1
2
ÖNSÖZ
Sosyal devlet anlayışı çerçevesinde, emeğin karşılığı olarak ödenmesi zorunlu olan en düşük ücret seviyes...
7 downloads
262 Views
20MB Size
Report
This content was uploaded by our users and we assume good faith they have the permission to share this book. If you own the copyright to this book and it is wrongfully on our website, we offer a simple DMCA procedure to remove your content from our site. Start by pressing the button below!
Report copyright / DMCA form
1
2
ÖNSÖZ
Sosyal devlet anlayışı çerçevesinde, emeğin karşılığı olarak ödenmesi zorunlu olan en düşük ücret seviyesi olarak belirlenen ve asgari ücret olarak tanımlanan ücret tabanı, liberal ekonomiyi benimsemiş ülkelerde çalışanın günlük ekonomik ve sosyal koşullara göre temel gereksinimlerini karşılayacak bir gelir düzeyi sunması gereken bir sosyal politika aracıdır.
İşgücü hareketinin güçlü ve adaletli ücret dağılımının en önemli ekonomik ilkelerden biri olarak tanımlandığı ülkelerde daha yüksek bir asgari ücret düzeyine sahip olunurken, sendikal hareketin etkin olamadığı ve ekonomik beklentilerin ön plana çıktığı ülkelerde ise, asgari ücret daha sınırlı bir seviyede kalmaktadır. Asgari ücretle ilgili bazı bilimsel görüşler göz önüne alındığında, piyasa ücretinin ve yerel ekonomik ve sosyal koşulların üzerinde belirlenmiş bir asgari ücret düzeyinin piyasa dengelerini olumsuz yönde etkileyeceği görüşleri belirtilmektedir. Bunun nedeni de, piyasa düzeyinin üzerinde gerçekleştirilen bir asgari ücret artışının istihdam düzeyi üzerinde olumsuz bir etki yaratacağı ve bu durumun işsizliğin genişlemesine yol açacağı düşüncesidir. İşgücü piyasası modeli olarak, tam rekabetçi modelleri hedef alan ekonomilerde, piyasa düzeyinin üzerinde gerçekleşen asgari ücret artışının işsizlik alanında risk taşıyan bir değişken olması nedeniyle asgari ücret sisteminin esnekleştirilmesi talepleri ortaya çıkmıştır.
Bu çalışmada, asgari ücret sistemi içinde işsizlik alanındaki riski aza indirgeyecek esneklik arayışlarından biri olarak “Bölgesel Asgari Ücret Yaklaşımı”nın, Türkiye’de işgücü piyasasını etkileyeceği, bölgesel gelişmeyi tetikleyeceği ve yapılacak yatırımların dağılımını yeniden şekillendireceği belirtilmektedir. Bu sayede işgücü piyasası, göç veren bölgelerde daha da yoğunluk kazanacağı tezi savunulmaktadır.
Asgari ücretin günümüzdeki düzeyi ve gidişatı ile ilgili değerlendirmeden daha çok kamuoyu için yeni bir gündem maddesi yaratacak yeni bir asgari ücret modellemesi sunulmaktadır.
3
Ülkemizde de zaman zaman tartışılan asgari ücret mevzuatının esnekleştirilmesine dönük bu alternatif yöntemin teknik, ekonomik, sosyal ve kurumsal boyutlarının incelendiği, asgari ücretin makul asgari ücret politikası ile karşılaştırmalı olarak uygulanabilirliği ile hangi ölçülerde kayıt dışı istihdamın zorlanmadan oluşturulacağının tartışıldığı, Doç. Dr. Tekin Akgeyik tarafından hazırlanan bu çalışmanın herkese yararlı olmasını diler, kitap olarak hazırlanmasında emeği geçen Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Şubesi Araştırma Raportörü Özgür Kacar’a teşekkür ederim. Dr. Cengiz Ersun Genel Sekreter
4
SUNUŞ
Bu çalışma, 2003 yılında başlatılan bir proje kapsamında yürütülen araştırmalarla başlamıştır. 2006 yılında İstanbul Ticaret Odası tarafından desteklenen araştırma bu dönemde yapılan ilavelerle zenginleştirmiş ve son halini almıştır.
Çalışma, hem uygulamacılar hem de akademisyenler için önemli bir referans kaynağı niteliğindedir. Uygulamacılar açısından özellikle bölgesel asgari ücretin pratik boyutlarından ve uluslararası deneyimlerden hareketle politikalar geliştirmek isteyen politika yapıcı kişi ve kurumlara önemli ipuçları sağlamaktadır. Akademisyenler açısından ise, son yıllarda büyük bir ilgi toplayan esnek modelli asgari ücret tartışmalarına önemli bir entelektüel birikim sağlamaktadır. Bu yönüyle araştırma, kapsamlı teorik bir alt yapı ve uygulama alternatifi önermektedir. Bu çalışmanın hazırlanmasında çok sayıda kurum ve kişinin emeği geçmiştir. Bunlar arasında İstanbul Ticaret Odası ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öncelikli olarak sayılması gereken kurumlardır. Bu Kurumlara minnettarlığımı belirtmek isterim. Çalışmalarıma kişisel destekleriyle yön veren hocalarıma özellikle teşekkür ederim. Ayrıca projeyle ilgili çalışmalara tartışmaları ve önerileri ile katkıda bulunan meslektaşlarıma ve doktora öğrencilerimize de teşekkürlerimi sunarım.
Doç. Dr. Tekin Akgeyik Ocak 2007, İstanbul
5
6
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ...................................................................................................... 3 SUNUŞ ...................................................................................................... 5 TABLOLAR .............................................................................................. 12 GRAFİKLER ............................................................................................ 13 GİRİŞ ........................................................................................................ 15 BİRİNCİ BÖLÜM BÖLGESEL ASGARİ ÜCRET KAVRAMI ve UYGULAMASI
1. BÖLGESEL ASGARİ ÜCRET ............................................................ 19 1.1. TANIMSAL ÇERÇEVE: KAVRAM, TANIM ve NİTELİK ......... 19 1.1.1. Bölgesel Asgari Ücret Kavramı ve Tanımı ............................... 19 1.1.1.1. Asgari Ücret Kavramı ........................................................ 19 1.1.1.2. Bölgesel Asgari Ücret ........................................................ 20 1.1.2. Asgari Ücrette Sistem Değişkeni ............................................. 21 1.1.2.1. Sistem Tartışmaları ............................................................. 21 1.1.2.2. Farklılıkların Arka Planı ..................................................... 22 1.1.3. Sistem Profilleri ....................................................................... 24 1.1.3.1. Ulusal Asgari Ücret Sistemi .............................................. 24 1.1.3.2. Bölgesel Bazlı Sistemler .................................................... 24 1.1.3.3. İşkolu ve Sektörel Esaslı Uygulamalar .............................. 26 1.1.3.4. Mesleki Asgari Ücret ......................................................... 27 1.1.4. Uygulamada Esnek Modelleme ............................................... 28 1.2. BÖLGESEL ASGARİ ÜCRETİ BİÇİMLENDİREN FAKTÖRLER ................................................................................. 32 1.2.1. Eleştiriler ve Beklentiler .......................................................... 32 1.2.1.1. İşveren Örgütleri ve Eleştiriler .......................................... 32 1.2.1.2. Sendikalar ve Beklentiler ................................................... 35 1.2.2. Bölgesel Asgari Ücret Tartışmaları ........................................... 37 1.3. BÖLGESEL ASGARİ ÜCRETİN GEREKÇESİ ve ÖNEMİ ....... 40 1.3.1. Bölgesel Gelişmişlik Farklılıkları ............................................. 40 1.3.1.1. Ekonomik Hetorejenlik ...................................................... 40 1.3.1.2. Homojen Olmayan İşgücü Piyasaları ................................ 42 1.3.1.3. Bölgesel Verimlilik Farklılıkları ......................................... 44 1.3.2. Göç Olgusu ve Yerel İstihdam Edilebilirlik ............................. 45
7
2. ASGARİ ÜCRETTE ULUSLARARASI DENEYİMLER .................. 48 2.1. ÇOK DÜZEYLİ SİSTEM: ABD ................................................... 48 2.1.1. Eyaletler Arası Asgari Ücret Farkları ....................................... 48 2.1.1.1. Tarihsel Gelişim ................................................................. 48 2.1.1.2. Sistemin İşleyişi ................................................................ 49 2.1.2. Asgari Ücret Sisteminin Sonuçları ........................................... 51 2.1.2.1. Neo- Liberal Eğilimler: Sistem Tartışmaları ...................... 51 2.1.2.2. Eyalet Esnekliği Yaklaşımı ................................................. 53 2.2. AB UYGULAMALARI ................................................................. 55 2.2.1. Asgari Ücretsiz Ülkeler ............................................................ 55 2.2.2. Piyasa Esnekliği Arayışları ....................................................... 57 2.2.2.1. Sorunlu İstihdam Profili ..................................................... 57 2.2.2.1.1. Genel Trendler ............................................................. 57 2.2.2.1.2. Asgari Ücret ve Piyasa Esnekliği ................................ 59 2.2.2.1.3. Karamsar Beklentiler ................................................... 60 2.2.2.2. Deregülasyon Tartışmaları .................................................. 60 2.2.2.3. “Yeni İş Stratejisi” Modeli: Ücret Esnekliği Beklentileri .. 62 2.2.2.4. Başarı Öyküsü .................................................................... 63 2.2.3. Ücret Maliyeti ve Rekabet Gücü ............................................. 67 2.3. DİĞER UYGULAMA MODELLERİ ........................................... 71 2.3.1. Hibrit Sistem: Japonya ............................................................. 71 2.3.1.1. Sistemin Gelişimi ve Niteliği ............................................ 71 2.3.1.2. Asgari Ücret Mekanizması ................................................. 72 2.3.1.3. İki Aşamalı Süreç ............................................................... 73 2.3.1.4. Kullanılan Kriterler ............................................................ 73 2.3.2. Bölünmüş Sistem: Hindistan Deneyimi .................................. 74 2.3.3. Sistemsiz Ülke: Singapur ......................................................... 75 2.3.3.1. Tarihsel Arka Plan .............................................................. 75 2.3.3.2. Ücret Belirlemede Kılavuz İlkeler ..................................... 76 2.3.4. Karmaşık Sistem: Endonezya ................................................... 76 İKİNCİ BÖLÜM BÖLGESEL ASGARİ ÜCRETTE TÜRKİYE İÇİN BİR MODEL ÖNERİSİ
1. ASGARİ ÜCRET DEĞİŞKENLERİ .................................................... 79 1.1. KRİTERLER ve OTORİTE ........................................................... 79 1.1.1. Asgari Ücretin Orijini ve Amacı ............................................... 79 8
1.1.1.1. Orijin ................................................................................ 79 1.1.1.2. Amaç ................................................................................ 80 1.1.2. Asgari Ücret Kriterleri ............................................................. 80 1.1.2.1. Sosyal Faktörler ............................................................... 81 1.1.2.2. Ekonomik Faktörler ......................................................... 82 1.1.2.3. Diğer Faktörler ................................................................. 86 1.1.3. Asgari Ücreti Belirleme Otoritesi .......................................... 87 1.2. TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRET ................................................ 90 1.2.1. Asgari Ücretin Kökenleri ....................................................... 90 1.2.1.1. I. Dönem (1951-67): Yerel Uygulama ............................. 90 1.2.1.2. II. Dönem (1967-74): Bölgesel Sistem ............................ 91 1.2.1.3. III. Dönem (1974- ): Ulusal Model .................................. 93 1.2.2. Mevcut Sistemin Niteliği ....................................................... 93 1.2.3. Asgari Ücret Komisyonu ........................................................ 94 1.2.4. Asgari Ücret Kriterleri ............................................................ 95 1.2.5. Mevcut Sistemin Yetersizlikleri ............................................. 96 1.2.5.1. Sistemin Katılıkları ........................................................... 96 1.2.5.2. Uygulama Sorunu ............................................................ 97 1.2.5.3. Düzeyi ve Reel Değeri ..................................................... 99 2. MODELİN TEKNİK UNSURLARI .................................................. 101 2.1. BÖLGELER ve KRİTERLER ..................................................... 101 2.1.1. Asgari Ücret Bölgeleri ............................................................ 101 2.1.1.1. Bölge Kavramı ................................................................. 102 2.1.1.2. Sınıflamada Kullanılan Kriterler ...................................... 102 2.1.1.3. İl Grupları: Bölgeler ......................................................... 103 2.1.2. Asgari Ücret Otoritesi ............................................................ 104 2.1.2.1. Profil ................................................................................ 104 2.1.2.2. Sorumluluk Alanı: Proaktif Rol ....................................... 105 2.1.3. Bölgesel Modelin Değişkenleri ............................................. 106 2.1.3.1. Milli Gelir Değişkeni ....................................................... 106 2.1.3.2. Harcama Düzeyi .............................................................. 107 2.1.3.3. Fiyat Endeksleri ............................................................... 109 2.1.3.4. Ödeme Gücü Kapasitesi ................................................... 110 2.2. MODEL KAPSAMINDA BÖLGESEL ASGARİ ÜCRET ......... 115 2.2.1. Amaç ve Pariteler ................................................................... 115 2.2.1.1. Amaç ................................................................................ 115 2.2.1.2. Bölgeler Arasındaki Pariteler ........................................... 115 2.2.2. Üç Senaryo: Farklılıkların Analizi ve Değerlendirilmesi ....... 116 9
2.2.2.1. I. Senaryo ......................................................................... 116 2.2.2.2. II. Senaryo ........................................................................ 118 2.2.2.3. III. Senaryo ....................................................................... 119 2.2.3. Daha Esnek Bir Sistem Beklentileri ....................................... 120 2.2.3.1. Yaş....................................................................................... 121 2.2.3.2. Statü .................................................................................. 123 2.2.3.3. Ölçek ............................................................................... 125
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ASGARİ ÜCRET UYGULAMASININ EKONOMİK ve SOSYAL SONUÇLARI
1. ANALİZ GÜÇLÜĞÜ ve DEĞİŞKENLER ........................................ 127 1.1. ANALİZ GÜÇLÜĞÜ ................................................................... 127 1.1.1. Çelişkili Sonuçlar ................................................................... 127 1.1.2. Ayırt Edebilme Güçlüğü ......................................................... 128 1.1.3. Gecikmeli ve Çoklu Etki ........................................................ 128 1.1.4. Spesifik Konteks ..................................................................... 129 1.1.5. Veri Eksikliği ........................................................................... 130 1.2. BELİRLEYİCİ DEĞİŞKENLER ................................................. 130 1.2.1. Kapsam ve Yararlanma Profili ............................................... 130 1.2.2. Zorlayıcılık ve Ekonomik Yapı ............................................... 133 1.2.3. Ortalama Ücretlere Oranı ....................................................... 134 1.2.4. Ücretin Dağılım Yapısı ............................................................ 134 2. ASGARİ ÜCRETİN EKONOMİK SONUÇLARI ............................. 135 2.1. İSTİHDAMA ve İŞGÜCÜ PİYASALARINA ETKİSİ ............... 135 2.1.1. Asgari Ücret ve Genel İstihdam Düzeyi ................................ 135 2.1.1.1. Asgari Ücretin İstihdama Etkisi ...................................... 135 2.1.1.2. Ampirik Sonuçlar ............................................................. 138 2.1.1.2.1. Nötr veya Olumlu Etki .............................................. 138 2.1.1.2.2. Olumsuz Etki ............................................................. 140 2.1.2. İşgücü Grupları Açısından Sonuçları ...................................... 143 2.1.3. Türkiye’de Asgari Ücret ve İstihdam ..................................... 146 2.1.3.1. Genç İşsizliği .................................................................... 146 2.1.3.2. Kayıt Dışılık ...................................................................... 148 2.1.3.3. Asgari Ücret, Büyüme ve İstihdam: Ekonometrik Analiz . 150 2.2. KÜRESEL REKABET ve ASGARİ ÜCRET .............................. 152 2.2.1. Yeni Ekonomik Çağ ................................................................ 152 10
2.2.1.1. Türbülansın Yansımaları ................................................... 152 2.2.1.2. Yeni İstihdam Fırsatları ..................................................... 155 2.2.2. Operasyonel Transferler .......................................................... 156 2.2.2.1. Transferin Boyutları .......................................................... 156 2.2.2.2. Tartışmaların Yönü ........................................................... 158 2.2.2.3. Beklentiler ........................................................................ 161 2.2.3. Ağırlaşan İstihdam Vergileri ................................................... 161 2.2.4. Ücret Maliyeti Boyutuyla Asgari Ücret ................................. 165 2.2.5. Rekabet Gücü ........................................................................ 168 3. ASGARİ ÜCRETİN SOSYAL SONUÇLARI: GELİR DAĞILIMI ve YOKSULLUK ................................................................................ 170 3.1. Asgari Ücret ve Gelir Dağılımı ...................................................... 170 3.2. Yoksullukla Mücadelede Asgari Ücret .......................................... 173 3.2.1. Asgari Ücret ve Mutlak Yoksulluk ........................................ 174 3.2.2. Göreceli Yoksulluk: “Çalışan Yoksullar” ................................ 175 3.2.3. Enformel Yoksulluk ................................................................ 178 GENEL DEĞERLENDİRME ve SONUÇ ............................................. 180 KAYNAKLAR ........................................................................................ 185
11
TABLOLAR
Tablo 1: Asgari Ücrette Uygulama Esnekliği .......................................... 29 Tablo 2: Ücretli Çalışanların Oranı ......................................................... 43 Tablo 3: Bölgesel Ücret Farklılıkları ....................................................... 45 Tablo 4: Türkiye’de Göç Eğilimi ............................................................ 46 Tablo 5: ABD’de Asgari Ücret ................................................................ 50 Tablo 6: OECD İş Stratejisi Uygulama Başarısı .................................... 65 Tablo 7: Asgari Ücretin Düzeyi .............................................................. 68 Tablo 8: Asgari Ücretin Düzeyi (PPPs) .................................................. 70 Tablo 9: Asgari Ücret Kriterleri .............................................................. 83 Tablo 10: Asgari Ücret Bölgeleri ............................................................ 92 Tablo 11: Asgari Ücret Komisyonu ........................................................ 95 Tablo 12: Reel Asgari Ücret .................................................................... 101 Tablo 13: Bölge Grupları ........................................................................ 103 Tablo 14: Ölçeksel Ödeme Kapasitesi (2006/III) ..................................... 111 Tablo 15: Bölgesel Ücret Farkları (2006/III) ............................................ 113 Tablo 16: Bölgesel Pariteler ..................................................................... 116 Tablo 17: Bölgesel Asgari Ücretler (I. Senaryo) .................................... 117 Tablo 18: Kaitz Endeksi (I. Senaryo) ..................................................... 117 Tablo 19: Bölgesel Asgari Ücretler (II. Senaryo) ................................... 118 Tablo 20: Kaitz Endeksi (II. Senaryo) .................................................... 118 Tablo 21: Bölgesel Asgari Ücretler (III. Senaryo) .................................. 119 Tablo 22: Kaitz Endeksi (III. Senaryo) ................................................... 120 Tablo 23: Yaş Kriterlerine Dayalı Esnekleştirme .................................... 122 Tablo 24: Asgari Ücret ve Yaş Esnekliği ................................................ 123 Tablo 25: Esnek Asgari Ücret Sistemleri ................................................ 124 Tablo 26: Asgari Ücretin Kapsamı .......................................................... 132 Tablo 27: Asgari Ücretin Düzeyi ............................................................ 134 Tablo 28: OECD Ülkelerinde İşgücü Maliyeti ....................................... 163 Tablo 29: Asgari Ücret Oranları .............................................................. 166 Tablo 30: Bölgesel Ücret Farklılıkları .................................................... 167
12
GRAFİKLER
Grafik 1: Asgari Ücretin Düzeyi (PPPs) ................................................. 100 Grafik 2: Bölgesel Milli Gelir Farklılıkları ............................................. 107 Grafik 3: Zorunlu Tüketim Harcaması .................................................... 108 Grafik 4: Bölgesel Enflasyon Oranları .................................................... 109 Grafik 5: Kamu ve Özel Sektör Ödeme Kapasitesi (2006/III) .................. 112 Grafik 6: Bölgesel Ödeme Kapasitesi (2006/III) ...................................... 114 Grafik 7: Genç İşsizliği ve Asgari Ücret ............................................... 147 Grafik 8: Asgari Ücret ve Kayıt Dışılık ................................................... 149 Grafik 9: Asgari Ücretin Maliyeti ........................................................... 167 Grafik 10: Rekabet Gücü Sıralaması ...................................................... 169
13
14
GİRİŞ
Emeğin fiyatı olarak tanımlanabilecek ücret, ekonomik ve sosyal açıdan çok boyutlu bir konudur. Çünkü ücret, bir yandan emeği ile geçinen çalışanın gelirini ve yaşam kalitesini yansıtırken, öte yandan bir maliyet unsuru olarak iş yaşamında rekabeti etkileyen önemli bir değişkendir. Ücret düzeyi, liberal ekonomiyi benimsemiş ülkelerde serbest piyasa koşullarında emek ve sermaye arasında bireysel veya kolektif pazarlıklar yoluyla saptanır. Buna karşılık, bir çok ülkede hükümet ücret müzakereleri için bir ücret tabanı belirler. Bu müzakere sınırı, asgari ücret olarak adlandırılır. Ödenmesi zorunlu olan en düşük ücret seviyesi için bir sınır tayin eden asgari ücret, çalışanın günün ekonomik ve sosyal koşullarına göre minimum düzeyde yaşamasını mümkün kılacak bir düzeye işaret eder. Bu açıdan tarafların asgari ücretin çizmiş olduğu sınırın altında bir ücreti belirlemeleri mümkün değildir.
Dolayısıyla asgari ücret gerçek anlamda bir ücret düzeyini tanımlamaz. Asgari ücreti, bir ücret olarak algılamak, artışları ücretlerin arttırılması olarak görmek ve genel ücretler düzeyini asgari ücretin bir fonksiyonu gibi değerlendirmek rasyonel bir yaklaşım değildir. Gerçekte asgari ücret sadece bir müzakere düzeyini yansıtır.
Müzakere sınırını tanımlamada “temel gereksinimler” ya da “zorunlu gereksinimler” (basic needs) kavramı baz alınmaktadır. Zorunlu gereksinimler, asgari geçinme seviyesini ifade eder. Bu açıdan asgari ücret, çalışana zorunlu gereksinimlerini karşılayabileceği bir gelir seviyesine ulaşabilme olanağı sağlar. Buna karşılık, bu kavramın tanımı ve nasıl belirleneceği konusunda görüş birliği mevcut değildir. Tanımsal farklılıkları yaratan bir çok ekonomik ve sosyal faktör yanında, kültürel algılamalar ve sosyal kabuller de önemli bir belirleyicidir Temel gereksinimleri salt fizyolojik ihtiyaçlar olarak benimseyen yaklaşımlar yanında, bu kavramı daha geniş bir çerçevede ele alan görüşler de söz konusudur. Buna göre, temel gereksinimler beslenme, barınma, sağlık, eğitim gibi ihtiyaçları kapsamaktadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (International Labour Organization-ILO) temel gereksinimlerin belirlenmesinde iki yaklaşım arasında bir denge gözletilmesini, özellikle işçi ve işverenlerin bu yöndeki beklentilerinin dikkate alınmasını öngörmektedir.
Uygulamada ise, asgari ücret büyük ölçüde eşitlik ve hakkaniyet gibi sosyal 15
normlar yanında “makul ücret” düzeyine ilişkin algılamalara ve tarafların pazarlık gücüne bağlıdır. İşgücü hareketinin güçlü ve toplumun adalet hedefine bağlı olduğu ülkeler, görece daha yüksek bir asgari ücret düzeyine sahip olurken, sendikal hareketin etkin olamadığı ve ekonomik beklentilerin ön plana çıktığı ülkelerde ise, asgari ücret daha sınırlı bir seviyede kalmaktadır Günümüzde asgari ücret, çalışanlara temel gereksinimlerini karşılayacak bir gelir düzeyi sağlamayı mümkün kılan vazgeçilmez bir sosyal politika aracı konumundadır. Kökenleri XIX. yüzyıla uzanmış olsa da, modern anlamda asgari ücret XX. yüzyılın başlarında benimsenmiştir. ILO, 1926 yılında asgari ücrete ilişkin 26 sayılı Sözleşmeyi onaylayarak, üyelerini bu yönde adım atmaya teşvik etmiştir. Bugün mevzuatında asgari ücret düzenlemelerine sahip olmayan sadece bir kaç ülke (Hong Kong, Malezya, Singapur, ve Birleşik Arap Emirlikleri) mevcuttur. Türkiye’de asgari ücret uygulamaları ve düzenlemeleri zaman zaman değişiklikler gösterse de 1936 İş Kanunu ile mevzuata girmiş ve daha sonra 1475 ve 4857 sayılı İş Yasalarında da yer almıştır. Ayrıca ILO’nun 26 sayılı “Asgari Ücret Tespit Usulleri İhdasına İlişkin Sözleşmesi”nin onayı ile bu konuda uluslararası taahhüt altına girilmiştir.
1951-1967 yılları arasında mahalli komisyonlarca iller düzeyinde saptanan asgari ücret, 1967-74 döneminde merkezi bir organ tarafından bölgesel bazlı olarak belirlenmeye başlanmıştır. 1974’den sonraki dönemde, ülkemizde tek oranlı bir asgari ücret sistemi uygulanmıştır.
Son yıllarda asgari ücret sistemine giderek artan ölçülerde eleştiriler yöneltilmektedir. Bu eleştirilerin özünde asgari ücretin ekonomik açıdan yaratabileceği negatif sonuçlar yatmaktadır. Bazı çevreler piyasa ücretinin ve yerel ekonomik ve sosyal koşulların üzerinde belirlenmiş bir asgari ücret düzeyinin piyasa dengelerini olumsuz yönde etkileyeceği görüşündedir. Bu yaklaşım, tam rekabetçi bir işgücü piyasası modelini baz almaktadır. Buna göre, piyasa düzeyinin üzerinde gerçekleştirilen bir asgari ücret artışı istihdam düzeyi üzerinde olumsuz bir etki yaratacak, bu durum işsizliğin genişlemesine yol açacaktır.
Bu riski aşamada, asgari ücret sisteminin esnekleştirilmesi talepleri giderek güçlenmektedir. Bölgesel asgari ücret yaklaşımı, esneklik arayışlarının somut bir yansıması olarak görülmektedir. Bölgesel asgari ücret modelinin Türkiye’de istihdam düzeyi yanında bölgesel gelişmeyi ve yatırımların dağılımını olumlu yönde etkileyeceği, dolayısıyla bölgeler arası göç eğilimini sınırlayacağı ifade edilmektedir. 16
Bu çalışmanın amacı, asgari ücretin varlığı ya da düzeyiyle ilişkili bir tartışma başlatmak değildir. Bu çalışmanın ana misyonu, ülkemizde asgari ücret mevzuatının esnekleştirilmesine dönük bir gündem yaratmaktır. Çalışma, akademik bir kaygıdan hareketle mevcut asgari ücret düzenlemelerine alternatif bir yöntem olarak bölgesel asgari ücretin teknik, ekonomik, sosyal ve kuramsal boyutlarını irdelemektedir.
Çalışma, asgari ücret düzenlemelerini analiz etmeyi, mevcut asgari ücret sisteminin eksikliklerini ortaya koymayı, esnek bir model olarak bölgesel asgari ücreti çeşitli boyutlarıyla tanımlamayı, ekonomik ve sosyal sonuçlarıyla tartışmayı hedeflemektedir. Araştırma, bu amaçla üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, bölgesel asgari ücret teorik bir düzlemde irdelenmektedir. Bu bölümde kavram, sistem ve uygulamalar, esnek modelleme, bölgesel asgari ücrete ilişkin tartışmaların arka planı ve bu alandaki uluslararası deneyimler ele alınmıştır.
Çalışmanın ikinci bölümünde, Türkiye için bölgesel bir asgari ücret modeli önerilmektedir. Modelin teknik değişkenleri ve kurumsal tarafları, bölgesel asgari ücrete ilişkin pariteler ve mevcut asgari ücret düzeyi açısından bölgesel projeksiyonlar bu bölümde yer verilen konulardır. Nihayet son bölümde, asgari ücretin ekonomik ve sosyal sonuçları analiz edilmektedir. Asgari ücret ve işsizlik, rekabet gücü açısından asgari ücretin sonuçları ve yoksulluğu önlemede asgari ücretin rol ve sorumluluğu özellikle ön plana çıkan tartışma alanlarıdır.
17
18
BİRİNCİ BÖLÜM BÖLGESEL ASGARİ ÜCRET KAVRAMI ve UYGULAMASI 1. BÖLGESEL ASGARİ ÜCRET
1.1. TANIMSAL ÇERÇEVE: KAVRAM, TANIM ve NİTELİK
1.1.1. BÖLGESEL ASGARİ ÜCRET KAVRAMI ve TANIMI 1.1.1.1. ASGARİ ÜCRET KAVRAMI
Ücret, ekonomik açıdan emeğin fiyatı veya değerini ifade eden genel bir kavramı tanımlamaktadır. Ekonomik ve sosyal sonuçları ile ücret çok yönlü bir konu olma eğilimindedir. Çünkü ücretler gerek emeği karşılığında çalışan kişinin gelirini ve yaşam kalitesini belirleyen bir araç, gerek ekonomik gelişme sürecinin ivmesi ve gerekse milli gelirin çeşitli gelir grupları arasındaki dağılış profili açısından ülkedeki sosyal adalet düzeyini yansıtan bir faktördür. Konu, işletme açısından değerlendirildiğinde ise, ücretler ulusal ve uluslararası düzeyde rekabet gücünü etkileyen kritik bir maliyet değişkenidir (Zaim; 1997: 195).
Demokratik toplumlarda ücret düzeyi kamu otoritesi tarafından değil, işçi ve işverenlerin karşılıklı müzakeresi sonucunda belirlenir. Bu müzakerenin iki somut yansıması söz konusudur. İlk olarak, bireysel açıdan işçi ve işverenler iş sözleşmesi çerçevesinde ücretin düzeyini ve belirli periyotlarda güncelleme oranını kararlaştırırlar. Öte yandan bireysel sözleşmeler yanında örgütlenme özgürlüğü kapsamında çalışanlar koalisyona giderek işverenlerle sendikaları aracılığıyla müzakerelerde bulunabilirler. Bu durumda ücretler sözleşme kapsamına giren çalışanlar için toplu olarak belirlenmiş olur. Kamu otoritesinin ücretlerin belirlenmesi sürecine dışsal bir aktör olarak katılmadığı özgürlükçü sistemlerde asgari ücretin rolü oldukça önemlidir. Asgari ücret aslında taraflar arasındaki ücret müzakereleri için bir sınırı tanımlar. Diğer bir ifade ile kamu otoritesi asgari ücret ile endüstri ilişkiler sistem içindeki aktörlerin yani işçi, işveren ve sendikaların ücret 19
pazarlıklarında baz alacakları, altına inemeyecekleri bir seviyeyi tayin etmektedir. Taraflar, ekonomik ve sosyal güçleri doğrultusunda asgari ücret düzeyinde veya üzerinde herhangi bir ücret dengesi belirleyebilirler. Bu açıdan asgari ücret endüstri ilişkiler sistemi içinde devletin düzenleyici rollerinden biridir. Kamu otoritesi, müzakere seviyesini belirlerken temel değişken olarak zorunlu gereksinimlerini kapsayan asgari geçinme düzeyini baz alır. Asgari geçinme düzeyi çalışanın gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını cari değerler üzerinden karşılamasına olanak sağlayan bir kavramdır. Dolayısıyla asgari ücret sınırının belirlenmesinde sosyal politika açısından ücret tanımı kapsamında yer alan ikramiye veya sosyal ödemeler, nakdi veya ayni olarak ödenebilen ya da çalışanın performansına göre yapılan ödemeler dikkate alınmaz.
Buna karşılık asgari geçim düzeyini belirlemek kolay değildir. Çünkü ekonomik, sosyal ve kültürel değişkenlere bağlı olarak her ülkedeki asgari geçim standartları değişebilmekte, hatta aynı ülke içinde bile çeşitli bölge ve işkolları açısından farklılıklar taşıyabilmektedir. Dolayısıyla asgari ücretin dayandığı ilkelerin soyut niteliği evrensel ölçekte genel geçer bir tanımın yapılmasını güçleştirmektedir (Kutal; 1969: 3).
Modern dünyada asgari ücret, çalışanlara yaşanabilir standartlarda ücret ödenmesini sağlamaya dönük önemli bir sosyal politika aracıdır. Nihai amaç, uluslararası ticarette emeği rekabet unsuru olmaktan çıkarmaktır. Bu gerekçe, asgari ücret sisteminin varlığını tanımlayan en önemli faktör konumundadır. Bunun yanında asgari ücretin aynı zamanda yoksullukla mücadelede, sosyal adaleti yaymada ve ekonomik gelişmeye katkıda bulunmada işlevsel olduğu kabul edilmektedir (Brosnan; 2003: 1).
1.1.1.2. BÖLGESEL ASGARİ ÜCRET
Asgari ücret yoluyla kamu otoritesi tarafından tanımlanan pazarlık sınırının hangi ölçekte uygulanacağının belirlenmesi gerekir. Asgari ücretin benimseneceği alan ulusal, bölgesel, kentsel, işkolu, meslek veya sektörel bazlı olabilir. Bu açıdan bölgesel asgari ücret, bu ücretin geçerli olacağı sınırları tanımlayan bir kavramdır. Uygulama ölçeği veya alanı aynı zamanda asgari ücret sistemlerine işaret etmektedir. Her ülke asgari ücretin geçerli olacağı ölçeği, ekonomik ve sosyal koşulları ile siyasal tercihlerine göre belirlemektedir. Bölgesel asgari ücret 20
sisteminde gelişmişlik ve işgücü piyasası koşulları açısından benzer iller aynı bölge altında gruplanarak her bölge için ayrı bir asgari ücret oranı belirlenmektedir.
Bölgesel asgari ücret, aynı zamanda sistemin esnekleştirilmesini de ifade etmektedir. Tek oranlı bir asgari ücret sistemi, bir çok durumda bölgesel farklılıkları yeterince kapsayamayabilir. Bölgesel asgari ücret bu nitelikli sorunları aşmada önemli bir işlev görebilir. Dolayısıyla bölgesel asgari ücret, bölgesel veya yerel düzeyde varyasyonları baz alarak asgari ücret oranlarının farklılaştırılmasını tanımlayan bir sistemdir. Öte yandan, bölgesel asgari ücret, kamu otoritesinin bir müzakere sınırı belirlemesine karşı olan yaklaşımlar için bir çözüm alternatifi yaratır. Asgari ücret zaman zaman işgücü piyasasında katılıklara ve tıkanıklara yol açtığı gerekçesiyle ciddi biçimde eleştirilebilmektedir. Eleştiriler, çoğunlukla asgari ücretin ücret sistemlerinin düzenlemesinde ve işgücü piyasası esnekliğinin sağlanmasında rijiditeler yarattığı tezine dayanmaktadır. Bölgesel bazda esnekleştirilmiş bir asgari ücret sistemi bu eleştiri ve karşı görüşleri dengelemede etkili olabilir. Bölgesel asgari ücret aynı anda birden fazla asgari ücret oranının belirlenmesini öngörür. OECD (Organisation for Economic Co-operation and Development) verileri 16 ülkede bölgesel bazlı asgari ücret sistemi olduğunu göstermektedir (Gindling & Terrell (a); 2004: 15). Model tercihinde bir çok faktör rol oynayabilmektedir. Sosyal gerekçeler (işsizlik, göç, gelir dağılımı vb.) yanında ekonomik değişkenler (yatırımların dağılımı, rekabet edebilirliği desteklemek vb.) ve ülkenin siyasi yapısı da belirleyici olabilmektedir.
1.1.2. ASGARİ ÜCRETTE SİSTEM DEĞİŞKENİ 1.1.2.1. SİSTEM TARTIŞMALARI
Asgari ücret zaman zaman bu politikaya aykırı görüş ve düşünceler ortaya çıkmış olsa da bir çok ülkede benimsenmiş ve uygulamaya geçirilmiştir. Buna karşılık asgari ücreti kabul etmiş ülkeler uygulamada çeşitli sistemleri tercih edebilmektedir. Bu sistemleri genel olarak dört kategoride sınıflandırmak mümkündür: ulusal, bölgesel, mesleki ve sektörel veya işkolu bazlı asgari ücret sistemi. Asgari ücret sistemleri, farklı hedefleri öngörmekte, farklı mekanizmaların ve prosedürlerin uygulanmasına olanak sağlamakta, ücret düzeyini saptamada 21
farklı kriterlerin kullanılmasına yol açmakta, oldukça sınırlı veya geniş bir alanda geçerli olabilmektedir (Shaheed & Marinakis; 1999). Buna karşılık, hangi sistem benimsenirse benimsensin asgari ücret politikasının temel amacı, geçerli olduğu ülke, bölge, işkolu veya meslek grubunda ücret yapısı için minimum bir pazarlık düzeyi belirlemektir. Ayrıca sistemler arasında belirgin bir üstünlük söz konusu olmadığı gibi bir çok durumda birden fazla sistem paralel bir şekilde yürütülebilmektedir. Dolayısıyla karma sistemlerin de mümkün olduğu ifade edilmelidir.
Nitekim Uruguay’da ulusal ve mesleki asgari ücret sistemi birlikte işlemektedir. Meksika’da bölgesel ve mesleki asgari ücret modelleri bir arada uygulanmaktadır. Benzer biçimde Japonya, hem bölgesel hem de endüstriyel asgari ücret sistemine sahiptir. Nihayet, bazı güney Asya ülkelerinde ise, (Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Sri Lanka ve Nepal) mesleki, bölgesel ve ulusal asgari ücret sistemleri paralel bir şekilde yürütülmektedir (Shaheed & Marinakis; 1999). İkili bir sistem uygulayan ülkelerden biri de Brezilya’dır. 1940-1984 döneminde bölgesel asgari ücret sisteminin benimsendiği bu ülkede 1984-2000 yılları arasında ise, ulusal asgari ücret modeli tercih edilmiştir. Nisan 2000 yılından sonra ulusal asgari ücret sistemi yanında eyaletlere de minimum ücret belirleme yetkisi tanınmıştır (Foguel & Ramos & Carneiro; 2001: 22).
1.1.2.2. FARKLILIKLARIN ARKA PLANI
Sistem farklılıklarının arka planında bir çok gerekçe yatmaktadır. Coğrafi büyüklük, asgari ücret sisteminden beklentiler (özellikle kapsam ve yararlanma profili gibi değişkenler), sosyal aktörlerin endüstri ilişkiler sistemi içindeki konumu ve etkinliği, eyalet sistemine dayalı yönetim tarzı ve yerel yönetimlerin güç ve etkisi gibi çok sayıda değişkenin yanında ulusal ücret politikası ve bölgesel kalkınma hedefleri gibi ekonomik faktörlerin de ön plana çıktığı görülmektedir.
Her şeyden önce coğrafi açıdan büyüklüğün sistem tercihinde önemli bir kriter olduğu görülmektedir. Çin, Hindistan, ABD, Meksika ve Endonezya gibi coğrafi açıdan oldukça büyük ve kalabalık bir nüfusa sahip ülkelerde asgari ücretin belirlenmesinde daha çok yerel mekanizmalara öncelik verildiği görülmektedir. Ancak coğrafi büyüklük kriteri her zaman belirleyici değildir. Örneğin coğrafi açıdan çok büyük olmayan Avusturya, Danimarka, Norveç, Güney Kıbrıs ve İsveç’te ulusal bir asgari ücret sistemi mevcut değildir. Bu ülkelerde asgari ücret toplu pazarlık sistemine dayanan yerel mekanizmalarla belirlenmektedir (Carley; 2006: 3). 22
İkinci olarak, asgari ücretten beklentiler yani sistemin kapsamı sistem tercihleri için etkili olabilmektedir. Asgari ücretten yararlanma oranının sınırlı olduğu ülkelerde ulusal yerine yerel mekanizmaların ön plana çıktığı görülmektedir. Gerçekte bir çok ülkede seviye tespiti işgücünün sadece sınırlı bir kısmıyla ilgili olmaktadır. Nitekim Japonya ve ABD’de yararlanma oranı %1.6’da kalmaktadır. AB (Avrupa Birliği) ülkelerinin çoğunda ise, asgari ücretin uygulama alanına giren işgücü oranı %1 ile %5 arasında değişmektedir (Carley; 2006: 3). Benzer bir oran (%4.6) Kanada için geçerlidir (Statistics Canada; 2005: 19). Asgari ücrette tercih edilen sistemin niteliğini belirlemede ülkenin idari yapısı da etkili olabilmektedir. Örneğin eyalet sistemine sahip ülkelerde (ABD, Japonya, Hindistan, Çin ve Kanada gibi) yerel asgari ücret sisteminin ön plana çıktığı anlaşılmaktadır. Buna karşılık, ABD’de eyaletler yanında federal seviyede de asgari ücret oranı belirlenmektedir.
Öte yandan, endüstri ilişkiler sistem içinde sosyal tarafların güçlü ve etkili olduğu ülkelerde yerel mekanizmaların (özellikle toplu pazarlığın) ağırlık kazandığı anlaşılmaktadır. Nitekim, kolektif iş sözleşmeleri yoluyla belirlenen asgari ücretin kapsamı G. Kıbrıs, Danimarka, Finlandiya, İsveç, Almanya ve Norveç ve Avusturya’da, işgücünün %70’i ile %100’üne ulaşmaktadır. Nihayet, ekonomik faktörlerin sistem tercihinde oynadığı rol ihmal edilmemelidir. Ekonomik gelişme düzeyinin homojen olmadığı ve bölgeler arasında işgücü piyasaları açısından büyük farklılıkların olduğu ülkelerde yerel asgari ücret uygulaması tercih edilmektedir. Örneğin Japonya’da bu eğilim açık biçimde görülmektedir.
Benzer bir durum Endonezya için geçerlidir. Bu ülkede bölgesel bazlı asgari ücret tercihi yerel işgücü piyasası koşulları ve asgari geçinme standartlarındaki geniş farklılıklara dayanmaktadır Ayrıca daha az gelişmiş bölgelere yatırımları yönlendirme politikası önemli bir diğer belirleyicidir. Bu nedenle hükümet ulusal düzeyde bir asgari ücret sistemine geçmekten özenle kaçınmaktadır.
23
1.1.3. SİSTEM PROFİLLERİ
1.1.3.1. ULUSAL ASGARİ ÜCRET SİSTEMİ
Ulusal asgari ücret sistemi, ülke genelinde tek bir asgari ücret oranının belirlenmesini ve uygulanmasını ifade eder (Foguel & Ramos & Carneiro; 2001: 22). Ulusal sistemde asgari ücretin düzeyi kamu otoritesi tarafından saptanmaktadır. Süreçte hükümetlerin işçi, işveren temsilcileri ve sendikalarla istişare etmesi mümkün olabilmektedir (Rutkowski; 2003: 3). Sanayileşmiş çoğu ülkede ulusal asgari ücret sistemi geçerlidir. Örneğin 27 AB ülkesinin 20’sinde ulusal düzeyde uygulanan bir asgari ücret sistemi mevcuttur (Carley; 2006: 3). Bu modele aynı zamanda Latin Amerika’da Arjantin, Brezilya, Şili, Paraguay ve Uruguay gibi ülkelerde de rastlanmaktadır (Infante & Marinakis & Velasco; 2003: 3).
Ulusal asgari ücret sisteminin en büyük avantajı kolay ve pratik bir uygulama süreci getirmesidir. Gerçekte ulusal düzeyde tek oranlı bir asgari ücret, uygulamanın izlenmesini ve denetimi kolaylaştırdığı gibi sistemi sürdürmek de basitleşmektedir. Ayrıca ulusal bir asgari ücret yoğun nüfus bölgelerine dönük kırsal göçü engellemede önemli bir katkıya sahip olabilmektedir (Foguel & Ramos & Carneiro; 2001: 23).
1.1.3.2. BÖLGESEL BAZLI SİSTEMLER
Ulusal bir asgari ücret sisteminin ülke genelinde belirli bir düzeyde homojen ekonomik gelişme ve piyasa koşulları aradığı açıktır. Bu koşulların geçerli olmadığı durumlarda bölgesel ya da yerel asgari ücret sistemlerinin benimsendiği görülmektedir. Bölgesel bazlı asgari ücret sistemleri prensipte ulusal asgari ücret sistemine benzemektedir. Ancak uygulama daha küçük bir bölgede veya yerel alanda yapılmakta ve aynı anda birden fazla asgari ücret oranı saptanmaktadır (Shaheed & Marinakis; 1999).
Bölgesel asgari ücretin en önemli avantajı ulusal düzeyde tek oranlı bir asgari ücret oranı belirlemenin yaratacağı sonuçlardan kaçınma olanağı vermesidir. Dengeli bölgesel asgari ücret pariteleri, az gelişmiş bölgelerde işsizlik ve kayıt dışılığı azaltmada pozitif bir etki yaratabilmektedir (Foguel & Ramos & Carneiro; 2001: 24). Bölgesel asgari ücret açısından iki temel sistemden söz etmek mümkündür. Birinci modelde merkezi otorite ulusal düzeyde bir asgari ücret oranı belirlemeden sadece bölgesel düzeyde birbirinden ayrı ve farklı asgari ücret oranları ilan etmekte veya bölgeleri bu konuda yetkilendirmektedir. Asgari 24
ücret böyle bir durumda eyalet, kent ve hatta belediye düzeyinde de saptanabilmektedir. Örneğin Çin ve Japonya’da genel bir ulusal mevzuat kapsamında bölgesel veya yerel düzeyde farklı asgari ücret oranları belirlenmektedir (Carley; 2006: 3).
Endonezya’da ise, 27 eyalet için belirlenen asgari ücret yanında farklı işkolları için ayrı ayrı ücret oranları da belirlenebilmektedir. Koordinasyon ulusal ücret komitesi aracılığıyla gerçekleştirilmektedir (Dhanani & Islam; 2004: 56). Benzeri bir sistem Filipinler’de başarılı bir şekilde sürdürülmektedir (Herman & Samet; 2000: 128). Öte yandan, Japonya’da, görece homojen bölgeler 4 grupta kategorize edilmiştir. Sistemi ulusal düzeyde koordine eden Merkezi Komite, asgari ücret artışları için yol gösterici ilkeler saptamaktadır. Bu ülkede oldukça başarılı ve iyi yönlendirilen çok düzeyli bir asgari ücret mekanizması mevcuttur (LPC; 2005: 238).
Nihayet, Brezilya’da, geçmişte sadece eyalet düzeyinde belirlenen asgari ücret oranı günümüzde hem ülke geneli için belirlenmekte hem de eyaletler daha yüksek oranlı bir asgari ücret ilan edebilmektedirler (Coudouel & Paci; 2006: 117). Meksika’da ise, benzer ekonomik gelişme düzeylerine sahip üç ayrı bölge için ayrı ayrı asgari ücret düzeyleri belirlenmektedir (Infante & Marinakis & Velasco; 2003: 3).
Buna karşılık, eyaletsel bir yapılanmanın söz konusu olduğu durumlarda, sistemin uygulanmasında, bölgeler arasındaki asgari ücret paritelerini izleyebilmek ve saptanan oranlar arasındaki koordinasyonu sağlamak oldukça güç olabilmektedir. Özellikle aşırı ölçüde ademi-merkezsileşmiş (sözgelimi belediye ölçeğinde) modellerin sistematik tutarlılığa ilişkin çok daha ciddi problemlere yol açması olasıdır. Örneğin Çin’de 30’dan fazla eyalet bölge koşullarına özgü asgari ücret düzeyi belirlemektedir. Ayrıca eyaletler içinde bazı bölgeler ve şehirler de bu farklılaştırma yoluna gidebilmektedirler (Carley; 2006: 8). Koordinasyondan kaynaklanan benzer bir probleme 1917-1962 yılları arasında Meksika’da rastlanmıştır. Söz konusu dönemde 2300 belediye için ayrı ayrı asgari ücret oranları belirlenmiştir. 1962 yılında sistemde bir değişime gidilerek bölgesel bazlı bir modele geçilmiştir. Ayrıca sistemin ulusal düzeydeki bir komisyon tarafından koordine edilmesi kararlaştırılmıştır. Bölgesel asgari ücret zamanla coğrafi baza dönüştürülmüştür. Bu yapı, mevcut sistemin temelini teşkil etmektedir (Shaheed & Marinakis; 1999). 25
Bölgesel asgari ücret sisteminin ikinci modelinde merkezi otorite ulusal düzeyde bir asgari ücret düzeyi ilan etmekte, bölgeleri de ulusal düzeyden az olmamak üzere asgari ücret oranı belirleyebilmeleri için yetkilendirmektedir. Bu model, 2000’li yıllardan sonra Brezilya’da uygulanmıştır (Foguel & Ramos & Carneiro; 2001: 23). Modelin bir diğer temsilcisi Kanada’dır. Ancak hükümet 1996 yılında federal düzeyde bir asgari ücret oranı ilan etmeyi sona erdirmiştir (CAW; 2005: 8). Modelin tipik temsilcisi kuşkusuz ABD’de uygulanan sistemdir. Bu ülkede eyaletler federal düzeydeki orandan daha yüksek bir asgari ücreti belirleme yetkisine sahiptirler. Bir çok eyalet bu yönde bir politika sürdürmektedir (Liu & Wu; 1999: 32).
1.1.3.3. İŞKOLU ve SEKTÖREL ESASLI UYGULAMALAR
Asgari ücretin kolektif müzakereler yoluyla belirlendiği ülkeler de mevcuttur. Toplu sözleşme mekanizmasının devreye girdiği işkolu veya sektörel asgari ücret uygulamaları bazı durumlarda makro düzeyde üç taraflı (işçi, işveren ve devlet) müzakereler yoluyla da gerçekleştirilebilmektedir (Rutkowski; 2003: 4).
İşkolu esaslı asgari ücret sisteminin en önemli avantajı işkolları arasındaki hetorejenlikle ilişkilidir. Sektörler arasında belirgin verimlilik farklılıkların oluşması durumunda işkolu bazlı asgari ücret sistemine geçilmesi rasyonel bir politikadır (Foguel & Ramos & Carneiro; 2001: 25).
Ülke genelinde uygulanan yasal bir asgari ücret sisteminin mevcut olmadığı Avusturya, Danimarka, Almanya, İtalya, Norveç ve İsveç’te asgari ücret işkolu düzeyinde ve toplu sözleşmelerle belirlenmektedir. İşçi ve işveren temsilcisi organizasyonların gelişme düzeyine ve işkolu ölçeğinde toplu pazarlık yapmalarına bağlı olduğu işkolu esaslı asgari ücret politikasının işlevi farklı uygulama gerekçelerine göre değişebilmektedir. Sistemin hedefi bazı durumlarda sadece düşük ücretli işkollarındaki küçük bir işgücü grubunu korumaktır. İngiltere’de geçmiş dönemde Ücret Konseyi bu uygulamanın orijinal modelidir. Konsey esasına dayalı sistem, görece daha sınırlı bir kamu müdahalesi öngörmekle birlikte, saptanan asgari ücret düzeyi genel ücret yapısını belirli ölçülerde etkilemiştir.
İkinci olarak, işkolu esaslı asgari ücret bir çok işkolu ve geniş bir işgücü 26
grubu için belirlenebilmektedir. Böyle bir durumda sistemin beklentisi ve sonuçları daha kapsamlı olmaktadır. Bu modelin tipik temsilcisi 1950 yılından önceki dönemde Fransa’da uygulanan asgari ücret sistemidir. Bu ülkede 1945 yılından sonra çoğu işkolunda sektördeki tüm çalışanları ve işverenleri kapsayan toplu sözleşmeler bağıtlanmaya başlanmıştır. Toplu iş sözleşmelerinde taraflara asgari ücreti saptama yükümlüğü de getirilmiştir (Liu & Wu; 1999: 11).
Öte yandan bazı ülkelerde ise, işkolu esaslı asgari ücret karma modelin bir uzantısı olarak belirlenmektedir. Böyle bir sistemde yasal asgari ücret oranları toplu pazarlık yoluyla yükseltilebilmektedir. Yasal ve toplu pazarlık sisteminin aynı anda uygulandığı hibrit sistemler arasında çeşitli farklılıklar söz konusu olabilmektedir. Her şeyden önce bu tür anlaşmaların düzeyi, kapsamı ve pariteleri farklılaşabilmektedir (Carley; 2006: 3). Örneğin, Japonya’da, bölgesel düzeyde spesifik bazı endüstriler için daha yüksek asgari ücret oranları saptanabilmektedir (LPC; 2005: 238). Benzer bir mekanizma Brezilya’da, yasal asgari ücreti destekleyecek biçimde işkolu veya işletme düzeyindeki toplu pazarlıklar yoluyla gerçekleştirilmektedir. Uygulamada toplu iş sözleşmesi yasal asgari ücret oranının oldukça üzerinde bir ücret düzeyine ulaşmaktadırlar.
Ayrıca, Belçika ve Yunanistan’da olduğu gibi bazı durumlarda ulusal asgari ücret sektörler arası anlaşmalarla belirlenebilmekte, daha sonra tüm ülkeye teşmil edilmektedir. Bu süreç, çoğunlukla yasal düzenlemelerle sağlanmaktadır (Carley; 2006: 3).
1.1.3.4. MESLEKİ ASGARİ ÜCRET
Mesleki asgari ücret sistemi işkolu bazlı asgari ücret sistemine benzemektedir. Görece dar bir çerçevede tanımlanmış mesleklere dayalı asgari ücret uygulaması Kosta Rika, Kolombiya, İspanya, Lüksemburg ile bazı Afrika ve Orta Doğu ülkelerinde görülmektedir (Foguel & Ramos & Carneiro; 2001: 25). Güney Kıbrıs’ta da bazı meslek kategorileri için yasal asgari ücret oranları saptanmaktadır (Carley; 2006: 3). Mesleki asgari ücret sisteminin, gerekçesi güdülen hedeflerle ilişkilidir. Uygulamanın olduğu ülkelerde sistemin ana misyonu belli bazı meslek veya işgücü gruplarını korumaktır. Özellikle örgütlenerek ekonomik ve sosyal çıkarlarını koruyamayacak konumdaki meslek kategorilerini korumanın en etkili yolu mesleki asgari ücrettir. Ayrıca düşük vasıflı işgücünün yoğunlaştığı çeşitli meslek grupları için asgari ücretin olmaması, düşük ücretlerde istihdam edilme riski yaratmaktadır (Foguel & Ramos & Carneiro; 2001: 26). 27
Buna karşılık, mesleki asgari ücret sisteminin modern beklentileri karşılamaktan uzak bir model öngördüğü açıktır. Çünkü mesleki asgari ücret sistemleri yüksek bir koordinasyon gerektirmektedir. Özellikle kapsamın geniş ve mesleki tanımların detaylandırılmış olduğu durumlarda asgari ücret uygulamasının yaratacağı yük artmaktadır. Ayrıca sisteme yeni meslek kategorilerinin katılmasına bağlı olarak denetleme sorunu ağırlık kazanmaktadır. Bu nedenle sistem yaygın bir uygulama alanı bulamamıştır.
Mesleki asgari ücret sisteminin tipik temsilcisi Kosta Rika’dır. 1987 yılına kadar 520 farklı meslek grubu için asgari ücret düzeyinin belirlendiği bu ülkede koordinasyon problemleri nedeniyle sistemin reforme edilmesi zorun hale gelmiştir. 1989 yılında sistemin basitleştirilmesi süreci başlamış benzer meslekler daha genel unvanlar altında toplanmış, sonraki 5 yıl içinde asgari ücret yapısı 72 meslek kategorisine indirgenmiştir (Shaheed & Marinakis; 1999). Öte yandan bazı ülkelerde ise, mesleki asgari ücret tamamlayıcı bir sistem olarak uygulanabilmektedir. Örneğin Meksika’da bölgesel asgari ücrete ilave olarak 88 meslek kategori için ayrı ayrı asgari ücret oranları belirlenmektedir (Coudouel & Paci; 2006: 117). Aynı uygulamaya sınırlı da olsa G. Kıbrıs’ta da rastlanmaktadır.
1.1.4. UYGULAMADA ESNEK MODELLEME
Prensip olarak asgari ücret tüm çalışanları kapsamaktadır. Ancak pratikte ekonomik ve sosyal gerekçelerden kaynaklanan bir çok uygulama farklılıkları söz konusu olabilmektedir. Nitekim ulusal asgari ücret uygulamasına sahip OECD ülkelerinde her sistem kendine özgü istisnalar taşımaktadır (OECD; 1998: 31). Benzer biçimde bazı AB ülkelerindeki sistemler de ücret esnekliği yaratabilecek çeşitli değişkenleri barındırmaktadır (Funk & Lesch; 2005).
Buna karşılık asgari ücret sisteminin hiçbir esneklik kriteri taşımadığı ülkeler de söz konusudur. Bu ülkelerde kapsam içinde kalan tüm çalışanlara hiçbir farklılaştırmaya gidilmeden aynı asgari ücret paritesi uygulanmaktadır. Bu sisteme sahip olan ülkelerin ağırlıklı olarak merkezi ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş yapan yeni AB üyeleri arasında yer aldıkları görülmektedir. Örneğin Bulgaristan, Estonya, Macaristan, Litvanya, Romanya ve Slovenya’da böyle bir sistem benimsenmiştir (Carley; 2006: 8). Genel olarak bakıldığında uygulama farklılıklarının daha esnek bir modellemeye gidilmesine olanak sağladığı görülür. Bu alandaki yaygın uygulama çalıştıkları yere ve iş pozisyonuna göre çalışanlara farklılaştırılmış 28
birden fazla asgari ücret oranının uygulanmasıdır. Özellikle işletme büyüklüğü, yaş, kıdem, iş statüsü, sosyal statü veya bölgesel farklılıklar ön plana çıkan esneklik kriterleridir. Tablo 1: Asgari Ücrette Uygulama Esnekliği
Kullanılan Kriter İşletme Büyüklüğü Yaş İş Kıdemi Bölge
Endüstri
Ülke
ABD, Endonezya, G. Kore ve Portekiz (1975 - 1989 arası)
Av u s t u r y a , B e l ç i k a , D a n i m a r k a , Finlandiya, Fransa, Almanya,İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, İspanya, İsveç, İsviçre, ABD.
Av u s t u r y a , B e l ç i k a , İ t a l y a , İ r l a n d a , N o r v e ç , İ s v e ç , Yu n a n i s t a n .
ABD, Kanada, Meksika, Hindistan, Çin, Endonezya.
Av u s t u r y a , Danimarka, Finlandiya, İrlanda, İtalya, Norveç, Portekiz, İsveç, İsviçre.
F i n l a n d i y a , Yu n a n i s t a n , İ r l a n d a , İ s v e ç Meslek (Rutkowski; 2003: 4)
Bazı ülkelerde benimsenmiş olan bir uygulama esnekliği belirli bir işgücü büyüklüğü altında kalan işletmelerin kapsam dışında tutulmasıdır. Böyle bir uygulama küçük ölçekli işletmelere ayakta kalabilme olanağı tanımayı hedeflemektedir. Sözgelimi Güney Kore’de, genel asgari ücret sadece 10’dan fazla çalışanı olan işletmeleri kapsamaktadır. Portekiz’de ise, 1975 ile 1989 yılları arasında finansal zorluklar nedeniyle asgari ücretin uygulanmasında 10 işçiden daha az çalıştıran işyerleri kapsam dışında tutulmuştur (Foguel & Ramos & Carneiro; 2001: 22). Benzer bir uygulama esnekliğine ciro bazlı olarak ABD’de rastlanmaktadır. Bu ülkede yıllık geliri 500,000 $’dan az olan işverenler eyaletler arası ticarette ya da mal veya hizmet üretiminde yer almadıkları sürece kapsam dışında tutulmaktadır (Carley; 2006: 8). Buna karşılık, asgari ücretli çalışanların çoğunlukla küçük ölçekli işletmelerde çalıştıkları dikkate alınırsa, işyeri düzeyindeki istisnaların ister 29
geçici ister sürekli olsun çok yaygın olmadığı görülür (Shaheed & Marinakis: 1999).
Esnekleştirmenin bir diğer türü, bazı sektörlerin tamamen veya kısmen uygulama dışı tutulmasına dayanır. Örneğin Hindistan’da asgari ücret oranları tarım sektöründeki işgücüne uygulanmamaktadır (Saget (a); 2001: 12). Kenya ve Fas’ta ise, tarım işçileri için daha düşük oranlı bir asgari ücret düzeyi geçerlidir (Brosnan; 2003: 5). Belçika’da asgari ücret özel sektör çalışanları için geçerli iken, G. Kıbrıs’ta yasal asgari ücrete sadece bazı meslek grupları tabidir (Carley; 2006: 8). Fransa’da da, memurlar kapsam dışında tutulmaktadır. Arjantin’de ise, tarım sektörü işçileri için çoklu bir asgari ücret sistemi söz konusudur (Coudouel, & Paci; 2006: 117). Nihayet Malta’da sektörel asgari ücret sistemine dahil olan çalışanlar yasal asgari ücretin dışında tutulmaktadır. Bu ülkede toplu iş sözleşmesi dışında kalan sektörlerde asgari ücret, ücret konseylerinin önerilerine göre hükümet tarafından belirlenmektedir (Carley; 2006: 8). Asgari ücretin uygulamasında karşılaşılan bir diğer esneklik biçimi genç işgücü açısından söz konusudur. Daha düşük vasıflı, daha az deneyimli ve yetişkinlere göre daha düşük verimliliğe sahip oldukları gerekçesiyle çoğu ülkede genç çalışanlar için daha düşük oranlı bir asgari ücret düzeyi belirlenmektedir. Böyle bir uygulama esnekliğinin nihai amacı, rekabetçi olmayan işgücü gruplarının piyasaya girişlerini kolaylaştırmaktır.
AB üyesi çeşitli ülkelerde, genç çalışanlara daha düşük oranlı bir asgari ücret düzeyi öngörülmektedir. Örneğin Belçika, Lüksemburg, Portekiz ve İspanya gibi ülkeler 18 yaşından küçükler için indirimli bir asgari ücret oranı uygulamaktadır (Shaheed & Marinakis: 1999). Çek Cumhuriyeti’nde 18-12 yaş grubundaki çalışanlara asgari ücretin %90’ını ödenmektedir. (Feldmann; 2004: 292). Fransa’da ise, genç işgücü (17-18 yaş) için asgari ücretin %90’nı uygulanmaktadır. 17 yaşından küçükler için bu oran %80’ne gerilemektedir. Buna karşılık en az 6 ay kıdemi olan genç işçiler de tam oranlı asgari ücreti alma hakkına sahiptirler (Liu & Wu; 1999: 34). Yeni üyelerden Polonya ve Macaristan’da ise, asgari ücret yaş kriteri açısından farklılaştırılmış değildir (Feldmann; 2004: 293). Yaşa bağlı esnekleştirme politikasını 20 veya daha yüksek bir yaşa kadar sürdüren ülkeler de söz konusudur (Belçika, Hollanda, İngiltere). Hollanda’da genişleyen işsizlik nedeniyle gençler için daha düşük oranlı bir asgari ücret uygulanmaktadır. Bu ülkede tam oranlı asgari ücrete 23 yaşından büyük çalışanlar tabidir, 15-22 yaş grubuna dahil genç işgücü için daha 30
düşük bir parite benimsenmiştir (Kaar; 2004). Benzer bir politikayı benimsemiş olan ABD’de ise, 20 yaşından küçük işçilere asgari ücretin %82.5’i ödenmektedir. Japonya’da ise, yaşa bağlı esnekleştirme sadece genç değil aynı zamanda yaşlı işgücü için de söz konusudur. İşkolu komiteleri sektörel asgari ücreti 18 yaşın altında veya 65 yaşın üzerindeki kişilere daha düşük bir oranda uygulama yetkisine sahiptirler (LPC;2005: 240).
