Cýmbýzýn Çektikleri Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
www.altkitap.com
Cýmbýzýn Çektikleri Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
altkitap - inceleme 4
Cýmbýzýn Çektikleri Müge Ýplikçi & Ümran Kartal Aðustos 2001 Yayýna Hazýrlayan: Tuðba Onmuþ Düzelti: Murat Gülsoy Tasarým: Faruk Ulay Tasarým Uygulama: Murat Gülsoy
© 2001 altkitap ve Müge Ýplikçi & Ümran Kartal Yapýtýn tüm yayýn haklarý saklýdýr. Tanýtým için yapýlacak kýsa alýntýlar dýþýnda yayýncýnýn izni olmaksýzýn hiçbir yolla çoðaltýlamaz. www.altkitap.com
[email protected]
Yazarlar Hakkýnda Müge Ýplikçi 1966 yýlýnda Ýstanbul'da doðdu. 1998'de Perende, 2000'de Columbus'un Kadýnlarý, geçtiðimiz Nisan ayýnýn baþýnda da Arkasý Yarýn adlý öykü kitaplarý yayýnlandý. Bir yýlý aþkýn süredir Açýk Radyo'da kadýn ve popüler kültür aðýrlýklý Sabun Köpüðü adlý programý hazýrlayýp sunanlar arasýnda. Halen Bilgi Üniversitesi Ýletiþim Fakültesinde öðretim görevlisi. Ümran Kartal 1973 yýlýnda Ýstanbul'da doðdu. Ýstanbul Üniversitesi'nde Amerikan Kültürü ve Edebiyatý eðitimi aldý. Halen Ýstanbul Üniversitesi Kadýn Sorunlarý ve Araþtýrmalarý Merkezi'nde yüksek lisans öðrencisi. Varlýk dergisiyle baþladýðý yazý ve çevirilerine çeþitli edebiyat dergilerinde devam etmektedir. Þu anda Radikal Gazetesi Kitap Eki'nin editörlüðünü yapýyor.
Önsöz - Tuðba Onmuþ
i
Kendine Bakmak Dünyayý Umursamak Cýmbýzýn Çektikleri'nin iki yazarý var. Bu kitapta iki kadýn yan yana, bazen beraber, bazen tek baþlarýna kadýnlara, kadýnlýk durumuna bakýyorlar. Kitabý oluþturan 15 metinde farklý konulara deðiniliyor. Ýlk yazý olan Ýmgeler ve Kadýnlar'da Müge Ýplikçi'nin Richard Allen'ýn yaklaþýmýndan yola çýkarak önerdiði toplumsal cinsiyet kavramýnýn eksik olmadýðý bir görme biçimi oluþturma çabasý, metinlerin ortak noktasýný oluþturuyor. Yazar bu yöntemin cesur ve önyargýsýz olmayý gerektirdiðinin altýný çiziyor. Müge Ýplikçi ve Ümran Kartal hiç kuþkusuz bu ön koþulu yerine getiriyorlar ve Cýmbýzýn Çektikleri'nde bize böylesi bir yaklaþýmýn, temizlikten internete, depremden annelik durumuna, tatilden magazine bir çok konunun incelenmesinde neler vaad ettiðini gösteriyorlar. Örneðin Sanal Düþler'de kadýnlarýn toplumsal cinsiyet farklýlýklarýndan kaçýp sýðýndýlarý bilgisayar teknolojisinin erkekler tarafýndan, erkeklere göre tasarlanmýþ olduðunu hatýrlatýyor, farklýlýðýn devam ettirilmesine ve hatta daha da artmasýna aracý olduðunu göz ardý etmemize engel oluyorlar. Ya da Evlilik Kaidesinin Eskimeyen Zemini'nde olduðu gibi bizi Aile Hukukuyla yüzleþmeye ve Ben Kimim? diyen iç sesimizi dinlemeye veya Ah Þu Kýrýk, Yaþlý, Arlanmaz Kalplerimiz'de olduðu gibi Time dergisinin seçtiði yüzyýlýn düþünür ve bilim insanlarý arasýna kendine yer açabilen tek kadýnýn çevreci Rachel Carson olmasý üzerine düþünmeye zorluyorlar. Deprem ve savaþ. Kadýnlarýn bu iki felaketin neden olduðu acýlarý ve acýlarýn en hasý ölümü nasýl göðüslediklerine dair yazýlar, kitabýn belki de en can alýcý bölümünü oluþturuyor. Kadýnýn mahremiyetinin felaket karþýsýndaki çaresizliði, Elif Güzel'in Gamze Kara'nýn, Ülker Uzun'un hikayeleri sadece yürek burkmayý deðil yaþananlarý farklýlýk, ötekilik baðlamýnda deðerlendirmeyi de amaçlýyor. Ayný þekilde kucaðýndaki çocuðu, kocasý, sevdikleri gözlerinin önünde katledilen Kosovalý kadýnlar, bize sadece insanoðlunun ne kadar gaddar olabileceðini deðil, toplumun kadýna yüklediði rollerin savaþta nasýl darmadaðýn olduðunu da anlatýyorlar. Bir sonraki bölümdeki yazýlarda, sistemin yeniden üretilmesinin en önemli araçlarýndan olan aile ve annelik kurumlarýnýn incelenmesinde
Önsöz - Tuðba Onmuþ
ii
toplumsal cinsiyeti içeren bir yaklaþýmýn ne kadar uygun düþtüðüne dair örnekler sunuluyor. Otorite ve Seher'de Seher'in kendisini býrakýp giden öz annesinin, kendisini hiç sevmeyen üvey annesinin ve öfkesi kýzýný öldürecek kadar büyük olan babasýnýn iç içe geçmiþ hikayeleri, anneliðin kutsal olduðu çýkarsamasýnýn, Tanrý Meyveyi Kutsasýn'daki damýzlýk kýzýn öyküsü ise annelik kimliðinin erkek egemenliðinin ve cinsiyet eþitsizliðinin yeniden üretilmesindeki rolünün sorgulanmasýna temel oluþturuyor. Sirenlerin Büyüsü aþkýn, 'sahici aþkýn' 'yaþayan varlýða biçim veren en önemli kategorilerden biri' olduðunu hatýrlatýrken tecavüz edilip öldürülen kýzlarý Berivan ve Esra'nýn annesi Tahsisa'nýn acýsý, AB destekli fahiþe eðitiminin öznesi seks iþçilerinin öfkesi farklý biçimlerde de olsa toplumsal cinsiyetçi rollerin sorgulanmasýna aracýlýk ediyor. Bu sorgulamada kullanýlan bir baþka araç ise yanýlsamalar: Sayýklamalar'da, gazetelerin magazin eklerinden hareketle kadýnýn, erkeðin biçimlendirdiði bir nesne olmaya indirgendiði bu görme biçimi eleþtirilerek kadýn, 'kendisi için varolmaya' davet ediliyor. Klima'da insanýn rüzgarýn efendisi olma çabasý alaya alýnýp doðayla olan iliþkisinin yeniden kurulmasý çaðrýsý yapýlýyor. Yok-Ülke Tatil Köyü, bu mekanlarýn ihtiyaç duyulduðunda hayal edilen, yanýna varýldýðýnda ise bir hiç olduðu anlaþýlan bir seraptan ibaret olduðunu Temizlik, Deterjan ve Kadýn ise kadýnýn bedeni ve evine iliþkin temizlik ve kir kavramlarýnýn yeniden tanýmýnýn gerekli olduðunu gösteriyor. Cýmbýz, fazlasýyla kadýnlara mahsus, kadýnlarýn kendilerini rahatsýz eden 'þeyleri' ortadan kaldýrmak için kullandýklarý bir alet. Müge Ýplikçi ve Ümran Kartal'ýn cýmbýzýna yakalananlar, elinde cýmbýz olup aynada kendine bakmanýn dünyayý umursamanýn ta kendisi olduðunu gösteriyor.
