve özel koşullar, yalnızca ikincil değeri oIan değşkenliklerdir. Propp, bu temel işlevlere dayanan bir anlah tiircesi öne. rir. Çözümlenen anlahIann tümünde yer alan olayın bütün_ cül bir özctini Vermeye yetccek 31 işlev a}4rt edeI. Cl. Bremond'a göre (Communications, 4, ss. 8_9) bu iş_ lcvlcrin dökümlenişi şöyledir:.
Daha sonra Propp'un çözümıemesi yeniden ele alındı; özellikle çiftlemeler ve birleştirmeler yoluyla, işlcvlerin saylsı aza indirgenmeye çalışıldı. Bu yo]la creimas işıev_ leri yirmiye indirdi.ı0 Temcl kurucularına indirgeme yoluyla belirlenen bu anlah çözümleme yÖntemi L6vi-Strauss tarafından, söylenlerin betileme ve yorumlamasına uygulandı. Propp'un yap_ tığı gibi, yazar, anlamlamanın; olayların tarih içinde sıra1a.,ışından çok, biçimsel değişmezlerin ya da söylenbi_ rimlerin yapısında olduğunu ortaya koyar. oidipus söyleninin çözümlenişi şöyle: Söylenbirimlerini (anlah birimlerini) dört ulamda sınrflandırır;
1) Kadmos, Zeus'un kaçırdığı kız kardcşi
Europe'yi arar. Oidipus, annesi Lokast ile cvlcnir. Antigone, yasağl çiğneycrek, crkck kardcşi Poly_ ncikes'i toprağa gömer.
Bu üç söylembirimin ortak yanl' anlamllyor olmalarıdır.
2)
1) olay öncesi. 2) Eksiklik (aile üyelerinden birisi yuvadan uzak-
3) 4) 5) 6) 7) 8
(9 98
)
tadır). Yasaklama (kahramana yönelik). Karşı çıkma (yasak çiğnenir). Bilgi isteme (kötü kişi bilgi toplamaya uğraşır). Bilginin elde edilmesi. Kandırma (kötü kişi, kurbanını yanıltmaya çalışır). Istenmeden. suç ortaklığ (kurban, düşminlnrn tuza_ ğına düşerelç ona yardımcı olur), vb.
şimdi bu ij(aP Türkçeye de (ewilüişfir ('Mrsal'' B'çinriıiıii".
F/s Bitim/lrelsefe/sanat Yayınlan, lstanbul.'1985)
(ç.n.).
çev.: M. Ri{at,
a fı
akraba seagisi'ni
SPartos'lar birbirlerini öldüriir' Oidipus, babası Laios u öldürür. Etcoklcs, kardcşi Polynike'yi öldüri!r
Buradaki ortak anlamsal içcrik, aşırı aile seılgisizliği göstcrcn ilişkidir.
3)
K.ıdmos, cjdcrhayı öldüriir' oidipus, Sphinx'i boğazlar.
Canavarların yok cdilmcsi.
B/
l1o'
Bkz. sİ,ııonl;que slr&ct!'rl ğaPısat anlambilim), s'
ı9ı' 99
4)
yakınltğtn aşııı dcğeı kazanması a)rnl şeyin aşıIt değcr yitirmesi için neyse, yeldonlik inancından kopma çabası da bunu başaIamamak için odur. Dcneyim kuıamın oltaya koyduğu şeylerin tersini 8ö5tcrebilir, ama toPlumsal yaşam evrenbilimi doğrulaı; yeter ki her ikisi dc aynı çclişkili yaplyı açığa vuısun. Bu durumda evrenbilim doğruyu yansltmakta. Freud'un "oidipus karmaşası" bağlamrnda ortaya koyduğu soIun ycldcnlik ilc iki cinsten üıcme arasındaki seçenek sorunu dcğil kuşkusuz. Ama yine de "IJiı ikiden nasll doğabi]iyol? Nasıı oluyor da biI tck dcğil, anayia billiktc bir de babadan oluşan ikili biI üretcnimiZ oluyoI?'' gibi şeylcıin anlaşıimaya çalışrimasl söz
Labdakos, ,,aksak,; Laios,,'sakar"; oidipus, ,'şiş ayak', anlamını verir.
Cörüldüğü gibi, ilkin, 1) ile 2) arasında bir karsltlık r: Aşlrı akraba sevgisi/sevgisizliği. Ayrıca söylcnccdeki aksaklann "birer yeryüzü varllğı ol du kları a nlaşı ld ı ğında, 4 ),deki adlar y r|r,ı r, ı ii_ a tonie) anlamını verecektir. Bu durumdai "tori.rbu udı.'';,d;;;" ile karşıtlaşır; bir yer canavarı olan ejderhanın oıi,ı.ılımesi de, onda insan yerdenliğinin yadsınmasını dırır_ ""ı"rnır. sonuçta, dört ayrı siiylcnbirim, bir yapı oluşturmak_ va
'
ta
konusudur. Sofakles'den sonıa Frgrd'u da oidipus söyleninin kaynakları
arasına koymakta hiçbil sakınca olmayacaktlr. Dile 8etirmc biçimleri daha cskilcıiylc aynı dcğcrdcdir; giiründüğü kadarıyla da onlaıdan daha ''gerçcksi'', daha otantikıil."11
dı r:
1 /2 = aşln akraba scvgisi; 3/4 = yarJsınan / istencn yerdenlik_
Yazara göre, buradan
.
j, ,onr",
varllmaktadır: ,,Dör-
[94] düncü ile üçünü dikcç (kolon) arasındaki
b"';;;;l.;;;
ikinci dikeç arasındaki bağınhırın uy.r,d,._: ''Bağıntı iibeklcrini birbi
şcyin doğru
.
nm
o],"
oi"Tİi"";İ
::::1İ: ff
;fi
l:
",r" şeyin gcçmesiyle) aşılmaktadır; xendi araiaıında uırıı"ı|ı" iiiışcn iki bağlntt, her biİinin biıbiıiylc çelişmcsi oran,nda d; öz;;;tir... (söylcn) insandaki verdenlik duygusu.^ in"nroy,''. ;;;;ramdan vazgcçip; hcı biıimizin, bir erkekıe ui, uarn,n uı.iş_ mesinden doğduğu gcrçeğini benimsemeye y,ın"ı."yi tigr"iul ,:' açmazını dile getiren bir itıniemair ;'y";;;;liİ,":". nülebiliı. Bu güçlüğün aşılması oıanaksız. Ama oidiPus söylemi, birisi başlangıç, iiteki onuıı türevi olan iki sorun aİa5Inda bağlanh kurmamIzı sağlayan bir tür manhksal çözüm yolu sunmaktad ır. Biril ikicl en mi d oğru luı? ". ı ki j,i d; ;#i:, ı:r,]:.ff :T: ^" ür: "Aynı olan aynı olandan mı, yoksa başka ,ı""a"" .lirj".i; Bu yolia şöyle bir ikili bağınh çıkaı karşım:za: x"" aj,"" a""y"l, l a
a s,
r,
#fiş:
100
t95l
Bu çözümlcmcden -ne yazık ki yaintcm ııitcliğine ulaşanıayacak ölçüdc klsa tutulmuş olaıı bu çözümlcmcdcn_ çıkan şu sonucun altl çizilmclidir; Bir bctik öylcsine bileşenlcre indirgcncbilir ki, bu bileşcnlcrin rıluşturduğu anlam, herbiriırin karşılığı olan tarihsc] iÇeriktcn çok, aIalarında kurduk]arı biçimsel bağıntılar dizgesindcdir. Yazınsal clcştiri şu slralar çok tutııIan_ bu yöntcmi kendi yöntcnıinc katnılş r'e gcniş biçimde işlcterek anlatı, film, çizgi-roman gibi alanlara uygulamlştır. Okurun Coıımııııicafloı'ı s dcrgisinde (özcllikle 4,8 ve 11. sayılarında) çıkaıı incclemelcre vc yeni (1970'to) çikan şu yapıtlara başvurması yararll olacaktır: A. J. Crcimas'ın Du sens, essab simiotiques (Anlam üstünc, göStergöbilimse] denemclcr), Julia Kristeva'nın Sönıeioüka, recherches pour une slınatalyse (Göstergebilim, bir göstcrge çözümlcmesi üStüne araştırmalar), Roland Barthes'ın SlZ adl,ı kitapQ'l, AınhaPoloıiı sll|.t!ıal,
(YaP]sat insanbilim),
lıon,
ss. 239-240.
'101
ları. Özellikle S/Z,de Barthes, Balzac,ın Sarrusine,ini r::.İ:."T. çözümIerken, u"tıgın n",,i ii. ;ffi ;
iiffi ;:.:
*
;#:
BEşİNCıBöLüM
19z,
:1l}ı;".'ji:flT;}:y.:"'"..;;'I-u"o;,:;; ",',,İ;.fi il:}:İJl igJ, xl*r:* öH;f;
İİ"iİHH,ffi #fi#i;f ':'ş:-;HİH::' ropıuıvısaı
102
değı
manhksal ve güzelduyusal düzgüler gibi terimlerle. insanın doğa ile ilişkilerini 8öz önünde tuttuk. Birey ayrıca toplum içinde de yer ahr ve toplumdan da, öznel ve nesnel olmak üzere, iki ayn denefm edinir. Hiç kuşkusuz şöyle düşünülebilir; Toplum, içinde yaşdığımız dünyanın yalnızca özel nitelikli bir öğesidir; buraya değin değşik düzgüler üstüne söylenmiş olan her şey, toPıumsal anlamlama ve iletişime de uygulanabilir. Ama lne de topıumun durumunda önemli bir a5nım var. Bilimler ve sanatlaf -buraya değin tanımlandıkları kadanyla- göndericiye özgü bir deneyimin, insan (olan) alıcıya iletilmesini amaçlar. Bu deneyim, alıcıyı doğrudan içermez. ğsa toPlumsal iletişimin amacı, insanlar arası, yani sonuçta gönderici ile alıcı arasındaki ilişkiyi anlamlan_ dırmaktadır. Toplum, bireyler arasındaki ilişkiler dizge. sidir. Bu dizgenin ereği de korunma, savunma, alışveriş, üretim, vb.'dir. Bu amaç doğrultusunda bireylerin öbek, öbeklerin topluluk içindeki durumu anlamlanmak zorundadır. Sop, aile, meslek, demek, vb. gibi herhangi bir top lumsal ulama özgülüğü belirten üeljrge oe tabelılann yav hğı işlev budur. Ayinler, törenler, bayramlar, modalar, Buraya
t981
püzctıırı
't03
birer ilOtişim biçimidir. Bu iIetişimlerle birev topluma 8öre belirICnirkcn, hcrkesin, :b:8c,:y| burad'a üstlendiği İe oyu_n]ar
işlev VC yaptl8l katkı or(ayd çlkar. ya da bilgi, doğal dünyanın örğenleştiriimesi ve 'Bilim anlamlandırıImasıdır. TopIumsai düzgülJrse .;;i;;;; .; gcnleştirilmesi ve anlamlandırıImasidır. B" lırgtii".ı. göstcrilenIeri insanlar ya da aralarındaki riıitİ".al,
taşIytcıs] Vc tözüdür; yani hem gösİör,:'q"nin İ:i'l11l. dc gösterilcndir; gcrçektc bir gösicreedir; .,İ."} l"Ğni oırsozlcşmedir.Toplumsal
oyundur: Birey parrikrir, koruyucu r."u y, ju oğuI ya da bağll dosttur. ötc yandan 1?]o]":rlylsrn topıumsal g,öStcr8c, daha öncc bclirttiğimiz aniamdi (Bkz. yuk., s. 1'8) genclde bir ',katülım'' gösĞrgcsidir. il;ö;gedc birey, kimliğini vc hangi öbcktcn oüugunu ortJva kc, yar; ama aynı zamanda, bir öbeğe ozgülılğti u.r. u" g".çekleştirir. Toplumsal deneyimiı-ı de (tıpkı doğa deneyimi gibi), mantlksal ve duygusal o]mak üzere' ıti t.ı.tı ua.arr. "s;öbeğin toplumsal aşamalanma iıe, sıyasaı, eto_ 11. ü'^ 9" örgcnIiktcki yerini bclir|eyen ğ",".g"i"., 11T:I, manllk düZ]emindc; bircy ya da öbcğin, uuştu ül.r"ui". ,, o?:|,". karşlsında duyduğu coşku ya d, drygriu., ,nio:" tan göStergeler dC duygusal düzlemde y.er alır. anla tma kolaylıgı açısl ndan, burdya dcgin tu t,.. tugumuz =?._l:ı",yolu bundan bö,vlc de izleycrck, ıopırmiı g,lstergcleri de manhksal vc güzclduyıısal ro"yğ"'uıı oıiuı. ayırmak sanırız yc,injc olacaı.t,i Uye,];;;dd bu lI:* iki an]amIama biçimi sıkı sıklya birbirin,.. gir;iş.iurumdadır. Şu durum söz koııusudur: ',insan bıi-i".ı" ır""tı, az gclişmiştir; bu alandaki bilgilerimizin temcli oe, bilirn slnırlarlnl yanIış ayırt edcn bir ..yaban düşünl:::"r:,^ Ce'dir. AyrICa şu da anlaşıJlyor ki, duygusal llişki insanik€n, insdndan doğaya olnlasl durumrından 1u:,l'uıu çok daha basklndı1 güçlüdür; meğer ki dinlerlc eskil ek;nlcri
l::lq,o,r
\:i-r:'
Ie91
yaşam, bircyin kcndi'rolünü ov-
İ:r
IM
ıralayan şu insanbiçimsel doğa söz konusu olmasln. Bu durumda, toplumsal yaşamdaki bilim ile sanatı açık seçik birbirinden aylrt etme savlmlzl bir yana bırakarak, sorunu, göstergeler ve düzgüler açısından incelememiz gerekecek. 1. -
Gösteıgelel
Toplumsal yaşamln başta ge]en koşullarlndan biri, kiminlc karşı karşıya olunduğunu bilmek, böylece de bireylerin ve öbeklerin kimliklcrini tanıyabilmektir. Bu, beliıge VC tabelaların işlcvidir. 1. Kimlik göst€İgeleİi. Belirgeler ıe İabela[ır. Belirgc ve iabelalar bir bireyin hangi toPlumsal ya da ekoııomik öbekten olduğunu gösteren imJerdir. [şlevleri, toplumun örgenliği ile bircylcr Ve öbekler arasındaki ilişkileri an-
latmaktır.