Öte yandan esnekleştirme uygulamasını vasıf temelli yapan ülkeler de mevcuttur. Örneğin Çek Cumhuriyeti’nde temel asgari ücretten ayrı olarak vasıflı ve yarı vasıflı işgücü için iki ayrı asgari ücret oranı daha belirlenmektedir. Ancak, bu asgari ücret sadece toplu iş sözleşmesinin kapsamına giremeyen çalışanları kapsamaktır. Uygulamada bu asgari ücret oranları oldukça düşük kalmıştır. Örneğin, vasıflı işgücü için belirlenen asgari ücret ortalama ücretin sadece %40’ı düzeyindedir (Feldmann; 2004: 292).
Sistemi esnekleştirme açısından kullanılan bir diğer kriter mesleki statüdür. Bir çok ülkede eğitim amaçlı mesleki statüler kapsam dışında tutulmakta veya daha düşük oranlı bir asgari ücret uygulanmaktadır. Örneğin Brezilya’da asgari ücret politikası kapsamında geleneksel olarak şirketlerin çırak konumundaki çalışanlara daha düşük bir asgari ücret ödemelerine olanak verilmiştir (Foguel & Ramos & Carneiro; 2001: 22). Macaristan’da, çıraklara asgari ücretin %90’nı düzeyinde bir ödeme yapılmaktadır (Feldmann; 2004: 293). Belçika, Fransa, ABD ve İspanya’da ise, çıraklar bütünüyle kapsam dışında tutulmaktadır (Carley; 2006: 8). Bazı meslek gruplarının asgari ücretin kısmen veya tamamen dışında tutulduğu ülkeler de söz konusudur. Örneğin ABD’de, garson statüsünde bahşişli olarak çalışanlar için daha düşük oranlı bir asgari ücret geçerlidir. Kosta Rika’da ise, bağımsız çalışanlar asgari ücret mevzuatının dışında kalmaktadır (Saget (a); 2001: 11). Çin’de de, kısmi süreli çalışanlara tam süreli işçilere uygulanan asgari ücretten daha farklı bir parite uygulanmaktadır.
Mesleki statü açısından bir diğer esnekleştirme öğrencilere karşı uygulanmaktadır. Böyle bir uygulamaya ABD’de rastlanmaktadır. Bu ülkede öğrencilere Çalışma Bakanlığı tarafından onaylanan özel bir sertifika kapsamında geçerli asgari ücret düzeyinden daha az bir ödeme yapılabilmektedir.
Bazı durumlarda esnekleştirme kriteri iş kıdemi olmakta ve asgari ücret çalışanın kıdemine bağlı olarak artabilmektedir. AB üyesi 10 ülkede böyle bir 31
sistem mevcuttur (Belçika, Çek Cumhuriyeti, Fransa, İrlanda, Letonya, Lüksemburg, Malta, Hollanda, Slovakya ve İngiltere) (Carley; 2006: 8). ABD’de ise, düşük oranlı bir asgari ücret 13-19 yaş grubu için istihdamın sadece ilk 90 günü için geçerlidir (Feldmann; 2004: 292).
Nihayet bazı ülkelerde özürlüler, eski hükümlüler ve diğer bazı çalışan sınıflar kapsam dışında tutulmakta ya da bu gruplar için daha düşük oranlı bir asgari ücret geçerli olmaktadır. Örneğin Japonya’daki sistem bu yöndedir. Bu ülkede yerel otoriteler özürlüler ve eski hükümlüler için farklı asgari ücret oranları belirleyebilmektedir (Carley; 2006: 8). Portekiz’de ise, ev hizmetinde çalışanlar tam oranlı asgari ücretten yararlanamamaktadır (Brosnan; 2003: 5).
1.2. BÖLGESEL ASGARİ ÜCRETİ BİÇİMLENDİREN FAKTÖRLER 1.2.1. ELEŞTİRİLER ve BEKLENTİLER
1.2.1.1. İŞVEREN ÖRGÜTLERİ ve ELEŞTİRİLER
Yasal asgari ücretin olduğu ülkelerde işverenler ve işveren örgütleri asgari ücret gibi bir mekanizmanın varlığına büyük ölçüde taraftardırlar. Asgari ücretin tamamen karşısında olan ve sistemin bütünüyle lağvedilmesi gerektiğini ileri süren görüşler işveren kuruluşları arasında oldukça sınırlıdır.
Böyle bir ücretin varlığına karşı çıkanların öncelikli argümanı kamusal bir otorite tarafından belirlenmiş bir ücret düzeyinin yaratabileceği iş kayıplarıdır. Eleştirilerin ikinci boyutunu yasal bir asgari ücret düzeyinin ekonomide bir taşma etkisi yaratacağı, bunun da kapsam dışında kalan sektörlerde ve işgücü grupları arasında ortalama ücret düzeyini aşağı çekebileceğidir.
Ayrıca, yüksek işgücü maliyetinin rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyebileceği sonuçta bundan herkesin zarar göreceği belirtilmektedir. Nihayet, asgari ücretin yoksulluğu azaltmada uygun bir araç olmadığı tersine asgari ücret geliri düzeyinde kalan bir çok kişinin yoksulluk sınırında yaşamaya mahkum kaldığı ifade edilmektedir (Liu & Wu; 1999: 3). Bu argümanları savunan az sayıdaki işveren kuruluşunun (Bulgaristan ve Slovakya’da) bu yöndeki görüşleri ciddi bir karşılık bulamamıştır. Benzeri görüşlere G. Kıbrıs’ta da rastlamak olasıdır. Bu ülkede yüksek sendikalaşma 32
oranı ve geniş kapsamlı toplu pazarlık sistemi karşısında asgari ücretin gerekliliği bazı işveren sendikaları tarafından sorgulanmaktadır.
Genel olarak bakıldığında, sınırlı bazı aykırı görüşlere rağmen asgari ücretin benimsendiği görülmektedir. Tartışma gündemi çoğunlukla mevcut sistemlerin reforme edilmesiyle ilişkilidir. Özellikle son yıllarda bir çok ülkede asgari ücret sisteminin esnekleştirilmesine dönük konular ciddi bir tartışma gündemi yaratmaktadır. Bu görüşler oldukça farklılaşmakla beraber konunun özellikle iki boyutu ön plana çıkmaktadır: asgari ücretin düzeyi ve yapısal nitelikleri. AB üyesi ülkelerin bazılarında özellikle sistemin yaratmış olduğu olumsuz ekonomik ve sosyal sonuçlar gidererek daha fazla eleştiri almaktadır. Örneğin Macaristan ve Polonya’da eleştiriler ağırlıklı olarak asgari ücret sisteminin yaratmış olduğu potansiyel artışların olumsuz sonuçlarına dönüktür (Feldmann; 2004: 292).
Macaristan’da işveren cephesi asgari ücrette reform taleplerini bu yöndeki endişelerini dile getirerek duyurmaya çalışmaktadır. En önemli çekincesi, asgari ücretin istihdam üzerinde yaratabileceği negatif etkilerdir. Çünkü artan istihdam maliyetlerinin şirketleri kapanmaya, faaliyetlerini durdurmaya veya işçi çıkarmaya yöneltebileceği ifade edilmektedir. İşveren örgütlerine göre, yüksek oranlı asgari ücret artışları ekonomik büyümenin yavaşlama trendine girdiği dönemlerde daha tahrip edici olacaktır. İşverenler, asgari ücret artışlarının oluşturacağı olumsuz yansımaların küçük ve orta ölçekli işyerlerini etkileme potansiyeline özellikle dikkat çekmektedirler (Kezdi & Horvath & Hudomiet; 2004: 210).
Benzer endişelerin paylaşıldığı Polonya’da asgari ücret sisteminde değişime gidilmesi beklentileri hükümet nezdinde de ciddi bir karşılık bulmuştur. Piyasaya ilk defa giren işgücü için düşük oranlı bir asgari ücret paritesi getirmeye çalışan hükümetin reform girişimi sendikaların direnmesi nedeniyle başarılı olamamıştır. Bu ülkede sendikalar açısından asgari ücret toplu pazarlık sistemi için bir zemin yaratmaktadır. Dolayısıyla asgari ücrete özel bir önem atfedilmektedir. Bu nedenle, uygulamada ücret esnekliği ücret skalasının daraltılmış olması nedeniyle oldukça sınırlandırılmıştır (Feldmann; 2004: 291). Benzer eleştiriyel bir yaklaşım Estonya, Slovenya ve İngiltere’de özellikle ilave artışların istihdamı güçleştirdiği iddiasıyla ön plana çıkmaktadır. Artışların yaratacağı potansiyel yansımaların özellikle küçük ölçekli 33
işletmelerde, emek yoğun sektörlerde ve bazı yaş grupları arasında belirgin biçimde yaşanabileceği kaydedilmektedir. Çek Cumhuriyeti’nde işverenler son yıllarda asgari ücrette yüksek oranlı artışlara karşı yavaşlama talep ederken, Yunanlı işveren kuruluşları ise, uygulama alanının sınırlandırılmasını önermektedirler (Carley; 2006: 17).
Öte yandan ABD’de ise, işveren temsilcileri federal asgari ücretteki artışlara karşı güçlü bir muhalefet yürütmektedirler. Bu ülkede asgari ücreti artırmanın şirketler ve ülke ekonomisi açısından yaratabileceği olumsuz sonuçlara ilişkin çeşitli endişeler dile getirilmektedir. Buna göre, asgari ücreti arttırmak istihdamı daraltacağı gibi küçük ölçekli şirketleri de iflasa sürükleyecektir. Ayrıca asgari ücret artışlarının şirketleri istihdam maliyetlerini kısmak için deneyimsiz ve yaşlı işgücüne yöneltebileceği, bunun da verimliliği olumsuz yönde etkileyeceği ileri sürülmektedir. Dolayısıyla genç ve kalifiye işgücü, iş piyasası dışına itilmiş olacaktır. Nihayet asgari ücrette gerçekleştirilecek bir artışın yoksul kitlelere yarar yerine zarar verebileceği kaydedilmektedir. Asgari ücretin yükseltilmesine dönük güçlü muhalefet asgari ücretin 1997 yılından sonra yaklaşık 10 yıl arttırılmamasıyla sonuçlanmıştır (Williams; 2006: 13). Benzer kaygılar Brezilyalı işverenler tarafından da paylaşılmaktadır. Bu ülkede işveren kuruluşları özellikle asgari ücretin ekonomik etkilerinden endişe duymaktadırlar. Hükümet, asgari ücret sistemini gözden geçirmek için geniş katılımlı ve sosyal tarafların dahil olacağı bir komisyon oluşturulmasını kabul etmiştir.
Bazı ülkelerde ise, asgari ücret sistemi işgücü maliyeti ve rekabet etkinliği açısından tartışılmaktadır. Bu ülkelerde işverenler asgari ücretteki artışlara tereddütle yaklaşmakta ve bu artışların yaratabileceği potansiyel kayıpları dengeleyecek çeşitli avantajları talep etmektedirler. Örneğin Romanya’da işverenler asgari ücrette makul bir artışı benimsemekle birlikte, prim ve vergi yüklerinde indirim talebinde bulunmaktadırlar. Letonya’da ise, asgari ücretteki artışların rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyebileceği konusunda ciddi endişeler taşınmaktadır. Asgari ücret reformunun sosyal tarafların gündeminde olduğu ülkelerden biri de Japonya’dır. Bu ülkede 2004 yılında Asgari Ücret Sistemine ilişkin işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinin yer aldığı “Asgari Ücret Çalışma Grubu” (A Study Group on the Minimum Wage System) oluşturulmuştur. Grup, Mart 2005 tarihinde bir rapor yayınlayarak, asgari ücretin rolünü çalışanları makul olmayan ücretlerden korumayı sağlayan bir güvenlik ücreti olarak tanımlamış 34
ve bir dizi reform önermiştir. Reform önerileri arasında kriterlerin yeniden belirlenmesi, bölgeler arasındaki ücret paritelerinin gözden geçirilmesi ve endüstriyel temelli asgari ücret sisteminin köklü bir şekilde sorgulanması veya reforme edilmesi bulunmaktadır. Komisyon aynı zamanda ihlallere yönelik cezaların yükseltilmesini ve asgari ücretin geçicici çalışanları kapsayacak şekilde genişletilmesini de önermiştir (Carley; 2006: 17).
1.2.1.2. SENDİKALAR ve BEKLENTİLER
Yasal asgari ücretin olduğu ülkelerde sendikalar ittifakla böyle bir mekanizmasının varlığını savunmaktadırlar. Sendikalara göre, asgari ücretin en temel işlevi çalışanlara belirli yaşam standardı sağlamış olmasıdır. Bu şekilde çalışanların minimum düzeyde de olsa yaşamlarını sürdürebilecekleri bir ücret düzeyi ile istihdam edilmiş olacağı savunulmaktadır. Dolayısıyla asgari ücret, çalışanlar özellikle de rekabet gücü sınırlı işgücü grupları için kabul edilebilir bir yaşam standardını garanti etmenin en önemli aracı olarak görülmektedir (Liu & Wu; 1999: 3). Öte yandan sendikalar asgari ücreti, yoksullukla mücadelenin bir yöntemi olarak görme eğilimindedirler. Asgari ücretin aynı zamanda cinsiyetler arası ücret adaletsizliğini azaltmada önemli bir işlevi olduğunu kabul edilmektedir. Asgari ücreti desteklemeye dönük bölgesel argümanlar da söz konusu olabilmektedir. Toplu pazarlık sisteminin aşırı şekilde ademi-merkezileşmiş olduğu ülkelerde asgari ücret, ücret farklılıklarını sınırlamanın bir aracı olarak algılanmaktadır (Carley; 2006: 15).
Ücret yapısını düzenlemesi işlevi nedeniyle hemen her ülkede asgari ücrete büyük bir önem atfedilmektedir. Bu nedenle bir çok durumda, sendikalar mevcut asgari ücret düzeyinin yetersiz olduğunu, dolayısıyla çalışanları korumada etkisizleştiğini iddia etmektedirler. Bu yaklaşım, Belçika, Yunanistan, Macaristan, İrlanda, Malta, Romanya, Slovenya, İspanya ve İngiltere gibi AB ülkeleri ile ABD’de sendikaların eleştirileri olarak yansımaktadır. Bazı sendikalar ise, asgari ücretin (İngiltere’de ve ABD’de olduğu gibi) “asgari geçim ücreti” (living wages) düzeyinde veya en azından aile gereksinimlerini de karşılayacak bir seviyede olması (Polonya ve Slovenya’da olduğu gibi) gerektiğini ileri sürmektedirler (Carley; 2006: 15). Benzer bir yaklaşım Türkiye’deki işçi sendikaları tarafından da 35
savunulmaktadır. Sendikalar asgari ücretin 2001 krizi sürecinde enflasyon karşısında sürekli eridiğini ileri sürmektedirler. Buna göre, asgari ücret 2001-2003 yılları arasında reel olarak % 17.9 oranında gerilemiştir (Türk-İş; 2005: 28).
Bu tür talepler, mevcut asgari ücret düzeyinin arttırılması beklentilerini doğurmaktadır. Bu yöndeki baskılar özellikle yeni AB üyesi ülkelerde ön plana çıkmaktadır. Romanya ve Slovakya’da sendikalar asgari ücretin ortalama ücretlere oranının %60’a çıkarılmasını önermektedirler. Bu beklenti, mevcut oranın (%29) en az iki katını aşan bir artışın yapılması anlamına gelmektedir. Benzer biçimde, Fransa gibi bazı AB151 üyesi ülkelerde de, yüksek oranlı artış önerileri dile getirilmektedir (Carley; 2006: 16). Örneğin Almanya’da, Sol Parti, hükümete yasal asgari ücret uygulamasına geçilmesi çağrısından bulunmuştur. Çağrıda asgari ücretin 1400 € düzeyinde olması da talep edilmektedir (BBC; 2005:1). Asgari ücrette artış beklentilerinin bir diğer argümanı artışların yaratabileceği olumlu sonuçlara dayanmaktadır. İrlanda’da sendikalar daha yüksek asgari ücretin istihdamı destekleyeceği iddiasındadırlar. Çünkü asgari ücretin reel satın alma gücü kapasitesini geliştireceği, böylece düşük ücretli sektörlerdeki istihdamın artacağı ileri sürülmektedir. ABD’de sendikalar asgari ücretteki artışın düşük ücretli çalışanları yukarı doğru iteceğini ve böylece toplumda eşitsizliğin azalması yönünde bir eğilim yaratacağını ifade etmektedirler. Ancak bu ülkede, sendikalar, Cumhuriyetçilerin parlamentoyu kontrol ettikleri 2000-06 döneminde asgari ücreti arttırmak veya “asgari yaşam ücreti” yasalarını geçirmek yerine eyalet ve yerel düzeydeki girişimlere ağırlık vermişlerdir.
Artışın yaratabileceği pozitif sonuçlar Japon sendikalar tarafından da savunulmaktadır. Bu ülkede asgari ücret oranlarındaki artışlar görece küçük bir işgücü grubunu etkilemektedir ve ortalama ücretlerle asgari ücretler arasındaki fark korunmaktadır. Brezilya’da ise, sendikalara göre, asgari ücretin reel değerindeki artış kalifiye olmayan (özellikle asgari ücretle ilişkili sosyal ödemeleri alan) işgücünün kazançlarını artıracak, bu durum daha yüksek tüketim, daha yüksek verimlilik, daha fazla iş ve vergi geliri artışı anlamına gelecektir. Öte yandan bir çok ülkede asgari ücret sisteminin reforme edilmesi sendikalarca da benimsenmektedir. Örneğin Belçika ve İngiltere’de yaşla 1
Almanya, Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İsveç, İspanya, İtalya, Lüksemburg, Portekiz ve Yunanistan.
36
ilişkili farklılıkların iptal edilmesi, G. Kıbrıs’ta asgari ücret mevzuatının kapsam alanının genişletilmesi ve Macaristan’da asgari ücret sisteminde vasıflı, vasıfsız ve beyaz yakalı çalışanlar arasında ayrıma gidilmesi yönündeki reform beklentileri ön plana çıkmaktadır. Bazı AB üyesi ülkelerde (sektörel toplu pazarlığın henüz yeterince gelişmediği Estonya ve Litvanya gibi) ise, sendikalar yasal asgari ücret lehine bir tutum takınmaktadırlar. Ancak sendikalar aynı zamanda ölçeği giderek genişleyen sektörel anlaşmaların yasal asgari ücretin önemini azalttığı görüşündedirler. Kadınların genellikle kısmi süreli çalıştığı Fransa’da ise, sendikalar mevcut asgari ücretin cinsiyet farklılıklarını gidermede yeterli bir işlev görmediği iddiasındadır. Nihayet, sendikaların asgari ücretle ilgili talepleri çeşitli aksiyonlarla kamuoyuna da duyurulmaktadır. Örneğin 2005 yılında Brezilya’da sendikaları ve ilgili sosyal tarafları da kapsayan başarılı bir kampanya sürecinde asgari ücretin satın alma gücünün arttırılması talepleri dile getirilmiştir (Carley; 2006: 16).
1.2.2. BÖLGESEL ASGARİ ÜCRET TARTIŞMALARI
Reform gündeminin önemli bir boyutunu bölgesel asgari ücret tartışmaları teşkil etmektedir. Bazı ülkelerde bu yöndeki talepler mevcut asgari ücret sistemlerini esnekleştirmenin bir aracı olarak görülmektedir. Örneğin Estonya ve Slovakya’da işverenler asgari ücretin, bölgesel ve sektörel farklılaştırmalara daha fazla açık olması gerektiğini ifade etmektedirler. Bu ülkelerde vasıf bazlı esnekleştirme önerileri de dikkat çekmektedir. İngiltere’de ise, “İngiliz Hastaneler Birliği” (British Hospitality Association), bölgesel asgari ücretin tartışmaya açılması taraftarıdır. Ulusal asgari ücretin bölgesel varyasyonları dikkate almadığını kaydeden Birlik, hükümetten bu konuda olumlu bir adım atmasını talep etmektedir.
Benzer bir talep İskoçya’da küçük işletmeler tarafından dile getirilmektedir. Küçük İşletmeler Federasyonu (Federation Small Businesses (FSB) üyelerinin ayakta kalabilmesi için bölgesel asgari ücret konusunda bir kamuoyu yaratmaya çalışmaktadır.
FSB'nin konuyla ilgili olarak 18.000 küçük işletme arasında yaptığı araştırmada tek oranlı ulusal asgari ücretin her 4 firmadan 1’ini olumsuz 37
yönde etkilediği, bunun istihdamı, çalışma saatlerini ve fazla mesaileri azalttığı belirlenmiştir. Örneğin otel ve restoran işletmelerinin %29'u, tek oranlı ulusal bir asgari ücret uygulamasının karlılığını olumsuz yönde etkilediğini kaydedilmiştir. FSB, bölgesel asgari ücret talebini “Asgari Ücret Komisyonu”na (Low Pay Commission-LPC) iletmiştir (Anonymous; 2004: 9).
Buna karşılık Estonya, Fransa ve Malta’da esneklik arayışları artış kriterlerini veya mekanizmalarını değiştirmeye dönük bir çerçevede gelişmektedir. Japonya’da ise, işveren cephesi asgari ücreti ekonomik istikrara ve büyümeye katkı yaptığı süreci desteklemektedir. Bölgesel asgari ücret sisteminin etkili işlediğini kaydeden Japon işveren kuruluşları işkolu bazlı asgari ücret oranlarının endüstriyel rekabet gücünü olumsuz yönde etkilediğini ileri sürmekte ve kaldırılmasını önermektedirler (Carley; 2006: 17). Benzer talepler son yıllarda Kanadalı işveren örgütlerinden de yükselmektedir. Bu ülkede esnek modelli bir asgari ücret sistemi giderek daha yüksek bir sesle dile getirilen bir gündem maddesi haline dönüşmektedir. Kanadalı işveren kuruluşları özellikle artan küreselleşme olgusu karşısında maliyetlerini düşürmeye çalıştıklarını, bu nedenle asgari ücretin belirlenmesinde yerel koşulların daha fazla dikkate alınması gerektiğini savunmaktadırlar (NLEC; 2005). Yasal bir asgari ücret sisteminin olmadığı İtalya’da ise, işverenler toplu pazarlık yoluyla belirlenen asgari ücrette bölgesel esneklik taleplerini ön plana çıkarmaktadırlar. Ancak sendikalar, bu öneriye mesafeli yaklaşmaktadırlar (Carley; 2006: 17).
Türkiye’de ise, bölgesel asgari ücret tartışmaları ağırlıklı olarak sendikalar dışındaki işveren örgütleri tarafından önerilmektedir. Bazı sanayi ve ticaret odaları bu yöndeki görüşlerini ve beklentilerini son yıllarda belirgin biçimde ön plana çıkarmaktadırlar. Bölgesel asgari ücret, işsizlikle mücadelede, gelir dağılımında ve bölgesel dengesizlikleri gidermede etkili bir çözüm aracı olarak savunulmaktadır. Sözgelimi Ankara Sanayi Odası (ASO) Türkiye’de yaşanan işsizlik olgusunun arka planında yatan en önemli faktörün işgücü maliyeti olduğunu, bölgesel asgari ücret uygulamasının işgücü maliyetlerini daraltmada ve az gelişmiş bölgelere yatırımları çekmede önemli bir işlev göreceğini ifade etmektedir. Oda’ya göre, makroekonomik koşullar ve uygulanmakta olan 38
ekonomik politikalar, kamu kesimini istihdam yaratan bir konumdan uzaklaştırmıştır. Bu durumda işsizlikle mücadelede, özel sektörün iş yaratma kapasitesi desteklenmelidir. Özel sektörün daha fazla istihdam sağlayabilmesi için işgücü piyasasında esnekliği geliştirecek ve işgücü maliyetlerini düşürecek kararların alınması gerekmektedir (ASO; 2005: 1). Bölgesel asgari ücret önerisi bu açıdan işgücü piyasasındaki katılıkları aşmaya olanak sağlayabilir.
Bölgesel asgari ücret beklentilerinin arka planında yatan bir diğer argüman kaynak etkinliğidir. ASO, ulusal düzeyde tek oranlı bir asgari ücret uygulamasının kaynak dağılımını olumsuz yönde etkilediği görüşündedir (Radikal; 2005). Oda, bölgeler arası gelişmişlik farlılıklarının giderilmesinde ve buna bağlı ekonomik ve toplumsal sorunların çözümünde bölgesel bazlı asgari ücret sisteminin katkı yapmasının mümkün olduğunu ifade etmektedir (ASO; 2005: 1).
Bölgesel asgari ücret sistemini benimseyen bir diğer ekonomik aktör Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği’dir. Dernek, ulusal asgari ücretin aslında ülke genelinde fiilen tam olarak uygulanamadığını ve özellikle az gelişmiş bir çok bölge ve ilde kayıt dışılık olgusunun işgücünü asgari ücretten daha düşük bir ücret düzeyi ile çalışmaya ittiğini kaydetmektedir. Bu durumun hem haksız rekabete yol açtığını hem de prim ve vergi kayıplarının söz konusu olduğunu belirten Dernek, fiili durumu çalışanların ve kamunun yararına dönüştürmek için bölgesel asgari ücret politikasına geçilmesini önermektedir (Işıklı; 2004). Çeşitli işveren örgütlerinden gelen bölgesel asgari ücret talepleri sendikaların güçlü muhalefetiyle karşılaşmaktadır. Bölgesel asgari ücret beklentilerinin geriye dönüşü ifade ettiğini ileri süren sendikalara göre, 1974 yılından bu yana ulusal düzeyde uygulanan tek oranlı asgari ücret yerine gündeme getirilen ve kamuoyunda tartışmaya açılan bölgesel asgari ücret önerileri, asgari ücret artışlarını daha da sınırlayıcı yöndeki beklentileri yansıtmaktadır. Sendikalar ayrıca işgücü maliyeti açısından asgari ücretin tartışmaya açılabileceğini ancak çözümün bölgesel asgari ücrette aranmaması gerektiğini aksi halde iş barışını bozacak yeni sorunların yaratılabileceğini kaydetmektedirler (Cnnturk; 2005).
Sendikaların bölgesel asgari ücrete karşı çıkmalarının bir diğer gerekçesi böyle bir sistemin haksız rekabet koşulları yaratabileceği endişesidir. Bölgesel asgari ücret ortamında yatırımlar asgari ücretin daha düşük olduğu bölgelere kayabilecek, bu da haksız rekabete yol açacaktır. Türk-İş, bu nedenle bölgesel asgari ücretin sosyal ve ekonomik gerçeklerle bağdaşmadığı iddiasındadır (Cnnturk; 2005). 39
Bölgesel asgari ücret tartışmalarına eleştiriyel duruşun başka bir nedeni de asgari ücretin gerçekte ekonomik değil sosyal bir politika enstrümanı olmasına bağlanmaktadır. Örneğin Hak-İş, asgari ücretin ekonomik maliyet unsuru olarak değil, gelir dağılımı adaletsizliğini gidermek için kullanılması gereken bir müdahale aracı olması gerektiğini ileri sürmektedir (Uslu; 2005). Bazı sendikalar ise, yerleşik sistemi tartışmak yerine ücret esnekliği gereksiniminin başka mekanizmalarla yaratılması gerektiğini savunmaktadırlar. Bölgesel asgari ücret uygulamasının bir çok açıdan genel kabul görmüş bir sistemi çeşitli açılardan sıkıntıyı sokacağı endişesini dile getiren DİSK’e göre, çözüm, teşvik uygulanan illerin ve uygulanan teşvikin kapsamının genişletilmesinde aranmalıdır (Cnnturk; 2005). Öte yandan işveren sendikaları açısından bölgesel asgari ücrete ilişkin görüşler farklılaşmaktadır. TİSK, Anayasanın eşitlik ilkesi açısından tartışmalı bulduğu bölgesel asgari ücret yerine, sistemdeki istihdam vergisi yükünün azaltılmasını savunmaktadır (TİSK; 2005). Buna karşılık, bazı işveren sendikalarının bu yaklaşımı paylaşmadıkları görülmektedir. Nitekim, Türkiye Cam, Çimento ve Toprak Sanayii İşverenleri Sendikası bölgesel asgari ücret uygulamasına geçilmesini savunmaktadır (TİSK; 2006: 9).
1.3. BÖLGESEL ASGARİ ÜCRETİN GEREKÇESİ ve ÖNEMİ 1.3.1. BÖLGESEL GELİŞMİŞLİK FARKLILIKLARI
Bölgesel bazlı esnek asgari ücret sistemi asgari ücretin yerel koşullara ve toplumsal beklentilere uygun şekilde düzenlenmesini öngörmektedir. Özellikle işsizlik düzeyinin ve ekonomik koşulların her bölgede aynı düzeyde olduğunu ileri sürmek gerçekçi değildir. Yerel ekonomik koşulların birbirinden oldukça farklı olduğu ülkelerde ulusal düzeyde tek oranlı bir asgari ücret belirlemenin ciddi sakıncaları olabilmektedir. Bu sakıncaları gidermenin araçlarından biri bölgesel bazlı esnek bir asgari ücret sistemine geçmektir (Bandow; 1999).
1.3.1.1. EKONOMİK HETOREJENLİK
Genel bir asgari ücret düzeyi bölgeler arasındaki ekonomik ve sosyal gelişmişlik farklılıklarının minimize olduğu ülkelerde daha geçerli bir sistem 40
olarak ön plana çıkmaktadır. Kentsel ve bölgesel ekonomik gelişmişliğin farklılıklar arz ettiği ülkelerde ise, asgari ücretin esnekleştirilmesine dönük mekanizmaların ağırlık kazandığı görülmektedir.
Türkiye’de bölgesel gelişmişlik düzeyinin tarihsel süreçte bir çok faktörden kaynaklanan nedenlerle belirgin biçimde açıldığı bilinen bir gerçektir. Bu farklılık bir çok araştırma tarafından da teyit edilmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, ülkemizde bölgeler arasındaki ekonomik ve sosyal varyasyon yer yer 11 kata varan gelişmişlik farklılıklarına yol açmaktadır. Nitekim 2001 verilerine göre, Kocaeli, İstanbul gibi sanayileşmiş bölgelerde kişi başına düşen milli gelir 6300 $ düzeyinde iken, Muş ve Ağrı’da sadece 570 $ civarındadır. Bu veriler, Kocaeli’nde yıllık net asgari ücretin, kişi başına düşen gelirin % 15’i iken, Ağrı’da % 164’üne karşılık geldiğini göstermektedir (ASO; 2005: 2). Bölgesel gelişmişlik farkının bir diğer yansıması bölgesel refah farklılıklarıdır. Refah, tüketilen mal ve hizmetlerin miktar ve kalitesini tanımlamaktadır. Tüketilen mal ve hizmetlerin kalitesindeki artış da refah artışı anlamına gelmektedir. TÜİK istatistikleri ülkemizde refah olgusu açısından da bölgesel farklılığın ciddi boyutlar taşıdığını göstermektedir. Nitekim 2003-04 verileri baz alındığında aylık ortalama tüketim harcamasının İstanbul'da 850 ytl, Ege’de 265 ytl, Güneydoğu Anadolu bölgesinde 128 ytl, ortadoğu Anadolu bölgesinde (Bitlis, Bingöl ve Muş) ise, 84 ytl olduğu görülmektedir. Nihayet, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), 2003 yılında 81 ili 58 ekonomik ve sosyal kritere göre 5’li bir sınıflamaya tabi tutmuştur. Sınıflama sonucunda illerin, coğrafi bölgelerin ve istatistiki bölge birimlerinin sosyoekonomik gelişmişlik seviyeleri karşılaştırmalı olarak belirlenmiş ve çeşitli mekansal ölçeklerde sektörel bazda gelişmişlik sıralamaları elde edilmiştir.
Araştırmada iller arasındaki sosyo-ekonomik gelişmiş düzeyi endeks değerleri ile 5 puanlık bir ölçekte karşılaştırılmaktadır. Bu sıralamaya göre, İstanbul 5 üzerinden 4.8’lik puanı ile iller arasında ilk sırada yer almaktadır. İstanbul’u Ankara (3.3), İzmir (2.5) gibi iller izlerken, en az gelişmiş illeri arasında ise, Bitlis (-1,1), Ağrı (-1,2) ve Muş (-1,4) bulunmaktadır (Dinçer & Özaslan & Kavasoğlu; 2003: 55). Aynı araştırmada ayrıca coğrafi bölgeler arasındaki farklılıklar endeks değerleri ile 2 puanlık bir ölçekte analiz edilmektedir. Buna göre, Marmara bölgesi, sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyesini gösteren 1,70211’lik endeks değeriyle, ülke genelinde yer alan 7 bölge arasında ilk sırada yer alırken, 41
altıncı ve yedinci sırada yer alan Güneydoğu Anadolu (-1,01123) ve Doğu Anadolu (-1,16236) bölgeleri endeks değerleri açısından en son sırada bulunmaktadır (Dinçer & Özaslan & Kavasoğlu; 2003: 76).
Sonuç olarak, Türkiye’de gerek iller, gerekse coğrafi bölgeler arasındaki gelişmişlik varyasyonu ulusal düzeyde tek oranlı bir asgari ücret uygulamasının rasyonel bir zemini olmadığını göstermektedir. Sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi bu farklılıkları yansıtan bölgesel bazlı esnek bir asgari ücret sistemini ön plana çıkarmaktadır. Ayrıca bölgesel asgari ücret yerel koşullara dayalı yaşam standartlarını belirlemede daha rasyonel bir yaklaşımı tanımlamaktadır. Diğer bir ifadeyle bir ülkede yaşam standardı bölgeden bölgeye belirgin bir değişme eğiliminde ise, çalışanların gereksinimlerine göre saptanan bir asgari ücret düzeyi bölgesel farklılıklar gözetilerek çeşitlendirilmelidir.
1.3.1.2. HOMOJEN OLMAYAN İŞGÜCÜ PİYASALARI
Tek oranlı bir asgari ücret sisteminin çok önemli gerekçelerinden biri de işgücü piyasasının homojenliğidir. Ulusal bir asgari ücret sisteminin görece benzer işgücü piyasası koşulları gerektirdiği bilinmektedir. Bu koşulların söz konusu olmadığı durumlarda tüm ülke için tek oranlı bir asgari ücret sistemi bazı negatif etkiler yaratabilmektedir. Türkiye’de kentsel ve bölgesel işgücü piyasaları ücretli çalışan, işgücüne katılım, işsizlik gibi değişkenler açısından homojen değildir.
Her şeyden önce kentler ve bölgeler arasındaki gelişmişlik varyasyonları ücretli çalışan grupların oransal dağılımını da farklılaştırmaktadır. TÜİK tarafından “İmalat Sanayiinde Ücret ve Kazanç” araştırması sonuçlarına göre, ücretli çalışanların oransal dağılımı açısından işgücünün ağırlıklı olarak İstanbul, Doğu Marmara ve Ege bölgelerinde kümeleştiği görülmektedir. Bu bölgelerdeki ücretli çalışanların oransal ağırlığı %68’e ulaşmaktadır. Buna karşılık Kuzeydoğu Anadolu, Ortadoğu Anadolu, Doğu Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ise, işgücünün ekonomik gelişmişlik olgusuna paralel bir şekilde gerilediği gözlenmektedir. Dört bölgedeki ücretli çalışanların toplamı sadece %6,3’e ulaşmaktadır.
42
Bölgeler
Tablo 2: Ücretli Çalışanların Oranı
İstanbul
Doğu Marmara Ege Batı Marmara Batı Anadolu Akdeniz
(TÜİK; 2006)
Ücretli Çalışanların Oranı (%)
Bölgeler
28,3
Orta Anadolu
6,4
Doğu Karadeniz
23,3 16,2 6,1 5,7
Batı Karadeniz Güneydoğu Anadolu Ortadoğu Anadolu
Ücretli Çalışanların Oranı (%) 4,4 3,4 2,8
2,1 1,1
Bölgesel farklılıklar TÜİK tarafından açıklanan işsizlik oranlarına da yansımaktadır. Nitekim 2005 yılı verilerine göre, tarım dışı işsizlik oranının en yüksek olduğu bölge Malatya ve çevresidir. Bu bölgede işsizlik oranı % 27'ye ulaşmaktadır. Bu bölgeyi, Çukurova (Adana-Mersin) izlemektedir. Çukurova’da işsizlik oranı % 22'i düzeyindedir. Benzer biçimde Hatay, Kahramanmaraş ve Osmaniye bölgesinde işsizlik %21’dir. Böylece birbirine komşu bu üç alt bölgede işsizliğin ortalama % 25'i bulduğu, geniş anlamda Çukurova'da her 4 kişiden 1'inin işsiz olduğu anlaşılmaktadır (Sönmez; 2006).
İşsizliğin yoğun olarak yaşandığı bir diğer bölge İç Anadolu bölgesidir. Bu bölgede işsizlik %17 düzeyindedir. Bu bölgenin sanayileşmiş kentlerinden Sivas, Yozgat ve Kayseri’de işsizlik %16,3’e ulaşmaktadır. Kentsel işsizliğin genişleme eğilimi taşıdığı bölgelerden biri de Doğu Anadolu bölgesidir. Bu bölgede örneğin Van, Muş, Bitlis, Hakkari gibi illerde işsizlik %15’leri geçme eğilimindedir. İşsizlik verilerinin benzer bir grafik çizdiği bir diğer bölge Güney Doğu Anadolu bölgesidir. Bu bölgede işsizlik %15’ler civarındadır. Örneğin Mardin, Batman, Şırnak, Siirt’te işsizlik oranı % 14,5’tir.
Gerek Doğu Anadolu ve gerekse Güneydoğu Anadolu bölgesinde işsizliğin İç Anadolu ve Çukurova bölgesine göre daha düşük olmasının temel nedeni bu bölgelerin yüksek iç göç verme eğilimi ve kırsal kesim ağırlıklı yapısıdır. Genel olarak kırsal kesim genişledikçe işsizlik oranı da gerilemektedir. 43
Çünkü kadınlar arasında kırsal bölgelerde işgücüne katılım oranı yükselmekte, işsizlik oranı düşmektedir. Bu olayın sonucu olarak, tarım dışı işgücü oranı genişledikçe işsizlik oranı da artma eğilimine girmektedir (Bulutay; 2005: 51). Nitekim Ankara (%15,1) ve İzmir’de (%15,2) işsizlik oranı Mardin, Batman, Şırnak, Siirt’ten daha yüksek gözükmektedir. Bu değerlendirmeyi genel işsizlik oranları açısından da yapmak mümkündür. Gerçekten de TÜİK istatistikleri kentsel işsizliğin (%13,6) kırsal kesimden (%10,3) daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Bu ilişki batıya büyük metropol alanlara ve sanayileşmenin daha yoğunlaştığı bölgelere yaklaştıkça azalmaktadır. Nitekim Marmara bölgesinde işsizlik oranının görece gerilediği görülmektedir. Örneğin İstanbul’da işsizlik oranı %11,5 iken, bu oran Tekirdağ, Edirne, Kırklareli gibi illerde %10,3’e kadar gerilemektedir.
Sonuç olarak, işgücünün ve işsizliğin bölgesel dağılımında gözlenen bu açık heterojenlik yerel koşullara uygun asgari ücret beklentisini güçlendirmektedir. Bölgesel asgari ücret, iş yaratılamayan bölgelere dönük teşvik mekanizmalarının etkin araçlarından biri konumundadır.
1.3.1.3. BÖLGESEL VERİMLİLİK FARKLILIKLARI
Bölgeler arasında işgücü verimliliği açısından önemli farklılıklar söz konusu ise, tek oranlı bir asgari ücret politikası, sistemin uygulanabilme etkinliğini sınırlamaktadır. Asgari ücretin tüm ülkede aynı oranda artması verimlilik düzeyi daha düşük bölgeler için daha yüksek bir işgücü maliyeti anlamına gelmektedir. Böyle bir durumda daha az gelişmiş bölgeler iki sonuçla karşı karşıya kalabilirler. Her şeyden önce, artan işgücü maliyetlerini dengelemek için işyerleri kendi esneklik çözümlerini üretme yoluna gidebilirler. Bu seçenek kayıt dışılığın genişlemesi anlamına gelmektedir.
İkinci olarak, kayıt dışılık olanaklarının sınırlı ya da mümkün olmaması durumunda, artan işgücü maliyetleri işyeri kapanmaları veya işten çıkarma yoluyla dengelenebilmektedir. Her iki durumda da işsizlik genişlemiş olacaktır. Genişleyen işsizlik daha gelişmiş bölgelere dönük göçü tetikleyen bir ivme yaratabilmektedir. Dolayısıyla tek oranlı bir asgari ücret, bölgesel verimlilik farklılıklarının çok yüksek olduğu ülkelerde daha az gelişmiş bölgelerdeki işsizliğin artışına katkıda bulunabilmektedir.
44
Tablo 3: Bölgesel Ücret Farklılıkları
Bölgeler
Batı Karadeniz
Doğu Marmara Kuzeydoğu Anadolu Batı Anadolu İstanbul
Batı Marmara
Türkiye Geneli (TÜİK; 2006)
Brüt Ücret (YTL)
Bölgeler
1722
Akdeniz
1284
Ege
1550
1402 1318 1214
1314
Doğu Karadeniz
Brüt Ücret (YTL) 1208 1194 1113
Orta Anadolu
1075
Güneydoğu Anadolu
784
Ortadoğu Anadolu
960
Ücret düzeyleri verimliliği yansıtan değişkenlerden biridir. Ülkemizde bölgeler arasında ciddi ücret ve kazanç farklılıkları mevcuttur. Nitekim, imalat sektörü açısından İstanbul bölgesinde 1318 ytl olan ortalama ücret, Güneydoğu Anadolu bölgesinde 784 ytl’ye gerilemektedir. Ortalama ücretlerin en yüksek olduğu bölge ile (batı Karadeniz bölgesi) en düşük olduğu bölge (Güneydoğu Anadolu bölgesi) arasında 1.7 kata ulaşan bir ücret farkı mevcuttur. Sonuç olarak, tek oranlı ve bölgesel verimlilik farklılıklarını dikkate almayan bir asgari ücret politikasının ekonomik ve toplumsal beklentiler açısından bir kayıp yaratacağı açıktır. Bölgesel asgari ücret sisteminin tek oranlı bir uygulamadan daha gerçekçi sonuçlar verebileceği görülmektedir.
1.3.2. GÖÇ OLGUSU ve YEREL İSTİHDAM EDİLEBİLİRLİK
Bölgesel asgari ücret taleplerinin önemli bir gerekçesi de bölgeler arası göç eğilimini azaltmak ve yerel istihdam edilebilirliği desteklemektir. Bölgeler arasındaki gelişmişlik farkı bir çok durumda iş fırsatlarının daha yüksek olduğu gelişmiş bölgelere dönük göçü teşvik edebilmektedir. Bu eğilim, iki önemli sorun yaratabilir. İlk olarak, göç nedeniyle daha gelişmiş bölgelerdeki nüfus yoğunluğu aşırı ölçüde artmaktadır. Örneğin İstanbul, İzmit, Adana ve Antalya gibi görece daha gelişmiş iller bu konumda olan bölgelerdir. 45
1995-2000 dönemine ilişkin TÜİK verileri baz alındığında, daha az gelişmiş kentsel alan ve bölgelerden daha gelişmiş bölgelere güç eğiliminin hız kazandığı görülmektedir. En çok göç alan bölgeler milli gelirin ortalamanın üzerinde olduğu illeri barındırmaktadır. Buna karşılık işsizliğin ve yoksulluğun daha yaygın olduğu bölgelerde dışarı göç trendi giderek artmaktadır.
Önemli bir diğer sonuç ise, göç eğilimin son 25 yıllık dönemde gelişme potansiyeli daha yüksek olan bölgelere kayma trendi göstermesidir. Örneğin Muğla bölgesi 1975-80 döneminde sadece ‰ 4.3 göç alırken, özellikle 1980’li ve 1990’lı yıllarda turizm ekonomisinin yaratmış olduğu ivme ile hızlı bir gelişme kaydeden ilin bunun bir sonucu olarak net göç alma grafiği hızla yükselerek ‰ 70.2’ye ulaşmıştır. Aynı dönemde İstanbul bölgesine dönük göç de hızını belirgin biçimde keserek ‰ 73.4’ten, ‰ 46.1’e gerilemiştir. Tüm bu hareketliliğin arka planında ekonomik cazibe faktörü önemli bir rol oynamaktadır. Tablo 4: Türkiye’de Göç Eğilimi
En Çok Göç Alan İller
Tekirdağ Muğla Antalya Bilecik İstanbul Bursa
İzmir Isparta Çanakkale Ankara Aydın Denizli Kırklareli Eskişehir İçel
(TÜİK; 2006)
(1995-2000) (%) 96,8 70,2 64,3 57,9 46,1 45,1 39,9 30,7 27,4 25,6 25,5 19,9 18,0 14,8 12,4
En Çok Göç Veren İller
Artvin Kars Muş Bayburt Çorum Ağrı
Erzurum Sivas Bingöl Tokat Samsun Batman Kırşehir Ordu Van
46
(1995-2000) (%) - 63,6 - 61,1 - 59,8 - 59,5 - 58,4 - 56,4 - 54,8 - 51 - 50,1 - 48,4 - 45,5 - 45,2 - 45,1 - 44,7 - 43,6
Kentler ve bölgeler arasındaki hızlı göç olgusu bir çok sorunu da beraberinde getirmektedir. Özellikle düşük vasıflı işgücünün akışı, bu tip işgücünün yüksek verimli bölgelere dönük arzını genişlettiği için işsizlik ve eksik istihdam genişleyebilmektedir. Ayrıca konut sorunu ve sosyal kamu hizmetlerine dönük talep artışı hali hazırda yoğun olan bölgelerin yüksek olan kamu harcamalarını arttırdığı gibi toplumsal açıdan da gecekondulaşma ve güvenlik sorunlarını ön plana çıkarmaktadır Hızlı göçün yarattığı ikinci önemli mesele, “seçici göç problemi” (selectivity migration problem) olarak tanımlanan sorundur. İş bulma umudunun daha yüksek olduğu alanlara göç eden işgücü görece daha yüksek marjinal verimliliğe sahipse (örneğin daha eğitimli ve daha vasıflı), bu durumda ayrıldıkları bölgelerdeki ortalama verimlilik oranı düşme eğilimine girmektedir.
Verimlilikteki gerileme daha üretken işgücünün göç etmesinin ötesinde daha olumsuz sonuçlara yol açabilmektedir. Bu problemin doğrudan sonucu hali hazırda ortalamanın çok gerisinde olan bölgelerde kişi başına düşen gelirin daha da gerilemesidir. Bu tür sorunlar son yıllarda asgari ücret uygulamasının ulusal yerine bölgesel bir düzeye indirilmesi taleplerini ön plana çıkarmaktadır. Konuyla ilgili önemli problemlerden biri yerel asgari ücret oranlarının belirlenmesi sürecinde izlenecek politikanın niteliğidir. Eğer asgari ücret düzeyinin, bölgeye düşük vasıflı işgücü akışını teşvik edeceği öngörülüyorsa, daha düşük oranlı bir minimum ücret tercih edilebilir. Bu şekilde göç eğilimini sınırlamak mümkün olabilir. Öte yandan az gelişmiş bölgelerde verimli işgücünü kaybetme riski söz konusu ise, yüksek oranlı bir asgari ücret seviyesi önerilebilir. Böylece, bölgeye yatırımlar çekilebilir ve ortalama verimlilik düzeyi geliştirilebilir. Bu durum, aynı zamanda işgücü talebini de destekleyecektir (Foguel & Ramos & Carneiro; 2001: 24).
Dolayısıyla bölgesel asgari ücret sisteminde katı bir ücret politikası izlenmemeli, yerel gereksinimlere uygun daha esnek bir politika benimsenmelidir. Böyle bir politika daha çok, işgücü arzı ve talep fonksiyonları, verimlilik dağılımları, çalışanların risk alma eğilimleri, yerel düzeydeki ödeme kapasiteleri ve politik tercihler gibi çeşitli yerel faktörlere bağlı olarak şekillenmektedir.
47
2. ASGARİ ÜCRETTE ULUSLARARASI DENEYİMLER 2.1. ÇOK DÜZEYLİ SİSTEM: ABD
2.1.1. EYALETLER ARASI ASGARİ ÜCRET FARKLARI 2.1.1.1. TARİHSEL GELİŞİM
ABD’de asgari ücrete ilişkin ilk yasal düzenleme 1912 yılında Massachusetts eyaletinde bir komite tarafından kadın ve çocukların uzun çalışma saatlerine karşılık ücret düzeyinin yetersiz olduğunun tespiti ile yürürlüğe girmiştir. 1923 yılına kadar 17 eyalet çeşitli işkolu ve meslekler, özellikle kadın ve azınlıklar için, asgari ücret mevzuatını kabul etmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi aynı yıl Kolombiya bölgesindeki asgari ücret düzenlemesinin Anayasa’nın sözleşme yapma özgürlüğünü ihlal ettiğine karar vermiştir. Bu olaydan sonra asgari ücret mevzuatına ilişkin süreç tamamlanmadan durma noktasına gelmiştir (Liu & Wu; 1999: 10). 1930’lı yıllarda ekonomik depresyon koşulları tüm işgücü için iş güvencesi yanında daha gelişmiş çalışma koşulları getirmiştir. Nitekim bu yıllarda çok sayıda eyalet asgari ücret mevzuatını onaylamıştır. 1933 yılına kadar 9 eyalet (California, Colorado, Massachusetts, Minnesota, North Dakota, Oregon ve South Dakota Washington ve Wisconsin) tarafından onaylanmış olan asgari ücret yasası, 1933 yılında 7 eyalette (Connecticut, Illinois, New Hampshire, New Jersey, New York, Ohio ve Utah) daha kabul edilmiştir (Anonymous; 1936: 655). 1930’lı yılların sonunda iki önemli olay meydana gelmiştir. Bu gelişme, asgari ücret sisteminin hızla gelişmesine yol açmıştır. 1937 yılında Anayasa Mahkemesi asgari ücret mevzuatını anayasal açıdan onaylamış, 1938 yılında ise, “Adil Çalışma Standartları Yasası” (Fair Labour Standards Act (FLSA)) kabul edilmiş ve federal düzeyde asgari ücret 0.25 $ olarak belirlenmiştir.
FLSA çalışanların haklarını güvence altına alırken, özellikle düşük vasıflı ve kısmi süreli çalışanlar için belirli bir ücret düzeyini garanti etmiştir. Tarım kesimi çalışanlarının kapsam dışında tutulduğu yasanın daha çok kentsel ekonomiyi ve özellikle imalat işçilerini olumlu yönde etkilediği söylenebilir. Ancak uygulama alanı zamanla genişletilmiş, yeni çalışan kategorileri de kapsama alınmıştır (Liu & Wu; 1999: 11). 48
2.1.1.2. SİSTEMİN İŞLEYİŞİ
ABD’de asgari ücret sistemi ulusal ve eyalet düzeyinde ayrı ayrı belirlenmektedir. Ayrıca bazı şehirler de asgari ücret belirleme yoluna gitmektedir (Carley; 2006: 9). Ulusal düzeyde asgari ücret Kongre tarafından belirlendiği için herhangi bir milletvekili asgari ücretle ilgili bir yasa önerisi sunabilmektedir. Bu yöntem, konunun en üst düzeydeki politika otoritesinin katılımına ve asgari ücret kararının ilgili komitelerde yapılan uzun tartışmaların ardından alınmasına olanak vermektedir.
Asgari ücretin artış oranını belirlemede çeşitli kriterler esas alınmaktadır. Bunlar arasında (i) yaşam standartları, (ii) enflasyon oranları, (iii) yoksulluk sınırı, (iv) genel ücretlerin düzeyi, (v) işletmelerin karlılık ve verimlilikleri ön plana çıkmaktadır (Liu & Wu; 1999: 21).
ABD’de eyalet düzeyinde belirlenen asgari ücret oranları çoğunlukla federal düzeydekinden daha yüksek değildir. 19 eyalette?, daha yüksek bir asgari ücret oranı uygulanmaktadır. Federal düzeydeki ve eyaletler arasındaki asgari ücret farkları %40’a kadar çıkabilmektedir (Carley; 2006: 8). Çalışanlar iki açıdan yasanın kapsamına girebilmektedirler: işletme veya bireysel düzeyde.
Yılda 500,000 $ kazanan ve hastane, sağlık ve hemşirelik hizmeti sağlayan şirketler ile okul ve devlet kuruluşları en az 2 çalışan istihdam etmeleri koşuluyla FLSA’nın kapsamı girmektedirler.
Ticarete konu olan bir mal veya hizmeti üreten şirketlerde istihdam edilen çalışanlar bireysel açıdan yasanın kapsamına dahil olur. Ayrıca evde çalışan hizmetçiler, kısmi süreli bebek bakıcıları ve aşçılar da yasanın kapsamına girmektedir. Nihayet, yabancı işçiler de asgari ücretten yararlanabilmektedirler (Liu & Wu; 1999: 16). Asgari ücretin kapsamına giren işgücü sayısı 80 milyon düzeyindedir. Bu rakam, 127.4 milyon olan işgücünün %63’ine denk gelmektedir (Carley; 2006: 10). Ancak uygulamada sadece 1.9 milyon Amerikan işçisinin asgari ücretli olarak çalıştığı görülmektedir. Bunların çoğu (%63) kadın işgücüdür. Yarısını aşan bir bölümü (%53) 16-24 yaş grubuna mensuptur ve önemli bir kısmı da (%58) kısmı süreli çalışan konumundadır (Franc; 2006: 634). Buna karşılık, bazı işgücü grupları asgari ücret sisteminin dışında kalmaktadırlar. Yasal istisnalar her durumdaki özel şartlara ve koşullara bağlı 49
olarak değişmektedir. Örneğin yönetici, idareci ile bilgisayar işleriyle ilişkili işlerde çalışan kişiler, deniz adamları, balıkçılık işleriyle uğraşan işçiler kapsam dışındadır. Ayrıca yaşa ve kıdeme bağlı esnekleştirme kriterleri de uygulanmaktadır.
Bunun yanında mevzuat, belirli istihdam kategorileri için asgari ücretin altında bir ödeme yapılmasını mümkün kılmaktadır. Bunlar (i) mesleki eğitim öğrencileri, (ii) perakende, tarım veya hizmet sektöründe çalışan tam süreli öğrenciler ve (iii) zihinsel veya fiziksel engelli çalışanlar. Bu kategorilere normal asgari ücretin altında bir parite belirlenerek istihdam olanakları desteklenmektedir (Liu & Wu; 1999: 33).
İstikrarlı bir ekonomik yapıya sahip olmasına rağmen, ABD’de asgari ücret artışları için özel bir periyot belirlenmiş değildir. Asgari ücret düzenli olmayan aralıklarla yükseltilmektedir. Örneğin 1980-2006 yılları arasında asgari ücrette artışa sadece 6 kez gidilmiştir. Bu nedenle bu dönemde düşük enflasyonlu bir uzun bir dönem geçirilmiş olmasına rağmen, asgari ücret reel satın alma gücü açısından oldukça gerilemiştir (Shaheed & Marinakis; 1999). 10 Ocak 2007 tarihinde yapılan artıştan önceki 10 yıllık dönemde gerçekleştirilen en son düzenleme 1996 yılında iki aşamalı olarak uygulanmıştır. Ekim 1996 tarihinde saatlik asgari ücret 50 cent, Eylül 1997 ise, 40 cent arttırılmıştır. 1996 ve 1997 yıllarındaki artışlar reel ücreti %15 düzeyinde yükseltmiştir. Ocak 2007’deki %40’lık artışa rağmen asgari ücretin reel olarak halen 1960’lı ve 1970’li yıllardaki değerinin oldukça gerisinde olduğu ifade edilmektedir. Tablo 5: ABD’de Asgari Ücret
Kabul Edilme Tarihi
1 Ocak 1978 1 Ocak 1979
Düzeyi (Saat/$) 2.90 3.10
1 Ocak 1980
3.35
1 Ocak 1981
3.80
1 Nİsan 1990
4.25
1 Nisan 1991
4.75
1 Ekim 1996
4.75
1 Eylül 1997
5.15
10 Ocak 2007
7.25
(Liu & Wu; 1999: 32)
50
ABD’de asgari ücretin ortalama ücretlere oranı sürekli olarak gerilemiştir. 1950’li ve 1960’lı yıllarda bu oran %51 düzeyinde iken, 1970’li yıllarda %46’ya, 1980’lerde ise, %40 düşmüştür. Bu oran, günümüzde %32 düzeyinde seyretmektedir. Asgari ücretli de gelir vergisi ödemektedir. Ancak ödenen vergi en alt düzeydedir (Liu & Wu; 1999: 34).
2.1.2. ASGARİ ÜCRET SİSTEMİNİN SONUÇLARI 2.1.2.1. NEO-LİBERAL EĞİLİMLER: SİSTEM TARTIŞMALARI
Neo-liberalizm, Adam Smith'in ekonomik felsefesinin çağdaş yorumunu temsil etmektedir. Yeni çağdaş yaklaşım, yerel ve uluslararası ölçekteki düzenlemelerin azaltılmasını, hükümetin ekonomik aktivitelere sınırlı düzeyde katılmasını, işgücü piyasası düzenlemelerinin esnekleştirilmesini ve piyasa alanındaki tercihlere sınırlı ölçüde müdahale edilmesini esas almaktadır. Günümüzde küreselleşme, neo-liberal felsefenin en önemli söylemi haline gelmiştir (Perry; 2006: 9).
ABD, neo-liberal yaklaşımın bir çok açıdan geliştiği bir ekonominin öncü temsilcidir. Özel girişimcilik temeline dayalı kapitalist sistem ulusal kültürde kökleşmiştir. Kapitalizmin en güçlü taraftarı bu ülkedir. Güçlü piyasa geleneği diğer batı ülkelerine göre daha esnek bir işgücü piyasasının yaratılmasını mümkün kılmıştır. Bu ülkede işgücü piyasasına sendikalar ve hükümetten kaynaklanan müdahaleler sınırlı düzeyde kalmaktadır. Bu yapısal fark işsizlik, ücret düzeyleri ve ücret eşitsizliği konusunda ABD’nin kıta Avrupa’sının bir çok ülkesinden daha başarılı bir performans sergilemesinin de temel gerekçesidir (Blau & Khan; 2002: 4). Buna karşılık ABD tarihinde Reagan dönemi (1982-1990) neo-liberalizm ve neoliberal politikalar açısından özel bir önem taşımaktadır. Bu süreçteki en önemli kırılma noktası 1981 yılında “Profesyonel Hava Yolu Trafik Kontrolleri Organizasyonu” greviyle yaşanmıştır (Professional Air Traffic Controllers-PATCO). PATCO grevi, ABD'de sermaye ve kapital arasındaki mücadelede önemli bir dönüm noktasının temsil etmektedir. Sembolik açıdan önemli bir değer taşıyan bu çatışma sendikaların yenilmesiyle sonuçlanmıştır. Bu durum, sendikal çevrelere ve özellikle sosyal politika taraftarlarına yeni bir dönemin başladığını ilan eden güçlü bir mesaj niteliği taşımaktaydı (Perry; 2006: 23). Neo Liberal akımların yaratmış olduğu dalgadan asgari ücret sistemi de payını almıştır. 1930’lı yıllarda yasalaşmasından sonra federal asgari ücret sistemi 51
gelirin yeniden dağılımı ve yoksulluğun azaltılması açısında oldukça önem verilen bir sosyal politika aracı olmuştur. Bu durum, geleneksel olarak asgari ücrete atfedilen önemi arttırmıştır. Buna karşılık son çeyrek asırlık dönemde sistem önemli ölçüde aşınmıştır. Her şeyden önce asgari ücret artış sıklığı sınırlandırılmıştır. Örneğin 19802006 döneminde asgari ücrette artışına sadece 6 kez gidilmiştir. Bu dönemde ekonomi düşük enflasyonlu uzun bir dönem geçirmiş olmasına rağmen, asgari ücret reel satın alma gücü açısından oldukça yıpranmıştır. Asgari ücretin satın alma gücünde 1970’li yıllardan bu yana %30’luk bir gerileme olduğu ileri sürülmektedir (Partridge & Partridge; 1999: 714).
Öte yandan federal asgari ücretin arttırılmasına karşı güçlü bir politik muhalefet gelişmiştir. Muhalefeti genişleten önemli faktörlerden biri de asgari ücreti belirleme mekanizmasıdır. Federal asgari ücretteki artışların Kongre tarafından yapılması konuyu önemli bir politik tartışma alanı haline getirmektedir. Asgari ücret özellikle Cumhuriyetçi Parti’nin iktidarda olduğu dönemlerde daha sınırlı bir çerçevede arttırılmaktadır. Bu nedenle asgari ücret bir çok durumda politik çekişmenin bir aracı konumundadır. Nitekim gerek başkanlık gerekse Kongre seçimlerinin önemli gündem ve tartışma konularından birisi de asgari ücretin yükseltilmesi teşkil etmektedir (Williams; 2006: 13).
ABD’de asgari ücretin %40’lık bir artışla 7.25$’a çıkarılma isteğine ilişkin tartışmalar uzun bir dönem sürdürülmüştür. Bir çok Cumhuriyetçi yazar bu konuda olumsuz bir görüşü savunmuş olması nedeniyle bu talep karşılık bulamamıştır (Franc; 2006: 634). Ancak Kasım 2006 seçimlerinde parlamentoda çoğunluğu kazanan Demokratların girişimi ile asgari ücret Ocak 2007’de 7.25$’a yükseltilmiştir.
Asgari ücrete karşı gelişen muhalefet dalgasına karşı son 10 yıllık dönemde asgari geçim ücreti talepleri ön plana çıkarılmaktadır. 1990’lı yılların başında Baltimore, Maryland’da başlayan bu süreçte bir çok eyalet ve şehir asgari geçim ücretine ilişkin yasal düzenlemeleri yürürlüğe koymuştur. Nitekim, 10 yıllık bir dönem sonunda 58 kent asgari geçim ücreti ile ilgili mevzuatı benimsemiştir. Yasal düzenlemeler genel olarak işverenlerin çalışanlara eyalet veya federal hükümetçe belirlenmiş asgari düzeyden daha yüksek bir ücret ödemesini öngörmektedir. Ücret düzeyi saptanırken federal hükümetin belirlemiş olduğu yoksulluk sınırı baz alınmaktadır. Mevzuat ayrıca işverene asgari geçim ücreti yanında sağlık sigortası ya da çalışanın bu hizmeti satın almasını sağlayacak bir ödemeyi öngörmektedir (Edwards; 2000: 21). 52
Asgari geçim ücreti yasasının kapsamı zamanla genişletilmiştir. İlk olarak yasa dar anlamda kamu personeline ve kamudan iş alan taşeron işçilere uygulanmıştır Buna karşılık, yargı kararlarıyla yasal düzenlemenin gidererek yayılmasına paralel olarak asgari geçim ücretinin kapsamına bir çok özel sektör çalışanı da alınmıştır. Günümüzde asgari geçim ücreti sadece taşeronları değil aynı zamanda finansal destek alan (örneğin yerel hükümetten vergi teşviki alan) şirketlere de uygulanmaktadır.
