Saddam Hüseyin _ Defol Git Lanetli
Arapça'dan Çeviren: Defne Bayrak AKİS KİTAP © AKİS KİTAP Tüm yayın hakları yayınevine aittir. Kaynak gösterilerek tanıtım ve iktibas yapılabilir. Çoğaltılamaz, basılamaz, senaryolaştırılamaz ve farklı biçimlerde hazırlanıp satışa sunulamaz. Elektronik ortamlarda yayınlanamaz. Yayın Yönetmeni ibrahim Özbay Editör Elsün Çalışkan Kapak Tasarım Batuhan Sezer Halkla İlişkiler Bahar Erkan Film Grafist Film Baskı-Cilt Kilim Matbaacılık 0212 612 95 59 Litros Yolu Fatih San. Sit. No: 12/204 Topkapı: İstanmbul Genel Yapım : Endülüjans İçerik Hizmetleri 1. Baskı Eylül 2005 istanbul Dağıtım : Yeni Çizgi 0212 220 57 70 ISBN : 975-9129-25-6 Osmanlı Sokak Alara Han. No: 27 Kat: 4 Daire: 8 Kazancı Yokuşu Gümüşsuyu/Taksimİstanbul Tel: 0212 243 61 82 Fax: 0212 243 62 36
[email protected] DEFOL GİT LANETLİ! 4 Saddam Hüseyin SaddamHüseyin 1937'de Irak'ın Tikrit kasabasında fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 1955'te Bağdat'a gelerek muhalefetteki Arap milliyetçisi bir hareket olan Baas Partisi'ne katıldı ve politikaya ilk adımını attı. Kısa sürede partide önemli mevkilere gelen Hüseyin, 1959'da Irak'ın asker kökenli Devlet Başkanı Abdül Kerim Kasım'a bir suikast girişimini organize etti. 1968'e kadar muhalefette kalan Baas, bu yıl düzenlediği bir darbeyle iktidarı ele geçirdi. Darbenin ardından Baas Partisi'nin kurduğu Devrim Komuta Konseyi ülkedeki tek yetkili, Saddam Hüseyin de 1969'da Konsey'in Başkan Yardımcısı oldu. 1970'de Kürt ayrılıkçılara otonomi verdi; ancak bir süre sonra anlaşma bozuldu. Irak rejimi ile Kürt gruplar arasında savaş çıktı. Ülkesinin İran ile dokuz yıl savaşmasına neden olan Saddam, Kuveyt'i de işgal ederek Körfez'de savaş çıkmasına yol açtı. 11 Eylül saldırılarından sonra da gözler yine Saddam'a döndü. Saddam Hüseyin yönetimi, 2003 yılının Mart ayında bu kez yalnızca ABD ve ingiltere tarafından oluşturulan koalisyonun 'başlattığı operasyonun ardından 9 Nisan 2003'te devrildi. Operasyonun başlamasıyla ortadan kaybolan Saddam Hüseyin, Tikrit yakınlarında, El Oca'ya 6 kilometre uzaklıktaki El Dor kasabasında, sık hurma ağaçlarının bulunduğu düz bir alandaki El Hadra bahçesinde bir sığınakta ele geçirildi. Saddam Hüseyin, daha önce de Irak'ta bestseller olan "Zabibah ve Kral" isimli bir roman yazdı. Defol Git Lanetli! 5 Irak'ta ve dünyada haksız bir şekilde can veren tüm mazlum insanlara... 6 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 7 GİRİŞ Bismillahirrrahim, Kitabın telif gelirlerinin tümü Irak'taki mazlumlara ulaştırılmak üzere Deniz Feneri Demeği'ne aktarılacaktır. Yer: Bağdat, Tarih: 18.03.2003. O tarihlerde Amerika, Irak'a girmek için hazırlanıyordu. Ancak, Irak'ın Cumhurbaşkanı, Silahlı Kuvvetleri'nin Yüksek Komutanı o zamanlar, tamamen başka bir şeyle meşguldü. Amerika kendisini hedef almış, ülkesine saldırmayı planlarken o, son romanını yazıyordu. Kitabın fiyatım da daha öncekilerden farklı olarak sadece 1500 Dinar olarak belirledi. Kitap ilk olarak Irak Basın Bakanlığı'na ulaşır. Kitabın üzerinde Basın Bakanı Muhammed Said Sahhaf in imzasıyla "Basılsın lütfen." ibaresi yer alır. Herkesin bildiği gibi kısa bir süre sonra Bağdat düşer ya da öyle sanılır. Başta Saddam olmak üzere, basın bakanı da dahil, tüm devrim bakanları saklanırlar. Sadece bir nüshası bulunan bu kitabı eline geçiren arkadaşımız, emanetin ağırlığından uyuyamaz ve elindeki tek nüshayı çoğaltır. 8 Saddam Hüseyin Ve Ürdün'de yayınlanan Miraya gazetesi de bu nadir nüshalardan bir tanesine ulaşma şansını yakalar. Okuyucuların bu kitabın satırlarını tekrar tekrar okumaları, her kelimenin altındaki anlamı defalarca düşünmeleri rica olunur. Bu kitapta tarih akışı içinde anlatılan olaylarla, günümüzdeki olaylara göndermeler yapılmaktadır. Editör Defol Git Lanetli! 9 1. BÖLÜM insanların Birçoğunun Görevini Üstlenmeye Başladığı Şeytanın Kaçışı Buna inananlara göre şeytanlar yaşıyorlar. Eski evlerde, tavanlara destek oluşturan tahtadan direklerin arasında, bitkilerin, odunların gerisinde, terk edilmiş mağaralarda, Allah'ın kızdığı, helak ettiği, helak etmediklerini de göç ettirdiği direkler sahibi irem'den kalan duvarlarda veya Persler'in yerle bir edip, ehlini de göç ettirdiği Babil harabeleri arasında tüm güçlerini harcıyorlardı şeytanlar. Nebuhez Nasr'ın gece esir olarak getirdiği Yahudilerle oraya göre tasarlanan komplo planına uydular. Ancak şimdi, dünya iletişim araçlarında, televizyon kanallarında, ele geçirilen yeniliklerde (teknoloji) bulunuyor. Buna şaşmak pek mümkün değil. Veya şeytan, açgözlü bir kadının şimdiki zamanda soyunmasına muvafık olarak, kendi renklerini saklayacak iki renkli lens taktıktan sonra boyadığı gözlerinde... Bunun için erkek, bu iki göz arasından bir şeye ne zaman rağbet edip ne zaman etmeyeceğini ve neyin yasal olup olmadığını, ne zaman utanacağını, ne zaman Allah'a sarılmak isteyeceğini bilmiyor. Kadın, ya kendisini ve ailesini şerefli kılıyor ya da şeytanın çukurunda kayıp gidiyor. Ve böylece hem kendisini hem de ailesini rezil ediyor. Şeytan, erkekler Allah'ın razı gelmediği şeylere yönelip, onları sevdiklerinde ve onlara kızdıklarında, nefislerinin 10 Saddam Hüseyin isteklerine ve kızgınlıklarına uygun şeyler dışında neyi yapmaları gerektiğini veya neyin lazım geldiğini hatırlamadıklarında çık-ageliyor. Ve bu durum her yerde var; isteğin-isteklilerin, zulmün-zalim-lerin, şerrinşerlilerin, hatta topların nişangahlarında mevcut olanı terk ettiklerinde veya haram malla dolu depolarda, uçağın motorunda ya da uçağın en alçak oyuntusunda, yerle bir eden füze ya da gaspçı, yabancı işgali, köşelerinde masumları barındıran hapishane sürgüleri ve demir parmaklıklar arkasında, Allah yolunda kafirlere ve zalimlere karşı savaşan insanlar ya da hürriyet uğruna savaşanlarda... Belki de şeytan onların göğüslerinde, kanlarında, hatta niyetlerinde; belki de kağıtlara batılı yazan, hazırlayan kalemlerde veyahut da boyun eğdikleri şeylerdedir. Ve şeytan, tüm bununla beraber, müfredatım uygulayarak keyifleniyor. Şer metodunu uygulayabilmek için ne gerekliyse harekete geçiriyor. Bunun için de vücudu gelişti. İnsanın kudreti ve vesile olmasıyla fiilleri de gelişti. Böylece şeytan, eskilerin tarif ettiği gibi geniş veya uzunlamasına çekik gözlü ve saçları başının üstünde en uç noktaya kadar dikleşmiş mahluk değil artık.
Saçları dağınık, boynuna salınmış, taranmış veya insanlarda olduğu gibi baştan omuzlara sarkıyor ya da kulağın ucuna kadar uzanıyor. Şeytan, insanlara, içlerindeki boş şeyleri çıkarmaya güç yetire-meyen dervişler veya ruhsal tıpla ilgilenenler kadar nüfuz etmeye başladı. Her kim ki ruhuna boş şeyler girmişse, binlerce kere denense de, onun cisminden şeytanı çıkarmaya güç yetirilemi-yor. Bunu denemeye kalkan kişiler, değnekleriyle, içlerine şeytan girenlerin yakınlarındaki bir yere, hatta onların enselerine vuruyorlar. Ve ne okumaları gerekiyorsa okuduktan sonra bağırıyorlar: "Çık oradan ey lanetli melun!" Şeytan insanın içine nüfuz ettikten sonra, onun vasıflarına uygun olarak insanla bütünleşti, onunla iç içe bir hal aldı. Veya k Defol Git Lanetli! 11 sıfatları ve bıraktığı eserler dolayısıyla insanın yerini bütünüyle ele geçirdi. Yani insanın sıfatı, kendisini şeytan yaptı. Ya da şeytan, kendi görevini yapan insanlar çoğaldıktan sonra bu mekandan kaçarak uzun bir inzivaya çekildi. Şeytan tüm bu hallerde, damarların içinde, akıllarda, fikirlerde, onun dostluğunu kabul edenlerin fiillerinde sürekli olarak kaldı. İman ve akide zırhlarıyla kuşanmışlar ise, başarısızlığa uğradıktan sonra -ki onlar, Rahman ve Rahim olanın dostluğundan başkasını kabul etmezler- iman etmişlerdir. Onlar çabalarlar, düşünürler ve Allah'ın razı olduğu şeyleri isterler. Sübhan olan Allah'ın kendilerini men ettiği şeylerden uzak dururlar. İnsanlar bin beş yüz yıl önce, doğumlarından ölüme kadar genel olarak mütevazı bir hayat sürerlerdi. Hayır ile şerrin göğüslerinde, nefislerinde, amellerinde ve birbirleriyle ilişkilerinde münasip şekilde isimlendirilmiş bir yeri vardı. Ancak hayır ve şer, geride bıraktıkları esinti ve eserlerden, araçlarından ve güçlerinden uygun olarak anlatılabiliyor, ifade ediliyordu. Yani o zamanlar şer bile şimdiye göre daha mütevazı idi. Ancak hayrın gücü daha büyüktü. Çünkü hayrı taşıyan ve hayrın büyüklük ve derinliğinin tesir ettiği kişi sayısı daha fazlaydı. Şerre inananların ikna kabiliyeti daha güçlü olmasına rağmen hayrın galibiyeti, uyanış ve imandan kaynaklanıyordu. Veya buna sebep, insanlardı. İnsanlar o zamanlarda, çok azı dışında, daha güvenilirdi. Suçlar ve şerre ikna eden kişilerin tesiri sonucu şeytan onları sapıttırdı. O zamanlar, şimdiye göre bu durum daha sınırlıydı. Ancak yine de mevcuttu. Şer ve şer ehli, hayır ve hayır ehli yanında içinde bulunduğumuz zamanda da mevcutlar. Ve alemlerin Rabbi Allah, onların üze-;nde... Tüm fiilleri gözetliyor, insanın lehinde ve aleyhinde ne varsa yazıyor ve buna dayanarak hak ettiği her şeyi kaydediyor. Aynı zamanda şeytanın amelleri de kaydedilmekte. 12 Saddam Hüseyin I İbrahim'in, çoğu Arap Yarımadası'nda Arap Körfezi ile Kızıl Deniz arasında, Irak, Körfez ülkeleri ve Yemeni içine alan bölgede meydana gelen iç çekişmeler ve savaşlarda ölen üç oğlundan geriye kalan, üç yetim torununun yanında kaldığı hikaye edilir. Ölen üç oğlu, geride üç oğlan çocuğu bıraktı. Yani her birinin bir oğlan çocuğu vardı. Bunlar, Haskil, Yusuf ve Mahmut idi. Üç evlat, dedelerinin himayesi altında büyüdüler. Hepsi de dedelerine "baba", aynı şekilde ibrahim'in karısı Halime'ye de "annem" ya da "annemiz" diye sesleniyorlardı. Çünkü anneleri, babalarının vefatından sonra, ailelerinin yanma dönmüştü. ibrahim, yanında da "hayır anası" olarak lakaplandırılan karısı Halime oturuyordu ve yününü eğirip, yeni elbise yapmak isteyen elbisesi eskimiş olanlara ip yapıyordu. Ve bu çadır onların eviydi. İbrahim sürüsünden küçük bir kuzu getirdiğinde, kuzu, elinde uğraştığı postunu yalamayı denedi. İbrahim, kuzuyu posttan uzaklaştırdı. Çünkü onu yüzüne sürüyordu. Parmaklarından birini ağzına verip, -eğlence olsun diye- küçükleri eğlendirdiği gibi onu da eğlendiriyordu. Çünkü onlan da biberondan emziriyorlardı. Küçükleri Mahmut sorar: - Parmaklarında süt mü var babacığım? Şöyle cevaplar:
- Hayır, süt, annesinin memesinde ey oğlum. Ancak o, senin eğlenmek için çadırın önündeki ipin üzerine çıktığın gibi oynuyor. Ancak sen yere düşersen, boynunu kırarsın. Seninle kuzu arasındaki fark bu. Kuzu parmağımla oynuyor ve güvende. Bu ona eziyet vermiyor. Sense ipe bindiğinde, dengeni kaybedip düşebilirsin, elini veya ayağını kırabilirsin, belki de boynunu. Özellikle de Haskil gelip de seninle dalga geçmek ve ipi sallamak isterse. Defol Git Lanetli! 13 Mahmut, babasının "belki boynunu kırarsın" sözünü dinlediğinde boynu iyileşti ve zor yutkunuyordu. Kardeşleri gülüyor, o esnada da "hayır anası" Halime gülümsüyordu. Bu vasıf, ona İbrahim ve insanların takdirince layık görülmüştü. Ortancaları Yusuf babasından izin isteyerek şöyle dedi: - Ben de bazen onlarla beraber ip oynuyorum, ipin üzerine çıkıyorum ama oradan düştüğümde bir şey olmadı! Baba: - Maharetli olduğun ip oyununda bir gün düşebilirsin. Allah sizi ip oynunun şerrinden ve o -yolu izlemekten uzaklaştırsın ey oğlum. Onu oynamaktan ve ona yakın bulunmaktan uzaklaşmakta hayır vardır. İnsanların birçoğu, sebat getirecek hareket-tense, ip üzerinde oynamayı iş edindiler. Ve dolanmalarının sonunda, ip ağırlıklarını kaldıramıyor, düşüyorlar. Böylece hayatlarına veda ediyorlar. Yusuf: ¦ - Peki ağacın bir dalından diğerine atlama oyununa ne diyorsun? İbrahim: - İzlenen yola dikkat etmek ve ağaçla maceraya girmekle insan teselli olur. Çünkü ağacın kökleri yerin içinde ve derindedir. Bunun için de yer ile ilişkisi derin ve güçlüdür. Bu ilişki güçlü olduğu için de, daha sabit ve şefkatlidir ve sahibine ihanet etmez. Bu nedenle ağaç, onu oynatsan da sana ihanet etmez. Oysa ip, havadadır. Yerle ilişkisi de kazıklar aracılığıyladır. Yani kendi aracılığıyla değil. Bu sebeple, ipin istikrarı ağacın istikrarı gibi olmaz. Onunla oynasan da, üzerine çıksan da asla güven olmaz. Özellikle de kazıklarını çıkardığında. Haskil babasına sordu: - Kendisinden bahsettiğimiz Rab, insanın yaratılışından önce de var mıydı? Ve O, gökyüzünde midir? 14 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 15 Baba: - Evet ey oğlum, Sübhan olan Allah, insan yaratılmadan önce de var idi. Etrafınızda gördüğünüz, dokunduğunuz her ne varsa hiçbiri yaratılmadan O vardı. Allah kudretini tecelli ettirdi. O, bizi de her şeyi de Yaratan'dır. O her şeyi kuşatmıştır. İstediği her yerdedir. Yusuf masumca soruya karışır: - Allah, bu kuzuyu da yaratmış mıdır? Baba: - Evet, ey oğlum, Allah, bu kuzuyu da yaratmıştır. Onu da, anasını da, babasını da hepsini, tüm hayvanları, ağaçları ve nehirleri de O yarattı. İbrahim, ortanca oğlu Yusuf'un sorusunu bu şekilde cevaplandırır. Üç çocuğun yaşları birbirine çok yakındı. Aralarındaki yaş farkı ya bir sene ya da bir seneden biraz daha azdı. En büyüklerinin yaşı 12 idi. Haskil sorusuna döner: - Allah, neden kuzu yerine, seni ve annemi yaptığı gibi insan yaratmaz ey baba? Siz ki yün eğrileceği veya birimizin elbisesi eskidiğinde yeni elbise dokunacağı zaman, birbirinizle yardımla-şıyorsunuz. Oysa eşeğin semeri eskidiğinde, onu düzlemek için ikinizden biri çalışıyor. Genellikle de eşeğin semeri, insanın elbisesinden daha değerli değildir. İnsan kuzudan daha değerli değil midir babacığım? Ve neden Allah, insan yaratmak yerine kuzu yaratıyor? İbrahim cevaplıyor: - Allah'ın kudreti sevgili oğlum, her şeyi kuşatmış ve kapsamına almıştır. Ve O'nun kudreti, insanın kudreti gibi değildir. İhtiyaç sahibi değildir ve her şeyi belli bir zamanda, belirli bir kudretle k yaratmıştır. Sübhan olan Rabbimiz, bir insan yarattığı vakitte, başka bir insan ya da deve, kuzu, bitki, ağaç kainatta canlı ne varsa yaratmaya da kadirdir. O, bir şeyi var etmek istediğinde, sadece "Ol" der ve o da oluverir.
Oysa biz insanoğlu, bizim kudretimiz sınırlıdır ve bizler, ihtiyaç sahipleriyiz. Bir işi yapamazsak, başka bir vakte erteleriz ya da bizim yerimize o işi başkaları yapar. Yani, insan, Allah'ın kendisi için yaratığı hayvanlar, bitkiler, hava ve su olmadan yaşayamaz. Allah'ın ayetlerinden bir tanesi, insanların, mahlukat arasında en iyi takvim üzere yaratıldığına işaret etmektedir. Ve insanı, dünyadaki yerini bilmesi, Allah'ın kendisine verdiği ayrıcalıktan ötürü şükretmesi için diğerlerinden üstün kıldı. Mahmut soru sorarak söze karışır: - Kuzu büyüdüğü zaman, memesindeki sütten içiyoruz öyle değil mi baba? Baba: - Evet oğlum bravo. İbrahim bu soruyla karşılaştığında, tüm çadır ehli, ocağın ıslık çalan rüzgarının sesiyle buluşuyordu. Bununla beraber, korkunç yıldırım sesini duydular. Görünen sürüyü korkuyla yerinden sıçratan yıldırım sesi. Ailenin oturumları genellikle, bu sürünün karşısında yapılırdı, ibrahim şöyle dedi: - Allahım bizleri hayır üzere kıl ve bizleri zorluklardan, zaman musibetlerinden koru. Herkes cevaplar: - Amin. ibrahim, torunlarının sorularını cevapladığı esnada, "hayır ana"sı yün ile meşguldü. Çocukların sorularına kulak verdiğinde, gülümsüyor, yünle uğraşmaya ara veriyordu. Sorunun ardından xî~ f &¦ 16 Saddam Hüseyin işine geri dönüyordu. İşini, İbrahim ya da çocuklar kendisinden su istemedikçe bırakmıyordu. Onlara, Irak yapımı büyük, saplı bir bardakla (testi) su getiriyordu. Aynı zamanda hiç kimse, insanın ihtiyaç duyduğu yemek kaplarını ve diğer eşyaların, çocuklara getirdiği, Irak'ta en son üretilen, çelik tel elyafından ve katranla kaplı bardakların daha iyisinin nasıl yapılacağını bilmiyordu. İsterse hurma ağacının yapraklarından, tahıl bitkilerinin uçlarından, papirüs ve katran kaplamadan olsun, o devirde, Irak dışında katran kaplama hiçbir yerde yoktu. Hatta Babil sokaklarında, bu ziftten yapılan eserlere rastlamak mümkündür. Bilinmesi gerekenlerden bir tanesi de, bu sokaklarda ziftin kullanılması, milattan önce 1900 yılındaki Eski Babil Devri'ne dayanır. Bu asfalt, şimdilerde yapılan asfaltlardan daha iyi durumdadır. Çünkü, Iraklılar, yaklaşık 1400 yıl önce yaptıkları bu asfaltın özünde seramik ve Babil'deki ya da Irak'ın kuzeyindeki boyalardan kullanmışlardı. Aynı zamanda bu boya üzerinden 6 bin sene geçmesine rağmen rengini kaybetmedi. İbrahim ve karısı suyu, keçinin, oğlağın ve köpeğin susadıklarında ya da eğlenmek istediklerinde çadırın ulaşabilecekleri bir köşesine asıyorlardı. Ve İbrahim, hayvan derisinden yapılmış postuna bürünüyordu. Bir soru sormak gerekir. Etrafında dizildikleri ateş her söndüğünde ve ateşe atılan odunlar kül olmaya başladıklarında, çocuklar ateşe, cisimleri değecek kadar, daha'da yaklaşıyorlardı. İbrahim, etrafta kalan odunları birleştirerek ateşin içine attı ve büyük oğlundan, odunlar bitmeden önce, yağmur ve ıslaklıktan etkilenmemesi için, çadırın uzak köşesine koyduğu yerden odun getirmesini istedi. Bu çadırda bulunan her şeye ihtiyaç duyulmaktaydı. Un öğüttükleri taş el değirmeninden su ve yoğurt tulumuna, çadırlarının Defol Git Lanetli! 17 yakınındaki kuyudan su çekmeleri için şart olan kovadan urganına kadar... Kilimler veya Halime'nin koyun tüyünden dokuduğu yünler... Her gece olduğunda ve ateş hafiflediğinde, küçükleri Mahmut, bacaklarım avret yeri ortaya çıkana kadar açarak, ateşe yaklaşırdı ve ateşe yaklaştığı için de vücudunda, mühür gibi izler oluşurdu. Onun yaptığını, diğerleri de yaparlardı ancak Mahmut, bu işi çok abartırdı. Soğuk her arttığında o da bacaklarını
açarak, ateşe biraz daha yaklaşırdı. Anneleri ise küçükle dalga geçen diğer ikisini şu sözleriyle men ederdi: - Bırakın onu. Sizler de onun yaşındayken aynı şeyi yapardınız. Babaları ve iki büyük oğul gülerdiler. Günlerden bir gün, ateşin çevresinde otururlarken Mahmut, aynı şeyi yapar. Ancak Haskıl, elinde bir değnekle yavaş yavaş küçük bir kor yaklaştırır ve küçüğün sünnet yerine değdirin Küçük bağırır. Ayağa fırlar, kardeşi Haskil'in sırtına vurmaya başlar. Aynı anda da diğer eliyle saçlarını tutarak başını yerde sürükler. Küçük, Haskil'e bu hareketi yaparken herkes, Haskil'i azarlar. Aradan günler geçtikten sonra Haskil, dilindeki siğilden kurtulur. Halime ve İbrahim her ne kadar dilini şifaya kavuşturmak isteseler de, Haskil'in dili iki aydan önce iyileşmedi. Siğil ile beraber dili peltekleşmişti. Açıkça telaffuz edebildiği 'R harfini peltek söyler hale gelmişti. Dedesi (babası) İbrahim, ona şöyle dedi: - iki ay önce kardeşin Mahmut'un sünnet yerine eza verdiğin hareketinle beni çok üzmüştün. Ve temizlemeden önce iyileşmedi. Ve üzüntümün şiddetinden sana beddua ettim. Çünkü babanın duası makbuldür. Ve Rabbim Allah, duama cevap verdi. Ey oğlum, Allah, seni, serden uzak doğru yola iletsin ve senden insanlara zarar gelmesin. Allah'tan senin için bunu diledim. 18 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 19 Kardeşlerinin ardından yaptıklarını, onlara verdiğin eziyetleri başkalarına da yapmamanı ve arzularının peşinde koşmamanı istiyorum. Görüyorum ki, kardeşlerinin elinde ve çevremizde olan şeyleri işiyorsun. Arzu, insanda kıskançlık yaratır. Ve arzu ettiği şeyin sahibinden nefret ettirir ey Haskil. Sonra ben biliyorum ki sen, kendi elinde olan hiçbir şeyi hiçbir kimseye vermezsin. Hatta bu annen Halime bile olsa. Ve kimseye yardım etmezsin. Biri senden talep etse yarasının üzerine idrar yapmazsın. Bizde bir örnekte şöyle denir: ibrahim örneği şöyle anlatır: "Çünkü idrar, külün fayda etmediği yerde, basit yaraların iyileşmesine vesiledir. İdrardan cimrilik ve cimri üzerine benzetme yapıldı. Çünkü cimri hakkında şöyle denir: O, kesinlikle, yaralı muhtaç bile olsa yara üzerine idrarını yapmaz." ibrahim şöyle demek için yöneldi: "Ey oğlum Haskil, taşıdığın sıfatlar hiç de övülecek türden değil. Ve Rabbimiz Allah, bu tür sıfatları sevmez. Bu tavırların devam ederse, korkarım ki Allah seni muvafık eylemez. Ve kardeşlerinle insanlar arasında, kimsesiz yaşarsın. Allah'ın ve insanların rızasını kaybeden ise rahat yaşayamaz. Hatta diğerlerinin sahip oldukları her şeye sahip olsalar bile. Ey oğlum, elinin uzanabildiği ve diğerlerinin sahip olmadığı her şeye sahip olsan bile rahat ve mutlu yaşayacak mısın? Kibirlen-sen hatta evet, böyle mutlu yaşarım desen bile mutlu olamazsın. Daha sonra, elindeki değnekle mülkü isteyen herkesi tehdit edeceksin. Bunun için, sen kendine farz kıldığına uyacaksın. Bu, arzun sebebiyle elde ettiğin, hatta değneğin, birine, ikisine ulaşsa da sahip olduklarını isteyenlerin sayısı arttıkça onları engellemekten aciz kalacaksın. Veya her vaciplerini yerine getirirlerken dayanışma içinde olmaları ve bu şekilde isteklerini, sahip olduklarını kuşatmaları durumunda veya sen, diğerlerinin tüm mallan üzerinde hakimiyet kursan da, azap içinde yaşayacaksın. Her şeye sahip olup her şeyi isteyen insan, içinde ıstırap hissetmezse daha sonra zarar verdiği tüm insanlar onun üstüne oturacaklar. Allah'ın korumasını da kendisine yakın bulamayacak ve tüm hallerde mutlu, ailesi ve insanlar arasında sevilen biri olarak yaşamayacak. Vasiyetimi koru ey oğlum. Çünkü yaşım ilerliyor ve korkarım ki, ben ölür giderim ve sen halini değiştirmezsin." Günler geçti, yağmur yaşadıkları yere çok yağmadı. Irak'ın ortasında, Fırat Nehri'nin batısına uzak ya da kuzey kıyısına güneyden uzak bir yerdeydiler. Ancak bazı bedeviler (çölcüler), yolculukları esnasında onların bulundukları yerden geçiyorlar ve Şam ülkelerinin yarımada bölgelerinde, Irak'ın aksine bol yağmur yağdığından bahsediyorlardı. ibrahim'in birçok koyunu ve devesi vardı. "Hayır anası" ile müşavere ettikten sonra, ailesine ek olarak, koyunları ve develeriy-le yağmurlu bölgelere göç
etmeye karar verdi. Yürüyerek yolculuk ettikleri ve hayvanlarının yürümesi yavaş olduğu için, oralara varmaları uzun zaman alıyordu, ibrahim, her iki Şam diyarı arasında mesafe aldıklarında, suyun ve hayvanların yiyeceğinin hesabını yapıyordu. Durumun kendilerim idare etmesini istiyordu. Çok iyi bildikleri şeylerden biri ise, Tekrit'in kuzey batısı ile Anbar'm kuzeyinde sığmakların azaldığı idi. Sığmakların oradan yola çıktıklarında da geceydi. ibrahim, "hayır anası"na dönerek şöyle dedi: - Yaklaşmakta olduğumuz sığmağa tesadüf edeniniz, kutup yıldızını omzunun soluna koysun ve yürüsün. Ve sen bu hale vardığında, Şam'ın sonuna ulaşacaksın. Niyetimiz Suriye'de Ebu Kemal ise de, aynı şekilde yürüyerek ulaşırız. Daha sonra oraya alametsiz varırız. •Aj 20 Saddam Hüseyin ibrahim, bu toprakları çok iyi biliyordu. Bu toprakların birinden diğerine, ömrünü geçirmiş, yolculuklar yapmıştı. Her bir su pınarının veya kuyunun yanma indiklerinde, kendilerinden önce, orada bulunun mıntıka ehlinin veya sürüleriyle uğrayan Şam yolcularının izlerine rastlıyorlardı. Şu an ibrahim, kendisini kimin geçtiğini bilmiyordu. Oradaki çadırların çoğunda kalanlar, oranın sakinleriydi ve ibrahim'i yanmdakilerle beraber, o günü çadırlarında geçirmeleri ve kurban keserek ikramda bulunmak için davet ediyorlardı. Oradaki insanların bazıları da hâlâ çölcüydüler. Davete kendilerini birinin çağırmasını beklemezlerdi. Genellikle kahve içmek veya sabahlamak için en büyükleriyle buluşurlardı. Ve tüm hallerde, bir yabancının varlığını hissettiklerinde, bir parça ete ulaşamazlar veya et yiyenlerin sayısı fazla olursa tirit yemeği veya deri kapabilmek için gelirlerdi. Yemek hazır olduğunda davet eden, ibrahim'e ve yanında bulunan herkese yemekten sundu. Yemek yerlerken ibrahim, küçük erkek kardeşinin arkasında bir parça et yiyen Haskil'e bakıyordu. Bir parça et ise sofrada yanında bulunuyordu. Yemek sahibi, o esnada elini bu parçaya uzatır. Ancak Haskil, bu eti, sahibinin elinden süratle kaptığı gibi ağzına atar. ibrahim ve kardeşlerini utandırır. Çadır sahiplerine ve sofradakilere karşı kendilerini mahcup eder. "Ev sahibi, ibrahim'in ve davet edilenlerin gülmelerine rağmen, elini ete uzatan ev sahibi şöyle der; - O, senin hakkın oğlum, uzun yolculuğunuz başlıyor ve karın da acıktığında kafir gibidir. Ancak ibrahim, bu korkunç manzara karşısında, yine de yerin yarılmasını ve o anda kendisini yutmasını temenni etti. Yusuf, bile, aralarındaki yaş farkına rağmen, kardeşi Haskil'in bu yaptığından utandı. O günden sonra ibrahim, yemek davetlerine Defol Git Lanelii! 21 yanında Haskil'i götürmez oldu, sadece Yusuf ve Mahmut'u götürmeye başladı. Şam'da hava ve otlak güzeldi. Bu nedenle İbrahim, orada kalmaya karar verdi. Böylece ölene kadar Şam ülkelerinde yaşadı. Birinden diğerine yolculuk ederek hayatını geçirdi. Koyunları ve develeri burada hem şişmanladılar hem de çoğaldılar. Akranlarına göre daha rahat bir hayat sürdüğünü düşünüyorum. Ekmek, kurutulmuş hurma ve üzüm, zeytinyağı konulmuş zeytin, zeytinyağı evin en önemli öğünleriydi. Halime, eşi ibrahim gibi çok mutluydu. Ancak Halime ve çocuklar, hep eski memleketlerini özlediler durdular. Şam'dan yanmada topraklarına, Fırat'ın batısından ortasına doğru yayılıyorlardı ve Fırat Nehri'ne omuzlarını dayamış vaziyette, güven içinde yazlarını geçiriyorlardı. Çocuklar büyüdü. Haskil, yaklaşık 20 yaşma geldi. Diğerleri de ardından onu izlediler. Bilindiği gibi aralarında ikişer yaştan daha az fark bulunuyordu. Her geçen gün Haskil'in sorunları biraz daha büyüyordu. Arzuları, başkalarına karşı düşmanlığı, başkalarının mallarını isteme arzusu... Bu esnada da kardeşleri Yusuf ve Mahmut'un akıllılıkları, hoşgörülülükleri, cömertlikleri, keskin zekalılıkları artıyordu. Aynı zamanda Yusuf ve Mahmut,
kendilerini tanıyanların övgülerini, takdirlerini kazanıyorlardı. İnsanlar Haskil'den uzaklaştyorlar-dı. Ondan giderek daha çok kaçıyorlardı. Ona yaklaşan herkese zararı dokunuyordu, ondan hoşlanmıyor, nefret ediyorlardı. İbrahim, kendisini bilen Şam ehlinin, danıştığı, derslerinden faydalandığı bir kişi oldu. Buna rağmen, ibrahim, oğlunun oğlunu boşuna ıslah etmeye çalıştı. Her gün Haskil'den şikayet edecek birinin gelmesini bekler hale geldi. Hatta çocuklar, atın sırtına binerek oynarlarken bile, yaşlan küçük olmasına rağmen, Yusuf ve Mahmut'u seçiyorlar, Haskil'le oynamak istemiyorlardı. 2 2 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 23 Bu oyunu oynadıkları zaman Haskil, ata bineni kovalamak istiyordu. Kim de yanılır, bu isteği kabul ederse, ağaçlara kanları akıyordu. Bu kan, (ölmeden tabi) Haskil'in kanı olursa babalar kızmıyordu. Çünkü onun kötü niyetini biliyorlardı. Ancak başka birinin kanı olursa, Haskil'in karşısında yer alıyordu. Kendisini reddettiklerinde ise elindeki ipi, bu kişinin atının boynuna atıp doluyor, daha sonra atı çekip düşürüyordu. Sonra ata, değneğiyle bir yerini kanatana kadar vuruyordu. ibrahim anladı ki, Haskil çadırında kaldığı müddetçe insanlara rahat vermeyecek. Halkın kendisini çok iyi bilmesine rağmen, bu durum olumsuz olarak yansıyordu. Halime ise, Haskil konusunda hayret edilecek bir tavır içerisindeydi. Haskil'in kötü huylarına sabrediyor, ibrahim, kendisiyle bu konuda görüş alışverişinde bulunduğunda ona; - Büyüdüğünde bu kötü huyları gider, diyordu. ibrahim, Haskil'in 20 yaşma geldiğini, kendisinin 20 yaşma gelmeden evlendiğini, Haskil'i de evliliğin değiştirebileceğini düşündü. - Belki evlense daha iyi olur. Sonra Halime, yüksek bir sesle ve ibrahim'in sözlerinin karşıtı konuşmaya başlar: - Acaba onu kim kabul eder? Kim kızını ona verir? Kötü soy sahibi olmak ister? Uzun bir sessizlik ve isteğin ardından ibrahim, Rabbine yönelerek dua eder: "Allahım onun kötü haline şifa ver. Ve beni yaptığı kötü işlerin ağır yükünden kurtar. Sen sırları en iyi bilensin. Sen kadir olan güçlü olansın." Baharın gecelerinden birinde, akşam yemeğinin ardından Haskil dedesine (babasına) şöyle sordu: - Devletin ve insanların elindeki servet, şimdi mi çok yoksa daha önceden mi çoktu ey baba? - Şu an daha büyük, çünkü insanların sayısı örneğin 100 sene öncesine göre fazlalaştı. Kendileri de daha çoklar, yaptıkları işin hacmi de. İş, servetin aslıdır. Bu nedenle servet de şu an daha çoktur. Haskil: - Neden uzun zamanlardan beri ölçü birimi olan altın kilo olarak arttı demiyorsun? Baba: Aksine, şu an iş daha çok diyorum. Çeşidi de altından daha değerlidir. Haskil: - Nasıl? Baba: - Elinde altından bir kalıpla çarşıya gittin ve bir parça ekmek bulamadın ve sen açsın, aynı şekilde ailen de. Böylece günler geçti. Bu senin ve ailenin öleceği, altının da kim mirasçı ise ona kalacağı anlamı taşımaz mı? Haskil: - Evet, doğru. - Servetin kulağı iştir. Kişinin çalışma saati arttıkça, dengine göre işi de mahareti de artar. Servet sadece iş ise, işin serveti de dengine göre artar. Neden başkalarının servetini isteyenler oluyor? Sonra Haskil şöyle der: - Ey baba, bana denıedin mi ki sen başkalarının sahip olduklarını istiyorsun. İşlerini istiyor muyum? Sonra kendisini cevaplar: *%&¦ 24 Saddam Hüseyin
- Ben mallarındakini istiyorum. İşlerini değil. Sürülerini, mahsûllerini, atları, develeri, ineklerini istiyorum. Baba: - Ben servet sadece iştir demiyorum, servet iştir dediğimde, kesin karşılığı servet altındır oldu. Sen başkalarının mülklerini istemiyorsun, onlara işlerinin bedelini ödemediğinde veya eksik ödediğinde, işlerini de istiyorsun demektir. Ama eğer ihtimam göstermek istiyorsak ve işi tek servet olarak kabul edersek, insanların bünyesindeki temel unsurların her birinden üretiriz ve onu işleriz. İş, tek olmasa da gerçek servettir. insanların ve devletlerin servetteki ağırlıklarına gelirsek; onların servetle bağları kısıtlıdır. Bağın değerine göre de, maddi manevi her şeyi kapsayan genel bir kavramın karşısında duruyoruz. Ülkenin tarihi ve coğrafi konumu da bu durumda olaya girer. Yerin altında veya üstünde ne varsa, geçmiş nesillerin bıraktıkları, insanlann sıkıntı ve elem anlarında kullanmak için hazırladıkları, erkeklerin getirdikleri kurbanlar vs. her biri servettir. Buna karşın yine de en büyük ve asıl servet, ister bunu devlet yapıyor olsun, iştir. iş, aynı zamanda mümin insanın hayat ile göklerin ve yerin Rabbi olan Allah arasındaki bağıdır. Çünkü Allah Sübhanehu ve Teala, hayatı insan için yarattı. İnsanı da dünyada çalışsın diye. Bunun için her kim ki Allah'a inanıyor ve gereği gibi çalışmıyorsa, muhakkak ki ibadetinde bir boşluk vardır. Hangi sınıra kadar kabul edip keseceğini bilmiyoruz. Özellikle mümin, imanındaki eksiklikleri tamamladığında ve işinin kıymetim bildiğinde, olması gereken şekli alır. iman noksanlığı, mümin onu harap etmedikçe kendisi için en büyük ateştir. Mümin, noksan imanı kabul etmez, bunun nedenle imanım en yükseğe çıkarmak için sadece genel ahlak anlamında değil, iş olarak da göklerin ve yerin Rabbi olan Allah'la bağ kurmak için çalışır. Defol Git Lanetli! 25 Allahu Teala, insanları çalışmaya sevk etmiştir. Sabah namazı bunun en güzel örneğidir. Sabah en erken vakitte kılınan bu namazla Allah (c.c), insanların erken kalkmasını istemiştir. Bu namazın çok kısa oluşu da, Allah'ın insanlar için sabah namazını vesile kıldığına, aslında erkenden uyanıp işlerine koyulmalarını istediğine işaret etmektedir. Haskil: - İnsanlar sayılarının artmasına karşın yiyorlar ve giyimleri daha iyi. Artan nedir, altın mı iş mi? Baba: - En iyi vasıflandırma, nisbi vasıflandırmadır. Ve şu an, 'filan dedesinden daha iyi yiyor ve giyiniyor' dersek, kıyas doğru olmaz. Aynı devirde yaşayanları kıyaslamak gerekir. Bu şekilde, deden de önceden kıyaslanırdı. Şu an, dünyanın her tarafında insanların bir çoğu fakirlik sınırının altında yaşıyorlar. Ve bazı devletlerde bazı insanlar, bazı ülkelerdekinden daha fazla servete sahipler. Öncelerde yaşamış bazı insanlar gibi. Şu anki duruma göre fakirlik ve zenginlik kıyaslaması yaparsak, soruna şöyle cevap vereceğim: Evet, şu anda devletlerde ve bazı insanların ellerinde altın bulunuyor. Ve eskisinden daha fazla. Çünkü şu an, iş hacmi daha geniş ve daha çeşitli. Haskil: - Peki altın bugün, nasıl eskisinden daha büyük hacme sahip olur? Baba: - Altın bugün daha fazla, çünkü çıkarılmasında çalışan işçi sayısı arttı. Ve çıkarma araçları da öncesine oranla daha gelişmiş durumda. Altın çıkarma aletleri ne kadar gelişirse çıkarma faaliyeti de o kadar başarılı olur. Çıkarılan altın oranı artar. 26 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 27 m 'mm.
Ayrıca altın işleme işi de gelişmiş durumda. Kadın da, altının kişilerde ve aile fertlerinde yoğunlaşmasında büyük rol oynamıştır. Ancak bazı ailelerde erkeklerin altın kullanımını ve saklanmasını istememesi, altının fazlalaşmasını engellemiştir. Haskil: - Öyleyse ey baba, senin dinine göre, kadının günahı, erke-ğinkinin yanında daha ağır değil midir? Kadın altın biriktirmekte, erkek ise biriktirmemektedir. Baba: - Aferin oğlum, her kim ki altın biriktirirse büyük günah kazanmıştır. Haskil: - Peki baba, mevcut olanı dağıtsak, kişi başına altın daha az düşer. Çünkü şu an insan sayısı daha fazla. Eskilerde ise daha azdı. Altının dışında nehirlerin yataklarına yağan yağmur suları, eskiden o mekanın saflığını ve içindekileri toplar götürürdü, şimdi bunu nasıl bileceğiz? Baba: - Sana bu konuda kesin bir şey söyleyemem. Çünkü rakamları bilmiyorum. Tahmini bir şey de söylemek istemiyorum. 2. BÖLÜM Araplar Karışık Renkleri Aramıyorlar, Aksine Siyah ve Beyazdan Sonra Diğer Sade Renkleri Arıyorlar İbrahim, servetten, altından, bunların hayattaki yerinden ve ağırlığından bahsediyordu. O esnada Haskil şöyle sordu: - Erkeklerin altın sahibi olması ve biriktirmesi, onları insanların gözünde kadm gibi yapar mı baba? Baba: - Hayır, böyle bir vasıflandırmaya gerek yok. Kendi cinslerinin vasıflarını terk ederlerse o başka. Ancak sen neden bunu soruyorsun ey Haskil? Haskil: - Diyorum ki baba; vallahi, her kim ki altından bahsediyorsa kalbim uçuyor. Herhangi başka bir servete önem vermemek için kendime hakim olabilirim. Ancak altın söz konusu olunca bu durum değişiyor. Bu fikirler, bende annemle Babil'deki çarşıya gidip oradaki altınları gördüğümden bu yana var. Dükkanların altınlarla dolu olduğunu gördüm. Ve bayanlar... Bayanların kendilerine takarak altınların üzerlerinde nasıl durduğuna bakmaları için aynalar... 28 Saddam Hüseyin Ve çok az erkek gördüm. Kılıçlarının kınlarım altınla, değerli taşlarla süsletiyorlar ya da kaplatıyorlardı. Sinirleneceğini bilmesem, kaplama sanatını öğrenmek için oraya giderdim. Ve sana sormak istiyorum dede; Haskil, dedesine baba dedikten sonra, ilk defa dede diye hitap ediyordu. Sanki artık büyüdüğünü ve istediğine karar verebileceğini göstermek istiyordu. - Sen servetin aslı iştir dememiş miydin? Ben de diyorum ki, servetin aslı altındır. Senin sözünle çakışmamak ve aynı zamanda da altına kulluğa yanaşmak için söyle bana dede; neden İlahımızın altından bir heykelini yapıp da ona tapmıyoruz? Böylece hem altın toplamış hem de dini gücünü rumuz olarak toplar ve ibadet etmiş oluruz. O anda dedesi ondan nefret etti. - Kulluktan mı bahsediyorsun ey oğul? Allah'ın yerine altına tapmayı mı istiyorsun? Ve Yüce Allah'ı puta dönüştürüp isteklerini gerçekleştireceksin öyle mi ey rezil? Ve sopayı alarak ona vurmaya başladı. Haskil, dedesinin elindeki sopayı tutarak gülmeye başladı ve şöyle dedi: - Bana sabretmen dede, belki altına olan sıcaklığımı ve sevgimi artırmaz. Ama vallahi dede, altını her hatırladığımda aklım uçuyor. Allah, altından putunu yaptığımda hoşlanmazsa, sana, bu konuda ne kadar cömert olduğu mu ve Allah'a olan sevgimi bildirmeyecek. Haskil içinden gülüyordu. Dedesinin ise, onun putu, vakar sahibi yapmak istemediğini aksine altın biriktirmek istediğini bildiğinin farkındaydı. Daha sonra, oturduğu yerde Yusuf ve Mahmut'a doğru yöneldi ve onlara şöyle dedi:
Defol Git Lanetli! 29 - Dedem buna razı gelirse, ki bildiğim kadarıyla o, buna inanmıyor, çok kısa zamanda servet sahibi olurum. Size bunu nasıl yapacağımı öğreteyim mi? Ben dedemin ismini ve dinini kullanarak, tüm Şam ve Irak ehlini, çağıracak ve bu puta ortak olmaya güç yetirebilecek herkesten yardım isteyecektim. Haskil, altından büyük bir heykelimiz olacaktı derken bir taraftan da dilini, bal tadıyormuş gibi hareket ettiriyordu. - Bu yolla servet toplayacağım ve mülkiyeti benim olacak. Size ondan vermeye hazırım. İki kardeş, Haskil'in bu sözlerine itiraz ettiler. O da, kardeşleriyle alay ederek: - Dininiz üzere kalın, ben de dinim üzere olacağım, diyerek dedesine söz söylemek üzere yönelir: - İnsanın altın işiyle uğraşması, şimdi benim ve amca oğullarımın yaptığımız gibi koyun, deve, inek sürüsü gütmesinden daha iyi değil midir? Haskil, yine ilk defa, kardeşlerim yerine amca oğullarım demeyi tercih etmişti. Sanki kardeşlerim yerine, amca oğulları diyerek, evden de ayrılmayı planlıyordu. İbrahim ona bakarak şöyle dedi: - Neyi uygun buluyorsan öyle yap. Artık sen adam oldun ve kendi kararlarını alabilecek duruma geldin. Ancak ben, sizi bu çadırda, kardeş gibi yaşarlar, ellerinin altındakini güderler, Allah'a iman ettikten sonra da hakkıyla O'ndan korkarlar diye düşünüyordum. İşte bu büyük servetiniz. En önemli servetiniz ise, insanların sizi dinlemesi, Rahman ve tek olan, kendisinden başkasına tapılmayan Rabbimizin davetine çağırdığınızda size boyun eğmeleri, Allah'a teslim olmalarıdır. Haskil şöyle dedi: 30 Saddam Hüseyiıı Defol Git Lanetli! 31 - Sizi terk etmemi istemiyorsan dede, benim istediğim işte çalışıp istediğim türden servete sahip olmama izin ver. - Nasıl istersen oğlum. İbrahim Haskil'in, ayrı bir çadıra yerleşmek, babasının mülkiyetini de ortak mülkiyetten ayırmak istediğini anladı. Bu da birkaç deve, koyun ve inekten oluşuyor. Dedesi onu gütme işinden azletti. Haskil, aynı yerde ancak, farklı bir çadırda yaşar oldu. Amcalarının oğulları Yusuf ve Mahmut ise dedeleri ve nineleri Halime ile aynı çadırda kaldılar. Yusuf ve Mahmut, sürüyü gözetmekte yarışıyorlar ve saldırıya uğradığında koruyorlardı. Dedelerinin şerefiyle, gelen misafirlere ikramda bulunuyorlardı. Haskil ise, hayatına başka bir yön vermişti. İlk işi, dedesinin verdiği, elinde bulunan birkaç deve, inek ve koyunu satmak olmuştu. Eline geçen payı herkes tarafından bilinen, altından sikkelere çevirdi. İrak, en eski uygarlık ve devlet olması dolayısıyla, ilk sikkelerin, özellikle de madeni sikkelerin basıldığı yer idi. Haskil, paralarını altına dönüştürdükten sonra, elinde altından sikkelerle dolu kese ile dedesinin çadırına gelir. Ona eliyle dokunuyor sanki onu kutsuyor gibi hareketler yapıyordu. Hatta namaz kılarken bile keseyi önüne koyuyor, ona secde eder gibi namaz kılıyordu. Amca oğullarım ziyaret ettiğinde, onları kendi yolunu izlemeye teşvik edercesine altınları tek tek kendilerine sunuyordu. Ve bir parça altın çıkardığında onu kokluyordu. Sonra, amca oğullarından bir tanesine uzatmadan önce parmaklarıyla ufalıyor gibi yapıyordu. Teslim ettikten sonra ise, altın parçasının yere düşmemesi için onlara tembihte bulunuyordu. Amca oğulları ise şaşkmlık içinde; altın yere düşse başına ne gelebilir ki, neticede o bir maden diye soruyorlardı. Haskil yutkunarak cevap verdi: - Birkaç defa yere düşer veya aşınırsa, ağırlığından değer kaybeder. Bunun için gördüğünüz gibi ben altınları, sert keçi kılından veya koyun yününden yapılmış kumaş yerine, yumuşak bez bir kumaşın içine koyuyorum. Çünkü koyun ve keçi tüylerinden yapılan kumaşlar serttir. Aslında ben, altınların birbirlerine sürtünerek değer kaybetmelerinden de korkuyorum. Ancak bundan daha iyi bir yöntem de bulamıyorum.