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
Ýçindekiler 1. BÖLÜM ÝMGELER VE KADINLAR Müge Ýplikçi
1
SANAL DÜÞLER Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
7
EVLÝLÝK KAÝDESÝNÝN ESKÝMEYEN ZEMÝNÝ Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
14
2. BÖLÜM FELAKET VE MAHREMÝYET Ümran Kartal
19
HANGÝ TAÞLAR, HANGÝ KAN, HANGÝ DEMÝR Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
24
SAVAÞ VE KADIN: HAYAT GÜZEL DEÐÝL ARTIK Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
36
3. BÖLÜM OTORÝTE VE SEHER Müge Ýplikçi
44
TANRI MEYVEYÝ KUTSASIN Ümran Kartal
49
SÝRENLERÝN ÞARKILARI Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
57
ÇÖZÜLEMEYEN SIRLAR ÝÇÝN Gerçekle ilgili ama gerçek olmayan bir öyküdür bu Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
67
TEMÝZLÝK DÜÞLERÝ Ümran Kartal
73
4. BÖLÜM SAYIKLAMALAR Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
76
AH ÞU KIRIK, YAÞLI, ARLANMAZ KALPLERÝMÝZ Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
83
Müge Ýplikçi
86
KLÝMA YOK-ÜLKE TATÝL KÖYÜ Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
90
TEMÝZLÝK, DETERJAN VE KADIN Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
94
1
1. BÖLÜM ÝMGELER VE KADINLAR Müge Ýplikçi "... Bir evin önünde duran bir adam fotoðrafý görürsek, adamýn bu evin sahibi olup olmadýðýný nasýl anlayabiliriz? Bir evin önünde bu kez bir kadýn görürsek, ayný olasýlýklarý kafamýzdan geçirir miyiz? Son model bir arabada arabayý kullanan adam ve yanýnda oturan kadýn için kafamýzdan geçenler ayný mýdýr?.. Ortak bir imgenin okunmasý bildik kalýplara baðlýyken, özel imgeler farklý biçimlerdeki yorumlara daha fazla açýktýr... Herhangi birinin bir gazeteyi edilgen bir biçimde okumasý gibi, kendi fotoðrafýmý da ayný kültürel çerçeve içinde okumam söz konusu olabilir -bir gazete fotoðrafýný okur gibi. Anlamanýn (okumanýn) kiþiye has en özel konumu bile geleneklerden süzülür; eski fotoðraflardaki 'çerçeveli' imgelerin bizlerin bugünkü durumumuzu anlatmasýný bekleriz."1 Richard Allen'in sanat ve imgelere getirdiði yaklaþýmý, temsilin anlamýnda yatan düþüncenin, temsilin görünüþünde yatmasý ve söylem ve gelenekler doðrultusunda onu nasýl tanýmladýðýmýzda belirginleþmiþ olmasýdýr. "Yeni hiçbir þey görmeyiz," der Allen, "hepsi daha önce gördüklerimizden oluþmuþ yeni anlama ve görme biçimleridir."2 Bu noktada bakýþ açýsýnýn yeniliðine deðinir ve daha önceden gördüðümüz þeylerin yeniden ve farklý kodlarla görünmesini tartýþýr. Tam da bu noktada görme biçimlerinin ele alýnýþ yöntemini tarihsel olarak masaya yatýrýr ve tüm bu incelemelerde eksik olanýn bugüne kadar toplumsal cinsiyet kavramýnýn gözden kaçýrýlmasý olduðunu savlar. Toplumsal cinsiyetçiliðin atlanýlmasý, her imgenin temsil ediliþ biçimi ve seyredenin onu algýlayýþýnda objektif bir senteze ulaþýlmasýný engeller. Hele de temsil edilenin kadýn ve temsil ediliþ biçiminin
2
egemen bir erkek söylemi gerçeðinde tortulandýðý düþünülecek olursa. Temsil edilen nesnelerin herhangi bir söylemde (kültürün genel geçer anlamý olsun, alt kültür ya da popüler kültür ürünlerinde olsun) göstergebilimsel ve dilbilimsel açýlýmýna girdiðimizde toplumsal cinsiyet kavramýnýn kadýn ve erkeði nasýl dönüþtürdüðü, neyi sürekli olarak meþrulaþtýrdýðý gerçeðine de el atmak kaçýnýlmaz görünüyor. Þifrenin
çözümü
diye
tanýmlayabileceðimiz
bir
yönteme
gereksinimimiz var; elbette toplumsal cinsiyet kavramýný düþünerek deðerlendirmek durumunda olduðumuz bir yöntem bu. Cesur ve önyargýsýz olmamýzý gerektiren bir yöntem... *** Lana Rakow "Popüler Kültüre Feminist Yaklaþýmlar" adlý makalesinde3 dört önemli feminist yaklaþým üzerinde durmaktadýr. Ýmgeler ve Temsiller Yaklaþýmý, Yeniden Ele Alma ve Deðer Biçme Yaklaþýmý, Alýmlama ve Deneyim Yaklaþýmý ve Kültürel Kuram Yaklaþýmý. Aslýnda her biri birbiriyle yakýndan baðlantýlý olan bu yaklaþýmlarda genel olarak irdelenen mevcut sistemin içindeki aygýtlarýn sorgulanmasý ve belirgin bir reddetme yoluyla yeni bir yapýlanma oluþturulmasýna gidilmesidir. Rakow'a göre Ýmgeler ve Temsiller yaklaþýmýnda feministler birbirleriyle iliþkili þu sorulara yanýt aramýþlardýr: 1- (Popüler kültürün içinde) ne tür imgeler söz konusudur ve bu imgeler kadýnlarýn kültürdeki konumuna iliþkin neleri açýða çýkarýrlar? 2- Bu imgeler kimlerin imgeleridir ve kimlere hizmet ederler? 3- Bu imgelerin sonuçlarý nelerdir? 4- Bu tür imgeler nasýl anlam kazanýrlar?4 Betty
Freidan'ýn
kadýn
dergilerindeki
imgeleri
ele
aldýðý
çalýþmasýnda diþilik5 ana temaydý. Freidan'a göre "ev kadýnlarý olarak hizmet gören kadýnlarýn gerçek yaþamsal iþlevleri ve en önemli rolleri ev için daha çok þey satýn almaktý."6 Freidan'ý izleyen, imgelere yönelik birtakým çalýþmalar diþilik söylemi üzerinde durmuþ ve popüler kültür imgelerinin çoðunlukla erkeklerin kadýnlarla ilgili imgelerinden oluþtuðu fikrinde odaklanmýþtýr. Kadýn imgelerinin tarihsel kökünü inceleyen bir diðer grupsa býkýp usanmadan yeniden üretilen ve meþrulaþtýrýlan bir imgeler açýlýmý üzerinde durmuþtur.
3
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
Lana Rakow makalesinde Gaye Tuchman'ýn medyadaki imgeleri "simgesel yok etme" biçiminde ele alýþýna deðinmekte ve gene Tuchman'ýn
çalýþmasý
doðrultusunda
söz
konusu
olguyu
deðerlendirmektedir: Medyada kadýnlar yeterince temsil edilmemekte ve önemsizleþtirilmektedirler.7 Ýmgelerin gönderme yaptýklarý söylemlerin Amerikalý liberal feministlerce "mevcut ekonomik sistem içersinde cinsiyetçiliðin ortadan kaldýrýlabileceðini varsaydýðý" fikrinden yola çýkan Rakow; öte yandan Elizabeth Cowie ve Griselda Pollock'un kadýn imgeleri kavramýnýn "ideolojik söylemler içinde bir gösteren olarak kadýn nosyonunun yerini almasý" gerekliliðine dikkat çekmelerine de deðinir. Rakow, ayrýca, Tuchman'ýn imgeler kavramýnýn, çerçeve çözümlemesi ya da söylem kavramý ile yer deðiþtirmesi gerekliliðini ileri sürerken, Rosalind Coward hemen tüm imgelerin nasýl okunabileceðini belirleyen cinsiyetçi kodlarýn da bir sorun oluþturduðuna dikkat çeker. Feminizmin imgeler ve temsiller yaklaþýmýna bir baþka açýdan baktýðýmýzda, yani kültürün popüler kültürle olan dirsek temasý ve bunun açýlýmý olabilecek ürünlerin yansýttýklarý ideoloji kavramý üzerinde
durduðumuzda,
kültürle
ideolojinin
organik
baðýný
görmezden gelemeyiz. Bu konuda Bernard Roloff ve Georg SeeBlen'in çalýþmasýna bakmakta yarar var: "Güzel bir kadýnýn görünüþünün, gerçek güzelliðin nasýl olmasý gerektiði konusundaki anlayýþ ve görüþümüz, bizim bireysel deneyimlerimizden
çýkardýðýmýz
bir
deðerler
demetine