Bazı yargı kararları ile yasanın kapsamı daha da genişletilerek asgari yaşam standardı ücreti belirli bir coğrafi bölgede iş yapan tüm işverenlere uygulanmaya başlanmıştır. Sözgelimi, Santa Monica, yasayı “Kıyı Bölgesinde” iş yapan ve yıllık geliri 5 milyon dolar olan tüm işverenlere uygulama kararı almıştır. Berkeley Marina’da, belediye, mülklerini kiralamış olan işyerlerini yasanın kapsamına alan bir düzenleme getirmiştir. New Orleans’da, alınan bir yargı kararında ise, asgari geçim ücretinin, yerel ve federal asgari ücretle bağlantısının kurulması ve kapsamının genişletilmesi talep edilmiştir. Mahkeme, kararında yoksulluk sınırının altında yaşayan işgücüne asgari bir yaşam standardının sağlanması gerektiğini vurgulamıştır (Macpherson; 2000: 1).
2.1.2.2. EYALET ESNEKLİĞİ YAKLAŞIMI
ABD’de eyaletler federal asgari ücret düzeyine göre daha yüksek bir asgari ücret oranını belirleyebilmektedirler. 10 Ocak 2007 tarihinde federal asgari ücret oranında gerçekleştirilen artışa kadar Connecticut, Massachusetts, Maine, New Jersey, New York, Vermont, Rhode Island, Illinois, Michigan, Minnesota, Wisconsin, California, Oregon, Washington, Alaska, Hawaii, Delaware, Maryland, Florida eyaletleri ile Kolombiya bölgesi daha yüksek bir asgari ücret oranına sahipti. Bu durum, federal asgari ücretin 7.25 $’a yükseltilmesiyle değişmiştir2 (PFI; 2006: 3).
Bazı eyaletler ise, daha geniş bir asgari ücret esnekliği talep etmektedirler. Özellikle sistemin uygulama sonuçlarına ilişkin tartışmalar son yıllarda gidererek yoğunlaşmaktadır. Nitekim Employment Policies Institute (EPI) gibi bazı ekonomik ve sosyal kuruluşlar mevcut sistemde öngörülen istisna ve esneklik hükümlerinin yerel ekonomik ve işgücü piyasası koşullarını karşılamaktan uzak olduğu görüşündedirler. 2
Artışla birlikte sadece 3 eyalet (Connecticut, Oregon ve Washington) federal asgari ücret düzeyi üzerinde kalmış, 1’i (Vermont) de aynı seviyeye gelmiştir.
53
EPI’a göre, federal asgari ücret gerçekte hiçbir zaman tüm Amerikalılara uygulanabilecek asgari standartları sağlayacak bir asgari ücret modeli olamamıştır. Bu nedenle asgari ücretten işgücünün çok küçük bir segmenti yararlanmaktadır (Miller & Neo; 2003: 336). Özellikle eyaletler arasındaki gelişmişlik düzeyi, mevcut sistemin rijit ve esnekliğe olanak tanımayan yapısı, istisna hükümlerinin yeterince etkin olmaması ulusal asgari ücreti uygulanabilir olmaktan çıkarmaktadır. Sonuçta sistemin sağlamadığı esnekliği bireyler sistem dışına çıkarak yaratmaya çalışmaktadırlar (EPI; 2001:1).
Bu durum, mevcut asgari ücret sistemine dönük alternatif beklentilerini güçlendirmektedir. Talepler, yerel koşullarla uyumlu yeni bir asgari ücret konseptinin kurgulanması yönündedir. Sistemin daha fazla liberalize edilmesi ve esnekleştirilmesi yeni konseptin zeminini teşkil etmektedir. “Eyalet Esnekliği Yaklaşımı” (The State Flexibility Approach) bu model arayışlarının bir sonucu olarak geliştirilmiştir.
Eyalet Esnekliği Yaklaşımı, eyaletlere mevcut federal asgari ücret düzeyinin altında bir asgari ücret belirleme veya federal düzeyde arttırılan asgari ücretten kaçınma olanağının sağlanmasını öngörmektedir. Böyle bir durumda eyalette uygulanan asgari ücret oranı federal asgari ücret oranından daha düşük bir düzeyde olabilecektir. Önerilen sistemin eyaletlere yerel piyasa koşullarıyla uyumlu bir asgari ücretin belirlenmesini mümkün kılacak bir hareket alanı yaratacağı ifade edilmektedir. Böylece özellikle düşük vasıflı çalışanların işgücüne katılabilmelerine olanak sağlayacak politikalar daha gerçekçi bir zeminde gerçekleştirilebilecektir (EPI; 2001: 2). Eyalet Esnekliği Yaklaşımı, eyaletlere asgari ücretlerini düzenlemeleri konusunda geniş bir yetki alanı tanınmaktadır. Önerilen model, eyaletlerin asgari ücret konusunda beş farklı politik alternatifi benimseyebilmelerini mümkün kılacak bir uygulama esnekliği yaratmayı hedeflemektedir.
İlk olarak, yerel komisyonlar asgari ücreti federal düzeydeki artış oranı kadar yükseltebileceklerdir. Böylece federal asgari ücret düzeyi ile eyalet düzeyinde uygulanan asgari ücret arasındaki oransal fark korunmuş olacaktır. Eyalet Esnekliği Yaklaşımı, bu seçeneğin eyaletin federal asgari ücret artışından sonra herhangi bir aksiyon yapılmaması durumunda otomatik olarak gerçekleşmesini öngörmektedir. Dolayısıyla yerel sistemini daha esnek kılmak isteyen eyalet sorumluluk alacak ve aksiyon geliştirecektir.
Eyalet Esnekliği Yaklaşımı kapsamında, eyaletlerin tercih edebilecekleri ikinci alternatif politika yerel ekonomik ve sosyal koşullar ile işgücü piyasası 54
eğilimlerini dikkate alarak eyalet düzeyinde uygulanan asgari ücretin değiştirilmemesidir. Bu seçenek federal asgari ücretle eyalet düzeyindeki asgari ücret arasında oransal farkın açılmasına yol açacaktır. Ancak bunun sonucunda özellikle az gelişmiş eyaletlerin daha fazla sermaye ve yatırım çekebilmesi mümkün olacaktır. Daha rekabetçi bir ekonomik profile sahip eyaletlerde bu politika önemli bir avantaj sağlayabilecektir.
Öte yandan önerilen yeni sistem eyaletlerin asgari ücret artışlarını yerel ekonomik, demografik ve ekonomik gelişme gereksinimlerine paralel bir şekilde düzenleyebilmesine olanak vermektedir. Sonuçta her eyalet uyumlu bir esnek sistem yaratma şansına sahip olabilecektir. Eyalet Esnekliği Yaklaşımı modelinde tanınan dördüncü politika seçeneği, federal düzeydeki artışa göre eyaletlerin daha düşük oranlı bir asgari ücret artışı gerçekleştirebilmeleridir. Böylece isteyen eyalet federal düzeyde arttırılan asgari ücret oranından daha düşük oranlı bir artışa gidebilecektir. Bu politika seçeneği hem eyalet düzeyindeki beklentilere yanıt verilmesini, hem de yerel koşulların gözetilmesini mümkün kılmaktadır.
Nihayet, önerilen bir diğer politika alternatifi eyaletlerin asgari ücreti federal düzeyde belirlenen asgari ücret oranından daha yüksek bir düzeyde arttırabilmeleridir. Böyle bir uygulama özellikle vasıflı işgücünü çekmek isteyen eyaletlerin benimseyebileceği bir seçenek yaratmaktadır (EPI; 2001: 2).
2.2. AB UYGULAMALARI
2.2.1. ASGARİ ÜCRETSİZ ÜLKELER
AB üyelerinin bazılarında (Avusturya, Danimarka, Almanya, İtalya ve İsveç) yasal bir asgari ücret sistemi mevcut değildir. Bu ülkelerde asgari ücrete ilişkin uygulama, kapsamı oldukça geniş olan toplu iş sözleşmeleri yoluyla sağlanmaktadır. Toplu iş sözleşmeleri, çoğunlukla işkolu düzeyinde gerçekleştirilmektedir (Funk & Lesch; 2005). Benzer bir durumdaki G. Kıbrıs’ta ise, karma bir model egemendir. Çeşitli meslek gruplarının tabi olduğu yasal sistem yanında sektörel düzeyde gerçekleştirilen toplu pazarlık süreci ile belirlenen bir asgari ücret sistemi uygulanmaktadır. Öte yandan AB üyesi olmayan, Norveç’te de benzer bir yaklaşımın benimsendiği görülmektedir (Carley; 2006: 4).
Asgari ücretin kapsamı G. Kıbrıs, Almanya ve Norveç’te işgücünün %70’ine, Avusturya ve İtalya’da ise, %100’üne ulaşmaktadır. Danimarka’da toplu 55
pazarlık yoluyla asgari ücret kapsamına giren çalışanların oranı %81 ile %90 arasında değişmektedir. Bu oran, Finlandiya ve İsveç’te %90’a ulaşmaktadır. Buna karşılık, İtalya’da işgücünün görece önemli bir kısmını oluşturan “atipik” işçiler kapsam dışında tutulmaktadır.
Veriler, toplu iş sözleşmesine dayalı asgari ücret sisteminin bağımlı çalışanların büyük bir bölümünü (en azından 2/3’ünü) kapsandığını göstermektedir. Geniş kapsamlı uygulama bazı ülkelerde çeşitli yasal düzenlemelerle desteklenmektedir. Örneğin Finlandiya’da örgütlü olsun veya olmasın, tüm işverenler toplu pazarlık yoluyla belirlenen asgari ücreti uygulamak zorundadır. Benzer şekilde İtalya’da, tüm çalışanlar toplu pazarlıkla belirlenen asgari ücrete tabidir. Bu ülkelerde asgari ücret oranı, işveren sendikasına üye olmayan işyerlerindeki işçiler için de geçerlidir. Almanya’da ve belirli ölçülerle Norveç’te de toplu pazarlığı diğer işverenlere de genişletmek mümkündür. Ancak, bu mekanizma İtalya ve Finlandiya’daki kadar yaygın bir şekilde kullanılmamaktadır (Carley; 2006: 4).
Toplu pazarlık yoluyla belirlenen asgari ücret her zaman aynı biçimde uygulanmamaktadır. Örneğin Almanya’da sağlık ve sosyal işler ile kişisel hizmetler (%36) ve tekstilde (%50) kapsam daha sınırlıdır. Norveç’te ise, perakende sektöründe kapsam %68, otel ve restoran sektöründe %55 düzeyindedir.
Öte yandan Almanya son yıllarda dört işkolundaki “ödünç işçiler” (posted workers) için yasal asgari ücret belirlemeye başlamıştır. Bunlar inşaat, boya, çatı gibi işkollarıdır. Düzenleme, AB’nin ‘posted workers’ Direktifine dayanmaktadır (96/71/EC). Bu işkollarına özgü yasal asgari ücretler sektörün sosyal taraflarınca belirlenmekte ve yaklaşık 800.000 (işgücünün %2.1’ini) işçiyi kapsamaktadır. Alman Hükümeti özellikle “ücret dampingi” tartışmalarını sona erdirmek için bu modeli tüm işkollarına uygulamayı önermektedir (Funk & Lesch; 2005).
Toplu pazarlık uygulamalarıyla yasal asgari ücret sistemleri kıyaslandığında sonucun toplu sözleşme lehinde olduğu görülmektedir. Toplu sözleşmelerle belirlenen en düşük asgari ücret yüksek bir ücret düzeyine sahip olduğu kabul edilen ülkelerdeki (Lüksemburg ve Fransa gibi) yasal minimum ücrete denktir. Genel ortalama açısından ortalama yasal asgari ücret toplu sözleşmede belirlenen ücretin ancak %45’ine ulaşabilmektedir. Yasal bir asgari ücret sisteminin olmadığı ülkelerin bazılarında bu yönde çeşitli girişimlere rastlanmaktadır. Örneğin Avusturya hükümeti bir yasa 56
teklifi ile asgari ücretin tam süreli çalışanlar için aylık 1000 € olmasını önermiştir. Norveç ise, yeni üye ülkelerden kaynaklanan düşük ücretli işgücü akınını engellemede asgari ücretin etkili bir araç olup olmayacağını tartışmaktadır. Almanya, son dönemlerde “ödünç çalışanlar” için belirlenmiş olan asgari ücretin diğer sektörlere genişletilmesini değerlendirmektedir. Bu uygulamanın hedefi yeni üye ülkelerden gelen yabancı işçilerin “ücret dampingi” yaratmalarını engellemektir.
Buna karşılık, beklenti her koşulda aynı düzeyde değildir. Nitekim, İsveç’te bu konu, hiçbir zaman tartışma zemini bulamamıştır. Danimarka’da sosyal partnerler mevcut durumu desteklemekte, hükümet de aynı görüşü paylaşmaktadır. Avusturya'da sosyal taraflar hükümetten farklı düşünmektedirler. Nitekim ne işverenler ne de sendikalar yasal asgari ücret talebinde bulunmuş değildir. Taraflar, toplu sözleşmelerde kapsam alanını genişletmenin yeterli olacağı kanaatindedirler. Benzer biçimde Fin hükümeti ve sendikalar yasal asgari ücrete karşı mesafeli bir duruş sergilerken, işverenler toplu pazarlık yoluyla belirlenen asgari ücret sisteminin değiştirilmesi beklentilerini kamuoyunda dile getirmektedir. Almanya’da ise, sendikalar “ödünç çalışanlar yasasının” diğer işkollarına genişletilmesini desteklemekte, buna karşılık işverenler, bu politikaya muhalefet etmektedirler (Carley; 2006: 17).
2.2.2. PİYASA ESNEKLİĞİ ARAYIŞLARI 2.2.2.1. SORUNLU İSTİHDAM PROFİLİ 2.2.2.1.1. GENEL TRENDLER
Sanayileşmiş bir çok OECD ülkesinde 1993-2003 dönemi, ekonomik büyüme açısından ciddi bir durgunluk süreciyle geçmiştir. Büyüme oranının 2002 yılında %1.7 düzeyinde gerçekleştiği, bu oranın 2001 yılında % 0.8 seviyesinde kaldığı görülmektedir. Ekonomik gelişme trendinde gözlenen gerilemeye paralel olarak gelişmiş ülkelerin çoğunda istihdam yaratma kapasitesi giderek zayıflamaktadır. 2001 verileri sanayileşmiş hemen her ülkede işgücü verimliliğinin de gerilediğini göstermektedir. Buna karşılık, İtalya ve Yeni Zelanda’da gerileyen verimlilik düzeylerine rağmen istihdam artışı sürmüştür. Dolayısıyla bu ülkelerde, ekonomik gerilemenin istihdam üzerindeki negatif etkisi belirli ölçülerde sınırlanmaktadır (Akgeyik; 2004: 7). IMF verileri, küresel büyümenin 2005 yılında %4,3 düzeyinde kaldığını göstermektedir. Bu, 2004 (%5,1) performansından daha kötü bir durumu ifade etmektedir. Benzer bir sonuç, verimlilik oranları açısından da 57
gözlenmektedir. Verimlilik rakamlarında 2005 yılında (%2,6) bir önceki yıla (%3) göre gerileme söz konusudur. Son 10 yıllık dönemdeki (1995-2005) büyüme oranı ise, ortalama %3,8 düzeyinde kalırken, verimlilik ancak %2 oranında yükselebilmiştir (ILO (a); 2006: 2). Veriler, AB açısından daha olumsuz bir tabloya işaret etmektedir. AB’nin de dahil olduğu gelişmiş ülkeler grubunda ortalama büyüme oranı 2005 yılında %2.5’te kalırken, 2006 yılında ancak %2.6’ya ulaşmıştır. Son üç yıllık büyüme (2004-2006) ise, ortalama %2.8 düzeyine erişebilmiştir. Nihayet, bu oranın 1995-2005 döneminde daha da gerileyerek %2.6’ya düştüğü görülmektedir (ILO (a); 2006: 11).
Ekonomik yavaşlama sadece işsizliğe yol açmamakta aynı zamanda işgücüne katılım oranlarını da belirgin biçimde düşürmektedir. Sanayileşmiş çoğu ülkede işsizlik oranlarında gözlenen artışa paralel olarak işgücüne katılım oranlarının da sürekli bir şekilde düştüğü görülmektedir. Buna karşılık AB’de aynı dönemde işsizlik trendlerindeki gerileme 2000’li yılların başında yeniden artış eğilimine girmiştir. Benzer bir gelişme K. Amerika’da yaşanmakta ve işsizlik oranları bu bölgelerde yeniden yükselişe geçmiş bulunmaktadır.
İşsizlik, aslında OECD üyesi çoğu ülke için 1970’li yıllardan miras kalan bir problem alanıdır. Bu dönemde Almanya, Fransa, İngiltere, İsveç ve Avustralya gibi sanayileşmiş ülkelerde genç işgücü arasında gözlenen işsizlik olgusunun göreli olarak kötülediği bir periyodu temsil etmektedir. Sorunun boyutları İsveç, Avustralya ve Fransa’da daha köklü yaşanırken, ABD’de ve Japonya’da genç işgücüyle ilgili durum olumlu bir seyir izlemiştir. Aynı dönemde Kanada’da mevcut durumun istikrarlı bir eğilim taşıdığı anlaşılmaktadır (Klau & Mittelstadt; 1986: 32). 1970’li yıllarda AB’de petrol şoku ile başlayan işsizlik probleminin halen %8’ler civarında olduğu görülmektedir. Dönemin başında %2’ler civarında olan işsizlik, dönemin sonuna doğru %4’lere, 1980’li yıllarda %6’lara, 1990’da, %8’lere ve nihayet 2000’li yıllarda %10’nun üzerine çıkmıştır. İşsizlik süresinin giderek uzaması bu dönemde gözlenen bir diğer sorundur. Birlik düzeyindeki işsizlik oranı 2000 ve 2001 yıllarında azalma eğilimine girmiştir (ILO; 2003: 98). Sonraki yıllarda yeniden artış trendine girmiştir (ILO (a); 2006: 11)
İşsizlik sorunu son yıllarda bazı ülkelerde olumlu bir seyre girerken, bazıları için sorun daha da kötüleşme sinyalleri vermektedir. 2005 yılında genel olarak OECD ülkeleri arasında işsizlik eğilimi 1993-2003 dönemine göre 58
daha düşük bir düzeyde kalmıştır. 2005 yılında 30 üye ülkenin 13’ünde işsizliğin düzeyi 2005 yılından önceki 10 yıllık döneme göre daha yüksek bir orana ulaşmıştır. 9 üye ülke açısından ise, kısa dönemli işgücü piyasası perspektifleri karamsar olma eğilimini sürdürmektedir. Benzer bir durum AB üyesi ülkeler için de geçerlidir. İngiltere, İrlanda, Hollanda, Danimarka ve Portekiz’de işsizlik oranlarında gözlenen gerilemeye karşılık, Kıta’nın en büyük üç ülkesi, Almanya, İtalya ve Fransa'da yükseliş trendini sürdürmektedir (Saint; 2004: 50). 2.2.2.1.2. ASGARİ ÜCRET ve PİYASA ESNEKLİĞİ
İstihdam profili ile ilgili bir diğer sonuç, işgücü talebinin vasıfsız işlerden daha yüksek vasıflı işlere evirilmesidir. Ücret sisteminin daha esnek olduğu ülkelerde (ABD, Kanada ve Avustralya) vasıfsız çalışanların hem göreceli istihdam hem de işsizlik oranları sınırlı ölçüde değişmiştir. Buna karşılık, esnek olmayan Avrupa sisteminde her iki veride de kötüleşme eğilimi gözlenmektedir.
Sorunun bir diğer kaynağı, yüksek ücret maliyetleridir. Göreceli olarak daha yüksek bir asgari ücret maliyeti, genç işgücü arasında işsizliğe yol açmaktadır. Çünkü deneyimsiz işgücü doğal olarak verimi düşük çalışandır. Ayrıca artan rasyonalizasyon baskıları vasıfsız işgücü açısından istihdam olanaklarını sınırlamaktadır. Bu durum, özellikle yeni AB üyesi ülkelerde açık bir dezavantajı yansıtmaktadır. İşgücünün büyük bir bölümünün yeterince vasıflı olmadığı bu ülkelerde, AB’ye uyum süreci yaşanmaktadır. Bu süreçte asgari ücretler piyasa esnekliğine uyumu sınırlamaktadır. Dolayısıyla yapısal kriz, resesyon veya negatif şoklar döneminde istihdamdaki gerileme beklenenden daha yüksek olabilmektedir (Feldmann; 2004: 292).
Yeni üyelerden Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti gibi eski Demirperde ülkelerinde asgari ücretin piyasa esnekliğini tıkadığı ileri sürülmektedir. Örneğin, asgari ücret düzeyinin hem yüksek hem de yaş açısından farklılaştırılmadığı Polonya’da %35’lere ulaşan genç işsizliği oranı diğer ülkelerden daha yüksektir. Buna karşılık, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan asgari ücreti kısmen düşük tutarak genç işsizliğini sınırlamada daha başarılıdırlar. Macaristan’da %11 düzeyinde olan genç işsizliği, Çek Cumhuriyeti’nde %18 düzeyindedir (ILO; 2003: 104). Genel olarak AB düzeyinde ise, genç işsizliğinin %13.1 düzeyinde olduğu görülmektedir (ILO (b); 2006: 4).
59
2.2.2.1.3. KARAMSAR BEKLENTİLER
Sorunun boyutlarını göstermesi açısından geleceğe ilişkin projeksiyonlar özellikle dikkat çekicidir. Tahminler, bir çok OECD ülkesi için işsizlik probleminin çözüleceğine ilişkin olumlu beklentiler yaratmamakta, hatta durumun daha da kötüleşebileceği belirtilmektedir. Projeksiyonlara göre, istihdam artışı ekonomik büyümenin gerisinde kalacaktır.
Gerçekten de 2004-2006 dönemindeki güçlü ekonomik büyüme eğilimlerine rağmen, 2007 yılında OECD ülkelerinde milyonlarca çalışanın işsiz kalmaya devam edeceği tahmin edilmektedir. Çok daha önemlisi, 2006 ve 2007 yılları için peş peşe 3. ve 4. yıllarda OECD düzeyinde istihdam artışının oldukça sınırlı düzeyde kalması beklenmektedir. 2006 yılında üye ülkeler arasında ortalama büyümenin %3.1 düzeyinde gerçekleşeceği, 2007 yılında ise, bu oranın %2.9’a gerileyeceği beklenmektedir. Buna karşılık, aynı yıllar için istihdam artışının %1.3 ve %1.1’le sınırlı kalacağı öngörülmektedir.
Bu trend, çoğunlukla genç işgücü arasında olmak üzere 36 milyon kişinin işsiz kalması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, 1994 yılından bu yana genç çalışanların işgücü piyasasındaki konumunun genel olarak gelişme kaydetmediği görülmektedir. Dikkati çeken en önemli sonuç, 30 OECD ülkesinin 22’sinde genç işsizlik oranının (25-24 yaş grubu) yetişkin (25-50 yaş grubu) işgücüne göre iki kat daha yüksek olmasıdır. Nitekim AB ülkelerinin de dahil olduğu gelişmiş ülkeler arasında ortalama işsizlik oranı, % 6.7 iken, bu oran gençler arasında %13.1’e ulaşmaktadır (ILO (b); 2006: 4).
Nihayet, önümüzdeki dönemde ortalama reel ücret artış oranının işgücü üretkenliğindeki ortalama artıştan daha aşağı bir düzeyde kalacağına ilişkin beklentiler durumu daha da karamsar kılmaktadır (TUAC; 2006: 2).
2.2.2.2. DEREGÜLASYON TARTIŞMALARI
İşsizliğin ve atıl istihdamın, piyasa rijiditelerinin (popülist sendikacılık, asgari ücret mevzuatı ve çalışma koşullarına ilişkin aşırı sosyal düzenlemeler) bir sonucu olduğu yönünde geniş bir konsensüs mevcuttur. Nitekim IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar son 30 yıllık dönemde sanayileşmiş ülkelerde gözlenen istihdam sorunları ve genişleyen işsizlik eğilimlerinin arka planında esnek olmayan işgücü piyasalarını ve ücret sistemlerini görmektedirler (Aiginger; 2005: 567).
60
Aynı dönemde neo-liberalizm, küreselleşme ve piyasaların liberalize edilmesi yaklaşımı yükselen bir değer haline gelmiştir. OECD, ulusal hükümetlere uluslararası sisteme entegrasyonu mümkün kılacak daha esnek bir piyasa stratejisi geliştirmelerini önermektedir (Perry; 2006: 9).
İşgücü piyasası esnekliği, işgücü piyasasındaki birey ve kurumların ekonomik ve sosyal beklentilere yanıt verme yetkinliği ve istekliliğini tanımlamaktadır. Diğer bir ifade ile, ekonomideki ve özellikle işgücü piyasasındaki aktörlerin yeni koşullara uyum sağlayabilme kabiliyeti işgücü piyasası esnekliğidir (Akgeyik; 1998: 32) Esnek işgücü piyasası stratejisi çalışan ve işverenlerin karşılıklı olarak ücret ve çalışma koşullarını müzakere edebilme kolaylığını ve işgücü hacminin ekonomik dalgalanmalara esnek bir şekilde uyarlanabilmesini gerektirmektedir (Elgrably; 2005: 1).
Neo-liberalizm, işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi için ulusal hükümetlere çeşitli politikalar önermektedir: (i) işgücü piyasası müdahalelerinin sınırlandırılması, (ii) iş güvencesi yerine istihdam edilebilirlik kavramının ikame edilmesi yani konjoktürel dalgalanmalara karşı esnek uyum kabiliyetinin desteklenmesi, (iii) ücret politikalarının esnek bir zeminde kurgulanması ve (iv) sendikalara dönük yasal ve politik desteğin sınırlandırılması (Perry; 2006: 9). Deregülasyon beklentileri bir çok ülkede neo-liberal politikaları desteklemektedir. Ücret yapısının daha esnek bir sistemde kurgulanması gidererek daha fazla önemsenmektedir. Böylece ekonomik ve sosyal koşulları daha iyi karşılayan bir ücret modeli geliştirmek mümkün olabilmektedir. Daha esnek bir ücret yapısı, değişen ekonomik koşullara uyum kabiliyetini güçlendirmektedir. Esnek modelleme esasına dayanan bir ücret sistemi, işletmelerin esneklik ve rekabet edebilirlik gerekliliklerini daha kolay karşılayabilmelerine olanak sağlamakta, hızla değişen ekonomik koşullara uyum yeteneğini arttırmaktadır.
Deregülasyon talepleri ücret esnekliğine güçlü bir vurgu yaparken, geleneksel olarak merkezileşmiş bir toplu pazarlık sistemine sahip olan ülkelerde sözleşmelerin mikro düzeye indirilmesi taleplerini ön plana çıkarmaktadır. Böylece reel ücretlerin, istihdam ve işgücü piyasası koşullarının gerekleriyle daha uyumlu olacağı, bunun da ekonomik şoklara dayanma kapasitesini geliştireceği öngörülmektedir (Kilponen & Mayes & Vilmunen; 2000: 100). Deregülasyon süreciyle uyumlu bir toplu pazarlık yapısı AB’nin yeni üyeleri arasında daha yaygın şekilde gözlenmektedir. Slovakya, Slovenya ve 61
G. Kıbrıs dışındaki yeni üyelerin çoğunda pazarlık birimi işletme düzeyine kaymaktadır (Carley; 2005).
Buna karşılık, neo-liberal politikalar her yerde aynı ilgiyle karşılanmamaktadır. Bazı yazarlara göre, Avrupa ekonomilerinin başarılarını belirleyen temel dinamik makro ekonomik muhafazakarlıktır. Bu politika, II. Dünya Savaşı sonrasında istihdam artışlarını sürdürmede ve fiyat istikrarını korumada başarılı olmuştur. Başarıyı destekleyen bir diğer faktör de işgücü piyasası aktörleri tarafından müzakere edilen ve toplu pazarlık sistemine dayanan ücret politikasıdır (Islam; 2005: 71).
Muhalif görüşlere rağmen, neo-liberal politikalar ve deregülasyon süreci geleneksel sosyal devlet kavramlarını dönüştürmektedir. Bu kapsamda bazı Avrupa refah devletlerinde "esnek güvenlik" (flexicurity) giderek daha fazla ilgi görmektedir. Esnek güvenlik terimi işgücü piyasası esnekliği ve sosyal koruma arasında bir denge kurulması esasına dayanmakta, piyasa esnekliğini sosyal koruma şemsiye altında yapılması için üçüncü bir yol önermektedir. Model, Kuzey ülkelerinin sosyal koruma geleneği ile neo-liberal piyasa uygulamaları arasında hibrit bir sistemi temsil etmektedir. Danimarka, modeli kendi gelenekleri doğrultusunda yeniden yorumlamıştır. Bu ülkedeki esnek güvenlik versiyonu, işgücü piyasası esnekliğine karşılık çalışanlara yüksek düzeyli bir gelir güvencesi sağlamayı hedeflemektedir (Madsen; 2006: 139).
2.2.2.3. “YENİ İŞ STRATEJİSİ” MODELİ: ÜCRET ESNEKLİĞİ BEKLENTİLERİ
İşgücü piyasası esnekliği talepleri 1990’lı yılların başına OECD tarafından geliştirilen “İş Stratejisi” yaklaşımına dayanmaktadır. İş Stratejisi, ücretlerin işgücü piyasalarını düzenlemede önemli bir işleve sahip olduğuna dikkat çekerek, piyasa esnekliğini yaratmadaki fonksiyonunu ön plana çıkarmaktadır. Bu amaçla hem kamuda, hem de özel sektörde daha geniş bir ücret esnekliğini teşvik edecek politikaların geliştirilmesi önerilmektedir. OECD, aynı zamanda gelirin yeniden dağıtılması hedeflerine ulaşabilmede asgari ücretin rolünün yeniden değerlendirilmesi, daha etkin ve esnek bir enstrümana dönüştürülmesi gereğini vurgulamaktadır. Buna göre, asgari ücretin yoksullukla mücadelede bir araç olarak kullanılabilmesi ve istihdam üzerindeki negatif etkisinin minimize edilmesi için (i) asgari ücret enflasyon yerine ortalama ücretlere endekslenmelidir, (ii) istihdama özellikle genç işgücüne veya düşük verimli işkollarındaki çalışanlara zarar vermesini 62
önlemek için asgari ücret yaş, bölge veya diğer kriterler baz alınarak esnekleştirilmelidir (OECD; 1994: 3). Ücret esnekliği kapsamında önerilen bir diğer politika ücret dışı maliyetlerin sınırlandırılmasıdır. İşçi ve işveren arasında ciddi bir sorun alanı olan ücret-dışı maliyetler (işverenlerin sosyal güvenlik katkıları, çalışılmayan süre için yapılan ödemeler) bir çok ülkede toplam işgücü maliyetlerinin önemli bir oranına ulaşmaktadır. Ücret artışlarının ücret dışı işgücü maliyetleriyle dengelenmediği ülkelerde işsizlik genişleyebilmektedir. Nitekim konuyla ilgili ekonometrik bir analizde genel vergi yükünde %10’luk bir indirimin işsizliği %25 oranında azaltacağı, işgücü arzını ise, %2 düzeyinde yükselteceği belirlenmiştir (Nickell; 1997: 70). Ücret dışı maliyetlerin azaltılmasına dönük strateji, vergilendirme, sosyal politika, rekabet anlayışı ve toplu pazarlıktaki değişimleri kapsamaktadır. Ücret dışı maliyetleri azaltabilmek için bütçe profilinin veya harcama kısıtlamalarının mümkün olduğu ülkelerde işgücü üzerindeki vergilerin sınırlandırılması ya da işgücü üzerinden alınan vergilerin tüketim veya ücretliler dışındaki gruplara dönük vergilere kaydırılmalısı önerilmektedir (OECD; 1994: 3). İş Stratejisi, ücret esnekliğini sınırlayan bir diğer sorun alanı olarak sosyal güvenlik primlerinin yüksekliğine atıf yapmaktadır. Sosyal güvenlik primleri özellikle kısmi çalışmayı veya yeni istihdamı olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle sosyal güvenlik primlerine ilişkin koşulların esnekleştirilmesi, örneğin sosyal güvenlikte ücret tavanı sınırlamalarının kaldırılması talep edilmektedir.
Nihayet, OECD’nin ücret esnekliği kapsamında önerdiği bir diğer politika toplu iş sözleşmelerinde sektörel çerçeve konseptinin geliştirilmesidir. Çerçeve sözleşmelerin şirketleri işgücü piyasasının gereği olan esneklik uygulamalarına yönelteceği ileri sürülmüştür. Böylece şirketlerin genel standartlara bağlı kalmaları mümkün kılınacaktır (OECD; 1994: 3).
2.2.2.4. BAŞARI ÖYKÜSÜ
OECD, İş Strateji kapsamında üyelerine önerdiği reformların uygulama etkinliğini 10 yıl sonra yeni bir raporla değerlendirmiştir. Rapora göre, 19942004 periyodunda OECD üyesi çoğu ülke İş Stratejisiyle uyumlu reformları uygulamaya koymuştur. Danimarka, Finlandiya, Hollanda’nın reform programlarını uygulamada daha aktif bir çaba gösterdikleri gözlenmektedir. 63
Buna karşılık, Çek Cumhuriyeti İzlanda, Japonya, Meksika ve İsviçre’de işgücü piyasası reformları sınırlı ölçüde uygulama alanı bulmuştur. Bir çok ülkede işgücü piyasası reformları önceki on yıla göre daha istikrarlı makro ekonomik ve piyasa rekabetinin desteklendiği bir ortamda gerçekleşmiştir.
Buna karşılık, işgücü piyasası performansı ile reform çabaları arasında açık bir ilişki mevcut değildir. Bazı ülkeler (Yunanistan, Macaristan, Polonya ve İspanya) düşük yoğunluklu bir aksiyon planı ile başlarken, Danimarka, İsveç ve İngiltere’de ise, önemli reformlar gerçekleştirilmiştir. 1990’lı yıllarda daha olumlu bir piyasa performansı sergileyen Avusturya, Hollanda ve İngiltere 1980’li ve 1990’lı yıllarda reform sıralamasında önde gelen ekonomiler olmuştur. Bazı ülkeler (Yeni Zelanda gibi) reform sürecinden umdukları sonuçları henüz alamamıştır (Brandt & Burniaux & Duval; 2005: 7). OECD, üye ülkelerin 1994-2004 İş Stratejisi başarısını ölçmek amacıyla 7 ana grup (istihdam vergileri, iş güvencesi mevzuatı, işsizlik sigortası sistemi, aktif işgücü piyasası politikaları, endüstri ilişkileri ve ücret sistemleri, çalışma süresi esnekliği ve erken emeklilik) kapsamında 44 farklı politikanın uygulanma performansını analiz etmiştir. Değerlendirme sonucunda ülkeler aldıkları puanlara göre sıralanmıştır.
Analizler, İrlanda, İtalya ve Avustralya’nın iş stratejisi önerilerini uygulamaya geçirmede diğer üye ülkelere göre daha başarılı olduklarını göstermektedir. Benzer şekilde Danimarka, Hollanda ve Finlandiya en başarılı ülkeler sıralamasında ilk sıralarda yer almaktadırlar. İzlanda, Japonya, Norveç, Polonya ve İspanya’da ise, öneriler daha sınırlı ölçüde uygulanmıştır. Sonuçlar genel olarak OECD ülkelerinin özellikle işgücü piyasası politikalarını uygulamada daha istekli olduklarını göstermektedir. Buna karşılık, OECD ülkeleri arasında ülkelerin başarı göstergeleri ile performans çabaları örtüşmemektedir. Her ülkenin başarı sıralaması, işgücü piyasası performansını yansıtmamaktadır. Örneğin Almanya son yıllarda OECD önerileri ile örtüşen ciddi bir ekonomik reform programını uygulamaya koymasına rağmen istihdam performansı İş Stratejisi açısından beklentileri karşılamaktan uzaktır. Özellikle göze çarpan durum, ölçülen reform yoğunluğu, bununla ilişkili sıralama ve işgücü piyasası performansı arasında önemli farklılıkların olmasıdır. Almanya, İrlanda ve İspanya bu konumda olan ekonomilerdir. Bu ülkelerde OECD tarafından önerilen politikaların uygulanmasına rağmen işgücü piyasası performansı belirgin biçimde gerilemektedir (TUAC; 2006: 2). 64
Tablo 6: OECD İş Stratejisi Uygulama Başarısı Ülke
ABD Almanya Avustralya Avusturya Belçika Çek Cumhuriyeti Danimarka Finlandiya Fransa Hollanda İngiltere İrlanda İspanya İsveç İsviçre İtalya İzlanda Japonya Kanada Kore Lüksemburg Macaristan Meksika Norveç Polonya Portekiz Slovakya Türkiye
Yeni Zelanda Yunanistan Ortalama
Ülke Puanı 25 31.6 43.8
Ülke Sıralaması 14 8 3
54.5 17.5 20.5
1 25 22
23.8 34.2 22.5 39 28.4 25 36 31.3
25 44.1 19.2 15.4 42.1 30 22.1 27.5 13.9 16.7 18.5 20.6 14.3 7.7 31.6 22.2 26.8
(Brandt & Burniaux & Duval; 2005: 55).
65
17 7 18 5 12 14 6 10
14 2 23 27 4 11 20 13 29 26 24 21 28 30 9 19 -
Öte yandan iş piyasası esnekliği stratejisini destekleyen programların bir sonucu olarak OECD ülkeleri arasında 2004-2005 döneminde işgücü piyasası performansında genel bir gelişme trendi olduğu görülmektedir. Yapısal işsizlik sınırlı da olsa bazı OECD ülkesinde gerilerken, bu gelişme istihdam ve işgücüne katılım oranlarında gözlenen artışlarla somutlaşmaktadır. Artış trendinin özellikle kadın işgücü arasında daha güçlü olduğu anlaşılmaktadır. İşgücü piyasası performansının en başarılı olduğu ülkeler arasında Danimarka, İrlanda, Hollanda ve Yeni Zelanda bulunmaktadır. Buna karşılık, Almanya ve Yunanistan’da gelişme gözlenmezken, Finlandiya, Fransa, İtalya ve İspanya’da ise, yüksek oranlı işsizlik sorunu varlığını sürdürmektedir. Bu gelişme, bazı ülkelerde gelir eşitsizliğindeki genişlemeye paralel bir şekilde yaşanmaktadır. Bu sonuç, büyük ölçüde faktör gelirlerindeki eşitsizliğin bir yansımasıdır (Brandt & Burniaux & Duval; 2005: 7).
Genel olarak özellikle genç ve düşük ücretli çalışanların istihdamı üzerinde olumsuz etkiler yaratan yüksek yasal asgari ücretin azaltılması yönünde herhangi eğilim söz konusu değildir. Bu konuda tek örnek Polonya’dır. Bu ülkede genç işgücü için daha düşük oranlı bir asgari ücrete geçirilmiştir. Buna karşılık, bazı ülkeler asgari ücretli çalışanların işgücü maliyetini düşürmek amacıyla gelir vergisi ve sosyal güvenlik kesintilerinde indirime gitmeyi tercih etmiştir. Bu politika, asgari ücretin net tutarının yükselmesine katkıda bulunmuştur (Brandt & Burniaux & Duval; 2005: 16).
Asgari ücret son yıllarda Macaristan’da da ortalama ücrete göre belirgin biçimde yükseltilmiştir. Macaristan’da 2000-2003 yılları arasında asgari ücret iki kez arttırılmıştır. İlk olarak 1 Ocak 2001 %57’lik artış yapılırken, 1 Ocak 2002 yılında ise, %25’lik artış gerçekleştirilmiştir. Veriler, bu ülkede 1992 yılından sonra asgari ücretin nominal düzeyi yanında reel değerinin de büyük ölçüde arttırılmış olduğunu göstermektedir. Bu yükselişte düşük oranlı enflasyonun katkısı yadsınamaz (Kezdi & Horvath & Hudomiet; 2004: 209). Fransa’da ise, 35 saatlik haftalık çalışma süresi farklı çalışma sürelerine dayalı asgari ücret oranları yaratmıştır. İngiltere’de 1999 yılında başlayan asgari ücret uygulaması sonraki dönemde asgari ücretin ortalama ücretlere oranı açısından hızlı bir yükseliş kaydetmiştir. İrlanda’da ise, 2000 yılında uygulanmaya başlanan asgari ücret uluslararası karşılaştırmalar açısından göreceli olarak yüksek bir düzeyde kalmıştır. İstihdam üzerinde muhtemel bir negatif etkiyi azaltmak için her iki ülkede de genç işgücü için daha düşük oranlı bir asgari ücret uygulanmaktadır. Bu politikalar işgücü piyasası reformları kapsamında görülmelidir. Aslında, ampirik araştırmalar asgari ücretin istihdam üzerindeki yansımaları açısından çelişen sonuçlar verirken, bu etki genç işgücü için daha açıktır (Brandt & Burniaux & Duval; 2005: 43). 66
2.2.3. ÜCRET MALİYETİ ve REKABET GÜCÜ
Asgari ücret özellikle uluslararası karşılaştırmalar açısından önemli bir rekabet değişkenidir. Yasal asgari ücrete sahip ülkelerde mevcut asgari ücret düzeyleri büyük değişkenlikler göstermektedir. Bunun temel nedeni ülkeler arasında oldukça farklılaşan gelişmişlik profilidir (Ioakimoglou & Soumeli; 2002).
Bu varyasyona Avrupa Birliği ülkeleri arasında da rastlanmaktadır. AB içinde asgari ücret Bulgaristan’da 82 € ile en düşük, Lüksemburg’da ise, 1503 € ile en yüksek düzeydedir. Bu durum, en yoksul ile en zengin AB üyesi arasında 18 kata varan bir farkın olduğu anlamına gelmektedir. Genel olarak Avrupa ülkeleri asgari ücret düzeyi açısından üç farklı grupta sınıflandırılabilir:
İlk grupta Malta ve Slovenya hariç yeni üye ülkeler yer almaktadır. Bu ülkelerde aylık yasal asgari ücret 2006 yılı itibariyle 82 € ile 261 € arasında değişmektedir. İkinci grup ülkeler aylık 374 € ile 668 € arasında değişen üyelerden oluşmaktadır (Malta ve Slovenya gibi yeni üye ülkeler dışında Portekiz, İspanya ve Yunanistan) (Carley; 2006: 12).
Üçüncü grup ise, aylık 1000 €’dan fazla asgari ücrete sahip olan Lüksemburg, İrlanda, İngiltere, Hollanda, Fransa ve Belçika gibi ülkeleri kapsamaktadır (Ioakimoglou & Soumeli: 2002).
AB15’ler arasındaki ortalama asgari ücret 1000 €’yu aşmaktadır. Oysa yeni üye ülkelerde bu rakam 242 €’ya gerilemektedir. Genel olarak AB ortalaması, 600 € düzeyindedir. Türkiye ise, 2006 rakamları ile hem brüt asgari ücret hem de ücret maliyeti açısından birinci gruptaki ülkelerden daha yüksek, ikinci gruptaki ekonomilerden ise, daha avantajlı bir konumdadır. Asgari ücret düzeyi ülkemizde yeni üye ülkelerin ortalamasının üzerinde kalmakta, AB ortalamasının ise, %55’ine eş değerdir.
Yeni AB üyesi bazı ülkelerle kıyaslandığında Türkiye dezavantajlı bir konumda kalmaktadır. Örneğin, asgari ücret Romanya’da 90 €, Polonya’da ise, 234 € düzeyindedir. Bu ülkelerin bazılarında (Polonya, Çek. Cum. ve Macaristan) asgari ücretin ortalama ücretlere oranı yakın zamanlara kadar makul bir düzeyde kalmayı başarmıştır. Buna bağlı olarak, Çek. Cum. ve Macaristan’da genel ve genç işsizliği oranları daha makul düzeylerde 67
kalırken, son yıllarda asgari ücret artışlarının Polonya’da işgücü piyasası esnekliğini zayıflattığı görülmektedir. Daha sınırlı düzeyde olmakla beraber benzer sorunların diğer iki ülke için de geçerli olduğu görülmektedir (Feldmann; 2004: 292). Ülke
Tablo 7: Asgari Ücretin Düzeyi
ABD Belçika Brezilya Bulgaristan Çin Çek Cumhuriyeti Estonya Fransa Hollanda İngiltere İrlanda İspanya Japonya Letonya Litvanya Lüksemburg Malta Macaristan Polonya Portekiz Romanya Slovakya Slovenya Türkiye Yunanistan
727 1186 95
666 1210 111
753 1234 127
471 700 121
490 116
512 129
61 207 159 1173 1265 1083 1073
77 54 235 172 1197 1265 1197 1183
125 1403 542 189 177 426 69 148 471 240 605
(Regnard; 2006: 4) & (Carley; 2006: 13).
145 1467 557 232 205 437 72 167 490 240 668
82 261 192 1218 1273 1269 1293
159 1503 580 247 234 437 90 183 512 331 668
Avrupa dışında ABD’de federal asgari ücret aylık 753 € iken, Japonya’da ortalama bölgesel asgari ücret aylık 700 € düzeyindedir. Bu miktar, her iki ülke için de Avrupa ülkeleri arasında ikinci ile üçüncü grup arasındaki bir yeri işaret etmektedir. Dolayısıyla ABD’de ve Japonya’da asgari ücret düzeyi 68
Akdeniz ülkelerinin üzerinde ancak Kuzey Avrupa ülkelerinin gerisinde kalmaktadır.
Federal bir asgari ücretin olmadığı Kanada’da ise, eyaletler arasındaki asgari ücretin ortalaması saatte 7.32 Kanada $’dır. Ancak bu oran yeterince tatmin edici bulunmamaktadır. 30 yıl önceki satın alma gücüne ulaşabilmesi için asgari ücretin 9.14 Kanada $’na yükseltilmesi gerektiği ifade edilmektedir (CUPE; 2006: 1). Brezilya’da ise, asgari ücret 2006 yılı rakamlarıyla 127 €’dur. AB ortalamasının 1/5’i düzeyine eş değer olan bu rakam, Birlik içinde en düşük asgari ücrete sahip olan Bulgaristan ve Romanya’nın ise, üzerinde kalmaktadır.
Öte yandan Çin için ortalama bir asgari ücret düzeyinden söz edilemez. Bu ülkede bölgesel ve kentsel düzeyde belirlenen asgari ücret oranları arasında belirgin farklılıklar mevcuttur. Buna karşılık, bazı önemli kentlerdeki ortalama asgari ücret düzeyi aylık yaklaşık 54 €’dur. Bu düzey, Avrupa’da en düşük asgari ücretin (Bulgaristan) %70’i, AB ortalamasının %10’undan daha azdır (Carley; 2006: 12).
AB’de nominal yasal asgari ücretler genel olarak son 5 yıllık dönemde dengeli bir şekilde artmıştır. Enflasyon artışları dikkate alındığında asgari ücret Bulgaristan, Estonya, Letonya, Malta, Hollanda, Romanya, Slovakya, Slovenya ve İngiltere’de genellikle tüketici fiyatlarının üzerinde artış göstermiştir. Belçika, Fransa, Yunanistan, İrlanda, Litvanya, Lüksemburg, İspanya ve Portekiz Polonya’da asgari ücret çoğunlukla tüketici fiyat artışları düzeyinde veya gerisinde kalmıştır.
Buna karşılık, bazı üye ülkelerde (özellikle Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti) durum biraz farklıdır. Polonya’da Asgari ücret 1990’lı yıllarda düzenli aralıklarla arttırılmış, Çek Cumhuriyeti’nde ise, 1999 yılından sonra hükümet asgari ücreti önemli ölçüde yükseltmiştir. 2001 yılı itibariyle asgari ücretin ortalama ücretlere oranı %34’e ulaşmıştır. Bu nedenle ücret skalası bastırılmış, ücret esnekliği sınırlandırılmıştır. Benzer bir politikanın Macaristan’da benimsendiği görülmektedir (Feldmann; 2004: 292). Japonya’da ortalama bölgesel asgari ücret, 1995-98 yılları arasında %2 oranında artış kaydetmiştir. Buna karşılık, artış oranı 2001 yılından sonra %0.2’nin altında kalmıştır. Ancak son yıllarda statik kalmış olmasına rağmen 2004 yılından sonra gözlenen negatif enflasyon oranları, asgari ücrette reel bir artış etkisi yaratmıştır. 69
ABD’de ise, 1997 yılından sonra uzun bir dönem artışa gidilmemiş olması nedeniyle enflasyonist ortam, federal asgari ücretin reel olarak gerilemesine yol açmaktadır. Şubat 2007’de asgari ücrete yapılan %40’lık artışın bu kaybı kısmen gidermesi beklenmektedir. Brezilya’da ise, 1995-2005 yılları arasında asgari ücretin nominal düzeyi üç misli artmıştır. Enflasyon düzeyi baz alındığında reel artış %31’i bulmaktadır(Carley; 2006: 12). Bu ülkede Nisan 2007’den itibaren asgari ücret 134 €’ya yükselmiştir (Lister; 2006).
Öte yandan asgari ücretle ilgili uluslararası karşılaştırmalar genellikle belli bir para birimi bazında ve kur düzeyi dikkate alınarak yapılmaktadır. Bu durum, satın alma gücü açısından gerçekçi bir fikir vermemektedir. Hanehalkı nihai tüketim harcamalarını esas alan “Satın Alma Gücü Paritelerinin” (Purchasing Power Parities (PPPs)) uygulanması asgari ücreti fiyat farklılıklarından kaynaklanan etkilerden arındırmaktadır. Eurostat AB üyesi, aday ülkeler ve ABD için bu istatistikleri yayınlamaktadır. Tablo 8: Asgari Ücretin Düzeyi (PPPs) Ülke
ABD Belçika Bulgaristan Çek Cumhuriyeti Estonya Fransa Hollanda İngiltere İrlanda İspanya Letonya Litvanya Lüksemburg Malta Macaristan Polonya Portekiz Romanya Slovakya Slovenya Türkiye Yunanistan
(Regnard; 2006: 4)
779 1161 179
779 1138 143 382 252 1086 1202 1061 872 615 213
409 273 1108 1202 1160 961 648 213
265 1383 752 366 358 510 160 296 648 476 785
228 1322 727 340 347 497 160 277 615 412 711
70
779 1184 191
431 305 1128 1210 1202 1050 676 240
292 1417 776 401 379 510 189 314 676 517 785
Veriler, Euro dışında PPS’s kriterinin uygulanması durumunda sıralamanın kısmen değiştiğini göstermektedir. Örneğin Lüksemburg hala en üst sırada yer alırken, en alt sırada kalan ülke Romanya olmaktadır. Ayrıca satın alma gücü paritesi uygulandığında ülkeler arasındaki asgari ücret farklılıkları belirgin şekilde azalmaktadır. Sözgelimi, yeni üye ülkeler ile İspanya ve Yunanistan’da (kısmen ABD) asgari ücretin satın alma gücü yükselmektedir. PPP’s uygulandığında AB’de en yüksek ile en düşük asgari ücret düzeyi arasındaki fark 7.5 kata gerilemektedir (Carley; 2006: 12).
2.3. DİĞER UYGULAMA MODELLERİ 2.3.1. HİBRİT SİSTEM: JAPONYA
2.3.1.1. SİSTEMİN GELİŞİMİ ve NİTELİĞİ
Japonya, başarılı ve oldukça iyi koordine edilen çok düzeyli bir asgari ücret sistemine sahiptir. 1959 yılında yürürlüğe giren asgari ücret sistemi sonraki dönemde ciddi değişimler geçirmiş, sonuçta mevcut yapısına ulaşmıştır (Kawaguchi & Yamada; 2006: 3). Çok düzeyli bir sistemin yüksek bir idari maliyet taşıdığı açıktır ancak uygulama hükümet müdahalelerini sınırladığı gibi işbirliğine daha uygun bir endüstri ilişkiler modelinin yaratılmasına zemin hazırlamaktadır. Japonya’da asgari ücret sistemi hibrit bir karaktere sahiptir. Sistem, bir açıdan oldukça merkezi bir niteliğe sahipken, öte yandan yerelleştirilmiş asgari ücret rejimi eş anlı olarak uygulanmaktadır. Sistemin işlerliği açısından “Asgari Ücret Merkezi Danışma Komitesi” (Central Advisory Committee on Minimum Wages-CACMW), önemli bir rol ve sorumluluğa sahiptir (Shaheed & Marinakis; 1999). Asgari ücret sistemi, uzun bir periyotta çeşitli değişimler geçirmiştir. 19591968 döneminde asgari ücret oranları işverenlerin kendi aralarında gerçekleştirdikleri sözleşmeler ve bu sözleşmelerin diğer endüstri ve işkollarına genişletilmesiyle belirlenmiştir.
Yöntem sendikaların ciddi eleştirilerine konu olunca, asgari ücret yasası 1968 yılında Komite’nin önerileri doğrultusunda değişime uğramış ve tek taraflı olarak işveren kuruluşlarının anlaşmasıyla belirlenen asgari ücret sistemi lağvedilmiştir. Sonraki dönemde asgari ücret (i) toplu pazarlık yoluyla ve (ii) bölgesel konseyler aracılığıyla belirlenmeye başlanmıştı. Bölgesel konseyler, 1968-1977 yılları arasında bağımsız çalışmıştır. Bu 71
durum, bölgesel asgari ücret oranları arasında büyük farklılıklara yol açmıştır. Çok daha önemlisi bir çok durumda süreç, Tokyo veya Osaka gibi kritik bölgelerde alınan kararlara endekslendiği için oldukça gecikmiştir. Taktiksel tutum ve davranışlar kararların yıl sonunu taşınmasına yol açarken, gecikmeler ortalamadan daha yüksek bir asgari ücretin belirlenmesine neden olmuştur (ILO; 1999).
Bu olumsuzlukları azaltmak amacıyla 1978 yılında asgari ücretin belirlenmesinde merkezileşmiş bir koordinasyona geçilmiştir. CACMW, ekonomik verileri baz alarak 47 bölgeyi 4 grupta sınıflamıştır. Komite, her yıl gruplar için kılavuz ilkeler belirleyerek asgari ücrette önerilen artışları belirlemektedir. 1978 yılından sonra bölgesel komiteler, bölgesel asgari ücretleri Merkezi Komite’nin kılavuz ilkelerini baz alarak belirlemeye başlamıştır. Bölgesel komiteler asgari ücretin artış düzeyi konusunda bağımsız olmakla birlikte, uygulamada kılavuz ilkeleri yakından izleme eğilimindedirler. Dolayısıyla asgari ücretteki düzenlemeler yasal açıdan karar alma yetkisi olmamasına rağmen, pratikte Komite’ye geçmiştir. Japonya’da bölgesel bazlı sistem yanında spesifik çeşitli işkolları ve endüstriler için de asgari ücret belirlenmektedir. Yaklaşık 5 milyon işgücünü kapsayan sistem, 250 farklı işkolu için ayrı ayrı saptanmaktadır. Örneğin Tokyo bölgesinde matbaa, çelik, makine, üretim, elektrik, otomobil ve uçak imalatı sektörleri için endüstriyel asgari ücret oranları ilan edilmektedir (ILO; 1999).
2.3.1.2. ASGARİ ÜCRET MEKANİZMASI
Japonya’da asgari ücreti belirleyen üç temel kurum mevcuttur. Bunlar Asgari Ücret Merkezi Danışma Komitesi, bölgesel (prefectural) asgari ücret komiteleri ve endüstriyel ücret komiteleridir (ad hoc) (Kawaguchi & Yamada; 2006: 3) Merkezi Danışma Komitesi, hükümet, işçi ve işveren temsilcilerinden oluşur. 1961 yılında sendikaların talepleri ile kurulmuş olan Komite, 1970’li yılların sonundan itibaren daha aktif bir rol üstlenmiştir (ILO; 1999).
Merkezi Komite’nin ana sorumluluğu, bölgesel ücret komitelerinin artış oranlarına temel teşkil edecek kılavuz ilkeleri oluşturmaktır. Bu süreçte, Komite yerel piyasa ücretlerini ve geçinme endekslerini dikkate alarak bölgesel kriterleri tayin etmektedir (Kawaguchi & Yamada; 2006: 3). İşçi, işveren ve hükümet temsilcilerinin katılımıyla oluşturulan bölgesel 72
komiteler asgari ücret yasası ile yürürlüğe girmiştir. Komitelerin üye sayısı 15 ile 20 arasında değişmektedir, bu sayı ilgili bölgenin büyüklüğüne bağlı olarak belirlenmektedir.
Endüstriyel komiteler ise, asgari ücret sürecinde yer alan üçüncü kurumdur. Bu komiteler, bölgesel konseylerin üyeleri ile ilgili endüstrinin işçi ve işveren temsilcilerinin katılımıyla oluşturulmaktadır. Temel sorumluluğu bölgesel düzeyde çeşitli işkolları ve endüstriler için asgari ücret oranları saptamaktır (ILO; 1999).
2.3.1.3. İKİ AŞAMALI SÜREÇ
Asgari ücret sistemi iki aşamalı bir süreç izlemektedir. Önceden belirlenmiş bir takvim doğrultusunda işleyen süreçlerden ilki ulusal asgari ücret kılavuz ilkelerinin belirlenmesini öngörmektedir. İkinci aşamada ise, bölgesel düzeydeki süreç işlemektedir. İlk aşama, Haziran ayında küçük şirketlere ilişkin özel istatistiksel verilerin toplanmasıyla başlar. Merkezi Komite ulaşılan sonuçları ve diğer veri kaynaklarını dikkat alarak bölgelere asgari ücret önerilerinde bulunur. Ağustos’ta, ikinci aşama başlar ve bölgesel komiteler asgari ücret çalışmalarını gerçekleştirirler. Yeni asgari ücret genellikle 1 Ekim’de yürürlüğe girer. Ekim-Kasım aylarında ise, işkolu düzeyindeki asgari ücret çalışmaları tamamlanır.
Asgari ücret müzakere sürecinde hem işçi hem de işveren temsilcileri görüşlerini ve verilerini sunarlar. Komite daha sonra değerlendirme ve karar aşamasına geçer. Bu aşamada ilgili tüm tarafların görüşleri karşılıklı olarak değerlendirilir. Karar için son tarih 9 Ağustos’tur. Böylece yeni asgari ücretin 1 Ekim’de yürürlüğe girmesi mümkün olabilmektedir. Nihai karar alma tarihi yaklaşıldıkça taraflar genellikle uzlaşma eğilimine girerler. Uzlaşının olmaması durumunda karar çoğunluğun oyuyla alınır (ILO; 1999).
2.3.1.4. KULLANILAN KRİTERLER
Asgari ücret mevzuatı, asgari ücretin belirlenmesi sürecinde enflasyon oranının, ortalama ücretlerin ve endüstriyel ödeme kapasitesinin dikkate alınmasını öngörmektedir. Uygulamada hem Merkezi Komite hem de bölgesel ücret komiteleri karar süreci için ilgili tüm istatistikleri dikkate almaktadırlar. Komite, kılavuz ilkeleri oluştururken, özellikle enflasyon oranları, toplu sözleşme ücretleri ile ulusal ve bölgesel düzeydeki ücret yapısına ilişkin istatistikleri kullanmaktadır (ILO; 1999). 73
Bölgesel komiteler ise, yerel ekonomik koşulları (özellikle küçük ölçekli işletmelerin performans göstergeleri), işgücü piyasaları ve ücret trendleri (işyeri araştırmasının sonuçları) ile Merkezi Komite’nin kılavuz ilkelerini göz önünde tutmak zorundadırlar.
Japonya’da asgari ücretin uygulama etkinliği zayıftır. Bölgesel çalışma ofisleri, ihlalleri 20 bin yen (160 $) para cezasına çarptırabilmektedirler. Ancak bu ceza bir çok durumda yetersiz kalmaktadır. Çünkü asgari ücreti uygulamamanın getirisi daha yüksek olmaktadır. Bu nedenle son yıllarda yeni bir yaptırım biçim olarak ihlaller kamu oyunda ilan edilerek şirketlerin ticari saygınlıkları zedelenmektedir (Kawaguchi & Yamada; 2006: 3).
2.3.2. BÖLÜNMÜŞ SİSTEM: HİNDİSTAN DENEYİMİ
Hindistan’da asgari ücret sistemi, 1948 tarihli Asgari Ücret Yasasına dayanmaktadır. Yasa, asgari ücret oranlarının belirlenmesi mekanizmasına ilişkin hükümler yanında ayrıca günlük çalışma saatlerini, fazla mesai hükümlerini ve ücretli hafta tatili düzenlemelerini de içermektedir (Herman & Samet; 2000: 72). Çoklu bir asgari ücret uygulamasının geçerli olduğu Hindistan’da asgari ücret pariteleri eyaletler, sektörler ve meslek grupları arasında farklılaşmaktadır. Bazı durumlarda oranlar asgari geçim sınırı ve işgücü yoğunluğu gibi değişkenlere bağlı olarak kentsel düzeyde de tayin edilebilmektedir.
Sistemin işleyişi açısından merkezi hükümet öncelikle 45 vasıfsız meslek grubu için asgari ücret paritelerini ilan etmektedir. Belirlenen asgari ücret oranları merkezi hükümet tarafında istihdam edilen çalışanlara uygulanmaktadır. Ayrıca eyaletler kendi bölgeleri için 1231 farklı meslek kategorisi için asgari ücret düzeyi ilan etmektedirler. Merkezi veya yerel hükümet tarafından asgari ücret oranı belirlenen meslekler “listelenmiş işler” (scheduled employments) olarak tanımlanmaktadır (Saget; 2006: 9).
Asgari ücretin kapsadığı işgücü grupları arasından inşaat ve yol bakım işçileri, maden çalışanları, demiryolu işçileri ve taş kırıcıları bulunmaktadır. Kapsam son yıllarda genişleme eğilimindedir. Her yıl yeni işgücü ve meslek grupları da listeye eklenmektedir. Nitekim, tarım çalışanları son dönemlerde bazı eyaletler tarafından kapsama alınmıştır. İlan edilmiş asgari ücret oranları, listeye giremeyen meslek gruplarını yürüten çalışanlara uygulanmamaktadır. Eyalet düzeyinde belirlenen asgari ücret en çok beşer yıllık periyotlarla 74
revize edilmek zorundadır. Uygulamada ise, artış periyodu düzensizdir. Bu durum, asgari ücrette zaman zaman yüksek oranlı artışlar yapılmasına yol açabilmektedir.
Asgari Ücret Yasası, merkezi ve yerel hükümetlere asgari ücretin uygulanmasını denetleme görevi vermektedir. Buna karşılık, özellikle örgütlenmemiş sektörlerde denetleme kapasitesi oldukça yetersizdir. Sistemin karmaşık olması uygulama etkinliğini sınırlayan bir diğer faktördür. Nitekim bir çok eyalette 35 ile 60 arasında değişen asgari ücret pariteleri belirlenmektedir. Veri yetersizliği, kapsam ve uygulama sonuçlarına ilişkin değerlendirme ve analizleri güçleştirmektedir.