A) Armalar, bayıaklar, ııngunlar, vb. Bir aileyc ya da sopa özgülüğü göSterir. Kent, bölgc, ulus gibi daha geniş öbr'klcrc dc yayılabilirIer. B) Ünit'ormılır da birer öbck imidir: _ Toplumsal öbek: Soylular, kentsoylıılar, halk; _ Kurumsal öbek: Ordu, kilise, üniversite, vb. t100] _ Mesleksel öbek: Kasaplar, alıçılar, dülgerler, vb. - Ekinsel öbck: Spor topluluğu, filarmoni dcrncği, vb. Budunsal öbek: Brötanyalılar, Alzaslrlar, Arverniyahlar, vb.
C) Belirgeler ve nııdalyalat, arma Ve üniformaların simgesel kalıntılarıdır. Daha düşük değerde, aynı işlevleri yerine getirirlcr. Marlılya ı'ıe ızlşaıı|ar şövalyelik düzenindeki ödül ve nişanların bugürıe ulaşan biçimleridir. Belirgeler, değişik topluluk ve her nitclikten derneklere özgülüğü beIirtir. D) Dijımeler, makyaj, saç biçimleri, vb. de eski uygarlıklarda düzgüIeşmiş belirgelerdir ve şimdiki moda105
larımızda varlıklarını sürdürmektedirIer. E) (So| adlar ve takma adlar kimliğin en yalın ve en evrensel belirtileridir. Kullanılış ilkclerinde her zaman nedenlidirler, çünkü bireyin bir aileden ya da soPtan; bir meslekten (''Terzil' Sartre, "elişçisi'' Let'iırd; fiziksel bir ulamdan (Beyaz, Kdr, Vb.) olduğunu belirtir. Çağdaş ekinlerimizde, tarih, bu dizgeyi cılızlaştırmıştır. Dizge çoğu kez takma adlarla, lakaplarla yeniden ne_ denlileşir. Demek ki armalar, üniformalar' belirgeler, dövmeler değişik öbekleri ayırt etmeyi; gerektiğinde sınrflandırma_ yı Ve tanımıamayı sağlayan birer araçtır. Bu öbekler bütünü de toPlumu oluşturur. L6vi_Strauss'un ongunlar konu-
Sunda gösterdiği gibi, bunlar, kullanılış ilkelerinde, birer toplumsal bölümlemebilim (taxinomie) dir. Dahası, bu belirteçlcr, bölümlediği her öbekte, aşama sıralan ve öbek
içi örgenliği de belirtirler. Süs tüylerinin, taçların, kakım
sıraları1 ve rütbc şeritlerinin işlevi budur' F) Tabelalaı bireyler toPluluğundan çok, nesneleri gösterir. Ama bunlar, toplumsallaşmış nesnelerdir. Evlcrc numara vermcnin bilinmediği dönemlcrdc, her
yapının kimliği bir tabelayla belirtilirdi. Bu uygulama, tecimscl yerlerin ayırt edilmesinde sürdürülmüştür. Tabe_ lalar da, (tıpkl armalar gibi) genelikle "konuşur,' nitelik_ tedir; yani rcsimgesel nitelikte (Bkz. yık., s. 32): Çizmeci için çizme, berbcr için traş lcğeniz, vb. Bugün bi|e Cheual Blanc (Beyaz At), Lion d'Or (Alhn Aslan) gibi adlar verilmiş bunca konaklama yerlerinin bulunması şundandır:
Yorgun atların dinçIcriyle değştirilmesi söz konusu olurdu; ya da hancı ''Au lit bn dort''3 sözcükleriyle oynardı. Tıpkı dcniı(n Kafum adlı ha},vanln kürkü ş.İjllere bnliiierek deiisü bicimleİde. blrdü78üyc 8öİe kesiijr va beul öbekten kişijcnn 8ıysisin€ ilş n:lı;. öz;uikle tö rcnlerde Profesöİ ya da yuksck düzcyde baş}i kimseler bunu biİ bcbr8e olaIak ,4s da
Q' €)
106
kuıliıI'
(ç.n )'
B€Jbcrlerin kuledıs çı*uİ, ovalve bıİ kı}ısı lcğen (ç n.).
borlnadenk 8ele(ek biçimdc o}tk
Bu kısa tiim(enin söylenişi 'bli(y)ondor" biçimindediİ; bu da ..Au Lion d.or,,un
xns O adı verilen klr meyhaneleri gibi. Kcntlerin kent ve sokaklara blünmesi de bir bclirtme dizgesi oluşturur. Birçok ekinde mahalleler kapalı halk sınıflarını (kastları) ya da meslek kesimlerini öbekleştirir. Örneğin Bıçakçılar, Dokumacılar sokağı gibi. Çoğu kez Tarihin anlık olaylan, çağdaş kcntleşmedcki bu dizgeyi çözmüş, dağıtmışbr. Ama yaPay biçimdc yeniden oluşturulabilmektedir bu tür dizgelcr. Örneğn Nicc'de bir ''Müzisyenler Semti" vardır. New York'ta bütünüyle usa dayalı bir dizge uygulanmaktadır. Orada sokaklnr, caddeleri dikine kescr. Hepsi de sıradan numaralandırıl_ mıştır. G) Sanayi tirünü markaları'nın işlevi, bir ürünün kökenini belirtmek Ve güVenceyc bağlamaktır. Bu markalar 1102] öteden beri eski csnaf sınıfınca kullanılmrştır; çömlekçi, . ince iş marangozu üretti# nesncyc imzasını koyar; hayvan yetiştiricisi, yetiştirdiği hayvana bellilik koyar, vb. Bir yandan ürünlerin çoğalması ve ayrımlanması, bir yandan da tecimin ve tanıtımcılığın (reklamln) gclişme göstermesi, soruna yeni bir biçem getirmektedir. Bir sanayi ürünü markasının seçimi çok karmaşık koşullar bütününe görc belirlenmektcdir. Örneğin yaPımcı, toplumbilimciye, ruhbilimciye, hatta bilgisayara başvuruyor arhk. Çağdaş tccimlemede sunuş, paketleme çok önemli bir göstcrgebilimsel değer kazandı. Kısacası, bırada tabelalar baş|ığı alhnda topladığımız şeyler, bir yandan ioPlumsal bü:ıye_ nin bileşenlerini; bir yandan da, her şeyden önemlisi, kendisine dcstek sağlayacak ycr çizimini (topo8rafyayı), ekonomiyi tanıma Vc ayırt etme işlevi yapan markalardır. 2. Görgü kuralı gösteIgeleri. Kimlik göstcrgelcri bir öbeğe ya da göreve özgülüğün bclliliğini oluşturur. Ötc yanşu 0 20
eşsos]idi.l l k'r lklıl ',''lo dez,e'J8ibisöylenir.Yaniikirciklibiİsiiz.eüslündeo}n,ntyorburldn..r00., ''sür q) sın(ğ) o.n(ğ)'de^ hem sıfıİstz yinhi" hem "sıtır şJhP yül sıllr" 8ibı ıtı siiyıonişi ıle aynıdır. oüe yandan bir sa}ı olan ün8t Q0' ayrı sesciı anlam
akyor
(ç.n.)'
107
'
dan, insanlar, kendi aralarında iletişim içindedirler. Bunun için bir takım belirgeler kullanırlar. Yani kim olduk_ lannı göstercn belirgeler. Ama bu sürekli ilişkilere, bir o kadar da geçici özel ilişkiler eklenir. Bu tür ilişkiler, birlikte olunan kişilerce ve ortam koşullarına göre değişe_ bilir. Bir çağrıya katılmak için, bir tören takımı giyinmek ya da giyinmemek, yalnıZca çağrılan yerin niteliğini de_ ğil, çağıranla çağrılan arasındaki ilişkileri de belirtir. Bu amaçla özcl nitelikte kimi 8öStergc]er bile kullanıhr. BaşIıcaları bedcnsel imler ve jestlerdir. Daha önce (s. 60) bürünsel, devinimsel ve aralrksal so_ rundan söz ettik bir parça. Bunlara selamlaşma, sövgü ve bcsi nlcri de eklcmek gcrckiyor. 1103] AI Scs tonu,8önderici ile ahcı arasındaki ilişkiyi anlamlandırma yöntemlcrinin en evrensel olanlarından biridir: "Senli benli", "saygılı", "alaycı'', "buyurucu", "yar_ dakçı" vb. olabilir. B\ Selamlaşmı 0e incelik kuralları bir öncckine benzer bir işlev yapar. Ondan ayrllan yanları isc, özellikle say_ maca ve ekinden ekine de$şebilir nitelik taşımasrdır. C) SöıgüIer, selamlaşmaların cılumsuz biçimleridir. Kin göStergeleriııi oluştururlar. Hele de saylları çok fazla vc gidcrck de artıyorsa, bu durum saymaca özelliklerini or_ tadan kaldırmaz. Meydan okumalar, bunların düzgüIeşmiş vc kurallaşmış biçimlerid ir. D) Deı'ıinimbilim (gerçek anlamında, dcvinimlerin incelenmesi), mimiklerin, ieStıerin ve dansların incelenmesidir. Iest Vc mimikler -ses tonlaması ve değişkenliklerinde olduğu gibi_ dilin yardlmcı dizgeleridir. Kuşkusuz iest ve mimiklerin incelenmesi eskiye dayanır. Nitekim Darwin L'expression d.es ömotions chez l'homme et l'animal (1873) (İnsanda ve hayvanda coşkunun anlatımı)
üstüne bir kitap yazmlştır. Ancak bedensel devinimlerin dizgeli bir biçimde incelenmesi Ray Birdwhisiell'in lnİroductioı to tinefıcs (Devinimbilime giriş) (1952) adlı kita108
bıyla başlar. Bu, "devinim içindeki bedenin ortaya koyduğu öğrenilmiş ve yapılaşmış iletişim biçimlerini'' ele alan bir bilimidir. Birdwhistell'e göre, devinimsel belirtilerin nitelikleri _ki yazar bunları dilbilimsel bir yaklaşımla tanımlıyor_ şöyledir: "Devinimscl bclirtileIin kimi türleri il8i çckicidir. Örneğin sinemasal adıl beli(ileIi bunlaldandı!- Bu beliItilel uzaklık|yakınlık, olben, beıikiliiteki, Vb. 8ibi kalşltlığa göre yapılaşmış adıllaıı animsatır (yeıleıinc gcçer). cenişIetilen aynl bir devinim, adıısal [104] devinim bclirtisini çoğullaştıııı. Böylece biz, onlar gibi' çoğulluk belirtileti elde cdilir. Yine eyjemsi beliItilerin de varlığını ayırt ederiz. Bu belirtiler, adıl belirtileıine bağlıdır; kcsintisiz devinim içi^de, zalfian belililetini de ortaya koyar|ar. Uzam beliıtilerinin
de bulunduğunu anlmsatallm: AşağııLa, yıkarda' arkada,
ijnde,
tçinde, vb."
Aynı biçimde, değişik dans deünimleri çözümlenmiş ve kaydedilmiştir. Deneme niteliğindeki bu kitabın slnlrla_ rlnı aşan tüm bu sorunlar için; 10 sayılı Langages (Dill,er) (Haziran 1968) dergisine başvurulabilir. Bı sayl Deainimsel uygulamalar ae diller (Pratiqıes et langages gestuels) konusuna aynlmıştır' E) Aralıkbilim. Dilsel iletişimde yalnızca jestler de_ ğil, ayrıca uzam Ve zaman da kullanılır; iletişimde bulunduğumuz kimseye göre belirlediğimiz süre' birer gösterge oluşturur. Aralıkbilim adı altında incelenen "anlatım'' işte budur.
