MESNEVİ HADİSLERİ (TESBÎT VE TAHRÎC)
MESNEVİ HADİSLERİ (TESBÎT VE T A H R Î C )
Prof. Dr. Ali (1939
-
Y A R D I M 02.01.2006)
İSTANBUL -2008
Damta Yayınevi Nu..-1205
DAMLA YAYINEVİ Prof. K. İsmail Gürkan Cad. Nu.: 6 34110 Cağaloğlu-İSTANBUL ISBN 978-605-308-009-2
tel.: 0212 514 28 28 (pbx) faks: 528 24 OI
Copyright © : Damla Yayınevi, Dizgi: Dr. M. Sinan Yardım, Basla: Çevik Matb., Cilt: Erdoğanlar Ciltevi, İstanbul 2008/9.
ithâf
: H a k Dost Hz. M e v l â n â ' n ı n azîz hâtırasına.
ESER
ÜZERİNE
Hz. M e v l â n â ' n ı n Mesnevî'sindeki hadîslerin tesbît, tahrîc v e değerlen dirmesini konu alan bu eseri, 2 0 0 7 ' d e Mevlânâ Yılı dolayısıyla k a m u o y u n a arz etmek niyetindeydik. A n c a k fiilî şartların zorlamasıyla, t ü m gayretlerimize rağmen, bu niyetimizi geçen sene içinde gerçekleştirmek maalesef m ü m k ü n olamadı. Mesnevî Hadîsleri adlı bu eser, m e r h u m Prof. Dr, Ali Y a r d ı m ' ı n Kay seri Yüksek İslâm Enstitüsü hocalığı yıllarında (1967-1970) Prof. M . T a y y i b Okiç nezâretinde hazırladığı Liyâkat Tezine dayanmaktadır. Çalışma, 1984 yılında tekrar g ö z d e n geçirilerek Doktora Tezi hâline getirilmiştir. B i z i m neşrine esas aldığımız b u nüsha, Doktora Tezi olarak sunulan nüshadır. Müellifin de belirttiği gibi, bu eser "Mevlânâ'da Hadîs" mes'elesini ele almayıp, sâdece "Mesnevî'nin HadîslerV'ni esâs alan bir çalışmadır. Aslında vefatından önceki k o n u ş m a l a n m ı z d a n , Ali Y a r d ı m ' ı n , artık Mesnevî'nin yanısıra Fîhi Mâfıh, Dîvân-ı Kebîr ve Mecâlis-i Seb 'a ile Hz. M e v l â n â ' n ı n oğlu Sultan V e l e d ' i n Maârifinin de içinde bulunduğu eserleri beraberce aynı metod ve anlayışla değerlendirdiği "Mevlânâ'da Hadîs Kültürü" projesini tamamlama niyetinde olduğunu biliyoruz. Kendisi bu b ü y ü k çalışmayı 2007 senesinde neşretmeyi düşündüğünü de bize söylemişti. Ancak, o yıllarda 2 0 0 7 ' y e daha iki üç sene vardı ve Ali Y a r d ı m H o c a ' n m tezgâhında başka eserier bulunuyordu. Nitekim benzeri bir çalışmayı, 20. asrın mütefekkir v e mutasavvıf yazarlannda Sâmiha A y v e r d i ' n i n eserleri için de başlatmış, bu çerçevede 2004-2005 yıllarında, yeniden A y v e r d i o k u m a l a r ı (o d ö nemde çıkan en son kitabı Mülakatlar da dâhil olmak üzere) yapmıştı. B ü y ü k ölçüde fişlenip tahrîc işlerinin bitirildiği "Sâmiha Ayverdi'de Hadîs Kültürü" adlı bu çalışmayı Aralık 2 0 0 5 ' d e neşretmek (Adı geçen çalışmayı önümüzdeki dönemlerde evlâtları ve talebeleri olarak neşretmek üzere tezgâhımızın bir
VII
köşesine almış bulunuyoruz), ardından da "Mevlânâ'da Hadîs Kültürü" pro jesini tekrar tezgâhına almak istiyordu. Buna ömrü vefa etmedi. B u iki çalışma neticelendiğinde, 13. asırdaki M e v l â n â ve 20. asırdaki S â m i h a A y v e r d i ara sındaki irtibatı k u r m a k niyetindeydi.
Prof. D r . Ali Y a r d ı m , "zora talip olma"y\ prensip edinmiş, çalışmalan n d a hep ortaya o r i j i n a l eserler k o y m a k gayreti içinde olan bir ilim adamı tipi idi. B u bakımdan da, çalışmalanm her zaman "yeni bir şeyler söylemek ve yapmak" adına yürütürdü. İlk yetişme çağlarından beri kendisini besleyen ve şekillendiren eserler, "Türk-İslâm kültürünün klâsik kaynaklan "dır. Bu m â n â da, gerek m u h a d d i s l i k c e p h e s i n d e , gerek k ü l t ü r adamlığı c e p h e s i n d e h e p birinci el klâsik kaynaklara d a y a n m a v e bunları maharetle kullanma titizliği ve disiplini müşahade edilir. G ü n ü m ü z hadîsçileri arasında, "Kültür Hadîsçiliği" konusundaki çalışmalanyla ç ı ğ ı r açmıştır. Hâmili olduğu birikim ve tecrübeyle, g ü n ü m ü z hadîsçiliğinin sâdece masa başında yapılamayacağını; b u n a mukabil "hadîs bereketi"mn vatan coğrafyasının her karışma saçılmış bulunduğunu bizzat göstermiştir. B u h â r î ' n i n kendi döne minde yaptığı meşakkatli "hadîs yolculukları"nm bir benzerini g ü n ü m ü z d e icra etmiş ve "mimarî eser kitabelerinde hadîs aramak" maksadıyla, iki vilâ yet dışında, ülkemizdeki her yere gitmeye muvaffak olmuştur (Hadîs Kıvdcımları, b u sürecin sonunda ortaya çıkan bir eseridir). Diğer taraftan, "hadîs ara yışlarım" y a z m a eser kütüphanelerinde de sürdürmüş, binlerce yazmayı tedkîk etmiş v e tesbît ettiği "yazma hadîs kitapları" üzerine doktora tezleri yöneterek de a y n bir çığır açmıştır. Mesnevi Hadîsleri çalışması, işte bu "Kültür Hadîsçiliği"mn n ü v e s i olması bakımından da a y n bir önemi hâizdir.
Esasen b i z i m b u r a d a yaptığımız m e r h u m Prof. D r . Ali Y a r d ı m tara fından dikkatle hazırlanmış, ince ayarlan sabırla yapılmış kıymetli bir çalış m a y ı , k a m u o y u n u n dikkatlerine arz etmekten ibarettir. Hadîs ve Tasavvuf sahasının m e n s u b u o l m a m a m ı z a r a ğ m e n , böylesine ağır bir y ü k ü n altına girmiş b u l u n m a m ı z , k a m u o y u v e özellikle sahanın mütehassısları tarafından hayretle karşılanıp, yadırganmış olabilir. 1983'lerden vefatına kadar geçen u z u n yıllar b o y u n c a , bizi yazdıklarının neşredilmesi h u s u s u n d a çalışma eki binin dışarısında bırakmayarak, bizzat işin içinde pişirme gayretinde olan B a b a m ı z ı n , emekleri semeresinin zâyî olması d a söz k o n u s u değildi. P r o f . D r . Ali Y a r d ı m , b u g ü n e kadar, bilaistisna, yazıp çizerek tezgâhında işlediği
VIII
makale, tebliğ, konferans metni, proje, kitap, mühim bir mesele hakkında ricale yazdığı mektup vs. türünden t ü m eserlerini, n e ş r e t m e d e n ö n c e mutfağ m d a bizlerle paylaşırdı. Kendisini ikna e t m e m i z kaydıyla, tenkid ağımıza takılan bazen bir kelimenin, b a z e n bir cümlenin, b a z e n d e bir paragrafın üzerini çizmekten kaçınmazdı. Bir b ü y ü ğ ü n ü n kaliteli yazı h u s u s u n d a k e n d i sine: "İnsan yazdıklarının üzerini çizebilmeli" dediğini, sık sık hatırlatırdı. Ali Y a r d ı m , çalışma disiplini gereği, seviyeli ve ilmî m e s n e d i olan tenkidlerden çekinmeyen, bilâkis eserlerinin k e m â l e ermesi yolundaki katkı larından dolayı m e m n u n olan bir ilim adamıydı. Biz de elimizden geldiğince, v ü s ' a t ve vukufumuz çerçevesinde bu işi t a m a m l a m a gayretinde olduk. Ç o k şükür, etrafımızdaki "Ali Yardım dostla rı" sıkıştığımız ve ihtiyaç d u y d u ğ u m u z her ânımızda seve seve y a r d ı m ı m ı z a koştular. Y i n e de Ali Y a r d ı m s ı z geçen günlerin ve firakın h ü z n ü n ü , b u eseri yayına hazırlarken her safhada, iliklerimize kadar, tekrar tekrar hissettik. M a â m â f ı h ö l ü m Hakk'h v e Âdetullâh'a muhalefetimiz de m e v z u bahis de ğildi. Ç o k daralınca o n u n rûhâniyetinden istimdâd dilediğimiz z a m a n l a r d a oldu; o da hep yetişti.
B u r a d a üzerinde d u r m a k istediğimiz bir diğer h u s u s u da şöylece ifâde etmekte fayda var: M u h a k k a k ki, Ali Y a r d ı m ' ı n hadîs sahasında m u v a f f a k olmasının ve sözü dinlenen bir o t o r i t e seviyesine gelmesinin m u h t e lif sebepleri vardır. Şahsî kabiliyetleri, sağlam karakter v e mantık yapısı, aldığı husûsî ve resmî eğitim, özellikle dört yıllık İstanbul Yüksek İslâm Ens titüsü dönemini azamî bir verimlilikle geçirmesi. Klâsik Türk ve İslâm kay naklarına merakı ve bunları kullanmadaki mahareti, hocalarından v e İstan bul'un ilim v e kültür muhitlerinden, bilgi, edep, erkân ve âdaba dâir h u s u s ları adetâ sağarcasına dağarcığına doldurması, sürekli okuyup araştırması, ilim adamlığını bir hayat tarzı olarak b e n i m s e m e s i , sindirilmiş bilgilerinin üzerine dâima yeni bir şeyler ilâve etme gayreti, yüksek meslekî ahlâkı, ilk kalemde sayabildiklerimizdendir. A n c a k bunların ötesinde, o n u n muvaffaki yetini, h a d î s i , sâdece n a z a r î b i r b i l g i olarak değil, fakat aynı za m a n d a bir h â 1 b i l g i s i olarak telâkki etmesinde de aramak yerinde olur. H a d î s s a h a s ı n d a tefekkür ederek, yazıp çizdiği konulan p e k çok defâ doğmdan bir Peygamber emri ve hayat düstûru formasyonunda algılamıştır. Yazdıklanndan, yaşayabildiklerini yaşamış; yaşayamadıklanna ise en azından muhalefet etmeme hassasiyetini göstermiştir. B u b a k ı m d a n m u h a d d i s o l m a k .
IX
o n u n için h a d î s u s û l ü n e v e literatürdeki malumata hakkıyla vâkıf olmak tan öte, h a k k ı y l a y a ş a y a b i l m e k ti. Bu yaşayış da kendisinde h e p gör d ü ğ ü m ü z d o s d o ğ r u , t u t a r l ı bir hayat çizgisi şeklinde tezahür etmişti. Bir seferinde kendisine kaç hadîs bildiğini sorma cahilliğinde b u l u n muştuk. Ö n c e y ü z ü m ü z e sessizce, m a n i d a r ve hüzünlü bir nazarla baktı. Bir süre sonra d a illâki bir cevap bekleyen bizlere, kısık bir ses tonuyla: "Say madım", dedi. B u hâl ehli olabilme çilesi, o n u n mutasavvıf veçhesinin bir aksi idi. Bu çileyi her ânında yaşadığı için olsa gerek, hikâyesi bir "hüzün hikâyesi", belki de "o kamışlıktan kopanlma"nm hikayesiydi. Allahıyla samimiyetinin, P e y g a m b e r i y l e samimiyetinin, Mevlânâsıyla samimiyetinin kaynağı da belki b u hâlindendi. Mesnevi Hadîsleri, bu açıdan m u t a s a v v ı f - m u h a d d i s bir ilim adamının emekleri mahsûlüdür.
M a l û m d u r ki Ali Y a r d ı m ' ı n bir eserini neşretmek, Ali Y a r d ı m ' ı n bir ese rini kendisinin neşretmesi gibi olamazdı. Bu bakımdan, varsa, hatâlar ve eksikler bize, bizim kifayetsizliğimize aittir. Eseri, yazıldığı dönemin şartlan içinde, o l d u ğ u g i b i neşretme gayreti içinde bulunduk. Genel bir prensip olarak bâzı kelime, imlâ ve dizgi tashihleri dışında (ki bu tür tasarruflar, Ali Y a r d ı m Hoca da böyle isterdi, diye çok emîn olduklanmızdır) o r i j i n a l metnin içine m ü d â h a l e etmedik. Eser 1970 senesinde, devrin imkânlan dâhilinde ta mamlandığından, o t a n t i k 1 i ğ i korunsun istedik. B u b a k ı m d a n , kitapta yer yer geçen " . . . hiçbir yerde tesbît edemedik", "... kaynaklarda rastlayamadık" n e v ' i n d e n bâzı ifâdelerin, okuyucu tarafından bu nokta göz ö n ü n d e bulundurularak değerlendirilmesi yerinde olur. N i t e k i m Ali Y a r d ı m da sağ lığında, g ü n ü m ü z bilgisayar imkânlarını kullanarak, yeniden bir t a h r î c çalışması y a p m a k niyetindeydi. Biz, çok îcâb ettiğini d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z d u r u m larda ise "Naşirin n o t u " ibaresiyle dipnotlarında o k u y u c u y a bilgi v e r m e y o l u n a gittik. Ali Y a r d ı m ' ı n Önsözündtn önce, 1970 senesinde Mesnevi Hadîsleri çalışmasının t a m a m l a n m a s ı n ı m ü t e â k i b , m e r h u m Prof. M . T a y y i b O k i ç H o c a ' m n k a l e m e aldığı t a k d i m yazısını, özellikle bir vesika hüviyeti taşıma sı hasebiyle, kitaba ilâve etmeyi u y g u n bulduk. Mesnevi Hadîsleri h a k k ı n d a k a m u o y u n u n ilk defâ bilgilendirildiği v e Kubbealtı Akademi Mecmuası 'nm 1979 senesindeki ilk sayısında neşredilen, kısa araştırma makalesini d e b u düşünceyle aldık v e E k olarak kitabın s o n u n a koyduk. Giriş kısmına, dizgi y e esas aldığımız nüshadaki "Mevlânâ'nın hayâtı kısaca anlatılacak" notiX
na istinaden, ana hatlarıyla Hz. M e v l â n â ' n ı n hayâtını ilâve ettik. Biliyoruz ki, Hazretin hayâtını bir defa da Ali Y a r d ı m ' ı n k a l e m i n d e n o k u m a k ç o k d a h a başka olurdu.
Ali Y a r d ı m ' ı n son d ö n e m l e r i n d e tercih ettiği a y r ı n t ı l ı indeks usûlünü b u r a d a d a tatbîk ettik. B u n u n dışında ayrıca, kitabın s o n u n a d a Mes nevî Hadîsleri İndeksi adıyla bir liste koyduk. Dizgi sırasında bazı tasarruflarda bulunduk. Orijinal m e t i n d e Arapça karşılığı "kaf" olup da "q" harfi ile gösterilen yerleri "k" ile değiştirdik. Özellikle şahıs, kitap v e y e r adlarının y a z ı h ş ı n d a dikkatimize takılan bazı küçük farklılıkları gidererek, azamî seviyede imlâ birliğini s a ğ l a m a y a çalış tık. Ali Y a r d ı m ' ı n önceki eserlerinde olduğu gibi y i n e şahıs adlarını k o y u , kitap adlarını beyaz-italik, k o n u ş m a metinlerini "tırnak içinde koyu-italik" yaptık. Bu kitapta "hüküm" fasıllarında sıkça kullanılan ve de sıhhat derecele rini gösteren "sahîh", "hasen", " z a î f , " m e v z u " ' , "merfu"', " m e v k u f , "garîb", "leyyin", " m ü n k e r " gibi hadîs ıstılahlarını "tırnak içinde-koyuitalik-ar alıktı" olarak yazdık. Orijinal nüshadaki çoğu yerde, b u iföde1er tırnak içinde, aralıklı olmalannın yanı sıra, bazen ilk harfleri b ü y ü k yazıl mıştı. Biz, yeknesaklığı temin için b u n l a n küçük harfli yazmayı tercih ettik. Mesnevî 'den iktibas edilen Farsça kısımlan dizerken de ta 'lîk fontu n u tercih ettik. Y i n e orijinal n ü s h a d a , bir kaçı hâriç, "benzeri beyitler", Veled İ z b u d a k tercümesi v e A n k a r a v î şerhindeki yerlerine sâdece atıf y a p m a şeklinde belirtilmişti. Dipnotlarına "Naşirin n o t u " ibaresiyle b u n l a n n Veled İzbudak tercümelerini de yazdık. N e ş r e esâs n ü s h a d a Ali Y a r d ı m H o c a ' n ı n kurşun kalemle sonradan ilâve ettiği beş adet notu [Müellifin ha dîsle ilgili derkenarı] ibaresiyle dipnotlarında verdik. M e r h u m u n y a z m a hâlde kullandığı kaynakların sonradan basılmış olanlarına da işaret etmedik. Bu neşir çalışmasında bizim kullandığımız birkaç kaynağı ise, [Naşirin ilâve si] ibaresiyle bibliyografyaya ekledik.
Tâ işin en başında, 1967-1970 yıllan arasında, eserin v ü c û d a gelmesi sü recinde gerek ilmî metod, gerek kaynakların tesbîti gerekse de değerlendiril mesi h u s u s l a n n d a m e r h u m Ali Y a r d ı m ' a önemli katkılarda bulunan, b u g ü n de eserin neşri sırasında, dizgileri bir m u h a d d i s hassasiyetiyle gözden geçir menin yanı sıra, t a k r i z yazılması ricamızı k ı r m a y a r a k bizi şevklendiren,
XI
kıymetli ve müşfik b ü y ü ğ ü m ü z Prof. D r . M e h m e d H a t i b o ğ l u B e y e f e n d i ' y e en s a m î m i hislerimizle teşekkür eder, sıhhat ve âfıyetli u z u n ömürler dileriz. B a b a dostlan hocalanmız, muhterem Prof. D r . Mustafa Fayda, Prof. D r . Mustafa Tahralı, Prof. D r . M e h m e t Demirci ve Prof. D r . Ali O s m a n Ateş Beyefendilere, kitabın yayına hazırlanma sürecindeki çeşitli safhalarda, gerek bilgi, gerek tecrübe cihetinden, verdikleri her türlü destek ve katkıdan dolayı teşekkürü bir borç biliriz. Farsça beyitler ve Arapça hadîs metinlerinin ilk dizgilerini hazırlayan v e kitabın neşri h u s u s u n d a m e r h u m Ali Y a r d ı m ' l a sağlığındaki m u h a v e r e l e rini b i z e aktararak desteğini esirgemeyen, gerekli g ö r d ü ğ ü yerlerde açıklayı cı bilgilerle kitaba katkı sağlayan. Babamızın asistanı, azîz kardeşimiz D r . M e h m e t Sait T o p r a l i ' a hassaten teşekkür ederiz. Farsça beyitlerin dikkatli bir o k u m a y l a gözden geçirilmesi v e bazı diz gi eksiklerinin giderilmesi işini, ricamızı kırmayarak, deruhte eden Mevlevi lik v e Mesnevi sahaları mütehassısı, m u h t e r e m D r . Safî A r p a g u ş ' a teşekkü rü bir borç biliriz. Farsça beyitleri kendi anadiliyle okuyan, dikkat nazarına takılan tashihleri bize bildiren, öğrencimiz, genç Mesnevi Dostu Elnaz F o r o u z e s h ' e d e teşekkür ederiz. Kitabın hazırlanmasındaki her safhada, bize anlayışla gerekli kolaylığı v e çalışma imkânlarını sunan. Damla Yayınevi sahibi, m e r h u m Ali Y a r d ı m ' ı n bizi k a r d e ş l e ş t i r d i ğ i , k a d î m d o s t u m u z H a s a n H ü s e y i n D o ğ r u B e y e f e n d i ' y e d e teşekkürlerimizi sunuyoruz. Eserin neşri sürecinde en baştan beri m a d d î v e m a n e v î her türlü deste ğini sürekli y a n ı m d a hissettiğim v e dizgileri bir başka gözle okuyarak, tashih e d e n A ğ a b e y i m Ali Şîr Y a r d ı m ' a d a hürmetle teşekkürlerimi arz ediyorum. Mesnevi Hadîsleri çalışmasının neşrinden dolayı B ü y ü k M u t a s a v v ı f H z . M e v l â n â v e B a b a m ı z Prof. D r . A l i Y a r d ı m ' ı n azîz ruhlarının şâd o l d u ğ u n a inanıyor, Cenâb-ı H a k ' d a n rahmet niyaz ediyoruz. Eserin fikir, kül tür ve irfan hayatımıza kazandırılmasına bizi vesîle kılarak, bu şerefi v e haz zı bizlere tattıran M e v l â m ı z ' a sonsuz h a m d ü senalar... Fâtih,
13 M a y ı s 2 0 0 8 Dr. Mustafa Neşre
XII
Sinan
YARDIM
hazırlayan
TAKRİZ Kur'ân-ı Kerîm't göre, beşeriyetin tek üstünlük ölçüsünün "Takva" mertebesi olduğu m a l û m d u r . M ü t t a k î , yânî takvâlı k i m s e d e m e k , h e r çeşit m ü s b e t değere sâhib çıkıp, Y a r a t ı c ı ' y a hakkiyle kulluk eden k i m s e demektir. B u m e r t e b e y e ulaşabilmekte, neseb, haseb, z a m a n , devir, çevre, dil, cinsiyet, meslek ... gibi farklılıkların hiçbir dahli olmayacağı da açıktır. Gerçek m ü ' m i n olabilmek en üstün insanlık derecesidir. B u dereceye ancak j_]jmj/e ahlâkla ulaşılabilecektir. Bunlara sırtını dönmüşlerin n e Y a r a t a n ' a kulluğundan, n e de topluma yararından bahsedilebilir. Hz. P e y g a m b e r , b u eskimez ölçüleri dünj/evî hayatta h â k i m k ü m a k l a uğraştı ve gelecek nesillere vasiyet olarak bıraktı. Sonraki nesillerin kültürlü kesimleri, m ü s b e t ve rûhânî ilim mensupları şeklinde kısımlara ayrıldı v e 11/ VIII. asrın aydınları arasında zühd hayâtını tercih edenler Tasavvuf iklimini vücûda getirdiler. İlk devir mutasavvıflarının temel hedefleri. Kur'ân v e Sünnet'ten kaynaklanan bir şahsiyet modelinin temsilcileri olmakdı. Tasav vuf ilminin dayanması gereken kaynak k o n u s u n d a b u yolun ulularının gayet açık beyânları bizlere kadar ulaşmışdır. Meselâ III/IX. asrın bir velîsi, Şeyh'ul-Ârifîn unvanlı Sehl-i Tusterî (ö: 283/896), şu yedi m a d d e y i tasav vufun temelleri olarak göstermektedir: "Allah'ın kitabı Kur'ân'a bağlan mak, Resûlullah 'in Sünneti 'ne uymak, helâl yemek, eziyet etmekten uzak durmak, günâhlardan sakınmak, tevbekâr olmak, hukuka riâyet etmek". Yine meselâ m e ş h u r C ü n e y d - i B a ğ d a d î (ö: 298/911) aynı mâhiyette olarak: "İlmimiz Kur'ân ve Sünnet'le kayıdlıdır. Bunları bilmeyenlerin ardından gidilmez" demektedir. Emsali çoğaltılabilecek b u tesbîtlerin ışığında y ü r ü m e k , tabîatiyle h e r zaman v e çevre için m ü m k i n olabilmiş değildir. Bizzat tasavvuf müntesibleri arasında bile, çürümeler, yoldan çıkmalar görülünce, idrak sahibi p e k ç o k
XIII
âlim ve edîb, tenkidlerini dile getirmekten geri kalmadılar, p e k ç o k eser yaz dılar. T e k gayeleri vardı: "Mensub oldukları millete İslâm'ın gerçeğini anlatmak ve onları bu yola çevirmek", VII/XIII. asrın M e v l â n â ' s ı da ilk devir Tasavvuf imamlarının çizdiği yolda, İslam Peygamberim kendisine ufuk bilmiş ve eserlerinde, edindiği Kur 'ân v e Sünnet kültürünü geleceğin istifadesine sunmuştur. Asırlardır huşu içinde dinlenen Itrî bestesi n a ' t i n d e P e y g a m b e r i n e : "Nûr-i çeşm-i enbiyâ, çeşm-i çerâğ-ı mâ Tuyî - Nebilerin gözlerinin nuru, bizim nûr kaynağımız sensin " diye hitâb eden, kendisini "Pâk Muhammed yolunun toprağı" sayan b u b ü y ü k zât, acaba O M u h a m m e d ' i n h a n g i sözle rini, hangi fiillerini bizlerle p a y l a ş m a k istemişdi? Binlerce sahîfe tutan kitabî m î r â s m d a b u yolda neler diyordu? İşte b u c â z i b k ü l t ü r e l e n d î ş e nin cevâbı sadedinde, bilhassa ge çen asırdan beri, p e k değerli eserler ortaya konmuş bulunmaktadır. Şahsen bilebildiğim kadarıyla, M e v l â n â ' n ı n Mesnevî'smde zikrettiği hadîsleri kitablık çapta bir ilmî araştırma konusu yapan ilk âlim, İranlı Bedîuzzamân Fürûzanfer (1899-1970) olmuştur. Yedi y ü z elli beş sahîfelik son baskısı 2 0 0 2 ' d e yapılmış: "Ehâdis ve Kısas-ı Mesnevi" isimli değerli eserinin ilk bas kısına yazdığı önsöz, 21 Mayıs 1954 târihini taşıyor (Hicrî 1373, Şemsî 1333). Türkçemizde b u çapta bir çalışmaya nail o l m a k için, m e r h u m Ali Y a r d ı m ' ı b e k l e m e m i z gerekti. Seneler ö n c e O ' n u n ilmî hassasiyet v e eğilimini m ü ş a h e d e etmiş bir takdirkârı olarak, M e v l â n â ' n ı n hadîs kültürünü bizlere aydınlatmasını teklîf edenlerden o l m u ş d u m . Ali B e y , kendi, zamanının bütün imkânlarını kullana rak ilim d ü n y â m ı z a m ü s t e s n a bir eser kazandırdı; a m a , takdir-i İlâhî, basıl mış hâlini d ü n y â göziyle g ö r m e k kendisine kısmet olmadı. Başta p e k değerli evlâdı M u s t a f a Sinan B e y o l m a k üzere O ' n u n b u muhalled eserini Türk Kültür Dünyâsına, kazandıranlara şükran d u y m a m a k m ü m k i n değildir. Diğer p e k ç o k ilmî hizmetlerinin yanı sıra, husûsîyle b u kitabı Ali B e y ' i n ruhunu ilelebed şâd ettirecektir. Bizlere düşen vazife, b u çileli ilmî e m e k t e n yeterince faydalanma liyâkati göstermek olacaktır. M e v l â m ı z ' ı n r a h m e t v e gufranı üzerinden eksik olmasın, âmin. Ankara,!^
Nisan 2 0 0 8 Pazartesi Mehmed
XIV
S.
HATİBOĞLU
P R O F . M. T A Y Y İ B O K İ Ç ' İ N
TAKDÎMİ
D ü n y a çapında şöhret olan M u h a m t n e d Celâlüddîn e r - R û m î ' n i n m e ş hur eseri "Kitabu'l-Mesnevf'de birhayli Hadîs-i şerif m e v c u d bulunmaktadır. Tahran Üniversitesi profesörlerinden, b ü y ü k âlim, m e r h u m B e d î ' u ' z - Z a m a n Firuzanfer'in "Ehâdîs-i Mesnevî" isimli risalesi varsa da, müellif, m e v z u u tamamiyle eserine almadığı gibi, ilmî tahlîl ve tenkîdler de yapmamıştır. B a y Ali Y a r d ı m , Millî Eğitim Bakanlığının nâzik müracaatı üzerine, bize bağlanıp nezâretimizin altında, ciddî ve yorucu tedkîklere girişmiş v e b u g ü n elimizde olan "Mesnevî Hadîsleri" isimli eserini ortaya k o y m u ş bu lunmaktadır. M e v z u u n daha iyi anlaşılabilmesi için Bay Y a r d ı m , önsözünü müteâkıb, araştırmasına faydalı bir Giriş kısmıyla başlamaktadır ki şöylece bâblar sıra lanmaktadır: Hadîs'in ehemmiyeti; Hadîslerin toplanışı ve yazıya geçirilişi; Hadîsleri tasnîf faaliyeti ve semereleri (Sünenler, Câmi'ler, Müsnedler ve Müstedrekler); Tasnîf devri Hadîs mecmualarının hususiyetleri; Hadîslerin tahrici (Tahrîcu'l-Ahâdîs); Mesnevî Hadîslerinin tahrîci; Mesnevî Hadîsleri üzerinde yapılan diğer çalışmalar; Mesnevideki Hadîslerin kaynakları bakı mından durumu; Mesnevideki Hadîslerin değer hükümlerine göre tasnîfı; Mes nevideki Hadîslerin nakil tarzı; Araştırmamızda t a ' k î b ettiğimiz metod. Bu girişten sonra müellif, eserinin asıl m e v z u u n a geçmekte, Celâlüddîn R û m î ' n i n Mesnevisinde kullandığı Hadîs-i şerifleri tedkîk ede rek, bunları Mesnevî cildlerine göre sırasıyla sunmaktadır. Hadîs-i şeriflerin geçtiği farsça beyitleri, türkçe tercemeleriyle birlikte başa alan yazar, d a h a sonra, Hadîslerin, tedkîkleri sonunda bulduğu arabça metinlerini, yine türkçe\eriy\e birlikte, v e r m e k t e v e bu Hadîslerin m u h t e v a b a k ı m ı n d a n b e n (*)
Metin, merhum M. Tayyib Okiç Hoca'nın imlâ hususiyetleri muhafaza edilerek dizilmiştir.
XV
zerleri varsa, onlara d a işarette bulunmaktadır. Metin üzerindeki tedkîklerini böylece bitirdikten sonra müellif. Hadîslerin kaynakları üzerine eğilmiş, m ü n e k k ı d l e r i n görüşlerini ele alarak. Mesnevide geçen her Hadîsin sıhhat y ö n ü n d e n değeri h a k k ı n d a n i h â ' î değer h ü k m ü n d e bulunmaktadır. C e l â l ü d d î n R û m î , Mesnevısme bazan farsça olarak ancak hadîsin hu lâsasını hattâ ondan bir tek kelimeyi almış olduğu için, bu gibi Hadîslerin kaynaklarını v e y a arabça asıllarını tesbît etmek tabiî ki hayli zor bir iştir. Müellif bu noktada b ü y ü k bir sabır ve sebat göstererek. Hadîsin senedini v e y a senedlerini arabça metinleriyle tesbît e t m e ğ e çalışmıştır ki, araştırma sının zâten en güç tarafı da burasıdır. B a y Ali Y a r d ı m , tedkîkleri sonunda. Mesnevide 158 Hadîs bulmuştur. B u n l a r d a n 78 inin, yani yarısına yakın bir kısmının, sahîh olduğu neticesine varmaktadır. Zaîf Hadîsler 38, apokrif ( m e v d u ' ) olanlar ise, 14 kadardır. Mesnevide Hadîs olarak geçtiği halde. Hadîs olmayan, fakat benzerleri bulu nan Hadîsler 8 olup, kaynaklarını tesbît ettiği, fakat değerlendirmelerine tesadüf edemediği Hadîs sayısı ise 4 dür. Yazarın tesbît edebildiği kadarıyla Hadîslerin kayn£,klara dağılışı da en teresandır. Mesnevi Hadîslerinin b ü y ü k kısmı, altı otantik (Sahîh) Hadîs kitabında b u l u n m a k t a d ı r (el-Buhârî v e M ü s l i m ' i n Sahîhlen, Ebû Dâvûd, et-Tirmizî, en-Nesâî v e İbn M â c a ' n ı n Sünen]en). e d - D â r i m î ' n i n esSünen 'i ile A h m e d İbn H a n b e l ve et-Tayâlisî'nin Müsned\en de bu Hadîs lerin p e k ç o ğ u n u ihtiva etmektedir. B u eserler dışında diğer bazı Hadîs m e c muaları d a nazar-ı itibâra alınmıştır. D o ğ r u d a n d o ğ r u y a m e v d u ' , apokrif, olan Hadîslerin sayısı çok sayılamaz (14). Yazar bu rakamı tesbît etmekle, Mesnevînm. b ü y ü k müellifi lehine olacak bir hakikati tesbît etmiş olmaktadır. B a y Y a r d ı m ' ı n bu çalış malarından ö n c e , Mesnevî'de M e v d u ' Hadîs m i k d â r m ı n d a h a kabarık olacağı t a h m i n edilebilirdi. B ö y l e c e bu gibi teşevvüşlerden Celâlüddîn R û m î asırlar sonra t e b r i y e edilmiş oluyor. Zayıf sayılan Hadîslerin sayısı her ne kadar k ü ç ü m s e n e m e z s e d e (38), didaktik v e tasavvufî eserler için, bu d u r u m tabiî karşılanabilir. N e t î c e itibârı ile yazar, Mesnevi Hadîslerini sıhhat y ö n ü n d e n v u z u h a k a v u ş t u r m u ş t u r ki, tedkîkinin asıl ehemmiyeti de buradadır.
XVI
ONSOZ İslâm âlimleri, başlangıçtan hicri V. asrın ikinci yarısına kadar, t e ' l i f v e tasnif etmiş oldukları eserlerinde, h a d î s v e h a b e r n e v ' i n d e n vesikala rı, u m u m i y e t l e senedli olarak k a y d e t m e y i bir prensip hâline getirmişlerdi. B u durumun, V. asır sonları v e VI. asır başlarından itibaren terk e d i l m e y e b a ş landığı dikkati çekmektedir. Artık, o devirden g ü n ü m ü z e k a d a r sürdürülen nakil geleneği, -hadîs sahasındaki eserler de dâhil- hadîs v e haberlerin sene dini atıp, sâdece metnini k a y d e t m e k şeklinde ortaya çıkmıştır. Ancak, kendi devir v e şartları içinde belki normal karşılanan bu şekilde bir nakil tarzının, z a m a n l a bir kusur sayılmaya v e tenkîd k o n u s u e d i l m e ğ e başladığı m ü ş a h e d e edilmektedir. Nitekim, senedsiz hadîs n a k l e t m e g e l e n e ğinin b a ş l a m a s ı n d a n iki asır bile g e ç m e d e n , ortaya çıkan m a h z û r l a n telâfi edici yeni bir çalışma m e t o d u n u n geliştirilmesi, b u n u n bir tezahürü olmalı dır. İçinde hadîs b u l u n a n her hangi bir eserin. H a d î s i l m i b a k ı m ı n d a n değerini tesbît e t m e k m a k s a d ı y l a geliştirilen bu m e t o d a "Tahrîc" adı verilmiştir.
M e v l â n â ' n ı n MesnevTsı de, yazıldığı z a m a n b a k ı m ı n d a n , hadîslerin senedsiz olarak nakledildiği devre rastlar. Eserinde, a z ı m s a n m a y a c a k kadar h a d î s zikreden M e v l â n â , k e n d i n e has m e t o d u y l a onların bir nevi açıkla malarını yapmıştır. N e var ki, gerek üzerinde durduğu hadîsler, gerekse onla rı ele alış tarzı, MesnevTnm hadîsleri v e o n u n sahibinin hadîslere bakışı konusunda bâzı tereddütlerin yayılmasına yol açmıştır. Türk-îslâm kültürü üzerinde olduğu kadar, diğer yabancı kültürler ü z e rinde de derin izleri bulunan MesnevVnm, sâdece H a d î s i l m i b a k ı m ı n d a n bir değerlendirmesini y a p m a hedefini g ü d e n bu araştırma, o n u n hadîslerinin XVII
MESNEVİ HADİSLER) FORMA 2
metinlerini, senedlerini, kaynaklarmı ve sıhhat derecelerini tesbît e t m e y e çalışmaktadır. Çalışmalarım sırasında y a r d ı m ve alâkalarını esirgemeyen H o c a m Prof. M . T a y y i b OI
Kay
seri
,\1
Ocdk
1970 Ali
XVIII
YARDIM
İÇİNDEKİLER ESER
ÜZERİNE
VII
TAKRİZ
XIII
PROF. M. T A Y Y İ B OKİÇ'İN T A K D İ M İ ÖNSÖZ
XV XVII
İÇİNDEKİLER
XIX
GİRİŞ
1
1- M E V L Â N Â V E M E S N E V İ S İ
1
2- H A D Î S L E R İ N T A H R Î C İ
14
3- K A Y N A K V E A R A Ş T I R M A L A R A B İ R B A K I Ş
17
I. MESNEVİ
BÖLÜM HADÎSLERİ
GİRİŞ
27
M E S N E V İ I. C İ L D H A D Î S L E R İ
29
M E S N E V İ II. C İ L D H A D Î S L E R İ
91
M E S N E V İ III. C İ L D H A D Î S L E R İ
129
M E S N E V İ IV. C İ L D H A D Î S L E R İ
161
M E S N E V İ V. C İ L D H A D Î S L E R İ
197
M E S N E V İ VI. C İ L D H A D Î S L E R İ
233
XIX
11. MESNEVÎ
BÖLÜM HADÎSLERİ'NİN
D E Ğ E R L E N D İ R İ L M E S İ GİRİŞ
269
1- M E S N E V Î H A D Î S L E R İ ' N İ N M U H T E V A S I
269
2- M E S N E V Î H A D Î S L E R İ ' N İ N K A Y N A K L A R I
270
3- MESNEVÎ HADÎSLERİ'NİN SIHHAT DERECELERİ
272
SONUÇ
275
BİBLİYOGRAFYA
281
E K - 1 : MESNEVÎ HADÎSLERİ ÜZERİNDE BİR A R A Ş T I R M A
287
EK-2: A Ç I K L A M A L A R
299
EK-3: CÂMİ'UL-ÂYÂT'IN YAZMA NÜSHALARI
303
EK-4: MESNEVÎ HADÎSLERİ İNDEKS
307
M E S N E V Î H A D Î S L E R İ ' N D E B E N Z E R İ B E Y İ T L E R İ N D E K S İ .... 313 İNDEKS
XX
315
GİRİŞ İslâm'ın u z u n târihi v e geniş coğrafyası içinde, çeşitli sahalarda p e k ç o k yazılı eser verilmiştir. Bunların arasında ilmîleri o l d u ğ u gibi, öğretici v e eğitici mâhiyette olanları da vardır. Belli bir ilim v e s a n ' a t z ü m r e s i n e hitâb edenleri yanında, geniş kütlelerin anlayacağı dil v e m u h t e v a ile k a l e m e alı nanları da m e v c û d d u r . İşte, M e v l â n â ' n ı n eserleri bu gözle ele alındığında, onların, öğretici, eğitici v e sevdirici karakterli oluşları kendini gösterir. Klâsik İslâmi eserlerde, hangi türden olursa olsun, az-çok hadîslere yer verilmeyeni h e m e n h e m e n y o k gibidir. Tefsir, Fıkıh, Târih, Kelâm, Tasavvuf, Ahlâk, Tıb, Edebiyat, Tabakât, Menâkıb, Lügat v b . dallardaki eserlerde, dâ ima, hadîsler bulunagelmiştir. Esasen bu neviden eserler, hadîsleri h a y â t a aktaran, onları t o p l u m u n malı yapan aracılar rolünü oynamışlardır. A n c a k , bunlar içerisinde, eserlerinde kullandıkları hadîsleri, hadis k a y naklarından alanlar olduğu gibi, hiçbir k a y n a ğ a baş v u r m a d a n , d u y d u ğ u işittiği ve hafızasında kaldığı şekliyle kaydedenler de olagelmiştir. Bu du rum, sonraki nesiller tarafından dikkate alınmış v e klâsik eserlerin ciddiyeti ve güvenilirliği k o n u s u n d a k i değerlendirmelerinde ölçü olarak kullanılmıştır.
1 - M E V L Â N Â VE M E S N E V İ S İ Hicrî 604 senesinde ( M . 1207) Belh\e d o ğ u p , 672 yılında ( M . 1273) Konya'ddi vefat eden M e v l â n â ' n ı n ciddî bir m e d r e s e tahsili geçirdiği bilinir. U z u n süre, Konya'da müderrislik yaptığı da adına tahsîs edilen bir m e d r e s e nin m e v c u d i y e t i n d e n anlaşılmaktadır. N i t e k i m tabakât kitapları, o n u n , "Hanefi mezhebi sahasında, Hilaf ilminde ve çeşitli ilim dallarında otorite
bir âlim" o l d u ğ u n u kaydeder<".
Mevlânâ'nın
Hayâtı''
S a h a n ı n k l â s i k kaynaklarında'^* belirtildiği ü z e r e H a z r e t i M e v l â n â 6 R e b î ü l e v v e l 6 0 4 ( 3 0 Eylül 1 2 0 7 ) ' d e b i r ilim m e r k e z i olan v e b u g ü n tan
sınırları içinde b u l u n a n Horasan'ın
Mesnevinin
girişinde M u h a m m e d
Belh
b. M u h a m m e d
olarak k a y d e t m i ş t i r . L a k a b ı C e l â l e d d î n ' d i r . Mevlânâ
unvanından
H ü d â v e n d i g â r (Farsça,
başka Sultan
m ü h i m bir kısmını Anadolu
şehrinde d o ğ d u .
kendisine
b. Hüseyin
"Efendimiz" babası
Afganis
Künyesini el-Belhî
anlamına gelen
tarafından
verilen
a n l a m ı n d a ) lakabıyla da bilinir. H a y â t ı n ı n
(Diyâr-ı
Rûmyda
geçirdiği için
Mevlânâ-yı
R û m , M e v l â n â C e l â l e d d î n - i R û m î adlarıyla; m ü d e r r i s l i ğ i n e nisbetle de M o l l a H ü n k â r , M o l l â - y ı R û m u n v a n l a r ı y l a anılır. S o y u H z . E b û B e k i r ' e k a d a r gitmektedir. Babası S u l t a n ' ü l U l e m â ( A limlerin Sultânı) lakabıyla bilinen M u h a m m e d B a h â e d d î n V e l e d ' d i r . A n nesi ise Hârizmşahlar
h a n e d a n ı n a m e n s u p olan Belh
kızı M ü ' m i n e H â t u n ' d u r . Kübreviyye'nin
Emîri
Rukneddîn'in
kurucusu N e c m e d d î n - i
(ö: 6 1 8 / 1 2 2 1 ) ' n i n m ü r i d i kabul edilen B a h â e d d î n V e l e d , Belhli
(1)
Bkz. Kasım b. Kutluboğa, Tâc'üt-Terâcimfi (...(.jUll ^1 y\)
(2)
(3)
Tabakât'il-Hanefiyye,
Kübrâ
bir ulemâ
s. 57, Bagdâd 1962.
uJ>U-lj L _ J . Ü L ÎİU OlT . . . )
Naşirin notu: Bu başlık altındaki bilgiler, merhum Ali Yardım'm muhtemelen Dokto ra Tez Savunması sırasmda yöneltilen bazı tenkîdler üzerine 9 Nisan 1984 târihinde kaydettiği "Mevlânâ'nın hayâtı kısaca anlatılacak" notum, istinaden tarafımızdan ilâ ve edilmiştir. İlgili not kağıdı, "Tenkidler" başlığı altında sekiz madde olarak yazılmış ve bu kitabın hazırlanmasına esas olan tez nüshasına âit cildli kapağının iç kısmına ya pıştırılmış vaziyettedir. Söz konusu tenkidler, görebildiğimiz kadarıyla esâsa taalluk etmeyen, daha ziyâde küçük tashihleri içeren kısa notlar olarak listelenmiştir. Naşirin notu: Hz. Mevlânâ'nın hayâtına dâir birinci el bilgiler, kendi eserlerinde verdikleri hâriç tutulursa, büyük ölçüde Sultan Veled'in İbtidânâme (Velednâme)'si, Ferîdûn-i Sipehsâlar'ın Risâle'si ve Ahmed Eflâkî'nin Menâkıb'üt-'Arifin'ine da yanmaktadır (Bkz. Reşat Öngören, "Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî", TDVİslâm Ansiklo pedisi, C. XXIX, s. 441-448, Ankara 2004). Biz de Mevlânâ'nın hayâtını ana hatlarıyla kaleme alırken, büyük ölçüde bunlara dayanılarak hazırlandığını gördüğümüz üç kay naktan istifâde ettik: 1- Dr. Reşat Öngören'in TDV İslâm Ansiklopedisi için kaleme aldığı "Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî" maddesi. 2- Mesnevîhan Şefik Çan'ın Mevlânâ.Hayatı, Şahsiyeti ve Fikirleri (Ötüken Neşriyat, yayın nu: 305, İstanbul 1995) adlı geniş etüdü. 3- Dr. Sâfı Arpaguş'un "Mevlânâ Celâleddîn Rûmî (1207-1273)" {İSTEM, yıl:5, sayı; 10, s. 91-111, Konya 2007) adlı muhtasar makalesi.
ailesine m e n s u p , halk tarafından sevilen, sözüne itibâr edilen kâmil bir şah siyetti. V a a z l a n n d a icâbmda, hakikat a d m a , Hârizmşah idarecilerini ve diğer âlimleri tenkîd etmekten ç e k i n m e y e n bir üslûbu vardı. N i t e k i m özellikle Yunan felsefesinin te'siri alında kaldıklarım d ü ş ü n d ü ğ ü F a h r e d d î n - i R â z î v e Zeyn-i Kîşî ile H â r i z m ş a h Alâeddîn M u h a m m e d ' i ağır bir şekilde eleştir mesi, o d ö n e m d e ciddî b i r tatsızlık yarattı. B u n u n s o n u c u n d a Belh'i terk etmek d u r u m u n d a kaldı. B a h â e d d î n V e l e d , y a n m a en yakın mürîdlerini, halîfelerini ve ailesini alarak 6 0 9 (1212-1213) senesinde Hicaz'a gitmek üzere Belh şehrinden ayrıldı. B u göçte yaklaşan Moğol istilâsının etkisi ü z e rinde de önemle durulur. N i t e k i m bir süre sonra bölge Moğolların işgaline uğrar. İlk d u r a k l a n olan Semerkand 'dan sonra, yol üzerindeki Nişâbur 'a var dılar. B u r a d a F e r î d ü d d î n A t t â r ( ö : 6 1 8 / 1 2 2 1 ) kendilerini ziyaret etti. B u iki velînin karşılaşması sırasında Attâr, Sultan'ül U l e m â ' y a M e v l â n â ' y ı kasdederek: "Bu senin oğlun çok zaman geçmeyecek, âlemde yüreği yanık ların yüreğine ateşler salacaktır" dedi; M e v l â n â ' y a d a m e ş h u r mesnevisi Esrâr-nâme'yi hediye etti. D a h a sonra d ö n e m i n Abbasî Devleti'nin başkenti ve hilâfet merkezi olan Bağdâd'a ulaşan kafile b u r a d a fazla k a l m a d a n H a c farizasını edâ etmek üzere Mekke'ye yöneldi. Dönüşte Medine'de Ravza-i Mutahhare, Kudüs 'te Mescid-i Aksa ziyaretlerinden sonra Şam 'a doğru yol aldılar. Kısa süreli duraklamalarla Şam, Halep, Malatya, Sivas ü z e r i n d e n Erzincan 'm Akşehir kasabasına geldiler. B a h â e d d î n V e l e d , Mengücek Sul tânı F a h r e d d î n B e h r a m ş a h ve eşi İsmetî H â t u n ' u n kendi adına yaptırdığı m e d r e s e d e bir m ü d d e t ders okuttu. B u r a d a n d a ayrılarak Sivas, Kayseri, Niğ de yoluyla hârende (bugünkü KaramanYye gelişleriyle en nihâyetinde b ü yük yolculuk t a m a m l a n d ı . Sultan'ül U l e m â ' y ı burada Karaman Emîri M û sâ B e y karşıladı. Kendisine iltifat etti. Lârende 'de kalması için ısrar etmekle kalmayıp a d m a bir m e d r e s e yaptırdı. Ailesi ve mürîdleriyle b u r a y a yerleşen B a h â e d d î n Veled yedi yıl süreyle ders verip, vaaz etti. M e v l â n â on yedi veya on sekiz yaşlarında iken Lârende'de Semerkandlı âlim Şerefeddîn L â l â ' n ı n kızı G e v h e r H â t u n ' l a evlendi. D ü ğün merasimini tâkib eden günlerde önce M e v l â n â ' n ı n annesi M ü ' m i n e H â t û n ; ardından ağabeyi A l â e d d î n M u h a m m e d ; son olarak d a kayın vali desi vefat etti. B u hüzünlü dönemin s o n u n d a 623 ( 1 2 2 9 ) ' d e ö n c e b ü y ü k oğlu Sultan Veled, bir yıl sonra da ağabeyinin adını verdiği A l â e d d î n Çelebi dünyâya geldi. M e v l â n â hanımı G e v h e r H â t u n ' u n vefatından sonra Konyalı
İzzeddîn A l i ' n i n dul olan kızı Kira H â t u n ' l a evlendi. Önceki evliğinden Ş e m s e d d î n Yahya adında bir de oğlu olan Kira H â t û n , bu izdivacından E m î r M u z a f f e r ü d d î n  l i m Çelebi v e M e l i k e H â t û n adlı iki çocuk dünya ya getirdi. B a h â e d d î n V e l e d ' i n şöhretini duyan devrin Selçuklu Hükümdarı A l â e d d î n K e y k û b a d , kendisini Konya'ya davet etti. O da, 6 2 6 ( 1 2 3 1 ) ' d a ailesiyle birlikte Konya'ya gidince Altınapa (Altun Aba) m e d r e s e s i n e yerleş tirildi. B u r a d a iki yıl kadar müderrislik yaptıktan sonra 18 Rebîülâhir 628 (23 Şubat 1 2 3 1 ) ' d e vefat etti. A r d ı n d a M e v l â n â gibi bir e v i â d ve Farsça m e n s u r hâlde yazılmış Maârif adlı üç cildlik bir eser bırakarak bu dünyâdan ayrılan B a h â e d d î n V e l e d , başta Sultan A l â e d d î n K e y k û b a d o l m a k üzere, emirler, âlimler, şeyhler v e halkın katıldığı b ü y ü k bir merasimle uğurlandı. B u sırada yirmi dört yaşlarında olan M e v l â n â , babasının bıraktığı boşluğu d o l d u r m a k üzere müderrislik y a p m a y a başladı. Bir yıl sonra, ç o c u k l u ğ u n d a mürebbîliğini üstelenen ve Sultan'ül Ulem â ' n ı n d a mürîdlerinden olan Seyyid B u r h â n e d d î n M u h a k k ı k - ı Tirmizî (ö: 639/1241) ziyaret m a k s a d ı y l a Konya'ya gelmişti. Şeyhinin vefatım m â n â d a öğrenen bu velînin, yine m â n â d a şeyhinin vasiyeti üzerine oğlu M e v l â n â ' y ı irşâd vazifesiyle Konya 'ya gelmiş olduğu rivayet edilir. Ç o c u k l u ğ u n daki "ntürebbîsi" artık M e v l â n â ' n ı n "mürşîdi"div. Lârende'den Konya'ya gelen M e v l â n â d o k u z sene kadar Seyyid B u r h â n e d d î n ' e hizmet etti. Bu yıllar, ileride yaşayacağı Ş e m s d ö n e m i ne m a n e v î bir hazırlanış olarak da telâkki edilebilir. Bu d ö n e m d e Seyyid B u r h â n e d d î n ' d e n Kübreviyye'nin evrâd ve teşbihlerini t a ' l i m etti; halvete girerek erba 'in çıkardı. Mürşidinin tavsiyesiyle zahir ilimlerinde daha da ileri gidebilmek için 630 ( 1 2 3 3 ) ' d a Şam'a doğru seyahate çıktı. Seyyid B u r h â n e d d î n bu seyahatte müridine Kayseri 'ye kadar refakat etmiş; b u n d a n sonrasına da M e v l â n â birkaç arkadaşıyla birlikte de v a m etmişti. Şam'a v a r m a d a n önce Halep'de iki yıl kadar kaldı. Burada Hallâviyye Medresesi'nde ikamet ederek, şehrin idarecisi de olan K e m â l e d d î n İ b n ' ü l -  d i m (ö: 660/1262)'in derslerine d e v a m etti. Halep'de ilmini biraz daha derinleştirme imkânı bulan M e v l â n â Şam 'a ulaştığında ise Mukaddemiyye Medresesi 'ne yerleşti. Şam 'da kaldığı dört sene b o y u n c a Arap Dili ve Edebiyatı. Lügat, Fıkıh, Tefsir ve Hadîs gibi ilimler başta olmak üzere p e k çok aklî v e nakli ilim sahalarında icazet aldı. O d ö n e m d e M u h y i d d î n İ b n ' ü l - ' A r a b î (ö: 638/1240), Sâdedîn-i H a m e v î (ö: 650/1252), O s m â n - ı
R û m î v e E v h a d ü d d î n - i K i r m â n î (ö. 673/1274) ile sohbetlerde bulundu. H z . M e v l â n â Anadolu 'ya d ö n ü ş ü n d e S e y y i d B u r h â n e d d î n H a z r e t l e r i ' n i ziyaret etmek üzere önce Kayseri'ye uğradı. Burada şeyhinin isteğiyle üst üste üç defa erba 'in çıkardığı rivayet edilir. Konya 'ya şeyhiyle beraber geldiler. Seyyid B u r h â n e d d î n artık belli bir kemâl mertebesine ulaştığını m ü ş â h a d e ettiği müridine, irşâd icazeti verdikten sonra Kayseri'ye döndü. Takriben bir yıl sonra, o da tıpkı şeyhi S u l t a n ' ü l U l e m â B a h â e d d î n V e l e d gibi ardında M e v l â n â gibi bir m ü r î d ve Makâlât adlı bir büyük eser bıra karak 639 ( 1 2 4 1 ) ' d a bu âlemden b e k a âlemine g ö ç etti. Zahirdeki b u ayrılış M e v l â n â ' y a p e k ağır geldi, b ü y ü k bir kedere düştü. B u d ü n y â d a tek b a ş ı n a kalan M e v l â n â , irşâd vazifesi v e derslerini a k s a t m a m a k l a birlikte, u z u n süre derin bir riyazete daldı. Bu dönemin sonunda, M e v l â n â ' n ı n hayatındaki seyri değiştiren, m ü him bir hâdise cereyan etti: 2 6 Cemâziyelâhir 6 4 2 (29 K a s ı m 1 2 4 4 ) ' d e Kon ya'da T e b r i z l i Ş e m s ile karşılaştı. B u zât M e v l â n â ' y ı k e n d i n d e n geçirip, coşkun bir â ş 1 k hâline soktu. Bir yere bağlanıp k a l m a m a s ı v e ç o k ç a dolaş ması sebebiyle Şems-i Perende (Uçan Şems) lakabıyla da anılan Ş e m s - i T e b r î z î ise istediği menzili bir türlü bulamadığı için, yolu Diyâr-ı Rûm {AnadoluYa kadar d ü ş m ü ş bir H a k â ş ı ğ ı k i m s e idi. İlk karşılaşmalarına dâir muhtelif ve farklı rivayetle vardır. Hattâ ilk defa Şam 'da karşılaştıkları bile söylenmektedir. M e v l â n â , Ş e m s - i T e b r î z î ile karşılaşmalarından sonra t ü m vaktini o n a hasretmeye başlamış; halkla münâsebetini keserek, mederesedeki derslerini ve mürîdlerini irşâd vazifesini bir kenara bırakmıştı. Z a m a n l a b u d u r u m Konya 'da b ü y ü k bir huzursuzluk m e y d a n a getirmeye başladı. Halk, talebele ri ve mürîdleri, M e v l â n â l a r m ı kendilerinden ayıran b u zâta kıskançlık duyar, kin güder hâle gelince. Ş e m s 21 Şevval 6 4 3 (11 Mart 1 2 4 6 ) ' d e ansızın orta dan kaybolarak şehri terk etti. B u ayrılış M e v l â n â ' y a çok te'sîr etti; M e v l â n â ' y ı adetâ m a t e m e b o ğ d u . Bir m ü d d e t sonra Şam 'da olduğunu öğrendiği Ş e m s ' e geri dönmesi için, M e v l â n â ç o k içli mektuplar yazdı. Derin bir aşk hâlindeki M e v l â n â ' n ı n , semâ meclislerini b u d ö n e m d e başlattığı rivayet edilir. M e v l â n â , en sonunda oğlu S u l t a n V e l e d ' i Şam 'a gönderdi. Israrlı davet üzerine Ş e m s Konya 'ya d ö n m e y i kabul etti v e beraberce döndüler. M e v l â n â - Ş e m s k a v u ş m a s ı n d a n sonra, altı ay b o y u n c a M e v l â n â ' n ı n hücresinde sohbetler ettiler. H ü c r e y e S u l t a n V e l e d v e Ş e y h S e l â h a d d î n - i
Z e r k û b dışında k i m s e alınmadı. B u d ö n e m d e , Ş e m s ile M e v l â n â ' n ı n evlât lığı Kimya H â t û n evlendiler. A n c a k d a h a önceki ayrılıştan sonra n e d a m e t getirip, M e v l â n â v e Ş e m s tarafından bağışlanan halk tekrar dedikodu y a p m a y a , bir ç e k e m e m e z l i k hâli içinde fitne ve fesat y o l u n a s a p m a y a başladı. Ş e m s , bu d u r u m u Sultan V e l e d ' l e birkaç defa paylaşıp, artık kendisini kimsenin bulamayacağı şekilde gideceğini söyledi. N i t e k i m 645 (1247) senesinin Aralık ayında ansızın kay boldu. B u ikinci ayrılışla ilgili olarak bir sûikaste uğradığı veya sırr olduğu şeklinde muhtelif rivayetler vardır. D o ğ r u s u n u Allah bilir; ancak bütün riva yetlerde M e v l â n â ' n ı n oğlu A l â e d d î n Ç e l e b i ' n i n bir ç e k e m e m e z l i k v e kıs kançlık içinde olduğu, hasımların yanında y e r almış olabileceğinden b a h s e dilir. Rivayet edilir ki, bir belâya duçar vaziyette ölen A l â e d d î n Ç e l e b i ' n i n cenazesine b a b a M e v l â n â katılmamıştır. Şems-i Tebrîzî de ortadan k a y b o lurken, ardında y a n ı k bir M e v l â n â ile hikmetlerini ve sohbetlerini saçtığı Makâlât adlı bir eser bıraktı. M e v l â n â , M u h a m m e d i b i r a ş k l a bağlandığı Ş e m s ' i n bu ikinci gidişinden sonra o n u h e r yerde aradı. Rivayete göre 4 0 gün sonra başındaki b e y a z sarığı çıkarıp, daha k o y u renkli bir sarık saran M e v l â n â , bu d ö n e m d e m a h z u n v e m ü k e d d e r fakat aşkla v e coşkunluk içinde şiirler s ö y l e m e y e , s e m â e t m e y e başladı. Dîvân-ı Kebîr'de Ş e m s mahlasıyla söylediği şiirler, bu devirdeki taşkın rûh hâlini yansıtır. Konya 'da Ş e m s ' i b u l a m a y a n M e v l â n â bir süre sonra ümidle Şam 'a git ti. Rivayete g ö r e Şam'a dört defa gidip, hepsinde de b u l a m a y ı n c a çaresiz geri döndü. Ş e m s ' i zahirde b u l a m a y a n M e v l â n â , onu kendi gönlünde, ken disinde b u l d u ğ u n u anlayınca da onun gibi bir gönül dostu olan Selâhaddîn-i Z e r k û b ' u onun yerine koydu. Rivayet edilir ki, M e v l â n â ' n ı n k u y u m c u l u k y a p a n Selâhaddîn-i Z e r k û b ' u n dükkânından gelen çekiç seslerindeki i l â h î r i t m i d u y u ş u v e çarşı ortasında s e m â e t m e y e başlayışı b u yeni d ö n e m i n habercisidir. Seyyid B u r h â n e d d î n M u h a k k ı k - ı T i r m i z î ' n i n müridi olan b u zât ü m m î fakat hâl ehli, velî meşrep, kâmil bir kişi idi. D a h a sonra M e v l â n â , Selâhaddîn-i Z e r k û b ' u n kızı F a t m a H â t u n ' u oğlu Sultan V e l e d ' e a l m a k suretiyle aralarındaki kurbiyeti daha d a sağlamlaştırdı. M e v lânâ ile on yıllık yakın dostluk ve beraberlikten sonra onun halîfesi de olan Şeyh Selâhaddîn-i Z e r k û b , 1259 yılında vefat etti. Mevlânâ,
Selâhaddîn-i
Zerkûb'dan
sonra
musâhib
olarak
mürîdlerinden H ü s â m e d d î n Ç e l e b i (ö: 6 6 2 / 1 2 8 4 ) ' y i seçti. İ b n A h î T ü r k lakabıyla da tanınan Ç e l e b i H ü s â m e d d î n , Urmiye 'den Konya 'ya gelen m u hacir bir ailenin evlâdı idi. Babası Konya 'daki A h î teşkilâtının başkanı, iti barlı bir zât idi. Babasının vefatından sonra teşkilâtm başına geçmesi isten miş, o ise kendisine u y a n adamlarını da yanına alarak bütün malı v e m ü l k ü y le M e v l â n â ' y a intisâb etmişti. Bu sükûn d ö n e m i n d e en yakın sohbet arkadaşı v e yardımcısı olan H ü s â m e d d î n Ç e l e b i ' n i n teşvikiyle, M e v l â n â İslâm Tasavvufunun büyük şaheseri Mesnevî-i Şerîf (Mesnevî-i Mânevi) 'i y a z m a y a başladı. Aslında ilk on sekiz beyti M e v l â n â bizzat yazarak H ü s â m e d d î n Ç e l e b i ' y e verdi; b u n dan sonrasını ise M e v l â n â söyledi, H ü s â m e d d î n Çelebi yazdı. H ü s â m e d d î n Ç e l e b i , M e v l â n â ' d a n sonra on yıl daha hilâfet vazifesini de ruhte etmiş; o n u n da vefatından sonra yerine S u l t a n V e l e d geçmiştir. S u l t a n V e l e d , M e v l â n â ' n ı n , Ş e m s - i T e b r î z î ' y i güneşe, S e l â h a d d î n - i Z e r k û b ' u aya, H ü s â m e d d î n Ç e l e b i ' y i de yıldızlara benzettiğini v e onu meleklerle aynı mertebede g ö r d ü ğ ü n ü kaydeder. M e v l â n â , nihayet rahatsızlanarak 5 Cemâziyelâhir 672 (17 Aralık 1273)'de H a k k ' a yürüdü. Rahatsızlığının, yakıcı bir humma olduğu v e y a benzinin sararmasından dolayı bir karaciğer problemi o l d u ğ u rivayet edilir. Cenazesinde ağlayıp, feryâd edilmemesini istediğinden v e ö l ü m ü n ü M e v lâsına k a v u ş m a olarak tarif etmesinden dolayı, bu g ü n e "şeb-i arûs" (düğün günü) denmiştir. M e v l â n â ' n ı n cenaze m e r a s i m i n e b ü y ü k , küçük d e m e d e n her m e ş r e p , mezhep v e dînden bütün Konya halkı b ü y ü k bir izdiham oluştururcasına iştirak etmişti. İzdihamın ö n ü n e g e ç m e k için, idarecilerin bâzı grupları m e n etme teşebbüsleri karşısında herkesin M e v l â n â ' n ı n kendilerinden o l d u ğ u n u söyleyerek sahiplendikleri v e ayrılmak istemedikleri rivayet edilir. Vasiyeti üzerine S a d r e d d î n - i K o n e v î ' n i n cenaze namazını kıldırmak için tabutun önüne geldiğinde, hıçkırıklar içinde kendinden geçtiği, bu y ü z d e n n a m a z ı K â d ı S i r â c e d d î n ' i n kıldırdığı hususu da rivayetler arasındadır. Yine vasiyeti üzerine m e z â n üzerine bir türbe inşâ edilmiştir. S u l t a n Veled ve A l â e d d î n K a y s e r ' i n gayreti ve Selçuklu Emîri M u î n e d d î n P e r v a n e ile hanımı G ü r c ü H â t u n ' u n maddî desteği ile tamamlanan bu türbe "Kubbe-i Hadrâ " {Yeşil Kubbe) olarak bilinir. Mimarı da T e b r i z l i B e d r e d d î n ' d i r . M e v l â n â , şiirlerini ve mektuplarını, arasında yer yer Arapça
olanları
b u l u n m a k l a beraber, Farsça söyleyip yazmıştır. Eserleri, kaside, gazel v e rubailerden m e y d a n a gelen Dîvân-ı Kebîr; temel kaynağını Kur 'ân ve Ha dîslerin oluşturduğu, tasavvufî d ü ş ü n c e n i n b ü t ü n konularını içeren, m u h t e vasında p e k çok hikâye b u l u n d u r a n ve İslâm Kültürünün en önemli şaheser lerinden kabul edilen, b ü y ü k m a n z u m e s i Mesnevi; sağlığında sohbetlerinden oğlu Sultan Veled v e mürîdlerinin kaydettiği, Fîhi Mâfîh; yedi vaazı v e içinde vaazlar esnasında tutulan notların da b u l u n d u ğ u Mecâlis-i Seb 'a; ç e şitli vesilelerle yakınlarına, evlâtlarına, mürîdlerine v e ricale yazdığı mek tuplarının toplanarak b i r araya getirildiği, Mektûbât 'tır. Anlatılanlara göre, M e v l â n â ' n ı n sureti şöylece idi: Narin denebilecek ölçüde zayıf bir v ü c û d yapısı vardı. Genellikle az yeyip, az u y u d u ğ u ; çokça tefekkür v e ibâdetle meşgul olduğu için, zayıfça idi. Ancak b u n u n aksine nûrânî v e mehâbetli bir görünüşe sahipti. Gözleri ç o k çekici, te'sirli ve coş kulu idi. B u te'siri bilmeyenlerin, gözlerine baktıkları z a m a n o kudretin etkisi altında kalıp da gözlerini oradan ayırdıkları rivayet edilir. M e v l â n â ' n ı n iç âlemi, ahlâk ve karakteri tek kelimeyle ifade edilmek istense, o da "aşk"t\v. Bir hakikat talibi olan M e v l â n â ' n ı n sevgi ve tevhîd potasında cehalet, benlik, hırs, gurur, kin, haset, nefret, kötülük, dedikodu, vb. ş e r kavramlarına y e r olmadığı, bilâkis o kemâl mertebesinin îcâbı, ilim, hilm, irfan, îman, şefkat, m e r h a m e t v b . h a y ı r kavramlarıyla donandığı görülür. M e r h u m Ali Y a r d ı m , Hadîs Kıvdcımları^"^ adını verdiği K u z â ' î ' n i n Şihâb'ül-Ahbâr'mm tercümesinde, M e v l â n â v e Me5«evrsinden kısaca şöyle bahseder: "Çığır açmış ve iz bırakmış müslüman Türk büyüklerinin önde gelen simalarından olan M e v l â n â Celâleddîn-i R û m î (ö: 672/1273); iyi yetişmiş, eser yazmış (müellif), ders okutmuş (müderris), adam yetiştirmiş (mürşîd), bilgili (âlim) bir Türk büyüğüdür. "Mesnevi" adlı eseri, onun adını, hem çağlar ötesine hem de İslâm coğrafyası dışına taşıyarak, ölümsüzleştirmiştir. ... H z , M e v l â n â ' ı « « Mesnevi'de işlediği hadîs metinlerini kaynakları bakımından değerlendirdiğimizde, Şihâb'ül-Ahbâr'ın. Mesnevi'nin bir nu maralı kaynağı olduğu gerçeği ile karşılaşmaktayız. H z . M e v l â n â gibi bir
(4)
Naşirin notu: Ali Yardım, Hadîs Kıvılcımları Damla Yayınevi, İstanbul 2007 (2. baskı).
(Şihâb'ül-Ahbâr
Tercümesi),
s. 10-11,
âlim mutasavvıfın, Ahbâr hadîslerinin
bu eseri böylesine kaynak olarak kullanması, Şihâb muhtevaları hakkında da bir fikir vermektedir".
'ül-
A n a hatlarıyla k a l e m e aldığımız bu Hak Dostu ve Allah Âşığı velînin hayat hikâyesini, b a ş k a bir Hak ve Mevlânâ dostu, m u t a s a v v ı f v e mütefekkir yazar S â m i h a A y v e r d i ' d e n yaptığımız, onun şahsiyeti v e fikriyatına dâir, iktibaslarla nihayete erdirelim: " H a z r e t i M e v l â n â , her cephesi bir başka görünüş, bir başka renk ve cazibe arzeden o menşura benzer ki, bu hikmetler, bu bilgiler, bu aşklar, bu san'at ve zerafetler hevenginden, isteyen istediğini çekip alabilir. M e v l â n â , kendi şahsiyetini, bir ayağı şeriatta kâim dururken öteki ile yetmiş iki milleti devreden bir pergele benzetmekle, bu çok cepheli iç portresini bizzat ve kuvvetle çizmiş bulunmaktadır.
S u l t a n ' ü l U l e m â ' « ı « oğlu müderris M e v l â n â Celâleddîn, Şems-i T e b r î z î ' « i r t şevkiyle karşılaşıp hayâtının aklî ve ilmî diyebileceğimiz ilk safhasını kapatıp bir karar ve devam devresine girdikten sonra, vazife ve mes'ûliyetlerinin şuurunu taşıyan büyük insan rolünde, o binbir cepheli şahsiyetiyle, bir mürebbî-mürşîd olarak beşer saflarının arasına atılmıştır.
Kendini bir beşeriyet fedaisi olarak insanlara nezretmiş müstesna lar arasında bulunan M e v l â n â C e l â l e d d î n - i R û m î ' n / » kütle terbiyesindeki gayesi, sistemi ve metodları gayet sarih ve hasbî idi: Tam bir vahdetçi görüşle, iyalullah tanıyıp saygı, sevgi ve şefkatle bağlı olduğu in sanları, hayvanı insiyaklarının esaretinden kurtararak tasfiyeli ve muhasebeli bir ruha, bir vicdan hürriyetine eriştirmek istiyordu. Bunun için de kütlenin bir şevk ve îmân potasında birleşip bir bütün hâline girmesi ve sonra da bu şevk ve îmânın o bütünün müşterek enerji kay nağı hâline gelmesi lâzımdı. İşte rehber ve mürebbî M e v l â n â , bu gaye uğrunda nesi var nesi yoksa insanların önüne döküp, onları bulundukları seviyeden bir adım ileri gö türmek için san 'atını, îmânını, ahlâkını, şevk ve aşkını kütle emrinde se ferber eden örnek terbiyecidir.
insanları kendi kendileriyle yüzleştirerek kötülüklerinden utandıran ve onlara kemâlin ve müteâlin hasret ve iştiyakını aşılayan Hazreti M e v lânâ, böylece nefsânî kuvvetlerin baskısı ile sinip, şuuraltında uyuklaya kalmış değerleri, sihirli aşk asâsiyle dürterek faaliyete geçirmeyi bir dîn gibi mukaddes bilmiştir. Zîrâ kendi kendinde bilkuvve mevcûd kıymetlerle aşinalık kurup, onları yüksek ve müşterek bir îmânın içinde faal kılan kimselerdir ki cemiyeti cehilden bilgiye, karanlıktan aydınlığa çıkarırlar; müşkülleri yener, zorlukları aşar, güzeli bulur, doğruyu arar ve iyinin peşine düşerler. Öyle ki bu şevk ve îmân potası içinde harmanlanıp savru lan ferdî egoizm yâni nefsânî kuvvetler, musaffa bir enerji hâline gelince de, iç tabiatın pençesinden kurtulan insanoğlu, kinlerden, hasetlerden, gurur, intikam gibi yıkıcı ve menfi duygulardan boşalarak bir vicdan cennetinin hürriyetine adımını atmış olur. Kütle terbiyesinde sevgiyi esas tutan büyük hakim, bunun içindir ki cemiyetin her bir tabakasına cömert hattâ müsrif bir efendi ikrâmiyle el uzatarak: "Ben cemiyette nâlân oldum, kötü halliler ile de iyi halliler ile de beraber oldum " demekten çekinmemiştir. Hudutsuz bir aşk, başı sonu olmayan bir sevgi ummanı hâlinde gö nüllere dalga dalga çarpan M e v l â n â ' « j H , insanoğluna en büyük armağa nı, onu kendi ayıplarından utandıracak kadar müsamahalı ve anlayışlı bir muhabbet ve şefkate gark etmiş olmasıdır"^^\
"Ölümlerinden sonra da tasarrufları devam eden ve yaktıkları ışık sönmemiş olan velîlerden biri olan M e v l â n â , acaba kendini dünyâya kabul ettirmek ve asırlar boyu felsefe ve îmânını aynı tazelikte tutabilmek için ne yapmıştır? Zamanında kerametler mi göstermiş, gaipten haberler mi vermiştir? Yoksa kimyada simyada başarılı hünerleri mi olmuştur? Hayır, hayır... Hiçbiri... Zira gerek O, gerek aynı serinin mensubu bulunan velîler, vic danlara hükmetmek yolunda aslâ maddeyi teshir etmek gibi küçük bazla rın peşine düşmemişlerdir. Şu halde, insanları
(5)
10
ona doğru çekip bağlayan
Sâmiha Ayverdi, Âbide Şahsiyetler, bul 1976.
tılsım nedir? diye
sora-
Kültür Bakanlığı, Kültür Eserleri: 11, s. 3-8, İstan
cak olursak, kütlelerin hasta, yaralı ve muztarip ruhlarına şifâ vermekte, donup katılmış yüreklerini ısıtıp yumuşatmakta kullandığı metodun, hare ket ve vüsûl noktası olarak, sevgiyi görmek mümkündür. Çünkü o, maddî manevî bütün illetlerin devası olarak aşkı tanımakta ve bu ilâhî kudrete: "Ey bizim sevdası güzel olan aşkımız, ey her derdimizin tabibi, şâdol!" diye seslenmektedir. Ve yine: "Peygamberimizin yolu aşk yoludur. Ben aşka tabiim, rehberim, hocam odur!" demektedir. Evet kendine de cümle âleme de bu ilâhî kudreti rehber ve mürşîd bi len M e v l â n â , işe yedi düvele ikram ettiği, yedi düveli garkettiği şevk, îmân ve hikmetini, hep mâlik olduğu o ezelî ve ilâhî aşk kaynağından dağıtmış tır. Bu yüzden de dünyâlara sığmayan fikir ve duygu lirizmi, yedi yüz yıl dır, bir Tanrı saçısı olarak, hikmetli ve san 'atlı üslûbu ile beşeriyetin üstü ne akıp çağlaya gelmiştir. Şunu da belirtmek icâbeder ki, Mevlânâ, gerek Mesnevî'si gerek ru baileri ve gazelleri ile insanoğlunu hep düşünmeğe sevketmiştir. Böylece de kendini kendi iç hazînelerinden, vicdan dünyâsından haberdar etme yoluna giderken, aslâ körü körüne inanmaya zorlamamıştır. Zira onun fikir çevresinde, körü körüne îmân diye bir şey yoktur. Bu sebeple de Mes nevi kıssaları, aynı kuvvette çarpışan zıd fikirlerin insan şuuruna verdiği mukayese malzemesiyle doludur. Ama Mesnevî'sini bir kıssalar hevengi hâlinde realize etmiş olan Mevlânâ, ne bir hikâye söyleyici, ne de bir masal anlatıcıdır. Belki şarkın kültür hazîneleri içinden seçip kitabına aldığı hikâyeleri, kendi üslûbu ve tefekkürü ile değerlendirip, günlük hayâtın üstüne ışık tutan realist bir terbiyecidir. Öyle ki katmer katmer açan bir çiçek gibi birbirine bağlı ve birbirini bütünleyici olan bu hikâyeleri okuyanın, onlarda kendini bulma ması ve bir aynaya bakar gibi, bunların içinde kendini görmemesi, yine onların terazisinde iyiliklerini ve kötülüklerini tartıp kendine çeki-düzen vermemesi mümkün değildir"^''\
(6)
Sâmiha Ayverdi, a.g.e., s. 34-35.
11
Mevlânâ'nın Mesnevî'si > M e v l â n â ' n ı n , h a d î s sahasında da geniş bilgisi b u l u n d u ğ u , eserlerinin incelenmesinden anlaşılmaktadır. N i t e k i m Mesnevi, Fîhi Mâfîh, Dîvân-ı Kebir ve Mecâlis-i Seb 'a gibi eserleri ile oğlunun Maârifi hadîsler bakımın dan g ö z d e n geçirilince, bu eserlerde, tahmin edilenin üstünde h a d î s kulla nıldığı kendini göstermektedir. D o ğ r u d a n doğruya hadîs olarak zikrettikleri bir tarafa; mânâ, işaret, telmih yoluyla ifâde ettikleri de dikkate alındığında, ç o k daha geniş bir hadis kültür hamûlesiyle karşılaşılmaktadır. A n c a k biz, bu araştırmamızda, "Mevlânâ'da Hadîs" m e s ' e l e s i n e değil, sâdece "Mesnevî'nin Hadîsleri"m esâs aldığımız için, diğer eserlerindeki hadîsleri bir başka araştırma konusu y a p m a k ve ileride hepsini bir bütün hâlinde değerlendirmek istiyoruz. Bilindiği gibi Mesnevî'nin dili Farsça'dır. V e eser, mesnevi tarzında m a n z u m d u r . Klâsik İslâm ilimlerinden birine mâl edilmek istenirse, o. Ta savvuf v e Ahlâk grubu eserler arasında yerini alabilir. Mesnevî'nin, t e m e l fikir olarak, '•'•Kur'ân" v e "Hadîs" ü z e r i n e otur t u l d u ğ u , o n d a , bir k ı s ı m âyet v e hadisin y o r u m v e a ç ı k l a m a l a r ı n ı n yapıldı ğı, m u h t e v a s ı n d a n anlaşılmaktadır. N i t e k i m , altı cildinde 950 civarında "başlık" huiunm Mesnevî'nin, 53 başlığını hadîsler, 50 k ü s u r b a ş l ı ğ ı m da âyetler teşkil etmektedir. D i ğ e r ara başlıkların p e k çoğu ise, âyet v e hadis lerin o l u ş t u r d u ğ u ana başlıkların tâli d e r e c e d e k i a h başlıkları d u r u m u n d a dırlar. Ayet v e hadîslerin s e r l e v h a y a p ı l a r a k a ç ı k l a m a l a r ı n a girişildiğinde eserler, o d e v i r l e r d e , k e n d i t ü r ü n d e h e m e n h e m e n y o k gibidir. Ü z e r i n d e p e k d u r u l m a m ı ş olan bu h u s u s , Mesnevî'nin dikkat çekici y ö n l e r i n d e n biri sidir. Ö t e y a n d a n , M e v l â n â ' n ı n hadîsleri kullanış tarzı, ilim çevrelerinin özellikle Arapça olarak k a l e m e aldıkları m e n s u r eserlerden o l d u k ç a farklı dır. Eserin Farsça o l u ş u n u n y a n ı n d a , ayrıca m a n z u m da oluşu, -vezin ve kâfiye z a r u r e t i n d e n olsa gerek- onu, bâzı tasarruflara m e c b u r etmiştir. Şöy le ki; M e v l â n â , yerine g ö r e hadîsin tam metnini almış, y e r i n e g ö r e bir ke lime v e y a c ü m l e s i n i k a y d e t m i ş , b a z e n m â n â y ı b o z m a y a c a k bir b a ş k a lâfizla v e r m i ş , b a z e n Farsça t e r c ü m e s i n i y a p m ı ş , b a z e n de m â n â olarak a l m ı ş .
(7)
12
Naşirin notu: Bu başlık bir önceki "Mevlânâ'nın Hayâtı" başlıklı kısım ilâve edilince konu bütünlüğünü sağlamak maksadıyla tarafımızdan ilâve edilmiştir.
lâfzı kendisi şekillendirmiştir. F a k a t her hâl ü kârda, râvî v e kaynak kaydetmemiştir.
ismi
B ü t ü n b u değişik üslûblar içerisinde, bir ifadenin h a d î s o l u p o l m a d ı ğını a n l a m a k t a , bir b a k ı m a güçlük çekilmektedir. Özellikle Farsça tercü meleri verilen hadîslerin, orijinal metinlerinin tesbîtinde t e r e d d ü d e d ü ş ü l mektedir. A n c a k bir çok yerde, ifâdenin hadîs o l d u ğ u n a işaret eden tâbirler de kullanılmıştır. Bunlar, u m u m i y e t l e , şu formüllerle kendini göstermektedir:
gibi tâbirler^", d u r u m a göre kullanılagelmiştir. B u ifâdeler, Arapça'da nılan " iiıi Jj^~.j ju",
"
|JL.-J U P
i»ı
JL^
ju"
, "
|JL.-_, U P
i»( J^"
kulla
gibi hadîs
rivayet formüllerinin, edebî üslûb içinde Farsça karşılıkları oluyor. Hadîsleri '''•başlık'" olarak aldığı yerlerde ise, kullandığı ifâdeler b i raz farklıdır. Bu gibi yerlerde, d a h a çok şu tâbirler"' dikkati çekmektedir:
Gerek hadîsleri naklederken kullandığı formüllerde, gerek beyitler içe risinde. P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' d e n bahsederken, M u h a m m e d (s.a.s) ism-i şerîfı yerine, Arapça literatürde p e k rastlanmayan, M u s t a f â ismini kullanmış v e y a onu bir sıfatı ile zikretmiştir. (8)
(9)
Naşirin notu: Sırasıyla bu tâbirlerin mânâları: Mustafâ fermûd (Mustafâ buyurdu); Mustafâ güft... (Mustafâ dedi ki...); Güft Peygamber ki... (Peygamber dedi ki...); Hândeş Resul (Resûlullah söyledi); Kavl-i Resul (Resul'ün sözü); Der hadîs âmed ki... (Hadîsde geldi ki...); Bişnev în haber (Bu habere kulak ver); Behr-i în fermûde est (Bu yüzden buyurmuştur). Naşirin notu: Sırasıyla bu tâbirlerin mânâlan: Der beyân-i kavl-i Resul Aleyhisselâm... (Resul Aleyhisselâm'ın sözünün açıklanması hakkındadır...); Der tefsîr-i kavlihî Aleyhisselâm... (Peygamber Aleyhisselâm'ın sözünün tefsiri hakkında dır...); Der sebeb-i vürûd în hadîs-i Mustafâ ki... (Peygamberin bu hadîsinin söyleniş sebebi hakkındadır...); Der tefsîr-i în haber ki... (Bu hadîsin açıklanması hakkında dır.,.); Der ma'ni-i în hadîs ki... (Bu hadîsin mânâsı hakkındadır...).
13
MESNEVÎ HADÎSLERİ FORMA 3
Biz, Mesnevî'nin hadîslerini tesbît ederken, yukarıdaki formüllerden b i risi ile sarahaten "hadîs" o l d u ğ u n u kaydettiklerini aldık. A ç ı k ç a "ha dîs" olduğunu tasrîh etmediği ifâdeler, bir hadîsin m â n â v e m e f h û m u n a u y s a bile, "bu beyitle şu hâdise işaret etmektedir" şeklinde bir karşılaştır m a y a gitmedik. Öte y a n d a n , Mesnevî'nin bir ç o k yerinde. P e y g a m b e r E f e n d i m i z (s.a.s)'le ashabı arasında geçen hâdiseler, karşılıklı k o n u ş m a l a r v e Asr-ı Sa adet d ö n e m i v a k ' a l a r ı h i k â y e edilmiştir. M e v l â n â ' n ı n , oldukça geniş bir Târih kültürüne sâhib olduğunu gösteren b u neviden ifâdelere d e , araştır m a m ı z d a p e k y e r vermedik. Zîrâ b u bilgileri kaynakları, daha ç o k . Târih, Siyer, Tabakât, Menâkıb g r u b u n d a n eserlerdir. M e c b u r kalmadıkça, çeşitleri o l d u k ç a z e n g i n olan, b u tip eserlere b a ş vurmadık. B u d u r u m , ileride k a y nakların değerlendirmesini ele alırken, ayrıca bahis konusu edeceğiz.
2- H A D Î S L E R İ N
TAHRÎCİ
Senedsiz hadîs n a k l e t m e geleneğinin başlangıcı, bâzı istisnalarla, takri b e n hicri V . asrın ikinci yarısı sonlarına doğru başlar. B u durum, b i r bakıma, hadîs metinleri y ö n ü n d e n , k a y n a k eserler d e v r i ' n i n kapandığı d ö n e m e c i d e işaretlemektedir. Nitekim, h a d î s v e haberleri senedi ile birlikte k a y d e t m e geleneğinin V . asır içinde hâlâ d e v a m ettirildiği, o devrin eserlerinde kendini göstermekte dir. B u gelenek, sâdece h a d î s sahasındaki eserlerde değil, diğer ilim dalla rının kaynaklarında d a sürdürülmüştür. Meselâ, bir tabakât kitabı olan E b û N u ' a y m e l - I s f e h â n î ( ö : 4 3 0 / 1 0 3 9 ) ' n i n Hdyetul-Evliyâ's\, bir m e n â k ı b kita bı olan S a y m e r î (ö: 436/1044)'nin Ahbâru Ebî Hanife'si"''\ bir hadîs kitabı olan K u z â ' î ( ö : 4 5 4 / 1 0 6 2 ) ' n i n Müsned'üş-Şihâb'ı, B e y h a k î (ö: 4 5 8 / 1 0 6 6 ) ' n i n es-Sünen'ül-Kübrâ, Şu'abul-îmân v b . eserleri, İ b n ' A b d ' i l - B e r r (ö: 4 6 3 / 1 0 7 1 ) ' i n Câmi'u Beyân'il-İlm'i, H a t î b e l - B a ğ d â d î (ö: 4 6 3 / 1 0 7 1 ) ' n i n Târîhu Bağdâd, Şerefti Ashâb'il-Hadîs, el-Kifâye, gibi değişik muhtevalı eserleri, K u ş e y r î (ö: 4 6 5 / 1 0 7 2 ) ' n i n tasavvufî eseri er-Risâle'si gibi daha p e k
(10)
14
Haydarâbâd'da 1394/1974 senesinde basılmıştır (169 sahîfe). Diğer eserler, bibliyog rafyamızda tanıtıldığı için, burada üzerinde durulmamıştır.
çok eser, senedli hadîs v e h a b e r nakletme devrinin son mahsûlleri olarak târihî yerlerini almışlardır. A d ı geçen a s n n sonlarına doğru yeni bir t e ' l i f v e t a s n i f ç ı ğ ı n açılır. Artık, diğer ilim d a l l a n bir tarafa, h a d î s sahasında yapılan yeni ça lışmalarda bile, hadîsler, sâdece ilk râvîleri v e alındıkları k a y n a k l a r verilerek kaydedilmeye başlar. Meselâ, Deylemî (ö: 509/1115)'nin Firdevsul-Ahbâr\, Bağavî (ö: 5\6in22ymn Mesâbîh'us-Sünne'sı, İbn'ül-Esîr (ö: 606/1209)'in Câmi'ul-UsûVü, Hafız el-Münzirî (ö: 6 6 5 - 1 2 5 8 ) ' n i n et-Terğîb ve't-TerhW\, Nevevî (ö: 676/1277)'nin Riyâzus-Sâlihîn'i, H e y s e m î (ö. 807/1404)'nin Mecme'uz-Zevâid'i, İbn H a c e r (ö: 852/1448)'in el-Metâlib'ül-'Âliye'si, Suyûtî (ö: 911/1505)'nin el-Câmi'us-Sağîr'i, 'Alâ'üd-dîn el-Hindî (ö: 975/1567)'nin Kerız'Ul-'UmmâFi v e daha sonra g ü n ü m ü z e k a d a r k a l e m e alınagelen hadîs kitapları, hep senedsiz olarak yazılmış eserlerdir. Hadîs kitaplarında başlatılan bu çığır, diğer ilim dallarında rahatça y a y gınlaşır. Ve zamanla, k a y n a k da gösterilmeden, hadîslerin sâdece metinleri kaydedilmekle yetinilmeğe başlar. B u arada, hadîsleri kaynaklarından alıp kullananların yanında, hiç k a y n a k endişesine d ü ş m e d e n , sırf duygularına dayanarak kullananlar d a ortaya ç ı k m a ğ a başlar. İlk devir k a y n a k l a r ı n d a senedi ile birlikte yer a l m a m ı ş ifadelerin, "hadîs" olarak k a y d e d i l m e te mayülü, hadîsler a d m a endîşeler husule getirir. B u durum, hadîsleri senedsiz olarak k a y d e d e n ciddî eserlerin de töhmet altında bırakılmasına yol açar.
H a d î s i l m i ile m e ş g u l olan İslâm âlimleri, ortaya çıkan b u d u r u m karşısında, yeni bir çalışma sistemi geliştirerek, hadîs sahası dışında kalan ciddî eserlerdeki hadîsleri vesiklandırma y o l u n a giderler. İşte, "A/r eserde bulunan hadîslerin; senedini, kaynağını ve sıhhat derecesini tesbît etme''' şeklinde kendini gösteren bu neviden çalışmalara ^^Hadîslerin Tahrîci'^ (tahrîc 'ül-ehâdîs) adını verirler. T a h r î c ç a l ı ş m a l a r ı n ı n ilk ö r n e k l e r i , hicrî V I I I . a s ı r d a k e n d i n i g ö s termektedir. D a h a ö n c e k i asırlarda (hicrî V I . v e V I I . asırlar) b ö y l e bir çalışma ö r n e ğ i n e r a s t l a y a m ı y o r u z . B u ç ı ğ ı n a ç a n ilk i s i m l e r a r a s ı n d a ; e z Zeyla'î (ö; 762/1362), T â c ü d d î n es-Sübkî (ö: 771/1369), Z e y n ü d d î n el'Irâkî (ö: 806/1403), ' A b d ' ü l - K â d i r el-Kuraşî (ö: 7 7 5 / 1 3 7 3 ) , İ b n ' ü l Mülakkın (ö: 804/1401), B e d r ü d d î n İbn C e m â a (ö: 819/1416) ve benzeri muhaddisler vardır. D a h a sonraları; İbn H a c e r (ö: 8 5 2 / 1 4 4 8 ) , K a s ı m b.
15
K u t l u b o ğ a (ö: 879/1474), S u y û t î (ö: 911/1505), ' A l i e l - K â r î (ö: 1014/1605), e l - M ü n â v î (ö: 1031/1622) gibi muhaddisler de tahrîc çalışmala rını d e v a m ettirmişlerdi. K â t i b Ç e l e b i , bu ilk devir tahrîc örneklerinden 8 tanesini kaydeder*'". e l - K e t t â n î ise, 2 2 kadarını tanıtır*'^'. Bunlar arasında, ' I r â k î ' n i n , G a z â l î ' n i n İhya''smdaki hadîslerin tahrîci olan el-MuğnVû ile; Z e y l a ' î ' n i n , el-Hidâye hadîslerinin tahrîci maksadıyla k a l e m e aldığı Nasb'ür-Râye'si, bu nev'in güzel örneklerinden sâdece ikisidir. G ü n ü m ü z d e d e tahrîc çalışmaları sürdürülmektedir. Meselâ, ' A l â ' ü d dîn e s - S e m e r k a n d î (ö: 5 5 2 / 1 1 5 7 ) ' n i n ölümsüz eseri Tuhfet'ül-Fukahâ'mn tahrîci'"' bunlardan birisidir. Özellikle ciddiyet ve titizlikle hazırlanan tahkîkli neşirlerde, klâsik eserlerin hadîslerinin tahrîci de verilmektedir ki, b u mesâi, eserden istifâdeyi kolaylaştırmakta ve esere karşı ilgi ve güveni arttırmaktadır. Klâsik tahrîc çalışmalarında dikkati çeken bir h u s u s da. Fıkıh v e Tefsir sahasındaki eserlerin ilk sıraları işgal etmiş olmasıdır. Tasavvufî mâhiyetteki eserler üzerinde ise, ' I r â k î ' n i n İhya, K a s ı m b . K u t l u b o ğ a ' n ı n Âvârif'ülM a â n / ü z e r i n d e k i tahrîcleri dışında, k a y d a değer bir tahrîc çalışması yapıl madığı dikkati çekmektedir. Halbuki, geniş kütlelere hitâb edişleri dolayısıyla, tasavvufî eserlerin de, hadîsleri y ö n ü n d e n incelenip değerlendirilmesi yerinde olurdu. Zîrâ, hadîsler b a k a m ı n d a n en ç o k tenkide m a ' r û z kalan saha, tasavvufî eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. N e v a r ki, üzerinde köklü çalışmalar yapıl m a m ı ş bir m e s ' e l e h a k k ı n d a kesin h ü k m e varmak, ilim çevrelerince ciddîye alınmamaktadır. Araştırma k o n u s u olarak "M es nevî H adîsi er i"m seçerken, b u boşluk dikkate alınmış ve cevap vereceği ihtiyaç g ö z ö n ü n d e bulundurul muştur. Bildiğimiz kadarıyla da. Cumhuriyet Türkiyesi'nde, tahrîc sahasında bir çalışma yapılmamıştır.
(11)
Kâtib Çelebi, Keşf'üz-Zunûn.
(12)
Kettânî, er-Risâlet'ül-Müstatrafe.
(13)
Şam Üniversitesi Şeriat Fakültesi Hadîs Üstadı Muhammed Muntasır el-Kettânî tarafından gerçekleştirilen bu ciddî tahrîc çalışması, eserin aslı ile birlikte, dört cild hâ linde (Beyrut 1964) neşredilmiştir. İleride, bu çalışmadan tekrar bahsedeceğiz.
16
1/380. s. 185-191.
3 - KAYNAK VE ARAŞTIRMALARA BİR BAKIŞ Tahrîc ç a h ş m a l a n n d a , "kaynak" m e s ' e l e s i son derece önemlidir. Zîrâ araştırmada b a h i s k o n u s u olan, "hadîs " diye y a y g ı n l a ş m ı ş h e r h a n g i bir ifâdenin, hadîs olup olmadığının tesbîtidir. B u n u n d a en b a ş k a gelen b i rinci yolu, o ifâdenin " s en e d "ini, bir b a k ı m a "tapu "sunu v e y e r aldığı yazılı kaynağı tesbîtle işe başlamaktır. Senedin ve kaynağın tenkidi ve met nin muallel olup olmadığı hususları ise, ancak, sened v e k a y n a ğ ı n tesbîtinden sonra m ü m k ü n olabilmektedir. H a d î s m e t i n l e r i n i n k a y n a ğ ı m e s ' e l e s i n i , devirler b a k ı m ı n dan kesin bir çizgi ile ayırmak -belki- m ü m k ü n olmayabilir. Ç ü n k ü karşımı za dâima "istisnâ'larm çıkması m ü m k ü n d ü r . A n c a k , hadîslerin. P e y g a m b e r E f en d imi z (s.a.s)'den itibaren müselsil senedle alınıp kaydedildiği eserler, o hadîsin kaynağı o l m a vasfını k a z a n m ı ş olmaktadır. B u neviden eserler ise, daha önce de işaret ettiğimiz üzere- "tasnîf devri" dediğimiz, hicrî II. asır ortaları ile V. asır sonları arasında görülmektedir. Hadîs sahasının d a h a sonraki d ö n e m eserlerine gelince, onlar, h e p b u ilk d ö n e m k a y n a k l a r ı n d a n d e r l e m e suretiyle m e y d a n a getirilmişlerdir. B u haliyle onların hepsi d e "ikinci el"durumundadırlar. İtiraf etmek gerekir ki, i l k m u s a n n a f h a d î s k i t a b ı olarak bili nen M a ' m e r b . R â ş i d ( 1 5 2 / 7 6 9 ) ' i n Câmrinden""*, k a y n a k eserler devrinin kapandığı V . asır sonlarına kadar, k a ç hadîs kitabı ortaya k o n d u ğ u v e b u eserlerin t a m a m ı n d a -mükerrerler hâriç- n e k a d a r hadîs b u l u n d u ğ u , aradan geçen b u n c a z a m a n a r a ğ m e n , bir s a y ı ile ifâde edilememektedir. A n c a k , belli b i r g r u p eserdeki hadîsleri bir a r a y a g e t i r m e y o l u n d a fer dî gayretler de eksik değildir. M e s e l â İ b n ' ü l - E s î r ( ö : 6 0 6 / 1 2 0 9 ) ' i n ; B u h â r î ve M ü s l i m ' i n el-Câmi'us-Sahîh'\er\, İ m â m M â l i k ' i n Muvatta'ı ve E b û D â v û d , T i r m i z î ve N e s â î ' n i n 5'M«e«'lerindeki hadîsleri, m ü k e r r e r l e r i ni birleştirerek, bir serîde topladığı Câmlul-Usûl'ü, b ö y l e bir gayretin ilk m a h s û l ü d ü r . O , b u t e ş e b b ü s ü ile tek k a l m a m ı ş , açtığı çığırı takipçileri b a ş ka eserler ü z e r i n e mesaîlerini sürdürmüşlerdir. N i t e k i m e l - H e y s e m î ( ö : 807/1404)'nin; A h m e d b. Hanbel, Bezzâr ve E b û Ya'lâ'nın Müsned'leri ile T a b e r â n î ' n i n Kebîr, Evsat v e Sağîr sıfatları ile ayrı ayrı tasnif ettiği (14) Bkz. Fuad Sezgin, "Hadîs Musannefâtınm Mebdei ve Ma'mer b. Râşid'in Türkiyat Mecmuası, C. XII, s. 115-134, İstanbul 1955.
Câmi'i",
17
Mu'cemleri''ndcki hadîslerin, Kütüb-i Sitte'de y e r almayanlarını topladığı Mecme'uz-Zevâid'ı ile; İbn H a c e r e l - ' A s k a i â n î (ö: 8 5 2 / 1 4 4 8 ) ' n i n ; Tayâlisî, E b û B e k i r e l - H u m e y d î , M ü s e d d e d , İ b n E b î Ş e y b e , İbn Ebî Ö m e r el-Adenî, İbn Menî', 'Abd b. Humeyd ve el-Hâris'in Müsned 'lerindeki hadîslerden, yine Kütüb-i Sitte 'de yer almayanlarını bir araya getirdiği el-Metâlib'ül-'Âliye'si v e diğer bir kısım z e v â i d kitapları"" b u bir a r a y a t o p l a m a gayretlerinin meyveleridir. Ö t e y a n d a n , bir ç o k örnek lerini g ö r d ü ğ ü m ü z "cem" g r u b u hadîs kitapları içerisinde''*, S u y û t î (ö: 9 1 1 / 1 5 0 5 ) ' n i n Câmi'leri ile ' A l â ' ü d - d î n el-Hindî (ö: 9 7 5 / 1 5 6 7 ) ' n i n Kenz 'ül- 'UmmâVi d e b u m a k s a d l a v ü c û d e getirilmişlerdir. B ü t ü n bunlar, faydalı çalışmalardır. N e var ki, b ü y ü k bir ihtiyâcın bir kısmım karşılamaktadır. H e r şeye rağmen, bütünün kaçta kaçını karşılaya bildikleri hususu, yine de cevapsız kalmaktadır. Şöyle ki, k a y n a k devri eser lerindeki hadîsleri -kısım kısım d a olsa- bir yere toplama faaliyetlerinde, u m u m i y e t l e , bir m u h a d d i s i n en hacimli veya en m e ş h u r olan eseri dikkate alınageldiği m ü ş a h e d e edilmektedir. Halbuki, aynı muhaddislerin, belki k o nulardaki hadîsleri topladığı başka müstakil eserleri de vardır. Onların bu eserlerinde, hacimli veya m e ş h u r olan eserinde yer vermediği pek çok hadîs bulunabilmektedir. Meselâ B u h â r î ' n i n el-Edeb'ül-Müfred'i ile et-Târîh'ulKebir'inde, el-Câmi'us-Sahih'inde yer almayan bir hayli hadîs vardır. Aynı durum, Tirmizî'nin ŞemâiVi, E b û Davud'un Kitâb'üz-Zühd'ü, Nesâî'nin Hasâisu Emir'il-Mü'minin 'Ali b. Ebî Tâlib f^.v/i"'>, Beyhakî'nin diğer eser leri yanında Şu'ab'ül-îmân'ı ve Kitâb'üz-Zühd'il-Kebîr'i, Kuzâ'î'nin Müsned'üş-Şihâb'ı için de varittir. Aynı şekilde, İbn E b î ' d - D ü n y â (ö: 282/895). Harâitî (ö: 327/939), Müstağfirî (ö: 432/1041), H a t î b elB a ğ d â d î (ö: 4 6 3 / 1 0 7 1 ) ve sayıları oldukça kabarık diğer muhaddislerin eser lerinde yer alıp da, üzerinde hiç çalışılmamış hadîslerin yekûnu ise hâlâ m e ç h û l ü m ü z d ü r . Üstelik, bu eserlerdeki hadîslerin bir çoğu, "Zevâid ve Cem*" grubu eserlere de girmemiştir. B u arada, tasnif d e v r i n d e k a l e m e alınmış Siyer, Meğâzî, Şemail, Tabakât, Menâkıb, Şehir Târihleri, Usûl Kitâbları v b . gibi eserler vardır ki. (15)
Bkz. Kâtib Çelebi, ATejfüz-Zunûn, 11/956-957; Kettânî, er-Risâlet'ül-Müstatrafe,
(16)
Bkz. Kettânî, er-Risâlet 'ül-Müstatrafe,
(17)
Bu eser, Mısır el-Matba'at'ül-Hayriyye''de 1308 târihinde basılmış olup, 40 sahîfe tutarındadır. Siinen'inde bulunmayan, fakat Mesnevî'de yer alan bâzı hadîsler senedli olarak burada mevcûddur.
18
s. 170-172.
s. 173-185.
b u n l a r da, senedli h a d î s metinleri ihtiva etmektedir. B i l h a s s a İ b n S a ' d ( ö : 2 3 0 / 8 4 5 ) ' ı n et-Tabakât ul-Kübrâ'sı, B u h â r î ' n i n et-Târîh'ul-Kebîr'i, elH â k i m ( ö : 4 0 5 / 1 0 1 4 ) ' i n Târîhu Nîsâbûr'u''\ Ebû Nu'aym'm Hüyet'ülEvliyâ'sı, H a t î b e l - B a ğ d â d î ' n i n Târîhu Bağdâdh, İ b n ' A s â k i r (ö: 5 7 1 / 1 1 7 5 ) ' i n Târîhu Dımeşkh v e benzerleri sonraki müellifler t a r a f m d a n , hadîslerin k a y n a ğ ı olarak sık sık kullanılmışlardır.