Hindistan’da uygulanan asgari ücret sistemi çoklu karar mercii nedeniyle oldukça bölünmüş bir profili yansıtmaktadır. Bir çok durumda meslekler arasındaki asgari ücret oranları birbirine oldukça yakındır. Uygulama açısından asgari ücretin nihai hedefi olan örgütlenmemiş çalışanları koruma işlevi yeterince başarılı olamamıştır. Sonuç olarak, sistem anlaşılması oldukça güç girift bir yapıyı yansıtmaktadır (Saget; 2006: 11).
2.3.3. SİSTEMSİZ ÜLKE: SİNGAPUR
Singapur’da asgari ücret sistemi mevcut değildir. Hükümet, piyasa esnekliğini önleyeceği ve inelastik bir ücret sistemine yol açacağı gerekçesiyle asgari ücret uygulamasına karşıdır. Ücretlerin serbest piyasada arz talep koşullarına göre ve toplu pazarlık sistemi çerçevesinde oluşması gerektiği kabul edilmektedir. Uygulamanın etkinliğini desteklemek amacıyla “Ulusal Ücret Konseyi” (National Wages Council-NWC) kurulmuştur.
2.3.3.1. TARİHSEL ARKA PLAN
1970’li yıllarda işgücü sıkıntısı çeken Singapur ekonomisinde talep baskısı ücretlerin yukarı doğru sıkışmasına yol açmıştır. Ücret artışlarının ekonomik büyümeye ve rekabet gücüne zarar vereceğini düşünen hükümet, 1972 yılında ücret artışlarını koordine etmek amacıyla NWC’yi kurmuştur. Konsey’in nihai misyonu, Singapur’a uluslararası piyasalarda rekabet avantajı sağlayacak bir ücret yapısının gelişmesini koordine etmektir. Bu misyon doğrultusunda, Konsey uzun dönemli ekonomik öngörülerde bulunarak hükümeti ve sosyal tarafları ücret politikası konusunda yönlendirmektedir.
Konsey’in sorumlulukları arasında toplu iş sözleşmeleri için kılavuz ilkelerin belirlenmesi, ücretlerin ekonomik ve sosyal koşullarla uyumlu bir şekilde 75
gelişmesinin sağlanması ve ulusal verimliliği destekleyen önerilerin geliştirilmesi bulunmaktadır. Konsey’in önerileri toplu pazarlık sistemi açısından bir müzakere zemini yaratmaktadır (Liu & Wu; 1999: 69).
2.3.3.2. ÜCRET BELİRLEMEDE KILAVUZ İLKELER
Ulusal Ücret Konseyi’nin operasyonel görevi yıllık bazda ücret artışları için kılavuz ilkeler saptamaktır. Yasal açıdan herhangi bir bağlayıcılığı olmayan ilkeler taraflar için sadece öneri niteliğindedir. Kılavuz ilkelerin tanımlanmasında karşılaşılan uyuşmazlıklar taraflarca Çalışma Bakanlığına götürülebilmektedir. Uyuşmazlığın sonuçlandırılamaması durumunda, nihai kararı “Endüstriyel Tahkim Kurulu” (Industrial Arbitration Court (IAC)) vermektedir (Liu & Wu; 1999: 71). NWC, 1972 yılından sonra hükümetin ve sosyal tarafların izleyecekleri ücret politikası konusunda kılavuz ilkeler geliştirmeye başlamıştır. 1972-1985 yılları arasında sayısal nitelikli ilkeler tanımlayan Konsey, 1986 yılından sonra, niteliksel ilkeler belirlemeye yönelmiştir. Konseyin ilkeleri, enflasyona endekslenmiş bir ücret sistemi ön görmemektedir. Böyle bir sistemin ücret esnekliğini sınırlayacağı düşünülmektedir. Ayrıca, enflasyona endekslenmiş bir ücret sisteminin uluslararası rekabetin gerekleri ile uyumlu olmadığı varsayılmaktadır. Endeksleme uygulamasının fiyat istikrarı politikasıyla çelişeceği, enflasyon baskısı yaratabileceği ve bunun da işsizlik problemine yol açabileceği ileri sürülmektedir.
Asgari ücret sistemine sahip olmamasına rağmen Singapur’da reel ücretler gelişmiş bir çok batı ülkesinden daha hızlı artmıştır. Örneğin 1972-1997 döneminde Singapurlu bir işçi ortalama yıllık %4.9’luk reel ücret artışı elde etmesine karşın, aynı dönemde Fransa’da asgari ücret sadece %4.1 düzeyinde artmıştır (Liu & Wu; 1999: 69).
2.3.4. KARMAŞIK SİSTEM: ENDONEZYA
Asgari ücret politikası Endonezya’da 1970’li yılların başında uygulamaya konmuştur. Ancak sistem, 1980’li yılların sonuna kadar işletilememiş ve büyük ölçüde etkisiz kalmıştır. 1970’li ve 1980’li yıllar hükümetin ücret belirleme sürecine dahil olmadığı, ancak işgücü hareketlerini kontrol etmeye eğilimli olduğu bir dönemi temsil etmektedir. 1990’lı yıllarda ise, durum bütünüyle değişmiştir. Bağımsız sendikaların kurulması, hükümeti ücret politikası konusunda daha aktif olmaya itmiştir (Suryahadi; 2001: 27). 76
Endonezya’da ulusal düzeyde uygulanan bir asgari ücret oranı mevcut değildir. Karmaşık bir sistemin hakim olduğu ülkede asgari ücretin nihai hedefi toplu sözleşmeler için bir pazarlık düzeyi belirlemektir. Hükümet, 1981 yılında asgari ücretin eyalet düzeyinde belirlenebilmesine olanak tanıyan bir yasayı uygulamaya koymuştur. Asgari ücret 27 eyalette bölgesel ekonomik ve sosyal koşullar dikkate alınarak belirlenmektedir. Çalışma Bakanlığı asgari ücret oranlarını eyaletlerde oluşturulan ücret komitelerinin ve Ulusal Ücret Komisyonu’nun önerilerini baz alarak tayin etmektedir (Herman & Samet; 2000:72). Eyalet düzeyindeki asgari ücrete ilave olarak, 7 eyalet ayrıca kentsel düzeyde de asgari ücret oranları belirlemektedir. Ancak bu oranın eyalet düzeyindeki asgari ücretten daha yüksek olması gerekmektedir. Ülke genelinde yaklaşık 100 kent böyle bir uygulamaya gitmiştir. Kentsel asgari ücret oranları arasında büyük farklılıklar mevcuttur. Bu fark, bazı durumlarda %80’lere ulaşabilmektedir. Farklılık, ekonomik gelişmişlik, geçim standartları ve işgücü talebindeki varyasyonlara bağlanabilir.
Asgari ücret politikasının en önemli hedefi, temel gıda, barınma, giyinme, ulaşım ve diğer gereksinimleri karşılayan bir yaşam standardı sağlamaktır. Hizmetçiler dışındaki tüm çalışanlar asgari ücrete tabidir. Uygulamada ise, asgari ücret giriş düzeyindeki bir ücreti tanımlamaktadır. Çoğu çalışan açısından asgari ücret sadece ilk yıl için geçerli bir geliri ifade etmektedir. Daha kıdemli çalışanların ücretleri toplu pazarlıkla belirlenmektedir. Ayrıca bazı eyaletler, kıdem süresi bir yılı aşan çalışanlar için daha yüksek oranlı bir asgari ücret düzeyi uygulamaktadır. Çeşitli eyaletlerde ise, asgari ücrete sadece düşük vasıflı çalışanlar tabidir (Saget; 2006: 12).
Mevzuat, ödeme kapasitesi yeterli olmayan işyerlerinin asgari ücretten muaf tutulabilmesine olanak vermektedir. Bunun için taraflar arasında bir anlaşmanın yapılması zorunludur. Anlaşma, eyalet yönetiminin onayına tabidir. Bazı eyaletlerde ise, tarafların yazılı anlaşması muafiyet için yeterli görülmektedir. Muafiyet, 3 ile 12 ay arasında değişen süreleri kapsamaktadır (Herman & Samet; 2000: 72). Endonezya’da hükümet bölgesel asgari ücret sistemini koordine etmede yetersiz kalmaktadır. Bu durum, hükümetin asgari ücret uygulamaları konusunda uluslararası kuruluşlardan uyarılar almasına yol açmaktadır. Örneğin Dünya Bankası, Endonezya hükümetini 1990’lı yıllarda bölgesel 77
asgari ücrette meydana gelen artışların olumsuz ekonomik sonuçları konusunda uyarmıştır. Ekonometrik analizler, Dünya Bankası raporunun bölgesel asgari ücretlerde meydana gelen hızlı artışın istihdam kapasitesi açısından özellikle de kadın ve genç işgücü için olumsuz sonuçlar yaratabileceği uyarılarını doğrulamaktadır. Aynı çalışmada artışın ayrıca rekabet edebilme kapasitesini olumsuz yönde etkileyebileceği, istihdam artışını sınırlandırabileceği, yoksulluk ve işsizliği genişletebileceği ileri sürülmüştür (Dhanani & Islam; 2004: 53).
78
İKİNCİ BÖLÜM BÖLGESEL ASGARİ ÜCRETTE TÜRKİYE İÇİN BİR MODEL ÖNERİSİ 1. ASGARİ ÜCRET DEĞİŞKENLERİ 1.1. KRİTERLER ve OTORİTE
1.1.1. ASGARİ ÜCRETİN ORİJİNİ ve AMACI 1.1.1.1. ORİJİN
Orijinleri milattan önce 2000 yılında yazılan Hammurabi Kanunları’na kadar götürülse de modern çağda asgari ücretin ilk olarak Yeni Zelanda (1896) ve Avustralya’da (1904) uygulandığı bilinmektedir (Pacheco; 2006: 469). Bu ülkelerde asgari ücret ilk dönemler endüstriyel uyuşmazlıkları önlemede kullanılmıştır. Sonraki dönemde asgari ücret aşırı düşük ücret hadlerini yükseltmenin bir aracı olarak işlev görmüştür. Yeni Zelanda ve Avustralya’daki uygulama özellikle zayıf işgücü gruplarının çalışma koşullarını korumak amacıyla İngiltere tarafından da benimsenmiştir (Dol; 2006). ABD’de ise, ilk asgari ücret uygulaması 1912 yılında Massachusetts eyaletinde kabul edilmiştir. Aynı yıllarda Porto Riko’da da kadın ve çocuk gibi korunması gereken işgücü gruplarına dönük asgari ücret oranları belirlenmeye başlanmıştır. ILO (International Labour Organization), 1928 yılında 26 sayılı “Asgari Ücret Tespit Usulleri İhdasına İlişkin Sözleşme”yi, 1951 yılında 99 sayılı “Tarımda Asgari Ücret Tespiti Usulleri Hakkında Sözleşme”yi ve 1970 yılında 131 sayılı “Asgari Ücret Tespitine İlişkin Sözleşme”yi onaylamıştır (Lee; 2006). ILO dışındaki diğer uluslararası ve bölgesel kuruluşlar da asgari ücrete ilişkin çeşitli anlaşmaları yürürlüğe koymuştur. Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde ve Avrupa Birliği ise, Sosyal Şart’ta konuyla ilgili düzenlemelere atıf yaparak, çalışanların makul ücret düzeylerinde çalışma haklarına vurgu yapmaktadır. Günümüzde asgari ücret birkaç ülke dışında evrensel düzeyde benimsenmiş 79
bir olgudur. Bir çok ülkede ulusal anayasa asgari ücrete doğrudan (Brezilya, Honduras, Meksika, Türkiye gibi) ya da dolaylı (Arjantin, Bulgaristan, Kolombiya, Guatemala, Panama ve Portekiz gibi) olarak atıf yapmaktadır.
1.1.1.2. AMAÇ
Asgari ücretin gerekçesine ilişkin tartışmalar uzun bir geçmişe dayanmaktadır. Gerekliliğini destekleyen görüşler yanında asgari ücreti eleştiren yaklaşımlara da rastlanmaktadır. Asgari ücret diğer ekonomik ve sosyal politikalarla birlikte toplumda yoksulluğu azaltmayı ve temel gereksinimleri karşılamayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda asgari ücreti destekleyen yaklaşımlar çalışanların minimum düzeyde bir yaşam standardının garanti altına alınması gerektiğini savunmaktadır. Asgari ücret, ayrıca düşük vasıflı işgücünün istismarını engellemede önemli bir işlev görmektedir.
Öte yandan asgari ücretin ekonomik olarak yarattığı sonuçlar göz ardı edilemez. Belirli bir satın alma gücünü garanti altına aldığı için asgari ücretin ekonomik açıdan da ciddi bir dinamizm potansiyeli yarattığı açıktır. Nihayet, asgari ücretin işletmeleri verimliliği geliştirmeye yönelttiği, böylece işverenlerin teknik etkinliği destekleyecek uygulamaları benimsemeye daha açık oldukları ileri sürülmektedir (Liu & Wu; 1999: 3).
Asgari ücretin amacı ve varlık nedeni uluslararası bir çok belge tarafından da teyit edilmektedir. Sözgelimi ILO’nun bu alandaki politikası konuyla ilgili Sözleşme ve Tavsiye kararlarında düzenlenmiştir. Örneğin 131 sayılı Sözleşme, asgari ücretin hedefini ücretlilere minimum düzeyde bir sosyal korunmanın sağlanması olarak açıklamıştır. Sözleşme, çalışanın ve ailesinin asgari geçimini sağlayacak düzeyden daha aşağıda bir ücret miktar belirlenemeyeceğini belirtmektedir. Bu hedef, ayrıca ILO’nun 26 sayılı sözleşmesi ile 30 sayılı Tavsiye kararında belirtilmiş, 99 sayılı Sözleşme ve 89 sayılı tavsiye kararında da tekrar edilmiştir. (Pember & Dupre; 2006).
1.1.2. ASGARİ ÜCRET KRİTERLERİ
ILO sözleşmeleri asgari ücretin belirlenmesi ve arttırılması sürecinde çeşitli ekonomik ve sosyal değişkenlerin dikkate alınmasını öngörmektedir. Genelde asgari ücretin düzeyini belirlemek amacıyla kullanılan kriterler çalışanların gereksinimleri, ödeme kapasitesi, karşılaştırılabilir ücret ve gelirler ile ekonomik gelişme gereksinimlerini kapsamaktadır.
80
Belirlendikten sonra asgari ücretin periyodik olarak güncel ekonomik ve sosyal koşullara uyarlanması gerekir. Bu düzenleme bir çok durumda ortalama ücretlere atıf yapılarak ve böylece ücret farkları korunarak gerçekleştirilmektedir. Böyle bir politika, özellikle asgari ücretteki artışların yol açtığı yansımaların analiz edilmesi açısından gerekli bir değişkendir (Pember & Dupre; 2006). Buna karşılık, asgari ücretin ilk belirlenmesi ile sonraki artışlar arasında önemli bir farklılık mevcuttur. İlk aşamada asgari ücretin tespit edilmesi sürecinde dikkate alınan kriterler bütünüyle göz ardı edilememekle birlikte uyarlamalarda çok daha az göstergeye refere edilmektedir (Shaheed & Marinakis; 2006).
1.1.2.1. SOSYAL FAKTÖRLER
Asgari ücret minimum düzeyde bir yaşam standardı sağlamayı hedefleyen bir ücret düzeyini tanımlamaktadır. Bu nedenle asgari ücretin belirlenmesi ve güncellenmesinde öncelikle sosyal kriterlerin dikkate alınması gerekmektedir. Sosyal faktörler yasal bir asgari ücrete sahip her ülkede baz alınan temel ölçüttür.
Sosyal faktörler kapsamında dikkate alınan değişkenler arasında asgari ücretin zorunlu (temel) ihtiyaçları karşılama seviyesi, ücretlerin genel düzeyi, sosyal güvenlik gereksinimleri, hanehalkı büyüklüğü ve yapısı, özellikle düşük gelirli hanehalkları, vasıfsız çalışanların mevcut ücret düzeyi, ücretli hanehalklarının gelir dağılımı, ücretli hanehalkının ortalama gelir düzeyi ve diğer sosyal grupların yaşam standartları özellikle ön plana çıkmaktadır . Sosyal kriterlere ilişkin istatistiklere genellikle hanehalkı gelir ve harcama araştırmalarıyla ulaşılmaktadır. Bu istatistiklerin çoğu; gelir vergisi istatistikleri, sosyal güvenlik kayıtları ve ücret araştırmaları verilerinden hareketle hazırlanan raporlar ile idari kayıtlardan derlenmektedir. Hanehalkı araştırmaları ve nüfus sayımları aynı zamanda ortalama hanehalkı büyüklüklerine ilişkin verileri de sağlamaktadır. Bu veri, özellikle temel gereksinimleri belirlemede önemli bir faktördür. Zorunlu gereksinimleri ölçmede düşük gelirli hanehalklarının kullandıkları temel mal ve hizmetlere ilişkin harcama kalemleri baz alınmaktadır. Buna karşılık, bu ayrıma gidilmeden genel olarak hanehalkı mal ve hizmet sepetinin toplam değerindeki değişim zorunlu gereksinimleri ölçmede yaygın olarak kullanılmaktadır. Bazı ülkelerde ise, hanehalkı mal ve hizmetlerinin ortalama fiyatlarına ilişkin raporlar yayınlamakta ve bu fiyatlar asgari ücretin belirlenmesi sürecinde kullanılabilmektedir (Pember & Dupre; 2006). 81
1.1.2.2. EKONOMİK FAKTÖRLER
Asgari ücret kriterleri arasında sosyal faktörler yanında ekonomik değişkenlerin de dikkate alınması bir çok açıdan zorunludur. Çünkü her ne kadar sosyal bir ücret düzeyini tanımlamış olsa da asgari ücretin yaratabileceği ekonomik sonuçlar göz ardı edilemez. Ekonomik bir olgu olarak asgari ücretin istihdam, ekonomik büyüme ve rekabet gücü gibi değişkenleri etkileme potansiyeli mevcuttur (Liu & Wu; 1999: 3). Bazı durumlarda etkileme kapasitesi ekonomik açıdan olumsuz sonuçlara da yol açabilmektedir. Özellikle asgari ücret artışlarının enflasyon sarmalına yol açması, işsizlik oranlarını genişletmesi ve böylece piyasa gereksinimleri ile çelişmesi bu kapsamda değerlendirilmesi gereken negatif sonuçlardır.
Bu nedenle asgari ücretin belirlenmesi ve yeniden ayarlanması sürecinde ekonomik nitelikli bir çok değişkene de yer verilmektedir. Ekonomik gelişme ölçütleri oldukça çeşitlidir ve farklı niteliktedir. Bunlar arasında ekonomik gelişme düzeyinin gereksinimleriyle uyumluluk, verimliliğin teşvik edilmesi, istihdam düzeyinin korunması ve arttırılması, rekabet gücünün desteklenmesi, fiyat istikrarının korunması ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme hedeflerinin korunması gibi göstergelerden özellikle söz edilmelidir.
Asgari ücret artışlarında en fazla atıf yapılan değişken tüketici fiyatları endeksidir. Fiyat istikrarı önemli bir hedef olmakla beraber asgari ücretli çalışanların reel satın alma gücünün korunması da gerekmektedir. Böyle bir referans noktası çalışanların çıkarlarının gözetilmesi anlamına gelmektedir (Shaheed & Marinakis; 2006).
Güncellemelerde enflasyon asgari ücret artışlarında yaygın olarak kullanılan bir değişken olmasına rağmen, çeşitli ülkelerde farklı biçimlerde uygulama alanı bulmaktadır. Fiyatlar genel düzeyindeki değişimler normal olarak tüketici fiyatları endeksleriyle ölçülmektedir. Bazı durumlarda tüketici fiyatları endeksi spesifik olarak özellikle düşük gelirli hanehalklarının gereksinimlerini etkileyen fiyat düzeyleri açısından ele alınmaktadır. Bu nitelikli bir endeks asgari ücreti belirleme sürecinde genel fiyat endekslerinden daha kabul edilebilir bir veridir (Pember & Dupre; 2006). Örneğin Fransa, Yunanistan, Japonya, Portekiz ve İspanya’da yıllık ayarlamalarda ücret hareketleri yanında fiyat endeksleri de dikkate alınmaktadır (OECD; 1998 : 36). Öte yandan bazı ülkelerde önceden belirlenmiş bir formülasyon kapsamında asgari ücret artışları resmi fiyat endeksleriyle ilişkilendirilmektedir. Bazı 82
durumlarda endeksleme satın alma gücünü koruyacak şekilde geçmiş enflasyon oranının tamamını kapsamaktadır. Ancak çoğunlukla kısmi endeksleme geçerlidir. Böylece asgari ücret otomatik olarak yükselmekte ancak enflasyon kaybını kısmen telafi etmektedir (Shaheed & Marinakis; 2006). Ülke ABD Belçika
Tablo 9: Asgari Ücret Kriterleri
Artış Sıklığı
Federal düzeyde belirli bir periyot söz konusu değildir.
Brezilya
Sosyal taraflar
Genellikle yıllık
Yerel hükümet, sendika ve işverenlerle istişare ederek
Çek Cum.
Yıllık
Fransa
Yıllık
G. Kıbrıs
Yıllık
Hollanda
Yılda iki kez
İngiltere
Yıllık
İrlanda
Uygulamada 16 aylık periyotlarda
(Carley; 2006: 7)
Parlamento
Yıllık Yıllık
Çin
Yetkili Otorite
Hükümet
Sosyal taraflara danıştıktan sonra hükümet
Sosyal tarafların görüşlerini aldıktan sonra hükümet Sosyal taraflarla istişare ederek hükümet Hükümet kararı Asgari Ücret Komisyonunun önerileri doğrultusunda hükümet Hükümet ve sosyal taraflar
83
Artış Kriteri
Resmi bir kriter söz konusu değildir.
Endeksleme Enflasyon oranı ve satın alma gücü Yerel yaşam standartları, vermililik, ortalama ücretler, aile büyüklükleri, istihdam oranı ve diğer ekonomik koşullar Tüketici fiyatları endeksi
Fiyat endeksleri ve imalat çalışanlarının ücreti
Çeşitli aktörler (özellikle tükedici fiyatları endeksi) Toplu pazarlık ücretleri Genel ekonomik koşullar dikkate alınır Sosyal sözleşme
Endeksleme sistemine bağlanmış asgari ücret uygulaması 22 ülke tarafından benimsenmiştir. Bunlar arasında Finlandiya, Avustralya, Burma, Kamboçya, Merkezi Afrika Cumhuriyeti, Siri Lanka, Gambiya Etiyopya ve Filipinler gibi çoğunlukla gelişmekte olan ülkeler ön plana çıkmaktadır (Gindling & Terrell; 2004: 15). Ülke
Tablo 9: Asgari Ücret Kriterleri (Devam) Artış Sıklığı
İspanya
Yılda bir veya iki kez
Japonya
Yıllık
Lüksemburg Macaristan Polonya
İki yılda bir veya endeks gerektiğinde Yıllık
Yılda bir veya iki kez
Yetkili Otorite
Sosyal taraflarla istişare ettikten sonra hükümet
Üçlü ulusal konseyin önerisi doğrultusunda yerel konseyler Hükümet
Üçlü konseyin görüşünü alarak hükümet Hükümet ve üçlü komisyon
Portekiz
Yıllık
Sosyal taraflara danıştıktan sonra hükümet
Romanya
Yıllık
Sosyal taraflara danıştıktan sonra hükümet
Yılda iki kez
Ulusal toplu sözleşme ve mevzuata dayalı olarak hükümet
Yunanistan (Carley; 2006: 8)
Artış Kriteri
Enflasyon, büyüme ve ekonomik durum beklentisi Ödeme kapasitesi, geçinme ücreti, benzer vasıf düzeylerinin ücretleri Özellikle reel ücretlerdeki hareketlilik
Toplu iş sözleşmesi ücretleri
Tüketici fiyatları endeksi ve diğer ekonomik göstergeler
Çalışanların yaşam satandartları, üretim, ekonomik ve mali istikrar gelişme tahminleri Resmi bir kriter mevcut değildir. Ancak hükümet yaşam standardındaki değişimleri dikkate alır. Tüketeci fiyatları endeksi
Kısmi endeksleme sistemini benimseyen ülkelerden biri de, Lüksemburg’dur. Bu ülkede fiyatlar genel düzeyinin belirli bir sınırı aşmasına bağlı olarak 84
asgari ücret otomatikman artmaktadır (Carley; 2006: 5). Asgari ücretin fiyat artışlarına endekslendiği ülkeler arasında Belçika da bulunmaktadır (Metcalf; 1999: 2).
Endeksleme uygulamasında artış periyodu ve düzeyi önceden belirlenmiş olmalı uygulama açık, basit ve şeffaf bir şekilde yapılmalıdır. Buna karşılık yüksek enflasyon ortamında endeksleme fiyat sarmalını besleyebilmektedir. Bu durum genel ekonomik dengeler açısından ciddi bir risk yaratabilmektedir (Shaheed & Marinakis; 2006). Bu riskle karşı karşıya kalan bazı ülkeler endeksleme modelini terk etmiştir. Bu ekonomiler arasında özellikle geçmişte ciddi bir yüksek enflasyon deneyimi olan Arjantin ve Brezilya da bulunmaktadır. Endeksleme sisteminden ayrılan ülkelerden biri de Fransa’dır. 1950’li yıllarda asgari ücret reformunun gerçekleştirildiği bu ülkede sendikaların baskısı ile hükümet endeksleme politikasına yönelmiş, ancak 1968 yılında bu politikadan vazgeçilmiştir (Liu & Wu; 1999: 11). Asgari ücretin belirlenmesi sürecinde gözetilmesi gereken ekonomik hedeflerden biri de rekabet gücünün korunmasıdır. Bu amaçla bazı ülkelerde (Lüksemburg, Yeni Zelanda, Portekiz ve İspanya) asgari ücret artış oranı saptanırken, istihdama, işsizliğe ve rekabet edebilirliğe muhtemel etkileri üstü örtülü bir şekilde dikkate alınmaktadır (OECD; 1998 : 36).
Rekabet gücünü yansıtan bir değişken olarak asgari ücretin kapsamına giren şirketlerin ödeme kapasitesi kriterlerden bir diğeridir. Bu kapasite, işletmenin hacmine göre değişebilmektedir. Ödeme gücü verileri bu nedenle ölçek büyüklüğüne göre tüm şirketlerin yapısını yansıtacak detayları içermelidir. Bu tür verilere işgücü maliyet ve ücret araştırmaları yoluyla ulaşmak mümkündür (Pember & Dupre; 2006). Örneğin, Japonya, asgari yaşama standartları, ortalama ücretler yanında ödeme gücü kriterini de dikkate alan ülkelerden biridir. Bu ülkede ödeme gücü iki istatistiki çalışma ile ölçülmektedir. Her iki araştırma da, küçük ölçekli işletmelere dönüktür. Araştırmalardan birinde imalat sanayiinde 100’den, ikincisinde ise, hizmet sektöründe 30’dan az işçi çalıştıran işyerlerinin ödeme kapasitesi ölçülmektedir. Sonuçlar oldukça önemlidir, çünkü ulaşılan veriler özellikle asgari ücretli çalışanların daha yoğun şekilde çalıştıkları şirketleri temsil etmektedir. Bu nedenle asgari ücret belirleme otoritesi ilgili bölgelerde asgari ücret artışlarından doğrudan etkilenen şirketlerin ödeme kapasitelerini dikkate alma eğilimindedir (ILO; 1999). Asgari ücretin belirlenmesinde ve artış sürecinde dikkate alınan kriterlerden bir diğeri ortalama ücretler düzeyindeki eğilimdir. Ortalama ücretler aynı zamanda ödeme kapasitesi için de önemli bir referans noktasıdır. Ortalama 85
ücretlerdeki artış, ödeme kapasitesinin geliştiği varsayımını güçlendirir. Bu kriter, mevcut ücret yapısının korunmasına da olanak sağlamaktadır (Shaheed & Marinakis; 2006). Örneğin Hollanda’da asgari ücret toplu pazarlıkla belirlenen ortalama ücret artışıyla bağlantılıdır ancak bu bağlantı koşulludur: eğer bu oran, belirli bir düzeyin üzerine çıkarsa, endeksleme askıya alınabilmektedir (OECD; 1998: 33). Bu ülkede ortalama ücretlerle ilişkilendirmiş sisteminin bir diğer hedefi mevcut ücret yapısını korumaktır. Buna karşılık, bu durum asgari ücretin 1984’den 1989’a kadar dondurulmasına engel olamamıştır (Carley; 2006: 5). Benzer bir uygulama Fransa’da benimsenmiştir. Asgari ücret artışlarında tüketici fiyatları, ekonomik koşullar, verimlilik oranları ve istihdam istatistikleri gibi ekonomik faktörler yanında ortalama ücretler de dikkate alınmaktadır. Bu politikanın temel mantığı asgari ücretli çalışanların ekonomik büyümeden yararlanabilmelerine olanak sağlamaktır (Liu & Wu; 1999: 22).
Ülke uygulamaları sosyal ve ekonomik kriterlerin bir arada ele alındığını göstermektedir. Ancak bu durum tüm ekonomik ve soysal kriterlerin eş anlı olarak bir arada benimsenmesini ifade etmemektedir. Asgari ücret bir kez yapılan bir uygulamayı değil sürekli uyumlaştırılması gereken bir süreci tanımlamaktadır. Kriterlerden bazıları belli bir dönemde ön plana çıkabilmekte ancak sonraki yıllarda başka değişkenler baz alınabilmektedir. Gerçekte asgari ücreti saptamanın bir süreç olarak görülmesi durumunda yeni koşullara ve durumlara uyum göstermek için tarafların farklı alternatiflere de açık olması gerekmektedir.
1.1.2.3. DİĞER FAKTÖRLER
Asgari ücret düzeyinin belirlenmesi ve artış oranlarının hesaplanmasında diğer faktörler de kullanılabilmektedir. Uygulama deneyimleri bazı makro ekonomik göstergelerin dikkate alınabileceğini göstermektedir. Bunlar arasında milli gelirdeki değişim oranları, tarım, imalat ve hizmet sektörlerinin milli gelirdeki payı, endüstriyel üretimdeki büyüme oranları, dış ticaret istatistikleri ve işsizlik oranlarındaki değişim özellikle tercih edilen ölçütlerdir (Pember & Dupre; 2006). Kullanılabilecek verilerden bir diğeri, çeşitli sosyal grupların göreceli yaşam standartlarıdır. Sosyal grupların tanımı ülkeden ülkeye değişebilmekte ve tek ebeveyn, özürlü, yaşlı hanehalkları ile değerlendirilebilir diğer grupları kapsamaktadır. Amaç, asgari ücretlilerle diğer sosyal gruplar arasındaki yaşam standartları arasındaki farkın korunmasıdır. Bu kriterin istatistiksel 86
olarak ölçümünde bir çok değişken dikkate alınmaktadır. Örneğin diğer sosyal grupların ortalama gelirleri veya farklı sosyal sınıflar arasındaki gelir dağılımı bu konuda yararlanılabilecek veri setidir. Benzer biçimde farklı sosyal grupların tercih ettikleri mal ve hizmetin ortalama değerleri de kullanılabilmektedir.
Diğer sosyal grupların yaşam standardını analiz etmede sosyal refah göstergeleri de esas alınabilmektedir. Bunlar arasında ikamet edilen konuttaki oda sayısı, kiranın hanehalkı gelirine oranı ve üniversiteye giden aile bireylerinin oranı gibi veriler ön plana çıkmaktadır. Ayrıca okullaşma oranı, okul ve hastane başına düşen kişi sayısı, okuma yazma oranındaki değişim ile toplumsal hizmetlerden yararlanma istatistikleri de (temiz su kullanımı, marketler, okullar, hastaneler, posta, itfaiye ve polis hizmetleri gibi) sosyal refah göstergeleri olarak kullanılabilmektedir . Bazı durumlarda sosyal güvenlik ivazları da önemli bir diğer kriterdir. Sosyal güvenlik yardımlarının miktarı ve yararlananlara ödenen ortalama ivaz düzeyi asgari ücreti belirlemede esas alınabilmektedir. Bu ölçütün daha anlamlı hale gelebilmesi için ivazlardan yararlananların profili (cinsiyet, yaş, işkolu ve sektör gibi) saptanabilmelidir. Sosyal güvenlik sisteminin kayıtları bu verilere ulaşmada en temel kaynak konumundadır. Bunun yanında hanehalkı gelirleri ve harcama profili araştırmaları da ilave veri kaynağıdır (Pember & Dupre; 2006).
Öte yandan asgari ücretin kapsamına girmeyen vasıfsız çalışanlara ödenen piyasa ücretine ilişkin veriler de asgari ücretin düzeyini ve yeterliliğini değerlendirmede oldukça yararlıdır. Bu istatistiklere kurumsal ücret araştırmaları, hanehalkı gelir ve harcama araştırmaları ve çalışma bakanlığı verileriyle ulaşılabilmektedir. Nihayet, asgari ücretin belirlenmesi sürecinde işgücü verimliliğine ilişkin istatistikler de kullanılabilmektedir. Bu amaçla bazı ülkeler endüstriyel üretimi kapsayan kurumsal araştırma programları yürütmektedirler. Örneğin Japonya’da faaliyet gösteren “Asya Verimlilik Örgütü” (Asian Productivity Organisation) ulusal verileri baz alarak Asya ve Pasifik’te bir çok ekonomi için verimlilik istatistikleri yayınlamakta ve istihdam tahminleri yapmaktadır (Pember & Dupre; 2006).
1.1.3. ASGARİ ÜCRETİ BELİRLEME OTORİTESİ
Asgari ücret düzenlemelerinde yetkili otorite değişebilmektedir. Bazı ülkelerde resmi kurumlar (hükümet veya parlamento) ön plana çıkarken, 87
çoğu durumda, sürece sosyal taraflar da katılabilmektedir. ILO’nun 26 ve 131 nolu sözleşmeleri sosyal tarafların asgari ücretin belirlenmesine katılımını öngörmektedir. Bu nedenle hemen her ülkede işçi ve işveren temsilcileri asgari ücretin belirlenmesi sürecinde yer almaktadır. Bu rol sadece istişari nitelikli olabileceği gibi sistemin bütünüyle tarafların anlaşmasına angaje olduğu ülkeler de söz konusudur. Bazı ülkeler ise, hibrit bir sisteme sahiptir (Belçika ve Yunanistan).
AB üyelerinin büyük bir bölümünde sosyal taraflar sistemde önemli bir rol oynamaktadır. İrlanda’da asgari ücret artışları sosyal taraflarca ulusal düzeyde müzakere edilmektedir. Benzer bir mekanizma Yunanistan için de geçerlidir, ancak belirlenen asgari ücret yasayla tüm sektörlerde uygulanmaktadır (OECD; 1998: 36) Belçika’da ise, ulusal asgari ücret fiyatlardaki artışlar dikkate alınarak ya da ulusal düzeyde bağıtlanan sözleşmelerle belirlenmektedir. Ancak saptanan ücret tüm sektörlerde uygulanması gereken yasal asgari ücret konumundadır (Metcalf; 1999: 2). Bazı ülkelerde ise, sosyal tarafların rolü daha çok istişari düzeyde kalmaktadır. Örneğin Fransa’da asgari ücret çalışma bakanı ve tarım bakanının başkanlığında oluşturulan “Ulusal Toplu Pazarlık Kurulu”nun (National Collective Bargaining Board (NCBB)) önerisi ile Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmektedir (Liu & Wu; 1999: 22) Üçlü bir danışma organı NCBB, hükümet (4 üye), işçi sendikaları (18 üye) ve işveren kuruluşlarının (18 üye) katılımıyla 40 temsilciden oluşmaktadır. Kurul’un başkanı çalışma bakanıdır. NCBB’in ana fonksiyonu ilgili ekonomik raporları analiz etmek ve asgari ücret düzeyi konusunda Bakanlar Kurulu’na önerilerde bulunmaktır (Liu & Wu; 1999: 22). Benzer bir sisteme İspanya sahiptir. Bu ülkede hükümet, ulusal asgari ücret artışlarını sosyal taraflarla görüşerek ve enflasyon, verimlilik ve genel ekonomik koşullara ilişkin beklentileri dikkate alarak gerçekleştirmektedir (Carley; 2006: 5).
İngiltere’de ise, asgari ücret artışlarına 1997 yılında kurulan “Asgari Ücret Komisyonu”nun (Low Pay Commission (LPC)) önerilerini dikkate alan hükümet karar vermektedir. Komisyon, başkan, üç işveren temsilcisi, üç sendika temsilcisi ile iki bağımsız akademisyenden oluşmaktadır. Hükümete tavsiyesini sunarken LPC, ekonomik ve sosyal koşulları esas almaktadır (Metcalf; 1999: 2).
Sosyal tarafların sürece en az müdahil olduğu ülke Hollanda’dır. Bu ülkede asgari ücret hükümet tarafından toplu pazarlık sürecinde oluşan ücret düzeyi göz önünde tutularak belirlenmektedir. Buna karşılık, olumsuz ekonomik ve sosyal gelişmeler söz konusu olduğunda (örneğin işsizlik oranlarındaki artış, 88
özürlü çalışanların sayısı gibi) hükümet mekanizmayı terk edebilmektedir (Carley; 2006: 5).
Yeni AB üyesi ülkelerde artış oranlarının belirlenmesi sürecinde üçlü danışma konseyleri özel bir sorumluluk almaktadır. Bu durum özellikle merkezi ve doğu Avrupa ülkeleri için geçerlidir. Bu ülkelerde hükümet ulusal asgari ücretteki artış oranını ancak sosyal taraflarla ulaştığı anlaşma sonrasında açıklamaktadır. Örneğin Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Macaristan’da karar, tüketici fiyatları projeksiyonlarına göre alınmaktadır. Polonya hariç, enflasyon dışındaki ekonomik göstergelerin rolü oldukça sınırlıdır. Macaristan’da asgari ücret artışına ilişkin müzakereler yıllık bazda gerçekleştirilen sektörler arası ücret pazarlığı sürecine entegre edilmiştir (Feldmann; 2004: 291).
Malta’da ulusal asgari ücretteki artış, geçinme endekslerine bağlanmıştır. Hükümet, artışları “İstihdam İlişkileri Kurulu”nun (Employment Relations Board-ERB) önerileri doğrultusunda gerçekleştirmektedir. Ayrıca hükümet, ERB ile anlaşarak sektörel asgari ücretleri de belirlemektedir. G.Kıbrıs’ta ise, hükümet spesifik meslek grupları için belirlenen asgari ücretler için sosyal tarafların kararlarını baz almaktadır. Bu süreçte özellikle zorunlu gıda harcamalarına endekslenmiş ücret değişkeni ön plana çıkmaktadır.
Bulgaristan ve Romanya’da yasal asgari ücretin artışında ana sorumluluk hükümete aittir. Artışlar Bulgaristan’da genellikle tek taraflı olarak yapılmaktadır. Romanya’da ise, hükümet sosyal taraflarla müzakere ederek ekonomik ve sosyal koşullara uygun bir artış oranı belirlemektedir.
Brezilya’da artışlar temelde minimum satın alma gücü kriterini dikkate alan hükümet tarafından tek taraflı olarak yapılmaktadır. Hükümetin önerisi parlamentoda oylanmaktadır. Sosyal taraflar lobi faaliyetleri yoluyla süreci sınırlı ölçüde etkileyebilmektedir. Çin’de yetkili mercii yerel düzeydedir. Otoriteler artış düzeyine ekonomik, istihdam, ücret ve diğer faktörleri dikkate alarak karar vermektedirler. Sendika ve işverenlerin sürece katkısı oldukça sınırlıdır. Benzer şekilde Japonya’da temelde karar alma düzeyi yereldir. ABD’de ise, federal asgari ücret düzeyini Kongre tek taraflı olarak belirlemektedir (Carley; 2006: 6).
89
1.2. TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRET 1.2.1. ASGARİ ÜCRETİN KÖKENLERİ
Türkiye’de asgari ücretin kökenleri 1936 yılında çıkarılan ilk İş Yasasına uzanmaktadır. Yasa Çalışma Bakanlığına sektör veya bölge koşullarını dikkate alarak en az ücret düzeyini belirleme yükümlüğü getirmiştir. Yasanın 32. maddesinde düzenlenen asgari ücrete ilişkin hüküm, sistemin yürürlüğe girmesi için bir yönetmelik hazırlanmasına atıf yapmıştır. İkinci olarak, Yasa asgari ücretin ancak İktisat Vekaleti tarafından önerilecek işlerde belirlenmesini öngörmüştür. Yasa’nın 32. maddesi söz konusu asgari ücret yönetmeliğinin hazırlanamaması nedeniyle 1951 yılına kadar uygulama alanı bulamamıştır.
1.2.1.1. I. DÖNEM (1951-67): YEREL UYGULAMA
Türkiye’de asgari ücret uygulamasının birinci dönemi olarak da nitelenebilecek olan 1951-1967 döneminde bölgesel koşulları esas alan, asgari ücret oranlarının ekonomik ve sosyal farklılıklara göre yerel düzeyde oluşturulan komisyonlar yoluyla belirlendiği bir model geçerli olmuştur. Sistem, 1951 yılında Çalışma Bakanlığı’nın hazırladığı yönetmelik kapsamında işlemeye başlamıştır. İşlevsel açıdan yerel komisyonlar, Çalışma Bakanlığının gerekli gördüğü yerlerde ve işlerde asgari ücreti tayin etme sorumluluğunu üstlenmişlerdir. Uygulama Çalışma Bakanlığının inisiyatifine bırakıldığından asgari ücret sisteminin ilk dönemi tüm ülkeyi kapsayabilecek bir nitelikten uzak kalmıştır (Korkmaz; 2004:57). 3008 sayılı İş Kanunu'nun 32. maddesine göre, mahalli komisyonlarca verilen asgari ücret kararlarına itiraz söz konusu olabilmekteydi. Böyle bir durumda karar, Çalışma Bakanlığı'nda “Asgari Ücret İtiraz Tetkik Kurulu” tarafından değerlendirilmekte ve nihai sonuca bağlanmaktaydı. İtiraz sistemi, yerel komisyonların kararları arasında yeknesaklığı hedeflemiş, pariteler arasında mahalli ya da işkolu şartlarına göre bir denge sağlanabilmesi amaçlanmıştır.
Genel olarak I. Dönem analiz edildiğinde sistemin bir çok açıdan çeşitli eksiklikler taşıdığı görülmektedir. Aslında hükümet asgari ücret sistemiyle işgücü için belirli bir satın alma düzeyini garanti altına alarak hem ulusal ekonomiye katkıda bulunmayı hem de işgücünün yaşam kalitesini desteklemeyi amaçlamıştır. Buna karşılık, 1951-67 döneminde uygulanan yerel asgari ücret uygulaması bir çok açıdan yetersizlikler içermektedir. Her 90
şeyden önce sistemin kapsayıcılığı oldukça sınırlı kalmıştır. Ayrıca, sistem yerel, kentsel ve işkolu düzeyinde belirlenen çok sayıda asgari ücret oranı nedeniyle oldukça karmaşık hale gelmiştir. Öte yandan uygulama yer yer asgari ücret düzenlemelerinin ötesine geçme eğilimi göstermiş, bu durum sendikalar tarafından da ciddi biçimde eleştirilmiştir.
1.2.1.2. II. DÖNEM (1967-74): BÖLGESEL SİSTEM
3008 sayılı İş Yasasının 32. maddesi 1967 tarihli 931 sayılı İş Yasasının 110. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Aynı yıl hükümet yerel asgari ücret sistemini lağvederek, uygulamayı basitleştirme yoluna gitmiştir. Günümüzde uygulanan asgari ücret sisteminin orijini 1967 yılında gerçekleştirilen bu reforma dayanmaktadır. 5 Nisan 1968 tarihinde Asgari Ücret Yönetmeliği yayınlanmış ve merkezi bir asgari ücret komisyonu kurulmuştur.
931 ve 1475 sayılı İş Yasalarının gerekçesinde, bölgesel asgari ücretin belirlenmesinde yerel komisyonlar yerine merkezi bir otoritenin kurulması gerekçeleri açıklanmaktadır. Uygulamanın terk edilmesi, bir çok durumda tespit edilen asgari ücret düzeyinin makul olmamasına, sürecin ağır işlemesine, itirazlar nedeniyle sistemin tıkanmasına ve özellikle küçük yerleşim bölgelerinde asgari ücretin belirlenmesi aşamasında komisyonların gerekli bilgi donanımına sahip olmamasına bağlanmaktadır.
Gerçekten de bir çok durumda yerel komisyon kararları sonucunda tespit edilen asgari ücretlerin zaman zaman çok düşük veya çok yüksek miktarlar üzerinden kesinleştiği görülmüştür. Bu durum asgari ücretin zamanla değişen şartları yakından takip etmemesi sonucunu doğurmuştur. Ayrıca, yerel komisyonların seçimleri ve toplanmaları bir çok durum oldukça gecikebilmiş, dolayısıyla asgari ücretin belirlenmesi süreci sarkabilmiştir. Öte yandan ücretlerin tespit edilmesi aşamasında gerekli veri analizlerinin küçük yerlerdeki komisyonlarca yeterli donanım ve bilgi birikiminin olmaması nedeniyle yapılamadığı görülmüştür. Nihayet, yerel komisyonları lağvetmenin bir diğer nedeni yeknesaklığın sağlanmasıdır. Yasa bu gerekçeleri ve gerçekleştirilen uygulama deneyimini göz önünde tutarak asgari ücretin belirlenmesi sorumluluğunu merkezi ve her açıdan yetkili bir kurula vermiştir. Ayrıca gemi adamları ile gazetecilerin de asgari ücretlerinin tespiti sorumluluğu aynı kurul tarafından üstlenilmiştir. Çalışma Bakanlığı Kurulun çalışmaları için özel bir büro kurulmasını sağlamış ve raportörlük hizmetlerini üstlenmiştir (Işıklı; 2004).
91
Bölgesel asgari ücret uygulamasına 1969'da başlanmıştır. Yeni mevzuat, asgari ücretin kapsamını genişletme amacıyla uygulamada sadece ücretlerin düşük olduğu değil aynı zamanda toplu pazarlığın zayıf olduğu ya da hiç olmadığı illeri de sisteme dahil etmiştir. Bölgesel bazlı ilk uygulama, 1 Haziran 1969 günü geçerli olacak şekilde, 6 bölge esasına göre tespit edilmiştir. Bölgeler 1. Bölge 2. Bölge 3. Bölge 4. Bölge 5. Bölge 6. Bölge
1. Bölge 2. Bölge 3. Bölge
4. Bölge
Tablo 10: Asgari Ücret Bölgeleri
Kapsadığı İller 1.7.1696 - 31.10.1972 İstanbul Ankara, Kocaeli, İzmir, Adana, Zonguldak. Hatay, Manisa, Rize, Kayseri, Antalya. Çanakkale, Burdur, Muğla, Denizli, Nevşehir. Siirt, Tokat, Kütahya, Artvin, Sivas. Muş,Yozgat, Ağrı, Gümüşhane, Bitlis. 1.11.1972 - 30.06.1974 İstanbul Ankara, Kocaeli, İzmir. Zonguldak, Adana, İçel, Eskişehir, Aydın, E d i r n e , B a l ı k e s i r, Te k i r d a ğ , Tr a b z o n , Hatay, Artvin, Antalya, Elazığ, Giresun, Muğla, Çanakkale, Amasya, Kırklareli, Gaziantep, Isparta, Bolu, Bursa, Sakarya, Kayseri, Samsun, Manisa. Sivas, Erzincan, Tokat, Kırşehir, Çorum, Diyarbakır, Ağrı, Burdur, Denizli, Sinop, Kastamonu, Afyon, Çankırı, Niğde, Van, Yozgat, Ordu, Tunceli, Kars, Kahramanmaraş, Gümüşhane, Şanlıurfa, Mardin, Bitlis, Hakkari, Bingöl, Adıyaman.
1 Temmuz 1969'da 26 ili kapsayan 6 bölgede başlayan uygulama, 31 Ekim 1972 tarihine kadar sürmüştür. 1 Kasım 1972-74 döneminde kapsam genişletilerek 57 ile çıkarılmış ancak bölge sayısı 4’e düşürülmüştür. Bu 92
periyotta 4 kategoriye ayrılan illerde geçerli olmak üzere 4 ayrı asgari ücret tespit edilmiştir. Bölgesel asgari ücret politikasına 30 Haziran 1974'de tamamen son verilmiş ve 1 Temmuz 1974'den itibaren asgari ücret ulusal düzeyde belirlenmeye başlanmıştır.
1.2.1.3. III. DÖNEM (1974- ): ULUSAL MODEL
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla 931 sayılı Yasa yerine hazırlanan 1475 sayılı İş Kanunu bölgesel asgari ücret uygulamasını sona erdirmiştir. 1475 sayılı İş Yasasına bağlı olarak 1972 tarihinde Asgari Ücret Yönetmeliği yayınlanmıştır. Yeni asgari ücret düzenlemelerinin getirdiği en önemli değişiklik, ulusal düzeyde bir asgari ücret sistemine geçilmedir. Ayrıca geçici madde ile tarımda da asgari ücretin belirlenmesi kararı alınmıştır. 1974’de yürürlüğe giren yeni sistemin amacı, ekonomik büyümenin sonuçlarından düşük ücretli çalışanları yararlandırmasını sağlamak olarak belirlenmiştir. 1 Ağustos 1989'dan sonra ise, sistem, sanayi-tarım ayırımı yapılmadan ulusal düzeyde tek oranlı bir yapıya dönüşmüştür.
2003 yılında 4857 sayılı yeni İş Yasası yürürlüğe girmiştir. Ağustos 2004 tarihinde çıkarılan Asgari Ücret Yönetmeliği uygulamaya girmiştir. Yeni mevzuatın getirdiği en önemli değişiklik, asgari ücretin bütün işkollarını kapsayacak biçimde belirlenmesi zorunluluğudur.
1.2.2. MEVCUT SİSTEMİN NİTELİĞİ
Türkiye ilgili ILO sözleşmeleriyle uyumlu ulusal bir asgari ücret sistemine sahiptir. Mevcut asgari ücret sistemi 2003 yılında kabul edilen 4857 sayılı İş Yasasının 39. maddesinde düzenlenmiştir. 1475 sayılı Yasa yerine uygulamaya giren yeni İş Yasası uygulamada önemli bir değişim yaşanmasına yol açmamıştır. 39. madde genel olarak sistemin işleyişini düzenlemekte, konunun temel ilkelerini belirlemekte ve asgari ücrete ilişkin bir yönetmeliğin hazırlanmasına atıf yapmaktadır.
Asgari ücret, 01.08.2004 tarihinde yayınlanan “Asgari Ücret Yönetmeliği”nde “işçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret düzeyi” olarak tanımlanmıştır. Yasa, asgari ücret hükümleri açısından statü olarak iş sözleşmesi ile çalışanları esas aldığını belirtmiş ancak kapsam açısından geniş bir uygulama 93
alanı benimseyerek tüm işçilerin asgari ücrete tabii olacağını belirtmiştir. Bir çok OECD ülkesindeki uygulamalara benzer şekilde sistem ülke düzeyinde tek oranlı bir asgari ücret düzeyi belirlenmesini öngörmektedir. Buna karşılık, 16 yaşını doldurmamış çalışanlar ile çırak ve stajyer statüsündeki kişiler için istisnai hükümler söz konusudur.
1.2.3. ASGARİ ÜCRET KOMİSYONU
4857 sayılı Yasa, asgari ücretin 15 kişiden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından en geç 2 yıllık periyotlarda belirlenmesini öngörmektedir. Üçlü temsil esasıyla oluşturulan Komisyon’da hükümeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürü veya yardımcısı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü veya yardımcısı, Türkiye İstatistik Kurumu Ekonomik İstatistikler Dairesi Başkanı veya yardımcısı, Hazine Müsteşarlığı temsilcisi, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığından konu ile ilgili dairenin başkanı veya yetki vereceği bir görevlinin katılımıyla temsil edilmektedir.
Yasa Komisyon’da hükümet temsilcileri yanında işçi ve işveren temsilcilerinin de eşit sayıda yer almasını düzenlemiştir. Ancak Komisyon’a üye gönderecek işçi ve işveren kuruluşları ile bu örgütlerden gelecek temsilciler için bazı ön koşullar aranmaktadır. İlk olarak, Komisyon’a üye gönderme hakkı sadece en fazla üyeye sahip işçi ve işveren kuruluşlarına verilmiştir. Ayrıca işçi ve işveren üyelerinin asgari ilköğretim mezunu olması, 21 yaşını doldurmuş bulunması ve yüz kızartıcı bir suçtan dolayı hüküm giymemiş olması talep edilmektedir. Nihayet, işçi ve işveren kuruluşları temsilcilerini belirleme açısından da bazı sınırlamalara tabidirler. Her iki kesime de üyelerini tespit ederken değişik işkollarından seçme koşulu getirilmiştir.
Komisyon’un başkanı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından üyeler arasından belirlenmekte, sekreterya ve raportörlük hizmetleri ise, Bakanlık Çalışma Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirilmektedir.
94
Tablo 11: Asgari Ücret Komisyonu
Hükümet Temsilcileri (5 Üye)
Çalışma Genel Müdürü veya yardımcısı. İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü veya yardımcısı.
Türkiye İstatistik Kurumu İstatistikler Dairesi Başkanı veya yardımcısı. Hazine Müsteşarlığı temsilcisi.
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığından konu ile ilgili dairenin başkanı veya yetki vereceği bir görevli.
İşçi Temsilcileri (5 Üye)
İşveren Temsilcileri (5 Üye)
Asgari ilköğretim mezunu olması.
Asgari ilköğretim mezunu olması.
Bünyesinde en çok işçi bulunduran en üst işçi kuruluşu.
21 yaşını doldurmuş bulunması.
Bünyesinde en çok işveren bulunduran işveren kuruluşu.
21 yaşını doldurmuş bulunması.
Yüz kızartıcı bir suçtan dolayı hüküm giymemiş olması.
Yüz kızartıcı bir suçtan dolayı hüküm giymemiş olması.
Değişik işkolları için seçilecek beş temsilci.
Değişik işkolları için seçilecek beş temsilci.
Komisyon, Bakanlığın çağrısı üzerine toplanır ve Bakanlıkça hazırlanan gündeme göre çalışır. En az on üyenin katılımı ile toplanan Komisyon oy çoğunluğu ile karar verir. Karara katılmayan üye, isterse katılmama gerekçesini belirtme hakkına sahiptir. Oyların eşitliği halinde, Başkanın bulunduğu taraf çoğunluğu sağlamış sayılır. Komisyon’un her toplantıda aldığı kararlar karar defterine yazılır, başkan ve üyelerce imzalanır.
1.2.4. ASGARİ ÜCRET KRİTERLERİ
Asgari Ücret Yönetmeliği, ücretin belirlenmesi sürecinde dikkate alınacak kriterleri de sıralamıştır. Buna göre, ülkenin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik durum, ücretliler geçinme indeksleri, bu indeksler yoksa geçinme indeksleri, fiilen ödenmekte olan ücretlerin genel durumu ve geçim şartları göz önünde bulundurulması gereken ekonomik ve sosyal kriterlerdir. 95
Asgari ücretin saptanmasında dikkate alınması gereken ilk kriter sosyal ve ekonomik durumdur. Ekonomik büyüme, işsizlik, enflasyonist ortam, gelir dağılımı, rekabet gücü, kayıt dışılık olgusu ödeme kapasitesi gibi faktörler genel ekonomik ve sosyal durumu yansıtan değişkenlerdir. Sözgelimi, ekonomik büyüme dönemlerinde yüksek oranlı bir artışa karşılık, işsizlik düzeyinin yükseldiği bir ortamda asgari ücret oranlarının sınırlandırılması doğal bir durumdur. Dolayısıyla asgari ücretin belirlenmesinde sadece istihdam edilenler değil aynı zamanda işsizler de dikkate alınmalıdır. İşsizlerin iş bulma olanaklarını güçleştirecek bir asgari ücret düzeyi işgücü piyasası esnekliğini sınırlayacak bir ortam yaratabilir. İkinci olarak, ücretliler geçinme endeksi, zorunlu giderleri tanımlayan bir kavramdır. Sosyal bir sınırı tanımladığı için asgari ücretin belirlenmesinde zorunlu giderlerin göz önünde tutulması kaçınılmazdır. Ücretliler geçinme endeksini ölçmenin en iyi yolu hanehalkı geliri ve harcama araştırmalarıdır. Ancak bu veri ayrıca diğer hanehalkı araştırmaları ve tamamlayıcı idari kaynaklarla (örneğin sosyal güvenlik kayıtları) kıyaslanmalıdır.
Komisyonun kullandığı bir diğer kriter ücretlerin genel durumudur. Genel ücret düzeyi çoğunlukla işkolu, cinsiyet, meslek ve bölge farklılıklarını yansıtan ortalama ücretlere ilişkin istatistiklerle ölçülmelidir. Özellikle vasıfsız işgücüne yapılan ortalama ücret artışları asgari ücret açısından dikkate alınması gerekli bir değişkendir. Bu artışlar uygulamada zorunlu ihtiyaçları ölçmede de kullanılabilen bir kriter olmaktadır. Ücretlerin düzeyi ayrıca ödeme kapasitesini yansıtması açısından önemlidir. Ancak genel istatistikler çoğunlukla belirli bir büyüklükteki işyerlerini baz almaktadır. Nitekim TÜİK, ücret ve kazanç istatistiklerinde 10 ve daha fazla sayıda çalışanı istihdam eden işyerlerini dikkate almaktadır. Oysa ülkemizde işletmelerin %95’i 1-9 işçi çalıştıran işyerlerinden oluşmaktadır. Asgari ücretli işgücünün ağırlıklı olarak küçük işyerlerinde istihdam edildiği bilinmektedir. Dolayısıyla asgari ücretin saptanmasında küçük ölçekli işletmelerin ödeme kapasiteleri de ölçülmelidir.
1.2.5. MEVCUT SİSTEMİN YETERSİZLİKLERİ 1.2.5.1. SİSTEMİN KATILIKLARI
Türkiye’de asgari ücret sistemi yeterli esnekliği içermemektedir. OECD üyesi bir çok ülkede sistem çalışanların statüsü, sektörel, işkolu, yaş ve bölgesel kriteri baz alan esnekliklere sahiptir. Örneğin 16 ülke (Japonya, Malezya, Kanada gibi) bölgesel bazlı bir esnekliğe sahip iken, işkolu esaslı 96
esnek asgari ücret uygulaması 17 ülke (sözgelimi Avusturya, İsveç) tarafından benimsenmiştir. Türkiye’de ise, mevcut sistem sadece 16 yaşından küçükler için ve çırak statüsünde çalışanlar için bir esneklik olanağı getirmektedir. 16 yaşını doldurmamış kişilere asgari ücretin yaklaşık %85’i düzeyinde bir ödeme yapılırken, çıraklık statüsünde çalışanlar ise, asgari ücretin %30’u oranında bir ücret uygulaması öngörülmüştür. Buna karşılık, İş Yasasının ilgili maddeleri kısmi süreli ile tam süreli, belirli ve belirsiz iş sözleşmeli çalışanlar arasında asgari ücrette dahil olmak üzere İş Yasasının hükümlerinin uygulanması açısından bir farklılık yaratılamayacağını kaydetmektedir.
Aslında tarihsel süreçte ülkemizde 1951-67 dönenimde yerel (kentsel ölçekte), 1968-74 döneminde ise, bölgesel esaslı asgari ücret sistemi uygulanmıştır. Ayrıca 1989 yılına kadar tarım kesimi için de ayrı bir asgari ücret oranı belirlenmiştir. Dolayısıyla asgari ücret deneyimi Türkiye’de bu nitelikli farklılaştırma uygulamalarına açıktır.
Öte yandan mevcut yasal düzenleme asgari ücretin esnekleştirilmesini önleyecek herhangi bir hüküm de içermemektedir. İş Yasası’nın ilgili maddesi ücretlerin asgari sınırının en geç iki yılda bir belirleneceğini ifade etmekte ancak asgari ücretin ulusal mı, bölgesel mi ya da işkolu esaslı mı olacağını zikretmemektedir. Asgari Ücret Yönetmeliği’nin 6. maddesinde ise, asgari ücretin “bütün işkollarını kapsayacak” biçimde belirleneceğini belirtmektedir. Yönetmeliğin 5. maddesi de, asgari ücretin hangi kriterlere göre farklılaştırılamayacağını açık bir şekilde sıralamaktadır. Buna göre, asgari ücretin belirlenmesi sürecinden dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlere dayalı herhangi bir ayrım yapılamaz. Maddede bölge, işkolu, yaş, statü gibi kriterler tanımlanmamıştır. Bu açıdan Yönetmelik’te de bölgesel asgari ücret uygulamasına ilişkin engelleyici açık bir hüküm bulunmamaktadır. Dolayısıyla bölgesel bazda tüm işkollarını kapsayıcı bir asgari ücret oranının mevcut mevzuat hükümleriyle çelişmeyeceği açıktır.
1.5.2. UYGULAMA SORUNU
Türkiye’de asgari ücretin uygulama problemi hemen her dönem önemli sorun alanlarından biri olmuştur. Yarım asırlık deneyim sürecinde belirlenmiş asgari ücret düzeyinin hangi ölçüde benimsediği yeterince denetlenememektedir. Denetim çoğunlukla çalışanlar ve sendikalardan 97
kaynaklanan şikayet ve ihbarlara dayanmaktadır. Bir çok durumda, yasal düzenlemelere rağmen çalışanların haklarının korunması konusunda güçlü bir irade sergilenememektedir.
Öte yandan asgari ücretin kapsamı konusunda net veriler de mevcut değildir. SSK verileri ülkemizde, yaklaşık 7 milyon kayıtlı işçinin % 44'ünün asgari ücretle çalıştığını ya da asgari ücretli olarak gösterildiğini ortaya koymaktadır. Ancak uygulamadaki yaygın “çifte bordro” uygulaması göz önüne alındığında, bu oranın gerçeği hangi ölçüde yansıttığı tartışma konusudur.
Sistemin kapsamına giren işgücü oranı yanında uygulamadaki detayları da mevcut değildir. Asgari ücretten, hangi işgücü grubunun daha fazla yararlandığı, genç ve kadın çalışanların konumu gibi detaylı analizleri gerçekleştirecek veriler yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla asgari ücretin uygulama alanını denetlemek ve sistemin sonuçlarını sağlıklı bir şekilde ölçmek mümkün olamamaktadır.
Asgari ücret sisteminin katılığının uygulamada yarattığı bir diğer problem alanı da giderek genişleyen kayıt dışılık olgusunu teşvik edebilmesidir. Uygulamanın yeteri esnekliği taşımaması yanında gidererek ağırlaşan işgücü maliyetleri ve küresel rekabetin baskısı enformel sektör istihdamının ve işgücünün asgari ücret kapsamı dışında kalan oranının sürekli artmasına yol açmaktadır. Ücret dışı maliyet bir çeşit vergi gibi algılanmakta, bu açıdan adil olmayan bir sistem olarak değerlendirilmektedir. Bu durum işgücü arzını sınırlarken, asgari ücretten kaçınma eğilimini yani kayıt dışılığı genişlemektedir. Uygulama problemlerinin bir diğer kaynağı işletme ölçeğidir. Özellikle yasal uygulamaların etkinliğini belirleyen temel etmenlerden biri hiç kuşku yok ki işletme ölçeğidir. Veriler, Türkiye’de mikro işletmelerin halen toplam işletmelerin %95’ini oluşturduğunu göstermektedir. Nitekim 1-9 işçi çalıştıran işletmelerin oranı %94.94’tür. İşletmelerin %3.09’u 1-50 işçi çalıştıran küçük ölçekli işletme kategorisine girerken, 100 ve daha fazla işçi çalıştıran işletmelerin oranı sadece % 0,20’dir. Bu yapı kayıt dışılığı adeta teşvik etmektedir. TÜİK verilerine göre, 2006 yılında işgücünün, % 49.8’i, kentsel alanlarda % 34.5’i, kırsal bölgeler ise, % 88.4’ü herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışmaktadır.