Her türlü göstergeler dizgesi gibi, saymacalaşan niteliğiyle ekinden ekine değişkenlikler sunması, bundan dolayı da birçok yanlrş anlamlara yol açacak durumda olması ölçüsünde, böyle bir dil, özellikle incelemeye değer. Bu konuda yazılmış başlıca inceleme E.T. Hall'un 7}ıe Si lent Language (Sessiz dil) (1959) adlı kitabıdır. Yazara 109
T_
göre, birbiriyle konuşan iki Amerikalı arasındaki anlamlı Sekiz ayrı uzaklık şöyledir: 1)
fısıltılı
Çokyakın
Hafif
Yakın
Duyulabilir
(5-20 cm)
2)
(20-30 cm)
fısıltı
Çok gizli
Gizli
Yakınca cm) 4) Neuzak,ne
lçerde alçak cu]i dışaıda normal ses Alçak ses, az yeğin Kişisel konu
yakın (50-90 cm) 5) Ne uzak ne yakın (1,30-1,50)
Normal
3)
(30-50
6)
Uluoıta (1,60-2,40 m\
ses
duygusal Normal ses Biraz
Kişisel olmayan konu Herkesc açık, sözün yöneltildiği kimse
dışlndakilerin dc
[i05] 7) odanın
biı
yanından öbür yanına (2,60-6 m) 8) slnıı ötcsi (6-30 m)
duyabileceği bildidm
Yüksck Ses
BiI toPluluğa konuşurken
Yüksek ses
Uzaktan selamlaşmalaı, yolcu uğurlamalaı
Kuşkusuz uzaklık, fiziksel sesbilgisi (akustik) koşullarına göre belirlenir; biz öyle düşünüyoruz en azından. Gerçek olan, bu uzaklığın büyük ölçüde saymaca değer taşımasıdır: Anglosaksonlar, konuşucular arasında''belli bir uzaklığın korunmasına'' özen gösterirler, Latinler bu uzaklığı azaltma eğilimindedirler. Sonuçta, Anglosaksonlar, ikinci kişilerce tedirgin edildikleri ve saldırıya uğradıkları duygusuna kapılırken; ötekiler, bu insanlarr ''soğuk'' ve ''mesafeli" bulurlar. Hall bu durumu şöyle bclirtiyor:
"Latin Amerika'da konuşucular aIasında tutulan uzaklık, 110
insanlal BiıIeşik Dcvletlerde olduğundan daha kısadıı' Gerçekte dübclli uzaklıktan sonra Iahat konuşamazlar' ancak uygunsuz Kuzey Amerika'da bir ölçüşccek biçimde de yakınlaşamazlar' saldırganlık duyguları çağ_ ya da dcn fazla yakınlaşmak, cinseltik Durum rıştrrır. sonuçta, onlar bize sokuldukça' biz geri çekiliriz' dostböyle olunca, bizlcrin "mesafeli" ya da soğuk; kendini çeken' Bize luktan yana olmayan insanlar gibi değerlendiriyorlar' _gc_ sıkıştırmakla' bizi Iince, biz de onları sürekli suIahmlz1 üflcmeklc' yüzümüze tükürmckle 5uçluyoIuz'
bir süIe Önccdcn yakınlığın, uzaklığın anlamını öğIenmedcn' Latin Amcrika'da yaşamış bulunan Amerikalılar türlü kurnaZlıklara başvuruılaı: Çalışma masaıarınr bir engel yaPıP aIkasına Amesandalye Vc masalaIı öylesine yeIleştirirler ki' Latin geçer;
.ikul,y, rygrr, .uyubileccklcıı bir uzaklıkta tutabilsinler' bir snnrritu ıutir, Amerikalı da kendince uygun sayabilcceği ycre bir yakın)ığa ulaşıncaya değin, yani ıahat konuşabileccği ieğin, engcllcrin üstüne tırmanıP ilcrteycbilmektcdir"'
cörüşmek istcdiğimiz kimsenin bizi bekletmc süresi de aynl ö]ç;de anlamlıiır. Bu sürenin, cn küçük kalem efcndisince uiıe nc dcnli inccden inccye hesaplandığını biliriz' ve önemine uygun bir süre Çünkü kcndisine gelcni, düzeyine bekletmezse, değcrdcn düşcccğini Saıılr' ekin_ Bu bekletmeiüresi de bütünüyle saymacadlr; kimi 'Ierdc ve koşullarda önemli oranlara ulaşabilir' Büyük Mobek_ imparatorluğunda bir elçi, huzura kabul için üç ay
't106]' ğol
icycrıii.. Bayanlar hayranlarının saygı Sunuşlarınr'
-in_
eder_ ccden inccyc-hcsaPlanan bir denemeden soırra kabul
ler. Uzam ve zamanrn, törenler, geçiş alayları' ştilenler gibi etkinliklcrde anlamsal bir işlevi vardır' Uzaklık, konuşucular araslndaki ilişkinin göstergcsidir. Bu ilişkiler belirli ö}çüde ''uzaktan" ya da ''yakından"
gerçcklcştirilebilir. " rt ni'ırr*, de topluluğu ve incclik anlayışınl l)olil'
lll
lemenin başta gclen ölçülerinden biridir. Bu durum, çoğu kez tabulara konu olur. Hazrrlanması ve yemck olaıak sunulması bir dizi saymaca kurallar dizge_
ı107]
sine dayandırılır. Bir aperitifi gcri çevirmek, bizlerde bile ortamlna göre, belirgin bir hakaret dernektir. Bcslenmenin göStcrtcbiIimsel işIcvi, varlığını, çok sa_ yıda tabu Ve geleneklerle, toplu yemek Ve şölcnlerimizde Sürdürmektedir. ingiliz çayı, doğudan kaynaklanan bir ayin töreni niteliğindedir. G) Bu gibi şeylerin dökümünü bitirmek olasr mı? Her şey bir göstergedir: Armağanlar, oturduğumuz konutlar, mobilyalarımlz, ev hayvanlarlmız vb. 3. Toplumsal göstelgelelin doğası. Göstergelerin belirIi ölçülerde toplumsallaşmış, yani yapılaşmış Ve saymacalaşmış olabileceklerini gördük. içinde yaşadığımlz çağdaş ckinlerde, gcnel oIarak, bu ''beJirli öIçülcrdc'' fazla geçcrli değildir. Özei ad]ar dizgemizdeki, belirge ve tabelalarımızdaki durum böyledir. Bunlarla, ongunlar, armalar, kast, rneslek, sop tıelirteır giysiler gibi çok geliştiriir,iş dizgeler karşılaşhrılabilir. Göstergelerin bir ırası da nedensiz ya da nedenli olabil_ mesidir. Toplumsal 8öStergelerin çoğunluğu nedenlidir. Bu nedenlilik ya eğretilcmelere, ya da çoğu kez düz Sapmacalara dayanır. Simgelenen anlamların, nesnelerin yerine geçen betimgelerdir buniar. Adaleti siırıgeleyen terazi Ve kılıç, 'hdamlık"a törenini anımsatan baş eğme ya da el öpme, vb. gibi. Bu tür göStergeler geneiiikle toplumsal yapıda ve kurumlarda varlıklarını sürdürürler. Ama simgescl de_ ğerleri düşmüş, kökensel anlamları kaybolmuştur. Toplumsal göstergeler belirgin bir biçimde yananlamIıdır. Çünkü ya yücelik, güç, erk; ya da tersine si]iklik, (4)
*''rrnda Luxandığf t? 'adam]lk'', sö7cJgrin qerç.k Jnl.mına uv_ bi' oll}a arlalm!} ladır. Dı'rrb, ) Lk di7eninde alazıır bir kimscnln ıır ocrl beYınt Lcndl\jne ş!r'r.n (e8em.nlolarJk seçm€li vo orUn aJanı dü7.vlne .rirm6idij. i\damlü sozl.rmcq kural]r \c EdrkeJİüi bir ıörenlc belir].nU.d l\.n.)' Tlonl..r*"''
8ul1
"t12'
önemsizlik anlatırlar. Bu değerlerin kaynağı da, çoğunlukla toplumun bilinçaltında kökleşmiş bir simgecilik anlayışıdır. Bütün bunlar 8öSteriyor ki toplumsal 8öStergeler, ınantıksal olmaktan çok daha fazla, güzelduyusal türden_ dir; işleyiş ilkelerinde çoğunIukla birer sınıflandırma göstergesi olsalar bile... Ama eskil kökenlerinden dolayı da, bilim-öncesi, benzeşimsel, ya da denkleşimli-benzeşimsel anlanılama biçimleri arasrnda yer alırlar (Bkz. yuk., s. 42).
Bundan ötürü gösterenin dönüp dolaşıp göSterilen üstün-
de incelenmesine karşı çok duyarlıdırlar. Arnıaların, ad_ ların, alt_yazılarrn, sözde tarihscl olaylar adr altında, bir dizi masallar ürettiğine epeyce raslanır. Oysa bu olayların genellikle söylenlerde ve eskil yazınlarda yer aIdığl 8örülmüştür. Özellikle L6vi-Strauss, üretiliş ilke]erinde bölümlendirilmcyc dayanan ongun adlandırma dizgeleri_ nin, benzetme yoluyla nasıl üretkcn duruma geldiklerini göstermiştir: Gerçekten bu dizgelcr bir yığın tabular, yasaklar, soplar arası ilişkiler üretmişlerdir. Üretilen her yeni şey de aynı adlr söylenlerle desteklenmiş; gele gele kurt, yllaır, ayı ya da kurbağa araslndaki doğal ilişkilere dayanmrştır. Resimgesel nitelikleri gereği, toplumsal göstergeler, 8üzelduyusal göstergelelle yakınlaşırlar. Bu bir raslantı değildir. Çünkü toplumsal iletişimde gönderici, büyük bir çoğunlukla göstergenin taşıylcısldır; aynı zamanda da göndergesidir. Özne ile nesnenin böylesine birbirine karışmasr, [108] olsa olsa göndergesel işlev ile coşkusal işlevin birbirine bulaşmasrnı kolaylaştırabilir. II. -
Düzgüler
Giysiler, besinler, iestler, uzakllk/yakınlıklar, vb. değişen oran Ve biçimlerde, değişik toplumsal iletişim türle_ rinin oluşumuna giren 8östergelerdir. ı]3
Sayılamayacak kadar çoktur bu göstergeler: Ayinler, törenler, protokol ve incelik kuralları, oyunlar gibi. Bunların başllca dört türünden xiz edilebilir: Protokol kurallırı; Bu kuralların işlevi, bireyler arasındaki iletişimi düzenlemektir. Ayin kurallarında; cönderici, topluluktur. oyunlar: ister özel ve bireysel, isterse herkese açık ve ortaklaşa olsun, bir toPlumsal durumun betimgelemeleridir oyunlar. Modalar: Düzgülerin biçemleşmesi ve bireyselleşmesidi r.
1. Protokol Kuralları. Bir toplum, ortak bir
eylem
doğruItusunda bir araya gelen bireyler öbeğidir. Bu birliktelikte her bireyin kendine özgü yeri ve işlevi vardrr. Her biri, başkalarıyla kurduğu ailesel, dinsel, mesleksel, vb.
iletişimlerle belirlenir. Bu iletişimlerin bilinmesi ve kabul edilmesi kaçınılmazdır. Soyadlarrn, takma adların, belirgelerin, tabeıaların, arma ve nişanların, özellikle de giysinin bu işlevi yapttğın! gördükrÖte yandan, bireyler herhangi bir ortak eylem için bir araya gcldiklerinde, ilctişimleri de anlamlr olmalıdır. Buyuran kim, yerine getiren kim, veren kim, alan kim; çağıılan kim, gelen kim, vb. Protokol ue etiket,6ir yürüyüş kolunda, bir masa çev-
[1(ı9]
resinde herkesin yerini belirler. Yuıarlak Masa Şörıalyeleriırin bu sorunu nasıl çözümlediği bilinmektedir. Bir süre öııce yapılmış olan Victnam Konferansı srrasında da masanrn nasıl düzenlencceği üstüne uzun tartışmalara girişildiğne tanık oIunabilmiştir. Selımlaşmaların amacı, iletişimi Sağlamak ya da kesmektif. Bu durumda da birbiriyle konuşanlar arasındaki ilctişim belirgin olmalıdır: Eşitlik, üstlük ya da astlık, dostluk, sevgisizlik ya da ilgisizlik, iletişimi istemek ya da istememck, vb.
5 lıeiişimi
r'esme, 'Floşçakaı(n)", ''Görüşmek üz€İe'' lan:,1dadıI (ç.n.)'
it4
8ibi sözlerle ayrıma an-
Sanlar, kalıplaşmış sözler _bu arada söVgü Ve sataşma]ar_, Ses tonları ve davranış biçimleri, vb., düzgülü bir bühin oluşturur. Bu düzgülerin saymaca niteliğ, dilden dile, ya da ekinden ekine aktarılırken, bozuluverir' Daaranış inceliği ve gdrgii kuralları, birer göstergedir. Bunlarla bircy, nasıl bir toPluluktan olduğunu belli cder. Görenekleri bilmesi ve izlemesi, kendisine, bir ''toplum in_ sanr'' ya da ''ortam insanf' kimliğ kazandırır. 2. Ayinler. Ayinler, birer topluluk iletişimidir. Ayin_ leşen bildiri de' topluluk adına, toPluluktan gelir. Gön_ dericisi bircy değil, topluluktur. Din sevgisi aracllığıyla, topluluk, tanrıIarla gönül birliği kurar. Latince (d.in anlamına gelen) reli7io, kökende ''bağ'' demcktir; hem aynı inancı paylaşanlar, hem de toplulukla tanrıIar arasında bir bağdır. Aynı biçimde, aile ya da ulus seagisi de, insanıır, Ceçmişleriyle ya da Yurduyla kurduğu gönül bağıdır. Zaten bu büyük Sevgilerin temelinde, genelliklc de din vardır; günümüzde de dinsellikle ll10l kanşık bir nitclik taşt|af. Antlaşmalar, ittit'aklar, stizIeşmeler, bir dizi yükümlülük, hizmct, mal, kadln (cş), vb. alışverişinde bulunan topluluklararaslnda birer ilctişim; bu arada yaPılan törenler dc birer göstergedir. Dine kabul, tahta geçirıne ayinleri; ua|tiz ae kutsamalar; cenaze tö' renleri, toplulıukl,a, lıağrına bastığı birey arasında ilctişim kurmadrr. Bütün ayinlerde gönderici, topluluktur; ister topluluğun tümü, isterse, kendi adlna iletişimi gc,rçcklcştirnıeyc yetkili kıldığı görcvliler olarak... Ama, salt törcn ycrinde bulunarak da o]sa, topluluk, kahlım içindcdir hcr zaman. Görcvlilcr yanında kcndi duygularını, ezgilerlc, dualarla, susmalarla, alklşlarla, naralarla hcr an dile getirir Ve bu yolla katılımını belli cdcr. Bu katılüm, ayin törenlcrini iz|ı:yen şdlenler|e dile getirilir aynca. Bu şölcnlcrin yıpı_ lışı, kendi içindc bir düzgüye bağlıdır. Kutlama ya da ıııııı ö r enl e ri, aııll aşma başlangıcınln anrmsanmas] vc k ı ı ıt l 1',ı ı t
I
ı
I[;
bağIarın bir kez daha onaylanııasıdlr.
Ayin törcnlerinin işlevi, bildirimsel olmaktan çok bir_ Iikteliktir. Yapılrş amaçlarl, yerine getirilmesine toplu_ lukça ant edilmiş dinsel, ulusal, toplumsal yükümlülüklerde bircylcrin dayanışmasınr anlamlandlrmaktır. Ve de bütün bunlar, gerçek ya da özde tarihsel kökenlcri, betim_ gesel değerlcri ne olursa olsun, yüksek düzeyde saymaca_ laşmıştır hep. 3. Modalar. Modalar, topluluğu belirleyen varllksal biçimlerdir: ciyinmek, beslcnmek, barınmak, vb. Gereğinden çok tükctim malı üreten bir toplumda, büyük önem kazanır modalar. Ürünleriı'ı aşın bolluğu, bu ürünleri, (beslen[111j me, korunma gibi) tcmel işlevleriırden koparır. Şurası iyice
belli ki, söz gelimi, kravatlarımız, arabalarımız, klasik stil koltuklarımız, toplumdaki yerimizin birer göStergesinden başka bir şey değildir. Moda merkezcil ve merkczkaç yönde, ikili bir devinim_
le işler. Cözde bir toplulukla özdcşlcşme isteği, bu iopluluğu belirleyen göstcrgcleri edinmeye iter insanlar1. Ama,
böylc bir özdeşliği yadsıyan (gözde) topluluğun bireyleri de, artık bu göstergcleri bırakır. Modayl, dcvingen ve yaratıcı kılan da budur. Özellikle toplumsal göstergelerin zayıf düzgülcştiği ckinlerde. Moda, tıPkı oyalanmalar gibi, doyumsuz yaşantıları ödünler; saygınlık ve güçlülük istcklerine karşllık verir. 4. Oyunlar. Sanatlar gibi, oyunlar da, gerçckliğin, özc]likle dc toptumsal gcrçckliğin öykünümleridir. oyunIar bireylcri, toplumsal yaşamln anlamlı bir şemasında kendi yerlcrine koymak için, yapıp yakışhrılan durumlard ı r.
