OSMANLI TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ
Prof. Dr. Mehmet KANAR
1
A â (F.) []ﺁ
1.ünlem edatı ey, hey. 2.iki kelimenin arasına gir...
119 downloads
2123 Views
1MB Size
Report
This content was uploaded by our users and we assume good faith they have the permission to share this book. If you own the copyright to this book and it is wrongfully on our website, we offer a simple DMCA procedure to remove your content from our site. Start by pressing the button below!
Report copyright / DMCA form
OSMANLI TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ
Prof. Dr. Mehmet KANAR
1
A â (F.) []ﺁ
1.ünlem edatı ey, hey. 2.iki kelimenin arasına girerek, anlamı
pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek. a’dâ (A.) [ ]اﻋﺪاdüşmanlar. a’dâd (A.) [ ]اﻋﺪادsayılar. â’ik (A.) [ ]ﻋﺎﺋﻖengel. a’lâ (A.) [ ]اﻋﻠﯽen yüksek, en yüce. a’lâf (A.) [ ]ﺁﻻفotlar. a’lâl (A.) [ ]اﻋﻼل1.hastalıklar. 2.sebepler. a’lâm (A.) [ ]اﻋﻼم1.bayraklar. 2.özel isimler. a’lem (A.) [ ]اﻋﻠﻢen iyi bilen. a’mâ (A.) [ ]اﻋﻤﯽkör. a’mâk (A.) [ ]اﻋﻤﺎقderinlikler. a’mâl (A.) [ ]اﻋﻤﺎلişler, ameller, davranışlar. a’mâr (A.) [ ]اﻋﻤﺎر1.ömürler. 2.yaşlar. a’nî (A.) [ ]اﻋﻨﯽyani. a’râb (A.) [ ]اﻋﺮابAraplar, çöl arapları. a’râbî (A.) [ ]اﻋﺮاﺑﯽçöl arabı. a’râz (A.) [ ]اﻋﺮاضbelirtiler.
2
a’sâb (A.) [ ]اﻋﺼﺎبsinirler. a’sâr (A.) [ ]اﻋﺼﺎرyüz yıllar. a’şâr (A.) [ ]اﻋﺸﺎرöşür vergileri, onda birler. a’şârî (A.) [ ]اﻋﺸﺎریondalık. a’vec (A.) [ ]اﻋﻮجyamuk, eğri büğrü. a’ver (A.) [ ]اﻋﻮرtek gözlü. a’yâd (A.) [ ]اﻋﻴﺎدbayramlar. a’yân (A.) [ ]اﻋﻴﺎن1.ileri gelenler, eşraf, sosyete. 2.gözler. a’yün (A.) [ ]اﻋﻴﻦ1.gözler. 2.pınarlar. a’zâ (A.) [ ]اﻋﻀﺎ1.üyeler. 2.organlar. a’zam (A.) [ ]اﻋﻈﻢen büyük. âb (F.) []ﺁب
1.su. 2.deniz. 3.ırmak. 4.tükürük. 5.özsuyu. 6.ter. 7.döl suyu.
8.sidik. 9.parlaklık. 10.yüzsuyu. 11.letafet, hava. âb (F.) [ ]ﺁبAğustos. âb -ı âbistenî [ ]ﺁب ﺁﺑﺴﺘﻨﯽ1.meni; 2.bitkilerin yetişmesine neden olan su. âb -ı adâlet [ ]ﺁب ﻋﺪاﻝﺖ1.adalet suyu; 2.doğruluğun bereketi. âb -ı ahmer [ ]ﺁب اﺣﻤﺮ1.kızıl su. 2.kırmızı şarap. 3.gözyaşı. âb -ı âteşîn [ ]ﺁب ﺁﺕﺸﻴﻦ1.ateşli su; 2.kırmızı şarap; 3.gözyaşı. âb -ı bâdereng [ ]ﺁب ﺑﺎدﻩ رﻥﮓ1.kızıl su. 2.gözyaşı, kanlı gözyaşı. âb -ı engûr [ ]ﺁب اﻥﮕﻮر1.üzüm suyu. 2.şarap. âb -ı harâbât [( ]ﺁب ﺧﺮاﺑﺎتmeyhane suyu) şarap. âb -ı kevser [ ]ﺁب ﮐﻮﺛﺮ1.cennet suyu, 2.şarap. ab’âb (A.) [ ]ﻋﺒﻌﺎبvantrolog.
3
abâ (A.) [ ]ﻋﺒﺎ1.kaba yün kumaş. 2.aba. âbâ’ (A.) [ ]ﺁﺑﺎء1.babalar. 2.gezegenler. âbâd (A.) [ ]ﺁﺑﺎدebedler. âbâd (F.) [ ]ﺁﺑﺎدbayındır, mamûr. âbâd etmek/eylemek 1.mamûr etmek. 2.zenginleştirmek. 3.huzur vermek. âbâd olmak 1.mamûrlaşmak. 2.zenginleşmek. 3.huzura kavuşmak. âbâdân (F.) [ ]ﺁﺑﺎدانbayındır. âbâdânî (F.) [ ]ﺁﺑﺎداﻥﯽbayındırlık. âbâdî (F.) [ ]ﺁﺑﺎدی1.bayındırlık. 2.ince Hint kağıdı. âbâl (A.) [ ]ﺁﺑﺎلdeveler. âbân (F.) [ ]ﺁﺑﺎنÂbân ayı. abâpûş (A.-F.) [ ]ﻋﺒﺎﭘﻮش1.abalı. 2.derviş. 3.yoksul. âbâr (A.) [ ]ﺁﺑﺎرkuyular. âbcâme (F.) [ ]ﺁﺑﺠﺎﻡﻪsu kabı. âbçîn (F.) [ ]ﺁﺑﭽﻴﻦpeştemal. abd (A.) [ ]ﻋﺒﺪ1.kul. 2.köle. âbdân (F.) [ ]ﺁﺑﺪان1.su kabı. 2.mesane. âbdâr (F.) [ ]ﺁﺑﺪار1.sulu. 2.parlak. 3.hoş âbdendân (F.) [ ]ﺁﺑﺪﻥﺪان1.bön. 2.âciz. abdest (F.) [ ]ﺁﺑﺪﺱﺖ1.abdest. 2.paylama. abdesthâne (F.) [ ]ﺁﺑﺪﺱﺘﺨﺎﻥﻪ1.tuvalet. 2.abdest alınan yer. abdestlik (F.-T.) kısa cübbe. âbek (F.) [ ]ﺁﺑﮏ1.sulu. 2.cıva.
4
abes (A.) [ ]ﻋﺒﺚsaçma, abes. âbgîne (F.) [ ]ﺁﺑﮕﻴﻨﻪ1.kristal. 2.kadeh. 3.sürahi. 4.ayna. 5.gözyaşı. âbgîr (F.) [ ]ﺁﺑﮕﻴﺮ1.havuz. 2.su birikintisi. âbgûn (F.) [ ]ﺁﺑﮕﻮن1.su rengi. 2.mavi. abher (A.) [ ]ﻋﺒﻬﺮ1.nergis. 2.zerrinkadeh çiçeği. 3.yasemin. âbhîz (F.) [ ]ﺁﺑﺨﻴﺰbüyük dalga. âbhord (F.) [ ]ﺁﺑﺨﻮردnasip. âbırû (F.) [ ]ﺁﺑﺮوyüzsuyu. âbî (F.) [ ]ﺁﺑﯽmavi. âbid (A.) [ ]ﻋﺎﺑﺪ1.ibadet eden. 2.erkek adı. abîd (A.) [ ]ﻋﺒﻴﺪ1.kullar. 2.köleler. âbidât [ ]ﺁﺑﺪاتanıtlar. âbide (A.) [ ]ﺁﺑﺪﻩanıt. âbidevî (A.) [ ]ﺁﺑﺪویanıtsal. âbile (F.) [ ]ﺁﺑﻠﻪ1.su çiçeği. 2.sivilce. 3.su kabarcığı. âbir (A.) [ ]ﻋﺎﺑﺮyaya. âbisten (F.) [ ]ﺁﺑﺴﺘﻦgebe. âbistengâh (F.) [ ]ﺁﺑﺴﺘﻨﮕﺎﻩdöl yatağı. âbişhor (F.) [ ]ﺁﺑﺸﺨﻮر1.sulama yeri. 2.nasip. âbkâr (F.) [ ]ﺁﺑﮑﺎر1.saka. 2.ayyaş. âbkeş (F.) [ ]ﺁﺑﮑﺶ1.saka, su çeken. 2.kevgir. âbnûs (F.) [ ]ﺁﺑﻨﻮسabanoz. âbrâh (F.) [ ]ﺁﺑﺮاﻩsu yolu, kanal.
5
abraş (A.) [ ]اﺑﺮشalacalı. âbrîz (F.) [ ]ﺁﺑﺮیﺰ1.tuvalet. 2.ıbrık. âbşâr (F.) [ ]ﺁﺑﺸﺎرçağlayan. abûs (A.) [ ]ﻋﺒﻮسsomurtkan. âbühava (F.-A.) [ ]ﺁب و هﻮاiklim. âbzih (F.) [ ]ﺁﺑﺰﻩ1.su kaynağı. 2.gözyaşı. âc (A.) [ ]ﻋﺎجfildişi. âc (F.) [ ]ﺁجılgın ağacı. acâib (A.) [ ]ﻋﺠﺎﺋﺐtuhaf, ilginç, acaip. acâleten (A.) [ ]ﻋﺠﺎﻝﺔalelacele. aceb (A.) [ ]ﻋﺠﺐ1.tuhaflık. 2.acaba. acebâ (A.) [ ]ﻋﺠﺒﺎacaba. acele (A.) [ ]ﻋﺠﻠﻪacele. aceleten (A.) [ ]ﻋﺠﻠﺔçarçabuk, alelacele. acem (A.) [ ]ﻋﺠﻢ1.arap olmayan. 2.İranlı, acem. acemaşîran (A.) [ ]ﻋﺠﻢ ﻋﺸﻴﺮانTürk mûsikisinde bir makam. acemce (A.-T.) Farsça. acemî (A.) [ ]ﻋﺠﻤﯽ1.deneyimsiz, acemi. 2.İranlı. acemistan (A.-F.) [ ]ﻋﺠﻤﺴﺘﺎنİran. acemiyân (A.-F.) [ ]ﻋﺠﻤﻴﺎن1.deneyimsizler. 2.İranlılar. aceze (A.) [ ]ﻋﺠﺰﻩdüşkünler, âcizler. acîb (A.) [ ]ﻋﺠﻴﺐtuhaf, acayip, ilginç. acîbe (A.) [ ]ﻋﺠﻴﺒﻪşaşılacak şey.
6
âcil (A.) [ ]ﻋﺎﺝﻞacil. âcilen (A.) [ ]ﻋﺎﺝﻼderhal, acil olarak. acîn (A.) [ ]ﻋﺠﻴﻦmacun, yoğurulmuş. âciz (A.) [ ]ﻋﺎﺝﺰ1.aciz. 2.ben. âcizâne (A.-F.) [ ]ﻋﺎﺝﺰاﻥﻪ1.acizce. 2.alçakgönüllüce. âcizî (A.-F.) [ ]ﻋﺎﺝﺰیacizlik. âciziyyet (A.) [ ]ﻋﺎﺝﺰیﺖacizlik. âcizleri (A.-T.) bendeniz, ben. acûl (A.) [ ]ﻋﺠﻮلaceleci. acûlâne (A.-F.) [ ]ﻋﺠﻮﻻﻥﻪacele acele. acûz (A.) [ ]ﻋﺠﻮز1.kocakarı. 2.cadı. acûze (A.) [ ]ﻋﺠﻮزﻩ1.kocakarı. 2.cadı. âcür (F.) [ ]ﺁﺝﺮ1.tuğla. 2.kiremit. acz (A.) [ ]ﻋﺠﺰacizlik, çaresizlik, bir şey yapamama. âdâb (A.) [ ]ﺁداب1.edepler, terbiyeler. 2.yol yordam. adalât (A.) [ ]ﻋﻀﻼتkaslar. adale (A.) []ﻋﻀﻠﻪ1.kas. 2.kaslar. adâlet (A.) [ ]ﻋﺪاﻝﺖadalet. adaletkâr (A.-F.) [ ]ﻋﺪاﻝﺘﮑﺎرadil, adaletli. âdât (A.) [ ]ﻋﺎداتâdetler, alışkanlıklar. adâvet (A.) [ ]ﻋﺪاوتdüşmanlık. adâvet etmek/eylemek düşmanlık gütmek. add (A.) [ ]ﻋﺪsayma, görme, değerlendirme, kabul etme.
7
addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek. addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek. addolunmak sayılmak, kabul edilmek. aded (A.) [ ]ﻋﺪدsayı. adeden (A.) [ ]ﻋﺪداsayıca. adedî (A.) [ ]ﻋﺪدیsayısal. âdem (A.) [ ]ﺁدم1.ilk insan, Adem Peygamber. 2.insan, adam. adem (A.) [ ]ﻋﺪمyokluk, bulunmama, adem. adem -i muvaffakiyet [ ]ﻋﺪم ﻡﻮﻓﻘﻴﺖbaşarısızlık. adem -i muvazenet [ ]ﻋﺪم ﻡﻮازﻥﺖdengesizlik. adem -i riâyet [ ]ﻋﺪم رﻋﺎیﺖuymama.. adem -i te’lîfiyet [ ]ﻋﺪم ﺕﺄﻝﻴﻔﻴﺖuzlaşamama, bir araya gelememe. adem -i teveccüh [ ] ﻋﺪم ﺕﻮﺝﻪilgisizlik. ademâbâd (A.-F.) [ ]ﻋﺪم ﺁﺑﺎدyokluk ülkesi. âdemhâr (A.-F.) [ ]ﺁدم ﺧﻮارyamyam, insan yiyen. âdemî (A.-F.) []ﺁدﻡﯽ1.insanoğlu. 2.insanlık. âdemiyân (A.-F.) [ ]ﺁدﻡﻴﺎنinsanlar. âdemiyyet (A.) [ ]ﺁدﻡﻴﺖ1.insanlık. 2.adamlık. ades (A.) [ ]ﻋﺪسmercimek. adese (A.) [ ]ﻋﺪﺱﻪmercek. âdet (A.) [ ]ﻋﺎدتalışkanlık, âdet. âdeta (A.) [ ]ﻋﺎدﺕﺎbasbayağı. âdeten (A.) [ ]ﻋﺪﺕﺎâdet olarak, geleneklere göre.
8
adhâ (A.) [ ]اﺽﺤﯽkurbanlar. âdi (A.) [ ]ﻋﺎدیsıradan, âdi, değersiz. adîd (A.) [ ]ﻋﺪیﺪbirçok. adîde (A.) [ ]ﻋﺪیﺪﻩbirçok. âdil (A.) [ ]ﻋﺎدلadaletli. adîl (A.) [ ]ﻋﺪیﻞeşit, denk. âdilâne (A.-F.) [ ]ﻋﺪﻻﻥﻪadilce. adîm (A.) [ ]ﻋﺪیﻢyok olan. adîmülimkân (A.) [ ]ﻋﺪیﻢ اﻻﻡﮑﺎنimkânsız. âdiye (A.) [ ]ﻋﺎدیﻪalışılmış, sıradan. adl (A.) [ ]ﻋﺪلadalet. adlâ’ (A.) ]اﺽﻼعkenarlar. adlî (A.) [ ]ﻋﺪﻝﯽadalet ile ilgili. adliyye (A.) [ ]ﻋﺪﻝﻴﻪmahkeme, adliye. adn (A.) [ ]ﻋﺪنcennet. adû (A.) [ ]ﻋﺪوdüşman. âfâk (A.) [ ]ﺁﻓﺎقufuklar. âfâkî (A.) [ ]ﺁﻓﺎﻗﯽ1.nesnel. 2.şuradan buradan konuşma. âfât (A.) [ ]ﺁﻓﺎتafetler, belalar. âferîde (F.) [ ]ﺁﻓﺮیﺪﻩyaratık, yaratılmış, mahluk. âferîdgâr (F.) [ ]ﺁﻓﺮیﺪﮔﺎرyaratan, Tanrı. âferîn (F.) [ ]ﺁﻓﺮیﻦbravo, çok yaşa, aferin. âferîn (F.) [ ]ﺁﻓﺮیﻦyaratan.
9
âferînende (F.) [ ]ﺁﻓﺮیﻨﻨﺪﻩyaratıcı. âferîniş (F.) [ ]ﺁﻓﺮیﻨﺶyaratılış. âfet (A.) [ ]ﺁﻓﺖ1.afet, bela, felaket. 2.güzel sevgili. âfet -i cân [ ]ﺁﻓﺖ ﺝﺎن1.can belası. 2.güzel. âfet -i devrân [ ]ﺁﻓﺖ دوران1.güzel, dilber. âfetengîz (A.-F.) [ ]ﺁﻓﺖ اﻥﮕﻴﺰafet getiren. âfetresân (A.-F.) [ ]ﺁﻓﺖ رﺱﺎنbela getiren. âfetzede (A.-F.) [ ]ﺁﻓﺖ زدﻩbelaya uğramış, afet görmüş. afîf (A.) [ ]ﻋﻔﻴﻒiffetli. âfil (A.) [ ]ﺁﻓﻞ1.batan. 2.görünmez olan. âfitâb (F.) [ ]ﺁﻓﺘﺎبgüneş. âfitâbcemâl (F.-A.) [ ]ﺁﻓﺘﺎب ﺝﻤﺎلgüzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi parlayan, sevgili, maşuk. âfiyet (A.) [ ]ﻋﺎﻓﻴﺖesenlik. âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak. afiyetbahş [ ]ﺁﻓﻴﺖ ﺑﺨﺶafiyet verici. afrika (A.) [ ]اﻓﺮیﻘﺎAfrika kıtası. afsun (F.) [ ]اﻓﺴﻮنbüyü, efsun. âftâb (F.) [ ]ﺁﻓﺘﺎبgüneş. âftâbe (F.) [ ]ﺁﻓﺘﺎﺑﻪıbrık, su kabı. âftâbgîr (F.) [ ]ﺁﻓﺘﺎﺑﮕﻴﺮgüneş alan, güneş gören. âftâbî (F.) [ ]ﺁﻓﺘﺎﺑﯽgüneşlik. âftâbrû (F.) [ ]ﺁﻓﺘﺎب روparlak yüzlü.
10
afv (A.) [ ]ﻋﻔﻮbağışlama, af. âgâh (F.) [ ]ﺁﮔﺎﻩhaberdar. âgâh etmek haberdar etmek. âgâh olmak haberdar olmak. âgâhî (F.) [ ]ﺁﮔﺎهﯽhaberdarlık. âgeh (F.) [ ]ﺁﮔﻪhaberdar. âgehî (F.) [ ]ﺁﮔﻬﯽhaberdarlık. âgîn (F.) [ ]ﺁﮔﻴﻦdolu. âgûş (A.) [ ]ﺁﻏﻮشkucak. âğâliş (F.) [ ]ﺁﻏﺎﻝﺶkışkırtma. ağayân (T.-F.) [ ]ﺁﻏﺎیﺎنağalar. âğâz (F.) [ ]ﺁﻏﺎز1.başlama. 2.başlangıç. ağbiyâ (A.) [ ]اﻏﺒﻴﺎkalın kafalılar. âğişte (F.) [ ]ﺁﻏﺸﺘﻪbulaşmış, bulanık. ağlâl (A.) [ ]اﻏﻼل1.boyunduruklar. 2.zincirler. ağlât (A.) [ ]اﻏﻼطhatalar. ağleb [(A.) [ ]اﻏﻠﺐ اﺣﺘﻤﺎلçoğunlukla, genellikle, sık sık. ağleb -i ihtimâl [ ]اﻏﻠﺐ اﺣﺘﻤﺎلbüyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla. ağnâ (A.) [ ]اﻏﻨﯽen zengin. ağnâm (A.) [ ]اﻏﻨﺎمkoyunlar. ağniyâ (A.) [ ]اﻏﻨﻴﺎzenginler. ağniye (A.) [ ]اﻏﻨﻴﻪşarkılar. ağrâs (A.) [ ]اﻏﺮاسfidanlar.
11
ağrâz (A.) [ ]اﻏﺮاضmaksatlar. ağsân (A.) [ ]اﻏﺼﺎنdallar. ağşiye (A.) [ ]اﻏﺸﻴﻪ1.perdeler. 2.zarlar. ağyâr (A.) [ ]اﻏﻴﺎرyabancılar. ah (A.) [ ]اخ1.kardeş. 2.dost. âh (F.) [ ]ﺁﻩ1.feryat etme, feryat. 2.ilenme. âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek. âh ü zâr [ ]ﺁﻩ و زارâh edip inleme. âhâd (A.) [ ]ﺁﺣﺎدbirler. ahad (A.) [ ]اﺣﺪbir. ahali (A.) [ ]اهﺎﻝﯽhalk, ahali, insan topluluğu. ahavât (A.) [ ]اﺧﻮاتkızkardeşler. ahbâb (A.) [ ]اﺣﺒﺎب1.dostlar. 2.dost. ahbap (A.) [ ]اﺣﺒﺎبdostlar, sevdikler. ahbâr (A.) [ ]اﺧﺒﺎرhaberler. ahcâr (A.) [ ]اﺣﺠﺎرtaşlar. ahd (A.) [ ]ﻋﻬﺪ1.yemin, and. 2.çağ, devir. 3.söz verme. ahd -i atîk [ ]ﻋﻬﺪ ﻋﺘﻴﻖTevrat, Zebur ve Mezâmir. ahd -i cedîd [ ]ﻋﻬﺪ ﺝﺪیﺪİncil ve ekleri. ahdar (A.) [ ]اﺣﻀﺮyemyeşil. ahdâs (A.) [ ]اﺣﺪاث1.yeni olaylar. 2.dertler. 3.gençler. ahdeb (A.) [ ]اﺣﺪبkambur. ahdnâme (A.-F.) [ ]ﻋﻬﺪﻥﺎﻡﻪahitname, antlaşma metni.
12
ahdüpeymân (A.-F.) [ ]ﻋﻬﺪ و ﭘﻴﻤﺎنand. âhek (F.) [ ]ﺁهﮏkireç. âhen (F.) [ ]ﺁهﻦdemir. âhendil (F.) [ ]ﺁهﻦ دلacımasız. âheng (F.) [ ]ﺁهﻨﮓ1.uyum, ahenk. 2.eğlence. âheng -i esvât [ ]ﺁهﻨﮓ اﺹﻮاتses uyumu. âhengdâr (F.) [ ]ﺁهﻨﮕﺪارuyumlu. âhenger (F.) [ ]ﺁهﻨﮕﺮdemirci. âhenggüzâr (F.) [ ]ﺁهﻨﮓ ﮔﺬارuyumlu, ahenkli. âhenîn (F.) [ ]ﺁهﻨﻴﻦ1.demirden. 2.demir gibi. âhenîndil (F.) [ ]ﺁهﻨﻴﻦ دل1.katı yürekli. 2.yiğit. âhenk (F.) [ ]ﺁهﻨﮓahenk, uyum. âhenkdâr (F.) [ ]ﺁهﻨﮓ دارuyumlu, ahenkli. âhenkeş (F.) [ ]ﺁهﻨﮑﺶmiknatıs. âhenrüba (F.) [ ]ﺁهﻦ رﺑﺎmiknatıs. âhensâ(y) (F.) [ ]ﺁهﻦ ﺱﺎیtörpü. âher (A.) [ ]ﺁﺧﺮbaşka, diğer. âheste (F.) [ ]ﺁهﺴﺘﻪyavaş, usul, ağır. âhestegî (F.) [ ]ﺁهﺴﺘﮕﯽyavaşlık. ahfâ (A.) [ ]اﺧﻔﺎen gizli. ahfâd (A.) [ ]اﺣﻔﺎدtorunlar. ahger (F.) [ ]اﺧﮕﺮkor ateş. ahibbâ (A.) [ ]اﺣﺒﺎdostlar, sevilenler; sevgililer.
13
ahid (A.) [ ]ﻋﻬﺪsöz, yemin. ahidşiken (A.-F.) [ ]ﻋﻬﺪﺵﮑﻦsözünden dönen, antlaşmayı bozan. âhîhte (F.) [ ]ﺁهﻴﺨﺘﻪkınından çıkmış, sıyrılmış. ahîr (A.) [ ]ﺁﺧﺮson, en son. âhir -i kâr [ ]ﺁﺧﺮ ﮐﺎر1.sonunda. 2.sonuç. âhirbîn (A.-F.) [ ]ﺁﺧﺮﺑﻴﻦileri görüşlü. âhire (A.) [ ]ﺁﺧﺮﻩson. ahîren (A.) [ ]اﺧﻴﺮاgeçenlerde, son zamanlarda, son olarak. âhiret (A.) [ ]ﺁﺧﺮتöbür dünya. âhiretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz. âhirin (A.-F.) [ ]ﺁﺧﺮیﻦ1.sonuncu. 2.sonrakiler. âhirkâr (A.-F.) [ ]ﺁﺧﺮﮐﺎرsonunda, nihayet. âhirülemr (A.) [ ]ﺁﺧﺮاﻻﻡﺮsonunda, işin sonunda. âhiz (A.) [ ]ﺁﺧﺬalan. ahize (A.) [ ]ﺁﺧﺬﻩalıcı gereç. ahkâm (A.) [ ]اﺣﮑﺎمhükümler. ahlâf (A.) [ ]اﺧﻼفhalefler. ahlâk (A.) [ ]اﺧﻼقhuy, ahlak. ahlâk -ı amelî [ ]اﺧﻼق ﻋﻤﻠﯽuygulamadaki ahlak anlayışı. ahlâk -ı hasene [ ]اﺧﻼق ﺣﺴﻨﻪiyi huy. ahlâk -ı nazarî [ ]اﺧﻼق ﻥﻈﺮیteorideki ahlak anlayışı. ahlâk -ı zemîme [ ]اﺧﻼق ذﻡﻴﻤﻪkötü huy. ahlâken (A.) [ ]اﺧﻼﻗﺎahlakça.
14
ahlâkiyat (A.) [ ]اﺧﻼﻗﻴﺎتahlak bilgisi. ahlâkiyûn (A.) [ ]اﺧﻼﻗﻴﻮنahlakçılar. ahlâm (A.) [ ]اﺣﻼم1.karmakarışık rüyalar. 2.düşazmalar. ahlât (A.) [ ]اﺧﻼطsalgılar. ahlât -ı erba’a [ ]اﺧﻼط ارﺑﻌﻪdört özsuyu kan, salya, safra, dalak. ahmak (A.) [ ]اﺣﻤﻖbudala, aptal, ahmak. ahmakâne (A.-F.) [ ]اﺣﻤﻘﺎﻥﻪahmakça. ahmakî (A.-F.) [ ]اﺣﻤﻘﯽahmaklık. ahmer (A.) [ ]اﺣﻤﺮkırmızı, kızıl. ahrâm (A.) [ ]اﺣﺮام1.kutsal yerler. 2.haremler. 3.hanımlar, eşler. ahrâr (A.) [ ]اﺣﺮارözgürler. ahrârâne (A.-F.) [ ]اﺣﺮاراﻥﻪözgürce. ahrâs (A.) [ ]اﺣﺮاسkoruyucular, muhafızlar. ahret (A.) [ ]ﺁﺧﺮتöbür dünya, ahiret. ahretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz. ahsâs (A.) [ ]اﺣﺴﺎسduygular. ahsen (A.) [ ]اﺣﺴﻦen güzel. ahşâ’ (A.) [ ]اﺣﺸﺎء1.iç organlar, 2.bölgeler, yöreler. ahşâb (A.>T.) [ ]اﺧﺸﺎب1.ahşap. 2.keresteler. ahşâm (A.) [ ]اﺣﺸﺎمmaiyet. ahtâb (A.) [ ]اﺣﻄﺎبodunlar. ahtâr (A.) [ ]اﺧﻄﺎرtehlikeler. âhte (F.) [ ]ﺁﺧﺘﻪ1.iğdiş edilmiş. 2.kınından çıkarılmış.
15
ahter (F.) [ ]اﺧﺘﺮyıldız. ahter -i dünbâledâr [ ]اﺧﺘﺮ دﻥﺒﺎﻝﻪ دارkuyruklu yıldız. ahterbîn (F.) [ ]اﺧﺘﺮﺑﻴﻦastrolog, yıldızbilimci. ahterşinâs (F.) [ ]اﺧﺘﺮﺵﻨﺎسyıldızbilimci. ahterşümâr (F.) [ ]اﺧﺘﺮﺵﻤﺎر1.yıldızbilimci. 2.geceleri uyuyamayan. ahu (A.) [ ]اﺧﻮkardeş. âhû (F.) [ ]ﺁهﻮceylan, karaca. âhûbere (F.) [ ]ﺁهﻮﺑﺮﻩceylan yavrusu. âhûdil (F.) [ ]ﺁهﻮدلödlek, korkak. âhund (F.) [ ]ﺁﺧﻮﻥﺪmolla, hoca. âhûnigah (F.) [ ]ﺁهﻮﻥﮕﺎﻩceylan bakışlı. âhur (F.) [ ]ﺁﺧﺮahır. âhuvân (F.) [ ]ﺁهﻮانceylanlar. âhûvâne (F.) [ ]ﺁهﻮاﻥﻪceylan gibi. âhüvâh(F.) [ ]ﺁﻩ و واﻩferyat, sızlanma, hayıflanma. âhüvâveylâ (F.-A.) [ ]ﺁﻩ و واویﻼferyat, âh çekme, figan etme. âhüzâr (F.) [ ]ﺁﻩ و زارâh çekip inleme. ahvâl (A.) [ ]اﺣﻮالhaller, durumlar. ahvâl -i âdiye [ ]اﺣﻮال ﻋﺎدیﻪolağan haller. ahvâl -i sıhhiye [ ]اﺣﻮال ﺹﺤﻴﻪsağlık durumu ahvef (A.) [ ]اﺧﻮفen korkunç. ahvel (A.) [ ]اﺣﻮلşaşı. ahyâ (A.) [ ]اﺣﻴﺎdiriler.
16
ahyâl (A.) [ ]اﺧﻴﺎلyılkılar. ahyânen (A.) [ ]اﺣﻴﺎﻥﺎarasıra, kimi zaman. ahyâr (A.) [ ]اﺧﻴﺎرiyiler. ahyât (A.) [ ]اﺧﻴﺎطiplikler. ahz (A.) [ ]اﺧﺬalma. ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek. ahzâb (A.) [ ]اﺣﺰاب1.kütleler. 2.partiler. 3.Ahzâb sûresi. ahzân (A.) [ ]اﺣﺰانhüzünler. ahzar (A.) [ ]اﺧﻀﺮyeşil. ahzen (A.) [ ]اﺣﺰنçok hüzünlü. ahzetmek almak. ahzüi’tâ (A.) [ ]اﺧﺬ و ﻋﻄﺎalış veriş. ahzükabz (A.) [ ]اﺧﺬ و ﻗﺒﺾalıp sahip çıkma. âid (A.) [ ]ﻋﺎﺋﺪ1.ait, ilişkin. 2.geri dönen. âidât (A.) [ ]ﻋﺎﺋﺪاتgelirler, aidat. âide (A.) [ ]ﻋﺎﺋﺪﻩkâr, kazanç, gelir. âika (A.) [ ]ﻋﺎﺋﻘﻪengel. âile (A.) [ ]ﻋﺎﺋﻠﻪ1.aile. 2.eş, karı. ailevî (A.) [ ]ﻋﺎﺋﻠﻮیaile ile ilgili. âjeng (F.) [ ]ﺁژﻥﮓburuşuk, cilt kırışığı. âk (A.) [ ]ﻋﺎقserkeş. akab (A.) [ ]ﻋﻘﺐ1.arka, art. 2.topuk, ökçe. akabât (A.) [ ]ﻋﻘﺒﺎت1.yokuşlar. 2.tehlikeli anlar.
17
akabe (A.) [ ]ﻋﻘﺒﻪ1.geçilmesi güç geçit. 2.yokuş. akabinde (A.-T.) ardından. akâid (A.) [ ]ﻋﻘﺎﺋﺪinançlar, akideler. akâmet (A.) [ ]ﻋﻘﺎﻡﺖ1.verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma. 2.kısırlık. akar (A.) [ ]ﻋﻘﺎرkazanç sağlayan mülk. akarât (A.) [ ]ﻋﻘﺮاتkazanç sağlayan mülkler, akarlar. akbeh (A.) [ ]اﻗﺒﺢçok çirkin. akd (A.) [ ]ﻋﻘﺪ1.düğümleme, bağlama. 2.nikah. 3.kararlaştırma. 4.kurma. akdâh (A.) [ ]اﻗﺪاحkadehler. akdâm (A.) [ ]اﻗﺪامayaklar. akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek. akdem (A.) [ ]اﻗﺪمönce, önceki. akdes (A.) [ ]اﻗﺪسen kutsal. akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma yapmak, sözleşme yapmak. akıbet (A.) [ ]ﻋﺎﻗﺒﺖson. âkıbetbîn (A.-F.) [ ]ﻋﺎﻗﺒﺖ ﺑﻴﻦsonu gören, ileri görüşlü. âkıbetendîş (A.-F.) [ ]ﻋﺎﻗﺒﺖ اﻥﺪیﺶsonunu düşünen. âkıbetülemr (A.) [ ]ﻋﺎﻗﺒﺖ اﻻﻡﺮsonunda. âkıl (A.) [ ]ﻋﺎﻗﻞakıllı, akıl sahibi. akıl (A.) [ ]ﻋﻘﻞakıl. âkılâne (A.-F.) [ ]ﻋﺎﻗﻞakıllıca. âkıle (A.) [ ]ﻋﺎﻗﻠﻪakıllı kadın.
18
âkır (A.) [ ]ﻋﺎﻗﺮ1.kısır. 2.verimsiz. âkid (A.) [ ]ﻋﺎﻗﺪakit yapan. akîde (A.) [ ]ﻋﻘﻴﺪﻩinanç, akide. akîdefurûş (A.-F.) [ ]ﻋﻘﻴﺪﻩ ﻓﺮوشinanç tüccarı. akîk (A.) [ ]ﻋﻘﻴﻖakik taşı. âkil (A.) [ ]ﺁﮐﻞyiyen. akîm (A.) [ ]ﻋﻘﻴﻢ1.kısır. 2.sonuçsuz. akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak. akis (A.) [ ]ﻋﮑﺲyansıma, aksetme, akis. akl (A.) [ ]ﻋﻘﻞakıl. akl -ı bâliğ [ ]ﻋﻘﻞ ﺑﺎﻝﻎergin. akl -ı evvel [ ]ﻋﻘﻞ اولTanrı. akl -ı küll [ ]ﻋﻘﻞ ﮐﻞ1.doğadaki genel uyum. 2.Cebrail. akl -ı mücerred [ ]ﻋﻘﻞ ﻡﺠﺮدsoyut akıl. akl -ı selim [ ]ﻋﻘﻞ ﺱﻠﻴﻢsağduyu. aklâm (A.) [ ]اﻗﻼم1.kalemler. 2.yazı gereçleri. 3.devlet daireleri. aklen (A.) [ ]اﻗﻼakılca. aklıselim (A.-F.) [ ]ﻋﻘﻞ ﺱﻠﻴﻢsağduyu. aklî (A.) [ ]ﻋﻘﻠﯽakılca, akıl bakımından, rasyonel. akliyye (A.) [ ]ﻋﻘﻠﻴﻪakılcılık, rasyonalizm. akliyyûn (A.) [ ]ﻋﻘﻠﻴﻮنakılcılar, rasyonalistler. akm (A.) [ ]ﻋﻘﻢkısırlık. akmâr (A.) [ ]اﻗﻤﺎرaylar.
19
akmişe (A.) [ ]اﻗﻤﺸﻪkumaşlar. akrabâ (A.) [ ]اﻗﺮﺑﺎءakraba, yakınlar. akran (A.) [ ]اﻗﺮانyaşıtlar. akreb (A.) [ ]اﻗﺮبen yakın. akreb (A.) [ ]ﻋﻘﺮب1.akrep. 2.saat ibresi. akrebek (A.-F.) [ ]ﻋﻘﺮﺑﮏsaati gösteren ibre. aks (A.) [ ]ﻋﮑﺲyansıma, akis. aks -i müddeâ [ ]ﻋﮑﺲ ﻡﺪﻋﺎçatışkı. aks -i sedâ [ ]ﻋﮑﺲ ﺹﺪاyankı. aksâ (A.) [ ]اﻗﺼﯽuzak, en son. aksâ -yı emel [ ]اﻗﺼﺎی اﻡﻞülkü, ideal. aksâ -yı şark [ ]اﻗﺼﺎی ﺵﺮقUzakdoğu. aksâm (A.) [ ]اﻗﺴﺎمkısımlar, bölümler. aksâm -ı sâire [ ]اﻗﺴﺎم ﺱﺎﺋﺮﻩdiğer kısımlar, öbür bölümler. akser (A.) [ ]اﻗﺼﺮen kısa. aksetmek yansımak, vurmak. aksî (A.) [ ]ﻋﮑﺴﯽ1.inatçı. 2.ters, zıt. 3.huysuz. aksülamel (A.) [ ]ﻋﮑﺲ اﻝﻌﻤﻞtepki, reaksiyon. aktâ’ (A. [ ]اﻗﻄﺎع1.kesmeler. 2.beylik araziler. aktâb (A.) [ ]اﻗﻄﺎب1.kutuplar. 2.azizler. 3.efendiler. aktâr (A.) [ ]اﻗﻄﺎرtaraflar, yöreler. aktâr-ı cihân [ ]اﻗﻄﺎر ﺝﻬﺎنdünyanın her tarafı. akûr (A.) [ ]ﻋﻘﻮرazgın, kudurmuş, saldırgan.
20
akûrâne (A.-F.) [ ]ﻋﻘﻮراﻥﻪkudurmuşçasına. akvâl (A.) [ ]اﻗﻮالsözler. akvâm (A.) [ ]اﻗﻮامkavimler. akviyâ (A.) [ ]اﻗﻮیﺎkuvvetliler. âl (A.) [ ]ﺁل1.aile. 2.sülale. 3.evlat. âl (A.) [ ]ﻋﺎلyüce, yüksek. alâ (A.) [ ]ﻋﻼءyücelik, şeref. alâ (A.) [ ]ﻋﻠﯽüst, üstü, üzeri. alâeyyihâl (A.) [ ]ﻋﻠﯽ ای ﺣﺎلher nasıl olsa. âlâf (A.) [ ]ﺁﻻفbinler. alâhide (A.) [ ]ﻋﻠﻴﺤﺪﻩtek başına, başlı başına. alâik (A.) [ ]ﻋﻼﺋﻖalakalar, ilgiler. alâim (A.) [ ] işaretler, alametler. alâim-i semâ [ ]ﻋﻼﺋﻢ ﺱﻤﺎgökkuşağı. alak (A.) [ ]ﻋﻠﻖ1.kan pıhtısı. 2.sülük. alâka (A.) [ ]ﻋﻼﻗﻪilgi, alaka. alâkabahş (A.-F.) [ ]ﻋﻼﻗﻪ ﺑﺨﺶilgilendiren, ilgili. alâkadar (A.-F.) [ ]ﻋﻼﻗﻪ دارilgili, alakalı. alâkadar etmek ilgilendirmek. alâkadar olmak ilgilenmek. alakadârân (A.-F.) [ ]ﻋﻼﻗﻪ دارانilgililer. alâkadrilimkân (A.) [ ]ﻋﻼﻗﺪراﻻﻡﮑﺎنolabildiğince. âlâm (A.) [ ]ﺁﻻمelemler, acılar.
21
alâmât (A.) [ ]ﻋﻼﻡﺎتişaretler, alametler. alâmet (A.) [ ]ﻋﻼﻡﺖişaret, iz, alamet, belirti. 2.çok iri. âlât (A.) [ ]ﺁﻻتaletler. alâvechi (A.) [ ]ﻋﻠِﯽ وﺝﻪüzere. alâvefk (A.) [ ]ﻋﻠﯽ وﻓﻖuygun olarak. âlâyiş (F.) [ ]ﺁﻻیﺶ1.bulaşma. 2.gösteriş. aleddevam (A.) [ ]ﻋﻠﯽ اﻝﺪوامsürekli. alef (A.) [ ]ﻋﻠﻒ1.ot. 2.hayvan yemi. aleka (A.) [ ]ﻋﻠﻘﻪ1.kan pıhtısı. 2.balçık. alelacele (A.) [ ]ﻋﻠﯽ اﻝﻌﺠﻠﻪçarçabuk. alelâde (A.) [ ]ﻋﻠﯽ اﻝﻌﺎدﻩsıradan, bayağı. alelamyâ (A.) [ ]ﻋﻠﯽ اﻝﻌﻤﻴﺎkörükörüne. alelekser (A.) [ ]ﻋﻠﯽ اﻻﮐﺜﺮçok defa. alelhusûs (A.) [ ]ﻋﻠﯽ اﻝﺨﺼﻮصözellikle. alelıtlâk (A.) [ ]ﻋﻠﯽ اﻻﻃﻼق1.genellikle. 2.rastgele. alelicmâl (A.) [ ]ﻋﻠﯽ اﻻﺝﻤﺎلtopluca. alelinfirâd (A.) [ ]ﻋﻠﯽ اﻻﻥﻔﺮادbirer birer. alelistimrâr (A.) [ ]ﻋﻠﯽ اﻻﺱﺘﻤﺮارsürekli, aralıksız. aleliştirâk (A.) [ ]ﻋﻠﯽ اﻻﺵﺘﺮاکortaklaşa. alelkifâye (A.) [ ]ﻋﻠﯽ اﻝﮑﻔﺎیﻪyeterince. alelumûm (A.) [ ]ﻋﻠﯽ اﻝﻌﻤﻮمgenellikle, genelde, genel olarak. âlem (A.) [ ]ﻋﺎﻝﻢdünya; evren. alem (A.) [ ]ﻋﻠﻢ1.sancak. 2.alem. 3.nişan, alamet.
22
âlemârâ (A.-F.) [ ]ﻋﺎﻝﻢ ﺁراdünyayı süsleyen. alemdâr (A.-F.) [ ]ﻋﻠﻤﺪارsancaktar. âlemefrûz (A.-F.) [ ]ﻋﺎﻝﻢ اﻓﺮوزdünyayı parlatan. âlemgîr (A.-F.) [ ]ﻋﺎﻝﻤﮕﻴﺮ1.dünyayı fetheden. 2.dünyaya yayılan. âlemiyân (A.-F.) [ ]ﻋﺎﻝﻤﻴﺎنinsanlar. âlemşümûl (A.) [ ]ﻋﻠﻢ ﺵﻤﻮلdünyayı kaplayan. âlemtâb (A.-F.) [ ]ﻋﺎﻝﻤﺘﺎبdünyayı aydınlatan. alenen (A.) [ ]ﻋﻠﻨﺎaçıkça. alenî (A.) [ ]ﻋﻠﻨﯽaçık, aşikâr. âlet (A.) [ ]ﺁﻝﺖ1.araç, alet. 2.aygıt. alettafsîl (A.) [ ]ﻋﻠﯽ اﻝﺘﻔﺼﻴﻞayrıntılı olarak. alettevâlî (A.) [ ]ﻋﻠﯽ اﻝﺘﻮاﻝﯽpeşpeşe. aleyh (A.) [ ]ﻋﻠﻴﻪkarşı, karşıt; üzerine. aleyhdar (A.-F.) [ ]ﻋﻠﻴﻪ دارkarşıt, zıt. aleyhisselâm (A.) [ ]ﻋﻠﻴﻪ اﻝﺴﻼمselam onun üzerine olsun. âlî (A.) [ ]ﻋﺎﻝﯽyüce; yüksek. âlîcâh (A.-F.) [ ]ﻋﺎﻝﯽ ﺝﺎﻩyüksek dereceli. âlîcenâb (A.) [ ]ﻋﺎﻝﯽ ﺝﻨﺎب1.cömert. 2.haysiyetli. âlihe (A.) [ ]ﺁﻝﻬﻪilahlar. âlîhimmet (A.) [ ]ﻋﺎﻝﯽ هﻤﺖyüce himmetli. âlîkadr (A.) [ ]ﻋﺎﻝﯽ ﻗﺪرsaygıdeğer. alîl (A.) [ ]ﻋﻠﻴﻞ1.hasta, hastalıklı, illetli. 2.sakat. âlim (A.) [ ]ﻋﺎﻝﻢbilgin.
23
alîm (A.) [ ]ﻋﻠﻴﻢçok bilen. âlîmakâm (A.) [ ]ﻋﺎﻝﯽ ﻡﻘﺎمyüksek makamlı. âlînazar (A.) [ ]ﻋﺎﻝﯽ ﻥﻈﺮyüksek görüşlü. âlîşan (A.) [ ]ﻋﺎﻝﯽ ﺵﺎنşanı yüce. âliye (A.) [ ]ﻋﺎﻝﻴﻪyüce, yüksek. aliyyülâlâ (A.) [ ]ﻋﻠﯽ اﻻﻋﻼen iyisi. Allâh (A.) [ ]اﷲTanrı, Allah. allâme (A.) [ ]ﻋﻼﻡﻪbüyük bilgin. âlû (F.) [ ]ﺁﻝﻮerik. âlûbâlu (F.) [ ]ﺁﻝﻮﺑﺎﻝﻮvişne. âlûd (F.) [ ]ﺁﻝﻮدbulanmış, bulaşmış. âlûde (F.) [ ]ﺁﻝﻮدﻩbulanmış, bulaşmış. âlûdedâmen (F.) [ ]ﺁﻝﻮدﻩ داﻡﻦiffetsiz. âlûdegî (F.) [ ]ﺁﻝﻮدﮔﯽbulaşma, bulaşıklık. âlüfte (F.) [ ]ﺁﻝﻔﺘﻪ1.iffetsiz, fahişe. 2.alışık. âmâc (F.) [ ]ﺁﻡﺎج1.hedef. 2.nişan tahtası. âmâcgâh (F.) [ ]ﺁﻡﺎﺝﮕﺎﻩnişan alınan yer. âmâde (F.) [ ]ﺁﻡﺎدﻩhazır. âmâdegî (F.) [ ]ﺁﻡﺎدﮔﯽhazırlık. a'mâl (A.) [ ]اﻋﻤﺎلdavranışlar, ameller. âmâl (A.) [ ]ﺁﻡﺎلemeller. âmâl (A.) [ ]ﺁﻡﺎلemeller. âmâr (F.) [ ]ﺁﻡﺎر1.sayım. 2.hesap.
24
amd (A.) [ ]ﻋﻤﺪkasıt. amden (A.) [ ]ﻋﻤﺪاkasıtlı olarak. âmed (F.) [ ]ﺁﻡﺪgelme, geliş. âmedşüd (F.) [ ]ﺁﻡﺪﺵﺪgeliş gidiş. âmedüreft (F.) [ ]ﺁﻡﺪورﻓﺖgeliş gidiş. âmedüşüd (F.) [ ]ﺁﻡﺪوﺵﺪgeliş gidiş. amel (A.) [ ]ﻋﻤﻞ1.iş. 2.ishal. amele (A.) [ ]ﻋﻤﻠﻪişçi. amelen (A.) [ ]ﻋﻤﻼbilfiil, işleyerek. amelî (A.) [ ]ﻋﻤﻠﯽpratik, uygulamalı. ameliyât (A.) [ ]ﻋﻤﻠﻴﺎت1.işlemler, uygulamalar. 2.ameliyat. ameliye(A.) [ ]ﻋﻤﻠﻴﻪişlem, uygulama. âmennâ (A.) [ ]ﺁﻡﻨﺎdiyecek bir şey yok, inandık. âmîhte (A.) [ ]ﺁﻡﻴﺨﺘﻪkarışık, karışmış. amîk (A.) [ ]ﻋﻤﻴﻖderin. âmil (A.) [ ]ﻋﺎﻡﻞ1.yapan, işleyen. 2.faktör, etken. 3.vergi memuru. 4.vali. amîm (A.) [ ]ﻋﻤﻴﻢyaygın. âmîn (A.) [ ]ﺁﻡﻦamin. âminen (A.) [ ]ﺁﻡﻨﺎemin olarak. âmir (A.) [ ]ﺁﻡﺮemreden. âmirâne (A.-F.) [ ]ﺁﻡﺮاﻥﻪemredercesine. âmiyâne (A.-F.) [ ]ﻋﺎﻡﻴﺎﻥﻪbayağı, avamca. âmm (A.) [ ]ﻋﺎمgenel, yaygın.
25
âmm (A.) [ ]ﻋﺎمyıl. amm (A.) [ ]ﻋﻢamca. ammâ (A.) [ ]اﻡﺎama. ammâba’d (A.) [( ]اﻡﺎﺑﻌﺪmaksada gelince. amme (A.) [ ]ﻋﻤﻪhala. amûd (A.) [ ]ﻋﻤﻮدdirek. amûden (A.) [ ]ﻋﻤﻮداdikine. amûdî (A.) [ ]ﻋﻤﻮدیdikey. âmurziş (F.) [ ]ﺁﻡﺮزش1.bağışlama, affetme. âmûz (F.) [ ]ﺁﻡﻮز1.öğrenen. 2.öğreten. âmûzgâr (F.) [ ]ﺁﻡﻮزﮔﺎرöğretmen. âmürzgâr (F.) [ ]ﺁﻡﺮزﮔﺎرbağışlayıcı, Tanrı. âmürziş (F.) [ ]ﺁﻡﺮزشbağışlama. ân (A.) [ ]ﺁنan. an (A.) [– ]ﻋﻦden, -dan. ân (F.) [ ]ان1.çoğul eki -ler, -lar. 2.zarf yapan ek -erek, -arak. ân (F.) [ ]ﺁنalım, cazibe, hava. an’anât (A.) [ ]ﻋﻨﻌﻨﺎتgelenekler. an’ane (A.) [ ]ﻋﻨﻌﻨﻪgelenek. an’anevî (A.) [ ]ﻋﻨﻌﻨﻮیgeleneksel. ânân (F.) [ ]ﺁﻥﺎنonlar. anâsır (A.) [ ]ﻋﻨﺎﺹﺮunsurlar, elemanlar. anâsır-ı erba’a [ ]ﻋﻨﺎﺹﺮ ارﺑﻌﻪdört unsur ateş, hava, su, toprak.
26
ânât (A.) [ ]ﺁﻥﺎتanlar. anbean (A.-F.) [ ]ﺁن ﺑﻪ ﺁنher an, gittikçe. anber (A.) [ ]ﻋﻨﺒﺮamber. anberbû (A.-F.) [ ]ﻋﻨﺒﺮﺑﻮamber kokulu. andelîb (A.) [ ]ﻋﻨﺪﻝﻴﺐbülbül. âne (F.) [ ]اﻥﻪgibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek. anh (A.) [ ]ﻋﻨﻪondan. anhâ (A.) [ ]ﻋﻨﻬﺎondan. anhâ (F.) [ ]ﺁﻥﻬﺎonlar. ânî (A.-F.) [ ]ﺁﻥﯽ1.bir an. 2.derhal. ânifen (A.) [ ]ﺁﻥﻔﺎ1.az önce, demin. 2.yukarıda. âniyen (A.) [ ]ﺁﻥﻴﺎbir anda, der hal, o anda. ankâ (A.) [ ]ﻋﻨﻘﺎzümrütüanka, ankarîb (A.) [ ]ﻋﻦ ﻗﺮیﺐyakında, yakından, çok geçmeden. ankasdin (A.) [ ]ﻋﻦ ﻗﺼﺪkasıtlı olarak, bile bile. ankebût (A.) [ ]ﻋﻨﮑﺒﻮتörümcek. ansamîmilkalb (A.) [ ]ﻋﻦ ﺹﻤﻴﻢ اﻝﻘﻠﺐiçtenlikle, canügönülden. anûd (A.) [ ]ﻋﻨﻮدinatçı. âr (A.) [ ]ﻋﺎرutanma, ar. ar’ar (A.) [ ]ﻋﺮﻋﺮ1.anırma. 2.dikenli ardıç. ârâ (F.) [ ]ﺁراsüsleyen. ârâ’ (A.) [ ]ﺁراءoylar. arâ’is (A.) [ ]ﻋﺮاﺋﺲgelinler.
27
arab (A.) [ ]ﻋﺮبarap arabî (A.) [ ]ﻋﺮﺑﯽarapça. arak (A.) [ ]ﻋﺮق1.ter. 2.rakı. arakçîn (A.-F.) [ ]ﻋﺮﻗﭽﻴﻦtakke kavuk altı takkesi. arakdâr (A.-F.) [ ]ﻋﺮﻗﺪارterli. arakıyye (A.) [ ]ﻋﺮﻗﻴﻪderviş külahı. ârâm (F.) [ ]ﺁرام1.dinlenme. 2.yerleşme. ârâm etmek yerleşmek ârâmbahş (F.) [ ]ﺁرام ﺑﺨﺶdinlendiren, huzur veren. ârâmgâh (F.) [ ]ﺁراﻡﮕﺎﻩ1.dinlenme yeri. 2.mezar. ârâmiş (F.) [ ]ﺁراﻡﺶ1.dinlenme. 2.huzur. ârâste (F.) [ ]ﺁراﺱﺘﻪsüslenmiş, süslü. ârâyiş (F.) [ ]ﺁرایﺶ1.süs. 2.süslenme. araz (A.) [ ]ﻋﺮض1.işaret, belirti. 2.tesadüf. arâzî (A.) [ ]اراﺽﯽyerler, arazi. arbede (A.) [ ]ﻋﺮﺑﺪﻩkavga. arbedecû (A.-F.) [ ]ﻋﺮﺑﺪﻩ ﺝﻮkavgacı. ard (F.) [ ]ﺁردun. ardbîz (F.) [ ]ﺁردﺑﻴﺰelek. arefe (A.) [ ]ﻋﺮﻓﻪarife, bayramdan önceki gün. ârız (A.) [ ]ﻋﺎرض1.yanak. 2.gelen. 3.engel. ârızî (A.) [ ]ﻋﺎرﺽﯽgeçici. ârî (A.) [ ]ﻋﺎری1.çıplak. 2.uzak, uzakta, soyutlanmış.
28
ârî (F.) [ ]ﺁریevet. ârif (A.) [ ]ﻋﺎرفbilen, arif, irfan sahibi. âriyyet (A.) [ ]ﻋﺎریﺖödünç. arîz (A.) [ ]ﻋﺮیﺾgeniş, genişlemesine. arman (F.) [ ]ﺁرﻡﺎن1.özlem. sıkıntı. arsa (A.) [ ]ﻋﺮﺹﻪyer, meydan. arş (A.) [ ]ﻋﺮش1.gök. 2.taht. 3.çardak. arşa (A.) [ ]ﻋﺮﺵﻪgüverte. arûs (A.) [ ] gelin. arz (A.) [ ]ارض1.yer. 2.dünya, yeryüzü. arz (A.) [ ]ﻋﺮض1.genişlik, en. 2.enlem. arz (A.) [ ]ﻋﺮضsunma, arzetme. arzan (A.) [ ]ارﺽﺎenine, genişliğine. arzıhâl (A.) [ ]ارض ﺣﺎلdilekçe. ârzû (F.) [ ]ﺁرزوistek, heves. asâ (A.) [ ]ﻋﺼﺎ1.değnek, sopa. 2.derviş değneği. âsâ (F.) [ ]ﺁﺱﺎgibi. asab (A.) [ ]ﻋﺼﺐsinir. asabî (A.) [ ]ﻋﺼﺒﯽsinirli. asabiyülmizac (A.) [ ]ﻋﺼﺒﯽ اﻝﻤﺰاجasabî mizaçlı. asabiyyet (A.) [ ]ﻋﺼﺒﻴﺖsinirlilik. âsaf (A.) [ ]ﺁﺹﻒ1.vezir. Hz. Süleyman’ın veziri. asâkir (A.) [ ]ﻋﺴﺎﮐﺮaskerler.
29
asalet (A.) [ ]اﺹﺎﻝﺖasillik. asamm (A.) [ ]اﺹﻢsağır. âsân (F.) [ ]ﺁﺱﺎنkolay. âsâr (A.) [ ]ﺁﺛﺎر1.izler. 2.eserler. âsâyiş (F.) [ ]ﺁﺱﺎیﺶ1.huzur. 2.güvenlik. âsâyiş berkemâl [ ] ﺁﺱﺎیﺶ ﺑﺮﮐﻤﺎلher yerde huzur hakim. asdika (A.) [ ]اﺹﺪﻗﺎgerçek dostlar. asel (A.) [ ]ﻋﺴﻞbal. ases (A.) [ ]ﻋﺴﺲgece bekçisi. asfer (A.) [ ]اﺹﻔﺮ1.sarı. 2.soluk benizli. asgar (A.) [ ]اﺹﻐﺮen küçük. asgarî (A.) [ ]اﺹﻐﺮیen az. ashâb (A.) [ ]اﺹﺤﺎب1.dostlar, arkadaşlar. 2.sahipler. âsım (A.) [ ]ﻋﺎﺹﻢ1.günahtan sakınan. 2.iffetli. asır ba’de asır (A.) [ ]ﻋﺼﺮ ﺑﻌﺪ ﻋﺼﺮasırlarca, yüzyıllarca. âsî (A.) [ ]ﻋﺎﺹﯽ1.isyancı. 2.günahkâr. âsîb (F.) [ ]ﺁﺱﻴﺐfelaket, bela, zarar. asîl (A.) [ ]اﺹﻴﻞ1.sağlam. 2.soylu. asîlzâde (A.-F.) [ ]اﺹﻴﻞ زادﻩsoylu çocuğu, asilzade. asîr (A.) [ ]ﻋﺼﻴﺮözsuyu, usare. âsitan (F.) [ ]ﺁﺱﺘﺎنeşik. âsiyâ (F.) [ ]ﺁﺱﻴﺎdeğirmen. âsiyâb (F.) [ ]ﺁﺱﻴﺎبdeğirmen.
30
asker (A.) [ ]ﻋﺴﮑﺮasker, er. asl (A.) [ ]اﺹﻞ1.asıl. 2.kök. 3.gerçek. asla (A.) [ ]اﺹﻼhiçbir zaman. aslî (A.) [ ]اﺹﻠﯽasıl. aslünesl (A.-F.) [ ]اﺹﻞ و ﻥﺴﻞsoy sop. âsmân (F.) [ ]ﺁﺱﻤﺎنgök, gökyüzü. âsmânî (F.) [ ]ﺁﺱﻤﺎﻥﯽ1.gökyüzüne ait. 2.melek. 3.açık mavi. asnâm (A.) [ ]اﺹﻨﺎم1.putlar. 2.dilberler. asr (A.) [ ]ﻋﺼﺮ1.yüzyıl. 2.ikindi vakti. asrî (A.) [ ]ﻋﺼﺮیmodern. âstân (F.) [ ]ﺁﺱﺘﺎن1.eşik. 2.tekke. âstâne (F.) [ ]ﺁﺱﺘﺎﻥﻪ1.eşik. 2.başkent. 3.tekke. 4.İstanbul. âster (F.) [ ]ﺁﺱﺘﺮastar. âstîn (F.) [ ]ﺁﺱﺘﻴﻦyen. âsûde (F.) [ ]ﺁﺱﻮدﻩrahat, huzurlu. âsûdegî (F.) [ ]ﺁﺱﻮدﮔﯽhuzur. âsûdehâtır (F.-A.) [ ]ﺁﺱﻮدﻩ ﺧﺎﻃﺮgönlü rahat, huzurlu. âsüman (F.) [ ]ﺁﺱﻤﺎنgökyüzü. âş (F.) [ ]ﺁش1.yemek. 2.aşûre. âşâm (F.) [ ]ﺁﺵﺎمiçen. aşer (A.) [ ]ﻋﺸﺮon. aşere (A.) [ ]ﻋﺸﺮﻩonlar. aşhâne (F.) [ ]ﺁﺵﺨﺎﻥﻪmutfak.
31
âşık (A.) [ ]ﻋﺎﺵﻖaşık. âşıkân (A.-F.) [ ]ﻋﺎﺵﻘﺎنaşıklar. âşifte (F.) [ ]ﺁﺵﻔﺘﻪ1.perişan. 2.iffetsiz kadın. âşikâr (F.) [ ]ﺁﺵﮑﺎرaçık, belli, aşikâr. âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek. âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak. âşikâre (F.) [ ]ﺁﺵﮑﺎرﻩaçık, belli. âşina (F.) [ ]ﺁﺵﻨﺎ1.tanıdık, bildik. 2.bilen. âşir (A.) [ ]ﻋﺎﺵﺮonuncu. aşîr (A.) [ ]ﻋﺸﻴﺮonda bir. âşiren (A.) [ ]ﻋﺎﺵﺮاonuncusu. âşiyân (F.) [ ]ﺁﺵﻴﺎن1.yuva. 2.ev. aşk (A.) [ ]ﻋﺸﻖ[ ]ﻋﺸﻖaşk. âşkâr (F.) [ ]ﺁﺵﮑﺎر1.açık, belli, aşikâr. âşkârâ (F.) [ ]ﺁﺵﮑﺎراaçık, belli, aşikâr. âşnâ (F.) [ ]ﺁﺵﻨﺎtanıdık, dost, aşina. âşnâyân (F.) [ ]ﺁﺵﻨﺎیﺎنtanıdıklar, dostlar. âşnâyî (F.) [ ]ﺁﺵﻨﺎیﯽ1.dostluk. 2.bilme, haberdarlık. âşpez (F.) [ ]ﺁﺵﭙﺰaşçı. aşre (A.) [ ]ﻋﺸﺮﻩon. âşûb (F.) [ ]ﺁﺵﻮب1.kargaşa. 2.karıştırıcı. âşûbengîz (F.) [ ]ﺁﺵﻮب اﻥﮕﻴﺰkargaşa çıkaran. âşûrâ (A.) [ ]ﻋﺎﺵﻮراaşûre.
32
âşüfte (F.) [ ]ﺁﺵﻔﺘﻪ1.iffetsiz kadın. 2.perişan. âşüftedil (F.) [ ]ﺁﺵﻔﺘﻪ دلgönlü perişan. ât (A.) [ ]اتçoğul eki -ler, -lar. at’ime (A.) [ ]اﻃﻌﻤﻪtaamlar, yiyecekler. atâ (A.) [ ]ﻋﻄﺎءbağış, ihsan, bahşiş. atâbahş (A.-F.) [ ]ﻋﻄﺎ ﺑﺨﺶbahşiş veren, ihsanda bulunan. atâlet (A.) [ ]ﻋﻄﺎﻝﺖ1.durgunluk. 2.tembellik. ataş (A.) [ ]ﻋﻄﺶsusuzluk. atâyâ (A.) [ ]ﻋﻄﺎیﺎbağışlar, ihsanlar, bahşişler. atebât (A.) [ ]ﻋﺘﺒﺎت1.eşikler. 2.şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye. atebe (A.) [ ]ﻋﺘﺒﻪeşik. ateh (A.) [ ]ﻋﺘﻪbunama. ateh getirmek bunamak. âteş (F.) [ ]ﺁﺕﺶateş. âteşbâr (F.) [ ]ﺁﺕﺶ ﺑﺎرateş yağdıran. âteşbâz (F.) [ ]ﺁﺕﺸﺒﺎزfişekçi. âteşdân (F.) [ ]ﺁﺕﺸﺪان1.mangal. 2.ocak. âteşdem (F.) [ ]ﺁﺕﺶ دمacı sözlü. âteşefrûz (F.) [ ]ﺁﺕﺶ اﻓﺮوزateş yakan. âteşfâm (F.) [ ]ﺁﺕﺶ ﻓﺎم1.ateş rengi. 2.kırmızı. âteşfeşân (F.) [ ]ﺁﺕﺶ ﻓﺸﺎنateş saçan. âteşgâh (F.) [ ]ﺁﺕﺸﮕﺎﻩateşkede, ateşperest tapınağı. âteşgede (F.) [ ]ﺁﺕﺸﮕﺪﻩateşkede, ateşperest tapınağı.
33
âteşgîre (F.) [ ]ﺁﺕﺶ ﮔﻴﺮﻩ1.maşa. 2.çıra. âteşgûn (F.) [ ]ﺁﺕﺶ ﮔﻮنateş rengi, kırmızı. âteşî (F.) [ ]ﺁﺕﺸﯽ1.ateşli. 2.öfkeli, kızgın. 3.acı, dokunaklı. 4.cehennemlik. âteşîn (F.) [ ]ﺁﺕﺸﻴﻦ1.ateşli. 2.hararetli. âteşkâr (F.) [ ]ﺁﺕﺶ ﮐﺎرkülhancı, ateşçi. âteşmizâc (F.-A.) [ ]ﺁﺕﺶ ﻡﺰاجsert mizaçlı. âteşpâre (F.) [ ]ﺁﺕﺶ ﭘﺎرﻩkıvılcım. âteşperest (F.) [ ]ﺁﺕﺶ ﭘﺮﺱﺖateşe tapan, ateşperest. atf (A.) [ ]ﻋﻄﻒ1.eğme. 2.bağlaç. 3.çevirme,yöneltme. atfen (A.) [ ]ﻋﻄﻔﺎatıfta bulunarak, atfetmek yöneltmek, vermek. âtıf (A.) [ ]ﻋﺎﻃﻒ1.şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan. âtıfet (A.) [ ]ﻋﺎﻃﻔﺖşefkat gösterme. âtıfetkâr (A.-F) [ ]ﻋﺎﻃﻔﺘﮑﺎرşefkat gösteren, gözeten. âtıl (A.) [ ]ﻋﺎﻃﻞ1.yararsız. 2.tembel. âtî (A.) [ ]ﺁﺕﯽ1.gelecek. âtîdeki (A.-T.) [ ] ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan. atîk (A.) [ ]ﻋﺘﻴﻖ1.eski, antik. 2.asil. 3.özgür. atîka (A.) [ ]ﻋﺘﻴﻘﻪ1.eski, antik. 2.asil. 3.özgür. atîkiyyât (A.) [ ]ﻋﺘﻴﻘﻴﺎتarkeoloji. âtiye (A.) [ ]ﺁﺕﻴﻪgelecek. âtiyen (A.) [ ]ﺁﺕﻴﺎ1.gelecekte. 2.aşağıda görüleceği gibi. âtiyülbeyân (A.) [ ]ﺁﺕﯽ اﻝﺒﻴﺎنaşağıda açıklanacak olan.
34
âtiyüzzikr (A.) [ ]ﺁﺕﯽ اﻝﺬﮐﺮaşağıda zikredilecek olan. atiyyât (A.) [ ]ﻋﻄﻴﺎتbağışlar, ihsanlar. atiyye-i seniyye [ ]ﻋﻄﻴﻪء ﺱﻨﻴﻪpadişah tarafından verilen hediye. atlas (A.) [ ]اﻃﻠﺲ1.atlas kumaş. 2.büyük harita, dünya haritası. atnâb (A.) [ ]اﻃﻨﺎب1.ipler. 2.çadır ipleri. 3.ağaç kökleri. ats (A.) [ ]ﻋﻄﺲhapşırma, aksırma. atse (A.) [ ]ﻋﻄﺴﻪhapşırık, aksırık. atş (A.) [ ]ﻋﻄﺶsusuzluk. atşân (A.) [ ]ﻋﻄﺸﺎنsusuz, susamış. attar (A.) [ ]ﻋﻄﺎرattar, baharatçı. attârî (A.-F.) [ ]ﻋﻄﺎری1.attarlık. 2.attar dükkanı. atûfet (A.) [ ]ﻋﻄﻮﻓﺖşefkat. avâid (A.) [ ]ﻋﻮاﺋﺪgelirler. avâkıb (A.) [ ]ﻋﻮاﻗﺐ1.sonuçlar. 2.sonlar. avâlim (A.) [ ]ﻋﻮاﻝﻢâlemler, dünyalar. avâm (A.) [ ]ﻋﻮامhalk tabakası. avâmil (A.) [ ]ﻋﻮاﻡﻞ1.etkenler, faktörler. avâmpesend (A.-F.) [ ]ﻋﻮام ﭘﺴﻨﺪhalkın beğendiği. avân (A.) [ ]اوانzaman. âvâre (F.) [ ]ﺁوارﻩaylak. âvâreser (F.) [ ]ﺁوارﻩ ﺱﺮaylak. avârız (A.) [ ]ﻋﻮارض1.belalar. 2.engeller. 3.geçici vergi. avârif (A.) [ ]ﻋﻮارفbilginler, arifler.
35
âvâz (F.) [ ]ﺁوازses. âvâze (F.) [ ]ﺁوازﻩ1.bağırma. 2.ün. avdet (A.) [ ]ﻋﻮدتgeri dönüş. avdet etmek dönmek. avene (A.) [ ]ﻋﻮﻥﻪyardakçılar, avene. âvîze (F.) [ ]ﺁویﺰﻩasılı. avn (A.) [ ]ﻋﻮنyardım. avrât (A.) [ ]ﻋﻮراتkadınlar. avret (A.) [ ]ﻋﻮرتkadın. âyâ (F.) [ ]ﺁیﺎacaba. ayân (A.) [ ]ﻋﻴﺎنaçık, belli, aşikâr. ayâr (A.) [ ]ﻋﻴﺎرayar. âyât (A.) [ ]ﺁیﺎتayetler. ayb (A.) [ ]ﻋﻴﺐayıp. âyet (A.) [ ]ﺁیﺖ1.ayet. 2.işaret. âyîn (F.) [ ]ﺁیﻴﻦ1.tören. 2.ayin. 3.din. âyine (F.) [ ]ﺁیﻨﻪayna. âyînhân (F.) [ ]ﺁیﻴﻦ ﺧﻮانayin okuyan. ayn (A.) [ ]ﻋﻴﻦ1.göz. 2.tıpkı. 3.ayın harfi. aynen (A.) [ ]ﻋﻴﻨﺎtıpkı, aynen, olduğu gibi. ayniyye (A.) [ ]ﻋﻴﻨﻴﻪ1.taşınabilir değerli eşya. 2.göz hastalıkları bölümü. ayniyyet (A.) [ ]ﻋﻴﻨﻴﺖaynılık. aynülyakîn (A.) [ ]ﻋﻴﻦ اﻝﻴﻘﻴﻦkesin, kesin bilgi.
36
ayş (A.) [ ]ﻋﻴﺶyaşama, keyif alma, gününü gün etme. ayyâr (A.) [ ]ﻋﻴﺎر1.kurnaz. 2.düzenbaz. ayyârî (A.-F.) [ ]ﻋﻴﺎری1.kurnazlık. 2.düzenbazlık. azâb (A.) [ ]ﻋﺬابazap. azab (A.) [ ]ﻋﺰبbekar. azâbengiz (A.-F.) [ ]ﻋﺬاب اﻥﮕﻴﺰazap veren. âzâd (F.) [ ]ﺁزادözgür. âzâde (F.) [ ]ﺁزادﻩözgür. âzâdî (F.) [ ]ﺁزادیözgürlük. azamet (A.) [ ]ﻋﻈﻤﺖ1.büyüklük, ululuk. 2.çalım. âzâr (F.) [ ]ﺁزار1.incitme. 2.inciten. azdâd (A.) [ ]اﺽﺪادzıtlar, karşıtlar. âzer (F.) [ ]ﺁذر1.ateş. 2.Âzer ayı. âzerâsâ (F.) [ ]ﺁذرﺁﺱﺎ1.ateş gibi. 2.ateş rengi. azil (A.) [ ]ﻋﺰلgörevden alma. âzim (A.) [ ]ﻋﺎزمkararlı. azîm (A.) [ ]ﻋﻈﻴﻢbüyük. azîmet (A.) [ ]ﻋﺰیﻤﺖgitme, yola çıkma. azimet etmek gitmek. aziz (A.) [ ]ﻋﺰیﺰdeğerli, saygın. azîzan (A.-F.) [ ]ﻋﺰیﺰانdeğerliler. azîze (A.) [ ]ﻋﺰیﺰﻩ1.sevgili. 2.saygın. azl (A.) [ ]ﻋﺰلgörevden alma.
37
azm (A.) [ ]ﻋﺰم1.azim. 2.niyet. azm (A.) [ ]ﻋﻈﻢkemik. âzmâyiş (F.) [ ]ﺁزﻡﺎیﺶdeneme, sınama. âzmend (F.) [ ]ﺁزﻡﻨﺪhırslı. azrâ (A.) [ ]ﻋﺬراbâkire. azrâil (A.) [ ]ﻋﺰداﺋﻴﻞAzrail. azrar (A.) [ ]اﺽﺮارzararlar. azulât (A.) [ ]ﻋﻀﻼتadaleler. âzürde (F.) [ ]ﺁزردﻩincinmiş, gücenmiş.
38
B bâ (F.) [ ]ﺑﺎ1.ile. 2.sahip. ba’de (A.) [ ]ﺑﻌﺪsonra. ba’dehu (A.) [ ]ﺑﻌﺪﻩdaha sonra, ondan sonra. ba’delmîlâd (A.) [ ]ﺑﻌﺪاﻝﻤﻴﻼدmilattan sonra, İsa’dan sonra. ba’demâ (A.) [ ]ﺑﻌﺪﻡﺎbundan böyle. ba’dezin (A.-F.) [ ]ﺑﻌﺪازایﻦbundan sonra, bundan böyle. ba’s (A.) [ ]ﺑﻌﺚdiriliş. ba’süba’delmevt (A.) [ ]ﺑﻌﺚ ﺑﻌﺪ اﻝﻤﻮتölümden sonra diriliş. ba’zan (A.) [ ]ﺑﻌﻀﺎbazen, kimi zaman. bâb (A.) [ ]ﺑﺎب1.kapı. 2.konu. 3.bölüm. bâbâ (F.) [ ]ﺑﺎﺑﺎ1.baba. 2.ata. bâbâyâne (F.) [ ]ﺑﺎﺑﺎیﺎﻥﻪbabaca, babacan. bâbûne (F.) [ ]ﺑﺎﺑﻮﻥﻪbabuna, papatya. bâc (F.) [ ]ﺑﺎج1.haraç. 2.vergi. 3.gümrük vergisi. bâcgîr (F.) [ ]ﺑﺎﺝﮕﻴﺮvergi memuru. bâd (F.) [ ]ﺑﺎد1.rüzgar, yel. 2.defa, kez. 3.yük. 4.olsun. bâdâm (F.) [ ]ﺑﺎدامbadem. bâdbân (F.) [ ]ﺑﺎدﺑﺎنyelken.
39
bâdbedest (F.) [ ]ﺑﺎدﺑﺪﺱﺖeli boş, züğürt. bâdbîz (F.) [ ]ﺑﺎدﺑﻴﺰyelpaze. bâde (F.) [ ]ﺑﺎدﻩ1.içki. 2.şarap. bâdefürûş (F.) [ ]ﺑﺎدﻩ ﻓﺮوشmeyhaneci. bâdehâr (F.) [ ]ﺑﺎدﻩ ﺧﻮارiçki içen. bâdekeş (F.) [ ]ﺑﺎدﻩ ﮐﺶşarap içen. bâdenûş (F.) [ ]ﺑﺎدﻩ ﻥﻮشiçki içen. bâdî (A.) [ ]ﺑﺎدیsebep olan, yol açan. bâdî olmak sebep olmak, yol açmak. bâdire (A.) [ ]ﺑﺎدرﻩtehlikeli olay, felaket. bâdiye (A.) [ ]ﺑﺎدیﻪçöl. bâğ (F.) [ ]ﺑﺎغbahçe, bağ. bağal (F.) [ ]ﺑﻐﻞkoltuk. bâğbân (F.) [ ]ﺑﺎﻏﺒﺎنbahçıvan. bâğçe (F.) [ ]ﺑﺎﻏﭽﻪbahçe. bağçevan (F.) [ ]ﺑﺎﻏﭽﻮانbahçıvan. bağteten (A.) [ ]ﺑﻐﺘﺔansızın, birdenbire. bâh (A.) [ ]ﺑﺎﻩcinsel güç. bahâ (F.) [ ]ﺑﻬﺎdeğer, kıymet. bâhaber (F.-A.) [ ]ﺑﺎﺧﺒﺮhaberli, haberdar. bahâdar (F.) [ ]ﺑﻬﺎدارkıymetli. bahâdır (F.) [ ]ﺑﻬﺎدرyiğit. bahâne (F.) [ ]ﺑﻬﺎﻥﻪ1.bahane. 2.sebep.
40
bahânecû (F.) [ ]ﺑﻬﺎﻥﻪ ﺝﻮbahaneci. bahâr (F.) [ ]ﺑﻬﺎر1.ilkbahar. 2.bahar. 3.baharat. bahârî (F.) [ ]ﺑﻬﺎریilkbahar ile ilgili. bahâyim (A.) [ ]ﺑﻬﺎیﻢdört ayaklı hayvanlar. bahîl (A.) [ ]ﺑﺨﻴﻞcimri. bâhired (F.) [ ]ﺑﺎﺧﺮدakıllı. bâhis (A.) [ ]ﺑﺎﺣﺚbahseden, söz eden. bahis (A.) [ ]ﺑﺤﺚ1.konu. 2.tartışma. bahr -i siyâh [ ]ﺑﺤﺮ ﺱﻴﺎﻩKaradeniz. bahr (A.) [ ]ﺑﺤﺮdeniz. bahr -i ahdar [ ]ﺑﺤﺮ اﺣﻀﺮHint Okyanusu. bahr -i ahmer [ ]ﺑﺤﺮ اﺣﻤﺮKızıldeniz. bahr -i hazer [ ]ﺑﺤﺮ ﺧﺰرHazar Denizi. bahr -i kulzum [ ]ﺑﺤﺮ ﻗﻠﺰمKızıldeniz. bahr -i muhît-i atlasî [ ]ﺑﺤﺮ ﻡﺤﻴﻂ اﻃﻠﺴﯽAtlas Okyanusu. bahr -i muhît-i kebîr [ ]ﺑﺤﺮ ﻡﺤﻴﻂ ﮐﺒﻴﺮBüyük Okyanus. bahr -i mutavassıt [ ]ﺑﺤﺮ ﻡﺘﻮﺱﻂAkdeniz. bahs (A.) [ ]ﺑﺤﺚ1.konu. 2.tartışma. bahs edilmek ele alınmak, söz edilmek. bahs etmek ele almak, söz etmek. bahş (F.) [ ]ﺑﺨﺶbağışlayan. bahş edilmek 1.bağışlanmak. 2.verilmek. bahş etmek 1.bağışlamak. 2.vermek.
41
bahşâyiş (F.) [ ]ﺑﺨﺸﺎیﺶ1.bağışlama. 2.bağış, ihsan. bahşiş (F.) [ ]ﺑﺨﺸﺶ1.bağış. 2.bahşiş. baht (F.) [ ]ﺑﺨﺖtalih. bahtiyârî (F.) [ ]ﺑﺨﺘﻴﺎریbahtiyarlık. bâhûr (A.) [ ]ﺑﺎﺧﻮرaşırı sıcak. bâhusus (F.-A.) [ ]ﺑﺎﺧﺼﻮصhele hele, özellikle. baîd (A.) [ ]ﺑﻌﻴﺪuzak. bâis (A.) [ ]ﺑﺎﻋﺚyol açan, sebep olan. bâis olmak yol açmak, sebep olmak. bâjurnal (F.-Fr.) [ ]ﺑﺎژورﻥﺎلtutanak ile. bâk (F.) [ ]ﺑﺎکkorku. bakâyâ (A.) [ ]ﺑﻘﺎیﺎgeriye kalanlar. bakıyye (A.) [ ]ﺑﻘﻴﻪgeriye kalan, bakiye. bâkî (A.) [ ]ﺑﺎﻗﯽ1.kalıcı, ölümsüz. 2.artan, geri kalan. bâkir (A.) [ ]ﺑﺎﮐﺮel sürülmemiş. bâkire (A.) [ ]ﺑﺎﮐﺮﻩkızoğlan kız. bâl (F.) [ ]ﺑﺎلkanat. bâlâ (F.) [ ]ﺑﺎﻻ1.yukarı, üst. 2.boy. bâlâbülend (F.) [ ]ﺑﺎﻻﺑﻠﻨﺪuzun boylu. bâlâhâne (F.) [ ]ﺑﺎﻻﺧﺎﻥﻪtavan arası, çatı. bâlâpervaz (F.) [ ]ﺑﺎﻻﭘﺮوازyükseklerden uçan. bâliğ (A.) [ ]ﺑﺎﻝﻎ1.erişkin. 2.tutan, varan. bâliğ olmak 1.erişkin olmak. 2.tutmak, ulaşmak, varmak
42
bâlîn (F.) [ ]ﺑﺎﻝﻴﻦ1.başucu. 2.yastık. bâliş (F.) [ ]ﺑﺎﻝﺶyastık. bâm (F.) [ ]ﺑﺎمdam, çatı. bâmazbata (F.-A.) [ ]ﺑﺎﻡﻀﺒﻄﻪtutanak ile. bâmdâd (F.) [ ]ﺑﺎﻡﺪادsabah, sabahleyin. bâmukâvele (F.-A.) [ ]ﺑﺎﻡﻘﺎوﻝﻪsözleşme ile, sözleşmeli. bâng (F.) [ ]ﺑﺎﻥﮓ1.ses. 2.haykırış. bânû (F.) [ ]ﺑﺎﻥﻮ1.bayan. 2.büyük hanım. bâr (F.) [ ]ﺑﺎر1.yük. 2.defa, kez. 3.Tanrı. 4.meyva. 5.yağdıran. bâr vermek meyva vermek. bârân (F.) [ ]ﺑﺎرانyağmur. bârapor (F.-Fr.) [ ]ﺑﺎراﭘﻮرrapor ile birlikte, raporlu. bârber (F.) [ ]ﺑﺎرﺑﺮhamal. bâre (F.) [ ]ﺑﺎرﻩ1.defa. 2.sur. bârgâh (F.) [ ]ﺑﺎرﮔﺎﻩ1.yüksek huzur, padişah huzuru. 2.otağ. bârgîr (F.) [ ]ﺑﺎرﮔﻴﺮbeygir. bârî (F.) [ ]ﺑﺎریhiç olmazsa, en azından. bârid (A.) [ ]ﺑﺎردsoğuk. bârîk (F.) [ ]ﺑﺎریﮏince. bârika (A.) [ ]ﺑﺎرﻗﻪşimşek. bâriz (A.) [ ]ﺑﺎرزbelirgin. bârû (F.) [ ]ﺑﺎروburç, hisar burcu. bârver (F.) [ ]ﺑﺎرور1.verimli. 2.meyvalı.
43
basar (A.) [ ]ﺑﺼﺮ1.görme. 2.görme yetisi. basîret (A.) [ ]ﺑﺼﻴﺮتgörüş, ileriyi görme gücü. basît (A.) [ ]ﺑﺴﻴﻂ1.sade. 2.kolay. bast (A.) [ ]ﺑﺴﻂyayma. batâet (A.) [ ]ﺑﻄﺎﺋﺖağırlık, yavaşlık. bâtakrîr (F.-A.) [ ]ﺑﺎﺕﻘﺮیﺮrapor halinde. bâtıl (A.) [ ]ﺑﺎﻃﻞ1.hükümsüz. 2.boş. batın (A.) [ ]ﺑﻄﻦ1.karın. 2.kuşak, nesil. bâtınen (A.) [ ]ﺑﺎﻃﻨﺎişin iç yüzünde. batî (A.) [ ]ﺑﻄﯽağır, yavaş. batn (A.) [ ]ﺑﻄﻦ1.karın. 2.kuşak, nesil. batt (A.) [ ]ﺑﻂkaz. battal (A.) [ ]ﺑﻄﺎل1.yiğit. 2.köhnemiş. 3.hantal. bâvekar (F.-A.) [ ]ﺑﺎوﻗﺎرağırbaşlı. bâyi (A.) [ ]ﺑﺎیﻊsatıcı. bayrakdâr (A.-F.) [ ]ﺑﻴﺪﻗﺪارbayraktar, sancaktar. baytâr (A.) [ ]ﺑﻴﻄﺎرveteriner. bâz (F.) [ ]ﺑﺎز1.tekrar. 2.açık. 3.doğan. bazargâh (F.) [ ]ﺑﺎزارﮔﺎﻩpazar yeri. bazen (A.) [ ]ﺑﻌﻀﺎkimi zaman bazı (A.) [ ]ﺑﻌﺾkimi. bâzî (F.) [ ]ﺑﺎزیoyun. bâzîçe (F.) [ ]ﺑﺎزیﭽﻪoyuncak.
44
bâzû (F.) [ ]ﺑﺎزو1.kol. 2.güç. be’s (A.) [ ]ﺑﺄسzarar, kötü yan. bebr (F.) [ ]ﺑﺒﺮkaplan. becâ (F.) [ ]ﺑﺠﺎyerinde. becâyiş (F.) [ ]ﺑﺠﺎیﺶyer değişimi. beççe (F.) [ ]ﺑﭽﻪ1.çocuk. 2.yavru. bed (F.) [ ]ﺑﺪkötü. bed’ etmek başlamak. bedahd (F.-A.) [ ]ﺑﺪﻋﻬﺪsözünde durmayan. bedâheten (A.) [ ]ﺑﺪاهﺔdüşünmeden. bedahlâk (F.-A.) [ ]ﺑﺪاﺧﻼقahlaksız. bedâvâz (F.) [ ]ﺑﺪﺁوازkötü sesli. bedâvet (A.) [ ]ﺑﺪاوت1.göçebelik. 2.bedevîlik. bedâyi’ (A.) [ ]ﺑﺪایﻊyeni ve güzel şeyler. bedbaht (F.) [ ]ﺑﺪﺑﺨﺖtahilsiz. bedbaht etmek mutsuz etmek. bedbîn (F.) [ ]ﺑﺪﺑﻴﻦkötümser, karamsar. bedbû (F.) [ ]ﺑﺪﺑﻮkötü kokulu. bedcins (F.-A.) [ ]ﺑﺪﺝﻨﺲkötü cinsli, cinsi bozuk. bedçeşm (F.) [ ]ﺑﺪچﺸﻢkötü gözlü. beddil (F.) [ ]ﺑﺪدلödlek. bedduâ (F.-A.) [ ]ﺑﺪدﻋﺎilenç. bedelât (A.) [ ]ﺑﺪﻻتbedeller.
45
bedendîş (F.) [ ]ﺑﺪاﻥﺪیﺶkötü düşünceli. bedenen (A.) [ ]ﺑﺪﻥﺎvücutça. bedestân (F.) [ ]ﺑﺰﺱﺘﺎنbedesten. bedevî (A.) [ ]ﺑﺪویçöl arabı. bedeviyyet (A.) [ ]ﺑﺪویﺖ1.göçebelik. 2.bedevîlik. bedfercâm (F.) [ ]ﺑﺪﻓﺮﺝﺎمkötü sonlu. bedgû (F.) [ ]ﺑﺪﮔﻮdedikoducu. bedgüher (F.) [ ]ﺑﺪﮔﻬﺮkalbi bozuk, mayası bozuk. bedhâh (F.) [ ]ﺑﺪﺧﻮاﻩbirinin kötülüğünü isteyen, kötü niyetli. bedhû (F.) [ ]ﺑﺪﺧﻮhuysuz, kötü huylu. bedî’ (A.) [ ]ﺑﺪیﻊgüzel, yepyeni. bedîa (A.) [ ]ﺑﺪیﻌﻪyepyeni şey. bedîhe (A.) [ ]ﺑﺪیﻬﻪdüşünmeden. bedîhî (A.) [ ]ﺑﺪیﻬﯽkuşkusuz. bedkâr (F.) [ ]ﺑﺪﮐﺎرkötü hareketli. bedlikâ (F.-A.) [ ]ﺑﺪﻝﻘﺎçirkin. bedmâye (F.) [ ]ﺑﺪﻡﺎیﻪmayası bozuk. bedmest (F.) [ ]ﺑﺪﻡﺴﺖiçip içip dağıtan. bedmestî (F.) [ ]ﺑﺪﻡﺴﺘﯽiçip içip dağıtma. bedmestlik (F.-T.) [ed+mes] içip içip dağıtma. bedmestlik etmek içip için dağıtmak. bedmihr (F.) [ ]ﺑﺪﻡﻬﺮsevgisiz. bednâm (F.) [ ]ﺑﺪﻥﺎمadı kötüye çıkmış.
46
bednigâh (F.) [ ]ﺑﺪﻥﮕﺎﻩkötü gözlü, kötü bakışlı. bednihâd (F.) [ ]ﺑﺪﻥﻬﺎدkötü yaratılışlı, soysuz. bedr (A.) [ ]ﺑﺪرdolunay. bedre (A.) [ ]ﺑﺪرﻩpara kesesi. bedreftâr (F.) [ ]ﺑﺪرﻓﺘﺎرkötü davranışlı. bedreka (F.) [ ]ﺑﺪرﻗﻪ1.uğurlama, yolcu etme. 2.kılavuz. bedrûd (F.) [ ]ﺑﺪرودveda. bedsigâl (F.) [ ]ﺑﺪﺱﮕﺎلkötü düşünceli. bedsîret (F.-A.) [ ]ﺑﺪﺱﻴﺮتahlaksız. bedsirişt (F.) [ ]ﺑﺪﺱﺮﺵﺖkötü yaratılışlı, mayası bozuk. bedter (F.) [ ]ﺑﺪﺕﺮdaha kötü, beter. bedtıynet (F.-A.) [ ]ﺑﺪﻃﻴﻨﺖtıynetsiz, karaktersiz. bedzebân (F.) [ ]ﺑﺪزﺑﺎنağzı bozuk. bedzehre (F.) [ ]ﺑﺪزهﺮﻩödlek. begâyet (F.-A.) [ ]ﺑﻐﺎیﺖçok, son derece. behâ (F.) [ ]ﺑﻬﺎdeğer, kıymet. behbûd (F.) [ ]ﺑﻬﺒﻮدsağlık. behcet (A.) [ ]ﺑﻬﺠﺖ1.sevinç. 2.güzellik. behem (F.) [ ]ﺑﻬﻢbirlikte, beraber. behemehâl (F.-A.) [ ]ﺑﻬﻪ ﺣﺎلher halükârda, mutlaka, ne olursa olsun. beher (F.) [ ]ﺑﻬﺮher, her biri. behic (A.) [ ]ﺑﻬﻴﺞgüleryüzlü. behîmî (A.) [ ]ﺑﻬﻴﻤﯽhayvanî.
47
behîmiyyet (A.) [ ]ﺑﻬﻴﻤﻴﺖhayvanlık. behişt (F.) [ ]ﺑﻬﺸﺖcennet. behiştî (F.) [ ]ﺑﻬﺸﺘﯽcennetlik. behiyye (A.) [ ]ﺑﻬﻴﻪgüzel. behmân (F.) [ ]ﺑﻬﻤﺎنfalan, filan. behre (F.) [ ]ﺑﻬﺮﻩnasip. behremend (F.) [ ]ﺑﻬﺮﻡﻨﺪ1.hisse sahibi. 2.yararlanan. beht (A.) [ ]ﺑﻬﺖşaşkınlık. behte uğramak şaşakalmak, şaşkınlığından donakalmak. bekâ (A.) [ ]ﺑﻘﺎkalıcılık. bekâm (F.) [ ]ﺑﮑﺎمmuradına ermiş. bekâm olmak muradına ermek. bekâya (A.) [ ]ﺑﻘﺎیﺎgeriye kalanlar; kalıntılar. bekrî (A.) [ ]ﺑﮑﺮیiçki düşkünü. beksimat (F.) [ ]ﺑﮑﺴﻤﺎتpeksimet. bel (A.) [ ]ﺑﻞbelki. bel’ (A.) [ ]ﺑﻠﻊ1.yutma. 2.yutulma. bel’ edilmek yutulmak. bel’ etmek yutmak. belâ (A.) [ ]ﺑﻼfelaket, musibet. belâ (A.) [ ]ﺑﻠﯽevet. belâdet (A.) [ ]ﺑﻼدتdangalaklık. belâdîde (A.-F.) [ ]ﺑﻼدیﺪﻩbelaya uğramış.
48
belâgat (A.) [ ]ﺑﻼﻏﺖkusursuz söz söyleme belâhet (A.) [ ]ﺑﻼهﺖeblehlik. belâyâ (A.) [ ]ﺑﻼیﺎbelalar. belde (A.) [ ]ﺑﻠﺪﻩ1.kent. 2.diyar, memleket. beled (A.) [ ]ﺑﻠﺪ1.kent. 2.memleket. beledî (A.) [ ]ﺑﻠﺪیkentli. belediyye (A.) [ ]ﺑﻠﺪیﻪbelediye. belî (A.) [ ]ﺑﻠﯽevet. belîğ (A.) [ ]ﺑﻠﻴﻎ1.fasih konuşan. 2.fasih, düzgün. beliyyât (A.) [ ]ﺑﻠﻴﺎتbelalar. belki (F.-A.) [ ]ﺑﻠﮑﻪolabilir, belki. belût (A.) [ ]ﺑﻠﻮط1.pelit, palamut. 2.meşe. benâdir (A.
49
bendergâh (F.) [ ]ﺑﻨﺪرﮔﺎﻩrıhtım. bendezâde (F.) [ ]ﺑﻨﺪﻩ زادﻩ1.köle çocuğu. 2.benim çocuğum. benefşe (F.) [ ]ﺑﻨﻔﺸﻪmenekşe. benefşî (F.) [ ]ﺑﻨﻔﺸﯽmor. beng (F.) [ ]ﺑﻨﮓesrar. bengî (F.) [ ]ﺑﻨﮕﯽesrarkeş. benî (A.) [ ]ﺑﻨﯽoğullar. benîâdem [ ] ﺑﻨﯽ ﺁدمinsanlar, Adem oğulları. benîisrâîl ı [ ] ﺑﻨﯽ اﺱﺮاﺋﻴﻞİsrailoğulları. bennâ (A.) [ ]ﺑﻨﺎءyapı ustası. benû (A.) [ ]ﺑﻨﻮoğullar. ber (F.) [ ]ﺑﺮ1.üzeri. 2.üzere. 3.göğüs. 4.meyva. berâ’et (A.) [ ]ﺑﺮاﺋﺖaklanma. berâ’et etmek aklanmak. berâber (F.) [ ]ﺑﺮاﺑﺮ1.birlikte. 2.eşit. berâberî (F.) [ ]ﺑﺮاﺑﺮی1.birliktelik. 2.eşitlik. berâhîn (A.) [ ]ﺑﺮاهﻴﻦdeliller, kanıtlar. berâyı (F.) [ ]ﺑﺮایiçin. berâyı malûmât [ ] ﺑﺮای ﻡﻌﻠﻮﻡﺎتbilgi edinmek için, bilgi vermek için, bilgi sahibi olmak için. berbâd (F.) [ ]ﺑﺮﺑﺎد1.mahvolmuş. 2.kötü, pis, berbat. bercâ (F.) [ ]ﺑﺮﺝﺎyerinde, uygun. berceste (F.) [ ]ﺑﺮﺝﺴﺘﻪseçkin, seçme.
50
berd (A.) [ ]ﺑﺮدsoğuk. berde (F.) [ ]ﺑﺮدﻩköle. berdevâm (F.-A.) [ ]ﺑﺮدوامsürekli, devam eden. berdülacuz (A.) [ ]ﺑﺮداﻝﻌﺠﻮزkocakarı soğuğu. bere (F.) [ ]ﺑﺮﻩkuzu. berehne (F.) [ ]ﺑﺮهﻨﻪçıplak. berekât (A.) [ ]ﺑﺮﮐﺎتbereketler. bereket (A.) [ ]ﺑﺮﮐﺖ1.bolluk. 2.uğur. berevât (A.) [ ]ﺑﺮواتberatlar. berf (F.) [ ]ﺑﺮفkar. berfîn (F.) [ ]ﺑﺮﻓﻴﻦkarlı. berg (F.) [ ]ﺑﺮگyaprak. bergüzâr (F.) [ ]ﺑﺮﮔﺬارhatıra, hediye, yadigâr. berhâne (F.) [ ]ﺑﺮﺧﺎﻥﻪharap vaziyetteki ev. berhayât (F.-A.) [ ]ﺑﺮﺣﻴﺎتhayatta olan, sağ. berhayât bulunmak yaşamak, hayatta olmak. berhürdâr (F.) [ ]ﺑﺮﺧﻮردارmutlu, muradına ermiş. berî (A.) [ ]ﺑﺮیarınmış, temiz, uzak. berîd (A.) [ ]ﺑﺮیﺪ1.ulak. 2.postacı. berîn (F.) [ ]ﺑﺮیﻦyüksek, yüce. berk (A.) [ ]ﺑﺮقşimşek. berkarâr (F.-A.) [ ]ﺑﺮﻗﺮارyerinde duran, karar eden. berkarâr olmak devam etmek, kalmak.
51
berkemâl (F.-A.) [ ]ﺑﺰﮐﻤﺎلen iyi şekilde, mükemmel. bermâh (F.) [ ]ﺑﺮﻡﺎﻩmatkap, burgu. bermu’tâd (F.-A.) [ ]ﺑﺮﻡﻌﺘﺎدalışıldığı gibi, mutâd olduğu üzere. bermûcib-i (F.-A.) [ ]ﺑﺮﻡﻮﺝﺐuyarınca, gereğince. bernâ (F.) [ ]ﺑﺮﻥﺎgenç. berpâ (F.) [ ]ﺑﺮﭘﺎayakta. berr (A.) [ ]ﺑﺮ1.toprak. 2.kara. 3.kıta. berrak (A.) [ ]ﺑﺮاقduru. berren (A.) [ ]ﺑﺮاkara yolu ile. berrî (A.) [ ]ﺑﺮیkara ile ilgili. bersâbık (F.-A.) [ ]ﺑﺮﺱﺎﺑﻖeskiden olduğu gibi. bertaraf (F.-A.) [ ]ﺑﺮﻃﺮف1.bir yana. 2.giderilmiş. bertaraf etmek gidermek. bertaraf olmak giderilmek. berter (F.) [ ]ﺑﺮﺕﺮdaha üstün. berterîn (F.) [ ]ﺑﺮﺕﺮیﻦen üstün. bervech-i (F.-A.) [ ]ﺑﺮوﺝﻪgibi. berzah (A.) [ ]ﺑﺮزخ1.cehennem. 2.dil, kara uzantısı. 3.sorun, dert. berzger (F.) [ ]ﺑﺮزﮔﺮçiftçi. bes (F.) [ ]ﺑﺲ1.yeterli. 2.çok. besâ (F.) [ ]ﺑﺴﺎnice. besâtîn (A.) [ ]ﺑﺴﺎﺕﻴﻦbahçeler. besend (F.) [ ]ﺑﺴﻨﺪyeterli.
52
besende (F.) [ ]ﺑﺴﻨﺪﻩyeterli. beserüçeşm (F.) [ ]ﺑﺴﺮ و چﺸﻢbaşüstüne, başım gözüm üstüne. besî (F.) [ ]ﺑﺴﯽbirçok. besîm (A.) [ ]ﺑﺴﻴﻢgüleç. beste (F.) [ ]ﺑﺴﺘﻪ1.kapalı. 2.beste. bestekâr (F.) [ ]ﺑﺴﺘﻪ ﮐﺎرbesteci. bestenigâr (F.) [ ]ﺑﺴﺘﻪ ﻥﮕﺎرTürk mûsikîsinde bir makam adı. beşâret (A.) [ ]ﺑﺸﺎرتmüjde. beşer (A.) [ ]ﺑﺸﺮ1.insan. 2.insanlık. beşere (A.) [ ]ﺑﺸﺮﻩderi, dış deri. beşerî (A.) [ ]ﺑﺸﺮیinsanlıkla ilgili, insanî. beşeriyyât (A.) [ ]ﺑﺸﺮیﺎتantropoloji. beşeriyyet (A.) [ ]ﺑﺸﺮیﺖinsanlık. beşîr (A.) [ ]ﺑﺸﻴﺮmüjdeci. beşûş (A.) [ ]ﺑﺸﻮشgüleç. beşûşâne (A.-F.) [ ]ﺑﺸﻮﺵﺎﻥﻪgüleryüzle. betâet (A.) [ ]ﺑﻄﺎﺋﺖağırlık, yavaşlık. beter (F.) [ ]ﺑﺪﺕﺮdaha kötü, beter, şiddetli. bevl (A.) [ ]ﺑﻮل1.idrar. 2.işeme. bevlî (A.) [ ]ﺑﻮﻝﯽidrar ile ilgili. bevliyye (A.) [ ]ﺑﻮﻝﻴﻪüroloji. bevvâb (A.) [ ]ﺑﻮابkapıcı. bevvâbîn (A.) [ ]ﺑﻮاﺑﻴﻦkapıcılar.
53
bey’ (A.) [ ]ﺑﻴﻊsatış. beyâbân (F.) [ ]ﺑﻴﺎﺑﺎنçöl. beyân (A.) [ ]ﺑﻴﺎنaçıklama, ifade etme, dile getirme. beyân edilmek açıklanmak, dile getirilmek. beyân etmek açıklamak, dile getirmek. beyânât (A.) [ ]ﺑﻴﺎﻥﺎتaçıklamalar, demeç. beyânnâme (A.-F.) [ ]ﺑﻴﺎن ﻥﺎﻡﻪbildirge. beyâz (A.) [ ]ﺑﻴﺎضak, beyaz. beyhûde (F.) [ ]ﺑﻴﻬﻮدﻩboş, boşuna. beyn (A.) [ ]ﺑﻴﻦara, orta. beynelmilel (A.) [ ]ﺑﻴﻦ اﻝﻤﻠﻞuluslararası. beyn-i (A.-F.) [ِ ]ﺑﻴﻦarasında, ortasında. beynülmilel (A.) [ ]ﺑﻴﻦ اﻝﻤﻠﻞuluslararası. beyt (A.) [ ]ﺑﻴﺖ1.ev. 2.konut. 3.beyit. beytâr (A.) [ ]ﺑﻴﻄﺎرveteriner. beytullah (A.) [ ]ﺑﻴﺖ اﷲKâbe. beytûtet (A.) [ ]ﺑﻴﺘﻮﺕﺖgeceleme. beytülmal (A.) [ ]ﺑﻴﺖ اﻝﻤﺎلhazine, maliye hazinesi. beyzâ (A.) [ ]ﺑﻴﻀﺎbembeyaz, çok beyaz. beyze (A.) [ ]ﺑﻴﻀﻪ1.yumurta. 2.husye. beyzî (A.) [ ]ﺑﻴﻀﯽoval. beze (F.) [ ]ﺑﺰﻩ1.günah. 2.suç. bezekâr (F.) [ ]ﺑﺰﻩ ﮐﺎر1.günahkar. 2.suçlu.
54
bezir (A.) [ ]ﺑﺬرtohum. bezirgân (F.) [ ]ﺑﺎزرﮔﺎنtüccar. bezistân (A.-F.) [ ]ﺑﺰﺱﺘﺎنbedesten. bezle (A.) [ ]ﺑﺬﻝﻪşaka, latife. bezlegû (A.-F.) [ ]ﺑﺬﻝﻪ ﮔﻮşakacı. bezm (F.) [ ]ﺑﺰم1.eğlence meclisi. 2.içki meclisi. bezmgâh (F.) [ ]ﺑﺰﻡﮕﺎﻩeğlence yeri, eğlence meclisi. bezzaz (A.) [ ]ﺑﺰﺑﺰmanifaturacı, kumaşçı. bi’r (A.) [ ]ﺑﺌﺮkuyu. bi’set (A.) [ ]ﺑﺌﺜﺖgönderiliş, Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilişi. bîaman (F.) [ ]ﺑﯽ اﻡﺎنamansız. bîâr (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﻋﺎرarsız. bîbahâ (F.) [ ]ﺑﯽ ﺑﻬﺎçok değerli, paha biçilmez. bîbedel (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﺑﺪلeşsiz, benzersiz. bîbehre (F.) [ ]ﺑﯽ ﺑﻬﺮﻩnasipsiz. bîcâ (F.) [ ]ﺑﻴﺠﺎyersiz. bîcan (F.) [ ]ﺑﯽ ﺝﺎنcansız. bîçâre (F.) [ ]ﺑﻴﭽﺎرﻩ1.çaresiz. 2.zavallı. bîçâregân (F.) [ ]ﺑﻴﭽﺎرﮔﺎن1.çaresizler. 2.zavallılar. bîçunuçirâ (F.) [ ]ﺑﯽ چﻮن و چﺮا1.sorgusuz sualsiz. 2.Tanrı. bîd (F.) [ ]ﺑﻴﺪsöğüt. bid’at (A.) [ ]ﺑﺪﻋﺖ1.sonradan ortaya çıkma. 2.dinde yeni getirilmiş şey. bîdâd (F.) [ ]ﺑﻴﺪادzulüm.
55
bîdâdger (F.) [ ]ﺑﻴﺪادﮔﺮzalim. bîdâr (F.) [ ]ﺑﻴﺪارuyanık. bîdârbaht (F.) [ ]ﺑﻴﺪارﺑﺨﺖtalihli. bidâyet (A.) [ ]ﺑﺪایﺖbaşlangıç. bidâyette (A.-T.) [d] başlangıçta. bîd-i mecnûn [ ] ﺑﻴﺪ ﻡﺠﻨﻮنsalkımsöğüt. bîdil (F.) [ ]ﺑﻴﺪلaşık. bîdin (F.-A.) [ ]ﺑﯽ دیﻦdinsiz. bîedeb (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ادبterbiyesiz, edepsiz. bîeman (F.) [ ]ﺑﯽ اﻡﺎنamansız. bîendişe (F.) [ ]ﺑﯽ اﻥﺪیﺸﻪdüşünmeyen, umursamayan. bîgâne (F.) [ ]ﺑﻴﮕﺎﻥﻪyabancı. bîgüman (F.) [ ]ﺑﯽ ﮔﻤﺎنkuşkusuz. bîgünah (F.) [ ]ﺑﯽ ﮔﻨﺎﻩ1.günahsız. 2.suçsuz. bîh (F.) [ ]ﺑﻴﺦkök. bîhaber (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﺧﺒﺮhabersiz. bîhadd (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﺣﺪsınırsız. bihakkın (A.) [ ]ﺑﺤﻖhakkıyla, hak ederek. bihamdillah (A.) [ ]ﺑﺤﻤﺪاﷲAllah’a şükürler olsun. bihâr (A.) [ ]ﺑﺤﺎرdenizler. bîhareket (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﺣﺮﮐﺖhareketsiz. bîhâsıl (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﺣﺎﺹﻞsonuçsuz. bîhayâ (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﺣﻴﺎutanmaz, hayasız.
56
bîhayat (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﺣﻴﺎتcansız, yaşamayan. bihâzelemr (A.) [ ]ﺑﻬﺬا اﻻﻡﺮbuna göre, bu durumda, böylelikle. bihbûd (F.) [ ]ﺑﻬﺒﻮدsağlık. bîhemtâ (F.) [ ]ﺑﯽ هﻤﺘﺎbenzersiz. bîhesâb (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﺣﺴﺎبhesapsız, sonsuz. bîhiss (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﺣﺲhissiz, duygusuz. bihişt (F.) [ ]ﺑﻬﺸﺖcennet. bîhod (F.) [ ]ﺑﻴﺨﻮد1.baygın. 2.kendine olmama, kendinden geçme. bihter (F.) [ ]ﺑﻬﺘﺮdaha iyi. bîhude (F.) [ ]ﺑﻴﻬﺪﻩboşuna, beyhude. bîinsâf (F.-A.) [ ]ﺑﯽ اﻥﺼﺎفinsafsız. bîkâr (F.) [ ]ﺑﻴﮑﺎر1.işsiz. 2.bekar. bîkarâr (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﻗﺮارkararsız. bikr (A.) [ ]ﺑﮑﺮ1.el sürülmemiş. 2.yepyeni, orijinal. bîl (F.) [ ]ﺑﻴﻞbel. bilâd (A.) [ ]ﺑﻼد1.beldeler. 2.memleketler. bilâfâsıla (A.) [ ]ﺑﻼﻓﺎﺹﻠﻪaralıksız, kesintisiz. bilâhareket (A.) [ ]ﺑﻼﺣﺮﮐﺖhareketsiz, hareket etmeden. bilâhere (A.) [ ]ﺑﺎﻵﺧﺮﻩ1.sonradan. 2.sonunda, nihayet. bilâinkıtâ (A.) [ ]ﺑﻼاﻥﻘﻄﺎعkesintisiz, aralıksız. bilâkayt (A.) [ ]ﺑﻼﻗﻴﺪkayıtsız şartsız, kesin. bilakis (A.) [ ]ﺑﺎﻝﻌﮑﺲaksine, tersine. bilâmâni’a (A.) [ ]ﺑﻼﻡﺎﻥﻌﻪengelsiz
57
bilâmazeret (A.) [ ]ﺑﻼﻡﻌﺬرتmazeretsiz, özür bildirmeksizin. bilâmerhamet (A.) [ ]ﺑﻼﻡﺮﺣﻤﺖacımasızca. bilâmühlet (A.) [ ]ﺑﻼﻡﻬﻠﺖzaman tanımadan, süre vermeden. bilâpervâ (A.-F.) [ ]ﺑﻼﭘﺮواkorkusuzca. bilâşikâyet (A.) [ ]ﺑﻼﺵﮑﺎیﺖşikayet etmeden. bilâte’ehhür (A.) [ ]ﺑﻼﺕﺄﺧﺮgecikmeden. bilâtefrik (A.) [ ]ﺑﻼﺕﻔﺮیﻖhiçbir ayırım gözetmeksizin. bilâtehlike (A.) [ ]ﺑﻼﺕﻬﻠﮑﻪtehlikesizce. bilâteminat (A.) [ ]ﺑﻼﺕﺄﻡﻴﻨﺎتgüvencesiz, teminatsız. bilâücret (A.) [ ]ﺑﻼأﺝﺮتparasız, ücretsiz. bilcümle (A.) [ ]ﺑﺎﻝﺠﻤﻠﻪtümüyle. bilfarz (A.) [ ]ﺑﺎﻝﻔﺮضdiyelim ki. bilfiil (A.) [ ]ﺑﺎﻝﻔﻌﻞgerçekten, yaparak, katılarak, bizzat. bilhassa (A.) [ ]ﺑﺎﻝﺨﺎﺹﻪözellikle, hele hele. biliktizâ (A.) [ ]ﺑﺎﻻﻗﺘﻀﺎgerektiğinden. bililtizâm (A.) [ ]ﺑﺎﻻﻝﺘﺰامbilerek, bile bile. bilistifade (A.) [ ]ﺑﺎﻻﺱﺘﻔﺎدﻩyararlanarak, istifade ederek. bilistihsâl (A.) [ ]ﺑﺎﻻﺱﺘﺤﺼﺎلalarak, elde ederek. biliştirâk (A.) [ ]ﺑﺎﻻﺵﺘﺮاکkatılarak. billûr (A.) [ ]ﺑﻠﻮرkristal. bilmecbûriye (A.) [ ]ﺑﺎﻝﻤﺠﺒﺌﺮیﻪzorunlu olarak, mecburen. bilmukabele (A.) [ ]ﺑﺎﻝﻤﻘﺎﺑﻠﻪkarşılığında, aynen, mukabele ederek, mukâbil olarak. bilmünâsebe (A.) [ ]ﺑﺎﻝﻤﻨﺎﺱﺒﻪbir münasebetle, sırası geldiğinde.
58
bilmünâvebe (A.) [ ]ﺑﺎﻝﻤﻨﺎوﺑﻪdönüşümlü. bilmüzakere (A.) [ ]ﺑﺎﻝﻤﺬاﮐﺮﻩgörüşülerek. bilumum (A.) [ ]ﺑﺎﻝﻌﻤﻮمtüm, bütün. bilvâsıta (A.) [ ]ﺑﺎﻝﻮاﺱﻄﻪdolaylı olarak. bîm (F.) [ ]ﺑﻴﻢkorku. bîma’nâ (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﻡﻌﻨﯽanlamsız. bîmâr (F.) [ ]ﺑﻴﻤﺎرhasta. bîmârân (F.) [ ]ﺑﻴﻤﺎرانhastalar. bîmecâl (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﻡﺠﺎلtakatsiz, dermansız. bîmekân (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﻡﮑﺎن1.yersiz. 2.aylak. bîmerhamet (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﻡﺮﺣﻤﺖacımasız. bîmeze (F.) [ ]ﺑﯽ ﻡﺰﻩlezzetsiz, tatsız. bîmihr (F.) [ ]ﺑﯽ ﻡﻬﺮsevgisiz, şefkatsiz. bîmisâl (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﻡﺜﺎلbenzersiz. bîmuhâbâ (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﻡﺤﺎﺑﺎçekinmeden. bîmübâlât (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﻡﺒﺎﻻتkayıtsız, umursamaz. bîmürüvvet (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﻡﺮوتmürüvvetsiz. bin (A.) [ ]ﺑﻦoğul. binâ (A.) [ ]ﺑﻨﺎءyapı. bînâ (F.) [ ]ﺑﻴﻨﺎgören, iyi gören. binâberin (A.-F.) [ ]ﺑﻨﺎﺑﺮیﻦbundan dolayı, buna dayanarak. binâen (A.) [ ]ﺑﻨﺎءdayanarak, göre. binâenaleyh (A.) [ ]ﺑﻨﺎء ﻋﻠﻴﻪbu yüzden, bundan dolayı.
59
bînâm (F.) [ ]ﺑﻴﻨﺎمadsız, tanınmamış. bînamaz (F.) [ ]ﺑﯽ ﻥﻤﺎزbeynamaz. bînasîb (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﻥﺼﻴﺐnasipsiz, kısmetsiz. bînazîr (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﻥﻈﻴﺮbenzersiz. bînemek (F.) [ ]ﺑﯽ ﻥﻤﮏtuzsuz. bînevâ (F.) [ ]ﺑﻴﻨﻮا1.zavallı. 2.yoksul. bînî (F.) [ ]ﺑﻴﻨﯽburun. bînihaye (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﻥﻬﺎیﻪsonsuz, bitmez tükenmez. binnetice (A.) [ ]ﺑﺎﻝﻨﺘﻴﺠﻪsonuçta, sonuç olarak. binnisbe (A.) [ ]ﺑﺎﻝﻨﺴﺒﻪbir dereceye kadar, nispeten. bint (A.) [ ]ﺑﻨﺖkız. bîpâyân (F.) [ ]ﺑﯽ ﭘﺎیﺎنsonsuz. bîpervâ (F.) [ ]ﺑﯽ ﭘﺮوا1.korkusuz. 2.çekinmeden. bir gûna (T.-F.) [ ] hiçbir, herhangi bir. bir nevi (T.-A.) [ ] adeta, bir bakıma. birâder (F.) [ ]ﺑﺮادرerkek kardeş. bîrahm (F.-A.) [ ]ﺑﯽ رﺣﻢmerhametsiz, acımasız. bîrayb (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ریﺐkuşkusuz. birinc (F.) [ ]ﺑﺮﻥﺞpirinç. birişte (F.) [ ]ﺑﺮﺵﺘﻪkavrulmuş. bîrûn (F.) [ ]ﺑﻴﺮون1.dış. 2.dışarı. biryân (F.) [ ]ﺑﺮیﺎنkebap. bisât (A.) [ ]ﺑﺴﺎطyaygı.
60
bîsebat (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﺛﺒﺎتdayanıksız. bîsebeb (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﺱﺒﺐdayanıksız. bîser (F.) [ ]ﺑﯽ ﺱﺮbaşsız. bîst (F.) [ ]ﺑﻴﺴﺖyirmi. bister (F.) [ ]ﺑﺴﺘﺮyatak. bîsûd (F.) [ ]ﺑﯽ ﺱﻮدyararsız. bisyâr (F.) [ ]ﺑﺴﻴﺎرçok. bîşe (F.) [ ]ﺑﻴﺸﻪorman. bîşerm (F.) [ ]ﺑﯽ ﺵﺮمorman. bîşuur (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﺵﻌﻮرbilinçsiz. bîşübhe (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﺵﺒﻬﻪkuşkusuz, şüphesiz. bîşümâr (F.) [ ]ﺑﯽ ﺵﻤﺎرsayısız. bîtâb (F.-A.) [ ]ﺑﻴﺘﺎبyorgun, takatsiz. bîtâb kalmak bitkin düşmek. bîtâbane (F.) [ ]ﺑﻴﺘﺎﺑﺎﻥﻪbitkince. bitamâmihâ (A.) [ ]ﺑﺘﻤﺎﻡﻬﺎtümüyle, tamamen. bîtaraf (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﻃﺮفtarafsız. bîtarafâne (F.-A.) [ ]ﺑﯽ ﻃﺮﻓﺎﻥﻪtarafsızca, yan tutmadan. bittab’ (A.) [ ]ﺑﺎﻝﻄﺒﻊdoğal olarak. bittafsîl (A.) [ ]ﺑﺎﻝﺘﻔﺼﻴﻞayrıntılı olarak, uzun uzadıya. bittamâm (A.) [ ]ﺑﺎﻝﺘﻤﺎمtümüyle. bîve (F.) [ ]ﺑﻴﻮﻩdul. bîvefâ (F.-A.) [ ]ﺑﯽ وﻓﺎvefasız.
61
bîvezen (F.) [ ]ﺑﻴﻮﻩ زنdul kadın. bîzâr (F.) [ ]ﺑﻴﺰارbıkmış, usanmış. bîzâr olmak bıkmak, usanmak. bizâtihi (A.) [ ]ﺑﺬاﺕﻪkendiliğinden. bizzarûre (A.) [ ]ﺑﺎﻝﻀﺮورﻩzorunlu olarak. bostân (F.) [ ]ﺑﻮﺱﺘﺎنbahçe. bû (F.) [ ]ﺑﻮkoku. bu’d (A.) [ ]ﺑﻌﺪ1.uzaklık. 2.boyut. bu’diyet (A.) [ ]ﺑﻌﺪیﺖuzaklık, mesafe. bûd (F.) [ ]ﺑﻮدvarlık. buğrâ (F.) [ ]ﺑﻐﺮاturna. buhalâ (A.) [ ]ﺑﺨﻼcimriler. buhâr (A.) [ ]ﺑﺨﺎرbuğu, buhar. buhl (A.) [ ]ﺑﺨﻞcimrilik. buhrân (A.) [ ]ﺑﺤﺮانbunalım, kriz. buht (A.) [ ]ﺑﻬﺖşaşkınlık. buhûr (F.) [ ]ﺑﺨﻮرtütsü. buhurdan (F.) [ ]ﺑﺨﻮردانtütsülük, tütsü kabı. buk’a (A.) []ﺑﻘﻌﻪ1.yer, diyar. 2.ülke. buk’avî (A.) [ ]ﺑﻘﻌﻮیyerel. bûm (F.) [ ]ﺑﻮم1.yer. 2.ülke. bûm (F.) [ ]ﺑﻮمbaykuş. bûmehen (F.) [ ]ﺑﻮﻡﻬﻦdeprem.
62
bundan mâada (T.-A.) [dan+m] bundan başka, bunun yanısıra. bûr (F.) [ ]ﺑﻮرkumral. burc (A.) [ ]ﺑﺮج1.burç. 2.yıldız kümesi. burhan (A.) [ ]ﺑﺮهﺎنkanıt, delil. bûriya (F.) [ ]ﺑﻮریﺎhasır. burûc (A.) [ ]ﺑﺮوجburçlar. burûdet (A.) [ ]ﺑﺮودتsoğukluk. bûs etmek öpmek. bûse (F.) [ ]ﺑﻮﺱﻪöpücük. bûstân (F.) [ ]ﺑﻮﺱﺘﺎنbahçe. bûte (F.) [ ]ﺑﻮﺕﻪ1.çalı çırpı. 2.pota. bûtimar (F.) [ ]ﺑﻮﺕﻴﻤﺎرbalıkçıl, botimar. butlân (A.) [ ]ﺑﻄﻼن1.boşluk, anlamsızlık. 2.yalan. butûn (A.) [ ]ﺑﻄﻮن1.karınlar. 2.kuşaklar, nesiller. bûy (F.) [ ]ﺑﻮیkoku. bûydâr (F.) [ ]ﺑﻮیﺪارkokulu. bûzîne (F.) [ ]ﺑﻮزیﻨﻪmaymun. bühtân (A.) [ ]ﺑﻬﺘﺎنiftira. bühtân etmek iftira etmek. bükâ (A.) [ ]ﺑﮑﺎءağlama. bülaceb (A.) [ ]ﺑﻮاﻝﻌﺠﺐşaşılacak şey. büldân (A.) [ ]ﺑﻠﺪانbeldeler, diyarlar, ülkeler. büleğâ (A.) [ ]ﺑﻠﻐﺎءbelagat sahipleri.
63
bülend (F.) [ ]ﺑﻠﻨﺪ1.yüksek. 2.yüce. bülendbâlâ (F.) [ ]ﺑﻠﻨﺪﺑﺎﻻuzun boylu. bülendpervâz (F.) [ ]ﺑﻠﻨﺪﭘﺮواز1.yükseklerden uçan. 2.şerefli. bülheves (A.) [ ]ﺑﻮاﻝﻬﻮسmaymun iştahlı. bülûğ (A.) [ ]ﺑﻠﻮغerginlik. bün (F.) [ ]ﺑﻦ1.kök. 2.dip. 3.temel. bünyâd (F.) [ ]ﺑﻨﻴﺎد1.temel, kök. 2.yapı, bina. bünye (A.) [ ]ﺑﻨﻴﻪyapı. bünyeviyat (A.) [ ]ﺑﻨﻴﻮیﺎتbünye ile ilgili bilim dalı, morfoloji. bürdbâr (F.) [ ]ﺑﺮدﺑﺎرsabırlı. bürde (A.) [ ]ﺑﺮدﻩhırka. bürhân (A.) [ ]ﺑﺮهﺎنkanıt. bürîde (F.) [ ]ﺑﺮیﺪﻩkesik. bürka (A.) [ ]ﺑﺮﻗﻊpeçe. bürnâ (F.) [ ]ﺑﺮﻥﺎgenç. bürrân (F.) [ ]ﺑﺮانkeskin. bürûdet (A.) [ ]ﺑﺮودتsoğukluk. bürûz (A.) [ ]ﺑﺮوزortaya çıkma. büstân (F.) [ ]ﺑﺴﺘﺎنbahçe. büşrâ (A.) [ ]ﺑﺸﺮاmüjde. büt (F.) [ ]ﺑﺖput. büthâne (F.) [ ]ﺑﺖ ﺧﺎﻥﻪputhane. bütperest (F.) [ ]ﺑﺖ ﭘﺮﺱﺖputperest, puta tapan.
64
bütûn (A.) [ ]ﺑﻄﻮن1.karınlar. 2.kuşaklar, nesiller. büyût (A.) [ ]ﺑﻴﻮت1.evler. 2.beyitler. büz (F.) [ ]ﺑﺰkeçi. büzdil (F.) [ ]ﺑﺰدلödlek. büzûr (A.) [ ]ﺑﺬورtohumlar. büzürg (F.) [ ]ﺑﺰرگ1.büyük. 2.ulu. büzürgân (F.) [ ]ﺑﺰرﮔﺎن1.büyükler. 2.ulular. büzürgzâde (F.) [ ]ﺑﺰرگ زادﻩseçkin kişinin çocuğu, asilzade, kişizade.