İşletme ölçeği, bir yandan kurumsallaşma olgusunu geciktirmekte, öte yandan çalışan-işletme ilişkisinin paternalist bir düzeyde kalmasına yol açmaktadır. Paternalist bir işletme kültürü kurumsallığın gelişmesini engelleyen ana faktörlerin başında gelmektedir. Bu durum kayıt dışılığı 98
destekleyen bir algı yaratırken asgari ücret uygulaması dışında kalma eğilimini de güçlenmektedir. Araştırmalar çok küçük ölçekli işletmelerin sahipleri ve çalışanlarının genelde kayıt dışı kalma eğilimlerini ortaya koymaktadır (Toksöz & Özsuca; 2004: 40 ). Özellikle ekonomik krizlerle birlikte küçük ve mikro işletmelerin durumları kötüleşmekte, kaynak yetersizliği içinde olan işverenler bir anlamda kendi esnekliklerini yaratma arayışına girmektedirler. Bu durumda kayıt dışılık ve dolayısıyla asgari ücret oranının altında bir ödeme bu esnekliği yaratmanın bir aracı olarak algılanmaktadır.
Sistemin uygulama etkinliğini zayıflatan ve gelişmesini etkileyen önemli unsurlardan biri de işgücü profilinin zayıflığıdır. TÜİK verileri işgücünün %50’sinin hala ilkokul mezunu olduğunu göstermektedir. Okuma yazması olmayanların oranı %5 iken, okuma yazması olup da herhangi bir eğitim kurumundan mezun olmayanların oranı %3, lise altı eğitim düzeyine sahip işgücünün oranı ise, %61’e ulaşmaktadır. Buna karşılık, toplam işgücü içinde 2 yıllık ön lisans mezunları dahil üniversite mezunlarının oranı sadece %12 düzeyindedir. Görüldüğü gibi ülkemizde işgücünün profili oldukça düşüktür. İşletmelerimizin ölçek problemi, profesyonel yöneticilik eksiği ve parçalanmış kurum kültürü yanında işgücünün düşük profili işletmelerimizde profesyonel ilişiklere dayalı bir yönetim anlayışının geliştirmesinde güçlükler yaratmaktadır. Bu durum, kayıt dışılığı olağan bir süreç olarak algılayan bir davranış yapısının gelişmesine yol açmaktadır. Veriler bu yapıyı açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim kentlerde ücretli olarak çalışanların %22.9’unun sigortasız çalıştığı görülmektedir. Bu oranın kendi hesabına çalışanlar arasında ise, %51.5’e ulaştığı anlaşılmaktadır (Toksöz; 2006: 45).
1.5.3. DÜZEYİ ve REEL DEĞERİ
Asgari ücrete ilişkin ILO sözleşmeleri makul bir asgari ücret düzeyi tavsiye etmektedir. Dolayısıyla asgari ücret, minimum yaşam standartlarını karşılamaya yetecek bir düzeyde olmalıdır. Ulusal düzeyde tek oranlı bir uygulama bölgesel gelişmişlik farklılıklarının belirgin biçimde olduğu ülkemizde asgari ücretin beklenen standartlara ulaşabilmesini sınırlamaktadır. Nitekim asgari ücret örneğin Batı Karadeniz bölgesinde ortalama ücretlerin (Kaitz endeksi3) %31’ine eş değerken, bu oran Güney 3
Kaitz endeksi (Kaitz Index), hem asgari ücretin maliyetini ölçmede hem de uluslararası karşılaştırmalarda kullanılan bir değişkendir.
99
Doğu Anadolu Bölgesinde %68’ine ulaşmaktadır. Türkiye ortalaması açısından bu oran %42 düzeyindedir. Oysa Kaitz endeksi, OECD ülkeleri arasında çoğunlukla %20 ile %40 arasında değişmektedir (Brosnan; 2003: 5). 650 600 550 500 450 400 350 300 250 200 150 100 50 0 1988
Grafik 1: Asgari Ücretin Düzeyi (PPPs)4
(PPPs $)
($)
1990
1992
1994
1996
1998
2000
2002
2004
2006
2008
Asgari ücretin reel değeri, tartışmaların bir diğer boyutunu oluşturmaktadır. Ülkemizde asgari ücret sistemi fiyat artışlarına endekslenmemiştir. Uygulamada asgari ücretin düzenli bir artış süreci izlediği görülmektedir. Ancak bu artışlarda asgari ücretin istihdam ve rekabet gücü üzerindeki etkisi her zaman dikkate alınmıştır. Bu nedenle asgari ücretin reel değeri 1974-2006 döneminde istikrarsız bir süreç izlemiştir. Örneğin 1974-80 yılları arasıdaki dönemde asgari ücret ciddi dalgalanmalar yaşamış reel düzeyde %30’a varan artışlara sahne olmuştur. Buna karşılık, 1980-90 döneminde, izlenen istikrar programlarının bir sonucu olarak asgari ücretin reel değerinin sürekli gerilediği görülmektedir. 1990’lı yıllarda ise, asgari ücretin satın alma gücü dalgalanmaya devam etmekle birlikte belirgin biçimde artmıştır. Bu dönemde asgari ücret en yüksek reel değerine 1999 yılında ulaşmıştır. Nihayet son 6 yıllık periyot asgari ücretin reel değerindeki dalgalanma devam etmiştir. Nitekim 2000 yılında % 14 ve 2001 yılında ise, % 13,7 oranında bir kayıp yaşanan asgari ücrette, 2000-2003 yıllarında, toplam reel gerilemenin %17.9 düzeyinde olduğu anlaşılmaktadır (Bağdadioğlu; 2004: 94). Bu 4
Çalışma Bakanlığı ve Eurostat verileri baz alınarak hazırlanmıştır.
100
tarihten sonra hem yüksek oranlı artışlara hem de enflasyondaki kısmi gerilemeye bağlı olarak asgari ücretin reel değerinde 2003 yılı düzeyine göre %30’lara varan artışlar gözlenmiştir (Türk-İş; 2005: 28). Tablo 12: Reel Asgari Ücret
2000 2001 2002 2003 2004 2005
Ortalama Brüt Asgari Ücret Endeksi 133.2 177.4 275.7 356.8 505.5 569.8
(Türk-iş; 2005: 28)
Ortalama Yıllık Enflasyon Endeksi 154.9 239.2 346.8 434.5 480.6 526.7
Ortalama Reel Brüt Asgari Ücret Endeksi 86.0
74.2 79.5 82.1 105.2 108.2
GSYİH Endeksi 107.4 99.3 107.1 113.4 124.2 130.2
Öte yandan Türkiye’de mevcut asgari ücret düzeyinin asgari geçim haddini bile karşılamaktan uzak olduğu ileri sürülmektedir. Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 2002 yılında asgari geçim haddinin % 56’sı olarak belirlenen asgari ücret, bir sonraki yıl % 57, 2004 yılında ise, % 75 düzeyine çıkmıştır. Buna karşılık, son 2 yıllık dönemde bu oranın yeniden gerileyerek % 65 düzeyine düştüğü kaydedilmektedir (Heberler; 2006).
2. MODELİN TEKNİK UNSURLARI 2.1. BÖLGELER ve KRİTERLER 2.1.1. ASGARİ ÜCRET BÖLGELERİ
Asgari ücret bölgelerinin tanımlanmasında DPT tarafından 2003 yılında hazırlanan “İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması” temel alınmıştır. Bu araştırmanın temel alınmasının arka planında yaten gerekçe, illerin ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyine ilişkin konuda Türkiye’nin en yetkin ve yetkili Kurumu’nun kapsamlı ve detaylı sınıflamasının daha rasyonel bir zemin yaratacağı varsayımıdır. 101
2.1.1.1. BÖLGE KAVRAMI
Bölgesel bazlı bir asgari ücret sisteminin en önemli değişkeni asgari ücret oranının farklılaştırılacağı alanları saptamaktır. Burada bölge kavramı coğrafi bir anlamda değil görece benzer ekonomik ve sosyal gelişmiş düzeyine sahip illerin gruplandırıldığı istatiski birimleri tanımlamaktadır. Bu nedenle aynı coğrafi sınırlar içinde kalan hatta komşu olan ancak çeşitli nedenlerle ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyi farklılaşan iller ayrı bölgelerde sınıflandırılmıştır. Nitekim, Kars, Bayburt ve Mardin farklı coğrafi bölgelerde olmakla beraber görece benzer gelişmişlik düzeyine sahiptirler. Aynı şekilde Batman ve Diyarbakır, Sakarya ve İzmit, Tekirdağ ve İstanbul komşu kentler olmalarına rağmen farklı gelişmişlik düzeylerine sahiptirler.
2.1.1.2. SINIFLANDIRMADA KULLANILAN KRİTERLER
DPT, 2003 yılı çalışmasında illerin bölgesel bazda sınıflandırılması için 58 ekonomik ve sosyal değişkenden yararlanmıştır. Sınıflamada yardımcı verilere oranlanan temel kriterler, değişken niteliği kazandırılmıştır. Ayrıca illerin nüfus yoğunluk farklılıklarından kaynaklanan sapmaları ortadan kaldırabilmek için veriler çoğunlukla oransal bir değere dönüştürülmüştür (DPT; 2003: 21) DPT 58 kriteri iki ana grupta, sosyal ve ekonomik değişkenler başlığı altında ayırmıştır. Sosyal değişkenler, 6 temel grupta sınıflandırılmıştır. Bunlar arasında demografik değişkenler (toplam nüfus, şehirleşme oranı, nüfus artış hızı ve doğurganlık oranı vb.), istihdam değişkenleri (işgücü miktarı, ücretli çalışan sayısı, çalışan kadın sayısı vb.), eğitim değişkenleri (okur yazarlık oranı, okullaşma oranı vb.), sağlık değişkenleri (doktor oranı, hastane ve eczane sayısı, bebek ölüm oranı vb.), alt yapı değişkenleri (asfaltlı yol oranı, içme suyuna sahip nüfus oranı vb.) ve diğer refah göstergeleri (otomobil sayısı, telefon kontür kullanım oranı, elektrik kullanımı vb.) bulunmaktadır.
İkinci olarak, ekonomik değişkenler de 4 ana başlık altında sınıflandırılmıştır. Bunlar imalat sanayi değişkenleri (işyeri sayısı, tüketilen enerji miktarı, katma değer üretimi vb.), inşaat değişkenleri (daire sayısı, borulu su tesisatı bulunan daire oranı vb.), tarım değişkenleri (tarımsal ve hayvansal üretim değerleri) ve mali değişkenler (gelir seviyesi, sermaye birikimi, ithalat ve ihracat miktarı, bankacılık göstergeleri vb.) olarak ön plana çıkmaktadır.
102
2.1.1.3. İL GRUPLARI: BÖLGELER
Yukarıda açıklanan 58 ekonomik ve sosyal göstergenin esas alındığı değerlendirme sonucunda 81 il 5 ana grupta sınıflandırılmıştır. Gruplarda yer alan illerin sayısı değişmektedir. Örneğin en gelişmiş illerin yer aldığı I. bölge grubunda sadece 5 il bulunurken, görece daha vasat bir gelişme düzeyi gösteren üçüncü bölgedeki illerin sayısı 21’i bulmaktadır. 1. Bölge Ankara Bursa İstanbul İzmir Kocaeli
2. Bölge
Tablo 13: Bölge Grupları
Adana Antalya
Aydın Balıkesir Bilecik Bolu
Çanakkale Denizli Edirne Eskişehir Gaziantep
3. Bölge
4. Bölge
5. Bölge
Artvin Burdur Çorum Düzce
Bartın Çankırı Diyarbakır
Batman Bayburt Bingöl Bitlis
Isparta Karabük Karaman
Kahramanmaraş Kastamonu Kilis
Konya Kütahya Malatya Nevşehir
Osmaniye Sinop Sivas Tokat
Samsun Trabzon Uşak
Yozgat
Afyon Amasya
Elazığ Hatay
Kayseri Kırklareli
Kırıkkale Kırşehir
Tekirdağ
Rize
Manisa Mersin Muğla Sakarya
Yalova Zonguldak (DTP; 2003: 71)
103
Adıyaman Aksaray
Ağrı Ardahan
Erzincan Erzurum Giresun
Gümüşhane Hakkari
Niğde Ordu
Muş Siirt
Tunceli
Iğdır Kars Mardin
Şanlıurfa Şırnak Van
2.1.2. ASGARİ ÜCRET OTORİTESİ 2.1.2.1. PROFİL
Asgari ücrete ilişkin ILO sözleşmeleri, üye ülkeleri asgari ücretin belirlenmesi sürecine eşit ağırlıklı olarak katılan sosyal taraflarla istişare etmelerini zorunlu kılmaktadır. İlgili işçi ve işveren taraflarına istişare edilmesi farklı aşamalarda gerçekselleştirilmesi gereken bir yükümlülüktür. İlk olarak, sosyal taraflar asgari ücret sisteminin kapsamının belirlemesinde rol almalıdırlar. İkinci olarak, asgari ücret düzeyinin belirlenmesi mekanizmasında da işçi ve işveren temsilcilerine danışılmalıdır. ILO, katılım açısından işçi ve işveren organizasyonlarının süreçteki rolünü sınırlı bir istişareden daha öteye taşımaktadır. Bu nedenle asgari ücretin belirlenmesi mekanizmalarında sosyal tarafların doğrudan katılımcı bir sorumluluk almaları beklenmektedir. Önerilecek yeni bir asgari ücret sisteminde de bu değişken göz önünde tutulmalıdır.
Türkiye’de 1969 yılından sonraki dönemde üçlü bir merkezi asgari ücret komisyonunun temel alındığı görülmektedir. Merkezi Komisyon 36 yıllık dönemde sistemin işlerliğini oldukça başarılı bir şekilde sürdürmüştür. Buna karşılık Komisyonun rolü asgari ücret oranını belirlemekle sınırlı kalmıştır. Komisyon sadece Bakanlığın çağrısı üzerine toplanmakta ve Bakanlıkça hazırlanan gündeme göre çalışmaktadır. Diğer bir ifade ile komisyon Bakanlığın talebi olmadan, ya da Bakanlığın belirlemiş olduğu gündem dışındaki konularda çalışma yapamamaktadır. Oysa endüstri ilişkileri sistemi açısından önemli bir gündem maddesi olan asgari ücrete ilişkin çalışmalar, işlevi, sorumluluğu ve rolü daha geniş dizayn edilmiş bir komisyon tarafından sürdürmelidir. Bu konuda İngiltere’deki “Asgari Ücret Komisyonu” (Low Pay Commission (LPC)) örnek olarak alınabilir (Brown; 2005). Modelde sürekliliği ve daha geniş sorumlulukları olan ve proaktif çalışacak bir otorite önerilmektedir. Bu otorite, “Ulusal Asgari Ücret Komisyonu” (UAK)’dur. UAK, sosyal partnerlerin katılımıyla dizayn edilmelidir. Komisyonda eşit sayıda işçi ve işveren temsilcileri yanında akademisyen üyeler de yer almalıdır. Böyle bir oluşum Komisyonun bağımsız çalışmasını daha fazla destekleyecektir. Komisyon ayrıca sürekliliği olan bir sekreterya ile etkinleştirilmelidir. Sekreterya, Komisyonun sorumluluk alanına giren konulardaki çalışmaları koordine etmelidir.
104
2.1.2.2. SORUMLULUK ALANI: PROAKTİF ROL
Asgari Ücret Komisyonu bağımsız bir otorite olmalı ve asgari ücret konusunda hükümeti, ekonomik aktörleri, sosyal tarafları ve kamuoyunu yönlendirici bir rol oynamalıdır. UAK, çalışmalarında ekonomik ve sosyal değişkenleri geniş bir bakış açısıyla analiz etmeli, asgari ücretin işletmelerin rekabet etkinliğine etkisini, özellikle de küçük işletmeler açısından göz önünde tutmalı, artış oranlarının istihdam ve enflasyon düzeyi üzerindeki muhtemel etkilerini dikkate almalı, ulusal ve bölgesel ekonomi açısından potansiyel maliyetleri değerlendirmelidir. UAK’ın temel sorumluluğu yıllık periyotta her bölge için asgari ücret düzeyine ilişkin olarak hükümete önerilerde bulunmaktır. Bunun yanında Komisyon ayrıca yaş, işkolu, iş statüsü ve ölçek gibi kriterlere dayalı olarak asgari ücret sisteminin esnekleştirmesini gerektirecek konularda önerilerde bulunma sorumluluğuna sahip olmalıdır. UAK, ayrıca sorumluluk alanı ile çalışmaları gerçekleştirmek ve ilgili bakanlıklara raporlamakla yetkili kılınmalıdır.
Türkiye, asgari ücret konusunda veri ve alan araştırmaları açısından oldukça sınırlı bir bilgi birikimine sahiptir. Bu nedenle UAK; TÜİK, yerel üniversiteler, meslek ve işveren kuruluşları ile sendikalarla işbirliği yaparak asgari ücrete ilişkin araştırma projelerini desteklemeli, asgari ücretin gerçekçi bir düzeyde belirlenmesine olanak sağlayacak veri ve istatistiklerin oluşturulmasında proaktif bir rol üstlenmelidir. Ulusal Asgari Ücret Komisyonunun araştırma misyonu kapsamında gerçekleştirmesi gereken bir diğer sorumluluk uygulanan asgari ücret oranlarının ekonomik ve sosyal sonuçlarını uzun dönemli ve periyodik araştırmalarla analiz etmektir. Bu araştırmalar sonraki dönemlerde asgari ücret oranlarının belirlenmesinde ve esnek modelli bir asgari ücret uygulamasında dikkate alınacak verilerin ve sonuçların derlenmesine olanak sağlayacaktır.
UAK, ayrıca sendikalar, işverenler sendikaları ve işveren kuruluşlarıyla istişare ve diyalog toplantıları gerçekleştirerek asgari ücrete ilişkin beklentileri saptamalıdır. Türkiye’de asgari ücretin belirlenmesi sürecine geleneksel olarak işçi ve işveren sendikaları yer almaktadır. Oysa asgari ücret örgütlenmemiş milyonlarca çalışanı ve yüz binlerce işyerini de ilgilendirmektedir. UAK periyodik toplantı, istişare, tartışma, konferans ve benzeri etkinliklerle örgütlü olmayan grupların talep ve beklentilerini belirlemeli, çalışmaları için gerekli önerilere açık olmalıdır. 105
Nihayet; Komisyon yıllık raporlar yayınlayarak kamuoyuna çalışmalarını açıklamalı, bir önceki yıl belirlenmiş olan asgari ücret düzeyinin sonuçlarını değerlendirmeli, geleceğe dönük perspektif ve analizleri duyurmalıdır.
2.1.3. BÖLGESEL MODELİN DEĞİŞKENLERİ 2.1.3.1. MİLLİ GELİR DEĞİŞKENİ
Milli gelir değişkenindeki dalgalanmalar asgari ücret düzeyinin belirlenmesinde ve artış oranlarının hesaplanmasında dikkate alınan temel kriterlerden biridir. Milli gelir, hem refah düzeyindeki değişimleri yansıtmakta hem de, verimlik açısından dikkate alınması gereken bir değeri ifade etmektedir. Milli gelir istatistikleri, özellikle işgücü verimliliği ve çalışan başına katma değer açısından da gereklidir. Bölgesel verimlilik ve gelir farklılıklarının belirgin olduğu ülkemizde ulusal verimlilik ölçümlerine dayalı tek oranlı asgari ücret düzenlemeleri özellikle üretkenliğin daha sınırlı olduğu bölgelerde faaliyet gösteren şirketler için ağır bir yük getirebilmektedir. Böyle bir durum, çoğu zaman sistem dışına kaçma eğilimini teşvik edici bir ortam yaratmaktadır. Bu nedenle bölgesel temelli bir asgari ücret sisteminde bölgeler arasındaki milli gelir farklılıkları göz önünde tutulmalıdır. Milli gelir farklılıkları ayrıca bölgesel düzeydeki geçinme haddi ya da yaşam standartları konusunda da bir fikir verebilir. Böylece bölgelerde bu düzeye uygun bir asgari ücret oranının belirlenmesi mümkün olabilir. Bölgesel verimlilik istatistiklerine kurumsal nüfus sayımı veya örnekleme dayalı araştırmalarla ulaşmak mümkündür. Bunun yanında milli gelir hesaplamaları ve vergi gelirlerine dayalı veriler de katma değer artışı konusunda önemli bir bilgi kaynaktır. Ancak bu tür verilerin spesifik beklentileri karşılaması ve bölgesel ölçekte derlenmesi gerekmektedir. Veriler, ayrıca işkolu, yaş, cinsiyet, iş statüsü gibi farklılıkları da içerecek şekilde hazırlanmalıdır. Böylece asgari ücret sisteminin çeşitli işkolları ve çalışan grupları için esnekleştirilmesi mümkün olabilecektir. TÜİK kentsel ve bölgesel milli gelir değişimlerini de yayınlamaktadır. 2001 istatistikleri iller ve bölgeler arasındaki milli gelir farklılıklarını açık bir şekilde yansıtmaktadır.
Kişi başına düşen milli gelir açısından en yüksek il 6165$’la Kocaeli olurken, en düşük il 568$’la Ağrı’dır. İki il arasında yaklaşık 11 kat fark bulunmaktadır. Bölgesel farklılık açısından bakıldığında I. bölgede kişi başına 106
düşen milli gelirin 3540$ olduğu buna karşılık bu rakamın V. bölgede 870$’a gerilediği görülmektedir. Buna göre iki bölgede oran 1/4 düzeyine kadar düşmektedir. Milli gelir açısından gözlemlenen bu farklılıklara rağmen ulusal düzeyde tek oranlı bir asgari ücret uygulaması gerçekçi olmaktan uzaktır.
Kişi Başına Düşen Milli Gelir ($)
Grafik 2: Bölgesel Milli Gelir Farklılıkları5
4000
I.
3500 3000 2500
II.
2000 1500
1000 500
0
III. IV.
0
1
2
3
Bölgeler
V. 4
5
6
Bölgesel esnekliği temel alan bir asgari ücret uygulaması her bölgenin refah düzeyine uygun bir asgari ücret oranının belirlenebilmesine olanak sağlayacaktır. Böylece görece daha gelişmiş, milli gelir düzeyi daha yüksek illerin bulunduğu bölgelerdeki (I ve II. bölgeler) ücretliler çalıştıkları illerin asgari yaşam standartlarının altında kalan bir ücret düzeyi ile karşılaşmamış olurken, yaşam standartları görece daha sınırlı olan illerde (IV. ve V. bölgeler) ise, asgari ücretin mantığıyla uyumlu ve gerçekçi bir ücret düzeyi saptanmış olur.
2.1.3.2. HARCAMA DÜZEYİ
Asgari ücret düzeyinin belirlenmesinde geçinme endeksleri kullanılan bir diğer değişkendir. Asgari Ücret Yönetmeliği Komisyona artış oranlarını belirlerken ücretliler geçinme indekslerinin ya da genel geçinme indekslerinin dikkate almasını öngörmektedir. Geçinme endeksi gıda ve gıda dışı zorunlu ihtiyaçları tanımlamada kullanılan bir kavramdır. Ücretliler 5
TÜİK verileri baz alınarak hazırlanmıştır.
107
geçinme endeksi ise, bağımlı çalışanların ağırlıklı olarak kullandıkları mal ve hizmetler sepetinin toplam değerini ifade etmektedir. Türkiye’de bölgeler arasında kullanılan mal ve hizmetlerin niteliği, düzeyi ve kapsamı açısından önemli farklılıklar mevcuttur. Bu farklılığı kılan ekonomik, sosyal ve kültürel bir çok faktör söz konusudur.
TÜİK’in hanehalkı yoksulluk sınırı geçinme endeksi olarak kabul edilebilecek bir değerdir. Veriler, 2002’de kişi başına 137 ytl olan geçinme haddinin 2005 yılında 206 ytl düzeyinde olduğunu göstermektedir. Geçinme haddi 4 kişilik bir aile için ise, 464 ytl’ye yükselmektedir.
TÜİK ayrıca bölgesel bazda harcama grubuna göre hanehalkı tüketim harcaması istatistikleri yayınlamaktadır. Verilerden hareketle model kapsamında belirlenmiş olan il grupları için hanehalkı “zorunlu tüketim” harcamalarını hesaplamak mümkündür. Grafik 3: Zorunlu Tüketim Harcaması6
450 400
I. Bölge
(YTL)
350 300 250 200
II. Bölge
150 100
50
0
V. Bölge III. Bölge
0
1
2
3
IV. Bölge 4
5
6
Sonuçlar ilgi çekici çekicidir. İlk dört bölgede gelişmişlik seviyesine bağlı olarak zorunlu harcama düzeyi en gelişmiş bölgeden daha az gelişmiş bölgeye doğru azalma eğilimindedir. Nitekim, I. bölgede 400 ytl’ye ulaşan zorunlu harcama miktarı, IV. bölgede 70 ytl düzeyine gerilemektedir. Buna karşılık V. bölge bu eğilimin dışında kalmaktadır. Bu bölge için harcama düzeyi 175 ytl düzeyine yükselmektedir. 6
TÜİK verileri baz alınarak hazırlanmıştır.
108
Sapma, büyük ölçüde bu grubu oluşturan illerin demografik yapılarıyla ilişkilidir. V. bölge ağırlıklı olarak Güneydoğu Anadolu bölgesinde yer alan iller bulunmaktadır. Bu bölge demografik olarak geniş aile geleneğine sahiptir. Verilerin hanehalkını baz olarak alması nedeniyle geniş aile faktörü bu bölge için zorunlu harcama düzeyini yükseltmiş olabilir. Dolayısıyla verilerin analizinde bölgesel bazda hanehalkı büyüklükleri göz önünde tutulmalıdır.
2.1.3.3. FİYAT ENDEKSLERİ
Ücret, çalışanın sosyal yaşam kalitesini belirleyen oldukça önemli bir faktör olduğu için reel değerini koruması gerekir. Enflasyon verileri, asgari ücretin periyodik güncellemeleri için kullanılan temel kaynaklardan biridir. Nitekim yasal bir asgari ücrete sahip olan tüm OECD ülkelerinde enflasyon değişkeni asgari ücret düzenlemelerinde esas alınan bir kriterdir. Enflasyon oranları geçinme endekslerindeki periyodik değişimi yansıtır. Grafik 4: Bölgesel Enflasyon Oranları7 (2005 Aralık-2006 Kasım)
10,2 Enflasyon Oranları %
10
9,6
II
9,4
III
9,2
IV
9
8,8 8,6
8,4 8,2
7
I
9,8
0
1
2
3
Bölgeler
TÜİK verileri baz alınarak hazırlanmıştır.
109
4
5
V
6
Enflasyon verileriyle bölgesel bazdaki fiyat hareketlerini de izlemek mümkündür. Veriler, sınırlı da olsa bölgeler arasında enflasyon farklılıkları olduğunu göstermektedir. Gözlenen varyasyonlar aslında doğal bir sonuçtur. Çünkü daha gelişmiş bölgeler nüfus yoğunluğu, satın alma eğilimleri (talep) ve üretim maliyetleri açısından daha yüksek bir baskıyla karşılaşmaktadırlar. Bu durum, fiyat değişimlerini etkilemektedir. Dolayısıyla tek oranlı bir asgari ücret uygulaması bölgesel fiyat değişimlerini tam olarak izleyememektedir.
Genel fiyat artışlarına dayalı bir ücret artışı, kimi bölgelerde reel kayıp, bazı bölgelerde ise, satın alma gücünde artış anlamına gelecektir. Bölgesel esnekliği esas alan bir asgari ücret sistemi ise, görece daha adil ve reel satın alma gücünü korumada daha gerçekçi bir politikayı yansıtacaktır.
2.1.3.4. ÖDEME GÜCÜ KAPASİTESİ
Ücret, emeği ile çalışan işgücünün tek gelir kaynağını oluşturan geniş bir toplumsal kitlenin aileleriyle birlikte yaşam kalitesini belirleyen en temel faktördür. Buna karşılık, ücret aynı zamanda bir maliyet faktörüdür ve şirketlerin özellikle de ödeme kapasitesi düşük olan işletmelerin ayakta kalmaları açısından oldukça kritik bir faktördür. Bu nedenle asgari ücretin belirlenmesinde ve artış oranlarının düzenlemesinde şirketlerin ödeme kapasitelerinin dikkate alınması gerekir. Ödeme gücü kapasitesinin analizi oldukça zordur, ancak çeşitli değişkenlerden hareketle tahmin edilmesi mümkündür.
Ödeme kapasitesi, özellikle asgari ücretin bölgesel ya da işkolu bazlı esnekleştirilmesi kapsamında ön plana çıkan bir değişken olma eğilimindedir. Bölgesel gelişmişlik farklılıklarının geniş olduğu ülkelerde şirketlerin ödeme kapasitelerinin de belirgin biçimde değişmesi doğaldır. Bu nedenle bölgesel bazlı bir asgari ücret uygulamasında farklı bölgelerde faaliyette bulunan şirketlerin ödeme kapasiteleri mutlaka göz önünde tutulmalıdır. Özellikle küçük ölçekli şirketlerin yoğunlaştığı bölgelerde şirketlerin karşılaştıkları kredi sorunları nedeniyle ödeme kabiliyetinin oldukça sınırlı olacağı açıktır.
Türkiye’de şirketler, hacimlerine, faaliyette bulundukları bölgeye ve hukuki statülerine göre farklı ödeme kapasitelerine sahiptirler. Ortalama ücretler bu konuda önemli bir gösterge niteliğindedir. Nitekim, TÜİK tarafından gerçekleştirilen “İmalat Sanayiinde Ücret ve Kazanç” araştırması ülkemizde şirketler arasındaki ödeme gücü farklılığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. 110
Araştırmada, imalat sanayiinde işyeri büyüklüğüne göre kişi başına aylık ortalama brüt ücret ve kazançlar karşılaştırıldığında, işyeri büyüklüğü arttıkça kişi başına aylık ortalama brüt ücretlerin de arttığı görülmektedir. Veriler, 10-49 çalışanı bulunan işyerlerinde, aylık ortalama brüt ücretin 885 ytl, 500 ve daha fazla çalışanı bulunan büyük ölçekli işletmelerde ise, bu rakamın, aylık ortalama 1511 ytl olduğunu tespit etmiştir. Tablo 14: Ölçeksel Ödeme Kapasitesi (2006/III)
Ölçek
Ortamala Ücret (YTL)
10 - 49
885
100 - 499
1119
50 - 99 500 +
Genel Ortalama
Genel Ortalamaya Oranı (%)
Asgari Ücretin Ortalama Ücrete Oranı (%)
74
55
67
967
85
1511
115
1314
100
88 47 35 40
Görüldüğü gibi küçük ölçekli imalat işletmeleri ile büyük ölçekli imalat işletmeleri arasında ciddi bir ödeme kapasitesi farkı mevcuttur. Nitekim, 1049 işçi çalıştıran küçük ölçekli şirketlerin ücret düzeyi 500 ve daha fazla işçi çalıştıran şirketlerin ortalama ücretlerinin ancak %59’una ulaşabilmektedir.
Benzer bir değerlendirmeyi genel ortalama ücretler açısından da yapmak mümkündür. Buna göre küçük ölçekli şirketlerin ödeme kapasitesi ortalama ücretlerin sadece %67’isine eş değerdir. Bu oran, 50-99 işçi çalıştıran orta ölçekli şirketlerde %74’e, 500 ve daha fazla ücretli çalıştıran büyük ölçekli şirketlerde ise, ortalamanın %115’ine ulaşmaktadır. Ödeme gücü kapasitesini yansıtan bir diğer gösterge, kamu ve özel sektör ücret göstergeleridir. Kamu sektöründe ortalama ücretler 2091 ylt düzeyinde iken, özel sektörde ortalama 1242 ylt’ye gerilemektedir. Buna göre özel sektörde ödenen ücretlerin oranı kamudaki ücretlerin sadece %59’una ulaşmaktadır. Bu farklılığın arka planında kamu sektöründeki toplu pazarlık faktörü bulunmaktadır. 111
Grafik 5: Kamu ve Özel Sektör Ödeme Kapasitesi8 (2006/III)
2500
Kamu
2000 1500
Özel
1000
500
0
0
1
2
3
Nihayet ödeme gücü kapasitesinin bir diğer yansıması bölgesel ücret farklılıklarıdır. Bölgeler arasında ciddi ücret farklılıkları mevcuttur. Nitekim ortalama ücretlerin en yüksek olduğu Batı Karedeniz bölgesinde (BKB) 1.722 ylt olan ücret düzeyi Güneydoğu Anadolu bölgesinde (GAB), 784 ytl’ye gerilemektedir. Oransal olarak GAB’de faaliyette bulunan imalat şirketleri BKB’daki şirketlerin ödeme kapasitesinin sadece %46’sına ulaşabilmektedir.
8
TÜİK verileri baz alınarak hazırlanmıştır.
112
Tablo 15: Bölgesel Ücret Farkları (2006/III)
Bölgeler
Akdeniz Batı Anadolu Batı Karadeniz Batı Marmara Doğu Karadeniz Doğu Marmara Ege Güneydoğu Anadolu İstanbul Kuzeydoğu Anadolu Orta Anadolu Ortadoğu Anadolu Türkiye Geneli
Brüt Ücret (YTL)
Ortalama Ücrete Oranı
1276
100
1208 1402 1722 1214 1194 1550 1113 784 1318 1284 1075 960
95 110 135 95 94 121 87 61 103 101 84 75
Bölgesel ödeme farklılıkları ulusal düzeyde tek oranlı bir asgari ücret sisteminin rasyonel olmadığını göstermektedir. Bölgeler arasındaki ekonomik ve sosyal kökenli gelişmişlik varyasyonları bu bölgelerde faaliyet gösteren şirketlerin üretim, piyasa payı, ihracat ve karlılık gibi değişkenlerini doğal olarak etkilemektedir.
113
Grafik 6: Bölgesel Ödeme Kapasitesi9 (2006/III) 1600
(Ortalama Ücretler)
1400
1200
1000
800
600 400
200
0
0
1
2
3
Bölgeler
4
5
6
Bu durum, model kapsamında tanımlanan bölgelerin ödeme kapasitelerine de yansımaktadır. Dolayısıyla bölgesel gelişmişlik farklılıklarını esas alan bir asgari ücret modeli hem bu bölgelerdeki şirketlerin ayakta kalma ve rekabet edebilme koşullarını destekleyecek hem de bu bölgelere dönük sermaye ve yatırım akışını hızlandırabilecektir. Ödeme kapasitesinin dikkate alınması aynı zamanda kayıt dışılığı da önleyecek bir mekanizma yaratabilir. Kayıt dışılık olgusunun önemli gerekçelerinden birinin yüksek maliyet olduğu bilinmektedir. Esnek bir asgari ücret modelinde ödeme kapasitesi kriterinin benimsenmesi bu gerekçeyi nötralize etmede önemli bir rol oynayabilir.
Bölgesel asgari ücret sisteminde tanımlanmış olan bölgelerdeki ödeme kapasiteleri periyodik araştırmalarla ölçülmelidir. Önerilen model açısından Ulusal Asgari Ücret Komisyonu’nun sekreteryası periyodik ölçümleri TÜİK’le işbirliği yaparak gerçekleştirmelidir. Böylece yıllık asgari ücret artışlarında baz alınacak verilere ulaşılmalıdır.
9
TÜİK verileri baz alınarak hazırlanmıştır.
114
2.2. MODEL KAPSAMINDA BÖLGESEL ASGARİ ÜCRET 2.2.1. AMAÇ ve PARİTELER 2.2.1.1. AMAÇ
Bu çalışmanın amacı, bölgelere ilişkin asgari ücret düzeylerini tayin etmek değildir. Böyle bir amaç, projenin hedefi olmadığı gibi, kapsamını da aşmaktadır. Araştırmanın bu bölümünde mevcut asgari ücret düzeyleri (531 ve 585 ytl) baz alınarak üç ayrı senaryo çerçevesinde bölgesel asgari ücret oranlarına ilişkin projeksiyonlar yapılmaktadır.
Üç ayrı senaryo tercihinin arka planında yatan temel gerekçe, gereksiz tartışmalardan kaçınmaktadır. Araştırma, akademik bir kaygıdan hareketle esnek temelli bir modelde mevcut asgari ücret düzeyinin bölgesel yansımalarını analiz etmeyi hedeflemektedir.
2.2.1.2. BÖLGELER ARASINDAKİ PARİTELER
Bölgesel asgari ücret uygulamasında bölgeler arasındaki ücret farklarının (paritelerin) gerçekçi bir şekilde belirlenmesi oldukça önemlidir. Geniş ücret pariteleri bölgeler arasındaki göçü teşvik ederken, ücret farklılıklarının daraltılması ise, bölgesel asgari ücretten beklenen esnekliği sağlayamayabilir. İdeal pariteler kapsamlı bölgesel ekonomik ve sosyal farklılıklara dayalı analizlerle saptanmalıdır. Ayrıca asgari ücrete ilişkin uygulamalar zaman içinde daha ideale yakın bir paritenin geliştirilmesine olanak tanıyacaktır.
Öte yandan esnekleştirilmiş bir asgari ücret modelinde sabit bir parite yaklaşımından söz edilemez. Ekonomik ve sosyal koşullara göre bölgeler arasındaki parite varyasyonları değiştirilebilir. İşgücü mobilitesi, yatırım tercihleri, bölgesel kalkınma beklentileri, enflasyon hedeflemesi gibi bir çok ekonomik ve sosyal gerekçe paritelerin esnek bir çerçevede uygulanmasını gerektirebilir.
Bu çalışma kapsamında bölgeler arasındaki paritelerin belirlenmesi sürecinde pratik bir yöntem geliştirilmiştir. Bu amaçla 1969-72 dönemindeki bölgesel asgari ücret verileri baz alınarak uygulanacak pariteler belirlenmiştir. Söz konusu dönem, ülkemizde bölgesel bazlı asgari ücret uygulamasının ilk periyodunu temsil etmektedir. Tarihsel deneyimler modern uygulamalar için referans teşkil etmelidir. 115
Araştırmada üçlü bir projeksiyon hedefiyle pariteler üç farklı senaryo için ayrı ayrı belirlenmiştir. Böylece mevcut asgari ücret düzeyinin birinci senaryoda I. bölge, ikinci senaryoda V. bölge ve üçüncü senaryoda III. bölge için ideal düzey olduğu varsayımı altında diğer bölgelere ilişkin projeksiyonlar yapılmıştır. Bölgeler
I. Bölge II. Bölge III. Bölge IV. Bölge V. Bölge
Tablo 16: Bölgesel Pariteler Pariteler (I. Senaryo)
Pariteler (II. Senaryo) 1,21 1,10 1,06 1,03 1,00
1,00 0,91 0,88 0,85 0,83
Pariteler (III. Senaryo) 1,14 1,03 1,00 0,97 0,94
Birinci senaryoda I. bölge en yüksek pariteye sahip il grubu olarak tayin edilmiştir. Daha sonra bu parite baz alınarak diğer bölgelerin pariteleri tespit edilmiştir. Bu senaryoda en gelişmiş I. bölge ile en az gelişmiş V. bölge arasındaki parite farkı %17’dir.
İkinci senaryoda, V. bölge baz alınarak diğer bölgelerin pariteleri belirlenmiştir. Bu senaryoya göre, en gelişmiş bölge (I) ile en az gelişmiş bölge (V) arasındaki parite farkı %21’e ulaşmaktadır.
Nihayet, son senaryoda ise, III. bölge baz alınmış pariteler diğer bölgelere buna göre dağıtılmıştır. Bu senaryoda en gelişmiş bölge (I) ile en az gelişmiş bölge (V) arasındaki parite farkı %20’i düzeyindedir.
2.2.2. ÜÇ SENARYO: FARKLILIKLARIN ANALİZİ ve DEĞERLENDİRİLMESİ 2.2.2.1. I. SENARYO
Birinci senaryo projeksiyonu I. bölgenin temel alınarak diğer bölgelere ilişkin paritelerin belirlenmesini öngörmektedir. Senaryoda mevcut asgari ücret düzeyi en gelişmiş bölge baz alınarak dağıtılmıştır. Projeksiyonda hem 2006 hem de 2007 asgari ücret oranlarına göre bir dağılım gerçekleştirilmiştir. Böylece asgari ücret farklılıklarını da görmek mümkün olabilmektedir. Ancak 2007 değerleri sadece gösterge niteliğindedir. Analiz ve değerlendirmeler 2006 yılı asgari ücret verilerine göre yapılmıştır. 116
Tablo 17: Bölgesel Asgari Ücretler (I. Senaryo)
Bölgeler
I. Bölge II. Bölge III. Bölge IV. Bölge V. Bölge
Pariteler 1,00 0,91 0,88 0,85 0,83
Asgari Ücret (531 YTL) 531,0 481,4 467,3 453,1 439,0
Asgari Ücret (585 YTL) 585 532,4 514,8 497,3 485,6
Projeksiyon sonuçları, mevcut asgari ücret düzeyinin en gelişmiş I. bölge için baz alınması halinde V. bölgede asgari ücret düzeyinin 439 ytl olması gerektiğini göstermektedir. 481,4 ytl olan II. bölgedeki asgari ücret düzeyi ile V. bölgedeki asgari ücret düzeyi arasında % 8’lik oransal bir fark olduğu görülmektedir. Oransal değişken, gelişmişlik farkı azaldıkça daralmaktadır. Nitekim, IV. ve V. bölgeler arasındaki oran sadece % 3.2’dir.
Öte yandan bölgesel asgari ücret oranlarının ortalama ücretlerle ilişkisi analiz edildiğinde asgari ücrete ilişkin ücret maliyetinin belirgin biçimde gerilediği görülmektedir. Nitekim mevcut asgari ücret düzeyinde II. bölge için %38,45 olan asgari ücret rasyosu bölgesel asgari ücret uygulamasının söz konusu olması halinde %34,86’ya gerilemektedir. En belirgin gerileme V. bölgede gözlenmektedir. Halen %60,89 olan asgari ücretin ortalama ücretlere oranı bölgesel asgari ücret benimsendiği bir senaryoda %50,34’e gerilemektedir. Bölgeler
I. Bölge II. Bölge III. Bölge IV. Bölge V. Bölge
Tablo 18: Kaitz Endeksi (I. Senaryo)
Asgari Ücret Düzeyi (YTL) 531,0 481,4 467,3 453,1 439,0
Ortamala Ücretler (YTL) 1423 1381 1180 1153 872
Mevcut Rasyo (%) 37,32 38,45 45,00 46,05 60,89
Bölgesel Rasyo (%) 37,32 34,86 39,60 39,30 50,34
Çok daha önemlisi, asgari ücretin ortalama ücretlere rasyosu açısından makul bir düzey olarak kabul edilen %40 seviyesi dikkate alındığında, mevcut asgari ücret düzeyi açısından üç bölgenin (III., IV., ve V. bölgeler) bu oranın üzerinde olduğu, bölgesel asgari ücret uygulamasının mümkün olduğu bir 117
durumda ise, sadece V. bölgenin bu sınırın üzerinde kaldığı görülmektedir. Bu sonuç, hem bu bölgelerdeki şirketlerin rekabet gücünün gelişmesine katkıda bulunmuş olacak hem de kayıt dışılığı azaltmada önemli bir işlev görecektir.
2.2.2.2. II. SENARYO
İkinci senaryo projeksiyonunda V. bölge baz alarak mevcut asgari ücret düzeyleri diğer bölgelere dağıtılmıştır. Senaryoda ulusal asgari ücret düzeyinin en az gelişmiş bölgedeki ekonomik ve sosyal koşulları temsil ettiği varsayımı geçerlidir. Dolayısıyla asgari ücret düzeyi daha gelişmiş bölgelerdeki paritelere göre yükselmektedir. Projeksiyon benzer biçimde hem 2006 hem de 2007 asgari ücret oranları esas alınarak gerçekleştirilmiştir. Tablo 19: Bölgesel Asgari Ücretler (II. Senaryo)
Bölgeler
I. Bölge II. Bölge III. Bölge IV. Bölge V. Bölge
Pariteler 1,21 1,10 1,06 1,03 1,00
Asgari Ücret (531 YTL) 642,3 582,4 565,3 548,1 531,0
Asgari Ücret (585 YTL) 707,9 643,5 620,1 602,6 585,0
Projeksiyon sonuçları, mevcut asgari ücret düzeyinin V. bölgeyi temsil ettiği varsayımı altında I. bölgedeki asgari ücret düzeyinin 642,3 ytl olması gerektiğini öngörmektedir. İki bölge arasındaki oransal fark % 21 düzeyindedir. Oransal fark daha gelişmiş bölgeler söz konusu olduğunda daralmaktadır. Nitekim I. ve II. bölge arasındaki fark %9’a gerilemektedir. Aynı şekilde III. ve IV. bölgeler arasındaki fark %3 düzeyinde kalmaktadır. Bölgeler
I. Bölge II. Bölge III. Bölge IV. Bölge V. Bölge
Tablo 20: Kaitz Endeksi (II. Senaryo)
Asgari Ücret Düzeyi (YTL) 642,3 582,4 565,3 548,1 531,0
Ortamala Ücretler (YTL) 1423 1381 1180 1153 872
118
Mevcut Rasyo (%) 37,32 38,45 45,00 46,05 60,89
Bölgesel Rasyo (%) 45,14 42,17 47,91 47,54 60,89
Farklılıklara ortalama ücretler perspektifiyle bakıldığında II. senaryoda oranların, I. senaryoya göre yükseldiği görülmektedir. Nitekim, tüm bölgelerdeki asgari ücret düzeyi kabul edilebilir sınır olan %40’ı aşmaktadır. Mevcut duruma göre dezavantajlı konuma geçen III. bölgede fark 2,9 puan (%6,4) düzeyinde kalırken, IV. bölgede %3,2 düzeyini bulmaktadır. Böyle bir sonuç, I. senaryoya göre işgücü maliyetinin göreceli olarak yükselmesi anlamına gelmektedir. Yüksek işgücü maliyetleri ödeme kapasitesini zorlayabileceği gibi kayıt dışılık seçeneğini de güçlendirebilir.
2.2.2.3. III. SENARYO
Üçüncü senaryo projeksiyonunda III. bölge baz alınarak mevcut asgari ücret düzeyleri diğer bölgelere dağıtılmıştır. Senaryoda mevcut ulusal asgari ücret düzeyinin Türkiye’de vasat ekonomik ve sosyal koşulları temsil ettiği varsayımı geçerlidir. Dolayısıyla asgari ücret düzeyi daha gelişmiş bölgelerdeki pariteler söz konusu olduğunda yükselmekte, daha az gelişmiş bölgeler dikkate alındığında ise, azalmaktadır. Bu senaryoda da projeksiyon hem 2006 hem de 2007 asgari ücret oranları için ayrı ayrı yapılmıştır. Tablo 21: Bölgesel Asgari Ücretler (III. Senaryo)
Bölgeler
I. Bölge II. Bölge III. Bölge IV. Bölge V. Bölge
Pariteler 1,14 1,03
1,00 0,97 0,94
Asgari Ücret (531 YTL) 603,4 547,1 531,0 514,9 498,8
Asgari Ücret (585 YTL) 666,9 602,6 585,0 567,5 549,9
Bölgeler arasındaki ücret farklılıkları dikkate alındığında en gelişmiş I. bölge ile en az gelişmiş V. bölge arasında %17 düzeyindeki fark birinci ve ikinci senaryolara göre daralma anlamına gelmektedir. Oysa I. ve II. bölge arasındaki fark önceki senaryoların tersine genişleyerek %10,3’e yükselmiştir.
119
Bölgeler
I. Bölge II. Bölge III. Bölge IV. Bölge V. Bölge
Tablo 22: Kaitz Endeksi (III. Senaryo)
Asgari Ücret Düzeyi (YTL) 603,4 547,1 531,0 514,9 498,8
Ortamala Ücretler (YTL) 1423 1381 1180 1153 872
Mevcut Rasyo (%) 37,32 38,45 45,00 46,05 60,89
Bölgesel Rasyo (%) 42,40 39,62 45,00 44,66 57,20
Analiz, ortalama ücretler açısından yapıldığında, III. senaryoda I. senaryoya göre daha yüksek ancak II. senaryoya göre daha düşük oranların söz konusu olduğu görülmektedir. Sonuçlar, II. bölge dışındaki tüm bölgelerde rasyonun %40’ı aştığını ortaya koymaktadır. Ancak mevcut durum baz alındığında IV. ve V. bölgelerde asgari ücretin ortalama ücretlere oranının gerilediği anlaşılmaktadır. Gerileme oranı %3,1 ve %6,4 düzeyindedir. Buna karşılık, I. ve II. bölgeler mevcut avantajlı konumlarını kaybetmektedirler. En yüksek değişim I. bölgede yaşanırken, II. bölgede daha sınırlı bir gerileme gözlenmektedir.
Böyle bir sonuç, işgücü maliyeti açısından IV. ve V. bölgelerde mevcut rekabet gücünün gelişmesi anlamına gelmektedir. Oysa I. ve II. bölge senaryo kapsamında mevcut avantajlı konumlarını kaybetmektedirler. Ancak II. bölgede asgari ücretin ortalama ücretlere oranı psikolojik eşik olan %40’ın altında kalmaktadır.
2.2.3. DAHA ESNEK BİR SİSTEM BEKLENTİSİ
Türkiye’de asgari ücret rejiminin temel sorunlarından biri de esnekliğe olanak sağlamayan niteliğidir. Oysa küresel rekabet daha esnek bir iş piyasası stratejisi ve bunla uyumlu bir işgücü piyasası politikası geliştirilmesini gerektirmektedir. Esnek işgücü piyasası uygulamasının çok önemli bir boyutu da ücret esnekliğine olanak sağlayacak bir modeli mümkün kılmasıdır. Bu amaçla mevcut asgari ücret sistemi bölgesel uygulama yanında çeşitli kriterlerle esnekleştirilmelidir.
120
2.2.3.1. YAŞ
Mevcut asgari ücret sistemi, yaş açısından bir tek uygulama esnekliği yaratmaktadır. Yönetmeliğe göre, 16 yaşını doldurmamış kişilere daha düşük oranlı bir asgari ücret düzeyi uygulanmaktadır. Uygulamada bu oran genellikle asgari ücretin %85’ine eş değerdir.
Yaş kriterine dayalı esnekleştirme politika bir çok açıdan eleştiriye açıktır. Her şeyden önce sınır olarak 16 yaşın alınmış olması isabetli değildir. İşgücüne katılma yaşı giderek yükselmektedir. Özellikle 8 yıllık zorunlu eğitim uygulaması işgücüne giriş yaşını yukarı doğru itmektedir. Ayrıca Yeni İş Yasası, çok istisnai şartlar bir yana bırakılacak olursa çalışma yaşını 15 yaşını tamamlamış olma şartına bağlamaktadır. Dolayısıyla mevcut düzenlemeye göre düşük oranlı asgari ücret çok sınırlı bir işgücü için çok sınırlı bir zaman diliminde uygulanabilmektedir.
Öte yandan ülkemizde yasal ve sosyolojik açıdan evlenme yaşı da yükselme eğilimindedir. TÜİK verileri, evlenme yaşının erkekler arasında 26’ya, kadınlar arasında ise, 23’e ulaştığını göstermektedir. Dolayısıyla 16 yaşını tamamlamış bir kişiyi yetişkin kabul etmek, aile geçindirdiğini varsaymak ve tam oranlı asgari ücrete tabi kılmak gerçekçi değildir. Asgari ücret bir çok ülkede büyük ölçüde işgücü piyasasına yeni girmiş 15-24 yaş grubu için geçerli bir ücret düzeyidir. Bu durumun, ülkemiz için de geçerli olacağı tahmin edilebilir. Dolayısıyla mevcut yaş kriteri, hem işgücü piyasası katılığını teşvik etmekte hem de bu grupların istihdam olanaklarını zorlaştırmaktadır. Nitekim veriler, genç işgücü arasındaki işsizlik oranının genel işsizlik düzeyinin iki katı olduğunu göstermektedir. Bu durumda mevcut sistemin gözden geçirilmesi gerekmektedir. Yaş kriterine dayalı esnekleştirme oldukça yaygındır. OECD ülkelerinin çoğunda genç işgücü için düşük oranlı asgari ücret pariteleri belirlenmektedir. Ancak uygulama biçimi ülkeden ülkeye değişmektedir. Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’da yetişkinlere uygulanan asgari ücret 23, 21 ve 18 yaş grupları için farklılaştırılmaktadır. 17 ve daha altı yaş grubu için Fransa’da da daha düşük bir asgari ücret oranları belirlenmektedir.
121
Tablo 23: Yaş Kriterlerine Dayalı Esnekleştirme
Ülke
ABD
Avustralya Belçika Fransa
Hollanda İngiltere İrlanda
16 Yaş (%)
17 Yaş (%)
18-19 Yaş (%)
50
60
75
82
82
76
70 80
86
90
100
62
84
34,5
39,5
70
70
62
82
49 85
İspanya
100
100
100
Kanada
100
100
100
Japonya Portekiz
Yeni Zelanda Yunanistan
(LPC; 2005: 241)
100
100
100
100
80
80
100
100
100 100 100 100
Dolayısıyla bu konuda uluslararası deneyimlerden yararlanmak mümkündür. Özellikle kademeli yaş uygulaması ilgi çekici bir modeldir. Model kapsamında 16-17 yaş grubu için asgari ücretin %75’i, 18-19 yaş grubu için ise, %85’i düzeyinde bir paritenin uygulanması önerilmektedir. Böylece bu grupların istihdam edilebilirlikleri desteklenmiş olur.
Proje kapsamında geliştirilmiş olan bölgesel asgari ücret oranları (I. senaryo) baz alındığında iki kademeli yaş kriteri esnekliğine ilişkin projeksiyonlar yapılabilir. Buna göre, I. bölgede 16-17 yaş grubu için 398,3 ytl ödeme yapılırken, V. bölgedeki şirketler ücret maliyeti açısından 69 ytl (%17,3) daha avantajlı bir konumda olmaktadırlar. Bu fark 18-19 yaş grubu için 58,5 ytl (%20,3) düzeyindedir. 122
Tablo 24: Asgari Ücret ve Yaş Esnekliği Asgari Ücret 16 - 17 Yaş 18 - 19 Yaş Bölgeler (% 85) (531 YTL) (% 75) 338,5 398,3 531,0 I. Bölge
II. Bölge
481,4
361,1
306,9
IV. Bölge
453,1
339,8
288,9
III. Bölge V. Bölge
350,5
467,3
329,3
439,0
297,9 279,9
2.2.3.2. STATÜ
Ülkemizde asgari ücret sistemi sadece çırak statüsünde çalışan kişiler için normal ücretin %30’u düzeyinde bir ödemeye olanak sağlamaktadır. Oysa işgücü piyasasında bir çok farklı statüdeki kişi istihdam edilmektedir. Farklılıkları göz ardı etmek kayıt dışılığı teşvik etmek anlamına gelmektedir. Gerçekte 10 yıl öncesine kıyasla işgücü piyasasında giderek artan ölçülerde öğrencinin istihdam edildiği görülmektedir. Öğrenciler, okul giderlerini karşılamak ve iş deneyimi kazanma beklentisi içindedirler. Ayrıca şirketler de daha düşük vasıf gerektiren işlerde geçici bir istihdam statüsü olarak öğrencileri tercih etmektedirler. Dolayısıyla bu grupları yetişkin olarak görmek ve tam oranlı bir asgari ücret uygulamak isabetli olmayacağı gibi bu grupların istihdam şansını da güçleştirmekte ya da kayıt dışılığı teşvik etmektedir. Bu nedenle öğrenim hayatına devam eden kişiler için yaş kriteri yanında öğrencilik statüsü de uygulanmalıdır. Bu konuda ABD modeli baz alınabilir. Bu kapsamda açık öğretim dışında lisans düzeyinde öğretim gören üniversite öğrencilerine asgari ücretin %85’i düzeyinde bir ödeme öngörülebilir.
123
Tablo 25: Esnek Asgari Ücret Sistemleri Bölgesel veya Sektörel
Yaş
AB
Hiç bir ülke bölgesel asgari ücrete sahip d e ğ i l d i r. L e t o n y a ’ d a yasal açıdan mümkündür. G.Kıbrıs ve Malta’da (genel asgari ücrete ilave olarak) sektörel asgari ücret uygulaması mevcuttur.
10 Ülkede (Belçika, Çek Cumhuriyeti, Fransa, İrlanda, Letonya, Lüksemburg, Malta, Hollanda, Slovakya, İngiltere) genç çalışanlar için daha düşük oranlı bir asgari ücret paritesi b e l i r l e n m e k t e d i r.
ABD
Bazı eyaletler federal asgari ücretten yüksek bir o r a n b e l i r l e m e k t e d i r. Ayrıca bazı kentler de asgari ücret belirleme yoluna gitmektedir.
Federal asgari ücret için (20 yaşından küçük ve kıdem süresinin ilk 90 günü).
Ülke
Eyaletler ulusal asgari üzerinde bir Brezilya ücretin oran belirleyebilmektedirler. Her eyalet için ve bazı işkolları için eyalet düzeyinde ayrı asgari Japonya ücret mevcuttur (işkolu asgari ücreti işgücünün sadece %8’ini kapsamaktadır.
-
-
(Carley; 2006: 9).
124
Mesleki, Niteliksel veya Diğer Farklılaştırmalar
12 üye ülkede çeşitli farklılaştırmalar söz konusudur. (Çek Cumhuriyeti (Özürlü çalışanlar), Kıbrıs (Kıdem Süresi), Fransa (özürlü kişiler, spesifik çalışma koşulları), Yunanistan (kıdem, medeni hal, eğitim, mavi-beyaz yakalı), İrlanda (kıdem, eğitim), Letonya (nitelik, meslek), Lüksemburg (nitelik), Malta (sektörel ve mesleki), Polonya (kıdem), Slovakya (özürlü), İspanya (özürlü ve çırak), İngiltere (kıdem, eğitim). Federal asgari ücret için öğrenciler, çıraklar, özürlüler ve yüzde usulüyle çalışanlar için daha düşük bir oran uygulanmaktadır -
-
2.2.3.3. ÖLÇEK
Asgari ücretin işletme ölçeği bazında esnekleştirilmesi uygulanabilecek bir diğer alternatiftir. Mevcut mevzuat işyerleri arasında hiçbir ayrım getirmeden asgari ücreti tüm işyerleri için geçerli kılmaktadır. Böyle bir politika “hakkaniyet” ve “eşitlik” açısından rasyonel görülse de uygulama etkinliği açısından gerçekçi olmaktan uzaktır. Mikro işletmelerin çoğu (işgücü büyüklüğü veya ciro hacmi açısından) tam oranlı bir asgari ücretin yükünü taşıma gücüne sahip değildir. Bu durumda kayıt dışılık başvurulan en pratik yol olmaktadır. Oysa çeşitli ülkelerde ölçek esaslı asgari ücret esnekliği uygulanmaktadır. ABD’de ciro esaslı, Endonezya’da ise, çalışan sayısını baz alan bir esnek modelleme seçeneği sağlanmaktadır.
Ciro esaslı bir politika ülkemizin kayıt dışılık problemi nedeniyle gerçekçi gözükmemektedir. Buna karşılık, sayısal temelli bir esnekleştirmeye gidilebilir. Örneğin 5 ve daha az sayıda işçi çalıştıran işyerlerine daha düşük oranlı bir asgari ücret paritesi uygulanabilir. Bazı durumlarda ise, bölge ve işkolu gibi kriterler dikkate alınarak mikro işletmeler geçici veya sürekli kapsam dışında bırakılabilir. Bu sayede küçük işletmelerin istihdam kapasitelerini geliştirmeleri mümkün olacağı gibi ayakta kalmaları da desteklenmiş olacaktır. Ayrıca kapsam dışı alternatifinden yararlanmak isteyen işletmeler çalışanlarını resmi kurumlara bildirmek zorunda kalacaktır. Bu durum, kayıtlılığı teşvik edecek bir mekanizma yaracaktır.
125
126
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ASGARİ ÜCRET UYGULAMASININ EKONOMİK ve SOSYAL SONUÇLARI
1. ANALİZ GÜÇLÜĞÜ ve DEĞİŞKENLER
Asgari ücretin genel, bölgesel veya işkolu esaslı bir çerçevede sonuçlarını ölçmek oldukça güçtür. Özellikle uluslararası karşılaştırmalar söz konusu olduğunda analiz ve değerlendirme güçlüğü daha da zorlaşmaktadır.
1.1. ANALİZ GÜÇLÜĞÜ
Analiz güçlüğü yaratan faktörler arasında çelişkili sonuçlar, ayırt edebilme güçlüğü, gecikmeli ve çoklu etki, spesifik konteks ve veri yetersizliği ön plana çıkmaktadır.
1.1.1. ÇELİŞKİLİ SONUÇLAR
Asgari ücretteki değişimlerin sonuçlarına ilişkin araştırma ve değerlendirmeler birbirinden oldukça farklı ve çelişkilidir. Her şeyden önce mevcut veri ve istatistiki datalar, asgari ücretteki değişimlerin istihdamın düzeyine, yoksulluğa, gelir dağılımına ve rekabet edebilirliğe etkisini ölçmede henüz yeterli değildir (Liu & Wu; 1999: 53). Çelişkili sonuçlara yol açan bir çok faktör söz konusudur. Özellikle uluslararası karşılaştırmalarda asgari ücretteki sistem farklılıkları, örneklem seçimi, uygulanan ekonometrik yöntem gibi bir dizi değişken çelişen sonuçların yaratılmasında rol oynamaktadır.
Sözgelimi, uluslararası karşılaşmalara dayalı olarak asgari ücrete ilişkin çalışmalar yapan Card ve Krueger (1995), Ghellab (1998), Cunningham (2002), Saget (2001) ile Maloney ve Mendez (2003) gibi araştırmacıların ulaştıkları sonuçları kıyaslamak, karşılaştırmak veya veriler arasındaki farklılıkları analiz etmek oldukça güçtür. Farklılıkları, yukarıda belirtildiği gibi kullanılan analiz tekniğine, veri periyodundaki farklılıklara ve veri kaynağına atfetmek mümkündür. Ancak aynı zamanda asgari ücretin 127
istihdam, ücretler, gelir dağılımı, rekabet gücü gibi değişkenlere etkileri ülkeye özgü asgari ücret profiline (düzeyi, kapsamı gibi), işgücü piyasalarının özelliklerine ve kurumsal değişkenlere bağlıdır ve asgari ücret sistemi, bu varyasyonları yaratmada önemli bir rol oynamaktadır (Lemos; 2004: 1). Dolayısıyla ülkeler arasındaki ekonomik ve sosyal farlılıklar, asgari ücretin net etkisini ölçmeyi zorlaştırmaktadır. Bu nedenle asgari ücretin etkileri için her ülke için genel geçer bir sonuca ulaşmak olası değildir. Ayrıca aynı ülke içinde bölgesel temelli analizlerde de benzer çelişkili sonuçlara ulaşılabilmektedir.