«s Öte yandan, tahrîc ç a h ş m a l a n n d a , m e v c û d kaynaklardan pratik olarak istifâde edebilme h u s u s u da ayrı bir p r o b l e m teşkil etmektedir. M e s ' e l e n i n bu y ö n ü n e , -bir kısım atlamalar bir y a n a bırakılırsa- Hollandalı bir h e y ' e t tarafından gerçekleştirilen d o k u z hadîs m e c m u a s ı n ı n indeksi d u r u m u n d a k i Concordance ile S u y û t î ' n i n el-Câmi'us-Sağîr'i v b gibi çalışmalar k ı s m e n yardımcı olmaktadır. Bâzı m o d e m neşirlerde tatbik edilmeğe çalışılan, h a dîslerin alfabetik fihristleri d e , b u m a k s a d a hizmet için tanzim edilmektedir. N e v a r ki, hadîs metinlerindeki rivayet farklılıkları, hadîsin ilk k e l i m e v e y a harfinde değişiklik arzettiği, y a da u z u n c a bir hadîsin ortasından bir c ü m l e , müstakil bir metin olarak karşımıza çıktığı z a m a n , alfabetik fihrisfler d e fonksiyonunu k a y b e t m e k t e , çoğu z a m a n kendisinden beklenen faydayı sağ layamamaktadır. Tahrîc çalışmalannı zorlaştıran durumlardan birisi de yazmalar proble midir. Öyle ki, "hadîs kaynaklarından ne kadarı basılmıştır, ne kadarı yaz ma hâlinde mevcûddur ve ne kadarı bize kadar ulaşmamıştır veya ulaşmıştır da meçhûlümûzdür?" sorulan, hâlâ kesin cevâbını alamayan istifhamlar hâ linde zihnimizi meşgul etmektedir. Yurt içi v e yurt dışı yazmalardan istifâde edebilmek ise, h e m zaman, h e m imkân, h e m de dil v e yazı tekniğine t a m v u kuf gibi p e k çok maddî-mânevî şartlann birleşmesine bağlı kalmaktadır. Bir d u r u m değerlendirmesi m â h i y e t i n d e kuş bakışı ele aldığımız b u g i rişten sonra, ç a l ı ş m a m ı z d a kullandığımız kaynaklar v e takip ettiğimiz yol hususunda kısaca d u r m a m ı z yerinde olur kanâatindeyiz.
"Mesnevî
(18)
Hadîsleri"nin
tesbît v e tahrîci sırasında, m â h i y e t itibariyle
Diğerleri arasında inceleme imkânı bulamadığımız bu Târîh hakkında, Kâtib Çelebi, muhtevasını aydınlatıcı mâhiyette bilgi vermektedir {Keşf'üz-Zunûn, 1/308).
19
biribirinden farklı, fakat aralarında organik bir bütünlük arzeden p e k çok k a y n a k v e araştırmaya baş vurma d u r u m u n d a kaldık. Maâmâfih b u durum, bütün ilmî çalışmalar için bahis konusudur. Ancak, her çalışmanın kendine göre bir b ü n y e hususiyeti vardır. B u y ü z d e n , müşterek yönleri yanında, farklı taraflarının da olması tabiidir. Esasen, değişik araştırmalara değer kazandıran unsur da, m e t o d v e kaynaklardaki b u farklılık olmalıdır. a) Mesnevi'deki hadîslerin metinlerini tesbît ettikten sonra, önce, gü n ü m ü z d e matbu olarak yaygın olan k a y n a k l a n taramakla işe başladık. Bun lar; Cami', Sünen, Müsned, Mu 'cem, Müstedrek grubuna giren, Buhârî ve M ü s l i m ' i n el-Câmi'us-Sahîlt'len, E b û D â v û d , Tirmizî, Nesâî, İbn M â c e , D â r i m î v e D â r e k u t n î ' n i n Sünen'leri^''", İ m â m M â l i k ' i n Muvatta'\, Ahmed b. H a n b e l ve Tayâlisî'nin Müsned'ieri, T a b e r â n î ' n i n sâdece matbu olan elMu 'cem 'üs-Sağir'i ile el-Mu 'cem ul-Kebir'inin y a z m a nüshasından bir kıs m ı , H â k i m ' i n el-Müstedrek'i gibi kaynaklardır. ' A b d ' ü r - R a z z â k b. H e m m â m ' ı n Musannaf\ ise, çalışmamızı yaparken h e n ü z neşredilmemiş olduğu için, listemize alınamamıştır. b) Tasnif devri muhaddislerinin, yukarıda sözünü ettiğimiz hacimli eserlerinin yanında, bir tek ana m e v z u etrafındaki hadîsleri ayrıca toplayarak Ki t âb ü n v â n ı ile tasnif ettikleri müstakil eserleri de vardır. D a h a önce bir k ı s m ı n d a n bahsettiğimiz b u neviden eserler içinde, B u h â r î ' n i n el-Edeb 'ülMüfred'i, T i r m i z î ' n i n ŞemâiPi, E b û B e k i r İ b n E b î Ş e y b e (ö: 235/849)'nin Kitâb'iil-îmân'ı, ' A b d u l l a h b. e l - M ü b â r e k ' i n Kitâb'üz-Zühd ve'r-Rekâik'ı, B e y h a k î ' n i n Şu'ab'ül-îmân'ı, N e s â î ' n i n Hasâis'i inceleyebildiklerimiz ara sındadır. Ö t e yandan, kaynağını tesbîtte güçlük çektiğimiz bâzı hadîsler, Beyhakî'nin Kitâbuz-Zühd'il-Kebîr'inde, Harsitî'nin Mekârim'ül-Ahlâk'mda, Müstağfirî'nin el-Müselselâf\nda, İbn Ebî'd-Dünyâ'nın Kitâb'ül-Yakin'inde ve benzeri eserlerde senedli olarak bulunmaktadır. B u durumu, ikinci el kay naklardan tesbît etmemize rağmen, adı geçen eserlerin matbu olmayışları v e yazma nüshalannın kolaylıkla temin edilememesi yüzünden tahkik edemedik. c) Târih v e Tabakât
(19)
20
grubuna giren kaynaklardan yukarıda söz etmiştik.
Beyhakî'nin es-Sünen 'ül-Kübrâ'sim taramadık. Onun yerine, yazma olmasına rağmen, Şu'ab'ül-Imân'mı baştan sona gözden geçirdik. Zîrâ Beyhakî, MesnevVâe bahis konu su edilen hadîslere, eserlerinin muhteva özellikleri dolayısıyle, Sünen'mde değil, Şu'ab'mAa yer vermiştir. Kayseri Râşid Efendi Kütüphanesi'nin 109 sıra numarasında kayıdlı (büyük boy, 37 satır, 667 varak) güzel bir nüshası bulunan Şu 'ab 'öl-îmân, Mes nevî'nin hadîslerinin başta gelen kaynaklarından birisidir.
B u n l a n n p e k çoğu elimizde b u l u n m a s m a rağmen, hepsini t a m olarak tarayabildiğimizi söylemek güçtür. Bunlar arasmda; B u h â r î ' n i n et-Târîh 'ul-Kebîr ve Kitab'ül-Künâ'sı ile E b û N u ' a y m ' i n Hılyet'ül-Evliyâ'smı tamamen; Hatîb e l - B a ğ d â d î ' n i n Târîhu Bağdâd'mı, İbn S a ' d ' m Tabakâf ım, İbn'ülE s î r ' i n Üsd'ül-Ğâbe'sini kısmen inceleyebildik. B u sahanın diğer kaynakla rı, zamanın vereceği imkâna bırakılmıştır. d) Özellikle Rivayet Tefsirleri, tahrîc çahşmalannda b a ş vurulması gereken kaynaklar arasındadır. Nitekim yerine göre, bir kısım âyetlerin tefsiri mâhiyetin de olan hadîsler karşımıza çıkmaktadır. Biz, bu neviden bir iki hadîs için Taberî, Zemahşerî ve Kurtubî tefsirlerini kullandık; diğerlerine bakamadık. e) Cerh v e Ta'dîl, Tezkire v e Nakd-i Rical g r u b u n a giren eserler de, tahrîc çalışmalarının bir y ö n ü n e ışık tutan kaynaklardır. N i t e k i m hadîslerin sıhhat derecelerini tâyin ve tesbît ederken, yer yer, biribirinden ç o k farklı hükümlerle karşılaşılmaktadır. A y n ı metinle ilgili olarak; "sahîh", " hasen" zaîf' v e " m e v 2 M ' " gibi ayrı ayrı k ı y m e t h ü k ü m l e r i ifade eden değerlendirmelerin yapıldığı görülmüştür. B ö y l e durumlarda, b u farklı hükümlerin karşılaştırmalı tenkidini yapabilmek v e gerekçe göstererek biri sini tercih edebilmek için, sened v e râvî değerlendirmesine ışık tutucu bilgi ler bu neviden k a y n a k l a r d a bulunmaktadır. Biz, b u grubun kaynaklarından, sâdece Z e h e b î ' n i n Tezkiret ul-Huffâz, ve Mîzân 'ül-î'tidâVi ile İ b n H a c e r ' i n Tehzîb 'üt-Tehzîb'ini kullanabildik. f) Rivayetler arasındaki metin farklılıklarının açıklanmasında, hadîs lü gati d u r u m u n d a k i Garîb'ül-Hadîs'ler biricik m ü r a c a a t kaynağı d u r u m u n d a dırlar. T a h r î c çalışması yapan bir araştırıcının ise b u n d a n m ü s t a ğ n i k a l m a sı m ü m k ü n değildir. Çalışmalarımız esnasında, Î b n ' ü l - E s î r ' i n en-Nihâye fi Garîb 'il-Hadls ve l-Esef inden çok istifade ettik. g) İkinci el kaynaklara gelince: B u sahanın eserleri sayılamayacak k a dar çoktur. S u y û t î ' n i n el-Câmi'us-Sağîfi, Heysemî'nin Mecme'uz-Zevâid'i, İbn H a c e r ' i n el-Metâlibul-'Âliye'si, Sehâvî'nin el-Makâsıdul-Hasene'si, ' A c i û n î ' n i n Keşf'ül-Hafâ'sı, Hafız e l - M ü n z i r î ' n i n et-Terğîb ve't-Terhîb'i, Sağânî'nin Meşârık'ul-Envâr'ı, Münâvî'nin Künüz'ül-Hakâyık'ı, G ü m ü ş h â n e v î ' n i n Râmûz'ül-Ehâdîs'i ile bibliyografyada gösterilen diğerle ri, araştırmamızda dâima müracaat ettiğimiz v e bâzı hadîslerin kaynaklarının tesbîtinde faydalandığımız eserler olmuştur. h) Önceki tahrîc çalışmalarından, bilhassa 'Irâkî'nin el-MuğnVsi
ile
21
Z e y l a ' î ' n i n Nasb'ür-Râye'sinin araştırmamıza olan yardımlarını k a y d e t m e liyim. Özellikle hadîslerin sıhhat derecelerinin tesbîtinde, 'Irâkî'nin tahrîcinden çok istifâde ettim. ı) Mevzu ' ât kitapları da tahrîc çalışmalarında baş vurulması gere ken ikinci el kaynaklar arasındadır. Gerek hadîslerin kaynaklarının, gerek onların sıhhat derecelerinin tesbîtinde, bir kısım hadîsler üzerinde ileri sürü len görüşleri bir araya toplamaları dolayısıyla, bu neviden eserler, araştırıcı ya ışık tutmaktadır. Mevzu'ât sahasında, sayıları oldukça fazla bir literatür oluşmasına r a ğ m e n , ihtiva ettikleri m a l z e m e ve verilen h ü k ü m l e r b a k a m ı n dan, eserler arasında tutarsızlıklar m ü ş a h e d e edilmektedir. İ b n ' ü l - C e v z î (ö: 5 9 7 / 1 2 0 1 ) ' n i n Kitâb'ül-Mevzû'âfı, S u y û t î ' n i n el-Le'âlî'l-Masnû'a'sr, 'Ali e l - K â r î ' n i n Mevzû'ât'ül-Kebîr'i, el-Fettenî (ö: 9 8 6 / 1 5 7 8 ) ' n i n TezkiretulMevzü'ât'ı, el-Hût el-Beyrûtî (ö: 1276/1859)'nin Esnâ'l-Metâlib'i, bizim d â i m a el altında bulundurduklarımız arasındadır. k) Tahrîc çalışmasında olduğu kadar, Islâmî ilimlerin her hangi bir da lının sıradan bir problemini inceleyen araştırıcıların bile baş vurması zaruri olan kaynaklar da vardır. Araştırmamız açısından ayrı bir özellik arzetmeyen bu neviden eserlere, b u r a d a yer v e r m e k istemiyoruz: Lügatler, biyografik ve bibliyografik kaynaklar, ansiklopediler, şerhler, usûl kitâbları, ilgili araştırmalar ve makaleler... araştırmamızın seyrine ışık tutan v e belirli ölçülerde katkıda bulunan çalışmalardır.
Bu arada Mesnevi üzerinde yapılan çalışmalara da bir göz atmak, yerin de olacaktır. Zîrâ hadîs metinlerinin tesbîtinde kendilerinden istifâde ettiğim araştırmalar vardır: Bilindiği gibi Mesnevi, kendi sahasında, üzerinde çok çalışılmış v e ge niş zümreler üzerinde te'sir icra etmiş eserlerin başında gelmektedir. M u h t e lif dillere yapılan tercümeleri, yazılan şerhleri, dil, san'at, ve m u h t e v a bakı m ı n d a n üzerinde yapılan araştırmaları b u r a d a anlatacak değiliz. N e var ki, çok yönlü işlenip değerlendirilmiş olan bu klâsik eserlerin, hadîsleri y ö n ü n den tatmin edici bir şekilde ele alınmadığı görülmektedir. B u n d a , eserin dili nin Farsça oluşu v e edebî bir uslûbla k a l e m e alınışı dolayısıyla, İslâm âlim lerinin, daha çok Arapça ile yazılan eserlere ilgi göstermelerinin de rolü olduğu düşünülebilir. B u n a rağmen, bu y ö n ü n ü n hiç işlenmediği de
22
söylenemez. B i r ilmî tahrîc hüviyeti t a ş ı m a m a s m a r a ğ m e n , b u sik v e çağdaş araştırmaları şöyle özetleyebiliriz:
sahadaki klâ
Bir M e v l e v i d e d e s i olup "Rusûhî" mahlası ile anılan İsmail b. A h m e d e l - A n k a r a v î (ö: 1041/1631), MesnevVnin hadîsleri üzerine eğilen ilk isim^™* olarak karşımıza çıkmaktadır. Câmi'ul-Âyât^^^ adlı eseri, Mesnevî'deki âyetleri, hadîsleri v e Arapça beyitleri ayrıca toplayıp şerheden bir çalışmadır. O n u n yedi cildlik Mesnevî Şerhi d e , MesnevVnm hadîslerine işaret etmiştir. Câmi'ul-Âyât, Mesnevî ŞerhVn&Q\d ilgili malûmatın ayrıca kitap hâline getirilmesinden ibaret o l u p , farklı bir çalışma değildir. B u s e beple biz, araştırmamızda h e p esâs k a y n a k olan Mesnevî ŞerhVni kullandık. Cami'ul-AyâVa hiç atıfta bulunmadık. Bir şükran borcu olarak k a y d e t m e m i z yerinde olur ki, MesnevTde özellikle Farsça olarak m e â l e n verilen hadîslerin Arapça orijinal metinlerini tesbît ederken b u eserden b ü y ü k ölçüde fayda landık. B u d u r u m u da, h e r beytin altında belirtmeğe çalıştık. M o d e m araştırmalar d ö n e m i n d e ise, M e v l â n â üzerinde araştırma ve ça lışma yapan ü ç isim karşımıza çıkmaktadır: Batı'da A . R. N i c h o l s o n , Do ğumda Fürûzanfer, Türkiye'de de A b d ü l b â k i Gölpmarlı. Bunlardan son ikisinin, Mesnevî'nin hadîsleri üzerine de eğildiklerini g ö r ü y o m z . Şöyle ki: Mevlânâ üzerindeki çalışmalarıyla tanınan İranlı Profesör B e d î u z z a m â n Fürûzanfer, diğer Mesnevî çalışmaları arasında, o n u n hadîs leri üzerinde de durarak, Ehâdîs-i Mesnevî adı altında bir eser k a l e m e almış tır. Tahran Üniversitesi yayınları arasında hicrî 1375 senesinde (İran takvi mine göre 1334) neşredilen bu eserde 745 beyit tesbît edilmiştir'"'. Kendisin-
(20) Mesnevî üzerinde yapılan diğer klâsik dönem çalışmaları için bkz. Kâtib Çelebi, Keşfuz-Zunûn, 11/1587-1589. (21)
Naşirin notu: Merhum Ali Yardım'ın "Câmi'ul-Ayât, ayrı bir eser ise, bunun yazma ve basma nüshaları hakkında bilgi verilecek" notuna istinaden, eserin tesbît edebildi ğimiz 42 adet yazma nüshasına âit künyelerini, EK-3'de liste halinde veridik. Bu listeyi hazırlarken şu elektronik kaynaklardan istifâde ettik: 1- https://www.yazmalar.gov,tr (erişim: 30.04.2008), 2- http://www.suleymaniye.gov.tr (erişim: 02.05.2008).
(22)
Yazar, mükerrer hadîsleri ayrı ayrı numaralandırdığı gibi, beyitler içinde geçen Arapça "vecize" ve "darb-ı mesel'leri de bu tasnîfm içine almıştır. Ayrıca işaret ve delâlet yö nüyle hadîslerin mefhûmuna uyan beyitleri, mümkün olduğu kadar tesbît etmeğe çalış mış ve böylece 745 rakamına ulaşmıştır. Bu rakamın, Mesnevî'd&ki hadîslerin yekûnu olarak değerlendirilmemesi gerektiğine işaret etmemiz yerinde olur. Bu arada, yazarın atladıkları da olmuştur. Bunlara, yeri geldikçe araştırmamız içinde işâret ettik.
23
d e n y e r y e r istifâde ettiğimiz b u eser de, ilmî m â n â d a bir tahrîc çalışması değildir. Z â t e n b u m a k s a t l a k a l e m e alınmamıştır. G ö l p ı n a r h da, M e v l â n â ' y a âid t e r c ü m e ve neşirlerinde, m e t i n l e r içinde g e ç e n "hadîs
" l e r e işaret etmeyi ihmâl e t m e m i ş ve kendi imkânları ölçü
s ü n d e , -ikinci el de olsa- bâzı k a y n a k l a r ı g ö s t e r m e gayreti içinde o l m u ş t u r .
Fürûzanfer, yer yer, hadîslerin bâzı kaynaklarına da işaret etmiştir. Ne var ki, bir kaçı hâriç, diğerlerinin "kaynak" hüviyeti taşımayan ikinci el hattâ üçüncü el eserler olduğu görülür. Çoğunlukla da, Ş î a literatüründe meşhur olan kaynakları me'haz olarak verir. Bir tahrîc çalışmasında yer alması gereken "sıhhat derecesi" mes'elesine gelince; yazar, bâzı hadîsler için İbn Teymiye'nin "ı«mK'«»•" dedikleri dışında bir bilgi kaydetmemiş tir. Bu konuda da, doğrudan doğruya İbn Teymiye'nin eserlerini değil, el-Kavukcî diye meşhur Mulıammed b. Halîl et-Trablusî (ö: 1305/1888)'nin el-Lü lü ul -Mersû 'fımâ ki le lâ asla lehû ev bi-aslihî Mevzu' adlı eserini kaynak olarak kuUanmıştır.^
24
BİRİNCİ
MESNEVÎ
BÖLÜM
HADÎSLERİ
MESNEVÎ
HADÎSLERİ
Araştırmamızın ağırlık merkezini teşkil eden bu b ö l ü m , MesnevVdeki hadîslerin t a h r î c 'ini h e d e f almaktadır. İlmî bir tahrîc çalışmasında gerek li olan unsurların sıralanışında şöyle bir m e t o d tâkib edilmiştir**'. Ö n c e , içinde hadîsin geçtiği Farsça beyit başa yazılmış, h e m e n altına da Türkçe tercümesi konmuştur. Sol baş k ö ş e d e ( ) parantez içindeki r a k a m , beyitlerin ve dolayısıyla hadîslerin sıra numarasıdır. Beyitlerin tercümesi, hiç değiştirilmeden. Maârif Vekâleti Şark-îslâm Klâsikleri arasında yayımla nan V e l e d I z b u d a k ' ı n altı cildlik Mesnevi t e r c ü m e s i n d e n alınmıştır. T e r c ü melerin altına, yine parantez içinde; Mesnevî'nin cildi, ( B . ) r u m u z u ile b e yit numarası v e (Ank.) r u m u z u ile de, beytin, Ankaravî ŞerhVndeki cild v e sahîfe numarası verilmek suretiyle, beyitlerin kaynağı işaretlenmiştir. MesnevVde bulunan mükerrer hadîsler, geçtiği cild v e beyit numaraları k a y d e dilmek suretiyle, hadîsin ilk geçtiği beytin kaynağı yanında gösterilmiştir. D a h a sonra, tahrîcin ü ç esaslı rüknü olan "Sened - Kaynak - Sıhhat de recesi" sırasına göre bir tertibe gidilmiştir. B u sıralamada da şu hususlar dikkate alınmıştır: A - M e t i n : Bu kısımda, hadîsin, senedi ile birlikte metni yazılmış, altına da Türkçe tercümesi konmuştur. T e r c ü m e d e , senede yer verilmediği gibi, açıklama v e yorumlara da gidilmemiştir. Sâdece, gerekli hâllerde, keli me ve tâbirler üzerinde açıklamalar yapıldığı olmuştur. Metinler arasında tercih yapılırken, MesnevV deki m e t n e u y a n v e -şayet farklı bir d u r u m varsa- sahîh senedle rivayet edilen şekli alınmış v e o metnin kaynağı birinci sırada verilmiştir. Diğer farklılıklar, "kaynaklar" kısmında değerlendirilmiştir.
(*)
Araştırma konusunun seçilişinde olduğu gibi, plânın yapılışında, dipnotu sıralaması tertibinde, bâzı tâbirlerin seçilişinde ve bir kısım kaynakların temininde de bana ışık tu tan, yol ve yön gösteren, metod veren Sayın Prof. Dr. Mehmed Hatiboğlu'na, burada, minnet ve şükranlarımı dile getirmek isterim.
27
B - K a y n a k l a r : Bu kısımda da, m ü m k ü n olduğu kadar, metnin çe şitli v a r y a n t l a n n ı ihtiva eden kaynaklar gösterilmiş; dipnotlarında, bu kay nakların künyeleri kaydedilmiştir. Kaynakların sıralanışında, kesin bir ölçü y e u y m a k m ü m k ü n olmamıştır. Müelliflerin ö l ü m târihlerinin kronolojik sırasını esâs aldığımız gibi, yerine göre, eserlerin İslâm n e z d i n d e kazandığı merâtibi dikkate aldığımız d a olmuştur. Görünüşte teferruat gibi telâkki edilebilecek nitelikteki bâzı ikinci el kaynaklara d a dipnotlarında yer verilmiştir. Üzerinde d u r d u ğ u m u z hadis metninin her hangi bir y ö n ü n e ışık tutucu bir katkısı b u l u n d u ğ u düşüncesiyle b u yola gidilmiştir. A n c a k , çok m e ş h u r kaynaklarda yer alan metinler için bu ikinci el kaynaklar p e k kullanılmamış, sâdece ana kaynaklarla yetinilmiştir. C - H ü k ü m : Bu araştırmamızda, "Sıhhat derecesi" yerine "Hü küm" tâbirini kullandık. Çalışmamızın bu kısmında ise, hadîsin sıhhat dere cesini tesbîte gayret ettik. Yaptığımız, "ta'yîn" âeg\\, "tesbît"ik. Bu sebeple, hadîs h a k k ı n d a söylenen bütün bilgileri toplamaya ve bu bilgilerin kaynakla rına işaret e t m e y e çalıştık. Ancak, farklı hükümlerin mevcudiyeti hâlinde, bunların mukayeseli tenkidini yaptığımız oldu. Ayrıca, hiçbir sıhhat derecesi değerlendirmesine r a s t l a y a m a d ı k l a n m ı z m yanında, eldeki vesikalar yardı mıyla, bizim, bir neticeye g ö t ü r m e denemesi yaptıklarımız da olmuştur.
28
MESNEVI I. CİLD H A D Î S L E R İ
MESNEVİ HADÎSLERİ FORMA 4
(1)
. j ^ > / > / ^ ^ ^
^JI^.J^.^}\y\J.)I/))J
P e y g a m b e r demiştir ki: "Her kim sırrını erişir".
saklarsa
çabucak
muradına
(Mesnevî: C. I, B . 176; Ank. 1/86)
A-
Metin:
« j
(
J
I ^
ûLs i uU::^L; jv^v^'l
M u ' â z b. C e b e l ' d e n . P e y g a m b e r Efendimiz: "İhtiyâçlarınızı, sır rınızı saklamak suretiyle başarıya ulaştırınız. Zîrâ, her nîmet sahibi kıskanılmaya mahkûmdur" buyurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
Y u k a n d a k i metin Taberânî'nindiı^"'. A y n c a , Ebû Nn'aym""», Kuzâ'î'^', Beyhakî*^'*', Deylemî"' de rivayet etmişlerdir. Kaynaklarda, metinler arasında, mânâya te'sîr etmeyen küçük lâfız farklılıklan göze çarpmaktadır.
C-
Hüküm:
'Irâkî'^" v e Suyûtî''" "zaîf" bir s e n e d l e rivayet e d i l d i ğ i n i s ö y l e r ler. Zehebî'^"', S a ' î d b . S e l l â m ' m ( d ö r d ü n c ü râvî) münker /îa(/î5İerinden (23)
Taberânî, el-Mu 'cem us-Sağîr,
11/149.
(24)
Ebû Nu'aym, Hılyet 'ül-Evliyâ,
V/215.
(25)
Kuzâ'î, Müsned
(26)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 410'', Kayseri Râşid Efendi Kütübhânesi,
(27)
Deylemî, Müsned
(28)
'Irâkî, el-Muğnî, İhyâu 'Ulûm 'id-Dîn haşiyesinde, 11/188, dipnotu: 2.
(29)
Sviyût\,el-Câmi'us-Sağîr,
(30)
Zehebî, Mîzân ul-î 'tidâl, 11/141.
uş-Şihâb, vr. 84', r. 458, 459; ///. Ahmed Kütübhânesi,
ul-Firdevs,
nu: 370. nu: 109.
vr. 34", Kayseri Râşid Efendi Kütübhânesi,
nu: 108.
1/40.
31
birisi a r a s ı n d a İcaydeder. D a h a sert b i r h a d î s t e n k i d ç i s i olan İ b n ' ü l - C e v z î (ö: 597/1201) ise, "mevzu"' hadîsler m e y â n ı n d a gösterir*^".
*
^
(2)
0
J:^MJjjJ^cJ^j.'.
Jy^^^Ai/
J^^^^
"Arş, kötü kişinin öğütmesinden titrer". Suçlardan ve şüpheli şey lerden k o r u n a n kişi de, kötü medhedilince, m e d h e d e n kişi hakkında fena bir z a n n a düşer. (Mesnevi- C. I, B. 240; Ank. 1/94) Beyitte sarih olarak hadîsin metni verilmemekle beraber, birinci mısraı aşağıdaki hadîse işaret etmektedir:
A-
Metin:
i^î
<• c r ^ '
'
t^^^i
(*^'
Cf-)
^
'
^'^j
'
E n e s (r.a)'den rivayet edilmiştir. ResûluUah (s.a.s): "Kötü bir kim se öğüldüğü zaman, Cenâb-ı Hakk öfkelenir ve bu yüzden Arş titrer" bu yurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin Beyhakî'nindir<^^>. Ayrıca Deylemî<"' de nakletmiştir.
(31)
İbn'ül-Cevzî, el-Mevzûat, 11/164-166 (Dört ayn rivayetin tenkidini yapar). Aynca bkz. Heysemî, Mecme'uz-Zevâid, VlII/195; Suyûtî, el-Le'âlî'l-Masnû'a, 11/43; Sehâvî, elMakâsıd, s. 56; 'Aciûnî, Keşful-Hafâ, 1/123; Hût el-Beyrûtî, Esna 1-Metâlib, s. 38.
(32)
Beyhakî, Şu 'ab ul-îmân, vr. 3 2 5 ^
(33)
Deylemî, Müsned ul-Firdevs, vr. 28*'.
32
C-
Hüküm:
Z e h e b î " ' , senede ikinci râvî durumunda olan E n e s ' i hizmetçisi E b û H a l e f i n t a n m m a y a n bir râvî oluşu yüzünden "Bu, münker bir haberdir" der. 'Irâkî""' ve Suyûtî""' ise hadîsin "zaîf söylerler.
bir senedle"
rivayet edildiğini
O b ü y ü k l e r b ü y ü ğ ü n ü n haberlerinden birini dinle: "Huzur madıkça namaz tamam olmaz".
u kalb
ol
(Me^evf: C. I, B. 381; Ank. 1/116) Tetkik ettiğimiz hadîs m e c m û a l a r m d a yukarıdaki m e t n e rastlayamadık. Bunun, n a m a z d a h u ş û u e m r e d e n âyet v e hadîslerin M e v l â n â tarafından b ö y lece n a z ı m şekline s o k u l m u ş olması muhtemeldir. MesnevVde yer yer b u tip örneklere rastlanacaktır. B u m â n â y ı destekliyen hadîslerden bir tanesi şöyledir:
A-
Metin:
« dL-'jU' j c-id: 'i ö\j <.
(,1-11
d-U:^' OiL- ûîj t v - ^ ' j
^y^l»
Ali b. E b î T â l i b ' d e n "Mü'minler, namazlarında huşûa riâyet ederler"''^^ âyeti sorulduğu z a m a n O: "Huşu kalbdedir. Huşu, Müslüman (34) Zehebî, Mîzân, 11/109, r. 3041; İbn Hacer el-'Askalânî, Tehzîb ut-Tehzîb, XII/87, r. 380. (35)
'Irâkî, el-Muğnî, 11/87; III/160 (Her iki sahîfenin ikinci haşiyeleri).
(36)
Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 1735 (Ebû Yaiâ, İbn 'Adiyy ve Beyhakî'den naklen); aynca bkz. 'Aciûnî, Keşfül-Haja, 1/99, r. 275.
(37) Kur'ân-ı Kerîm, el-Mü'minûn
sûresi, 2. âyet.
33
vekarına yakışır şekilde, vücûdunun sakin olması ğın yerden ayırmamandır" demiştir.
B-
ve gözünü
namaz
kıldı
Kaynaklar:
Yukarıdalii metin ' A b d u l l a h b . el-Mübârek<'^' v e e l - H â k i m " " tarafın d a n nakledilmiştir.
C-
Hüküm:
el-Hâkim,
"sahîh
" b i r senedle rivayet edildiğini söyler. Z e h e b î de
Telhîs 'inde aynı h ü k m e iştirak eder. Görüldüğü
gibi
hadis,
"merfû'"
değil
"mevkuf"
dur.
Yâni
A s h â b ' d a n H z . A l i ' n i n s ö z ü d ü r v e âyeti tefsir maksadıyla söylenmiştir. 'Irâkî, "zaîf"
İhyâ'nm
tahrîcinde'"»»,
Deylemî'nin
b.
bir senedle rivayet ettiği şu hadîsi d e zikreder: " ">UP
ajjj ^
"Allah, kalbi bedeni
hiç bir amelini
kabul
ile birlikte
oluncaya
(Mesnevi:
kadar,
Ka'b'den iiıi j . J i V kulunun
etmez".
Allah, c a n atlarını eyersiz kor. B u , "Uyku ölümün
A -
Übeyy
kardeşidir"
sırrıdır.
C. I, B. 400; Ank. 1/120)
Metin:
(38)
'Abdullah b. el-Mübârek, Kitâb 'üz-Zühd ve 'r-Rekâik, s. 403, r. 1148.
(39)
el-Hâkim, el-Müstedrek
(40)
'Irâkî, el-Muğnî, 1/150, haşiye: 7. Hadîsin kelimelerinin îzâhı için bkz. İbn'ül-Esîr, enNihâye, 1/151, 159; IV/73.
34
'alâ 's-Sahîhayn, 11/393, Kitâb ut-Tefsîr.
C â b i r (r.a)'den. A d a m ı n birisi ResûluUah (s.a.s)'dan "Cennet uyur mu?" diye sordu. ResûluUah (s.a.s) da: "Uyku, Cennet ehli ise ölmez"
B-
ölümün
ehli
kardeşidir.
buyurdular.
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin Beyhakfuindir*"". A y r ı c a Taberânî*"'' v e Deylemî"^' yine C â b i r ' d e n "oj^-u. -y^ o y y : V a J r i JAÎJ
>ı
"Uyku, ölümün kardeşidir. şeklinde naklederler.
ehli ise ölmeder
Cennet
ç>Ji" ve
uyumazlar"
C-Hüküm: el-Hatîb et-Tebrîzî<"' v e Suyûtî*'», B e y h a k î ' d e n naklen zikrettiği b u hadîs için "zaîf" h ü k m ü n ü vermişlerdir.
(5)
^jfJj , jl^. B e n i m kulağım,
dağlanmaz"
"Mü'min,
bir zehirli
jp hayvan
^ ^ ^ I ^ J ^ j / deliğinden
iki
kere
sözünü işitti. P e y g a m b e r ' i n sözünü canla, gönülle kabul etti.
{Mesnevi: C. I, B. 907; Ank. 1/210)
(41) Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 316^ (42)
Suyûtî, el-Câmi 'us-Sağîr, Il/l89 (Taberânî'den naklen).
(43) Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,
vr. 285''.
(44) Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât'ül-Mesâbîh,
111/96, r. 5654.
(45) Suyûtî, el-Câmi 'us-Sağîr. II/l 89. Ayrıca bkz. ' Aciûnî, Keşful-Hafâ,
11/329, r. 2868.
35
A-Metin:
E b û H ü r e y r e (r.a.)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "Mü'min, hirli hayvan deliğinden iki kere dağlanmaz" buyurmuşlardır.
B-
bir ze
Kaynaklar:
Hadîs, Buhârî'«, Müslim'«', E b û Dâvûd'^"', İbn Mâce"'", A h m e d b. Hanbel""', D â r i m î ' " gibi meşhurların hadîs m e c m u a l a r ı n d a aynı sened ve metinle E b û H ü r e y r e ' d e n rivayet edilmiştir. Ayrıca A h m e d b, H a n b e l ve İbn M â c e , ' A b d u l l a h b. Ö m e r tarikiyle gelen ayrı bir senedle de rivayet etmişlerdir*^".
C-
Hüküm:
Hadîs, sened ve metin yönünden ittifakla "s ahîh"
(6)
^ y U ^ I ıj^\j jfjj i
P e y g a m b e r , yüksek sesle: "Tevekkülle bağla" dedi. (Mesnevî: C. I, B. 913; Ank. 1/211)
beraber
olarak kabul edilmiştir.
MJ
Jhl
yine
^.YR^^
devenin
ayağını
(46)
Buhârî, el-Câmi us-Sahlh, VII/103; Buhârî, el-Edeb 'Ül-Müfred. s. 435-436, r. 1278.
(47)
Müslim, el-Câmi 'us-Sahîh, VIII/227.
(48)
Ebû Dâvûd, Sünen. IV/368, r. 4862.
(49)
İbn Mâce, Sünen. 11/1318, r. 3982.
(50)
Ahmed b. Hanbel, Müsned
(51)
Dârimî, Sünen, U/227, r. 2784.
(52)
Ahmed b. Hanbel, Müsned. 11/115; İbn Mâce, Sünen, 11/1318, r. 3983. Ayrıca bkz. a) Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 11/625, r. 5053; b) Suyûtî, el-Câmi us-Sağîr, 11/205; c) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 472, r. 1329; d) 'Aciûnî, Keşful-Hafâ, 11/374, r. 3132,
36
11/379.
A-
Metin:
« J S ' U A J
JJ »
: ^ j
AJLP
JJ.^J
JUi
' A m r b . Ü m e y y e ed-Dımrî'den<">. O, P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' e "Yâ Resûlallah! Bineğimi salıverip Allah 'a tevekkül edeyim mi?" diye sorunca, ResûluUah (s.a.s) Efendimiz: "Hayır! Önce bağla sonra tevekkül et" bu yurmuşlardır.
B-
Kaynalilar:
Hadîsi, el-Hâkim''*>, K u z â ' î " ' , Beyhakî'»', E b û N u ' a y m ' " ' rivayet et mişlerdir. Yukarıdaki metin e l - H â k i m ' i n d i r . Ayrıca Tirmizî'**', E n e s b . M â lik tarikiyle gelen diğer bir rivayet nakleder. D e y l e m î " " de hadîse yer verir.
C-
Hüküm:
e l - H â k i m ' i n rivayeti için Z e h e b î Telhîs 'inde " bir senedle
rivayet edilmiştir"
" "Sahîh 'e yakın
der. T i r m i z î şârihi E b û B e k i r İ b n ' ü l - ' A r a b î " '
(53)
' A m r b . Ümeyye, Uhud Muharebesi 'nden sonra Müslüman olmuştur. Peygamberi miz kendisini birkaç defa elçi olarak göndermiştir. Medine'de, Muâviye'nin hilâfeti zamânmda hicrî 60 senesinden önce vefat etmiştir (bkz. İbn Hacer, Tehzib, VlIl/6, r. 6).
(54)
el-Hâkim, el-Müstedrek,
(55)
Kuzâ'î, Müsned'üş-Şihâb,
(56)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 102" (dört rivayet).
111/623. vr. 76^ r, 404.
(57)
Ebû Nu'aym, Hdyet 'ül-Evliyâ. VlII/390.
(58)
Tirmizî, Sünen, lX/320; XIII/339.
(59)
Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,
(60)
Tirmizî, a.g.y., İ b n ' ü l - ' A r a b î el-Mâlikî, Hicrî 438 senesinde İşhiliyye'de doğmuş ve 543 senesinde Fâj-'da vefat etmiştir. Tirmizî'nin en geniş şerhini yapanlardandır (bkz. Zehebî, Tezkirefiil-Huffâz, IV/1294-1298, r. 1081).
vr. 371
37
ve Suyûtî"" de e l - H â k i m ve B e y h a k î rivayeti için "s a h îh "dir demişlerdi. T i r m i z î ' n i n E n e s b . M â l i k rivayeti ise râvîleri y ö n ü n d e n tenkide u ğ ramıştır. Şöyle ki: Hadîsin ikinci râvîsi e l - M u ğ î r e b . E b î K u r r a e s - S e d û s i , y i n e ü ç ü n c ü râvî Y a h y a b . S a ' î d e l - K a t t â n tarafından "durumu ğil" " 4JU-
V " gerekçesiyle tenkîd edilmiş v e : "Bu hadîs,
belli bana
de göre
münker dir" demiştir*"'. B u n a karşılık Z e h e b î " ' ve İ b n H a c e r ' " ' ise: " M u ğ î r e , Y e z î d b . M ü h e l l e b ' / n kâtibi idi. Aynı zamanda onunla birlikte S ü l e y m a n b . ' A b d ' ü l - M e l i k devrinde Cürcân fethine iştirak etmiştir" der v e T i r m i z î rivayetini zikreder. T i r m i z î de: "Bu, E n e s rivayeti ile garîb bir hadîsdir. Zîrâ, E n e s ri vayeti, sâdece bu yolla rivayet edilmiştir. Aynı hadîs, ' A m r b . Ü m e y y e e d D ı m r î tarikiyle de rivayet edilmiştir" der. B u sebeple biz, bu yolla gelen rivayeti tercih ettik.
"Çalışan
kimse
Tanrı sevgilisidir"
işaretini dinle. Tevekkülden dolayı
esbaba teşebbüs h u s u s u n d a tembel olma.
{Mesnevi: C. I, B. 914; Ank. 1/212)
Açıklama: B u r a d a bahis konusu edilen "
^1
iSOı
" Çalışan A l l a h ' ı n sevgili
kuludur ifadesi, hadîs olarak değil de, r e m z , i ş a r e t SuyM, el-Câmi
(62)
Tirmizî, a.g.y.
(63)
Zehebî, Mîzân, IV/165, r. 8720; III/149, r. 5906.
(64)
İbn Hacer, Tehzîb. X/268, r. 480. Ayrıca bkz. a) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 1/47 (Tirmizî'den); b) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 65, r. 128; c) 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, 1/144, r. 418; d) Hût el-Beyrûtî, Esna 'l-Melâlib, s. 44; e) 'Irâkî, el-Muğnî, 1/279, haşiye: 1.
38
•us-Sağîr,lVSS.
şeklinde zikredilmiş-
(61)
tir ki, " b u vecizeye dikkat et, kulak v e r " mânâsı d a düşünülebilir. Biz, tetkiklerimiz çerçevesi içerisinde, hiçbir kitapta, böyle bir ibareye rastlayamadık. D a h a ziyâde g ü n ü m ü z ü n ticarî müesseselerinde duvar levhası olarak k u l a n d a n v e dînî bir vecize olarak dillerde dolaşan b u sözün, çalışma ya ve el emeği, alın teri ile helâl yoldan rızkımızı temîn e t m e y e teşvik eden âyet v e hadîslerden istifâde ederek, müteahhir İslâm büyükleri tarafından söylenmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Yalnız A n k a r a v î (1/212), beytin îzâhı sadedinde, " a ı dîsinin
remzini
^ ı ^ ı " "ha
işit" şeklinde hadîs olarak göstermişse de h e r hangi bir kay
n a k zikretmemi ştir. F ü r û z a n f e r ise, Ehâdis-i
Mesnevi'sinde
b u beyte yer vermez.
Biz, halk arasında hadîs olarak bilindiği için b u beyti almayı v e yukarı daki açıklamayı yapmayı u y g u n bulduk.
J ı p j L y ^ l ^ . : ^
(8)
J^\.
Biz, H a k k ' ı n ayali ve süt isteyen yavrularıyız. P e y g a m b e r : "Halk, rı ayalidir" dedi.
Tan
(Mesnevi: C. I, B. 927; Ank. 1/214)
A-
M\
Metin:
jv^l^U t<Ûıl J L P
Jİİ-1
j
«ULP
^\
JL^
«UJI J J ^ J
J l i : jLi
( j j j )
'Abdullah b. M e s ' û d ' d a n . ResûluUah (s.a.s): "Bütün insanlar Al lah 'ın ayalidir. Allah yanında en sevimlisiniz ise ayaline karşı iyi davra nandır" buyurmuşlardır. 39
B-
Kaynaklar:
H a d î s ; E b û N u ' a y m ' " ' , Bezzâr""", K u z â ' î ' " ' , Beyhakî""', tarafından farklı sened ve metinlerle rivayet edilmiştir. Y u k a n d a k i metin E b û N u ' a y m ' ı n d ı r . B e y h a k î , Şu'ab'ül-îmân'mdm, altı rivayeti toplamıştır. E b û Y a ' l â ve T a b e r â n î tarafından da rivayet edildiğini S u y û t î haber v e r m e k t e diı^'" a y n c a Deylemî'™', H e y s e m î " " , H a t î b e t - T e b r î z î " ' v e İ b n Hacer< ' d e hadîsi eserlerinde kaydetmişlerdir. Rivayetler arasında metin farklılıkları olmakla beraber, hiç birisinin m â n â y a te'sir eden yönü yoktur.
C-Hüküm: E b û N u ' a y m , hadîsin sonuna: "Bu hadîs, e l - H a k e m b . U t e y b e (ö: lisyden gelen tarîkle garîb 'dir. Çünkü ondan, sâdece M û s â b . U m e y r (ö: ?) rivayet etmiştir" kaydını koyarak, senedi b a k ı m ı n d a n "garîb " yâni "zaîf" o l d u ğ u n a işaret eder. B e y h a k î de: "Başka senedlerle de rivayet edilmesine rağmen zaîf'tir" kaydını ilâve eder. S u y û t î ise; E b û Y a ' l â , B e z z â r ve T a b e r â n î ' d e n aldığı bu hadîs için, aynı şekilde "zaîf" hükmü nü vermiştir*"". ' A c i û n î " ' de, İ b n H a c e r e l - M e k k î (ö: 973)'nin Fetâvâ-yı j^e'sinde: "Bu hadîs çeşitli yollarla rivayet edilmiştir. Fakat z a îf'tir" dediğini nakleder.
Hadîsiyhepsi de
G ö r ü l d ü ğ ü üzere, hadîs h a k k ı n d a verilen h ü k ü m , u m u m i y e t l e senedinin "zaîf" oluşudur. (65)
Ebû Nu'aym, Hılyet 'ül-Evliyâ, 11/102; IV/237.
(66)
Bezzâr, Müsned. (Heysemî, Keşfül-Estâr.
(67)
Kuzâ'î, Müsned uş-Şihâb, vr. 1 0 4 \ r. 802.
(68)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 462"•^
(69)
S,\iyüû,el-Câmius-Sağîr.
(70)
Deylemî, Müsned 'ül-Firdevs, vr. 115''.
11/398, r. 1949).
11/12.
(71)
Heysemî, Mecme'uz-Zevâid,
(72)
Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât 'ül-Mesâbîh, II/613, r. 4998-4999.
(73)
İbn Hacer, el-Metâlib 'ül- 'Âliye, 1/262, r. 897.
(74)
Suyûû, el-Câmi'us-SağIr,
(75)
'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, 1/381. Ayrıca bkz. Sehâvî, el-Makâsıd, s. 200; Zehebî, Mîzân 'ül1'tidâl. IV/469; Hût el-Beyrûtî, ^ « â 7-Me/â//6, s. 102.
40
VIII/191.
11/12.
Hadîs-i şerifte geçen " 'lyâl" kelimesi, hakikat değil, m e c a z olarak kullanılmıştır. Allah, bütün kullarının rızıklarını tekeffül ettiği için, O ' n a karşı d â i m a m u h t a ç d u r u m d a olan kullarına "Hakk'ın 'lyâli" demiştir*"*'.
(9)
J^(/^-c/^^-Aj^
Jr-V^'^^İ^^J^r"
Dîn y o l u n d a sarfetmek üzere kazandığın mala, P e y g a m b e r : "Ne mal!" demiştir.
güzel
{Mesnevi- C. I, B. 984; Ank. 1/225)
A- Metin: j
I^LJ
J>-T j î j,yli
i ^ j
Aİs- AÎJI
JLSÖ
IJ » : JL» ^ <. Üs Üs ^ t j-^aJl J,l Jjw2İ U^yj
AÎII J J - - J J I
: Jü t ^'^^
_j "^ijli ı c J j l i î : jLî A^T ^ <.
« ^U^l i.y>^ ^Ua Jlil ^
: ^JAS- L » :jLâi j j - ' j
' A m r b . el-As anlatıyor: Bir gün ResûluUah (s.a.s) Efendimiz beni çağırarak, üzerime kıyafetimi ve silâhımı alıp g e l m e m i söyledi. B e n hazırlı ğımı yapıp d ö n d ü ğ ü m z a m a n ResûluUah (s.a.s) abdest alıyordu. Bakışlarını bana doğru kaldırdı tekrar indirdi v e şöyle b u y u r d u : "Yâ 'Amr! Ben, seni, askerin başında kumandan olarak göndermek istiyorum. Bu vesîle ile Al lah seni zenginleştirecek (yani bir ç o k ganimet elde edeceksin). Senin bir miktar temiz mal kazanmanı son derece arzu ediyorum" dedi. Ben: "Yâ Resûlallah! Mal heveslisi olduğum için Müslüman olmadım. Sâdece İs lâm 'a karşı sevgim ve Allah 'ın Resulü ile beraber olabilmem için Müslü-
(76)
İbn'ül-Esîr, en-Nihâye.
111/139.
41
man oldum" d e d i m . B u n u n üzerine Resûlullalı (s.a.s): "Ya 'Amr! kimse için temiz mal ne güzel şeydir! " buyurdular. B-
Salih
Kaynaklar:
Hadîs, Buhârî"), A h m e d b. H a n b e P ' , el-Hâkim™, Beyhakr"' v e K u zâ'î"" v e Deylemî*^' tarafından rivayet edilmiştir. Rivayetlerin senedleri ara s m d a k a y d a değer bir farklılık yoktur. Metin b a k ı m ı n d a n ise, sebeb-i
vürûd kısmında k a y d a lüzum görülme
yecek kadar c ü z ' î farklılıkların (meselâ: "Lci" yerine
gibi) yanında esâs
metin üzerinde, m â n â y a te'sîr etmeyen şu farklılıklar g ö z e çarpar: e l - H â k i m , " J Ü . U UJÜ" şeklinde m e d i h fiilinin sonuna bir elif ve "Mâl" kelimesinin b a s m a d a "Bâ" harf-i cerr'i ilâvesiyle, " « y e r i n e de
JS" değişikliğiyle rivayet
etmiştir. Gazâlî, İhyâ's,mm iki yerinde hadîse yer verir**^'. 'Irâkî, îhyâ'nm tahrîcinde ayrıca E b û Y a ' l â ve T a b e r â n î ' n i n de ' A m r b. e l - Â s ' ı n hadîsleri arasında rivayet ettiğini kaydeder**"'.
C-
Hüküm:
Hadîsin değer h ü k m ü h a k k ı n d a e l - H â k i m : "Müslim'/ra şartına göre sahîh bir hadîsdir" der. Zehebî, Telhis 'inde bu h ü k m ü tasdik eder. 'Irâkî d e : "Sahîh bir senedle rivayet edilmiştir" diyerek hadîsin "sahîh" oluşunu belirtir.
(77)
Buhârî, el-Edeb ul-Müfred
s. 112, r. 299. IV/197, 202.
(78)
Ahmed b. Hanbel, Müsned
(79)
el-Hâkim, el-Müstedrek,
(80)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 103.
(81)
Kuzâ'î, Müsned 'üş-Şihâb, vr. 145", r. 808.
II/2.
(82)
Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,
(83)
Gazâlî, İhya, 111/234, IV/104.
(84)
'Irâkî, el-Muğnî, a.g.y.ler, birinci dipnotlan.
42
vr. 284*'.
(10)
^ y j i i : i ~ J \ / ^ J ^
P e y g a m b e r : "Ey tedbîr mîndir" dedi.
sahibi! Danış
dyi^J
ki, kendisiyle
^
.
danışılan
/
^
-
^
kişi e-
(Mesnevî: C. I, B. 1044; Ank. 1/235)
Ajiy
Metin: jLi^l
j Aİp iîıl
4İ1İ J_j^j J l i
ı^î ^
j ^ ^ l j-p ^
js>
E b û H ü r e y r e ' d e n . P e y g a m b e r Efendimiz şöyle b u y u r m u ş t u r : "Kendisine danışılıp istişare edilen kimse, emin ve güvenilir kimsedir". Yani kendisine bir şey danışılan kimse, danışana karşı hainlik yapıp şaşırtıcı söz söylemez, söylememesi lâzımdır.
B-
Kaynaklar:
Hadîs, T i r m i z î * E b û Dâvûd'*"', B u h â r î * ' , İ b n Mâce'»*', D â r i m î * " , B e y h a k î " " , H â k i m ' " ' , E b û N u ' a y m " " , K u z â ' î " ' tarafından E b û H ü r e y r e rivayeti olarak nakledilmiştir. D â r i m î ile İ b n M â c e ' n i n ikinci rivayet'"'" E b û M e s ' û d ; K u z â ' î rivayeti S e m ü r e b . C ü n d e b tarîkiyledir. Hadîsin d ö r d ü n c ü râvîsi Ş e y b â n b . ' A b d u r r a h m â n (ö: 164)'a kadar, bütün rivayetlerde râvîler müşterektir. O n d a n itibaren değişiklik arz eder. Zâten T i r m i z î ; "Bu hadîsi
(85)
Tirmizî, Sünen, X/261; Tirmizî, Kitâb uş-Şemâil, s. 113.
(86)
EbûDâvûd, IV/453,r. 5128.
(87)
Buhârî, el-Edeb ul-Müfred
(88)
İbn Mâce, Sünen, 11/1233, r. 3745.
(89)
Dârimî, Sünen, 11/138, r. 2452.
(90)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 345".
(91)
e\-mkim,
(92)
Ebû Nu'aym, Hılyet 'ül-Evliyâ, VI/190.
(93)
Kuzâ'î, Müsned'üş-Şihâb,
(94)
îbn Mâce, Sünen, a.g.y., r. 3746.
el-Müstedrek,
s. 99, r. 256.
IV/131. vr. 3 \ r. 3.
43
Ş e y b â n b . 'Abdurrahmân'rfaM bir ço/cları rivayet etmiştir"^'^^^ diyerek b u n o k t a y a dikkati çekmiştir. T i r m i z î ' d e , Ü m m ü S e l e m e tarikiyle gelen ikinci bir rivayet daha vardır'"*' ki; T i r m i z î : "Bu bâbta, İ b n M e s ' û d , E b û H ü r e y r e ve İ b n Ö m e r ' r f e « diğer rivayetler de mevcûddur. Fakat Ü m m ü S e l e m e tarikiyle gelen rivayet garîb dir" der.
C-
Hüküm:
T i r m i z î : "Bu, hasen bir hadîsdir"
diyerek hadîsin sıhhatine hükmeder.
F u â d ' A b d ü l b â k î , İ b n M â c e ' d e k i hadîs için: " E b û M e s ' û d ' H « hadî sinin senedi sahîh ricali ise sika dan olan kimselerdir" diyerek hadîsin "sahîh " oluşunu ifâde eder. Diğer kaynaklar ise hep T i r m i z î ' n i n h ü k m ü nü benimsemişlerdi. Hadisleri, sahîh ve zaîf diye iki grupta değerlendirmek icap ederse, ikisinin arasında y e r alan "hasen" ta'bîrini, daha ziyade "sahîh" h ü k m ü n d e m ü t â l â a e t m e m i z gerekir. B u rivayetler içerisinde metin bakımından bir değişiklik yoktur. Sâdece B u h â r î rivayeti ile T i r m i z î ' n i n Kitâb uş-ŞemâU'indeki rivayetlerinde uzun ca bir sebeb-i vürûd kısmı da y e r almaktadır.
(11)
^^c/>?-»^t;i>'^>
P e y g a m b e r : "Şakacıktan hastalanış, gerçekten adam nihayet mum gibi söner gider" dedi.
^. Ü^^J
J ^ y r ^ ^ : ^
hastalık
getirir
ve o
{Mesnevi: C. I, B. 1070; Ank. 1/241)
(95)
Tirmizî, Sünen,
(96)
A.g.e., X/262. Ayrıca, bkz. Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 383; 'Aciûnî, Keşful-Hafâ, 11/205.
44
a.g.y. 11/186; Sehâvî, el-Makâsıd,
s.
Kabul edilmesi farz olan P e y g a m b e r hadîsidir bu: "Hasta kendinizi
hasta gösterirseniz
sahiden
değilken
hastalanırsınız".
(Mesnevi- C. III, B. 1580; Ank. III/257)
A-
Metin:
"Hasta olmadığınız hâlde hasta imiş gibi görünmeyin (temaruz etme yin); gerçekten hasta olursunuz. Kabirlerinizi de önceden kazdırmayın, sonra ölürsünüz".
B-
Kaynaklar:
Yukarıdaki metni sâdece D e y l e m î ' n i n Müsned 'ül-Firdevs 'inde'"' tesbît etmiş b u l u n u y o r u z . Ayrıca ikinci el eserlerde de"" hadîse y e r verilmiştir.
C-
Hüküm:
D e y l e m î , V e h b b . K a y s ' * ' dan rivayet ettiği bu hadîs için serdetmemiştir.
sened
İkinci el kaynakların hepsi de S e h â v î ' d e n naklederek m ü ş t e r e k e n şu bilgiyi verirler: "Bu hadîsi İ b n E b î H a t i m ( e r - R â z î ) , tlel isimli eserinde İ b n ' A b b â s zikretmiş ve münkerdir demiştir. D e y l e m î , İ b n E b î H a t i m
(97)
Deylemî, Müsned 'ül-Firdevs, vr. 186*'.
(98)
a) b) c) d) e)
(99)
Vehb b . K a y s ' m Ashâb'Am İsâbe, 11/55).
Sehâvî, el-Makâsıd'ül-Hasene, s. 459, r. 1287. 'Aciûnî, Keif'ül-Hafâ, 11/349, r. 2290. 'Ali el-Kârî, Mevzu 'ât, s. 92. Münâvî, Künûz'ül-Hakâyık, 11/163, Deylemî'den naklen. Hût el-Beyrûtî, Esna 'l-Metâlib, s. 246. olduğu T a b e r â n î tarafından zikredilir (İbn Hacer, el-
45
MESNEVÎ HADİSLERİ FORMA S
(er-Râzî) kanalıyla sahîh değildir"
merfû' olarak sened serdetmişse şeklindedir.
^J^Uİ^JJyJ^
(12)
de, her hâl ü
kârda,
^ J i J ^ ^ y ^ \ /
Şu hâlde sen, her g ö z açıp k a p a m a d a ölüyor, d i n l i y o r s u n . Mustafâ: "Dünyâ, bir ândan ibarettir" buyurdu.
{Mesnevî: C. I, B. 1142; Ank. 1/255)
A-
Metin:
"Dünyâ kısa bir ândan ibarettir.
B-
Onu da ibâdetle
geçir".
Kaynaklar:
Hadîsi ilk k a y n a k l a r d a tesbît edemedik. Yukarıdaki metni, 'Ali elK â r î ' n i n Mevzu 'âbında'™' v e ' A c i û n î ' n i n Keşful-Hafâ 'smda<""' tesbît ettik. C-
Hüküm:
'Ali e l - K â r î : "Lâfzı bakımından hadîs olarak aslı yoksa da, mânâsı âyete uygundur" d i y e r e k , y u k a r ı d a k i m e t n i n h a d î s o l m a d ı ğ ı n ı , belki diğer â y e t v e h a d î s l e r d e n m â n â o l a r a k a l m a n bir v e c i z e o l d u ğ u n u s ö y l e m e k ister. B u r a d a k i "Sâat" kelimesi, a l t m ı ş nâsına değil, "Vakt-ı kalîl"çok az bir
(100) 'Ali e\-KM, Mevzu'ât,
s. 43.
(101) 'hc\ûm,
1/416, r. 1331.
Keşfül-Hafâ,
(102) İbn'ül-Esîr, en-Nihâye, 11/192.
46
d a k i k a l ı k z a m a n parçası mâ v a k i t v e â n anlamını taşır*'"".
ö t e y a n d a n e l - H â k i m , el-Müstedrek'mde""^^ hadîs rivayet eder ki, şöyledir: (J,UJ AJJI ö\ »
: jJ— j "UIP
^ ı r
^
4 jiüi ^
u
bu m â n â y a çok y a k m bir
: Jli
JJLUi V I
C 4^
i_jj<w
<ÜJI
^
^ 1
t t>ui L ^ ı r g j j ı
i b n M e s ' û d ' d a n . P e y g a m b e r Efendimiz: "Allah dünyâyı tamamen küçücük yaratmıştır. Ondan geriye kalan ise azın da azıdır. O geriye ka lan, aynen, yerde veya dağ tepesinde bulunan ve temizi içilip tortusu kalan su birikintisine benzer" buyurmuşlardır*'"*'. e l - H â k i m ve Z e h e b î ' y e göre hadîsin senedi "sahîh
"dir.
eI-Hâkim"°*' ve Tirmizî'nin*'*' aynı mânâda ikinci bir rivayeti daha vardır: LJJÜI U : ^JL^J
4İI ^J.^
iSıl J J U i
.UJJI ^
^
•V
. . . JlS -up *îıl
"^«^1
j
(V.S'J^Î
J^i'^
ijyuJkl ji^ L.İ'
Nl
M ü s t e v r i d (r.a)'den. ResûluUah (s.a.s) Efendimiz: nisbetle dünyâ şuna benzer: Sizden biriniz denize gider, ona batırırsa, işte parmağındaki damla dünyâdır" buyurmuşlardır. Hadîs; T i r m i z î , e l - H â k i m v e Z e h e b î ' y e göre "sahîh
(13) "Mü'minler etmediler m i ?
i//^ birbirinin
(103) el-Hâkim, el-Müstedrelc.
aynasıdır".
c/-^
5
J
"Âhirete parmağını
"dir.
^ / ^ - ^
^ ' ^ ^
B u haberi P e y g a m b e r ' d e n rivayet
IV/320.
(104) " ^ \ " kelimesi için bkz. İbn'ül-Esîr, en-Nihâye,
1/129.
(105) el-Hâkim, el-Müstedrek, IV/319; İbn'ül-Esîr, en-Nihâye,
IV/267.
(106) Tirmizî, Sünen, IX/199.
47
{Mesnevî: C. I, B. 1328; A n k . 1/284) Benzeri beyit; {Mesnevî: C. II, B. 30; A n k . 11/14)'""'
A-
Metin:
E b û H ü r e y r e ' d e n . Resûlullah (s.a.s) Efendimiz: "Mü'min, mü'minin aynasıdır. Mü'min, mü'minin kardeşidir. Bütün işlerinde onu korur ve arkasından destek O/MJ*" buyurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
Hadîsi
Ebû
Dâvûd"»»', Buhârî'"»',
T i r m i z î ' y e <" B e y h a k î " ' "
Ebû
H ü r e y r e ' d e n gelen kanalla rivayet etmişlerdir. B u h â r î ' n i n rivayeti, E b û D â v û d ' u n k i n e sened ve metin b a k ı m ı n d a n çok benzer. Sâdece " v " î ^ V " "Mü'min,
kardeşinin
aynasıdır"
farkı vardır. E b û H ü r e y r e hâriç, senedin
deki rical t a m a m e n değişik olan T i r m i z î rivayeti de " v " '
y
^ - ^ î o!"
şeklindedir. En yaygın şekli E b û D â v û d rivayeti olduğu için biz onu tercih ettik. K u z â ' î
C-
de, E n e s b . M â l i k ' d e n gelen rivayeti nakletmiştir.
Hüküm:
D e ğ e r h ü k m ü olarak ' I r â k î : " E b û D â v û d hasen
bir senedle
(107) Naşirin notu: Veled Izbudak'taki tercümesi: "Zira mü'min, mü'minin aynası yüzü buğulanmadan kurtulur". (108) Ebû Dâvûd, Sünen, IV/385, r. 4918. (109) Buhârî, el-Edeb'ül-Müfred
s. 93, r. 239.
(110) Tirmizî, Sünen, VIII/115. (111) Beyhakî, Şu 'ab ul-îmân. vr. 477". (112) Kuzâ'î, Müsned uş-Şihâb, vr. 15^ r. 86.
48
rivayet olunca
etmiştir"^"'' der ki "sa h îh " demektir. T i r m i z î ' n i n rivayetinde sened t a m a m e n değişik olduğu için verilen hü k ü m de değişiktir: Seneddeki ü ç ü n c ü râvî d u r u m u n d a olan Y a h y a b . Ubeydullah""", u m u m i y e t l e tenkîd edilen bir râvî oludu için hadîs, "zaîf" olarak mütâlâa edilmiştir. T i r m i z î , bu k o n u d a E n e s ' t e n de bir rivayetin olduğunu haber verir*'"». Z e h e b î , Mîzân 'mda, E n e s tarikiyle gelen diğer bir rivayet daha zikre der. B u rivayetin m e t n i E b û D â v û d ' d a k i gibi olduğu hâlde, senedi b a k ı m m dan "münker" olduğunu söyler. V e üçüncü râvî d u r u m u n d a olan M u h a m m e d b . ' A m m â r ' m * ' " " münkerleri meyâmnda zikreder. Buradaki dikkati çeken şey, aynı metnin h e m "sahîh" hem de "münker" h ü k m ü n ü alabilme d u r u m u y l a karşı karşıya oluşudur. Hadîs ricalinin, hadîslerin d e ğ e r h ü k ü m l e r i n e ne kadar te'sir ettiği ortadadır. Bu b a k ı m d a n muharriçlerin çok dikkatli ve titiz davranmaları gerekiyor. Biz, "sahîh"
kanalla gelen rivayeti tesbît etmiş b u l u n u y o r u z .
"Biz, küçük muharebeden
büyük muharebeye
döndük" hadhimn
tefsiri.
{Mesnevî: C. I, 1373. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. 1/292) Benzeri beyit: {Mesnevî: C. I, B. 1387; Ank. I/294)<'"'
(113) 'Irâkî, e/-MMğ«U/l82. (114) Bkz. Zehebî, Mîzân. IV/395; İbn Hacer, Tehzîb. XI/252-254. (115) Tirmizî, a.g.y., s. 116. Aynca bkz. Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 11/184; Sehâvî, el-Makâsıd, Keiful-Hafâ, 11/294. (116) Bkz. Zehebî, Mîzân, III/661-662; İbn Hacer, Tehzîb. IX/358.
s. 439; 'Aciûnî,
(117) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Biz şimdi küçük muharebeden Peygamberle beraber büyük muharebedeyiz".
döndük;
49
A-
Metin:
"^Jz, küçük cihâddan
B-
büyük cihâda
döndük".
Kaynaklar:
Hadîsin kaynaklardaki yerini ancak ikinci el kitaplardan tesbît edebildik. Şöyle ki: G a z â l î , İhyâ'smm tahrîcinde'"":
v
iki yerinde*"" hadisi zikreder. ' I r â k î de, ıl* :Jii_, c^Ur
JU-I
^
AAJJI J
^^i^ı
İhyâ'mn
" S » Aarfıs/
B e y h a k î , Kitâb 'üz-Zühd isimli eserinde^™^ Câbir'rfe/ı rivayet etmiş ve zaîf bir senedle rivayet edildiğini söylemiştir" şeklinde bilgi verir. ' A l i e l - K ü r î d e Mevzu'ât'mda^'"^ ikinci bir kaynaktan b a h s e d e r : elH a t î b e l - B a ğ d â d î ' n i n Târîhu Bağdâd isimli eserinde C â b i r (r.a)'den naklet tiği şu hadîs d a h a tafsilâtlıdır:
«
OLY> ^
1 JJLAU »
: J L I ? J J S ' ^ L J ^ I R L U J :LJJLI C ^ S / L
:>L^I J !
y^S/L
P e y g a m b e r Efendimiz (Ashabı ile birlikte) bir m u h a r e b e d e n dönüşle rinde: "Hayırla döndünüz, hoş geldiniz, sofalar getirdiniz. Artık, küçük muharebeden büyük mücâhedeye dönmüş bulunuyoruz" buyurdular. "Bü yük mücâhede hangisidir?" diye sordukları z a m a n : "İnsanın nefsi arzu larıyla mücadelesidir" buyurdu. Diğerleri""' de aynı m a ' l û m â t ı nakletmişlerdir.
(118) Gazâlî, İhyâ, III/7; III/66. (119)'Irâkî,
e/-MMğ«î,
a.g.y.\ex.
(120) Beyhakî'nin Kitâb'üz-Zühd'ü şimdiye kadar basılmamıştır. Türldye Kütübhânelerinde ise yazma nüshalanm tesbît edemedik. Böylece, inceleyip hadîsin senedini tesbît etme imkânmdan mahrum bulunuyoruz (Naşirin notu: 1983, Kuveyt baskısmda, r. 374). (121) 'Ali e\-Kân, Mevzû'ât, (122) a) 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ,
s. 44-45. V'M'İ-AIA, r. 1362.
b) Hût el-Beyrûtî, Esna 'l-Metâlib, s. 149 (el-Hatîb'in Câbir'den nakli için zaîf tir" der).
50
"senedi
C-
Hüküm:
Hadîs, B e y h a k î v e ' I r â k î ' y e göre, içinde "zaîf"
râvîler b u l u n a n bir
senedle rivayet edilmiştir.
Elçi, Ö m e r ' i t a ' z î m etti, o n a selâm verdi. P e y g a m b e r : "Önce sonra söz" demiştir.
selâm,
(Mesnevî: C. I, B. 1427; Ank. 1/301)
A-
Metin:
C â b i r b. ' A b d u l l a h ' t a n . Resûlullah (s.a.s): "Kelâmdan lâm " buyurmuşlardır. B-
önce
se
Kaynaklar:
Hadîsi, sâdece Tirmizî'^" v e Kuzâ'î'de<'"> tesbît edebildik. H e r iki riva yetin de ilk ü ç râvîsi müşterek olan b u hadîsi, Deylemî'"' de nakleder.
«s C-
Hüküm:
Zehebî, Mîzân'mm M u h a m m e d b, senedle nakleder v e râvînin tenkidini yapar.
Zâzân
maddesinden"'*'
aynı
(123) Tirmizî, Sünen, X/173-174. (124) Kuzâ'î, Müsned'üŞ'Şihâb,
vr. 6\ r. 22.
(125) Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,
vr. 132^
(126) Zehebî, Mîzân, III/546, r. 7525.
51
S u y û t î , T i r m i z î ' d e n naklederek "zaîf nı nakilleri yapar.
tir" der<'"'. Diğerleri""' d e ay
Hadîsi naklettikten sonra Tirmizî şu açıklamayı yapmıştır"^": "Bu, münker bir hadistir. Zîrâ hadîsin, bu isnâd zinciri dışında başka bir yolla rivayet edildiğini bilmiyoruz. M u h a m m e d b. İsmâ'îl el-Buhârî'rf^« işittim, şöyle diyordu: "Anbese b. 'Abdurrahmân"^"* hadîsde zaîf, M u h a m m e d b . Zâzân"'" damünker'ül-hadîs 'dir". G ö r ü l d ü ğ ü gibi râvilerin d u r u m u m e t n e te'sîr ederek "münker" h ü k m ü n ü verdirtmiştir. B u tip hadîslere, " senedi yâni yönünden münker bir hadîs "dir d e m e k daha u y g u n olur.
hadîse râvîleri
İkinci b i r husus d a ; T i r m i z î ' n i n d e işaret ettiği gibi, h a d î s i n , b a ş k a y o l l a r d a n , m e v s u k o l a n râvîler z i n c i r i y l e r i v a y e t i n i n tesbît e d i l e m e m i ş olmasıdır. B u r a d a m e t n e te'sîr eden iki husus karşımıza çıkıyor: 1- Râvilerin, şah siyet v e ilmî (teknik) y ö n d e n m ü k e m m e l olmayışı; 2 - H e r nesilde, tek râvî zinciri ile rivayet edilip, haberin fazla yayılmaması!... Muhaddislerin bütün gayretleri, b u i k i engeli aşacak m e ş r u yollar aramak olmuştur. M ü s t a h r e ç ismi verilen ve hadîs literatüründe geniş yer işgal eden hadîs m e c m u a l a r ı bu g a y e ile m e y d a n a getirilmiştir.
(16)
( J ^ ^ i l ^ i f l J ^ . ^
0 > ^ ^ ^ t / ^ >
P e y g a m b e r b u y u r d u ki: "Ey cür'etli mücâdele etme".
tâlib!
Sakın,
hiçbir
matlûb
ile
(Mesnevi: C. I, B. 1605; Ank. 1/335)
(127) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, (128) 'Ac\ûm,Ke$fai-Hafâ.
11/39.
1/545; Hût el-Beyrûtî, & « â 7-A/e/â//A, s. 121.
(129) Tirmizî, a.g.>'., s. 174. (130) Zehebî, M z â n , III/301; İbn Hacer, Tehzîb, VIII/160. (131) Zehebî, Mîzân, Melâlib'ül-'Âliye,
52
III/546; İbn Hacer, Tehzîb, 1X/165. Ayrıca bkz. İbn Hacer, el11/425; Sehâvî, el-Makâsıd, s. 242, r. 566.
Açıklama: Hadîsin Arapça metni de tesbît edilemediği için her h a n g i bir i n c e l e m e y a p m a imkânı olmamıştır. Gerek A n k a r a v î ve gerekse F ü r û z a n f e r m e t n e hiç temas etmemişlerdir. Esasen F ü r û z a n f e r bu beyti almamıştır.
«
U
J^\^\
^
"Sa'd çok kıskançtır. Ben Sa'dW^n daha kıskancım. Tanrı ise ben den de kıskançtır. Kıskançlığından dolayı, görünür görünmez bütün kötü lükleri haram etmiştir" hadîsinin açıklaması.
{Mesnevî: C. I, 1763. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. 1/366)
A-
J^pî AÎJIJ
Metin:
4..:/. j i P Î
UN/ ijjlj
Ij^
< * ) 0 :
•••u^ Uj
^
AJ,^
JLÜ
U ju^iyJl
j
A İ P AJJI ^_JL/5 AÎII
Aİıl
J
Ijş.
M u ğ î r e ' d e n rivayet edilmiştir. S a ' d b. ' U b â d e : "Eğer bir erkeği karımla birlikte görsem, hiç tereddüd etmeden, kılıcımın keskin yanı ile vururum" demişti. B u söz, Resûlullah (s.a.s) E f e n d i m i z ' e ulaşınca: "Sa'd'/« kıskançlığına hayret mi ediyorsunuz? Vallahi ben, ondan daha kıskancım. Allah ise benden de kıskançtır. Kıskançlığından dolayı gizli ve açık bütün kötülükleri haram etmiştir" buyurmuşlardır.
(*)
Müslim'in rivayeti ile Buhârî'nin diğer bir rivayeti (bkz. dipnotu: 135), "0^,*^- î " şek lindedir ki, yaygm olanı da budur.
53
B-
Kaynaklar:
Hadîs, aynı s e n e d ve m e t i n l e Buhârî""' v e Müslim""' tarafından itti fakla r i v a y e t edilmiştir. Tirmizî'"'", ' A b d u l l a h b. M e s ' û d ' d a n s e n e d l e "SiSij
jı^'
değişik
"if " şeklinde, hadîsin sâdece son kısmını ihtiva
eden rivayeti nakletmiştir. Buhârî'nin'"*', b a ş k a bir şeyhinden ( M û s â ) aynı senedle
> î İJıi/' ye k a d a r olan kısmı ihtiva eden diğer bir rivayeti daha
vardır. A y n ı şekilde Müslim'"**', değişik sened ve metinlerle dört hadîs daha rivayet eder. Beyhakî"" de, B u h â r î ve M ü s l i m ' i n yukarıdaki rivayetini senediyle birlikte, onlardan aldığını zikrederek, nakletmiştir. İbn Fûrek'"*' ve İbn'ül-Esîr<"" d e müşkil kelimelerini îzâh maksadıyla zikrederler"'"".
C-
Hüküm:
B u h â r î ve M ü s l i m ' i n ittifakla veya ikisinden birinin münferid olarak rivayet ettikleri hadîsler, "sahîh" olarak kabul edilirler, u m u m i y e t l e tenkîd edilmezler.
(18)
ij'y ^jy^.> ^J^y^.. Mustafa: "Beni görene,
benim yüzümü
i
^Jh^
^
gören kişiyi görene
^.^^jL^ ne
mutlu!"
dedi. (Mesnevi: C. I, B. 1946; Ank. 1/396) (132) Buhârî, Sahîh, VIII/174. (133) Müslim, Sahîh, IV/211. (134) Tirmizî, Sünen. XIII/53. (135) Buhârî, Sahîh. VIII/31; ayrıca bkz. Buhârî, Sahîh. VI/156. (136) Müslim, Sahîh, VIII/100 (dört hadîs). (137) Beyhakî, Kitâb ul-Esmâ ve's-Sıfât. s. 213. (138) İbn Fûrek, Müşkifül-Hadîs, (139) İbn'ül-Esîr, en-Nihâye.
s. 24.
11/265.
(140) [Müellifin 17. hadîsle ilgili derkenarı]: Gazâlî, İhyâ, 11/59, dipnotu: 5; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV/248; Dârimî, Sünen, 11/149.
54
A-
jly. ^
Metin:
Q,ji ^ j
^îj
^'S
^îj ^
:
^1
<ÜJİ J _ ^ j
E b û Ü m â m e e l - B â h ı I î ' d e n . P e y g a m b e r Efendimiz şöyle b u y u r muştur: "Beni görüp de bana îmân edene ne mutlu. Aynı şekilde beni gör meden bana îmân edene ne mutlu!" Râvî ilâve eder: "Peygamberimiz bu ifâdeyi yedi defa tekrar etmiştir".
B-
Kaynalilar:
Hadîs, A h m e d b . H a n b e l ' " " , E b û D â v û d et-Tayâlisî'"", e l - H â k i m " « ' ve Deylemî""* tarafmdan değişik sened v e metinlerle rivayet edilmiştir. Y u karıdaki metin A h m e d b . H a n b e l ' i n d i r . T a y â l i s î ' n i n rivayeti de sened ve metin b a k ı m ı n d a n aynıdır. A h m e d b . H a n b e l , ayrı ayrı yollardan, aynı k o nuda, dört hadîs d a h a nakleder"""'. Bütün rivayetler içerisinde sened b a k ı m ı n d a en kuvvetlisi yukarıdaki metin olduğu için biz, diğerleri arasından, bu rivayet tercîh ettik.
C-
Hüküm:
e l - H â k i m , kendi rivayetinin sonuna şu notu ilâve eder: "Bu, E n e s b . M â l i k kanalıyla gelen rivayete, senedi bakımında çok yakın olarak rivayet edilmiş bir hadîsdir. Bu rivayetlerin içerisinde sahîh'e en yakın bizim zikrettiğimizdir"^""'\
(141) Ahmed b. Hanbel, Müsned, V/248. (142) T&yâhsı, Müsned, s. 154, r. 1132; Tayâlisî, s. 252, r. 1845 (İbn Ömer'den, aynı metin). (143) el-Hâkim, el-Müstedrek, IV/86; el-Hâkim'in rivayeti şöyledir:"
(144) Deylsmî, Müsned'ül-Firdevs,
^\
^ ^ İbı j - p
^
vr. 146".
(145) Ahmed b. Hanbel, Müsned, V/257, 264 (Ebû Ümâme'den); III/71 (Ebû Sa'îd elHudrî'den); III/155 (Enes'den). (146) el-Hâkim, el-Müstedrek,
a.g.y.
55
Zehebî, gerek Telhîs 'inde ve gerekse Mîzân 'ında'""' e l - H â k i m rivayeti ni tenkîd ederken, ü ç ü n c ü râvî d u r u m u n d a olan C e m i ' b . S ü v e y b ' i n " z a « / " o l d u ğ u n u söyler. Z e h e b î b u ifadesiyle, e l - H â k i m rivayetinin "zaîf" bir senedle rivayet edildiğini ifâde etmek ister. Ayrıca Mîzân'da diğer rivayetlerin de ayrı ayrı tenkidini yapar*'"". Suyûtî, çeşitli kaynaklardan dört ayrı rivayet nakleder*""' v e A h m e d b . H a n b e l ' i n E b û Ü m â m e ' d e n olan nakline "sahîh " r u m u z u n u koyar -ki bu, bizim metinde zikrettiğimiz rivayettir-. Suyûtî, diğer rivayetler için "hasen 'dir"dev. Hadîsin "zaîf" olan râvîleri u m u m i y e t l e z a b t y ö n ü n d e n tenkîd edildikleri için "hasen" olması daha u y g u n gibi görünüyor. Fakat ''^ has en "1er, "sahîh " b ö l ü m ü n d e mütâlâa edildikleri için, Suyûtî biraz d a h a toleranslı bir ifade kullanmış da olabilir.
(19)
L^/^^i/îc^Uj^Y^-Vr^o'l - . ^ . ^
"Zamâmmzdalii günlerde Rabbımzın güzel kokuları vardır. ze gelin; o güzel kokuları almaya fa/if ı« " hadîsinin tefsiri. {Mesnevi: C. I, 1951. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. 1/398)
A-
Metin:
(147) Zehebî, Mîzân, 1/422, r. 1554. (148) bkz. Zehebî, Mîzân, 11/25,11/342,111/442, IV/144, lV/209. (149) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr,
56
11/55.
Kendini
E n e s b . M â l i k (r.a)'den. P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' i n : "Zamanınızın ha yırlı şeylerini taleb ediniz ve Allah 'ın rahmet esintisinin kokularını almağa çalışınız. Zîrâ Allah 'ın rahmetinin eseri bir takım kokuları vardır ki, onla rı, kullarından dilediğine isabet ettirir. Allah 'dan, ayıplarınızı örtmesini ve korkularınızdan emin kılmasını isteyiniz" huyummşlarâvc.
0 B-
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin Kuzâ'î'nindir<'»>. Ayrıca, T a b e r â n î ' ^ » , Ebû N u ' a y m " " » , Beyhakî""», H a k î m et-Tirmizî"'"' de rivayet etmişlerdir. B ü t ü n bu rivayetler E n e s b . M â l i k kanalıyla nakledilmiştir. Bir d e M u h a m m e d b . M e s l e m e tarikiyle gelen rivayet vardır ki""», o, M e v l â n â ' n ı n serlevha yaptığı lâfza uymaktadır. B i z i m elimizdeki kaynaklarda o rivayetin senedi m e v c û d olmadığı için, biz, yukarıdaki daha yaygın nakli aldık.
C-
Hüküm:
H e y s e m î " ' " , yukarıdaki E n e s rivayeti için: "Senedinin ricali sahîh râvîlerdir" der. M u h a m m e d b . M e s l e m e rivayeti için de: "Tanımadığım râvîler olduğu gibi, râvîlerinin mevsuk olduğunu söleyen bir kimse de bilmiyorum" diyerek "zaîf" bir senedle rivayet edilmiş olduğunu söyle m e k ister. Suyûtî""» de, bu ikinci rivayeti k a y d e d e r v e "zaîf" rumuzunu
(150) Kuzâ'î, Müsned uş-Şihâb. vr. 83", r. 453. (151) Taberânî, el-Mu 'cem ul-Kebîr, (Heysemî, Mecme 'uz-Zevâid, X/231 'den). (152) Ebû t^u'aym,
Hdyet'ül-Evliyâ,
(153) Beyhakî, Şu'ab'ül-îmân,
III/162.
{SuyM, el-Câmi'us-Sağîr,
I/44'den).
(154) Hakîm et-Tirmizî, 7Vevâ(iir'M/-f75M/, s. 223. (155) Heysemî, Mecme'uz-Zevâid, (156) Heysemî, Mecme'uz-Zevâid, (157) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr,
X/231; Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr,
1/96.
a.g.y, a.g.y.
57
koyar. ' I r â k î , İhyâ'mn tahrîcinde"**', kaynaklarında bâzısını tesbît ettikten sonra, her hangi bir değer h ü k m ü belirtmez. B i z i m yukarıda tesbît etmiş o l d u ğ u m u z E n e s rivayeti, H e y s e m î ' n i n verdiği bilgiye göre "sahîh", diğer rivayet ise "z aîf" bir senedle rivayet edilmiş oluyor.
(20)
^ s l y l ^ j i r ^
^ j ^ j j U / L - J ^
Mustafa, bir h e m - d e m elde e t m e k için geldi: "Kellimînîyâ
Humeyrâ!"
dedi. {Mesnevi: C. I, B. 1972; Ank. 1/401) Benzeri ikinci bir beyit de şöyledir:
Sözlerinden âlemin sarhoş "Kellimînîyâ Humeyrâ!" derdi.
olduğu
ol
kimse
[Muhammed]
bile:
J
"Ebû
{Mesnevi: C. I, B. 2428; Ank. 1/472)
A-
Metin:
"Ey beyaz ve güzel kadın! Benimle
konuş".
(158) Trâkî, İhyâ, 1/186, III/9'daki hadîsin tahrîcinde, "J^
y -4^
Hüreyre ve Ebû Sa'îd'tVı hadîsleri olduğunda Buhârî ve Müslim ittifak etmişlerdir" ifâdesini koymuşsa da, bu, bir matbaa hatâsı olmalıdır. Zîrâ Buhârî ve Müslim'de böy le bir rivayete rastlayamadık. Yanlışlıkla, başka bir hadîsin dipnotu olarak onun altına yazılmış olması da mümkündür. Aynca bkz. İbn Hacer, Tehzîb'Üt-Tehzîb, lX/455; 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ. 1/231; İbn'ülEsîr, en-Nihâye, IV/161; 'Accâc el-Hatîb, es-Sünnetü Kable't-Tedvîn, s. 346.
58
B-
Kaynaklar:
H a d î s e , s â d e c e İhyâ 'da"'" rastlayabildik. Diğer eserlerde b ö y l e b i r nakil tesbît e d e m e d i k . G a z â l î ' n i n nakli şöyledir: "îuto'ip IJ ^^;jJis'":J^.j
Peygamber
j > j Js. »a. .^j^, ois"'
" U L > . Î SJUJIP
Efendimiz
 i ş e ' n i n u y l u k l a r ı n a v u r u r v e "Yâ Âişe! Benimle
bâzı
ânlarında,
konuş"
derdi.
A ^ Î j l " "Hadîsin
' I r â k î ise, hadîsin tahrîcinde: "
elini H z .
aslını
bulama-
difn'v<-o) diyerek kaynağını tesbît e d e m e d i ğ i n i ifâde e t m e k ister. ' A l i e l - K a r î " ' " d e ; " H u m e y r â " ile ilgili başka bir hadîs m ü n â s e b e tiyle şöyle der: "Ayrıca,
Yâ Humeyrâ!
rivayet daha şöhret bulmuşsa
Benimle
konuş,
da bunun, hadîs âlimlerine
İbn'ül-Esîr<"*" "»ı>J-i ^
> i ı^:^" "Dîninizin
şeklinde
diğer
göre, aslı
yarısını
bir
yoktur".
Humeyrâ'dan
öğreniniz" şeklinde b i r hadîs nakleder v e b u m ü n â s e b e t l e : " H u m e y r â , H z . A i ş e ' / ı / n lakabıdır. Peygamber Efendimiz, ona, bazen böyle hitâb ederdi. Beyaz ve güzel kadın demektir" der.
C-
Hüküm:
İ b n M â c e ' d e k i , H z . Â i ş e ' y e karşı "Yâ Humeyrâ" hadîs'"", münâsebetiyle şârih e s - S ü n d î ; " o u ^ "Bâzıları,
içinde
demişlerdir"
"Yâ Humeyrâ"
hitabı
bulunan
hitabını ihtiva eden bir
^ ^ji ^ - - ^
bütün
:(»^-^ J ^ j "
hadîsler
zaîf'tir
şeklinde n a k l e d e r v e e l - H â k i m ' i n b u k o n u d a k i bir hadîsini
istisna eder. B u ifâdeye dayanarak hadîse "zaîf"
h ü k m ü n ü v e r m e k , delîl
kifayetsizliğinden, belki d e m ü m k ü n olabilir. B u v e r d i ğ i m i z m a ' l û m â t dışında k a y n a k l a r d a h e r h a n g i b i r bilgiye rast layamadık.
(159) Ga.7m,îhyâ.
III/lOl.
(160) 'Irâkî, el-Muğnî,
a.g.y., haşiye: 3.
(161) 'Ali e.\-K.M,Mevzû'ât,
s. 4 1 .
(162) İbn'ül-Esîr, en-Nihâye. 1/258. (163) İbn Mâce, Sünen, 11/92 (Sindî Şerhi); 11/826, r. 2474 (Fuâd 'Abdülbâkî neşri).
59
Jikk
( 21 )
dk/j^
j L / j ' {Jl^ i
J^J^-
Cân kemâldir; çağırması, sesi de kemâldir. O n u n için Mustafâ: "Ey Bi lâl! Bizi dinlendir, ferahlandır" buyurdu. {Mesnevi- C. I, B. 1986; Ank. 1/404)
A- Metin:
jLâi d i l i AJLP 1 JJLP j»>t5o
Âplj?^
OJLs^
. « U bj>-jî â*>lv2Jl piî J">IJ U » J y j
(Jlv-J
J l i J:>rj J l î : J l i
oljî ^\
^\ J j - ^ j «OA£^
Salim b. E b î ' l - C a ' d (r.a)'den. D e r ki: A d a m ı n birisi (üçüncü râvî M ü s ' î r , o şahsın Hudâa kabilesine m e n s û b biri olduğunu z a n n e d i y o r u m der), k e ş k e n a m a z ı m kılmış olup da rahatlığa k a v u ş s a y d ı m dediği sırada, yanındakiler, o n u n b u sözünü ayıplar gibi olunca; Ben, P e y g a m b e r i m i z ' i n : "Ey Bilâl! Namaz için ezan oku, namazımızı kılıp kalb huzuruna kavuşa lım" dediğini işittim, der.
B-
Kaynaklar:
H a d î s , E b û Dâvûd*'"' v e A h m e d b. Hanbel'""' tarafından nakledilmiş tir. Y u k a r ı d a k i metin, E b û Davud'undur. A y r ı c a E b û Dâvûd""' ve A h m e d b. H a n b e l ' i n " " ' m ü ş t e r e k ikinci bir rivayetleri daha vardır: M u h a m m e d b. e l - H a n e f ı y y e ' d e n rivayet edilen b u metin şöyledir: " s % J b u^jü "Yâ Bilâl! Kalk. Ezan oku da, namazla
bizi
L, ^ "
ferahlandır".
el-Hatîb et-Tebrîzî, M/.^Â:â/'mda*"**' E b û Davud'un birinci rivayetini nakleder. Gazâlî ise İhyâ 'sının iki yerinde hadis yer verir""'.
(164) Ebû Dâvûd, Sünen, IV/406, r. 4985. (165) Ahmed b. Hanbel, Müsned, V/364. (166) Ebû Dâvûd, a.g.y., r. 4986. (167) Ahmed b. Hanbel, Möinec/, V/371. (168) Hatîb st-Tshnzi,
Mişkât'ül-Mesâblh,
(169) Gazâlî, % â , 1/165; III/lOl.
60
1/393, r. 253.
İbn'ül-Esîr"™' de, "Rahat" kelimesini şerh ederken b u hadîsi misâl olarak zikreder. Biz, hadîsin tercümesini, İ b n ' ü l - E s î r ' i n verdiği bilgiye da yanarak yaptık.
C-Hüküm: ' I r â k î , hadîsin ayrıca D â r e k u t n î tarafından İlel isimli M u ' â z ' ı n hadîsleri arasında rivayet edildiğine işaret ettikten sonra senedle rivayet edilmiştir"^"'^ diyerek hadîsin sıhhatine h ü k m e d e r . Mişkât rak "5 e n c
( 22 )
eserinde "Sahîh
naşiri M u h a m m e d N â s ı r u d d î n e l - E l b â n î de aynı görüşe katıla ı sahîh
'dir'""''der.
^ i ^ l J^. U ^IMI
J ^ ^ ^ji
)yJ.
^ )
^ J i
"Bahar serinliğini ganimet bilip istifâde edin. Çünkü o, ağaçlarınıza ne yaparsa bedenlerinize de onu yapar. Güz (sonbahar) serinliğinden de sakının. O da, ağaçlarınıza yaptığı te'sîrin aynısını bedenlerinizde de gös terir" hadîsinin mânâsı.
(Mesnevî: C. I, 2046. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. 1/415)
Açıklama: Araştırmalanmız çerçevesi içerisinde hadîsin kaynağını tesbît edemedik**'. H z . Ali ( r . a ) ' y e atfen Nehc'ül-Belâğa
'da""' şöyle bir nakil vardır:
(170) İbn'ül-Esîr, 11/109. (171) 'Irâkî, el-Muğnî, a.g.y., haşiye: 1. (172) Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, a.g.y., dipnotu: 5. Aynca bkz. 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, (*)
1/108, r. 312.
N â ş i r i n n o t u : B k z . E k - 2 , Açıklamalar: 1.
(173) Nehc'ül-Belâğa,
III/180-181, r. 128.
61
MESNEVİ HADİSLERİ FORMA 6
"Başlangıcında soğuktan sakınınız. Ahirinde de ganimet ediniz. Zîrâ o, ağaçlardaki te'şirini bedenlerinizde de gösterir. yakar (yaprakları döker), âhiri ise ağaçları yapraklandırır".
bilip istifâde Onun evveli
B u n a göre b u s ö z ü n . P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' i n değil, H z , A l i ' y e âid ol m a s ı ihtimâli vardır. A s h â b ' m sözleri ise, hadis u s û l ü n d e , "Mevkuf Hadîs " diye isimlendirilir.
_ : i ^ U 7 J%>[^^
( 23 )
DY^
^ijLJ/ ri^y^^Juj, ıj\^,
J ' j^
^ Ç ^ I
-^y)
JLA
^jf^
^jJo
J>K^
J^'YI
"Cemâat çoğaldı. Vaaz ettiğin zaman mübarek yüzünü göremiyoruz" diye P e y g a m b e r (s.a.s) için m i n b e r yaptıkları vakit, evvelce dayanıp v a a z ettiği, H a n n â n e direğinin inlemesi v e P e y g a m b e r ' l e S a h â b e ' n i n , o iniltiyi işitmeleri; Mustafâ (s.a.s)'nın o direkle açıkça suâl v e cevâbı.
(Mesnevi: C. I, 2113. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. 1/426)
A -
Metin: ^ U - JF- iJı JF- JÎ) ^ a^l_pi Jup b'j.^ ^
JİI\
ÂjtJrl f j j U j ^
ıl)lS' LJi
ı_-İ2i4 015' C^IK:^
«tJi
( /"Ut
62
rtJ
CUUjiİ
Jlî .
âL=^1 o - ^ U a i
(
O J L İ
ol ) J l i . I j U
(jDl
juil
^
|^^wJ o J l S ' U JLP
A I P <ÜJİ
jJ--j
U;.A^
JJ
J ols «uip
AİP
^ \
Jlxî
J j i J-İ-J O i l S "
^
) Jli o ^ ^ l ^
c^jJl
C â b i r (r.a) anlatıyor: E n s â r ' d a n bir kadın, Resûlullah (s.a.s) Efend i m i z ' e : "Yâ Resûlullah! Sana, hutbe okurken, üzerine oturacak bir şey yapsak. Benim marangoz bir oğlum var" dedi. Resûlullah (s.a.s) da: "İster sen yaptır" buyurdu. C u m ' a g ü n ü olunca. P e y g a m b e r i m i z , inşâ edilen m i n berin üzerine oturdular. Bu esnada, d a h a ö n c e dayanarak y a n ı n d a h u t b e oku duğu h u r m a kütüğü, y a n l m c a y a kadar, inlemeğe başladı. Sonra Resûlullah (s.a.s) m i n b e r d e n inerek onu tutup kucakladı. O sırada kütük, susturulan çocuk gibi için için inliyordu. N i h a y e t durdu. Resûlullah (s.a.s): "O, yapılan zikri işittiğinden dolayı ağladı" buyurdular".
B-
Kaynaklar:
Değişik sened ve metinlerle m e ş h u r hadîs m e c m û a l a n n d a rivayet edil miştir. Y u k a n d a k i metin B u h â r î ' n i n bir rivayetidir*""*. B u h â r î ' n i n , yine C â b i r b . ' A b d u l l a h ' d a n değişik sened ve metinle iki rivayeti d a h a vardır*'"*. E b û Dâvûd*"", Sehl b . S a ' d e s - S â ' i d î ' d e n , minberin yapılışı tarihçesiy le ilgili olan hadîsi zikreder. B u rivayette, direğin inleyişi hâdisesi g e ç m e z . T i r m i z î , İ b n Ö m e r ' d e n olan rivayeti naklettikten sonra*'"'; "Bu bâbda E n e s , C â b i r , Sehl b . S a ' d , Ü b e y y b . K a ' b , İ b n ' A b b â s ve Ü m m ü S e l e me'den de rivayetler vardır" der. Diğer bir yerde d e E n e s b . M â l i k rivaye tini nakleder*"". Nesâî, değişik sened ve metinlerle C â b i r b . ' A b d u l l a h rivayetini verir"™'. İ b n M â c e »»'; Ü b e y y b . K a ' b (a), E n e s (b), Sehl b . S a ' d (c) v e C â b i r b . ' A b d u l l a h ( d ) ' d a n değişik sened ve metinlerle dört hadîs rivayet eder. D â r i m î ise Sünen'inin
Mukaddime'sinde^'^'^
b u k o n u y a bir b â b tahsîs
(174) Buhârî, Sahîh, III/14. (175) Buhârî, Sahîh, 1/220; IV/173 (Câbir'den iki rivayet). (176) Ebû Dâvûd, Sünen. 1/388, r. 1080. (177) Tirmizî, Sünen, 11/293. (178) Tirmizî, Sünen, XIII/111. (179) Nesâî, 5fine«, 111/102. (180) ibn Mâce, Sünen, 1/454-455. a) Hadîs: 1414; b) Hadîs: 1415; c) Hadîs: 1416; d) Hadîs: 1417. (181) Dârimî, Sünen, 1/22-26, Hadîs: 31-42.
63
eder ve aşağı y u k a n bütün rivayetleri teker teker nakleder ki, bu b ö l ü m d e rivayetini verdiği hadîslerin toplamı on iki'dir. Ayrıca başka bir yerde"*" dört hadîs daha nakleder. Bunlardan sonuncusu (1573. hadîs) hâriç diğer üçü bir öncekilerin tekrarıdır. E b û N u ' a y m da Delâil un-Nübüvve''^^' toplar v e d o k u z tanesini nakleder.
isimli eserinde, bu rivayetleri
P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' i n T e v a t ü r derecesine varan b u m u ' c i z e s i n e âid rivayetleri diğer hadîs m e c m û a l a r m d a da b u l m a k m ü m k ü n d ü r . Biz bu kadarla yetiniyoruz.
C-
Hüküm:
A s h â b ' d a n itibaren her nesilde b ü y ü k bir kitle tarafından rivayet edilen bu hadîs ittifakla "sahîh " olarak kabul edilmiştir. Hadîs, g ö z v e k u l a ğ a hitâb eden bir hâdiseyi bize aktardığı için, rivayet ler arasında lâfız farkı olması gayet tabiîdir.
" ü b ^ ^ i l / yy^]
yy-'\
H e r pazar y e r i n d e ; "Yâ Rabbi! Muhtaçları doyuranların her birine, verdiklerine karşılık mükâfat ihsan eyle. Yâ Rabbi! Vermeyip saklıyanların mallarını da telef et, onları zararlandır" diye d u â eden iki meleğin dualarım tefsîr. {Mesnevi: C. I; 2223. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. 1/444) Benzeri beyit: {Mesnevî: C. II; B. 380-381; Ank. 11/72)"*"'
(182) Dârimî, Sünen. 1/305, Hadîs: 1570-1573. (183) Ehû'Hw'aym,Delâil'ün-Nübüvve,
s. 143.
(184) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Peygamber dedi ki: Pazarlarda iki melek dâima duâ eder. Ey Tanrı, sen verenlere, ihsan edenlere faüasiyle ver; nekes lerin malını da telef eti"
64
A-
Metin:
UL- LSLof
Japî ^
\
J y j j
UU
UİL^ iapî
L^Jl^î
J d ' İ j o
E b û H ü r e y r e ' d e n . ResûluUah (s.a.s) Efendimiz şöyle b u y u r m u ş t u r : "Kendisinde, kulların sabaha erdiği hiçbir gün yoktur ki, onda iki melek nazil olmasın. Bunların birisi: Yâ Râb! Malını infâk edene bedelini bah şet, diye duâ eder. Öbürü de: Yâ Râb! Malını vermeyip tutanın da malını telef et, diye beddua eder".
B-
Kaynaklar:
Hadîs, B u h â r î " * ' , Müslim"*"', B e y h a k î " " ' tarafmdan E b û H ü r e y r e ; H â kim"»"' tarafından E b û S a ' î d e l - H u d r î ; E b û N u ' a y m A h m e d b . Hanbel"'»', K u z â ' î " ' " ve T a b e r â n î " ^ ' tarafından E b û ' d - D e r d â rivayeti olarak nakledil miştir. Rivayetler arasında kayda değer bir metin farklılığı yoktur.
C-
Hüküm:
Hadîs, B u h â r î ve M ü s l i m ' i n d e ittifakıyla "sahîh
(185) Buhârî, el-Câmi'us-Sahîh,
"dir.
11/120.
(186) Müslim, el-Câmi •us-Sahîh, 111/83. (187) Beyhakî, Şu'abul-îmân.
vr. 646".
(188) el-Hâkim, el-Müstedrek.
lV/559.
(189) Ebû Nu'aym, Hılyet'ül-Evliyâ.
11/233.
(190) Ahmed b. Hanhel, Müsned. 11/347; V/197. (191) Kuzâ'î, Müsned'üş-Şihâb.
9 6 ^ r. 532.
(192) Taberânî, el-Mu'cem'ül-Kebîr. (Heysemî, Mecme'uz-Zevâid. X/255'den). Ayrıca bkz. Hafız el-Münzirî, et-Terğîb, 11/48; 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ. 1/185; 11/305.
65
ğ j j h y h p b ^
(25)
P e y g a m b e r : "Kanâat nedir? Hazînedir" meşal
dedi. Sen, hazîneyi mihnet v e
{Mesnevî: C. I, B. 2321; Ank. 1/458) A-
J.^
Metin:
Ü)l J _ ^ j J l i J l i
^
Sjilâ ^
i'>U
^ -Uü
^ ^
buyurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
^
J U Âj^Uill : (JL-j
üjI
bitip tükenmeyen
bir
E n e s (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "Kanâat, servettir"
Ü ^
Y u k a n d a k i metin Kuzâ'î'nindir<"". Başka senedli rivayet tesbît e d e m e dik. A y n ı metinle, T a b e r â n î el-Mu'cem'ül-Evsat'mda^""' Diğer ikinci el k a y n a k l a r d a m e t n e y e r verirler*"'*.
d a nakletmiştir.
İkinci el k a y n a k l a r d a k i nakillerde bâzı k e l i m e farklılıkları g ö z e ç a r p m a k t a d ı r k i , b u n u n n e r e d e n k a y n a k l a n d ı ğ ı tesbît edilememiştir. M e s e l â , Hâfız e l - M ü n z i r î : ''JJL.
olanı
n JS "^>ii
V
ÂPLUI"
şeklinde, İbn'ül-Esîr"">,
apia)ı"şeklinde k a y d e d e r . 'Aciûnî'"", "Halk >r
ÂpLüı"
şeklinde
(193) Kuzâ'î, Müsned'üş-Şihâb,
olanıdır",
arasında
Zehebî"" meşhur
der.
vr. 8 \ r. 42.
(194) Taberânî, el-Mu'cem'ül-Evsat,
{Heysemî, Mecme'uz-Zevâid,
X/256'dan).
(195) Hâfız el-Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, V590; Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 11/89; Sehâvî, elMakâsıd, s. 308; Hût el-Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib, s. 153; Deylemî, Müsned'ül-Firdevs, vr. 167^ (196) İbn'ül-Esîr, en-Nihâye, III/280. (197) Zehebî, M z â « «7-/Wâ/, 1/656. (198) 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ, 11/102.
66
Nehc 'ül-Belâğa
C-
'da ise""', H z . A l i ' n i n sözü olarak zikredilir.
Hüküm:
S u y û t î , yukarıdaki K u z â ' î rivayeti için "zaîf" rumuzunu H e y s e m î ' n i n , T a b e r â n î rivayeti için görüşü de aynı yöndedir.
(26)
;b^^^'c>^^ti//>(^^
M)^j^\
^Ijfjl
koyar.
{JyJ^y:^
"el-Fakm fahrî" hadîsi, saçma ve asılsız bir söz m ü ? B u sözde, binler ce yücelik binlerce n â z v e nîmet gizli değil mi? {Mesnevi:
C. I, B. 2357; Ank. 1/462)
ji ^^L-,\ ^ "Yokluk benim iftihârımdır" m u m u n alevi gibi gölgesizdir.
pi; ıjy^^
jji ^J^{:i
Ij
sırrına zînet yokluktur. B u çeşit a d a m ,
{Mesnevi: C. V, B. 673; Ank. V/177)
"Yokluk benim iftihârımdır" sözü, o n u n için y ü c e bir söz oldu; t a m a h kârlardan ganî T a n r ı ' y a k a ç m a m a yol açtı. {Mesnevi: C. V, B. 715; Ank. V/187)
A-
Metin:
j>^\
AJ j
c5y^
"Fakirlik benim iftihârımdır. Ve ben, onunla öğünürüm" şekliyle m e ş h u r olan bu s ö z ü n , sened v e m e t i n olarak k a y n a k l a r d a tesbîti m ü m k ü n
(199) Nehcul-Belâğa,
III/164; 111/266.