Ellerindeki altını geri verene kadar, keseden başka altın çıkarmak istemedi. Haskil, onlardan uzaklaşmak istediği sırada, onların gözleri de başka bir altındaydı. Haskil, çadırında, misafirlere yemek hazırlayacak bir kadın olmadığı için kimseyi ağırlayamazdı. Muhakkak birini ağırlamak isterse, onu alır dedesinin çadırına götürürdü. Haskil, ince yapılı idi. Burnu kavisli ve çirkindi, sakalını bıyığıyla birleştirirdi. Ancak sakalı yoğun değildi. Saçları hafif ve ayrıktı. Bazen aniden saçsız sakal bırakırdı. Dağlık yerleşim alanlarında elbise değil, pantolon giyerdi. Başına da bir şey örtmezdi. Kardeşleri başım niye örtmüyorsun diye sorduklarında, onlara, "Fazla israfa gerek yok." diye cevap verirdi. Haskil, dedesinin çadırından ayrıldıktan sonra kafasına küçük bir bez koydu. Dedesinin çadırında masraflar dedesinin üzerineydi. O çadırdan ayrıldıktan sonra, kafasını oradaki gibi örtmeye gerek duymadı. Sadece tepesinde küçük bir yeri örtüyordu artık. Bunun üzerine neden saçlarının tamamını örtmediği soruldu-ğundaysa, "Saçıp savurmaya gerek yok, bu yeter." diye cevap verirdi. Zamanla eski kirlenmiş elbiseleri, görüntüsünün en önemli parçası halini aldı. Çadırında, bir halından, yastığından ve kışın giyip gece yatarken üstüne örttüğü postundan başka bir şey yoktu. Dedesinin çadırında her yağlı yemek yediğinde, elini yıkamak yerine, postuna silerdi. "Ellerini niye yıkamıyorsun?" diye sorulduğunda ise, 32 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 33 "Yağın deriye sürülmesi, deriyi yumuşatır, böylece derinin ömrü uzar." diye cevap verirdi. Su testisinin ise birçok yerinde çentikler açılmış, içinde ancak bir veya iki kişinin içmesine yetecek kadar su kalmıştı. Çadırında ekmek pişirmiyor ve kendisine ekmek pişirecek birini de kiralamıyordu. Çünkü İbrahim'in çadırında yiyordu. İbrahim'in çadırına yakın oturmasının en önemli sebeplerinden biri belki de buydu. Ayrıca ibrahim'e yakın oturarak, insanların ona gösterdiği saygıdan, onu takdir etmelerinden, insanlar arasında sevilmesinden ve heybetinden hissesine düşeni alıyordu. Altın kesesini, yanında taşıdığı vakit, karnına sıkıca bağlamadan asla uyumuyordu. Dedesinin çadırı, kendi çadırını bırakıp gittiği tek çadırdı. Haskil, işin başlangıcında demirciliğe yöneldi. Çünkü bu iş, Araplar'm heves ettiği işlerden biri değildi. Bunun için de kimse onunla bu işte yarışmayacaktı. İlk başladığı iş de at nalı çakmak oldu. At yarışının yapılacağı zamanları takip ediyor, hemen antlaşma yaparak işi kapıyordu. Hatta işi kapmak için meydana ya bizzat kendisi gidiyor ya da tayin ettiği birini gönderiyor, çakıl taşları topluyordu. Yeterince taş toplandığında ise, hırsız gibi meydana gidip taşları atlara zarar vermesi için çukurlara serpiştiriyordu. Kendisi bölgede, bu işi tek yapan kişiydi ve ücreti yükselttiği takdirde kimse ona bir şey diyemiyordu. Genellikle de nalları gereğinden daha gevşek yapıyordu. Bu durumda da, at sahipleri tekrar kendisine gelmek zorunda kalıyorlardı. Kısa zamanda talepler artmaya başladı. Böylece istismarı ve servetim giderek artırdı. Durumu düzeldikten sonra ise, kılıç ve hançer sanayine yöneldi. Ardından da süs eşyalarına. Kılıç ve hançer sanayii ile uğraştığı dönemde, kabileler arasında fitne çıkararak, daha fazla kılıç, ok, hançer, kılıf, mızrak vs. almalarını sağlıyordu. Haskil, üretme gücünü artırdıktan sonra, ücret karşılığı işçi çalıştırmaya başladı. Yanına aldığı iki kişinin de onun, kendilerine vereceği iş dışında başka bir şey yapamayacaklarını biliyordu. Haskil, bu arada da fitne çıkaran ve yayan şebekeler düzenliyordu. Çıkan çatışmalardan, savaşlardan faydalanıyordu. Yusuf ve Mahmut, dedelerinin elinde hikmet öğrenip, imanlarını nefislerinde, akıllarında derinleştiriyorlardı. Dedeleri onlara boyun eğmeyi öğretiyordu. Nitekim boyun eğmek, tek olan Allah'a imana sahip olmanın temeli idi.
Aynı zamanda nineleri Halime'den de takdir etmeyi ve büyüklerine saygı duymayı öğreniyorlardı. İnsanların onlara olan sevgisi gün geçtikçe genişliyor, artıyordu. Ve her ne zaman bir kişi, dini veya dünyevi işlerde istişare için dedelerine gelirse, dedeleri yerine göre onlardan birinin olayı çözmesini isteyebilirdi. Kendilerine yöneltilen tüm içinden çıkılmaz soruları cevaplandırıyor, nasihatler veriyor, olayları tefsir ediyorlardı. Dedeleri, işte bu şekilde kendi bildiklerini, onlara da öğreterek onların kendi gittiği yolda gitmelerini sağlamış oluyordu. Böylece kendisi öldükten sonra, sorunları çözmeleri için torunlarını yerine bırakıyordu. Torunları, dedelerine gelen bir kişiye açıklama yapmak, fetva vermek, nasihatte bulunmak için dedeleri tarafından sorun sahibiyle baş başa bırakıldıklarında, yaptıkları açıklamalardan sonra onay almak için dedelerine bakıyorlar, cevabını bekliyorlardı. Seneler geçti. Haskil, altın ve gümüşten süs eşyaları yapmaya başladı. Vakit bahardı. O zaman Arap ülkelerinde istikrar bulunmasına rağmen, çöl insanları bu zamankiler gibiydiler. Su ve yemek bulmak için oradan oraya sürekli gezerlerdi. Özellikle de bahar aylarında. İbrahim de iki torunu Yusuf, Mahmut ve eşi Halime ile göç etti. Haskil de onları izliyordu ve yakınlarında duruyordu. Bir yerden başka bir yere sürekli yolculuk eder oldular. 34 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 35 Sonunda yüklerini, büyük bir kabilenin olduğu bir bölgede indirdiler. Bu kabilenin reisi, cömert, hikmetli ve cesur biriydi. O günden sonra onunla birlikte yolculuk yapar oldular. Ancak kabile reisi bir yeri merkez olarak tayin etmeden yüklerini indiremez oldular. Kabile reisi çadırını, onları korumak, fikirlerini açıkça yaşayabilmelerini sağlamak için onlarmkinin yakınına kurdu. Senelerden bir sene, baharın son günlerinde ibrahim, Doğu Fırat ve Şam ülkeleri arasında göç etti. Batıda deniz, Arap Yarımadası toprakları güneyde kaldı. İbrahim'in kabilesi, kabilenin reisinin kardeşinin kabilesiyle karşılaştı, ibrahim, reisinin kendileri için tayin ettiği yere çadırlarını kurmak için gittiğinde, Karın-; ca Köyü'ne birinin mızrağını saplamış olduğunu gördü. :, Kabilenin örflerine göre bu, hoş karşılanan bir durum değildi, ibrahim'de fırtınalar koptu. Arkadaşı kabile şefinin aklına geldiği gibi, düşünmeden konuşmadığını biliyordu, ibrahim de karısı da Reis'e karşı bir kötülük yapmamışlardı. Çocuklarından biri de hatta Haskil bile, bunu açıkça yapmamışlardı. Torunlarından biri bunu gizlice yapmış olmalıydı. Bunu yapan karısı veya onunla ilgisi olan birisi de olmamalıydı. Büyük ihtimal bu işi, Haskil yapmıştı. Ancak bunu açık olmayan bir yolla bilmek istedi. Adetlere göre ailenin büyüğü, kararlaştırılmış mekana ulaşmalarından önce sürüsünü getirirdi. Ancak İbrahim, ailesiyle buluşmak üzere geri gelince, oğulları ve karısı hepsi bir-i den şaşırarak ayağa kalktılar. Toplanarak sordular: - Hayrola ey baba? ''¦ Halime şöyle der: r - Hayrolsun inşallah ey İbrahim? \ Ancak Haskil şöyle der: - Ne oldu dede? i ibrahim cevap verdi: - inşallah hayır, ey Rabbim yönümüzü değiştirmeye ve yolun ortasındaki mekana gitmemize karar verdim. Yeni yönümüze doğru hedef alıyoruz ve Irak'ın ortasında Fırat'ın kıyısına döneceğiz. Nitekim ehlimiz orada ya da Hicaz'a yöneleceğiz. Haskil, dedesinin yönelişine itiraz etmek istedi. Ancak Yusuf ve Mahmut'un tavırlarından bu fikrinde yalnız kaldığını anladı. Nitekim herkes, İbrahim'in kabileden ayrılmayı düşünmediğini, ancak önemli bir noktaya değindiğini anlamışlardı.
Haskil, bunu anlamadı veya anlamak istemedi. Bu kabiledeki işi ve kabilenin korumasında aklı kalmıştı. Kendilerine çadır kurdular. Bunların arasında da Haskil için özel bir çadır yer alıyordu. İbrahim üç oğlunu teker teker yanına çağırır, önce Mahmut'a seslenerek şöyle der: - Mahmut, kabile şefi kardeşimiz Musab'm kızıyla evlenmeye ne dersin? Onun kızı çok güzel, bütün erkeklerin onda gözü var, ancak bana kalırsa ona senden daha layık birisi yok. Mahmut biraz şaşırdı ve gözleri kızardı, az kaldı yuvalarından fırlayacaktılar ve az kaldı kılıcını kınından çıkaracaktı, kendisini kaplayan öfkesinden her şeyi unuttu. Dedesi onu nişanlandırmak istiyordu. Babasına şöyle der: - Ne ayıp, bizi himaye edip, dini düşüncelerimizi istediği gibi yaymamıza izin veren kişinin kızını mı isteyecektik? Vallahi inan, babam olmasaydın, razı olmadığım böyle bir şeyi istediğin için seni bugün terk ederdim. Allah gafur ve rahimdir. İbrahim şöyle der: - Oğlum Afiye'yi diğer kardeşlerinden sana sakladım, sen buradan çıkınca sakın onlara benim sana neyden bahsettiğimi söyleme. Eğer sorarlarsa, alakasız başka bir şey söyle. 36 Saddarn Hüseyin Defol Git Lanetli! 37 Sakinleştikten sonra çıktı. Yerine Yusuf girdi. Yusuf'un da durumu Mahmut gibiydi ve cevabı da onun gibi oldu. Ardından Haskil'in sırası geldi. Konuya girmeden önce İbrahim kendi kendine durumu değerlendiriyordu. Ona şöyle der: - Başımıza gelen acı, lanetli olayı görüyor musun, kardeşimiz kabile reisi Musab karşısında yüzlerimizin nasıl karardığını ve halimizi fark ediyor musun? Sonra içinden şöyle der: "Annesi Afife şerefli bir adamın kızı, iki oğlumun babası ve ben annesinden eminiz. Kendimden de eminim. Halime'nin temizliğinden de. Fakat bu necis ırk nereden geliyor? Belki bazı dayılarından gelmiştir. Belki amcalarımızdan." Son cümleyi söylediğinde, sanki artık istem dışı ve istikrarla konuşur gibi olmuştu. "Ancak kabile reisi bu vehim hatayı bize isnad edebilir mi?" Sonra konuşmak için döndü: "O hoşgörülü bir adam, gerçekten hikmet sahibi biri. Ve Allah'ın üzerindeki haklarını biliyor. İnsanların haklarını da, Rabbi karşısındaki yükümlülüklerini de biliyor. O benim için özel ve saygıdeğer biri. Gelişigüzel suçlamalarda bulunmaz. Veya beni haddinden fazla kusurlu görmez. Ve bu melun için dua edeceğim. Bundan sonra her şey açık ve anlaşılır olacak. Sonra dedesi HaskiPe diğerlerine ne dediyse tekrar etti. Haskil, durumu kendisine has zannetti. O gerçekten, dedesine yaptığıy-la büyük bir taşkınlık yapmıştı. Dedesine şöyle der: - İtiraf et dede, neden onun babasının gözetiminden çıktığımızı ve yönümüzü değiştireceğimizi bize bildirdiğinde sana karşı çıktım? İbrahim şöyle der: - Bilmiyorum, tahmin de edemem. Haskil şöyle der: - Kabile reisinin kızı, bende süs eşyası olarak ne var diye öğrenmek için geçiyordu. Bir gün kolyelerden kendisine hangisinin uygun olduğunu bilmek isterken, onu göğsünden tuttum. Ancak o benden ürküp kaçtı. O esnada hizmetçisi de dışarıda idi. Ancak onu çadırdan çıkmadan önce yakaladım. Sol elimle ağzını kapattım. Sağ elimi de boynuna doladım. Onu çadırın en uzak köşesine çektim ve ona sahip olmak istedim. Az kaldı yapıyordum. Biliyordum ki o çaresizdi. Bağırsa rezil olacaktı onu da biliyordu. O esnada dışarıdan hizmetçisi adını söyleyerek seslenince, bana ertesi günü gelme sözü verdi. Ve ben de niyetimi ertesi günü gerçekleştirecektim. Ancak ertesi günü bizim yolculuk işi çıktı. Ben de sana karşı geldim. Haskil hikayesini anlatırken sanki yer, İbrahim'in ayaklan altında uzadıkça uzuyordu. Ani bir hareketle yerinden kalkarak HaskiFe öyle bir tokat attı ki, burnunu bile kanattı. Daha sonra Yusuf ve Mahmut'u çağırarak ellerini bağlamalarını, kendilerine itiraz edecek olursa da onu öldürmelerini emretti. Durumu anlayan Haskil hiç mücadele etmeden teslim oldu. işlemi tamamladıklarında İbrahim, oğullarına atını getirmelerini emretti. Ve bir eşek seçip üzerine de
rezil Haskil'i koymalanm... Ve kendisine kılıç ile ok getirmelerini de... Kılıcını kuşandıktan sonra, ok torbasını da sırtına astı ve oku eliyle tuttu. Bu ibrahim'in uzun zamandır yapmadığı bir işti. Böyle bir şeye ihtiyacı olmamıştı aslında. Ancak şimdi, Haskil'in olayında buna ihtiyaç vardı. Kabile şefinin çadırına doğru gidiyorlardı ve Haskil'in kendisinden kaçmaması için böyle bir yöntem seçmişti. Haskil, eşeğin üzerindeydi. Yaptığının cezasını çekmesi için kabile reisinin çadırına götürülüyordu. İbrahim de ardından atıyla geliyordu. Eşek durmaya niyetlendiğinde değneğiyle onu dürtüyordu. 38 Saddam Hüseyin Reisin çadırları uzaktan göründü. Aşiret evleriyle çevriliydi. Hatta biri dışarı çıktı ve İbrahim ile Haskil'in geldiği yöne yöneldi. İbrahim, atı kurşuni renginden tanıdı. Arkadaşının atıydı. O anda içinden şöyle geçirdi; "İşte ben yola çıkmadan önce, yola çıkmama sebep olanı buldum ve getirdim. Mızrağını karınca evlerinden birine saplayınca, onu yanımızda görmemek için çadırını çadırımızdan ayırdım." Arap kabilelerinde, bir erkek kadının rızası olmadan onu zorla elde etmeye çalışırsa öldürülürdü. Kadın da buna istekli olursa ikisi birden öldürülürdü. O esnada kabile reisi, İbrahim'in neden geldiğini bilmeksizin çadırın dışından gelir ve onu selamlar. İkisi de atlarından inerler. İbrahim, yüksek sesle ağlayarak ona şöyle der: - Sen bize hikmetinle de hakları bilmenle de örnek oldun. Bizleri aramızda iyi ilişkiler kurmak için çağırıyordun. Ancak bizi senden ayıran sebebi bileceksin. Ama gerçekleri bildikten sonra benden razı olacaksın, çünkü sen hakkı bilensin, ben doğru bildiğimi yaptım. Tüm Araplar senin yolun ve metodun üzere yürüyorlar. Sen hakkı benden daha adaletli yerine getirirsin. Ve yüzümü aklatırsın. Ancak senden ricam, bu olayı burada aramızda halledelim. Bizlere, hepimize örnek oldun. Oraya gitmeyelim. Oradakilerden olanları saklayalım. İbrahim şöyle devam eder: - Her şeyi öğrendikten sonra, bu aşağılık adamı sana getirdim. Hadi onu benim kılıcımla öldür. İbrahim kılıcım kınından çıkardı ve reise uzattı. Gözlerini Has-kil'e dikmiş, İbrahim'i birkaç kere sarstıktan sonra ona şöyle der: - Hakkım bana ulaştı. Ve bana örnek oldun. Onun boynunu bağışlıyorum. Onun günahının cezasını Allah'a bırakıyorum ve onu öldürmeyeceğim. Yalnız senden ricam, bu kılıcını koru. Onunla, sen, Yusuf ve Mahmut tekrar anlaşmazlığa düşerseniz Defol Git Lanetli! 39 ve bu ayrılığımızdan sonra tekrar karşılaşırsak onu öldüreceğim. Bugün ve bu gece af vakti. İbrahim, kabile reisinin teklif ettiği her şeyi kabul etti. İbrahim ve kabile reisi ağlaşarak kucaklaştılar ve ayrıldılar. İbrahim hemen Haskil'i çadırından kovdu. Ona kendisine küçük bir çadır alması için bir deve, ona ait olan altın kesesi ile bazı iş aletleri verdi. Ve onu kendilerine yakın olmaması hususunda uyardı. Nitekim, gözlerine görünürse af vakti olan gün ve gece bittikten sonra İbrahim ve oğulları Yusuf, Mahmut, hatta belki de kabile onu öldürmeye hazırdılar. İbrahim ve iki oğlu Yusuf ile Mahmut'un, Haskif le kötü ahlakı, farklı dini inanışı ve hayat görüşü sebebiyle çadırlarını ayırdıkları kabileler arasında yayıldı. ibrahim ve ailesi mutlu ve istikrarlı bir hayat sürdüler. Zamanla insanların kendilerine olan sevgisi arttı. İlim ve hikmet talebiyle kendilerini ziyaret edenler de çoğaldı. Onlara, din, iman, hayat hakkında kendilerini ilgilendiren sorular soruyorlardı. Ekim ayının başında, ağaçlar yapraklarını dökerken, yeşilliklerin rengi solarken, zerice adı verilen çöl bitkisi de filizleniyordu. Mavi ile yeşil arası karışık bir rengi vardır bu çiçeğin. Ancak Araplar, karışık renkleri aramazlar pek. Siyah ve beyazdan sonra genelde yeşil, sarı, mavi, kırmızı, ceviz rengi gibi ana renkleri ararlar. Siyah ve beyaz arasındaki renklere eskiden pek önem vermezlerdi. Sadece siyah ve beyaz vardı hayatlarında. Diğer renkler ise, giyinmek veya başka işlerde kullanmak üzere daha sonradan hayatlarına girdi.
Örneğin beyaz renk kire çok dayanıksızdır. Hassas bir renktir. Savaşlarda sıçrayan kan lekeleri hemen belli olur. Savaşan veya çalışan kimseler için en iyisi beyaz dışında siyah veya başka renkte elbiseler giymek. Beyaz renk kire karşı dayanıksızdır. Ehlini yücelten temiz kan aktığında, hemen belli olur. 40 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 41 Zerice bitkisini topluyorlar, onu tuzluyorlar, ya kendi başına ya da hurma ile beraber yiyorlardı ya da yemeğini pişiriyorlardı. Ancak ibrahim'in evinde bu, ana yemek değildi. Çünkü sürüyle, koyun, deve ve inekleri vardı. Kovulmuş gittikten sonra, bolca yağmurlar yağmaya başladı. Hatta hayvanlar, yılda iki kere doğurmaya başladılar. Mahmut dedesine hitaben şöyle der: - Ey baba, Haskil'i kovduğumuzdan bu yana, sanki üzerimize hayır yağmaya başladı. Uzun yıllar, yağmurlar bulutların gözeneklerinde hapis kaldı. Artık koyunlarımız yılda iki kere doğurmaya başlamadılar mı? ibrahim cevaplar: - Evet oğlum, bu muhakkak ki Allah'tan dünyamız için bir hayırdır. Salih amel işleyenler için ise ahirette daha güzelleri vardır. Orada rahim olan Rabbimizin ziyafeti vardır. Mahmut, Yusuf ve "hayır ana"sı hep beraber cevap verirler: - Allah'a iman ettik. Ve "La ilahe illallah vallahu ekber." Sonra Yusuf, babasının sözüne istinaden şöyle der: - Haskil'in kötülükleri, Babil'e gitmesinden sonra daha da arttı. Orada birçok hikayeler dinledi. Bunları bana taşıdı. Bazıları kehanetle ilgili. Ancak sanki bunları anlatanlar, Babil surlarından çıkmaları yasaklanmış esir kişiler gibi. Haskil, onların dinden anladıklarını ve sihir yaptıklarını anlattı. Bu kişiler, bizlere komşu topraklarda oturuyorlar ve aslen Şam ülkelerinden geliyorlar. Nebuhez Nasr ile savaştılar, ibadethaneleri yerle bir edildi. Önderleri esir alındı. Kimse, onlara yardım etmedi. Aksine Haskil bana şöyle dedi: Civar bölgelerde, Şam ülkelerinde oturanlar, Nebuhez Nasr'm yaptıklarını hoş karşıladılar. Yusuf, ibrahim'e şöyle sordu: - Nebuhez Nars'm işgali karşısında Şam ülkelerinin civarında-kilerin sessiz kalması, kahramanlık göstermemelerinin sebebi ne? Aksine onun kazanmasına neden yardımcı oldular? İbrahim cevaplar: - Bildiğim kadarıyla o kavim, kendini beğenmiş bir kavimdi. Komşularının işgalinden fayda görüyorlardı. Bu nedenle de kimse onlara komşuluk yapmaz, onlarla karışmazlardı. Onlardan nefret ederlerdi. Oysa Şam ülkelerinin hepsinin halkı Arap'tı. Babil halkı da Arap'tı. Akan kanlar, olaylar bir olunca şuur da bir oluyor. Yusuf dönerek şöyle dedi: - Ben bundan önce Haskil ile birçok konuda görüş ayrılığına düşüyordum ama o, Babil'e gidip geldikten sonra artık onunla anlaşabileceğim hiçbir ortak nokta kalmadı. Aksine onun Allah'ın indirdiği dinden başka bir din üzere olduğunu, Allah'ın dinine karşı mücadele ettiğini gördüm. Onun yaptıkları, bizim öğrendiklerimizden, kendimize merkez noktası edindiklerimizden çok uzak. Ona nasihatlerde bulunduğum zaman sözümü kesiyor, beni dinlemiyordu. Bense aksine susuyordum. Hatam ise bunu sana söylememek oldu. Aranızda sorun yaratmak istememiştim. Belki doğru yola döner diye düşündüm. O ise, doğru yola dönmek yerine, cömert, iyi, cesur kabile reisinin kızma saldırdı. Bir süre sustuktan sonra Yusuf: - Allah, bize yaptığı kötülüklerden ötürü onun yüzünü karartsın. İbrahim, Halime ve Mahmut hep beraber: - Amin ey alemlerin Rabbi. Sonra Mahmut sorar: - Ben dünya ve din görüşlerimde Yusuf'la da ayrılıklara düşüyorum, bu doğru mu yoksa senin başka bir görüşün var mı baba? 42 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 43 3. BÖLÜM ister Aile Tarafından İster Kanun Yoluyla Olsun Ceza Gerçek Çözüm ve Savunma Yöntemi
İbrahim, dikkatlice yıldızlara bakıyordu. Ve gecenin ilk vakti, çadırın dışında oturuyorlardı. Ekimin ilk günleri olmasına rağmen hepsi de, tamamen kapatmasalar da, yünden postlarını giyiyorlardı. Kışın giydikleri postlar, bellerinden aşağıya biraz sarkacak uzunlukta olurdu. Tüm kış boyunca üzerlerinden neredeyse uyku dışında çıkarmazlardı. Gece uyurken de üstlerine örterlerdi. Sadece Halime, bu durumun istisnası idi. Çadırın içinde sürekli işlemek zorunda olduğu için, hareketini kısıtlayan postu fazla giyemezdi. Zaten, aşırı hareket etmek zorunda kaldığı için de aralarında en az üşüyeni o olurdu. 10. ayın soğuğunun yayılmasına karşın, uzun post giymezlerdi. Uyuyana kadar da içeriye girmezlerdi, Çadırın dışında uyumak isteyenin ise muhakkak battaniye örtmesi gerekirdi. Sonbaharın ilk ayı geçtikten ve ikincisinin de ortasına geldikten sonra gelen soğuk esintiler, havaların değişeceğine işaret ediyordu, ibrahim, gözlerini gökyüzüne dikmişti. Mahmut'un sorusunu duyduktan sonra, doğru cevap verebilmek için Allah'a dua eder gibiydi. Allah'ın direksiz yarattığı, doğru yolu bulmamız için yıldızlarla süslediği, şeytanların taşlandığı göklere bakıyordu. Sonra ibrahim'in bakışları deveye ve diğer hayvanlara gitti. Onlara, Allah'ın insan için kolaylaştırdığı her şeye dikkatlice bakıyordu. Sonra iman dolu bir dille: - Ey oğlum, biz Allah'ın birliğine inanıyoruz. Ve O Allah ki süb-hanehu, kudreti tecelli etti. O bizim rabbimiz ve yaratıcımızdır. Ve O'ndan başka ilah yoktur. Ve bizler yaptıklarımızla, ibadetimizle, yaşantımızla sadece ona teslim oluyoruz, başkasına değil. Adaletin kurulmasını ve sınıflandırılmasını sağlamak, doğru söz ve iş üzere olmak, batılı reddedip yeryüzünde insani ilişkiler için çabalamak, yıkıcı değil yapıcı olmak bizim yolumuz. Bu nedenle sizin üzerinize düşen, benim kurallarım üzere yürümek, sözlerimi ve amellerimi hatırlamaktır. Çalışın, siz çalışkansınız,., daha sonra buna ihtiyacınız olduğunda faydasını göreceksiniz. İlminiz, sizi kötü şeylerden korur. Dini ve hayati konularda ihtiyaç olduğunda asıl sığmağınızdır o. Bilinen yol dışında, öbür tarafa gidenleri bilmek için, başka yollara sapmayın. İlminizi, batılı hak yapmak, başkalarına zarar vermek, nifak, öfke yolunda kullanmayın. Sadıkların yolu aynıdır. Emaneti korumak, davet üzere olmak, adaleti kurmak, gücü yetenlerin hacca gitmesi... Bunların hepsi gereklidir. Muvafakat ise daha sonra kadir ve hakim olan Allah'tan gelir. İbrahim şöyle bir tabiata baktı. Sonra kalktı ve namazını kıldı. Karısı ve iki oğlunu da namazlarını kılmaları için çağırdı. Namazdan sonra Halime sofraya, merada deve ve koyunları gözetlerken Mahmut'un oku veya değneğiyle avladığı kuşu getirdi. Yemeklerini bitirdikten sonra, ateş yakmaya ihtiyaç duydular. Gökyüzü çok saftı. Yıldızlar çok net görünüyordu. Bu nedenle de isimlerini rahatlıkla saymak, yön bulmak mümkündü. Mahmut ve Yusuf, yıldızların isimlerini hatırlayarak ülkeleri bulma 44 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 45 yarışına girdiler. İbrahim de onların doğrularını yanlışlarını buluyor veya bilgilerine yeni bilgiler ekliyordu. Mahmut dedesinden izin istedikten sonra şöyle dedi: - isimleri sayarken, ikimize yönleri ayırsanız iyi olmaz mı ey baba? Yusuf ile aramızda ayır. insanlar isimlendirdiklerinde ikimiz de sorumluluğumuzu bilelim. Araplarla başlayalım. Mesela orada, bizden doğuda Irak var ve Şam ülkeleri de bize yakm. Sonra Hicaz, Neced ve Yemen... Böylesi daha iyi değil mi? Kimse kimsenin yoluna karışmaz. ibrahim: - Evet, Neced, Hicaz, Yemen ve Irak'tan başlayalım. Senin sayacağın kısım buralar. Yusuf'un da Irak'la bitişik tüm yarımada ülkeleri. Tekrar ediyorum. Bu benim fikrim, kesin bir ayrım değil. Ayrıca bu belli bir vakte kadar. Daima da değil. Çalışma araçlarınız tüm hallerde farklı değil. Zaten hangi hüküm, sizi benim kurallarımdan ve Allah'ın razı olmadığı bir yola götürecek. Unutmayın ki siz amca çocuklarısınız. Şer ve hükümleri; arzu, şehvet sizden uzak, şeytan sizin göğüslerinizden, akıllarınızdan uzak kalsın. Göğüslerinizi heves ve
yabancı fitnesinden ve kendi din anlayışından uzak tutun. Haskil'i sizin dininize heves ve arzu bulaştırmaması, dininizi bozmaması için uyarın. Orada Mahmut dedesine sorar: - Bizlere yabancıların aranızda fitne çıkarmasına fırsat vermeyin dediniz. Burası açık. Ancak bir de, din anlayışı, dini anlatım tarzı, dinin dayandığı temeller dediniz. Sizin bize öğrettiğiniz tüm insanlığın dini değil mi? Yeryüzünde herkes bu dine yönetmiyorlar mı? ibrahim Mahmut'un yüzüne dikkatlice bakar, gülümsemekte-dir ve şöyle der: - Evet oğlum, dinimiz ve yolumuz insanlık için. Ancak dinimiz ve yolumuz, ümmetimizde hayat bulur. Bunun için dinimiz orada mayalanır. Ruhlarda ve bedenlerde hayat bulur. Davetimiz tüm insanlaradır. Yolumuz dallı budaklı ve bizden sonra gelecek nesillere akidemizi miras bırakacağız. Temele ve çıkış noktasına dönüyoruz. Ümmetin uyanışının damarlarına, akıllarına işlemesi, mayalanması gelecekte hareketimizi kolaylaştıracaktır. İleride karşımıza çıkacak anlaşmazlıkları çözmemiz mümkün olacaktır. Din bizden yayılacak, bizler de onun esrarını saklayacağız. Gerçek kaynağın ia nabzı, çıkış noktası, canlı örneği olacağız. Önümüzde uzak ufuklar açılacak. Başka ümmetlerle karşılaşacağız, bizim dinimiz üzere olmayan. Kavimlerin kendilerine göre I ibadetleri olacak. Tarihte de görüldüğü gibi, kavimlerden bazılarının üstün görüldüğü de olacak. Hedef olarak kendi isteklerini seçecekler. Bu nedenle, onların yollarından gitmemeli, onlarla yollarımızı hemen ayırmalıyız. Onların akideleri, yeni dinleriyle karışır. Heves üzerine, kolaylıklar üzere yaşayan yeni nesiller türer. İbadetleri, kavmin geleneklerine göre şekil almaya başlar. Böylece yeni yolları, yeni dinleri bu olur. Cevheri koruyamazlar. Mümin Araplar'ın dininden uzaklaşarak, bahsettiğimiz yolda nefsin heveslerine uyarlar. Böylece bizim dinimizin adıyla yeni bir din oluşturulmuş olur. Mahmut: - Teşekkür ederim baba, şimdi anladım. Yusuf İbrahim'e şöyle der: - Bir süre önce Rum diyarından bazı insanlarla buluştum. Kafi-leleriyle, Şam ülkelerinden geliyorlardı. Başka kavimlerden ve yabancıydılar. Onlara dinimizi öğrettim. Acaba doğru mu yaptım, yanlış mı? İbrahim: - Doğru yaptın Yusuf. Çünkü dinimiz tüm insanlar içindir. [Arap, yabancı, beyaz, esmer, zenci, sarı ırk, Çin'de olduğu gibi. 46 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 47 Ancak önemli olan, biraz önce Mahmut'a da dediğim gibi dikkat etmeniz. Çünkü bu, sizi uğraştırır, ikinizin de tevhid yolunu esas alan farklı farklı yollarınız bulunuyor. - Evet baba, ileride bize dediklerine dikkat edeceğim. Çünkü bunu bize ilk defa söylüyorsun. - Evet oğlum, ilk defa söyledim. Çünkü Mahmut bu konuyu sordu. Ben de zaten bugün olmasa yarın bir gün söyleyecektim. Çünkü davetimiz eskiden Arap ülkeleri ile sınırlıydı. Ancak şimdi her yere yayıldı. O günden sonra herkes, sınırlarını ve yapması gerekenleri bildi ve ikisi de, ibrahim'in emrettiği ve önceden de yaptıkları gibi, kim kendilerini karşılarsa karşılar, kim kendilerine yönelirse ona yönelir oldular. Veya ikisi de kabile vatanlarından, köylerden çıkarak, Şam ülkeleri arasında yaz-kış yolculuklar yapmaya başladılar. Bu lütuf, Allah'ın rızasmdandı. Haskil, düşmanı olan Mukhtara Kabilesi'yle sürekli atışan Mudtarra Kabilesi'nde kaldı. Kabile reisinin, oturduğu yer, otlakları ve alanları ile kabilesi arasında Ölü Deniz bulunuyordu. İyi-liğiyle bilinen Mukhtara Kabilesi ile aralarında sürekli tartışmalar çıkıyordu. Aslında bu sürtüşmelerin giderek artmasındaki asıl sebep Haskil idi. Bu düşmanlığı kışkırtmasmdaki amacı ise, silah alet ve edevatlarını satmak, kabile halkını, karıları için akın ve gümüş almaya teşvik etmekti. Haskil'in hileleri arttı. Şiirler ve kasideler yoluyla onları gaflete düşürmeye çalışıyordu. Bir kabile reisine gidip diğerini, kızlarını, aşiret kızlarını kötülüyor, bunları bizzat kabile reisinden duyduğunu söylüyordu. Aynı şeyleri diğer kabileye giderek de yapıyordu.