Sanatlqrdaki öykünme, aJıcıyı, gerçeklik karşısındaki yerine yerleştirme vc bir imge aracıIığıyla, bu gerçekliğin uyandırdığl coşkı ve duygular, yaşatma amacına yönelik_ tir. o y u ıI a r d aki öykünme, gö n d e r i c iy i, ger çek|ik içind eki 716
ycrine yerlcştirme ve bir imge aracıhğıyla, bu gerçekliğin edimlerini uygulatma amacına yöneliktir. Cösteriler, hem birer oyun, hcm de sanattır: Cİjstericileı açıslndan oyun, izleyiciler açısından Sanattrrlar. Oyunlar, anlaksal vc bilimsel, duygusal ve güzeldu_ yusal, kllglsal Ve toPlumsal nitclikte üç önemli dencyim tiiriinün karşı]ığldır. Yapl kurmaya dayalı tüm oyunlar birinci türdendir. Söz kurgulamasr da bunun için<Jcdir: Örneğn bi|mcceler, bulL112] macalar. Bu oyunlarda oyuncu, biçimi belirsiz bir gerçek_ liği yaPılaştlrlr vc ona bir anlam vcrir. Yap-boz oyınund'a parça yerleştircn bir çocuğun yaptığı şey' bitkileri tanımlayıp sınlf]aııdıran kökçünün },aphğ işlc aynı yordama dayanlr. Oyuncuyrı, aile, meslek, savaş gibi toplumsal bir durum içine yerleştircn oyunlar ikinci türdcndir. Kız çocuğu ile oyuncak bebcği, annecilik; satranç ya da rügbi oyuncuiarı, savaşçılık oynarlar, Vb. Cösteriler _izlcyicilcr açıSından_ üçüncü türe girer; Yandaşlar, maçın desşeır durumlarını; hpkl Site dcVlCti yurttaşlarının, tabyaların yukarlsından, tuttukIarı dövüşçüleri i1giyle izledikleri gibi izlerler. oyunlann ç<ığunluğunda bu işlev birbirine kanşmlş durumdadır. oyunların işlcvi, öğrcnme ve seçmcdir. Annccilik ya da askercilik oynayan bir çocuk, mesleğini öğrcnir. Turnuva dcni]cn (vc eskidcn Batıda oynanan) Cirit oyunu, en 8üçlüııün vc komut vermcyc en yatkın olanın belirlenmesini sağlar. Şans oyunları, bireyin yazgıyla savaşımını simge_ lcr; ancak burada, gerçekliğin tchlikelcri işlerliğe sokul_ mamıştır. oyunlann bir işlevi de eğlendirmedir. Ancak bunun için, gcrçck yaşamda doyumsuz kalan istekleri doyurmasl, kuş_ kusuz aynca da yüceltmesi gerekir: Erk, güçlülük, kazanç, toPlumsa] ilerleme, vb. özlemlcri gibi. Çağdaş psikanaliz ve psikiyatri, bu soruna açıklık getirdiler; sanatlar gibi, oyunların da' kökleri toPlumsal ve bireysel bilinçaltının 11,7
derinliklerine inen ekinsel ilkiltürler anlatttğlnr ortaya
koyarak' oyun kavramı Ve alanını önemli ölçüde genişletti I er. Bu açıdan oyun _yani toPlumsal bir durumun öykünümü_, [113] davranışlarımızın çoğuna yayılmışttr. Örneğin, ruhsal dengesizliklerin çoğu, iletişim bozukIuklarına bağlanır. Psikosomatik bilimi de kendi açısından, aynı ruhsal bozuklukların örgensel bclirtileri bulunduğunu ortaya koymuştur. Bütün davranışlarımızın bir anlamı vardrr; ama, gösterenle gösterilen arasındaki bağlnh rısdışı ya da bilinçdışı olduğu sürece, bu anlam yanlış yorumlanır. Çağdaş ruhsal eğitinbilim de şunu öğretmiştir bize: Hep kaçan, her şeye karşı kovan, yalana başvuran çocuk, dokunakh biçimde, birşey anlatmaya ve çevresiyle iletişim kurmaya çalışır. Bu, gcnel bir durumdur. Amerikall ruh hekimi Dr. Eric Berne, Games people play6 (oynadığlmız oyunlar) adlı başarılı bir yapıtında, toplum içindeki, özellikle de ailc içindeki davranışlarımızın bircr ''oyun" olduğunu ortaya koyar. Yani ona göre, bu davranışlanmız, her seferindc cskil durumlar üreten iletişim dizgeleridir. Ancak oyı.ıııcularda, bu dizgelerin anahtarı yoktur. Ev zorbasl adam, soğuk kadın, ayyaş, kumarcl, vb. derin anlamları göziimüzdcn kaçan rollerdir. Dr. Berne, bu ömck durumlann biı dökümünü yaparken, oyunlaşsalardı, nasıl oynanabilirlerdi, onu da göSteriyor. Şu çok yaygln ''Sen olmasaydın'', "Senin yüzünden'' (If it wencn't for ycıu'') gibi karı-koca dramrnrn bir özeti şöy}e; Utangaç kadln, bir "zorba"yla evlenmiştir. Özgürliiğünü kısıtladlğı için, kocasına karşı acı ve kin doludur: Hep se_ nin yüzünden; scn olmasaydln, gczcr tozardım; bir işim oiurdu; dans cderdim, ata binerdim, vb." Gcrçekte yaşananlar şunu göstermiştiı: Bu gibi durumların çoğunda, baskı gören kadın, özgürlüğünü elde edccck (6) 118
l1'
ljERı*ğ Canı.s pej?Ie play, NcP yoİk, 1961.
de değildir. Böyle olunca, ''zorba'' kocası kendisine yardrmcı olmaktadır asllnda. Çünkü, C]de etse bilc nasıl kullanacağını bitemediği özgürlüğün koşullarını ortadan kaldınrken, kcndisini bir sıkıııtıdan kurtarmaktadır. o nedenle, böylc bir kadın, gencllikle, kendisine böyle bir
[114] yetenekte
adamr seçer.
içcrdiği rollerlc, figüranlarla, durumlarla, bu''oyun'', çok az değişkenliklerle,tam anlamında basma kalıp bir dram oluşturur. Nitekim (Sayıslz biçimleriyle) <ıyunlar da, bilim vc sanat gibi, bclirli ölçülcrde saymacalaşan göStcr8e dizgclcridir. Ama kcndilcrine özgü temcl nitelikleri şudur: Gdndeici, yani oyııncu, oyunun göstergcsini kcndisi oluşturuI: "Oynamak", başka birisi olmak demcktir: Oyrl'1cak behck, ''çocıık''; a,.1uıcu ise, "anııc''dir. satranç taşlar], "iki ordı'ı''; o1ıuııcular ise, karşı karşıya gelen ''savaş uz_ manları''dır, Tcmcl işlevinden ayrıldığı ö1çüdc, hcr etkinlik oyuır_ laşır. Örneğin aacılık ya da dantelli sazaş7. oyunlar içiı'ıdc, tiyatro oyununa özel bir ycr vcrmck gerckir: Dekorlar, sahırclcme, oyuncular, bircr giistergcdir.
Oyunlar bircr göstcrgelcr dizgcsi o]duğrı]ıdan, gcrek bctimgcscl, geIckse düşünimgcscl biçimleri altlırda, zorunlu olarak düzgülcşir]cı. Kurallar olmasaydı, oyııncuların, rryuncaklann, oyun aşamalarının hiçbir anlaınl kalmazdı. Örneğin kaç gürcşi krıralsız Ve özgiirce vapıIdığlndan, Barthcs'ln bclirttiği gibi (Bkz. Mvthologics''SöyIencc)cr", Ss. l1-21), bir SPor oyunu dcğiidir. o ncdcır]e ııasıl bir sonrıc.'ı varllacağı, düzcnlcyicilcr tarafindaıı iincedcn bclirlcırir: Buna karşllık; Hain, Kötü, Saf ro]lcri vc bolirli durunıIırr suırmasl ncdcniylc, bir tiyatro oyunuduı: Alçakllğın cczalaııdırılıııasl, yürckliliğiıı ridiillcndirilmcsi söz korıusuclırr. Protr'ıkoller, ayin törcı-ılcri, oyunlar, hcpsi clc tr'ıplunısal cl)
Danio]]i savaş (gücrİe en dcnlcl]os): ]7. vc 18.
yaPıiJn ve tlvJ|Jn j.bJi'1Jr sJ!a_..lt,:clo..lc
0nnl
(ın JJn!:l"r 8i}indill'y'da
bıl;ü.i)
ıilmırIn
salt inc,]lik i.r8ilcııCk i(ın bU Jo vCril.'^ ı.i'l'fln'l.k
bir U/Jnıı5'Jlr l,-
'"V.ı_.
l'(.
ıl ..n
\
119
yaşamda birer 8öster8edir. En başta da, kahlan birevler birer göstergedir. Protoko] ve ayinierde, ;'t"naı .oı,i*ir,i o.ynanz''| başpiskopos oluruz; savurgan oğul, bağlı dosı. va ,..-' lı ı)J Cıa yurdu uğruna canını veren birisi oluruz_. oyunfarda ,'hirhangi bir rol oynarız,'. ikisi arasındaki t"ıi.t-"i, hcr zaman kolay değildir. ""," Göstergebilim açısından, sanat gibi, oyunla i|sili oiarak da iki sorun vardır: Birisi biçjm;bilim;cı, oteı.ia"ıa-bilimse] (ve simgebilimsel). Bu ilanda, bir biçimbilimin amacı, her oyunu ',bitişik kurucularına'' indirgemek; sonra da bu kuruculan sınıflandırıp, işIevlerini, y"ni uıuşi* trrrallannı belirlemek olacaktır. Anlambilim (ve simgebilim) dc, her ekinde, bu oyunbirim (ludömes)lerin ""ı;;';; ioplumsai işievlni ; ayrlca, kendiicrilı j,;;;,"*;;;';; birer yananlam olarak veren söylensel kökenlerini belir_ leyecektir.
soNUç
11,171
t t
$r I
t i
I I
GiJNiJMüziJN
söyırNcnıani
İmge kavramı, ckinimizin anahtar-kavramlarlndan biridir. Her şeyin ve hcrkesin imgesi Vardlr: Sanatçılarln, politikacıların, sosyete kadrnıarının... En önemsiz olanımlz bilc, şu özenli baba, bağlı eş, iyi yurttaş ya da kötü insan imtesini olduğu gibi korumağa özen gösterir. Böyle bir imgeyi kurar ve titizlikle korur. Söylenceler, insana ve dünyaya bakış biçimini anlatır;
Evrenin ve ToPlumun örgcnlifrni anlamlandrrır; olağan ya-
lanlar ağı örmeye başladığında da. yalan anlatımın rastlantısal değişkenlikleri arkasında, kahcı ve yapılaşmış anlamlama dizgeleri elde edilmesine olanak verir. Söylen denildiğinde, genellikle ilkil ve eskil ckinler, manhk-öncesi düşüncc biçimleri gelir usumuza. Dofrusu bu tür düzgülerin gözlemlenmcsi, kapalı ve durağaırlaşmış olan bu ekinlerde daha kolaydır. Yine bu ekinlerdc, yalın Ve duruk biçirnler alhnda, kökenleri tarihin dcrinliklerine Ve topluluğun biliııçalhna inen kurallaşmış toPlumsal düzgüler buluruz.
Buna karşrlık çağdaş toplumlarımız, daha özgür Ve mantıksal temeller üstüne kurulmuş gibi gelir bize. oysa bütün ortaya çıkardıklarımız, durumun hiç de öyle o|ma1,20
t?r
dığnı gösteriyor. Bir John Kennedy,nin yaşamı,
kehanet_ IerIe, kahramanlıklarla, tıls:mll'y"'"ri"ii".i"r"'oyı"" t118] kahramanını donatan trim göstergelerle u"liriı"#'ş,l.. Öıümü de, bu anlamda.bir öInektir. Gerçi bir soruşturma, kcndjsini öIdürenin, top|umdan l"-nŞrln ui_ risi clduğunu ortaya koymuştur; "oyr,ırnrn,ş ama toplum düşİn.".ı, b, "kaza ö]ümü', kararını beniıısem;y*. ı'oyı" ıi. ilö o, Yazgıyı, yani bıı önsel amacı bütiinüyle inlamr- t,ir. a" ondan. Kahraman'ın ihanctc uğramış olmasın' g"."kıi gorüyor. Bu da, kahranıan]ık dcslanla.inın ır"şt, g?j""'irı"t_ Icrinden biridir. Çağdaş biliı.ı.ı, davranışlarımızı n bu göstergcsel ırasını açıkça- ortaya kovmuşhır. PavIov'un
top"ş ."ri"i"." o"8il, ncsııelerin imgelcrine tepkir. Davranıjb'iıoii j"r"*,ş_ larümlzın, 8östergclere koşullanmrş bircr tepki ,i;;;; .r_ taya ayrıca, PsikanaIiz açısından ıri cör#;., ıı kil, _koyar. bilinçaIh ve biIiııçdışı
Jun8'un gönişii Vc ',iIkiıü;|e;,'
o
r., -ıo.a.rn.rrr;.r;il,.. ır, #ffi". r."i*r,'-;;;;;'ğ'
kura"".,
so.;, bir bi'liinlri toiıiuına; bir bölü-.ı a", gibi, tek tck bireyJcre özgüdür. Son olarak, ;;;_;;;;;*, yazılı srırulara ve allnan soııuçiann aort-r"ı ı,l"J"-"rl"" day_alı ruhsal_toplumsal soluşturma yöntomi, burada, dc-
ğişik öbekIcri Vc dcğişik SaPtamıştır.
a
r.r-ır.,' u..iırl.,v*
.=,ii,"",".