65
C câ (F.) [ ]ﺝﺎ1.yer. 2.mevki. 3.makam. ca’l (A.) [ ]ﺝﻌﻞyapma. ca’lî (A.) [ ]ﺝﻌﻠﯽ1.yapma, uydurma. 2.sahte. câbecâ (F.) [ ]ﺝﺎﺑﺠﺎyer yer. câbir (A.) [ ]ﺝﺎﺑﺮzorlayıcı. câdde (A.) [ ]ﺝﺎدﻩana yol, cadde. câdû (F.) [ ]ﺝﺎدو1.büyücü. 2.cadı. câdûger (F.) [ ]ﺝﺎدوﮔﺮbüyücü. câh (F.) [ ]ﺝﺎﻩmakam, mevki. câhid (A.) [ ]ﺝﺎهﺪçalışıp çabalayan. câhil (A.) [ ]ﺝﺎهﻞbilgisiz. câhilâne (A.-F.) [ ]ﺝﺎهﻼﻥﻪcahilce. câiz (A.) [ ]ﺝﺎﺋﺰuygun. câize (A.) [ ]ﺝﺎﺋﺰﻩödül. câlib (A.) [ ]ﺝﺎﻝﺐilginç, çekici. câlib -i dikkat [ ] ﺝﺎﻝﺐ دﻗﺖdikkat çekici. câm (F.) [ ]ﺝﺎم1.kadeh. 2.şişe. 3.cam. câme (F.) [ ]ﺝﺎﻡﻪgiysi.
66
câmedân (F.) [ ]ﺝﺎﻡﻪ دانgardrop. câmegî (F.) [ ]ﺝﺎﻡﮕﯽ1.giysi parası. 2.hizmetçi. câmekan (F.) [ ]ﺝﺎﻡﮑﺎنhamamda soyunma odası. câmekan (F.-A.) [ ]ﺝﺎﻡﮑﺎن1.camlı bölme. 2.vitrin. câmeşûy (F.) [ ]ﺝﺎﻡﻪ ﺵﻮیçamaşırcı. câmi’ (A.) [ ]ﺝﺎﻡﻊ1.toplayan. 2.cami. câmia (A.) [ ]ﺝﺎﻡﻌﻪtopluluk. câmid (A.) [ ]ﺝﺎﻡﺪ1.cansız. 2.donuk. câmûs (A.) [ ]ﺝﺎﻡﻮسmanda, camız. cân (F.) [ ]ﺝﺎن1.ruh. 2.can. 3.sevgili. cânâ (F.) [ ]ﺝﺎﻥﺎsevgilim, ey sevgili. cânân (F.) [ ]ﺝﺎﻥﺎنsevgili. cânâne (F.) [ ]ﺝﺎﻥﺎﻥﻪsevgili. cânbâz (F.) [ ]ﺝﺎﻥﺒﺎز1.canını hiçe sayan. 2.fedai. 3.cambaz. cândâr (F.) [ ]ﺝﺎﻥﺪار1.canlı. 2.koruyucu. canefşân (F.) [ ]ﺝﺎن اﻓﺸﺎنcanını hiçe sayan, fedai. cânefzâ (F.) [ ]ﺝﺎن اﻓﺰاcana can katan. cânfersâ (F.) [ ]ﺝﺎن ﻓﺮﺱﺎömür törpüsü, yürek tüketen. cânfeşân (F.) [ ]ﺝﺎن ﻓﺸﺎنcanını hiçe sayan, fedai. cânfezâ (F.) [ ]ﺝﺎن ﻓﺰاcana can katan. cângüdâz (F.) [ ]ﺝﺎن ﮔﺪازyürek yakan. canhıraş (F.) [ ]ﺝﺎن ﺧﺮاشyürek paralayan. cânib (A.) [ ]ﺝﺎﻥﺐtaraf.
67
cânişin (F.) [ ]ﺝﺎﻥﺸﻴﻦhalef, birinin yerine oturan. cânnisâr (F.-A.) [ ]ﺝﺎن ﻥﺜﺎرcanını feda eden. cânsipâr (F.) [ ]ﺝﺎن ﺱﭙﺎرcanını feda eden. cânsiperâne (F.) [ ]ﺝﺎن ﺱﭙﺮاﻥﻪcanını feda edercesine. cânsitân (F.) [ ]ﺝﺎن ﺱﺘﺎنcan alan. cânver (F.) [ ]ﺝﺎن ور1.canlı. 2.canavar. câr (A.) [ ]ﺝﺎرkomşu. cârî (A.) [ِ ]ﺝﺎرgeçerli, yürürlükte. câriha (A.) [ ]ﺝﺎرﺣﻪ1.yırtıcı kuş. 2.yırtıcı hayvan. câriye (A.) [ ]ﺝﺎریﻪhalayık. cârû (F.) [ ]ﺝﺎروsüpürge. cârûb (F.) [ ]ﺝﺎروبsüpürge. câsûsî (A.-F.) [ ]ﺝﺎﺱﻮﺱﯽcasusluk, ajanlık. câvid (F.) [ ]ﺝﺎودkalıcı, sonsuz, ebedi. câvidân (F.) [ ]ﺝﺎودانkalıcı, sonsuz, ebedi. cây (F.) [ ]ﺝﺎیyer. câygâh (F.) [ ]ﺝﺎیﮕﺎﻩ1.yer. 2.makam. câyi’ (A.) [ ]ﺝﺎیﻊaç. câynişîn (F.) [ ]ﺝﺎیﻨﺸﻴﻦbirinin yerine geçen, halef. câzib (A.) [ ]ﺝﺎذب1.ilginç. 2.çekici. câzibe (A.) [ ]ﺝﺎذﺑﻪçekicilik. cazibedar (A.-F.) [ ]ﺝﺎذﺑﻪ دارçekici, cazibeli. câzibiyyet (A.) [ ]ﺝﺎذﺑﻴﺖçekicilik.
68
cebâbire (A.) [ ]ﺝﺒﺎﺑﺮﻩzorbalar. cebânet (A.) [ ]ﺝﺒﺎﻥﺖkorkaklık. cebbâr (A.) [ ]ﺝﺒﺎر1.zorba. 2.güçlü. 3.Tanrı. 4.tuttuğunu koparan, becerikli. cebbârî (A.-F.) [ ]ﺝﺒﺎری1.zorbalık. 2.beceriklilik, tuttuğunu koparma. cebel (A.) [ ]ﺝﺒﻞdağ. cebhe (A.) [ ]ﺝﺒﻬﻪ1.cephe. 2.alın. 3.yüz. cebîn (A.) [ ]ﺝﺒﻴﻦkorkak. cebr (A.) [ ]ﺝﺒﺮ1.zorlama. 2.cebir. cebr etmek zorlamak. cebren (A.) [ ]ﺝﺒﺮاzorla. cebrî (A.) [ ]ﺝﺒﺮیzoraki, zorla. cedâvil (A.) [ ]ﺝﺪاولcetveller, çizelgeler. cedd (A.) [ ]ﺝﺪata. cedel (A.) [ ]ﺝﺪل1.tartışma. 2.mücadele. cedelî (A.) [ ]ﺝﺪﻝﯽtartışmaya dayalı, münakaşa üstüne oturmuş. cedî (A.) [ ]ﺝﺪی1.oğlak. 2.oğlak burcu. cedîd (A.) [ ]ﺝﺪیﺪyeni. cedîde (A.) [ ]ﺝﺪیﺪﻩyeni. cedvel (A.) [ ]ﺝﺪول1.cetvel. 2.çizelge. cefâ (A.) [ ]ﺝﻔﺎüzme, eziyet etme. cefâ çekmek cefaya katlanan, üzülen. cefâcû (A.-F.) [ ]ﺝﻔﺎﺝﻮüzen, cefa eden. cefâdîde (A.-F.) [ ]ﺝﻔﺎدیﺪﻩüzülmüş, cefa çekmiş.
69
cefâkâr (A.-F.) [ ]ﺝﻔﺎﮐﺎر1.cefa eden, üzen. 2.cefa çeken, üzülen. cefâkârî (A.-F.) [ ]ﺝﻔﺎﮐﺎری1.cefa etme, üzme. 2.cefa çekme. cefâkeş (A.-F.) [ ]ﺝﻔﺎﮐﺶüzülen, cefa çeken, eziyete katlanan. cefâpîşe (A.-F.) [ ]ﺝﻔﺎﭘﻴﺸﻪ1.üzmeyi huy edinmiş, cefa eden. 2.aşığını üzen sevgili. cefcâf (F.) [ ]ﺝﻔﺠﺎف1.hoppa kadın. 2.orospu. ceffelkalem (A.) [ ]ﺝﻒ اﻝﻘﻠﻢçalakalem. cefr (A.) [ ]ﺝﻔﺮgaipten haber veren bilim. cehâlet (A.) [ ]ﺝﻬﺎﻝﺖcahillik, bilgisizlik. cehd (A.) [ ]ﺝﻬﺪçalışma, çabalama. cehd etmek çalışıp çabalamak. cehele (A.) [ ]ﺝﻬﻠﻪcahiller. cehennemî (A.-F.) [ ]ﺝﻬﻨﻤﯽ1.cehennemlik. 2.cehennem gibi sıcak. cehl (A.) [ ]ﺝﻬﻞcahillik, bilgisizlik. cehren (A.) [ ]ﺝﻬﺮاaçıkça. celâdet (A.) [ ]ﺝﻼدتyiğitlik. celâl (A.) [ ]ﺝﻼلululuk. celb (A.) [ ]ﺝﻠﺐkendine çekme. celb edilmek 1.kendine çekilmek. 2.yazı ile çağırılmak. celb etmek 1.kendine çekmek. 2.yazı ile çağırmak. celbnâme (A.-F.) [ ]ﺝﻠﺐ ﻥﺎﻡﻪçağırı mektubu. celeb (A.) [ ]ﺝﻠﺐsığır tüccarı. celesât (A.) [ ]ﺝﻠﺴﺎتoturumlar.
70
celîl (A.) [ ]ﺝﻠﻴﻞulu. celîs (A.) [ ]ﺝﻠﻴﺲarkadaş. cellâd (A.) [ ]ﺝﻼدcellat. cellâdî (A.-F.) [ ]ﺝﻼدیcellatlık. celse (A.) [ ]ﺝﻠﺴﻪoturum. cem’ (A.) [ ]ﺝﻤﻊ1.toplama. 2.çoğul. cem’ edilmek toplanılmak. cem’ etmek toplamak, derlemek, bir araya getirmek. cem’an (A.) [ ]ﺝﻤﻌﺎtoplam. cem’iyyât (A.) [ ]ﺝﻤﻌﻴﺎتcemiyetler, dernekler. cem’iyyet (A.) [ ]ﺝﻤﻌﻴﺖ1.cemiyet, dernek. 2.topluluk. cem’iyyet -i akvâm [ ] ﺝﻤﻌﻴﺖ اﻗﻮامBirleşmiş Milletler. cemâat (A.) [ ]ﺝﻤﺎﻋﺖ1.topluluk. 2.camide ibadet edenler. cemâd (A.) [ ]ﺝﻤﺎدcansız varlık. cemâdât (A.) [ ]ﺝﻤﺎداتcansız varlıklar. cemâhîr (A.) [ ]ﺝﻤﺎهﻴﺮcumhuriyetler. cemâl (A.) [ ]ﺝﻤﺎلyüz güzelliği. cemel (A.) [ ]ﺝﻤﻞdeve. cemî’ (A.) [ ]ﺝﻤﻴﻊtümü. cemî’an (A.) [ ]ﺝﻤﻴﻌﺎtümüyle. cemil (A.) [ ]ﺝﻤﻴﻞ1.güzel. 2.yüzü güzel. cemîle (A.) [ ]ﺝﻤﻴﻠﻪiyilik. cemiyet (A.) [ ]ﺝﻤﻌﻴﺖtopluluk, toplum.
71
cemm (A.) [ ]ﺝﻢkalabalık. cenâb (A.) [ ]ﺝﻨﺎبhazret. cenâbet (A.) [ ]ﺝﻨﺎﺑﺖ1.pis, murdar. 2.cünüplük hali. cenâh (A.) [ ]ﺝﻨﺎحkanat. cenb (A.) [ ]ﺝﻨﺐtaraf. cendere (A.) [ ]ﺝﻨﺪرﻩ1.pres. 2.basınç, baskı. 3.oklava. ceng (F.) [ ]ﺝﻨﮓsavaş. ceng etmek 1.savaşmak. 2.dövüşmek. cengâver (F.) [ ]ﺝﻨﮕﺎورsavaşçı. cengâverî (F.) [ ]ﺝﻨﮕﺎوریsavaşçılık. cengcû (F.) [ ]ﺝﻨﮕﺠﻮ1.savaşçı. 2.kavgacı. cengel (F.) [ ]ﺝﻨﮕﻞorman. cennât (A.) [ ]ﺝﻨﺎت1.cennetler. 2.bahçeler. cennet (A.) [ ]ﺝﻨﺖ1.cennet. 2.bahçe. cennet -i a’lâ [ ] ﺝﻨﺖ اﻋﻠﯽcennet. cennetmekân (A.) [ ] ﺝﻨﺖ ﻡﮑﺎنmekanı cennet olan. cenûb (A.) [ ]ﺝﻨﻮبgüney. cenûb -i garb [ ] ﺝﻨﻮب ﻏﺮبgüneybatı. cenûb -i garbî [ ] ﺝﻨﻮب ﻏﺮﺑﯽgüneybatı. cenûb -i şark [ ] ﺝﻨﻮب ﺵﺮقgüneydoğu. cenûb -i şarkî [ ] ﺝﻨﻮب ﺵﺮﻗﯽgüneydoğu. cenûbî (A.) [ ]ﺝﻨﻮﺑﯽgüneye ait. cerâd (A.) [ ]ﺝﺮادçekirge.
72
cerâhat (A.) [ ]ﺝﺮاﺣﺖyara. cerâid (A.) [ ]ﺝﺮاﺋﺪgazeteler. cerâim (A.) [ ]ﺝﺮاﺋﻢsuçlar. cerbeze (A.) [ ]ﺝﺮﺑﺰﻩbeceriklilik. ceres (A.) [ ]ﺝﺮس1.çan. 2.çıngırak. cereyân (A.) [ ]ﺝﺮیﺎن1.akış. 2.oluş. 3.akım. cereyân etmek olmak, gerçekleşmek. cerge (F.) [ ]ﺝﺮﮔﻪküme. cerh (A.) [ ]ﺝﺮح1.yaralama. 2.çürütme. cerh edilmek 1.yaralanmak. 2.çürütülmek. cerh etmek 1.yaralamak. 2.çürütmek. cerîde (A.) [ ]ﺝﺮیﺪﻩ1.gazete. 2.tutanak. cerîha (A.) [ ]ﺝﺮیﺤﻪyara. cerîme (A.) [ ]ﺝﺮیﻤﻪ1.suç. 2.para cezası, cereme. 3.ceza ödeme. cerrâh (A.) [ ]ﺝﺮاحoperatör. cerrâhî (A.) [ ]ﺝﺮاﺣﯽoperatörlük. cesâmet (A.) [ ]ﺝﺴﺎﻡﺖirilik. cesâret (A.) [ ]ﺝﺴﺎرتcesurluk. cesîm (A.) [ ]ﺝﺴﻴﻢiri, büyük. cesîmülcüsse (A.) [ ]ﺝﺴﻴﻢ اﻝﺠﺜﻪiri yapılı, iriyarı. cesûr (A.) [ ]ﺝﺴﻮرcesaret sahibi. cev (F.) [ ]ﺝﻮarpa. cevâb (A.) [ ]ﺝﻮاب1.yanıt. 2.karşılık.
73
cevâben (A.) [ ]ﺝﻮاﺑﺎyanıt olarak. cevâd (A.) [ ]ﺝﻮادcömert. cevâhir (A.) [ ]ﺝﻮاهﺮ1.mücevherler. 2.mücevher. cevâmi’ (A.) [ ]ﺝﻮاﻡﻊcamiler. cevâmid (A.) [ ]ﺝﻮاﻡﺪcansız varlıklar. cevâmîs (A.) [ ]ﺝﻮاﻡﻴﺲmandalar. cevân (F.) [ ]ﺝﻮانgenç. cevânib (A.) [ ]ﺝﻮاﻥﺐyanlar, yönler. cevârî (A.) [ ]ﺝﻮاریhalayıklar. cevâz (A.) [ ]ﺝﻮازizin, uygun verme. cevâz vermek uygun vermek, olur vermek, müsaade etmek. cevdet (A.) [ ]ﺝﻮدت1iyilik. 2.olgunluk. 3.tazelik. cevelân (A.) [ ]ﺝﻮﻻنdolaşma, gezinti. cevelân etmek 1.dolaşmak, akmak. 2.gezinmek. cevelângâh (A.-F.) [ ]ﺝﻮﻻﻥﮕﺎﻩ1.gezinti yeri, mesire yeri. 2.dolaşım yeri. cevf (A.) [ ]ﺝﻮفboşluk. cevher (A.) [ ]ﺝﻮهﺮ1.mücevher. 2.öz. 3.elmas. cevherfürûş (A.-F.) [ ]ﺝﻮهﺮﻓﺮوشmücevherci. cevherî (A.) [ ]ﺝﻮهﺮی1.mücevherle ilgili. 2.mücevherli. 3.öz ile ilgili. cevîn (F.) [ ]ﺝﻮیﻦarpadan yapılmış. cevir (A.) [ ]ﺝﻮرhaksızlık, üzülme, üzme, zulüm. cevir çekmek acı çekmek, zulüm görmek. cevr (A.) [ ]ﺝﻮرhaksızlık, üzme, üzülme, zulüm.
74
cevr etmek haksızlık etmek, üzmek, acı çektirmek. cevşen (F.) [ ]ﺝﻮﺵﻦzırhlı giysi. cevv (A.) [ ]ﺝﻮ1.hava. 2.boşluk. cevvâl (A.) [ ]ﺝﻮالçok hareketli, koşan. cevvî (A.) [ ]ﺝﻮیhava ile ilgili. cevzâ (A.) [ ]ﺝﻮزاءikizler burcu. ceyb (A.) [ ]ﺝﻴﺐcep. ceyş (A.) [ ]ﺝﻴﺲasker. ceyyid (A.) [ ]ﺝﻴﺪiyi, güzel. cezâ (A.) [ ]ﺝﺰاء1.karşılık. 2.ceza. cezâir (A.) [ ]ﺝﺰاﺋﺮadalar. cezâlet (A.) [ ]ﺝﺰاﻝﺖakıcılık, düzgünlük. cezb (A.) [ ]ﺝﺬبkendine çekme. cezb edilmek kendine çekilmek. cezb etmek kendine çekmek. cezbe (A.) [ ]ﺝﺬﺑﻪ1.coşku. 2.kendinden geçiş. cezer (A.) [ ]ﺝﺰرhavuç. cezîre (A.) [ ]ﺝﺰیﺮﻩada. cezm (A.) [ ]ﺝﺰمkesin karar. cezm etmek kesin karar vermek, kesin olarak niyetlenmek. cezzâb (A.) [ ]ﺝﺬابçekici, cazibeli. cibâl (A.) [ ]ﺝﺒﺎلdağlar. cibillet (A.) [ ]ﺝﺒﻠﺖkarakter, yaratılış.
75
cibilliyet (A.) [ ]ﺝﺒﻠﻴﺖkarakter, yaratılış. cibilliyetsiz (A.-T.) [ ]ﺝﺒﻠﺘﺴﺰkaraktersiz, kötü yaratılışlı. cidâl (A.) [ ]ﺝﺪالmücadele. cidâlcû (A.-F.) [ ]ﺝﺪال ﺝﻮmücadeleci. cidâr (A.) [ ]ﺝﺪار1.duvar. 2.zar. cidden (A.) [ ]ﺝﺪاciddi olarak. ciddî (A.) [ ]ﺝﺪی1.ağırbaşlı. 2.önemli. ciddiyyet (A.) [ ]ﺝﺪیﺖ1.ciddilik. 2.ağırbaşlılık. cîfe (A.) [ ]ﺝﻴﻔﻪleş. ciger (F.) [ ]ﺝﮕﺮciğer. cigergûşe (F.) [ ]ﺝﮕﺮﮔﻮﺵﻪ1.ciğerköşe, evlat. 2.sevgili. cigerpâre (F.) [ ]ﺝﮕﺮﭘﺎرﻩ1.ciğer parçası. 2.evlat. cigersûz (F.) [ ]ﺝﮕﺮﺱﻮزyürek yakan. cihâd (A.) [ ]ﺝﻬﺎدdin uğrunda savaş. cihâd etmek din uğrunda savaşmak. cihân (F.) [ ]ﺝﻬﺎن1.dünya. 2.âlem. cihânâferîn (F.) [ ]ﺝﻬﺎن ﺁﻓﺮیﻦdünyayı yaratan, Tanrı. cihandar (F.) [ ]ﺝﻬﺎﻥﺪارbüyük hükümdar, imparator. cihandîde (F.) [ ]ﺝﺨﺎن دیﺪﻩgörmüş geçirmiş. cihangîr (F.) [ ]ﺝﻬﺎﻥﮕﻴﺮbüyük hükümdar, imparator. cihangîrî (F.) [ ]ﺝﻬﺎﻥﮕﻴﺮیbüyük hükümdarlık, imparatorluk. cihângüşâ (F.) [ ]ﺝﻬﺎﻥﮕﺸﺎdünyayı feth eden, fatih hükümdar. cihânî (F.) [ ]ﺝﻬﺎﻥﯽ1.dünya ile ilgili. 2.insan.
76
cihannüma (F.) [ ]ﺝﻬﺎن ﻥﻤﺎ1.dünya atlası. 2.taraça. cihâr (F.) [ ]چﻬﺎرdört. cihâren (A.) [ ]ﺝﻬﺎراaçıkça. cihât (A.) [ ]ﺝﻬﺎت1.yönler. 2.sebepler. 3.yerler. cihâz (A.) [ ]ﺝﻬﺎز1.çeyiz. 2.aygıt. 3.sistem. cihet (A.) [ ]ﺝﻬﺖ1.yön, taraf. 2.bakım, nokta. 3.sebep. cilâ (A.) [ ]ﺝﻼء1.parlaklık. 2.cila. cilâdar (A.-F.) [ ]ﺝﻼدارcilalı. cild (A.) [ ]ﺝﻠﺪ1.deri, cilt. 2.kitap. cilve (A.) [ ]ﺝﻠﻮﻩ1.görünme. 2.kırıtma. cilvegâh (A.-F.) [ ]ﺝﻠﻮﻩ ﮔﺎﻩgörünme yeri. cilvegâh olmak yatak teşkil etmek, yurt olmak. cilveger (A.-F.) [ ]ﺝﻠﻮﻩ ﮔﺮ1.görünen. 2.kırıtan. cilvesâz (A.-F.) [ ]ﺝﻠﻮﻩ ﺱﺎزkırıtan, cilve yapan. cimâ’ (A.) [ ]ﺝﻤﺎعcinsel ilişki. cimâ’ etmek cinsel ilişkide bulunmak. cinâ’î (A.) [ ]ﺝﻨﺎﺋﯽcinayetle ilgili. cinân (A.) [ ]ﺝﻨﺎن1.cennetler. 2.bahçeler. cinayetkâr (A.-F.) [ ]ﺝﻨﺎیﺘﮑﺎرcâni, cinayet işleyen. cinâze (A.) [ ]ﺝﻨﺎزﻩtabut. cindar (A.-F.) [ ]ﺝﻨﺪارcinci, afsuncu. cindarlık (A.-F.-T.) cincilik, afsunculuk, muskacılık. cinnet (A.) [ ]ﺝﻨﺖçıldırma.
77
cins (A.) [ ]ﺝﻨﺲ1.tür. 2.soy. cinsî (A.) [ ]ﺝﻨﺴﯽcinsel. cirm (A.) [ ]ﺝﺮمcismin kapladığı yer, hacim. cism (A.) [ ]ﺝﺴﻢ1.cisim, madde. 2.vücut, beden. cismânî (A.) [ ]ﺝﺴﻤﺎﻥﯽ1.cisim ile ilgili. 2.bedensel. cismen (A.) [ ]ﺝﺴﻤﺎbedenen. cisr (A.) [ ]ﺝﺴﺮköprü. civan (F.) [ ]ﺝﻮانgenç. civânân (F.) [ ]ﺝﻮاﻥﺎنgençler. civanbaht (F.) [ ]ﺝﻮان ﺑﺨﺖtalihli. civânî (F.) [ ]ﺝﻮاﻥﯽgençlik. civânmerd (F.) [ ]ﺝﻮاﻥﻤﺮد1.cömert. 2.soylu. civâr (A.) [ ]ﺝﻮارyakın çevre. cîve (F.) [ ]ﺝﻴﻮﻩcıva. cizye (A.) [ ]ﺝﺰیﻪgayrimüslim vergisi. cû (F.) [ ]ﺝﻮ1.arayan. 2.arama. cû (F.) [ ]ﺝﻮçay, ırmak. cû’ (A.) [ ]ﺝﻮشaçlık. cûce (F.) [ ]ﺝﻮﺝﻪcivciv. cûd (A.) [ ]ﺝﻮدcömertlik. cuğd (A.) [ ]ﺝﻐﺪbaykuş. cûlâh (F.) [ ]ﺝﻮﻻﻩ1.dokumacı. 2.çulha. cum’a (A.) [ ]ﺝﻤﻌﻪcuma.
78
cumhûr (A.) [ ]ﺝﻤﻬﻮر1.halk. 2.kalabalık. cumhûrî (A.) [ ]ﺝﻤﻬﻮریcumhuriyetle ilgili. cumhûriyyet (A.) [ ]ﺝﻤﻬﻮریﺖcumhuriyet. cûş (F.) [ ]ﺝﻮش1.coşku. 2.kaynama. cûş eylemek coşmak, coşup taşmak. cûşâcûş (F.) [ ]ﺝﻮﺵﺎﺝﻮشcoşkun, coşkulu. cûşân (F.) [ ]ﺝﻮﺵﺎن1.coşan. 2.kaynayan. cûşiş (F.) [ ]ﺝﻮﺵﺶcoşku. cûy (F.) [ ]ﺝﻮی1.arayan. 2.arama. cûy (F.) [ ]ﺝﻮیçay, ırmak. cûybâr (F.) [ ]ﺝﻮیﺒﺎرırmak. cûyende (F.) [ ]ﺝﻮیﻨﺪﻩarayan. cübn (A.) [ ]ﺝﺒﻦkorkaklık. cüdâ (F.) [ ]ﺝﺪاayrı. cüda kalmak ayrı düşmek, uzak kalmak. cüdâyî (F.) [ ]ﺝﺪایﯽayrılık. cüdrân (A.) [ ]ﺝﺪرانduvarlar. cüft (F.) [ ]ﺝﻔﺖçift. cüfte (F.) [ ]ﺝﻔﺘﻪçifte. cühelâ (A.) [ ]ﺝﻬﻼءcahiller. cühhâl (A.) [ ]ﺝﻬﺎلcahiller. cüllâh (A.) [ ]ﺝﻼﻩdokumacı, çulhacı. cülûs (A.) [ ]ﺝﻠﻮس1.oturma. 2.tahta geçme.
79
cülûs etmek tahta geçmek. cülûsiyye (A.) [ ]ﺝﻠﻮﺱﻴﻪ1.tahta çıkan hükümdarın dağıttığı bahşiş. 2.tahta çıkan hükümdar için yazılan şiir. cümcüme (A.) [ ]ﺝﻤﺠﻤﻪkafatası. cümel (A.) [ ]ﺝﻤﻞcümleler. cümle (A.) [ ]ﺝﻤﻠﻪ1.bütün, tüm. 2.tümce. cümleten (A.) [ ]ﺝﻤﻠﺔtümüyle cümûd (A.) [ ]ﺝﻤﻮدdonukluk. cümûdiyye (A.) [ ]ﺝﻤﻮدیﻪbuzul. cünbân (F.) [ ]ﺝﻨﺒﺎن1.sallayan. 2.sallanan. cünbiş (F.) [ ]ﺝﻨﺒﺶkıpırtı, hareket, sallanma. cünd (A.) [ ]ﺝﻨﺪ1.asker. 2.ordu. cündî (A.) [ ]ﺝﻨﺪیusta binici. cündîlik (A.-T.) [ ] binicilik, at binme. cünha (A.) [ ]ﺝﻨﺤﻪküçük suç. cünûd (A.) [ ]ﺝﻨﻮد1.askerler. 2.ordular. cürm (A.) [ ]ﺝﺮمsuç. cürûf (A.) [ ]ﺝﺮوفmaden atığı, maden posası. cüsse (A.) [ ]ﺝﺜﻪgövde, yapı. cüstücû (F.) [ ]ﺝﺴﺖ و ﺝﻮarayış, arama. cüvâl (F.) [ ]ﺝﻮالçuval. cüvân bk. civan. cüz’ (A.) [ ]ﺝﺰء1.parça. 2.medrese alfabe kitabı.
80
cüz’î (A.) [ ]ﺝﺰﺋﯽçok az. cüz’iyyât (A.) [ ]ﺝﺰﺋﻴﺎتküçük şeyler, önemsiz şeyler. cüzâm (A.) [ ]ﺝﺬامcüzzam. cüzdan (A.-F.) [ ]ﺝﺰﺋﺪان1.para çantası. 2.evrak çantası.
81
Ç çâbük (F.) [ ]چﺎﺑﮏkıvrak, çevik, çabuk. çâbükî (F.) [ ]چﺎﺑﮑﯽkıvraklık, çeviklik, çabukluk. çâbükpâ (F.) [ ]چﺎﺑﮏ ﭘﺎayağına çabuk. çâbükrev (F.) [ ]چﺎﺑﮏ روhızlı giden. çâbüksüvar (F.) [ ]چﺎﺑﮏ ﺱﻮارusta binici. çâder (F.) [ ]چﺎدر1.çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü. çâdernişin (F.) [ ]چﺎدرﻥﺸﻴﻦgöçebe, çadırda yaşayan. çadır (F.) [ ]چﺎدر1.çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü. çağz (F.) [ ]چﻐﺰkurbağa. çâh (F.) [ ]چﺎﻩ1.kuyu. 2.çukur. çâk (F.) [ ]چﺎک1.yırtık. 2.yırtmaç. çâk etmek yırtmak. çâk olmak yırtılmak. çâkâçâk (F.) [ ]چﺎﮐﺎچﺎکkılıç şakırtısı. çâker (F.) [ ]چﺎﮐﺮ1.kul. 2.hizmetkâr. çâkerî (F.) [ ]چﺎﮐﺮی1.kulluk. 2.hizmetkârlık. çâkûç (F.) [ ]چﺎﮐﻮچçekiç. çâlâk (F.) [ ]چﺎﻻکçevik, kıvrak. çâlâkî (F.) [ ]چﺎﻻﮐﯽçeviklik, kıvraklık. çâlik (F.) [ ]چﺎﻝﻴﮏçelik çomak.
82
çâlpâre (F.) [ ]چﺎرﭘﺎرﻩçalpara. çâme (F.) [ ]چﺎﻡﻪşiir. çâne (F.) [ ]چﺎﻥﻪçene. çâpâr (F.) [ ]چﺎﭘﺎر1.ulak. 2.postacı. çâplûs (F.) [ ]چﺎﭘﻠﻮسdalkavuk. çâr (F.) [ ]چﺎرçare. çâr (F.) [ ]چﺎرdört. çârçûbe (F.) [ ]چﺎرچﻮﺑﻪçerçeve. çardak (F.) [ ]چﺎرﻃﺎقçardak. çârdeh (F.) [ ]چﺎردﻩondört. çâre (F.) [ ]چﺎرﻩ1.tedbir. 2.çare. 3.ilaç, derman. çârecû (F.) [ ]چﺎرﻩ ﺝﻮçare arayan. çâresâz (F.) [ ]چﺎرﻩ ﺱﺎزçare bulan. çâresâz olmak çare bulmak. çâresâzî (F.) [ ]چﺎرﻩ ﺱﺎزیçare bulma. çârgâh (F.) [ ]چﺎرﮔﺎﻩTürk musikîsinde bir makam. çârgûşe (F.) [ ]چﺎرﮔﻮﺵﻪdört köşe. çarh (F.) [ ]چﺮخ1.tekerlek. 2.çarkıfelek. 3.felek. 4.tef. 5.çıkrık. çarmıh (F.) [ ]چﺎرﻡﻴﺦçarmıh. çârnâçâr (F.) [ ]چﺎرﻥﺎچﺎرister istemez, çaresiz, mecburen. çârpâ (F.) [ ]چﺎرﭘﺎdört ayaklı. çârsû (F.) [ ]چﺎرﺱﻮdört yön. çârsû (F.-A.) [ ]چﺎرﺱﻮçarşı.
83
çârşeb (F.) [ ]چﺎرﺵﺐçarşaf. çârşenbe (F.) [ ]چﺎرﺵﻨﺒﻪçarşamba. çârtâk (F.) [ ]چﺎرﻃﺎق1.çardak. 2.kare şeklinde çadır. çârüm (F.) [ ]چﺎرمdördüncü. çâryâr (F.) [ ]چﺎریﺎرdört halife, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali. çâşni (F.) [ ]چﺎﺵﻨﯽçeşni. çâşnigîr (F.) [ ]چﺎﺵﻨﯽ ﮔﻴﺮçeşnici. çâşt (F.) [ ]چﺎﺵﺖkuşluk vakti. çeğâle (F.) [ ]چﻐﺎﻝﻪçağla. çeh (F.) [ ]چﻪ1.kuyu. 2.çukur. çehâr (F.) [ ]چﻬﺎرdört. çehre (F.) [ ]چﻬﺮﻩyüz. çehreperdâz (F.) [ ]چﻬﺮﻩ ﭘﺮدازressam. çekâçâk (F.) [ ]چﮑﺎچﺎکkılıç şakırtısı. çekîde (F.) [ ]چﮑﻴﺪﻩdamlamış. çekûç (F.) [ ]چﮑﻮچçekiç. çelîpâ (F.) [ ]چﻠﻴﭙﺎhaç. çem (F.) [ ]چﻢ1.salınma. 2.süslü. çemen (F.) [ ]چﻤﻦ1.çimenlik, çayırlık. 2.yeşillik. çemenzâr (F.) [ ]چﻤﻨﺰارçimenlik. çenâr (F.) [ ]چﻨﺎرçınar. çenber (F.) [ ]چﻨﺒﺮ1.çember. 2.kasnak. çend (F.) [ ]چﻨﺪ1.kaç. 2.birkaç. 3.ne zamana kadar.
84
çendan (F.) [ ]چﻨﺪانo kadar, onca. çendin (F.) [ ]چﻨﺪیﻦbu kadar, bunca. çeng (F.) [ ]چﻨﮓ1.pençe. 2.el. 3.harp, çeng. çengâl (F.) [ ]چﻨﮕﺎل1.pençe. 2.çengel. çengî (F.) [ ]چﻨﮕﯽ1.çeng çalan. 2.dansöz, çengi. çep (F.) [ ]چﭗsol. çerâ (F.) [ ]چﺮاotlama. çerâgâh (F.) [ ]چﺮاﮔﺎﻩotlak. çerâğ (F.) [ ]چﺮاغ1.mum. 2.kandil. çerâğân (F.) [ ]چﺮاﻏﺎنaydınlatma, donatma. çerâkese (A.) [ ]چﺮاﮐﺴﻪçerkesler. çerb (F.) [ ]چﺮبsemiz. çerbzebân (F.) [ ]چﺮب زﺑﺎن1.yaltakçı. 2.ağzı laf yapan. çerh (F.) [ ]چﺮخ1.çark. 2.felek. 3.tekerlek. 4.çıkrık. 5.çarkıfelek. 6.tef. çerm (F.) [ ]چﺮمderi. çeşm (F.) [ ]چﺸﻢgöz. çeşmân (F.) [ ]چﺸﻤﺎنgözler. çeşmderîde (F.) [ ]چﺸﻢ دریﺪﻩarsız. çeşme (F.) [ ]چﺸﻤﻪ1.pınar. 2.çeşme. çetr (F.) [ ]چﺘﺮ1.gölgelik. 2.şemsiye. çevgân (F.) [ ]چﻮﮔﺎنçevgen. çeyrek (F.) [ ]چﻬﺎریﮏdörtte bir, çeyrek. çîgûne (F.) [ ]چﮕﻮﻥﻪnasıl.
85
çigûnegî (F.) [ ]چﮕﻮﻥﮕﯽnitelik. çihâr (F.) [ ]چﻬﺎرdört. çihar yâr (F.) [ ]چﻬﺎریﺎرdört halife. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali. çihârüdü (F.) [ ]چﻬﺎر و دوdört ve iki. çihârüse (F.) [ ]چﻬﺎر و ﺱﻪdört ve üç. çihârüyek (F.) [ ]چﻬﺎر و یﮏdört ve bir. çihil (F.) [ ]چﻬﻞkırk. çihilpâ (F.) [ ]چﻬﻞ ﭘﺎkırkayak. çihre (F.) [ ]چﻬﺮﻩyüz. çil (F.) [ ]چﻞkırk. çile (F.) [ ]چﻠﻪ1.kırk günlük ibadet. 2.sıkıntı, azap. 3.iplik demeti. çilekeş (F.) [ ]چﻠﻪ ﮐﺶçile çeken, acı çeken. çimen (F.) [ ]چﻤﻦçimenlik. çîn (F.) [ ]چﻴﻦkırışık. çirâğ (F.) [ ]چﺮاغ1.mum. 2.kandil. 2.çırak. çîredest (F.) [ ]چﻴﺮﻩ دﺱﺖyetenekli, becerikli. çirk (F.) [ ]چﺮک1.kir. 2.irin. çirkâb (F.) [ ]چﺮک ﺁبpis su. çirkîn (F.) [ ]چﺮﮐﻴﻦ1.kirlenmiş. 2.çirkin. çîz (F.) [ ]چﻴﺰşey. çûb (F.) [ ]چﻮب1.sopa. 2.odun. 3.tahta. çûbân (F.) [ ]چﻮﺑﺎنçoban. çûbek (F.) [ ]چﻮﺑﮏ1.tokmak, tokaç. 2.çomak.
86
çun (F.) [ ]چﻮن1.gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü. çün (F.) [ ]چﻦ1.gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü. çünki (F.) [ ]چﻮﻥﮑﻪçünkü. çüst (F.) [ ]چﺴﺖçevik, kıvrak. çüstî (F.) [ ]چﺴﺘﯽçeviklik, kıvraklık. çüvâl (F.) [ ]چﻮالçuval. çüvaldûz (F.) [ ]چﻮاﻝﺪوزçuvaldız.
87
D dâ’î (A.) [ ]داﻋﯽ1.dua eden, duacı. 2.davet eden. dâ’ussıla (A.) [ ]داء اﻝﺼﻠﻪyurdunu özleme, köyünü özleme. dâd (F.) [ ]داد1.adalet. 2.iyilik, ihsan. dâd (F.) [ ]داد1.verme. 2.verdi. 3.vergi. dâdgâh (F.) [ ]دادﮔﺎﻩmahkeme. dâdhâh (F.) [ ]دادﺧﻮاﻩdavacı. dâdres (F.) [ ]دادرسimdada koşan. dâdû (F.) [ ]دادوdadı. dâdüferyâd (F.) [ ]دادوﻓﺮیﺎدferyat figan. dâdüsited (F.) [ ]داد و ﺱﺘﺪalışveriş. dâfi’ (A.) [ ]داﻓﻊuzaklaştıran, defeden. dâğ (F.) [ ]داغ1.yara. 2.kızgın demirle vurulmuş işaret. dağal (F.) [ ]دﻏﻞhile, hilehurda, alavere dalavere. dağalbâz (F.) [ ]دﻏﻞ ﺑﺎزhileci. dağdağa (A.) [ ]دﻏﺪﻏﻪtelaş, gürültü patırtı. dâhî (A.) [ ]داهﯽdeha sahibi. dâhil (A.) [ ]داﺧﻞiç, içeri. dâhil olmak içeri girmek. dâhile (A.) [ ]داﺧﻠﻪiç, iç yüz. dâhilen (A.) [ ]داﺧﻼiçten.
88
dâhilî (A.) [ ]داﺧﻠﯽiç ile ilgili, iç yüze ait. dâhiliye (A.) [ ]داﺧﻠﻴﻪiç ile ilgili, iç yüze ait. dahl (A.) [ ]دﺧﻞmüdahale etme, karışma. dahme (F.) [ ]ﺽﺨﻤﻪ1.mezar. 2.mezarlık. 3.lahit. dâim (A.) [ ]داﺋﻢsürekli, devamlı. dâimî (A.) [ ]داﺋﻤﯽsürekli, devamlı. dâir (A.) [ ]داﺋﺮ1.ilişkin, hakkında. 3.dönen. dâire (A.) [ ]داﺋﺮﻩ1.daire. 2.büro, ofis. 3.devlet dairesi. 4.tef, zilli tef. dâirenmâdâr (A.) [ ]داﺋﺮا ﻡﺎدارçepeçevre. dâirevî (A.) [ ]داﺋﺮویdairemsi. dâirezen (A.-F.) [ ]داﺋﺮﻩ زنdaire çalan. dâiye (A.) [ ]داﻋﻴﻪ1.arzu, istek. 2.iddia. dakâyık (A.) [ ]دﻗﺎیﻖ1.incelikler. 2.dakikalar. dakîk (A.) [ ]دﻗﻴﻖ1.ince, hassas. 2.dakika şaşmayan. dakîka (A.) [ ]دﻗﻴﻘﻪ1.incelik. 2.dakika. dalâlet (A.) [ ]ﺽﻼﻝﺖsapkınlık. dâll (A.) [ ]دالdelalet eden. dâlle (A.) [ ]ﺽﺎﻝﻪsapık, yoldan çıkmış. dâm (F.) [ ]دام1.tuzak, kapan. 2.besi hayvanı. dâmâd (F.) [ ]داﻡﺎدdamat, güveyi. dâmân (F.) [ ]داﻡﺎنetek. dâmen (F.) [ ]داﻡﻦetek. dâmenâlûde (F.) [ ]داﻡﻦ ﺁﻝﻮدﻩiffetsiz.
89
dâmenbûs (F.) [ ]داﻡﻦ ﺑﻮسetek öpen. dâmene (F.) [ ]داﻡﻨﻪyamaç, dağ eteği. dâmengîr (F.) [ ]داﻡﻦ ﮔﻴﺮ1.davacı, şikayetçi. 2.eteğe sarılan. dâmgâh (F.) [ ]داﻡﮕﺎﻩtuzak kurulmuş yer. dân (F.) [ ]دانbilen. dân (F.) [ ]دانkap. dânâ (F.) [ ]داﻥﺎbilgili, iyi bilen. dâne (F.) [ ]داﻥﻪ1.tohum. 2.yem. 3.tane. dânende (F.) [ ]داﻥﻨﺪﻩbilen. dâng (F.) [ ]داﻥﮓaltıdabirlik dirhem. dâniş (F.) [ ]داﻥﺶ1.bilgi. 2.bilim. dânişâmûz (F.) [ ]داﻥﺶ ﺁﻡﻮزöğrenci. dânişgâh (F.) [ ]داﻥﺸﮕﺎﻩüniversite. dânişmend (F.) [ ]داﻥﺸﻤﻨﺪ1.bilgin, alim. 2.stajiyer kadı. dânişver (A.) [ ]داﻥﺸﻮرbilgin. dâr (A.) [ ]دار1.yurt. 2.ev. dâr (F.) [ ]دارdar ağacı. dâr (F.) [ ]دارsahip olan, bulunduran, tutan. dâr -ı bekâ [ ] دار ﺑﻘﺎahiret. dâr -ı fenâ [ ] دار ﻓﻨﺎdünya. dârâ (F.) [ ]دارا1.sahip. 2.büyük hükümdar. darabân (A.) [ ]ﺽﺮﺑﺎن1.çarpıntı. 2.vuruş. darabât (A.) [ ]ﺽﺮﺑﺎت1.darbeler, vuruşlar.
90
darb (A.) [ ]ﺽﺮب1.vuruş. 2.para basımı. 3.dövme. darbe (A.) [ ]ﺽﺮﺑﻪ1.vuruş, darbe. 2.bela. darbhâne (A.) [ ]ﺽﺮب ﺧﺎﻥﻪdarphane, para basımevi. darbımesel (A.-F.) [ ]ﺽﺮب ﻡﺜﻞatasözü. dârçîn (F.) [ ]دارچﻴﻦtarçın. dârende (F.) [ ]دارﻥﺪﻩsahip. darîr (A.) [ ]ﺽﺮیﺮdoğuştan kör. dârû (F.) [ ]داروilaç. dârûhâne (F.) [ ]داروﺧﺎﻥﻪeczane. dârülaceze (A.) [ ]داراﻝﻌﺠﺰﻩdüşkünler evi. dârülbedâyi (A.) [ ]داراﻝﺒﺪایﻊkonservatuvar. dârülelhân (A.) [ ]داراﻻﻝﺤﺎنkonservatuvar. dârüleytâm (A.) [ ]داراﻻیﺘﺎمyetimhane. dârülfünun (A.) [ ]داراﻝﻔﻨﻮنüniversite. dârülhilâfe (A.) [ ]داراﻝﺨﻼﻓﻪ1.İstanbul. 2.halifelik merkezi. dârülkütüb (A.) [ ]داراﻝﮑﺘﺐkütüphane. dârülmuallimât (A.) [ ]داراﻝﻤﻌﻠﻤﺎتkız öğretmen okulu. dârülmuallimîn (A.) [ ]داراﻝﻤﻌﻠﻤﻴﻦerkek öğretmen okulu. dârülmülk (A.) [ ]داراﻝﻤﻠﮏbaşkent. dârülvilâde (A.) [ ]داراﻝﻮﻻدﻩdoğumevi. dârüssaltana (A.) [ ]داراﻝﺴﻠﻄﻨﻪİstanbul. dârüsselam (A.) [ ]داراﻝﺴﻼم1.Bağdat. 2.cennet. dâs (F.) [ ]داسorak.
91
dâstân (F.) [ ]داﺱﺘﺎن1.destan. 2.hikaye. 3.masal. dâstânî (F.) [ ]داﺱﺘﺎﻥﯽdestânî, kahramanlıkla ilgili, epik. davâ (A.) [ ]دﻋﻮی1.dava. 2.teorem. 3.mesele. dâver (F.) [ ]داور1.yargıç. 2.hükümdar. 3.Tanrı. davet (A.) [ ]دﻋﻮتçağrı. dâye (F.) [ ]دایﻪdadı. dâyin (A.) [ ]دایﻦalacaklı. deâvî (A.) [ ]دﻋﺎویdavalar. debbağ (A.) [ ]دﺑﺎغsepici. debdebe (A.) [ ]دﺑﺪﺑﻪgösteriş. debir (F.) [ ]دﺑﻴﺮkatip. ded (F.) [ ]ددyırtıcı hayvan. def (F.) [ ]دفtef. def’ (A.) [ ]دﻓﻊuzaklaştırma. def’ edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.giderilmek. def’ etmek 1.uzaklaştırmak. 2.gidermek. def’a (A.) [ ]دﻓﻌﻪkez, kere, defa. def’aten (A.) [ ]دﻓﻌﺔbir defada. defaât (A.) [ ]دﻓﻌﺎتkereler, defalar. defâin (A.) [ ]دﻓﺎﺋﻦgömüler, defineler. defâtir (A.) [ ]دﻓﺎﺕﻴﺮdefterler. define (A.) [ ]دﻓﻴﻨﻪgömü. defn (A.) [ ]دﻓﻦgömme, defin.
92
defter (A.) [ ]دﻓﺘﺮdefter. defterdâr (A.-F.) [ ]دﻓﺘﺮدار1.ildeki en üst düzey maliye yetkilisi. 2.maliye bakanı. defzen (A.-F.) [ ]دﻓﺰنtef çalan. deh (F.) [ ]دﻩon. dehâ (A.) [ ]دهﺎdahilik. dehâlet (A.) [ ]دﺧﺎﻝﺖ1.karışma. 2.sığınma. dehâlîz (A.) [ ]دهﺎﻝﻴﺰdehlizler. dehân (F.) [ ]دهﺎنağız. dehânbeste (F.) [ ]دهﺎن ﺑﺴﺘﻪsuskun. dehen (F.) [ ]دهﻦağız. dehliz (A.) [ ]دهﻠﻴﺰkoridor. dehr (A.) [ ]دهﺮ1.dünya. 2.devir, zamane. dehrî (A.) [ ]دهﺮیmateryalist. dehriyye (A.) [ ]دهﺮیﻪmateryalistlik. dehşetâver (A.-F.) [ ]دهﺸﺖ ﺁورdehşet verici. dehşetengîz (A.-F.) [ ]دهﺸﺖ اﻥﮕﻴﺰürkünç, dehşet verici. dekâkîn (A.) [ ]دﮐﺎﮐﻴﻦdükkanlar. delâil (A.) [ ]دﻻﺋﻞkanıtlar, deliller. delâlet (A.) [ ]دﻻﻝﺖdelillik, yol gösterme. delâlet etmek 1.yol göstermek. 2.anlamına gelmek. delîl (A.) [ ]دﻝﻴﻞ1.kanıt. 2.rehber. 3.şahit. delk (F.) [ ]دﻝﻖderviş hırkası. dellâk (A.) [ ]دﻻکtellak.
93
dellâl (A.) [ ]دﻻلkomisyoncu, tellal. delv (A.) [ ]دﻝﻮ1.kova. 2.kova burcu. dem (A.) [ ]دمkan. dem (F.) [ ]دم1.zaman. 2.nefes. 3.içki. demâdem (F.) [ ]دﻡﺎدمher an. dembedem (F.) [ ]دﻡﺒﺪمher an. demsâz (F.) [ ]دﻡﺴﺎز1.yakın arkadaş.2.sırdaş. denâet (A.) [ ]دﻥﺎﺋﺖalçaklık. dendân (F.) [ ]دﻥﺪانdiş. dendanmüzd (F.) [ ]دﻥﺪان ﻡﺰدdiş kirası. denî (A.) [ ]دﻥﯽalçak. der (F.) [ ]درkapı. derâhim (A.) [ ]دراهﻢdirhemler. derakab (F.-A.) [ ]درﻋﻘﺐardından, hemen, derhal, hemen ardından. derâmed (F.) [ ]در ﺁﻡﺪkazanç, gelir. derâz (F.) [ ]درازuzun. derbân (F.) [ ]درﺑﺎنkapıcı. derbâr (F.) [ ]درﺑﺎرsaray. derbeder (F.) [ ]درﺑﺪرaylak, avare. derbend (F.) [ ]درﺑﻨﺪ1.dar geçit. 2.sınır kalesi. 3.hudut. derc (A.) [ ]درجiçine alma, biriktirme. derc edilmek içine alınmak. derc etmek içine almak.
94
derd (F.) [ ]درد1.dert. acı. 3.ağrı. derdâ (F.) [ ]درداne yazık ki, eyvahlar olsun. derdest (F.) [ ]دردﺱﺖ1.yakalama. 2.el altında olma. derdest edilmek yakalanmak. derdest etmek yakalamak. derdiser (F.) [ ]درد ﺱﺮbaş belası, baş ağrısı, sorun, problem. derdmend (F.) [ ]دردﻡﻨﺪdertli. derecât (A.) [ ]درﺝﺎتdereceler. derece (A.) [ ]درﺝﻪ1.derece. 2.aşama. 3.kat. 3.miktar. derekât (A.) [ ]درﮐﺎت1.katlar. 2.basamaklar. dereke (A.) [ ]درﮐﻪ1.kat. 2.basamak. derende (F.) [ ]درﻥﺪﻩyırtıcı. dergâh (F.) [ ]درﮔﺎﻩ1.dergah. 2.saray. 3.tekke. 4.tapı, huzur. derhâl (F.-A.) [ ]درﺣﺎلhemen. derhâst (F.) [ ]درﺧﻮاﺱﺖ1.istek, talep, rica. 2.dilekçe. derhâtır (F.-A.) [ ]در ﺧﺎﻃﺮ1.hatırlama. 2.hatırda tutma. derhâtır ettirmek hatırlatmak, akla getirmek. derhâtır eylemek hatırlamak. derhor (F.) [ ]درﺧﻮرlayık. derîçe (F.) [ ]دریﭽﻪ1.pencere. 2.küçük kapı. derk (A.) [ ]درک1.anlama, idrak etme. 2.alma. derk etmek anlamak, idrak etmek. derkenâr (F.-A.) [ ]درﮐﻨﺎرkenar yazısı.
95
dermân (F.) [ ]درﻡﺎن1.ilaç. 2.çare. 3.güç. dermânde (F.) [ ]درﻡﺎﻥﺪﻩ1.aciz. 2.zavallı. dermeyân (F.) [ ]درﻡﻴﺎنortada. dermeyân edilmek ortaya konulmak, ele alınmak. dermeyân etmek ortaya koymak, ele almak. derpîş (F.) [ ]درﭘﻴﺶgöz önünde. derpîş edilmek göz önünde bulundurulmak. derpîş etmek göz önünde bulundurmak. derrâk (A.) [ ]دراکanlayışlı. derre (F.) [ ]درﻩdere. dersaadet (F.-A.) [ ]در ﺱﻌﺎدتİstanbul. dershân (A.-F.) [ ]درﺱﺨﻮانöğrenci. deruhde edilmek üste alınmak, görev bilinmek. deruhde etmek üstüne almak. derûn (F.) [ ]درون1.iç, içerisi. 2.gönül. derûnî (F.) [ ]دروﻥﯽiçten gelen, içe ait. dervâze (F.) [ ]دروازﻩ1.ana kapı. 2.kale kapısı. 3.şehir kapısı. dervîş (F.) [ ]درویﺶ1.yoksul. 2.tarikat şeyhine bağlı mürit. dervîşân (F.) [ ]درویﺸﺎنdervişler. deryâ (F.) [ ]دریﺎdeniz. deryâdil (F.) [ ]دریﺎدل1.gönlü zengin. 2.büyük himmetli. deryâneverd (F.) [ ]دریﺎﻥﻮردdenizci. derzî (F.) [ ]درزیterzi.
96
desâis (A.) [ ]دﺱﺎﺋﺲhileler, oyunlar. desîse (A.) [ ]دﺱﻴﺴﻪhile, oyun. desîsekâr (A.-F.) [ ]دﺱﻴﺴﻪ ﮐﺎرhileci, düzenbaz. dessâs (A.) [ ]دﺱﺎسhileci, düzenbaz. dest (F.) [ ]دﺱﺖel. destân (F.) [ ]دﺱﺘﺎن1.hikaye. 2.destan. 3.masal. destâr (F.) [ ]دﺱﺘﺎرsarık. destâvîz (F.) [ ]دﺱﺘﺎویﺰküçük hediye. destbedest (F.) [ ]دﺱﺖ ﺑﺪﺱﺖelden ele. destbûs (F.) [ ]دﺱﺖ ﺑﻮسel öpen. destbûsî (F.) [ ]دﺱﺖ ﺑﻮﺱﯽel öpme. deste (F.) [ ]دﺱﺘﻪ1.grup. 2.demet. 3.kulp. destere (F.) [ ]دﺱﺘﺮﻩtestere, bıçkı. destgâh (F.) [ ]دﺱﺘﮕﺎﻩ1.tezgah. 2.atölye. 3.halı dokuma tezgahı. destgîr (F.) [ ]دﺱﺘﮕﻴﺮelden tutan, yardım eden. destî (F.) [ ]دﺱﺘﯽtesti. destkâr (F.) [ ]دﺱﺘﮑﺎرil işi. destmâl (F.) [ ]دﺱﺘﻤﺎل1.mendil. 2.el bezi. destmüzd (F.) [ ]دﺱﺖ ﻡﺰد1.ücret, el emeği. 2.bahşiş. destres (F.) [ ]دﺱﺘﺮسulaşma, elde etmek. destres olmak ulaşmak, elde etmek. destres olunmak ulaşılmak. destûr (F.) [ ]دﺱﺘﻮر1.izin. 2.zerdüşt rahibi. 3.uzak dur. 4.izin ver.
97
deşne (F.) [ ]دﺵﻨﻪhançer. deşt (F.) [ ]دﺵﺖ1.kır. 2.ova. 3.çöl. devâ (A.) [ ]دواء1.ilaç. 2.çare. devâbb (A.) [ ]دواب1.yük hayvanları. 2.binek hayvanları. devâir (A.) [ ]دواﺋﺮdaireler. devâm (A.) [ ]دوام1.süreklilik. 2.kalıcılık. 3.devam. devâsâz (A.-F.) [ ]دواﺱﺎز1.çare olan. 2.tedavi eden, şifa veren. devât (A.) [ ]دواتdivit. devâvîn (A.) [ ]دواویﻦdivanlar. deverân (A.) [ ]دورانdönme, dolaşma, dolaşım. deverân etmek dönmek, dolanmak. devlet (A.) [ ]دوﻝﺖ1.devlet. 2.talih. 3.mevki. devr (A.) [ ]دور1.devir. 2.dönme. devrân (A.) [ ]دورانfelek, zamane. devre (A.) [ ]دورﻩdönem. dey (F.) [ ]دیkış. deyn (A.) [ ]دیﻦborç. deyr (A.) [ ]دیﺮmanastır. dıl’ (A.) [ ]ﺽﻠﻊkenar. dırâz (F.) [ ]درازuzun. dî (F.) [ ]دیdün. dîbâ (F.) [ ]دیﺒﺎipekli kumaş. dîbâce (F.) [ ]دیﺒﺎﺝﻪgiriş, önsöz.
98
dicâce (A.) [ ]دﺝﺎﺝﻪtavuk. dîdâr (F.) [ ]دیﺪار1.görüşme, buluşma. 2.yüz. dîde (F.) [ ]دیﺪﻩgörmüş. dîde (F.) [ ]دیﺪﻩgöz. dîdegân (F.) [ ]دیﺪﮔﺎنgözler. dîg (F.) [ ]دیﮓtencere. diger (F.) [ ]دﮔﺮdiğer, başka. dîgergûn (F.) [ ]دﮔﺮﮔﻮنbaşka. dîgerkâm (F.) [ ]دیﮕﺮﮐﺎمbaşkalarını düşünen. dih (F.) [ ]دﻩköy. dihât (F.) [ ]دهﺎتköyler. dihhodâ (F.) [ ]دهﺨﺪا1.köy ağası. 2.köy kahyası. dihkân (F.) [ ]دهﻘﺎن1.çiftçi. 2.köy ağası. dikkat (A.) [ ]دﻗﺖ1.dakiklik. 2.incelik. 3.dikkat. dil (F.) [ ]دلgönül. dilârâ (F.) [ ]دل ﺁراgönül süsleyen. dilâşûb (F.) [ ]دل ﺁﺵﻮبgönül karıştıran, sevgili. dilâver (F.) [ ]دﻻورyürekli, yiğit. dilâvîz (F.) [ ]دﻻویﺰgüzel, gönül çekici. dilâzâr (F.) [ ]دل ﺁزارgönül kıran, inciten. dilâzürde (F.) [ ]دل ﺁزردﻩkalbi kırık. dilbâz (F.) [ ]دﻝﺒﺎزgönül şenlendiren. dilbend (F.) [ ]دﻝﺒﻨﺪgönül bağlanan, sevgili.
99
dilber (F.) [ ]دﻝﺒﺮgönül alan, güzel, sevgili. dilbeste (F.) [ ]دﻝﺒﺴﺘﻪgönlü bağlanmış, aşık. dilcû (F.) [ ]دﻝﺠﻮgönlün aradığı, güzel, sevgili. dildâde (F.) [ ]دل دادﻩgönlünü vermiş, aşık. dildâr (F.) [ ]دﻝﺪارgönül tutan, sevgili. dildüzd (F.) [ ]دل دزدgönül hırsızı. dilefgâr (F.) [ ]دل اﻓﮕﺎرgönlü yaralı, aşık. dilefrûz (F.) [ ]دل اﻓﺮوزgönül aydınlatan, sevgili. dilfigâr (F.) [ ]دل ﻓﮕﺎرgönlü yaralı, aşık. dilfirîb (F.) [ ]دل ﻓﺮیﺐgönül aldatan, sevgili. dilgîr (F.) [ ]دﻝﮕﻴﺮkırgın, alınmış. dilgüdâz (F.) [ ]دل ﮔﺪازgönül eriten, yürek törpüsü. dilgüşâ (F.) [ ]دﻝﮕﺸﺎiç açıcı, ferahlık verici. dilhâh (F.) [ ]دﻝﺨﻮاﻩgönlün istediği. dilhaste (F.) [ ]دﻝﺨﻮاﺱﺘﻪgönlü yaralı. dilhırâş (F.) [ ]دل ﺧﺮاشyürek parçalayan. dilhûn (F.) [ ]دﻝﺨﻮنyüreği kanlı, içi kan ağlayan. dilîr (F.) [ ]دﻝﻴﺮyürekli, yiğit. dilkeş (F.) [ ]دﻝﮑﺶcazibeli, gönül çekici. dilnişîn (F.) [ ]دﻝﻨﺸﻴﻦmakbul, hoş. dilnüvaz (F.) [ ]دل ﻥﻮازgönül okşayan. dilpesend (F.) [ ]دل ﭘﺴﻨﺪgönlün beğendiği. dilrübâ (F.) [ ]دﻝﺮﺑﺎgönül hırsızı, gönül çalan.
100
dilsûhte (F.) [ ]دل ﺱﻮﺧﺘﻪbağrı yanık, gönlü yaralı. dilsûz (F.) [ ]دﻝﺴﻮزyürek yakan. dilşâd (F.) [ ]دﻝﺸﺎدgönlü şen. dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek. dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak. dilşikâr (F.) [ ]دل ﺵﮑﺎرgönül avcısı. dilşiken (F.) [ ]دل ﺵﮑﻦkalp kıran. dilşikeste (F.) [ ]دل ﺵﮑﺴﺘﻪkalbi kırık. dilteng (F.) [ ]دل ﺕﻨﮓyüreği daralmış, sıkıntılı. dilteşne (F.) [ ]دل ﺕﺸﻨﻪcan atan. dimâğ (A.) [ ] دﻡﺎغ1.beyin. 2.bilinç, şuur. dindârî (A.-F.) [ ] دیﻨﺪاریdindarlık. dînen (A.) [ ] دیﻨﺎdince, din bakımından. dînî (A.) [ ] دیﻨﯽdinsel. dîr (F.) [ ] دیﺮgeç. dirahşân (F.) [ ] درﺧﺸﺎنparlak, parlayan. diraht (F.) [ ] درﺧﺖağaç. dirâyetli (A.-T.) bilgili ve kavrama yeteneği olan. direfş (F.) [ ] درﻓﺶ1.sancak. 2.bayrak. direm (F.) [ ] درمdirhem, akçe, gümüş para. dirîğ (F.) [ ] دریﻎesirgeme. dirîğ etmek esirgemek. dirîğâ (F.) [ ] دریﻐﺎne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun.
101
dîrîn (F.) [ ] دیﺮیﻦeski. dîrîne (F.) [ ] دیﺮیﻨﻪeski. dîşeb (F.) [ ] دیﺸﺐdün gece. dîvân (A.) [ ] دیﻮان1.meclis. 2.padişah meclisi. 3.şairin şiirlerinin bir araya getirildiği eser. dîvâne (F.) [ ] دیﻮاﻥﻪdeli, çılgın. dîvânegî (F.) [ ] دیﻮاﻥﮕﯽdelilik, çılgınlık. dîvâr (F.) [ ] دیﻮارduvar. diyâr (A.) [ ] دیﺎرülke, topraklar, memleket. dizdâr (F.) [ ] دزدارkale muhafızı. dost (F.) [ ] دوﺱﺖ1.sevgili. 2.yakın arkadaş. 3.Tanrı. dostâne (F.) [ ] دوﺱﺘﺎﻥﻪdostça. dostî (F.) [ ] دوﺱﺘﯽdostluk. dostkâm (F.) [ ] دوﺱﺘﮑﺎمdost canlısı. duâgû (A.-F.) [ ] دﻋﺎﮔﻮduacı, dua eden. dûçâr (F.) [ ] دچﺎرuğramış, yakalanmış, maruz kalmış. dûçâr etmek uğratmak, müptela etmek. dûçâr olmak uğramak, müptela olmak. dûd (A.) [ ] دودböcek, kurtçuk, kurt. dûd (F.) [ ] دودduman. dûde (F.) [ ] دودﻩis. dûdmân (F.) [ ] دودﻡﺎنsoy sop. dûğ (F.) [ ] دوغayran.
102
duhân (A.) [ ] دﺧﺎن1.tütün. 2.duman. duht (F.) [ ] دﺧﺖkız. duhter (F.) [ ] دﺧﺘﺮkız. duhûl (A.) [ ] دﺧﻮلgiriş, içeri girme. duhûl etmek girmek, içeri girmek. duhûliye (A.) [ ] دﺧﻮﻝﻴﻪgiriş ücreti. dumûr (A.) [ ] دﻡﻮرkörelme. dûn (A.) [ ] دون1.aşağı, alt. 2.aşağılık, adi. dûnperver (A.-F.) [ ] دون ﭘﺮورaşağılık kimseleri koruyan. dûr (F.) [ ] دورuzak. dûrbîn (F.) [ ] دورﺑﻴﻦdürbün. dûrdest (F.) [ ] دوردﺱﺖırak, çok uzak. dûrendîş (F.) [ ] دوراﻥﺪیﺶileri görüşlü, ileriyi düşünen. dûrî (F.) [ ] دوریuzaklık. durûb-i emsâl (A.-F.) [ ] ﺽﺮوب اﻡﺜﺎلatasözleri. durûd (F.) [ ] درود1.övgü. 2.selam. dûst (F.) [ ] دوﺱﺖ1.dost. 2.sevgili. 3.Tanrı. dûş (F.) [ ] دوشdün gece. dûş (F.) [ ] دوشomuz. dûşîze (F.) [ ] دوﺵﻴﺰﻩkız, matmazel. dûzah (F.) [ ] دوزخcehennem. dü (F.) [ ] دوiki. dübâre (F.) [ ] دوﺑﺎرﻩtekrar, yeniden.
103
dübb (A.) [ ] دبayı. dübür (A.) [ ] دﺑﺮ1.makat. 2.arka. dücâce (A.) [ ] دﺝﺎﺝﻪtavuk. düçar-ı inkıtâ olmak kesintiye uğramak. düdil (F.) [ ] دودلikircikli, tereddütlü. dühûr (A.) [ ] دهﻮر1.devirler. 2.dünyalar. dühül (F.) [ ] دهﻞdavul. düm (F.) [ ] دمkuyruk. dümbâl (F.) [ ] دﻥﺒﺎل1.kuyruk. 2.peş, art. dümel (A.) [ ] دﻡﻞkan çıbanı. dümûy (F.) [ ] دوﻡﻮیkırçıl. dünbâl (F.) [ ] دﻥﺒﺎل1.kuyruk. 2.peş, art. dünbek (F.) [ ] دﻥﺒﮏdümbelek. dünîm (F.) [ ] دوﻥﻴﻢikiye bölünmüş. dünyâperest (A.-F.) [ ] دﻥﻴﺎﭘﺮﺱﺖdünya düşkünü. dünyevî (A.) [ ] دﻥﻴﻮیdünya ile ilgili. dürc (A.) [ ] درج1.kutu. 2.mücevher kutusu. 3.sevgilinin küçük ağzı. dürd (F.) [ ] دردtortu. dürdâne (A.-F.) [ ] درداﻥﻪ1.inci tanesi. 2.sevgili. dürdkeş (F.) [ ] دردﮐﺶtortulu şarap içen. dürer (A.) [ ] دررinciler. dürr (A.) [ ] درinci. dürrâ’a (A.) [ ] دراﻋﻪferace.
104
dürre (A.) [ ] درﻩiri inci. dürû (F.) [ ] دوروikiyüzlü. dürûğ (F.) [ ] دروغyalan. dürûğzen (F.) [ ] دروغ زنyalancı. dürûs (A.) [ ] دروسdersler. dürüst (F.) [ ] درﺱﺖ1.sağlıklı. 2.tam. 3.doğru. dürüşt (F.) [ ] درﺵﺖ1.kaba. 2.iri. 3.kalın. düstûr (A.) [ ] دﺱﺘﻮر1.kural, prensip. 2.kanun kitabı. düşenbe (F.) [ ] دوﺵﻨﺒﻪpazartesi. düşine (F.) [ ] دوﺵﻴﻨﻪdün geceki. düşmen (F.) [ ] دﺵﻤﻦdüşman. düşnâm (F.) [ ] دﺵﻨﺎمküfür, sövgü. düşvâr (F.) [ ] دﺵﻮارgüç. düvâzdeh (F.) [ ] دوازدﻩoniki. düvel (A.) [ ] دولdevletler. düvist (F.) [ ] دویﺴﺖikiyüz. düvüm (F.) [ ] دومikinci. düyûn (A.) [ ] دیﻮنborçlar. düzd (F.) [ ] دزدhırsız. düzdî (F.) [ ] دزدیhırsızlık. düzdîde (F.) [ ] دزدیﺪﻩçalıntı, çalınmış.
105
E eâcîb (A.) [ ] اﻋﺎﺝﺐşaşılası şeyler. eamm (A.) [ ] اﻋﻢgenelde, yaygın haliyle. eâzım (A.) [ ] اﻋﺎﻇﻢbüyükler, ileri gelenler. eazz (A.) [ ] اﻋﺰçok değerli. eb (A.) [ ] اب1.baba. 2.ata, ced. eb’âd (A.) [ ] اﺑﻌﺎد1.boyutlar. 2.uzunluklar. eb’ad (A.) [ ] اﺑﻌﺪçok uzak. ebâbil (A.) [ ] اﺑﺎﺑﻴﻞkırlangıç. ebâtil (A.) [ ] اﺑﺎﻃﻞsaçma sapan sözler, ipe sapa gelmez şeyler. ebced (A.) [ ] اﺑﺠﺪsayısal değer verilmiş arap alfabesi. ebcedhân (A.-F.) [ ] اﺑﺠﺪﺧﻮان1.okula yeni başlamış öğrenci. 2.acemi, deneyimsiz. ebdâl (A.) [ ] اﺑﺪالderviş, abdal. ebdân (A.) [ ] اﺑﺪانbedenler. ebed (A.) [ ] اﺑﺪsonsuz gelecek zaman. ebeden (A.) [ ] اﺑﺪاasla, hiçbir zaman. ebedî (A.) [ ] اﺑﺪیsonsuz. ebediyyen (A.) [ ] اﺑﺪیﺎsonsuza kadar, asla, hiçbir zaman ebediyyet (A.) [ ] اﺑﺪیﺖsonsuzluk. ebeveyn (A.) [ ] اﺑﻮیﻦanababa.
106
ebhâr (A.) [ ] اﺑﺤﺎرdenizler. ebhâs (A.) [ ] اﺑﺤﺎثbahisler, tartışmalar. ebî (A.) [ ] اﺑﯽbaba. ebkem (A.) [ ] اﺑﮑﻢdilsiz. eblak (A.) [ ] اﺑﻠﻖalacalı. ebleh (A.) [ ] اﺑﻠﻪbön. eblehâne (A.-F.) [ ] اﺑﻠﻬﺎﻥﻪbön bön. eblehî (A.-F.) [ ] اﺑﻠﻬﯽbönlük. ebnâ (A.) [ ] اﺑﻨﺎoğullar. ebniye (A.) [ ] اﺑﻨﻴﻪbinalar. ebr (F.) [ ] اﺑﺮbulut. ebrâlûd (F.) [ ] اﺑﺮﺁﻝﻮدbulutlu. ebrâr (A.) [ ] اﺑﺮارiyi insanlar, dürüst insanlar. ebred (A.) [ ] اﺑﺮدdondurucu soğuk, çok soğuk. ebreş (A.) [ ] اﺑﺮش1.alacalı at. 2.alaca. ebrişüm (F.) [ ] اﺑﺮیﺸﻢipek, bükülü ipek. ebrû (F.) [ ] اﺑﺮوkaş. ebsâr (A.) [ ] اﺑﺼﺎرgözler. ebülbeşer (A.) [ ] اﺑﻮاﻝﺒﺸﺮÂdem. ebvâb (A.) [ ] اﺑﻮاب1.kapılar. 2.bölümler, bâblar. ebyât (A.) [ ] اﺑﻴﺎتbeyitler. ebyaz (A.) [ ] اﺑﻴﺾbembeyaz. ecânib (A.) [ ] اﺝﺎﻥﺐyabancılar.
107
ecdâd (A.) [ ] اﺝﺪادatalar, cedler. ecel (A.) [ ] اﺝﻞhayatın sonu. ecell (A.) [ ] اﺝﻞçok büyük, ulular ulusu. echel (A.) [ ] اﺝﻬﻞzırcahil. echelüminkaragöz (A.-T.) [ ]اﺝﻬﻞ ﻡﻦ ﻗﺮﻩ ﮔﻮزzırcahil. ecir (A.) [ ] اﺝﺮ1.ödül. 2.ücret. ecnâs (A.) [ ] اﺝﻨﺎسtürler, cinsler. ecnebî (A.) [ ] اﺝﻨﺒﯽyabancı. ecr (A.) [ ] اﺝﺮ1.ödül. 2.ücret. ecrâm (A.) [ ] اﺝﺮامcansız varlıklar. ecrâm -ı semâviyye [ ] اﺝﺮام ﺱﻤﺎویﻪgök cisimleri. ecsâd (A.) [ ] اﺝﺴﺎد1.cesetler. 2.bedenler. ecsâm (A.) [ ] اﺝﺴﺎم1.cisimler. 2.vücutlar. ecvef (A.) [ ] اﺝﻮف1.kof. 2.dangalak. ecvibe (A.) [ ] اﺝﻮﺑﻪcevaplar. eczâ (A.) [ ] اﺝﺰا1.parçalar. 2.ilaç hammaddeleri. eczâhâne (A.-F.) [ ] اﺝﺰاﺧﺎﻥﻪeczane. ed’iye (A.) [ ] ادﻋﻴﻪdualar. edâ (A.) [ ] ادا1.ödeme. 2.yapma, yerine getirme. 3.tarz, tavır. 4.çalım. edeb (A.) [ ] ادب1.terbiye. 2.utanma duygusu. 3.edebiyat. edepli (A.-T.) terbiyeli, edep sahibi. edevât (A.) [ ] ادواتavadanlık, araçlar, aletler. edîb (A.) [ ] ادیﺐ1.edebiyatçı. 2.edepli.
108
edîbe (A.) [ ] ادیﺒﻪ1.bayan edebiyatçı. 2.edepli bayan. edille (A.) [ ] ادﻝﻪ1.deliller. 2.rehberler. edîm (A.) [ ] ادیﻢtabaklanmış deri. 2.yüzey, yüz. ednâ (A.) [ ] ادﻥﯽ1.en aşağı. 2.alçak mı alçak. edvâr (A.) [ ] ادوارdevirler, çağlar. edviye (A.) [ ] ادویﻪilaçlar, devalar. edyân (A.) [ ] ادیﺎنdinler. edyâr (A.) [ ] ادیﺎرmanastırlar. ef’âl (A.) [ ] اﻓﻌﺎل1.fiiller. 2.hareketler, eylemler. ef’î (A.) [ ] اﻓﻌﯽengerek yılanı. efâzıl (A.) [ ] اﻓﺎﺽﻞ1.seçkin insanlar. 2.bilginler. efdal (A.) [ ] اﻓﻀﻞen üstün, en iyi. efgân (F.) [ ] اﻓﻐﺎنferyat etme, figan etme. efkâr (A.) [ ] اﻓﮑﺎرfikirler, düşünceler. efkâr -ı âmme [ ] اﻓﮑﺎر ﻋﺎﻡﻪkamuoyu. eflâk (A.) [ ] اﻓﻼکgökler, felekler. efrâd (A.) [ ] اﻓﺮادfertler, bireyler. efrenc (A.) [ ] اﻓﺮﻥﺞBatılı, Avrupalı. efsâne (F.) [ ] اﻓﺴﺎﻥﻪ1.masal. 2.efsane. efsâr (F.) [ ] اﻓﺴﺎرyular. efser (F.) [ ] اﻓﺴﺮsubay. efser (F.) [ ] اﻓﺴﺮtaç. efsun (F.) [ ] اﻓﺴﻮنafsun, büyü.
109
efsunger (F.) [ ] اﻓﺴﻮﻥﮕﺮ1.afsuncu. 2.büyüleyici. efsûs (F.) [ ] اﻓﺴﻮسyazık, çok yazık, eyvahlar olsun. efsürde (F.) [ ] اﻓﺴﺮدﻩ1.donuk. 2.üzgün, moral çöküntüsü içinde. 3.duygusuz. efşüre (F.) [ ] اﻓﺸﺮﻩsıkılmış meyva suyu. efvâc (A.) [ ] اﻓﻮاجbölükler. efvâh (A.) [ ] اﻓﻮاﻩağızlar. efyûn (F.) [ ] اﻓﻴﻮنafyon. efzâr (F.) [ ] اﻓﺰارalet, araç gereç. efzâyiş (F.) [ ] اﻓﺰایﺶartış. efzûn (F.) [ ] اﻓﺰونfazla. eger (F.) [ ] اﮔﺮeğer. ehad (A.) [ ] اﺣﺪ1.bir, tek. 2.Tanrı. ehâdîs (A.) [ ] اﺣﺎدیﺚhadisler. ehadiyyet (A.) [ ] اﺣﺪیﺖ1.birlik. 2.Tanrı’nın birliği. ehâlî (A.) [ ] اهﺎﻝﯽahali, halk. ehass (A.) [ ] اﺧﺺbaşlıca. ehdâf (A.) [ ] اهﺪافhedefler. ehemm (A.) [ ] اهﻢen önemlisi. ehemmiyet atfetmek önem vermek, önemsemek ehemmiyet kesb eylemek önem kazanmak. ehemmiyyet (A.) [ ] اهﻤﻴﺖönem. ehibbâ (A.) [ ] اﺣﺒﺎdostlar.
110
ehil (A.) [ ] اهﻞ1.maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere mensup. ehl (A.) [ ] اهﻞ1.maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere veya görüşe mensup. ehl -i din [ ] اهﻞ دیﻦbir dine inananlar. ehl -i hâl [ ] اهﻞ ﺣﺎلhalden anlayan ehl -i hubre [ ] اهﻞ ﺧﺒﺮﻩbilirkişi. ehl -i îman [ ] اهﻞ ایﻤﺎنiman edenler, inananlar. ehl -i salib [ ] اهﻞ ﺹﻠﻴﺐhaçlılar. ehl -i vukûf [ ] اهﻞ وﻗﻮفbilirkişi. ehliyyet (A.) [ ] اهﻠﻴﺖ1.beceri sahipliği, yeterlilik, yetki. 3.yeterlilik belgesi. ehrâm (A.) [ ] اهﺮامpiramit. ehrimen (F.) [ ] اهﺮﻡﻦkötülük tanrısı, şeytan. ehsâs (A.) [ ] اﺣﺴﺎسduygular, hisler. ehven (A.) [ ] اهﻮن1.çok ucuz. 2.çok kolay. ehzâb (A.) [ ] اﺣﺰاب1.hizipler. 2.partiler. 3.gruplar. eimme (A.) [ ] اﺋﻤﻪimamlar, önderler. eizze (A.) [ ] اﻋﺰﻩ1.azizler, ermişler. 2.saygın kişiler. ejder (F.) [ ] اژدر1.büyük yılan. 2.ejderha. ejderhâ (F.) [ ] اژدرهﺎ1.büyük yılan. 2.ejderha. ekâbir (A.) [ ] اﮐﺎﺑﺮbüyükler, ileri gelenler. ekâlîm (A.) [ ] اﻗﺎﻝﻴﻢ1.ülkeler. 2.büyük toprak parçaları. ekall (A.) [ ] اﻗﻞen az. ekalliyet (A.) [ ] اﻗﻠﻴﺖazınlık. 111
ekârib (A.) [ ] اﻗﺎربyakınlar, akrabalar. ekâvîl (A.) [ ] اﻗﺎویﻞsözler. ekber (A.) [ ] اﮐﺒﺮen büyük. ekdâr (A.) [ ] اﮐﺪارkederler, üzüntüler. ekfân (A.) [ ] اﮐﻔﺎنkefenler. ekhâl (A.) [ ] اﮐﺤﺎلsürmeler. ekîd (A.) [ ] اﮐﻴﺪkesin. ekîden (A.) [ ] اﮐﻴﺪاkesinlikle. ekl (A.) [ ] اﮐﻞyeme. ekl edilmek yenilmek. ekmel (A.) [ ] اﮐﻤﻞmükemmel, tam. eknâf (A.) [ ] اﮐﻨﺎفyerler, yöreler, taraflar. eknûn (F.) [ ] اﮐﻨﻮنşimdi. ekrem (A.) [ ] اﮐﺮمçok cömert. ekser (A.) [ ] اﮐﺜﺮen çok. ekserî (A.) [ ] اﮐﺜﺮی1.çoğu. 2.çoğu kez. ekseriyyâ (A.) [ ] اﮐﺜﺮیﺎçoğu zaman, sık sık. ekseriyyet (A.) [ ] اﮐﺜﺮیﺖçoğunluk. ekseriyyet -i ârâ [ ] اﮐﺜﺮیﺖ ﺁراءoy çokluğu. ekseriyyet -i mutlaka [ ] اﮐﺜﺮیﺖ ﻡﻄﻠﻘﻪçoğunluk. ektâf (A.) [ ] اﮐﺘﺎف1.omuzlar. 2.kürek kemikleri. ekûl (A.) [ ] اﮐﻮلpisboğaz. ekvân (A.) [ ] اﮐﻮان1.dünyalar. 2.varlıklar.
112
ekyâl (A.) [ ] اﮐﻴﺎل1.kileler. 2.ölçekler. ekzeb (A.) [ ] اﮐﺬبkuyruklu yalan. el’an (A.) [ ] اﻵنşimdi. elaman (A.) [ ] اﻻﻡﺎنaman dileme, imdat, yardım elbise (A.) [ ] اﻝﺒﺴﻪgiysiler. elem (A.) [ ] اﻝﻢacı, üzüntü. elemzede (A.-F.) [ ] اﻝﻢ زدﻩelemli. elf (A.) [ ] اﻝﻒbin. elfâz (A.) [ ] اﻝﻔﺎظsözler, lafızlar. elhâc (A.) [ ] اﻝﺤﺎجhacı. elhâlet hâzihi (A.) [ ] اﻝﺤﺎﻝﺔ هﺬﻩşimdiki, günümüzdeki elhân (A.) [ ] اﻝﺤﺎنşarkılar, melodiler. elhâsıl (A.) [ ] اﻝﺤﺎﺹﻞsonuçta. elifba (A.) [ ] اﻝﻔﺒﺎalfabe. elîm (A.) [ ] اﻝﻴﻢacı, acıklı. elîme (A.) [ ] اﻝﻴﻤﻪacı, acıklı. elkıssa (A.) [ ] اﻝﻘﺼﻪkısacası, sonuç olarak. elsine (A.) [ ] اﻝﺴﻨﻪdiller, lisanlar. eltâf (A.) [ ] اﻝﻄﺎفiyilikler, lütuflar. elvâh (A.) [ ] اﻝﻮاحlevhalar, tablolar. elvân (A.) [ ] اﻝﻮانrenkler. elvedâ (A.) [ ] اﻝﻮداعelveda. elviye (A.) [ ] اﻝﻮیﻪsancaklar.
113
elyâf (A.) [ ] اﻝﻴﺎفlifler. elyevm (A.) [ ] اﻝﻴﻮمbugün. elzem (A.) [ ] اﻝﺰمçok gerekli. em’â (A.) [ ] اﻡﻌﺎbağırsaklar. emâkin (A.) [ ] اﻡﺎﮐﻦmekanlar. emân (A.) [ ] اﻡﺎنaman dileme. emânât-ı mübâreke (A.-F.) [ ] اﻡﺎﻥﺎت ﻡﺒﺎرﮐﻪkutsal emanetler. emânet (A.) [ ] اﻡﺎﻥﺖ1.eminlik. 2.emanet. emânetdâr (A.-F.) [ ] اﻡﺎﻥﺖ دارemanetçi. emâneten (A.) [ ] اﻡﺎﻥﺔemanet olarak. emârât (A.) [ ] اﻡﺎراتişaretler, belirtiler. emâre (A.) [ ] اﻡﺎرﻩişaret, belirti. emaret (A.) [ ] اﻡﺎرتbeylik, emirlik. emced (A.) [ ] اﻡﺠﺪçok onurlu, çok şerefli. emel (A.) [ ] اﻡﻞarzu. emhâl (A.) [ ] اﻡﻬﺎلmühletler. emhâr (A.) [ ] اﻡﻬﺎرmehirler. emîn (A.) [ ] اﻡﻴﻦ1.güvenilir. 2.emniyetli. emir (A.) [ ] اﻡﺮbuyruk, emir. emîr (A.) [ ] اﻡﻴﺮbey, emirlik başkanı, emir. emir ısdâr edilmek (A.-T.) emir çıkartılmak. emirnâme (A.-F.) [ ] اﻡﺮﻥﺎﻡﻪferman, emir belgesi. emkine (A.) [ ] اﻡﮑﻨﻪmekanlar, yerler.
114
emlâk (A.) [ ] اﻡﻼکmülkler. emmâre (A.) [ ] اﻡﺎرﻩemredici. emn (A.) [ ] اﻡﻦgüvenlik, emniyet. emniyyet (A.) [ ] اﻡﻨﻴﺖ1.güvenlik. 2.emniyet teşkilatı. emr (A.) [ ] اﻡﺮ1.emir, buyruk. 2.iş. emrâz (A.) [ ] اﻡﺮاضhastalıklar. emred (A.) [ ] اﻡﺮدbıyıkları yeni terlemiş genç. emsâl (A.) [ ] اﻡﺜﺎل1.hikayeler. 2.masallar. emsâl (A.) [ ] اﻡﺜﺎل1.örnekler. 2.benzerler. emsile (A.) [ ] اﻡﺜﻠﻪörnekler. emtia (A.) [ ] اﻡﺘﻌﻪmallar. emvâc (A.) [ ] اﻡﻮاجdalgalar. emvâl (A.) [ ] اﻡﻮالmallar. emvâl -ı gayr-i menkûle [ ] اﻡﻮال ﻏﻴﺮ ﻡﻨﻘﻮﻝﻪtaşınmaz mallar. emvât (A.) [ ] اﻡﻮاتölüler. emzice (A.) [ ] اﻡﺰﺝﻪmizaçlar, karakterler. enâm (A.) [ ] اﻥﺎم1.canlılar. 2.insanlar. enbân (F.) [ ] اﻥﺒﺎنheybe. enbâr (F.) [ ] اﻥﺒﺎرambar. enbîk (A.) [ ] اﻥﺒﻴﻖimbik. enbiyâ (A.) [ ] اﻥﺒﻴﺎpeygamberler. enbûh (F.) [ ] اﻥﺒﻮﻩ1.kalabalık. 2.gür. 3.yoğun. encâm (F.) [ ] اﻥﺠﺎمson.
115
encîr (F.) [ ] اﻥﺠﻴﺮincir. encüm (A.) [ ] اﻥﺠﻢyıldızlar. encümen (F.) [ ] اﻥﺠﻤﻦ1.topluluk. 2.dernek. 3.heyet. 4.komisyon. endâm (F.) [ ] اﻥﺪامboy bos. endâze (F.) [ ] اﻥﺪازﻩ60 cm.lik uzunluk ölçüsü. endek (F.) [ ] اﻥﺪکaz. ender (A.) [ ] اﻥﺪرçok az bulunan. enderûn (F.) [ ] اﻥﺪرون1.iç, içerisi. 2.harem dairesi. 3.gönül, kalp. enderü’l-vukû (A.) [ ] اﻥﺪراﻝﻮﻗﻮعaz rastlanır. endîşe (F.) [ ] اﻥﺪیﺸﻪ1.düşünce. 2.kaygı. endişeli (F.-T.) kaygılı. endîşenâk olmak kaygılanmak. endîşnâk (F.) [ ] اﻥﺪیﺸﻨﺎک1.düşünceli. 2.kaygılı. endûh (F.) [ ] اﻥﺪوﻩkeder. ene (A.) [ ] اﻥﺎben. enf (A.) [ ] اﻥﻒburun. enfâs (A.) [ ] اﻥﻔﺎسnefesler, soluklar. enfes (A.) [ ] اﻥﻔﺲçok nefis. enfüs (A.) [ ] اﻥﻔﺲ1.nefisler. 2.ruhlar. engâr (F.) [ ] اﻥﮕﺎرsan. engûr (F.) [ ] اﻥﮕﻮرüzüm. engübin (F.) [ ] اﻥﮕﺒﻦbal. engüşt (F.) [ ] اﻥﮕﺸﺖparmak.
116
engüşter (F.) [ ] اﻥﮕﺸﺘﺮyüzük. engüştnümâ (F.) [ ] اﻥﮕﺸﺖ ﻥﻤﺎparmakla gösterilen. enhâr (A.) [ ] اﻥﻬﺎرnehirler, ırmaklar. enîn (A.) [ ] اﻥﻴﻦinleme, inilti. enîs (A.) [ ] اﻥﻴﺲ1.dost. 2.sevgili. enkâz (A.) [ ] اﻥﻘﺎضyıkıntı. enmûzec (A.) [ ] اﻥﻤﻮزجörnek, numûne. ensâb (A.) [ ] اﻥﺴﺎبnesepler, soylar. ensâc (A.) [ ] اﻥﺴﺎجdokular. ensâl (A.) [ ] اﻥﺴﺎلnesiller, kuşaklar. ensâr (A.) [ ] اﻥﺼﺎرyardımcılar. ensice (A.) [ ] اﻥﺴﺠﻪ1.dokular. 2.kumaşlar. envâ’ (A.) [ ] اﻥﻮاعçeşitler, neviler. envâr (A.) [ ] اﻥﻮارışıklar. enver (A.) [ ] اﻥﻮرçok parlak. enzâr (A.) [ ] اﻥﻈﺎرbakışlar, gözler. erâcîf (A.) [ ] اراﺝﻴﻒsaçmalıklar, uydurmalar. erâmil (A.) [ ] اراﻡﻞdullar. erâzî (A.) [ ] اراﺽﯽarazi. erâzil (A.) [ ] اراذلreziller, aşağılıklar. erba’ (A.) [ ] ارﺑﻊdört. erba’a (A.) [ ] ارﺑﻌﻪdört. erbâb (A.) [ ] ارﺑﺎب1.sahip. 2.başkan. 3.usta.
117
erbain (A.) [ ] ارﺑﻌﻴﻦkırk. hadîs-i ~ kırk hadis. erc (F.) [ ] ارجdeğer. ercmend (F.) [ ] ارﺝﻤﻨﺪdeğerli, saygın. ercümend (F.) [ ] ارﺝﻤﻨﺪdeğerli, saygın. erfa’ (A.) [ ] ارﻓﻊçok yüce, çok yüksek. erganun (F.) [ ] ارﻏﻨﻮنorg. ergevân (F.) [ ] ارﻏﻮانerguvan. erguvân (F.) [ ] ارﻏﻮانerguvan. erguvânî (F.) [ ] ارﻏﻮاﻥﯽerguvan rengi. erîke (A.) [ ] اریﮑﻪtaht. eriş (F.) [ ] ارشarşın. erkâm (A.) [ ] ارﻗﺎم1.rakamlar. 2.yazılar. erkân (A.) [ ] ارﮐﺎن1.direkler. 2.temeller, esaslar. 3.ileri gelenler, üst düzeyde bulunanlar. 4.önderler. erkân-ı harbiyye-i umûmiyye [ ] ارﮐﺎن ﺣﺮﺑﻴﻪء ﻋﻤﻮﻡﻴﻪgenel kurmay başkanlığı. ermeğân (F.) [ ] ارﻡﻐﺎنarmağan. erneb (A.) [ ] ارﻥﺐtavşan. erre (F.) [ ] ارﻩtestere. ervâh (A.) [ ] ارواحruhlar. erz (F.) [ ] ارزdeğer, kıymet. erzâk (A.) [ ] ارزاقyiyecek, erzak. erzân (F.) [ ] ارزان1.ucuz. 2.yaraşır, layık. erzânî (F.) [ ] ارزاﻥﯽ1.ucuzluk. 2.liyakat, yeterlilik.
118
erzel (A.) [ ] ارذلen rezil, en aşağılık. erzen (F.) [ ] ارزنdarı. erziş (F.) [ ] ارزشdeğer, kıymet, itibar. erzîz (F.) [ ] ارزیﺰkalay. es’ad (A.) [ ] اﺱﻌﺪçok mutlu. es’âr (A.) [ ] اﺱﻌﺎرfiyatlar. es’ile (A.) [ ] اﺱﺌﻠﻪsorular. esâmî (A.) [ ] اﺱﺎﻡﯽisimler. esâret (A.) [ ] اﺱﺎرتtutsaklık. esâs (A.) [ ] اﺱﺎسasıl, kök, temel. esâsât (A.) [ ] اﺱﺎﺱﺎتasıllar, esaslar. esâsen (A.) [ ] اﺱﺎﺱﺎaslında. esâtîr (A.) [ ] اﺱﺎﻃﻴﺮ1.mitoloji. 2.uydurma sözler. esâtîz (A.) [ ] اﺱﺎﺕﻴﺬ1.ustalar. 2.üstadlar. esb (F.) [ ] اﺱﺐat. esbâb (A.) [ ] اﺱﺒﺎبsebepler. esbâb -ı mûcibe [ ] اﺱﺒﺎب ﻡﻮﺝﺒﻪgerekçe, gerekçeler. esbâb -ı mücbire [ ] اﺱﺒﺎب ﻡﺠﺒﺮﻩzorlayıcı sebepler. esbâb -ı zarûriyye [ ] اﺱﺒﺎب ﺽﺮوریﻪzorunlu sebepler. esbak (A.) [ ] اﺱﺒﻖönceki, daha önceki, eski. esed (A.) [ ] اﺱﺪarslan. esef (A.) [ ] اﺱﻒüzülme, hayıflanma. esefâ (A.) [ ] اﺱﻔﺎvah vah, eyvahlar olsun, yazık!
119
esefnâk (A.-F.) [ ] اﺱﻔﻨﺎکüzücü. eser (A.) [ ] اﺛﺮ1.iz. 2.eser, yapıt. 3.kitap. esfâr (A.) [ ] اﺱﻔﺎرseferler, yolculuklar. esfel (A.) [ ] اﺱﻔﻞ1.en aşağı. 2.aşağılıkların en aşalığı. eshâb (A.) [ ] اﺹﺤﺎب1.sahipler. 2.ashab. eshâm (A.) [ ] اﺱﻬﺎم1.hisseler. 2.senetler. eshâr (A.) [ ] اﺱﺤﺎرseherler. eshel (A.) [ ] اﺱﻬﻞen kolay. eshiyâ (A.) [ ] اﺱﺨﻴﺎcömertler. esîr (A.) [ ] اﺱﻴﺮtutsak. esîrân (A.-F.) [ ] اﺱﻴﺮانtutsaklar. eslâf (A.) [ ] اﺱﻼفselefler, geçmişler. esliha (A.) [ ] اﺱﻠﺤﻪsilahlar. esmâ (A.) [ ] اﺱﻤﺎisimler. esmân (A.) [ ] اﺛﻤﺎنdeğerler, kıymetler, bedeller. esmâr (A.) [ ] اﺛﻤﺎرmeyvalar. esmer (A.) [ ] اﺱﻤﺮkarayağız, esmer, koyu tenli. esnâ (A.) [ ] اﺛﻨﺎsıra, an. esnâf (A.) [ ] اﺹﻨﺎف1.sınıflar. 2.esnaf. esnâm (A.) [ ] اﺹﻨﺎمputlar. esnân (A.) [ ] اﺱﻨﺎنdişler. esra’ (A.) [ ] اﺱﺮعen çabuk, en hızlı. esrâr (A.) [ ] اﺱﺮارsırlar, gizler.
120
esrârengîz (A.-F.) [ ] اﺱﺮاراﻥﮕﻴﺰgizemli. esrarkeş (A.-F.) [ ] اﺱﺮارﮐﺶesrar içen, esrarcı. ester (F.) [ ] اﺱﺘﺮkatır. esvâb (A.) [ ] اﺛﻮابgiysiler. esvât (A.) [ ] اﺹﻮاتsesler. esved (A.) [ ] اﺱﻮدsiyah. esyâf (A.) [ ] اﺱﻴﺎفkılıçlar. eş’âr (A.) [ ] اﺵﻌﺎرşiirler. eşcâr (A.) [ ] اﺵﺠﺎرağaçlar. eşhâs (A.) [ ] اﺵﺨﺎصkişiler. eşhür (A.) [ ] اﺱﻬﺮaylar. eşi’a (A.) [ ] اﺵﻌﻪışıklar, ışınlar. eşk (F.) [ ] اﺵﮏgözyaşı. eşkâl (A.) [ ] اﺵﮑﺎلşekiller eşkâlûd (F.) [ ] اﺵﮏ ﺁﻝﻮدgözyaşlı. eşkiyâ (A.) [ ] اﺵﻘﻴﺎhaydutlar, yol kesenler. eşna’ (A.) [ ] اﺵﻨﻊen kötü, en çirkin. eşrâf (A.) [ ] اﺵﺮافseçkinler, ileri gelenler, sosyete. eşref (A.) [ ] اﺵﺮفen şerefli. eşref -i mahlûkât [ ] اﺵﺮف ﻡﺨﻠﻮﻗﺎتvarlıkların en şereflisi, insan. et’ime (A.) [ ] اﻃﻌﻤﻪyiyecekler. etemm (A.) [ ] اﺕﻢtam, mükemmel, eksiksiz. etfâl (A.) [ ] اﻃﻔﺎلçocuklar.
121
etıbbâ (A.) [ ] اﻃﺒﺎdoktorlar, tabipler. etrâf (A.) [ ] اﻃﺮافyöre, çevre. etrâk (A.) [ ] اﺕﺮاکTürkler. etvâr (A.) [ ] اﻃﻮارtavırlar. evâhir (A.) [ ] اواﺧﺮsonlar, son günler. evâil (A.) [ ] اواﺋﻞbaşlar, ilk günler. evâmir (A.) [ ] اواﻡﺮemirler, buyruklar. evân (A.) [ ] اوانçağ. evânî-i turâbe (A.-F.) [ ] اواﻥﯽ ﺕﺮاﺑﻪtoprak çanak çömlek. evâsıt (A.) [ ] اواﺱﻂortalar, ortadakiler. evbâş (A.) [ ] اوﺑﺎشayak takımı, külhanbeyler. evc (A.) [ ] اوجdoruk, zirve. evdiye (A.) [ ] اودیﻪvadiler, dereler. evhad (A.) [ ] اوﺣﺪbir tane, biricik. evhâm (A.) [ ] اوهﺎمvehimler, kuruntular. evkâf (A.) [ ] اوﻗﺎفvakıflar. evkât (A.) [ ] اوﻗﺎتvakitler. evlâ (A.) [ ] اوﻝﯽen iyi, en uygun. evlâd (A.) [ ] اوﻻد1.çocuklar. 2.soy. evleviyyet (A.) [ ] اوﻝﻮیﺖöncelik. evliyâ (A.) [ ] اوﻝﻴﺎ1.velîler. 2.önderler. 3.yetkililer. evrâd (A.) [ ] اورادdualar. evrâk (A.) [ ] اوراق1.kağıtlar. 2.belgeler. 3.arşiv.
122
evreng (F.) [ ] اورﻥﮓtaht. evsâf (A.) [ ] اوﺹﺎفvasıflar, özellikler. evsat (A.) [ ] اوﺱﻂorta, ortadaki. evtâd (A.) [ ] اوﺕﺎدkazıklar. evvel (A.) [ ] اول1.ilk. 2.başlangıç. 3.önce. evvelâ (A.) [ ] اوﻻilkin, ilk önce. evvelâhır (A.) [ ] اول ﺁﺧﺮalt tarafı, önü sonu. evvelbahar (A.-F.) [ ] اول ﺑﻬﺎرilkbahar. evvelemirde (A.-T.) işin başında, her şeyden önce. evveliyyât (A.) [ ] اوﻝﻴﺎتdaha öncesi, eski durumu. evzân (A.) [ ] اوزان1.ölçüler. 2.vezinler. 3.ağırlıklar. eyâlât (A.) [ ] ایﺎﻻت1.eyaletler. 2.memleketler, topraklar. eytâm (A.) [ ] ایﺘﺎمyetimler, öksüzler. eyvân (F.) [ ] ایﻮان1.ayvan. 2.sundurma. 3.çardak. eyyâm (A.) [ ] ایﺎمgünler. eyzan (A.) [ ] ایﻀﺎve yine, aynı şekilde. ezânî (A.) [ ] اذاﻥﯽezan ile ilgili. ezdâd (A.) [ ] اﺽﺪادkarşıtlar, zıtlar. ezel (A.) [ ] ازلöncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk. ezelbeezel (A.-F.) [ ] ازل ﺑﻪ ازلezelden beri. ezelî (A.) [ ] ازﻝﯽezele ilişkin. ezeliyyet (A.) [ ] ازﻝﻴﺖezellik durumu. ezhân (A.) [ ] اذهﺎنzihinler.
123
ezhâr (A.) [ ] ازهﺎرçiçekler. eziyyet (A.) [ ] اذیﺖüzme. ezkâr (A.) [ ] اذﮐﺎر1.zikirler. 2.anmalar. ezkazâ (F.-A.) [ ] ازﻗﻀﺎtesadüfen. ezkiyâ (A.) [ ] اذﮐﻴﺎzekiler. ezmân (A.) [ ] ازﻡﺎنzamanlar. ezmine (A.) [ ] ازﻡﻨﻪzamanlar, çağlar. ezmine -i cedîde [ ] ازﻡﻨﻪء ﺝﺪیﺪﻩyeni çağ. ezmine -i kadîme [ ] ازﻡﻨﻪء ﻗﺪیﻤﻪeski zamanlar, eski çağlar. ezmine -i mütekaddime [ ] ازﻡﻨﻪء ﻡﺘﻘﺪﻡﻪeski çağlar. ezrak (A.) [ ] ازرقmavi. ezvâc (A.) [ ] ازواجçiftler. ezvâk (A.) [ ] اذواقzevkler. ezyâl (A.) [ ] اذیﺎل1.ekler, zeyiller. 2.kuyruklar.
124
F fa’âl (A.) [ ] ﻓﻌﺎلhareketli, çalışkan. fa’âliyyet (A.) [ ] ﻓﻌﺎﻝﻴﺖhareketlilik, çalışma. fâcia (A.) [ ] ﻓﺎﺝﻌﻪ1.acıklı olay. 2.felaket. 3.dram. fâciât (A.) [ ] ﻓﺎﺝﻌﺎت1.acıklı olaylar, facialar. 2.felaketler. fâcir (A.) [ ] ﻓﺎﺝﺮ1.günah işleyen. 2.karşı cinse düşkün olan. fağfur (F.) [ ] ﻓﻐﻔﻮرÇin imparatoru. fağfûrî (F.) [ ] ﻓﻐﻔﻮریçini. fahâmet (A.) [ ] ﻓﺨﺎﻡﺖ1.yücelik, ululuk. 2.kıymet. fahhâr (A.) [ ] ﻓﺨﺎرövüngen. fâhir (A.) [ ] ﻓﺎﺧﺮ1.değerli. 2.şerefli, onurlu. fâhiş (A.) [ ] ﻓﺎﺣﺶ1.aşırı. 2.büyük. çirkin, kötü. fâhişe (A.) [ ] ﻓﺎﺣﺸﻪfuhuş yapan kadın. fâhişehane (A.-F.) [ ] ﻓﺎﺣﺸﻪ ﺧﺎﻥﻪgenelev. fahr (A.) [ ] ﻓﺨﺮövünç, kıvanç. fahrî (A.) [ ] ﻓﺨﺮی1.onursal. 2.ücret almadan, kendi isteğiyle fahşâ (A.) [ ] ﻓﺤﺸﺎfuhuş. fâhte (A.) [ ] ﻓﺎﺧﺘﻪgüvercin, yaban güvercini. fahûr (A.) [ ] ﻓﺨﻮرövüngen. fâide (A.) [ ] ﻓﺎﺋﺪﻩyarar, kazanç, fayda. fâidebahş (A.-F.) [ ] ﻓﺎﺋﺪﻩ ﺑﺨﺶyararlı, faydalı.
125
fâik (A.) [ ] ﻓﺎﺋﻖüstün. fâikiyyet (A.) [ ] ﻓﺎﺋﻘﻴﺖüstünlük. fâil (A.) [ ] ﻓﺎﻋﻞ1.yapan. 2.özne. 3.etkili. fâiliyyet (A.) [ ] ﻓﺎﻋﻠﻴﺖetkenlik, aktivite. fâiz (A.) [ ] ﻓﺎﺋﺾ1.taşan. 2.faiz, paradan elde edilen kazanç. fâka (A.) [ ] ﻓﺎﻗﻪyoksulluk. fakâhet (A.) [ ] ﻓﻘﺎهﺖfıkıhçılık. fakat (A.) [ ] ﻓﻘﻂancak, yalnız. fakd (A.) [ ] ﻓﻘﺪyokluk, yoksunluk. fakîd (A.) [ ] ﻓﻘﻴﺪeşi az bulunur. fakîh (A.) [ ] ﻓﻘﻴﻪislam hukukçusu, fakih. fâkiha (A.) [ ] ﻓﺎﮐﻬﻪmeyva. fakîr (A.) [ ] ﻓﻘﻴﺮ1.yoksul. 2.bendeniz. 3.dilenci. 4.derviş. fakirhâne (A.-F.) [ ] ﻓﻘﻴﺮﺧﺎﻥﻪbendenizin evi. fakr (A.) [ ] ﻓﻘﺮyoksulluk. fâl (F.) [ ] ﻓﺎلfal. falaka (A.) [ ] ﻓﻠﻘﻪfalaka, ayağa sopa atarak acı çektirmek için hazırlanan düzenek. fâlic (A.) [ ] ﻓﻠﺞfelç. fâlnâme (F.) [ ] ﻓﺎﻝﻨﺎﻡﻪfal kitabı. fâm (F.) [ ] ﻓﺎمrenk. fânî (A.) [ ] ﻓﺎﻥﯽ1.ölümlü. 2.yok olucu. 3.geçici. fânûs (A.) [ ] ﻓﺎﻥﺌﺲfener.
126
fâr (A.) [ ] ﻓﺎرfare. farazâ (A.) [ ] ﻓﺮﺽﺎdiyelim ki. faraziyye (A.) [ ] ﻓﺮﺽﻴﻪvarsayım. fârıka (A.) [ ] ﻓﺎرﻗﻪayırıcı. fâriğ (A.) [ ] ﻓﺎرغ1.boş. 2.rahat, huzurlu. 3.vazgeçen. fâris (A.) [ ] ﻓﺎرسatlı. fârisî (F.) [ ] ﻓﺎرﺱﯽ1.Farsça. 2.Fars, İranlı. farîza (A.) [ ] ﻓﺮیﻀﻪ1.farz. 2.borç. fark (A.) [ ] ﻓﺮقayrıcalık, ayrılık. fart (A.) [ ] ﻓﺮطaşırı, aşırılık. farz (A.) [ ] ﻓﺮض1.Tanrı emri. 2.borç, ödev. 3.zorunlu. farz edilmek sayılmak, tutulmak, tasavvur edilmek. farz etmek saymak, tutmak, tasavvur etmek. farz olunmak 1.tasavvur edilmek. 2.Tanrı tarafından yapılması zorunlu kılınmak. farzâ (A.) [ ] ﻓﺮﺽﺎtut ki, diyelim ki. farziyye (A.) [ ] ﻓﺮﺽﻴﻪvarsayım. fâsık (A.) [ ] ﻓﺎﺱﻖkötülük düşünen. fâsıla (A.) [ ] ﻓﺎﺹﻠﻪ1.ara. 2.aralayıcı. 3.uzaklık. fâsid (A.) [ ] ﻓﺎﺱﺪbozulmuş, bozuk. fasîh (A.) [ ] ﻓﺼﻴﺢgüzel konuşan. fasîle (A.) [ ] ﻓﺼﻴﻠﻪaile. fasl (A.) [ ] ﻓﺼﻞ1.mevsim. 2.bölüm. 3.çözümleme. fassâd (A.) [ ] ﻓﺼﺎدhacamat yapan.
127
fâş (F.) [ ] ﻓﺎشifşa olmuş, aşikar olmuş. fâtih (A.) [ ] ﻓﺎﺕﺢfetheden fatin (A.) [ ] ﻓﻄﻴﻦzeki, kavrayışlı. fayda (A.) [ ] ﻓﺎیﺪﻩyarar, fayda, kazanç. fâzıl (A.) [ ] ﻓﺎﺽﻞerdemli. fazîha (A.) [ ] ﻓﻀﻴﺤﻪrezillik, skandal. fazîlet (A.) [ ] ﻓﻀﻴﻠﺖerdem. faziletkâr (A.-F.) [ ] ﻓﻀﻴﻠﺘﮑﺎرerdemli. faziletperest (A.-F.) [ ] ﻓﻀﻴﻠﺖ ﭘﺮﺱﺖerdem yanlısı. fazl (A.) [ ] ﻓﻀﻞ1.erdem. 2.üstünlük. fazla (A.) [ ] ﻓﻀﻠﻪ1.çok. 2.artık. fecâ’at (A.) [ ] ﻓﺠﺎﻋﺖfeci durum. fecere (A.) [ ] ﻓﺠﺮﻩ1.günahkarlar. 2.kötü insanlar. fecî’ (A.) [ ] ﻓﺠﻴﻊçok kötü, korkunç. fecî’a (A.) [ ] ﻓﺠﻴﻌﻪfacia, felaket. fecir (A.) [ ] ﻓﺠﺮtan ağartısı. fecr (A.) [ ] ﻓﺠﺮtan ağartısı. fecr -i kâzib [ ] ﻓﺠﺮﮐﺎذبgerçek tan ağartısından önceki geçici aydınlık fecr -i sâdık [ ] ﻓﺠﺮ ﺹﺎدقtan ağartısı, şafak sökmesi. fedâ (A.) [ ] ﻓﺪا1.yoluna can koyma. 2.kurban. 3.uğruna verme. fedâ edilmek 1.uğruna harcanmak. 2.kurban edilmek. fedâ etmek 1.uğruna harcamak. 2.kurban etmek. fedâ’î (A.) [ ] ﻓﺪاﺋﯽyoluna canını hiçe sayan.
128
fedâkâr (A.-F.) [ ] ﻓﺪاﮐﺎرözverili. fedâkârâne (A.-F.) [ ] ﻓﺪاﮐﺎراﻥﻪözveri ile, özverili. fedâkârî (A.-F.) [ ] ﻓﺪاﮐﺎریözveri. fehâris (A.) [ ] ﻓﻬﺎرسfihristler. fehîm (A.) [ ] ﻓﻬﻴﻢanlayışlı. fehm (A.) [ ] ﻓﻬﻢanlama. fehm eylemek anlamak. fehvâ (A.) [ ] ﻓﺤﻮاiçerik. fekâhet (A.) [ ] ﻓﮑﺎﺣﺖşakacılık, muziplik. fekk (A.) [ ] ﻓﮏ1.çene. 2.ayırma. felâh (A.) [ ] ﻓﻼحkurtulma, rahata erme. felâket (A.) [ ] ﻓﻼﮐﺖbüyük bela, musibet. felâketzede (A.-F.) [ ] ﻓﻼﮐﺖ زدﻩfelakete uğrayan. felâsife (A.) [ ] ﻓﻼﺱﻔﻪfilozoflar, felsefeciler. felc (A.) [ ] ﻓﻠﺞinme, felç. felek (A.) [ ] ﻓﻠﮏ1.gökyüzü. 2.talih. 3.kader. felekiyyât (A.) [ ] ﻓﻠﮑﻴﺎتastronomi. felekzede (A.-F.) [ ] ﻓﻠﮏ زدﻩkader kurbanı, felek vurgunu. fellâh (A.) [ ] ﻓﻼحçiftçi. felsefî (A.) [ ] ﻓﻠﺴﻔﯽfelsefe ile ilgili. fem (A.) [ ] ﻓﻢağız. fenâ (A.) [ ] ﻓﻨﺎ1.yokluk. 2.kötü. fenâpezîr (A.-F.) [ ]ﻓﻨﺎﭘﺬیﺮyok olucu, fani.
129
fend (F.) [ ] ﻓﻨﺪhile. fenn (A.) [ ] ﻓﻦ1.bilim. 2..tür. 3.teknik. fennen (A.) [ ] ﻓﻨﺎteknik açıdan. fennî (A.) [ ] ﻓﻨﯽteknik. fenniyyât (A.) [ ] ﻓﻨﻴﺎتteknoloji. fer (F.) [ ] ﻓﺮparlaklık. fer’ (A.) [ ] ﻓﺮع1.yan. 2.dal. fer’î (A.) [ ] ﻓﺮﻋﯽyan dal, tâli, ikincil. ferâgat (A.) [ ] ﻓﺮاﻏﺖ1.bırakma, terketme. 2.rahatlık. 3.zenginlik. ferâğ (A.) [ ] ﻓﺮاغ1.bırakma, terk etme, vazgeçme. 2.boş durma. ferâğ etmek bırakmak ferah (A.) [ ] ﻓﺮحsevinç. ferâh (F.) [ ] ﻓﺮاخgeniş. ferahbahş (A.-F.) [ ] ﻓﺮح ﺑﺨﺶferahlık veren, iç açıcı. ferâine (A.) [ ] ﻓﺮاﻋﻨﻪfiravunlar. ferâiz (A.) [ ] ﻓﺮاﺋﺾ1.farzlar. 2.ödevler. ferâmîn (A.
130
ferd (A.) [ ] ﻓﺮد1.tek. 2.birey. ferdâ (F.) [ ] ﻓﺮداyarın. ferdî (A.) [ ] ﻓﺮدیkişisel. ferdiyyet (A.) [ ] ﻓﺮدیﺖbireylik. ferec (A.) [ ] ﻓﺮجrahatlama. feres (A.) [ ] ﻓﺮسat. ferhân (A.) [ ] ﻓﺮﺣﺎنsevinçli, neşeli. ferheng (F.) [ ] ﻓﺮهﻨﮓ1.kültür. 2.sözlük. ferhunde (F.) [ ] ﻓﺮﺧﻨﺪﻩkutlu. ferîd (A.) [ ] ﻓﺮیﺪbiricik, tek. ferikân (A.-F.) [ ] ﻓﺮیﻘﺎنtüm veya korgeneraller. ferîk-i evvel (A.-F.) [ ] ﻓﺮیﻖ اولkorgeneral. ferîk-i sânî (A.-F.) [ ] ﻓﺮیﻖ ﺛﺎﻥﯽtümgeneral. ferişte (F.) [ ] ﻓﺮﺵﺘﻪmelek. fermân (F.) [ ] ﻓﺮﻡﺎنbuyruk. fermandih (F.) [ ] ﻓﺮﻡﺎن دﻩkomutan. fermânfermâ (F.) [ ] ﻓﺮﻡﺎن ﻓﺮﻡﺎ1.padişah. 2.komutan. 3.buyrukçu, buyruk veren. fermâyiş (F.) [ ] ﻓﺮﻡﺎیﺶbuyruk. ferrâş (A.) [ ] ﻓﺮاش1.döşemeci. 2.hizmetkâr. ferruh (F.) [ ] ﻓﺮخkutlu. fersûde (F.) [ ] ﻓﺮﺱﻮدﻩ1.solgun. 2.yıpranmış. 3.eprimiş. ferş (A.) [ ] ﻓﺮش1.döşeme. 2.yaygı. fertût (F.) [ ] ﻓﺮﺕﻮتbunamış ihtiyar.
131
ferverdîn (F.) [ ] ﻓﺮوردیﻦİran takvimine göre baharın ilk ayı. feryâd (F.) [ ] ﻓﺮیﺎد1.bağırma, çığlık. 2.imdat isteme. feryâd etmek bağırmak, çığlık atmak feryâdres (F.) [ ] ﻓﺮیﺎدرسimdada koşan. ferzâne (F.) [ ] ﻓﺮزاﻥﻪbilge. ferzend (F.) [ ] ﻓﺮزﻥﺪevlat. fesâd (A.) [ ] ﻓﺴﺎد1.fesat, bozukluk. 2.kötülük. fesahat (A.) [ ] ﻓﺼﺎﺣﺖfasihlik, dilde düzgünlük. fesâne (F.) [ ] ﻓﺴﺎﻥﻪefsane, masal. fesat (A.) [ ] ﻓﺴﺎدbozukluk, kötülük. fesh (A.) [ ] ﻓﺴﺦiptal etme, kaldırma, bozma. fetâ (A.) [ ] ﻓﺘﯽ1.genç. 2.cömert. fetâvâ (A.) [ ] ﻓﺘﺎویfetvalar. feth (A.) [ ] ﻓﺘﺢ1.fetih, tamamen ele geçirme. 2.açma. 3.açılma. fetîle (A.) [ ] ﻓﺘﻴﻠﻪfitil. fetret (A.) [ ] ﻓﺘﺮت1.duraklama. 2.iki olay arasındaki zaman. fettâh (A.) [ ] ﻓﺘﺎح1.fetheden. 2.açan. 3.Tanrı. fettan (A.) [ ] ﻓﺘﺎن1.işveli, oynak, cilveli. 2.fitne koparan. fetvâ (A.) [ ] ﻓﺘﻮیkadının verdiği şer’î karar. fevâhiş (A.) [ ] ﻓﻮاﺣﺶfahişeler. fevâid (A.) [ ] ﻓﻮاﺋﺪyararlar, faydalar, kazançlar. fevâkih (A.) [ ] ﻓﻮاﮐﻪ1.meyvalar. 2.yemişler. fevâris (A.) [ ] ﻓﻮارسatlılar.
132
fevc (A.) [ ] ﻓﻮج1.grup, cemaat, zümre. 2.bölük, takım. feverân (A.) [ ] ﻓﻮران1.fışkırma. 2.kaynama. feverân etmek fışkırmak. fevk (A.) [ ] ﻓﻮقüst, üstü. fevkalâde (A.) [ ]ﻓﻮق اﻝﻌﺎدﻩolağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde. fevkalbeşer (A.) [ ] ﻓﻮق اﻝﺒﺸﺮinsan üstü. fevkalferd (A.) [ ] ﻓﻮق اﻝﻔﺮدbirey üstü. fevkalhad (A.) [ ] ﻓﻮق اﻝﺤﺪhaddinden fazla. fevkânî (A.) [ ] ﻓﻮﻗﺎﻥﯽüstteki, yukarıdaki. fevkattabîa (A.) [ ] ﻓﻮق اﻝﻄﺒﻴﻌﻪdoğa üstü. fevren (A.) [ ] ﻓﻮراhemen, derhal, çarçabuk. fevrî (A.) [ ] ﻓﻮریâni. fevt (A.) [ ] ﻓﻮت1.geçip gitme. 2.ölüm. fevvâre (A.) [ ] ﻓﻮارﻩfıskiye. feyezân (A.) [ ] ﻓﻴﻀﺎنtaşkın. feyiz (A.) [ ] ﻓﻴﺾ1.bereket, bolluk. 2.ilim. feylesof (A.) [ ] ﻓﻴﻠﺴﻮفfilozof, felsefeci. feyyâz (A.) [ ] ﻓﻴﺎض1.verimli, bereketli. 2.Tanrı. feyz (A.) [ ] ﻓﻴﺾ1.bereket, bolluk. 2.ilim. feyzbahş (A.-F.) [ ] ﻓﻴﺾ ﺑﺨﺶ1.verimli, bereketli. 2.feyiz veren. fezâ (A.) [ ] ﻓﻀﺎ1.uzay. 2.geniş düzlük. fezâil (A.) [ ] ﻓﻀﺎﺋﻞerdemler. fezleke (A.) [ ] ﻓﺬﻝﮑﻪ1.soruşturma özeti. 2.özet.
133
fıdda (A.) [ ] ﻓﻀﻪgümüş. fıkarât (A.) [ ] ﻓﻘﺮات1.fıkralar. 2.bölümler. 3.omurlar. fıkdân (A.) [ ] ﻓﻘﺪانyoksunluk, bulunmama, yokluk. fıkh (A.) [ ] ﻓﻘﻪislam hukuku, fıkıh. fıkra (A.) [ ] ﻓﻘﺮﻩ1.fıkra. 2.bölüm. 3.omur. fırak (A.) [ ] ﻓﺮق1.fırkalar, partiler. 2.bölükler. 3.zümreler. fırka (A.) [ ] ﻓﺮﻗﻪ1.parti. 2.bölük. 3.zümre. fırsat (A.) [ ] ﻓﺮﺹﺖuygun an, fırsat. fısk (A.) [ ] ﻓﺴﻖ1.kötülük, sefihlik. 2.dinsizlik. 3.Tanrı’ya karşı isyan. fıskiyye (A.) [ ] ﻓﺴﻘﻴﻪfıskiye. fıtnat (A.) [ ] ﻓﻄﻨﺖkavrayış, zekîlik. fıtra (A.) [ ] ﻓﻄﺮﻩ1.fitre. 2.kuru üzüm. fıtrat (A.) [ ] ﻓﻄﺮتyaratılış. fıtraten (A.) [ ] ﻓﻄﺮﺕﺎyaratılıştan. fıtrî (A.) [ ] ﻓﻄﺮیyaratılıştan gelen. fî (A.) [ ] ﻓﯽfiyat, değer, kıymet, eder. fi’l (A.) [ ] ﻓﻌﻞ1.hareket, davranış, eylem. 2.fiil. fi’len (A.) [ ] ﻓﻌﻼyaparak, işleyerek, bilfiil. fi’liyyât (A.) [ ] ﻓﻌﻠﻴﺎتeyleme dökülen işler. fîât (A.) [ ] ﻓﻴﺌﺎت1.fiyat. 2.fiyatlar. figân (F.) [ ] ﻓﻐﺎنferyat etme, ah çekme. figân eylemek bağırmak, feryat etmek, inlemek. fihris (A.) [ ] ﻓﻬﺮس1.içindekiler. 2.indeks, dizin.
134
fikir (A.) [ ] ﻓﮑﺮfikir, düşünce. fikr (A.) [ ] ﻓﮑﺮdüşünce, fikir. fikren (A.) [ ] ﻓﮑﺮاdüşünce bakımından. fikrî (A.) [ ] ﻓﮑﺮیdüşünce ile ilgili. fikriyyât (A.) [ ] ﻓﮑﺮیﺎتdüşünce ile ilgili çalışmalar. fil (A.) [ ] ﻓﻴﻞfil. filâhat (A.) [ ] ﻓﻼﺣﺖçiftçilik. filasl (A.) [ ] ﻓﯽ اﻻﺹﻞaslında. filhakîka (A.) [ ] ﻓﯽ اﻝﺤﻘﻴﻘﻪgerçekte, aslında, doğrusu. filhâl (A.) [ ] ﻓﯽ اﻝﺤﺎلşimdi, derhal. filiz (A.) [ ] ﻓﻠﺰmaden külçesi. filmesel (A.) [ ] ﻓﯽ اﻝﻤﺜﻞörneğin, örnekte olduğu gibi. filvâki (A.) [ ] ﻓﯽ اﻝﻮاﻗﻊaslında, gerçekte. fîmâba’d (A.) [ ] ﻓﯽ ﻡﺎ ﺑﻌﺪbundan böyle. fînefsilemr (A.) [ ] ﻓﯽ ﻥﻔﺲ اﻻﻡﺮişin aslında, gerçekte. fir’avn (A.) [ ] ﻓﺮﻋﻮنfiravun. firâk (A.) [ ] ﻓﺮاق1.ayrılık. 2.ayrılık acısı. firâr (A.) [ ] ﻓﺮارkaçış, kaçma. firâr etmek kaçmak. firârî (A.) [ ] ﻓﺮاریkaçak. firâvân (F.) [ ] ﻓﺮاوانbol, çok. firâz (F.) [ ] ﻓﺮاز1.üst, yukarı. 2.yokuş. firdevs (A.) [ ] ﻓﺮدوس1.cennet. 2.bahçe.