67
o l m a m ı ş t ı r . U m u m i y e t l e zaîf v e mevzu' hadîsleri tanıtan eserler»™', İ b n H a c e r e l - ' A s k a l â n î ( ö : 8 5 2 ) ' nin: "Mevzu' ve bâtıldır" dediğini naklederler. Biz, hadîs mecmuaları dışında Tasavvufla ilgili ilk kaynak eserleri ince l e m e fırsatı b u l a m a d ı k . Sâdece K u ş e y r î ' nin Risale si ile, G a z â l î ' n i n İh yâ 'smda bu ifâdeye yer verilmediğini tesbît edebildik. Fakr kelimesi Tasavvufla, başlı başına bir ıstılah olarak kullanılmış tır. Tasavvufla fakr, Türkçe'deki "fakirlik ve yoksulluk" anlamından ta m a m e n ayrı bir hüviyet taşır. Değerli H o c a m Mahir İ z Bey, Tasavvuf üzerinde uzun boylu d u r m u ş , fakat: "t£
^ 1 "
cümlesindeki
fakr,
yoksul
"Önce
isimli eserinde'^"", bu incelik hadîs
anlamına
olarak
alındığı
meşhur olan için bu
yanlışa
düşülmüş, hattâ Edebiyât-ı Söfıyyeye de öylece intikâl etmiştir. " diye rek, bu ifâdenin, ilk devirlerde hadîs olarak şöhret yaptığını söylemişse d e . Hadîs ilmi y ö n ü n d e n tatmin edici delîUer serdetmemiştir. R e d d e d e n i n d e ortaya sürdüğü açık bir delil m e v c û d değil. Eğer söz P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' e âid değilse, o hâlde kimin sözüdür? Niçin söylen miştir? M â n â s ı Kur'ân v e Hadis prensiplerine uygun m u d u r ? Değil midir? Değilse niçin?
"Mevzu
'dur" d e m e k , m â n â s ı n e olursa o l s u n . P e y g a m b e r Efendi m i z ' i n sözü değildir demektir. Ö y l e ise k i m i n s ö z ü d ü r v e n e z a m a n söylemiştir? "Bâtıl'dır" d e m e k , İslâm prensiplerine u y g u n değildir demektir. O hâlde hangi prensiplere aykırıdır? B u iki h ü k m ü n -bâtd v e mevzu'- ilmî bir hüviyet taşıması için yukarı daki soruları vesikalarla değerlendirmek gerekmektedir.
(200) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 300, r. 745; 'Ali el-Kârî, Mevzû'ât. 11/87, r. 1835; Hût el-Beyrûtî, Esiıâ'l-Metâlib, s. 147. (201) Mahir İz, Tasavvuf
68
s. 57; 'Aciûnî,
s. 96-99 (İstanbul 1969, Rahle Yayınlan).
Keşfül-Hafâ.
( 27 )
^ \
J5(J/
"Kadınlar, akıllı kişiye galebe olur" hadîsinin îzâhı.
ederler.
Fakat
^Ljjy
: / >
câhil kişi onlara
gâlib
(Mesnevî: C. I, 2433. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. 1/473)
N o t : Araştırmalarımız çerçevesinde, kaynaklarda b ö y l e bir m e t n e rast layamadık*"'.
(28) yi^
ijI d^J
w ^
dhj
^
i^r-
> d^h
cC-^^^
^jLr'- ^y^/ - T - ^ ^
J^>->
P e y g a m b e r : "Tanrı, ben yücelere, aşağılara, yere, göğe, hattâ arş'a sığmam, buyurdu" dedi. B u n u ey Azîz yakînen bil. Fakat şaşılacak şeydir ki, "İnanan kişinin kalbine sığarım. Beni ararsan inanan gönüllerde ara, buyurdu" dedi. (Mesnevî: C. I, B. 2653-2655; Ank. 1/510) Benzeri beyit: (Mesnevî: C. VI, B. 3071-3073; Ank. IV/203)"*"'
A-Metin: ^jll
(*)
^
U
Naşirin notu: Bkz. Ek-2, Açıklamalar: 2.
(202) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Peygamberlerin sonuncusu, hiçbir an zevali olmayan pâdişâhlar pâdişâhlarından nakletmiştir.
bunu
Tanrı demiştir ki: Ben göklere, boşluğa, yüce akıllarla nefislere sığmadım
da
Konuk gibi vardım, mü 'minin gönlünde yurt tuttum, oraya konuk oldum".
bir şekilde
keyfiyetsiz,
mâhiyeti anlaşılmaz
69
"Beni, yaratmış kulumun gönlü içine
B-
olduğum aldı".
semâ
ve an
içine
almadı
da
Mü'min
Kaynaklar:
Yukandaki şekliyle şöhret yapan b u metnin ashm, birinci derece hadîs mec mualarında bulamadık. Dolayısıyla bir sened tesbît etmek de mümkün olmadı. G a z â l î , İhyâ 'sının b i r yerinde""": " J U - Hi OiUi "t>Ut AJ J y
cs^. l : J,U: İii J ü .jJ~\ j
t^-M^ '-Ji ^ j " şeklinde nakleder. T r â k î ise hadîsin tahrîcinde: "Hadîsin
kaynağını
göremedim
" der.
Sehâvî™', y u k a r ı d a tesbît etmiş o l d u ğ u m u z metni nakleder v e G a z â lî'nin İhyâ'daki nakli ile ' I r â k î ' n i n *W//«'''AM/a/narfı/M " şeklindeki h ü k m ü n e atıf yapar. Ayrıca, İ b n T e y m i y e ' n i n (ö: 7 2 8 ) : "O, İsrâîliyâtta mezkûr dur. ResûluUah (s.a.s)'dan rivayet edildiğine dâir her hangi bir senedi yoktur" dediğini nakleder. Z e r k e ş î (ö: 7 9 4 ) d e : "Bâtıl bir hadîsdir" der. S e h â v î ayrıca k e n d i fikrini verir v e şöyle der*^"*':
"Ben de derim ki; bu hadîsi T a b e r â n î , E b û ' U t b e t ' i l - H a v l â n î ( A h m e d b . e l - F e r e c ) (ö: 21\)'den merfû' olarak rivayet etmiştir: "Al lah 'ın, yeryüzü ehlinden birtakım kapları vardır. Rabbımzın kabı ise, sâlih kullarının kalbleridir. Allah yanında o kalblerin en sevimlisi ise yumuşak olanıdır" şeklinde nakleder" der ve hadîsin senedinde bulunan Bakıyyet İ b n ' ü l - V e l î d ( ö : 197)'ı« Müdellis olduğunu, fakat "Haddesenâ" ile tasrîh ettiğini" söyler. A y r ı c a İ b n T e y m i y e v e diğerlerinin: "Mü'minin kalbi, bana îmânı ve sevgimi istîâb etti, aldı" mânâsında ise doğru; yoksa: "Allah, mü'minlerin kalblerine hulul etmiştir, mânâsında ise, Allah 'ın Mesîh 'in hulul ettiğine
(203) Gazâlî, İhyâ. III/15; 'Irâkî, el-Muğnî. haşiye: 3. (204) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 373, r. 990.
(*)
Naşirin notu: Bkz. Ek-2, Açıklamalar: 3.
(205) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 374.
70
inanan Nasârâ'nın inancından îzâh tarzlarına y e r verilir*™". D a h a z i y â d e bâtını cepheyi
daha
cepheyi
temsîl eden "Fukahâ"
gibi, a n l a y ı ş
farkından
da küfürdür
ve bâtıldır"
temsîl eden
şeklindeki
"Sûfî"\Qv\Q,
zahirî
arasındaki çatışmaların sebebi, g ö r ü l d ü ğ ü
ileri gelmektedir. Halbuki, h ü s n ü niyetli bir
m ü ' m i n i n ikinci şıkkı düşünebilmesi biraz da akılsızlık o l m a z m ı ?
C-
Hüküm:
B u d u r u m d a , tatmîn edici kesin bir h ü k m e v a r m a k m ü m k ü n olmamıştır.
P e y g a m b e r (s.a.s)'in, H z . Ali (k.v)'ye: "Herkes rı'ya yaklaşmayı yaklaşmaya
diler; sen, akıllı ve Tanrı'ya
çalış ki, o kulların
ulaşmış
bir çeşit ibâdetle kulla sohbet
Tan-
yüzünden
en ileri gideni olasın" diye nasihat etmesi.
(Mesnevî: C. I, 2959, beyitten önceki BAŞLIK; Ank. 1/556)
A-
t_jyû
Metin:
^
IJ
(U.^J
üıl
J l i J l i \\s-yy.
j
AÎIİ
.5^':ii j üji
(206) Bkz. a) Sehâvî, el-Makâsıd, a.g.y.; b) 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ. Mevzu 'ât, s. 71; d) Hût el-Beyrûtî, Esna 'l-Melâlib, s. 192.
y_
LioJi (3
11/195; c) 'Ali el-Kârî,
71
H z . Ali (r.a), P e y g a m b e r Efendimiz (s.a.s)'den merfû'an rivayet etmiştir. ResûluUah (s.a.s) buyururlar ki: "Yâ Ali! Bütün insanlar tan rılarına bir çeşit ibâdet ve iyilik yapmak suretiyle yaklaşmak istedikleri zaman sen, akıl yollarından birisiyle ona yaklaşmaya çalış".
B-
Kaynaklar:
Y u k a n d a k i hadîs, E b û N u ' a y m e l - I s f e h â n î tarafmdan Evliyâ 'smda"*"' H z . A l i ' n i n hadîsleri a r a s m d a nakledilmiştir.
Hılyet'ül-
G a z â l î , thyâ'sımn iki yerinde'^"" hadîse yer verir. ' I r â k î d e hadîsin tahrîcinde: "Ehû N u ' a y m , Hılye'sinde H z . A l i ' n i n hadîsleri arasında nak letmiştir" diyerek bizim verdiğimiz k a y n a ğ a atıf yapar. Zehebî*^"" v e İ b n H a c e r el-'Askalânî**""' de, hadîsin râvîleri arasmda bulunan A h m e d b . e l - M u f a d d a l (ö: 2 1 4 ) ' d a n bahsederlerken, bu hadîsi o n u n kanalıyla naklederler. A h m e d b . e l - M u f a d d a l ' ı n , Şiilerin ileri gelenlerinden olup, hadis rivaye tinde ise "Sadûk"
olduğu rivayet edilir*^'". İ b n H a c e r , onun biyografisi hak
kında gerekli bilgiyi naklettikten sonra, onun kanalıyla rivayet edilen bu hadîs h a k k ı n d a kendi görüşünü de açıklayarak: "AJLP ^i^^iî
AI*J
.jtb
^..^jl^
ij>
-.cJi"
"Ben de derim ki; bu, bâtıl bir hadîsdir. Onun rivayetleri arasına sonradan karıştırılmış bir hadîs olması pek muhtemeldir"'"'^ diyerek, güvenilir bir râvînin, böyle bir metni rivayet etmesine ihtimâl vermediğini ifâde etmek ister.
C-
Hüküm:
B u r a d a iki değer h ü k m ü y l e karşılaşıyoruz: 1- 'Irâkî'nin*^"' "
(207) Ebû'Nu'aym,
Hılyet'ül-Evliyâ,
1/18.
(208) Gazâlî, İhyâ, 1/86; 111/16. (209) Zehebî, Mzâ/7, 1/157, r. 625. (210) İbn Hacer, Tehzîb, 1/81, r. 139. (211) Zehebî, Mîzân ve İbn Hacer, a.g.yAsr. (212) İbn Hacer, a.g.y. (213) Trâkî, el-Muğnî, a.g.y.lsnn
72
haşiyeleri.
OJU.-IJ
O H ^ " "Senedi
zaîf
tir" h ü k m ü ki o, senedini inceleyip bu neticeye var
mıştır. 2- İ b n H a c e r ' i n "Bâtd'dır"
h ü k m ü d ü r ki, o da, senedi sağlam bile
olsa m u h t e v a b a k ı m ı n d a n îslâmîprensiplere
aykırı olduğu görüşü üzerinden
hareket etmiştir. Fakat aykırılığın hangi noktada olduğunu belirtmemiştir.
İşte T a n r ı ' n m O Hak Peygamberi, sözü doğru P e y g a m b e r , bize bu y ü z den: "Acınmış ümmet" adını taktı. (Mesnevî: C. I, B . 3120; Ank. 1/577)
A^rfi
Metin: ^\
LJJLC-
y,
ju^
^
\/>y~y> Â^l «JLA
Lj
^ ]
:^JLM J
("UA
jiiT
U;
AJLP AJIİ j_J)LV5 ÜJ)
o U i p
J J l i
Jli ^ y
IÜJ^
(^1
E b û M û s â (r.a) dan rivayet edilmiştir. Resûlullah (s.a.s) Efendi miz: "Benim bu ümmetim, "Ümmet-i Merhume" dir. Âhirette onlar üzeri ne azâb yoktur. Onların azabı dünyâda: Fitneler, zelzeleler ve çarpışarak ölümdür" buyurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
Hadîs, E b û Dâvûd'""' el-Hâkim<"" ve Beyhakî»""' tarafından aynı sened ve yaklaşık metinle rivayet edilmiştir. Yukarıdaki metin E b û D a v u d ' u n d u r . Sâdece e l - H â k i m ve B e y h a k î ' n i n rivayetlerinden "ol*" kelimesi yoktur. Bir
(214) Ebû Dâvûd, Sünen, IV/148, r. 4278. (215) el-Hâkim, el-Müstedrek, IV/444; IV/254. (216) Beyhakî, Şu'ab •ül-îmân. vr. 595''.
73
de: " i»ı
Jjor
5^"yı j ^ J p c^ılp V" şeklinde bir değişiklik vardır ki, değişikliğin
m â n â y a te'sîr eden bir tarafı yoktur. İbn M â c e ' d e ' ' " ' , E n e s b. M â l i k ' d e n : " ^ ^ j ^ r
«-^ J l " şeklinde
başlıyan v e fakat devamı t a m a m e n değişik olan diğer bir rivayet daha vardır. Deylemî""" ve Suyûtî^'" d e ayrıca hadîse yer verirler. Gazâlî ise İhyâ 'sının bir yerinde*^^"' hadîsi zikreder*"".
C-
Hüküm:
Hadîsin değer h ü k m ü n e gelince: e l - H â k i m v e Zehebî: "Bu, senedi sahîh bir hadîsdir" derler*"^'. Suyûtî de; E b û D â v û d , Taberânî, elH â k i m v e B e y h a k î ' d e n naklettiği bu hadîs için "sahîh " rumuzunu ko yar. Trâkî, İbn M â c e rivayetine "zaîf senedlidir" dedikten sonra; E b û M û s â rivayetine "Sahîh 'dir", der<"". B ü t ü n bunlardan anlaşılacağı gibi, hadîs, muhaddislerce "sahîh" larak kabul edilmiştir.
(31)
jîl/j^^^J^
o-
i i ^ ^ ^ U ^ ^ ^ ^ : ^
P e y g a m b e r , bir riyakâra, n a m a z kıldığı hâlde: "Ey yiğit! kıl. Çünkü senin kıldığın namaz, namaz değildir" dedi.
Kalk,
namaz
{Mesnevi: C. I, B. 3390; Ank. 1/614)
(217) İbn Mâce, Sünen, 11/1434, r. 4292. (218) Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,
vr. 53" (iki rivayet).
(219) Suyûtî, el-Câmi 'us-Sağîr, 1/65. (220) Gazâlî,//lyâ, 111/147. (221) [Müellifin 30. hadîsle ilgili derkenarı]: "ı^ja^L Sağîr, 1/248. "(222) el-Hâkim, el-Müstedrek,
UIAp
Buhârî, et-Târih 'us-
a.g.y.
(223) Trâkî, el-Muğnî, a.g.y, haşiye: 3. Aynca bkz. 'Adüm,
74
Û
Keşf'ül-Hafâ,
1/198, r. 600.
A-
jt-
AJI
Metin:
jc-
ISJ>ÂJI
- U * - " UJ'.A^
J - ^ ı ^ j l : J U i ^*>LJl J U İ (U-'J
A-IP
Jli
j
AİP Üll j_jU>
AÎII
jjj>-î J l i : > ^ ^ bî-V^
J-*-..
j_yLva
fb»r
iji
J.^
J J L - J AAS-
US'
üıl j_5L/'
2;?r/ . J - ^ ' (i diilJ . J-.^- ji tiilli J - . İ I İ 1 ^ j l
^^^jLm2J
E b û H ü r e y r e (r.a) anlatıyor: Bir gün P e y g a m b e r Efendimiz mescide girmişti. O sırada adamın birisi de girip n a m a z kıldı. Sonra Resûlullah (s.a.s)'ın y a n m a gelip selâm verdi. Resûlullah (s.a.s) Efendimiz selâmını aldıktan sonra: "Dön, namazını tekrar kıl. Zîrâ kıldığın namaz, namaz olmadı " buyurdular. B-
Kaynaklar:
Hadîs, aşağı yukarı bütün m e ş h u r hadîs m e c m û a l a n n d a y e r almaktadır. Aynı sened v e metinle Bulıârî'''"', M ü s l i m " " ' , E b û Dâvûd<"", T i r m i z î " " ve Alımed İ b n Hanbel""" E b û H ü r e y r e ' d e n ; Nesâî'"', Dârimî"»', Tayâlisî"" ve ikinci bir rivayet olarak T i r m i z î " " ve E b û Dâvûd<"" R i f â ' a b . R â f i ' d e n ; değişik bir senedle ve fakat yine E b û H ü r e y r e ' d e n olmak üzere İ b n Mâce'""' rivayet etmişlerdir. Hadîs, o n onbeş satır a r a s m d a değişen u z u n c a bir hâdiseyi n a k l e t m e k -
(224) Buhm,
Sahîh, 1/192.
(225) Müslim, .Sa/!;/!, 11/11. (226) Ebû Dâvûd, Sünen, 1/313, r. 856. (227) Tirmizî, Sünen, 11/97; Tirmizî, X/]67. (228) Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV/340. (229) Nesâî, Sünen, 11/193. (230) Dârimî, Sünen, 1/247-248, r. 1335. (231) Tayâlisî, Mö5«erf, s. 196, r. 1372. (232) Tirmizî, a.g.y., 1. hadîs. (233) Ebû Dâvûd, a.g.y.. r. 857, 858. (234) İbn Mâce, Sünen, 1/336, r. 1060.
75
tedir. Hadîsin d e v a m ı n d a , usûlüne u y g u n bir şekilde abdestin alınışı ile dört rik'atlı bir n a m a z ı n . P e y g a m b e r Efendimiz tarafından îzâhı yer alır. En so n u n d a da:
db-^.ö ı3 liJJi J«iij" "Bütün namazlarını
bu şekilde
kıl" diye,
n a m a z ı n iç v e dış erkânı P e y g a m b e r Efendimiz tarafından belirtilmiş oluyor. Sâdece T a y â l i s î rivayetinde " ^ f j t " yerine ">ib->U.
API"
"Namazını
iade et"
ifâdesi değişiktir ki, m â n â bakımından aynıdır.
C-
Hüküm:
Hadîs, B u h â r î v e M ü s l i m ' i n ittifakıyla "sahîh
"dir.
T i r m i z î , R i f â ' a b . R â f i ' d e n naklettiği rivayetin sonunda: " R i f â ' a riva yeti, hasen bir hadîsdir. Bu hadîs ise Rifâ'a'ö« bir çok yollarla rivayet edilmiştir" der. E b û H ü r e y r e rivayetinden sonra ise: "Bu hadîs de hasen ve sahîh bir hadîsdir. Yahya b . S a ' î d ' ı n , U b e y d u l l a h b . Ö m e r ' < / e « ri vayeti ise daha da sahîh 'dir" demektedir. T i r m i z î ' n i n bahsettiği bu senedi, bizim tercih ettiğimiz, B u h â r î ' n i n serdettiği seneddir.
^ ^ ) ^ / ç » ^ U l ^ — ( O / ^ ^ ^ J : ^
(32)
P e y g a m b e r : "Ümmetimden dırlar, benimle aynı himmete
öyleleri vardır ki, benimle sahihtirler.
Ben onları hangi nurla görüyorsam, aynı nârla görür" dedi.
{Mesnevi: C. I, B. 3462-3463; Ank. 1/628)
A-
76
Metin:
onların
canları
aynı
da beni
yaratılışta
mutlaka
0 ( » i y
LJl_^|j ^ U v ' î _jJ O j Î J Î
J l i ? üıl J ^ j
J U İ ? ÜJİ
üıl J_5_.j b
XA:>^
"^^^-^
ob
Jbt;
^
AJls-
ASiİ
b dİJl_p^l L J j î l^li L ü l ^ l Lüjj JLi UÎ o j i j
J j - - J b ıjjb.î
IjJli ? «d^ ^ J ^ J
jj-vj
^Li 01 Ulj ;jç^J^ i»_ji j l i j » ^ ^ j«%Jl J U i öjjiil
AÎiI
.
) . J/>
pjij J - ^
^
J
S
L
^
^
I_^Uİ Jjtj Ijj'b ji jjJÜl
' > û / b j^Jli J l i
dr"
t > -
•>U-j j î
5Jı>^
U ; > w J y l i iİJbv 1 _jJju J i (^il J U J (Jjü "^î jv^jbî j L i J l j o J l ilJb L ^ "
E b û H ü r e y r e (r.a) anlatıyor: Resûlullah (s.a.s) bir g ü n kabristana gelmişlerdi. O sırada şöyle buyurdular: "Allah 'ın selâmı
üzerinize
Mü'min
kavuşacağız.
kavimler
topluluğu!
rusu, kardeşlerimizi
görmüş
Bizler
de inşâallah
olmamızı
çok
sizlere
arzu ederdim
olsun
ey
Doğ
".
A s h â b : "Bizler senin kardeşlerin değil miyiz? Yâ Resûlullah", dediler. B u n u n üzerine: "Sizler benim ashâbımsınız. Kardeşlerimiz ise henüz daha gelmemiş olanlardır" buyurdu.
Hadîsin b e ş altı satırlık daha d e v a m ı vardır.
B-
Kaynaklar:
Hadîsi, çok c ü z ' î değişikliklerle M ü s l i m ' " " , İ b n M â c e ' " " v e A h m e d b . H a n b e l ' " " rivayet etmişlerdir. Y u k a r ı d a k i m e t i n M ü s l i m ' i n d i r . C-
Hüküm:
Y u k a r d a ismi geçen kaynaklar her hangi bir değel h ü k m ü belirtmemişlerse, de, hadîsin bilhassa M ü s l i m ' d e yer alışı "sahîh"
o l u ş u n u n ifadesidir.
A n k a r a v î , yukarıdaki beyitle, hadîs-i şerîf arasında şöyle bir m ü n â s e bet kurar v e : "Mertebe-i
uhuvvet,
hem-gevher
ve hem-himmet
olmayı
iktizâ
(235) Müslim, Sahîh, 1/150-151. (236) İbn Mâce, Sünen, 11/1439, r. 4306. (237) Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11/300, 408.
77
MESNEVİ HADÎSLERİ FORMA 7
eder. Nûr-u uhuvvet ve velayetle bunların canı Peygamber Aleyhisselâm 'ı; nûr-u nübüvvet ve velayetle Peygamber Aleyhisselâm bunları gd>M>">""der v e M e v l â n â ' n ı n , beyitte bahis k o n u s u ettiği hadîsin, yukarıdaki hadîse işaret o l d u ğ u n u söyler.
P e y g a m b e r Aleyhisselâm'ın Z e y d ' e : "Bu gün nasılsın, nasıl kalktın?" diye sorması; O n u n da: "Mü'min olarak ey Tanrı Elçisi" diye cevap vermesi. {Mesnevi:
C. I, 3500. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. 1/633)
A,B- Metin
ve
Kaynaklar:
H a d î s , değişik şahıslara hitâb şeklinde çeşitli kaynaklarda geçmektedir: E b û N u ' a y m , Hılye 'sinde'"":
i U / ı OÎ d i i U JI
?iU.^
L oj>»~y9Î
(Jlİ'
:JUİ
JF-
(^bJl cujb'
jJL-_j -Up
JS-
'Jı
JT-
-il J _ ^ j
OU-T
JI
< u ) l J - p JI
j_jlp J > - j «up J U :
(jU^I
«iîıl
j
. J U ; İİıb L.._^ o . = ^ î : J l i
E n e s b . M â l i k ' d e n : M u ' â z b. Cebel, ResûluUah (s.a.s)'ın yanına girdiği z a m a n , M u ' â z ' a : "Yâ Mu'âz! Nasıl sabahladın, nasılsın?" diye sorunca; M u ' â z : "Allah'a îmânım tam olarak, yani mü'min olarak, yâ Resûlallah " diye c e v â b vermiştir" şeklinde nakleder. ' A b d u l l a h b . el-Mübârek*""': "Peygamber
Efendimiz,
Ashâb'ından
(238) Ankaravî, Şerh-i Mesnevi, 1/629. Müşkil kelimelerinin îzâhı için bkz. İbn'ül-Esîr, enNihâye, 11/34; IIl/l 94; IV/51. (239) Ebû Nu'sym,
Hılyet'ül-Evliyâ,
1/242.
(240) 'Abdullah b. el-Mübârek, Kitâb'üz-Zühd ve'r-Rekâik, s. 329, r. 937.
78
birisiyle
karşılaştığı
sırada
"c^.v-'î
" "Nasıl
sabahladın?"
şeklinde
sorduğunu v e verilen cevâbı rivayet eder. Beyhakî ise dört a y n nakil yapar""'*: Ensâr'dan bir genç olan Haris b. Ma lili, Peygamber Efendimiz'e uğradıklan sırada: " sîjU b o ^ ^ - î «juT " "Yâ Hârijg<242), ]\f(fgıi sabahladın?"
diye sorunca, onun da: " U;^
mü'min olarak yâ Resûlullah
o.>^î"
"Gerçek
" şeklinde cevâb verdiği rivayet edilir.
A y n ı rivayeti, D e y l e m î " " d e naki eder. Zehebî, Mîzân 'ında râvîlerin tenkidini yaparken, iki y e r d e zikreder: """».U>ÜJI ^y.j
o;>^î
: J l i ? ÂÎjU L o ^ > ^ î ^
^
OjU-l_j Jb!wAl J > - j ıvi.»j AJL*^ üıl j_jUa
I-LU-^ A S " t j v i L ı dUL*
""".U>- L . > . o ^ x - v î : J l i ? o ^ w » î
C-
-I
: J l i t ^ î J^'JL:- cy.j:.r Lî-b>. cj!>l^l ^ L x J l - I I
û î S j v J b JJÜU ^
: J U i -u-lj ^ y
:Uy^ -
UuT
Hüküm:
Diğer k a y n a k l a r her hangi bir değer h ü k m ü belirtmezler. Z e h e b î ise b i rinci rivayetin râvîlerinden olan Y û s u f b. A t ı y y e (ö: 187) nin, "zaîf bir râvî olduğu hususu üzerinde ittifak edildiğini"; ikinci rivayetteki C e r î r ( b . ' U t b e ) ' n i n ise, "hakkında çok konuşulduğu ve iki bâtıl hadîs rivayet ettiği" ni nakleder v e b u iki bâtıl hadîsden birisine yukarıdaki hadîsi ( Z e h e b î ' n i n ikinci nakli) misâl verir. Bâtıl h ü k m ü , Z e h e b î ' n i n ikinci nakli için bahis k o n u s u o l d u ğ u n a göre, diğer rivayetler için "Senedi bakımından
zaîf
bir hadîsdir"
denebilir.
(241) Beyhakî, Şu'ab ul-îmân. vr. 634" ^ (242) Harise diye isimlendirildiği rivayet edilir. (243) Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,
vr. 175".
(244) Zehebî, Mîzân, III/27, r. 5475. (245) A.g.e., IV/469, r. 9877.
79
(34)
^ t . ^ > ^ / ^ U ' ^
^ ü / ^ ^ . ^ ^ ^ /
"Şakî, ana karnında şakî olur" (fakat bilinmez). C i s i m âlemindeyse cisimdeki hâllerden, ruhun hâlleri de anlaşılır. {Mesnevi- C. I, B. 3513; Ank, 1/636)
A-
Metin:
... Ojjju Jip_) j " -UK..-JIj «ul ' A b d u l l a h b, M e s ' û d (r.a)'un şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Şa kî, anasının karnında şakî olan; Sa 'îd de, başkasından ibret alan basiretli kimsedir".
B-
Kaynaklar:
S a a d e t v e ş a k â v e t k o n u s u n d a bir çok hadîs-i şerîf rivayet edilmiş tir. Bunların en meşhuru, yukarıda Müslim'den'""* naklettiğimiz hadîsedir. D a h a ziyâde yaygın olan metin ise şöyledir: ^
y
'-^i
<j -u.- ^ -L^l
:JU
AJP İjjl ^
.üil
J_j-.j JU
:JU Sy.y.
^ »
«-fi
J
E b û H ü r e y r e ' d e n . ResûluUah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Sa'îd,
ana
karnında
sa'îd olan; şakî de ana karnında
şakî olan kimsedir".
B u rivayet,
S u y û t î » " v e Sehâvî"" tarafından T a b e r â n î ' n i n E b û H ü r e y r e rivayeti ola rak nakledilir. A y r ı c a İbn Kuteybe'"" de, ikinci şıkkı (
) b a ş a alarak
(246) Müslim, Sahîh, VIII/45. (247) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr,
11/37 (Taberânî, el-Mu 'cem ul-Evsat 'dan Ebû Hüreyre rivayeti).
(248) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 240, r. 561 (Taberânî, el-Mu 'cem 'üs-Sağîr, 1/74; 11/5). (249) İbnKuteybe, Te'vîlüMuhtelif
80
il-Hadîs, s. 128.
nakleder. Beyhakî""" ise aynı senedle M ü s l i m rivayet verir. Lâfzı değişik o l m a k l a beraber m â n â b a k ı m ı n d a n t a m a m e n b u m e v z u ile alâkalı v e s a a d e t v e ş a k â v e t m e s ' e l e s i n i teşrih e d e n diğer hadîslerin sayısı ise bir hayli kabarıktır: M ü s l i m , ayrıca sekiz rivayet daha nakleder"'". T i r m i z î , bir y e r d e " ' " altı, diğer bir yerinde d e " ' " bir rivayet verir. İ b n Mâce""" de ise bir hadîs vardır.
C-
Hüküm:
T i r m i z î , bütün rivayetlerin sonuna: "Bu, hadîsdir" h ü k m ü n ü k o y m u ş t u r . Taberânî
rivayet
için
gerek
Suyûtî
hasen
ve
ve
gerekse
S e h â v î ' n i n Şeyhi İ b n H a c e r e l - ' A s k a l â n î , "Sahîh
sahîh
Sehâvî,
bir
ayrıca
'dir"demişlerdir.
B i z i m M ü s l i m ' d e n aldığımız metin ise, prensip olarak, "sahîh
"dir.
Böylece, b u konuda rivayet edilen hadîslerin hepsi "sahîh" mundadır. Sâdece M ü s l i m rivayeti için: "Mevkuf
hadîsdir"
duru ya'nî İbn
M e s ' û d ' u n kendi sözM'dür, diye itiraz edenler de olmuştur. Hadîs, diğer tarîk lerden "merfû'
(35)
" olarak da rivâye edildiği için b u görüş pek tutunmamıştır.
Çfjb
^
P e y g a m b e r : "Sahabem, taşdır" dedi.
yıldızlar
^-1 Ü^İy^J gibi, yola
gidenlere
(j!^^'^/r^ ışık,
şeytânlara
(Mesnevî: C. I, B. 3656; Ank. 1/661) Benzeri beyit: (Mesnevî: C. VI, B. 2643; Ank. Tekmile, VI/115)"">
(250) Beyhakî, Kitâb'ül-Esmâ
ve's-Sıfât. s. 102.
(251) Müslim, a.g.y., s. 44-46. (252) Tirmizî, Sünen, VIII/299-302. (253) A.g.e..
XII/245-246.
(254) İbn Mâce, 1/32, r. 82. (255) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Dost, kudûmüyle adetâ yol
kılavuzudur.
81
A-
cf-
Metin:
ly-
^ J ^ j iy- cr^^
jf-
frgs^
jf-
J^âl ^
ji
Y.YR
ji
y^ ^ ^J"^^^ <J^ cyU Jlî Jlî
^Ij^l
^ LJ
^
Jt. ^^Uw9Î Ji^ : Jlî jO-j AİP
^
5 . I S ^ \
^
l^
E b û H ü r e y r e (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "Ashabımın durumu, yıldızların durumu gibidir. O yıldızlardan birisinin peşine takılan doğru yolu bulur" buyurmuştur.
B-
Kaynaldar:
Yukandalfi
metin,
Kuzâ'î'nin
Müsned'üş-Şihâb'mâan'^'^''^
aimmıştır.
D i ğ e r k a y n a k l a r d a tesbît edilememiştir. A n c a k , İ b n ' A b d ' i l - B e r r ' " " , senedi ile birlikte ü ç a y n varyantmı nakleder. O n u n , C â b i r (r.a)'den gelen rivayeti nin metni,
" , , ^ ^ ^ « . 1 ^,JCI\
şeklinde, y a y g m olan m e t n e daha
4 ^ı_jUw»î"
u y g u n d u r . H a t î b el-Bağdâdî<"" de, m â n â b a k ı m m d a n y a y m lâfızları farklı iki rivayet kaydeder. D e y l e m î ' n i n ' " " d e yer verdiği metni, ikinci el kaynaklar da almışlardır*^"". İ b n ' A b d ' i l - B e r r , rivayetleri kaydettikten sonra, hadîsin y o r u m u ile ilgili olarak u z u n c a bir değerlendirme yapar. Z e h e b î ise'^'". Mizan'mm birkaç y e r i n d e , râvîlerinin tenkidi vesîlesiyle hadîsi zikreder ve hepsinin de râvîleri arasında, şiddetle tenkide uğrayan kimselerin olduğunu ileri sürer.
Mustafâ, bunun için "Sahabem yıldıza benzer" (256)
KUTÂ'T,
demiştir.
Müsned uş-Şilıâb, vr. 150^ r. 825.
(257) İbn 'Abd'il-Berr, Câmi'u Beyân'il-'İlm.
11/89-91.
(258) Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 48. (259) Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,
vr. 35".
(260) 'Aciûnî, Kesfül-Hafâ, 11132; Münâvî, Künûz'ül-Hakâyık, 1/31. (261) Zehebî, Mîzân 'ül-î'tidâl, 1/413; 1/607; 11/90. Aynca bkz. Hakîm et-Tinnizî, Usûl, s. 263.
82
Nevâdır'ul-
C-
Hüküm:
Hadîsin sıhliat derecesini gösteren herhangi bir kayıd tesbît edileme miştir, î b n ' A b d ' i i - B e r r , kendi C â b i r rivayetinden sonra: "Bu hadîs, hüccet olarak kabul edilemeyecek bir senedle rivayet edilmiştir. Zîrâ, el-Hâris b. Gusayn (dördüncürâvî) tanınmayan (meçhul) bir râvîdir"der.
(36)
jJ^JÜ^H^^,)^,
^ J ^ ^ ^ ^ ^ ^ . i c i y i
P e y g a m b e r i n : "Rabbime misafir olurum" demesi ortalığa yayılınca; "O, beni doyurur ve sular" sözü, b u m a ' n e v î y e m e k t e n kinaye oldu. {Mesnevî: C. I, B. 3741; Ank. 1/762) Benzeri beyit: {Mesnevî: C. VI, B. 2008; Ank. VI/490f""
A-
Metin:
E b û H ü r e y r e ' d e n . P e y g a m b e r Efendimiz: "Birbirine eklenen çift oruç (savm-ı visal) tutmayın (Bu ifâdeyi iki kere tekrar etmiştir). Kendisine: Yâ Resûlullah, siz tutuyorsunuz ya!" denilince: "(Bu hususda ben sizin gibi değilim^'K) Geceyi geçirirken Rabbim beni doyurur ve susuzluğumu giderir. Binâenaleyh, amellerinizden gücünüzün yettiği kadarının altına girip yüklenin ".
(262) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Yâhud da "Ben Rabbime rum " hadîsini okudun, ateş denizinin tâ içine atıldın..." (*) Birçok rivayetlerde ''^S-^ c—l o ! " ve benzeri gibi ifâdeler vardır.
konuk
olu
83
B-
Kaynaklar:
H a d î s , d e ğ i ş i k s e n e d v e m e t i n l e r l e , aşağı y u k a r ı b ü t ü n m e ş h u r h a d î s m e c m û a l a n n d a r i v a y e t edilmiştir. Y u k a r ı d a k i m e t i n B u h â r î ' n i n " ' ' " bir r i v a y e t i d i r . B u h â r î ' d e a y r ı c a sekiz r i v a y e t d a h a vardır'^"'. M ü s l i m ise on r i v a y e t nakleder*^"". A y n c a M â l i k b. E n e s Muvatta 'ında'^"", E b û Dâvûd"'", Tirmizî'^"" ve Dârimî""" Sw«e« l e r i n d e , Tayâlisî'"»» Müsned'inde, H e m m â m b . Münebbih'"" Sahîfe'sinde h a d î s e y e r verirler. A y r ı ayrı kaynaklarını verdiğimiz otuz ayrı rivayetin, on ikisi E b û H ü r e y r e ' d e n , altısı ' A b d u l l a h b. Ö m e r ' d e n , beşi E n e s b. M â l i k ' d e n , dör dü E b û Sa'îd e l - H u d r î ' d e n , üçü Hz. A i ş e ' d e n rivayet edilmiştir. D a h a fazla u z a t m a m a k için, rivayetler arasındaki birleşen v e ayrılan noktaları göstermekten sarf-ı nazar ettik.
C-Hüküm:
Tevatür derecesine varan bu hadîs "sahîh
(37)
"dir.
^^t/^lil^^l/t?
Jj^.^1
(263) Buhârî, Sahîh. 11/243 (iki hadîs). (264) A.g.e.. 11/242 (dört hadîs); 11/243 (bir hadîs); VIII/131 (bir hadîs); VIII/144 (bir hadîs). (265) Müslim, Sahîh, III/133-134 (on hadîs). (266) Mâlik b. Enes, el-Muvatla',
1/300-301, r. 38, 39 (iki hadîs).
(267) Ebû Dâvûd, Sünen, 11/411-412, r. 2360, 2361 (iki hadîs). (268) Tirmizî, Sünen, III/306 (bir hadîs). (269) Dârimî, 5««e«, 1/340-341, r 1710-1713 (dört hadîs). (270) Tayâlisî, M«5«ec/, s. 221, r. 1579. (271) Hemmâm b. Münebbih, Sahîfe, 68. hadîs.
84
b
Bu suretle "Sevgisi Tanrı içindir" birisine d ü ş m a n l ı k etmeli.
denmesini diledim. A n c a k Tanrı için
C ö m e r t l i ğ i m i n Tanrı y o l u n d a olmasını, varımı y i n e Tanrı için sakın m a m ı istedim. B e n i m s a k ı n m a m d a Tanrı içindir, v e r m e m de. T a m a m ı y l a T a n r ı n ı n ı m , başkasının değil. (Mesnevî: C. I, B. 3803-3805; Ank. 1/683) A-
j ^
Metin:
^\ J j - - j . AjLc| J . » S ^ I
ü î :
AÎ)
A^î
AÎI ı j ^ î
jj>
^ \ jj\ y
j AÎI S - ^ Î J Üi
j
üi ^J^\
JJ jA :
^^L*.
M u ' â z b. Enes babasından rivayet etmiştir. ResûluUah (s.a.s): "Kim Allah için verir, Allah için tutup vermez, Allah için sever, Allah için buğzeder ve Allah için evlenirse, îmânını kemâle erdirmiş O/M»-" buyurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
Hadis, aynı sened v e metinle Tirmizî'"", el-Hâkim'™' ve Beyhakî™' ta rafından nakledilmiştir. A y r ı c a E b û Dâvûd'"*', E b û Ü m â m e ' d e n değişik sened v e çok az metin değişikliğiyle rivayet eder ki, şöyledir:
E b û D â v û d ve T i r m i z î rivayetini ayrıca Hafız el-Münzirî""' ve elHatîb et-Tebrîzî"" de naklederler.
(272) Tirmizî, Sünen. IX/323. (273) el-Hâkim, el-Müstedrek, 11/164. (274) Beyhakî, Şu'abul-îmân,
vr. 2 ^
(275) Ebû Dâvûd, Sünen, IV/304, r. 4681. (276) Hafız el-Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, (277) Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât'ül-Mesâbîh.
lV/23-24, r. 28, 29.
1/16-17, r. 30, 31.
85
Kaynaklarda, "Allah için sevgi" ve "Allah için buğz" prensibini ifâde eden bir çok hadîs-i şerîf daha vardır*"".
C-
Hüküm:
Tirmizî, değer h ü k m ü olarak: "Bu, hasen
bir hadîsdir"
der.
İbn H a c e r de, hadîsin ikinci râvîsi olan M u ' â z b. E n e s ' d e n bahseder ken*"": "Mu'âz b. Enes'ı/ı hadîsleri, fezâil ve iyiliğe teşvik hususunda olduğu zaman hasen 'dir" diyerek Tirmizî'nin verdiği h ü k m ü vuzuha kavuşturur. e l - H â k i m ise: "Bu, B u h â r î ve M ü s l i m ' m şartlarına hadîsdir" demektedir. Hâfız el-Münzirî, hadîsin sonunda: "/^
göre
sahîh
bir
c^o^ tt^l.>Ji J i i / ' "Tirmizî:
Münker bir hadîsdir, dedi" ifâdesini koyar ki, bu bir hatâdır. Zîrâ, asıl k a y n a k ve diğer yerlerde hep bizim tesbît ettiğimiz gibidir. İbn'ül-Cevzî*^*"», İbn Ö m e r tarikiyle gelen ve t a m a m e n değişik sened ve metni ihtiva eden bir rivayet nakleder. Beş maddelik bir hadîsin son c ü m lesi olarak geçen m e z k û r hadîs için, el-Hatîb e l - B a ğ d â d î ' n i n : "Bu hadîs, bu isnâd silsilesiyle bâtıldır" dediği nakledilir. Y u k a r d a n beri b i z i m naklettiğimiz rivayetlerin hepsi, t a m a m e n değişik senedlerle rivayet edilmiş olup, hiç birisi de, İ b n ' ü l - C e v z î ' n i n naklettiği senedle rivayet edilmemiştir. Dolayısıyla, onun naklettiği h ü k ü m , bizim verdiğimiz rivayetler için muteber değildir.
(38)
l^ii "Bizim makamımıza,
U^J
) ^ 1 i
ne bir şeriat sahibi Peygamber
j ^ ^ ^ b ^ ^ J erişebilir,
ne me-
(278) Meselâ bkz. Ebû Dâvûd, IV/277, r. 4599; Buhârî, Kitâb ul-Künâ, s. 82, r. 802; Hâfız elMünzirî, et-Terğîb, IV/24, r. 30, 3 1 ; Taberânî, Sağîr, 1/223; 224. (279) îbn Hacer, Tehzîb. X/186, r. 346. (280) İbn'ül-Cevzî, el-Mevzû'ât,
86
1/136.
lek, hattâ ne de rûh " dedi. Artık d ü ş ü n ü n anlayın. {Mesnevi: C. I, B. 3953; Ank. 1/705)
A-
Metin:
"Benim, Allah ile öyle ânlarım Peygamber oraya erişemez".
B-
olur ki, hiçbir Melek-i
Mukarreb
ve
Kaynaklar:
Y u k a n y a aldığımız şekliyle şöhret bulan b u söz, gerçi Mesnevî 'de sarîh olarak P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' i n sözü diye zikredilmemiştir. Fakat halk ara sında umumiyetle h a d î s diye tanınır. Biz, yaptığımız araştırmalarda, k a y n a k h a d î s m e c m u a l a r ı n d a b ö y l e bir hadîse rastlayamadık. B u n a d a h a ziyâde, Zu 'afâ v e Mevzu 'ât kitaplarında y e r verilmiştir. İlk devir mutasavvıflarından Kuşeyrî, Risale 'sinde"*'*": "
y
ıJ:j ji^
ı>«--i
^
ii
"Peygamberimiz:
j
.âı
Benim, Allah ile öyle bir
vaktim vardır ki, azîz ve celîl olan Rabbimden başka kimse oraya sığmaz" buyurdular, şeklinde sened ve kaynak göstermeden, hadîs diye nakleder. Sehâvî"*", 'Ali el-Kârî^"', 'Aciûnî""' ve diğerlerinin'"" verdiği müşterek bilgiye göre: "Daha ziyâde mutasavvıfların ağzında dolaşan, yani onlar ara sında şöhret yapan bir sözdür. Kuşeyrî, Risale 'sinde zikretmiştir" denmektedir.
(281) Kuşeyrî, er-Risâle, s. 41 {et-Telvm ve't-Temlân
bölümü).
(282) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 256, r. 927. (283) 'Ali el-Kârî, Mevzû'ât, r. 392 [Naşirin notu: Elimizdeki tez nüshasında kitap adını müteâkib " s." yazıldıktan sonra numara yazılmamıştır. Biz, ilgili hadîs numarasını tesbît edip burada verdik. Eserin 1406 (1986) Beyrut (el-Mektebet'ül-İslâmî) baskısındaki ye ri ise s. 292'dir].
tarihli
(284) 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ,
11/173-174, r. 2159.
(285) mAQ\-B&ymû,Esnâ'l-Metâlib,
s. 181.
87
' A l i e l - K â r î , müşterek bilgiyi verdikten sonra, ayrıca kendi görüşünü de açıklar ve: "Ben de derim ki: Melek-i Mukarreb'den maksad Cebrail'i, Nebiyy-i Mürsel'den maksad da büyük kardeşi İbrahim Aleyhisselâmı kasdetmiştir" dedikten sonra: "Burada; sekr, mahv ve fena diye ta'bir edi len istiğrak makamlarına bir imâ vardır"^'^^' demektedir. Kaynaklarda, bunların dışında k a y d a değer bir m a ' l û m â t verilmemek tedir.
( 39
)
D ^ ' J ^
P e y g a m b e r : " Eğer bunu bir Yahudi bile kalmaz" dedi. {Mesnevi:
IS^FYI
(ölümü)
^
D^)Y>.
dillerine
'-^
IJI^
getirirlerse
dünyâda
tek
C. I, B. 3972; Ank. 1/709)
Açıklamalar: A n k a r a v î , şöyle bir metin kaydeder:
P e y g a m b e r Efendimiz: "Eğer Yahudiler ölümü temenni etselerdi, her birinin tükrüğü boğazına tıkanır ve olduğu yerde ölür; yer yüzünde de bir tek Yahudi kalmazdı" buyurmuşlardır. B ö y l e bir metni hadîs m e c m û a l a r m d a tesbît edemedik. A n c a k , Tefsîr kitaplarında, şu âyet-i kerîmenin tefsiri sadedinde, hadîs olarak nakledilmek tedir:
"Habîbîm
de ki: Allah yanında
(286) 'Ali ç\-K.M,Mevzû'ât
88
âhiret yurdu
\Q 'Admı,Keşf'ül-Hafâ,
a.g.yAer.
cennet,
diğer
insanların
değil de yalnız sizinse ve bu dâvanızda doğruculardan temenni edin, bunu canınıza minnet bilin"''^^\
iseniz,
haydi
ölümü
Y u k a r ı d a hadis diye kaydedilen metni, Taberf"*', Zemahşerî"", Kurtubî""' gibi müfessirler, senedsiz olarak. P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' d e n ve İ b n ' A b b â s ' d a n (merfû'
ve mevkuf
olarak) naklederler.
Sıhhat derecesi h a k k ı n d a ise, her hangi bir k a y d a rastlanmamıştır.
(287) Kur'ân-t Kerîm, Bakara sûresi, 94. âyet. (288) Taberî, Câmi'ul-Beyân fi Tefsir'il-Kur'ân,
11/424-425.
(289) Zemahşerî, Keşşaf 1/297. (290) Kurtubî, el-Câmi'u li-Ahkâm'il-Kur'ân,
11/33.
89
MESNEVI II. CİLD H A D Î S L E R İ
(40
^ : ^ - ^ İ 5
)
"Ben, gizli rahmet gönderdim ". {Mesnevî:
olan bir hazîne
idim. Hidâyete
erişmiş
bir
ümmet
C. II, B. 364; Ank. 11/69-70)
Açıklama: Y u k a n d a k i beyitte bahis konusu edilen hadîs, Hadîs-i
Kudsi
taşımaktadır. B i z araştırdığımız hadîs m e c m u a l a r ı n d a , b u m e a l d e bir Kudsi'ye
rastlayamadık.
Ankaravî:
"c^ı"
füU,
kullanıldığı zaman "gönderildim" mânâsı ifâde Peygamber Efendimiz'in hadîsi olabilir. Bu takdirde işarettir"''^ der: ^
lâzım
fiil
eder ki, o şu hadîs-i
hüviyeti Hadîs-i olarak zaman şerife
A - Metin: İiıl ^
^1
üir
: Jli
^
^
^
^
Ji^
^
J^l^l
U^î
E b û S â l i h ' d e n rivayet edilmiştir. P e y g a m b e r Efendimiz: "Ey in sanlar: Ben, sâdece, sizi hidâyete ulaştıran bir rahmetim " diye nida ederdi.
«s B-
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin Dârimî'den*" alınmıştır. Aynı metin ve pek az değişik senedle Beyhakî*" de nakleder ve " s i - v " kelimesinden sonra Y a ' n î , "ben sizi hidâyete
ulaştıran
bir rahmetim"
demektir, diye mezkûr
kelimeyi tefsir eder. Gerek D â r i m î ' n i n ve gerekse B e y h a k î ' n i n rivayetleri "mürsel"
hadîsdir. Zâten B e y h a k î , "J^-y il»" kaydını koyarak bu noktaya
(1)
Ankaravî, Şerh-i Mesnevî, 11/70.
(2)
Dârimî, Sünen, illi,
(3)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 113*'.
r. 15.
93
MESNEVİ HADÎSLERİ FORMA 8
işaret eder. Ç ü n k ü E b û Salih, A s h â b ' d a n değildir, Resûlullah (s.a.s)'ı görme miştir. Fakat, el-Hâkim'"', T a b e r â n î " ' , Kuzâ'î"'' v e B e y h a k î ' n i n ikinci rivaye ti'" ": JU s^y^
^
^Lv^
^
" şeklinde "Mevsûl"
olarak gelmekte
dir. Böylece aradaki kesiklik bertaraf edilmiş oluyor.
C-
Hüküm:
Hadîsin değer h ü k m ü için e l - H â k i m : " B u h â r î ve M ü s l i m ' ı / ı şartlarına göre "sahîh" bir hadîsdir" der. Z e h e b î de aynı h ü k m ü benimser. S u y û t î " ise "sahîh " r u m u z u n u koyar.
P e y g a m b e r dedi ki: "Elinle aldığını geri vermek (Mesnevî:
A-
gerek".
C. II, B. 548; Ank. 11/92)
Metin:
S e m ü r e (r.a)'den rivayet edilmiştir. P e y g a m b e r Efendimiz: ğınızı tekrar geri verinceye kadar el borçludur" buyurmuşlardır.
(4)
el-Hâkim, el-Müstedrek,
(5)
Taberânî, es-Sağîr, 1/95.
(6)
Kuzâ'î, Müsned 'Üş-Şihâb, vr. 1 2 9 \ r. 722.
(7)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân,
a.g.y.
(8)
Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr,
1/103. Aynca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât'ül-Mesâbîh,
94
"Aldı
1/15.
III/138.
B-
Kaynaklar:
Hadîs, E b û D â v û d " , Tirmizî'"', İ b n M â c e " ve A h m e d İbn H a n b e l ' " tarafından aynı sened v e metinle rivayet edilmiştir. Y u k a n d a k i metin E b û Davud'undur. Sâdece, E b û D â v û d dışındaki kaynaklarda "^i^f
şeklinde
mef'ûl zamiri ilâvesiyle nakledilmiştir.
C-
Hüküm:
Tirmizî: "Bu, hasen sıhhatma h ü k m e d e r .
ve sahîh
Ayrıca m e v z û u m u z l a ilgili: "(•
^j''^}
bir hadîsdir"
o'-^'^i
diyerek
'"^fiy
i
hadîsin
" ' ^ J ^ ^--ı*^' "
şeklindeki E b û Dâvûd"^', Tirmizî""' v e İbn Mâce"" tarafından bir hadîs daha rivayet edilir ki, E b û Ü m â m e ' d e n müşterek sened v e metinle rivayet edilen bu hadîs de "sahîh
"dir<"*'.
*%
P e y g a m b e r : "Tanrı, gönlünde
sabrı olmayana
îmân da
vermemiştir"
dedi. (Mesnevi:
C. II, B. 601; Ank. 11/99)
(9)
Ebû Dâvûd, Sünen. 11/400, r. 3561.
(10)
Tirmizî, 5û«en, V/269.
(11)
İbn Mâce, Sünen. 11/802.
(12)
Ahmed b. Hanbel, Müsned. V/8, 13.
(13)
Ebû Dâvûd, Sünen, a.g.y.. r. 3565.
(14)
Tirmizî, Sünen, a.g.y (2. hadîs); ayrıca Tirmizî, Vlll/276.
(15)
İbn Mâce, Sünen, a.g.y.. r. 2405.
(16)
Tirmizî, a.g.;^. 1er.
95
A-
Metin:
isy "jJ^' İ k r i m e ' d e n rivayet edilmiştir. Hz. Ali (r.a): "Beş şeyi iyi tutun: îmâna nisbetle sabır, vücûddalü baş durumundadır. rı olmayanın îmânı rfajo tor " b u y u r m u ş t u r .
hafızanızda Sab
«s B-
Kaynaklar:
Yukarıdaki
metin,
Beyhakî'nin,
Beyhakî, a y n c a , yine H z . A l i ' d e n : " oLc'^ı
"
"imâna
nisbetle
sabır,
Şu'ab'ül-îmân'mdan^"' s-^i
vücûddaki
tij^ -»—ir*
y
alınmıştır.
) \ iijs. oU"^! y
baş mertebesindedir.
jy^\ Sabır
gidince îmân da gider" şeklinde ikinci bir nakil yapar*'". İkinci rivayeti a y n ca D e y l e m î ' " d e E n e s ' d e n nakleder.
C-
Hüküm:
Suyûtî*™', ikinci rivayeti nakleder v e G ö r ü l d ü ğ ü gibi hadîs, "merfû'" A l i ' y e âiddir.
(17)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 590".
(18) Ag.e., v r . 5 ^ (19)
Deylemî, Müsned 'ül-Firdevs, vr. 140"
(20)
Snyûû, el-Câmi'us-Sağir,
96
11/49.
"zaîf" r u m u z u n u koyar. değil "mevkuf
"dur.
Y a ' n î Hz.
Peygamber: "Kadriyüce {Mesnevî:
A-
Tanrı, her derde bir derman yarattı"
demiştir.
C. II, B. 683; Ank. II/l 12)
Metin:
Jjiİ U :Jli
A J P <Ü)1
^
: Aip
;
^
\
jf-
.
AJ jjiî -yi fb <îı
E b û H ü r e y r e ' d e n . P e y g a m b e r Efendimiz: "Allah, vermiş her derdin muhakkak şifâsını da ve/'/M/jrf/'" buyurmuşlardır.
B-
fLkp
^J\
olduğu
Kaynaklar:
Kütüb-i Sitte ve diğer hadîs m e c m u a l a r ı n d a değişik sened v e metinlerle bu k o n u d a birçok hadîs rivayet edilmiştir: Yukarıdaki
metin
Buhârî'nindir*"'.
İbn
Mâce,
'Abdullah
b.
M e s ' û d ' d a n ayrı bir senedle'"', E b û H ü r e y r e ' d e n ise aynı senedle'"' y u k a n daki metni nakleder. M ü s l i m ' i n ' " ' C â b i r ' d e n rivayeti ise: " üi» i\y j
^ İiıi
oiii
.Ul
.ijj
^ î "
cb JS3
şeklindedir. E b û Dâvûd'"', E b û ' d - D e r d â ' m n :
" f'y^ bj'-^" ^ } b j ' - ^ ''j-^
J ^ j
de, Üsâme b. Şerîk'den''": ' \ > ı
.ijjJij
> . I J J AJ
J > î .il o ! "
rivayetinden başka, bir
Vi ^jû\ j «^b
^ iiıi j l i ı
ikinci bir rivayet nakleder.
(21)
Buhârî,
(22)
İbn Mâce, Sünen, Il/l 138, r. 3438.
Vll/11.
(23) ^.g.e., 11/1138, r, 3439. (24)
Müslim, Sahîh, Vll/21.
(25)
Ebû Dâvûd, Sünen, lV/11, r. 3874.
(26) A.g.e., lV/6, r. 3855.
97
T i r m i z î " ' , Ü s â m e b . Şerîli'den aynı sened ve metinle E b û Davud'un ikinci rivayetini verir. A h m e d b . H a n b e l " " ise çeşitli rivayetlerin hepsini toplar. e l - H â k i m " " de, Ü s â m e b . Ş e r î k ' d e n bir, ' A b d u l l a h b , M e s ' û d ' d a n iki h a d î s o l m a k ü z e r e ü ç nakil yapar. 0 C-
Hüküm:
Hadîsin çeşitli varyantlarının gerek B u h â r î ve M ü s l i m ' d e oluşu; ge rekse T i r m i z î ' n i n : "Bu, hasen ve sahîh bir hadîsdir" ifâdesi; İ b n M â c e rivayetlerine F u â d ' A b d ü l b â k î ' n i n : " ' A b d u l l a h b . M e s ' û d hadîsinin se nedi sahîh 'dir. Râvîleri de sika 'dandır" deyişi; E b û H ü r e y r e rivayeti için de: "Bu, senedi hasen olan bir hadîsdir" kaydını k o y m a s ı ; elH â k i m ' i n rivâyederine "sahîh" h ü k m ü n ü n verilip, Z e h e b î tarafından b u n u n tasdik edilmesinden anlaşılacağı gibi, bu k o n u d a zikri geçen hadîsle rin hepsi "sahîh "dir. 0 0
0
Ey b o ş b o ğ a z : Eşeğe çıplak bin. P e y g a m b e r çıplak binmedi mi? P e y g a m b e r çıplak eşeğe bindi. Y a y a yürüdü d e denmiştir. (Mesnevî:
A-
C. II, B.
121-12%; Ank. 11/121)
Metin:
(27)
Timıizî,5'ü«en, VIII/192.
(28)
Ahmed b. Hanbel, Müsned. \mi,
(29)
el-Hâkim, el-Müstedrek, 1/121; IV/197; IV/399. Ayrıca bkz. Suyûtî, 11/125, 143; 'Aciûnî, Keşful-Hafâ, 1/302, r. 961.
98
413, 443, 446, 453; III/335; IV/278, 315; V/371. el-Câmi'us-Sagir,
C â b i r b. S e m ü r e (r.a) anlatıyor: "Peygamber (s.a.s) 'e, eğersiz bir at getirildi. İ b n ' ü d - D a h d â l ı ' m cenazesinden döndüğü sırada ona bindi. Biz de etrafında yürüyorduk".
B-
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin Müslim'in""' bir rivayetidir. H e m e n bir sonraki hadîs de yine aynı m â n â y ı ifade etmektedir. M ü s l i m ' i n ikinci rivayetini, aynı sened v e metinle A h m e d b. H a n b e F " de nakleder. Ayrıca İbn Mâce"", Tirmizî*"', ' A b d u l l a h b. el-Mübârek""', elHâkim"" ve Beyhakî"" de, P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' i n eşeğe bindiğine dâir hadîsler naklederler. M e s e l â İbn M â c e ' n i n rivayeti şöyledir:
^
J A
• J > \ ^ \
vj-
J
t^jj
E n e s b. M â l i k anlatıyor: "ResûluUah (s.a.s). hastayı ziyaret eder, ce nazeyi kabre kadar ta'kib eder, kölelerin de da'vetine icabet eder ve eşe ğe binerdi Kureyza ve Nadir günü, eşek üzerinde idi. Hayber günü, lif den yapılmış yularla bağlı bir eşek üzerinde idi. Altında da, lif den yapılmış bir bez parçası vardı" demektedir. Diğer rivayetler de aşağı yukarı aynı mâhiyettedirler.
(30)
Müslim, Sahîh, III/60.
(31)
Ahmed b. Hanbel, Müsned, V/59.
(32)
İbn Mâce, Sünen, 11/1398, r. 4178.
(33)
Tirmizî, Kitâb 'üş-Şemâil, s. 99.
(34)
'Abdullah b. el-Mübârek, Kitâb uz-Zühd ve 'r-Rekâik, s. 202, r. 575; s. 353, r. 995.
(35)
el-Hâkim, el-Müstedrek,
(36)
Beyhakî, .Ş'«''a6'w7-/mân, vr. 510" (iki rivayet).
1/61 (iki rivayet).
99
S u y û t î " ' de İ b n S a ' d ' d e n : ' V ^ 4^ ^4 ky jU^ı ^y. "Peygamber Efendimiz, üzerinde nerdi" şeklinde nakleder. Müslim"" ve A h m e d
hiçbir şey olmadığı
^}4^ii^
jiT"
J-^ ^\
hâlde çıplak eşeğe
b. Hanbel"" aynca: " U , L - J L T I ^
bi
j , y , jiT"
''Resûlullah (s.a.s), Kubâ mezarlığını bazen binitli, bazen de yaya olarak ziyaret ederdi" şeklinde bir nakil daha rivayet eder ki, beyitte bahis konusu edilen "yaya yürüdü de denmiştir" ifâdesi bu hadîsden ilham almarak söy lenmiş olabilir.
C-
Hüküm:
M ü s l i m rivayeti, prensip olarak "sahîh " d i r . e l - H â k i m : " B u h â r î ve M ü s l i m ' i » şartlarına göre sahîh 'dir" der. Z e h e b î de Telhîs'mde aynı h ü k m ü benimser. Diğer kaynaklar, değer h ü k m ü belirtmezler. S u y û t î , İ b n S a ' d ' a rivayeti için: "Mürsel olarak rivayet edildiğini" söyler ve "zaîf" r u m u z u n u koyar.
jii>;/^j^^c/'-^^^Vcr
(45)
ij'^^ ^-Jr^-^
Ç ü n k ü halkla hoş geçinen Peygamber: "Eğer" demeyi menetti. söylemek münafıklıktandır", dedi. (Mesnevi:
C. II, B. 738; Ank. 11/123)
A- Metin:
(37)
Suyûtî, el-Câmi 'us-Sağîr, II/l 17.
(38)
Müslim, Sahîh, IV/127 (sekiz rivayet).
(39)
Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/5.
100
cPC^y "Onu
.0Ü2~iJl
_jJ 0 l i J x i f L i
L » j
E b û H ü r e y r e ' d e n . P e y g a m b e r Efendimiz şöyle b u y u r m u ş t u r : "Kuvvetli mü'min, zayıf mü'minden daha hayırlı ve Allah yanında daha sevimlidir. Her şeyde bir hayır vardır. Sana faydası olan şeye karşı haris ol. Allah 'ın yardımına sığın. Acze düşme. Başına herhangi bir şey geldiği zaman: Eğer şöyle hareket etseydim, şöyle şöyle olurdu, deme. Fakat: Allah'ın takdiri! Allah dilediğini yapar, de. Zîrâ, "eğer" diye şartlı ve şüpheli konuşmak, şeytânın başarısına yol açar".
B-
Kaynaklar:
Hadis, aynı sened ve metinle Müslim'"'", İ b n Mâce'"", A h m e d İ b n Hanbel'"" ve Beyhakî'"" tarafından nakledilmiştir. Yukarıdaki metin M ü s lim'indir. İ b n Mâce'nin'""' y i n e E b û H ü r e y r e ' d e n ikinci bir rivayeti d a h a vardır. Hadîsin baş tarafı aynı olmakla beraber, esâs m e v z û u m u z l a ilgili kısmı şöy ledir. "üiMJı j.»^ jcu; ^ ou konuşmaktan şarısına yol
C-
menederim. açar".
iJL.Sj . . . " "Sizi, kesin olarak Zîrâ,
"eğer
" şeklinde
konuşmak
"
şeklinde
şeytânın
ba
Hüküm:
Hadîsin M ü s l i m ' d e yer alışı, prensip olarak "sahîh
(40)
"eğer
" oluşunun ifadesidir.
Müslim, Sahîh, VIII/56.
(41)
İbn Mâce, Sünen, 1/31, r. 79.
(42)
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11/366, 370 (iki rivayet).
(43)
Beyhakî, Kitâb ul-Esmâ ve 's-Sıfât, s. 122; Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân. vr. 24"
(44)
İbn Mâce, Sünen, 11/1395, r. 4168. İkinci derece kaynaklar için bkz. a) Hatîb et-Tebrîzî, Mişliât'ül-Mesâbîh. 11/679, r. 5298; b) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 343, r. 891; c) 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, 1/275, r. 862; 11/155, r. 2097; d) Hût el-Beyrûtî, Esna 'l-Metâlib, s. 175.
101
"Riya ile teşbih, külhanda biten yeşilliğe vardır. B u n u b ö y l e bil ey ulu kişi.
benzer"
mealinde bir hadîs
{Mesnevî: C. II, B. 1018; Ank. 11/168)
Açıklama: Hadîsin Arapça metnini tesbît edemedik. Zâten Mesnevî'de meal olarak zikredilen b u hadîsin benzerini d e tesbît e t m e k m ü m k ü n olmamıştır. F ü r û z a n f e r ise, b u beyte hiç y e r vermemiştir.
Mustafâ, c e h e n n e m i n sözünü naklederek b u y u r d u ki: "Cehennem, kor kusundan mü'min'e yalvararak: Pâdişâhım! Çabuk geç, nurun ateşimi söndürecek"
dev.
(Mesnevî: C. II, B. 1248; Ank. 11/200) Benzeri beyit: (Mesnevî: C. I, B. 3700; Ank. 1/668)'""
A^
JLİ^Î
0|:
Metin: y) ^ o j i '
j A-İp iîıl
ey- -^'^ -'^
J U : J l i Â^i^ ^ İ^jy
(45)
102
y'^ ^ (iUw,ı
Jju
jc-
Laisî -J-âİ y -
Â>JLU !
y,
y^ ^j^'^
JJ:.^, JS- d L j J J l JÜl>b : Â^LÂJI
J
^
jUl
Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Şehvet ateşine ne çâre var? Dîn nuru. Mü'minler; nurunuz kâfirlerin ateşini söndürdü".
Y a ' l â b . M ü n e b b i h ' d e n . P e y g a m b e r Efendimiz buyururlar ki: "Kı yamet günü Cehennem: Ey Mü'min! Çabuk geç. Zîrâ nurun ateşimin alevini söndürecek" der.
B-
Kaynaklar:
Hadîsi, y u k a n d a k i senediyle B e y h a k î ' n i n Şu'ab'ül-îmân'mda.'"''^ tesbît edebildik. A y n c a metin olarak, Deylemî*"', Sehâvî*'"", Suyûtî*"'" ve diğerleri de*'"' hadîsi naklederler. B u kaynaklar, T a b e r â n î ' n i n de, el-Mu'cem'ülKebîr'de rivayet ettiğini haber verirler. Zehebî
de,
Mansûr
b.
'Ammâr
maddesinde*'" onun
rivayetleri
m e y â n m d a aynı sened ve metinle zikreder. B e y h a k î ' n i n dışındaki metinler de: "
yr is^uJı
^jJJ
jLJi J^- "şeklinde k ü ç ü k bir değişiklik vardır ki,
b u n u n m â n â y a herhangi bir te'siri yoktur.
C-
Hüküm:
B e y h a k î , hadîsi naklettikten sonra: "Hadîsin rivayetinde, Süleym b. M a n s û r ( b . ' A m m â r ) tek kalmıştır. O ise münker'ül-hadîsdir"kay dını ilâve eder. Bu görüş daha ziyâde İ b n ' A d i y y ' i n h ü k m ü olarak yaygındır. S u y û t î ise hadîsin sonunda "zaîf"
r u m u z u n u koymuştur.
B e y h a k î ' n i n dışındaki senedlerde H â l i d b . D ü r e y k , ikinci râvî olarak gösterilmiştir. B u d u r u m dikkate alınarak, hadîsin "mürsel" ve "Munkatı'" olduğu, kendisi E t b â ' u t - T â b i ' î n ' d e n olduğu için, A s h â b ' d a n yaptığı bütün rivayetlerin "mürsel" h ü k m ü n ü aldığı ileri sürülmüştür**'.
(46)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân. vr. 45*'
(47)
Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,
vr. 10T.
(48)
Sehâvî, el-Makâsıd, s. 160, r. 344.
(49)
Suyûtî, el-Câmi us-Sağîr. 1/133.
(50)
'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ.
1/313, r. 1010; Hût el-Beyrûtî, Esna'l-Metâlib.
(51)
Zehebî, Mîzân. lV/187, r. 8790.
(*)
A.g.e.
s. 85.
1/630; İbn Hacer, Tehzîb. 111/86.
103
Fakat, B e y h a k î ' n i n serdettiği s e n e d e ikinci râvî d u r u m u n d a olan şahıs Beşîr b. T a l h a ' d ı r . V e tâbi 'ün 'dandır. Aynı z a m a n d a Hâlld b. D ü r e y k o n d a n hadîs rivayet etmiştir""'. B u d u r u m a göre H â l i d ü ç ü n c ü râvîdir v e Y a ' l â b. M ü n e b b i h ' l e aralarında inkıta' yoktur. Beşîr b. T a l h a arayı ka patmıştır. Z e h e b î , Mîzân 'ındaki zikrettiği senede, Beşîr b. T a l h a ' y ı üçüncü râvî olarak göstermiştir ki, bu, g ö z d e n k a ç m ı ş bir dizgi hatâsı da olabilir. Ç ü n k ü : "Beşîr'ı« Tâbi'ûn'dan olduğu ve Etbâ'ut-Tâbi'în'den olan H â l i d ' ı n kendisinden hadîs rivayet ettiği" yine aynı Z e h e b î tarafından nak ledilir*'". İkinci bir husus da; gerek Sehâvî v e benzerlerinin ve gerekse S u y û t î ' n i n , sâdece, T a b e r â n î v e E b û N u ' a y m rivayetlerinden bahsedişi, B e y h a k î ' n i n rivayetini g ö z d e n kaçırdıklarını ifâde etmektedir. Sehâvî, gerekli m a ' l û m â t ı verdikten sonra: "Bunun (hadîsin) olduğunu ümit ediyorum " diyerek ihtimâlli bir ifâde de kullanır.
(48)
J>J^Ji uy.
B u y ü z d e n P e y g a m b e r : "Noksanı b u n o k s a n , t e ' v î l d e , akıl noksanıdır.
Jr^
olan kişiye
Mel'ün"
sahîh
df^
df-:
dedi. Fakat
{Mesnevî: C. II, B. 1536; Ank. 11/248)
Açıklama: A n k a r a v î ' n i n : "cMJi A-U J Ü U T " şeklinde tesbît etmiş olduğu metin, m e v c û d k a y n a k l a r d a bulunamamıştır. Bu sebepten, herhangi bir değer hük m ü belirtme imkânı elde edemedik.
0
(52)
Zehebî, Mîzân, 1/329.
(53) Zehehl, a.g.y. 104
(49)
j^iy:ûi\j^j^^^
^'^ji^y^
Tanrı onun hakkında: "Hastalandım Yalnız o hastalanmadı,
A-
jjıi
j î
sormadın.
duyar, benimle
görür"
h a k î k a t m a erişen kişi
C. II, B. 1738-1739; Ank. 11/283)
Metin:
ç«iT ^1 b Â^LiJl (^-LP
da yine hâlimi hatırımı
ben de hasta oldum " demiştir.
Bu çeşit sözler, "Benimle için de bâtıldır.
{Mesnevi:
J'\:^::^J^'\
C_«IP
Jjij UÎ
j
üıl j l
J l i tjvlUJl ı_jj b ?
di:UJıI2I--i
OJÎJ
ı^ASR^
jvL.»j
dkJu^\
Ul
<ü.VW j j i j*>li
(»iî
b ? (^-UP
(^JLLP
,_5L/' ÜJI
? i i i y - î iJıŞ AJ-IP
( ^ A ^ ^ L . J 2 : : ^ l AJÎ O - J P b.î J l i ^ b J l
^
4_LP
Lj J l i
_^ d b î c~»JU- b.î
J o J l j
c_Jip
? liL»-!
j»JLi o - s i
JOJÜ
bMi
«JL»; |JLİ
c J Î j ? >iJU^Î o ^ ^ j
dUi o - U - _ ^ A i . ^ ! ji
ilbâ.->:u-l J l i jJ.UJl
Jli : Jli
J y j
b Jli
|4i
UÎ ? <_.IJ
b J l i (^i—J
E b û H ü r e y r e (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz, Cenâb-ı H a k k ' m kıyamet g ü n ü insanlara şöyle dediğini naklediyor: "Ey âdem oğlu: Hasta landım da beni ziyaret etmedin, der. Onlar da: Yâ Rabbi! Biz, seni nasıl ziyaret edip hâlini hatırını sorabiliriz. Sen ki, âlemlerin Rabbısın, derler. Cenâb-ı Hakk: Sen bilmiyor musun ki, falan kulum hastalandı da onu arayıp sormadın. Yine bilmiyor musun ki, eğer onu ziyaret etseydin, beni, onun yanında bulurdun ". Hadîsin, b e ş satırlık daha "acıktım ve susadım da bana yemek vermedin " m e a l i n d e v e yukarıdaki tarzda devamı vardır.
ve su
105
B-
Kaynaklar:
Hadîs, Müslim""' v e Beyhakî"" tarafmdan rivayet edilmiştir. Metin M ü s l i m ' i n d i r . A y r ı c a İbn Fûrek"" ve İbn'ül-Melek"" de, müşkil kelimele rinin îzâhı gayesiyle hadîsin tamâmını naklederler. Bütün rivayetlerin esâsı, M ü s l i m rivayetine dayanmaktadır.
C-
Hüküm:
M ü s l i m ' i n rivayeti olan bu hadîs "sahîh
"dir.
İkinci beyitte bahis k o n u s u edilen hadîs ise şudur: A-
d\ :
Metin:
j < - I P "ûıl
bf (il s - ^ '
f-ı^.
AJJİ J _ ^ j iŞ-^
J l i : J l i â^y^
Jl
b.j
(^JJl
sIk^ ^
<^J-'^. A^iT -LÜ Ü j
Ji*>Jb J l ^jiii j^l
ALTJJ
U
'-^-J
(ŞXş-
y: ^_jî ^
ASJI
J, (^JLP
jj
:JL5
.uıl
JIJJ U J A J ^ O - > / S I
<:^-^* ° r ^ J
(^:'^
E b û H ü r e y r e ' d e n . ResûluUah (s.a.s) Efendimiz buyururlar ki; Cenâb-ı H a k k şöyle buyurmuştur: "Kim benim Velî 'me düşmanlık ederse, ben de ona harb ilân ederim. Kulum bana öyle bir şey ile yaklaşmaya çalı şır ki, o, farz kıldığım şeylerle yaklaşmasından, bence, daha sevimlidir. Kulum bana, devamlı olarak nafilelerle yaklaşmaya gayret eder. Tâ ki, ben onu severim. Sevince de, artık beni onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli ve yürüdüğü ayağı olurum....".
(54)
Müslim, Sahîh, VIII/13.
(55)
Beyhakî, Kitâb ul-Esmâ ve 's-Sıfât, s. 166.
(56)
İbn Fûrek, Müşkil ul-Hadîs, s. 44.
(57)
İbn'ül-Melek, Şerh 'ul Meşârık 'ul-Envâr, 11/339.
106
B-Kaynaklar: Hadîsi, B u h â r î " " rivayet etmiştir.
C-Hüküm: Hadîs "sahîh
"dir.
Gerek rivayet şekli ve gerekse ifade t a r z m d a n da anlaşılacağı gibi, her iki hadîs de "Hadîs-i KudsV'dır.
(50)
^[h> M ^p
^\ ^J'. p )l
^i/jjjÜb^Jj:jJj
B u zâlimlerin âteşinden gönlün kebâb olduğu hâlde, dâima: Kavmime hidâyet eyle!" diye hitâb ediyordun.
"Yârabbi!
{Mesnevî: C. II, B. 1871; Ank. 11/309)
AıjlS' : İi\
Metin: JuP
J ü Jli
ıJgJ-^
J ü cA^^*
UJ-V:^
UJ-U-
^jOJi^ j>, y^S-
LJOJ-
' A b d u l l a h b . M e s ' û d anlatıyor: Sanki b u g ü n olmuş gibi g ö z ü m ü n önünde. P e y g a m b e r Efendimiz, p e y g a m b e r l e r d e n birinin başından geçen bir hâdiseyi anlatıyordu. K a v m i onu d ö ğ m ü ş ve yüzünü yaralamıştı. O da y ü z ü n d e n akan kanı siliyor ve şöyle diyordu. "Yârabbi! Kavmimi bağışla. Çünkü onlar, yaptıklarının farkında değiller".
(58)
Buhârî, Sahîh, VIl/190. Ayrıca bkz. tbn'ül-Melek, Şerh 'ul-Meşârık 'ul-Envâr, 11/337.
107
B-
Kaynaklar:
Hadîs, B u h â r î ' " , Müslim'"' ve A h m e d b . Hanbel""' tarafmdan müşterek sened ve metinle rivayet edilmiştir. Yukandaki metin Buhârî'nindir. B e y h a k î " ' de, Sehl b . S a ' d ' d e n sâdece metin kısmmı nakleder. B u r a d a sebeb-i
"ÜJJ*;
^
^yi
ys-\
şeklinde
vürûd kısmı yoktur.
B e y h a k î ' n i n , ' A b d u l l a h b . U b e y d ' d e n "milrsel"
olarak ikinci bir
rivayeti ise t a m a m e n değişiktir: B u rivayette, hâdise P e y g a m b e r Efendimiz üzerinde
cereyan
etmiş
(Uhud
Muharebesi'nde
dişlerinin
kırılışı
kasdediliyor), acıklı hâdise karşısında müşriklere b e d d u a etmesi istendiği z a m a n , kendisinin l a ' n e t edici olarak değil, âlemlere rahmet olarak gönderil diği ifâde edildikten sonra: " ojJ^. ^ hidâyet
eyle. Onlar ne yaptıklarını
^y
.XA\ ^\
bilmiyorlar"
" "Yârabbi!
Kavmime
buyurmuşlardır"*".
B e y h a k î ' n i n b u ikinci rivayeti, M ü s l i m ' i n E n e s b . M â l i k ' d e n olan di ğer bir rivayetine benzemektedir. Her iki rivayet de, Uhud
Muharebesinde
P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' i n y a r a l a n m a hâdisesini naklediyor. Fakat M ü s l i m ' i n bu rivayetinde, sondaki "Resûlullah
duâ kısmı yoktur.
Sâdece "^ı
ise onlar için Allah 'a duâ ediyordu"
J ! ^ y ^ J b y>y'
kaydı vardır"*"'.
M e v l â n â ' n ı n , adı geçen beyitte kasdettiği, H z . Musa'dır. Ve söz ondan nakledilir. Hadîsde, " ^Ji\ cy W ' "Peygamberlerden
birisi" şeklinde geçen
P e y g a m b e r , M û s â P e y g a m b e r olsa gerek. Böylece, adı geçen beyitle, naklettiğimiz hadîs arasında bir m ü n â s e b e t hâsıl o l m u ş oluyor. C-
Hüküm:
B u h â r î ve M ü s l i m ' i n ittifakıyla nakledilen bu hadîs "sahîh
(59)
Buhârî, 5a/!?/!, VIII/51.
(60)
MüsHm, Sahîh. V/179.
(61)
Ahmed b. Hanbel, Müsned. 1/380, 427, 432, 456.
"dir.
(62)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân. vr. 117*'.
(63)
Beyhakî, a.g.y.
(64)
Müslim, Sahîh, a.g.y., bir önceki rivayet. Hadîs, İhyâ'da iki yerde zikredilmiştir. Bkz. III/70, 291.
108
Peygamber: "Akıllının (Mesnevî:
düşmanlığı,
câhilin sevgisinden
iyidir"
dedi.
C. II, B. 1877; Ank. 11/309)
Açıklama: Temel k a y n a k l a r d a böyle bir hadîse rastlayamadık. Diğer ikinci el eser lerde ise, b u n u n l a ilgili bâzı bilgiler verilmektedir. Şöyle ki: ' A l i el-Kârî<"": ' > b L ı j i - u J i değil; ahmak
Vj
JiUJi
dost da dost değildir"
"Akıllı
düşman,
ş e k l i n d e n a k l e t t i k t e n sonra, b u h a d î
si, V e k î ' i n , G M r e r ' i n d e S ü f y â n ' d a n r i v a y e t ettiğini v e E b û J û / L üî ^ Jl kötü dosttan
düşman
J
Câzim'in:
üSl" "Benim için akıllı
düşman,
daha iyidir" dediğini nakleder.
' A c i û n î " " , ' A l i e l - K â r î ' n i n yukarıdaki m a ' l û m â t m ı naklettikten sonra, ayrıca: " N e c m ' ı « bu mânâda düşman,
câhil dosttan
Ankaravî"',
zikrettiği:
daha hayırlıdır"
'>üri
^
" J * u j^j^ sözü, hadis değildir"
JiUJi
Jiu J J ^ "
"Akıllı
demektedir.
5 ş e k l i n d e zikreder, fakat her
hangi bir k a y n a k v e değer h ü k m ü belirtmez. Fakat biz, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, hadîs olarak, b ö y l e bir m e tin tesbît edemedik.
)jp^ ( / > L r >
(65)
'Ali el-Kârî, Mevzu 'ât. s. 54.
(66)
'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ.
(67)
Ankaravî, Şerh-i Mesnevî, 11/309.
11/56, r. 1716.
109
MESNEVÎ HADÎSLERI FORMA 9
Mustafâ: "Camnızdaki düşmanı size olduğu gibi anlatsam, yiğitlerin bile ödü patlar... ne yol yürümeğe tâkatlan kalır, ne bir işin tasasına dü şerler. Ne kimsenin gönlünde niyaz etmeye kudret kalır, ne de teninde oruç tutmaya, namaz kılmaya kuvvet" buyurdu. {Mesnevî:
A-
Aij^
C. II, B. 1911-1913; Ank. 11/313-314)
Metin:
j j j i » j VI ^U*î ^ j î
J'jii\
y
U
cL-Jli (^iJLb- L.J IjıiT |»iiLJj Mii
l i J:>-j fLwJl c-i^î ^ \ L. ü^U*:
ü
^
üı lo^U
E b û Z e r r (r.a)'den. Resûlullah (s.a.s): sizin görmediklerinizi görür, işitmediklerinizi işitirim. Semâ, üzerindeki meleklerin çokluğundan inliyor. Orada, dört parmaklık bir yerde, muhakkak bir melek alnını koy muş, secde ediyor. Allah 'a yemîn ederim ki; sizler, benim bildiğimi bilse niz, az güler, çok ağlardınız. Yataklarınızda karılarınızla eğlenmez, feryâd ederek Allah'a yalvarırdınız" buyurmuşlardır. Râvî E b û Z e r r der ki: "Val lahi, kesilen bir ağaç, yani hissiz bir kimse, olmayı çok arzu ederdim ".
B-
Kaynaklar:
Y u k a n d a k i hadîs, Tirmizî*'" v e İ b n Mâce"" tarafından müşterek sened v e metinle rivayet edilmiştir. Metin Tirmizî'nindir. Sâdece İ b n M â c e riva yetinde
"cJ=.î »U-Ji
O!" , " o U y i l ı "
ve
gibi
değişiklikleri vardır ki, b u n l a n n m â n â y a bir te'sîri yoktur.
(68)
Tirmizî, 5«ne«, IX/194.
(69)
İbn Mâce, Sünen. 11/1402, r. 4190.
110
küçük
metin
e l - H â k i m ' i n E b û ' d - D e r d â rivayeti'™' d e metin olarak aşağı yukarı aynı mealdedir: "0_pcJ V j \ dy^
"Kurtulmayı
ÖJJJ:
akıl edemezsiniz
^
hi\ J ! djjlÂ
veya kurtulamazsınız"
oiJbc.Jı
J! ^ > _ ,
"
ilâvesi vardır.
B e y h a k î " " d e , hocası e l - H â k i m ' i n rivayetini aynen nakleder. Hadîsin, " ı ^
k j i ^,j:£İ^
U O _ ^ - / ' b ö l ü m ü ise, B u h â r F " ,
M ü s l i m ' " ' , Tirmizî""', İ b n M â c e ' " ' , D â r i m î " " , B e y h a k î " ' v e benzerleri tara fından değişik senedlerle nakledilmiştir.
C-
Hüküm:
Y u k a n d a senediyle naklettiğimiz metin için T i r m i z î : "Bu bâbda, H z . Âişe, İ b n ' A b b â s ve Enes^den de rivayetler vardır" dedikten sonra: "Bu, garîb ve hasen bir hadîsdir. Bunun dışında diğer yollardan da rivayet edilmiştir" demektedir. e l - H â k i m de: "Bu, isnadı sahîh bir hadîsdir. Fakat B u h â r î ile M ü s lim, bu geliş tarzı ve bu ifâdelerle rivayet etmemişlerdir" diyerek, hadîsin sıhhatine h ü k m e d e r . Z e h e b î de Telhîs 'inde "Sa h îh 'dir" şeklinde, elH â k i m ' i n g ö r ü ş ü n e iştirak eder. İkinci b ö l ü m ise, T i r m i z î ' n i n de: "Bu, sahîh bir hadîsdir" belirttiği gibi, müttefekun aleyh olarak "sahîh "dir.
kaydıyla
M e v l â n â hadîsi, metni olarak değil, meâlen zikretmiştir.
(70)
el-Hâkim, el-Müstedrek,
lV/320.
(71)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 75".
(72)
Buhârî, Sahîh, V/190 (Enes'den); Vll/186 (Ebû Hüreyre ve Enes'den iki hadîs).
(73)
Müslim, Sahîh, Vll/92 (Enes'den).
(74)
Tirmizî, Sünen, a.g.y. (Ebû Hüreyre'den).
(75)
İbn Mâce, a.g.y, r. 4191 (Enes'den).
(76)
Dârimî, Sünen, 11/216, r. 2738, 2739.
(77)
Beyhakî, a.g.y., iki hadîs.
111
(53)
'»'>^^c/j^^^c/''
'>>t^c/Vy-^-^
P e y g a m b e r o hastaya dedi ki: "Sen şunu söyle: Tanrım! lükleri kolaylaştır. Dünyâ yurdunda
da bize iyilik ver, âhiret yurdunda
Yolumuzu gül bahçesi ğımız zâten sensin ".
Sen bize
güç
da.
gibi latif bir hâle getir. Ey yüce
Tanrı!
Kona
{Mesnevî: C. II, B. 2551-2553; Ank. 11/398-399) Mesnevî'Ğe, başlık olarak:
uzunca bir hikâyenin konusu olan bu hâdise, ayrıca bir
"Peygamber (s.a.s)'in hastaya vasiyyet etmesi ve duâ öğretmesi" şek linde zikredilmiş, arkasından da bu beyitlerle Hadîs-i Şerifin meali, Farsça olarak, verilmiştir.
A-
Metin:
yi-^ c u i ' Jji :|»JL'j
J j i î C-JLS' ı^jıj : J l î ? sbl AJL-J" J Î
:J4..OJ
A J P
»y-H\
j j
(_jisfi> «ül J J L Ü g j l
j
b;T ^
bJjJl J \
J,
ALBJJ
S^^1 J
. AUSİ^-
. o U J J Aİ
İîsl
A J I P ÜSI
AJ
jî
ül
Jy^j
AJ
j^bw
c - ; S ' b.
j^^l
Aija;
! Üıl
jU_v-
IPAİ : J Ü ?
jÜI
C-.IAP
bij
E n e s (r.a)'dan rivayet edilmiştir: P e y g a m b e r Efendimiz bir gün, M ü s l ü m a n l a r d a n , kuş yavrusu gibi zayıflayan hasta birisini ziyaret etmişti.
112
Peygamberimiz, hastaya: "Sen, herhangi bir şeyle Allah 'a duâ ediyor veya afiyete kavuşman için ondan bir şey istiyor musun?" dedi. Hasta da: "Evet, Allahım! Ahirette cezalandıracağın şeyle beni hemen dünyâda cezalandır" diyorum dedi. ResûluUah (s.a.s) Efendimiz b u n u n üzerine: "SübhânellâhJ Senin buna gücün yetmez veya buna muktedir olamazsın. Sen, 'Allahım! Bize dünyâda da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Ve bizi ateşin azabından koru" diye duâ etmiyor musun?" dedi. E n e s (r.a) der Ici: "ResûluUah (s.a.s) Efendimiz hastaya duâ etti. O da şifâ buldu ".
B-
Kaynaklar:
Hadîsi M ü s l i m " " v e T i r m i z î " " müşterek sened ve k ı s m e n değişik m e tinle rivayet etmişlerdir. Metin M ü s l i m ' i n d i r . A y r ı c a gerek M ü s l i m v e ge rekse T i r m i z î , diğer geliş yollarını da gösteren birkaç sened zikrederler**"'. H a t î b e t - T e b r î z î d e Mişkât 'mda'*", M ü s l i m rivayetini nakleder. Ö b ü r taraftan Buhârî"*" v e Müslim'*", sâdece d u â kısmını ihtiva eden hadisler naklederler:
fî'd-dünyâ
E n e s ' d e n . P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' i n ekserî duası: "Rabbena âtinâ haseneten vefi'l-âhıreti haseneten, ve kınâ azâb'en-nâr" idi.
Metin B u h â r î ' n i n d i r . M ü s l i m ' l e sâdece sened farkı vardır.
C-
Hüküm:
Hadîsin M ü s l i m ' d e oluşu, "sahîh"
o l d u ğ u n u n ifadesidir.
(78)
Müslim, Sahîh, VIII/67.
(79)
Tirmizî, Sünen. XIII/26.
(80)
Müslim, a.g.y. müteâkib üç rivayet; Tirmizî, a.g.y.. müteâkib iki rivayet.
(81)
Hatîb et-Tebrîzî, Mişlcât. 1/765, r. 2502.
(82)
Buhârî, 5a/î?/!, Vll/163.
(83)
Müslim, Sahîh. VIII/68-69 (iki rivayet).
Ayrıca
113
T i r m i z î : "Bu, hasen,
sahîh
ve bu yoldan
İkinci şık ise müttefekun aleyh olarak "sahîh
( 54 )
^JL^.
^^Ji
^
garîb
bir hadîsdir"
df-,
'A^
J^
Mustafâ, m â n â incisini delerek: "Acele edin, ibâdetleri yapın"
der.
"dir.
vakti
geçmeden
ds,d\.
{Mesnevî: C. II, B. 2613; Ank. 11/406)
Açıklama: U m u m i y e t l e halk arasmda: " o ^ ı J j if^L, ı_>l>o>_, l o y J i J J s^uJL. "Vakti geçmeden
evvel namazı,
ölüm gelmeden
evvel tevbeyi
acele edin "
ş e k l i n d e m e ş h u r olan b u ifâdeye, a r a ş t ı r m a l a r ı m ı z ç e r ç e v e s i n d e , h a d î s ola rak r a s t l a y a m a d ı k . B u n u n , çeşitli h a d î s l e r d e n istifâde edilerek t o p l a n m ı ş bir v e c î z e o l m a s ı ç o k m u h t e m e l d i r . B u m â n â d a , h a d î s o l a r a k şu m e t n i tesbît ettik:
A-
Metin:
ÜJI J ^ j L İ î : . ^ : J U ÜJI Â İ - U ı J l J U ^ V b 1j j i b j
J J jjU- jP c
-^Jy
ji
t l y y ûî J J
c ^Ul
(J ÂîJuJl «jiS'j t
IİA J^LL.
tJ
L ^ J
*yj i AL^ AJ
114
J
ÂJt«Jrl (v^^Jp
L ^ y ASII
jj^yjl J i
j ^ c S^LâJl
ÜJI
^jj, J l
2 ^ *>U c U. b_p»>- j l
OÎ I
c IIA tU
l^j
t I
j
L, : J U » |JL._5 4 P
Jül I
j,.^ j
i I
j
Ijj^j
J ^ C I İ ^ C ^ ^
liU?i^l
c5j-uJl
t y U - _jl i
û
üıl J L s ^
î J J
I y j y ' v%Jl_j J C I ^ A J ^ J J
JiU>
j»L«l ıJj
t
J
(^OJU
. A İ » y j 4 J L ^ ı 3 U 4 t OUaL«j 9 ^ ; ^ ÜL V I 4
>>RLI
C â b i r b . ' A b d u l l a l ı anlatıyor: ResûluUah (s.a.s), bir gün bir h u t b e îrâd ettiler ve: "Ey insanlar! Ölüm gelip çatmadan önce Allah 'a tevbe edin. Meşguliyete düşmeden önce de amel-i sâlih işlemekte elinizi çabuk tutun, acele edin Hadîsin devamında, bunlara benzer tavsiyeler yer almaktadır.
B-
Kaynaklar:
Hadîs, İ b n Mâce'*"' tarafından rivayet edilmiştir.
C-
Hüküm:
Zehebî**" ve İ b n Hacer**", hadîsin dördüncü râvîsi ' A b d u l l a h b . M u h a m m e d e l - ' A d e v î ' d e n bahsederken, o n u n merviyyâtına misâl olarak, y u k a rıdaki hadîsi aynı sened ve metinle zikreder v e h a k k ı n d a , B u h â r î , V e k î ' v e İ b n H ı b b â n gibi muhaddislerin: "Münker'ül-hadîs; hadîs uydurur; onun haberi ile ihticâc olunmaz. " şeklindeki hükümlerini naklederler. A y r ı c a İ b n H a c e r : " İ b n M â c e kendisinden, Cum 'a namazı hakkında sâdece bir tek hadîs rivayet etmiştir" der v e İ b n ' A b d ' i l - B e r r ' i n : "Hadîs âlimlerinden büyük bir grubun: Bu hadîs, yani İ b n M â c e ' / ı ı / ı kendisinden rivayet ettiği yukarıdaki mezkûr hadîs, ' A b d u l l a h b . M u h a m m e d el' A d e v î ' m ' / ı uydurmuş olduğu bir hadîsdir" dediğini nakleder v e h a d î s âlim lerine göre, o n u n yalancılıkla isim yaptığını ilâve eder. F u â d ' A b d ü l b â k î ise, hadîsin dipnotunda, B û s ı r î ' d e n : "Hadîsin râvîlerinden olan ' A l i İ b n Z e y d ve ' A b d u l l a h b . M u h a m m e d ' ı / ı zaîf râvîler oluşu yüzünden senedi zaîf bir hadîsdir" h ü k m ü n ü nakleder.
0 ®
(84)
İbn Mâce, Sünen, 1/343, r. 1081.
(85)
Zehebî, Mîzân, 11/485, r. 4538.
(86)
İbn Hacer, Tehzîb, VI/20-21, r. 27.
115
(55)
.-1^'»^ry
c > ^ ' c / ^ ^
P e y g a m b e r : "Tanrı, âlemi yaratmadan
maksadım,
Yarattım ki, benden bir fayda görsünler,
balıma parmaklarını
Ben bir fayda göreyim, çıplak adamdan ratmadım, dedi" buyurmuştur.
ihsan
etmekti. bassınlar.
bir libâs elde edeyim
diye
ya
{Mesnevî: C. II, B. 2635-2637; Ank. 11/409-410)
Benzeri ilcinci bir beyit ise şöyledir:
Ey d â i m a faâl olan diri Tanrı! Senin lûtfun: "Halkı, benden sınlar diye yarattım.
faydalan
Ben onlardan faydalanayım diye değil" buyurmuştur. Bu, senin c ö mertliğindir. B ü t ü n noksanlar, o cömertlikle düzelir. {Mesnevî: C. V, B. 4173-4174; Ank. V/866-867)
A-
Metin: ^
"Ben, halkı, dan faydalanayım
116
^jSl
benden faydalansınlar diye yaratmadım".
(v^î
(1 j ^
diye yarattım.
l y i ^ jiiLl
Yoksa ben
Ul
onlar
B-
Kaynaklar:
Hadîs-i Kudsî hüviyetini taşıyan y u k a n d a k i m e t n i , a r a ş t ı n n a l a r ı m ı z çerçevesinde, kaynaklarda'"' tesbît edemedik. Mevzu 'ât kitaplarında da yer almayan metni'""' E b û Tâlib el-Mekkî""' ve Gazâlî""" zikretmişlerdir. îhyâ hadîslerinin tahrîcini yapan 'Irâkî'*", " J ^ î J ı P
»_üî j l "
"Hadîsin
aslına vâkıf olamadım"^'"' diyerek, h a d î s m e c m û a l a r m d a b ö y l e bir m e t n e r a s t l a y a m a d ı ğ m ı söyler. B u n u n d ı ş m d a h e r h a n g i bir bilgi elde e d i l e m e m i ş tir.
Peygamber: "Yalan, kalblerde yet ve neş'e verir" demiştir.
şüphe uyandırır;
doğru, kalblere
emni
(Mesnevî: C. II, B. 2734; Ank. 11/423) Hadîs, ikinci bir yerde ise başlık olarak zikredilmiştir: "^VU J ^ / ) ^
^M^l
/yr>
jLjM
"
"Yalan, insana şüphe verir, doğru ise / « a ı i f " h a d î s i n i n îzâhı {Mesnevî: C. VI, 4274. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. Tekmile, VI/449) A-
Metin:
(*)
Naşirin notu: Bkz. Ek-2, Açıklamalar: 4.
(**)
Naşirin notu: Bkz. Ek-2, Açıklamalar: 5.
(87)
Ebû Tâlib el-Mekkî, Küt ul-Kulûb, 1/446.
(88)
Gazâlî,//ıj'â, IV/150.
(89)
'Irâkî, el-Muğnî, a.g.y.,
haşiye: 4.
(***) Naşirin notu: Bkz. Ek-2, Açıklamalar: 6.
117
E b û ' l - H a v r â ' ( R a b î a b . Ş e y b â n ) anlatıyor: H z . A U ' « / n o^/« H a s a n ' a sordum: "ResûluUah'dan neler belledin?" diye. Dedi ki: ResûluUah (s.a.s): "Sana şüphe veren şeyi, şüphe vermeyen şeye bırak. Zîrâ doğruluk insana itmînân ve emniyet verir, yalan ise şüphe" buyurduklarını hafı zamda sakladım". T i r m i z î : "Hadîsin devamında bir kıssa vardır" der.
B-
Kaynaklar:
Hadîsi
bu
sened
ve
metinle
Tirmizî"»',
Tayâlisî'",
Ahmed
İbn
H a n b e l " " v e e l - H â k i m " " rivayet etmişlerdir. Metin T i r m i z î ' n i n d i r . Yalnız, gerek T a y â l i s î v e A h m e d b . H a n b e l , gerekse e l - H â k i m rivayetlerinde, üçüncü râvî d u r u m u n d a olan " B ü r e y d b . E b î M e r y e m (ö: 144)", " Y e z î d b . E b î M e r y e m (ö: 1 4 4 ) " şeklinde geçmektedir. B u hat (imlâ) bakımından bir birine çok b e n z e y e n "-»J.^" ile
"-^iji"
arasındaki yakınlıktan ileri gelen bir hatâ
olsa gerek. Zîrâ, Nakd-i Rical kitaplarına'"" baktığımız z a m a n , B ü r e y d b . E b î M e r y e m ' i n , E b û ' l - H a v r â ' d a n hadîs alıp Ş u ' b e ' y e hadîs rivayet ettiğini g ö rürüz. Halbuki, Y e z î d b . E b î M e r y e m ' i n , gerek b o c a l a n v e gerekse talebeleri arasında E b û ' l - H a v r â ' ve Ş u ' b e zikredilmemektedir"". H e r ikisinin de ö l ü m târihleri, y u k a n d a da gösterdiğimiz gibi Hicrî 144'tür. D â r i m î " " , a y n e n T i r m i z î ' n i n sevk ettiği senedle v e B ü r e y d b . E b î M e r y e m olarak sâdece birinci cümleyi (DL.Y. "VU J ! DI^Y. U ^i)
nakleder.
Sened aynı o l d u ğ u n a göre, D â r i m î ' n i n rivayeti, hadîsin kısaltılmış şekli olabilir.
(90)
Tirmizî, Sünen. IX/320-321.
(91)
Tayâlisî, Müsned. s. 163, r. 1178.
(92)
Ahmed b. Hanbel, Müsned. 1/200.
(93)
el-Hâkim, el-Müstedrek.
(94)
Zehebî, Mızân. 1/306, r. 1155; İbn Hacer, Tehzîb. 1/432, r. 796.
(95)
A.g.e.. IV/439, r. 9751; İbn Hacer, Tehzîb. Xl/359, r. 695.
(96)
Dârimî, Sünen. 11/161, r. 2535.
118
11/13 (iki rivayet).
Buhârî"", bir b â b ' m ser-levhası olarak: " J jt ^ . Y . V L« J l
^.ji
L.
^JJJı ^
J Y . Î U-I
OJÎJ
J J U J O L J - ı I I ı J^-U:
U : Ü U - " "Şüpheli şeylerin tefsiri
bâbı: Hassan İ b n E b î Sinan: "Verâ ve takva bakımından 'Sana şüphe veren şeyi, şüphe vermeyen şeye bırak' prensibi kadar ehven bir şey gör medim, demiştir" şeklinde nakleder.
C-
Hüküm:
Hadîsin değer h ü k m ü için Tirmizî: "Bu, hasen ve sahîh bir hadîsdir" der. e l - H â k i m de: "Bu, senedi sahîh bir hadîsdir" hükmünü verir. Z e h e b î d e Telhîs 'inde aynı h ü k m ü benimser.
(57)
L/,V L/^
f/y^cjhyj^^b
o k e r e m denizi doğru b u y u r m u ş t u : "Ben, sizi sizden ziyade Ben, adetâ, dehşetli surette oturmuş bir adama benzerim.
alevlenmiş,
Siz pervane kovmaktayım".
koşuyorsunuz.
gibi o tarafa
yalınlanmış
esirgerim.
bir ateşin
kıyısına
Ben de iki elimle
pervane
{Mesnevî: C. II, B. 2854-2856; Ank. 11/438)
A-
(97)
Metin:
Buhârî, Sahîh. III/4. Aynca bkz. Hâfız el-Münzirî, et-Terğîb. III/589; Suyûtî, el-Câmi 'usSağîr, 11/15; Sehâvî, el-Makâsıd, s. 214, r. 490.