dayanmamakta; doðrudan devraldýðýmýz kültürel þablonun ürünü olma özelliðini korumaktadýr."8 Bu iki araþtýrmacýya göre "düzenli, kocaman, enfes göðüsleri olan bir kadýn, bu özellikten daha fazla ateþli ve daha fazla tutkulu bir sevgili deðildir."9 Bedenin ideal ölçülere uymasý, simetrik bir surat bir kadýn için çoðunlukla sosyal geçerliliði olan ölçülerdir. Hatta bir iþ gücü, bir emekçi olarak bile deðerini bu özellikler belirler. Roloff ve SeeBlen'e göre erotik güzellikte saklý olan bu ideal, aslýnda cinsel baskýnýn bir baþka boyutunu simgeler. Rosalind Coward, bu tipteki bir bakýþ açýsýný, tarihsel bir bazda ele alýndýðýnda "statükoyu korumak isteyen bazý insanlarýn, erkeklerin kadýnlara bakmalarýnýn doðal düzenin bir parçasý olduðunu"10
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
4
söyleyerek dile getirmektedir. Bu statüko korunurken, erkeklerin doðal nesnel güzellik deðerlendirmelerinin estetik deðeriyle deðil, kadýn imgelerinin erkekleri rahatlatýcý bir þekilde ortaya konmasý ve kullanýlmasýyla elde edildiðini söylemektedir Coward. "... Erkekler kadýnlara dikkatle bakmalarýný kadýnlarýn estetik çekicilikleri gerekçesiyle savunuyorlar. Fakat kadýnlarýn bu sözde estetik deðeri, kadýn bedeninin 'uzaktan' görünüþü hakkýnda kararlaþtýrýlmýþ bir tercihten baþka bir þey deðildir. Kadýnlarýn estetik çekiciliði, kadýnlarýn vücuduna bakmak, kadýnlarý uzakta, ayrý tutmak tercihini ve bunu yapabilme gücünü gizler. Belki de uzaktan cinsellik, erkeklerin kadýnlarla girebildiði tamamen güvenli olan tek iliþkidir."11 John Berger'e göre ise kadýn her þeyi gözlemek zorundadýr ve "kendi varlýðýný algýlayýþý, kendisi olarak bir baþkasý tarafýndan beðenilme duygusuyla tanýmlanýr."12 Kadýn olarak doðmak, erkeklerin mülkiyetinde olan özel, çevrelenmiþ bir yerde doðmak demektir diye aktarmaktadýr Berger ve kadýnýn toplumsal kimliðinin kýsýtlý bir koþulda yatmakta olduðunu söylemektedir. Fakat bu, ortaya bir çift kimlik sorunu çýkarýr. Kendisi ve kendisini seyreden bir diðeri. Kadýn bu kimlikle dolaþan biridir, bir yandan yaþamýn içindeki rollerini gerçekleþtirir, bir diðer yandan da sürekli olarak kendini seyreder. Ancak bu toplumsal bir þartlanmadýr ve "kadýn oluruz" tanýmlamasýný birebir açýklamaktadýr. Kadýnýn kendini gözlemesi öðretilmiþtir ve hayatýnýn sonuna kadar yaþayan ve bu yaþamý gözleyen biri olarak kalýr. Böylesi bir denetleme mekanizmasýnýn onu ne kadar saðlýklý bir birey kýldýðý ise tartýþmaya açýktýr. Berger bunu "gözleyen" ve "gözlenen" kiþilikler olarak tanýmlamaktadýr.13 Bunu daha da geniþletir ve erkeklerin davrandýklarý gibi, kadýnlarýnsa göründükleri gibi olduðunu ileri sürer. söz konusu tutumun erkek-kadýn iliþkisini tanýmlamasýnýn yaný sýra kadýnlarýn kendileriyle olan iliþkilerini de tanýmladýðýný söylemektedir. Kadýnýn kendisiyle olan bu iliþkisinden, kendisinin bir nesneye dönüþmüþ olduðu gerçeðine varan Berger, kadýný seyirlik bir nesne olarak aktarmaktadýr. Ona göre kadýn kendi baþýna çýplak deðildir, seyircinin onu gördüðü biçimde çýplaktýr.14 Kadýn kendini seyreden seyirciye bakar ve seyirci aracýlýðýyla kendini seyreder. Dolayýsýyla bu bakýþ, seyredilme pratiðine dayalý ve kendi özneliðini ortaya koymaktan uzak bir bakýþtýr. Neyin temsil edilmesi
5
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
isteniyorsa o ortaya konmuþ, kadýn bu temsilde bakanýn gözleriyle kendine bakarken, ayný zamanda o kimliðe yabancýlaþmýþtýr. "Çýplak kadýn resmi yapýlýyordu" demektedir Berger, "çünkü çýplak kadýna bakmaktan zevk duyuluyordu; kadýnýn eline bir ayna veriliyordu ve resme 'kendine hayranlýk' deniliyordu. Böylece çýplaklýðý, zevk için resme geçirilen kadýn ahlak açýsýndan suçlanýyordu."15 Ona göre resimlerde yer alan aynanýn iþlevi çok baþkaydý; ayna, kadýnýn kendisini her þeyden önce ve her þeyden çok seyirlik bir þey olarak gördüðünü anlatmak için konuluyordu resme. Tam da bu noktada çýplaklýkla nü olmanýn farkýna deðinen Berger, çýplaklýðýn insanýn kendisi olmasý, nü olmanýn ise baþkalarýna çýplak görünmek olduðunu savlamaktadýr. Çýplak vücudun nü olarak algýlanabilmesi, ancak ve ancak bir nesne olarak algýlanmasýyla koþut gidebilmektedir. Bu noktada pornografinin günümüzdeki anlamýný tartýþmakta yarar görüyorum. Bu kavramýn iyilik ya da kötülüðünü tartýþmak yerine, bunun
kavramsallaþmasýnda
etkili
olan
aygýtlarýn
deðerlendirilmesinden yanayým. Kadýnlarýn bu noktada bir açlýðý gidermek için bulunduklarýný söylüyor Berger. Kendi açlýklarýný doyurmak için deðil, diyor. Ben de bu noktada sormak istiyorum: Kadýný çift kimliðe taþýyan bir sistemi eleþtirmek yerine, bunun bir sonraki etabý olabilecek pornografi ya da nü olgusunu eleþtirmek ne derece saðlýklý bir çýkarsama olabilir? Bernard Roloff ve Georg SeeBlen'in tekeþliliðe burada özel bir dikkat çekmeleri de rastlantý olmamalý. Güzellik idealinin öneminin bu doðrultuda arttýðýný vurgularken "bir mülk olarak kadýnýn deðerinin nicelik düzleminden nitelik düzlemine kaydýðýna" da parmak basmakta ve burjuva toplumunun ahlaksal düzlem açýsýndan alabildiðine karmaþýk ve grift yapýsýnýn, kadýnýn deðerini sadece fiziksel, görünüþle baðlantýlý ölçütler üzerinden belirlenemez hale getirmiþ olduðunu aktarmaktadýrlar. Öte yandan Catherine King "Making Things Mean..." baþlýklý makalesinde göstergelerin daima kayýp gittiðini ya da yer deðiþtirdiðini, ama gösterenin daima ayný kaldýðýný vurgulamaktadýr. Bununla baðlantýlý olarak, toplumsal cinsiyetçiliðin kendini nasýl ürettiði yolunda kadýn-erkek ayrýmýnýn en akla gelmez kurumlarda bile kendini
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
6
gösterdiðini söyler."16 Herhangi bir metnin (ya da özellikle bir reklam metni ya da söylenler) üst okumada çok rastlanýlan kodlarý içermesi, alt okumada karþýmýza çýkan farklý anlamlarý iyi bir analiz yoluyla silmesi de buna koþut bir açýmlama olabilir. Sonuç olarak geleneksel erkek bakýþ açýsý kendini sürdürmektedir. Gene Richard Allen'a dönecek olursak, söylem hakkýnda yeterli bilgi olmadýðý sürece herhangi bir imgedeki þifrenin saðlýklý okunamayacaðýný ve imgenin gerçekte ne ile ilgili olduðunun anlaþýlamayacaðýný savunmaktadýr Allen. Ki haklýdýr. Herhangi bir resimde üzgün ya da mutlu birini "görmemiz", aldýðýmýz kültür ve bu kültürün bizde yarattýðý bilgiyle olasýdýr, ona göre. Ancak resimdeki kiþi ile yer ve diðer unsurlarýn arasýndaki baðý çözmenin böylesi bir kültür etkinliðiyle olanaklý olmadýðýný da belirtir. Ancak öte yandan kültür endüstrisi, her þeyi bizce ve haklý, bizce ve bizce olmayaný haksýz ve dýþarda býrakmaya meyilli ucunu her an "bize karþý" býkýp usanmadan törpülemektedir. Dipnotlar
1 Richard Allen, "Analysing Representations", Imagining Women, Polity Press (Open
University), der. F. Banner, Lizbeth Goodman, R. Allen, Linda Jones, Catherine King, s. 23. 2 "A.g.m", s. 26.