135
fireng (F.) [ ] ﻓﺮﻥﮓBatı, Avrupa. firîfte (F.) [ ] ﻓﺮیﻔﺘﻪaldanmış, aldatılmış. firîfte olmak aldanmak. firistâde (F.) [ ] ﻓﺮﺱﺘﺎدﻩelçi. firişte (F.) [ ] ﻓﺮﺵﺘﻪmelek. firiştehû (F.) [ ] ﻓﺮﺵﺘﻪ ﺧﻮmelek gibi, melek huylu, güzel huylu. firkat (A.) [ ] ﻓﺮﻗﺖayrılık. fîrûz (F.) [ ] ﻓﻴﺮوز1.talihli, kutlu. 2.muzaffer. fîrûze (F.) [ ] ﻓﻴﺮوزﻩturkuaz, firuze taşı. fîrûzefâm (F.) [ ] ﻓﻴﺮوزﻩ ﻓﺎمturkuaz, açık mavi. fîsebîlillah (A.) [ ] ﻓﯽ ﺱﺒﻴﻞ اﷲTanrı rızası için, Tanrı yolunda. fiten (A.) [ ] ﻓﺘﻦfitneler. fitne (A.) [ ] ﻓﺘﻨﻪ1.bölücülük, kargaşa çıkartma. 2.sıkıntı. fityân (A.) [ ] ﻓﺘﻴﺎنgençler. fuâd (A.) [ ] ﻓﺆادyürek. fuhş (A.) [ ] ﻓﺤﺶfuhuş. fuhuş (A.) [ ] ﻓﺤﺶfuhuş. fukahâ (A.) [ ] ﻓﻘﻬﺎfıkıhçılar, islam hukukçuları. fukarâ (A.) [ ] ﻓﻘﺮاyoksullar. fûlâd (F.) [ ] ﻓﻮﻻدçelik. furkân (A.) [ ] ﻓﺮﻗﺎن1.Kur’ân. 2.iyi ile kötünün ayrıldığı yerleri gösteren. fursat (A.) [ ] ﻓﺮﺹﺖfırsat, uygun an. fursatcû (A.-F.) [ ] ﻓﺮﺹﺖ ﺝﻮfırsatçı.
136
fusahâ (A.) [ ] ﻓﺼﺤﺎfasih konuşanlar. fusûl (A.) [ ] ﻓﺼﻮل1.fasıllar, bölümler. 2.mevsimler. fuzalâ (A.) [ ] ﻓﻀﻼ1.erdemliler. 2.bilginler. fuzûl (A.) [ ] ﻓﻀﻮل1.fazla, çok. 2.gereksiz, fuzuli. fuzûlî (A.) [ ] ﻓﻀﻮﻝﯽ1.zevzek, boşboğaz. 2.gereksiz, boşuna, fazladan. füceten (A.) [ ] ﻓﺠﺌﺔapansız, ansızın. fücûr (A.) [ ] ﻓﺠﻮر1.yakın akraba evliliği. 2.günahkarlık, sefihlik. fülân (A.) [ ] ﻓﻼنfalan, filan, falanca. fülfül (A.) [ ] ﻓﻠﻔﻞbiber, karabiber. füls (A.) [ ] ﻓﻠﺲmangır. fülûs (A.) [ ] ﻓﻠﻮسmangırlar. fünûn (A.) [ ] ﻓﻨﻮن1.teknikler. 2.bilimler. fürs (F.) [ ] ﻓﺮس1.Farsça. 2.Fars ülkesi, İran. 3.Fars, İranlı. fürû’ (A.) [ ] ﻓﺮوعyan dallar, şubeler. fürûğ (A.) [ ] ﻓﺮوغ1.ışık. 2.parıltı. fürûht (F.) [ ] ﻓﺮوﺧﺖsatış. fürûmâye (F.) [ ] ﻓﺮوﻡﺎیﻪaşağılık, alçak. fürûzân (F.) [ ] ﻓﺮوزانparlak. füshat (A.) [ ] ﻓﺴﺤﺖgenişlik. füsûn (F.) [ ] ﻓﺴﻮنafsun, büyü. füsûnger (F.) [ ] ﻓﺴﻮﻥﮕﺮ1.afsuncu, büyücü. 2.büyüleyici. füsürde (F.) [ ] ﻓﺴﺮدﻩdonuk, solgun. fütâde (F.) [ ] ﻓﺘﺎدﻩ1.düşkün. 2.düşmüş. 3.aşık. 4.tutkun.
137
fütûhât (A.) [ ] ﻓﺘﻮﺣﺎتfetihler. fütûr (A.) [ ] ﻓﺘﻮر1.gevşeklik. 2.bıkkınlık. fütüvvet (A.) [ ] ﻓﺘﻮت1.gençlik. 2.yiğitlik. 3.eskiden Anadolu’da kurulup gelişen esnaf teşkilatı. füyûz (A.) [ ] ﻓﻴﻮضfeyizler, bolluklar, bereketler. füzûn (F.) [ ] ﻓﺰونfazla.
138
G gabâvet (A.) [ ] ﻏﺒﺎوتbönlük, dangalaklık, kalınkafalılık. gabî (A.) [ ] ﻏﺒﯽbön, dangalak, kalınkafalı. gabn (A.) [ ] ﻏﺒﻦkazıklama, alışverişte aldatma. gaddâr (A.) [ ] ﻏﺪارzalim, acımasız. gadr (A.) [ ] ﻏﺪرhaksızlık, zulüm. gaffâr (A.) [ ] ﻏﻔﺎرbağışlayıcı Tanrı. gâfil (A.) [ ] ﻏﺎﻓﻞhabersiz. gaflet (A.) [ ] ﻏﻔﻠﺖhabersizlik, dikkatsizlik, dalgınlık. gafleten (A.) [ ] ﻏﻔﻠﺔdalgınlıkla. gafûr (A.) [ ] ﻏﻔﻮرbağışlayıcı. gâh (F.) [ ] ﮔﺎﻩ1.kâh. 2.yer ve zaman bildiren kelimeler türetir. gâhî (F.) [ ] ﮔﺎهﯽkimi zaman, bazen, arasıra. gâhvâre (F.) [ ] ﮔﺎهﻮارﻩbeşik. gâib (A.) [ ] ﻏﺎﺋﺐbulunmayan, ortada görünmeyen, kayıp. gâile (A.) [ ] ﻏﺎﺋﻠﻪ1.uğraşı, telaş, meşakkat. 2.savaş. gâita (A.) [ ] ﻏﺎﺋﻄﻪdışkı. galat (A.) [ ] ﻏﻠﻂyanlış. galebe (A.) [ ] ﻏﻠﺒﻪ1.baskın çıkma, ağır basma. 2.kalabalık. galeyân (A.) [ ] ﻏﻠﻴﺎنkaynama. gâlib (A.) [ ] ﻏﺎﻝﺐ1.ağır basan. 2.galip.
139
gâliba (A.) [ ] ﻏﺎﻝﺒﺎsanırım, belki. gâlibiyyet (A.) [ ] ﻏﺎﻝﺒﻴﺖzafer, ağır basma, yenme. galîz (A.) [ ] ﻏﻠﻴﻆkoyu, yoğun, kaba. galle (A.) [ ] ﻏﻠﻪtahıl. gam (A.) [ ] ﻏﻢkeder, üzüntü. gâm (F.) [ ] ﮔﺎم1.adım. 2.ayak. gâmız (A.) [ ] ﻏﺎﻡﺾçapraşık, güç anlaşılır. gammâz (A.) [ ] ﻏﻤﺎزispiyoncu. gamnâk (A.-F.) [ ] ﻏﻤﻨﺎکkederli, üzgün. gamze (A.) [ ﻏﻤﺰﻩ1.yanak çukuru. 2.çene çukuru. 3.süzgün bakış. ganâim (A.) [ ] ﻏﻨﺎﺋﻢganimetler. ganem (A.) [ ] ﻏﻨﻢkoyun. ganî (A.) [ ] ﻏﻨﯽzengin. ganîmet (A.) [ ] ﻏﻨﻴﻤﺖ1.savaşta düşmandan alınan her türlü eşya. 2.bedelsiz kazanç. gâr (A.) [ ] ﻏﺎرmağara. garâbet (A.) [ ] ﻏﺮاﺑﺖgariplik. garâib (A.) [ ] ﻏﺮاﺋﺐgariplikler. garâm (A.) [ ] ﻏﺮامtutku, aşk. garaz (A.) [ ] ﻏﺮضmaksat. garazâlûd (A.-F.) [ ] ﻏﺮض ﺁﻝﻮدmaksatlı. garazkâr (A.-F.) [ ] ﻏﺮﺽﮑﺎرgarazlı, maksatlı. garb (A.) [ ] ﻏﺮب1.batı. 2.Batı dünyası.
140
garben (A.) [ ] ﻏﺮﺑﺎbatıdan. garbî (A.) [ ] ﻏﺮﺑﯽgarbî batı, batı ile ilgili. garbiyyûn (A.) [ ] ﻏﺮﺑﻴﻮنbatılılar, Avrupalılar. gâret (A.) [ ] ﻏﺎرتyağma. gâretger (A.-F.) [ ] ﻏﺎرﺕﮕﺮyağmacı. garîb (A.) [ ] ﻏﺮیﺐ1.gurbette yaşayan. 2.yabancı. 3.kimsesiz. 4.tuhaf. garibü’d-diyâr (A.) [ ] ﻏﺮیﺐ اﻝﺪیﺎرgurbette. garîk (A.) [ ] ﻏﺮیﻖboğulmuş. garîze (A.) [ ] ﻏﺮیﺰﻩiçgüdü. garizî (A.) [ ] ﻏﺮیﺰیiçgüdüsel. gark (A.) [ ] ﻏﺮق1.boğulma, suda boğulma. 2.batırma. garrâ (A.) [ ] ﻏﺮاparlak. gars (A.) [ ] ﻏﺮسağaç dikme. gasb (A.) [ ] ﻏﺼﺐel koyma, zorla elinden alma. gaseyan (A.) [ ] ﻏﺼﻴﺎن1.kusma. 2.kusmuk. gâsıb (A.) [ ] ﻏﺼﻴﺐgasp edici. gasl (A.) [ ] ﻏﺴﻞölü yıkama. gassâl (A.) [ ] ﻏﺴﺎلölü yıkayıcı. gâşiye (A.) [ ] ﻏﺎﺵﻴﻪ1.perde, örtü. 2.zar. gaşy (A.) [ ] ﻏﺸﯽbayılma, kendinden geçme. gâv (F.) [ ] ﮔﺎو1.inek. 2.öküz. gavgâ (F.) [ ] ﻏﻮﻏﺎ1.kavga. 2.savaş. gavvâs (A.) [ ] ﻏﻮاصdalgıç.
141
gâyât (A.) [ ] ﻏﺎیﺎتgayeler. gayb (A.) [ ] ﻏﺎیﺐ1.gözle görülmeyen, gizli. 2.kayıp. gaybûbet (A.) [ ] ﻏﻴﺒﻮﺑﺖbulunmama, yokluk. gâye (A.) [ ] ﻏﺎیﻪamaç. gâyet (A.) [ ] ﻏﺎیﺖ1.son. 2.çok. 3.son derece. gayr -i mahsûs [ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺤﺴﻮسhissedilmeyecek şekilde. gayr (A.) [ ] ﻏﻴﺮ1.başka. 2.yabancı. 2.olmayan, değil. gayr -i idrakî [ ] ﻏﻴﺮ ادراﮐﯽidrak dışı. gayr -i ihtiyarî [ ] ﻏﻴﺮ اﺧﺘﻴﺎریelinde olmadan. gayr -i kâbil [ ]ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞmümkün olmayan, imkansız. gayr -i kâbil-i fehm [ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﻓﻬﻢanlaşılmaz. gayr -i kâbil-i izâle [ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ازاﻝﻪyok edilemez, giderilemez. gayr -i kâbil-i mukavemet [ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﻡﻘﺎوﻡﺖkarşı konulmaz. gayr -i kâbil-i tebdil [ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﺕﺒﺪیﻞdeğiştirilmez. gayr -i kâbil-i tefrik [ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﺕﻔﺮیﻖayırdedilmez. gayr -i kâbil-i telif [ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﺕﺄﻝﻴﻒbirleştirilemez, uzlaştırılamaz. gayr -i mahdûd [ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺤﺪودsınırsız. gayr -i mer’î [ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺮﺋﯽgörülmez. gayr -i meşrû [ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺸﺮوعyasal olmayan. gayr -i muayyen [ ] ﻏﻴﺮ ﻡﻌﻴﻦbelirsiz. gayr -i muhtemel [ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺤﺘﻤﻞihtimal verilmeyen. gayr -i muntazam [ ] ﻏﻴﺮ ﻡﻨﺘﻈﻢdüzgün olmayan, düzenli olmayan, düzensiz. gayr -i müslim [ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺴﻠﻢmüslüman olmayan.
142
gayrendîş (A.-F.) [ ] ﻏﻴﺮ اﻥﺪیﺶbaşkalarını düşünen. gayret (A.) [ ] ﻏﻴﺮت1.çaba. 2.kıskançlık. gayretkeş (A.-F.) [ ] ﻏﻴﺮﺕﮑﺶ1.gayretli. 2.kıskanç. gayretmend (A.-F.) [ ] ﻏﻴﺮﺕﻤﻨﺪgayretli. gayriyyet (A.) [ ] ﻏﻴﺮیﺖgayrılık. gayyâ (A.) [ ] ﻏﻴﺎcehennemdeki kuyulardan birinin adı. gayz (A.) [ ] ﻏﻴﻆöfke. gazâ (A.) [ ] ﻏﺰاsavaş. gazab (A.) [ ] ﻏﻀﺐhiddet, kızgınlık. gazâl (A.) [ ] ﻏﺰالceylan. gazanfer (A.) [ ] ﻏﻀﻨﻔﺮarslan. gazavât (A.) [ ] ﻏﺰواتsavaşlar, harpler. gazel (A.) [ ] ﻏﺰلlirik şiir. gazelhân (A.-F.) [ ] ﻏﺰل ﺧﻮانgazel okuyan. gazeliyyât (A.) [ ] ﻏﺰﻝﻴﺎتgazeller. gazelserâ (A.-F.) [ ] ﻏﺰل ﺱﺮاgazel şairi. gazî (A.) [ ] ﻏﺎزیsavaşmış, gaza yapmış. gazve (A.) [ ] ﻏﺰوﻩsavaş, din savaşı. gebr (F.) [ ] ﮔﺒﺮateşperest, ateşe tapan. gedâ (F.) [ ] ﮔﺪا1.dilenci. 2.yoksul. geh (F.) [ ] ﮔﻪkimi zaman, bazı. gehvâre (F.) [ ] ﮔﻬﻮارﻩbeşik. gele (F.) [ ] ﮔﻠﻪsürü.
143
gelû (F.) [ ] ﮔﻠﻮboğaz. genc (F.) [ ] ﮔﻨﺞhazine. gencîne (F.) [ ] ﮔﻨﺠﻴﻨﻪhazine. gendîde (F.) [ ] ﮔﻨﺪیﺪﻩkokuşmuş, kötü kokmuş. gendûmgûn (F.) [ ] ﮔﻨﺪﻡﮕﻮنbuğday rengi. gendüm (F.) [ ] ﮔﻨﺪمbuğday. ger (F.) [ ] ﮔﺮeğer. gerçi (F.) [ ] ﮔﺮچﻪher ne kadar, ise de, gerçi. gerd (F.) [ ] ﮔﺮدtoz. gerdâlûd (F.) [ ] ﮔﺮد ﺁﻝﻮدtozlu. gerdân (F.) [ ] ﮔﺮدانdönen. gerden (F.) [ ] ﮔﺮدنboyun. gerdenbend (F.) [ ] ﮔﺮدن ﺑﻨﺪkolye, gerdanlık. gerdenferâz (F.) [ ] ﮔﺮدن ﻓﺮازmağrur. gerdenkeş (F.) [ ] ﮔﺮدن ﮐﺶbaşkaldıran, asi, dikbaşlı. gerdiş (F.) [ ] ﮔﺮدشdönüş. gerdûn (F.) [ ] ﮔﺮدون1.felek. 2.dünya. gerdûne (F.) [ ] ﮔﺮدوﻥﻪat arabası. germ (F.) [ ] ﮔﺮمsıcak. germâ (F.) [ ] ﮔﺮﻡﺎ1.sıcak. 2.sıcaklık. germâbe (F.) [ ] ﮔﺮﻡﺎﺑﻪ1.hamam. 2.kaplıca. germî (F.) [ ] ﮔﺮﻡﯽsıcaklık. geşt (F.) [ ] ﮔﺸﺖdolaşma, gezinti.
144
geştügüzâr (F.) [ ] ﮔﺸﺖ و ﮔﺰارdolaşma, gezinti, gezip tozma. gevher (F.) [ ] ﮔﻮهﺮ1.elmas. 2.mücevher. 3.öz. gevherî (F.) [ ] ﮔﻮهﺮیmücevherci. gevz (F.) [ ] ﮔﻮزceviz. gezend (F.) [ ] ﮔﺰﻥﺪ1.zarar. 2.bela. gıbta (A.) [ ] ﻏﺒﻄﻪimrenme. gıdâ (A.) [ ] ﻏﺪاbesin, gıda. gılâf (A.) [ ] ﻏﻼفkın, kılıf. gıllügış (A.) [ ] ﻏﻞ و ﻏﺶkin. gılmân (A.) [ ] ﻏﻠﻤﺎن1.köle. 2.genç, yeni yetme. gılzet (A.) [ ] ﻏﻠﻈﺖ1.yoğunluk. 2.kabalık. 3.kalınlık. gınâ (A.) [ ] ﻏﻨﺎ1.zenginlik. 2.bıkkınlık. gırbâl (A.) [ ] ﻏﺮﺑﺎلelek, kalbur. gırîv (F.) [ ] ﮔﺮیﻮhaykırış, çığlık. gışâ (A.) [ ] ﻏﺸﺎ1.örtü. 2.perde. 3.zar. gışş (A.) [ ] ﻏﺶhile, kötülük. gıyâb (A.) [ ] ﻏﻴﺎبbulunmama, yokluk. gıyâben (A.) [ ] ﻏﻴﺎﺑﺎyokluğunda, yokken, ardından. gıyâs (A.) [ ] ﻏﻴﺎثyardım. gıybet (A.) [ ] ﻏﻴﺒﺖ1.çekiştirme. 2.bulunmama, yokluk. gil (F.) [ ] ﮔﻞ1.çamur, balçık. 2.kil. gile (F.) [ ] ﮔﻠﻪsızlanma, yanıp yakılma. gilemend (F.) [ ] ﮔﻠﻪ ﻡﻨﺪşikayetçi, sızlanan.
145
girâmî (F.) [ ] ﮔﺮاﻡﯽdeğerli, kıymetli, saygın, sayın. girân (F.) [ ] ﮔﺮان1.ağır. 2.pahalı. 3.kokuşmuş. 4.katı. giranbehâ (F.) [ ] ﮔﺮان ﺑﻬﺎdeğerli, kıymetli. girankadr (F.-A.) [ ] ﮔﺮان ﻗﺪرkıymetli. girankıymet (F.-A.) [ ] ﮔﺮان ﻗﻴﻤﺖkıymetli, değerli, pahalı. girânmâye (F.) [ ] ﮔﺮان ﻡﺎیﻪdeğerli. girânser (F.) [ ] ﮔﺮان ﺱﺮmağrur, kendini beğenmiş, kasıntı. gird (F.) [ ] ﮔﺮدyuvarlak. girdâb (F.) [ ] ﮔﺮدابanafor, girdap. girdâgird (F.) [ ] ﮔﺮداﮔﺮدçepeçevre, fırdolayı. girdbâd (F.) [ ] ﮔﺮدﺑﺎدkasırga. girdû (F.) [ ] ﮔﺮدوceviz. girîbân (F.) [ ] ﮔﺮیﺒﺎنyaka. girift (F.) [ ] ﮔﺮﻓﺖkarmaşık, çapraşık. giriftâr (F.) [ ] ﮔﺮﻓﺘﺎرyakalanmış, tutulmuş, müptela. girih (F.) [ ] ﮔﺮﻩdüğüm. girihgîr (F.) [ ] ﮔﺮﻩ ﮔﻴﺮdolaşık. girihgüşâ (F.) [ ] ﮔﺮﻩ ﮔﺸﺎ1.düğüm çözen. 2.sorunları halleden. girîve (F.) [ ] ﮔﺮیﻮﻩ1.çıkmaz, sorun. 2.geçit. gîrûdâr (F.) [ ] ﮔﻴﺮودارkargaşa, kavga. giryân (F.) [ ] ﮔﺮیﺎنağlayan. giryân etmek ağlatmak. giryân olmak ağlamak.
146
girye (F.) [ ] ﮔﺮیﻪağlama, ağlayış. giryeengîz (F.) [ ] ﮔﺮیﻪ اﻥﮕﻴﺰağlatıcı. giryenâk (F.) [ ] ﮔﺮیﻪ ﻥﺎکağlamaklı, ağlayan. gîsû (F.) [ ] ﮔﻴﺴﻮsaç. gîsûbend (F.) [ ] ﮔﻴﺴﻮﺑﻨﺪsaç bağı. gîtî (F.) [ ] ﮔﻴﺘﯽdünya. giyâh (F.) [ ] ﮔﻴﺎﻩbitki. gonca (F.) [ ] ﻏﻨﺠﻪaçmamış tomurcuk, gonca. goncaruhsâr (F.) [ ] ﻏﻨﺠﻪ رﺧﺴﺎرyanağı goncaya benzeyen. gonce (F.) [ ] ﻏﻨﺠﻪgonca. goncedehân (F.) [ ] ﻏﻨﺠﻪ دهﺎنküçük ağızlı, gonca ağızlı. gubâr (A.) [ ] ﻏﺒﺎرtoz. gubârâlûd (A.-F.) [ ] ﻏﺒﺎر ﺁﻝﻮدtozlu. gudde (A.) [ ] ﻏﺪﻩbez, salgı bezi. guded (A.) [ ] ﻏﺪدsalgı bezleri. gufrân (A.) [ ] ﻏﻔﺮانbağışlama. gûgerd (F.) [ ] ﮔﻮﮔﺮدkükürt. gûk (F.) [ ] ﻏﻮکkurbağa. gûl (A.) [ ] ﮔﻮلgulyabani. gulâm (A.) [ ] ﻏﻼم1.köle. 2.genç. gulât (A.) [ ] ﻏﻼتdinde aşırıya kaçanlar. gulgule (F.) [ ]ﻏﻠﻐﻠﻪkaynaşma. gumûm (A.) [ ] ﻏﻤﻮمgamlar, kederler.
147
gûnâgûn (F.) [ ] ﮔﻮﻥﺎﮔﻮنrengarenk. gûne (F.) [ ] ﮔﻮﻥﻪbiçim, tarz. gunûde (F.) [ ]ﻏﻨﻮدﻩ1.uyumuş. 2.ölü. gûr (F.) [ ] ﮔﻮر1.mezar. 2.yaban eşeği. gurâb (A.) [ ] ﻏﺮابkarga. gurbet (A.) [ ] ﻏﺮﺑﺖ1.gariplik. 2.yabancı diyar. gurbetzede (A.-F.) [ ] ﻏﺮﺑﺖ زدﻩgurbet elde yaşayan. gurebâ (A.) [ ] ﻏﺮﺑﺎgaripler. gûristân (F.) [ ] ﮔﻮرﺱﺘﺎنmezarlık. gûrken (F.) [ ] ﮔﻮرﮐﻦmezarcı. gurrân (F.) [ ] ﻏﺮان1.kükreyen. 2.gürleyen. gurre (A.) [ ] ﻏﺮﻩ1.arap aylarının ilk günü. 2.akıtma. gurûb (A.) [ ] ﻏﺮوبbatış. gurûr (A.) [ ] ﻏﺮور1.mağrurluk. 2.aldanış. gûsâle (F.) [ ] ﮔﻮﺱﺎﻝﻪbuzağı. gûsâle (F.) [ ] ﮔﻮﺱﺎﻝﻪdana. gûsfend (F.) [ ] ﮔﻮﺱﻔﻨﺪkoyun. gusl (A.) [ ] ﻏﺴﻞyıkanma. gusn (A.) [ ] ﻏﺼﻦdal. gussa (A.) [ ] ﻏﺼﻪüzüntü, keder. gûş (F.) [ ] ﮔﻮشkulak. gûşe (F.) [ ] ﮔﻮﺵﻪköşe. gûşenişîn (F.) [ ] ﮔﻮﺵﻪ ﻥﺸﻴﻦköşesine çekilen, inziva hayatı süren.
148
gûşt (F.) [ ] ﮔﻮﺵﺖet. gûşvâre (F.) [ ] ﮔﻮﺵﻮارﻩküpe. gûy (F.) [ ] ﮔﻮیçevgen topu, polo topu. gûyâ (F.) [ ] ﮔﻮیﺎsözümona. güdâhte (F.) [ ] ﮔﺪاﺧﺘﻪerimiş. güftâr (F.) [ ] ﮔﻔﺘﺎرsöz. güfte (F.) [ ] ﮔﻔﺘﻪ1.söz. 2.şarkı sözü. güftügû (F.) [ ] ﮔﻔﺖ و ﮔﻮdedikodu. güher (F.) [ ] ﮔﻬﺮ1.elmas. 2.mücevher. güherfurûş (F.) [ ]ﮔﻬﺮﻓﺮوشmücevheratçı. gül (F.) [ ] ﮔﻞ1.çiçek. 2.gül. gülâb (F.) [ ] ﮔﻼبgül suyu. gülabdan (F.) [ ] ﮔﻼﺑﺪانgülüptan. gülbang (F.) [ ] ﮔﻠﺒﺎﻥﮓilahi. gülbang -ı muhammedî [ ] ﮔﻠﺒﺎﻥﮓ ﻡﺤﻤﺪیezan. gülberg (F.) [ ] ﮔﻠﺒﺮگgül yaprağı. gülbün (F.) [ ] ﮔﻠﺒﻦ1.gül ağacı. 2.güllük. gülçehre (F.) [ ] ﮔﻞ چﻬﺮﻩgül yüzlü. gülçin (F.) [ ] ﮔﻠﭽﻴﻦgül deren. güldan (F.) [ ] ﮔﻠﺪانvazo. güldeste (F.) [ ] ﮔﻠﺪﺱﺘﻪçiçek demeti. gülendâm (F.) [ ] ﮔﻞ اﻥﺪامgül boylu. gülfâm (F.) [ ] ﮔﻠﻔﺎمgül renkli.
149
gülgonce (F.) [ ] ﮔﻞ ﻏﻨﺠﻪgül goncası. gülgûn (F.) [ ] ﮔﻠﮕﻮن1.gül renkli. 2.pembe. gülistân (F.) [ ] ﮔﻠﺴﺘﺎنgül bahçesi, güllük. gülizar (F.-A.) [ ] ﮔﻠﻌﺬارgül yanaklı, pembe yanaklı. güllaç (F.) [ ] ﮔﻼجgüllaç. gülmih (F.) [ ] ﮔﻞ ﻡﻴﺦkabara. gülnâr (F.) [ ] ﮔﻠﻨﺎرnar çiçeği. gülnihal (F.) [ ] ﮔﻞ ﻥﻬﺎلgül fidanı. gülreng (F.) [ ] ﮔﻞ رﻥﮓgül rengi, pembe. gülriz (F.) [ ] ﮔﻠﺮیﺰgül saçan. gülrû (F.) [ ] ﮔﻞ روgül yüzlü. gülruh (F.) [ ]ﮔﻞ رخgül yüzlü. gülşen (F.) [ ] ﮔﻠﺸﻦgül bahçesi. gülten (F.) [ ] ﮔﻞ ﺕﻦgül vücutlu. gülüptan (F.) [ ] ﮔﻼﺑﺪانgülsuyu kabı. gülzâr (F.) [ ] ﮔﻠﺰارgüllük, gül bahçesi. gümân (F.) [ ] ﮔﻤﺎنzan, sanı. gümnâm (F.) [ ] ﮔﻤﻨﺎمadı unutulmuş. gümrâh (F.) [ ] ﮔﻤﺮاﻩyoldan çıkmış. günah (F.) [ ] ﮔﻨﺎﻩ1.suç, kabahat. 2.dinî suç. günahkâr (F.) [ ] ﮔﻨﺎهﮑﺎرgünah sahibi, suçlu. günbed (F.) [ ] ﮔﻨﺒﺪkümbet. güncişk (F.) [ ] ﮔﻨﺠﺸﮏserçe.
150
güneh (F.) [ ] ﮔﻨﻪgünah. gürbe (F.) [ ] ﮔﺮﺑﻪkedi. gürbüz (F.) [ ] ﮔﺮﺑﺰ1.yiğit. 2.kahraman. gürg (F.) [ ] ﮔﺮگkurt. güriz (F.) [ ] ﮔﺮیﺰkaçış. gürîzân (F.) [ ] ﮔﺮیﺰانkaçan. gürûh (F.) [ ] ﮔﺮوﻩtopluluk, zümre, bölük. güstâh (F.) [ ] ﮔﺴﺘﺎخ1.küstah. 2.cesur. güşâderû (F.) [ ] ﮔﺸﺎدﻩ روgüleç, güleryüzlü. güşâyiş (F.) [ ] ﮔﺸﺎیﺶaçılış. güvâh (F.) [ ] ﮔﻮاﻩtanık, şahıt. güzâf (F.) [ ] ﮔﺰافsaçma sapan, ipe sapa gelmez, boş, beyhude. güzergâh (F.) [ ] ﮔﺬرﮔﺎﻩgeçit. güzeşt (F.) [ ] ﮔﺬﺵﺖ1.geçiş. 2.hoşgörü. güzîde (F.) [ ] ﮔﺰیﺪﻩseçkin. güzin (F.) [ ] ﮔﺰیﻦ1.seçen. 2.seçilmiş. güzîr (F.) [ ] ﮔﺰیﺮ1.çare. 2.derman.
151
H h [ ] ﻩ ح خ1. Osmanlı alfabesinin sekizinci harfi. 2.Ebced alfabesine göre sayısal değeri: 8. hâ (F.) [ ] ﺧﺎçiğneyen. hâ (F.) [ ] هﺎçoğul eki: -ler, -lar. hâb (F.) [ ] ﺧﻮاب1.uyku. 2.rüya. habâb (A.) [ ] ﺣﺒﺎبhava kabarcığı. habâbe (A.) [ ] ﺣﺒﺎﺑﻪhava kabarcığı. habâis (A.) [ ] ﺧﺒﺎﺋﺚkötülükler. hâbâlûd (F.) [ ] ﺧﻮاب ﺁﻝﻮدuykulu. hâbâlûde (F.) [ ] ﺧﻮاب ﺁﻝﻮدﻩuykulu. habâset (A.) [ ] ﺧﺒﺎﺛﺖkötülük, alçaklık. habb (A.) [ ] ﺣﺐ1.çekirdek, tohum. 2.hap. habbât (A.) [ ] ﺣﺒﺎت1.hava kabarcıkları. 2.haplar. habbâz (A.) [ ] ﺧﺒﺎزekmekçi. habbe (A.) [ ] ﺣﺒﻪtaneler. habbe-i hadrâ [ ] ﺣﺒﻪء ﺣﻀﺮاçitlembik. habbe-i sevdâ [ ] ﺣﺒﻪء ﺱﻮداçörekotu. habbezâ (A.) [ ] ﺣﺒﺬاne güzel. habbülbülûğ (A.) [ ] ﺣﺐ اﻝﺒﻠﻮغergenlik sivilcesi. hâbcâme (F.) [ ] ﺧﻮاب ﺝﺎﻡﻪ1.gecelik. 2.pijama.
152
haber (A.) [ ] ﺧﺒﺮhaber. haberdar (A.-F.) [ ] ﺧﺒﺮدارhaberli. habeşe (A.) [ ] ﺣﺒﺸﻪ1.Habeşistan. 2.Habeş. hâbgâh (F.) [ ] ﺧﻮاﺑﮕﺎﻩyatak odası. habîb (A.) [ ] ﺣﺒﻴﺐ1.sevgili. 2.dost. 3.Hz. Muhammed habîr (A.) [ ] ﺧﺒﻴﺮhaberli. habis (A.) [ ] ﺧﺒﻴﺚkötü, pis. habl (A.) [ ] ﺣﺒﻞip. hablülmesâkin (A.) [ ] ﺣﺒﻞ اﻝﻤﺴﺎﮐﻦsarmaşık. hâbnâk (F.) [ ] ﺧﻮاﺑﻨﺎکuykulu. hâbnâme (F.) [ ] ﺧﻮاب ﻥﺎﻡﻪrüya tabiri kitabı. habr (A.) [ ] ﺣﺒﺮbilgin. habs (A.) [ ] ﺣﺒﺲ1.hapis. 2.tutma. habshâne (A.-F.) [ ] ﺣﺒﺲ ﺧﺎﻥﻪhapishane, tutukevi. habt (A.) [ ] ﺧﺒﻂyanlış hareket. habtühata (A.) [ ] ﺧﺒﻂ و ﺧﻄﺎyanlış yapma. hac (A.) [ ] ﺣﺎجhacı. hacâlet (A.) [ ] ﺧﺠﺎﻝﺖutanma. hacâletâver (A.) [ ] ﺧﺠﺎﻝﺖ ﺁورutanç verici. hacamat (A.) [ ] ﺣﺠﺎﻡﺖkan alma. hacamat yapmak kan almak. hacâmet (A.) [ ] ﺣﺠﺎﻡﺖkan alma, hacamat. hâcât (A.) [ ] ﺣﺎﺝﺎت1.ihtiyaçlar. 2.istekler.
153
haccâm (A.) [ ] ﺣﺠﺎمhacamatçı. haccar (A.) [ ] ﺣﺠﺎرtaş işçisi, taşçı. hâcce (A.) [ ] ﺣﺎﺝﻪbayan hacı. hâce (F.) [ ] ﺧﻮاﺝﻪ1.hoca. 2.efendi. 3.ağa. 4.sahip. 5.vezir. hâcegân (F.) [ ] ﺧﻮاﺝﮕﺎن1.hocalar. 2.efendiler. hâcegî (F.) [ ] ﺧﻮاﺝﮕﯽ1.hocalık. 2.efendilik. 3.ağalık. 4.sahiplik. 5.tüccar. hacel (A.) [ ] ﺧﺠﻞutanma. hacer (A.) [ ] ﺣﺠﺮtaş. hacer-i esved [ ]ﺣﺠﺮ اﺱﻮدkarataş. hacer-i semâî [ ] ﺣﺠﺮ ﺱﻤﺎﺋﯽgöktaşı. hâceserâ (F.) [ ] ﺧﻮاﺝﻪ ﺱﺮاharem ağası. hâcet (A.) [ ] ﺣﺎﺝﺖihtiyaç. hâcetmend (A.-F.) [ ] ﺣﺎﺝﺘﻤﻨﺪmuhtaç. hacı (A.) [ ] ﺣﺎﺝﯽhacı. hacıyân (A.-F.) [ ] ﺣﺎﺝﻴﺎنhacılar. hâcî (A.) [ ] هﺎﺝﯽhicveden, yeren. hâcib (A.) [ ] ﺣﺎﺝﺐ1.kapıcı. 2.perdedar. 3.engel. 4.kaş. hacîl (A.) [ ] ﺧﺠﻴﻞutangaç. hâcir (A.) [ ] هﺎﺝﺮgöçmen. hâciz (A.) [ ] ﺣﺎﺝﺰ1.ayıran. 2.haczeden. hacle (A.) [ ] ﺣﺠﻠﻪgerdek odası. haclegâh (A.-F.) [ ] ﺣﺠﻠﻪ ﮔﺎﻩgerdek odası. haclet (A.) [ ] ﺧﺠﻠﺖutanma.
154
hacletâver (A.-F.) [ ] ﺧﺠﻠﺖ ﺁورutanç verici. hacm (A.) [ ] ﺣﺠﻢhacim. hacmen (A.) [ ] ﺣﺠﻤﺎhacimce. hacz (A.) [ ] ﺣﺠﺰhaciz. hadâik (A.) [ ] ﺣﺪاﺋﻖbahçeler. hâdd (A.) [ ] ﺣﺎد1.keskin. 2.sivri. 3.dar. hadd (A.) [ ] ﺣﺪ1.sınır. 2.şer’î ceza. hadd (A.) [ ] ﺧﺪyanak. haddâ’ (A.) [ ] ﺧﺪاعdüzenbaz. haddâd (A.) [ ] ﺣﺪادdemirci. haddâdî (A.-F.) [ ] ﺣﺪادیdemircilik. hadd-i asgarî [ ] ﺣﺪ اﺹﻐﺮیen az. hadd-i azamî [ ] ﺣﺪ اﻋﻈﻤﯽen çok. hadd-i tabiî [ ]ﺣﺪ ﻃﺒﻴﻌﯽnormal hal. hadd-i zâtında aslında. hadeb (A.) [ ] ﺣﺪبkamburluk. hadem (A.) [ ] ﺧﺪمhizmetçiler. hademe (A.) [ ] ﺧﺪﻡﻪhizmetçiler. hadeng (F.) [ ] ﺧﺪﻥﮓok. hader (A.) [ ] ﺧﺪرuyuşma. hades (A.) [ ] ﺣﺪسsezi, tahmin. hâdî (A.) [ ] هﺎدیdoğru yolu gösteren. hâdi’ (A.) [ ] ﺧﺎدعdüzenbaz.
155
hadîka (A.) [ ] ﺣﺪیﻘﻪbahçe. hâdim (A.) [ ] ﺧﺎدمhizmetçi. hâdim olmak hizmet etmek. hâdime (A.) [ ] ﺧﺎدﻡﻪbayan hizmetçi. hâdis (A.) [ ] ﺣﺎدث1.meydana gelen. 2.yeni. hadîs (A.) [ ] ﺣﺪیﺚhadis, Peygamber sözü. hâdisat (A.) [ ] ﺣﺎدﺛﺎتolaylar. hâdise (A.) [ ] ﺣﺎدﺛﻪolay. hadnâşinas (A.-F.) [ ] ﺣﺪﻥﺎﺵﻨﺎسhaddini bilmez. hadrâ (A.) [ ] ﺣﻀﺮاyeşil. hads (A.) [ ] ﺣﺪس1.tahmin. 2.seziş. hadşe (A.) [ ] ﺧﺪﺵﻪürküntü. hadşeâver (A.-F.) [ ] ﺧﺪﺵﻪ ﺁورürküntü verici. hafâ (A.) [ ] ﺧﻔﺎgizlilik. hafâfîş (A.) [ ] ﺧﻔﺎﻓﻴﺶyarasalar. hafâgâh (A.-F.) [ ] ﺧﻔﺎﮔﺎﻩgizlenilecek yer. hafâir (A.) [ ] ﺣﻔﺎﺋﺮ1.çukurlar. 2.oyuklar. hafakan (A.) [ ] ﺧﻔﻘﺎنyürek çarpıntısı. hafâyâ (A.) [ ] ﺧﻔﺎیﺎgizli şeyler. hafız (A.) [ ] ﺣﺎﻓﻆ1.koruyan. 2.ezberleyen. 3.Kur’ân hafızı. hafıza (A.) [ ] ﺣﺎﻓﻈﻪbellek. hâfız-ı kütüb [ ] ﺣﺎﻓﻆ ﮐﺘﺐkütüphaneci. hâfî (A.) [ ] ﺣﺎﻓﯽyalınayak koşan.
156
hafî (A.) [ ] ﺧﻔﯽgizli hafîd (A.) [ ] ﺣﻔﻴﺪtorun. hafîde (A.) [ ] ﺣﻔﻴﺪﻩkız torun. hafif (A.) [ ] ﺧﻔﻴﻒhafif. hâfir (A.) [ ] ﺣﺎﻓﺮkazan, kazıcı. hafîr (A.) [ ] ﺣﻔﻴﺮ1.çukur. 2.mezar. hafiyyât (A.) [ ] ﺧﻔﻴﺎتgizli şeyler. hafiyye (A.) [ ] ﺧﻔﻴﻪgizli polis. hafiyyen (A.) [ ] ﺧﻔﻴﺎgizlice. hafr (A.) [ ] ﺣﻔﺮkazma. hafriyyât (A.) [ ] ﺣﻔﺮیﺎتkazı. haftân (A.) [ ] ﺧﻔﺘﺎنkaftan. hâh (F.) [ ] ﺧﻮاﻩisteyen. hâhân (F.) [ ] ﺧﻮاهﺎنisteyen, istekli. hâher (F.) [ ] ﺧﻮاهﺮkızkardeş. hâherzâde (F.) [ ] ﺧﻮاهﺮزادﻩyeğen, kızkardeşin çocuğu. hâhiş (F.) [ ] ﺧﻮاهﺶrica, istek. hâhişger (F.) [ ] ﺧﻮاهﺸﮕﺮistekli. hâhişkâr (F.) [ ] ﺧﻮاهﺸﮑﺎرistekli. hâhişkerde (F.) [ ] ﺧﻮاهﺶ ﮐﺮدﻩistekli. hâhnâhâh (F.) [ ] ﺧﻮاﻩ ﻥﺎﺧﻮاﻩister istemez. hâif (A.) [ ] ﺧﺎﺋﻒkorkak. hâifen (A.) [ ] ﺧﺎﺋﻔﺎkorkarak.
157
hâil (A.) [ ] هﺎﺋﻞkorkunç. hâin (A.) [ ] ﺧﺎﺋﻦ1.hain. 2.acımasız. hâinâne (A.-F.) [ ] ﺧﺎﺋﻨﺎﻥﻪhaince. hâiz (A.) [ ] ﺣﺎﺋﺰsahip, bulunduran. hâiz olmak bulundurmak, sahip olmak. hâiz-i ehemmiyet [ ] ﺣﺎﺋﺰ اهﻤﻴﺖönemli. hak (A.) [ ] ﺣﻖ1.Tanrı. 2.doğru. 3.pay. hâk (F.) [ ] ﺧﺎکtoprak. hak etmek kazanmak. hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek. hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek. hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak. Hak Teâlâ (A.) [ ] ﺣﻖ ﺕﻌﺎﻝﯽYüce Tanrı. hakâik (A.) [ ] ﺣﻘﺎﺋﻖgerçekler. hakâret (A.) [ ] ﺣﻘﺎرتaşağılama, hakaret. hakaretâmiz (A.-F.) [ ] ﺣﻘﺎرت ﺁﻡﻴﺰaşağılayıcı. hakâyık (A.) [ ] ﺣﻘﺎیﻖgerçekler. hâkbîz (F.) [ ] ﺧﺎک ﺑﻴﺰkalbur. hakem (A.) [ ] ﺣﮑﻢhakem. hâkezâ (A.) [ ] هﮑﺬاaynı şekilde. hakgû (A.-F.) [ ] ﺣﻖ ﮔﻮdoğru sözlü. hâkî (A.) [ ] ﺣﺎﮐﯽhikaye eden. hâkî (F.) [ ] ﺧﺎﮐﯽ1.hâki, toprak rengi. 2.toprak ile ilgili.
158
hakîkat (A.) [ ] ﺣﻘﻴﻘﺖgerçek. hakîkaten (A.) [ ] ﺣﻘﻴﻘﺔgerçekten. hakikat-ı halde aslında, gerçekte, işin aslında. hakikatperver (A.-F.) gerçekçi. hakikî (A.) [ ] ﺣﻘﻴﻘﯽgerçek. hakikiye (A.) [ ] ﺣﻘﻴﻘﻴﻪgerçek. hakîm (A.) [ ] ﺣﮑﻴﻢ1.Tanrı. 2.hakim, yargıç. hâkimiyet (A.) [ ] ﺣﺎﮐﻤﻴﺖegemenlik. hakîr (A.) [ ] ﺣﻘﻴﺮ1.değersiz. 2.küçük. 3.bendeniz, ben. hâkister (F.) [ ] ﺧﺎﮐﺴﺘﺮkül. hâkisterî (F.) [ ] ﺧﺎﮐﺴﺘﺮیkül rengi. hakk (A.) [ ] ﺣﻖ1.Tanrı. 2.doğru. 3.hak. hakk (A.) [ ] ﺣﮏkazıma. hakkâ [ ] ﺣﻘﺎgerçekten. hakkâk (A.) [ ] ﺣﮑﺎک1.mühürcü. 2.kazıyıcı. hakkaniyet (A.) [ ] ﺣﻘﺎﻥﻴﺖdoğruluk. hâkkedilmek kazılmak. hâkketmek kazımak. hâkrûb (F.) [ ] ﺧﺎﮐﺮوبsüpürge. hakşinas (A.-F.) [ ] ﺣﻖ ﺵﻨﺎسhaktanır. hakşinâsî (A.-F.) [ ] ﺣﻖ ﺵﻨﺎﺱﯽhaktanırlık. hâl (A.) [ ] ﺣﺎل1.hal, durum. 2.şimdiki durum, şimdiki zaman. hâl (A.) [ ] ﺧﺎلdayı.
159
hâl (F.) [ ] ﺧﺎل1.ben. 2.benek. hal’ (A.) [ ] ﺧﻠﻊtahttan indirme. hal’edilmek tahttan indirilmek. hal’etmek tahttan indirmek. hâlâ (A.) [ ] ﺣﺎﻻşimdi, hâlâ. halâ (A.) [ ] ﺧﻼ1.tuvalet. 2.boş. halâik (A.) [ ] ﺧﻼﺋﻖ1.yaratıklar. 2.halayık. halâl (A.) [ ] ﺧﻼلmesafe, aralık, açıklık. halâs (A.) [ ] ﺧﻼصkurtuluş, kurtulma. halâs bulmak kurtulmak. halâs olmak kurtulmak. halaskâr (A.-F.) [ ] ﺧﻼﺹﮑﺎرkurtarıcı. hâlâşina (A.-F.) [ ] ﺣﺎل ﺁﺵﻨﺎhalden anlayan. hâlât (A.) [ ] ﺣﺎﻻتhaller. halâvet (A.) [ ] ﺣﻼوتtatlılık. haldâr (F.) [ ] ﺧﺎﻝﺪارbenli. hâle (A.) [ ] ﺧﺎﻝﻪ1.hala. 2.teyze. hâle (A.) [ ] هﺎﻝﻪayça, hâle. halecan (A.) [ ] ﺧﻠﺠﺎنçarpıntı. halef (A.) [ ] ﺧﻠﻒ1.evlat, oğul. 2.halef, yerine geçen, arkadan gelen halel (A.) [ ] ﺧﻠﻞbozukluk. halel gelmek bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek. haleldâr (A.-F.) [ ] ﺧﻠﻠﺪارbozulmuş, bozuk.
160
haleldâr etmek bozmak, halel getirmek. haleldâr olmak bozulmak, halel gelmek. halen (A.) [ ] ﺣﺎﻻşimdilik, henüz. hâlet (A.) [ ] ﺣﺎﻝﺖ1.hal. 2.nitelik. hâlet-i ruhiye [ ] ﺣﺎﻝﺖ روﺣﻴﻪruhsal durum. halhal (A.) [ ] ﺧﻠﺨﺎلayak bileziği, halhal. hâlık (A.) [ ] ﺧﺎﻝﻖYaratan, Tanrı. hâlî (A.) [ ] ﺧﺎﻝﯽboş. hâlî kalmak geri durmak. halîb (A.) [ ] ﺣﻠﻴﺐsüt. halîc (A.) [ ] ﺧﻠﻴﺞkörfez. hâlid (A.) [ ] ﺧﺎﻝﺪsonsuz, ebedî. halîfe (A.) [ ] ﺧﻠﻴﻔﻪ1.halife. 2.kalfa. halihazır (A.-F.) [ ] ﺣﺎل ﺣﺎﺽﺮşimdiki durum. hâlik (A.) [ ] ﺧﺎﻝﻖ1.Tanrı. 2.yaratan. hâlikiyet (A.) [ ] ﺧﺎﻝﻘﻴﺖyaratıcılık. halîm (A.) [ ] ﺣﻠﻴﻢyumuşak huylu. hâlis (A.) [ ] ﺧﺎﻝﺺ1.katışıksız, saf, som. hâlisâne (A.-F.) [ ] ﺧﺎﻝﺼﺎﻥﻪiçtenlikle. halîta (A.) [ ] ﺧﻠﻴﻄﻪ1.karışım. 2.alaşım. hâliyâ (A.) [ ] ﺣﺎﻝﻴﺎşimdi, şu anda. halk (A.) [ ] ﺣﻠﻖboğaz. halk (A.) [ ] ﺧﻠﻖ1.yaratma. 2.yaratılma. 3.halk.
161
halk etmek yaratmak. halka (A.) [ ] ﺣﻠﻘﻪhalka. halkabegûş (A.-F.) [ ] ﺣﻠﻘﻪ ﺑﮕﻮشköle. halkiyat (A.) [ ] ﺧﻠﻘﻴﺎتfolklor, halk bilimi. hall (A.) [ ] ﺣﻞ1.çözülme, erime. 2.çözme. hallâc (A.) [ ] ﺣﻼجhalaç. hallâk (A.) [ ] ﺧﻼقyaratıcı. hallâl (A.) [ ] ﺣﻼلçözen. hallüfasl (A.) [ ] ﺣﻞ و ﻓﺼﻞhalletme, yoluna koyma. halt (A.) [ ] ﺧﻠﻂkarıştırma. halûk (A.) [ ] ﺧﻠﻮقiyi huylu. halvet (A.) [ ] ﺧﻠﻮت1.tenha. 2.başbaşa kalma. halvetgâh (A.-F.) [ ] ﺧﻠﻮﺕﮕﺎﻩbaşbaşa kalınacak yer. ham (F.) [ ] ﺧﺎمçiğ, ham. ham (F.) [ ] ﺧﻢ1.eğik eğri, bükük. hamâil (A.) [ ] ﺣﻤﺎﺋﻞkılıç kayışı. hamâkat (A.) [ ] ﺣﻤﺎﻗﺖahmaklık. hamâme (A.) [ ] ﺣﻤﺎﻡﻪgüvercin. hamâse (A.) [ ] ﺣﻤﺎﺱﻪkahramanlık şiiri. hamâset (A.) [ ] ﺣﻤﺎﺱﺖkahramanlık şiiri, hamase. hamd (A.) [ ] ﺣﻤﺪşükür. hâme (F.) [ ] ﺧﺎﻡﻪkalem. hamel (A.) [ ] ﺣﻤﻞkuzu.
162
hamelât (A.) [ ] ﺣﻤﻼتsaldırılar, hamleler. hâmî (A.) [ ] ﺣﺎﻡﯽgözeten, himaye eden. hâmid (A.) [ ] ﺣﺎﻡﺪhamd eden, şükreden. hamîde (F.) [ ] ﺧﻤﻴﺪﻩeğik, eğri. hâmil (A.) [ ] ﺣﺎﻡﻞ1.taşıyan. 2.hamile. 3.sahip. hâmil olmak taşımak. hâmile (A.) [ ] ﺣﺎﻡﻠﻪgebe, hamile. hamîr (A.) [ ] ﺣﻤﻴﺮhamur. hâmis (A.) [ ] ﺧﺎﻡﺲbeşinci. hâmisen (A.) [ ] ﺧﺎﻡﺴﺎbeşincisi. hâmiş (A.) [ ] هﺎﻡﺶmektup ilavesi. hâmiz (A.) [ ] ﺣﺎﻡﺾ1.ekşi. 2.kekre. haml (A.) [ ] ﺣﻤﻞ1.taşıma. 2.gebelik. 3.yükleme. hamle (A.) [ ] ﺣﻤﻠﻪ1.saldırı. 2.atak. hamletmek yüklemek. hammâl (A.) [ ] ﺣﻤﺎلhamal. hammâm (A.) [ ] ﺣﻤﺎم1.banyo. 2.hamam. hammâr (A.) [ ] ﺧﻤﺎرmeyhaneci. hamr (A.) [ ] ﺧﻤﺮşarap. hamrâ (A.) [ ] ﺧﻤﺮاkırmızı, kızıl. hamrâlanmak kızarmak, kırmızılaşmak, al al olmak. hams (A.) [ ] ﺧﻤﺲbeş. hamse (A.) [ ] ﺧﻤﺴﻪbeş mesnevîlik eser.
163
hamsin (A.) [ ] ﺧﻤﺴﻴﻦelli. hamûl (A.) [ ] ﺣﻤﻮلdayanıklı. hamûle (A.) [ ] ﺣﻤﻮﻝﻪyük. hâmûn (F.) [ ] هﺎﻡﻮنçöl. hâmûş (F.) [ ] ﺧﺎﻡﻮشsuskun, sessiz. hamyâze (F.) [ ] ﺧﻤﻴﺎزﻩesneme. hamz (A.) [ ] ﺣﻤﺾekşilik. hân (F.) [ ] ﺧﻮانokuyan. hân (F.) [ ] ﺧﻮانsofra. hanâzir (A.) [ ] ﺧﻨﺎزیﺮdomuzlar. hancer (A.) [ ] ﺧﻨﺠﺮhançer. hancere (A.) [ ] ﺣﻨﺠﺮﻩgırtlak, hançere. handan (F.) [ ] ﺧﻨﺪانgüleç, gülen. handan etmek güldürmek. hande (F.) [ ] ﺧﻨﺪﻩgülüş. handek (A.) [ ] ﺧﻨﺪقhendek. handerûy (F.) [ ] ﺧﻨﺪﻩ رویgüleryüzlü. hâne (F.) [ ] ﺧﺎﻥﻪev. hanedan (F.) [ ] ﺧﺎﻥﺪانsülale, hanedan. hâneharâb (F.) [ ] ﺧﺎﻥﻪ ﺧﺮاب1.perişan. 2.evsiz yurtsuz. 3.cahil. hânende (F.) [ ] ﺧﻮاﻥﻨﺪﻩ1.şarkıcı. 2.okuyucu. hanif [ ] ﺣﻨﻴﻒİslâmiyetten önce Tanrı’ya inanan. hânkah (A.) [ ] ﺧﺎﻥﻘﺎﻩtekke.
164
hânman (F.) [ ] ﺧﺎﻥﻤﺎنev bark, yurt. hannas (A.) [ ] ﺧﻨﺎسşeytan. hânsâlar (F.) [ ] ﺧﻮان ﺱﺎﻻرkilerci. hânüman (F.) [ ] ﺧﺎﻥﻤﺎنev bark, yurt. hapis (A.) [ ] ﺣﺒﺲbir yere kapatma veya kapanma. hapishane (A.-F.) [ ] ﺣﺒﺲ ﺧﺎﻥﻪtutukevi, mahpushane. hâr (F.) [ ] ﺧﺎرdiken. har (F.) [ ] ﺧﺮeşek. hâr (F.) [ ] ﺧﻮارaşağılık, adi. hâr (F.) [ ] ﺧﻮارyiyen. harâb (A.) [ ] ﺧﺮاب1.yıkık, harap. 2.fitil gibi sarhoş. harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek. harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak. harâbat (A.) [ ] ﺧﺮاﺑﺎتmeyhane. harâbe (A.) [ ] ﺧﺮاﺑﻪyıkıntı, harabe. harâc (A.) [ ] ﺧﺮاجharaç. haram (A.) [ ] ﺣﺮامharam. harâmi (A.) [ ] ﺣﺮاﻡﯽeşkıya. haramzâde (A.-F.) [ ] ﺣﺮام زادﻩpiç. harâret (A.) [ ] ﺣﺮارت1.sıcaklık. harâtin (A.) [ ] ﺧﺮاﻃﻴﻦsolucan. harb (A.) [ ] ﺣﺮبharp, savaş. harbe (A.) [ ] ﺣﺮﺑﻪsüngü.
165
harb-i umûmî [ ] ﺣﺮب ﻋﻤﻮﻡﯽBirinci Dünya Savaşı. harbiye (A.) [ ] ﺣﺮﺑﻴﻪharp okulu. harbiye nezareti savunma bakanlığı. harbiyeli Harp Okulu öğrencisi. harbüze (F.) [ ] ﺧﺮﺑﺰﻩkavun. harc (A.) [ ] ﺧﺮج1.vergi. 2.masraf. harcıâlem [ ] ﺧﺮج ﻋﺎﻝﻢherkese açık, herkese uygun. harcırah [ ]ﺧﺮج راﻩyol parası. harçeng (F.) [ ] ﺧﺮچﻨﮓyengeç. hardal (A.) [ ] ﺧﺮدلhardal. hâre (F.) [ ] ﺧﺎرﻩgranit, sert taş. harekât (A.) [ ] ﺣﺮﮐﺎتhareketler. hareket (A.) [ ] ﺣﺮﮐﺖ1.hareket. 2.davranış. hareketsizlik hareket etmeme. harem (A.) [ ] ﺣﺮمharem, herkesin giremeyeceği yer. haremlik (A.-T.) harem dairesi, evde harem kısmy, herkesin uluorta giremeyeceği yer. haremserây (A.-F.) [ ] ﺣﺮم ﺱﺮایharem dairesi. harf (A.) [ ] ﺣﺮف1.harf. 2.söz. hargâh (F.) [ ] ﺧﺮﮔﺎﻩotağ. hargûş (F.) [ ] ﺧﺮﮔﻮشtavşan. hârî (F.) [ ] ﺧﻮاریdüşkünlük. hârib (A.) [ ] هﺎربkaçan.
166
hâric (A.) [ ] ﺧﺎرجdış, dışarı. hâricen (A.) [ ] ﺧﺎرﺝﺎdıştan, dışarıdan. hâricî (A.) [ ] ﺧﺎرﺝﯽdış ile ilgili. hariciye (A.) [ ] ﺧﺎرﺝﻴﻪ1.dışa bağlı, dışarıya ilişkin. 2.dışişleri bakanlığı. harîd (F.) [ ] ﺧﺮیﺪsatın alma. harîdâr (F.) [ ] ﺧﺮیﺪارmüşteri, alıcı. harîf (A.) [ ] ﺣﺮیﻒ1.rakip. 2.meslektaş. harîk (A.) [ ] ﺣﺮیﻖyangın. hârika (A.) [ ] ﺧﺎرﻗﻪharika. hârikulâde (A.) [ ] ﺧﺎرق اﻝﻌﺎدﻩolağanüstü. harîm (A.) [ ] ﺣﺮیﻢ1.kutsal. 2.harem. 3.avlu. harîm-i ismet (F.) [ ] ﺣﺮیﻢ ﻋﺼﻤﺖkutsal saha. harîr (A.) [ ] ﺣﺮیﺮipek. harîrî (A.) [ ] ﺣﺮیﺮیipekli. hâris (A.) [ ] ﺣﺎرثçiftçi. hâris (A.) [ ] ﺣﺎرسbekçi. harîs (A.) [ ] ﺣﺮیﺺhırslı. hâristan (F.) [ ] ﺧﺎرﺱﺘﺎنdikenlik. harita (A.) [ ] ﺧﺮیﻄﻪharita. harmen (F.) [ ] ﺧﺮﻡﻦharman. harmengâh (F.) [ ] ﺧﺮﻡﻨﮕﺎﻩharman yeri. harmühre (F.) [ ] ﺧﺮﻡﻬﺮﻩkatır boncuğu. harnub (A.) [ ] ﺧﺮﻥﻮبkeçi boynuzu.
167
hârpuşt (F.) [ ] ﺧﺎرﭘﺸﺖkirpi. hârr (A.) [ ] ﺣﺎرkızgın, yakıcı. harrât (A.) [ ] ﺧﺮاطdoğramacı. hars (A.) [ ] ﺣﺮثkültür. harsî (A.) [ ] ﺣﺮﺛﯽkültürel. harvâr (F.) [ ] ﺧﺮوارeşek yükü. hârzâr (F.) [ ] ﺧﺎرزارdikenlik. hâs (A.) [ ] ﺧﺎص1.özgü, has. 2.saf. 3.özel. has (F.) [ ] ﺧﺲçöp. hasâdet (A.) [ ] ﺣﺴﺎدتkıskançlık. hasâil (A.) [ ] ﺧﺼﺎﺋﻞhasletler, tabiatlar. hasâis (A.) [ ] ﺧﺼﺎﺋﺺnitelikler, özellikler. hasâr (A.) [ ] ﺧﺴﺎرzarar, hasar. hasarât (A.) [ ] ﺧﺴﺮاتzararlar. hasardîde (A.-F.) [ ] ﺧﺴﺎردیﺪﻩhasarlı. hasâret (A.) [ ] ﺧﺴﺎرتzarar, hasar. hasâset (A.) [ ] ﺧﺴﺎﺱﺖpintilik. hasb (A.) [ ] ﺣﺴﺐgöre. hasbe (A.) [ ] ﺣﺼﺒﻪkızamık. hasbelkader (A.) [ ] ﺣﺴﺐ اﻝﻘﺪرkaderden ileri gelen, kadere bak. hasbetenlillah (A.) [ ] ﺣﺴﺒﺔ ﷲAllah rızası için. hasbihal (A.-F.) [ ]ﺣﺴﺐ ﺣﺎلhalleşme, dertleşme. hasbihal etmek halleşmek, dertleşmek.
168
hasbü’l-mâhiye (A.) [ ] ﺣﺴﺐ اﻝﻤﺎهﻴﻪyapı bakımından. hasebe (A.) [ ] ﺣﺼﺒﻪkızamık. hased (A.) [ ] ﺣﺴﺪkıskançlık. hased etmek kıskanmak. hasen (A.) [ ] ﺣﺴﻦgüzel. hasenât (A.) [ ] ﺣﺴﻨﺎتiyilikler. hasene (A.) [ ] ﺣﺴﻨﻪgüzel, iyi. hasenülhulk (A.) [ ] ﺣﺴﻦ اﻝﺨﻠﻖhuyu güzel. hasf (A.) [ ] ﺧﺴﻒay tutulması. hâsıd (A.) [ ] ﺣﺎﺹﺪekin biçen, hasatçı. hâsıl (A.) [ ] ﺣﺎﺹﻞortaya çıkan, var olan. hasıl etmek meydana getirmek, ortaya çıkarmak. hâsıl olmak ortaya çıkmak, var olmak. hâsılat (A.) [ ] ﺣﺎﺹﻼتkazanç, gelir. hâsılât-ı gayr-i sâfiye [ ] ﺣﺎﺹﻼت ﻏﻴﺮ ﺹﺎﻓﻴﻪbrüt gelir. hâsılât-ı sâfiye [ ] ﺣﺎﺹﻼت ﺹﺎﻓﻴﻪnet gelir. hasıl-ı kelâm [ ] ﺣﺎﺹﻞ ﮐﻼمsözün kısası. hâsılı kısacası, sonuç olarak. hasım (A.) [ ] ﺧﺼﻢdüşman. hasîb (A.) [ ] ﺣﺴﻴﺐ1.değerli. 2.muhasebeci. hâsid (A.) [ ] ﺣﺎﺱﺪkıskanç. hasîn (A.) [ ] ﺣﺼﻴﻦsağlam, müstahkem. hasîr (A.) [ ] ﺣﺼﻴﺮhasır.
169
hâsir (A.) [ ] ﺧﺎﺱﺮzarar eden, hüsrana uğrayan. hasis (A.) [ ] ﺧﺴﻴﺲpinti. hasîsa (A.) [ ] ﺧﺼﻴﺼﻪkarakter. hasiy (A.) [ ] ﺧﺼﯽiğdiş, hadım edilmiş. haslet (A.) [ ] ﺧﺼﻠﺖtabiat, yaratılıştan gelen huy. hasm (A.) [ ] ﺧﺼﻢdüşman, hasım. hasmâne (A.-F.) [ ] ﺧﺼﻤﺎﻥﻪdüşmanca. hasmî (A.-F.) [ ] ﺧﺼﻤﯽdüşmanlık. hasnâ (A.) [ ] ﺣﺴﻨﺎgüzel kız, güzel kadın. hasr (A.) [ ] ﺣﺼﺮtahsis etme, ayırma, vakfetme, adama. hasret (A.) [ ] ﺣﺴﺮتözlem. hasret çekmek özlem duymak. hasretkeş (A.-F.) [ ] ﺣﺴﺮت ﮐﺶhasret çeken. hasretmek adamak, ayırmak, tahsis etmek. hassa (A.) [ ] ﺧﺎﺹﻪözellik. hassâd (A.) [ ] ﺣﺼﺎدorakçı. hassas (A.) [ ] ﺣﺴﺎسduygulu, hassas. hassâsiyyet (A.) [ ] ﺣﺴﺎﺱﻴﺖhassaslık. hâsse (A.) [ ] ﺧﺎﺹﻪduyu. hâsseten (A.) [ ] ﺧﺎﺹﺔözellikle, hele hele. hâssuâmm [ ] ﺧﺎص و ﻋﺎمherkes. hâste (F.) [ ] ﺧﺎﺱﺘﻪkalkmış, ayağa kalkmış. haste (F.) [ ] ﺧﺴﺘﻪhasta.
170
hâste (F.) [ ] ﺧﻮاﺱﺘﻪ1.istemiş. 2.istek. hastegî (F.) [ ] ﺧﺴﺘﮕﯽhastalık. hâstgâr (F.) [ ] ﺧﻮاﺱﺘﮕﺎرgörücü. hâstgârî (F.) [ ] ﺧﻮاﺱﺘﮕﺎریgörücülük. hasûd (A.) [ ] ﺣﺴﻮدkıskanç. hasûdâne (A.-F.) [ ] ﺣﺴﻮداﻥﻪkıskanarak, kıskançlıkla. hasûdî (A.-F.) [ ] ﺣﺴﻮدیkıskançlık. hâşâ (A.) [ ] ﺣﺎﺵﺎuzak dursun, hâşa. hâşâk (F.) [ ] ﺧﺎﺵﺎکçerçöp. haşeb (A.) [ ] ﺧﺸﺐodun. haşem (A.) [ ] ﺣﺸﻢmaiyet. haşerat (A.) [ ] ﺣﺸﺮاتhaşereler, börtü böcek. haşere (A.) [ ] ﺣﺸﺮﻩböcek, haşere. haşhaş (A.) [ ] ﺧﺸﺨﺎشhaşhaş. haşîn (A.) [ ] ﺧﺸﻴﻦkaba, sert. hâşiye (A.) [ ] ﺣﺎﺵﻴﻪ1.kenar. 2.şerh kitabı. haşmet (A.) [ ] ﺣﺸﻤﺖ1.görkem. 2.hiddet. haşmetmeab (A.) [ ] ﺣﺸﻤﺖ ﻡﺂبgörkemli, haşmetli. haşmgîn (F.) [ ] ﺧﺸﻤﮕﻴﻦöfkeli, hışımlı. haşr (A.) [ ] ﺣﺸﺮkıyamet, haşır. haşv (A.) [ ] ﺣﺸﻮ1.doldurulmuş, yararsız söz. 2.kuru ot. haşyet (A.) [ ] ﺧﺸﻴﺖkorkma. haşyetengiz (A.-F.) [ ] ﺧﺸﻴﺖ اﻥﮕﻴﺰkorku salan, korkunç.
171
hatâ (A.) [ ] ﺧﻄﺎ1.yanlış, hata. 2.kusur. hataâlûd (A.-F.) [ ] ﺧﻄﺎ ﺁﻝﻮدhatalı, yanlış dolu. hatab (A.) [ ] ﺣﻄﺐodun. hatâbahş (A.-F.) [ ] ﺧﻄﺎ ﺑﺨﺶhataları affeden. hatâen (A.) [ ] ﺧﻄﺎءyanlışlıkla. hatâiyyât (A.) [ ] ﺧﻄﺎﺋﻴﺎتhatalar, yanlışlıklar. hatakâr (A.-F.) [ ] ﺧﻄﺎﮐﺎرhatalı, hata yapan. hatâpûş (A.-F.) [ ] ﺧﻄﺎﭘﻮشhataları örten. hatar (A.) [ ] ﺧﻄﺮtehlike. hatarât (A.) [ ] ﺧﻄﺮاتtehlikeler. hatarnâk (A.-F.) [ ] ﺧﻄﺮﻥﺎکtehlikeli. hatâyâ (A.) [ ] ﺧﻄﺎیﺎyanlışlar, hatalar. hâtem (A.) [ ] ﺧﺎﺕﻢ1.mühür. 2.yüzük. hâtıf (A.) [ ] هﺎﺕﻒgaipten gelen ses. hâtır (A.) [ ] ﺧﺎﻃﺮhatır, gönül. hâtıra (A.) [ ] ﺧﺎﻃﺮﻩhatıra, hatıra gelen. hatıra getirmek aklına getirmek, düşünmek. hâtıra hutûr etmek hatırlamak, anımsamak. hâtırat (A.) [ ] ﺧﺎﻃﺮات1.hatıralar. 2.anı kitabı. hâtırâzâr (A.-F.) [ ] ﺧﺎﻃﺮ ﺁزارgönül inciten, hatır kıran. hâtırâzürde (A.-F.) [ ] ﺧﺎﻃﺮ ﺁزردﻩkalbi kırık. hâtırşinâs (A.-F.) [ ] ﺧﺎﻃﺮﺵﻨﺎسhatırbilir. hatîa (A.) [ ] ﺧﻄﻴﺌﻪkabahat.
172
hatîb (A.) [ ] ﺧﻄﻴﺐhatip. hâtime (A.) [ ] ﺧﺎﺕﻤﻪson. hâtime vermek son vermek. hatîr (A.) [ ] ﺧﻄﻴﺮ1.tehlikeli. 2.yüce. hatm (A.) [ ] ﺧﺘﻢ1.hatim, hatim indirme. 2.mühürleme. hatn (A.) [ ] ﺧﺘﻦsünnet. hatt (A.) [ ] ﺧﻂ1.çizgi. 2.yol. 3.yeni terlemiş bıyık. hattâ (A.) [ ] ﺣﺘﯽüstelik, hatta. hattâb (A.) [ ] ﺣﻄﺎبoduncu. hattat (A.) [ ] ﺧﻄﺎطhattat, güzel yazı yazan. hatve (A.) [ ] ﺧﻄﻮﻩadım. havâ (A.) [ ] هﻮاhava. havadar (F.) [ ] هﻮادارaçık mekanlı havâdis (A.) [ ] ﺣﻮادث1.yeni haberler. 2.olaylar. havaî (A.) [ ] هﻮاﺋﯽhavaya ait. havâkin (T.>A.) [ ] ﺧﻮاﻗﻴﻦhakanlar. havale (A.) [ ] ﺣﻮاﻝﻪısmarlama, havale. havali (A.) [ ] ﺣﻮاﻝﯽyöre. havârik (A.) [ ] ﺧﻮارقharikalar. havâss (A.) [ ] ﺧﻮاص1.seçkin kişiler. 2.nitelikler. havâtîn (T.>A.) [ ] ﺧﻮاﺕﻴﻦhatunlar, saygın hanımlar. havâyic (A.) [ ] ﺣﻮایﺞihtiyaçlar, gereksinimler. hâven (A.) [ ] هﺎونhavan.
173
hâver (F.) [ ] ﺧﺎورdoğu. hâveran (F.) [ ] ﺧﺎورانdoğu ve batı. hâverşinas (F.) [ ] ﺧﺎورﺵﻨﺎسdoğubilimci, oryantalist, müsteşrik. havf (A.) [ ] ﺧﻮفkorku. havf eylemek korkmak. havfnâk (A.-F.) [ ] ﺧﻮﻓﻨﺎکkorkulu. hâvî (A.) [ ] ﺣﺎویiçeren, ihtiva eden. havl (A.) [ ] ﺣﻮل1.güç. 2.çevre. havsala (A.) [ ] ﺣﻮﺹﻠﻪkavrama gücü, havsala. havz (A.) [ ] ﺣﻮضhavuz. hayâ (A.) [ ] ﺣﻴﺎutanma, haya, ar. hayâl (A.) [ ] ﺧﻴﺎلhayal, düş. hayâlât (A.) [ ] ﺧﻴﺎﻻتhayaller, düşler. hayâlen (A.) [ ] ﺧﻴﺎﻻhayali olarak. hayâlet (A.) [ ] ﺧﻴﺎﻝﺖhayalet. hayalî (A.) [ ] ﺧﻴﺎﻝﯽ1.hayalî, hayal ürünü. 2.Karagöz oynatan. hayalperest (A.-F.) [ ] ﺧﻴﺎل ﭘﺮﺱﺖhayalci. hayat (A.) [ ] ﺣﻴﺎتyaşam. hayatbahş (A.-F.) [ ] ﺣﻴﺎت ﺑﺨﺶhayat veren. hayât-ı cinsiye [ ] ﺣﻴﺎت ﺝﻨﺴﻴﻪcinsel yaşam. hayât-ı diniye [ ] ﺣﻴﺎت دیﻨﻴﻪdinsel yaşam. hayât-ı rûz-i merre [ ] ﺣﻴﺎت روز ﻡﺮﻩgündelik yaşam. hayatî (A.) [ ] ﺣﻴﺎﺕﯽhayatla ilgili, yaşamsal.
174
hayâtiyyât (A.) [ ] ﺣﻴﺎﺕﻴﺎتbiyoloji, yaşambilim. haydud (Macarca>A.) [ ] ﺣﻴﺪودeşkiya, haydut, yolkesen. hâye (F.) [ ] ﺧﺎیﻪyumurta, haya. hayf (A.) [ ] ﺣﻴﻒyazık, vah vah. hayır (A.) [ ] ﺧﻴﺮiyilik, hayır. hayırhah (A.-F.) [ ] ﺧﻴﺮﺧﻮاﻩiyiliksever. hayız bk. hayz. hayl (A.) [ ] ﺧﻴﻞ1.yılkı, at sürüsü. 2.zümre. hayli (F.) [ ] ﺧﻴﻠﯽçok, fazla. hayme (A.) [ ] ﺧﻴﻤﻪçadır. haymegâh (A.-F.) [ ] ﺧﻴﻤﻪ ﮔﺎﻩçadır kurulan yer. haymenişin (A.-F.) [ ] ﺧﻴﻤﻪ ﻥﺸﻴﻦgöçebe, çadırda yaşayan. hayr (A.) [ ] ﺧﻴﺮiyilik, hayır. hayran (A.) [ ] ﺣﻴﺮان1.şaşkın. 2.hayran, tutkun. hayrendiş (A.-F.) [ ] ﺧﻴﺮاﻥﺪیﺶiyi düşünceli. hayret (A.) [ ] ﺣﻴﺮتşaşkınlık. hayretbahş (A.-F.) [ ] ﺣﻴﺮت ﺑﺨﺶhayret verici. hayretkâr (A.-F.) [ ] ﺣﻴﺮت ﮐﺎرhayret eden. hayretzede (A.-F.) [ ] ﺣﻴﺮت زدﻩşaşkın. haysiyyet (A.) [ ] ﺣﻴﺜﻴﺖşeref, onur. hayvan (A.) [ ] ﺣﻴﻮان1.canlı. 2.hayvan. hayvanî (A.) [ ] ﺣﻴﻮاﻥﯽhayvansal. hayvaniye (A.) [ ] ﺣﻴﻮاﻥﻴﻪhayvana özgü, hayvansal.
175
hayy (A.) [ ] ﺣﯽdiri. hayyât (A.) [ ] ﺧﻴﺎطterzi. hayye (A.) [ ] ﺣﻴﻪyılan. hayyir (A.) [ ] ﺧﻴﺮçok iyilik eden. hayz (A.) [ ] ﺧﻴﺾregl, aybaşı. hazâin (A.) [ ] ﺧﺰاﺋﻦhazineler. hazân (F.) [ ] ﺧﺰانgüz, sonbahar. hazar (A.) [ ] ﺣﻀﺮgüvenlik. hazer (A.) [ ] ﺣﺬزsakınma. hazerat (A.) [ ] ﺣﻀﺮاتhazretler. hazf (A.) [ ] ﺣﺬفsilme, kaldırıp atma. hâzık (A.) [ ] ﺣﺎذقusta, yetenekli, ehil. hazır (A.) [ ] ﺣﺎﺽﺮ1.huzurda. 2.hazır, mevcut. hâzırûn (A.) [ ] ﺣﺎﺽﺮونbulunanlar, hazır olanlar. hâzi (A.) [ ] ﺧﺎﺽﻊalçakgönüllü. hazîn (A.) [ ] ﺣﺰیﻦhüzün dolu. hâzin (A.) [ ] ﺧﺎزنhaznedar. hazine (A.) [ ] ﺧﺰیﻨﻪhazine. hazinedar (A.-F.) [ ] ﺧﺰیﻨﻪ دارhaznedar, hazinenin birinci derecede sorumlusu. hazîre (A.) [ ] ﺣﻈﻴﺮﻩetrafı çevrili yer (mezarlık vs.) hazm (A.) [ ] ﺣﻀﻢsindirim. hazret (A.) [ ] ﺣﻀﺮتsayın, hazret. hazz (A.) [ ] ﺣﻆsevinç, haz.
176
hebâ (A.) [ ] هﺒﺎboş. hebâ etmek yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak. hebâ olmak yitmek, yazık olmak, yok olmak. hebâya gitmek boşa gitmek, yazık olmak. hecâ (A.) [ ] هﺠﺎ1.hece. 2.yerme, hiciv. hecâgû (A.-F.) [ ] هﺠﺎﮔﻮhicveden, yeren. hecîn (A.) [ ] هﺠﻴﻦiki hörgüçlü deve. hecr (A.) [ ] هﺠﺮayrılık. hedâyâ (A.) [ ] هﺪایﺎarmağanlar, hediyeler. hedef (A.) [ ] هﺪفamaç, hedef. heder (A.) [ ] هﺪرyazık olma, boşa gitme. heder etmek yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak. heder olmak yazık olmak, yitmek, kaybolmak. hediyye (A.) [ ] هﺪیﻪarmağan, hediye. heft (F.) [ ] هﻔﺖyedi. heftâd (F.) [ ] هﻔﺘﺎدyetmiş. hefte (F.) [ ] هﻔﺘﻪhafta. heftevreng (F.) [ ] هﻔﺖ اورﻥﮓyedi yıldız. helâhil (A.) [ ] هﻼهﻞzehir, ağı, boğanotu. helâk (A.) [ ] هﻼک1.yok olma. 2.ölme. helâk etmek 1.yok etmek, ortadan kaldırmak. 2.öldürmek. helâk olmak 1.yok olmak, ortadan kalkmak. 2.ölmek. 3.çırpınmak. helal (A.) [ ] ﺣﻼل1.helal. 2.eş, hanım.
177
helalzâde (A.-F.) [ ] ﺣﻼل زادﻩ1.helal süt emmiş. 2.evli anne babanın çocuğu. helezon (A.) [ ] ﺣﻠﺰون1.sümüklüböcek. 2.yılankavî. helva (A.) [ ] ﺣﻠﻮاhelva. helvafurûş (A.-F.) [ ] ﺣﻠﻮا ﻓﺮوشhelvacı. helvâyî (A.) [ ] ﺣﻠﻮایﯽhelvacı. hem (F.) [ ] هﻢ1. -deş, -daş anlamını verecek şekilde kelimeye türetmeye yarayan ön ek. 2.hem, üstelik. hemâgûş (F.) [ ] هﻢ ﺁﮔﻮشsarmaş dolaş, kucak kucağa. hemâgûş olmak sarmaş dolaş olmak, kucaklaşmak. hemâheng (F.) [ ] هﻢ ﺁهﻨﮓuyumlu. hemâhenk bk. hemâheng. heman (F.) [ ] هﻤﺎنderhal, hemen. hemânâ (F.) [ ] هﻤﺎﻥﺎadeta, tıpkı. hemandem (F.) [ ] هﻤﺎﻥﺪمo anda. hemânend (F.) [ ] هﻤﺎﻥﻨﺪgibi. hemasr (F.-A.) [ ] هﻢ ﻋﺼﺮçağdaş. hemâvâz (F.) [ ] هﻢ ﺁوازbir ağız. hembâz (F.) [ ] هﻤﺒﺎزortak. hemcevherlik (F.-T.) aynı cevherden olma, aynı asıldan gelme. hemcins (F.-A.) [ ] هﻢ ﺝﻨﺲaynı cinsten. hemcivâr (F.-A.) [ ] هﻢ ﺝﻮارkomşu. hemçü (F.) [ ] هﻤﭽﻮgibi. hemdem (F.) [ ] هﻤﺪمarkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı.
178
hemderd (F.) [ ] هﻢ دردdert ortağı. hemdîger (F.) [ ] هﻤﺪیﮕﺮbirbiri. heme (F.) [ ] هﻤﻪtümü, hepsi. hemegân (F.) [ ] هﻤﮕﺎنtümü, hepsi, herkes. hemfikir bk. hemfikr. hemfikr (F.-A.) [ ] هﻤﻔﮑﺮaynı düşüncede, hemfikir. hemfikr olmak aynı fikri paylaşmak. hemginân (F.) [ ] هﻤﮕﻨﺎنherkes. hemhudûd (F.-A.) [ ] هﻢ ﺣﺪودsınırdaş. hemhudut bk. hemhudûd. hemin (F.) [ ] هﻤﻴﻦbu, işte bu. hemîşe (F.) [ ] هﻤﻴﺸﻪdaima, her zaman. hemkadd (F.-A.) [ ] هﻢ ﻗﺪboydaş, aynı boyda. hemkâr (F.) [ ] هﻤﮑﺎرmeslektaş. hemkîş (F.) [ ] هﻤﮑﻴﺶdindaş. hemm (A.) [ ] هﻢkaygı. hemnâm (F.) [ ] هﻤﻨﺎمadaş. hempâ (F.) [ ] هﻤﭙﺎarkadaş, kafadar. hemrâh (F.) [ ] هﻤﺮاﻩyoldaş, yol arkadaşı. hemrâz (F.) [ ] هﻤﺮازsırdaş. hemrîş (F.) [ ] هﻤﺮیﺶbacanak. hemsâl (F.) [ ] هﻤﺴﺎلyaşıt. hemsâye (F.) [ ] هﻤﺴﺎیﻪkomşu.
179
hemsefer (F.-A.) [ ] هﻤﺴﻔﺮyoldaş. hemser (F.) [ ] هﻤﺴﺮeş, karı kocadan her biri. hemsinn (F.-A.) [ ] هﻢ ﺱﻦyaşıt. hemsohbet (F.-A.) [ ] هﻢ ﺹﺤﺒﺖsohbet arkadaşı. hemşehrî (F.-A.) [ ] هﻢ ﺵﻬﺮی1.hemşeri. 2.yurttaş. hemşeri bk. hemşehrî. hemşîre (F.) [ ] هﻤﺸﻴﺮﻩkızkardeş. hemtâ (F.) [ ] هﻤﺘﺎeş, benzer, denk. hemvâr (F.) [ ] هﻤﻮارdüz. hemvâre (F.) [ ] هﻤﻮارﻩdaima. hemyân (F.) [ ] هﻤﻴﺎنheybe. hemzâd (F.) [ ] هﻤﺰاد1.doğuşla birlikte gelen. 2.birlikte doğan. hemzebân (F.) [ ] هﻤﺰﺑﺎنaynı dili konuşan. henâzir (A.) [ ] ﺧﻨﺎزیﺮdomuzlar. hendese (Peh.>A.) [ ] هﻨﺪﺱﻪgeometri. hendesî (A.) [ ] هﻨﺪﺱﯽgeometrik. hengâm (F.) [ ] هﻨﮕﺎمvakit, zaman. hengâme (F.) [ ] هﻨﮕﺎﻡﻪkargaşa. henüz (F.) [ ] هﻨﻮزancak, daha. her (F.) [ ] هﺮher. her halde 1.mutlaka, her durumda. her vakit her zaman, daima. herâyîne (F.) [ ] هﺮ ﺁیﻴﻨﻪmutlaka.
180
herbâr (F.) [ ] هﺮﺑﺎرher defasında. hercâî (F.) [ ] هﺮﺝﺎﺋﯽ1.şıpsevdi. 2.kararsız. hercâyî bk. hercâî. hercümerc (F.) [ ] هﺮج و ﻡﺮجkargaşa, dağınıklık, düzensizlik. herçend (F.) [ ] هﺮچﻨﺪise de, her ne kadar. herçibâdâbâd (F.) [ ] هﺮچﻪ ﺑﺎدا ﺑﺎدne olursa olsun. herdem (F.) [ ] هﺮدمher an, daima. herem (A.) [ ] هﺮمehram. hergele (F.) [ ] ﺧﺮﮔﻠﻪ1.sürünün başında giden kılavuz eşek. 2.eşek sürüsü. 3.haylaz, yaramaz adam. hergiz (F.) [ ] هﺮﮔﺰasla. herze (F.) [ ] هﺮزﻩsaçma. herzegû (F.) [ ] هﺮزﻩ ﮔﻮsaçmalayan. herzegûyî (F.) [ ] هﺮزﻩ ﮔﻮیﯽsaçmalama. hesâb (A.) [ ] ﺣﺴﺎبhesap. hestî (F.) [ ] هﺴﺘﯽvarlık. heşt (F.) [ ] هﺸﺖsekiz. heştâd (F.) [ ] هﺸﺘﺎدseksen. hetk (A.) [ ] هﺘﮏyırtma. hettâk (A.) [ ] هﺘﺎکyırtan. hevâ (A.) [ ] هﻮاistek, nefis isteği. hevâdâr (A.-F.) [ ] هﻮادارistekli, taraftar. hevâdâr (F.) [ ] هﻮادارhavalı, havadar.
181
hevâperest (A.-F.) [ ] هﻮاﭘﺮﺱﺖnefsinin istekleri peşinde koşan. heves (A.) [ ] هﻮسistek, heves. hevesât (A.) [ ] هﻮﺱﺎتistekler, hevesler. hevesdâr (A.-F.) [ ] هﻮﺱﺪارhevesli. heveskâr (A.-F.) [ ] هﻮﺱﮑﺎرhevesli, istekli. hevl (A.) [ ] هﻮلkorku. hevlnâk (A.-F.) [ ] هﻮﻝﻨﺎکkorkunç. hey’et (A.) [ ] هﻴﺌﺖ1.ekip. 2.dış görünüş. 3.kurul. 4.topluluk. 5.astronomi. hey’etşinâs (A.-F.) [ ] هﻴﺌﺖ ﺵﻨﺎسastronom. heyâkil (A.) [ ] هﻴﺎﮐﻞheykeller. heyecân (A.) [ ] هﻴﺠﺎن1.coşku. 2.heyecan. heyelân (A.) [ ] هﻴﻼنtoprak kayması, heyelan. heyet bk. hey’et heyet-i ictimâiye [ ] هﻴﺌﺖ اﺝﺘﻤﺎﻋﻴﻪtoplum. heyet-i mecmua [ ] هﻴﺌﺖ ﻡﺠﻤﻮﻋﻪgenel, tüm. heyet-i muallimîn [ ] هﻴﺌﺖ ﻡﻌﻠﻤﻴﻦöğretmenler kurulu heyhât (A.) [ ] هﻴﻬﺎتyazık. heykel (A.) [ ] هﻴﮑﻞ1.heykel. 2.gövde. heykeltıraş (A.-F.) [ ] هﻴﮑﻞ ﺕﺮاشheykelci, heykeltıraş. heyûlâ (A.) [ ] هﻴﻮﻻ1.ana madde. 2.zihinde tasarlanmış varlık. heyzüm (F.) [ ] هﻴﺰمodun. hezâr (F.) [ ] هﺰار1.bin. 2.bülbül. hezârân (F.) [ ] هﺰارانbinlerce.
182
hezârân (F.) [ ] هﺰارانbülbül. hezârdestân (F.) [ ] هﺰاردﺱﺘﺎنbülbül. hezârpâ (F.) [ ] هﺰارﭘﺎkırkayak. hezeyân (A.) [ ] هﺰیﺎن1.sayıklama. 2.saçmalama. hezîmet (A.) [ ] هﺰیﻤﺖbozgun. hezîmete uğramak bozguna uğramak. hezl (A.) [ ] هﺰلşaka, şakalaşma. hezlgû (A.-F.) [ ] هﺰل ﮔﻮşakacı. hıdiv (F.) [ ] ﺧﺪیﻮMısır valisi. hıfz (A.) [ ] ﺣﻔﻆ1.koruma. 2.ezberleme. hıfzetmek 1.ezberlemek. 2.korumak. hıfzıssıhha (A.) [ ] ﺣﻔﻆ اﻝﺼﺤﻪsağlık koruma. hılt (A.) [ ] ﺧﻠﻂsafra, sevda, dem (kan) ve balgam olmak üzere insan vücudundaki dört ana maddenin herbiri. hınâ (A.) [ ] ﺣﻨﺎkına. hınzîr (A.) [ ] ﺧﻨﺰیﺮdomuz. hırâmân (F.) [ ] ﺧﺮاﻡﺎن1.salınan. 2.salınarak. hıred (F.) [ ] ﺧﺮدakıl. hıredmend (F.) [ ] ﺧﺮدﻡﻨﺪakıllı. hırka (A.) [ ] ﺧﺮﻗﻪhırka. hırkapûş (A.-F.) [ ] ﺧﺮﻗﻪ ﭘﻮش1.hırka giyen. 2.derviş. hırkapûş olmak 1.hırka giymek. 2.derviş olmak. hırmân (A.) [ ] ﺣﺮﻡﺎنmahrumluk.
183
hırs (A.) [ ] ﺣﺮصhırs. hırs (F.) [ ] ﺧﺮسayı. hırz (A.) [ ] ﺣﺮز1.sığınak. 2.nazar boncuğu. hısâl (A.) [ ] ﺧﺼﺎلhuy, haslet. hısn (A.) [ ] ﺣﺼﻦkale. hışım (F.) [ ] ﺧﺸﻢöfke. hışımlanmak öfkelenmek. hışm (F.) [ ] ﺧﺸﻢöfke, hışım. hışmgîn (F.) [ ] ﺧﺸﻤﮕﻴﻦöfkeli, hışımlı. hışt (F.) [ ] ﺧﺸﺖ1.kerpiç. 2.tuğla. hıtat (A.) [ ] ﺧﻄﻂülkeler, diyarlar. hıtta (A.) [ ] ﺧﻄﻪülke, diyar. hıyâbân (F.) [ ] ﺧﻴﺎﺑﺎنcadde. hıyânet (A.) [ ] ﺧﻴﺎﻥﺖhainlik. hıyânetkâr (A.-F.) [ ] ﺧﻴﺎﻥﺘﮑﺎرhain. hıyâr (A.) [ ] ﺧﻴﺎرseçme hakkı. hıyre (F.) [ ] ﺧﻴﺮﻩ1.kamaşmış. 2.fersiz. hıyreçeşm (F.) [ ] ﺧﻴﺮﻩ چﺸﻢ1.arsız, hayasız. 2.cesur, gözüpek. hıyreser (F.) [ ] ﺧﻴﺮﻩ ﺱﺮsersem. hibâb (A.) [ ] ﺣﺒﺎب1.haplar. 2.tohumlar. hibâle (A.) [ ] ﺣﺒﺎﻝﻪ1.bağ. 2.tuzak. hibe (A.) [ ] هﺒﻪbağışlama, hibe. hibr (A.) [ ] ﺣﺒﺮ1.Yahudi bilgini. 2.mürekkep.
184
hibre (A.) [ ] ﺧﺒﺮﻩdeneyim. hicâ (A.) [ ] هﺠﺎyerme. hicâb (A.) [ ] ﺣﺠﺎب1.perde. 2.utanma. hicaz (A.) [ ] ﺣﺠﺎز1.Arabistan’da Hicaz bölgesi. 2.hicaz makamı. hiciv (A.) [ ] هﺠﻮyergi, taşlama. hicr (A.) [ ] هﺠﺮayrılık. hicrân (A.) [ ] هﺠﺮان1.ayrılık. 2.ayrılık acısı. hicret (A.) [ ] هﺠﺮتgöç. hicv (A.) [ ] هﺠﻮyergi, taşlama. hicviye bk. hicviyye. hicviyye (A.) [ ] هﺠﻮیﻪtaşlama, hicivle ilgili şiir veya düzyazı. hîç (F.) [ ] هﻴﭻhiç. hîçkes (F.) [ ] هﻴﭽﮑﺲhiç kimse. hidâ’ (A.) [ ] ﺧﺪاعdüzen, komplo. hidayet (A.) [ ] هﺪایﺖdoğru yolu gösterme. hidâyet etmek doğru yolu göstermek. hiddet (A.) [ ] ﺣﺪت1.öfke. 2.keskinlik. hiddetlenmek öfkelenmek. hidemat (A.) [ ] ﺧﺪﻡﺎتhizmetler. hidiv (F.) [ ] ﺧﺪیﻮMısır valisi. hidmet (A.) [ ] ﺧﺪﻡﺖhizmet. hidmetkâr (A.-F.) [ ] ﺧﺪﻡﺘﮑﺎرhizmetçi. hiffet (A.) [ ] ﺧﻔﺖ1.hafiflik. 2.hoppalık.
185
hijdeh (F.) [ ] هﮋدﻩonsekiz. hîk (F.) [ ] ﺧﻴﮏtulum. hikâyât (A.) [ ] ﺣﮑﺎیﺎتhikayeler, öyküler. hikâyet (A.) [ ] ﺣﮑﺎیﺖöykü, hikaye. hikem (A.) [ ] ﺣﮑﻢhikmetler. hikmet (A.) [ ] ﺣﮑﻤﺖ1.bilgelik. 2.sebep. hikmetşinâs (A.-F.) [ ] ﺣﮑﻤﺖ ﺵﻨﺎسhakîm, felsefeci. hil’at (A.) [ ] ﺧﻠﻌﺖkaftan. hilâf (A.) [ ] ﺧﻼفaykırı, zıt. hilâfına aykırı olarak. hilafında aykırı olarak. hilâl (A.) [ ] ﺧﻼل1.aralık. 2.kürdan. hilâl (A.) [ ] هﻼلyeni ay, ilkay. hîle (A.) [ ] ﺣﻴﻠﻪdüzen, oyun, hile. hîlebaz (A.-F.) [ ] ﺣﻴﻠﻪ ﺑﺎزhilekâr, düzenbaz. hîlekâr (A.-F.) [ ] ﺣﻴﻠﻪ ﮐﺎرdüzenbaz, hileci. hilkat (A.) [ ] ﺧﻠﻘﺖ1.yaratılış. 2.Tanrı. hilm (A.) [ ] ﺣﻠﻢyumuşaklık. hilye (A.) [ ] ﺣﻠﻴﻪ1.süs. 2.güzel yüz. 3.güzel özellikler. himâr (A.) [ ] ﺣﻤﺎرeşek. himaye (A.) [ ] ﺣﻤﺎیﻪkoruma, esirgeme. himayekârlık (A.-F.-T.) himaye etme. hîme (F.) [ ] هﻴﻤﻪodun.
186
himem (A.) [ ] هﻤﻢhimmetler, çabalar. himmet (A.) [ ] هﻤﺖçaba. himmet etmek çaba göstermek. hîn (A.) [ ] ﺣﻴﻦzaman, vakit, esna. hinduvâne (F.) [ ] هﻨﺪواﻥﻪkarpuz. hîn-i hâcette ihtiyaç duyulduğu zaman. hirâs (F.) [ ] هﺮاسkorku. hired (F.) [ ] ﺧﺮدakıl. hiref (A.) [ ] ﺣﺮفmeslekler. hirem (A.) [ ] هﺮمpiramit. hirfet (A.) [ ] ﺣﺮﻓﺖmeslek. hirmân (A.) [ ] ﺣﺮﻡﺎنmahrumluk. his bk. hiss. hisâb (A.) [ ] ﺣﺴﺎبhesap. hisân (A.) [ ] ﺣﺼﺎنat, aygır. hisar (A.) [ ] ﺣﺼﺎرkale, hisar. hiss (A.) [ ] ﺣﺲduygu. hisse (A.) [ ] ﺣﺼﻪpay. hissedar (A.-F.) [ ] ﺣﺼﻪ دارpay sahibi. hissedar olmak payını almak. hisset (A.) [ ] ﺧﺴﺖpintilik. hissetmek duymak, algılamak. hisseyâb (A.-F.) [ ]ﺣﺼﻪ یﺎبpay alan.
187
hisseyâb olmak payını almak. hissî (A.) [ ] ﺣﺴﯽduygulu. hiss-i kablelvukû (F.-A.) [ ]ﺣﺲ ﻗﺒﻞ اﻝﻮﻗﻮعönsezi. hissiyât (A.) [ ] ﺣﺴﻴﺎتduygular. hissiye (A.) [ ] ﺣﺴﻴﻪduygu. hissolunmak duyulmak, hissedilmek. hîş (F.) [ ] ﺧﻮیﺶ1.kendi. 2.akraba. hitâb (A.) [ ] ﺧﻄﺎبkonuşma, hitap etme. hitâb etmek muhatap alıp konuşmak. hitâbe (A.) [ ] ﺧﻄﺎﺑﻪkonuşma. hitabet (A.) [ ] ﺧﻄﺎﺑﺖhatiplik. hitâm (A.) [ ] ﺧﺘﺎمson. 2.son bulma. hitam bulmak son bulmak, bitmek. hitâma erdirmek bitirmek, sona erdirmek. hitâma ermek sona ermek. hitan (A.) [ ] ﺧﺘﺎنsünnet, sünnet etme. hiyel (A.) [ ] ﺣﻴﻞhileler. hizâ (A.) [ ] ﺣﺬاsıra. hizâb (F.) [ ] ﺧﻴﺰابdalga. hizâne (A.) [ ] ﺧﺰاﻥﻪhazine. hizâya gelmek 1.boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek. 2.sırayı bozmadan durmak. hizâya girmek sıra olmak.
188
hizb (A.) [ ] ﺣﺰب1.parti. 2.grup. hizmet (A.) [ ] ﺧﺪﻡﺖhizmet, görev yapma. hizmet etmek görev yapmak. hizmet-i vataniye [ ] ﺧﺪﻡﺖ وﻃﻨﻴﻪ1.askerlik. 2.vatan hizmeti, vatan borcu. hoca (F.) [ ] ﺧﻮاﺝﻪ1.hoca. 2.sahip. 3.efendi. 4.üstad. hod (F.) [ ] ﺧﻮدkendi. hodbehod (F.) [ ] ﺧﻮدﺑﺨﻮدkendi kendine. hodbin (F.) [ ] ﺧﻮدﺑﻴﻦbencil. hodkâm (F.) [ ] ﺧﻮدﮐﺎمkendini beğenmiş, kendini düşünen. hodkâmlık (F.-T.) kendini düşünme. hodrey (F.-A.) [ ] ﺧﻮدرایbaşınabuyruk. hodsitâ (F.) [ ] ﺧﻮدﺱﺘﺎövüngen. hokka (A.) [ ] ﺣﻘﻪ1.mürekkep kabı. 2.tükürük kabı. hokkabaz (A.-F.) [ ] ﺣﻘﻪ ﺑﺎزdüzenbaz. hoşab (F.) [ ] ﺧﻮﺵﺎبhoşaf, komposto. hoşaf (F.) [ ] ﺧﻮﺵﺎبhoşaf, komposto. hoşâmedgû (F.) [ ] ﺧﻮش ﺁﻡﺪ ﮔﻮhoşgeldiniz diyen. hoşâvâz (F.) [ ] ﺧﻮش ﺁوازtatlıses, güzelses. hoşbû (F.) [ ] ﺧﻮﺵﺒﻮhoş kokulu. hoşgüvâr (F.) [ ] ﺧﻮش ﮔﻮار1.leziz. 2.hazmy kolay. hoşlanmak hoşuna gitmek, sevmek. hoşnûd (F.) [ ] ﺧﺸﻨﻮدmemnun, razı. hoşnut bk. hoşnûd.
189
hoşrû (F.) [ ] ﺧﻮش روsevimli. hoşsohbet (F.-A.) [ ] ﺧﻮش ﺹﺤﺒﺖtatlı sözü, sohbeti tatlı. hû (A.) [ ] هﻮTanrı. hûb (F.) [ ] ﺧﻮب1.güzel. 2.iyi. hubb (A.) [ ] ﺣﺐsevgi. hubbü’l-vatan mine’l-îmân (A.) [ ] ﺣﺐ اﻝﻮﻃﻦ ﻡﻦ اﻻیﻤﺎنvatan sevgisi imandan gelir. hubeb (A.) [ ] ﺣﺒﺐtaneler. hûbî (F.) [ ] ﺧﻮﺑﯽgüzellik. hûbrûy (F.) [ ] ﺧﻮﺑﺮویgüzel yüzlü. hûbter (F.) [ ] ﺧﻮﺑﺘﺮdaha güzel. hubûb (A.) [ ] ﺣﺒﻮب1.taneler. 2.haplar. hububat (A.) [ ] ﺣﺒﻮﺑﺎتtahıl. hubz (A.) [ ] ﺧﺒﺰekmek. huccâc (A.) [ ] ﺣﺠﺎجhacılar. huccet (A.) [ ] ﺣﺠﺖdelil, kanıt. huceste (F.) [ ] ﺧﺠﺴﺘﻪkutlu, uğurlu. hûd (F.) [ ] ﺧﻮدmiğfer. hud’a (A.) [ ] ﺧﺪﻋﻪdüzen, dalavere. hudâ (F.) [ ] ﺧﺪاTanrı. hudâdâd (F.) [ ] ﺧﺪاداد1.Allah verdi. 2.Allah vergisi. hudânekerde (F.) [ ] ﺧﺪاﻥﮑﺮدﻩAllah göstermesin, Allah etmesin. hudârâ (F.) [ ] ﺧﻮدﺁراAllah aşkına.
190
hudâşinas (F.) [ ] ﺧﺪاﺵﻨﺎسtanrıtanır. hudâvend (F.) [ ] ﺧﺪاوﻥﺪ1.Tanrı. 2.padişah. 3.efendi. hudâvendigâr (F.) [ ] ﺧﺪاوﻥﺪﮔﺎرpadişah. hudâyâ (F.) [ ] ﺧﺪایﺎTanrım. huddâm (A.) [ ] ﺧﺪامhizmetçiler. hudperest (F.) [ ] ﺧﻮدﭘﺮﺱﺖbencil. hudperestlik (F.-T.) bencillik, kendini düşünme. hudûd (A.) [ ] ﺣﺪودsınırlar. hudûs (A.) [ ] ﺣﺪوسmeydana gelme, vukubulma. huffâş (A.) [ ] ﺧﻔﺎشyarasa. huffâz (A.) [ ] ﺣﻔﺎظhafızlar. hufre (A.) [ ] ﺣﻔﺮﻩ1.çukur. 2.oyuk, delik. hufte (F.) [ ] ﺧﻔﺘﻪuyuyan, uyumuş. hûk (F.) [ ] ﺧﻮکdomuz. hukne (A.) [ ] ﺣﻘﻨﻪşırınga. hukuk (A.) [ ] ﺣﻘﻮق1.hukuk. 2.haklar. hukuk-i siyasiye [ ] ﺣﻘﻮق ﺱﻴﺎﺱﻴﻪsiyasal hukuk. hukukşinas (A.-F.) [ ] ﺣﻘﻮق ﺵﻨﺎسhukukçu. hulâsa (A.) [ ] ﺧﻼﺹﻪözet. hulâsa-i kelâm [ ] ﺧﻼﺹﻪء ﮐﻼمkısacası, sözün kısası. hulâsaten (A.) [ ] ﺧﻼﺹﺔözetle, kısaca. huld (A.) [ ] ﺧﻠﺪcennet. hulefa (A.) [ ] ﺧﻠﻔﺎhalifeler.
191
hulk (A.) [ ] ﺧﻠﻖhuy. hulkum (A.) [ ] ﺣﻠﻘﻮمboğaz. hulûl (A.) [ ] ﺣﻠﻮلgelme, gelip çatma. hulûl etmek gelmek, gelip çatmak. hulûs (A.) [ ] ﺧﻠﻮصiçtenlik. hulûskâr (A.-F.) [ ] ﺧﻠﻮﺹﮑﺎرyağcı, dalkavuk. hulyâ (Yun.>A.) [ ] ﺧﻮﻝﻴﺎhülya, hayal. hum (F.) [ ] ﺧﻢküp. humâr (A.) [ ] ﺧﻤﺎرmahmurluk. humekâ (A.) [ ] ﺣﻤﻘﺎahmaklar. humhâne (F.) [ ] ﺧﻢ ﺧﺎﻥﻪ1.şarap mahzeni. 2.meyhane. humk (A.) [ ] ﺣﻤﻖahmaklık. hummâ (A.) [ ] ﺣﻤﺎ1.nöbet, ateş nöbeti. 2.sıtma. humret (A.) [ ] ﺣﻤﺮتkırmızılık, kızıllık. hums (A.) [ ] ﺧﻤﺲbeşte biri. humûzet (A.) [ ] ﺣﻤﻮﺽﺖekşilik. hûn (F.) [ ] ﺧﻮنkan. hûnâlûd (F.) [ ] ﺧﻮن ﺁﻝﻮدkanlı, kana bulanmış. hunbehâ (F.) [ ] ﺧﻮن ﺑﻬﺎdiyet. hunhâr (F.) [ ] ﺧﻮﻥﺨﻮارkan içen. hunnâk (A.) [ ] ﺧﻨﺎقboğmaca. hunrîz (F.) [ ] ﺧﻮﻥﺮیﺰkan dökücü. hunyâger (F.) [ ] ﺧﻨﻴﺎﮔﺮşarkıcı.
192
hûr (A.) [ ] ﺣﻮرhuri. hurâfât (A.) [ ] ﺧﺮاﻓﺎتhurafeler, batıl inançlar. hurafe (A.) [ ] ﺧﺮاﻓﻪbatıl inanç. hurafeperver (A.-F.) [ ] ﺧﺮاﻓﻪ ﭘﺮورhurafelere inanan. hurafeperverlik (A.-F.-T.) hurafelere inanış. hurd (F.) [ ] ﺧﺮدküçük, ufak. hurdebin (F.) [ ] ﺧﺮدﻩ ﺑﻴﻦ1.büyüteç. 2.mikroskop. hurdegîr (F.) [ ] ﺧﺮدﻩ ﮔﻴﺮkusur bulan. hûri (A.) [ ] ﺣﻮریhuri, cennet kızı. hurûc (A.) [ ] ﺧﺮوج1.çıkış. 2.ayaklanma. hurûş (F.) [ ] ﺧﺮوشcoşku, coşma. husemâ (A.) [ ] ﺧﺼﻤﺎdüşmanlar, hasımlar. husûf (A.) [ ] ﺧﺴﻮفay tutulması. husûl (A.) [ ] ﺧﺼﻮلortaya çıkma, gerçekleşme, var olma. husûle getirmek meydana getirmek, gerçekleştirmek. husûmet (A.) [ ] ﺧﺼﻮﻡﺖdüşmanlık. husûs (A.) [ ] ﺧﺼﻮصkonu. husûsat (A.) [ ] ﺧﺼﻮﺹﺎتhususlar, konular. hususî (A.) [ ] ﺧﺼﻮﺹﯽözel. husûsiyet (A.) [ ] ﺧﺼﻮﺹﻴﺖözellik. husûsiyetle (A.-T.) özellikle, hele hele. husûsiyle (A.-T.) özellikle, hele hele. hûş (F.) [ ] هﻮشakıl.
193
hûşe (F.) [ ] ﺧﻮﺵﻪ1.salkım. 2.başak. huşk (F.) [ ] ﺧﺸﮏkuru. huşksâlî (F.) [ ] ﺧﺸﮏ ﺱﺎﻝﯽkuraklık. huşû (A.) [ ] ﺧﺸﻮع1.alçakgönüllülük. 2.Tanrı’ya karşı korku ve saygı duyma. huşûnet (A.) [ ] ﺧﺸﻮﻥﺖhaşinlik, sertlik. huşyâr (F.) [ ] هﺸﻴﺎرakıllı. hutût (A.) [ ] ﺧﻄﻮط1.hatlar, yollar. 2.çizgiler. hûy (F.) [ ] ﺧﻮیhuy. huzme (A.) [ ] ﺣﺰﻡﻪdemet. huzûr(A.) [ ] ﺣﻀﻮر1.hazır olma, bulunma. 2.rahatlık. huzzâr (A.) [ ] ﺣﻀﺎرhazır olanlar, bulunanlar. hüccet (A.) [ ] ﺣﺠﺖdelil, belge. hücec (A.) [ ] ﺣﺠﺞdeliller, belgeler. hüceyrat (A.) [ ] ﺣﺠﻴﺮاتhücrecikler. hüceyre (A.) [ ] ﺣﺠﻴﺮﻩhücrecik. hücre (A.) [ ] ﺣﺠﺮﻩ1.odacık. 2.hücre, canlı organizmaların en küçük yapıtaşı. hücum (A.) [ ] هﺠﻮمsaldırı, akın. hücürât (A.) [ ] ﺣﺠﺮاتhücreler. hüdhüd (A.) [ ] هﺪهﺪçavuşkuşu, ibibik. hükemâ (A.) [ ] ﺣﮑﻤﺎbilgeler, hakîmler. hükkâm (A.) [ ] ﺣﮑﺎمhakimler. hükm (A.) [ ] ﺣﮑﻢhüküm, emir, kesin karar. hükmünde yerinde, gibi.
194
hükmünü almak yerine geçmek, gibi olmak. hüküm vermek kesin karar vermek. hükümat (A.) [ ]ﺣﮑﻮﻡﺎتhükümetler. hükümdar (A.-F.) [ ] ﺣﮑﻤﺪارpadişah, sultan, hüküm sahibi. hükümdârî (A.-F.) hükümdarlık. hükümet (A.) [ ] ﺣﮑﻮﻡﺖ1.hükümet. 2.hakimiyet. 3.devlet. hükümet sürmek hakim olmak, hükmetmek, hüküm sürmek. hükümet-i müstebide [ ] ﺣﮑﻮﻡﺖ ﻡﺴﺘﺒﺪﻩistibdat hükümeti. hükümran (A.-F.) [ ] ﺣﮑﻤﺮانhüküm süren, hakim olan. hükümran olmak hakim olmak. hükümrânî (A.-F.) [ ] ﺣﮑﻤﺮاﻥﯽhüküm sürme, padişahlık. hülâsa (A.) [ ] ﺧﻼﺹﻪözet. hülâsa etmek özetlemek. hülâsatan (A.) [ ] ﺧﻼﺹﺔözetle, kısaca. hümâ (F.) [ ] هﻤﺎ1.zümrütüanka. 2.devletkuşu. hümâyûn (F.) [ ] هﻤﺎیﻮن1.kutlu. 2.padişah ile ile ilgili. hüner (F.) [ ] هﻨﺮsanat, ustalık, beceri. hünermend (F.) [ ] هﻨﺮﻡﻨﺪmarifetli, becerili, hüner sahibi. hünkâr (F.) [ ] ﺧﻨﮑﺎرpadişah. hünsâ (A.) [ ] ﺧﻨﺜﯽ1.erkek ve dişi organları üstünde bulunduran. 2.nötr. hür (A.) [ ] ﺣﺮözgür. hürmet (A.) [ ] ﺣﺮﻡﺖsaygı. hürmetkâr (A.-F.) [ ] ﺣﺮﻡﺘﮑﺎرsaygı duyan.
195
hürr (A.) [ ] ﺣﺮözgür. hürriyet (A.) [ ] ﺣﺮیﺖözgürlük. hüsam (A.) [ ] ﺣﺴﺎمkılıç. hüsn (A.) [ ] ﺣﺴﻦgüzellik. hüsn-i ahlak (A.-F.) [ ] ﺣﺴﻦ اﺧﻼقgüzel ahlak. hüsn-i idare (A.-F.) [ ] ﺣﺴﻦ ادارﻩiyi yönetim, iyi idare. hüsn-i kabul görmek iyi karşılanmak. hüsn-i kabul göstermek ilgi göstermek, iyi karşılamak. hüsn-i sûret (A.-F.) [ ] ﺣﺴﻦ ﺹﻮرت1. yüz güzelliği. 2.en iyi biçim. hüsnü kabul göstermek bk. hüsn-i kabul göstermek. hüsr (A.) [ ] ﺧﺴﺮzarar. hüsran (A.) [ ] ﺧﺴﺮان1.zarar. 2.hayal kırıklığı. hüsranhîz (A.-F.) [ ] ﺧﺴﺮان ﺧﻴﺰzarar dolu, hüsran dolu. hüsrev (F.) [ ] ﺧﺴﺮوhükümdar, padişah. hüveydâ (F.) [ ] هﻮیﺪاaçık, aşikâr, besbelli. hüviyyet (A.) [ ] هﻮیﺖasıl, kimlik. hüzn (A.) [ ] ﺣﺰنhüzün, üzüntü. hüznengîz (A.-F.) [ ] ﺣﺰن اﻥﮕﻴﺰhüzün veren. hüzzam (A.) [ ] ﺣﺰامTürk musikîsinde bir makam.
196
I ıhlamur (Yun.>A.) [ ] اﺧﻼﻡﻮرıhlamur. ık’âd (A.) [ ] اﻗﻌﺎدoturtma. ıkd (A.) [ ] ﻋﻘﺪ1.dizi. 2.kolye, gerdanlık. ıklîm (A.) [ ] اﻗﻠﻴﻢiklim. ıktıdâ (A.) [ ] اﻗﺘﺪاuyma. ırdâ (A.) [ ] ارﺽﺎعemzirme, süt verme. ırk (A.) [ ] ﻋﺮق1.soy, ırk. 2.damar. 3.kök. ırk -ı ahmer [ ] ﻋﺮق اﺣﻤﺮkızılderili ırkı. ırk -ı ebyaz [ ]ﻋﺮق اﺑﻴﺾbeyaz ırk. ırken (A.) [ ] ﻋﺮﻗﺎırk bakımından. ırkî (A.) [ ] ﻋﺮﻗﯽırk ile ilgili. ırz (A.) [ ] ﻋﺮضnamus, iffet. ırzâ (A.) [ ] ارﺽﺎعemzirme, süt verme. ısdâr (A.) [ ] اﺹﺪارçıkartma. ısfırâr (A.) [ ] اﺹﻔﺮارsararma. ıskât (A.) [ ] اﺱﻘﺎطdüşürme. ıslâh (A.) [ ] اﺹﻼحdüzeltme, iyileştirme, reform. ıslâh etmek düzeltmek, iyileştirmek. ıslâhât (A.) [ ] اﺹﻼﺣﺎتdüzeltmeler, iyileştirmeler, reformlar. ıslâhpezîr (A.-F.) [ ] اﺹﻼح ﭘﺬیﺮıslah edilebilir, iyileştirilebilir.
197
ısrar (A.) [ ] اﺹﺮارdiretme, üsteleme. ıstıbâr (A.) [ ] اﺹﻄﺒﺎرsabretme. ıstıfâ (A.) [ ] اﺹﻄﻔﺎseçme, ayıklama. ıstıfâî (A.) [ ] اﺹﻄﻔﺎﺋﯽseçimle ilgili. ıstılâh (A.) [ ] اﺹﻄﻼحterim, tabir. ıstılâhât (A.) [ ] ﺹﻄﻼﺣﺎتterimler, tabirler. ıstınâ’ (A.) [ ] اﺹﻄﻨﺎعseçme. ıstırab (A.) [ ] اﺽﻄﺮابacı, ızdırap. ışk (A.) [ ] ﻋﺸﻖaşk. ışka (A.) [ ] ﻋﺸﻘﻪsarmaşık. ıtk (A.) [ ] ﻋﺘﻖâzâd etme, köle âzâd etme. ıtknâme (A.-F.) [ ] ﻋﺘﻖ ﻥﺎﻡﻪâzâdlık belgesi. ıtlak (A.) [ ] اﻃﻼقbırakma, salma. ıtnâb (A.) [ ] اﻃﻨﺎبsözü uzatma. ıtr (A.) [ ] ﻋﻄﺮkoku, ıtır. ıtrî (A.) [ ] ﻋﻄﺮیıtırlı, kokulu. ıtriyyât (A.) [ ] ﻋﻄﺮیﺎتkokular, ıtırlar, parfümler. ıttılâ’ (A.) [ ] اﻃﻼعbilgi sahibi olma. ıttılâât (A.) [ ] اﻃﻼﻋﺎتbilgiler. ıttırad (A.) [ ] اﻃﺮادritm. ıyâdet (A.) [ ] ﻋﻴﺎدتhasta ziyareti. ıyâl (A.) [ ] ﻋﻴﺎلeş, hanım. ız’âf (A.) [ ] اﺽﻌﺎفzayıf düşürme, zayıflatma.
198
ızdırap (A.) [ ] اﺽﻄﺮابacı. ızlâl (A.) [ ] اﺽﻼلyoldan çıkarma. ızlâl (A.) [ ] اﻇﻼلgölgede bırakma. ızrâr (A.) [ ] اﺽﺮارzarar verme, zarara sokma. ızrâr etmek zarar vermek, zarara sokmak. ıztırâb (A.) [ ] اﺽﻄﺮابızdırap, acı. ıztırâbâver (A.) [ ]اﺽﻄﺮاب ﺁورacı verici. ıztırâr (A.) [ ] اﺽﻄﺮارzorunluluk. ıztırârî (A.) [ ] اﺽﻄﺮاریzorunlu.
199
İ i’câz (A.) [ ] اﻋﺠﺎز1.aciz bırakma. 2.şaşırtma. i’dâdî (A.) [ ] اﻋﺪادیlise. i’dâm (A.) [ ] اﻋﺪامyok etme, öldürme. i’lâ (A.) [ ] اﻋﻼyükseltme, yüceltme. i’lâ edilmek yükseltilmek, yüceltilmek. i’lâm (A.) [ ] اﻋﻼمbildirme. i’lâm edilmek bildirilmek. i’lân (A.) [ ] اﻋﻼنilan. i’mâl (A.) [ ] اﻋﻤﺎلyapma, işleme. i’mâr (A.) [ ] اﻋﻤﺎرbayındırlaştırma, mamûr etme. i’râz (A.) [ ] اﻋﺮاض1.yüz çevirme. 2.uzak durma. i’tâ (A.) [ ] اﻋﻄﺎ1.verme. 2.verilme. 3.ödeme. 4.ödenme. i’tâ edilmek 1.verilmek. 2.ödenmek. i’tâ etmek 1.vermek. 2.ödemek. i’tâ olunmak verilmek. i’tâk (A.) [ ] اﻋﺘﺎقâzâd etme, özgür bırakma. i’tikâf (A.) [ ] اﻋﺘﮑﺎفbir yere kapanma, köşesine çekilerek yaşama. i’tilâ (A.) [ ] اﻋﺘﻼ1.yükselme. 2.yüksek rütbeye ulaşma. i’tizâl (A.) [ ] اﻋﺘﺰالköşesine çekilme. i’tizâr (A.) [ ] اﻋﺘﺬارözür dileme. i’vicâc (A.) [ ] اﻋﻮﺝﺎجeğrilme, burkulma.
200
i’zâm (A.) [ ] اﻋﺰام1.gönderme. 2.gönderilme. i’zâm edilmek gönderilmek, yollanmak. i’zâm etmek göndermek, yollamak. i’zâz (A.) [ ] اﻋﺰاز1.değer verme. 2.ağırlama. iâde (A.) [ ] اﻋﺎدﻩgeri verme, geri gönderme. iâde edilmek geri verilmek, geri gönderilmek, iâde etmek geri vermek, geri göndermek. iâde eylemek geri vermek. iâde -i âfiyet etmek sağlığına kavuşmak. iâde -i itibâr edilmek itibarı geri verilmek. iâde -i ziyâret etmek ziyarete karşılık vermek. iâdeten (A.) [ ] اﻋﺎدةgeri verilmek üzere. iânât (A.) [ ] اﻋﺎﻥﺎتyardımlar, bağışlar. iâne (A.) [ ] اﻋﺎﻥﻪyardım, bağış. iâşe (A.) [ ] اﻋﺎﺵﻪgeçindirme. ib’âd (A.) [ ] اﺑﻌﺎدuzaklaştırma. ibâ’ (A.) [ ] اﺑﺎءçekinme, uzak durma, kaçınma. ibâ’ etmek çekinmek, uzak durmak, kaçınmak. ibâd (A.) [ ] ﻋﺒﺎدkullar. ibâdât (A.) [ ] ﻋﺒﺎداتibadetler. ibâdet (A.) [ ] ﻋﺒﺎدتklluk, tapınma. ibâdet etmek kulluk etmek, tapınmak. ibadetgâh (A.-F.) [ ] ﻋﺒﺎدﺕﮕﺎﻩibadet yeri, mabet.
201
ibâdethâne (A.-F.) [ ] ﻋﺒﺎدت ﺧﺎﻥﻪibadet edilecek yer. ibâdullah (A.) [ ] ﻋﺒﺎداﷲ1.Tanrı’nın kulları. 2.çok, bol. ibâhat (A.) [ ] اﺑﺎﺣﺖhelal sayma, mübah görme. ibâhî (A.) [ ] اﺑﺎﺣﯽhelal sayan, mübah gören. ibârât (A.) [ ] ﻋﺒﺎرات1.cümleler. 2.paragraflar. ibâre (A.) [ ] ﻋﺒﺎرﻩ1.cümle. 2.paragraf. ibâret (A.) [ ] ﻋﺒﺎرتmeydana gelen, oluşan. ibâte (A.) [ ] اﺑﺎﺕﻪgece yatırma, geceyi geçirtme, barındırma. ibdâ’ (A.) [ ] اﺑﺪاعyeni bir şey getirme, yaratma, geliştirme. ibdâ’ etmek yeni bir şey getirmek, yaratmak, geliştirmek. ibdâ’kâr (A.-F.) [ ] اﺑﺪاﻋﮑﺎرyaratıcı, yenilik getiren. ibhâm (A.) [ ] اﺑﻬﺎمbelirsizlik. ibhâmât (A.) [ ] اﺑﻬﺎﻡﺎتbelirsizlikler. ibkâ (A.) [ ] اﺑﻘﺎ1.devamlılık kazandırma. 2.sınıfta bırakma. ibkâ etmek devamlılık kazandırmak, yaşatmak. ibkâen (A.) [ ] اﺑﻘﺎءeski yerinde bırakarak. ibl (A.) [ ] اﺑﻞdeve. iblâğ (A.) [ ]اﺑﻼغ1.bildirme. 2.ulaştırma. iblîs (A.) [ ] اﺑﻠﻴﺲ1.şeytan. 2.hileci. iblîsâne (A.-F.) [ ] اﺑﻠﻴﺴﺎﻥﻪşeytanca. ibn (A.) [ ] اﺑﻦoğul. ibrâ’ (A.) [ ] اﺑﺮاءaklanma. ibrâ’ etmek aklanmak.