Ancak Mukhtara Kavmi Reisi, başkalarından önce ibrahim'in görüşünü alırdı ve bu nedenle, diğer kavimle aralarında uzayan sorunun Haskil'in planı olduğunu anladı. Bu hiç de doğru bir hareket değildi. Mudtarra Kabilesi Reisi'ni ise, Haskil konusunda uyaran hiç kimse olmamıştı. Öyle ki Haskil, kabile reisi ve kabile tarafından akıl ve fazilet sahibi biri sanılıyordu. Kabile reisine, kabilesine ve kendisine gerekecek silahları yapacağını ve ücretini de tam almayacağını söyledi. O günden sonra Haskil, kabile reisinin en sıcak dostu hatta birçok önemli konuda müsteşarı oldu. Onun dedikleri kesinlikle yapıldı. Mudtarra Kabilesi, Mukhtara Kabilesi'ne karşı saldırılarını giderek artırdı. Dışarıda pusular kurarak, kabile üyelerini tek tek öldürmeye başladılar. Sadece Mukhtara kavmi, kendilerine topluca düzenli olarak saldırırsa diye hazırlanmış kalelere sığındılar veya dağlara çekildiler. Kendilerine doğru, savaş niyeti olmaksızın yönelen toplu kabile üyelerinin ise, erkeklerini, çocuklarını öldürdüler, kadınlarını esir aldılar, mallarına da el koydular. İkinci senenin baharmdaydılar. Haskil, kabile reisine yola çıkacağını bildirdi. İki kabile arasındaki yasak bölgeyi geçmeyi planlıyordu. Bu bölge, iki kavmin güvenlik mesafesi gibi bir yerdi. Bu bölgeye girip, sürtüşmek, adam öldürmek, yerlerini istila etmek, kadınlarını esir almak yasaktı. Haskil, bu bölgeye girmek için kabile reisine bir şart koştu. Eğer düşman kabileyi yenerlerse, kabile reisinin kızı kendisinin nasibi olacaktı. Bu şart her ne kadar sert olsa da kabile reisi kendi adına bu şartı kabul etti. Aynı senenin şubat ayının sonlarında, kadın ve çocuklar dışında sadece erkeklerden az bir kesimin yasak bölgenin yakınma yerleşmelerini emretti. Hücum için uygun vakti daha sonra seçecekti. 48 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 49 Daha sonra Haskil, kabile reisini, kendisinin işlerini planlamak bahanesiyle kalmasına ikna etti. Haskil, reise, "Ailenin isteklerine cevap verebilmek daha önemli." dedi. işte böylece Haskil, uzun zamana yayılan savaş sayesinde, ok, hançer, kılıç, mızrak ticaretinden bolca para kazanmayı hedefliyordu. Kötü ahlak sahibinin dostu Rahman yerine şeytandır ve adetlerini değiştirmez. Kabile reisi yola çıktıktan sonra, çadır ona kalır. O da reisin karısına kolyeler getirerek kur yapmaya başlar. Ancak reisin karısı onun bu halinden hoşlanmaz ve kendisine, reisin karısı olarak, reisin şerefini kendisi olmasa da koruyacağını söyler. Haskil gülerek ona şöyle der: - Sen onun amca kızı değilsin. Aslen onun kavminden ve kabilesinden de değilsin. Kavminin yabancısısm. Ailenin örf ve adetleri, onlarmkilerden farklı. Bundan daha önemlisi de anlaman gerekir ki, kabile reisi esir düştü ve geri gelmeyecek veya ölür. Yani sana kalmayacak. Haskil'in sözleri birbirini izliyordu. Yine de, bir türlü amacına ulaşamadı. Reisin karısını bir türlü elde edemeyince, kızma yakınlaşmaya çalıştı. Kızı ondan her kaçmak istediğinde ise, ona annesine yanaşmasındaki bahanenin aslında kendisi olduğunu, annesini vesile olarak kullanmak istediğini söylüyordu. Reisin kızı onun sözlerinden de, annesi ile olan diyalogundan da, annesinin onunla olan diyalogundan da iğreniyordu. Günlerin ardından, annesinin Haskil'e olan tavrını gözlemleyen kızın fikirlerinde biraz değişmeler görülmeye başlandı. Kendi kendine soruyordu, annesi ufukta güneşin kaybolmasıyla çadırlarından çıkıyor ve güneşin doğmasından çok kısa bir süre önce dönüyordu. Bu nedenle kızı annesine eziyet ediyordu. Annesi ise onu azarlayarak şöyle der: - Beni yalnız bırak, sen evli değilsin, bunun için de kocasını sevmeyen bir kadının kocası gittiğinde neler hissettiğini bilemezsin. Sonra ben sizden değilim, sizin adetlerinizi de benimsemiyorum. Baban benimle evlendiğinde kendisinden önce başka erkeklerle ilişkimin olduğunu da biliyordu. Babanın ne kadar süre için kaybolduğu da belli değil. Bu nedenle beni Haskil'le bırak. Sonra şöyle devam eder: - Haskil, güçlü bir adam ve bir kadma karşı yatakta ve yatağın dışında nasıl davranılır çok iyi biliyor. Ayrıca, ailemizi kim koruyacak. Hem de baksana bizi
altına boğdu. Bu kolye, zincirler, küpeler hepsi ondan. Ona ne zaman, 'bunlar çok fazla' desem bana, 'feda olsun sana' diyor. Yani Haskil sana feda olsun. R-isin kızı, annesinin bu sözlerine rağmen onun karşısında bir tavır ve hareket sergilemedi. Zamanla, ondan dinlediği her şeyi kendi kendine düşünmeye başladı. Süs eşyası... Baban sahip olsa da sen sahip değilsin. Baban cimri olduğu için, maddi gücü olduğu halde, eğilimleri olsa da ne karısı ne de kızına süs eşyası alır. Şu söz doğru değil midir? "Soğanı kır, içini kokla, kız annesine gelir." Doğru değil mi? Kız, annesi babasını beklemiyor, ona saygı göstermiyorsa ne yapabilir? Kızma yaptıklarını anlatarak onu kötü yola teşvik ediyor. Kız, annesinin şeytana teslim olduğu gibi teslim olmadı, heveslerine uymadı. Ancak o da, annesi de kabile reisinin, bu durumu bilse bile hiçbir yaptırım uygulayamayacağını anladılar. Evet, başlangıçta iyi hazırlık, iyi terbiye, bunların başında da din, Allah'ın kurallarını uygulamada iltizam, insanların haklarını kendi hakkıymış gibi gözetme, şeytanın istekleri yönünde insanın kadın da olsa, erkek de olsa ayağının kaymaması, hakların ve diğer işlerin yürütülmesinde şeytana uyulmaması, parçalanmayı 1 engeller. Bunun da en önemli iki çözüm yolu var: I îlki, yakın toplumsal ortam; aile eğitimi ve uzak toplumsal ¦Hartam; okul, arkadaşlar, iş vs. 50 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 51 ikincisi ise ceza. Hem kanunlarla konan cezalar hem de aile içi cezalar ne kadar sert olursa, kişileri o kadar şeytana uymaktan, işlemeyi düşündüğü suçu işlemekten uzaklaştırır. Çünkü cezalar ağır olunca, insanlar hata işlemeden önce defalarca düşünür. Sonucunda rezil olmak, büyük cezalara çarptırılmak korkusu, kendilerini caydırır. Ancak, nefsi kötülüklerden korumak, büyük suçlara, günahlara yönelmemekle insan Allah'm, takdirini kazanır. Nitekim Allah Sübhanehu ve Teala, kendisinden korkan, iyi, salih kulları için cennetler hazırlamıştır. Onları ateşten korur. Kafirler ve dalal ettikleri için ise, ateşi hak kılmıştır. Allah'ın önünde rezil olacak nefislerden ve azaplandıracakla-rmdan olmaktan yine Allah'a sığınırız. Haskil, bir gece kafasının çok tehlikeli düşüncelerle dolu olduğunu hissettirir. Reisin karısı kendisine sorar: - Neyin var Haskil? Şöyle der: - Benim fikrim, kabile reisi geri döndüğünde kızının durumu ona haber vermesi. Ve böylece ikimiz, sen ve ben büyük bir tehlike önünde olacağız. Hakkımızda verilecek hüküm belli. Sonumuz ölüm olacak. Reisin karısı Haskil'in aklına ansızın gelen bu düşünceleri yok etmek için ona kızının, kocasına bir şey anlatmayacağını söyler. Bunun üzerine Haskil: - Aksine söyleyecek ve o bizi hoş karşılasa bile, amcaları bizim yakamızı bırakmazlar. Reisin karısı çözüm nedir diye sorduğunda, Haskil ona şöyle der: - Bizi güvenlikte tutacak tek çözüm yolu var. Onu baştan çıka-[racağım. Reisin karısı bu sözler üzerine aniden fırlayarak, onu [aşağılayınca Haskil, üzülme, ben seninle yaptıklarımı onunla da [yapacağım demek istemiyorum. Sadece onu kendime bağlayaca-Iğım. Onu öpeceğim, ona yanaşmadan onunla aynı yatakta uyulyacağım ve bunu senin benim beraber kararlaştırdığımız vakitler I içinde yapacağım. Sen de gelip bizi basacaksın. O da bundan I sonra kendisinde, sırrımızı yayma gücü bulamayacak. Bizim de [seninle ilişkimiz bugünkü gibi devam edecek. Suça iştirak etmek, [keşfini engellemez mi?! Suça ortak olmak ibaresini kullandığında hatasını anladı [ancak, artık dilden kaçan kaçmıştı. Mudtarra Kabilesi Reisi, Mukhtara Kabilesi'nin yayıldığı bölgenin yakınında bir köşeye yerleşti. Bir adamı ona gelip bildirdiğinde yürüme emri verdi. Mukhtara Kabilesi'nin deve otlağının [bitişiğine kadar geldiler... Reis onlara develerin sırtlarından inme emri verdi. Kurdukları her bir çadırda, savaşa kadın ve çocuklar gelmediği için bir grup | erkek kalıyordu. Çünkü kadın ve çocuklar silah taşıyamazlardı. Erkekler, reis ne emrettiyse onu yaptılar. Kabile reisi ile sağında solunda kavminin çadırlarının yerlerini saptadıktan sonra reis, kavmine, yönü güneşin
doğduğu tarafa doğru bir divan kur-I malarını ve misafirhane yapmalarını emretti. Diğer tarafı da güneşin battığı yöne bakıyordu, içlerinden bir j tanesi 'ailelerimiz burada değil nasıl olsa' diye itiraz ettiğinde, I reis onu bundan men ederek ona şöyle der: - Adetlerimizi ve Arap adetlerini değiştirmek mi istiyorsun ya eşek, biz kendimizi aniden düşmandan gelebilecek saldırının önüne koyduk. Eğer misafirhaneyi koymazsan, yoldan geçenler $fr * •>&5 2 Saddam Hüseyin bizim anormal durumumuzu anlarlar. Bizim için Dire ehli değil bunlar derler. Veya Mukhtara Kabilesi'nden gelenler, aniden bize zorluk çıkarabilirler. Erkekler develerini bağladılar ve misafirhaneyi kurmaya başladılar. Reisin ve ondan daha düşük rütbeli bazı reislerin çadırlarının yapımı tamamlandı. Hatta uzaktan bir kafilenin gelmekte olduğu görüldü. Atları ve develeri yoktu. Sadece eşekleri vardı. Kafilede belki on, belki daha az aile var gibiydi. Kabileden bazıları, reisleri kendilerine emrettikten sonra, gelenleri kendi bulundukları mekandan uzaklaştırmak için karşılamaya niyetlendiler. Reislerden birinin şu sözlerinden sonra ise fikirlerini değiştirdiler: - Eğer böyle yaparsanız, belki bize daha çok ilgi gösterirler veya bizim hakkımızda şüpheleri ve yanlış düşünceleri daha da artar. Birkaç dakika sonra, kabileden ilk kişi gelir ve selamlayarak şöyle der: - Bize şeref verdiniz Mudtarra Kabilesi'nin Reisi. Mudtarra Kabilesi'nin Reisi bu adamı tanıyordu. Bu adam, çingenelerden biriydi. Bunlar genellikle kabileler arasında dolaşırlar, kadınları da kendilerini talep edenlerin önünde raks ederlerdi. Ve genellikle reisin çadırında, dans için büyük bir mekan bulunurdu. Büyük reis izin verdikten sonra, bu çingeneler, diğer reislerin çadırlarında partilere katılmak için dolaşırlardı. Böylece dolaşarak, kabiledeki çadırları bitirdikten sonra, başka kabilelere, başka evlere giderek dans ederlerdi. Çingeneler, hayatlarım bu şekilde sürdürürler, asla hiçbir iş yapmazlardı. Sadece danslarıyla meşhurlardı. Dansa başladıklarında başlan bir bezle örtülü olurdu ve reis istemedikçe hiçbiri bezlerini çıkarmazlardı. Talep edilenin bezini çıkarıp reise vermesi ise, dans bittikten sonra gidip onun yanında oturacağı anlamı taşıyordu. Defol Git Lanetli! 53 Bazı erkekler de yerlerinden kalkarak kadın çingenelere başlarındaki örtüleri işaret ediyorlardı. Bu da aynı anlamı taşıyordu. Ve şarkılar, danslar, gün doğana kadar böyle devam edip gidiyordu. Çingeneler, gündüzleri uyuyarak rahatlıyorlar, geceleri çalışıyorlardı. Vahalardan çiftliklere, şehirlerin kıyılarına sürekli geziyorlardı ve kimse onlara zarar vermiyordu ya da kimse onlara karşı savaş açmıyor, onları işe zorlamıyorlardı. Aynı şekilde karılarını da istemedikleri şeyleri yapmaya zorlamıyorlardı. İşte halleri böyleydi. Ve bir vakit ki, bu vakit günümüzden pek de uzak değil, bu halleri değişti. Eğlenceleri şehirlerde olmaya başladı. Kendilerine karşılık olarak mal verebilenler, onları eğlence için çadırlarına çağırır oldu. Özellikle her kim ki karnını haram malla doldurur-sa ahirette bu kendisini yakacak ve ailesi dünyada rezil olacak. Hırsızlık gibi yasak yollarla mal toplayıp yiyenler veya Allah'ın koyduğu sınırlar dışına çıkıp faizle ticaret yapanlar, tefeciler, karaborsacılar veya yetimin, fakirin hakkını yiyenler, yaptıkları dünyada ortaya çıktığı takdirde el veya boyun kesme cezasına çarptırılacaklardı. Çingene kadınların bazıları, kendilerini, alçalmaktan, riskli kötü işlere kalkışmaktan koruyamadılar. Ve ayıp, arsızlık, utanç verici her ne hal varsa çingene kadınlarda görülür oldu. Bu kötü şeyleri yapanlar, cezalandırılmaya, bazen de toplumdan kovulmaya mahkum oldular. Zamanla erkek çingeneler de bu hallere karıştılar ve eski hayatları değişti. Onlar da artık kanunlarla cezalandırılmaya, bazı şeyleri yapmaya zorlandılar. Daha önceden muaf oldukları askerlik görevini yapmaya mecbur oldular. Irak'ta savaşmak zorunda kaldılar.
Bazı yerlerde iş verenlerin emirleri altında çalıştılar. Bu iş verenlerden dansı seven, pek utanmayan-lar tatil günlerinde, raks eğlenceleri düzenlettiler. 54 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 55 Ancak artık çingene kadınları, eskisi kadar erkeklerin kendilerine eziyet etmelerine izin vermiyorlar, dans edip şarkı söylemek dışında hiçbir şey yapmıyorlar. Eskilerde kimse onlara eziyet etmez, onlara karşı savaş açmazdı. Çünkü Araplar onları değerli, salih kişilerden saymazlardı. Bu nedenle onlar da evlenen veya kendilerine düşmanlık edenleri ayıplarlardı. Gece gündüz, kabileler arasında dolaşırlardı. Bu, onların özgürlükleriydi. Hangi Arap kabilesinde daha fazla özgürlük varsa oraya gidiyorlardı... Bütün kabile ve reislerinin çingenelerden yüz çevirmelerinin yanında, Mudtarra Kabilesi'nin Reisi de kendilerinden yüz çevirdi. Çünkü, bugün kendi yanlarında olan çingeneler, yarın Mukhtara Kabilesi'nin yanında olacaklardı. Ayrıca çingenelerin bir huyu da vardı ki, süs eşyası veya başka bir eşya olsun, iyi kötü her şeyi alıp götürüyorlardı. Aralarından bir tanesi, çingenelerin gelmesinden rahatsız olduğunu, bu şekilde ifade ediyordu ki reis, çadırının güneşin battığı yönüne yakın bir yerini işaret ederek gelen çingeneye şöyle dedi: - Oraya çök, kabilenin batısına yerleşmiş olursunuz. Böylece kabileden hiç kimse sizinle aynı yerden geçmez, çadırlarına girmek için sizin ardınızdan gelmezler. Bir ceylan alın, onu kesin ve akşam yemeğinizi yiyin. Ve bizi, sizi ağırlamakta gereken önemi gösteremediğimiz için affedin. Çünkü biz yola çıkacağız. Çingene şöyle sorar: - Bu gece mi yola çıkıyorsunuz amca? Reis cevap verir: - Hayır. Buraya sizden kısa bir süre önce ulaştık. Çadırların yapımı bittiğinde sizi, raks eğlencesi için çağıracağız. Çingene, kabile reisinin söylediği ceylanlardan bir tane aldı ve topluluğunu reisin emrettiği yere indirdi. Hatta aniden aklına Mukhtara Kabilesi Reisi'ne gitme fikri geldi. Ekmek torbası içinde ceylandan bir parça götürüp, orada yemeyi düşündü. Nitekim yemeği onlara kabile reisi temin etmemişti. Oraya gidip, gördüğü her şeyi Mukhtara Kabilesi'nin Reisi'ne anlatmak, onun rızasını kazanıp cömertliğinden istifade etmek istiyordu. İlk gelen çingene kendi kendine ancak sesi duyulur şekilde konuşuyordu: - Mukhtara Kabilesi'nin Reisi kesinlikle daha iyi. O ve kabilesi daha cömertler. Bu reis, bugün bize bu ceylanı verdi ancak daha önceleri defalarca bizi defalarca kovmuştu. Ve bize yiyecek hiçbir şey vermemişti. Hatta onun için dans edip şarkı söylediğimizde bile kıymete değer hiçbir şey vermiyordu bize. Ayrıca bu kabile zaten buraya Mukhtara Kabilesi'ne ihanet etmek için geldi. Gördüklerim buna işaret ediyor. Yanlarında hiçbir kadın, çocuk yok. Erkekler, oklar, kılıçlar vs. var. Bunlar kesinlikle Mukhtara Kabilesi'nin gaflete düşeceği zamanı kolluyorlar ve daha sonra onlara saldıracaklar. Bunun için, bu durumu Mukhtara Kabilesi'nin reisine bildirdiğimde bize ikramda bulunacaktır. Ona bunu yalnızken söyleyeceğim. Ve bu söylediklerimi saklama-sı için de sıkıca tembih edeceğim ki, Mudtarra Kabilesi'nin reisi bize eziyet etmesin. Sonra söylemek için döner: - Evet, buna aniden kalkışıyorum. Bu fırsatı kaçırmamalıyım. Mukhtara Kabilesi düşman güçlerine karşı hazırlanma fırsatını kaçırmış durumda... Hemen oraya gider ve reise gördüklerini anlatır. Varsayımını söyler. Kabile reisi kendisine teşekkür eder. Kendisine içinde altın olan bir kese verir. Ve daha fazlasını da vaat eder... Geri dönerken, Mudtarra Kabilesi'nin üyelerinin kendisinden şüphelenmemesi için, kendisine komşu çadırlardan bir ekmek torbası hazırlatır. 56 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 57 Mukhtara Kabilesi'nin adamları, Mudtarra Kabilesi'nin niyetini öğrenince kendilerini hazırladılar. Kabile reisi, adamlarını, Mudtarra Kabilesi'nin adamlarıyla çatışmaya girmemeleri hususunda uyardı. Onların işine gelecek hiçbir fırsat vermemelerini istedi ve bazı icraatlara başladı.
Bunlardan en önemlisi kadınları, develer ve koyunlarla beraber uzaklaştırdı. Yerlerine erkekleri yerleştirdi. Böylece Mudtarra Kabilesi'nin yakınında erkekler oturur oldular. Oklar, hançerler, silahlarla kuşandılar. En ön saflardan arka saflara kadar erkeklerin doldurduğu bu çadırların arkasında da atlılar yerleştirildi. Atlılar, sağa sola, arkalara gizlendiler. Çingenelerin başı, Mudtarra Kabilesi'ne geri döndüğünde, sabahlıyorlar, içki içip şarkılar dinleyerek, bazı pehlivan hareketleri yaparak eğleniyorlardı. Bu hal sabaha kadar sürdü. Bu kabilenin arasından bir an önce sıyrılıp kurtulmayı amaçlayan çingeneler başı, son çadırda da kemençelerini çaldıktan sonra, hızla reisin çadırından çıkar ve grubuna toparlanmalarını emreder. Atlarını geride tutuyor diye bahane uydurduktan sonra, Mudtarra Kabilesi'nden çıkarak, Mukhtara Kabilesi'nin bölgesine girer. Mudtarra Kabilesi adamları, Mukhtara. Kabilesi'ne doğru yöneldiklerinde, reisin çadırının önüne gelirler ki bu, kabilenin en büyük çadırıdır. Yolları üzerinde hiçbir koyun, deveye rastlamadıkları gibi çadırda da hiç kimseye bulamayınca kabilenin korkarak kendilerinden kaçtıklarını düşünürler. Ve adamların da hayvanlarıyla birlikte kaçtıklarını zannederler. Çadırlar, öyle ter-k edilmiştir. Ancak içlerinde hiçbir ganimet eseri görülmez. Mudtarra Kabilesi'nin asıl gelme sebebi ise, istila, yağmacılık, soygundu. Hayvanlarının üstlerinden inip çadırlara girdiklerinde yatak ve kilimden, un ya da hurma torbasından, biraz şehriye, biraz arpa, zeytin ve zeytinyağından başka hiçbir şey bulamazlar. Bazıları bunları bile alıp atlarına yüklerler. Bazıları ise uzaktan gelen toz bulutunu görmüşlerdir. O tarafa doğru yönelirler. Fazla uzun vakit geçmez ki, Mukhtara Kabilesi gelir ve Mudtarra Ka-bilesi'ni bastırır. Hatta saklanmış atlılarına da bulundukları yerlerden çıkmalarını emreder. Oklular oklarını fırlatmaya, silahlılar ateş etmeye, yani tüm kabile üyeleri ellerindeki savaş aletleriyle Mudtarra Kabilesi'ne karşı görevlerini yerine getirirler. Birçoklarını esir alıp, birçoklarını da öldürürler. Ellerindekileri, atlarını alırlar. Esir ettiklerini ise ancak, kendisini teşvik edeni tuzağa düşürme karşılığında serbest bırakırlar. İşte böyle Allah, onlara yardım etti. Hak ve güvenlik kabilesi üzerine arzu, hınç ve ihanet kabilesi saldırdı ve kaçmalarına rağmen, üçte biri dışında kimse kurtulamadı. Mudtarra Kabilesi'nin reisi de, kendisini böyle riskli bir durum içinde bulunca, atının üzerindeki ganimetleri atarak, kılıcım kınına bile koyamadan kaçtı. Evet, Mudtarra Kabilesi'nin reisi kaçtı. Her kim ki, ister alçak olsun, ister oturduğu yerde kalmayı düşünsün, ister zayıf ister kötü olsun, isterse hedefleri arasında itibar görmek ve büyük olmak yer almasın ölümden kaçış var mıdır? 58 Saddam Hüseyin 4. BÖLÜM Birçok İnsanı Korku Caydırıyor ve İkna Olmadıkları Halde Yetkiliye Yalakalık Yapıyorlar Evet, işte böyle, zayıf su, alçak yerlere akar. Yükseklere tırma-namaz. Ve sıçan, duvarların arasında bulduğu boşluklardan içeri girmeye çalışır. Engerek yılanı, enkazların arasında veya kuru, kolayca ufalanabilen tavanların arasında dolaşır. Şeytanlar da öyle boşluklarda dolaşırlar. Akreplerin karanlık o-yuklarda ve bozuk ortamlarda veya odalarda, çadırların uzak, kilitli, ışık girmez, hava akışı olmayan dehlizlerinde dolaştığı gibi. Bugün birçok insan, bu halde değil midir? Nüfuz, onlara etki eder. Korku onları atılganlıktan, güçlü olmaktan men eder. Onlar, istemedikleri halde, sorumlu kişiye yalakalık yaparlar. Ancak, sorumlu, hiçbirini, sıranın kendisine geldiğine ikna edemez. Gözden uzak olmak, koltuklarını kaybetmek istemezler. Mutluluklarının, kılıçları, kırbaçları yolunda azalması hoşlarına gitmez. Hatta dilleri bu durumu musibet olarak tabir eder. Oysa sorumluluk sahibi idareci, aynı zamanda nüfuz sahibidir. Liderliğini seçkin vasıflar üzerine kurmuştur. Bir şey yapmak istediği zaman herkes ikna olur. Ondan etkilenip, birçok şey öğrenerek, onu, izlediği yolu
kendilerine örnek almaları, onun nüfuz sahibi olmasına bağlıdır. Artık o, gitse bile yokluğunda etkisi bitmez. Bu yokluk ölüm, şehitlik bile olsa. Defol Git Lanetli! 59 Bu şekilde, simgelerden simgelere, iyi düşünce nasıl unutuldu anlıyoruz. Esas olarak neyi değiştiriyoruz? Durumu Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin (Allah onlardan razı olsun) örneğinde anlamak mümkün. Onlar ve soylarından gelen salih kişiler ve kıyamet gününe kadar salih amel işleyenler... Hz. Ali'nin ailesinin, Allah-u Teala tarafından korunduğunu görürüz. Onun ailesine tabi olan herkes, insanların sevgisini kazanmış ve itibarlı olmuştur. Hz. Isa (a.s.) ve kendisine tabi olanların durumu... Sayıları hayatta olduğu süre boyunca azdı. Allah O'nu göğe yükselttikten sonra sayıları arttı. Sadece Yahudi dininde, böyle bir artış görülmedi. Bugünkü Yahudiler'in dini, Hz. Musa'nın (a.s.) sayfaları üzerine olmadığı, bu yol üzere inşa edilmediği için çok az kişi bu dine girdi. Şimdiki Yahudiler dinlerini, kendi tasavvur ettikleri, icat ettikleri veya tarihi Babil kentindeki esirlik dönemlerinde liderlerinin ve hahamlarının nisbet ettikleri şeyler üzere kurdular. Dinleri, Allah'ın dostu ve enbiyaların babası Hz. ibrahim'in (a.s.) tevhid dininden sonra en eski din olmasına karşın, sonradan tüm dünyayı hedef alan, siyonist komplo teorisini oluşturdular. İslam dini ise, başlarda çok az sayıda kişinin inandığı bir dindi. Mekke'nin fethinden önce ve sonra, çok az kişi Müslüman olduklarını ilan etmişti. Oysa Hz. Muhammed'in (s.a.v.) vefatından sonra, bu sayı arttıkça arttı. Hatta batı yönünden Fransa'ya kadar ulaştı. Doğudan Çin surlarına, Emevi Devleti'nin boylarına kadar uzandı... Ancak, zayıf karakterli, insanlar için normalde örnek oluşturmayan kişilerin, akıllarda ve nefislerde bir varlık göstermesi mümkün müdür? Yokluklarında bile tesirleri söz konusu olabilir mi? Mudtarra Kabilesi'nin Reisi, babası öldükten sonra, kabileye zorla kendisini seçtirdi. Oysa kabile onun işin ehli olmadığını biliyorlardı. Mukhtara Kabilesi'nin reisi ise, çözüm ve akide ehlinin 60 Saddam Hüseyin katılımıyla gerçekleşen müşavere sonucu seçildi, ikna ve sıcaklıkla seçildi. Çükü o, yönetici sıfatlarım taşıyordu. İşte bu, çalışmaları ve diğer sebeplerin yanında, iki kabile arasındaki çekişmelerden en önemli bir tanesi oldu. Bunun için de zayıf karakterli insanlar, bunların başında da Haskil, daha önceden kanların bulandırdığı suda avlanmak için fırsat buldu. Atlar, develer kendisine sürekli devam eden bu yolda hizmet etti. Ancak durum iki kabilenin tüm varlıklarıyla savaşması boyutuna ulaşmadı. Mudtarra Kabilesi ile Mukhtara Kabilesi'nde olduğu gibi. Nitekim Mudtarra Kabilesi'nin, bazı reisleri, Mukhtara Kabilesi'nin sınırları içerisine girerek orada savaştılar. Ve bu durumda, Mudtarra Kabilesi'nin içinde reisleri oraday-mış gibi bir sevinç havası vardı. Ancak kalpler parça parçaydı. Reisin karısının kalbi dalalete düştü. Daha sonra Rumlar'dan bir grubu, misafir etmek isteyenlerin de onlar için eşyalarını harcama istekleri de arttı. Böylece Rumlar, sayılarını da artırdı. Ayrıca, kabile reisi daha geri dönmeden, Mukhtara Kabilesi Reisi ile yapılan savaşta, yapılan antlaşmanın da bozulduğunu duydular... Kabile reisinin karısı, Haskil kendisine kızını'nasıl yatağa düşüreceğini ilk anlattığında ondan kaçıp çadırına gitmesine, ertesi gün de onunkine uğramamasına rağmen, o günün gece yarısı, kendisini iradesinin dışında çadırın içinde dolanıp durmaya başladı. Onun bu halini gören kızı, yastığından başını kaldırarak şöyle der: - Görüyorum ki bu gece uyumuyorsun anne. Gitmen gereken yere de gitmiyorsun. Defol Git Lanetli! 61 Kız bu sözleri, çok emin bir şekilde söyledi. Her şeyi bildiği belliydi. Içindekini saklarken, az kaldı gülecekti. Kendisini zor tuttu ve sözlerine şöyle devam etti: - Hatta dikkat ettim, dün gece de normalden erken döndün. Ve sabah, gün doğana kadar da uyuyamadm.
Annesi, kızının bu sözleri, kendisini aşağılar veya kendisiyle dalga geçer bir tarzda söylemediğini hissedince içinde bir sıcaklık oluşur. Kızı Lezzet'i, kendi derdini anlayan yakın bir dost gibi görür ve ona şöyle der: - Gidersem sen de gelir misin benimle? Kızı Lezzet: - Seninle orada ne yapacağım? Benim görevim ne? Annesi, kızının bu sözü, kınamak amacıyla değil, anlamak istercesine sarfettiğini hisseder... Annesi kızı Lezzet'e, Haskil'le kavga ettiklerini, bunun için erken döndüğünü söyler. Lezzet, annesine sebebi sormak istemez, annesinin açıklamak istemediğini fark etmiştir. Uzun bir tereddütten sonra annesine şöyle der: - Sorun değil, ben dışarıda kalırım. Annesi: - Niçin içeri girmiyorsun? Vakit çok geç oldu. Dışarıda beklersen üşürsün. Kızı: - Haskil'in çadırı küçük, benim varlığım sizi rahatsız eder. Annesinin ikna etmeye çalışmasına rağmen bu tavrında ısrar etti. Annesi: - Sorun değil. Ancak üşüdüğün zaman girmelisin. Kızı: - Sorun değil. 62 Saddam Hüseyin Haskil'e gittiklerinde, reisin karısı içeri girerek şöyle der: - Sana gelmedim. Lezzet'e hediye seçmek için geldim. Haskil: - Dükkan önünde... İstediğini seçebilmek için tahtadan büyük sandığı Haskil'in önünde açar. Reisin karısı bir kolye seçer ve şöyle der: - Bana ayna getir... Ancak, Haskil, onu çadırın direğine asar. Kolyeyi, güzel olup olmadığına bakmak için boynuna astığında, kolye boynuna yapıştı. Daha sonra Haskil'e kolyeyi takamadığmı söyleyerek, ondan takmasını istedi. Haskil yutkunarak şöyle der:' - Feda olsun sana. Haskil, yaklaştı ve kolyeyi bir ucundan tuttu. Daha sonra elle-' rini arkasından kadına doladı. Tüm bu hal şeytanın vesvesesiydi. Bu durum bir süre böylece devam ettikten, bunca ayıbı yaptıktan sonra, kadın şöyle der: - Dikkat et Lezzet dışarıda. Şaşkın bir şekilde sorar: - Nereye gitti? Onun babasının çadırından çıktığını zanneder. Ona şöyle der: - Hayır, kastettiğim çadırımızın dışında değil. O, benimle geldi ve şu an senin çadırının yakınında dışarıda beraber geri dönmemiz için beni bekliyor. - Neden bunu söylemiyorsun? Bu soğuk havada dışarıda beklemesi doğru mu? Onu, annesinden daha büyük bir hırsla görmek ister gibiydi. j Kadınsa onu kendisine daha fazla çekerek: f ' Defol Git Lanetli! 63 - Hayır, boşver, o soğuğa dayanır. Sen bana gel. Ancak ona daha keskin bir şekilde şöyle der: - Nasıl olur, Um Lezzet (Lezzet'in annesi), nasıl benim misafirimin dışarıda olmasını kabul edebiliyorsun...!? Tüm bunları ona yapmacık bir şekilde söyledi. Çünkü, daha önceden böyle bir şey hiç yapmamıştı. Elbisesini giyip, yatağa fırlatılmış postunu alırken şöyle devam etti: - Sen bunu al (sabun), postun yerine, içeri girmeyi kabul etmezse, postu Lezzet'in üzerine örteceğim. Sana gelince, bir yere kaybolma, sana döneceğim. - Önemli değil. Ancak gecikme. Haskil dışarı çıkar ve Lezzet'i çadırın önünde oturur vaziyette bulur. Onu selamlar ve postu üzerine örtmek için yaklaşır. Lezzet: - Teşekkür ederim, ihtiyacım yok. Haskil, birçok kere teklif etse de bunu reddeder. Ona sebebini sorar: - Neden? Cilveli veya ona benzer bir gülümsemeyle gülerek şöyle cevap verir: - Postunu yıkamadığın için postunda çok bit olduğunu söylüyorlar! Devam eder:
- Gerçekten Haskil! Neden postunu yıkamıyorsun, sabunun yoksa bizde çok var, istersen yarın sana bir tane getirebilirim ya da hizmetkârlardan bir tanesi ile yollarım. Hevesle şöyle der: - Hizmetkâr yerine sen gel... - Önemli değil. Zaten benim de bir kolyeye ihtiyacım vardı. Anneme seçmesini söylemiştim ama yarın gelir kendim seçerim. ma 64 Saddam Hüseyin Hem, gündüz seçmek gece seçmekten daha uygun olur. Senden ricam, anneme söyler misin, kolye işini yarma ertelesin. Haskil, ellerini iki gözünün üzerine koyarak, bir ona bir diğerine hareket ettirdi. - Bu iki gözüm... Sonra postumu ateşe yakın bir yere koyacağım. Sonra ateşin bitleri yaktığını göreceğim. Sonra da bitlerden kurtulmak için, postumu çırpacağım. Ve yarın güneş olursa, postumu güneşe koyacağım. Geldiğinde beni ve postumu daha iyi halde göreceksin... Bu apaçık bir yalakalık, dedi. O esnada içeriden zayıf bir ışık geliyordu. Kimse iki göz dışında bir şey göremiyordu. Um Lezzet'in sesi duyuldu: -Haskil!... Lezzet şöyle der: - Beni bırak Haskil, ona git. Haskil, Lezzet'in 'anneme' değil, 'ona' dediğini fark eder. Bu ahlaksız kadın kızının kendisine anne demesini hak ediyor muydu? Bu apaçık bir ahlaksızlık değil miydi? Anne, kızının önünde ve bilgisi dahilinde bir yabancıyla böyle bir ilişki içine giriyor!!! Ahlaksızlık yapıyor. Bu nedenle de bu sıfatı hak ediyor. Haskil, sakalını tutarak, Lezzet'e şöyle dedi: - Benim hatırım için bunu yap ve içeri gir. Ben onunla çadırın mahrem bölgesinde olacağım. Haskil bunları söylerken, Lezzet'in karşısında büzülür gibiydi. Ve onun, annesi ve Haskil'in kötü durumunu hissettiği takdirde, kendisim Haskil'e sunması mümkün değildi. Kız şöyle der: - Önemli değil. Yerinden kalktı ve erkekler için yapılmış özel odaya geçti. O esnada Haskil de reisin karısının yanma gitti. Annesi ile kızın arasında ince geyik ve keçi yününden karışık yapılmış bir perdeden başka bir şey yoktu. Reisin karısı Haskil'e sorar: Defol Git Lanetli! 65 - Ne yaptın!? - Bir şey yapmadım. - Benden istediğin şeyleri yaptım, gerisi sana kalmış. Reisin karısı böyle diyerek Haskil'in fikrinden alındığını biraz [saklamak istiyordu. Ancak Haskil, bunu fark etti. - Önemli olan, bana yardım etmen. -Nasıl!? - Nasıl olduğunu biliyorsun... Seni neyin ikna ettiğini hatırla... lÖnce oraya gider misafir olurum... Haskil bu esnada gülüyordu. O da gülerek cevap verdi: - Aptal, bir erkekle tecrübesi olmamış bir kızın duyguları, tec-rübe etmiş bir kadının duyguları ile farklıdır. Sonra dikkat et, ben jelki seni seçmezdim. Eşiyle evlenirken kendisine seçme şansı yerilmeyen benim gibi birini seçmedin mi? Lezzet'in durumu arklı öyle değil mi? Haskil: - Ancak insan, oğlunu çevreler. Büyük neyse küçük de odur. Bizim yaptığımızı görünce fikri değişecektir. Ayrıca o bir genç kız. Çok yaşlı veya silah tutamayanlar dışında kimse kalmadı geride. Tüm bunlar, onu değiştirecek. Senin dikkat etmen gereken, onun yanında yaptıklarımızı, kendisini teşvik etmek amacıyla ayrıntılarıyla anlatman. Bu yaştaki bazı gençler, daha önce tecrübe etmedikleri şeyleri tecrübe etmeye çalışırlar. Şeytan onların içlerine ikna kapısından da merak kapısından da girebilir. Haskil, şeytanla ilgili kelimeleri sarfettiğinde pot kırdığını fark ederek düzeltmek istedi: - Aslında bu doğal bir durum. Koyun ile kuzu ilişkisi gibi. Kuzu büyüdüğünde...
Reisin karısı söze karışır: 66 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 67 - Hakkın var, benzetmen doğru. Ancak biz bunu dişi keçi ile erkek keçinin ilişkisine benzetirsek bizlere daha çok uyar. Sonra devam eder: - Kadınların hepsi aynı değildirler. Kızların hepsi de senin isteklerine cevap vermezler. Ve her halükârda, bu kişiliğinden ya da cezasından korkmasından kaynaklanır. Bu son cümleyi söylerken kendisini kastetmek ister gibiydi. Sözler ağzından güçlükle çıkmıştı. Haskil şöyle der: - Bana güven, onu teşvik etmek için aramızda geçenleri anlat. Belki buraya oturmaya geldiğinde örtünün arkasından ona bir şeyler duyurabiliriz. Onun reisin cezalandırmasından korktuğunu zannetmiyorum. Özellikle ben biliyorum ki, reis, gözüyle gördüğünü, kuyruğuyla saklar. Um Lezzet (Lezzet'in annesi), elinin tersiyle yüzüne vurduktan sonra, şöyle der: - Ey aptal, önemli olan reis değil, amcaları. Kabilenin büyükleri, aptal! Reisin cezalandırmayacağından emin olsak bile, kim bize diğer büyüklerin cezalandırmayacağı hususunda güvence verebilir! ? Haskil: - Durum ne olursa olsun, sana güveneceğim sen de bana güven ve hepimiz tatmin olalım... Sonra pis pis sorar: - Lezzet'in amcalarının hepsi babası gibi mi? Um Lezzet: - Hayır, hepsi değil. Bazıları onun gibi, bazıları ise değil... Bazıları Mukhtara Kabilesi'nin reisi gibi. Her ne kadar bizim düşmanımız olsa da, onun hakkında hep iyi şeyler duyuyoruz. Lafı gelmişken Um Lezzet şöyle devam eder: - Ben kabilemizin, Mukhtara Kabilesi'ne savaş açmasını onaylamıyorum. Aslında buna sebep de göremiyorum. Sadece, kabile reisimizin kalbinde, Mukhtara Kabilesi Reisi'ne karşı bir kıskançlık vardı ve sen de bunu körükledin. Ortak arzularınız sizi bir araya getirdi ve bundan başka bir şey bilmiyorum. Haskil gülerek ve neşe içinde şöyle der: - Reis bu savaşta ölürse, beni reis olarak kabul ediyor musun? Reisin karısı; "Allah onu tüm kötülüklerden korusun." demiş olmasına rağmen, Haskil, onun bu sözleri içten ve korkarak sar-fetmediğinin farkındadır. Ona şöyle der: - Ben de onun sağ salim geri dönmesini temenni ediyorum. - Ne olursa olsun, olayı uzatmaya gerek yok. Bunu söylerken Um Lezzet, elbiselerini giyiyordu ve şöyle | devam etti. - Geciktik. Belki Lezzet soğuktan donmuştur... Ertesi gün Lezzet, annesine, önceki gece kararlaştırdıkları gibi, kolye seçmeye gittiğini söyleyerek Haskil'in çadırına gider. Lezzet, annesine bunu söylediğinde, annesi, kabileden bazı kadınları ağırlamakla meşguldü. Kızının kendisini beklememekte ısrar ettiğini fark edince; "Yanında hizmetkârı da götür." der. Lezzet, yaşı 10'u geçmeyen bir hizmetkârı seçer. Oysa annesi, onu değil hizmetkârın annesini kastetmiştir. Ve Lezzet'in bu seçimi, kendisinin misafirlerin önünde bir şey diyemeyeceğini bildiği için yaptığını anlar. Sonra içinden şöyle der: - Neden kızımı, bana sunduğu fikir hakkında men etmiyorum? Kızım beni yaptığım bir şeyden men etmiyorsa, buna gücü yetme-diğindendir. Oysa bu benim görevim. Bir şeyi yanlış görüyorsam onu men etmeliyim. Hatta bu benim aleyhime bile olsa. Acaba kızımın asi olmasının sebebi benim asi olmam mı.'... 68 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 69 Sonra misafirlerine döner, onlarla meşgul görünmektedir ancak aslında içindeki sorularla uğraşmaktadır. Kızını Haskil'in emelini gerçekleştirmesi yolundan alıkoyarsa ne kazanacak?... Acaba beni cezalandırmaz mı? Beni uzaklaştırsa ne
olur? Halim elbiseleri soyulup ortada kalmış, kendisini de elbiselerini de savunmaktan aciz kişi gibi olmaz mı? Dönüp kaçarken elbiselerini kim gaspetmiş diyen kişilerle bana yetişemezsiniz diyen ve herkesin üzerine güldüğü, koş koş, doğru git dediği kişi gibi olmaz mıyım!? Sonra şöyle der: - Şerefimden sonra malı da kaybedeceğim. Sonra şöyle devam eder: - Şerefim .kalmadı nasıl olsa. En azından itibanmı da kaybetme-sem daha iyi değil mi? İtibar, kaybolan şerefi örten bir kapak gibi değil midir? Şerefimin heder olduğunu kimse bilmese de, kızımın şerefini ve itibarını korumaya çalışmam iyi değil mi? Kendi şerefimi yitirdiğimi Haskil, kızım ve ben bilsek bile, en azından insanlar arasındaki itibanmı korusam daha iyi olmaz mı?... Bir süre kendi kendisine tereddüt eder. Ne kadar alacağını bilemez... Sonra aklına aniden gelen bu düşüncelerden kurtulması gerektiğine karar verir. Sonra Lezzet'i düşünmeye döner. Haskil'in bu ziyarette ondan faydalanacağı ihtimalini getirir aklına ve kızının yanında büyük bir hizmetkâr göndermemiş olmasından ötürü pişmanlık duyar. Sonra bağlar: - Hizmetkâr, efendisinin ayıbını saklamaktan başka ne yapabilir ki, hatta ona tembih etmiş bile olsan, kızı isterse onu engelleyebilir mi? Sonra şöyle cevaplar: - Hayır engelleyemez. Çünkü unutması mümkün olmayan bir şey var ki, öncelikle o bir köle. Aynı şekilde evlatları da köle. Kızı ölse bile, onlar yine de reisin köleleri, hizmetkârları olarak kalırlar. Bu nedenle, Lezzet'le muamele ederken, kendi çocuklarının geleceğini düşünecektir. Günlerden bir gün onun yerinde büyük bir hizmetkâr bile gitse Haskil'in isteği ve Lezzet'in de buna isteği karşısında bir şey yapamaz. Ancak onların büyüğü ben olsaydım, bu ayıp karşısında susmazdım. Gururlu bir kız, kendisini öpmeye başlayan biri karşısında nasıl susabilir? Sonra ağlamaya başlar. Gözyaşları sel gibi akar. Bir süre sonra kabileden gelen misafirlerin yanına döndüğünde kadınlar, ağlamış olduğunu fark ederler ve ona şöyle derler: - Ağlama! Kabile reisi ve yanındakiler, çokça ganimet elde etmişler, Mudhtara Kabilesi'ni yerle bir etmişler ve çok yakında da döneceklermiş. Kadınlar, onun giden kocasının hasretinden ağladığını sanmışlardır. Gülümseyerek onlara şöyle der: - Siz dert etmeyin, her ne kadar sayılı bile olsa, dünyanın bin bir hali var. Lezzet, Haskil'in çadırına gitti ve Haskil'i kendisini bekler vaziyette buldu. Yanında getirdiği sabunları kesenin içine koydu. Haskil, sabunları aldı ve ona teşekkür etti. Sonra bir suç işlemiş gibi aniden irkildi. Sonra postunu, annesinin emri üzere Lezzet ile gelen küçük hizmetkârın oturduğu erkekler bölümüyle bulundukları bölümü ayıran mekandan çıkardı ve Lezzet'e gösterdi. İkisi ayakta dikeliyorlardı. Sonra şöyle der: - Artık üzerinde bit kalmadı. Postumu ateşin üzerine tuttum. Bütün gün onu açık ve yayılmış şekilde bıraktım... Güneş çadırın içine vuruyordu... Bak bak, postun içi görünüyor. Koklarına ve 70 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 71 eteklerine bak. Hiç bit kalmadı. Daha sonra bana emrettiğin gibi getirdiğin sabunla da yıkayacağım. Haskil bunu açık bir şüphe içinde söylüyordu. Kendisini bu işe hevesli göstermeye çalışıyordu. Sonra çadırın ortasında duran büyük tahta sandığı getirerek ona şöyle der: - Bunun içinde her türlü altın var. Buradan istediğin her şeyi al, istediğini bırak, ben hizmetindeyim. Sandık Hint tahtasından yapılmış ve Hint dekorlarıyla süslenmişti. Sandığın kapağı ve gövdesinde bulunan demir parçalar, sandık kapatıldığında birleştiriliyor ve sandığa böylece kilit vuru-labiliyordu. Sandığın kapağının iç tarafında sabitleştirilmiş aynaya bakarak Haskil, sakallarını alıyordu. Ancak bu ayna aslında, altın almak isteyen kadınların altınları üzerlerinde görmeleri içindi. Bu sandık, 70 yıl önce, analarımızın
veya ninelerimizin elbiselerini, beraberinde de koku ya da güveleri kovmak için sabun koydukları sandıklar gibiydi ya da onların çok benzeriydi. Haskil sandığı açtı ve içinde ne varsa sundu... Lezzet, sandıktan bir kolye alır ve takmadan boynuna koyduğunda Haskil'e cilve ile yerini belirleyemiyorum, der. Haskil: - Bu hoşuna gitti mi! ? Haskil'in yüzü sararır ve dudakları titrer. Ve- az daha yutkuna-maz. Ve: - Sana feda olsun, ne taksan sana yakışır, der. Haskil, ona daha fazla yaklaşır ve sorar: - Kolyeyi benim takmamı ister misin? Ancak bu sefer, titremesi geçmemesine karşın, kolyeyi takmak için daha fazla güven içinde söyler. Kızın, Haskil'e; "Hoşuna gitti mi Haskil?" demesi ise Haskil'in isteğini iyice artırır. Bu bir I erkek için, kızın da istediğine yeterli bir delil değil midir? Erkek (yalnız kaldıkları böyle bir ortamda, kızın da eğilimi olduğunu I açıkça öğrenmek için uzakta mı beklemelidir? Haskil sorusunu tekrar etti: - Kolyeyi takayım mı? - Evet lütfen... Arkadan boynu görünecek şekilde biraz açar ve kafasını da ha-Ifif öne eğer, elleriyle de kolyeyi tutmaktadır, Haskil'e, al kolyeyi [tak, demektedir. Haskil, ona yaklaşmak için fırsatı bulmuştur. Ona arkasından iyice yaklaşır, ancak bu esnada kolyeyi tutan elleri titremekten, I uçlarını birleştirmeyi başaramaz... - Haskil, ne oldu sana? - Sabret biraz, Haskil sana feda olsun. Bunu derken yine sesi titrer. O esnada kız yüzünü ona çevirir. Haskil, onu öpmeyi dener. Kız ise onu tüm gücüyle ittirir. Elinde kolye ile çıkar ve ona şöyle der: - Takamadıysan bırakırsın, ben daha sonra kendim tekrar denerim. - Aslında takabilirim! Biraz sabretseydin... Haskil'e cevaben alaylı bir şekilde: - Sen de sabret biraz. Şimdi bırak da sana güveneyim. Çadırda beni bekleyen anneme dönmekte gecikmeyeyim. Sonra akşam sana yine gelirim. Yıkadıktan sonra... Postunu sana getirdiğim sabunla yıkamadan sakın giyme. Kız dışarı çıkmak isterken Haskil şöyle der: - Annene ne? - Ona bu gece benim gecem diyeceğim ya da bir bahane uyduracağım. Bu hoşuna gitmez mi? 72 Saddam Hüseyin - Aksine bana bu dediğinden ötürü ölebilirim. Ruhum sana feda olsun. Haskil ile Lezzet, hizmetçi kızın yanma gittiklerinde, onu cismini iyice toplamış, dizlerini iyice karnına yaklaştırmış, eşek semeri üzerinde uyumuş buldular. Şam ülkelerindeki mart ayının soğuğuna karşı koyabilmek için ellerini de toplamış, iki bacağının arasına sokmuştu. Bu onu soğuktan bir nebze olsun koruyordu. İnsan vücudunu ne kadar büzebilirse, soğuğu karşı koymak da o kadar kolay oluyor. Lezzet ve arkasından da kölesi yürümeye başladılar. Mart ayıydı ve kendi çadırlarına doğru gidiyordu. Bütün çadırlardan hay-vanların sesleri geliyordu. Eşeklerin sesleri... Aralarında da Has-kil'in eşeği. Sanki, kışın ve açlığın ardından bu hayatta ben de varım, benim sıram geldi demek istiyor. Bu esnada Lezzet yürüyor ve içinden şöyle diyor: "Ey köpek (Haskil), senin tüm planını ortaya çıkaracağım ve sana Arap kızlarının yabancı kızlardan farklı olduğunu göstereceğim. Burada yabancı olan ve itibarı amcalarından kaynaklanmayan annesini kastediyordu. O esnada da çadınna doğru yürüyordu... Bir ayağı derin sayılabilecek bir çukura kaydı. Otların ve yakınındaki taşların çokluğundan bu çukuru fark edememişti. Ayağı bileğinden yaralandı. Birkaç kere acıdan bağırdıktan sonra bayıldı ve ancak, annesi ile birkaç komşu kadının kendisini çadıra götürmelerinden sonra kalkabildi.