119
IjU
J ^ j Juf
^ \ J i . j ^Jl> Ul ijO-j A-İP ^1 J ^ ^1 J _ ^ j J l i : J l i
E b û H ü r e y r e (r.a)'den. ResûluUah (s.a.s): "Benimle ümmetimin misâli aynen şuna benzer: Adamın birisi, iyice alevlenmiş bir ateş yakmış, hayvanlar ve kelebekler (pervane) kendilerini o ateşin içerisine atıyorlar. Sizler şuursuzca kendinizi o ateşin içine atıyorsunuz, ben ise sizin etekleri nizden tutuyorum " buyurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
Hadîs aynı sened ve metinle yukarıdaki şekliyle Müslim'"" ve T i r m i z î " " ; değişik sened v e fakat E b û H ü r e y r e ' d e n çok c ü z ' î değişik m e tinle B u h â r î " " " ve Müslim"""; üçüncü bir rivayet olarak da E b û D â v û d etT a y â l i s î ' " " v e Müslim""" tarafından rivayet edilmiştir. Yukarıdaki metin M ü s l i m ' i n birinci rivayetidir. Diğer bütün rivayetlerde "
* C-
Hüküm:
G e r e k B u h â r î v e M ü s l i m ' i n ittifakla rivayet edişleri, gerekse T i r m i z î ' n i n : "Bu, hasen ve sahîh bir hadîsdir" h ü k m ü v e S u y û t î ' n i n "sahîh" r u m u z u n u k o y m a s ı , hadîsin "sahîh " o l u ş u n u n delilleridir.
(98)
Müslim, Sahih, VII/63 ( 1 . hadîs).
(99)
Tirmizî, Sünen, X/324.
(100) Buhârî, Sahîh. Vll/186. (101) Müslim, Sahîh. a.g.y. (2. hadîs). (102) Tayâlisî, A/w5«e^, s. 236-237, r. 1784. (103) Müslim, a.g.y. (3. hadîs, Câbir'den). (104) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 11/155 (Müslim'in Câbir rivayeti). Aynca bkz. Hatîb etTebrîzî, Mişlcât 'ül-Mesâbîh. 1/53, r. 149 (Buhârî ve Müslim'den).
120
(58)
^ r ^ / ^ ^ . ^ / ^ U ^ ^ ^
"Kur'ân'ın tanır". (Mesnevî:
hikmeti,
mü'minin
kayıp
^ ı ^ ' ^ r ' ^ U ^ ^ ^ ' ^ ^ ^ malıdır.
Herkes
kaybını
bilir,
C. II, B. 2910; Ank. 11/446)
Benzeri beyit: (Mesnevî:
C. II, B. 1669; Ank. 11/273)"°"; (Mesnevî:
C. VI, B.
4507; Ank. VI/483)"'""
AX ^
Metin:
j P J - A İ j l JJ ^ \ j i i
j j İ J J Üll wLP Uj-b^
iJJc^\
aJ_^l
J J
J J W U J I UJJL>-
E b û H ü r e y r e ' d e n . P e y g a m b e r Efendimiz: "Hikmetli mü 'minin kayıp malı gibidir. Onu nerede bulursa, o, ona herkesten fazla lâyıktır" buyurmuşlardır.
söz, daha
B- Kaynaklar: Hadîs, Tirmizî""" v e İ b n Mâce"™' tarafından müşterek sened v e metinle rivayet edilmiştiri. Sâdece İ b n M â c e rivayetinde " U i ^ " değişikliği vardır ki, bu m â n â y a bir te'sîri yoktur. Yukarıdaki metin T i r m i z î ' n i n d i r . Diğer ikinci derece eserler*""', h e p T i r m i z î v e İ b n M â c e ' y e atıflar yaparak zikrederler.
0 (105) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Hikmet, mü'minin kaybolmuş benzer. Hikmet, teşrifatçı gibi adamı pâdişâhla görüştürür". (106) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: sebeple mü'min, kendi yitiğini bilir, anlar".
"Bilgi, mü'minin
devesine
kayıp malıdır.
Bu
(107) Tirmizî, Sünen, X/159. (108) İbn Mâce, Sünen, 11/1395, r 4169. (109) Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 1/75, r. 216; Sehâvî, el-Makâsıd, Keşfül-Hafâ, 1/363, r. 1159; İbn Hacer, Tehzîb, 1/151.
s. 191, r. 4 1 5 ; 'Aciûnî,
121
C-
Hüküm:
T i r m i z î , hadîsin s o n u n a şu açıklamayı ilâve eder: "Bu, garîb bir hadîsdir. Başka yollardan rivayet edildiğini bilmiyoruz. İ b r â h î m b . el-FazI e l - M e d e n î e l - M a h z û m î (üçüncü râvî), hafızası yönünden, hadîs ilminde, zaîf bir râvî olarak tanınır" der. G e r e k Zehebî""" v e gerekse İ b n Hacer<"", m e z k û r râvî için, "zaîf" v e hattâ bâzılarının "Metrûk'ül-Hadîs" h ü k m ü n ü verdiklerini nakle derler. İ b n H a c e r , a y n c a , senediyle birlikte hadîsin metnini de vererek, U k â y l î ' n i n , b u hadîsi; "onun m ünkerleri meyânında" zikrettiğini söyler*"". Fakat T i r m i z î ' n i n , "Hıfzı yönünden zaîf" hir râvî kaydını koyması dikkat çekicidir. Bir hadîsin râvîsi, sâdece zabtetme yönünden kusurlu bulunursa ki, bu teknik bir kusurdur, o hadis, "sahîh" derecesinden "hasen" derecesine düşer ya da "zaîf" olarak kalır. B u sebepten olsa ge rektir ki Suyûtî*"", hadîsin değer hükmü için "hasen" rumuzunu koymuştur. Hadîsin sâdece y u k a n d a serdedilen senedle rivayet edilişi ve başka rivayet tarîkatlerinin bulunmayışı, o hadîsin g a r a b e t i n i ifade eder k i , o z a ' f i y e t i telâfi edecek b a ş k a bir unsur olmadığı için "zaîf" olması da düşünülebilir.
0
cjUy^
(59)
^-^/r-ü.
d^J
c/U/b ^
Söz m â n â y a dâima kifayetsiz. O n u n için Peygamber: "Tanrı'yı dili tutulur" dedi. {Mesnevî:
A-
C. II, B. 3013; Ank. 11/460)
Metin:
(110) Zehebî, Mîzân, 1/52, r. 165. (111) İbn Hacer, Tehzîb, 1/151, r. 270. (112) Tehzîb, a.g.y. (113) Suyûû,el-Câmi'us-Sağîr,
122
11/98.
^ j ,
ü/
bilenin
Sehl b . S a ' d (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "Rabbından dili tutulur ve kinini, öfkesini açığa vurmaz" buyurmuşlardır.
B-
korkanın
Kaynaklar:
Yukarıdaki
metin D e y l e m î , Müsned'ül-Firdevs'mAe^^^'''
nakletmiştir.
Aynı metin, a y n c a Suyûtî"'" de İ b n E b î ' d - D ü n y â ' n ı n et-Takvâ rinden almıştır. S â d e c e f
isimli ese
yerine " ^ ı " değişikliği vardır.
'Aciûnî"'", " A ; U J R w i o y ^ ^ " şeklinde bir nakil y a p a r v e 'Ali elKarî'nin, Suyûtî'den naklen "Böyle bir hadîs sabit değildir" reder.
dediğini zik
Halbuki 'Ali el-Kârî, Mevzû'ât'vaâa böyle bir hadîsden b a h s e t m e z . B u d u r u m d a ' A c i û n î ' n i n y u k a n d a k i naklini tevsik etmek m ü m k ü n olmamıştır.
C-
Hüküm:
Hadîsi aynen D e y l e m î ' n i n rivayet ettiği lâfızla Gazâlî de İhyâ 'sına al mış"'" v e hadîsin tahrîcinde 'Irâkî: "Deylemî Müsned'ül-Firdevs'inde "za if" bir senedle Sehl b. Sa'd'
r u m u z u n u koyar.
(60)
J ^ o ^ U b
^ik^j)
A h m e d , b u k o k u için vaazlarında dâima: "Gözüm buyurdu. (Mesnevî:
^ \ ^ ı : ^ ^ c/-'>^ namazda
ışıklanır"
C. II, B. 3235; Ank. 11/493)
(114) Deylemî, Müsned'ül-Firdevs, (115) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, (116) 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ,
vr. 242*'.
11/159.
11/262, r. 2533.
(117) Gazâlî, İhyâ, III/149, 'Irâkî, el-Muğnî, haşiye: 2.
123
A-
Metin:
E n e s (r.a)'den. ResûluUah (s.a.s): "Bana; kadın, güzel koku rildi ve gözümün nuru namazda A;ı/ı«rfı" buyurmuşlardır.
B-
sevdi
Kaynalclar:
Hadîs, bu sened ve metinle Nesâî"'*' ve el-Hâkim"'" tarafından rivayet edilmiştir. Y u k a r ı d a k i m e t i n Nesâî'nindir. Y i n e E n e s ' d e n , fakat değişik senedlerle, ikinci bir rivayet
olarak
Nesâî"^"' v e A h m e d İbn Hanbel""' de rivayet etmiştir. B u ikinci rivayetlerde " I ^ U J J Î LÜJJI
Jl
" D ü n y â d a n veya d ü n y â n ı z d a n " şeklinde bir değişik
lik vardır. A y r ı c a Taberânî""' v e Deylemî""' de hadîse yer verir. Öte yan dan, yukarıda ismi geçen ana kaynaklardan alarak, ikinci el hadîs kitapları nın birçoklarında da zikredilmiştir""'. Hadîs kitapları dışındaki bâzı eserlerde""' "
cy J ! s - ^ " Şek
linde "
11/160.
(120) Nesâî, a.g.y. (1. hadîs). (121) Ahmed b. Hanbel, Müsned
III/128, 199, 285 (Enes'den üç rivayet).
(122) Taberâni, es-Sağîr. 1/262. (123) Deylemî, Müsned'ül-Firdevs.
vr. 108^
(124) Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 11/669, r. 5261; Suyûtî, el-Câmi'us-Sağir. 1/146; Sehâvî, elMakâsıd, s. 180, r. 380; 'Ali el-Kârî, Mevzû'ât, s. 37-38; 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ, 1/338, r. 1089; Hût el-Beyrûtî, Esna'l-Metâlib. s. 9 1 ; Gazâlî, İhyâ. 11/30,111/219. (125) Meselâ: Gazâlî, İhyâ, III/219; K e ş ş a f , Âl-i İmrân sûresinin tefsiri v.s.
124
C-
Hüküm:
N e s â î ' n i n Sünen'inin
ilgili b ö l ü m ü n d e birinci hadîs olarak g e ç e n hadî
sin'"" râvîleri a r a s m d a b u l u n a n E b û ' l - M ü n z i r S e l l â m b . S ü l e y m a n " " ' , ten kide u ğ r a m ı ş bir râvî olduğu için, hadîsin "zaîf"
olabileceğini iddia e d e n
ler o l m u ş s a da, biz ikinci rivayeti almayı tercîh ettik. e l - H â k i m de b i z i m tercîh ettiğimiz rivayeti almıştır. e l - H a t î b e t - T e b r î z î ve S e h â v î de aynı riva yeti zikretmişlerdir. Bu d u r u m d a , y u k a r ı y a aldığımız rivayet için e l - H â k i m : "Bu, l i m ' i n şartlarına
göre sahîh
zunu koyar. Mişkât 'Irâkî: " A ^
bir hadîsdir"
naşiri d e "Senedi "sahîh
'e yakın
der. S u y û t î , "hasen
hasen'dir"
bir senedle
Müs
" rumu
kaydını ilâve rivayet
edilmiştir"
eder. der.
İ b n H a c e r , hadîsin ü ç ü n c ü râvîsi C a ' f e r b . S ü l e y m a n ' d a n bahsederken"^*' "e-j-U-i
"O, rivayet
ettiği hadîsleri
hasen
olan bir râvîdir"
şek
linde nakleder. B ü t ü n bunlardan anlaşılacağı gibi hadîs, "hasen
" d i r . Ye
"sahîh"
b ö l ü m ü n d e m ü t â l â a edilir.
(61)
^bi// ^j^^^jJS
Peygamber: "Gözlerim
(^ik il
(/İV
uyur amma. Tanrı lûtfuyla kalbim uyumaz"
Aeâi.
{Mesnevî: C. II, B. 3549; Ank. 11/541)
AAJÎ KİS-
Metin: ji
YI-JI
X P Y
<JJL J _ ^ J
J\
J P iŞjiAS
C-ILS'
KJSL^
x ^
^\
JJ
' . ^ ^ J ' « - I P ÜıL ı^YLV»
js>
J P ^ J J 2-IÜLP
JA^J JL..
(126) 120. dipnotunda bahis konusu edilen hadîs. (127) Zehebî, Mîzân, 11/177, r. 3345. (128) İbn Hacer, Tehzîb, 11/96, r. 145.
125
MESNEVI HADISLERI FORMA 10
jA>j
Jl-^'
ül ÎÂJuîU L : J l i
^jl
•O^>j
ÛÎ J J j'LJÎ ! Jjl J ^ j
jfL icJî
'^J cJLÜ Ü ^ ' j ^ ^ .
E b û S e l e m e b . ' A b d u r r a h m â n b . 'Avf, P e y g a m b e r i m i z ' i n zevcesi H z . A i ş e ' d e n , "Resûlullah'ın Ramazan'daki namazı nasıldı?" diye sordu. H z . Âişe de: "Resûlullah, ne Ramazan 'da ne de diğer gecelerde on bir rik'at üzerine ilâve etmiş değildir. Resûlullah, önce dört rik'at kılardı. Ar tık o rik'atlerin güzelliğinden ve uzunluğundan sorma. Sonra dört rik'at daha kılardu Bunların da güzelliğinden ve uzunluğundan sorma. Sonra da üç rik'at kılardı". H z . A i ş e der kv. "Yâ Resûlullah! Vitir namazını kılmadan önce uyur musunuz?" diye s o r d u m . Resûlullah (s.a.s) da: "Yâ Aişe! Benim iki gözüm uyur, fakat kalbim uyumaz" buyurdular.
B-
Kaynaklar:
Hadîsi, bütün m e ş h u r hadîs mecmuaları aynı sened ve metinle rivayet etmişlerdir. Yukarıdaki metin M â l i k b . E n e s ' i n el-Muvatta 'ından'"" alınmış tır. Ö b ü r taraftan B u h â r î " ' % M ü s l i m ' " " , E b û Dâvûd"^", T i r m i z î " " ' , Nesâî"'"', A h m e d b . H a n b e l " ' " hepsi de, el-Muvatta' rivayetini almışlardır. Biz, b u sebeple, Muvatta' rivayetini tercîh ettik. G ö r ü l d ü ğ ü gibi M e v l â n â , hadîsin son cümlesini almıştır. Zâten, esâs P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' e âid olan kısmı da orasıdır.
(129) Mâlik b. Enes, el-Muvatta',
1/120, r. 9.
(130) Buhârî, Sahih, 11/47-48; 11/252-253; IV/168. (131) Müslim, fe/ii/!, 11/166. (132) Ebû Dâvûd, Sünen, 11/55, r. 1341; Benzeri rivayet, 1/91, r. 202. (133) Tirmizî, Sünen. 11/228. (134) Nesâî, SM«E«, III/234. (135) Ahmed b. Hanbel, Mü5«ec/, 1/220.
126
C-
Hüküm:
Hadîs, b ü t ü n m e ş h u r m u h a d d i s l e r i n ittifakıyla "sahîh
"dir.
Hepsini, a n a gibi birbirini esirger bir hâle getirir. O n u n için M ü s l ü manlara: "Tek bir nefis" demiştir. {Mesnevi:
C. II, B. 3711; A n k . 11/560)
Benzeri beyit: {Mesnevî: C. IV, 406. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. IV/83-84)'"" A-
Metin:
01
A.^
0 j A A . \ ( J - j aJlp ^1 j_jLvs .Ûjl J _ ^ j J l i : J U jJu,
A--Îj ,_5$^l OİJ AİT j_5^^l
.AİS'
N u ' m â n b . B e ş î r (r.a)'den. ResûluUah (s.a.s): "Müslümanlar, bir nefis gibidir" buyurmuşlardır.
B-
^
tek
Kaynaklar:
Yukarıdaki m e t i n M ü s l i m ' i n d i r " " ' . M ü s l i m ' i n bir önceki rivayeti ise "a^Ij
^ /
öyJi~S\" "Mü'minler,
tek
bir
insan
gibidir"
şeklindedir.
M e v z û u m u z l a ilgili, aynı yerde, ayrıca dört rivayet daha vardır.
0 (136) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Söz, ancak budur. İnsanlar kardeştir" ve "Alimler, tek bir insan gibidir" hadîslerinin şerhi, bilhassa Dâvûd ve Süleyman Peygamberle diğer peygamberlerin-aleyhisselâmbirliği, birisini inkâr edenin, hiçbir peygambere îmân etmemiş sayılacağı. Birlik alâmeti olarak o binlerce evden birini yıktın mı hepsinin yıkılmış ve bir duvarın bile ayakta kalmamış olacağı, Tann'nın "Biz, onların arasından bir tanesini bile ayırt etmeyiz" demesi. Âkil kişiye bir işaret yeter, zâten bu, işareti de geçti ya!" (137) Müslim, Sahîh, VIII/20.
127
C-
Hüküm:
M ü s l i m ' i n rivayeti olan bu hadîs " s a h î h " d i r .
128
MESNEVÎ III. CİLD HADÎSLERİ
P e y g a m b e r : "Tedbîr, tuzak bil. (Mesnevî:
A-
.J^\
(.j^
sû-i zan'dır"
dedi. A b o ş b o ğ a z , her adımı bir
C. III, B. 268; Ank. III/59)
Metin:
:
A^s- 4Î1İ JJUTF»
J J l i
: Jli İÎLP J J J ^ J U P
J P «ujie-
' A b d u r r a l ı m â n b. Â i z (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "Tedbirli mak, sû-i zannın eseridir" buyurmuşlardır.
B-
ol
Kaynaklar:
H a d î s i , senedli olarak sâdece K u z â ' î 'de'" tesbît edebildik. D i ğ e r ikinci el kaynakların bir kısmı'" "mürsel" olarak P e y g a m b e r i m i z ' d e n nakledil diğini, kaydederler. Deylemî"', "mevkuf" olarak H z . A l i ' y e nisbet edil diğini nakleder. Beyhakî'"' ise, Arablar arasında bir vecîze olarak kullanıldı ğını söyler. İ b n ' ü l - A r a b î el-Mâlikî, şerhi arasında kullanır ve hadîs h a k k ı n da açıklamalar yapar"'. C-
Hüküm:
Aşağıda işaret edilen kaynaklarda: "Çeşitli rivayetlerin hepsinin de "zaîf" senedlerle rivayet edildiği, fakat biri diğerini takviye etmek sure tiyle z a îf ilkten kurtulabileceğini" söylerler. (1)
Kuzâ'î, Müsned'üş-Şihâb,
(2)
Zehebî, Mîzân, IV/344; Sehâvî, el-Makâsıd, s. 23-24; 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, 1/355; Esnâ'l-Melâlîb, s. 96. Ayrıca bkz. İbn'ül-Esîr, en-Nihâye, 1/224.
vr. 4 ^ r. 14.
(3)
Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,
(4)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 313".
(5)
Tirmizî Şerhi, VIII/156.
1/55;
vr. 110".
131
B u sebeple olmalıdır ki, S u y û t î , "hasen"
( 64)
b^ijj}
r u m u z u n u koymuştur*".
.Mİ Jifjf
^
p J i J p
^\
Ey seçilmiş temiz a d a m ! P e y g a m b e r ' i n sözünü dinle: "Köyde yurt mak aklın mezarıdır".
tut
{Mesnevi: C. III, B. 518; Ank. III/98)
A-
Metin:
C J U ? " : J l î (1)1 YLSÖ »
: J J - C J - U P .ÜJı
L^-L>- : J L I Öj~>- UJJB^ : J l î
: Jlî 4Î1İ J
J
J
J l î : J _ J I O L Y O-JU?- :
J L ^ ı UJJLJJ
-
'
-
i
'
J
S e v b â n (r.a) anlatıyor: ResûluUah (s.a.s) bana: "Yâ Sevbân! Köylerde oturma. Zîrâ köylerde oturan, aynen kabristanda oturanlara benzer" buyurmuşlardı.
B-
Kaynaklar:
H a d î s , B u h â r î " v e B e y h a k î " tarafmdan aynı sened ve metinle ikişer rivayet olarak nakledilmiştir. B e y h a k î ' n i n birinci rivayeti ile B u h â r î ' n i n her iki rivayetinin senedleri baştan dördüncü râvî ( B a k ı y y e ) ' y e kadar aynıdır. M e t i n b a k ı m ı n d a n da, B e y h a k î ' n i n her iki rivayeti ile B u h â r î ' n i n ikinci rivayetinde " j i j . y k" hitabı vardır.
(6)
Suyûtî, el-Câmi 'us-Sağîr. 1/151.
(7)
Buhârî, el-Edeb ul-Müfred. s. 203, r. 579, Bâb Sâkin'ül-Kurâ.
(8)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 467^
132
S u y û t î " ve ' A c i û n î ' " de yukarıdaki metni, her iki kaynaktan naklederler. Z e h e b î ' " , râvîlerinin tenkidi gayesiyle, B e y h a k î ' n i n ikinci rivayetini Mîzân 'ında aynı sened v e metinle alır v e kritiğini yapar. B u h â r î rivayette, m e v z û u m u z l a ilgili o l m a y a n bir b u ç u k satırlık " o ı H " şeklinde d e v a m eden bir ilâve vardır. B u yolla gelen nakil şekli, p e k şöhret y a p m a m ı ş v e râvîlerinin bir kısmı tenkide uğramıştır. İ b n ' ü l - C e v z î de Mevzu'âr'ında'"" bu rivayeti alır v e "sahîh ğını" söyler.
olmadı
B u sebepten biz, B u h â r î ' n i n yukarıdaki rivayetini tercîh ettik.
C-
Hüküm:
S u y û t î , y u k a n d a k i nakil için "hasen" r u m u z u n u koyar. Diğer k a y naklar ise değer h ü k m ü belirtmez. Hadîsin, B u h â r î tarafından, Sahîh 'inin dışındaki bir eserinde nakledilişi, "hasen" h ü k m ü n ü n isabetli o l d u ğ u n u gösteriyor.
Açıklama: İ b n ' ü l - E s î r , en-MTıâje'sinde"" sened z i k r e t m e d e n metni a y n e n alır v e " jjiSÜı" "el-Küfûr" göre; dirilere hükmündedir.
kelimesini açıklarken şöyle der: "Küfür ehli,
nisbetle Şamlılar
ölüler gibidir. köye "
Sanki onlar, kabirlerde " "el-Kefr"
derler
şehirlilere yaşıyorlarmış
" demektedir.
"köy
Bizim, "köy" diye t e r c ü m e ettiğimiz kelime, b u g ü n k ü " m e f h û m u n u n çok gerisinde kalmaktadır.
(9)
Suyûtî, el-Câmi 'us-Sağîr, 11/201.
(10)
'Aciûnî, Keşful-Hafâ,
(11)
Zehebî, Mîzân, 11/144, r. 3208 (Ebû M e h d î Sa'îd b . Sinan maddesi).
(12)
Îbn'ül-Cevzî, el-Mevzû 'ât, 11/70-71.
(13)
İbn'ül-Esîr, en-M/îâye, IV/27-28.
mânâda
11/355, r. 3024.
133
(65)
yan,
^ ^
-./J^j
^
j
^
, .Xy^^-
M
••'^^^^^^
C^P
"Küfre razı olma küfürdür" hadîsi ile "Kazâ ve kaderime razı benden başka bir Tanrı arasın " hadîsinin mânâsını birleştirmek.
olma
{Mesnevî: C. III, 1362. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. III/221)
A-Metin: J A-S' _jy. (jlj_>Jl J J j>Lvaf- C->tC^ J_^j
y j~J-l J J JU^
SJ..-
3
"S;^
J
: J U dUb. J J ^ \
_JJÎ
JÂjpÜl
-'^
JÜÜ-I ^1 J Lİ*^y'rl
t) S j l y
j»
U jJ J J
jJ-Jl j ^ l
^ 1
E n e s b . M â l i k ' d e n . Resûlullah (s.a.s)'ın: "Cenâb-ı Hakk: Kim, be nim kazâ ve kaderime razı olmazsa, benden başka bir Rabb arasın" dedi ğini işittim, demiştir.
B-
Kaynaklar:
Hadîsi, yukarıdaki sened v e metinle B e y h a k î ' n i n Şu 'ab 'ül-îmân
'ında'""
tesbît etmiş bulunuyoruz. Ayrıca Deylemî"" v e Suyûtî"», T a b e r â n î ' n i n elMu 'cem 'ül-Evsat
'ında "IIıI
UI
.ûı j o i yy.
şeklinde y i n e E n e s ' d e n rivayet ettiğini Mu 'cem 'üs-Sağîr 'de d e y e r almaktadır"'*.
(14)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân. vr. 2 4 ^
(15)
Deylemî, Müsned 'ül-Firdevs, vr. 273''.
(16)
SuyM, el-Câmi'us-Sağîr,
(17)
Taberânî, es-Sağîr, 11/48-49.
134
11/181.
^
IIıI ^Uıi
naklederler.
^
B u rivayet,
y"
el-
M u h a m m e d el-Medent'*> ve ' A c i û n î ' " de, ayrıca E b û H i n d e d - D â r î tarikiyle: " j ı ^
i.j . j . ^
j ^ . Jj^
j^^, ^
JC^.
>y
^"
şeklinde
T a b e r â n î ' n i n naklini zikrederler. G a z â l P " ' , //îj^â'sının bir yerinde hadîse yer verir. ' I r â k î ise, hadîsin tahrîcinde: ' T a b e r â n î ' n i n el-Mu'cem'ül-Kebîr'inde, İ b n H ı b b â n ' ı / ı < / a da ez-Zu'afâ'sında E b û H i n d e d - D â r î ' r f e « rivayet ettiklerini" söyler. Bu rivayet, ' A c i û n î ' n i n bahsettiği rivayettir. Z e h e b î " ' de: " y^ j\y^
y:- T*JL,î y> T ^ J U ı ^jj- ^\ y. I U J y. M\i
CAI»
bj ,_Jkü ^^'Lü; J=y. ^ cy '-ı^i
'-^
^
JL.J J; J L . ^
ı ^ ı " şeklinde zikreder. Ö y l e
görünüyor ki, Z e h e b î ' n i n naklettiği sened, T a b e r â n î rivayetinin senedidir. Z e h e b î , hadîsin râvîlerinden olan S a ' î d b . Z i y â d ' d a n ' " ' b a h s e d e r k e n , hak kında "Metruk 'ül-Hadîs " dendiğini v e İ b n H ı b b â n ' ı n k e n d i s i n d e n bu hadîsi naklettiğini ilâve eder. D a h a sonra da: "Hatânın hangisinden olduğunu bilmiyorum: Kendisinden mi, babasından mı, yoksa dedesin den mi?" der. D e d e s i n d e n kasdı da y u k a r ı d a ismi g e ç e n E b û H i n d e d Dârî'dir.
C-
Hüküm:
Gerek ' I r â k î ve gerekse S u y û t î , hadîs için: "Senedi zaîf bir hadîsdir" demişlerdir. B i z i m naklettiğimiz rivayet, E n e s rivayeti olduğu için, Z e h e b î ' n i n m e z k û r râvî için "Metruk'ül-Hadîs" hükmü, bu rivayet için m u ' t e b e r değildir. "yiT
yiS^JU
Ui^t
"
"Küfre
rızâ
küfürdür"
hadîsini ise tesbît e t m e k
m ü m k ü n olmamıştır.
(18)
Medenî, el-İthâfât'üs-Seniyye,
(19)
'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ.
(20)
Gazâlî, thyâ, IV/345.
(21)
Zehebî, M z â « , 11/138.
(22)
Zehebî, a.g.y., r. 3183.
vr. l"".
II/l 02.
135
( 66 )
d^^^.
^d^i
P e y g a m b e r : "İleri giden şeyh, kavminin
J^^J arasında
Peygambere
benzer "
dedi.
{Mesnevi:
AJ^J'LP y
C. III, B. 1774; Ank. III/288)
Metin: ^
J J A J J ı A ^ LJA>-
jjjUl - U ^ J J ^
. o y J ^^ir
^ 1
bj'o»
:U.yj^ ^
J J^1
yl jp
J J
j p dUU j p
' A b d u l l a h b . Ö m e r (r.a)'den. Sözü P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' e nisbet e d e r e k şöyle Aex:"Kendi muhitinde şöhret yapmış üstün ve faziletli kimse (şeyh), kavmine ve ümmetine nisbetle Peygamber gibidir" demiştir.
B-
Kaynaklar:
Hadîsi, d a h a ziyâde ikinci el eserlerde tesbît edebildik. Yukarıdaki met ni b u senedle S u y û t î " ' , İ b n H ı b b â n ' ı n ez-Zw'q/a'sından nakleder. A y n ı sened v e metinle Z e h e b î ' " v e İ b n Hacer*"' d e naklederler. A y n c a Deylemî*'", S e h â v î " ' v e benzerleri"*' d e hadîse y e r verirler. G a z â l î , İh yâ 'sınm"" bir yerinde hadîsi bahis k o n u s u eder.
(23)
Suyûtî, el-Le 'âlî l-Masnû 'a fi 'l-Ehâdîs 'il-Mevzû 'a, 1/80.
(24)
Zehebî, Mîzân, 11/464, r. 4470.
(25)
İbn Hacer, Tehzîb. V/332, r. 567.
(26)
Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,
(27)
Sehâvî, el-Makâsıd, s. 257, r. 609.
(28)
Suyûtî, el-Câmi 'us-Sağîr, 11/43; 'Ali el-Kârî, Mevzu 'ât, s. 50-51; 'Aciûnî, 11/17, r. 1576; Hût el-Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib. s. 126.
(29)
Gazâlî, İhyâ, 1/83; 'Irâkî, el-Muğnî. a.g.y., haşiye: 1.
136
vr. 139".
Keşf'ül-Hafâ,
C-
Hüküm:
İ b n H a c e r , hadîsin d ö r d ü n c ü râvîsi ' A b d u l l a h b . Ö m e r b . G a n â i m (ö: 190)'den bahsederken""', onun h a k k ı n d a İ b n H ı b b â n ' ı n : " M â l i k b . Enes'rfen normal hadîslerini
ibret için ma'lûmât rikiyle zû'dur"
yollarla
zikretmek
elde etmediği
ve kitaplarda kabilinden
"AL-Î j ^ 1 5 " •^ji j
hadîsleri
rivayet
alınabilir. " hadîsini
etmek
rivayet
etmiştir.
doğru
olmaz.
O; M â l i k - N â f i ' - İ b n Ö m e r ta rivayet
etmiştir
ki, bu hadîs
dediğini nakleder. B u n d a n sonra İ b n H a c e r k e n d i
açıklar v e şöyle der: " J«J _j v .<,y y y T di^
u^î ^\
j V
Onun Sâdece,
j-xiJi J J ı ^
^
^ y-1.
mev-
görüşünü o u - y.'' J^j
c> ^•>M' " "Öyle zannediyorum
ki, İ b n
H ı b b â n bu zâtı tanıyamamıştır. Zîrâ o, kadri yüce ve sika bir kimsedir. Bunda şüphe yoktur. Ümîd ediyorum ki, İ b n H ı b b â n ' ı n reddettiği hadîslerdeki hatâ, hadisin diğer râvîlerinden ileri gelmektedir". G e r e k İ b n H a c e r v e gerekse Z e h e b î , b ö y l e c e İ b n Ğ â n i m ' i n râvî oluşu keyfiyetini ve hadîsin "mevzu
"zaîf"
' " oluşu fikrini r e d d e t m e k t e d i r
ler. Hattâ E b û Davud'un, k e n d i s i n d e n hadîs naklettiği v e o n u n h a k k ı n d a "Müştekim'ül-Hadîs-
Hadîsleri
doğrudur
"hükmünü
verdiği rivayet edilir.
D e y l e m î ve diğer bâzı rivayeti, E b û R â f i ' d e n , b a ş k a bir tarîkle rivayet edilmiştir. V e metin "O^Î J
' I r â k î v e S u y û t î , hadîsin "mevzu vayet edildiğini söylerler.
'" değil, "zaîf"
bir senedle ri
S e h â v î ve o n a dayanarak ' A l i e l - K â r î ; İ b n H a c e r ve İ b n T e y m i y e ' n i n de İ b n H ı b b â n ' ı n görüşüne katılarak, hadîsin "mevzu'" olduğunu ve eskilerden birisinin uydurması olabileceğini söylemişlerdir. Fakat biz, İ b n H a c e r ' i n görüşünü yukarıda tesbît etmiş b u l u n u y o r u z . İ b n T e y m i y e ' n i n ise fikirlerinin mesnedi behrtmediği için, verdiği h ü k m ü n tahkiki bir hayli güçtür.
0
(30)
0
Bkz. İbn Hacer, Tehzîb, a.g.y.; aynca Zehebî, Mîzân, a.g.y.
137
( 67)
yj
^ \
0 ji-^
çAfj'
^J\J^'r^:Jji\ j Jı^\s»j
^ j J u b
P e y g a m b e r : "Kıyamet
günü
^
L ^ ü â \j J^)
suçluları
ağlar,
inler
bir hâlde
^
Jl/
nasıl
ederiz?
Ben, o gün canla başla onların suçlarını onları ağır işkencelerden kurtarırım.
yapıp
^jL^
^ ^ b J^[f
))y^ J b ^
terk
/y^^
Suçluları, büyük Tanrı azabından
Ümmetimin iyileri ihtiyâçları olmaz. Hattâ hükümleri Hiç Yüklenmez
günahlarda bulunanları, halâs ederim. zâten kurtulurlar.
onlar bile suçlulara yürür.
şefaat
kimse,
suçunu
başkasının
amma yüklenen
hafifleten (Mesnevî:
affettirir,
ben değilim
çalışıp
onlara şefaat
çabalar,
O azâb günü,
ederler.
Onların
almaz,
ne
benim
ki.. Onların yüklerini
yapıp
şefaatime
bile sözleri
yükünü
eder,
geçer,
yüklenmez... alan,
onları
Tanrı'dır"dedi. C. III, B. 1783-1788; Ank. III/289)
Y u k a r ı d a söz k o n u s u edilen hadîs, M e v l â n â tarafından genişletilerek nakledilmiştir. Hadîsin, m e t n i n d e n ziyâde mânâsı dikkate alınmış ve metinle m â n â meczedilmiştir. İlk üç beyitte zikredilen hadîsle, son ü ç beyitte anlatılan m â n â ayrı ayrı hadîslerdir. Şöyle ki:
138
A<İI
Metin:
J J l i : Jli ^_pjî jf-
metimin
B-
C-JÜ ^
yM
js^
liO^'
bj-b^
E n e s (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "Benim büyük günahlüarmadır" buyurmuşlardır.
JUJJI J J - ^ I L J U ^
şefaatim,
üm
Kaynaklar:
Hadîs, T i r m i z î '
E b û D â v û d ' " , İ b n Mâce'"', T a y â l i s î A i ı m e d b .
Hanbel'^", e l - H â k i m " " v e B e y h a k î " ' tarafından değişik sened v e m ü ş t e r e k metinle nakledilmiştir. Bâzı rivayetlerde " ^ U I " yerine "SPU-IJI" değişikliği vardır ki, b u n u n m â n â y a herhangi bir te'sîri yoktur.
C-
Hüküm:
Hadîsin h ü k m ü için T i r m i z î : "Bu, hasen, hadîsdir" der.
sahîh
ve garîb
bir
e l - H â k i m ' i n birinci rivayeti, sened v e metin b a k ı m ı n d a n aynıdır. B u hadîs için d e e l - H â k i m ; "Bu, B u h â r î ve M ü s l i m ' i n şartlarına göre sahîh bir hadîsdir" der. Z e h e b î ise Telhîs 'inde, b u h ü k m e herhangi bir itirazda bulunmaz. Diğer kaynaklar, herhangi b i r değer h ü k m ü belirtmemişlerdir. Son ü ç beyit ise, şefaatle ilgili çeşitli hadîslerden istifâde edilerek ifâdelendirilmiştir. Meselâ:
(31)
Tirmizî, Sünen, 1X7266-267 (iki hadîs, ikincisi Câbir'den).
(32)
Ebû Dâvûd, Sünen. IV/325, r. 4739 (Enes'den).
(33)
İbn Mâce, Sünen, 11/1441, r. 4310 (Câbir'den).
(34)
Tayâlisî, Müsned, s. 270, r. 2026 (Enes'den).
(35)
Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/213 (Enes'den).
(36)
el-Hâkim, el-Müstedrek,
(37)
Beyhakî, Şu 'ab ul-îmân, vr. 35" (Biri
1/69 (ilk üçü Enes'den, son ikisi Câ bir'de n, beş rivayet).
Enes, diğeri
C â b i r ' d e n iki rivayet).
139
AUap
Metin: J\ Y
jf.
Y
ı / ' J c/-
FLIÜ] ^JLİ^, Y » .ÂJTI L_^-B
cf- J - ^ ' ÜL J L I
ÛV-J-i
^y^^
y}
A İ P İ J I J - , ^ ÜL J _ J ^ J O İ : O-*^
J ^ R ^ ^JLİO Y
(^^J
^JLİO Y .
jf-
( » ^ J SIJ^ÂÜ
E b û Sa'îd (r.a)'den. Resûlullah (s.a.s): "Ümmetimden öyleleri var dır ki, bir kısmı büyük bir topluluğa, bir kısmı bir kabileye, bâzıları bir sülâleye, bâzıları da bir adama, cennete girinceye kadar şefaat ederler" buyurmuşlardır. Hadîsi, Tirmizî"" rivayet etmiş ve: "Bu, hasen
bir hadîsdir"
demiştir.
Aynca: Jl ÜL - L P jSj ^
ı>'î
y
J ^ j
jı\ ÜL J L P j P JIJL>- LJ . ^ — - A J BJ . Â - ~ İ Â P U J O IJRL J ^ J u
:J J J L . - J
Aİp
jı ^
ÜL J L V J ^ ^ L
y\ BJO^A;Î «.U-ÜRL
' A b d u l l a h b. E b î ' l - C e d ' â (r.a)'dan rivayet edilmiştir. D e r ki: Resûlullah (s.a.s): "Ümmetimden bir kişinin şefâatıyla. Benî Temîm'den daha fazla
kimse C^/ıng^'^^ıVer" buyurmuşlardır.
B u hadîsi d e Tirmizî'", İ b n Mâce'*», D â r i m î " ' ve el-Hâkim'"" rivayet etmişlerdir. G e r e k T i r m i z î v e gerekse e l - H â k i m , hadîsin "sahih" erinde ittifak etmişlerdir.
(38)
Tirmizî, Sünen, IX/269.
(39)
A.g.e., IX/268.
oluşu üz
(40)
İbn Mâce, Sünen, 11/1444, r. 4316.
(41)
Dârimî, Sünen, 11/235, r. 2811.
(42)
el-Hâkim, el-Müstedrek, 1/170. İlk hadîs için aynca bkz. Hatîb et-Tebrizî, Mişkât, III/81, r. 5598-5599; Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 11/40; 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ. 11/10, r. 1557; Zehebî, Mîzân, 11/314, 399; Hût el-Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib, s. 122.
140
P e y g a m b e r ; "Ey ulular, gibi severim " demiştir. {Mesnevi:
A-
oJl^l
ben size baba gibi şefkat ederim.
Sizi
babanız
C. III, B. 1934, Ank. III/312)
Metin:
-iSjs. ^
\:,\ \J:\ -.^j ^
İîıl
^y.j
Jli :Jli 5 ^ ^ 1
^
E b û H ü r e y r e ' d e n . P e y g a m b e r Efendimiz: "Ben, sizin için babanız gibiyim. Size öğretirim " buyurmuşlardır.
B-
^jî
aynen
Kaynaklar:
Hadîs, müşterek sened ve metinle E b û Dâvûd""', Nesâî"""', İ b n Mâce""", Dârimî"""', A l ı m e d b. Hanbel""" gibi muhaddisler tarafından nakledilmiştir. Yukarıdaki m e t u n E b û Davud'undur. Nesâî ve A h m e d b. H a n b e l rivayeti "AJIj,\ J i . " ; İbn M â c e ve D â r i m î rivayeti ise " A I ^ A J I J T . " gibi değişiklikle arz eder. Bu takdirde "Size
göre
ben, çocuğuna nisbetle babası gibiyim" şeklinde t e r c ü m e edebiliriz. G ö r ü l düğü gibi değişiklik, sâdece lâfız yönündendir, m â n â y ö n ü n d e n değil.
(43)
Ebû Dâvûd, Sünen, 1/30, r. 8.
(44)
Nesâî, Sünen, 1/38.
(45)
İbn Mâce, Sünen, 1/114, r. 313.
(46)
Dârimî, Sünen, 1/138, r. 680.
(47)
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11/247.
141
MESNEVI HADÎSLERI FORMA ]
C-Hüküm: Y u k a r ı d a ismini verdiğimiz kaynaklar, hadîs h a k k ı n d a herhangi bir d e ğer h ü k m ü belirtmemişlerdir. Fakat, meşhur hadîs m e c m u a l a r ı n d a ittifakla y e r ahşı, hadîsin "sahîh " oluşunun ifâdesi olarak kabul edilebilir. S â d e c e Mişkât'm^"^' dipnotunda: "Senedi vardır. Bilindiği gibi "hasen "1er, "sahîh"
(69)
hasen bir hadîsdir" kaydı bölümünde mütâlâa edilirler.
'Li^l >\Ji\ ^
-.jyyi
Resûlullah Sallallâhü Aleyhi v e Sellem: "Şüpheyok velîleri var" b u y u r d u . (Mesnevî:
A-
M
ki, Tanrı'nin
^Lj gizli
C. III, 3104. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. III/518-519)
Metin:
JJ Ju«--
La (^jİjJl
JLJ«— J J
o^^'
cf. -^J
cy-
OUiP
LJ
ıjj^^
JJ
Ül J J j x . ^ J l
U : jLâi (^^$LJ
j -UİP Ül |_jLsdi ü l J _ ^ j j J - U P -UP ü l
:Jli ?
Aijüf-
ü l j l _j .ÂjjL^b
l>j : J l i jjiJl JUJ'
ül
jjl>
iy_/<j |i j ly^Jj |1
-up ül
I I A t_-^Utf j
ül
J J (^iLp j
ûlj
IJJUİ:Û!J
ı-jUaJİ-l j j
^
J J J^LC. y> lili
j l j iJyo «.b^l j
Jİ I_^LP
jî : o î j p
ı^:^. : J ^ ^
^ ADU?-
jJ
r-r
^-y- cy cf^
cf- o-^^
Ls-^
tlr-^'
j i
j j u - j «uLe- ü l
otjr'
jy.j
JJJJI
^
W ^iJ^:^.
J^-.Jl j l : J y j
f U ^ ^ I «.Li'SlI
Ö m e r b . e l - H a t t â b , bir g ü n Mescid-i Nebevî'ye gitmişti. O sırada M u ' â z b . C e b e l ' i , Resûlullah (s.a.s)'ın kabrinin y a n ı n d a ağlar bir vaziyette gördü v e : "Yâ Mu'âz! Seni ağlatan şey nedir?" diye sordu. M u ' â z da: "Bu
(48)
142
Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât. I/l 12, r. 347.
kabrin sahibinden
işittiğim
bir şey vardı. İşte o beni ağlatıyor",
Ö m e r : "Nedir o işittiğin?" yanın
en basiti
bile şirktir.
lah'a karşı muharebe amel işleyen fından
tanınmazlar
ğunu işitmiştim"
da!.. işlerin
olur. Allah,
sever. Ki onlar,
düşmanlık
muttaki
"Ri
ederse
Al
ve gösterişsiz
gizli
ortada yok iken hiç kimse
tara
( Y â ' n i m a d d e p l â n m d a kendilerine hiç d e ğ e r
bir topluluğun
müşkil ve muğlak
B-
etmiş
araştırılmaz
verilmez). Eğer Onlar
Kim Allah 'ın Veli'sine
i'lân
iyi kullarını
sorulup
dedi. H z .
deyince; M u ' â z , Peygamber Efendimiz'in:
yanında
Kalbleri, altından
iseler,
hidâyet çıkarlar,
çağmiıp
fikirleri
lambalarına uhdesinden
alınmaz.
benzer. gelirler"
Bütün buyurdu
dedi.
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin, e l - H â k i m ' i n ' " " bir rivayetidir. A ş a ğ ı yukarı
aynı
sened ve metinle İ b n Mâce'™', E b û N u ' a y m e l - I s f e h â n î " " v e B e y h a k î " " tarafından da rivayet edilmiştir. Bâzı rivayetlerde (meselâ: İ b n M â c e , H â k i m ' i n ikinci rivayeti, B e y h a k î ) " v - ^ " den sonra "J^yH'^" kelimesi
ilâve
edilmiştir. Biz, tercümeyi b u n a göre yaptık.
C-
Hüküm:
e l - H â k i m , hadîsin sonuna: "Bu, senedi sahîh ilâve eder. Z e h e b î , Telhîs'irLâs
"Sahîh
bir hadîsdir"
e l - H â k i m ' i n ikinci rivayetinde de: "Bu, sahîh muhaddisler,
Z e y d İ b n E s l e m ' m , babasından,
tığı nakillerle
ihticâc
hîh
'dir. Herhangi
etmişlerdir... bir illeti yoktur"
hükmünü
'dir" diyerek aynı h ü k m ü benimser. bir hadîsdir.
onun da, S a h â b e ' < / e «
Bütün yap
" der. A y n ı hadîs için Z e h e b î de: "S a h ü k m ü n ü verir.
İ b n M â c e rivayetinin senedinde, beşinci râvî d u r u m u n d a olan ' A b d u l lah b . L e h î a ' n m "zaîf"
bir râvî olduğu söylenir. Biz, b u sebepten, İ b n
M â c e rivayetini değil, e l - H â k i m rivayetini tercîh ettik.
(49)
el-Hâkim, el-Müstedrek, IV/328; ayrıca bkz. 1/4.
(50)
İbn Mâce, Sünen, 11/1320-1321, r. 3989.
(51) Ehn'Nu'&ym, Hüyetul-Evliyâ,
1/15.
(52) Beyhakî, Şu 'ab ul-îmân, vr. 419^^; Beyhakî, Kitâb 'ül-Esmâ ve 's-Sıfât, s. 3 51.
143
ihyâ 'nm tahrîcinde ' I r â k î " " , e l - H â k i m ' i n h ü k m ü n ü naklettikten sonra: "Ben de derim ki, sahîh değil zaîf bir hadîsdir. Zîrâ senedde bulunan ' î s â b . ' A b d u r r a h m â n "% zaîf hattâ metruk bir râvîdir" der. D i ğ e r kaynaklar, h e p e l - H â k i m ' i n görüşüne katılırlar"".
P e y g a m b e r : "Dfn, nasihattir"
dedi. Nasihat, lügatta hıyanetin zıddıdır.
(Mesnevî: C. III, B. 3943; Ank. III/659-660) Ayrıca: " . . .
ji-üi
..." P e y g a m b e r ' i n : "Dîn,
öğütten
ibarettir"
d e m e s i , şeklinde B A Ş L I K olarak da zikredilmiştir. (Mesnevî: C. V, 3351. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. V/717)
A-
JJ çlW : Jli ? ^
Metin: jf-
^U»
^jî
ji
Ldi i o ^ ] jij]\
J-^
jf-
öLâ^
-.^M ^j
^
UÎJ.>- ıŞX^ Jîi\ J..^
^ \
.ı^-f^\f-j
jj\
U I O ^ j
j ^ ıŞj\Jİ\ ı>J-~il
JJ
J . ^ ^^^.>•
^
jj> ^ \
j
Jj
Ajy_
AJL:^J
T e m î m ' ü d - D â r î (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "Din, sâdece nasihatten ibarettir" buyurdu. Biz: "Kimin için?" dedik. O da: "Allah için, kitabı için, Resulü için, Müslümanların imamları (liderleri, başkanları) ve top yekûn Müslümanlar için " buyurdular demiştir.
(53) Trâkî, el-Muğnî, milli, haşiye: 3. (54)
Zehebî, Mîzân, III/317, r. 6583; İbn Hacer, Tehzîb, Vni/218, r. 404.
(55)
Hafız el-Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, 1/68, r. 22; IV/154, r. 51; İhyâ, a.g.y bkz. Zehebî, Mîzân, IV/264; 'Aciûnî, Keşful-Hafâ, 1/53, r. 127.
144
Ayrıca
«Sı
B-
Kaynaklar:
Y u k a n d a k i metin M ü s l i m ' i n ' " " bir rivayetidir. A y n ı y e r d e ayrıca iki ri vayet daha vardır. Ö b ü r taraftan, değişik sened ve aynı metinle E b û Dâvûd'"», T i r m i z î " " , Nesâî"", D â r i m î ' " ' , A h m e d b , H a n b e l ' " ' ve B e y h a k î " " de rivayet etmişlerdir"". M e t i n d e , bâzı rivayetlerde "ji-iJı J i " bâzılarında "^i-^J' LCI" farklılıklanyla; "Xiıi J j - j L.
J^" gibi fazlalıklar vardır ki, bunların, m â n â y a herhangi bir te'sîri
yoktur. S e n e d d e ise; D â r i m î , ' A b d u l l a h b . Ö m e r ' d e n ; E b û D â v û d , B e y h a k î v e N e s â î ' n i n ilk iki rivayeti ile M ü s l i m ' i n h e r ü ç rivayeti T e m î m ' ü d D â r î ' d e n ; T i r m i z î v e A h m e d b . H a n b e l ile N e s â î ' n i n son iki rivayeti E b û H ü r e y r e ' d e n d i r . M ü ş t e r e k rivayetler h e m e n h e m e n birbirinin aynıdır.
C-
Hüküm:
Hadîsin, M ü s l i m ' d e yer alışı v e T i r m i z î ' n i n ; " 5 M , sahîh ve hasen bir hadîsdir" h ü k m ü , S u y û t î ' n i n ' " ' de "sahîh" r u m u z u n u k o y u s u , hadîsin sıhhatinin delilleri olarak kabul edilebilir.
*
(56)
Müslim, Sahîh, 1/53-54 (üç rivayet).
(57)
Ebû Dâvûd, Sünen, IV/392-393, r. 4944.
(58)
Tirmizî, Sünen, VIII/113-114.
(59)
Nesâî, Sünen, VlI/156-157 (dört rivayet).
(60)
Dârimî, Sünen, 11/220, r. 2757.
(61)
Ahmed b. Hanbel, Müsned. 11/297.
(62)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 458 b. y
i>^ı ^.jüı"
(63)
[Mttellifin 70. hadisle ilgili derkenarı]: "LSJ^İ\ ^
(64)
Sağîr, 11/35. Rivayetlerle ilgili geniş bir değerlendirme de var. Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 11/18. Aynca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 11/608, r. 4966; Hâfız el-Münziri, et-Terğîb. 11/575, r. 13; 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, 1/414, r. 1324.
Buhârî, et-Tarîh 'us-
145
^ , / \ J J
(71)
O g a y b askerinin b a ş b u ğ u P e y g a m b e r dedi ki: "Ey yiğit! önce yiğitlik olamaz".
Savaştan
(Mesnevi: C. III, B. 4004; Ank. III/668)
Açıklama: A n k a r a v î ' n i n de
JJ
V" şeklinde tesbît etmiş olduğu hadîs
metnine, hiçbir yerde rastlayamadık. Mesnevî Hadîsleri ü z e r i n d e bir araştırma y a p a n F ü r û z a n f e r , Ehâdîs-i Mesnevî'sinde, her nedense, bu beyti zikretmemiştir. Belki de, hiçbir kaynak tesbît e t m e m i ş olmasından dolayı a l m a m ı ş olabilir. B u sebeple biz, herhangi bir şekilde, değer h ü k m ü belirtmek imkânı el d e e d e m e m i ş oluyoruz.
(72) Hadîsdeki içinizdedir".
şu
güzel
öğüdü
duy:
"Düşmanlarınızın
en
kuvvetlisi
(Mesnevî: C. III, B.4066; Ank. III/676-677)
A-
Metin: "dl^
"Düşmanınızın B-
^1 dUü
en kuvvetlisi,
içinizde
c5-^î " bulunan
nefsinizdir".
Kaynaklar:
K a y n a k hadîs m e c m û a l a n n d a böyle bir m e t n e rastlayamadık. G a z â l î ,
146
ihyâ'smm bir yerinde*"' joıkandaki metinle zikreder. T r â k î ise hadîsin tahrîci'nde'^\ b u hadîsi, " B e y h a k î ' n / / ı , Kitâb'üz-Zühd'de İ b n ' A b b â s rivâyetiyle naklettiğini" söyler. 'Irâkî, aynca "Hadîsin senedinde bulunan ' A b d u r r a h m â n b . Ğ a z v â n ' m ' " ' hadîs uyduruculardan dmı ilâve eder.
Muhammed b. birisi" o l d u ğ u k a y -
' A c i û n î " " d e aynı şekilde " B e y h a k î , Kitâb'üz-Zühd'de senedle rivayet etmiştir" der. ' A b d ' u r - R a û f e l - M ü n â v î ise, d e ğ e r h ü k m ü B e y h a k î ' n i n rivayet ettiğini zikreder*"".
zaîf
belirtmeden,
bir
sâdece,
Biz, d a h a ö n c e d e ifâde ettiğimiz gibi, B e y h a k î ' n i n Kitâb'üz-Zühd'ünü inceleme imkânı bulamadık. Hadîs hakkında, yukarıdaki m a ' l û m â t dışında, herhangi b i r d o k ü m a n d a elde edemedik. B u sebeple, kesin b i r değer h ü k m ü tesbît edilememiştir.
«s
(73)
jl^^jp^j^^j^)''!^
c/M^'c/'":/^^^
O güzel yiğit, O P e y g a m b e r : "Sözde sihir hâssası söyledi. (Mesnevî:
A-
C. III, B. 4079; Ank. III/678)
Metin:
01 : J l î j\ I o U l
(65)
var" dedi. D o ğ r u d a
01: ( J L - J AJLP ^1 J v
^1 J _ ^ j J U î U İ U ^ U l
^
Gazâlî, İhyâ. III/4.
(66)
Trâkî, el-Muğnî, a.g.y., haşiye: 1.
(67)
Bkz. Zehebî, Mîzân. III/625, r. 7857.
(68)
'Aciûnî, Keşfül-Hafâ,
(69)
Münâvî, Künûz 'ül-Hakâyık, 1/32-33 (Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr'in
1/143, r. 412. kenarında).
147
' A b d u l l a h b . Ö m e r anlatıyor: Maşrık tarafından iki kişi gelip veciz bir k o n u ş m a yapmışlardı da halk, bunların ifâde tarzlarına hayran olmuştu. B u n u n üzerine P e y g a m b e r Efendimiz: "Güzel konuşmada sihir hâssası vardır" buyurdular. Râvî, tereddüd ederek, yâhud: "Güzel ifâde ile konuş manın bâzısında sihir hâssası vardır" b u y u r d u , demektedir.
B-
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin M â l i k b . E n e s ' i n el-Muvatta 'ından'™' alınmıştır. A y rıca Buhârî"', E b û Dâvûd"", Tirmizî"" ve A h m e d b. Hanbel'"', hepsi de aynı sened v e metinle el-Muvatta' rivayetini naklederler. B u h â r î el-Edeb 'M7Afö/reJ'inde"", Tayâlisî de Müsned'inde''"'' İbn ' A b b â s rivayetini verirler. Biz, b u sebeple el-Muvatta' rivayetini tercîh ettik.
C-
Hüküm:
M e ş h u r hadîs m e c m u a l a r ı n d a ittifakla yer alışı, hadîsin "sahih" olu şunun ifadesidir. A y r ı c a Tirmizî: "Bu, hasen ve sahîh bir hadîsdir" kaydını d a ilâve eder.
(74)
^ ^ U ^ ^ ^ ^ k
P e y g a m b e r dedi ki: "İhsan edilen bu dünyâda ihsanda bulunur". {Mesnevî:
^-J^\ şeye verilecek
^ M karşılığı
-./yr^^^^ iyice
C. III, B. 4103; Ank. III/681)
(70)
Mâlik b. Enes, el-Muvalta'.
(71)
Buhârî, Sahih, VII/30; VI/137.
11/986, r. 7.
(72)
Ebû Dâvûd, Sünen, IV/413, r. 5007; ayrıca bkz. 5010, 5011, 5012. hadîsler.
(73)
Tirmizî, Sünen, VIII/184.
(74)
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11/16.
(75)
Buhârî, el-Edeb 'ül-Müfred
(76)
Tayâlisî, Müsned, s. 348, r. 2670.
148
s. 301, r. 872.
bilen,
A-
Metin:
l^'
(v^lyl ^y
^ ^ • ^
Cf. y ^ 0^
•Jjh
(J—J
J U : ^ !
cr^)^
j>.
UJ
ı.ijjh>yil
«Sil
J-«^î
JLJP ^
I J B JJ. ^
j f - J J .
.üjl J _ ^ j O J ^ J " : J l i
^
_JJÎ L J
J^ ^
ı.y,s-
jj
X^
y
.trfî ^
^
jojJl
^
H z . Ali (r.a)'den: P e y g a m b e r Efendimiz, u z u n c a bir hadîsinin arasmda: Yaptığı işin karşılığını yakinen bilen kimse, ihsanda cömert davranır" buyurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
Hadîsin yegâne kaynağı, K u z â ' î ' n i n Müsned uş-Şihâb'ıdıfDiğer bü tün ikinci el kaynaklar, K u z â ' î ' y e atıf yapmakla yetinirleı^'". A y n c a , Nehc 'ülBelâğa 'da'"', H z . Ali'nin hikmetli sözlerinden birisi olarak da zikredilir.
C-
Hüküm:
Hadîsin sıhhat derecesi ile ilgili bir k a y d a rastlanmamıştır. Biz de, sened üzerinde araştırma yapıp bir neticeye gitmeyi denemedik.
(75)
^/^U,l^>^Ujt>
"Hepiniz çobansınız. Peygamber benzer. Peygamber onların çobanıdır,
(17)
Kuzâ'î, Müsned'üş-Şihâb.
(78)
Sehâvî, el-Makâsıd, Metâlib, s. 201.
(79)
Nehc 'ül-Belâğa, Ill/l 85, r. 138.
de çobandır. onları sürer
Halka gelince, durur".
sürüye
vr. 47", r. 265.
s. 401; 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ.
11/231; Hût el-Beyrûtî,
Esnâ'l-
149
(Mesnevî: C. III, B. 4146; Ank. III/689) Benzeri beyit: (Mesnevî: C. VI, B. 4395; Ank. VI/468f
A-
Metin: JJ ü l A-P J P jLüj JJ ü l J L P J P diiL» ı^'J^
OÎ : U ^ ü l ^ j ..
j J P J j j w ( v ^ ^ j ^1 j ( » ^ ^
: Jli
(.-L-j A J P
,^'^\
ül J-.Ö ü l J _ ) ~ . J
' A b d u l l a h b. Ö m e r (r.a)'den, Resûlullah (s.a.s): "İyi biliniz ki, he piniz çobansınız. Ve hepiniz sürüsünden mes 'ûldür " buyurmuşlardır. Hadîsin, dört satırlık kadar bir devamı vardır. B u r a d a m e s ' û l i y e t yükle nen kimselerden b â z ı l a n , m e s ' û l oldukları hususlarla birlikte belirtilir.
B-
Kaynaklar:
Y u k a n d a k i metin Buhârî'nin'*" bir rivayetidir. B u h â r î ' n i n , ayrıca bir kaç rivayeti d a h a vardır"*". Diğer taraftan, müşterek diyebileceğimiz kadar b e n z e r senedler v e aynı metinlerle Müslim"", E b û Dâvûd'*"*, Tirmizî*" v e A h m e d b . Hanbel'*'* d e nakletmişlerdir.
C-
Hüküm:
B u h â r î ve M ü s l i m ' i n ittifakla rivayet ettikleri hadîsler, prensip olarak, "sahîh " kabul edilirler.
(80)
(81)
Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Hepiniz çobansınız ve size tâbi olanlar dan mes'ûlsunuz" diyen, sürünün hâlini bilir. Ot mu otluyor, yoksa bir savaşa mı düştü? Bundan haberdârdır". Buhârî, Sa^/î, VIlI/104.
(82)
A.g.e., VI/146; VI/152; ^215; aynca Buhârî, el-Edeb-ül-Müfred
(83)
Müslim, Sahîh, VI/7-8.
(84)
Ebû Dâvûd, Sünen, III/180, r. 2928.
(85)
Tirmizî, 5ö«e«, VII/198.
(86)
Ahmed b. Hanbel, Müsned
150
II/5, 54, 111, 121.
s. 8 1 , r. 206; s. 83, r. 212.
Mustafâ A l e y h i s s e l â m ' ı n : "Kur'ân'ın zahiri var, bâtını da yedinci batna kadar bâtını var" hadîsinin tefsiri.
var.
Bâtınının
{Mesnevi: C. III, 4244. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. III/706) Y u k a n d a k i metnin aynısmı, k a y n a k hadîs m e c m û a l a r m d a b u l a m a d ı k . Fakat benzerini, bâzı kaynaklarda tesbît etmiş b u l u n u y o r u z .
A-
Metin:
Jl, ^Lfr Uî i_j*.w»^ Jl
J \
Lî 01 j y
Ji
j>
« Ü I İ J L P jS-
jS-
^ L U 01_) jjJajj ^
ÖJı—f-
( J l ^ l Uî ,^L2Jl jS-
liJÜL»
AJ "^1
y \
^ - ^ ^
j , ,
y.JJ
gjİJUjil OUiP
U c J ^ Î Âjv-
f^\j>\\
y \
<_JU- U J
Uî-b^ AİIJI-JP
J y î o T 0 1 : Jlî
' A b d u l l a h b . M e s ' û d (r.a)'dan. D e r ki: "Kur'ân, yedi harf üzerine indirilmiştir. Onda olan her harfin muhakkak bir zahiri bir de bâtını var dır. Ali b . E b î Tâlib ise, zahir ve bâtın ilmine tamamen vâkıftı".
B-
Kaynaklar:
Yukandaki metin, Evliyâ 'sından'"' alınmıştır. Hakîm
et-Tirmizî
Ebû
Nu'aym
el-Isfehânî'nin
de Nevâdir'ul-UsüPünde'^'\
'Abdurrahmân b. ' A v f d a n :
CMJ ^
Hılyet'ül-
sened
zikretmeden
AJ jT^Ji :j^yJi
 . U " ' "ÜÇ
şey Arş'ın altındadır: Birincisi Kur'ân-ı Kerim 'dir ki, onun zahiri ve bâtını vardır. Kullar buna muhtâcdırlar....." şeklinde nakleder.
(87)
Ebû Nu'aym, Hılyet 'ül-Evliyâ, 1/65 (Ali b. Ebî Tâlib bâbı).
(88)
Hakîm et-Tirmizî, Nevâdir 'ul-Usûl, s. 406.
151
İbn'ül-Esîr, "Kur'ân'ın
en-Nihâye'sinde'^'";
sıfatı hakkında"
"bâtın"
"ji^j ^
kelimesini J^"
îzâh
ederken:
"Onun her âyetinin
bir
zahiri bir de bâtını vardır" cümlesini nakleder. Fakat kaynak zikretmez. B u arada şu açıklamayı yapar: "Zahirinden maksat, mânâsı açık olan kısmıdır. Bâtınından maksat da tefsire ihtiyâç gösteren kısımlarıdır" der. îhyâ'nm
bir yerinde'*" " U K U J lyife d'\jüi oı" "Kur'ân'ın
zahiri ve bâtını
vardır" şeklinde nakledilir. Hadîsin tahrîcinde ' I r â k î " " de bunun, " İ b n H ı b b â n ' ı / ı , Sahîh 'inde İ b n M e s ' û d ' r f a n rivayet ettiğini" söyler. Bu rivayetin, yukandaki E b û N u ' a y m ' i n İ b n M e s ' û d rivayeti ile aynı olması muhtemeldir. 'Aciûnî''"; T a b e r â n î ' d e n şöyle bir nakil daha zikreder. " ^ JS3j
ı-iy- JSİj
jjaj/'
"Kur 'ân 'ın her harfinin
bir zahiri, bir de bâ
tını vardır. Ayrıca her harfin bir hadd'i ve her hadd'in de bir matlaı A y n ı ibareye en-Nihâye'de.^''^'
JSO
vardır".
İ b n ' ü l - E s î r de yer verir.
M e v c û d kaynaklarda tesbît edebildiğimiz m a ' l û m â t , aşağı yukarı, bun lardan ibarettir.
C-
Hüküm:
M e v c û d k a y n a k l a r d a herhangi bir değer h ü k m ü b e y â n edilmemiştir.
(77)
^ r ^ ^
jy-C^/y^â^/^:^
..^-^.JJ}lîİ^^)\y^.
Muradsızlık cennete kılavuzdur. Ey yaratılışı güzel! "Cennet, istenme yen, hoşa gitmeyen şeylerle, murada nail olamayışlarla kaplanmıştır" ha dîsini işit.
(89)
İbn'ül-Esîr, en-Nihâye,
(90)
Gazâlî, İhyâ, 1/99.
(91)
'Irâkî, el-Muğnî, a.g.y., haşiye: 1.
(92)
'Aciûnî, Keşful-Hafâ,
(93)
İbn'ül-Esîr, en-Nihâye, III/42.
152
1/84.
1/209, r. 630.
{Mesnevi: C. III, B. 4467; Ank. III/742-743)
Benzeri beyit: {Mesnevi: C. V, B. 4030; Ank. V/839)<'""
A-
Metin:
.OLj^-IJLJ JLJI
j ojlSvib  J T ı C-a>- :j»-L-j «ULC- iil
«il Jj->.j J l i : J l i
E n e s b . M â l i k ' d e n . P e y g a m b e r Efendimiz: "Cennet, hoşa gitme yen ve yapması insana ağır gelen şeylerle; Cehennem ise, insan nefsinin hoşuna giden câzib şeylerle çevrilmiştir" buyurmuşlardır. B-
Kaynaklar:
Hadîs, M ü s l i m " " , B u h â r î " " , T i r m i z î " ' , A h m e d b . H a n b e l " " , D â r i m F " , ' A b d u l l a h b . el-Mübârek"""» v e Beyhakî""" tarafından rivayet olunmuştur. A y r ı c a E b û Dâvûd"'"", Tirmizî"'"" v e el-Hâkim"""' de benzeri bir hadîsi naklederler. B u h â r î dışında hepsi de yukarıdaki metni rivayet etmiş lerdir"»".
0
(94) (95)
Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Cennetin, hoşa gitmeyen şeylerle çevrildiği, kaplandığı söylenmiş, cehennemin hevâ ve hevesten meydâna geldiği haber verilmiştir". Müslim, Sahîh, VIII/142-143 (Müslim'in Ebû Hüreyre'den ikinci bir rivayeti daha vardır).
(96)
Buhârî,
(97)
Tirmizî, Sünen. X/32-33.
(98)
Ahmed b. Hanbel, Müsned. 11/380.
(99)
Dârimî, Sünen, 11/245, r. 2846.
VII/186.
(100) 'Abdullah b. el-Mübârek, Kitâb'üz-Zühd (101) Beyhakî, Şu'ab'ül-îmân,
ve'r-Rekâik,
s. 229, r. 650; s. 325, r. 925.
vr. 395b.
(102) Ebû Dâvûd, Sünen. IV/326, r. 4744. (103) Tirmizî, Sünen. X/33, a.g.y. (104) el-Hâkim, el-Müstedrek,
1/26.
(105) B u h â r î rivayeti şöyledir: "
sJ^ı
j o t j L J i
". Değişiklik, daha ziyâde
lâfzîdir.
153
C-Hüküm: T i r m i z î ' n i n de "Sahîh 'dir" diye işaret ettiği b u hadîs, kaynakların d u r u m u n a göre ittifakla "sahih" olarak kabul edilmiştir.
-./^^d>/^i
(78)
c / V ' ' • ^ / ^
j m
J^D-Jb
J/ c/V^ ^ /
^'/y^
^
P e y g a m b e r A l e y h i s s e l â m ' ı n , esirlere bakıp gülerek: "Şaşarım şu icavme ki, onları cennete zincirlerle, bukağılarla sürüklüyorlar" demesi.
(Mesnevî:
A"UP ü l
C. III, 4473. beyitten önceki BAŞLIK; Ank, III/743-744)
Metin: »JIY
l-J-B»- J J L P BJJB>- j L i ü J J
C/' ^^-J cy-
.J--'>LJl J aJrl û J I ^ J U
j»y J
^ ü l c-^s.^ : J l i
jvJLoJ
A-IP
E b û H ü r e y r e ' d e n . P e y g a m b e r Efendimiz: "Allah, cirlerle giren kavmin hâline taaccüb erfer" buyurmuşlardır.
B-
UJO^
ü l ,_yU9 ^ ^ l J P
cennete
zin
Kaynaklar:
Yukandaki
metin
Buhârî'nindir*""".
" j - t > L J i j  J . 1 J l oj.u, j.^ j . j j ^ j
L4j
Ö b ü r taraftan
aynı
senedle
şeklinde E b û Dâvûd<"">, A h m e d
İbn Hanbel*'™'; biraz değişik metinle Beyhakî*"»';" Jı J - t > U i j
O_,JUJ ^y
^
o-=^
(106) Buhârî, Sa/îf/ı, IV/20. (107) Ebû Dâvûd, Sünen, III/75-76, r. 2677. (108) Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11/302; IV/406, 448, 457 (her dört rivayet de aşağı yukarı birbirinin aynıdır). (109) Beyhakî, Kitâb 'ül-Esmâ ve 's-Sıfât, s. 334.
154
*Jri
" şeklinde A h m e d b. Hanbel'in'"»' diğer bir rivayeti vardır. A h m e d b.
H a n b e l ' i n bu son rivayeti hâriç, diğer bütün rivayetler, aşağı yukarı yaklaşık senedlerle rivayet edilmişlerdir. A h m e d b, H a n b e l ' i n sonuncu rivayeti, E b û Ü m â m e el-Bâhılî tarikiyle v e değişik bir senedle nakledilmiş olup şöylece tercüme edebiliriz: "Peygamber Efendimiz gülüyordu. Biz: "Yâ Resûlullah, seni güldüren şey nedir?" dedik. Resûlullah (s.a.s) da: "Zincirlere bağlan mış olarak cennete sevk edilen kavmin hâline taaccüb ettim " buyurdular". A y n c a İbn Fûrek"'" de, hadîsi îzâh m a k s a d ı y l a iki a y n y e r d e aynen b i z i m yukarıda naklettiğimiz senedle zikreder.
C-
Hüküm:
Hadîsin B u h â r î ' d e yer alışı, "sahîh" oluşunun ifadesidir. A y r ı c a Suyûtî"" d e "sahîh " r u m u z u n u koymuştur.
(79)
^ ^ ^ ^ y , ^ ^ ^ ] i : j ^ ^ ^ i U / / ^ ^ ^ ^ y J ^
Mustafâ A l e y h i s s e l â m ' ı n : "Beni, Y û n u s İbn Mettâ'rffl« üstün yın " hadîsinin tefsiri. {Mesnevî:
A-
tutma
C. III, 4512. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. III/751)
Metin:
• Cs* if. U^y-
O* J I ^
J ^ . û i AYJ
: Jlî
AİP ü l ^_5U ^ ^ l j P A;P i l i
E b û H ü r e y r e ' d e n . P e y g a m b e r Efendimiz: "Hiçbir kimsenin
beni.
(110) Ahmed b. Hanbel, Müsned. V/249. (111) İbn Fûrek, Müşkil ul-Hadîs, s. 54, 119. (112) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr. U/52. Ayrıca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 11/389, r. 3960; 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, 11/55, r. 1710.
155
Y û n u s î b n M e t t â V a / ı üstün tutması yakışık B-
« / » l a z " buyurmuştur.
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin B u h â r î ' n i n bir rivayetidir*"". A y n ı sened v e metinle M ü s l i m " " ' , Tayâlisî*"", A h m e d b . Hanbel*"", E b û N u ' a y m * " ' ve Beyhakî*""'; değişik sened ve yaklaşık metinle ayrıca Buhârî*"", Müslim*'-"', E b û Dâvûd"^", Tayâlisî"^" (hepsi de aynı sened v e metinle İ b n ' A b b â s ' d a n ) ; ü ç ü n c ü bir rivayet olarak yine B u h â r î " " ' , Tirmizî*'"" ve İ b n Mâce*'"' de E b û H ü r e y r e ' d e n nakletmişlerdir. Değişik bir sened ve metinle Dârimî*'^" v e el-Hâkim*'"' de hadîse yer vermiştir. M e t i n v e sened farklılıkları, k a y d a değer e h e m m i y e t t e olmadığı için, ayrı a y n gösterilmemiştir. B u n u n y a n ı n d a İ b n Kuteybe*"": 'Vu^ı uv.''}J^'^i
Cs" Cf- o-^y-
O . ^
"Beni, Y û n u s İ b n M e t t â ' < / a n üstün tutmayın ve Peygamberler arasında da bir üstünlük ayırımı yapmayın" şeklinde, M e s n e v î ' d e k i n e b e n z e r bir metin nakletmiş v e bir sahîfeyi aşkın açıklama yapmıştır. Fakat yukarıdaki kaynak larda nakledilen metinlerin hiçbirisi, lâfız b a k ı m ı n d a n böyle değildir. Maamâfîh, m â n â b a k ı m ı n d a n hiçbirisinin arasında bir fark yoktur. (113) Buhârî, Sahîh, lV/133 (4. hadîs). (114) Müslim, Sahîh, Vll/102 (1. hadîs). (115) Tayâlisî, Müsned, s. 330, r. 2531. (116) Ahmed b. Hanbel, Müsned (117) Ehû'Hu'aym,
1/205, 242, 254, 440.
Hılyet'ül-Evliyâ,
(118) Beyhakî, Şu'ab'ül-îmân,
V/57.
vr. 121".
(119) Buhârî, Sahîh, a.g.y. (2. hadîs). (120) Müslim, Sahîh, VII/103 (2. hadîs). (121) Ebû Dâvûd, Sünen, lV/301, r. 4669, 4670. (122) Tayâlisî, Müsned, s. 346, r. 2650. (123) Buhârî, Sahîh, IV/132 (3. hadîs). (124) Tirmizî, Sünen, Xll/123-124. (125) İbn Mâce, Sünen, 11/1428-1429, r. 4274. (126) Dârimî, Sünen, 11/218, r. 2749. (127) el-Hâkim, el-Müstedrek,
11/584.
(128) îbn Kuteybe, Te'vîl'ül Muhtelif il-Hadîs, s. 116. Aynca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 111/114, r. 5708-5710; Meşârık'ul-Envâr, 1/64; 11/337.
156
"
C-
Hüküm:
B u h â r î v e M ü s l i m ' i n d e ittifakıyla rivayet edilen b u hadîs "dir.
hîh
P e y g a m b e r : "Cennet ehli olanlar, bâzı şeyler yüzünden düşmanlıklarda mağlûb ve zebûn olurlar" dedi. (Mesnevî:
"sa
savaşlarda,
C. III, B. 4571; Ank. III/761)
A-Metin: :Jli J
ı^^r~'^
S-*J
OiJ<-iîi^ ULJ<->
cf.
^jb-
Ji" ?
i J r l JAL
J l i JJU- y J^^"JJ^Î
_LX-. :J
js-
O L i ^ UJJU.-
(vi--J
. j ^ - ^ ^\y>r y \^ p \ Jj^L (,r^î
«ULP
ül .
J^-JÜ _JJÎ
C_>üf-
JJLVS ( ^ I
İsıl
UÎJb-
^
Harise b . V e h b el-Huzâî'den. Peygamber Efendimiz'in: "Ashabım, haberiniz olsun, size Cennet ehlini bildireyim: Zayıf olan ve halk tarafından zayıf görülen mütevazı her mü'min cennetliktir. Halbuki o mü'min, Allah'ın kerem ve inayetine yemîn etse, muhakkak Allah onu, ihsan ve inayeti ile, yemininde gerçek çıkarırdı. Ey Ashabım, iyi dinleyiniz. Size Cehennem halkını da bildireyim: Onlar da katı yürekli, kibirli ve hîlekâr, ululuk taslıyan kimselerdir" b u y u r d u ğ u n u işittim, der.
B-
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin, B u h â r î ' n i n iki rivayetinden birisidir*"", ikinci riva yeti'""' d e aynı sened v e metinle rivayet edilmiştir. S â d e c e
".JL^^"
yerine
"OIPUTU" değişikliği vardır.
(129) BvhM, Sahîh, VI/72. (130) A.g.e., VII/89.
157
MESNEVI HADÎSLERI FORMA 12
A y r ı c a aynı sened v e metinle Müslim*"'*, Tirmizî"^", İ b n M â c e " " ' , T a y â l i s î " " ' v e Beyhakî*'"' tarafından da rivayet edilmiştir.
C-
hîh
Hüküm:
Hadîs, diğerleriyle birlikte, B u h â r î v e M ü s l i m ' i n ittifakıyla "dir.
"sa
N o t : Y u k a r ı d a k i metnin, M e v l â n â tarafında bahis konusu edilen ha dîs o l d u ğ u şüphesizdir. B u n u n yanında, lâfız b a k ı m ı n d a n t a m a m e n u y g u n bir rivayet d a h a vardır ki şöyledir:
S ü r â k â b . M â l i k ' d e n . ResûluUah (s.a.s): "Size Cennet ehlini haber vereyim mi?: Onlar, mağlûb, zayıf ve zebûn düşmüş kimselerdir. Cehen nem halkı da, katı yürekli, kibirli, hîlekâr, ululuk taslıyan kimselerdir" buyurmuşlardır. G ö r ü l d ü ğ ü gibi M e v l â n â , hadîsin sâdece birinci şıkkını bahis k o n u s u etmiştir. Hadîsi el-Hâkim"^"' rivayet etmiş ve: "Bu, M ü s l i m ' i n şartına göre sahîh bir hadîsdir" demiştir. A y n ı h ü k m ü , Telhîs'mde Z e h e b î de benimsemiştir.
(131) Müslim, Sahîh, VIlI/154 (üç rivayet). (132) Tirmizî, Sünen,
X/67.
(133) İbn Mâce, Sünen, 11/1378, r. 4116. (134) Tayâlisî, Müsned, s. 174, r. 1238. (135) Beyhakî, Şu'ab'ül-îmân,
vr. 630".
(136) el-Hâkim, el-Müstedrek,
1/61.
158
( 81 )
MJ
J\j
P e y g a m b e r dedi Ici: "Bir kapıyı baş çıkar görünür".
^J:^\S'
^JJ
--Çr^
çalar durursan,
nihayet
. . J L ^
o kapıdan
bir
(Mesnevî: C. III, B . 4 7 8 2 ; Ank. III/797)
A-
Metin:
<Ü)L JLP L I J L I
ıJI^-J-L B J J J - J L I
AJ'>L^ ( j JLJJI J L S ' lil
:
I
1
^
UJJ^î J L I
jAj h j ı
«ÎJİ JUP J Ü J L I â y
^
JJJ ^
j y S - jj\ ı J
4 - « - I U^^^I J L I
' A b d u l l a h b . M e s ' û d (r.a) şöyle demiştir: "Kul, namazda müddetçe kapısını
Cenâb-ı çalmayı
B-
Hakk'ın
kapısını
âdet edinirse,
çalmış
olur. Kim ki Cenâb-ı
o kul için kapının
açılması
E b û N u ' a y m d a Hılye'sinde'"'^ ^
olduğu Hakk'ın
mukadderdir".
Kaynaklar:
Y u k a n d a k i metin ' A b d u l l a h b . e l - M ü b â r e k ' i n Kitâb ahnmıştır.
A!
jı
;IUIı
yaklaşık senedle: " J
cuiîi
DULı
i-^
" " 'Abdullah
uz-Zühd'ünden'"'^ ^ Jı» - ^ ' J ^ b. Mes'ûd
der ki:
"Sen namazda olduğun müddetçe Cenâb-ı Hakk'ın kapısını devamlı çal mış olursun. Cenâb-ı Hakk 'ın kapısını çalan kimseye ise o kapı muhakkak açılır" şeklinde nakleder. B e y h a k î ise, birbirine ç o k b e n z e y e n iki rivayeti nakleder*"": "AJ
J Î ^U-ji ^ U l
" «3 ^ B « I - o J Î LILIJJ «.UJJı
yıTÎ
I > * J AJ
(137) 'Abdullah b. eVMühârek, Kitâb'üz-Zühd
AJU
(LUJJı \JJS'\
: J J I JLS' fbjjJl BÎ J I . . . . "
-I
ÛÎ LILIJI v^M' ^ / J ^ . (>•:JL^ TBJJÜı UÎ J Î . . . " -II
ve'r-Rekâik, s. 7-8, r. 2 1 .
(138) Ebû Nu'aym, i/z/^/e/'öZ-^v/iyâ, 1/130. (139) Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 97". Ayrıca bkz. Zehebî, Mızân, IV/386, r. 9544.
159
I- E b û ' d - D e r d â şöyle derdi: "Çok duâ edin. Zîrâ kim kapıyı larsa, muhakkak kapı ona açılır".
çok
ça
II- E b û ' d - D e r d â şöyle buyurmuştu: "Kim kapıyı çalarsa, kapı kendi sine muhakkak açılır. Kim çok duâ ederse, onun da duası kabul edilir". Y u k a n d a k i rivayetlerin her üçü de bu durumlarıyla, "merfû'" değil, "mevkuf" hadîsdir. ' A b d u l l a h b . e l - M ü b â r e k ile E b û N u ' a y m rivayet lerinde s ö z ' A b d u l l a h b . M e s ' û d ' a ; B e y h a k î ' n i n h e r iki rivayetinde ise E b û ' d - D e r d â ' y a âiddir.
C-
Hüküm:
Y u k a n d a k i kaynakların m u s a n n ı f l a n tarafından, hadîs için, herhangi bir değer h ü k m ü belirtilmemiştir. Sâdece Kitâb uz-Zühd'de, m e z k û r hadîsin dipnotunda, E b û N u ' a y m rivayetine de işaret edildikten sonra: "Aynı hadi si, el-Mu 'cem 'ül-Kebir inde T a b e r â n î de nakletmiştir. Hadisin râvîleri ise Sıhhatli râvîlerdir. ez-Zevâid isimli eserde (11/257) de aynı şekilde nak ledilir" denmektedir.
160
MESNEVI IV. CİLD HADİSLERİ
B a k d a b ı k m a d a n , u s a n m a d a n emîn ol. İşte O U l u P e y g a m b e r b u n u n için: "Kim kendini Tanrı'ya verirse, Tanrı da kendisini ona verir" dedi. (Mesnevî: C. IV, B. 78; Ank. IV/27)
Açıklama: J I T ^ OVR y"
A n k a r a v î ' n i n "A5
şeklinde zikrettiği m e t n i , araştırmala
rımız çerçevesi içerisinde, hiçbir y e r d e tesbît edemedik. ' A c i û n î " ' iki y e r d e olursa, Allah da onunla kaynaktan bahsetmez.
(83)
-âı olT İİıi ^ beraberdir"
ılflyJ^U^^,
Mustafâ o n u n için: "Adem'le sancağım altındadır" dedi.
OIT ^ "
"Kim Allah'la
beraber
şeklinde nakleder, fakat herhangi bir
'J>
>y\ i Ç)\/.^ı^^j
bütün Peygamberler,
benim
Ji>^ ardımda
ve
(Mesnevî: C. IV, B. 525; Ank. IV/107)
A-
Metin:
" V J JUJ-L FI_JJ ( ^ J L J J j>â
• j ^ ' ^ "^J l / ' j ^ *
Â^LÂJI
^j
(>^'
J«JÎ J Ü J JL~- UÎ
4,^*J
"yi sl_j^
J
<Ü)L ,_JL.<5 ÜL J_J-.-J J L I
C^T Ji._jj
iy'^j
E b û S a ' î d ' d e n . Resûlullah (s.a.s): "Ben, kıyamet günü Âdem 'in evlâdlarının efendisiyim. Livâ'ül-Hamd de benim elimdedir. Fakat bu, benim için bir iftihar vesilesi değildir. O gün bütün Peygamberler, Adem ve diğerleri, tamamen benim sancağım altında toplanacaklardır. Ben, yer (1)
'Aciûnî, Keşfül-Hafâ,
11/272, r. 2578; 11/280, r. 2623.
163
yarılınca, onun içinden çıkanların öğünmüyorum " buyurmuşlardır.
B-
da
ilkiyim.
Fakat
bununla
da
Kaynaklar:
Y u k a n d a k i metin Tirmizî'nindir*". T i r m i z î ' n i n , "Hadîsde uzunca bir kıssa da vardır" diye işaret edip, fakat kendisinin sâdece metnini rivayet ettiği b u hadîs, a y n c a İ b n M â c e ' " , Dârimî*"', Tayâlisî*", A h m e d b . H a n b e F ' , E b û N u ' a y m * " , el-Hâkim*" v e Beyhakî*" tarafından d a u z u n c a bir metin içerisinde rivayet edilir. Müslim'"" ve Buhârî*'" de yukarıdaki metne çok y a k m , aşağı yukarı aynı m â n â d a , diğer bir rivayeti naklederler.
C-
Hüküm:
T i r m i z î , yukarıdaki nakli için: "Bu, hasen ve sahîh bir hadîsdir" der. A y n c a , "bu senedle İ b n ' A b b â s ' r f a n da rivayet edilmiştir" kaydını ilâve eder. B i z i m y u k a n d a işaret ettiğimiz kaynaklardan T a y â l i s î , A h m e d b . H a n b e l , B e y h a k î ve E b û N u ' a y m ' ı n birinci rivayeti, İ b n ' A b b â s kanalıyla yapılan rivayetlerdir. e l - H â k i m de: "Bu, B u h â r î v e M ü s l i m ' m şartlarına göre sahîh hadîsdir" der. Z e h e b î d e Telhîs 'inde aynı görüşe iştirak eder.
bir
«s
(2)
Tirmizî, Sünen, XII/102 (ayrıca iki hadîs daha vardır).
(3)
ibn Mâce, Sünen, 11/144, r. 4308.
(4)
Dârimî, Sünen, 1/30, r. 48.
(5)
Tayâlisî, Müsned, s. 353, r. 2711.
(6)
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/295.
(7)
Ebû Nu'aym, De/â//'««-A'öMvve, s. 13.
(8)
el-Hâkim, el-Müstedrek,
(9)
Beyhakî, Şu 'ab ul-îmân, vr. n&; 121".
(10)
Müslim, Sahih, VIl/59. Ayrıca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, III/127, r. 5761; Suyûtî, el-Câmi-us-Sağlr, 11/196; Gazâlî, İhyâ, 111/161, IV/526 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ. 1/16, r. 11,1/203, r. 616; İbn'ül-Esîr, en-Nihâye, 111/187.
(11)
Buhârî, et-Târîh 'ul-Kebîr. IV/286.
164
1/30.
"dy^.UI ji^Dİ
(84)
^
dr^VcJİ^^I'^yyc/'ly^-
O hünerler sahibi, onun için: "Biz, sonda gelen, fakat ön dölü alanlarız" buyurdu.
en ileri giden
ve
(Mesnevî: C. IV, B.526; Ank. IV/107) Benzeri beyit: (Mesnevî: C. II, B. 3056; Ank. II/466)""
AU
IJLA
Metin:
J l i
J J
jp
U J l j J \
JUP LJO^-
(^^jliiJ-l (v^AIjj\
. O _ ^ L J I Û j y ^ ^ l j r ^ : J l i («J--j "^JLP ü l j_jL4» ü l J y j
J J
j^^l
ı^'-^
j P : â _ _ r i < j UJ^J-
E b û H ü r e y r e (r.a)'den. Resûlullah (s.a.s): "Bizler, elıl-i kitâb'a göre, en sonda gelenleriz. Kıyamet gününde ise en başta gelecek olanlarız" buyurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin, B u h â r î ' n i n " " bir rivayetidir. A y r ı c a Buhârî*"", M ü s lim*'', Nesâî*'", İ b n Mâce*'", Dârimî*'", A h m e d b . H a n b e l " " , E b û Nu'aym*™', H e m m â m b . M ü n e b b i h * " ' tarafından d a rivayet edilmiştir. Rivayetler arasında, çok c ü z ' î değişiklikler vardır: Bazen müstakil, b â (12)
Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Zamanlardan sonuncusu, lerden daha üstündür. Hadîste "Ahirûnes Sâbikun"denmektedir".
(13)
Buhârî,
(14)
^.g.e,
ilk
devir
VIII/81. VIII/40;VIII/197.
(15)
Müslim, Sahîh. III/6-7 (beş rivayet).
(16)
Nesâî, Sünen, III/85-87 (iki rivayet).
(17)
İbn Mâce, Sünen, 1/344, r. 1083; 11/1434, r. 4290.
(18)
Dârimî, Sünen, 1/32, r. 55.
(19)
Ahmed b. Hanbel, Müsned
(20) (21)
Ebû Nu'aym, Delâil'ün-Nübüvve, s. 9. Hemmâm b. Münebbih, es-Sahîfe'üs-Sahîha (1. hadîs). Aynca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 1/427, r 1354, 1355; III/128, r. 5763; İbn'ül-Esîr, en-Nihâye, IV/117.
1/282, 296; 11/243, 249, 273.
165
zen de u z u n c a bir hadîsin bir cümlesi olarak nakledilir. Bilhassa M ü s l i m rivayetleri ile B u h â r î ' n i n bir rivayetinde (VIII/197) son tarafta "Â^LÜI (.y."
"Kıyamet
C-
gününde"
ilâvesi vardır. Biz tercümeyi b u n a göre yaptık.
HüIcüm:
H a d î s , B u h â r î ve M ü s l i m ' i n de ittifakıyla "sahîh
(85)
^ l l L ^ e ^ ^ i ^ ^ j L T ^ / J I . X ^ > ^ ^ / J ^
"ümmetim, Nûh gemisine benzer. boğuldu gitti" hadîsinin tefsiri.
{Mesnevî:
A^Ls-a
"dir.
O gemiye
giren kurtuldu,
girmeyen
C. IV, 538. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. IV/111)
Metin:
J-iıiil
L^î \j : 3-j<$ÜI
bl JSJ, Jl ^Jl I_JLJ J l ^ T
j
UJ' j L J r l
JLP j ı
Jui^î
1 ^ ^ ^ ' (3b>x.v.'l
y> j J ^ j i j i bî c->tc^ : Jl5 ( j L ^ I Jijj.-
j i y î UU
cJıii^ j ^ i t U L f ^ j
^
j
^ Ji/.
jJ
UJ'Jl^
jc- öU.w.J (_^î
UU
j A ^Ül
J a Î Ji/. : J ^ . (4.,-
H a n e ş ' ü N K i n â n î * " ' anlatıyor: E b û Z e r r (r.a), Ka'be'nin kapısını tutmuş bir vaziyette şöyle diyordu: "Ey insanlar! Kim beni tanıyorsa, işte ben sizin tanıdığınız adamım. Kim tanımıyorsa, bilsin ki ben E b û Z e r r ' ı / M .
(22)
166
Haneş b. el-Mu'tcmir el-Kinânî, Kûfe'li râin'lerdendir. Kendisinden "mürsel" olarak hadîs rivayet edenler olduğu için "Sahâbe"den sayanlar olmuşsa da bu, doğru değildir (İbn Hacer, el-İsâbe, 1/396, r. 2114; Zehebî, Mîzân, 1/619-620, r. 2368; İbn Hacer, Tehzîb. 11^58-59, r. 104).
Ben, Resûlullah (s.a.s)'ın: "Ehl-i Beyt'im aynen Nûh gemisine gemiye binen kurtuldu, geride kalan da boğuldu gitti" dediğini
B-
benzer: işittim".
O
Kaynaklar:
Y u k a n d a k i metin, e l - H â k i m ' i n ' " ' bir rivayetidir. İkinci rivayeti'"' de, M u f a d d a l b . S a l i h ' e kadar aynı senedle nakledilmiş olup
şeklindedir. D e y l e m f " ' de e l - H â k i m ' i n birinci rivayetini nakleder. Mişkât ddt'''\
el-Hâkim'in
ikinci
rivayeti
nakledilir
ve
"-w-î
»ijj"
" A h m e d İ b n H a n b e l rivayet etmiştir" diye Müsned k a y n a k gösterilirse de, Mişkât muhakkikinin da ifâde ettiği gibi'"', Müsned 'de b ö y l e bir hadîs yer almamaktadır. B u , bir yanlışlık eseri olabilir. SuyûtP*', e l - H â k i m ' i n dışında a y n c a B e z z â r ' ı n da İ b n ' A b b â s v e İ b n ' ü z - Z ü b e y i r ' d e n rivayet ettiğini nakleder. Z e h e b î , Mîzân 'inin iki yerinde'"', râvîlerinin tenkidi m a k s a d ı y l a , hadîse yer verir.
C-
Hüküm:
e l - H â k i m , yukarıda yaptığımız nakil için: "Bu, M ü s l i m ' i n şartı üzeri ne sahîh bir hadîsdir" der. A y n ı hadîs için Z e h e b î ise Telhîs 'inde: "Ben de derim ki: M u f a d d a l b . Sâlih'rf^n, sâdece T i r m i z î hadîs rivayet etmiştir. Bütün münekkidler, onun zaîf bir râvî olduğunu ileri sürmüşlerdir"
(23)
el-Hâkim, el-Müstedrek, 11/343.
(24) A.g.e., III/150-151. (25)
Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,
(26)
Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 111/265, r. 6174.
vr. 226b.
(27)
Mişkât, a.g.y., haşiye: 4.
(28)
Suyûtî, el-Câmi 'us-Sağîr, II/l 55.
(29)
Zehebî, Mîzân, 1/482, r. 1826; IV/167, r. 8728.
167
diyerek, b u r â v î d e n dolayı hadîsin "sahîh" ifâde e t m e k ister.
değil "zaîf"
olabileceğini
e l - H â k i m , ikinci rivayeti için d e yine "Sahîh 'dir" der. Fakat Z e h e b î aynı şekilde M u f a d d a l ' ı n "zaîf" o l d u ğ u n u ileri sürer. A y r ı c a Z e h e b î , Mîzân 'ında""' a y n e n yukarıdaki sende v e metinle hadîsi naklettikten sonra, M u f a d d a l b . S â l i h h a k k ı n d a İ b n ' A d i y y ' i n : "Onun ha dîsleri arasmda gördüğümün en münker'i e l - H a s a n b . A\Vden nakletti ği hadîsdir. Diğer hadîslerinin ise doğru olduğunu ümîd ediyorum" dedi ğini söyler v e kendi görüşünü d e ilâve eder: "Ben de derim ki: Sefînet'ü Nûh hadîsi daha da münker dir". S u y û t î ise, hadîs için "hasen
" r u m u z u n u koyar.
ö l ü k u ş , vuslat v e firkat arasında ihtiyârsız b i r hâldedir. "Kalb, n'nın iki parmağı arasındadır" hadîsim o k u m a d ı n m ı ? (Mesnevî:
A-
C. IV, B. 1056; Ank. IV/216)
Metin:
^ U J I Ji jyscy
Tan
<ü)lj_p ^
AJÎ J J - I J
Cv. L j - l ^ C'^'^ 1 ^ s - ' j ^ ıJl : J ^
:jJ-_5
Jlî
^
b
î^
«JÎ
(»-'-^J
ji\ j i y p AİII J j - . - j ^
cu^ Aî^.
j
bîo^
<üî : J _ ^
ı . J U S ' JÂ^J\
^b^î
.dhs-Ûs J L P bjjlî ı _ 3 ^ ı_jjÜJl
ı^j^
.«.bio
(30) Ag.e.. IV/167, r. 8728. Aynca bkz. Taberânî, es-Sağîr. 1/139; 11/22; Ebû Nu'aym, Hılyet ul-Evliyâ. lV/306; Kuzâ'î, Müsned'üş-Şihâb. vr. 150b, r. 824; Heysemî, Mecme'uz-Zevâid. IX/168.
168
' A m r b. el-Âs (r.a), Resûlullah (s.a.s)'ın şöyle b u y u r d u ğ u n u işittim der."Âdem oğullarının kalbleri tamamen, bir tek kalb gibi, Allah'ın iki par mağı arasındadır. Allah onu dilediği gibi tasarruf eder". Resûlullah (s.a.s) sonra şöyle buyurdular: "Ey kalbler üzerinde tamamen tasarrufa sâhib Allahım! Kalblerimizi, sana tâat etmek üzere tasarruf et, yönelt!..."
B-
olan
Kaynaklar:
Hadîs, aynı sened v e metinle Müslim"", A h m e d b. H a n b e F " v e Beyhakî""; değişik sened v e metinle Tirmizî""', İbn Mâce"" v e el-Hâkim""' tarafından rivayet edilmiştir. Yukarıdaki metin M ü s l i m ' i n d i r . "^UÎ"
"Esâbi'-Parmak"
kelimesini îzâh ve te'vîl m a k s a d ı y l a
İbn
Kuteybe"" v e İbn Fûrek"" de hadîse yer verirler. m
C-
Hüküm:
M ü s l i m ' i n rivayeti olan bu hadîs "sahih " d i r . e l - H â k i m de: "Müs lim'in şartına göre sahîh bir hadîsdir" der. Tirmizî, k e n d i h e r iki rivayeti için d e "hasen" h ü k m ü n ü verir. Z e h e b î d e Mîzân 'mda"", senediyle bir likte T i r m i z î ' n i n birinci rivayetini zikreder ve "Bu, sahîh ve garîb bir hadîsdir" der. Suyûtî'""', M ü s l i m v e A h m e d b. H a n b e l rivayetini nakleder ve "sahîh " r u m u z u n u koyar.
(31)
Müslim, 5a/if/!, VIII/51.
(32) Ahmed b. Hanbel, Müsned. Il/l 68, 173. (33)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 73''; Beyhakî, Kitâb 'ül-Esmâ' ve 's-Sıfât, s. 113, 248.
(34)
Tirmizî, Sünen. VIII/307; XIII/49.
(35)
İbn Mâce, Sünen, 11/1260, r. 3834.
(36)
Q\-m\i\m, el-Müstedrek, IV/321.
(37)
İbn Kuteybe, Te 'vîlü Muhtelif il-Hadıs. s. 209.
(38)
İbn Fûrek, Müşkil 'ül-Hadîs, s. 76-77.
(39)
Zehebî, Mîzân, 11/343, r. 4012.
(40)
Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 1/93. Ayrıca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât. 1/33, r. 89; 1/37, r. 102; Gazâlî, îhyâ. 1/102; III/20.
169
(87)
^
P e y g a m b e r : "Ne mutlu o adama kaldı" demiştir. {Mesnevî:
A-
•ky.
ki, dünyâdan
y ^ ^ i - ^
gitti de ondan
iyi bir iş
C. IV, B. 1203; Ank. IV/251)
Metin:
Ji ^^-^ Ji
^ly^S/l jA
j ^ J ^ ^ ' j ^ -uJ-ij-p
jUr : Jli
JJ, y y r js>
Â^U- j^^Uöî di jt-i'b- ( . j i «.U jUaiS/l
ül
<üil (_jL/' «il Jj--j JUi U J ^ j>ı yrî Jt. AJ
jjj
i\ / \ j d \ ^
jâ,l;ljil^,üjj^
diyii\
yy-r bîA^
^ds^
J*>U JJ, j ^ y i l J ^ j ^ (v-L-j A İ P «il JUo <üil Jj-z-j Jl
:Jli A ^ J t) dUi ç^jj Cs^ ^
J j j ^ ' >-*y- Cs^ lyub" »jju U J^oe
JJ
IjK;'^ 2İJLs
y^T
C*>U'^I J
»-^ tK** *^ ^ C^'yı ı3 o--
(ir ( i j j j / . 5 ^ :(.!-'j
r^jj^^
r'j'jjî dr* u ^ . ^ 3 ^ .
J^
Cerîr b. 'Abdullalı: R e s û l u U a h (s.a.s): "Her kim, İslâm'da iyi olduğunu bildiren güzel bir hayrı yapmak suretiyle iyi bir çığır açar ve kendisinden sonra, te'sîs ettiği bu güzel âdetle amel olunursa, o kim seye, onunla amel eden kimsenin sevabı kadar daha yazılır ve sonraki lerin sevabından hiçbir şey de eksilmez. Yine bir kimse, İslâm 'da kötü lüğü bildiren hayırsız bir işle kötü bir çığır açar ve kendisinden sonra da bununla amel edinirse, onun üzerine, onunla amel edenin günâhı yazılır ve sonrakilerin günâhlarından hiçbir şey de eksilmez" buyur muşlardır. Ö y l e ü m i d ediyoruz ki M e v l â n â , yukarıdaki hadîsin m e f h û m u n u nak letmek istemiştir.
170
B-
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin, Müslim'in""» bir rivayetidir. A y r ı c a sened v e metin b a k ı m ı n d a n küçük değişikliklerle Tirmizî"", Nesâî"", İ b n Mâce'"">, A h m e d b. Hanbel'"", Dârimî"" v e el-Hâkim'"" tarafmdan da rivayet edilmiştir.
C-
Hüküm:
M ü s l i m ' i n rivayeti olan b u hadîs "sahîh " d i r . Ayrıca Tirmizî, h e r iki rivayeti için; e l - H â k i m d e kendi rivayeti için "Sahîh' dir" demişler dir. Z e h e b î d e , Telhîs 'inde e l - H â k i m ' i n görüşüne iştirak eder.
( 88 )
c/Ü^ ^
ytJl
B a b a m , insanların abtallardır" dedi.
{Mesnevî:
Aül J-c- j
^
^
pâdişâhı,
.-dJl
J
ij\ "JJI
^
bunun
için:
j * / ^ '
"Cennettekilerin
çoğu
C. IV, B. 1420; Ank. IV/294-295)
Metin: J J -u^î j ^ U l
JüU-l ışjj^ J J AoA y\ UÎ j ^ l l l Ojt^ _JJÎ U
C^j Cf. '^"^ ^ y.y J J
^
^
ÂJTI J A Î ^ Î
Ü!:
UJ' : IJli
U P ül
ül
J_^j
Âi^L^ j j U ^ J l ^ Jli
: Jli
^î
(41)
Müslim, Sahih, VIII/61 (bu bâb'da dört rivayet daha vardır); III/86-87.
(42)
Tirmizî, Sünen, X/142-143 (iki rivayet).
(43)
Nesâî, Sünen,
(44)
İbn Mâce, Sünen, 1/74-75, r. 203-207 (beş rivayet).
(45)
Ahmed b. Hanbel, Müsned. IV/362.
j p ^^Jo
JJ jjl
V115-16.
(46)
Dârimî, Sünen. I/l 07, r. 518-520 (üç rivayet).
(47)
el-Hâkim, el-Müsledrek. 11/516. Ayrıca bkz. Hâfız el-Münzirî, el-Terğîb, 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, 11/255, r. 2509.
1/90, r. 1;
171
E n e s (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "Cennet 'ferıV"buyurmuşlardır.
ebleh
ehlinin
ekserisi
B-Kaynaklar: Hadîs, B e y h a k î " " , K u z â ' î " " v e Deylemî™' tarafından nakledilmiştir. Yukarıdaki metin B e y h a k î ' n i n bir rivayetidir. B e y h a k î ' n i n a y n c a iki rivaye ti daha vardır. B i z , sâdece B e y h a k î rivayetini tesbît edebildik. S u y û t î " ' ve diğerleri"", B e z z â r ' ı n da E n e s ' d e n bir nakli b u l u n d u ğ u n u haber verirler. B e y h a k î ve K u z â ' î ' n i n yukarıdaki naklinin dışındaki rivayetlerin hiçbirisin de baştaki " û i " edatı yoktur.