202
ibrâm (A.) [ ] اﺑﺮامzorlama. ibrânâme (A.-F.) [ ] اﺑﺮاﻥﺎﻡﻪaklanma belgesi. ibrâz (A.) [ ] اﺑﺮازgösterme. ibrâz edilmek gösterilmek. ibrâz etmek göstermek. ibre (A.) [ ] اﺑﺮﻩ1.iğne. 2.gösterge. ibret (A.) [ ] ﻋﺒﺮتhayat dersi. ibretâmîz (A.-F.) [ ] ﻋﺒﺮت ﺁﻡﻴﺰibret verici, ders verici. ibretbahş (A.-F.) [ ] ﻋﺒﺮت ﺑﺨﺶibret verici. ibreten (A.) [ ] ﻋﺒﺮةibret olsun diye, ibret olarak. ibrîk (A.) [ ] اﺑﺮیﻖibrik, ıbrık, su, şarap gibi sıvı konulan kap. ibrişim (F.) [ ]اﺑﺮیﺸﻢipek, ibrişim. ibtâl (A.) [ ] اﺑﻄﺎلgeçersiz kılma, kaldırma, bozma. ibtâl edilmek geçersiz kılınmak, kaldırılmak, bozulmak. ibtâl etmek geçersiz kılmak, kaldırmak, bozmak. ibtidâ (A.) [ ] اﺑﺘﺪا1.ilkin, önce. 2.başlangıç. 3.başlama. ibtidâ’ etmek başlamak. ibtidâ’î (A.) [ ] اﺑﺘﺪاﺋﯽ1.ilkel. 2.ilkokul. ibtidâr (A.) [ ] اﺑﺘﺪارbaşlama, girişme. ibtidâr edilmek başlanmak, girişilmek. ibtidâr etmek başlamak, girişmek. ibtihâc (A.) [ ] اﺑﺘﻬﺎجsevinme. ibtilâ (A.) [ ] اﺑﺘﻼtutkunluk, müptelalık, düşkünlük.
203
ibtinâ (A.) [ ] اﺑﺘﻨﺎ1.bina etme. 2.dayanma. 3.bina edilme. ibtinâ etmek 1.kurmak. 2.dayanmak. ibtinâ’en (A.) [ ] اﺑﺘﻨﺎءdayanarak. ibzâr (A.) [ ] اﺑﺰارgösterme. îcâb (A.) [ ] ایﺠﺎبgerekme, gerek. îcâbât (A.) [ ] ایﺠﺎﺑﺎتgereklilikler, gerekler. icâbet (A.) [ ] اﺝﺎﺑﺖ1.kabul edilme. 2.uyma. icâbet etmek uymak, muvafakat etmek. îcâd (A.) [ ] ایﺠﺎد1.var etme, yaratma. 2.icat. îcâd edilmek 1.var edilmek, yaratılmak. 2.icat edilmek, buluş yapılmak. îcâd etmek 1.var etmek, yaratmak. 2.icat etmek, buluş yapmak. icâleten (A.) [ ] ﻋﺠﺎﻝﺔaceleyle, acele olarak. îcâr (A.) [ ] ایﺠﺎر1.kiralama. 2.kiraya verme. 3.kira. îcâr edilmek kiraya verilmek. îcâr etmek kiraya vermek. icâre (A.) [ ] اﺝﺎرﻩkira geliri. îcâz (A.) [ ] ایﺠﺎزveciz anlatma, özlü söyleme. icâzet (A.) [ ] اﺝﺎزت1.izin. 2.mezuniyet belgesi, diploma. icâzetnâme (A.-F.) [ ] اﺝﺎزت ﻥﺎﻡﻪdiploma. icbâr (A.) [ ] اﺝﺒﺎرzorlama. icbâr edilmek zorlanmak. icbâr etmek zorlamak. iclâl (A.) [ ] اﺝﻼلululama.
204
icmâ’ (A.) [ ] اﺝﻤﺎعbir araya getirme. icmâl (A.) [ ] اﺝﻤﺎل1.özetleme. 2.özet. 3.toplam. icmâl edilmek öçetlenmek. icmâl etmek özetlemek. icmâlen (A.) [ ] اﺝﻤﺎﻻözetle, özetleyerek. icmâlî (A.) [ ] اﺝﻤﺎﻝﯽderli toplu, özet halinde. icrâ (A.) [ ] اﺝﺮا1.yürütme, yapma, yerine getirme. 2.yapılma, yerine getirilme, yürütülme. icrâ edilmek yürütülmek, yapılmak, yerine getirilmek. icrâ etmek yürütmek, yapmak, yerine getirmek. icrâât (A.) [ ] اﺝﺮاﺁتyapılanlar. ictihâd (A.) [ ] اﺝﺘﻬﺎد1.çalışma, çabalama. 2.görüş. 3.dinî kaynaklar ışığında görüş bildirme. ictimâ’ (A.) [ ] اﺝﺘﻤﺎع1.toplanma, bir araya gelme, toplantı. 2.toplum. ictimâ’ etmek toplanmak, bir araya gelmek. ictimâât (A.) [ ] اﺝﺘﻤﺎﻋﺎتtoplantılar, bir araya gelişler. ictimâî (A.) [ ] اﺝﺘﻤﺎﻋﯽtoplumsal, sosyal, toplumbilimsel. ictimâileşme (A.-T.) sosyalleşme, sosyalizasyon. ictimâîleşmek sosyalleşmek. ictimâiyyât (A.) [ ] اﺝﺘﻤﺎﻋﻴﺎتsosyoloji, toplumbilim. ictimâiyyâtçı (A.-T.) sosyolog, toplumbilimci. ictimâiyyûn (A.) [ ] اﺝﺘﻤﺎﻋﻴﻮنsosyologlar, toplumbilimciler. ictinâb (A.) [ ] اﺝﺘﻨﺎبkaçınma, uzak durma, çekinme. ictinâb etmek kaçınmak, uzak durmak, çekinmek. 205
ictisâr (A.) [ ] اﺝﺘﺴﺎرyüreklenme, cesaret bulma. ictisâr etmek cesaretlenmek, cesaret bulmak. îd (A.) [ ] ﻋﻴﺪbayram. îd -i adhâ [ ] ﻋﻴﺪ اﺽﺤﯽkurban bayramı. îd -i fıtr [ ] ﻋﻴﺪ ﻓﻄﺮramazan bayramı, şeker bayramı. idâme (A.) [ ] اداﻡﻪdevam ettirme, sürdürme. idâme edilmek sürdürülmek, devam edilmek. idâre (A.) [ ] ادارﻩ1.döndürme. 2.çekip çevirme, yönetme. 3.devlet dairesi. 4.yönetim. idâre -i maslahat etmek işleri öyle veya böyle idare etmek. idâre -i örfiyye [ ] ادارﻩ ﻋﺮﻓﻴﻪsıkıyönetim. idârehâne (A.-F.) [ ] ادارﻩ ﺧﺎﻥﻪyönetim bürosu. idârî (A.) [ ] اداریyönetimsel. idbâr (A.) [ ] ادﺑﺎرtalihsizlik. iddiâ (A.) [ ] ادﻋﺎ1.düşüncesinde ısrar etme. 2.dava etme. 3.inat. idhâl (A.) [ ] ادﺧﺎل1.içeri alma, sokma. 2.yurt dışından getirme, dışalım, ithal. idhâl edilmek 1.içeri alınmak, sokulmak. 2.dışalım yapılmak. idhâl etmek 1.içeri almak, sokmak. 2.yurt dışından getirmek, dışalım yapmak, ithal etmek. idhâlât (A.) [ ] ادﺧﺎﻻتithalat, dışalım malları. îdiyye (A.) [ ] ﻋﻴﺪیﻪbayramlık, bayram bahşişi. idmân (A.) [ ] ادﻡﺎن1.alıştırma. 2.spor, egzersiz. idrâk (A.) [ ] ادراک1.kavrama, anlama. 2.erişme. idrâk edilmek 1.kavranmak, anlaşılmak. 2.yaşanmak. 206
idrak etmek1.kavramak, anlamak. 2.yaşamak, görmek. idrâr (A.) [ ] ادرارsidik. îfâ (A.) [ ] ایﻔﺎ1.yapma, yerine getirme. 2.ödeme. îfâ edilmek 1.yapılmak, yerine getirilmek. 2.ödenmek. îfâ etmek 1.yapmak, yerine getirmek. 2.ödemek. îfâ -yı vazife [ ] ایﻔﺎی وﻇﻴﻔﻪgörev yapma. îfâ -yı vazife etmek görev yapmak, görevini yerine getirmek. ifâdât (A.) [ ] اﻓﺎداتifadeler. ifâde (A.) [ ] اﻓﺎدﻩsöylem, anlatım, dile getirme. ifâde edilmek anlatılmak, belirtilmek, dile getirilmek. ifâde etmek anlatmak, belirtmek, dile getirmek. ifâkat (A.) [ ] اﻓﺎﻗﺖiyileşme. ifâkat bulmak iyileşmek. ifâze (A.) [ ] اﻓﺎﺽﻪ1.taşma. 2.bereketlendirme. iffet (A.) [ ] ﻋﻔﺖnamusluluk, namus düşkünlüğü. ifhâm (A.) [ ] اﻓﻬﺎمanlatma. ifhâm etmek anlatmak. iflâh (A.) [ ] اﻓﻼحrahata erme, kurtulma. iflâh etmek ondurmak, dertten kurtarmak. iflâh olmak iyileşmek, kurtulmak. iflâs (A.) [ ] اﻓﻼسher şeyini yitirme, bitip tükenme. ifnâ (A.) [ ] اﻓﻨﺎyok etme. ifrâğ (A.) [ ] اﻓﺮاغdökme, boşaltma.
207
ifrât (A.) [ ] اﻓﺮاطaşırıya kaçma. ifrâtkâr (A.-F.) [ ] اﻓﺮاﻃﮑﺎرaşırıya kaçan. ifratperestî (A.) [ ] اﻓﺮاط ﭘﺮﺱﺘﯽaşırıcılık. ifrâz (A.) [ ] اﻓﺮاز1.parçalara bölme. 2.parselleme. 3.salgı. ifraz edilmek salgılanmak, çıkarılmak. ifrâzât (A.) [ ] اﻓﺮاﺽﺎت1.salgılar. 2.parsellemeler. ifrît (A.) [ ] ﻋﻔﺮیﺖmitolojik canavar. ifsâd (A.) [ ] اﻓﺴﺎد1.bozma. 2.bozgunculuk yapma. ifsâd etmek bozmak, fesada sürüklemek. ifşâ (A.) [ ] اﻓﺸﺎaçığa vurma. ifşâ edilmek açığa vurulmak. ifşâ etmek açığa vurmak. ifşâât (A.) [ ] اﻓﺸﺎﺁتaçığa vurmalar. iftâr (A.) [ ] اﻓﻄﺎر1.oruç açma. 2.Ramazan ayında verilen akşam yemeği. iftâr etmek oruç açmak. iftâriyye (A.) [ ] اﻓﻄﺎریﻪiftarlık, iftar için hazırlanan yiyecek. iftihâr (A.) [ ] اﻓﺘﺨﺎرövünme, kıvanma, kıvanç. iftihar etmek övünmek, gurur duymak. iftihâr etmek övünmek, kıvanç duymak. iftikâr (A.) [ ] اﻓﺘﻘﺎرyoksulluk çekme. iftirâ (A.) [ ] اﻓﺘﺮاbirine işlemediği suçu yıkma. iftirâk (A.) [ ] اﻓﺘﺮاقayrılık. iftirâs (A.) [ ] اﻓﺘﺮاسparçalama.
208
iftitâh (A.) [ ] اﻓﺘﺘﺎح1.açılış. 2.başlama. iftizâh (A.) [ ] اﻓﺘﻀﺎحrezillik, skandal. iğbirâr (A.) [ ] اﻏﺒﺮارkırılma, alınma, gücenme. iğfâl (A.) [ ] اﻏﻔﺎل1.aldatma, kandırma. 2.ırza geçme. iğfâl edilmek 1.aldatılmak, kandırılmak. 2.ırzına geçilmek. iğfâl etmek 1.aldatmak, kandırmak. 2.ırzına geçmek. iğlâk (A.) [ ] اﻏﻼقüstü kapalı konuşma. iğlât (A.) [ ] اﻏﻼطyanıltma. iğmâz (A.) [ ] اﻏﻤﺎضgörmezden gelme, göz yumma. iğnâ (A.) [ ] اﻏﻨﺎzengin etme, kimseye muhtaç olmayacak hale getirme. iğrâk (A.) [ ] اﻏﺮاق1.boğma. 2.abartma. iğtinâm (A.) [ ] اﻏﺘﻨﺎم1.ganimet bilme. 2.ganimet alma. iğtişâş (A.) [ ] اﻏﺘﺸﺎشkarışıklık, kargaşa, anarşi. iğtişâşât (A.) [ ] اﻏﺘﺸﺎﺵﺎتkarışıklıklar, anarşiler. iğvâ (A.) [ ] اﻏﻮاazdırma, ayartma. iğvâ etmek azdırmak, ayartmak. ihâle (A.) [ ] اﺣﺎﻝﻪhavale etme, bırakma. îhâm (A.) [ ] ایﻬﺎمiki anlama gelen kelimenin uzak anlamını kasdetme. ihânet (A.) [ ] اهﺎﻥﺖhainlik. ihâta (A.) [ ] اﺣﺎﻃﻪ1.kavrama. 2.kuşatma, sarma. ihâta edilmek çevrelenmek, sarılmak, kuşatılmak. ihâta etmek 1.kavramak. 2.kuşatmak, sarmak. ihbâr (A.) [ ] اﺧﺒﺎرbildirme, haber verme.
209
ihbar etmek bildirmek, haber vermek. ihbârnâme (A.-F.) [ ] اﺧﺒﺎرﻥﺎﻡﻪbildiri kağıdı. ihdâ (A.) [ ] اهﺪاhediye etme. ihdâ edilmek hediye edilmek. ihdâ etmek hediye etmek. ihdâs (A.) [ ] اﺣﺪاثkurma, oluşturma, meydana getirme. ihdâs edilmek kurulmak, oluşturulmak, meydana getirilmek. ihdâs etmek kurmak, oluşturmak, meydana getirmek. ihdas olunmak kurulmak, oluşturulmak, konulmak. ihfâ (A.) [ ] اﺧﻔﺎgizleme, saklama. ihfâf (A.) [ ] اﺧﻔﺎفhafife alma. ihkâk (A.) [ ] اﺣﻘﺎقhakkını verme. ihkâk -ı hak [ ] اﺣﻘﺎق ﺣﻖhakkını verme. ihlâ (A.) [ ] اﺧﻼboşaltma. ihlâk (A.) [ ] اهﻼکhelak etme, yok etme, öldürme. ihlâl (A.) [ ] اﺧﻼلbozma, lekeleme, halel getirme. ihlâl edilmek bozulmak, halel getirilmek. ihlâl etmek bozmak, halel getirmek. ihlâs (A.) [ ] اﺧﻼصiçtenlik, dürüstlük. ihmâl (A.) [ ] اهﻤﺎلönemsememe, savsaklatma. ihmâlkâr (A.-F.) [ ] اهﻤﺎﻝﮑﺎرihmalci. ihrâc (A.) [ ] اﺧﺮاج1.çıkartma. 2.dışsatım, yurt dışına gönderme. ihrâc edilmek 1.çıkarılmak. 2.dışsatım yapılmak, ihraç edilmek.
210
ihrâc etmek 1.çıkarmak. 2.dışsatım yapmak, ihraç etmek. ihrac olunmak çıkarılmak. ihrâcât (A.) [ ] اﺧﺮاﺝﺎت1.çıkarmalar. 2.dışsatımlar. ihrâk (A.) [ ] اﺣﺮاقyakma. ihrak edilmek yakılmak. ihrak olunmak yakılmak. ihrâm (A.) [ ] اﺣﺮامhac zamanı giyilen beyaz giysi. ihrâz (A.) [ ] اﺣﺮازkazanma, elde etme. ihraz etmek kazanmak, elde etmek. ihsâ (A.) [ ] اﺣﺼﺎsayma. ihsâî (A.) [ ] اﺣﺼﺎﺋﯽsayım ile ilgili, istatistik. ihsâiyyât (A.) [ ] اﺣﺼﺎﺋﻴﺎتistatistik. ihsâiyye (A.) [ ] اﺣﺼﺎﺋﻴﻪistatistik. ihsân (A.) [ ] اﺣﺴﺎن1.bağış. 2.iyilik. ihsâs (A.) [ ] اﺣﺴﺎسhissettirme. ihtâr (A.) [ ] اﺧﻄﺎرuyarı, hatırlatma. ihtâr edilmek uyarılmak, hatırlatılmak. ihtâr etmek uyarmak, hatırlatmak. ihticâc (A.) [ ] اﺣﺘﺠﺎجkanıt gösterme. ihtidâ (A.) [ ] اهﺘﺪاhidayete erme, müslüman olma. ihtidâ etmek hidayete ermek, müslüman olmak. ihtifâ (A.) [ ] اﺧﺘﻔﺎgizlenme. ihtifâl (A.) [ ] اﺣﺘﻔﺎلanma töreni.
211
ihtikâr (A.) [ ] اﺣﺘﮑﺎرvurgun. ihtilâc (A.) [ ] اﺧﺘﻼج1.çırpınma. 2.seğirme. ihtilâf (A.) [ ] اﺧﺘﻼفuyuşmazlık. ihtilâfat (A.) [ ] اﺧﺘﻼﻓﺎتuyuşmazlıklar. ihtilâl (A.) [ ] اﺧﺘﻼل1.bozukluk, arıza. 2.ihtilal. ihtilâlat (A.) [ ] اﺧﺘﻼﻻت1.bozukluklar. 2.ihtilaller. ihtilâm (A.) [ ] اﺣﺘﻼمdüşazma, şeytan aldatması. ihtilâs (A.) [ ] اﺧﺘﻼسzimmetine para geçirme, para çalma. ihtilât (A.) [ ] اﺧﺘﻼط1.karışma. 2.görüşme, kaynaşma. ihtilât etmek karışmak. ihtimâl (A.) [ ] اﺣﺘﻤﺎل1.olasılık. 2.yüklenme. 3.belki. ihtimal ki (A.-F.) [ ] اﺣﺘﻤﺎل ﮐﻪbelki de, muhtemelen. ihtimal vermek sanmak, tahmin etmek. ihtimâlât (A.) [ ] اﺣﺘﻤﺎﻻتolasılıklar. ihtimâm (A.) [ ] اهﺘﻤﺎمözen. ihtinâk (A.) [ ] اﺧﺘﻨﺎقboğulma. ihtirâ (A.) [ ] اﺧﺘﺮاعicat, buluş. ihtirâat (A.) [ ] اﺧﺘﺮاﻋﺎتbuluşlar. ihtirak (A.) [ ] اﺣﺘﺮاقyanma. ihtirâm (A.) [ ] اﺣﺘﺮامsaygı duyma, hürmet etme. ihtirâmen (A.) [ ] اﺣﺘﺮاﻡﺎsaygıyla, saygı duyarak. ihtirâs (A.) [ ] اﺣﺘﺮاصaşırı hırs. ihtirâz (A.) [ ] اﺣﺘﺮازkaçınma, çekinme, uzak durma, geri durma.
212
ihtirâz etmek kaçınmak, çekinmek, uzak durmak, geri durmak. ihtisâr (A.) [ ] اﺧﺘﺼﺎرkısaltma, özetleme. ihtisâr edilmek kısaltılmak, özetlenmek. ihtisâr etmek kısaltmak, özetlemek. ihtisâren (A.) [ ] اﺧﺘﺼﺎراözetle, kısaltarak, kısaca. ihtisâs (A.) [ ] اﺧﺘﺼﺎصuzmanlık. ihtişâm (A.) [ ] اﺣﺘﺸﺎمgörkem. ihtitâm (A.) [ ] اﺧﺘﺘﺎمsona erme. ihtivâ (A.) [ ] اﺣﺘﻮاiçerme. ihtivâ etmek içermek. ihtiyâc (A.) [ ] اﺣﺘﻴﺎج1.gereksinim2.yoksulluk. ihtiyâcât (A.) [ ] اﺣﺘﻴﺎﺝﺎتgereksinimler. ihtiyâl (A.) [ ] اﺣﺘﻴﺎلhile yapma. ihtiyâr (A.) [ ] اﺧﺘﻴﺎر1.seçme. 2.seçilme. 3.seçme hakky. 4.yaşlı. ihtiyârî (A.) [ ] اﺧﺘﻴﺎریkişisel seçime bağlı, isteğe bağlı. ihtiyât (A.) [ ] اﺣﺘﻴﺎط1.tedbirli davranış. 2.yedek. ihtiyâten (A.) [ ] اﺣﺘﻴﺎﻃﺎtedbirli davranarak, ihtiyatlı olarak. ihtiyatkâr (A.-F.) [ ] اﺣﺘﻴﺎط ﮐﺎرtedbirli, ihtiyatlı. ihtizâr (A.) [ ] اﺣﺘﻀﺎرcan çekişme. ihtizâz (A.) [ ] اهﺘﺰازtitreme, titreyiş. ihvân (A.) [ ] اﺧﻮانdostlar. ihyâ (A.) [ ] اﺣﻴﺎ1.diriltme, yaşatma. 2.canlılık kazandırma. 3.geceyi ibadet ederek geçirme.
213
ihyâ olunmak yaşatılmak, canlandırılmak. ihzâr (A.) [ ] اﺣﻀﺎر1.çağırma, huzura getirme. 2.hazırlama. 3.hazırlanma. ihzar etmek 1.hazırlamak. 2.getirmek. ihzârî (A.) [ ] اﺣﻀﺎریhazırlayıcı. ik’âd (A.) [ ] اﻗﻌﺎدoturtma. îkâ (A.) [ ] ایﻘﺎyapma. îka etmek vermek, bırakmak. ikâb (A.) [ ] ﻋﻘﺎبceza. ikâl (A.) [ ] ﻋﻘﺎل1.bağ. 2.köstek, pranga. ikâme (A.) [ ] اﻗﺎﻡﻪ1.kaldırma. 2.oturma. 3.yerine koyma. ikâme etmek yerine koymak. ikâmet (A.) [ ] اﻗﺎﻡﺖ1.oturma. 2.namaza durma. ikâmetgah (A.-F.) [ ] اﻗﺎﻡﺘﮕﺎﻩoturma yeri. îkâz (A.) [ ] ایﻘﺎظ1.uyandırma. 2.uyarma. îkâz edilmek uyarılmak. îkâz etmek uyarmak. ikbâl (A.) [ ] اﻗﺒﺎل1.talih. 2.mutluluk. ikdâm (A.) [ ] اﻗﺪامgirişim. iklîm (A.) [ ] اﻗﻠﻴﻢ1.ülke, yer, diyar. 2.coğrâfî yaşam koşulları. ikmâl (A.) [ ] اﮐﻤﺎل1.tamamlama, bitirme. 2.bütünleme. ikmâl edilmek tamamlanmak, bitirilmek. ikmâl etmek tamamlamak, bitirmek. iknâ (A.) [ ] اﻗﻨﺎعrazı etme.
214
iknâ etmek razı etmek. ikrâh (A.) [ ] اﮐﺮاﻩtiksinme, iğrenme. ikrâh etmek tiksinmek, iğrenmek. ikrâhen (A.) [ ] اﮐﺮاهﺎtiksinerek, iğrenerek. ikrâm (A.) [ ] اﮐﺮام1.cömertlik. 2.sunma, armağan etme. ikrâmiyye (A.) [ ] اﮐﺮاﻡﻴﻪ1.bahşiş. 2.ikrâm olarak verilen para veya eşya. ikrâr (A.) [ ] اﻗﺮار1.itiraf. 2.dile getirme. 3.kabullenme. ikrâr etmek 1.itiraf etmek. 2.dile getirmek. 3.kabullenmek. ikrâz (A.) [ ] اﻗﺮاضborçlandırma, borç verme. iksîr (A.) [ ] اﮐﺜﻴﺮolağanüstü etkileri olan şurup. iktibâs (A.) [ ] اﻗﺘﺒﺎسalıntı. iktibâs edilmek alınmak. iktibâs etmek alıntı yapmak, ödünç almak. iktibâsât (A.) [ ] اﻗﺘﺒﺎﺱﺎتalıntılar. iktidâ (A.) [ ] اﻗﺘﺪاuyma. iktidâ etmek uymak. iktidâr (A.) [ ] اﻗﺘﺪار1.güçlülük, kudret. 2.görev başındaki yönetim. iktifâ (A.) [ ] اﮐﺘﻔﺎyetinme. iktifâ edilmek yetinilmek. iktifâ etmek yetinmek. iktihâl (A.) [ ] اﮐﺘﺤﺎلsürme çekme. iktirâh (A.) [ ] اﻗﺘﺮاﻩiçinden gelerek konuşma. iktirân (A.) [ ] اﻗﺘﺮانyakınlaşma, yaklaşma.
215
iktisâ (A.) [ ] اﮐﺘﺴﺎgiyinme, bürünme. iktisâ etmek giymek iktisâb (A.) [ ] اﮐﺘﺴﺎبkazanma, çalışarak kazanma. iktisâb etmek kazanmak. iktisâb eylemek kazanmak. iktisâd (A.) [ ] اﻗﺘﺼﺎد1.tutum. 2.ekonomi. iktisâdî (A.) [ ] اﻗﺘﺼﺎدیekonomik. iktisâdiyyât (A.) [ ] اﻗﺘﺼﺎدیﺎتekonomi. iktisâdiyyûn (A.) [ ] اﻗﺘﺼﺎدیﻮنiktisatçılar, ekonomistler. iktisâr (A.) [ ] اﻗﺘﺼﺎرkısaltma. iktitâf (A.) [ ] اﻗﺘﻄﺎفderme, devşirme, seçme. iktizâ (A.) [ ] اﻗﺘﻀﺎ1.gerekme. 2.ihtiyaç. iktizâ etmek gerekmek. ilâ (A.) [ – ] اﻝﯽe kadar. ilâc (A.) [ ] ﻋﻼج1.ilaç. 2.tedavi. 3.çare. ilâcnâpezîr (A.-F.) [ ] ﻋﻼج ﻥﺎﭘﺬیﺮtedavi edilmez. ilâh (A.) [ ] اﻝﺦve benzerleri, ve diğerleri. ilâh (A.) [ ] اﻝﻪtanrı, ilah. ilâhe (A.) [ ] اﻝﻬﻪtanrıça. ilâhî (A.) [ ] اﻝﻬﯽ1.tanrısal. 2.ilahî, dinî şarkı. ilâhî (A.) [ ] اﻝﻬﯽTanrım. ilâhiyyât (A.) [ ] اﻝﻬﻴﺎتtanrıbilim, teoloji. ilânihâye (A.) [ ] اﻝﯽ ﻥﻬﺎیﻪsonuna kadar.
216
ilâvât (A.) [ ] ﻋﻼواتilaveler, ekler. ilâve (A.) [ ] ﻋﻼوﻩek. ilave etmek eklemek. ilâveten (A.) [ ] ﻋﻼوةek olarak, yanı sıra. ilel (A.) [ ] ﻋﻠﻞ1.hastalıklar. 2.sebepler. ilelebed (A.) [ ] اﻝﯽ اﻻﺑﺪsonsuza dek. ilgâ (A.) [ ] اﻝﻐﺎlağvetme, kaldırma. ilgâ eylemek lağvetmek, kaldırmak. ilhâd (A.) [ ] اﻝﺤﺎدdinden çıkma, dinsizlik. ilhâk (A.) [ ] اﻝﺤﺎق1.katma, karıştırma. 2.katılma. ilhak olunmak katılmak. ilhâm (A.) [ ] اﻝﻬﺎمesin. ilhâmât (A.) [ ] اﻝﻬﺎﻡﺎتilhamlar, esinler. ilim (A.) [ ] ﻋﻠﻢilim. ilkâ (A.) [ ] اﻝﻘﺎatma, bırakma. ilkâ etmek atmak. ilkâh (A.) [ ] اﻝﻘﺎحaşılama, dölleme. illâ (A.) [ ] اﻻ1. -den başka. 2.ille de, mutlaka. 3.yoksa, aksi takdirde. illet (A.) [ ] ﻋﻠﺖ1.hastalık. 2.sebep. illî (A.) [ ] ﻋﻠﯽnedensel. illiyyet (A.) [ ] ﻋﻠﻴﺖnedensellik. ilm (A.) [ ] ﻋﻠﻢbilim. ilmî (A.) [ ] ﻋﻠﻤﯽbilimsel.
217
ilmiyye (A.) [ ] ﻋﻠﻤﻴﻪdin bilginleri. ilsâk (A.) [ ] اﻝﺼﺎقbitiştirme, yapıştırma, kavuşturma. iltibâs (A.) [ ] اﻝﺘﺒﺎسbenzerlik. ilticâ (A.) [ ] اﻝﺘﺠﺎsığınma. ilticâgâh (A.-F.) [ ] اﻝﺘﺠﺎﮔﺎﻩsığınak, sığınma yeri. iltifat (A.) [ ] اﻝﺘﻔﺎت1.dönme. 2.ilgi gösterme. 2.gönül alma. iltihâb (A.) [ ] اﻝﺘﻬﺎب1.alevlenme. 2.yangı. iltihak (A.) [ ] اﻝﺘﺤﺎقkatılma. iltihak etmek katılmak. iltihâm (A.) [ ] اﻝﺘﻬﺎمyara kapanması. iltimâs (A.) [ ] اﻝﺘﻤﺎسkayırma. iltisâk (A.) [ ] اﻝﺘﺼﺎقkavuşma, yapışma. iltisak etmek kavuşmak. iltiyâm (A.) [ ] اﻝﺘﻴﺎمyara iyileşmesi. iltizâm (A.) [ ] اﻝﺘﺰام1.gerekli görme. 2.taraf tutma. iltizâz (A.) [ ] اﻝﺘﺬاذlezzet alma. ilzâm (A.) [ ] اﻝﺰامsusturma. îmâ (A.) [ ] ایﻤﺎdolaylı anlatım, işaret. îmâ etmek işaret etmek, göstermek. imâd (A.) [ ] ﻋﻤﺎدdirek. imâl etmek yapmak. imâle (A.) [ ] اﻡﺎﻝﻪkısa heceyi uzun okuma. imâm (A.) [ ] اﻡﺎم1.namaz kıldıran. 2.önder, lider. 3.Hz. Ali’nin soyundan gelen.
218
îmân (A.) [ ] ایﻤﺎنinanma. iman etmek inanmak. imâret (A.) [ ] ﻋﻤﺎرت1.aşevi. 2.bayındırlık. imdâd (A.) [ ] اﻡﺪادyardım isteme, imdat. imhâ (A.) [ ] اﻡﺤﺎ1.yok etme. 2.yok edilme. imhâ edilmek yok edilmek. imhâ etmek yok etmek. imkân (A.) [ ] اﻡﮑﺎنolanak. imlâ (A.) [ ] اﻡﻼ1.doldurma. 2.yazı bilgisi. 3.yazı imrâr (A.) [ ] اﻡﺮارgeçirme. imsâk (A.) [ ] اﻡﺴﺎکorucun başlangıç saati. imsâkiyye (A.) [ ] اﻡﺴﺎﮐﻴﻪoruca başlama ve oruç açma saatlerini gösteren çizelge. imtidad etmek uzanmak. imtihân (A.) [ ] اﻡﺘﺤﺎن1.sınav. 2.deneme. imtinâ (A.) [ ] اﻡﺘﻨﺎعkaçınma. imtinâ etmek kaçınmak, geri durmak. imtisâl (A.) [ ] اﻡﺘﺜﺎل1.boyun eğme. 2.verilen işi yapma. imtiyâz (A.) [ ] اﻡﺘﻴﺎز1.ayrıcalık. 2.kapitülasyon. imtizâc (A.) [ ] اﻡﺘﺰاجuyuşma, uzlaşma. imtizâc etmek uyuşmak, uzlaşmak. în (F.) [ ] ایﻦbu. in’âm (A.) [ ] اﻥﻌﺎم1.bağış, ihsan. 2.bahşiş.
219
in’ikâd (A.) [ ] اﻥﻌﻘﺎد1.bağlanma. 2.toplanma. in’ikâs (A.) [ ] اهﻌﮑﺎسyanıyma. in’itâf (A.) [ ] اﻥﻌﻄﺎف1.bükülme. 2.dönme. in’itâf etmek çevrilmek, dönmek. inâd (A.) [ ] ﻋﻨﺎدinat. inân (A.) [ ] ﻋﻨﺎنdizgin. inâre (A.) [ ] اﻥﺎرﻩaydınlatma. inâyât (A.) [ ] ﻋﻨﺎیﺎتiyilikler. inâyet (A.) [ ] ﻋﻨﺎیﺖiyilik. incizâb (A.) [ ] اﻥﺠﺬابcazibeye kapılma. ind (A.) [ ] ﻋﻨﺪ1.kat. 2.görüş. 3.yan. indî (A.) [ ] ﻋﻨﺪیkişisel, kişinin kendi kanısına dayanan. indifâ (A.) [ ] اﻥﺪﻓﺎعpüskürme. indifâ etmek püskürmek. ineb (A.) [ ] ﻋﻨﺐüzüm. infâk (A.) [ ] اﻥﻔﺎقgeçindirme, nafakalandırma. infâz (A.) [ ] اﻥﻔﺎذuygulama, yerine getirme, yapma. infiâl (A.) [ ] اﻥﻔﻌﺎلkırılma, gücenme. infikâk (A.) [ ] اﻥﻔﮑﺎکayrılış. infilâk (A.) [ ] اﻥﻔﻼقpatlama. infirâd (A.) [ ] اﻥﻔﺮادbir başına kalma. infirâd ettirilmek bir başına bırakılmak. infisâl (A.) [ ] اﻥﻔﺼﺎلayrılma.
220
inhibât (A.) [ ] اﻥﻬﺒﺎطdüşüş. inhidâm (A.) [ ] اﻥﻬﺪامyıkılma. inhilâl (A.) [ ] اﻥﺤﻼل1.çözülme, ayrışma. 2.dağılma. inhimâk (A.) [ ] اﻥﻬﻤﺎکaşırı düşkünlük. inhinâ (A.) [ ] اﻥﺤﻨﺎ1.eğri, yay. 2.kıvrılma, bükülme, yay şeklini alma. inhirâf (A.) [ ] اﻥﺤﺮافsapma. inhiraf olunmak dönülmek. inhisâf (A.) [ ] اﻥﺨﺴﺎف1.ay tutulması. 2.gelişimini yitirmek, parlaklığını kaybetmek. inhisâr (A.) [ ] اﻥﺤﺼﺎرtekel. inhitat (A.) [ ] اﻥﺤﻄﺎطçöküş, düşüş. inhizâm (A.) [ ] اﻥﻬﺰامbozguna uğrama. inkâr (A.) [ ] اﻥﮑﺎرyadsıma, reddetme. inkâr edilmek yadsınmak. inkâr etmek yadsımak. inkılâb (A.) [ ] اﻥﻘﻼب1.devrim. 2.değişim, dönüşüm. inkılâb etmek dönüşmek. inkırâz bulmak tükenmek, çökmek. inkıtâ (A.) [ ] اﻥﻘﻄﺎعkesilme, kesintiye uğrama. inkıyâd (A.) [ ] اﻥﻘﻴﺎدbağlanma, boyun eğme. inkızâ (A.) [ ] اﻥﻘﻀﺎgeçip gitme. inkibâz (A.) [ ] اﻥﻘﺒﺎضkabızlık. inkirâz (A.) [ ] اﻥﻘﺮاضçökme, tükeniş.
221
inkisâm (A.) [ ] اﻥﻘﺴﺎمbölünme. inkisâm etmek bölünmek. inkisâr (A.) [ ] اﻥﮑﺴﺎر1.ilenme, beddua etme. 2.kırılma. inkişâf (A.) [ ] اﻥﮑﺸﺎف1.ortaya çıkma. 2.gelişim, gelişme. inkişaf bulmak gelişmek. inkişaf etmek gelişmek. insâf (A.) [ ] اﻥﺼﺎفacıma. insânî (A.) [ ] اﻥﺴﺎﻥﯽ1.insanlık. 2.insan ile ilgili. insaniyu’l-merkez (A.) [ ] اﻥﺴﺎﻥﯽ اﻝﻤﺮﮐﺰinsan merkezli. insâniyyet (A.) [ ]اﻥﺴﺎﻥﻴﺖinsanlık. insibab etmek dökülmek. insicâm (A.) [ ] اﻥﺴﺠﺎمdüzen, sıra. insiyâk (A.) [ ] اﻥﺴﻴﺎقiçgüdü. insiyâkî (A.) [ ] اﻥﺴﻴﺎﻗﯽiçgüdüsel. insücin (A.) [ ] اﻥﺲ و ﺝﻦinsanlar ve cinler. inşâ (A.) [ ] اﻥﺸﺎ1.yapma. 2.güzel yazı yazma. 3.kompozisyon. inşiâb (A.) [ ] اﻥﺸﻌﺎب1.bölünme. 2.dallanma. inşikâk (A.) [ ] اﻥﺸﻘﺎقyarılma, bölünme. inşikâk etmek yarılmak, bölünmek. inşirâh (A.) [ ] اﻥﺸﺮاحaçılma, ferahlama. intâc (A.) [ ] اﻥﺘﺎج1.sonuçlandırma. 2.doğurma. intâc etmek 1.sonuçlandırmak. 2.doğurmak. intâk (A.) [ ] اﻥﻄﺎقkonuşturma.
222
intânî (A.) [ ] اﻥﺘﺎﻥﯽmikroplu. intibâ (A.) [ ] اﻥﻄﺒﺎع1.izlenim. 2.basılma. intibâh (A.) [ ] اﻥﺘﺒﺎﻩuyanış. intibâk (A.) [ ] اﻥﻄﺒﺎقuyum. intifâ (A.) [ ] اﻥﻄﻔﺎateşin sönmesi. intifâ’ (A.) [ ] اﻥﺘﻔﺎعyararlanma. intihâ (A.) [ ] اﻥﺘﻬﺎ1.son. 2.sona erme. intihâb (A.) [ ] اﻥﺘﺨﺎب1.seçme. 2.seçilme. 3.seçim. intihâb edilmek seçilmek. intihab eylemek seçmek. intihâbât (A.) [ ] اﻥﺘﺨﺎﺑﺎتseçimler. intihâl (A.) [ ] اﻥﺘﺤﺎلbir başkasının eserini sahiplenme. intihâr (A.) [ ] اﻥﺘﺤﺎرkendini öldürme, canına kıyma. intihâr etmek kendini öldürmek, canına kıymak. intikâd (A.) [ ] اﻥﺘﻘﺎدeleştiri, tenkit. intikâl (A.) [ ] اﻥﺘﻘﺎل1.göçme, taşınma. 2.kavrama. 3.miras geçmesi. intikal etmek geçmek intikâm (A.) [ ] اﻥﺘﻘﺎمöc. intikam almak öc almak. intikâmcû (A.-F.) [ ] اﻥﺘﻘﺎم ﺝﻮintikamcı. intisâb (A.) [ ] اﻥﺘﺴﺎب1.bir yere mensup olma. 2.bir yere bağlanma, bir yerde çalışmaya başlama. intişâr (A.) [ ] اﻥﺘﺸﺎر1.yayılma. 2.yayınlanma. 3.üreme.
223
intişâr etmek 1.yayılmak. 2.yayınlanmak. intizâ’ (A.) [ ] اﻥﺘﺰاعsöküp alma. intizâm (A.) [ ] اﻥﺘﻈﺎمdüzen. intizamperver (A.-F.) [ ] اﻥﺘﻈﺎم ﭘﺮورdüzeni seven, düzenli, tertipli. intizâr (A.) [ ] اﻥﺘﻈﺎرbekleme, bekleyiş. intizâr etmek beklemek. inzâl (A.) [ ] اﻥﺰالindirme. inzibât (A.) [ ] اﻥﻀﺒﺎطzapturapt altında bulunma, düzen. inzimâm (A.) [ ] اﻥﻀﻤﺎمeklenme. inzivâ (A.) [ ] اﻥﺰواköşesine çekilme, tek başına yaşama. inzivagâh (A.-F.) [ ] اﻥﺰواﮔﺎﻩköşeye çekilme yeri, inziva yeri. irâ’e (A.) [ ] اراﺋﻪgösterme. irâ’e etmek göstermek. îrâd (A.) [ ] ایﺮاد1.getirme, söyleme. 2.gelir, kazanç. irâde (A.) [ ] ارادﻩ1.istek. 2.buyruk. irâdet (A.) [ ] ارادتisteme, istek. îrânî (F.) [ ] ایﺮاﻥﯽİranlı. ircâ’ (A.) [ ] ارﺝﺎعeski haline döndürme, çevirme. ircâ’ etmek döndürmek, çevirmek. irfân (A.) [ ] ﻋﺮﻓﺎن1.bilme. 2.kültür. irfanperver (A.-F.) [ ] ﻋﺮﻓﺎن ﭘﺮورkültürlü. irs (A.) [ ] ارث1.miras. 2.soyaçekim, kalıtım. irsâl (A.) [ ] ارﺱﺎلgönderme.
224
irsen (A.) [ ] ارﺛﺎkalıtımsal, miras yoluyla. irsî (A.) [ ] ارﺛﯽkalıtımsal. irsiyyet (A.) [ ] ارﺛﻴﺖkalıtımsallık, irsîlik. irşâd (A.) [ ] ارﺵﺎدhidayete erdirme, doğru yolu gösterme. irşâd etmek hidayete erdirmek, doğru yolu göstermek. irtiâş (A.) [ ] ارﺕﻌﺎشtitreme. irtibât (A.) [ ] ارﺕﺒﺎطbağlantı, ilişki, ilgi. irticâ (A.) [ ] ارﺕﺠﺎع1.geriye dönüş. 2.gericilik. irticakâr (A.-F.) [ ] ارﺕﺠﺎﻋﮑﺎرgerici. irticâlen (A.) [ ] ارﺕﺠﺎﻻdüşünmeden söyleyerek. irtidâd (A.) [ ] ارﺕﺪادdinden çıkma. irtifâ (A.) [ ] ارﺕﻔﺎعyükseklik. irtihâl (A.) [ ] ارﺕﺤﺎل1.göçme. 2.ölüm. irtihâl etmek ölmek. irtikâ (A.) [ ] ارﺕﻘﺎ1.yükselme. 2.yüksek mevkiye gelme. irtikâb (A.) [ ] ارﺕﮑﺎبsuç işleme. irtisam etmek resmedilmek, izi düşmek. irtişâ (A.) [ ] ارﺕﺸﺎrüşvet yeme. irtizâk (A.) [ ] ارﺕﺰاقrızıklanma. irzâ (A.) [ ] ارﺽﺎikna etme, razı etme. irzâ’ (A.) [ ] ارﺽﺎعemzirme, süt verme. is’âd (A.) [ ] اﺹﻌﺎدyükseltme. is’âd etmek yükseltmek, çıkartmak.
225
is’âd olunmak yükseltilmek. is’af olunmak yerine getirilmek. is’âr (A.) [ ] اﺱﻌﺎرfiyat belirleme. isâbet (A.) [ ] اﺹﺎﺑﺖrastgelme. 2.tutarlılık. isâet (A.) [ ] اﺱﺎﺋﺖkötülük etme. îsâl (A.) [ ] ایﺼﺎلkavuşturma, ulaştırma. isâl etmek ulaştırmak. isâle (A.) [ ] اﺱﺎﻝﻪakıtma. isbât (A.) [ ] اﺛﺒﺎتkanıtlama. isbât -ı vücûd etmek bir yerde bulunmak, varlığını göstermek. îsevî (A.) [ ] ﻋﻴﺴﻮیHıristiyan. îseviyyet (A.) [ ] ﻋﻴﺴﻮیﺖHıristiyanlık. isfenc (F.) [ ] اﺱﻔﻨﺞsünger. ishâl (A.) [ ] اﺱﻬﺎلsürgün, cırcır olma. iskân (A.) [ ] اﺱﮑﺎن1.yerleştirme. 2.yerleştirilme. iskân edilmek yerleştirilmek. iskân etmek yerleştirmek. iskat (A.) [ ] اﺱﻘﺎطdüşürme. iskât (A.) [ ] اﺱﮑﺎتsusturma. iskât etmek susturmak. islâm (A.) [ ] اﺱﻼم1.müslümanlık. 2.müslüman. islâmiyyet (A.) [ ] اﺱﻼﻡﻴﺖmüslümanlık. ism (A.) [ ] اﺱﻢad.
226
ismet (A.) [ ] ﻋﺼﻤﺖ1.masumluk. 2.haramdan kaçınma. isnâ’aşer (A.) [ ] اﺛﻨﯽ ﻋﺸﺮoniki. isnâd (A.) [ ] اﺱﻨﺎد1.dayama, yükleme. 2.iftira. isneyn (A.) [ ] اﺛﻨﻴﻦpazartesi. isrâf (A.) [ ] اﺱﺮافsavurganlık. istî’âb (A.) [ ] اﺱﺘﻴﻌﺎبkapasite, alım gücü, sığıdırma. isti’câl (A.) [ ] اﺱﺘﻌﺠﺎلaceleci davranış. isti’fâ (A.) [ ] اﺱﺘﻌﻔﺎ1.affını isteme. 2.görevinden ayrılma. isti’kâf (A.) [ ] اﺱﻌﮑﺎفbir yere kapanma. isti’lâm (A.) [ ] اﺱﺘﻌﻼمbilgi isteme. isti’mâl (A.) [ ] اﺱﺘﻌﻤﺎل1.kullanma. 2.kullanılma. 3.yapılma. isti’mâl edilmek kullanılmak. isti’mâl etmek kullanmak. istiâne (a.) [ ] اﺱﺘﻌﺎﻥﻪyardım isteme. istiâne olunmak yardım istenmek. istib’âd (A.) [ ] اﺱﺘﺒﻌﺎدuzak görme. istibdâd (A.) [ ] اﺱﺘﺒﺪادbaskı rejimi. istibdâdkâr (A.-F.) [ ] اﺱﺘﺒﺪادﮐﺎرbaskıcı. isticâbet (A.) [ ] اﺱﺘﺠﺎﺑﺖkabul edilme. isticvâb etmek sorgulamak. istid’â (A.) [ ] اﺱﺘﺪﻋﺎ1.dilekçe. 2.yalvararak isteme. istid’ânâme (A.-F.) [ ] اﺱﺘﺪﻋﺎﻥﺎﻡﻪdilekçe. istîdâd (A.) [ ] اﺱﺘﻌﺪادyetenek.
227
istidlâl (A.) [ ] اﺱﺘﺪﻻلdelil ile hüküm çıkarma, akıl yürütme, delillerin ışığında yargıda bulunma. istifâdebahş (A.-F.) [ ] اﺱﺘﻔﺎدﻩ ﺑﺨﺶyararlı. istifhâm (A.) [ ] اﺱﺘﻔﻬﺎم1.sorma. 2.soru işareti. istifrâğ (A.) [ ]اﺱﺘﻔﺮاغkusma. istifrâğ etmek kusmak. istifsâr etmek açıklama istemek. istigâse (A.) [ ] اﺱﺘﻐﺎﺛﻪyardım isteme. istiğnâ (A.) [ ] اﺱﺘﻐﻨﺎ1.kimseye muhtaç olmama. 2.eyvallah etmeme. 3.tokgözlülük. istiğrâk (A.) [ ] اﺱﺘﻐﺮاق1.dalma, gömülme. 2.boğulma. 3.kendinden geçme. istihâle (A.) [ ] اﺱﺘﺤﺎﻝﻪ1.başkalaşım, değişim. 2.imkansızlık. istihâre (A.) [ ] اﺱﺘﺨﺎرﻩbir işin nasıl sonuçlanacağını anlamak için ibadetten sonra uykuya yatma. istihâse (A.) [ ] اﺱﺘﺤﺎﺛﻪfosilleşme. istihbâr (A.) [ ] اﺱﺘﺨﺒﺎرduyum, haber alma. istihbârât (A.) [ ] اﺱﺘﺨﺒﺎراتduyumlar, haber almalar. istihdâf (A.) [ ] اﺱﺘﻬﺪافhedef edinme. istihdaf eylemek hedef edinmek. istihdâm (A.) [ ] اﺱﺘﺨﺪامhizmete alma. istihfâf (A.) [ ] اﺱﺘﺨﻔﺎفhafife alma, küçümseme. istihfâfkâr (A.-F.) [ ] اﺱﺘﺨﻔﺎﻓﮑﺎرhafife alan, küçümseyen. istihfafkârlık (A.-F.-T.) küçümseme, hafife alma. istihkak (A.) [ ] اﺱﺘﺤﻘﺎق1.hak etme. 2.hak edilmiş şey. 228
istihkâm (A.) [ ] اﺱﺘﺤﮑﺎم1.sağlamlık. 2.siper. istihkâr (A.) [ ] اﺱﺘﺤﻘﺎرaşağılama. istihlâk (A.) [ ] اﺱﺘﻬﻼکtüketim. istihlâk etmek tüketmek, harcamak. istihmâm (A.) [ ] اﺱﺘﺤﻤﺎمbanyo yapma, yıkanma. istihrâc (A.) [ ] اﺱﺘﺨﺮاج1.çıkarma. 2.hüküm çıkarma. 3.anket. istihrâc etmek çıkarmak. istihsâl (A.) [ ] اﺱﺘﺤﺼﺎل1.elde etme. 2.elde edilme. 3.üretim. istihsân (A.) [ ] اﺱﺘﺤﺴﺎنgüzel bulma, beğenme. istihyâ (A.) [ ] اﺱﺘﺤﻴﺎutanma. istihzâ (A.) [ ] اﺱﺘﻬﺰاalay. istihzâ etmek alay etmek. istihzâr (A.) [ ] اﺱﺘﺤﻀﺎر1.hazırlama. 2.hazırlanma. 2.huzura çağırma. istikâmet (A.) [ ] اﺱﺘﻘﺎﻡﺖ1.doğruluk. 2.dürüstlük. 3.yön. istikamet vermek yön vermek. istikbâh (A.) [ ] اﺱﺘﻘﺒﺎحayıplama. istikbâl (A.) [ ] اﺱﺘﻘﺒﺎل1.karşılama. 2.gelecek. 3.kıbleye dönme. istikbal etmek karşılamak. istikbâr (A.) [ ] اﺱﺘﮑﺒﺎرbüyüklenme. istikfâf (A.) [ ] اﺱﺘﮑﻔﺎفyetinme. istiklâl (A.) [ ] اﺱﺘﻘﻼلbağımsızlık. istikmâl (A.) [ ] اﺱﺘﮑﻤﺎلtamamlama. istikrâh (A.) [ ] اﺱﺘﮑﺮاﻩiğrenme, tiksinme.
229
istikrâh etmek iğrenmek, tiksinmek. istikrâr (A.) [ ] اﺱﺘﻘﺮارkararlılık. istikrâz (A.) [ ] اﺱﺘﻘﺮاضborçlanma. istikşâf (A.) [ ] اﺱﺘﮑﺸﺎفkeşif çalışması yapma. istîlâ (A.) [ ] اﺱﺘﻴﻼyayılma, ele geçirme. istîlâ etmek yayılmak, ele geçirmek. istilzâm (A.) [ ] اﺱﺘﻠﺰامgerekme, gerektirme. istilzâm etmek gerekmek, gerektirmek. istilzâm eylemek gerektirmek. istimâ’ (A.) [ ] اﺱﺘﻤﺎعdinleme, kulak verme. istimâ’ etmek kulak vermek, dinlemek. istimdâd (A.) [ ] اﺱﺘﻤﺪادyardım isteme. istimhâl (A.) [ ] اﺱﺘﻤﻬﺎلek süre isteme. istimlâk (A.) [ ] اﺱﺘﻤﻼکkamulaştırma. istimlâk edilmek kamulaştırılmak. istimlâk etmek kamulaştırmak. istimnâ’ (A.) [ ] اﺱﺘﻤﻨﺎءmastürbasyon. istimrâr (A.) [ ] اﺱﺘﻤﺮارsüreklilik. istinâd (A.) [ ] اﺱﺘﻨﺎد1.dayanma. 2.güvenme. istinâd etmek dayanmak. istinâden (A.) [ ] اﺱﺘﻨﺎدا1.dayanarak. 2.güvenerek. istinadgâh (A.-F.) [ ] اﺱﺘﻨﺎدﮔﺎﻩdayanak.
230
istînâf (A.) [ ] اﺱﺘﻴﻨﺎفüst mahkemeye başvurarak alt mahkemenin kararının feshini isteme. istinbât (A.) [ ] اﺱﺘﻨﺒﺎطanlam çıkarma, hüküm çıkarma. istinkâf (A.) [ ] اﺱﺘﻨﮑﺎفçekimserlik. istinkâf etmek çekimser kalmak. istinşâk (A.) [ ] اﺱﺘﻨﺸﺎقburuna su çekme. istintâk (A.) [ ] اﺱﺘﻨﻄﺎقsorgulama. istintâk etmek sorgulamak, sorguya çekmek. istirâhat (A.) [ ] اﺱﺘﺮاﺣﺖdinlenme. istirâhat etmek dinlenmek. istirâk-ı sem’ etmek kulak misafiri olmak. istirdâd (A.) [ ] اﺱﺘﺮدادgeri isteme, geri alma. istirdâd edilmek geri alınmak. istirdâd etmek geri almak. istirhâm (A.) [ ] اﺱﺘﺮﺣﺎمrica etme, yalvararak isteme. istirhâm etmek rica etmek, yalvararak istemek. istirhamkâr (A.-F.) [ ] اﺱﺘﺮﺣﺎﻡﮑﺎرyalvarırcasına. istirkab etmek çekememek. istiskâ (A.) [ ] اﺱﺘﺴﻘﺎ1.yağmur duasına çıkma. 2.vücutta su toplanması. istiskâl (A.) [ ] اﺱﺘﺜﻘﺎلhoş karşılamama, yüz vermeme. istisnâ (A.) [ ] اﺱﺘﺜﻨﺎkural dışı. istisnâ’î (A.) [ ] اﺱﺘﺜﻨﺎﺋﯽkural dışı. istişâre (A.) [ ] اﺱﺘﺸﺎرﻩdanışma.
231
istişâre etmek danışmak. istişhâd (A.) [ ] اﺱﺘﺸﻬﺎد1.kanıt gösterme. 2.örnek verme. istişhâd yapmak örnek vermek. istitâat (A.) [ ] اﺱﺘﻄﺎﻋﺖgüç. istitâr (A.) [ ] اﺱﺘﺘﺎرörtünme. istitrâden (A.) [ ] اﺱﺘﻄﺮاداsırası gelmişken. istivâ (A.) [ ] اﺱﺘﻮا1.eşitlik. 2.düzlük. istiz’âf (A.) [ ] اﺱﺘﻀﻌﺎفzayıf düşürme, zayıf görme. istîzâh (A.) [ ] اﺱﺘﻴﻀﺎحgensoru. istîzân (A.) [ ] اﺱﺘﻴﺬانizin isteme. isyân (A.) [ ] ﻋﺼﻴﺎنbaşkaldırı. îş (A.) [ ] ﻋﻴﺶ1.yaşama. 2.eğlenme, gününü gün etme. iş’âr (A.) [ ] اﺵﻌﺎرbildirme, gösterme. işâa (A.) [ ] اﺵﺎﻋﻪduyurma, yayma. işârât (A.) [ ] اﺵﺎراتişaretler. işâret (A.) [ ] اﺵﺎرت1.gösterme. 2.alamet. 3.iz. işâreten (A.) [ ] اﺵﺎرةişaret ederek. işbâ’ (A.) [ ] اﺵﺒﺎع1.doyurma. .doldurma. işgâl (A.) [ ] اﺵﻐﺎل1.meşgul etme. 2.ele geçirme. işgal etmek 1.meşgul etmek. 2.ele geçirmek. işhâd (A.) [ ] اﺵﻬﺎدtanık getirme. işkence (F.) [ ] اﺵﮑﻨﺠﻪacı verme, eziyet etme. işmi’zâz (A.) [ ] اﺵﻤﺌﺰاز1.surat ekşitme. 2.ürperme.
232
işrâk (A.) [ ] اﺵﺮاق1.doğma. 2.aydınlatma. işrâkî (A.) [ ] اﺵﺮاﻗﯽPisagorcu. işret (A.) [ ] ﻋﺸﺮت1.içki. 2.içki alemi. işrîn (A.) [ ] ﻋﺸﺮیﻦyirmi. iştiâl (A.) [ ] اﺵﺘﻌﺎلalevlenme, yalazlanma, parlama, tutuşma. iştibâh (A.) [ ] اﺵﺘﺒﺎﻩkuşkuya düşme. iştigâl (A.) [ ] اﺵﺘﻐﺎلuğraşı. iştigâl etmek uğraşmak, meşgul olmak. iştihâ (A.) [ ] اﺵﺘﻬﺎiştah. iştihâengîz (A.) [ ] اﺵﺘﻬﺎ اﻥﮕﻴﺰiştah açıcı, iştah verici. iştihâr (A.) [ ] اﺵﺘﻬﺎرmeşhur olma. iştihâr etmek meşhur olmak. iştikâk (A.) [ ] اﺵﺘﻘﺎقtüreme. iştimâl (A.) [ ] اﺵﺘﻤﺎلkapsama. iştirâ (A.) [ ] اﺵﺘﺮاsatın alma. iştirâ etmek satın almak. iştirâk (A.) [ ] اﺵﺘﺮاک1.katılım. 2.ortaklık. iştirâkiyye (A.) [ ] اﺵﺘﺮاﮐﻴﻪkomünizm. iştiyâk (A.) [ ] اﺵﺘﻴﺎقşevklenme, şevk duyma. îşü nûş etmek yiyip içmek, gününü gün etmek. işve (A.) [ ] ﻋﺸﻮﻩcilve, naz, eda. işvebâz (A.-F.) [ ] ﻋﺸﻮﻩ ﺑﺎزişveli. işveger (A.-F.) [ ] ﻋﺸﻮﻩ ﮔﺮişveli.
233
işvekâr (A.-F.) [ ] ﻋﺸﻮﻩ ﮐﺎرişveli, şivekâr. it’âm (A.) [ ] اﻃﻌﺎمdoyurma, yemek verme. itâat (A.) [ ] اﻃﺎﻋﺖuyma, boyun eğme. itâat etmek uymak, boyun eğmek. itâb (A.) [ ] ﻋﺘﺎبazarlama, paylama, çıkışma. itâle (A.) [ ] اﻃﺎﻝﻪuzatma. itbâ (A.) [ ] اﺕﺒﺎعtabi kılma. itfâ (A.) [ ] اﻃﻔﺎsöndürme. itfâ etmek söndürmek. itfâiyye (A.) [ ] اﻃﻔﺎﺋﻴﻪyangın söndürme teşkilatı. ithâf (A.) [ ] اﺕﺤﺎف1.hediye etme. 2.eser sahibinin eserini birine veya bir kuruluşa manen hediye etmesi. ithâm (A.) [ ] اﺕﻬﺎمsuçlama, töhmet altında bırakma. itham etmek suçlamak. itibâr (A.) [ ] اﻋﺘﺒﺎرsaygınlık. itibar etmek 1.değerlendirmek, dikkate almak. itibâren (A.) [ – ] اﻋﺘﺒﺎراden beri. itibârî (A.) [ ] اﻋﺘﺒﺎری1.göz kararı. 2.var sayılan. itibariyle (A.-T.) bakımından. itidâl (A.) [ ] اﻋﺘﺪالdenge, ölçülü olma. itikâd (A.) [ ] اﻋﺘﻘﺎدinanç. itikâd etmek inanmak. itikâdât (A.) [ ] اﻋﺘﻘﺎداتinançlar.
234
itikadiyât (A.) [ ] اﻋﺘﻘﺎدیﺎتinançla ilgili şeyler. itikadperverlik (A.-F.-T.) inanç besleme. itilâf (A.) [ ] اﺋﺘﻼف1.uzlaşma, görüş birliğine varma. 2.alışma. itilafkâr (A.-F.) [ ] اﺋﺘﻼﻓﮑﺎرuzlaştırıcı, birleştirici. itimâd (A.) [ ] اﻋﺘﻤﺎدgüven. itimâd edilmek güvenilmek. itimâd etmek güvenmek. itimâden (A.) [ ] اﻋﺘﻤﺎداgüvenerek. itimâdnâme (A.-F.) [ ] اﻋﺘﻤﺎدﻥﺎﻡﻪgüven mektubu. itinâ (A.) [ ] اﻋﺘﻨﺎözen. itinâ edilmek özen gösterilmek. itinâ etmek özen göstermek. itinakâr (A.-F.) [ ] اﻋﺘﻨﺎﮐﺎرözen gösteren, itinalı. itirâf (A.) [ ] اﻋﺘﺮاف1.sakladığı şeyi söyleme. 2.hakkın verme. itisâf (A.) [ ] اﻋﺘﺴﺎفyolsuzluk. itiyâd (A.) [ ] اﻋﺘﻴﺎدalışkanlık. itiyâd kesb etmek alışkanlık kazanmak. itizâm -ı mâ lâ yelzem [ ] اﻝﺘﺰام ﻡﺎ ﻻ یﻠﺰمabesle iştigal etmek. itkân (A.) [ ] اﺕﻘﺎن1.emin olma. 2.sağlamlaştırma. itlâf (A.) [ ] اﺕﻼفöldürme, telef etme, ortadan kaldırma. itmâm (A.) [ ] اﺕﻤﺎمtamamlama, bitirme. itmâm edilmek tamamlanmak, bitirilmek. itmâm etmek tamamlamak, bitirmek.
235
itmînân (A.) [ ] اﻃﻤﻴﻨﺎنemin olma, kendine güvenme. ittibâ (A.) [ ] اﺕﺒﺎعuyma, izleme. ittibâ etmek uymak, izlemek. ittibâen (A.) [ ] اﺕﺒﺎﻋﺎuyarak, izleyerek, ardından giderek. ittifâk (A.) [ ] اﺕﻔﺎقbirleşme. ittifâken (A.) [ ] اﺕﻔﺎﻗﺎtesadüfen, rastgele. ittifâkî (A.) [ ] اﺕﻔﺎﻗﯽtesadüfî. ittihâd (A.) [ ] اﺕﺤﺎدbirlik. ittihâd -ı islâm [ ] اﺕﺤﺎد اﺱﻼمpanislamizm. ittihâm (A.) [ ] اﺕﻬﺎمtöhmet altında kalma. ittihâz (A.) [ ] اﺕﺨﺎذ1.alma. 2.kabul etme. 3.kullanma. 4.değerlendirme. ittihâz edilmek 1.alınmak. 2.kabul edilmek. 3.kullanılmak. 4.değerlendirilmek. ittihâz etmek 1.almak. 2.kabul etmek. 3.kullanmak. 4.değerlendirmek. ittikâ (A.) [ ] اﺕﮑﺎdayanma, yaslanma. ittikâ etmek dayanmak, yaslanmak. ittisâ (A.) [ ] اﺕﺴﺎع1.genişlik. 2.genişleme. ittisâl (A.) [ ] اﺕﺼﺎل1.birleşme, kavuşma. 2.bitişik. ityân (A.) [ ] اﺕﻴﺎنgetirme. ivaz (A.) [ ] ﻋﻮضkarşılık, bedel. ivazan (A.) [ ] ﻋﻮﺽﺎkarşılığında, karşılık olarak. iyâbüzihâb (A.) [ ] ﻋﻴﺎب و ذهﺎبgidiş geliş. iyâl (A.) [ ] ﻋﻴﺎلhanım, eş. iyân (A.) [ ] ﻋﻴﺎنaçık, ayan beyan.
236
iz’âc etmek rahatsız etmek. iz’âf (A.) [ ] اﺽﻌﺎفzayıflatma. iz’ân (A.) [ ] اذﻋﺎن1.kavrayış. 2.terbiye. iz’ân etmek akıl etmek. izâbe (A.) [ ] اذاﺑﻪeritme. izâe (A.) [ ] اﺽﺎﺋﻪaydınlatma. izâfe (A.) [ ] اﺽﺎﻓﻪekleme. izâfet (A.) [ ] اﺽﺎﻓﺖ1.ilgi, bağ. 2.tamlama. izâfeten (A.) [ ] اﺽﺎﻓﺔek olarak, yanı sıra. izâfî (A.) [ ] اﺽﺎﻓﯽgöreceli. izâfiyyet (A.) [ ] اﺽﺎﻓﻴﺖgörecelilik. îzâh (A.) [ ] ایﻀﺎحaçıklama. îzâh edilmek açıklanmak. îzâh etmek açıklamak. îzâhât (A.) [ ] ایﻀﺎﺣﺎتaçıklamalar. îzâhât vermek açıklamada bulunmak, açıklama yapmak. îzâhen (A.) [ ] ایﻀﺎﺣﺎaçıklayarak. izâle (A.) [ ] ازاﻝﻪ1.yok etme. 2.giderme. izâle edilmek 1.yok edilmek. 2.giderilmek. izâle etmek 1.yok etmek. 2.gidermek. izâm (A.) [ ] ﻋﻈﺎمbüyükler, ulular. izâr (A.) [ ] ازارpeştemal. izâr (A.) [ ] ﻋﺬارyanak.
237
izdihâm (A.) [ ] ازدﺣﺎمaşırı kalabalık, aşırı yığılma. izdivâc (A.) [ ] ازدواجevlilik. izdiyâd (A.) [ ] ازدیﺎدartış, çoğalma. îzed (F.) [ ] ایﺰدTanrı. izhâr (A.) [ ] اﻇﻬﺎرgösterme. izhâr etmek göstermek, belli etmek, açığa vurmak. izin (A.) [ ] اذنizin. izkâr (A.) [ ] اذﮐﺎرzikretme, dile getirme, hatırlatma. izlâl (A.) [ ] اذﻻلalçaltma. izmihlâl (A.) [ ] اﺽﻤﺤﻼلyok olma. izn (A.) [ ] اذنizin. izz (A.) [ ] ﻋﺰ1.değer. 2.yücelik. izzet (A.) [ ] ﻋﺰت1.değer. 2.yücelik. 3.saygı.
238
J jâj (F.) [ ] ژاژanlamsız söz, zırva. jâjhây (F.) [ ] ژاژﺧﺎیboşboğaz, zevzek. jâle (F.) [ ] ژاﻝﻪçiy, şebnem. jeng (F.) [ ] ژﻥﮓpas. jengâr (F.) [ ] ژﻥﮕﺎرpas. jerf (F.) [ ] ژرفderin. jerfâ (F.) [ ] ژرﻓﺎderinlik. jerfbîn (F.) [ ] ژرف ﺑﻴﻦayrıntılı düşünen, dikkatli. jinde (F.) [ ] ژﻥﺪﻩ1.yırtık, eski. 2.yamalı hırka. jindepûş (F.) [ ] ژﻥﺪﻩ ﭘﻮش1.yamalı hırka giyen. 2.derviş. jiyân (F.) [ ] ژیﺎن1.kükremiş. 2.kızgın. jülîde (F.) [ ] ژوﻝﻴﺪﻩdağınık, karışık.
239
K ka’b (A.) [ ] ﮐﻌﺐ1.aşık kemiği. 2.tavla zarı. 3.küp. ka’r (A.) [ ] ﻗﻌﺮ1.derinlik. 2.çukur. 3.dip. kabâ (A.) [ ] ﻗﺒﺎcübbe. kabahat (A.) [ ] ﻗﺒﺎﺣﺖsuç, kusur. kabâih (A.) [ ] ﻗﺒﺎﺋﺢsuçlular, kabahatliler. kabâil (A.) [ ] ﻗﺒﺎﺋﻞkâbileler. kabîh (A.) [ ] ﻗﺒﻴﺢçirkin, hoş olmayan. kâbil (A.) [ ] ﻗﺎﺑﻞ1.mümkün. 2.yetenekli. kabîl (A.) [ ] ﻗﺒﻴﻞgibi, benzeri. kâbil olmak mümkün olmak, elvermek. kâbile (A.) [ ] ﻗﺎﺑﻠﻪebe. kabîle (A.) [ ] ﻗﺒﻴﻠﻪboy, kâbile. kâbil-i kıyas [ ] ﻗﺎﺑﻞ ﻗﻴﺎسkıyaslanabilir, karşılaştırılabilir. kâbiliyet (A.) [ ] ﻗﺎﺑﻠﻴﺖyetenek. kâbiliyyât (A.) [ ] ﻗﺎﺑﻠﻴﺎتyetenekler. kâbin (F.) [ ] ﮐﺎﺑﻴﻦmehir. kabir (A.) [ ] ﻗﺒﺮmezar. kabl (A.) [ ] ﻗﺒﻞönce. kablelmîlad (A.) [ ] ﻗﺒﻞ اﻝﻤﻴﻼدmilattan önce. kablettârih (A.) [ ] ﻗﺒﻞ اﻝﺘﺎریﺦtarih öncesi.
240
kablettarihî (A.) [ ] ﺹﺒﻞ اﻝﺘﺎریﺨﯽtarih öncesi. kabr (A.) [ ] ﻗﺒﺮmezar kabir. kabristan (A.-F.) [ ] ﻗﺒﺮﺱﺘﺎنmezarlık. kabul (A.) [ ] ﻗﺒﻮل1.kabul etme. 2.alma. kâbûs (A.) [ ] ﮐﺎﺑﻮسkarabasan. kabz (A.) [ ] ﻗﺒﺾtutma, kavrama. kabza (A.) [ ] ﻗﺒﻀﻪsap. kâc (F.) [ ] ﮐﺎجçam. kad (A.) [ ] ﻗﺪboy. kadd (A.) [ ] ﻗﺪboy. kadeh (A.) [ ] ﻗﺪح1.bardak. 2.içki kadehi. kadem (A.) [ ] ﻗﺪم1.adım. 2.ayak. kademe (A.) [ ] ﻗﺪﻡﻪ1.basamak. 2.derece. kader (A.) [ ] ﻗﺪرilahî takdir. kadh (A.) [ ] ﻗﺪحkötüleme, kınama. kadı (A.) [ ] ﻗﺎﺽﯽdinî yargıç. kadid (A.) [ ] ﻗﺪیﺪ1.kurutulmuş et, kadit. 2.canlı cenaze. kâdilkudât (A.) [ ] ﻗﺎﺽﯽ اﻝﻘﻀﺎتbaşkadı. kadim (A.) [ ] ﻗﺪیﻢeski. kadîmen (A.) [ ] ﻗﺪیﻤﺎeskiden. kâdir (A.) [ ] ﻗﺎدرgüçlü. kadîr (A.) [ ] ﻗﺪیﺮçok güçlü. kadirdân (A.-F.) [ ] ﻗﺪردانdeğerbilir.
241
kadirşinâs (A.-F.) [ ] ﻗﺪرﺵﻨﺎسdeğerbilir. kadirşinaslık (A.-F.-T.) değerbilirlik. kadr (A.) [ ] ﻗﺪر1.değer. 2.şeref. 3.derece. kadrdân (A.-F.) [ ] ﻗﺪردانdeğerbilir. kadrşinâs (A.-F.) [ ] ﻗﺪرﺵﻨﺎسdeğerbilir. kafâ (A.) [ ] ﻗﻔﺎbaş. kafes (F.) [ ] ﻗﻔﺲ1.kafes. 2.pencere kafesi. kâffe (A.) [ ] ﮐﺎﻓﻪtümü, hepsi. kâfi (A.) [ ] ﮐﺎﻓﯽyeterli. kâfile (A.) [ ] ﻗﺎﻓﻠﻪ1.kervan. 2.topluluk, kafile. kafiyeperdâz (A.-F.) [ ] ﻗﺎﻓﻴﻪ ﭘﺮدازşair. kâğıd (F.) [ ] ﮐﺎﻏﺪkağıt. kâh (F.) [ ] ﮐﺎخköşk, kasır. kâh (F.) [ ] ﮐﺎﻩsaman. kahbe (A.) [ ] ﻗﺤﺒﻪ1.fahişe, 2.alçak, namussuz. kâhgil (F.) [ ] ﮐﺎهﮕﻞsıva. kahhar (A.) [ ] ﻗﻬﺎرkahredici. kahır (A.) [ ] ﻗﻬﺮ1.yok etme. 2.çok üzülme. kâhil (A.) [ ] ﮐﺎهﻞtembel. kâhin (A.) [ ] ﮐﺎهﻦgaipten haber veren, kehanette bulunan. kâhir (A.) [ ] ﻗﺎهﺮkahreden, yok eden. kahpe (A.) [ ] ﻗﺤﺒﻪ1.fahişe. 2.alçak, namussuz. kahr (A.) [ ] ﻗﻬﺮ1.yok etme. 2.çok üzülme.
242
kahraman (F.) [ ] ﻗﻬﺮﻡﺎنyiğit kahrübâ (A.) [ ] ﮐﺎهﺮﺑﺎkehribar. kaht (A.) [ ] ﻗﺤﻂkıtlık. kahve (A.) [ ] ﻗﻬﻮﻩkahve. kâid (A.) [ ] ﻗﺎﺋﺪkomutan. kâide (A.) [ ] ﻗﺎﻋﺪﻩ1.kural. 2.temel, esas. kâideten (A.) [ ] ﻗﺎﻋﺪةkural olarak, esas itibarıyla. kâil (A.) [ ] ﻗﺎﺋﻞ1.söyleyen. 2.razı olan. kâil olmak razı olmak. kâim (A.) [ ] ﻗﺎﺋﻢ1.ayakta. 2.yerine geçen. 3.dik. kâim olmak (A.-T.) yerine geçmek. kâime (A.) [ ] ﻗﺎﺋﻤﻪ1.kağıt para. 2.ferman. kâimmakam (A.) [ ] ﻗﺎﺋﻢ ﻡﻘﺎم1.kaymakam. 2.yerine geçen. kâin (A.) [ ] ﮐﺎﺋﻦbulunan, yer alan. kâinât (A.) [ ] ﮐﺎﺋﻨﺎت1.evren. 2.dünya. kâkül (F.) [ ] ﮐﺎﮐﻞperçem. kâl (A.) [ ] ﻗﺎلsöz, laf. kal’ (A.) [ ] ﻗﻠﻊkoparma, sökme. kal’a (A.) [ ] ﻗﻠﻌﻪkale kâlâ (F.) [ ] ﮐﺎﻻ1.mal. 2.kumaş. kalb (A.) [ ] ﻗﻠﺐ1.yürek. 2.gönül. kalb (A.) [ ] ﻗﻠﺐdeğiştirme. kalb etmek dönüştürmek, değiştirmek.
243
kalbî (A.) [ ] ﻗﻠﺒﯽ1.yürekten. 2.kalp ile ilgili. kalbüd (F.) [ ] ﮐﺎﻝﺒﺪ1.beden. 2.kalıp. 3.kireç kalıpı. kalbzen (A.-F.) [ ] ﻗﻠﺐ زنkalpazan. kalem (A.) [ ] ﻗﻠﻢ1.kalem. 2.keski. 3.büro. kalemkârî (A.-F.) [ ] ﻗﻠﻤﮑﺎری1.nakkaşlık. 2.kalem işi. kalemrev (A.-F.) [ ] ﻗﻠﻤﺮوülke, diyar, topraklar. kâlıb (A.) [ ] ﻗﺎﻝﺐ1.kalıp. 2.beden. kalil (A.) [ ] ﻗﻠﻴﻞaz. kallâş (A.) [ ] ﻗﻼشkalleş. kalyân (F.) [ ] ﻗﻠﻴﺎنnargile. kâm (F.) [ ] ﮐﺎم1.damak. 2.arzu. kamer (A.) [ ] ﻗﻤﺮay. kameriyye (A.) [ ] ﻗﻤﺮیﻪçardak. kâmet (A.) [ ] ﻗﺎﻡﺖboy. kâmil (A.) [ ] ﮐﺎﻡﻞ1.tam. 2.olgun. 3.bilgili. kâmilen (A.) [ ] ﮐﺎﻡﻼtamamen, büsbütün, tümüyle. kamîs (A.) [ ] ﻗﻤﻴﺺgömlek. kâmkâr (F.) [ ] ﮐﺎﻡﮑﺎرmutlu. kamus (A.) [ ] ﻗﺎﻡﻮسsözlük. kâmyâb (F.) [ ] ﮐﺎﻡﻴﺎبmutlu. kân (F.) [ ] ﮐﺎن1.maden ocağı. 2.yurt, ocak. kanâat (A.) [ ] ﻗﻨﺎﻋﺖyetinme. kanaat etmek yetinmek.
244
kanât (A.) [ ] ﻗﻨﺎتyeraltı su kanalı. kand (A.) [ ] ﻗﻨﺪşeker. kâni (A.) [ ] ﻗﺎﻥﻊyetinen, kanaat eden. kâni etmek ikna etmek. kâni olmak ikna olmak. kannâd (A.) [ ] ﻗﻨﺎدşekerci. kantar (A.) [ ] ﻗﻨﻄﺎرbaskül. kanun (A.) [ ] ﻗﺎﻥﻮن1.yasa. 2.yol yordam. kânûn (A.) [ ] ﮐﺎﻥﻮن1.ocak. 2.mangal. 3.Aralık ve Ocak ayları. kanunî (A.) [ ] ﻗﺎﻥﻮﻥﯽ1.yasal. 2.kanun çalan. 3.yasa koyucu. kâr (F.) [ ] ﮐﺎرiş. kâr etmek işlemek, tesir etmek. karâbet (A.) [ ] ﻗﺮاﺑﺖyakınlık, akrabalık. karâin (A.) [ ] ﻗﺮاﺋﻦipuçları, karineler. karar (A.) [ ] ﻗﺮار1.durma. 2.devamlılık. 3.yeterli ölçü. karargîr (A.-F.) [ ] ﻗﺮارﮔﻴﺮkarar verilmiş. karargîr olmak karara bağlanmak. kârbân (F.) [ ] ﮐﺎرﺑﺎنkervan. kârd (F.) [ ] ﮐﺎردbıçak. kârdân (F.) [ ] ﮐﺎردانişbilir. kârgâh (F.) [ ] ﮐﺎرﮔﺎﻩişlik, iş yeri. kârger (F.) [ ] ﮐﺎرﮔﺮişçi. karha (A.) [ ] ﻗﺮﺣﻪyara.
245
kârhane (F.) [ ] ﮐﺎرﺧﺎﻥﻪ1.fabrika. 2.işlik. kâr-ı kadim [ ] ﮐﺎر ﻗﺪیﻢeski el işi. kâri’ (A.) [ ] ﻗﺎرءokuyucu. kâri’în (A.) [ ] ﻗﺎرﺋﻴﻦokuyucular. kâria (A.) [ ] ﻗﺎرﺋﻪbayan okuyucu. karîb (A.) [ ] ﻗﺮیﺐyakın. karîben (A.) [ ] ﻗﺮیﺒﺎyakında. karîha (A.) [ ] ﻗﺮیﺤﻪdüşünme gücü. karin (A.) [ ] ﻗﺮیﻦ1.yakın. 2.eş dost. karîne (A.) [ ] ﻗﺮیﻨﻪipucu. kâriz (F.) [ ] ﮐﺎریﺰyeraltı su kanalı. karn (A.) [ ] ﻗﺮن1.boynuz. 2.yüzyıl. kârşinâs (F.) [ ] ﮐﺎرﺵﻨﺎسuzman, işten anlayan. karûre (A.) [ ] ﻗﺎرورﻩidrar şişesi, ördek. kârvan (F.) [ ] ﮐﺎروانkervan. karvanserây (A.) [ ] ﮐﺎروان ﺱﺮایkervansaray. karye (A.) [ ] ﻗﺮیﻪköy. karz (A.) [ ] ﻗﺮضborç. kârzâr (F.) [ ] ﮐﺎرزارsavaş. kasab (A.) [ ] ﻗﺼﺐ1.şeker kamışı. 2.nefes borusu. 3.ince keten. kasaba (A.) [ ] ﻗﺼﺒﻪkasaba. kasâid (A.) [ ] ﻗﺼﺎﺋﺪkasideler. kasâvet (A.) [ ] ﻗﺴﺎوت1.katılık, sertlik. 2.keder.
246
kasd (A.) [ ] ﻗﺼﺪ1.kasıt. 2.dövme. kasden (A.) [ ] ﻗﺼﺪاkasıtlı olarak. kâse (F.) [ ] ﮐﺎﺱﻪ1.çanak, kâse. kâse-i ser [ ] ﮐﺎﺱﻪء ﺱﺮkafatası. kâselîs (F.) [ ] ﮐﺎﺱﻪ ﻝﻴﺲçanak yalayıcı. kasem (A.) [ ] ﻗﺴﻢyemin. kasır (A.) [ ] ﻗﺼﺮköşk. kâsib (A.) [ ] ﮐﺎﺱﺐkazanan. kâsid (A.) [ ] ﻗﺎﺹﺪ1.ulak. 2.kasteden. kaside (A.) [ ] ﻗﺼﻴﺪﻩkaside. kasîdeserâ (A.-F.) [ ] ﻗﺼﻴﺪﻩ ﺱﺮاkaside şairi. kasîr (A.) [ ] ﻗﺼﻴﺮkısa. kasr (A.) [ ] ﻗﺼﺮkasır, köşk. kassab (A.) [ ] ﻗﺼﺎبkasap. kassar (A.) [ ] ﻗﺼﺎرçamaşırcı, çırpıcı. kasvet (A.) [ ] ﻗﺴﻮت1.katılık. 2.gönül darlığı. kasvet basmak gönlü daralmak. kâş (F.) [ ] ﮐﺎشkeşke. kâşâne (F.) [ ] ﮐﺎﺵﺎﻥﻪ1.yuva. 2.mâlikâne. kâşî (F.) [ ] ﮐﺎﺵﯽçini, fayans. kâşif (A.) [ ] ﮐﺎﺵﻒkeşfeden. kâşki (F.) [ ] ﮐﺎﺵﮑﯽkeşke. kat’ (A.) [ ] ﻗﻄﻊ1.kesme. 2.kesilme.
247
kat’an (A.) [ ] ﻗﻄﻌﺎkesinlikle. kat’en (A.) [ ] ﻗﻄﻌﺎkesinlikle. kat’î (A.) [ ] ﻗﻄﻌﯽkesin. kat’î sûrette kesin olarak, kesinlikle. kat’iyet (A.) [ ] ﻗﻄﻌﻴﺖkesinlik. kat’iyyen (A.) [ ] ﻗﻄﻌﻴﺎ1.kesinlikle. 2.asla. katarât (A.) [ ] ﻗﻄﺮاتdamlalar. katf (A.) [ ] ﻗﻄﻒdevşirme. kâtıbeten (A.) [ ] ﻗﺎﻃﺒﺔasla, kesinlikle. kâti’ (A.) [ ] ﻗﺎﻃﻊkesen, kesici. kâtib (A.) [ ] ﮐﺎﺕﺐyazıcı. kâtil (A.) [ ] ﻗﺎﺕﻞöldüren. katil (A.) [ ] ﻗﺘﻞöldürme. kâtip (A.) [ ] ﮐﺎﺕﺐyazıcı. katl (A.) [ ] ﻗﺘﻞöldürme, katil. katre (A.) [ ] ﻗﻄﺮﻩdamla. kavâfil (A.) [ ] ﻗﻮاﻓﻞkafileler. kavâid (A.) [ ] ﻗﻮاﻋﺪkurallar, kâideler. kavânîn (A.) [ ] ﻗﻮاﻥﻴﻦkanunlar. kavî (A.) [ ] ﻗﻮیgüçlü. kavim (A.) [ ] ﻗﻮمtopluluk, ulus. kavis (A.) [ ] ﻗﻮسyay. kaviyü’l-bünye (A.) [ ] ﻗﻮی اﻝﺒﻨﻴﻪsağlam yapılı.
248
kavl (A.) [ ] ﻗﻮلsöz. kavm (A.) [ ] ﻗﻮمkavim, topluluk. kavmî (A.) [ ] ﻗﻮﻡﯽkavme dayalı. kavmiyet (A.) [ ] ﻗﻮﻡﻴﺖkavimlik. kavs (A.) [ ] ﻗﻮسyay. kay’ (A.) [ ] ﻗﯽ ءkusma. kayd (A.) [ ] ﻗﻴﺪ1.bağ. 2.zincir. 3.kayıt. kazâ (A.) [ ] ﻗﻀﺎ1.ilahî takdir. 2.kadılık. 3.kaza. 4.ilçe. kazâî (A.) [ ] ﻗﻀﺎﺋﯽyargı ile ilgili. kazârâ (A.-F.) [ ] ﻗﻀﺎراtesadüfen. kazâyâ (A.) [ ] ﻗﻀﺎیﺎmeseleler, problemler. kâzî (A.) [ ] ﻗﺎﺽﯽkadı. kâzib (A.) [ ] ﮐﺎذبyalancı. kaziyye (A.) [ ] ﻗﻀﻴﻪ1.mesele. 2.önerme. ke’enlemyekün (A.) [ ] ﮐﺄن ﻝﻢ یﮑﻦolmamışçasına, yok sayarak. ke’s (A.) [ ] ﮐﺄس1.çanak. 2.kadeh. kebed (A.) [ ] ﮐﺒﺪkaraciğer. kebîr (A.) [ ] ﮐﺒﻴﺮbüyük. kebş (A.) [ ] ﮐﺒﺶkoç. kebûd (F.) [ ] ﮐﺒﻮدmavi. kebûter (F.) [ ] ﮐﺒﻮدgüvercin. kec (F.) [ ] ﮐﺞeğri. kecbîn (F.) [ ] ﮐﺠﺒﻴﻦşaşı.
249
keçel (F.) [ ] ﮐﭽﻞkel. kedd (A.) [ ] ﮐﺪemek. keder (A.) [ ] ﮐﺪر1.üzüntü. 2.bulanıklık. kedernâk (A.-F.) [ ] ﮐﺪرﻥﺎکüzüntülü, kederli. kedhüda (F.) [ ] ﮐﺪﺧﺪاkâhya. kedû (F.) [ ] ﮐﺪوkabak. kef (F.) [ ] ﮐﻒköpük. kefâlet (A.) [ ] ﮐﻔﺎﻝﺖkefillik. kefçe (F.) [ ] ﮐﻔﭽﻪkepçe. kefel (A.) [ ] ﮐﻔﻞkalça. kefere (A.) [ ] ﮐﻔﺮﻩkafirler. keff (A.) [ ] ﮐﻒ1.aya. 2.avuç. keffe (A.) [ ] ﮐﻔﻪkefe. kefgîr (F.) [ ] ﮐﻔﮕﻴﺮkevgir. kefil (A.) [ ] ﮐﻔﻴﻞkefil, kefalet eden. kefş (F.) [ ] ﮐﻔﺶayakkabı. keftâr (F.) [ ] ﮐﻔﺘﺎرsırtlan. kefter (F.) [ ] ﮐﻔﺘﺮgüvercin. kehânet (A.) [ ] ﮐﻬﺎﻥﺖfalcılık, kahinlik. kehene (A.) [ ] ﮐﻬﻨﻪkahinler. kehf (A.) [ ] ﮐﻬﻒmağara. kehhâl (A.) [ ] ﮐﺤﺎل1.göze sürme çeken. 2.göz hekimi. kehkeşan (F.) [ ] ﮐﻬﮑﺸﺎنsamanyolu.
250
kej (F.) [ ] ﮐﮋeğik, eğri. kejdüm (F.) [ ] ﮐﮋدمakrep. kelâğ (F.) [ ] ﮐﻼغkarakarga, kuzgun. kelâm (A.) [ ] ﮐﻼمsöz. kelâm-ı kadim [ ] ﮐﻼم ﻗﺪیﻢKur’ân. kelâm-ı kibâr [ ] ﮐﻼم ﮐﺒﺎرbüyük insanların özlü sözleri. kelb (A.) [ ] ﮐﻠﺐköpek. kelimât (A.) [ ] ﮐﻠﻤﺎتkelimeler, sözcükler. kelime (A.) [ ] ﮐﻠﻤﻪsözcük. kelle (F.) [ ] ﮐﻠﻪbaş. kem (F.) [ ] ﮐﻢaz, eksik. kemâbîş (F.) [ ] ﮐﻤﺎﺑﻴﺶaz çok, aşağı yukarı. kemâfissâbık (A.) [ ] ﮐﻤﺎ ﻓﯽ اﻝﺴﺎﺑﻖeskiden olduğu gibi. kemâkân (A.) [ ] ﮐﻤﺎﮐﺎنeskiden olduğu gibi. kemâl (A.) [ ] ﮐﻤﺎلolgunluk, mükemmellik. kemal-i dikkatle (A.-F.-T.) büyük bir dikkatle. kemâl-i ihtimâm ile büyük bir özenle. kemân (F.) [ ] ﮐﻤﺎن1.yay. 2.keman. kemânebrû (F.) [ ] ﮐﻤﺎن اﺑﺮوkaşı yay gibi olan sevgili. kemankeş (F.) [ ] ﮐﻤﺎﻥﮑﺶokçu, yay çeken. kemâyenbağî (A.) [ ] ﮐﻤﺎ یﻨﺒﻐﯽgerektiği gibi. kemend (F.) [ ] ﮐﻤﻨﺪkement. kemend-i zülf (F.) [ ] ﮐﻤﻨﺪ زﻝﻒsaçlarının kemendi.
251
kemer (F.) [ ] ﮐﻤﺮbel. kemerbend (F.) [ ]] ﮐﻤﺮﺑﻨﺪbel kayışı. kemîn (F.) [ ] ﮐﻤﻴﻦpusu, tuzak. kemmiyet (A.) [ ] ﮐﻤﻴﺖnicelik. kemmiyet (A.) [ ] ﮐﻤﻴﺖnicelik. kemter (F.) [ ] ﮐﻤﺘﺮ1.daha az. 2.değersiz. kemyâb (F.) [ ] ﮐﻤﻴﺎبaz bulunur. kenâr (F.) [ ] ﮐﻨﺎر1.kıyı. 2.kenar, yan. kenef (A.) [ ] ﮐﻨﻒ1.çevre. 2.sığınacak yer. kenîse (A.) [ ] ﮐﻨﻴﺴﻪkilise. kenîz (F.) [ ] ﮐﻨﻴﺰcariye. kenz (A.) [ ] ﮐﻨﺰhazine. ker (F.) [ ] ﮐﺮsağır. kerâhet (A.) [ ] ﮐﺮاهﺖiğrenme tiksinme. kerâmet (A.) [ ] ﮐﺮاﻡﺖ1.cömertlik, kerem. 2.velîlerin gösterdikleri olağandışı hal. kerân (F.) [ ] ﮐﺮانuç, kıyı. kere (A.) [ ] ﮐﺮﻩkez. kerefs (F.) [ ] ﮐﺮﻓﺲkereviz. kerem (A.) [ ] ﮐﺮمcömertlik. kerem kılmak kerem etmek, iyilik etmek. keremkâr (A.-F.) [ ] ﮐﺮﻡﮑﺎرcömert. kerhen (A.) [ ] ﮐﺮهﺎistemeyerek, iğrenerek.
252
kerîh (A.) [ ] ﮐﺮیﻪiğrenç. kerîm (A.) [ ] ﮐﺮیﻢ1.cömert. 2.yüce. kerîme (A.) [ ] ﮐﺮیﻤﻪkız çocuk. kerkes (A.) [ ] ﮐﺮﮐﺲakbaba. kerrât (A.) [ ] ﮐﺮاتdefalar. kerre (A.) [ ] ﮐﺮﻩdefa. kerûbî (A.) [ ] ﮐﺮوﺑﯽbüyük melek. kervan (F.) [ ] ﮐﺮوانkafile, kervan. kervansaray bk. karvanserây. kes (F.) [ ] ﮐﺲkişi, kimse. kesâd (A.) [ ] ﮐﺴﺎدsürümsüz, kesat. kesâfet (A.) [ ] ﮐﺜﺎﻓﺖ1.yoğunluk. 2.çokluk. kesâlet (A.) [ ] ﮐﺴﺎﻝﺖtembellik, gevşeklik. kesb (A.) [ ] ﮐﺴﺐçalışarak kazanma. kesbî (A.) [ ] ﮐﺴﺒﯽçalışarak elde edilen. kese (F.) [ ] ﮐﻴﺴﻪtorba, küçük torba. kesîf (A.) [ ] ﮐﺜﻴﻒ1.yoğun. 2.kalın. 3.koyu. kesîr (A.) [ ] ﮐﺜﻴﺮçok, bol. kesîrü’l-istimâl (A.) [ ] ﮐﺜﻴﺮاﻻﺱﺘﻌﻤﺎلçok kullanılan. kesret (A.) [ ] ﮐﺜﺮتçokluk, bolluk. kesretle :(A.-T.) çokça, bolca. kesretli (A.-T.) çok, fazla. keşf (A.) [ ] ﮐﺸﻒkeşif, bulma, ortaya çıkarma.
253
keşif (A.) [ ] ﮐﺸﻒkeşfetme, bulma. keşkûl (F.) [ ] ﮐﺸﮑﻮل1.dilenci çanağı. 2.keşkül, bir tür tatlı. keşmekeş (F.) [ ] ﮐﺸﻤﮑﺶkargaşa, çekişme. keştî (F.) [ ] ﮐﺸﺘﯽgemi. keştîbân (F.) [ ] ﮐﺸﺘﻴﺒﺎنkaptan. ketif (A.) [ ] ﮐﺘﻒ1.omuz. 2.kürek kemiği. ketm (A.) [ ] ﮐﺘﻢgizleme, saklama. kettân (A.) [ ] ﮐﺘﺎنketen. ketûm (A.) [ ] ﮐﺘﻮمsır saklayan, ağzı sıkı. kevâkib (A.) [ ] ﮐﻮاﮐﺐyıldızlar. kevkeb (A.) [ ] ﮐﻮﮐﺐyıldız. kevkebe (A.) [ ] ﮐﻮﮐﺒﻪgösteriş. kevn (A.) [ ] ﮐﻮنvarlık. kevser (A.) [ ] ﮐﻮﺛﺮ1.cennet. 2.cennetteki bir havuz. keyd (A.) [ ] ﮐﻴﺪhile, düzen. keyf (A.) [ ] ﮐﻴﻒkeyif, afiyet. keyfe mâ ittafak (A.) [ ] ﮐﻴﻒ ﻡﺎ اﺕﻔﻖrastgele. keyfiyet (A.) [ ] ﮐﻴﻔﻴﺖnitelik keyfiyyet (A.) [ ] ﮐﻴﻔﻴﺖnitelik. keyhân (F.) [ ] ﮐﻴﻬﺎنdünya. keyvan (F.) [ ] ﮐﻴﻮانSatürn, Zuhal. kezâ (A.) [ ] ﮐﺬاaynı şekilde, böylece. kezâlik (A.) [ ] ﮐﺬاﻝﮏaynı şekilde.
254
kezzâb (A.) [ ] ﮐﺬابçok yalancı. kıbâb (A.) [ ] ﻗﺒﺎبkubbeler. kıbel (A.) [ ] ﻗﺒﻞtaraf, yön. kıble (A.) [ ] ﻗﺒﻠﻪ1.Kâbe tarafı. 2.güney. 3.güney rüzgarı. kıbtî (A.) [ ] ﻗﺒﻄﯽçingene. kıdem (A.) [ ] ﻗﺪمeskilik. kıdve (A.) [ ] ﻗﺪوﻩönder. kılâ’ (A.) [ ] ﻗﻼعkaleler. kıllet (A.) [ ] ﻗﻠﺖazlık. kırâat (A.) [ ] ﻗﺮاﺋﺖokuma. kırâat etmek okumak. kırâathâne (A.-F.) [ ] ﻗﺮاﺋﺖ ﺧﺎﻥﻪ1. kahvehane. 2.okuma salonu. kıran (A.) [ ] ﻗﺮان1.yakınlaşma. 2.iki gezegenin aynı burçta birbirine yaklaşması. kırba (A.) [ ] ﻗﺮﺑﻪderiden yapılmış su kabı. kırtâsiye (A.) [ ] ﻗﺮﻃﺎﺱﻴﻪkağıt işleri. kısas (A.) [ ] ﻗﺼﻪkıssalar, hikayeler. kısm (A.) [ ] ﻗﺴﻢkısım, bölüm. kısmen (A.) [ ] ﻗﺴﻤﺎbir kısmı. kısmet (A.) [ ] ﻗﺴﻤﺖ1.nasip, pay. 2.bölme. kıssa (A.) [ ] ﻗﺼﻪ1.öykü, fıkra. 2.olay. kıst (A.) [ ] ﻗﺴﻂ1.taksit. 2.parça. kıstas (A.) [ ] ﻗﺴﻄﺎس1.ölçü. 2.terazi.
255
kışr (A.) [ ] ﻗﺸﺮkabuk. kıt’a (A.) [ ] ﻗﻄﻌﻪparça. kıtal (A.) [ ] ﻗﺘﺎل1.savaş. 2.birbirini öldürme. kıyafet (A.) [ ] ﻗﻴﺎﻓﺖkılık, görünüm. kıyâm (A.) [ ] ﻗﻴﺎم1.kalkma. 2.ayaklanma. kıyam etmek başkaldırmak, isyan etmek, ayaklanmak. kıyamet (A.) [ ] ﻗﻴﺎﻡﺖ1.mahşer günü. 2.gürültü patırtı. kıyas (A.) [ ] ﻗﻴﺎسkarşılaştırma, mukayese. kıymet (A.) [ ] ﻗﻴﻤﺖdeğer. kıymet vermek değer vermek. kıymetbilmez (A.-T.) değer bilmeyen. kıymetdar (A.-F.) [ ] ﻗﻴﻤﺘﺪارdeğerli. kıyr (A.) [ ] ﻗﻴﺮkatran, zift. kıyye (A.) [ ] ﻗﻴﻪokka. kibar (A.) [ ] ﮐﺒﺎرbüyükler. kibr (A.) [ ] ﮐﺒﺮbüyüklük taslama, şişinme. kifayet (A.) [ ] ﮐﻔﺎیﺖ1.yeterli olma. 2.yararlılık. kifâyetsizlik (A.-T.) yetersizlik. kihâlet (A.) [ ] ﮐﺤﺎﻝﺖ1.göz hekimliği. 2.sürmecilik. kîl (A.) [ ] ﻗﻴﻞsöz. kilâb (A.) [ ] ﮐﻼبköpekler. kîle (A.) [ ] ﮐﻴﻠﻪkile. kilîsa (F.) [ ] ﮐﻠﻴﺴﺎkilise.
256
kilk (F.) [ ] ﮐﻠﮏkamış kalem. kîlükâl (A.) [ ] ﻗﻴﻞ و ﻗﺎلdedikodu. kilye (A.) [ ] ﮐﻠﻴﻪböbrek. kimyâger (A.-F.) [ ] ﮐﻴﻤﻴﺎﮔﺮkimyacı. kimyevî (A.) [ ] ﮐﻴﻤﻴﻮیkimyasal. kinâyeâmîz (A.-F.) [ ] ﮐﻨﺎیﻪ ﺁﻡﻴﺰkinayeli. kindar (F.) [ ] ﮐﻴﻨﺪارkinci. kînecû (F.) [ ] ﮐﻴﻨﻪ ﺝﻮkinci. kirâm (A.) [ ] ﮐﺮام1.yüce kişiler. 2.cömertler. kirâren (A.) [ ] ﮐﺮاراdefalarca. kirbâs (A.) [ ] ﮐﺮﺑﺎسbez. kirm (F.) [ ] ﮐﺮمkurt, kurtçuk. kirm-i ebrîşem [ ] ﮐﺮم اﺑﺮیﺸﻢipek böceği. kirm-i şebefruz [ ] ﮐﺮم ﺵﺐ اﻓﺮوزateş böceği. kîse (F.) [ ] ﮐﻴﺴﻪ1.torba, kese. 2.para kesesi. kisve (A.) [ ] ﮐﺴﻮﻩgiysi. kisvet (A.) [ ] ﮐﺴﻮت1.giysi. 2.güreşçi kisbeti. kîş (F.) [ ] ﮐﻴﺶdin. kişt (F.) [ ] ﮐﺸﺖekin. kiştzar (F.) [ ] ﮐﺸﺘﺰارtarla. kişver (F.) [ ] ﮐﺸﻮرülke. kişverküşâ (F.) [ ] ﮐﺸﻮرﮐﺸﺎfatih, ülkeler alan. kitâb (A.) [ ] ﮐﺘﺎبkitap.
257
kitâbe (A.) [ ] ﮐﺘﺎﺑﻪ1.mezar taşı yazısı. 2.yazıt. kitabhâne (A.-F.) [ ] ﮐﺘﺎﺑﺨﺎﻥﻪkütüphane. kitmân (A.) [ ] ﮐﺘﻤﺎنsır saklama, ketumluk. kitmân etmek saklamak. kiyâset (A.) [ ] ﮐﻴﺎﺱﺖzekilik, uyanıklık. kizb (A.) [ ] ﮐﺬبyalan. köhne (F.) [ ] ﮐﻬﻨﻪeski. kubh (A.) [ ] ﻗﺒﺢçirkinlik. kubûr (A.) [ ] ﻗﺒﻮرmezarlar. kûçe (F.) [ ] ﮐﻮچﻪsokak. kudât (A.) [ ] ﻗﻀﺎتkadılar. kûdek (F.) [ ] ﮐﻮدکçocuk. kudemâ (A.) [ ] ﻗﺪﻡﺎeskiler. kudret (A.) [ ] ﻗﺪرتgüç. kudsî (A.) [ ] ﻗﺪﺱﯽkutsal. kudsiyân (A.-F.) [ ] ﻗﺪﺱﻴﺎنmelekler. kudsiyet (A.) [ ] ﻗﺪﺱﻴﺖkutsallık. kudsiyetşiken (A.-F.) [ ] ﻗﺪﺱﻴﺖ ﺵﮑﻦkutsallığı bozan; kutsal olan şeylere karşı saygısız. kudûm (A.) [ ] ﻗﺪوم1.gelme. 2.kudüm. kudûmzen (A.-F.) [ ] ﻗﺪوم زنkudüm çalan. kûfe (F.) [ ] ﮐﻮﻓﻪküfe. kufl (A.) [ ] ﻗﻔﻞkilit.
258
kûfte (F.) [ ] ﮐﻮﻓﺘﻪ1.ezik. 2.köfte. kûh (F.) [ ] ﮐﻮﻩdağ. kûhân (F.) [ ] ﮐﻮهﺎنhörgüç. kûhistan (F.) [ ] ﮐﻮهﺴﺘﺎنdağlık. kuhl (A.) [ ] ﮐﺤﻞgöz sürmesi. kulel (A.) [ ] ﻗﻠﻞ1.kuleler. 2.doruklar. kullâb (A.) [ ] ﻗﻼبkanca, çengel. kulle (A.) [ ] ﻗﻠﻪ1.kule. 2.doruk. kulûb (A.) [ ] ﻗﻠﻮبkalpler. kumâr (A.) [ ] ﻗﻤﺎرkumar. kumâş (A.) [ ] ﻗﻤﺎشkumaş. kumrî (A.) [ ] ﻗﻤﺮیkumru. kûr (F.) [ ] ﮐﻮرkör. kur’a (A.) [ ] ﻗﺮﻋﻪkur’a, ad çekme. kurâ (A.) [ ] ﻗﺮاءköyler. kurâze (A.) [ ] ﻗﺮاﺽﻪkırıntı, döküntü. kurb (A.) [ ] ﻗﺮب1.yakınlık. 2.yakın. kûre (F.) [ ] ﮐﻮرﻩkuyumcu ocağı. kûrî (F.) [ ] ﮐﻮریkörlük. kurrâ (A.) [ ] ﻗﺮاءKur’ân okuyucular. kurs (A.) [ ] ﻗﺮصyuvarlak. kurûn (A.) [ ] ﻗﺮون1.yüzyıllar. 2.çağlar. kurûn-i kadîme (F.) [ ] ﻗﺮون ﻗﺪیﻤﻪeski çağlar.
259
kurûn-i ûlâ [ ] ﻗﺮون اوﻝﯽilkçağ. kurûn-i vüstâ [ ] ﻗﺮون وﺱﻄﯽortaçağ. kûs (F.) [ ] ﮐﻮسkös, büyük davul. kûse (F.) [ ] ﮐﻮﺱﻪköse. kusûr (A.) [ ] ﻗﺼﻮر1.kasırlar. 2.eksiklik, hata, ihmal. kusur eylemek ihmalde bulunmak, hata yapmak. kûşe (F.) [ ] ﮐﻮﺵﻪköşe. kûşiş (F.) [ ] ﮐﻮﺵﺶçaba. kûşk (F.) [ ] ﮐﻮﺵﮏköşk. kût (A.) [ ] ﻗﻮتazık, yiyecek. kûtah (F.) [ ] ﮐﻮﺕﺎﻩkısa. kûtahnazar (F.-A.) [ ] ﮐﻮﺕﺎﻩ ﻥﻈﺮkıt görüşlü, basiretsiz. kutb (A.) [ ] ﻗﻄﺐkutup. kutn (A.) [ ] ﻗﻄﻦpamuk. kutr (A.) [ ] ﻗﻄﺮçap. kuûd (A.) [ ] ﻗﻌﻮدoturma. kuvâ (A.) [ ] ﻗﻮاgüçler, kuvvetler. kuvve (A.) [ ] ﻗﻮﻩgüç, kuvvet. kuvve-i muhayyile [ ] ﻗﻮﻩء ﻡﺨﻴﻠﻪhayal gücü. kuvve-i müeyyide [ ] ﻗﻮﻩء ﻡﺆیﺪﻩyaptırım gücü. kuvvet (A.) [ ] ﻗﻮت1.güç. 2.askerî güç. kûy (F.) [ ] ﮐﻮی1.köy. 2.sokak. 3.sevgilinin evinin bulunduğu yer. kuyûd (A.) [ ] ﻗﻴﻮد1.bağlar. 2.kayıtlar.
260
kuyûdat (A.) [ ] ﻗﻴﻮداتkayıtlar. kuzât (A.) [ ] ﻗﻀﺎتkadılar. kûze (F.) [ ]] ﮐﻮزﻩtesti. kübrâ (A.) [ ] ﮐﺒﺮاen büyük. küdûr (A.) [ ] ﮐﺪورkederler. küdûret (A.) [ ] ﮐﺪورت1.bulanıklık. 2.tasa. küffar (A.) [ ] ﮐﻔﺎرkafirler. küfr (A.) [ ] ﮐﻔﺮ1.kafirlik. 2.küfür. küfrbâz (A.-F.) [ ] ﮐﻔﺮﺑﺎزküfürbaz. kühen (F.) [ ] ﮐﻬﻦeski. külah (F.) [ ] ﮐﻼﻩşapka. külbe (F.) [ ] ﮐﻠﺒﻪkulübe. küleh (F.) [ ] ﮐﻠﻪkülah, şapka. külfet (A.) [ ] ﮐﻠﻔﺖ1.zahmet. 2.merasim. küll (A.) [ ] ﮐﻞtüm, bütün. küllî (A.) [ ] ﮐﻠﯽ1.genel. 2.çok. külliyyen (A.) [ ] ﮐﻠﻴﺎtamamen, tümü. künc (F.) [ ] ﮐﻨﺞköşe. küngüre (F.) [ ] ﮐﻨﮕﺮﻩşerefe. künh (A.) [ ] ﮐﻨﻪasıl, öz. künûn (F.) [ ] ﮐﻨﻮنşimdi. künûz (A.) [ ] ﮐﻨﻮزhazineler. küre (A.) [ ] ﮐﺮﻩküre.
261
küre-i arz [ ] ﮐﺮﻩء ارضyerküre, dünya. kürevî (A.) [ ] ﮐﺮویküresel. kürre (F.) [ ] ﮐﺮﻩ1.sıpa. 2.tay. kürsî (A.) [ ] ﮐﺮﺱﯽ1.kürsü, taht. 2.başkent. küsûf (A.) [ ] ﮐﺜﻮف1.güneş tutulması. 2.tutulma. küsûr (A.) [ ] ﮐﺴﻮر1.kesirler. 2.parçalar. küşad (F.) [ ] ﮐﺸﺎد1.açma. 2.açılma, açılış. küşâd etmek açılış yapmak, açmak. küştî (F.) [ ] ﮐﺸﺘﯽgüreş. küttâb (A.) [ ] ﮐﺘﺎبkâtipler, yazıcılar. kütüb (A.) [ ] ﮐﺘﺐkitaplar. kütübhâne (A.-F.) [ ] ﮐﺘﺒﺨﺎﻥﻪkütüphane.
262
L lâ (A.) [ ] ﻻ1.hayır. 2.yoktur. la’l (A.) [ ] ﻝﻌﻞ1.al. 2.lal taşı. 3.kırmızı dudak. lâakal (A.) [ ] ﻻاﻗﻞen azından, hiç olmazsa. lâbe (F.) [ ] ﻻﺑﻪyalvarma. lâbis (A.) [ ] ﻻﺑﺲgiyen. lâbis olmak giymek. lâbüd (A.) [ ] ﻻﺑﺪgerekli, lazım. lâcerem (A.) [ ] ﻻﺝﺮمkuşkusuz. lâcverd (F.) [ ] ﻻﺝﻮردlacivert. lâdînî (A.) [ ] ﻻدیﻨﯽlaik, din dışı. lâf (F.) [ ] ﻻفsöz. lafazan (F.) [ ] ﻻﻓﺰنgeveze. lafız (A.) [ ] ﻝﻔﻆsöz. lâfügüzâf (F.) [ ] ﻻف و ﮔﺰافboş söz, zırva. lafz (A.) [ ] ﻝﻔﻆsöz, lafız. lafzî (A.) [ ] ﻝﻔﻈﯽlafız ile ilgili, söz ile ilgili. lâgar (F.) [ ] ﻻﻏﺮzayıf, cılız. lağv (A.) [ ] ﻝﻐﻮ1.kaldırma. 2.boşuna. lağvedilmek (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak. lağvetmek (A.-T.) 1.kaldırmak. 2.hükümsüz kılmak.
263
lağvolmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kalmak. lağvolunmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak. lağz (A.) [ ] ﻝﻐﺰsürçme. lağziş (F.) [ ] ﻝﻐﺰشsürçme, kayma. lahd (A.) [ ] ﻝﺤﺪmezar, lahit. lahika (A.) [ ] ﻻﺣﻘﻪek. lahm (A.) [ ] ﻝﺤﻢet. lahn (A.) [ ] ﻝﺤﻦ1.uyum. 2.tavır. 3.dil. laht (F.) [ ] ﻝﺨﺖparça. lâhûtî (A.) [ ] ﻻهﻮﺕﯽilahî. lahza (A.) [ ] ﻝﺤﻈﻪan, lahza. laîn (A.) [ ] ﻝﻌﻴﻦlanetlenmiş. lakab (A.) [ ] ﻝﻘﺐlakap. lâkayd (A.) [ ] ﻻﻗﻴﺪkayıtsız. lâkaydî (A.) [ ] ﻻﻗﻴﺪیkayıtsızlık. lâkin (A.) [ ] ﻝﮑﻦancak, ne var ki. laklâk (A.) [ ] ﻝﻘﻼقleylek. laklaka (A.) [ ] ﻝﻘﻠﻘﻪboş laf. lâl (F.) [ ] ﻻلdilsiz. lâle (F.) [ ] ﻻﻝﻪlale çiçeği. lâlekâ (F.) [ ] ﻻﻝﮑﺎ1.pabuç. 2.taç, ibik. lâlettayin (A.) [ ] ﻻ ﻋﻠﯽ اﻝﺘﻌﻴﻴﻦgelişigüzel. lâlezar (F.) [ ] ﻻﻝﻪ زارlale bahçesi.
264
lâmehâle (A.) [ ] ﻻﻡﺤﺎﻝﻪister istemez, çaresiz. lâmekan (A.) [ ] ﻻﻡﮑﺎنmekansızlık. lâmi’ (A.) [ ] ﻻﻡﻊparlayan. lâmia (A.) [ ] ﻻﻡﻌﻪparlayan. lâmise (A.) [ ] ﻻﻡﺴﻪdokunma duyusu. lâne (F.) [ ] ﻻﻥﻪyuva. lanet (A.) [ ] ﻝﻌﻨﺖlanet, beddua. lâsiyyema (A.) [ ] ﻻﺱﻴﻤﺎözellikle. lâşe (F.) [ ] ﻻﺵﻪleş. lâşehâr (F.) [ ] ﻻﺵﻪ ﺧﻮارleş yiyen. latif (A.) [ ] ﻝﻄﻴﻒhoş, yumuşak. latife (A.) [ ] ﻝﻄﻴﻔﻪşaka. latife etmek (A.-T.) şaka yapmak. latifegû (A.-F.) [ ] ﻝﻄﻴﻔﻪ ﮔﻮşakacı. latme (A.) [ ] ﻝﻄﻤﻪtokat. lâubali (A.) [ ] ﻻاﺑﺎﻝﯽkayıtsız, gamsız. lâubalîlik (A.-T.) kayıtsızlık, gamsızlık. lây (F.) [ ] ﻻی1.çamur. 2.tortu. lâya’kil (A.) [ ] ﻻیﻌﻘﻞkendinde olmayan. lâyemut (A.) [ ] ﻻیﻤﻮتölümsüz. lâyenkatı (A.) [ ] ﻻیﻨﻘﻄﻊkesintisiz, sürekli. lâyetecezza (A.) [ ] ﻻیﺘﺠﺰاparçalanmaz, ayrılmaz. lâyetegayyer (A.) [ ] ﻻیﺘﻐﻴﺮdeğişmez.
265
lâyetenâhi (A.) [ ] ﻻ یﺘﻨﺎهﯽsonsuz. lâyetezelzül (A.) [ ] ﻻ یﺘﺰﻝﺰلsarsılmaz. lâyiha (A.) [ ] ﻻیﺤﻪtasarı. lâyuad (A.) [ ] ﻻیﻌﺪsayısız. lâzevâl (A.) [ ] ﻻزوالyok olmaz, ölümsüz. lâzım (A.) [ ] ﻻزم1.gerekli. 2.geçişsiz. lâzıme (A.) [ ] ﻻزﻡﻪgerekli. leâli (A.) [ ] ﻝﺌﺎﻝﯽinciler. leb (F.) [ ] ﻝﺐdudak. lebâleb (F.) [ ] ﻝﺒﺎﻝﺐağzına kadar dolu. leben (A.) [ ] ﻝﺒﻦsüt. leb-i derya (F.) [ ] ﻝﺐ دریﺎsahil, deniz kenarı. lecâcet (A.) [ ] ﻝﺠﺎﺝﺖinat. lecûc (A.) [ ] ﻝﺠﻮجinatçı. ledünnî (A.) [ ] ﻝﺪﻥﯽTanrı sırlarıyla ilgili. leffen (A.) [ ] ﻝﻔﺎilişikte. leh (A.) [ ] ﻝﻪyan, yana, yararına. lehv (A.) [ ] ﻝﻬﻮ1.oyun. 2.yararı olmayan işler. leîm (A.) [ ] ﻝﺌﻴﻢalçak. leîmâne (A.-F.) [ ] ﻝﺌﻴﻤﺎﻥﻪalçakça. leked (F.) [ ] ﻝﮑﺪ1.tekme. 2.çifte. lekedâr (F.) [ ] ﻝﮑﻪ دارlekeli. lem’a (A.) [ ] ﻝﻤﻌﻪparıltı.
266
lemeân (A.) [ ] ﻝﻤﻌﺎنparıldama. lemeât (A.) [ ] ﻝﻤﻌﺎتparıltılar. lems (A.) [ ] ﻝﻤﺲdokunma. lemyezel (A.) [ ] ﻝﻢ یﺰل1.yok olmayan, kalıcı. 2.Tanrı. leng (F.) [ ] ﻝﻨﮓaksak, topal. lerzân (F.) [ ] ﻝﺮزانtitrek. lerziş (F.) [ ] ﻝﺮزشtitreme. leşker (F.) [ ] ﻝﺸﮑﺮ1.asker. 2.ordu. letâfet (A.) [ ] ﻝﻄﺎﻓﺖ1.hoşluk. 2.yumuşaklık. 3.güzellik. letâif (A.) [ ] ﻝﻄﺎﺋﻒşakalar, fıkralar, latifeler. levâhık (A.) [ ] ﻝﻮاﺣﻖekler. levâyih (A.) [ ] ﻝﻮایﺢtasarılar. levâzım (A.) [ ] ﻝﻮازمgereçler, gerekli şeyler. levend (F.) [ ] ﻝﻮﻥﺪ1.Osmanlı deniz eri. 2.ayyaş. 3.zampara. 4.kabadayı. levh (A.) [ ] ﻝﻮحlevha. levha (A.) [ ] ﻝﻮﺣﻪplaka, tabela. levn (A.) [ ] ﻝﻮن1.renk. 2.tür. levs (A.) [ ] ﻝﻮثpislik. levze (A.) [ ] ﻝﻮزﻩ1.badem. 2.bademcik. leyâlî (A.) [ ] ﻝﻴﺎﻝﯽgeceler. leyl (A.) [ ] ﻝﻴﻞgece. leyle (A.) [ ] ﻝﻴﻠﻪgece. leylî (A.) [ ] ﻝﻴﻠﯽyatılı.
267
leylünehâr (A.) [ ] ﻝﻴﻞ و ﻥﻬﺎرgece gündüz. leyyin (A.) [ ] ﻝﻴﻦyumuşak. lezâiz (A.) [ ] ﻝﺬاتlezzetler. lezîz (A.) [ ] ﻝﺬیﺬlezzetli. lezzât (A.) [ ] ﻝﺬات1.lezzetler. 2.zevkler. lezzet (A.) [ ] ﻝﺬت1.lezzet, tad. 2.zevk. libas (A.) [ ] ﻝﺒﺎسgiysi. licâm (F.) [ ] ﻝﺠﺎمgem. lifâfe (A.) [ ] ﻝﻔﺎﻓﻪsargı. ligâm (F.) [ ] ﻝﮕﺎم1.gem. 2.dizgin. lihâf (A.) [ ] ﻝﺤﺎفyorgan. lihye (A.) [ ] ﻝﺤﻴﻪsakal. lîk (F.) [ ] ﻝﻴﮏama ancak. likâ (A.) [ ] ﻝﻘﺎ1.buluşma. 2.yüz. lîme (F.) [ ] ﻝﻴﻤﻪparça. lîmû (F.) [ ] ﻝﻴﻤﻮlimon. lisân (A.) [ ] ﻝﺴﺎنdil. lisanî (A.) [ ] ﻝﺴﺎﻥﯽdil ile ilgili. lisâniyyat (A.) [ ] ﻝﺴﺎﻥﻴﺎتdilbilim. lise (A.) [ ] ﻝﺜﻪdiş eti. livâ (A.) [ ] ﻝﻮاsancak, bayrak. livata (A.) [ ] ﻝﻮاﻃﻪkulamparalık, oğlancılık. liyakat (A.) [ ] ﻝﻴﺎﻗﺖyaraşma.
268
lu’bet (A.) [ ] ﻝﻌﺒﺖoyuncak. lu’betbaz (A.-F.) [ ] ﻝﻌﺒﺖ ﺑﺎزkuklacı. luâb (A.) [ ] ﻝﻌﺎبsalya. lugât (A.) [ ] ﻝﻐﺎت1.sözlük. 2.kelimeler. lugat (A.) [ ] ﻝﻐﺖ1.söz. 2.sözlük. 3.kelime. lugaz (A.) [ ] ﻝﻐﺰbilmece. lukme (A.) [ ] ﻝﻘﻤﻪlokma. lûle (F.) [ ] ﻝﻮﻝﻪ1.boru. 2.lüle, kağıt külah. lutf (A.) [ ] ﻝﻄﻒ1.iyilik, lütuf. 2.güzellik. lutfeylemek ilgi göstermek, iyilik etmek. lutfkâr (A.-F.) [ ] ﻝﻄﻔﮑﺎرlütuf sahibi. lutufdîde (A.-F.) [ ] ﻝﻄﻒ دیﺪﻩiyilik görmüş, lütuf görmüş. lutufkâr (A.-F.) [ ] ﻝﻄﻔﮑﺎرlütuf sahibi. lü’lü (A.) [ ] ﻝﺆﻝﺆinci. lübb (A.) [ ] ﻝﺐöz. lücce (A.) [ ] ﻝﺠﻪ1.kalabalık. 2.gümüş. 3.deniz, engin su. lüknet (A.) [ ] ﻝﮑﻨﺖdil tutukluğu. lüle (F.) [ ] ﻝﻮﻝﻪ1.boru. 2.lüle, kağıt külah. lüzum (A.) [ ] ﻝﺰومgereklilik, lazım olma. lüzum görmek gerekli bulmak.
269
M
mâ (A.) [ ] ﻡﺎsu. mâ (F.) [ ] ﻡﺎbiz. ma’âyib (A.) [ ] ﻡﻌﺎیﺐkusurlar, ayıplar. ma’ber (A.) [ ] ﻡﻌﺒﺮgeçit. ma’ni (A.) [ ] ﻡﻌﻨﯽanlam. ma’raz (A.) [ ] ﻡﻌﺮضsergi. ma’reke (A.) [ ] ﻡﻌﺮﮐﻪsavaş alanı. ma’şerî (A.) [ ] ﻡﻌﺸﺮیkollektif. maâbid (A.) [ ] ﻡﻌﺎﺑﺪmabetler, ibadet yerleri. maâbir (A.) [ ] ﻡﻌﺎﺑﺮgeçitler. maâd (A.) [ ] ﻡﻌﺎد1.dönüş yeri. 2.ahiret. mâadâ (A.) [ ] ﻡﺎﻋﺪاdışında, -den başka, başka, öte, yanı sıra. maâdin (A.) [ ] ﻡﻌﺎدنmadenler. maalesef (A.) [ ] ﻡﻊ اﻷﺱﻒne yazık ki. maalmemnûniye (A.) [ ] ﻡﻊ اﻝﻤﻤﻨﻮﻥﻴﻪseve seve. maânî (A.) [ ] ﻡﻌﺎﻥﯽanlamlar. maârif (A.) [ ] ﻡﻌﺎرف1.bilimler. 2.kültür. 3.Millî Eğitim Bakanlığı. maarif nezareti millî eğitim bakanlığı. maâş (A.) [ ] ﻡﻌﺎش1.geçim. 2.aylık.
270
maatteessüf (A.) [ ] ﻡﻊ اﻝﺘﺄﺱﻒne yazık ki, üzülerek, maalesef. maazâlik (A.) [ ] ﻡﻊ ذﻝﮏbununla birlikte. maâzallah (A.) [ ] ﻡﻌﺎذ اﷲAllah esirgesin. mâba’dut-tabîa (A.) [ ] ﻡﺎﺑﻌﺪاﻝﻄﺒﻴﻌﻪfizik ötesi, doğa ötesi. mâba’duttabîiyye (A.) [ ] ﻡﺎﺑﻌﺪاﻝﻄﺒﻴﻌﻴﻪmetafizik, doğa ötesi. mâbad (A.) [ ] ﻡﺎﺑﻌﺪsonraki. mâbadı var (A.-T.) devam edecek, sürecek, arkası var. mabed (A.) [ ] ﻡﻌﺒﺪ1.tapınak. 2.ibadethane. mâbeyn (A.) [ ] ﻡﺎﺑﻴﻦ1.arası. 2.padişah sarayı. mabud (A.) [ ] ﻡﻌﺒﻮدibadet edilen, mâcera (A.) [ ] ﻡﺎﺝﺮا1.cereyan eden. 2.serüven. mâceraperest (A.-F.) [ ] ﻡﺎﺝﺮاﭘﺮﺱﺖmaceracı. maceraperestî (A.-F.) [ ] ﻡﺎﺝﺮاﭘﺮﺱﺘﯽmaceracılık, maceraperestlik. mâdâmülhayat (A.) [ ] ﻡﺎداﻡﺎﻝﺤﻴﺎتömür boyu. madde be madde (A.-F.) [ ] ﻡﺎدﻩ ﺑﻤﺎدﻩmadde madde. maddî (A.) [ ] ﻡﺎدی1.madde ile ilgili. 2.materyalist. maddiyet (A.) [ ] ﻡﺎدیﺖmaddîlik. maddiyye (A.) [ ] ﻡﺎدیﻪ1.madde ile ilgili. 2.matetaryalist. mâde (F.) [ ] ﻡﺎدﻩdişi. mâdelet (A.) [ ] ﻡﻌﺪﻝﺖadalet. madeniyyât (A.) [ ] ﻡﻌﺪﻥﻴﺎتmadencilik bilimi, mineraloji. mâder (F.) [ ] ﻡﺎدرanne. maderî (F.) [ ] ﻡﺎدریanne ile ilgili, ana tarafı.