O zamanın tıp ilmi, otlara ve tecrübe sahibi kişilere dayanıyordu. Nitekim okullar, üniversiteler veya birbirine ilim öğretecek kimseler yoktu. Kırıklar; ayak, el, bacak olsun, genellikle uzun hurma dallarıyla konurdu. Daha sonra da yumurtanın sarısı Defol Git Lanetli! 73 sürülmüş parçalarla veya kireçle bağlanırdı. Daha sonra aralıklı iplerle sabitleştirilirdi. Hastanın kırığı özellikle ayağında, dizlerinde veya bacaklarında ise, hareket etmemesi, elinde ise çok kısıtlı hareket ettirmesi istenirdi. Eğer kırığın doğru yerden bağlanmadığı keşfedilirse, bir gün veya geceden kuşluk vaktine kadar kırık yeri balıkla sarılırdı. O zamanlardaki bu metot, insanlara şimdiki ameliyatlardan daha kolay gelirdi ve o insanlara içinde et olan yemekler yemeleri tavsiye edilirdi. 20. yüzyılın ortalarında, Arap ülkelerinde özellikle de Irak'ta insanlar eti ancak münasebetler olduğu zamanlarda görürlerdi. Ancak biri vefat ederse, biri evlenirse, sünnet olursa veya uzaktan bir kabileden misafir gelirse et yerlerdi. Hal 20. yüzyılın 1970'li yıllarında böyle iken, acaba Şam ülkelerinde 1500 yıl önce nasıldı!!! Halk doktoru, Um Lezzet'e bir ceylan kesmelerini tavsiye etti. Bu doktor sanki gökten aniden inmiş de böyle bir emir vermişti. Um Lezzet, kocasının yokluğunda bu işi yaptı. Bundaki amacı kızı Lezzet'in iyileşmesi niyeti değildi. Aksine içinde bulunduğu kötü durumu kapatmaya çalışıyordu. Haskil, Lezzet'in durumunu kontrol etmek, aynı zamanda da çadırın durumundan, idaresinden emin olmak için kendilerini ziyaret ediyordu. Bu arada çadırdaki hizmetkârlara, kölelere emirler vermeye başladı. Aşiretin uşakları emrinden çıkmaz oldu. Bazıları bu emirleri sıcaklıkla yerine getiriyorlardı. Bu durumu eleştirenler olduğunda ise onlara şöyle cevap veriyorlardı: - Güç onun elinde. Bizim elimizde olan bir şey yok. Bu nedenle de onun emirlerini yerine getirmemiz gerekir. Eleştiren sorar: - Onun emirlerini, istediğiniz için mi yerine getiriyorsunuz yoksa onun isteklerini reddettiğiniz halde gücünüzün ne kadar olduğunu mu bilmiyorsunuz? Ve o yabancı, siz kabiledensiniz. 74 Saddam Hüseyin - Çıkarlarımız bize bükemediğimiz eli öpmeyi öngörüyor. Bize fayda veriyorsa böyle yaparız. - Hatta bu, kabilenin çıkarları üstünde olup dinini, kültürünü, adetlerini ihlal ediyor olsa bile mi? O esnada şöyle derler: - Boşver bunu. Kim ki annemizle evlenirse amcamız olur... Bununla Haskil'in reisin karısıyla olan ilişkisini kastediyorlardı. Reisin yokluğunda Haskil'in onun yerine geçmesinden bazıları faydalanıyordu. Bazıları, onun verdiği emirleri daha yumuşak buluyorlardı. Aynı zamanda Haskil'in kabile içinde kurduğu propaganda şebekesinde yer alan kişiler onun tecrübelerinden faydalanıyorlardı. Um Lezzet, her gece Haskil'in çadırına gidiyordu. Haskil de her sabah onların çadırına geliyor. Fırsat buldukça iç bölüme geçerek Lezzet'i izliyordu. Lezzet'in ayağının kırılmasında çukur dışında, Haskil de etken olmuştu. Ve Lezzet, Haskil gelip ona güzel sözler söylemeye kalktığında tahammül edemiyordu. Ancak ne yazık ki Haskil, kendisini yatağa düşürmüştü. Ayağını kıpırdatamıyordu. Defol Git Lanetli! 75 ı i 5. BÖLÜM Ordu ve Cemaatler Kırıldığında Yerlerine Şiddet, Töhmet ve Azarlamalar Geçer Lezzet sorar: - Haskil? Haskil cevap verir: - Evet. - Neden demircilik mesleği yaptın? Ardından da şimdi altın ve gümüşçülük? - Ne işi yapmamı isterdin bunların dışında? Koyun, deve mi güdeyim? Ya da ne yapayım?
- Atların, develerin, koyunların var orada, kim onları gözetiyor? Bildiğim kadarıyla deden, davetine birçok kişi inanınca büyük itibar gördü. Kavmi onun hikmeti, adaleti ve Allah'tan korkusu sayesinde, sanki en büyük kavim oldu. - Koyun, deve, keçi sahibi olmak istemiyorum. Yükleri çok olmasına rağmen, değerleri altından daha az, der Haskil. - Ziraat, insan hayatında asıl kıyas ölçüsüdür. Ancak çok az bazı zayıf kadınlar altm peşinde koşarlar. - Bana ne ima etmek istiyorsun Lezzet? Belki şu an koyun, deve, at sahibi olsaydım, insanlar, mallarımda gözleri olduğu için beni öldüreceklerdi. 76 Saddam Hüseyin - Ancak sen şu an altın ve gümüş sahibisin ve seni öldürmüyorlar... - Evet, şu an altın ve gümüşüm var ve kimse bana savaş açmıyor. Çünkü mal varlığımdan haberleri yok. Ayrıca başta Araplar, aşiret reisleri, meslek sahiplerinin üzerine savaş açmazlar. Çünkü bizi zayıf olarak görürler. Bizleri kavimlerine katmazlar ve bizler, başkalarının mülklerine kendi azalarıyla el koyarız. Kanlarımızı akıtmadan buna razı olurlar. - Nasıl? - Satıyoruz ve ceplerinde ne varsa alıyoruz. - Ancak sen şu an kılıç ve hançer üzerine çalışıyorsun. - Evet, öyle ancak, bunu başkalarının hayati ihtiyacı olduğu için yapıyorum. Yanımda iki kişi tartışıyorsa, hançeri veya kılıcı birinden uzaksa, diğerinin kanını akıtması için ona kılıç veriyorum. - Ancak sen bunu yaparken, dedenin, Yusuf ve Mahmut'un dinine göre Allah'ın önünde, onun suçuna ortak oluyorsun. - Ben onların dinine inanmıyorum ve işaret ettiğin gibi, suça ortak olsam da benim için önemi yok. Bir kişi eliyle bir suç işliyorsa, benim elimle işlediğimden farklıdır. Sadece, bu olayın benim ticaretimi olumsuz yönde şahsi olarak etkilemesini istemiyorsam, o başka. Yalnız insanlar arasında ne. kadar çok sorun çıkarsa benim şu anki kılıç, hançer, mızrak, ok satışlarım da o kadar artar. - Ancak, insanlar arasında istikrar sürer, savaşlar olmazsa, senden eşleri için altın ve gümüş satın alırlar. Kazandıklarını sana harcarlar. - İnsanlar arasında savaşlar olmadığı zaman, kazancım tek yönlü olur. Bir süre sonra da insanlar benim mesleğimi öğrenip elim Defol Git Lanetli! 77 den almaya kalkarlar. Oysa savaşlar insanlan oyaladığı için kimse benim mesleğimi öğrenmeye vakit bulamaz. Ben savaşlara direk katılmıyorum ama teşvik ediyorum. Kılıçlarımla, oklarımla teşvik ediyorum. Kılıcımı da mecbur kalmadıkça kullanmıyorum. - Bu durumda, senin babamla beraber neden savaşa katılmadığını anlıyorum. - Hayır, hayır, sebep sadece bu değil. Başka sebepler de var. Savaşa katılmamamın başka sebepleri de var, diyerek aynı cümleyi tekrar ettikten sonra susar. Mudtarra Kabilesi Reisi tek başına döner. Arkasından da esirler ve ölüleri gelmeye başlar. Düzensiz ve parçalanmış olarak gelmektedirler. Hedeflerine ulaşamamışlar, maneviyatları kırılmıştır. Silah çokluğu sebebiyle değil de, ruhla yenilmiş bu ordunun komutanı, kabile reisi, acaba ne düşünüyordu? Kendisini savaşa teşvik edip sonra da kılıcını hiç denemeden ilk kaçana ne demeliydi! Kabilenin yenilgisinde rol alan olumsuz unsurlar, başta kabile reisi olmak üzere kabileyi de alçaltmıştı. Savaş meydanından kendisiyle kaçanlar, yıkılmış, nefsiyyen kırılmış durumdaydılar. Ordunun yenilgisine birçok sebep bulmak mümkün. Suçlamalar, azarlamalar, şiddet yoluyla yenilginin sebebine ulaşabiliriz. Ancak burada çok daha alçaltıcı haller vardı. Bir kabilenin daha önce şöhret, şeref sahibi reisi hezimete uğrarsa, kavminin durumu ne olacaktı? Kabile reisi bundan sonra hangi sıfatla komutanlığa soyunacaktı? Taşlanmak ya da utanarak yaşamaktan başka ne hakkı olabilirdi? Haskil, kabile reisi ve diğerlerini savaştan yenik dönmüş görünce, çevresinde topladığı adamları vasıtasıyla yenilginin asıl ? 78 Saddam Hüseyin
sebepleri hakkında ayrıntılı bilgi toplar. Bundan sonra da topluluk içinde, en kolay hedef o olduğu için, oklarını kabile reisine fırlatmaya başlar: - Allah seni selim kılsın reis. Sana ne kadar nasihat ettiysem tersini yaptın... Sana düşmanına yaklaş ve keşifte bulun, onları zayıflatın demiştim. Ama sen ne dediysem aksini yaptın. Onlar sizin üzerinize yürüdüler ve daha kılıcını deneyemeden kavminin önünde geri kaçmak zorunda kaldın. Sonra habisçe kalkar ve topluluğa şöyle der: - Ey cemaat, kılıç işinde uzun yıllar çalıştım. Bu işi yapanlardan çok daha fazla. Bu süre zarfında belki on, belki ondan fazla kılıcın sahiplerinin isimlerini altın harflerle işledim... Sonra kabile reisine dönerek şöyle der: - Sana planını yapıp, adamlarının her biri görevlerini iyice bilir hale gelinceye kadar aralarında görevleri dağıtmadan saldırma demiştim. Sense düşmanına plansızca saldırdın. Ve sana gece saldırmanı söylemiştim. Hatta bu saldırı gecenin en son kısmında bile olsa. Gecenin ağırlığı basınca, ani baskın düzenleyerek, planınızı gerçekleştirecektiniz. Sense düşmanına güneş doğduktan sonra saldırdın. Gece boyunca çingenelerle eğlence yapıp, içkiler içip sarhoş olduktan, bitkin düştükten sonra saldırdın. Haskil şöyle devam eder: - Evet, aslında bizim kabilemizin adamları, başlarında planlı, cesur bir önder olursa, iyidirler, yüreklidirler. Haskil, bu defa kabilen yerine kabilemiz diyerek, herkesi etkilemeye çalışmıştı. Tüm erkeklerin üzerinde, onlarla aynı soydan-mış, onlarla aynı şuuru paylaşıyormuş hissi uyandırmak istedi. Hatta bu sözlerini, erkeklerden kadınlarına kadar ulaşacağını hesap ederek söylemişti. Defol Git Lanetli! 79 Haskil, bu fırsatı çok iyi değerlendirmek istemiş, soyu o kabileden gelmese de o kabilenin reisi olmayı hedeflemişti. Aynen günümüz Arap toplumlarında olduğu gibi, yabancı bir kişi gelir, bildiğimiz büyük Arap ülkelerinde soylarının nereden geldiği belirsiz, ancak o milletin başına geçer. Hatta Allah'ın koruması üzerlerinde olmasa bile. Haskil, reisin karısı ile kendisinin reis olmasını kolaylaştıracak plan konusunda antlaşma yaptı. Ona reis olduktan sonra evlenme vaadinde bulunarak, kadınlar arasındaki önemli rolünü oynamasını tembih etti. Kendisi ve şebekesi, kabile reisi ile beraberindekilerin hezimete uğrayarak savaş mahallinden kaçmalarından sonra, kabile reisinin evinde erkekleri toplamaya karar verdiler. Bu toplantı, kabile reisinin daveti gibi gösterilerek, Haskil tarafından masrafları karşılanacak ve aslında kabile reisinin yerine Haskil'in getirilmesini hedefleyen bir toplantı olacaktı. Reisin karısı da aynı şekilde kadınları toplayarak, onların arasında bu fikri yerleştirmeye çalışacaktı. Kabile adamlarından kimisi oğlu savaşta ölmüş, kimisi yaralanmış kişiler, Haskil'in kabile reisini taşlayan konuşmalarından sonra, Haskil'in çadırında toplanma fikrini ortaya atarlar. Bazıları bunu, çadırı küçük olduğu gerekçesiyle uygun bulmaz. Ancak Haskil hemen söze karışır ve ertesi günü yeni ve büyük bir çadır satın alacağını ve toplantının böylece mümkün olabileceğini söyler. Haskil sözlerine şöyle devam eder: - Biz şu an nisan ayının başındayız ve nisan ayında ani soğuklar olmuyor. Bu nedenle de bulunduğumuz bu toprakların tümünü, yataklar ve yemek masalarına ek olarak tamir ettireceğiz. Mk. Sonra şöyle ekler: 80 Saddam Hüseyin - Müjde müjde amcalarım, evet evet, benim evimde, sizlere kalbi sevgi dolu kardeşinizin oğlunun evinde ziyafet var. Hoşgeldiniz. İçlerinden biri şöyle der: - Evet, Haskil'in evinde toplanıyoruz. Bizden sonra gelecek yaşayanlarımızı, ölenlerimizi ya da esir düşenlerimizi bilelim. Savaşta ölen reislerden birinin oğlu:
- Bu sorunu hemen haftaya çözelim. Kabilemiz reissiz kalmasın. Bu konuşmalara kulak misafiri olan Mudtarra Kabile Reisi şöyle der: - Ey oğlum, şimdi bu kabile reissiz kaldı da sen düzene sokacağını mı söylüyorsun? Haskil tutmasa kalkıp gence vuracaktı. Genç: - Evet, kabilemiz reissiz kaldı. Kim ki, kabilesiyle beraber düşmana karşı savaşıp kılıcını kullanmazsa, korunması gerekenleri korumazsa, o kişi reisliği hak etmiyordur. Bir de bana vurmak istemene gelince, acaba bana düşmanımıza vurur gibi mi vurmak istiyorsun, yoksa soyundan başkalarına vuramıyor musun? Kabile reisi aralarında Haskil olmasaydı, genci ayaklarının altına almak, kılıcını karnına saplamak istedi... Haskil ikisini de yerlerine oturttu. Daha sonra genç, tekrar dönerek: - Haftaya Haskil'in evinde, der. İçlerinden bir tanesi, haftaya bugünün cumartesi olduğunu bildirdi ve "Bugünden itibaren 6 gün sonra öğlen, durumumuzu tartışmak, tedbirlerimizi almak için Haskil'in evinde olalım, kabul etmeyenler ellerini kaldırsın." der. Reis dışında hiç kimse elini kaldırmadı... Böylece 6 gün sonra Haskil'in evinde buluşmaya karar verdiler. Defol Git Lanetli! 81 Reisin karısı, kadınların arasında rolünü oynadı ve örflerden faydalandı. Erkeklerin şereflerini kaybettikleri yerde, onlara boyun eğmeyeceklerini, onların yanlarında yer almayacağını ifade ederek, kadınlara bunun için toplandıklarını söyledi. Ve onlardan, kocalarını da, yenilgiye uğramış bir reise boyun eğmemeleri için teşvik etmelerini istedi. Kendisinin de kocasına bugünden sonra boyun eğmeyeceğini, onu büyük çadırdan, kendisi için uzakta yapılacak çadıra kovacağını ilan etti. Bunu kabilenin istikran için yapacağını, artık onun reislik sıfatından yoksun olduğunu ve onu hayatından tamamen kovduğunu söyledi ve "Bu sizin önünüzde vaadimdir." der. Reisin karısının kararı, kabile kadınlarını çok etkiledi. Çünkü kadınlar, onun ne düşündüğünü gerçekten bilmiyorlardı. Arap kadınların, erkeklerde noksanlık olduğu takdirde onlarla evlenmekten çekinme hakları doğardı. Savaştan kaçmak da erkeklerde görülen bir noksanlıktı. Bu durum kanunlarla da böyle kabul edilirdi. Erkekler de bu hali bildikleri için kolay kolay savaş meydanlarından kaçmazlardı. Kadınlar, kocaları kaçarsa, gerekeni yaparlardı. Reisin karısı da bunu yapmıştı ancak, böyle gerektiği için değil, kendi çıkarları için bunu yapmıştı. Peki gerçekten topluluğu kuvvetli olmaya toplumun köklerini sağlamlaştırmaya, kavmini yüceltmeye iten örfleri veya prensiplerini ayıplamak doğru mudur? Hatta bu özel amaçlar yolunda yapılsa bile! Ayıp, başka amaçlarla bile olsa temel, örfleri tutmakta değildir. Asıl ayıp, fesat ve hevesin içeri girmesine izin vermektedir. Ayıp gediklerden içeri girer... Reisin kansı, reisi büyük evden uzaklaştırdıktan sonra, kovdu. Sekiz direkli çadır ev yerine onu iki direkli küçük bir eve gönderdi ve büyük evde Haskil, idare işlerine bakar oldu. Yönetici sıfatıyla değil, ancak emir veren ve son söz sahibi olarak bu işi yapıyordu. "m 82 Saddam Hüseyin Reisin karısı da onu her yaptığında destekliyordu. Kızı ise, babası ve annesi arasında kalmıştı. Babasının hali onun gözünde şerefsizlik değildi ama alçaklıktı. Kendisine kibar davranan Haskil'in niyetinin babasınınkinden farklı olduğunu anlamıştı. Ancak, nasıl hareket edeceğini kararlaştırmak için, annesinin belirsiz ve gizli tavırlarını da öğrenmek istiyordu. Toplanmayı kararlaştırdıkları gün (6 gün sonrası), henüz gelmeden, Haskil, satın almak yerine, hemen bir ev kiraladı ve burada toplantılar, görüşmeler düzenlemeye başladı. Kiraladığı ev, altı direkli büyük bir evdi. Kaputu da diğer iki direkli evlerinki gibi eski değildi. Odaların hepsi yeni, keçi tüyünden dokunmuştu. Eskilerin ise, odaları da genelde yıpranmış olurdu. Haskil, yeni evinde yemekli toplantılar düzenliyordu.
Cimri olmasına karşın bu düzenlemelere girişiyordu. Öyle ki cimriliği kendisine biri yaklaştığında düşmanlığa dönüşen Haskil, her masraftan sonra parasını saysa da, hedefine ulaşabilmek için buna katlanıyordu. Paralarının fazlasıyla kendisine geri döneceğine inanıyordu. Ayrıca Haskil, insanları davet ettiği zaman üstü kapalı onlara, kendisine borçlandıklarını söylüyordu. Veya bu işi kendi adamlarından bir tanesi üstleniyordu. Bu kişi topluluğun arasında Has-kil'e yönelerek şöyle diyordu: - Ömrün uzun olsun ey Haskil, durumları biliyorsun, başımıza gelenleri de biliyorsun. Senden ricamız bunu göz önünde bulundurman. Birkaç ay daha sabret bize. Daha sonra sana paranı faiziyle ödeyeceğiz. Haskil şöyle der: - Bu kolay, durumları da, her şeyi de biliyorum ve ona göre davranacağım. Defol Git Lanetli! 83 Sonra olayı kesin bir şekilde kapatmadan susar, ardından başkası konuşur: - Ömrün olsun ey reisimiz... "Ey reisimiz" dendiğinde Haskil'in mutluluktan damarları genişler, diğer taraftan da hezimete uğramış reisin amcaları yerlerinden fırlarlar. Sonra Haskil şöyle der: - Henüz kimse Mudtarra Kabilesi'nin Reisi olmadı. Tabi yeni bir şeye karar vermişseniz o başka. Önemli olan, kabileyi yönetecek salih kişiyi seçebilmemiz... Sonra devam eder: - Her kim kabile reisi olursa Allah ona yardım edecektir. Ancak, kabile reisi olacak kişinin, silah fiyatlarındaki faizleri düşürmesi, borçları belirli taksitlere bölüştürmesi lazım. Aynı zamanda bunu, silahın gerçek fiyatının altına düşmeyecek şekilde yapmalı. Kabile intikam almak isterse, plana ihtiyacı var. Bunun için de nasıl plan hazırlayacağını bilmesi gerekir. Diğer taraftan yakın ve uzak kabilelerle ittifaklar kuracak. Bunların arasından örneğin Rum kabilesi bizden oldu, biz de onlardan olduk. Yeni reisin başımıza gelen bu felaketten sonra dullarla, yetimlerle nasıl muamele edeceğini de idrak etmesi gerekir... Ve... Ve... Haskil, bunları anlatırken öyle bir hava yaratıyordu ki, insanları, bu anlattıklarını kendisinden başkasının uygulayamayacağına inandırıyordu. Adamları da kendisiyle beraber bu hedefe hizmet ediyorlar, liderliği Haskil'den başkasının yürütemeyeceğini anlatmaya çalışıyorlardı. Hatta bazı şairler kendisini, taşımadığı sıfatlarla sıfatlandırıyorlardı. Bazıları ise aralarında konuşurlarken şöyle diyorlardı: - Haskil bizden biri kardeşim. Kim 40 gün bir kavimle beraber Yaşarsa onlardan olur. O ki bizimle uzun zamandır beraber yaşıyor. 84 Saddam Hüseyin Bu onun bizden sayılması için yeterli değil mi? O bizden biri de, biz onun lider olup olamayacağını göreceğiz. Başkası şöyle der: - Ona niyetini ve lider olup olamayacağını bilmek için fırsat verirsek ne olacak?... Eğer hoşlanmazsak zararımız ne olacak? İtiraz edene hitaben söyler: - Ey kardeşim, beğenmezsek başka reisle değiştiririz. Sonra sözüne döner: - Daha önce her şeyde başarısız olan reisi seçmedik mi? Cömert de halim de değildi, iktidar yeteneğine de sahip değildi. Neden Haskil'e fırsat vermeyelim? Sonra Haskil varlıklı. Bize silah yapıyor. Bir çoğumuzun esirlerin fidyelerini nasıl ödeyip de boyunlarını kurtaracağız diye kara kara düşündüğümüz bir anda bizlerden faiziyle silah paralarını isteyiverirse ne yapacağız? Başka biri sorar: - Neden amcamızın oğlunu seçmiyoruz? Ona itiraz eden birisi şöyle der: - Amcamızın oğlundan ne bekliyoruz? Nitekim denedik ve gördük. Bundan önce seçtiğimiz reis amcamızın oğluydu ve bize hiçbir faydası dokunmadı. Sonra Haskil, Büyük Rum kabilesiyle antlaşmalar düzenleyecek. Kim Rum kabilesiyle bir olursa yenilmez. Ayrıca Haskil, kabilenin ekonomik yönden gelişmesi için de çalışacak, silahlarımızı geliştirecek. Bizim velayetimizi kabileler kabul etmediğinde de Büyük Rum Kabilesi'nin vaadini alacağız ve reislerinin himayesini kazanacağız. Bizim yerimize direnecek-ler.
Aralarından biri sorar: - Rum kabilesi Haskil'in arkasında olacaksa, bizim kabilemizin de arkasında olacak demektir. Öyleyse silaha ne ihtiyacımız var! ? Haskil'in adamlarından biri cevaplar: Defol Git Lanetli! 85 - Haskil'in ve Rumlar'ın düşmanı olan Arap kabilelerine yöneleceğiz. İki kişi, karşılıklı görüş alışverişinde bulunduktan sonra tartışma mahallini terk ederler. Sonra biri şöyle der: - Lezzet'in babasını seçerek hata ettik. Sonra mutlaka hatırlı-yorsunuzdur, keskin zekalı reisimiz savaşta öldükten sonra, karşı taraf, bizimle alakalarından memnun olmadıklarını, bu reisi kendimize reis olarak kabul edersek bizimle barış yapmayacaklarını söylemişlerdi. Sanki kabile adamlarından başka birini seçmeye bizi zorluyorlar ve bunu destekliyorlardı. Biz de amcalarımızdan iyi bir süvariyi lider olarak seçebilirdik onun yerine, Haskil'i değil. Başka bir ona bağırır: - Bırak bizi kardeşim, bir daha da sözünü tekrar etme. Amca oğullarımız... Amca oğullarımız... Amca oğullarımızı bir kenara bırakmalıyız. Yabancı birini denemeliyiz. Hatta Haskil bizden sayılmasa bile ne olmuş yani? Sonra orada bulunanlardan bir grup diğerlerini korkutmak için bir ağızdan bağırırlar: - Aksine Haskil bizden. Ardından başka bir kesim bağırır: - Haskil'in reisimiz olmasını istiyoruz. Başka biri gülerek şöyle der: - Ben kızımı onunla evlendirmek için hazırım. Başka biri: - Ben de ona kız kardeşimi vermeye hazmm. Onun burada, izlere sundukları yeter. Erkekler evlerine döndüklerinde, karılarının, annelerinin, kız kardeşlerinin sorularıyla karşılaşıyorlardı. Kadınların çoğunun 86 Saddam Hüseyin Haskil'den yana olduklarını fark ettiler. Kadınların büyük kısmı Haskil'in başa geçmesini temenni ediyorlardı. Çünkü o, çok cömertti ve reisliği kazanırsa kadınları, altından gümüşten kolyelere, yüzüklere, zincirlere boğacaktı. Erkekler de aynı şekilde Haskil'in kazanması halinde ona yakın olabilmenin yolunu arıyorlardı. Onun rızasını kazanarak, önemli koltukların sahibi olma hayalleri kuruyorlardı. Kararlaştırdıkları gün çatıp gelmişti, ancak Haskil öncelikle aşiret reislerini toplamış ve onlardan ilk toplantının 6 direkli kendi evi olması yerine 8 direkli eski reisin evinde yapılmasını rica etti. Kendi evinin yeterince kişiyi almayacağını düşünmüştü. Ayrıca eski reis artık evinden kovulmuştu ve bu ev eski reisin değil, Um Lezzet'in evi olmuştu. Haskil'in bu sözlerine karşılık içlerinden biri şöyle demişti: - Ey kardeşim, sorun evinde altı direk bulunması ve insanların bunu laf etmesi ise, evine iki direk daha yaparız ve 8 direkli olur. Savaştan kaçmayan ve cesurca savaşan bir genç: - Kardeşlerim, konu kaç direk olduğu değil. Konu fikir. Reisin evinde ve bizden birkaçımızın yönetimi altında mı buluşuyoruz yoksa Haskil'in evinde ve onun yönetimi altında mı? Sonra başkası şöyle der: - Bir fikrim var, neden Rum Kabilesi'nin Reisi'nin evinde buluşup sorunumuzu orada çözmüyoruz? Böylece .Haskil ve onun evine karşı hassasiyeti olanların rahatsız olmamalarını sağlamış oluruz. Bir tanesi itiraz ederek şöyle der: - Önemli olan isimler değil, fikir. Bir yabancının tartışmamıza yöneticilik edip reisimizi seçmemize karışmasına izin mi vereceğiz yoksa kendi sorunumuzu kendi aramızda ve amca oğullarımızdan birinin yönetimi altında mı çözeceğiz? Defol Git Lanetli! 87 Haskil abasını dikkat çekecek açık bir hareketle çıkarır ve şöyle der: - Benim varlığım sorunsa ben mekanı terk edeceğim. Aşiret reislerinden bir grup bağırırlar: - Aksine Haskil kalacak ve Rumlar zaten aramızdalar, hepsi de kardeşlerimiz. Onlarla aramızda hiçbir fark yok. 88 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 89
ı1.ı 6. BÖLÜM Rum Kabilesinin Arap Kabilelerine, Silah Alışverişini Yasaklaması Savaş Yasağını Çiğneyenleri Cezalandırmak içindi Kabile mensubu aşiret reisleri ve hazırda bulunanların birçoğu bu durumu kabul ettiler. Ancak reislerden bir tanesi olan Salah, şiddetle karşı çıktı. Ve kılıcını çekerek şöyle bağırdı: - Bu hainlik. Bu hem tarihimize hem de kültürümüze ihanet etmek. Lezzet'in babası reis olmadan ve şimdi Haskil'i Rum köpeğiyle beraber başımıza reis yapma çabalarınızın hepsi, dedelerimizi ve oğullarımızı kurban etmektir. Aranızdan hanginiz gerçek din üzereyse, bu bizim dinimize de ihanet etmektir. Şimdiye ve bizden sonra gelecek nesillere ihanet etmektir. Vallahi, bu duruma boyun eğmeyeceğim. Ben de aşiretim de Haskil'den de Rumlar'dan da korkmuyoruz. Diğer taraftan Haskil, reisin karısı ile tüm düzenlemeleri yapmışlardı. Birçok kişi Haskil'e geldi. Haskil, kalabalığın içinde dolaşarak, bu işi istemiyor numarası yaptı. Sonra hepsi birden onun başını, omuzlarını, alnını, burnunu, küçükler ellerini öpmeye, ondan kabilenin sorununun çözümüne katılmasını istemeye başladılar. Sadece aralarından, Mukhtara Kabilesi'yle bu savaşın gerekliliğine inanmamış bile olsa var gücüyle cesurca savaşan bir kişi bunu yapmadı. Nitekim savaş meydanında, Mukhtara Kabile-si'nin mallarını yağmalamak için atından inmeyen, savaş meydanını da, kanlar içinde kalmasına rağmen en son terk eden o olmuştu. Onun tek amacı elinden geldiğince esir kurtarabilmekti. Kuruyan kanı omzunu dondurmuştu. Elinde kılıcını tutmuş öylece kalmıştı. Elini açma imkanı bile bulamamıştı. Ancak, yoldan geçen ve kendi diyarlarına dönen çölcülerin ellerindeki sıcak su, onu bu halden kurtarabilmişti. Salah, yerinden kalkarak şöyle der: - Biz aynı kabilenin evlatlarıyız. Ve burada kendisinden önce bizleri rezil etmiş reisin evinde toplanmış bulunuyoruz. Ayıptan utanmayan, yaptığıyla kendisini rezil etmez. Diyorum ki, bu evde biz hazır bulunanlar, Haskil dışında hepimiz bir kabilenin evlatlarıyız. O bir yabancı. Onun yanındakiler de yabancı. Bize geldi ve aramızda misafir gibi yaşamasına izin verdik. Burada menfaatine uygun işini yapıyor, silah yapıyor, demircilik yapıyor. Ancak bizleri ilgilendiren konulardan onun önünde bahsetmemiz doğru olmaz. Özellikle de böyle bir meseleyi. Yani her ne olursa olsun, Haskil'ın bizim diyaloglarımıza katılması veya bize reis olması söz konusu olamaz. Salah, bu sözleriyle oturanların kötü bakışlarını üzerinde toplar... Haskil öğle yemeğinden önce oturanlara hurma getirdi. Bununla kendisini cömert göstermek istememişti. Um Lezzet'e dediği gibi hurma getirerek, insanlann hurma üzerine su içmelerini sağlayarak böylece yemek yemelerini kontrol altına almak istemişti. Ve reisin karısına şöyle der: - Elimizden geldiğince az kesmeliyiz. En az oyacakları miktarı sunmalıyız. 90 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 91 Orada buluranlar Salah'a kızsalar bile, vakarlı ve cesur adam sözlerine devam eder: - Ben Haskil'in veya herhangi başka bir yabancının aramızda bulunmasını kabul etmiyorum. Bunu kendim için yaptığımı zannetmeyin. Ben reisliğe adaylığımı koymuyorum. Görüşüme katıl-mıyorsanız ben mekandan çekildiğimi ilan ediyorum. Evimi de babalarımızın, dedelerimizin adetlerine göre hayatlarınıza düzen verip bilinçlenene, kabilenin önceliklerine ve haklarına saygı gösterene kadar evlerinizden uzaklaştırıyorum. Kim bana uyarsa uyar, kim de kalırsa günahı boynuna. O ve toplulukta bulunanlardan bir grup kalktılar. Çekilmeyen yaşlılar dışında çok az kişi kaldı. Bunların yaşları da 30 ila 50 arasındaydı ve çoğu da reistiler. Karşı tarafa geçmek isteyen birisi, kendisine düşmanlık edenlerden birine tokat attı. Sonra şapkasını düzeltti. Ardından bir grup kişi onun üzerine yürümek istediler. O da kılıcını çekti. Yanındakiler de kılıçlarını çektiler. Ve o noktada Haskil kalktı ve şöyle der:
- Akıllı kardeşlerim, bırakın adam gitsin, bize hikaye anlatmasın. Ey kardeşler kendi aramızda sorun yaratıp uğraşacak vakit yok. Elimize fırsat geçmişken, durumumuz hakkında yolumuzu çizmeliyiz... Sonra sağında ve solunda bulunan iki en büyük aşiret reislerinin kulaklarına bir şeyler fısıldar... - Sonra onu Rum Kabilesi'nin Reisi cezalandıracak, endişe etmeyin. Haskil, bunları söylerken akıllara hükmetmek, cesur adam ve arkasından bir kısım insan gitse bile planladığı fırsatı kaçırmamak istedi. Kalanlar oturdular ve Haskil, hizmetçiye misafirlere kahve doldurmasını emretti. Ev sahibi o olduğu için böyle yapması gereki' yordu. İçlerinden biri şöyle der: - Başlayalım. Ve, Lezzet'in babasının uygulamalarını eleştirmeye başladı. Onu diğerleri izledi. Artık Lezzet'in babası ayıplarla dolmuştu. İçlerinden biri: - Neden, eski reisi de çağırmıyoruz? Aramızda konuştuklarımızı o da dinlesin. Rum reislerinden biri onun sözünü keser ve o da susar. Haskil'in yönetiminde reisin mahkemesi bir süre devam etti ve sonunda reislik sıfatını kendisinden kaldırma kararı aldılar. Ardından da yeni bir reis seçme dertleri doğdu. Aralarından biri şöyle dedi: - Ben bu görev için adaylığımı koyuyorum, -kılıcını kınından çekerek- itirazı olan karşıma çıksın... Her kim itiraz ederse kılıcını onun yüzüne doğrultmak kaydıyla ayağa kalktı, ardından amca oğulları ve akrabaları da kalktı. Ve beraberlerinde bazı Rumlar... Onlar da kılıçlarını çekiyorlar ve birbirlerinin yüzlerine tutuyorlardı... Sonraki de böyle yaptı. Sonra üçüncüsü, dördüncüsü, beşincisi derken adaylığını koymayan, kılıcını çekmeyen aşiret ve aşiret reisi kalmadı. Haskil şöyle der: - Bu durumda aramızdan reis seçmemiz çok zor. Korkarım ki böyle gider, bu şekilde reis seçmeye kalkarsak olay katliamla sonuçlanacak. Çünkü herkesin farklı yönelişleri ve istekleri var. Bunun için kanlarımızı bağışlayıp, kabilenin bütünlüğünü korumalıyız. Aramızda Rum Kabilesi'nin Reisi'nin olduğuna dikkatlerinizi çekerim. Ve o, en eski ve en büyük kabilenin reisi. Böyle bir 92 Saddam Hüseyin durumda ona da söz hakkı versek, bu konuda görüşünü alsak daha iyi olmaz mı? Haskil bu sözleri ayakta sarfetti. Yerine oturduğunda Mudtarra Kabilesi'nden birçok reis kendisini alkışladı. Ancak aralarından bir tanesi bu teklife karşı çıkarak şöyle dedi: - Kendi sorunumuzu kendi aramızda halletmek, senin seçtiğin reisin görüşünü almaktan bizim için daha iyidir ey Haskil! Diğerleri bu reisin görüşüne itiraz edince Haskil şöyle der: - Buna izin verilmiştir. Nitekim teklifimi, bir aşiret reisi dışında herkes kabul etti. Rum Kabilesi'nin Reisi'nin kararı, artık onlar için gerekli bir hal aldı. Her ne kadar bu kararı alanlar büyük bir çoğunluk oluşturmasalar da bunu kesin bir emir gibi farz kıldılar. Rum reisi ayağa kalktı ve hafif hafif öksürüyordu. Akrabaları ona şöyle dediler: - Müjdele, müjdele, vallahi ömrün uzun olsun, her ne karar alırsan al senin görüşünden dışarı çıkmayacağız. Böyle bir zamanda sen büyük bir nüfuz sahibisin. Rum Kabilesi'nin Reisi şöyle der: - Sizin aranızdan bir kişiyi reis olarak seçmek çok zor olacak. Çünkü gördüğüm kadarıyla siz tek bir fırkadan değilsiniz. Bu ne-denle Haskil reisiniz olursa daha iyi olur... Sonra devam eder: - Haskil, planlı, hazırlıklı bir insan ve silah yapıyor. Malları ida-re etmeyi biliyor, bizimle ilişkiler kuruyor. Biz ona güveniyoruz, inanıyoruz. El ele verirsek, bizim de size yardım etme imkanımız olur. Haskil reisiniz olursa bunların hepsi mümkün olur ve böy-lece Mukhtara Kabilesi'ne karşı omuz omuza veririz.
Elerinde bir çözüm veya bir akit imkanı olmayan bazı kabile üyelerinin itirazlarına rağmen, kabile reisleri Rum Kabilesi'nin [ >: Defol Git Lanetli! 93 Reisi'nin konuşmasını alkışladılar. Aralanndan bir tanesi ise alkışlamadı ve ayağa kalkarak şöyle der: - Ben bu seçimi reddediyorum. Bu bizim kabilemizi ilgilendiren bir iş. Ben itiraz ediyorum. Rum Kabilesi'nin Reisi: - Yalnız biz itiraz edenlere savaş açıyoruz ve daha sonra da onların aleyhinde sertleşeceğiz. Aynı reis: - Ben bu yolu reddediyorum. Ben savaş istemiyorum ancak buna ihtiyacım olursa da savaşırım. Kabile gençleri kendisini alkışladılar. Ancak, onun görüşlerine katılmayan kabile reisleri Haskil'e uydular ve oturuma döndüler. Haskil şöyle der: - Beni Mudtarra Kabilesi Reisi seçtiğiniz için sizlere teşekkür ederim kardeşlerim ve amca oğullarım... Borçlarınızın faiz oranlarını düşüreceğim. Daha sonra da tüm aşiret reislerine, evlerinin ihtiyaçlarını karşılamaları için belli bir meblağ bağışta bulunacağım. Sonra davetlileri ikram ettiği kahvelerini yudumlaya devam ederler... - Ve aşiretinin tüm yüküne karşın Rum Kabilesi'nin Reisi bizi destekleyecek, bundan daha güzel bir şey olabilir mi? Biz zaten onsuz kabilemizin idaresini sürdüremeyiz. Haskil yanında oturana döndüğünde onun güldüğünü görür ve ona şöyle der: - Reisliğimizde gözü olan çok kişi var ve gücümüz bunlara yalnız başımıza karşı koymak için her zaman yeterli olmaz. Özellikle de bunlar kendi saflarımızdan çıkarsa... Bu nedenle kardeşim, Rum Kabilesi'ne ve reislerine daima ihtiyacımız var... Buna ek olarak, buraya gelerek katılım gösterdiğiniz için hepinize teşekkür ederim. 94 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 95 Eğer reisliğimi kabul ediyorsanız, bu akşam evimde benimle ve cemaatimle bunu kutlamak üzere hepiniz davetlisiniz. Benim cemaatim dedikten sonra dili sürçmüş gibi yaparak; "Affedersiniz kastım kadın, erkek tüm kabile idi. Kadın-erkek karışık kutlama daha iyi değil mi?" dedi ve böylece cümlesini düzeltmek istedi. Oysa bu cemaatten kastı, gerçekten kurduğu gözcü, yiyici ve haber getirici şebekesi idi. Hep beraber kutlama fikrini, büyük bir sıcaklıkla karşıladılar, içlerinden bir bölümü şöyle bağırdılar: - Haklısın reis! Orada bulunanlardan bir tanesi de sarhoştu ve bir elinde büyük bir şarap kadehi diğer elinde de şarap şişesi vardı. Elindeki kadehi şarapla doldurduktan sonra kadehi, oturanların kafalarının üzerinden kaldırarak keskin bir sesle bağırır, yüzü ter içinde söyleyeceği ilk kelimeyi az kaldı bulacak... Ve bağırır: - Şerefinize... Şerefine Haskil. Rum Kabilesi'nin Reisi, Rumca adama karşılık verir; "Şerefe!" der. Sonra Haskil konuyu değiştirir: - Rum Kabilesi'nin Reisi, kadınlar, erkekler hep beraber burada, akşama kadar kutlama yapacağız. Dansözleri izleyeceğiz, onlarla veya yanlarında kabile kadınlarıyla yanlarında da kabile erkekleriyle hep birlikte Rum halayları çekeceğiz. Çoğunluk şöyle der: - Evet, evet... İkiye kadar. Haskil kabile reisi olduktan sonra, silahların ücretlerini ödemek isteyenler için belli bir zaman belirledi. Ödeyemeyenlerin ise borçlarını, koyunlarını, keçilerini, ineklerini alarak kapattı. Hatta borçlarını ödemeye güç yetiremeyen bazılarının evlerine el koydu. Birisi sorar: - Bu abartı değil mi reis? Cevaplar:
- Ödemeye gücü yetmeyenlerden hakkımı nasıl alacağım? Şöyle der: - Kabileden birisinin zor gününde reisin güvencesi altında olma hakkı yok mudur? Cevap verir: - Reisin ve reisliğin paradan başka ne kıymeti vardır? Acaba hiçbir varlığım olmasaydı beni reis olarak seçer miydiniz? Salah'm çok parası olsaydı, savaştan önce bir çoğunuz onun görüşüne uymaz mıydınız? Ve reis olarak seçildiğim mecliste hepiniz bir bahane uyduracaktınız. Bu olmadı çünkü çok malım var ve o önceden de olduğu gibi varlıksız. Ve nüfuzu, gücümle, Rum'un nüfuzuyla karıştı öyle değil mi? Evet kardeşim para sende ve başkalarında bulunuyor. Ancak nereden biliyorsun aramızdan Salah gibilerin çıkmayacağını? Bunun yanı sıra Haskil, farklı işlerden para toplar oldu. Bu işler, Mudtarra Kabilesi'nin dışına kadar taştı. Rum Kabilesi'nin ile işlerin ortak olarak geliştirilmesi için özel antlaşma yapıldı. Demircilik, marangozluk, dokumacılık, tereyağı, zeytin, zeytinyağı, kilim ticareti tüm kabilelere yayıldı. Kendilerine işlerini yürütmeleri için fırsat vermeyen kabilelere savaş açıyorlardı. Hatta özel sevkiyat şebekeleri kurdular. Sadece Irak halkı, Haskil ile ticaret yapmayı reddetti. İster Haskil'in yalnız kurduğu ister Rumlar'la ortak olsun hiçbir şebekeden mal almadılar da, onlara mal satmadılar da. Onlar petrol, zift ve hurma hatta hepsini, tohumları Irak'tan getiriyorlardı. Yanlarında bunu yapacak başkaları bulunmuyordu. Ancak, Irak'tan şartsız mal getirebilen kabilelere izin vermek zorunda kaldılar. 96 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 97 Haskil'in yalnız ya da Rumlarla ortak kurduğu bürolar, Arap kabilelerinde, Haskil ve Haskil ile ortak Rum Kabilesi'ne karşı büyük düşmanlık uyandırdı. Çünkü Rumlar da Haskil'in sömürücü ticaretine ortak oluyorlardı. Aynı zanda fahiş fiyatlar, riba hep Haskil'in özel, bağımsız bürolarında veya Rumlar'la ortak kurduğu ağlarında görülüyordu. Haskil ve Rum Kabilesi, birçok Arap kabilesine, silah, ziraat eşyaları, el işleri, hatta tabak çanak alışverişini, yasakladı. Bu yasakların dışına çıkan herkese savaş açılıyordu. Sahip oldukları her şeye el konuluyordu. Bu bölgede büyük güç sahibi olduktan sonra, bu topraklarda bozgunculuk yaptılar. Has-kil'e veya Rum kabilesine her kim itiraz ederse, gece sırtına veya kaburgalarına zehirli hançer sokuluyor veya savaş açılıyordu. Zamanla kabileler arasında en varlıklı kabile haline geldiler. Özellikle Haskil'in kendi serveti iyice arttı. Haskil'in kabilesi ile Rum Kabilesi'nin reisleri yanında normal insanların yaşayışları bile, diğer kabilelerin normal insanlarının yaşayışlarından daha iyi hal aldı. Lezzet'in annesi, eski kocası kendisini boşadıktan ya da kendisi kocasını boşadıktan sonra, kendisiyle nişanlanmak üzere Haskil'in gelmesini bekliyordu. Zaten daha önce de bu hususta anlaşmışlardı. Lezzet'in annesi, kendisine kadınlar arasında reis seçilebilmesi için büyük hizmet sunmuştu. Ancak Haskil onu, günler, haftalar, aylar hatta seneler boyunca bekletti. Çünkü gözü aslında Lezzet'te idi. Lezzet, kendisini elde etme imkanı vermemişti ona. Böyle hallerde insanlar, kendilerine dokunma izni vermeyenlerin peşinde koşarlar. Ellerinin arasındakinden zaten doymuşlardır... Haskil, Lezzet'in peşinde koşar oldu. Ona her yakınlaşmak istediğinde Lezzet, onun kendisini elde edemeyeceği, ancak ilişkisini tam olarak da koparmayacak kadar uzaklaşıyordu. Haskil Lezzet'e şöyle der: - Beni gerçekten yordun, gerçekten artık beni istiyor musun yoksa benimle oyun mu oynuyorsun bilmiyorum. Lezzet şöyle der: - Seninle oynadığım filan yok. Yalnız sabret biraz. İnsanların ilgisi bizim üzerimizde. Düşmanların bizi ağızlarına dolayıp seni zayıflatabilirler. Senin reisliği, eski reisin ailesinin ittifakıyla elde ettiğini, eski reisin kovulmasının senin bu göreve getirilmen için hazırlanmış bir plan olduğunu söylerler ve bu sana yeni bir yük getirir. Sonra kabile, senin seçilmeni reddettikten sonra, sana karşı gelenlerle aranda kalır. Düşmanlarının eline,
reisliği kazandığında elde edemedikleri fırsat geçer. Bu benim karşımda bulunduğun durumdan daha kötü bir hal değil midir? Haskil istemeye istemeye sustu. Lezzet'in sözünü doğru bulduğu için değildi bu suskunluk. Sadece ona mantıklı konuşmuş, doğru söylemiş havası vermek istediği için susmuştu. Sonra Haskil, gizlice Lezzet'in annesinin yanma gider... Haskil kendisine dönse, o dönmeye hazırdır. Ancak Haskil'de ona karşı eskisi gibi hiç istek kalmamıştır. Uzun zaman ona dokunmadan geçmiştir. Haskil'in kendisiyle evlenmek konusundaki fikrini açıkça öğrenmek isteyen Um Lezzet kendisine şöyle der: - Benimle evlenmezsen, tüm kabile kadınlarını toplayıp onlara, kabileyi nasıl hile ile ele geçirdiğini, her şeyi anlatacağım. Beni dikkate almazsan bunu kadınların ortasında yapacağım... Hatta belki de kabilenin erkeklerini toplayıp bunu yapacağım. İşte o zaman sonun gelmiş olacak... O zaman göreceksin ne halde olacaksın. Özellikle de Rum Reisi tarafından kabilenin başına getirilmenle beraber, sana karşı olan aşiretlerin oluşturduğu özgür Lâk 98 Saddam Hüseyin grubun düşmanlığı daha da artacak... Bana ihanet ettin. Kaybedecek neyim kaldı ki? Durumu iyice düşünmelisin. Aklını kullan ve kararını ver. Nasıl ve ne zaman karar vermen gerekir. Önünde ancak çok kısa haftalar kaldı. Bu zaman zarfında karar vermezsen, sana birkaç sayılı gün vereceğim. Sonrasında ise, bildiklerimi kabileye yayabileceğim en uygun yolu ben seçeceğim... Haskil, durumu kendi içinde değerlendirdi. Çok kötü bir durumda olduğunu fark etti. Onun kin ve nefret duygularının intikam duygusuna dönüştüğünü görünce, sakin havasına bürünerek sahtekârca şöyle der: - Bu varsayımın yanlış ve senin bu söylediklerini yapacağına da inanmıyorum. Çünkü ben seni seviyorum ve senden uzaklaşmam mümkün değil. Ancak ben bu işi planım gereği biraz ertelemek istedim. Eğer hemen evlenirsek, düşmanların nazarlarını çekmiş oluruz. Bizi zayıflatmak isteyenlere fırsat vermiş oluruz ve birinci derecede plan ve çaba olarak senin kurduğun reisliğime olan kanaat sarsılır diye düşündüm. Haskil'in sarfettiği bu sözler, evlenmeden elde edemeyip evlenerek elde etmeye çalıştığı Lezzet'in sözlerinin neredeyse aynısıydı. Lezzet'in annesi şöyle der: - Her ne olursa olsun sana söyleyeceğimi söyledim. Senin benimle evleneceğine güvenmeme rağmen, ikimizin sonu hakkındaki tereddütlerini sonuçlandırmak, bu hususta acele etmeni istedim. Senden bir oğul sahibi olarak, evimizin tekrar yeşermesini, onun göz nurumuz olmasını istiyorum. Lezzet büyüdükten ve eski kocamla hayatımı sürdüremeyeceğimi anladıktan sonra, ondan tekrar çocuk sahibi olmaktan çekindim. Ve işte bildiğin ve gördüğün devam etmedi. Haskil, kadının evinden çıktıktan sonra, hayatına hükmeden komplolar hakkında düşünmeye koyuldu. Defol Git Lanetli! 99 Haskil ile Rum Kabilesi'nin Reisi, komşu kabilelere yönelik yağmacı ve gaspçı işlerine bahsettiğimiz, bahsetmediğimiz tüm isimler altında ve her türlü faaliyetle devam ettiler. Planlarına itiraz edenler tutuklandı. Onlara destek olanlara düşmanlıklar sürdü. Öyleki savaşları Irak'a kadar uzandı, insanlara ettikleri eziyetlerin yanında hayvanları öldürdüler, tarlaları istila ettiler, yaktılar, hurmaları kestiler. Yenildikleri kabilelere olan kinleri, düşmanlıkları giderek arttı. Daha fazla insan öldürdüler, tarlaları yaktılar, diyarlarına götüremedikleri hayvanları helak ettiler. Kimsenin kendilerine güveni kalmadı. Bölgenin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine, herkes onlardan nefret eder oldu. Kabileden bir grup, boşuna Haskil ve Rum Kabilesi'nin Reisi'ni konumlarını değiştirmeleri hususunda ikna etmeye çalıştılar. insanlar istikrarsızlık ve savaşlar yüzünden çevrelerinden kaçtılar. Aynı zamanda Haskil'in ve Rum Kabilesi'nin Reisi'nin koyduğu vergilerin ağırlığıyla fakirlik arttı. Kimse bir şey alıp satamaz, rekabete giremez hale geldi. Ayrıca, mal sahiplerinden direk vergiler de almıyordu.