3 Lana Rakow, "Feminist Approaches to Popular Culture: giving patriarchy its due",
Communication, cilt 9, 1986, s. 19-41, aktaranlar: F. Mutlu Binark, Süleyman Irvan, Kadýn ve Popüler Kültür, Ark Yayýnlarý, 1995, s. 15. 4 "A.g.m", s. 22.
5 Bu noktada diþiliði kadýnlýk kavramýndan ayrý tutmak durumundayýz. Diþilik biyolojik bir
olgu ve bir çýkýþ noktasý sayýlabilecekken, kadýnlýk varýlacak bir konum olarak algýlanmalýdýr. Belki de Elaine Showalter'in tanýmlamasý doðrultusunda feminizm kavramýný diþilik ile kadýnlýk arasýndaki bir köprü olarak düþünebiliriz. 6 "A.g.m", s. 22. 7 "A.g.m", s. 24.
8 Bernard Roloff-Georg SeeBlen, Erotik Sinema, çev.: Veysel Atayman, Alan Yayýncýlýk, Ýstanbul, Nisan 1996, s. 55. 9 A.g.e., s. 55.
10 Rosalind Coward, Kadýnlýk Arzularý, çev.: Alev Türker, Ayrýntý, Þubat 1993, s. 79. 11 A.g.e., s. 80.
12 John Berger, Görme Biçimleri, çeviren: Yurdanur Salman, Metis, Aralýk 1986, s. 46. 13 A.g.e., s. 46. 14 A.g.e., s. 50. 15 A.g.e., s. 51.
16 Catherine King, "Making Things Mean: Cultural Representation in Objects", Imagining Woman. Polity Press, s. 19.
7
SANAL DÜÞLER Müge Ýplikçi & Ümran Kartal ABD ve Sovyetler Birliði dünyanýn en güçlü ülkeleri Ama nüfuslarý dünya nüfusunun sadece sekizde biri Afrikalýlar da dünya nüfusunun sekizde biri Nijeryalýlar zaten bunun dörtte biri/ Asyalýlar tüm dünya nüfusunun yarýsý Çinliler zaten bunun yarýsý Ortadoðu'daki ulus sayýsý yirmi iki Dünyadaki insanlarýn çoðu/ Sarý, Siyah, Kahverengi, Yoksul, Kadýn Ve Hýristiyan deðil Ve Ýngilizce konuþmuyor. 2000 yýlýnda Dünyanýn en büyük yirmi kent Tek bir þeye sahip olacak ortak Ne Avrupa'da olacak ne de Amerika Birleþik Devletleri'nde O kentlerden biri Audre Lorde, 1 Ocak 1989
Chandra Talpade Mohanty Üçüncü Dünya ülkeleri kadýnlarýyla ilgili kitabýn genel hatlarýný çizdiði giriþ yazýsýnýn baþýnda Lorde'un bu þiirini kullanmýþtý. Geçen zaman Lorde'un ne kadar haklý olduðunu kanýtladý. Evet, Sovyetler, gücüyle birlikte tarihin tozlu sayfalarýna gömüldü ancak sömürü bitmedi, bitirilemiyor. Kadýnlar ve diðer tüm ötekilerin durumu malûm. Ama gene de hemen belirtelim bu yazý slogan türevinde bir metin olmayacak. Bunun açmazlarýný yaþadýk, yaþýyoruz. Bu yazýda Kahrolsun Batý ya da Kahrolsun Teknoloji gibi tehlikeli polemiklere düþmeyeceðimizin de altýný çizmekte yarar var. Bunlar ciddi ve üzerine gidilmesi gereken sorunlar, ancak gene belirtmekte yarar var ki ötekinin kendi benini yaratýp diðer öteki üzerine (mesela kadýnýn kadýna) kurduðu hiyerarþi de en az yukarýdaki husus kadar önemli ve ciddi iç hesaplaþmalarý gerektiriyor.
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
8
Bunun dýþýnda hayat hýzla akýp gidiyor, bu da malûm bir durum. Unuttuklarýmýz, görmezden geldiklerimiz ve tekrar hatýrladýklarýmýzla hýzla akýyor. Ancak hiyerarþinin deðiþik çehrelerdeki yüzü stereotip söylemler ve kurgular yaratmaya devam ediyor. Bilgisayarýn yaþamýmýza hýzla girdiði ve girme hýzýnýn büyük bir ivmeyle arttýðý günümüzde yaratýlmýþ olan alternatif hareketlere sýcak bakma potansiyelimiz ne olabilir? Postfeminizmin bir türevi olan siberfeminizm, bu anlamda bizim gibi ülkelerde bir alternatif yaratabilir mi? Düþünmeye deðer. Ancak hemen belirtelim: Zararý yararýndan fazla olabilir. Mohanty bizi 90'lý yýllardan uyarýyor: Batý'nýn gözündeki Üçüncü Dünyalýlýk ve çoðu Batýlý feministin gözündeki Üçüncü Dünya ülkesi kadýný olmak nereye kadar "bu kadýnlarý" belirleyecek? Siberfeminizm neyin alternatifi? Rosi Braidotti'nin "Cyberfeminism with a Difference" adlý makalesinde önemli noktalar var. Bir kere teknolojiyi kullanarak onu kendi saflarýna çekebilme gücü, kadýnýn teknoloji karþýsýndaki ona dayatýlan çaresizliðini yenmesi, ancak ve ancak yeni iletiþim yollarýnýn öðrenilmesi ve bu yollarýn iþleyiþ biçimlerinin üstesinden gelinmesi ile mümkün. Toplumsal cinsiyet, teknoloji ve kültür arasýnda arap saçýna dönmüþ baðlarýn ayrýþtýrýlmasý için teknoloji, teknolojinin kullanýmý artýk þart ötesi. Kendilerini bu anlamda "gerilla kýzlar" olarak gören siberfeministler bunun bir komün hareketi olduðunu söylerken bir gerçeðin altýný çizmeden duramýyorlar: Bir kahramana ihtiyacýmýz yok. Virtual Reality (yani bilgisayarýn o sanal dünyasýnýn gerçekliði)'den bitap düþmüþ bir halde siber ortamýn o koca koca erkek "bebeklerin" oyun alanlarý olmasýndan býktýklarý için böyle bir harekete yöneldiklerini söylüyorlar. Bunu yaparken de eðlendiklerini ve gülmeyi bir silah olarak seçtiklerini gizlemiyorlar. Kendi siber düþlerini yaratmak için önemli bir taktik bu. Onlara göre artýk yaþýný baþýný almýþ "yeniden kazanýlmýþ" (recycled) hippilerin görüntüsü -60'lý yýllarda uyuþturucuya olan ilgilerini artýk video ve bilgisayar baðýmlýsý olarak sürdüren bu hippilerin görüntüsüiçin þöyle diyor bu kötü kýzlar: Canýnýz cehenneme. Evet çýldýracaðýz, diyorlar. Kendi "ortak" halisünasyonlarýmýzla kafayý bulup çýldýracaðýz. Çünkü artýk aþk yok, diyorlar. Aþk
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
9
metropollerde öldü. Çünkü sesimiz gittikçe kuruyor ve soluyordu. Tenimiz sertleþiyordu. Kafkavari olay örgüsü yavaþ yavaþ bizde vuku bulmaya baþlýyordu. Demek ki kýsa bir süre sonra devasa bir böcek olacaðýmýz o gün çok yakýn. Hýristiyan-sonrasý kuþaðýn antiLazaruslarýyýz. Estetiðin trajik ölümünü içeren çaðýn yerini fotokopi makineleri aldý. IBM kullanan bir Walter Benjamin'e ne dersiniz? Spielberg'in doðum yapan erkek fantezilerinden býkmadýnýz mý? Siberpunk düþlerine bakýn bir: Bedenin, büyük koskocaman evrensel bir rahim (Matrix) içersinde eriyip gitmesi can sýkýcý bir fantezi deðil mi sizce? Medya kültürünün çaðdaþ erkek ve kadýn anlayýþý ise insanýn kanýný dondurmaz da ne yapar? James Cameron ve David Cronenberg insansonrasý erkek öznenin (post-human masculine subject) yeniden üretilmesi için ellerinden geleni yapýyorlar. Cameron filmlerinde Arnold Schwarzeneger ile hiper-gerçeklikte bir erkek bedenini kameranýn önünde dolandýrýrken Cronenberg fallik erkekliðin görüntüsünü iki ayrý biçimde sunuyor bizlere: Bir tarafta psikopat bir katil, diðer tarafta diþiliðin çok fazla hâkim olduðu isterik, nevrozlu bir erkek. Bu sözde ütopyalardan býkmýþtýr gerilla kýzlar. Artýk onlarýn yeni ütopyalara ihtiyaçlarý vardýr. Kendi "rahim" düþlerini kurmak, ölümle olan iliþkilerini bizzat belirlemek, kendilerine sunulmuþ olan zaman ve mekâný kafalarýna göre dönüþtürüp, kendilerince bir zaman ve mekân haline getirmekten yanadýrlar. Aksi takdirde gerçekten sistemin belirlediði tanýmlar içersinde "çýldýracaklardýr". Diðer bütün kýzlara öðütleri "sakýn kýzmayýn" olacaktýr. Kýzmak ve öfke size güç kaybettirir. Kadýnsý feminist öfkeden uzak durun, bu sizin en büyük düþmanýnýzdýr, diyeceklerdir. Karþý taraf sizin bu yanýnýzý çok iyi biliyor... Ve ekleyeceklerdir: Hele birbirinizi o kadýnsý öfkeyle asla zehirlemeyin. Bu sadece sistemin iþine yarar, bilesiniz. Karþýlýklý hoþgörünün sizleri uzlaþmacý bir yerlere vardýracaðýný göreceksiniz ve gücünüz artacak! Gerilla kýzlar bu taktikleri verirken Batý kültürünün kendi gibi olmayan öteki kültürleri nasýl da oradan oraya savurduðunu bildiklerini, bunu anladýklarýný söylerler. Teknoloji de bir masaldýr onlara göre. Anlatýcýsý erkektir, beyazdýr, güçtür ve yüzü Batý'nýn ta kendisidir. Yüzyýllardýr devam eden gelenek deðiþmemiþtir.