271
mâderzâd (F.) [ ] ﻡﺎدرزادanadan doğma. mâdiyân (F.) [ ] ﻡﺎدیﺎنkısrak. madûd (A.) [ ] ﻡﻌﺪودsayılı. madûd olmak sayılmak. mâdum (A.) [ ] ﻡﻌﺪومyok olmuş. mâdumiyet (A.) [ ] ﻡﻌﺪوﻡﻴﺖyokluk. mâdun (A.) [ ] ﻡﺎدونast, aşağıda, alt. mâfevk (A.) [ ] ﻡﺎﻓﻮقüst, üstü, yukarısı. mafsal (A.) [ ] ﻡﻔﺼﻞeklem. magâre (A.) [ ] ﻡﻐﺎرﻩmağara. mağâk (F.) [ ] ﻡﻐﺎک1.çukur. 2.mezar. mağâzî (A.) [ ] ﻡﻐﺎزی1.savaşlar, gazalar. 2.savaş öyküleri. mağbûn (A.) [ ] ﻡﻐﺒﻮنaldatılmış. mağdûr (A.) [ ] ﻡﻐﺪورhaksızlığa uğramış. mağdur etmek haksızlığa uğratarak zor durumda bırakmak. mağdur olmak haksızlığa uğramayarak zor durumda kalmak. mağduriyet (A.) [ ] ﻡﻐﺪوریﺖhaksızlığa uğrama, mağdur olma. mağfiret (A.) [ ] ﻡﻐﻔﺮتyarlıgama. mağfiret etmek yarlıgamak. mağfur (A.) [ ] ﻡﻐﻔﻮرyarlıganmış. mağlata (A.) [ ] ﻡﻐﻠﻄﻪlaf salatası, yanıltmaca. mağlub (A.) [ ] ﻡﻐﻠﻮبyenik. mağmûm (A.) [ ] ﻡﻐﻤﻮمgamlı, kederli.
272
mağrib (A.) [ ] ﻡﻐﺮب1.batı. 2.akşam namazı. 3.Kuzeybatı Afrika. 4.Fas. mağrur (A.) [ ] ﻡﻐﺮورgururlu, kendini beğenmiş. mağrûr olmak gururlanmak. mağrûrane (A.-F.) [ ] ﻡﻐﺮوراﻥﻪgururlanarak, kendini beğenerek. mağsub (A.) [ ] ﻡﻐﺼﻮبgaspedilmiş. mağşuş (A.) [ ] ﻡﻐﺸﻮشkarışmış. mağz (F.) [ ] ﻡﻐﺰ1.beyin. 2.iç, öz. 3.ilik. mağzûb (A.) [ ] ﻡﻐﻀﻮبgazaba uğratılmış. mâh (F.) [ ] ﻡﺎﻩay. mahabbet (A.) [ ] ﻡﺤﺒﺖsevgi. mahabbet eylemek sevmek. mahâfil (A.) [ ] ﻡﺤﺎﻓﻞ1.mahfiller. 2.toplantı yerleri. mahâkim (A.) [ ] ﻡﺤﺎﮐﻢmahkemeler. mahal (A.) [ ] ﻡﺤﻞyer. mahall (A.) [ ] ﻡﺤﻞyer. mahallî (A.) [ ] ﻡﺤﻠﯽ1.yerel. 2.yerli. mahalliye (A.) [ ] ﻡﺤﻠﻴﻪyerel. mâhâne (F.) [ ] ﻡﺎهﺎﻥﻪaylık. mahâret (A.) [ ] ﻡﻬﺎرتbeceri. mâhasal (A.) [ ] ﻡﺎﺣﺼﻞsonuç. mahâsin (A.) [ ] ﻡﺤﺎﺱﻦiyilikler, güzellikler. mâhazar (A.) [ ] ﻡﺎﺣﻀﺮhazırda olan. mahâzin (A.) [ ] ﻡﺨﺎزنmahzenler.
273
mahâzîr (A.) [ ] ﻡﺤﺎذیﺮsakıncalar. mahbes (A.) [ ] ﻡﺤﺒﺲhapishane. mahbûb (A.) [ ] ﻡﺤﺒﻮب1.sevilen. 2.sevgili. mahbus (A.) [ ] ﻡﺤﺒﻮس1.hapsedilmiş. 2.hapishane. mahcûb (A.) [ ] ﻡﺤﺠﻮب1.örtülmüş. 2.utangaç. mahcûb etmek utandırmak. mahcûb olmak utanmak. mahcûbiyet (A.) [ ] ﻡﺤﺠﻮﺑﻴﺖutangaçlık. mahcûz (A.) [ ] ﻡﺤﺠﻮظhacizli. mahcûz olmak haczedilmek. mahdud (A.) [ ] ﻡﺤﺪودsınırlı, kasıtlı. mahdum (A.) [ ] ﻡﺨﺪومoğul. mâhe (F.) [ ] ﻡﺎهﻪmatkap. mahfaza (A.) [ ] ﻡﺤﻔﻈﻪkutu, kap. mahfî (A.) [ ] ﻡﺨﻔﯽgizli. mahfil (A.) [ ] ﻡﺤﻔﻞ1.toplantı yeri. 2.cami mahfili. mahfiyyen (A.) [ ] ﻡﺨﻔﻴﺎgizlice. mahfuz (A.) [ ] ﻡﺤﻔﻮظkorunmuş, saklanmış. mâh-ı nev (F.) [ ] ﻡﺎﻩ ﻥﻮhilal, ay. mâh-ı sipihr [ ] ﻡﺎﻩ ﺱﭙﻬﺮay, gökyüzündeki ay. mâhî (F.) [ ] ﻡﺎهﯽbalık. mahir (A.) [ ] ﻡﺎهﺮbecerili, maharetli. mahiyet (A.) [ ] ﻡﺎهﻴﺖasıl, esas, içyüzü.
274
mahkûk (A.) [ ] ﻡﺤﮑﻮکkazılmış, kazılarak yazılmış, yontulmuş. mahkum (A.) [ ] ﻡﺤﮑﻮمhüküm giymiş. mahkûm etmek hüküm giydirmek. mahkum olmak hüküm giymek. mahlas (A.) [ ] ﻡﺨﻠﺺtakma ad. mahlû (A.) [ ] ﻡﺨﻠﻮعtahttan indirilmiş. mahluk (A.) [ ] ﻡﺨﻠﻮقyaratık. mahlul (A.) [ ] ﻡﺤﻠﻮلerimiş, çözülmüş, hallolmuş. mahlut (A.) [ ] ﻡﺨﻠﻮطkarışık. mahmûd (A.) [ ] ﻡﺤﻤﻮد1.övülmüş. 2.hamd edilmiş. mahmul (A.) [ ] ﻡﺤﻤﻮلyüklü. mahmur (A.) [ ] ﻡﺨﻤﻮرuykulu, baygın. mâhpâre (F.) [ ] ﻡﺎﻩ ﭘﺎرﻩ1.ay parçası. 2.çok güzel. mahrec (A.) [ ] ﻡﺨﺮجçıkış yeri. mahrem (A.) [ ] ﻡﺤﺮم1.nikah düşmeyen. 2.gizli. mâhru (F.) [ ] ﻡﺎهﺮوay yüzlü, güzel yüzlü. mahruk (A.) [ ] ﻡﺤﺮوقyanık, yanmış. mahrûkat (A.) [ ] ﻡﺤﺮوﻗﺎتyakacak. mahrum (A.) [ ] ﻡﺤﺮومyoksun. mahrum etmek yoksun bırakmak. mahrum olmak yoksun kalmak. mahrumiyet (A.) [ ] ﻡﺤﺮوﻡﻴﺖyoksunluk, mahrumluk. mahrut (A.) [ ] ﻡﺨﺮوطkoni.
275
mahsûb (A.) [ ] ﻡﺤﺴﻮبhesap edilen. mahsûl (A.) [ ] ﻡﺤﺼﻮلürün, sonuç. mahsur (A.) [ ] ﻡﺤﺼﻮرkuşatılmış. mahsus (A.) [ ] ﻡﺨﺼﻮص1.özgü, ayrılmış. 2.bilerek. mahsûs (A.) [ ] ﻡﺨﺼﻮصhissedilen, hissedilir. mahşer (A.) [ ] ﻡﺤﺸﺮ1.kıyamet yeri. 2.aşırı kalabalık. mâhtâb (F.) [ ] ﻡﺎهﺘﺎبmehtap. mahtûm (A.) [ ] ﻡﺨﺘﻮمmühürlü. mahtût (A.) [ ] ﻡﺨﻄﻮط1.yazılı. 2.çizili. mahv (A.) [ ] ﻡﺤﻮ1.yok etme. 2.yok olma. mahvetmek (A.-T.) yok etmek. mahz (A.) [ ] ﻡﺤﺾsırf, sade, tam. mahzar (A.) [ ] ﻡﺤﻀﺮ1.huzur, kat. 2.görünüş. mahzun (A.) [ ] ﻡﺤﺰونhüzünlü. mahzun etmek hüzünlendirmek. mahzun olmak hüzünlenmek. mahzûnane (A.-F.) [ ] ﻡﺤﺰوﻥﺎﻥﻪhüzünlü bir halde. mahzur (A.) [ ] ﻡﺤﺬورsakınca. mahzur görmek sakıncalı bulmak. mahzûzat (A.) [ ] ﻡﺤﻈﻮﻇﺎتhoşa gidecek şeyler. mâî (A.) [ ] ﻡﺎﺋﯽ1.su ile ilgili. 2.mavi. mâ-i mukattar [ ] ﻡﺎء ﻡﻘﻄﺮdamıtık su. mâide (A.) [ ] ﻡﺎﺋﺪﻩsofra.
276
mâil (A.) [ ] ﻡﺎﺋﻞ1.eğilimli, istekli. 2.eğimli, meyilli. 3.çalan. mâil olmak eğilim göstermek. maîşet (A.) [ ] ﻡﻌﻴﺸﺖgeçim, dirlik. maiyyet (A.) [ ] ﻡﻌﻴﺖbirlik, beraberlik, yanında bulunma. mak’ad (A.) [ ] ﻡﻘﻌﺪ1.makat, kıç. 2.minder. makâbir (A.) [ ] ﻡﻘﺎﺑﺮmezarlar, kabirler. mâkabl (A.) [ ] ﻡﺎﻗﺒﻞönceki, önü. mâkablettârih (A.) [ ] ﻡﺎﻗﺒﻞ اﻝﺘﺎریﺦtarih öncesi. makâl (A.) [ ] ﻡﻘﺎلsöz. makam (A.) [ ] ﻡﻘﺎم1.yer. 2.kat, huzur. 3.musikî makamı makâmat (A.) [ ] ﻡﻘﺎﻡﺎتmakamlar. makarr (A.) [ ] ﻡﻘﺮ1.başkent. 2.merkez. makâsıd (A.) [ ] ﻡﻘﺎﺹﺪmaksatlar. makber (A.) [ ] ﻡﻘﺒﺮmezar. makbere (A.) [ ] ﻡﻘﺒﺮﻩmezar. makbul (A.) [ ] ﻡﻘﺒﻮلkabul edilen, beğenilen. makbuz (A.) [ ] ﻡﻘﺒﻮض1.alınmış. 2.alındı belgesi. makdem (A.) [ ] ﻡﻘﺪمgelme, geliş. makdur (A.) [ ] ﻡﻘﺪور1.güç. 2.elden gelen. makes (A.) [ ] ﻡﻌﮑﺲyansıma yeri. makes bulmak (A.-T.) yansımak, yansıyacak yer bulmak. makes olmak (A.-T.) yansıtmak, yansıma yeri olmak. makhûr (A.) [ ] ﻡﻘﻬﻮر1.kahrolmuş, yenilmiş. 2.gazaba uğramış.
277
mâkiyan (F.) [ ] ﻡﺎﮐﻴﺎنtavuk. makrun (A.) [ ] ﻡﻘﺮونyakın. maksad (A.) [ ] ﻡﻘﺼﺪamaç.) maksûd (A.) [ ] ﻡﻘﺼﻮدistenilen, maksat. makta (A.) [ ] ﻡﻘﻄﻊ1.kesim yeri. 2.kesit.) maktel (A.) [ ] ﻡﻘﺘﻞ1.öldürme yeri. 2.ünlü birinin ölümü üzerine yazılan şiir. maktû (A.) [ ] ﻡﻘﻄﻮع1.kesilmiş, kesik. 2.pazarlık yapılmaz. maktül (A.) [ ] ﻡﻘﺘﻮلöldürülen. maktül olmak öldürülmek. mâkul (A.) [ ] ﻡﻌﻘﻮلakla uygun. makûlat (A.) [ ] ﻡﻌﻘﻮﻻتaklî bilgiler. makûle (A.) [ ] ﻡﻘﻮﻝﻪkategori. makûs (A.) [ ] ﻡﻌﮑﻮس1.ters. 2.uğursuz. mal (A.) [ ] ﻡﺎل1.mal. 2.servet. mâlâmâl (F.) [ ] ﻡﺎﻻﻡﺎلdopdolu. mâlî (A.) [ ] ﻡﺎﻝﯽ1.mal ile ilgili. 2.maliye ile ilgili. mâlihulya (Yun.-A.) [ ] ﻡﺎﻝﯽ ﺧﻮﻝﻴﺎmelankoli. mâlik (A.) [ ] ﻡﺎﻝﮏsahip. mâlikiyet (A.) [ ] ﻡﺎﻝﮑﻴﺖsahip olma. maliye (A.) [ ] ﻡﺎﻝﻴﻪdevletin gelir ve gider işlerini takip eden bakanlık ve ona bağlı daireler. malûl (A.) [ ] ﻡﻌﻠﻮلözürlü, hastalıklı. malûlen (A.) [ ] ﻡﻌﻠﻮﻻsakatlanmış olarak, özürlü olarak.
278
malûlîn (A.) [ ] ﻡﻌﻠﻮﻝﻴﻦhastalar, sakatlar. malûm (A.) [ ] ﻡﻌﻠﻮمbilinen. malûm olmak anlaşılmak, bilinmek. malûmat (A.) [ ] ﻡﻌﻠﻮﻡﺎتbilgi. malûmatfurûş (A.-F.) [ ] ﻡﻌﻠﻮﻡﺎت ﻓﺮوشbilgiçlik taslayan. malûmatfurûşluk (A.-F.-T.) bilgiçlik taslama. malûmatfurûşluk etmek bilgiçlik taslamak. mâmafih (A.) [ ] ﻡﻊ ﻡﺎﻓﻴﻪbununla birlikte. mâmelek (A.) [ ] ﻡﺎﻡﻠﮏsahip olunan. mamûl (A.) [ ] ﻡﻌﻤﻮل1.yapılmış, imal edilmiş. 2.alışılmış. mamûlat (A.) [ ] ﻡﻌﻤﻮﻻتimal edilenler. mamûlün fevkinde alışılmışın ötesinde. mamûr (A.) [ ] ﻡﻌﻤﻮرbayındır, imar edilmiş. mamûr edilmek bayındırlaştırılmak, imar edilmek. mamûr etmek bayındırlaştırmak. mamûr olmak bayındır olmak. mamûre (A.) [ ] ﻡﻌﻤﻮرﻩbayındır yer. mamûriyet (A.) [ ] ﻡﻌﻤﻮریﺖbayındırlık. mana (A.) [ ] ﻡﻌﻨﯽanlam. manalandırmak anlam kazandırmak. manen (A.) [ ] ﻡﻌﻨﺎ1.mana yolu ile. 2.gönülden. mânend (F.) [ ] ﻡﺎﻥﻨﺪgibi. manevî (A.) [ ] ﻡﻌﻨﻮی1.anlam ile ilgili. 2.ruh ile ilgili.
279
maneviyat (A.) [ ] ﻡﻌﻨﻮیﺎت1.manaya dayalı şeyler. 2.moral değerler. mani (A.) [ ] ﻡﻌﻨﯽengel. mani olmak engel olmak. mânia (A.) [ ] ﻡﺎﻥﻌﻪengel. manidar (A.-F.) [ ] ﻡﻌﻨﯽ دارanlamlı. mansıb (A.) [ ] ﻡﻨﺼﺐdevlet memuriyetindeki makam. mansıbdar (A.-F.) [ ] ﻡﻨﺼﺒﺪارmakam sahibi devlet memuru. mansur (A.) [ ] ﻡﻨﺼﻮرTanrı’nın yardımıyla zafer kazanan. mantıkan (A.) [ ] ﻡﻨﻄﻘﺎmantık bakımından. mantıkî (A.) [ ] ﻡﻨﻄﻘﯽmantıklı. mantıkiyyûn (A.) [ ] ﻡﻨﻄﻘﻴﻮنmantıkçılar, mantık bilginleri. manzar (A.) [ ] ﻡﻨﻈﺮ1.seyir yeri. 2.görünüş. 3.yüz. manzara (A.) [ ] ﻡﻨﻈﺮﻩgörünüm. manzum (A.) [ ] ﻡﻨﻈﻮمnazmedilmiş. manzûmât (A.) [ ] ﻡﻨﻈﻮﻡﺎتmanzumeler. manzûme (A.) [ ] ﻡﻨﻈﻮﻡﻪ1.dizilmiş. 2.vezinli söz, şiir. 3.sistem. manzur (A.) [ ] ﻡﻨﻈﻮر1.bakılan. 2.dikkat çeken. manzur olmak görülmek, göze çarpmak. mâr (F.) [ ] ﻡﺎرyılan. maraz (A.) [ ] ﻡﺮضhastalık. marazî (A.) [ ] ﻡﺮﺽﯽhastalıklı, hastalkla ilgili. mârgîr (F.) [ ] ﻡﺎرﮔﻴﺮyılancı, yılan tutan. marifet (A.) [ ] ﻡﻌﺮﻓﺖ1.bilme. 2.ustalık, beceri. 3.aracı.
280
mariz (A.) [ ] ﻡﺮیﺾhasta. mârpîç (F.) [ ] ﻡﺎرﭘﻴﭻmarpuç, nargile marpucu. maruf (A.) [ ] ﻡﻌﺮوف1.bilinen. 2.ünlü, tanınmış. marûf olmak tanınmak, bilinmek. maruz (A.) [ ] ﻡﻌﺮوض1.arzedilen, sunulan. 2.karşı karşıya kalma, tutulma. maruz olmak karşı karşıya kalmak. maruzat (A.) [ ] ﻡﻌﺮوﺽﺎتsunulanlar, arzedilecek şeyler. mâsabak (A.) [ ] ﻡﺎﺱﺒﻖgeçen, geçmiş. masâri (A.) [ ] ﻡﺼﺎرعdizeler, mısralar. masârif (A.) [ ] ﻡﺼﺎرفharcamalar. masdar (A.) [ ] ﻡﺼﺪر1.çıkış yeri, kaynak. 2.masdar. mâsebak (A.) [ ] ﻡﺎﺱﺒﻖgeçen, geçmiş. mashara (A.) [ ] ﻡﺴﺨﺮﻩsoytarı. mâsiva (A.) [ ] ﻡﺎﺱﻮی1.Tanrı’nın dışındaki varlıklar. 2.dünyaya özgü her şey. masiyet (A.) [ ] ﻡﻌﺼﻴﺖ1.günah. 2.isyan. maskat (A.) [ ] ﻡﺴﻘﻂ1.düşüş yeri. maskat-ı re’s [ ] ﻡﺴﻘﻂ رأسdoğum yeri. maslahat (A.) [ ] ﻡﺼﻠﺤﺖ1.iş. 2.dirlik düzenlik. maslahatgüzar (A.-F.) [ ] ﻡﺼﻠﺤﺖ ﮔﺰارelçi adına devlet işlerini yürüten. masnû (A.) [ ] ﻡﺼﻨﻮع1.yapma, yapay. 2.sanatlı. masraf (A.) [ ] ﻡﺼﺮفharcama, gider. masrû (A.) [ ] ﻡﺼﺮوعsaralı. masrûf (A.) [ ] ﻡﺼﺮوفharcanmış.
281
masruf olmak harcanmak. mass (A.) [ ] ﻡﺺemme. massetmek emmek, çekmek. mâst (F.) [ ] ﻡﺎﺱﺖyoğurt. mastaba (A.) [ ] ﻡﺼﻄﺒﻪ1.meyhane. 2.sedir. masum (A.) [ ] ﻡﻌﺼﻮم1.suçsuz, günahsız. 2.küçük çocuk. masumane (A.-F.) [ ] ﻡﻌﺼﻮﻡﺎﻥﻪmasumca. masume (A.) [ ] ﻡﻌﺼﻮﻡﻪ1.suçsuz, günahsız. 2.küçük kız çocuğu. masumiyet (A.) [ ] ﻡﻌﺼﻮﻡﻴﺖmasumluk, suçsuzluk. masûn (A.) [ ] ﻡﺼﻮنkorunmuş, saklanmış. masûn kalmak korunmak, zarar gelmemek. mâşe (F.) [ ] ﻡﺎﺵﻪmaşa. maşer (A.) [ ] ﻡﻌﺸﺮtoplum. maşerî (A.) [ ] ﻡﻌﺸﺮیkollektif, ortaklaşa. mâşıta (A.) [ ] ﻡﺎﺵﻄﻪkadın makyajcısı, kadın kuaförü. mâşî (A.) [ ] ﻡﺎﺵﯽyürüyen. mâşiyen (A.) [ ] ﻡﺎﺵﻴﺎyürüyerek. maşrık (A.) [ ] ﻡﺸﺮقdoğu. maşûk (A.) [ ( ] ﻡﻌﺸﻮقerkek) sevgili. maşuka (A.) [ ( ] ﻡﻌﺸﻮﻗﻪbayan) sevgili. matbaa (A.) [ ] ﻡﻄﺒﻌﻪbasımevi. matbah (A.) [ ] ﻡﻄﺒﺦmutfak. matbû (A.) [ ] ﻡﻄﺒﻮع1.basılı. 2.hoşa giden, hoş.
282
matbûat (A.) [ ] ﻡﻄﺒﻮﻋﺎت1.basın. 2.basılı şeyler. mâtem (A.) [ ] ﻡﺎﺕﻢyas. mâtem tutmak yas tutmak. mâtemdar (A.-F.) [ ] ﻡﺎﺕﻤﺪارyaslı. mâtemî (A.-F.) [ ] ﻡﺎﺕﻤﯽyaslı. mâtemli (A.-T.) yaslı. mâtemserâ (A.-F.) [ ] ﻡﺎﺕﻤﺴﺮاyas tutulan ev. mâtemzede (A.-F.) [ ] ﻡﺎﺕﻢ زدﻩyaslı. matla (A.) [ ] ﻡﻄﻠﻊ1.doğuş yeri. 2.kaside ve gazelin ilk beyti. matlab (A.) [ ] ﻡﻄﻠﺐ1.konu. 2.istek. matlub (A.) [ ] ﻡﻄﻠﻮب1.istenilen, aranan. 2.alacak. matlûb etmek istemek. matrûd (A.) [ ] ﻡﻄﺮودkovulmuş. matrûş (A.) [ ] ﻡﻄﺮوش1.sakalsız. 2.tıraşlanmış. matuf (A.) [ ] ﻡﻌﻄﻮفyönelik, çevrili. matûh (A.) [ ] ﻡﻌﺘﻮﻩbunak, bunamış. matûhe (A.) [ ] ﻡﻌﺘﻮهﻪbunak, bunamış (bayan). mâvaka (A.) [ ] ﻡﺎوﻗﻊolup biten. mâverâ (A.) [ ] ﻡﺎورا1.öte, ötesinde. 2.ahiret, öbür dünya. mavtın (A.) [ ] ﻡﻮﻃﻦyurt tutulan yer. mâye (F.) [ ] ﻡﺎیﻪ1.maya. 2.para. 3.mal. 4.güç. mâyedar (F.) [ ] ﻡﺎیﻪ دار1.mayalı. 2.paralı. 3.mal sahibi. 4.güçlü. mâyi (A.) [ ] ﻡﺎیﻊsıvı.
283
mayûb (A.) [ ] ﻡﻌﻴﻮب1.kusurlu. 2.ayıplanmış. mazanna (A.) [ ] ﻡﻈﻨﻪ1.ermiş sanılan.2.zan altındaki. mazarrat (A.) [ ] ﻡﻀﺮت1.zarar verme. 2.zarar. mazarrât (A.) [ ] ﻡﻀﺮاتzararlar. mazbata (A.) [ ] ﻡﻀﺒﻄﻪtutanak. mazbata tanzim etmek tutanak düzenlemek. mazbut (A.) [ ] ﻡﻀﺒﻮط1.zaptedilmiş. 2.kayda geçirilmiş. 3.derli toplu. 4.sağlam. mazbutat (A.) [ ] ﻡﻀﺒﻮﻃﺎتkayda geçirilenler. mazeret (A.) [ ] ﻡﻌﺬرتözür. mazerethâh (A.-F.) [ ] ﻡﻌﺬرت ﺧﻮاﻩözür dileyen. mazhar (A.) [ ] ﻡﻈﻬﺮ1.ortaya çıkış yeri. 2.şereflenme, nail olma. mazhar olmak karşılaşmak, nail olmak. mâzi (A.) [ ] ﻡﺎﺽﯽgeçmiş, geçmiş zaman. mazlum (A.) [ ] ﻡﻈﻠﻮم1.zulme uğramış. 2.sesiz sedasız. mazlumâne (A.-F.) [ ] ﻡﻈﻠﻮﻡﺎﻥﻪmazlumca. mazlûmiyet (A.) [ ] ﻡﻈﻠﻮﻡﻴﺖ1.mazlumluk, zulme uğramışlık. 2.sesiz sedasız olma. mazmaza (A.) [ ] ﻡﻀﻤﻀﻪgargara. mazmaza yapmak gargara yapmak, ağızda su çalkalamak. mazmun (A.) [ ] ﻡﻀﻤﻮن1.kavram. 2.ince söz. maznun (A.) [ ] ﻡﻈﻨﻮنzanlı. maznun olmak zan altında kalmak. mazrub (A.) [ ] ﻡﻀﺮوب1.dövülen. 2.çarpılan.
284
mazruf (A.) [ ] ﻡﻈﺮوف1.kaba konulan. 2.zarflı. mâzu (F.) [ ] ﻡﺎزوmazı. mazûl (A.) [ ] ﻡﻌﺰولgörevden alınmış, azledilmiş. mazul olmak görevden alınmak, azledilmek. mazur (A.) [ ] ﻡﻌﺬورözürlü. me’vâ (A.) [ ] ﻡﺄواsığınma yeri. me’yûs (A.) [ ] ﻡﺄیﻮسumutsuz. me’yûs etmek umutsuz bırakmak. me’yûs olmak umudunu yitirmek. meâb (A.) [ ] ﻡﺂبsığınma yeri. meâd (A.) [ ] ﻡﻌﺎد1.dönüş yeri. 2.ahiret. meâhiz (A.) [ ] ﻡﺂﺧﺬkaynaklar. meâl (A.) [ ] ﻡﺂلanlam. meâric (A.) [ ] ﻡﻌﺎرجmerdivenler. meâsî (A.) [ ] ﻡﻌﺎﺹﯽ1.isyanlar. 2.günahlar. meâyib (A.) [ ] ﻡﻌﺎیﺐkusurlar, ayıplar. mebâd (F.) [ ] ﻡﺒﺎدsakın, aman sakın, olmaya. mebâdâ (F.) [ ] ﻡﺒﺎداsakın, aman sakın, olmaya. mebâdî (A.) [ ] ﻡﺒﺎدیilkeler, prensipler. mebâhis (A.) [ ] ﻡﺒﺎﺣﺚkonular, bahisler. mebânî (A.) [ ] ﻡﺒﺎﻥﯽ1.temeller. 2.yapılar, binalar. mebde’ (A.) [ ] ﻡﺒﺪأ1.başlangıç noktası. mebde-i tarih [ ] ﻡﺒﺪأ ﺕﺎریﺦtarih başlangıcı.
285
mebhas (A.) [ ] ﻡﺒﺤﺚ1.bölüm, fasıl. 2.bilim. mebhûs (A.) [ ] ﻡﺒﺤﻮثbahsedilen. mebhût (A.) [ ] ﻡﺒﻬﻮتşaşkın. meblağ (A.) [ ] ﻡﺒﻠﻎ1.tutar. 2.para. mebnâ (A.) [ ] ﻡﺒﻨﯽbina. mebnî (A.) [ ] ﻡﺒﻨﯽ1.dayanan. 2.bina edilmiş. mebsût (A.) [ ] ﻡﺒﺴﻮطyaygın, açık. mebsûten (A.) [ ] ﻡﺒﺴﻮﻃﺎyaygın olarak. mebus (A.) [ ] ﻡﺒﻌﻮث1.gönderilmiş. 2.milletvekili. 3.ölümden sonra dirilen. mebzûl (A.) [ ] ﻡﺒﺬولbol. mebzûlen (A.) [ ] ﻡﺒﺬوﻻbolca. mebzûliyet (A.) [ ] ﻡﺒﺬوﻝﻴﺖbolluk. mec’ûl (A.) [ ] ﻡﺠﻌﻮلyapay. mecâl (A.) [ ] ﻡﺠﺎل1.güç, kuvvet. 2.fırsat. mecâlis (A.) [ ] ﻡﺠﺎﻝﺲmeclisler. mecâmi (A.) [ ] ﻡﺠﺎﻡﻊtoplantı yerleri. mecânîn (A.) [ ] ﻡﺠﺎﻥﻴﻦmecnunlar, çılgınlar. mecbûr (A.) [ ] ﻡﺠﺒﻮر1.zorunlu. 2.zora koşulmuş. mecbûrî (A.) [ ] ﻡﺠﺒﻮریzorunlu. mecbûriyet (A.) [ ] ﻡﺠﺒﻮریﺖzorunluluk. meccânen (A.) [ ] ﻡﺠﺎﻥﺎparasız olarak. meccânî (A.) [ ] ﻡﺠﺎﻥﯽparasız. mecd (A.) [ ] ﻡﺠﺪululuk.
286
mecelle (A.) [ ] ﻡﺠﻠﻪdergi. mechûl (A.) [ ] ﻡﺠﻬﻮلbilinmeyen. mechûlât (A.) [ ] ﻡﺠﻬﻮﻻتbilinmeyenler. mechûliyet (A.) [ ] ﻡﺠﻬﻮﻝﻴﺖbilinmezlik. mechûlünneseb (A.) [ ] ﻡﺠﻬﻮل اﻝﻨﺴﺐonun bunun çocuğu. mecîd (A.) [ ] ﻡﺠﻴﺪulu. meclis (A.) [ ] ﻡﺠﻠﺲtoplantı yeri. meclisefrûz (A.-F.) [ ] ﻡﺠﻠﺲ اﻓﺮوزmeclisi aydınlatan, meclisi şenlendiren. meclûb (A.) [ ] ﻡﺠﻠﻮب1.celbedilmiş. 2.aşık, tutkun. mecma’ (A.) [ ] ﻡﺠﻤﻊtoplantı yeri. mecmû’ (A.) [ ] ﻡﺠﻤﻮعtoplam, tümü. mecmûa (A.) [ ] ﻡﺠﻤﻮﻋﻪ1.dergi. 2.küçük risale veya farklı kitapların bir araya getirildiği eser. mecmûan (A.) [ ] ﻡﺠﻤﻮﻋﺎtoplam olarak. mecnûn (A.) [ ] ﻡﺠﻨﻮن1.delice seven. 2.cinli. 3.Leyla’nın aşığı. mecnûnâne (A.-F.) [ ] ﻡﺠﻨﻮﻥﺎﻥﻪçılğınca, delicesine. mecrâ (A.) [ ] ﻡﺠﺮا1.su yatağı. 2.yol, güzergah. mecrûh (A.) [ ] ﻡﺠﺮوحyaralı. mecrûhîn (A.) [ ] ﻡﺠﺮوﺣﻴﻦyaralılar. mecûsî (A.) [ ] ﻡﺠﻮﺱﯽateşperest, ateşe tapan. meczûb (A.) [ ] ﻡﺠﺬوب1.cezbedilmiş. 2.Tanrı sevgisiyle cezbeye kapılan. 2.deli. med’uv (A.) [ ] ﻡﺪﻋﻮdavetli. med’uvvîn (A.) [ ] ﻡﺪﻋﻮیﻦdavetliler.
287
medâfin (A.) [ ] ﻡﺪاﻓﻦmezarlar. medâr (A.) [ ] ﻡﺪار1.yörünge 2.dönence. 3.vesile, vasıta. 4.yardımcı. medâric (A.) [ ] ﻡﺪارجmerdivenler. medâris (A.) [ ] ﻡﺪارسmedreseler. medd (A.) [ ] ﻡﺪ1.uzatma. 2.çekme. meddâh (A.) [ ] ﻡﺪاح1.çok öven. 2.meddah. meded (A.) [ ] ﻡﺪدyardım, medet. mededhâh (A.-F.) [ ] ﻡﺪدﺧﻮاﻩyardım isteyen. mededkâr (A.-F.) [ ] ﻡﺪدﮐﺎرyardım eden, yardımcı. mededres (A.-F.) [ ] ﻡﺪدرسyardıma koşan, imdada koşan. medenî (A.) [ ] ﻡﺪﻥﯽ1.şehirli. 2.uygar. 3.görgülü. 4.Medineli. medenîleşmek uygarlaşmak. medeniyyet (A.) [ ] ﻡﺪﻥﻴﺖuygarlık. medfa (A.) [ ] ﻡﺪﻓﻊtop. medfen (A.) [ ] ﻡﺪﻓﻦmezar, defin yeri. medfû (A.) [ ] ﻡﺪﻓﻮع1.çıkarılmış. 2.dışkı. 3.para kasasından çıkmış. medfûn (A.) [ ] ﻡﺪﻓﻮنgömülü, defnedilmiş. medfûn edilmek gömülmek. medh (A.) [ ] ﻡﺪحövgü. medhal (A.) [ ] ﻡﺪﺧﻞ1.giriş. 2.giriş yeri. 3.başlangıç. 4.dehalet. medhaldâr (A.-F.) [ ] ﻡﺪﺧﻠﺪارparmağı olan, müdahale etmiş olan. medhaldar bulunmak (A.-F.-T.) parmağı olmak; müdahalesi bulunmak. medhedilmek övülmek.
288
medhetmek övmek. medhiye (A.) [ ] ﻡﺪﺣﻴﻪövgü. medhiyyât (A.) [ ] ﻡﺪﺣﻴﺎتövgüler. medhûş (A.) [ ] ﻡﺪهﻮشdehşete kapılmış. medîd (A.) [ ] ﻡﺪیﺪ1.uzun. 2.çekilmiş. medîde (A.) [ ] ﻡﺪیﺪﻩ1.uzun. 2.çekilmiş. medîha (A.) [ ] ﻡﺪیﺤﻪövgü şiiri, kaside. medîhagû (A.-F.) [ ] ﻡﺪیﺤﻪ ﮔﻮövgü şairi, kaside şairi. medîne (A.) [ ] ﻡﺪیﻨﻪ1.şehir. 2.Medine. medînetünnebî (A.) [ ] ﻡﺪیﻨﺔ اﻝﻨﺒﯽMedine. medînetüsselam (A.) [ ] ﻡﺪیﻨﺔ اﻝﺴﻼمBağdat. medlûl (A.) [ ] ﻡﺪﻝﻮلkanıt olarak gösterilen. medresevî (A.) [ ] ﻡﺪرﺱﻮیmedrese ile ilgili. medrûs (A.) [ ] ﻡﺪروس1.eski, yırtık pırtık. 2.ders olarak verilen. medyûn (A.) [ ] ﻡﺪیﻮنborçlu. mefâhîm (A.) [ ] ﻡﻔﺎهﻴﻢmefhumlar. mefâhir (A.) [ ] ﻡﻔﺎﺧﺮövünülecek şeyler. mefâsıl (A.) [ ] ﻡﻔﺎﺹﻞeklemler. mefâtih (A.) [ ] ﻡﻔﺎﺕﻴﺢanahtarlar. mefhar (A.) [ ] ﻡﻔﺨﺮövünç kaynağı. mefhum (A.) [ ] ﻡﻔﻬﻮمkavram. mefhûm olmak anlaşılmak. mefkûd (A.) [ ] ﻡﻔﻘﻮد1.kayıp. 2.yok olmuş.
289
mefkûd olmak 1.kaybolmak. 2.yok olmak. mefkûre (A.) [ ] ﻡﻔﮑﻮرﻩülkü, ideal. mefkûrevî (A.) [ ] ﻡﻔﮑﻮرویülkü ile ilgili. meflûc (A.) [ ] ﻡﻔﻠﻮجfelçli. meflûc olmak felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek. meflûciyet (A.) [ ] ﻡﻔﻠﻮﺝﻴﺖ1.felçlilik. 2.kıpırdayamama. mefrûş (A.) [ ] ﻡﻔﺮوشdöşenmiş. mefrûşat (A.) [ ] ﻡﻔﺮوﺵﺎتdöşeme. mefrûz (A.) [ ] ﻡﻔﺮوزayırılmış. mefrûz (A.) [ ] ﻡﻔﺮوضfarzedilmiş. meftûh (A.) [ ] ﻡﻔﺘﻮح1.açık. 2.fethedilmiş. 3.fethalı. meftûn (A.) [ ] ﻡﻔﺘﻮنtutkun, aşık. meftûn etmek aşık etmek. meftûn olmak aşık olmak, tutulmak. meftûniyet (A.) [ ] ﻡﻔﺘﻮﻥﻴﺖtutkunluk. meger (F.) [ ] ﻡﮕﺮ1.meğer. 2.oysa. meges (F.) [ ] ﻡﮕﺲsinek. meğâk (F.) [ ] ﻡﻐﺎک1.çukur. 2.mezar. meh (F.) [ ] ﻡﻪay. mehâbet (A.) [ ] ﻡﻬﺎﺑﺖheybetlilik. mehâlik (A.) [ ] ﻡﻬﺎﻝﮏtehlikeli yerler. mehâr (F.) [ ] ﻡﻬﺎرyular, dizgin. mehaz (A.) [ ]] ﻡﺄﺧﺬkaynak.
290
mehbil (A.) [ ] ﻡﻬﺒﻞrahim yolu. mehd (A.) [ ] ﻡﻬﺪbeşik. mehekk (A.) [ ] ﻡﺤﮏmihenk taşı. mehîb (A.) [ ] ﻡﻬﻴﺐheybetli. mehl (A.) [ ] ﻡﻬﻞsüre tanıma. mehleke (A.) [ ] ﻡﻬﻠﮑﻪtehlikeli yer. mehlikâ (F.-A.) [ ] ﻡﻪ ﻝﻘﺎay yüzlü, güzel yüzlü. mehpare (F.) [ ] ﻡﻪ ﭘﺎرﻩ1.ay parçası. 2.güzel yüzlü. mehpeyker (F.) [ ] ﻡﻪ ﭘﻴﮑﺮgüzel yüzlü, parlak yüzlü. mehr (A.) [ ] ﻡﻬﺮmehir. mehrû (F.) [ ] ﻡﻬﺮوay yüzlü, güzel yüzlü. mehtâb (F.) [ ] ﻡﻬﺘﺎبmehtap, ay ışığı. mehûz (A.) [ ] ﻡﺄﺧﻮذalınmış. mehveş (F.) [ ] ﻡﻬﻮش1.ay gibi, ay kadar güzel. 2.güzel yüzlü. mekân (A.) [ ] ﻡﮑﺎن1.yer. 2.ev. mekâre (A.) [ ] ﻡﮑﺎرﻩkiralık binek veya yük hayvanı. mekâreci (A.-T.) binek veya yük hayvanı kiralayan. mekârim (A.) [ ] ﻡﮑﺎرمcömertlikler. mekâtîb (A.) [ ] ﻡﮑﺎﺕﻴﺐmektuplar. mekâtib (A.) [ ] ﻡﮑﺎﺕﺐokullar. mekâtib-i âliye [ ] ﻡﮑﺎﺕﺐ ﻋﺎﻝﻴﻪyüksekokullar. mekâtib-i askeriye [ ] ﻡﮑﺎﺕﺐ ﻋﺴﮑﺮیﻪaskerî okullar. mekhûl (A.) [ ] ﻡﮑﺤﻮلsürmeli.
291
meknûn (A.) [ ] ﻡﮑﻨﻮن1.dizili. 2.gizli. mekr (A.) [ ] ﻡﮑﺮhile. mekrûh (A.) [ ] ﻡﮑﺮوﻩiğrenç. meks (A.) [ ] ﻡﮑﺚduralama, duraklama. meksur (A.) [ ] ﻡﮑﺴﻮرkırık. mekşûf (A.) [ ] ﻡﮑﺸﻮفkeşfedilmiş. mekteb (A.) [ ] ﻡﮑﺘﺐ1.okul. 2.ekol. mekteb-i âlî [ ] ﻡﮑﺘﺐ ﻋﺎﻝﯽyüksekokul. mekteb-i harbiye [ ] ﻡﮑﺘﺐ ﺣﺮﺑﻴﻪharp okulu. mekteb-i i’dâdî [ ] ﻡﮑﺘﺐ اﻋﺪادیlise. mekteb-i ibtidâî [ ] ﻡﮑﺘﺐ اﺑﺘﺪاﺋﯽilkokul. mekteb-i rüşdî [ ] ﻡﮑﺘﺐ رﺵﺪیortaokul. mekteb-i sultânî [ ] ﻡﮑﺘﺐ ﺱﻠﻄﺎﻥﯽGalatasaray Lisesi. mektep (A.) [ ] ﻡﮑﺘﺐokul. mektub (A.) [ ] ﻡﮑﺘﻮب1.yazılı. 2.mektup. mektûbat (A.) [ ] ﻡﮑﺘﻮﺑﺎتmektuplar. mektûbî (A.) [ ] ﻡﮑﺘﻮﺑﯽvalilik özel kalem müdürü. mektûm (A.) [ ] ﻡﮑﺘﻮمgizli. melabe (A.) [ ] ﻡﻠﻌﺒﻪoyuncak. melâbis (A.) [ ] ﻡﻼﺑﺲgiysiler. melah (F.) [ ] ﻡﻠﺦçekirge. melahat (A.) [ ] ﻡﻼﺣﺖyüz güzelliği. melâhide (A.) [ ] ﻡﻼﺣﺪﻩdinsizler, tanrıtanımazlar.
292
melâik (A.) [ ] ﻡﻼﺋﮏmelekler. melâike (A.) [ ] ﻡﻼﺋﮑﻪmelekler.) melâl (A.) [ ] ﻡﻼلsıkıntı, usanma. melalli (A.-T.) sıkıntılı. melanet (A.) [ ] ﻡﻠﻌﻨﺖmelunluk. melce (A.) [ ] ﻡﻠﺠﺄsığınak, sığınacak yer. melekât (A.) [ ] ﻡﻠﮑﺎتyetiler. meleke (A.) [ ] ﻡﻠﮑﻪyeti. meleksîmâ (A.) [ ] ﻡﻠﮏ ﺱﻴﻤﺎmelek yüzlü güzel. melekût (A.) [ ] ﻡﻠﮑﻮتruhlar alemi. melfûfen (A.) [ ] ﻡﻠﻔﻮﻓﺎilişikte. melhûz (A.) [ ] ﻡﻠﺤﻮظdüşünülen, öngörülen. melik (A.) [ ] ﻡﻠﮏpadişah. mellah (A.) [ ] ﻡﻼحgemici. melsûk (A.) [ ] ﻡﻠﺼﻮقyapışık. melûf (A.) [ ] ﻡﺄﻝﻮفalışık. melun (A.) [ ] ﻡﻠﻌﻮنlanet olası. memâlik (A.) [ ] ﻡﻤﺎﻝﮏ1.ülkeler. 2.topraklar, diyarlar. memât (A.) [ ] ﻡﻤﺎتölüm. memduh (A.) [ ] ﻡﻤﺪوحövülmüş. memer (A.) [ ] ﻡﻤﺮgeçit. memhûr (A.) [ ] ﻡﻤﻬﻮرmühürlü. memleket (A.) [ ] ﻡﻤﻠﮑﺖ1.ülke. 2.şehir.
293
memlûk (A.) [ ] ﻡﻤﻠﻮکköle. memnû (A.) [ ] ﻡﻤﻨﻮعyasak. memnûa (A.) [ ] ﻡﻤﻨﻮﻋﻪyasak. memnûiyet (A.) [ ] ﻡﻨﻮﻋﻴﺖyasak olma hali. memnûn (A.) [ ] ﻡﻤﻨﻮن1.mutlu, razı. 2.sevinçli. memnun etmek 1.mutlu edilmek, razı edilmek. 2.sevindirilmek. memnuniyet (A.) [ ] ﻡﻤﻨﻮﻥﻴﺖmemnunluk. memûl (A.) [ ] ﻡﺄﻡﻮلumulan, beklenilen. memur (A.) [ ] ﻡﺄﻡﻮر1.görevli. 2.devlet memuru. memurîn (A.) [ ] ﻡﺄﻡﻮریﻦmemurlar, görevliler. memûriyet (A.) [ ] ﻡﺄﻡﻮریﺖmemurluk. memzuc (A.) [ ] ﻡﻤﺰوجkarışık. men (F.) [ ] ﻡﻦben. men’ (A.) [ ] ﻡﻨﻊ
1.engel olma, alıkoyma. 2.engel olunma, alıkonulma.
3.yasaklama. 4.yasaklanma. men’ edilmek yasaklanmak. men’ etmek 1.engel olmak, alıkoymak. 2.yasaklamak. men’ olunmak yasaklanmak. menâbi’ (A.) [ ] ﻡﻨﺎﺑﻊkaynaklar. menâfi’ (A.) [ ] ﻡﻨﺎﻓﻊmenfaatler, çıkarlar, yararlar. menâkıb (A.) [ ] ﻡﻨﺎﻗﺐmenkıbeler, övgüye değer özellikler. menâm (A.) [ ] ﻡﻨﺎم1.uyku. 2.rüya. menâre (A.) [ ] ﻡﻨﺎرﻩminare.
294
menâsıb (A.) [ ] ﻡﻨﺎﺹﺐmakamlar. menâtık (A.) [ ] ﻡﻨﺎﻃﻖbölgeler. menâzır (A.) [ ] ﻡﻨﺎﻇﺮmanzaralar. menâzil (A.) [ ] ﻡﻨﺎزل1.konaklar. 2.aşamalar. menba (A.) [ ] ﻡﻨﺒﻊ1.kaynak. 2.pınar. menfâ (A.) [ ] ﻡﻨﻔﯽsürgün. menfaat (A.) [ ] ﻡﻨﻔﻌﺖçıkar, yarar. menfaatperest (A.-F.) [ ] ﻡﻨﻔﻌﺖ ﭘﺮﺱﺖçıkarcı. menfâlık (A.-T.) sürgün hayatı. menfez (A.) [ ] ﻡﻨﻔﺬnüfuz etme yeri, delik, yarık, giriş veya çıkış yolu. menfî (A.) [ ] ﻡﻨﻔﯽ
1.olumsuz. 2.hep olumsuz düşünen, her şeye olumsuz
yaklaşan. 3.sürgüne gönderilmiş. menfur (A.) [ ] ﻡﻨﻔﻮرnefret edilen. menhî (A.) [ ] ﻡﻨﻬﯽyasaklanmış. menhiyat (A.) [ ] ﻡﻨﻬﻴﺎتyasaklar. menhus (A.) [ ] ﻡﻨﺤﻮسuğursuz. meni (A.) [ ] ﻡﻨﯽsperma. menî (F.) [ ] ﻡﻨﯽbenlik. menî’ (A.) [ ] ﻡﻨﻴﻊaşılmaz, sarp, geçit vermez. menkabe (A.) [ ] ﻡﻨﻘﺒﻪünlü kişilerin yaşamlarına ilişkin ve çoğu gerçekle bağdaşmaz öyküler. menkûha (A.) [ ] ﻡﻨﮑﻮﺣﻪnikahlı hanım, eş. menkul (A.) [ ] ﻡﻨﻘﻮل1.nakledilen. 2.anlatılan, rivayet edilen. menkûş (A.) [ ] ﻡﻨﻘﻮشnakışlı, işlemeli, desenli. 295
mensûb (A.) [ ] ﻡﻨﺼﻮبnispet edilen, ait, bağlı. mensûbîn (A.) [ ] ﻡﻨﺼﻮﺑﻴﻦmensuplar. mensubiyet (A.) [ ] ﻡﻨﺼﻮﺑﻴﺖmensup olma, bağlı olma. mensûc (A.) [ ] ﻡﻨﺴﻮجdokunmuş. mensûcât (A.) [ ] ﻡﻨﺴﻮﺝﺎت1.dokumalar. 2.dokuma sektörü. mensûh (A.) [ ] ﻡﻨﺴﻮخhükümsüz. mensûr (A.) [ ] ﻡﻨﺜﻮرdüzyazı. menşe (A.) [ ] ﻡﻨﺸﺎköken.. menşur (A.) [ ] ﻡﻨﺸﻮر1.ferman. 2.prizma. menus (A.) [ ] ﻡﺄﻥﻮس1.alışılmış. 2.alışkın. menût (A.) [ ] ﻡﻨﻮطbağlı. menzil (A.) [ ] ﻡﻨﺰل1.konak. 2.ev. 3.bir günde gidilebilen yol. menzil alınmak yol alınmak. menzil almak yol almak. menzilgâh (A.-F.) [ ] ﻡﻨﺰﻝﮕﺎﻩkonak yeri. mer’î (A.) [ ] ﻡﺮﺋﯽyürürlükte, geçerli. mera (A.) [ ] ﻡﺮﻋﯽotlak. merâkiz (A.) [ ] ﻡﺮاﮐﺰmerkezler. merâm (A.) [ ] ﻡﺮامamaç, anlatılmak istenen şey. merâret (A.) [ ] ﻡﺮارتacılık. merâsî (A.) [ ] ﻡﺮاﺛﯽağıtlar, mersiyeler. merâsim (A.) [ ] ﻡﺮاﺱﻢ1.törenler. 2.tören. merâtib (A.) [ ] ﻡﺮاﺕﺐrütbeler, mertebeler.
296
merbut (A.) [ ] ﻡﺮﺑﻮطbağlı. merbûtiyet (A.) [ ] ﻡﺮﺑﻮﻃﻴﺖ1.bağlılık. 2.düşkünlük, aşırı ilgi. mercân (A.) [ ] ﻡﺮﺝﺎنmercan. merci (A.) [ ] ﻡﺮﺝﻊbaşvuru yeri. merd (F.) [ ] ﻡﺮد1.adam. 2.yiğit. merdâne (F.) [ ] ﻡﺮداﻥﻪyiğitçe. merdiven (F.) [ ] ﻥﺮدﺑﺎنmerdiven. merdûd (A.) [ ] ﻡﺮدودreddedilmiş, kabul edilmemiş. merdum (F.) [ ] ﻡﺮدم1.insan. 2.halk. 3.gözbebeği. merdumharlık (F.-T.) insan eti yeme, yamyamlık.. merdüm (F.) [ ] ﻡﺮدم1.insan. 2.halk. 3.gözbebeği. merdümek (F.) [ ] ﻡﺮدﻡﮏgözbebeği. merdümgiriz (F.) [ ] ﻡﺮﻡﮕﺮیﺰinsanlardan kaçan. merdümhar (F.) [ ] ﻡﺮدم ﺧﻮارinsan yiyen, yamyam. merdümî (F.) [ ] ﻡﺮدﻡﯽ1.insanlık. 2.yiğitlik. meremmet (A.) [ ] ﻡﺮﻡﺖonarım. meremmet etmek onarmak. merg (F.) [ ] ﻡﺮگölüm. mergub (A.) [ ] ﻡﺮﻏﻮبrağbet edilen, aranılan, istenilen. merhale (A.) [ ] ﻡﺮﺣﻠﻪ1.aşama. 2.konak, menzil. merhamet (A.) [ ] ﻡﺮﺣﻤﺖacıma. merhamet etmek acımak. merhametli (A.-T.) acıyan.
297
merhametsiz (A.-T.) acımasız. merhem (A.) [ ] ﻡﺮهﻢpomad, yara kremi. merhemsâz olmak çare bulmak. merhûm (A.) [ ( ] ﻡﺮﺣﻮمerkek) ölü. merhûme (A.) [ ( ] ﻡﺮﺣﻮﻡﻪbayan) ölü. merhun (A.) [ ] ﻡﺮهﻮن1.rehinli, ipotekli. 2.zamana bağlı, bir şeye bağlı. merih (A.) [ ] ﻡﺮیﺦMars. merkad (A.) [ ] ﻡﺮﻗﺪmezar. merkeb (A.) [ ] ﻡﺮﮐﺐ1.binit. 2.eşek. merkum (A.) [ ] ﻡﺮﻗﻮمadı geçen, anılan; yazılmış. merkûz (A.) [ ] ﻡﺮﮐﻮزdikili, dikilmiş. mermi (A.) [ ] ﻡﺮﻡﯽkurşun. mermûz (A.) [ ] ﻡﺮﻡﻮز1.gizemli. 2.rumuzlu. merrât (A.) [ ] ﻡﺮاتdefalar. merre (A.) [ ] ﻡﺮﻩdefa. mersiye (A.) [ ] ﻡﺮﺛﻴﻪağıt, mersiye. mertebe (A.) [ ] ﻡﺮﺕﺒﻪ1.derece. 2.miktar. merzagî (A.) [ ] ﻡﺮزﻏﯽbataklık. merzüban (F.) [ ] ﻡﺮزﺑﺎن1.sınır muhafızı. 2.sınır beyi. mesâ (A.) [ ] ﻡﺴﺎakşam. mesâcid (A.) [ ] ﻡﺴﺎﺝﺪmesçitler. mesafe (A.) [ ] ﻡﺴﺎﻓﻪuzaklık. mesâha (A.) [ ] ﻡﺴﺎﺣﻪölçüm.
298
mesai (A.) [ ] ﻡﺴﺎﻋﯽçalışma, çalışmalar. mesâib (A.) [ ] ﻡﺼﺎﺋﺐmusibetler. mesâil (A.) [ ] ﻡﺴﺎﺋﻞmeseleler. mesâkîn (A.) [ ] ﻡﺴﺎﮐﻦ1.yoksullar. 2.miskinler. mesâkin (A.) [ ] ﻡﺴﺎﮐﻦkonutlar. mesâme (A.) [ ] ﻡﺴﺎﻡﻪderideki küçük delikler. mesârif (A.) [ ]ﻡﺼﺎرفharcamalar. mesâvî (A.) [ ] ﻡﺴﺎویkötülükler. mescid (A.) [ ] ﻡﺴﺠﺪmesçit. mesdûd (A.) [ ] ﻡﺴﺪودkapalı, set çekili, tıkalı. mesel (A.) [ ] ﻡﺜﻞ1.örnek. 2.özlü söz. 3.öğretici hikaye. meselâ (A.) [ ] ﻡﺜﻼörneğin. mesele (A.) [ ] ﻡﺴﺌﻠﻪ1.mesele, konu. 2.sorun. 3.problem. meserrât (A.) [ ] ﻡﺴﺮاتsevinçler. meserret (A.) [ ] ﻡﺴﺮتsevinç. mesh (A.) [ ] ﻡﺴﺦsilme, sıvama. meshetmek silmek, sıvamak. meshûr (A.) [ ] ﻡﺴﺤﻮرbüyülenmiş. meshûr etmek büyülemek. meshûr olmak büyülenmek. mesîh (A.) [ ] ﻡﺴﻴﺢİsa. mesîhî (A.) [ ] ﻡﺴﻴﺤﯽHıristiyan. mesîhiyyet (A.) [ ] ﻡﺴﻴﺤﻴﺖHıristiyanlık.
299
mesîr (A.) [ ] ﻡﺴﻴﺮ1.seyir yeri. 2.güzergah. mesîre (A.) [ ] ﻡﺴﻴﺮﻩgezinti yeri. mesken (A.) [ ] ﻡﺴﮑﻦkonut. mesken etmek yurt tutmak. mesken ittihaz etmek (A.-T.) yurt tutmak, mesken edinmek. meskenet (A.) [ ] ﻡﺴﮑﻨﺖmiskinlik. meskûkât (A.) [ ] ﻡﺴﮑﻮﮐﺎتmadenî paralar, sikkeler. meskûn (A.) [ ] ﻡﺴﮑﻮنyerleşilmiş, iskan edilmiş. meslah (A.) [ ] ﻡﺴﻠﺦmezbaha. meslek (A.) [ ] ﻡﺴﻠﮏ1.yol, tarz. 2.sistem. 3.uğraşı, meslek. meslûl (A.) [ ] ﻡﺴﻠﻮلveremli. mesmû (A.) [ ] ﻡﺴﻤﻮعduyulan, işitilen. mesmûat (A.) [ ] ﻡﺴﻤﻮﻋﺎتduyulanlar, işitilenler. mesmûm (A.) [ ] ﻡﺴﻤﻮمzehirli. mesned (A.) [ ] ﻡﺴﻨﺪ1.dayanak. 2.makam. mesnevîhan (A.-F.) [ ] ﻡﺜﻨﻮی ﺧﻮانmesnevi okuyan. mesruk (A.) [ ] ﻡﺴﺮوقçalınmış. mesrûr (A.) [ ] ﻡﺴﺮورsevinçli. mesrûrane (A.-F.) [ ] ﻡﺴﺮوراﻥﻪsevinçle. messah (A.) [ ] ﻡﺴﺎحölçümcü. mest (F.) [ ] ﻡﺴﺖsarhoş, mest. mestâne (F.) [ ] ﻡﺴﺘﺎﻥﻪsarhoşça. mestî (F.) [ ] ﻡﺴﺘﯽsarhoşluk.
300
mest-i harâb (F.-A.) [ ] ﻡﺴﺖ ﺧﺮابkörkütük sarhoş. mest-i harâb olmak körkütük sarhoş olmak. mestûr (A.) [ ] ﻡﺴﺘﻮرörtülü, gizli, kapalı. mestûr (A.) [ ] ﻡﺴﻄﻮرyazılı. mesud (A.) [ ] ﻡﺴﻌﻮد1.mutlu, saadetli. 2.kutlu. mesûdâne (A.-F.) [ ] ﻡﺴﻌﻮداﻥﻪmesutça, bahtiyarlıkla. mesuliyet (A.) [ ] ﻡﺴﺌﻮﻝﻴﺖsorumluluk. meş’al (A.) [ ] ﻡﺸﻌﻞmeşale. meş’um (A.) [ ] ﻡﺸﺌﻮمuğursuz, şom. meş’ûr (A.) [ ] ﻡﺸﻌﻮرbilinçli, şuurlu. meşâgil (A.) [ ] ﻡﺸﺎﻏﻞuğraşlar. meşâhîr (A.) [ ] ﻡﺸﺎهﻴﺮünlüler. meşâil (A.) [ ] ﻡﺸﺎﻋﻞmeşaleler. meşakkat (A.) [ ] ﻡﺸﻘﺖsıkıntı, güçlük. meşakkat çekmek sıkıntı çekmek, güçlüğe katlanmak. meşâmm (A.) [ ] ﻡﺸﺎمburun. meşârık (A.) [ ] ﻡﺸﺎرقdoğular. meşâyih (A.) [ ] ﻡﺸﺎیﺦşeyhler. meşbû (A.) [ ] ﻡﺸﺒﻮع1.dolu. 2.tok, doygun. meşcer (A.) [ ] ﻡﺸﺠﺮağaçlık. meşcere (A.) [ ] ﻡﺸﺠﺮﻩağaçlık. meşgale (A.) [ ] ﻡﺸﻐﻠﻪuğraşı. meşgûliyet (A.) [ ] ﻡﺸﻐﻮﻝﻴﺖiş güç.
301
meşhed (A.) [ ] ﻡﺸﻬﺪşehit düşülen yer. meşher (A.) [ ] ﻡﺸﻬﺮsergi, sergilenen yer. meşhûd (A.) [ ] ﻡﺸﻬﻮدgörülmüş, gözlenmiş. meşhûd olmak görülmek, gözlenmek. meşhûn (A.) [ ] ﻡﺸﺤﻮنdolu. meşhûr (A.) [ ] ﻡﺸﻬﻮرünlü, tanınmış, bilinen. meşîhat (A.) [ ] ﻡﺸﻴﺨﺖ1.şeyhlik. 2.şeyhlik makamı. meşk (A.) [ ] ﻡﺸﻖ1.yazı örneği. 2.temrin. meşk (F.) [ ] ﻡﺸﮏkırba. meşkûk (A.) [ ] ﻡﺸﮑﻮکşüphe götürür. meşkûkiyyet (A.) [ ] ﻡﺸﮑﻮﮐﻴﺖşüphe götürme. meşkûr (A.) [ ] ﻡﺸﮑﻮرövülen, beğenilen. meşreb (A.) [ ] ﻡﺸﺮب1.yaratılış, tabiat. 2.içme yeri. meşrebe (A.) [ ] ﻡﺸﺮﺑﻪmaşrapa. meşrû (A.) [ ] ﻡﺸﺮوعyasal. meşrûbât (A.) [ ] ﻡﺸﺮوﺑﺎتiçilecek şeyler. meşrûh (A.) [ ] ﻡﺸﺮوحaçıklanmış, şerhedilmiş. meşrûhât (A.) [ ] ﻡﺸﺮوﺣﺎتaçıklamalar. meşrûiyyet (A.) [ ] ﻡﺸﺮوﻋﻴﺖyasallık. meşrût (A.) [ ] ﻡﺸﺮوطkoşullu. meşrut olunmak şart koşulmak. meşşâte (A.) [ ] ﻡﺸﺎﻃﻪgelin süsleyen. meşveret (A.) [ ] ﻡﺸﻮرتdanışma.
302
meşveret etmek danışmak. metâ (A.) [ ] ﻡﺘﺎعmal, eşya. metâli (A.) [ ] ﻡﻄﺎﻝﻊdoğuş yerleri. metânet (A.) [ ] ﻡﺘﺎﻥﺖdayanıklılık. metbû (A.) [ ] ﻡﺘﺒﻮعuyulan, izinden gidilen, tâbi olunan. metin (A.) [ ] ﻡﺘﻴﻦsağlam, dayanıklı. metn (A.) [ ] ﻡﺘﻦyazıya dökülmüş bilgi. metremik’ab (A.) [ ] ﻡﺘﺮو ﻡﮑﻌﺐmetreküp. metrûk (A.) [ ] ﻡﺘﺮوکterkedilmiş. metrûkat (A.) [ ] ﻡﺘﺮوﮐﺎتmiras olarak bırakılanlar, geride bırakılanlar. metrûkiyete uğramak (A.-T.) terkedilmek, metruk bırakılmak. mev’ize (A.) [ ] ﻡﻮﻋﻈﻪöğüt. mev’ûd (A.) [ ] ﻡﻮﻋﻮد1.vaat edilmiş. 2.vadeli. mevâd (A.) [ ] ﻡﻮادmaddeler. mevârid (A.) [ ] ﻡﻮاردkonular, hususlar, yerler. mevc (A.) [ ] ﻡﻮجdalga. mevce (A.) [ ] ﻡﻮﺝﻪdalga. mevcûd (A.) [ ] ﻡﻮﺝﻮد1.var. 2.hazır. 3.varlık. mevcûdât (A.) [ ] ﻡﻮﺝﻮداتvarlıklar. mevcûdiyet göstermek varlık göstermek. mevcûdiyyet (A.) [ ] ﻡﻮﺝﻮدیﺖvar olma, varlık. meveddet (A.) [ ] ﻡﻮدتsevgi. mevhibe (A.) [ ] ﻡﻮهﺒﻪbağış.
303
mevhûm (A.) [ ] ﻡﻮهﻮمvehmedilmiş, asılsız, kuruntuya dayalı. mevki (A.) [ ] ﻡﻮﻗﻊ1.durum, konum. 2.yer. mevkib (A.) [ ] ﻡﻮﮐﺐalay, kafile. mevkif (A.) [ ] ﻡﻮﻗﻒ1.durak. 2.istasyon. mevki-i rüchan (A.-F.) [ ] ﻡﻮﻗﻊ رﺝﺤﺎنtercih mevkii. mevkûf (A.) [ ] ﻡﻮﻗﻮفvakfedilmiş. mevkufleh (A.) [ ] ﻡﻮﻗﻮف ﻝﻪvakfeden. mevlâ (A.) [ ] ﻡﻮﻝﯽ1.Tanrı. 2.efendi. 3.velî. 4.köle azat eden. mevlid (A.) [ ] ﻡﻮﻝﺪ1.doğum yeri, doğuş yeri. 2.mevlüt. mevsuk (A.) [ ] ﻡﻮﺛﻮقgüvenilir, belgeye dayanan. mevsûkiyet (A.) [ ] ﻡﻮﺛﻮﻗﻴﺖgüvenilirlik, belgeye dayanma. mevsûm (A.) [ ] ﻡﻮﺱﻮمadlandırılmış. mevt (A.) [ ] ﻡﻮتölüm. mevtâ (A.) [ ] ﻡﻮﺕﺎölüler. mevtâî (A.) [ ] ﻡﻮﺕﺎﺋﯽölümcül. mevtın (A.) [ ] ﻡﻮﻃﻦyurt. mevzi (A.) [ ] ﻡﻮﺽﻊyer. mevzi’î (A.) [ ] ﻡﻮﺽﻌﯽyerel. mevzû (A.) [ ] ﻡﻮﺽﻮعkonu. mevzu-i bahis (A.-F.) [ ] ﻡﻮﺽﻮع ﺑﺤﺚsözkonusu. mevzun (A.) [ ] ﻡﻮزون1.biçimli, düzgün. 2.vezinli. mey (F.) [ ] ﻡﯽ1.şarap. 2.içki. meyânında (F.-T.) arasında.
304
meydân (A.) [ ] ﻡﻴﺪانalan. meygûn (F.) [ ] ﻡﻴﮕﻮنşarap rengi. meyhâne (F.) [ ] ﻡﻴﺨﺎﻥﻪşarap içilen yer, içkievi. meyhâr (F.) [ ] ﻡﻴﺨﻮارiçkici. meyil (A.) [ ] ﻡﻴﻞistek, eğilim. meyil vermek eğilim göstermek. meykede (F.) [ ] ﻡﻴﮑﺪﻩmeyhane. meyl (A.) [ ] ﻡﻴﻞ1.eğim. 2.eğilim, istek. 3.yatkınlık. meyl etmek (A.-T.) eğilmek. meymene (A.) [ ] ﻡﻴﻤﻨﻪsağ kanat. meymûn (A.) [ ] ﻡﻴﻤﻮنuğurlu. meysere (A.) [ ] ﻡﻴﺴﺮﻩsol kanat. meyt (A.) [ ] ﻡﻴﺖölü. meyus (A.) [ ] ﻡﺄیﻮسumutsuz, üzgün. meyvedâr (F.) [ ] ﻡﻴﻮﻩ دارmeşveli. meyyâl (A.) [ ] ﻡﻴﺎل1.eğimli. 2.eğilimli. meyyit (A.) [ ] ﻡﻴﺖölü. mezâhib (A.) [ ] ﻡﺬاهﺐmezhepler. mezâlim (A.) [ ] ﻡﻈﺎﻝﻢzulümlerr. mezâmin (A.) [ ] ﻡﻀﺎﻡﻦ1.kavramlar. 2.incelikler. 3.semboller. mezargâh (A.-F.) [ ] ﻡﺰارﮔﺎﻩmezar yeri. mezâri (A.) [ ] ﻡﺰارعtarlalar. mezâyâ (A.) [ ] ﻡﺰایﺎmeziyetler, üstünlükler.
305
mezbele (A.) [ ] ﻡﺰﺑﻠﻪçöplük, döküntü alanı. mezbuh (A.) [ ] ﻡﺬﺑﻮحboğazlanmış. mezbûr (A.) [ ] ﻡﺰﺑﻮرanılan, belirtilen. mezc (A.) [ ] ﻡﺰجkarıştırma. mezcetmek (A.-T.) karıştırmak. mezellet (A.) [ ] ﻡﺬﻝﺖdüşkünlük. mezheb (A.) [ ] ﻡﺬهﺐ1.yol. 2.mezhep. 3.ekol. mezîd etmek (A.-T.) arttırmak, çoğaltmak. meziyyât (A.) [ ] ﻡﺰیﺎتmeziyetler, üstünlükler. meziyyet (A.) [ ] ﻡﺰیﺖüstünlük. mezkûr (A.) [ ] ﻡﺬﮐﻮرzikredilen, belirtilen, adı geçen. mezmûm (A.) [ ] ﻡﺬﻡﻮمkötülenmiş, ayıplanmış. mezra (A.) [ ] ﻡﺰرعtarla. mezra’a (A.) [ ] ﻡﺰرﻋﻪtarla. mezrû (A.) [ ] ﻡﺰروعekili. mezun (A.) [ ] ﻡﺄذون1.izinli. 2.diplomalı. mezunen (A.) [ ] ﻡﺄذوﻥﺎizin alarak, izinli olarak. mıkraz (A.) [ ] ﻡﻘﺮاضmakas. mıntaka (A.) [ ] ﻡﻨﻄﻘﻪ1.bölge, mıntıka. 2.iklim kuşağı. mısbah (A.) [ ] ﻡﺼﺒﺎحkandil. mısdak (A.) [ ] ﻡﺼﺪاقölçüt, kriter. mısra (A.) [ ] ﻡﺼﺮاعdize. mıtrak (A.) [ ] ﻡﻄﺮق1.değnek. 2.tokmak. 3.çekiç.
306
mızrab (A.) [ ] ﻡﻀﺮبmızrap. mızrak (A.) [ ] ﻡﺰراقkargı. miâd (A.) [ ] ﻡﻴﻌﺎدbuluşma yeri. micmer (A.) [ ] ﻡﺠﻤﺮbuhurdan. midevî (A.) [ ] ﻡﻌﺪویmideyi yormayan. midhat (A.) [ ] ﻡﺪﺣﺖövgü. mie (A.) [ ] ﻡﺎﺋﻪyüz. miftah (A.) [ ] ﻡﻔﺘﺎحanahtar. miğfer (A.) [ ] ﻡﻐﻔﺮtulga. mîh (F.) [ ] ﻡﻴﺦçivi. mihekk (A.) [ ] ﻡﺤﮏmihenk taşı. mihen (A.) [ ] ﻡﺤﻦsıkıntılar. mihmân (F.) [ ] ﻡﻬﻤﺎنkonuk. mihmannevaz (F.) [ ] ﻡﻬﻤﺎن ﻥﻮازmisafirsever. mihmannevazlık (F.-T.) misavirseverlik. mihmannüvaz (F.) [ ] ﻡﻬﻤﺎن ﻥﻮازmisafirsever. mihmânserâ (F.) [ ] ﻡﻬﻤﺎن ﺱﺮاmisafirhane. mihnet (A.) [ ] ﻡﺤﻨﺖsıkıntı, acı, dert. mihr (F.) [ ] ﻡﻬﺮ1.sevgi. 2.güneş. mihrak (A.) [ ] ﻡﺤﺮاقodak. mihrbân (F.) [ ] ﻡﻬﺮﺑﺎنsevgi dolu, şefkatli. mihter (F.) [ ] ﻡﻬﺘﺮ1.daha büyük. 2.büyük insan. mihver (A.) [ ] ﻡﺤﻮرeksen.
307
mik’ab (A.) [ ] ﻡﮑﻌﺐküp. mîkat (A.) [ ] ﻡﻴﻘﺎت1.buluşma yeri. 2.buluşma zamanı. mikdar (A.) [ ] ﻡﻘﺪار1.miktar. 2.değer. 3.derece. mikraz (A.) [ ] ﻡﻘﺮاضmakas. mikyas (A.) [ ] ﻡﻘﻴﺎسölçek, ölçü. mil (A.) [ ] ﻡﻴﻞ1.şiş. 2.yol işareti. mîlâd (A.) [ ] ﻡﻴﻼدdoğum günü. milel (A.) [ ] ﻡﻠﻞ1.milletler. 2.dinler. milhafe (A.) [ ] ﻡﻠﺤﻔﻪyorgan. milk (A.) [ ] ﻡﻠﮏmülk. millet (A.) [ ] ﻡﻠﺖ1.din. 2.ulus. millî (A.) [ ] ﻡﻠﯽulusal. milliyetperver (A.-F.) [ ] ﻡﺎیﺖ ﭘﺮورmilliyetçi, nasyonalist. milliyetperverlik (A.-F.-T.) milliyetçilik, nasyonalizm. milliyye (A.) [ ] ﻡﻠﻴﻪulusal. mîna (F.) [ ] ﻡﻴﻨﺎmine. minba’d (A.) [ ] ﻡﻦ ﺑﻌﺪbundan sonra. minelkadim (A.) [ ] ﻡﻦ اﻝﻘﺪیﻢeskiden beri. minen (A.) [ ] ﻡﻨﻦminnetler. minkale (A.) [ ] ﻡﻨﻘﻠﻪiletki. minkar (A.) [ ] ﻡﻨﻘﺎرgaga. minkaş (A.) [ ] ﻡﻨﻘﺎشcımbız. minnetdâr (A.-F.) [ ] ﻡﻨﺘﺪارminnet altında kalan.
308
minşâr (A.) [ ] ﻡﻨﺸﺎرbıçkı. minvâl (A.) [ ] ﻡﻨﻮالtarz, yol. mir’ât (A.) [ ] ﻡﺮﺁتayna. mirâc (A.) [ ] ﻡﻌﺮاجmiraç, göğe ağma. mîrahur (A.-F.) [ ] ﻡﻴﺮﺁﺧﻮرimrahor. miralay (F.-T.) [ ] ﻡﻴﺮﺁﻻیalbay. mirâren (A.) [ ] ﻡﺮاراdefalarca, birçok kez. mirashâr (A.-F.) [ ] ﻡﻴﺮاث ﺧﻮارmirasyedi. mirliva (F.-A.) [ ] ﻡﻴﺮﻝﻮاtuğgeneral. mirsâd (A.) [ ] ﻡﺮﺹﺎدgözlemevi, gözlem yeri. mirvaha (A.) [ ] ﻡﺮوﺣﻪyelpaze. mirza (F.) [ ] ﻡﻴﺮزاbeyzade. mîsak (A.) [ ] ﻡﻴﺜﺎقsözleşme. misal (A.) [ ] örnek. misal almak örnek almak. misâli (A.-T.) gibi. misillü (A.-T.) gibi. miskin (A.) [ ] ﻡﺴﮑﻴﻦ1.zavallı, uyuşuk. 2.cüzzamlı. miskîn (F.) [ ] ﻡﺴﮑﻴﻦmisk sürülmüş, miskli. misl (A.) [ ] ﻡﺜﻞ1.gibi. 2.kat. mîşîn (F.) [ ] ﻡﻴﺸﻴﻦmeşin. mithara (A.) [ ] ﻡﻄﻬﺮﻩmatara. mîvedar (F.) [ ] ﻡﻴﻮﻩ دارmeyvalı.
309
miyâh (A.) [ ] ﻡﻴﺎﻩsular. miyân (F.) [ ] ﻡﻴﺎن1.orta. 2.bel. 3.ara. miyâr (A.) [ ] ﻡﻌﻴﺎرölçü. mizâc (A.) [ ] ﻡﺰاجhuy, tabiat, mizaç. mîzan (A.) [ ] ﻡﻴﺰان1.terazi. 2.ölçü. 3.terazi burcu. 4.mahşer günü, kıyamet günü. mû (F.) [ ] ﻡﻮkıl. muhafazakâr (A.-F.) [ ] ﻡﺤﺎﻓﻈﻪ ﮐﺎرtutucu. mu‘arrif (A.) [ ] ﻡﻌﺮف1.tanıtan, sunan, bildiren. 2.hayır sahiplerinin adlarını okuyan müezzin. mu’cizât (A.) [ ] ﻡﻌﺠﺰاتmucizeler. mu’cizegû (A.-F.) [ ] ﻡﻌﺠﺰﻩ ﮔﻮ1.mucizeler anlatan. 2.mucize gibi söyleyen. mu’tâ (A.) [ ] ﻡﻌﻄﯽ1.veri. 2.verilen, verilmiş. mu’tâd (A.) [ ] ﻡﻌﺘﺎدalışılmış. mu’tâde (A.) [ ] ﻡﻌﺘﺎدﻩalışılmış. mu’tiyat (A.) [ ] ﻡﻌﻄﻴﺎتveri. muabbir (A.) [ ] ﻡﻌﺒﺮrüya yorumcusu. muaccel (A.) [ ] ﻡﻌﺠﻞ1.peşin. 2.acele edilmiş. muaddil (A.) [ ] ﻡﻌﺪلdenk. muâdele (A.) [ ] ﻡﻌﺎدﻝﻪdenklem. muâdelet (A.) [ ] ﻡﻌﺎدﻝﺖdenklik. muâdil (A.) [ ] ﻡﻌﺎدلdenk, eşdeğer. muâfiyet (A.) [ ] ﻡﻌﺎﻓﻴﺖ1.muaf tutulma. 2.bağışıklık. muâhede (A.) [ ] ﻡﻌﺎهﺪﻩahitleşme, antlaşma. 310
muâhede yapmak antlaşma yapmak. muâhedenâme (A.-F.) [ ] ﻡﻌﺎهﺪﻩ ﻥﺎﻡﻪantlaşma metni. muâheze (A.) [ ] ﻡﺆاﺧﺬﻩçıkışma, azarlama, paylama. muahhar (A.) [ ] ﻡﺆﺧﺮsonraki, daha sonraki, geç. muakkib (A.) [ ] ﻡﻌﻘﺐtakip eden, izleyen. mualla (A.) [ ] ﻡﻌﻠﯽyüce, yüksek. muallak (A.) [ ] ﻡﻌﻠﻖasılı, havada. muallakiyet (A.) [ ] ﻡﻌﻠﻘﻴﺖhavada kalma, asılı kalma, hükümsüz olma. muallim (A.) [ ] ﻡﻌﻠﻢöğretmen. muallimât (A.) [ ] ﻡﻌﻠﻤﺎتbayan öğretmenler. muallime (A.) [ ] ﻡﻌﻠﻤﻪbayan öğretmen. muallimîn (A.) [ ] ﻡﻌﻠﻤﻴﻦöğretmenler. muamelat (A.) [ ] ﻡﻌﺎﻡﻼتişlemler. muamele (A.) [ ] ﻡﻌﺎﻡﻠﻪ1.işlem. 2.davranış. muamma (A.) [ ] ﻡﻌﻤﺎbilmece. muanber (A.) [ ] ﻡﻌﻨﺒﺮhoş kokulu, amberli. muânid (A.) [ ] ﻡﻌﺎﻥﺪinatçı. muannid (A.) [ ] ﻡﻌﻨﺪinatçı. muâraza (A.) [ ] ﻡﻌﺎرﺽﻪçatışkı. muârız (A.) [ ] ﻡﻌﺎرضkarşıt, itirazcı. muarrâ (A.) [ ] ﻡﻌﺮیarınmış. muâsır (A.) [ ] ﻡﻌﺎﺹﺮçağdaş. muasırlaşmak çağdaşlaşmak.
311
muâşaka (A.) [ ] ﻡﻌﺎﺵﻘﻪsevişme. muâvaza (A.) [ ] ﻡﻌﺎوﺽﻪdeğiştokuş. muavenet (A.) [ ] ﻡﻌﺎوﻥﺖyardım. muavenet etmek yardım etmek. muavin (A.) [ ] ﻡﻌﺎونyardımcı. muayede (A.) [ ] ﻡﻌﺎیﺪﻩbayramlaşma. muayyen (A.) [ ] ﻡﻌﻴﻦbelirli. muazzam (A.) [ ] ﻡﻌﻈﻢazametli, ulu. muazzeb (A.) [ ] ﻡﻌﺬبacı çeken, azap çeken. muazzez (A.) [ ] ﻡﻌﺰزdeğerli, aziz. mubassır (A.) [ ] ﻡﺒﺼﺮokul düzenini sağlayan görevli. mûcez (A.) [ ] ﻡﻮﺝﺰderli toplu, özlü. mûcib (A.) [ ] ﻡﻮﺝﺐ1.gereken. 2.sebep. mûcib olmak sebep olmak. mûcid (A.) [ ] ﻡﻮﺝﺪicat eden, mucit. mudhike (A.) [ ] ﻡﻀﺤﮑﻪgülünç. mufassalan (A.) [ ] ﻡﻔﺼﻼayrıntılı olarak. mugâlata (A.) [ ] ﻡﻐﺎﻝﻄﻪyanıltmaca. mugannî (A.) [ ] ﻡﻐﻨﯽşarkıcı. muganniye (A.) [ ] ﻡﻐﻨﻴﻪbayan şarkıcı. mugâyeret (A.) [ ] ﻡﻐﺎیﺮتzıtlık, aykırılık. mugayir (A.) [ ] ﻡﻐﺎیﺮaykırı, zıt. mugîlân (A.>F.) [ ] ﻡﻐﻴﻼنdeve dikeni.
312
muğber (A.) [ ] ﻡﻐﺒﺮkırgın, gücenik. muğber olmak kırılmak, gücenmek. muğfil (A.) [ ] ﻡﻐﻔﻞaldatan, aldatıcı. muğlak (A.) [ ] ﻡﻐﻠﻖkarmaşık, çapraşık. muğlakiyet (A.) [ ] ﻡﻐﻠﻘﻴﺖkarmaşıklık, çapraşıklık. muhabbet (A.) [ ] ﻡﺤﺒﺖsevgi. muhabere (A.) [ ] ﻡﺨﺎﺑﺮﻩhaberleşme. muhabir (A.) [ ] ﻡﺨﺎﺑﺮhaberci. muhâceret (A.) [ ] ﻡﻬﺎﺝﺮتgöç. muhacim (A.) [ ] ﻡﻬﺎﺝﻢ1.saldıran. 2.saldırgan. muhacir (A.) [ ] ﻡﻬﺎﺝﺮgöçmen. muhaddir (A.) [ ] ﻡﺨﺪرuyuşturucu. muhaddis (A.) [ ] ﻡﺤﺪثhadis bilgini. muhafaza (A.) [ ] ﻡﺤﺎﻓﻈﻪkoruma. muhafaza etmek korumak, saklamak. muhafaza olunmak korunmak, saklanmak. muhafazakâr (A.-F.) [ ] ﻡﺤﺎﻓﻈﻪ ﮐﺎرtutucu. muhafazakârlık (A.-F.-T.) tutuculuk. muhaffef (A.) [ ] ﻡﺨﻔﻒhafifletilmiş. muhaffif (A.) [ ] ﻡﺨﻔﻒhafifletici. muhâfız (A.) [ ] ﻡﺤﺎﻓﻆkoruyucu. muhâkemat (A.) [ ] ﻡﺤﺎﮐﻤﺎت1.hüküm yürütmeler. 2.yargılamalar. muhakeme (A.) [ ] ﻡﺤﺎﮐﻤﻪ1.hüküm yürütme. 2.yargılama.
313
muhakkak (A.) [ ] ﻡﺤﻘﻖ1.doğru. 2.kesin. 3.mutlaka. muhakkık (A.) [ ] ﻡﺤﻘﻖaraştırmacı, tahkik edici. muhâl (A.) [ ] ﻡﺤﺎلimkansız. muhalefet (A.) [ ] ﻡﺨﺎﻝﻔﺖkarşı düşüncede olma. muhallil (A.) [ ] ﻡﺤﻠﻞhülleci. muhammen (A.) [ ] ﻡﺨﻤﻦtahmin edilen. muhammer (A.) [ ] ﻡﺨﻤﺮmayalı. muhammes (A.) [ ] ﻡﺨﻤﺲ1.beşli. 2.beşgen. 3.beş dizeli şiir. muhannens (A.) [ ] ﻡﺨﻨﺚkalleş. muhannet (A.) [ ] ﻡﺤﻨﻂkalleş. muhannetlik etmek kalleşlik etmek, edilik etmek. muharebat (A.) [ ] ﻡﺤﺎرﺑﺎتharpler, muharebeler. muharebe (A.) [ ] ﻡﺤﺎرﺑﻪharbetme, savaş. muharib (A.) [ ] ﻡﺤﺎربsavaşçı. muharremât (A.) [ ] ﻡﺤﺮﻡﺎتdinî yasaklar. muharrer (A.) [ ] ﻡﺤﺮرyazılı. muharrib (A.) [ ] ﻡﺨﺮبtahrip edici, yıkıcı. muharrik (A.) [ ] ﻡﺤﺮقyakıcı. muharrir (A.) [ ] ﻡﺤﺮرyazar. muhasara (A.) [ ] ﻡﺤﺎﺹﺮﻩsarma, kuşatma. muhasara etmek sarmak, kuşatmak. muhasib (A.) [ ] ﻡﺤﺎﺱﺐmuhasebeci. muhassala (A.) [ ] ﻡﺤﺼﻠﻪsonuç.
314
muhassas (A.) [ ] ﻡﺨﺼﺺtahsis edilmiş, özgü. muhât (A.) [ ] ﻡﺤﺎطçevrili, kuşatılmış. muhatara (A.) [ ] ﻡﺨﺎﻃﺮﻩ1.tehlike. 2.zarar, ziyan. muhavere (A.) [ ] ﻡﺤﺎورﻩkonuşma. muhayyel (A.) [ ] ﻡﺨﻴﻞhayal edilen. muhayyile (A.) [ ] ﻡﺨﻴﻠﻪhayal gücü. muhayyirülukûl (A.) [ ] ﻡﺤﻴﺮاﻝﻌﻘﻮلakıllara durgunluk veren. muhbir (A.) [ ] ﻡﺨﺒﺮhaber veren, haberci. muhık (A.) [ ] ﻡﺤﻖhaklı. muhib (A.) [ ] ﻡﺤﺐseven. mûhiş (A.) [ ] ﻡﻮﺣﺶkorkunç, korkutucu. muhit (A.) [ ] ﻡﺤﻴﻂ1.çevre. 2.saran, kuşatan. muhtâc (A.) [ ] ﻡﺤﺘﺎج1.ihtiyaç sahibi. 2.yoksul. muhtariyet (A.) [ ] ﻡﺨﺘﺎریﺖözerklik. muhtasar (A.) [ ] ﻡﺨﺘﺼﺮkısa, özlü. muhtasaran (A.) [ ] ﻡﺨﺘﺼﺮاkısaca. muhtekir (A.) [ ] ﻡﺤﺘﮑﺮvurguncu. muhtelefünfîh (A.) [ ] ﻡﺨﺘﻠﻒ ﻓﻴﻪihtilaflı. muhtelif (A.) [ ] ﻡﺨﺘﻠﻒtürlü. muhtelit (A.) [ ] ﻡﺨﺘﻠﻂkarışık. muhterem (A.) [ ] ﻡﺤﺘﺮمsaygın, saygıdeğer. muhterik olmak yanmak. muhteriz (A.) [ ] ﻡﺤﺘﺮزkaçınan, uzak duran.
315
muhteşem (A.) [ ] ﻡﺤﺘﺸﻢgörkemli, ihtişamlı. muhteva (A.) [ ] ﻡﺤﺘﻮاiçerik. muhtevî (A.) [ ] ﻡﺤﺘﻮیiçeren, içine alan. muhtevî olmak içermek, içine almak. muhteviyat (A.) [ ] ﻡﺤﺘﻮیﺎتiçindekiler. muhyî (A.) [ ] ﻡﺤﻴﯽhayat veren. mukâbil (A.) [ ] ﻡﻘﺎﺑﻞ1.karşılığında. 2.karşılık. mukaddem (A.) [ ] ﻡﻘﺪم1.önde. 2.önce, önceki. mukaddemâ (A.) [ ] ﻡﻘﺪﻡﺎönceden. mukadderat (A.) [ ] ﻡﻘﺪراتyazgı. mukaddes (A.) [ ] ﻡﻘﺪسkutsal. mukaddesat (A.) [ ] ﻡﻘﺪﺱﺎتkutsal değerler. mukaddime (A.) [ ] ﻡﻘﺪﻡﻪ1.giriş. 2.önsöz. mukallid (A.) [ ] ﻡﻘﻠﺪtaklitçi. mukanna (A.) [ ] ﻡﻘﻨﻊpeçeli. mukannin (A.) [ ] ﻡﻘﻨﻦyasa koyucu. mukarreb (A.) [ ] ﻡﻘﺮبyakın. mukarrer (A.) [ ] ﻡﻘﺮر1.kararlaştırılmış. 2.kesin. mukarrerat (A.) [ ] ﻡﻘﺮراتkararlar. mukassır (A.) [ ] ﻡﻘﺼﺮkusurlu. mukattar (A.) [ ] ﻡﻘﻄﺮdamıtılmış. mukavelat (A.) [ ] ﻡﻘﺎوﻻتsözleşmeler. mukavele (A.) [ ] ﻡﻘﺎوﻝﻪsözleşme.
316
mukavelename (A.-F.) [ ] ﻡﻘﺎوﻝﻪ ﻥﺎﻡﻪsözleşme metni.) mukavemet (A.) [ ] ﻡﻘﺎوﻡﺖkarşı koyma, direnme. mukavemet etmek karşı koymak, direnmek. mukavim (A.) [ ] ﻡﻘﺎومkarşı koyan, direnen, dirençli. mukavvî (A.) [ ] ﻡﻘﻮیgüç veren. mukâyese (A.) [ ] ﻡﻘﺎیﺴﻪkıyaslama, karşılaştırma. mukayyed (A.) [ ] ﻡﻘﻴﺪ1.bağlı, zincire vurulmuş. 2.kayıtlı. mukayyi (A.) [ ] ﻡﻘﻴﯽءkusturucu. mukırr (A.) [ ]ﻡﻘﺮitirafçı. mukîm (A.) [ ] ﻡﻘﻴﻢoturan, yerleşik. mukni (A.) [ ] ﻡﻘﻨﻊikna edici. muktebes (A.) [ ] ﻡﻘﺘﺒﺲalıntı yapılmış. muktedâ (A.) [ ] ﻡﻘﺘﺪاuyulan. muktedî (A.) [ ] ﻡﻘﺘﺪیuyan. muktedî olmak uymak. muktedir (A.) [ ] ﻡﻘﺘﺪرgüçlü, iktidarlı. muktesid (A.) [ ] ﻡﻘﺘﺼﺪtutumlu, iktisatlı.) muktezî (A.) [ ] ﻡﻘﺘﻀﯽgereken. mûmâileyh (A.) [ ] ﻡﻮﻡﯽ اﻝﻴﻪanılan, adı geçen. mûmâileyhim (A.) [ ] ﻡﻮﻡﯽ اﻝﻴﻬﻢadı geçenler. mumza (A.) [ ] ﻡﻤﻀﯽimzalı, imzalanmış. munfasıl (A.) [ ] ﻡﻨﻔﺼﻞayrı. munis (A.) [ ] ﻡﻮﻥﺲcana yakın, alışılmış.
317
munkalib (A.) [ ] ﻡﻨﻘﻠﺐdeğişen, dönüşen. munkalib olmak değişmek, dönüşmek. munkarız (A.) [ ] ﻡﻨﻘﺮضyıkılan, çöken, sönen. munkarız olmak yıkılmak, çökmek, sönmek. munsarif (A.) [ ] ﻡﻨﺼﺮفvazgeçen. munsarif olmak vazgeçmek. munsif (A.) [ ] ﻡﻨﺼﻒinsaflı. muntabık (A.) [ ] ﻡﻨﻄﺒﻖuygun, uyumlu. muntazam (A.) [ ] ﻡﻨﺘﻈﻢdüzenli, düzgün, intizamlı. muntazaman (A.) [ ] ﻡﻨﺘﻈﻤﺎdüzenli olarak. muntazır (A.) [ ] ﻡﻨﺘﻈﺮbekleyen. munzam (A.) [ ] ﻡﻨﻀﻢek. mûr (F.) [ ] ﻡﻮرkarınca. murabba (A.) [ ] ﻡﺮﺑﻊ1.dörtgen. 2.kare. murabbauşşekl (A.) [ ] ﻡﺮﺑﻊ اﻝﺸﮑﻞdörtgen şeklinde, kare şeklinde. murâd (A) [ ] ﻡﺮادistek, arzu. murâfaa (A.) [ ] ﻡﺮاﻓﻌﻪduruşma. murahhas (A.) [ ] ﻡﺮﺧﺺdelege. murakabe (A.) [ ] ﻡﺮاﻗﺒﻪ1.denetim. 2.kendi iç dünyasına dalma. murakıb (A.) [ ] ﻡﺮاﻗﺐdenetçi. murakka (A.) [ ] ﻡﺮﻗﻊyamalı. murassa (A.) [ ] ﻡﺮﺹﻊdeğerli taşlarla süslenmiş. murg (F.) [ ] ﻡﺮغkuş.
318
murûr etmek geçmek. murzia (A.) [ ] ﻡﺮﺽﻌﻪsütanne. musâb (A.) [ ] ﻡﺼﺎبyakalanmış, tutulmuş, uğramış. musâb olmak yakalanmak, tutulmak. musadif (A.) [ ] ﻡﺼﺎدفrastlayan. musâfaha (A.) [ ] ﻡﺼﺎﻓﺤﻪtokalaşma. musâfaha etmek tokalaşmak, el sıkışmak. musahabe (A.) [ ] ﻡﺼﺎﺣﺒﻪkonuşma, sohbet etme. musahhah (A.) [ ] ﻡﺼﺤﺢdüzeltilmiş. musahib (A.) [ ] ﻡﺼﺎﺣﺐ1.arkadaş, sohbet arkadaşı. 2.padişahın özel işlerine bakan. musalaha (A.) [ ] ﻡﺼﺎﻝﺤﻪbarış. musanna 1.gösterişli. 2.usta elinden çıkmış. musannif (A.) [ ] ﻡﺼﻨﻒyazar, kitap yazarı. musarra (A.) [ ] ﻡﺼﺮعiki mısraı birbiriyle kafiyelendirilmiş beyit. musattah (A.) [ ] ﻡﺴﻄﺢdüz. musavver (A.) [ ] ﻡﺼﻮر1.resimli. 2.tasvir edilmiş. musavvir (A.) [ ] ﻡﺼﻮرressam. mushaf (A.) [ ] ﻡﺼﺤﻒKur’ân. musîbet (A.) [ ] ﻡﺼﻴﺒﺖ1.bela. 2.şirret, uğursuz. mûsikîşinas (A.-F.) [ ] ﻡﻮﺱﻴﻘﯽ ﺵﻨﺎسmüzisyen. musir (A.) [ ] ﻡﺼﺮısrarcı, ısrar eden. musirrane (A.-F.) [ ] ﻡﺼﺮاﻥﻪısrarla, ısrar ederek.
319
mustakim (A.) [ ] ﻡﺴﺘﻘﻴﻢdoğru, düz, dosdoğru. mûş (F.) [ ] ﻡﻮشfare. muşamma (A.) [ ] ﻡﺸﻤﻊmuşamba. mûşikâfâne (F.) [ ] ﻡﻮﺵﮑﺎﻓﺎﻥﻪkılı kırk yararak. muşt (F.) [ ] ﻡﺸﺖ1.yumruk. 2.avuç. muta’assıb (A.) [ ] ﻡﺘﻌﺼﺐtaassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz. mutabık (A.) [ ] ﻡﻄﺎﺑﻖuyan, uyumlu. mutâlebât (A.) [ ] ﻡﻄﺎﻝﺒﺎتistekler. mutâlebe (A.) [ ] ﻡﻄﺎﻝﺒﻪ1.istek. 2.isteme, talep. mutâlebe etmek istemek, talep etmek. mutantan (A.) [ ] ﻡﻄﻨﻄﻦ1.tantanalı. 2.gösterişli. mutarriden (A.) [ ] ﻡﻄﺮداbiteviye. mutasarrıf (A.) [ ] ﻡﺘﺼﺮفsancak beyi. mutasavvıfâne (A.-F.) [ ] ﻡﺘﺼﻮﻓﺎﻥﻪsûfice. mutâva’at (A.) [ ] ﻡﻄﺎوﻋﺖbaş eğme, boyun eğme, itaat. mutavattın (A.) [ ] ﻡﺘﻮﻃﻦyurt tutmuş. mutayebe (A.) [ ] ﻡﻄﺎیﺒﻪşakalaşma, birbirine fıkra anlatma. mutazammin (A.) [ ] ﻡﺘﻀﻤﻦiçeren. mutazarrır (A.) [ ] ﻡﺘﻀﺮرzarar gören. mutazarrır olmak zarar görmek. muteber (A.) [ ] ﻡﻌﺘﺒﺮ1.itibarlı. 2.geçerli. mutedil (A.) [ ] ﻡﻌﺘﺪل1.ylıman. 2.mülayim, hoşgörülü. mutekid (A.) [ ] ﻡﻌﺘﻘﺪinanan, inancında olan.
320
mutemed (A.) [ ] ﻡﻌﺘﻤﺪgüvenilir. mutî (A.) [ ] ﻡﻄﻴﻊitaat eden, boyun eğen. mutî olmak itaat etmek, boyun eğmek. mutlak (A.) [ ] ﻡﻄﻠﻖkesin. mutlaka (A.) [ ] ﻡﻄﻠﻘﺎkesinlikle, zorunlu olarak, kayıtsız şartsız. mutrib (A.) [ ] ﻡﻄﺮب1.çalgıcı. 2.şarkıcı. muttasıl (A.) [ ] ﻡﺘﺼﻞsürekli, durmadan. muvacehe (A.) [ ] ﻡﻮاﺝﻬﻪkarşı, yüzyüze. muvaffak (A.) [ ] ﻡﻮﻓﻖbaşarılı. muvaffak olmak başarmak, başarılı olmak. muvaffakiyet (A.) [ ] ﻡﻮﻓﻘﻴﺖbaşarı. muvaffakiyet ihraz etmek başarı göstermek. muvafık gelmek uygun olmak. muvahhiş (A.) [ ] ﻡﻮﺣﺶkorkutucu. muvakkar (A.) [ ] ﻡﻮﻗﺮağırbaşlı. muvakkat (A.) [ ] ﻡﻮﻗﺖgeçici. muvakkaten (A.) [ ] ﻡﻮﻗﺘﺎgeçici olarak. muvâsalat (A.) [ ] ﻡﻮاﺹﻼتvarma, ulaşma. muvâsalat etmek ulaşmak, varmak. muvâzaten (A.) [ ] ﻡﻮازاﺕﺎparalel olarak. muvazene (A.) [ ] ﻡﻮازﻥﻪdenge. muvazene-i umûmiye kanunu bütçe kanunu. muvazenesiz (A.-T.) dengesiz.
321
muvazi (A.) [ ] ﻡﻮازیparalel. muvazzaf (A.) [ ] ﻡﻮﻇﻒgörevli. muzaffer olmak zafer kazanmak. muzafferiyet (A.) [ ] ﻡﻈﻔﺮیﺖzafer kazanma. muzdarip (A.) [ ] ﻡﻀﻄﺮبızdıraplı, acı çeken. muzdarip etmek ızdırap vermek, üzmek. muzır (A.) [ ] ﻡﻀﺮzararlı, muzur. muzlim (A.) [ ] ﻡﻈﻠﻢkaranlık. muztarib (A.) [ ] ﻡﻀﻄﺮبacı çeken, ızdıraplı. mübadele (A.) [ ] ﻡﺒﺎدﻝﻪdeğiştokuş, alışveriş. mübahesat (A.) [ ] ﻡﺒﺎﺣﺜﺎتtartışmalar. mübahese (A.) [ ] ﻡﺒﺎﺣﺜﻪtartışma. mübahese olunmak tartışılmak. mübalağa (A.) [ ] ﻡﺒﺎﻝﻐﻪ1.abartma. 2.abartı. mübalağa edilmek abartılmak. mübalağa etmek abartmak. mübarek (A.) [ ] ﻡﺒﺎرکkutlu, bereketli. mübareze (A.) [ ] ﻡﺒﺎرزﻩ1.uğraşı, mücadele. 2.savaş. mübareze etmek mücadele etmek. mübaşeret olunmak girişilmek, işe başlanmak. mübâyaa (A.) [ ] ﻡﺒﺎیﻌﻪsatın alma. mübâyaa edilmek alınmak, satın alınmak. mübâyaa etmek almak, satın almak.
322
mübdi (A.) [ ] ﻡﺒﺪعyenilik getiren, yeni bir şey bulan. mübeşşir (A.) [ ] ﻡﺒﺸﺮmüjdeci, müjdeleyen. mübhem (A.) [ ] ﻡﺒﻬﻢbelirsiz. mübin (A.) [ ] ﻡﺒﻴﻦaçıklayan, açıklayıcı. mübrem (A.) [ ] ﻡﺒﺮمkaçınılmaz, zorunlu. mübremleşmek kaçınılmaz bir hal almak. mübtedi (A.) [ ] ﻡﺒﺘﺪی1.başlayan. 2.ilkokula başlayan öğrenci. mübtela (A.) [ ] ﻡﺒﺘﻼuğramış, tutulmuş, yakalanmış. mübtela olmak uğramak, tutulmak, yakalanmak. mübtenî (A.) [ ] ﻡﺒﺘﻨﯽdayanan. mübtezel (A.) [ ] ﻡﺒﺘﺬل1.ele ayağa düşmüş. 2.orta malı. 3.çok bulunan. mücadele (A.) [ ] ﻡﺠﺎدﻝﻪsavaşım. mücavir (A.) [ ] ﻡﺠﺎورkomşu. mücazat (A.) [ ] ﻡﺠﺎزات1.cezalandırma. 2.karşılık verme. mücbir (A.) [ ] ﻡﺠﺒﺮzorlayıcı. müceddid (A.) [ ] ﻡﺠﺪدyenilikçi. mücehhez (A.) [ ] ﻡﺠﻬﺰdonanmış. mücellâ (A.) [ ] ﻡﺠﻼcilalı. mücellid (A.) [ ] ﻡﺠﻠﺪciltçi. mücerreb (A.) [ ] ﻡﺠﺮبdeneyimli. mücerred (A.) [ ] ﻡﺠﺮد1.bekar. 2.soyut. mücmelen (A.) [ ] ﻡﺠﻤﻼözetle. mücrim (A.) [ ] ﻡﺠﺮمsuçlu.
323
müctemi’ (A.) [ ] ﻡﺠﺘﻤﻊderli toplu. müdafaa (A.) [ ] ﻡﺪاﻓﻌﻪsavunma. müdahale (A.) [ ] ﻡﺪاﺧﻠﻪkarışma. müdahene (A.) [ ] ﻡﺪاهﻨﻪyağcılık, yardakçılık. müdavim (A.) [ ] ﻡﺪاومdevam eden. müddeî (A.) [ ] ﻡﺪﻋﯽ1.davacı. 2.inatçı. müddet (A.) [ ] ﻡﺪتsüre. müddet-i muvakkata [ ] ﻡﺪت ﻡﻮﻗﺘﻪgeçici süre. müddet-i tahsiliye [ ] ﻡﺪت ﺕﺤﺼﻴﻠﻴﻪöğrenim süresi. müdevver (A.) [ ] ﻡﺪورyuvarlak. müdhiş (A.) [ ] ﻡﺪهﺶdehşet verici. müdhişe (A.) [ ] ﻡﺪهﺸﻪdehşet verici. müdrik (A.) [ ] ﻡﺪرکidrak eden. müdrik olmak idrak etmek. müebbeden (A.) [ ] ﻡﺆﺑﺪاömür boyu. müellefat (A.) [ ] ﻡﺆﻝﻔﺎتtelif edilmiş yapıtlar. müellif (A.) [ ] ﻡﺆﻝﻒyazar. müesses (A.) [ ] ﻡﺆﺱﺲkurulu, kurulmuş. müessesat (A.) [ ] ﻡﺆﺱﺴﺎتkurumlar, kuruluşlar, müesseseler. müessese (A.) [ ] ﻡﺆﺱﺴﻪkurum, kuruluş. müessif (A.) [ ] ﻡﺆﺱﻒüzücü. müessir (A.) [ ] ﻡﺆﺛﺮ1.etkileyici, etkili. müessiriyet (A.) [ ] ﻡﺆﺛﺮیﺖetkileme gücü.
324
müessis (A.) [ ] ﻡﺆﺱﺲkurucu. müeyyide (A.) [ ] ﻡﺆیﺪﻩyaptırım. müfekkire (A.) [ ] ﻡﻔﮑﺮﻩdüşünme gücü. müfid (A.) [ ] ﻡﻔﻴﺪyararlı. müflis (A.) [ ] ﻡﻔﻠﺲ1.iflas etmiş. 2.sefil. müfreze (A.) [ ] ﻡﻔﺮزﻩaskerî birlik. müfrit (A.) [ ] ﻡﻔﺮطaşırı. müfsid (A.) [ ] ﻡﻔﺴﺪbozucu. müftehir (A.) [ ] ﻡﻔﺘﺨﺮiftihar eden. müftekir (A.) [ ] ﻡﻔﺘﻘﺮ1.yoksul. 2.bağlı, muhtaç. müfteri (A.) [ ] ﻡﻔﺘﺮیiftiracı. müheyya (A.) [ ] ﻡﻬﻴﺎhazır. müheyyic (A.) [ ] ﻡﻬﻴﺞheyecan verici. mühim (A.) [ ] ﻡﻬﻢönemli. mühimmat (A.) [ ] ﻡﻬﻤﺎتsavaş malzemesi. mühimme (A.) [ ] ﻡﻬﻤﻪönemli. mühlet (A.) [ ] ﻡﻬﻠﺖtanınmış süre. mühlet vermek süre tanımak. mühlik (A.) [ ] ﻡﻬﻠﮏöldürücü. mühr (F.) [ ] ﻡﻬﺮmühür. mühtedî (A.) [ ] ﻡﻬﺘﺪیislam dinini kabul etmiş. mühtez (A.) [ ] ﻡﻬﺘﺰtitrek. mühürdar (F.) [ ] ﻡﻬﺮدارözel kalem müdürü.
325
müje (F.) [ ] ﻡﮋﻩkirpik. müjgan (F.) [ ] ﻡﮋﮔﺎن1. kirpik. 2.kirpikler. mükâfat (A.) [ ] ﻡﮑﺎﻓﺎتödül. mükâleme (A.) [ ] ﻡﮑﺎﻝﻤﻪkonuşma. mükâtebe (A.) [ ] ﻡﮑﺎﺕﺒﻪyazışma. mükedder (A.) [ ] ﻡﮑﺪرkederli. mükemmelen (A.) [ ] ﻡﮑﻤﻼtam olarak, mükemmel olarak. mükemmeliyet (A.) [ ] ﻡﮑﻤﻠﻴﺖmükemmellik. mükerrer (A.) [ ] ﻡﮑﺮرtekrarlanmış, yinelenmiş. mükerreren (A.) [ ] ﻡﮑﺮراtekrar tekrar. mükeyyif (A.) [ ] ﻡﮑﻴﻒkeyif verici. mükteseb (A.) [ ] ﻡﮑﺘﺴﺐkazanılmış. müktesebat (A.) [ ] ﻡﮑﺘﺴﺒﺎتbilgi birikimi. müktesebe (A.) [ ] ﻡﮑﺘﺴﺒﻪkazanılmış. mülakat (A.) [ ] ﻡﻼﻗﺎت1.buluşma. 2.görüşme. mülâki olmak 1.karşılaşmak. 2.görüşmek. mülayim (A.) [ ] ﻡﻼیﻢyumuşak. mülazemet etmek 1.devam etmek. 2.staj yapmak. 3.bir işle ilgilenmek. mülazım (A.) [ ] ﻡﻼزمteğmen. mülazım-ı evvel [ ] ﻡﻼزم اولüsteğmen. mülazım-ı sâni [ ] ﻡﻼزم ﺛﺎﻥﯽteğmen. mülevven (A.) [ ] ﻡﻠﻮنrengarenk. mülevves (A.) [ ] ﻡﻠﻮثkirli.
326
mülga (A.) [ ] ﻡﻠﻐﺎkaldırılmış. mülhakat (A.) [ ] ﻡﻠﺤﻘﺎت1.ekler. 2.bir yere bağlı olan başka yerler. mülk (A.) [ ] ﻡﻠﮏ1.yurt. 2.kazanç getiren taşınmaz. mülteci (A.) [ ] ﻡﻠﺘﺠﯽsığınmacı. mültefit (A.) [ ] ﻡﻠﺘﻔﺖiltifat eden, güleryüzlü. mülûk (A.) [ ] ﻡﻠﻮکmelikler. mümane’et (A.) [ ] ﻡﻤﺎﻥﻌﺖengelleme. mümaselet (A.) [ ] ﻡﻤﺎﺛﻠﺖbenzerlik. mümasil (A.) [ ] ﻡﻤﺎﺛﻞbenzer, andıran. mümasil olmak berbirine benzemek. mümâşat (A.) [ ] ﻡﻤﺎﺵﺎتuysallık, suyuna gitme, alttan alma. mümessil (A.) [ ] ﻡﻤﺜﻞ1.temsilci. 2.sınıf temsilcisi. mümeyyiz (A.) [ ] ﻡﻤﻴﺰ1.katip. 2.sınava giren öğretmen. mümeyyize (A.) [ ] ﻡﻤﻴﺰﻩtırnak işareti. mümin (A.) [ ] ﻡﺆﻡﻦinanan, iman eden. müminîn (A.) [ ] ﻡﺆﻡﻨﻴﻦinananlar, iman edenler. mümkin (A.) [ ] ﻡﻤﮑﻦmümkün. mümsik (A.) [ ] ﻡﻤﺴﮏelisıkı. mümtaz (A.) [ ] ﻡﻤﺘﺎزseçkin. mümtehin (A.) [ ] ﻡﻤﺘﺤﻦsınav yapan, sınayan. mümteni (A.) [ ] ﻡﻤﺘﻨﻊimkansız. mümzâ (A.) [ ] ﻡﻤﻀﯽimzalı, imzalanmış. mün’adim olmak yok olmak.
327
mün’akid (A.) [ ] ﻡﻨﻌﻘﺪyapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş. mün’akis (A.) [ ] ﻡﻨﻌﮑﺲyansıtan. mün’im (A.) [ ] ﻡﻨﻌﻢ1.Tanrı. 2.velînimet. münâcat (A.) [ ] ﻡﻨﺎﺝﺎتTanrı’ya yakarma. münâdi (A.) [ ] ﻡﻨﺎدی1.müezzin. 2.tellal, çığırtkan. münafık (A.) [ ] ﻡﻨﺎﻓﻖikiyüzlü, nifak sokucu. münâkalat (A.) [ ] ﻡﻨﺎﻗﻼتtaşımacılık. münâkasa (A.) [ ] ﻡﻨﺎﻗﺼﻪaçık eksiltme. münâkaşa [ ] ﻡﻨﺎﻗﺸﻪ1.tartışma. 2.irdeleme. münâkız olmak (A.-T.) çelişmek. münakkaş (A.) [ ] ﻡﻨﻘﺶnakışlı, işlemeli, desenli. münasebat (A.) [ ] ﻡﻨﺎﺱﺒﺎتmünasebetler. münatif (A.) [ ] ﻡﻨﻌﻄﻒçevrilmiş,yönelik. münatif olmak çevrilmek. münâvebeten (A.) [ ] ﻡﻨﺎوﺑﺔdönüşümlü olaram. münaza’ât (A.) [ ] ﻡﻨﺎزﻋﺎتçatışmalar, çekişmeler. münbais (A.) [ ] ﻡﻨﺒﻌﺚileri gelen, kaynaklanan. münbit (A.) [ ] ﻡﻨﺒﺖverimli. müncemid (A.) [ ] ﻡﻨﺠﻤﺪdonuk. müncer olmak sonuçlanmak. mündemic (A.) [ ] ﻡﻨﺪﻡﺞiçinde yer alan, içinde bulunan. mündericât (A.) [ ] ﻡﻨﺪرﺝﺎتiçindekiler. münderis olmak izi kalmamak.
328
münebbih (A.) [ ] ﻡﻨﺒﻪuyarıcı, uyandırıcı. münekkid (A.) [ ] ﻡﻨﻘﺪeleştirmen. münevver (A.) [ ] ﻡﻨﻮر1.aydınlanmış, parlak. 2.aydın fikirli. münevver eylemek aydınlatmak. münfail olmak gücenmek, alınmak. münferid (A.) [ ] ﻡﻨﻔﺮد1.ayrı, tek başına. 2.tektük. münhal (A.) [ ] ﻡﻨﺤﻞ1.boş, açık. 2.çölülmüş. münhasır (A.) [ ] ﻡﻨﺤﺼﺮdönük, ait, yönelik. münhasıran (A.) [ ] ﻡﻨﺤﺼﺮاsırf, sadece. münhedim olmak yıkılmak, yok olmak. münhezim (A.) [ ] ﻡﻨﻬﺰمbozguna uğramış. münhezim olmak bozguna uğramak. müneccim (A.) [ ] ﻡﻨﺠﻢyıldızbilimci, astrolog. münkasım (A.) [ ] ﻡﻨﻘﺴﻢbölünmüş. münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak. münker (A.) [ ] ﻡﻨﮑﺮinkâr edilen. münkesir (A.) [ ] ﻡﻨﮑﺴﺮkırık. münkesir olmak kırılmak. münkir (A.) [ ] ﻡﻨﮑﺮinkâr eden. münselib olmak kalmamak. müntahab (A.) [ ] ﻡﻨﺘﺨﺐseçilmiş, seçkin. müntahabat (A.) [ ] ﻡﻨﺘﺨﺒﺎتseçki, antoloji. müntakim (A.) [ ] ﻡﻨﺘﻘﻢintikam alan.
329
münteha (A.) [ ] ﻡﻨﺘﻬﺎson. müntehi olmak sona ermek, son bulmak. müntesib (A.) [ ] ﻡﻨﺘﺴﺐmensup, intisab etmiş. müntesip bk. müntesib. münteşir (A.) [ ] ﻡﻨﺘﺸﺮyaygın. müphem (A.) [ ] ﻡﺒﻬﻢbelirsiz, belli belirsiz. müptelâ (A.) [ ] ﻡﺒﺘﻼuğramış, tutulmuş, yakalanmış. müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak. mürâat (A.) [ ] ﻡﺮاﻋﺎتgözetme. müracaat (A.) [ ] ﻡﺮاﺝﻌﺖbaşvuru. 2.geri dönüş. müracaat etmek 1.başvurmak. 2.geri dönmek. müradif (A.) [ ] ﻡﺮادفeşanlamlı. mürai (A.) [ ] ﻡﺮاﺋﯽikiyüzlü. müraselât (A.) [ ] ﻡﺮاﺱﻼتmektuplaşmalar. mürasele (A.) [ ] ﻡﺮاﺱﻠﻪmektuplaşma. mürde (F.) [ ] ﻡﺮدﻩölü. mürebbî (A.) [ ] ﻡﺮﺑﯽeğitmen, eğitici. müreccah (A.) [ ] ﻡﺮﺝﺢtercih sebebi, tercih edilir. müreffeh (A.) [ ] ﻡﺮﻓﻪrefah içinde, bolluk içinde. mürekkeb (A.) [ ] ﻡﺮﮐﺐ1.oluşan, bileşen. 2.mürekkep. müretteb (A.) [ ] ﻡﺮﺕﺐ1.düzenlenmiş, tertip edilmiş. 2.dizilmiş. mürettib (A.) [ ] ﻡﺮﺕﺐdizgici. mürevvic (A.) [ ] ﻡﺮوجrevaç veren, propagandasını yapan.
330
mürg (F.) [ ] ﻡﺮغkuş. mürgâb (F.) [ ] ﻡﺮﻏﺎب1.ördek. 2.kurbağa. mürid (A.) [ ] ﻡﺮیﺪ1.buyuran. 2.şeyhe bağlı kişi, mürit. mürit bk. murid. mürşid (A.) [ ] ﻡﺮﺵﺪ1.şeyh. 2.doğru yolu gösteren, irşad eden. mürteci (A.) [ ] ﻡﺮﺕﺠﻊgerici. mürted (A.) [ ] ﻡﺮﺕﺪislam dininden çıkan. mürtefi (A.) [ ] ﻡﺮﺕﻔﻊyüksek. mürtehen (A.) [ ] ﻡﺮﺕﻬﻦrehinli, ipotekli. mürteiş (A.) [ ] ﻡﺮﺕﻌﺶtitrek. mürtekib (A.) [ ] ﻡﺮﺕﮑﺐkötü bir iş yapan, işleyen. mürteşî (A.) [ ] ﻡﺮﺕﺸﯽrüşvetçi, rüşvet yiyen. mürûr (A.) [ ] ﻡﺮورgeçme, geçip gitme, geçiş. mürûr -i zaman [ ] ﻡﺮور زﻡﺎنzamanın akışı. mürûr etmek geçmek. mürûr eylemek 1.geçmek. 2.uğramak. mürüvvet (A.) [ ] ﻡﺮوت1.insanlık. 2.iyilik. müsaade (A.) [ ] ﻡﺴﺎﻋﺪﻩ1.izin. 2.yardım. müsaade edilmek izin verilmek. müsaade etmek izin vermek. müsaadekâr (A.-F.) [ ] ﻡﺴﺎﻋﺪﻩ ﮐﺎرyardımcı, izin verici. müsaadekârlık (A.-F.-T.) yardımcı olma, izin verme. müsabaka (A.) [ ] ﻡﺴﺎﺑﻘﻪyarışma.
331
müsabık (A.) [ ] ﻡﺴﺎﺑﻖyarışmacı. müsademe (A.) [ ] ﻡﺼﺎدﻡﻪ1.çarpışma. 2.çatışma. müsadere (A.) [ ] ﻡﺼﺎدرﻩmal varlığına el koyma. müsadere edilmek mal varlığına el konulmak. müsadere etmek mal varlığına el koymak. müsâdif (A.) [ ] ﻡﺼﺎدفrastlar, rastlayan. müsafir (A.) [ ] ﻡﺴﺎﻓﺮ1.yolcu. 2.konuk. müsâhelekârlık (A.-F.-T.) kolaylık gösterme. müsaid (A.) [ ] ﻡﺴﺎﻋﺪuygun. müsalaha (A.) [ ] ﻡﺼﺎﻝﺤﻪbarış yapma. müsalemetkâr (A.-F.) [ ] ﻡﺴﺎﻝﻤﺖ ﮐﺎرbarışçıl. müsâmaha (A.) [ ] ﻡﺴﺎﻡﺤﻪhoşgörü. müsâmahakâr (A.-F.) [ ] ﻡﺴﺎﻡﺤﻪ ﮐﺎرhoşgörülü. müsamere (A.) [ ] ﻡﺴﺎﻡﺮﻩ1.gece eğlencesi. 2.okul piyesi. müsâvat (A.) [ ] ﻡﺴﺎواتeşitlik. müsâvatsızlık (A.-T.) eşitsizlik. müsbet (A.) [ ] ﻡﺜﺒﺖolumlu, pozitif. müsebbib (A.) [ ] ﻡﺴﺒﺐyol açan, sebep olan. müseccel (A.) [ ] ﻡﺴﺠﻞtescilli. müsekkin (A.) [ ] ﻡﺴﮑﻦsakinleştirici, yatıştırıcı. müsekkit (A.) [ ] ﻡﺴﮑﺖsusturucu. müsellah (A.) [ ] ﻡﺴﻠﺢsilahlı. müselleme (A.) [ ] ﻡﺴﻠﻤﻪherkes tarafından kabul edilmiş.
332
müselles (A.) [ ] ﻡﺜﻠﺚüçgen. müsellesat (A.) [ ] ﻡﺜﻠﺜﺎتtrigonometri. müsellesüşşekl (A.) [ ] ﻡﺜﻠﺚ اﻝﺸﮑﻞüçgen şeklinde. müselmân (A.) [ ] ﻡﺴﻠﻤﺎنmüslüman. müselsel (A.) [ ] ﻡﺴﻠﺴﻞzincirleme. müsemma (A.) [ ] ﻡﺴﻤﯽadlandırılmış. müshil (A.) [ ] ﻡﺴﻬﻞ1.kolaylaştıran. 2.ishal edici. müsin (A.) [ ] ﻡﺴﻦyaşlı. müskirat (A.) [ ] ﻡﺴﮑﺮاتsarhoş edici şeyler. müslim (A.) [ ] ﻡﺴﻠﻢmüslüman. müsmir (A.) [ ] ﻡﺜﻤﺮ1.verimli. 2.iyi sonuç veren. müsmiriyet (A.) [ ] ﻡﺜﻤﺮیﺖverimlilik. müsrif (A.) [ ] ﻡﺴﺮفsavurgan. müsta’mere (A.) [ ] ﻡﺴﺘﻌﻤﺮﻩsömürge. müstab'ed (A.) [ ] ﻡﺴﺘﺒﻌﺪuzak. müsta'fî (A.) [ ] ﻡﺴﺘﻌﻔﯽistifa etmiş, istifa eden. müstağnî (A.) [ ] ﻡﺴﺘﻐﻨﯽdoygun, eyvallah etmeyen. müstahak (A.) [ ] ﻡﺴﺘﺤﻖhak kazanmış. müstahdem (A.) [ ] ﻡﺴﺘﺨﺪمçalışan, hizmet eden. müstahdemîn (A.) [ ] ﻡﺴﺘﺨﺪﻡﻴﻦçalışanlar, hizmet edenler. müstaid (A.) [ ] ﻡﺴﺘﻌﺪyetenekli. müstakil (A.) [ ] ﻡﺴﺘﻘﻞbağımsız. müstakillen (A.) [ ] ﻡﺴﺘﻘﻼbağımsız olarak, ayrıca.