Sonuçta belircn durum şudur: (GörünLişte en özgür, hic dC_ ğilse en ussal) seçimlcrimizin
ç.gr"ırgr,
;i""J"ü'iöü.-""ıi biIinçaitl bctimlcrlc koşulIanmıştır. o'ln'"ğ.1n.n"ogn şalap ya da süt içcriz? Fransızların na. 'tatcsli biftck tadaIlInl norcdcn c"ıiri ııryroni,ı.';; ;;:,,l yargı larl mız ncvc davanır?-iştc 'ı
"Şaraba-
inanmak, bığlayıc: bir toPiüm si,zleş.ncsidir. *jvlcn ' konusuna fazla yakından bakmayan Fıansız, ,; ;;;;;;," 122
ilgili ufak, ama açik seçik bir dizi sorunla karşllaşabilir. llk sorun da, bunu nasıl açıklayacağına ilişkindir. Burada hemen evrensel_ lik ilkesi ortaya sürülür. Şu anlamda: HeI kim ki şaİaba inanmaz, toPlumun gözünde onun adı hasta, sakat, kusurludur. Toplum böyle bir insanı, (terimin anlaksal ve uzamsal an'lamında) kaııramaz. Toplumla bütünleşmede başarl toPlaması, tam teIsine, şaraPsevere verilir. lçmesini bilmek, Fransız'ı niteleyen; hem cdim gücünü, hem özdenetimini, h€m de toPlumsal giıişkenliğini kanltlayan ulusal bir uygulaylmdır. Demek ki şarabın toPlumsal bir aktöresi Var. Bu aktöIed€
her şey temize çıkaı. Kuşkusuz şaıapla
biIliktc aşırıhklaI, yıkımlar, suç ve cana kıymalaı olasıdır; ama kötülük, kalleşlik, ,ğİençIik gibi şeyleIi kesinlikle söz konusu
dcğildiı'. Velebileceği üZüntü, yazgıdan gelcn biı üZüntüdür. BöyIece şaraP, yaPtırımdan da kuıtulmaktır, Huyda dcğil, tiyatıoda bir üZüntüdür bu. Şaıap toplumsallaşmlşhI; çünkü yalnlzca biI aktöre değil, aynı zamanda süs dc oluŞtuIur. Fransızlaıın 8ündclik yaşantlslnda, en sade kutlama töıcnlcrini; şöyle (biı büyük kırmızılı' kamambcr Peynirli) ayaküstü atıştrImasından, yemekli eğlenccl9re; ucuz lokanta söylcşisindcn, büyük törcnli yemek söylevine kadar her ycrde, her ortamda, her türlü ycmek törcnşclliğini süslcmektediİ. ortamı, her havada iyileştiIir; soğtıkta, lslnmayla il8ili tüm söylenlcri; klzıl ısıda,8öl8cnin, scıinliğin, buz gibi ayazın tüm im-
8clelini çağIıştırıı. Şarabı düşletmcyecek hiçbir fiziksel 8üçlük
(hava sıcaklığı, açlılç can sıkıntısı, )rurt öZlcmi) söz konusu olamaz.
Temel biı töz olarak, öteki bcsin imgeleriyic bir aIaya 8eldiğinde, FIansızın tüm uzamlarına yayılabiliı. Gündelik yaşantlnıı1 her_ hangi bir ayrınhsıyla karşı karşIya gelindiğinde, şarabın yokluğu, bir eldışılık gibi çarPlct gelir insana: Bay Coty, yedi yıllık Başkanlık döneminin ilk günlerinde, eviııde özcl olarak yemcğiıri ycıken,
masada bir fotoğfafinın çekilmesine izin vermişti. Olmayacağı tutmuş ve masaya, litIelik kıımızı şaıap yerine, Dumesnil şişesi konuımuştu. Öyle göıünüyoıdu. Bütün ulus ayaklandı. Bekar yaşayan bir kral nasıI bağışlanmazsa, bu da öyleydi. Burada şarap, Devlet olmaklığın bir parçasıdır."
1rı
Ro]and Barthes sütün, Patatesli bifteğin, otomobilin, dinlencenin, yazın\n vb. bir söylcncesi olduğunu gösteriyor' Ve açıkçası, beğcnilerimizi, yargılaıımızı doğrulamak n20l
Vance Packard'ın anlatımryla, işte erik kurısunun öy_ küsü: I
için göstcrdiğimiz him o ycrinde ncdenler ki çoğılnluğu içten-
I
koyduğu bir olgudur bu; bundan da payını almaktadır. Van-
I
liklidir' bütünüyle us drşıdır. Çağdaş reklamcıhğln ortaya
ce Packard'ln The Hidden Persuad.ers (cizli inandırma) (1957).adIl klasik yapıhnda, bunun binlerce örncgi görüle_ bilir. orneğin margarin ürcticileri, başlangıçta, halkın bu ürünc karşı göstcrdiği inatçı bir önyargıyla karşı karşıya gclmiştir, hoş bizde yine de öyledir. Margarinin, tercvağl yanında daha "yağlı'', ''ağır Ve sindirimi güç", ''zeytinyağlmsl'' bir tatta olduğundan yakınıhr. Oysa insanların hemcn hepsinin yanıldlğını; margarinin kusurlarının tercyağlnda, tcreyağının iyi yanlarının da margarindc bulunduğuna inandlklarını görmek dc olasıdrr. Bunun için margarini, tereyağ1 gibi Sarımhrak, tereyağını da beyaza yakın bir görünümde sunmak yeterlidir. Artık bütüırüyle tck nitcliktc Ve tek türdc üretilen ürünle.in çoğunluğu için durum aynldır. Öylc ki ayrı ayrı markada deterjan, diş ınacunları, şampuanlar arasında, uygulama açısından hiçbir ncsnel ayrım kaImamıştır. Bu koşullar altında, şunu nasıl açıklayacağız; Amerikalı tiryaki, kendi sigara markasrna bağlıdıı'; oysa işin gerçcğinde, dencyim 8östermiştir ki' genelde, aynı Amerikalr bu markayı tanlmakta bütünüylc yetcrsizdir. Uygu_ layımcıların buıadan çıkardığı sonuç kısa Ve kesin: ''sigaraları dcğil, Sigaralarln inıgeleriııi içiyoruz". Bayanların tutunlu da avnl ölçüdc açık: onlar da ''yumuşatıcı'', ''pek_ leştiriCi",''gençlcştirici" kremlerc değil; gençliğin, çekiciliğin, aşkln imgeleIine Para verirler. Buradan adrn, ambalajın ve artlk "marka imgesi'' denilen her şeyin önemi çıkıyor ortaya. Tecim, bütünüyle usdlşr, bilinçdışı ve bi_ linçaltı düzeylerde işleyen simgeler pazarlıyor. "t24
: :
ıi]
"50'Ii yıllara doğruydu. Birliğin bütün çabalaılna kaış:n, zavallı
eıik kuıusu satllmıyoIdu artlk. Çaresiz ilgiliier onu Psikanaliste götürdüler. Bu konuda uzmanlaşmış The |nstitute |o/ Motiıatiaıal rcsearch (Güdülcnme AIaştırmalaIl EnstitüŞü) dcnilcn yeıe yani. cerçcktcn de hasta, öncmli bir aşağılık duvgusundan rahatstzdı.
si'Zlü çağnşını tcstlcri şunu ortaya koyuyordu: Bu aşağılık "aiIe duygusu, insan]arın kafasında, "kara kuıu'', ''cvde kalmlş", pansiy<ınu", özelliklc dc "kabızlık'' gibi te mlcrc bağhydı' Erik ku-
rusuna yePyeni biİ imgc kazandırmak gcıckiyordu' Reklamına bakılrısa, erik kurusu, akşamdan sabaha ncfis mi nefis, tatlı ml tatlı, nercdeyse biI bonbon şekeri oiuvcrmişti' Du-
rum böylc 8östcriliyordu: Bir yanda karanllk rcnkli, kuıumsu' cvdc kalmış kız giiİüntü5ü; bu 8öIüntü içindc karanlık rcnk]i bir sıvı, sıvı içinde dc kaPkara dört cIik kurusu yiızmcktc' Yeni Icsim'
eİik kurularınr, bu kapkaıa görüntünün olabildikçc uzağında ve canlı ıenklerle, oynayan ço8östcriyoIdu. Ycni rcklam, paılak sonIa bu "8cnçlik'' imgclcri' Daha cuk göIüntülcIi kullanıyoıdu. keItc kertc dcğişcrek, tenis oynayan, Patinai yaPan cici 8cnç "Dünya 5izindir"' kıZlara dönüştü. Ilcsimleİe bir de ''Kanat takln!'', saizlcr ckleniyoıdu. Birisi de €öyleydii "Erik kuıularl kanınızı
6ibi sulandırır, yüZünüZe allık vcriı''. Erik kurusu, kendi imgesindc' geıçek bir Kül Kedisi oluveıdi.''1 -imge düşüncesi, bfldiri düşüncesi; derin güdüIerini
öğ'
dilediğince yönlendirme ve kullanma drj-
rencr;k, halkı Amcrika'dan şüncesi, ekinimizin anahtarlarından biridir'
gelen bu düşünce, AV'uPa'yı da sarryor yavaş yavaş' Büyük
5lçüdc rcklamcılık alanrndan çlkarak, Politika Vc toPlumSai ilişkiler alanına 8iriyor artık. Adayın betimgesi, bütü_ l1',
'Ihe hiddeı Pe6uad.6, ss.719'120-
l:ı5
nüyle işletiliyor. Bir imge ekininde yaşlyoruz' Bugün ''ka_ muoyu" demek; siyasal, ekinsel, ekonomik propaganda demektir artık. Bu propagandanın en etkin silahı, en kurnaz hokkabazlığ şudur: Göstergelerin, doğrudan doğruya nes_ nelerin kendisi olduğuna bizi inandırmdk. Tıpkı, göstergcler arasında birer 8östergc olarak, bu tiyatro sahnesinde yer aIdığmız ve orada kendi rolümüzü oynadığımıza ,'kendi kendimizi'' inahdırdığımız gibi. Yakın zamana değin krallar tanrılann oğullarıydı; on_ ları yeryüziinc üzüm ve mısır arasrnda gönderirlerdi tannlar. Bugünse cumhurbaşkanlarr televizyonun yarattlğ varlıklardır; bunlar da söylcnsel ckrana margarin ve iştah açıcr ürünler arasında inmektedirler- Ama hiç değlse göstcrgcler arasında yaşadığımızı öğrenmeye, doğalarının ve güçlerinin ayırdrna varmaya başhyoruz. Bu gösterge bilinci yann özgürlüğümüzün başta gelen güvencesi otabilir.
EKBöLiiM
TERiMCE SUNUş Gerek ekinsel, gerekse bilgikuramsal açldan Batı'yla aramızda önemli bir ayrlm var; yalnızca kullandrkları terimlere vc bu terimlerin anlamına dcğil, düşünüş yordamlarrna da yabancıyız. Bu terimceyi hazırlamadaki amacımız, böyle bir gediği, hiç değilse bu yaPıt çevrcsinde bir ölçüde gidcrmektir. Bunu yaparken daha önce önerilmiş ve yerleşmiş Türkçe terimleri, yeri geldikçe anlamlarını daha da açarak, korumağa çalıştık. Ama çoğu kez de yeni terimlcr ürctmek zorunda kaldrk. Bilim dilinin kendine özgü bir anlatımı vardır; doğal dilden ayrıllyor olması hep tepkilere yol açar; üstclik yanızca bizde degil, Bah toplumlarında da durum avnı hemen hemen. Bu tür tepkiler hcr zaman da olacaktır' Nc var ki bilim dilinin garipliği yalnızca terimlcrinin değişik olmasından değildir; aralarındaki dilsel bağınhların çarpıklığından da değildir. Tam tersine, olabildikçc kcstirmeden ve ikirciksizdir bu dil. Kolaycasına anlanı vcrıııcmeSi, önceden bilinmesi gereken tanımlara bağlı ııllııiısııı t"t'/
dandır. Bu bakımdan bilim dili bir işlemler dizgesi gibidir: Nitekim bir kimyanın, bir cebirin formüllerde düzgüleşen dili, geometri çizimleri, mantığın simgesel dili, ola_ bildikçe cn çok Ve en genel şeyi olabildikçe en kısa yoldan anlamlandırmay amaçlar. Bu işlemscl dillerin kısahğı ve yoğunluğu yalnızca bir tutumluluğun gereği degil, aynı zamanda tanrtlamanın da bir güvencesidir. o nedenle böyle bir dili üretmek kadar anlamak da inceden inceye, yoğun ve sürekli bir ilgil gerektirir. Yeni terimler üretirken, türetken olmalarına, Türkçenin yapılaşmış ilkelerinden uzaklaşmamaya özen 8österdik. Örneğin tcrimler bütünü anlamına ge|en terminologie karşı|ığında lerimce'yi ürctirken, kaynaklar bütünü anlamına gelen''kaynakça"yı örneksedik. Buna koşut olarak bir dizi terimi aynr biçim ilkesine göre belirledik. Göstelgcbilim her şeyden önce ''bilimler arası bir bilim'' niteliğindedir; o nedenle, kendi özel terimcesi yanında, is_ ter istcmcz dcğşik alanlardan da terimlcr kullanmak du_ rumundadır. Bu baklmdan hazırladığımız terimcenin bir amacı da, değişik alandan okurun işini bir ölçüde kolaylaştırmaktadır. Batı insanı da çağdaş bilimlerin terimcesini tcpkiyle karşılıyor dedik. Ama onlar bize göre daha şanslılar; çünkü karşılarına çlkan biIimsel terimlerin bütü_
ne yakın çoğunluğu Latinceden ya da Yunancadan gelmekte_
dir- Bu iki dil de gerck kökensel (dtymologique) gerekse ekjnsel olarak kavrayış yordamlarına sinmiştir. O neden_ le, yeniden ve yeni biçimler altında ortaya çıkan terimler çağrışlmsal olarak kavrama ve bclleme kolaylığı sağlar kendilerine. Biz bu tcrimleri ya da ürettiğimiz karşılıklannı çoğu kez birbirinden kopuk olarak belleme çabasına gireriz. Bu bakımdan, aynı terimleri, birbirlerini yapısal olarak çağrışhracak ve aralarında türev bağları kuracak biçimde Türkçeleştirmek, salt bir özleştirme tutkusuna bağ_ lanmamalı. Aynı zamanda dilsel-ekinsel bir zorunlulı ktur bu"t28
Türkçe kaynak olarak, özellikle, felsefe terimleri için orhan Hançerlio ğ|u' nun F elsef e rnsiklopedisi' nden (F Ar, dilbilim terimleri için de Berke Vardar ve arkadaşlarının Dilbilim ııe Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü'nd'en (DDTS) yararlandık.1 M. YALÇIN
ANLAMLAMA (signification) "1' Bir nesneyi, bir varlığı, bir kavramr, bir olayı anl[a]ğımızda canlandrra_
bilecek bir göstergeye bağlayan oluş; göSterenle göstcrı lenin birleşme süreci; anlam aktarma ve anlam Verme eylc_ mi. 2. Anlamrn eklemlenişi; anlamın üretiliş ve kavranışr" (DDTS). Anlam bif durlım ise, anlamlama bir olaydlr. ARTIKBiLGi ftedondance ILat. reduıtia''fazlahk''l). Bir sözcede ya da bir sözceyi oluşturan birimlerde, anlamın tümünü ya da bir bölümünü fazladan yineleme; gereksiz yere kullanılan öğe. BELiRGE (ınsigne) Insanların üstlerinde, herkesin görebileceği biçimde taşıdıkları, giyindikleri ve kimlik, iş. işlev, vb. belirten im, töster8e: Rozet, madalya, amb_ lem, asker giysisi birer belirgedir. BELiRTGE (signal) Bildirişim amacıyla, "belirli olarak kullanılmak üzere, istençli Ve yapay olarak oluşturul_ muş biçim. görünüm, devinim, vb. Belirtge bir gösterge türüdür, çünkü saymaca bir anlamla yüklüdür. ("orneğin, karayolu, demiryolu belirtgeleri" (DDTS). BELİRTGELEME(signalisation) 1. Belirigeler dizgesi ya da bütiinü; 2. Belirtgeler yoluyla bildiri iletme. BELİRLENiMCİLİK (d6terminiSme) Tüm olayların, özellikle de insan eyleminin daha önceki olaylar bütününe bağIanarak belirlendiğini savunan felsefe öğretisi. (1)
FA, o, ılançerlioğlu, cilt ı-7,lstanbul, ı87&ı980; DDTS, B' Vardar (yönetimin_ de) N. Güz, E' Özıoral, M. RiIat. o. senemoğlu' E. sö7er,TDK YaPnlr, Anka_ m,1980.