C-
Hüküm:
Hadîsin dördüncü râvîsi d u r u m u n d a olan S e l â m e t ' ü b n R a v h (ö: 197), tenkide uğramış bir râvîdir. Z e h e b î " ' , onunla ilgili bâzı h ü k ü m l e r nakleder. Şöyle ki: " E b û H a t i m : Hadîsi yazılabilir; Selâmet'übn Ravh, kuvvetli bir râvî değildir. Bence, o gafil bir râvîdir" der. E b û Z ü r ' a : "Münker 'ül-hadîs " ; İ b n H ı b b â n ise: "Müştekim 'ül-hadîs " olduğunu söylerler. Seneddeki b u râvînin d u r u m u dikkate alınarak, hadîs için, bâzıları "münker";h\r kısmı da "zaîf" h ü k m ü n ü vermişlerdir. Meselâ: S u y û t î , " z a / / " r u m u z u n u koyar; 'Irâkî""', " B e z z â r ' ı n zaîf bir senedle rivayet ettiğini" söyler. S e h â v î , "Biraz zaîf (leyy in)" olarak tavsif eder. Ö b ü r taraftan, râvîyi "münker'ül-hadîs"
kabul edenler de hadî-
(48)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 110** (aynı yerde iki rivayetle bâzı açıklamalar daha vardır).
(49)
Kuzâ'î, Müsned'üş-Şihâb,
(50)
Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,
(51)
Suyûtî, el-Câmi 'us-Sağîr, 1/53.
(52)
Sehâvî, el-Makâsıd, s. 74, r. 144; 'Ali el-Kârî, Mevzû'âl, s. 24; 'Aciûnî, 1/164, r. 495; Zehebî, Mîzân. 1/126; 11/183; Hût el-Beyrûtî, Esna'l-Melâlib, n,îhyâ, III/18,23;IV/175, 335.
(53)
Zehebî, Mîzân, II/l83-184.
(54) İhyâ'da zikredilen yerler.
172
vr. 114*', r. 637 (iki rivayet). vr. 40". Keşf'ül-Hafâ, s. 48; Gazâ-
SQ "münker"
h ü k m ü n ü vermişlerdir. İ b n ' A d i y y gibi.
A y r ı c a B e y h a k î , kendisinin birinci rivayeti için: "Bu hadîs, bu isnâd zinciriyle münker bir hadîsdir" der. Sebebi de, senedde b u l u n a n altıncı râvî A h m e d b . 'isa'nın "münker'ül-hadîs" oluşudur. Zehebî*"' de aynı senedle alır v e : "Bu hadîs, bu senedle bâtıldır" der. Biz, b u tarîkle gelen rivayeti almadık. Senedler arasındaki farklılık, hadîse "zaîf" ve "münker" gibi iki a y n h ü k m ü n verilmesine sebep olmuştur. Fakat, râvîdeki "Gaflet", zabt yönünden bir kusur olduğu için, rivayet ettiği hadîsin, "münker" olma ması gerekir. "Münker" hükmü, daha ziyâde, adalet yani şahsiyet ve ka rakter bakımından kusurlu olan râvilerin rivayetlerine verilen bir h ü k ü m d ü r . İ b n ' ü l - E s î r ' " ' , "Bülh - Ebleh" kelimesini îzâh m a k s a d ı y l a hadîs m e t nini olduğu gibi nakleder v e şu açıklamayı yapar: "Bülh, ebleh 'in cem 'idir. Ebleh ise, kötülükle ilgisi olmayan ve iyilikten başka bir şey yapmayan kimse demektir. Aynı şekilde: Herkese hüsnü zan besleyin, gönüllerinde kötülük barınmayan kimse demektir, şeklinde de rivayet edilir. Zîrâ onlar, dünyânın dedikodularından sıyrılıp, âhiretlerine yönelen ve onunla meşgul olan kimselerdir. Elbetteki cennetin ekserisini onlar teşkil ederler. Bir de "akılsız kimse" mânâsına "ebleh" vardır ki, hadîsde kasdedilen mânâ bu değildir" demektedir.
(89)
JÜI^ky^hUp^
Sen d e m e d i n mi ki, "Körü yolda alır, yüzlerce sevaba girer!
-.^p
tutup yeden,
Kim, bir körü kırk adım yederse, günâhları
Tanrı'dan
yüzlerce
bağışlanır, doğru yolu
^
ecir
bulur!"
{Mesnevi: C. IV, B. 1468-1469; Ank. IV/307-309)
(55)
Zehebî, A/îzâ«, 1/126.
(56)
İbn'ül-Esîr, en-Nihâye,
1/94.
173
MESNEVÎ HADÎSLERI FORMA 13
A-
Metin:
AJİ
I- "J?/ı- A:ö>M, elinden
j»Jij U AJ J İ P Ö O y v j î
tutup kırk adım götüren
II- "Bir körü, kırk adım götüren
kimsenin
L?*-^^
kimse cennetlik
geçmiş günâhları
o"
olur" affedilir"
v e benzerleri şeklinde rivayet edilmiştir<''. Çeşitli tarîkleri olduğu için sened tercihi y a p a m a d ı k . Bu sebeple de, senedsiz olarak, sâdece iki metin n a k l e t m e k l e yetindik.
B-
Kaynaklar:
Biz, hadîsi, senediyle B e y h a k î ' n i n Şu 'ab 'ül-îmân 'ında'"' tesbît edebil dik. B e y h a k î burada, üçü ' A b d u l l a h b . Ö m e r , birisi de E n e s b. M â l i k ' d e n o l m a k üzere dört rivayet nakleder. Suyûtî"»'; a y n c a E b û Ya'lâ, Taberânî, İbn 'Adiyy ve E b û N u ' a y m ' i n da İbn Ö m e r , İbn 'Abbâs, Câbir v e Enes'den nakiller yaptıklannı haber verir. İbn'ül-Cevzî"" ise İbn Ö m e r ' d e n beş, İbn ' A m r ' d a n bir, İbn 'Abbâs'dan bir, Enes'den üç, Câbir'den iki ve Ebû Hüreyre'den bir olmak üzere on üç rivayeti, senedleriyle birlikte a y n a y n zikredip tenkîd v e tahlilini yapar. Bu arada Suyûtî""" de el-Le'âlî'l-Masnû'a'smda, vayetin kritiğini yapar.
C-
aynı şekilde on üç ri
Hüküm:
İbn'ül-Cevzî""', m e z k û r rivayetleri naklettikten sonra: "Bu (*)
Naşirin notu: Bkz. Ek-2, Açıklamalar: 7.
(57)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 476".
hadislerin
(58)
Suyûtî, el-Câmi 'us-Sağîr, 11/177.
(59)
İbn'ül-Cevzî, el-Mevzû 'ât, 11/173-178.
(60)
Suyûtî, el-Le 'âlî 'l-Masnû 'a, 11/47-48.
(61)
İbn'ül-Cevzî, el-Mevzû'ât, 11/176. Aynca bkz. Zehebî, Mîzân, 11/388, r. 4189; 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, 11/269, r. 2558.
174
hiçbiri arasında, Peygamber Efendimiz'den yoktur" der v e ayrı a y n sebeplerini zilcreder.
sahîh
rivayetle
nakledileni
B e y h a k î , E n e s rivâyetiyle İ b n Ö m e r rivayetlerinden birisi için di zaîf bir hadîsdir" der.
"Sene
S u y û t î , el-Câmi'us-Sağîr'mâe "hasen" rumuzunu koymuşsa da, b u n d a bir yanlışlık eseri o l m a ihtimâli kuvvetlidir. Ç ü n k ü aynı S u y û t î ' n i n el-Le'âli'l-Masnû'a'smdaki hükümleri, hadîslerin "zaîf" oluşu etrafında toplanır. O n ü ç rivayet arasında, "münker" ve "mevzu'" olanları olduğu gibi "zaîf" olanları da m e v c û d d u r . B u b a k ı m d a n , ihtiyaten, kesin bir h ü k m e v a r m a k m ü m k ü n olamamıştır.
J2>JI ^ ^ ^ i
S j ^ / ^ ^ ^ i ^iyjl J^) ^J2^l ^ ^ r ^
Mustafâ A l e y h i s s e l â m ' ı n : "Ulu Tanrı melekleri yarattı, onlara akıl verdi. Hayvanları yarattı, onlara şehvet verdi. İnsan oğullarını yarattı, onlara da hem akıl verdi, hem şehvet. Kimin aklı şehvetinden üstün olursa, meleklerden daha yücedir. Kimin şehveti, aklından üstünse hayvanlardan aşağıdır" hadîsinin tefsiri. (Mesnevi:
C. IV, 1497. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. IV/315-316)
N o t : Yukarıdaki metin kaynaklarda tesbît edilememiştir**'.
0
(*)
Naşirin notu: Bkz. Ek-2, Açıklamalar: 8.
175
Arifin,
Tanrı
O, beni doyurur
nurundan gıdası vardır. "Ben denmiştir.
Rabbime
konuk
olurum,
onunla
diriltir"
ve suvarır"^''
"Açlık, Tanrı yemeğidir.
Tanrı, doğruların
bedenlerini
hadîsi de vardır. Ki, açlıiila adama T a n n yemeği gelir, demektir. (Mesnevi: C. IV, 1641. beyitten önceki BAŞLIK; Ank, IV/351-352) Benzeri beyit: (Mesnevî: C. V, 1743. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. V/401)'"'
Açıklama: Birinci hadîs h a k k ı n d a , gerekli bilgi 36. hadîsde verilmişti. İkinci olarak zikredilen "oi^-uıiı o u î ikram
ettiği bir yemektir.
Onunla
^
sıddîk'ların
.îı j.uk
^ j i r \ "
bedenlerini
"Açlık,
Allah'ın
diriltir"
hadîsini
ise hiçbir y e r d e tesbît edemedik*"'. B u n u n , birinci hadîsi şerh m a k s a d ı y l a s ö y l e n m i ş bir söz olması kuvvet le m u h t e m e l d i r .
0
(*) (62)
0
Naşirin notu: Bkz. Ek-2, Açıklamalar: 9. Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Dünyânın yağlı, ballı nimetlerini yemek tehlikelidir, Tanrı yemeğine mâni olur. Nitekim Peygamber, "Açlık, Tann yemeğidir. Onunla, yâni açlıkla sözü doğruların bedenlerini diriltir" demiştir. Yine "Ben Rabbime misafir olurum, O beni doyurur, suvarır" buyurmuştur. Tann da "Ferah lanarak nzıklanırlar" demiştir". (**) Naşirin notu: Bkz. Ek-2, Açıklamalar: 10.
176
(92)
^/Jj^^y/^^li^/ :^i^/^J^,J/
Resul Sallallâhü Aleyhi v e Sellem'in: "Ben, Yemen man kokusunu almaktayım" demesi.
tarafmdan
Rah
(Mesnevî: C. IV, 1834. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. IV/405)
A-
Metin:
c jj^j
AJJI
j t ÂJU. Î.SJ~\J
J P L Ü J . ^ ! S^yss bî L,: J U i 5^y» bî j î
i
Ob: üU."^! 0 1 * ^ 1 " :
U P
İiıl
bjly>î OÎ
Jli: JUi
"
ijı^
cy ^.j
^.jJ~\ ı_r^
' A ' r â b î ' n i n birisi E b û H ü r e y r e ' y e gelerek: "Yâ Ebâ Hüreyre! Bize Peygamber Efendimiz'den bir hadîs söyle", d e d i . E b û H ü r e y r e , hadîsi zikrettikten sonra, ResûluUah (s.a.s)'ın şöyle b u y u r d u ğ u n u söyledi: "İyi biliniz ki, imân Yemen 'dedir. Allah bilgisi ve korkusu olan hikmet de Yemen'dedir. Ben, Rabbinizin nefesini Yemen taraflarında buluyo rum "
B-
Kaynaklar:
Y u k a n d a k i metin A h m e d b . Hanbel'indir*"' B e y h a k î " ' , S e l e m e İ b n Nüfeyl es-Sükûnî'den'"": "Peygamber dönmüş
bir vaziyette,
bu tarafta buluyorum" tarafım işaret etmiştir. Aynca,
(63) (64) (65) (66)
"Nefes"
" u^ ^
^.i-^ı ^
Efendimiz'in, A:>^Î
"
arkası
Yemen
"Ben, Rahman
b u y u r d u ğ u n u nakleder. "Bu taraf
'ın
derken.
tarafına nefesini Yemen
k e l i m e s i n i ' îzâh maksadıyla İ b n Kuteybe'"", İ b n
Ahmed b. Hanbel, Müsned. 11/541. Beyhakî, Kitâb 'ül-Esmâ' ve 's-Sıfât. s. 325. ^i/ıâö'dandır ve Yemenlidir (İbn Hacer, Tehzîb. IV/159, r. 273). İbn Kuteybe, Te 'vîlü Muhtelif'il-Hadîs. s. 212.
177
Fûrek'"' v e İbn'ül-Esîr"*' de "cr^\ J J ^
^
" şeklinde naklederler.
Gazâlî, İhyâ 'sının iki yerinde"" hadîse yer verir. Buhârî, hadîsin sâdece b a ş tarafını ihtiva eden "vU. iSJ-\j
ou. ou.-^ı"
şeklinde birkaç tane hadîs rivayet eder^™'.
C-
Hüküm:
'Irâkî'"', A h m e d b. H a n b e l ' i n y u k a n d a k i rivayeti için: "Râvîleri, venilir
(sika)
kimselerdir"
diyerek hadîsin sened b a k ı m ı n d a n
gü
"sahîh"
oluşunu ifâde e t m e k ister. 'Irâkî, G a z â l î ' n i n ikinci naklinin h a ş i y e s i n d e " " ""^l
A ^ I jl" "Aslını bulamadım"
kaydını koyar ki, bu, bir önceki h ü k m ü n e
tezad teşkîl etmektedir. Biz, kaynakları y u k a n d a vermiş bulunuyoruz. 'Ali el-Kârî"" v e 'Aciûnî""' de hadîsi naklederler v e " 'Irâkî'nin, aslını bulamadım" dediğini söylerler. Halbuki 'Irâkî, İhyâ'daki birinci nakilde: " A h m e d b. H a n b e l ' i n , E b û Hüreyre'rf^n nakledilen bir hadis arasında rivayet ettiğini ve ricalinin sika'dan oluşlarını" beyân eder ki, bu, gerçeğe d a h a u y g u n d u r . B u d a bir yanlışlık eseri olabilir. B u r a d a "Nefes " t a ' b î r i n e gelince: Y u k a r ı d a ismini v e r d i ğ i m i z b ü t ü n k a y n a k l a r aşağı y u k a n aynı açıklamayı y a p a r a k : "Nefes; ferah, sıkıntıdan kurtulma, ilâhi yardım, iç huzuru " ve benzerleri gibi m â n â l a r vermişler dir. Ayrıca, zayıf bir t e ' v î l olarak, b u n u n l a Veysel K a r â n î ' y e işaret edildiği de nakledilir.
0 (67)
0
İbn Fûrek, Müşkil ul-Hadîs. s. 56.
(68)
İbn'ül-Esîr, en-M/îâ;;e, IV/163.
(69)
Gazâlî, îhyâ, 1/104; III/222.
(70)
Buhârî, Sahîh, IV/97; V/122 (mevzu ile ilgili dört hadîs).
(71)
'Irâkî, el-Muğnî, 1/104, haşiye: 2..
(72)
A.g.e.,
(73)
'Ali el-Kârî, Mevzu 'ât, s. 30.
(74)
'Aciûnî, Keşfül-Hafâ,
178
III/222, haşiye: 1. 1/217, r. 659; 1/260, r. 801.
Peygamber: "Kim ahmaksa
düşmanımızdır,
yol kesen gulyabânîdir"
dedi.
{Mesnevî: C. IV, B. 1947; Ank. IV/429)
Açıklama: A n k a r a v î ' n i n "Jk-^
J^^Jb
j ^ S / ı " "Ahmak,
düşmanım;
akıllı
kimse ise dostumdur" şeklinde zikredilmiş olduğu metni, araştırmalarımız çerçevesinde, tesbît e d e m e d i k .
(94)
J^\j[^J,y.J^,^J
^SyJ\
J^Şy^
E y yiğit, ö l m e d e n evvel ö l ü m emniyettir. B i z e Mustafâ b ö y l e b u y u r d u . Dedi ki: "Size ölüm, sınamalarla
gelmeden
hepiniz
ölünüz".
{Mesnevî: C. IV, B. 2272-2273; Ank. IV/508-509) Benzeri beyit: {Mesnevî: C. VI, 723. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. VI/174)'">; {Mesnevî: C. VI, B. 3837; Ank. VI/372)<™'
Açıklama: T a s a v v u f literatüründe daha ziyâde "ı y y ö\ J J t yy" lünüz"
(75)
evvel
ö-
şeklinde ş u y û ' bulan v e hadîs kabul edilen bu vecize, hadîs olarak,
Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Peygamberin hadîsinin tefsiri Dirilik istersen dostum, ölmeden önce öl İdris, böyle ölümle öldü de bizce cennetlik
(76)
"Ölmeden
"Ölmeden önce
ölün"
oldu"
Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Ölmeden önce ölüm" sırrı budur işte. Çünkü ölümden sonra ganîmetler elde edilir".
179
k a y n a k hadîs m e c m u a l a r ı n d a tesbît edilememiştir. D a h a ziyâde, Hicrî IX. asırdan sonra, zaîf WQ mevzu' hadîsleri tanıtma gayesiyle derlenen hadîs ki taplarında'"', hepsi de İ b n H a c e r e l - ' A s k a l â n î ' y e atfederek; "Böyle bir ha dîs sabit değildir" şeklinde naklederler. Fakat, b u eserlerin hiç birisi, ' A s k a l â n î ' n i n sözünün nerede zikredildiğini belirtmezler. Bunlar içerisinde sâdece ' A l i e l - K â r î " " : "Ben de derim ki; Bu, Sûfî'lerin sözüdür. Mânâsı: Izdırâri ölüm gelmeden önce kendi ihtiyarınızla ölünüz, demektir. İhtiyarî ölümden maksad ise, ölmeden önce, nefis ve şehvetlerinizin esiri olmaktan kendinizi kurtarınız" demektir şeklinde bir açıklama yapar. A y n ı m â n â y ı ifâde eden v e sahîh hadîsler arasında zikredilen, lâfzı b i raz değişik bir hadîs d a h a vardır. Ö y l e zannediyoruz ki, yukarıdaki vecîze, m ü t e a h h i r devir sûfîleri tarafından, aşağıdaki hadîsden istifade edilerek b u şekle sokulmuştur. Çeşitli edebiyatlarda b u n u n benzerini g ö r m e k m ü m k ü n dür. Bahsi geçen hadîs şöyledir:
A-
Metin: Jp
jf-
<ü)l J_j.,^j
UJ
^tvU
Jli : Jli
J J JUT^I
< u p .üJİ
UJ
ÂJ^Aİ
y\
(^LoJ*
UJ
İİıl a - p
. o j i l J j j j J J c_j/JJ
J J
tijli-
OJCU-I
!J
j
Cf-
^
^ J^ly^ j ^
U
:
j *^
T â r i k b . ' A b d u l l a h el-Muhârabî'den'™' rivayet edilmiştir. Pey g a m b e r Efendimiz: "Yâ Târik! Ölüm gelip çatmadan önce ölüme hazırla nın " buyurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
Y u k a n d a k i metin, el-Hâkim'*"' tarafından rivayet edilmiştir. A y n ı sened (77)
Sehâvî, el-Makâsıd, s. 436, r. 1213; 'Ali el-Kârî, Mevzû'ât, Hafâ, 11/291, r. 2269; Hût el-Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib, s. 229.
s. 87; 'Aciûnî,
Keşfül-
(78)
'Ali el-Kârî, Mevzu 'ât, s. 87.
(79)
T â r i k b . Abdullah, ResûluUah (s.a.s)'ı, Hicret'ten önce Zû'l-Mecâz denilen yerde görmüştür. A y n c a Peygamber Efendimiz'le sohbeti de vardır (İbn Hacer, el-İsâbe, 11/212, r. 4227; İbn Hacer, Tehzîb, V/4, r. 6.).
(80)
el-Hâkim, el-Müstedrek
180
IV/312.
ve metinle Taberânî*" v e Beyhakî*" de nakleder. el-Hâkim<*", ayrıca b a ş k a bir hadîsin son cümlesi olarak da rivayet eder.
C-
Hüküm:
Hadîs, e l - H â k i m ve Z e h e b î ' y e göre "sahîh
( 95 )
"dir.
Ij^
î Jl ^ j L ^ ^
"Ben gidi bir hazîne idim, bilinmeyi
sevdim " Hadîs-i KudsV sinin tefsiri.
{Mesnevî: C. IV, 2540. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. IV/572) Benzeri beyit: {Mesnevî: C. VI, B. 698; Ank. VI/168)<*'"
«s Açıklama: T a s a v v u f literatüründe "cJyH jü-i c ^ i U i ^/\ gizli bir hazine idim. Bilinmekliğimi
Ûİ O _ : - U
sevdim ve bilineyim
ı>r c u T " "Ben
diye halkı
yarattım"
şeklinde şöhret yapan ve, zaîf ye mevzu' hadîsleri tesbît gayesiyle derlenen hadîs kitaplarında ise: " ^j,yj>i
/\ oî c - ^ ü
c-^ "
"Ben, bilinmeyen gizli bir hazine idim. Bilinmemi sevdim de halkı ya rattım. Böylece kendimi onlara tanıttım, onlar da beni tanıdılar, bildirdi ler" şeklinde nakledilen bu hadîsi, hiçbir kaynak hadîs m e c m u a s ı n d a tesbît edemedik. Bu hadîs h a k k ı n d a söylenilen sözlerin v e verilen hükümlerin, h e m e n h e m e n hepsi, İbn T e y m i y e ' n i n görüşünü tekrarlamaktan öteye g e ç m e z . Son
(81)
Taberânî, el-Mu 'cem 'ül-Kebîr. c. I, vr. 278"; Sağîr, 11/87.
(82)
Beyhakî, Şu 'ab ul-îmân, vr. 632°.
(83)
el-Hâkim, el-Müstedrek.
(84)
Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Deniz coşup kûkredi mi, kükreyişi köpük hâlinde görünür; köpürüşü, "Bilinmeyi diledim, sevdim de halkı yarattım " sır rını meydâna getirir".
IV/311.
181
devirlerde derlenen kitapların'*" müştereken verdikleri m a ' l û m â t şöyledir: Ni
" ü u ^
JLL^ A) J î y y
Vj , 0 - j
T e y m i y e : "Bu, Peygamber
.âl
Efendimiz'in
Jiv>
^ 1
{.-j^r ^
sözlerinden
^
A;I -.-^
değildir.
'ibn
^1 Jli"
Bu hadîs
için
ne sahîh, ne de zaîf bir sened bilinmektedir,
demiştir.
el-'Askalânî de onun fikrini
şeklindedir. B u n u n dışında her
benimsediler"
hangi bir bilgi yoktur. Sâdece 'Ali el-Kârî: "Fakat Cenâb-ı
Hakk'ın:
ancak beni bilmeleri
"ö}X^
V! ^"Vb cA'
için yarattım
Zerkeşî ve İbn H a c e r mânâsı
doğrudur
^ j " "Ben, insanları
âyet-i celile'sinden
alınmıştır"
ve
ve
cinleri, der.
İsmaîl H a k k ı Bursevî, sırf bu hadîsi şerh etmek maksadıyla Kenz-i Mahfi isminde 156 sahîfelik müstakil bir kitap k a l e m e almıştır. Bursevî, kitabının m u k a d d i m e s i n d e şöyle der: "Muhyiddîn t b n ' ü l - ' A r a b î , Fütuhat'ül-Mekkiye'sinde; Keşfen sa hîh, naklen gayr-i sabit bir hadîsdir, der. Nitekim İ m â m Suyûtî, Dürer-i Münteşire nâm kitabında "Aslı yoktur" demiştir. Feemmâ ınde'l-mükâşifin hadîs-i sahîh 'dir. Zîrâ huffâz, sened ile naklederler. Mükâşifûn ise, Fem-i Nebevi (s.a.s)'den bizzat ahzedip söylerler. Ve bir nesnenin sened-i ma'lûmu olmamaktan fînefs'il-emr adem-i sübûtu lâzım gelmez. Belkikeşf-i sahîh ile olunca esahh olur..... " Bu m a ' l û m â t t a n da anlaşılacağı gibi, metin, hadîs literatüründe carî olan nakil metodlarıyla rivayet edilmemiştir. M ü k â ş e f e yoluyla elde edilen bilginin, delîl olup olmayacağı hususu ih tilâf konusudur. B u bir tarafa, kaynaklar, hadîsin kâşifinin k i m o l d u ğ u n d a n bahsetmemektedirler. K i m tarafından v e hangi asırda ortaya çıkmıştır? soru su, ayrıca bir araştırma m e v z u u d u r .
(85)
a) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 327, r. 838; b) 'AH el-Kârî, Mevzu 'âl. s. 62; c) Hût el-Beyrûtî, Esna'l-Melâlib. s. 165; d) Fettenî, Tezkiret'ül-Mevzû'ât, s. 11, e) 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ, 11/132, r. 2016. Prof. Tancî, İ b n Teymiye'nin bu hükmünün kaynağmı tesbît eder ve "Risale fı'lEhâdîs 'il-Kâzibe ve 'z-Zaife ve 7 'İbn Teymiye. vr. 227", Fâtih Kütübhânesi, nu: 2266'da olduğunu haber verir (bkz. Şifâ 'üs-Sâil li Tehzîb 'il-Mesâil. s. 60, Tancî'nin notu). Biz, İbn Teymiye'nin bu eserini inceleme imkânı bulamadık.
(86)
182
Kur'ân-ı Kerîm, Zâriyât sûresi, 56. âyet.
lyXl^^ .çl^f^jJS^
(96)
Û
.^fJ^jJS^
"Halka, kendi aklınız mikdârınca değil, onların akılları mikdârınca söz söyleyin ki, Tanrı'ya ve Peygamberine yalan demesinler" hadîsi.
(Mesnevi- C. IV, 2577. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. IV/582)
Açıklama: Bu mevzuda iki ayn hadîsden bahsedilir: Birisi; daha çok halk arasmda ve cîze gibi kullanılan ve Mesnevî'de
geçen şeklidir. Biz, hadîsi bu şekliyle, esâs
kaynaklarda tesbît edemedik. Sâdece Deylemî'" " , 4 y p j - ^ ^ ^r^' "Biz, insanlara akılları mikdârınca konuşmakla emrolunduk" şeklinde İbn ' A b b â s ' d a n , "zaîf" bir senedle rivayet etmiştir. A y r ı c a ikinci el eserler***" d e hadîse y e r vermişlerdir. İkincisi ise: D a h a çok, kaynaklarda zikredilen şeklidir v e biraz değişik liklerle şöyledir: " «İp iıi (j.jUı
^üı
Jju
jl ^ j "
-il J ^ - j u^^î :cJU Ut
JU; ^\ ^j
Hz. Aişe (r.a)'den zikrolunmuştur ki. O:
jt> /"i M ^ "ResûluUah
(s.a.s), bize, insanları kendi derecelerine indirmemizi emir buyurdu" demiş tir. Bu metni Müslim'*", s e n e d z i k r e t m e d e n , t a ' l î k a n nakleder. A y n c a E b û Dâvûd""», Hz. Â i ş e ' d e n , P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' i n : " ^jb^
^ L J I " "İnsanları,
kendi derecelerine
indirin"
IJJJJİ
şeklinde rivayet ettiğini
naklederler ki, M ü s l i m rivayeti m â n â , E b û D â v û d rivayeti ise lâfız olarak nakledilmiştir. Esâsında ikisi de aynı hadîsdir. (87)
Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,
(88)
a) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 93, r. 180; b) 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib, s. 53.
vr. 54".
(89)
Müslim, Sahîh, 1/5, Mukaddime. Ayrıca bkz. Beyhakî, Şu'ab'ül-îmân. Hakîm et-Tirmizî, A'evâıiir'M7-C/5«/, s. 124.
(90)
Ebû Dâvûd, Sünen. lV/361, r. 4842. Ayrıca bkz. Sehâvî, el-Makâsıd, s. 92, r. 179; 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ. 1/194, r. 590; 1/209, r. 629; Hût el-Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib. s. 53-54; Gazâlî, İhyâ. 1/57.
1/196, r. 592; c) Hût elvr. 6 5 2 ^ el-
183
Sehâvî, b u ikinci rivayet için e l - H â k i m ' i n " s a A f A " h ü k m ü n ü verdi ğini nakleder.
( 97 )
Py^.
.y^\
P e y g a m b e r A l e y h i s s e l â m ' m : "Safer'in cennet müjdesi vereceğim" b u y u r m a s ı .
(Mesnevî:
rJs
çıktığını
kim müjdelerse,
ona
C. IV, 2585. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. IV/584)
Açıklama: B u k o n u d a rivayet edilen hadîs, tesbît edebildiğimiz kadarıyla şöyledir: J
^ j
ilt-
ü l j_Jv' ü l J _ ^ j ^
jjjj"
O J J U - Î ÂJUJÎ
: J l i tâ\
j p UiL
ıj/* -J-^î ^ (_r^ t i ' _ ^ ^ l
jliT
ÂJTL; A ; ^
J J xsA
İbn'üs-Salâh<"' naklediyor: "Ahmed b. Hanbel'
(91)
İbn'üs-Salâh, Mukaddimet
(92)
İbn'ül-Cevzî, el-Mevzû 'ât, illi A, Bâb fi zikri âzâr.
(93)
a) 'Ali el-Kârî, Mevzu 'ât, s. 79, b) 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ,
u Ulûm 'ül-Hadîs, s. 239.
^
"
şeklinde.
11/237, r. 2321; 11/236, r. 2418,
c) Hût el-Beyrûtî, Esna 'l-Metâlib, s. 202, " ıJri
184
'c:-.^
ÜL_J
^ijf-. " şeklinde. J-
jytu ^ " şeklinde.
P e y g a m b e r i n , nuru anlatırken, gönüllerdeki nişanesini söylediği gibi hani... Dedi k i : "Nûr, kalbe girdi mi nişanesi uzaklaşır, neş'eler yurdu olan âhiretten de {Mesnevî:
A-
şudur: İnsan geçer".
bu yalan
yurttan
C. IV, B. 3082-3083; Ank. IV/707)
*
Metin: jjJ^bl>>.jjyU;ji-WiUÎ
C^-^ (jlS'j^l dr^J'
:>Jİ
j
"ULP <ÜJI
j _ u J l ^ : > lil j j J l j l : (J-v» j J JJ>^' P
^
y\
İSll - U P J i j ^ J I - U P j P J ^ l j ;
cy- r " ^ '
j^i :
Jii\
AJLP AİII
: Jlj ?
^]y^J AJIİ
:
J l i "up <üil
J _ ^ J J L Ü .J»'>L-*>U
i
ejOv
j ' ^ - J J Jj» İsıl J_j~-j b : .«JjjJ J J o j - i ] iİJbc^NII j i _ ^ l j b J l
j
ı
\
^j-^ ^ ^ 1 ÂJU-^I
İ b n M e s ' û d (r.a)'dan rivayet edilmiştir: D e r ki: ResûluUah (s.a.s), "Allah kimin hidâyete ermesini dilerse, onun göğsünü İslâm için genişlefif"t9') âyetini okudu v e şöyle b u y u r d u : "Nûr, insanın göğsüne girince içeri si genişler". Denildi ki: "Yâ Resûlallah! Bunun, bilinen bir alâmeti var mıdır?" ResûluUah (s.a.s) da: "Evet, insanın bu gurur diyarı olan dünyâdan uzak laşması, ebediyet diyarı olan âhirete yönelmesi ve ölüm gelmeden önce ölüme hazırlanması, bunun nişânesidir" buyurdular.
(94)
Kur'ân-ı Kerîm, En 'âm sûresi, 125. âyet.
185
B-
Kaynaklar:
Hadîsi, el-Hâkim"", ' A b d u l l a h b . e l - M ü b â r e k ' " v e Beyhakî"" rivayet etmişlerdir. Metin el-Hâkim'indir.
C-
Hüküm:
Hadîsin değer h ü k m ü h a k k m d a kaynaklar, hiçbir b e y â n d a b u l u n m a m ı ş lardır. Sâdece Zehebî, Telhîs 'inde"", beşinci râvî d u r u m u n d a olan A d î b . elFadl (ö: 171)'ın, düşük'" ("i^L." "Sakıt") bir râvî oluşuna temas eder. Nakd-i Rical kitapları"" u m u m i y e t l e , o n u n "zaîf" b i r râvî oluşu üzerinde dururlar. B u d u r u m d a , "Senedi bakımından zaîf bir hadîsdir" denebilir.
(99)
j)L£i^jjUjl>
,jyjl
I^LJJ ^
^ ^t^ ^ly.
D ü n y â , halkı b ü y ü y a p a r a k k u y u y a atmıştır da P e y g a m b e r , onun için d ü n y â y a "B üy ü c ü " demiştir. {Mesnevi:
A-
C. IV, B. 3193; Ank. IV/734)
Metin:
^ 4'}}•
o\y^
Cş'-^
J l i : J l i iŞjİAJl
f b j j J l J J Î UÎ
. o j j U j ojjLft
j A
Ji
(_^î J J
UiLi
LJJJI
UÎ 0 1 ^ j p jJU-
Ijjl^l : ^
J J
Oi.^\ y\ U
ÂiJUö UÎ j l ^
j
(95)
el-Hâkim, el-Müstedrek,
(96)
'AhAu\\a\ib.
(97)
Beyhakî, Şu'ab ul-îmân, nâda üç rivayet vardır).
vr. 632"""'; Beyhakî, Kitâb'ül-Esmâ
(98)
el-Hâkim, el-Müstedrek,
a.g.y.
(*)
Naşirin notu: Bkz. Ek-2, Açıklamalar: 11.
(99)
Bkz. Zehebî, Mîzân, III/62, r. 5593; İbn Hacer, Tehzîb, VII/169, r. 335.
186
J J («Lij»
ü l J_j--j
IV/311.
t\-Umdxek,Kitâb'üz-Zühdve'r-Rekâik,
s. 106-107, r. 315. ve's-Sıfât,
s. 120 (bu mâ
E b û ' d - D e r d â e r - R u h â v î ' d e n rivayet edilmiştir. P e y g a m b e r Efen dimiz: "Dünyâdan sakının. Zîrâ o, Hârût ve Mârût'dan daha da büyü cüdür" buyurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
Yukarıdaki
metin
Beyhakî'nindir*™'.
Ayrıca
' A b d u l l a h b . B ü s r el-Mâzinî'den""": " o _ , j U j . . o^jL.
"Dünyâdan
sakının.
Nefsim
kudret
Hakîm
et-Tirmizî""",
Ui »JL^ ^
csJJty LJJJI I y û \
elinde
ederim ki, o, Hârût ve Mârût'dan daha da büyücüdür" Hadîse, diğer ikinci derece kaynaklarda""" da y e r verilir.
C-
olan Allah'a
yemin
şeklinde nakleder.
Hüküm:
Kaynaklar, hadîs h a k k ı n d a herhangi bir değer h ü k m ü b e y â n e t m e m i ş lerdir. Sâdece Zehebî"*", Mîzân 'ının E b û ' d - D e r d â e r - R u h â v î m a d d e s i n d e hadîsi a y n e n alır v e : "Onun kim olduğu bilinmiyor. Münker bir hadîsdir ve aslı yoktur" der. Bilinen bir şey varsa, o d a A s h â b ' d a n olmayışıdır. ' I r â k î ' n i n " " " de dediği gibi hadîs, "mürsel" olarak rivayet edilmiştir. S e n e d d e kesiklik vardır.
( 100 )
'V
UT^
"Ben, her gün Tanrı'ya
' / j yetmiş
^ l y ^
kere istiğfar
^i" ' ^ > -
cZ-'y-^^^
erfmiM " hadîsinin tefsiri.
(Mesnevî: C. IV, 3300. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. IV1161) (100) Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân. vr. 631". (101) Hakîm et-Tirmizî, Nevâdir'ul-Usûl.
s. 25-26, el-Asl'ür-râbi' aşar.
(102) Kendisi de, babası da Ashâb'A&ndvc. Şam'da., Ashâb'dan en son vefat edenlerdendir. Hicrî 96 senesinde 100 yaşında iken Şam'da vefat etmiştir (İbn Hacer, Tehzîb. V/158159, r. 271). (103) a) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr. 1/9 ( H a k î m et-Tirmizî'den nakil); b) 'Aciûnî, Hafâ. 1/57, r. 139; 1/39, r. 76; c) Gazâlî, İhyâ. 111/204.
Keşfül-
(104) Zehebî, M z â n , IV/522, r. 10172. (105) 'Irâkî, el-Muğnî. a.g.y.. haşiye: 4.
187
A-
Metin:
y \ J l i :jLs j^Jl j
AJ| v y ^ j
J-P JJ
y \
yUz-./'y
J l i ıŞy^jl
Jp
U O U J l
"^'j : J_?^ (•-'-^j * ^
-"jiy
E b û H ü r e y r e (r.a)' den. Resûlullah (s.a.s): "Allah'ayemîn ki. Ben, günde
Allah'a
JJÎ
yetmiş
defadan
fada
tevbe ve istiğfar
ederim
ederim"
bu
yurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
Y u k a r ı d a k i m e t i n Buhârî'nindir*'"". A y n ı sened v e metinle Tirmizî""" d e nakleder. Öte
yandan
Tayâlisî*"",
Müslim""",
Ahmed
Ebû
İ b n Hanbel*"',
Dâvûd'"",
Tirmizî*""',
'Abdullah
b . e l - M ü b â r e k ""', el-
Hâkim*"", Beyhakî*"" v e T a b e r â n î " ' " de "5 y « L . " "YÜZ defa"
Dârimî"",
değişikliği ile
çeşitli rivayetleri naklederler.
C-
Hüküm:
H a d î s , müttefekun aleyh olarak "sahîh
"dir.
(106) Buhârî, Sahîh, VII/145. (107) Tirmizî, Sünen, XII/144. (108) Müslim, Sahîh. VIII/72-73 (iki hadîs). (109) Ebû Dâvûd, Sünen, II/l 13, r. 1515. (110) Tirmizî, Sünen, XII/145 (iki hadîs). (111) Dârimî, Sünen, 11/212, r. 2726.
(112) Tayâlisî, MM5«erf, s. 166, r. 1202. (113) Ahmed b. Hanbel, Müsned. 11/282, 341. (114) 'Abdullah b. el-Mübârek, Kitâbuz-Zühd 1140.
ve'r-Rekâik, s. 400-401, r. 1136, 1137, 1138,
(115) el-Hâkim, el-Müstedrek. 1/511. (116) Beyhakî, Şu 'ab ul-îmân. vr. 67", 417 "', 342". (117) Taberânî, el-Mu 'cem us-Sağîr, 1/85, 109.
188
(101)
i\iJM^J^^
Y o l g ü n e ş i olan P e y g a m b e r bile: "Nefsini lu!"
f j ^ l ^ : : ^
aşağılayan
kişiye
ne
mut
dedi. {Mesnevî: C. IV, B. 3344; Ank. IV/782-783) Benzeri beyit: {Mesnevî:
A-
Metin:
• V ^ Cf. :
Ji- JiU> j j J^Lij-l Uî ^ş^s. J J
^1
<ü)l J j ^ ^ j J l i : J l i
J» <ı~-5'
C. VI, B. 4859; Ank, VI/539-540)<"*'
i L ^ î j
J ^ l
JIJÎJ
kötüleyen
j jp
4
^
J I
jıSJ^j
J J
^ J J i j a-^-ai^ J ı P J / .
oyi ^ U l
J J
J I
Jjiî t j ı i ' L J . I (^-»-J J P
Jjpj
-Gy.^
rivayet edilmiştir. P e y g a m b e r
kişiye ne mutlu!
XSA bî-u-
j p j_^!>lSOl
ı4->^ 3-»^v^lj "»^1 J » î Js3l>-j
"J^
Rakb'ül-Mısrî'den"'" Nefsini
^ 1
j j ü î j i^SL^ J I P J ^ 4
I _ J Ü 5 J -U^JÜ
Uî ^ŞyA\
Efendimiz:
" buyurmuşlardır.
B - K a y n a k l a r : Yukarıdaki
metin,
Taberânî'nin*'^"'
el-Mu'cem'ül-Kebîr'\
ile
(118) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Bu köpek, terbiye edilse bile yine kö pektir. "Ne mutlu nefsini aşağılayana" hükmüne uy, o, kötü damarlıdır". (119) Rakb'ül-Mısrî'nin Ashâb'dan olduğu rivayet edilir. İbn 'Abd'il-Berr: "Kendisinden âdâbla ilgili, hasen hükmünde bir hadîs nakledildiğini, Ashâb'dan oluşu şöhret yap mamış olmakla beraber, umumiyetle Ashâb arasında zikredildiğini", söyler. İbn Hacer de: "Hadîsin senedi zaîf olup, İbn Abdülberr'in "hasen" tâbirinin daha ziyâde "Lâ fız bakımından güzel" bir hadîs mânâsı taşıdığını", ilâve eder. İbn Hıbbân da: "Onun, Peygamber Efendimiz'le sohbeti olduğu söylenir. Fakat, ona isnâden yapılan rivayetlere itimâd olunmaz" der (bkz. İbn 'Abd'il-Berr, el-İsti'âb, 1/517; İbn Hacer, elİsâbe. 1/506, r. 2690). (120) Taberânî, el-Mu 'cem 'ül-Kebîr, c.Ill, vr. 2 i ' ' {Fâtih Kütübhânesi,
nu: 1198).
189
MESNEVÎ HADISLERI FORMA M
B e y h a k î ' n i n " ' " Şu 'ab 'ül-îmân 'ından alınmıştır. G ö r ü l d ü ğ ü gibi metin m ü s takil değil, u z u n c a bir hadîsin bir cümlesidir. Hadîse, B u h â r î , R a k b ' ü l - M ı s r î ' n i n hayâtından b a h s e d e r k e n işaret edeı^'"'. K u z â ' î ise aynı senedle t a m m e t i n hâlinde verir*'"'.
C-
Hüküm:
Hadîsin değer h ü k m ü için S u y û t î , "hasen" leri ise, senedinin "zaîf" oluşunu zikrederler""".
"Mü'min, Tann nuruyla bile delip geçer.
görür"
r u m u z u n u koyar. Diğer
sözü s a ç m a değil. Tanrı nuru, gökleri
(Mesnevî: C. IV, B. 3400; Ank. IV/795)
A^
j^jll
Metin:
Ji jyS.
j
jS- j . * > U Ji
I : | v L - j
U Î J l ^ ı__iıJl ^J\ Ji
-ULP <ÜII
ül J J l i
\^As>- J^Vs^l
J l i ç5j-i^'
Ji - U J İ L İ O ^
(4*
CJ^
. Ü l jyj,
J i ü Aili
E b û S a ' î d e l - H u d r î (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "Mü'minin firâsetinden sakının. Zîrâ o, Allah 'ın nuru ile bakar" buyurmuşlardır.
0
(121) Beyhakî, Şu'ab'ül-îmân,
vr. 632''-633".
(122) Buhârî, et-Târîh 'ul-Kebîr, 111/398. (123) Kuzâ'î, Müsned'üş-Şihâb,
vr. 75", r. 396.
(124) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 11/55; Suyûtî, el-Le'âlî'l-Masnû'a, 11/192; Sehâvî, el-Makâsıd, s. 277, r. 662; 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, 11/45, r. 1667; 11/46, r. 1672.
190
B-
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin Tirmizî'nindir*'"'. Ayrıca Ebû Nu'aym"^"', T a b e r â n î " " ' v e İ b n 'Abd'il-Berr"^*' müşterek senedle E b û Ü m â m e rivaye tini naklederler. İ b n ' ü l - C e v z î ' ^ " d e ; İ b n Ö m e r , E b û S a ' î d , E b û Ü m â m e v e E b û H ü r e y r e ' d e n o l m a k üzere dört a y n nakil zikreder.
C-
Hüküm:
T i r m i z î , yukarıdaki nakli için: "Bu, garîb bir hadîsdir. Biz, sâdece bu yoldan yapdan nakli biliyoruz" diyerek, hadîsin tek râvî silsilesi ile riva yet edildiğini ifâde eder. İ b n ' ü l - C e v z î ' n i n naklettiği dört ayrı rivayet içerisinde T i r m i z î rivayeti yoktur. B u b a k ı m d a n o n u n verdiği h ü k ü m , yukarıdaki T i r m i z î rivayetinin dışındaki rivayetler için bahis konusudur. Gerek Zehebî'^"' ve gerekse İ b n ' ü l - C e v z î ' n i n " " ' , "çok "münker"
zaîf"
diye tamttıklan rivayet: " ı^î ^y ÂJ^P C/- ^-4 y-
veya
cf-
. . . : a ^ " " M u h a m m e d b. Kesîr- ' A m r b . Kays- Atıyye- E b û Sa'îd:
"
senediyle gelen nakildir. B u r a d a ağır tenkîdlere uğrayan râvî, M u h a m m e d b . K e s î r ' d i r ' " " . Halbuki T i r m i z î rivayeti, y u k a n d a da işaret ettiğimiz gibi, ü ç ü n c ü râvî ' A m r b . K a y s ' d a n itibaren değişiktir ve M u s ' a b b . S e l l â m " " ' tarikiyle rivayet edilmiştir. S u y û t î ' " ' : "Buradaki garabet, hadisi, sahîh derecesinden derecesine düşürmüştür ve hadîs, hasen bir hadîsdir" der.
(125) (126) (127) (128) (129) (130) (131) (132) (133) (134)
hasen
Tirmizî, Sünen, XI/288-289. Ebû Nu'aym, Hılyet ul-Evliyâ, Vl/118, r. 349. Suyûtî, el-Le 'âlî 'l-Masnû 'a 'da T a b e r â n î rivayetinin tam senedini verir (bkz. ll/l 76). İbn 'Abd'il-Berr, Câmi'u Beyân'il-'İlm, 1/196. İbn'ül-Cevzî, el-Mevzû'ât, 111/145-148. Zehebî, Mîzân, lV/17, r. 8098. İbn'ül-Cevzî, e/-A/evzM ar, 111/146-147. Bkz. Zehebî, Mfeâ«, lV/17; İbn Hacer, Tehzîb, 1X/418, r. 685. Bkz. Zehebî, Mîzân, lV/120, r. 8562; İbn Hacer, Tehzîb, X/161, r. 306. Suyûtî, el-Le'âlî'l-Masnû'a, 11/177. Ayrıca bkz. Buhârî, et-Târîh'ul-Kebîr, Vll/354; Kuzâ'î, Müsned'üş-Şihâb, vr. 80", r. 430.
191
j^.d^^{SM/^'^jt^.^j^\j
(103)
D o ğ r u görüş, kolay v e b e d a v a olsaydı, Mustafâ, T a n r ı ' d a n b u görüşü diler m i y d i ? Dedi ki: "Yârabbi! duğu gibi
Yukarıda
olsun, aşağıda
olsun, her cüz'ü bana
ol
göster".
(Mesnevî:
C. IV, B. 3567-3568; Ank. IV/832-833)
Açıklama: Ankaravî'nin:
"Yârabbi! da bâtıl gösterip göster"
Bize, hakkı hakk göster ondan
sakınmayı
ve ona uymayı
nasib
et. Ve bize,
müyesser
kıl;
bâtılı
eşyayı olduğu
gibi
şeklinde hadîs olarak zikrettiği metni, hadîs m e c m u a l a r ı n d a tesbît
edemedik. B u n a b e n z e r bir sözün, Vâsıt'da
h u t b e okurken H a c c â c tarafmdan söy
lendiğini İ b n K u t e y b e ' " " nakleder. Sâdece D e y l e m î " " , hadîs olarak, E b û ' l - K a s î r e l - K i n â n î ' d e n şöyle bir m e t i n nakleder: " J J U aynen sâllh kullarına
ı^ISis' gösterdiğin
UAJI UJÎ
gibi
"
"Allahım!
Bana
dünyâyı,
göster".
D e y l e m î , sened zikretmediği için, d e ğ e r h ü k m ü n ü tesbît e t m e k m ü m k ü n olmamıştır.
*
0
(135) İbn Kuteybe, TeVüüMuhtelif
il-Hadîs, s. 84.
(136) Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,
vr. 48^ Aynca bkz. 'Irâkî, el-Muğnî, IV/218, haşiye: 1.
192
( 104 )
/> ^Ijj)
'-^ ^ -î/
juj.fZ ^ / l * ^
Mustafâ, b u n u n için bize: "Tann'nın vasiyette bulundu.
zâtından
pek bahsetmeyin"
diye
{Mesnevî: C. IV, B. 3700; Ank. IV/861)
A-Metin: (_jî U ^Js- J J
Ü <jU.w.l J J J . * : * U j^-^^l
^ U J l J J Î Li JüULl Ül J - P _JJÎ L;
. ü l ojli J I j j S ^ ' İ b n ' A b b â s (r.a)'dan rivayet edilmiştir. P e y g a m b e r "Herşey üzerinde düşünün. yin " buyurmuşlardır.
B-
Fakat
Allah 'ın zâtı üzerinde
fazla
Efendimiz: düşünme
Kaynaklar:
Y u k a r ı d a k i metin, B e y h a k î ' n i n Kitâb ul-Esmâ ve 's-Sıfât^'^'^ isimli ese rinden alınmıştır. A y r ı c a E b û N u ' a y m ' " " , T a b e r â n î " ' " , Beyhakî""", Deylemî""", İ b n F û r e k " " " d e değişik s e n e d v e metinlerle naklederler. H a d î s e ikinci el eserlerde""" d e yer verilir.
(137) (138) (139) (140) (141) (142) (143)
Beyhakî, Kitâb ul-Esmâ ve's-Sıfât, s. 210. Ebû Nu'aym, Hılyet'ül-Evliyâ, (Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr'âsn naklen, 1/132). Taberânî, el-Mu'cem'ül-Evsat, (Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, I/132'den). Beyhakî, ^M'û&'«7-/mâ«, vr. \3^. Dey\em\, Müsned'ül-Firdevs, vr. lOD*" (iki rivayet). İbn Fûrek, M«.yfa7'ö/-//a&, s. 181. Meselâ bkz. Sehâvî, el-Makâsıd 1/159, r. 342; 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ, 1/311, r. 1005; Gazâlî, İhyâ, IV/424; Zehebî, Mîzân, IV/327, r. 9320; Hût el-Beyrûtî, Esna 'l-Metâlib, s. 85; Heysemî, Mecme'uz-Zevâid, 1/81.
193
C-
Hüküm:
T r â k î " ^ ' , Zehebî*'"", S u y û t î " * ' ve diğerlerine""" göre, bütün rivayetler " z a ı / " s e n e d l e nakledilmiştir. Sehâvî""" ise: "Hepsinin de senedleri zaîf tir. Fakat, senedlerin birleşmesiyle kuvvet kazanır ve zaîf ilkten çı kar" der.
( 105 )
^J)^, ^ )
^
-Jl ^
J>ii^
^. O İ f ^ İ J - J / M^f JJyr^.
c/V
C e b r â î l A l e y h i s s e l â m ' m , kendisini, Mustafa Sallallâhü Aleyhi v e S e l l e m ' e kendi suretiyle göstermesi v e yedi y ü z k a n a d m d a n bir tanesi görü n ü n c e ufku k ap la ma sı v e bütün parlaklığıyla beraber güneşin g ö r ü n m e z bir hâle gelmesi.
{Mesnevi:
A-
C. IV, 3755. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. IV/874)
Metin:
«il Jjî jf- (ji-:^ JJ j j OJL» :Jli (jl~iJl ıi\s.^\ iosMy:^ jjl U j J i : : - Jli jî U idş- J |
(144) Trâkî, el-Muğnî, IV/424. (145) Zehebî, Mîzân, IV/327, r. 9320. (146) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr,
1/132.
(147) Yukarıda ismi geçen eserler. (148) Sehâvî, el-Makâsıd, 1/159, r. 342.
194
y \
Uj_b- Xı\jS-
Ci^'^
^
y \ UjJls- 4 ^
üy^^
bjJb-
s-*^ Ol^: (JU;
E b û İ s h â k e ş - Ş e y b â n î (ö: 129) anlatıyor: Z i r r b . H u b e y ş ' e " " " : "Cebrâîl,
Peygamber'e
iki yay mesafesi
kadar, yahut daha yakın
oldu
da;
Allah 'ın, kuluna vahyettlği neyse onu vahyetti"'"''^ âyeti h a k k ı n d a s o r d u m . O da, İ b n M e s ' û d , "Peygamber Efendimiz'in, Cebrail Aleyhisselâm'ı, altı yüz kanadıyla
B-
gördüğünü"
bize haber verdi, dedi.
Kaynaklar:
Y u k a r ı d a k i metin, B u h â r î ' n i n ' " " bir rivayetidir. Ayrıca, aynı sened v e metinle Müslim"«>, T i r m i z î " » ' , Tayâlisî"^"' v e Beyhakî""» d e naklederler. Rivayetler
arasında
küçük
B u h â r î ' n i n bir rivayeti""': "jj^ı ber Efendimiz arasını
C-
Cebrail'i,
kaplamıştı"
metin
oy. ^
değişiklikleri
vardır.
j •^jj^ 4 Jij^^
cs'j
kendi suret ve yaratılışında
gördü
Meselâ: "Peygam
ki, o, iki
ufuk
şeklindedir.
Hüküm:
Hadîs, müttefekun aleyh olarak "sahih
"dir.
N o t : B i z i m tesbît ettiğimiz b ü t ü n rivayetlerde, _y e ö? f yüz tı yüz olarak nakledilmektedir.
değil, a / -
(149) Zirr b. Hubeyş, Câhiliyye devrini idrâk edip 120 küsur sene yaşayan uzun ömürlü Muhadram'lardandiT. Hicrî 81-83 senelerinde vefat etmiştir. Peygamber Efendimiz'i görememiştir. Çok sayıda hadîs rivayet eden sika râvîlerindendir (bkz. İbn Hacer, Tehzîb, III/321-322, r. 597). (150) Kur'ân-ı Kerîm, Necm sûresi, 9-10. âyetler. (151) Buhârî, Sahîh, IV/83 (dört rivayet). (152) Müslim, Sahîh, 1/109 (üç rivayet). (153) Tirmizî, Sünen, XI1/168 (iki rivayet). (154) Tayâlisî, Müsned, s. 48, r. 358. (155) Beyhakî, Kilâb'ül-Esmâ ve's-Sıfâl, s. 206 (üç rivayet). (156) Buhârî, a.g.y.; Tirmizî, Sünen, XII/170.
195
MESNEVI V. CİLD HADİSLERİ
(106)
IY. c / M » I ^ - ı J ^ J P A
(/^
D'-^
Ç ü n k ü yavaşlık, Tanrı ışığıdır. O çabukluksa şeytânın d ü r t m e s i n d e n ile ri gelir. (Mesnevi:
A-^l
C. V, B. 59; Ank. V/25)
Metin: c5-^LvJl
J * ^ J J
J J ^ L P J J J ^ I
U Î ^
( J J I I C_,JWILI y \
' A b d ' ü l - M ü h e y m i n b . 'Abbâs<", babasından, o da dedesi (Sehl b. S a ' d es-Sâ'idî)nden, P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' i n : "Yavaş iş Allah'tan, ise şeytândandır" b u y u r d u ğ u n u rivayet etmiştir.
B-
Kaynaklar:
Hadîsi, k a y n a k hadîs m e c m u a l a r ı n d a n sâdece Tirmizî", şekliyle rivayet etmiştir. Hadîsin d a h a ziyâde m e ş h u r olan metni ise "oik_sJi şeklidir
acele iş
ki, b u
metnin
senedini
tesbît
edemedik.
yukarıdaki
iUjJij iüi y Hafız
jî-Ji"
el-Münzirî",
Deylemî"', S e h â v î " v e diğerleri"; E n e s b . M â l i k tarikiyle E b û Y a ' l â (ö: 307) ve A h m e d b. M e n î ' i n ' " , Mü^nec?'lerinde naklettiklerini söylerler. ";uVı" "el-Enât"
(1)
(2) (3) (4) (5) (6) (7)
v e " a ü ı " "et-Teennî"
kelimeleri, aynı kökten m ü ş t a k .
Hadîsin üçüncü râvîsi olan A b d ' ü l - M ü h e y m i n b . ' A b b â s , Tirmizî'nin de dediği gibi, bâzı muhaddisler tarafından tenkide uğramış ve hıfzı yönünden "zaîf" bir râvî oldu ğu ifâde edilmiştir. Hicrî 180-190 seneleri arasında vefat etmiştir (Zehebî, Mîzân, 11/671; İbn Hacer, Tehzîb, VI/432). Tirmizî, Sünen, XI1/172; Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât. 11/625, r. 5055. Hafız el-Münzirî, et-Terğîb. 11/327, r. 49; 111/418, r. 16. Deylemî, Müsned'ül-Firdevs. vr. 96". Sehâvî, el-Makâsıd, s. 151, r. 312. Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr. 1/134; 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ. 1/295, r. 943; Hût el-Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib. s. 87; 'Irâkî, el-Muğnî. 111/33, haşiye: 1. Ahmed b . M e n î ' , Hicrî 244'de vefat edip, Buhârî'nin, kendisinden, Sahîh'inm dışın daki eserlerinde hadîs rivayet ettiği bir muhaddisdir (İbn Hacer, Tehzîb. 1/84, r. 144).
199
birisi sülâsî, öbürü d e t e f îl b a b ı n d a n masdardır ve isim olaralc kullanılmış lardır. B u b a k ı m d a n değişiklik sâdece şeklîdir.
C-
Hüküm:
Tirmizî, kendi rivayeti için: "Bu, garîb râvî e l - M ü h e y m i n ' i n , "Hıfzı yönünden zaîf
bir hadîsdir" der v e ü ç ü n c ü bir râvî olduğunu " zikreder.
Birçok kaynaklar*", T i r m i z î ' n i n , "hasen diğini
nakleder
ki, T i r m i z î ' d e
sâdece
ve garîb"
"v^./
I-L*"
I^-J-^
h ü k m ü n ü ver kaydı
Maamâfîh, bir râvînin, hıfzı y ö n ü n d e n "zaîf" oluşu, o hadîsi, derecesinden "hasen" mertebesine düşürür. 'Irâkî do, "hasen" nakletmiştir.
vardır. "sahih" olarak
İkinci rivayet için ise el-Münzirî, "Râvîleri güvenilir kimselerdir" yerek hadîsin senedi y ö n ü n d e n "sahih" oluşunu ifâde eder.
di
Diğerleri h e p , Tirmizî ve e l - M ü n z i r î ' n i n hükümlerini nakletmişlerdir.
(107)
^ j j ^ ^y^h
j jitl^a
/
M u s t a f â ' n ı n şu: "Kâfir yedi barsaklayer, ni söylemesindeki sebep.
^
inanan
jij,
^^jj
bir barsakla"
hadîsi
{Mesnevi: C. V, 64. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. V/26)
* A-Metin:
"Mü'min
(8)
200
bir barsakla,
Beşinci dipnotundaki eserler.
kâfir ise yedi
barsaklayer".
"Mü'min
B-
bir barsakla
içer, kâfir ise yedi
barsakla".
Kaynaklar:
Hadîs, Buhârî", Müslim'"», M â l i k b. Enes"", Tirmizî'-', İbn M â c e ' " , Dârimî"", Tayâlisî'", A h m e d b. Hanbel"" gibi m e ş h u r m u h a d d i s l e r tarafm dan rivayet edilmiştir. Hadîsin, meşhur hadîs m e c m û a l a n n d a çeşitli senedleri olduğu için, her hangi birisini tercîh ederek sened vermekten sarf-ı nazar ettik. Sâdece kaynak l a n v e kaynaklardaki rivayet sayısmı vermekle iktifa ediyoruz. Birçok rivayet lerde a y n c a sebeb-i vürûd kısmı da vardır. U z a t m a m a k için onu da almadık.
C-
Hüküm:
Tevatür derecesine varan bu hadîs müttefekun aleyh olarak "sahîh
( 108 )
^ J K
^ V t?
^
Lf'^
^ • V^-
^
j^M
D^-
"dir.
IJ^^
RF^^{B
D ^ .
QJ)
U
D^-
"Şeytânım, benim elimde müslüman oldu" hadîsine göre, can gıdası olan nûr, ruha eş v e dost o l m a k için VelîTerin cisimlerine gıdâ olur. {Mesnevi: C. V, 288. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. V/81)
(9) Buhârî, Sahîh, VI/200-201 (beş rivayet). (10) Müslim, Sahîh, Vl/132-133 (altı rivayet). (11) Mâlik b. Enes, el-Muvatta', 11/924, r. 9-10 (iki rivayet). (12) Tirmizî, Sünen, Vlll/12-13 (iki rivayet). (13) İbn Mâce, Sünen, 11/1084, r. 3256, 3257, 3258 (üç rivayet). (14) Dârimî, Sünen. 11/25-26, r. 2046, 2047, 2048, 2049 (dört rivayet). (15) Tayâlisî, Müsned, s. 251, r. 1834; s. 329, r. 2521 (iki rivayet). (16) Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11/21, 4 3 , 74, 145, 318, 415, 452, 455 (sekiz rivayet).
201
AJIj>r
Metin:
L î a ^ jLoJ^ J l i j LiJJA
ü l |_jL/j jjjl J _ ^ j J l i : J l i j
ijUr—i J
l
Jli
tj»^lj>\
AJIİJLP J P
J l ij[s>^\j J P
JuJrl (_jî
j , \J l J J
|i
: J l i ? ü l J_j..v-j b .iJblj :l_^li . j i r l j ^ •^.ji Al J T j J i j N/l -b-î j ^ jv^L.
.j^.
OUiP
J P
J^A^
UJJLJ-
J P
b. i j j - . , j A İ p
(3yij :>li |Ju.U U P ^ ^ I P Î İ İ I Û Î >Î\ t ^ U j
' A b d u l l a h b . M e s ' û d (r.a)'dan. Resûlullah (s.a.s): "Sizden hiçbir kimse yoktur ki, dâima yanında, cinlerden yanında bir arkadaşı bulunma mış olsun ". Dediler ki: Yâ Resûlallah! Senin de mi?... Resûlullah (s.a.s): "Ne zan nediyorsunuz? Evet, benim de! Ne var ki, Allah, ona karşı bana yardım etmiştir de o, müslüman olmuştur (Veya Allah 'ın lûtfu ve yardımıyla ben, onun şerrinden selâmette olurum'"'). Böylece o, bana sâdece hayrı emre der" buyurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
Hadîsi, a y m sened ve metinle M ü s l i m " " , D â r i m î " " , A h m e d İ b n Hanbel'^"' ve E b û N u ' a y m ' ^ " rivayet etmişlerdir. Yukarıdaki metin M ü s lim'indir. A y n ı m â n â y ı ifâde eden diğer bir rivayet daha vardır<"'.
(17)
(18) (19) (20) (21) (22)
202
"^i" kelimesi, iki şekilde rivayet edilmiştir: 1) "Esleme" şeklinde fl'l-i mâzî olarak. Buna göre: "Müslüman oldu" mânâsma gelir. 2) "Eslemü" şeklinde muzâri' nefs-i mütekellim vahde olarak. Buna göre de: "Selâmette olurum" anlamma gelir. Parantez içindeki tercüme bu ikinci şıkka göre yapılmıştır. Müslim, Sahîh. VIII/139 (üç rivayet). Dârimî, Sünen, 11/215-216, r. 2737. Ahmed b. Hanbel, Müsned 1/257, 397, 401, 460 (dört rivayet). Ebû Nu'aym, Delâil'ün-Nübüvve, s. 58. a) Tirmizî, Sünen, V/121; b) Nesâî, Sünen, VII/72; c) Dârimî, Sünen, 11/228, r. 2785; d) Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/309; e) Taberânî, es-Sağîr. 1/171. Ayrıca bkz. Hatîb etTebrîzî, Mişkât, 1/26, r. 67; Sehâvî, el-Makâsıd s. 371, r. 979; 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ. 11/193, r. 2242,11/303, r. 2743; Gazâlî, % 4 11/31; III/29; İbn'ül-Esîr, en-Nihâye, III/249.
C-
Hüküm:
Hadîs "sahîh
"dir.
~ ; U ' ^ ^ - ( 2 > ^
(109)
Lf'4^3
>V
Jr--^ c/'
İyi şeyleri caiz gören O P e y g a m b e r , n e d e güzel söyledi: "Bir zerre ak lın oruçtan da yeğdir, namazdan da. Çünkü aklın cevherdir, bu ikisi ise araz. Bu ikisi, yani namaz ve oruç, onun tam olmasıyla farz olur".
{Mesnevî: C. V, B. 454-455; Ank. V/125-126)
Açıklama: Yukarıdaki beyitler, iki ayrı hadîse işaret etmektedir: I- Beyitte geçen " j i ^ j'y^" "Hoş-cevâz" ta'bîrine tekabül eden bâzı hadîsler nakledilir. Bunlardan bir tanesi, Ebû Davud'un'"', ' A m r b. el-Âs (r.a) tarikiyle rivayet ettiği şu hadîsdir: JjpU-I
Jl
^UJl
Jl,
Ajıi J
:
. " ji^
«î-b- j DÎ
<
jLf- Jl,
J^Lc-l J - ^ î
ÂJi _jjÎ Uî J l i üI(1)1^
y . <")jl^rl
ÛU
JyJI
(J
îji "^î jp
X ^ JJ
j^'o^ Jli Jy^^
t3 -L-ai _^ J
j y i î üî o y î j î
-^f^J-*
cUiîj
^'-^
Cf-
J\ j f^j
Ji! " J y j (JL.j
Jli o l ^y -İl
Ju-s
"Bir gün adamın birisi kalktı v e uzunca bir konuşma yaptı. Orada bulu nan ' A m r b, el-Âs: "Eğer sözü kısa ve ölçülü konuşsaydı onun için daha iyi olurdu", dedi v e Peygamber Efendimiz'in: "Ben, konuşurken müsamahalı. (23)
Ebû Dâvûd, Sünen, IV/413, r. 5008.
(24)
"jiyri"
"el-Cevâz"
ta'bîri; kolaylık, müsamaha ve îmân mânâlarına gelmektedir (bkz.
İbn'ül-Esîr, en-Nihâye, 1/187; ve Lügat
kitapları).
203
ölçülü ve karşımdakine imkân vererek konuşmakla emrolundum. Zîrâ şekilde ölçülü konuşmak, daha /ıajı/*//£fır" buyurduklarım işittim, dedi". S u y û t î " ' , b u hadîs için "hasen"
bu
r u m u z u n u koyar.
II- İkinci beyitte, aklın üstünlüğü ile ilgili hadîse gelince: B u k o n u d a en çok m e ş h u r olan rivayet şudur:
A-
: AJ Jli
Metin:
J - I Ü Jjf : AJ Jli (.? ^iU
dJb idi-^ j - ^ î ^ j tdJb. J-.aiî
^j
:AJ Jli
(.Ui ^^J : AJ Jli cJiJl ül
CiiL» jı?^ jA liU c_iU^ L. :
4J
Jli j
li
J L » Ü JL»IÎ
"Allah, aklı yaratınca, ona: Kalk! dedi. O da kalktı. Sonra: Arkanı dön! dedi. O da döndü. Yüzünü bana çevir! dedi. O da çevirdi. Otur! dedi. O da oturdu. Sonra da: "Ben, senden daha hayırlı, daha faziletli ve daha güzel bir şey yaratmadım: Seninle alır, seninle verir, seninle bilinir ve ta nınır, seninle cezalandırırım. Sevâb da seninledir, 'ı'câb da senin yüzün dendir" buyurdu.
B-
Kaynaklar:
Hadîs, bu v e y a p e k değişik şekillerde çeşitli hadîs kitaplarında nakle dilmiştir. Yukarıdaki metin Beyhakî'nindir*^". Aynı şekilde H a t î b etT e b r î z î " ' v e benzerleri'^*' d e nakletmişlerdir. Deylemî^", iki ayrı nakil yapar ki, şöyledir: "*i aklı yoksa
(25)
dini de yoktur
v
Jip
y"
"Kimin
(a)". İkincisi de, C â b i r b . ' A b d u l l a h ' d a n rivayet
Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 11/125 (Ebû Dâvûd ve Beyhakî'nin Şu'ab'ül-îmân'mdstn naklen). Ayrıca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 11/575, r. 4803. (26) Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 310", 313^ (27) Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 11/627, r. 5064. (28) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 118, r. 233; 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ, 11/148, r. 2075; Suyûtî, elLe'âlî'l-Masnû'a, 1/67-69; Medenî, el-îthâfât'üs-Seniyye, vr. 42"; 'Ali el-Kârî, s. 30, 65; Zehebî, Mîzân, III/356, r. 6740. (29) Deylemî, Müsned 'ül-Firdevs, vr. a) 272*'; b) 167".
204
edilmiş olup şu şekildedir: "AJ J I P aklıdır. Aklı olmayanın
j «OOP ^Jı ^\/' "Kişiyi ayakta
dîni de yoktur
tutan
(b)".
T a b e r â n î ' " ' de, senediyle şöyle b i r rivayet nakleder: "
Şii'mij
j._^lj
İ'^L^\
JAÎ ^
O ^
J\
jl - . ^ j
Aİâp J A İ J "yi Â^LâJl j>jj c S y ^
^1
^1
J_^j
J ( U - ^ JJ^'"' ("^-'
jı\ j p
JU Jli ^ L S ^ )
i
' A b d u l l a h b . Ö m e r (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "İnsan; namaz, oruç, zekât, hacc, umre... ehli olabilir (ResûluUah (s.a.s), y a p ı l m a s m d a ha yır olan bütün amelleri söylemiştir). Fakat, kıyamet günü, sâdece aklı mikdârınca karşılığını bulacaktır" buyurmuşlardır.
C-
Hüküm:
A ş a ğ ı d a işaret ettiğimiz k a y n a k l a r : İ b n ' ü l - C e v z î , İ b n T e y m i y e v e bu ikisine t â b i ' o l a r a k b â z ı k i m s e l e r i n : "Husûsî olarak bu, umûmî olarak da, akıl hakkında rivayet edilen bütün hadîslerin sahih olmadığını; ayrıca İ b n T e y m i y e ' / ı m , hepsine birden mevzu' hükmünü verdiğini" nakleder. B e y h a k î , hadîsin sonunda ' V y j>*- ^"^^ seneddir"
diyerek,
hadîsin "zaîf"
"Bu, kuvvetli
olmayan
bir
oluşuna işaret eder.
' I r â k î d e , thyâ 'daki rivayet için ( T a b e r â n î v e E b û N u ' a y m rivayeti), "Senedi zaîf bir hadîsdir" der. Suyûtî:
Halbuki
H a n b e l , Zevâid'ül-Müsned jU-
li
:
ben aslını
buldum:
'Abdullah b. Ahmed b.
isimli eserinde: " j^u- ji jU« b'jb- ^X~-> j , , Js- bî-b-
0™='-' c/"
J^-^
Cf-
'^•^
jU-L-
jı
yUjr
LÜOJ-
" " 'Ali b .
Müslim- Seyyar b. Hatim- Ca'fer b . Süleyman- Mâlik b . Dînâr- H a s a n ' ü l - B a s r î tarikiyle merfû' olarak rivayet eder ki, bu, mürsel bir hadîsdir. Fakat senedi iyicedir"^^'* der. Ayrıca; "Mutasavvıflar,
(30) (31)
akıldan
maksad.
Taberânî, es-Sağîr, 1/108. 'Ali el-Kârî, Mevzu 'ât, s. 65; 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ,
Peygamberlerin
Efendisi
a.g.y.
205
MESNEVÎ HADÎSLERI FORMA IS
Hz. Muhammed (s.a.s)'dir, derler ve kitaplarında, zikrederler"''^' şeklinde fikir yürütenler de vardır.
(110)
yUL^j// J
ilgili çok
'^İJ^J I)'':^IJ~JI ^
P e y g a m b e r A l e y h i s s e l â m ' ı n : "Müslümanlıkta {Mesnevi:
akılla
papazdık yoktur"
hadîs
Juj, Ji hadîsi.
C. V, 574. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. V/153)
Benzeri beyit: {Mesnevi: C. VI, 478. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. VI/119)""; {Mesnevî: C. VI, B. 2620; Ank. Tekmile, VI/109)""
Açıklama: Halk arasında d a h a ziyâde:
"(••>L.'yı
j ÂJLAJ V " şeklinde m e ş h u r olan ha
dîsi, b u şekliyle, k a y n a k hadîs m e c m û a l a n n d a tesbît edemedik. İ b n ' ü l - E s î r , en-Nihâye'sinde'^^'
Sâdece
sened ve k a y n a k zikretmeden " J ^ V j
-^ı j " şeklinde zikreder. ' A c i û n î " " de, aynı lâfızla nakleder ve H a c e r ' i n : "Bu şekliyle bizi doğrulamaktadır.
hiçbir yerde
görmedim"
İbn
dediğini söyler. Ki, b u da
Fakat, aynı m â n â y ı ifâde eden v e k ü ç ü k bir hafız değişikliği ile rivayet edilen şöyle bir hadîs d a h a vardır.
0 Ay^j- j p
(32) (33) (34) (35) (36)
206
Metin: jjl j p y^Vl
o L ^ J i OU-L.
jJb^ yi\ UΠ™i ^\ jj j U i P Uîo^
Hût el-Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib, s. 59; ayrıca bkz. Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr. 11/88; Gazâlî, İhyâ, 1/83, 84 (üç nakil). Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Mustafâ Aleyhisselâm "İslâm 'da RAHIP lik yoktur" buyurmuştur. Bu esâsa göre kuşun, avcıyla konuşup görüşmesi" Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "İşte o azametli Peygamber, RAHIPLIĞI, dağlara çekilip yalnızca ibâdet etmeyi bunun için menetmiştir". İbn'ül-Esîr, en-Nihâye, 1/59. 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ, 11/377, r. 3154.
üıl Jw= &ı\ J _ ^ j J l i : J l i J - L P J J I J P
J P (jly^
j>\ ^ ) j.lkp J J
. " («'>U'^I j » j j ^ "lif "c-'-^j İ b n ' A b b â s (r.a)'den. ResûluUah (s.a.s): "İslâmiyette, âdetini yapmak yoktur" buyurmuşlardır.
papazların
0 B-
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin E b û Davud'undur*"'. A y n ı sened ve metinle A h m e d b . Hanbel"*' ve e l - H â k i m " " de rivayet ederler. Diğer ikinci el kaynaklarda'""' da bu metin nakledilir.
0 C-
Hüküm:
e l - H â k i m , "Bu, B u h â r î ' n i n şartına S u y û t î de "sahih " r u m u z u n u koyar.
göre sahih
bir hadisdir"
der.
Ayrıca; kadınlardan ayrı y a ş a m a y a söz veren A s h â b ' d a n O s m a n b . M a z ' û n ' a , P e y g a m b e r Efendimiz'in:
rj'
j ! ÎOL»^
L,"
"Yâ
Osman!
Ben, papazların yaptıklarını yapmakla emrolunmadım. Yoksa, benim netimden yüz mü çeviriyorsun?!.." b u y u r d u ğ u rivayet edilir*"".
sün
N o t : İ b n ' ü l - E s î r ' " " v e diğerleri, "Sar üret" kelimesi için şöyle bir açıklama yaparlar: "Bu hadis, Tebettül yani nikâhı (evlenmeyi) terk edenler hakkında söylenen hadisin bir bölümüdür. Yani, hiç kimsenin, "Ben hiç evlenmeyeceğim" demeye hakkı yoktur. Zîrâ, böyle bir hareket, mü'minleregöre değildir. O, ruhbanların (papazların) işidir" der. D â r i m î rivayetinin, sonradan,"cM-'Vi j
ÎJLJ.J
" şeklinde bir vecîze h ü
viyetine b ü r ü n m ü ş olması çok muhtemeldir. Zîrâ, m â n â b a k ı m ı n d a n her ikisi de aynıdır.
(37) (38) (39) (40) (41) '•(42)
Ebû Dâvûd, Sünen, 11/192, r. 1729. Ahmed b. Hanbel, Müsned. sl-üâkım, el-Müstedrek, 11/159. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 11/6, r. 2522; Suyûtî, el-Câmi 'us-Sağîr, 11/203. Dârimî, Sünen. 11/58, r. 2175. İbn'ül-Esîr, en-Nihâye. 11/258.
207
(111)
Jİ
Di
c^L- U" Jh ^
M ^
a/^ J 2 J (^U I ^ L T . j J /
J//:^-^vj
c/y^
j^-Jİ .^i- U
Resul A l e y h i s s e l â m ' ı n : "Ölümünü, ölmeden önce isteyen, sayılır: İyi ise iyiliğe ulaşmaya acele eder, kötü ise kötülüğünün nı diler" hadîsin tefsiri. (Mesnevî: Mesnevî
A-
ölmemiş azalması
C. V, 604. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. V/163) 'de yukarıdaki şekilde zikredilen metnin esâsı şöyledir:
Metin:
L A:o.laj Uj :l_jJli
. ^ j j üjS^. V j î
"^I
oyr, o^l j ^ U : j ^ L - j
li^
olj ^ibjl
Aİe-
ül
j ^ . \ jî
CJLJ
ül J J l i
: J_^
y.
JlS' jl : Jli ? ül J j ~ . j
E b û H ü r e y r e ' d e n . Resûlullah (s.a.s): "Ölen hiç kimse yoktur ki, öl düğü için pişmanlık duymamış olsun" buyurdular. Ashâb: "Pişmanlığı ne sebeptendir, yâ Resûlallah.'" deyince; Resûlullah (s.a.s): "Eğer iyilik yapan bir kimse ise, iyiliğini daha da artıramadığı için; kötülük yapan bir kimse için kötülükten sıyrılıp kurtulamadığı için pişmanlık
B-
Kaynaklar:
Hadîsi, aynı sened ve metinle T i r m i z î " " , E b û Nu'aym'"», ' A b d u l l a h b . e l - M ü b â r e k ' " " rivayet etmişlerdir. Yukarıdaki metin T i r m i z î ' n i n d i r . A y r ı c a B u h â r î " " ve D â r i m î " " , müşterek sened ve metinle, aym mânâyı destekleyen şu hadîsi naklederler: " v^ui„j.
ALJİ
L\ ^^o^ı
^AS^\
"Sizden hiç biriniz ölümü temenni
O, ya iyilik yapan
bir
(43) (44) (45) (46) (47)
208
etmesin:
Tirmizî, Sünen, 1X1246. Ebû Nu'aym, Hılyet ul-Evliyâ, VIII/178, r. 397. Abdullah b. el-Mübârek, Kitâb uz-Zühd ve 'r-Rekâik, s. 11, r. 33. Buhârî, 5a;!Î/7, VIII/130. Dârimî, 5'M«e«, 11/221, r. 2761.
^
N"
kimsedir,
den hiç biriniz ölümü temenni etmesin: iyiliğini artırabilir; ya da kötülük yapan mesi mümkündür".
C -
O, ya iyilik yapan bir bir kimsedir, hatâlarını
kimsedir, affettir
Hüküm:
T i r m i z î , açık olarak bir h ü k ü m belirtmemiştir. Hadîsin sonunda: "4^yniA
len
^
AIYÜ
nakli
Ul
IJJ»"
biliyoruz"
"Sahîhun",
"Bu,
kaydı
bir hadîsdir.
vardır.
"Hasenün"
Biz sâdece
"Hadîs"
veya " Garîb
bu yoldan
kelimesinden
ün"
ge
sonra,
gibi bir k a y d ı n olması
gerekmektedir. T i r m i z î ' n i n bu tip ifâdelerinde, u m u m i y e t l e ,
"Garîbün"
h ü k m ü yer alır. Burada, bir müstensih hatâsı o l m a ihtimâli kuvvetlidir. Zîrâ, m e v c û d m a t b u nüshalar b ö y l e c e kaydetmişlerdir. Suyûtî"*' ise, T i r m i z î ' d e n , naklettiği bu hadîs için "sahîh nu koymuştur.
(112)
jy'>?'/^_i_^^
" rumuzu
)y. il k
^jjj
Bu â l e m d e de onunladır; o âlemde de. Bu, huyları güzel A h m e d ' i n ha dîsidir. Dedi ki: "İnsan, sevdiği (Mesnevî:
Aj P
(48)
4İI
ile beraberdir".
K a l b dilediğinden ayrılmaz.
C. V, B. 746-747; Ank. V/193-194)
Metin:
J-P j P
Jjlj
(_^î
j P
Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, Zehebî, Mîzâ«, IV/395.
OU-L-
jS-
j P
jiix>r
Jl,
U J ' J ^ jJb^
Jl,
UJ'J.^
11/248. Ayrıca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 111/60, r. 5545;
209
' A b d u l l a h b . M e s ' û d (r.a)'dan. P e y g a m b e r Efendimiz: "Kişi, ma, sevdiği ile beraberdir" buyurmuşlardır.
B-
dâi
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin, B u h â r î ' n i n ' " " bir rivayetidir. Ayrıca, c ü z ' î değişik liklerle Buhârî'»», M ü s l i m " " , E b û D â v û d ' " ' , T i r m i z î " ' , T a y â l i s î " ' , A h m e d İ b n H a n b e l ' " , D â r i m î " ' , ' A b d u l l a h b . e l - M ü b â r e k ' ', B e y h a k î(58). T a b e r â n î ' " , K u z â ' î " " ' tarafmdan rivayet edilmiştir.
C-
Hüküm:
Hadîs, ittifakla "sahîh
( 113 )
"dir.
^p ^ , c J) çp:^Ü5
JlS
P e y g a m b e r A l e y h i s s e l â m : "Üç kişiye acıyın: Bir kavmin aşağı bir hâ le düşen yücesine, yoksullaşan zenginine ve câhillere oyuncak olan bil ginine" dedi. {Mesnevî:
(49) (50) (51) (52) (53) (54) (55) (56) (57) (58) (59) (60)
210
C. V, 823. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. V/210)
Buhârî, 5û/!?/î, Vll/n 2. A.g.e.. IV/200; VIII/108. Müslim, Sahîh, VIII/42-43 (on rivayet). Ebû Dâvûd, Sünen, IV/453, r. 5127. Tinmizî, Sünen, 1X7232-233 (dört rivayet). Tayâlisî, Müsned, s. 23, r. 159; s. 34, r. 253 (iki rivayet). Ahmed b. Hanbel, Müsned. 1/399. Dârimî, Sünen, 11/229, r, 2790. Abdullah b. ei-Mübârek, Kitâb 'üz-Zühd ve 'r-Rekâik. s. 360-361, r. 1011. Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 111^ 1231 Taberânî, el-Mu 'cem 'üs-Sağîr. 1/28, 51, 58; ll/l30, 150. Kuzâ'î, Müsned'üş-Şihâb, vr. 23", r. 128.
Benzeri beyit: {Mesnevî:
C. II, B. 3037; Ank. IIMÖS)'""
Açıklama: K ü ç ü k metin farklarıyla rivayet edilen bu hadîsi, k a y n a k hadîs m e c m u alarında tesbît edemedik. D a h a ziyâde zaîf \ Q mevzu' hadîsleri derleyen ki taplarda zikredilmiş v e üzerinde söz söylenmiştir. İbn'ül-Cevzî"', Sehâvî'"', Suyûtî'"' ve benzerlerinin'^" verdiği m a ' l û m â t a göre: "İbn H ı b b â n , ez-Zu'afâ isimli eserinde (İbn K u t e y b e Y û s u f b. H â ş i m - Z e y d b. E b î ' z - Z e r k â - ' î s â b. T a h m â n - E n e s : ) sene diyle P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' e nisbet ederken {merfû') nakletmiş ve seneddeki ikinci râvî ' î s â b. Tahmân""*' hakkında şöyle demiştir: " ' î s â b. T a h m â n , meşhur râvîlere nisbet etmek suretiyle münker hadîsleri riva yet etmekle isim yapmış bir râvîdir. Onun haberleriyle ihticâc olunmaz" dediği nakledilir. İbn'ül-Cevzî v e diğerleri ayrıca: "Bu hadîs, daha ziyâde F u d a l y b. 'Iyâz'/«'"' sözü olarak bilinir" diyerek hadîs olmadığını ifade e t m e k isterler. Kaynakların verdiği kayda değer m a ' l û m â t , aşağı y u k a n bu mealdedir'"*'.
(61)
(62) (63) (64) (65) (66)
(67)
(68)
Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Yarayı ayıplamak, ona merhem koy maktır. Sınık bir hâle de düştü mü "Bir kavmin azîzi zelîl oldu mu acıyın ona " hadî sine mahzar oldu ". İbn'ül-Cevzî, el-Mevzû 'ât, 1/236-237. Sehâvî, el-Makâsıd, s. 49, r. 89. Suyûtî, el-Le'âlî'l-Masnû'a, 1/110 (İbn Hıbbân'dan naklen); İbn Hacer, Tehzîb, VIll/215216, r. 398. Meselâ: 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ. 1/115, r. 318; Hût el-Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib, s. 36; 'Irâkî, el-Muğnî. lV/28, 3. 'îsâ b. Tahmân, Hicrî 160 senesinden önce vefat etmiştir. İbn Hıbbân dışmdaki muhaddisler, umumiyetle, sika 'dan olduğunu veya kendisinden hadîs rivayet etmekte bir beis olmadığmı söylerler (bkz. Zehebî, Mîzân, 111/314, r. 6574; İbn Hacer, Tehzîb, Vlll/215-216,r.398). FudayI b. 'lyâz, Hicrî 187 senesinde vefat etmiş âbid, zâhid bir zâttır. Kadri yüce ve sika bir râvî oluşu üzerinde ittifak edilmiştir. Kütüb-i Sitte sahihleri, onun kanalıyla gelen pek çok hadîsi eserierine almışlardır (bkz. Zehebî, Mîzân, 111/361, r. 6767; Zehebî, Tezkiret'ül-Huffâz, 1/245-246, r. 232; İbn Hacer, Tehzîb, Vlll/294-297, r. 538). [Müellifin 113. hadîsle ilgili derkenarı]:
haşiye;
(İbn 'Abd'il-Berr, Câmi'u Beyân 'il-'İlm, 1/158.)
211
"İslâm, garîb başlar, garîb biter. Ne mutlu gariblere" P e y g a m b e r i doğru söylemiştir.
denmiştir. Tanrı
(Mesnevî: C. V, 833. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. V/212) Benzeri beyit:
J .^^D\^yj
^^^^
y j
o şefaatçi P e y g a m b e r , bu y ü z d e n : "İslâm dünyâda söylemiştir. (Mesnevî:
A-
ÎJJ
:(.-UJ
jl^^^J^. garibdir"
C. V, B. 925; Ank. V/231)
Metin:
ül
ü l J j _ - j J l i J l i 5^.ys. ,_iî j p .fi)yıiJ (^jjai
ı^î IJL;
J P Ü L ^ JJI
U5'
J_JJT~-J
E b û H ü r e y r e (r.a)'dan. Resûlullah (s.a.s): "İslâm, başlamış ve yine başlayışı buyurmuşlardır. B-
remzini
gibi garibllğe
dönecektir.
Ne mutlu
'-^i7*
garîb
A-ji C'>L^'^I
olarak
gariblere..!"
*
Kaynaklar:
H a d î s , m ü ş t e r e k v e değişik senedlerle M ü s l i m " " , Tirmizî'™', İ b n M â c e " " , D â r i m î " " , A h m e d b . H a n b e l ' " ' , T a b e r â n î " " tarafından rivayet edilmiştir. Y u k a n d a k i metin, M ü s l i m ' i n bir rivayetidir. (69) (70) (71) (72) (73) (74)
212
Müslim, Sahîh, 1/90 (iki rivayet). Tirmizî, Sünen, X/96-97 (iki rivayet). İbn Mâce, Sünen, 11/1320, r. 3986, 3987, 3988 (üç rivayet). Dârimî, Sünen. 11/220, r. 2758. Ahmed b. Hanbel, Müsned. 1/184, 398; 11/389 (üç rivayet); Taberânî, el-Mu'cem usSağîr. 1/104. Taberânî, el-Mu 'cem 'ül-Kebîr, c. III, vr. 126'' (Süleymâniye Kütübhânesi Fâtih Bölümü, nu: 1198). Aynca bkz. İbn Kuteybe, Te'vîlü Muhtelif il-Hadîs. s. 114-115; Sehâvî, el-Makâsıd. s. 143, r. 287; Suyûtî, el-Câmi 'us-Sağîr, 1/78; 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ, 1/282, r. 887.
C-
HUkiim:
Hadîs "sahîh
(115)
"dir.
^^^_J^//3/yii/U
P e y g a m b e r : "Tanrı, suretlerinize düzene koyun " demiştir. {Mesnevî:
A^Jı
jf-
j $ 3 j ^\y\j
bakmaz,
kalbe bakar. Kalb
işlerinizi
C. V, B. 869; Ank. V/218)
Metin:
Ji -hy. cf- '^'^y. j'. y^ (SjyP
(il ^plim
\^d^
-üJİ (31 :jU-'J
^
(«Liji J J AÎIİ
UJJ.^
Jiül
.il J _ ^ J J l i J l i
E b û H ü r e y r e ' d e n . ResûluUah (s.a.s) Efendimiz: "Allah, sizin retlerinize ve mallarınıza bakmaz; fakat, kalblerinize ve amellerinize kar" buyurmuşlardır.
B-
LÜA^
S^ys,
su ba
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin Müslim'indir*"'. A y n ı sened ve c ü z ' î metin değişikli ği ile İ b n M â c e " " v e Beyhakî*"' de rivayet etmişlerdir.
C-
Hüküm:
Hadîs "sahih
(75) (76) (77)
"dir.
Müslim, Sahîh, VIII/11 (iki rivayet). İbn Mâce, Sünen, 11/1388, r. 4143. Beyhakî, Şu 'ab ul-îmân, vr. 629b.
213
(116)
^^^y^iJI
^Jj^^^yy^^jM^^^J^^Mj:^IJ-Jl^^y^Jp^jj
^i)
UJuiTjh
U/j[^j\
-.^ı^.^'h
Mustafâ A l e y h i s e l â m ' ı n : "Sana, seninle beraber mezara gömülecek bir eş, bir arkadaş lâzım. Sen onunla gömülürsün. Sen ölüsün amma o diridir. İyi ise sana iyilikte bulunur, kötü ise senden kurtuluşu giderir. Bu eş, bu arkadaş, senin yaptığın işlerdir. Elinden geldiği kadar işlerini iyileştir, iyi amelde bulun" hadîsinin tefsiri. T a n n elçisi doğru söylemiştir.
(Mesnevî:
C. V, 1051. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. V/260)
Açıklama: Y u k a n d a k i metni, araştırmalarımız çerçevesi içerisinde, hiçbir yerde tesbît edemedik. Tesbît edemediği için olmalı ki, F ü r û z a n f e r de, Ehâdîs-i Mesne vî'sinde b u b ö l ü m ü zikretmemiştir. Biz, bulunamayanların da tesbîtini yapa bilmek için, hadîs olarak zikredilen bütün beyit v e başlıkları, m ü m k ü n oldu ğu nisbette belirtmeye çalıştık.
(117)
^^y^yU^/jtiT/^/^b.^^/J*;r^'' .jL
iyJ^jlf Jl JJJİ ^Li D f-yJl M
P e y g a m b e r A l e y h i s s e l â m ' ı n : "Bütün dertleri bir dert yapanı. Tanrı, başka dertlerden kurtarır. Fakat dertlerini dağıtan, birçok şeylere dertle nen kişiyi, hangi vadide helak olacaksa Tanrı Afljırmaz" hadîsinin tefsiri. (Mesnevî:
214
C. V, 1084. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. V/267)
A-
Metin:
J J JUJTV- Lü
^ »US'
J J J U J İ U Î 4^IJIJL
JJL J P İJL^Ij
J P JJJ J J U*
i3[:>^l
JJ ^
J P jr^ll J; ^
J-« IJJL/. J
.dlU
J J ju.^ Liî «uiiJl ( J U ^ ı
JU»
AJJİ
J O P _JJÎ
JJÎ b ' j ^
JJ ^
^ ^ 1 ^ 1 üUO^
J j ~ - j J l i : J l î U.f;p iSıl
LJjJl 5 j i J İ ı ş \ (J ,uıl J U J |1 j » A J c~j>-iJ J > j toUjj
^SJI
' A b d u l l a l ı b . Ö m e r (r.a)'den. ResûluUah (s.a.s): "Kim, bütün üzüntü ve düşüncelerini bir noktada toplar birleştirirse, Allah, onun diğer dünyâ düşüncelerinden kurtarır. Fakat dertlerini dağıtan, rastgele herşeye üzülen kimseyi ise, dünyânın hangi vadisinde helak olacaksa, Allah aldır maz ve kayırmaz" buyurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin e l - H â k i m ' i n ' " " bir rivayetidir. Aynı sened ve metinle Beyhakî"™'; değişik sened ve c ü z ' î metin değişikliği ile İ b n Mâce""" ve E b û N u ' a y m ' * " de rivayet etmişlerdir. İ b n M â c e ve E b û N u ' a y m ve rivayetleri, metin ve sened b a k ı m ı n d a n aynıdır.
C-
Hüküm:
Hadîsin değer h ü k m ü için e l - H â k i m , her iki rivayetine de: "Bu, senedi sahih bir hadîsdir" der. Z e h e b î ' d e Telhîs'inde aynı görüşe iştirak eder. Sâdece, dördüncü râvî Yahya b . el-Mütevekkil'in"^',"j;fl f/^" râvî oluşunu ileri sürer. H â f ı z e l - M ü n z i r î * " tarafından da aynı görüş y a ' n î hadîsin oluşu benimsenmiştir.
(78) (79) (80) (81) (82) (83)
"sahîh"
el-Hâkim, el-Müstedrek, 11/443; ayrıca lV/328-329. Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 622*'. İbn Mâce, Sünen, 1/95, r. 257; ayrıca 11/1375, r. 4105, 4106. Ebû Nu'aym, Hüyet 'ül-Evliyâ, 11/105. Hayâtı için bkz. Zehebî, Mîzân, lV/404, r. 9614; İbn Hacer, Tehzîb, Xl/270, r. 540; Ölümü: Hicrî 167. Hâfız el-Münzirî, et-Terğîb ve 't-Terhîb. IV/122-123, r. 8-9.
215
i b n M â c e , dolayısıyla E b û N u ' a y m rivayetleri; râvîleri arasında bulu nan N e h ş e l İ b n S a ' î d ' i n ' " ' çok "zaîf" bir râvî oluşu v e ayrıca senedde diğer "zaîf" râvîlerin b u l u n u ş u yüzünden, "zaîf" bir hadîsdir. Biz, b u sebeple, e l - H â k i m ve dolayısıyla B e y h a k î rivayetini tercih ettik.
(118)
J^P^J^J^Jr-^d^
O Tanrı Resulü, dînindedir" dedi.
(Mesnevî:
O
sülük
kılavuzu:
"İnsanlar,
Pâdişâhlarının
C. V, B. 1593; Ank. V/376)
Açıklama: Halk arasında daha ziyâde " , » - « ^ dilerini
idare eden kimselerin
^c/-^
dîni üzeredir"
JJ- ^ U ' " "İnsanlar,
zeyi, k a y n a k hadîs m e c m u a l a r ı n d a tesbît edemedik. Sehâvî'*" d e : olarak
böyle
bir şey bilmiyorum"
ken
şeklinde m e ş h u r olan bu veci "Hadis
der. Ayrıca b u n u n , H z . Ö m e r ' i n sözü
olduğu da rivayet edilmektedir<*". Bu m â n â y a çok benzer diğer bir hadîs daha rivayet edilmiştir ki, şöyledir:
A- Metin: jı\
(^.^
Jli
A ^
. A L U J J . J J S . yJ,\
(84) (85) (86)
216
J J
L J "I^LJ
" :Jli
i j b _jjt_j y U U P ül
y \ UJ
jLij
^ \ j î \ly,y
J J J U ^ UİJt^
(_jî j p j b j j
Bkz. Zehebî, Mîzân, IV/275, r. 9127; İbn Hacer, Tehzîb. X/479, r. 864. Ayrıca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 1/87-88, r. 263, 264. Sehâvî, el-Makâsıd. s. 441, r. 1236; 'Ali el-Kârî, Mevzû'ât. s. 88; 'Aciûnî, KeşfülHafâ. 11/311, r. 2790. Hût el-Beyrûtî, Esna 'l-Metâlib, s. 239.
E b û H ü r e y r e ' d e n . P e y g a m b e r Efendimiz: "Kişi, arkadaşının dini ya'ni gidişatı üzeredir. Şu Itâlde her biriniz, arkadaşlık yapacağı kimseye baksın " buyurmuştur.
B-
Kaynaklar:
Yuicandalci
metin
Ebû
Davud'undur"*".
Aynı
sened
ve
metinle
Tirmizî*", Tayâlisî*" ve el-Hâkim*"" de rivayet etmişlerdir. Sâdece T a y â l i s î v e e l - H â k i m ' i n rivayetlerinde "J^jJi" yerine
şeklinde zikredilmiştir.
İkisi de aynı mânâyadır.
C-
Hüküm:
Hadîsin değer h ü k m ü için T i r m i z î : "Bu, hasen ve garîb hadîsdir" der. U m û m i y e Ü e T i r m i z î ' n i n h ü k m ü benimsenmiştir.
bir
E l - H â k i m , aynı yerdeki ikinci rivayeti için: "İnşâallah s ahi h dir" diyerek, biraz "zaîf" olduğunu ifade etmek ister. Fakat e l - H â k i m ' i n bu h ü k m ü , işaret ettiğimiz gibi, ikinci rivayeti içindir. Birinci rivayeti ise aynen E b û D â v û d ve T i r m i z î rivayetine benzemektedir. Gerek T i r m i z î v e gerekse E b û D â v û d , T a y â l i s î rivayetini almışlardır. Y u k a n d a naklettiğimiz rivayetin senedindeki dördüncü râvî E b û D â v û d , T a y â l i s î ' n i n künyesidir.
0
(119)
^/ı/^^y^^J^Î
Hadîsde gelmiştir ki: "Kıyamet günü her bedene gelir". (Mesnevî:
(87) (88) (89) (90)
J ^ J J İ J / M I ^ J ^ J ^ J )
"Kalk!
" diye
emir
C. V, B. 1772; Ank. V/407)
Ebû Dâvûd, Sünen, lV/359, r. 4833. Tirmizî, Sünen, lX/223. Tayâlisî, Müsned, s. 335, r. 2573. el-Hâkim, el-Müstedrek, lV/171 (iki hadîs).
217
A-
Metin:
j j l ü l Xş-
J J
IJJ--j U P
Ül
A^
LJ DLUL- J J J — İ - I
ül J J l S
LJ
Jli
Ül
ı3j>^î ü l
j ^^
A-P
J\ j P ^Lva ı_}î j P J ^ ^ S l I L
j»i
:5^Lill
J - P y\
LJ
UJ
j«_jj J,L»j"j
ÛJLJ
E b û Sa'îd (r.a) rivayet ediyor. P e y g a m b e r Efendimiz: Hakk, kıyamet günü: Yâ âdem, kalk ! rfer" buyurmuşlardır.
B-
Ujo^î
ül
Jyj
"Cenâb-ı
Kaynaiclar:
Yukarıdaki metin, B e y i ı a k î ' n i n Şu'ab'ül-îmân'mdan''"' alınmıştır. Ayrı ca, M u h a m m e d e l - M e d e n î , el-îthâfât'üs-Seniyye'sinde'""', T a b e r â n î ' n i n , elMu 'cem 'ül-Kebîr'inde E b û ' d - D e r d â ' d a n aynı metni rivayet ettiğini zikreder. Bu, u z u n c a bir hadîsin başlangıç kısmıdır.
C-
Hüküm:
H e r iki k a y n a k d a da herhangi bir değer h ü k m ü belirtilmemiştir. A n c a k , tesbîtlerimize göre: E b û Sa'îd el-Hudrî (ö: 74)- E b û Salih (ö: 101)- A ' m e ş (61-147)- Vekî' (118-196)- M u h a m m e d b. ' A b d u l l a h b. N ü m e y r (ö: 2 3 4 ) ' e kadar ilk beş râvîsi ile senedde bir kesiklik olmayıp, râvîlerinin de hepsi güvenilir {sika) şahsiyetlerdir. Beşinci râvî M u h a m m e d b. ' A b d u l l a h , başta B u h â r î olmak ü z e r e , diğer çağdaşı muhaddislerin de şeyhidit^'". B u d u r u m a göre, "senedi sahîh
(91) (92) (93)
218
bir hadîsdir"
diyebiliriz.
Beyhakî, Şu 'ab ul-îmân, vr. 42^ Medenî, el-İthâfât 'Üs-Seniyye fi 'l-Ehâdîs 'il-Kudsiyye, vr. 11 \ 22^ Râvîler için bkz. Zehebî, Mîzân'ül-İ'tidâl ve İbn Hacer, Tehzîb'üt-Tehzîb, geçtiği yerler.
isimlerin
( 120 )
)y^.i ^
P e y g a m b e r : "Rükû' maktır" dedi.
(Mesnevî:
t/Vj^^-' y .
ve secde,
varlık
^ - y ^ ^ s L ^ halkasını
Tanrı
kapısına
vur
C. V, B. 2048; Ank. V/461)
Açıklama: A n k a r a v î ' d e " J ^ ^ I J ^ji'^ib o / ü ı \y:J" "Rükû' ve secde ile Melekût kapısını çalmaya devam ediniz" şeklinde bir hadîs zikredilmişse d e biz, b u metni, herhangi b i r hadîs m e c m û a s m d a tesbît edemedik. Fakat, sec d e ' n i n , A l l a h ' a yakmiık ifade ettiğine dâir hadîsler m e v c û d d u r . Bir tanesi şöyledir:
A-
Metin:
OJLJ-I J J
jî V . y .flpjJl
J
j P S - * J Ji •^^^ j P
I J L J T L -
JljTi
UJJ.^
uj
"^J J ^ ->^I
^
ÖJ^,
i\y^ Ji jy^j AJ\ U
J,\
^jj^ ^
t_jyî : J l i jt-L--j
jf-
Ji h)İ-
oJjL* J J SJUP
A J P AİJİ ( _ ^ U '
J P
^Sıl J y ^ j
E b û H ü r e y r e ' d e n . ResûluUah (s.a.s): "Kulun, Rabbına en yakın olduğu hâli, secde ederken ki hâlidir. Binâenaleyh çok duâ ediniz" buyur muşlardır.
B-
Kaynaklar:
Y u k a n d a k i metin Müslim'indiı^'". Hadîsi, aynı sened v e metinle E b û D â v û d " " v e Nesâî<'"'de rivayet etmişlerdir.
(94) (95) (96)
Müslim, Sahîh, 11/49-50. Ebû Dâvûd, Sünen, 1/320-321, r. 875. Nesâî, Sünen, 11/226. Ayrıca, bkz. el-Hâkim, el-Müstedrek, Terğîb. 1/249, r. 5; Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 1/52,
1/263; Hâfız el-Münzirî, et-
219
C-
Hüküm:
Hadîs "sahîh
"dir.
0 m
O n u n için P e y g a m b e r b u n u anlattı. Dedi ki: "Kim kendini Rabbim
bilirse
de bilir".