333
müstakraza (A.) [ ] ﻡﺴﺘﻘﺮﺽﻪborç alınan. müstamel (A.) [ ] ﻡﺴﺘﻌﻤﻞ1.kullanılmış. 2.kullanılan. müstantık (A.) [ ] ﻡﺴﺘﻨﻄﻖsorgu yargıcı. müste’cir (A.) [ ] ﻡﺴﺘﺄﺝﺮkiracı. müstebân olmak anlaşılmak. müstebid (A.) [ ] ﻡﺴﺘﺒﺪdespot. müstefid olmak yararlanmak. müstehlik (A.) [ ] ﻡﺴﺘﻬﻠﮏtüketici. müstehzi (A.) [ ] ﻡﺴﺘﻬﺰیalaycı. müstemleke (A.) [ ] ﻡﺴﺘﻤﻠﮑﻪsömürge, koloni. müstenid (A.) [ ] ﻡﺴﺘﻨﺪdayanan. müsteniden (A.) [ ] ﻡﺴﺘﻨﺪاdayanarak. müsterih (A.) [ ] ﻡﺴﺘﺮیﺢgönlü rahat. müstesnâ (A.) [ ] ﻡﺴﺘﺜﻨﯽ1.apayrı. 2.dışında haricinde. müsteşar (A.) [ ] ﻡﺴﺘﺸﺎرdanışman. müsteşrik (A.) [ ] ﻡﺴﺘﺸﺮقdoğubilimci, oryantalist. müsvedde (A.) [ ] ﻡﺴﻮدﻩtaslak. müşa’şa (A.) [ ] ﻡﺸﻌﺸﻊgösterişli, şaşaalı. müşabehet (A.) [ ] ﻡﺸﺎﺑﻬﺖbenzerlik. müşabih (A.) [ ] ﻡﺸﺎﺑﻪbenzer. müşahedât (A.) [ ] ﻡﺸﺎهﺪاتgözlemler. müşâhede (A.) [ ] ﻡﺸﺎهﺪﻩgözlem. müşâhede edilmek gözlemlenmek.
334
müşâhede olunmak gözlemlenmek. müşahhas (A.) [ ] ﻡﺸﺨﺺsomut. müşarik (A.) [ ] ﻡﺸﺎرکortak. müşarünileyh (A.) [ ] ﻡﺸﺎر اﻝﻴﻪanılan, adı geçen. müşavere (A.) [ ] ﻡﺸﺎورﻩdanışma. müşavere etmek danışmak. müşekkel (A.) [ ] ﻡﺸﮑﻞbiçimli, kalıplı. müşerref olmak şeref kazanmak. müşevveş (A.) [ ] ﻡﺸﻮشkarışık. müşfik (A.) [ ] ﻡﺸﻔﻖşefkatli. müşir (A.) [ ] ﻡﺸﻴﺮmareşal. müşkil (A.) [ ] ﻡﺸﮑﻞgüç, zor. müşkilât (A.) [ ] ﻡﺸﮑﻼتgüçlükler, zorluklar. müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek. müşkilpesend (A.-F.) [ ] ﻡﺸﮑﻞ ﭘﺴﻨﺪgüç beğenen. müşt (F.) [ ] ﻡﺸﺖ1.yumruk. 2.avuç. müştail (A.) [ ] ﻡﺸﺘﻌﻞalevli. müştak (A.) [ ] ﻡﺸﺘﺎقçok isteyen, can atan. müştehir (A.) [ ] ﻡﺸﺘﻬﺮünlü. müşteki (A.) [ ] ﻡﺸﺘﮑﯽşikayetçi. müştemilat (A.) [ ] ﻡﺸﺘﻤﻼتeklentiler, ek yapılar. müştereken (A.) [ ] ﻡﺸﺘﺮﮐﺎortaklaşa. mütalaa (A.) [ ] ﻡﻄﺎﻝﻌﻪ1.okuma. 2.görüş. 3.inceleme.
335
mütareke (A.) [ ] ﻡﺘﺎرﮐﻪbırakışma, karşılıklı silah bırakma. müteaddid (A.) [ ] ﻡﺘﻌﺪدbirçok. müteaffin (A.) [ ] ﻡﺘﻌﻔﻦkokuşmuş. müteahhid (A.) [ ] ﻡﺘﻌﻬﺪtaahhüt eden, üstlenen. müteakib (A.) [ ] ﻡﺘﻌﺎﻗﺐardından. müteallik (A.) [ ] ﻡﺘﻌﻠﻖilgili, ilişkin. müteallim (A.) [ ] ﻡﺘﻌﻠﻢöğrenci. müteammim (A.) [ ] ﻡﺘﻌﻤﻢyaygın. müteannid (A.) [ ] ﻡﺘﻌﻨﺪinatçı. müteârife (A.) [ ] ﻡﺘﻌﺎرﻓﻪkanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık. müteassıb (A.) [ ] ﻡﺘﻌﺼﺐtaassup gösteren. mütebahhir (A.) [ ] ﻡﺘﺒﺤﺮderin bilgi sahibi. mütebahhirane (A.-F.) [ ] ﻡﺘﺒﺤﺮاﻥﻪderinlemesine. mütebaki (A.) [ ] ﻡﺘﺒﺎﻗﯽkalan, geriye kalan. mütebariz (A.) [ ] ﻡﺘﺒﺎرزaçık seçik, belirgin. mütebasbıs (A.) [ ] ﻡﺘﺒﺼﺒﺺyaltakçı, yardakçı. mütebessim (A.) [ ] ﻡﺘﺒﺴﻢgülümseyen, tebessüm eden. mütecânis (A.) [ ] ﻡﺘﺠﺎﻥﺲaynı cinsten, homojen. mütecâviz (A.) [ ] ﻡﺘﺠﺎوز1.aşkın. 2.saldırgan, tecavüzkâr. 3.sarkıntılık eden, tecavüzcü. müteceddid (A.) [ ] ﻡﺘﺠﺪد1.yenilikçi. 2.yenileşen. mütecellî (A.) [ ] ﻡﺘﺠﻠﯽgörünen, tecelli eden. mütecessis (A.) [ ] ﻡﺘﺠﺴﺲmeraklı, merak eden.
336
mütecessisâne (A.-F.) [ ] ﻡﺘﺠﺴﺴﺎﻥﻪmerak ederek, meraklı. mütedair (A.) [ ] ﻡﺘﺪاﺋﺮilişkin. mütedeyyin (A.) [ ] ﻡﺘﺪیﻦdindar, dinine düşkün. müteehhil (A.) [ ] ﻡﺘﺄهﻞevli. müteellim (A.) [ ] ﻡﺘﺄﻝﻢelemli. müteessif (A.) [ ] ﻡﺘﺄﺱﻒüzgün. müteessif olmak üzülmek. müteessifâne (A.-F.) [ ] ﻡﺘﺄﺱﻔﺎﻥﻪüzgün, esefli. müteessir (A.) [ ] ﻡﺘﺄﺛﺮ1.üzgün. 2.etkilenen. müteessir olmak 1.üzülmek. 2.etkilenmek. müteezzî (A.) [ ] ﻡﺘﺄذیeziyet çekmiş, eza görmüş. müteezzi etmek acı çektirmek. mütefekkir (A.) [ ] ﻡﺘﻔﮑﺮ1.düşünür. 2.düşünceli. mütefekkirane (A.-F.) [ ] ﻡﺘﻔﮑﺮاﻥﻪdüşünceli düşünceli. mütefelsifâne (A.-F.) [ ] ﻡﺘﻔﻠﺴﻔﺎﻥﻪbir filozof gibi. mütefennin (A.) [ ] ﻡﺘﻔﻨﻦfen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan. müteferrik (A.) [ ] ﻡﺘﻔﺮقdağınık. mütefessih (A.) [ ] ﻡﺘﻔﺴﺦbozulmuş, kokuşmuş, çürümüş. mütegallib (A.) [ ] ﻡﺘﻐﻠﺐzorba. mütegâyir (A.) [ ] ﻡﺘﻐﺎیﺮbirbirine zıt. mütehaccir (A.) [ ] ﻡﺘﺤﺠﺮtaşlaşmış, fosilleşmiş. mütehalif (A.) [ ] ﻡﺘﺨﺎﻝﻒbirbirine uymayan. mütehammil (A.) [ ] ﻡﺘﺤﻤﻞdayanan.
337
müteharrî (A.) [ ] ﻡﺘﺤﺮیaraştırıcı, araştıran. müteharrik (A.) [ ] ﻡﺘﺤﺮکhareket eden, kıpırdayan. mütehassıs (A.) [ ] ﻡﺘﺨﺼﺺuzman. mütehassir (A.) [ ] ﻡﺘﺤﺴﺮözlem duyan. mütehassis (A.) [ ] ﻡﺘﺤﺴﺲduygulu. mütehâşi (A.) [ ] ﻡﺘﺤﺎﺵﯽçekingen. mütehavvil (A.) [ ] ﻡﺘﺤﻮلdeğişken. mütehayyir (A.) [ ] ﻡﺘﺤﻴﺮşaşkın, şaşırmış. mütekâbil (A.) [ ] ﻡﺘﻘﺎﺑﻞkarşılıklı. mütekâbile (A.) [ ] ﻡﺘﻘﺎﺑﻠﻪkarşılıklı. mütekâbilen (A.) [ ] ﻡﺘﻘﺎﺑﻼkarşılıklı olarak. mütekaddim (A.) [ ] ﻡﺘﻘﺪمgeçmiş, eski. mütekaid (A.) [ ] ﻡﺘﻘﺎﻋﺪemekli. mütekamil (A.) [ ] ﻡﺘﮑﺎﻡﻞolgun, tam, gelişmiş. mütekebbir (A.) [ ] ﻡﺘﮑﺒﺮkendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen. mütekeddir (A.) [ ] ﻡﺘﮑﺪرkederli. mütekellim (A.) [ ] ﻡﺘﮑﻠﻢ1.konuşan. 2.birinci tekil şahıs. mütelebbis (A.) [ ] ﻡﺘﻠﺒﺲgiyinmiş, kuşanmış. mütelevvin (A.) [ ] ﻡﺘﻠﻮنrenkten renge giren, yanar döner. mütemadi (A.) [ ] ﻡﺘﻤﺎدیsürekli. mütemadiyen (A.) [ ] ﻡﺘﻤﺎدیﺎsürekli olarak. mütemayil (A.) [ ] ﻡﺘﻤﺎیﻞ1.eğimli. 2.eğilimli, yönelik. mütemeddin (A.) [ ] ﻡﺘﻤﺪنuygar.
338
mütemellik (A.) [ ] ﻡﺘﻤﻠﮏdalkavuk, yardakçı. mütemerkiz (A.) [ ] ﻡﺘﻤﺮﮐﺰbir merkezde toplanma. mütemevvic (A.) [ ] ﻡﺘﻤﻮجdalgalı. mütemevvil (A.) [ ] ﻡﺘﻤﻮلvarlıklı, zengin. mütemmim (A.) [ ] ﻡﺘﻤﻢ1.tamamlayıcı. 2.tümleç. mütenâhi (A.) [ ] ﻡﺘﻨﺎهﯽsona eren. mütenasib (A.) [ ] ﻡﺘﻨﺎﺱﺐuygun, uyumlu. mütenavib (A.) [ ] ﻡﺘﻨﺎوبdönüşümlü. mütenâzır (A.) [ ] ﻡﺘﻨﺎﻇﺮ1.birbirine bakan. 2.simetrik. müteneffizân (A.-F.) [ ] ﻡﺘﻨﻔﺬانetkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler. mütenevvi (A.) [ ] ﻡﺘﻨﻮعçeşitli, türlü türlü. müteradif (A.) [ ] ﻡﺘﺮادفeşanlamlı. müterafik (A.) [ ] ﻡﺘﺮاﻓﻖ1.refakat eden. 2.karışık, bir arada. mütercem (A.) [ ] ﻡﺘﺮﺝﻢçevrilmiş, tercüme edilmiş. mütercim (A.) [ ] ﻡﺘﺮﺝﻢçevirmen. mütesadif (A.) [ ] ﻡﺘﺼﺎدفrastlayan, tesadüf eden. mütesâvi (A.) [ ] ﻡﺘﺴﺎویeşit. mütesâviyen (A.) [ ] ﻡﺘﺴﺎویﺎeşit olarak. müteselli (A.) [ ] ﻡﺘﺴﻠﯽteselli bulan, avunan. müteselli olmak teselli bulmak, avunmak. müteselsil (A.) [ ] ﻡﺘﺴﻠﺴﻞzincirleme. müteselsilen (A.) [ ] ﻡﺘﺴﻠﺴﻼzincirleme olarak, birbirinin ardı sıra. müteşâir (A.) [ ] ﻡﺘﺸﺎﻋﺮşair geçinen, şair müsveddesi.
339
müteşebbis (A.) [ ] ﻡﺘﺸﺒﺚ1.girişen, teşebbüs eden. 2.girişimci. müteşekkî (A.) [ ] ﻡﺘﺸﮑﯽşikayetçi. müteşekkil (A.) [ ] ﻡﺘﺸﮑﻞoluşmuş, teşekkül etmiş. müteşekkir (A.) [ ] ﻡﺘﺸﮑﺮşükran borçlu. müteşettit (A.) [ ] ﻡﺘﺸﺘﺖkarışık, dağınık. mütetebbi (A.) [ ] ﻡﺘﺘﺒﻊaraştırmacı. mütevakkıf (A.) [ ] ﻡﺘﻮﻗﻒbağlı. mütevaliyen (A.) [ ] ﻡﺘﻮاﻝﻴﺎsürekli olarak. mütevattın (A.) [ ] ﻡﺘﻮﻃﻦyerleşik, yurt tutmuş. mütevâzı (A.) [ ] ﻡﺘﻮاﺽﻊalçakgönüllü. mütevâzıyâne (A.-F.) [ ] ﻡﺘﻮاﺽﻴﺎﻥﻪalçakgönüllülükle. mütevazin (A.) [ ] ﻡﺘﻮازنoranlı, uyumlu, dengeli. müteveccih (A.) [ ] ﻡﺘﻮﺝﻪdönük, yönelik. müteveccihen (A.) [ ] ﻡﺘﻮﺝﻬﺎ1.dönük olarak. 2.bir yere gitmek üzere. müteveffâ (A.) [ ] ﻡﺘﻮﻓﺎölmüş, ölü. mütevekkil (A.) [ ] ﻡﺘﻮﮐﻞtevekkül eden her işini Tanrı’nın iradesine bırakan. mütevellî (A.) [ ] ﻡﺘﻮﻝﯽbir vakfın üst yöneticisi. mütevellid (A.) [ ] ﻡﺘﻮﻝﺪ1.doğan. 2.ileri gelen, kaynaklanan. müteverrim (A.) [ ] ﻡﺘﻮرمveremli, verem hastası. müteyakkız (A.) [ ] ﻡﺘﻴﻘﻆuyanık, teyakkuz durumunda olan. mütezâyid (A.) [ ] ﻡﺘﺰایﺪartan, çoğalan. mütezelzil (A.) [ ] ﻡﺘﺰﻝﺰلsarsılan. mütezelzil olmak 1.sarsılmak. 2.bozulmak.
340
müttefik (A.) [ ] ﻡﺘﻔﻖbirlik olmuş, ittifak yapmış. müttehid (A.) [ ] ﻡﺘﺤﺪbirleşik. müvekkil (A.) [ ] ﻡﻮﮐﻞvekalet veren. müverrah (A.) [ ] ﻡﻮرخtarihli. müverrih (A.) [ ] ﻡﻮرخtarihçi, tarih yazarı. müverrihin (A.) [ ] ﻡﻮرﺧﻴﻦtarihçiler. müyesser olmak gerçekleşmek. müzaheret (A.) [ ] ﻡﻈﺎهﺮتdestek, yardım, arka çıkma. müzahrefat (A.) [ ] ﻡﺰﺧﺮﻓﺎت1.pislikler, süprüntüler, döküntüler. müzakere (A.) [ ] ﻡﺬاﮐﺮﻩgörüşme. müzayede (A.) [ ] ﻡﺰایﺪﻩaçık arttırma. müzehheb (A.) [ ] ﻡﺬهﺐaltın yaldızlı. müzekker (A.) [ ] ﻡﺬﮐﺮeril. müzevvir (A.) [ ] ﻡﺰورarabozucu. müzeyyen (A.) [ ] ﻡﺰیﻦsüslü, ziynetli. müzmin (A.) [ ] ﻡﺰﻡﻦkronik, süreğen.
341
N
nâ (F.) [ ] ﻥﺎolumsuzluk eki. na’l (A.) [ ] ﻥﻌﻞnal. na’lbend (A.-F.) [ ] ﻥﻌﻠﺒﻨﺪnalbant. na’lbur (A.-F.) [ ] ﻥﻌﻠﺒﺮnalbur. na’lçe (A.-F.) [ ] ﻥﻌﻠﭽﻪnalça. na’nâ’ (A.) [ ] ﻥﻌﻨﺎعnane. na’re (A.) [ ] ﻥﻌﺮﻩnara, haykırma. na’ş (A.) [ ] ﻥﻌﺶnaaş, cenaze. na’t (A.) [ ] ﻥﻌﺖ1.övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir. nââşnâ (F.) [ ] ﻥﺎ ﺁﺵﻨﺎyabancı. naat (A.) [ ] ﻥﻌﺖ1.övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir. nâb (F.) [ ] ﻥﺎبsaf, halis, katışıksız. nâbecâ (F.) [ ] ﻥﺎﺑﺠﺎyersiz. nâbehre (F.) [ ] ﻥﺎﺑﻬﺮﻩ1.nasipsiz. 2.soysuz. nâbekâr (F.) [ ] ﻥﺎﺑﮑﺎر1.hayırsız. 2.işe yaramaz. nâbîna (F.) [ ] ﻥﺎﺑﻴﻨﺎkör. nâbûd (F.) [ ] ﻥﺎﺑﻮد1.yok. 2.yokluk. 3.perişan. nabz (A.) [ ] ﻥﺒﺾnabız. nabzgîr (A.-F.) [ ] ﻥﺒﺾ ﮔﻴﺮnabza göre şerbet veren.
342
nâcî (A.) [ ] ﻥﺎﺝﯽkurtulan. nâcins (F.-A.) [ ] ﻥﺎﺝﻨﺲsoysuz, cinsi bozuk. nâçâr (F.) [ ] ﻥﺎچﺎر1.çaresiz, sorunda. 2.ister istemez. nâçîz (F.) [ ] ﻥﺎچﻴﺰdeğersiz, önemsiz. nâdân (F.) [ ] ﻥﺎدان1.cahil. 2.hödük. nâdânlık (F.-T.) 1.cahillik. 2.hödüklük. nâdî (A.) [ ] ﻥﺎدیseslenen, çağıran. nâdim (A.) [ ] ﻥﺎدمpişman. nâdim etmek pişman etmek. nâdim olmak pişman olmak. nâdir (A.) [ ] ﻥﺎدرaz bulunur. nâdirât (A.) [ ] ﻥﺎدراتaz bulunur şeyler. nâdire (A.) [ ] ﻥﺎدرﻩaz bulunur. nâdiren (A.) [ ] ﻥﺎدراnadir olarak. nâehl (F.-A.) [ ] ﻥﺎأهﻞehil olmayan, ehliyetli olmayan. nâf (F.) [ ] ﻥﺎفgöbek. nafaka (A.) [ ] ﻥﻔﻘﻪgeçim parası. nâfe (F.) [ ] ﻥﺎﻓﻪ1.ceylanın göbeğinden çıkan misk. 2.sevgilinin saçı. nâfercâm (F.) [ ] ﻥﺎﻓﺮﺝﺎمsonu iyi olmayan, yararsız. nâfıa (A.) [ ] ﻥﺎﻓﻌﻪbayındırlık işleri. nâfıa müdüriyeti bayındırlık müdürlüğü. nâfıa nâzırı bayındırlık bakanı. nâfıa nezareti bayındırlık bakanlığı.
343
nâfıa vekâleti bayındırlık bakanlığı. nâfile (A.) [ ] ﻥﺎﻓﻠﻪ1.boşuna. 2.nafile namazı, farz dışında kılınan namaz. nâfiz (A.) [ ] ﻥﺎﻓﺬetkileyici, nüfuz edici, işleyici. nâgâh (F.) [ ] ﻥﺎﮔﺎﻩansızın. nâgehan (F.) [ ] ﻥﺎﮔﻬﺎنansızın. nağamât (A.) [ ] ﻥﻐﻤﺎتnağmeler. nağme (A.) [ ] ﻥﻐﻤﻪezgi, melodi. nağz (F.) [ ] ﻥﻐﺰgüzel, hoş. nâhak (F.-A.) [ ] ﻥﺎﺣﻖhaksız. nâhalef (F.-A.) [ ] ﻥﺎﺧﻠﻒhayırsız evlat. nahçîr (F.) [ ] ﻥﺨﭽﻴﺮav hayvanı. nâhencâr (F.) [ ] ﻥﺎهﻨﺠﺎرdoğru olmayan, uygun olmayan. nâhid (F.) [ ] ﻥﺎهﻴﺪVenüs, Çulpan, Zühre. nahif (A.) [ ] ﻥﺤﻴﻒcılız. nâhiye (A.) [ ] ﻥﺎﺣﻴﻪ1.yöre, bölge. 2.bucak. 3.taraf. nahl (A.) [ ] ﻥﺨﻞhurma ağacı. nahl (A.) [ ] ﻥﺤﻞbal arısı. nahlistan (A.-F.) [ ] ﻥﺨﻠﺴﺘﺎنhurmalık. nâhoş (F.) [ ] ﻥﺎﺧﻮشhoş olmayan. nahs (A.) [ ] ﻥﺤﺲuğursuzluk. nâhudâ (F.) [ ] ﻥﺎﺧﺪاkaptan. nâhudâ (F.) [ ] ﻥﺎﺧﺪاAllahsız. nâhun (F.) [ ] ﻥﺎﺧﻦtırnak.
344
nahv (A.) [ ] ﻥﺤﻮ1.sözdizimi. 2.taraf. 3.gibi. nahvet (A.) [ ] ﻥﺨﻮتböbürlenme. nahvî (A.) [ ] ﻥﺤﻮیgramerci, nahiv uzmanı. nâib (A.) [ ] ﻥﺎﺋﺐ1.vekil. 2.kadı, yargıç. nâil (A.) [ ] ﻥﺎﺋﻞerişen, kavuşan, murada eren. nail olmak muradına ermek, kavuşmak, erişmek. nâim (A.) [ ] ﻥﺎﺋﻢuyuyan. nâka (A.) [ ] ﻥﺎﻗﻪdişi deve. nakd (A.) [ ] ﻥﻘﺪ1.nakit. 2.madeni para. nakden (A.) [ ] ﻥﻘﺪاpeşin olarak. nâkes (F.) [ ] ﻥﺎﮐﺲ1.soysuz, işe yaramaz. 2.pinti, nekes. nâkıs (A.) [ ] ﻥﺎﻗﺺ1.eksik. 2.eksi. nakış (A.) [ ] ﻥﻘﺶdesen. nakib (A.) [ ] ﻥﻘﻴﺐ1.şeyh yardımcısı. 2.reis vekili. nâkil (A.) [ ] ﻥﺎﻗﻞ1.taşıma, nakil. 2.anlatan, nakleden. nakîsa (A.) [ ] ﻥﻘﻴﺼﻪkusur. nakîse (A.) [ ] ﻥﻘﻴﺼﻪkusur. nakkad (A.) [ ] ﻥﻘﺎدeleştirmen. nakkal (A.) [ ] ﻥﻘﺎلnakleden, öykü veya masal anlatan. nakkare (A.) [ ] ﻥﻘﺎرﻩ1.davul. 2.dümbelek. nakl (A.) [ ] ﻥﻘﻞ1.nakil, anlatma. 2.taşıma. nakledilmek 1.anlatılmak. 2.taşınmak. naklen (A.) [ ] ﻥﻘﻼnaklederek, nakil yolu ile.
345
nakletmek 1.anlatmak. 2.taşımak. nakliyat (A.) [ ] ﻥﻘﻠﻴﺎتtaşımacılık. nakliye (A.) [ ] ﻥﻘﻠﻴﻪtaşıma. nakş (A.) [ ] ﻥﻘﺶ1.nakış, desen. 2.resim. 3.duvar resmi. nakşedilmek işlenmek. nakş etmek işlemek. nâkus (A.) [ ] ﻥﺎﻗﻮسçan. nakz (A.) [ ] ﻥﻘﺾ1.yok sayma. 2.bozma, çözme. nâlân (F.) [ ] ﻥﺎﻻنinleyen. nâlân etmek inletmek. nâlân olmak inlemek. nâle (F.) [ ] ﻥﺎﻝﻪinilti. nâlende (F.) [ ] ﻥﺎﻝﻨﺪﻩinleyen. nâm (F.) [ ] ﻥﺎم1.ad. 2.adında, adlı. 3.ün, şöhret. nam vermek ad vermek, adlandırmak. nâmahdud (F.-A.) [ ] ﻥﺎﻡﺤﺪودsınırsız. nâmahrem (F.-A.) [ ] ﻥﺎﻡﺤﺮم
1.mahrem olmayan. 2.nikah düşmeyen kişi.
3.yabancı. nâmahsus (F.-A.) [ ] ﻥﺎﻡﺤﺴﻮسhissedilmeyen. nâmakbul (F.-A.) [ ] ﻥﺎﻡﻘﺒﻮلmakbul olmayan. nâmakul (F.-A.)) [ ] ﻥﺎﻡﻌﻘﻮلmakul olmayan. nâmalûm (F.-A.) [ ] ﻥﺎﻡﻌﻠﻮمbilinmeyen. nâmâver (F.) [ ] ﻥﺎم ﺁورünlü, sanlı.
346
namaz (F.) [ ] ﻥﻤﺎزnamaz. namazgâh (F.) [ ] ﻥﻤﺎزﮔﺎﻩnamazlık, üstü açık mesçit. nâmberdar (F.) [ ] ﻥﺎﻡﺒﺮدارünlü, sanlı. nâmcû (F.) [ ] ﻥﺎﻡﺠﻮyiğit. nâmdar (F.) [ ] ﻥﺎﻡﺪارünlü, namlı. nâme (F.) [ ] ﻥﺎﻡﻪ1.mektup. 2.kitap. nâme’mûl (F.-A.) [ ] ﻥﺎﻡﺄﻡﻮلumulmayan, beklenmedik. nâmefhûm (F.-A.) [ ] ﻥﺎﻡﻔﻬﻮمanlaşılmaz. nâmer’î (F.-A.) [ ] ﻥﺎﻡﺮﺋﯽgörülmeyen, görülmez. nâmerd (F.) [ ] ﻥﺎﻡﺮدalçak, aşağılık, namert. nâmesbûk (F.-A.) [ ] ﻥﺎﻡﺴﺒﻮقolmamış, geçmemiş, cereyan etmemiş. nâmına (F.-T.) adına. nâmî (F.) [ ] ﻥﺎﻡﯽünlü, namlı. nâmurad (F.-A.) [ ] ﻥﺎﻡﺮادmuradına ermemiş. nâmus (A.
347
nâpervâ (F.) [ ] ﻥﺎﭘﺮواkorkusuz, pervasız. nâr (A.) [ ] ﻥﺎرateş. nâr (F.) [ ] ﻥﺎرnar. nârencî (F.) [ ] ﻥﺎرﻥﺠﯽturuncu. nâres (F.) [ ] ﻥﺎرسham, olgunlaşmamış. nâresâ (F.) [ ] ﻥﺎرﺱﺎ1.ham. 2.uygun olmayan. nârevâ (F.) [ ] ﻥﺎرواyakışık almaz. narh (F.) [ ] ﻥﺮخnark. nâs (A.) [ ] ﻥﺎسinsanlar. nasâra (A.) [ ] ﻥﺼﺎراHıristiyanlar. nasâyih (A.) [ ] ﻥﺼﺎیﺢöğütler. nasib (A.) [ ] ﻥﺼﻴﺐ1.pay. 2.Tanrı’nın kula verdiği. nasihat (A.) [ ] ﻥﺼﻴﺤﺖöğüt. nâsipas (F.) [ ] ﻥﺎﺱﭙﺎسnankör. nâsiye (A.) [ ] ﻥﺎﺹﻴﻪalın. nasrâni (A.) [ ] ﻥﺼﺮاﻥﯽHıristiyan. nass (A.) [ ] ﻥﺺkesinlik. nâsûtî (A.) [ ] ﻥﺎﺱﻮﺕﯽinsanlık ile ilgili. nâşî (A.) [ ] ﻥﺎﺵﯽileri gelen, kaynaklanan, dolayı. nâşinas (F.) [ ] ﻥﺎﺵﻨﺎسyabancı. nâşir (A.) [ ] ﻥﺎﺵﺮyayıncı. nâtamam (F.-A.) [ ] ﻥﺎﺕﻤﺎمtamamlanmamış, yarım kalmış. nâtık (A.) [ ] ﻥﺎﻃﻖkonuşan.
348
nâtıka (A.) [ ] ﻥﺎﻃﻘﻪkonuşma gücü. nâtıkaperdâz (A.-F.) [ ] ﻥﺎﻃﻘﻪ ﭘﺮدازdüzgün ve etkili konuşan. nats (A.) [ ] ﻥﻄﺲnadas. natûk (A.) [ ] ﻥﻄﻮقdüzgün konuşan. nâtüvân (F.) [ ] ﻥﺎﺕﻮانgüçsüz, zayıf. nâv (F.) [ ] ﻥﺎو1.gemi. 2.kayık. nâvdan (F.) [ ] ﻥﺎودانoluk. nâvek (F.) [ ] ﻥﺎوکok. nây (F.) [ ] ﻥﺎی1.ney. 2.kamış. nâyçe (F.) [ ] ﻥﺎیﭽﻪküçük ney. nâyî (F.) [ ] ﻥﺎیﯽneyzen. nâyzen (F.) [ ] ﻥﺎیﺰنneyzen. naz (F.) [ ] ﻥﺎز1.işve, cilve. 2.kapris. 3.naz. naza çekmek nazlanmak. nâzan (F.) [ ] ﻥﺎزانnazlı. nazar (A.) [ ] ﻥﻈﺮ1.bakış. 2.ilgi gösterme, iltifat etme. 3. bakış açısı. nazaran (A.) [ ] ﻥﻈﺮاgöre, nispetle, bakılırsa. nazargâh (A.-F.) [ ] ﻥﻈﺮﮔﺎﻩ1.bakış yeri. 2.bakılan yer. nazar-ı şübhe [ ] ﻥﻈﺮ ﺵﺒﻬﻪşüpheli göz, şüpheli bakış. nazarında (A.-T.) göre, fikrince, gözünde. nazarî (A.) [ ] ﻥﻈﺮیteorik. nazariyat (A.) [ ] ﻥﻈﺮیﺎتteoriler, nazariyeler. nazariye (A.) [ ] ﻥﻈﺮیﻪteori.
349
nazariyyat (A.) [ ] ﻥﻈﺮیﺎتteoriler, nazariyeler. nâzende (F.) [ ] ﻥﺎزﻥﺪﻩnazlı. nâzenin (F.) [ ] ﻥﺎزﻥﻴﻦ1.nazlı. 2.narin. nâzım (A.) [ ] ﻥﺎﻇﻢ1.düzenleyen. 2.nazmeden. nâzır (A.) [ ] ﻥﺎﻇﺮ1.bakan. 2.nezaret eden. nâzırlık (A.-T.) bakanlık. nazif (A.) [ ] ﻥﻈﻴﻒtemiz. nâzik (F.) [ ] ﻥﺎزک1.ince. 2.kibar. nâzikâne (F.) [ ] ﻥﺎزﮐﺎﻥﻪkibarca, nazikçe. nâzil (A.) [ ] ﻥﺎزلinen. nâzil olmak inmek. nazile (A.) [ ] ﻥﺎزﻝﻪ1.nezle. 2.inmiş. 3.sıkıntı. nazîr (A.) [ ] ﻥﻈﻴﺮbenzer. nazm (A.) [ ] ﻥﻈﻢ1.dizme. 2.düzenleme, tertip etme. 3.vezinli ve kafiyeli söz söyleme. nazmen (A.) [ ] ﻥﻈﻤﺎmanzum olarak. nâzperver (F.) [ ] ﻥﺎزﭘﺮورnazlı, naz eden. nâzperverde (F.) [ ] ﻥﺎزﭘﺮوردﻩnazlı, naz içinde büyümüş. nebât (A.) [ ] ﻥﺒﺎتbitki. nebat (F.) [ ] ﻥﺒﺎتnöbet şekeri. nebâtât (A.) [ ] ﻥﺒﺎﺕﺎت1.bitkiler. 2.botanik. nebatî (A.) [ ] ﻥﺒﺎﺕﯽbitkisel. neberd (F.) [ ] ﻥﺒﺮدsavaş.
350
nebî (A.) [ ] ﻥﺒﯽpeygamber. nebîre (A.) [ ] ﻥﺒﻴﺮﻩtorun. necabet (A.) [ ] ﻥﺠﺎﺑﺖsoyluluk. necâset (A.) [ ] ﻥﺠﺎﺱﺖpislik. necîb (A.) [ ] ﻥﺠﻴﺐsoylu, asil, kişizade. necîs (A.) [ ] ﻥﺠﻴﺲpis. necm (A.) [ ] ﻥﺠﻢyıldız. nedâmet (A.) [ ] ﻥﺪاﻡﺖpişmanlık. nedâmet getirmek pişman olmak. nedim (A.) [ ] ﻥﺪیﻢ1.padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet arkadaşı. 2.güzel hikaye anlatan. nedret (A.) [ ] ﻥﺪرتazlık. nef’ (A.) [ ] ﻥﻔﻊçıkar, yarar. nefâis (A.) [ ] ﻥﻔﺎﺋﺲdeğerli ve nefis eserler. nefâset (A.) [ ] ﻥﻔﺎﺱﺖnefislik. nefer (A.) [ ] ﻥﻔﺮ1.kişi. 2.asker. nefh etmek nefes vermek, kazandırmak. nefha (A.) [ ] ﻥﻔﺤﻪüfürme. nefîr (A.) [ ] ﻥﻔﻴﺮboynuzdan yapılmış boru. nefrin (F.) [ ] ﻥﻔﺮیﻦlanet, ilenç. nefs (A.) [ ] ﻥﻔﺲ1.nefis, can. 2.kendi. 3.iç. nefs- i emmâre [ ] ﻥﻔﺲ اﻡﺎرﻩkötülükleri emreden nefis. nefs-i (A.-F.) [ ِ ] ﻥﻔﺲiçinde.
351
nefsî (A.) [ ] ﻥﻔﺴﯽ1.nefis ile ilgili. 2.subjektif. neftî (F.) [ ] ﻥﻔﺘﯽpetrol yeşili. nefy (A.) [ ] sürgün. nehâr (A.) [ ] ﻥﻬﺎرgündüz. nehârî (A.) [ ] ﻥﻬﺎریyatılı olmayan okul. nehc (A.) [ ] ﻥﻬﺞ1.yol. 2.kast teşkilatı. neheng (F.) [ ] ﻥﻬﻨﮓtimsah. nehiy (A.) [ ] ﻥﻬﯽ1.olumsuzluk. 2.yasaklama. nehr (A.) [ ] ﻥﻬﺮırmak, nehir. nehy (A.) [ ] ﻥﻬﯽ1.olumsuzluk. 2.yasaklama. nehy etmek yasaklamak. nejad (F.) [ ] ﻥﮋادsoy, ırk. nekahet (A.) [ ] ﻥﻘﺎهﺖhastalıktan sonraki tehlikeli geçiş dönemi. nekbet (A.) [ ] ﻥﮑﺒﺖ1.talihsizlik. 2.felaket. nekes (F.) [ ] ﻥﮑﺲ1.hayırsız. 2.elisıkı. nem (F.) [ ] ﻥﻢrutubet. nemâ (A.) [ ] ﻥﻤﺎ1.gelişme, büyüme, serpilme. 2.faiz. nemed (F.) [ ] ﻥﻤﺪkeçe. nemedpûş (F.) [ ] ﻥﻤﺪﭘﻮشderviş. nemek (F.) [ ] ﻥﻤﮏtuz. neml (A.) [ ] ﻥﻤﻞkarınca. nemnâk (F.) [ ] ﻥﻤﻨﺎکnemli. neng (F.) [ ] ﻥﻨﮓar, utanma.
352
nerd (F.) [ ] ﻥﺮدtavla. nerm (F.) [ ] ﻥﺮمyumuşak. nermin (F.) [ ] ﻥﺮﻡﻴﻦyumuşak. nesc (A.) [ ] ﻥﺴﺞdoku. neseb (A.) [ ] ﻥﺴﺐsoy. nesh (A.) [ ] ﻥﺴﺦ1.hükümsüz kılma. 2.nesih yazı. nesîm (F.) [ ] ﻥﺴﻴﻢmeltem, esinti. nesl (A.) [ ] ﻥﺴﻞkuşak, nesil. nesr (A.) [ ] ﻥﺜﺮdüzyazı. nesren (A.) [ ] ﻥﺜﺮاdüzyazı ile. nesrin (F.) [ ] ﻥﺴﺮیﻦyaban gülü. nessac (A.) [ ] ﻥﺴﺎجdokumacı. nesteren (F.) [ ] ﻥﺴﺘﺮنyaban gülü. neş’et (A.) [ ] ﻥﺸﺌﺖkaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş. neş’et etmek kaynaklanmak, ileri gelmek. neşat (A.) [ ] ﻥﺸﺎطsevinç. neşîde (A.) [ ] ﻥﺸﻴﺪﻩ1.şiir. 2.besteli ve güfteli eser. neşr (A.) [ ] ﻥﺸﺮ1.yayma. 2.yayınlama. 3.yayınlanma. neşr etmek 1.yaymak. 2.yayınlamak. neşr olunmak yayınlanmak. neşriyat (A.) [ ] ﻥﺸﺮیﺎتyayın. neşv ü nemâ (A.) [ ] ﻥﺸﻮ و ﻥﻤﺎserpilme, gelişme, büyüme. neşv ü nemâ bulmak gelişmek, yayılmak.
353
neşve (A.) [ ] ﻥﺸﻮﻩsevinç. neşvedâr (A.-F.) [ ] ﻥﺸﻮﻩ دارneşeli. neşveyâb olmak neşelenmek. netâic (A.) [ ] ﻥﺘﺎﺋﺞsonuçlar. netîce (A.) [ ] ﻥﺘﻴﺠﻪsonuç. netice çıkarmak sonuç çıkarmak, sonuca varmak. netîcepezîr olmak sonuçlanmak. nev (F.) [ ] ﻥﻮ1.yeni. 2.taze, körpe. nev’ (A.) [ ] ﻥﻮعtür, nevi, çeşit. nev’an mâ (A.) [ ] ﻥﻮﻋﺎ ﻡﺎbir bakıma. nevâ (F.) [ ] ﻥﻮاses. nevâde (F.) [ ] ﻥﻮادﻩtorun. nevâdir (A.) [ ] ﻥﻮادرnadir olan değerli eşyalar. nevâle (A.) [ ] ﻥﻮاﻝﻪ1.kısmet. 2.azık. nevâz (F.) [ ] ﻥﻮازokşayan. nevâziş (F.) [ ] ﻥﻮازشokşama. nevâziş eylemek okşamak. nevbahar (F.) [ ] ﻥﻮﺑﻬﺎرilkbahar. nevbet (A.) [ ] ﻥﻮﺑﺖsıra, nöbet. nevcivan (F.) [ ] ﻥﻮﺝﻮانdelikanlı, genç. nevdevlet (F.-A.) [ ] ﻥﻮدوﻝﺖsonradan görme. neve (F.) [ ] ﻥﻮﻩtorun. nevha (A.) [ ] ﻥﻮﺣﻪağıt.
354
nevi (A.) [ ] ﻥﻮعtür, çeşit. nevid (F.) [ ] ﻥﻮیﺪmüjde. nevin (F.) [ ] ﻥﻮیﻦyeni. nevm (A.) [ ] ﻥﻮمuyku. nevmîd (F.) [ ] ﻥﻮﻡﻴﺪumutsuz. nevmîd etmek umutsuzluğa düşürmek. nevmîd olmak umutsuzluğa kapılmak. nevnihal (F.) [ ] ﻥﻮﻥﻬﺎلgenç fidan. nevres (F.) [ ] ﻥﻮرسyeti yetişmiş. nevruz (F.) [ ] ﻥﻮروز1.yeni gün. 2.nevruz. nevruziye (F.-A.) [ ] ﻥﻮروزیﻪnevruz için yazılan kaside. nevzad (F.) [ ] ﻥﻮزاد1.yeni doğmuş. 2.bebek. neyistan (F.) [ ] ﻥﻴﺴﺘﺎنsazlık, kamışlık. neyzâr (F.) [ ] ﻥﻴﺰارsazlık, kamışlık. neyzen (F.) [ ] ﻥﻴﺰنney üfleyen. nez’ edilmek (A.-T.) ayırılmak, çekip atılmak, sökülmek. nez’ (A.) [ ] ﻥﺰع1.can çekişme. 2.sökme, koparma, zorla alma. nez’ eylemek ayırmak, çekip atmak, sökmek, koparmak. nezâfet (A.) [ ] ﻥﻈﺎﻓﺖtemizlik. nezâket (Osmanlıca>A.) [ ] ﻥﺰاﮐﺖ1.incelik. 2.hassaslık. nezâret (A.) [ ] ﻥﻈﺎرت1.nazırlık. 2.gözetme. nezd (F.) [ ] ﻥﺰد1.yan, yanı. 2.kat. nezih (A.) [ ] ﻥﺰیﻪtemiz.
355
nezr (A.) [ ] ﻥﺬرadak. nezr etmek adamak. nısf (A.) [ ] ﻥﺼﻒyarı, yarım. nısf -ı ahîr [ ] ﻥﺼﻒ اﺧﻴﺮson yarısı. nısfunnehâr (A.) [ ] ﻥﺼﻒ اﻝﻨﻬﺎرmeridyen. niam (A.) [ ] ﻥﻌﻢnimetler. nida etmek seslenmek. nidâ eylemek seslenmek, duyurmak. nidâ’ (A.) [ ] ﻥﺪاءses. nifâk (A.) [ ] ﻥﻔﺎقikiyüzlülük. nigâh (F.) [ ] ﻥﮕﺎﻩbakış. nigâh eylemek bakmak. nigâr (F.) [ ] ﻥﮕﺎر1.sevgili. 2.resim. nigeh (F.) [ ] ﻥﮕﻪbakış. nigîn (F.) [ ] ﻥﮕﻴﻦ1.yüzük. 2.yüzük kaşı. 3.mühür. nihâd (F.) [ ] ﻥﻬﺎدyaratılış, tabiat. nihâl (F.) [ ] ﻥﻬﺎلfidan. nihân (F.) [ ] ﻥﻬﺎن1.gizli. 2.gizlice. nihan olmak gizlenmek, saklanmak, kaybolmak. nihayet (A.) [ ] ﻥﻬﺎیﺖson. nihayet bulmak sona ermek. nijâd (F.) [ ] ﻥﮋادsoy. nîk (F.) [ ] ﻥﻴﮏiyi, güzel.
356
nikab (A.) [ ] ﻥﻘﺎبpeçe. nikbin (F.) [ ] ﻥﻴﮑﺒﻴﻦiyimser. nilgun (F.) [ ] ﻥﻴﻠﮕﻮنlacivert. nîm (F.) [ ] ﻥﻴﻢ1.yarı. 2.yarım. 3.buçuk. nîm muzlim (F.-A.) [ ] ﻥﻴﻢ ﻡﻈﻠﻢloş. nîm cahilî (F.-A.) [ ] ﻥﻴﻢ ﺝﺎهﻠﯽyarıcahil, yarı cahilî. nimet (A.) [ ] ﻥﻌﻤﺖ1.iyilik. 2.yiyecek. nîm resmî (F.-A.) [ ] ﻥﻴﻢ رﺱﻤﯽyarı resmî. nîreng (F.) [ ] ﻥﻴﺮﻥﮓ1.afsun. 2.hile, düzen. nisâ (A.) [ ] ﻥﺴﺎkadınlar. nisâb (A.) [ ] ﻥﺼﺎب1.aranan sınır. 2.sermaye. nisâr (A.) [ ] ﻥﺜﺎرsaçma. nisâr etmek saçmak. nisbet (A.) [ ] ﻥﺴﺒﺖ1.oran. 2.oranla. nisbî (A.) [ ] ﻥﺴﺒﯽgöreceli. nisvân (A.) [ ] ﻥﺴﻮانkadınlar. nisyân (A.) [ ] ﻥﺴﻴﺎن1.unutma. 2.unutulma. nişan (F.) [ ] ﻥﺸﺎن1.iz. 2.belirti. 3.nişan yeri. 4.devlet madalyası. nişâne (F.) [ ] ﻥﺸﺎﻥﻪbelirti, işaret. nişangâh (F.) [ ] ﻥﺸﺎﻥﮕﺎﻩnişan tahtası. nişîn (F.) [ ] ﻥﺸﻴﻦoturan. niyâbet (A.) [ ] ﻥﻴﺎﺑﺖnaiplik, vekillik. niyâm (F.) [ ] ﻥﻴﺎمkın.
357
niyâz (F.) [ ] ﻥﻴﺎز1.yalvarma. 2.dua. niyâz etmek 1.yalvarmak. 2.rica etmek. niyâzmend (F.) [ ] ﻥﻴﺎزﻡﻨﺪmuhtaç. niyyet (A.) [ ] ﻥﻴﺖniyet. nizâ (A.) [ ] ﻥﺰاعkavga, çekişme. nizâm (A.) [ ] ﻥﻈﺎمdüzen. nizâm bulmak düzene girmek. nizâmname (A.-F.) [ ] ﻥﻈﺎم ﻥﺎﻡﻪtüzük. nîze (F.) [ ] ﻥﻴﺰﻩ1.mızrak. 2.süngü. nohudî (F.) [ ] ﻥﺨﻮدیnohut rengi. noksân (A.) [ ] ﻥﻘﺼﺎن1.eksiklik. 2.kusur. 3.eksik. nokta-i nazar [ ] ﻥﻘﻄﻪء ﻥﻈﺮgörüş açısı, bakım. nuhbe (A.) [ ] ﻥﺨﺒﻪseçkin. nukât (A.) [ ] ﻥﻘﺎطnoktalar, hususlar. nukud (A.) [ ] ﻥﻘﻮدnakitler. nukûş (A.) [ ] ﻥﻘﻮشnakışlar, işlemeler. nur (A.) [ ] ﻥﻮرışık. nuranî (A.) [ ] ﻥﻮراﻥﯽnurlu, ışıklı. nush (A.) [ ] ﻥﺼﺢöğüt, nasihat. nusrat vermek üstünlük vermek. nusret (A.) [ ] ﻥﺼﺮت1.Tanrı’nın yardımı. 2.üstünlük. nûş etmek içmek. nûşin (F.) [ ] ﻥﻮﺵﻴﻦtatlı.
358
nutfe (A.) [ ] ﻥﻄﻔﻪsperma. nutk (A.) [ ] ﻥﻄﻖ1.nutuk, söylev. 2.konuşma. nuzzâr (A.) [ ] ﻥﻈﺎرnazırlar. nübüvvet (A.) [ ] ﻥﺒﻮتpeygamberlik. nücum (A.) [ ] ﻥﺠﻮم1.yıldızlar. 2.astoroloji. nüfus (A.) [ ] ﻥﻔﻮس1.nefisler. 2.insanlar. nüfuz (A.) [ ] ﻥﻔﻮذ1.etki etme, işleme. 2.etki gücü. nüfuz etmek işlemek, etki etmek. nükhet (A.) [ ] ﻥﮑﻬﺖkoku. nükte (A.) [ ] ﻥﮑﺘﻪince anlam. nüktedan (A.-F.) [ ] ﻥﮑﺘﻪ دانzarif insan, nükteli sözler bilen. nümayan (F.) [ ] ﻥﻤﺎیﺎنgörünen. nümayan olmak görünmek. nümayiş (F.) [ ] ﻥﻤﺎیﺶgösteri. nümune (F.) [ ] ﻥﻤﻮﻥﻪörnek. nüsah (A.) [ ] ﻥﺴﺦnüshalar. nüsha (A.) [ ] ﻥﺴﺨﻪ1.yazılı belge. 2.muska. 3.süreli yayın sayısı. nüve (A.) [ ] ﻥﻮﻩçekirdek. nüvid (F.) [ ] ﻥﻮیﺪmüjde. nüzhet (A.) [ ] ﻥﺰهﺖgezinti, gezip dolaşma. nüzul (A.) [ ] ﻥﺰول1.inme. 2.felç. 3.konaklama.
359
Ö
ömr (A.) [ ] ﻋﻤﺮömür. örf (A.) [ ] ﻋﺮفgelenek, âdet. örfen (A.) [ ] ﻋﺮﻓﺎgeleneğe göre. örfî (A.) [ ] ﻋﺮﻓﯽgeleneksel. örfî idare [ ] ﻋﺮﻓﯽ ادارﻩsıkıyönetim. örfiyyât (A.) [ ] ﻋﺮﻓﻴﺎتgelenekle ilgili şeyler. öşr (A.) [ ] ﻋﺸﺮ1.onda bir. 2.öşür vergisi. özr (A.) [ ] ﻋﺬر1.özür. 2.bahane. 3.engel. özrhâh (A.-F.) [ ] ﻋﺬرﺧﻮاﻩözür dileyen.
360
P
pâ (F.) [ ] ﭘﺎayak. pâbend (F.) [ ] ﭘﺎﺑﻨﺪayak bağı. pâbercâ (F.) [ ] ﭘﺎﺑﺮﺝﺎyerinde, duran, ayakta duran. pâberikâb (F.-A.) [ ] ﭘﺎﺑﺮﮐﺎبgitmek üzere, hareket etmek üzere. pâbeste (F.) [ ] ﭘﺎﺑﺴﺘﻪayağı bağlı. pâbirehne (F.) [ ] ﭘﺎﺑﺮهﻨﻪyalınayak. pâbûsî (F.) [ ] ﭘﺎﺑﻮﺱﯽayak öpme. pâcâme (F.) [ ] ﭘﺎﺝﺎﻡﻪpijama. pâçe (F.) [ ] ﭘﺎچﻪpaça. pâdşâh (F.) [ ] ﭘﺎدﺵﺎﻩpadişah. pâdşâhî (F.) [ ] ﭘﺎدﺵﺎهﯽpadişahlık. pâdzehr (F.) [ ] ﭘﺎدزهﺮpanzehir. paha (F.) [ ] ﺑﻬﺎdeğer, kıymet. pâk (F.) [ ] ﭘﺎکtemiz. pâkbâz (F.) [ ] ﭘﺎﮐﺒﺎز1.fedai. 2.canını hiçe sayan aşık. pâkdâmen (F.) [ ] ﭘﺎک داﻡﻦiffetli. pâkîze (F.) [ ] ﭘﺎﮐﻴﺰﻩtemiz. paklanmak temizlenmek. pâlân (F.) [ ] ﭘﺎﻻنsemer, palan.
361
pâlânduz (F.) [ ] ﭘﺎﻻن دوزsemerci. pâmâl (F.) [ ] ﭘﺎﻡﺎلezilmek, çiğnenmek. pâmâl olmak ezilmek, çiğnenmek, ayaklar altında kalmak. pâpûş (F.) [ ] ﭘﺎﭘﻮشpabuç. paralamak parçalamak, parça parça etmek. paralanmak parça parça olmak. pârçe (F.) [ ] ﭘﺎرچﻪparça. pâre (F.) [ ] ﭘﺎرﻩparça. pâre pâre (F.) 1.parça parça. 2.paramparça. pârelenmek parça parça olmak. pars (F.) [ ] ﭘﺎرسİran, Pers ülkesi. pars (F.) [ ] ﭘﺎرسpanter. pârsâ (F.) [ ] ﭘﺎرﺱﺎsofu. pârsî (F.) [ ] ﭘﺎرﺱﯽfarsça. pâsban (F.) [ ] ﭘﺎﺱﺒﺎنbekçi, gece bekçisi. pâş (F.) [ ] ﭘﺎشsaçan, serpen. pây (F.) [ ] ﭘﺎی1.ayak. 2.dip. pâyân (F.) [ ] ﭘﺎیﺎنson. pâyânsız (F.-T.) sonsuz, bitmez tükenmez, engin. pâybend (F.) [ ] ﭘﺎیﺒﻨﺪ1.ayak bağı. 2.engel. pâybûsî (F.) [ ] ﭘﺎیﺒﻮﺱﯽayak öpme. pâydâr (F.) [ ] ﭘﺎیﺪارkalıcı, sağlam, sürekli, devamlı. pâye (F.) [ ] ﭘﺎیﻪ1.rütbe, derece. 2.basamak.
362
pâyende (F.) [ ] ﭘﺎیﻨﺪﻩ1.kalıcı, sürekli. 2.payanda, destek. pâyidar (F.) [ ] ﭘﺎیﺪارkalıcı, sağlam, sürekli, devamlı. pâyin (F.) [ ] ﭘﺎیﻴﻦaşağı. pâyitaht (F.) [ ] ﭘﺎیﺘﺨﺖbaşkent. pâyîz (F.) [ ] ﭘﺎیﻴﺰgüz. pâykûb (F.) [ ] ﭘﺎیﮑﻮبdans eden. pâzâr (F.) [ ] ﺑﺎزار1.çarşı, pazar. 2.alışveriş. pazar eylemek alışveriş yapmak. peder (F.) [ ] ﭘﺪرbaba. pederâne (F.) [ ] ﭘﺪراﻥﻪbabaca. pederî (F.) [ ] ﭘﺪری1.babalık. 2.babaya ait, baba tarafı. pederşâhî (F.) [ ] ﭘﺪرﺵﺎهﯽataerkil. pehlevân (F.) [ ] ﭘﻬﻠﻮان1.yiğit. 2.pehlivan. pehlivan bk. pehlevân. pehlû (F.) [ ] ﭘﻬﻠﻮböğür, yan. pehn (F.) [ ] ﭘﻬﻦgeniş. pehnâver (F.) [ ] ﭘﻬﻨﺎور1.engin. 2.geniş. pejmürde (F.) [ ] ﭘﮋﻡﺮدﻩ1.solgun. 2.dağınık. 3.yırtık. pelas (F.) [ ] ﭘﻼس1.kilim. 2.çul. peleng (F.) [ ] ﭘﻠﻨﮓ1.leopar. 2.kaplan. pelîd (F.) [ ] ﭘﻠﻴﺪkirli. penah (F.) [ ] ﭘﻨﺎﻩsığınma. penahgâh (F.) [ ] ﭘﻨﺎهﮕﺎﻩsığınacak yer, sığınak.
363
penâhî (F.) [ ] ﭘﻨﺎهﯽsığınma. penbe (F.) [ ] ﭘﻨﺎهﯽ1.pamuk. 2.pembe. penc (F.) [ ] ﭘﻨﺞbeş. pence (F.) [ ] ﭘﻨﺠﻪpençe. pencidü bk. pencüdü. pencise bk. pencüse. penciyek bk. pencüyek. pencüdü (F.) [ ] ﭘﻨﺞ و دوbeş ve iki. pencüse (F.) [ ] ﭘﻨﺞ و ﺱﻪbeş ve üç. pencüyek (F.) [ ] ﭘﻨﺞ و یﮏbeş ve bir. pençe (F.) [ ] ﭘﻨﺠﻪpençe. pend (F.) [ ] ﭘﻨﺪöğüt. pendname (F.) [ ] ﭘﻨﺪﻥﺎﻡﻪöğüt kitabı. penîr (F.) [ ] ﭘﻨﻴﺮpeynir. per (F.) [ ] ﭘﺮ1.kanat. 2.kuşların iri tüyü, yelek. perakende (F.) [ ] ﭘﺮاﮐﻨﺪﻩ1.dağınık. 2.toptan olmayan. perçem (F.) [ ] ﭘﺮچﻢ1.kakül. 2.yele. 3.bayrak. 4.bayrak püskülü. perdedar (F.) [ ] ﭘﺮدﻩ دارkapı görevlisi. perend (F.) [ ] ﭘﺮﻥﺪatlas. perende (F.) [ ] ﭘﺮﻥﺪﻩ1.kuş. 2.takla. perest (F.) [ ] ﭘﺮﺱﺖtapan. perestâr (F.) [ ] ﭘﺮﺱﺘﺎر1.tapan. 2.besleme. 3.dalkavuk. perestîde (F.) [ ] ﭘﺮﺱﺘﻴﺪﻩ1.tapınılan. 2.taparcasına sevilen, sevgili.
364
perestiş (F.) [ ] ﭘﺮﺱﺘﺶ1.tapınma. 2.taparcasına sevme. perestişgâh (F.) [ ] ﭘﺮﺱﺘﺶmabet, tapınak. perestişkâr (F.) [ ] ﭘﺮﺱﺘﺸﮑﺎر1.tapan. 2.taparcasına seven. perestişkârâne (F.) [ ] ﭘﺮﺱﺘﺸﮑﺎراﻥﻪtaparcasına. perestû (F.) [ ] ﭘﺮﺱﺘﻮkırlangıç. pergâl (F.) [ ] ﭘﺮﮔﺎلpergel. pergâr (F.) [ ] ﭘﺮﮔﺎرpergel. perhizkâr (F.) [ ] ﭘﺮهﻴﺰﮐﺎرsakınan. perîçihre (F.) [ ] ﭘﺮی چﻬﺮﻩ1.peri kadar güzel yüzlü. perihan (F.) [ ]ﭘﺮی ﺧﺎنperi padişahı. perîpeyker (F.) [ ] ﭘﺮی ﭘﻴﮑﺮperi kadar güzel yüzlü. perîşan (F.) [ ] ﭘﺮیﺸﺎن1.dağınık. 2.kötü durumda, perişan. perişan olmak darmadağın olmak. perîşanhal (F.-A.) [ ] ﭘﺮیﺸﺎن ﺣﺎلhali perişan olan. perîveş (F.) [ ] ﭘﺮی وشperi gibi güzel. perniyân (F.) [ ] ﭘﺮﻥﻴﺎنişlemeli atlas. pertavsız (F.) büyüteç. pertev (F.) [ ] ﭘﺮﺕﻮışık. pertevsuz (F.) [ ] ﭘﺮﺕﻮﺱﻮزbüyüteç. pervâ (F.) [ ] ﭘﺮوا1.çekinme. 2.korku. pervâne (F.) [ ] ﭘﺮواﻥﻪ1.pervane böceği. 2.fırıldak, pervane. 3.ulak. pervâneveş (F.) [ ] ﭘﺮواﻥﻪ وشpervane gibi. pervâsız (F.-T.) [ ] ﭘﺮواﺱﺰ1.çekinmeyen. 2.korkmayan.
365
pervaz (F.) [ ] ﭘﺮواز1.uçma. 2.saçak. perver (F.) [ ] ﭘﺮورyetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen. perverde etmek beslemek, gütmek. perverdigâr (F.) [ ] ﭘﺮوردﮔﺎرTanrı. pervin (F.) [ ] ﭘﺮویﻦÜlker, Süreyya. pes (F.) [ ] ﭘﺲarka. pesend (F.) [ ] ﭘﺴﻨﺪbeğenen. pesendîde (F.) [ ] ﭘﺴﻨﺪیﺪﻩbeğenilmiş, makbul. pesmânde (F.) [ ] ﭘﺲ ﻡﺎﻥﺪﻩarta kalan. peszinde (F.) [ ] ﭘﺲ زﻥﺪﻩgeriye kalan, yaşayan son örnekler. peşîman (F.) [ ] ﭘﺸﻴﻤﺎنpişman. peşin (F.) [ ] ﭘﻴﺸﻴﻦönceden. peşm (F.) [ ] ﭘﺸﻢyün. peşşe (F.) [ ] ﭘﺸﻪsivrisinek. peşşebend (F.) [ ] ﭘﺸﻪ ﺑﻨﺪcibinlik. peştemal (F.) [ ] ﭘﺸﺘﻤﺎلpeştemal, hamam havlusu. peyâm (F.) [ ] ﭘﻴﺎمhaber. peyamber (F.) [ ] ﭘﻴﺎﻡﺒﺮpeygamber. peydâ (F.) [ ] ﭘﻴﺪاortada, açıkta. peyderpey (F.) [ ] ﭘﯽ در ﭘﯽpeşpeşe, ardy sıra. peygam (F.) [ ] ﭘﻴﻐﺎمhaber. peygamber (F.) [ ] ﭘﻴﻐﻤﺒﺮ1.peygamber. 2.haberci. peyk (F.) [ ] ﭘﻴﮏulak.
366
peykân (F.) [ ] ﭘﻴﮑﺎنtemren. peyke (F.) [ ] ﭘﻴﮑﻪsedir, kanepe. peyker (F.) [ ] ﭘﻴﮑﺮyüz. peymâ (F.) [ ] ﭘﻴﻤﺎyol alan, kateden, ölçen. peymâne (F.) [ ] ﭘﻴﻤﺎﻥﻪkadeh. pîl (F.) [ ] ﭘﻴﻞfil. pinhan (F.) [ ] ﭘﻨﻬﺎنgizli, saklı. pîr (F.) [ ] ﭘﻴﺮ1.yaşlı. 2.tarikat kurucusu. pîrahen (F.) [ ] ﭘﻴﺮاهﻦgömlek, mintan. pîrâye (F.) [ ] ﭘﻴﺮایﻪsüs. pîrezen (F.) [ ] ﭘﻴﺮﻩ زنyaşlı kadın. pistan (F.) [ ] ﭘﺴﺘﺎنmeme. piste (F.) [ ] ﭘﺴﺘﻪfıstık. pîş (F.) [ ] ﭘﻴﺶ1.ön. 2.yan. 3.huzur. 4.önce. pîşânî (F.) [ ] ﭘﻴﺸﺎﻥﯽalın. pîşdar (F.) [ ] ﭘﻴﺸﺪارöncü. pîşe (F.) [ ] ﭘﻴﺸﻪ1.meslek. 2.sanat. 3.huy. pîşekâr (F.) [ ] ﭘﻴﺸﻪ ﮐﺎر1.sanatçı. 2.meslek sahibi. 3.ortaoyununda oyunu başlatan sanatçı. pîşgâh (F.) [ ] ﭘﻴﺸﮕﺎﻩ1.ön. 2.huzur. pîşgîr (F.) [ ] ﭘﻴﺸﮕﻴﺮpeşkir. pîşîn (F.) [ ] ﭘﻴﺸﻴﻦpeşin. pîşva (F.) [ ] ﭘﻴﺸﻮاönder, lider.
367
piyâde (F.) [ ] ﭘﻴﺎدﻩ
1.yaya, yürüyen. 2.askerlikte piyade sınıfy. 3.satranç
taşlarından paytak. piyâle (F.) [ ] ﭘﻴﺎﻝﻪ1.kadeh. 2.şarap kadehi. post (F.) [ ] ﭘﺴﺖ1.hayvan derisi. 2.post. 3.makam. postîn (F.) [ ] ﭘﺴﺘﻴﻦkürk. postnişin (F.) [ ] ﭘﺴﺖ ﻥﺸﻴﻦ1.postta oturan. 2.pîre vekaletle postta oturan, tekke şeyhi. pûd (F.) [ ] ﭘﻮدargaç, dokumada enine dokunulan ip. puhte (F.) [ ] ﭘﺨﺘﻪpişmiş, pişkin, olgun. pul (F.) [ ] ﭘﻮلpara. pûlâd (F.) [ ] ﭘﻮﻻدçelik, polat. pulat (F.) [ ] ﭘﻮﻻدçelik, polat. pur (F.) [ ] ﭘﺮdolu. pûr (F.) [ ] ﭘﻮرoğul. pûş (F.) [ ] ﭘﻮشgiyen, örten. pûşîde (F.) [ ] ﭘﻮﺵﻴﺪﻩ1.örtülü. 2.gizli. 3.kapalı. 4.örtü. pûte (F.) [ ] ﭘﻮﺕﻪpota. pûyân (F.) [ ] ﭘﻮیﺎن1.koşan, hızla giden. 2.geçip giden. pûyân olmak geçip gitmek. pûziş (F.) [ ] ﭘﻮزشözür. pür (F.) [ ] ﭘﺮdolu. pürhûn (F.) [ ] ﭘﺮﺧﻮنkan dolu, kanlı. pürsükût (F.-A.) [ ] ﭘﺮﺱﮑﻮتderin sessizlik içinde. pürz (F.) [ ] ﭘﺮزhav, kumaş havı. 368
püser (F.) [ ] ﭘﺴﺮoğul. püşt (F.) [ ] ﭘﺸﺖ1.arka. 2.sırt. 3.homoseksüel erkek. püştîban (F.) [ ] ﭘﺸﺘﻴﺒﺎن1.destek. 2.destek veren.
369
R
ra’d (A.) [ ] رﻋﺪgökgürültüsü. ra’nâ (A.) [ ] رﻋﻨﺎgüzel, hoş. ra’şe (A.) [ ] رﻋﺸﻪtitreme. ra’şe vermek titretmek. ra’şedâr (A.-F.) [ ] رﻋﺸﻪ دارtitrek, titreyen. rabb (A.) [ ] رب1.Tanrı, Allah. 2.efendi. rabbânî (A.) [ ] رﺑﺎﻥﯽ1.tanrısal, ilahî. 2.Tanrı’dan başka bir şey düşünmeyen. rabbî (A.) [ ] رﺑﯽTanrım. râbıta (A.) [ ] راﺑﻈﻪ1.bağ, ilişki, temas. 2.sıra, düzen. râbıtadar (A.-F.) [ ] راﺑﻄﻪ دارbağlantılı, ilintili. râbi (A.) [ ] راﺑﻊdördüncü. râbian (A.) [ ] راﺑﻌﺎdördüncüsü. rabt (A.) [ ] رﺑﻂbağlama. rabt edilmek bağlanmak, tutturulmak. rabt etmek bağlamak, tutturmak. rabt olunmak bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek. râci (A.) [ ] راﺝﯽ1.rica eden. 2.ümitli. raci olmak (A.-T.) ait olmak, dönük olmak, yönelik olmak. râci’ (A.) [ ] راﺝﻊ1.hakkında. 2.dönen.
370
racîm (A.) [ ] رﺝﻴﻢtaşlanmış, recmedilmiş. radde (A.) [ ] رادﻩ1.derece. 2.civar. rağbet (A.) [ ] رﻏﺒﺖ1.istek. 2.ilgi duyma. rağbet etmek ilgi duymak. râh (F.) [ ] راﻩyol. râhib (A.) [ ] راهﺐrahip. rahîm (A.) [ ] رﺣﻴﻢ1.merhametli. 2.merhamet eden Tanrı. rahl (A.) [ ] رﺣﻞsemer. rahm (A.) [ ] رﺣﻢacıma, merhamet. rahm etmek acımak, merhamet etmek. rahm (A.) [ ] رﺣﻢrahim, döl yatağı. rahman (A.) [ ] رﺣﻤﺎنmerhametli Tanrı. rahmet (A.) [ ] رﺣﻤﺖ1.acıma, merhamet. 2.yağmur. râhname (F.) [ ] راهﻨﺎﻡﻪyol haritası. rahne (F.) [ ] رﺧﻨﻪ1.yarık, gedik. 2.bozukluk. rahnedar etmek 1.gedik açmak. 2.zarar vermek. rahnedar olmak 1.yarılmak, gedik açılmak. 2.bozulmak, zarar görmek. rahnüma (F.) [ ] راهﻨﻤﺎyol gösteren, kılavuz. rahşan (F.) [ ] رﺧﺸﺎنparlak. rahşende (F.) [ ] رﺧﺸﻨﺪﻩparlayan. raht (F.) [ ] رﺧﺖ1.ev eşyası. 2.koşum takımı. rahvar (F.) [ ] راهﻮارatın eşkin yürümesi. râhzen (F.) [ ] راهﺰنyol kesen, haydut.
371
raiyyet (A.) [ ] رﻋﻴﺖhalk, hükümdar tebası. râkım (A.) [ ] راﻗﻢ1.yazan. 2.deniz seviyesinden yükseklik. rakîb (A.) [ ] رﻗﻴﺐrakip. râkib (A.) [ ] راﮐﺐ1.binen. 2.binici. râkib olmak binmek. râkiben (A.) [ ] راﮐﺒﺎbinerek. râkid (A.) [ ] راﮐﺪdurgun. rakik (A.) [ ] رﻗﻴﻖ1.ince. 2.hassas. 3.köle. rakkas (A.) [ ] رﻗﺎص1.dansçı. 2.sarkaç. rakkase (A.) [ ] رﻗﺎﺹﻪdansöz, çengi. raks (A.) [ ] رﻗﺺdans. raks etmek dans etmek. râm (F.) [ ] رامitaat eden, boyun eğen. râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek. râm olmak boyun eğmek, itaat etmek. ramak (A.) [ ] رﻡﻖ1.çok az. 2.son nefeslik hayat. ramak kalmak çok az bir şey kalmak. ramazaniye (A.) [ ] رﻡﻀﺎﻥﻴﻪramazan kasidesi. raptetmek (A.-T.) bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek. rasad (A.) [ ] رﺹﺪ1.gözlem. 2.gözetleme. rasad edilmek gözlemlenmek. rasad etmek 1.gözlem yapmak. 2.gözetlemek. rasadhane (A.-F.) [ ] رﺹﺪﺧﺎﻥﻪgözlemevi.
372
rasadî (A.) [ ] رﺹﺪیgözlemle ilgili. râsih (A.) [ ] راﺱﺦ1.derin din bilgisi olan. 2.temeli sağlam olan. rassad (A.) [ ] رﺹﺎدgözlemci, gözlem yapan. râst (F.) [ ] راﺱﺖ1.doğru. 2.düz. 3.sağ. râstbin (F.) [ ] راﺱﺖ ﺑﻴﻦgerçekçi, doğruları gören. râstgû (F.) [ ] راﺱﺖ ﮔﻮdoğru sözlü. râstperverâne (F.) [ ] راﺱﺖ ﭘﺮوراﻥﻪdoğruluktan yana. ratbüyâbis (A.) [ ] رﻃﺐ و یﺎﺑﺲ1.yaş ve kuru. 2.düşünmeden konuşan, boşboğaz. râtib (A.) [ ] راﻃﺐnemli, rutubetli. râtibe (A.) [ ] راﺕﺒﻪaylık, maaş. ratl (A.) [ ] رﻃﻞ1.hemen hemen bir litrelik sıvı ölçeği. 2.kadeh. rauf (A.) [ ] رؤفesirgeyici. râvi (A.) [ ] راوی1.rivayet eden. 2.anlatan, hikaye eden. ravza (A.) [ ] روﺽﻪbahçe. ravza-i mutahhara [ ] روﺽﻪء ﻡﻄﻬﺮﻩHz. Muhammedin mezarının bulunduğu yer. rây (A.) [ ] رای1.fikir. 2.oy. râyât (A.) [ ] رایﺎتsancaklar. rayb (A.) [ ] ریﺐkuşku, şüphe. râyet (A.) [ ] رایﺖsancak. râygân (F.) [ ] رایﮕﺎنparasız, bedava. râyic (A.) [ ] رایﺞyaygın, revaçta. râyiha (A.) [ ] رایﺤﻪkoku. râyihadar (A.-F.) [ ] رایﺤﻪ دارkokulu.
373
râz (F.) [ ] رازsır. râzık (A.) [ ] رازقrızık veren Tanrı. râzi (A.) [ ] راﺽﯽrıza gösteren. re’fet (A.) [ ] رأﻓﺖesirgeme. re’s (A.) [ ] رأس1.baş. 2.başkan. re’sen (A.) [ ] رأﺱﺎdoğrudan doğruya, danışmaksızın. re’sülmal (A.) [ ] رأس اﻝﻤﺎلsermaye, anapara, kapital. re’y (A.) [ ] رأیgörüş. reâya (A.) [ ] رﻋﺎیﺎhalk. rebî’ (A.) [ ] رﺑﻴﻊbahar. recâ (A.) [ ] رﺝﺎ1.ümit. 2.rica. recm (A.) [ ] رﺝﻢtaşlama, taşa tutma. recm edilmek taşlanarak öldürülmek. recül (A.) [ ] رﺝﻞerkek. recül-i siyasî [ ] رﺝﻞ ﺱﻴﺎﺱﯽpolitikacı. recüliyyet (A.) [ ] رﺝﻠﻴﺖerkeklik. redd (A.) [ ] رد1.geri çevirme. 2.inkar etme. redd ü cerh etmek reddedip çürütmek. ref’ (A.) [ ] رﻓﻊ1.kaldırma. 2.giderme. 3.yüceltme. refâh (A.) [ ] رﻓﺎﻩbolluk. refâkat (A.) [ ] رﻓﺎﻗﺖeşlik. refâkat etmek eşlik etmek. refakatinde eşliğinde, beraberinde.
374
reff (A.) [ ] رفraf. refî’ (A.) [ ] رﻓﻴﻊyüksek, yüce. refik (A.) [ ] رﻓﻴﻖarkadaş, yoldaş. refîka (A.) [ ] رﻓﻴﻘﻪeş, zevce, hayat arkadaşı. reft (F.) [ ] رﻓﺖgidiş. reftâr (F.) [ ] رﻓﺘﺎر1.gidiş. 2.davranış. reg (F.) [ ] رگdamar. regzen (F.) [ ] رگ زنhacamatçı. reh (F.) [ ] رﻩyol. rehâ (F.) [ ] رهﺎkurtuluş. rehâkâr (F.) [ ] رهﺎﮐﺎرkurtarıcı. rehavet (A.) [ ] رﺧﺎوت1.gevşeklik. 2.tembellik. rehavetkâr (A.-F.) [ ] رﺧﺎوﺕﮑﺎرrehavet verici. rehber (F.) [ ] رهﺒﺮkılavuz. rehgüzâr (F.) [ ] رهﮕﺬارgeçit. rehîn (A.) [ ] رهﻴﻦrehinli, ipotekli. rehn (A.) [ ] رهﻦrehin. rehnüma (F.) [ ] رهﻨﻤﺎyol gösterici. reis (A.) [ ] رﺋﻴﺲbaşkan. rekâket (A.) [ ] رﮐﺎﮐﺖ1.kekemelik. 2.söz kusuru. rekz (A.) [ ] رﮐﺰdikme. rekz edilmek dikilmek. rekz etmek dikmek.
375
remîde (F.) [ ] رﻡﻴﺪﻩürkmüş. remiz (A.) [ ] رﻡﺰ1.sembol, işaret, rumuz. reml (A.) [ ] رﻡﻞ1.kum. 2.remil, falcılık. remmal (A.) [ ] رﻡﺎلfalcı. remz (A.) [ ] رﻡﺰ1.sembol, işaret. 2.imalı konuşma. renc (F.) [ ] رﻥﺞsıkıntı, zahmet, meşakkat. rencber (F.) [ ] رﻥﺠﺒﺮ1.sıkıntı çeken. 2.amele, yrgat. rencîde (F.) [ ] رﻥﺞ دیﺪﻩincinmiş. rencîde etmek incitmek. rencîde olmak incinmek. rencûr (F.) [ ] رﻥﺠﻮرhasta. reng (F.) [ ] رﻥﮓrenk. rengâreng (F.) [ ] رﻥﮕﺎرﻥﮓrenkli, renk renk. rengin (F.) [ ] رﻥﮕﻴﻦ1.renkli. 2.hoş, havalı. resâ (F.) [ ] رﺱﺎolgun. resâil (A.) [ ] رﺱﺎﺋﻞ1.risaleler. 2.dergiler. resm (A.) [ ] رﺱﻢ1.resim. 2.çizme. 3.fotoğraf. 4.tören. 5.usül. 6.vergi. resm -i geçit geçit töreni. resm-i küşâd [ ] رﺱﻢ ﮐﺸﺎدaçılış töreni. resmen (A.) [ ] رﺱﻤﺎ1.resmî olarak.. 2.kesinlikle. resmiyet bk. resmiyyet. resmiyete dökmek resmîleştirmek, resmîlik kazandırmak. resmiyyet (A.) [ ] رﺱﻤﻴﺖresmîlik.
376
resul (A.) [ ] رﺱﻮل1.elçi. 2.peygamber. reşehat (A.) [ ] رﺵﺤﺎتsızıntılar. reşid (A.) [ ] رﺵﻴﺪ1.ergin, büluğa ermiş. 2.doğru yolda giden. reşk (F.) [ ] رﺵﮏkıskançlık. reşkâver (F.) [ ] رﺵﮏ ﺁورkıskandırıcı. retküfetk (A.) [ ] رﺕﻖ و ﻓﺘﻖbir işi iyi idare etme. revâ (F.) [ ] رواuygun, layık. revâbıt (A.) [ ] رواﺑﻂbağlar, ilgiler, ilişkiler. revac (A.) [ ] رواجyaygınlık, revaç, sürüm. revaç bk. revac. revak (A.) [ ] رواق1.sundurma. 2.çardak. revân (F.) [ ] روان1.giden. 2.akan. 3.ruh. revan olmak gitmek, yola koyulmak. revgan bk. rugan reviş (F.) [ ] روش1.gidiş. 2.tarz, yöntem. revnak (A.) [ ] روﻥﻖparlaklık. revnak vermek canlılık kazandırmak. revnakbahş (A.-F.) [ ] روﻥﻖ ﺑﺨﺶparlaklık veren, canlılık kazandıran. revnakdar (A.-F.) [ ] روﻥﻘﺪارrevnaklı. revzen (F.) [ ] روزنpencere. re'y (A.) [ ] رأی1.görüş. 2.oy. reyhan (A.) [ ] ریﺤﺎنfesleğen. rez (F.) [ ] رزasma.
377
rezâil (A.) [ ] رذاﺋﻞrezaletler. rezâlet (A.) [ ] رذاﻝﺖrezillik. rezzak (A.) [ ] رزاقrızıklandıran. rıdvan (A.) [ ] رﺽﻮان1.cennet. 2.cennetin kapıcısı. rıhlet (A.) [ ] رﺣﻠﺖ1.göçüş. 2.ölme. rızâ (A.) [ ] رﺽﺎ1.razılık, memnunluk. 2.istek. rızk (A.) [ ] رزقrızık. riâyet (A.) [ ] رﻋﺎیﺖ1.uyma. 2.sayma. riâyet etmek 1.uymak. 2.saymak. riâyetkâr (A.-F.) [ ] رﻋﺎیﺘﮑﺎرsaygılı. ribâ (A.) [ ] رﺑﺎtefecinin aldığı aşırı faiz. ribâhar (F.-A.) [ ] رﺑﺎﺧﻮارtefeci. ribat (A.) [ ] رﺑﺎط1.konak. 2.han, kervansaray. 3.tekke. ric’at (A.) [ ] رﺝﻌﺖ1.geri dönüş. 2.geri çekilme. ricakâr (A.-F.) [ ] رﺝﺎﮐﺎرricası, yalvarırcasına. ricâl (A.) [ ] رﺝﺎل1.erkekler. 2.üst düzeyde bulunanlar. ridâ (A.) [ ] ردا1.örtü. 2.hırka. 3.derviş postu. rie (A.) [ ] رﺋﻪakciğer. rihlet (A.) [ ] رﺣﻠﺖ1.göç. 2.ölme. rihlet etmek 1.göçmek. 2.ölmek. rikâb (A.) [ ] رﮐﺎب1.üzengi. 2.huzur, kat. rikkat (A.) [ ] رﻗﺖ1.incelik, hassaslık. 2.acıma. rind (F.) [ ] رﻥﺪdünyayı umursamayan.
378
rîş (F.) [ ] ریﺶ1.yara. 2.sakal. 3.kök. rîşe (F.) [ ] ریﺸﻪkök, saçaklı kök. rîşhand (F.) [ ] ریﺸﺨﻨﺪbıyık altından gülüş. rişvet (A.) [ ] رﺵﻮتrüşvet. rivâyât (A.) [ ] روایﺎتrivayetler, söylentiler. rivâyet (A.) [ ] روایﺖ1.nakletme, hikaye etme. 2.söylenti. riyâ (A.) [ ] ریﺎikiyüzlü. riyâkâr (A.-F.) [ ] ریﺎﮐﺎرikiyüzlü. riyâkârâne (A.-F.) [ ] ریﺎﮐﺎراﻥﻪikiyüzlüce. riyakarlık (A.-F.-T.) ikiyüzlülük. riyâset (A.) [ ] ریﺎﺱﺖbaşkanlık. riyâset etmek başkanlık yapmak. riyâz (A.) [ ] ریﺎضbahçeler. riyâzet (A.) [ ] ریﺎﺽﺖnefsinin isteklerine boyun eğmeden yaşama. riyâzî (A.) [ ] ریﺎﺽﯽ1.matematikçi. 2.matematiksel. riyâziyat (A.) [ ] ریﺎﺽﻴﺎتmatematik. riyâziyatçı (A.-T.) matematikçi. riyâziyyûn (A.) [ ] ریﺎﺽﻴﻮنmatematikçiler. rû (F.) [ ] روyüz. rub’ (A.) [ ] رﺑﻊçeyrek, dörtte bir. rûbah (F.) [ ] روﺑﺎﻩtilki. rubaiyat (A.) [ ] رﺑﺎﻋﻴﺎتrubailer. rûbeh (F.) [ ] روﺑﻪtilki.
379
rûberû (F.) [ ] روﺑﺮوyüzyüze. rugan (F.) [ ] روﻏﻦyağ. rûh (A.) [ ] روحcan, ruh. ruh (F.) [ ] رخyanak, yüz. ruham (A.) [ ] رﺧﺎمmermer. ruhbân (A.) [ ] رهﺒﺎنpapazlar. ruhbâniyyet (A.) [ ] رهﺒﺎﻥﻴﺖruhbanlık. rûhefza (A.-F.) [ ] روح اﻓﺰاcana can katan. rûhî (A.) [ ] روﺣﯽ1.ruh ile ilgili. 2.ruhsal. rûhiyyat (A.) [ ] روﺣﻴﺎتpsikoloji. ruhsâr (F.) [ ] رﺧﺴﺎرyüz. ruhsat (A.) [ ] رﺧﺼﺖizin. ruk’a (A.) [ ] رﻗﻌﻪ1.pusula. 2.dilekçe. 3.yama. rumûz (A.) [ ] رﻡﻮزişaretler, semboller. rûşen (F.) [ ] روﺵﻦ1.aydınlık. 2.açık, aşikar. rûşen kılmak açıklamak, söylemek. rutûbet (A.) [ ] رﻃﻮﺑﺖnem. rûy (F.) [ ] رویyüz. rûy-i zemin (F.) [ ] روی زﻡﻴﻦ1.yeryüzü. 2.yer. rûz (F.) [ ] روز1.gün. 2.gündüz. rûz -i cezâ [ ] روز ﺝﺰاkıyamet günü. rûze (F.) [ ] روزﻩoruç. rûzgâr (F.) [ ] روزﮔﺎرzaman.
380
rûznâmçe (F.) [ ] روزﻥﺎﻡﭽﻪyevmiye defteri. rûzüşeb (F.) [ ] روز و ﺵﺐgündüz gece. rü’yet (A.) [ ] رؤیﺖgörme. rübab (A.) [ ] رﺑﺎبrebap. rübai (A.) [ ] رﺑﺎﻋﯽdörtlük, rubai. rüchan (A.) [ ] رﺝﺤﺎنüstünlük. rücû (A.) [ ] رﺝﻮعgeri dönme. rüesâ (A.) [ ] رؤﺱﺎbaşkanlar, reisler. rüfekâ (A.) [ ] رﻓﻘﺎarkadaşlar. rükn (A.) [ ] رﮐﻦ1.direk, sütun. 2.esas. rüsum (A.) [ ] رﺱﻮم1.vergi. 2.tören. rüsûmat (A.) [ ] رﺱﻮﻡﺎتgümrük idaresi. rüsvâ /y (F.) [ ] رﺱﻮایrezil. rüşd (A.) [ ] رﺵﺪ1.gelişme. 2.erginlik. 3.doğru yolda gidiş. rüşvet (A.) [ ] رﺵﻮتrüşvet. rüya (A.) [ ] رویﺎdüş. rüzgâr (F.) [ ] روزﮔﺎر1.zaman. 2.devir.
381
S sâ’î (A.) [ ] ﺱﺎﻋﯽçalışan, gayret eden. sâ’î olmak çalışmak, gayret etmek. sa’leb (A.) [ ] ﺛﻌﻠﺐtilki. sa’y (A.) [ ] ﺱﻌﯽçalışma, çaba gösterme. saâdet (A.) [ ] ﺱﻌﺎدتmutluluk. saâdetbahş (A.-F.) [ ] ﺱﻌﺎدت ﺑﺨﺶmutluluk veren. saâdetmend (A.-F.) [ ] ﺱﻌﺎدﺕﻤﻨﺪmutlu, bahtiyar. sabâ (A.) [ ] ﺹﺒﺎ1.meltem, gündoğusunden esen yel. 2.sabâ makamı. sabâvet (A.) [ ] ﺹﺒﺎوتçocukluk. sâbık (A.) [ ] ﺱﺎﺑﻖ1.eski. 2.bir önceki. sâbıka (A.) [ ] ﺱﺎﺑﻘﻪ1.geçmişte kalan suç. 2.bir insanın geçmişteki hali. sâbıküzzikr (A.) [ ] ﺱﺎﺑﻖ اﻝﺬﮐﺮanılan, zikredilen. sabır (A.) [ ] ﺹﺒﺮdayanma, kendini tutma. sabî (A.) [ ] ﺹﺒﯽ1.bebek. 2.küçük çocuk. sâbi’ (A.) [ ] ﺱﺎﺑﻊyedinci. sâbi’an (A.) [ ] ﺱﺎﺑﻌﺎyedincisi, yedinci olarak. sâbi’î (A.) [ ] ﺹﺎﺑﺌﯽyıldıza tapan. sâbir (A.) [ ] ﺹﺎﺑﺮsabırlı. sâbit (A.) [ ] ﺛﺎﺑﺖ1.kanıtlanmış. 2.yerinde duran. sabr (A.) [ ] ﺹﺒﺮsabır.
382
sabûh (A.) [ ] ﺹﺒﻮحsabah içilen şarap. sabun (A.) [ ] ﺹﺎﺑﻮنsabun. sabûr (A.) [ ] ﺹﺒﻮرçok sabırlı. sâcid (A.) [ ] ﺱﺎﺝﺪsecde eden. sad (F.) [ ] ﺹﺪyüz. sadâ (A.) [ ] ﺹﺪاses. sadâkat (A.) [ ] ﺹﺪاﻗﺖbağlılık. sadâret (A.) [ ] ﺹﺪارتsadrazamlık. sadâretpenah (A.-F.) [ ] ﺹﺪارت ﭘﻨﺎﻩsadrazam. sâdât (A.) [ ] ﺱﺎداتseyyitler. sâde (F.) [ ] ﺱﺎدﻩ1.basit. 2.yalın. 3.süssüz. 4.sadece. saded (A.) [ ] ﺹﺪدkonu, asıl mesele. sâdedil (F.) [ ] ﺱﺎدﻩ دل1.saf, temiz yürekli. 2.ebleh, bön. sâdedilâne (F.) [ ] ﺱﺎدﻩ دﻻﻥﻪsafça. sadef (A.) [ ] ﺹﺪفsedef. sâdelevh (F.-A.) [ ] ﺱﺎدﻩ ﻝﻮحsaf, temiz yürekli. sademat (A.) [ ] ﺹﺪﻡﺎت1.sadmeler, çarpmalar, darbeler. 2.musibetler. sâdık (A.) [ ] ﺹﺎدق1.yürekten bağlı olan. 2.doğru. sâdıkülkavl (A.) [ ] ﺹﺎدق اﻝﻘﻮلdoğru sözlü. sâdır (A.) [ ] ﺹﺎدرçıkan. sâdır olmak 1.çıkmak, meydana gelmek. 2.imzadan çıkmak. sâdire (A.) [ ] ﺹﺎدرﻩçıkan. sâdis (A.) [ ] ﺱﺎدسaltıncı.
383
sâdisen (A.) [ ] ﺱﺎدﺱﺎaltıncısı, altıncı olarak. sadme (A.) [ ] ﺹﺪﻡﻪ1.çarpma, vurma, tokuşma. 2.musibet. sadpâre (F.) [ ] ﺹﺪﭘﺎرﻩyüz parça. sadr (A.) [ ] ﺹﺪر1.göğüs. 2.baş. 3.başköşe. 4.sadrazam. sadra şifa vermek işe yaramak, rahatlatmak. sadr-ı a’zam [ ] ﺹﺪر اﻋﻈﻢsadrazam. sadr-ı esbak [ ] ﺹﺪر اﺱﺒﻖeski sadrazam. sadsâl (F.) [ ] ﺹﺪﺱﺎلyüzyıl. sâf (A.) [ ] ﺹﺎف1.temiz, arı, halis. 2.açık. saf (A.) [ ] ﺹﻒsıra. safâ (A.) [ ] ﺹﻔﺎ1.saflık. 2.gönül rahatlığı, gönlün şen olması. safâ eylemek şenlenmek. safâbahş (A.-F.) [ ] ﺹﻔﺎﺑﺨﺶgönüle rahatlık veren. safahât (A.) [ ] ﺹﻔﺤﺎتaşamalar. safbeste (A.-F.) [ ] ﺹﻒ ﺑﺴﺘﻪsıralanmış, sıra olmuş. safder (A.-F.) [ ] ﺹﻔﺪرdüşman saflarını yaran, savaşçı. safderûn (A.-F.) [ ] ﺹﺎف درون1.saf, yüreği temiz. 2.ebleh, bön. safderûnâne (A.-F.) [ ] ﺹﺎف دروﻥﺎﻥﻪsafça. safdil (A.-F.) [ ] ﺹﺎف دل1.yüreği temiz. 2.saf. safdilâne (A.-F.) [ ] ﺹﺎف دﻻﻥﻪ1.yürek temizliği ile. 2.safça. safdillik (A.-F.-T.) 1.yürek temizliği. 2.saflık. saff (A.) [ ] ﺹﻒsıra, dizi, saf. safha (A.) [ ] ﺹﻔﺤﻪ1.aşama. 2.düz olan yüz. 3.sayfa.
384
sâfî (A.) [ ] ﺹﺎﻓﯽtemiz, arı, halis. sâfil (A.) [ ] ﺱﺎﻓﻞaşağı, aşağıda. safîr (A.) [ ] ﺹﻔﻴﺮıslık. safra (A.) [ ] ﺹﻔﺮﻩ1.öd. 2.sarı. safsâf (A.) [ ] ﺹﻔﺼﺎفsöğüt. safsata (A.) [ ] ﺱﻔﺴﻄﻪdoğru olmadığı halde doğru gibi gösterilen düşünce veya söz. safşikâf (A.-F.) [ ] ﺹﻒ ﺵﮑﺎفdüşman saflarını yaran savaşçı. safşiken (A.-F.) [ ] ﺹﺎف ﺵﮑﻦdüşman saflarını yaran savaşçı. safvet (A.) [ ] ﺹﻔﻮتsaflık, temizlik, arılık. sâgar (A.) [ ] ﺱﺎﻏﺮkadeh, içki kadehi. sagîr (A.) [ ] ﺹﻐﻴﺮ1.küçük. 2.küçük çocuk. sağr (A.) [ ] ﺛﻐﺮsınır, hudut. sahâ (A.) [ ] ﺱﺎﺧﻪcömertlik, eliaçıklık. sâha (A.) [ ] ﺱﺎﺣﻪalan. sahâbe (A.) [ ] ﺹﺤﺎﺑﻪHz. Muhammed’in sohbetlerine katılan müslüman. sahâbî (A.) [ ] ﺹﺤﺎﺑﯽHz. Muhammed’in sohbetlerini katılan müslüman. sahâif (A.) [ ] ﺹﺤﺎﺋﻒsayfalar. sahâkâr bk. sehâkâr. sahâra (A.) [ ] ﺹﺤﺎری1.çöller. 2.kırlar. sahâvet bk. sehâvet. sahbâ (A.) [ ] ﺹﻬﺒﺎşarap. sahhaf (A.) [ ] ﺹﺤﺎفkitapçı.
385
sahî (A.) [ ] ﺱﺨﯽcömert, eliaçık. sâhib (A.) [ ] ﺹﺎﺣﺐsahip. sâhibcemâl (A.-F.) [ ] ﺹﺎﺣﺐ ﺝﻤﺎلgüzel yüzlü, güzel. sâhibe (A.) [ ] ﺹﺎﺣﺒﻪbayan sahip. sâhibkemal (A.-F.) [ ] ﺹﺎﺣﺐ ﮐﻤﺎلolgun insan. sâhibkerâmet (A.-F.) [ ] ﺹﺎﺣﺐ ﮐﺮاﻡﺖkeramet sahibi. sâhibkıran (A.-F.) [ ] ﺹﺎﺣﺐ ﻗﺮانmuzaffer hükümdar. sâhibnazar (A.-F.) [ ] ﺹﺎﺣﺐ ﻥﻈﺮgörüş sahibi, deneyimli. sahife (A.) [ ] ﺹﺤﻴﻔﻪsayfa. sahih (A.) [ ] ﺹﺤﻴﺢ1.doğru. 2.gerçek. sâhil (A.) [ ] ﺱﺎﺣﻞkıyı. sâhilhane (A.-F.) [ ] ﺱﺎﺣﻞ ﺧﺎﻥﻪyalı. sâhir (A.) [ ] ﺱﺎﺣﺮ1.büyücü. 2.büyüleyici. sahleb (A.) [ ] ﺛﻌﻠﺐsâlep. sahn (A.) [ ] ﺹﺤﻦ1.avlu. 2.boşluk. 3.sahne. 4.üstü kubbeli alan. sahr (A.) [ ] ﺹﺨﺮkaya. sahra (A.) [ ] ﺹﺤﺮا1.çöl. 2.kır. sahre (A.) [ ] ﺹﺨﺮﻩkaya. saht (F.) [ ] ﺱﺨﺖ1.çok. 2.katı. 3.şiddetli. 4.güç. sahte (F.) [ ] ﺱﺎﺧﺘﻪ1.yapay, yapma. 2.düzmece. 3.kalp, sahte. sahtekâr (F.) [ ] ﺱﺎﺧﺘﻪ ﮐﺎر1.sahteci. 2.kalpazan. sahtiyan (F.) [ ] ﺱﺨﺘﻴﺎنişlenmiş cilalı deri. sahûr (A.) [ ] ﺱﺎﺣﻮرsahur.
386
sâib (A.) [ ] ﺹﺎﺋﺐisabetli. sâibî (A.) [ ] ﺹﺎﺋﺒﯽyıldıza tapan. sâid (A.) [ ] ﺱﺎﻋﺪkol, bilek ile dirsek arası. sâik (A.) [ ] ﺱﺎﺋﻖsevk eden. sâika (A.) [ ] ﺱﺎﺋﻘﻪyıldırım. sâil (A.) [ ] ﺱﺎﺋﻞ1.dilenci. 2.soran. 3.akan. sâim (A.) [ ] ﺹﺎﺋﻢoruçlu. sâir (A.) [ ] ﺱﺎﺋﺮ1.diğer. 2.gezen. sâirfilmenâm (A.) [ ] ﺱﺎﺋﺮ ﻓﯽ اﻝﻤﻨﺎمuyurgezer. saiy (A.) [ ] ﺱﻌﯽçalışma, çaba. sâk (A.) [ ] ﺱﺎق1.baldır. 2.sap. sakâmet (A.) [ ] ﺱﻘﺎﻡﺖ1.sakatlık. 2.yanlışlık. sâkeyn (A.) [ ] ﺱﺎﻗﻴﻦikizkenar. sâkeyn-i şibh-i münharif [ ] ﺱﺎﻗﻴﻦ ﺵﺒﻪ ﻡﻨﺤﺮفyamuk. sakf (A.) [ ] ﺱﻘﻒ1.tavan. 2.çatı. sâkıb (A.) [ ] ﺛﺎﻗﺐ1.delici. 2.parlak yıldız. sâkıt (A.) [ ] ﺱﺎﻗﻂ1.düşük, düşük cenin. 2.düşen. sâkıt olmak düşmek. sâkî (A.) [ ] ﺱﺎﻗﯽ1.içki sunan. 2.saka. sakil (A.) [ ] ﺛﻘﻴﻞ1.ağır. 2.hoş olmayan, yakışmayan. sakim (A.) [ ] ﺱﻘﻴﻢhastalıklı, sakat. sâkin (A.) [ ] ﺱﺎﮐﻦ1.yerleşik. 2.kendi halinde. sâkit (A.) [ ] ﺱﺎﮐﺖsuskun.
387
sakka (A.) [ ] ﺱﻘﺎsaka. sâl (F.) [ ] ﺱﺎلyıl. salâbet (A.) [ ] ﺹﻼﺑﺖsağlamlık. salâh (A.) [ ] ﺹﻼح1.düzgünlük, yolunda gitme. 2.barış. 3.dine bağlılık. salâhiyet (A.) [ ] ﺹﻼﺣﻴﺖyetki.. salâhiyetdâr (A.-F.) [ ] ﺹﻼﺣﻴﺖ دارyetkili. salât (A.) [ ] ﺹﻼتnamaz. sâldîde (F.) [ ] ﺱﺎل دیﺪﻩ1.yaşlı. 2.deneyimli. salib (A.) [ ] ﺹﻠﻴﺐhaç. salîbî (A.) [ ] ﺹﻠﻴﺒﯽhaçlı. sâlifüzzikr (A.) [ ] ﺱﺎﻝﻒ اﻝﺬﮐﺮzikredilen, anılan. sâlih (A.) [ ] ﺹﺎﻝﺢdinin kurallarına uyan. sâlik (A.) [ ] ﺱﺎﻝﮏtarikat mensubu. sâlim (A.) [ ] ﺱﺎﻝﻢ1.sağ, esenlik içinde. 2.sağlam. sâlimen (A.) [ ] ﺱﺎﻝﻤﺎsağ salim. sâlis (A.) [ ] ﺛﺎﻝﺚüçüncü. sâlisen (A.) [ ] ﺛﺎﻝﺜﺎüçüncüsü, üçüncü olarak. sâlnâme (F.) [ ] ﺱﺎﻝﻨﺎﻡﻪyıllık. sâlûs (F.) [ ] ﺱﺎﻝﻮسiki yüzlü. sâmân (F.) [ ] ﺱﺎﻡﺎن1.zenginlik. 2.huzur. 3.düzen. sâmî (A.) [ ] ﺱﺎﻡﯽyüce. sâmi’ (A.) [ ] ﺱﺎﻡﻊdinleyen. sâmia (A.) [ ] ﺱﺎﻡﻌﻪişitme duyusu.
388
samîmâne (A.-F.) [ ] ﺹﻤﻴﻤﺎﻥﻪiçtenlikle. samîmî (A.) [ ] ﺹﻤﻴﻤﯽiçten. samimiyet (A.) [ ] ﺹﻤﻴﻤﻴﺖiçtenlik. sâmin (A.) [ ] ﺛﺎﻡﻦsekezinci. sâminen (A.) [ ] ﺛﺎﻡﻨﺎsekizincisi, sekizinci olarak. sanâyi (A.) [ ] ﺹﻨﺎیﻊsanatlar. sanâyi -i nefîse [ ] ﺹﻨﺎیﻊ ﻥﻔﻴﺴﻪgüzel sanatlar. sandûk (A.) [ ] ﺹﻨﺪوقsandık. sandukdar (A.-F.) [ ] ﺹﻨﺪوﻗﺪارveznedar. sanem (A.) [ ] ﺹﻨﻢ1.put. 2.put kadar güzel. sânevî (A.) [ ] ﺛﺎﻥﻮیikinci. sânî (A.) [ ] ﺛﺎﻥﯽikinci. sâni’ (A.) [ ] ﺹﺎﻥﻊ1.yaratıcı, Tanrı. 2.yapan. saniye (A.) [ ] ﺛﺎﻥﻴﻪikinci. sâniyen (A.) [ ] ﺛﺎﻥﻴﺎikincisi, ikinci olarak. sâr (A.) [ ] ﺛﺎرöc. sarâhat (A.) [ ] ﺹﺮاﺣﺖaçıklık. sarâhaten (A.) [ ] ﺹﺮاﺣﺔaçıkça. sârban (F.) [ ] ﺱﺎرﺑﺎنkervancı. sarf (A.) [ ] ﺹﺮف1.harcama. 2.gramer. sarf olunmak harcanmak. sarfiyat (A.) [ ] ﺹﺮﻓﻴﺎت1.harcamalar. 2.salgılar. sârî (A.) [ ] ﺱﺎریbulaşıcı.
389
sarîh (A.) [ ] ﺹﺮیﺢaçık, kuşku götürmeyen. sarîhan (A.) [ ] ﺹﺮیﺤﺎaçıkça. sârik (A.) [ ] ﺱﺎرقhırsız. sârim (A.) [ ] ﺹﺎرمkeskin. sarsar (A.) [ ] ﺹﺮﺹﺮfırtına. sath (A.) [ ] ﺱﻄﺢyüzey, satıh. sathî (A.) [ ] ﺱﻄﺤﯽyüzeysel, üstünkörü. satl (A.) [ ] ﺱﻄﻞkova. satvet (A.) [ ] ﺱﻄﻮتgüçlülük. savâb (A.) [ ] ﺛﻮاب1.doğru. 2.dürüstlük. savb (A.) [ ] ﺹﻮبyön. savlet (A.) [ ] ﺹﻮﻝﺖakın, saldırı. savm (A.) [ ] ﺹﻮمoruç. savmaa (A.) [ ] ﺹﻮﻡﻌﻪ1.manastır. 2.mabet. savt (A.) [ ] ﺹﻮتses. sayd (A.) [ ] ﺹﻴﺪav. saydgâh (A.-F.) [ ] ﺹﻴﺪﮔﺎﻩavlak. sâye (F.) [ ] ﺱﺎیﻪgölge. sâyeban (F.) [ ] ﺱﺎیﺒﺎن1.gölgelik. 2.çadır. sâyedar (F.) [ ] ﺱﺎیﻪ دارgölgeli. sayf (A.) [ ] ﺹﻴﻒyaz. sayfiye (A.) [ ] ﺹﻴﻔﻴﻪyazlık. sayha (A.) [ ] ﺹﻴﺤﻪhaykırış.
390
sâyis (A.) [ ] ﺱﺎیﺲseyis. saykal (A.) [ ] ﺹﻴﻘﻞcila. saykalkâr (A.-F.) [ ] ﺹﻴﻘﻠﺪارyaldızcı. sayyad (A.) [ ] ﺹﻴﺎدavcı. saz (F.) [ ] ﺱﺎزenstrüman, saz. se (F.) [ ] ﺱﻪüç. seb’ (A.) [ ] ﺱﺒﻊyedi. seb’in (A.) [ ] ﺱﺒﻌﻴﻦyetmiş. seb’ûn (A.) [ ] ﺱﺒﻌﻮنyetmiş. sebak (A.) [ ] ﺱﺒﻖders. sebât (A.) [ ] ﺛﺒﺎتyerinden kımıldamama, kararından vazgeçmeme. sebâtkâr (A.-F.) [ ] ﺛﺒﺎﺕﮑﺎرsebat eden. sebâyidü (F.) [ ] ﺱﻪ ﺑﺎ دوüç ve iki. sebbâbe (A.) [ ] ﺱﺒﺎﺑﻪişaret parmağı, şehadet parmağı. sebeb (A.) [ ] ﺱﺒﺐsebep, neden. sebebiyet (A.) [ ] ﺱﺒﺒﻴﺖsebep olma. sebebiyet vermek sebep olmak. sebed (A.) [ ] ﺱﺒﺪsepet. sebîke (A.) [ ] ﺱﺒﻴﮑﻪkülçe. sebil (A.) [ ] ﺱﺒﻴﻞ1.yol. 2.su dağıtım yeri, sebil. sebk (A.) [ ] ﺱﺒﮏüslup. sebkat (A.) [ ] ﺱﺒﻘﺖgeçme. seblâ (A.) [ ] ﺱﺒﻼuzun kirpikli göz.
391
sebt (A.) [ ] ﺛﺒﺖkayda geçirme. sebt edilmek kayda geçirilmek. sebt etmek kayda geçirmek. sebû (F.) [ ] ﺱﺒﻮtesti. sebük (F.) [ ] ﺱﺒﮏ1.hafif. 2.kıvrak, çevik. 3.çabuk. sebükmağz (F.) [ ] ﺱﺒﮏ ﻡﺰdangalak. sebükmizac (F.-A.) [ ] ﺱﺒﮏ ﻡﺰاجhoppa. sebükpây (F.) [ ] ﺱﺒﮏ ﭘﺎیayağına çabuk. sebükser (F.) [ ] ﺱﺒﮏ ﺱﺮ1.dangalak. 2.aşağılık. sebz (F.) [ ] ﺱﺒﺰyeşil. sebze (F.) [ ] ﺱﺒﺰﻩ1.çimenlik. 2.sebze. sec’ (A.) [ ] ﺱﺠﻊseci sanatı. Düzyazıda kafiyelendirme sanatı. secâyâ (A.) [ ] ﺱﺠﺎیﺎkarakterler. secdegâh (A.-F.) [ ] ﺱﺠﺪﻩ ﮔﺎﻩsecde edilen yer. seciyevî (A.) [ ] ﺱﺠﻴﻮیkarakter ile ilgili. seciyye (A.) [ ] ﺱﺠﻴﻪkarakter. seciyyesiz (A.-T.) karaktersiz. sedâ (A.) [ ] ﺹﺪاses. sedânüvis (A.-F.) [ ] ﺹﺪا ﻥﻮیﺲ1.teyp. 2.gramofon. sedâyâ (A.) [ ] ﺛﺪایﺎmemeler. sedd (A.) [ ] ﺱﺪ1.set. 2.baraj. 3.engel. 3.kapama, tıkama. 4.kapatılma. sedd edilmek örtülmek, örülmek, kapatılmak. seddâd (A.) [ ] ﺱﺪاد1.tıkaç. 2.tampon.
392
sedefî (A.) [ ] ﺹﺪﻓﯽ1.sedefli. 2.sedef ile ilgili. 3.sedef rengi. sedy (A.) [ ] ﺛﺪیmeme. sefâhat (A.) [ ] ﺱﻔﺎﺣﺖsefihlik, zevk ve eğlence düşkünlüğü. sefâin (A.) [ ] ﺱﻔﺎﺋﻦgemiler. sefâlet (A.) [ ] ﺱﻔﺎﻝﺖsefillik. sefâret (A.) [ ] ﺱﻔﺎرتelçilik, büyükelçilik. sefârethâne (A.-F.) [ ] ﺱﻔﺎرت ﺧﺎﻥﻪelçilik binası, elçilik. sefer (A.) [ ] ﺱﻔﺮ1.yolculuk. 2.savaş. 3.kez. seferber (A.-F.) [ ] ﺱﻔﺮﺑﺮ1.savaşa gönderilmiş. 2.savaşa hazırlanmış. seferberlik (A.-F.-T.) savaşa hazırlanma hali, savaş hali. seferî (A.) [ ] ﺱﻔﺮی1.yolcu. 2.savaş ile ilgili. seffâh (A.) [ ] ﺱﻔﺎح1.kandökücü. 2.cömert. seffâk (A.) [ ] ﺱﻔﺎکkandökücü. sefîd (F.) [ ] ﺱﻔﻴﺪbeyaz, ak. sefih (A.) [ ] ﺱﻔﻴﻪzevk ve eğlence düşkünü. sefil (A.) [ ] ﺱﻔﻴﻞ1.aşağılık. 2.yoksul. sefile (A.) [ ] ﺱﻔﻴﻠﻪ1.aşağılık kadın. 2.yoksul kadın. 3.orospu. sefîne (A.) [ ] ﺱﻔﻴﻨﻪ1.gemi. 2.şiir mecmuası. sefir (A.) [ ] ﺱﻔﻴﺮelçi. sefirikebir (A.-F.) [ ] ﺱﻔﻴﺮﮐﺒﻴﺮbüyükelçi. seg (F.) [ ] ﺱﮓköpek. segâbi (F.) [ ] ﺱﮓ ﺁﺑﯽkunduz. sehâ (A.) [ ] ﺱﺨﺎcömertlik, eliaçıklık.
393
sehâb (A.) [ ] ﺱﺤﺎبbulut. sehâbâlûd (A.-F.) [ ] ﺱﺤﺎب ﺁﻝﻮدbulutlu. sehâkâr (A.-F.) [ ] ﺱﺨﺎﮐﺎرcömert, eliaçık. sehâkârlık (A.-F.-T.) cömertlik, eliaçıklık. sehâvet (A.) [ ] ﺱﺨﺎوتcömertlik, eliaçıklık. sehergâh (A.-F.) [ ] ﺱﺤﺮﮔﺎﻩseher vakti. seherhîz (A.-F.) [ ] ﺱﺤﺮﺧﻴﺰseher vakti kalkan. sehhâr (A.) [ ] ﺱﺤﺎرbüyüleyici. sehî (F.) [ ] ﺱﻬﯽ1.fidan gibi. 3.düz, doğru. sehîkad (F.-A.) [ ] ﺱﻬﯽ ﻗﺪservi boylu, düzgün boylu. sehîkâmet (F.-A.) [ ] ﺱﻬﯽ ﻗﺎﻡﺖservi boylu, düzgün boylu. sehîm (A.) [ ] ﺱﻬﻴﻢpay sahibi. sehl (A.) [ ] ﺱﻬﻞkolay. sehm (A.) [ ] ﺱﻬﻢ1.pay. 2.ok. sehm (F.) [ ] ﺱﻬﻢkorkunç. sehmgîn (F.) [ ] ﺱﻬﻤﮕﻴﻦkorkunç. sehmnâk (F.) [ ] ﺱﻬﻤﻨﺎکkorkunç. sehv (A.) [ ] ﺱﻬﻮyanılgı. sehven (A.) [ ] ﺱﻬﻮاyanlışlıkla. sehviyyât (A.) [ ] ﺱﻬﻮیﺎت1.yanlışlıklar. 2.yanılgılar. sekene (A.) [ ] ﺱﮑﻨﻪoturanlar, sâkinler. sekiz zılı'lı (T.-A.) sekizgen, sekiz kenarlı. sekr (A.) [ ] ﺱﮑﺮsarhoşluk.
394
sekrâver (A.-F.) [ ] ﺱﮑﺮ ﺁورsarhoşluk veren. sekte (A.) [ ] ﺱﮑﺘﻪ1.durma. 2.kesilme. sekte vermek durgunluk vermek, sekteye uğratmak. sektedâr etmek durdurmak, sekteye uğratmak. selâmet (A.) [ ] ﺱﻼﻡﺖesenlik. selâs (A.) [ ] ﺛﻼثüç. selâse (A.) [ ] ﺛﻼﺛﻪüç. selâset (A.) [ ] ﺱﻼﺱﺖakıcılık. selâsil (A.) [ ] ﺱﻼﺱﻞzincirler. selâsîn (A.) [ ] ﺛﻠﺜﻴﻦotuz. selâsûn (A.) [ ] ﺛﻠﺜﻮنotuz. selâtîn (A.) [ ] ﺱﻼﻃﻴﻦsultanlar. selb (A.) [ ] ﺱﻠﺐ1.kapma, kendine çekme. 2.inkâr etme. selb etmek 1.kapmak, çekmek, almak. 2.inkâr etmek. 3.yok etmek. selcûkî (A.) [ ] ﺱﻠﺠﻮﻗﯽSelçuklu. selef (A.) [ ] ﺱﻠﻒöncekiler, önceki görevliler. selh (A.) [ ] ﺱﻠﺦderi yüzme. selhhâne (A.-F.) [ ] ﺱﻠﺦ ﺧﺎﻥﻪkesim yeri, mezbaha, salhane. selîka (A.) [ ] ﺱﻠﻴﻘﻪgüzel konuşma ve yazma yeteneği. selim (A.) [ ] ﺱﻠﻴﻢsağlam. selîmülkalb (A.) [ ] ﺱﻠﻴﻢ اﻝﻘﻠﺐtemiz yürekli. selîs (A.) [ ] ﺱﻠﻴﺲakıcı. selle (A.) [ ] ﺱﻠﻪsele.
395
sellebâf (A.-F.) [ ] ﺱﻠﻪ ﺑﺎفsepetçi. sem (A.) [ ] ﺱﻢzehir. sem’ (A.) [ ] ﺱﻤﻊ1.işitme. 2.kulak. semâ (A.) [ ] ﺱﻤﺎgökyüzü. semâcet (A.) [ ] ﺱﻤﺎﺝﺖçirkinlik. semâhâne (A.-F.) [ ] ﺱﻤﺎع ﺧﺎﻥﻪmevlevî dervişlerinin semâ ettikleri özel mekan. semahat (A.) [ ] ﺱﻤﺎﺣﺖiyilikseverlik. semân (A.) [ ] ﺛﻤﺎنsekiz. semânun (A.) [ ] ﺛﻤﺎﻥﻮنseksen. semâvât (A.) [ ] ﺱﻤﻮاتgökler. semâvî (A.) [ ] ﺱﻤﺎوی1.gök ile ilgili. 2.tanrısal. semdâr (A.-F.) [ ] ﺱﻤﺪارzehirli. semek (A.) [ ] ﺱﻤﮏbalık. semen (A.) [ ] ﺛﻤﻦdeğer, kıymet. semen (A.) [ ] ﺱﻤﻦsemizlik. semen (F.) [ ] ﺱﻤﻦyasemin. semenber (F.) [ ] ﺱﻤﻨﺒﺮyasemin göğüslü. semend (F.) [ ] ﺱﻤﻨﺪgüzel ve çevik at. semer (A.) [ ] ﺛﻤﺮ1.meyva. 2.ürün. 3.sonuç. semerât (A.) [ ] ﺛﻤﺮات1.meyvalar. 2.ürünler. 3.sonuçlar. semere (A.) [ ] ﺛﻤﺮﻩ1.meyva. 2.ürün. 3.sonuç. semere vermek 1.meyva vermek. 2.sonuç vermek. semeredâr (A.-F.) [ ] ﺛﻤﺮﻩ دار1.meyvalı. 2.ürün veren. 3.sonuç veren.
396
semî (A.) [ ] ﺱﻤﻴﻊçok iyi işiten. semîn (A.) [ ] ﺛﻤﻴﻦdeğerli. semin (A.) [ ] ﺱﻤﻴﻦsemirmiş, semiz. semmûr (A.) [ ] ﺱﻤﻮرsamur. semra (A.) [ ] ﺱﻤﺮاesmer. semt (A.) [ ] ﺱﻤﺖ1.taraf. 2.yöre. 3.mahalle. senâ (A.) [ ] ﺛﻨﺎövgü. senâ etmek övmek. senâgû (A.-F.) [ ] ﺛﻨﺎﮔﻮöven. senâhân (A.-F.) [ ] ﺛﻨﺎﺧﻮانöven. senâkâr (A.-F.) [ ] ﺛﻨﺎﮐﺎرöven. senâya (A.) [ ] ﺛﻨﺎیﺎön dişler. sencîde (F.) [ ] ﺱﻨﺠﻴﺪﻩtartılı. sene (A.) [ ] ﺱﻨﻪyıl. sene -i hicriyye [ ] ﺱﻨﻪء هﺠﺮیﻪhicrî yıl. sene -i kameriyye [ ] ﺱﻨﻪء ﻗﻤﺮیﻪkamerî yıl. sene -i mîlâdiyye [ ] ﺱﻨﻪ> ﻡﻴﻼدیﻪmiladî yıl. sene -i şemsiyye [ ] ﺱﻨﻪء ﺵﻤﺴﻴﻪşemsî yıl. senebesene (A.-F.) [ ] ﺱﻨﻪ ﺑﺴﻨﻪyıldan yıla. sened (A.) [ ] ﺱﻨﺪ1.belge. 2.tapu. senedât (A.) [ ] ﺱﻨﺪاتbelgeler. senevât (A.) [ ] ﺱﻨﻮاتyıllar. senevî (A.) [ ] ﺱﻨﻮیyıllık.
397
seng (F.) [ ] ﺱﻨﮓtaş. sengdil (F.) [ ] ﺱﻨﮓ دلtaş yürekli, acımasız. sengdilâne (F.) [ ] ﺱﻨﮓ دﻻﻥﻪacımasızca. sengîn (F.) [ ] ﺱﻨﮕﻴﻦ1.ağır. 2.taştan. senglâh (F.) [ ] ﺱﻨﮕﻼخtaşlık arazi. sengtıraş (F.) [ ] ﺱﻨﮓ ﺕﺮاشtaş ustası. seniyye (A.) [ ] ﺱﻨﻴﻪulu, yüce. sepîd (F.) [ ] ﺱﭙﻴﺪbeyaz, ak. sepîdedem (F.) [ ] ﺱﭙﻴﺪﻩ دمtan ağartısı. ser (F.) [ ] ﺱﺮ1.baş. 2.başkan. 3.uç. serâ (A.) [ ] ﺛﺮاtoprak. serâ (F.) [ ] ﺱﺮاsaray. serâb (A.) [ ] ﺱﺮابserap. serâğâz (F.) [ ] ﺱﺮﺁﻏﺎزbaşlangıç. serâir (A.) [ ] ﺱﺮاﺋﺮsırlar. serâmed (F.) [ ] ﺱﺮﺁﻡﺪileri gelen, önde gelen. serâmedân (F.) [ ] ﺱﺮ ﺁﻡﺪانileri gelenler, önde gelenler. serâpâ (F.) [ ] ﺱﺮاﭘﺎbaştan ayağa, bir baştan bir başa, tüm. serâperde (F.) [ ] ﺱﺎراﭘﺮدﻩ1.saray perdesi. 2.otağ. serâser (F.) [ ] ﺱﺮاﺱﺮbir baştan bir başa. serâsîme (F.) [ ] ﺱﺮاﺱﻴﻤﻪafallamış, sersemleşmiş. serasker (F.-A.) [ ] ﺱﺮﻋﺴﮑﺮ1.başkomutan. 2.savunma bakanı, harbiye nazırı.
398
seraskerî (F.-A.) [ ] ﺱﺮﻋﺴﮑﺮی1.başkomutanlık. 2.savunma bakanlığı, harbiye nazırlığı. serây (F.) [ ] ﺱﺮایsaray. serbeser (F.) [ ] ﺱﺮﺑﺴﺮbir baştan bir başa. serbest (F.) [ ] ﺱﺮﺑﺴﺖ1.özgür. 2.kayıtsız. serbestî (F.) [ ] ﺱﺮﺑﺴﺘﯽserbestlik. serbesücûd (F.-A.) [ ] ﺱﺮ ﺑﺴﺠﻮدalnı secdede. serbülend (F.) [ ] ﺱﺮﺑﻠﻨﺪbaşı yüce, yücebaşlı.. serçeşme (F.) [ ] ﺱﺮچﺸﻤﻪ1.kaynak. 2.pınarbaşı. 3.önder. serd (A.) [ ] ﺱﺮدdüzgün dile getirme. serd (F.) [ ] ﺱﺮد1.soğuk. 2.sert, haşin. serd etmek dile getirmek. serdâr (F.) [ ] ﺱﺮدار1.önder. 2.komutan, başkomutan. serden geçmek başından vazgeçmek, ölümü göze almak. serefrâz (F.) [ ] ﺱﺮاﻓﺮاز1.başı yüce. 2.başta gelen. serencâm (F.) [ ] ﺱﺮاﻥﺠﺎم1.son. 2.başa gelen olay. seretân (A.) [ ] ﺱﺮﻃﺎنyengeç. serfirâz (F.) [ ] ﺱﺮﻓﺮازbaşı yüce. serfürû (F.) [ ] ﺱﺮﻓﺮوbaşı önde, başı eğik, itaat eden. serfürû etmek 1.itaat etmek. 2.başını eğmek. 3.düşünceye dalmak. sergerdân (F.) [ ] ﺱﺮﮔﺮدان1.avare, aylak. 2.şaşkın. sergüzeşt (F.) [ ] ﺱﺮﮔﺬﺵﺖmacera, serüven. serhad (F.-A.) [ ] ﺱﺮﺣﺪsınır.
399
serheng (F.) [ ] ﺱﺮهﻨﮓçavuş. serî (A.) [ ] ﺱﺮیﻊhızlı. serîr (A.) [ ] ﺱﺮیﺮtaht. serîülintikal (A.) [ ] ﺱﺮیﻊ اﻻﻥﺘﻘﺎلkıvrak zekalı. seriyye (A.) [ ] ﺱﺮیﻪmüfreze. serkâtib (F.-A.) [ ] ﺱﺮﮐﺎﺕﺐbaşkâtip. serkerde (F.) [ ] ﺱﺮﮐﺮدﻩ1.lider, baş. 2.elebaşı. serkeş (F.) [ ] ﺱﺮﮐﺶdikkafalı, inatçı. serkeşî (F.) [ ] ﺱﺮﮐﺸﯽdikkafalılık, inatçılık. serkûy (F.) [ ] ﺱﺮﮐﻮیsokak başı, mahalle başı. serlevha (F.-A.) [ ] ﺱﺮﻝﻮﺣﻪbaşlık. sermâ (F.) [ ] ﺱﺮﻡﺎ1.soğuk. 2.kış. sermâye (F.) [ ] ﺱﺮﻡﺎیﻪ1.anapara. 2.genelev kadını. sermâyedâr (F.) [ ] ﺱﺮﻡﺎیﻪ دارsermaye sahibi, kapitalist. sermed (F.) [ ] ﺱﺮﻡﺪebedî, sürekli. sermest (F.) [ ] ﺱﺮﻡﺴﺖsarhoş. sermestî (F.) [ ] ﺱﺮﻡﺴﺘﯽsarhoşluk. sermuharrir (F.-A.) [ ] ﺱﺮﻡﺤﺮرbaşyazar. sermüneccim (F.-A.) [ ] ﺱﺮﻡﻨﺠﻢmüneccimbaşı. sernâme (F.) [ ] ﺱﺮﻥﺎﻡﻪmektup başlığı. sernigun (F.) [ ] ﺱﺮﻥﮕﻮنbaşaşağı, tepetakla. sernigûn olmak tepetakla olmak, başaşağı gelmek, yenilmek. sernüvişt (F.) [ ] ﺱﺮﻥﻮﺵﺖyazgı, alın yazısı.
400
serpuş (F.) [ ] ﺱﺮﭘﻮشbaşlık. serrâc (A.) [ ] ﺱﺮاجsaraç. serrâchâne (A.-F.) [ ] ﺱﺮاج ﺧﺎﻥﻪsaraçhane. serserî (F.) [ ] ﺱﺮﺱﺮی1.aylak. 2.anlamsız. serşâr (F.) [ ] ﺱﺮﺵﺎرdolu, ağzına kadar dolu. sertâpâ (F.) [ ] ﺱﺮﺕﺎﭘﺎbaştan ayağa, baştanbaşa. sertâser (A.) [ ] ﺱﺮﺕﺎﺱﺮbaştanbaşa. serv (F.) [ ] ﺱﺮوservi, selvi. serv -i bülend [ ] ﺱﺮو ﺑﻠﻨﺪboyu servi gibi düzgün ve uzun olan sevgili. serv -i hırâmân [ ] ﺱﺮو ﺧﺮاﻡﺎنsalınarak yürüyen sevgili. serv -i nihâl [ ] ﺱﺮو ﻥﻬﺎل1.fidan gibi düz servi. 2.servi boylu güzel. serv -i revân [ ] ﺱﺮو روان1.yürüyen servi. 2.yürüyen servi boylu güzel. servendâm (F.) [ ] ﺱﺮواﻥﺪامservi boylu. server (F.) [ ] ﺱﺮورönder, lider, baş. serverân (F.) [ ] ﺱﺮورانönderler, liderler, başlar. servet (A.) [ ] ﺛﺮوت1.zenginlik, varlık. 2.ekonomi. servistân (F.) [ ] ﺱﺮوﺱﺘﺎنservilik. servkadd (F.-A.) [ ] ﺱﺮوﻗﺪservi boylu. serzeniş (F.) [ ] ﺱﺮزﻥﺶsitem, başa kakma. serzenişkâr (F.) [ ] ﺱﺮزﻥﺸﮑﺎرsitem edici. setr (A.) [ ] ﺱﺘﺮörtme, gizleme. setr etmek örtmek, gizlemek, kamufle etmek. settâr (A.) [ ] ﺱﺘﺎر1.örten. 2.günahları örten Tanrı.