,t29
BELiRTi (indice) ',Bir durumun, bir olgunun varlığını doğal olarak içeren ya da ortaya koyan olgu,,. (DDTS). -örneğn bulut yağrnurun, duman ateşin, iştahslzlık sayrılığın belirtisidir. Belirtinin niteliği, amaçsız oluşr, saymica ie_
ğer taşIn'ıamasıdl f . BELiT (axiome [Lat. aracılığıyla, Yun' axiomıı,' d.eğerini kestirme',)] Doğruluğu tanıtlamayan, ancak tanıtlama_ yı gerektirmeyecek kadar da açık olan önerme, gerçek,
olgu.
BELİTBiLGİsİ (axiomatique) Belitler bütünü ya da dizgesi; bir bilime, bir varsayım yöntemine özgü belitleri diz_
geli bir biçimde belirlemeye yetecek bilgiler bütünü, bilgi alanı. BELLiLiK (marque) Benzerleriyle karışmaması için, beIli olması için bir nesneye konulan özel im (Bu terirn Orta Anadolu'da aynl anlamda sıklıkla kullanılmaktadır). Uygulamada bellilik sürekli ya da geçici, toplumsal ya rla bireysel olabilir. BENzEŞİK (aııalogui-' [Yun. analogia ,'bağınh',)] Bir başka nesne ya da olguyla (tözsel) benzeşim bağntısı içinde bulunan. Bkz. BENZEşlM. BENZEşİM (analogie) lki nesne, olgu ya da d,izge arasındaki doğal Ve tözsel benzerlik. Gerek göstergebilim, gerek mantık, gerekse dilbilim açısından, kaışılaştırlün nesneler arasında gerçekte Var olmayan ama varmış gibi düşünülen benzerliği anlatır. Benzeşime dayalı yaklş1ır_ malar dil, söylen ve biljm-öncesi bilgi alanlarında büyük bir üretkenliğin kaynağı olmuşhır. DDTS'de ömekseme denilmiştir; benzetim d'e denilebilir. Bkz. DENKLEşiK. ' BENZEşİMSEL (analogique) Benzeşime dayalı, ben_ zeşimli. BETiMGE (figrıre) imge yaratıcı gösterge. Terim befl2 ve inıge'den kurulmuştur. Fr. t'igure'i}n çok değişik anlamları vardır. Birisi şöyle; ortada olmayan bir şeln biçimini gö_
rı.-ı"*.,-, ufr ,*L.'-,r,',. 130
rüntüsel olarak betimleme, canlandlrma ya da bu yolla canlandlrılan biçim. Bu da bir tür anlamlama ya da göstergedir. Bu anlamdaki bir t'igure, daha değişik anlamdaki ftgure'|erden,yani üeİj'lerden oluşur: Louis HjeImslev'e göre betiler göstergenin temel kurucularıdır; yani sonsuz sayıda göstergelerin oluşumuna giren sonlu sayıda ve her türlü bağlamdan Soyutlanmış birimlcrdir. İmgeleri anlam_ landırma, yani imgeleri anlam olarak üretme Sözkonusu olduğuna göre, doğal dilde göstergeler üreten üeri'yi daha değişik anlamlama alanlarında betimgeler üreten birim olarak kavrayabiliriz. Dil alanında bile sapmacalı anlam (sens figur6) denilen olgu da, kökeninde bir imgelemedir (Bkz. SAPMACA, SAPMACALI). Betimgenin bir niteliği, bir dış gerçeklikle bağıntısının zorunlu olmaması, dolayı_ sıyla göndergesini kendi içinde yaratmasıdlr. Nitekim Pierre Guiraud'ya göre betimgeli resim (İigiiratif resim) bir dış gerçekliğe gönderir, oysa betimgesiz (non figüratif) denilen resim böyle bir dış gerçekliği kendi içinde taşır. O ne_ denle betimgesiz diye bir resim söz konusu değildir ona göre. Kendi içinde imge yaratımı olan böyle bir dizge bir kendiselliktir (Bkz. bu terim). Imge de zaten bir yaratrm üninüdür. Bu durumu özellikle vurgulamak gerekiyor; çünkü günümüzde sanat, betimgeli de denilse, her türlü dış gerçeklikten bağımsız olarak incelenmektedir. BETiMLEME (repr6sentation) Ortada olmayan bir şeyi
imleme (magination) yoluyla aktarma; bu işlevi yapan gösterge. Teim beti ve imleme'den kurulmuştur. Aynı anlamda (beti + im olarak) betim de denilebilir. Betimleme, betimge ile bir ölçüde eşanlamlıdır, ama eşit anlamlr değ.. Betimleme, işlevi gereği bir dış gerçeklikle bağlan_ tılıdır; oysa betiıflge için böyle bir zorunluluk yoktur. (Bkz. BETiMGE). Betimleme Fr. description karşılığında da kullanılmaktadlr; ama onrrnla da büSbütün aynı anlamr taşlmaz. Birinci durumda betimleme düzgüsel bir göstergedir. Örncğin bir tablonun, bir doğal dilin ayrı bircr düzgü ola131
rak frrtınayı betimlemesi; buna karşılık, örneğn Balzac\n betimlemeleıi birer description' dur, çünkü düzgü açısından
düşünülmemiştir; kişinin bir eylemi soz konusudur. BİLGİKURAMI (6pist6mologie |Yın. apisfuma''bitgi,
bilim'' ve logos "Söz, inceleme'']) Bilimlerin, bilgilerin mantıksal dayanağını, kökenini, değerini, sınlrlarını, vb. eleştirel bir yaklaşımla inceleyen bilim. Eşanlamlı: BİLGIBiLIM. BiçiMGE (figure) (terim, biçim ve imge'den kurul_ muştur) Bir nesneyi' bir kavramı çizgilerle görsel olarak biçimlendirip anlamlandırma; böyle bir anlamlamayı sağlayan biçim.
BiLİM-ÖNCESİ (pr6scientifique) Bilimlerin, bilimsel yöntemlcrin kurulması öncesine raslayan.örneğin üatı, bilim_öncesi bir inccleme yöntemidir. BÖLÜMLEMEBİLİM 1taxinomie ya da taXonomie [Yun. İaıos ''düzenleme" ve nomos ''kural, yasa',)l örneklerini durağan nitelikleriyle ele alarak, dizgeli ya da doğal bölümlenme yasalarını inceleyen bilim; her türıü dizgenin öğeIerini bölümleyerek gerçekleştirilen inceleme anla;nşı. Sıııflam abilim de deniImektedir. ıÜnüN (prosodie |Yın. prosödia ',vurgu, söyleyiş ince_ liği'') ''titrem, vurgu, durak' süre, Vb. gibi ses olgularının 8enel adl" (DDTS). Bu terim doğal dil için olduğu kadar şiir ve müzik için de geçerlidir. Bürünsel ses olguları anlamlamaya katkılarından çok, güzelduyusal değerleri açlsından ele aIınır. Dilde bürün çift_eklemliliğin dışında Parçalar üstü bir dizge oluşturur. Bkz. ÇİF-I_EKLEMLILİK >
EKLEMLENME
BÜRÜNBİLİM
(prosodie) Doğal dil, müzik, şiir gibi
sese dayalı iletişim biçimlerinin bürünsel nitelik ve kural-
larını inceleyen bilim; "sesbilimin, bürünü inceleyen
bölürnü''' (DDTS).
ÇIKARsAMA (inf6rence |lng. inference ''uslamlama,' ve Fr- infirer''sonuç_olarak-çıkarmak")] Daha önce benimsen_ "t32
miş önerme ya da gerçekle bağlantısından gidilerek, bir baş ka önermeyi ya da gerçe$ benimsemeye dayanan uslamla-
ma biçimi. Bu anlamda çıkarsama bilimsel yönteme kaynaklık eder. Örneğin tümdengelim bir çıkarsama yöntemidir. Bkz. USLAMLAMA' TÜMDENGELIM. çİFT_EKLEMLENME. Bkz. EKLEMLENME. çİFT-EKLEMLiLiK. Bkz. EKLEMLILİK. DEĞER (vateur) Bir anlam tözünün biçimine dayalı kullanım olanağı. DEĞişMEz (ad) (invariant) Dizgelerin değşmesinde, o dizgede değişmeden kalan; kavramların Ve yeni yapıların oluşmasında işlevi süren öğe. DENKLEŞİK (homologue) [Yun' homos ''aynı" ve logos "söz, inceleme''] Başka olgu ya da dizgelerle denkleşim bağıntısı sunan; karşıhklı olarak denkleşim bağıntısı içinde bulunan. Bkz. DENKLEşİM. DENKLEşiM (homologie) l) Bir dizgede anlatrm ve içerik biçimlerinin yapısal olarak birbirlerine denk düş_ mesi; eşyapısalhk;2) Birden çok dizgenin göstergesel yapıları arasındaki aynı bağlntı; 3) Daha geniş anlamda, denklik, işlcvdeşlik. DENKLEşİMLİ_BENZEşiK (hom<ı-analogique) Başka olgu ya da dizgelerle hem denkleşim, hem de benzeşim bağtntıSt Sunan; karşılıklı olarak hem dcnkleşim, hem de
benzeşim bağıntısı içinde bulunan. Bkz. BENZEşIM' DENKLEşlM. DENKLEşİMLi_BENZEşiM (homo-analogie) olgu ya da dizgeler arasında yapısal benzerlikle tözsel benzerliğn
çakışması ya da çakışıyor görünmesi. DENKLİK (correspondance) lkı ya da daha çok dizgenin ortak tözlerini biçimleri açısından karşılaştırma; bu karşılaştırmada ortaya çrkan durum. DIŞINDALAMA (exclusion) Bir bütiinün hiçbir öğesinin bir başka bütünün içinde yer almamasr durumu. Dışlama da denir. Bkz. İçINDELEME.
DIşINLI (extrinseque) Söz konusu edilen nesnenin içinde ve özünde değil, dışında olan. Karşltı: özııNrü (Bkz. bu terim).
DIşsAL (exPlicite |Lat. explicare ',açıklamak', evlem_ inin türevi olan explicitus]\. İçerigini biçimseı olarak ikirciksiz ve açıkça ortaya koyan. Kaışıtı: İçsıL 1ıtz. bu terim). DÖNÜşSEL
(r6current [rğ
''
yeniden, gerisin geriye', ve
Lal. colrere ''koşmak"]) Belirli arahklarla yinelenen, yeniden ortaya çıkan, geri dönen.
DÖNÜŞsELLiK (r6currence) Dönüşsel olma duıUmu; ge_ nellikle eşit aralıklarla ya da eşit bağıntı biçimleriyle yi_ nelenme. Dönüşsellik, şiirin' müziğin, vb. başta gelen ilie_ lerinden biridir.
DÜŞÜNANLAMLILIK (id6os6mie [Yun. idea',düşünce, kavram'' ve sğmainğin "anlamlamak',]) Bir nesneyi, bir ol_ guyu düşünce ve kavram olarak veren göstergelerin ya diı iletişim biçimlerinin durumu. DÜZANLAM (d6notation) Bir nesnenin. bir iletişim dizgesinin, vb. "mantıksal, nesnel, değşmez anlamı,' (DD TS) Karşlh: YANANLAM (Bkz. bu terim). DÜşÜNYAZI (id6ogramme ya da idmgıaphie [Yun.
idea "düşünce, kavram'' ve ('!') gramnıa ,,harİ, yazı',, (2) graphein "yazmak"l) Kullandığı imlerle nesne, kivram ve düşünceleri çizimsel olarak canlandrran yazı türü. DDTS, de: Kavıamsal yazr. Karşltı; Sescil yazı (6criture phonötique). DÜzGÜ (code) Sözleşmeye dayalı kural,yasa, ',Hem -bildiri oluşturmayı, hem de biIdiriyi doğru olirak çözüm_ leyip yorumlamayı sağlayan- saymaca nitelikli simgeler ve kurallar dizgesi'' (DDTS). örneğn biçimsel bir olgunun herkesçe bilinen bir anlama göndermesi bir düzgünün varIığnı.gösterir. DUZSAPMACA (m6tonymie Iyun. metonumia ,,ad. değiştirme'']) Dışsal'bir "benzetme yapılmaksızın sonucun
7A
neden, içerenin içerilen, bütünün bölüm, genelin özel, somut
adln soyut kavramı, vb.yerine kullanılması yoluyla oluşan [sapmaca] türü" (DDTS); kısacası birbiriyle şöyle ya da böyle bağıntısı bulunan iki kavramdan birinin doğrudan doğruya ötekinin yerine kullanılması biçiminde yapılan saPmaca. Örneğin "Bütün şişeyi içti'' tümcesinde şişe düzsapmacalr olarak içeriğndeki içecek ya da içki yerine kul_ lanılmıştır. DDTS'de: Düzdeğişmece. EFSANE (l6gende |Lat. Iegenda "okunacak, okunması gereken şey"l) Gerek düşsel varlıkları ya da olayları ta_ rihte olmuş gibi 8österen, gerekse gerçekten olmuş olayları değiştirerek, süsleyerek, abariarak ve çoğu kez tılsımlı öğeler katarak anlatan geleneksel halk anlatısı. Bkz. MA_ SAL, ÖYKÜNCE, SÖYLEN, SÖYLENCE. EĞRETiLEME (m6taphore ly[n. meta "öte" ve phoros "aktarma"}) Bir sözcüğü yerleşmiş anlamrna yakın, ama ondan desşik anlamlı bir başka sözcük yerine kullanarak yapılan sapmaca; bir sözcüğü başka bir sözcük ycrine eğreİi biçimde kullanma. Örneğin''Üzüntünün kaynağı'' sözünde, su çıkan yer anlamındaki sözcük (kaynak), neden ya daköken yerine kullanılmlştır: Bu bir cğrctilemedir. EKLEMLEME (articuIation) Parçaları birbirine ekleye_ rek uç uca getirme; işlevlerine göre yerli yerine getirme: dilde, seslendirme örgenlcri aracıIığıyla sesleri (aynk biçimlere sokup kesitlendirerek) anlamh biçimlere dönüştürme.