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
10
Kendine ait sanal bir oda Gerilla kýzlar iþte bu teknoloji masalýnýn kadýnlar üzerindeki etkisini ele almayý kendilerine görev edinmiþlerdir. Bunu yaparken siberfeminizme belli bir tanýmlama getirmeye de gerek duymazlar. Onlarý ilgilendiren küresel teknolojinin beraberinde getirdiði yeni sosyal durumlardýr. Siberfeminizmin kadýnlýðý yüceltmek deðil, yerleþmiþ toplumsal cinsiyet rollerini parçalamak amacý taþýdýðýný belirtirler. Siberortamýn kadýna kendi gerçeklerini, kendi beden ve kimliklerini yaþama fýrsatý saðladýðýna inanýrlar. Ancak kendilerince kurmaya çalýþtýklarý o sanal dünyanýn gerçeðin týpkýsý olduðu gerçeðini atlarlar. Orada kendilerine ait bir oda kurma çabasý içerisindedirler. Böyle bir þey gerçek dünyada bir odaya sahip olmaktan daha kolay görünmektedir, çünkü zaman ve mekân sýnýrsýzdýr burada. Özgürleþmek daha kolay gibi görünmektedir. VNS Matrix grubu böyle bir oda kurmaya çalýþan, siberfeminizm konu olduðunda sözü edilecek ilk ve en önemli site. Siberfeminizmin teorisinden çok günlük hayattaki pratiðiyle ilgilenir. VNS Matrix grubu amacýný teknolojik kültürü çevreleyen egemenlik ve kontrol anlatýlarýný çözümlemek ve siberortamdaki toplum, kimlik ve cinsiyet iliþkilerini incelemek olarak belirlemiþ. Manifestolarýnda, elektronik sanat projelerinde yapmaya çalýþtýklarý þeyin kadýný yabancýlaþtýran eril bir ortam olan teknolojinin ataerkil yapýsýný kýrmak, teknolojinin kadýn üzerindeki negatif etkilerini engellemek olduðunu belirtiyorlar. 1991'de Avustralya'da kurulan bu sitenin sorguladýðý en önemli þey kadýn dilinin ve bedeninin teknolojiyle nasýl baðdaþtýrýlacaðý, teknolojinin kadýn yararýna nasýl kullanýlacaðý. Bunun için çeþitli projeler geliþtirmiþler, e-postayla katýlýmýn saðlandýðý performanslar, on-line toplantýlar yapýyorlar. Böylece interneti, feminizmin ortaya çýkmaya baþladýðý yýllardaki bilinç yükseltme gruplarý gibi, fikir üretme ve araþtýrma yapma kanalý olarak kullanmýþ oluyorlar. Tek fark, burada kadýnlar yüz yüze deðil, ekran ekrana, tuþ tuþa, bir hat üzerinden fikirlerini paylaþýyorlar. Dayanýþmanýn elektronik hali. Bu elektronik dayanýþmaya ve sanal odaya örnek diðer siteler ise Manifesto, Technowhores, Ambitious Bitch, Women with Beards. Bütün bu siberfeminist gerilla kýzlar saldýrgan bir yapýya sahipler, ne de olsa onlar internet dünyasýnýn eylemcileri, isyancýlarý. Sanal dünyanýn
11
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
beden ötesi bir yer olmadýðýna inanýyor hepsi, bedenin burada da capcanlý varlýðýný sürdürdüðünü savunuyorlar. Dil ve iktidar iliþkilerini, bu iliþkilerin beden, cinsellik, erotizm ve feminizm yoluyla nasýl oluþturulduðuna dair mizahi bir yaklaþým getiriyorlar, kapkara bir þekilde tabii! Women with Beards (Sakallý Kýzlar) grubu özellikle ilgi çekici. Sakallý kadýnlarýn fotoðraflarýyla dolu bir site. Burada ister istemez, "Sorgulanmasý gereken erkeklik öðeleri kullanýlarak erkek egemen söyleme karþý çýkýlabilir mi? / Toplumsal cinsiyet rolleri erkeklere öykünerek mi deðiþtiriliyor?" sorularýný akla getiriyor bu sakallý kýzlar sitesi. Silah olarak neden erkekleþmeyi tercih ediyorlar? Kendilerine ait sanal bir oda yaratma yolunda kendi kendilerine ters düþmüyorlar mý? Bunun ardýndan, "gerçek"te bile tam olarak yaratýlamayan bir odanýn "sanal"da yaratýlmasýnýn ne faydasý olabileceði sorusunu sormadan edemiyoruz. Aklýmýz yine Rosi Braidotti'nin "Cyberfeminism with a Difference" adlý makalesinde teknolojinin yeni imgeler ve temsiller yaratmadýðýna, eskinin yeniden tekrar edildiðine dair sözleri geliyor: "Sanal gerçeklik toplumsal cinsiyet rollerinin çözümlendiði bir dünya vaat ediyor, ama en bayaðý imgeleri yaratýyor. Örneðin pornografi, cinsellikle ilgili olmaktan çýkýp bir iktidar iliþkisine dönüþüyor." Kime göre? Kimin için? Üçüncü Dünya'ya farklýlýklar sunar Batý. Farklýlýk prensibini sunar, ardýndan da hiyerarþik biçimde bu farklýlýklarý ORGANÝZE eder. Bu bilinen bir hakikattir. Gerilla kýzlarýn Tanrý tanýmadýklarý bir evrende önemli bir hakikat. Ancak siberfeminizmin gündeme getirdiði konular dahilinde siberfeminizm bir ideoloji deðildir,/ siberfeminizm erkek düþmaný deðildir,/ siberfeminizm bir kurum deðildir,/ siberfeminizm sahte deðildir,/ siberfeminizm satýlýk deðildir,/ siberfeminizm bilimkurgu deðildir,/ siberfeminizm korku filmi deðildir,/ siberfeminizm romantik deðildir,/
siberfeminizm
post-modern
deðildir,/
siberfeminizm
mitolojiyle ilgilenmez,/ siberfeminizm tek bir dile haiz deðildir,/ siberfeminizm sýkýcý deðildir,/ siberfeminizm bir yapý deðildir,/ siberfeminizm gelenek deðildir,/ siberfeminizm materyalistik deðildir,/ siberfenimizm tamamlanmýþ bir þey deðildir, vb. Batý'nýn dýþýndaki dünyalar üzerine söylediði pek de bir þey yoktur...