401
sevâb (A.) [ ] ﺛﻮاب1.sevap. 2.hayır, iyilik. sevâbit (A.) [ ] ﺛﻮاﺑﺖyıldızlar. sevâd (A.) [ ] ﺱﻮاد1.karalık. 2.karalama, yazma. sevâhil (A.) [ ] ﺱﻮاﺣﻞkıyılar. sevb (A.) [ ] ﺛﻮبgiysi. sevdâ (A.) [ ] ﺱﻮدا1.kara, siyah. 2.insan yapısında bulunan dört maddeden biri. sevdâzede (F.) [ ] ﺱﻮدازدﻩsevdalı. seviyye (A.) [ ] ﺱﻮیﻪdüzey. sevk (A.) [ ] ﺱﻮقgönderme. sevk -i tabi’î [ ] ﺱﻮق ﻃﺒﻴﻌﯽiçgüdü. sevk etmek göndermek, yönlendirmek, götürmek. sevkülceyş (A.) [ ] ﺱﻮق اﻝﺠﻴﺶstrateji. sevkülceyşî (A.) [ ] ﺱﻮق اﻝﺠﻴﺸﯽstratejik. sevr (A.) [ ] ﺛﻮر1.boğa. 2.öküz. 3.boğa burcu. seyâhat (A.) [ ] ﺱﻴﺎﺣﺖgezi. seyelân (A.) [ ] ﺱﻴﻼنakış, akma. seyf (A.) [ ] ﺱﻴﻒkılıç. seyfiyye (A.) [ ] ﺱﻴﻔﻴﻪasker kesimi. seyl (A.) [ ] ﺱﻴﻞsel. seylâb (A.-F.) [ ] ﺱﻴﻼبsel suyu. seylâbe (A.-F.) [ ] ﺱﻴﻼﺑﻪsel suyu. seylhîz (A.-F.) [ ] ﺱﻴﻠﺨﻴﺰsu taşkını, taşkın. seyr (A.) [ ] ﺱﻴﺮ1.seyir. 2.yürüme. 3.gezi. 4.izleme.
402
seyr etmek izlemek. seyrân (A.) [ ] ﺱﻴﺮانgezinme. seyrangâh (A.-F.) [ ] ﺱﻴﺮاﻥﮕﺎﻩgezinti yeri. seyrfilmenâm (A.) [ ] ﺱﻴﺮ ﻓﯽ اﻝﻤﻨﺎمuyurgezer. seyrüsefer (A.) [ ] ﺱﻴﺮ و ﺱﻔﺮtrafik, gidişgeliş. seyyâh (A.) [ ] ﺱﻴﺎح1.gezgin. 2.turist. seyyâhin (A.) [ ] ﺱﻴﺎﺣﻴﻦ1.gezginler. 2.turistler. seyyâl (A.) [ ] ﺱﻴﺎلakışkan. seyyâle (A.) [ ] ﺱﻴﺎﻝﻪ1.akıntı. 2.sıvı. seyyar (A.) [ ] ﺱﻴﺎر1.taşınabilir. 2.gezen. seyyârât (A.) [ ] ﺱﻴﺎراتgezegenler. seyyâre (A.) [ ] ﺱﻴﺎرﻩgezegen. seyyiât (A.) [ ] ﺱﻴﺌﺎت1.günahlar. 2.kötülükler. 3.olumsuzluklar. seyyib (A.) [ ] ﺛﻴﺐdul kadın. seyyibât (A.) [ ] ﺛﻴﺒﺎتdul kadınlar. seyyibe (A.) [ ] ﺛﻴﺒﻪdul kadın. seyyid (A.) [ ] ﺱﻴﺪ1.Hz. Hasan’yn soyundan gelen. 2.efendi. 3.ağa. 4.başkan. seyyie (A.) [ ] ﺱﻴﺌﻪ1.günah. 2.kötülük. sezâ (F.) [ ] ﺱﺰاlayık, yaraşır. sezâvar (F.) [ ] ﺱﺰاوارlayık, yaraşır. sıbt (A.) [ ] ﺱﺒﻂtorun. sıbyân (A.) [ ] ﺹﺒﻴﺎنçocuklar. sıddık (A.) [ ] ﺹﺪیﻖsözünün eri.
403
sıdk (A.) [ ] ﺹﺪق1.doğruluk. 2.kalp temizliği. sıfat (A.) [ ] ﺹﻔﺖözellik, vasıf. sıfât (A.) [ ] ﺹﻔﺎتözellikler, vasıflar. sıfr (A.) [ ] ﺹﻔﺮsıfır. sığâr (A.) [ ] ﺹﻐﺎرküçükler. sığar (A.) [ ] ﺹﻐﺮküçüklük. sıhhat (A.) [ ] ﺹﺤﺖ1.doğruluk. 2.sağlık. sıhhî (A.) [ ] ﺹﺤﯽsağlıkla ilgili. sıhhiye (A.) [ ] ﺹﺤﻴﻪsağlık işleri dairesi. sıhr (A.) [ ] ﺹﻬﺮevlilikten doğan akrabalık. sıhriyet (A.) [ ] ﺹﻬﺮیﺖevlilikten doğan akrabalık, kan bağı. sıklet (A.) [ ] ﺛﻘﻠﺖ1.ağırlık. 2.sıkıntı. sıklet vermek ağırlık vermek, rahatsız etmek, sıkıntı vermek. sıla (A.) [ ] ﺹﻠﻪyakınlarını ziyarete gitme özlemi. sıla -i rahm [ ] ﺹﻠﻪء رﺣﻢyakınlarını ziyaret edip özlem gidermek. sıle (A.) [ ] ﺹﻠﻪşaire verilen para ödülü. sımt (A.) [ ] ﺱﻤﻂdizi. sınâ’î (A.) [ ] ﺹﻨﺎﻋﯽ1.sanatla ilgili. 2.sanayi ile ilgili. sınâat (A.) [ ] ﺹﻨﺎﻋﺖ1.sanat. 2.sanayi. sınâât (A.) [ ] ﺹﻨﺎﻋﺎتsanatlar. sınâât -ı edebî [ ] ﺹﻨﺎﻋﺎت ادﺑﯽedebî sanatlar. sınf (A.) [ ] ﺹﻨﻒsınıf. sırâc (A.) [ ] ﺱﺮاجkandil.
404
sırât (A.) [ ] ﺹﺮاطyol. sırât -ı müstakîm [ ] ﺹﺮاط ﻡﺴﺘﻘﻴﻢ1.doğru yol. 2.sırat köprüsü. sırf (A.) [ ] ﺹﺮفsadece, yalnız. sırr (A.) [ ] ﺱﺮgiz, sır. sıyâm (A.) [ ] ﺹﻴﺎمoruç. sıyânet (A.) [ ] ﺹﻴﺎﻥﺖkoruma. sî (F.) [ ] ﺱﯽotuz. siâyet (A.) [ ] ﺱﻌﺎیﺖçekiştirme, dedikodu. sîb (F.) [ ] ﺱﻴﺐelma. sicill (A.) [ ] ﺱﺠﻞkayıt kütüğü. sidrenişin (A.-F.) [ ] ﺱﺪرﻩ ﻥﺸﻴﻦsidretülmüntehâda oturan melek. sidretülmüntehâ (A.) [ ] ﺱﺪرة اﻝﻤﻨﺘﻬﺎuzayda bulunduğu varsanılan ve ötesine geçilemeyen bir ağaç. sifâl (F.) [ ] ﺱﻔﺎلçanak çömlek. sifâlîn (F.) [ ] ﺱﻔﺎﻝﻴﻦtopraktan yapılmış. sih (F.) [ ] ﺱﻴﺦşiş. sihâm (A.) [ ] ﺱﻬﺎم1.oklar. 2.paylar. sihir (A.) [ ] ﺱﺤﺮbüyü. sihr (A.) [ ] ﺱﺤﺮsihir, büyü. sihrâmîz (A.-F.) [ ] ﺱﺤﺮ ﺁﻡﻴﺰbüyüleyici. sihrbâz (A.-F.) [ ] ﺱﺤﺮﺑﺎز1.sihirbaz. 2.büyücü. sika (A.) [ ] ﺛﻘﻪgüvenilir kişi. sikke (A.) [ ] ﺱﮑﻪ1.madenî para. 2.mevlevî külahı.
405
sikkîn (A.) [ ] ﺱﮑﻴﻦbıçak. silâhdâr (A.-F.) [ ] ﺱﻼﺣﺪارsilahtar. sîlî (F.) [ ] ﺱﻴﻠﯽtokat, sille. silk (A.) [ ] ﺱﻠﮏ1.dizi. 2.iplik. 3.meslek. sill (A.) [ ] ﺱﻞverem. sillürrie (A.) [ ] ﺱﻞ اﻝﺮﺋﻪakciğer veremi. silsile (A.) [ ] ﺱﻠﺴﻠﻪ1.zincir. 2.hanedan. 3.sıradağ. 4.dizi. silsile -i merâtib [ ] ﺱﻠﺴﻠﻪء ﻡﺮاﺕﺐhiyerarşi. sîm (F.) [ ] ﺱﻴﻢ1.gümüş. 2.gümüş tel. 3.gümüş para. sîmâ (F.) [ ] ﺱﻴﻤﺎ1.yüz. 2.kişi. sîmâb (F.) [ ] ﺱﻴﻤﺎبcıva. simât (A.) [ ] ﺱﻤﺎط1.sofra. 2.ziyafet. sîmber (F.) [ ] ﺱﻴﻤﺒﺮgümüş gibi beyaz göğüslü. sîmîn (F.) [ ] ﺱﻴﻤﻴﻦ1.gümüşten. 2.gümüş gibi beyaz. simsâr (A.) [ ] ﺱﻤﺴﺎرkomisyoncu. simsâriyye (A.) [ ] ﺱﻤﺴﺎریﻪkomisyon ücreti. sîmten (F.) [ ] ﺱﻴﻢ ﺕﻦgümüş tenli. sîmurg (F.) [ ] ﺱﻴﻤﺮغzümrütüanka. sin (A.) [ ] ﺱﻦ1.yaş. 2.diş. sinan (A.) [ ] ﺱﻨﺎنmızrak. sindân (F.) [ ] ﺱﻨﺪانörs. sîne (A.) [ ] ﺱﻴﻨﻪ1.göğüs. 2.yürek. sine (A.) [ ] ﺱﻨﻪuyuklama.
406
sînebend (A.-F.) [ ] ﺱﻴﻨﻪ ﺑﻨﺪsütyen. sîneçâk (A.-F.) [ ] ﺱﻴﻪ چﺎکgöğsü parçalanmış, göğsü yaralı. sînezen (A.-F.) [ ] ﺱﻴﻨﻪ زنgöğsünü döven. sînî (F.) [ ] ﺱﻴﻨﯽtepsi. sinîn (A.) [ ] ﺱﻨﻴﻦyıllar. sinn (A.) [ ] ﺱﻦ1.yaş. 2.diş. sinnen (A.) [ ] ﺱﻨﺎyaşça. sipâh (F.) [ ] ﺱﭙﺎﻩ1.ordu. 2.asker. sipâriş (F.) [ ] ﺱﭙﺎرشısmarlama. sipâs (F.) [ ] ﺱﭙﺎسşükür. sipasgüzâr (F.) [ ] ﺱﭙﺎی ﮔﺰارşükreden. sipeh (F.) [ ] ﺱﭙﻪ1.ordu. 2.asker. sipehsâlâr (F.) [ ] ﺱﭙﻪ ﺱﺎﻻرbaşkomutan. sipihr (F.) [ ] ﺱﭙﻬﺮgökyüzü. sîr (F.) [ ] ﺱﻴﺮsarmısak. sîr (F.) [ ] ﺱﻴﺮtok. sirâyet (A.) [ ] ﺱﺮایﺖbulaşma, geçme. sirâyet etmek geçmek, bulaşmak. sîret (A.) [ ] ﺱﻴﺮت1.hal ve gidiş. 2.biyografi. sirişk (F.) [ ] ﺱﺮﺵﮏgözyaşı. sirişt (F.) [ ] ﺱﺮﺵﺖyaratılış. sirkat (A.) [ ] ﺱﺮﻗﺖhırsızlık. sirkat edilmek çalınmak.
407
sitâre (F.) [ ] ﺱﺘﺎرﻩyıldız. sitâyiş (F.) [ ] ﺱﺘﺎیﺶövgü. sitâyişkâr (F.) [ ] ﺱﺘﺎیﺸﮑﺎر1.övücü. 2.öven. sitebr (F.) [ ] ﺱﺘﺒﺮ1.kalın. 2.yoğun. 3.kaba. sitem (F.) [ ] ﺱﺘﻢ1.zulüm. 2.haksızlık. sitemdîde (F.) [ ] ﺱﺖ دیﺪﻩzulme uğramış. sitemger (F.) [ ] ﺱﺘﻤﮕﺮzalim. sitemkâr (F.) [ ] ﺱﺘﻤﮑﺎرzalim. sitîz (F.) [ ] ﺱﺘﻴﺰ1.kavga. 2.çekişme. sitîze (F.) [ ] ﺱﺘﻴﺮﻩ1.kavga. 2.çekişme. sitt (A.) [ ] ﺱﺖaltı. sitte (A.) [ ] ﺱﺘﻪaltı. sittîn (A.) [ ] ﺱﺘﻴﻦaltmış. sittin sene [ ] ﺱﺘﺘﻴﻦ ﺱﻨﻪ1.altmış sene. 2.belirlenemeyecek kadar uzun bir zaman. sivâ (A.) [ ] ﺱﻮاöte, başka, gayrı. siyâb (A.) [ ] ﺛﻴﺎبgiysiler. siyâdet (A.) [ ] ﺱﻴﺎدت1.seyyidlik. 2.efendilik. siyâh (F.) [ ] ﺱﻴﺎﻩkara. siyâhbaht (F.) [ ] ﺱﻴﺎﻩ ﺑﺨﺖkaratalihli. siyâhî (F.) [ ] ﺱﻴﺎهﯽ1.siyahlık. 2.zenci. siyâk u sibak (A.) [ ] ﺱﻴﺎق و ﺱﺒﺎقsözün gelişi. siyâset (A.) [ ] ﺱﻴﺎﺱﺖ1.politika. 2.idam cezası. siyasî (A.) [ ] ﺱﻴﺎﺱﯽ1.siyasal. 2.politikacı.
408
siyasiyat (A.) [ ] ﺱﻴﺎﺱﻴﺎتpolitika. siyasiyûn (A.) [ ] ﺱﻴﺎﺱﻴﻮنsiyasetçiler, politikacılar. siyeh (F.) [ ] ﺱﻴﻪkara, siyah. siyyânen (A.) [ ] ﺱﻴﺎﻥﺎeşit olarak. sôfî (A.) [ ] ﺹﻮﻓﯽtasavvufla ilgilenen, mutasavvıf. sohbet (A.) [ ] ﺹﺤﺒﺖkonuşma. sû (F.) [ ] ﺱﻮyön, taraf. sû’ (A.) [ ] ﺱﻮءkötülük. su’âl (A.) [ ] ﺱﺆالsoru. su’âl eylemek soru sormak. su’âl olunmak soru sorulmak. su’âlât (A.) [ ] ﺱﺆاﻻتsorular. su’bân (A.) [ ] ﺛﻌﺒﺎنejderha. su’ûbet (A.) [ ] ﺹﻌﻮﺑﺖgüçlük. suâl îrad edilmek soru yöneltmek. sûbesû (F.) [ ] ﺱﻮﺑﺴﻮher taraf, her tarafta. subh (A.) [ ] ﺹﺒﺢsabah. subh ü mesâ [ ] ﺹﺒﺢ و ﻡﺴﺎsabah akşam. subhdem (A.-F.) [ ] ﺹﺒﺢ دمsabah vakti, sabahleyin. subhgâh (A.-F.) [ ] ﺹﺒﺤﮕﺎﻩsabah vakti, sabahleyin. sûd (F.) [ ] ﺱﻮد1. kâr, kazanç. 2.yarar. sudâ’ (A.) [ ] ﺹﺪاعbaş ağrısı. sûdâger (F.) [ ] ﺱﻮداﮔﺮtüccar.
409
sûdmend (F.) [ ] ﺱﻮدﻡﻨﺪyararlı. sudûr (A.) [ ] ﺹﺪور1.çıkış. 2.göğüsler. sûf (A.) [ ] ﺹﻮفyün. suffe (A.) [ ] ﺹﻔﻪsofa. sûfî (A.) [ ] ﺹﻮﻓﯽ1.mutasavvıf. 2.sofu. sûfiyye (A.) [ ] ﺹﻮﻓﻴﻪmutasavvıflar, tasavvufla uğraşanlar. sufûf (A.) [ ] ﺹﻔﻮفsıralar, saflar. sugrâ (A.) [ ] ﺹﻐﺮاküçük. suhan (F.) [ ] ﺱﺨﻦsöz. sûhân (F.) [ ] ﺱﻮهﺎنtörpü. suhen (F.) [ ] ﺱﺨﻦsöz. sûhte (F.) [ ] ﺱﻮﺧﺘﻪyanık. suhuf (A.) [ ] ﺹﺤﻒsayfalar. sûikasd (A.-F.) [ ] ﺱﻮء ﻗﺼﺪsuikast, cana kıyma. sûinazar (A.-F.) [ ] ﺱﻮء ﻥﻈﺮkötü gözle bakış. sûiniyet (A.-F.) [ ] ﺱﻮء ﻥﻴﺖkötü niyet. sûizan (A.-F.) [ ] ﺱﻮء ﻇﻦkötü kanıya düşme. sûk (A.) [ ] ﺱﻮقçarşı. sukût (A.) [ ] ﺱﻘﻮطdüşüş. sulb (A.) [ ] ﺹﻠﺐ1.döl, soy. 2.katı. sulehâ (A.) [ ] ﺹﻠﺤﺎsalih kişiler, iyi amelli kullar. sulh (A.) [ ] ﺹﻠﺢbarış. sulhâmîz (A.-F.) [ ] ﺹﻠﺢ ﺁﻡﻴﺰbarışçıl.
410
sulhen (A.) [ ] ﺹﻠﺤﺎbarış yoluyla. sulta (A.) [ ] ﺱﻠﻄﻪbaskı. sultân (A.) [ ] ﺱﻠﻄﺎن1.hükümdar. 2.hükümdar eşi ve kız çocuğu. 3.sevgili. sun’ (A.) [ ] ﺹﻨﻊ1.yapma. 2.yaratma. 3.güç. sun’î (A.) [ ] ﺹﻨﻌﯽyapay. sunûf (A.) [ ] ﺹﻨﻮفsınıflar. sûr (A.) [ ] ﺱﻮرhisar. sûr (A.) [ ] ﺹﻮر1.boru. 2.kıyamette üflenecek boru. sûr (F.) [ ] ﺱﻮر1.düğün. 2.şenlik. sûrâh (F.) [ ] ﺱﻮراخdelik. surahî (A.) [ ] ﺹﺮاﺣﯽsürahi. sûret (A.) [ ] ﺹﻮرت1.yüz. 2.çare. 3.biçim. 4.tarz. sûretâ (A.) [ ] ﺹﻮرﺕﺎgörünüşte. sûretger (A.-F.) [ ] ﺹﻮرﺕﮕﺮressam. sûrnâ (F.) [ ] ﺱﻮرﻥﺎzurna. surre (A.) [ ] ﺹﺮﻩ1.para kesesi. 2.hükümdar tarafından Mekke’ye gönderilen paralar ve armağanlar. sûsen (F.) [ ] ﺱﻮﺱﻦsusam. sûsmâr (F.) [ ] ﺱﻮﺱﻤﺎرkertenkele. sutûh (A.) [ ] ﺱﻄﻮحyüzeyler, satıhlar. sutûr (A.) [ ] ﺱﻄﻮرsatırlar. suver (A.) [ ] ﺹﻮر1.yüzler. 2.çareler. 3.biçimler. 4.tarzlar. sûy (F.) [ ] ﺱﻮیyön, taraf.
411
sûz (F.) [ ] ﺱﻮز1.yanma. 2.yakma. 3.ateş. 4.yakan. sûzân (F.) [ ] ﺱﻮزان1.yakıcı. 2.yanıcı. sûzen (F.) [ ] ﺱﻮزنiğne. sûzende (F.) [ ] ﺱﻮزﻥﺪﻩyakıcı. sûziş (F.) [ ] ﺱﻮزشyanma, yangı. sûznâk (F.) [ ] ﺱﻮزﻥﺎکyakıcı. sübhan (A.) [ ] ﺱﺒﺤﺎنTanrı. sübhânî (A.) [ ] ﺱﺒﺤﺎﻥﯽtanrısal. sübût (A.) [ ] ﺛﺒﻮت1.sabitleşme. 2.gerçekleşme. 3.kanıtlanma. sübût bulmak gerçekleşmek, olmak. sücûd (A.) [ ] ﺱﺠﻮدsecde etme, yere kapanma. südde (A.) [ ] ﺱﺪﻩ1.kapı. 2.eşik. süedâ (A.) [ ] ﺱﺆداkutlu kişiler. süfehâ (A.) [ ] ﺱﻔﻬﺎalçaklar, sefihler. süferâ (A.) [ ] ﺱﻔﺮاelçiler, büyükelçiler. süflî (A.) [ ] ﺱﻔﻠﯽ1.aşağı, aşağıda. 2.adi, bayağı. süfte (F.) [ ] ﺱﻔﺘﻪdelinmiş. süfün (A.) [ ] ﺱﻔﻦgemiler. sügur (A.) [ ] ﺛﻐﻮرsınırlar. sühan (F.) [ ] ﺱﺨﻦsöz. sühandan (F.) [ ] ﺱﺨﻨﺪانsöz bilen, sözden anlayan. sühanperdaz (F.) [ ] ﺱﺨﻦ ﭘﺮدازağzı laf yapan. sühûlet (A.) [ ] ﺱﻬﻮﻝﺖkolaylık.
412
sühûnet (A.) [ ﺱﺨﻮﻥﺖsıcaklık. sükkân (A.) [ ﺱﮑﺎنoturanlar, sakinler. sükker (A.) [ ﺱﮑﺮşeker. sükûn (A.) [ ﺱﮑﻮنsakinlik, hareketsizlik. sükûnet (A.) [ ﺱﮑﻮﻥﺖ.sakinlik, hareketsizlik. 2.rahatlık. sükûnet bulmak yatışmak, sakinleşmek. sükût (A.) [ ] ﺱﮑﻮتsessizlik. sülâle (A.) [ ] ﺱﻼﻝﻪsoy sop. sülâsâ (A.) [ ] ﺛﻠﺜﺎsalı. süllem (A.) [ ] ﺱﻠﻢmerdiven. süls (A.) [ ] ﺛﻠﺚüçtebir. sülûk (A.) [ ] ﺱﻠﻮک1.yola girme. 2.tarikata girme. sülüsân (A.) [ ] ﺛﻠﺜﻼنüçte iki. süm (F.) [ ] ﺱﻢtoynak. sümpâre (F.) [ ] ﺱﻢ ﭘﺎرﻩzımpara. sümûm (A.) [ ] ﺱﻤﻮمzehirler. sünbâde (F.) [ ] ﺱﻨﺒﺎدﻩzımpara. sünbül (F.) [ ] ﺱﻨﺒﻞsümbül. sünbüle (A.) [ ] ﺱﻨﺒﻠﻪbaşak. sünen (A.) [ ] ﺱﻨﻦsünnetler. sünûhat (A.) [ ] ﺱﻨﻮﺣﺎتakla gelenler, içe doğanlar. sürâdık (A.) [ ] ﺱﺮادقsaray perdesi. sürb (F.) [ ] ﺱﺮب1.kurşun. 2.kalay.
413
süreyya (A.) [ ] ﺛﺮیﺎÜlker, Pervin. sürfe (F.) [ ] ﺱﺮﻓﻪöksürük. sürh (F.) [ ] ﺱﺮخ1.kırmızı, kızıl. 2.kırmızı mürekkep. sürmedan (T.-F.) [ ] ﺱﺮﻡﻪ دانsürmelik. sürûd (F.) [ ] ﺱﺮودşarkı, melodi. sürur (A.) [ ] ﺱﺮورsevinç. sürûrengîz (A.-F.) [ ] ﺱﺮور اﻥﮕﻴﺰsevinçli. sürûş (F.) [ ] ﺱﺮوشmelek. süst (F.) [ ] ﺱﺴﺖ1.gevşek. 2.tembel, uyuşuk. sütre (A.) [ ] ﺱﺘﺮﻩ1.örtü. 2.perde. sütûde (F.) [ ] ﺱﺘﻮدﻩövülmüş. sütûn (F.) [ ] ﺱﺘﻮنdirek. sütur (F.) [ ] ﺱﺘﻮر1.binek hayvanı. 2.yük hayvanı. süvar (F.) [ ] ﺱﻮار1.binmiş. 2.binen. süvârî (F.) [ ] ﺱﻮاری1.binici. 2.atlı asker. 3.gemi kaptanı. süyûf (A.) [ ] ﺱﻴﻮفkılıçlar.
414
ş
şa’r (A.) [ ] ﺵﻌﺮkıl. şa’riyye (A.) [ ] ﺵﻌﺮیﻪşehriye. şa’şa’a (A.) [ ] ﺵﻌﺸﻌﻪ1.gösteriş. 2.parlaklık. şa’şa’adâr (A.-F.) [ ] ﺵﻌﺸﻌﻪ دار1.gösterişli. 2.parlak. şâd (F.) [ ] ﺵﺎدsevinçli. şâd etmek sevindirmek, mutlu etmek. şâd olmak sevinmek, mutlu olmak. şâdân (F.) [ ] ﺵﺎدانsevinçli. şâdî (F.) [ ] ﺵﺎدیsevinç. şâdmân (F.) [ ] ﺵﺎدﻡﺎنsevinçli. şâdmânî (F.) [ ] ﺵﺎدﻡﺎﻥﯽsevinç. şâdurvan (F.) [ ] ﺵﺎدروانşadırvan. şafak (A.) [ ] ﺵﻔﻖgüneşin doğacağı sıradaki aydınlık. şâfi’ (A.) [ ] ﺵﺎﻓﻊşefaatçi. şâgird (F.) [ ] ﺵﺎﮔﺮد1.öğrenci. 2.çırak. şâgirdân (F.) [ ] ﺵﺎﮔﺮدان1.öğrenciler. 2.çıraklar. şâh (F.) [ ] ﺵﺎخ1.dal. 2.boynuz. şâh (F.) [ ] ﺵﺎﻩ1.padişah. 2.ıran şahı. şahâdet (A.) [ ] ﺵﻬﺎدت1.tanıklık, şahitlik. 2.şehadet getirme. 3.şehitlik.
415
şahâdetname (A.-F.) [ ] ﺵﻬﺎدت ﻥﺎﻡﻪdiploma. şâhân (F.) [ ] ﺵﺎهﺎنşahlar. şâhâne (F.) [ ] ﺵﺎهﺎﻥﻪ1.şahlara yakışır. 2.şahlarla ilgili. şahbal (F.) [ ] ﺵﺎهﺒﺎلkanattaki en uzun tüy. şâhenşâh (F.) [ ] ﺵﺎهﻨﺸﺎﻩşahlar şahı. şâheser (F.-A.) [ ] ﺵﺎﻩ اﺛﺮüstün nitelikli eser. şâhî (F.) [ ] ﺵﺎهﯽşahlık. şâhid (A.) [ ] ﺵﺎهﺪ1.tanık. 2.güzel. 3.sevgili. şâhika (A.) [ ] ﺵﺎهﻘﻪdoruk. şahin (F.) [ ] ﺵﺎهﻴﻦşahin. şâhkâr (F.) [ ] ﺵﺎهﮑﺎرşaheser, başyapıt. şahne (A.) [ ] ﺵﺤﻨﻪgüvenlik görevlisi, polis. şâhnişin (F.) [ ] ﺵﺎهﻨﺸﻴﻦcumba. şâhrah (F.) [ ] ﺵﺎهﺮاﻩanayol. şâhreg (F.) [ ] ﺵﺎهﺮگatardamar. şahs (A.) [ ] ﺵﺨﺺkişi, şahıs. şâhsâr (F.) [ ] ﺵﺎﺧﺴﺎرçalılık. şahsen (A.) [ ] ﺵﺨﺼﺎbizzet, kendisi. şahsî (A.) [ ] ﺵﺨﺼﯽkişisel. şahsiyet (A.) [ ] ﺵﺨﺼﻴﺖkişilik. şahsüvar (F.) [ ] ﺵﺎﻩ ﺱﻮارusta binici. şahvar (F.) [ ] ﺵﺎهﻮار1.şah gibi. 2.büyük inci. şâhzade (F.) [ ] ﺵﺎهﺰادﻩşehzade.
416
şâibe (A.) [ ] ﺵﺎﺋﺒﻪleke, kötü iz. şaîr (A.) [ ] ﺵﻌﻴﺮarpa. şâir (A.) [ ] ﺵﺎﻋﺮozan, şair. şâiran (A.-F.) [ ] ﺵﺎﻋﺮانşairler. şâirâne (A.-F.) [ ] ﺵﺎﻋﺮاﻥﻪromantik, şairce. şâire (A.) [ ] ﺵﺎﻋﺮﻩbayan şair. şakâikünnumân A.) [ ] ﺵﻘﺎءق اﻝﻨﻌﻤﺎنgelincik. şakî (A.) [ ] ﺵﻘﯽhaydut. şâkî (A.) [ ] ﺵﺎﮐﯽşikayetçi. şâkir (A.) [ ] ﺵﺎﮐﺮşükr eden. şâkird (F.) [ ] ﺵﺎﮐﺮد1.öğrenci. 2.çırak. şakk (A.) [ ] ﺵﻖyarık, çatlak. şâkûl (A.) [ ] ﺵﺎﮐﻮلçekül. şâl (F.) [ ] ﺵﺎلşal. şâm (F.) [ ] ﺵﺎمakşam. şâme (F.) [ ] ﺵﺎﻡﻪbaşörtüsü. şâmgâh (F.) [ ] ﺵﺎﻡﮕﺎﻩakşam vakti, akşamüstü. şâmî (A.) [ ] ﺵﺎﻡﯽşamlı. şâmih (A.) [ ] ﺵﺎﻡﺦyüksek, yüce. şâmil (A.) [ ] ﺵﺎﻡﻞkapsayan. şâmil olmak kapsamak. şâmme (A.) [ ] ﺵﺎﻡﻪkoku alma duyusu. şân (A.) [ ] ﺵﺎن1.şöhret, şan. 2.durum. 3.gösteriş.
417
şâne (F.) [ ] ﺵﺎﻥﻪtarak. şarâb (A.) [ ] ﺵﺮابşarap. şarâbî (A.) [ ] ﺵﺮاﺑﯽ1.şarapçı. 2.şarap rengi. şâri’ (A.) [ ] ﺵﺎرعyasa koyucu. şâribülleyli vennehâr (A.) [ ] ﺵﺎرب اﻝﻠﻴﻞ واﻝﻨﻬﺎرayyaş, gece demez gündüz demez içki içen. şârih (A.) [ ] ﺵﺎرحşerh eden. şark (A.) [ ] ﺵﺮق1.doğu. 2.Doğu, Doğu dünyası. şarkan (A.) [ ] ﺵﺮﻗﺎ1.doğudan. 2.doğusunda. şarkî (A.) [ ] ﺵﺮﻗﯽdoğu, doğu ile ilgili. şarkiyat (A.) [ ] ﺵﺮﻗﻴﺎتdoğubilim. şarkiyatçı (A.-T.) doğubilimci, oryntalist, müsteşrik. şarkiyyûn (A.) [ ] ﺵﺮﻗﻴﻮنdoğulular. şart (A.) [ ] ﺵﺮط1.koşul. 2.yemin. 3.durum. şartiyyet (A.) [ ] ﺵﺮﻃﻴﺖkoşulluluk. şartnâme (A.-F.) [ ] ﺵﺮط ﻥﺎﻡﻪşart mektubu. şast (F.) [ ] ﺵﺴﺖaltmış. şathiyyat (A.) [ ] ﺵﻄﺤﻴﺎتince anlamlı ve eğlendirici manzume. şâtır (A.) [ ] ﺵﺎﻃﺮneşeli. şatranc (A.) [ ] ﺵﻄﺮﻥﺞsatranç. şatt (A.) [ ] ﺵﻂırmak, büyük nehir. şâyân (F.) [ ] ﺵﺎیﺎنlayık, yaraşır, yakışık alır. şâyed (F.) [ ] ﺵﺎیﺪbelki, şayet.
418
şâyeste (F.) [ ] ﺵﺎیﺴﺘﻪyaraşır, layık. şâyestegî (F.) [ ] ﺵﺎیﺴﺘﮕﯽyaraşma. şâygân (F.) [ ] ﺵﺎیﮕﺎنyaraşır, yakışık alır. şâyi’ (A.) [ ] ﺵﺎیﻊyayılmış. şâyia (A.) [ ] ﺵﺎیﻌﻪsöylenti. şâz (A.) [ ] ﺵﺎذkural dışı. şe’n (A.) [ ] ﺵﺄنiş. şe’niyet (A.) [ ] ﺵﺄﻥﻴﺖgerçeklik, realite. şeâmet (A.) [ ] ﺵﺂﻡﺖuğursuzluk. şeb (F.) [ ] ﺵﺐgece. şeb -i arûs [ ] ﺵﺐ ﻋﺮوس1.düğün gecesi. 2.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin ölüm gecesi. şeb -i yeldâ [ ] ﺵﺐ یﻠﺪاyılın en uzun gecesi. şebâb (A.) [ ] ﺵﺒﺎبgençlik. şebâhet (A.) [ ] ﺵﺒﺎهﺖbenzerlik. şebân (F.) [ ] ﺵﺒﺎنgeceler. şebangâh (F.) [ ] ﺵﺒﺎﻥﮕﺎﻩgeceleyin, gece vakti. şebâviz (F.) [ ] ﺵﺒﺎویﺰishak kuşu. şebbûy (F.) [ ] ﺵﺐ ﺑﻮیşebboy. şebefrûz (F.) [ ] ﺵﺐ اﻓﺮوزgeceyi aydınlatan. şebeke (A.) [ ] ﺵﺒﮑﻪ1.ağ. 2.balık ağı. 3.dokular. şebgerd (F.) [ ] ﺵﺒﮕﺮدbekçi. şebgîr (F.) [ ] ﺵﺒﮕﻴﺮgeceleri uyuyamayan, uykusuzluk çeken. 2.sabah.
419
şebîh (A.) [ ] ﺵﺒﻴﻪbenzer, benzeyen. şebîhûn (F.) [ ] ﺵﺒﻴﺨﻮنgece baskını. şebistan (F.) [ ] ﺵﺒﺴﺘﺎن1.yatak odası. 2.harem dairesi. şebnem (F.) [ ] ﺵﺒﻨﻢçiy. şebpere (F.) [ ] ﺵﺐ ﭘﺮﻩyarasa. şebreng (F.) [ ] ﺵﺐ رﻥﮓ1.siyah. 2.gece rengi. şebtâb (F.) [ ] ﺵﺒﺘﺎبateş böceği. şeburûz (F.) [ ] ﺵﺐ و روزgece gündüz. şebzindedâr (F.) [ ] ﺵﺐ زﻥﺪﻩ دارgeceleri ibadet eden. şecâat (A.) [ ] ﺵﺠﺎﻋﺖcesaret, yiğitlik. şecer (A.) [ ] ﺵﺠﺮağaç. şecere (A.) [ ] ﺵﺠﺮﻩsoyağacı. şecî (A.) [ ] ﺵﺠﻴﻊcesur, yiğit. şedîd (A.) [ ] ﺵﺪیﺪşiddetli. şefâat (A.) [ ] ﺵﻔﺎﻋﺖaf için aracılık etme. şefafet (A.) [ ] ﺵﻔﺎﻓﺖsaydamlık. şefakat (A.) [ ] ﺵﻔﻘﺖşefkat. şeffaf (A.) [ ] ﺵﻔﺎفsaydam. şefî’ (A.) [ ] ﺵﻔﻴﻊşefaatçi, şefaat eden. şefik (A.) [ ] ﺵﻔﻴﻖmüşfik, şefkatli. şeftâlû (F.) [ ] ﺵﻔﺘﺎﻝﻮşeftali. şegal (F.) [ ] ﺵﻐﺎلçakal. şeh (F.) [ ] ﺵﻪşah, padişah.
420
şehâ (F.) [ ] ﺵﻬﺎey şah. şehâdet (A.) [ ] ﺵﻬﺎدت1.tanıklık. 2.şehitlik. şehâdetnâme (A.-F.) [ ] ﺵﻬﺎدت ﻥﺎﻡﻪdiploma, mezuniyet belgesi. şehâmet (A.) [ ] ﺵﻬﺎﻡﺖyiğitlik. şehbâl (F.) [ ] ﺵﻬﺒﺎلkanattaki en uzun tüy. şehbender (F.) [ ] ﺵﻬﺒﻨﺪرkonsolos. şehbenderhâne (F.) [ ] ﺵﻬﺒﻨﺪر ﺧﺎﻥﻪkonsolosluk. şehd (A.) [ ] ﺵﻬﺪbal. şehenşâh (F.) [ ] ﺵﻬﻨﺸﺎﻩbüyük şah, şahlar şahı. şehevât (A.) [ ] ﺵﻬﻮاتşehvetler. şehîd (A.) [ ] ﺵﻬﻴﺪşehit. şehîr (A.) [ ] ﺵﻬﻴﺮünlü, meşhur. şehlâ (A.) [ ] ﺵﻬﻼ1.hafif şaşı. 2.ela gözlü. şehnişin (F.) [ ] ﺵﻬﻨﺸﻴﻦcumba. şehper (F.) [ ] ﺵﻬﭙﺮkuş kanadındaki en uzun tüy. şehr (A.) [ ] ﺵﻬﺮay. şehr (Pehlevî>F.) [ ] ﺵﻬﺮkent, şehir. şehrâşûb (F.) [ ] ﺵﻬﺮ ﺁﺵﻮبşehir karıştıran. şehremâneti (F.-A.-T.) 1.belediye. 2.belediye başkanlığı. şehremini (F.-A.-T.) belediye başkanı. şehrî (F.) [ ] ﺵﻬﺮیşehirli, kentli. şehristan (F.) [ ] ﺵﻬﺮﺱﺘﺎنkent, büyük şehir. şehryâr (F.) [ ] ﺵﻬﺮیﺎرhükümdar, şah.
421
şehryârî (F.) [ ] ﺵﻬﺮیﺎریhükümdarlık, şahlık. şehsüvar (F.) [ ] ﺵﻬﺴﻮارbinici, usta binici. şehvânî (A.) [ ] ﺵﻬﻮاﻥﯽ1.şehvetle ilgili. 2.şehvet düşkünü. şehvât (A.) [ ] ﺵﻬﻮاتşehvetler. şehvet (A.) [ ] ﺵﻬﻮت1.aşırı cinsel istek. 2.aşırı istek. şehvetengîz (A.-F.) [ ] ﺵﻬﻮت اﻥﮕﻴﺰşehvet verici. şehvetperest (A.-F.) [ ] ﺵﻬﻮت ﭘﺮﺱﺖşehvet düşkünü. şehzâde (F.) [ ] ﺵﻬﺰادﻩşah çocuğu, şehzade. şehzâdegân (F.) [ ] ﺵﻬﺰادﮔﺎنşehzadeler. şekâvet (A.) [ ] ﺵﻘﺎوتhaydutluk. şeker (F.) [ ] ﺵﮑﺮşeker. şekerâb (F.) [ ] ﺵﮑﺮابtatsızlık, kırgınlık. şekerhand (F.) [ ] ﺵﮑﺮﺧﻨﺪtatlı gülüş, sevgilinin tatlı gülüşü. şekerleb (F.) [ ] ﺵﮑﺮﻝﺐ1.tatlı dudaklı. 2.şirin sözlü. şekîbâ (F.) [ ] ﺵﮑﻴﺒﺎsabırlı. şekk (A.) [ ] ﺵﮏkuşku, şüphe. şekl (A.) [ ] ﺵﮑﻞ1.şekil. 2.tür. 3.resim, çizim, kroki. şeklen (A.) [ ] ﺵﮑﻼşekilce. şeklî (A.) [ ] ﺵﮑﻠﯽşekle dayanan, biçimsel. şekvâ (A.) [ ] ﺵﮑﻮاşikayet, sızlanma. şekvâ etmek şikayet etmek. şekvâ eylemek şikayet etmek, sızlanmak. şekvâlanmak sızlanmak, şikayetçi olmak.
422
şelgam (F.) [ ] ﺵﻠﻐﻢşalgam. şellâle (A.) [ ] ﺵﻼﻝﻪçağlayan, şelale. şelvâr (F.) [ ] ﺵﻠﻮار1.pantolon. 2.şalvar. şelvârbend (F.) [ ] ﺵﻠﻮارﺑﻨﺪuçkur. şem’ (A.) [ ] ﺵﻤﻊ1.mum. 2.balmumu. şem’dan (A.-F.) [ ] ﺵﻤﻌﺪانmumluk, şamdan. şemâil (A.) [ ] ﺵﻤﺎﺋﻞhuylar, tavırlar. şemâte (A.) [ ] ﺵﻤﺎﻃﻪşamata. şemîm (A.) [ ] ﺵﻤﻴﻢ1.güzel koku. 2.güzel kokulu. şemme (A.) [ ] ﺵﻤﻪçok az. şems (A.) [ ] ﺵﻤﺲgüneş. şemsî (A.) [ ] ﺵﻤﺴﯽ1.güneşle ilgili. 2.güneş takvimi. şemsiye (A.) [ ] ﺵﻤﺴﻴﻪ1.güneşlik. 2.şemsiye. şemşîr (F.) [ ] ﺵﻤﺸﻴﺮkılıç. şenâat (A.) [ ] ﺵﻨﺎﻋﺖkötülük. şenbe (F.) [ ] ﺵﻨﺒﻪcumartesi. şenî’ (A.) [ ] ﺵﻨﻴﻊkötü, çirkin. şer (A.) [ ] ﺵﺮkötülük. şer’ (A.) [ ] ﺵﺮعdin kuralları. şer’an (A.) [ ] ﺵﺮﻋﺎşer’î olarak, şeriat hükümlerine göre. şer’î (A.) [ ] ﺵﺮﻋﯽşeriat ile ilgili, şeriata uyan. şer’iye (A.) [ ] ﺵﺮﻋﻴﻪşeriat ile ilgili, şeriata uyan. şerâbhâr (A.-F.) [ ] ﺵﺮاﺑﺨﻮارşarap içen.
423
şerâfet (A.) [ ] ﺵﺮاﻓﺖ1.şereflilik. 2.soyluluk. şerâit (A.) [ ] ﺵﺮاﺋﻂkoşullar. şerâket (A.) [ ] ﺵﺮاﮐﺖortaklık. şerâre (A.) [ ] ﺵﺮارﻩkıvılcım. şerâret (A.) [ ] ﺵﺮارتkötülük, şerlilik. şerâyi’ (A.) [ ] ﺵﺮایﻊşeriat hükümleri. şerbet (A.) [ ] ﺵﺮﺑﺖşurup. şeref (A.) [ ] ﺵﺮف1.şeref. 2.üstünlük. 3.kıvanç. şerefbahş (A.-F.) [ ] ﺵﺮﻓﺒﺨﺶşeref veren. şerefsâdır olmak padişahın emriyle çıkmak. şerefsudûr olmak padişahın emriyle çıkmak. şerefvârid olmak şerefle gelmek. şerefvusûl olmak şerefle gelmek. şerefzâhir olmak şerefle çıkmak. şerefzuhûr olmak şerefle çıkmak. şerer (A.) [ ] ﺵﺮرkıvılcımlar. şerh (A.) [ ] ﺵﺮح1.açma. 2.açılama. şerha (A.) [ ] ﺵﺮﺣﻪdilim dilim olmuş. şerha şerha dilim dilim, parçamparça. şeriat (A.) [ ] ﺵﺮیﻌﺖ1.din hükümleri. 2.doğru yol. şerif (A.) [ ] ﺵﺮیﻒ1.şerefli. 2.Hz. Hüseyin soyundan gelen. şerik (A.) [ ] ﺵﺮیﮏ1.ortak. 2.okul arkadaşı. şerîr (A.) [ ] ﺵﺮیﺮkötü, şirret.
424
şerîta (A.) [ ] ﺵﺮیﻄﻪkoşul. şerm (F.) [ ] ﺵﺮمutanç, utanma. şermende (F.) [ ] ﺵﺮﻡﻨﺪﻩutangaç. şermendegî (F.) [ ] ﺵﺮﻡﻨﺪﮔﯽutangaçlık. şermgîn (F.) [ ] ﺵﺮﻡﮕﻴﻦutangaç. şermnâk (F.) [ ] ﺵﺮﻡﻨﺎکutangaç. şermsâr (F.) [ ] ﺵﺮﻡﺴﺎرutangaç. şerr (A.) [ ] ﺵﺮ1.kötülük. 2.kötü davranış. şerîr (A.) [ ] ﺵﺮیﺮkötü insan, kötülük eden insan. şest (F.) [ ] ﺵﺴﺖ1.okçu yüksüğü. 2.olta. şeş (F.) [ ] ﺵﺶaltı. şeşbeş (F.-T.) [ ] ﺵﺶ ﺑﺶaltı ve beş. şeşcihar (F.) [ ] ﺵﺶ ﺝﻬﺎرaltı ve dört. şeşise (F.) [ ] ﺵﺶ و ﺱﻪaltı ve üç. şeşiyek (F.) [ ] ﺵﺶ و یﮏaltı ve bir. şeşper (F.) [ ] ﺵﺶ ﭘﺮtopuz. şeşüdü (F.) [ ] ﺵﺶ و دوaltı ve iki. şeşüm (F.) [ ] ﺵﺸﻢaltıncı. şeşüse (F.) [ ] ﺵﺶ و ﺱﻪaltı ve üç. şeşüyek (F.) [ ] ﺵﺶ و یﮏaltı ve bir. şetâret (A.) [ ] ﺵﻄﺎرتneşe. şetm (A.) [ ] ﺵﺘﻢküfür, sövgü. şetm etmek küfretmek, sövmek.
425
şevâgil (A.) [ ] ﺵﻮاﻏﻞuğraşılar. şevher (F.) [ ] ﺵﻮهﺮkoca. şevk (A.) [ ] ﺵﻮق1.çok isteme. 2.sevinç. şevket (A.) [ ] ﺵﻮﮐﺖululuk. şevketmeâb (A.) [ ] ﺵﻮﮐﺖ ﻡﺂبyüce padişah. şevketpenâh (A.-F.) [ ] ﺵﻮﮐﺖ ﭘﻨﺎﻩyüce padişah. şey’ (A.) [ ] ﺵﯽءşey. şey’î (A.) [ ] ﺵﻴﺌﯽnesnel, objektif. şey’iyet (A.) [ ] ﺵﻴﺌﻴﺖnesnellik, objektiflik. şeyâtin (A.) [ ] ﺵﻴﺎﻃﻴﻦşeytanlar. şeyb (A.) [ ] ﺵﻴﺐyaşlılık, ihtiyarlık. şeydâ (F.) [ ] ﺵﻴﺪاmecnun. şeyh (A.) [ ] ﺵﻴﺦ1.yaşlı, ihtiyar. 2.tarikat şeyhi. şeyhûhet (A.) [ ] ﺵﻴﺨﻮﺧﺖyaşlılık. şeytanet (A.) [ ] ﺵﻴﻄﻨﺖşeytanlık, hilekârlık. şeytânî (A.) [ ] ﺵﻴﻄﺎﻥﯽ1.şeytanlık. 2.şeytanca. şıhne (A.) [ ] ﺵﺤﻨﻪgüvenlik görevlisi, inzibat görevlisi. şık (A.) [ ] ﺵﻖikiye bölünmüş bir şeyin her parçası. şi’r (A.) [ ] ﺵﻌﺮşiir. şîa (A.) [ ] ﺵﻴﻌﻪşiî. şiâr (A.) [ ] ﺵﻌﺎر1.slogan. 2.işaret. şiâr edinmek slogan haline getirmek, meslek edinmek. şibh (A.) [ ] ﺵﺒﻪ1.benzeme. 2.benzer.
426
şibh-i cezîre (A.-F.) [ ] ﺵﺒﻪ ﺝﺰیﺮﻩyarımada. şibh-i münharif (A.-F.) [ ] ﺵﺒﻪ ﻡﻨﺤﺮفyamuk. şicâ’ (A.) [ ] ﺵﺠﺎعcesurlar. şiddet (A.) [ ] ﺵﺪت1.sertlik. 2.aşırılık, fazlalık. şiddetle (A.-T.) kesin olarak. şifa bahşetmek şifa vermek, iyileştirmek. şifa bulmak iyileşmek. şifâ’ (A.) [ ] ﺵﻔﺎءşifa,iyileşme. şifâbahş (A.-F.) [ ] ﺵﻔﺎﺑﺨﺶşifa verme, iyileştirme. şifâbahş olmak şifa vermek, iyileştirmek. şifâhane (A.-F.) [ ] ﺵﻔﺎﺧﺎﻥﻪhastane. şifâhen (A.) [ ] ﺵﻔﺎهﺎsözlü olarak. şifâhî (A.) [ ] ﺵﻔﺎهﯽsözlü olarak. şifakâr (A.-F.) [ ] ﺵﻔﺎﮐﺎرşifa veren, iyileştiren. şifânâpezîr (A.-F.) [ ] ﺵﻔﺎﻥﺎﭘﺬیﺮiyileşmez, onulmaz, şifa bulmaz. şifâresân (A.-F.) [ ] ﺵﻔﺎرﺱﺎنşifa veren, iyileştiren. şifâyâb (A.-F.) [ ] ﺵﻔﺎیﺎبşifa bulan. şifâyâb olmak şifa bulmak, iyileşmek. şîfte (F.) [ ] ﺵﻴﻔﺘﻪdelicesine aşık. şîftedil (F.) [ ] ﺵﻴﻔﺘﻪ دلgönlünü kaptırmış, delicesine aşık. şihâb (A.) [ ] ﺵﻬﺎب1.akan yıldız, kayan yıldız. 2.kıvılcım. şîhe (F.) [ ] ﺵﻴﻬﻪkişneme. şîî (A.) [ ] ﺵﻴﻌﯽşiî, şîa mezhebine mensup.
427
şiirâlud (A.-F.) [ ] ﺵﻌﺮ ﺁﻝﻮدşiirli. şîiyyet (A.) [ ] ﺵﻴﻌﻴﺖşiîlik. şikâf (F.) [ ] ﺵﮑﺎف1.yarık. 2.yaran. şikâr (F.) [ ] ﺵﮑﺎر1.av. 2.av hayvanı. şikâr etmek avlamak. şikâr olmak avlanmak, av olmak. şikârgah (F.) [ ] ﺵﮑﺎرﮔﺎﻩavlak. şikârî (F.) [ ] ﺵﮑﺎری1.avcı. 2.av ile ilgili. şikâyât (A.) [ ] ﺵﮑﺎیﺎتşikayetler. şikâyet (A.) [ ] ﺵﮑﺎیﺖsızlanma, şikayet. şikâyetnâme (A.-F.) [ ] ﺵﮑﺎیﺖ ﻥﺎﻡﻪ1.şikayet mektubu. 2.şikayeti konu alan yapıt. şikem (F.) [ ] ﺵﮑﻢ1.karın. 2.mide. şikembe (F.) [ ] ﺵﮑﻤﺒﻪişkembe. şikemderd (F.) [ ] ﺵﮑﻢ دردkarın ağrısı. şikemperest (F.) [ ] ﺵﮑﻢ ﭘﺮﺱﺖobur. şikemperver (F.) [ ] ﺵﮑﻢ ﭘﺮورobur. şiken (F.) [ ] ﺵﮑﻦ1.kıran. 2.kıvrım, büklüm. şikence (F.) [ ] ﺵﮑﻨﺠﻪişkence. şikest (F.) [ ] ﺵﮑﺴﺖ1.kırık. 2.yenilgi. 3.kırma. 4.kırılma. şikest bulmak kırılmak. şikest olmak kırılmak. şikeste (F.) [ ] ﺵﮑﺴﺘﻪ1.kırık. 2.yenik, mağlup.
428
şikestebâl (F.) [ ] ﺵﮑﺴﺘﻪ ﺑﺎل1.kanadı kırık. 2.çaresiz, üzgün. şikestebeste (F.) [ ] ﺵﮑﺴﺘﻪ ﺑﺴﺘﻪkırık dökük. şikestedil (F.) [ ] ﺵﮑﺴﺘﻪ دلgönlü yaralı. şikestetâli’ (F.-A.) [ ] ﺵﮑﺴﺘﻪ ﻃﺎﻝﻊtalihsiz. şimâl (A.) [ ] ﺵﻤﺎل1.kuzey. 2.sol. şimâlen (A.) [ ] ﺵﻤﺎﻻ1.kuzeyden. 2.kuzeyde. şimâlî (A.) [ ] ﺵﻤﺎﻝﯽkuzeye ait. kutb-i ~ kuzey kutbu. şimşâd (F.) [ ] ﺵﻤﺸﺎدşimşir. şimşir (F.) [ ] ﺵﻤﺸﻴﺮkılıç. şinâs (F.) [ ] ﺵﻨﺎس1.tanıyan. 2.bilen. 3.sayan. şîr (F.) [ ] ﺵﻴﺮarslan. şîr (F.) [ ] ﺵﻴﺮsüt. şîrâze (F.) [ ] ﺵﻴﺮازﻩ1.kitap sırtındaki kumaş şerit. 2.düzen. şîrdan (F.) [ ] ﺵﻴﺮدانşirden. şîrdil (F.) [ ] ﺵﻴﺮدلyiğit, arslan yürekli. şîre (F.) [ ] ﺵﻴﺮﻩ1.şıra. 2.özsuyu. 3.süt. şîrhar (F.) [ ] ﺵﻴﺮﺧﻮارsüt çocuğu. şîrin (F.) [ ] ﺵﻴﺮیﻦ1.tatlı. 2.şirin, sevimli. şîrinkâr (F.) [ ] ﺵﻴﺮیﻨﮑﺎرdavranışları güzel. şîrinzeban (F.) [ ] ﺵﻴﺮیﻦ زﺑﺎنtatlı dilli. şirk (A.) [ ] ﺵﺮکTanrı’ya ortak koşma. şirket (A.) [ ] ﺵﺮﮐﺖortaklık. şîrmerd (F.) [ ] ﺵﻴﺮﻡﺮدyürekli, yiğit.
429
şîrpençe (F.) [ ] ﺵﻴﺮﭘﻨﭽﻪ1.arslan pençesi. 2.sırtta ve boyunda çıkan bir tür kan çıbanı. şirret (A.) [ ] ﺵﺮت1.kötülük. 2.kötü insan. şiryân (A.) [ ] ﺵﺮیﺎنatardamar. şîşe (F.) [ ] ﺵﻴﺸﻪşişe. şitâ (A.) [ ] ﺵﺘﺎkış. şitâbân (F.) [ ] ﺵﺘﺎﺑﺎنkoşan, seğirten. şitâbân olmak koşmak, seğirtmek. şitâiyye (A.) [ ] ﺵﺘﺎﺋﻴﻪ1.kışlık. 2.kış için yazılan şiir. şîve (F.) [ ] ﺵﻴﻮﻩ1.tarz, usül. 2.naz, işve. 3.aksan. şîvebaz (F.) [ ] ﺵﻴﻮﻩ ﺑﺎزişveli. şîvekâr (F.) [ ] ﺵﻴﻮﻩ ﮐﺎرişveli, cilveli. şîven (F.) [ ] ﺵﻴﻮنağıt. şöhre (A.) [ ] ﺵﻬﺮﻩünlü. şöhret (A.) [ ] ﺵﻬﺮتün. şöhretşiâr (A.) [ ] ﺵﻬﺮت ﺵﻌﺎرünlü. şu’le (A.) [ ] ﺵﻌﻠﻪalev, şule. şu’ledar (A.-F.) [ ] ﺵﻌﻠﻪ دارalevli, şuleli. şu’lereng (A.-F.) [ ] ﺵﻌﻠﻪ رﻥﮓalev rengi. şu’lever (A.-F.) [ ] ﺵﻌﻠﻪ ور1.alevli. 2.parlak, aydınlık. şuâ (A.) [ ] ﺵﻌﺎعışın. şuâât (A.) [ ] ﺵﻌﺎﻋﺎتışınlar. şuabât (A.) [ ] ﺵﻌﺒﺎتşubeler.
430
şuarâ (A.) [ ] ﺵﻌﺮاşairler. şube (A.) [ ] ﺵﻌﺒﻪkol, dal, şube. şubede (F.) [ ] ﺵﻌﺒﺪﻩhokkabazlık. şubedebâz (F.) [ ] ﺵﻌﺒﺪﻩ ﺑﺎزhokkabaz. şuebât (A.) [ ] ﺵﻌﺒﺎتşubeler. şugl (A.) [ ] ﺵﻐﻞiş, uğraşı. şugûl (A.) [ ] ﺵﻐﻮلuğraşılar. şûh (F.) [ ] ﺵﻮخ1.oynak ve neşeli. 2.hareketlerinde serbest olan. 3. neşeli güzel. şûhmeşreb (F.-A.) [ ] ﺵﻮخ ﻡﺸﺮبşen şakrak. şûm (F.) [ ] ﺵﻮمuğursuz, şom. şûr (F.) [ ] ﺵﻮر1.heyecan, coşku. 2.tuzlu. 3.gürültü. şûrâ (A.) [ ] ﺵﻮراdanışma. şûrbaht (F.) [ ] ﺵﻮرﺑﺨﺖtalihsiz. şûre (F.) [ ] ﺵﻮرﻩçorak. şûrezâr (F.) [ ] ﺵﻮرﻩ زارçorak arazi. şûrîde (F.) [ ] ﺵﻮریﺪﻩ1.perişan. 2.karasevdalı. şûrîdebaht (F.) [ ] ﺵﻮریﺪﻩ ﺑﺨﺖtalihsiz. şûrîdehâtır (F.-A.) [ ] ﺵﻮریﺪﻩ ﺧﺎﻃﺮgönlü perişan, aklı karışık. şûristân (F.) [ ] ﺵﻮرﺱﺘﺎنçorak arazi. şûriş (F.) [ ] ﺵﻮرشkargaşa. şurta (A.) [ ] ﺵﺮﻃﻪöncü asker. şurûb (A.) [ ] ﺵﺮوبşurup. şurût (A.) [ ] ﺵﺮوطkoşullar.
431
şuûbiyye (A.) [ ] ﺵﻌﻮﺑﻴﻪşuûbîlik. şuûn (A.) [ ] ﺵﺌﻮن1.işler. 2.olaylar. şuur (A.) [ ] ﺵﻌﻮرbilinç. şûy (F.) [ ] ﺵﻮیkoca. şübhe (A.) [ ] ﺵﺒﻬﻪşüphe. şübhedar (A.-F.) [ ] ﺵﺒﻬﻪ دارşüpheli, kuşkulu. şücâ’ (A.) [ ] ﺵﺠﺎعcesur. şücâ’at (A.) [ ] ﺵﺠﺎﻋﺖcesurluk, yiğitlik. şüfeâ (A.) [ ] ﺵﻔﻌﺎşefaatçılar. şühedâ (A.) [ ] ﺵﻬﺪاşehitler. şühud (A.) [ ] ﺵﻬﻮد1.görme. 2.görünme. 3.tanıklar. şühûr (A.) [ ] ﺵﻬﻮرaylar. şükr (A.) [ ] ﺵﮑﺮşükür, teşekkür. şükrân (A.) [ ] ﺵﮑﺮانteşekkür borcu, iyiliğin bilinmesi. şükrâne (A.-F.) [ ] ﺵﮑﺮاﻥﻪteşekkür borcu olarak, teşekkür alameti. şükrgüzar (A.-F.) [ ] ﺵﮑﺮﮔﺰارteşekkür eden. şükûfe (F.) [ ] ﺵﮑﻮﻓﻪçiçek. şükûfezar (F.) [ ] ﺵﮑﻮﻓﻪ زارçiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi. şükûh (F.) [ ] ﺵﮑﻮﻩgörkem, ululuk. şüküfte (F.) [ ] ﺵﮑﻔﺘﻪaçılmış, çiçek açmış. şükür (A.) [ ] ﺵﮑﺮteşekkür, iyilik bilme. şümâr (F.) [ ] ﺵﻤﺎر1.sayı. 2.sayan. şümûl (A.) [ ] ﺵﻤﻮل1.kapsam. 2.kapsama.
432
şümürde (F.) [ ] ﺵﻤﺮدﻩsayılı. şüpüş (F.) [ ] ﺵﭙﺶbit. şürb (A.) [ ] ﺵﺮبiçme. şürefâ (A.) [ ] ﺵﺮﻓﺎşerifler, Hz. Muhammed soyundan gelenler. şürekâ (A.) [ ] ﺵﺮﮐﺎortaklar. şürû (A.) [ ] ﺵﺮوعbaşlama. şürûh (A.) [ ] ﺵﺮوحşerhler, açılamalar. şürûr (A.) [ ] ﺵﺮورkötülükler. şürut (A.) [ ] ﺵﺮوطkoşullar. şüs (F.) [ ] ﺵﺲakciğer. şüst (F.) [ ] ﺵﺴﺖyıkama. şüstüşû (F.) [ ] ﺵﺴﺖ و ﺵﻮ1.yıkama. 2.yıkanma. şüş (F.) [ ] ﺵﺶkaraciğer. şütür (F.) [ ] ﺵﺘﺮdeve. şütürban (F.) [ ] ﺵﺘﺮﺑﺎنdeveci. şütürdil (F.) [ ] ﺵﺘﺮدلkinci. şütürhâr (F.) [ ] ﺵﺘﺮﺧﻮارdeve dikeni. şütürmürg (F.) [ ] ﺵﺘﺮﻡﺮغdevekuşu. şüûn (A.) [ ] ﺵﺌﻮن1.işler. 2.olaylar. şüûnât (A.) [ ] ﺵﺌﻮﻥﺎتolaylar. şüyû (A.) [ ] ﺵﻴﻮع1.yayılma. 2.dağılma. 3.duyulma. şüyûh (A.) [ ] ﺵﻴﻮخ1.şeyhler. 2.ihtiyarlar, yaşlılar.
433
T
tâ (F.) [ ] ﺕﺎ1.kat. 2.büklüm. 3.tane. tâ (F.) [ ] ﺕﺎkadar. ta’biye (A.) [ ] ﺕﻌﺒﻴﻪ1.yerine koyma. 2.kurulu düzen. ta’biyetülceyş (A.) [ ] ﺕﻌﺒﻴﺔ اﻝﺠﻴﺶstrateji. ta’cîl (A.) [ ] ﺕﻌﺠﻴﻞacele ettirme. ta’dâd (A.) [ ] ﺕﻌﺪاد1.sayma. 2.sayım. 3.sayı. ta’dâd etmek 1.saymak. 2.değerlendirmek, kabul etmek. ta’dîl (A.) [ ] ﺕﻌﺪیﻞ1.değiştirme. 2.doğrulama. ta’dîlat (A.) [ ] ﺕﻌﺪیﻼتdeğiştirmeler, değişiklik. ta’dilât yapmak değişiklik yapmak. ta’dîlen (A.) [ ] ﺕﻌﺪیﻼdeğiştirilerek, değişiklik yapılarak. ta’kîb (A.) [ ] ﺕﻌﻘﻴﺐtakip, ardına düşme. ta’kîbât (A.) [ ] ﺕﻌﻘﻴﺒﺎتkovuşturma. ta’kîbat yapmak kovuşturmak. ta’kîben (A.) [ ] ﺕﻌﻘﻴﺒﺎtakip ederek, ardına düşerek. ta’lîk (A.) [ ] ﺕﻌﻠﻴﻖ1.askıya alma. erteleme. ta’lîk edilmek asılmak, iliştirilmek, tutturulmak. ta’lîl (A.) [ ] ﺕﻌﻠﻴﻞ1.sebep gösterme. 2.tümdengelim. ta’lîm (A.) [ ] ﺕﻌﻠﻴﻢ1.öğretme. 2.öğrenme. 3.meşk. 4.idman, egzersiz.
434
ta’lîmât (A.) [ ] ﺕﻌﻠﻴﻤﺎتdirektif. ta’lîmât vermek direktif vermek. ta’lîmatname (A.-F.) [ ] ﺕﻌﻠﻴﻤﺎت ﻥﺎﻡﻪyönetmelik. ta’lîmhâne (A.-F.) [ ] ﺕﻌﻠﻴﻢ ﺧﺎﻥﻪeğitim alanı. ta’lîmî (A.) [ ] ﺕﻌﻠﻴﻤﯽöğretici, didaktik. ta’mîk (A.) [ ] ﺕﻌﻤﻴﻖ1.derinleştirme. 2.derinlemesine inceleme. ta’mîm (A.) [ ] ﺕﻌﻤﻴﻢ1.genelleştirme. 2.genelge. ta’mîmen (A.) [ ] ﺕﻌﻤﻴﻤﺎ1.genelleştirerek. 2.genelge ile. ta’mîr (A.) [ ] ﺕﻌﻤﻴﺮonarım. ta’mîr edilmek onarılmak. ta’mîr etmek onarmak. ta’mîrât (A.) [ ] ﺕﻌﻤﻴﺮاتonarım, onarımlar. ta’mîren (A.) [ ] ﺕﻌﻤﻴﺮاtamir ederek, onararak. ta’n (A.) [ ] ﻃﻌﻦayıplama, kınama, kötüleme, suçlama. ta’n edilmek ayıplanmak, kınanmak, kötülenmek, suçlanmak. ta’n etmek ayıplamak, kınamak, kötülemek, suçlamak. ta’ne (A.) [ ] ﻃﻌﻨﻪayıplama, kınama, kötüleme, suçlama. ta’nezen (A.-F.) [ ] ﻃﻌﻨﻪayıplayan, kınayan, kötüleyen, suçlayan. ta’rîb (A.) [ ] ﺕﻌﺮیﺐarapçalaştırma. ta’rîb edilmek arapçalaştırılmak. ta’rîb etmek arapçalaştırmak. ta’rîf (A.) [ ] ﺕﻌﺮیﻒ1.anlatma. 2.tanımlama, tanım. ta’rîf edilmek 1.anlatılmak. 2.tanımlanmak.
435
ta’rîf etmek 1.anlatmak. 2.tanımlamak. ta’rife (A.) [ ] ﺕﻌﺮﻓﻪçizelge. ta’rîz (A.) [ ] ﺕﻌﺮیﺾlaf çarpma, dokundurma, taşlama. ta’tîl (A.) [ ] ﺕﻌﻄﻴﻞ1.durdurma. 2.kapatma. 3.faaliyete son verme. ta’tîlât (A.) [ ] ﺕﻌﻄﻴﻼتtatiller. ta’vîk (A.) [ ] ﺕﻌﻮیﻖaskıya alma, geciktirme, erteleme, oyalama. ta’vîk edilmek geciktirilmek, ertelenmek, askıya alınmak. ta’vîk etmek geciktirmek, ertelemek, askıya almak. ta’vîz (A.) [ ] ﺕﻌﻮیﺬmuska. ta’vîz (A.) [ ] ﺕﻌﻮیﺾ1.ödün. 2.değiştirme. ta’yîb (A.) [ ] ﺕﻌﻴﻴﺐayıplama. ta’yîn (A.) [ ] ﺕﻌﻴﻴﻦ1.belirleme. 2.belirlenme. 3.atama. 4.atanma. 5.tayın. ta’zîb (A.) [ ] ﺕﻌﺬیﺐazap verme. ta’zîm (A.) [ ] ﺕﻌﻈﻴﻢ1.saygı gösterme. 2.ululama, yüceltme. ta’zîm etmek 1.saygı göstermek. 2.ululamak. ta’zîmen (A.) [ ] ﺕﻌﻈﻴﻤﺎ1.saygı göstererek. 2.ululayarak, yücelterek. ta’zîr (A.) [ ] ﺕﻌﺬیﺮözrünü bildirme. ta’ziye (A.) [ ] ﺕﻌﺰیﻪ1.başsağlığı dileme. 2.şiîlikte yas töreni. ta’ziyet (A.) [ ] ﺕﻌﺰیﺖbaşsağlığı dileme. ta’ziyetnâme (A.-F.) [ ] ﺕﻌﺰیﺖ ﻥﺎﻡﻪbaşsağlığı mektubu. ta’zîz (A.) [ ] ﺕﻌﺰیﺰaziz tutma, değer verme. taab (A.) [ ] ﺕﻌﺐ1.sıkıntı, zahmet. 2.yorgunluk. taabbüd (A.) [ ] ﺕﻌﺒﺪkulluk, ibadet, tapınma.
436
taabbüd etmek kulluk etmek, tapınmak. taaccüb (A.) [ ] ﺕﻌﺠﺐşaşırma. taaccüb etmek şaşırmak. taaddî (A.) [ ] ﺕﻌﺪی1.zulüm. 2.haksızlık. taaddî etmek 1.zulmetmek. 2.haksızlık etmek. taaddüd (A.) [ ] ﺕﻌﺪد1.çokluk. 2.çoğalma. taadiyât (A.) [ ] ﺕﻌﺪیﺎت1.zulümler. 2.haksızlıklar. taaffün (A.) [ ] ﺕﻌﻔﻦkokuşma. taaffün etmek kokuşmak. taahhüd (A.) [ ] ﺕﻌﻬﺪüstlenme. taahhüd etmek üstlenmek. taahhüdname (A.-F.) [ ] ﺕﻌﻬﺪ ﻥﺎﻡﻪtaahhüt belgesi. taakkul (A.) [ ] ﺕﻌﻘﻞ1.akıl erdirme. 2.akıl etme. taakkul etmek 1.akıl erdirmek. 2.akıl etmek. taalluk (A.) [ ] ﺕﻌﻠﻖ1.ilgili olma. 2.ait olma. taallukât (A.) [ ] ﺕﻌﻠﻘﺎت1.ilgili olanlar. 2.akraba, yakınlar. taâm (A.) [ ] ﻃﻌﺎمyemek. taâm etmek yemek yemek. taâmhane (A.-F.) [ ] ﻃﻌﺎم ﺧﺎﻥﻪyemekhane. taammuk (A.) [ ] ﺕﻌﻤﻖderinleşme. taammuk etmek derinleşmek. taammüd (A.) [ ] ﺕﻌﻤﺪbilerek yapma. taammüden (A.) [ ] ﺕﻌﻤﺪاbilerek, kasıtlı olarak.
437
taammüm (A.) [ ] ﺕﻌﻤﻢgenelleşme, yayılma. taammüm etmek genelleşmek, yayılmak. taannüd (A.) [ ] ﺕﻌﻨﺪinat etme. taannüd etmek inat etmek. taarruz (A.) [ ] ﺕﻌﺮض1.saldırı. 2.sataşma. taarrüb (A.) [ ] ﺕﻌﺮبaraplaşma. taassub (A.) [ ] ﺕﻌﺼﺐ1.fanatiklik, katı yandaşlık. 2.yobazlık. taassubkâr (A.-F.) [ ] ﺕﻌﺼﺒﮑﺎرfanatik, mutaassıp. taassubkârî (A.-F.) [ ] ﺕﻌﺼﺒﮑﺎریfanatiklik, mutaassıplık, taassup. taassür (A.) [ ] ﺕﻌﺴﺮgüçleşme. taaşşuk (A.) [ ] ﺕﻌﺸﻖaşık olma. tâat (A.) [ ] ﻃﺎﻋﺖ1.ibadet. 2.itaat. tâat kılmak ibadet etmek. taavvuk (A.) [ ] ﺕﻌﻮقgecikme, oyalanma. taayYün (A.) [ ] ﺕﻌﻴﻦortaya çıkma, belirme. taayYüş (A.) [ ] ﺕﻌﻴﺶyaşama. taayYüş etmek yaşamak. taazzuv (A.) [ ] ﺕﻌﻀﻮşekillenme, biçim alma, organ oluşturma. tâb (F.) [ ] ﺕﺎب
1.güç. 2.sıcaklık. 3.parlaklık. 4.kıvrım. 5.eğen, büken.
6.aydınlatan. tab’ (A.) [ ] ﻃﺒﻊ1.huy. 2.basım, baskı. tab’ edilmek basılmak. tab’ etmek basmak.
438
tab’ olunmak basılmak. tab’an (A.) [ ] ﻃﺒﻌﺎdoğal olarak, tabiatıyla. tab’âniyye (A.) [ ] ﻃﺒﻌﺎﻥﻴﻪnatüralizm. tabâbet (A.) [ ] ﻃﺒﺎﺑﺖdoktorluk. tabâhat (A.) [ ] ﻃﺒﺎﺧﺖaşçılık. tabak (A.) [ ] ﻃﺒﻖtabak. tabaka (A.) [ ] ﻃﺒﻘﻪ1.kat. 2.katman. 3.sınıf. tabakât (A.) [ ] ﻃﺒﻘﺎت1.katlar. 2.katmanlar. 3.sınıflar. tabakâtülarz (A.) [ ] ﻃﺒﻘﺔ اﻻرضjeoloji. tabakhâne (A.-F.) [ ] ﻃﺒﻖ ﺧﺎﻥﻪderilerin sepilendiği yer, tabakhane. tâbân (F.) [ ] ﺕﺎﺑﺎنparlak, aydınlık. tabasbus (A.) [ ] ﺕﺒﺼﺒﺺyardakçılık, yaltaklanma. tabasbus etmek yaltaklanmak. tâbâver (F.) [ ] ﺕﺎب ﺁورdayanıklı. tabâyi’ (A.) [ ] ﻃﺒﺎیﻊtabiatler, huylar. tabbâh (A.) [ ] ﻃﺒﺎخaşçı. tabbâl (A.) [ ] ﻃﺒﺎلdavulcu. tâbdar (F.) [ ] ﺕﺎﺑﺪار1.kıvrım kıvrım, kıvrık. 2.parlak. tâbe (F.) [ ] ﺕﺎﺑﻪtava. tâbende (F.) [ ] ﺕﺎﺑﻨﺪﻩparlak, ışık veren. tabh (A.) [ ] ﻃﺒﺦpişirme. tabhâne (A.-F.) [ ] ﻃﺒﻊ ﺧﺎﻥﻪbasımevi. tâbi (A.) [ ] ﺕﺎﺑﻊ1.uyan, tabi olan. 2.boyun eğen.
439
tâbi’ (A.) [ ] ﻃﺎﺑﻊkitap basan. tabiat (A.) [ ] ﻃﺒﻴﻌﺖ1.doğa. 2.huy, yaratılış. tabib (A.) [ ] ﻃﺒﻴﺐdoktor. tabîban (A.-F.) [ ] ﻃﺒﻴﺒﺎنdoktorlar. tabîî (A.) [ ] ﻃﺒﻴﻌﯽ1.doğal. 2.doğal olarak. tabîiyyât (A.) [ ] ﻃﺒﻴﻌﻴﺎتdoğa bilimleri. tâbiiyyet (A.) [ ] ﺕﺎﺑﻌﻴﺖuyruk. tabîiyyûn (A.) [ ] ﻃﺒﻴﻌﻴﻮنnatüralistler. tabir (A.) [ ] ﺕﻌﺒﻴﺮ1.yorumlama. 2.terim. tâbirat (A.) [ ] ﺕﻌﺒﻴﺮات1.yorumlar. 2.terimler. 3.deyişler. tâbistan (F.) [ ] ﺕﺎﺑﺴﺘﺎنyaz. tâbistânî (F.) [ ] ﺕﺎﺑﺴﺘﺎﻥﯽyazlık. tâbiş (F.) [ ] ﺕﺎﺑﺶparlama. tabl (A.) [ ] ﻃﺒﻞdavul. tablzen (A.-F.) [ ] ﻃﺒﻞ زنdavulcu. tâbnâk (F.) [ ] ﺕﺎﺑﻨﺎکparlak. tâbut (A.) [ ] ﺕﺎﺑﻮتtabut. tâc (A.) [ ] ﺕﺎج1.taç. 2.sorguç. tâcdâr (A.-F.) [ ] ﺕﺎﺝﺪارtaç sahibi, padişah. tâcıser (A.-F.) [ ] ﺕﺎج ﺱﺮbaştacı. tacidar (A.-F.) [ ] ﺕﺎﺝﺪارtaç sahibi, padişah. tacir (A.) [ ] ﺕﺎﺝﺮtüccar, ticaret yapan. taciz (A.) [ ] ﺕﻌﺠﻴﺰrahatsız etme.
440
taciz etmek rahatsız etmek. tâcser (A.-F.) [ ] ﺕﺎﺝﺴﺮbaştacı. tâcver (A.-F.) [ ] ﺕﺎﺝﻮرtaçlı, taç sahibi, padişah. tadâd (A.) [ ] ﺕﻌﺪاد1.sayı. 2.sayma. tafazzul (A.) [ ] ﺕﻔﻀﻞbilgiçlik taslama. tafra (A.) [ ] ﻃﻔﺮﻩatıp tutma. tafrafurûş (A.-F.) [ ] ﻃﻔﺪﻩ ﻓﺮوشatıp tutan. tafrafurûşluk (A.-F.-T.) atıp tutma. tafsil (A.) [ ] ﺕﻔﺼﻴﻞayrıntılı açıklama. tafsilât (A.) [ ] ﺕﻔﺼﻴﻼت1.ayrıntılı açıklama. 2.ayrıntı. tafsilât vermek ayrıntılı açıklamada bulunmak. tafsilâtıyla (A.-T.) bütün ayrıntılarıyla. tafsilatlı (A.-T.) ayrıntılı. tafsîlen (A.) [ ] ﺕﻔﺼﻴﻼayrıntılı olarak. tagaddî (A.) [ ] ﺕﻐﺪیbeslenme. tagaddî etmek beslenmek. tagallüb (A.) [ ] ﺕﻐﻠﺐzorbalık. tagannî (A.) [ ] ﺕﻐﻨﯽ1.zenginlik. 2.makamına göre şarkı söyleme. tagannî etmek şarkı söylemek. tagayyür (A.) [ ] ﺕﻐﻴﺮdeğişme, başkalaşma. tagazzî (A.) [ ] ﺕﻐﺬیbeslenme. tagazzî etmek beslenmek. tağdiye (A.) [ ] ﺕﻐﺬیﻪbesleme.
441
tağdiye etmek beslemek. tâğî (A.) [ ] ﻃﺎﻏﯽisyancı. tağlik (A.) [ ] ﺕﻐﻠﻴﻖ1.kilit vurma. 2.kapama. tağlît (A.) [ ] ﺕﻐﻠﻴﻂyanıltma. tağrîb etmek uzaklaştırmak. tâğun (A.) [ ] ﻃﺎﻏﻮنazılılar. tâğût (A.) [ ] ﻃﺎﻏﻮت1.büyücü. 2.şeytan. tağyîr (A.) [ ] ﺕﻐﻴﻴﺮdeğiştirme, başkalaştırma. tağyîr edilmek değiştirilmek. tağyîr etmek değiştirmek. tağyîrât (A.) [ ] ﺕﻐﻴﻴﺮاتdeğişiklikler. tağziye (A.) [ ] ﺕﻐﺬیﻪ1.besleme. 2.beslenme. tahaccür (A.) [ ] ﺕﺤﺠﺮtaşlaşma. tahaccür etmek taşlaşmak. tahaddüb (A.) [ ] ﺕﺤﺪبtümsekleşme. tahaddüb etmek tümsekleşmek, kamburlaşmak. tahaddüs (A.) [ ] ﺕﺤﺪس1.sezgi. 2.meydana gelme. tahaddüs etmek meydana gelmek, ortaya çıkmak. tahaddüsiyye (A.) [ ] ﺕﺤﺪﺱﻴﻪsezgicilik. tahakkuk (A.) [ ] ﺕﺤﻘﻖgerçekleşme. tahakkuk etmek gerçekleşmek. tahakküm (A.) [ ] ﺕﺤﮑﻢhükmetme, hükmü altında tutma. tahakküm etmek hükmetmek, hükmü altında tutmak.
442
tahallüs (A.) [ ] ﺕﺨﻠﺺ1.kurtulma. 2.şiirde mahlas kullanma. tahammur etmek mayalanmak. tahammül (A.) [ ] ﺕﺤﻤﻞdayanma, katlanma. tahammül etmek dayanmak, katlanmak. tahammülfersâ (A.-F.) [ ] ﺕﺤﻤﻞ ﻓﺮﺱﺎdayanılmaz, takat kesici. tahammür (A.) [ ] ﺕﺨﻤﺮmayalaşma. tahâret (A.) [ ] ﻃﻬﺎرت1.temizlik. 2.temizlenme. tahâret etmek temizlenmek. taharrî (A.) [ ] ﺕﺤﺮی1.arama. 2.araştırma. taharrî edilmek 1.aranmak. 2.araştırılmak. taharrî etmek 1.aramak. 2.arştırmak. taharriyât (A.) [ ] ﺕﺤﺮیﺎتaraştırmalar. taharriyatçı (A.-T.) araştırmacı. tahassür (A.) [ ] ﺕﺤﺴﺮ1.özlem duyma. 2.üzülme. tahassüs (A.) [ ] ﺕﺤﺴﺲduygulanma, hislenme. tahaşşî (A.) [ ] ﺕﺨﺸﯽürperme. tahattî (A.) [ ] ﺕﺨﻄﯽhaddini bilmeme, sınırı geçme, çizgiyi geçme. tahattur (A.) [ ] ﺕﺨﻄﺮanımsama, hatırlama. tahattur etmek anımsamak, hatırlamak. tahavvül (A.) [ ] ﺕﺤﻮلdeğişim. tahavvül etmek değişmek. tahavvülât (A.) [ ] ﺕﺤﻮﻻتdeğişimler. tahayyül (A.) [ ] ﺕﺨﻴﻞhayal etme.
443
tahayyül etmek hayal etmek. tahayyülât (A.) [ ] ﺕﺨﻴﻼتhayal etmeler, hayale dalışlar. tahayyülî (A.) [ ] ﺕﺨﻴﻠﯽhayalî. tahayyür (A.) [ ] ﺕﺤﻴﺮhayranlık. tahayyür etmek hayran kalmak, şaşakalmak. tahcîr (A.) [ ] ﺕﺤﺠﻴﺮçit çekme. tahdîd (A.) [ ] ﺕﺤﺪیﺪsınırlandırma. tahdîd edilmek sınırlandırılmak. tahdîd etmek sınırlandırmak. tahdîdât (A.) [ ] ﺕﺤﺪیﺪاتsınırlandırmalar, kısıtlamalar. tahfîf (A.) [ ] ﺕﺨﻔﻴﻒhafifletme. tahfîf etmek hafifletmek. tâhir (A.) [ ] ﻃﺎهﺮtemiz. tahkik (A.) [ ] ﺕﺤﻘﻴﻖaraştırma, gerçeği arama. tahkik edilmek araştırılmak. tahkik etmek araştırmak. tahkîkat (A.) [ ] ﺕﺤﻘﻴﻘﺎتaraştırmalar. tahkim (A.) [ ] ﺕﺤﮑﻴﻢsağlamlaştırma. tahkim edilmek sağlamlaştırılmak. tahkim etmek sağlamlaştırmak. tahkîmât (A.) [ ] ﺕﺤﮑﻴﻤﺎت1.sağlamlaştırmalar. 2.sağlamlaştırılmış yer. tahkîr (A.) [ ] ﺕﺤﻘﻴﺮküçümseme, aşağılama. tahkîr edilmek aşağılanmak.
444
tahkîr etmek aşağılamak. tahkîrâmiz (A.-F.) [ ] ﺕﺤﻘﻴﺮ ﺁﻡﻴﺰaşağılayıcı. tahkiye etmek anlatmak, hikaye etmek. tahlîf (A.) [ ] ﺕﺤﻠﻴﻒ1.and içirme. 2.and içme. tahlîf etmek halef bırakmak. tahlîl (A.) [ ] ﺕﺤﻠﻴﻞayrıştırma, çözümleme, analiz. tahlil etmek değerlendirme yapmak, analiz yapmak. tahlîlât (A.) [ ] ﺕﺤﻠﻴﻼتanalizler, tahliller. tahlîs (A.) [ ] ﺕﺨﻠﻴﺺkurtarma. tahlit (A.) [ ] ﺕﺨﻠﻴﻂkarıştırma. tahliye (A.) [ ] ﺕﺨﻠﻴﻪ1.boşaltma. 2.salıverme. tahliye edilmek 1.boşaltılmak. 2.salıverilmek. tahliye etmek 1.boşaltmak. 2.salıvermek. tahmîl (A.) [ ] ﺕﺤﻤﻴﻞ1.yükleme. 2.sorumluluk verme. tahmînen (A.) [ ] ﺕﺨﻤﻴﻨﺎtahminle, aşağı yukarı. tahmînî (A.) [ ] ﺕﺨﻤﻴﻨﯽtahmin edilen. tahmîr (A.) [ ] ﺕﺨﻤﻴﺮ1.mayalandırma. 2.yoğurma. tahmis (A.) [ ] ﺕﺨﻤﻴﺲ1.beşleme. 2.beş dizeye çıkarma. tahnit (A.) [ ] ﺕﺤﻨﻴﻂilaçlama. tahrib (A.) [ ] ﺕﺨﺮیﺐyıkma, harap etme. tahrîb edilmek yıkılmak, bozulmak, harap edilmek. tahrîb etmek yıkmak, bozmak, harap etmek. tahrîbât (A.) [ ] ﺕﺨﺮیﺒﺎتyıkmalar, yıkımlar.
445
tahrîbkâr (A.-F.) [ ] ﺕﺨﺮیﺒﮑﺎرtahrip edici, yıkıcı, bozucu. tahrîf (A.) [ ] ﺕﺤﺮیﻒüstünde kalem oynatarak bozma, asıl anlamını bozma. tahrîfat (A.) [ ] ﺕﺤﺮیﻔﺎت
anlamından uzaklaştıracak şekilde üstünde kalem
oynatmalar. tahrîk (A.) [ ] ﺕﺤﺮیﮏ1.hareket ettirme, oynatma. 2.kışkırtma. tahrîkâmiz (A.-F.) [ ] ﺕﺤﺮیﮏ ﺁﻡﻴﺰtahrik edici, kışkırtıcı. tahrim (A.) [ ] ﺕﺤﺮیﻢ1.yasaklama. 2.yasaklanma. tahrir (A.) [ ] ﺕﺤﺮیﺮ1.yazma. 2.yazılma. 3.kitap yazma. 4.serbest bırakma. tahrîr edilmek yazılmak. tahrîr etmek yazmak. tahrîr ettirilmek yazdırılmak. tahrîrî (A.) [ ] ﺕﺤﺮیﺮیyazılı. tahris (A.) [ ] ﺕﺤﺮیﺺhırslandırma. tahrîs etmek hırslandırmak. tahriş (A.) [ ] ﺕﺨﺮیﺶtırmalama, kazıma. tahriş etmek tırmalamak. tahsil (A.) [ ] ﺕﺤﺼﻴﻞ1.elde etme. 2.öğrenim. tahsîlat (A.) [ ] ﺕﺤﺼﻴﻼتpara ve vergi toplama. tahsildar (A.-F.) [ ] ﺕﺤﺼﻴﻠﺪارvergi memuru. tahsin (A.) [ ] ﺕﺤﺴﻴﻦbeğenme, güzel bulma, takdir etme. tahsis (A.) [ ] ﺕﺨﺼﻴﺺözgü kılma, ayırma. tahsis edilmek ayırılmak. tahsis etmek ayırmak.
446
tahsisat (A.) [ ] ﺕﺨﺼﻴﺼﺎتödenek. tahşiye (A.) [ ] ﺕﺤﺸﻴﻪhaşiye yazma. tahşiye edilmek haşiye yazılmak. tahşiye etmek haşiye yazmak. taht (A.) [ ] ﺕﺤﺖalt, aşağı. taht (F.) [ ] ﺕﺨﺖ1.saltanat koltuğu. 2.saltanat makamı. tahtânî (A.) [ ] ﺕﺤﺘﺎﻥﯽalttaki. tahte (F.) [ ] ﺕﺨﺘﻪtahta. tahtelarz (A.) [ ] ﺕﺤﺖ اﻻرضyeraltı. tahtelbahir (A.) [ ] ﺕﺤﺖ اﻝﺒﺤﺮdenizaltı. tahteşşuur (A.) [ ] ﺕﺤﺖ اﻝﺸﻌﻮرbilinçaltı. tahtgâh (F.) [ ] ﺕﺨﺘﮕﺎﻩbaşkent. tahtıe (A.) [ ] ﺕﺨﻄﺌﻪhata bulma. tahtît-i arazi (A.-F.) [ ] ﺕﺨﻄﻴﻂ اراﺽﯽtopoğrafya. tahtnişin (F.) [ ] ﺕﺨﺖ ﻥﺸﻴﻦtahtta oturan, hükümdar. tahtüşşuûr (A.) [ ] ﺕﺤﺖ اﻝﺸﻌﻮرbilinçaltı. tahvil (A.) [ ] ﺕﺤﻮیﻞ1.değiştirme. 2.borç senedi. tahvil edilmek 1.değiştirilmek, dönüştürülmek.2.teslim edilmek. tahvil etmek 1.değiştirmek. 2.teslim etmek. tahvîlât (A.) [ ] ﺕﺤﻮیﻼتtahviller, borç senetleri. tahzîr (A.) [ ] ﺕﺤﺬیﺮsakındırma. tahzîr etmek sakındırmak. tâib (A.) [ ] ﺕﺎﺋﺐtövbekâr, tövbe eden.
447
tâife (A.) [ ] ﻃﺎﺋﻔﻪ1.zümre. 2.tayfa. 3.kavim. tâir (A.) [ ] ﻃﺎﺋﺮkuş. tâk (A.) [ ] ﻃﺎقkemer. tâk (F.) [ ] ﺕﺎکasma, asma kütüğü. takabbül (A.) [ ] ﺕﻘﺒﻞ1.kabul etme. 2.benimseyiş. takaddüm (A.) [ ] ﺕﻘﺪم1.öncelik. 2.öne geçme. takaddüm etmek öne geçmek. takallüs (A.) [ ] ﺕﻘﻠﺺkasılma. takallüs etmek kasılmak. takarrüb (A.) [ ] ﺕﻘﺮبyaklaşma, yakınlaşma. takarrüb etmek yaklaşmak, yakınlaşmak. takarrür (A.) [ ] ﺕﻘﺮر1.karar kılma. 2.yerleşme. takarrür etmek 1.karar kılmak. 2.kararlaştırılmak. 3.yerleşmek. tâkat (A.) [ ] ﻃﺎﻗﺖdayanma gücü. tâkatfersâ (A.-F.) [ ] ﻃﺎﻗﺖ ﻓﺮﺱﺎtakat tüketici, dayanılmaz. takattur (A.) [ ] ﺕﻘﻄﺮdamlama. takâvim (A.) [ ] ﺕﻘﺎویﻢtakvimler. takayyüd (A.) [ ] ﺕﻘﻴﺪ1.bağlanma. 2.özen gösterme. takbîh (A.) [ ] ﺕﻘﺒﻴﺢayıplama, çirkin görme. takbîh etmek ayıplamak, kınamak. tâkçe (A.-F.) [ ] ﻃﺎﻗﭽﻪ1.küçük kemer. 2.küçük pencere. takdim (A.) [ ] ﺕﻘﺪیﻢ1.sunma, sunuş. 2.öne alma. takdim edilmek sunulmak.
448
takdim etmek sunmak. takdime (A.) [ ] ﺕﻘﺪﻡﻪ1.sunuş. 2.armağan. takdir (A.) [ ] ﺕﻘﺪیﺮ1.değerlendirme. 2.beğenme. 3.Tanrı’nın isteği. takdîr edilmek 1.değerlendirilmek. 2.beğenilmek. 3.değer biçilmek. takdîr etmek 1.değerlendirmek. 2.beğenmek. 3.değer biçmek. takdîren (A.) [ ] ﺕﻘﺪیﺮاtakdir ederek. takdîrname (A.-F.) [ ] ﺕﻘﺪیﺮﻥﺎﻡﻪbaşarı belgesi. takdîs (A.) [ ] ﺕﻘﺪیﺲkutsama, ululama. takıyye (A.) [ ] ﺕﻘﻴﻪ1.gizleme. 2.sakınma. tâkıyye (A.) [ ] ﻃﺎﻗﻴﻪtakke. takıyye yapmak 1.mezhebini gizlemek. 2.amacını gizlemek. takîb etmek izlemek. takiben (A.) [ ] ﺕﻌﻘﻴﺒﺎtakip ederek, izleyerek. taklîd (A.) [ ] ﺕﻘﻠﻴﺪ1.taklit, öykünme. 2.sahte. taklîden (A.) [ ] ﺕﻘﻠﻴﺪاöykünerek, taklit ederek. taklîl (A.) [ ] ﺕﻘﻠﻴﻞ1.azaltma, kısma. 2.azaltılma, kısılma. takrîb (A.) [ ] ﺕﻘﺮیﺐyaklaştırma. takrîben (A.) [ ] ﺕﻘﺮیﺒﺎyaklaşık olarak. takrîbî (A.) [ ] ﺕﻘﺮیﺒﯽyaklaşık olarak. takrîr (A.) [ ] ﺕﻘﺮیﺮ1.yerleştirme. 2.anlatma. 3.önerge. 4.sağlama. takrîren (A.) [ ] ﺕﻘﺮیﺮاanlatarak. takrîz (A.) [ ] ﺕﻘﺮیﻆeleştiri. takrîz (A.) [ ] ﺕﻘﺮیﺾ1.borç verme. 2.kitaba beğeni yazısı yazma.
449
taksîm (A.) [ ] ﺕﻘﺴﻴﻢ1.bölme. 2.bölüm. 3.bölü. taksîm edilmek bölünmek. taksîm etmek bölmek. taksimat (A.) [ ] ﺕﻘﺴﻴﻤﺎتbölümlendirme, bölme. taksîr (A.) [ ] ﺕﻘﺼﻴﺮ1.kısaltma. 2.kusur. taksîrât (A.) [ ] ﺕﻘﺼﻴﺮاتkusurlar. taksît (A.) [ ] ﺕﻘﺴﻴﻂborç parçası, taksit. taktî’ (A.) [ ] ﺕﻘﻄﻴﻊ1.kesme. 2.şiiri veznine göre parçalara ayırma. taktîr (A.) [ ] ﺕﻘﻄﻴﺮdamıtma. takvâ (A.) [ ] ﺕﻘﻮاharamdan kaçınma. takviye (A.) [ ] ﺕﻘﻮیﻪkuvvetlendirme. takviye edilmek kuvvetlendirilmek, desteklenmek. takviye etmek kuvvetlendirmek, desteklemek. takviyet (A.) [ ] ﺕﻘﻮیﺖkuvvetlendirme. tal’at (A.) [ ] ﻃﻠﻌﺖ1.yüz. 2.güzellik. talâk (A.) [ ] ﻃﻼق1.boşama. 2.boşanma. talâknâme (A.-F.) [ ] ﻃﻼق ﻥﺎﻡﻪboşanma belgesi. tâlân (F.) [ ] ﺕﺎﻻنtalan, yağma. taleb (A.) [ ] ﻃﻠﺐ1.isteme. 2.istek. taleb edilmek istenmek. taleb etmek istemek. talebdar (A.-F.) [ ] ﻃﻠﺒﺪارalacaklı. talebe (A.) [ ] ﻃﻠﺒﻪ1.öğrenci. 2.istekliler.
450
talebkâr (A.-F.) [ ] ﻃﻠﺒﮑﺎر1.istekli. 2.alacaklı. tâlî (A.) [ ] ﺕﺎﻝﯽikincil. tâli’ (A.) [ ] ﻃﺎﻝﻊ1.doğan. 2.talih. talîa (A.) [ ] ﻃﻠﻴﻌﻪöncü. tâlib (A.) [ ] ﻃﺎﻝﺐistekli. taltif (A.) [ ] ﺕﻠﻄﻴﻒ1.ödüllendirme. 2.gönlünü alma. tama’ (A.) [ ] ﻃﻤﻊtamah, açgözlülük. tama’kâr (A.-F.) [ ] ﻃﻤﻌﮑﺎرaçgözlü. tamâm (A.) [ ] ﺕﻤﺎم1.tam. 2.bitiş, sona erme. 3.bütün. tamâmen (A.) [ ] ﺕﻤﺎﻡﺎtümüyle. tamâmıyla (A.-T.) tümüyle, tamamen. ta'mîm (A.) [ ] ﺕﻌﻤﻴﻢ1.genelleştirme, yayma. 2.genelleştirilme, yayılma. tâmm (A.) [ ] ﺕﺎمtam, eksiksiz. tâmme (A.) [ ] ﺕﺎﻡﻪtam, eksiksiz. tanbûr (A.) [ ] ﻃﻨﺒﻮرtambur. tanbûrî (A.) [ ] ﻃﻨﺒﻮریtanbur virtüözü. tanîn (A.) [ ] ﻃﻨﻴﻦtınlama, tını. tanînendâz (A.-F.) [ ] ﻃﻨﻴﻦ اﻥﺪازtınlayan, tını veren, çınlayan. tannâz (A.) [ ] ﻃﻨﺎزalaya alan, eğlenen. tantana (A.) [ ] ﻃﻨﻄﻨﻪgürültü patırtı ile gösteriş yapma. tanz (A.) [ ] ﻃﻨﺰalaya alma, eğlenme. tanzîf (A.) [ ] ﺕﻨﻈﻴﻒtemizleme. tanzîfât (A.) [ ] ﺕﻨﻈﻴﻔﺎتtemizlik işleri.
451
tanzîm (A.) [ ] ﺕﻨﻈﻴﻢdüzenleme, tertipleme. tanzim edilmek düzenlenmek, tertip edilmek. tanzim etmek düzenlemek, tertip etmek. tanzîr (A.) [ ] ﺕﻨﻈﻴﺮ1.benzetme. 2.nazire yazma. tanzîr edilmek 1.benzetilmek. 2.nazire yazılmak. tanzîr etmek 1.benzetmek. 2.nazire yazmak. târ (F.) [ ] ﺕﺎر1.tel. 2.saç teli. 3.enstrüman teli. 3.karanlık. 4.tepe. 5.karanlık. târ olmak kararmak. tarab (A.) [ ] ﻃﺮبşenlik, neşelenme. tarabengîz (A.-F.) [ ] ﻃﺮب اﻥﮕﻴﺰneşe veren. tarabgâh (A.-F.) [ ] ﻃﺮﺑﮕﺎﻩneşelenme yeri, eğlence yeri. târâc (F.) [ ] ﺕﺎراجyağma. taraf (A.) [ ] ﻃﺮف1.yön. 2.ülke. 3.muhatap iki kişiden her biri. 4.yer. tarafdâr (A.-F.) [ ] ﻃﺮﻓﺪارyandaş. tarafdârân (A.-F.) [ ] ﻃﺮﻓﺪارانyandaşlar, taraftarlar. tarafdârî (A.-F.) [ ] ﻃﺮﻓﺪاریyandaşlık. tarafeyn (A.) [ ] ﻃﺮﻓﻴﻦiki taraf. tarafgîr (A.) [ ] ﻃﺮﻓﮕﻴﺮyan tutan, yandaş. tarafgîrlik etmek yan tutmak, taraf tutmak. tarassud (A.) [ ] ﺕﺮﺹﺪgözleme. tarassud edilmek gözlenmek. tarassud etmek gözlemek. tarâvet (A.) [ ] ﻃﺮاوتtazelik.
452
tard (A.) [ ] ﻃﺮد1.kovma. 2.görevden uzaklaştırma. tard etmek kovmak. târem (F.) [ ] ﺕﺎرمkubbe. tarf (A.) [ ] ﻃﺮفakış. tarfe (A.) [ ] ﻃﺮﻓﻪgöz açıp kapayış. tarfetülayn (A.) [ ] ﻃﺮﻓﺔ اﻝﻌﻴﻦgöz açıp kapayıncaya dek, bir anda. tarh (A.) [ ] ﻃﺮح1.atma. 2.düzenleme. 3.desen. 4.plan. târık (A.) [ ] ﻃﺎرقÇulpan, Zühre, Venüs. târihnüvis (A.-F.) [ ] ﺕﺎریﺦ ﻥﻮیﺲtarihçi, tarih yazarı. târihşinâs (A.-F.) [ ] ﺕﺎریﺦ ﺵﻨﺎسtarihçi. tarîk (A.) [ ] ﻃﺮیﻖ1.yol. 2.yöntem. 3.meslek. 4.tarikat. târîk (F.) [ ] ﺕﺎریﮏkaranlık. tarrâr (A.) [ ] ﻃﺮارyankesici. târümâr (F.) [ ] ﺕﺎروﻡﺎر1.dağınık. 2.perişan. târümâr etmek 1.dağıtmak, karıştırmak. 2.perişan etmek. tarümâr olmak 1.dağılmak, karışmak. 2.perişan olmak. târüpûd (F.) [ ] ﺕﺎر و ﭘﻮد1.kumaşın çözgü ve atkısı. 2.doku. tarz (A.) [ ] ﻃﺮز1.şekil, biçim. 2.yöntem. tâs (F.) [ ] ﺕﺎسtas. tasaddî (A.) [ ] ﺕﺼﺪیgirişme, başlama, el atma. tasaddî etmek girişmek, başlamak, el atmak. tasallut (A.) [ ] ﺕﺴﻠﻂmusallat olma. tasannu (A.) [ ] ﺕﺼﻨﻊyapmacık.
453
tasarruf (A.) [ ] ﺕﺼﺮف1.tutum. 2.elinde bulundurma. 3.para arttırma. tasâvîr (A.) [ ] ﺕﺼﺎویﺮresimler. tasavvufî (A.) [ ] ﺕﺼﻮﻓﯽtasavvuf ile ilgili. tasavvur (A.) [ ] ﺕﺼﻮرzihinde kurma. tasavvurât (A.) [ ] ﺕﺼﻮراتtasavvurlar. tasdî’ (A.) [ ] ﺕﺼﺪیﻊbaş ağrıtma, rahatsız etme. tasdî’ etmek baş ağrıtmak, rahatsız etmek. tasdîk (A.) [ ] ﺕﺼﺪیﻖonay, doğrulama. tasdîk etmek onaylamak. tâse (F.) [ ] ﺕﺎﺱﻪtasa. tasfiye (A.) [ ] ﺕﺼﻔﻴﻪ1.arıtma. 2.temizleme. tasfiye edilmek 1.arıtılmak. 2.temizlenmek. tasfiye etmek 1.arıtmak. 2.temizlemek. tasfiyehane (A.-F.) [ ] ﺕﺼﻔﻴﻪ ﺧﺎﻥﻪrafineri. tasgîr (A.) [ ] ﺕﺼﻐﻴﺮküçültme. tashîf (A.) [ ] ﺕﺼﺤﻴﻒkelimeyi yanlış yazma. tashih (A.) [ ] ﺕﺼﺤﻴﺢdüzelti. tashih edilmek düzeltilmek. tashih etmek düzeltmek. tâsi’ (A.) [ ] ﺕﺎﺱﻊdokuzuncu. tâsi’an (A.) [ ] ﺕﺎﺱﻌﺎdokuzuncusu. tâsme (F.) [ ] ﺕﺎﺱﻤﻪtasma. tasmîm (A.) [ ] ﺕﺼﻤﻴﻢkesin karar.
454
tasmîm ittihaz etmek karar almak. tasmîmât (A.) [ ] ﺕﺼﻤﻴﻤﺎتkesin kararlar. tasnî’ (A.) [ ] ﺕﺼﻨﻴﻊ1.yapma. 2.uydurma. tasnî’ olunmak yapılmak, oluşturulmak. tasnîf (A.) [ ] ﺕﺼﻨﻴﻒsınıflandırma. tasrîf (A.) [ ] ﺕﺼﺮیﻒfiil çekimi. tasrîf etmek fiil çekmek. tasrîh (A.) [ ] ﺕﺼﺮیﺢaçıkça belirtme. tasrîh etmek açıkça belirtmek. tasrîhen (A.) [ ] ﺕﺼﺮیﺤﺎaçıkça bildirerek. tasvib (A.) [ ] ﺕﺼﻮیﺐuygun görme. tasvîb edilmek uygun görülmek. tasvîb etmek uygun görmek. tasvîb olunmak uygun görülmek. tasvîr (A.) [ ] ﺕﺼﻮیﺮ1.resmetme. 2.resim. 3.niteleme. tasvirkâr (A.-F.) [ ] ﺕﺼﻮیﺮﮐﺎرtasvir edici, tasvir eden. taşt (F.) [ ] ﻃﺸﺖleğen. tatbîk (A.) [ ] ﺕﻄﺒﻴﻖuygulama. tatbîkan (A.) [ ] ﺕﻄﺒﻴﻘﺎuygulayarak. tatbîkat (A.) [ ] ﺕﻄﺒﻴﻘﺎت1.uygulamalar. 2.tatbikat. tatbîkat yapmak uygulama yapmak. tatbîkî (A.) [ ] ﺕﻄﺒﻴﻘﯽuygulamalı. tathîr (A.) [ ] ﺕﻄﻬﻴﺮtemizleme.
455
tathîrat (A.) [ ] ﺕﻄﻬﻴﺮاتtemizlik. tatlîk (A.) [ ] ﺕﻄﻠﻴﻖboşama. tatmin (A.) [ ] ﺕﻄﻤﻴﻦ1.doyurma. 2.doyma. tatvîl (A.) [ ] ﺕﻄﻮیﻞuzatma. tâûn (A.) [ ] ﻃﺎﻋﻮنveba. tav’ (A.) [ ] ﻃﻮعboyun eğme, itaat. tav’an (A.) [ ] ﻃﻮﻋﺎisteyerek. tav’î (A.) [ ] ﻃﻮﻋﯽkendiliğinden. tavâf (A.) [ ] ﻃﻮافetrafında dönme. tavâf etmek etrafında dönmek. tavâif (A.) [ ] ﻃﻮاﺋﻒ1.zümreler. 2.tayfalar. 3.kavimler. tavassut (A.) [ ] ﺕﻮﺱﻂaracılık. tavassut etmek aracılık etmek, aracı olmak. tavattun (A.) [ ] ﺕﻮﻃﻦyerleşme, yurt tutma. tavattun etmek yerleşmek, yurt tutmak. tavîl (A.) [ ] ﻃﻮیﻞ1.uzun. 2.uzun süreli. tavk (A.) [ ] ﻃﻮق1.kolye, gerdanlık. 2.tasma. tavr (A.) [ ] ﻃﻮرtavır. tavsîf (A.) [ ] ﺕﻮﺹﻴﻒvasıflandırma, niteleme. tavsîf edilmek vasıflandırılmak, nitelenmek. tavsîf etmek vasıflandırmak, nitelemek. tavsiye (A.) [ ] ﺕﻮﺹﻴﻪ1.vasiyet etme. 2.ısmarlama. 3.öğüt verme. tâvus (A.) [ ] ﻃﺎوسtavus kuşu.
456
tavzîf (A.) [ ] ﺕﻮﻇﻴﻒgörevlendirme. tavzîh (A.) [ ] ﺕﻮﺽﻴﺢaçıklama. tavzîh etmek açıklamak, açıklığa kavuşturmak. tavzîhat (A.) [ ] ﺕﻮﺽﻴﺤﺎتaçıklamalar. tây (F.) [ ] ﺕﺎیdenk, eşit. taylasan (A.) [ ] ﻃﻴﻠﺴﺎنsarığın sarkan ucu. tayr (A.) [ ] ﻃﻴﺮkuş. tayy (A.) [ ] ﻃﯽ1.geçip gitme. 2.katlama, dürme. 3.silme. 4.yok etme. tayyâr (A.) [ ] ﻃﻴﺎرuçucu. tayyâre (A.) [ ] ﻃﻴﺎرﻩuçak. tayyib (A.) [ ] ﻃﻴﺐgüzel, hoş. tayyibe (A.) [ ] ﻃﻴﺒﻪiyi davranış. tâz (F.) [ ] ﺕﺎزkoşma, koşuşturma. taz’îf (A.) [ ] ﺕﻀﻌﻴﻒ1.zayıf düşürme. 2.iki kat yapma. tazallüm (A.) [ ] ﺕﻈﻠﻢsızlanma, yakınma. tazallüm etmek sızlanmak, yakınmak. tazammun (A.) [ ] ﺕﻀﻤﻦ1.içinde bulundurma. 2.kefil olma. tazammun etmek 1.içinde bulundurmak. 2.kefil olmak. tazarru’ (A.) [ ] ﺕﻀﺮعyalvarıp yakarma. tazarru’ât (A.) [ ] ﺕﻀﺮﻋﺎتyalvarıp yakarmalar. tazarrur (A.) [ ] ﺕﻀﺮرzarar görme, zarar etme. tâze (F.) [ ] ﺕﺎزﻩ1.körpe, taze. 2.genç. 3.yeni. tâzegî (F.) [ ] ﺕﺎزﮔﯽ1.körpelik, tazelik. 2.gençlik. 3.yenilik.
457
tâzî (F.) [ ] ﺕﺎزی1.Arapça. 2.tazı. tâziyân (F.) [ ] ﺕﺎزیﺎنaraplar. tâziyâne (F.) [ ] ﺕﺎزیﺎﻥﻪ1.kırbaç. 2.tezene. tazmîn (A.) [ ] ﺕﻀﻤﻴﻦ1.zarar ödeme, tazminat verme, zarar karşılama. 2.bir başka şaire ait beyti sahibinin adını da bildirerek kendi şiirinde kullanma. tazmîn edilmek tazminat verilmek, zarar karşılanmak. tazmîn etmek 1.tazminat vermek, zararı karşılamak. 2.içinde bulundurmak, içermek. tazmînât (A.) [ ] ﺕﻀﻤﻴﻨﺎتzarar ödemeleri, tazminat. tazmînat vermek zarar ödemesinde bulunmak. tazyîk (A.) [ ] ﺕﻀﻴﻴﻖ1.sıkıştırma, daraltma. 2.basınç yapma, bastırma. 3.basınç. tehâsum (A.) [ ] ﺕﺨﺎﺹﻢbirbirine düşmanlık gütme. te’hîrli (A.-T.) gecikmeli. te’cîl (A.) [ ] ﺕﺄﺝﻴﻞgeciktirme, erteleme. te’cîl edilmek geciktirilmek, ertelenmek. te’cîl etmek geciktirmek, ertelemek. te’dîb (A.) [ ] ﺕﺄدیﺐ1.eğitme, terbiye etme. 2.cezalandırma. te’dîb etmek 1.eğitmek, terbiye etmek. 2.cezalandırmak. te’dîb olunmak 1.eğitilmek, terbiye edilmek. 2.cezalandırılmak. te’diyât (A.) [ ] ﺕﺄدیﺎتödemeler. te’diye (A.) [ ] ﺕﺄدیﻪödeme. te’diye edilmek ödenmek. te’diye etmek ödemek. te’hîr (A.) [ ] ﺕﺄﺧﻴﺮ1.geciktirme. 2.gecikme. 458
te’hîr edilmek geciktirilmek. te’hîr etmek geciktirmek. te’kîd (A.) [ ] ﺕﺄﮐﻴﺪpekiştirme, sağlamlaştırma. te’kîd etmek 1.pekiştirmek, sağlamlaştırmak. 2.önceki yazıyı tekrarlamak. te’lîf (A.) [ ] ﺕﺄﻝﻴﻒ1.yanyana getirme, alıştırma. 2.kaleme alma, yazma. te’lîf edilmek 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak, yazılmak. te’lîf etmek 1.bir araya getirmek. 2.kaleme almak, yazmak. te’lîf olunmak 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak. te’lîfât (A.) [ ] ﺕﺄﻝﻴﻔﺎتkaleme alınmış eserler. te’lifbîn (A.-F.) [ ] ﺕﺄﻝﻴﻒ ﺑﻴﻦuzlaştırıcı, birleşirici. te’lîfkerde (F.) [ ] ﺕﺄﻝﻴﻒ ﮐﺮدﻩbiri tarafından kaleme alınmış. te’nîs (A.) [ ] ﺕﺄﻥﻴﺲalıştırma. te’sîr (A.) [ ] ﺕﺄﺛﻴﺮ1.iz bırakma. 2.etkileme. 3.etki. te’sîrât (A.) [ ] ﺕﺄﺛﻴﺮاتetkiler. te’sîs (A.) [ ] ﺕﺄﺱﻴﺲ1.kurma. 2.temel atma. 3.kuruluş. te’sîs edilmek kurulmak. te’sîs etmek kurmak. te’sîsât (A.) [ ] ﺕﺄﺱﻴﺴﺎت1.kuruluşlar. 2.düzenek. te’vîl (A.) [ ] ﺕﺄویﻞbaşka bir yorum getirme. te’vîl etmek başka bir yorum getirmek. te’yîd (A.) [ ] ﺕﺄیﻴﺪpekiştirme. te’yîd edilmek pekiştirilmek. te’yîd etmek pekiştirmek.
459
teâdül (A.) [ ] ﺕﻌﺎدلdenklik. teâkub (A.) [ ] ﺕﻌﺎﻗﺐbirbirini izleme. teâkub etmek birbirini izlemek. teâkud etmek karşılıklı akitleşmek. teâlî (A.) [ ] ﺕﻌﺎﻝﯽyükselme. teâmül (A.) [ ] ﺕﻌﺎﻡﻞ1.alışılagelmiş uygulama. 2.iş. 3.tepkime. teâmülât (A.) [ ] ﺕﻌﺎﻡﻼتalışılagelmiş uygulamalar. tearrî (A.) [ ] ﺕﻌﺮی1.arınma. 2.çıplaklaşma. teâruz (A.) [ ] ﺕﻌﺎرضkarşılıklı zıtlık, çelişme. teâruz etmek çelişmek. teârüf (A.) [ ] ﺕﻌﺎرف1.birbirini bilme. 2.herkesçe bilinme. teâtî (A.) [ ] ﺕﻌﺎﻃﯽbirbirine verme. teâtî edilmek birbirine verilmek. teâvün (A.) [ ] ﺕﻌﺎونyardımlaşma. teb (F.) [ ] ﺕﺐ1.ateş, hastalık harareti. 2.sıtma. teb’îd (A.) [ ] ﺕﺒﻌﻴﺪ1.uzaklaştırma. 2.sürgün etme. teb’îd edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.sürgün edilmek. teb’îd etmek 1.uzaklaştırmak. 2.sürgün etmek. tebaa (A.) [ ] ﺕﺒﻌﻪuyruk, teba. tebâh (F.) [ ] ﺕﺒﺎﻩ1.yok olmuş. 2.yıkılmış. 3.bozulmuş, çürümüş. tebâh etmek 1.yok etmek. 2.yıkmak. 3.bozmak, çürütmek. tebâh olmak 1.yok olmak. 2.yıkılmak. 3.bozulmak, çürümek. tebahhur (A.) [ ] ﺕﺒﺨﺮbuharlanma.
460
tebahhur (A.) [ ] ﺕﺒﺤﺮ1.göllenme. 2.derin bilgi sahibi olma, uzmanlaşma. tebahhur etmek buharlanmak. tebâhkâr (F.) [ ] ﺕﺒﺎهﮑﺎرyok eden, mahveden, yıkan. tebahtur (A.) [ ] ﺕﺒﺨﺘﺮkibirlenerek yürüme. tebaiyyet (A.) [ ] ﺕﺒﻌﻴﺖuyrukluk. tebaiyyeten (A.) [ ] ﺕﺒﻌﻴﺔuyarak. tebâr (F.) [ ] ﺕﺒﺎرsoy. tebâşîr (F.) [ ] ﺕﺒﺎﺵﻴﺮtebeşir. tebâüd (A.) [ ] ﺕﺒﺎﻋﺪuzaklaşma. tebâüd etmek uzaklaşmak. tebâyün (A.) [ ] ﺕﺒﺎیﻦzıtlık, aykırılık. tebcîl (A.) [ ] ﺕﺒﺠﻴﻞululama. tebcîl edilmek ululanmak. tebcîl etmek ululamak. tebcilkârlık (A.-F.-T.) yüceltme, ululama. tebdîl (A.) [ ] ﺕﺒﺪیﻞdeğiştirme, dönüştürme, değişiklik. tebdîl edilmek değiştirilmek, dönüştürülmek. tebdîl etmek değiştirmek, dönüştürmek. tebdîl olmak dönüşmek. tebdîlen (A.) [ ] ﺕﺒﺪیﻼ
1.değiştirerek, dönüştürerek. 2.değiştirilerek,
dönüştürülerek. tebe’a (A.) [ ] ﺕﺒﻌﻪtebalar, uyruklar. tebe’an (A.) [ ] ﺕﺒﻌﺎuyarak.
461
tebeddül (A.) [ ] ﺕﺒﺪلdeğişim. tebeddül etmek değişmek. tebeddülât (A.) [ ] ﺕﺒﺪﻻتdeğişimler, değişiklikler. tebellüğ (A.) [ ] ﺕﺒﻠﻎalma. tebellüğ etmek bizzat almak. teber (F.) [ ] ﺕﺒﺮbalta. teberdâr (F.) [ ] ﺕﺒﺮدارbaltacı. teberrâ (A.) [ ] ﺕﺒﺮاuzak durma. teberru (A.) [ ] ﺕﺒﺮعbağış. teberruan (A.) [ ] ﺕﺒﺮﻋﺎbağışlayarak. teberruât (A.) [ ] ﺕﺒﺮﻋﺎتbağışlar. teberrüd (A.) [ ] ﺕﺒﺮدsoğuma. teberrüd etmek soğumak. teberrük (A.) [ ] ﺕﺒﺮکmübarek görme, kutlu sayma. teberrüken (A.) [ ] ﺕﺒﺮﮐﺎmübarek görerek,uğur sayarak. teberzin (F.) [ ] ﺕﺒﺮزیﻦsavaş baltası. tebessüm (A.) [ ] ﺕﺒﺴﻢgülümseme. tebessüm etmek gülümsemek. tebettül (A.) [ ] ﺕﺒﺘﻞköşesine çekilme. tebettül etmek köşesine çekilmek. tebevvül (A.) [ ] ﺕﺒﻮلidrar yapma, işeme. tebeyyün (A.) [ ] ﺕﺒﻴﻦortaya çıkma, anlaşılma. tebeyyün etmek ortaya çıkmak, anlaşılmak.
462
tebhâl (A.) [ ] ﺕﺒﺨﺎلuçuk. tebhîr (A.) [ ] ﺕﺒﺨﻴﺮbuharlaştırma. teblerze (F.) [ ] ﺕﺐ ﻝﺮزﻩsıtma nöbeti. teblîğ (A.) [ ] ﺕﺒﻠﻴﻎ1.bildiri. 2.yetiştirme. teblîğât (A.) [ ] ﺕﺒﻠﻴﻐﺎتbildiriler. tebrîd (A.) [ ] ﺕﺒﺮیﺪsoğutma. tebrie (A.) [ ] ﺕﺒﺮﺋﻪarındırma, temize çıkarma. tebrie etmek temize çıkarmak. tebrîk (A.) [ ] ﺕﺒﺮیﮏkutlama. tebrîk edilmek kutlanmak. tebrîk etmek kutlamak. tebrîkât (A.) [ ] ﺕﺒﺮیﮑﺎتkutlamalar. tebrîkname (A.-F.) [ ] ﺕﺒﺮیﮏ ﻥﺎﻡﻪkutlama yazısı. tebşîr (A.) [ ] ﺕﺒﺸﻴﺮmüjdeleme. tebşîr etmek müjdelemek. tebyîn etmek açıklığa kavuşturmak. tebyîz etmek temize çekmek. tebzîr etmek savurganlık etmek, israf etmek. tecâhül (A.) [ ] ﺕﺠﺎهﻞbilmezlikten gelme. tecârib (A.) [ ] ﺕﺠﺎربtecrübeler, denemeler. tecâsür (A.) [ ] ﺕﺠﺎﺱﺮyüreklenme. tecâvüz (A.) [ ] ﺕﺠﺎوز1.haddini aşma, sınırı geçme. 2.sarkıntılık etme. tecâvüz etmek 1.sınırı geçmek, başkasının haklarını hiçe saymak. 2.ırza geçmek.
463
tecavüzkâr (A.-F.) [ ] ﺕﺠﺎوزﮐﺎر1.sınırı geçen, saldırgan. 2.sarkıntılık eden. tecdîd (A.) [ ] ﺕﺠﺪیﺪ1.yenileme. 2.yenilenme. tecdîd edilmek yenilenmek. tecdîd etmek yenilemek. tecdîd olunmak yinelenmek. teceddüd (A.) [ ] ﺕﺠﺪدyenilenme, yenilik. teceddüdât (A.) [ ] ﺕﺠﺪداتyenilenmeler, yenilikler. tecellî (A.) [ ] ﺕﺠﻠﯽ1.görünme, ortaya çıkma. 2.kader. tecellî etmek görünmek. tecellîgâh (A.-F.) [ ] ﺕﺠﻠﻴﮕﺎﻩgörünme yeri, zuhur yeri, ortaya çıkış yeri. tecemmu (A.) [ ] ﺕﺠﻤﻊtoplanma, bir araya gelme. tecemmu etmek toplanmak, bir araya gelmek. tecemmül (A.) [ ] ﺕﺠﻤﻞsüslenme. tecennün (A.) [ ] ﺕﺠﻨﻦcinnet geçirme. tecerru’ (A.) [ ] ﺕﺠﺮعyudumlama. tecerru’ etmek yudumlamak. tecerrüd (A.) [ ] ﺕﺠﺮد1.bekarlık. 2.çıplaklık. 3.soyutlanma. tecerrüd etmek 1.çıplak kalmak. 2.soyutlanmak. tecessüm (A.) [ ] ﺕﺠﺴﻢcisimleşme, şekillenme. tecessüm etmek cisim halinde ortaya çıkmak. tecessüs (A.) [ ] ﺕﺠﺴﺲ1.araştırma. 2.merak. tecessüs etmek araştırmak. tecessüskâr (A.-F.) [ ] ﺕﺠﺴﺴﮑﺎرmeraklı, mütecessis.
464
tecevvüf (A.) [ ] ﺕﺠﻮفkofluk. tecezzî (A.) [ ] ﺕﺠﺰیbölünme, parçalanma, ayrışma. techîl (A.) [ ] ﺕﺠﻬﻴﻞbilgisizliğini çıkarma. techîz (A.) [ ] ﺕﺠﻬﻴﺰdonatım. techîz edilmek donatılmak. techîz etmek donatmak. techîzât (A.) [ ] ﺕﺠﻬﻴﺰاتdonatım. tecnîs (A.) [ ] ﺕﺠﻨﻴﺲcinas yapma, iki anlamlı söz kullanma. tecribe (A.) [ ] ﺕﺠﺮﺑﻪ1.deneme, sınama. 2.deneyim. tecribî (A.) [ ] ﺕﺠﺮﺑﯽdeneysel, tecrübî. tecrîd (A.) [ ] ﺕﺠﺮیﺪsoyutlama. tecrîd edilmek soyutlanmak. tecrîd etmek soyutlamak. tecrîden (A.) [ ] ﺕﺠﺮیﺪاsoyutlayarak. tecrübe (A.) [ ] ﺕﺠﺮﺑﻪ1.deneme, sınama. 2.deneyim. tecrübe edilmek denenmek, sınanmak. tecrübe etmek denemek, sınamak. tecvîd (A.) [ ] ﺕﺠﻮیﺪKur’ân’ı usûlüne göre okuma. tecvîz (A.) [ ] ﺕﺠﻮیﺰ1.uygun görme. 2.izin verme. teczie (A.) [ ] ﺕﺠﺰﺋﻪparçalara ayırma, bölme. teczîr (A.) [ ] ﺕﺠﺬیﺮkarekök alma. tecziye (A.) [ ] ﺕﺠﺰیﻪcezalandırma. tecziye edilmek cezalandırılmak.