{Mesnevi:
C. V, B. 2114; Ank. V/472)
Açıklama: ^y xa ^ ^y y" "Kendini bilen Rabbinl de bilir" şeklinde nakledilen vecizeyi, hadîs olarak hadîs m e c m u a l a r ı n d a tesbît edemedik. Sâdece Zu 'afâ v e Mevzu 'ât kitapları b u n a yer vermişler ve üzerinde tenkidi mâhiyette konuşmuşlardır. B ü t ü n b u kaynakların"" verdiği müşterek m a ' l û m â t , birbirinin aynıdır ve b u n u n , "hadîsya'ni Peygamber Efendimiz'in sözü olmadığıdır". Y i n e b u eserlerin verdiği bilgiye göre bu söz, E b û Z e k e r i y y â Y a h y a b . M u ' â z e r - R â z î ' n i n " " olduğu söylenir. Bâzısı"" da, E b û S a ' î d A h m e d b . ' î s â el-Harrâz'a'""» nisbet edildiğini nakleder. 'Aciûnî'nin'""' nakline göre: " M u h y i d d î n İ b n ' ü l - ' A r a b î ve benzerleri, bunu, hadîs olarak sevk etmişlerdir. O da Huffâz'dan sayılmaktadır. O der ki: Bu hadis, ne kadar rivayet yoluyla gelmemişse de, bize göre keşif tari kiyle s ahîh dir".
(97)
Sehâvî, el-Makâsıd. s. 419, r. 1149; 'Ali el-Kârî, Mevzuat, s. 83; 'Aciûnî, KeşfülHafâ. U/262, T. 2532; Hût el-Beyrûtî, Esna •l-Metâlib. s. 214. (98) Yahya b . M u ' â z , sûfîlerm ileri gelenlerindendir. G ö r ü l m e m i ş bir ifâde kudreti olup devrinin ilim ve amel yönünden mümtaz şahsiyetleri arasındadır. Hicrî 258 târi hinde veföt etmiştir (bkz. Zehebî, Tezkiret ul-Huffâz. U/532; Kuşeyrî, er-Risâle. s. 16). (99) Hût el-Beyrûtî, Esna 'l-Metâlib, s. 214. (100) E b û Sa'îd el-Harrâz, Bağdâdlı olup, büyük mutasavvıflardan ve Z û ' n - N û n el-Mısrî'nin muâsırlarmdandır. Hicrî 277 târihinde vefat etmiştir (bkz. Kuşeyrî, er-Risâle, s. 23). (101) 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, a.g.y.
220
Suyûtî, b u m e v z u d a el-KavI 'ül-Eşbeh jî Hadîs-i Men Arafe Nefsehü fe kad Arafe Rabbeh isimli bir de eser te'lif etmiştir. B u eser, S u y û t î ' n i n elHâvî jî 'l-Fetâvâ 'sı arasında mevcûddur""".
(122)
^ J\ ^OJJyJ.
iy^Jiy.}^:L^^.i^Ji
Peygamber, n z ı k için: "Kapısı bağlıdır, kapısında
kilit var" buyurmuştur.
O kilidin anahtarları; b i z i m hareketlerimiz, gelip g i t m e m i z v e k a z a n c ı mızdır. {Mesnevî: C. V, B. 2385-2386; Ank. V/515)
«s Açıklama: Ankaravî,
'V^^
Âr>ij
jJyi.. jijjSiı
"Rızkın
kapıları
kilitlidir.
Hareket ise onun anahtarıdır" şeklinde bir hadîs zikrederse de biz, b ö y l e bir hadîsi kaynaklarda tesbît edemedik. Fakat Suyûtî"""; D â r e k u t n î ' n i n , el-îfrâd
isimli eserinde E n e s b. M â
l i k ' d e n şöyle bir hadîs rivayet ettiğini nakleder: ^•^
p' yi
i|^İUiJ jji Js-
Jjî j_;-LJl
Jlju-
J j ü t ^ y J l y i Â;-_^ J j ^ l ^ - U . 01
"Rızkın anahtarları arş'a doğru yönelmiştir. Allah, rızıklarını, Infâk edişleri nisbette indirir. Çok infâk edenin rızkını az infâk edeninkini de azaltır".
insanlara çoğaltır,
S u y û t î ' y e göre hadîs, " z a î / " d i r . M e v l â n â , hadîsi, m â n â olarak zikrettiği için, tam maksadını tesbît güçtür. Onun, y u k a n d a k i Dârekutnî hadîsinden ilham almış olması muhtemeldir.
(102) Aynı eser, a.g.y. (103) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr,
11/98.
221
MESNEVI HADISLERI FORMA 16
(123)
/>;/J/>i^U^^/^^
Bir zâlıid, M u s t a f â ' d a n : "Herkesin dilemesen
de rızkın,
senin
aşkınla
^yk^JI ^^M^O
rızkı Tanrı'dan
koşa
koşa gelir,
gelir.
sana
^,^J
Dilesen
ulaşır"
de,
sözünü
duymuştu.
(Mesnevî:
AJJU j p
j ;
C. V, B. 2401-2402; Ank. V/518-519)
Metin:
j.Lij!> Ü ^ys:'^\
^bjOjl (.1 j P ^1
.^UÎ U k i
y\
^^JJLJI JL4 J ;
J J J^b-I j P
jjl j P ^
y\
^ 5:.b5
J J J j j j l UJ' ^ _ ^ A J 1
U ^ î
Jjj^l
JijJl c^JJaJ t3j_^l 01 : J l i |JL- j < d p İ i l ,_jU' i ı l J _ ^ j j p s-bjjJl j , \
E b û ' d - D e r d â (r.a)'dan. ResûluUah (s.a.s): "Herkesin ecelinin gelip bulduğu gibi, kendisini bulur" buyurmuşlardır.
B-
j ; ^
rızkı,
aynen
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin Beyhakî'nin"*" bir rivayetidir. A y n c a , hepsi d e E b û ' d - D e r d â ' d a n olmak üzere, aşağı yukarı aynı senedle T a b e r â n î " " " , İ b n 'Adiyy""«, E b û Nu'aym""'», İ b n H ı b b â n v e Bezzâr""" da rivayet etmişlerdir. T a b e r â n î ve İ b n ' A d i y y rivayeti: "
(104) (105) (106) (107) (108)
222
daha çok, kulu arar bulur"
. J A J
ji"
şeklindedir.
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân. vr. 1OO'' (iki rivâyeO. Hâfız el-Münzirî, et-Terğîb. 11/535, r. 8 ve Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr. l/80'den naklen. Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr. a.g.y. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât. 11/682, r. 5312'den naklen. Hâfız el-Münzirî, et-Terğîb. a.g.y. Ayrıca bkz. Sehâvî, el-Makâsıd. s. 113, r. 224; 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ. 1/229, r. 705; Hût el-Beyrûtî, Esna 'l-Metâlib. s. 57.
C-
Hüküm:
Hâfız el-Münzirî; T a b e r â n î rivayeti için: "Sahîh'e (c ey yi d) bir senedle rivayet edilmiştir" der. S u y û t î ' d e "hasen" zunu koyar. Ki, bu iki h ü k ü m birbirini destekler mâhiyettedir.
yakın rumu
Beyhakî, ikinci naklinin sonunda: "Peygamber'in sözü olarak değil de, Ebû'd-Derdâ'/ıı/ı sözü (mevkuf hadîs) alarak yapılan daha sahîh dir" der. Beyhakî'nin ikinci naklinin senedi o şekildedir.
(124) "Sen olmasaydın
(merfû') rivayet
^li/^ı^U^y^>^ gökleri yaratmazdım"
Hadîs-i
Kudsî'sinm
mânâsı.
{Mesnevî: C. V, 2734. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. V/591) Benzeri beyitler: {Mesnevî: C. V, B. 2737; Ank. V/592)*"""; {Mesnevî: C. VI, B. 1661; Ank. VI/400)<'""; {Mesnevî: C. VI, B. 2103; Ank. VI/519)'""; {Mes nevi: C. VI, B. 2884; Ank. Tekmile, VI/163)'""
Açıklama: "iJt>\jS!i o-iU li
" şeklinde ş u y û ' bulan bu vecizeyi, araştırmalarımız
çerçevesi içerisinde, hadîs m e c m u a l a r ı n d a hadîs olarak tesbît e d e m e d i k . Gerek 'Ali el-Kârî""> ve gerekse 'Aciûnî""", S a ğ â n î (ö: 6 5 0 / 1 2 5 2 ) ' n i n 'dur" dediğini naklettikten sonra: "Her ne kadar hadîs değilse
"Mevzu
(109) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Pâk, aşk, Muhammed'le eşti. Tann aşk yüzünden Ona "Sen olmasaydın..."dedi". (110) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Sen olmasaydın" sözü, keskin ve görür gözier içindir". (111) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Fermanında "Sen olmasaydın gökleri yaratmazdım " hadîsi yazılı olan zât, bir zâttır ki herkes, onun ni'metlerine, onun nzık taksimine muhtaçtır". (112) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Onun için bizim ŞAHIT (güzel) seven Tanrımız, Mîrac gecesi, Peygamberle buluşunca "Sen olmasaydın gökleri yaratmaz dım" dedi". (113) 'Ali el-Kârî, Mevzu 'âl, s. 67-68. (114) 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ. 11/164, r. 2123.
223
de mânâsı s ahîh dir" derler. Ö b ü r taraftan, bu k o n u d a hükürn verenler, aşağı yukarı, h e p S a ğ â n î ' n i n h ü k m ü n ü tekrarlamışlardır. Aşağı y u k a n b u mânâyı te'yîd eden diğer bir hadîs nakledilir ki, şöyledir:
A-
Metin:
jyu:^ Lü j 5 \ j
J J
JjL>- b î
j-L*il
J J
o j j ü » Lî ,.'%>\
J J . 4 5 ' j i î j , . y î j Juj»o:. j ^ T !^_5-~:P L :j»*>LJl A J P ^^..^ C - â U A i l j jLjl
^ 1 J j _ j -u^
J l iıl
jLi^i^ j j ^
jî :Jli
Uîo^
^1
V j J j ("JÎ CUİL»^ U J L ^ N|jli 4j I y . . j j . OÎ dJo.î
SJrl C - â i ^ L.
. j^Li
JOJJI
J i v a l i *lil ^_JİP
j-yJl
İbn ' A b b â s (r.a)'dan. Cenâb-ı Allah, î s â A l e y h i s s e l â m ' a : "Yâ îsâ! Muhammed'e inan ve ümmetinden ona ulaşanlara da imân etmelerini emret. Eğer Muhammed olmasaydı Âdem'i yaratmazdım. Muhammed olmasaydı ne cenneti yaratırdım ne de cehennemi. Arş 'ı su üzerinde halk eylemiştim de sallanmaya başladı. Nihayet üzerine "Lâ ilahe illallah, Muhammedün ResûluUah" yazdım da böylece sükûnete kavuştu" buyur muşlardır.
B-
Kaynaklar:
B u hadîs, sâdece e l - H â k i m ' i n el-Müstedrek'inde'"^^
C-
yer almaktadır.
Hüküm:
e l - H â k i m , hadîsin değer h ü k m ü için: "Bu, senedi sahîh bir hadisdir" der. Fakat Zehebî, gerek Telhîs'ül-Müstedrek'de'"''' ve gerekse Mîzâ«'da<"", bu h ü k m ü reddeder. Telhîs'de: "Bunun, Sa'îd ( b . E b î 'Arûbe) üzerine uydurulmuş bir söz olduğunu zannediyorum" der. Mîzân 'da ise. (115) el-Hâkim, el-Müstedrek. 11/614-615. (116) el-Müstedrek, a.g.y. (117) Zehebî, Mîzân, III/246, r. 6330.
224
senedde bulunan bir sonraki râvî ' A m r b . E v s h a k k m d a m a ' l û m â t verirken: ' " A m r b . Evs'/n durumu meçhuldür. Münker bir haber nakletmiş ve bunu da e l - H â k i m , Müstedrek'ine almıştır. Zannedersem bu, Cendel b . Vâlik (ö: 216) yolundan uydurulmuştur" âer. Zehebî, h e r iki yerde d e "^Jiî" "Zannediyorum
ki....."
ifadesini
kullanmış v e kesin b i r h ü k ü m b e y â n etmekten çekinmiştir. Ayrıca, Taberânî"'" v e el-Hâkim""', müşterek sened v e metinle ikinci bir rivayet daha kaydederler ki şöyledir: İjll Xş- bJJ.^ iŞQ,A\
c^lkl-l J J ^ jjl t_jJül jju-j j^j
J^j
JP
ül
ıJ-UaJl ( J L - Î J J i j b J J - U ^
j P oA^ j P
AJP
ju.^ U j -ül ü l
j u ^ ü l VI AJI
J L ^ Ji AJA b'jı^
Ül
c^T <_Jil li : ^Ju-j
j t i J o y i p "yî J u ^
<_jySCı A J lili d L i y J l
jU dic-l ^ Ai^l c~U=^
j£
j*^
AJLP
ül ^JU-s ü l J J l i
dliL-i
Jli
: J l ^ ^ y j l J,l
JJ ül
viî
li
.jJcOİ^ U (.iT IJ, «"il^jJj . . i b j i j ^
^
Ajî
ı.ı_<J*i ü l J _ ^ j
'cJ\ Olj d İ J j i j » oijJl y^T AJİ !j.iî L. : A J I
Hz. Ö m e r (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Âdem Aleyhisselâm, işlemiş olduğu günâhı işlediği sırada başını Arş'a kaldırdı ve "Yârabbi! Muhammed hakkı için beni bağışlamanı niyaz ediyorum" dedi. Cenâb-ı Hakk kendisine: Muhammed nedir? Muhammed kimdir? diye vahyetti. O da: Yârabbi, senin ismin ne yücedir!. Beni yarattığın zaman, başımı, Arş'ına kaldırmıştım, orada "Lâ ilahe illallah, Muhammedün Resûlullah" yazılmış olduğunu görmüştüm. O zaman anladım ki, senin katında, ismini kendi ismin ile beraber zikrettiğin kimseden daha değerli bir kimse yoktur. Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk ona şöyle vahyetti: "Yâ Âdem! O, senin neslinden gelecek olan peygamberlerin, ümmeti de, senin zürriyetinden üreyecek ümmetlerin sonuncusudur. Yâ Âdem! Eğer O olmasaydı,
seni
onun
yaratmazdım".
(118) Taberânî, el-Mu -cem 'üs-Sağîr. 11/82-83. (119) el-Hâkim, el-Müstedrek, 11/615.
225
Hüküm: Hadîsin sılıliat derecesi h a k k ı n d a e l - H â k i m , "Bu, senedi sahih hadisdir" der. Z e h e b î ise Telhîs'inde: "Ben de derim ki; sahih mevzu' dur. ' A b d u r r a h m â n (dördüncü râvî) boş bir râvîdir" der.
bir değil,
«s
"
( 125 ) Bu, "Halkıma,
^
J/ JÜi^.
benim sıfatlarımla
^ \
/Ul
J\ ^iü
görün" Hadîs-i Kudsi'simn
" nişâ
nesidir.
{Mesnevi: C. V, 2799. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. V/604)
Açıklama: Araştırmalarımızda
Jl
tesbît e d e m e d i k . F ü r û z a n f e r ise, Ehâdîs-iMesnevi'sinde
(126)
"yJ>l^dAdl^
j - y i " şeklinde herhangi bir hadîs bu kısmı zikretmemiştir.
-»'^ J.^
Kendisine hakikatler keşfedilen P e y g a m b e r , o n u n için: "Az kaldı yoksulluk, küfür olay azdı" dedi.
d^J ki
{Mesnevi: C. V, B. 2819; Ank. V/608) Benzeri beyitler: {Mesnevi: C. II, B. 517; Ank. 11/88)"''"; {Mesnevi: C. VI, 435. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. VI/113)""'
(120) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Sofiler, çok, yoksul kişilerdi Yoksulluk, az kala helak edici bir küfür olayazdı". (121) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Bir avcı, kuşlar kendisini ot sansınlar diye otlara, çimenlere bürünmüş, başına da külah gibi gül ve lâleler koymuştu. Akıllı bir kuş, ben bu çeşit çayır çimen görmedim, bu insan olsa gerek diye ondan bir koku almıştı ama tam değil. Çünkü bu ilk şüphesi, kat'î değildi, ikinci şüphesi daha kat'î
226
A-
Metin:
J l i J - J l ^\s.
y \ LJ Jli
cy- o-^'^
İLjr'^J^
jlS'j i l 0 _ j ^
y \ LJ' "^li ^^lU^l
J
j
j
l
cy-^
cy) -^-y- c/"
i
"
^
j î y j i i l i l S ' » : j v l - j A~IP ü l ^Ju.^o ü l J j - . » j J l i J l i t
^
ül
B-
de, kadere gâlib gelmek
j
üî JuJ-l
E n e s b . M â l i k (r.a)'den. Resûlullah (s.a.s): "Az kalsın fakirlik Hased
^
"^J-^^'
« c jJLiJl
für olayazdı.
-
kü
üzere idi" b u y u r m u ş l a r d ı r .
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin E b û N u ' a y m ' ı n d ı r * ' " ' . A ş a ğ ı yukarı aynı sened v e metinle Beyhakî*'"', Taberânî*'^"' ve D e y l e m î " " ' de rivayet etmişlerdir. D i ğ e r ikinci el kaynaklar*'"' da hadîse yer verirler.
C-
Hüküm:
Hadîsin râvîleri arasında b u l u n a n Y e z î d b . E b â n e r - R a k k â ş î ' n i n * ' " ' çok "zaîf" zaîf
bir râvî oluşu y ü z ü n d e n , aşağı y u k a n bütün m u h a d d i s l e r
senedle
rivayet edilmiş
bir hadîsdir"
0
(122) (123) (124) (125) (126)
(127)
"Bu,
h ü k m ü n ü vermişlerdir.
0
oldu yâni hayır hayır dedi, herhalde çayır çimen olmalı. Bu şüphe hırs ve tamahtan gelmişti. Hırs ve tamah hele ihtiyâç ve yoksulluk zamanı pek müşküldür. Peygamber, "Az kaldı yoksulluk küfür oluyordu" demiştir". Ebû Nu'aym, Hılyef ül-Evliyâ, III/53, r. 205. Beyhakî, Şu 'ab ul-îmân, vr. 4071 Taberânî, el-Mu 'cem 'ül-Evsat, (Sehâvî, el-Makâsıd ve diğerlerinden naklen). Dey [emî, Müsned'ül-Firdevs, vr. 168". a) Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, U/624, r. 5051; b) Sehâvî, el-Makâsıd s. 311, r. 789; c) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 11/89; d) 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ. 11/107, r. 1919; e) Zehebî, Mî zân, 1/463, r. 1743; IV/416, r. 9661; f) Hût el-Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib. s. 154; g) Gazâlî, İhyâ. 111/187, 234. Bkz. Zehebî, Mîzân, IV/418, r. 9669; İbn Hacer, Tehzîb, Xy309-310, r. 597 (Hicri 110120 seneleri arasmda vefat etmiştir).
227
(127)
J^U
"Tanrı ne dilediyse (Mesnevî:
>\J^\^ ,^J^
o oldu" hadîsinin mânâsı.
C. V, 3111. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. V/670)
A-Metin: OÎ
liL^ \
O L J ^JÎXJ
jj.*-j
f,Li
U
JJ)
Âîılj
^Ulp
^_pJl üî L^'J>"^1
âjî
JaU-l
V-*3
Q>jy^^
^di- c J l 5 ' j o J ^
AJLP <ÜJI | _ J İ V
0 1 5 ' AİII AjU
J - A I I ^jU-l
4^1 D Î AJJL>-
^
JJLV.'J " U U <Ü)I
»JL»^J
Ji AJJI O Î J tjjJi
^(_^
Cf- '^^
^
lif-
J , y j;yj-l x.p
OÎ
^J,^ ^\
«oO^
yiJl
o l j î rjjı^-j oip «ül
: ji>t--.<2j
J,jî »
J S " J_JİP
-il (jî (.İPÎ
:
Jl-f^>i*i
. J ^
(1
Li-i (i
b«j
' A b d ü l h a m î d M e v l â B e n î H â ş i m " ' " , annesinden'*' naklediyor. A n n e s i , P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' i n kızlarından bâzılarına dadılık y a p ı y o r d u . ResûluUah (s.a.s)'ın kızlarından, k a d ı n ı n h i z m e t i n d e b u l u n d u ğ u , bâzıları h a b e r veriyor: P e y g a m b e r E f e n d i m i z , kızlarına bâzı dualar öğretir v e şöyle derdi: "Sabahleyin kalktığınız zaman: "Allah'ı teşbih ve ona hamd ede rim. Kuvvet sâdece Allah'ındır. Allah'ın dilediği olur, dilemediği de ol maz. Biliyoruz ki, Allah herşeye kadir'dir ve Allah'ın ilmi herşeyi kapla mıştır" deyiniz. Zira, kim bunları, sabah kalktığı zaman söylerse akşama kadar korunmuş olur. Kim de akşama ulaştığı zaman söylerse sabah oluncaya kadar korunur".
B-
Kaynaklar:
Yukarıdaki
metin
Ebû
Davud'undur""'.
Aynı
sened
ve
metinle
(128) 'Abdttlhamîd Mevlâ Benî Hâşim, sâdece bu hadîsi ile tanınır. Tek hadîs rivayet ettiği için Hadîs ilminde "Meçhul râvî" sıfatını almıştır. İbn Hıbbân ise sika râvîler arasında zikretmiştir (bkz. Zehebî, Mîzân, 11/543, r. 4790; İbn Hacer, Tehzîb, Vl/122, r. 252). (*) Annesinin ismi meçhuldür. Nakd-i Rical kitaplan sâdece "Annesi" demekle yetinmişlerdir. (129) Ebû Dâvûd, Sünen. lV/435-436, r. 5075.
228
Beyhakt""' de rivayet etmiştir. el-Hâkim'"" de benzeri bir hadîs nakleder. C-
Hüküm:
Kaynaklar, hadîsin değer h ü k m ü h a k k m d a , herhangi bir b e y â n d a bulunmamşılardır. Baştan itibaren râvîleri gözden geçirirsek bir h ü k m e v a r m a m ı z m ü m k ü n olabilir: I- Benî H â ş i m ' i n kölesi ' A b d ü l h a m î d , sâdece b u hadîsi ile tanındığı için "Meçhul râvî" olarak kabul edilmiştir. II- Sâlim'ül-Ferrâ""', İ b n H ı b b â n tarafından sika râvîler arasında zik redilmiştir. III- ' A m r b. el-Hâris""' ise kuvvetli bir râvîdir. IV- 'Abdullah b. Vehb'den"'"' ise B u h â r î ve M ü s l i m bol sayıda hadîs almıştır. V- A h m e d b. Salih'e'"" gelince; o, E b û Davud'un şeyhi (hocası) olup ayrıca Kütüb-i Sitte sahihlerine hadîs rivayet etmiştir. B ü t ü n bunlar, hadîsin râvîlerinin kuvvetli oluşunu gösteriyor. B u kadar kuvvetli râvîlerin, başlangıçta, meçhul olan bir râvîden hadîs almaları, o meçhul râvînin de hadd-i zâtında "zaîf" bir râvî olmadığı intibaını ver mektedir. Senedde böylesine meçhul bir râvînin bulunuşu, hadîsi, olsa olsa "hasen" v e y a " z a » / " d e r e c e s i n e düşürebilir. Hadîsin, "sahîh" veya "hasen " olması muhtemeldir.
(130) (131) (132) (133) (134)
Beyhakî, Kitâb ul-Esmâ ve's-Sıfât, s. 124 (dokuz hadîs). el-Hâkim, el-Müstedrek. 1/516; ayrıca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 1/734, r. 2393. İbn Hacer, Tehzîb. III/444, r. 821. A.g.e., VIII/14-16, r. 221. Hicrî 158'de vefat etmiştir. Zehebî, Mîzân, 11/522. Hicrî 197'de vefat etmiştir. el-Câmi' isimli eseri 120.000 hadîs ihtiva eder. (135) İbn Hacer, Tehzîb, 1/39, r. 68. Ölümü: Hicrî 248. Hadîsde "Hâfız" lâkabını almıştır.
229
(128)
^
^
^
.
^
1
^
^
,
^
^.^jy^
1
"Kalem, olacak şeyleri yazdı, mürekkebi bile kurudu " d e m e k d e b u n a (Mâşâallahü K â n e ) benzer. Yani kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu (Mesnevî: C. V, 3131. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. V/674-675)
A-
Metin:
^^1 J U İ d J i Ji.. c J i ( ^
dUi J i ' cUi . . . ( i V cu)î U j j i l l
c - S L i (^UJl Aj ^jjj-î b. y> IJÎ U :
j AJLP ü l
^J.^
E b û H ü r e y r e (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "Yâ Ebâ Hüreyre! Hayatında karşılaşacağın şeyleri kalem yazmış ve mürekkebi bile kuru muştur.... " buyurmuşlardır.
B u , başı v e sonu olan bir hadîsin bir parçasıdır.
B-
Kaynaklar:
Y u k a r ı d a k i metin Buhârî'nindiı^"". B u h â r î ayrıca bu isim altında bir de b â b açmış v e E b û H ü r e y r e ' n i n kendisine. P e y g a m b e r Efendimiz'in, yukarıdaki sözü söylediğini zikretmiştir*'"'. Hadîsi aynı sened ve metinle Nesâî*"", A h m e d
b. Hanbel'"" ve
Beyhakî*""" d e rivayet etmişlerdir. A n c a k , bâzı rivayetler şeklindedir ki, bu, sâdece bir lâfız değişikliğidir. (136) BuhM, Sahîh. VI/119. (137)
A.g.e, VII/210 ( Si
oJÎ U|Ji]ı ' ü ^ ,
(138) Nesâî, Sünen, VI/59. (139) Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307; 11/197. (140) Beyhakî, Şu 'ab ul-îmân, vr. 606".
230
&\ J..^ ^ \ Ş J ü Sy.y. y\ Jlî_,).
y ^- r ^ '
Ayrıca Tirmizî""" v e İ b n Mâce""" de b u m â n â y ı ifâde eden birer hadîs nalclederler. C-
Hülcüm:
Hadîs "sahîh
"dir.
l^ılfl^ih
(129)
ipJI ı^iJ-JI ^
iy^
O n u n için Mustafa Aleyhisselâm: "Dünyâ bir leştir. Onu isteyenler köpeklerdir" buyurdu. (Mesnevî:
de
C. V, 3591. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. V/759)
Benzeri başlık: (Mesnevî:
C. I, 3948. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. 1/705)"""
Açıklama: "L-l^r LjJü,j
gjJi" "Dünyâ bir leştir. Onun talihleri ise
köpeklerdir"
şeklinde zikredilen hadîsi, hadîs m e c m û a l a r m d a senediyle birlikte tesbît edemedik. Sâdece 'Aciûnî"""', bâzı tâlî derecede kaynaklar vererek zikreder v e yine S a ğ â n î ' n i n "Mevzu 'dur" dediğini nakleder. Kendisi d e : "Her ne kadar hadîs değilse de mânâsı sahîh 'dir" der.
(141) Tirmizî, Sünen, IX/320. (142) İbn Mâce, Sünen, 1/35, r. 9 1 . Aynca bkz. 'Aciûnî, Keşfül-Hafö, 1/332, r. 1071; Hût elBeyrûtî, Esna 'l-Metâlib, s. 89. (143) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Mustafâ Sallallâhü Aleyhi ve Sellem'in, Mekke'yi ve diğer yerleri fethetmeli istemesi, dünyâ mülkünü sevdiğinden değildi; Tanrı emriyleydi. Çünkü "Dünyâ ci'fedir"buyurmuştu". (144) Bkz. 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ, 1/409, r. 1313.
231
(130) P e y g a m b e r : "Ben, Tanrı'yı korkanınızım " dedi {Mesnevî:
A-
^'l
-JJ
en iyi bileniniz
ve Tanrı'dan
b'l en
çok
C. V, 4153. beyitten öncelci BAŞLIK; Ank. V/863)
Metin: "... \ ^
-d ^ - L i î j
IAllah 'a yemin ederim ki, ben, onların len ve O'ndan en çok korkanımdır". "^-1 U
^\ ( » - ^ - J P Î J İ
iıly...."
içinde Allah 'ı en iyi bi
j İâ ^ L i ^ î d ö \
y > . } û 3 ! İsılj
II- "Allah 'a kasem olsun ki, sizin içinizde Allah 'dan en çok korkan yaptığı şeyleri şuurlu olarak bilenin ben olduğumu ümîd ediyorum ".
" ve
0 B-
Kaynaklar:
Dalıa ziyâde y u k a n d a k i metinlerle nakledilen hadîslerin, baş tarafmda u z u n c a birer sebeb-i vürûd kısmı da vardır. Kaynaklar m e ş h u r olduğu için sened zikretmedik. Birinci hadîs, Buhârî<'«' v e Müslim*'""; ikinci hadîs de E b û D â v û d " " " tarafından rivayet edilmiştir.
0 C-Hüküm: H a d î s "sahîh
"dir.
(145) Buhârî, Sahîh. VIII/145; a.g.e.. Vl/116. (146) Müslim, Sahîh. Vll/90 (iki hadîs). (147) Ebû Dâvûd, Sünen, 11/419, r. 2389.
232
MESNEVI Vı. CILD
HADISLERI
(131)
, / / G R ^ ^ ^ ( ^ ^ ^
P e y g a m b e r : "Tanrı 'dan cenneti istiyorsan, kimseden bir şey isteme. Kimseden bir şey istemezsen ben kefilim, cennete de girersin. Tan rı 'ya da ulaşırsın " dedi.
{Mesnevî:
A-
Metin:
J y objj J p N/
C. VI, B. 333-334; Ank. VI/88)
j l (j, JjiSc
ÂJUJİ
jA . L ^
J P O U J L . - J J (^-VSIP
j
AJLP
la»! j L u
J p v<-i
ül ı^jUö ül J J L 5 N|
j l $ ^ .UÎ : jlj_^'
UJ
Jli
JUİ
ü l X^
LJ İ L H ^ J J jvJL,j A J P
ül
.SJrU
^J-.^ L-A
LÎUP-
ül J ^ - j ^LJl
J'L^J.
S e v b â n (r.a)'dan. S e v b â n , Resûlullah (s.a.s)'m âzâdlısı idi. Resûlullah (s.a.s): "Kim bana, hiç kimseden bir şey istememeyi garanti ederse, ben de ona, cenneti garanti ediyorum" buyurunca; S e v b â n : "Ben söz veriyorum" dedi. Rivayet edilir ki, O hiç k i m s e d e n bir şey istememiştir. B-
Kaynaklar:
Hadîsi, a y m sened ve metinle E b û D â v û d " , A h m e d b. Hanbel'", E b û Nu'aym'" ve el-Hâkim''"; değişik sened ve metinle N e s â î " ve İbn Mâce"* ve Tayâlisî" hepsi de S e v b â n ' d a n olmak üzere rivayet etmişlerdir. Y u k a n d a k i metin E b û Davud'undur.
(1) (2) (3) (4) (5) (6) (7)
Ebû Dâvûd, Sünen, II/163, r. 1643. Ahmed b. Hanbel, Müsned, V/275, 276. Ebû Nu'aym, Hüyet'ül-Evlîyâ, 1/181 (iki rivayet). el-Hâkim, el-Müstedrek, 1/412. Nesâî, Sünen, V/96. İbn Mâce, Sünen. 1/588, r. 1837. Tayâlisî, Müsned, s. 133, r. 994. Aynca bkz. Hâfız el-Münzirî, et-Terğîb. 13, 26; Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 11/183.
1/580-581, r.
235
C-
Hüküm:
Hadîs "sahîh
(132)
"dir.
^ ^ M f d i y ^ . d ^ ^ , /
B u n u n için P e y g a m b e r : "Müftüler sen kalbine
danış"
{Mesnevi:
AJp
verseler,
dedi.
jojJl jP
j j i l (3y-i i v i J İ j o_JJJıI
L
2.«JL<
|_yL4' iîıl J j ~ . - J
" U İ P AÎII
\jJUi ^ L ü l Jai^î
J
bile
Metin:
L l j jJ..,.-j
<üll J
sana kuvvetli fetvalar
C. VI, B. 380; Ank. VI/100)
j'^LJl J - p
"U»
^ ^ \ \ f i c ^ \ ^ : ^ y ^ ^ ^ ^ _
j ,_;~iJl
C ~ J Î :JLÎ
^ Lİ
c J Ü Â^aulj
JJTJNJ
jj
OYT*
l i l j
dUl
(J—
^^'-b^ -İl d-ş-
J J J J J J UJ J Î
Ö^ıJLj
jf- j
^
O ^ l
AJI C J L J S I J
iljo^î
C-S'RL»
-OTıLV?!
^x^«J>J |»JlJ
t-JiJl <üj j L j s l
L.
O İ Î
ÎUAJIj L
P
Ö<2JIJ L
JLÂİ
OJS'j
jtf^'^l_J j j l J p (JgJL-J
j J l tiL.Uj cui:u.-l ! 2 - ^ l j ajj
olduğu tereddüd
şeydir.
kalbinden
Kötülük
uyandıran
S ü f y â n : "Sana, fetva
236
iste. İyilik
(birr),
(ism) de, kalbinde
şeydir.
bir şüphe
Sana insanlar fetva
verseler
kalbin
C-i^R
L
^s^j jLs J O ^ U
: Jyj_j
ve iz bırakan,
verse bile"
iŞj-^
^__UJl <j i l U b .
ve nefsin
bile" şeklinde nakletmiştir.
viJJl
j ^ «ULI o»
V â b ı s a b . M a ' b e d (r.a)'den. ResûluUaiı (s.a.s): "Yâ Vâbısa! ne danış, fetvayı
^y)
^ J L -bjî J
. i l j i i î j : J L - L - j L i ^ L J I ilbsî j l j jX.A
LÜ
"il - V
N/l (^"^Ij jJl j . -il ^_5U3 <üil J
j
J J
L j j l 2U.2Jİj L J.5İ J, jLâi o» _jjil j l J,! j - L J l
cJ-âİ ı^^-—' j î
Li C - S o
Jl iU^ Lo O j j U
Kalbi mutmain içinde
buyurmuşlardır.
B-Kaynaklar: Bilhassa Müftülüklerde duvar levhası olarak kullanılan ve " dL-ij öyiiı Jbjî 01 j " şeklinde şöhret bulan bir hadîs, u z u n c a bir hadîsin içerisinden seçilerek b u şekle sokulmuştur. Y u k a r ı d a senediyle birlikte naklettiğimiz metin A h m e d b. H a n b e l ' i n Müsned'inde'^'
alınmıştır. Hadîsi, aynı sened ve metinle Dârimî"' v e E b û
Nu'aym"" da nakletmişlerdir. A h m e d b. Hanbel"" v e E b û Nu'aym"", m ü ş terek sened v e metinle E b û S a ' l e b e b. e l - H u ş e n î ' d e n ikinci bir hadîs d a h a rivayet ederler ki, o n u n son cümlesi "Oyiiı iibii ot^" "Müftüler verseler
sana
fetva
bile" şeklindedir.
Halk arasında yaygın olan hadîs m e t n i , öyle tahmin ediyoruz ki; birinci rivayetten
" ^ L - Ü ^ZJ^\",
ikinci rivayetten
de "Oyüı
ıluji
oı/'
cümleleri
birleştirilmek suretiyle, sonradan m e y d â n a getirilmiş bir hadîsdir. Hadîse, yukarıda zikrettiğimiz k a y n a k l a r d a n alarak, ikinci el eserlerde de yer verilmiştir"".
C-
Hüküm:
Nevevî, Suyûtî v e el-Münzirî; hadîsin "hasen" senedle rivayet edildiğini söylerler.
0
derecesinde bir
0
(8) (9) (10) (11) (12) (13)
Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV/228; aynca IV/227, 288. Dârimî, Sünen. 11/161, r. 2536. Ebû Nu'aym, Hılyefül-Evliyâ, 11/24, r. 121. Ahmed b. Hanbel, Müsned IV/194. Ebû Nu'aym, Hüyet 'ül-Evliyâ, 11/30, r. 128. Meselâ bkz. Hâfız el-Münzirî, et-Terğîb, 11/556-558, r. 3,4; Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 11/76, r. 2774; Sehâvî, el-Makâsıd s. 57, r. 107; Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 1/40; İbn'ül-Esîr, enNihâye, 1/246, III/183; 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, 1/124, r. 345; 'Irâkî, el-Muğnî, 1/19, haşiye: . 2; Hût el-Beyrûtî, Esna 'l-Metâlib. s. 39.
237
MESNEVÎ HADÎSLERI FORMA 17
(133)
j M \ j . ^ , ^ ^ , ^ ^ / j M , i j \ ^ \ ^ \ ^ , j \ ^ b y : y
"İnsanların hayırlısı, taşla toprakla işin n e ? {Mesnevî:
A^
UÎ
jp
halka faydalı
olanıdır"
babacığım. T a ş değilsen,
C. VI, B. 482; Ank. VI/I20)
Metin: Jİy>Sfl j>. i U j
JJ J ^ î J ^
j ;
j P 2^.y. j j l j P Â İ T /
JJ ^ 1
. ^UU |*4>
UÎ j U L j l
UÎ : jju-j
Cf.J^^ AJII
B-
en çok faydalı
olanıdır"
-LP
^ j ^ ^
"i^^^
,_yU' -üil J J l *
C â b i r (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "İnsanların sanlara
JJ j ^ ^ l
U ^ Î
j'.
: J l i ^U>r
en hayırlısı,
in
buyurmuşlardır.
Kaynaklar:
Hadîsi,
senedi
ile
birlikte
sâdece
Kuzâ'î'nin
Müsned'üş-
Şihâb 'ında""' t e s b î t e d e b i l d i k . D i ğ e r ikinci el kaynaklar""', h e p K u z â ' î ' y e atıf y a p a r l a r . B i r d e , Taberânî""', H z . Ö m e r t a r i k i y l e g e l e n lâfzı d e ğ i ş i k şu m e t n i n a k l e d e r k i , u z u n c a bir h a d î s i n i ç i n d e g e ç m e k t e d i r : " ^Uü
v^î....
hi\ J ! "
Öte yandan, müteahhir hadîs dışı eserlerde
y ^uJi j ^ " şeklinde
bir metin geçmektedir ki, halk arasında da böyle yaygınlaşmıştır. Kaynaklarda rastlayamadığımız bu metin için 'Aciûnî: "Bunun hakkında, hadîs midir, değil midir, söz söyleyen bir kimseyi görmedim. Araştırılsın. Fakat mânâsı sahîhdir" der v e y u k a n d a k i K u z â ' î hadîsini şahit olarak gösterir""'.
(14) (15) (16) (17)
238
Kuzâ'î, Müsned'Ü?-Şihâb, vr. 138", r. 761. Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 11/9; Münâvî, Künûz'ül-Hakâyık, Hafâ, 1/393. Taberânî, el-Mu 'cem 'üs-Sağîr, 11/35. 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, a.g.y
1/125; 'Aciûnî,
Keşfül-
C-
Hüküm:
Hadîsin sıhhat derecesi h a k k ı n d a Suyûtî "hasen", rumuzunu koymuştur.
Münâvî
"zaîf"
P e y g a m b e r kılıçla gönderildi. Ü m m e t i d e saflar yaran bir ü m m e t t i r . (Mesnevî:
C. VI, B. 493; Ank. VI/122)
Açıklama: M e v l â n â ' n ı n m â n â olarak zikrettiği hadîsi, tevsîk eder m â h i y e t t e şöyle bir hadîs rivayet edilir:
Aj P î j a p Ji
Metin: ü L - > > - js>
ö\jy
Ji
UÎ | ^ ^ j ) s u - l J ü j j Ji
o>:^U o^ı^a-j
Ül J - . ^
jUu^lj J U İ J « . j
JJi
jP
UÜ ,_^Î
Ül
j'} j ^
J « r _ , tAJ
•(«-fr^ ^
Ü l Xş-
>lj
^j^.
^
UJ'O»
<^
J
»-X»j J U J Ül
cyj
^
'ç5yî ^ L = ^
' A b d u l l a h b. Ö m e r (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "Ben sâdece hiçbir ortağı olmayan Allah 'a ibâdet edilinceye kadar, kılıçla gönderildim. Rızkım, süngümün himayesinde kılınmıştır. Zillet ve meskenet ise, emrime muhalefet eden kimseleredir. Kendini başka bir millete benzeten kimse, o milletten sayılır" buyurmuşlardır.
B-Kaynaklar: Y u k a n d a k i metin, A h m e d b. H a n b e l ' d e n " " alınmıştır. Suyûtî'", ayrıca
(18) Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/l50 (Müşterek sened ve metinle iki rivayet). (19) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 1/126. Ayrıca bkz. Gümüşhânevî, Râmûzul-Ehâdîs,
s. 245.
239
T a b e r â n î v e E b û Y a ' l â tarafmdan da nakledildiğini kaydeder.
C-
Hüküm:
A h m e d b . H a n b e l ve S u y û t î bir h ü k ü m belirtmezler. el-Câmi'us-Sağîr sarihleri, "hasen" derecesinde bir senedle rivayet edildiğini söylerler.
( 135 )
1 } y L / y ^ 0 | c^U,!/
Jl;C? J t^/"
i \y\^\iyC\-)\?
"Ulu Tann'nın, dostlarına içtiler mi sarhoş olurlar, sarhoş hadîsinin tefsiri.
hazırladığı bir çeşit şarap vardır ki, olunca da tertemiz bir hâle gelirler.
onu "
{Mesnevi: C. VI, 643. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. VI/150)
N o t : Araştırmalanmız çerçevesi içerisinde böyle bir hadîs tesbît edemedik.
Mustafâ b u n u n için: "Ey sırları tersen", dedi.
arayan!
Diri olan bir ölü görmek
is
Tertemiz E b û B e k i r ' i gör ki o, doğruluğu y ü z ü n d e n m a h ş e r e varmış, h a ş r o l m u ş kişilerin ulusudur. {Mesnevi: C. VI, Beyit.742-748; Ank. VI/178-179)
240
Açıklama: Ankaravî
J J ! > i i y-j^fi
^>
J ı > i oî iijî y "
"Kim,
yeryüzünde yürüyen ölü bir kimsenin yüzüne bakmak isterse, E b û Bekir'e baksm" şeklinde bir hadîs zikreder. Biz, bu metinle bir hadîs tesbît edemedik. Fakat, Hz. E b û Bekir için, aşağı y u k a n aynı anlamda, şöyle bir hadîs nakledilir.
A-
Metin:
Jli : cJli
ül
• j ^ çi' J l
tjv^jil ^1 i-ioU- j p Â^Jds C - J 2-İoIP J P J U ^ I J J J ^ *
J:^ J!
J ^ .
uî 0 ^ j ^ ^
j "dp ü l
J U ö
jU.4
JP
ül J ^ j
Hz. Aişe (r.a)'den. Resûlullah (s.a.s): "Kimi, cehennemden âzâd ol muş bir kimseye bakmak sevindirlrse, E b û Bekir'e baksın " buyurmuşlardır. A y n ı hadîsin, M e v l â n â tarafından, m â n â olarak zikredilmiş olması d a muhtemeldir.
B-
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin el-Hâkim'indir*^"'. A y n c a Deylemî'^" d e nakletmiştir.
C-
Hüküm:
e l - H â k i m : "Bu, senedi sahih bir hadîsdir" der. Fakat Zehebî, Tel hîs inde "Dördüncü râvî Salih b. M û s â et-Talhî'/jm'"' zaîf bir râvî oldu ğunu hadisin senedinin de karanlık olup açık olmadığını" söyler.
0
(20) (21) (22)
*
e\-MKIM, el-Müstedrek. III/61-62. Deylemî, Müsned ul-Firdevs, vr. 238"'. Bkz. Zehebî, Mîzân, 11/301-302, r. 3831; İbn Hacer, Tehzîb, IV/404-405, r. 690.
241
(137)
^
JLU^JI M/l
^
^
^ 1 REIFI^ı LA
^
i ^
^jii^'
y -./I^J
IJIJ^ ^ U L J (
Mustafâ Aleyhisselâm, îsâ A l e y h i s s e l â m ' m su üstünde yürüdüğünü du yunca: "Yakîni artsaydı hava üstünde yürürdü" buyurmuştur.
(Mesnevî:
A-
C. VI, 1186. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. VI/273)
Metin:
y.1 j_jlp ^^^-il UJj j b j l _jJ
: | J L » j AJLP İJII
P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' e , î s â A l e y h i s s e l â m ' m su üzerinde yürüdüğü hâdisesi söylendiği z a m a n , ResûluUah (s.a.s): "Eğer yakîni artsaydı hava üstünde ya 'nî boşlukta yürürdü " buyurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
Hadîsi, kaynak hadîs m e c m û a l a n n d a tesbît edemedik"''. Bildiğimiz ka darıyla, G a z â l î , îhyâ 'da'"' yukarıdaki metni nakletmiştir*"'.
C-
Hüküm:
Hadîsin kaynaklarım araştıran Trâkî""': "Bu, münker Bu şekilde tanınmaz" der ve İ b n E b î ' d - D ü n y â ' n ı n , Kitâb benzeri bir rivayet naklettiğini zikreder.
(*) (23) (24) (25) (26)
242
bir hadisdir. ul-Yakîn'""'de
Naşirin notu: Bkz. Ek-2, Açıklamalar: 12. Gazâlî, İltvâ, IV/97. [Müellifin 137. hadîsle ilgili derkenârı[: Ebû Nasr es-Serrâc, el-Lüma', Bağdâd 1380/1960, s. 102. Irâkî, el-Muğnî, a.g.y., haşiye: 2. Kitâb ul-Yakîn 'in bir yazma nüshası İstanbul Köprülü Kütübhânesi nu: 388'de kayıdlıdır. Çalışmalarımız sırasında, kütübhâne kapalı olduğu için, tahkik imkânı bulamadık.
(138)
"^^/?^^U/c
^py^.jl
^
j
^
J
^
A
^ y
j
^ i ' ^ i i )J}
J r ^
Geçip gitmiş olanlara, ö l ü m y ü z ü n d e n elem v e sıkmtı yoktur; onlar, an cak ellerinde olanı kaybettiler, ona acınırlar ( B A Ş L I K ) . İnsanların b a ş b u ğ u doğru söylemiştir: "Dünyâdan Ölüm yüzünden dolayı yüzlerce acıya
bir derdi, bir acısı yoktur. düşer".
geçip giden
Elindekini
kişinin
kaçırdığından
{Mesnevi: C. VI, BAŞLIK ve B. 1450-1451; Ank. VI/337)
Açıklama: B u r a d a bahis konusu edilen hadîsin " ''il oy:. o^î y u " şeklinde rivayet edilmiş olan (bkz. s. 2 0 8 , 1 1 1 . hadîs) hadîs olduğu söylenir. B u b a k ı m d a n tekrar b u r a d a nakletmiyoruz.
(139)
jjj^^jb,^yj^\^^l
"Kim kardeşine kuyu kazarsa kendi düşer" hadîsini o k u m a d ı n m ı ? O k u d u y s a n a babasının kuzusu, ö n c e o h ü k m e sen uy.
(Mesnevi: C. VI, B. 1571; Ank. VI/371)
Açıklama: Halk a r a s m d a " v ^ j A^S/ \y y ^ j * " "Kim kardeşi kazdığı
kuyuya
kendi düşer"
için kuyu
kazarsa,
şeklinde şöhret yapan v e Zu 'afâ v e Mevzu
'ât 243
kitaplarında*"' da
^ •^ı
y " "Kardeşi
kimseyi, Allah, tezelden o kuyuya düşürür" n a k hadîs m e c m û a l a r m d a tesbît edemedik.
için kuyu
kazan
şeklinde nakledilen hadîsi, kay
A ş a ğ ı d a isimlerini verdiğimiz ikinci el kaynakların hepsi, istisnasız, İ b n H a c e r e l - ' A s k a l â n î ' n i n : "Aslını bulamadım" dediğini nakleder.
(140)
^1^1
ıcU'l ^
'jyi
^ / J,
jiL,
^ J j l ^ j l S
P e y g a m b e r A l e y h i s s e l â m : "Şüphe yok ki Tanrı, dinleyenlerin metince, vaaz edenlerin diline hikmet telkin eder" b u y u r d u .
him-
{Mesnevî: C. VI, 1656. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. VI/399)
Not: demedik.
Araştırmalarımız çerçevesi içerisinde b ö y l e bir metin tesbît e-
0
0
(141)
^ l ^ b l . y ^ \ ^ ) l
"Sabır, sıkıntının o n u n derdini çek.
anahtarıdır"
^ A j y . i ^ \ j : > ^ b
s ı m n a e r m e k için gülerek oynayarak
{Mesnevî: C. VI, B. 2148; Ank. VI/530)
Açıklama: "^jjS\
(27)
244
^liLı
j ^ \ "
"Sabır, sıkıntıdan
kurtulmanın
anahtarıdır"
şeklinde
a) Sehâvî, el-Makasıd, s. 410, r. 114; b) Fettenî, Tezkiret'ül-Mevzû 'ât, s. 204; c) 'Ali elKarî, Mevzû'ât, s. 80; d) 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, 11/245, r. 2464; e) Hût el-Beyrûtî, Es na 'l-Metâlib, s. 206.
nakledilen hadîsi, senediyle birlikte, kaynaklarda tesbît m ü m k ü n olmamıştır. Sâdece Deylemî"'*', senedsiz olarak, H ü s e y i n b . A l i ( H z . H ü s e y i n ) ' d e n şu şekilde naklederler: "-b^ı ^ manın anahtarıdır. Bir d e ibâdettir"
AAJJIJ
^yJi ^ u i .
Zühd ise ebedi
"SJLP
^yilı
JUÜI"
"Sabır, sıkıntıdan
kurtul
zenginliktir". "Sabırla,
sıkıntının
gitmesini
beklemek,
şeklinde diğer bir hadîs nakledilir*™'.
K u z â ' î ' n i n , birisi İ b n 'Abbâs*"", diğerini d e İ b n Ö m e r ' d e n ' " ' rivayet ettiği b u metin d e , senedli olarak diğer kaynaklarda b u l u n m a m a k t a d ı r . K u z â ' î , tek k a y n a k durumundadır. C-
Hüküm:
K u z â ' î rivayetleri için S u y û t î "zaîf"
r u m u z u n u koyar*'".
^ r ^ l b ^ ^ l p ^
(142)
^ ^ P ^ d î ^ ^ ^ ) ^ .
O n u n için sıkıntıları gideren O zât: "Bizim denizimizden sözleri rivayet edin. Bu hususda size bir teklif yoktur" dedi.
zuhur
eden
ül J j . ^ j j î
LSJJİ-I
{Mesnevi: C. VI, B. 2252; Ank. Tekmile, VI/30)
A-
ii:>^^
jTyJl
. jÜI
(28) (29) (30) (31) (32)
Metin:
j/> »AxİA
^
j»j
\ydi
\X.^
(.^
\
V
: J l i j>-Lvj
( J l i
Js-
>_->Jı5' j ^ j ' j ^ y Vj
Deylemî, Müsned ul-Firdevs, vr. 140". Kuzâ'î, Müsned 'üş-Şihâb, vr. 7^ r. 3 1 . Müsned'üş-Şihâb, Aym yer. Müsned 'üş-Şihâb, Aynı yer. Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 1/108. Ayrıca bkz. Sehâvî, el-Makâsıd. Keşfül-Hafâ. U/21; Hût e\-Beymü, Esna'l-Metâlib, s. 128.
IjîÜb-j
s. 260; 'Aciûnî,
245
E b û S a ' î d el-Hudrî (r.a)'den. ResûluUah (s.a.s): "Benden, (Kur'ân 'dan başka bir şey) yazmayınız. Kim benden, Kur'ân 'dan başka bir şey yazmışsa, onu imha etsin. Benim Ha d îs 'terimi rivayet edin. Bunun, herhangi bir vebal ve günâhı yokur. Kim, ben söylemediğim hâlde, bilerek, bana yalan isnâd ederse, cehennemdeki yerine Aaz^r/ansı/ı" buyurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
Y u k a n d a k i metin Müslim'indir*"'. A y n c a E b û Dâvûd*"", Tirmizî*"' v e İbn Mâce""; hadîslerin, duyan tarafından bir diğerine nakledilmesi için. P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' i n tavsiyelerini ihtiva eden hadîsler naklederler.
C-
Hüküm:
Gerek y u k a n d a k i M ü s l i m hadîsi ve gerekse diğer rivayetler h îh "dir.
( 143 )
J
fi-İ-^/jf
jfj)
İkisi birden hayır dediler, p a y etmeyi bırak. "Her pay eden nemdedir" sözünü d u y .
{Mesnevî:
"sa-
Jj::^)y cehen
C. VI, B. 2410; Ank. Tekmile, VI/69)
Açıklama: Ankaravî'nin
"jüt j
^\^\"
"Pay eden
cehennemdedir"
zikrettiği m e t n i , kaynaklarda tesbît etmiş bulunuyoruz.
(33) (34) (35) (36)
246
Müslim, Sahîh, VIII/229. Ebû Dâvûd, Sünen, III/438, r. 3660. Tirmizî, Sünen, X/124-126, 136-137. İbn Mâce, Sünen, 1/84-86, r. 2 3 0 , 2 3 1 , 2 3 2 , 2 3 3 , 236.
şekli ile
A-
Metin:
(^jJül-l JLJC.- bî ûî ojo^î j L J i Uj
j ^ J \
J i J L ^ OÎ ÂİIj- J J ü l J L P J J û U i p
: U i « : J l i . " i ^ U J J l j |v5'bl " : J l i ( J - - j ."
{^^)
*ÎİP
ıT^'
ül
^_JİUÖ
ül J _ ^ j
OÎ :o>>^î
i^j^Jl " : J l i ? ^ L ^ l
E b û Sa'îd el-Hudrî (r.a) anlatıyor. P e y g a m b e r Efendimiz: "Sizi, liusâme'den kesinlikle men ederim" buyurdular. "Yâ Resûlallah! Kusâme nedir?" dedik. O da: "İnsanlar arasında dağıtılacak olan bir şeyin eksik olarak pay edilmesidir" buyurdular.
B-
Kaynaklar:
Yukarıdaki metin E b û Davud'un Sünen 'inden"" alınmıştır. A y n c a , ay nı senedle Zehebî, A/?zâ«'ında"" zikreder. İbn'ül-Esîr<'", el-Münâvî**' v e Kamus mütercimi*"" d e metni naklederler.
C-
Hüküm:
M e v c û d kaynaklar, hadîsin değer h ü k m ü hakkında herhangi bir görüş be lirtmemişlerdir. Senedi incelemek suretiyle bir fikir edinmemiz m ü m k ü n d ü r : E b û Sa'îd el-Hudrî (ö: 74)- M u h a m m e d b. ' A b d u r r a h m â n (ö: ?)e z - Z ü b e y r b. O s m a n (ö: 132)- M û s â b. Y a ' k û b e z - Z e m e î (ö: 150 c i v â n ) î b n Ebî F ü d e y k (ö: 2 0 0 ) - C a ' f e r b. Müsâfır (ö: 254) senediyle rivayet edilen bu hadîsin; râvîleri arasında irtibat vardır ve senedde kesinlik yoktur. Ayrıca, râvîlerinin hiç birisi, nakd-i rical kitaplarının verdiği bilgiye göre*"", teknik tabiri ile, "adalet bakımından kusurlu değillerdir". Sâdece, ü ç ü n c ü ve dördüncü râvîler, "zabt yönünden", bâzı râvî tenkîdcileri tarafmdan
(37) Ebû Dâvûd, Sünen, III/121, r. 2783. (38) Zehebî, Mîzân ul-İ 'tidâl, 11/68. (39) İbn'ül-Esîr, en-M^âye, III/253. (40) Mimâvî, Künûz'ül-Hakâyık, 1/91. (41) Kamus Tercümesi, IV/446. (42) Bkz. Zehebî, Mîzân 'ül-İ'tidâl ve îbn Hacer, Tehzîb 'üt-Tehzîb, isimlerinin geçtiği yerlerde.
247
tenkîd edilmişlerdir. B u tip bir senedle rivayet edilen metinlere, hadîs usû lünde "hasen" h ü k m ü verilir. Bir de, hadîsin, başka kanallarda nakledilmeyişi v e , meselâ, e z - Z ü b e y r b . O s m â n ' m , sâdece bu hadîsle tanmış ve ondan da, yalnız M û s â b . Y a ' k û b e z - Z e m e î ' n i n bu metni nakledişi, rivayet tekniği b a k ı m ı n d a n , hadîsin, "garîb" oluşunu ifâde ediyor. B u d u r u m d a "hasen" v e y a " z a f / " hükümlerinden birisi verilebilir.
Açıklama: G e r e k E b û Davud'un bir sonraki rivayeti v e gerekse İ b n ' ü l - E s î r ' i n ve Kamus müterciminin verdiği bilgiye göre m e s ' e l e şudur: G a n i m e t ve sadaka malları, fakirler v e h a k sahihleri arasmda paylaştırı lırdı. "Kassam" tabîr edilen t a k s i m m e m u r l a r ı , kendi aldıkları m u a y y e n ücretleri dışında, dağıtım esnasında, onun b u n u n hakkı olan mallardan d a bir kısmını, ayrıca kendilerine ayırırlar. A y n e n s i m s a r l a r ı n , belirli hisseleri dışında, ana maldan da kendilerine bir p a y ayırmaları gibi. İşte gayr-i meşru olarak alınan b u mikdâra "kusâme" denir v e bu, İslâm 'da ha ramdır. Mesnevî 'deki bir sonraki beyit de aynı mânâyı açıklar mâhiyettedir.
(144 )
cJ(^y^
P e y g a m b e r : "Sadaka, kayla tedâvî et. {Mesnevî:
belâyı defeder"
)h
*ûJJ iy^ iSj^\
:_r
«/
dedi. E y yiğit, hastalığını sada
C. VI, B. 2591; Ank. Tekmile, VI/102)
Açıklama: Halk arasında daha ziyâde " y ^ ı j -hy}
t'iUı
ÜJ-JI"
"Sadaka
belâyı
defeder ve ömrü de uzatır" şekHnde meşhur olan hadîsi, b u şekliyle, kaynak larda tesbît edemedik. Fakat, sadakanın ömrü uzattığına ve belâları da d e f e t t i ğ i n e dâir, a y n a y n hadîsler ve başka lâfızlarla yapılmış rivayetler mevcûddur. Zâten M e v l â n â , hadîsi, lâfız olarak değil, m â n â olarak zikretmiştir.
248
Meselâ T i r m i z î " " : ^)\
jyikJ
ol : | J — j A-IP iîıl ^jU» <üil J J U
J l i dJL- j>.
Jp
E n e s b . M â l i k ' d e n . ResûluUah (s.a.s) Efendimiz: "Muhakkak sa daka, Rabb'ın gazabım söndürür ve insanı, kötü yolda ölmekten alıkoyur" buyurmuşlardır, şeklinde bir nakil yapar. T i r m i z î ' y e göre "Bu, hasen ve garîb bir hadîsdir". T a b e r â n î , el-Mu'cem'ül-Kebîr'inde'*": "Sadaka, yetmiş tâne kötülüğün H a d î c ' d e n bir hadîs nakleder.
kapısını
Yine T a b e r â n î " " : " ^ ı j ^ty ^ ı ömrünü
"»^ı
y
kapatır"
bU
'-^
ÂJO-JI"
şeklinde R â f i '
y-uJi oi" "Müslümanın
b.
sadakası,
uzatır" şeklinde diğer bir nakil daha yapar.
A y n c a E b û Ya'lâ'"": "«_^~lı
^-kj ^ ı jun,
hi\ JU^J ^J\ÎL^J
OI"
"Sadaka ve sıla-i rahim vasıtasıyla Allah ömrü uzatır ve kötü yolda önler"'"' şeklinde diğer bir rivayet nakleder.
ölmeyi
Öyle zannediyoruz ki, bu k o n u d a m e ş h u r olan başta verdiğimiz metin, bu ve benzeri hadîslerden, sonradan k o m p o z e edilmiştir.
( 145 )
Jjjb
\j
^>
JJ) ^
i
JJ) I JJ,^\J
G â h baş diliyle, gâh hâl diliyle sırlarmı ortaya koyuyarlar rahmettir" sözünü te'vîl ediyorlardı. {Mesnevî:
"Topluluk
C. VI, B. 2636; Ank. Tekmile, VI/113)
(43) Tirmizî, 5ö«e«, 111/168. (44) Hâfız el-Münzirî, el-Terğîb, 11/19, r. 36'dan naklen. (45) A.g.e.. um, T. 42'den naklen. (46) A.g.e., 111/335, r. 6'dan naklen. (*) Naşirin notu: Bkz. Ek-2, Açıklamalar: 13.
249
A-
:
Metin:
^
ül
U P
ül J _ ^ j Jli Jli
ül ^
.I_J|JLP
üU^I
J ^ J
Ijii53l
4İyülj
I.AJS^J
ji ^ U l / L i o (1
tül
^Ac^\j
J ;
J P
j ^ l
J P
/ L i o jl JJüJl
ÂpUJrlj i y S '
J^;i ji
y_j
J
^
l
N u ' m â n b. Beşîr (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz m i n b e r d e : "Aza şükretmeyen
çoğa
da şükretmez.
İnsanlara
Allah'a da şükretmesini bilmez. Allah'ın bunu yapmamak ise küfürdür. Topluluk buyurmuşlardır.
B-
teşekkür ni'metini rahmettir.
etmesini
bilmeyen
dile getirmek Ayrılık ise
şükür, azâb!..."
Kaynaklar:
Y u k a n d a k i metin A h m e d b. H a n b e l ' i n Müsned'mâen'"'"
alınmıştır. Di
ğer ikinci el kaynaklar da<*' hep oraya atıflar yaparlar. Tirmizî*", "sahih"
(1 ^ "
,1 ^ U i
"iiıi / A ;
şeklinde iki hadîs nakleder ve
h ü k m ü n ü verdiği b u hadîsin, ayırca, N u ' m â n b. B e ş î r ' d e n de
nakledildiğini söyler. B u d u r u m a göre, T i r m i z î ' n i n nakli, hadîsin bir b ö l ü m ü o l m u ş oluyor. Deylemî"" de sâdece
'Vilt Âîyüij
ÂPUTI"
b ö l ü m ü n ü nakletmiştir.
C-Hüküm: Hâfız el-Münzirî"': senedle
(47) (48) (49) (50) (51) (52)
250
rivayet
etmiştir"
"il i'^V oijj" "Pek mahzuru
der. Suyûtî'" ise "za if"
olmayan
bir
r u m u z u n u koyar.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV/275, 278. Meselâ: Sehâvî, -Makâsıd s. 173, r. 369; 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, Beyrûtî, Esna l-Metâlib, s. 90. Tirmizî, 5ü«en, VIII/132-133. Deylemî, Müsned ul-Firdevs, vr. 1071 Hâfız el-Münzirî, e / - r e r ğ » , 11/78, r. 8. Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 1/145.
1/333, r. 1074; Hût el-
B i z i m b u r a y a aldığımız rivayetle, T i r m i z î rivayetinin senedleri aynı olmadığı için, T i r m i z î ' n i n verdiği h ü k ü m , bu nakil için değildir. T i r m i z î rivayeti, gerçekten bu metnin bir b ö l ü m ü ise, o z a m a n o rivayeti almak d a h a u y g u n olur. Rivayetin sonunda, aynı hadîsin, N u ' m â n b . B e ş î r ' d e n de riva yet edildiğini h a b e r verdiğine göre, ikisinin de aynı metin olması kuvvetle muhtemeldir.
( 146 )
c/'JjU
"Beni az ziyaret canı p e k susuzdur.
,_::^.w^iA_iJ. ^ j : ^ ^
t^/llib
U/j
^
et" sözü âşıklara göre değildir. D o ğ r u sözlü âşıkların
"Beni az ziyaret et" sözü, balıklara göre değildir. Ç ü n k ü canları, deniz o l m a d ı k ç a hiçbir şeyle ünsiyet edemez.
onların
{Mesnevî: C. VI, B. 2671-2672; Ank. Tekmile, VI/121)
A-
.L>-
jijî
Metin:
LP
jj
M Jİ yı
U
IJ
: jJL, j
^^L^
,il
JJ..^^
Jli Jli 5^y>
J_JÎ J P
E b û H ü r e y r e (r.a)'den. ResûluUah (s.a.s): "Yâ Ebâ Hüreyre! rek ziyaret et ki, sevgin artsın " buyurmuşlardır.
B-
Sey
Kaynaklar:
Yukarıdaki
(53)
(^b j
metin
Tayâlisî'nin
Müsned'vaden'^^'
alınmıştır.
Aynca
Tayâlisî, Müsned. s. 330, r. 2535.
251
Beyhakî""», D e y l e m î " ' v e ikinci el kaynaklar*"' d a nakletmişlerdir.
C-
Hüküm:
H â f ı z e l - M ü n z i r î " ' , hadîsin metnini naklettikten sonra şu açıklamayı yapar: "Bu hadîs, çok muhaddis
Ashâb 'dan birçoğu
tarafından''^'
de çeşitli rivayet yollarını
toplamış
tir. B e z z â r ' / « da dediği gibi, ben, sahîh tesbît
edemedim.
senedle
Sâdece
nakletmiştir"
senedle
T a b e r â n î ve diğerleri,
nakledildiği
ve üzerinde rivayet hasen
söylemişse
kuvvetlendirir"
edilmiş
gibi,
pek
söylemiş bir
tarik
derecesinde
bir
bir senedin
bu
der.
Sehâvî™' d e : "Her ne kadar B e z z â r , bu bâbda sahîh lunmadığını
söz
de, pek ço tarikden
rivayet edilişi,
hadisin
senedini
diye fikir b e y â n eder.
B u sebepten olacak ki S u y û t î , "hasen"
( 147 )
. . r ^ / Mif^, ^
"İnsanlar,
ma'denlere
benzerler"
jl
rumuzunu koymuştur.
/
jh jji^ (/'^'^
sırrına ermişim. P e y g a m b e r o n u n e
için söylemişti? {Mesnevî:
C. VI, B. 2826; Ank. Tekmile, VI/148)
(54) (55) (56)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 517^ (iki rivayet); 518" (iki rivayet). Deylemî, Müsned'ül-Firdevs, vr. 128". Hâfız el-Münzirî, et-Terğîb, III/366, r. 11 (Taberânî ve Bezzâr'dan naklen); Suyûtî, elCâmi 'us-Sağîr, 11/27 (Taberânî, Bezzâr, Beyhakî ve el-Hâkim'den naklen); 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ, 1/438, r. 1412; İbn'ül-Esîr, en-Nihâye, III/146; Zehebî, Mîzân, 11/329; III/304, 539; IV/391; Hût el-Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib, s. 114. (57) Hâfız el-Münzirî, et-Terğîb, m/367. (58) Ashâb'dan Ebû Hüreyre, Hz. Âişe, Hz. Ali, Enes, Câbir, Ebû Zerr, 'Abdullah b. Ömer, 'Abdullah b. 'Abbâs, Habîb b. Mesleme, Ebû'd-Derdâ tarafmdan rivayet edilmiştir. (59)
252
Sehâvî, el-Makâsıd
s. 232, r. 537.
Ajc-
ı^H\
Metin: Ji - I J J J L j - l ? - ö\iJİ
JJ, y U s r b j O j - j > L i j i Ji ji^
LJJJ>- ı _ j y - J J J J A J
E b û H ü r e y r e (r.a)'den. Resûlullah (s.a.s): "İnsanlar, gümüş ve altın ma'denlerine benzerler. Câhiliyye devrinde hayırlı olanlar, imânının şuuru na ermek şartıyla, İslâm 'da da hayırlı olanlardır. " buyurmuşlardır.
«s B-
Kaynaklar:
Yukandaki
metin
Müslim'indir*"".
"s-»-i)ı_)
OJU^T
"
cümlesi
hazfedilerek B u h â r î ' ^ M ü s l i m ' " ' , Tayâlisî<«', A h m e d b . H a n b e l ' " ' v e elH â k i m ' " ' tarafmdan d a rivayet edilmiştir.
C-
Hüküm:
H a d î s "sahîh
"dir.
« (148)
iMİlJiM
P e y g a m b e r : "Hamd rındandır" d e m e d i m i ?
0
dh^:L^.lJ^
ve cömertlik,
dünyâya
'i.t^J,
uzanmış
)y?: i y j
cennet
^
J>
dalla-
{Mesnevî: C. VI, B. 2982; Ank. Tekmile, VI/186)
(60) (61) (62) (63) (64) (65)
Müslim, Sahîh, Vni/41-42. Buhârî, SaM/ı, IV/154. Müslim, 5a/!îA,VII/181. Tayâlisî, Müsned, s. 324, r. 2476. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11/257, 260, 3 9 1 , 4 3 1 , 4 3 8 ; III/367. el-Hâkim, el-Müstedrek, III/243. Ayrıca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 1/70, r. 2 0 1 ; Sehâvî, el-Makâsıd s. 441, r. 1238; 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, 11/312, r. 2793.
253
MESNEVI HADISLERI FORMA 18
A-
Metin:
.jUl
(Jl j - ^ \ d i i i « i l i Lf^
jjs-aij İj^î j j « i U J J I <j
oU-U/.
H z . A l i (r.a)'den. ResûluUah (s.a.s): "Cömertlik, cennet ağaçlarından bir ağaçtır. Dalları ise dünyâya sarkmıştır. Kim bu dallardan birisini tutar sa, bu dal onu cennet götürür. Cimrilik ise, cehennem ağacından bir ağaçtır. Dalları dünyâya uzanmıştır. Kim bu dallardan birisini tutarsa, o dal da onu cehenneme götürür" \)uymmyxş\arû\r.
B-
Kaynaklar:
Y u k a n d a k i metin Beyhakî'nindir*"". A y n c a Suyûtî*"' v e 'Aciûnî*"*' di ğer kaynakları v e tarîkleri ayrı ayrı zikretmişlerdir.
C-Hüküm: B e y h a k î , yukarıdaki hadîs için "zaîf kilde "zaîf" h ü k m ü n ü vermiştir.
dir" der. 'Irâkî'"" d e , aynı ş e
İbn'ül-Cevzî'™', "mevzu'" hadîsler arasında zikretmişse d e b u n a i'tirâzlar yapılmıştır: "Hadisin birçok geliş yolları vardır. Zaîf olması, onun mevzu' olmasını îcâb ettirmez. Birçok zaîf hadîslere, mevzu' hükmünü vermek yersizdir"'^'' denir.
0 0 (66) (67)
(68)
Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 648*' (iki rivayet). Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 11/37; Suyûtî, el-Le'âlî'l-Masnû'a, 11/49-50 (Dârekutnî, Beyhakî, İ b n 'Adiyy, E b û N u ' a y m ...den naklen H z . Ali, E b û H ü r e y r e , C â b i r , E b û Sa'îd, Enes rivayetleri). 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ, 1/450, r. 1469.
(69) 'Irâkî, el-Muğnî, 111/243, haşiye: 3. (70) (71)
254
İbn'ül-Cevzî, el-Mevzû'ât, 11/180-185. Sehâvî, el-Makâsıd, s. 239, r. 557; 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ, 'Askalânî'den naklen).
1/450, r. 1468 (her ikisi de
(149)
Ji,y.>.iJjh^/
Artık sen, "önce komşu gönül sahibi dost ara.
gerek,
sonra
f M f M \ ^ ç ^ ^ ^ ev" d e . G ö n l ü n varsa yürü, b i r
(Mesnevî: C. VI, B. 3010; Ank. Tekmile, VI/191)
AJJ
Metin:
JLİ-Î Lî Â ; j y
J
Lî ^^^IkiS/l Oy^\
J J
LJ
/ - I (»-Aİyl
J J
Ül v > U
A-İp ü l j_yLso ü l Jyv-j J ü J l i o.A>- j p o î j p ^a:>^ J J ^ I j J J ^
:
. j j > J l J J J ^ > j cjloll . İ y i J J j l ^ l I R â f ı ' b . H a d î c (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "Evi satın almadan ce komşuyu,
B-
yola çıkmadan
önce de arkadaşı
araştırınız"
ön
buyurmuşlardır.
Kaynaklar:
Hadîsi b u sened v e metinle K u z â ' î ' d e ' " ' tesbît edebildik. A y r ı c a D e y l e m î " ' d e aynı m e t n e y e r verir. İkinci el kaynaklar d a k ü ç ü k lâfız d e ğ i şikliği ile iki a y n m e t n e y e r verirler*"".
C-
Hüküm:
Z e h e b î " " v e S u y û t î " " , hadîsin " z a î ' / " b i r senedle rivayet edildiğini belirtirler. S e h â v î ' " ise, diğer kaynakları v e rivayet yollarını verdikten sonra: "Bütün rivayet tarikleri zaîf tir. Fakat birbiriyle karşılaştırılınca kuvvet kazanır; böylece, "hasenli-gayrihî"olur"der. (72) (73) (74) (75) (76) (77)
Kuzâ'î, Müsned •üş-Şihâb, vr. 84", r. 460. Deylemî, Müsned ul-Firdevs, vr. 106". Suyûtî, el-Câmi'us-Sağir. 1/62; 1/144; Sehâvî, el-Makâsıd Hafâ, 1/179; 1/327. Zehebî, Mîzân 'ül-İ'Udâl, I/l5; 11/159. Suyûtî, el-Câmi 'us-Sağîr, 1/62. Sehâvî, el-Makâsıd s. 83-84.
s. 83-84; 'Aciûnî,
Kefül-
255
^ ^ b ^ ^ ^ l ^ j ^
(150)
Mustafâ b u y u r m u ş t u r ki: "Her Peygamber, luğunda mutlaka çobanlık yapmıştır". {Mesnevî: A-
gençliğinde,
yahut
çocuk
Metin:
^
de
-./iy^
C. VI, B. 3288; Ank. Tekmile, VI/252)
J l i i J - y\ Q,j^\ J l i
•
^ ^
Ol^^l / . ^ j
^\ ^
Lr* > J
j , \ jP ^\ ^ r ^ ' J'j
jf-
j j l bj'j>- jJiP Ji
<üjl ^j^j
^
UT: J l i
LüO^.
J L P J J ^U-
: J U i . U = i î -üls -u.. ^ ^ S I I J ,viUp:JlÜ
C â b i r b . ' A b d u l l a h (r.a) anlatıyor: "Merr 'iz-Zahrân''^' denilen ResûluUah (s.a.s)'la birlikte olduğumuz bir sırada biz, kara
topluyorduk. ResûluUah (s.a.s): "Size, bunların siyahlaşanlarını tavsiye ederim. O gerçekten çok güzel olur" buyurdular". C â b i r b . ' A b d u l l a h : "Sen koyun güttün "Evet! Hiç bir Peygamber
B-
mü yâ Resûlallah?"
var mıdır ki çobanlık yapmamış
olsun!..."
yer dut
yemenizi
deyince, buyurdu.
Kaynaklar:
Y u k a n d a k i metin, Buhârî'nin'™' bir rivayetidir. A y n ı sened v e metinle Müslim"«" v e E b û N u ' a y m ' * " ; "Â^
} Js. U U j l
:JUJ
?oJÎj :4JUW»Î J U I .^1
^yij -^t L J .üll ılou U "
"Allah'ın gönderdiği bütün Peygamberler muhakkak koyun gütmüştür". P e y g a m b e r ' i n A s h a b ı : "Sende mi yâ Resûlallah?" deyince, ResûluUah (s.a.s): "Evet, bir vakitler, Mekkelilerin koyunlarını birkaç kırat karşılığın da gütmüştüm" b u y u r d u l a r şeklinde, B u h â r î " " M â l i k b . E n e s " " , İ b n
(78) (79) (80) (81) (82) (83)
256
Merr 'iz-Zahrân, Mekke yakınlarında bir konak yeridir. Buhârî, Sa/ıî/ı,Vl/213. Müslim, Sahîh, VI/125 (mânâya te'sîr etmeyen küçük metin değişikliği var). Ebû Nu'aym, Delâil'ün-Nübüvve, s. 55. Buhârî, Sahîh, 111/48. Mâlik b.Enes, el-Muvatta; 11/971, r. 18.
Mâce""", A h m e d İ b n Hanbel**" v e E b û Nu'aym***"; biraz d a h a değişilc metin le Tayâlisî**" de rivayet etmişlerdir.
C-
Hüküm:
Hadîs, ittifakla "sahîh
(151)
"dir.
j^jjpy,;s^]^
Verdiğini geri alan, P e y g a m b e r ' i n sözüne göre, k ö p e k gibi k u s m u ğ u n u y e m i ş olur. {Mesnevî: C. VI, B. 3549; Ank. Tekmile, VI/311-312)
A-
Metin:
«.yJi\ J i . U ^j-J AJLi ( j j y u ı _ J ^ l S ' AJUA (J
OJUJI
: jJL.j «dp ü l
^JL,.» ^_^\
Jli : Jli
İ b n ' A b b â s (r.a)'dan. P e y g a m b e r Efendimiz: "Bağış olarak şeyi tekrar geri alan kimse, yurmuşlardır.
kusmuğunu
tekrar yiyen
köpeğe
benzer"
verdiği bu
B-Kaynaklar: Yukandaki metin Buhârî'nindiı<**>. Hadîs, çeşitli sened ve metinlerle, a y n (84) (85) (86) (87) (88)
İbn Mâce, Sünen, 11/727, r. 2149. Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/326. Ebû Nu'aym, Delâil'ün-Nübüvve, s. 55. Tayâlisî, Müsned s. 185, r. 1311; s. 235, r. 1692. Buhârî, Sahîh, Vni/65.
257
ca Müslim"", E b û Dâvûd'", Tirmizf"'; Nesâî'", İbn Mâce"", Tayâlisî""', A h m e d b. Hanbel"", Taberânî'", Kuzâ'î'" tarafından da rivayet edilmiştir.
0 C-
Hüküm:
H a d î s , ittifakla "sahîh
"dir.
0
0
[}>J U J / JJ/
( 152 )
k ^LJI
«U ^yko^ ^
[İÂ
B u n u n içindir ki, O kurtuluş pâdişâhı Mustafâ: "Ey ni'met Cömertlik kazançtır, kârdır" demiştir. {Mesnevî:
AJ~\
hjjP
C/.
sahihleri.'
C. VI, B. 3572; Ank. Tekmile, VI/317)
Metin: y\
LJ
'^'^ C/'
jwJ-l
^\2İ\
-^J C/-
J''
^
J J
LJ
(_îlya]\ ^ \ ^ 1 j j <üil v > >^
r^'^A üi
.(.j-i ^ ^ I j c ^ L j ^ L - J l : jvJL-j
^ AJLP
Cf-
.ujl J.^
Cf-
kazanç,
güçlük
çıkarmak
da bereketsizlik
getirir"
f^'^
.il J _ ^ j JlS J l i
' A b d u l l a h b. Ö m e r (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "Kolaylık termek
t?
gös
buyurmuştur.
0 B-
Kaynaklar:
Hadîs, m e v c û d k a y n a k l a r içinde, senedli olarak sâdece
(89) Müslim, Sahih, V/64 (altı rivayet). (90) Ebû Dâvûd, Sünen, 111/394-395, r. 3538, 3539, 3540 (üç rivayet). (91) Tirmizî, Sünen. Vlll/293-294 (iki rivayet). (92) Nesâî, Sünen, VI/264-268 (on yedi rivayet). (93) İbn Mâce, Sünen, 11/797-798, r. 2384, 2385, 2386 (üç rivayet). (94) Tayâlisî, Müsned, s. 344, r. 2649. (95) Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/40, 54, 217; 11/259, 430, 492. (96) Taberânî, el-Mu 'cem 'üs-Sağîr, Il/l 04. (97) Kuzâ'î, Müsned'üş-Şihâb, vr. 3 6 ^ r. 205.
258
Kuzâ'î'nin
Müsned uş-Şihâb'mda'"'' y e r almaktadır. Ayrıca senedsiz olarak Deylemî"" de E b û H ü r e y r e ' d e n gelen rivayet nakleder. Diğer ikinci el eserler*'"", hep bu iki k a y n a ğ a atıflar yapmışlardır.
C-
Hüküm:
Suyûtî "hasen"
(153)
r u m u z u n u koymuştur.
Jl
Şartı, "Kim susarsa {Mesnevi:
A-
,^[J^^jy,Ujl±.{> kurtulur"
J \ ^iiM^.
—<'^J^
h ü k m ü y d ü . Kesesi, kâsesi susanlarındı.
C. VI, B. 3811; Ank. Tekmile, VI/369)
Metin:
.L4 C ^ - ^ J ^
rjj-vj
AJLP
ül
ül J J l i
Jli
'Abdullah b. ' A m r (r.a)'dan. Resûlullah (s.a.s): "Kim susarsa tulur" buyurmuşlardır.
B-
J J
kur
Kaynaklar:
Y u k a n d a k i metin Tirmizî'nindir""". Aynı sened ve metinle ' A b d u l l a h
(98) Kuzâ'î, Müsned uş-Şihâb. vr. 4*', r. 13. (99) Deylemî, Müsned'ül-Firdevs. vr. 133''. (100) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr. 11/38; Sehâvî, el-Makâsıd. s. 243; 'Aciûnî, 1/456; Hût el-Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib, s. 121 (Burada, D â r e k u t n î ' n i n hadîs " dediği kaydedilir). Ayrıca bkz. İbn'ül-Esîr, en-Nihâve. II İSO (101) Tirmizî, Sünen, IX/309.
Ke^fül-Itafâ. 'münker
b. el-Mübârek<"'", Dârimî'»", A h m e d b. H a n b e l v e B e y h a k î " " de rivayet etmişlerdir.
C-
Hüküm:
Hadîsin d e ğ e r h ü k m ü için Tirmizî: "Bu, garîb bir hadîsdir" der. Trâkî""" v e Suyûtî""' de "zaîf" h ü k m ü n ü vermişlerdir. Gerek Hâfız eiMünzirî'"" v e gerekse Trâkî, "ayrıca bir de T a b e r â n î rivayeti olduğunu, onun ise sahîh 'e yakın zararsız bir senedle rivayet edildiğini" söylerler. Bu d u r u m a göre hadîs, "hasen" h ü k m ü n ü alır*'"". Zîrâ hadîs, garabetten kurtulmuş oluyor.
(154)
ıjL^,
1} Ls» fji'yyj^-.Jİ/J
ijL/jjil^
'X^
Tanrı elçisi hadîsinde: "İşte iki tâne haris ki, hiç doymazlar"
^Jy^j ıjU^ dedi.
{Mesnevî: C. VI, B. 3883; Ank. Tekmile, VI/379)
Tanrı r a h m e t etsin, Mustafa: "İki haris vardır ki, hiç doymaz: dünyâyı dileyen, öbürü bilgi isteğinde bulunan" dedi.
Biri
{Mesnevî: C. VI, yukarıdaki beyitten sonraki BAŞLIK; Ank. Tekmile, VI/379)
(102) (103) (104) (105) (106) (107) (108) (109)
260
Abdullah b. el-Mübârek, Kitâb uz-Zülid ve'r-Rekâik. s. 130, r. 385. Dârimî, Sünen. 11/209, r. 2716. Ahmed b. Ranhst, Müsned. 11/159, 177. Beyhakî, Şu'ab'ül-îmân. vr. 330''. Trâkî, el-Muğnî. 111/108, haşiye: 1; 111/162, haşiye: 7. Suyûû, el-Câmi'us-Sağîr, 11/175. Hâfız el-Münziri, et-Terğîb ve't-Terhîb. 111/536. Sehâvî, el-Makâsıd. s. 416, r. 1141. Ayrıca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 11/581, r. 4836; 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ, 11/258, r. 2521; Hût el-Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib. s. 212.
A<ŞA^ ^
Metin: J J a ^ î bİ (^jyLl
;^'a» j.U'yi c J U ^ ı J J ül J j - - j
JJ ^
U
ç ^ y y i - l Ül J - p J J
^ Jo^Jl :>Uu^ J J
LJJ»
J . . . J - ı y î (3JJ>-Î J
iŞjy\^\
j p « i k i j p ÂJl_jP y î UÎ OLudl j j
:
V LJi t) ( « _ ) ( « - A :
(»^ j
e :
DL»^
UÎ ^
j U . : j^JL» j A J P ü l
E n e s (r.a)'den. Resûlullah (s.a.s): "İki tâne harîs vardır ki lar: Birisi ilme susamıştır, doymaz. Öbürü de dünyâya karşı doymaz" buyurmuşlardır.
B-
JJ
doymaz hırslıdır,
Kaynatalar:
Yukarıdaki metin, el-Hâkim'indir*"°'. Hadîs, değişik sened v e metinler le; "merfû'", "mevkuf """\ v e "munkatı'" olarak a y n c a D â r i m î " " ; B e y h a k î " " v e diğer<"" bâzı muhaddisler tarafından d a nakledilmiştir.
C-
Hüküm:
E l - H â k i m , yukandaki nakil için: "Bu, B u h â r î ve M ü s l i m ' i n şartlarına göre sahîh bir hadîsdir. Hadisin senedinde, herhangi bir illet bulamadım" der. Aynı h ü k m e , Telhîs'mâe Z e h e b î de iştirak eder. ' I r â k î " " ve Suyûtî"*'; diğer bâzı rivayetlerin bir kısmı için "zaîf", bir kısmı için de "leyyin " ya'ni "peAfazla zararı olmayan"hir senedle rivayet edildiğini söylerler. B i z , b u b a k ı m d a n , e l - H â k i m ' i n b u rivayetini seçtik.
(110) el-Hâkim, el-Müstedrek, 1/92 (iki rivayet). (111) Meselâ: Diğerlerinin yanmda, ayrıca Nehc'ül-Belâğa, hikmetli sözleri arasında da zikredilir. (112) Dârimî, Sünen, 1/81, r. 338, 339, 341 (üç rivayet). (113) Beyhakî, Şu'ab'ül-îmân, vr. 620". (114) Taberânî, Bezzâr, İbn 'Adiyy gibi.
haşiye:
III/261, r. 457'de Hz. Ali'nin
haşiye:
(115) 'Irâkî, el-Muğnî, III/238, 4; III/280, 1. (116) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 11/184. Ayrıca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 11/86-87, r. 260, 261; İbn'ül-Esîr, en-Nihâye, IV/187; Sehâvî, el-Makâsıd s. 434, r. 1206; 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, 11/287, r. 2260; Hût el-Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib, s. 228.
261
(155 )
dr^
L / ^ : ^ ^ ^ !
jyi))
Hünerler sahibi P e y g a m b e r ' d e n u t a m n m . O: "Hizmetçinize, yiyorsanız onu giydirin " dedi. Mustafa, evlâdı olan ü m m e t i n e : "Elinizin den yedirin " diye vasiyette bulundu.
altındakilere,
siz ne gi
yediğiniz
şey
{Mesnevî: C. VI, B. 3974-3975; Ank. Tekmile, VI/395)
:Jli
Q\
A-
Metin:
Joy-
J J
dili J p
JlÜ
•b'jıpî
jjydl
c-jor-
«LüL-i
J, JUİ
»_j:>^î (1)15' j
«Jü j.^li
v - ^ ^ l
J - ^ b
< J
b« jvJüj.
jli
UÎJb-
.üil
jj-vj
(»^-bî
bî-b-
*Jpj
SİJ- IP ( . S ' ^ J
: | J L V - J AJLP .ÜJI
^^.jjaji
Jli
AJIİ
jt-fJju
jt-fl^r- p-SOyL» j»-»jiiSvj "^j
J\
J J (.JT
j t^jlüJl j i bî
Jl ı^l^Lü y>-\
d\
LÎİ
C-JÎJ
^U-j :Jli
.t^t;
Ljf ' « - ' J ı J j J ^ ^
br
E b û Z e r r ' i l - Ğ ı f â r î (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "Allah'ın, elinizin altında bulundurduğu hizmetçileriniz, sizin kardeşlerinizdir. Kimin, kardeşi elinin altında hizmetçi olarak bulunursa, ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Aynı zamanda onlara, altından kalkamayacakları şeyi teklîf etmeyiniz Eğer, altından kalkamayacakları bir şeyi teklîf eder seniz onlara yardım e(///ıfe" buyurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
Y u k a r ı d a k i m e t i n , B u h â r î ' n i n Sahîh 'inden'"" alınmıştır. A y n ı rivayet te iki satırlık bir de sebeb-i vürûd kısmı vardır ki, bu kısım b u r a y a alınmamıştır.
(117) Buhân, Sahîh. 111/123.
262
Hadîsi ayrıca, m ü ş t e r e k v e değişik sened v e m e t i n l e r l e Buhârî'"", Müslim'"'», Tirmizî'""», İ b n Mâce""»; A h m e d b. Hanbel"^" d e rivayet et mişlerdir.
C-
Hüküm:
Hadîs, ittifakla "sahîh
"dir.
Peygamber: "inanan, kamışa benzer" demiştir. İçi boş olunca feryâd eder. (Mesnevi:
C. VI, B. 4213; A n k . Tekmile, VI/440)
Açıklama: Hadîs m e c m û a l a n n d a , bu mealde bir hadîs tesbît edemedik. Sâdece Gazâ lî""», E b û Tâlib el-Mekkî (ö: 3 8 6 ) ' y e nisbet ederek, şöyle bir metin nakleder:
lil -jU-jSlI f:>
i y i \ y>j -
Ji. j k J l Ji.
y \ Jli
• r ^ jiîj E b û Tâlib el-Mekkî d e r k i : "İnsanın karnı, aynen ud'a benzer. O ud'un sesi, hafif ve inceliğinden dolayı, güzeldir. Zira, ud'un içi boştur, dolu değildir. İnsanın içi de böyledir. İçi boş olunca, okuyuşu (tilâveti) tatlı, namazı devamlı, uykusu ise az olur".
(118) (119) (120) (121) (122)
Buhârî, el-Edeb ul-Müfred. s. 75-79, r. 187, 188, 189, 190, 192, 193, 194, 199. Müslim, Sahîh. VII/232; V/92-94 (dört rivayet). Tirmizî, Sünen, VIII/126. İbn Mâce, Sünen, 11/1216-1217, r. 3690, 3691. Ahmed b. Hanbel, Müsned IV/36; V/161. Ayrıca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 11/231, r. 3345. (123) Gazâlî, îhyâ, III/83, Fazilet ul-Cûi ve Zemm 'iş-Şebei.
263
M e t n i , Mesnevî dışında sâdece îhyâ 'da tesbît edebildiğe. G ö r ü l d ü ğ ü gibi bu da hadîs değil, m e ş h u r M u t a s a v v ı f E b û Tâlib e l - M e k k î ' n i n sözüdür. Z a m a n z a m a n karşılaşıldığı gibi, b u n u n , ileriki devirlerde hadîs hüviyetine b ü r ü n m ü ş olması da muhtemeldir.
/>>^ P e y g a m b e r Aleyhisselâm da: "Ey eziyet ve zahmet! Şiddetlen, lırsın " demiştir. B ü t ü n Kur 'ân v e gökten inen kitaplar, b u n u anlatır.
açı
{Mesnevî: C. VI, 4255. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. Tekmile, VI/446)
A-Metin: Jl
y^S- Jl
Jl CJ:^ J J - J
^
bî ı_jl50l J J j Jl
bî j J U Jl, V Î bî
jlS'
: J l i - U P «il ^ j
djw
y}
> _ J Ü 9 ^J, Jl,
Jl
Jl
J l î yi-^
jı,
^
aJjr jS-
jkj
jP
Jy~J~\ <üll JuP j j î U Xş. j ı , Jj^ AJI jP
s^jî ( ^ J ı i l : J _ j ^
l
(t-b-j
\^ t^UI J ü U - l J AJIP
Ali b. E b î Tâlib (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "Ey eziyet met, şiddetlen; a f i / ı r s ı « / " buyururlardı.
B-
J
İİI
J-p
(_jL^ -üil
ve
zah
Kaynaklar:
Hadîsi, b u sened v e metinle sâdece K u z â ' î ' n i n Müsned'üşŞihâb 'ında"*" tesbît edebildik. Ayrıca, Deylemî"'" de hadîse yer verir. Diğer
(124) Kuzâ'î, Müsned'üş-Şihâb, vr. 9 1 ' , r. 495. (125) Deylemî, Müsned'ül-Firdevs, vr. 34*'.
264
ikinci el kaynaklar da""' hep b u iki kaynağa atıflar yaparlar.
C-
Hüküm:
Suyûtî""*,"^ « ı / " r u m u z u n u koyar.
( 158 )
^^^^-/'-^y?
(^^^
'^/^
Mustafâ Aleyhissalâtü vesselam: "Ben kimin mevlâsıysam, ki, Ali de onun mevlâsıdır" buyurdu.
şüphe
yok
(Mesnevi- C. VI, 4538. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. Tekmile, VI/488)
ALİ
cu>tc*
Metin: Jli
JJ
U P İîıl ^
: Jli
İ-J^
Jp
^^1 js>
ÂJI-İ
LJJLJ-
J J J-'>-S^ LJJL?-
(»ijî J J J J j jî
jLio
J J X ^
ç^l J P O J - ^ .»N|y.
bji
J^^l
oN/yı O u T
jA
... Zeyd b. Erkam veya E b û Süreyha (r.a)'dan. Peygamber Efendimiz: "Ben kimin mevlâsı isem, şüphe yok ki, Ali de onun «lev/âs/rfır" buyurmuşlardır.
B-
Kaynaklar:
Yukandaki metin, Tirmizî'nindir»'^". Hadîsi, aynı sened ve metinle el-
(126) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 59; Suyûtî, el-Câmi us-Sağîr, 1/42; 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ, 1/127; Hût el-Beyrûtî, Esna'l-Melâlib, s. 40. Ayrıca bkz. İbn'ül-Esîr, en-Nihâye. 1/30; Zehebî, Mîzân, 1/538. (127) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, a.g.y. (128) Tirmizî, Sünen, XII1/165.
265
H â k i m " " ' ; farklı sened ve aynı metinle Bulıârî"^"', A i ı m e d b . H a n b e l " " ' , İ b n M â c e " ' " de rivayet etmişlerdir. Nesâî""' ise bütün rivayetleri bir araya top lamıştır. T i r m i z î v e B u h â r î dışındaki rivayetlerde, ayrıca, sebeb-i
vürûd
kısmı da vardır.
C-
Hüküm:
Hadîsin değer h ü k m ü için T i r m i z î : "Bu, sahîh ve hasen bir hadîsdir" der. e l - H â k i m de, birinci rivayeti için: '*Buhârî ve M ü s l i m ' m şartlarına göre"; ikinci rivayeti için de: 'TMüslim'/n şartına göre sahîh bir hadîsdir" der. Suyûtî'^"' de "hasen" r u m u z u n u koyar. e l - H â k i m ' i n , diğer bir rivayeti de, aşağı y u k a n aynı m â n â d a ve sâdece lâfız değişikliği ile "-tJj LU ol»
(129) (130) (131) (132) (133) (134)
LuT y." şeklindedir"'"'.
el-Hâkim, el-Müstedrek. 111/110 (iki rivayet). Buhârî, et-Târîh ul-Kebîr. 1/375; IV/193. Ahmed b. Hanbel, Müsned. 1/84; lV/281, 368, 370, 372. İbn Mâce, Sünen. 1/45, r. 121. Nesâî, Hasâisu Emîr'il-Mü'minin Ali b. Ebî Tâlib. s. 15-16 (on rivayet). Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, II, r. 9000 [Naşirin notu: Elimizdeki tez nüshasmda metin içinde dipnotu numarası verilmiş, ancak dipnotları kısmında bir açıklama yapılmamış tır. Biz, ilgili cild ve hadîs numarasını tesbît edip burada verdik. Eserin 1401 (1981) ta rihli Beyrut (Dâr'ul-Fikr) baskısındaki yeri ise 11/642'dir]. (135) el-Hâkim, el-Müstedrek. 11/130. Ayrıca bkz. İbn Kuteybe, Te'vîlü Muhtelif il-Hadîs. s. 42; Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât. 111/243, r. 6082; Zehebî, Mîzân. 111/294; lV/235; 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ. 11/274, r. 2591.
266
IKINCI
MESNEVÎ
BÖLÜM
HADÎSLERİ'NİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
MESNEVI
HADÎSLERI'NIN
DEĞERLENDIRILMESI B u b ö l ü m d e , Mesnevî'de kullanılan hadîslerin muhtevaları b a k ı m ı n d a n bir değerlendirilmesi, hadîslerin kaynaklara dağılışı ve sıhhat derecelerine göre bir tasnifi yapılacaktır. Bu sözünü ettiğimiz hususlar, tahrîci yapılan eserin ele aldığı m e s ' e l e y e ve âid olduğu ilim dalına göre farkhiık göstermektedir. M e s e l â bir Fıkıh kitabı, bir Kur'ân Tefsiri, bir Târih, Tıb, Edebiyat, Kelâm ve genel kültür eseri üzerinde yapılacak tahrîc çalışmasında, hadîslerin m u h t e v a s ı n d a farklı lık olabileceği gibi, ağırlıklı kaynakları da değişiklik arz edecektir. Bu farklı lık, bilhassa konularına göre tasnîf edilen kaynaklar için bahis k o n u s u olup, Müsned ve Mu 'cem gibi, hadîslerin râvîleri dikkate almarak yapılan tasnif lerde kendini pek hissettirmeyecektir. Tesbît edilen Mesnevî hadîsleri gözden geçirilince, üzerinde durulması gereken bâzı farklı noktaların b u l u n d u ğ u dikkati çekmektedir:
1- M E S N E V I H A D Î S L E R I ' N I N
MUHTEVASı
Mesnevî'nm, "tasavvufî ve ahlâkî karakterli" bir eser o l d u ğ u n a ve, eğitici ve öğretici bir üslûbla yazıldığına yukarıda işaret etmiştik. İslâm âlimleri ve özellikle hadîs münekkidleri, hadîsleri, muhtevaları bakımından iki grupta mütâlâa etmişlerdir: Fıkhî konulara dâir olan hadîslere "Ahkâm hadisleri", b u n u n dışındakilere de "Fezâil" adını vermişlerdir. Birinciler, u m u m i y e t l e Fıkıh konularına göre plânlanan "Sünen"\er ile "Cami'"\enxi ilgili bölümlerinde {Kitâb'larvada) toplanmış; ikinci gruptan hadîsler ise, yine aynı kaynakların, çoğunlukla Kitâb'üz-Zühd, Kitâb'ür-
269
MESNEVI HADÎSLERI FORMA 19
Rikâk, Kitâb ul-Edeb. Kitâb ul-Birr ve's-Sıla, Kitâb ul-llm, Kitâb ut-Tıb, Kitâb'ül-Menâkıb, Kitâb'ül-Fiten ve'l-Melâhım, Kitâb'ül-Kıyâme.... gibi b ö l ü m başlıkları altında serpiştirilmişlerdir. Yukarıdaki b ö l ü m başlıkları, hacimli bir hadîs m e c m u a s ı n ı n içinde yer aldığı gibi, yerine göre, m u h a d d i s l e r c e müstakil olarak tasnif edilmiş bir hadîs kitabının ismi şeklin d e d e karşımıza çıkabilmektedir. D e n i l e b i l i r ki; Mesnevi'âe y e r alan hadîslerin kahir ekseriyeti, '"İbâdât - Muamelât - Ukübat" şeklinde ifade edilen m e v z u l a r a âid b ö l ü m l e r içinde b u l u n m a m a k t a , t a m â m ı n a y a k ı n ı , "Fezâil" g r u b u n a giren b ö l ü m l e r a r a s ı n d a y e r almaktadır. N i t e k i m Muvatta', N e s â î ' n i n Sünen 'i, B e y h a k î ' n i n es-Sünen 'ül-Kübrâ 'sı, hattâ D â r e k u t n î ' n i n Sünen 'i gibi fıkhi k o n u l a r a ağırlık veren k a y n a k l a r d a , y a hiç b u l u n m a m a k t a , y a d a p e k azında y e r v e r i l m e k t e o l d u ğ u m ü ş a h e d e edilmektedir. B u n l a r ı n da, hadîsin bir b a ş k a y ö n ü n d e n dolayı o b ö l ü m içine alınmış o l d u ğ u dikkatten k a ç m a m a k tadır. B u d u r u m bizi, Mesnevî hadîslerinin k a y n a k l a r ı n a bir g ö z a t m a ğ a yöneltmiştir.
2- M E S N E V Î H A D Î S L E R İ ' N İ N
KAYNAKLARI
D a h a önce, çeşitli münâsebetlerle, hadîs kaynakları üzerinde d u r m u ş tuk. B u r a d a onları tekrar edecek değiliz. A n c a k , t a h r î c ç a l ı ş m a l a r ı nin bir karakterini ortaya k o y m a s ı b a k ı m ı n d a n , bu kaynaklarla. Mesnevi 'de yer alan hadîslerin bir mukayesesini y a p m a y ı deneyeceğiz. B u m u k a y e s e , ü z e rinde tahrîc çalışması yapılan eserin muhtevası ile, o eserde yer alan hadîsle rin araştırılmasında, başvurulacak kaynakların muhtevası arasında bir u y u m b u l u n m a s ı gerektiği vakıasını ortaya çıkarmağa yarayacaktır. Mesnevî'de, m ü k e r r e r l e r h â r i ç , s a r a h a t e n k a y d e d i l e n 150 c i v a r ı n d a h a d î s k u l l a n ı l m ı ş t ı r . B i z , a ç ı k ç a h a d î s tasrîh e d i l m e d i ğ i h â l d e , h a d î s o l m a i h t i m â l i n i g ö z ö n ü n e a l a r a k , bir k a ç b e y t i d e a r a ş t ı r m a m ı z a r a s ı n a aldık. B ö y l e c e 158 r a k a m ı n a ulaştık. B u a r a d a , Mesnevî ü z e r i n d e y a p ı l a n d i ğ e r ç a l ı ş m a l a r d a k a r ş ı l a ş t ı ğ ı m ı z b â z ı "gözden kaçma"la.r, b i z i m için d e varit olabilir. B u hadîslerin kaynaklara dağılışı şöyledir:
270
M u h a d d i s i n adı
M u h a d d i s i n ö l ü m târihi
Hadîs s
1) M â l i k b . E n e s
(179/795)
5
2) ' A b d u l l a h b . e l - M ü b â r e k
(181/797)
10
3) Tayâlisî
(204/819)
20
4) A h m e d b . H a n b e l
(241/855)
48
5) D â r i m î
(255/869)
27
6) B u h â r î
(256/870)
37
7) M ü s l i m
(261/875)
42
8) İ b n M â c e
(273/886)
34
9) E b û D â v û d
(275/888)
33
10) Tirmizî
(279/892)
48
(303/915)
14
11) Nesâî 12) e l - H â k i m
(405/1014)
37
13) E b û N u ' a y m
(430/1039)
20
14) K u z â ' î
(454/1062)
62
15) B e y h a k î
(458/1066)
60
Y u k a n d a k i listeye, kullandığımız bütün kaynaklar alınmadığı gibi, bu ra kamlar arasında yer alabilecek miktarda hadîs bulunmasına rağmen, ikinci el eserlerden tâkib etme durumunda kaldığımız kaynaklar da -değerlendirmenin sıhhati açısından- dâhil edilmemiştir. Araştırmamızın bir kısmının d ö k ü m ü olan b u liste, -îtirâf e t m e k gerekir ki- araştırıcısını tatmîn etmemiştir. Zîrâ o, araştırmanın b a ş ı n d a n s o n u n a kadar, Mesnevî hadîslerinin kaynaklarını tesbît etmekle, aynı z a m a n d a M e v l â n â ' n ı n hadîs kaynaklarını da tesbît edebileceği ümidini besliyordu. Görüldğü üzere, M e v l â n â ' n ı n , oldukça geniş v e dağınık olan bu ve benzeri k a y n a k l a n gözden geçirdikten sonra, işlediği m e v z u a u y g u n hadîsleri seçe rek eserinde kullanmış olabileceğini kabul etmek, aklen m ü m k ü n olsa bile, fiilen biraz güçtür. Nitekim, m ü n h a s ı r a n H a d î s i l m i ile meşgul olanlar k ı s m e n istisna edilebilirse d e , diğer sahalarla uğraşanların hadîs m a l z e m e l e ri, u m u m i y e t l e , birkaç "el kitabı"na inhisar edegelmiştir. B u sebeple, y u k a n d a k i listeye aldığımız ve geri kalanlarını da dipnotla rında gösterdiğimiz eserler için: "Bunlar, Mesnevî hadîslerinin kaynakla271
rıdır" d e m e k doğrudur; fakat, "Mevlânâ'nın hadîs kaynaklandır" demek o l d u k ç a zordur. Bunlar değilse, ya hangileridir? sorusu ise, b u araştırmanm şumûlü d ı ş m d a kalmaktadır. B u noktada, devreye "kültür târihçisi"nm gir m e s i gerekmektedir. N i t e k i m , M e v l â n â ' n ı n kullandığı hadîs kaynaklarının tesbîti, bir bakı m a , Anadolu Selçukluları d ö n e m i n d e kullanılan hadîs kaynaklarının da tesbîti d e m e k olacaktır.