12
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
Siberfeminizmin politika, beden, toplumsal cinsiyet, iþçi konularýna bakýþta bir deðiþiklik yarattýðýna dair hipotezler üretilir. Sanal ve gerçek dünyadaki erkek egemen söyleme karþý duran bir görüþten doðmuþlardýr, ancak bilginin erkek egemen dünyasýnýn tam da içinden gelen bir doðumdur bu. Bir baþka hipotezde ise siberfeminizmin yeni medya ve teknolojiyi eleþtirmesi, siberortamýn özgür, çoðulcu ve bedensiz olduðuna dair düþünceleri yýkmasý gerektiði ileri sürülür. Beden siberfeministler için çok önemlidir, siberortamda bedenin yok olmadýðýna inanýrlar. Kendine ait bir söylemi, dili olan bu ortam yine iktidar iliþkilerine, bilgi üretimine açýk bir dünyadýr. Burada söz konusu olan iktidar ve bilginin kimin elinde olduðu, bu ortamýn kime göre, kimin için olduðudur. Sýrasý gelmiþken siber sözcüðünün Yunan dilinde "yönetici", "dümen", "yön vermek" anlamýna geldiðini hatýrlatmakta fayda var, týpký kaptanýn gemisine yön verdiði gibi. Burada önemli olan "kaptan kim" sorusudur. Manuel Castells'a göre iktidar, toplumlarýn kendi kurumlarýný düzenledikleri, insanlarýn kendi yaþamlarýný kurduklarý bilgi kodlarýnda ve temsil imgelerinde yatmaktadýr.1 Böylece "kaptan", bilgi kodlarý ve temsil imgeleriyle yüklü gemisiyle "world wide web" denizinde rotasýný çizmektedir. Ýngilizce'de gemiye "she" (kadýn yerine kullanýlan zamir) denildiðini hatýrlarsak kaptanýn cinsiyeti üzerine yorum yapmaya hiç gerek kalmayacak, yukarýda sorduðumuz sorular kendiliðinden yanýtýný bulacaktýr. Güvenlik Arayýþý "Siberuzay.
Her
ulustan
milyonlarca
yasal
kullanýcýnýn,
matematiksel kavramlarý öðrenen çocuklarýn her gün yaþadýðý anlaþmalý halüsinasyon... Ýnsan sistemindeki her bilgisayarýn kanýtlarýndan yansýtýlan verilerin grafiksel sunumu. Kavranamayacak bir karmaþýklýk. Zihnin uzaysýzlýðýnda, ýþýk çizgileri; öbekler ve takýmyýldýzlar þeklinde düzenlenen veriler. Þehrin ýþýklarý gibi, gitgide uzaklaþan..."2 Ýþte siberfeministlerin kendi kimliklerini aradýklarý, kendilerini gerçek dünyadaki bastýrýlmýþlýklarýndan kurtarmaya çalýþtýklarý, güvence aradýklarý, kendilerine bir ad koymaya çalýþtýklarý, gerçekte yazamadýklarý tarihlerini sanalda yazmaya çalýþtýklarý yerin tanýmý. Güvenliðin onlarý belirsizliðe býraktýðý kentlerden kaçýp sýðýndýklarý yerin tanýmý.
13
Siberuzayýn bir halüsinasyon, bir karmaþýklýk olarak tanýmlanmasý siberfeminizmin güveni doðru yerde arayýp aramadýðý sorusunu akla getiriyor. Ve yine Rosi Braidotti'nin makalesindeki bir cümleyi: "Asýl kaybeden
kadýnlardýr."
Çünkü
kadýnlarýn
toplumsal
cinsiyet
farklýlýklarýndan kaçýp sýðýndýklarý bilgisayar teknolojisi, farklýlýðý daha da artýrýyor. Bunun yanýnda Birinci ve Üçüncü Dünya ülkelerinin teknolojiye eriþimi arasýndaki fark da artýyor. Ýlk bilgisayar programcýsýnýn Lord Byron'ýn kýzý Ada Lovelace olduðu unutularak bütün bilgisayar literatürü, internet dizayný erkekler tarafýndan erkeklere göre hazýrlanýyor. Bu þekilde yaratýlan siberortamýn, emniyetsiz ve belirsiz bir metropolün devamý olduðu gerçeði her nedense göz ardý ediliyor. Sonsöz Kýyasýya eleþtirdiðimiz söylemlerden elbette dolaylý olarak hepimiz nasibimizi alýyoruz. Teknoloji anlamýnda, hemen birçok þeyde olduðu üzere belli bir manipülasyon içinde olsak bile bizim de kendimize has siborglarýmýz var. Donna Harraway'in dediði bizler için de geçerli: Hepimiz birer siborguz. Protezler, estetik ameliyatlar... Hemen Ajda Pekkan deyip kenara çekilmeyelim. Donna Harraway'e göre iletiþimin kablolu-kablosuz boyutlarýna maruz kalan hepimiz, küpelerimiz, bileziklerimizle hepimiz... Ancak Üçüncü Dünyalýlaþtýrma prensibine karþýlýk herhangi bir prensip sunmayan-sunamayan bir -izm'in dünyanýn sadece sekizde birinden (belki de artýk çok daha az bir oranýndan) bahsetmediðini ve aslýnda ondan farklý bir izleyici kitlesine hitap etmediðini kim iddia edebilir? Dipnotlar 1 Manuel Castells, The Power of Identity, Blackwell Publishers Ltd., Oxford, 1997, s. 359. 2 William Gibson, Neuromancer, çeviren: Melike Altýntaþ, Sarmal Yayýnevi, Ýstanbul, 1998, s.6. VNS Matrix: sysx.org/vns/ manifesto: sysx.org/vns/manifesto.html technowhores: media.wwmin.ac.uk/ cutting/ technnowo.htm women with beards: dds.nl/beards/ ambitious bitch: edita.fi/ kustannus/ bitch/ index.html
14
EVLÝLÝK KAÝDESÝNÝN ESKÝMEYEN ZEMÝNÝ Müge Ýplikçi & Ümran Kartal Biz kadýnlar, vatandaþ olarak Türk kadýnlarý, Türk Medeni Kanunu'nun özellikle Aile Hukuku'yla ne zaman yüzleþiriz? Beyaz gelinliklerimizi giydiðimiz zaman mý, yoksa beyaz gelinliklerin beyaz kaftanlara dönüþmeye baþladýðý zamanlarda mý? Her ikisi de geç dönemeçlerdir bunun için. Haklarýmýzý bilmemiz için kriz anlarýndan baþka anlarýmýz yok mu, dersiniz? Türk Medeni Kanunu'nun Hukuk devrimiyle geliþtirdiði ve din esaslarýna dayalý hukuk sistemini arkada býrakmýþ yüzü, laik hukuk düzenini getirmiþ olsa da, günlük hayatlarýmýzda bizi bizden çok korumaya ve himaye etmeye çaðýran sesi, iþte o ses toplumsal cinsiyet rollerimizle kendimiz arasýnda al takke ver külâh oynadýðýmýz yaþamlarýmýzda þu iç sesin giderek yükselmesini engelleyemez: "Ben kimim Ben Kimim BEN KÝMÝM?” Bu soru, kimi kez bölgesel, coðrafi bir lüks olma özelliðini korusa da bu kanunun çaðdaþlaþmayý hedef alan, kendine bu anlamda yeni bir alan açma pratiði karþýsýnda pek de lüks sayýlmayacak bir niteliðe bürünür. Bu yüzden "ben kimim" sorusu önemlidir ama, sorulmasý kadar yanýt bulunmasýnýn da aciliyeti büyüktür. Tam da bu noktada iþin içine feminizm girer. Bugüne kadar "hangi söylemde ben kimim" sorusuna bulabildiði yanýtlar, içinde bulunduðu engelleyici koþullar gereði net yanýtlar olamasa da bu konudaki arayýþý, bünyesindeki dinamizm yönünden çok ama çok önemlidir. Günümüzde bu arayýþýn diðer alanlara yayýlmasý, onlarla girebileceði olasý bir iþbirliði, onu diðerlerinin gözünde bir kez daha "öteki" kýlsa da, o karmaþýk soruyu sormaya devam edeceði aþikârdýr. Olayýn disiplinlerarasý bir boyuta çekilmesine feminist noktadan baktýðýmýz
15
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
zaman, bunun bir strateji sayýlýp sayýlamayacaðýný gene zaman gösterecek. Ancak þu kýsa hayat tecrübelerimizden çýkarabildiðimiz önemli bir ders var: Ne koparabilirsen kârdýr. "Yeni" postfeminizmi popülist ve akademik tanýmlarýyla anlamaya ve içimize sindirmeye çalýþýrken, yeni Medeni Kanun Tasarýsý'nýn özetini, özellikle Aile Hukuku'na getirilen deðiþiklikleri okurken bu yalýn çýkarsamanýn etrafýnda dolanýp durdu düþüncelerimiz. Elbette bütün bunlarý düþünürken kafamýzý kurcalayýp duran baþka bir konu daha vardý ki bütün bu düþüncelerden çok daha önemliydi: Adalet Komisyonu'na ha girdi ha girecek olan yeni Medeni Kanun Tasarýsý'ndan kimsenin doðru dürüst haberi yoktu. Bu da insanýn aklýna "kimin için-niçin" gibisinden zalim bir soruyu getiriyordu. Eþitlik için, kadýnlarýn birey olma haklarýný elde etmeleri için, diye yanýtladý bizi Avukat Nazan Moroðlu. Tasarýnýn gecikmeksizin yasalaþmasýný istiyordu, çünkü hukukun etkinliðinin saðlanmasý için, yargýnýn baðýmsýz olmasý adalet mekanizmasýnýn hýzlý iþlemesi kadar, yasalarýn günümüz koþullarýnda ortaya çýkmýþ sorunlara çözüm getirecek
ve
gereksinimleri
karþýlayacak
kurallarý
içermesi
gerekiyordu. Yürürlükteki Medeni Kanun'da birçoðu kocanýn yetkisine verilmiþ -aile içi iliþkilerin tümünde ortaya çýkacak sorunlarýn çözümyetkisini hâkime býrakan katý üslubun hafifletilmesi gerekiyordu. Aile hukuku konusunda eþit bir yargý için koþul olan Aile Mahkemeleri'nin kurulmasý da bu yeni tasarýnýn ete kemiðe bürünmesine baðlýydý. Yeni Medeni Kanun Tasarýsý sosyal hayat içersindeki bu odaklanma planýyla bile önemli bir mihenk taþý olacaktý. Bunun yaný sýra mal rejimine getirilen deðiþiklik, eþlerin, özellikle de kadýnýn maðdur olmasýna engel teþkil edecek biçimde düzenlenmiþti. Moroðlu, bu rejimin kadýnýn günlük hayatýna yansýyabilecek en önemli deðiþiklik olduðunu savunurken, tasarýdaki paylaþmalý mal ayrýlýðýnýn ölüm ve boþanma halinde gerçek bir paylaþým olduðunun altýný çiziyordu. Yeni tasarý evlilik birliðinin devamý süresince eþlerin çalýþarak elde ettiði kazanýmlarý "edinilmiþ mallar" olarak evlilik sona erdiðinde eþit paylaþtýrýyor, ancak "kiþisel mallar" (kiþisel kullanýma yarayan eþya, mal rejimi kurulmadan önce kazanýlan mallar, miras olarak kazanýlan mallar, baðýþ vs. gibi karþýlýksýz kazandýrmalar, manevi tazminat alacaklarý, kiþisel mallarýn yerine geçen deðerler) boþanma sýrasýnda paylaþým dýþý býrakýlýyordu.