1.1.2. AYIRT EDEBİLME GÜÇLÜĞÜ
Sonuçları analiz etmede karşılaşılan bir diğer problem, asgari ücreti diğer ekonomik değişkenlerden ayrıştırarak etkisini ölçmenin zorludur. Çünkü çoğu durumda ortaya çıkan sonucu etkileyen bir çok değişken söz konusu olabilmektedir. Gerçekten de veri seti sorunu olmayan bir çok gelişmiş ülkede bile asgari ücretin sonuçlarına dönük analizlerde ayırt edebilme güçlüğü önemli bir belirleyicidir. Dolayısıyla asgari ücretin ekonomik ve sosyal değişkenler üzerindeki sonuçlarını sağlıklı ve net bir şekilde ölçmek oldukça güçtür.
Öte yandan uzun dönemli sonuçlar açısından asgari ücretin etkisini analiz etmede de çeşitli güçlükler söz konudur. Çünkü ekonomik büyüme ve istihdamı etkileyen bir çok dışsal faktör mevcuttur. Ayrıca kamu sektöründeki ücret artışları işgücü piyasasında etkili olan ilave bir unsur yaratmaktadır. Bu nedenle, etkinin ayrıştırılması bir çok durumda olanaksız hale gelmektedir. Buna karşılık, asgari ücret artışlarının dolaylı etkileri de göz ardı edilmemelidir. Nitekim, bir çok durumda makul olduğu kabul edilen bir asgari ücret artışı ortalama ücretleri yukarı doğru iterek enflasyon riski yaratabilmektedir (Gindling & Terrell; 2006: 1).
1.1.3. GECİKMELİ ve ÇOKLU ETKİ
Analizi güçleştiren bir diğer durum asgari ücretteki değişimin etkisinin hemen ortaya çıkmamasıdır. Artışın yansımaları çoğunlukla genel ekonomik trendlere bağlı olarak belirli bir gecikme periyodu içermektedir. Gecikmeli ve çoklu etki faktörü, özellikle asgari ücretin enflasyon ve rekabet gücü üzerindeki sonuçlarının analiz edilmesinde belirleyici bir etkiye sahiptir. Asgari ücretteki değişimlerin, enflasyon veya rekabet gücüne etkisini analizi eden araştırmalarda yansımaları kesin bir şekilde ölçmek veya tanımlamak oldukça güçtür. 128
Bu nitelikli araştırmalarda somut ölçütlerin geliştirmesi mümkün olamamaktadır. Özellikle enflasyonist etkiler açısından, araştırmacılar çoğunlukla mali ve parasal politikaların daha öncelikli olduğu konusunda uzlaşmaktadırlar.
Benzer bir değerlendirmeyi asgari ücret ve rekabet ilişkisi açısından yapmak mümkündür. Örneğin Hong Kong Üniversitesi’nden Dr. NG Sik ve ILO’dan Dr. Gerald Starr asgari ücretle rekabet etkinliği arasında açık bir ilişkiyi test etmenin güçlüğüne dikkat çekmektedirler. Dolayısıyla bu alandaki çalışmalar sınırlı düzeyde kalmıştır (Liu & Wu; 1999: 54). Bazı araştırmacılar, asgari ücretin ücret yapısı ve gelir dağılımı üzerindeki sonuçlarını değerlendirmede de benzer bir sorunun söz konusu olduğunu belirtmektedirler. Buna göre, bu tür analizlerde bir çok değişkenin dikkate alınması gerekmektedir. İlk olarak, asgari ücret artışının diğer aile üyelerinin işgücü arzını etkileyebilme varsayımı açık değildir. Ayrıca istihdam elastikiyetine bağlı olarak ailenin toplam gelirinin hangi yönde ve ne düzeyde değişeceğini kesin olarak ölçmek mümkün değildir. Bunun yanında işgücü gelirindeki değişimlere bağlı olarak ailenin elde edeceği sosyal transferlerin boyutlarını tahmin edebilmek analiz güçlüğünü yaratan bir diğer faktördür (Addison & Blackburn; 1999: 393). Nihayet, benzer kısıtlamaların asgari ücretin istihdam üzerindeki etkilerinin tahmin edilmesi açısından da geçerli olduğu ileri sürülmektedir. Özellikle enflasyonist ortamlarda şirketler asgari ücret artışlarının yaratacağı sonuçların geçici olduğunu düşünerek istihdamı azaltmaktan kaçınabilirler. Böyle bir durum söz olduğunda sonuçları net bir şekilde ölçmek güçleşmektedir.
Öte yandan, asgari ücretin istihdam üzerindeki etkilerinin analiz edilmesinde örneklem düşük ücretli işçilerle sınırlandırılmamışsa bulguları analiz etmek zorlaşmaktadır. Sonuçta, bu tür faktörler, özellikle gelişen ekonomilerde asgari ücrete ilişkin ekonometrik verilerin farklı sonuçlar yaratmasına yol açmaktadır (Lemos; 2004: 22).
1.1.4. SPESİFİK KONTEKS
Tüm bu değerlendirme zorluklarına ilave olarak, asgari ücretteki artışların etkileri bir çok araştırmada sadece spesifik bir kontekste ele alınmıştır. Araştırmalar ağırlıklı olarak asgari ücret düzeyinin yasal kapsamı, uygulamadaki etkinliği, asgari ücretteki artıştan etkilenen işgücü piyasalarının ve ekonomik koşulların karakteristik özellikleri üzerine 129
yoğunlaşmıştır (Liu & Wu; 1999: 54). Benzer şekilde asgari ücrete ilişkin uluslararası literatür özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki bulgular açısından oldukça sınırlıdır. Bu nedenle araştırmalardan hareketle bazı genel sonuçlara ulaşmak pek mümkün değildir (Lemos; 2004: 21).
1.1.5. VERİ EKSİKLİĞİ
Veri eksiği analizleri güçleştiren belirleyici faktörlerden biridir. Asgari ücret araştırmalarında en ciddi sınırlamalardan birisi zaman serisi verilerindeki eksikliktir. Ayrıca asgari ücretli çalışanların oranı, cinsiyet veya nüfus grupları (genç, kent ve kırsal ayrım) itibariyle dağılımı, bölgesel ve kentsel bazda asgari ücretli çalışan dağılımlarına ilişkin veri yetersizliği analizlerin ve tartışmaların rasyonel bir zeminde yapılmasını önlemektedir.
1.2. BELİRLEYİCİ DEĞİŞKENLER
Asgari ücretin sonuçlarını değerlendirmede belirleyici bir çok değişken söz konusudur. Bunlar asgari ücretin kapsamına giren çalışan sayısı ve yararlanma profili, genel ekonomik yapı ve asgari ücretin ortalama ücretlerle ilişkisidir.
1.2.1. KAPSAM ve YARARLANMA PROFİLİ
Asgari ücretin ekonomik ve sosyal sonuçlarının analiz açısından kapsam belirleyici temel bir değişkendir. Özellikle kapsamın dar olduğu ülkelerde genel sonuçlara ulaşmak sağlıklı değildir. Kapsamı etkileyen çeşitli parametreler söz konusudur.
İlk olarak, ekonomik gelişmişlik düzeyi, kapsamı biçimlendiren önemli bir değişkendir. Gelişmiş ülkelerde yararlanma oranı dramatik bir şekilde düşerken, gelişmekte olan ülkelerde bu oran yükselmektedir. Nitekim OECD ülkeleri arasında kapsam açısından işgücünün %5 ile %13’ü arasında değişen farklılıklar söz konusudur. Örneğin İrlanda’da asgari ücretten yaklaşık 163.000 işçi yararlanmaktadır (Dobbins; 2001) Bu oran, tüm işgücünün %13’üne karşılık gelmektedir. Polonyalı işçilerin sadece % 5’i asgari ücretli konumdadır. Çek Cumhuriyeti’nde ise, bu oran %2 düzeyindedir (Feldmann; 2004: 291).
Benzer biçimde Japonya, Malta, Hollanda, Portekiz, Slovakya, Slovenya, İspanya ve İngiltere’de de yararlanma oranı %3’ün altında kalmaktadır. Buna karşılık, %5’ten daha fazla yararlanma oranına sahip olan ülkeler arasında 130
Macaristan (%11.4) (Carley; 2006: 10) ve Fransa (%13) bulunmaktadır. Fransa’da 2.9 milyon asgari ücretli işçinin olduğu görülmektedir. Bu ülkede asgari ücret ödenen çalışan sayısı ekonomik koşullara bağlı olarak değişebilmektedir. Ücret artışlarına baskının arttığı dönemde asgari ücretli çalışan sayısı da yükselmektedir. Ayrıca hükümetin politikası da asgari ücretli sayısını değiştirebilmektedir (Liu & Wu; 1999: 35).
Bölgesel bazlı asgari ücret sisteminin benimsendiği Kanada'da ise, asgari ücretli çalışanların oranı eyaletler arasında büyük farklılıklar göstermektedir. 2004 yılı itibariyle asgari ücretten yararlanma düzeyinin en düşük olduğu bölge Alberta eyaleti olurken (%0.9), bu oran Newfoundland ve Labrador eyaletlerinde ise, %6.5’e yükselmektedir. 2004 yılı verileriyle Kanada’da asgari ücretli çalışanların toplam sayısı 621.000 kişiye ulaşmaktadır. Bu rakam, işgücünün %4.6’sının asgari ücretten yararlandığı anlamına gelmektedir (Statistics Canada; 2005: 19). Gelişmekte olan ülkeler söz konusu olduğunda ise, yararlanma oranı belirgin biçimde yükselmektedir. Örneğin Brezilya, Letonya ve Litvanya’da bu oran %15-%18 arasında değişmektedir. Romanya’da ise, yararlanma oranı %28’i aşmaktadır (Carley; 2006: 10). Kapsamı belirleyen bir diğer faktör asgari ücretin düzeyidir. Örneğin Lüksemburg AB’de en yüksek asgari ücret düzeyine sahip ülkedir. Bu ülkede işgücünün %16’sı asgari ücretten yararlanırken, en düşük asgari ücret düzeyine sahip olan İspanya’da, bu oran, sadece %2’dir (Brosnan; 2003: 5).
İş kıdemi ve işyeri ölçeği kapsamı belirleyen diğer faktörlerdir. Nitekim veriler, Kanada’da bu varsayımın geçerliliğini göstermektedir. Bu ülkede asgari ücretli çalışanların yarısı kariyerlerinin ilk yılını doldurmamış işgücü grubu arasında yer almaktadır. Benzer bir sonuç işletme ölçeği açısından da gözlenmektedir. Kanada’da her 10 asgari ücretli işçiden sadece 1’i 500’den fazla işçi çalıştıran büyük ölçekli işletmelerde, %30’u ise, 20’den az kişinin istihdam edildiği küçük ölçekli işyerlerinde çalışmaktadır (Statistics Canada; 2005: 22).
131
Tablo 26: Asgari Ücretin Kapsamı
Ülke
Kapsama Alanı
Belçika
Veri mevcut değil. Çalışanların % 15’i (Ancak çalışanların % 18’inin asgari ücretin % 50’si ile % 100’ü arasında değişen oranlarda kazandıkları tahmin edilmektedir).
ABD
Brezilya
Çek Cumhuriyeti Fransa Hollanda İngiltere İrlanda
İspanya Japonya Letonya Litvanya Lüksemburg Macaristan Malta Polonya Portekiz Romanya Slovakya Slovenya
(Carley; 2006: 11).
Çalışanların % 1.6’sı.
Çalışanların % 2-3’ü.
Çalışanların % 13’ü (2.9 milyon). Çalışanların % 21’i. Çalışanların % 5’i. Özel sektör çalışanlarının %4.5’i (Tarım kapsam dışında tutulmaktadır). Çalışanların % 1-3’ü. Çalışanların % 1.6’sı. Çalışanların % 15.7’si. Çalışanların % 18.4’ü, tam süreli çalışanların % 10.1’i. Tam süreli çalışanların % 15.1’i. Tam süreli çalışanların % 11.4’ü. Tam süreli çalışanların % 3.5’i. Çalışanların % 4.2’si. Tam süreli çalışanların % 4’ü. Çalışanların % 28’i. Çalışanların % 2-4’ü. Çalışanların % 2.7’si.
Asgari ücretten yararlanan işgücü profili ekonometrik analizlerde dikkate alınması gereken bir diğer değişkendir. Yararlanma profili ülkeden ülkeye farklılaşmaktadır. Gelişmiş ülkelerde genç, kısmi süreli çalışan, kadın ve göçmen işgücü ağırlıklı olabilmektedir. Örneğin Kanada’da yararlanan gruplar açısından, kadın ve genç işgücünün ön plana çıktığı görülmektedir. Nitekim her 3 genç işçiden (15-19 yaş grubu) 1'inin asgari ücret seviyesinde istihdam edildiği, buna karşılık kadın çalışanlar arasından bu oranın %6 düzeyinde olduğu görülmektedir. Bu ülkede çalışma statüsü açısından kısmi sürelilerin %15.4'ünün asgari ücretli bir işte çalışmasına karşılık, tam süreli 132
çalışanların sadece %2.2'sinin asgari ücretli olduğu bildirilmektedir (Statistics Canada; 2005: 20).
ABD’de ise, asgari ücretli çalışanların %60’ı, kadın; %40’ı ise, ailelerinde gelir getiren tek kişi konumundadır. Bu ülkede sistemden yararlananların ağırlıklı olarak tarım, perakende, restoran, güvenlik gibi işkollarında ve kişisel bakım hizmetlerinde istihdam edildiği görülmektedir (Liu & Wu; 1999: 34).
Eurostat verilerine göre, AB’de asgari ücretli tam süreli çalışanların oranı erkek çalışanlara göre kadın işgücü arasında daha yüksektir. Polonya ve Macaristan bu konuda istisnadır. Bu ülkelerde yararlanma oranı erkek çalışanlar arasında yükselmektedir. Letonya’da ise, asgari ücret kapsamına giren işgücünün oranı her iki cinsiyet için eşit gibidir. İngiltere, Hollanda, Malta, Portekiz ve Çek Cumhuriyeti’nde kadın işgücünün oranı erkeklerin iki katıdır. Romanya, Lüksemburg ve İrlanda’da asgari ücretli kadın çalışanların sayısı, bu ücret düzeyinden istihdam edilen erkek işgücünden (%30 ile %90 arasında değişen oranlarda) daha yüksektir. Bu profil, Avrupalı olmayan ülkelerde de geçerlidir. Örneğin Brezilya’da kadınların %33’ü, erkeklerin ise, %25’i asgari ücret düzeyinde kazanç elde etmektedir. ABD’de kadın işgücünün %3.6’sı asgari ücret düzeyine kazanırken, erkek işgücü arasında bu oran, %1.8’e gerilemektedir (Carley; 2006:10). Gelişmekte olan ülkelerde ise, asgari ücret mevzuatı sadece küçük bir formel gruba uygulanmaktadır. Örneğin Botsvana’da 15-64 yaş grubundaki 760,000 çalışanın sadece 235,000’i formel sektörde istihdam edilmektedir. Benzer biçimde Burkina Faso, Mali ve Malavi’de işgücünün en az %80’ini tarım ve balıkçıkla ilgilenmektedir. Hindistan’da ise, yasal asgari ücret enformel ve örgütlenmemiş sektöre odaklanmaktadır. Bu oran, işgücünün %90’nını kapsamaktadır (Saget; 2001: 12).
1.2.2. ZORLAYICILIK ve EKONOMİK YAPI
Asgari ücretin etkisini belirleyen önemli bir diğer faktör, asgari ücret mevzuatının zorlayıcılığı ve enformel sektörün hacmidir. Denetim eksikliği, zayıf örgütlenme ve toplu sözleşme kapsamının sınırlı kalması asgari ücret mevzuatının uygulamadaki etkinliğini sınırlandırmaktadır. Bu durum, asgari ücretin öneminin erozyona uğramasına yol açmaktadır (Rutkowski; 2003: 6). Asgari ücretin uygulamadan kaynaklanan sınırlılığı kayıt dışı sektörlerin hacmini genişletmektedir. Kayıt dışı sektörlerdeki çalışanlar yasal mevzuatın 133
dışında kalmakta asgari ücretten yararlanamamaktadırlar. Geniş bir enformel sektör ve kapsam dışında kalan büyük bir işgücü kitlesi, asgari ücretin önemini ve etkisini sınırlama eğilimindedir (Brosnan; 2003: 5).
1.2.3. ORTALAMA ÜCRETLERE ORANI
Asgari ücretin sonuçlarını analiz ederken ortalama ücretlerle ilişkisi de göz önünde tutulmalıdır. Asgari ücretin ortalama ücretlere oranı ülkeler arasında farklılıklar göstermektedir. Genel olarak OECD ülkelerinde bu oran %20%40 arasında değişmektedir. Tablo 27: Asgari Ücretin Düzeyi
Düşük
Asgari Ücret Düzeyi
Ortalama Ücretlere Oranı 20’den az
Makul Orta Yüksek Yüksek Oldukça Yüksek
20 - 29 30 - 39 40 - 49 50 veya daha yüksek
(Rutkowski; 2003: 6).
Buna karşılık, özellikle %50’leri aşan daha yüksek bir oran, asgari ücretin boyutlarını ve ekonomik değişkenleri etkileme gücünü genişletmektedir.
Oransal değerlere bağlı olarak asgari ücretin etkisini çeşitli biçimlerde sınıflandırmak mümkündür. Buna göre, asgari ücretin ortalama ücretlere oranının %20-%40 arasında olması makul ve kabul edilebilir seviye olarak kabul edilmelidir. %20’nin altına düşen oranlar asgari ücretli çalışanlar için asgari yaşam standardının kaybedilmesi anlamına gelirken, %40’ı aşan oranlar ise, yüksek maliyet sınırının aşıldığına işaret etmektedir (Rutkowski; 2003: 5).
1.2.4. ÜCRETİN DAĞILIM YAPISI
Asgari ücretin sonuçlarını analiz etmede ücretlerle ilişkili olarak dikkate alınması gereken bir diğer değişken ücretlerin dağılım yapısıdır. Eğer ücret adaletsizliği ve düşük ücretin yaygınlığı yüksekse, asgari ücretin etkisi daha büyük olmaktadır. Örneğin İsveç’te asgari ücretin ortalama ücretlere oranı 134
göreceli olarak yüksek olmasına rağmen, ücret dağılımı o kadar sıkıştırılmıştır ki, gerçekte hiç kimse asgari ücret almamaktadır (Rutkowski; 2003: 6).
2. ASGARİ ÜCRETİN EKONOMİK SONUÇLARI
Asgari ücretin belirlenmesi sürecinde çelişen iki değişkenin uzlaştırılması gerekmektedir. Bir tarafta çalışanların gereksinimlerine ilişkin sosyal talepler, yaşam standardı, yoksulluk ve gelir dağılımı beklentileri ön plana çıkmaktadır. Bu beklentiler, özellikle çalışanlardan ve sendikalardan kaynaklanmakta, yüksek oranlı asgari ücret artışlarına dönük baskıları genişletmektedir. Öte yandan verimlilik, rekabet edebilme yetkinliği ve istihdam ekonomik beklentiler olarak görülmektedir. Bu talep, genellikle işveren cephesinden gelmekte ve asgari ücretin baskı altında tutulmasını öngörmektedir.
2.1. İSTİHDAMA ve İŞGÜCÜ PİYASALARINA ETKİSİ
Asgari ücretin istihdam düzeyi üzerindeki etkisi son yıllarda özellikle ABD’de yapılan bir çok araştırma ile önemli bir tartışma gündemi yaratmıştır. Ancak asgari ücretin istihdama etkisi, bu etkinin yönü ve boyutları konusunda araştırmacılar arasında açık bir uzlaşı mevcut değildir.
2.1.1. ASGARİ ÜCRET ve GENEL İSTİHDAM DÜZEYİ 2.1.1.1. ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAMA ETKİSİ
Asgari ücret düzeyinin istihdam düzeyi üzerindeki etkilerine ilişkin Neoklasik Stigler (1946) ve revizyonist Lester (1946) arasındaki eski tartışma son 20 yıllık dönemde yeniden ön plana çıkma eğilimindedir (Lemos; 2004: 1). Literatürde asgari ücretin istihdam üzerindeki etkisini analiz etmede rekabetçi bir işgücü piyasası modeli varsayımı esas alınmaktadır Rekabetçi işgücü piyasası çok sayıda işverene emeğini arz eden çok sayıda çalışanın yaratmış olduğu bir piyasa alanını tanımlamaktadıR. Böyle bir piyasada aktörlerden hiçbiri tek başına ücretin düzeyini etkileme gücüne sahip değildir. Çalışanlar ve işverenler piyasa konusunda istedikleri 135
her türlü bilgiye ulaşabilme olanağına sahip iken, işgücü mobilitesi maliyetsizdir. Bu modelde ücret ve istihdam düzeyi, işgücü arzı ve talebi tarafından belirlenmektedir (Liu & Wu; 1999: 4). Ücretlerin Düzeyi
İşgücü Arzı
Wm Wc
İşgücü Talebi Em
Ec
İstihdam
Şekilde görüldüğü gibi, böyle bir piyasada rekabet dengesi A noktasında oluşmaktadır. Bu noktadaki ücret düzeyi, Wc; istihdam düzeyi ise, Ec’dir. En yalın biçimiyle asgari ücret düzeyi (Wm) piyasa ücretinin (Wc) üzerinde gerçekleşirse, denge ücret düzeyinin üzerinde ki bir asgari ücret işgücü talebini azaltırken, işgücüne yeni girişleri de sınırlamaktadır. Yeni denge noktası istihdamda azalma ve işsizlik düzeyinde genişleme biçiminde iki temel sonuç yaratmaktadır (Partridge & Partridge; 1999: 715).
İşgücü piyasası böyle bir durumda yeni bir denge noktası olan B noktasında oluşmaktadır. B noktasında, istihdam düzeyi Em noktasında oluşurken, Wm noktasından daha yüksek bir ücret düzeyi yaratılmış olunmaktadır. Bu durum, asgari ücretin istihdam etkisi olarak bilinen bir sonuç yaratmaktadır. Daralan istihdam miktarı (Ec-Em) ücret düzeyinin hangi oranda arttığına ve işgücü talep elastikiyetine bağlıdır. Eğer işgücü talebi yüksek bir ücret duyarlığına sahipse, asgari ücret istihdamı belirgin bir biçimde azaltmaktadır (Liu & Wu; 1999: 5). Buna karşılık, reel dünyanın karmaşık koşulları rekabetçi piyasa koşullarındaki arz talep modeline dayalı analizleri güçleştirmektedir. İstihdam etkisinin hacmini belirleyecek çeşitli değişkenlerden söz etmek mümkündür. Her şeyden önce, asgari ücretin kapsamı kusurludur. Daha yüksek bir asgari ücret düzeyi çalışanları kapsam dışından kapsam içi sektörlere yöneltebilmektedir. Eş zamanlı olarak kapsam içi çalışanlar istihdam edildikleri işkollarından kapsam dışı endüstrilere geçmeye 136
zorlanabilirler. İkinci olarak, yeni denge noktasında istihdam edilme koşulları oldukça güçleşecek olan bazı çalışanlar, işgücü piyasasından ayrılmak zorunda kalabilirler. Buna ilave olarak, firmalardan bir kısmının asgari ücret düzeyinde rekabet etmesi söz konusu olmayabilir.
Ayrıca bazı şirketler istihdamın tam ve kısmi süreli oranlarını yeniden düzenlemeye yönelebilirler. Bazı şirketler de artan asgari ücret düzeyini karşılamak için ücret dışı ödemelerinden (eğitim giderleri gibi) tasarruf etme yoluna gidebilirler. Nihayet, bazı şirketler vasıfsız işgücü yerine vasıflı işgücünü ikame etmek isteyebilir. Bu uygulamalar, toplam işgücü arzında reel değişimi sınırlamaktadır. Dolayısıyla benimsenen politikaların toplam istihdam üzerindeki etkisi de açık değildir.
Öte yandan asgari ücret tartışmalarında monopsoni işgücü piyasası yaklaşımı son yıllarda ilgi çeken bir diğer modeldir. İşgücü arzı sınırlandırılmış monopson bir piyasada asgari ücret, istihdam düzeyini olumlu yönde etkileyebilir. Card ve Krueger, yeterli şeffaflığın olmaması ve mobilite maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle, düşük ücretli işgücü piyasalarında monopsoni modelinin mümkün olabileceğini ileri sürmektedirler. Buna karşılık, çoğu ekonomist tipik işgücü piyasasında monopsoni modelinin uygulanabilirliğini sorgulamaktadır (Partridge & Partridge; 1999: 715).
Böyle bir durumda, artan asgari ücretin istihdam sonucunu tahmin etmek oldukça güçtür. Rekabetçi model genel olarak istihdamın işsizlik veya toplam çalışma saatinin azalmasının bir sonucu olarak daralacağını öngörürken, monopsini modeli tersi bir sonucun mümkün olabileceğini iddia etmektedir. Oysa her iki model açısından da kapsam içi ve dışı sektörlerdeki göreceli istihdam hacmi ve ikame etkisi istihdam tahminlerini güçleştirmektedir. Ayrıca işgücü arzı, artan asgari ücretin bir sonucu olarak genişleyebileceği gibi bazı çalışanların cesaretinin kırılmasına ve piyasadan çekilmesine bağlı olarak artmaya bilir. Böyle bir eğilim, sonucu tahmin etmeyi güçleştirmektedir.
Sonuç olarak, asgari ücretin artmasının bir sonucu olarak işsizlik oranlarının her koşulda yükseleceği varsayımı geçerli değildir. Dolayısıyla işgücü maliyeti Grafikte görüldüğü gibi WcWm miktarı kadar artmayabilir ve bu durum asgari ücretin istihdam etkisini sınırlamış olur (Liu & Wu; 1999: 5).
137
2.1.1.2. AMPİRİK SONUÇLAR
Asgari ücretin istihdam üzerindeki etkisini ölçmeye dönük araştırma sonuçları önemli bir tartışma gündemi yaratmaktadır. Geleneksel olarak asgari ücrette makul olmayan bir artışın istihdamı olumsuz yönde etkileyeceği konusunda geniş bir uzlaşı mevcuttur (Rutkowski; 2003: 11). Buna karşılık, 1980’li ve 90’lı yıllarda OECD ülkelerinde yapılan araştırmalar ekonomistler arasındaki bu konsensüste bir kırılma yaratmıştır. Bu nedenle asgari ücretin genel olarak istihdam üzerindeki etkisinin yönü ve boyutları tıpkı teoride olduğu ampirik araştırmalarda da oldukça çelişkilidir (Liu & Wu; 1999: 55). 2.1.1.2.1. NÖTR VEYA OLUMLU ETKİ
Bazı araştırmacılara göre, asgari ücretin istihdam üzerinde belirgin bir etkisi söz konusu değildir. Son yıllarda bu alanda yapılan çalışmaların sayısında belirgin bir artış olmuştur. Araştırmalar çoğunlukla asgari ücretteki artışların istihdama etkisini analiz etmeye dönüktür. Özellikle 1980’li ve 90’lı yıllarda Katz ve Krueger (1992), Card (1992), Card ve Krueger (1994), Card, Katz ve Krueger (1994) ve Machin ve Manning (1994) gibi araştırmacılar asgari ücretteki artışların işgücü piyasaları üzerinde pozitif etkiler yaratabileceğini ileri sürdürmektedir (Burnette; 2005:7).
Bu alandaki öncü çalışmalar Card ve Krueger tarafından New Jersey ve Pensilvanya’da hazır yiyecek endüstrinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmada federal asgari ücrette 1990-91 yıllarında yapılan artışın istihdam üzerinde görünür bir etkisi olmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Partridge & Partridge; 1999: 714). Araştırmacılar ayrıca, asgari ücretteki artışların bazı açılardan istihdamı teşvik edici bir etki yarattığı görüşündedirler. Bunun nedeni, artan asgari ücrete dönük işgücü arzının genişlemesi ve daha önce düşük ücretli olduğu için talep edilmeyen boş iş pozisyonlarının da doldurulabilmesidir (Liu & Wu; 1999: 56). Benzer şekilde Machin ve Manning (1994), İngiltere’de asgari ücretin istihdam üzerinde belirgin bir etkisi olmadığını saptamıştır. Ayrıca Machin (2003), Currie ve Fallick (1996) ile Dickens (1999) negatif bir etkiden söz edilemeyeceği görüşündedirler (Lemos; 2004: 1). Berstein ve Schmitt tarafından yakın zamanlarda yapılan bir diğer çalışmada ise, 1996-1997 dönemine ilişkin veriler baz alınarak ABD’de federal asgari ücret düzeyindeki artışların düşük ücretli işgücünün istihdam olanaklarını hangi yönde etkilediği analiz edilmiştir. Araştırmacılar, tahmin edilen 138
istihdam etkisinin genel olarak sınırlı ve istatistiki olarak anlamlı olmadığı sonucuna ulaşmışlardır (Liu & Wu; 1999: 56).
Benzer sonuçlara, Brezilya’da 1980’li ve 90’lı yıllarda asgari ücret artışlarının istihdam üzerindeki etkisinin analiz edildiği araştırmalarda ulaşılmıştır. Bu ülkede asgari ücret politikası kendine özgü ve ulusal ekonominin merkezi özelliklerini yansıtmaktadır. Asgari ücretteki artışlar yüksek oranlı olmadığı gibi artış sıklığı da sınırlıdır. Ayrıca uzun yıllar anti-enflasyonist politikanın bir aracı olarak kullanılmış olan asgari ücretin istihdamı, ücretler, sosyal güvenlik primleri, enflasyon, enformel sektör ve kamu açığı yoluyla dolaylı veya doğrudan etkilediği varsayımı hakimdir.
Buna karşılık, araştırmada asgari ücrette %10’luk bir artışın kısa dönemde istihdam üzerinde en fazla % 0.05 düzeyinde bir azalmaya yol açtığı ancak toplam çalışma süresini arttırdığı belirlenmiştir. Bu durum, asgari ücretin istihdam üzerinde sanıldığı kadar büyük bir etkisi olmadığını göstermektedir. Uzun dönemde ise, istihdamın % 0.9 arttığı saptanmıştır (Lemos; 2004: 21).
Asgari ücrete dönük istihdam eleştirileri artışların özellikle emek yoğun ve düşük ücretli çalışanları istihdam eden küçük ölçekli işletmelerdeki iş potansiyeline zarar verme riskine atıf yapmaktadır. Yakın zamanlarda ABD’de yapılan bir araştırma bu eleştirilere bir yanıt niteliğindedir. Araştırmada 50 ve daha az işçi çalıştıran işyerlerindeki istihdamın asgari ücret artışlarından etkilenmediği, tersine asgari ücret oranının federal düzeyden daha yüksek olduğu eyaletlerde istihdamın büyüme trendini daha güçlü bir şekilde sürdürdüğü gözlenmiştir. Büyümenin özellikle perakende sektöründe ön plana çıkan bir eğilim olduğu bildirilmiştir (FPI; 2006: 3).
Öte yandan asgari ücretin istihdam üzerindeki etkisi kimi araştırmacılar tarafından ücret etkisi boyutuyla analiz edilmiştir. Bu yaklaşım, asgari ücretin, ücret etkisine dikkat çekerek, böyle bir durumda asgari ücrette gerçekleşecek bir artışın dolaylı da olsa kimi sektörlerde istihdamı olumlu yönde etkilemesinin mümkün olduğunu savunmaktadır. Buna göre, asgari ücret özellikle düşük ücretli çalışanlar açısından satın alma gücünün artması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, düşük ücretli çalışanlar artan gelirlerini daha çok düşük gelirli sektörler tarafından üretilen tüketim mallarına (yiyecek ve giyecek gibi) harcayacaklardır. Bu durumda, asgari ücret hem bu mallara dönük talebi genişletecek, hem de bu malların üretimi için gerekli işgücü gereksinimini harekete geçirecektir. Sonuçta, asgari ücretin artışı istihdam düzeyi üzerinde pozitif bir etki yaratmış olacaktır (Liu & Wu; 1999: 5). 139
Bu yaklaşımı destekleyen bir çalışma İngiltere’de yapılmıştır. Araştırmada bu ülkede ücret yapısı üzerinde geleneksel olarak güçlü bir etkiye sahip olan Ücret Konseyi’nin 1980’li yılların ortasından itibaren etkinliğini yitirmesine paralel olarak özellikle düşük ücretli bazı hizmet sektörlerinde istihdam kaybının yaşandığı tespit edilmiştir (Deakin & Wilkinson; 1999: 564). Bazı araştırmacılar ise, konuyu işletme ölçeğinde analiz etmeye yönelmiştir. Ragacs (2003), Avusturya'da gerçekleştirdiği bir çalışmada mikro düzeyde firmalarla sendikalar arasında pazarlık sonucunda oluşan asgari ücretin işletmenin işgücü fonksiyonuna etkisini değerlendirmiştir. Mikro istihdam fonksiyonunun analizi temelinde, yazar, araştırması sonucunda asgari ücretin istihdam üzerinde negatif yönde önemli bir etkisini belirleyememiştir. Ragacs, çalışmasında üç temel sonuca ulaşmıştır. Bunlar asgari ücretin dolaylı üretim etkisi, denge ücreti ile asgari ücret arasındaki farklılığın düzeyi ve asgari ücret etkisinin istihdamı çok sınırlı düzeyde etkilemesiyle ilişkilidir (Ragacs; 2003: 13). Nihayet, 1998 yılında ABD’de Kongreye sunulan bir raporda Çalışma Bakanlığı asgari ücret araştırmalarının sonuçlarını değerlendirmiştir. Raporda, ortalama ücretlere göre makul bir asgari ücret oranının negatif istihdam etkisinin oldukça sınırlı kalacağı sonucuna varılmıştır. Rapora göre, istihdam kaybına yola açan diğer değişkenler arasında özellikle ekonomik büyümeden kaynaklanan işgücü talep kaymaları, verimlilik oranlarındaki gerileme, karlılık düzeyinin daralması ve genç işgücüne dönük talep elastikiyeti bulunmaktadır (Liu & Wu; 1999: 57). 2.1.1.2.2. OLUMSUZ ETKİ
Bazı ampirik araştırmalarda ulaşılan bulgular asgari ücret artışlarının sınırlı da olsa istihdam üzerinde olumsuz bir etki yarattığını göstermektedir. Sözgelimi, Card ve Krueger’ın çalışmalarını ciddi bir şekilde eleştiren Neumark ve Wascher, veri toplama yönteminin hatalı olduğuna dikkat çekmektedirler. Araştırmada, New Jersey ve Pensilvanya’da Burger King, Wendy's, Roy Rogers ve Kentucky Friend Chicken gibi restoranların bordro kayıtları baz alınarak asgari ücret artışlarının yansımaları yeniden değerlendirilmiştir. Karşılaştırmalı örneklem yönteminin dikkate alındığı çalışmada asgari ücret artışlarının istihdamı olumsuz yönde etkilediği sonucuna ulaşılmıştır (Neumark & Wascher; 2003: 1390). Asgari ücretteki artışın negatif sonuçlar doğurduğu çeşitli araştırma bulguları tarafından da desteklenmektedir. Örneğin Deere (1995), Kim ve Taylor 140
(1995), Currie ve Fallick (1996) ile Partridge ve Partridge (1999) asgari ücretteki artışın istihdamı azalttığı sonucuna varmışlardır (Partridge & Partridge; 1999: 714). Araştırmacılara göre, asgari ücrette %10’luk bir artış, istihdamı %1-3 arasında değişen oranlarda olumsuz yönde etkilemektedir.
Asgari ücretin istihdam etkisi gelişmekte olan ülkelerde daha geniş boyutludur. Nitekim Latin Amerika’da yapılan çeşitli ampirik analizler bunu doğrulamaktadır. Araştırmalara göre, gelişmekte olan ekonomilerde %10’luk asgari ücret artışı özellikle düşük ücretli sektörlerdeki istihdamı %12 düzeyinde daraltmaktadır. Bu sonuç, gelişmekte olan ülkelerde çok daha yüksek bir ivmeye işaret etmektedir (Lemos; 2004: 1).
Freeman (1995) ise, esnek olmayan asgari ücret mevzuatına dikkat çekerek bunun yaratabileceği olumsuz sonuçları ön plana çıkarmaktadır. Yazara göre, katı mevzuat yapısı asgari ücretin altında çalışmaya razı bir çok kişinin iş bulamamasına yol açmakta ve sistem bu açıdan işgücü piyasasının sürekli dışında kalan bir grup yaratılmasına yol açmaktadır. Benzer bir görüşü savunan Siebert (1997), asgari ücret düzeyinin Avrupa’da yapısal ve uzun dönemli işsizliğin arka planında yatan temel değişken olduğunu ileri sürmektedir. Öte yandan bazı yazarlar, asgari ücretle işsizliğin periyodu arasında doğrusal bir ilişki kurmaktadırlar. Nitekim, Clark ve Summers, 1990’lı yıllarda ABD’de altı aydan fazla işsiz kalan çekirdek bir işsizler grubu olduğunu belirlemişlerdir. Oysa bu ülkede işsizliğin ortalama süresi üç aydır. İşsizlik periyodunun uzaması, söz konusu çekirdek grubun asgari ücret artışlarından kaynaklanan nedenlerle iş kayıplarıyla karşılaşmalarına ve yeni bir iş bulmada yaşadıkları güçlüklere bağlanmaktadır (Partridge & Partridge; 1999: 714).
Fransa’da ise, asgari ücretin istihdam etkisi artış öncesi ve sonrası durumun karşılaştırılmasıyla analiz edilmiştir. Abowd, Kramarz, Lemieux ve Margolis tarafından yapılan araştırmada artışa kadarki dönemde asgari ücret düzeyinden daha yüksek ücret alan ancak artışla birlikte ücretleri yeni asgari ücret düzeyinden aşağıda kalan bir işgücü örneklemi baz alınmıştır. Veriler, asgari ücretteki artış nedeniyle bazı çalışanlar için işsizlik riskinin güçlü bir olasılık olduğu sonucunu göstermektedir. Araştırmacılar, bu nedenle yüksek oranlı bir asgari ücret artışının istihdamda daralma riski yarattığı görüşündedirler. Bu riski taşıyan işyerlerinde asgari ücrette %1’lik bir artışın, istihdamın korunmasına karşılık karlılık oranında %4.6 düzeyinde bir azalma anlamına geldiği belirlenmiştir (Liu & Wu; 1999: 58). 141
Benzer şekilde Partridge ve Partridge (1999) tarafından yapılan bir diğer çalışmada, asgari ücretin ABD'de uzun dönemde istihdama ve özellikle düşük vasıflı işgücünün işsizlik düzeyine etkisi analiz edilmiştir. Bu ülkede 1980'li yıllardan sonra bir çok eyalet federal asgari ücretten daha yüksek bir asgari ücret düzeyi belirlemeye yönelmiştir. Araştırmada 1984-89 dönemi asgari ücret ve istihdam verileri dikkate alınmıştır. Bu periyot, bir çok eyalette yüksek oranlı artışların yaşandığı bir dönem temsil etmektedir.
Bulgular, iki değişken arasında güçlü bir ilişki olduğunu göstermiştir. Nitekim, veriler, artan asgari ücretin uzun dönemli işsizlik üzerindeki etkisini açık biçimde ortaya koymuştur. Ancak araştırmada asgari ücretin uzun dönemli işsizliğe etkisi konusunda açıklanamayan değişkenler olduğu gözlenmiştir. Eyaletler arasında daha yüksek bir asgari ücret farkının uzun dönemli işsizliği genişlettiğini düşünen araştırmacılar, federal ve eyalet yetkililerini asgari ücretin arttırılması sürecinde bu maliyetin de dikkate alınması gerektiği konusunda uyarmaktadırlar (Partridge & Partridge; 1999: 723).
Öte yandan Vuuren, Berg ve Ridder (2000) çalışmalarında geliştirdikleri yeni bir analiz modeli ile literatüre önemli bir katkıda bulunmuşlardır. Analizde eşitlik modeli kullanılarak işsizlik ile asgari ücret arasındaki ilişki analiz etdilmiştir. OECD ve Eurostat verilerinin kullanıldığı yapısal tahmin modelinde maksimum olasılık yaklaşımı benimsenmiştir. Araştırmada, işsizliğin en az % 80’inin yeni bir iş aramak için geçirilen devri işsizlik koşullarından kaynaklanan süreye bağlanması gerektiği, % 20’lik bölümün ise, asgari ücretteki artışın bir sonucu olduğu ifade edilmiştir (Vuuren, Berg & Ridder; 2000: 547).
Shepherd (2000), konuyla ilgili çalışmasında Card ve Krueger tarafından tanımlanmış olan monopolistik koşullarda asgari ücretteki artışın üretimde ve mikro düzeyde istihdamı yoğunlaştıracağı varsayımını analiz etmiştir. Monopolistik koşullarda geliştirilmiş olan paradoksu baz alarak asgari ücret, istihdam ve üretim fiyatları arasından ilişkiyi değerlendiren yazar, Card ve Kruerger'ın analizini doğrulamakla birlikte istihdamın sektörel düzeyde artmak yerine azalacağı sonucuna ulaşmıştır. Çünkü yeni asgari ücret düzeyi sektördeki tüm işletmeler tarafından aynı şekilde rekabetçi bulunmayacak ve bazı işletmeler sektörden çıkmak zorunda kalacaktır. Böylece yeni asgari ücret düzeyi mikro bazda değil, ancak sektörel düzeyde negatif bir yansıma bulacaktır (Shepherd; 2000: 476). Card ve Krueger’ın analizini esas alarak literatüre katkı yapan yazarlardan biri de Lee’dir. Lee, konuyla ilgili çalışmasında asgari ücret artışının işsizliği 142
arttırmayacağını, buna karşılık artışın özellikle çalışanların istihdam koşullarını güçleştireceğini iddia etmektedir. Bu argümanın arka planında, şirketlerin yeni asgari ücret düzeyine çeşitli yöntemlerle uyum sağlama çabası içine girecekleri görüşü yatmektedır. Genel kabul işverenlerin genellikle bu durumu istihdamı azaltma yoluyla dengelemeye yöneldikleridir. Oysa işverenler aynı zamanda çalışanların ücret dışı sosyal eklentilerini kısmen veya tamamen azaltma yoluna gidebilmektedirler. Bu durum, asgari ücretle istihdam arasındaki ilişkinin standart işgücü arz ve talep modelinden daha farklı bir şekilde işlediğini ortaya koymaktadır.
Lee, sonuçta yüksek sosyal eklentilerin söz konusu olması halinde artan asgari ücretin işsizliğe yol açmayacağını, ancak bu durumdan tüm çalışanların zarar göreceğini ileri sürmektedir. Buna göre, artan asgari ücret tüm çalışanları olumsuz yönde etkileyecektir, çünkü işveren artan asgari ücrete yanıt vermek için sosyal eklentileri azaltarak, genel işçilik maliyetini düşürme yoluna gidecektir (Lee; 2004: 658).
2.1.2. İŞGÜCÜ GRUPLARI AÇISINDAN SONUÇLARI
Bir çok ülkede asgari ücretten çoğunlukla genç işgücünün yararlandığı bilinmektedir Nitekim veriler Kanada (%33), ABD (%53), Fransa (%33) gibi ülkelerde bu durumu teyit etmektedir. Yetişkin çalışanlara göre daha az deneyimli ve daha düşük vasıflı olan genç işgücü asgari ücret en fazla tabi olan gruptur. Bu nedenle asgari ücretin özellikle de genç işgücü istihdamı üzerindeki etkisi bir çok araştırmada analiz edilmiştir. Bu gruplara dönük işgücü talebi asgari ücret artışları karşısında çok daha duyarlıdır (Liu & Wu; 1999: 54).
ABD’de 1970’li ve 1980’li yıllarda reel asgari ücretlerdeki artışın istihdam üzerindeki etkisini analiz eden çeşitli çalışmalarda bu yaklaşımı destekleyen sonuçlara ulaşılmıştır. Örneğin, Deere ABD’de federal asgari ücretteki artışların özellikle 13-19 yaş grubundaki genç işgücü arasında istihdam kaybı yarattığını saptamıştır (Gregg; 2000: 138).
Brown, Gilory ve Kohen ise, araştırmalarında 30 yıllık bir periyodu (1951-1980) dikkate alarak asgari ücretteki değişimlerin istihdam etkisi üzerindeki etkisini ölçmüşlerdir. Zaman serisi analizinin kullanıldığı araştırmada, asgari ücrette %10’luk bir artışın, 16-19 yaş grubundaki işgücünün istihdamını %1 ile % 3 arasında daralttığı belirlenmiştir. Bu tür negatif etkiler asgari ücretten beklenen geliri yeniden dağıtma etkisini 143
sınırlandırmaktadır (Brown & Gilroy & Kohen; 1982: 523). Bu görüşe katılmakla birlikte Kim ve Taylor, çalışmalarında asgari ücretin 13-19 yaş grubu genç çalışanlar için etkisinin negatif ancak boyutunun sınırlı düzeyde kaldığı sonucuna ulaşmışlardır (Gregg; 2000: 139). Benzeri analizler, 1990’lı yıllarda özellikle gençler arasında ciddi bir işsizlik sorunuyla karşı karşıya kalan Fransa’da yapılmıştır. Araştırmacılar asgari ücretin (Salaire Minimum Interprofessional de Croissance (SMIC)) karşılaşılan işsizlik problemindeki etkisini değerlendirmişlerdir (Liu & Wu; 1999: 57).
Bu araştırmalardan birini gerçekleştiren Bazen ve Martin, 1991 yılındaki asgari ücret artışının reel ücretlerin yükselmesine yol açtığını belirlemişlerdir. Ancak bu artışların istihdam üzerinde etkisi açık bir şekilde tespit edilememiştir. Veriler, asgari ücrete karşı genç işgücü açısından istihdam elastikiyetinin makul olduğunu göstermektedir. Nitekim, -0.1 ile -0.2 arasında değişen elastikiyet düzeyi, asgari ücrette %10’luk bir artışın genç işgücü istihdamında %1 ile %2 arasında değişen negatif bir etki yarattığını ifade etmektedir (Bazen & Martin; 1991:215).
Skourias, Fransa’da 1992 ve 1993 yıllarında yapılan asgari ücret artışlarının genç istihdamı üzerindeki etkisini ölçmek amacıyla farklı yaklaşımlar kullandığı üç ayrı araştırma yapmıştır. Araştırmacı sonuçta asgari ücretin sınırlı olmakla beraber genç istihdamı üzerinde negatif bir etki yarattığını belirlemiştir. Skourias, asgari ücrete karşı genç işgücü istihdamı elastikiyetinin -0.2 ile -0.22 arasında değiştiğini saptamıştır. Bu sonuç, asgari ücrette %10’luk bir artışın genç işgücü istihdamında %2 ile %2.2 arasında bir daralma yarattığına işaret etmektedir (Liu & Wu; 1999: 58). Karşılaştırmalı bir temelde OECD verilerini baz alan Neumark ve Washer, 17 OECD ülkesinde asgari ücretin özellikle genç istihdamı üzerindeki etkisini ölçmüşlerdir. Araştırmada daha yüksek bir asgari ücrete sahip olan ülkelerde daha düşük oranda bir genç istihdamı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Buna karşılık, bulguların ülkelerdeki zaman serisi ve dışsal etkilere karşı hassas olduğu belirlenmiştir. Sonuçlar ayrıca asgari ücret etkisinin ülkeler arasında farklılaştığını göstermiştir. Bu farklılık iki temel faktöre bağlanmıştır. İlk olarak, asgari ücret sistemlerindeki farklılıklar önemli bir gerekçe olarak ön plana çıkmaktadır. Nitekim asgari ücretin toplu pazarlık yoluyla belirlenmesi durumunda genç işgücüne dönük negatif istihdam etkisinin sınırlandığı saptanmıştır.
144
İkinci faktörü, işgücü piyasası ve kurumlarına bağlanmaktadır. İzlenen işgücü piyasası politikası negatif istihdam etkisinin boyutlarını değiştirebilmektedir. Özellikle işsizliği azaltmaya dönük iş güvencesi veya aktif bir işgücü piyasası politikası asgari ücretin etkisini dengelemektedir. Bu nedenle ABD, Japonya ve Kanada gibi görece daha esnek bir işgücü piyasası politikasının izlendiği ülkelerde asgari ücret istihdamı olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Genel olarak veriler, asgari ücretin genç işgücü istihdamı üzerinde sınırlı bir etki yarattığını ortaya koymuştur. Araştırmacılar, 18-21 yaş grubu için daha düşük oranlı bir asgari ücretin bu etkiyi sınırlayacağı görüşündedirler (Neumark & Wascher; 2003: 19). Karşılaştırmalı bir diğer çalışmada 9 OECD üyesi ülke (Belçika, Fransa, Yunanistan, Japonya, Kanada, Hollanda, İspanya ve ABD) arasında yapılmıştır. Veriler, asgari ücrette %10’luk bir artışın istihdam düzeyini 13-19 yaş grubunda %2 ile %4 arasında daralttığını göstermektedir (Feldmann; 2004: 292).
Nihayet, Grossberg ve Sicilian (2004), 1988-1994 dönemine ilişkin genç erkek ve kadınların istihdam verilerini kullanarak, asgari ücretle işgücü devri riski arasındaki ilişkiyi analiz etmişlerdir. Araştırmada asgari ücret düzeyinin düşük olduğu eyaletlerde ve dönemlerde asgari ücret düzeyinden istihdam edilmiş olan erkeklerin işten çıkarılma oranlarının sınırlı düzeyde kaldığı belirlenmiştir. Analizlerde ayrıca asgari ücretin göreli değerinin yükselmesi durumunda işsiz kalma riskinin de arttığı tespit edilmiştir (Grossberg & Sicilian; 2004: 631). Sonuç olarak, asgari ücretin genel olarak istihdama etkisinin (negatif veya pozitif) sınırlı düzeyde kaldığı yönünde bir algılama mevcuttur. Buna karşılık, bu sınırlı etkinin bazı işgücü grupları arasında daha belirgin olduğu açıktır. Asgari ücretin genç (20-24 yaş grubu) ve çok genç işgücü (13-19 yaş grubu) istihdamına etkisinin negatif olduğu görülmektedir. Bu alanda yapılmış bir çok araştırmada daha yüksek bir asgari ücretin genç çalışanlar arasında istihdamı daralttığı sonucuna varılmıştır. Örneğin nominal asgari ücrette %10’luk bir artışın genç işgücünde %1-4 düzeyinde bir gerilemeye yol açtığı genel kabul görmektedir (Rutkowski; 2003: 11). Reel asgari ücretlerde %1’lik bir artışın ise, genç işgücü istihdamını %0.6 ile % 0.8 arasında daralttığı saptanmıştır (Liu & Wu; 1999: 55).
145
2.1.3. TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRET ve İSTİHDAM
Asgari ücretteki artışların çoğunlukla genç, kadın ve düşük vasıflı işgücü arasında istihdamı azaltma eğilimi yarattığı kabul edilmektedir. Bu yaklaşım, ampirik araştırmalarla da kısmen desteklenmektedir. Ampirik sonuçlar aynı zamanda bu gruplar için işgücüne katılım oranının çoğunlukla asgari ücretin yükseldiği dönemlerde değişmediğini hatta gerilediğini göstermektedir (Klau & Mittelstadt; 1986: 32).
Asgari ücretin istihdam, işsizlik ve milli gelir üzerindeki etkisi Türkiye’de de her zaman tartışmalı bir konu olmuştur. Ülkemiz açısından özellikle asgari ücretin genç işgücü, kayıt dışı istihdam ve milli gelir (büyüme) ilişkisi daha yakından incelenmesi gereken alanlardır.
2.1.3.1. GENÇ İŞSİZLİĞİ
Ülkemizde yaşanan işsizliğin önemli bir boyutlarından biri genç (15-24 yaş grubu) işsizliğinin hızla genişleme eğilimine girmesidir. Esasen bu durumun hemen her ülkede önemli bir sorun alanı olduğu görülmektedir. Türkiye’de, 1988-2006 yılları arasında zaman zaman yaşanan göreli iyileşmelere rağmen genç işsizliğinin istikrarlı trendin sürdüğü anlaşılmaktadır. Örneğin, 1988 yılında %17,5 olan genç işgücü arasındaki işsizlik oranı hızlı bir yükselme seyrine girerek 2003 yılında %20.5’e ulaşmış, daha sonra yeniden azalarak bugünkü düzeyi olan %18.5’e gerilemiştir. Bu gelişmelere rağmen Türkiye’de 15-24 yaş grubu arasındaki işsizlik düzeyinin hala genel işsizlik oranının iki katı olduğu görülmektedir.
Asgari ücretin genç işsizlik oranı üzerindeki olumsuz etkisi gerek literatürde gerekse ampirik araştırmalarda genel bir kabul görmektedir. Grafik’te 19882006 döneminde genç işsizlik oranı (genel), genç işsizlik oranı (Kadın) ve 1990-2006 dönemi asgari ücret ($) eğilimi görülmektedir.
146
Grafik 7: Genç İşsizliği ve Asgari Ücret10
20,0 İşsizlik Oranı %
Genç İşsizlik (Kadın)
15,0
300
250
150
Asgari Ücret ($)
5,0 8 19
350
200
10,0
0,0
Genç İşsizlik (Genel)
400
Asgari Ücret ($)
25,0
8
100 50
89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 00 01 02 03 04 05 06 19 19 19 19 19 19 19 19 19 19 19 20 20 20 20 20 20 20
0
Grafik’ten de anlaşılacağı gibi asgari ücret artışı ile genç işsizliği arasında bir paralellik söz konusudur. Nitekim 1990 yılında asgari ücret artışına paralel bir şekilde genç işsizliği de yükseliş trendine girmiştir. Bu paralelliği özellikle 2001 yılından sonra daha açık bir şekilde görmek mümkündür. Nitekim bu tarihten itibaren asgari ücrette meydana gelen artışlara eş zamanlı olarak genç işsizliği de artış eğilimine girmiştir.
Genç işsizlik sorunu Türkiye ile sınırlı değildir. Bu problem, bir çok AB ülkesinde de önemli bir gündemi teşkil etmektedir. Örneğin İtalya’da 25 yaş altındaki işsizlerin oranı toplam işsizlerin 1/4’üne ulaşmıştır. Benzer şekilde, Almanya’da genç işsizliği oranı hızla genişlerken, İngiltere’de istikrarlı bir yükselme seyrine girmiştir. Genç işsizliği oranının oldukça yüksek bir düzeyde olduğu bir çok AB ülkesinde okuldan işgücü piyasasına geçişte yaşanan sorunlar özellikle 15-24 yaş grubundaki işgücünü daha fazla etkilemektedir. Yeni üye ülkelerin çoğunda genç işsizliği oranı ulusal işsizlik düzeyinin iki katına ulaşmaktadır (ILO; 2003: 104). Ayrıca asgari ücretin bölgesel veya yaş bazında da farklılaştırılmamış olması ücret esnekliğini sınırlamakta ve işsizliği genişletmektedir. Bu sorunu yaşayan ülkelerden biri de Polonya’dır. Bu ülkede işsizliğin en yüksek 10
TÜİK ve Çalışma Bakanlığı verileri baz alınarak hazırlanmıştır.
147
olduğu bölgelerde asgari ücretin ortalama ücretlere oranı %91.3’tür. Bu oran aynı bölgedeki genç işgücü ücretleri arasında %74.4 düzeyindir. İşsizliğin en düşük olduğu iki bölgede ise, asgari ücretin ortalama ücretlere oranı %76.8’e, gençler arasında işsizlik oranı ise, %59.5’e gerilemektedir. Benzer bir probleme Macaristan’da rastlamak olasıdır. Bu ülkede mevcut asgari ücret düzeyi vasıflı işgücünün istihdam olanaklarını sınırlarken, istihdam piyasasına yeni giren gençlerin iş olanaklarını daraltmaktadır (Feldmann; 2004: 291).
2.1.3.2. KAYIT DIŞILIK
Türkiye’de istihdamın çok önemli bir niteliğini enformel istihdamın genişliği oluşturmaktadır. Toplam işgücü içinde tarım sektörünün oranının yüksekliği ve bu sektörde esas itibariyle üretimin ücretsiz aile işçisi tarafından sürdürülmesi ve çalışma ilişkilerinin hiçbir iş ve sosyal güvenlik yasasına tabi olmaması enformel istihdamın profili belirleyen önemli unsurlardır. Özellikle tarım sektöründe ücretsiz aile yardımcısının kayıtsız olma niteliği dikkati çekici bir tartışma alanı oluşturmaktadır. Türkiye'de kayıt-dışı istihdamın 1980’li yıllarda genişlediği, bunun da temelde kırsal kesimlerden büyük kentlere yaşanan göçlerin artmasından kaynaklandığı tahmin edilmektedir. Kayıt dışı istihdamın boyutlarını belirlemeye yönelik çeşitli araştırmalarda, enformel sektörün toplam ekonomik büyüklüğün yarısına yaklaştığı özellikle kentsel metropol alanlarda enformel istihdam oranının %50’leri aştığı kaydedilmektedir.
148
Grafik 8: Asgari Ücret ve Kayıt Dışılık11 70,0
350
Kayıt Dışı (%)
50,0
300 250
Asgari Ücret ($)
Kayıt Dışılık (%)
60,0
400
40,0
200
30,0
20,0
19
100
Asgari Ücret
10,0
0,0
150
88
19
90
19
92
19
94
50 19
96
19
98
20
00
20
02
20
04
20
06
Ey
l
ül
0
Bu niteliği ile ülkemizde ekonomik sektörlerde elde edilen gelirlerin yarısı enformel bir nitelik taşımaktadır. Özellikle yüksek bir göç alan İstanbul gibi metropollerde işgücünün yaklaşık yarısı kayıt dışı çalışma olarak kabul edilen enformel istihdam biçimlerini tercih ettikleri ve ağırlıklı olarak seyyar satıcılığın ya da işportacılığın yaygınlaşan bir meslek alanı haline geldiği gözlenmektedir (Ekin; 1995: 59). Aslında verilerin gerçeği tam olarak yansıtmadığını ileri süren bazı araştırmacılar Türkiye’de 10-14 yaş grubu çocukların %24’ünün istihdam edildiğini ve bunların yasal sınırlamaların dışında olması nedeniyle enformel biçimde çalıştırıldığını dolayısıyla toplam enformel istihdamın sanılanın aksine çok daha büyük boyutlarda olduğunu belirtmektedirler (Ekin; 2000: 244).
Öte yandan yüksek oranlı asgari ücret artışlarının kayıt dışılığı teşvik ettiği esasen gelişmekte olan bir çok ülkede benzer bir kaygının söz konusu olduğu bilinmektedir. 8. Grafik’te Türkiye’de 1988-2006 yılları arasında kayıt dışı çalışanların toplam istihdam edilenlere oranı görülmektedir. Veriler, 1980’li 11
TÜİK ve Çalışma Bakanlığı verileri baz alınarak hazırlanmıştır.
149
yılları sonunda %60’lara dayanan kayıt dışılık oranının 1990’lı yılların ortalarında %44’lere kadar gerilediğini ancak bu oranın daha sonra yeniden yükselme eğilimine girdiğini göstermektedir. Asgari ücretin döviz cinsinden düzeyi dikkate alındığında kayıt dışılık oranı ile açık ve net bir ilişkisinin söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar sınırlı ve belirli periyotlarda iki grafik arasında yer yer paralellikler söz konusu olsa da (2004-06 ve 19972000 yılları arası), genel seyir açısından iki değişken arasında belirgin bir ilişki görülmemektedir.
2.1.3.3. ASGARİ ÜCRET, BÜYÜME ve İSTİHDAM: EKONOMETRİK ANALİZ
Türkiye’de özellikle son yıllarda asgari ücretin yaratmış olduğu ekonomik sonuçlara ilişkin tartışmalar ciddi bir gündem yaratmaktadır. Tartışmalar, popülist politikalarla gerçekleştirilen yüksek oranlı asgari ücret artışlarının istihdam ve büyümeyi olumsuz yönde etkilediği varsayımına dayanmaktadır. Ekonometrik analiz, ülkemizde asgari ücretin istihdam ve işsizliğin düzeyi üzerindeki sonuçlarını değerlendirmektedir (Akgeyik & Yavuz; 2006: 1). Çalışmada kullanılan veriler, işsizlik oranı (UER), reel asgari ücret (MW) ve kişi başına reel milli gelirdir (GNI). Analizlerde asgari ücret ve işsizlik oranının yanı sıra kişi başına milli gelir değişkenine de yer verilmesinin nedeni üretim artışının istihdam yaratıcı özelliği ile işsizlik oranlarında bir gerilemeye yol açabileceği varsayımıdır. Brüt asgari ücret ve kişi başına milli gelir, gayri safi milli hasıla deflatörü (1987=100) ile deflate edilerek reel hale dönüştürülmüştür. Yıllık verilerin kullanıldığı analizde, değişkenlerin logaritmik değerlerine yer verilmiştir. Değişkenlerle ilgili verilere, Devlet Planlama Teşkilatı’ndan (DPT) ulaşılmıştır.
1974-2003 dönemine ilişkin verilerin kullanıldığı araştırmada Granger nedensellik testi uygulanmıştır. Granger nedensellik testi sonuçlarının, değişkenlerin durağanlık özelliğine ve kullanılacak modelin spesifikasyonuna duyarlı oluşu nedeniyle, verilerin zaman serisi özelliklerinin belirlenmesini takiben, parametreler arasında uzun dönem ilişkinin yönü araştırılmıştır. Uzun dönem ilişkisinin tespiti için, Pesaran, Shin ve Smith (2001)’in geliştirdiği Bounds koentegrasyon testi kullanılmıştır. Bu testin kullanılmasının amacı, uygulamada yaygın kullanılan iki aşamalı 150
Engle-Granger (1987) ve Johansen-Juselieus (1990) koentegrasyon testlerine göre avantajlarının yanı sıra nispeten yeni bir test oluşudur.
Çalışmanın dayandığı ekonometrik yöntemin uygulaması üç aşamada gerçekleştirilmiştir. İlk aşamada birim kök testleri aracılığıyla verilerin zaman serisi özellikleri belirlenmiştir. İkinci aşamada ise, uzun dönem ilişkisinin varlığının tespiti için koentegrasyon testi uygulanmıştır. Nihayet, son aşamada, birinci ve ikinci aşamalarda elde edilen sonuçlar çerçevesinde, değişkenler arasındaki Granger nedensellik ilişkisinin analiz edilmiştir. Araştırmada ulaşılan sonuçlara göre, nedenselliğin yönü ve kaynağı konusundaki ilk değerlendirme, bağımlı değişkenlerin kısa dönem şoklara tepkisi anlamında kısa dönem nedensellik ilişkisi için yapılacağıdır. Bu açıdan nedensellik ilişkisi, sadece kişi başına reel milli gelirden reel asgari ücrete doğru % 10 anlamlılık düzeyinde söz konusudur.