3- M E S N E V Î H A D Î S L E R İ ' N İ N S I H H A T D E R E C E L E R İ Hadîs tenkidi ile meşgul olan İslâm âlimleri, hadîsleri. Peygamber Efen d i m i z ' e aidiyetinin sübût'u bakımından arz ettiği duruma göre bir değerlen dirmeye tâbi tutmuşlar v e onları, ayrı a y n kıymet h ü k m ü ifâde eden tâbirlerle adlandırmışlardır: "Sahîh ", "Hasen " ve "Zaîf" gibi tâbirler, metnin değil, daha çok senedin tahlili sonucu v a n i m ı ş olan h ü k ü m ifâdeleridir. Maamâfîh, metinde ş â z v e i 11 e t gibi bir durum varsa, keyfiyet yine aynı hükümlerle ifâde edilmiştir. B u arada, Peygamber Efendimiz'in sözü olmadığı hâlde o n a nisbet edilen sözlere ise "mevzu' " sıfatım vermişlerdir. D a h a önce, hadîslerin "Ahkâm" ve "Fezâil" o l m a k üzere iki grupta mütâlâa edildiklerini kaydetmiştik. İşte b u taksim, hadîs münekkidlerince dâima g ö z ö n ü n d e bulundurulagelmiş; hadîslerin sıhhat dereceleri tâyin edi lir v e onlar m e s ' e l e d e d e l i l olarak kullanılırken, "Ahkâm Hadîsleri" ile "Fezâil Hadîsleri", ayrı ölçüler içinde değerlendirilmeye tâbi tutulmuşlardır. N i t e k i m p e k çok İslâm ulemâsı; "haram - helâl", "cevaz - adem-i cevaz" gibi h ü k ü m ifâde eden hadîslerin rivayetinde v e delîl olarak kabulünde titiz davranıldığını; aksine, "terğib", "terhib", "teşvik", "nasihat" hüviyeti taşıyan hadîslerin n a k l i n d e v e k a b u l ü n d e ise m ü s a m a h a l ı bir t u t u m içinde b u l u n u l d u ğ u n u ifade ederler"'. Öte y a n d a n , b u r a d a senedsiz hadîs v e haber nakletmenin ortaya çıkar dığı bir p r o b l e m ile karşılaşıyoruz. Şöyle ki, bir kısım klâsik kaynaklarda. P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' i n hadîslerinin yanında, s a h a b e ve t â b i ' û n (1)
272
Bu konudaki görüşlerin bir kısmını, Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye adlı eserinin "Bâb'ütteşeddütfîehâdîs'il-ahkâm ve't-tecewazfîfezâil'il-a'mâl"haşhğ\ alünda toplamış (s. 133134); el-Leknevî ise, el-Ecvibet'ül-Fâdıla isimli eserinin "Kabul'ül-hadîs'iz-zaîffîfezâil'ila ' m â / " başlığı altında, hemen hemen bu konudaki görüşleri bir araya getirmiştir (s. 36-65).
sözleri de senedleriyle birlikte yer almaktadır, tslâm âlimleri, b u neviden sözleri, hadîsin bir çeşidi olarak değerlendirmişler v e , birbirinden ayırıcı mâhiyette ifadeler k u l l a n m a k suretiyle, karışıklığı önlemişledir. N i t e k i m "merfû' hadîs", "mevkuf hadîs", "maktu' hadîs" tâbir leri bu maksatla ortaya çıkmıştır. N e var ki, sened t a m a m e n atılınca, ortada sâdece metin kalmakta; neti ce olarak da bunlar, ileriki devirlerde. P e y g a m b e r i m i z ' i n hadîsi diye yayıl maktadır. Bilhassa Hz. A l i ' n i n sözlerinden birçoğu, "mevkuf" iken, "merfû'" hüviyetine büründürülmüştür. Arıza, biraz da sistemin b ü n y e sinden gelmektedir. Bu gibi durumlarda, daha sonraki hadîs tenkîdcisi ise "bu, mevzu' bir hadîsdir" h ü k m ü n ü vermiştir. M u h t e v a b a k ı m ı n d a n hadîslerini r u h u n a uygun olduğu hâlde, "mevzu' hadîsler" arasında zikredilen bir kısım ifâdelerin, böyle bir sebep sonucu ortaya çıktığı, araştırma neticesinde v u z u ha kavuşabilmektedir. Mesnevî 'de de benzer durumlarla karşılaşılmıştır. Mesnevîhadîslerin tasnîf edilebilir:
"sıhhat
derecelerine
göre
durumları"
a) S a h î h
78
b)Zaîf
38
c) Sıhhat derecelerini tesbît edemediklerimiz d) Kaynaklarını tesbît edemediklerimiz e) M e ş h u r olan şekli hadîs olmayıp da benzerini tesbît ettiklerimiz
şöyle
4 16
8
f) Hadîs olmadığı üzerinde yaygın görüş olup, kaynaklar d a d a tesbît edemediklerimiz ( M e v z u ' ) 14 Yekûn
158
H e m e n ifâde edelim ki, bu rakamlar, araştırmalarımız çerçevesinde elde edilen sonuçlardır. Özellikle ilk devir yazmaları üzerinde sürdürülecek ça lışmalar sonucu, bu rakamlarda, Mesnevî lehine b ü y ü k değişiklikler olabile ceği yolundaki kanâatimizi muhafaza ediyoruz.
273
SONUÇ Tahrîc çalışmalarının esâs hedefi, bir eserde kullanılan hadîslerin k a y naklarını v e b u n a bağlı olarak sıhhat derecelerini tesbît edip, o eserin, hadîs leri b a k ı m ı n d a n d u r u m u n u aydınlığa kavuşturmaktır. Mesnevî d e , çeşitli yönleriyle ç o k işlenen bir eser o l m a s ı n a r a ğ m e n , ha dîsleri üzerinde ciddî araştırmalar y a p ı l m a m ı ş eserler arasında b u l u n m a k t a dır. B ö y l e bir boşluğu d o l d u r m a gayesiyle üzerine eğildiğimiz b u araştırma dan elde edilen neticeler, ilgili b ö l ü m l e r d e gösterilmiştir. Mesnevî'nm, hadîslerini "metin" olarak tesbît e d e r k e n , d a h a ö n c e d e belirttiğimiz ü z e r e , sarahaten h a d î s o l d u ğ u k a y d e d i l e n l e r i aldık. B u ölçü n ü n dışına çıktığımız b i r k a ç istisna ile birlikte "158 hadis" tesbît e t m i ş b u l u n u y o r u z , itiraf e t m e k gerekir ki, Farsça 'ya olan v u k u f u m u z u n yeter sizliği, b u r a k a m ı n d e ğ i ş m e s i n e y o l açabilecektir. Zîrâ, hadîsler b a k ı m ı n dan Mesnevî 'nin ü s l û b u o k a d a r şaşırtıcıdır ki, beyit içinde g e ç e n "bir teli Arapça kelime", b a z e n , u z u n c a bir h a d î s m e t n i n i n h e r h a n g i bir k e l i m e s i , beytin geriye kalan Farsça kısmı da, o hadîsin meali o l a b i l m e k t e d i r . B u d u r u m u n t a m k a v r a n a b i l m e s i için, Farsça 'ya v u k u f y a n m d a , ç o k g e n i ş hadîs külliyâtının "mânâ" olarak hafızada olması d a g e r e k m e k t e d i r . Gerçi tahrîc çalışmalarında. P e y g a m b e r i m i z ' i n hadîsi o l d u ğ u b e l i r t i l m e y e n v e y a b ö y l e bir iddiası da b u l u n m a y a n ifâdelerin tahkiki, a r a ş t ı r m a ş ü m u l ü n ü n d ı ş ı n d a bırakılmıştır. Hadîslerin, hadîs olduğu tasrîh edilmeden, müellifin kendi sözü imiş gibi kullanılması keyfiyeti, ilk d e f a M e v l â n â ' d a görülen bir tatbikat değil dir. Nitekim ünlü m u h a d d i s B u h â r î , kendi şartlarına u y m a y a n bir senedle rivayet edilmiş hadîsleri, senedli olarak el-Câmi'us-Sahîh'mm arasına al m a m ı ş ; fakat, o k o n u d a başka hadîs y o k ise, sanki kendi ifâdesiymiş gibi "bâb" başlığı yaparak, hadîsin "metin" kısmını aynen koymuştur. O , teknik zaruretlerden doğan bir maniayı, b ü y ü k bir maharetle b ö y l e c e aşmış, "sözü kendine mâl ederek mânâyı muhafaza etmeyi" başarmıştır. Elimizdeki p e k ç o k örnek içinden bir tanesini b u r a y a
kaydetmek
275
istiyoruz: B u h â r î ' n i n , el-Câmi'us-Sahîh'inin "Kitâb'ül-At'ime" (VI/195), sondan d ö r d ü n c ü bâbı aynen şöyledir: "
UP
ili ^
^^jı j p
ajijA
bölümünün
J j ^ ' ^ ^ u J i ^'UJi Ji» ^LiJi ^ U J i
"
"Yiyip şükredenlerin durumu, aynen oruç tutup sabreden gibidir, bâ bı. Bu konuda, E b û H ü r e y r e ' ı « ' n de Peygamber Efendimiz 'den bir rivayeti vardır". B u h â r î , b u babın altına hiçbir hadîs k a y d e t m e d e n , m ü t e â k i b baba geç miştir. B u ifâdelerde, görünüşte, sarahaten hadîs yoktur; fakat gerçekte, işa ret ettiği iki hadîs m e v c û d d u r : 1) B â b başlığı olan m e t i n k i , A h m e d b . H a n b e l {Müsned, 11/283, 2 8 9 ) v e İ b n M â c e {Sünen, 1/561, n u : 1 7 6 5 ) tarafından S i n a n b . S e n n e (r.a) k a nalıyla rivayet edilmiş olan bir hadîsdir. V e senedi b a k ı m ı n d a n "hasen "dir. 2) "Bu konuda E b û H ü r e y r e ' « / / ı de Peygamberimiz
(s.a.s)'den
bir riva
yeti vardır" diye işaret ettiği ki, bu da, K u z â ' î ' n i n Müsned'üş-Şihâb'mda 157") kaydettiği E b û H ü r e y r e rivayetidir: " ^ U ^'U. y ı ^ î "Nice yiyip şükreden kimseler denlerden daha büyüktür".
vardır
ki, onların
B u rivayet ise, senedi b a k ı m ı n d a n "zaîf
(vr.
(vpü= L^^y'
ecri, oruç tutup
sabre
"dir.
G ö r ü l d ü ğ ü üzere, hasen ve zaî/'hadîslerle, kendi şartına u y m a y a n sahîh hadîsleri el-Câmi'us-Sahih'ine a l m a m a prensibine u y a n B u h â r î , o k o n u d a şartına u y a n bir rivayet bulamadığı için, hadîs olduğunu hiç tasrîh etmeden, "hasen" olanını "bâb " başlığı yapıp, "zaîf" olanına da işaret etmek suretiyle, hadîsçi dehâsının maharetini göstermiştir. O, b u davranışı ile, hasen v e za^/" hadîsleri eserine almış olma ithamına m â r u z kalmaktan da kendini k o r u m u ş olmaktadır. A y n ı d u r u m , yer yer M e v l â n â ' d a da görülmektedir. M e s e l â araştırma mızın 7. beytinde: "Çalışan kimse Tanrı sevgilisidir, işaretini dinle" şeklin d e bir örneğini kaydettiğimiz üzere; işaretini dinle", remzini işit", "..... sözüne kulak ver", "..... prensibine uy" gibi ibarelerle naklettiği sözle rin, hadîs olup olmadığı tasrîh edilmemiştir. Araştırıldığı takdirde, birçokla rının, lâfzan v e y a m e â l e n hadîs oldukları anlaşılabilmektedir.
276
E l d e edilen s o n u ç l a r a g ö r e , Mesnevî hadîslerinin b ü y ü k çoğunluğu (% 7 5 ) , m e ş h u r hadîs m e c m û a l a r m d a senedi ile birlikte y e r almaktadır. K a y nakları tesbît edilemeyen 16 hadîs. Mevzuat kitaplarına da g i r m e y e n metin lerdir. Bilhassa; "edeb", "zühd", "fezâil" g r u b u n a giren ilk devir yazmaları da üzerinde derinleştirilecek çalışmalar, b u metinlerin de v u z u h a k a v u ş m a s ı na yardım edecektir. Tasnîf devri kaynaklarının neşir hayâtına kazandırılma sı zarureti, b u k o n u d a kendini iyice hissettirmektedir. Öte y a n d a n Mesne vî'de kullanılıp da, m u a h h a r devir hadîs münekkidlerinin bir kısmının "mevzu ' " diye hükmettikleri metin sayısı 14 olarak karşımıza çıkmakta dır ki, b u rakam, b ü t ü n ü n % 8'ini teşkîl etmektedir. Elde edilen b u netice ile, Mesnevî'nin çıklığa k a v u ş m u ş olmaktadır.
hadîsleri, bütün ayrıntıları ile a-
Bu neticeyi elde ettikten sonra, m e s ' e l e n i n bir başka yönüne işaret etmek zarureti ortaya çıkıyor. Şöyle ki: Tasavvuf eserlerdeki hadîslere îtimat oluna mayacağı, bunların çoğunun u y d u r m a hadîsler olduğu yolunda bir kanâat mevcûddur. Öyle ki, b u kanâat, kafada ve sözde değil, neşriyatta ve fiiliyatta müşahede edilmektedir. Öbür taraftan da, hadîsleri üzerinde en az çalışmış saha, tasavvufî eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. Üzerinde en çok tahrîc çalışması yapılanların ise. Fıkıh dalının eserleri olduğu görülmektedir. Bu tesbît, bir tasavvufî eserle fıkhî eseri hadîsleri b a k ı m ı n d a n karşılaş tırmak v e neticelerini, mukayeseli bir şekilde ortaya k o y m a k zarureti ile karşı karşıya getirmektedir. B u maksatla seçtiğimiz fıkhî eser, ' A l â ' ü d - d î n e s - S e m e r k a n d î (ö: 5 5 2 / 1 1 5 7 ) ' n i n Tuhfet'ül-Fukahâ 'sı olmuştur. S e m e r k a n d î , isminden de anlaşılacağı üzere, Semerkand lıdır. M e v l â n â ' n ı n d o ğ u m yeri olan Belh 'e ç o k yakındır. H e r ikisi de; a y n ı c o ğ r a f î b ö l g e nin, a y n ı i k 1 i m in iki klâsik kültür merkezinin yetiştirdiği şöhret lerdir. M e v l â n â ' d a n 120 sene önce vefat etmiştir. Ö t e y a n d a n , h e r ikisinin de eseri, senedli rivayet geleneğinin terk edildiği d ö n e m i n m a h s û l ü d ü r . Tuhfet 'ül-Fukahâ 'mn hadîsleri üzerinde de, aynen bizim Mesnevî h a dîslerinde tâkib ettiğimiz m e t o d a u y g u n ciddî bir tahrîc çalışması yapılmıştır. Şam Üniversitesi Şeriat Fakültesi Hadîs Üstadı M u h a m m e d M u n t a s ı r elKettânî v e bir arkadaşı tarafından gerçekleştirilen b u araştırma, eserin aslı ile birlikte, dört cild hâlinde (Beyrut 1964, 2 2 0 s.) neşredilmiştir. Üstâd e l - K e t t â n î ' n i n tesbîtine göre, Tuhfet 'ül-Fukahâ 'da 6 2 9 hadîs b u lunmaktadır. "Mütevâtir" ye "sahîh" olanlar dışında, bunların, 9 2 ' s i 277
"zaîf hadîs"âır. 3 0 k a d a n "muharref"dir. 20 küsurunun "kay nağı belli < / e ^ / / " d i r . Aralarında 8 tâne de " m e v z i î ' hadis" bu lunmaktadır. B u neticeye göre, "ahkâm hadîsleri"nde bulunmaması gereken çeşitli vasıftaki rivayetlerin toplamı, y e k û n u n % 2 5 ' i n e yakınını teşkil ettiği ortaya çıkmaktadır. B u n a b e n z e r mukayeseler, Mesnevî dışında diğer bir tasavvufî eserle, Tuhfet ul-Fukahâ 'dan b a ş k a bir fıkhî eser üzerinde de yapılsa, sonucun p e k az r a k a m değişikliği ile -üç aşağı b e ş y u k a n - aynı olacağı kanâatindeyiz. Halbuki fıkhî eserlerde "zaîf", "muharref" v e "mevzu'" hadîsler bulunabileceği h u s u s u p e k dile getirilmemiştir. Tasavvufî eserlerdeki hadîslerin sıhhat dereceleri üzerindeki u m û m i g ö rüşü derli toplu bir y e r d e veren müelliflerden birisi İ z m i r l i İ s m â î l H a k kı'dır. O , Siyer-i Celîle-i Nebeviyyem adlı serinde, kendi kanâtini de ilâve ederek, b u k o n u d a k i literütürü hulâsa etmiştir. Eserinin, "Kütüb ü resâil-i gayr-i mu'tebere-i meşhûre" ( M e ş h u r gayr-i m u ' t e b e r kitap ve risaleler) başlığı altında (s. 88) şu bilgiyi verir: "Mevzû'ât kitaplarında, ahbâr-ı mevzua' ile meşhûn (dolu) olduğu veya rivayeti gayr-i mevsuk bulunduğu beyân olunan kütüb ve resâil bun lardır" diye giriş yaptıktan sonra, 52 m a d d e hâlinde teker teker kitaplan tanıtır v e 4 3 . sırada (s. 96) Tasavvuf ve Ahlâk kitaplarına y e r verir: "Kütüb'üt-Tasavvuf ve'l-Ahlâk: larındaki ehâdîse itimâd etmezler" kaydettikten sonra da: gibi, kütüb-i len akvâl: Muhaddisin mutasavvife sözleridir"
Ehl-i hadis, tasavvuf ve ahlâk der v e bir miktar mevzu'
kitap hadîs
ahlâkta ve tasavvufta ehâdîs-i Nebi olarak gösteri indinde hadîs-i Nebi değildir. Çoğu, belki de hepsi, diyerek bitirir (s. 97).
B u ifâdeler; sınırı ç i z i l m e m i ş , m i s â l i g ö s t e r i l m e m i ş , ş u m û l ü belir tilmemiş istisna tanımayan u m û m î bir h ü k ü m hüviyetini taşımaktadır. Öte yandan İ z m i r l i ' n i n m a d d e m a d d e sıraladığı 52 kitap içerisinde, hiç fıkhî eser i s m i y e r a l m a m ı ş t ı r . Z â t e n b ö y l e b i r iddia d a ileri s ü r ü l m e m e k tedir.
(1)
278
İzmirli İsmâîl Hakkı, Siyer-i Celîle-i Nebeviyye, 15, Tevsî-i Tıbâ'at Matbaası.
İstanbul 1332, Sebîlürreşâd nşr. Nu:
Mesnevî üzerindeki bu araştırmamızda elde ettiğimiz sonuçlar ile, fıkhî bir eserin hadîslerinin sıhhat dereceleri bakımından arz ettiği d u r u m , İ z m i r l i v e benzeri müelliflerin, y a y g ı n k a n â a t olarak dile getirdikleri u m û m î h ü k m ü geçersiz kılmaktadır. En çok tenkide uğrayan v e üzerinde ciddî araştırmalar da y a p ı l m a m ı ş olan diğer tasavvufî eserlerin -hiç olmazsa en y a y g m olanlarının- hadîslerini tahrîc ederek, üzerinde çok durulan bu m e s ' e l e n i n aydınlığa kavuşturulması zarureti bu noktada kendini hissettirmektedir.
279
B İ B L İ Y O G R A F Y A ' A B D U L L A H b . e l - M Ü B Â R E K (ö: 181/797): Kitâb'üz-Zühd ve'r-Rekâik (tahkîk: Habîb'ür-Rahmân el-A'zamî), Malikavn-Nasak 1385/1966. ' A C L Û N Î , İsmâ'îl b . M u h a m m e d (ö: 1162/1749): Keşf'ül-Hafâ ve Müzİl'ülllbâs an mâ iştehere min 'el-Ehâdis 'alâ Elsinet 'in-Nâs, I-II, Mısır 1351-1352. AHMED
b . H A N B E L (ö: 241/855): Müsned, G e m r â v î ) , Mısır 1313.
I-VI, (nşr.
' A L Î e l - K Â R Î (ö: 1014/1605): Kitâb'ül-Mevzü'ât'Ül-Kebir,
Muhammed
İstanbul 1289.
A N K A R A V Î , İsmâîl Rusûhî D e d e (ö: 1041/1631): Şerh'ul-Mesnevİ, İstanbul 1289.
I-VII,
A R P A G U Ş , Sâfı: "Mevlânâ
yıl:5,
Celâleddîn
Rûmî (1207-1273)",
İSTEM,
sayı: 10, s. 9 1 - 1 1 1 , K o n y a 2 0 0 7 [Naşirin ilâvesi]. A Y V E R D İ , Sâmiha: Âbide
Şahsiyetler,
Kültür Bakanlığı, Kültür Eserleri:
11, İstanbul 1976 [Naşirin ilâvesi]. B E Y H A K Î , E b û Bekir A h m e d b . el-Hüseyn (ö: 4 5 8 / 1 0 6 6 ) ,
Şu'ab'ül-îmân.
Kayseri Râşid Efendi Kütübhânesi, nu: 109 (yazma). B E Y H A K Î : Kitâb'ül-Esmâ
ve's-Sıfât,
B E Y H A K Î : Kitâb'üz-Zühd,
K u v e y t 1983 [Naşirin ilâvesi].
BROCKELMANN:
Geschichte
Leiden \9A?,-\9A9;
der
H a y d a r â b â d 1313 ( 1 . baskı). Arabischen
Supplementband,
Litteratur
(GAL),
l-II,
l-IIl, Leiden 1937-1942.
B U H A R Î , E b û ' A b d u l l a h M u h a m m e d b . İsmâ'îl (ö: 256/870):
el-Câmi'us-
Sahih, 1-VllI, İstanbul 1315. B U H A R Î : el-Edeb'ül-Müfred
(nşr. M. Fuâd ' A b d ü l b â k î ) , Kahire 1379 (2.
baskı). B U H A R Î : et-Târîh'ul-Kebİr, B U H A R Î : Kitâb'ül-Künâ,
I-VIII, H a y d a r â b â d 1362. H a y d a r â b â d 1360 ( 1 . baskı).
B U R S E V Î , İsmâîl H a k k ı (ö: 1137/1725): Kenz-i Mahfı, İstanbul (trz). C A N , Şefik: Mevlânâ:
Hayatı,
Şahsiyeti
ve Fikirleri,
nu: 3 0 5 , İstanbul 1995 [Naşirin ilâvesi].
Ö t ü k e n Neşriyat, yayın
D Â R İ M Î , E b û M u h a m m e d ' A b d u l l a h b . ' A b d u r r a h m â n (ö: 255/869): Sü nen, I-II, Kahire 1386/1966. D E Y L E M Î , E b û M a n s û r Şehrdâr b . E b û Ş ü c â ' Şîrveyh b . Şehrdâr (ö: 558/1163): Müsned'ül-Firdevs, Kayseri Râşid Efendi Kütübhânesi, nu: 108 (yazma). E B Û D Â V Û D , S ü l e y m a n b . el-Eş'as es-Sicistânî (ö: 275/888): Sünen, I-IV (tahkik: M u h a m m e d M u h y i d d î n A b d ü l h a m î d ) , Mısır 1369-1370 (2. baskı). E B Û N A S R , es-Serrâc: el-Lüma',
B a ğ d â d 1380/1960 [Naşirin ilâvesi].
E B Û N U ' A Y M , A h m e d b . ' A b d u l l a h el-Isfehânî (ö: 4 3 0 / 1 0 3 9 ) : Hdyet'ülEvliyâ ve Tabakât'Ül-Asfiyâ, I-X, 1351-1357/1933-1938 ( 1 . baskı). E B Û N U ' A Y M : Delâil'ün-Nübüvve,
Haydarâbâd 1320.
E B Û T Â L İ B e l - M E K K Î : (ö: 386/996), Küt'ül-Kulüb, E B Û Z E H V , Prof. M . M u h a m m e d : el-Hadîs
l-II, Mısır 1381/1961.
ve'l-Muhaddisûn,
F E T T E N Î , M u h a m m e d Tâhir b. 'Ali (ö: 986/1578): Beyrut (trz). F Ü R Û Z A N F E R , B e d î u z z a m â n : Ehâdîs-i Üniversitesi
Mesnevî,
Mısır 1958. Tezkiret'ül-Mevzû'ât,
Tahran 1375,
Tahran
yayın nu: 2 8 3 .
G A Z Â L Î , E b û H â m i d M u h a m m e d b . M u h a m m e d (ö: 505/1111): İhyâu
'U-
lûm 'id-Dîn, I-IV, Kahire M a t b a ' a t ' ü l - İ s t i k â m e (trz.) HÂKİM
e n - N Î S Â B Û R Î , E b û ' A b d u l l a h M u h a m m e d b . ' A b d u l l a h (ö: 4 0 5 / 1 0 1 5 ) : el-Müstedrek 'alâ's-Sahîhayn, I-IV, H a y d a r â b â d 13341342.
H Â K İ M e n - N Î S Â B Û R Î : Ma'rifetü'Ulûm'il-Hadîs a z z a m Hüseyin), Kahire 1937. H A M Î D U L L A H , P r o f Dr. M u h a m m e d : li'l-'Ahd'in-Nebevî ve'l-Hilâfet'ir-Râşide, baskı).
(nşr. Dr. es-Seyyid M u Mecmûat'ül-Vesâik'is-Siyâsiyye Kahire 1376/1956 (2.
H A M Î D U L L A H : "Hz. Peygamber Zamanında Hadîsin Nâfız D a n ı ş m a n ) , A. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, IV, A n k a r a 1957. H A M Î D U L L A H : Hemmâm İbn Münebbih ğit), Ankara 1967.
'in Sahi/esi
Tedvini" (trc. C. IV, sayı:Ill-
(trc. Dr. Talât K o ç y i -
H A T Î B e l - B A Ğ D Â D Î , E b û Bekir A h m e d b . 'Ali (ö: 4 6 3 / 1 0 7 1 ) : Kifâyejî 'İlm'ir-Rivâye, H a y d a r â b â d 1357. H A T Î B e l - B A Ğ D Â D Î : Târîhu Bağdâd
Kitâb'ül-
I-XIV, Beyrut 1350.
H A T Î B e t - T E B R Î Z Î , Veliyyüddîn M u h a m m e d b . ' A b d u l l a h (ö: 737/1337): 282
Mişkât'Ül-Mesâbîh, I-III, (tahkîk: Nâsıruddîn el-Elbânî), D ı m e ş k 1380-1382/1961-1962 ( 1 . baskı). H E M M Â M İ B N M Ü N E B B İ H (ö: 101/719): Sahîfetü Hemmâm İbn Münebbih, (nşr. Prof. Dr. M . Hamîdullah; trc. Dr. Talât Koçyiğit), A n k a r a 1967. H E Y S E M Î , N û r e d d î n 'Ali b . Ebî Bekir (ö: 807/1404): Mecme'uz-Zevâid ve Menbe'ul-Fevâid, I-X, Beyrut 1967. H E Y S E M Î : Keşf'ül-Estâr an Zevâid'il-Bezzâr, l-ll, Beyrut 1399. H Û T e l - B E Y R Û T Î , M u h a m m e d b . Derviş (ö: 1276/1859): Esna 'l-Metâlibfî EhâdîsiMuhtelifet'il-Merâtib, Kahire 1346. T R Â K Î , Z e y n ü d d î n EbûT-FazI ' A b d u r r a h m â n b . el-Hüseyin (ö: 8 0 6 / 1 4 0 3 ) : el-Muğnî an Haml'il-Esfâr fi'l-Esfâr fî Tahrîci mâ fî'l-îhyâ min 'el-Ahbâr {îhyâ 'nin haşiyesinde neşredilmiştir). İ B N ' A B D ' İ L - B E R R , E b û Ö m e r Y û s u f b . ' A b d ü l b e r r e n - N e m e r î elKurtubî (ö: 4 6 3 / 1 0 7 1 ) : el-İstî'âb fî Ma'rifet'il-Ashâb, I-IV {elîsâbe'nm
alt k ı s m ı n d a basılmıştır), Mısır 1358/1939.
İ B N ' A B D ' İ L - B E R R : Cami 'u Beyân 'il- 'İlm ve Fazlihi ve mâ Yenbaği fı Rivâyetihî ve Naklihî, Mısır (trz), et- T ı b â ' a t ' ü l - M ü n î r i y y e ( 1 . baskı). İ B N ' Ü L - C E V Z Î , EbûT-Ferec ' A b d u r r a h m â n b. 'Ali (ö: 597/1201): Kitâb'ülMevzü'ât, l-Ill, M e d î n e t ' ü l - M ü n e v v e r e 1386-1388/1966-1968 ( 1 . baskı). İ B N ' Ü L - E S Î R , M e c d ü d d î n E b û ' s - S a ' â d â t el-Mübârek b . M u h a m m e d elCezerî (ö: 606/1209): en-Nihâye fî Garîb'il-Hadîs ve'l-Eser, 1-IV, Mısır 1 3 1 1 . İ B N ' Ü L - E S Î R , 'Izzüddîn E b û T - H a s a n 'Ali b. M u h a m m e d el-Cezerî (ö: 630/1233): Üsd'ül-ĞâbefîMa'rifet'is-Sahâbe, 1-V, Mısır 1284. İ B N F Û R E K , E b û Bekir M u h a m m e d b . el-Hasan (ö: 4 0 6 / 1 0 1 5 ) : Kitâbü Müşkü'il-Hadîs, Haydarâbâd 1362 ( 1 . baskı). İ B N H A C E R , EbûT-FazI Şihâbeddîn A h m e d b . ' A l i e l - ' A s k a l â n î (ö: 852/1448): el-İsâbe fî Temyiz'İs-Sahâbe, 1-IV, Mısır 1358/1939. İ B N H A C E R : Tehzîb'üt-Tehzîb, 1-XI1, H a y d a r â b â d 1325-1327 tarihli b a s kıdan ofset (Beyrut 1958). İ B N H A C E R : el-Metâlib'ül-'Âliye bi-zevâid'il-Mesânîd'is-Semâniye kîk: H a b i b ' ü r - R a h m â n e l - A ' z a m î ) , K u v e y t 1393.
(tah
Î B N M Â C E , E b û ' A b d u l l a h M u h a m m e d b . Y e z î d el-Kazvînî ( ö : 2 7 3 / 8 8 6 ) : Sünen, I-II (tahkîk: M . Fuâd ' A b d ü l b â k î ) , K a h i r e 13721373/1952-1953.
283
İ B N ' Ü L - M E L E K , 'Abdüllâtîf b . ' A b d ü l â z î z (ö: 801/1399): Ezhârfî Şerhi Meşârık'il-Envâr, I-II, istanbul 1303.
Mebârikul-
İ B N ' Ü N - N E D Î M (ö: 385/995): el-Fihrist, Kahire M a t b a ' a t ' ü l - İ s t i k â m e (trz). İ B N K U T E Y B E , E b û M u h a m m e d ' A b d u l l a h b . M ü s l i m ed-Dîneverî (ö: 2 7 6 / 8 8 9 ) : Te'vîlü Muhtelif il-Hadîs (tashih: M . Zührî en-Neccâr), Kahire 1386/1966. İ B N ' Ü S - S A L  H , E b û ' A m r O s m a n b . ' A b d u r r a h m â n (ö: 643/1245): 'Ulûm'ül-Hadîs (Mukaddimetü Îbn'üs-Salâh), (tahkik: Nûreddîn 1tır), Haleb 1386/1966. İ S M  ' Î L P A Ş A , el-Bağdâdî (ö: 1339/1920): Hediyyet'ül-'Arifin Esmâ'ülMüellifîn veÂsâr'ul-Musannıfîn, I-II, İstanbul 1951-1955. İ S M  ' Î L P A Ş A : îzâh 'ul-Meknûnfî'z-Zeyli 'alâ Keşf'üz-Zunûn an Esâmî'lKütübi ve 'l-Fünûn, I-II (nşr. Şerefuddin Yaltkaya v e Kilisli Rifat Bilge), İstanbul 1360-1362/1945-1947. İ Z , Mahir: Tasavvuf İstanbul 1969 (Rahle yaymları). İ Z M İ R L İ , İsmâîl H a k k ı : Siyer-i Celîle-i Nevebiyye, İstanbul 1332. K A S I M b . K U T L U B O Ğ A , Z e y n ü d d î n E b û ' l - ' A d I (ö: 879/1474): Tâc'ütTerâcimfî Tabakât'il Hanefıyye, B a ğ d â d 1962. Ç E L E B İ , Mustafa b . ' A b d u l l a h (Hacı Halîfe) (0:1067/1657): Keşf'üz-Zunûn an Esâmi'l-Kütübi ve'l-Fünûn, I-II (tahkik: Şerefuddin Y a l t k a y a v e Kilisli Rifat Bilge), İstanbul 13601362/1941-1943. K E T T  N Î , es-Seyyîd eş- Şerîf M u h a m m e d b . C a ' f e r (ö: 1345/1926): erRisâlet 'ül-Müstatrafe li-Beyâni Meşhûri Kütüb 'is-Sünnet 'ilMüşerrafe, Dımeşk 1383/1964 ( 3 . baskı). K U R T U B Î , E b û ' l - H a s e n â t M u h a m m e d b . A h m e d (ö: 671/1272): el-Câmi u li-Ahkâm'il-Kur'ân, I-XX, Mısır 1387/1967 ( 3 . baskı). K U Z  ' Î , E b û ' A b d u l l a h M u h a m m e d b . Selâme (ö: 4 5 4 / 1 0 6 2 ) : Müsned'üşŞihâb, T o p k a p ı Sarayı III. A h m e d Kütübhânesi, nu: 370 (yazma). K U Ş E Y R Î , E b û ' l - K â s ı m ' A b d ü l k e r î m b. Hevâzin (ö: 4 6 5 / 1 0 7 3 ) : er-Risâle, Mısır 1367/1957. L E K N E V Î , Ebû'l-Hasenât M u h a m m e d ' A b d ' ü l - H a y y (ö: 1304/1887): elEcvibet'ül-Fâzıla li'l-Es'ilet'il-'Aşarat'il-Kâmile (ta'lîk: 'Abdülfettâh Ebû Gudde), Haleb 1384/1964. M  L İ K b . E N E S (ö: 179/795): el-Muvatta', I-II, (tahkîk: M . Fuâd ' A b d ü l b â k î ) , Kahire 1384. M E D E N Î , eş-Şeyh M u h a m m e d M e k k î et-Trabzonî (ö: 1191/1777): elKÂTİB
284
îthâfât'Üs-Seniyye fi'l-Ehâdis'il-Kudsiyye, Kayseri Râşid Efendi Kütübliânesi, nu: 131 (yazma). M E V L Â N Â , Celâleddîn-i R û m î (ö: 672/1273): Mesnevi, I-IV, (trc. Veled İzbudak), İstanbul 1956-1957, Maârif Vekâleti yaymı [Naşirin ilâ vesi]. M U H A M M E D ' A C C Â C E L - H A T Î B : es-Sünnetü Kable't-Tedvîn, Kahire 1383/1963 ( 1 . baskı). M Ü N Â V Î , ' A b d ' u r - R a û f (ö: 1031/1622): Künûz'ül-Hakâyık fı Hadîsi Hayr'ilHalâyık (el-Câmi'us-Sağir'in k e n â n n d a ) . Kahire 1373/1954. M Ü N Z İ R Î , ' A b d ü l â z î z b . ' A b d ü l k a v î el-Hâfız (ö: 6 5 6 / 1 2 5 8 ) : et-Terğîb ve'tTerhîb, 1-IV (ta'lîk: Mustafa M u h a m m e d ' A m m â r a ) , K a h i r e 1373/1954. M Ü S L İ M , E b û ' l - H ü s e y i n M ü s l i m b . H a c c â c el-Kuşeyrî en-Nîsâbûrî (ö: 261/875): el-Câmi'us-Sahîh, 1-VIlI, İstanbul 1329-1332. N E S Â Î , E b û ' A b d u r r a h m â n A h m e d b . Ş u ' a y b (ö: 303/915): Sünen, I - V l l l (bi-şerhi Celâlüddîn es-Suyûtî ve hasiyet'is-Sindî), Kahire 1348/1930. N E S Â Î : Hasâisu Emîr'il-Mü'minin 'Ali b. Ebî Tâlib Kerremellâhü veçhe, Mısır 1308. O K İ Ç , P r o f M . T a y y i b : Bâzı Hadis Meseleleri Üzerine Tetkikler, İstanbul 1959. Ö N G Ö R E N , Reşat: "Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî", TDV İslâm Ansiklope disi, C. X X I X , s. 4 4 1 - 4 4 8 , A n k a r a 2 0 0 4 [Naşirin ilâvesi]. S E H Â V Î , E b û ' l - H a y r M u h a m m e d b . ' A b d u r r a h m â n (ö: 9 0 2 / 1 4 9 7 ) : elMakâsıd 'ül-Hasene Ji Beyâni Kesîrin min 'el-Ehâdis 'il-Müştehira 'Alâ'l-Elsine, Kahire 1375/1956. S E M E R K A N D Î , ' A l â ' ü d - d î n M u h a m m e d b. A h m e d (ö: 5 5 2 / 1 1 5 7 ) : Tuhfet'ül-Fukahâ, I-IV (tahkîk v e tahrîc: M . el-Muntasır elKettânî v e Vehbettullah ez-Zühaylî), Beyrut 1964. S E Z G İ N , P r o f Dr. M . Fuâd: Geschichte des Arabischen Schrifftums (GAS), B a n d : 1, Leiden 1967. S E Z G İ N : Buhârî 'nin Kaynakları Hakkında Araştırmalar, İstanbul 1956. S E Z G İ N : "Hadîs Musannefâtının Mebdei ve Ma'mer b. Râşid'in Câmi'i", Türkiyat M e c m u a s ı , C. XII, İstanbul 1955. S E Z G İ N : "İslâm Târihinin Kaynağı Olmak Bakımından Hadîsin Ehem miyeti", İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, C. 11, cüz: 1, İstanbul ^ 1957. S I D D Î K Î , P r o f M . Zübeyr: Hadîs Edebiyatı Târihi (trc. Y u s u f Z i y a K a v a k çı), İstanbul 1966.
285
MESNEVÎ HADISLERI FORMA 20
S U B H Î e s - S Â L İ H : Ulûm ul-Hadîs ve Mustalahuhû. Beyrut 1388/1969 ( 5 . baskı). S U Y Û T Î , Celâlüddîn ' A b d u r r a h m â n b . Ebî Bekir (ö: 911/1505): e/Câmi'us-Sağîr fî Ehâdîs'il-Beşîr'in-Nezîr, I-II, Kahire 1373/1954 (4.baskı). S U Y Û T Î : el-Leâ'lî'l-Masnûa f l-Ehâdîs'il-Mevzû'a, I-II, Kahire 1317 ( 1 . baskı). Ş E R Î F e r - R A D I Y , Ebû'l-Hasan M u h a m m e d b. el-Hasan el-Mûsevî (ö: 406/1015): Nehc'ül-Belâğa, l-III (şerh: M u h a m m e d ' A b d u h ; tahkîk: M. Muhyiddîn 'Abdülhamîd), Mısır Matba'at'ül-İstikâme (trz). T A B E R Â N Î , E b û ' l - K â s ı m Süleyman b . A h m e d (ö: 360/971): el-Mu 'cem 'ülKebîr, Feyzullah Efendi Kütübhânesi, nu: 5 4 6 ; Fâtih Kütübhânesi, nu: 1198 (yazma). T A B E R Â N Î : el-Mu'cem'üs-Sağîr, I-II, M e d i n e 1388/1968. T A B E R Î , E b û C a ' f e r M u h a m m e d b . Cerîr (ö: 310/922): Câmi'ul-Beyânfî Tefsîr'İl-Kur'ân, I - X X X , Mısır 1373/1954 (2. baskı). T A N C Î , Prof. M . Tâvît: Şifâ'üs-Sâü li Tehzîb'il-Mesâil (Mukaddimesi ve notları), A n k a r a 1956. T A Y Â L İ S Î , E b û D â v û d Süleyman b . D â v û d (ö: 204/819): Müsned, Haydarâbâd-Dekkan 1321. T İ R M İ Z Î , E b û ' î s â M u h a m m e d b . ' î s â (ö: 279/892): Sünen (Sahîh'utTirmizî bi-Şerh'il-İmâm İbn'ül-'Arabî el-Mâlikî), I-XIII, Kahire 1 3 5 0 - 1 3 5 2 / 1 9 3 1 - 1 9 3 4 ( 1 . baskı). TİRMİZÎ: Kitâb'üş-Şemâil. İstanbul 1264. WEISWEILER: Istanbuler Handschriftenstudien zur Arabischen Traditionliteratur, Leibzig (trz). W E N S I N C K : el-Mu'cem'ül-Müfehres li-Elfâz'ü-Hadis'in-Nebevî, I-VII, Leiden. Y A R D I M , Ali.- Hadîs Kıvücımları (Şihâb'ül-Ahbâr Tercümesi), İstanbul 2 0 0 7 (2. baskı). D a m l a Yayınevi [Naşirin ilâvesi]. Z E H E B Î , Ş e m s e d d î n E b û ' A b d u l l a h M u h a m m e d b . A h m e d et-Türkmânî (ö: 7 4 8 / 1 3 4 7 ) : Tezkiret'ül-Huffâz, I-IV, H a y d a r â b â d 1375-1377/19551958 ( 3 . baskı). Z E H E B Î : Mîzân'ül-İ'tidâl fî Nakd'ir-ricâl, I-IV (tahkîk: 'Ali M u h a m m e d ^ el-Becâvî), Kahire 1382/1963 ( 1 . baskı). Z E H E B Î : Telhîs'ül-Müstedrek 'alâ's-Sahîhayn (el-Hâkim'in e/-M<5teöfreA:'inin alt kısmında neşredilmiştir). Z E M A H Ş E R Î , E b û ' l - K â s ı m Cârullah M a h m û d b . Ö m e r (ö: 538/1143): elKeşşâffî Hakâik'it-Tenzîl, I-IV, Mısır 1385/1966.
286
EK-1
MESNEVÎ HADÎSLERİ
ÜZERİNDE
B İ R A R A Ş T I R M A •)'"> İslâm''m ilk beş asrı b o y u n c a ortaya k o n a n eserlerde, hadîsler v e târihî haberler değişik bir metodla verilmiştir. B u d ö n e m i n kaynaklarındaki hadîs metinlerinin baş tarafında "sened" denilen bir râvîler zinciri vardır. Bu usûl, başlangıçtan beri, m ü s l ü m a n ilim adamlarının titizlikle uyageldikleri bir gelenekti. Sâdece H a d î s sahasında değil, diğer ilim dallarında da bu gelenek ca rî idi. O devrin; Târih, Tefsir, Fıkıh, Tasavvuf, Menâkıb v b . gibi ilim dalları n a âid eserlerinde yer alan hadîsler v e târihî haberler, -istisnasız diyebilece ğimiz bir çoğunlukla- h e p senedleriyle nakledilmiştir. Meselâ, hukukî bir eser olan İ m â m E b û Y û s u f (ö: 182/798)'un Kitâb'ül-Harâc'\; Fıkıh Usûlü'nün ilk m e y v e s i olarak bilinen, İ m â m Şâfi'î (ö: 2 0 4 / 8 1 9 ) ' n i n er-Risâle'si; T a b e r î (ö: 3 1 0 / 9 2 2 ) ' n i n Tefsir v e Târih 'i; biyografik bir eser olan, İ b n S a ' d (ö: 2 3 0 / 8 4 5 ) ' ı n Tabakât'ı; tasavvufî bir eser olan K u ş e y r î (ö: 4 6 5 / 1 0 7 2 ) ' n i n Risâle'si; İ b n ' A b d ' i l - B e r r (ö: 4 6 3 / 1 0 7 1 ) ' i n Câmi'u Beyân'il-'İlm'i; Hatîb e l - B a ğ d â d î (ö: 4 6 3 / 1 0 7 1 ) ' n i n el-Kifâye'si; S a y m e r î ' n i n (ö: 4 3 6 / 1 0 4 4 ) ' n i n
(*) (**)
Naşirin notu: Merhum Ali Y a r d ı m ' m bu makalesi Kubbealtı Akademi Mecmuası (yıl:8, Ocak 1979, sayı:l, s. 44-54, İstanbul 1979)'nda neşredilmiştir. 1967 senesinde, Hz. M e v l â n â ' n m Mesnevî'sinin hadîsleri üzerinde bir çalışma yapmamız tensip buyurulmuştu. Aralıksız iki sene süren bu mesaînin meyvesini, "Mesnevî Hadîsleri: Metin, Kaynak ve Sıhhat Dereceleri Hakkında Bir Araştırma " ismi altında toplamamıza rağmen, irfan hayâtımızın istifâdesine sunmak mümkün olamadı. Ancak, uzun zamandır vâki olan sözlü ve yazılı istekleri, bir makale çerçeve sinde karşılamayı düşündük. Bu yüzden burada, sâdece sonuçlar üzerinde durduk. Hadîslerden örnekler vermediğimiz gibi, dipnotu vb. gibi açıklayıcı bilgiler üzerinde de durmadık. Değerli okuycularımızdan, bu noktanın göz önünde bulundurulmasını istirham ederiz.
287
Menâklbü Ebî Hanîfe 'si v e daiıa yüzlerce eser bu nakil geleneğine g ö r e te'lîf edilmişlerdir. Fakat, Hicrî beşinci asır s o n l a n ve özellikle altmcı asır başlarından iti baren, "rivayet" v e y a "an'an e" sistemi dediğimiz b u geleneğin terk edildiğini görüyoruz. B u n u n , çeşitli sebepleri vardır. Biz burada, o sebeple rin tahliline girecek değiliz. Belki yazıldığı devirde, böyle senedsiz, vesikasız hadîs n a k l e t m e usûlü n o r m a l karşılanıyordu. N e var ki bu durum; isim y a p m ı ş , asırların malı ol m u ş v e b ü y ü k kütlelerce hüsnü kabul g ö r m ü ş eserler için, -zamanla- bir ku sur telâkki edilmeğe v e tenkîd konusu y a p ı l m a ğ a başlamıştır. Bu neviden tenkîdlerin târihi ise yeni olmayıp, oldukça eskilere dayanır. M e s e l â "Siyer, Târih, Tefsîr, Tasavvuf /citaplarındaki hadislerin çoğu uydurmadır" mealindeki iddiaların, z a m a n z a m a n , g ü n ü m ü z d e de tekrar edildiği oluyor. Halbuki, bir ilim dalının b ü t ü n ü n e yöneltilmiş olan böylesine bir iddia, insanı aşırı şüpheciliğe v e toptan inkarcılığa götürüyor. Bu, içinde birkaç tâne çürük bulunan, hattâ b u l u n m a ihtimâli olan bir kasa meyvenin, hepsine birden çürük gözü ile b a k m a ğ a ve o çürükler y ü z ü n d e n kasanın bü tünü fedâ e t m e ğ e b e n z e y e n bir tutumdur*".
(1)
Meşrûtiyet dönemi ilim adamlanmızm en seçkinlerinden olan Rahmetli İzmirli İsmail Hakkı, Peygamber Efendimiz'in Sîreti üzerinde araştırma yapacak kimselere ışık tutma maksadıyla kaleme aldığı Siyer-i Celîle-i Nebeviyye isimli eserinde (İstanbul 1332, 154 sahîfe), bu konulara geniş bir şekilde yer verir. Meselâ, eserinin 88. sahîfesindeki "Kütüb ü resâil-i gayr-i mûtebere-i meşhûre" (geçersiz meşhur kitap ve risaleler) baş lığı altnda, 52 adet eser üzerinde durur. Bu eserlerin 43. sırasında "tasavvuf ve ahlâk ki tapları " vardır. Bu gruba dâhil eserler için şöyle der: "Şhl-i hadîs, tasavvuf ve ahlâk kitaplarındaki ehâdise (hadîslere) itimâd etmezler" (s. 96). Haliyle, Mesnevî de aynı grubun içine girmektedir. Yine 48. sırada, Gazâlî'nin İhyâ'sı yer almaktadır. Bu eser için de: "İhyâ'ül-Ulûm'un da hadîslerine îtimadyoktur" (s. 98) demektedir. Öte yandan müellifin, son 50 sahîfeye yakın bir kısımda, belirli konulara âid hadîsler için kullandığı üslûp çok serttir. Meselâ "... hiç biri sahîh değildir; ... hakkındaki ha dîslerin tamamı mevzu 'dur (uydurmadır);... kâffesi zayıftır..." gibi umûmî hükümler, verilmiştir. Halbuki, çalışmalarımızda bir "el kitabı" olarak kullandığımız ve hâlâ da bir benzeri yazılmamış olan bu değerli eser, acaba, yazılış gayesine uygun olarak mı kullanılmakta; yoksa, bir pire için bir yorgan yakma eğiliminde olan çevrelere mi hizmet etmektedir? Anlıyamıyoruz.
288
işte, b u n a b e n z e r iddiaların ç o ğ a l m a s ı ve ilmî değeri olan eserlere karşı -hadîs ilmi y ö n ü n d e n - şüphelerin y a y g ı n l a ş m a s ı s o n u c u , Hicrî seki zinci asırdan itibaren (Milâdî X I V . asır) yeni bir ç a l ı ş m a ç ı ğ ı n açılmıştır. H a d î s v e haberlerin vesîkalandırılışı şeklinde ortaya çıkan b u m e s â i y e " T a h r î c " ismi verilmiştir. Sâdece metni bilinen bir hadîsin; senedini, kaynağını ve sıhhat derecesini tesbît etmeye, o hadîsin tahrîci denmekte dir. Hicrî sekizinci asırdan öncesine âid tahrîc örneklerine rastlayamıyoruz. Üzerinde tahrîc çalışması yapılan eserler ise, h e p , beşinci asırdan sonra k a l e m e alınanlardır. Meselâ, G a z â l î (ö: 505/111 l ) ' n i n îhyâ 'sı, M ü r g î n â n î (ö: 5 9 3 / 1 1 9 7 ) ' n i n Hidâye'si, Z e m a h ş e r î (ö: 5 3 8 / 1 1 4 3 ) ' n i n Keş şafı B e y z â v î (ö: 6 8 5 / 1 2 6 6 ) ' n i n Tefsîr'i, N e v e v î (ö: 6 7 6 / 1 2 7 7 ) ' n i n Ezkâr'ı, K a d ı T y â z (ö: 5 4 4 / 1 1 4 9 ) ' ı n Şifâ'smm hadîsleri üzerinde yapılan çalışmalar bunların bir kaçıdır. K e t t â n î , er-Risâlet'ül-Müstatrafe isimli eserinde (s. 185-191), bu çalışmaların yirmi iki kadarım tanıtır. Son zamanlarda ise, çeşitli ilimlere kaynaklık eden değerli eserlerin ha dîslerini tahrîc etme faaliyeti artmıştır. Özellikle, edisyon kritiği yapılarak neşir hayâtına kazandıran y a z m a eserlerin, bu arada, hadîslerinin tahrîci de yapılmaktadır ki, bütün bunlar, i l i m ve İ s 1 â m adına sevindirici çalışma lardır.
MESNEVÎ'DE HADÎSLERİN NAKİL TARZI Mesnevî, Hicrî yedinci asrın ikinci y a n s ı (Milâdî XIII. asır) m a h s û l ü dür. B u devir, hadîs ve haberleri senedsiz olarak nakletme geleneğinin başla tıldığı d ö n e m e rastlar. Çağının diğer eserlerinde olduğu gibi. Mesnevi'deki hadîslerin de, kaynakları belirtilmemiştir. Bilindiği ü z e r e Mesnevî, m a n z u m d u r ve Farsça 'dır. H z M e v l â n â ese rine, k ü ç ü m s e n m e y e c e k sayıda hadîs almıştır. A n c a k O, hadîslerin, lâfzı değil m â n â s ı , şekli değil m u h t e v a s ı ü z e r i n d e d u r m u ş t u r . Biz ise araştırma mızı, onların m â n â s ı değil lâfzı, m u h t e v a s ı değil şekli ü z e r i n d e s ü r d ü r ü y o ruz. Mesnevî'de, ç o ğ u zaman hadîsler, Farsça'ya t e r c ü m e edilerek m e â l e n verilmiştir. B a z e n de, beytin d u r u m u n a göre, hadîsin bir tek kelimesi v e y a
289
bir cümlesi aimmıştır. A l m a n bu kelime v e y a cümle, u z u n c a bir hadîsin, ana fikri v e özü d u r u m u n d a olan kısmıdır. A l ı n a n m e t n i n h a d î s o l d u ğ u n u g ö s t e r e n ifadelere g e l i n c e , b u n l a r , b e y t i n v e z i n v e k â f i y e s i n e g ö r e değişiklik a r z e t m e k t e d i r . En ç o k k u l l a n ı lan nakil ifâdeleri ise ş u n l a r d ı r : "Mustafâ fermûd (Mustafâ buyurdu); Güft Peygamber ki... (Peygamber dedi ki...); Hândeş Resul (Resûlullah söyledi); Der hadîs âmed ki... (Hadîsde geldi ki...); Kavl-i Resul (Re sul 'ün sözü); Behr-i în fermûde est (Bu yüzden buyurmuştur): Mustafâ güft (Mustafâ dedi); Bişnev in haber (Bu habere kulak ver)" v e b e n z e r i ifâdeler.
P e k ç o k yerinde hadîslerin "serlevha" (başlık) yapılmış olması, Mesne vî'nm dikkat çekici yönlerinden birisidir... M e v l â n â ' d a , âyet v e hadîs, dâi ma l o k o m o t i f f i k i r o l m u ş ; diğer fikirler, s a n ' a t unsurları v e hikâyeler ise, k a t a r f i k i r olarak kullanılmıştır. Tesbîtlerimize göre, Mesnevî'nin bu hususiyeti üzerinde gereği kadar durulmadığı kanâatindeyiz. H z . M e v l â n â , t a ^ 53 yerde, hadîsleri b ö l ü m başlığı yapmıştır. ^50 küsur yerde d e , âyetler başlık Olarak kullanılmıştır. Mesnevî'deki başlık sayısı 950 civarındadır. Y ü z k ü s u r başlığı âyet ve hadîslerin teşkîl ettiği bir esere, "Kur'ân'ın özü" (mağz-ı K u r ' â n ) diyenler, m ü b a l â ğ a değil, bir gerçeği ifâde etmiş oluyorlar. Başlık olarak verilen bu hadîsler de, aşağıdaki ifâdelerden birisi ile nak ledilmiştir: "Der tefsîr-i in haber ki... (Bu hadîsin açıklanması hakkında dır...); Der tefsîr-i kavlihî Aleyhisselâm... (Peygamber Aleyhisselâm'ın sözünün tefsiri hakkındadır...); Der beyân-i kavl-i Resul Aleyhisselâm... (Resul Aleyhisselâm'ın sözünün açıklanması hakkındadır...); Der sebeb-i vürûd in hadîs-i Mustafâ ki... (Peygamberin bu hadîsinin söyleniş sebebi hakkındadır...); Der ma'ni-i în hadîs ki... (Bu hadîsin mânâsı hakkında dır...)" gihi ifâdeler.
MESNEVÎ HADÎSLERİ'NİN KAYNAKLARI Hadîs ilminde, Hicrî beşinci asır sonlarına kadar ortaya k o n a n rivayet kitapları k a y n a k e s e r kabul edilir. D a h a sonraki devirlerde m e y d a n a
290
getirilen hadîs kitapları ise i k i n c i e l e s e r l e r d i r . Bunlar, k a y n a k hüviyeti taşımazlar. Hepsi de, bir önceki dönemin eserlerinden derlenmiştir. Tâbir caizse, beşinci asra kadar olanları "dîvan "lara, sonrakileri ise "antoloji'lere benzetebiliriz. A r a ş t ı r ı c ı l a r v e bir b a k ı m a tahrîc ç a l ı ş m a s ı y a p a n l a r , bir h a d î s i n k a y n a ğ ı n a âid v e s i k a l a r ı araştırırken d a i m a b e ş i n c i asra k a d a r v e r i l e n e s e r l e r e b a ş v u r m u ş l a r d ı r . A n c a k , eserin aslı k a y b o l m u ş v e y a y a z m a l a r ı elde e d i l e m e m i ş s e , o z a m a n , ikinci d ö n e m eserleri v e s i k a o l a r a k k u l l a nılmıştır. Biz, b u ölçüler içerisinde Mesnev?'deki hadîslerin kaynaklarını tesbît e t m e ğ e çalıştık v e şöyle sonuçlar elde ettik: 1)
M â l i k b. E n e s
(ö: 179/795)
5 Hadîs'*'
2)
' A b d u l l a h b. e l - M ü b â r e k
(ö: 181/797)
10 Hadîs
3)
Tayâlisî
(ö: 204/819)
20 Hadîs
4)
A h m e d b. H a n b e l
(ö: 241/855)
48Hadîs
5)
Dârimî
(ö: 255/869)
27 Hadîs
6)
Buhârî
(ö: 256/870)
37 Hadîs
V) M ü s l i m
(ö: 261/875)
4 2 Hadîs
8)
İbn M â c e
(ö: 273/886)
34 Hadîs
9)
Ebû Dâvûd
(ö: 275/888)
33 Hadîs
10) Tirmizî
(ö: 279/892)
48 Hadîs
11) Nesâî
(ö: 303/915)
14 Hadîs
12) H â k i m e n - N i ş â b û r î
(ö: 4 0 5 / 1 0 1 4 )
37 Hadîs
13) E b û N u ' a y m el-Isfehânî
(ö: 4 3 0 / 1 0 3 8 )
2 0 Hadîs
14) B e y h a k î
(ö: 4 5 8 / 1 0 6 6 )
60 Hadîs
B u r a d a isimlerini sıraladığımız k a y n a k l a r , çok m e ş h u r olanlardır. D i ğ e r kaynakları ise, ayrıca h e r hadîsin d i p n o t u n d a gösterdik. İ n c e l e m e i m kânı b u l a m a y ı p da, ikinci el k a y n a k l a r d a n istifâde e d e r e k tesbît ettiklerimi zi bu listeye a l m a d ı k . N i t e k i m , İbn E b î ' d - D ü n y â ( ö : 2 8 2 ) , B e z z â r (ö: 2 9 2 ) , E b û Y a ' l â (ö: 3 0 7 ) , İbn H ı b b â n (ö: 3 5 4 ) , T a b e r â n î (ö: 3 8 0 ) , (*)
Liste, kronolojik sıraya göre tanzim edilmiştir.
291
D â r e k u t n î ( ö : 3 8 5 ) , H a t î b e l - B a ğ d â d î ( ö : 4 6 3 ) v b . gibi ilk devir muhaddislerinin çeşitli eserlerinde, münferit v e y a müşterek olarak y e r alan hadîsler de m e v c û d d u r . B u gibi eserlere, sâdece işaret etmekle yetindik. Y u k a r ı d a verdiğimiz rakamlara gelince; bunlar, müstakil değil, m ü ş t e rektir. Yani, bir k a y n a k t a bulunan hadîs, icâbında bir diğerinde de yer ala bilmektedir. Ö t e y a n d a n , isimlerini sıraladığımız bâzı muhaddislerin birkaç tane eserinden yararlandığımız için, buraya, kaynağın ismini değil, musannifinin ismini aldık. H z . M e v l â n â ' n ı n , disiplinli v e yüksek seviyede bir öğrenim gördüğü nü; oldukça u z u n süren bir de müderrislik hayatı olduğunu biliyoruz. Bu sebeple, gerek talebe iken o k u d u ğ u , gerekse müderris olarak okuttuğu h a d î s k a y n a k l a n m (ve haliyle diğerlerini) tesbît etmeyi ç o k isterdik. Böyle bir tesbît, bizi, "Mesnevî HadîslerV'mn kaynaklarına daha e m î n yollardan götü rebilirdi. N e v a r ki z a m a n v e imkân yetersizliği sebebiyle b u isteğimiz bir arzu olarak içimizde kaldı. B u k o n u d a y a p ı l m ı ş aydınlatıcı bir çalışma ile k a r ş ı l a ş m a d ı k . Ellerin de o l d u k ç a g e n i ş v e s i k a v e i m k â n b u l u n a n m ü e s s e s e l e r i n başındaki zevat ile tarihçilerimizden, b u y ö n d e bir çalışma b e k l e d i ğ i m i z i ifâde e t m e k iste riz.
MESNEVÎ HADÎSLERİ'NİN SIHHAT DERECELERİ H z . M e v l â n â ' n ı n , eserine, k ü ç ü m s e n m e y e c e k sayıda hadîs aldığını söylemiştik. Tesbît edebildiğimiz kadarıyla, -mükerrerler hâriçMesnevı'âe 158 h a d î s vardır. B u n a , belki birkaç r a k a m daha ilâve edilebilir. Y u k a r ı d a da ifâde ettiğimiz gibi, b u n u n 53 tanesi başlık olarak verilmiştir. Geri k a l a n l a n ise, beyitleri içerisinde geçmektedir. Mesnevî'deki hadîsleri tesbît ederken, açıkça "hadîs" olduğu belirti lenleri ele aldık. Delâlet v e y a işaret yoluyla, m a z m u n u n u n hadîs o l m a ihti mâli olan beyitler üzerinde durmadık. Zira, "Ben sağ olduğum müddetçe. Kur'ânın kölesi; ve Peygamber yolunun toprağıyım" diyen H z . M e v l â n â ' n ı n bütün sözleri, b u iki çizginin dışına ç ı k a m a z d ı . B i z d e , i l i m yapacağız diye, "edeb" sınırı dışına çıkamazdık...
292
Mesnevî
'de, hadîslerin cildlere dağüışı şöyledir:
I. Cildde
39 Hadîs
II. Cildde
23 Hadîs
III. Cildde
19 Hadîs
IV. Cildde
2 4 Hadîs
V. Cildde
25 Hadîs
VI. Cildde
28 Hadîs
Yekûn
158 H a d î s
Bir hadîsin, çeşitli b ö l ü m l e r d e v e değişik cildlerde, ü ç - beş defa zikredildiği de olmuştur. Bunları, tek hadîs olarak değerlendirdik.
Bu hadîslerin, "sıhhat
derecelerine
göre durumları"
ise şöyledir:
a)
Senedleri sahîh olanlar
78
b)
Senedleri zayıf olanlar
38
c)
Kaynağını tesbît edemediklerimiz
16
d)
Y a y g ı n olan lâfzı hadîs olmayıp da benzerini tesbît ettiklerimiz
8
Kaynaklarını tesbît edip d e sıhhat derecelerini tesbît edemediklerimiz
4
Hadîs olmadığı üzerinde yaygın görüş olup, metnini kaynaklarda tesbît edemediklerimiz ( M e v z u ' )
14
e)
f)
Yekûn
158
Kaynağını tesbît e d e m e d i ğ i m i z hadîsler için "son söz" s ö y l e m e k m ü m kün değildir... Gerçi, m e v c û d m a t b u eserlerin -aşağı yukarı- t a m â m ı n a yakı nım taramış o l m a m ı z a ; v e araştırmamıza esâs teşkil eden bibliyografyanın yüz'ü aşmasına r a ğ m e n , sayıları son derece kabarık olan y a z m a eserlerin hepsini inceleme i m k â n ı m ı z olmadı. Biz, bu neviden hadîslerin kaynakları nın tesbît edilebileceği yolundaki kanâatimizi hâlâ m u h a f a z a ediyoruz.
293
Bir Icısım lıadîslerin, P e y g a m b e r Efendimizin'in Icullandılclan lâfızlarla değild d e , m â n â y ı b o z m a d a n , değişik kelimelerle rivayet edildikleri bir vakı adır. B u n a , hadîs dilinde "rivayet bil'mânâ" denir. B u d u r u m u g ö z ö n ü n d e bulundurarak, aynı m â n â y ı ifade eden ve Mesnevî'dokinç. yakın bir lâfızla rivayet edilmiş olan hadîs metinlerini tesbît e t m e y e gayret ettik. Y u k a r ı d a sözünü ettiğimiz y a z m a eserlerde, belki bunların, Mesnevî'de geçen şekli de bulunabilecektir. K a y n a k l a r ı n ı tesbît ettiğimiz h â l d e , "sahîh" v e y a "zayıf" o l d u ğ u n a dâ ir, m u h a d d i s l e r c e bir g ö r ü ş belirtilmeyen metinler için, h ü k ü m b e y â n et m e k t e n çekindik. H a d î s l e r i n sıhhat derecelerini tesbît e d e r k e n , y i n e çeşitli m u h a d d i s l e r i n k a n â a t l e r i n e b a ş v u r d u k . M u h a d d i s l e r i n h ü k ü m l e r i arasında u y u ş m a z l ı k olanlar için, h a d î s usûlü ölçüleri içerisinde, tercih h a k k ı m ı z ı kullandık. Hadîs olmadığı üzerinde çeşitli görüşler ileri sürülen v e kaynaklarda da tesbît e d i l e m e y e n 14 m e t i n ise, şimdilik "mevzu' hadîs" olma vaziyetinden kurtulamamıştır. B u r a k a m , b ü t ü n ü n % 8 ' i n i teşkil eder. B u d u r u m a göre, "Mesnevî'ye, Hadîs ilmi bakımından yöneltilen ithamların doğruluk dere cesi, yüzde sekiz oluyor". D i d a k t i k v e t a s a v v u f î mâhiyette olan eserler için, b u durum, b ü y ü k bir k u s u r o l m a s a gerektir. Kaldı ki, bir kısım kaynak hadîs m e c m u a l a rında bile, b u r a k a m ı n ç o k üstünde, " m e v z u ' Aarfîs"bulunabilmektedir.
MESNEVÎ'NİN, BİR FIKIH KİTABI İLE MUKAYESESİ Fıkıh ilmine dâir eserler, ihtiva ettikleri hadîsler bakımından, fazla bir tenkide uğramamıştır. Üstelik, hukukî eserlerdeki hadîsler üzerinde d a h a titiz davranıldığı; v e b u neviden eserler içerisinde "zayıf v e "mevzu'" hadîs bulunmadığı h u s u s u u m û m î bir kanâattir. M u k a y e s e l i bilgiler, bizi, tek taraflı kararlardan d a h a isabetli sonuçlara götürür. B u n o k t a d a n hareket ederek, Mesnevî 'yi. Fıkıh dalının klâsik eserle rinden birisi ile karşılaştırmayı u y g u n bulduk. M u k a y e s e m i z i n h e r iki unsuru da; aynı coğrafî bölgenin, aynı iklimin, birbirine çok yakın iki kültür m e r k e zinin insanı; ve rivayet geleneğinin terk edildiği d ö n e m i n eseridir. Birisi Belh 'li, diğeri Semerkand 'lıdır...
294
H z . M e v l â n â ' d a n 120 sene ö n c e vefat eden ünlü Hanefî Fakîhi ' A l â ' ü d dîn e s - S e m e r k a n d î (ö: 5 5 2 / 1 1 5 7 ) ' d e n v e , kendi daimin eseri Tuhfet ulFukahâ dan b a h s e t m e k istiyoruz. Tuhfet'ül-Fukahâ'nm hadîsleri ü z e r i n d e d e b i r tahrîc ç a l ı ş m a s ı y a pılmıştır. Şam Üniversitesi Şeriat Fakültesi H a d î s Üstadı M u h a m m e d M u n t a s ı r e l - K e t t â n î t a r a f ı n d a n g e r ç e k l e ş t i r i l e n b u c i d d î ç a l ı ş m a , eserin aslı ile b i r l i k t e , d ö r t cild h â l i n d e ( 2 2 0 0 sahîfe, B e y r u t 1 9 6 4 ) n e ş r e d i l m i ş tir. Üstâd e l - K e t t â n î ' n i n tesbîtine göre, Tuhfet'ül- Fukahâ'da 6 2 9 hadîs b u lunmaktadır. "Mütevâtir" v e "sahîh" olanlar dışında, b u hadîslerin 9 2 ' s i "zayıf" bir senedle rivayet edilmiştir... 3 0 kadarı "muharref'dk. 2 0 küsu runun "kaynağı tesbît edilememiş "tir... Eserde, 8 tane de "mevzu' hadîs" bulunmuştur. B u m u k a y e s e b a ş k a herhangi bir eserle yapılsa, d u r u m yine d e d e ğ i ş m e yecek; v e üç aşağı b e ş yukarı, aynı sonuçlar alınacaktır. N e v a r ki, fıkhî eser lerde "mevzu' hadîs" bulunabileceği hususu, hiçbir z a m a n p o l e m i k k o n u s u yapılmamıştır.
MESNEVÎ'NİN HADÎSLERİ ÜZERİNDE YAPILAN DİĞER ÇALIŞMALAR Yazıldığı devirden b u y a n a üzerinde ç o k yönlü çalışmalar yapılmış olan Mesnevî'nin, hadîsleri üzerinde de incelemeler eksik değildir. Diğerleri y a nında, bilhassa iki tanesi, üzerinde d u r u l m a ğ a değer niteliktedir: 1) Mesnevî Şârihî A n k a r a v î (ö: 1041/1631), beyitleri şerh ederken, beytin delâlet v e y a işaret ettiği hadîs-i şerifleri de kaydetmiştir. Aşağı y u k a n hadîs metinlerinin t a m â m ı k a y d e d e n A n k a r a v î , ancak p e k azının kaynağını belirtmiş ve hiçbirisinin sıhhat derecesi h a k k ı n d a her hangi bir işarette bulu namamıştır. B u b a k ı m d a n o, ilmî bir tahrîc sayılamayacağı gibi, Mesnevî'ye bu k o n u d a yöneltilen tenkîdleri cevaplandırmaktan da u z a k t ı r . . . B i z , Farsça olarak verilen hadîslerin asıllarını tesbît ederken, A n k a r a v î ' n i n b u değerli eserinden b ü y ü k ölçüde faydalandık. 2) İranlı Profesör B e d î u z z a m â n F ü r û z a n f e r ' i n de b u k o n u d a bir araş tırması vardır. Ehâdîs-i Mesnevî adını verdiği b u eser. Tahran Üniversitesi'nin 2 8 3 seri numarasıyla 1375/1955 yılında neşredilmiştir. Eser; önsöz, 295
metin, indelcs vs. ile birlikte 2 8 6 sahîfe tutarmdadır. Profesör, Mesnevî'nin I. cildinde 102, II. cildinde 89, III. cildinde 8 3 , IV. cildinde 2 3 3 , V. cildinde 139, VI. cildinde 159 o l m a k üzere, c e m ' a n 745 "beyit" tesbît etmiştir. F ü r û z a n f e r , m ü k e r r e r hadîsleri ayrı ayrı sayması bir tarafa, Mesnevî'deki Arapça vecize ve darb-ı meselleri; ve bilhassa, her hangi bir hadîsin m a z m u n u n a işaret eden beyitleri de bu m e y a n d a zikretmek suretiyle 745 r a k a m ı n a ulaşmıştır. B u b a k ı m d a n , 745 rakamının ihtiva ettiği beyitlerin, denilebilir ki, yarıya y a k ı m hadîs değildir. Pek çoğu da, m ü k e r r e r hadisler dir. Sözünü ettiğimiz bu eser de, ilmî m â n â d a bir tahrîc olmamakla beraber, Mesnevî'deki hadîslerin geçtiği beyitleri ve hadîs metinlerinin pek çoğunu derli toplu bir yerde vermesi bakımından faydalıdır. Müellifin, yer yer gözün den kaçanlar da olmuştur ki, biz, m ü h i m olanlarını, yeri geldikçe işaret ettik.
NETÎCE İlmin de, î m â n ı n d a e d e b ' i ; ResûluUah E f e n d i m i z ' e , söylemediği bir sözü isnâd e t m e m e k olduğu kadar, O ' n u n söylediği bir söze, "Bu söz O'nun değildir" d e m e m e y i de gerektirir. Tefsir, Târih, Siyer, Ahlâk, Tasavvuf... gibi ilim dallarına âid eserlerde b u l u n a n hadîslerin ç o ğ u n u n "zayıf" v e y a "uydurma" olduğu öne sürülürken, bu iddianın altından, hesapta o l m a y a n sonuçların çıkabileceği dikkatten uzak tutulmamalıdır. Değilse, birisi kalkıp, pekâlâ "Öyle anlaşılıyor ki İslâm, bu gibi ilim dallarına önem vermemiştir... Bu neviden bilgilerin, hepsi değilse bile, çoğu safsata ve hurafeden ibarettir" diyebilir. Böylesine iddialar, bir y a n d a n bu sahaların ö l ü m s ü z eserlerini bir ka l e m d e "ikinci sınıf eser" d u r u m u n a düşürürken; öbür taraftan da, bu eserleri veren büyüklerimizi, abesle iştigâl eden kimseler hüviyetine b ü r ü n d ü r m ü ş oluyor. İ s l â m ' ı n kültür bütünlüğünü sağlayan eserler değerlendirilirken, birisi lehine diğeri saf dışı bırakılırsa, b u n d a n , i r f a n hayatımız b ü y ü k yaralar alabilir. Bilindiği gibi, sistem bir bütündür. B u bütün içerisinde, t e m e l u n s u r l a r o l d u ğ u gibi, t e f e r r u a t dediğimiz t a m a m l a y ı c ı unsur l a r d a m e v c û d d u r . Hattâ çoğu z a m a n günlük hayatımız, teferruat dediğimiz
296
m e s ' e l e l e r l e iç içe olduğu hâlde; temel unsurlarla, günlerce, aylarca, yerine göre yıllarca karşılaşmadığımız olabilmektedir. Bir M e v l â n â , bir M u h y i d d î n - i 'Arabî, bir ' A b d ü l k â d i r - i Geylânî, bir A h m e d - i Yesevî, bir Seyyid A h m e d er-Rifâ'î, bir Şeyh Edebâlî, bir A k ş e m s e d d î n v e diğer bir benzerinin cemiyet içinde icra ettikleri fonksiyon la, İ m â m - ı A ' z â m ' ı n , bir İ m â m - ı Şâfi'î'nin, bir S e r a h s î ' n i n , bir E b u s s u ' î î d E f e n d i ' n i n . . . icra ettikleri fonksiyon, birbirine zıt değil, sistemin b ü t ü n l ü ğ ü içerisinde, sâdece bir "iş bölümü "nden ibarettir. V e , her sahanın kendine göre bir m e t o d u , kendine göre bir üslûbu olagelmiştir.
Bâzı kalemlerce zayıf v e mevzu' hadîsler k o n u s u işlenirken kullanılan üslûp, h e m çok şert, h e m d e , hadîs-i şerifler üzerine gölge düşürücü d o z d a olmuştur. Ü s l û p o kadar serttir ki, m e s ' e l e n i n esâsına vâkıf o l m a y a n k i m s e leri, "İslâmi eserler, uydurma hadîslerle doludur... Hadîs diye nakledilen sözlerin çoğu uydurmadır.'..." gibi bir şüpheye sürükleyecek mahiyettedir. Halk dilinde buna, "kaşyaparken göz çıkarma" derler. Halbuki ilk devir İslâm âlimleri v e özellikle hadîsçileri, tâ işin başlangı cında çok sıkı tedbirler alarak. P e y g a m b e r pınarının berrak s u y u n u kirletebi lecek bütün menfezleri tıkamışlar v e bize sağlam bir mîras bırakmışlardır. Eldeki hadîslerin "tapu'lan d u r u m u n d a olan bu sağlam ve zengin mîras sayesinde, hiç paniğe kapılmadan, sükûnetle ve gönül huzuru ile vesikaları değerlendirmek m ü m k ü n olabilmektedir. Zamanın çeşiüi badireleri içerisinde hiç yara almadan g ü n ü m ü z e kadar gelebilmiş v e tek başına ayakta durmayı başarabilmiş olan şahıslar, m ü e s s e seler ve bunların temsil ettikleri fikir sistemlerine karşı yapılan tenkîd v e itirazların, daha çok, o sahaların âşinâsı o l m a y a n çevrelerden geldiğini söy lersek, bir gerçeğin perdesini aralamış oluruz.
Yazımızın sonunu. Rahmetli H o c a m Prof. M . T a y y i b O k i ç B e y ' i n , Mesnevî Hadîsleri üzerinde yaptığımız araştırmaya lütfettiği " ö n s ö z "ün son paragrafı ile b a ğ l a m a k istiyoruz: "Mesnevî 'de, doğrudan doğruya mevzu' (apokrif) olan hadîslerin sı çok sayılamaz (14). Yazar, bu rakamı tesbît etmekle, Mesnevî'nin müellifi lehine olacak bir hakikati tesbît etmiş olmaktadır. Sayın
sayı büyük Yar297
d ı m ' ı n bu çalışmalarından önce, Mesnevî'de, "Mevzu' Hadîs" mikdârının daha kabarık olacağı tahmin edilebilirdi. Böylece, bu gibi teşevvüşlerden, C e l â l ü d d î n R û m î , asırlar sonra tebriye edilmiş oluyor. Zayıf sayılan hadîslerin sayısı, her ne kadar küçümsenemezse de (38), didaktik ve tasavvufî eserler için, bu durum tabii karşılanabilir. Netice itibârı ile yazar, "Mesnevî Hadîsleri"ni sıhliat yönünden vuzuha kavuşturmuştur ki, tedkîkinin asıl ehemmiyeti de buradadır".
298
EK-2
AÇIKLAMALAR'»
1°) B u r a d a h a d î s o l a r a k z i k r e d i l e n m e t i n Keşf'ül-Hafâ'da i\i
i
dis olarak bilmiyorum
(1/322)
lafzıyla geçer ki, 'Aciûnî "bu metni " demektedir. B u n u n dışında î b n Sînâ, el-Kânûn
Tıbb adlı eserinde "
j o^Jo'is
i ^ ^ y ^ U j ^ ^ i j ^ ^ ^ V
ha fi 't-
ou^/ı oî
•up" bu ibareye detaylı olarak tıbbî bir bilgi şeklinde yer verir"'. 2°)
V! ^ u î ^ jif./
V! . U J ! f / i L. " Bu metin eş-Şerîf E b û ' l - K â s ı m
'Ali e l - H ü s e y n î ' n i n el-Fevâidü'l-Müntehaba adlı eserinde geçer. A y m za m a n d a Hâfız İbn 'Asâkir v e kardeşinin oğlu E b û M a n s u r b. 'Asakir, elErba'în fî Menâkıbi Ümmehât'il-Mü'minin adlı eserinde E b û ' A b d ' ü l - Ğ â n î el-Hasan b. 'Ali b. 'îsâ e l - E z d î ' d e n o da ' A b d ' ü r - R a z z â k b. H e m m â m ' d a n o da İ b r a h i m b. M u h a m m e d e l - E s l e m î ' d e n o d a D â v û d b. e l - H u s a y n e l - E s l e m î ' d e n o da ' î k r i m e b. H â l i d ' d e n o da Ali b. E b î T â l i b ' d e n merfû ' olarak rivayet etmiştir. A n c a k p e k çok m u h a d d i s , bu hadîsin m e t n i n d e illet b u l u n d u ğ u n u , dolayısıyla "zaif" kabul edileceğini söylemiş olduklarından, m u t e b e r h a d î s k a y n a k l a r ı na girmemiştir. Bu hadîsin başının ^ u î ^ ^uSf ^ < ^ s ^ " hadîsi o l d u ğ u n u söyleyenler de vardır. A n c a k yaygın kanâat hadîsin "mevzu'" olduğu yönündedir. B u n u n dışında, Târîhu Dımeşk adlı eserde (1/34) E b û Z ü r ' a b u metni Y a h y a b. S a ' î d ' d e n "sahih " bir senedle rivayet etmiştir. 3°) kaynağını 4°) birinci el hadîs kaynaklarında (*) (1)
Bu açıklamaları titizlikle hazırlayan Dr. M e h m e t Sait T o p r a k ' a teşekkür ederiz. Bkz. İbn Sînâ, el-Kânûn fi 't-Tıbb, I/l 52.
299
5°) Mevzû'ât kitaplarında birkaç aynı metinle karşılaşırız. Banların n e redeyse t a m a m ı n d a hadîsin gerçekten "zaîf" olduğu ifâde edilmekle yetinilmiştir<". 6°) "Bu hadîsin kaynağı hakkında
herhangi bir yeterli bilgi bulamadım
".
1°) B u hadîsin yukarıdaki iki tarîki dışında farklı rivayetleri olmakla b e raber, m â n â itibariyle aynıdır. Burada, sâdece senedli olan her iki rivayete işaret edenin verilmesi tercih edilmiştir. 8°) İ m â m C a ' f e r - i S â d ı k ' m rivâyetiyle Şi'a'mn hadîs külliyâtında ge çen b u metin, Sünni hadîs m e c m u a l a r ı n d a yer almamaktadır. 'Ali e l - T a b e r s î , Mişkât'ül-Envâr adlı eserinde (s. 439) bu hadîsi şu lâfızlarla aktanr:
cy
^jı^
"^i^
^
ı>i
J
> ^
.jvj'LJJL J « 9°) "O, bana yedirip
OIIX.aJi
OLI"
cjiJi
OJO, ( , J ^ J I J
5 _ ^ ı
C—İP ^ J
c55^">LIL
Ali- ^
içirir"
10°) B u metin E b û N u ' a y m ' ı n Hılyet vardır ki;
ı ^
U - ^ J J
ul-Evliyâ
adlı eserinde
Yahya b . M u ' â z ' a âid sözün az farklı bir lâfızla (
J U Î
-u^)
iiıi
{INIlll) FUL^ ^ ^ R I J
rivayetinden ibarettir. U z u n bir metnin içerisinden M e v l â
n â ' n ı n b u kısmı tercih etmesi, beytin ilk kısmındaki hadîsi en iyi a n l a m d a t a m a m l a r mahiyetteki
Yahya b . M u ' â z ' ı n bu sözünü m ü n a s i p g ö r m ü ş olma
sı sebebiyle olabilir. Zâten metin, birinci hadîsi şerh maksadıyla söylenmiş bir söz m a h i y e t i n d e durmaktadır. B u m e t n i n t a m a m ı şöyle geçmektedir:
jP
V^î
j,,
ciU^
oi-JJ'ljJl
i4^>.^L
J^BF-L
^jp-j
C_~-öJjtil
t d J L U i ı „ J JjJuaJl L f «
<3j
'«ı^'
(2)
300
j
JAjj
y,
UÎO^
cv}i^'> l_y^ı OT>LI'L LILJ ı j ı i j - L ^ ı DUL J i J
ÂJU
ı ^ ' L j b î
y, xıA j_J-L ^\ Js.\y -LS^ı OıJJÎ
^ ı J IIıL ( ^ - i j
^
cJujî
y,
OUIP
LJ-^JI , . - 5 : J L I O B «
("ULJ ^ ^ r l j
4
5.»^$^
yJuS^\
C O ^ Î _ J . D U - J J _JA«JL
^ıJJL J i ; j * J U ^ ^ r l
J J I (^_^.
^.i-iyi-\j
C U - J l j cı_j_^JıJl
Meselâ bkz. Fettenî, rezfe>e« 'ül-Mevzû 'ât, I, 249.
j.UiîJl
B'A^
j; ^ ^yrj
ı-J^îj 0>J-lJ
11 °) hadîsi alınamayacalc derecede 12°) Hadîs, p e k çok ilk d ö n e m J a s a v v M / k a y n a ğ m d a yer almakla birlik te,
biz
bu
rivayetin
menşei
olduğunu
düşündüğümüz
bir
rivayeti
B e y h a k î ' n i n Şu'ab'ül-îmân adlı eserinde tesbît ettik"». B e y h a k î ' n i n Şu'ab ul-fmân'mda zikrettiği aşağıdaki rivayet M e v l â n â ' n ı n mânâsını ak tardığı beyitle y a k ı n d a n ilişkilidir:
U ÛJo
üU'^l _} â%
A-IP
j S->Uil 4 P
^J: o^j\^%J,\ AJ J U İ
_;.«JiJt
Oİ
jA lili
13°) "Sadaka ve sıla-i rahîm şekilde gelen ölümden korur"
(3)
ALS!-J
sayesinde
Jü :
ı_J6jLs Jb-Ij
Allah
İJLŞİ ÇLİI
ömrü
j ; / j LJ
j j i l i») ^^^^
uzatır
Jy>~ \ S A J
ve fecî
bir
Beyhakî, Şu 'ab ul-îmân. 1/30. 301
MESNEVÎ HADÎSLERI FORMA 21
EK-3
CÂMİ'UL-ÂYÂT'IN
YAZMA
NÜSHALARI
I- Türkiye'deki yazma nüshaları: 1. A n k a r a Millî KütüphaneY a z m a l a r Koleksiyonu, n u : 2 0 7 0 , vr. 158, nesih, ist. 1024. 2. İstanbul S ü l e y m a n i y e Y a z m a Eser Kütüphanesi A n t a l y a Tekelioğlu B ö l ü m ü , n u : 3 9 0 , vr. 195, t a i î k , ist. 1024. 3 . İstanbul S ü l e y m a n i y e Y a z m a Eser K ü t ü p h a n e s i M i h r i ş a h
Sultan
B ö l ü m ü , n u : 1 8 1 , v r . 2 3 0 , t a ' l î k , ist. 1 0 2 4 . 4. İstanbul T o p k a p ı Sarayı Müzesi Kütüphanesi T ü r k ç e Y a z m a l a r ı , n u : 1301, vr. 186, ta'lîk, ist. 1027. 5. İstanbul S ü l e y m a n i y e Y a z m a Eser K ü t ü p h a n e s i Kadızâde M e h m e d Efendi Bölümü, nu: 2 7 1 , vr. 170, ta'lik, ist. 1208. 6. İstanbul S ü l e y m a n i y e Y a z m a Eser Kütüphanesi L â l e l i B ö l ü m ü , n u : 1 3 5 3 , vr. 1 9 5 , n e s i h , ist. 1 0 2 8 . 7. İstanbul S ü l e y m a n i y e Y a z m a Eser Kütüphanesi P e r t e v P a ş a B ö l ü m ü , n u : 2 3 9 , v r . 3 3 7 , t a ' l î k , ist. 1 0 2 9 . 8. İstanbul S ü l e y m a n i y e Y a z m a Eser K ü t ü p h a n e s i Ş e h î d A l i P a ş a B ö l ü m ü , n u : 1 1 5 9 , v r . 179, t a ' l î k , ist. 1 0 3 1 . 9. İstanbul S ü l e y m a n i y e Y a z m a Eser Kütüphanesi L a l a İsmail B ö l ü m ü , n u : 1 2 9 , v r . 2 8 3 , t a ' l î k , ist. 1 0 3 4 . 10. İstanbul S ü l e y m a n i y e Y a z m a Eser K ü t ü p h a n e s i V e l i y y ü d d î n Efendi B ö l ü m ü , n u : 1720, vr. 2 2 3 , ta'lîk, ist. 1037. 11. Ç o r u m H a s a n Paşa İl Halk Kütüphanesi, n u : 8 0 3 / 1 , vr. l ' ' - 1 7 5 ^ n e sih v e ta'lîk, ist. 1038.
303
12. A n k a r a Millî K ü t ü p h a n e , Afyon G e d i k A h m e t P a ş a B ö l ü m ü , nu: 18202, ist. 1 0 4 1 . 13. A n k a r a Millî K ü t ü p h a n e , Afyon G e d i k A h m e t P a ş a B ö l ü m ü , nu: 18215, ist. 1 0 4 1 . 14. İstanbul S ü l e y m â n i y e Y a z m a Eser Kütüphanesi Beyazıd B ö l ü m ü , nu: 3 6 5 7 , vr. 2 4 0 , ta'lîk, ist. 1064. 15. M a n i s a İl Halk K ü t ü p h a n e s i , nu: 4 9 5 8 , vr. 2 3 3 , nesih, ist. 1082. 16. İstanbul S ü l e y m â n i y e Y a z m a Eser Kütüphanesi Hacı M a h m u d Efen di B ö l ü m ü , nu: 2326, vr. 130, nesih, ist. 1093. 17. İstanbul S ü l e y m â n i y e Y a z m a Eser Kütüphanesi B e y a z ı d B ö l ü m ü , nu: 3 7 6 4 , vr. 124, ta'lîk, ist. 1096. 18. K o n y a B ö l g e Y a z m a Eserler Kütüphanesi, İsparta İl Halk K ü t ü p h a nesi, nu: 1 7 2 0 / 1 , vr. l ' ' - 1 0 8 ^ ta'lîk, ist. 1167. 19. K o n y a B ö l g e Y a z m a Eserler K ü t ü p h a n e s i , A n t a l y a Elmalı İlçe Halk K ü t ü p h a n e s i , nu: 2 5 5 7 / 4 , vr. 47"-58', r i k â ' , ist. 1180. 2 0 . İstanbul S ü l e y m â n i y e Y a z m a Eser Kütüphanesi Beyazıd B ö l ü m ü , nu: 9 3 3 6 , vr. 123, ta'lîk, ist. 1 2 0 1 . 2 1 . A n k a r a Millî K ü t ü p h a n e , Afyon G e d i k A h m e t P a ş a B ö l ü m ü , nu: 18212, vr. 189, ist. 1289. 2 2 . A n k a r a Millî K ü t ü p h â n e Y a z m a l a r Koleksiyonu, nu: 7 1 9 1 , vr. 2 6 1 , nesih, trz. 2 3 . İstanbul Nûruosmaniye Y a z m a Eser Kütüphanesi, nu: 4 7 7 , vr. 176, trz. 24. İstanbul Nûruosmaniye Y a z m a Eser Kütüphanesi, nu: 4 7 8 , vr. 178, trz. 2 5 . İstanbul S ü l e y m â n i y e Y a z m a Eser Kütüphanesi D ü ğ ü m l ü B a b a B ö lümü, nu: 2 6 2 , vr. 185, ta'lîk, trz. 2 6 . İstanbul S ü l e y m â n i y e Y a z m a Eser Kütüphanesi Lâleli B ö l ü m ü , nu: 1354, vr. 150, nesih, trz. 2 7 . İstanbul S ü l e y m â n i y e Y a z m a Eser K ü t ü p h a n e s i Nâfız Paşa B ö l ü m ü , nu: 3 7 8 , vr. 2 7 7 , nesih, trz. 2 8 . İstanbul S ü l e y m â n i y e Y a z m a Eser K ü t ü p h a n e s i Pertev Paşa B ö l ü m ü , nu: 2 5 5 / 1 , vr. 167, ta'lîk, trz. 2 9 . İstanbul S ü l e y m â n i y e Y a z m a Eser K ü t ü p h a n e s i Serez B ö l ü m ü , nu: 3 8 6 3 / 1 , vr. 6 2 , ta'lîk, trz.
304
30. K a s t a m o n u İl Halk Kütüphanesi, nu: 3037, vr. 134, nesih, trz. 3 1 . K o n y a B ö l g e Y a z m a Eserler Kütüphanesi, K o n y a İl Halk K ü t ü p h a nesi, nu: 4 1 0 8 / 1 , t a i î k , trz. 32. K o n y a M e v l â n â Müzesi T ü r k ç e Yazmaları, nu: 2 0 8 1 , vr. l''-184'', ta'lîk, trz. 33. Konya Mevlânâ Müzesi Türkçe Yazmalan, nu: 2082, vr. 234, ta'lîk, trz. 34. K ü t a h y a V â h i d Paşa İl Halk Kütüphanesi, nu: 1052/3, vr. 9 ' ' - 1 3 0 \ ta'lîk, trz. 35. Kütahya Vâhid Paşa İl Halk Kütüphanesi, nu: 2 5 1 , vr. 2 0 1 , ta'lîk, trz. 3 6 . M a n i s a İl H a l k Kütüphanesi, n u : 2 6 5 2 , vr. 1 9 1 , ta'lîk, trz.
II- T ü r k i y e d ı ş ı n d a k i y a z m a n ü s h a l a r ı : 1. Kâhire-Mısır, Hıdiv Kütüphanesi T ü r k ç e Y a z m a l a n , nu: 8 5 5 8 , vr. 146, nesih, trz. 2. Kâhire-Mısır, Mısır Millî Kütüphanesi T ü r k ç e Yazmaları, nu: T a savvuf-ı Türkî/20, vr. 146, ta'lîk, trz. 3. Kâhire-Mısır, Mısır Millî Kütüphanesi T ü r k ç e Yazmaları, nu: Tasavvuf-ı Türkî T a l â t / 2 1 , vr. 19-228, nesih, trz. 4. Kâhire-Mısır, Mısır Millî Kütüphanesi T ü r k ç e Y a z m a l a r ı , nu: T a savvuf-ı Türkî Talât/18, ta'lîk, trz. 5. Kâhire-Mısır, Mısır Millî Kütüphanesi T ü r k ç e Y a z m a l a r ı , nu: Tasavvuf-ı Türkî Talât/22, vr. 2 2 1 , ta'lîk, trz. 6. Kum-Iran, Kitabhâne-i U m û m î - y i Hz. Ayetullah Necefî K ü t ü p h a n e s i T ü r k ç e Yazmaları, nu: 3 1 2 5 , vr. 7 1 , ta'lîk, trz.
Maraşî
305
EK-4
MESNEVÎ HADÎSLERİ Mesnevî Nu 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29
Hadîsleri
Veled İzbudak
Sahîfe
Cild
Beyit
31 32 33 34 35 36 38 39 41 43 44 46 47 49 51 52 53 54 56 58 60 61 62 64 66 67 69 69 71
I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I
176 240 381 400 907 913 914 927 984 1044 1070 1142 1328 1373 1427 1605 1763 1946 1951 1972 1986 2046 2113 2223 2321 2357 2433 2653-2655 2959
İNDEKSİ
Tercümesi Açıklama
Beyitten önceki başlık
Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık
Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık
Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık
Ankaravî Sahîfe 86 94 116 120 210 211 212 214 225 235 241 255 284 292 301 335 366 396 398 401 404 415 426 444 458 462 473 510 556
Şerhi
Mesnevî Hadîsleri
Veled İzbudak Tercümesi
Ankaravî
Nu
Sahîfe
Cild
Beyit
Sahîfe
30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67
73 74 76 78 80 81 83 84 86 88 93 94 95 97 98 100 102 102 104 105 107 109 109 112 114 114 117 119 121 122 123 125 127 131 132 134 136 138
I I I 1 I I I I I I II II II II II II II II II II 11 II II II II II II II II II II II II III III III III III
308
Açıklama
3120 3390 3462-3463 3500 Beyitten önceki başlık 3513 3656 3741 3803-3805 3953 3972 364 548 601 683 727-728 738 1018 1248 1536 1738-1739 1871 1877 1911-1913 2551-2553 2613 2635-2637 2734 2854-2856 2910 3013 3235 3549 3711 268 518 1362 Beyitten önceki başlık 1774 1783-1788
577 614 628 633 636 661 762 683 705 709 69-70 92 99 112 121 123 168 200 248 283 309 309 313-314 398-399 406 409-410 423 438 446 460 493 541 560 59 98 221 288 289
Şerhi Açıklama
Mesnevî
Nu 68 69 70 71 72 73 74 75 76
11 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105
Hadîsleri
Sahîfe 141 142 144 146 146 147 148 149 151 152 154 155 157 159 163 163 165 166 168 170 171 173 175 176 177 179 179 181 183 184 185 186 187 189 190 192 193 194
Veled İzbudak
Cild
Beyit
III III III III III III III III III III III III III III IV IV IV IV IV IV IV IV IV IV IV IV IV IV IV IV IV IV IV IV IV IV IV IV
1934 3104 3943 4004 4066 4079 4103 4146 4244 4467 4473 4512 4571 4782 78 525 526 538 1056 1203 1420 1468-1469 1497 1641 1834 1947 2272-2273 2540 2577 2585 3082-3083 3193 3300 3344 3400 3567-3568 3700 3755
Tercümesi
Açıklama Beyitten önceki başlık
Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık
Beyitten önceki başlık
Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık
Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık
Beyitten önceki başlık
Beyitten önceki başlık
Ankara
Sahîfe
Açıklama
312 518-519 659-660 668 676-677 678 681 689 706 742-743 743-744 751 761 797 27 107 107 111 216 251 294-295 307-309 315-316 351-352 405 429 508-509 572 582 584 707 734 767 782-783 795 832-833 861 874
309
Mesnevî
Hadîsleri
Veled İzbudak
Nu
Sahîfe
Cild
Beyit
106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 138 139 140 141 142
199 200 201 203 206 208 209 210 212 213 214 214 216 217 219 220 221 222 223 226 226 228 230 231 232 235 236 238 239 240 240 242 243 243 243 244 244 245
V V V V V V V V V V V V V V V V V V V V V V V V V VI VI VI VI VI VI VI VI VI VI VI VI VI
59 64 288 454-455 574 604 746-747 823 833 869 1051 1084 1593 1772 2048 2114 2385-2386 2401-2402 2734 2799 2819 3111 3131 3591 4153 333-334 380 482 493 643 742-748 1186 1450 1450-1451 1571 1656 2148 2252
310
Tercümesi Açıklama
Sahîfe
Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık
Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık Beyitten Beyitten Beyitten Beyitten
önceki önceki önceki önceki
Ankar
başlık başlık başlık başlık
Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık
Beyitten önceki başlık
Açıklama
25 26 81 125-126 153 163 193-194 210 212 218 260 267 376 407 461 472 515 518-519 591 604 608 970 674-675 759 863 88 100 120 122 150 178-179 273 337 337 371 399 530 30 Tekmile'de
Mesnevî Nu 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 154 155 156 157 158
Hadîsleri
Sahîfe Cild 246 248 249 251 252 253 255 256 257 258 259 260 260 262 263 264 265
VI VI VI VI VI VI VI VI VI VI VI VI VI VI VI VI VI
Veled İzbudak Beyit
Tercümesi Açıklama
2410 2591 2636 2671-2672 2826 2982 3010 3288 3549 3572 3811 3883 3883 Beyitten sonraki başlık 3974-3975 4213 4255 Beyitten önceki başlık 4538 Beyitten önceki başlık
Ankaravî Sahîfe 69 102 113 121 148 186 191 252 311-312 317 369 379 379 395 440 446 488
Şerhi Açıklama
Tekmile'de Tekmile'de Tekmile'de Tekmile'de Tekmile'de Tekmile'de Tekmile'de Tekmile'de Tekmile'de Tekmile'de Tekmile'de Tekmile'de Tekmile'de Tekmile'de Tekmile'de Tekmile'de Tekmile'de
311
M E S N E V Î B E N Z E R İ Mesnevî
Hadîsleri
H A D Î S L E R İ ' N D E
B E Y İ T L E R
Veled İzbudak
Nu
Sahîfe
Cild
Beyit
11 13 14 20 24 26 26 28 35 36 47 55 56 58 58 62 70 75 77 84 91 94 94 95 101 110 110 113 114 124 124 124 124 126 126 129 154
45 48 49 58 64 67 67 69 81 83 102 116 117 121 121 127 144 150 153 165 176 179 179 181 189 206 206 211 212 223 223 223 223 226 226 231 260
III II I I II V V VI VI VI I V VI II VI IV V VI V II V VI VI VI VI VI VI II V V VI VI VI II VI I VI
1580 30 1387 2428 380-381 673 715 3071-3073 2643 2008 3700 4173.4174 4274 1669 4507 406 3351 4395 4030 3056 1743 723 3837 698 4859 478 2620 3037 925 2737 1661 2103 2884 517 435 3948 3883
İNDEKSİ
Tercümesi
Açıklama
Beyitten önceki başlık
Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık
Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık
Beyitten önceki başlık
Beyitten önceki başlık Beyitten önceki başlık Beyitten sonraki başlık
Ankar
Sahîfe 257 14 294 472 72 177 187 203 115 490 668 866-867 449 273 483 83-84 717 468 839 466 401 174 372 168 539-540 119 109 463 231 592 400 519 163 88 113 705 379
Açıklama
Tekmile'de
Tekmile'de
Tekmile'de
Tekmile'de
Tekmile'de 313
INDEKS
I N D E K S (A) Abbasî Devleti: 3. 'Abd b. Humeyd: 1 8 . abdest almak: 4 1 . 'Abdullah b. 'Abbâs: 252. 'Abdullah b. Ahmed b. Hanbel: 205. 'Abdullah b. 'Amr: 259. 'Abdullah b. Büsr el-Mâzinî: 187. 'Abdullah b. Ebî'l-Ced'â: 140. 'Abdullah b. el-Mübârek: 20, 34, 78, 99, 153, 159, 160, 186, 188, 208, 210, 260, 271,291. 'Abdullah b. Lehîa: 143. 'Abdullah b. Mes'ûd: 39, 54, 80, 97, 98, 107, 151, 159, 160, 202,210. 'Abdullah b. Muhammed el-'Adevî: 115. 'Abdullah b. Ömer: 36, 84, 136, 145, 148, 150, 174, 2 0 5 , 2 1 5 , 2 3 9 , 252, 258. 'Abdullah b. Ömer b. Ganâim: 137. 'Abdullah b. Ubeyd: 108. 'Abdullah b. Vehb: 229. 'Abdurrahmân b. Âiz: 131. 'Abdurrahmân b. 'Avf: 151. 'Abd'ur-Raûf el-Münâvî = Münâvî Abdülbaki Gölpmarir. 23, 24. 'Abdülhamîd Mevlâ Benî Hâşim: 228, 229. 'Abd'ül-Kâdir el-Kuraşî: 15. 'Abdülkâdir-i Geylânî: 297. 'Abd'ül-Müheymin b. 'Abbâs: 199. 'Abd'ür-Razzâk b. Hemmâm: 20, 299. abtal: 171. acele etmek: 114, 115, 208.
acele iş: 199. acı: 243. acıkmak: 105. acımak: 210, 211. acınmak: 243. acınmış ümmet: 73. acıya düşmek: 243. 'Aciûnî: 2 1 , 40, 46, 66, 87, 109, 123, 133, 135, 147, 152, 163, 178, 206, 220, 223, 231,238,254,299. acze düşmek: 101. açığa vurmak: 123. açık: 53. açılmak: 159, 160, 264. açlık: 176. adalet: 173. adalet bakımından: 247. adam: 67, 119, 140, 166, 170, 176. âdem: 218. Adem (Aleyhisselâm): 163, 224, 225. âdem oğlu: 105, 169. adem-i cevaz: 272. Âdem'in evlâdlarının efendisi: 163. âdet edinme: 159. Âdetullâh: IX. adım: 131. A d î b . el-FadI: 186. A f g a n i s t a n : 2. afiyete kavuşma: 113. ağaç: 6 1 , 6 2 , 110, 254. ağaçları yapraklandırmak: 62. ağır gelen: 153. ağır işkencelerden kurtarmak: 138. ağlamak: 63, 138, 142, 110.