16
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
"Kocanýn
ailenin
reisi"
olmadýðý,
kadýnýn
"karý"
sýfatýyla
tanýmlanmadýðý bu yeni taslakta, 1985 yýlýnda Türkiye'nin kýsmi bir biçimde
onaylayýp
birtakým
maddelerine
çekince
koyarak
iþlevsizleþtirdiði "Kadýnlara Karþý Her Türlü Ayrýmcýlýðýn Önlenmesi Sözleþmesi"nin eþitlik prensibine dayalý yansýmalarýný gördük. Birleþmiþ Milletler'e verilmiþ 2000 yýlýna girilmeden önce çekinceler kalkacak sözünden ötürü (AB'ye hiç deðilse bu sözleþmenin tamamýný borçluyuz, biz kadýnlar ve öteki alttakiler!)* geçtiðimiz Haziran'da çekincesi kaldýrýlmýþ maddelerden yayýlan týlsýmlý havanýn etkisini de. Bu olumlu rotayý anlamamýz için Sözleþmenin aile hukuku açýsýndan çekince konulmuþ maddelerine deðinmeyi bir borç bildik: (*) 18 Þubat 2000 tarihli Milliyet gazetesinde Kadýnlar Avrupalý baþlýðý altýnda üstü kapalý olarak AB'ye hazýr olduðumuz þöyle belirtiliyordu: 1- Türk kadýnýn boyu uzadý, ortalama 1.52'den 1.64'e yükseldi. 2- Kalçalar daraldý bacaklar uzadý, kilo arttý ama vücut inceldi. 3- Göðüs kafesi ve omuz ölçüleri geniþledi ama memeler küçüldü. 4- Ayakkabý numarasý büyüdü, 39-40'a yükseldi. Eller inceldi. 5- Külot, sutyen ve bikini ölçüleri küçüldü. Daha ne olsun? MADDE 15: 2-
Taraf
devletler
medeni
haklar
bakýmýndan
kadýnlara
erkeklerinkine benzer hukuksal yeterlilik ve bu yeterliliði kullanmak için eþit fýrsatlar tanýyacaklardýr. Özellikle kadýnlara sözleþme yapmada ve mülk yönetiminde eþit haklar verecekler ve mahkemelerde davalarýn her aþamasýnda eþit iþlem yapacaklardýr. 4- Taraf devletler, kadýn ve erkeðe hukuksal olarak ikametgâh seçme ve nakletmede eþit yasal hak tanýyacaklardýr. MADDE 16: 1- Taraf devletler kadýnlara karþý evlilik ve aile iliþkileri konusunda ayrýmý önlemek için gerekli bütün önlemleri alacaklar ve özellikle kadýn erkek eþitliði ilkesine dayanarak kadýnlara aþaðýdaki haklarý saðlayacaklardýr: c- Evlilik süresince ve evliliðin son bulmasýnda ayný hak ve sorumluluklar,
17
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
d- Medeni durumlarýna bakýlmaksýzýn, çocuklarla ilgili konularda ana ve babanýn eþit hak ve sorumluluklarý tanýnacak, ancak her durumda çocuklarýn yararý en ön planda gözetilecektir. f- Her durumda çocuklarýn yararý ön planda tutularak ulusal yasalarda mevcut veli, vasi, kayyum olma ve evlat edinme veya benzeri kurumlarda eþit hak ve sorumluluklar, g- Aile adý, meslek ve iþ seçimi dahil karý ve koca için eþit kiþisel haklar... Yukardaki maddelere konulan çekinceler kalkar kalkmaz tasarýnýn çehresi daha da belirginleþti: Demokratik hukuk devletlerinde, tüm yurttaþlara seçme ve seçilme hakkýnýn tanýnmasý, eþit iþe eþit ücret ilkesinin uygulanmasý, eðitim, saðlýk, çalýþma, ekonomik ve sosyal yaþamda her türlü ayrýmcýlýðýn önlenmesi... Sözleþmenin temelini oluþturan ana eþitlik prensiplerinin kendine yeni alanlar açabileceði bir tasarýydý bu elimizdeki, doðru. Ancak ne kadar hayata geçirilebileceði konusunda hemen herkesin endiþesi vardý. Kullanýlan dil ya da içerik açýsýndan, ataerkil bir toplumda iþlerlik kazanmýþ ve artýk eskimiþ bir Medeni Kanun'a göre reformist bir yaný vardý tasarýnýn. Yavaþ yavaþ, uzlaþmacý bir tutum içersinde deðiþimi planlayan bir "içerik" hedefi de. Bu anlamda gerçekten "makul"dü. Ancak pratikteki sorun, eþitlik prensibinin yerleþtirilmesinde toplumun erkek tarafýný ikna etmekten deðil, tuhaftýr, kadýn tarafýný ikna etmekten geçiyordu. Tasarý, bireyi öne çýkaran bir tasarýydý ve birey olmanýn aðýr yanlarýný
da
içinde
barýndýrýyordu.
Kendi
sorumluluðunu
üstlenebilmek, bir dizi özgüveni gerektiriyordu; hayýr diyebilmek anlamýna geliyordu kimi kez de; kaçmadan soru sormak demekti; yaptýklarýnýn arkasýnda durabilmekti ayný zamanda. Kimsenin müdahalesi olmaksýzýn BEN diyebilmek. Belki hâlâ kocalarýmýzýn soyadlarýyla, ancak bu kez toplumsal cinsiyetimizle deðil, toplumsal kimliðimizle BEN demek... Bu uzun yola topyekûn hazýr mýydýk? Yoksa gene þöyle mi diyecektik: hele bir yasalaþsýn da sonrasý kolay. Oysa hayýr diyebilmenin ve "seni ve onlarý" çiðnemeksizin ben diyebilmenin çok uzun bir yoldan, zorlu bir yoldan geçerken verilen
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
18
nice sýnavdan sonra, içinde katmerlenmiþ duygu ve düþünceleri barýndýran sözcükler, dahasý bu sözcüklerin kavramsal yanlarýyla çevrelediði yeni bir söylem anlamýna geldiðini tahmin etmesi hiç de güç deðildi. En azýndan kadýnlarýn tarihlerindeki örnekler bunu gösteriyor. Her oluþ aðýr bir bedeli, her hak aðýr bir sorumluluðu getiriyor yaný baþýnda. Bunu çözmek iþimize gelmiyorsa, hayýrýn karþýsýndaki her evetin öyle her kapýyý açmadýðýný belleklerimizin gizli noktalarýnda bulabiliriz. Tüm bunlara karþýn sözü þöyle bitirebiliriz: Her þey eskisi gibiydi oysa. Zamansal anlamýyla deðil, içeriksel anlamýyla. Ama sözümüzü böyle bitirmek istemiyoruz biz. Bu Tasarý için yollara düþmüþ olmayý tercih ederdik, bu tasarý ve niceleri için birbirimizle tartýþmalar yapmak, birbirimizi kucaklamak isterdik. Her þeye karþýn bu yazýyý yazdýk. Here þeye karþýn kendimizce sizleri kucakladýk. Kadýn, erkek, hepinizin kadýnlar günü kutlu olsun.