EKLEMLENME (articulation) Bir dizgenin oluşturul-
ması yönünde kurucu parçaların uç uca ve yerli ycrine gelerek birleşmesi. > ÇiFT-EKLEMLENME: (double articula-
tion) İki ayrı birimler dizgesinin ortak bir işlev doğrul_ tusunda eklenılenmesi: ''doğal dilin en küçük anlamlı bi_ rimleri (anlambirim) ve cn küçük ses birimleri (sesbirim) aracılığıyla oluşturduğu dizge. Çift cklemlenme süreci, do_ ğal dillerin en belirgin özelliğidir" (DDTS). EKLEMLi (articul6) Eklemlenme yoluy]a 0luŞnılıŞ. l}ıl l.l'j
doğaI dilin yapısat oIuşum biçimini belirtmek li.,"I:*: için kullanıItr. Bkz. EKLEMLENME ve özellikle Ç[FT_ EKLEMLENME. EKLEMLİLİK (articulition) Eklemli olma durumu. Di_ Iin eklemliliği başta gelen ıralarından biridir. > aiFr-EKLEMLILİK (double articulation) Doğal aiıın çıfiekıemıi olma niteliği.
EVRENDOĞUM (cosmogonie [Yun. coszos ',evren, düzcn' ve gonia ''üreme'']) Evrenin ve kimi gök ncsnelerinin oluşumunu açklamaya yönelik bilimsel a" tııii a'i, kuram, inceleme.
i,
İÇiNDELEME .başka
(inclusion) Bir bütiinün tüm öğelerinin bir bütünün bir böIümü olması durumu. Kö";; içerme de denir. Karşıtı: DIŞINDALAMA (Bkz. b" t;;i.
IÇREK (6sot6rique) [Yun. ğsofireİos ,tç, içeri,']) Eski';;; Yu_felsefcsindc, ancak bir öğrctinin içır,ae olanırrın anlayabilcceği öğrctimi nitelemek için kullanıIan bir terimdir. Daha.g-üncel ve geniş anlamında, içe.ıgı"i ne*esin anlayamadığı bir anlatımı, bir dizgeyi nıieleiıek ıçln trılanllmaktadır. Karşıtı FA,da dışıik (exot6rıque)'olarak vcrilmi9tir; yani''herkesin anlamasına uçrk,' unıu-rnJu. a te lLat. implicare "içeimck' ey]eminin 1iTpllci ... I!S.Eımplicitus" ' lurevl ]) Bir öncrmcnin, bir olgunun iieriğinde nan
gücül buI unan ve biçimsel oIara k-anlaıla mad"lgın.olarak d-an, tümdengelim ya da tümevarım yoluyla ortaya çıIan. Karşıtı: DIŞSAL (Bkz. bu terim). İLETGE (mcdia, m6dia, mass-media, medium .. [Lat. medium ve çoğılu media|) iletişim araçIarı demek olan bu teve dipnotta yeterincc açıklanmlştır. Ancak I1T I1P,ttu kitle iletişiminin bunca yoğunlaşması terimle ilgili kimi değişikIik yaratmtştır: Media, medium,un çoğulu o-I-"r,r,u karşın, kullanlla kullanıla tekilleşmiş, i..",du ğ rtrr.'lanmış (mödia) ve ikinci kez çoğullaştirıla rak da mğdials yazılır olmuştur. Türkçede medyum öteden beri daha de_ ğişik anlamda kullanıhrken, buradaki anlamında önce "t36
medya diye yazıImaya başIanmış, daha sonra bu terim me-
dia olarak yerleşme yoluna girmiş, tekilliği, çoğulluğu
üstünde hemen hiç durulmamıştır. Çoğulluk ''kitle iletişim araçları'' deyiminde belirgindir. oysa iletge tek başına çoğullaşmaya elverişlidir. Radyo, televizyon, kitaP, gazete, dergi, reklam afişi, vb. birer iletgedir. > çoğulu: ilet_ geler. İLKiLTÜR (arch6type |Yın. arkha ''ilke'' ve frpos "tür, örnekçe''l) Değişik dizgelerin temel yapısına giren, o yapıyl gizliden gizliye yönlendiren ilkil, değişmez ve evrcnsel tür, örnek, yapı. ilkiltürler genel anlamında soyut, de_
ğişmez ve eksiksiz örnekçelerdir. Platon felscfesinde düşünceye (ide'ye) uygulanmıştır. Bu felsefeye göre, sonradan oluşan ve çoğalan düşünceler ilkiltürlerin kopyasıdır. Çağımızın olgularını çözümlemeye çahşlrken, ilkiltür kav_ ramının pek yabana atılamayacağl ortaya çıkmaktadır. İztrr (thöme |Yıın. thama ''ele allnankonu'']) Bir söylemdq dildışı bir iletişim biçiminde, bir toplumun ekinsel dizgesinde, vb. ycr eden, geliştirilen, sürekli olarak başvurulan konu, düşünce, imge.
izLEKBiLGİSi
(thömatique) Bir söylemde, dildışı bir
iletişim biçiminde, bir toplumun ekinindc kullanılan izlekler bütünü; bu izlekleri kullanma yordamı. KENDiLiK (cntit6 [Lat. entitas "vaİo|makllk"]) Bir varhğr oluşturan niteliklerin özü, tümü. Geniş anlamda soyutlama, ussal varlık. KENDiSELLİK (hypostase [Yın. hupo ''alt'' ve sfasls ''duruş, durum''l) Terimin Yunanca kökcninden gelen anlam|, öz ya da tözün karşıtı olarak, ayrımı olan kişisellik biçiminde kavranır; yani töz değil töze kişisellik kazandıran alttaki şqy. Hristiyanlıkta hypostasis Baba, oğul ve Kutsal Tin diye adlandırılan üçlü kişiliği (trinitğ, Lat. trinitas) an|atır. Kısacası görünen tözün ötesinde ya da içinde, görünmeyen kişisellik anlamı vardrr. Pierre Guiraud burada (s. 86) kendisellik (hypostase) terimini şu an137
I
lamda kullanmaktadIr: Göstertenin duyusal tözü, bir başka gerçekliğe (göndergeye) bağlanmak yerine, kendi kendisinin göndergesi olur ve kendisine bağlı bir değer olarak
kavranır. Böylece Roman Jakobson'un dilde belirlediği şiirsel işleu, dildışı iletişim dizgelefine (burada resime) uygulanmaktadır. Çünkü doğal dilde bu işlev bildirinin kendi kendisiyle ilişkisinden doğar. KESİşME (intersection) Belirli bir tİjlümün birden çok bütünde ortak olması, ycr alması. KÖKEN (6tymon [Yun. eİımos ''8erçek"]) Bir sözcüğün sesbiçimi kaynağını oluşh-rran ilk sözcük; başlangıç biçimi. KÖKENBiLİM (6tymologie) Sözcüklerin kökeninden başlayarak değişim sürecinde aldığl biçimleri, değişimin nedenlerini ve yasalarını inceleyen artsürmeli diıbiIim yöntemi.
KÖKENCE (6tyTnologie) Bir sözcüğün kökeninden başlayarak geçirdiği değişim süreci içinde aldığı biçimlerin tiimü.
MANTIK_ÖNCESi (pr6lo$que) Mantıksal yargınrn
yerleşmediği, çelişkilerin olağan ve geçerli sayıldığı ilkel toplumlara özgü. MAsAL (conte, conte merveilleux) "Genellikle halkın yarattığI, ağızdan ağıza (...) sürüp gclen, olağanüstü kişilerin başından geçen olağandışı olaylan anlatan öykü türü" (TDK, Yazın teimlei sözliiğü). Masalın başta gelen iz_ Ieği iyilikle kötüIüğün sataşması, iyilerle kötülerin çarpışmasıdır. 8u sürekli karşıtlık masalı göstergebilimin kolayca yaklaşılabilen bir konusu yapmlştır. Bkz. EFSANE, ÖYKÜNCE, SÖYLEN, SÖYLENCE. ONGUN (TOTEM) "llkel bireyin ya da ilkel toplumun koruyucusu olduğuna inanılan hayvan ya da bitki" (FA). OYUNBİRiM(ludğme Itat. lıdıs ''oyun"]) Değişik oyun biçimlerinin yapısına giren en küçük, değşmez ve evrensel birim. Öp Üıvıııırx (compenser |Lat. compensare "birşeyi 138
birşeyler haska bir sevle tartmak; tcrazinin boş kefesine doruhsal kalan Önccden ;;;;";;;iy dentelemck''l) başka şeylerIe gidermek' _'ö-" wmsuzluğu joituıati üı-at' p os tula t um'''istek''] ) Ta' Ğ r"* c rk gorunen ıüKC' nıtlanamayan, ancak doğruluğu tartışılmaz konut. FA'da ' ''ör"u*iu (fable (La' fabuta' "söz' anlah"]) Eğitmek nesneleri' i"lr-'".-"n u-uc'yıu genelde hayvanlan veöykündüre". ili;;,; ; belirgin insai tiplerini' insanlara (genelde şiir)' E]_ ."t-to'."ş,"."", d-avrandıran anlatı türü (parabole)' Bkz' EFSANE' örnek aldırmadır il;;
l
t
'ıi";i, sÖyı-rN, SÖYLENCE' MASAL, "' aynı.cin'il.ö*Ii,jı]: o'röu" (SP6cifique) "birtürü''kcndi kuralları ıçınoe' tFA)"' Ayrıca' lerindcn 'n".jT." uy,rrn'' oı'n; iuşt" birşeye bağlı ve bağımh oJe" "r,"iıgı rılmavan" (Pctit Robcrt, 1982)' ""'ö'ruNiü üınt.in'öq'") Söz konusu edilcn nesnenin (Bkz' bu terim)' u" içinde olan' iarşıtı: DIŞINLI orti-,',Je "_ ''imge"; Rusça ikoıa ,üiirc, (icöne [Yun' eikon, onos görüntüleme"l)' "k**i lıiı, varlık ve tanrıları resimlerle ve arkadaşlaĞ;il;1 go.t".g"'' (DDTS)' B' Vardarkullandığ bu iki olarak ;;;;;" ı
,J.ugu iı. a,ıiıaiıa niteliğinde. gö''"\ 8:'."kl1 :::'_T* bır anıam ,rrj^i" ,i.g"|a.n oluşmuştur' Kökeninde dinscI Hoş' i"o."r, ."riris" temelde bir resimleme göstergesidir' ]ir)lj'u".3', ikonik heykel diyc de kullanılı'|* İ*'9:. Kavvutluluk kaVramrna da yayılmıştır ama rcsimseı
''rmrvıa cok daha baskındır' Bu terimden feslmgeleme \lc(icoresimgeli (iconographi6)' ıesimgesel "."J'"ri.l"ı. türemektedir' ,,ooic),''b. ""i;*Aa terimleri (figure) Yeni bir imge yaratmak amacıyla Ö'n"6n dans' düz yürümenin bir "ıJ;;;;;"',a"p'a' olan bir danstan başka türlü deBuna zaten ;;I;;;.i" sup-a du o dansrn sapmacasıdır' saPmaca' olarak an"ı-Jı.,"dir' Bir sözbilim terimi
:""H;;;il;;ıiiil;;ı' iJ;
ı39
il
ll I
'bir gösterge ya da göstergeler bütününün gerçek anlamı dışında kullanılması" (DDTS)dır; söyleme daha bir ince-
lik, canlılık ve etkinlik kazandırmak için, sözcüklerin kullanım ve anlamlarında değişiklik yapma. Kısacası olağanlıktan ayrılma. olağanlıktan ayrrlma zamanla ola_ ğanlaşır ve geleneksel kullanrmlara dönüşür. DDTS'de değişmece.
SAPMACALI
(figur6) ''[Sapmaca] sonucu ortaya çıkan
anlam için kullanılır'' (DDTS). Sapmacalı anlamlar ya bağlam içinde belirginlik kazanrr ya da kullanıla kul-
lanrla saymaca bir değer kazanır; böylece sözlüklere geçer (o nedenle bir st'zcüğün temel anlamından sonra sapmacalı anlamına da yer verilir) ya da sözbilgisi (rh6torique) ku-
ralları aıasında yer alır. DDTS'de değişmeceli. SAYIBİLGıSi (arithmologie) ([Yın. arithmos "saJn" ve logos "söz, inceleme'']) Sayılar bilgisi, sayılar dizgesi; sayılar dizgesine ilişkin işlemsel kurallar bütünü. sAYIBİLİM(arithmologie) Sayı dizgelerini inceleme yöntemi, bilimleri sınıflandırırken sayılarla birlikte her türlü niceliklerin ölçüsünü inceleyen genel bir bilime aıithmologi€ adı verilmiştir. siMGEBİLGiSİ (symbolique) Bir kurama' bir topluma, bir ekine, bir dönemc, Vb. öz8ü simgeler bütünü; simgeler bütününü kullanma ve değerlendirme yordamı. Stiylenbilim açısından, çoktanrılı inanca dayalı söylenıeri yorumlama dizgesi. Buna göre cloğal ya da tarihsel oıayıarla aktöre ilkeleri birer simge oıarak kabul edilir' SiMGEBİLıM (symbolique) Simgeleri' simgeler dizgesini inccleycn bilim ya da yöntem. siMGECİLİK (symbolisme) Bu yaPıtta simgecilik, çağ_ daş bir sanat akımını değil, bilim
arasında._denklik vanarak özdeksel dünya ile tinscl dünya i;;;;, ;" bu yolla sıradan madenleri altına dönüştürmeve ;alısan içr;k nitclikli ortaçağ bilimi' (discours) Bir bildiri ileten anlahm bütünü' soz'ün yerini S";;";;';" dil karşltı olarak tanım]adrğı ur"ii. ,rrır, almışiır' Dilbilim (doğal) dilin incelcnmeiıccl:T: ,ı.?l"."i'r Vermiş, sözü ikincil değerdc cörerek içinde düşüj,i, Çtınkü söz hem dile bağmlılığ göre de 'r.*.". u"ii."yı"re göre sonsuzcasına dcğişeceğine .,ııı-tış anlayışı oLn*ıiu" incjc-e|c yathn görülmcmiştir' Aynı sözı çagdaş CnJmskv de sürdürmüştür (edinç: dil/edim: incelcme bilimin Bu yapmaktadır: .'u'"."Ju'r'* tcrsini Dil ile *ıylem şöyle ayrınüanıyor bugıin: İ..r'İ 'ovı"*o'r. "Dil, herhangi bir konuşucunun doğru yaprda, sozcuxıer oldugu o8eürctmek ama"cıyla sürekli kullanma durumunda bir. i* ""_r"-ııri bütünüdür' Söyleıı' herhangi \:nY:İözel bır bulatak yerini arnrn, ,o-rt ve belli bir durumda leınoc birikimı dilin iiıdirlvi gerçekıeştirmek amacıyla töt'' s' a'g'y'' vaDtrğ; s;imlerin sonucudur" (A. H6nault içinde 'rii"""ı"., l.ı"*lamanın oluşumuyla başla r' kendi erdrrdıgı trta.ıi bi. anlamlama sürecinin bildiriyi sona izle_ birbirini de' sözcük ,-..l" tıi".. o n"aenle en küçük bir olabi_ niteliğinde ''"" kitabın içcrigl de bir söylem urunu ol_ ",ii.u, ii.. Y",u, ki temelinde tek bir yaPılaşma sürecinin
"-i-Öiiin
sın.