İşsizlik oranının bağımlı değişken olduğu durumda ise, nedenselliğin başka bir kaynağı, hata düzeltme terimidir. Bir dönem gecikmeli hata düzeltme terimi negatif işaretli ve istatistiksel açıdan anlamlıdır. Uzun dönemde işsizlik oranı, koentegrasyon ilişkisindeki dengesizliğin bir fonksiyonudur. Bu sonuç koentegrasyon analizi için kullanılan Bounds testinin sonucunu da doğrulamaktadır. Reel asgari ücret ve kişi başına reel milli gelirin bağımlı değişken oldukları durumlarda koentegrasyon ilişkisinin söz konusu olmadığı gözlenmiştir. Nedenselliğin yukarıdaki iki kaynağının birlikte anlamlılığının testi, Granger nedenselliği açısından önemlidir. Kısa dönemde UER ile MW ve UER ile GNI arasında nedensellik ilişkisi olmamasına rağmen uzun dönemde hem MW den hem de GNI’den UER ’ye doğru %5 anlamlılık düzeyinde tek yönlü Granger nedensellik ilişkisi vardır.
Sonuç olarak, koentegrasyon analizi testi, işsizlik oranının bağımlı olduğu durumda ilgili değişkenler arasında uzun dönem ilişkisinin var olduğunu göstermektedir. Kısa ve uzun dönemde ilişkinin yönünün tespiti amacıyla uygulanan Granger nedensellik test sonuçlarına göre, uzun dönem nedensellik ilişkisini gösteren hata düzeltme teriminin bir dönem gecikmeli değeri istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur. Bu durum, uzun dönemde Türkiye’de reel asgari ücret ve kişi başına reel milli gelirin, işsizlik oranının Granger nedeni olduğu yönündedir. Böylece zaman içinde asgari ücretteki düzenlemeler ve kişi başına milli gelirdeki gelişmeler, işsizlik sorununun çözümlenmesinde önemli rol oynayabilecektir (Akgeyik & Yavuz; 2006: 15). 151
2.2. KÜRESEL REKABET ve ASGARİ ÜCRET 2.2.1. YENİ EKONOMİK ÇAĞ
2.2.1.1. TÜRBÜLANSIN YANSIMALARI
Ticaret ve yatırımların giderek artan ölçüde küreselleşmesi, yeni bir rekabet anlayışının geliştiğini, bunun gelişmekte olan bir çok ulus için yeni fırsat ve çelişkiler yarattığını göstermektedir. Küreselleşen rekabetin gelişmiş ülkeler açısından yarattığı en temel risk üretimin yer değiştirmesi, yatırımlar ve buna bağlı olarak istihdamın gelişen ülkelere kaymasıdır. Risk gelişmekte olan ekonomiler için, uluslararası sermaye akışından yeterli payı alamamaktır. Bu risk, bir çok değişkene bağlı olmakla birlikte bu konuda ücret maliyeti de önemli bir belirleyicidir. Bu sürece karşı durmak, küreselleşme fırsatlarının küresel sistem içinde önemli bir konuma ulaşan yükselen ekonomilere yönelmesine yol açmaktadır. Öte yandan küreselleşen ticaret, yatırım ve istihdamın karmaşık yapısı henüz yeterince izah edilebilmiş değildir. Dolayısıyla iş kayıpları, daralan istihdam fırsatları, üretim birimlerinin işgücünün daha esnek olduğu ülkelere kaymasına rağmen küreselleşme sürecinin sonuçları konusunda kesin kanaatlere ulaşmak her zaman mümkün değildir. Nitekim bu süreçte ticaret ve yatırım her zaman aynı yönde gelişmemektedir. Bu süreçte bir çok ülke eş anlı olarak hem kazanmakta hem kaybetmektedir. Net dengeyi her zaman tam olarak ölçmek oldukça güçtür. Ancak XXI. yüzyıl uluslararası ticarette ibrenin gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ekonomilere kaydığını göstermektedir.
Bu trend, müşteri açısından mal ve hizmetlerin daha ucuza satın alınması anlamına gelirken, piyasa aktörleri açısından bir çok riski barındırmaktadır. Buna karşılık, günümüzde küreselleşme sürecinin bir parçası olmak, ulusal üretimi, istihdam ve sosyal refah sistemini geliştirmenin ön koşuludur. Özellikle yerel piyasaların büyümesi herkesin kazanabileceği sağlıklı bir küresel ortamın yaratılması açısından zorunlu görülmektedir. Araştırmalar, küreselleşme süreci dışında kalan ülkelerin en yoksul ülkeler arasında yer aldığını göstermektedir (Anonymous; 2006: 120). Yeni ekonomik çağ, özellikle Asya kökenli gelişmekte olan bazı ekonomilerin uluslararası ticarette giderek daha güçlü birer oyuncu olma eğilimi kazandıklarını göstermektedir. Bu trendi destekleyen en temel gösterge OECD ülkelerinin uluslararası ticareti domine ettikleri dönemin 152
sona ermekte olmasıdır. İstatistikler, son 10 yıllık periyotta hem ithalat hem de ihracat verileri açısından OECD alanı dışındaki bölgelerde önemli değişimler yaşandığını göstermektedir. Avrupalı ihracatçıların OECD dışındaki piyasalardaki etkinliği ve ağırlığı özellikle Asyalı rakipleri karşısında açık bir şekilde gerilemektedir. Buna karşılık, aynı dönemde Asya’nın gelişen ekonomilerinin özellikle Çin gibi ülkelerin, uluslararası ticaretten aldıkları pay, açık biçimde yükselmiştir. 1996 yılından sonra Güney Kore, Çin ve Asyalı diğer gelişen ülkelerin uluslararası emtia ihracatındaki payı hızla artmış ve ABD’nin %13’lük payına karşılık, %23’lük bir paya ulaşmışlardır (Durand & Madaschi & Terribile; 1998: 8). Bu oran günümüzde sadece Çin için %7.3’ü aşmıştır. Bu sonuç, Çin’i uluslararası ticarette 3. sıraya taşırken, ikinci sırada yer alan ABD’nin payı ise, %8,7’ye gerilemiştir (WTO; 2005: 17). Öte yandan doğu Asya’nın uluslararası ticaretteki payı son 25 yıllık dönemde (1980-2005) yıllık ortalama %25 artmıştır. Çin, Hong Kong, Hindistan, Endonezya, Kore, Malezya, Filipinler ve Singapur gibi bölgenin gelişen ekonomilerinin küresel ticaretteki payı, 1998 yılında %8’den, 2004 yılında %21’e yükselmiştir. Uluslararası ticarette elektronik dahil olmak üzere imalat ürünlerinin %80’inini bu bölge ihraç etmektedir (Hoguet; 2006).
Bu gelişmeler aslında şaşırtıcı değildir. Asya’nın gelişen yeni ekonomileri özellikle modern üretim alt yapıları, düşük oranlı işgücü maliyetleri, daha esnek işgücü standartları ve düşük maliyetli girdi olanakları ile küresel yatırımları çekmede önemli bir cazibe merkezi yaratmaktadırlar. Rekabetin bu yeni aktörlerinden etkilenen sektörler ilk aşamada tekstil, hazır giyim, elektrik ve optik ekipmanlarıdır. Yakın gelecekte, bu sektörlere gemi inşası, çelik üretimi, otomobil endüstrisi ile mekanik ve elektronik mühendisliği alanları da katılacaktır (Anonymous; 2006: 120).
Yeni fırsatları fark eden çok uluslu şirketler gelişen ülkelerde yatırım yapmaya yönelmektedir. Bu ülkelerde vergi oranları düşük olduğundan uluslararası şirketler bu ülkeleri birer re-export (yeniden ihracat) platformu olarak kullanmaktadırlar. Doğu Asya’da üretimin yarısı yeniden ihraç edilmektedir. Yeniden ihracat nihai ürünün küresel piyasalara sunulmadan önce bir üretim zinciri boyunca sürebilmektedir. Nitekim Amerikan ithalatının çoğu endüstriyel firmalar tarafından satın alınan ara malı ürünleridir. Avrupa ülkelerinde (Fransa, Almanya ve İngiltere’de) ise, ara malı ürünlerin yarısı, artık ithal edilmektedir. Gelişen Asya ekonomilerinin dünya ticaretinde yarattıkları bu türbülans üç önemli OECD bölgesinin (ABD, Avrupa ve Japonya) rekabet davranışı 153
açısından önemli sonuçlar yaratmıştır. 1970’li yıllarda dünya piyasalarında rekabet daha çok OECD ülkeleri arasında gerçekleşirken, bu durum artık geçerliliğini büyük ölçüde yitirmiştir. OECD bölgeleri açısından rekabet pozisyonundaki kaymalar daha detaylı analiz edildiğinde değişim trendi daha net bir şekilde okunabilmektedir. Örneğin Asyalı ülkelerden kaynaklanan rekabetin 1970’li yıllarda ABD ve Avrupa için %6 ile %8 arasında değiştiği, Japonya için ise, %11 düzeyinde gerçekleştiği görülmektedir. Bu oran, 1990’lı yılların sonunda Avrupa’da %20’ye ulaşmış, ABD’de ise, %25 düzeyini aşmıştır. Artışın daha dramatik yaşandığı ülke Japonya’dır. Bu ülkede Uzakdoğulu ekonomilerin piyasa payı %40’a dayanmıştır. (Durand & Madaschi & Terribile; 1998: 8).
Asya kökenli gelişen ekonomilerin OECD bölgelerinde yaratmış oldukları rekabet, 1980’li yıllarda Güney Kore ve Tayvan’dan kaynaklanırken, 1990’lı yıllarda ise, Çin önemli bir oyuncu konumuna ulaşmıştır. Çin ekonomik açıdan yeni dünya düzeninin en dominant aktörü olma eğilimindedir. Dünya kaynaklarının büyük bir kısmını kontrol edebilen Çin doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını çekmede güçlü ve istikrarlı bir zemin yaratmaktadır. Nitekim 2001-2005 yılları arasında Çin ekonomisinin çektiği doğrudan yabancı sermaye yatırımları, 286,5 milyar dolara ulaşmıştır (Christiansen & Bertrand; 2006: 23). Daha önemlisi, kaynaklar piyasa kurumları tarafından etkin bir şekilde yönlendirilmektedir. Çin’in uluslararası sermayeyi çekme stratejisi ve becerisi bir çok ülkenin ilgisini uyandırmaktadır (Chen & Ku; 2002: 98). Benzer fırsatlar Hindistan gibi kaynak zengini diğer ülkeler için de geçerlidir. Goldman Sachs tarafından hazırlanan bir rapora göre, gelecek 50 yıllık periyotta Hindistan milli gelirini 60 kat arttıracaktır. Çin’in ise, aynı dönemde kişi başına düşen milli gelirini 40 kat yükseltmesi beklenmektedir (Economywatch; 2006). Hindistan dışında son yıllarda Endonezya ve Filipinler gibi ülkelerin de küresel ticaretteki önemi artmaktadır. Küresel rekabet baskıları gelişmiş bir çok ülkede şirketleri üretimin tamamını veya bir kısmını gelişen ülkelere (Asya ve Latin Amerika ülkeleri gibi) kaydırma çabasına yöneltmektedir. Bu süreç bir anlamda “üretimin uluslararası ölçekte paylaşılması” anlamına gelmektedir (McCray & Gonzalez; 1989: 4).
Bu konuda ünlü Barbie bebekleri dünya ticaretindeki kaymanın ve imalat sürecinin küresel ölçekte parçalanmasının (dikey dez-entegrasyon) tipik bir yansımasıdır. Barbie bebeklerin üretilmesi için gerekli hammadde (plastik ve saç) Tayvan ve Çin’den gelmekte, daha düşük ücret maliyeti olduğu için 154
montaj Endonezya ve Filipinler’de yapılmakta, bebeğin kalıpları ise, ABD’de hazırlanmak ve nihayet satıştan önce süsleme prosesi de yine bu ülkede tamamlanmaktadır.
2.2.1.2. YENİ İSTİHDAM FIRSATLARI
Asyalı ülkelerin küresel ekonomideki başarıları sadece ticareti ve uluslararası sermayeyi çekmemekte aynı zamanda yeni istihdam fırsatları da yaratmaktadır. İstatistikler, bu argümanı açık biçimde desteklemektedir. Nitekim 1989 - 1998 yılları arasında uluslararası şirketlerdeki istihdam oranı %25 artmasına rağmen, bu oran aynı dönemde Asya’da ikiye katlanmış, Çin’de ise, artış %53’e ulaşmıştır. (Anonymous; 2006: 123). Küresel sisteme entegrasyonun yaratmış olduğu nimetler istihdam artışıyla sınırlı değildir. Dollar ve Kraay (2001) tarafından 70 ülke arasında 1980’li ve 1990’lı yıllardaki ücret verileri baz alınarak yapılan bir araştırmada, küreselleşme sürecine entegre olan ekonomilerde ortalama reel ücret artışlarının %30’lara ulaştığı, buna karşılık sürecin dışında kalan ülkelerde ise, artışın %13’lerle sınırlı kaldığı belirlenmiştir. Aynı dönemde gelişmiş ülkeler arasındaki oransal değişimin ancak %20’yi bulabildiği görülmüştür (Rama; 2003: 3).
Öte yandan Asya dışındaki diğer gelişen ekonomiler de OECD açısından göz önünde tutulması gereken etkili birer aktör konumuna gelmektedirler. Örneğin, Meksika ABD’ye karşı güçlü bir rekabet pozisyonu yaratmaktadır. 2005 yılında 18 milyar $’lık doğrudan yabancı sermaye yatırımları çeken Meksika, özellikle ABD orijinli imalat yatırımcılarının giderek daha fazla ilgi gösterdikleri ülke profiline kavuşmaktadır (Christiansen & Bertrand; 2006: 19). Bu ilginin arka planında, daha avantajlı işgücü maliyetleri arayışları içinde olan çok uluslu şirketlerin Kuzey Amerika piyasaları için Meksika’yı bir ölçüde “sıçrama taşı” olarak görmeleri yattığı ileri sürülmektedir (Bolisani & Scarso; 1996: 73). ABD’li şirketlerin karşı karşıya geldikleri bir diğer OECD ülkesi ise, Kanada’dır. Bu ülkelerin ihracatçıları ABD piyasalarında giderek daha fazla etkin olmaktadırlar. Benzer biçimde Asya’nın gelişen ekonomilerinden gelen ihracatçı şirketlerin Amerikan piyasalarındaki ağırlıkları artma eğilimindedir (Durand & Madaschi & Terribile; 1998: 8). Paralel bir değişim süreci Japon piyasaları için de geçerlidir. Bu ülkede Asyalı ihracatçıların piyasa payı ABD’li ve Avrupalı ihraççılar aleyhine sürekli yükselmektedir. Japonya’nın rekabet gücünü belirleyen diğer önemli piyasalar OECD üyesi olmayan ülkeler ve ABD’dir. Amerikan piyasalarında 155
Japonya’nın en önemli şirketlerinin göreceli payı 1980’den sonra sınırlı ölçüde değişmiştir (Durand & Madaschi & Terribile; 1998: 8).
Küresel rekabetin önemli yansımalarından biri de üretimin yer değiştirmesi işgücü maliyeti düşük olan bölgelere ve ülkelere kaymasıdır. Özellikle ulusal üretim alanlarının daha düşük maliyetli, düşük ücretli bölgelere transfer olması küresel rekabetin bir sonucu olarak gidererek daha fazla ön plana çıkmaktadır. Bu eğilimi güçlendiren bir diğer sonuç, yoğunlaşan rekabet koşullarının bir çok şirketi düşük ücretli ya da kayıt dışı çalışanlara yöneltmesidir (Anonymous; 2006: 119).
2.2.2. OPERASYONEL TRANSFERLER 2.2.2.1. TRANSFERİN BOYUTLARI
Küreselleşme sürecinin görünen yansımalarından biri de şirketlerin operasyonlarını bir ülkeden diğerine transfer etme eğilimlerinin artmasıdır. Rekabet baskısı özellikle imalat sektöründeki bir çok şirketi gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere yönlendirmektedir. Bu durum, Uzakdoğu’da gelişen piyasaların yaratılmasında belirleyici bir etki yaratmıştır. Bu ülkelerde çalışma standartları olukça sınırlı düzeyde kalırken çoğunlukla asgari ücret söz konusu olmamaktadır (Brosnan; 2003: 1). Operasyonel transfer sürecinin tipik biçimi şirket merkezinin gelişmiş ülkede kalması buna karşılık operasyonel birimlerin daha az gelişmiş ancak işgücü maliyeti açısından daha avantajlı bir ülkeye yönlendirilmesidir.
Süreç, mal veya hizmetlerin üretilmesi veya montaj hizmetlerini kapsayabilmekle birlikte bugün için bu tercih üretimle sınırlı tutulmaktadır. Bu tür transferler içsel yani bir şirketin yeni veya mevcut üretim veya hizmet işlemlerini bir ülkeden başka bir ülkeye taşıması biçiminde olabileceği gibi alternatif olarak, dışsal da olabilmekte ve başka bir ülkede yeni bir şirket veya üretim tesisi satın alabilmeyi ifade edebilmektedir (Carley; 2006: 20).
İşletmelerin, yer değiştirmeler, birleşmeler ve satın almalar yoluyla üretim birimlerini başka ülkelere kaydırmaları gelişmekte olan ülkeler için yeni fırsatların habercisidir. Ancak bu trendin gelişmiş ekonomiler açısından da bir avantaj olduğu kabul edilebilmelidir. Çünkü bu ülkeler böylece daha rekabetçi olabilmektedirler. Bu şekilde hareket eden şirketler piyasa alanlarını genişletmekte ve yeni ihracat fırsatları yaratabilmekte, gittikleri ülkelerde de istihdamı desteklemektedirler. Ticaret açıkları iş fırsatlarının 156
kaybı anlamına gelse de ara malların daha düşük maliyetli ithalatı, ulusal endüstrilerin daha rekabetçi olmasını desteklemektedir (Anonymous; 2006: 120).
Transferin boyutları konusunda açık ve net veriler söz konusu değildir. Ancak Avrupa’da yapılan araştırmalar bir çok şirketin yakın bir gelecekte üretimin kaydırılması fikrine olumlu baktığını ve bu yöndeki seçenekleri değerlendirdiğini göstermektedir. Buna karşılık Avrupa’nın gelişmiş ekonomilerinden gelişen ülkelere dönük üretim birimi transferleri hala sınırlı bir düzeyde kalmaktadır. Nitekim, The European Restructuring Monitor (ERM)’ın verileri Avrupa Birliği’ndeki yer değiştirmelerin %5 civarında kaldığını göstermektedir. ABD’li şirketlerin de benzer bir konumda olduğu söylenebilir (Carley; 2006: 20).
Ülkeler arasındaki üretim birimi transferinin önemli sonuçlarından biri ortaya çıkan iş ve istihdam kayıplarıdır. 2004 yılı Çalışma Bakanlığı verileri, ABD’de şirketlerin üretim aktivitelerini gelişen ülkelere kaydırmaları nedeniyle yaşanan istihdam kayıplarının %2,3’e ulaştığını ortaya koymaktadır. Buna karşılık bazı kuruluşlar Çalışma Bakanlığı istatistiklerini gerçekçi bulmamaktadır. Nitekim, “ABD-Çin Ekonomik ve Güvenlik Değerlendirme Komisyon”u (US–China Economic and Security Review Commission), uluslararası taşınmalar nedeniyle iş kayıplarının resmi verilerden en az 5 kat fazla olduğunu kaydetmektedir. Komisyon, 2003 yılında iş değiştirmek zorunda kalan her 4 işçiden en az 1’ini üretim transferlerine bağlamaktadır. Komisyon ayrıca gelecekte şirketlerin üretim birimlerini gelişen ülkelere taşıma eğiliminin giderek artacağını, örneğin imalat sektöründe üretimin %80’inin yurt dışına kayacağını ileri sürmektedir (Carley; 2006: 20).
İstihdam kayıplarının bir diğer kaynağı uluslararası ticarette düşük maliyetli ithalatın yerel üretimin yerini almasına bağlı olarak genişleme eğilimi gösteren cari açık sorunudur. Örneğin 1990’lı yıllarda ABD’de yaklaşık 1 milyon çalışanın işyeri kapanmaları veya üretime ara verilmesi nedeniyle işini kaybettiği, bunlardan çoğunun da düşük maliyetli ithalatın artmasının bir sonucu olarak işsiz kaldıkları görülmektedir. Ayrıca üretim kesintileriyle birlikte 2 milyon çalışanın kısmi süreli çalışan statüsüne geçmek zorunda kaldığı bildirilmektedir (Beneria & Santiago; 2001: 78). Benzer biçimde 2004 yılı için ABD ve Çin arasındaki ticaret açığı, 1.8 milyon iş kaybı anlamına gelmektedir. 2003 yılında Çin ve AB arasındaki ticaret açığının ise, 0.8 milyon kişi için işsizlik riski yarattığı tahmin edilmektedir. ABD ve AB ülkelerinde gözlenen istihdam kayıpları üretim kaymalarının özellikle endüstriyel temelli ülkeleri olumsuz yönde etkilediğini açık biçimde göstermektedir (Anonymous; 2006: 121). 157
Aynı sorunu yaşan ülkelerden biri de Kanada’dır. Uzakdoğulu ihracatçılar karşısında tutunamayan bu ülke, 2005 yılında Çin’e karşı 21 milyar $'a ulaşan bir dış ticaret açığı vermiştir. Açığın elektrikli araçlar ve ekipmanları ile otomobil yedek parçaları gibi Kanadalı üreticilerin geleneksel olarak güçlü oldukları işkollarını etkilediği görülmektedir. Özellikle Ontario ve Quebec gibi eyaletlerde sadece küçük ve orta ölçekli şirketlerin değil aynı zamanda Michelin ve GM gibi küresel şirketlerin de üretimlerini sona erdirmek zorunda kaldıkları bildirilmektedir (Jackson; 2006: 34)
Benzer projeksiyonlar hizmet sektörleri açısından da yapılmaktadır. Özellikle iletişim teknolojisindeki gelişmeler hizmetlerin de gelişen ülkelerden satın alınmasına olanak sağlamaktadır. Batılı şirketlerde idari fonksiyonların çoğu, gelişen ülkelerden tedarik edilmektedir. Örneğin bir çok uluslararası şirket çağrı merkezi hizmetini gelişen ülkelerden satın almaktadır (Brosnan; 2003: 1). Bu durum, hizmet sektörlerine ilişkin projeksiyonları karamsarlaştırmaktadır. Veriler, yakın gelecekte AB’de ciddi bir iş bir kaybının yaşanacağını ortaya koymaktadır. Buna göre AB15’de 1.2 milyon hizmet işi gelecek 10 yıllık dönemde işgücü maliyeti düşük olan ülkelere kayacaktır. Karamsar projeksiyonlar, liberalize edilmesi talepleri güçlenen tarım sektörü için de yapılmaktadır.
Üretim birimlerinin kaydığı ülkeler özellikle işgücü maliyetleri daha avantajlı olan ülkelerdir. Bu ülkeler arasında sadece doğu Asyalı ekonomiler değil aynı zamanda yeni AB üyeleri de bulunmaktadır. Bu süreç göreceli olarak işgücü maliyeti açısından daha dezavantajlı olan ülkeler için küresel sermayeden pay alamamak ve istihdam fırsatlarının kaybedilmesi anlamına gelmektedir.
Buna karşılık, bu beklentileri abartılı bulan çevreler de mevcuttur. Örneğin European Restructing Monitor’e göre, Avrupa’da üretimin yer değiştirmesinden kaynaklanan iş kayıplarının oranı, toplam işsizliğin sadece %6’sıdır. Benzer şekilde Fransa’daki iş kayıplarının ise, yalnızca %10’unun üretim kaymalarına bağlanabileceği ifade edilmektedir. Genel olarak, iş kayıplarını sadece üretim birimlerinin transferiyle ilişkilendirmek gerçekçi değildir. İş kayıpları aslında bir çok faktöre bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. En azından kısa dönemde teknolojik gelişmelerin yaratmış olduğu iş kayıpları önemli bir belirleyicidir (Anonymous; 2006: 121).
2.2.2.2. TARTIŞMALARIN YÖNÜ
Yatırım ve üretimin kayması işgücü maliyeti yüksek bir çok ülkede kamu oyunda politik, ekonomik ve endüstri ilişkiler boyutlarıyla önemli bir 158
tartışma gündemi yaratmaktadır. Genel trend, üretim kaymalarının ABD, Japonya ve Batı Avrupa’dan merkezi ve doğu Avrupa ülkeleri ile gelişmekte olan diğer ülkelere yöneldiğini göstermektedir. Nitekim son 10 yıllık dönemde (1995-2005) OECD ülkelerinden çıkan net 1062 milyar $’lık yabancı sermaye akışı ağırlık olarak Fransa, İngiltere, Hollanda, İsviçre ve İspanya gibi batı Avrupa ülkelerinden OECD üyesi Çek Cumhuriyeti (47 mil. $), Polonya (64 mil. $) ve Meksika (147 mil. $)’ya yönelmiştir. Aynı dönemde Türkiye’yi tercih eden net sermaye miktarı ise, 17 milyar $’da kalmıştır (Christiansen & Bertrand; 2006: 21).
Buna karşılık, Avrupa’daki durum kısmen karmaşıktır. Kaymanın yönü Slovenya ve G. Kıbrıs’tan dışa doğru olurken, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan gibi yeni üye ülkeler karmaşık trendlere sahiptir. Kaliteli ve yüksek katma değerli aktiviteler kapsamındaki yeni üretim alanları Çek Cumhuriyeti ve Macaristan gibi yeni üye ülkeleri tercih ederken, düşük katma değerli sektörler ise, bu ülkelerden görece daha avantajlı başka ekonomilere yönelmektedir (Carley; 2006: 21). Çek Cumhuriyeti özellikle son yıllarda yabancı sermaye akışını çekmede ciddi bir başarı göstermektedir. Bu ülke, 2005 yılında yeni AB üyesi ekonomiler arasında doğrudan yabancı sermaye çekmede en başarılı ülke olmuştur. Ağırlıklı olarak telekom sektörüne yönelen doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının tutarı 11 milyar $’ı bulmuştur (Christiansen & Bertrand; 2006: 19 ).
Benzer bir eğilim İrlanda’da gözlenmektedir. Bu ülke, uzun bir dönem özellikle bilgi ve iletişim teknolojisi (Information and Communications Technology-ICT) sektöründe ve bu sektörlerle ilişkili hizmetlerde yatırımları çeken ekonomi konumunda olmuştur. Ancak İrlanda artık düşük vasıflı ve işgücü yoğun üretim sektörlerini kaybetmektedir (Carley; 2006: 21). Paralel trendler, genel olarak AB15’ler için de söz konusudur. AB15’lerde ciddi bir üretim kayması olduğu ifade edilmelidir. Bu ülkelerden ayrılan şirketler üretimlerini merkezi ve doğu Avrupa ekonomileri ile Çin’e kaydırmaktadırlar. Ancak son zamanlarda üretim kaymalarının Hindistan, Afrika ve Latin Amerikanın gelişen ekonomilerine yönelme eğilimi taşıdığı görülmektedir. Yeni üye ülkelerden dışa doğru üretim kaymaları AB üyesi olmayan komşu ülkeleri tercih etmekte, ayrıca Asya ve Afrika ülkeleri de bu yatımlardan payını almaktadır.
Avrupa’nın ötesinde Japonya’dan dışa doğru üretim kayması Çin’e yönelirken, bu kaymadan ayrıca Endonezya ve Malezya gibi ülkeler de yararlanmaktadır. Japonya son 10 yıllık dönemde bu ülkelere ciddi bir 159
sermaye akışı yaratmaktadır. Bu sermaye akışının %70’i Çin’e gitmektedir. Bu ülkede 2001 yılında 69 imalat şirketi 120 üretim birimini kapatmak zorunda kalmıştır (Brosnan; 2003: 1). ABD’den Çin ve Hindistan’a dönük taşınma süreci son yıllarda Meksika’ya yönelmiş ayrıca Latin Amerika ülkeleri de bu eğilimin tercih ettiği bir diğer bölgeyi temsil etmiştir (Carley; 2006: 22).
Yer değiştirmenin mevcut yönü, ekonomik olarak daha gelişmiş ülkelerden daha az gelişmiş ülkelere doğrudur. İşgücü maliyetleri yer değişimlerin en temel gerekçesidir. Bu durum, şirketlerin görece daha düşük işgücü maliyeti sundukları bölgeleri tercih etme eğilimini yansıtmaktadır. Maliyetlerdeki farklılıkların ölçüsü asgari ücretteki geniş farklılıklara bağlanabilmektedir. Böyle bir durum Meksika’da açıkça görülmektedir. Bu ülkede imalat sektöründeki ücretler ABD’ye göre sektörel farklılıklara bağlı olarak 1/11’ü ile 1/14’ü arasında değişmektedir.
İşgücü maliyetlerinin özellikle otomotiv, otomotiv yan sanayii, tekstil ve hazır giyim, ayakkabı, metal işleri, elektrik malzemeleri gibi sektörlerde yer değiştirmeleri tetiklediği bilinmektedir. Bu işkolları geleneksel olarak önemli kitle üretim sektörleridir ve görece basit teknolojiler ile düşük vasıflı işgücü talep etmektedirler. Dolayısıyla, üretim birimlerinin yer değiştirdiği ülkelerde yaşanan en önemli sonuçlardan biri istihdam kayıplarıdır (Carley; 2006: 21).
Öte yandan üretim birimlerindeki kayma trendi kendi içinde ciddi değişimler geçirmektedir. Tekstil sektörü bu değişim profilini simgeleyen tipik bir örnektir.1960’lı ve 70’li yıllardan itibaren Avrupalı ve ABD’li şirketler ara malı gereksinimlerini Hong Kong, Singapur ve Güney Kore gibi ülkelerden tedarik etmeye başlamışlardır. Bu ülkelerdeki ücret ve çalışma koşullarının gelişmesine paralel olarak tedarik süreci Filipinler, Tayland ve Meksika’ya kaydırılmıştır. Çok daha yakın dönemlerde Bangladeş, Vietnam ve Çin gündeme gelmiştir. Özellikle rekabet olgusu bu ülkelerde asgari ücretlerin baskı altında kalmasına yol açtığı gibi sermaye akışını ülkeye yönlendirme çabası çalışma standartlarının göz ardı edilmesine yol açmaktadır (Brosnan; 2003: 2).
Yer değiştirmenin hassasiyeti ve güncelliği, özellikle istihdam üzerinde yaratmış olduğu doğrudan etkiler, şirketlerin rekabet edebilirliği ile ilişkisi ve küreselleşen ekonominin çelişkileri açısından ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle yer değiştirmelerle ilişkili tartışma gündeminin daha çok gelişmiş sanayi ülkelerinde yoğunlaşması şaşırtıcı değildir. Çünkü bu ülkeler istihdam ve rekabet avantajlarını gelişmekte olan ülkelere kaybetme endişesi 160
yaşamaktadırlar. Sorun, ABD’de ve bazı batı Avrupa ülkelerinde gündemin ilk sıralarında yer almaktadır. Bu ülkeler arasında Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, İspanya ve İngiltere özellikle ön plana çıkmaktadır.
Öte yandan, tartışma gündemi üretim kaymalarının yaşandığı merkezi ve doğu Avrupa ile Çin’de oldukça alt düzeylerde kalmaktadır. Buna karşılık bazı merkezi ve doğu Avrupa ülkelerinde durum değişme sürecindedir. Son yıllarda bu ülkelerde de bazı şirketler üretim birimlerini gelişen ülkelere kaydırma çabasındadırlar. Bu tartışmalar üretim kaymasının yaşanmadığı Baltık Ülkeleri ile Brezilya’da henüz oldukça sınırlı düzeyde kalmaktadır (Carley; 2006:22).
2.2.2.3. BEKLENTİLER
Şirketlerini diğer ekonomilere kaybeden ülkelerde işveren organizasyonları ulusal ekonominin rekabet gücünü korumak ve yer değiştirmeleri sınırlamak için politik müdahaleler talep etmektedirler. Çeşitli ülkelerden farklı politik tedbir önerileri gelmektedir.
İlk olarak, işveren örgütleri hemen her ülkede neoliberal müdahale taleplerini dile getirmektedirler. Örneğin işgücü piyasası deregülasyonları, vergi indirimleri, prim yüklerinin azaltılması ve refah devleti reformları bu kapsamdadır.
Öte yandan endüstriyel destek ve innovasyon politikalarının geliştirilmesine dönük beklentiler bir diğer müdahale alanıdır. Nihayet, şirketlerin rekabet edebilirliğini destekleyecek ve stratejilerini etkinleştirecek ücret esnekliğini sağlamaya dönük düzenleme beklentileri de giderek daha fazla destek kazanmaktadır (Carley; 2006: 22).
2.2.3. AĞIRLAŞAN İSTİHDAM VERGİLERİ
Rekabet avantajını bir çok faktör etkilemekle birlikte işgücü maliyetinin önemli bir belirleyici olduğu görülmektedir. Yüksek istihdam maliyetinin işgücü piyasası performansı üzerinde olumsuz sonuçlar yarattığı bilinmektedir. Yüksek istihdam vergileri özellikle işgücü arzını baskı altında tutmaktadır. Konuyla ilgili bir çok ampirik çalışma istihdam maliyetleriyle işsizlik oranları arasında güçlü bir ilişkinin varlığını ortaya koymuştur. Yüksek istihdam vergileri ayrıca kayıt dışı ekonomide genişleme riski yaratmaktadır (Brandt & Burniaux & Duval; 2005: 32). 161
Ülkemizde işgücü piyasası esnekliğini sınırlayan faktörlerden biri de yüksek istihdam vergilerinin yol açtığı işgücü maliyetleridir. Bu boyutuyla yüksek istihdam maliyetleri Türk ekonomisinin rekabet gücünü sınırlama eğilimindedir.
Nitekim, Avrupa Sanayi ve İşverenler Konfederasyonu Birliği (UNICE) istatistikleri, Türkiye’de istihdam vergilerinin bir çok OECD ülkesinden belirgin biçimde yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Veriler, ağır istihdam vergileri nedeniyle ülkemizde ücretin ancak %58’inin çalışana ulaşabildiğini göstermektedir. Oysa bu oran, örneğin Avustralya’da %77, Danimarka’da %81.1, Kanada’da ise, %78 düzeyindedir (MESS (a); 2004: 11).
İstihdam maliyetlerinin en önemli kaynağı sosyal güvenlik sisteminin yaratmış olduğu ağır prim yüküdür. Aslında OECD üyesi ülkelerin tümünde işverenler sosyal güvenlik sisteminin finansmanına çeşitli düzeylerde katkılarda bulunmaktadırlar. Nitekim, Fransa’da işverenler işçi başına %29’luk bir sosyal güvenlik primi ödeyerek en üst sırada yer almaktadırlar. Bunu sırasıyla Çek Cumhuriyeti (% 26), İtalya (%25), Belçika (%23) ve Avusturya (% 23) izlemektedir. Yeni Zelanda’da ise, işverenler herhangi bir sosyal güvenlik primi ödememektedir. Aynı şekilde Danimarka’da %1’lik bir prim yükünün mevcut olduğu görülmektedir.
Uluslararası karşılaştırmalara istihdam vergileri boyutuyla bakıldığında durumun Türkiye aleyhine ağırlaştığı anlaşılmaktadır. 28. Tablo’da bazı OECD ülkelerinde çalışanlardan yapılan gelir vergisi ve sosyal güvenlik kesintilerinin brüt ücretler içindeki payı görülmektedir. Veriler, Türkiye’nin istihdam vergileri açısından en üst sıralarda yer aldığını göstermektedir. Nitekim son yıllarda sürekli artma eğilimindeki istihdam vergileri toplam işçilik maliyetinin %42’sine ulaşmıştır. Bu açıdan Türkiye, %36 düzeyinde olan OECD ortalamasının oldukça üzerinde kalmaktadır.
162
Tablo 28: OECD Ülkelerinde İşgücü Maliyeti
Ülke ABD Avustralya G. Kore İngiltere
İrlanda İsviçre İzlanda Japonya Kanada Lüksemburg Meksika Portekiz Türkiye Y. Zelanda Yunanistan OECD Ort.
Sosyal Güvenlik Kesintisi (%)
Gelir Vergisi (%)
İşçi (%)
İşveren (%)
18 9 24 5 16 8 2 5 12 21 0
5 10 0 10 6 12 1 9 12 0 12
11 10 5 12 10 12 13 19 18 0 22
15 23 2 14
7 0 4 8
(OECD; 2003).
7 6 8 9
Toplam (%) 29 28 14 31 33 29 29 27 32 32 17 33 42 21 34 36
Ülkemizde çalışanların ücretlerinden Kanada, ABD, İsviçre, İngiltere gibi oldukça gelişmiş ülkelerden bile daha yüksek düzeyde kesintiler yapılmaktadır. Buna ilave olarak gelişmekte olan ülkelerle kıyaslandığında bu fark daha belirgin şekilde ortaya çıkmaktadır. Nitekim Türkiye, Yunanistan, Portekiz, İspanya, İrlanda gibi gelişmekte olan ülkelerden yaklaşık 2 kat daha fazla kesintiye gitmektedir.
Ağır prim yükü, işgücü talebini olumsuz yönde etkilemektedir. Prim ödemelerinden kaçınmak için işgücü yerine kapital ikamesi ön plana çıkmaktadır. Bu durum, ayrıca ülkemizin rekabet esnekliğini sınırlayan önemli bir sorundur. Uluslararası bir çok rapor bu durumu ortaya koymaktadır. 163
Nitekim, Köln’de bulunan Alman Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü (IW) yeni AB üyeleri ile aday ülkeler arasında yaptığı araştırmada en yüksek işgücü maliyetinin Slovenya’da (9.01 €/saat) olduğunu bildirmiştir.
Bulgaristan’ın 1.23 €/saat ile en düşük işgücü maliyetine sahip olduğu yeni üyeler arasında Çek Cumhuriyeti ve Macaristan’da ise, işgücü maliyetinin 5.03 €/saat olduğu görülmektedir. İşgücü maliyetinin Türkiye’de 5.41 €/saat olduğu kaydedilerek Slovenya hariç diğer yeni üye ülkelerden daha yüksek olduğu bildirilmektedir (MESS (b); 2004: 11).
Benzer şekilde konuyla ilgili raporunda Dünya Bankası da Türkiye’de ağır işgücü maliyetlerine özellikle istihdam boyutuyla dikkat çekmektedir. Dünya Bankası verilerine göre, Türkiye’de ücret dışı maliyetler toplam işgücü maliyetinin önemli bir oranına ulaşmaktadır. Bu durum ülkemizi ücret maliyeti açısından OECD ülkeleri arasında örneğin Güney Kore, İrlanda ve ABD’den bile daha maliyetli bir konuma taşımaktadır (Vorkink; 2006: 14). Çeşitli uluslararası kuruluşlar (OECD; Dünya Bankası, AB gibi) üyelerini ücret dışı maliyetlerin yaratmış olduğu riskler konusunda uyarmakta, bu durumun işgücü piyasası esnekliğine zarar verdiğini bildirmektedirler. Ağır işgücü maliyeti, ücret esnekliğini zedelediği gibi, piyasaların etkinliğini olumsuz yönde etkilemekte, işgücü mobilitesini ve ücret maliyetlerini ağırlaştırmakta, sonuçta işgücü talebi daralmaktadır. Böylece işsizlik genişlemekte, ulusal rekabet gücü zarar görmekte ve işgücü piyasalarına katılım azalmaktadır.
Bu uyarıları dikkate alan OECD ülkelerinin 1994-2004 döneminde genel olarak istihdam yüklerini azaltmada önemli çabalar sergiledikleri görülmektedir. Çalışanların gelirleri üzerindeki ortalama vergilerin oranı İzlanda, Japonya, Kore ve Norveç dışında OECD ülkeleri arasında gerilemiştir. Avusturya, Kanada, Çek Cumhuriyeti, Fransa ve Polonya’da mevcut istihdam yükleri korunmuş veya sınırlı ölçüde artış yaşanmıştır.
Genel olarak bakıldığında son 10 yıllık periyotta bir çok OECD ülkesinin sosyal güvenlik kesintilerini önemli ölçüde düşürmeye yöneldiği görülmektedir. Bu dönemde OECD ortalaması yaklaşık %1.5 azalırken, en yüksek gerileme %18.3 ile İrlanda’da gözlenmiştir. Bunu sırasıyla Macaristan, İtalya, İngiltere ve ABD izlemiştir. Nitekim gerileme Macaristan’da %8.3’e ulaşırken, İtalya’da %8.2 ve İngiltere ise, %7 düzeyinde gerçekleşmiştir. Aynı dönemde, Türkiye’de kesintiler yaklaşık %4 artmıştır. 164
İstihdam vergilerini düşürme çabalarına 1993 yılı ile kıyaslandığında makul düzeyde olan ya da aynı dönemde göreli olarak yüksek olan ülkelerde de rastlanmıştır. Bu ülkelerde özellikle düşük gelirler üzerinden alınan istihdam vergilerinde bir azalma trendine girilmiştir. Bu dönemde en büyük kesintiler Belçika, Kanada ve İngiltere’de yaşanmıştır. Ayrıca sınırlı sayıdaki ülke, asgari ücret üzerinden alınan vergileri yükseltmiş (Japonya ve Kore) ya da nakit ivazları düşürmüştür (İzlanda ve Norveç) (Brandt & Burniaux & Duval; 2005: 33).
2.2.4. ÜCRET MALİYETİ BOYUTUYLA ASGARİ ÜCRET
Asgari ücretin maliyetini yansıtan göstergelerden biri de asgari ücretin ortalama ücretlere oranıdır. Bu rasyo (Kaitz Index), hem asgari ücretin maliyetini ölçmede hem de uluslararası karşılaştırmalarda kullanılan bir değişkendir. Çoğu ülkede bu oran, genellikle %20-40 aralığında değişmektedir. Buna karşılık, aşırı uçta olan ekonomiler de söz konusudur. Örneğin, El Salvador, Paraguay, Venezüella ve Honduras’ta asgari ücretin ortalama ücretlere oranı %60’a ulaşırken (Coudouel & Paci; 2006: 117). Sınırlı sayıdaki bazı ekonomilerde (eski Sovyetler Birliği ülkeleri gibi) ise, asgari ücret, ortalama ücretlerin %10’undan daha düşük bir düzeydedir (Rutkowski; 2003: 7).
Genel olarak bakıldığında Türkiye’de asgari ücretin ortalama ücretlere oranı %42 ile özellikle yeni üye bir çok AB ülkesinden daha yüksek bir seviyede seyretmektedir. Bu düzey, özellikle asgari ücretin ortalama ücretlere oranının %29 ile %38 arasında değiştiği yeni AB üyesi ülkelerin bir çoğundan daha dezavantajlı bir konumu tanımlamaktadır. Örneğin Çek Cumhuriyeti’de 1990’lı yıllarda %23 düzeyinde olan bu oran, günümüzde %34’e yükselmiştir (Feldmann; 2004: 292). Asgari ücretin ortalama ücretlere oranı, Macaristan’da ise, % 38 düzeyindedir. Bu ülkede 1990’lı yıllarda asgari ücretin ortalama ücretlere oranının 1/3 düzeyinde tutulması yönündeki politikadan sapma eğilimi görülmektedir (Kertesi & Köllo; 1999: 4). Yeni üyelerden Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya ve Romanya’da ise, %30’lar düzeyinde değişen oranlar söz konusudur. Türkiye’nin asgari ücretin ortalama ücretlere oranının %40 ile %44 arasında değiştiği Bulgaristan, Kıbrıs, Malta, Portekiz, Slovakya, Slovenya ve İngiltere ile benzer bir konumda olduğu görülmektedir (Carley; 2006: 14). 165
Buna karşılık, ülkemiz asgari ücretin maliyeti açısından gelişmekte olan bir çok ülkeden daha dezavantajlı bir durumdadır. Nitekim, Arjantin, Bolivya, Brezilya, Çin, Meksika ve Uruguay’da asgari ücretin ortalama ücretlere oranı %20-25 düzeyindedir (Coudouel & Paci; 2006: 117).
Benzer bir sonuca, OECD ülkeleri ile yapılan karşılaştırmalarda da ulaşmak mümkündür. Ülkemizde asgari ücretin ortalama ücretlere oranı çoğu OECD ülkesinden daha yüksektir. Kanada dışında OECD ülkelerinde asgari ücretin ortalama ücretlere oranı, son 20 yıllık dönemde ciddi bir gerileme kaydetmiştir. Fransa’da ise, artan enflasyon oranına rağmen oransal değişim gözlenmemiştir. Japonya’da ortalama bölgesel asgari ücret, ortalama ücretin %36.6’sı düzeyindedir. Bu oran, 1990’lı yıllardaki düzeyine (%35.9) göre artış anlamına gelmektedir. ABD’de federal asgari ücret için bu oran %32 düzeyindedir. 1960’lı yıllarda %50 olan rasyo, sonraki dönemde belirgin bir biçimde gerilemiştir. Brezilya’da ise, asgari ücretin ortalama ücretlere oranı %36 seviyesindedir. Ancak oran son yıllarda artma eğilimi göstermiştir. Çin’de, asgari ücret yerel düzeyde saptandığı ve bölgeler arasında belirgin farklılıklar söz konusu olduğu için karşılaştırılabilir oransal bir veri mevcut değildir. Ancak 2003 yılında Ulusal İstatistik Ofisi ülke geneli için ortalama bir asgari ücret düzeyi (1.170 CNY) ilan etmiştir. Bu rakam baz alındığında asgari ücretin ortalama ücretlerin %47’sine eş değer olduğu söylenebilir (Carley; 2006: 14). Ülke ABD Belçika Brezilya Bulgaristan Çek Cumhuriyeti Estonya Fransa Hollanda Yunanistan
(Carley; 2006: 15).
Tablo 29: Asgari Ücret Oranları (%) 32 36 46 40 37
34 47 45 47
Ülke İngiltere İrlanda İspanya Japonya
(%) 40 51 33 37
Kıbrıs
Letonya Litvanya Lüksemburg
41
38 38 49
Ülke Macaristan Malta Polonya Portekiz Romanya
Slovakya Slovenya Türkiye
(%) 36 44 36 43 29
41 44 40
Öte yandan Türkiye’de bölgeler arasındaki ücret varyasyonları asgari ücretin oransal değerini de farklılaştırmaktadır. Nitekim, İstanbul’da ortalama 166
ücretlerin %40’ı düzeyinde olan asgari ücret, Güneydoğu Anadolu bölgesinde %68’e ulaşmaktadır. Tablo 30: Bölgesel Ücret Farklılıkları
Bölgeler
Batı Karadeniz Doğu Marmara Batı Anadolu İstanbul Kuzeydoğu Anadolu Akdeniz Türkiye Geneli
Kaynak: (TÜİK; 2006).
Bölgeler
(%) 31 34 38 40 41 44 42
Batı Marmara Doğu Karadeniz Ege Orta Anadolu Ortadoğu Anadolu Güneydoğu Anadolu
(%) 44 44 48 49 55 68
Asgari Ücretin Ortalama Ücretlere Oranı
4 bölgede (Ege, orta Anadolu, ortadoğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu) ortalama ücretlere oranı açısından asgari ücret AB’nin en gelişmiş (asgari ücretin ortalama ücretlere oranının %45’ten daha yüksek olduğu Fransa, Yunanistan, İrlanda ve Lüksemburg gibi) ülkelerinden bile daha yüksek bir düzeye sahiptir. Gerçekte AB’de asgari ücretin ortalama ücretlerin yarısını geçtiği tek ülke İrlanda olurken, Türkiye’de 2 bölge bu oranı aşmaktadır.
12
Grafik 9: Asgari Ücretin Maliyeti12
80
Türkiye (Güneydoğu And.)
70 60 50
Yunanistan Portekiz Bulgaristan Polonya
40
Macaristan
İspanya Romanya
30 20
Türkiye (Orta And.) Türkiye (Genel Ortalama)
Çek Cum.
10 0
0
2
4
6
8
TÜİK ve (Carley; 2006:15) verileri baz alınarak hazırlanmıştır.
167
10
12
Asgari ücretle ortalama ücretler arasındaki ilişki, uluslararası rekabet açısından asgari ücretin maliyetini ölçmede kullanılan bir değişken olması yanında, ayrıca kayıt dışlık olgusu açısından da irdelenmelidir. Ortalama ücretlere göre, oldukça yüksek bir asgari ücret düzeyinin kayıt dışılığı destekleyeceği açıktır ve bu durum enformel sektörün büyümesine yol açmaktadır. Asgari ücret politikasının makul bir düzeyde tutulması haline düşük gelirli çalışanların korumasına daha fazla katkı yapabilmek mümkün olabilmektedir. Dolayısıyla ortalama ücretlere oranının yüksek (%40) veya aşırı yüksek (%50) olduğu bir asgari ücret düzeyi kayıt dışılığı teşvik etmekte, asgari ücret fiilen uygulanabilir olmaktan çıkmaktadır (Rutkowski; 2003: 7).
2.2.5. REKABET GÜCÜ
Günümüzde ulusal rekabet politikası ile ekonomik gelişme potansiyeli arasında büyük bir ilişki olduğu görülmektedir. 1990’lı yıllarda yıldızı parlayan bir çok Asya ekonomisinin başarısının temelinde yatan ana faktör her ülkenin tutarlı bir rekabet politikasına sahip olmasıdır.
Ülkemiz için güçlü ve rekabetçi bir ulusal ekonomi ve bu ekonominin stratejisini biçimlendiren rekabet politikası, küreselleşme süreci ile yaratılan fırsatları yakalamayı ve bu fırsatları toplumsal yarara dönüştürmeyi mümkün kılabilir. Ekonomik büyümeye eş zamanlı olarak gerçekleştirilecek yapısal ve kurumsal değişim projeleri, piyasa sistemiyle daha uyumlu bir ekonomik yapı dışında, uluslararası piyasalarda daha rekabetçi bir üretkenlik düzeyi ve rekabet politikası geliştirilmesini mümkün kılacaktır.
Son yıllarda bu alandaki çabalara karşı rekabet gücü açısından Türkiye yeterli gelişmeyi kat edememiştir. “Uluslararası Yönetim Geliştirme Merkezi” (International Institute for Management Development-IMD) tarafından hazırlanan “Dünya Rekabet Gücü Sıralaması” endeksi bu durumu açık biçimde yansıtmaktadır. IMD, ülkelerin rekabet açısından etkinlikleri ve başarısını ölçmektedir. 1998'de 47 ülke içinde rekabet gücü açısından 33. sırada bulunan Türkiye, 1999'da 37., 2000'de ise 42. sıraya gerilemiştir. Gerilemenin 2001 ve 2002 yıllarında da sürdüğü anlaşılmaktadır. Nitekim rekabet gücü açısından 2001 yılında 50 ülke arasında 44. sıraya yükselen Türk ekonomisi 2002 yılında 46. sırada kalmıştır. Rekabet gücü açısından 2005 yılında 48. sırada yer alan Türkiye 2006 yılında da gerilemeye devam etmiş ve 3 basamak düşerek 51. sıraya inmiştir.
168
70
Grafik 10: Rekabet Gücü Sıralaması13
Rekabet Gücü Sıralaması
60
Polonya
Türkiye
50
Macaristan
40
Çek Cumhuriyeti
30 20
10
0 2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
Önemli bir diğer nokta ise, Türk ekonomisinin AB ülkeleri arasında Polonya dışındaki ülkelerin rekabet yetkinliğinin uzağında olduğudur. Nitekim yeni üyelerden Çek Cumhuriyeti (31), Slovakya (39), Macaristan (41) ve hatta Bulgaristan (47) Türk ekonomisinden daha yüksek bir rekabet gücüne sahiptir (MESS; 2005: 11).
IMD tarafından açıklanan bir diğer veri, karşılaştırmalı işgücü verimliliği oranlarıdır. IMD, her yıl, 61 ülkeyi işgücü verimliliği açısından sıralamaktadır. Birim başına işgücü üretkenliğinin ölçüldüğü araştırmada 2006 yılı için Türk ekonomisi verimlilik açısından 12,31 $ ile 47. sırada yer almıştır. Bu sonuç, Türkiye’nin AB’nin yeni üyeleri Macaristan (22.47 $), Çek Cumhuriyeti (22.47 $) ve Polonya (18.68 $) gibi ülkelerin gerisinde kaldığını göstermektedir (MESS; 2006: 11). Bu olumsuz sonucun yaratılmasına giderek ağırlaşan istihdam vergilerinin önemli bir katkısı olduğu açıktır. İstihdam vergileri bir yandan işgücü maliyetlerini ağırlaştırmakta, diğer yandan ise, istihdamın genişlemesini sınırlamakta, kayıt dışılığı teşvik etmekte, sonuçta rekabet gücünü olumsuz yönde etkilemektedir. IMD verileri, son yıllarda Türkiye’nin rekabet gücünün giderek azalma trendine girdiğini göstermektedir. Ücret-dışı maliyetlerin 13
IMD verileri dikkate alınarak hazırlanmıştır.
169
azaltılması ülkelerin rekabet etkinliklerini artırmanın önemli bir kaynağı olarak görülmektedir. Yapısal koşullardaki olumsuzluklar uluslararası kuruluşların uyarılarına da yol açmaktadır. OECD, hükümete yeni bir ekonomik reform süreciyle özellikle formel sektörün gelişmesini sınırlayan istihdam maliyetlerini ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının girişini ağırlaştıran bürokratik sınırlamaları azaltılması çağrısında bulunmuştur. Rapora göre, Türkiye’de hızla artan asgari ücretin düzeyi, istihdam vergileri (emeklilik, sağlık sigortası, kıdem tazminatı ve işsizlik sigortasını kapsayan bordro vergileri) ve özellikle sınırlayıcı mevzuat, işgücü piyasası esnekliğini daraltmakta, kayıt dışı istihdamı genişletmektedir. OECD, hükümete sosyal güvenlik primlerini düşürerek, istihdamı kolaylaştırmasını ve halen yüksek bir düzeyde olan asgari ücretin ortalama ücretlere oranının düşürülmesini, ayrıca asgari ücretin bölgesel bazda esnekleştirilmesini önermektedir (OECD; 2006: 3).
3. ASGARİ ÜCRETİN SOSYAL SONUÇLARI: GELİR DAĞILIMI ve YOKSULLUK
Asgari ücret, gelir dağılımı, aile veya hanehalkı geliri arasındaki ilişki oldukça karmaşıktır. Bir çok OECD ülkesi son 10 yıllık dönemde zengin gruplarla yoksullar arasındaki gelir farkının genişlemesi veya kazançlar arasındaki eşitsizliğin artmasıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu durum, asgari ücret, gelir dağılımı ve yoksulluk arasındaki ilişkiye dönük ilgiyi arttırmıştır.
3.1. ASGARİ ÜCRET ve GELİR DAĞILIMI
Asgari ücretin analizi kaçınılmaz olarak teorik, gözlemsel ve politik sorunları ön plana çıkarmaktadır. Asgari ücreti destekleyen görüşler böyle bir pazarlık sınırının özellikle “adil” ücreti yaratmadaki ve düşük ücretli çalışanların gelirlerini desteklemedeki rolüne dikkate çekmektedir. Bu açıdan asgari ücretin diğer ücretler üzerindeki etkisinin pozitif olması gerektiği çünkü diğer çalışanların göreli ücret farklılıklarını korumayı, işletmenin de vasıflı işgücü talebini sürdürmeyi isteyeceği öngörülmektedir. Buna karşılık, bu varsayımsal etki ampirik sonuçlarla doğrulanmamaktadır. Asgari ücretin ücretlere ve gelir dağılımına etkisini analiz eden çalışmalarda ulaşılan sonuçlar birbirleriyle çelişmektedir. 170
Neo-klasik model, yasal bir asgari ücretin söz konusu olduğu durumda bu ücret düzeyinden daha düşük verimliliği olan işgücünün işsiz kalmasına yol açacağı tezini ileri sürmektedir. Buna karşılık, bu yaklaşım bir çok nüans barındırmaktadır. Her şeyden önce asgari ücret artışının amacı, işleri ortadan kaldırmak değil, ücret dağılımının yapısını değiştirmektir. İkinci olarak, farklı vasıf topolojilerinin dikkate alınması gerektiği vurgulanmalıdır. Buna göre, asgari ücrette bir artışın bu düzeyde veya ona yakın bir sınırda gelir elde eden çalışanların işsiz kalmasına yol açması mümkündür. Ancak, artış daha vasıflı işgücünün göreceli değerini (fiyatını) de düşürmüş olacaktır. Talebin daha vasıflı işgücü grubuna yönelmesi artıştan önceki ve sonraki asgari ücret oranları arasında kalan işgücünün yeni asgari ücret seviyesinde ya da daha üzerinde bir ücretle istihdam edilebileceğini ifade etmektedir. Ayrıca yeni asgari ücret düzeyinin üzerinde bir ücretle istihdam edilen bazı çalışanlar da bu durumdan etkileneceklerdir. Dolayısıyla asgari ücret artışının sonuçları tek boyutlu ve aynı yönde gerçekleşmeyecektir (OECD; 1998: 48) Aslında ampirik araştırmalar asgari ücretin gelir dağılımı üzerinde etkisinin neo-klasik modelde olduğu kadar kolay bir şekilde açıklanamayacağını göstermektedir. Bu nedenle, bazı yazarlara göre, asgari ücret, ücret dengesizliğini gidermede, dolayısıyla gelir dağılımını düzenlemede etkili bir araçtır. Sözgelimi Card, Kaliforniya bölgesinde 1988 yılında asgari ücrette %21 düzeyinde yapılan artışın 1987-89 yılları arasında 13-19 yaş grubundaki çalışanlar üzerinde yaratmış olduğu etkiyi analiz etmiştir. Bu eyalette asgari ücret artışıyla birlikte çalışanların %11’inin, 13-19 yaş grubundaki genç işçilerin ise, %50’sinin ücreti yeni asgari ücretin altında kalmıştır. Sonuçlar, asgari ücret artışının düşük ücretli çalışanların gelirlerinde %5 ile %10 arasında değişen artışların meydana geldiğini ayrıca araştırmanın yapıldığı perakende sektöründe herhangi iş kaybı yaşanmadığını göstermektedir (Card; 1992: 38). Bell, Latin Amerika ülkelerinin bazılarında gerçekleştirmiş olduğu çalışmalarda asgari ücretin ücretlerin dağılımı üzerindeki etkisini Kolombiya’da saptarken, aynı etkiyi Meksika’da gözlemlememiştir. Yazar, asgari ücretin Meksika’da ortalama ücretlerin dağılımına görünür bir etkisi olmadığını ancak aynı etkinin Kolombiya’da söz konusu olduğu sonucuna ulaşmıştır (Bell; 1995: 20). Rama ise, Endonezya’da asgari ücret düzeyinde %100’lük bir değişimin ortalama ücretleri de %5 ile %10 arasında yükselttiğini belirlemiştir (Gindling & Terrell (b); 2004: 4).
171
McCallion, asgari ücret artışının ücret dengesizliğini ortadan kaldırmada önemli bir etkiye sahip olduğunu kaydetmektedir. Ancak yazar, bu politika aracının etkinliğini reel değerini korumasına bağlı olduğunu ileri sürmektedir. Nitekim, Card ve Krueger’a göre, zamanla gerileyen asgari ücretin reel değeri ücret dengesizliğini genişletmektedir. Araştırmada federal asgari ücrette 1990 ve 1991 yıllarında yapılan artışların ABD’de gelir eşitsizliğini sınırlı da olsa düzelttiği sonucuna ulaşılmıştır. Veriler, söz konusu dönemde gerçekleştirilen artıştan yararlananların çoğunlukla düşük gelirli aileler olduğunu göstermektedir (Liu & Wu; 1999: 59).
Asgari ücretin gelir dağılımını düzeltici etkisini teyit eden DiNardo ise, 1980’li yıllarda federal ortalama ücretler karşısında gerileyen asgari ücret oranının ABD’de erkek çalışanlar arasında gelir eşitsizliğini 2/3 oranında genişlettiğini ifade etmektedir. Benzer bir çalışmayı İngiltere için gerçekleştiren Dinkens’ın ulaştığı sonuçlar da bu yaklaşımı desteklemektedir. Yazar, 1993 yılında lağvedilmesine kadar Ücret Konseyi’nin gelir dağılımı üzerindeki düzenleyici etkisini özellikle vurgulamaktadır. 1976-1990 dönemine ilişkin analizlerinde ise, Dinkens, İngiltere’de asgari ücret artışlarının en düşük düzeydeki çalışan grupların gelirleri açısından olumlu bir sonuç yarattığını buna karşılık ortalama ücretler için bu etkinin belirgin biçimde farklılaştığını ileri sürmektedir (OECD; 1997: 18). Öte yandan asgari ücret artışlarının gelir dağılımında kısmi iyileşmelere yol açtığını ileri süren araştırmalara da rastlanmaktadır. Örneğin Bernstein ve Schmitt, ABD’de 1996 yılında yapılan asgari ücret artışının ücret ve hanehalkı gelirlerinin dağılımı ile düşük ücretli çalışanların istihdam fırsatlarına etkisini analiz etmişlerdir. Yazarlara göre, yüksek bir asgari ücret artışı düşük ücretli çalışanların gelirini desteklerken, bu artış, genç ve deneyimsiz işgücünün istihdam fırsatlarını olumsuz yönde etkilemektedir (Liu & Wu; 1999: 59).
Asgari ücretin ücretler ve gelir dağılımı üzerindeki etkisi bazı araştırmalarda enformel sektör boyutuyla da değerlendirilmiştir. Maloney ve Nunez (2002) ile Fajnzylber (2001), Kolombiya ve Brezilya’da asgari ücretin hem formel hem de enformel sektördeki etkilerini karşılaştırmalı olarak analiz etmişlerdir. Maloney ve Nunez (2002) enformel sektörü kavramıyla bağımsız çalışanları kastederken, Fajnzylber tanımı daha geniş bir çerçevede ele almakta bağımsız çalışanlar yanında kayıtlı olmayan işçileri de kavrama dahil etmektedir. Her iki çalışmada da asgari ücretin formel sektör çalışanlarının ücretleri üzerinde belirgin bir etkisi olduğu belirlenmiştir. Araştırmacılara göre, bu etki özellikle asgari ücret sınırının biraz üzerinde (%10’a kadar üzerinde) ücret alan işgücü arasında daha açıktır (Gindling& Terrell; 2004: 5). 172
Benzer bir çalışmayı Kosta Rika için gerçekleştiren bir araştırmada Gindling ve Terrell, asgari ücret artışlarının özellikle kentsel alanlardaki küçük işletmelerde ve kırsal kesimde büyük şirketlerde istihdam edilen çalışanların ücretlerini etkilediğini saptamışlardır. Araştırmada ayrıca daha yüksek bir asgari ücret düzeyinin kentsel formel sektörlerde çalışanlara göre, enformel işçilerin ortalama ücretlerini daha fazla etkilediği sonucuna ulaşılmıştır (Gindling& Terrell; 2004: 16). Asgari ücretin gelir dağılımı üzerindeki etkisi her araştırmada benzer sonuçları vermemektedir. Bazı araştırmacılar, asgari ücretteki artışların gelir eşitsizliği üzerinde olumlu veya olumsuz belirgin bir etkisi olmadığı görüşündedirler. Bu yaklaşım, asgari ücretli çalışanların farklı gelir gruplarındaki aileler arasında eşit şekilde dağılmış olmadığı tezine dayanmaktadır. Buna göre, asgari ücretteki artışlar sadece ailede bir tek kişinin çalıştığı asgari ücretli grupları etkilemektedir (Liu & Wu; 1999: 59).