Günlerden bir gün Haskil, Rum Kabilesi'nin Reisi'ne garip bir öneri getirir, o da kabul eder... Haskil, dev burçlar gibi iki yüksek bina dikmeyi teklif eder. Ççok yüksek olmaları sebebiyle, bu iki bina hakkında hikayeler, abartılar döner durur. Hatta binayı inşa edenlerden bir Persli'nin elinden baltası dü-Şer ve kendisi o esnada son kattadır. Binanın yüksekliği sebebiyle balta, o gün yere düşmez. 100 Saddam Hüseyin Persliler burçları yaparlarken, bir tanesi şöyle der; "Yukarı çıkmaları 2 hafta alırdı, inmeleri ise 1 hafta. Gece ve gündüz olmak üzere 3 hafta boyunca merdivende kalırlardı..." Araplar ve diğerleri Persliler'in bu abartılı anlatımlarını duyarlardı. Söylediklerinin birebir doğru olduğuna ikna etmek için boşuna uğraşırdı... Ancak o zamanlar ona şimdi diplomaside olduğu gibi yalan söylüyor, demediler. Şimdiki büyüklerin dediği gibi, şu Amerikan, şu ingiliz veya Fransız söylediğini aslında kastetmiyor. Veya gazeteciler kendilerinden bir sözü aktarırken aynısı olmasına özen göstermiyorlar, aynısını aktarmıyorlar. Araplardan bir tanesi, yalanı dolayısıyla Persli'yi küçük düşürmek ister ve ona şöyle der: - Babamla beraber Irak'a ziyarete gittim. Babam bana Sümer şehir çarşısından (Tel Esmer), salatalık satm aldı. Salatalık olgunlaşmıştı. Yemek için, Deyali Nehri kıyısına oturduk. O zamanlar adı Turnat idi. Salatalığın çekirdekleri yere düştü, tohumlandı, bitki oldu, yapraklandı, çiçeklendi ve salatalık verdi. Biz ise oturmuş ne olacak diye bekliyorduk. Salatalığın uzaması sürdükçe sürdü, ta ki biz Irak'ın Iran ile sınırına ulaştık. Sınırı aştı ve uzunluğu Tahran'a kadar ulaştı. Sonra İran Şahı da ondan korunmayı başaramadı. Bir yılan gibiydi. Hızla ve kıvrıla kıvrıla yol alıyordu. Hatta Şah'ın karısının odasına yöneldi... Orada İranlı bağırır: - Aman... Müdahele et... Durdur salatalığı, devam etmesine izin verme. Karşısındaki şöyle der: - Ey köpek, baban elindeki baltayı yere düşürene kadar ben de salatalığı durdurmayacağım. İşte böyle, iki burç hakkındaki hikayeler, rivayetler, abartılar insanların ağızlarında dolaşır dururdu. Her hale karşın aslında bu iki yüksek burç eşsizdiler. Haskil, Rum Kabilesi'nin Reisi'ni, Defol Git Lanetli! 101 ikisine de birer tane olmak ve servetlerini ya da servetlerinin bir kısmını içine koyacakları burçların bina edilmesine ikna etti. Bunların arasında, tohumlar, yünler, tereyağları, hurmalar, altınlar yer alıyordu. Savaş durumunda bu malların kontrolü güçleşecekti. Öyle ki bu servetlerin arasında kılıçlar, oklar, zırhlar yer alıyordu. Savaş halinde bu servetleri hep parçalanacaktı. İki kabile arasında deniz boyunca burçları inşa ettiler. Mudtar-ra Kabilesi ve Rum Kabilesi. Binalar, zamanın harikalarından sayıldı. Ve bu binaları yaptıktan sonra iki reis, binaların masrafını çıkartmak için, insanların kemiklerine, ciğerlerine, kalplerine kadar baskı yaptılar. Mal varlıklarını saklamanın yanında, iki reis, bu binalarda düzenledikleri eğlenceler ve uygulamalarıyla insanları iyice bezdirdiler. Ve her biri, bu binalardan düşmanlarını ve cemaatlerine karşı düzenlenen saldırıları gözetliyorlardı. Binaların yüksekliği dolayısıyla çok uzak mesafeleri bile görebiliyorlardı. 102 Saddam Hüseyin 7. BOLUM Velinimeti Yabancı Olanın Başkaldırması Zor Olur Lezzet'in zihninde, Haskil'in yönetimi ele geçirdiğinden bu yana, kabilenin içine düştüğü durum dolaşıyordu. Durumlar gittikçe kötüleşiyordu. Aynı zamanda da beyninde, kabilenin yaşlılarının, dedesi hakkında söyledikleri canlanıyordu. Kendisini tozların durduramadığı, savaşçı bir süvari olmasının yanında hikmet sahibi biriydi. Şer kapılarını açmaktan daima uzak dururdu. (Ancak, başka kabileler kabilesine şer ve ateş kapılarını açtığında, Allah rahmet eylesin dedem, o ateşi kılıcıyla söndürürdü. Ateşi yakan akıl ve nefisler onun hikmeti karşısında duramazlardı...)
Kabilenin büyük çoğunluğu Allah'ı anmaz olup, İbrahim (a.s) ve oğullarının dininden uzaklaştıktan sonra, bize Allah'ın öfkesi ulaşmış olmalı. Dedem Allah'tan korkan, güvenilir, sadık, cömert, hikmetli biriydi. Sonra şöyle demek için susar: - Ancak, yabancı bir kadınla evlenerek hata etti. Ve o kadın da babamı doğurdu. Allah rahmet eylesin babaanneme, aralarında annemle babamın ve de yaşlıların söylediklerine göre, babaanne-min güzelliği, babamı baştan çıkartmış. Bu nedenle dedem temele dikkat etmemiş. Bu durumun soya etki edeceğini düşünmemiş. Defol Git Lanetli! 103 Nitekim, bu sıfatlar ve dayılarının prensipleri babama geçmiş. Amcalarının sıfat ve prensiplerini almamış. Bu nedenle de son savaşında bizleri rezil etti. İtibarımızı yok etti. Zayıf hali, cimriliği, fikir ve amellerini yerine getirmedeki güçsüzlüğü dedem gibi... Allah rahmet eylesin babamın yüksek vasıfları yoktu. Bu sıfatları dayılarından sürüp gelmişti. Evlenecek eşi seçerken de onların prensiplerine uygun seçim yaptı. Annemi seçti. Onun da annesi veya babası yabancı idi. Bu nedenle de alçak Haskil ile yapacağını yaptı. Çünkü o, kabilenin yüksek değerlerini hissede -miyordu. Ehlinin sakallarına gereken saygıyı gösteremedi. Çünkü biliyordu ki onlar, bizim kabilemizin değerleri yanında bir ağırlık, itibar taşıyamazlardı. Derin bir iç çekti ve içindeki sese geri döndü: - Annem yabancı. O bizden değil. Büyüklük ehline döner. Büyüklük ehline aittir. Kabilemin değerlerini korumalıyım. Beni ve babamı rezil etti. Ancak kabilemizi rezil etmedi. Çünkü o, amcamızın kızı değil. Ama ben, köküm bu kabileden. Bunlar benim ehlim ve insanlarım. Kendimi rezil edersem, onları da rezil ederim. Öyleyse, ehlimin ve hayırlı insanların şerefini savunmalıyım. Onu öncelikle, kudret ve mağrurluğum dolayısıyla değil, annemin intikamını almak için reddetmeliyim. Kavmimin şerefini savunmalıyım. Bu durumda adım Lezzet kalmayacak. Nekwa (alicenap) olacak... Babam ve annem benim adımı Lezzet koydular. Bu isim, şerefli ve onurlu bir kıza yakışmıyor. Öyleyse değiştirmeliyim. Ama şimdi değil. Haskil'in dikkatini çekecek ve onu uyandıracak hiçbir şey yapmamalıyım. Ancak ey Rabbim! Anemin sebep olduğu arsızlık lekesini üzerimden nasıl atacağım? Sen kesinlikle her şeye kadir olansın... Son cümleyi söylediğinde gözyaşları sel gibi yanaklarına dökülüyordu. Sonra yerinden kalkarak kendi kendisine şöyle der: 104 Saddam Hüseyin - Kabilenin kızlarıyla başlayarak, yaşım kaça ulaşırsa ulaşsın, HaskiPin kötülüğünü ortaya çıkarana kadar uğraşacağım. Kadınların büyük çoğunluğunu ikna edebilirsem, erkekler kadınların sözlerini dinlerler. Hatta bazıları kadınlardan bile daha zayıftırlar. Genellikle onları etkilerler, hele bu kadınların şerefini ilgilendiren bir konu olursa?! Eğer bazı erkekler, bundan etkilenirse, erkeklerin arasında kendi görüşleriymiş gibi dolaşmaya başlayacak. Buna ek olarak, kadınlar sürekli evde oldukları için, fikirlerini çocukların beyinlerine işleme imkanları da vardır. Ve çocuklar yarının genç kızları, genç erkekleri. Haskil'i kabilemizden kovana kadar, erkekler de bu nokta da propagandamızı sürdürebilmemiz için planımıza dahil olup ne gerekiyorsa yapabilirler. Lezzet sustu, ancak içinden süratle düşünüyordu. - Nereden bilebilirim, erkekler benim bildiklerimi ve tasavvur ettiklerimi bilirler ve aralarında onu alçaltırlarsa, onun itaatinden çıkarlar. Haskil de onları güvenilir olmadıkları gerekçesiyle kabileden uzaklaştırır. O zaman, önce kadınlardan başlamalı ve öncesinde de sonrasında da Allah'a güvenmeliyim. Öncesinde de sonrasında da Allah'a güvenmeliyim, demişti. Çünkü, bunu kabilesi Yusuf ve Mahmut'tan öğrenmişti. Sonra kabilenin kadınlarını teşvik etmek için ayaklanır. Yakın arkadaşlardan başlayarak, amcalarının kızlarına gitmeye koyuldu. Ancak gitmeye başladığı kadınların, Haskü'in temennilerine asla cevap vermeyecek, evli kadınlar olmalarına dikkat etti. Günlerden bir gün Lezzet evine döner. Annesi sorar: - Neredeydin? - Amca kızlarımın evinde. Annesi açıklama ister:
- Neden oradaydın? Defol Git Lanetli! 105 - Amca kızlarımla konuşuyorduk. Onları boşver de sen Has-kil'in seninle evleneceğini söylememiş miydin? Seneler geçti ve evlenmedi. Neyi bekliyor? Bekliyor mu kibirleniyor mu? Ya da sen bekliyor musun yoksa kibirleniyor musun? Lezzet'in annesi kızının son cümlesini kendisini ve Haskil'i hafife almak veya onları sarsmak için söylediğini fark etti. Yerinden kalktı ve kızının suratına tokat attı, burnunu kanattı... Ancak Lezzet, hiçbir şey demedi. Annesinin vurmasını da engellemedi. Sadece şöyle dedi: - Tokatı hak etmemiştim, keşke doğmasaydım. Annesi bir kere daha vurmak istedi. Ancak eli ona ulaşmadan önce havada boşaldı. Bunun yerine kızını kucakladı ve ağlamaya başladı. Kızının yüzünden ve gözlerinden gözyaşlarını silmeye başladı ve ona şöyle dedi: - Allah seninle bizden intikam alıyor. Ey Haskil... Allah senin zayıflığına lanet etsin. Ey Lezzet'in babası, eğer bana gözdağı verseydin, beni yaptıklarımın sonundan korkutsaydm, bu yaptıklarımı yapmazdım. Bunu dedikten sonra, evin bir köşesine çekilir. Kızının söylediklerini duymadığını veya en azından tamamını duymadığını zanneder. Kızı kendisine yaklaşır ve şöyle der: - Bizleri insanların ağızlarında sakız yapmayacak şeyleri yap. Bizi alçaltma ve onunla evlenmeyi başaramazsan, onunla ilişkini kes. Beni rahatlat, hepimizi rahatlat. Annesi Haskil'e karşı kin dolu ve ona inanmaz bir tavırla: - Ona söylediğimi sakla, sakla kızım... Lezzet: - Senin sırrın benim sırrım. Şöyle düşün, sen şu an konuşuyorsun ve sırrını kuyunun dibine koyuyorsun... (I 106 Saddam Hüseyin Haskil, reisin karısından kurtulabilmek için, kendi kendine senaryolar düşünüyordu. Her seferinde, annesine para verip ondan kurtulsa, sonra Lezzet'e yanaşayım diye düşünüyor, sonra Lezzet'in böyle bir şeye sıcak bakmayacağına karar veriyordu. Sonra şöyle diyordu; "Eğer annesi ölse, kızıyla evlenebilmem için önümde hiçbir engel kalmaz. Kabilenin reisi oldum. Kabileler arasında da reislerin en varlıklısı. Ve eşsiz iki büyük ve içi altın dolu burçlardan birinin sahibiyim. Bu yüksek burçlar, aynı zamanda benim ve Rum Kabilesi'nin kudretine işaret eden simgeler oldular." Ve ardından hemen şöyle der: "Ancak o, annesi ölmeden benimle evlenmez. Annesi öldükten sonra ise bizi birkaç gün sürecek üzüntüden başka bir şey engellemez. Sonra benimle evlenmeyi kabul eder." Düşüncelerin ardından kendisine şöyle sorar: - Ya Lezzet, annesinin ölümünün ardında benim olduğumu fark ederse? O zaman annesinden sonra, onu da kaybetmiş olmaz mıyım? Sonra kabileyi kaybederim... Sonra ne varsa her şeyi kaybederim... Ne varsa her şeyi kaybederim dediği anda ürperdi. - Hayır... Hayır... Hayır... Malımı kaybetmeyi kabul edemem. Mal, hayatın kirişidir. Malımı kaybedersem, şebekemi de merkezlerimi de kaybederim. Sonra bana ne kalır?... Yüksek ahlakıma ve soyuma insanlar itibar eder mi? Hikmetim, temizliğim, iyi niyetim ve cömertliğim için boyun eğerler mi? Haskil bunları söylerken içinden sarsılır gibiydi. Sonra dönerek şöyle der: Defol Git Lanetli! 107 - Hayır... Hayır, mal; maldan sonra geriye ne kalır? Casus şebekeler, ticaret ve ekonomi merkezleri... Aadece üzüntümden biterim. Çünkü varlığı bana güvence veriyor. Gerçekten, bu varlığın gücüyle, kavimler ve kabileler karşısında kudretli duruyorum. Ama mallarımı kaybedersem, kim beni dinleyecek? Kim benim nüfuzumu ve sultanlığımı kabul edecek? Sadece Mudtarra Kabi-lesi'ni kaybetsem, sorun değil. Ben zaten onlardan değilim. Eski reisleri zayıflayıp zelil duruma düşmeseydi beni kendilerine reis seçmeyeceklerdi. Ama reisliği ve kabileyi kaybedersem, kendime faaliyetlerimi sürdürüp, merkezlerimi idame ettirmek, paramı çoğaltmak için nerede fırsat bulacağım?
Kim, Mudtarra Kabilesi'ndeki hedefimi öğrendikten sonra bana kapısını açar? Bu, kabile halkının beni mahkum etmemesi hakkında çıkacak sonuç. Sussalar bile, bana olan öfkeleri ile malımı ve mülkümü yok edecekler... Reislik makamını kaybedersem, her şeyi kaybederim. Hatta belki hayatımı bile kaybederim. Ama ortağım Rum Kabilesi'nin Reisi'ne gelince... Bazı sebepler dolayısıyla nefret edilen bir kişi haline geldi. Eğer reisliğimi kaybedersem, benimle ortaklığını keser. Böylece insanlar da yavaş yavaş çevremizden uzaklaşmaya başlarlar. En azından bugünkü nesiller olmasa da arkadan gelen nesiller, bizimle ilişki kurmazlar. Sonra kendi dikkatini kendisine çeker: - Ancak ben her şeyi planladım, tasarladım. Bir kadının ölümünü mü planlayamayacağım!... Onu öldüreceğim. Ve her şeye sahip olacağım, Lezzet'e de. En azından elimde olanları muhafaza edeceğim... Lezzet, kadınlar arasında faaliyetlerine devam eder. Baskı yapar ve onlar teşvik eder. 4. kuşaktan amca kızları ve kabile kızlarıyla buluşur. Amcalarının kızlarından birisi şöyle der: 108 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 109 - Senin hakkında duyduklarımı, ahlakını, kavmine olan sevgini, kıvrak zekanı, bizleri Haskil karşısında tavır almamız için zorladığını ve buna teşvik ettiğini Salim'e anlattım. Salim de bunu erkeklerin arasında yapıyor zaten. Senden aşırı derecede hoşlandı. Kendisini Haskil ve adamlarının kendisini görmemesi için bizi gece ziyaret ettiğinde son âna kadar, senin hakkında bana sorular sormaya devam etti. Salim, Haskil'in reisliğini ve nüfuzunu kabul etmeyenlerden bir tanesi idi. Rum Kabilesi'nin Reisi, onu reis olarak kabilemizin başına seçtiğinde, kanını o günden itibaren heder olmuş saymıştı. Hatta Haskil ve Rum yöneticiliği karşıtı grubu oluşturanların arasında yer aldı. Çünkü onlar, Haskil'in başımıza isyanla geldiğine inanıyorlardı. Ve iki gün önce bana, kendisini nişanlısı olarak kabul edip etmeyeceğini sordu. Bunu söyledikten sonra, hayıflanarak Lezzet'in cevap vermesini bekler. Ancak kızm, kendi söylediği şeyle ilgilenmediğini fark eder. Ona şöyle der: - Yanlış bir şey mi söyledim kardeşim? Lezzet cevap verir: - Hayır, hayır, başka konulara dalmıştım. Daha önce hiç karşılaşmadığım bu soru karşısında kendimi toparlamaya çalışıyordum. Bu durumu kimler biliyor? - Sen, ben ve Salim dışında kimse bilmiyor. - O zaman, Salim'e selam söyle, söylediği sözü saklasın. Ayrıca biz de saklayalım. Cevabı direk Salim'in yüzüne söylemem için, anneme bile söylememeliyiz. Akşam vakti, sizin evinize gelebilirse, direk kendisine söyleyeceğim. Babanın işte olduğu, annenin de süt sağdığı vakitte gelebilirse iyi olur. - Bunun olması ne zaman mümkün olabilir acaba? - Yarından sonra inşallah. L Salim'in kız kardeşi, Lezzet'in cevabına çok sevinir. Hayır yılının baharmdaydılar... Her yer mantarlarla kaplıydı. Kabilenin çobanları, koyunlarını ve develerini otlatmaktan getirirlerken yığın yığın mantar topluyorlardı. Belirli bir vakitte, güneş batmadan önce Lezzet, Salim'in babasının evine geldi. Amcasının kızı kendisini beklemekteydi. Salim'in babası koyunları ahırlarına sokuyordu. Kadınlar, ellerinde özellikle koyun sütünü sağmak için hazırlanmış kapları, bazıları da büyük tencereler taşıyarak, koyunları sağmaya geldiler. Küçük kap doldukça, büyük tencerelere veya tahtadan yapılmış başka büyük kaplara boşaltıp, sağma işlemine devam ediyorlardı. Bu esnada sütlerden bir kısmı dışarı kaçırılmasın diye pencerelere kotondan veya yünden parçalar koyuyorlardı. Koyunların sütleri genellikle iki saatte bir tekrar doluyordu. Sayıları çoğaldıkça bu zaman da azalıyordu. Kuzular acıktıklarında, annelerinin kendilerini susturmaları için yüksek sesle meliyorlardı. Salim'in babası ayağa kalktı ve Lezzet'e şöyle der:
- Sen kendi evindesin kızı, -kızını işaret ederek- kız kardeşin de seninle beraber. Koyunlardan süt aldıktan sonra sizin yanınıza döneceğiz. Lezzet: - Siz işinize bakın amca... Bir süre sonra Lezzet ve Salim'in kız kardeşi, Salim'in babasının köpeklerinin havlayarak çöle doğru gittiğini görürler.. Köpekler süratle giderlerken susarlar... Salim'in kardeşi: - Kesin Salim geldi. Gelen kişi tanımadıkları biri olsaydı asla susmazlardı. r 110 Saddam Hüseyin Salim kılıcını taşır vaziyette geldi. Kafasını, gözleri dışında her yeri örtülecek şekilde sarmıştı. Eve aile kısmından girer ve başındaki örtüsünü çıkarır. Önce Lezzet'i sonra da kız kardeşini selamlar. Lezzet onu gördüğünde, daha önce de gördüğünü hatırlar. Ancak onu utandırmak istemez... Salim uzun boylu bir gençti, uzunluğu da hoştu. Uzunluğu ne fazla ne de azdı. Gözleri siyah orta genişlikte idi. Yüzüne münasip düzgün bir burnu vardı. Ayıplanacak bir şekli yoktu, buna ek olarak da konuşması, hareketleri insana güven veriyordu... Lezzet, lanet Haskil'in nüfuzu altından çıktıktan sonra yerleştikleri evlerinde durumlarının nasıl olduğunu sorar. Salim onu, evlerinde rahat olduklarına dair ikna eder. Hayır içinde olduklarını, aralarındaki ilişkilerinin çok iyi olduğunu söyler ve şöyle ekler: - Ateş bıyıklarımızı bırakmayacak kadar yüzlerimizi bile yalasa, alçak Haskil'in yönetimini kabul etmekten daha iyidir ve seni temin etmek isterim ki, şu anda tüm kabile gençleriyle ilişkilerimiz çok iyi. Şu anda kendileriyle gizli bir örgüt kurmak için gizli ilişkiler içerisindeyiz. Lezzet, Salim'in sözünü bitirmesini beklemeden söze karışır: - Lütfen Salim... Lütfen, Haskil'in gözcülerine ve merkezlerine çok dikkat edin. Çünkü o şerli bir insan. Eğer ondan habersiz, kabile halkıyla ilişki içerisinde olduğunuzu keşfederse büyük kayba uğrarız. - Beni temin et, burada konuştuğumuz gibi, onlar hakkında bilgi edinir edinmez öncelikle birbirimize bildireceğiz. Ayrıca onun, -Allah anneni ıslah etsinannenle son birkaç ay içinde olan ilişkisini de çok iyi biliyorum. Seninle ilgisine gelince, ilişki' si olmadı. Defol Git Lanetli! 111 Sonra gülümseyerek ekler: - Tabi ki senin sayende. Lezzet, Salim'in talimatlarını hafifçe ağzıyla onaylar ve annesinin Haskil ile olan ilişkisine değinmek isteyerek şöyle der: - Sen de biliyorsun Salim, annem yabancı. Ve yabancıların adetleri Araplar'm adetleri gibi değil. Bununla beraber annemin Haskil'e olan yakınlığı devam etmeyecek. Bu son cümlesiyle, annesi ve Haskil arasındaki ilişkinin aslında istenmeyen bir ilişki olduğunu hissettirmeyi amaçlar. - Çünkü Haskil buna layık değil ve tüm bu olanlara, Allah rahmet eylesin babam sebep oldu. Salim şöyle der: - Boşver bunları. İnşallah her şey çözülür. Önemli olan o ve sensin. Sen akıllısın ve başımızın tacısın. Senin, hepimizin arasında itibarlı bir yerin var ve tüm amcaların Haskil ve Rum Kabilesi'nin Reisi'nin emirlerine başkaldırmış durumdalar. Allah rahmet eylesin, babanla, annenle ilgili ne geçmişse geçmiş. Önemli olan şimdi, zayıfların, şu anki varlığımızda yarattıkları krizi çözmek. Ve geleceği, kavmimizin oğulları için güvenilir kılmalıyız. Keramet içinde yaşamalılar. Kendi hedeflerini kendileri seçmeliler. Bizlere zulüm ve düşmanlıktan başka bir şeyi emretmeyen yabancıları kovduktan sonra, onlara emreden amca oğullarımızdan birisi olmalı. Önemli olan sensin, ey amcamın kızı. Allah'a hamdolsun ki, sen tenezzül etmedin ve temiz olarak kaldın. Hatta öyle ki kabile gençleri, aralarında ben de olmak üzere, kabileler arasında duyulup, Haskil'in sana kininden ötürü zararının dokunmasından korkmasaydık, seni
alicenabımız (Nekwa) seçmek istedik. Seni kabilenin alicenabı seçmek için bir araya gelsek, orta yaşlılar ve yaşlı reislerden bu görüşü onay112 Saddam Hüseyin Iayanlar olsa bile, Haskil ve Rum Reisi'ne hoş görünmeye çalışacaklar... Lezzet Salim'in sözünü keser: - Kabile reislerini boşver. Yaşlanmışları, gençleştirmenin imkanı yok, amca oğlu. Her kim içini yıkarsa, dıştan kendisini tamir edemez. Kim sonunu yabancının eline bırakırsa, yabancı onu j reis yaptığında, onun için masraf yapmasa bile, onun veli nimeti olur. Yabancıya baş kaldırmak onun için zor olur. Ayrıca kendi soyundan gelenlere güvenmesi de zorlaşır. Yabancı konusunda şüpheye düşürdüler. Bunun için de binanızı kurmanız doğru değil. Ve sizler onun yaptığım onaylamıyorsunuz. Kabile reisleri ve oğulları ise, sadece reislik unvanı için, Haskil ve Rum Kabile-si'nin Reisi'nin emrettikleri binaları kurarlar. Ancak sizin binanız onlarmkinden farklı... Salim Lezzet'in sözlerini dehşete kapılmış gibi dinliyordu. Aklının ağır basması, yüreğinin hassaslığı, iman dolu kalbi, kabilenin içine düştüğü olumsuz durumlara karşı başkaldırıya verdiği önem ve gösterdiği hassasiyet onu çok şaşırtmıştı. Bunun için şöyle der: - Sen şu andan itibaren Lezzet yerine, bizim Nekwamızsm (yüce gönüllümüzsün). Öyle ki kalbini, ruhunu, kendini her şeyden temizledin ve Haskil'in seni kendisine çekmek için planladığı her türlü taciz edici davranışı reddettin. Salim, son cümlesini Haskil'in niyetini bildiğinden emin bir şekilde söylemişti. Nekwa ise, bunu sadece kendisinin veya en fazla kendisiyle beraber annesinin bildiğini zannediyordu. Sonra Salim şöyle der: - Tüm bunlar ve senin üstünlüğün için, elini istemeye geldim. Bunun için acele ettim, kendim gelmeden önce kız kardeşimi ve kardeşini konuyu sana açması için görevlendirdim. Ailende aldatmalara karşı yalnız kalman dışında, devrin musibetlerine Defol Git Lanetli! 113 karşı korumanı artırmak istedim. Bu nedenle de seninle evlenmek istiyorum. Aslında senin başkası tarafından güçlendirilmeye ihtiyacın yok. Ancak iyi günde, kötü günde hayata ortak olmak adına sana yaptığım teklifi kabul ediyor musun, yoksa ben bu talebimle haddimi aşmış mı bulunuyorum? Salim bu son cümlesini söylediğinde Nekwa'nın ilgisinin kendisinde olmadığını fark eder. Bu nedenle kız kardeşi, Nekvva'yı hafifçe uyarır: - Salim cevabını bekliyor, Nekvva!... Nekwa, güzel bir rüyadan uyanır gibi şöyle der: - Ha... Ha... Affedersin Salim, dalmıştım. Aklım başka yere gitmişti. Evet, kabul ediyorum. Hatta bu benim için bir şereftir. Ve sen amcamın oğlu, başımın tacısın. Ancak kız kardeşinle de sana ilettiğim gibi amca oğlum, bu işi aceleye getirmemeliyiz. Allah aramızda şahit olarak yeter. Bu nedenle bana güvenebilirsin, şu andan itibaren senin nişanlınım. Seninle evlenmeyi kabul ediyorum. Ancak şimdilik bu durumu saklamamız gerekir. Sen erkekler arasında, ben de kadınlar arasında saklamalıyız. Hatta buralara geldiğinde, buluşmalarımız seni tehlikeye sokmayacak şekilde olmalı. - Allah'ın bereketiyle ey Nekvva, cevabınla gurur duyuyorum ve bu ahdî göğsümde, kaburgalarımın arasında, kalbimde ve gözlerimde saklayacağım. - Allah seni mübarek kılsın, ey Salim... Allah seni korusun, izninle, dönsem daha doğru olur. Amcamı beklemeden gitmem ve bu durumun üçümüz ve Rabbimiz Allah (c.c.) arasında kalması daha uygun olur. Salim her ikisiyle de vedalaşır ve çıkar. Ardından da Nekvva Çıkar ve evine doğru yönelir. Dışarı çıktığında otların elbisesinin bir tarafım ıslatmış olduğunu fark eder. Evine döndüğünde kederli bulduğu annesi kendisine ancak şöyle diyebilir: I 114 Saddam Hüseyin - Geciktin kızım, seni geciktiren ne oldu?