465
tecziye etmek cezalandırmak. tecziye olunmak cezalandırılmak. tedâbir (A.) [ ] ﺕﺪاﺑﻴﺮçareler, tedbirler. tedâfü (A.) [ ] ﺕﺪاﻓﻊsavunma. tedâfüî (A.) [ ] ﺕﺪاﻓﻌﯽsavunma ile ilgili. tedâhül (A.) [ ] ﺕﺪاﺧﻞ1.karışma. 2.yığılışma. tedâî (A.) [ ] ﺕﺪاﻋﯽçağrışım. tedarikât (A.) [ ] ﺕﺪارﮐﺎتhazırlıklar. tedârukât (A.) [ ] ﺕﺪارﮐﺎتhazırlıklar. tedârük (A.) [ ] ﺕﺪارکhazırlama, temin etme. tedâvül (A.) [ ] ﺕﺪاولdolaşım. tedbîr (A.) [ ] ﺕﺪﺑﻴﺮçare, önlem. tedbîrülmenzil (A.) [ ] ﺕﺪﺑﻴﺮاﻝﻤﻨﺰلekonomi. tedennî (A.) [ ] ﺕﺪﻥﯽgerileme, alçalma, düşüş. tedennî etmek gerilemek, alçalmak. tederrüs (A.) [ ] ﺕﺪرسders alma. tedfîn (A.) [ ] ﺕﺪﻓﻴﻦgömme. tedfîn edilmek gömülmek. tedfîn etmek gömmek. tedhîn (A.) [ ] ﺕﺪﺧﻴﻦ1.dumanlama. 2.tütsüleme. tedhîn (A.) [ ] ﺕﺪهﻴﻦyağ sürme. tedhîş (A.) [ ] ﺕﺪهﻴﺶdehşet salma, dehşete düşürme. tedkîk (A.) [ ] ﺕﺪﻗﻴﻖinceleme, tetkik.
466
tedkîk edilmek incelenmek. tedkîk etmek incelemek. tedkîk olunmak incelenmek. tedkîkât (A.) [ ] ﺕﺪﻗﻴﻘﺎتincelemeler, tetkikler. tedrîcen (A.) [ ] ﺕﺪریﺠﺎgitgide, adım adım, yavaş yavaş. tedrîcî (A.) [ ] ﺕﺪریﺠﯽyavaş yavaş, azar azar, gittikçe. tedrîs (A.) [ ] ﺕﺪریﺲders verme. tedrîs etmek ders vermek. tedrîsât (A.) [ ] ﺕﺪریﺴﺎتöğretim. tedvîn edilmek kitap haline getirilmek. tedvîr (A.) [ ] ﺕﺪویﺮ1.döndürme. 2.idare etme. tedviye etmek ilaç vermek. teeddüb (A.) [ ] ﺕﺄدبutanma, terbiye ile çekinme. teeddüb etmek utanmak. teeddüben (A.) [ ] ﺕﺄدﺑﺎterbiye ile çekinerek, utanarak. teehhül (A.) [ ] ﺕﺄهﻞ1.evlenme. 2.evcilleşme. teehhül etmek evlenmek. teehhür (A.) [ ] ﺕﺄﺧﺮgecikme. teehhür etmek gecikmek. teekküd etmek (A.-T.) pekişmek, tekid edilmek. teemmül (A.) [ ] ﺕﺄﻡﻞenikonu düşünme. teemmül etmek enikonu düşünmek. teennî (A.) [ ] ﺕﺄﻥﯽ1.yavaşlama, duraksama. 2.dikkat gösterme.
467
teessüf (A.) [ ] ﺕﺄﺱﻒüzülme, hayıflanma. teessüf etmek üzülmek, hayıflanmak. teessür (A.) [ ] ﺕﺄﺛﺮ1.üzülme, üzüntü. 2.etkilenme. teessüs (A.) [ ] ﺕﺄﺱﺲkurulma. teessüs etmek kurulmak. teeyyüd etmek pekişmek. tefahhur (A.) [ ] ﺕﻔﺨﺮşişinme, övünme. tefahhus (A.) [ ] ﺕﻔﺤﺺderinlemesine araştırma. tefâhür (A.) [ ] ﺕﻔﺎﺧﺮövünme. tefakkud (A.) [ ] ﺕﻔﻘﺪarkasını arayıp sorma. tefâsîl (A.) [ ] ﺕﻔﺎﺹﻴﻞayrıntılar. tefâsîr (A.) [ ] ﺕﻔﺎﺱﻴﺮtefsirler, yorumlar. tefâvüt (A.) [ ] ﺕﻔﺎوتfarklılık. tefavvuk (A.) [ ] ﺕﻔﻮقüstünlük. tefazzul (A.) [ ] ﺕﻔﻀﻞüstünlük taslama. tefe’ül (A.) [ ] ﺕﻔﺄل1.fal açma. 2.hayra yorma, uğur sayma. tefe’ül etmek 1.fal açmak. 2.hayra yormak, uğur saymak. tefehhüm (A.) [ ] ﺕﻔﻬﻢanlama. tefehhüm etmek anlamak, farkına varmak. tefekkür (A.) [ ] ﺕﻔﮑﺮdüşünme, kafa yorma. tefekkür etmek düşünmek, kafa yormak. tefekkürât (A.) [ ] ﺕﻔﮑﺮاتdüşünmeler, düşünceler. tefelsüf (A.) [ ] ﺕﻔﻠﺴﻒfelsefe yapma.
468
teferru’ât (A.) [ ] ﺕﻔﺮﻋﺎتayrıntılar. teferrüc (A.) [ ] ﺕﻔﺮجgezinti. teferrücgâh (A.-F.) [ ] ﺕﻔﺮﺝﮕﺎﻩgezinti yeri. teferrüd (A.) [ ] ﺕﻔﺮد1.yalnızlık. 2.benzersizlik. tefessüh (A.) [ ] ﺕﻔﺴﺦçürüme, çürüyerek dağılma. tefessüh etmek çürümek, çürüyerek dağılmak. tefevvuh (A.) [ ] ﺕﻔﻮﻩdile getirme. tefevvuk (A.) [ ] ﺕﻔﻮقüstünlük. tefhîm (A.) [ ] ﺕﻔﺨﻴﻢyüceltme, ululama. tefhîm (A.) [ ] ﺕﻔﻬﻴﻢanlatma. tefhîm etmek anlatmak. tefrîh (A.) [ ] ﺕﻔﺮیﺢferahlık verme. tefrîk (A.) [ ] ﺕﻔﺮیﻖayırma, ayırdetme. tefrîk edilmek ayırılmak, ayırt edilmek. tefrîk etmek ayırmak, ayırt etmek. tefrîk olunmak ayrılmak. tefrika (A.) [ ] ﺕﻔﺮﻗﻪ1.bölücülük. 2.ayrılma. 3.bölüm bölüm yayınlama. tefriş (A.) [ ] ﺕﻔﺮیﺶdöşeme. tefriş edilmek döşenmek. tefriş etmek döşemek. tefrişat (A.) [ ] ﺕﻔﺮیﺸﺎتdöşemeler. tefrît (A.) [ ] ﺕﻔﺮیﻂaşırılık. tefsir (A.) [ ] ﺕﻔﺴﻴﺮyorum.
469
tefsir edilmek yorumlanmak. tefsir etmek yorumlamak. tefsirât (A.) [ ] ﺕﻔﺴﻴﺮاتyorumlar. tefte (F.) [ ] ﺕﻔﺘﻪkızgın. teftîn (A.) [ ] ﺕﻔﺘﻴﻦ1.fitne sokma. 2.meftun etme. teftiş (A.) [ ] ﺕﻔﺘﻴﺶdenetleme. teftiş edilmek denetlenmek. teftiş etmek denetlemek. tefviz (A.) [ ] ﺕﻔﻮیﺾ1.birine bırakma. 2.ihale etme. tefviz edilmek 1.birine bırakılmak. 2.ihale edilmek. tegaddî etmek beslenmek. tegafül (A.) [ ] ﺕﻐﺎﻓﻞbilmezlikten gelme, anlamazlıktan gelme. tegafül etmek anlamazlıktan gelmek. tegayür (A.) [ ] ﺕﻐﺎیﺮzıtlık. tegayyür (A.) [ ] ﺕﻐﻴﺮdeğişme, başkalaşma. tegayyür etmek değişmek, başkalaşmak. tegazzî etmek beslenmek. tegazzül (A.) [ ] ﺕﻐﺰلgazel söyleme. teh (F.) [ ] ﺕﻪdip. tehâcî (A.) [ ] ﺕﻬﺎﺝﯽhicivleşme. tehâcüm (A.) [ ] ﺕﻬﺎﺝﻢ1.saldırı. 2.üşüşme. tehâcüm etmek üşüşmek. tehallüf (A.) [ ] ﺕﺨﻠﻒuygunsuzluk, uymama.
470
tehallüs (A.) [ ] ﺕﺨﻠﺺmahlas kullanma. tehâlüf (A.) [ ] ﺕﺨﺎﻝﻒ1.uygunsuzluk, uymama. 2.farklılık. tehâlük (A.) [ ] ﺕﻬﺎﻝﮏcan atış, can atma, atılma, çok arzu etme. tehâsum (A.) [ ] ﺕﺨﺎﺹﻢbirbirine düşmanlık gütme. tehâşî (A.) [ ] ﺕﺤﺎﺵﯽçekinme. tehâvün (A.) [ ] ﺕﻬﺎونhafife alma. tehcîr (A.) [ ] ﺕﻬﺠﻴﺮgöçe zorlama, göç ettirme. tehcîr etmek göç ettirmek. tehdîd (A.) [ ] ﺕﻬﺪیﺪgözdağı. tehdîd edilmek gözdağı verilmek. tehdîd etmek gözdağı vermek. tehdîdâmîz (A.-F.) [ ] ﺕﻬﺪیﺪ ﺁﻡﻴﺰgözdağı vererek, tehdit edici. tehdîden (A.) [ ] ﺕﻬﺪیﺪاgözdağı vererek tehdit ederek. tehdîdkâr (A.-F.) [ ] ﺕﻬﺪیﺪﮐﺎرgözdağı verici, tehdit edici. tehdîdkârâne (A.-F.) [ ] ﺕﻬﺪیﺪﮐﺎراﻥﻪtehdit ederek. teheccî (A.) [ ] ﺕﻬﺠﯽheceleme. teheccî etmek hecelemek. tehevvu (A.) [ ] ﺕﻬﻮعkusma. tehevvu etmek kusmak. tehevvür (A.) [ ] ﺕﻬﻮرküplere binme, köpürme. tehevvür etmek küplere binmek, köpürmek. teheyyüc (A.) [ ] ﺕﻬﻴﺞheyecanlanma. tehî (F.) [ ] ﺕﻬﯽ1.boş. 2.anlamsız, yararsız.
471
tehîdest (F.) [ ] ﺕﻬﯽ دﺱﺖ1.yoksul. 2.eli boş. tehîdestî (F.) [ ] ﺕﻬﻴﺪﺱﺘﯽ1.yoksulluk. 2.eli boşluk. tehîmağz (F.) [ ] ﺕﻬﯽ ﻡﻐﺰsamankafalı, boşkafalı. tehîmiyân (F.) [ ] ﺕﻬﯽ ﻡﻴﺎن1.içi boş. 2.kof. tehiyye (A.) [ ] ﺕﻬﻴﻪhazırlama. tehiyye edilmek hazırlanmak. tehiyye etmek hazırlamak. tehniyet (A.) [ ] ﺕﻬﻨﻴﺖkutlama. tehyie (A.) [ ] ﺕﻬﻴﺌﻪhazırlama. tehzîb (A.) [ ] ﺕﻬﺬیﺐsüsleme. tehzîl (A.) [ ] ﺕﻬﺰیﻞalaya alış. tehzîz (A.) [ ] ﺕﻬﺰیﺰtitretme. tekabül (A.) [ ] ﺕﻘﺎﺑﻞkarşılama. tekabül etmek karşılamak. tekâlîf (A.) [ ] ﺕﮑﺎﻝﻴﻒ1.öneriler, teklifler. 2.vergiler. 3.ibadetler. tekâmül (A.) [ ] ﺕﮑﺎﻡﻞ1.olgunlaşma. 2.evrim. tekâmül etmek olgunlaşmak, gelişmek. tekâpu (F.) [ ] ﺕﮑﺎﭘﻮ1.telaş, koşuşturma. 2.dalkavukluk. tekârîr (A.) [ ] ﺕﻘﺎریﺮönergeler. tekârub (A.) [ ] ﺕﻘﺎربyakınlaşma. tekâsüf (A.) [ ] ﺕﮑﺎﺛﻒ1.yoğunlaşma. 2.koyulaşma. tekâsüf etmek yoğunlaşmak. tekâsül (A.) [ ] ﺕﮑﺎﺱﻞüşengeçlik, tembellik.
472
tekâsür (A.) [ ] ﺕﮑﺎﺛﺮçoğalma. tekâtu’ (A.) [ ] ﺕﻘﺎﻃﻊkesişme. tekâüd (A.) [ ] ﺕﻘﺎﻋﺪemeklilik. tekâüd olmak emekliye ayrılmak, emekli olmak. tekâüdiye (A.) [ ] ﺕﻘﺎﻋﺪیﻪemekli aylığı. tekâvîm (A.) [ ] ﺕﻘﺎویﻢtakvimler. tekâyâ (A.) [ ] ﺕﮑﺎیﺎtekkeler. tekbîr (A.) [ ] ﺕﮑﺒﻴﺮAllahuekber deme. tekbîr getirmek Allahuekber demek. tekdîr (A.) [ ] ﺕﮑﺪیﺮ1.azarlama. 2.bulandırma. tekebbür (A.) [ ] ﺕﮑﺒﺮbüyüklük taslama. tekeffül (A.) [ ] ﺕﮑﻔﻞkefil olma. tekeffül etmek kefil olmak. tekellüm (A.) [ ] ﺕﮑﻠﻢkonuşma. tekemmül (A.) [ ] ﺕﮑﻤﻞ1.tamamlanma. 2.olgunlaşma. tekemmül etmek 1.tamamlanmak. 2.olgunlaşmak. tekerrür (A.) [ ] ﺕﮑﺮرtekrarlanma. tekerrür etmek tekrarlanmak. tekessur (A.) [ ] ﺕﮑﺴﺮkırılma. tekessür (A.) [ ] ﺕﮑﺜﺮçoğalma. tekevvün (A.) [ ] ﺕﮑﻮنoluşum, oluşma. tekevvün etmek 1.oluşmak. 2.meydana gelmek, olmak. tekevvünât (A.) [ ] ﺕﮑﻮﻥﺎتoluşumlar, oluşmalar.
473
tekeyyüf (A.) [ ] ﺕﮑﻴﻒkeyiflenme. tekfîl (A.) [ ] ﺕﮑﻔﻴﻞkefil etme, kefil gösterme. tekfîn (A.) [ ] ﺕﮑﻔﻴﻦkefenleme. tekfîr (A.) [ ] ﺕﮑﻔﻴﺮkafirlikle suçlama. teklîf (A.) [ ] ﺕﮑﻠﻴﻒ1.öneri. 2.vergi. teklîfât (A.) [ ] ﺕﮑﻠﻴﻔﺎتöneriler. tekmîl (A.) [ ] ﺕﮑﻤﻴﻞ1.tamamlama. 2.bütün, tüm. tekmile (A.) [ ] ﺕﮑﻤﻠﻪek. tekrâr (A.) [ ] ﺕﮑﺮارyine. tekrâren (A.) [ ] ﺕﮑﺮاراtekrar tekrar. tekrîm (A.) [ ] ﺕﮑﺮیﻢsaygı gösterme. tekrîr (A.) [ ] ﺕﮑﺮیﺮtekrarlama. teksîf (A.) [ ] ﺕﮑﺜﻴﻒ1.yoğunlaştırma. 2.toplama. teksîf etmek yoğunlaştırmak. teksîr (A.) [ ] ﺕﮑﺜﻴﺮçoğaltma. teksîr edilmek çoğaltılmak. teksîr etmek çoğaltmak. tekvîn (A.) [ ] ﺕﮑﻮیﻦyaratma, var etme. tekye (A.) [ ] ﺕﮑﻴﻪtekke. tekzîb (A.) [ ] ﺕﮑﺬیﺐyalanlama. tekzîb edilmek yalanlanmak. tekzîb etmek yalanlamak. tel’în (A.) [ ] ﺕﻠﻌﻴﻦlanetleme.
474
tel’în edilmek lanetlenmek. tel’în etmek lanetlemek. telâfî (A.) [ ] ﺕﻼﻓﯽzarar karşılama. telâkî (A.) [ ] ﺕﻼﻗﯽbuluşma, görüşme. telakkî (A.) [ ] ﺕﻠﻘﯽanlayış, görüş, değerlendirme. telakkî etmek anlamak, değerlendirmek. telakkiyât (A.) [ ] ﺕﻠﻘﻴﺎتgörüşler, anlayışlar, değerlendirmeler. telâmîz (A.) [ ] ﺕﻼﻡﻴﺬöğrenciler. telâsuk (A.) [ ] ﺕﻼﺹﻖbitişme, yapışma. telâşî (A.) [ ] ﺕﻼﺵﯽdağılma. telattuf (A.) [ ] ﺕﻠﻄﻒyumuşak davranma. telâtum (A.) [ ] ﺕﻼﻃﻢçalkantı. telbîs (A.) [ ] ﺕﻠﺒﻴﺲhile yaparak aldatma. tele (A.) [ ] ﺕﻠﻪkapan, tuzak. tele’lu (A.) [ ] ﺕﻸﻝﺆışıldama. telebbüs (A.) [ ] ﺕﻠﺒﺲgiyinme. telef (A.) [ ] ﺕﻠﻒ1.ölme. 2.boşa gitme. telef etmek harcamak, tüketmek, yok etmek. telef olmak 1.ölmek. 2.boşa gitmek. telefât (A.) [ ] ﺕﻠﻔﺎتcan kaybı, ölümler. telehhüf (A.) [ ] ﺕﻠﻬﻒyanıp yakılma. telemmüz (A.) [ ]ﺕﻠﻤﺬöğrencilik. telemmüz etmek öğrenci olmak, öğrencilik etmek.
475
televvün (A.) [ ] ﺕﻠﻮنyanardönerlik. telh (F.) [ ] ﺕﻠﺦacı. telhîs (A.) [ ] ﺕﻠﺨﻴﺺ1.kısaltma. 2.özetleme. telhîs etmek özetlemek. telhîsen (A.) [ ] ﺕﻠﺨﻴﺼﺎözetle. telhkâm (F.) [ ] ﺕﻠﺨﮑﺎمüzgün, acılı. telkârî (T.-F.) [ ] ﺕﻞ ﮐﺎریgümüş işleme. telkîh (A.) [ ] ﺕﻠﻘﻴﺢaşılama. telkîn (A.) [ ] ﺕﻠﻘﻴﻦöğretme, kulağına anlatma. telkînî (A.) [ ] ﺕﻠﻘﻴﻨﯽtelkine dayalı. tell (A.) [ ] ﺕﻞtepe, sırt. telmîh (A.) [ ] ﺕﻠﻤﻴﺢgönderme, îmâlı anlatma. telmîhât (A.) [ ] ﺕﻠﻤﻴﺤﺎتgöndermeler, îmâlı anlatmalar.. telmîhen (A.) [ ] ﺕﻠﻤﻴﺤﺎgöndermede bulunarak. telvîn (A.) [ ] ﺕﻠﻮیﻦboyama. telvîs etmek kirletmek. Beni de telvis ettiniz. temâdî (A.) [ ] ﺕﻤﺎدیuzama, sürme. temâdî etmek uzamak, sürmek, devam etmek. temâs (A.) [ ] ﺕﻤﺎسdokunma. temâs etmek dokunmak. temâsîl (A.) [ ] ﺕﻤﺎﺛﻴﻞ1.resimler. 2.semboller. temâsül (A.) [ ] ﺕﻤﺎﺛﻞbenzeşme. temâşâ (F.) [ ] ﺕﻤﺎﺵﺎseyretme.
476
temâşâ etmek seyretmek. temaşagâh (F.) [ ] ﺕﻤﺎﺵﺎﮔﺎﻩseyir yeri. temâyül (A.) [ ] ﺕﻤﺎیﻞeğilim. temâyülât (A.) [ ] ﺕﻤﺎیﻼتeğilimler. temâyüz (A.) [ ] ﺕﻤﺎیﺰseçkinlik, üstünlük, ayrıcalık. temayüz etmek seçkinlik kazanmak, ayrıcalık kazanmak, dikkat çekmek. temcîd (A.) [ ] ﺕﻤﺠﻴﺪululama. temdîd (A.) [ ] ﺕﻤﺪیﺪ1.uzatma. 2.süre uzatma. temdîd edilmek uzatılmak. temdîd etmek uzatmak. temeddün (A.) [ ] ﺕﻤﺪنuygarlık. temeddün eylemek uygarlaşmak. temekkün (A.) [ ] ﺕﻤﮑﻦyerleşme. temelluk (A.) [ ] ﺕﻤﻠﻖyaltaklanma. temellük (A.) [ ] ﺕﻤﻠﮏmülk edinme. temellük etmek mülk edinmek. temennî (A.) [ ] ﺕﻤﻨﯽistek, arzu. temennî edilmek arzu edilmek. temennî etmek arzu etmek. temerküz (A.) [ ] ﺕﻤﺮﮐﺰtoplanma, yığılışma. temerküz etmek toplanmak, yığılışmak. temerrüd (A.) [ ] ﺕﻤﺮدdikbaşlılık, direniş. temerrüd etmek direnmek, dikbaşlılık etmek.
477
temeshur (A.) [ ] ﺕﻤﺴﺨﺮmaskaralık. temeshur etmek maskaralık etmek. temessüh etmek şekil değiştirmek. temessük etmek sımsıkı tutunmak, sarılmak. temessül etmek 1.cisimlenmek. 2.benzeşmek. 3.özümlemek. temettü (A.) [ ] ﺕﻤﺘﻊkazanç, kâr. temevvüc (A.) [ ] ﺕﻤﻮجdalgalanma. temevvüc etmek dalgalanmak. temevvül (A.) [ ] ﺕﻤﻮلzenginlik. temeyyüz (A.) [ ] ﺕﻤﻴﺰkendini gösterme, sivrilme, ayrıcalık kazanma. temeyyüz etmek kendini göstermek. temhîl etmek süre tanımak. temîn (A.) [ ] ﺕﺄﻡﻴﻦ1.gerçekleştirme, sağlama. 2.gerçekleştirilme, sağlanma. 3.emin kılma, güvence verme. temîn edilmek 1.sağlanmak, gerçekleştirilmek. 2.güvenci verilmek, emin kılınmak. temîn etmek güvence vermek, kesin konuşmak. temînât (A.) [ ] ﺕﺄﻡﻴﻨﺎتgüvence parası. temînen (A.) [ ] ﺕﺄﻡﻴﻨﺎsağlanarak, temin edilerek. temkîn (A.) [ ] ﺕﻤﮑﻴﻦ1.ihtiyatlı davranma. 2.sağlamlık. 3.ağırbaşlılık. temlîk (A.) [ ] ﺕﻤﻠﻴﮏmülk verme, mülk edindirme. temr (A.) [ ] ﺕﻤﺮhurma. temrîn (A.) [ ] ﺕﻤﺮیﻦalıştırma, egzersiz. temsîl (A.) [ ] ﺕﻤﺜﻴﻞ1.tiyatro oyunu. 2.sözgelişi. 3.özümseme. 478
temsîlât (A.) [ ] ﺕﻤﺜﻴﻼتtiyatro oyunları. temyîz (A.) [ ] ﺕﻤﻴﻴﺰ1.ayırdetme. 2.seçme. ten (F.) [ ] ﺕﻦ1.vücut, beden. 2.dış yüz. tena’um (A.) [ ] ﺕﻨﻌﻢbolluk içinde yaşama. tenâfür (A.) [ ] ﺕﻨﺎﻓﺮ1.birbirinden nefret etme. 2.kulağa hoş gelmeyen sözcükleri sık sık kullanma. tenahnuh (A.) [ ] ﺕﻨﺤﻨﺢboğazını temizleme. tenâkus (A.) [ ] ﺕﻨﺎﻗﺺeksilme, azalma. tenâkus etmek eksilmek, azalmak. tenâkuz (A.) [ ] ﺕﻨﺎﻗﺾçelişki. tenâkür (A.) [ ] ﺕﻨﺎﮐﺮantipati. tenâsân (F.) [ ] ﺕﻦ ﺁﺱﺎنcanının kıymetini bilen, rahatına düşkün. tenâsur (A.) [ ] ﺕﻨﺎﺹﺮyardımlaşma. tenâsüb (A.) [ ] ﺕﻨﺎﺱﺐ1.uygunluk. 2.orantı. tenâsüh (A.) [ ] ﺕﻨﺎﺱﺦruhun bedenler arası göçü. tenâsül (A.) [ ] ﺕﻨﺎﺱﻞüreme, üreyiş. tenâsülî (A.) [ ] ﺕﻨﺎﺱﻠﯽüreyiş ile ilgili. tenâvüb (A.) [ ] ﺕﻨﺎوبdönüşüm. tenâzur (A.) [ ] ﺕﻨﺎﻇﺮbakışma, bıkışım, simetri. tenâzurî (A.) [ ] ﺕﻨﺎﻇﺮیbakışık, simetrik. tenbân (F.) [ ] ﺕﻨﺒﺎنdon. tenbel (F.) [ ] ﺕﻨﺒﻞtembel. tenbîh (A.) [ ] ﺕﻨﺒﻴﻪ1.uyandırma. 2.uyarı, tembih.
479
tenbîh edilmek 1.uyandırılmak. 2.uyarılmak, tembihlenmek. tenbîh etmek uyarmak, tembihlemek. tenbîhât (A.) [ ] ﺕﻨﺒﻴﻬﺎتuyarılar, tembihler. tendürüst (F.) [ ] ﺕﻦ درﺱﺖsağlıklı, sağlam yapılı. tene (F.) [ ] ﺕﻨﻪgövde. tenebbüh (A.) [ ] ﺕﻨﺒﻪ1.uyanma. 2.uyarım. tenebbüt (A.) [ ] ﺕﻨﺒﺖbitme, yeşerme. tenebbüt etmek bitmek, yeşermek. teneffür (A.) [ ] ﺕﻨﻔﺮnefret etme, iğrenme. teneffür etmek nefret etmek, iğrenmek. teneffüs (A.) [ ] ﺕﻨﻔﺲ1.soluk alma. teneffüs edilmek soluk alınmak. teneffüs etmek soluk almak. tenemmüv etmek serpilmek, gelişip büyümek. tenevvü' (A.) [ ] ﺕﻨﻮعçeşitlilik. tenevvür (A.) [ ] ﺕﻨﻮرaydınlanma. tenevvür etmek aydınlanmak. tenezzüh (A.) [ ] ﺕﻨﺰﻩgezinti. tenezzüh etmek gezinti yapmak, gezinmek. tenezzül (A.) [ ] ﺕﻨﺰل1.alçalma. 2.alçakgönüllülük. tenezzülen (A.) [ ] ﺕﻨﺰﻻalçakgönüllülükle. teng (F.) [ ] ﺕﻨﮓdar. tengdest (F.) [ ] ﺕﻨﮓ دﺱﺖelidarda, yoksul.
480
tenhâ (F.) [ ] ﺕﻨﻬﺎ1.tek başına, yalnız. 2.boş yer, yssız yer. tenkîd (A.) [ ] ﺕﻨﻘﻴﺪeleştiri. tenkîd edilmek eleştirilmek. tenkîd etmek eleştirmek. tenkîdât (A.) [ ] ﺕﻨﻘﻴﺪاتeleştiriler. tenkîh (A.) [ ] ﺕﻨﻘﻴﺢnikahlama. tenkîl (A.) [ ] ﺕﻨﮑﻴﻞ1.uzaklaştırma. 2.ortadan kaldırma. 3.cezalandırma. tenkîs (A.) [ ] ﺕﻨﻘﻴﺺazaltma, eksiltme. tenkîsât (A.) [ ] ﺕﻨﻘﻴﺼﺎتazaltmalar, eksiltmeler. tenmiye (A.) [ ] ﺕﻨﻤﻴﻪgeliştirme, artırma, nemalandırma. tenmiye etmek geliştirmek, artırmak. tennûr (A.) [ ] ﺕﻨﻮر1.tandır. 2.fırın. tennûre (A.) [ ] ﺕﻨﻮرﻩmevlevî dervişlerinin sema giysisi. tenperver (F.) [ ] ﺕﻦ ﭘﺮورrahatına düşkün. tensîb (A.) [ ] ﺕﻨﺴﻴﺐuygun görme. tensîb edilmek uygun görülmek. tensîb etmek uygun görmek. tensîk (A.) [ ] ﺕﻨﺴﻴﻖdüzenleme, tertip etme. tenşît (A.) [ ] ﺕﻨﺸﻴﻂneşelendirme. tenûmend (F.) [ ] ﺕﻨﻮﻡﻨﺪiriyarı, çamyarması. tenvîm (A.) [ ] ﺕﻨﻮیﻢuyutma. tenvîr (A.) [ ] ﺕﻨﻮیﺮ1.aydınlatma, ışıklandırma. 2.düşünce yoluyla aydınlatma. tenvîr etmek aydınlatmak.
481
tenzîh (A.) [ ] ﺕﻨﺰیﻪarındırma, uzak tutma, kusur kondurmama. tenzîh etmek uzak tutmak, kusur kondurmamak. tenzîl (A.) [ ] ﺕﻨﺰیﻞ1.indirme. 2.indirim. tenzîlât (A.) [ ] ﺕﻨﺰیﻼتindirim. tenzîlât yapmak fiyat düşürmek, indirim yapmak. ter (F.) [ ] ﺕﺮ1.taze.. 2.ıslak. ter’îb (A.) [ ] ﺕﺮﻋﻴﺐkorkutma. terâfuk (A.) [ ] ﺕﺮاﻓﻖyardımlaşma. terâfuk etmek birbirine yardım etmek. terahhum (A.) [ ] ﺕﺮﺣﻢacıma, merhamet etme. terahhum etmek acımak, merhamet etmek. terahhum kılmak acımak, merhamet etmek. terakkî (A.) [ ] ﺕﺮﻗﯽilerleme, gelişme. terakkîperver (A.-F.) [ ] ﺕﺮﻗﯽ ﭘﺮورilerleme yanlısı. terakkiyât (A.) [ ] ﺕﺮﻗﻴﺎتilerlemeler. terâküm (A.) [ ] ﺕﺮاﮐﻢbirikim, birikme, yığılma. terâküm etmek birikmek, yığılmak. terâküm ettirmek biriktirmek. terâne (F.) [ ] ﺕﺮاﻥﻪ1.İran edebiyatına özgü rubai şekli. 2.makam, ahenk. 3.şarkı. terâzû (F.) [ ] ﺕﺮازوterazi. terbî’ (A.) [ ] ﺕﺮﺑﻴﻊ1.dörtleme. 2.dördün. terbiye (A.) [ ] ﺕﺮﺑﻴﻪ1.yetiştirme. 2.eğitim. 3.cezalandırma. terbiyevî (A.) [ ] ﺕﺮﺑﻴﻮیeğitimsel.
482
terceme (A.) [ ] ﺕﺮﺝﻤﻪçeviri. tercî’ (A.) [ ] ﺕﺮﺝﻴﻊgeri çevirme. tercîh (A.) [ ] ﺕﺮﺝﻴﺢyeğleme. tercüman (A.) [ ] ﺕﺮﺝﻤﺎن1.çevirmen. 2.duyguları, görüşleri dile getiren. terdâmen (F.) [ ] ﺕﺮداﻡﻦiffetsiz. 2.namussuz. terdîd (A.) [ ] ﺕﺮدیﺪgeri çevirme. terdîf (A.) [ ] ﺕﺮدیﻒ1.ekleme, iliştirme. 2.terkiye alma. terdîf eylemek eklemek. tereddî etmek soysuzlaşmak. tereddüd (A.) [ ] ﺕﺮدد1.gidip gelme.2.ikirciklenme. tereddüd etmek ikirciklenmek. tereke (A.) [ ] ﺕﺮﮐﻪölenin geride bıraktıkları. terekküb (A.) [ ] ﺕﺮﮐﺐ1.oluşum. 2.bileşim. terekküb etmek oluşmak. terekkübât (A.) [ ] ﺕﺮﮐﺒﺎتoluşumlar. terennüm (A.) [ ] ﺕﺮﻥﻢ1. şarkı söyleme, şakıma. 2.dile getirme. terennüm etmek 1.şarkı söylemek, şakımak. 2.dile getirmek. teressüb (A.) [ ] ﺕﺮﺱﺐtortulanma. teressüb etmek tortulanmak. tereşşüh (A.) [ ] ﺕﺮﺵﺢsızıntı. terettüb (A.) [ ] ﺕﺮﺕﺐ1.gerekme. 2.üzerine görev düşmek. terettüb etmek 1.gerekmek. 2.üzerine görev düşmek. terfî’ (A.) [ ] ﺕﺮﻓﻴﻊ1.yükseltme. 2.rütbesini yükseltme. 3.bir üst sınıfa geçme.
483
terfî’ etmek 1.yükselmek. 2.rütbesi yükselmek. 3.bir üst sınıfa geçme. terfîk (A.) [ ] ﺕﺮﻓﻴﻖ1.ayak uydurma. 2.arkadaş etme. terfîk etmek ayak uydurmak. tergîb (A.) [ ] ﺕﺮﻏﻴﺐrağbet ettirme, istek uyandırma. tergîb etmek rağbet ettirmek, istek uyandırmak. terhîb etmek gözünü korkutmak. terhîn (A.) [ ] ﺕﺮهﻴﻦrehin bırakma. terhis (A.) [ ] ﺕﺮﺧﻴﺺ1.izin verme. 2.askerlik süresi dolanı serbest bırakma. terk (A.) [ ] ﺕﺮک1.bırakma. 2.vazgeçme. 3.ayrılma. terk edilmek 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek. terk etmek 1.bırakmak. 2.vazgeçmek. 4.ayrılmak. terk olunmak 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek. terkeş (F.) [ ] ﺕﺮﮐﺶokluk, sadak. terkîb (A.) [ ] ﺕﺮﮐﻴﺐbirleştirme, terkip. terkuve (A.) [ ] ﺕﺮﻗﻮﻩköprücük kemiği. termîm (A.) [ ] ﺕﺮﻡﻴﻢonarma, onarım. termîm edilmek onarılmak. termîm etmek onarmak. termîmât (A.) [ ] ﺕﺮیﻤﺎتonarımlar. ters (F.) [ ] ﺕﺮسkorku. tersâ (F.) [ ] ﺕﺮﺱﺎHıristiyan. tersân (F.) [ ] ﺕﺮﺱﺎنkorku ile, korkarak. tersâyân (F.) [ ] ﺕﺮﺱﺎیﺎنHıristiyanlar.
484
tersengîz (F.) [ ] ﺕﺮس اﻥﮕﻴﺰkorkunç, korku salan. tersî’ (A.) [ ] ﺕﺮﺹﻴﻊmücevher işleme, mücevher kakma. tersîb (A.) [ ] ﺕﺮﺱﻴﺐtortulandırma. tersîm (A.) [ ] ﺕﺮﺱﻴﻢresmetme, resimleme. tersîm edilmek resimlenmek, resmedilmek. tersîm etmek resimlemek, resmetmek. tersnâk (F.) [ ] ﺕﺮﺱﻨﺎکkorkunç. tertîb (A.) [ ] ﺕﺮﺕﻴﺐ1.dizme. 2.düzen. 3.hazırlama, düzenleme. tertîb edilmek hazırlanmak, düzenlenmek. tertîb etmek hazırlamak, düzenlemek. tertîbât (A.) [ ] ﺕﺮﺕﻴﺒﺎتdüzenlemeler, düzenler. terütâze (F.) [ ] ﺕﺮوﺕﺎزﻩtaptaze, çok körpe. tervîc (A.) [ ] ﺕﺮویﺞ1.yaygınlaştırma, rayiç kılma. 2.değerini artırma. terzebân (F.) [ ] ﺕﺮزﺑﺎنhazırcevap. terzîk (A.) [ ] ﺕﺮزیﻖrızıklandırma. terzîl (A.) [ ] ﺕﺮذیﻞrezil etme. terzîl edilmek rezil edilmek. terzîl etmek rezil etmek. tes’îd (A.) [ ] ﺕﺴﻌﻴﺪkutlama. tes’îd edilmek kutlanmak. tes’îd etmek kutlamak. tesâdüf (A.) [ ] ﺕﺼﺎدف1.rastlama. 2.rastlantı. tesâdüf edilmek rastlanmak.
485
tesâdüf etmek rastlamak. tesâdüfen (A.) [ ] ﺕﺼﺎدﻓﺎrastlantı eseri, rastgele. tesâdüfî (A.) [ ] ﺕﺼﺎدﻓﯽrastlantı eseri, rastgele. tesâdüm (A.) [ ] ﺕﺼﺎدمçarpışma, tokuşma. tesâdüm etmek çarpışmak, tokuşmak. tesâhub (A.) [ ] ﺕﺼﺎﺣﺐ1.sahip çıkma. 2.arkadaşlık etme. tesâmüh (A.) [ ] ﺕﺴﺎﻡﺢhoşgörü. tesâmühkâr (A.-F.) [ ] ﺕﺴﺎﻡﺤﮑﺎرhoşgörülü. tesâmühkârlık (A.-F.-T.) hoşgörü. tesâmühperver (A.-F.) [ ] ﺕﺸﺎﻡﺢ ﭘﺮورhoşgörülü. tesânîf (A.) [ ] ﺕﺼﺎﻥﻴﻒkitaplar. tesânüd (A.) [ ] ﺕﺴﺎﻥﺪdayanışma. tesâud (A.) [ ] ﺕﺼﺎﻋﺪgöklere yükselme, ağma. tesâvî (A.) [ ] ﺕﺴﺎویeşitlik. tesâvîr (A.) [ ] ﺕﺼﺎویﺮresimler, tasvirler. tesbîh (A.) [ ] ﺕﺴﺒﻴﺢtespih. tesbît (A.) [ ] ﺕﺜﺒﻴﺖ1.sağlamlaştırma, tutturma. 2.kanıtlama. tesbît edilmek 1.tutturulmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlenmek. tesbît etmek 1.tutturmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlemek. tescîl (A.) [ ] ﺕﺴﺠﻴﻞkayıt defterine geçirme, sicile kaydetme. tescîl edilmek sicile kaydedilmek. tescîl etmek sicile kaydetmek. tesdîs (A.) [ ] ﺕﺴﺪیﺲaltılama.
486
tesellî (A.) [ ] ﺕﺴﻠﯽavutma. tesellî vermek avutmak. tesellîkâr (A.-F.) [ ] ﺕﺴﻠﯽ ﮐﺎرavutan, teselli veren. tesellüm (A.) [ ] ﺕﺴﻠﻢteslim alma. tesellüm etmek teslim almak. teselsül (A.) [ ] ﺕﺴﻠﺴﻞzincirleme. tesettür (A.) [ ] ﺕﺴﺘﺮörtünme. teseyyüb (A.) [ ] ﺕﺜﻴﺐdul kalma. teshîl (A.) [ ] ﺕﺴﻬﻴﻞkolaylaştırma. teshîl etmek kolaylaştırmak. teshîlât (A.) [ ] ﺕﺴﻬﻴﻼتkolaylıklar. teshîr (A.) [ ] ﺕﺴﺨﻴﺮele geçirme. teshîr (A.) [ ] ﺕﺴﺤﻴﺮbüyüleme. teskîn (A.) [ ] ﺕﺴﮑﻴﻦyatıştırma, sakinleştirme. teskîn etmek yatıştırmak, sakinleştirmek. teskîn olmak yatışmak, sakinleşmek. teslîh (A.) [ ] ﺕﺴﻠﻴﺢ1.silahlandırma. 2.silahlandırılma. teslîh edilmek silahlandırılmak. teslîh etmek silahlandırmak. teslîm (A.) [ ] ﺕﺴﻠﻴﻢ1.sahibine verme. 2.hakkını verme, doğrulama. teslîs (A.) [ ] ﺕﺜﻠﻴﺚüçleme. tesmîm (A.) [ ] ﺕﺴﻤﻴﻢ1.zehirleme. 2.zehirlenme. tesmîm edilmek zehirlenmek.
487
tesmîm etmek zehirlemek. tesmiye (A.) [ ] ﺕﺴﻤﻴﻪadlandırma. tesmiye edilmek adlandırılmak, denilmek. tesmiye etmek adlandırmak, demek. tesmiye olunmak adlandırılmak, denilmek. tesrî’ (A.) [ ] ﺕﺴﺮیﻊhızlandırma. tesrî’ edilmek hızlandırılmak. tesrî’ etmek hızlandırmak. tesvîd (A.) [ ] ﺕﺴﻮیﺪ1.karartma. 2.müsvedde yazma. tesviye (A.) [ ] ﺕﺴﻮیﻪ1.eşitleme. 2.düzleme. 3.sonuçlandırma. 4.hesap kapatma. tesviye edilmek 1.eşitlenmek. 2.düzlenmek. 3.sonuçlandırılmak. 4.hesap katılmak. tesviye etmek 1.eşitlemek. 2.düzlemek. 3.sonuçlandırmak. 4.hesap kapatmak. teşa’şu’ (A.) [ ] ﺕﺸﻌﺸﻊışıma. teşa’ub (A.) [ ] ﺕﺸﻌﺐşubelenme, dallanma. teşâbüh (A.) [ ] ﺕﺸﺎﺑﻪbenzeşme. teşbîh (A.) [ ] ﺕﺸﺒﻴﻪbenzetme. teşbîh edilmek benzetilmek. teşbîh etmek benzetmek. teşcî’ (A.) [ ] ﺕﺸﺠﻴﻊyüreklendirme. teşcî’ edilmek yüreklendirilmek. teşcî’ etmek yüreklendirmek. teşcîr etmek ağaçlandırmak.
488
teşdîd (A.) [ ] ﺕﺸﺪیﺪşiddetlendirme, arttırma, çoğaltma. teşdîd etmek şiddetlendirmek. teşebbüs (A.) [ ] ﺕﺸﺒﺚgirişim. teşebbüs etmek girişmek, girişimde bulunmak. teşebbüsât (A.) [ ] ﺕﺸﺒﺜﺎتgirişimler. teşeccür etmek ağaçlaşmak. teşekkül (A.) [ ] ﺕﺸﮑﻞoluşma, oluşum. teşekkül etmek oluşmak. teşekkürât (A.) [ ] ﺕﺸﮑﺮاتteşekkürler. teşennüc (A.) [ ] ﺕﺸﻨﺞkasılma, spazm. teşerrüf (A.) [ ] ﺕﺸﺮفşereflenme. teşerrüf etmek şereflenmek. teşevvüş (A.) [ ] ﺕﺸﻮشkarışıklık. teşeyyu’ (A.) [ ] ﺕﺸﻴﻊşiîlik. teşfiye (A.) [ ] ﺕﺸﻔﻴﻪşifa verme. teşhîr (A.) [ ] ﺕﺸﻬﻴﺮ1.meşhur etme. 2.sergileme. 3.sergilenme. teşhîr edilmek sergilenmek. teşhîr etmek sergilemek. teşhîs (A.) [ ] ﺕﺸﺨﻴﺺ1.ayırt etme. 2.kişilik kazandırma. 3.tanı. teşhîs edilmek 1.ayırt edilmek. 2.tanı konulmak. teşhîs etmek 1.ayırt etmek. 2.tanı koymak. teşhîs olunmak. ayırt edilmek. teşkîl (A.) [ ] ﺕﺸﮑﻴﻞ1.şekillendirme, oluşturma. 2.kurma.
489
teşkîl edilmek kurulmak. teşkîl etmek oluşturmak. teşne (F.) [ ] ﺕﺸﻨﻪsusuz,susamış. teşnedil (F.) [ ] ﺕﺸﻨﻪ دلseven, arzulu, can atan. teşrî’ (A.) [ ] ﺕﺸﺮیﻊyasa koyma. teşrîf (A.) [ ] ﺕﺸﺮیﻒ1.şereflendirme. 2.gelme. teşrîfât (A.) [ ] ﺕﺸﺮیﻔﺎتprotokol. teşrîfatçı (A.-T.) protokol görevlisi. teşrîh (A.) [ ] ﺕﺸﺮیﺢ1.açma. 2.açılama, şerh etme. 3.otopsi. 4.anatomi. teşrîh etmek açılamak, açıklamalı olarak söylemek veya yazmak. teşrîhhâne (A.-F.) [ ] ﺕﺸﺮیﺢ ﺧﺎﻥﻪotopsi odası. teşrîk (A.) [ ] ﺕﺸﺮیﮏortak etme. teşrîn-i evvel (A.-F.) [ ] ﺕﺸﺮیﻦ اولEkim. teşrîn-i sânî (A.-F.) [ ] ﺕﺸﺮیﻦ ﺛﺎﻥﯽKasım. teşvîk (A.) [ ] ﺕﺸﻮیﻖşevklendirme. teşvîk edilmek şevklendirilmek. teşvîk etmek şevklendirmek. teşvîkât (A.) [ ] ﺕﺸﻮیﻘﺎتteşvikler. teşyî’ (A.) [ ] ﺕﺸﻴﻴﻊuğurlama. teşyî’ edilmek uğurlanmak. teşyî’ etmek uğurlamak. tetâbuk (A.) [ ] ﺕﻄﺎﺑﻖuyma, uygun düşme. tetâbuk etmek uymak, uygun düşmek.
490
tetebbu’ (A.) [ ] ﺕﺘﺒﻊderinlemesine araştırma, inceleme. tetebbu’ etmek incelemek. tetebu’ât (A.) [ ] ﺕﺘﺒﻌﺎتincelemeler. tetimme (A.) [ ] ﺕﺘﻤﻪtamamlayıcı ek. tevâfuk (A.) [ ] ﺕﻮاﻓﻖuygun gelme. tevaggul (A.) [ ] ﺕﻮﻏﻞsürekli uğraşı. tevahhuş (A.) [ ] ﺕﻮﺣﺶkorku, korkma. tevakki (A.) [ ] ﺕﻮﻗﯽsakınma, korunma, çekinme. tevakku’ (A.) [ ] ﺕﻮﻗﻊbeklenti. tevakkuf (A.) [ ] ﺕﻮﻗﻒdurma. tevakkuf etmek durmak. tevâlî (A.) [ ] ﺕﻮاﻝﯽkesintisiz sürme, birbirini izleme. tevâlî etmek kesintisiz sürmek, birbirini izlemek. tevânâ (F.) [ ] ﺕﻮاﻥﺎgüçlü. tevârîh (A.) [ ] ﺕﻮاریﺦtarihler. tevârüs (A.) [ ] ﺕﻮارثmiras alma. tevârüs etmek miras almak. tevâtur (A.) [ ] ﺕﻮاﺕﺮyaygın söylenti. tevâzu (A.) [ ] ﺕﻮاﺽﻊalçakgönüllülük. tevâzün (A.) [ ] ﺕﻮازنdenklik. tevbe (A.) [ ] ﺕﻮﺑﻪtövbe. tevbîh (A.) [ ] ﺕﻮﺑﻴﺦazarlama, azar. tevbîh olunmak azarlanmak.
491
tevcîh (A.) [ ] ﺕﻮﺝﻴﻪ1.yöneltme, yönlendirme. 2.yorumlama. 3.rütbe verme. tevdî’ (A.) [ ] ﺕﻮدیﻊbırakma, görev verme. tevdî’ etmek bırakmak. teveccüh (A.) [ ] ﺕﻮﺝﻪ1.yönelme, dönme. 2.ilgi gösterme. teveccüh etmek 1.yönelmek, dönmek. 2.ilgi göstermek. 3.düşmek. tevellüd (A.) [ ] ﺕﻮﻝﺪ1.doğma. 2.doğum. 3.doğum tarihi. tevellüd etmek doğmak. teverrüm (A.) [ ] ﺕﻮرم1.şişme. 2.verem olma. teverrüm etmek şişmek. tevessü (A.) [ ] ﺕﻮﺱﻊgenişleme. tevessü etmek genişlemek. tevessül (A.) [ ] ﺕﻮﺱﻞ1.el atma, girişme. 3.inanma. 3.sarılma. tevessül etmek 1.el atmak. 2.sarılmak. tevezzü’ (A.) [ ] ﺕﻮزعdağılım. tevfîkan (A.) [ ] ﺕﻮﻓﻴﻘﺎ-e göre, uyarak, bakılarak. tevhîd (A.) [ ] ﺕﻮﺣﻴﺪbirleştirme. tevhîd edilmek birleştirilmek. tevhîd etmek birleştirmek. tevhit etmek bk. tevhîd etmek. tevkîf (A.) [ ] ﺕﻮﻗﻴﻒ1.durdurma. 2.kapatma. 3.tutuklama. tevkîf edilmek 1.durdurulmak. 2.kapatılmak. 3.tutuklanmak. tevkîf etmek 1.durdurmak. 2.kapatmak. 3.tutuklamak. tevkîl etmek vekil bırakmak.
492
tevlîd (A.) [ ] ﺕﻮﻝﻴﺪ1.doğurtma, üretme. 2.meydana getirme. tevlîd etmek 1.üretmek. 2.meydana getirmek. tevsî etmek genişletmek. tevsî’ (A.) [ ] ﺕﻮﺱﻴﻊ1.genişletme. 2.genişletilme. tevsî’ edilmek genişletilmek. tevsîk (A.) [ ] ﺕﻮﺛﻴﻖ1.belgeleme. 2sağlamlaştırma. tevsîk edilmek belgelendirilmek. tevsîk etmek belgelendirmek. tevşîh (A.) [ ] ﺕﻮﺵﻴﺢ1.süsleme. 2.çifte kafiye kullanma. tevvâb (A.) [ ] ﺕﻮاب1.çok tövbe eden. 2.tövbe kabul eden Tanrı. tevzî’ (A.) [ ] ﺕﻮزیﻊdağıtım, dağıtma. tevzî’ edilmek dağıtılmak. tevzî’ etmek dağıtmak. teyakkuz (A.) [ ] ﺕﻴﻘﻆuyanıklık. teyemmün (A.) [ ] ﺕﻴﻤﻢuğur sayma. tezâd (A.) [ ] ﺕﻀﺎدzıtlık, çelişki. tezâhür (A.) [ ] ﺕﻈﺎهﺮortaya çıkma, belirme. tezâhür etmek ortaya çıkmak, belirmek. tezâhürât (A.) [ ] ﺕﻈﺎهﺮات1.ortaya çıkışlar, oluşlar. 2.destekler. tezâyüd (A.) [ ] ﺕﺰایﺪartma, çoğalma. tezâyüd etmek artmak, çoğalmak. tezekkür (A.) [ ] ﺕﺬﮐﺮele alınma. tezelzül (A.) [ ] ﺕﺰﻝﺰلsarsılma, sarsıntı.
493
tezerv (F.) [ ] ﺕﺬروsülün. tezevvüc (A.) [ ] ﺕﺰوجevllilik, evlenme. tezhîb (A.) [ ] ﺕﺬهﻴﺐ1.süsleme. 2.yaldızlama. 3.altın sürme. tezkâr (A.) [ ] ﺕﺬﮐﺎرanma hatırlama. tezkâr eylemek hatırlatmak. tezkîr (A.) [ ] ﺕﺬﮐﻴﺮhatırlatma. tezkîr edilmek hatırlatılmak, dile getirilmek. tezkîr etmek hatırlatmak, dile getirmek. tezlîl (A.) [ ] ﺕﺬﻝﻴﻞaşağılama, zelil etme. tezvîc (A.) [ ] ﺕﺰویﺞevlendirme. tezvîc etmek evlendirmek. tezvîr (A.) [ ] ﺕﺰویﺮarabozuculuk. tezyîd (A.) [ ] ﺕﺰیﻴﺪarttırma. tezyîd etmek arttırmak. tezyîd olunmak arttırılmak. tezyîn (A.) [ ] ﺕﺰیﻴﻦ1.süsleme. 2.süslenme. tezyîn edilmek süslenmek, bezenmek. tezyînat (A.) [ ] ﺕﺰیﻴﻨﺎتsüslemeler, süsler. tıbb (A.) [ ] ﻃﺐtıp. tıbbî (A.) [ ] ﻃﺒﯽtıp ile ilgili. tıbbiye (A.) [ ] ﻃﺒﻴﻪtıp fakültesi, tıp okulu. tıfl (A.) [ ] ﻃﻔﻞküçük çocuk. tıflâne (A.-F.) [ ] ﻃﻔﻼﻥﻪçocukça, çocuksu.
494
tılâ (A.) [ ] ﻃﻼعyaldız. tınab (A.) [ ] ﻃﻨﺎبsicim, çadır ipi. tıraş (F.) [ ] ﺕﺮاشtıraş. tıynet (A.) [ ] ﻃﻴﻨﺖmizaç. tıynetsiz (A.-T.) kötü mayalı, karaktersiz. tîb (A.) [ ] ﻃﻴﺐgüzel koku. ticârethâne (A.-F.) [ ] ﺕﺠﺎرت ﺧﺎﻥﻪticaret yapılan işyeri. tîğ (F.) [ ] ﺕﻴﻎkılıç. tilâvet (A.) [ ] ﺕﻼوتgüzel Kur’ân okuma. tilâvet etmek usûlüne göre Kur’ân okumak. tilmîz (A.) [ ] ﺕﻠﻤﻴﺬöğrenci. tîmâr (F.) [ ] ﺕﻴﻤﺎر1.bakım. 2.tımar. tîmârhâne (F.) [ ] ﺕﻴﻤﺎرﺧﺎﻥﻪakıl hastanesi. timsâh (A.) [ ] ﺕﻤﺴﺎحtimsah. timsâl (A.) [ ] ﺕﻤﺜﺎل1.resim. 2.sembol. timsâlî (A.) [ ] ﺕﻤﺜﺎﻝﯽsembolik. tîr (F.) [ ] ﺕﻴﺮ1.ok. 2.sevgilinin kirpiği. tîrâje (F.) [ ] ﺕﻴﺮاژﻩgökkuşağı. tîrdân (F.) [ ] ﺕﻴﺮدانokluk, sadak. tîre (F.) [ ] ﺕﻴﺮﻩ1.karanlık. 2.bulanık. 3.koyu. tîrendâz (F.) [ ] ﺕﻴﺮاﻥﺪازokçu. tîrkeş (F.) [ ] ﺕﻴﺮﮐﺶokluk, sadak. tiryâk (A.) [ ] ﺕﺮیﺎک1.panzehir. 2.afyon.
495
tiryâkî (A.) [ ] ﺕﺮیﺎﮐﯽ1.esrarkeş. 2.sigara tutkunu. tis’a (A.) [ ] ﺕﺴﻌﻪdokuz. tis’în (A.) [ ] ﺕﺴﻌﻴﻦdoksan. tîşe (F.) [ ] ﺕﻴﺸﻪ1.keser. 2.balta. tîz (F.) [ ] ﺕﻴﺰ1.keskin. 2.sivri. 3.çabuk tez. tîzâb (F.) [ ] ﺕﻴﺰابkezzap. töhmet (A.) [ ] ﺕﻬﻤﺖsuç. tu’me (A.) [ ] ﻃﻌﻤﻪ1.yem. 2.yiyecek. 2.tat. tûde (F.) [ ] ﺕﻮدﻩyığın. tufeylât (A.) [ ] ﻃﻔﻴﻼتparazitler. tufeylî (A.) [ ] ﻃﻔﻴﻠﯽparazit. tufeyliyet (A.) [ ] ﻃﻔﻴﻠﻴﺖparazitlik. tuffah (A.) [ ] ﺕﻔﺎحelma. tufû (F.) [ ] ﺕﻔﻮ1.tükrük. 2.tüh! tufûliyyet (A.) [ ] ﻃﻔﻮﻝﻴﺖçocukluk. tuğrâkeş (T.-F.) [ ] ﻃﻐﺮاﮐﺶtuğracı. tuğyân (A.) [ ] ﻃﻐﻴﺎن1.taşkınlık, azgınlık. 2.taşkın. tuhaf (A.) [ ] ﺕﺤﻒ1.ilginç. 2.hediyeler. 3.gülünç. tuhfe (A.) [ ] ﺕﺤﻔﻪhediye. tuhm (F.) [ ] ﺕﺨﻢtohum. tûl (A.) [ ] ﻃﻮل1.uzunluk. 2.boylam. tûlânî (A.) [ ] ﻃﻮﻻﻥﯽuzunluğuna. tullâb (A.) [ ] ﻃﻼبöğrenciler.
496
tulû (A.) [ ] ﻃﻠﻮعdoğuş. tulûât (A.) [ ] ﻃﻠﻮﻋﺎتdoğaçlamalar. tûranî (T.-F.) [ ] ﺕﻮراﻥﯽTuranlı. tûraniyülasl (T.-A.) [ ] ﺕﻮراﻥﯽ اﻻﺹﻞTûran asıllı. turfa (A.) [ ] ﻃﺮﻓﻪyepyeni, görülmemiş şey. turre (A.) [ ] ﻃﺮﻩsaç lülesi. turş (F.) [ ] ﺕﺮشekşi. turuk (A.) [ ] ﻃﺮقyollar. turuncî (F.) [ ]ﺕﺮﻥﺠﯽturuncu. tûsen (F.) [ ] ﺕﻮﺱﻦserkeş at. tûşe (F.) [ ] ﺕﻮﺵﻪazık. tût (F.) [ ] ﺕﻮتdut. tûtî (F.) [ ] ﻃﻮﻃﯽpapağan, dudu kuşu. tuyûf (A.) [ ] ﻃﻴﻮفtayflar. tuyûr (A.) [ ] ﻃﻴﻮرkuşlar. tüccâr (A.) [ ] ﺕﺠﺎرtacirler. tükme (F.) [ ] ﺕﮑﻤﻪdüğme. tünbek (F.) [ ] ﺕﻨﺒﮏdümbelek. tünd (F.) [ ] ﺕﻨﺪ1.hızlı. 2.keskin. 3.acı. 3.şiddetli. tündbâd (F.) [ ] ﺕﻨﺪﺑﺎدkasırga. tündmizâc (F.-A.) [ ] ﺕﻨﺪﻡﺰاجasabî mizaçlı. türâb (A.) [ ] ﺕﺮابtoprak. türb (F.) [ ] ﺕﺮبturp.
497
türbet (F.) [ ] ﺕﺮﺑﺖtürbe. türk 1.Türk. 2.güzel. türkân (T.-F.) [ ] ﺕﺮﮐﺎن1.Türkler. 2.güzeller. türkiyât (T.-A.) [ ] ﺕﺮﮐﻴﺎتTürklük araştırmaları, türkoloji. türktâz (T.-F.) [ ] ﺕﺮﮐﺘﺎز1.koşturma, koşma. 2.yağmalama. türrehe (A.) [ ] ﺕﺮهﻪzırva. türşî (F.) [ ] ﺕﺮﺵﯽ1.ekşilik. 2.turşu. türşrû (F.) [ ] ﺕﺮش روsuratı sirke satan, ekşi suratlı. tüvân (F.) [ ] ﺕﻮانgüç. tüvânâ (F.) [ ] ﺕﻮاﻥﺎgüçlü. tüvânger (F.) [ ] ﺕﻮاﻥﮕﺮzengin.
498
U
u’cûbe (A.) [ ] اﻋﺠﻮﺑﻪacayip, şaşılacak şey. ubûdiyyet (A.) [ ] ﻋﺒﻮدیﺖkulluk. ubûr (A.) [ ] ﻋﺒﻮرgeçiş. ucb (A.) [ ] ﻋﺠﺐkendini beğenme. ûd (A.) [ ] ﻋﻮد1.öd ağacı. 2.ud. ûdî (A.) [ ] ﻋﻮدیud sanatçısı. udûl (A.) [ ] ﻋﺪولvazgeçme. udûl etmek vazgeçmek. ufuk (A.) [ ] اﻓﻖufuk. ufûnet (A.) [ ] ﻋﻔﻮﻥﺖ1.yangı. 2.kötü koku. uhde (A.) [ ] ﻋﻬﺪﻩsorumluluk. uhrâ (A.) [ ] اﺧﺮیbaşka, diğer. uhrevî (A.) [ ] اﺧﺮویahiret ile ilgili. uht (A.) [ ] اﺧﺖkızkardeş. uhuvvet (A.) [ ] اﺧﻮتkardeşlik. ukâb (A.) [ ] ﻋﻘﺎبkartal. ukalâ (A.) [ ] ﻋﻘﻼakıl sahipleri. ukbâ (A.) [ ] ﻋﻘﺒﯽahiret. ukde (A.) [ ] ﻋﻘﺪﻩ1.düğüm. 2.gönül üzüntüsü. 3.sorun.
499
ukûbât (A.) [ ] ﻋﻘﻮﺑﺎتcezalar. ukûbet (A.) [ ] ﻋﻘﻮﺑﺖceza. ukûbet bulmak cezalandırılmak. ukûd (A.) [ ] ﻋﻘﻮدakitler. ukûl (A.) [ ] ﻋﻘﻮلakıllar. ûlâ (A.) [ ] اوﻝﯽilk, birinci. ulemâ (A.) [ ] ﻋﻠﻤﺎbilginler. ulûfe (A.) [ ] ﻋﻠﻮﻓﻪ1.yem. 2.yeniçeri maaşı. ulûhiyyet (A.) [ ] اﻝﻮهﻴﺖtanrılık. ulûm (A.) [ ] ﻋﻠﻮمilimler. ûlülazm (A.) [ ] اوﻝﻮ اﻝﻌﻈﻢbüyük peygamber. ûlülebsâr (A.) [ ] اوﻝﻮ اﻻﺑﺼﺎرgörüş sahipleri. ûlülemr (A.) [ ] اوﻝﻮ اﻻﻡﺮpadişah. ulüvv (A.) [ ] ﻋﻠﻮyücelik. ulvî (A.) [ ] ﻋﻠﻮیyüce. ulyâ (A.) [ ] ﻋﻠﻴﺎ1.çok yüce. 2.yukarı, üst. umde (A.) [ ] ﻋﻤﺪﻩ1.dayanak. 2.ilke, prensip. umk (A.) [ ] ﻋﻤﻖderinlik. ummâl (A.) [ ] ﻋﻤﺎل1.görevliler. 2.yöneticiler. ummân (A.) [ ] ﻋﻤﺎنokyanus. umran (A.) [ ] ﻋﻤﺮانbayındırlık. umûm (A.) [ ] ﻋﻤﻮم1.genel. 2.halk. 3.tüm. umûmen (A.) [ ] ﻋﻤﻮﻡﺎgenellikle.
500
umûmhâne (A.-F.) [ ] ﻋﻤﻮم ﺧﺎﻥﻪgenelev. umûmî (A.) [ ] ﻋﻤﻮﻡﯽgenel. umûmîleşmek genelleşmek. umûmiyyet (A.) [ ] ﻋﻤﻮﻡﻴﺖgenellik. umûmiyyetle (A.-T.) genellikle. umûr (A.) [ ] اﻡﻮرişler. unf (A.) [ ] ﻋﻨﻒsertlik, katılık, şiddet. unfen (A.) [ ] ﻋﻨﻔﺎsertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla. unfuvân (A.) [ ] ﻋﻨﻔﻮانgençlik ödnemi. unmûzec (A.) [ ] اﻥﻤﻮذجörnek. unnâb (A.) [ ] ﻋﻨﺎبhünnap. unsur (A.) [ ] ﻋﻨﺼﺮ1.eleman.madde. 2.topluluk. urefâ (A.) [ ] ﻋﺮﻓﺎarifler. urûc (A.) [ ] ﻋﺮوجyükselme, göklere ağma. urûc etmek yükselmek, göklere ağmak. urûk (A.) [ ] ﻋﺮوق1.damarlar. 2.ırklar. urve (A.) [ ] ﻋﺮوﻩkulp. uryân (A.) [ ] ﻋﺮیﺎنçıplak, üryan. usâre (A.) [ ] ﻋﺼﺎرﻩözsuyu. usr (A.) [ ] ﻋﺴﺮgüçlük. usret (A.) [ ] ﻋﺴﺮتgüçlük, sıkıntı, zorluk. ustûre (A.) [ ] اﺱﻄﻮرﻩefsane, mitoloji. ustûrevî (A.) [ ] اﺱﻄﻮرویefsanevî, mitolojik.
501
usûl (A.) [ ] اﺹﻮل1.asıllar. 2.yöntem, yol yordam, metod. usûlî (A.) [ ] اﺹﻮﻝﯽmetodik. uşşâk (A.) [ ] ﻋﺸﺎقaşıklar. utrûş (A.) [ ] اﻃﺮوشsağır. utûfet (A.) [ ] ﻋﻄﻮﻓﺖşefkat. uyûb (A.) [ ] ﻋﻴﻮبkusurlar. uyûn (A.) [ ] ﻋﻴﻮنgözler. uzlet (A.) [ ] ﻋﺰﻝﺖköşesine çekilme. uzletgâh (A.-F.) [ ] ﻋﺰﻝﺘﮕﺎﻩinziva yeri. uzletgüzin (A.-F.) [ ] ﻋﺰﻝﺖ ﮔﺰیﻦköşesine çekilen, münzevi. uzletgüzin olmak köşesine çekilmek. uzmâ (A.) [ ] ﻋﻈﻤﯽbüyük, çok büyük. uzûbet (A.) [ ] ﻋﺬوﺑﺖ1.tatlılık. 2.şirinlik, alımlılık. uzûbet (A.) [ ] ﻋﺰوﺑﺖbekarlık. uzv (A.) [ ] ﻋﻀﻮ1.organ. 2.üye. uzvî (A.) [ ] ﻋﻀﻮیorganik. uzviyye (A.) [ ] ﻋﻀﻮیﻪcanlı, organik. uzviyyet (A.) [ ] ﻋﻀﻮیﺖcanlı.
502
Ü
übbehet (A.) [ ] اﺑﻬﺖululuk. übüvvet (A.) [ ] اﺑﻮتbabalık. ücret (A.) [ ] اﺝﺮتhizmet karşılığında verilen para. ücûr (A.) [ ] اﺝﻮرücretler. ücûrât (A.) [ ] اﺝﻮراتücretler. üdebâ (A.) [ ] ادﺑﺎedipler. üf’ûle (A.) [ ] اﻓﻌﻮﻝﻪ.görev, fonksiyon. üf’ûlevî (A.) [ ] اﻓﻌﻮﻝﻮیgörevle ilgili, fonksiyonel. üftâde (F.) [ ] اﻓﺘﺎدﻩ1.düşmüş. 2.düşkün. 3.aşık. 4.zavallı. üftâdegân (F.) [ ] اﻓﺘﺎدﮔﺎن1.düşmüşler. 2.düşkünler. 3.aşıklar. 4.zavallılar. üftânühîzân (F.) [ ] اﻓﺘﺎن و ﺧﻴﺰانdüşe kalka. üfûl (A.) [ ] اﻓﻮل1.batış. 2.ölüm. ükül (A.) [ ] اﮐﻞ1.meyva. 2.azık. 3.zeka. ülfet (A.) [ ] اﻝﻔﺖ1.dostluk. 2.kaynaşma. 3.görüşme, konuşma. ülfet etmek 1.dostluk kurmak. 2.kaynaşmak, alışmak. 3.görüşmek, konuşmak. ümem (A.) [ ] اﻡﻢümmetler. ümenâ (A.) [ ] اﻡﻨﺎgüvenilir kişiler. ümerâ (A.) [ ] اﻡﺮاemirler. ümîd (F.) [ ] اﻡﻴﺪümit, umut.
503
ümîd etmek umutlanmak. ümîdbahş (F.) [ ] اﻡﻴﺪﺑﺨﺶümit verici. ümîdbahşî (F.) [ ] اﻡﻴﺪﺑﺨﺸﯽümit verme. ümîdvâr (F.) [ ] اﻡﻴﺪوارümitli. ümîdvârî (F.) [ ] اﻡﻴﺪواریümitli olma. ümm (A.) [ ] امanne, ana. ümmehât (A.) [ ] اﻡﻬﺎت1.anneler. 2.temeller, esaslar. ümmet (A.) [ ] اﻡﺖümmet, bir peygambere bağlı olanlar. ümmîd (F.) [ ] اﻡﻴﺪümit. ümmiyyet (A.) [ ] اﻡﻴﺖümmîlik, hiç okuma yazma bilmeyen. ümmülbilâd (A.) [ ] ام اﻝﺒﻼدMekke. ümmülkitâb (A.) [ ] ام اﻝﮑﺘﺎب1.Fâtiha sûresi. 2.levhimahfuz. ümmülkurâ (A.) [ ] ام اﻝﻘﺮاMekke. ümrân (A.) [ ] ﻋﻤﺮانbayındırlık, kalkınma. ünâs (A.) [ ] اﻥﺎسhalk. ünbûbe (A.) [ ] اﻥﺒﻮﺑﻪ1.boru. 2.kılcal damar. üns (A.) [ ] اﻥﺲalışma. ünsiyyet (A.) [ ] اﻥﺴﻴﺖalışma. ünsiyyet kesb etmek alışmak. ünûset (A.) [ ] اﻥﻮﺛﺖdişilik. ürcûfe (A.) [ ] ارﺝﻮﻓﻪyalan dolan, uydurma söz, martaval. üryân (A.) [ ] ﻋﺮیﺎنçıplak, anadan doğma. üsbû’ (A.) [ ] اﺱﺒﻮعhafta.
504
üsbû’î (A.) [ ] اﺱﺒﻮﻋﯽhaftalık. üserâ (A.) [ ] اﺱﺮاtutsaklar, esirler. üskuf (A.) [ ] اﺱﻘﻒpapaz. üslûb (A.) [ ] اﺱﻠﻮبanlatım tarzı. üss (A.) [ ] اس1.üs. 2.esas. üssülesâs (A.) [ ] اس اﻻﺱﺎسasıl, temel. üstâd (F.) [ ] اﺱﺘﺎد1.üstat. 2.profesör. 3.usta. üstâdâne (F.) [ ] اﺱﺘﺎداﻥﻪustaca. üstâdî (F.) [ ] اﺱﺘﺎدی1.ustalık. 2.üstatlık. üstûr (F.) [ ] اﺱﺘﻮرbinek ve yük hayvanı. üstûre (A.) [ ] اﺱﻄﻮرﻩ1.efsane. 2.uydurma söz. üstühan (F.) [ ] اﺱﺘﺨﻮانkemik. üstüre (F.) [ ] اﺱﺘﺮﻩustura. üstüvâne (A.) [ ] اﺱﺘﻮاﻥﻪsilindir. üstüvâr (F.) [ ] اﺱﺘﻮار1.sağlam. 2.güvenilir. üstüvârî (F.) [ ]اﺱﺘﻮاری1.sağlamlık. 2.güvenilirlik. üştür (F.) [ ] اﺵﺘﺮdeve. üştürban (F.) [ ] اﺵﺘﺮﺑﺎنdeveci. üştürdil (F.) [ ] اﺵﺘﺮدلkinci. üştürhâr (F.) [ ] اﺵﺘﺮﺧﺎرdeve dikeni. üzn (A.) [ ] اذنkulak.
505
V
va’d (A.) [ ] وﻋﺪvaat. va’d edilmek vaat edilmek. va’d etmek vaat etmek. va’z (A.) [ ] وﻋﻆvaaz, dinî öğüt. vâbeste (F.) [ ] واﺑﺴﺘﻪbağlı. vâbestegân (F.) [ ] واﺑﺴﺘﮕﺎنbağlılar. vâcib (A.) [ ] واﺝﺐgerekli. vâcib olmak gerekmek. vâcibât (A.) [ ] واﺝﺒﺎتgerekenler, yapılması gerekli olanlar. vâcibe (A.) [ ] واﺝﺒﻪgereken, yapılması gerekli olan. vâcibülîfâ (A.) [ ] واﺝﺐ اﻻیﻔﺎyapılması gereken, yerine getirilmesi gereken. vâcibülvücûd (A.) [ ] واﺝﺐ اﻝﻮﺝﻮدTanrı. vâcid (A.) [ ] واﺝﺪ1.Tanrı. 2.meydana getiren. vâdî (A.) [ ] وادی1.vadi. 2.nehir yatağı. 2.saha, alan. vâfir (A.) [ ] واﻓﺮbol. vâh (A.) [ ] واﻩvah, yazık. vâha (A.) [ ] واﺣﻪvaha, çöl ortasındaki yeşil alan. vahâmet (A.) [ ] وﺧﺎﻡﺖkorkunçluk, vehamet, tehlikeli durum. vâhasretâ (A.) [ ] واﺣﺴﺮﺕﺎeyvahlar olsun.
506
vâhayfâ (A.) [ ] واﺣﻴﻔﺎyazıklar olsun, eyvahlar olsun, vah vah. vahdânî (A.) [ ] وﺣﺪاﻥﯽTanrı’nın birliği ile ilgili. vahdâniyyet (A.) [ ] وﺣﺪاﻥﻴﺖTanrı’nın tekliği. vahdet (A.) [ ] وﺣﺪت1.teklik. 2.birlik, beraberlik. vâhî (A.) [ ] واهﯽyararsız. vâhid (A.) [ ] واﺣﺪtek, bir tane. vahîd (A.) [ ] وﺣﻴﺪtek, biricik. vahîm (A.) [ ] وﺧﻴﻢkorkunç. vahş (A.) [ ] وﺣﺶyabanıl. vahşet (A.) [ ] وﺣﺸﺖ1.yabanîlik. 2.korku. vahşetengîz (A.-F.) [ ] وﺣﺸﺖ اﻥﮕﻴﺰkorkunç, korku salan. vahşetnâk (A.-F.) [ ] وﺣﺸﺘﻨﺎک1.korkunç. 2.ıssız. vahşî (A.) [ ] وﺣﺸﯽ1.yabanî. 2.acımasız. vahy (A.) [ ] وﺣﯽvahiy. vâiz (A.) [ ] واﻋﻆvaaz veren, dinî öğütler eden. vâjgûn (F.) [ ] واژﮔﻮنbaş aşağı, tepetakla, tersyüz olmuş. vak’a (A.) [ ] وﻗﻌﻪ1.olay. 2.savaş. vak’anüvis (A.-F.) [ ] وﻗﻌﻪ ﻥﻮیﺲtarih yazarı. vak’anüvîsân (A.-F.) [ ] وﻗﻌﻪ ﻥﻮیﺴﺎنtarih yazarları. vakar (A.) [ ] وﻗﺎرağırbaşlılık. vakâyi’ (A.) [ ] وﻗﺎیﻊolaylar. vakf (A.) [ ] وﻗﻒ1.durma, duruş. 2.durdurma. 3.vakıf. 4.adama. vakfe (A.) [ ] وﻗﻔﻪdurma, duraklama.
507
vakfegâh (A.-F.) [ ] وﻗﻔﻪ ﮔﺎﻩdurulacak yer, durak. vakfiyye (A.) [ ] وﻗﻔﻴﻪvakıf belgesi. vâkıa (A.) [ ] واﻗﻌﻪ1.olay. 2.gerçek. vâkıât (A.) [ ] واﻗﻌﺎتolaylar. vâkıf (A.) [ ] واﻗﻒ1.vakfeden. 2.anlamak, bilmek. vâki (A.) [ ] واﻗﻊolan, meydana gelen, gerçekleşmiş olan. vâki’ olmak 1.olmak, meydana gelmek, gerçekleşmek. 2.bulunmak, yer almak. vakiyye (A.) [ ] وﻗﻴﻪokka. vakt (A.) [ ] وﻗﺖvakit. vaktâki (A.-F.) [ – ] وﻗﺘﺎﮐﻪdiği zaman. vakûr (A.) [ ] وﻗﻮرağırbaşlı. vakûrâne (A.-F.) [ ] وﻗﻮراﻥﻪağırbaşlılıkla. vâlâ (F.) [ ] واﻻyüksek, yüce. vâlâcâh (F.) [ ] واﻻﺝﺎﻩyüksek mevki sahibi. vâlâkadr (F.-A.) [ ] واﻻﻗﺪرsaygıdeğer. vâlid (A.) [ ] واﻝﺪ1.baba. 2.yol açan, doğuran. vâlide (A.) [ ] واﻝﺪﻩanne, ana. vâlideyn (A.) [ ] واﻝﺪیﻦanababa. vâlih (A.) [ ] واﻝﻪşaşkın. vâliyân (A.-F.) [ ] واﻝﻴﺎنvaliler. vâm (F.) [ ] وامborç. vâmdâr (F.) [ ] واﻡﺪارborçlu. vâmhâh (F.) [ ] واﻡﺨﻮاﻩalacaklı.
508
vâpesin (F.) [ ] واﭘﺴﻴﻦsonuncu. vâr (F.) [ ] وارgibi, benzer. varak (A.) [ ] ورق1.yaprak. 2.kağıt. 3.plaka. varaka (A.) [ ] ورﻗﻪ1.belge. 2.bir yaprak. varakpâre (A.-F.) [ ] ورق ﭘﺎرﻩ1.kağıt parçası. 2.pusula, not. vâreste (F.) [ ] وارﺱﺘﻪ1.kurtulmuş, rahat. 2.uzak. vârî (F.) [ ] واریgibi. vârid (A.) [ ] وارد1.gelen, ulaşan. 2.sözkonusu. vâridât (A.) [ ] وارداتkazanç, gelir. vâride (A.) [ ] واردﻩ1.gelen, ulaşan. 2.akla gelen. vâris (A.) [ ] وارثmirasçı. varta (A.) [ ] ورﻃﻪ1.uçurum. 2.tehlike. vârûn (F.) [ ] وارونters, başaşağı. vârûne (F.) [ ] واروﻥﻪters, başaşağı. vasat (A.) [ ] وﺱﻂ1.orta. 2.ortalama. vasatî (A.) [ ] وﺱﻄﯽ1.ortalama. 2.orta. vasf (A.) [ ] وﺹﻒ1.nitelik, özellik. 2.övgü. vâsıl (A.) [ ] واﺹﻞulaşan, kavuşan, gelen. vâsıl olmak ulaşmak, kavuşmak. vâsıta (A.) [ ] واﺱﻄﻪ1.aracı. 2.araç, alet. vâsi’ (A.) [ ] واﺱﻊ1.geniş. 2.yaygın. 3.kapsamlı. 4.enli. 5.bol. vasiyyet (A.) [ ] وﺹﻴﺖvasiyet. vasiyyetnâme (A.-F.) [ ] وﺹﻴﺖ ﻥﺎﻡﻪvasiyet mektubu.
509
vasl (A.) [ ] وﺹﻞ1.ulaşma. 2.kavuşma, vuslat. 3.bağlama, ulama. vassaf (A.) [ ] وﺹﺎفöven, anlatan, tavsif eden. vassal (A.) [ ] وﺹﺎلulaştıran. vatan (A.) [ ] وﻃﻦyurt. vatandaş (A.-T.) [ ] وﻃﻨﺪاشyurttaş. vatanî (A.) [ ] وﻃﻨﯽyurt ile ilgili. vatanperver (A.-F.) [ ] وﻃﻦ ﭘﺮورyurtsever. vatanperverâne (A.-F.) [ ] وﻃﻦ ﭘﺮوراﻥﻪyurtseverce. vâveylâ (A.) [ ] واویﻼ1.yazık, eyvahlar olsun. 2.çığlık. vâveylâ düşmek çığlıklar atılmak. vâye (F.) [ ] وایﻪkısmet. vaz’ (A.) [ ] وﺽﻊ1.koyma, konulma. 2.bırakma. 3.atama. 4.durum, konum. vaz’ -ı haml [ ] وﺽﻊ ﺣﻤﻞdoğum. vaz’ -ı kadîm [ ] وﺽﻊ ﻗﺪیﻢeski konum, eski durum. vaz’ -ı yed [ ] وﺽﻊ یﺪel koyma. vaz’ -ı yed edilmek el konulmak. vaz’ -ı yed etmek el koymak. vaz’ etmek koymak. vaz’an (A.) [ ] وﺽﻌﺎkonumu bakımından. vazâif (A.) [ ] وﻇﺎﺋﻒgörevler, ödevler. vâzı’ (A.) [ ] واﺽﻊ1.koyan, koyucu. 2.hazırlayıcı. vâzıh (A.) [ ] واﺽﺢaçık, net. vâzıhan (A.) [ ] واﺽﺤﺎaçıkça, açık olarak.
510
vazî' (A.) [ ] وﺽﻴﻊ1.alçak, aşağı. 2.mütevazi. vazîfe (A.) [ ] وﻇﻴﻔﻪ1.görev. 2.ödev. vazîfedâr (A.-F.) [ ] وﻇﻴﻔﻪ دارgörevli. vazîfeşinas (A.) [ ] وﻇﻴﻔﻪ ﺵﻨﺎسgörevine düşkün. vaziyet (A.) [ ] وﺽﻌﻴﺖdurum, konum. vebâl (A.) [ ] وﺑﺎلgünah. vecâhet (A.) [ ] وﺝﺎهﺖyüz güzelliği. vecd (A.) [ ] وﺝﺪcoşku. vecdâver (A.-F.) [ ] وﺝﺪﺁورcoşkulu, heyecanlandıran. vech (A.) [ ] وﺝﻪ1.yüz. 2.sebep, ilgi, münasebet, vasıta. 3.yüzey. veche (A.) [ ] وﺝﻬﻪ1.yüz. 2.yön, taraf. vecîbe (A.) [ ] وﺝﻴﺒﻪyapılması gereken, görev. vecîz (A.) [ ] وﺝﻴﺰözlü. vecîze (A.) [ ] وﺝﻴﺰﻩözdeyiş. vedâ (A.) [ ] وداعayrılış, ayrılma. vedâyi’ (A.) [ ] ودایﻊemanetler. vedîa (A.) [ ] ودیﻌﻪemanet. vefâ (A.) [ ] وﻓﺎ1.sözünde durma. 2.dostluğu sürdürme. vefâ etmek sözünde durmak, vefa göstermek. vefâdâr (A.-F.) [ ] وﻓﺎدارvefalı. vefâkâr (A.-F.) [ ] وﻓﺎﮐﺎرvefalı. vefât (A.) [ ] وﻓﺎتölüm. vefât etmek ölmek.
511
vefeyât (A.) [ ] وﻓﻴﺎتölümler. vefk (A.) [ ] وﻓﻖ1.uyum. 2.uygun. vegayrühü (A.) [ ] وﻏﻴﺮﻩondan başka. vegayrühüm (A.) [ ] وﻏﻴﺮهﻢondan başkaları. veh (F.-A.) [ ] وﻩvah. vehb (A.) [ ] وهﺐbağış, vergi. vehbî (A.) [ ] وهﺒﯽTanrı vergisi. vehelümmecerrâ (A.) [ ] و هﻠﻢ ﺝﺮیvar gerisini kıyas et. vehhâb (A.) [ ] وهﺎبçok bağışlayıcı Tanrı. vehhâbiyyet (A.) [ ] وهﺎﺑﻴﺖvehhâbîlik. vehhâbiyyûn (A.) [ ] وهﺎﺑﻴﻮنvehhâbîler. vehim (A.) [ ] وهﻢkuruntu. vehleten (A.) [ ] وهﻠﺔansızın. vehm (A.) [ ] وهﻢkuruntu. vehmî (A.) [ ] وهﻤﯽkuruntuya dayalı, evham üstüne kurulmuş. vehmnâk (A.-F.) [ ] وهﻤﻨﺎکkuruntulu. veillâ (A.) [ ] واﻻyoksa, aksi takdirde. vekâhat (A.) [ ] وﻗﺎﺣﺖarsızlık, utanmazlık, hayasızlık. vekâlet (A.) [ ] وﮐﺎﻝﺖ1.vekillik. 2.bakanlık. 3.avukatlık. vekâleten (A.) [ ] وﮐﺎﻝﺔvekil olarak. vekâletnâme (A.-F.) [ ] وﮐﺎﻝﺖ ﻥﺎﻡﻪvekillik belgesi. vekâletpenâh (A.-F.) [ ] وﮐﺎﻝﺖ ﭘﻨﺎﻩsadrazam. vekâyi’ (A.) [ ] وﻗﺎیﻊ1.olaylar. 2.savaşlar.
512
vekıs’alâhâzâ (A.) [ ] وﻗﺲ ﻋﻠﯽ هﺬاbununla kıyasla. vekil (A.) [ ] وﮐﻴﻞ1.avukat. 2.biri tarafından yetki verilmiş. 3.bakan. velâdet (A.) [ ] وﻻدت1.doğum. 2.doğum günü. velâyet (A.) [ ] وﻻیﺖ1.velîlik. 2.dostluk. 3.otorite. velev (A.) [ ] وﻝﻮolsa da. velhâsıl (A.) [ ] واﻝﺤﺎﺹﻞkısaca, sözün kısası. velî (A.) [ ] وﻝﯽ1.ermiş, velî. 2.çocuktan sorumlu olan. velî (F.) [ ] وﻝﯽama, fakat. velîahd (A.) [ ] وﻝﻴﻌﻬﺪveliaht. velîk (F.) [ ] وﻝﻴﮏama, ancak. velîkin (F.) [ ] وﻝﻴﮑﻦama, ancak. velîme (A.) [ ] وﻝﻴﻤﻪ1.ziyafet. 2.düğün. velûd (A.) [ ] وﻝﻮد1.doğurgan. 2.üretken. velvele (A.) [ ] وﻝﻮﻝﻪgürültü patırtı. verâ (A.) [ ] وراöte. verâset (A.) [ ] وراﺛﺖvarislik. verd (A.) [ ] وردgül. verem (A.) [ ] ورم1.şişkinlik, şiş. 2.verem, tüberküloz. verese (A.) [ ] ورﺛﻪvarisler, mirasçılar. verîd (A.) [ ] وریﺪtoplardamar. vesâik (A.) [ ] وﺛﺎﺋﻖbelgeler. vesâil (A.) [ ] وﺱﺎﺋﻞsebepler. vesâit (A.) [ ] وﺱﺎﺋﻂ1.araçlar. 2.aracılar.
513
vesâtet (A.) [ ] وﺱﺎﻃﺖaracılık. vesâyâ (A.) [ ] وﺹﺎیﺎvasiyetler. vesîka (A.) [ ] وﺛﻴﻘﻪbelge. vesîle (A.) [ ] وﺱﻴﻠﻪ1.sebep, bahane. 2.yol. vesme (A.) [ ] وﺱﻤﻪrastık. vesvese (A.) [ ] وﺱﻮﺱﻪkuruntu. veş (F.) [ ] وشgibi. veşak (A.) [ ] وﺵﻖvaşak. veted (A.) [ ] وﺕﺪkazık. veter (A.) [ ] وﺕﺮ1.kiriş. 2.saz teli. vetîre (A.) [ ] وﺕﻴﺮﻩ1.üslup. 2.süreç. 3.dar yol. veyl (A.) [ ] ویﻞyazık, yazıklar olsun, eyvahlar olsun. vezâif (A.) [ ] وﻇﺎﺋﻒgörevler, ödevler. vezân (F.) [ ] وزانesen. vezâret (A.) [ ] وزارتvezirlik. vezîr (A.) [ ] وزیﺮeskiden bakanlık görevini üstlenen kişi. vezn (A.) [ ] وزنağırlık. vezne (A.) [ ] وزﻥﻪ1.ağırlık. 2.tartı. 3.para gişesi. veznedâr (A.-F.) [ ] وزﻥﻪ دارgişe görevlisi. vicâhen (A.) [ ] وﺝﺎهﺎyüzleşerek, yüzüne karşı. vicâhî (A.) [ ] وﺝﺎهﯽyüzyüze. vicdân (A.) [ ] وﺝﺪانiyi ile kötüyü ayırt edip değerlendirme duygusu. vicdânen (A.) [ ] وﺝﺪاﻥﺎvicdan bakımından.
514
vidâd (A.) [ ] وداد1.sevgi. 2.dostluk. vikâye (A.) [ ] وﻗﺎیﻪkoruma. vikâye etmek korumak, esirgemek, kayırmak. vilâdet (A.) [ ] وﻻدت1.doğum. 2.doğum günü. vilâyât (A.) [ ] وﻻیﺎتvilayetler. vildân (A.) [ ] وﻝﺪان1.bebekler. 2.köleler. vîrân (F.) [ ] ویﺮان1.yıkık, harap olmuş. 2.yıkıntı, harabe. vîrân etmek yıkmak, harap etmek. vîrân olmak 1.yıkılmak, harap olmak. 2.perişan olmak. vîrâne (F.) [ ] ویﺮاﻥﻪyıkıntı alan, harap yer, harap bina. vîrânî (F.) [ ] ویﺮاﻥﯽharaplık. vird (A.) [ ] وردdua. vird etmek dua etmek. visâk (A.) [ ] وﺛﺎقantlaşma. visâl (A.) [ ] وﺹﺎل1.ulaşma, varma. 2.kavuşma, vuslat. vufûr (A.) [ ] وﻓﻮرbolluk. vuhûş (A.) [ ] وﺣﻮش1.vahşiler. 2.yaban hayvanları. vukû bulmak meydana gelmek, cereyan etmek, gerçekleşmek. vukû’ (A.) [ ] وﻗﻮعmeydana gelme, cereyan etme. vukûât (A.) [ ] وﻗﻮﻋﺎت1.olaylar. 2.polisiye olaylar. vukûf (A.) [ ] وﻗﻮفbir konu hakkında geniş bilgi sahibi olma. vukufsuz (A.-T.) bilgisiz. vuskâ (A.) [ ] وﺛﻘﯽsağlam.
515
vusla (A.) [ ] وﺹﻠﻪ1.ek. 2.yama. vuslat (A.) [ ] وﺹﻠﺖ1.ulaşma. 2.kavuşma. vustâ (A.) [ ] وﺱﻄﯽorta, iç. vusûl (A.) [ ] وﺹﻮلulaşma, gelme. vusûl eylemek gelmek, ulaşmak. vuzû (A.) [ ] وﺽﻮءabdest. vuzûh (A.) [ ] وﺽﻮحaçıklık. vücûb (A.) [ ] وﺝﻮبgereklilik. vücûd (A.) [ ] وﺝﻮد1.varlık. 2.beden. 3.var oluş. vücûd bulmak meydana gelmek, oluşmak. vücûh (A.) [ ] وﺝﻮﻩ1.yüzler. 2.şekiller, tarzlar. 3.yüzeyler. 4.ileri gelenler. vüfûd (A.) [ ] وﻓﻮدelçiler. vüfûr (A.) [ ] وﻓﻮرbolluk. vükelâ (A.) [ ] وﮐﻼ1.vekiller. 2.bakanlar. vülât (A.) [ ] وﻻتvaliler. vürûd (A.) [ ] ورودgiriş, geliş. vürûd etmek girmek, gelmek. vüs’ (A.) [ ] وﺱﻊ1.genişlik. 2.kapasite. 3.takat. vüs’at (A.) [ ] وﺱﻌﺖ1.genişlik. 2.kapasite. 3.parasal yeterlik. 4.genlik. vüskâ (A.) [ ] وﺛﻘﯽsağlam. vüsûk (A.) [ ] وﺛﻮق1.sağlamlık. 2.güvenilirlik. vüzerâ (A.) [ ] وزراvezirler.
516
Y
yâ (A.) [ ] یﺎey. yâb (F.) [ ] یﺎبbulan. yâbis (A.) [ ] یﺎﺑﺲkuru. yâd (F.) [ ] یﺎد1.hatırlama. 2.gönül, hatır. 3.anı, hatıra. yâd edilmek anılmak, hatırlanmak. yâd etmek anmak, hatırlamak. yâdgâr (F.) [ ] یﺎدﮔﺎر1.anı. 2.hatıra. yadigâr bk. yâdgâr. yağmâ (F.) [ ] یﻐﻤﺎtalan, çapul. yağma eylemek talan etmek, yağmalamak. yağmâger (F.) [ ] یﻐﻤﺎﮔﺮyağmacı. yah (F.) [ ] یﺦbuz. yahbeste (F.) [ ] یﺦ ﺑﺴﺘﻪbuzlanmış, donmuş. yâhud (F.) [ ] یﺎﺧﻮدyahut. yâis (A.) [ ] یﺎﺋﺲumutsuz. yakaza (A.) [ ] یﻘﻈﻪuyanıklık. yakîn (A.) [ ] یﻘﻴﻦkesin bilgi. yakînen (A.) [ ] یﻘﻴﻨﺎkesin olarak. yâkût (A.) [ ] یﺎﻗﻮت1.yakut. 2.dudak.
517
yakzân (A.) [ ] یﻘﻈﺎنuyanık. yâl (F.) [ ] یﺎل1.yele. 2.boyun. yâleyte (A.) [ ] یﺎ ﻝﻴﺖkeşke. yâr (F.) [ ] یﺎر1.dost. 2.sevgili. 3.arkadaş. yârâ (F.) [ ] یﺎراgüç. yârân (F.) [ ] یﺎرانdostlar, arkadaşlar. yârî (F.) [ ] یﺎری1.dostluk. 2.yardım. yâsemen (F.) [ ] یﺎﺱﻤﻦyasemin. yâve (F.) [ ] یﺎوﻩzırva, saçma. yâvegû (F.) [ ] یﺎوﻩ ﮔﻮzırvalayan, saçmalayan. yâver (F.) [ ] یﺎورyardımcı. yâzdeh (F.) [ ] یﺎزدﻩonbir. ye’s (A.) [ ] یﺄسumutsuzluk. ye’sefzâ (A.-F.) [ ] یﺄس اﻓﺰاüzücü. yebânî (F.) [ ] یﺒﺎﻥﯽ1.yabanıl. 2.ürkek. 3.kaba. yed (A.) [ ] یﺪ1.el. 2.güç. yegân (F.) [ ] یﮕﺎنbirler. yegân yegân (F.) [ ] یﮕﺎن یﮕﺎنbir bir, tek tek. yegâne (F.) [ ] یﮕﺎﻥﻪbiricik. yegânegî (F.) [ ] یﮕﺎﻥﮕﯽbirlik, teklik. yek (F.) [ ] یﮏbir. yekbeyek (F.) [ ] یﮏ ﺑﻴﮏbir bir, birer birer. yekcihet (F.-A.) [ ] یﮏ ﺝﻬﺖ1.tek yön. 2.aynı görüşlü.
518
yekcins (F.-A.) [ ] یﮏ ﺝﻨﺲaynı türden. yekdîger (F.) [ ] یﮏ دیﮕﺮbirbiri. yekdil (F.) [ ] یﮏ دلbir gönül. yeknazarda (F.-A.-T.) ilk bakışta, bir bakışta. yekpâre (F.) [ ] یﮏ ﭘﺎرﻩ1.tek parça. 2.bütün. yeksân (F.) [ ] یﮑﺴﺎن1.bir şekilde. 2.birlikte. yekseviye (F.-A.) [ ] یﮏ ﺱﻮیﻪaynı düzeyde, eşit seviyeli. yekşenbe (F.) [ ] یﮏ ﺵﻨﺒﻪpazar. yektene (F.) [ ] یﮏ ﺕﻨﻪtek başına. yekûn (A.) [ ] یﮑﻮنtoplam. yel (F.) [ ] یﻞyiğit. yeldâ (F.) [ ] یﻠﺪاuzun. yemîn (A.) [ ] یﻤﻴﻦ1.sağ, sağ yön. 2.ant, yemin. yesâr (A.) [ ] یﺴﺎرsol, sol taraf. yesîr (A.) [ ] یﺴﻴﺮkolay. yetîm (A.) [ ] یﺘﻴﻢbiricik, tek. 2.yetim. yetîme (A.) [ ] یﺘﻴﻤﻪyetim kız çocuğu. yetîmhâne (A.-F.) [ ] یﺘﻴﻢ ﺧﺎﻥﻪyetimler evi. yevâkît (A.) [ ] یﻮاﻗﻴﺖyakutlar. yevm (A.) [ ] یﻮمgün. yevmenfeyevmen (A.) [ ] یﻮﻡﺎ ﻓﻴﻮﻡﺎgünden güne. yevmî (A.) [ ] یﻮﻡﯽgünlük, gündelik. yevmiyye (A.) [ ] یﻮﻡﯽgündelik ücret.
519
yezdân (F.) [ ] یﺰدانTanrı. yubûset (A.) [ ] یﺒﻮﺱﺖkuruluk. yûğ (F.) [ ] یﻮغboyunduruk. yûz (F.) [ ] یﻮزpars. yübûset (A.) [ ] یﺒﻮﺱﺖkuruluk. yümkin (A.) [ ] یﻤﮑﻦmümkün, olabilir, olası. yümn (A.) [ ] یﻤﻦuğur. yümnâ (A.) [ ] یﻤﻨﯽsağ taraf. yümnî (A.) [ ] یﻤﻨﯽuğurlu. yüsr (A.) [ ] یﺴﺮ1.kolaylık. 2.zenginlik. yüsrâ (A.) [ ] یﺴﺮیsol taraf.
520
Z
za’f (A.) [ ] ﺽﻌﻒzayıflık, zaaf. za’f gelmek zayıflamak. za’ferân (A.) [ ] زﻋﻔﺮانsafran. za’fî (A.) [ ] ﺽﻌﻔﯽzayıflıkla ilgili, zaaf ile ilgili. za’fiyyet (A.) [ ] ﺽﻌﻔﻴﺖzayıflık, zafiyet. zâbıta (A.) [ ] ﺽﺎﺑﻄﻪgüvenlik görevlisi. zâbih (A.) [ ] ذاﺑﺢboğazlayan. zâbit (A.) [ ] ﺽﺎﺑﻂsubay. zâbitân (A.-F.) [ ] ﺽﺎﺑﻄﺎنsubaylar. zabt (A.) [ ] ﺽﺒﻂ1.tutma. 2.ele geçirme. 3.kavrama. zabt edilmek ele geçirilmek. zabt etmek ele geçirmek. zabtiye nâzırı emniyet genel müdürü. zabtiye nezâreti emniyet genel müdürlüğü. zabtiyye (A.) [ ] ﺽﺒﻄﻴﻪgüvenlik güçleri, polis, jandarma. zabtnâme (A.-F.) [ ] ﺽﺒﻂ ﻥﺎﻡﻪtutanak, zabıt yazısı. zabtürabt (A.) [ ] ﺽﺒﻂ و رﺑﻂdisiplin. zâc (A.) [ ] زاجgöztaşı. zâd (A.) [ ] زادazık.
521
zâd (F.) [ ] زاد1.doğmuş. 2.doğum. zâde (F.) [ ] زادﻩ1.doğmuş. 2.evlat. zâdegân (F.) [ ] زادﮔﺎنsoylular, aristokratlar. zâdgegânlık satmak soyluluk taslamak. zafer (A.) [ ] ﻇﻔﺮüstünlük kazanma. zaferyâb (A.-F.) [ ] ﻇﻔﺮیﺎبüstünlük kazanan, muzaffer olan. zaferyâb olmak üstünlük kazanmak, muzaffer olmak. zâğ (F.) [ ] زاغkarga. zağan (F.) [ ] زﻏﻦçaylak. zahâir (A.) [ ] ذﺧﺎﺋﺮzahireler. zâhib (A.) [ ] ذاهﺐ1.giden. 2.sanıya kapılan. zâhib olmak 1.gitmek. 2.sanıya kapılmak. zâhid (A.) [ ] زاهﺪaşırı dindar, zühd ile uğraşan. zâhidâne (A.-F.) [ ] زاهﺪاﻥﻪzahitçe. zâhir (A.) [ ] ﻇﺎهﺮ1.ortaya çıkan, görünen, zuhur eden. 2.belli, açık, aşikâr. 3.sanırım. 4.görünüş, dış yüz. zâhir olmak ortaya çıkmak, görünmek, zuhur etmek. zâhirbîn (A.-F.) [ ] ﻇﺎهﺮﺑﻴﻦsadece görünüşe bakan. zahîre (A.) [ ] ذﺧﻴﺮﻩdepolanmış erzak. zâhiren (A.) [ ] ﻇﺎهﺮاgörünüşte, görünüşe göre. zâhirî (A.) [ ] ﻇﺎهﺮیdış görünüş ile ilgili, görünüşteki. zâhirperest (A.-F.) [ ] ﻇﺎهﺮﭘﺮﺱﺖsadece dış görünüşe bakan. zahm (F.) [ ] زﺧﻢyara.
522
zahmdâr (F.) [ ] زﺧﻤﺪارyaralı. zahme (F.) [ ] زﺧﻤﻪ1.vuruş. 2.yara. 3.tezene, mızrap. zahmet (A.) [ ] زﺣﻤﺖ1.sıkıntı, meşakkat. 2.güç. zahmzede (F.) [ ] زﺧﻢ زدﻩyaralı. zahr (A.) [ ] ﻇﻬﺮ1.sırt, arka. 2.arka yüz. zahriye (A.) [ ] ﻇﻬﺮیﻪkağıdın arka yüzündeki yazı. zâid (A.) [ ] زاﺋﺪ1.artık. 2.artan. 3.artı. 4.gereksiz. zaîf (A.) [ ] ﺽﻌﻴﻒzayıf, güçsüz. zâik (A.) [ ] ذاﺋﻖtadan, tadına varan. zâika (A.) [ ] ذاﺋﻘﻪtat alma duyusu. zâil (A.) [ ] زاﺋﻞyok olan, yok olucu. zâil olmak yok olmak, ortadan kalkmak. zâir (A.) [ ] زاﺋﺮziyaretçi. zâkir (A.) [ ] ذاﮐﺮzikreden. zakkûm (A.) [ ] زﻗﻮم1.zakkum ağacı. 2.zıkkım. zâl (F.) [ ] زالsaçları ağarmış, ihtiyar. zalâm (A.) [ ] ﻇﻼمkaranlık. zâlim (A.) [ ] ﻇﺎﻝﻢzulüm eden. zâlimâne (A.-F.) [ ] ﻇﺎﻝﻤﺎﻥﻪzalimce. zamâim (A.) [ ] ﺽﻤﺎﺋﻢekler. zamâne (A.) [ ] زﻡﺎﻥﻪ1.devir. 2.felek. zamîme (A.) [ ] ﺽﻤﻴﻤﻪek. zamimeten (A.) [ ] ﺽﻤﻴﻤﺔek olarak.
523
zâmin (A.) [ ] ﺽﺎﻡﻦtazmin eden. zamîr (A.) [ ] ﺽﻤﻴﺮ1.gönül. 2.iç. 3.zamir, adıl. zamm (A.) [ ] ﺽﻢekleme, arttırma. zamm edilmek eklenmek, arttırılmak. zamm etmek eklemek, arttırmak. zamm olunmak eklenmek, ilave edilmek. zamme (A.) [ ] ﺽﻤﻪötre. zan (A.) [ ] ﻇﻦzan, sanı. zanbak (A.) [ ] زﻥﺒﻖzambak. zanîn (A.) [ ] ﻇﻨﻴﻦzan altında bulunan. zann (A.) [ ] ﻇﻦzan, sanı. zannedilmek sanılmak. zannetmek sanmak. zânû (F.) [ ] زاﻥﻮdiz. zapt bk. zabt. zapt edilmek ele geçirmek. zapt etmek ele geçirmek. zaptiye bk. zabtiyye zâr (F.) [ ] زار1.perişan, ağlayan, inleyen. 2.inilti. zâr (F.) [ ] زارyer. zâr etmek ağlayıp inlemek. zâr olmak ağlayıp inlemek. zarâfet (A.) [ ] ﻇﺮاﻓﺖzariflik.
524
zarar (A.) [ ] ﺽﺮرziyan. zarardîde (A.-F.) [ ] ﺽﺮردیﺪﻩzarar gören. zarb (A.) [ ] ﺽﺮبvuruş. zarbhâne (A.-F.) [ ] ﺽﺮب ﺧﺎﻥﻪdarphane. zarf (A.) [ ] ﻇﺮف1.kap. 2.mektup zarfı. 3.zarf. zarfiyyet (A.) [ ] ﻇﺮﻓﻴﺖkapasite. zârî (F.) [ ] زاریinleme, zar zar ağlama. zâri’ (A.) [ ] زارعekici, çiftçi. zarîf (A.) [ ] ﻇﺮیﻒzarafet sahibi, nazik, nüktedan. zarîfâne (A.-F.) [ ] ﻇﺮیﻔﺎﻥﻪzarifçe. zarûrât (A.) [ ] ﺽﺮوراتsıkıntılar, mecburiyetler. zarûret (A.) [ ] ﺽﺮورت1.sıkıntı. 2.yoksulluk. 3.zorunluluk. zarûrî (A.) [ ] ﺽﺮوریzorunlu. zarûriyyât (A.) [ ] ﺽﺮوریﺎتzorunluluklar. zât (A.) [ ] ذات1.kişi. 2.kendi. zâten (A.) [ ] ذاﺕﺎaslında. zâtî (A.) [ ] ذاﺕﯽkişisel. zâtülcenb (A.) [ ] ذات اﻝﺠﻨﺐakciğer zarı iltihabı, zatülcenp. zâtürrie (A.) [ ] ذات اﻝﺮﺋﻪzatürriye, akciğer iltihabı. zav’ (A.) [ ] ﺽﻮءışık. zavâhir (A.) [ ] ﻇﻮاهﺮdış yüzler. zâviye (A.) [ ] زاویﻪ1.açı. 2.köşe. 3.küçük tekke. zâyi’ (A.) [ ] ﺽﺎیﻊkaybolan.
525
zâyi’ etmek kaybetmek, yitirmek. zâyi’ olmak kaybolmak, yitmek. zâyi’ât (A.) [ ] ﺽﺎیﻌﺎتkayıplar. zebân (F.) [ ] زﺑﺎنdil. zebândıraz (F.) [ ] زﺑﺎن درازdili uzun. zebâne (F.) [ ] زﺑﺎﻥﻪ1.yalaz. 2.dilimsi. zebânzed (F.) [ ] زﺑﺎﻥﺰدünlü, dillerde dolaşan. zeber (F.) [ ] زﺑﺮüst. zebercedî (A.) [ ] زﺑﺮﺝﺪیfıstık yeşili. zebh (A.) [ ] ذﺑﺢboğazlama. zebh edilmek boğazlanmak, kesilmek. zebh etmek boğazlamak, kesmek. zebîh (A.) [ ] ذﺑﻴﺢkesilmiş hayvan, boğazlanmış. zebîl (A.) [ ] زﺑﻴﻞ1.pislik. 2.gübre. zebûn (F.) [ ] زﺑﻮن1.alçak. 2.aciz, zavallı. 3.güçsüz. zebûn etmek 1.alçaltmak. 2.aciz bırakmak. 3.güçsüz bırakmak. zebûn olmak 1.alçalmak. 2.aciz kalmak. 3.güçsüz kalmak. zecr (A.) [ ] زﺝﺮ1.zorlama. 2.eziyet etme. zecrî (A.) [ ] زﺝﺮیzorlayarak, zorlayıcı. zede (F.) [ ] زدﻩ1.vurmuş, dövmüş. 2.vurulmuş, dövülmüş. 3.uğramış, müptela olmuş. zehâb (A.) [ ] ذهﺎب1.gidiş. 2.sanıya kapılma. zeheb (A.) [ ] ذهﺐaltın.
526
zehr (A.) [ ] زهﺮçiçek. zehr (F.) [ ] زهﺮzehir, ağı. zehre (A.) [ ] زهﺮﻩçiçek. zehrhand (F.) [ ] زهﺮﺧﻨﺪacı gülüş. zehrnâk (F.) [ ] زهﺮﻥﺎکzehirli. zekâ (A.) [ ] ذﮐﺎzekilik. zekan (A.) [ ] زﻗﻦçene. zekâvet (A.) [ ] ذﮐﺎوتzekilik. zeker (A.) [ ] ذﮐﺮ1.erkek. 2.erkeklik üreme organı. zelâzil (A.) [ ] زﻻزلdepremler. zelîl (A.) [ ] ذﻝﻴﻞdüşkün, zavallı. zell (A.) [ ] زلsürçme, kayma. zelzele (A.) [ ] زﻝﺰﻝﻪdeprem. zemân (A.) [ ] زﻡﺎن1.zaman. 2.çağ. 3.süre. zemâne (A.) [ ] زﻡﺎﻥﻪ1.devir. 2.felek. zemherîr (A.) [ ] زﻡﻬﺮیﺮkarakış. zemîm (A.) [ ] ذﻡﻴﻢkötü. zemîn (F.) [ ] زﻡﻴﻦ1.yer. 2.dünya. 3.fon. 4.konu, alan. zeminbûsî (F.) [ ] زﻡﻴﻦ ﺑﻮﺱﯽsaygı ile yer öpme. zemistan (F.) [ ] زﻡﺴﺘﺎنkış. zemistânî (F.) [ ] زﻡﺴﺘﺎﻥﯽkışlık. zemm (A.) [ ] ذمkötüleme, yerme. zemm edilmek kötülenmek, yerilmek.
527
zemm etmek kötülemek, yermek. zemzeme (A.) [ ] زﻡﺰﻡﻪ1.melodi. 2.mırıltı. zen (F.) [ ] زنkadın. zenâdıka (A.) [ ] زﻥﺎدﻗﻪzındıklar. zenâne (F.) [ ] زﻥﺎﻥﻪ1.kadınca, kadınsı. 2.kadın işi. zenb (A.) [ ] ذﻥﺐsuç, günah. zenbîl (A.) [ ] زﻥﺒﻴﻞzembil. zenbûrek (F.) [ ] زﻥﺒﻮرکzemberek. zencebîl (A.) [ ] زﻥﺠﺒﻴﻞzencefil. zencî (A.) [ ] زﻥﺠﯽsiyahî, zenci. zencîr (F.) [ ] زﻥﺠﻴﺮzincir. zencîrî (F.) [ ] زﻥﺠﻴﺮی1.zincirli. 2.zincirlik deli. zendeka (A.) [ ] زﻥﺪﻗﻪzındıklık. zendost (F.) [ ] زن دوﺱﺖzampara. zeneb (A.) [ ] ذﻥﺐkuyruk. zenehdân (F.) [ ] زﻥﺨﺪانçene. zeng (F.) [ ] زﻥﮓ1.zil. 2.pas. zengî (F.) [ ] زﻥﮕﯽzenci, siyahî. zengûle (F.) [ ] زﻥﮕﻮﻝﻪ1.çan. 2.çıngırak. zenne (F.) [ ] زﻥﻪkadın rolünü üstlenen erkek sanatçı. zenperest (F.) [ ] زن ﭘﺮﺱﺖkadın düşkünü. zer (F.) [ ] زر1.altın. 2.akçe. zer’ (A.) [ ] زرعekim.
528
zerâfe (A.) [ ] زراﻓﻪzürafa. zerbâf (F.) [ ] زرﺑﺎفsırmacı. zerd (F.) [ ] زردsarı. zerdâlû (F.) [ ] زرداﻝﻮzerdali. zerde (F.) [ ] زردﻩ1.zerde. 2.sarılık. 3.safran. zerdûz (F.) [ ] زردوزsırmacı. zerefşân (F.) [ ] زراﻓﺸﺎنaltın saçılmış, altın yaldızlı. zerger (F.) [ ] زرﮔﺮkuyumcu. zerharîd (F.) [ ] زرﺧﺮیﺪköle. zerîn (F.) [ ] زریﻦaltından. zerk (A.) [ ] زرقderi altına verme, şırınga etme. zerrâ’ (A.) [ ] زراعekici, çiftçi. zerrâk (A.) [ ] زراقikiyüzlü. zerrât (A.) [ ] ذراتzerreler. zerre (A.) [ ] ذرﻩ1.en küçük parça, molekül. 2.azıcık, birazcık. zerreşikâf (A.-F.) [ ] ذرﻩ ﺵﮑﺎفkılı kırk yaran. zerrin (F.) [ ] زریﻦaltından. zevâl (A.) [ ] زوال1.yok olma, yok oluş. 2.batma. 3.öğle. zevâlnâpezîr (A.-F.) [ ] زوال ﻥﺎﭘﺬیﺮyok olmayan, kalıcı. zevâlpezîr (A.-F.) [ ] زواﻝﭙﺬیﺮyok olucu, fani. zevât (A.) [ ] ذواتkişiler. zevâyâ (A.) [ ] زوایﺎ1.açılar. 2.köşeler. 3.küçük tekkeler, zaviyeler. zevc (A.) [ ] زوج1.koca. 2.çiftin teki.
529
zevcât (A.) [ ] زوﺝﺎتnikahlı kadınlar, karılar. zevce (A.) [ ] زوﺝﻪnikahlı kadın, karı. zevceteyn (A.) [ ] زوﺝﺘﻴﻦkarıkoca. zevceyn (A.) [ ] زوﺝﻴﻦkarıkoca. zevciyet (A.) [ ] زوﺝﻴﺖeşlik. zevebân (A.) [ ] ذوﺑﺎنerime. zevk (A.) [ ] ذوق1.beğeni, hoşlanma. 2.tat. zevkbahş (A.-F.) [ ] ذوق ﺑﺨﺶzevk veren. zevrak (A.) [ ] زورقkayık. zeyl (A.) [ ] ذیﻞ1.ek, zeyil. 2.etek. zeylen (A.) [ ] ذیﻼek olarak. zeyn (A.) [ ] زیﻦsüs. zeyn olmak süslenmek. zeytûn (A.) [ ] زیﺘﻮنzeytin. zıdd (A.) [ ] ﺽﺪzıt, karşıt. zıddiyyet (A.) [ ] ﺽﺪیﺖzıtlık, karşıtlık. zılâl (A.) [ ] ﻇﻼلgölgeler. zıll (A.) [ ] ﻇﻞgölge. zımnen (A.) [ ] ﺽﻤﻨﺎbu arada, dolayısıyla. zımnî (A.) [ ] ﺽﻤﻨﯽdolaylı, üstü kapalı. zırh (F.) [ ] زرﻩzırh. zırhpûş (F.) [ ] زرﻩ ﭘﻮشzırhlı. zıyâ’ (A.) [ ] ﺽﻴﺎعkaybolma.
530
zıyâ’ (A.) [ ] ﺽﻴﺎءçiftlikler. zî (A.) [ ] ذیsahip. zi’b (A.) [ ] ذﺋﺐkurt. zîbâyî (F.) [ ] زیﺒﺎیﯽgüzellik. zîbâ (F.) [ ] زیﺒﺎgüzel. zîbak (A.) [ ] زیﺒﻖcıva. zîc (A.) [ ] زیﺞyıldız atlası. zifâf (A.) [ ] زﻓﺎفgerdek. zih (F.) [ ] زﻩkiriş. zîhayât (A.) [ ] ذی ﺣﻴﺎتcanlı. zihgîr (F.) [ ] زهﮕﻴﺮokçu yüzüğü. zihî (F.) [ ] زهﯽne güzel, bravo. zihin (A.) [ ] ذهﻦzihin. zihn (A.) [ ] ذهﻦzihin. zihnen (A.) [ ] ذهﻨﺎzihin yoluyla. zihnî (A.) [ ] ذهﻨﯽsihinsel. zihniyyet (A.) [ ] ذهﻨﻴﺖdüşünce tarzı, anlayış. zîk (A.) [ ] ﺽﻴﻖdarlık. zîkıymet (A.) [ ] ذی ﻗﻴﻤﺖdeğerli. zikr (A.) [ ] ذﮐﺮzikir, anma. zikr etmek anmak. zikr olunmak anılmak, zikredilmek. zîkudret (A.) [ ] ذی ﻗﺪرتgüçlü, kudretli.
531
zillet (A.) [ ] ذﻝﺖdüşkünlük, aşağılık, alçaklık. zilzâl (A.) [ ] زﻝﺰالsarsıntı. zimâm (A.) [ ] زﻡﺎمyular. zimâmdâr (A.-F.) [ ] زﻡﺎﻡﺪار1.yular tutan. 2.işleri yürüten, sorumlu. zîmedhal (A.) [ ] ذی ﻡﺪﺧﻞmüdahalesi olan. zimmet (A.) [ ] ذﻡﺖelde tutma zorunluluğu. zîn (F.) [ ] زیﻦeyer. zinâ’ (A.) [ ] زﻥﺎءzina, nikahsız cinsel ilişki. zinâkâr (A.-F.) [ ] زﻥﺎﮐﺎرzina eden. zencîrbend (F.) [ ] زﻥﺠﻴﺮﺑﻨﺪzincire vurulmuş. zencîrbend edilmek zincire vurulmak. zindân (F.) [ ] زﻥﺪانhapishane. zindânî (F.) [ ] زﻥﺪاﻥﯽ1.zindancı. 2.mahpus. zinde (F.) [ ] زﻥﺪﻩ1.diri, canlı. 2.sağlığı yerinde. zindegânî (F.) [ ] زﻥﺪﮔﺎﻥﯽyaşam. zindîk (A.) [ ] زﻥﺪیﻖzındık. zînet (A.) [ ] زیﻨﺖziynet, süs. zinhâr (F.) [ ] زﻥﻬﺎرsakın. zîr (F.) [ ] زیﺮalt, aşağı. zîrâ (F.) [ ] زیﺮاçünkü. zirâ’ (A.) [ ] ذراع75-90 cm. lik bir uzunluk ölçüsü birimi, dirsek ile orta parmak ucu arasındaki uzaklık. zirâ’at (A.) [ ] زراﻋﺖtarım.
532
zirâ’î (A.) [ ] زراﻋﯽtarımsal. zirâ’at nezareti tarım bakanlığı. zîrdest (F.) [ ] زیﺮدﺱﺖel altındaki, emir altındaki, ast. zîre (F.) [ ] زیﺮﻩkimyon. zîrek (F.) [ ] زیﺮکuyanık, zeyrek. zîrîn (F.) [ ] زیﺮیﻦalttaki. zîrûh (A.) [ ] ذی روحcanlı. zîrüzeber (F.) [ ] زیﺮ و زﺑﺮaltüst. zîrüzeber etmek altüst etmek, yerle bir etmek. zîrüzeber olmak altüst olmak, yerle bir olmak. zirve (A.) [ ] زروﻩdoruk. zîşan (A.) [ ] ذی ﺵﺎنşerefli. zişt (F.) [ ] زﺵﺖçirkin. ziştî (F.) [ ] زﺵﺘﯽçirkinlik. zîvekâr (A.) [ ] ذی وﻗﺎرağırbaşlı. zîver (F.) [ ] زیﻮر1.süs. 2.ziynet, takı. ziyâ’ (A.) [ ] ﺽﻴﺎءışık. ziyâdâr (A.-F.) [ ] ﺽﻴﺎدارaşıklı. ziyâde (A.) [ ] زیﺎدﻩfazla, çok. ziyâfet (A.) [ ] ﺽﻴﺎﻓﺖşölen, ziyafet. ziyân (F.) [ ] زیﺎنzarar. ziyânkâr (F.) [ ] زیﺎﻥﮑﺎرzarar veren. ziyâretgâh (A.-F.) [ ] زیﺎرﺕﮕﺎﻩziyaret yeri.
533
zû’(A.) [ ] ﺽﻮءaydınlık, ışık. zu’bân (A.) [ ] ذؤﺑﺎنkurtlar. zu’m (A.) [ ] زﻋﻢsanı. zuafâ’ (A.) [ ] ﺽﻌﻔﺎzayıflar. zucret (A.) [ ] ﺽﺠﺮتyürek daralması, iç sıkıntısı. zûd (F.) [ ] زود1.çabuk. 2.erken. zufr (A.) [ ] ﻇﻔﺮtırnak. zuhr (A.) [ ] ﻇﻬﺮöğle. zuhûr (A.) [ ] ﻇﻬﻮرortaya çıkma, görünme. zuhur etmek ortaya çıkmak, çıkmak. zuhûrât (A.) [ ] ﻇﻬﻮراتbeklenmedik gelişmeler. zukâk (A.) [ ] زﻗﺎقsokak. zulm (A.) [ ] ﻇﻠﻢcefa, eziyet. zulm etmek zulüm yapmak. zulmânî (A.) [ ] ﻇﻠﻤﺎﻥﯽkaranlıkla ilgili. zulmet (A.) [ ] ﻇﻠﻤﺖkaranlık. zulmetefzâ (A.-F.) [ ] ﻇﻠﻤﺖ اﻓﺰاkaranlığı arttıran. zulümât (A.) [ ] ﻇﻠﻤﺎتkaranlıklar. zunûn (A.) [ ] ﻇﻨﻮنzanlar. zûr (F.) [ ] زورgüç. zurafâ (A.) [ ] ﻇﺮﻓﺎ1.zarifler. 2.seviciler, sevici kadınlar. zûrbâ (F.) [ ] زورﺑﺎ1.güçlü. 2.zorba. zûrmend (F.) [ ] زورﻡﻨﺪgüçlü.
534
zurûf (A.) [ ] ﻇﺮوف1.kaplar. 2.zarflar. zübde (A.) [ ] زﺑﺪﻩöz. zücâc (A.) [ ] زﺝﺎجcam. zücâciyye (A.) [ ] زﺝﺎﺝﻴﻪcam eşyalar. zühd (A.) [ ] زهﺪzahitlik, aşırı sofuluk. zühhâd (A.) [ ] زهﺎدzahitler. zühre (A.) [ ] زهﺮﻩVenüs, Çoban Yıldızı. zührevî (A.) [ ] زهﺮویcinsel ilişkiyle bulaşan. zühûl (A.) [ ] ذهﻮلdalgınlıkla unutma. zükâm (A.) [ ] زﮐﺎمnezle. zükûr (A.) [ ] ذﮐﻮرerkekler. zülâl (A.) [ ] زﻻلberrak, saf. zülf (F.) [ ] زﻝﻒzülüf. züll (A.) [ ] ذلalçalma, alçaklık, düşkünlük, zillet. zülüf (F.) [ ] زﻝﻒzülüf, iki yandaki lüleli saç. zümre (A.) [ ] زﻡﺮﻩgrup, topluluk. zümûm (A.) [ ] ذﻡﻮمyermeler, kötülemeler. zümürrüd (A.) [ ] زﻡﺮدzümrüt. zünbûr (A.) [ ] زﻥﺒﻮرeşek arısı. zünnâr (A.) [ ] زﻥﺎرpapaz kuşağı. zünûb (A.) [ ] ذﻥﻮب1.suçlar, günahlar. 2.kuyruklar. zürâfe (A.) [ ] زراﻓﻪzürafa. zürefâ (A.) [ ] ﻇﺮﻓﺎzarifler.
535
zürrâ’ (A.) [ ] زراعekiciler, çiftçiler. zürriyyât (A.) [ ] ذریﺎتsoylar, zürriyetler. zürriyyet (A.) [ ] ذریﺖsoy, zürriyet. züvvâr (A.) [ ] زوارziyaretçiler. züyûl (A.) [ ] ذیﻮلekler, zeyiller.
536