Gerçekten bazı araştırmalarda ulaşılan veriler bu çelişkileri açıkça yansıtmaktadır. Sözgelimi, Neumark ve Wascher (1997) asgari ücrette bir artışın yoksul ailelerin gelirlerini yükselttiği ve gelir eşitsizliğini azalttığı yani asgari ücretin geliri, düşük gelirli çalışanlar lehine yeniden dağıttığı varsayımını analiz etmişlerdir. Araştırmada böyle bir varsayımın mümkün ancak gerçekleşmesi zor bazı koşullara bağlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Buna göre, böyle bir durum, ancak yeni asgari ücret seviyesinden yararlanan grupların gelirlerinin, artış nedeniyle işsiz kalan çalışanların ücret kayıplarını aşması halinde mümkündür.
Özetle asgari ücret gelir dağılımını en az üç açıdan etkilemektedir: (i) asgari ücretten daha az kazanan çalışanların oranını azaltarak, (ii) asgari ücretli çalışanların oranını genişleterek (iii) yayılma etkisi yoluyla yani daha önce asgari ücret düzeyinin üzerinde ücret alan çalışanların gelirlerini yukarı doğru iterek (OECD; 1998: 48).
3.2. YOKSULLUKLA MÜCADELEDE ASGARİ ÜCRET
Asgari ücretin yoksulluğu azaltmadaki etkisi ciddi bir tartışma konusudur. Asgari ücretin hem mutlak hem de göreli yoksulluğu etkilediği varsayıldığı için her iki tartışma da ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
173
3.2.1. ASGARİ ÜCRET ve MUTLAK YOKSULLUK
Asgari ücretten doğal olarak işçiler ve aileleri yararlanmaktadır. Buna karşılık, yoksulluk aslında sadece çalışanlara özgü bir problem değil daha çok işsizler, kırsal kesimde yaşayanlar ve çok çocuklu aileler için bir problem olma eğilimindedir. Gerçekte bir çok ülkede yoksulluk sınırında bulunan yetişkinlerin büyük bir bölümü işsiz konumundadır. Bu nedenle asgari ücret artışı işsizliği veya kırsal yoksulluğu azaltmada etkili bir araç değilken, kısmen ve sadece çalışan kentsel işgücü için etkilidir.
Mutlak yoksulluk, hanehalkı veya bireyin yaşamını sürdürebilecek asgari refah düzeyini yakalayamaması durumudur. Asgari ücretin mutlak yoksulluğu azaltmadaki rolünü sınırlayan temel faktör, çoğunlukla aile geliri olarak kabul edilen asgari ücretin hanehalkının statüsü, büyüklüğü ve yapısına bağlı olarak farklılaşan sonuçlar yaratmasıdır. Sözgelimi, asgari ücretin biraz üzerinde ücret alan bir işçi, artıştan yararlanmayacak hatta muhtemelen asgari ücretli ailelerin gelirlerinde yaşanan artış nedeni ile görece yoksullaşabilecektir (Borkowska; 2001: 3). Bu görüş, asgari ücretin yoksulluğu azaltmak yerine genişlettiği varsayımını ön plana çıkaran tam rekabet piyasası argümanları açısından da destek bulmaktadır. Teorinin temel hareket noktası asgari ücretin istihdam fırsatları üzerinde yarattığı olumsuz etkidir. Rekabetçi işgücü arz ve talep modeline göre, asgari ücretin artması işgücü talebini sınırlamakta, böylece mevcut işgücü açısından iş fırsatları daralmaktadır. Dolayısıyla daha yüksek ücret elde edenler aslında bunu daha kısa süreli bir istihdam fırsatına tercih etmiş olmaktadırlar (Deller; 2005: 1).
Bu yaklaşımı paylaşan Neumark ve Wascher, asgari ücretteki artışların yoksulluk sınırı kapsamında giren ve çıkan gruplar yaratma olasılığının oldukça güçlü olduğu iddiasındadırlar. Nitekim asgari ücret artışına bağlı olarak ortaya çıkan gelir dağılımı kaymalarının yüksek gelirli gruplardan yoksul ailelere dönük olmadığı aksine gelirin yeniden dağılım sürecinin çoğunlukla düşük gelirli aileler arasında meydana geldiği görülmüştür (Neumark & Wascher; 2002: 315).
Öte yandan istatistiksel veriler, asgari ücretli çalışanların çoğunlukla mutlak yoksulluk sınırında yaşayan ailelere mensup olmadığı tezini doğrulamaktadır. OECD ülkelerinin çoğunda yoksul ailelerin %10’u ücretli bir çalışan pozisyonundadır. En yoksul ailelerde işgücüne katılımın oldukça sınırlı olması nedeniyle OECD ülkelerinde asgari ücretli çalışanların büyük bir kısmı (yaklaşık %90’nı) orta alt ve orta gelirli ailelere mensuptur 174
(Rutkowski; 2003: 12). Örneğin Avustralya’da asgari ücret veya ona yakın bir düzeyde ücret alan işgücünün sadece 1/3’ü hanehalkı içinde ücretli tek çalışan konumundadır. Dolayısıyla asgari ücretli çalışanların mutlak yoksulluk sınırındaki alt gelirli gruplardan daha iyi koşullarda yaşadığı ifade edilmelidir (Leigh; 2005: 11). Benzer şekilde ABD’de ise, asgari ücretli çalışanların %70’nin, yoksulluk sınırı üzerinde yaşayan ailelere mensup olduğu belirlenmiştir (Kyl; 2005: 1).
Gerçekte ampirik bulgular da asgari ücretin mutlak yoksulluk üzerinde doğrudan etkisinin oldukça sınırlı düzeyde kaldığını göstermektedir. Eyalet düzeyinde yoksulluk oranlarını analiz eden Card ve Kreuger (1995), asgari ücretteki artışlarla yoksulluk oranları arasında anlamlı bir ilişki olmadığını saptamışlardır. İngiltere’de Gosling (1996), her hangi bir geliri olmayanlar dahil olmak üzere tüm aileler dikkate alındığında asgari ücretin mutlak yoksulluk oranlarında çok sınırlı azalmalara yol açtığını göstermiştir (OECD; 1998: 18).
Sonuç olarak, asgari ücretin hanehalkında çalışan en az bir kişinin olmadığı aileler arasında mutlak yoksulluk oranlarını olumlu yönde etkilediğine ilişkin güçlü bir kanıt söz konusu değildir. Çünkü veriler, yoksulluk sınırında yaşayan yetişkinlerden çoğunun işsiz konumda olduğunu bildirmektedir. Dolayısıyla asgari ücretin mutlak yoksulluk üzerindeki etkisi ihmal edilmelidir (Rutkowski; 2003: 12).
3.2.2. GÖRECELİ YOKSULLUK: “ÇALIŞAN YOKSULLAR”
Asgari ücretin gerekçelerinden biri de, böyle bir ücret düzeyinin düşük gelirli çalışanların ekonomik ve sosyal koşullarını geliştireceği iddiasıdır. Aslında geliri olmayan mutlak yoksulluk sınırındaki aileler asgari ücretten yararlanamazken, bu etkinin “çalışan yoksullar” üzerinde daha belirgin olduğu açıktır. OECD ülkelerinde çalışan yoksulların %90’ının düşük ücretli işgücünden oluştuğu görülmektedir (Rutkowski; 2003: 12). Göreceli yoksulluk bireylerin, toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranının altında olması durumudur. Çalışan yoksullar ise, hanehalkında sadece bir kişinin çalıştığı yoksul aileleri tanımlamaktadır. Çalışan yoksul kavramının tanımlanmasında kullanılacak kriter konusunda açık bir uzlaşı mevcut değildir. OECD, ortalama ücretin 2/3’ü düzeyinden daha az bir kazancı kriter olarak kullanmaktadır. Bu kriter, Avusturya, Fransa, Yunanistan, İrlanda ve Portekiz’de de benimsenmektedir. Buna karşılık 175
Danimarka’nın %60’dan, Almanya’nın ise, %75’ten daha düşük bir kazancı esas alındığı görülmektedir. Norveç’te kullanılan tanım imalat endüstrisindeki ücretleri baz almakta ve oransal olarak %85’ten daha düşük bir ücreti öngörmektedir (Ioakimoglou & Soumeli; 2005).
Araştırmalar, asgari ücretin özellikle hanehalkında tek kişinin çalıştığı bu nitelikli aileler açısından pozitif sonuçlar yarattığını göstermektedir. Gelir dağıtıcı etkisine ilişkin analizlerin çoğu asgari ücretteki bir artışın göreceli yoksulluğu azalttığı varsayımını temel almaktadır. Buna karşılık asgari ücretteki artışların çalışan yoksulları hangi biçimde etkilediği oldukça belirsizdir. İlk olarak, asgari ücretteki değişimler, bu artıştan yararlanan diğer aile üyelerinin işgücü talebini etkileyebilmektedir. Dolayısıyla asgari ücrette artış yaşandığında işini kaybedebilecek aile bireylerinin konumu önemli bir belirleyicidir. İkinci olarak, bu tür etkiler hem gelir hem de çapraz ikame etkilerini barındırmakta, bu durum, sonuçlara ilişkin analizleri güçleştirmektedir. Bunun yanında, asgari ücretin diğer aile bireylerinin işgücü arzı üzerindeki etkisinin büyüklüğü ve yönünü bilmek önemlidir (Addison & Blackburn; 1999: 393). Ayrıca asgari ücret sınırında çalışan ailelerin gelirlerindeki artış işini kaybeden düşük ücretli çalışanların kazançlarında gözlenen kayıpları telafi etmelidir. Nihayet asgari ücret artıkça aile geliri de değiştiği için, işsizlik yardımları programı kapsamında yapılan yardımlar da göz önünde tutulmalıdır. Genelde asgari ücret artışı nedeniyle işini kaybeden grupların yardım talebi ve transfer beklentisi artmaktadır (Foguel & Ramos & Carneiro; 2001: 24).
Asgari ücret ve göreceli yoksulluk ilişkisi çeşitli araştırmada irdelenmiştir. Örneğin Burkhauser ve Finegan (1989) ABD’de federal asgari ücrette 1984 yılında yapılan %24’lük artışın yoksulluk sınırında yaşayan düşük ücretli çalışanların sayısını %21 oranında azalttığını belirlemiştir (bu işçiler arasındaki yoksulluk oranı %14’ten %11’e gerilemiştir). Araştırma sonuçlarına göre, asgari ücretteki artışın yarattığı ilave gelirin en az %12’si yoksul ailelere gitmekte, %39’u ise, görece daha yoksul olan ailelere yönelmektedir (Addison & Blackburn; 1999: 394).
ABD’de yapılan diğer ampirik araştırmalar da, bu tezi desteklemektedir. Sözgelimi Bernstein Enstitüsü, 1996-1997 yıllarında asgari ücrette iki aşamalı ($ 4.25’ten $ 5.15’e) artıştan daha çok kimlerin yararlandığını analiz etmiştir. Araştırmada ulaşılan sonuçlara göre, artıştan yaklaşık 10 milyon çalışan yararlanmıştır. Ayrıca kısmi süreli çalışanların yaklaşık yarısı yükselen 176
asgari ücretten olumlu şekilde etkilenmiştir. Nihayet veriler, yeni asgari ücret oranının en çok düşük gelirli aileler lehine olduğunu göstermektedir. Araştırma kapsamında ulaşılan sonuçlar daha yüksek oranlı bir asgari ücret artışının çalışan aileler arasında en yoksul %40’ının gelirini arttırdığını teyit etmektedir (Liu & Wu; 1999: 58)
Tartışmanın bir diğer boyutu artışlardan yararlanan yoksul aile profiliyle ilişkilidir. ABD’de federal asgari ücret oranlarında 1990 ve 1991 yıllarında meydana gelen artışlardan etkilenen düşük ücretli çalışanların niteliklerini değerlendiren Card ve Kreuger’ın elde ettikleri bulgular, bu konunun daha detaylı analizini mümkün kılmaktadır. Sonuçlar, asgari ücret artışından yararlanan ailelerin genel işgücü ortalamasına göre, üç kat daha fazla yoksul olduğunu göstermektedir. Bu durum, artan asgari ücretin her aile için aynı anlama gelmediği yaklaşımını desteklemektedir.
Benzeri analizler İngiltere için yapılmıştır. Ulusal asgari ücretin çalışan hanehalklarına etkisini ölçen, Gosling (1996) asgari ücret artışlarının gelir dağılımını etkilediğini ve bu dağılımından ağırlıklı olarak en yoksul ailelerin yararlandığını ifade etmektedir. Machin ve Manning (1996) ise, İngiltere’de düşük ücretli çalışanların daha yoksul hanehalklarına mensup olduklarını rapor etmektedirler. Araştırmacılar, işgücünün 1/4’ünün çalışan hanehalklarının en yoksul %10’una mensup olduğunu ve bunların günde 4£ ya da daha az kazandıklarını belirlemişlerdir (OECD; 1998: 18).
Asgari ücretin yoksulluk problemiyle mücadeleye katkısı analiz edildiğinde göz önünde tutulması gereken önemli faktörlerden biri de hangi düzeydeki bir asgari ücretin bu etkiyi yaratabileceğidir (Liu & Wu; 1999: 58). Brezilya’da bu etkinin büyüklüğünü ölçmeye dönük çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Corseuil, araştırmasında 6 metropol alanda asgari ücrette 19951998 arasında gerçekleştirilen artışların yoksulluk üzerindeki sonuçlarını analiz etmiştir. Araştırmacı ayrıca artışların formel ve enformel sektör çalışanlarının gelirleri üzerindeki etkisini de irdelemiştir. Ancak analiz asgari ücrette artış nedeniyle işini kaybeden çalışanlara dönük bir değerlendirme içermemektedir. Dolayısıyla sonuçlar, asgari ücretin negatif etkisini açıklamaktan uzaktır. Bulgular, değerlendirme dönemi süresince asgari ücretteki artışın pozitif bir sonuç yarattığı yönündedir. Buna göre, asgari ücrette %10’luk bir artış yoksullukta %4’lük bir azalışa yol açmaktadır (Foguel & Ramos & Carneiro; 2001: 17).
Öte yandan bazı araştırmalar asgari ücretin yoksulluk üzerindeki etkisine ilişkin görüşlere mesafeli yaklaşmaktadırlar. Avustralya’da konuyla ilgili bir 177
araştırmada asgari ücrette yüksek oranlı bir artışın sanılanın aksine yoksulluğu artırabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Asgari ücretin çalışan yoksullar üzerindeki etkisine dönük bu araştırmada asgari ücretli çalışan profili baz alınmıştır. Buna göre, asgari ücretli çalışanlar çoğunlukla kadın, bekar, genç ve deneyimsiz gruplardan oluşmaktadır. Araştırmacı, asgari ücretli gruplar arasında saatlik ücretler ve istihdamı baz alarak yaptığı analizde asgari ücretteki artışın ücret eşitsizliğini artırdığı dolayısıyla yoksulluğu genişlettiği sonucuna ulaşmıştır (Leigh; 2005: 15).
3.2.3. ENFORMEL YOKSULLUK
Gelişen ülkelerde asgari ücretin koruması gereken gruplardan biri de enformel sektör çalışanlarıdır. Buna karşılık, enformel sektördeki istihdam koşullarına dönük politikalar geliştirmek çok daha güçtür. Çünkü enformel sektör işçisi yasal kurallar dışında çalışmakta, bu nedenle asgari ücretten yararlanamamaktadır. Veriler, gelişmekte olan ülkelerde enformel sektörün toplam işgücünün %30’u ile %80’i arasında değişen bir orana ulaştığını göstermektedir. Kayıt dışılık olgusu nedeniyle asgari ücretin enformel yoksulluk üzerindeki etkisi çoğunlukla formel sektörlere ilişkin varsayımsal sonuçları baz almaktadır. Bu varsayımdan hareketle bazı araştırmacılar asgari ücretin özellikle gelişen ülkelerde çalışan yoksullar üzerinde sınırlı bir etkiye sahip olacağı iddiasındadır. Buna göre, geniş bir enformel sektörün varlığı asgari ücretin çoğunlukla kentsel alanlardaki büyük işletmelerde ve genellikle sendikalaşmış kayıtlı işgücü arasında kısmi olarak uygulanmasıyla sonuçlanmaktadır (Gindling & Terrell; 2004: 3). Yaygın kayıt dışılık asgari ücretin fiili olarak çalışanların sadece %2’si ile %15’ine uygulanabilmesine olanak sağlamaktadır. Oysa, yoksulluğun daha yoğun olduğu az gelişmiş kırsal bölgelerde ve kentsel enformel sektörlerde asgari ücretin uygulanabilme olanağı söz konusu değildir (Brosnan; 2003: 5). Asgari ücretin uygulanması açısından gözlenen bu farklılık gelişen ülkelerde ikili (dual) işgücü piyasasını açıklayan en temel faktördür. İkili yapı, asgari ücretteki artışlardan çalışan bazı yoksul grupların olumlu, kimi ailelerin de olumsuz bir şekilde etkilenmesine yol açmaktadır. Bu sonuç, kayıtlı sektörlerden kayıt dışı sektörlere doğru kaymaları desteklemektedir. Asgari ücretin enformel sektör üzerindeki etkisini analiz ederken, sektörler arasındaki geçişler dikkatte alınmalıdır.
Sektör kaymalarının arka planında popülist politikalar etkili bir faktördür. Bu ülkelerde özellikle kamuoyu baskısı ile asgari ücrette yüksek oranlı bir artışa 178
gidilmesi olumsuz sonuçlara yol açabilmektedir. İlk olarak, böyle bir durumda asgari ücretin ortalama ücretlere oranı yükselmektedir. Ayrıca bu tür popülist artışların formel sektörlerde işsizlik etkisi yaratabilmesi mümkündür. Diğer bir ifade ile asgari ücretteki artışlar bazı çalışanlar açısından işsiz kalma riski ile sonuçlanabilmektedir. Bu riskle karşı karşıya kalan çalışan yoksul aileler için bu durum gerçekte mutlak yoksulluk sınırına itilmek anlamına gelmektedir. Artan asgari ücretin yaratabileceği işsizlik riskinin düzeyi her ülkedeki koşullara bağlı olarak değişecektir (Rutkowski; 2003: 12). Diğer bir ifade ile artan asgari ücret bazı çalışanlar için olumlu olurken bazıları için işsiz kalmak anlamına gelebilmektedir. Bu durum, dual ekonomik yapıya sahip ülkelerde asgari ücretteki artışın tüm düşük ücretli işgücü için benzer pozitif sonuçlara yol açmayacağı tezini doğrulamaktadır (Addison & Blackburn; 1999: 393).
Sonuçta daha yüksek asgari ücret oranları çalışanların bir kısmını düşük ücretli kayıt dışı sektörlere iterken, bu sektördeki ücretleri baskı altında tutabilmektedir. Bu açıdan, asgari ücretteki artışlar enformel sektördeki çalışan yoksulların gelirlerini de etkilemektedir. Böylece asgari ücretteki artışların sonucunda yaşanan istihdam kaymaları bir çok durumda enformel sektöre geçme eğilimini desteklerken, kayıt dışılık olgusunu da genişletebilmektedir.
Asgari ücretteki artışların yol açtığı kaymalar enformel sektörde iki boyutlu bir yansıma bulmaktadır. İlk olarak, asgari ücretin kapsamı formel sektörlerdeki istihdam düzeyi üzerinde daraltıcı bir etkiye yol açmaktadır. Çünkü neoklasik modelde işgücü talebi, ücretin azalan bir fonksiyonudur. İkinci olarak, formel sektörde işini kaybeden çalışanların enformel sektörlere yönelmesi ekonominin bu bölümündeki ücretlerin de baskı altında kalmasına neden olmaktadır (Saget; 2001: 238). Buna karşılık bazı araştırmacılar “deniz feneri” (lighthouse) etkisinden söz etmektedirler. Buna göre, yasal asgari ücret enformel sektördeki ücret düzeylerini etkilemekte böylece asgari ücret kayıt dışı çalışanlar için ücret belirleme sürecinde bir kılavuz olarak kullanılmaktadır. Bu durumun mesela Kolombiya’da geçerli olduğu görülmektedir (Rutkowski; 2003: 6).
Bu yaklaşım bazı ampirik çalışmalarla da desteklenmektedir. Son yıllarda özellikle Latin Amerika’da bu alanda çok sayıda araştırma yapılmıştır. Ulaşılan bulgular, uygulamada güçlü bir zorlama olmamasına rağmen, asgari ücretin enformel sektördeki çalışanların ücretleri üzerinde pozitif yönde bir 179
etki yarattığını göstermektedir (Gindling & Terrell; 2004: 6). Corseuil, Brezilya’da, asgari ücretteki artışlara eş anlı olarak göreceli yoksulluk oranlarında gözlenen gerilemenin kayıt dışı sektörlerde formel sektöre göre daha yüksek olduğu görüşündedir. Nitekim yazar, araştırmasında, artışlara paralel olarak yoksulluk oranında meydana gelen gerilemenin 2/3’ünün enformel sektör çalışanlarının gelirlerindeki artıştan kaynaklandığını ortaya koymuştur (Foguel & Ramos & Carneiro; 2001: 24).
Malonez ve Nunez asgari ücretin bağımsız çalışanların ücretleri üzerinde belirgin bir etkisi olmadığını belirlemişlerdir. Fajnzylber ise, bu etkinin sadece anlamlı olmadığını aynı zamanda formel sektördeki çalışanların ücretlerinden daha yüksek bir etkinin söz konusu olduğunu bildirmiştir (Gindling& Terrell: 2004: 5). Benzer bir sonuca araştırmasında farklı bir metodoloji kullanan Neri de ulaşmıştır. Modelinde istihdam etkisini ihmal eden yazar Brezilya’da asgari ücrette %43’lük bir artışın yoksullukta %6’lık bir gerilemeye yol açtığını saptamıştır. Neri, asgari ücretteki artışın yoksulluğu azaltmadaki etkisinin ağırlıklı olarak enformel sektör çalışanları arasında yaşandığını ileri sürmektedir.
Sonuç olarak, yoksulluk araştırmalarına ilişkin literatür, asgari ücret artışlarının gelişen ülkelerde yoksulluk oranlarını azalttığını göstermektedir. Bu açıdan asgari ücretteki bir artış yoksul çalışan oranının yüksek olduğu ülkelerde sorunla mücadelede önemli bir araç konumundadır (Rutkowski; 2003: 12). Ancak, bu sonuç, en azından iki açıdan değerlendirilmelidir. İlk olarak, asgari ücretin yoksulluk üzerindeki istihdam etkisi mevcut çalışmalarda yeterince irdelenmiş değildir. Ayrıca asgari ücretin enformel sektör çalışanlarının gelirleri üzerindeki etkisi daha etkin bir şekilde analiz edilmelidir (Foguel & Ramos & Carneiro; 2001: 24). GENEL DEĞERLENDİRME ve SONUÇ
Asgari ücret, liberal demokrasiyi ve piyasa ekonomisini benimsemiş ülkelerde endüstri ilişkiler sisteminin temel argümanlarından biridir. Ücretlilere kabul edilebilir standartlarda çalışma ve yaşama garantisini sağlamanın en önemli aracı olan asgari ücret, işgücü piyasasında adil ve hakkaniyete dayalı bir rekabeti de mümkün kılmaktadır. Asgari ücret böylece gelirin düşük ücretliler lehine yeniden dağıtmasına olanak sağlayan bir mekanizma yaratmaktadır. Bu politika, özellikle küresel ekonomiye ayak uydurmaya çalışan gelişen ekonomiler açısından daha önemlidir. 180
Günümüzde bir çok ülke, asgari ücrete ilişkin yasal ve kurumsal düzenlemeleri benimsemiştir. Her ülke ekonomik, sosyal, hukuksal ve kültürel arka planına göre bir asgari ücret sistemine sahiptir. Genel olarak asgari ücret sistemleri dört temel kategoride sınıflandırılabilmektedir. Bunlar, tek oranlı ulusal sistemler, bölgesel asgari ücret, sektörel veya işkolu esaslı uygulamalar ve mesleki asgari ücret modelidir.
İşkolu bazlı asgari ücret, uygulamanın sektörel düzeyde farklılaştırıldığı sistemdir. Bu tür sistemler, çoğunlukla işkolu seviyesinde gerçekleştirilen toplu sözleşme mekanizmasıyla uygulanmaktadır. Sistemi uygulayan ülkeler arasında Almanya, Avusturya, İsveç ve Danimarka ön plana çıkmaktadır. Mesleki asgari ücret sistemi ise, belirli meslek kategorileri için farklı asgari ücret oranlarının belirlendiği bir modeli tanımlamaktadır.
İki sistemin de en önemli dezavantajı, asgari ücret uygulaması açısından oldukça karmaşık bir duruma yol açabilmeleridir. Bu nedenle her iki model de, idari ve denetsel açıdan koordinasyon güçlükleri yaratmaktadır. Bir çok durumda yeni meslekler ve işkolları söz konusu oldukça sistem kontrol edilebilir olmaktan uzaklaşmaktadır. Özellikle mesleklerin çeşitliliğinin artmasına paralel olarak uygulama giderek karmaşıklaşmaktadır. Öte yandan ulusal asgari ücret, ülke düzeyinde tek oranlı bir sistemi tanımlarken, bölgesel asgari ücret ise, aynı ekonomik ve sosyal gelişme düzeyine sahip illerin gruplandırılmasına dayalı bir uygulamayı ifade etmektedir. Böyle bir durumda aynı anda birden fazla asgari ücret oranının geçerli olması söz konusudur. Bölgesel asgari ücret, ulusal sistemden çok farklı bir modeli yansıtmamaktadır. Farklılık, sadece iki sistem arasındaki ölçekle ilgilidir. İlk sistemde, bütün ülke tek uygulama ölçeği olarak kabul edilirken, bölgesel asgari ücrette bu alan aynı grupta yer alan illeri kapsamaktadır.
Asgari ücret sistemlerinin birbirlerine üstünlükleri olmadığı gibi birden fazla sistemde bir arada uygulanabilmektedir. Nitekim bazı ülkelerde ulusal ve bölgesel düzeyde asgari ücret sistemleri paralel şekilde yürütülebilmektedir. Örneğin ABD’de, asgari ücret hem federal hem de eyalet düzeyinde belirlenmektedir. Japonya ve Meksika’da ise, bölgesel sistem yanında işkolu ve mesleksel asgari ücretler uygulanabilmektedir. Bu nedenle asgari ücretin uygulama alanı geniş bir olasılık kapsamında ele alınmalıdır. Bu durum, özellikle asgari ücretin uygulama hedefiyle ilişkilidir. Asgari ücretin ulusal düzeyde mi uygulanacağı ya da belli bölgelerle mi 181
sınırlandırılacağı önemli bir belirleyici değildir. Her iki durumda da saptanacak asgari ücret işçi, işveren ve sendikalar için ücret pazarlıkları için en alt sınırı tanımlamış olmaktadır.
Özellikle ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyi birbirinden belirgin biçimde farklılıklar arz eden illerin söz konusu olduğu durumlarda bölgesel asgari ücret en rasyonel sistemi temsil etmektedir. Böylece yerel beklentilere, ödeme kapasitelerine, yaşam standartlarına ve temel gereksinimlere uygun bir asgari ücret düzeyi daha kolay belirlenebilmektir.
Bölgesel asgari ücret sistemini gerekli kılan bir diğer faktör küreselleşme sürecidir. Özellikle artan rekabet baskısı hem gelişmiş hem de gelişen ülkelerde asgari ücret sistemleri üzerinde ciddi bir baskı unsur yaratmakta, geleneksel tartışmaları yeniden gündeme taşımaktadır. Çalışanların yaşam kalitesini yükseltmek için tercih edilmesi gereken modelin niteliği bu açıdan sorgulama konusudur. Bu kapsamda muhafazakar asgari ücret politikalarının iş yaratma kapasitesini olumsuz yönde etkilediğine ilişkin ciddi endişeler mevcuttur. Bu endişeler, hükümetleri ve şirketleri piyasa esnekliğini temel alan yeni bir ücret sistemi geliştirmeye yöneltmektedir. Bu süreçte toplu iş sözleşmeleri mikro bir düzeye indirilirken, konjonktürel dalgalanmalara uyumlu bir işgücü piyasası argümanı ön plana çıkmaktadır. Esnek bir ücret politikası taleplerinin bir gereği olarak asgari ücrette esnek modelleme arayışları giderek yükselen bir ivme kazanmaktadır. Özellikle küresel rekabetin yoğunlaştığı bir dönemde işgücü piyasasının ve rekabet gücü açısından asgari ücretin esnekleştirilmesi kaçınılmaz bir politika seçeneği olarak algılanmaktadır. Temel argüman, işgücü piyasasındaki katılıkları ve asgari ücret sisteminin yaratmış olduğu ücret rijiditelerini sınırlayabilmek, zamanla istihdamı ve yoksullukla mücadeleyi destekleyen bir süreç yaratmaktır.
Esnek modelleme, asgari ücret mevzuatının değişen ekonomik ve sosyal koşullara uyumlaştırılması sürecidir. Bu politika, uygulamada yaş, işyeri ölçeği, statü, kıdem, bölge gibi kriterleri baz alarak asgari ücretin farklılaştırılmasını öngörmektedir.
Bölgesel asgari ücret tartışması bu arayışların bir sonucudur. Böylece görece daha az gelişmiş iller için düşük pariteli asgari ücret düzeyinin belirlenmesiyle, yatırımların bu bölgelere teşviki ve bölgesel istihdam edilebilirlik mümkün olabilmektedir. Yerel şirketlerin rekabet gücü 182
gelişirken, bölgesel kalkınma desteklenmektedir. Böyle bir politika aynı zamanda göç problemi için de önemli bir çözüm zemini yaratabilmektedir.
Türkiye’de asgari ücret yarım asrı aşan bir uygulama deneyimi ile önemli bir mesafe kat etmiştir. Bu dönemde yerel, bölgesel ve ulusal olmak üzere üç farklı uygulamanın geçerli olduğu ülkemizde başarı açısından sistemler arasında belirgin bir üstünlüğün olmadığı görülmektedir. 30 yılı aşkın bir dönemde uygulama alanı bulan tek oranlı asgari ücret sistemi beklenen hedefleri gerçekleştirememiştir. Ülkemizde işgücünün hala yarısı kayıt dışı çalışmakta, işsizlik önemli bir problem alanı olarak görülmektedir. İşsizliğin en yoğun yaşandığı iller ise, asgari ücret maliyetinin en yüksek olduğu bölgeleri temsil etmektedir. Daha önemlisi hızlı göç ve çarpık kentleşme süreci bölgesel kalkınma hedeflerindeki başarısızlığı yansıtmaktadır. Bu durum, ekonomik olduğu kadar sosyal riskleri de barındırmaktadır. Bu temelde piyasa stratejisiyle uyumlu bir işgücü piyasası esnekliği gerek küresel rekabet, gerekse ulusal ekonomik hedefler açısından kaçınılmazdır. Çalışma mevzuatı bu çerçevede 2003 yılında liberalize edilmiştir. Yeni mevzuat, iş sözleşmeleri, çalışma süreleri, ücretlendirme ve işyeri açısından önemli esneklik seçenekleri getirmektedir. Buna karşılık, asgari ücret sistemi hala geçmiş dönemin izlerini taşımaktadır. Mevcut sistem, oldukça sınırlı bir esnekliğe olanak sağlarken, yaratmış olduğu yüksek işgücü maliyeti rekabet edebilirliği sınırladığı gibi kayıt dışılığı da teşvik etmektedir.
Bu nedenle daha esnek ve kolay uygulanabilen, yerel ve bölgesel koşullarla uyumlu yeni bir sistem kurgulanmalıdır. Yeni sistem esnek temelli bir asgari ücretlendirmeyi hedeflemelidir. Dolayısıyla dinamik, güncel değişimlere uyarlanabilen ve esnek işgücü piyasası beklentilerine yanıt veren bir model geliştirilmelidir.
Böyle bir modelde asgari ücret seviyesi özellikle rekabetçi olmayan işgücü için kabul edilebilir bir yaşam standardı sağlamalıdır. Ancak belirlenecek ücret düzeyi piyasa ücretini zorlamamalı, ücret dağılımında köklü değişimlere yol açmamalıdır. Diğer bir ifade ile sistemin ücret etkisi sınırlandırılmalıdır. İkinci olarak, esnek modelleme yerel ve bölgesel işgücü piyasası koşullarını dikkate almalıdır. Özellikle işsizliğin yükselme eğilimi taşıdığı az gelişmiş bölgelerde ve düşük vasıflı işgücü arasında asgari ücret daha makul bir oranda saptanmalıdır. 183
Yaş kriterine dayalı esnekleştirme çok boyutlu olmalıdır. Örneğin, düşük oranlı asgari ücret uygulaması iki kademeli hale getirilmelidir. 16-17 yaş grubundaki işgücü için belirlenecek seviye tam oranlı asgari ücretin %75’ine, 18-19 yaş grubu için ise, %85’ine eş değer olmalıdır. Diğer bir esneklilik kriteri örgün eğitimde okuyan üniversite öğrencileri için geliştirilmelidir. Çalışan üniversite öğrencilerine asgari ücretin %85’i düzeyinde bir parite uygulanmalıdır. Böylece bu grupların istihdam şansı desteklenmiş olacağı gibi kayıt dışılıkta önlenebilecektir.
Kullanılması gereken bir diğer esneklik kriteri ölçektir. Ulusal Asgari Ücret Komisyonu belirli bölge ve işkolları için mikro işletmeleri (5 ve daha az çalıştıran işyerlerini) geçici ya da sürekli olarak asgari ücretin kapsamından çıkarabilmelidir. Böyle bir politika kayıt dışılığı azaltmada ve istihdamı desteklemede önemli bir açılım sağlayacaktır.
Sonuç olarak, önemli olan asgari ücretin seviyesi değil uygulanabilirliğidir. Etkin bir şekilde uygulanabilen makul bir asgari ücret politikası, uygulanamayan ve kayıt dışılığı zorlayan yüksek oranlı bir asgari ücretten daha isabetli bir yaklaşımdır. Makul bir düzey ise, asgari ücretin ortalama ücretlerin %40’ından daha aşağı bir seviyede belirlenmesini ifade etmektedir.
184
KAYNAKLAR
Addison, John T. & Blackburn, McKinley L.; “Minimum Wages and Poverty”; Industrial & Labor Relations Review; V.52/3; April 1999; 393-410.
Aiginger, Karl; “Labour Market Reforms and Economic Growth: The European Experience in The 1990s”; Journal of Economic Studies; V. 32/5-6; 2005; 540-573.
Akgeyik, Tekin & Yavuz, Nilgün Çil; “Türkiye’de Asgari Ücret, Milli Gelir ve İşsizlik İlişkisi (Ekonometrik Bir Analiz)”; Maliye Araştırma Merkezi Konferansları; 49. seri; 2006; 1-17. Akgeyik, Tekin; “Türkiye’de İşsizlik ve İstihdam Politikaları”; İktisat Fakültesi Mecmuası; Cilt 54/2; Ekim 2004; 1-32. Akgeyik, Tekin; Stratejik Üretim Yönetimi; İstanbul 1998.
Anonymous; “Small Businesses Call For Regional Minimum Wage”; Caterer & Hotelkeeper; V. 193/4349; Nov 11-Nov 17, 2004; 9.
Anonymous; “Minimum-Wage Legislation in The United States, as of January 1, 1936”; Monthly Labor Review (pre-1986); V.42/3; March 1936; 655-666.
Anonymous; “The Internationalization of Employment: A Challenge to Fair Globalization?” International Labour Review; V. 145/1-2; 2006; 119-136. ASO; İşsizlik ve Bölgesel Gelir Dağılımı Eşitsizliği İle Mücadele İçin Yerel Asgari Ücret Uygulaması; Ankara Sanayi Odası; Ankara 2005.
Bağdadioğlu, Enis; “Asgari Ücret ve IMF”; Türk-İş; Sayı: 367; 2004; 92-97. Bandow, Doug; “Flexible Minimum Wage Option”; Washington Times; October 28, 1999.
Bazen, Stephen & Martin, John P.; “The Impact of The Minimum Wage on Earnings and Employment In France”; OECD Economic Studies; No. 16; Spring 1991; 199-221. 185
BBC; “Germany: Left Party Presents Election Manifesto”; BBC Monitoring August 6, 2005; 1.
Bell, Linda A.; “The Impact of Minimum Wages in Mexico and Colombia”; World Bank Policy Research Working Paper Series (No: 1514); Washington 1995.
Beneria Lourdes & Santiago, Luis E.; The Impact of Industrial Relocation on Displaced Workers: A Case Study of Cortland, New York”; Economic Development Quarterly; V.15/1; February 2001; 78-89. Blau, Francine D. & Khan, Lawrence K.; At Home and Abroad: The LaborMarket Performance of The United States in an International Context; New York 2002.
Bolisani, Ettore & Scarso, Enrico; “International Manufacturing Strategies: Experiences from The Clothing Industry”; International Journal of Operations & Production Management; V. 16/1; 1996; 71-76. Borkowska,
S.; “Minimum Wages and Reduction Poverty”; NISPAcee: Occasional Papers; www.nispa.sk; 2001.
Brandt, Nicola & Burniaux, Jean-Marc & Duval, Romain; “Assessing The OECD Jobs Strategy: Past Developments and Reforms”; OECD Economics Department Working Paper (No. 429); Paris 2005.
Brandt, Nicola & Burniaux, Jean-Marc & Duval, Romain; Assessing The OECD Jobs Strategy: Past Developments and Reforms Economics Department Working Paper (No. 429); Paris 2005.
Brosnan, Peter; “Globalisation and Minimum Wage Systems”. In P Reflections and New directions: Proceedings of The 16th AIRAANZ (eds. by Holland, J Teicher and S Tuberville); New Zealand 2003. Brown, Charles & Gilroy, Curtis & Kohen, Andrew, “The Effect of The Minimum Wage Law on Employment and Underemployment”, Journal of Economic Literature, V. 20/2; June 1982; 487-528 186
Brown, William; “The Low Pay Commission After Eight Years”; University of Cambridge Study Working Paper; 2005. Bulutay, Tuncer; Türkiye’de Yüksek Öğrenimlilerde İşlendirme ve İşsizlik; Türkiye Ekonomi Kurumu Tartışma Metni (2005/17); Ankara 2005.
Burnette, Jeffey Dean; Essays on The Minimum Wage; PhD. Dissertation; State University of New York; New York 2005. Card, David; “Do Minimum Wages Reduce Employment? A Case Study of California: 1987-89”; Industrial & Labor Relations Review; V. 46/1; Oct 1992; 38-54.
Carley, Mark; “Industrial Relations in The EU, Japan and USA, 2003-4”; European Industrial Relations Observatory; www.eiro.org; 2005.
Carley, Mark; Key Themes in Global Industrial Relations and Minimum Wages and Relocation of Production; Dublin 2006.
CAW (Canadian Auto Workers); Modernizing Part III of The Canada Labour Code; Submission to The Federal Labour Standards Review Commission; Toronto 2005.
Chen, Tain-Jy & Ku, Ying-Hua; “Creating Competitive Advantages out of Market Imperfections: Taiwanese Firms in China”; Asian Business & Management; V. 2002/1; 79–99.
Christiansen, Hans & Bertrand, Ayse; “Trends and Recent Developments in Foreign Direct Investment”; International Investment Perspectives; OECD; Paris 2006; 13-45.
Cnntürk;
“Bölgesel Asgari Ücret Önerisine www.cnnturk.com.tr; 26 Mayıs, 2005.
Tepki”;
Coudouel, Aline & Paci, Pierella; “Selected Labor Market Reforms”; Analyzing The Distributional Impact of Reforms (eds by Aline Coudouel Stefano Paternostro); V.II; World Bank; Washington 2006; 111-169.
187
CUPE; “Thirty Years of Dwindling Minimum Wages in Canada”; CUPE Economic Briefs”; September 6, 2006. Deakin, Simon & Wilkinson, Frank “Minimum Wage Legislation”; Encyclopedia of Law and Economics (eds by Bouckaert, Boudewijn and De Geest, Gerrit); V.IV.; 2000; 561-571.
Deller, Steven C.; “The Minimum Wage: A Community Economic Development Aid or Hindrance?”; Community Economics Newsletter; No. 339; January 2005; 1-2. Dhanani Shafiq & Islam, Iyanatul; Indonesian Wage Structure and Trends: 1976-2000; International Labour Office; Geneva 2004.
Dinçer, Bülent & Özaslan, Metin & Kavasoğlu, Taner; İllerin SosyoEkonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması; DPT; Ankara 2003. Dobbins, Tony; National Minimum Wage Developments and Trends in Income Distribution; Industrial Relations Observatory; eiro.eurofound.ie/ ; 2001.
DOL; “Wages, Benefits, Poverty Line, and Meeting Workers' Needs: Definitions and Measures”; U.S. Department of Labor Bureau of International Labor Affairs; www.dol.gov/ilab; December 22, 2006. Durand, M., C. Madaschi & F. Terribile; Trends in OECD Countries’ International Competitiveness: The Influence of Emerging Market Economies; OECD Economics Department Working Papers (No: 195); Paris 1998. Economywatch; “Challenges Before Emerging Market Economies”; economywatch.com; December 23, 2006.
Edwards, Alejandra Cox; “Overcoming Labor Market Challenges in The U.S.A.”; Paper presented at The EWC-KDI Conference on a New Paradigm for Social Welfare in The New Millennium on January 11-12, 2001; California 2000. Ekin, Nusret; Kayıtdışı Ekonomi-Enformel İstihdam; İstanbul 1995. 188
Ekin, Nusret; Türkiye’de Yapay İstihdam ve İstihdam Politikaları; İstanbul 2000.
Elgrably, Nathalie; “The Minimum Wage and Labour Market Flexibility”; Economic Note; Montreal Economic Institute; December 2006; 1-4. EPI (Employment Policies Institute); State Flexibility: The Minimum Wage and Welfare Reform; Washington 2001. Feldmann, Horst; “How Flexible are Labour Markets in The EU Accession Countries Poland, Hungary and The Czech Republic?”; Comparative Economic Studies; V.46; 2004; 272–310.
Foguel, Miguel N. & Ramos, Lauro & Carneiro, Francisco; “The Impacts of The Minimum Wage on The Labor Market, Poverty and Fiscal Budget in Brazil”; IPEA (No: 839); Rio de Janeiro 2001.
FPI (Fiscal Policy Institute); States with Minimum Wages above The Federal Level have had Faster Small Business and Retail Job Growth; New York 2006. Franc, Mike; “Minimum-Wage Hike would Hurt Low-Wage Workers”; Human Events; July 31, 2006; 634.
Funk, Lothar & Lesch, Hagen; “Minimum Wages in Europe“; European Industrial Relations Observatory; www.eiro.org; 03-08-2005. Gindling, T. H. & Terrell, Katherine (a); Minimum Wages, Globalization and Poverty in Honduras; The Institute for The Study of Labor: Discussion Paper (No: 2497); Bonn 2006.
Gindling, T. H. & Terrell, Katherine (b); “Legal Minimum Wages and The Wages of Formal and Informal Sector Workers in Costa Rica”; University of Maryland: Economics Working Paper (No:04102); Baltimore, 2004.
Gindling, T. H. & Terrell, Katherine; Minimum Wages, Inequality and Globalization; The Institute for The Study of Labor (IZA) Discussion Papers Series (No: 1160); Bonn 2004.
Gregg, Paul; “The Use of Wage Floors As Policy Tools”; OECD Economic Studies; V. 31/II; 2000; 134-146. 189
Grossberg Adam J & Sicilian, Paul; “Legal Minimum Wages and Employment Duration” Southern Economic Journal; V.70/3; Jan 2004; 631-645. Haberler; “Asgari Ücret 2 Yılda Yüzde 14 Eridi”; www.haberler.net. 18.12.2006.
Herman, Alexis M. & Samet, Andrew J.; Wages, Benefits, Poverty Line, and Meeting Workers’ Needs in The Apparel and Footwear Industries of Selected Countries; U.S. Department of Labor; Washington 2000. Hoguet; George; “Japan's Recovery and The Pan Asian Growth Dynamic”; ssga.com; April 21, 2006. ILO (a);
Global Employment Trends: Brief; Geneva 2006.
ILO;
Global Employment Trends; Geneva 2003.
ILO (b);
Global Employment Trends for Youth: Geneva 2006
ILO; “Minimum Wage Fixing In Japan”; Briefing Note No. 3; www.ilo.org; 15.07.1999.
Infante, Ricardo & Marinakis, Andrés & Velasco, Jacobo; “Minimum Wage in Chile: An Example of The Potential and Limitations of this Policy Instrument”; International Labour Office Employment Paper (No: 2003/52); Geneva 2003. Ioakimoglou, Elias & Soumeli, Eva; “Low-Wage Workers and The 'Working Poor”; European Industrial Relations Observatory; eiro.eurofound.ie/ ; 2002. Işıklı, İbrahim “Bölgesel Asgari Ücret ve TGSD”; Dünya; 28.07.2004; www.dunyagazetesi.com.tr
Islam, Iyanatul; “Circumventing Macroeconomic Conservatism: A Policy Framework for Growth, for Growth, Employment and Poverty Reduction”; International Labour Review; V. 144/1; 2005; 5584.
190
Jackson, Andrew; “A Tale of Two Economies”; Canadian Dimension; V. 40/3; May/Jun 2006; 33-36. Kaar, Robbert van het; “Minimum Wage Trends Examined”; European Industrial Relations Observatory; www.eiro.org; 2004.
Kawaguchi, Daiji & Yamada, Ken; “Impact of The Minimum Wage on Female Employment in Japan”; Contemporary Economic Policy Advance; May 2006; 1-12.
Kertesi, Gabor & Köllo, Janos; “Unemployment, Wage Push and The Labour Cost Competitiveness of Regions: The Case of Hungary: 1986–1996”; Budapest University of Economics Working Papers on The Labour Market (No: 1999/5); Budapest 1999. Kezdi, Gabor & Horvath, Hedvig & Hudomiet, Peter; “Labour Market Trends: 2000–2003”; TARKI Social Report Reprint Series No 11; Hungary 2005; 201-216.
Kilponen, Juha & Mayes, David & Vilmunen, Jouko; “Labour Market Flexibility in The Euro Area”; European Business Journal; V.12/2; 2000; 100-110.
Klau, Friedrich & Mittelstadt, Axel; Labour Market Flexibility; OECD Economic Studies (No. 6); Paris 1986.
Korkmaz, Adem; “Bir Sosyal Politika Aracı Olarak Türkiye’de Asgari Ücret: 1951-2003”; Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi; V. 7/1; 2004; 53-69. Kutal, Metin; Teorik Esasları ve Tatbikatı Bakımından Asgari Ücret; İstanbul 1969. Kyl, Jon;
“Can We Raise The Minimum Wage Without Hurting The Working Poor?; Republican Policy Committee Report”; Washington 2005. Lee, Chang-Hee; “The Minimum Wage”; Asian Labour Update; amrc.org.hk; December 6, 2006.
Lee, Dwight R.; “The Minimum Wage Can Harm Workers by Reducing Unemployment”; Journal of Labor Research; V.125/4; Fall 2004; 657-670. 191
Leigh, Andrew; “Does Raising The Minimum Wage Help The Poor?”; Australian Centre for Economic Policy Research Discussion Papers (No: 501); Canberra 2005.
Lemos, Sara A Menu of Minimum Wage Variables for Evaluating Wages and Employment Effects: Evidence from Brazil; The Institute for The Study of Labor: Discussion Papers Series (No: 1069); Bonn 2004. Lister, Tim; “Brazil's Lula Hikes Minimum Wage”; World Politics Watch; www.worldpoliticswatch.com; December 27, 2006. Liu, Eva & Wu, Jackie; Minimum Wage Systems; Legislative Council Panel Report; Hong Kong 1999. LPC (Low Pay Commission); National Minimum Wage Report: London 2005.
Macpherson, David; The Employment Impact of a Comprehensive Living Wage Law: Evidence from Florida; Employment Policies Institute Report; Florida 2002. Madsen, Per Kongshøj; “Labour Market Flexibility and Social Protection In European Welfare States: Contrasts end Similarities”; Australian Bulletin of Labour; V. 32/2; 2006; 139-162. McCray,
John P. & Gonzalez, Juan J.; “Increasing Global Competitiveness with US-Mexican Maquila”; S.A.M. Advanced Management Journal; V. 54/ 3; Summer 1989; 4-7.
MESS (a): “Türkiye’de İstihdam Vergileri Çok Yüksek”; İşveren Gazetesi; Aralık 2004; 11.
MESS (b); “İşgücü Faktörü Rekabet Gücünü Belirliyor”; İşveren Gazetesi; Ekim 2004; 11. MESS:
“Rekabet Gücümüz Düşük”; İşveren Gazetesi; Haziran 2005; 11.
MESS; “Ekonomik Gelişim Verimlilikle Sağlanır”; MESS İşveren Gazetesi; Ağustos 2006; 11.
192
Metcalf, David; “The British National Minimum Wage”; London School of Economics Working Paper; London 1999.
Miller, Paul W & Neo, Leanne M; “Labour Market Flexibility and Immigrant Adjustment”; Economic Record; V. 79/246; Sep 2003; 336356.
Neumark, David & Wascher, William; “Do Minimum Wages Fight Poverty?”; Economic Inquiry; V. 40/3; Jul 2002; 315-333. Neumark, David & Wascher, William; “Minimum Wages and Employment: A Case Study of The Fast-Food Industry in New Jersey and Pennsylvania”; The American Economic Review; V. 90/5; December 2000; 1362-1395.
Neumark, David & Wascher, William; Minimum Wages, Labor Market Institutions, and Youth Employment: A Cross-National Analysis; Federal Reserve: Finance and Economics Discussion Series (No: 2003-23); Washington 2003. Nickell, Stephen; “Unemployment and Labor Market Rigidities: Europe versus North America”; Journal of Economic Perspectives; V. 11/3; Summer 1997; 55–74.
NLEC (Newfoundland and Labrador Employers' Council); “Submission to: Canada Labour Code Part III Review: St. John's, NL”; www.fls-ntf.gc.ca; October 27, 2005. OECD; “Making The Most of The Minimum: Statutory Minimum Wages, Employment and Poverty”; OECD Employment Outlook; Paris 1998; 31-79. OECD; OECD; OECD;
Turkey Labor Market Study: Summary; Paris 2006.
“OECD Submission to The UK Low Pay Commission”, OECD Economics Department Working Papers (No: 185); Paris 1997. The OECD Jobs Study; Paris 1994.
193
Pacheco, Gail A. & Cruikshank, Amy A.; “Minimum Wages and Educational Enrolments in New Zealand; Auckland University; International Review of Applied Economics; V.20/4; 2006; 469-490.
Partridge, Mark D & Partridge, Jamie S.; “Do Minimum Wage Hikes Raise US Long Term Unemployment? Evidence Using State Minimum Wage”; Regional Studies; V. 33/8; Nov 1999; 713726. Pember, Robert J. & Dupre, Marie-Therese ; “Statistical Aspects of Minimum Wage Determination”; ILO Briefing Note No. 11; www.ilo.org; 1999.
Perry, L. J.; “Neo-liberal Labor Market Reforms and Work Stoppages: Comparisons of India, Indonesia, The United States and Australia”; South Asian Journal of Management; V. 13/3; JulSep 2006; 7-29. Radikal; “ASO Bölgesel Asgari Ücret İstedi”; www.radikal.com.tr; 8 Nisan 2005.
Ragacs, Christian; “On The Empirics of Minimum Wages and Employment: Stylized Facts For The Austrian Industry”; Vienna University of Economics and Business Administration (WU) Working Papers Series (No: 24); Vienna 2003; 1-16.
Rama, Martin; Globalization and Workers in Developing Countries; World Bank Policy Research Working Paper (No: 2958); Washington 2003. Regnard, Pierre; “Minimum Wages 2006”; Statistics in Focus Population and Social Conditions; No: 9/2006.
Rutkowski, Jan; “The Minimum Wage: Curse or Cure?”; The World Bank Human Development Economics Europe and Central Asia Region; Washington 2003. Saget, Catherine (b); “Is The Minimum Wage an Effective Tool to Promote Decent Work and Reduce Poverty?: The Experience of Selected Developing Countries”; 194
ILO Employment Paper: 2001/13; Geneva 2001.
Saget, Catherine (a); “Poverty Reduction and Decent Work in Developing Countries: Do Minimum Wages Help?”; International Labour Review; V. 140/3; 2001; 237-270.
Saget, Catherine; Wage Fixing in The Informal Economy: Evidence from Brazil, India, Indonesia and South Africa; ILO: Conditions of Work and Employment Series (No: 16); Geneva 2006. Saint, Paul Gilles; “Why are European Countries Diverging in their Unemployment Experience?”; The Journal of Economic Perspectives; V. 18/4; Fall 2004; 49-68.
Shaheed, Zafar & Marinakis, Andres E.; “Minimum Wage Fixing: A Summary of Selected Issues”; ILO Briefing Note (No:14); www.ilo.org; 1999.
Shepherd, A. Ross; “Minimum Wages and The Card-Krueger Paradox”; Southern Economic Journal; V. 67/2; Oct 2000; 469-478.
Sönmez; Mustafa; “İşsizliğin Coğrafyası: 2005”; BIA Haber Merkezi; www.bianet.org ; 08.12.2006. Statistics Canada; “Fact Sheet on Minimum Wage”; Perspectives on Labour and Income; September 2005; 18-23.
Suryahadi, Asep; Wage and Employment Effects of Minimum Wage Policy in The Indonesian Urban Labor Market; SMERU Research Institute; Indonesia 2001. TİSK; “Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Kudatgobilik'in 7 Eylül 2005 Tarihli Basın Toplantısı Metni”; www.tisk.org.tr; 7 Eylül 2005. TİSK;
Sektör Sorunları ve Çözüm Önerileri Raporu; Ankara 2006.
Toksöz, Gülay & Özsuca, Şerife Turcan; “Ekonomik Krizin Küçük İşletmelere Etkisi ve Sosyal Güvenlik Sorunları”; İktisat İşletme ve Finans; Mart 2004; 40-51.
195
Toksöz, Gülay; “Enformel Sektör, Enformel istihdam: Ortaya Çıkış ve Yaygınlaşma Nedenleri”; TES-İŞ Dergisi; Haziran 2006; 42-54. TUAC (Trade Union Advisory Committee to The OECD); “Boosting Jobs and Incomes: Lessons From OECD Country Experiences”; Reassessment of The 1994 OECD Jobs Strategy Submission by to OECD; High-Level Policy Conference; Toronto 2006. Türk-İş;
Asgari Ücret Gerçeği; Ankara 2005.
Uslu, Salim; “Bölgesel Asgari Ücret Çıkışları, İyi Niyetten Uzak ve Tutarsızdır”; Hak-İş Basın Duyurusu; 4 Ağustos 2005.
Vorkink, Andrew; “Dünya Bankası’nın Ülkemiz İşgücü Piyasasına İlişkin Tespit ve Yorumları”; TİSK Sosyal Politika Gündemi Toplantıları: 4; Ankara 2006.
Vuuren, Aico Van & Berg, Van Den Gerard J. & Ridder, Geert; “Measuring The Equilibrium Effects of Unemployment Benefits Dispersion”; Journal of Applied Econometrics; V.15/6; Nov./Dec. 2000; 547-574. Williams, Annstrong; “Minimum Wage”; The New York Amsterdam News; July 20-July 26, 2006; 13. WTO;
World Trade in 2005; Geneva 2006.
Zaim, Sabahattin; Çalışma Ekonomisi; İstanbul 1997.
196
İTO YAYINLARI (2006)
2006-1 Avrupa Birliği Rehberi 2006-2 AB Mesleki Eğitim Programı Leonardo da Vinci İçin Proje Hazırlama Teknikleri 2006-3 Elektronik Ticaret Rehberi 2006-4 İstanbul Ticaret Odası İş Rehberi 2005/2006 2006-5 Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde Elektronik Tedarik Sistemleri ve Avantajları 2006-6 Gelişmiş Ülkelerde İthalatın ve Dış Rekabetin Kontrolü 2006-7 İşletmelerin Tüketici Odaklı Marka Stratejisi 2006-8 Fiyat İndeksleri 2006-9 Sınai Mülkiyet Hakları ve Ekonomik Değerleri 2006-11 Kırmızı Et Sanayi Sorunları ve Çözüm Önerileri 2006-12 Organik Tarım Analizi ve AB Pazarı Fırsatı 2006-14 Türkiye Lojistik Sektörü Altyapı Analizi 2006-15 2813 Sayılı Telsiz Kanunun’da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Uygulamaları 2006-16 Türk Yan Sanayi Borsası Üye Profili Araştırması 2006-17 Vergi Rehberi 2006-18 Yurtdışı Fuarlar Rehberi 2006 2006-19 Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsaları 2006-20 Ekonomik Göstergeler 2006-21 Sosyal Güvenlikte Yeni Yaklaşım: Bireysel Emeklilik 2006-22 Motorlu Taşıtlar Dağıtım ve Servis Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyeti 2006-23 Katı Atıkların Ekonomide Değerlendirilmesi 2006-24 Uluslararası Pazarlarda Türk Gıda Sektörünün Rekabet Gücü ve İhracatta Aranan Kriterler/ Karşılaşılan Engeller 2006-25 Yeniden Yapılanmanın Eşiğinde Sosyal Güvenlik Reformu 2006-26 Unlu Mamul Üreten ve Satan İşyeri Mevzuatı ve Avrupa Birliği Uyumu Raporu 2006-27 Konut Amaçlı Arazi Yatırımlarında Fizibilite ve Pratik Bir Metot Önerisi 2006-28 Yemek Hizmet Alım İhalelerinde Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri 2006-29 Kuş Gribi, Merdivenaltı Üretim ve Gıda Terörü Gölgesindeki Gıda Sektörü ve Beklentileri 2006-30 5084 Sayılı Kanun ve Teşvik Uygulama Rehberi 2006-31 Türkiye’de Yazılım Endüstrisinin Yapısı ve Gelişimi 2006-32 Sağlıklı Beslenme, Sağlıklı Yaşam 197
2006-33 İskandinav Ülkeleri Otomotiv Yan Sanayi Pazar Araştırması 2006-34 Yayıncıların Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile İlgili Sorunları ve Çözüm Önerileri 2006-35 Özel Öğretim Kurumlarının Problemleri ve Çözüm Yolları 2006-36 Türkiye’de Bakliyat Üretimindeki Sorunların Çözümü ve Dışa Bağımlılığı Azaltacak Politikaların Geliştirilmesi (Güncelleştirilmiş 2.bs.) 2006-37 Kağıt Sektörünün Sorunları ve 2006 Yılında Türkiye Ekonomisinin Beklentileri 2006-38 Başarılı İhracatçılar 2005 (rehber + cd-rom) 2006-39 Bitki Sağlığı Önlemlerine Yönelik Ahşap Ambalaj Malzemelerinin İşaretlenmesi 2006-40 2005 Yılı İstanbul Küçük Sanayi Kapasite Araştırması 2006-41 İş Dünyamızın İhtiyaçları ve İşgücü Arzı Karşısında Mesleki Eğitimimiz-İş Dünyasının Mesleki Eğitime Bakışı Araştırması 2006-42 Rakamlarla Türkiye Ekonomisi 2006-43 Turkey in Figures 2006-44 Otomotiv Sektör Raporu,2006 2006-45 İşsizlik Sorununun Çözümünde KOBİ’lerin Desteklenmesi 2006-46 İstanbul’un Ekonomik ve Sosyal Göstergeleri 2006-47 Social and Economic Indicators of Istanbul 2006-48 Küresel Petrol Stratejilerinin Jeopolitik Açıdan Dünya ve Türkiye Üzerindeki Etkileri 2006-49 Dünden Bugüne İstanbul’un Nüfus ve Demografik Yapısı 2006-50 Ekonomik Rapor 2006-52 Ticaret ve Sanayi Odasında Müteşekkil İstanbul İktisat Komisyonu Tarafından Tanzim Edilen Rapor 2007-1 2007-2 2007-3 2007-4
2007-5 2007-6 2007-7 2007-8 2007-10 2007-11
İTO YAYINLARI (2007)
Sigortacılık Yasa Tasarısının Getirdikleri İstanbul Tehlikeli Atık Bertaraf Projesi Fizibilite Etüdü Türk Yan Sanayi Borsası Üye Profili Araştırması Kimyasal Ambalaj ve Atıkların Çevreye Etkileri ve Zararlarının Önlenmesi Türkiye’de Kalıpçılık Sektörünün Bugünü ve Yarını Otomotiv Sektöründe Grup Muafiyeti ve Yeni Dönem KOBİ Borsaları 2007 Yılı İndirimli Kuruluşlar Rehberi Fiyat İndeksleri Yeni Zelanda İhracat Pazar Araştırması 198
2007-12 Müzik Eserleri Üzerindeki Telif Hakları ve Uluslararası Uygulamalar 2007-13 Bilirkişi Bilgilendirme 2007-14 Otomotiv Sektörü ve Çin Malları ile Rekabet Gücü 2007-15 Hazır Giyim Sektörü ve Çin Malları ile Rekabet Gücü 2007-16 Ayakkabı Sektörü ve Çin Malları ile Rekabet Gücü 2007-17 Mobilya Sektörü ve Çin Malları ile Rekabet Gücü 2007-18 İnşaat Sektörü ve Çin Malları ile Rekabet Gücü 2007-19 Konfeksiyon Sektörü ve Çin Malları ile Rekabet Gücü 2007-20 Ev Tekstili Sektörü ve Çin Malları ile Rekabet Gücü 2007-21 Makine Sektörü ve Çin Malları ile Rekabet Gücü 2007-22 Oyuncak Sektörü ve Çin Malları ile Rekabet Gücü 2007-23 Kırtasiye Sektörü ve Çin Malları ile Rekabet Gücü 2007-24 Züccaciye Sektörü ve Çin Malları ile Rekabet Gücü 2007-25 Türkiye Pirinç Piyasasının Sorunları ve Çeltik Üretim Potansiyeli 2007-26 Lisanslı Depoculuğun ve Teslimata Bağlı İşlemlerin Türkiye Tarım Ürünleri Piyasasına ve Vadeli İşlemlere Olası Etkileri 2007-27 Küreselleşen Ekonomi İçerisinde Ortaya Çıkan Yeni Dağıtım Kanalları:Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri 2007-30 100 Soruda Mortgage Uygulamaları 2007-31 Rami Gıda Toptancılarının Rekabet Gücünün Geliştirilmesi 2007-32 Ekonomik Göstergeler 2007-33 Türkiye’de Şeker ve Şekerpancarı Üretiminde Kota Sistemine Geçiş, Bugünkü Durum ve Geleceği 2007-34 İstihdam Perspektifinde AB Sürecinde Türk Tarımının Genel Sorunları ve Çözüm Önerileri 2007-35 Müzakere Süreci ve AB Müktesebatına Uyumun İş Dünyasına Etkileri 2007-36 Türkiye’de Kurumsal Sosyal Sorumluluk Anlayışının Gelişiminde Meslek ve Sivil Toplum Kuruluşları * Ağustos 2007 itibariyle.
Not: 2004 yılı ve sonrası çıkan bütün yayınlarımıza internet sitemizden tam metin olarak ücretsiz ulaşılabilmektedir.
199
200