Annesinin kızma böyle demesinin asıl sebebi, gecikmesine karşı olduğundan değildi. Bunu aşırı üzüntüsünden söylemişti. Bunu düşüncelerinin paramparça olmasından ötürü yapmıştı. Nekwa, bunu eve ilk girdiği andan itibaren anlamıştı. - Ben buradayım anne, ne emredersin? - Hiçbir şey kızım, hiçbir şey. Bunu söylerken sanki Haskil ile olan ilişkisinden ötürü kalbinde ve ruhunda hissettiği sıkıntıyı dışa vurmak istemişti. Nekwa'nm mutluluğu yüzünden okunuyordu ve üzüntüsüyle onun mizacını bozmak, onu da kendi dertleriyle üzmek istemedi. Nekvva şöyle der: - Sana söyleyeceğim, senden isteğim; ben senin kızınım emret, bir şey hatta her şeyi. Ben senin kızınım anne. Seni sıkan şeyin ne olduğunu söyle bana. Kalbin ancak bunu söylemekten çekinir. Çünkü Haskil, bir kimsenin kalbini sevgisiyle meşgul etmesini hak etmemektedir. Bunu tüm içtenlikle ve anne ile kız arasındaki şefkatle, sadakatle söylüyordu... Annesi kendisini alçaltmasma rağmen, pişmanlığın annesinin kalbini ve ruhunu yiyip bitirdiğini, içinde bulunduğu durumdan kurtulmaya çalıştığını anladığı için onun konuşmasını istemişti. Hainliğinden, alçaklığından ve vaadine sadık biri olmadığından, hatta insanlarla ilişkilerindeki ahlaksızlığından ötürü Has-kil'den nefret eder olmuştu... Bunun için kızma daha fazla yaklaşır olmuştu. Nekwa'nm, onunla aynı tarafta olmasının sebebi, aynı fikirleri, aynı ahlaki değerleri taşıyor olmasından kaynaklanmıyordu. Aynı evde yaşadıkları için, günlük sorunlardan en azından kurtulmak istiyordu. Nekvva annesindeki değişiklikleri fark ettiğinde, tamamen ufalanıp yok olmadan, kurtarabileceği ne varsa kurtarabilmek için ona daha da yaklaşmaya başladı. Defol Git Lanetli! 115 Nekwa tekrar etmek için annesine döndü: - Lütfen anne, ne istiyorsan söyle.. Söyle kızma, Rahman ve Rahim olandan yardım aldıktan sonra sana yardım edebilmem için söyle. Bizleri dünyada, hem dünyada hem ahirette izzete kavuşturacak olana yöneltsin. Her şeyin başında da sonunda da O'na güveniyoruz. Annesi: - Allah'a iman ettim. Annesi sanki bunu hayatında uzun yıllan kaybolduktan sonra ilk kez söylüyordu. Nekwa da annesinden bunu buluğ çağına erdiğinden bu yana duymamıştı. Hatta daha öncesinden beri. Her halükârda annesi bunu söylemişti. Yaptığı hatalardan sonra, ısrarla Allah'ın tövbesini kabul etmesini ister gibiydi... Kendi nefsine savaş açmıştı sanki ve şöyle der: - Dinle kızım, bozuldum ve kendimden önce seni çok üzdüm. Veya bizim dışımızda başkalarını. Çünkü ben, Allah'ın öfkesine sebep olacak ve alçaltıcı şeyleri yapmaktan çekinmiyordum. Kendimizi alçaktım ve seni de yükümlülük altına soktum. Her gün acı çekiyorum, yeterince uyuyamıyorum. Allah'ın öfkesinden korkum beni, uyutmuyor. Gözlerim senden utanır oldu. Has-kil'le aramda geçen şerefsiz ilişkiden sonra nasıl davranacağımı bilemiyorum. Onunla sadece benimle evlenmeye ikna etmeye çalışmak için boş yere tartıştım. Ve bilmen için sana söylüyorum. Onu, benimle evlendikten sonra bırakacaktım, hatta aşiretin önünde reddedecektim. Başka bir şeye ortak olmak istemedim şimdilik. Çünkü Haskil, kalbimden tamamen çıktı. Ona karşı nefretten başka bir duygu besleyemiyorum. Bu nedenle, kabul ve yardım edersen onu burada, evimizde öldürmeye karar verdim. Çünkü cesedini dışarı çıkarmama yardım edeceksin. Veya onu yalnız öldüreceğim ve beni taciz etti, diyeceğim. 116 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 117 8. BOLÜM Gerçek Gerçektir ve Güzel Sözler Gerçeği Satın Alamaz, Söylenmedikçe de Gerçek Fayda Etmez Nekvra'nın annesi bir yandan konuşurken bir yandan da kendisini parçalarcasına ağlıyordu. Nekwa da, annesinin rahatlamasını sağlamak için konuşmasını
bölmeyecek şekilde sessizce ağlıyordu. Çünkü annesi şu an itiraf sandalyesindeydi... Nekwa, annesinin içinde bulunduğu durumdan ötürü iç çekmesini ve ağlamasını kesti. En korkunç an ise, annesinin Haskil'i öldürmeye karar verdiğini duyduğu andı... Nekwa, yanlış anlamış olmayı isteyerek ve soğukkanlılığını koruyarak annesine sorar: - Ne diyorsun anne!? Annesi ağlamayı keser. Niyetini, özellikle de Haskil'i öldürme kararını kızma bildirip ağlayarak içini boşalttıktan sonra da derin bir sessizliğe bürünür. Sonra şöyle der: - Evet kızım, bir daha dönme ihtimalim olmaması için buna karar verdim... Ahiret ve ateşi, Allah'ın öfkesi düşünceleri, utanma duygusuyla beraber beni sürekli kovalıyor. Hele gözlerin ey Nekwa, her an beni kovalayan dilin oldu. Ve bana sürekli utancımı, şerefsizliğimi hatırlatıyor. Öyle ki, olgunlaşıp hikmet sahibi olduktan sonra her gün Allah'a ruhumu alması için dua eder oldum. Bunu dedikten sonra sessizce ağlamaya koyuldu. Gözyaşları, fularından aşağı doğru dökülüyordu. Nekwa şöyle der: - Dinle anne, ne anladıysam, sana onu söyleyeceğim. - Aksine sen anlamalısın kızım, annen anlayamaz. Kızının sözünü keserek böyle der. Sonra sözüne devam eder: - Annen alçalıp da yabancılar için kapıları açtığında sen, kendini ve iffetini korudun. Haskil'in ve yandaşlarının zorlamalarına rağmen, onların isteklerine boyun eğmedin. Biliyorum ki o seni vaatlerle, tehditlerle kandırmayı denedi. Sen de benim tesirimle ondan etkilenmek üzereydin. Ancak her çekindiğinde, o senin iffetini kırmak için daha da şevkle uğraşıyordu. Çünkü o yaptığını doğru görüyordu. Ve sana boyun eğdiremezse tüm çabalarının boşa gitmiş olacağını düşünüyordu. Onun gözünde, benim gibi şerefi olmayan bir kadına rağbet etmenin hiçbir değeri yoktu. Veya kim benim tarafımdansa onun boynunu eğmek, onun karşısında kibirli durmak istiyordu. Ancak Allah'a hamdolsun, sana en güçlü iffeti, büyük bir iman ve sebat gücü verdi. Allah zalimleri alçaksın! Nekwa: - Amin. Kısa bir vakit susar ve sonra şöyle der:. - Allah'ın rahmet kapıları, içten tövbe edenlere kapanmaz anne. Allah'ın rahmetini istemekten vazgeçme... - Rahmet, benim gibi sapıklığa düşmüşlere nasip olmaz. Şeytan kendilerini çıkmaza soktuktan sonra, sahip olduklarını da düşürmeye çalışırlar. - Rahmet kapıları, anladığım kadarıyla Alemlerin Rabbi'nin elindeyse, kötülük yapmaya gücü olduğu halde yapmayanların, samimi olarak tövbe edenlerin önünde kapanmaz. ^fff 118 Saddam Hüseyin Yine söylüyorum anne; Haskil'i öldürdüğün takdirde, Allah'ı kızdıran kebiralardan (büyük günah) birini işlemiş olacaksın. Sen de o halde cam şişesini tamir etmek isterken tamamen kıran ağma gibi olacaksın. Allah'ın razı olacağı fiili işleyip tövbe etmektense Haskil'i öldürürsen Allah'ın senden razı olmasını da engellemiş olursun. Kötülükten sonra, Allah'ın razı olacağı sadık bir tövbe daha iyi değil mi? Ve seninle bu suça ortak olursam, Allah'ın önünde benden yeni bir insan yaratmış olacaksın, aynı zamanda da insanların önünde beni bildikleri bir haneden, bilmedikleri yeni bir haneye sokacaksın. Benim bu duruma düşmeme razı mısın? Ben ikimiz içinde böyle bir duruma razı değilim. Annesi şöyle der: - Ancak insanlar bilmeyecekler. - Lakin Allah biliyor. Sonra kim, insanların bilmeyeceğinin garantisini verebilir? Sonra ben ne diyeceğim? Ve bilirlerse insanlar ne diyecekler? Onlara 'Haskil beni taciz etti, bunun için de onu öldürdüm' mü diyeceksin? İnsanlar sana inanmayacaklar, aksine şöyle diyecekler: 'Kızın evde seninleyken nasıl seni taciz edebilir?' Seni değil beni taciz ettiğini söyleme hakları yok mu? Sonra
taciz, sana da bana da olsa bizi açaltır. Ancak tek bir çözüm var ki, o da ilaç gibi iyi gelecek olan Allah'ın rızası olan yolu seçmek. - Allah'ın razı olacağı yol ne? - Onunla evlenmek ve istediğinde de onu terk etmek... - Sen zannediyor musun ki ben onu terk ettiğim zaman Haskil'i kötü ahlaklı olduğu için terk etti diyecekler? Yoksa yanında tütsüler yakıp, beni kötü ahlakım dolayısıyla terk ettiğini mi söylerler? - İnsanları onunla beraber evimize davet ettikten sonra, onu herkesin önünde kov. Onunla herkesin önünde sert ama edepli bir şekilde konuş. Babama Allah rahmet eylesin, biz yalnız başlarına kalmış iki bayanız. Ve bu nedenle Haskil, bu eve sahibiyle Defol Git Lanetli! 119 beraber girebilir. Hoş gelsin. Ancak şu an ev sahibi olmadığına göre, bu eve girmekten çekinsin. Ve eğer bir şey yapmaya kalkarsa da, Nekvva'nm amcalarından biri ona haddini bildirir ve sende amacına ulaşmış olursun. Annesi son durumu gözden geçirmek için gider. Göğsünden hüzün gider ve kızma şöyle der: - Böyle yaptığımız takdirde Haskil, senden de benden de nefret eder. Önemli olan nokta bu benim için. Çünkü bundan sonra bunun intikamını almak için bize ne yapacağını bilmiyoruz. Geniş şebekesi ve şerli ortağı Rum Kabilesi'nin Reisi'yle bir olup bize karşı ne plan hazırlayacak bilmiyoruz. - Nasıl yani? - Allah korusun, insanların önünde, ben onlardan yüz çevirdim, onlar da insanların önünde kendilerini alçaktılar ve reislerin önünde söylediklerini yaptılar, diyerek bu bahaneyle hatta daha da katarak, insanların bizim evimize girip çıkmalarını yasaklayacak, evin dışında da bizim hareketlerimizi kısıtlayacak. - Kimse beyaza siyah diyemez... Kızının söylediği sözleri başkalarıyla değiştirmeye çabaladığını gören anne şöyle der: - Yok kızım yok. Gerçek gerçektir. Hiçbir şey gerçeği değiştiremez. Veya aslında olana en yakını söylemekten başka hiçbir şey de fayda vermez. İlk olarak başımıza gelen dertler, Haskil'in yüzünden ve senin dışarıda kadınlar arasındaki faaliyetlerini de engelleyecek. - Hangi faaliyetleri kastediyorsun anne? - Her neyse. Boşver sen kızım. Kim bu kabileyi lanetli Haskil ve cemaatinden, şerli müttefiki Rum Kabilesi'nden kurtarabilir-se kurtarsın. Bunun için çalışsın. Allah da senin kabile kadınlar arasında sürdürdüğün çalışmalar da olmak üzere bunun için çalışan herkesin çalışmalarını mübarek kılsın! r 120 Saddam Hüseyin Aradan günler geçti. Haskil'e düşmanlığı ile bilinen gençlerden bir tanesi evlendi. Ancak bu genç, Haskil'in kesin makam verdiği reislerden bir tanesinin oğluydu. Ancak her ne kadar sürekli tenbih etse de vazgeçmediği bu tavırları, babasının değerini düşürdü. - Oğlunu, keşke ayaklanan akımla sürüklenip gitmeseydi diye düşünmekten vazgeç ey reis. Haskil, bu sözleri başka bir reise söyler gibi yaparak onu da söze ortak etti. Reis şöyle der: - Göreceksin reis, oğlum sonunda senin yanında yer alacak. Onun yaşındaki gençleri boş sözlerle kandırdılar. Ama bu gence gelince, benim babası olduğumu da bir yana bırakırsak, o Haskil ve Haskil'in müttefiki Rum Kabilesi Reisi'ne isyan edenlerin arasında olmaya karar verdi. Öyle ki Haskil ve Rum Kabilesi'nin Reisi, Şam ülkelerindeki Arap kabilelerini kontrolleri altına almaya çalışıyorlar, nüfuzlarını ve yağmacı politikalarını başta Mudtarra Kabilesi ve aşiretlerini kontrol altına alarak, genişletmeyi hedefliyorlardı. Rum Kabilesi Reisi'nin Haskil'i Mudtarra Kabilesi'nin başına reis seçmesi de bu niyeti gösteriyordu. Nekwa, bu gerçeği Salimle evlerinde babası, annesi ve kız kardeşi ile yaptığı görüşmeler esnasında öğrenmişti. Bu görüşmelerin tek amacı, birbirlerine olan
özlemi gidermek değildi. Aksine, kabile kadınları ve erkeklerini, Haskil ve nüfuzuna karşı ayaklandırma çabalarını desteklemekti. Salim'in liderlik ettiği ve sorumluluğunu üstlendiği Haskil karşıtı örgüt üyeleri, tamamen kabile dışına çıkarak, güvenli bir yere yerleştiler. Haskil, bu grupla savaşmaktan kaçmıyordu. Defol Git Lanetli! 121 Kabilede parçalanmaları ve kabileye dışarıdan müdahaleyi istemiyordu. Buna karşın yine de, Rum Kabilesi'nin Reisi'yle beraber, isyancılara karşı gizli saldırılar düzenledi. Bu direnişçilerin hiçbir mal varlıkları yoktu, gerilerinde ailelerine de hiçbir şey bırakmamışlardı. Yanlarında kendilerine yük olacak, hareketlerini kısıtlayacak kadın ve çocuklar da yoktu. Rum kabilesi, bu gruba saldırarak onları hüsrana uğratmak isterken, birçok kere kendisi hüsrana uğradı, hayvanlarına el konulurken, adamları da esir alındı. Esirler ancak evlerine el konularak ve bir daha saldırı düzenlemeyecekleri, kabilenin içişlerine ve Haskil ile aralarındaki sorunlara kanşmayacakları hususlarında kendilerinden söz alındıktan sonra serbest bırakılıyorlardı. t Nekvva'nm, Salim'in yönettiği örgütle ilgisinin ve bu örgütte görevinin ne olduğunu bilmediği genç bir arkadaşı evlendi. Kadm-erkek herkese açık ve yemekli düğüne Nekwa annesiyle katıldı. Düğünde, at yarışları düzenlendi, süvariler atlarının üzerlerinde, güneş batana kadar gösteriler yaptılar, kadınlar, şarkılar söylediler. Düğün adetlerine göre erkek kızlardan birinden kendisiyle dans etmesini isteyebilirdi. Kızın da bu isteği geri çevirme hakkı vardı. Bu dans, geçmiş yakma kadar, bu tür münasebetlerdeki halaya benzer... Kadın-erkek herkes dans edenleri alkışlardı. Haskil, kabilenin adetlerini benimsiyor ve eski reisin akrabalarına yakınlık duyuyormuş havası yaratmak istercesine yerinden kalkarak, Nekwa'ya doğru yöneldi. Nekwa başlangıçta bunu anlamazdan gelmesine rağmen, Haskil'in ona iyice yaklaşması, bütün şüpheleri ortadan kaldırdı. Ay, o gece dolunaydı. Nekwa, onun kendisini kaldırmak için geldiğim : 122 Saddam Hüseyin iyice anladığında bütün genç kızlar ve erkekler de ayaklanmışlar, bu manzara karşısında ne olacağını ateşli ve gergin bir şekilde bekliyorlardı... Nekvva, bu zor durumda gururla ayağa kalktı ve yürümeye başladı. Haskil, Nekvva'nın, dans davetini kabul ettiği için kalktığını zannetti. Ancak Nekwa'nm gözleri, kalabalığa gizlice karışıp uzakta bir mekana oturan ve yüzü, gözleri dışında tamamen kapalı olan Salim'e yönelmişti. Özellikle mart ayının soğuğunda Şam ülkelerindeki erkeklerin büyük çoğunluğu, yüzlerini soğuktan korunmak için kapatırlardı. Nekvva, yüzü kapalı olmasına rağmen Salim'i tanıdı... Sevgili, sevgiliyi tanımaz mıydı hiç?... Haskil ve diğerleri Nekwa'nın daveti kabul ettiğini düşünürken o, Haskil'e tek kelime bile söylemeden, insanların şaşkınlıkları arasında Salim'e doğru yürüdü. Herkes kendisini ve kabile halkını alçaltacağmı sanmıştı. O ise bunun tersini yaptı, kabilesini ve kendisini yüceltti. Salim'e doğru gidiyordu ancak hiç kimse onun 1 nereye gittiğini anlamamıştı. Anladıkları tek şey, Haskil'i reddet' tiği idi. Ona tenezzül etmeyerek yürüdü ve Salim'in önünde 3 durarak, kendisine elini uzattı: - izin verir misiniz ey örtülü genç? Onu tanımıyor gibi yapmıştı. Salim ayağa kalktı, ancak örtüsünü çıkartmadı. Tavrını da bozmadı. Ve keskin alkışların arasında dans başladı. Nekvva, reis Haskil'i reddederek aralarından başka bir genci seçtiğinde, bu, kabilede herkesin göğsünde heyecan uyandırmıştı. Bu şekilde Haskil, apaçık rezil olmuş oluyordu. Haskil ise bu durumun kendisine tesir etmediğini göstermek istercesine, ve içine düştüğü durumdan sıyrılmak için, histerik bir şekilde gülerek şöyle der: - Gençler, kuşlar her türlüsüne konuyor işte. Defol Git Lanetli! 123
Bunu söylediğinde gülüyordu. Ancak yerine dönerken sendeliyordu. Ve elindeki mendilini düşürdü. Gençlerden bir tanesi yanındaki arkadaşını itekleyerek şöyle der: - Mendilini yere düşürdü, bu iyiye işaret inşallah. Salim'in Nekwa ile dansı bitti. Orada hazır bulunan herkes büyük bir coşkuyla danslarını alkışladılar. Ve yüzü kapalı genci kaldırarak omuzlarına almak istediler. Ancak Salim, atma binerek oradan ayrıldı. Nekvva ve annesi de evlerine döndüler. _ Nekvva, annesiyle aralarında son geçen konuşmalardan, kabilenin kadınları arasında, Haskil ve Rum Kabilesi'nin Reisi karşıtı faaliyetlerde bulunduğunu, annesinin bildiğini keşfetti. Ancak hiçbir şey taşımamıştı. Bunu, karşısındaki kızı olduğu için yapmamıştı. Haskil'in hain ve kötü olduğunu bir kez daha anladığı için yapmıştı. Her kim güç yetirebilirse, onuna karşı direnmeliydi. Bunu kendisi başaramazdı. Kızının yapması da kendisine özel bir mutluluk vermiyordu. Ancak, kendisiyle alay ettiğini de öğrendikten sonra, içindeki tüm sevgi duyguları şiddetli nefret ve kine dönüşmüştü. Ahdini bozmuş, ihanet etmişti. Nekvva da, annesinin Haskil'e karşı hissettiklerini aralarında son geçen diyaloglardan anlamış, öğrenmişti. Onu öldürmek istediğini de biliyordu artık. Ertesi günü öğle vakti, Haskil, çobanlardan bir tanesini, Nek-wa'mn annesine göndererek, akşam kendisini ziyaret etmek istediğini haber verdirtir. Haskil, eski reisin karısının himayesi altında bulunan çobanlardan bir tanesini daha önceden ayarlamıştır. Çoban haberi, bir köle vesilesiyle iletir... Kadın bir süre tereddüt ettikten sonra kızı Nekvva'ya sorar: I 1 124 Saddam Hüseyin - Bu akşam Salim'in babasının evine gidecek misin? Nekwa, annesinden duymaya alışık olmadığı sorusunu garipser. Ancak yine de ona güvenir ve söyler: - Evet, gideceğim anne. Dünkü düğünden çıktıktan sonra Salim'in durumunu merak ediyorum. Çünkü Haskil hain ve yöntemleri lanetli. Kabilenin içerisinde onun ve Rum Kabilesi'nin Reisi'nin gözcüleri yayılmış durumda. Senin açından bir mahsuru yoksa gitmek istiyorum. Annesi içinde derin bir sıkıntı saklayarak şöyle der: - Hayır kızım, hiçbir sakıncası yok. Allah seni muvafık eylesin. Sana mutlu hayatlar diliyorum. Nekwa, annesinin kendisine bu sözleri veda eder gibi söylediğini fark eder. Ancak yine de Salim'e duyduğu hasretinden ötürü duraksamadan annesinden izin alır ve süratle evden çıkar. Güneşin batmasından hemen önce S alimler'in evine varır. Ancak, girerken kimsenin dikkatini çekmemek ister. Bunun için de evin arkasından dolaşır ve batı tarafında, aile bölümünün olduğu yerden girer. Salim'in ablası, annesi, kız kardeşi oradadırlar. Hepsi de onu, reisi geri çevirip, Salim'Ie dans edip durumu ortaya çıktıktan sonra, en güzel selamla selamlarlar... Reisi reddedip, Salim'e yöneldiğinde, Salim'in ailesi onun Salim'i tanıdığını bilmiyorlardı... Nekwa'nm bu yaptığı bedevilerin, orada bulunanların dillerinde dolandı durdu. Hatta bazıları ona, kasideler yazdılar. Sanki tüm süvarilerin kız ardeşi ve yüce gönüllüsü olmuş, kabile içinde şerefli bir yer edinmişti. Salim'in babası düğünden döndüklerinde kızının yanma yaklaşarak sormuştu. - Biliyorum, Nekwa Salim'i tanıyor. Ancak bildiğim kadarıyla, bizim evimizde ve sadece bir kere buluştular. Ancak, Nekvva'nm Defol Git Lanetli! 125 düğünde reisi reddederek Salim'Ie dans etmesi, olayın bildiğimiz kadarıyla gizli kalmadığına işaret ediyor. Beni temin etmek için bana gerçeği söylemeyecek misin kızım? Babasının bir yandan sevinç bir yandan da ilişkilerinin doğru temeller üzerine kurulmadığı düşüncesinden ötürü tedirginlik içinde olduğunu fark eden Salim'in kız kardeşi şöyle der:
- Baba, sen Salim'in diğer aldanmış gençler gibi aldanıp düşeceğine inanıyor musun? Sonra devam eder: - Ayrıca Nekwa güvenilmeyen insan tiplerinden biri değil ve Salim'i bilinmeyen bir sebeple seçti? Salim ve Nekvva, Salim ve cemaatinin durumu istikrara kavuşup, şu lanet reisten kurtulduktan sonra evlenmek için sözleştiler. Bu kararı benim önümde aldılar ve vaatlerine Allah'ı da şahit tuttular. Salim'in babasının gözleri sevinç gözyaşlarıyla doldu. - Allah seni hayırla müjdelesin kızım, sen benim içimi rahatlattın, Allah da seni rahatlatsın ve sana bereket versin. Salim'in kız kardeşi dönerek babasına şöyle der: - Lütfen baba, sana söylediklerimi gizli tut. Hatta Salim'in görüşünü de alarak annemin de onayını alalım. Salim'in bunu kabul edip etmeyeceğini öğrenelim. Bu sebeple Salim'in ailesi bu sefer Nekwa'yı büyük bir sevinçle karşıladılar. Salim'in annesi ve babası mutluluktan uçuyorlardı. Tabi ki Salim'in kız kardeşi de aynı durumdaydı. Koyun çobanı geldi ve Salim'in babası süt sağma işi için izin istedi. Karısı da kalkıp arkasından gitmek istedi ancak, Salim'in babası oturup Nekvva ve kızı ile kalmasını işaret etti ve şöyle dedi: 126 Saddam Hüseyin - Sana ihtiyacımız yok. Oradaki kadınlar ve kızlar seni temsi-len bu işi yaparlar. Sen kızımız Nekwa ile kal. Ben de en kısa zamanda geri dönmeye çalışacağım. Doğal olarak bu sefer, Salim'in kız kardeşi de eskiden yaptığı gibi, annesini babasıyla gitmesi için teşvik etmedi... Salim'in babası koyunlar için çıktıktan kısa bir süre sonra, Nekwa ve Salim'in kız kardeşi, köpeklerin havlayarak fırladıklarını fark ederler ve ne olacağını biliyorlarmış gibi beklemeye başlarlar. O esnada Salim'in annesi de dışarıda beklemektedir. İkisi gelenin Salim olduğuna karar vermek için köpeklerin susmalarını bekliyorlardı. Çünkü köpekler koştuktan bir süre sonra susarlarsa, gelen Salim demekti. Gerçekten de koşmalarının üzerinden fazla bir süre geçmedi ki köpekler sustular. Aradan bir dakika geçmeden de evin batı tarafından havlama sesleri geldi. İkisi beraber şöyle dediler: - Müjde! Aynı zamanda Salim'in kız kardeşi buna ek olarak şöyle dedi: - Buyur. Gözleri Salim'in gözleriyle buluştuğunda gülümsüyorlardı ve Salim gülümseyerek şöyle der: - Sanki şimdi gelenin ben olduğumu biliyordunuz ancak bu sözleriyle Nekwa'ya hitap eder gibiydi.. Nekwa, selamlaştıktan sonra şöyle der: - Evet, artık gelenin sen olduğunu nasıl bileceğimizi öğrendik. Köpekler yerlerinden fırladıktan bir süre sonra susarlarsa sen geldin demektir. Ama gelen yabancı ise havlamaları kesilmediği gibi yabancıyla uğraşmaktan da vazgeçmiyorlar. Ayrıca batı tara' fmdan fırlamaları da gelenin misafir olmadığının başka bir delili-Misafirler, daima misafirler için hazırlanan odanın olduğu doğu yönünden gelirler. T Defol Git Lanetli! 127 Salim bir kere daha gülümser ve oturarak Nekwa'ya sorular sormaya başlar: - Nasılsın Nekwa? - iyiyim, ya sen nasılsın? İşlerin nasıl? - İyi, her şey istediğimiz gibi. Lanetli reisin davetini reddedip, yerine yüzü kapalı bir adamı seçip onunla dans ettiğin haberlerini aldık. Yüzünden örtüsünü çıkarmamasına rağmen, bizim cemaatte, senin için senin de dediğin gibi, alicenap diyorlar. Lakin senin şu dans etmek için seçtiğin adama gelince, ortada dolanan genel laflardan başka bir şey bilmiyorum. Aslında beni pek ilgilendirmez de... Salim sözünü bitirir ve dışarıdan duyulmayacak bir sesle güler. Kız kardeşi ve Nekwa da gülerler ancak Nekwa bir yandan da şöyle der: - Bunun başka bir anlamı var mı Salim? Salim gülümseyerek cevap verir:
- Sen beni biliyorsun, bundan önce de Allah biliyor. Kardeşi gülerek söze karışır: - Ben de biliyorum! - Evet kardeşim sen de beni biliyorsun ama Nekwa ve benim bildiğimiz gibi değil. Uçü de büyük saadet ve keyif içinde gülerler. Sonra Nekwa şöyle der: - İşleriniz nasıl gidiyor? İşlerinizi sıkı bir düzene koymanız gerekir. Lanetli reisten kurtulmak için hazırlıklarınızı yaptınız mı?! - Azim ve istek bu yolda iki önemli unsur ey Nekzwa! Ancak bu iki unsurun etkili olabilmeleri için, hedefe ulaştıracak iyi bir plana ihtiyaçları var. Aynı şekilde plan da istek ve azimsiz olmaz. İstek ve azim muhakkak plansız bir işe yaramaz, biz bazı hesaplar yapıyoruz ve hesaplarımıza göre Rum Kabilesi'nin Reisi de Has-kil'den kurtulduktan sonra işlerimize kanşmaya kalkışacak. 128 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 129 *M Nekwa sorar: - Haskil'i yendikten sonra Rum Kabilesi'nin Reisi ne yapabilir? Özellikle de kabilemiz tek bir adam gibi hareket edip tek bir ağızdan konuştuktan sonra? Gülümseyerek ekler: - Kadınlar da aynı şekilde tek bir kadın gibi hareket edecekler. - Sen, Haskil'in bu kabileye yardımsız girdiğini mi zannediyorsun ey Nekwa? Sonra kabile zayıf duruma düşmeseydi nasıl reis olurdu? Kastettiğim zayıflık isteksizlik. Nefislerimizin, ahlaklarımızın zayıflığı ve kabilemizin önceliklerine verdiğimiz önemin yetersizliği. - Ancak her şeyin bir sebebi vardır. Sonuçları bilmek için öncelikle sebepleri bilmek gerekir. İsteklerin ve nefislerin zayıflığı baş sebep ve baş hasta olduğu zaman ey Salim, vücudun direnip de sağlıklı olması olanaksızdır. - Evet ey Nekwa, bu doğru. Ancak şu an zayıf olan sadece baş değil. Zayıflık ve hastalık artık baştan omuzlara indi, hatta ayaklara kadar ulaştı. Bu nedenle plana ihtiyaç var. Artık başın uzaklaştırılması veya başka bir başla değiştirilmesi sorunu çözmez. Baş başka bir başla değiştirilirse işler daha da ters gidebilir. - Ancak başın sağlıklı olması, prensip sahibi olması ve olumlu yönde işler yapması anlamını taşır. Cisminin diğer bölgelerinin de hastalıktan kurtulabilmesi için birçok şey yapabilir. - Evet, bu doğru. Tüm bunlar çerçevesinde işimizi sağlam yapmalıyız. Bunun için de olay Rum reisine dönüyor. - Ancak Rum reisi, önüne yeni bir hal çıkınca, tüm hesaplarını tekrar gözden geçirecek ve hesaplarını gelecekteki menfaatlerine yönelik yapacak, eskilere göre değil. Bu yeni hesaplarını gerçekleştirmek için de yeni reisle ilişki kurması gerekecek, eskisi ise ölmüş olacak... - Menfaat sahiplerinin bakışları, prensip sahipleri gibi değildir. Çıkarcılar, birçok kurban verseler bile, uzak gelecekte kendilerini bekleyen sona aldırış etmezler. Onlar için önemli olan, en kısa zamanda ne yapabilirlerse yapabilmektir. Ve kendilerini ne olursa olsun feda etmezler. Kendilerini diğer kabilelerden daha değerli görürler. Prensip sahiplerine gelince, onlar hesaplarını, bir tarafı batıl bir tarafı hak olan sorunu çözmek üzerine yaparlar. Olayı olduğu gibi kabullenip önemsemeden geçemezler. Asıl amaçları, bu anlayış üzerine, yanlış olanı değiştirmektir. Biz de hesaplarımızı belli ölçüler üzerine yapıyoruz. Ve tüm hesaplarımızı yaptıktan sonra, karar vereceğiz. Hedefimizi şu âna kadar belirlemedik demek istemiyorum. Haskil'i başımızdan atıp, özgürlüğümüzü kazanmak, başkaları ile ilişkilerimizde her türlü kararı kendimiz alabilmek hedefimizdir. Ancak demek istediğim, bu hedef uğrunda henüz açıkça yapıcı faaliyetlerimizin başlamadığıdır. Hedeflerimize planladığımız yöntemlerle ulaşmamız mümkün olmazsa Haskil'e yanaşmak için başka bir yola başvurmak zorunda kalacağız, bu durumda da sana büyük rol düşecek yüce gönüllümüz! Bunu gülümseyerek ve Nekvra'nm yüzündeki ifadeye bakarak söyledi. Nekwa şöyle der: - Allah sizi korusun ve size güç versin, hepinizi muvaffak eylesin ve sizlere yardım etsin.
jf; Hep beraber: - Amin, derler. Salim'in babası eve döner. Salim'in yüzünü ve omzunu öper. Salim de aynı şekilde babasını öper. Salim'in annesi kızma şöyle der: 130 Saddam Hüseyüı - Akşam yemeğini hazırla. Nekwa şöyle der: - İzninizle ben döneyim hala, geciktim. Salim'in annesi ve babası aynı anda cevap verirler: - Olur mu hiç kızım, senin için koyun kestik. Ama sen daima acele ediyorsun. - Ben amcamın cömertliğini biliyorum, bunu söylemeye veya ispatlamaya gerek yok. Zaten, Allah'ın yasakladıkları dışında biz tek evin insanları olduk. Salim'in babası cevaplar: - Evet, Allah'a hamdolsun. Ancak bu sefer kalmalısın. Akşam yemeği hazır kızım. Kız kardeşin, sütü, ekmeği, tereyağını hazırlamış olmalı. Bizimle bir lokma ye sonra da selametle doğru yoluna git. Nekwa, bu istek üzerine kaldı. İzin aldıktan sonra kalktığı mekanına dönerek, yerine oturdu. Akşam yemeği geldi ve Salim'in babası ellerini uzatarak şöyle der: - Bismillah. Herkes Bismillah dedikten sonra yemeklerini yediler. Yemeklerini bitirdikten sonra da şöyle dediler: - Elhamdulillahi Rabbilalemin.. Nekwa, annesinin evindeyken kendisine, Salim'in babasının evine gidip gitmeyeceğini sorduğunda, o akşam evde bulunmamasını istediğini çok iyi anlamıştı. Ancak Nekwa, annesinin bunu Haskil'le buluşmak için istediğine hiç ihtimal vermemişti. Bu nedenle de annesine hiçbir şey sormamıştı. Neşe içinde Salimler'in evinden döndükten sonra eve girer ve seslenir: Defol Git Lanetli! 131 - Anne! Anne! Ancak hiç kimse cevap vermez. O esnada, evin kadın ve erkeklerin odalarını birbirinden ayıran, ortadaki direklerin düştüğü dikkatini çeker. Aynı zamanda iki kısmı birbirinden ayırmak için koydukları minderler de düşmüş vaziyettedir. Evi bu şekilde görünce hemen geri döner ve çobanlardan veya hizmetkârlardan birinin evine giderek ismiyle seslenir: - Mercane!... Mercane!... Evin içinden cevap gelir: - Evet hala, diyerek koşarak gelir. Ardından da evde kim varsa toplanırlar. Hatta diğer hizmetkârlar, köleler, çobanlar hep beraber gelirler. Nekwa onlara annesini sorar. Hepsi beraber cevap verirler: - Halamız evdeydi. Ancak bizleri istemediğini söyleyerek nepi-mizi gönderdi. Kim gelecekti bilmiyoruz. Evlerimiz arka tarafta kaldığı için kimin geldiğinden haberimiz yok. Aralarından biri şöyle demek ister: - Haskil amca gelmiş olabilir... Ancak bunu söylemesine ramak kalmasına karşın kendisini tutar. Bunun Nekwa'yı zor duruma sokacağını fark eder. Ancak Nekwa durumu anlar. Ve şöyle der: - Birinizin filan amcamızın, diğerinin de falan amcamızın evine gitmesi gerekir. Annem onlardan birinin evinde olabilir. Siz kızlar, minderleri düzeltin. Erkekler siz de düşen direkleri tekrar takın. Erkekler ve kadınlar tüm yapılması gerekenleri yardımlaşarak yapıyorlardı. Erkekler direkleri yerlerine oturturken, kadınlar da düşmüş minderleri düzeltiyorlardı. Kadınlardan bir tanesi o esnada bağırır: - Hayır! Hayır!... Hala!... •¦**! 132 Saddam Hüseyin Ortadaki direkleri altlarındaki minderleri kaldırmak için çıkarmışlardı. Erkekler çadırın üst tarafını başları ve elleriyle tutuyorlardı. Aralarında Nekwa da olmak üzere kadınlar toplandılar.
Aralarından bir tanesi minderin birini kaldırdıktan sonra, ortaya çıkan iki ayağı gösterdi. Bu ayaklar, Nekvva'nın annesinin ayaklarıydı. Orta direk de başının üzerine düşmüş, annesinin başı parçalanmıştı. Orada bulunanlar, annesinin direğin ardından minderi çekmek isterken direğin yerinden oynadığına ve bu şekilde başına düşmüş olabileceğine karar verdiler. Olayı duyan herkes de aynı şekilde yorum yaptı. Sadece Nekvva, olayın böyle olmadığını tahmin etmişti. Ne olduğunu biliyor gibi içinden her şeyin yorumunu yaptı. Ancak bunu kendisine sakladı, hiç kimsenin önünde açıklamadı. Orada bulunanların yaptığı yorum, aşiret içinde yayılan tahmin olarak kaldı. Nekvva annesine acıyla ağladı. Öldüğü için değil. Son zamanlarında hayatının akışına doğru bir yön verip, Haskil'e başkaldırdığı için. Ağladı çünkü Haskil, ikisine de ihanet etmişti. Annesi, ona karşı bu kadar zayıf olmasaydı, onu ısrarla istemeseydi o da bunu yapmayacaktı. Ayrıca evde güvenilir iki erkek olsaydı, böyle bir şeye cüret edemezdi. - Ah bu alçak Haskil ve müttefiki köpek Rum Kabilesi Rei-si'nin şaraplarını renklendirecek cesur erkekler!.:. Ancak bu sözünü düzeltmek ister ve şöyle der: - Salim ve adamları... Erkeklerimiz... Onu yıkmak için ayaklanıyorlar ve bunu yapacaklar. Biz de kadınlar olarak onurumuzla onlara katılarak ehlimizi yücelteceğiz. Nekwa bu son cümlesini söylediği anda, hüzün tabutundan çıkmış gibi oldu. Bu cümle sanki ona hüzün duvarları arasından bir pencere açtı. Ve orada başka bir resim gördü. Defol Git Lanetli! 133 Sonra şöyle der: - Ancak Haskil, işlediği bu suçla, günahlarına yeni bir günah daha katmış oldu ve hesabı gerçekten çok ağır olacak. Bana fırsat verirlerse, onu Allah'ın adıyla, şiddetli bir azapla azaplandıra-cağım... Bunu söylerken, gelecekte yapacağı bir işi söyler gibiydi. Ve sanki bir teklif, bunu yapacağına delilmiş gibi şu an söylüyordu. Hatta hayalini kafasında çizdikten sonra bunu yapmaya kesin karar verdi. Sonra şöyle der: - Aynı zamanda annemin günahlarının bir bölümü böylece arınmıştır. Hatta inanıyorum ki Gafur ve Rahim olan Allah, Has-kil'in zulmü sonucu öldüğü için tüm günahlarını affetmiştir. Annem tövbe etmişti ve Allah isteğini gerçekleştirir, evlenmesini nasip ederse, Allah'ın rızasını kazanacağı şeyler yapacağına söz vermişti. Yalnız, Haskil bu işi, annem -bana daha önce anlattığı gibi- kafasına baltayla vurmak veya da onu hançerle yaralamak istediğinde yapmış olabilir mi? Yoksa bana ulaşabilmek için mi böyle bir plan kurdu ve annemi öldürdü? Ya da bunu anneme verdiği evlilik vaadinden kurtulmak için mi yaptı! ? Sonra kendisine dönerek sorar: - Önemli olan evlilik değil. Önemli olan son aylarda, onunla ilgisini kesmesiydi. Ona boyun eğmiyor, aksine ona karşı mücadele ediyordu. Onun gayrimeşru tekliflerini reddediyordu. Ve isyana, isyanın yoluna ve değişim esaslarına taraftar olmaya başlamıştı. Ancak melun, onu öldürdü. Hamdolsun ki öldüren o, oldu. Allah yüce olmayan ruhu aldı ve geride yüce ruhları bıraktı. Geride bizler kaldık... Ben, Salim, kız kardeşi, kabilenin temiz kızları ve erkekleri. Kabilemizi, Haskil ve ortağı Rum Kabilesi'nin Reisi'nden, bu büyük dertten kurtarmak için gereken her şeyi yapacağız... Allah'tan geliyoruz ve yine Allah'a döneceğiz. Allah sana rahmet eylesin anne... ' 134 Saddam Hüseyin Başından ve burnundan akan kanlar, omuzlarına bulaşmış bir ' şekilde kilimin üzerinde yatan annesinin üzerini bir çuvalla örttü. Eliyle başına dokunduktan sonra yaranın yerini buldu ve böylece darbenin direk değil balta darbesi olduğunu anladı. Ancak bunu kimseye söylemedi, sonra baltayı aramaya gitti. Aradan çok geçmeden onu, üzerindeki kan lekeleri temizlenmeden evin yakınında bir yere atılmış halde buldu. Sonra hizmetkârlarından sır saklamakta çok güvenilir olduklarını Salim'den öğrendiği -Salim onları Haskil hakkında haber toplamakta görevlendirmişti- iki tanesine durumu anlattı.
Bu iki hizmetkâr aynı zamanda Salim'in adamlarmdandı. Nek-wa kanlı baltayı, Salim'in adamları ve amcasının oğlu önünde ortaya çıkarttı. Bunun üzerine içlerinden bir tanesi şöyle der: - Böylece Nekwa'nm annesinin başına direk düşmesi sonucu değil, balta darbesi yemesinden ötürü öldüğü ortaya çıktı. Diğerleri de bu görüşü onaylarlar. Nekwa cevap verdi: - Evet, bu açıklama doğru. Ancak bu varsayımı belli bir süreye kadar saklamamız gerekiyor... Bunu size söylüyorum çünkü size güveniyorum, ayrıca siz Salim'in adamlarısınız, sizler, kabilemizin muhlis gençlerindensiniz. Bu sırrın şimdi ortaya çıkması, faaliyetlerimize zarar verir. Onlara Salim'le olan bağlarım bildiğini söyler. Aslında onlar, Nekwa'nm kadınlar arasında faaliyetlerde bulunduğunu zaten biliyorlardı. O meşhur düğün gecesinde Haskil'le dans etmeyi reddedip yüzü kapalı genci seçmiş olması da, onun bulunduğu safı apaçık ortaya koymuştu. Nekwa: - Baltayı torbanın içinde saklayın ve son güne kadar da ortaya çıkarmayın, dediğinde, Nekwa'nın Haskil'den başkasını kastetmediğini anlarlar. Defol Git Lanetli! 135 - Bu işi hain Haskil'den başka kim yapabilir? İçlerinden böyle dediler. Amcasının oğlu, Nekvva'ya üstü kapalı şöyle der: - Belki bu işi Haskil'in görevlendirdiği kölelerden, hizmetkârlardan veya çobanlardan birisi yapmıştır. Bunu dedikten sonra kendi içinde sorular sormaya devam eder: - Ama neden? Ve bunu yapan kim? Nekwa'nm hayatını da tehlikeye sokmuş olmuyor mu? Nekwa bunu neden fark edemedi? Sonra şöyle der: - Bizler Nekvra'nm akıllıca kurduğu planla karşı karşıyayız. Bu planını yürütmesi gerekiyor. Özellikle Haskil, Rum Kabilesi Reisi ve bozulmuş reislerden oluşan cemaate karşı sürdürdüğü faaliyetleri ortaya çıktığı takdirde, ne yapacağını çok iyi hesaplamış olmalı. Sonra şöyle der: - Onu uyarsam ne kaybederim? Diğer iki adam izin alarak dışarı çıktıktan sonra, Nekwa'ya, kendisine bir şey demek istediğini söyler, ancak aralarında kalmasını rica eder. Nekwa: - Güven bana, kimseye söylemeyeceğim. Sonra Nekwa daha büyük yaşta olduğu için susar. 136 Saddam Hüseyin 9. BOLUM Batıla Karşı Teşvik ve İsyan Zayıfların Kendilerini Güçlü Hissetmelerini Sağlar - Bu arkadaşımla beraber, HaskiPin evinize girdiğini gördük. Amcamızın kızı, kardeşimiz, bunu yaptık çünkü, annen köleleri ve hizmetçileri saldığında eve Haskil'in geleceğini anladık. Bundan emin olmak için de kendimize evin dışında bir nokta belirledik ve oradan izlemeye koyulduk. Evlerimiz arkada kaldığı için, oradan izleme imkanımız olamazdı. Hiçbir şey göremeyecektik. Onun girdiğini ve normalde yaptığından farklı olarak çok kısa zaman sonra da çıktığını gördük. Ondan sonra eve birinin girdiğini veya annenin -Allah rahmet eylesin- evden çıktığını fark etmedik. O laneti elinde, kanlar içindeki baltayla çıkarken gördük... Nekvva, onların ilk defa Haskil'i lanet olarak vasıflandırdıklarını görüyordu. Bu nedenle de böyle bir şeye cüret etmelerini garipsemedi. Kendi kendisine şöyle der: - Hak batılı yok eder. Eğer batıl zorba ise, hak da dilsiz taşı konuşturur. Batılın güçsüz olduğuna inanan herkesi güçlü kılar. Batıla karşı isyan ve teşvik, zayıfların kendilerini, prensip sahibi ve planlı kişiler gibi güçlü hissetmelerini sağlar. Tüm küstahlara, batıl üzere olanlara karşı, iman dolu göğüsleriyle karşı koyarlar. Defol Git Lanetli! 137 İşte bu iki adam da böyleydiler. Nekwa'nm evinde hizmet işlerine koşmalarının yanı sıra, Haskil'in yakın geçmişe kadar bu evde reis gibi hükümler vermesine,
hatta kabilenin reisliğini yürütmesine hiç aldırış etmeden, ondan korkmadan, söyleyeceklerini söylemişlerdi Nekwa'ya. Ve daha da eklediler: - Biz senin güvenilir adamlarınız. Sen bizim yaşadığımız evin hanımısın, bizler bu evde ailelerimizle beraber hayır içindeyiz. Ayrıca sen bizim alicenabımızsm. Hatta zulme karşı koyan, şerefli, temiz olan herkesin alicenabı. Biz senin gözcülerin ve korumalarınız. Bize ne emredersen, inşallah yaparız. Emirlerine isteyerek boyun eğiyoruz. Her istediğini yapmaya hazırız, çünkü senin aklına, temizliğine, ruhuna, iffetine ve üstün itilasına güveniyor, kabileye olan bağlılığına ve kabilenin menfaatlerini ön planda tuttuğuna inanıyoruz. Nekwa, bu sözleri duyduğunda gözyaşları yanaklarından aşağıya boşandı. Olgunlaştığı için kendisini zayıf görmüyordu. Haskil ve müttefiki Rum Kabilesi'nin Reisi karşıtı sürdürdüğü faaliyetler sayesinde de kendisini yalnız hissetmiyordu. Yanında çalışan bu iki kişinin sözlerini duyduktan sonra Salim ve cemaatinin isyan hazırlıklarında insanların nasıl içlerine kadar işlediklerini fark etti. Bu kişiler, zayıf kişiler olsalar, çoban veya hizmetkâr bile olsalar, Haskil ve müttefiklerine küçümser gözle bakıyorlar, onun alçak biri olduğuna inanıyorlardı. Onlar, insanlar arasındaki iş bölümünün, insanlığı ortadan kaldıracağını sandılar. Oysa insanlık, güçsüzlerin içinde saklanmış, batıla karşı savaş açmıştır. Hak ve hakkın simgelerini bulmadığı yerde ayaklanır. Ve batılın zorbalığının, baskısının karşısında asla yumuşamaz. Nekvva bunları kendi kendisine söylüyor, diğer taraftan da onları dinliyordu. Onlar söyleyeceklerini söylemiş bile olsalar, Nekvva, olayları içinden, tekrar değerlendiriyordu. Öyle ki, 138 Saddam Hüseyin hizmetkârları kendilerini dinlemediğini zannettiler. Düşünceleri bittiğinde, yanaklarına dökülen gözyaşları sevinç gözyaşlarına dönüşmüş gibiydi. Üzüntü ve acziyeti silen, yerine güç ve azim getiren gözyaşlarıydı bunlar. Onlara şöyle der: - Evet kardeşlerim, Selman ve Ömer, burada dediklerinizi iyi saklayın. Ben size haber verene kadar kimseye bir şey söylemeyin. Selman ve Ömer şöyle dediler: - Emrin olur hala. Oradan ayrıldılar ve amcasının oğlu Hazım'ı baltayı bir torbaya koyarken buldular. Kadınlar, akşam Nekvva'nm erkeklere yemek vereceğini düşünerek, annesinin cesedini sarma ve kaldırma işlemlerini tamamladılar. Erkek kardeşi de babası da olmayan Nekwa, akşam yemeği düzenlemeleri için amca oğullarından birkaç köleyi görevlendirdi. Annesinin ruhuna verdiği yemekte koyun kesildi, birkaç yere sofra kuruldu. Nekwa şöyle der: - Herkes annemin ruhu için yesin. Aşirette herkes onun ne kadar cömert olduğunu bilirdi. Anne ve babasından kendisine, koyunlar, develer, inekler, atlar kalmıştı. Haskil, anneme reis seçilebilmek için verdirdiği ziyafette ona az koyun kesmesini söylemişti. Sanki bunu isterken, içinden şöyle diyordu: - Bunların hepsi Nekwa ile evlendiğimde benim olacak ve bunlardan ne azalırsa benim mülkiyetimden azalmış anlamı taşır. En iyisi bunu Nekwa'ya tembih etmek. O iktisatlı bir insan. Nekwa annesinin ruhuna üç gün boyunca yemek vermeye 1 azmetti. Bunu yaparken de içinden şöyle diyordu: j Defol Git Lanetli! 139 - Belki fakirlerin yediği bu yemek, anne ve babamın günahlarından bir kısmını temizler. Annem yabancı olmasına karşın cimri olmadığı halde, Allah rahmet eylesin babam cimriydi. Onun hayatında yapamadığım, onun adına ölümünde ben yapmış olacağım. Babası öldüğünde ne yapmışsa, annesi öldürüldüğünde de aynılarını yaptı. Nekwa'nın evi 7 gün boyunca dolup taştı. Kabile kadınları, başına gelen bu dertten dolayı, onu yalnız bırakmamak için sürekli geliyorlardı. Hizmetçiler ve köleler, her gün, deve, koyun, ineklerden kesiyorlar, her gün yemek pişiriyorlardı. Öyle ki kabile köpekleri bile evin önünden gitmez oldular.
Hizmetlilerin evin dışına attıkları yemek artıklarını kapmak için birbirleri ile yarışıyorlardı. Kadınlar üç öğün yemek yer de, köpekler hiç yemek artığı ve kemik atılan evin kapısından başka yere giderler mi? Kadınlar gelirlerken yanlarında çocuklarını da getiriyorlardı. Nekwa da hizmetlilere, çocuklar için kadınlardan ayrı sofra kurmalarını emrediyordu. Hizmetliler, Nekwa'nın onayı olmadan yemek tabaklarını sunmuyorlardı. Tabaktaki etlerin yetip yetmeyeceğine kadar kontrol ediyordu. Çocukların hepsi sininin başına toplandıklarında, kalabalık olurlarsa, yemeği başka sinilere bölüştürtüyordu. Nekvva'nın bu hareketi üzerine akrabalarından biri şöyle der: - Hizmetçilerini rahat bırak ey Nekwa, bunlar çocuk, önemli değil, ne bulurlarsa yerler. Fazlası hayır... Nekwa şöyle cevap verir: - Onlar bizim hayatımızın gülleri ve geleceğin genç kızları, genç erkekleri. Onlara önem verir, cömert davranırsanız, büyüdüklerinde ziyafetin gereklerini bilirler. Çocuklarınızın, büyüdüğünde insanlığını unutup, kendisini büyük görmesini mi, yoksa gerçek nimet ve mülk sahibi Allah'ı tanıyıp etkilenmesi, Allah'ın kendisini yükseltmesini mi tercih edersiniz? 140 Saddam Hüseyin O esnada, çocuklardan bir tanesinin, kendisinden büyük çocukların çevresinde halka oluşturduğu bir et parçasını yakalamak istediği gözüne ilişir. Çocuk et parçasını almak için eğildiğinde yemek sinisini başına geçirirler. Başı ve yüzü yemek içinde kalır ve "ayy ayy" diye bağırmaya başlar. Nekwa yanma gider ve çocuğun yüzündeki ve kafasındaki yağları, yemek artıklarını siler. Sonra şöyle der: - Üzülme sen canım, ben sana tek başına yemen için başka bir yemek sinisi getireceğim, hem de üzerinde ondan daha fazla et olan bir sini. Nekvva bunu söylerken, çocuklardan birinin yüzüne bir avuç yemek fırlattığını görür. Çünkü o da aynı şeyi denemiştir. Nekvva bu durum karşısında gülmeye başlar, gülmesini saklamak için de fularıyla ağzını ve burnunu saklar... Sonra kadınlara döner ve hepsinin sinilerinde yeterince yemek olup olmadığını, her şeyin istediği gibi gidip gitmediğini kontrol eder. Gelenlerden birisi yemek yemeden ayrılmaya kalkarsa, hemen kendisine doğru getirilen yemeği gösterirdi. Bundan sonra onu özgür bırakırdı. Ancak yine de yemek yemeden ayrılmakta ısrar eden olursa, ona şöyle derdi: - Olur mu bu? Çocuklarınla evimizden yemek yemeden çıkacaksın, evin de evimize uzak sayılır, hiç olur mu böyle? Yine de evden yemek yemeden ayrılmakta ısrar ederse de şöyle derdi: - Sen Arapsın. Senin bizi üzeceğini zannetmiyorum. Senin nasibini almadan bu evden ayrıldığını görürlerse ne derler?! Nekwa misafirlerine bu şekilde muamele ediyordu. Kabilede ışıltısı her yere yayılmıştı. Artık sadece yakınlarının değil, uzaklarının da alicenabı oldu. Hepsinin ehli, hepsinin insanı oldu. Defol Git Lanetli! 141 Öyleyse iman, sabır ve güç sahibi Nekwa'mn, ehline ve kavmine en iyi, en akılcı, düzenli ve iffetliyi layık görüp, kavminin menfaatlerini düşünmesinden başka bir şey beklenebilir miydi? Nekvva için bu sıfatlardan daha uygun sıfat olabilir miydi? Evet alicenap Nekwa oldu. Tüm kavminin alicenabı oldu. Tüm gençler, yaptıklarında, konumlarında onun rızasını gözetmeye başladılar. Kadınlara örnek oldu. Tüm kabile kadınları, onun sıfatlarından birine ulaşabilmek için yarışa giriştiler. Nekvva'mn sadece kadınları ağırladığı ve evden dışarı çıkmadığı 7 gün sona erdi. Haskil, amcasının oğlu Hazım ile Nekwa'ya başsağlığı dilemek üzere ziyarete geleceği haberini gönderdi. Nekvva az kaldı itiraz edecekti. Ancak vazgeçti. Planına göre böyle oynaması, iki yüzlü davranması gerekiyordu. Bu nedenle şöyle der: - Ona bugün öğleden sonra, akşamdan önce buyurmasını söyle, Hazım. Amcama (Hazım'm babası) da söyle o da seninle gelsin... Hizmetkârlardan da Selman ve Ömer'i çağırır. Selman'a kahve yapma, Ömer'e de su ve ayran getirme görevi verir.