Bkz. sÖzBlLlM' da (mythe [Yun' ıııİhos "anlatı"]) Insan ya ioiişN varlıkların doüa oıayıarını içıklamak amacıyla doğaüstü Vc ı
sÖYLEMBiLiM
i""ı".'r"'rai'.'ıtr. LENCE. --Jorau*rırclSİ
(mythologie) Bir toplumun' bir ekinin
anlayışl' sövlen üretme yordamı, söylenleri yorumlama
ıiz. sÖyırN, ğÖyırNıIııını'
147
SÖYLENBİLiM (mythologie) Söytenlerin anlamını, yapılannı, vb. çözümlemeye yönelik inceleme. ıız. söyLEN, SoYLENBİLGİSi. . SÖYLENBİRİM (mythöme) Değişik xiylen biçimlerinin oluşumuna giren, ama kendileri dğişmeyen temel kurucu birim; en küçük xiylen birimı. sı(z. SöyI-iN. SoYLENCE (mytho]ogie) Bir topluma, bir ekine özgü sö.ylenler bütünü. Bkz. EFSANE, I\4ASAL, öyrüırıcl, SÖYLEN. SÖzBİLGİsİ(rh6torique [Yun. rrıafdr''konuşmacı, sözgeır" ve türevi rhğtoriköD Güzel konuşma sanah; sözgenlik; etkileyici söz kurallarınrn tümü; bir konuşucunun dinieyenleri inandırmak amacryla başvurduğu söz yordamlannın tümü; bu yordamlarr belirleyen kurilıar biıglsı (Bu tanım yazılr anlatım için de geçerlidir). Sözbilgisi zamanla sayısız kalıplaşmış saPmaca biçimteri (fiğures de rh6to_ rique) üretmiştir. Bk. SAPMACA, sözalı"iı,ı. ,'Söz sanatlarını, her şeyden . sÖzBiLİM (rh6torique)
önce de buluş, düzenleme, tümcedeki sözcüklerin seçiıni ve sıralanmasr (deyiş) sorunlannl, anlatım yöntemterini uy_
gulamaya koyma etkinliklerini ele alan" inceleme (Db TS).-Günümüzde xiylembilimin yerini bir bakıma göster_ gebilim almıştır. Çünkü bu bilim anlamsal oluşurn-teme_ |inde söylem'i incelemektedir. Ancak söylemin güzeldu_ ya. da etkileyici niteliğini, görünürdeki iüsleyicı 11sal (bçemsel ya da deyişsel) değişkenliklerinde değil, kendı içindeki yapılaşmasında arar. Bu açıdan R. ürthes\n ''yazınln slflr düzeyi'i anlayışı geleneksel sıiylembilgisinin gözettigi kuralları gündem dışına itiyor Ve ıigy soğemin içsel kurallarına çekiyordu... Klsacası sözbilim, aitık bır sİiylembilimdir ' Artık dış biçim ve biçemlerine bağlı yazın türleri (roman, öykü, şii1 vb.), hatta sınırları ötelen beri ned_ensiz biçimde çizilen yazın diye birşey yok; söylerı ve si)qlem tiirieri vardır ' SÖZCÜKÇE (lexique) Genel anlamında sözcükler bü_ t42
tünüdür. Ayrıca sırasıyla 1) Sözlük; 2) Bir yazara. bir döneme, belli bir alana, vb. özgü sözcükler bütünü; 3) Dilbilimsel açıdan, sözdizim ya da dilbilgisi karşıtında' bir dilin kullandığı sözcükler bütünü olarak anlaşılmaktadır. Sözlük, sözcükleri, anlamlarını açıkladığı için değil, bir araya getirdiği için sözcükçe'nin eşanlamlısıdrr. TAMALGI (aPerception) Fr. terirn, "eksik algı'' anlamında düşünülen ''perception'' (algı) karşıtı olarak kullanılmaktadır. Terimi felsefe diline kazandıran Leibnitz'dir. ona göre tamalgı bilinçli düşünme yoluyla bir düşünceyi, bir gerçeği kavrama yetisidır. Aynı terimi Kant, anlağln kendisine ulaşan değişik izlenim ya da sezgileri birleştirmesi anIamında kullanmaktadır. TASIM (syllogisme) [Yun. sulloğsmos ''us yürütme, hesaplama'']) Uslamlamanın en çok bilinen ve üçlü bir önerme dizgesinden oluşan bir mantısal tanıtlama yöntemidir. Bu konuda klasikleşn örnek şudur: İnsanlır dlümlüdür; Sokrates insandır; Eyleyse Sokrates de öIümlijdüt. Bkz. US-
LAMLAMA. TEMEL ANLAM (sens propre) olağan ve saPmacaslz anlan(. Bkz. SAPMACA, SAPMACALI.
TÜMDENGELİM(d6duction) Tümelden (evrensel olan_ dan) tikele (belirli nesnelerde olana) varmaya dayah anlaksal işIem. işIem yerine yiinteıı denildiğnde, tanrm manhk-ötesi, yani bilimsel bir anlam kazanmaktadır. Nitekim L. Hjelnıslev'in dilbilim Ve genel olarak kuramlar için tasarladığı bütüncİjıIük (exhausitivit6) ilkesi böyle bir mantıksal işlemin yönteme dönüşmesidir ve bı da aarcaylmıı-tümden4elimJi (hypoth6tico-d6ductif) dediği yöntem anlayrşının kaynağıdır.Varsayımh tümdcngelimli yöntem de, bilinen ya da öyle varsayılan tümellerdcn sıkı bağınhlarla gidilerek özel nitelikleri ortaya çıkarmaya ve böylece geneli her seferinde tanıtlamaya dayanrr. Bkz.
ÇIKARSAMA, USLAMLAMA. TÜRCE (typologie [Yun. lıpos '\ra'' ve
lrıgos ''Söz, ince143
leme'']) 1) Türler bütünü; 2) türler bilgisi; 3) karmaşık ya-
pılı bir gerçekliği kolay çözümlemek amacıyla yapılan tiirlendirme yönterni. Ömeğn: Söylem tiircesi.
'UslAMlAMA(raisonnement |Lat. ratio''hesap' iş-
lem'']) En geniş anlamında uslamlama, bir yargıya Varmak
YÜzDENÖzE uiıiııl (physiognomonie IYun. pJısis
"doğa" ve gignoskein ''tanıtmak"]) insanın ırasını, bedenin dış biçim ve davranışlarını, özellikle yüz çizgilerini ince-
leyerek gerçekleştirilen tanıma yöntemi ya da bilimi.
için usu kullanma, us aracılığlyla dizgeli bir biçimde düşünme dcmcktir. Manl'Ik açısından bu düşünme, önermeler arasındaki bağıntılara dayalı bir işlemdir.Yani şöyle: Uslamlama, bir tanıtlamaya varmak için birbirinden çıkarsanan (sonuç olarak çıkarhlan) önermeleri birbirine bağ_ lamadır. Bu işlemin de bir yönteme aktarılmasıyla uslam_ lama bilimsel bir anlam kazanır, Klsacası uslamlama genel bir felsefe terimi olarak bir diişünme biçimini, mantık terin'ıi olarak bir işIemi, bir bilim terimi olarak da bir yöntcmi anlatlr. Bkz. ÇIKARSAMA, TASIM, TÜMDENGELIM. VARLIK (ötre) "Bilinçten bağımsız olarak var olan eVren'' (FA) ve genelde evrenin içerdiği nesneler.
VARLIKBiLiM
1os
(ontologie [Yun. oıı, oııfos "varlık'' ve lo"Söz, inceleme"]) ''Varo]anr varolduğu gibi, başkaca her
türlü belirlenimi dışındalayarak incelediğini öne süren sözde bilim'' (FA). YANANLAM (connotation) Bir nesnenin, bir iletişim
biçiminin, ''Bir düzgünün sürekli anlamsal öğelerine ya da düzanlamına kullanım srrasında katılan ve bildirişenlerin tümünce algılanmayan, ikincil kavramlara, im8elere' öz_ nel izlenimlere, vb. ilişkin olan duygusal, coşkusal ikincil anlam, öznel çağrışımsal değer'' (DDTS). Ekz. DÜZANLAM. YORUMBiLGisİ (herm6neutique IYun. herfi eneuein ''açıklamak'']) Dünyay yorumlama yöntemi; bu yöntemi belirleyen bilgiler bütünü. YoRUMBiLiM (herm6neutique) Felsefe, din, vb. içe_ rikli betikleri, simgeleri, her türlü kapah dizgeleri yorumsal olarak açıklamaya dayalı inceleme. 144
"t45
özırrıw.exçı'
E- BuYssEN9
Lı
Lcıgıgc
.ı ı.
ııkğcufs, Ess.ı ııe ıİngı/ısııqı/.. İorlcıhİ.-
ıı'ıru sı',ıolo9i., Brükgeı, 19$. ch- w- MoRRI9 Iııgıugc cıd &rrauioİNew Yor\ 19ı16. 'igıs.ırlf.ıaıİon ıo . ılrlıİı.ıl lhary oİ ,hc iır./cıu' of K. L. PIKE, I'n8ıctc n ıh denş ı. cıdfc
man B.hıoİof, Glendale, call., 1955. P. GUıRAUD, L. sl''!.ııiqıı CQue sais_i?",
ı.
655),
hu-
Paİiş ı955.
Vance PACKARD Thı hİılılıı pcımıılas, New York, ı957. R. BARTHES, Myır@lq8irğ, s€utl Paİb, 1957 (voh .us.sı coı'|'|ınİıııİoıs, n.4). syslıırı. ıt' ı4 l'ıod.' Pais, 1967. slz Es ı,Ed. du seuil,Paıiş 'l97). (:l. LEVı_STRAUS9 Anıhwpoıolı' srfucıuİa]., P.ris, ı958. h pcııslc sııagc, Pan3, 7952. -E. T. l-lALL, Tlz sı|leıl Ln8ıa8., New Yo.ı' ı959. V. PRoPP, MotPhoıogy oİ ıhe Foıkıaıe,Ind. Unıv., ı958 (L'<ion oİigl- nale ıusse date de 198). G. MoUNIN, Probıım.s ıhıorİqu's d. ı4 ıf.!ıucıİorl, Paris, ı963. commıüicaıions, n" 4, Recherch6 s6Eıoıogiques, Paıis. 1964. M.MCLUHAN. Undctsıııılİıg ,''.dü, New Yo.ıç ı964. E ic BERNE' c.ın6 P.oPıc Pığy' New Yorı, ı9{i4.
L',s moıs cı ı.ş cııoscs, un aıchıEologh fus scı.rlcas hu,icırıcr,P ais, Galimaıd, 1966. AJ. CREIMAq s6ııınıı4.. sınlct llıı., Paris' 1%. Dı sııs, Esgıs sırrlıoıo8ıq'ı'5,Partş' 1g7oL. J. PRIETO, Mıssı3ıs .ı sıgrıour, P5İi5, 19(s. lıngages, i" lo, Ptaılques et lanğages gesfuels, Paris, ı968.
M. FoUCAULT,
lı
-
147
J. KRISTEVA, SEmciotike, Recherches pour une s1manalyse. pairs, 1.970. N. FRYE, Analomb de Ia cfiııque, Pais, ı969 (€d' angı;ise, ı 957). Semiotica, ]oırıal of the lnternational Association ior semiotic sfudies, Mouton, LaHaye.
zoR şEY TANRı oLMAK Soıyalİst uzay çağını yaşayan bİr dünyadan kalkıp, ortaçağtn karanlıkları İçİndeki bir gezegene gelen, 9üçİüz tanrı Anton, her türıaı bağnazlığın, şİddetİn ezıp yok ettiğİ insanların yazgılarını değİştİrebİlme olanağından yoksundu. Bu koşullarda zor şeydİ TANRı otMAKl
Arkadİ ve Borıs Ştrugatskİ'den "bir bİlİm kurgu klasİğİ''
148
Harrİet G. Lerner
DANSEDEN BENIıKIER a
Kadıntar İçİn yüreklİ değİşİmler kılavuzu
''Her kİşİ bir yerde kayıtlı hale gelince, herkes denetim aıtlnda ola
Mİchel Foucault
Bİr zamanlar
öylesine sıkı tuttun ki benİ göğüs 9öğüse yapıştık İçİnden geçtİk bİrbİrİmİzin ve sırt sırta yİne yabancı kaldık
HAPİsHANENiN DoĞUşu
orı-iı-iĞiN TARİHı KEtiMEtER ve şEYIER
/
TANRıNıN MASKEIERı ,osEPH CAMPBELT
Heılkes İ n lı'İtap lrğ ın d a
bulunm-asrgeıcken 4__cİltlİk-dev es-er
İı-rrırvıİroı-ori rraoa DoGU MıToLorısı aaa BATı MıToLorısı YARATıCı MıTotoIı
r9l I
t
IMGE
!PP1l
I