(*) İndeks, karma olarak düzenlenmiştir. Şahıs adları siyah, kitab adlan beyaz italik, yer isimleri a r a l ı k l ı ve terim, deyim, kavramlar ile; unvanlar, kavim, kabîle ve müessese adlan normal karakterlerle yazılmıştır.
317
MESNEVI HADÎSLERI FORMA 22
ağlatan şey: 142. ağlatmak: 143. ahbâr-ı mevzua': 278. Ahbâru Ebî Hanîfe: 14. Ahî teşkilâtı: 7. âhir: 62. âhiret: 47, 73, 113, 173, 185. âhiretten de geçmek: 185. âhiret yurdu: 88, 112. ahirûnes sâbikun: 165. ahkâm: 272. ahkâm hadîsleri: 269, 272, 278. ahlâk: 1, 12, 278, 296. ahlâkî: 269. ahlâk kitapları: 278. ahmak: 179. ahmak dost: 109. Ahmed (Hz. Peygamber'in adı): 123, 209. Ahmed b. 'îsâ: 173. Ahmed b. el-Mufaddal: 72. Ahmed b. Hanbel: XVI, 17, 20, 36, 42, 55, 56, 60, 65, 75, 77, 95, 98, 99, 100, 101, 108, 118, 124, 126, 139, 141, 145, 148, 150, 153, 154, 155, 156, 164, 165, 167, 169, 171, 177, 178, 184, 188, 201, 202, 207, 210, 212, 230, 235, 237, 239, 240, 250, 253, 257, 258, 260, 263, 266, 271, 276, 291. Ahmed b. Menî': 18, 199. Ahmed b. Salih (Hâfız): 229. Ahmed Eflâkî: 2. Ahmed İbn Hanbel = Ahmed b. Hanbel Ahmed-i Yesevî: 297. Aişe = Hz. Aişe akıl: 175, 183,203, 204, 205, 206. akıl etmek: 111. akılh:71, 109, 179. akıllı düşman: 109. akıllı kişi: 69. akıl noksanı: 104. akılsız kimse: 173 . akıl yolları: 72. âkil kişi: 127. aklı mikdârınca: 205. aklın mezarı: 132. akmak: 107. akşam: 228. A k ş e h i r : 3.
318
Akşemseddîn: 297. Alâeddîn Çelebi: 3, 6. Alâeddîn Kayser: 7. Alâeddîn Keykûbad: 4. Alâeddîn Muhammed: 3. alâmet: 185. 'Alâ'üd-dîn el-Hindî: 15, 18. 'Alâ'üd-dîn es-Semerkandî: 16, 277, 295. aldırmamak: 215. âlem: 58, 209. âlemlerin Rabbi: 105. alev: 103. alevlenmiş: 119, 120. alfabetik fihrist: 19. alıkoymak: 249. Ali = Hz. Ali Ali b. Ebî Tâlib = Hz. Ali 'Ali b. Müslim: 205. 'Ali el-Kârî: 16, 22, 46, 50, 59, 87, 88, 109, 123, 124, 137, 178, 180, 182, 223. 'Ali el-Tabersî: 300. 'Ali İbn Zeyd: 115. Âl-i İmrân sûresi: 124. âlim(ler): 8, 127. Âlimlerin Sultânı: 2. âlim mutasavvıf: 9. Ali Osman Ateş: XII. Ali Şîr Yardım: XII. Ali Yardım: VII, VIII, IX, X, XI, Xn, XIV, XV, XVI, 2, 8, 23. Ali Yardım dostları: IX. Allah: 34, 38, 39, 4 1 , 47, 53, 57, 70, 77, 78, 85, 87, 88, 97, 101, 108, 110, 113, 115, 143, 144, 154, 157, 163, 169, 176, 185, 187, 188, 195, 199, 202, 204, 213, 215, 219, 221, 228, 232, 239, 244, 249, 250, 256, 262, 301. Allah bilgisi: 177. Allah'a tevekkül etme: 37. Allah'dan en çok korkan: 232. Allah'ı en iyi bilen: 232. Allah'ın ayali: 39. Allah'm dilediği: 228. Allah'ın iki parmağı arasında: 169. Allah'ın ilmi: 228. Allah'ın lûtfu ve yardımı: 202. Allah'ın ni'meti: 250. Allah'ın nuru ile bakmak: 190.
Allah'ın rahmetinin eseri: 57. Allah'ın Resulü: 4 1 . Allah'ın takdiri: 101. Allah'ın velîsi: 143. Allah'ın yardımı: 101. Allah'ın zâtı: 193. Allah'ı tesbîh ve ona hamd etmek: 228. Allah için buğz etme: 85, 86. Allah için evlenmek: 85. Allah için sevme: 85. Allah için sevgi: 86. Allah için tutup vermek: 85. Allah için vermek: 85. Allah korkusu: 177. Allah'la beraber olma: 163. almak: 204. alnını koyma: 110. altm: 253. altına girip yüklenmek: 83. Altınapa ( A l t u n A b a ) : 4. altından çıkmak: 143. altından kalkamama: 262. altı yüz kanad: 195. altmış dakika: 46. amel: 34, 8 3 , 2 0 5 , 2 1 3 , 2 1 4 . amel eden: 170. amel edinme: 170. amel-i sâlih: 115. amel olunma: 170. A'meş:218. 'Amr b. el-Âs: 4 1 , 42, 169, 203. 'Amr b. el-Hâris: 229. 'Amr b. Evs: 225. 'Amr b. Kays: 191. 'Amr b. Ümeyye ed-Dımrî: 37, 38. ân: 46, 87. ana: 127. ana kamı: 80. an'ane: 288. A n a d o l u : 2, 5. Anadolu Selçukluları: 272. anahtar: 221, 244, 245. anasının kamı: 80. Anbese b. 'Abdurrahmân: 52. Ankaravî: XI, 23, 53, 77, 88, 93, 104, 109, 146, 163, 179, 219, 221, 241, 246, 295. Ankaravî Şerhi: 21. anlatmak: 110, 264.
anne: 228. ansiklopediler: 22. antoloji: 291. apokrif: XVI, 297. 'a'râbî: 177. Arablar: 131. aramak: 69. Arapça: XI, XII, XV, XVI, 7, 12, 13, 22, 23, 53, 102, 275, 296. Arap Dili ve Edebiyatı: 4. araştırmak: 255. arayıp bulmak: 222. arayıp sormak: 105. araz: 203. ard: 163. arif: 176. arkadaş: 202, 214, 217, 255. arkadaşlık yapma: 217. arkasından destek olma: 48. arkasını dönmek: 204. A. R. Nicholson: 23. arş: 32, 69, 151,224, 225. arşa doğru yönelmek: 221. artmak: 251. arz: 70. arzu etmek: 4 1 , 77, 110. ashâb: 14, 34, 45, 50, 62, 64, 77, 78, 82, 94, 103, 157, 177, 187, 189, 207, 208, 252, 256. 'Askalânî = İbn Hacer asker: 4 1 , 146. Asr-ı Saadet: 14. aşağı: 175, 192. aşağı bir hâle düşen: 210. aşağılamak: 69. âşık: 251. aşk: 222, 223. at: 99. ateş: 102, 107, 103, 119, 120. ateş denizi: 83. ateşin azabı: 113. ateşin içine atmak: 120. ateş yakmak: 120. Atıyye: 191. Avârif'ül-Maârif: 16. avcı: 206, 226. ay: 7. ayağını bağlamak: 36.
319
ayak: 106. ayakta tutan: 205. ayal: 39, âyet: 1 2 , 2 1 , 2 3 , 33, 34, 39, 46, J 8 , 1 5 2 , 1 8 2 , 185, 195,290. ayıp: 57. ayıplar gibi olma: 60. ayırt etmemek: 66, 127. ayna: 47, 48. aynı himmete sâhib: 76. aynı nurla görmek: 76. aynı yaratılış: 76. ayrılık: 250. az: 2 5 1 , 2 6 3 . azâb: 73, 138, 250. azâb günü: 138. âzâdh: 235. âzâd olmak: 241. azaltmak: 221. Âzâr (ay): 184. aza şükretmeme: 250. az gülmek: 110. azın da azı: 47. az infâk etme: 221. azîz: 8 7 , 2 1 1 .
(B) bâb: 275, 276 baba: 171. baba (-sı) gibi: 141. Bağavî: 15. B a ğ d â d : 3, 220. bağışlamak: 107, 225. bağış olarak verilen şey: 257. bağlamak: 37. Bahâeddîn Veled: 2, 3 , 4 . bahar serinliği: 6 1 . bahsetmek: 193. Bakara sûresi: 89. Bakıyyet İbn'ül-Velîd: 70, 132. bakmak: 213, 217. bal: 116. balık: 251. ballı: 176. basiretli: 80. baş: 96,159, 225. baş dili: 249.
320
başarıya ulaştırmak: 3 1 . başbuğ: 146. başını arşa kaldırmak: 225. başkan: 144. başkası: 85. başlamak: 212. başlayış; 212. Batı: 23. bâtıl: 68, 70, 7 1 , 73, 72, 79, 86, 105, 173. bâtılı da bâtıl gösterme: 192. bâtın: 151, 152, bâtmî cephe: 71. bedava: 192. beddua etmak: 65. bedelini bahşetmek: 65. beden: 6 1 , 62, 176,217. bedenlerini diriltmek: 176. Bedîuzzamân Fürûzanfer = Fürûzanfer Bedrüddîn İbn Cemâa: 15. belâyı defetmek: 248. B e l h : 1,2,3,277,294. Belh Emîri: 2. bellemek: 118. Benî Hâşim: 229. Benî Temîm: 140. benzemek: 119, 132, 252. benzetme: 239. beraber: 163, 2 0 9 , 2 1 0 , 2 1 4 . bereketsizlik getirmek: 258. Beşîr b. Talha: 104. beş şey: 96. beyaz ve güzel kadın: 58, 59. Beyhakî: 14, 18, 20, 3 1 , 32, 33, 35, 37, 38, 40, 42, 43, 48, 50, 51, 54, 57, 65, 73, 74, 81, 85, 93, 94, 96, 99, 101, 103, 104, 106, 108, 111, 131, 132, 133, 134, 139, 143, 145, 147, 153, 154, 156, 158, 159, 160, 164, 169, 172, 173, 174, 175, 177, 181, 186, 187, 188, 190, 193, 195, 204, 205, 210, 213, 215, 216, 218, 222, 223, 227, 229, 230, 252, 254, 260, 261, 270, 2 7 1 , 2 9 1 , 3 0 1 . B e y r u t : 295. Beyzâvî: 289. bez parçası: 99. Bezzâr: 17, 40, 167, 172, 222, 252, 291. bıkma: 163. bibliyografik kaynaklar: 22.
Bilâl (Habeşî): 60. bildiğini bilmek: 110. bildirdimek: 181. bilen: 122, 148,232. bilerek: 246. bilgi: 121. bilgi isteğinde bulunan: 260. bilgin: 210. bilinmek: 181,204. bilinmekliği sevmek: 181. bilinmeyen gizli bir hazîne: 181. bilinmeyi sevmek: 181. bilmek: 110, 121, 182. binek: 37. binitli: 100. binmek: 99. bir barsakla (yemek, içmek): 200, 201. birbirini esirgemek: 127. birçok şeylere dertlenen: 214. bir dert yapan: 214. birleştirmek: 215. birlik alâmeti: 127. birlikte görmek: 53. bir noktada toplamak: 215. birr (iyilik): 236. bir şey istemek: 113. bir şey istememek: 235. bir zerre akıl: 203. bitip tükenmeyen bir servet: 66. bitmek: 212. biyografik kaynaklar: 22. boğazına tıkanmak: 88. boğulup gitmek: 166, 167. borçlu: 94. boş: 263. boşboğaz: 98, 131. boşluk: 69. boşlukta yürümek: 242. buğz etmek: 85. Buhârî: VIll, XVI, 17, 18, 19, 20, 2 1 , 36, 42, 43, 44, 48, 52, 54, 63, 65, 75, 76, 84, 86, 94, 97, 98, 100, 107, 108, 111, 113, 115, 119, 120, 126, 132, 133, 139, 148, 150, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 164, 165, 166, 178, 188, 190, 195, 199, 201, 207, 208, 210, 218, 229, 230, 232, 253, 256, 257, 261, 262, 263, 266, 271, 275, 276, 291.
bukağı: 154. bulmak: 222. Bursevî = İsmaîl Hakkı Bursevî Bûsırî: 115 bülh: 173. Büreyd b. Ebî Meryem: 118. büyücü: 186, 187. büyük bir topluluk: 140. büyük cihâd: 50. büyük günah: 138, 139. büyük kardeş: 88. büyükler büyüğü: 33. büyük muharebe: 49. büyük mücâhede: 50. büyü yapmak: 186.
(C) Câbir (b. 'Abdullah): 35, 50, 5 1 , 63, 82, 83, 97, 115, 174, 204, 238, 252, 256. Câbir b. Semüre: 99. Ca'fer b. Müsâfir: 247. Ca'fer b. Süleyman: 125, 205. câhil: 109. câhil dost: 109. Câhiliyye devri: 195,253. câhil kişi: 69. câhillere oyuncak olan bilgin: 210. caiz gören: 203. câmi'(ler): XV, 17, 18, 20, 269. Câm/' ('Abdullah b. Vehb): 229. Cami" (Ma'mer b. Râşid): 17. Cami 'u Beyân 'il- 'İlm: 14, 287. Câmi'ul-Ayât: 23. Cami'ul-Usûl: 15, 17. el-Câmi'us-Sağîr: 15, 19, 2 1 , 175, 240. el-Câmi 'us-Sahîh (Buhârî) = Sahîh (Buhârî) el-Câmi'us-Sahîh (Müslim) = Sahîh (Müslim) can: 60, 76, 78, 89, 110,251. can atları: 34. can gıdası: 201. canla başla suçlarını affettirmek: 138. câzib: 153. Cebrâîl (Aleyhisselâm): 88, 194, 195. Cehennem: 102, 103, 153, 224, 241, 246, 254. cehennem ağacı: 254. cehennemdeki yerine hazırlamak: 246.
321
cehennem halkı: 157,158. cehennemin sözü: 102. Celâleddîn (Mevlânâ): XV, XVI, 2, 298. celîl: 87. cemâat: 62. cem grubu hadîs kitapları: 18. Cemi' b. Süveyb: 56. Cenâb-ı Allah: 224. Cenâb-ı Hakk: XII, 32, 105, 106, 134, 182, 218, 225. Cenâb-ı Hakk'ın kapısını (devamlı) çalmak: 159. cenaze: 99. Cendel b. Vâlik: 225. Cennet: 88, 152, 153, 154, 171, 173, 184, 224, 235, 253, 254. cennet ağaçları: 254. cennete girmek: 140. cennet ehh: 35, 157, 158, 172. cennete sevk edilen: 155. cenneti garanti etmek: 235. cennetlik (olmak): 157, 174, 179. cennet müjdesi: 184. cerh: 2 1 . Cerîr b. 'Abdullah: 170. cevaz: 272. cevher: 203. ceyyid: 223. cezalandırmak: 204. ci'fe: 231. cihâd: 50. cimrilik: 254. cinler: 182, 202. cisim: 201. cisim âlemi: 80. cisimdeki hâller: 80. Concordance: 19. coşup kükremek: 181. cömert davranmak: 149. cömertlik: 85, 116, 253, 254, 258. Cum'a namazı: 115. Cumhuriyet Türkiyesi: 16. Cüneyd-i B a ğ d a d î : XIII. cür'etli: 52. C ü r c â n : 38. cüz: 192.
322
(Ç) çabuk geçmek: 102, 103. çabukluk: 199. çalışan (kimse): 38, 276. çalışıp çabalamak: 138. çarpışarak ölüm: 73. çayır çimen: 226, 227. Çelebi Hüsâmeddîn: 7. çevirmek: 204. çevrilmiş: 153. çığır (açmak, açılmak): VIII, 8, 15, 17, 170, 289. çıplak: 98. çıplak adam: 116. çıplak binmek: 98. çıplak eşeğe binmek: 100. çift oruç: 83. çimen: 226. çoban: 149, 150. çobanlık yapmamış: 256. çobanlık yapmış: 256. çocuk: 141. çocukluk: 256. çoğalmak: 62. çoğaltmak: 221. çoğa şükretmemek: 250. çok ağlamak: 110. çok infâk eden: 221.
(D) dadılık yapmak: 228. dağ tepesi: 47. dağıtılacak olan bir şey: 247. dağlara çekilme: 206. dâima faâl olan: 116. dal: 254. damla: 47. danışılan kişi: 43. danışmak: 43. darb-ı mesel: 23. Dârekutnî: 20, 6 1 , 221, 259, 270, 292. Dârimî: XVI, 20, 36, 43, 63, 75, 84, 93, 111, 118, 140, 141, 145, 153, 156, 164, 165, 171, 188, 201, 202, 207, 208, 210, 212, 237, 260, 2 6 1 , 2 7 1 , 2 9 1 . dâva: 89.
da'vete icabet etmek: 99. Dâvûd (Peygamber): 127. Dâvûd b . El-Husayn el-Eslemî: 299. dayanma: 62. dedikodu: 173. değerli: 225. dehşetli surette: 119. Delâil un-Nübiivve: 64. delâlet: 23, 292, 295. delip geçmek: 190. deniz: 181,245, 251. denize gitmek: 47. derdini çekmek: 244. derman: 97. dert: 9 7 , 2 1 4 , 243. dertlerden kurtarmak: 214. dertlerini dağıtan: 214, 215. devam etme: 219. deve: 36, 121. Deylemî: 15, 3 1 , 32, 34, 35, 37, 40, 42, 45, 51, 55, 74, 79, 82, 96, 103, 123, 124, 131, 134, 136, 137, 167, 172, 183, 192, 193, 199, 204, 227, 241, 245, 250, 252, 255, 259, 264. didaktik: 294, 298. didaktik ve tasavvufî eserler: XVI. diğer dünyâ düşünceleri: 215. dil: 244. dilediği gibi tasarruf etmek: 169. dilediğinden ayrılmamak: 209, dile getirmek: 88, 250. dilemek: 7 1 , 185, 192, 222, 228. dilememek: 222. dili tutulmak: 122, 123. dîn: 4 1 , 144, 204, 2 0 5 , 2 1 6 , 2 1 7 . dînin yarısı: 59. dîni üzere olmak: 216. dinlendirmek: 60. dîn nuru: 102. direğin inle (-mesi, -yişi): 62, 63. direk: 62. diri: 116,214, 240. dirilik: 179. dirilmek: 46. diriltmek: 176. dişlerinin kınlısı (Hz. Peygamber'in): 108. dîvan: 291. Dîvân-ı Kebîr: Vll, 6, 8, 12.
Diyâr-ı R û m : 2, 5. doğm: 117, 176. doğrucu: 89. doğnı görüş: 192. doğruluk: 118, 240. doğru sözlü: 251. doğru yol: 82. doğru yolu bulmak: 173. Doğu: 23. Doktora Tez (-i, -leri): Vll, VIII, 2, 23. dolu: 263. dost: 8 1 , 109, 179, 201, 240, 255. doymamak: 261. doyumıak: 83, 176. döğmek: 107. dönmek: 49, 50, 75, 177, 204. dört parmaklık bir yer: 110. duâ: 64, 113. duâ etmek: 64, 65, 113, 108, 160, 219. duâ öğretme: 112. duası kabul edilmek: 160. duvar: 127. duymak: 105. düğün günü: 7. dünyâ: 46, 47, 73, 88, 113, 148, 170, 173, 176, 186, 187, 192, 212, 215, 231, 243, 254. dünyâdan sakınmak: 187. dünyâdan uzaklaşma: 185. dünyâ mülkü: 231. dünyâya karşı hırslı: 261. dünyâya uzanmış cennet dallan: 253. dünyâyı dileyen: 260. dünyâ yurdu: 112. Dürer-i Münteşire (Suyûtî): 182. düşman: 109, 110, 146,179. düşmanlık (etmek): 85, 106, 109, 143, 157. düşünce: 215. düşünmek: 193. düzeltmek: 116. düzene koymak: 213.
(E) ebediyet diyân: 185. ebedî zenginlik: 245. ebleh: 172, 173.
323
Ebû 'Abd'ül-Ğânî el-Hasan b. 'Ali b. 'îsâ el-Ezdî: 299. Ebû Bekir = Hz. Ebû Bekir Ebû Bekir el-Humeydî: 18. Ebû Bekir İbn Ebî Şeybe: 20. Ebû Bekir İbn'ül-Arabî: 37. Ebû Câzim: 109. Ebû Dâvûd: XVI, 17, 18, 20, 36, 43, 48, 49, 60, 63, 73, 74, 75, 84, 85, 95, 97, 98, 126, 137, 139, 141, 145, 148, 150, 153, 154, 156, 183, 188, 203, 207, 210, 217, 219, 228, 229, 232, 235, 246, 247, 248, 258, 2 7 1 , 2 9 1 . Ebû Dâvûd et-Tayâlisî = Tayâlisî. Ebû'd-Derdâ: 65, 97, 111, 160, 187, 218, 222, 223, 252. Ebû Halef: 33. Ebû Hatim: 172. Ebû Hind ed-Dârî: 135. Ebû Hüreyre: 36, 43, 44, 48, 65, 75, 76, 77, 80, 82, 83, 84, 97, 98, 101, 105, 106, 120, 121, 141, 145, 154, 155, 156, 165, 174, 177, 178, 188, 191, 208, 212, 213, 217, 219, 230, 251, 252, 253, 259, 276. Ebû İshâk eş-Şeybânî: 195. Ebû'l-Havrâ' (Rabîa b. Şeybân): 118. Ebû'l-Kasîr el-Kinânî: 192. Ebû'l-Münzir Sellâm b. Süleyman: 125. Ebû Mansur b. 'Asakir: 299. Ebû Mes'ûd: 4 3 , 44. Ebû Mûsâ: 73, 74. Ebû Nu'aym (el-Isfehânî): 14, 19, 2 1 , 3 1 , 37, 40, 43, 57, 64, 65, 72, 78, 104, 143, 151, 152, 156, 159, 160, 164, 165, 174, 191, 193, 202, 205, 208, 215, 216, 222, 227, 235, 237, 256, 257, 271, 291, 300. Ebû Râfı': 137. Ebû Sa'îd Ahmed b. 'îsâ el-Harrâz: 220. Ebû Sa'îd (el-Hudrî): 65, 84, 140, 163, 190, 1 9 1 , 2 1 8 , 2 4 6 , 247. Ebû Sa'lebe b. el-Huşenî: 237. Ebû Salih: 9 3 , 9 4 , 2 1 8 . Ebû Seleme b. 'Abdurrahmân b. 'Avf: 126. Ebussu'ûd Efendi: 297. Ebû Süreyha: 265. Ebû Tâlib el-Mekkî: 117, 263, 264.
324
Ebû 'Utbet'il-Havlânî (Ahmed b. el-Ferec): 70. Ebû Ümâme (el-Bâhılî): 55, 56, 85, 95, 155, 191. Ebû Ya'lâ: 17, 33, 40, 42, 174, 199, 240, 249, 291. Ebû Zekeriyyâ Yahya b. Mu'âz er-Râzî: 220. Ebû Zerr (el- Ğıfârî): 110, 166, 252, 262, Ebû Zür'a: 172, 299. ecel: 222, ecir: 276. ecir almak: 173. el-Ecvibet'ül-Fâdıla: 272, edeb: 277, 292, 296. edebiyat: 1, 180,269. Edebiyât-ı Söfıyye: 68. el-Edeb ul-Müfred: 18, 20, 148. efendi: 163. Efendimiz (Mevlânâ): 2. eğer (binicilik): 99. eğer (edat): 100, 101. eğlenmek: 110. Ehâdis-i Mesnevî: XY, 23, 39, 146, 214, 226, 295. ehâdîs-i Nebî: 278. Ehâdîs ve Kısas-ı Mesnevî: XIV. Ehl-i Beyt: 167. ehl-i hadîs: 278. ehl-i kitâb: 165. ehven bir şey: 119. eksik: 247. eksilmemek: 170. el: 94, 106, 119. elçi: 3 7 , 5 1 . elde etmek: 116. elem: 243. elindekini kaçırmak: 243. elinden geldiği kadar: 214. elinden tutmak: 174. elinde olanı kaybetmek: 243. elini çabuk tutmak: 115. elinin altında bulundurma: 262. elinin altındakiler: 262. el kitabı: 271. elle almak: 94, Elnaz Forouzesh: XII. emîn: 43, 57, 163.
emir: 183. emir gelmek: 217. Emîr Muzafferüddîn Alim Çelebi: 4. emniyet: 179. emniyet vermek: 117, 118. emre muhalefet eden: 239. emretmek: 224. emrolunmak: 183. emrolunmamak: 207. En'âm sûresi: 185. enât: 199. en başta gelecek olanlar: 165. Enes (b. Mâlik): 32, 33, 37, 38, 48, 49, 55, 57, 58, 63, 66, 74, 78, 84, 96, 99, 108, 111, 112, 113, 124, 134, 135, 137, 139, 153, 172, 174, 175, 199, 211, 221, 227, 249, 252, 261. en ileri giden: 7 1 , 165. ensâr: 63. en sonda gelenler: 165. en yakm olunan hâl: 219. erba'în çıkarmak: 4, 5. el-Erba "ın fı Menâkıbi Ümmehât 'il-Mü 'minin: 299. erişmek: 86. erkek: 53. E r z i n c a n : 3. esâbi' (parmak): 169. esbaba teşebbüs: 38. esîr: 180. esirgemek: 119. esleme (müslüman oldu): 202. eslemü (selâmette olurum): 202. Esna 'l-Metâlib: 22. Esrâr-nâme: 3. eş: 201,214. eşeğe binmek: 98, 99. eşek: 99, 99. eşyayı olduğu gibi göstermek: 192. etbâ'ut-tâbi'în: 103, 104. eteklerinden tututmak: 120. ev: 127,255. Evhadüddîn-i Kirmanı: 5. evlâd: 163,262. evlenme: 85, 207. i'vja/(Taberânî'nin Mu'cem'i): 17. evvel: 62. eyersiz komak: 34.
ezan okumak: 60. eziyet: 264. Ezkâr (Nevevî): 289.
(F) Fahreddîn Behramşah: 3. Fahreddîn-i Râzî: 3. fakirlik: 67, 68, 227. fakr: 68. el-fakru fahrî: 67. Farsça: XI, XII, XV, XVI, 4, 8, 12, 13, 22, 2 3 , 2 7 , 112, 275, 289, 295. farz kılmak: 106. farz olmak: 203. F â s : 37. Fatma Hâtûn: 6. fayda görmek: 116. faydalanma: 116. faydalı olan: 238. faydası olan: 101. faziletli: 136,204. fazlasiyle vermek: 64. fecî bir şekilde gelen ölümden korumak: 301. Fem-i Nebevî: 182. fena: 88. fena bir zanna düşme: 32. ferah: 178. ferahlanma: 176. ferahlandırmak: 60. Ferîdûn-i Sipehsâlar: 2. Ferîdüddîn Attâr: 3. ferman: 223. feryâdetme; 110, 263. Fetâvâ-yı Hadîsiyye: 40. fethetmek: 231. Fettenî: 22. fetva: 236. fetva verme: 236, 237. el-Fevâidü 'l-Müntehaba: 299. fezâil: 86. fezâil (hadîsleri, grubu): 269, 270, 272, 277. fıkhî: 269, 270. fıkhî eser(ler): 277, 278, 279, 295. Fıkıh (ilmi).- 1, 4, 16, 269, 277, 287, 294. Fıkıh kitabı; 269. Fıkıh Usûlü: 287.
325
mı Mâfıh: Vll, 8, 12. fikirleri alınmaz: 143. Firdevs ul-Ahbâr: 15. firkat: 168. fitne: 73. Fuâd 'Abdülbâkî: 44, 98, 115. Fudaly b. 'lyâz: 211. fukahâ: 71. Fürûzanfer: XIV, XV, 23, 24, 39, 53, 102, 146, 214, 226, 295, 296. Fütûhâl'ül-Mekkiye: 182.
(G) gafil (râvî): 172. gaflet: 173. galebe etmek: 69. gâlib gelmek: 227. gâlib olmak: 69. ganî: 67. ganîmet: 179. ganimet bilmek: 6 1 , 62. garabet: 122, 260. garanti etmek: 235. garîb: 212. garîb (hadîs): XI, 38, 40, 44, 111, 114, 122, 139, 169, 191, 200, 217, 248, 249, 260. garîbliğe dönmek: 212. Garîb'ül-Hadîs:21. garibün: 209. gayb askerinin başbuğu: 146. gayret etmek: 106. gayr-i meşru: 248. gayr-i sabit: 182. Gazâlî: 16, 42, 50, 59, 60, 68, 70, 72, 74, 117, 123, 124, 135, 136, 146, 178, 242, 263, 288, 289. gece: 126. geceyi geçirmek: 83. geçip giden: 243. geçip gitmiş olanlar: 243. geçmiş günâhları affedilmek: 174. gelip çatmak: 180. gelip gitmek: 221. gelmek: 222. gelmemiş olanlar: 77. gemi: 166. gemiye binen: 167.
326
gençlik: 256. genel kültür eseri: 269. genişletmek: 185. gerçek çıkarmak: 157. gerçek mü'min: 79. geride kalan: 167. geri vermek: 94. geriye kalan: 47. gevher: 77. Gevher Hâtûn: 3. gıdâ: 176. gıdâ olmak: 201. gidişatı üzere olmak: 217. girmeyen: 166. giydiğinden giydirmek: 262. giydirmek: 262. giymek: 262. gizli: 53. gizli amel: 143. gizli bir hazîne: 181. gizli rahmet: 93. göğüs: 185. gök(ler): 69, 190, 223. gökleri yaratmak: 223. gökten inen kitaplar: 264. gölgesiz: 67. gömülmek: 214. gönlü içine almak: 70. gönül: 95, 107, 110, 173, 185, 255. gönülle kabul etmek: 35. gönül sahibi dost: 255. gördüğü gözü: 106. gören: 54. görmek: 55, 76, 78, 105, 110, 195. görünmez bir hâle gelme: 194. görür gözler: 223. görüş: 192. gösterişsiz: 143. göstermek: 192. göz: 106, 123, 125, 126. göz açıp kapama: 46. gözün nuru: 124. gözünü namaz kıldığı yerden ayırmama: 34. gulyabânî: 179. G«rer (Vekî'b. Cerrah): 109. gurur diyarı: 185. gücü yetmemek: 113. gücün yettiği: 83.
güçlük çıkarmak: 258. güçlükleri kolaylaştırmak: 112. gül bahçesi: 112. güldüren: 155. gülmek: 110, 155,226,244. gümüş: 253. Gümüşhânevî: 2 1 . günâh: 170, 225, 246. günâhı yazılmak: 170. günâhları bağışlanmak: 173. güneş: 7, 194. Gürcü Hâtûn: 7. gütmek: 256. güvenilir: 43, 178, 200. güz (sonbahar) serinliği: 6 1 . güzel: 170, 203, 204, 223, 256, 263. güzel âdet: 170. güzel ifâde: 148. güzel koku: 56, 124. güzel konuşma: 148. güzellik: 126. güzel şey: 42.
(H) haberi olma: 157. haber vermek: 158. Habîb b. Mesleme: 252. Hac: 205. Haccâc (Şu'be b. el-Haccâc el-Vâsıtî): 192. Hac farizası: 3. hadd: 152. haddesenâ: 70. Hadîs (ilmi): Vlll, XVII, 4, 8, 15, 68, 122, 271,289, 290, 294. hadîs arayışları: Vlll. hadîs bereketi: Vlll. Hadîs-i Kudsî: 93, 107, 117, 181, 223, 226. Hadîs-i Nebî: 278. Hadîs Kmicımları: Vlll. hadîslerin tahrîci: XV, 15. hadîs lügati: 21. hadîs metinlerinin kaynağı: 17. hadîs münekkidleri: 269. hadîs tenkidi: 272. hadîs usûlü: X, 62, 248, 294. hadîs uydurmak: 115. hadîs uydurucu: 147.
hadîs yolculukları: Vlll. Hâfız: 229. hafıza: 118. hafızasında iyi tutmak: 96. Hâfız el-Münzirî: 15, 2 1 , 66, 85, 86, 199, 215, 223,250, 252, 260. Hâfız İbn 'Asâkir: 299. hafîf: 263. hafifleten: 138. Hakem b. Uteybe: 40. hakikat: 226. Hâkim (en-Nisâbûrî): 19, 20, 34, 37, 38, 42, 4 3 , 47, 55, 56, 59, 65, 73, 74, 85, 86, 94, 98, 99, 100, 111, 118, 119, 124, 125, 139, 140, 143, 144, 153, 156, 158, 164, 167, 168, 169, 171, 180, 181, 184, 186, 188, 207, 215, 216, 217, 224, 225, 226, 229, 235, 241, 253, 261, 266, 271, 291. Hakîm et-Tirmizî: 151, 187. hakkı hakk gösterme: 192. Hakk'ın ayali ('lyâli): 39, 4 1 . halâs etmek: 138. hâl dili: 249. H a l e p : 3, 4. Hâlid b. Düreyk: 103, 104. hâlini hatırını sormak: 105. halk: 39, 100, 116, 149, 157, 158, 181, 183, 184, 186, 226, 238. halk eylemek: 224. halkı yaratmak: 181. Hallâviyye Medresesi: 4. hamd: 253. Hanefî mezhebi: 1. Haneş'ül-Kinânî: 166. Hannâne: 62. Harâitî: 18. haram: 53, 272. harb îlân etmek: 106. hareket(ler): 221. harf: 151, 152. harf-i cerr: 42. harîs: 101. el-Hâris: 18. el-Hâris b. Gusayn: 83. Harise b. Vehb el-Huzâî: 157. Hârizmşah Alâeddîn Muhammed: 3 Hârizmşah idarecileri: 3.
327
Hârizmşahlar hanedanı: 2. Harsitî: 20. Hârût: 187, Hasâisu Emir'il-Mii'minin 'Ali b. Ebî Tâlib (k.v): 18, 20, Hasan = Hz, Hasan Hasan b. Ali = Hz, Hasan Hasan Hüseyin Doğru: XII, Hasan'ül-Basrî: 205. hased: 227. hasen (hadîs): XI, 2 1 , 44, 48, 56, 76, 81, 86, 95, 98, 111, 114, 119, 120, 122, 125, 132, 133, 139, 140, 142, 145, 148, 164, 168, 169, 175, 189, 190, 191, 200, 204, 217, 223, 229, 237, 239, 240, 248, 249, 252, 259, 260, 266, 272, 276. hasenli-gayrihî: 255. hasenün: 209, Hassan İbn Ebî Sinan: 119, hasta: 45, 112, 113, hasta gösteırnek: 45, hastalanmak: 45, 105. hastalık: 248. hastalık getirmek: 44. hasta olmak: 45, 105. hastayı ziyaret etmek: 99. haşrolmuş kişiler: 240. hatâlarını affettirme: 209. Hatîb el-Bağdâdî: 14, 18, 19, 2 1 , 50, 82, 86, 272, 287, 292. Hatîb et-Tebrîzî: 35, 40, 60, 85, 113, 125, 204. hava: 153. hava üstünde yürümek: 242. el-Hâvîfı'l-Felâvâ: 221. Hayber günü: 99. hayır: 101,205, 246. hayırla dönmek: 50. hayırii: 101, 109, 204. hayırlı olanlar: 253. hayırlı şeyler: 57. hayırsız bir iş: 170. hayran olmak: 148. hayret etmek: 53. hayrı emretmek: 202. hayrı yapmak: 170. hayvan: 120, 175. hazîne: 66, 93, 181.
328
helak edici: 226. helak olmak: 214,215. helâl: 272. hem-dem: 58. Hemmâm b. Münebbih: 84, 165. heves: 153. Heysemî: 15, 17, 2 1 , 40, 57, 58, 67. Hılyet'ül-Evlivâ: 14, 19, 2 1 , 72, 78, 151, 159, 300. hırs: 227. hıyanet: 144. H i c a z : 3. hiçbir ortağı olmayan: 239. hiç doymamak: 260. el-Hidâye (Mürgînânî): 289. el-Hidâye (Zeyla'î): 16. hidâyet: 93. hidâyete erme: 185. hidâyete ulaştıran bir rahmet: 93. hidayet eylemek: 107, 108. hidâyet lambaları: 143. hikmet: 121, 177. hikmet telkin etmek: 244. hikmetli söz: 121. hilaf ilmi: 1. hîlekâr: 157, 158. himayesinde kılınma: 239. himmet: 76, 77, 244. hissiz bir kimse: 110. hizmetçi, 262. Hollandalı: 19. H o r a s a n : 2. hoşa giden: 153. hoşa gitmeyen şeyler: 152, 153. hoş-cevâz: 203. hoş geçinen: 100. Hudâa kabilesi: 60. huffâz: 182, 220. hukukî eserler: 294. hulul etmek: 70. Humeyrâ (Hz. Âişe): 58, 59. humma: 7. hurafe: 296. hurma kütüğü: 63. huşu: 33. hutbe: 115. hutbe okuma: 63. el-Hût el-Beyrûtî: 22, 32.
huylan güzel: 209. huzur: 33. Hüdâvendigâr (Mevlânâ): 2. hüküm: 272. hükümleri yürümek: 138. hünerler sahibi: 165, 262. Hüsâmeddîn Çelebi: 7. Hüseyin b. Ali = Hz. Hüseyin hüsnü zan: 173. hüzün hikâyesi: X. Hz. Âişe: 59, 84, 111, 126, 183,241,252. Hz. Ali: 33, 34, 6 1 , 62, 67, 71, 72, 96, 118, 131, 149, 151, 252, 254, 261, 264, 265, 273, 299. Hz. Ebû Bekir: 2, 240, 241. Hz. Hasan: 118, 168. Hz. Hüseyin: 245. Hz. İbrâhîm: 88. Hz. Mevlânâ = Mevlânâ Hz. Muhammed (s.a.s): 206. Hz.Mûsâ: 108. Hz. Ömer: 5 1 , 142, 143, 216, 225, 238. Hz. Peygamber: XIII. (I) 'ıkâb: 204. 'Irâkî: 16, 2 1 , 22, 31, 33, 34, 42, 48, 50, 51, 58, 59, 6 1 , 70, 72, 74, 117, 123, 125, 135, 137, 144, 147, 152, 172, 178, 187, 194, 200, 205, 242, 254, 260, 261. ışık: 81. ışıklanmak: 123. Itrî: XIV. 'lyâl: 4 1 . ızdırâri ölüm: 180.
(i) ibâdât: 270. ibâdet: 46, 71, 72, 114, 239, 245. İbn 'Abbâs: 45, 63, 89, 111, 147, 148, 156, 164, 167, 174, 183, 193, 207, 224, 245, 257. İbn 'Abd'il-Berr: 14, 82, 83, 115, 189, 191, 287. İbn 'Adiyy: 33, 103, 168, 173, 174, 222. İbn 'Amr: 174.
İbn İbn İbn İbn İbn İbn İbn İbn İbn İbn
Ahî Türk: 7. 'Asâkir: 19. Ebî'd-Dünyâ: 18, 20, 123, 242, 291. Ebî Füdeyk: 247. Ebî Hatim (er-Râzî): 45, 46. Ebî Ömer el-Adenî: 18. Ebî Şeybe: 18. Fûrek: 54, 106, 155, 169, 178, 193. Ğânim: 137. Hacer (el-'Askalânî): 15, 18, 2 1 , 38, 40, 68, 72, 73, 8 1 , 86, 115, 122, 125, 136, 137, 180, 182, 189, 206, 244. İbn Hacer el-Mekkî: 40. İbn Hıbbân: 115, 135, 136, 137, 152, 172, 189,211,222, 228, 229, 291. İbn Kuteybe: 80, 156, 169, 177, 192, 211. İbn Mâce: XVI, 20, 36, 43, 44, 59, 63, 74, 75, 77, 8 1 , 95, 97, 98, 99, 101, 110, 111, 115, 121, 139, 140, 141, 143, 156, 158, 164, 165, 169, 171, 201, 212, 213, 215, 216, 231, 235, 246, 257, 258, 263, 266, 271,276, 291. İbn Menî' = Ahmed b. Menî' İbn Mes'ûd: 44, 47, 81, 152, 185, 195. İbn Ömer: 44, 63, 86, 137, 174, 175, 191, 245. İbn Sa'd: 1 9 , 2 1 , 100, 287. İbn Sînâ: 299. İbn Teymiye: 24, 70, 137, 181, 182, 205. İbn'üd-Dahdâh: 99. İbn'ül-Arabî el-Mâlikî: 37, 131. İbn'ül-Cevzî: 22, 32, 86, 133, 174, 184, 191,205,211,254. İbn'ül-Esîr: 15, 17, 2 1 , 54, 59, 6 1 , 66, 133, 152, 173, 178, 206, 207, 247, 248. İbn'ül-Melek: 106. İbn'ül-Mülakkm: 15. İbn'üs-Salâh: 184. İbn'üz-Zübeyir: 167. İbrâhîm Aleyhisselâm = Hz. İbrâhîm. İbrâhîm b. el-FazI el-Medenî el-Mahzûmî: 122. İbrahim b. Muhammed el-Eslemî: 299. ibret alan: 80. İbtidânâme: 2. içerisi genişlemek: 185. iç huzuru: 178. içi boş olma: 263.
329
içinde bulunan: 146. içinden çıkanlar: 164. içine atılmak: 83. için için inlemek: 63. idare eden: 216. İdris (Peygamber): 179. ifâde tarzları: 148. el-İfrâd: 22\. iftihar: 67. iftihar vesilesi: 163. ihsan: 149, 157. ihsanda bulunmak: 148. ihsan edenler: 64. ihsan edilen: 148. ihsan eylemek (etmek): 64, 116. ihtiyâç: 3 1 , 138, 227. ihtiyarî ölüm: 180. ihtiyârsız: 168. İhyâ: 16, 34, 42, 50, 58, 59, 60, 68, 70, 72, 74, 117, 123, 135, 136, 144, 147, 152, 178, 205, 242, 264, 288, 289. iki kere dağlanmama: 35, 36. ikinci dönem eserler: 291. ikinci el (eser, kaynaklar) 17, 20, 2 1 , 22, 24, 28, 291. ikinci sınıf eser: 296. iki (tâne) harîs: 260, 261. iki ufuk arası: 195. iki yay mesafesi: 195. ikram etme: 176. 'İkrime: 96. 'İkrime b. Hâlid: 299. ilâhî yardım: 178. ilâve etmek: 126. //e/.-45, 61. ileri giden: 136. ilk: 164. ilk devirler: 165. ilk devir tahrîc örnekleri: 16. ilk devir Tasavvuf imamları: 14 illet: 143,261,272, 299. ilme susamak: 261. îmâ: 88. imâm: XIV, 144. İmâm Ca'fer-i Sâdık: 300. İmâm Ebû Yûsuf: 287. İmâm Mâlik = Mâlik b. Enes İmâm Şâfi'î: 287, 297.
330
İmâm-ı A'zâm: 297. îmân: 70, 78, 85, 95, 96, 177. îmân eden: 55. îmân etme: 224. îmân etmemiş sayılmak: 127. îmânının şuuruna ermek: 253. imha etmek: 246. inanan: 200, 263. inanan gönül: 69. inanan kişi: 69. inanç: 117. inanmak: 224. inayet: 157. incelik: 263. indirilmek: 151. infâk eden: 65. infâk ediş: 221. inilti: 62. inlemek: 110,138. insan(lar): 50, 72, 93, 115, 117, 153, 166, 182, 183, 185,205, 221, 226, 236, 238, 247, 249, 253. insanın içi: 263. insanın kamı: 263. insanların başbuğu: 243. insanların (en) hayırlısı: 238. insan oğulları: 175. İ r a n : 23. İranlı: XIV, 23, 295. Wan: 296. îsâ (Aleyhisselâm): 224, 242. ' î s â b . 'Abdurrahmân: 144. isabet ettirmek: 57. 'îsâ b. T a h m â n : 2 1 1 . isim: 225. İslâm: XIV, 1, 28, 4 1 , 68, 170, 212, 248, 253,289, 296. İslâm âlimleri: XVII, 15, 22, 269, 297. İslâm coğrafyası: 8. Islâmî eserler: 297. Islâmî ilimler: 22. Islâmî prensipler: 73. İslâmiyet: 207. İslâm kültürü: 8. İslam Peygamberi: XIV. İslâm tasavvufu: 7.
118, 127, 209, 216, 250, 252,
185, 206, 272, 273,
islâm ulemâsı: 272. ism (kötülük): 236. İsmail b. Ahmed el-Ankaravî = Ankaravî İsmaîl Hakkı Bursevî: 182. İsmetî Hâtûn: 3. tsrâîliyât: 70. İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü: IX. isteme: 235. istenmeyen şeyler: 152. istîâb etmek: 70. istifâde etmek: 6 1 , 62. istiğfar etmek: 187. istiğrak makamları: 88. istişare edilen kimse: 43. işaret: 12, 13, 14, 23, 32, 38, 78, 93, 127, 203, 276, 292, 295. îşbiliyye: 37. iş bölümü: 297. işin tasasına düşmek: 110. işitme: 62, 63, 110. işittiği kulağı: 106. işkence: 138. işlerini iyileştirmek: 214. el-ithâfât'üs-Seniyye: 218. itmînân vermek: 118. iyalullah: 9. iyi: 203, 208,214. iyi amelde bulunmak: 214. iyi bir iş: 170. iyi davranan: 39. iyiliğe teşvik: 86. iyiliğe ulaşma: 208. iyiliğini artırabilmek: 209. iyiliğini daha da artıramama: 208. iyihk: 112, 173,208, 209,236. iyilikte bulunmak: 214. iyilik vermek: 113. iyilik yapmak: 72. iyi olma: 170. iyi şey: 203. iz bırakan: 236. İzmirli İsmâîl Hakkı: 278, 279, 288. İzzeddîn Ali: 4.
(K) Ka'be: 166. kab: 70.
kabîle: 140. kabir: 45, 99, 133, 142, 143. kabristan: 77, 132. kader: 134, 227. Kâdı 'lyâz: 289. kadın: 69, 124. Kâdı Sirâceddîn: 7. kadir: 228. kadri yüce Tanrı: 97. kâfir: 200, 201. kâfirlerin ateşini söndürmek: 102. kalb: 33, 69, 70, 117, 125, 126, 143, 168, 169, 185, 2 0 9 , 2 1 3 , 2 3 6 . kalb huzuruna kavuşma: 60. kalbi bedeni ile birlikte olma: 34. kalbine danışmak: 236. kalb işleri: 213. kalem: 230. kalkmak: 60, 78, 204, 217, 218, 228. kamış: 263. kamışlıktan koparılma: X. Kamus: 247, 248. kan: 107. kanâat: 66. el-Kânûnfı't-Tıbb: 299. el-KavI'ül-Eşbeh fı Hadîs-i Men Arafe Nefsehûfe kad Arafe Rabbeh: 221. el-Kavukcî: 24. el-Kettânî: 16, 277, 295. el-Kifâye: 14, 272, 287. kap: 70. kapı: 159, 160, 219, 221, 249. kapının açılması: 159, 160. kapısı bağlı: 221. kapısını çalan: 159. kapıyı (devamlı, çok) çalmak: 159, 160. kaplamak: 195,228. kaplanmak: 152. kâr: 258. kara dut: 256. karaciğer problemi: 7. karakter: 173. K a r a m a n : 3. Karaman Emîri: 3. kardeş: 34, 35, 48, 77, 127, 243, 244, 262. karı: 53, 110. karşılaşmak: 79. karşılığını bulmak: 205.
331
karşısındakine imkân verme: 204. kâse: 259. kasem: 232. Kasım b. Kutluboğa: 16. kassam (taksim memuru): 248. kaş yaparken göz çıkarma: 297. kat: 225. katar fikir: 290. katı yürekli: 157, 158. kâtib: 38. Kâtib Çelebi: 16, 19. kavim: 77, 107, 108, 136, 154, 155, 210, 211. kavuşmak: 77. kaybolmuş deve: 121. kayıp (mal): 121. kayırmamak: 214, 215. kaynağı tesbît edilememiş: 295. kaynak (eser): 17, 18, 24, 27, 290. kaynak eserler devri: 14, 17. K a y s e r i : XVIII, 3, 4, 5. Kayseri Yüksek İslâm Enstitüsü: VII. kazâ: 134. kazanç: 221,258. kazdırmak: 45. kebâb olmak: 107. feöîr (Taberânî'nin Mu'cem'i): 17. kefil: 235. kefr(köy): 133. Kelâm (ilmi): 1,51,269. kelebek: 120. kemâl: 60. Kemâleddîn İbn'ül-Âdim: 4. kemâle erdirmek: 85. kendi derecelerine indirmek: 183. kendi düşmek: 243. kendini bilen: 220. kendini bilmek: 220. kendini kurtarmak: 180. kendini tanıtmak: 181. kendisini vermek: 163. kendi yitiğini bilmek: 121. Kenzul-'Ummâl: 15, 18. Kenz-i Mahfi: 182 kerem: 157 kerem denizi: 119 kese: 259 kesilen: 110
332
keskin ve görür gözler: 223 keşfedilen: 226. keşfen sahîh: 182. keşf-i sahîh: 182. keşif tarîki: 220. Keşful-Hafâ: 2\, 46, 299. Keşşaf 289. kılmak: 126. kılavuz: 152. kılıç: 53. kılıçla gönderilmek: 239. kılınmak: 124. kırat: 256. kırk adım: 173, 174. kıskanç (-lık): 53. kıskanılma: 31. kıssa: 118. kıyamet günü: 105, 138, 163, 165, 166, 205, 217,218. kibirli: 157, 158. kifayetsiz: 122. kilit: 221. kilitli: 221. Kimya Hâtûn: 6. kin: 123. Kira Hâtûn: 4. kişi: 210,217. kitâb: 20, 269. kitabı için: 144. Kitâb'ül-At'ime: 276. Kitâb'ül-Birr ve's-Sıla: 270. Kitâb'ül-Edeb: 270. Kitâb'ül-Esmâ ve's-Sıfât: 193. Kitâb'ül-Fiten ve'l-Melâhım: 270. Kitâb'ül-Harâc: 287. Kitâb'ül-İlm: 270. Kitâb'ül-îmân: 20. Kitâb'ül-Kıyâme: 270. Kitab ul-Künâ (Buhârî): 2 1 . Kitâb'ül-Menâkıb: 270. Kitâb ul-Mevzû'ât (İbn'ül-Cevzî): 22, 133. Kitâb'ül-Yakîn (İbn Ebî'd-Dünyâ): 20, 242. Kitâb'ür-Rikâk: 270. Kitâb 'üş-Şemâil (Tirmizî) = Şemail (Tirmizî) Kitâb'üt-Tıb: 270. Kitâb'üz-Zühd: 269. Kitâb 'üz-Zühd (Ebû Dâvûd): 18.
Kitâb'üz-Zühd ve'r-Rekâik ('Abdullah b. elMübârek): 20, 159, 160. Kitâb'üz-Zühd'il-Kebîr (Beyhakî): 18, 20, 50, 147. klâsik İslâmî eserler: 1. klâsik İslâm ilimleri: 12. klâsik tahrîc çahşmalan: 16. klâsik Türk ve İslâm kaynaklan; IX. koku: 57, 123. kolay: 192. kolaylık göstermek: 258. komşu: 255. konak: 112. konuk: 69. konuk olmak: 69, 83, 176. konuşmak: 58, 59, 183, 203, 204. K o n y a : 1,3,4,5,6,7. korkan: 123, 232. korku: 57, 102. kommak: 4 8 , 1 1 3 . korunmak: 228. koşa koşa gelmek: 222. koşmak: 119. kovmak: 119. koyun: 256. koyun gütmek: 256. köle: 99. köpek: 189, 231,257. köpük: 181. köpürüş: 181. kör: 173, 174. kötü: 32, 208, 214. kötü damarlı: 189. kötü dost: 109. kötü kişi: 32. kötülüğün kapısını kapatmak: 249. kötülüğünün azalmasını dilemek: 208. kötülük: 53, 170, 173, 208, 209, 236. kötülükten sıyrılıp kurtulmak: 208. kötü yolda ölmek: 249. kötü yolda ölmeyi önlemek: 249. köy: 132, 133. köylerde oturan: 132. Kubâ m e z a r l ı ğ ı : 100. Kubbealtı Akademi Mecmuası: X, 287. Kubbe-i Hadrâ:7. kucaklamak: 63. kudret: 110.
kudret eh: 187. kudüm: 8 1 . K u d ü s : 3. K ü f e : 166. kul: 38, 57, 65, 70, 7 1 , 105, 106, 143, 151, 159, 195,219, 222. kulak: 35, 106. kumandan: 4 1 . Kur'ân-ı Kerîm: XIII, XIV, 8, 12, 33, 68, 89, 121, 151, 152, 182, 185, 195, 246, 264, 292. Kur'ân'ın özü: 290. Kur'ân'ın sıfatı: 152. Kur'ân'ın zahiri: 151. Kur'ân'ın zahiri ve bâtını: 152. Kur'ân Tefsiri: 269. Kureyza günü: 99. kurtarmak: 215. Kurtubî: 2 1 , 89. kurtulmak: 111, 166, 167, 259. kurtuluş pâdişâhı: 258. kurtuluşu gidermek: 214. kusâme (eksik pay edilme): 247, 248. kusmuğunu tekrar yiyen köpeğe benzemek: 257. kusmuğunu yeme: 257. kuş: 206, 226. kuş yavrusu: 112. Kuşeyrî: 14, 68, 87, 287. kuvvet: 110, 228. kuvvetli: 101, 146, 236. kuyu kazan: 244. kuyu kazma: 243. kuyuya atmak: 186. kuyuya düşürmek: 244. kuyuya kendi düşmek: 243. Kuzâ'î: 8, 14, 18, 3 1 , 37, 40, 42, 43, 48, 5 1 , 57, 65, 66, 67, 82, 94, 131, 149, 172, 190, 210, 238, 245, 255, 258, 264, 271, 276. Kübreviyye: 2, 4. küçücük yaratmak: 47. küçük cihâd: 50. küçük muharebe: 49, 50. küfre razı olma: 134. küfre rızâ: 135. küfür: 7 1 , 133, 134, 135, 227, 250. küfür olayazmak: 226, 227.
333
MESNEVÎ HADÎSLERI FORMA 23
kükreyiş: 181. külah: 226. külhan: 102. kültür hadîsçiliği: VIII. kültür tarihçisi: 272. Künûz'ül-Hakâyık: 2 1 . kütüb-i ahlâk: 278. Külüb-i Sille: 18, 97, 229. Kütüb ü resâil-i gayr-i mu'tebere-i meşhûre: 278. Kütüb'üt-Tasavvuf ve'l-Ahlâk: 278. kütük: 63.
(L) Lâ ilahe illallah Muhammedün Resûlullah: 224, 225. lâle: 226. L â r e n d e : 3,4. latîf: 112. lâyık: 121. lâzım fiil: 93. el-Le'âlî'l-Masnû'a: 22, 174, 175. Leknevî: 272. leş: 231. leyyin (hadîs): XI, 172, 261. libâs: 116. lider: 144. lîf: 99. Livâ'ül-Hamd: 163. Liyâkat Tezi: VII. lokomofif fikir: 290. lûtufi 116. Lügat: 1, 4, 22. el-Lü'lü'ül -Mersû'Jîmâ kile lâ asla lehû ev bi-aslihî Mevzu': 24.
(M) M a â n / ( B a h â e d d î n Veled): 4. M a â n / ( S u l t a n Veled): VII, 12. Maârif Vekâleli Şark-İslâm Klâsikleri: 27. ma'den: 252, 253. mağlûb: 158. mağlûb ve zebûn olmak: 157. mağz-ı Kur'ân: 290. Mahir tz: 68. mahkûm: 3 1 .
334
mahşere varmış: 240. mahv: 88. Makâlâl (Seyyid Burhâneddîn Muhakkık-ı Tirmizî): 5 Makâlât (Şems-i Tebrîzî): 6. makam: 86. el-Makâsıd 'ül-Hasene: 21. maksad: 116. maktu' (hadîs): 273. mal: 4 1 , 42, 65, 121,213. M a l a t y a : 3. mal heveslisi: 4 1 . malını telef etmek: 65. malını vermeyip tutan: 65. Mâlik b. Dînâr: 205. Mâlik b. Enes: 17, 20, 84, 126, 137, 148, 201,256, 2 7 1 , 2 9 1 . Ma'mer b. Râşid: 17. mânâ: 12. mânâ incisini delmek: 114. mânâsı açık: 152. mânâsı doğru: 182. mânâsı sahîh: 224, 231,238. mânâyı muhafaza etme: 275. ma'nevî yemek: 83. Mansûr b. 'Ammâr: 103. marangoz: 63. Mart: 184. Mârût: 187. Mâşâallahü kâne: 230. Maşrık: 148. matlûb: 52. mazmun: 292. Mecâlis-i Seb'a: VU, 8, 12. mecaz: 4 1 . Mecme'uz-Zevâid: 15, 18, 2 1 . meçhul: 83. meçhul râvî: 228, 229. medhedilme: 32 M e d î n e : 3,37 Meğâzî: 18 Mehmed Hatiboğlu: XII, XVIII, 27 Mehmet Demirci: XII Mehmet Sait Toprak: XII, 299 Mekârim 'ül-Ahlâk: 20. M e k k e : 3,231. Mekkeliler: 256. Mektûbât (Mevlânâ): 8.
mel'ûn: 104. Melek: 7, 64, 65, 87, 110, 175. Melek-i mukarreb: 87, 88. melekût kapısmı çalma: 219. Melike Hâtûn: 4. Menâkıb; 1, 14, 18, 287. Menâkıb 'ül- 'Arifin: 2. Menâkıbü Ebî Hanîfe: 288. men etmek: 101,206,247. Mengücek Sultânı: 3. merfû' (hadîs): XI, 34, 46, 70, 8 1 , 89, 96, 160, 205, 211, 223, 261, 273, 299. merfû'an: 72. merhem koymak: 211. mertebe: 96. mertebe-i uhuvvet: 77. mes'ûl: 150. Mesâblh'us-Sünne: 15. mescid: 75. Mescid-i A k s a : 3. Mescid-i N e b e v î : 142. Mesîh: 70. meskenet: 239. Mesnevî: VII, XI, XII, XIV, XV, XVI, XVII, 2, 7, 8, 11, 12, 14, 18, 20, 22, 23, 27, 33, 87, 102, 112, 156, 183, 248, 264, 269, 270, 271, 273, 275, 277, 278, 279, 287, 288, 289, 290, 291, 292, 293, 294, 295, 296, 297, 298. Mesnevî Hadîsleri: VII, VIII, X, XI, XII, XV, 8, 16,19, 146, 292, 298. Mesnevî Hadîslerinin kaynaklan: 272. Mesnevî'nin Hadîsleri: 12. Mesnevî Şerhi (Ankaravî): 23. meşakkat: 66. Meşârık'ul-Envâr: 2 1 . meşguliyet: 115. meşhur gayr-i mu'teber kitap ve risâlelef: 278. el-Metâlib'ül-'Âliye: 15, 18,21. metruk (hadîs): 122,135,144. mevdu' (hadîs)= mevzu' (hadîs) mevkuf (hadîs): XI, 34, 62, 8 1 , 89, 96, 131, 160, 223, 261, 273. Mevlâ (Allah): 7 mevlâ (dost); 265. Mevlânâ (Celâleddîn-i Rûmî): Vll, VIII, X, XI, XII, XIV, XV, XVII, 1, 2, 3, 4, 5, 6,
7, 8, 9, 10, 11, 12, 14, 23, 24, 33, 57, 78, 108, 111, 126, 138, 158, 170, 221, 239, 241, 248, 271, 272, 275, 276, 277, 287, 289, 290, 292, 295, 297, 300, 301. Mevlânâ'da Hadîs: Vll, 12. Mevlânâ'da Hadîs Kültürü: VII, VIII. Mevlânâ'nın hadîs kaynaklan: 272. Mevlânâ-yı Rûm: 2. Mevlevîlik: XII. mevsûl: 94. mevzu' (hadîs): XI, XVI, 2 1 , 24, 32, 68, 137, 175, 180, 181, 205, 211, 223, 226, 231, 254, 272, 273, 277, 278, 293, 294, 295, 297, 298, 299. Mevzû'ât (kitapları): 22, 87, 117, 220, 243, 278, 300. Mevzu 'ât ('Ali el-Kârî) = Mevzu 'ât 'ül-Kebîr el-Mevzû 'ât (İbn'ül-Cevzî) = Kitâb 'ül-Mev zû 'ât (İbn'ül-Cevzî) Mevzû'ât'ül-Kebîr: 22, 46, 50, 123. mezar; 214. mihnet; 66. mikdâr: 183. millet: 239. Millî Eğitim Bakanlığı: XV. mimarî eser kitabeleri; VIII. minber: 62, 63. minnet bilmek; 89. Mîrac gecesi: 223. misafir olma: 83, 176. Mişkât (Hatîb et-Tebrîzî): 60, 6 1 , 113, 125, 142, 167. Mişkât'ül-Envâr (Ali el-Tabersî); 300. Mîzân (Zehebî); 2 1 , 49, 5 1 , 56, 79, 82, 104, 133, 167, 168, 169, 187, 224, 247. Moğol; 3. Molla Hünkâr (Mevlânâ): 2. Mollâ-yı Rûm (Mevlânâ): 2. M. Tayyib Okiç: VII, X, XV, XVIII, 297. muamelât: 270. Muâviye: 37. Mu'âz b. Cebel: 3 1 , 6 1 , 78, 142, 143. Mu'âz b. Enes: 85, 86. mu'cem(ler): 18,20, 169. el-Mu 'cem 'ül-Evsat: 66, 134. el-Mu'cem'ül-Kebîr: 20, 103, 135, 160, 189, 218, 249. el-Mu'cem'üs-Sağîr: 20, 134.
335
mu'cize: 64. Mufaddal b. Salih: 167,168. Muğîre (b. Ebî Kurra es-Sedûsi): 38, 53. muğlak: 143. el-Muğnî: 16, 21 muhaddis(ler): IX, X, XI, 15, 16, 18, 20, 52, 74, 115, 127, 141, 143, 199, 201, 211, 227, 252, 261, 270, 271, 275, 278, 292, 294, 299. muhaddislik cephesi: VIII. muhadram: 195. Muhammed (s.a.s): XIV, 13, 58, 223, 224, 225. Muhammed b. 'Abdullah b. Nümeyr: 218. Muhammed b. 'Abdurrahmân: 247. Muhammed b. 'Abdurrahmân b. Ğazvân: 147. Muhammed b. 'Ammâr: 49. Muhammed b. el-Hanefiyye: 60. Muhammed b. Halîl et-Trablusi: 24. Muhammed b. İsmâ'îl el-Buhâri = Buhârî Muhammed b. Kesir: 191. Muhammed b. Mesleme: 57. Muhammed b. Muhammed b. Hüseyin elBelhi: 2. Muhammed b. Zâzân: 5 1 , 52. Muhammed Bahâeddîn Veled: 2. Muhammed Celâlüddîn er-Rûmî = Mev lânâ Muhammed el-Medenî: 135,218. Muhammed Muntasır el-Kettâni: 16, 277, 289, 295. Muhammed Nâsıruddîn el-Elbâni: 6 1 . muharebe: 49, 50. muharebe i Mân etmek: 143. muharref: 278. muharriç: 49. muhît: 136. muhtaç: 151,223. muhtaçlan doyuranlar: 64. Muhyiddîn İbn'ül-'Arabî: 4, 182, 220, 297. Muîneddîn Pervane: 7. M u k a d d e m i y y e M e d r e s e s i : 4. mukadder: 159. muktedir olamamak: 113. mum gibi sönüp gitmek: 44.
336
mumun alevi: 67. munkatı' (hadîs): 103, 261. ~ murada nail olamayış: 152. muradına erişmek: 31. muradsızlık: 152. Mûsâ (Buhârî'nin şeyhi): 54. M u s ' a b b . Sellâm: 191. Mûsâ Bey (Karaman Emîri): 3. Mûsâ b. Umeyr: 40. Mûsâ b. Ya'kûb ez-Zemeî: 247, 248. Mûsâ Peygamber = Hz. Mûsâ musannaf (hadîs kitabı): 17 . Musannaf ('Abd'ür-Razzâk b. Hemmâm): 20. Mustafâ (Aleyhisselâm): 13, 46, 54, 58, 60, 62, 82, 102, 110, 114, 151, 155, 163, 175, 179, 192, 193, 194, 200, 206, 214, 222, 231, 240, 242, 251, 256, 258, 260, 262, 265, 290. Mustafa Fayda: XII. Mustafa Sinan (Yardım): XIV. Mustafa Tahralı: XII. mutasavvıf: VII, X, XII, XIII, 9, 87, 205, 220, 264. mutasavvıf-muhaddis: X. mutasavvife sözleri: 278. mutlu: 54, 55, 189,212. mutmain olma: 236. el-Muvatta': 17, 20, 84, 126, 148, 270. mü'min: 33, 35, 36, 47, 48, 70, 77, 78, 79, 101, 102, 103, 121, 127, 157, 190, 200, 201, 207. Mü'mine Hâtûn: 2, 3. mü'minin aynası: 48. mü'minin fırâseti: 190. mü'minin gönlü: 69. mü'minin kalbi: 70. mü'minin kayıp malı: 121. Mü'minûn sûresi: 33. mübarek yüz: 62. mücâdele: 50, 52. mücâhede: 50. müdellis: 70. müderris: 8. müellif: 8. müftü(ler): 236, 237. müftülük: 237. el-Müheymin: 200.
müjde (-lemek): 184. mükâfat: 64. mükâşefe: 182. mükâşifün: 182. Mülakatlar (Sâmiha Ayverdi): VII. münafıklık: 100. Münâvî: 16, 2 1 , 147, 239, 247. münker (hadîs): XI, 3 1 , 33, 38, 45, 49, 52, 86, 103, 115, 122, 168, 172, 173, 175, 187, 1 9 1 , 2 1 1 , 2 2 5 , 2 4 2 , 259. Münzirî: 200, 237. mürebbî: 4. mürekkebi kurumak: 230. Mürgînânî: 289. mürîd: 2, 3 , 4 , 5, 6, 7, 8. mürsel (hadîs): 93, 100, 103, 108, 131, 166, 187, 205. mürşîd: 4 , 8 , 9 , 11. Müs'îr (râvî): 60. müsamahalı: 203. Müsedded(b. Müserfaed): 18. el-Müselselât (Müstağfirî): 20. Müslim: XVI, 17, 20, 36, 42, 54, 65, 75, 76, 77, 80, 8 1 , 84, 86, 94, 97, 98, 99, 100, 101, 106, 108, 111, 113, 120, 125, 126, 127, 128, 139, 145, 150, 153, 156, 157, 158, 164, 165, 166, 167, 169, 171, 183, 188, 195, 201, 202, 210, 212, 213, 219, 229, 232, 246, 253, 256, 258, 261, 263, 266, 2 7 1 , 2 9 1 . müslüman: 4 1 , 42, 112, 127, 144, 249. müslümanlık: 206. müslüman olmak: 201, 202. müslüman vekarı: 34. müsned: XV, 20, 269. Müsned {'hhâ b. Humeyd): 18. Müsned (Ahmed b . Hanbel): XVI, 17, 20, 167, 237, 250, 276. Müsned (Bezzâr): 17. Mü5«ec/(Ebû Bekir el-Humeydî): 18. Müsned (Ehü Ya'lâ): 17. Müsned (Uâris): 18. Müsned (İbn Ebî Ömer el-Adenî): 18. Afü5«e^ (İbn Ebî Şeybe): 18. Müsned (İhn Hacer): 18. Müsned (Ihn Menî'): 18, 199. Müsned (Müsedded b. Müserhed): 18.
Müsned (Tayâlisî): XVI, 18, 20, 84, 148, 251. Müsned'ül-Firdevs: 45, 123. Müsned'üş-Şihâb: 14, 18, 82, 149, 238, 259, 264, 276. Müstağfirî: 18,20. müstahreç: 52. müstekîm'ül-hadîs (hadîsleri doğrudur): 137, 172. müstedrek(ler): XV, 20. el-Müstedrek: 20, 47, 224, 225. Müstevrid: 47. müşkil: 54, 143. mütevâtir (hadîs): 277, 295. mütevazı: 157. müttakî: XIII, 143. müyesser kılmak: 192.
(N) Nadîr günü: 99. Nâfı' (Tâbi'ûn'dan): 137. nafile: 106. nakd-i rical: 2 1 , 1 1 8 , 186,228, 247. naklen gayr-i sabit: 182. namaz (kılmak): 10, 33, 34, 60, 74, 75, 76, 114, 123, 124, 126, 159, 203, 205. namazı devamlı: 263. namazını iade etmek: 76. namazın iç ve dış erkânı: 76. Nasârâ: 71. Nash 'ür-Râye (Zeyla'î): 16, 22. nasîb etmek: 192. nasihat: 144, 272. nâz: 67. nazil olma: 65. Nebiyy-i Mürsel: 88. Necm: 109. Necmeddîn-i Kübrâ: 2. Necm sûresi: 195. nefes: 177, 178. nefis (nefs): 127, 146, 153, 187,180, 236. nefislere sığmamak: 69. nefsî arzular: 50. nefsini (aşağılayan, kötüleyen): 189. Nehc'ül-Belâğa: 6 1 , 67, 149. Nehşel İbn Sa'îd (râvî): 216. nekeslerin malı: 64.
337
Nesâî: XVI, 17, 18, 20, 63, 75, 124, 125, 126, 141, 145, 165, 171, 219, 230, 235, 258, 266, 270, 2 7 1 , 2 9 1 . nesil: 225. neş'eler yurdu: 185. neş'e vermek: 117. Nevâdir'ul-Usûl: 151. Nevevî: 15, 237,289. ni'met: 223. ni'met sahihleri: 258. N i ğ d e :3. en-Nihâye: 2\, 133, 152, 206. nikâh: 207. nîmet: 67, 176. nîmet sahibi: 31. Nîsân: 184. N i ş â b u r : 3. nişane: 185. niyaz etmek: 110, 225. noksan(lar): 104, 116. Nûh gemisi: 166, 167. Nu'mân b. Beşîr: 127, 250, 251. nûr: 76, 102, 103, 185, 190, 201. Nûr-u nübüvvet: 78. Nûr-u uhuvvet: 78.
(O) okuyuş: 263. olacak şeyler: 230. olduğu gibi göstermek: 192. O'ndan en çok korkan: 232. oruç (tutma): 83, 110, 203, 205. oruç tutup sabreden: 276. Osman b. Maz'ûn (sahâbi): 207. Osmân-ı Rûmî: 5. ot: 226. otantik (-lik): X, XVI. otorite: IX. otorite bir âlim: 2. ot otlamak: 150. oturmak: 204. oynamak: 244. oyuncak: 210.
(Ö) ödü patlamak: 110.
338
öfke (-lenmek): 32, 123. öğrenmek: 59. öğretmek: 141. öğülmek: 32. öğünmek: 67, 164. öğüt: 144, 146. ölçülü (konuşmak): 203, 204. ölen: 208. ölmek: 35, 45, 46, 88, 179, 180, 208. ölmeden evvel (önce) ölmek: 179. ölmeden evvel (önce) ölüm: 179. ölü: 133, 214, 240. ölü bir kimsenin yüzüne bakmak: 241. ölü kuş: 168. ölüm: 34, 35, 88, 89, 179, 180, 208, 243, 301. ölüme hazırlanmak: 180, 185. ölüm gelip çatmadan önce: 115. ölüm gelmeden (önce): 114, 185. ölümle ölmek: 179. ölümü temenni etmek: 209. Ömer (b. el-Hattâb) = Hz. Ömer. ömrü uzatmak: 248, 249, 301. ön döl: 165. örtme: 57.
(P) pâdişâh: 69, 102, 121, 171,216. pâk: 223. pâk Muhammed yolunun toprağı: XIV. papaz (-hk): 206, 207. papazların âdeti: 207. parlaklık: 194. parmağını batırmak: 47. parmak: 47, 110, 168, 169. parmaklarını basmak: 116. pay eden: 246. pay edilme: 247. pay etmeyi bırakmak: 246. pazar (yeri): 64. pervane: 119, 120. peşine takılan: 82. peygamber(ler): 86, 87, 107, 108, 127, 136, 156, 163, 225, 256. Peygamber (s.a.s): IX, X, XIV, 13, 3 1 , 35, 36, 39, 4 1 , 43, 44, 45, 47, 49, 5 1 , 52, 62, 64, 66, 69, 7 1 , 73, 74, 76, 81, 83,
88, 94, 95, 97, 98, 99, 100, 104, 109, 112, 116, 117, 122, 125, 127, 131, 132, 136, 138, 141, 144, 146, 147, 148, 149, 157, 159, 163, 170, 176, 179, 183, 185, 186, 189, 195, 203, 206, 212, 213, 219, 220, 221, 223, 226, 227, 232, 235, 236, 239, 248, 252, 253, 256, 257, 262, 263, 290. Peygamber Aleyhisselâm: 78, 154, 184, 2 0 6 , 2 1 0 , 2 1 4 , 244, 264, 290. Peygambere benzer: 136. Peygamber Efendimiz: 13, 14, 17, 3 1 , 36, 37, 43, 47, 50, 55, 57, 59, 62, 64, 66, 68, 72, 75, 76, 78, 79, 82, 83, 87, 88, 89, 93, 94, 97, 99, 100, 101, 103, 105, 107, 108, 112, 113, 121, 123, 126, 131, 136, 139, 141, 143, 144, 148, 149, 153, 154, 155, 157, 172, 175, 177, 180, 182, 183, 187, 189, 190, 193, 195, 199, 203, 205, 207, 210, 211, 217, 218, 220, 225, 228, 230, 238, 239, 242, 246, 247, 250, 255, 257, 258, 262, 264, 265, 272, 276, 288, 294. Peygamber Efendimiz'in kızları: 228. Peygamber gibi: 136. Peygamberimiz: 11, 37, 55, 60, 63, 87, 113, 131,273, 275, 276. Peygamberimizin zevcesi: 126. Peygamberlerin Efendisi: 205. Peygamberlerin sonuncusu: 69. Peygamber pınarı: 297. Peygamber yolunun toprağı: 292. pişmanlık (duymak): 208. prensibe uymak: 276.
(R) Rabb: 56, 83, 87, 105, 123, 134, 176, 219. Rabbena âtinâ: 113. Rabb'm gazabını söndürmek: 249. Rabbini bilmek: 220. Rabbin nefesi: 177. Râfı' b. Hadîc (sahâbi): 249, 255. rahat: 6 1 . rahatlığa kavuşma: 60. rahiplik: 206. Rahman'ın nefesi: 177. Rahman kokusu: 177.
rahmet (etmek): 93, 249, 250, 260. rahmet esintisi: 57. Rakb'ül-Mısrî (sahâbi): 189,190. Ramazan: 126. Râmûz ul-Ehâdîs: 21. rastgele herşeye üzülen: 215. Ravza-i M u t a h h a r e : 3. razı olma: 134. remz: 38, 3 9 , 2 1 2 , 276. Resul Aleyhisselâm: 144, 177, 208, 290. Resûlullah (s.a.s): XIII, 32, 35, 39, 4 1 , 42, 51, 63, 70, 72, 75, 77, 78, 80, 94, 99, 100, 108, 110, 115, 118, 120, 124, 126, 127, 132, 134, 140, 142, 150, 155, 158, 163, 165, 167, 169, 170, 177, 183, 184, 185, 188, 202, 205, 207, 208, 212, 215, 219, 222, 227, 235, 236, 241, 242, 246, 2 5 1 , 2 5 3 , 2 5 4 , 256, 261,290. Resûlullah (s.a.s) Efendimiz: 37, 4 1 , 47, 48, 53, 63, 65, 73, 75, 106, 113, 213, 249, 296. Resûlullah'ın kızları: 228. nzık: 2 2 1 , 2 2 2 , 2 3 9 . rızıklanmak: 176. rızıklarını tekeffül etme: 4 1 . nzık taksîmi: 223. rızkın anahtarları: 221. riâyet etmek: 76. Rifâ'a b. Râfı: 75, 76. rik'at: 126. risale: 278. Risale (Ferîdûn-i Sipehsâlar): 2 . er-Risâle (İmâm Şâfi'î): 287. er-Risâle (Kuşeyrî): 14, 68, 87, 287. Risale fı'l-Ehâdîs'il-Kâzibe ve'z-Zaîfe ve 7 'İbn Teymiye: 182. er-Risâlet'ül-Müstatrafe (Kettânî): 289. rivayet: 288. rivayet bil'mânâ: 294. rivayet etmek: 245. Rivayet Tefsirleri: 21. riyâ: 102, 143. riyakâr: 74. Riyâz'üs-Sâlihîn: 15. rûh: 87, 201. ruhban: 207. ruhun hâlleri: 80. Rukneddin: 2.
339
Rusûhî: 23. r ü k û ' v e secde: 219.
(S) Sa'd b. 'Ubâde: 53. sa'îd: 80. Sa'îd (b. Ebî 'Arûbe): 224. Sa'îd b. Sellâm: 3 1 . Sa'îd b. Ziyâd: 135. saadet: 80, 81. sâat: 46. sabah: 228. sabaha erme: 65. sabahlamak: 78, 79. sabır: 96, 244, 245. sabreden: 276. sabrı olmayan: 95. saçma: 190. sadaka: 2 4 8 , 2 4 9 , 301. Sâdedîn-i Hamevî: 4. Sadreddîn-i Konevî: 7. sadûk: 72. safâlar getirmek: 50. Safer: 184. Sâfl Arpaguş: XII. saflar yaran bir ümmet: 239. safsata: 296. S a ğ â n î : 2 1 , 2 2 3 , 224, 231. & ğ ; r (Taberânî'nin Mu'cem'i): 17. sahabe: 62, 8 1 , 82, 143, 166, 272. Sahîfe (Hemmâm b. Münebbih): 84. sahîh (hadîs): XI, XVI, 2 1 , 27, 34, 36, 37, 38, 42, 44, 46, 47, 49, 54, 55, 56, 57, 58, 6 1 , 64, 65, 74, 76, 77, 8 1 , 84, 86, 94, 95, 98, 100, 101, 104, 106, 107, 108, 111, 113, 114, 119, 120, 122, 125, 127, 128, 133, 139, 140, 142, 143, 144, 145, 148, 150, 154, 155, 157, 158, 164, 166, 167, 168, 169, 171, 175, 178, 180, 181, 182, 184, 188, 191, 195, 200, 201, 203, 205, 207, 209, 210, 213, 215, 217, 218, 220, 223, 224, 226, 229, 231, 232, 236, 238, 241, 246, 250, 252, 253, 257, 258, 260, 261, 262, 263, 266, 272, 273, 276, 277, 293, 294, 295, 299. Sahîh (Buhârî): XVI, 17, 18, 20, 133, 199, 262, 275, 276.
340
Sahîh (İbn Hıbbân): 152. Sahîh (Müslim): XVI, 17, 20. sahîhun: 209. sakınmak: 6 1 , 6 2 , 8 5 , 1 8 7 , 1 9 0 , 1 9 2 . sakıt (râvî): 186. Sâlih b. Mûsâ et-Talhî: 241. sâlih (kimse, kul): 42, 192. sâlih kulların kalbleri: 70. Salim b. EbîT-Ca'd: 60. Sâlim'ül-Ferrâ: 229. sallanmaya başlamak: 224. Sâmiha Ayverdi: Vll, Vlll, 9. Sâmiha Ayverdi 'de Hadîs Kültürü: VII. sancağı altında olmak: 163. sancağı altında toplanmak: 163. sarhoş olmak: 58, 240. sarkmak: 254. sarûret: 207. satın alma: 255. savaş: 146, 150, 157. savm-ı visal: 83. sayılmak: 239. Saymerî: 14, 287. sebeb-i vürûd: 42, 44, 108, 201, 232, 262, 266. sebep: 208. secde: 219. secde etmek: 110,219. seçilmiş: 132. Sefînet'ü Nûh: 168. Sehâvî: 2 1 , 45, 70, 80, 81, 87, 103, 104, 124, 125, 136, 137, 172, 184, 194, 199, 211,216, 252, 255. Sehl b. Sa'd (es-Sâ'idî): 63, 108, 123, 199. Sehl-i Tusterî: XIII. sekr: 88. Selâhaddîn-i Zerkûb: 6, 7. selâm (vermek, almak): 51, 75, 77. selâmette olmak: 202. Selâmet'übn Ravh: 172. Selçuklu Emîri: 7. Selçuklu Hükümdarı: 4. Seleme İbn Nüfeyl es-Sükûnî: 177. semâ (gök): 70, 110. S e m e r k a n d : 3, 277, 294. Semerkandi: 277. Semüre (b. Cündeb): 43, 94. sen olmasaydın: 223.
sened: 1 7 , 2 1 , 2 7 , 287. Serahsî: 297. serlevha: 12, 290. servet: 66. ses: 60. sevâb: 170, 204. sevaba girmek: 173. Sevbân: 132, 235. sevdirilmek: 124. sevgi: 4 1 , 70, 85, 109, 251. sevgili: 38. sevimli: 39, 70, 101, 106. sevindirmek: 241. sevmek: 85, 106, 141, 143, 181, 209, 210. seyrek: 251. Seyyar b. Hatim: 205. Seyyid Ahmed er-Rifâ'î: 297. Seyyid Burhâneddîn (Muhakkık-ı Tirmi zî): 4, 5, 6. sıddîk: 176. sıfat: 226. sığınmak: 101. sığmak: 69. sığmamak: 69, 87. sıhhat derecesi: 27, 28, 273, 279. sıhhatli (râvî): 160. sıkıntı: 243, 244. sıkıntıdan kurtulma: 178, 244, 245.. sıkıntıları gideren: 245. sıkıntının gitmesini beklemek: 245. sıla-i rahîm: 249, 301. sınama: 179. sınık bir hâle düşmek: 2 1 1 . sır: 67, 179,240, 244,249, 252. sırrını saklamak: 31. sihir hâssası: 147, 148. sika (râvî): 44, 98, 178, 195, 218, 228. silinmek: 107. simsar: 248. Sinan b. Senne: 276. S i V a s : 3. siyahlaşan: 256. Siyer: 14, 18, 288, 296. Siyer-i Celîle-i Nebeviyye: 278, 288. sofi: 226. soğuk: 62. sohbet: 71. sokak: 184.
sonda gelen: 165. sonuncusu: 225. sormak: 126. sorulup araştırılmak: 143. söndürmek: 103. söylememe: 246. söz: 5 1 , 1 2 7 , 1 4 7 , 2 4 5 . sözleri geçmek: 138. söz söylemek: 183. sözü doğru: 73. sözü kendine mâl etmek: 275. sözü kısa: 203. sözüne kulak vermek: 276. söz vermek: 235. su: 224. su birikintisi: 47. suç: 32, 138. suçlu: 138. suçunu almamak: 138. sûfı: 71,180, 220. sû-i zan: 131. sulamak: 83. sultan: 2. Sultan'ül Ulemâ (Bahâeddîn Veled): 2, 3, 4, 5, 9. Sultan Veled: VII, 2, 3, 5, 6, 7, 8. suret: 194, 195,213. susamak: 105. susan: 259. susmak: 259. susturulan çocuk gibi: 63. susuz: 251. susuzluğunu gidermek: 83. suvarmak: 176. Suyûtî: 15, 16, 18, 19, 2 1 , 22, 3 1 , 33, 35, 38, 40, 52, 56, 57, 67, 74, 80, 81, 94, 96, 100, 103, 104, 120, 122, 123, 125, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 145, 155, 167, 168, 169, 172, 174, 175, 182, 190, 191, 194, 204, 205, 207, 209, 211, 221, 223, 237, 239, 240, 245, 250, 252, 254, 255, 259, 260, 261,265, 266. Süfyân: 109, 236. sükûnete kavuşmak: 224. sülâle: 140. Süleyman (Peygamber): 127. Süleyman b. 'Abd'ül-Melik: 38. Süleym b. Mansûr (b. 'Ammâr): 103.
341
sülük kılavuzu: 216. Sündî: 59. sünen(Ier): XV, 20, 269. Sünen (Dârekutnî): 20, 270. Sünen (Dârimî): XVI, 20, 63, 84. Sünen (Ebû Dâvûd): XVI, 17, 20, 84, 247. Sünen (İbn Mâce): XVI, 20, 276. Sünen (Nesâî): XVI, 17, 18, 20, 125, 270. Sünen (Tirmizî): XVI, 17, 20, 84. es-Sünen 'ül-Kübrâ (Beyhakî): 14, 20, 270. süngü: 239. sünnet: XIII, XIV, 207. Sünnî hadîs mecmuaları: 300. Sürâkâ b. Mâlik: 158. sürü: 149, 150. sürüklemek: 154. sürüp durmak: 149. süt: 39.
(Ş) şahit: 223. şahsiyet: 173. şakacıktan hastalanış: 44. şakâvet: 80, 81. şakî: 80. Ş a m : 3 , 4 , 5,6, 133. Şam Üniversitesi Şeriat Fakültesi: 16, 277, 295. şarap: 240. şartlı: 101. şaşmak: 154. ş â z : 272. şeb-i arûs: 7. şefaat (etmek): 138, 139, 140. şefaatçi: 212. şefaate ihtiyâcı olmamak; 138. şefkat etmek; 141. şehirli: 133. Şehir Târihleri; 18. şehvet: 175, 180. şehvet ateşi; 102. şemail: 20. Şemail (Tirmizî): 18, 20, 44. Şemseddîn Yahya; 4. Şems-i Perende: 5. Şems-i Tebrîzî: 4, 5, 6, 7, 9. Şerefeddîn Lâlâ: 3.
342
Şerefli Ashâb'il-Hadîs (Hatîb el-Bağdâdî): 14. şerhler: 22. şeriat sahibi Peygamber: 86. eş-Şerîf EbûT-Kâsım 'Ali el-Hüseynî: 299. şerr: 202. Şeybân b. 'Abdurrahmân: 43, 44. şeyh; 136. Şeyh Edebâlî: 297. Şeyh Selâhaddîn-i Zerkûb: 6. Şeyh'ul-Ârifîn: XIII. şeytân: 8 1 , 199, 201. şeytânın başarısı: 101. şeytânın dürtmesi; 199. Şî'a'nın hadîs külliyâtı: 300. şiddetlenmek: 264. Şifâ (Kâdı Tyâz); 289. şifâ bulmak: 113. şifâsını vermek: 97. Şihâb'ül-Ahbâr: 8. Şihâb'ül-Ahbâr hadîsleri: 9. Şîî; 72. şirk; 143. şöhret yapmış; 136. Şu-ab'ül-îmân: 14, 18, 20, 40, 96, 103, 134, 174, 190,218, 301. Şu'be (b. el-Haccâc el-Vâsıtî): 118. şuuriu: 232. şuursuzca: 120. şükreden(ler): 276. şükretmesini bilmek: 250. şükür; 250. şüphe; 118, 142, 227, 236. şüpheli: 101. şüpheli şeyler: 32. şüphe uyandırmak: 117. şüphe veren şey: 118, 119. şüphe vermek: 117. şüphe vermeyen şey; 118, 119.
(T) taaccüb etmek: 154, 155. tâat etmek: 169. ta'dîl;21. ta'kîb etmek: 99. ta'lik (hat): XI. ta'lîkan: 183.
tabakât (kitapları): 1, 14, 18, 20. et-Tabakât ul-Kübrâ (İbn Sa'd): 19, 2 1 , 287. et-Takvâ (İbn Ebî'd-Dünyâ): 123. et-Târîh'ul-Kebîr {BuhâTÎ): 18,19, 21. teennî: 199. Taberânî: 17, 20, 3 1 , 35, 40, 42, 57, 65, 66, 67, 70, 74, 80, 8 1 , 94, 103, 104, 124, 134, 135, 152, 160, 174, 181, 188, 189, 191, 193, 205, 210, 212, 218, 222, 223, 225, 227, 238, 240, 249, 252, 258, 260, 291. Taberî: 2 1 , 89, 287. tâbi'ün: 104, 272. tabiî: 166. T â c ü d d î n es-Sübkî: 15. Tahran Üniversitesi: XV, 23, 295. tahrîc: VII, X, XVII, 16, 23, 147, 269, 289, 291. tahrîc çalışma (-sı, -lan): 15, 16, 17, 19, 2 1 , 22, 27, 270, 275, 277. tahrîc'ül-ehâdîs: XV, 15, 147. takat: 110. taksim memurları: 248. takva: XIII, 119. taleb etmek: 57. tâlib: 52, 231. tamah: 227. tamahkâr: 67. tamamlayıcı unsurlar: 296. tam olmasıyla: 203. tanımak: 121, 166, 181. tanınmak: 143, 204.. tann: 72. Tanrı (Allah c.c): 38, 53, 64, 69, 73, 85, 95, 97, 105, 112, 116, 122, 127, 134, 138, 163, 173, 175, 176, 183, 187, 192, 213, 214, 222, 223, 228, 231, 235, 240, 244, 260. Tanrı ayali: 39, Tanrı azabı: 138. Tanrı'dan en çok korkan: 232. Tanrı elçisi: 78, 260. Tanrı ışığı: 199. Tanrı kapısı: 219. Tanrı lûtfu: 125. Tann'nın gizli velîleri: 142. Tann'nın iki parmağı arasında: 168. Tann'nın zâtı: 193.
Tann nuru: 176, 190. Tanrı nuruyla görmek: 190. Tann Peygamberi: 212. Tanrı Resulü: 216. Tanrı sevgilisi: 276. Tann'ya kaçma: 67. Tanrı'ya ulaşmak: 235. Tanrı'ya ulaşmış: 7 1 . Tann'ya vermek: 163. T a n n ' y a yaklaşmak: 71. Tann yemeği: 176. Tann'yı en iyi bilen: 232., Tann yolu: 85, tapu: 17,297. taraf: 177. Târik b. 'Abdullah el-Muhârabî: 180. Târih (kitaplan): 1, 14, 20, 269, 287, 288, 296. Târih (Taberî): 287. Târîhu Bağdâd (Hatîb el-Bağdâdî): 14, 19, 21,50. Târîhu Dımeşk {İhn 'Asâkir): 19, 299. Târîhu Nîsâbûr (el-Hâkim): 19. tasarruf etmek: 169. tasarrufa sâhib olma: 169. tasavvuf: XIII, XIV, 269. Tasavvuf (ilmi): VIII, XIII, 1, 12, 68, 179, 181,287, 296, 301. Tasavvuf (Mahir İz): 68. Tasavvufî eser(ler): XVI, 14, 16, 269, 277, 278, 279, 287, 294, 298. Tasavvuf ve Ahlâk (kitapları, grubu eserler): 12, 278. tasnîf devri: XV, 17, 18, 277. taş: 81,238. tatlı: 263. tavsiye etmek: 256. Tayâlisî: XVI, 18, 20, 55, 75, 76, 84, 118, 120, 139, 148, 156, 158, 164, 188, 195, 201, 210, 217, 235, 251, 253, 257, 258, 271,291. te'lif ve tasnif çığırı: 15. te'sîs etmek: 170. te'vîl (etmek): 104, 178, 249. tebettül: 207. tebriye: XVI, 298. Tebrizli Bedreddîn: 7. Tebrizli Şems = Şems-i Tebrîzî
343
tedâvî etmek: 248. tedbîr: 131. tedbirli olmak: 131. tedbîr sahibi: 43. Tefsîr (ilmi): 1, 4, 16, 287, 288, 289, 296. Tefsîr kitaplan: 88. tehlikeli: 176. Tehzîb 'üt-Tehzîb (İbn Hacer): 2 1 . tek (bir nefis): 127. teklîf: 245. teklîf etmek: 262. tekrar geri alan: 257. telef etmek: 64. Telhîs (Zehebî): 34, 37, 42, 56, 100, 111, 119, 139, 143, 158, 164, 167, 171, 186, 215, 224, 2 2 6 , 2 4 1 , 2 6 1 . telmîh: 12. tembel olma: 38. temel unsurlar: 296. temennî etmek: 88, 89. Temîm'üd-Dârî: 144, 145. temiz adam: 132. temiz mal: 4 1 , 42. ten: 110. terbiye edilme: 189. tereddüd etmeme: 53. tereddüd uyandıran şey: 236. terğîb: 272. et-Terğîb ve't-Terhîb (Hâfız el-Münzirî): 15, 21. terhîb:272. terk etmek: 138. tertemiz: 240. tesbîh: 102. teşekkür etmesini bilmeyen: 250. teşrifatçı: 121. teşvîk: 272. tevatür: 64. tevbe (etmek): 114, 115. tevbe ve istiğfar etmek: 188. tevekkül (etmek): 3 6 , 3 7 . tevekkülden dolayı esbaba teşebbüs: 38. tezelden: 244. Tezkiret'ül-Huffâz (Zehebî): 2 1 . Tezkiret'ül-Mevzû 'ât (el-Fettenî): 22. Tıb: 1, 269: tilâvet: 263.
344
Tirmizî: XVI, 17, 18, 20, 37, 38, 4 3 , 44, 47, 48, 49, 5 1 , 52, 54, 63, 75, 76, 8 1 , 84, 85, 86, 95, 98, 99, 110, 111, 113, 114, 118, 119, 120, 121, 122, 126, 139, 140, 145, 148, 150, 153, 154, 156, 158, 164, 167, 169, 171, 188, 191, 195, 199, 200, 201, 208, 209, 210, 212, 217, 231, 246, 249, 250, 251, 258, 259, 260, 263, 265, 266,271,291. titremek: 32. topluluk: 143,249, 250. toprak: 238. Tuhfet'ül-Fukahâ: 16, 277, 278, 295. tutma: 254. tuttuğu eli: 106. tuzak: 131. tükrük: 88. Türk büyüğü: 8. Türkçe: XIV, XV, 27, 68. Türk-İslâm kültürü: Vlll, XVII. T ü r k i y e : 23. Türk Kültür Dünyâsı: XIV.
(U) Ubeydullah b. Ömer: 76. Uçan Şems = Şems-i Perende ud: 263. ufku kaplama: 194. uhdesinden gelmek: 143. Uhud Muharebesi: 37, 108. Ukâylî: 122. ukübat: 270. ulaşmak: 222, 228. ulu: 141, 163, 175, 240. ululuk taslıyan: 157, 158. umre: 205. U r m i y e : 7. usanmadan: 163. usûl kitâblan: 18, 22. utanmak: 262. uydurma (hadîs): 296, 297. uydurmak: 115. uydurulmak: 225. uyku: 34, 35, 263. uyluk: 59. uymak: 192, 243. uyumak: 35, 125, 126.
uzaklaşmak: 185. uzanmak: 254. uzunluk: 126.
(Ü) Übeyy b . K a ' b : 34, 63. üç kişi: 210. üç şey: 124, 151. ümîd etmek: 232. ümmet; 73, 76, 93, 120, 136, 139, 140, 166, 224, 225, 239, 262. ümmet-i merhume; 73. ümmetin iyileri; 138. Ü m m ü Seleme: 44, 63. ünsiyet etme: 251. üreme; 225. Üsâme b . Şerîk: 97, 98. Üsdul-Ğâbe (İbn'ül-Esîr): 2 1 . üstün: 136. üstünlük ayırımı yapma: 156. üstün olma: 175. üstün tutma; 156, 156. üzerine oturma; 63. üzülme; 215. üzüntü; 215.
V e k î ' ( b . C e r r a h ) : 109, 115, 218. velayet: 78. Veled İ z b u d a k : XI, 27. Velednâme: 2. velî; 106, 2 0 1 . verâ: 119. verdiğini geri alan: 257. verenler; 64. verilecek karşılık: 148. vermek: 85, 204. vermeyip saklıyanların malları: 64. Veysel K a r â n î : 178. vitir namazı: 126. vurmak; 219. vuslat; 168. vücûd: 96. vücûdun sakin olması: 34. (Y) Y a ' l â b . M ü n e b b i h : 103, 104. yağlı: 176. Yahûdî: 88. Y a h y a b . M u ' â z : 220, 300. Y a h y a b . el-Mütevekkil: 215.
Y a h y a b . Sa'îd: 38, 76,299.
(V) vaaz; 123. vaaz edenler: 244. vaaz etmek: 62. Vâbısa b . M a ' b e d : 236. vâdî; 214, 215. vahdet-i vücûd: VII. vahyetmek: 195, 225. vâkıf; 151. vakt: 87. vakt-ı kalîl; 46. vakti geçmeden; 114. var; 85. varlık halkası; 219. V â s 1 t ; 192. vasiyyet etme: 112. vebal: 246. vecîze; 23, 39, 114, 131, 179, 180, 183, 207, 216, 220, 223. Vehb b . Kays: 45.
Y a h y a b . U b e y d u l l a h : 49.
yakmak: 62. yakm olmak; 195. yakışık almamak; 156. yakinen bilen: 149. yakîni artmak: 242. yaklaşmak: 7 1 , 72,106. yaklaşmaya çalışmak; 106. yalan: 117, 118, 183, 185. yalan isnâd etme; 246. yalınlanma: 119. yalnızca ibâdet etme: 206 yalvarmak: 102, 110. yanında: 202. yanında bulmak: 105. yaptığı işin karşılığı: 149. yaptığı işler: 214. yaptıklarını bilmemek: 108. yaptıklarının farkında olmama; 107. yaratılış: 195. yaratmak; 97, 116, 175, 181, 182, 204, 223, 224, 225.
345
yarayı ayıplamak: 211. yardım etmek: 202, 262. yarılıncaya kadar inlemek: 63. yataklarında kanlarıyla eğlenmek: 110. yavaş iş: 199. yavaşlık: 199. yavru: 39. yaya: 100. yaya yürümek: 98. yaygın kanâat: 279. yazılmak: 225. yazma hadîs kitapları: VIII. yazmak: 246. yedi barsakla (yemek): 200, 201. yedi d e f a : 55. yediği: 262. yediğinden yedirmek: 262. yedi harf üzerine indirilmek: 151. yedinci batın: 151. yedirmek: 262. yedi vaaz: 8. yedi yüz (kanad): 194, 195. yedmek: 173. yeğ olmak: 203. yeme: 256. yemek: 176. yemek ve su vermek: 105. Y e m e n : 177. yemin etme: 15, 110, 157, 187, 188, 232. yer: 47, 69. yer yarılınca: 164. yeryüzü ehli: 70. Yeşil Kubbe: 7. yeşillik: 102. yetmiş (kere, d e f a , tâne): 187, 188, 249. Yezîd b. Ebân er-Rakkâşî: 227. Yezîd b. Ebî Meryem: 118. Yezîd b. Mühelleb: 38. yıldız: 7 , 8 1 , 8 2 . yiğit: 74, 110, 146, 147, 179, 248. yiğitlik: 146. yiyip şükreden kimse: 276. yiyip şükredenlerin durumu: 276. yokluk: 67. yoksul: 226. yoksullaşan zengin: 210. yoksulluk: 68, 226, 227. yol: 112.
346
yola çıkma: 255. yol açmak: 101. yola gidenler: 81. yolda tutup yeden: 173. yol güneşi: 189. yol kesen: 179. yol kılavuzu: 81. yol yürümek: 110. yönelme: 185. yöneltme: 169. yukan: 192. yular: 99. yumuşak: 70. Yunan felsefesi: 3. Yûnus İbn Mettâ: 155, 156. yurt: 185. yurt tutmak: 69, 132. Yûsuf b. Atıyye: 79. Yûsuf b. Hâşim: 211. yüce: 67, 112, 175,210,225. yüce akıllar: 69. yücelere sığmamak: 69 yücelik: 67. yüklenen: 138. yüklerini alan: 138. yüksek sesle: 36. yükünü yüklenmemek: 138. yürüdüğü ayağı: 106. yürüyen ölü bir kimse: 241. yüz: 54, 107. yüz çevirmek: 207. yüz d e f a : 188. yüzlerce ecir almak: 173. yüzlerce sevaba girmek: 173. yüzü buğulanmak: 48. yüzüne bakmak: 241. yüzünü çevirmek: 204. yüzünü yaralamak: 107.
(Z) zabt: 56. zabt yönünden: 247. zâhid: 222. zahir: 151, 152. zahirî cephe: 71. zahir ve bâtın ilmi: 151. zahmet: 264.
zaîf (hadîs): XI, XVI, 2 1 , 3 1 , 33, 34, 35, 40, 44, 49, 50, 5 1 , 52, 56, 57, 58, 59, 67, 68, 73, 74, 79, 96, 100, 103, 115, 122, 123, 125, 131, 135, 137, 143, 144, 147, 167, 168, 172, 173, 175, 180, 181, 182, 183, 186, 190, 191, 194, 199, 200, 205, 211, 215, 216, 217, 221, 227, 229, 239, 241, 245, 248, 250, 254, 255, 260, 261, 265, 272, 273, 276, 278, 293, 294, 295, 296, 297, 298, 299, 300. zâlim: 107. zaman: 56, 57. zamanlardan sonuncusu: 165. zannetmek: 202. zararlandırmak: 64. Zâriyât sûresi: 182. zayıf (hadîs) = zaîf (hadîs) zayıf görülen: 157. zayıflamak: 112. zayıf mü'min: 101. zayıf olan: 157. zayıf ve zebûn düşmüş kimse: 158. Zehebî: 2 1 , 3 1 , 33, 34, 37, 38, 42, 47, 49, 51, 56, 66, 72, 74, 79, 82, 94, 98, 100, 103, 104, 111, 115, 119, 122, 133, 135, 136, 137, 139, 143, 158, 164, 167, 168, 169, 171, 172, 173, 181, 186, 187, 191, 194, 215, 224, 225, 226, 241, 247, 255, 261. zehirli hayvan deliği: 35, 36. zekât: 205.
zelîl olmak: 211. zelzele: 73. Zemahşerî: 2 1 , 89, 289. zenginleştirme: 4 1 . Zerkeşî: 70, 182. ez-Zevâid: 160. Zevâid kitapları: 18. Zevâid'ül-Müsned (Ahmed b. Hanbel): 205. Zevâid ve Cem' grubu eserler: 18. Zeyd b. Ebî'z-Zerkâ: 2 1 1 . Zeyd b. Erkam: 265. Zeyd (b. Harise): 78. Zeyd İbn EsIem: 143. Zeyla'î: 15, 16, 22. Zeyn-i Kîşî: 3. Zeynüddîn el-'Irâkî: 15. zikr: 63. zikretmek: 225. zillet: 239. zincir: 154, 155. zînet: 67. Z i r r b . Hubeyş: 195. ziyaret etmek: 100, 105, 112, 251. ez-Zu 'afâ (İbn Hıbbân): 135, 136, 211. Zu'afâ ve Mevzû'ât kitapları: 87, 220, 243. Zû'n-Nûn el-Mısrî: 220. zuhur eden: 245. Zübeyr b. Osman: 247, 248. zühd: 245, 277. zürriyet: 225.
347