Sonra Nekwa iyice tembih eder: - Amcama söyle Hazım, eğer amcam yerini bırakamazsa, sizler yani sen, Selman ve Ömer, Haskil bir şey istediği takdirde yerlerinizi terk etmeyin. Ancak ben bir şey istersem yapın. Nekvva'mn ne emrettiğini iyice anladıklarında Selman ve Ömer şöyle derler: - Anlaşıldı, amca kızı. Hazım da şöyle der: - Anlaşıldı, kardeşim. Böylece evden ayrılırlar. Nekvva da evin misafir ağırlama kısmından aile kısmına geçer ve odadaki, elbiseleri ile ziynet eşyalarını koyduğu tahta sandığı açar... 142 Saddam Hüseyin Aylardan nisan ayıydı. Hava da güzeldi. Nekwa saçlarını taramak için oturdu, saçlarını taradıktan sonra kurdele ile bağladı. Ardından da gözlerine sürme çekti. Temiz elbiseler ve pardösü-sünü giydikten sonra, Haskil, amcası ve onlarla kim gelecekse, beklemeye başladı. Bir gece Nekwa Salimle, evlerinde buluştu. Salim'in babası, annesi ve kızkardeşiyle kararlaştırdıkları üzere, yanında Hazım, Selman ve Ömer ile geldi. Salim'i aile kısmında, kimsenin konuşmalarını duymayacağı bir yere çekerek, ona annesinin öldürül-,. mesi hakkında bildiği her şeyi anlattı. Salim şöyle der: - Şu anda Haskil'in hükmü ölüm. Nekwa: - Hayır Salim, söylediğin her ne kadar doğru bile olsa, benim fikrimi dinle. Ben farklı düşünüyorum. Bunun doğru bir yöntem olduğuna inansaydım, Allah rahmet eylesin, annemi onaylardım. İstersek bunu yapabilecek gücümüz de var. Ancak Allah'ın rahmetinden mahrum kalmamızı veya bir kadının yapacağı kötü işin sizi alçaltmasmı istemedim. Yalnızca bulunduğu yerde erkekler bulunmaz ve şerefi tehdit altında kalırsa, her kadının kendisini korumak için' tacize kalkışanı öldürmesi zorunlu hale gelir. Ancak ben, kendimi de annemi de bunu yapmaktan menettim. Fısıltıyla konuşmak için birbirlerine öylesine yaklaşmışlardı ki, her ikisinin de birbirlerine söyledikleri duyuluyordu. Salim şöyle der: - Buna kalkışmamızı doğru bulmuyorum. Bunu yapacak birile' ri varsa, kadınlar değil erkeklerdir! Defol Git Lanetli! 143 Nekwa başka bir planı olduğunu söyler. Salim, planını dinler ve kabul eder. Haskil yalnız, Hazım da iki çocuğuyla geldi. Adamlarından Selman ve Ömer de evdeydiler ve Hazım da dahil, her biri görevlerini biliyorlardı. Haskil, Nekwa'ya başsağlığı diledi. Ardından amcası ve Hazım'ı selamlayarak oturdu. Oturmasından kısa bir süre sonra, üzerindeki sıkıntıyı atmak için, bağırdan kuşlarının haberini getirdikleri mantarlardan söz açar: - Bağırdan kuşları çoğaldığında ve mantarlar beyazlaşıp çok olduğunda, o sene hayır senesi olarak kabul edilir. Her ne kadar, Nekwa'nm annesini kaybetmiş olsak da, kabilemizin Nekvrası ile bu boşluğu doldurduk. Haskil, kabilenin Nekwası demek yerine kabilemizin Nekvvası diyerek, kendisini kabiledenmiş gibi hissettirmek, Nekwa ile arasında gerçekten kabile bağı varmış havası yaratmak istedi. Kısa bir süre sonra Haskil şöyle der: - izin verirseniz, Nekwa ile sadece onu ilgilendiren, özel bir şey konuşmak istiyorum. Söyleyeceklerim Nekwa'nm babası hakkında. Aslında bunları, Nekwa'nm annesine söylemeyi düşünüyordum ama kader acele etti. Bu nedenle de gerekenleri, Nekwa'ya söylemeliyim. Nekwa şöyle der: - Onlar benim amcalarım. Sen de reisimizsin, -bizim reisimiz diyerek, onun tepki göstermesini engellemek istedi- onların huzurunda benimle konuşabilirsin. Haskil şöyle der: - Bana güvenip razı olursan sana söyleyeceğim, istersen onlara daha sonra yine de konuyu açabilirsin. İkinci bir defa niyetini belli etmek istemez ve şöyle der: 144 Saddam Hüseyin - Evet amcalarım, izin verirseniz bu aile içi bir mesele. Siz şimdi aile kısmına geçin, biz de burada reisle konuşalım.
Haskil şöyle der: - Aksine siz burada kalın, aile kısmına biz geçelim. Haskil sözünü bitirmeden, Nekwa'nın amcaları, Hazım, Ömer ve Selman aile kısmına yönelirler ve odaya girerler. Nekwa şöyle der: - Burası senin için daha rahat ey reis. Senin değil, onların kalkıp yerlerini değiştirmeleri gerekir. Reis bunu fazla önemsemez ancak şöyle söyleme ihtiyacı duyar: - Sen asalet kaynağısın ey Nekwa, üstün anlayışın tüm kabilede yayıldı. Ancak cömertliğin, herkesin dilinde dolaşır oldu. Nekwa, aldatmacasını daha da süslemek ister ve şöyle der: - Hepsi Allah'ın lütfü. Bir de sizin tabi ki reisimiz. - Söylemek istediğimi fısıldamak için size yaklaşabilir miyim? - Siz zahmet etmeyin, ben size yaklaşırım. Nekwa, aralarındaki yastıkları geçecek kadar kendisine yaklaşır. Haskil, seyrek olan bıyıklarını eğirdikten sonra şöyle der: - Pek münasip bir vakit olmamasına rağmen, adetlerimize göre, hüznü hayatımıza hükmeden bir unsur yapmamalıyız. Öyle ki bizim bir ayağımız şehirde, bir ayağımız çölde. Hayatımıza asıl hükmeden ise adetlerimiz. Kabilemizin adetlerinden bir tanesi de hayatın hareketliliğini devam ettirmek. Bunu yapıyoruz da Nek-wa, üzerimize düşen görev, üzüntünün hayatımızı durdurmasına izin vermemek. Öyle değil mi? Defol Git Lanetli! 145 10. BÖLÜM Kadınlar Sevdiklerinde ya da Nefret Ettiklerinde Nekwa, onaylar şekilde başını salladı. Haskil, kabile kadınlarının arasında kullandığı yolu kullanıyordu. Salim'in kabile erkekleri arasında kullandığı yol da buydu. Nekwa'ya kendisinin inandığı şeyleri hatırlatarak sözlerine başladı. Bu nedenle de, kendisinden çok emin konuşuyordu: - Biliyorsun ki, seni annenden ve amcalarından isteyecektim. Ayrıca sevgimin seviyesini de biliyorsun. Sana olan sevgim genel anlayış içinde kalacak demek istedi. Ancak daha sonra düzeltti: - Sana olan sevgimin derecesini biliyorsun. Nekvva'nm kabul eder gibi başını salladığını görünce daha da cesaretlenir ve şöyle der: - Buraya sana evlilik teklifimi sunmak için geldim. Yalnız kaldın, beraber mutlu olur ve mülkiyetlerimizi birbirine katarız. Bunu gülümseyerek söyledi ve sonra şöyle devam etti: - Eğer kabul edersen ki, senin Haskil'i kabul edeceğini zannetmiyorum, seni amcalarından isteyeceğim ve sana istediğin düzeni kuracağım. - Sanırım sen bu fikri bana daha önce açmıştın. Hayır olur inşallah. 146 Saddam Hüseyin Nekwa bu sözü söylediğinde, halk arasında dendiği gibi Haskil'in bıyıkları ve sakalları gülmekten parladı. Bu beklediği cevaptı. Bu nedenle coşku içinde şöyle der: - Ne zaman evleniyoruz? - Sabret biraz ey Haskil. Aralarındaki resmiyeti kaldırmak için ona reis demeden sadece ismiyle hitap etti. Haskil: - İşte sabrediyorum, başka? - Her şeyden önce, annemin ölümünün üzerinden sadece 1 hafta geçmiş olması yetmez. Benimle nişanlanıp evlenmen için, en az iki hafta geçmesi gerekir. Haskil, teklifine cevaben Nekwa'nm en azından yarm demesini temenni ediyordu. Onun bu kadar çabuk cevap vermesine bir türlü inanamıyordu. - Güçlü, cömert kız... - Beni dinle Haskil... - Dinliyorum. - Beni sadece amcalarımdan isteyerek, nişanlanmamız doğru olmaz. Onlara saygı duymama karşın, benim direk amcalarım değiller. 4. hatta 5. kuşaktan amcalarım olurlar.
Bunun için, nişanımızın tüm kabilenin aşiret reislerinin, kollarının, hepsi olmasa da kabilenin bilinen gençlerinin çoğunluğu nun huzurunda yapılmasını istiyorum. Haskil şöyle der: - Neden böyle bir şeye girişiyoruz? Sonra onca insanı nasıl doyuracağız? - Bu senin üzerine 4egu, ucu yapacağım. Kabile kızlarını yemek lüferindegörevlendireceğim. Kesme işine gelince, ailem geniş, senm ue develerin, ineklerin, koçların, koyunların var. Defol Git Lanetli! 147 Haskil bu durumu kabul etti. Ancak kendi isteği, hemen evlenmekti. Nekwa şöyle der: - Ve son şartım... - Söyle gözlerimin sürgün yeri. - Sana karşı olan isyancı grupla 1 haftalık ateşkes ilan edeceksin. Haskil'in yüzü sararır ve gayri ihtiyari şöyle der: - Bu şart neden? - Kabilenin, senin ardında bütünlüğünü istiyorum. Bunu senin de isteğin. Allah, bu bir hafta içerisinde kalpler arasında bir sıcaklık yaratacaktır. Senin yanında tavır alarak, bu olayda büyük rol oynayacağım. Özellikle de kadın isyancıların arasında. Kadının erkekler üzerindeki etkisini sen de biliyorsun... - Ve biliyorsun, kadınlar, düşmanlarım yendiklerinde daha katı olmalarına rağmen, istikrarı erkeklerden daha iyi sağlarlar. Haskil'in bu anda yüzü sararır. Ancak Nekvva, onu daha da sık' mamak için yüzüne bakmaz. Kadınları, erkeklere barış yapmaları hususunda baskı yapmaya teşvik edeceğim. Gerisi sana kalmış. Sana ne yapacağını söylememe de gerek yok herhalde. Sen her işin erisin. Son sözünü, onunla şakalaşır gibi söylemişti ama aslında bunu kastetmişti. Beraberce gülüştüler. Sonra Haskil şöyle der: - Sen gerçekten bir dahisin. Nekvva şöyle der: - Senin terbiyen bu ey Haskil. 3. şartıma gelince ve söylemeden önce... Haskil şöyle der: - Allah saklasın. 148 Saddam Hüseyin - Nefsi temizleyip iyileştirdikten sonra, öncesinde de sonrasında da koruyan Allah'tır ey Haskil. - Hayır olsun inşallah. ; - Acı hayırlı değil midir ey Haskil?... Nekwa bu sözleri onu ikna etmek için cilveli bir şekilde söyledi ve sözlerini sürdürdü: - 3. şartıma gelince, o gün kendisiyle dans ettiğim gencin evinde toplanacağız! Haskil, abasını eline aldı ve yerinden kalktı. Giderken fısıltı şeklinde şöyle der: - Bu şart tüm şartlardan daha kötü. Nekwa oturduğu yerden kaldı ve ona şöyle der: - Otur. Sevdiklerinde veya nefret ettiklerinde kadınların kurdukları planların, erkeklerin nice dahice planlarından daha ince olduğu ortaya çıkıyor. Haskil rahatsız bir şekilde oturdu. Nekwa şöyle der: - Kim zanneder ki Nekwa plan yapar da dahi Haskil bu planı anlamaz?... Bunu söyler ve bakışlarını, gözlerine diker. Bununla beraber, Haskil'e dahi diyerek, sırrını ortaya çıkarmış olur. - Ya Allah, söyle de yeni planı duyalım, öğrenelim. - Bugünden sonra seninle buluşmayacağım, sebebini de Allah'ın kaderi beni annemin yanma alana kadar söylemeyeceğimHaskil, sanki onun nasıl düşündüğünü öğrenmek için şöyle der: Evet, Allah rahmet eylesin. Kim tahmin ederdi ki evin tahtadan direği, insanın başına düşsün de öldürsün. Dilini dolaştırarak şöyle devam eder: Defol Git Lanetli! 149 - Ancak, o kaim, güçlü bir direk. - Evet, gördün mü Haskil, kader istediğinde, insanın başına neler geliyor? Hiç aklına gelir miydi, çadırdan evin, tahtadan direği düşsün de bir insan öldürsün?
Nekwa kısa bir süre sustuktan sonra tekrar konuşmasaydı Haskil, az kaldı sinirden çatlayacaktı. - Günü gelmemiş olabilir miydi?... Ancak, başı parçalanmıştı. Derin yarası dolayısıyla, az kaldı ortadan ikiye aynlacak hale gelmişti. Başı, derin yarası yüzünden az kaldı ortadan yarılacak haldeydi, dediğinde Haskil'i çileden çıkarmak istedi ve şöyle ekledi: - Tüm bunlar oldu çünkü herkesin belli bir günü var ey Haskil. inşallah Allah hayır istemiştir. Nekwa, Allah hayır istemiştir inşallah, diyerek aslında içinde-kini açığa vuruyordu. Ancak Haskil bunu, kendi düşündüğü gibi yorumladı. Nekwa, onu konuşmaya dahil etmeye çalışıyordu. Çünkü Haskil, suçunun keşfedilmemesi için, Nekvva'nın her dediğini onaylamaya başlamıştı. Ancak Nekwa'nm gerçeği bilmediğini sanıyordu. - Söyle ey Nekwa, hazırladığın planı ve planının amacı nedir? Nekwa şöyle der: - Seninle daha önce buluşsaydık, bunu sana daha önce söyleyecektim, annem ölmeden önce. Bununla beraber şimdi söylüyorum. Benimle dans etmek istediğinde beni çok şaşırttı ve annem daha ölmeden çok zaman önce, bir gün senin karın olmak için kendimi hazırladığımı saklamıyorum. Bunun için, kabile kadınlarının arasına karışıp, onların güvenlerini toplamaya çalıştım. Bunu evliliğimizden sonra da senin liderliğini kuvvetlendirmek için kullanacağım. Bunun için, orada teklifini kabul etseydim, kadınlar arasındaki etkimi kaybederdim. Biliyorsun Haskil, genç 150 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 151 J kızların ve genç erkeklerin düşünme şekilleri, olgun ve tecrübeli kadın ve erkeklerinkilerden farklıdır. Bu sebeple, aramızdaki yaş farkından ötürü, ben senin gibi değilim. - Aksine sen dahisin, planını söyle. Bilmiyorum aramızdaki yaş farkı benim mefaatime mi, yoksa ben gencim sen yaşlısın mı demek istiyorsun? - Her neyse, kadınlarla erkekler arasındaki yaş farkı, beş seneden az, 15 seneden fazla olmamalı. Erkeklerin olgunluğu kadınları tamamlamalı ve onu kadına tahammül eder kılmalı. Senin şu an bana tahammül ettiğin gibi. Haskil, bu söz üzerine sevinir ve gülümser. Sonra Nekwa, konuşmasına döner: - Düğün sahipleri önünde işin ciddiyetinin ortaya çıkmaması için aralarından birine yöneldim. Başkasına yönelmemin sebebi, ona veya buna gitmek istediğimden değil, aksine herhangi birinin evinde dans etmek istemeyişimdendi. Böylece aslında benim dans etmekten kaçındığım ortaya çıktı. Aramızdaki hislerin ne kadar eski olduğunu biliyorsun. Rastge-le birini seçmek istedim. Yaşlı bir adama doğru yöneldim. Gözlerim herhangi bir kişiye takılmadı. Bunun için de, aralarından yüzü kapalı birini seçtim. Hatta onun yaşlı biri olup, yüzünü soğuktan kapatmış olabileceğini düşündüm. O anda zayıf mum ışığından başka bir ışık da yoktu. İnsan yolunu bile zorla bulurdu. Sen bile bunun için sendeledin ve başının üzerindeki mendilini orada bulunanlardan bir tanesi tutmasaydı yere düşürmüştün. Kısa bir süre sonra, yüzünden örtüsünü çıkarmamasına rağmen, onun genç olduğunu tahmin ettim. Ancak "Elhamdülillah", iyi ki yüzü örtülüydü ve iyi ki yüzünden örtüsünü çıkarmadı. Eğer yüzü örtüsüz birini seçseydim. Belki herkes, seni de beni de alçaltacak birçok şey söylerdi. Haskil şöyle der: - Şimdi hâlâ onun kim olduğunu bilmiyor musun? - Aksine, şimdi biliyorum reis. Bunu resmi bir tarzda söyledi. Ona nasıl bilmediğimi zannedersin demek ister gibiydi. Haskil'i böyle sanmaya itti, sonra devam etti: - Aksine biliyorum, o, Salim'di. Zaten bu nedenle, davetin onun babasının evinde olmasını istedim. Böylece, onu bilerek seçtiğimi düşünenler, bu fikirlerinden tamamen sıyrılmış olacaklar. Seni eşim olarak seçtiğimi de herkesin bilmesini isterim. Çünkü sen, benim evime, kabile reisi olarak geldin. Ve onun yerine seni seçmemdeki amaç da sana olan sevgim veya vasıfların değildi. Seni reis olduğun için seçtim.
Nekwa gülümsedi, Reis Haskil güldü. Hatta kafasını geriye götürerek kahkaha attı. Bir anda, ziyaret sebebinin taziye olduğunu unutuverdi. Haskil şöyle der: - Sen nasıl istersen, Haskil, öyle yapar. Öyleyse, yedi gün sonra, Salim'in babasının evinde buluşacağız, öyle değil mi! ? - Evet, Allah'ın bereketiyle inşallah. Haskil ayağa kalktı ve mekanını terk etmeden önce şöyle der: - Öyleyse, kadınların davet işini sen üstleneceksin, erkeklerin-kini de ben. Müttefikimiz Rum Kabilesi Reisi'nin de düğünümüzü kutlamak için gelmesine ne dersin? - Hayır, istemiyorum Haskil. Kabilemizin içinde kalalım. Sana karşı gelenlerin ne yapacakları belli olmaz. Sadece senin varlığında davete katılsalar daha iyi olur. Müttefikimiz Rum Kabilesi Reisi'nin bunu anlayışla karşılayacağına inanıyorum. - Evet tabi, doğru... Allah'ın bereketiyle olsun. - Allah'ın bereketiyle. Haskil, Nekwa'nm amcalarına, Hazım'a, Ömer ve Selman'a veda ederek ayrılır. 152 Saddam Hüseyin Nekwa, düzenlenecek nişan konusunu konuşmak üzere, Salimle buluşur. Ancak Salim, ayrılmak için acele eder. Salim kendisine selam verir ve çıkar. Nekwa, babasının evinde kalır. Salim, atını, kaçamayacağı ve ihtiyaç duyduğunda hemen ulaşabileceği, babasının evine yakın ancak gizli bir yerde bırakmıştı. Salim, atına yaklaştığında, yüzü kapalı üç kişi, ellerinde kılıçlarla kendisine saldırırlar. Salim, bu saldırıya cesurca karşılık verir. Ay ışığı yüzlerine her vurduğunda, Salim de belki birini tanırım diye yüzlerine dikkatlice bakıyordu. Bakışlarından Haskil'i tanıyabildi. Özellikle de gözlerinden onun olduğunu tahmin etti. Ancak, diğerlerini tanıyamadı. Haskil'i ve diğerlerinden birini kollarından hafifçe yaralamayı başardı. Saldıranlar, kaçarak oradan uzaklaşmak zorunda kaldılar. Salim de atını tekrar bağlayarak, babasının evine döndü, içeriye girdiğinde kolundan kan akıyordu. Herkes şaşkınlık içinde yerinden fırladı. Nekwa da çığlığını tutmak için eliyle ağzını kapattı. Kız kardeşi de bir eliyle ağzını kapatmış, gözyaşları içinde kalmıştı. Annesi, kanı temizleyerek yarayı iyileştirmek için yanına geldi. Yaranın hafif olduğunu anlayınca korkusu hafifledi. O esnada babası yerinden kalkmadan şöyle der: - Geçmiş olsun oğlum, geçmiş olsun. Basit bir yara. Sonra sütü ısıttığı ateşe daha da yaklaşarak devam eder: - Hangi seneydi hatırlamıyorum, kabilelerden biriyle savaşıyorduk. Aralarından birisi beni mızrağıyla göğsümden yaraladı. Daha sonra ben onu mızrağımla öldürdüm. O at üzerindeydi, ben ise yerdeydim. Ona mızrağımı sapladığımda yere düştü ve bana, yakınımdaki bir ağacı tutmamı söyledi. Ben de tuttum. Mızrağım göğsümden çekti. Hatta şu an yaranın yerinde inek uyuyor, eskilerin dediği gibi, anneniz bilir. "İşte bu kor, oğlum." der ve elindeki ateşte kızışmış demiri oğluna yarasının üzerine koyması için uzatır. Salim, kızgın demiri i i Defol Git Lanetli! 153 yarasının üzerine koyar. Annesi ve Nekwa da kendisine yardım ederler. Ardından da yanlarında getirdikleri bez parçasıyla sararlar. Sonra saldıranları sorarlar. Salim şöyle der: - 3 kişiydiler. Birisini kolundan belirgin bir şekilde yaraladım. Diğerlerinden birini de fazla derin olduğunu sanmadığım bir şekilde yaraladım. Ancak, yarasından kılıcına ve elinin üzerine akan kanlarını gördüm. Daha sonra dönüp kaçtılar. Hepsinin yüzleri kapalıydı ama içlerinden birini tanıdığımı sanıyorum. Nekwa sorar: - Kimdi? Sanki Haskil olduğunu anlamış gibi sordu. - En önemli şey, gözlerine ve gözlerinin çevresine iyice dikkat ettim. Ayrıntıları anlatmaya başlar. Nekwa şöyle der: - Sanırım kim olduğunu tahmin ettim.
Salim kafasını Nekwa'dan yana eğerek, kulağına fısıldar: - Sanırım o idi. Salim'in babası bilmek istediyse de Salim onlara söylemez. Daha sonra dışarı çıkar, atının üzerine atlar ve cemaatinin yanına gider. Ertesi günü Haskil, düğün yemeğinin önemsiz detaylarını ve affetmiş gibi gösterdiği isyancılara kimin haber vereceğini konuşmak için Nekwa ile görüşmek ister. Nekwa, buluştuklarında, Haskil'in hiçbir şey olmamış gibi davranmasından, Salim'e ne olduğunu kendisinden saklamaya çalıştığım fark eder. Haskil, Nekvva'dan isyancılara kimin gönderileceği hakkında fikir ister. Nekwa'mn durumu anlayıp her şeyi ortaya koymasına fırsat vermemek için, onları affedeceğini söyler. 154 Saddam Hüseyin Bununla beraber, Salim'i de öldürerek, davet yerinin Salim'in babasının evi olmasını engellemek ister. Konuşmasını bitirdikten sonra, ayrılmak için izin ister. Nekwa, bilerek evin önüne kadar kendisiyle yürür. Eline her fırsat geçtiğinde, sağ kolundan tutarak, yaranın olduğu kısma bastırır. Haskil, Nekvva'nm kolunu her tutuşunda acıdan bağırıyor, elini itiyordu. Nekwa şöyle sorar: - Neyin var Haskil? Orada seni acıtan bir şey mi var? - Hayır, bir şey yok. Herhalde elimin üzerine uyudum ve bu nedenle canımı yakar oldu. Geçici bir şey, önemi yok. Sonra yürümeye devam ederler ancak Nekwa, unutmuş gibi yaparak, kolunu bu sefer daha şiddetle tutar ve iyice bastırır. Haskil, aniden bağırır. - Aaaaahhhh! Öldürdün beni... Kolumu bırak! Ancak bu sefer acının şiddetinden bayılır. Selman ve Ömer onu içeri taşırlar ve girişteki yatağın üzerine yatırırlar. Nekwa, o baygın haldeyken kolundaki sargıyı keşfeder. Ve tüm gerçeği olduğu gibi anlar. Aynen Salim'in dediği gibi, kolundan yaralanmıştı... Onu dostça ayıltmaya çalışmaktansa, yüzüne su atar ve hafifçe birkaç defa vurur. Ömer ve Selman kıkırdayarak gülerler ve gülmekten yüzlerini diğer tarafa çevirirler. Haskil ayılmaya başlar. Nekwa hiçbir şey bilmiyormuş gibi şöyle der: - Ne oldu sana Haskil?... Beni çok korkuttun. Bayılıp düştüğünde az kaldı bağıracaktım. Belki bilmeden biri kolunu incitti. Bunu yapan her şeyi hak ediyor. Nekwa bunu dediğinde, Haskil'e can simidi uzatmış oldu. Haskil, kendisine söylemek istemediğini böylece saklamış oldu. Defol Git Lanetli! 155 - Evet, böyle olmuş olmalı. Ancak ne oldu da düştüm? - Bir şeyin yok, acı korkma, acı en kuvvetli erkekleri düşürür. Bu senin zayıflığından değil, sonra sen benim kucağıma düştün. Haskil, kucağıma düştün, sözünü duyunca canlanır ve üzerindeki sıkıntı gider: - Senin kucağın benim hayatım. Onu kurduğum hiçbir planla elde edemedim. Ancak şimdi emniyetime kavuştum. - Ancak ben, senin kucağının büyük evin girişinde açık, birçok kadını kapsayacak genişlikte olmamasını temenni ederim. İkisi de gülerler ve Haskil ayrılır... Günler Salim için çok yavaş geçer. Cemaatindekilere davetin kendi evlerinde yapılacağını söylediğinde bazıları şöyle sordular: "Neden davet sizin evinizde veriliyor? Nekvva'nm nişanlanma-smdaki asıl amaç ne? Bu, Nekvva'nın kadınlar arasındaki faaliyetlerini kısıtlamaz mı? Haskil'in Nekwa ile evlenmek istemesindeki amacı, kabiledeki nüfuzunu artırmak ve kabileyi daha iyi kontrol etmek için kurduğu bir plan olamaz mı? Haskil'in kabilemizden biriyle evlenmek istemesinin ardında hainlik ve düzenden başka ne yatıyor olabilir? Başka biri şöyle der: - Haskil'in kabilemizden biriyle evlenmesi neden bizim için bir fırsat olmasın? Bir diğeri öfkeyle şöyle der: - Sen hedeflerini ve planlarını bu ihtimal üzerine mi kuruyorsun? Öyleyse hedeflerimize ulaştık.
Son cümleyi sarsılarak söyledi ve devam etti: - Evet, kadınlar, erkekler tehlikeli kararlar dışındaki kararlan alırken etkili olurlar ancak erkeklerin aldığı her karar, kadının isteklerine uygun olmaz. Bunun için de Haskil'i etkilesin diye düşünürken, Nekvva'yı kaybetmiş olacağız. En iyisi mi Nekvra'ya 156 Saddam Hüseyin bu evliliği kabul etmemesini nasihat edelim. Hatta onu engelleyelim. Bu işle beni görevlendirirseniz, ben yaparım. Bu sözü Nekvva'mn amca oğullarından birisi sarfetti. Sonra sözüne devam etti. - Hem de Salim'in evinde buluşmanın, bizi tuzağa düşürmek için hazırlanmış bir plan olmadığını nereden bilebiliriz? Oraya sadece o, diğer reisler ve yetkili adamları gelecek. Bizi sararlarsa ne kadar korkunç bir durum olacak. ; Herkes bu konuda görüşünü bildirmeye başladı, ancak Salim'in ı istediği yönde, hiçbir sonuç alınamadı. ] Salim de konuyu bağlamak için şöyle der: ] Burada konuşan tüm kardeşlerimin görüşlerine saygı duyuyorum. Ve hepsinin de kabilemizi üstün kılmak, durumunu düzeltmek, zulmü kaldırmak ve Allah'ın hükmüyle hükmetmek niyeti taşıdığını biliyorum. İnsanın korkusuzca düşünmesi onu üstün kılar ve kendisine özgürlük verir. Böylece hiç tereddüt etmeden karar verir. Sapkınlık ve zulüm karşısında susmaz. Reisin yaptığı zulüm ve sapıklıkları da örtmeyi kabul etmezler. Sizlerden ricam, şimdi söyleyeceklerime kulak vermeniz: Bizim planımızda Haskil ile barış yapmak yok. Kesin çözüm istiyoruz. Onu ve sahte reisliğini, beraberinde de Rum Kabilesi'nin Reisi'ni, ortak hedeflerini ortadan kaldıracağız. İşte bizim planımız bu ve bunu yapacağız. Nekvva'mn Haskil ile evlenmesi hususundaki tartışmaya gelince, Nekwa, Haskil'e evlilik şartlarından biri olarak, nişan davetinin babamın evinde yapılmasını sundu. Aynı zamanda da benim evinde. Yani bir isyancının evinde, bu da demek oluyor ki, daveti, kabile olarak biz vereceğiz. Her kim ki evinde davet verilirse, o kişi orada nüfuz sahibi demektir. Ziyafeti biz verdiğimize göre, Haskil de böylece babamın velayeti akma girmiş oluyor. Aralarında bulunanlardan birisi şöyle der: j Defol Git Lanetli! 157 - Bir büyüğümüz olarak izin verirsen Salim; ev sahibi, misafirin esiridir. Yani misafirin istediği dışında bir şey yapmaz. Şunu diyebiliriz ki, ayrıcalık sahibi olduğu değil, belli iltizam üzere hareket etmesi gereken bir haldedir ve yapması gerekenleri yapar. Salim şöyle der: - Söylediklerin doğru ve benim söylediklerime işaret ediyor. Bu ibare, misafire latife etmek için kullanılır. Ancak, misafire ekmek ve hurma sunarsak bize, yoğurt ve ekmek istiyorum diyebilir mi veya çorba ve et yemeği!? - Hayır, misafirin bunu yapma imkanı yoktur. Ancak ev sahibi misafirine, kendisinin sevdiğini değil elindekilerin en iyisini sunar. O da önüne sunulan her şeyi yer. Ev sahibinin elindekilerin en iyisini sunması adettendir. Bu nedenle, yatağın, çarşafın bile en iyisi hazırlanır. Adetlerin bir gereği de misafirin kendisine sunulanı kabul etmesidir. Salim şöyle der: Davete katılmalıyız ve hazırlıkları en iyi şekilde yapmalıyız. Sizi ayrıca, Haskil'in hainliğinden de temin ederim. Çünkü Nek-wa, tanınan tüm erkeklerin katılmalarını şart koştu. Böylece, en azından özrü olup kimlerin gelip gelmeyeceğinin bilinmesini istedi. Şartlardan bir tanesi de, gelirken hiçbir silah taşımamak, bu sert bir baston bile olsa. Davetin bizim evimizde olmasını şart koşarken, evimizde silah bulunmamasını şart koşmadı. Çünkü bizim ihanet etmeyeceğimizden emin. Bu manzara karşısında ilk olarak Haskil çok kuşkucu bir insan. Bu kabilenin haklarını gas-petti ve yabancı. Ona güvenmemek şart. Ancak davet, Nek-vva'nın daveti olduğu için, onun istekleri dışında davranmayacağını. Bu sebeple hepimiz orada, şartları yerine getirmek için silahlarımız da yanımızda olmak kaydıyla hazır bulunmalıyız. Herkes rahatlar ve şöyle derler: - Allah'ın bereketiyle.
Lk 158 Saddam Hüseyin Bazıları duyulacak sesle şöyle derler: - Salim her şeyi hesaplamış olmalı. Çünkü biz de onun bu sözüne dayanarak hepimiz geleceğiz. Allah işimizi bereketli kılsın. Nekwa, Salim ve babasının ısrarlarına rağmen, Salim'in babasının evinde her şeyi kendisi hazırladı. Amcasına da şöyle der: - Sizinle benim aramda bir fark var mı? Ayrıca inşallah biz tek bir aile olma yolunda gitmiyor muyuz? Hatta şu andan itibaren, Allah'ın haram kıldığı dışında biz zaten bir aileyiz. Salim'in babası şöyle der: - Ancak... Nekwa edepli bir şekilde amcasının sözünü keser ve Salim'e yönelerek şöyle der: - Bir şey söyle Salim. Salim'in tereddüt ettiğini görünce şöyle der: - Şu anda masraf ettiğin mallar sana geri dönmeyecek mi ey Salim? Öyle değil mi sevgili nişanlım? Niyetimiz inşallah evlenmek değil mi? Yoksa mallarını babanmkilerden ayırdın da bir davet verecek kadar malın mı kalmadı? Söyle! Konuyu aşmışcasma hepsi beraber gülerler. Defol Git Lanetli! 159 İL BOLUM Kabilemiz, Zayıf Reisleri Nedeniyle Zayıfladı ve Yabancılar Yüksek Mertebeleri Elde Ettiler Salim'in babasının evinde buluşma günü geldi çattı. Salim ve adamları, genci orta yaşlısı, ellerinde okları, kılıçları, mızrakları, demirden sopalan ile geldiler. Aralarından çok azı zırhlı ve kal-kanlıydı. Samimiyetleri, imanları yüzlerinden okunuyordu. Salim'in evinde, Nekwa ve Salim'in anlaştıkları üzere, Haskil ve Rum Kabilesi'nin Reisi'nin hainliklerine karşı hep beraber savaşma kararı aldılar... Her evden temsilciler, kabilenin aşiret reisleri, tanınmış kişiler, gençler, orta yaşlılar, yaşlılar, atma binenler, devesine binenler, ata binmeye güç yetiremeyen ve eşeğe binen yaşlılar, evi yakın olup yürüyenler hepsi gelmeye başlamışlardı... Salim'in babasının ev sahipliği yaptığı, Salim'in de ona yardım ettiği ancak ilk başta ters etki yaratmaması için ortaya çıkarmadığı davete beklenen herkes geldikten sonra Haskil, plandan habersiz, Salim'in babasından konuşma yapmak için izin ister. Salim'in babası elini sıktıktan sonra kendisine izin verir, Haskil şöyle der: - Buraya, Nekvva'nın isteği üzerine ve tüm kabileyi ilgilendiren bir mesele dolayısıyla toplandık. Kendisiyle evlenme talebi için 160 Saddam Hüseyin evlerine gittiğimde, bana sadece kendi evinde bu teklifi kabul etmesinin doğru olmayacağını söyleyerek, benden kendisini, siz amcalarının önünde isteyerek nişan yapmamı talep etti. Ben de kabilenin huzurunda, kabilemizin kudretini artırmamız için, evlenmek, evlerimizi ve mülkiyetlerimizi birleştirmek gayesiyle kendisiyle nişanlanma isteğimi kabul etmenizi rica ediyorum. Kabilemiz için bu hayırlı olacaktır. Bazı gençlere gelince, reislerine karşı gelerek, kabileden çıktılar. İzledikleri yolu doğru zannetmelerine rağmen, hata ediyorlar. Doğru olan bizim izlediğimiz yoldur. Ve oturur. Salim ayağa kalkar ve kendisini tanıtmaya başlar: Salim Mu-hammed'in oğlu, cesaretin oğlu, kılıcın oğlu, Hüseyin'in oğlu, Reşid'in oğlu, Ali'nin oğlu, mızrağın oğlu, Abdülmuttalib'in oğlu... Oğlu, bu kabiledendiler gerçekten. Hepsi bu topraklarda yaşadılar ve öldüler. Kılıçlarıyla, mallarıyla, çocuklarıyla bu kabilenin korumasında yayıldılar. Bildiğiniz üzere ben sözlerime maldan bahsederek başlamıyorum. Çünkü mal, şerefin, güvenin, düzenin ve hakimiyetin göstergesi değil, ancak ateşe götüren sebeplerden bir tanesidir. Ancak başka sıfatlar ve ameller varsa işte o zaman ateşten kurtulmak mümkün olabilir. Ben olduğum gibiyim. Sizin bildiğiniz gibi. Ve bu dünyada, ahi-retten önce, Nekvva'ya eşim olması için nişanlanma teklifimi ilan ediyorum, inşallah, eğer
kabul ederse, huzurunuzda ahdediyorum; güvenilir, muhlis ve vefalı olacağım. Her neyim varsa onundur ve o neye sahipse yine onundur. Mal varlığını her nasıl isterse o şekilde kullanır. Övülmeye layık sıfatları dışında hiçbir şeyinde gözüm yok. Özü iyi ve kendisi iffetli olduğu gibi bu sıfatlarını inşallah evlatlarımıza da taşıyacak. Allah evlatlarımızla beraber bizleri, tökezlemekten, şeytanın saptırmalarından ve kötülüklere yaklaşmaktan korusun. Defol Git Lanetli! 161 Eğer beni reddederse, ben, samimiyetle kabilemizin evlatlarından biri olarak, bir yabancının kendisine sunduğu teklife karşılık -Haskil'in az önceki teklifikendi teklifimi sunmuş olacağım. Yabancının teklifi, dediği esnada Haskil yerinden kalktı ve Salim'e doğru gitmek istedi. Kafasını rahatsız olmuş bir şekilde kaldırarak ve histerik bir şekilde bağırarak şöyle der: - Ben yabancı mıyım hey çocuk? Salim sakin bir şekilde cevap verir: - Ben kız kardeşimin kardeşiyim ve ben şu ana kadar Nek-wa'mn da kardeşiyim. O bizim kabilemizin Nekwası. Ayrıca çocuk değilim ben. Erkeklerin bulunduğu bu mecliste saygılı ol. Nasıl konuştuğunu ve neler yapabileceğini biliyorum ben. Salim'in sakin bir şekilde konuştuğunu fark edince, kendisini sıkarak oturmadan önce şöyle der: - Ben sizin reisinizim öyle değil mi hayır cemaati? - Buraya Nekvva'yla nişanlanma talebimi sizlere sunmaya geldim. Nekvva'yı açık artırmaya sunmak için değil! Salim, Haskil oturduktan sonra ancak kendisi hâlâ ayakta, duruken Haskil'in sözünü kesmek istemesine rağmen şöyle der: - Sen yabancısın Haskil, reisimiz unvanını taşısan bile, bizim kabilemizden değilsin. Haskil bu sefer sözünü keser ve şöyle der: - Ancak ben, bu zamanın en büyük reisi Rum reisinin emrindeyim. Salim döner ve şöyle der: - Rum Kabilesi'nin Reisi, istediği emri çıkarsın, sen ve senin enirine uyanlar da bu emri uygulasınlar. Bizi ilgilendirmezler. Ancak bizler, bu emirleri kabul etmiyoruz, insanların, haklarını, görevlerini, prensiplerini rollerini unuttuğu bir dönemdeyiz. Bir toplulukta insanlar üstlerine düşenleri yapmaz da tavizler artarsa, 162 Saddam Hüseyüı diğerleri de onların bu zayıflığından istifade ederek kendilerini gaflete düşürürler. Haklarını, görevlerini yerine getirmedikleri için de bizler sana, Rum Kabilesi'nin Reisi'ne, onunla yaptığın anlaşmalara, kavmimizin zayıflamasına isyan ettik. Kabilemizin şimdisini ve geleceğini savunuyoruz. Ve Nekwa'nın da bir yabancı için kavmimizi alçak düşüreceğini hiç sanmıyorum. Haskil, bir kere daha sözünü keser: - Onun karım olmasını istiyorum, adam! Bir önceki hitabında yaptığı gibi çocuk diyerek, Salim'i küçüm-semedi. Cevaben Salim şöyle der: - Ben de kendimi, ruhumu, halimi kendisiyle evlenme talebiyle sunuyorum. O kabilenin Nekwası. Eğer itiraz etmezseniz, hazırda bulunan kardeşlerim, kendisine samimiyetle şunu söylemek istiyorum ki, kararının ve arzusunun benim yönümde olmadığını açıklamadığı müddetçe ben de vazgeçmeyeceğim. Eğer beni istemediğini söylerse de, işte söylüyorum, onu elde etmek için kendisine daha fazla mal veya eşya sunmayacağım. Çünkü o fiyatı artırılacak bir mal, hizmet veya parça değil. Onun önünde sadece ahlak, anlayış, kendimi feda etme, kavmimizi yüceltecek her şeyin ziyadesinin ve de tüm temiz kalpli yabancıların, bizimle iyi niyetli ilişkiler kurup, sömürüden, yağmalamadan uzak duracağının sözünü verebilirim. Her halükârda, konuştuğumuz bu konuyu sonuca bağlayacak olan Ne.kwa'dır. Kendisi olgunlaştı, seçimini yapacak yaşa geldi. Evlenmek istemiyorsa da bu karan verecek olan kendisidir. Haskil şöyle der: - Evet, seçim Nekwa'nm şu an. Nekwa görüşünü açıkladıktan sonra da kimsenin farklı bir görüş söylemeye hakkı yok. Bunu söyledi çünkü sonuç olarak Nekwa'nm kendisini seçeceğini sanıyordu.
Defol Git Lanetli! 163 Herkesin bakışları, Salim'in babasından izin isteyerek ayağa kalkan Nekvva'ya yöneldi. O esnada erkeklerin arkasında, yerde kilimlerin üzerlerinde oturan kadınlar da ayağa kalktılar. Nekwa, kadm-erkek herkesi görebileceği bir mekana gider ve konuşmasına başlar: - Kabilemiz, şerefli bir tarihe sahip. Dedelerimiz izzetli ve vakarlıydılar. Kadınları, erkekleri hepsi izzet ve vakar sahibi iken kavmimiz, reisleri, şahısları emir sahipleri sebebiyle zayıflamaya başladı. Hatta öyle bir hale gelindi ki, erkekler, hayrı koruyamaz oldular. Manevi değerlerini kaybettikleri için, yabancılar küçümser oldu. Sonunda da içişlerimize karışmaya başladılar. Yüksek mertebelere ulaşabilmek için kabile ahalisine mevkiler dağıttılar. Sonunda da en alçakları olan Haskil, devşirme çocuk gibi ve herkesin de bildiği üzere birilerinin onayıyla başımıza geçti. Bir yabancı gelip de kabilemizin reisi oluyor veya onun sağında, solunda olanlar başka yüksek görevlere getiriliyorsa bizler de bu kabilenin kızları, oğulları olarak ihdasımızı korumaya, zilleti reddetmeye karar verdik. Ben, bu kavmin kızıyım. Siz de öyle. Bir yabancı ki Haskil de onlardan biri, bana yaklaşamayacak. Allah'ı ve sizleri şahit tutarak ilan ediyorum ki, sözümle, ihlasım-la, emanetimle amcamın oğlu Salim'in nişan teklifini kabul ediyorum. Onu başımın tacı yapacağım. Hayırlı olsun. Nekwa'nm bu konuşmasını, kadm-erkek, çoluk-çocuk, genç-yaşlı herkes büyük bir coşkuyla alkışladılar. Haskil de o esnada bağırıyordu. Ancak o kadar çok bağırdı ki, sesi kısıldı ve kimse kendisini duymaz oldu ve sesi boşlukta kayboldu. Her yerde sevinçten, tef, davul, müzik sesleri duyulmaya başladı. Yeni bir ruhun, kabilenin kız ve erkeklerinin evlenmesinde yeni bir yöntemin doğuşunu, tamahkar yabancıya karşı kabilelerinin konumunu ilan ediyorlardı. 164 Saddam Hüseyin Nekwa birkaç çizgi çizdi ve Salim'e doğru yöneldi. Kendisiyle dans etmesini veya o bilinen gecede yaptıkları gibi halay çekmelerini istedi. Haskil, ayrılmak için ayağa kalktı. Ancak Salim'in babası, ev sahibi ve davetin düzenleyicisi konumu itibariyle, ona oturmasını işaret etti. O da elem içinde yerine geri oturdu. Nekwa, Salim ile kabilenin bilinen dansım bitirdi. Bulunduğu yerde ayakta kalarak şöyle der: - işimizi sizin de rızanızla çözdükten sonra, kardeşlerim, amca oğullarım, benimle ve kabilemizle ilgili başka konular kaldı. Babamın kim olduğunu bildiğimiz konuğuyla, aslında atışmak istemem. Ancak hepiniz, dedemin ve dedelerinizin konumlarım, kabilemizi nasıl koruduklarını, yücelttiklerini, insanların durumlarının ne kadar iyi olduğunu çok iyi hatırlarsınız. Onlar bu sıfatları taşıyorlar ve üzerlerine düşen görevleri yapıyorlardı. İnsanların toplumlarını ve kendilerini yüceltecek manevi değerleri yoksa, orada zayıflık nefislerine girmeye başlar. Fikirleri, tabiatları yabancılarla karışmaya başladığında, nefislerinin sapıklıklarına ayak uydurduklarında, uygunsuz yakınlıklar kurduklarında artık bizim değer verdiğimiz maneviyatın, yücelik ölçütlerinin, kabile adetlerinin, övünüp kendimizi feda edeceğimiz sınırların dışına çıkmış olurlar. Babamın neden zayıf olduğunu biliyorum, annemin de neden giderek zayıfladığını sizlere anlatacağım. Onu alçaltan, zayıflatan olaylar, diğer taraftan beni güçlendirdi. Bu hayatta önüme çıkan zorluklar karşısında beni korudu. Onun gibi yolumu şaşırmamı engelledi. İşte bu nedenle de Has-kil'i reddederek, şehrimizin oğlunu seçtim. Kabilemizin oğlunu ve kavmimizin oğlunu... Defol Git Lanetli! 165 Nekwa, annesinden bahsetmeye başladığında Haskil, reddedilmesi ve konumunun bir anda değişmesinden sonra, başına gelebilecek yeni ihtimaller karşısında kendisini toparladı. Vücudu büzüşüp küçülmeye başladı. Kendi kendine konuşuyordu, aklının kendisini geriye veya ileriye götürmesini veya vücudunu toplayarak, olmazsa ayağını uzatarak oturmayı, ayağının uzun süre beklemekten uyuştuğunu düşünüyordu. Nekwa şöyle der: - Haskil, sadece reisin karısına değil, tüm kabileye komplo düzenledi. Kendisini, zamanın en büyük reisi olarak isimlendirdiği Rum Kabilesi'nin
Reisi'ni ben, Haskil'i isimlendirdiğim gibi isimlendiriyorum: İki alçak... Rum Kabilesi, biz yapmamız gerekenleri yapar, manevi değerlerimizi korur ve nefislerimizi hazırlarsak, en büyük kabile değil. Haskil sözünü keser: - Ben bir alçaksam siz iki alçaksınız kız! Nekwa şöyle der: - Saygılı ol. Ben bu kavmin Nekwası'yrm (alicenap). Eğer seni vasıflandırdığım vasıflardan hoşlanmıyorsan, bu vasıflarını terk eder yeni vasıflar edinirsin. Çünkü sözün amele hiçbir faydası yok. Yeni sıfatlar istiyorsan, bunu amelle karıştırmak, topluluğa kendini kabul ettirmelisin. Haskil sustu ancak Nekwa sözünü sürdürdü: - Kabileye dönerek- Babamı reislikten indirdiniz çünkü bunu hak etmişti. Ancak bir yabancının, kavminizin menfaatlerini düşünüp, sabit değerlerini koruyacağını sandığınızda yanıldınız. Buna dayanarak da Haskil'i reis olarak seçtiniz. Prensiplerinizi ve HaskiPin geçmişini, kabilemize onun hakkında ulaşan haberleri unuttunuz. 166 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 167 Uf Öyle ki, onurlu reis İbrahim, önceliklerine uymaması ve kendisini insanların önünde zor duruma düşürmesi nedeniyle, onu himayesinden, şefkatinden kovmuştu. Yusuf ve Mahmut da aynı şeyi yaptılar... Haskil kabilemizin reisi olduğunda, bu ona yetmedi. Bakkal dükkanını genişletmek isteyen küçük bir tacir gibi, tüm bölgeyi kontrolü altına almak istedi. Dediğim gibi, ona reisimiz olmak yetmedi. Bunun için de annemle evlenme planları kurmaya başladı. Başında sahibi bulunmadığı ve amcamızın kızı olmağı için onu tatlı dille kandırdı. Anneme, evlenmek isteğini açtığında o da inandı. Bunları söylediğinde gözyaşları gözlerinden boşalıyordu. Çünkü biliyordu ki, annesi Haskil ile olan ilişkisinde bu sınırlar çerçevesinde kalmamıştı. Bildiklerini içine bastırıp boğulacak hale geldiğinde, gözyaşları seller gibi boşanmaya başladı. Bu nedenle de bir süre sözünü kesmek zorunda kaldı, bu esnada, bir grup, oturan erkeklerin arkasında halka oluşturdular. Alkışların arasında hararetle şiirler, kasideler söylemeye başladılar: Zalimleri yen kardeşim, cihat da hak feda da hak... Kadınlar ve erkekler, halkanın içine girdiler. Bu sıcak ortama, Nekvva'yı da çağırıyorlar, aynı zamanda da Haskil'i lanetliyorlardı. Haskil ise yüzü sapsarı kendisini sorguluyordu. Neden Nekwa kendisini reddedip Salim'i seçtiğinde atma atlayıp kaçmamıştı? Sonra tekrar kendisine sorar: - Acaba her şeyi söyleyecek mi? Eğer her şeyi söylerse, beni reislikten menetmezler, keserler. Bu noktada şöyle der: - Ben onların zayıfıyım. Böyle söyleyerek, onlara sığındığını, himayeleri altında yaşadığım kastetmek istiyordu. Bunun için, beni öldüreceklerini sanmıyorum. Çünkü Araplar, zayıfları öldürmezler. Sonra şöyle ekler: - Ancak ben onların reisi oldum, himayeleri altında, zayıf olarak kalmadım. Bu nedenle de beni korumaları hakkımı kendim yok ettim. Haskil bunları kendi kendine söylüyordu ve hiç kimsenin kendisiyle konuşmadığını fark etti. Bire bir olmak suretiyle bile kendisine konuşacak bir insan aradıysa da bulamadı. Nekwa kendisini reddettiğinde her şey bitmişti. Hatta piposunu yakmak için ateş istediği kişi bile, ona ateşi sunmak yerine önüne atmayı tercih etti. Bunu, bugünden önce talep etmiş olsaydı, çevresinde hazır birçok kişi bulabilirdi. Şimdi ise, önüne atıverir olmuşlardı. Haskil kendi içinde konuşmasına devam ediyordu: - Bunların hepsi basit şeyler, ama tehlikeli olan, mallarıma göz dikmeleri. Korkarım ki bunlar, burcuma da el koymak isteyecekler. Ancak burcum, onların sınırları dahilinde değil. Ortağım Rum Kabilesi Reisi'nin himayesinde ve onun burcuna çok yakın bir yerde. Bu nedenle de benim burcumu, içindeki altınlarımı, gümüşlerimi, onlara ve başkalarına verdiğim borçları yazdıkları hesap defterlerimi, hepsini koruyacaktır.
Haskil biraz rahatlar ancak hemen ardından: - Ancak Nekwa, benim hakkımda bildiği her şeyi söylerse beni öldürürler. Gerçi o, kavmini alçaltacağı için her şeyi söylemez, sadece annesiyle nişanlandığımı söyler. Gözyaşları aktıktan sonra Nekwa tekrar konuşmasına döner: - Bir gün kabile reisinin karısı olmuş bir kadının başkasıyla evlenmeye kalkması ayıp sayılır. Bu durumun bir istisnası vardır. Kadın kendisini korumasız ve yalnız hissederse aynı zamanda kendisiyle evlenmek isteyen, k' bilenin efendilerinden biriyse, böyle bir evlilik söz konusu olabJir. Annem, Haskil'in isteğine uydu. Haskil, maneviyatı incinmiş gibi yt.parak cevap verir: 168 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 169 $ - Bu aşağılık bir iddiadır, kabul etmiyorum. Haskil eline, oradan ayrılmak için fırsat geçtiğini zannederek ayağa kalkar. Ancak, Salim babasına işaret eder ve babası da herkesin susması ve yerlerine oturması için önündeki kaba vurarak ses çıkarır. Haskil'in arkasında duran iki genç, omuzlarından bastırarak, Haskil'i yerine oturturlar ve en aşağıya itene kadar bastırırlar. Nekwa sözüne devam eder: - Allah rahmet eylesin annem, Haskil'le evlenmeyi kabul etti. Ancak Haskil, annemin bu durumu benden sakladığını düşündü. Ve bana da gelerek, benimle nişanlanmak istediğini açıkladı. Sinirlerimi kontrol ettim ve onu kovmadım. Çünkü onu reddettiğimde anneme ve bana karşı plan hazırlayacağından korkuyordum. Ayrıca onu reddettiğimde, yaptıklarının keşfedildiğini zan-nedecekti. Bu arada, kadınlar arasında onun karşıtı eylemlerimi sürdürmeye devam ettim. Aynı görevi diğer taraftan, erkekler arasında da Salim yürütüyordu. Planlarımız iyice düzene girdiğinde, Salim'in nişan teklifini kabul ettim. Ancak bunu saklamaya karar verdik. Yine de Allah'ı ve kız kardeşi Semiye'yi nişanımıza şahit tuttuk. Sonra annesi, babası öğrendiler nişanımızı. Haskil benimle dans etmek istediğinde kendisini, Salim'i sevdiğim veya onunla Allah'ın kanunlarıyla evlenme kararı aldığımız için reddetmedim. Ben bu kararı alırken sizi sıkıntıya sokmak istemedim. Erkek ve kız kardeşlerim, amcalarım, -onun talebini kabul ettiğim zaman sizleri, kadınları davet ettiğim önceliklerimi alçaltacağıma inandım. Eğer onu kabul etseydim, Allah korusun, birçoğunuz, belki de tüm kadınlar, Haskil'in, yeryüzünde müttefiki Rum Kabilesi'nin Reisi ile beraber Allah gibi hükmü var, diyecektiniz. Arap kadını karşılık veremiyor, erkekleri susup yüzlerine bakıyor diyecektiniz. Nekwa annesinin katilinden bahsetmeye başlar ve şöyle der: - Ey Ömer, Ey Selman, Ey Hazım. Baltayı içine koyduğunuz torbayı getirin ve ne gördüyseniz, bana ne anlattıysanız söyleyin. Üçü gelirler ve gördüklerim orada bulunanlara anlatırlar. Haskil'in önüne gelerek, oturanlara olayı canlandırırlar. Balta ile Haskil'in başına vurmaya başlarlar ancak Haskil, derin üzüntü, keder ve korkudan hiçbir şey hissetmez. Hatta içlerinden bir tanesi, kendisini uyardığında kabustan uyanmışcasma yerinden fırlar. Baltayı gördüğünde de o hal içerisinde şöyle der: - Ürküttünüz beni kardeşim. Biliyoruz... Biliyoruz... Ancak hata ettiğini anlar ve şöyle der: - Nekvva'nın annesinin baltasını kim bilmiyor ki!? Hepimiz biliyoruz. Bunu duyan, sağında solunda oturan, ayakta dikelen herkes, Haskil'in içine düştüğü bu alçak duruma güler... Nekwa şöyle der: - Kavmimin kızları ve erkeklerinin önünde, annem ve benim, mücrim Haskil ve köpek ortağı Rum Kabilesi'nin Reisi ile olan hikayemizi açıklıyorum. Sizlerin alicenaplığı benimkine üstün geldi. Tarihinizden bu yana taşıdığınız imanlarınızla benim hakkımı alıyor. İmanla yüceltilmiş ve sabitleştirilmiş hak, kavminizi diğer kavimlerden üstün kılıyor. Böylece sizlere ve haklarınıza saygı duyuyorlar. Bunu korumanız için dua edeceğim. Ve yerine oturdu. Yoğun alkışların arasında halkı daha da coşturmak isteyen Salim de, bir kaside okur.
Haskil yerinden kalkar ve şöyle der: - Nekvra'nm yaptığı suçlamalar çok tehlikeli. Özellikle de annesinin katili hakkında olanlar. Çünkü bunu ben yapmadım. 170 Saddam Hüseyin Aynı vakitte ve aynı yerde toplanmak koşuluyla, Salim'in babasından kendimi savunmak için yarma kadar süre istiyorum. Ve hepimiz burada gördüğünüz gibi silahsız olacağız. Abasını açar ve elbiselerinin altında silah gizlemediğini gösterir. Salim'in babası, sağında solunda oturan herkesin görüşünü aldıktan sonra şöyle der: - Talebini kabul ediyoruz Haskil. Yarın aynı vakitte, Allah'ın izniyle silahsız olarak buluşacağız. Ve gelenlerde de silah olmayacak. Savunmam dinledikten sonra kararımızı vereceğiz inşallah. Salim, elini kaldırarak babasından izin ister ve ayağa kalkarak şöyle der: - Bugün Haskil hakkında duyduğumuz bütün tehlikeli şeylerden ötürü, mahkemesi boyunca reisliğini durdurmamızı öneriyorum. Bir taraftan orada bulunanlar, Salim'i onayladıklarını göstermek için alkışlarlarken, diğer taraftan da Haskil, boş yere itiraz ederek şöyle der: - Beni reisleriniz seçti, hepiniz seçmediniz. Hakkımı istiyorum. Salim şöyle cevap verir: - Senin genel ve reisler olarak vasıflandırdığın herkes burada ve hepsi de benim teklifimi onaylıyorlar. Bu durumda, celse başkanının görüşünü kabul etmek zorundasın. Salim'in babası şöyle der: - Kız kardeşlerim, erkek kardeşlerim, sizlerin sıcaklığına dikkat ettim -bunu söylerken herkese hitap etti-. Size sunacağım teklifi kabul edenlerin ellerini kaldırmasını istiyorum. Yalnız sizden ricam, reşit olmayanların bu oylamaya katılmamasıdır. Salim'in babası sözünü bitirince Haskil, konuşmak için elini kaldırır. Ve herkese hitaben şöyle der: - Kız kardeşlerim ve erkek kardeşlerim, öncelikle de kadınlar -" böyle diyerek kadınları öncelikli kıldığını ve onları ikna edebileDefol Git Lanetli! 171 ceğini zanneder- şu anda siz zor bir durum içindesiniz. Şimdiniz, geleceğiniz, kavminiz, uzak geleceğiniz ve özellikle Rum Kabile -si'nin Reisi'yle düzenlediğimiz ilişkiler hakkında karar vermek durumundasınız. Salim'in babası ile ben içeride baş başa iken, kavmin bütün reisleri ve erkeklerinin tek tek içeri girerek görüşlerini bildirmeleri yoluyla bu olayın çözülmesini teklif ediyorum. Haskil böyle demişti ancak; kadınlara öncelik verdiğini ifade ettiğinde ve erkeklerden de sadece reislerin ve belirli kişilerin oy vermelerini öngördüğünde, gerçek yüzü aynaya yansımış oldu. Salim'in babası, topluluğun dikkatini çekmek ve kendisini dinlemelerini sağlamak için önündeki tabağa vurur ve şöyle der: - Seçimleri, kendi adetlerimize göre yapacağız. Kadm-erkek herkes seçimlere katılacak ve seçim el kaldırma yöntemiyle olacak. Kim daha fazla oy alırsa, o kazanır. Haskil'in, mahkemesi sona erene kadar reisliğinin dondurulması teklifini de oylamaya sunacağız inşallah. Salim'in babası sözlerini bitirip Salim'in teklifini oylamaya sunmak istediğinde Haskil, tekrar söz almak için elini kaldırır. Salim'in babası kendisine izin verir ve Haskil şöyle der: - Ey Salim'in babası! Neden üzerinden uzun yıllar geçmiş bu adetlerin yerine yeni adetler koymuyoruz? Salim, babasından izin alır ve şöyle der: - Her şey tarihimizden bir parçadır. Adetlerimizin yaşaması veya donması, onu sürdürüp sürdürmeme kararımıza ya da onun önünden fark etmezcesine geçmemize bağlı. Senin teklifin, değişik bir teklif. Bazı erkekleri diğerlerinden üstün tutuyor, aynı zamanda da bazılarının seçim haklarını ellerinden alıyorsun. Kadınlara erkeklerden önce hitap ederek, onları ayrıcalıklı gördüğünü ima etmeye çalışıyorsun, ancak; kadınların tümünü şimdide ve gelecekte, şimdiyi ve geleceği ilgilendiren bütün kararlara ortak olmaktan men ediyorsun. 172 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 173
¦ ^ T*!v. ?* £ '3s Bizim sunduğumuz seçim teklifi, seninkinden daha adil ve halk arasında daha yaygın. Senin bu yönteme itiraz etmenden, adetlerimizi anlamadığın da ortaya çıkıyor. Sana göre, mevki sahibi insanlar oy kullanabilir. Sıradan bir vatandaş oy vermek istediğinde bu önemsenmeyebilir ancak; ismi Haskil olursa bu kişi, ön plana çıkar. Oturumları istediği gibi idare eder, istediğini erteler, görüşü o-naylanmazsa ayrılıklar ve anarşi başlar. Ayrıca cemaatler kurup kendisine karşı çıkanların amaçlarına gelince; adetlerini sürdürmek, zorunlu değişikliklerin yapılmasını sağlamak, kavmimizin gelişmiş kanunlarına ayak uydurmak, bu kanunları korumak, uygulamak ve bizlere miras kalan adetlerimizi düzenlemektir. Bu noktada her iki tarafın da amacı ortaya konmuş olduğuna göre, burada bulunan amca ve kardeşlerimden farklı görüşleri o-lanlar varsa, görüşlerini bildirmelerini istiyorum. Salim'in cümlesini bitirmesiyle beraber, orada bulunanlar, Sa-lim'in sözlerini onayladıklarını ve adetlerini devam ettirmek istediklerini ifade etmek amacıyla onu alkışlarlar. Böylece kavimlerini yüceltmiş oldular ve boş heveslerini zayıflattılar, onlardan tamamen ya da en azından Haskil'in reis olarak gelmesinden sonra onları akıllarından, vicdanlarından, prensiplerinden, kılıçlarından ve değer yargılarından uzaklaştırdığı ölçüde uzaklaşmış oldular. Salim'in babası, Salim'in teklifini oylamaya sundu. Kadm-er-kek, herkesin katıldığı oylamada Salim tüm oyları alarak kazandı. Ancak Salim'in babası, Haskil'in önünde oturan bir grup kadın ve erkeğin, ellerini yarı kaldırdıklarını, kendisinin o yöne baktığını görünce de indirdiklerini fark eder. Bu nedenle Salim'i uyarır. Salim de şöyle der: - ikna olmayanlar ellerini kaldırmasınlar, bu sebeple hiç kimseye zarar verilmeyecektir. Onlar da şöyle cevap verirler: - Hayır, biz teklifini kabul ediyoruz. - O esnada hepsi ellerini kaldırırlar ve teklif kabul edilir. Defol Git Lanetli! 175 ¦<•¦<*, 12. BOLUM Haskil, mahkemesinin yapılacağı aynı yere ertesi günü tekrar gelmek üzere oradan ayrılır. Diğer taraftan halk da dans edip halay çekmeye, şarkı söylemeye, dolaşmaya gider. Herkes seçimini, ne yapmak istediğini, kendisini en iyi şekilde ifade edebileceği yöntemi kendisi kararlaştırır. Salim, Nekwa ve birkaç arkadaşına, kendisini izlemeleri için işaret ederek topluluktan ayrılır. Toplantı yerine en yakın ev olan babasının evine girerler. Öğle yemeklerini yedikten sonra Salim şöyle der: Haskil'in, savunmasını yapmak için gün istemesi, tüm suçlan işlediğine işaret ediyor. Onu tüm kavmin önünde hezimete uğratacağız. Sonuna karar vermeden önce tüm suçlarını itiraf etmek zorunda bırakacağız onu. Bunu o da, Rum Kabilesi'nin Reisi de kaldıramazlar. Bu nedenle de sizlere varsayımlarımı ve şüphelerimi söylemek istedim. Kendimizi sağlama almalıyız. Doğru olduğuna inandığımız varsayımları en kışa zamanda çözüme kavuşturmalıyız. Salim susar ve Nekwa konuşur: - Salim'in işaret ettiği nokta çok doğru. Zaten Haskil'in ve ardından da Rum köpeğinin niyeti bundan başka ne olabilir? Elimizi çabuk tutmazsak, hüsrana uğrayabiliriz. Haskil ve Rum Kabilesi'ne güven olmaz. Zaten Rum Kabilesi, antlaşmalarını bozmasıyla meşhur bir kabile. Şerli ve hainler. Zaten şüphe var ise sadakat ve emniyeti nasıl bekleyebiliriz ki? Planlarımızı yapmalı, kendimizi hazırlamalıyız. Daha sonra konuşanlar da, bu genel çerçeveden çıkmadılar. Herkes aynı görüşü savundu. Daha sonra aralarından biri şöyle der: - Onları gözetlemeyi öneriyorum. Gerçi bu o kadar da kolay bir iş değil. Rum kabilesinin geri getirdiği bir kişi dışında Haskil'in tüm hizmetçileri ve korumaları çok iyi çalışıyorlar. Başkası sorar:
- Onu gözetlememizde karşımıza ne gibi bir zorluk çıkabilir? Diğeri cevap verir: - Adamlarımız gözcülük ederlerse, o da bulunduğu yerden, atma atlayıp kaçmak dışında ayrılamaz. Yeni gözcüler koyarsak, suçlu bile olsa, yeni bir karar almış olacağız. Ve gözcülerimizi keşfederse, onları tutuklar, sorgular, baskı yapar. Sonunda bu planı bizim yaptığımız ortaya çıkar ve de mahkemeye gelmekten çekinir. Uzun tartışmalardan sonra, Haskil'in evinin yakınma, kaçmak isterse kendilerine haber verecek, gözcüler yerleştirme kararı alırlar. Ancak Haskil, görüşme vaktine çok yakın bir âna kadar evden hiç çıkmaz. Salim'in babasının evinde 8 kişi toplanmış konuşuyorlardı. Bunların arasında Salim, Nekwa vardı. Kalanları da 5'i erkek ve l'i kadındı. Salim şöyle der: - Planımızı tasarladığımız gibi uygulamalıyız. Haskil'in niyeti ve planlarını bozmalıyız. Onun bizim planlarımızı bozmak niyeti taşıyabileceğini de hesaba katmalıyız. Adamlarımızdan elli tanesi bizimle gelmemeli. Atlarıyla evin arka tarafına 150 metre uzaklıktaki vadide durmalılar. Silahlarımız ise, bizim evde, aile kısmıS 176 Saddam Hüseyin mn ayrımında bulunuyor. Bizi haince apansız vurmazlarsa, atlılar bizi geçecekler. Eminim ki Haskil bizi silahsız sanacak. Onları silahlarımızla şoka sokacağız. Onu, müttefiği ile beraber zor durumda bırakacağız. Elli atlımızın yerlerinden hiç çıkmamış olmalarını temenni edecekler. Atlılarımız, iki kısma ayrılmış olacaklar. Ve hepsi de düşmanın arkasından gidecek. Biz Nekwa ile atlara binerken, biliyorum sizin de kılıçlarınız düşmanın boynunda olacak. Nekvra'nın da bir atı olacak ve benimkinin yakınında duracak. Daha sonra da Ömer, Selman ve Hazım'a yanımızda olmaları için atlarını getirmelerin söyleyeceğim. Hepsini, bulunduğumuz yere yakın olmaları için, evin önüne bağlayacağız, ikisine iki yanında, birini de biraz önünde durmaları için emir vereceğim. Nekwa sorar: - Benim gücüme güvenmiyor musun ey Salim? - Aksine güveniyorum ancak üzerime düşeni yapıyorum. - Hazım beni korumak için yeterli değil mi? O ve biri daha olsun, üçüncü kişi de seninle kalsın. - Güven bana, ben de aranızda olacağım. Hatta saflarınızın bulunduğu yere geleceğim. Savaşın zorunluluklarından biri olarak, Allah'tan sonra benim korumam altında olacaksınız. Hepsi gülümserler... Nekwa şöyle der: - Rabbimiz zafer sendendir ve bizler de sabredeceğiz. Hep beraber: - Amin. Hepsi yerlerinden kalkarlar ve ertesi günü bir araya gelecekleri randevu vakti gelmeden önce üzerlerine düşenleri yapmaya koyulurlar. Defol Git Lanetli! 177 Salim ve Nekwa, Haskil'in tasarlayabileceği tüm planlan ve her türlü niyetini tahmin etmeye çalışıyorlardı. O sırada da Haskil, karşı karşıya kaldığı suçlamalar ve reisliğinin durdurulması sebebiyle, Rum Reisi'nin evine ulaşmanın yolunu arar. Görevlendirdiği kişiden, Rum Reisi'ne tüm bu olanları anlatmasını, ertesi günü öğlen vakti, tüm kabile önünde yapacakları mahkeme sonucu alacakları kararla, malların yanı sıra hayatını da kaybetme tehlikesinin olduğunu bildirmesini ister. Göndereceği adama bunları, sıkı sıkı tembih ettikten sonra şöyle ekler: - Ona, yarın onu ve süvarilerini öğle vakti geçen yıl sonbaharda çadırlarımızı kurduğumuz Kantara'da bekleyeceğimi söyle. Orada onlara plan hakkında her şeyi açıklayacağım. Reis plana yeni bir şeyler eklemek isterse ona, 'Büyük reisimiz, randevu yarın öğle vaktinden bir veya yarım saat önce.' dersin. Gecikirlerse planımızın başarısız olacağını bildir. Çünkü Salim, cemaati ve kabildiler, buluşma merkezine vaktinde gitmediğimi gördüklerinde, şüphelenirler. Uyanmadan onları kuşatabilirsek yeneriz. Çünkü silahsızlar.
Haskil'in görevlendirdiği kişi, keşfedilmemek için, Haskil'in e-vinden çıktıktan sonra önce yakındaki bir vadiye gider, ardından da Rum Kabilesi'ne uzanır. Haskil'in mesajını reislerine iletir. Rum Kabilesi'nin Reisi elçiye şöyle der: - Haskil'e söyle içi rahat etsin. Biz bugüne kadar Salim'in kabilesinden daha çok katıldık ve adamlarımız çok. Ancak daha önceden Salim ve adamlarıyla çarpışmayı denemedik. Bu konuda tecrübemiz yok. Onlar hakkında fazla ayrıntı bilmiyoruz. Özellikle de maneviyatları hakkında. Bu nedenle de adamlarım ilk etapta, 178 Saddam Hüseyin gerektiği gibi savaşmakta zorlanabilirler. Ancak silahsız adamların önünde silah ve atlarla savaşmak, savaşı daha asil kılıyor. Sonra Haskil, savaş başladığında birçok gencin, Salim'in tarafını terk edeceğini söyler. - Bizim atlarımızı gördüklerinde, yönlerini sapıtacaklar ve parçalanmaya başlayacaklar. Ayrıca adamlarıma, onları toparlayacak şekilde bire bir savaşmaktan kaçınmalarım emredeceğim. Gruplar halinde savaşmak isterlerse, zayıflayan gruplarımızı destekleyeceğim. İki grup arasındaki dengeyi ayarlayacağız. Böylece savaş ve hasarları devam edecek. Hiç durmayacaklar, aralarında barış isterlerse, içlerine girip, parçalanmaya ve kesilmeye alışmaları için, iyi kalan kısımları da harap edeceğiz. Ve onları daha da zayıflatacağız. Bundan sonra bize sığınırlarsa, haklarında hüküm verirken, şartlar koşacağız ki onları iyice ufalayalım ve bir daha bizim ve ortağımızın yönetimlerimize isyan etmesinler. Haskil'e şöyle de: - Çıkarlarımız tehdit altına girmedikçe, oradan ayrılmayacağız. Ve ben de başlarında olacağım. Toplayabildiğim kadar toplayacağım ve Kantara yakınında olacağım. Elçi atına binerek geldiği yoldan geri dönmek ister ancak reis onu durdurur ve şöyle der: - Onların silahsız olacaklarını söyledin, öyle değil mi? - Evet ey reis. Hatta Haskil onlara bırakın silahı, sert bir bastonla bile gelmemelerini şart koştu. - Bu iyi, yarın öğleden önce onda olacağım, istediği gibi. Sonra elçiye şöyle der: - Hadi doğru git artık. Defol Git Lanetli! 179 Reis bunu, Haskil'in burcunun yanma diktiği burcuna bakarak söyler, ikisi de sıcak, ancak iki kabilenin yakınlaşma sınırları içerisinde tavır sergilerler. Rum Kabilesi'nin Reisi, kabilesinin reisleri ve süvarileriyle görüşür. Onlara planı anlatır. Rüya görmek için uyurlar. Güneş ufukta görünmeye başladığında kalkarlar ve Kantara nahiyesine doğru yol almaya başlarlar. Mutluluk ve gurur içinde, düğün gecesindeler gibi hareket ederler. Kantara Bölgesi'ne yaklaştıklarında, kendilerine yakında bir atlı görürler. Onun Haskil olduğunu anlarlar ancak çevresindeki atlılara şaşırırlar, sonradan onların da yanında gelmiş adamları olduğuna karar verirler. Reisleri dönerek şöyle der: - Ancak vakit doldu, içinizden iki kişi gitsin ve kimliklerinden emin olsun. Haskil'in cemaatinden biri değilse kaçmasına fırsat vermeyin. Reis, gelenlerin Mudtarra Kavmi'nden başkaları olabileceğinden şüphelenir. İki kişi giderler ve orada bekleyenin Haskil ve yanındakilerin de Rum yolunda giden iki kişi olduklarını keşfederler. Rum Kabile Reisi'nin yanma vardıklarında Haskil atından atlar ve tokalaşmak ister. Reis de atından inmeden elini uzatır. Rum reisi şöyle sorar: - Görüşün ve cezan ne sence reis? Seninle kimse kalmadı mı? Haskil, Rum reisindeki değişiklikleri fark eder. içinde, her kim yalnız olursa, arkadaşlarının gözünde bile kendi cisminin ağırlığında başka bir şey taşımaz der. 180 Saddam Hüseyin Defol Git Lanetli! 181 Bundan anladığına göre de cevap verir:
- Süvarilerim çok reisimiz. Ancak ben onlara ihtiyacımız olmayacağına karar verdim. Çünkü biz silahsız bir kavme saldıracağız. Size açıkladığım gibi, süvarilerimle beraber gidersem, planım ortaya çıkar. Ve böylece kavim hazırlık yapmaya başlar. Bu nedenle onları orada bırakmayı uygun gördüm. Salim'in cemaatine saldırdığımızı gördüklerinde, bize yetişirler. Belki de atların toz bulutunu görürlerse bizden önce saldırırlar ama bana sorarsanız, "Bizimle beraber saldırmak ister misin diye?" kesinlikle isterim. Bununla beraber bizimle savaşmak istemeyebilirsiniz diye de bu planı yaptım. Salim ve cemaatini beraberce yenmek istiyorum. Rum Kabilesi'nin Reisi, atının üzerinden inerek, yularını en yakın arkadaşına teslim ettikten sonra, ikisi durum hakkında konuşurlar. - Senin gereken planları kurmadığını zannettim. Seni soymuş olma ihtimallerini düşündüm ve üzüldüm. Çünkü adamsız reis, deve yuları kadar ağırlığa sahip değildir, velev ki bu yular altından bile olsa. Bunu söylerken, Haskil'in altın işlemeli yularını işaret eder. Eğlenceye gider gibi bir hali vardır. Haskil, üzüntüyle içini çektikten sonra şöyle der: - Evet reis, sözlerin altın gibi... Yalnız göreceksin, süvarilerim her şeyi yapabilirler, ancak dediğim sebeplerden ötürü onları getirmedim buraya, -rahatça yalan söylüyordu-' hatta ben, gönderdiğim elçiye, senin tüm süvarilerine ihtiyacımız olmadığını söyletmeyi unuttum. Sadece küçük bir bölüm yeterliydi. Allah'ın bereketiyle hepiniz geldiniz. Ancak ganimetler aranızda bölüşülmek zorunda kalacak. Sizin hepinizin gelmesi de ganimetlerin aramızda yarı yarıya paylaşılacak olmasını engellemez. Bunu söyledi ve beraberce güldüler. Rum reisi, onunla tokalaşmak için elini uzattı. Ancak elleri havadaydı. Birbirine uzatılmış şekilde değil. Mutluluktan ve ilişkilerinin samimiyetinden ellerini havada birbirine çakmışlardı. Haskil ve Rum Reisi Karfasa oturdular. Haskil, elindeki çomakla, planını yere çizdi. Haskil haritasını izahat haritası gibi çiziyor, içinden de yarım istiyordu. Haskil ve Rum Reisi Karfasa, gözcülerin sayısının artırılmasına karar verdile, -Rum Kabilesi'nden gelecek olan- ikisi de ayağa kalkarak, atlarına doğru yöneldiler. Atlarına binmeden önce Haskil, bir kısım şahinin, toy kuşlarını kovduklarını görür. Rum Kabilesi'nin Reisi de bu manzaraya dikkatini çekerek, ona şöyle der: - Bu çök garip bir durum gerçekten, nisan ayında, hatta sonbaharda ya da kışın başlarında, bir grup şahinin, çok sayıdaki toy kuşlarını kovduklarım görüyoruz. Rum reisinin yanma yol gösterici olarak aldığı çölcü şöyle der: - Araplar, nisan ayında eylül ayında olduğu gibi hareket ederler. Nisan ayı da eylül ayı gibidir. Ani sürprizlerle doludur. Şahinlerin toy kuşlarını kovmaları da hayra işarettir, inşallah düşmanımıza galip geleceğiz. Rum reisi cevap verir: - Aksine Allah'ın yardımı olmadan ve ismini anmadan onları yeneceğiz. Rum reisi atının üzerinde idi. Süvarileri sağında solunda dizilmişlerdi. Haskil, sağ tarafından kendisine en yakın olanıydı. Sonra diğer reisler, tanınmış isimler geliyordu. Savaşlarda kendisinin görevi genelde simgeseldi. Çevresindekiler kendisini koruma akma alıyorlardı. 182 Saddam Hüseyin Nekwa kabile kadınları arasında yapması gerekenleri yaptıktan sonra, Salim ve babasının da görevlerini yerine getirdiklerine karar vererek, akşam eve döner. Kendilerine, Salim'in annesinin pişirdiği küçük bir koyun, akşam yemeği olarak sunulur. - Şimdi karnımı doyurdunuz sağolun, ama yine de nefsim doymak bilmiyor. Salim'in annesi cevap verir: - Nasıl kızım? Bu doğru mu? Uzun zamandır senin hayırlarını yiyoruz. Şu an yemek ve bizi sevindirmek istemiyor musun? Niyetin nedir anlamıyoruz? Hepsi gülerler. Salim'in annesi tuza ve tuzun Araplar'daki değerine işaret eder. Tuz yemeklere konulur ve ekmekte de vardır. Fazlası zarar bile olsa, insan vücudu için gereklidir. Hatta hayvanlar için bile gereklidir. Hayvanlar da insanlar da belli bir miktarda tuz almadıkları takdirde yaşayamazlar. Ve su gibi
gıdalar, hayatı devam ettirmek için gerekliliğinden ötürü Araplar'da kutsal sayılır. Bu nedenle şöyle söylenir: "Herhangi bir Arap, bir evde yemek yemişse o eve ihanet etmez, onları dolandırmaz ve o evden hırsızlık yapmaz." Bu hususta birçok hikayelerden biri şöyledir: "Hırsız gecenin bir vaktinde bir eve girer ve bir şeyler çalmak ister, çekmeceyi açtığında bir şeyler hisseder _ ancak tadına bakmadan ne olduğunu anlayamaz. Bunun için mutlaka tatması gerekir. Tattığında da tuz olduğunu fark eder, evi hiçbir şey çalmadan terk eder. Evine girdiği ailenin, kendilerini açlıktan ve helak olmaktan kurtaracak kadar az erzağa dahi muhtaç oldukların anlar. O kabileden de artık bir şey çalmamaya karar vererek yola çıkar, 3 günlük mesafe katettikten sonra, vardığı yerdekilerin mallarını çalmayı canı istemez ve tekrar aynı yere geri döner. Defol Git Lanetli! 183 Çıkış noktasına vardığında kendisini, başka bir eve hırsızlık yapmak için girecek bile olsa tuz tatma hakkından mahrum eder." Nekwa şöyle der: - Allah'ın izniyle tüm niyetim de niyetin de hayır inşallah halacığım. Salim söze karışarak şöyle der: - Nekwa'nın bugün neden iştahsız olduğunu biliyor musunuz anne? - Neden? O esnada, Nekvva'mn şaka yapmaya hazırlanır gibi gülümsedi-ğini fark eder. - Nekwa yarın benim başıma musibet geleceğinden korkuyor. - Allah şerri uzak tutsun inşallah. - Biz Allah'ın ekinleriyiz anne. Ve Sübhanehu, bizleri yarattı. Ona tevekkül ediyoruz. Ondan yardım istiyoruz. Sana demek istediğim, benim için özel bir endişe hissetmiyor. Ancak onunla nişanlandığımızdan beri, pek yemez oldu. Nekwa gülerek cevap verir: - Sen de benim için, şu anda endişelendiğin gibi endişelenme. Benim daha önceden kadınlar arasında Haskil karşıtı faaliyetlerde bulunduğumu bildiğin halde, üç kişiyi beni korumaları için görevlendirmedin mi? Bu kadar endişelenme. Hep beraber güldüler... Salim'in babası: - Allah ne isterse onu yapar, hayır isterse hayır... Biz ona teslim olanlardanız ve onun isteklerine itiraz etmiyoruz. Sübhaneh. Salim'in annesi: - Hayır inşallah, hayır yapın ey cemaat. Hep beraber: 184 Saddam Hüseyin - Hayır inşallah ey alemlerin Rabbi. Salim'in babası: - Yemek soğudu, Allah'ın ismiyle başlayın. Kendisi onlardan önce "Bismillahirrahmanirrahim" der, hepsi de ardından "Bismillah" dedikten sonra başlarlar. Yemeklerini bitirdikten sonra da "Elhamdülillahi rabbil alemin" derler ve sofralarını kaldırırlar. Defol Git Lanetli! 185 V/1 13. BÖLÜM Gerçekten Burçları Araplar mı Yaktı Yoksa Arapların Üstüne Atmak İçin Bunu Başkaları mı Yaptı? Salim'in babasının diyarına varmadan ince Haskil, Rum reisine sorar. - Burçlarda yeterince koruma bıraktın mı? - Evet, ancak normalde her gün koyduğum kadar değil, bu sefer daha az. Haskil, burcundaki mal ve altınlar için endişe ederek şöyle der: - Süvarilerden bir kısmını geri göndersek de burçlarımızı koru-salar, bu kadar fazla kişinin yanımızda olmasına gerek yok. Ola ki yokluğumuzdan faydalanıp burçlara saldırabilirler. Rum reisi, 6 atlıyı burçların korumasını güçlendirmeleri için geri gönderir. Çok fazla mesafe katetmeden Şeref tepesine ulaşırlar. Bu tepede Salim'in adamlarının olma ihtimaline karşılık, Rum Kabilesi'nin Reisi, süvarilere farklı kısımlardan tepeye çıkmaları komutu verir ve şöyle der:
- Biz ise Haskil ile beraber, siz onlara saldırdıktan sonra tepede hareketlerinizi kontrol ve komuta edeceğiz. Bir kısım atlı da bizim çevremizde kalacak. 186 Saddam Hüseyin O sırada evlerinden çıkan çocukların ellerindeki bayrakları ev-lerinin kenarlarına astıkları dikkatlerini çeker. Ancak bunun bir tuzak olabileceğini düşünürler. Ertesi günü Salim, cemaatini dolaşır ve bir gün önce verdiği emirlerin tamamen anlaşılmış olduğundan emin olur. Kabile evlerini çevreleyen bir vadi bulunuyordu. Bu vadiyi yıllarca yağan yağmur suları yapmıştı. Ada şeklindeydi, arkasında da Haskil ve Rum Kabilesi Reisi'nin süvarilerinin üzerinde olduğu tepe bulunuyordu. Salim vadide saklanan atlılarına, tepenin arkasından düşmana saldırarak veya hücumlarını keserek onlardan ne kadar çok esir alabilirlerse almalarım emreder. Rum Kabilesi'nin Reisi de emirlerini verir. Ancak, karşısında silahsız kişiler bekleyen reis, kadınları bile silah kuşanmış, en azından ellerinde tahtalarla kadınları erkekleri saldıran bir kavimle karşılaşır. İlk saflarda erkekler mızraklarla savaşıp, karşı tarafın saflarını parçalamaya çalışırken, arka saflardaki kadınla da ellerindeki sopalarla, çocukları, evleri korumaya uğraşıyorlardı. Rumlardan kim hezimete uğramış şekilde kadınların eline düşerse, onlarda sopalarıyla, onu dövüyorlardı. Kaçabilen kaçıyor, kaçamayan ya ölüyor ya da esir düşüyor. Nekwa'yı da üç kişi koruyordu, Rumlar kendisine her yaklaşmak istediğinde, korumaları "Allahu Ekber" sesleriyle, onları öldürüyorlardı. Salim de bir Rum atlısıyla çarpışıyordu, daha sonra Araplar'da o zamanın adetlerinde olduğu gibi üzerinden gömleğini çıkararak şöyle bağırmaya başladı: Defol Git Lanetli! 187 -Allahu Ekber!... -Allahu Ekber!... - Alçaklar defolup gitsin! - Haskil ve Rum köpeği defolsun... - Yaşasın Arap!... - Yaşasın iman!... - Küfür ve sapıklık helak olsun. Kılıç dışında hiçbir şey taşımıyordu. Kılıcı her kırıldığında süvarileri kendisine yeni bir kılıç uzatıyorlardı. Rum Kabilesi, kendilerine her saldırıldığmda kuzunun kurttan kaçtığı gibi kaçıyorlar, dağılıyorlardı. Sonra bağırıyor Salim: - Allahu Ekber! Nekwa'ya: Gözlerim gözlerindir. Allah seni yaşatsın. Yaşasın dayılarım. Allah sizi yaşatsın. Yaşasın ehlimiz... Haskil ve Rum köpeği gerisin geri kaçarlar ve yenildiklerini anlarlar... Nekwa savaş esnasında Salim'in birisiyle savaşırken atından düşerse, o kişi tekrar atına binmeden onunla savaşmayıp ve diğerlerini menettiğini, aynı şekilde kılıcı kırılana da yeni bir kılıç verilmeden onunla da savaşmayıp, savaştırmadığını fark eder. Nekwa, tepede savaş manzarasını seyrederken, Rum Kabile-si'nden iki kişinin hızla gelerek atlarına bindiklerini ve burçların yönünde atlarım koştuklarım fark eder. Rumlar'm düzenli olarak dönmeye karar verdiklerini sanır ancak, savaşın devam ettiğini görür. Araplar, Haskil ve Rumlar'ı yenmek için ölüm karşısında yılmadan savaşırlar. Onları kuşatarak, birçoklarını yaralayıp, birçoklarını öldürerek, diğerlerini de esir alırlar. Bir süre sonra, burçlardan ateş yükseldiği haberi gelir. Her şeyleri yok olur. 188 Saddam Hüseyin Ancak bu yangını kimin çıkardığını Allah'tan başka kimse bilmez. Süvariler gelip de Haskil ve Rum Kabile Reisi'ne burçların yandığım söylediklerinde hezimeti kabullenmek için arayıp da bulamadıkları fırsatı bulmuş olurlar. Haskil, burçları çeviren ateşi ve dumanı görünce, gider ve yüzüne toprak atarak bağırmaya başlar: - Vah bana!... Uzun yıllardır topladığım tüm mallarım gitti. Yazıklar olsun ona, kim bu felaketi başıma getirdiyse! Rumlardan bir tanesi ona şöyle der:
- Sana nasihat ediyorum ey Haskil. Bunların yerine iki burç daha dikersen, birini sat, birini Rum Kabile Reisi'ne kiraya ver. Sen de misafir olarak, ateşe, amcanın oğlunun yanma git. Bunu gerçekten Araplar yapmıştı. Ey size endişeye kapıldıklarında çıldıranlar! Ve Haskil, yanında da Rum köpeği, başlarına ve yüzlerine toprak atarlarken, Rumlar'm büyüklerinden bir tanesi Haskil'e gelerek ondan açıklama ister: - Bunu gerçekten Araplar mı yaptı? Bizler Salim ve adamlarıyla savaşmakla meşgulken, burçları yaktılar? Yoksa bunu başkaları yaptı da Araplar'a mı suç atmak istedi? Nitekim Araplar'm dışında da çok düşmanımız var... Haskil cevaplar: - Hayır, bu tür fedai saldırılara ancak Araplar kalkışır. Burçlar la beraber kendilerinin de yandığı haberi bana geldiğinden biliyorum bunu... - Peki Rum köpeği bu durumu nasıl tefsir ediyor?... Bunu Arap-lar'dan başkalarının ya da Araplar'la aynı inanışa sahip kişilerin yaptığını düşünüyorum. Defol Git Lanetli! 189 Olayı düzeleyenler, önce burca girerek korumaları öldürmüşler, sonra da burçların ortalarına ve en yukarılarına çıkarak burçları yakmışlar kendilerini de feda etmişlerdi. Ancak yakmaya en aşağıdan başlamamışlardı... Bir süre sonra, Salim ve cemaatinin, "Allahu Ekber, Allahu Ekber" seslerini duyan Haskil ve Rum köpeği irkilirler ve başlarına geleceklerin bu kadarla kalmayacağını anlayarak oradan ayrılırlar. Salim, burçların son manzarasını görünce, Haskil ve Rum köpeğinin servetlerini hatırlar, onların bu servetleri, muhtaçların, fakirlerin haklarını nasıl da gaspederek topladıkları düşünür. Yanma birkaç adamı ve Nekwa da gelir. Ve bulundukları tepeden, burçların hazin sonunu seyrederler. Salim, bu manzara karşısında daha fazla gözyaşlarına hakim olamaz, diğeleri de ağlamaya başlarlar ve Salim titreyen bir sesle okumaya başlar: - "Tuzakların boşa çıkmadı mı? Üzerlerine sürü sürü kuşlar saldı. Onları balçıktan pişirilmiş sert taşlan atıyorlardı. Derken onları yenilmiş ekin yaprağı gibi kılıverdi."1 Ardından da ekler: "De ki; Ey mülkün sahibi olan Allahım. Dilediğine mülk verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsm. Hayır yalnız senin elindedir. Gerçekten sen her şeye gücü yetensin."2 - Sadakallahülazim. Burçların ve toy kuşlarım düşüren şahinlerin manzaraları, yol boyunca Salim'e, Haskil ve Rum Kabile Reisi'nin durumlarım hatırlattı. Bu ayetlerin tefsirlerinde de onların hallerini buldu. Allahu Ekber. 1- Fil Suresi, 2-5 2- Ali imran, 26
Son günlerde tüm dünyada, Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin'in son romanı tartışılıyor. Adı: "Defol Git, Lanetli!" Saddam, bu son romanını Amerikan işgalinden kısa bir süre önce bitirmiş. Kitap Ortadoğu'da bestseller. Yok satıyor. Roman iyi ve kötünün mücadelesi üzerine kurulmuş. 11 Eylül saldırılarından esintiler taşıyor. Arap milliyetçiliğini temsil eden Salim, Yahudileri temsil eden Haskü'i yenmek için bölünmüş Arap aşiretlerini birleştiriyor ve düşmanlarını yenilgiye uğratıyor. Romanda Yahudileri Haskil, ABD'yi de Haskilin müttefiki olan Romalı lider temsil ediyor. Eski Irak Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz, Saddam Hüseyin'in son yıllarda vaktini roman yazmaya ayırdığını ağlamıştı. Halime Kökçe Gerçek Hayat Edebiyatla, sanatla bağdaşan şeyler yapmadı ama deneyimlerini, yaşadıklarını onun gözünden görme imkanı verebilir böyle bir kitap. Ben meraklı bir okurum ve kesinlikle nasılmış, ne yazmış okumak isterim. Elif Şafak Saddam'ın yazdığı bir romanın 2. bir "Kavgam" olabileceğini düşünüyorum. Burak Turna Metal Fırtma'nın Yazan Saddam'ın deneyimleri fazla. Romancılıkta deneyim önemlidir. Bush da roman yazsa, Saddam'ın romanını Bush'un romanına tercih ederim. Ahmet Ümit Saddam'ın romanını görmek isterim kesinlikle. Saddam ilginç bir adam çünkü. Ne yazabileceğini kestiremeyeceğimiz biri. Dolayısıyla ondan, ilginç, cazip, şaşırtıcı bir şey çıkabilir. Ahmet Kekeç