19
2. BÖLÜM FELAKET VE MAHREMÝYET Ümran Kartal Taþ duvarlar yýkýlmadan "Beden, çok güçlü bir sembolik form; bir kültürün merkezi kurallarýnýn, hiyerarþilerinin ve hatta metafizik baðlýlýklarýnýn 'yazýlý' olduðu bir yüzeydir. Ancak beden yalnýzca bir kültür 'metni' olmakla kalmaz, ayný zamanda Pierre Bourdieu ve Michel Foucault'nun belirttikleri gibi, toplumsal denetimin pratik odaðýdýr."1 Bedenin denetlenmesi Havva'nýn o ilk günahý iþlemesiyle baþlar, çünkü yasak meyveyi koparan kadýn, bedenini kirletmiþtir. Kadýn ve bedeni, sözde, erkeðin aklýyla kurduðu uygarlýða ve düzene karþý gelen yýkýcý bir özelliðe sahiptir artýk. Bütün kötülüklerin ve akýldýþý davranýþlarýn kaynaðý basit bir et parçasý olduðu için kadýn bedeni, erkek aklý tarafýndan yönetilmeye baþlar, amaç dünyaya ölümü, kaosu ve karanlýðý getiren kadýn bedeninin bir tehdit unsuru olmasýný engellemek, böylece toplumu da denetlemiþ olmaktýr. Kayýp cennetin kirli kimliðine sahip olan kadýn bedeni, düzensizlik ve sapma anlamýna geldiðinden böyle bir bedenin bir kültürün merkezi kurallarýnýn, hiyerarþilerinin yazýlý olduðu bir yüzey olmasý ve toplumsal denetimin pratik odaðý haline gelmesi kaçýnýlmaz bir hal alýr. Aydýnlýk / karanlýk; iyi / kötü; süreklilik / deðiþiklik; sýnýrsýzlýk / sýnýrlýlýk; gündüz / gece; akýl / duygu; ruh / beden; eril / diþil gibi hiyerarþik karþýtlýklar evreninde kadýn bedeninin toplumsal denetimini saðlamakla görevlendirilen erkek ruhu, bedene içinde bulunduðu durum ve koþullar tarafýndan belirlenen bir düzen saptama durumundadýr, mantýklý bir ruhun hatalarý ortadan kaldýrmasý, imgelemi kýsýtlamasý, bedenin ölçülü yasasýný tanýmazlýktan gelmesine neden
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
20
olan arzularý denetlemesi gerekir.2 Anlaþýlacaðý üzere ilk günahýn kaynaðý kadýn bedeninin normal þartlardaki durumu, ruhun bedene karþý mücadelesi ve bedeni denetlemesiyle belirlenmektedir; düzen kendinden hiçbir þey kaybetmeden sürekliliðini korumuþ, kirli kadýn bedeni bir tehdit unsuru olmaktan çýkmýþ olur böylece. Peki, bir deprem felaketiyle her þey alt üst olduðunda, uygarlýðýn yara almasýna neden olan felaket karþýsýnda beden, toplumsal denetimin pratik odaðý olarak kalabilir mi hâlâ? Felaket, ruh-beden karþýtlýðý arasýndaki o bastýra bastýra çizilmiþ, toplumsal denetimin varlýðýný sürdürmesini saðlayan kalýn ve hiyerarþik çizgiyi ortadan kaldýrabilir mi, yoksa felaket karþýsýnda tutunmaya çalýþan toplumsal denetim baþka bir þeye mi dönüþür? Taþ duvarlar yýkýldýðýnda Daha önce hanýmlar eþleriyle beraber olduðunda gizleniyordu bu. Ayýptý, çoluk çocuðun yanýnda kesinlikle belli edilmiyordu ama on altý metrekarelik bir çadýrýn içindesiniz çocuklarýnýz da sizinle beraber. Öyle olduðu için çocuklar ister istemez iþin farkýnda. Yani uyuyor numarasý yapýyor ama her þeyin bilincinde. On beþ yaþýnda oðlan çocuðumuz da var, bir yaþýnda olaný da var. Öyle olduðu için çocuklar ister istemez gülüþüyorlar. Yani çocuklarýn da kendi aralarýnda diyaloglarý var. Çünkü kreþimiz yok, yuvamýz yok, hiçbir þey yok burada. Çocuklar ister istemez kendileri diyalog içindeler. Kendileri olunca da benim annem babam þunu yaptý etti fikirleri de oluyor arada ister istemez. Annesinin iki aylýk hamile olduðunu yedi yaþýnda bir oðlan çocuðu rahat rahat söyleyebiliyor. Normalde de annesinin hamile olduðunu biliyor ama daha önce gerçeðini görmemiþti, þimdi ayný çadýrda yaþýyor olduðu için, odasý ayrý olmadýðý için, bizzat canlý yayýn þeklinde gördüðü için daha farklý, depremden önceki çocuklarla depremden sonrakiler çok deðiþik. Anlatýmlarý, hareketleri, konuþma tarzlarý. Anneyle babayla hiç ayný yerde yatmamýþ, annenin babanýn odasýnda nasýl yatýlýr bilmiyor. Ayný yerde yatýldýðý zaman annenin babanýn vücut hatlarý ister istemez tam anlamýyla görülüyor. Onlarýn yanýnda soyunuluyor. Ýster istemez arkadaþlarý arasýnda konuþuyor çocuklar. Nasýl biz hanýmlar konuþuyorsak çocuklar da konuþuyor. Böyle de olunca banyoya giderken normal banyo da olsa diðer türlü anlayýp baþlýyor gülmeye elinde banyo malzemesini görünce.
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
21
Banyo ihtiyaçlarýný nasýl karþýladýklarý sorusuna karþýlýk iþte böyle içini döküyor, Düzce üç numaralý çadýrkentinin hayat dolu ve mücadeleden asla býkmayan baþkaný Ümmühan Teyze. Günlük hayatta bedensel varlýðýmýzýn bir ayrýntýsý olan yýkanmak gibi bir ihtiyaç, açýða çýkýnca utanýlacak bir hale geliyor, taþ duvarlar yýkýldýðýnda. Mahremiyet, mahrumiyet ve mecburiyete yenik düþüyor burada. Özel alan, çadýrlarýn ardýna kadar açýk kapýlarýndan süzülüp kamusal alana doðru kayýyor artýk. Yolunda giden her þeyi kesintiye uðratan deprem felaketinin sonucunda ýrmak eski yataðýný arýyor þimdi, belki de yeni yataðýna uyum saðlamaya çalýþýyor her türlü zorluða raðmen. Üzerinden bir yýl geçen ama etkisi bir an bile geçmeyen felaketin yarattýðý sefaleti yaþayanlar sefahat günlerini arýyorlar. Deprem felaketinin yarattýðý etkileþimler dokusu içinde yaþamak zorunda kalan bedenler kendilerini çevreleyen þeyler karþýsýnda gün geçtikçe kýrýlganlaþýyor. En çok da kadýn bedeni etkileniyor bundan, günahkâr arzularýn ve akýldýþý isteklerin barýnaðý olduðu düþünülen kadýn bedeninin toplumsal denetimi diye bir þey söz konusu olamýyor artýk, çünkü felaket, toplumsal denetime el koyuyor. Bedenin toplumsal denetimi, havlusu þampuaný elinde banyoya giden kadýna bakan çocuklarýn gülüþmelerinde kendini bulabiliyor ancak. Taþ duvarlarýn yýkýlýp bez duvarlarýn kurulmasýyla mahrem sayýlan þeyler gizlendikleri yerden usulca ama istemeyerek, biraz da utanarak açýða çýkýyor. O her yerde yaratýlmaya çalýþýlan ama bir türlü yaratýlamayan þeffaflýk felaketle birlikte geliyor. En çok da kadýn bedeninde buluyor kendini þeffaflýk. "Ölümlü bedenler" yaratan o aþaðý ve baðýmlý konumda sayýlan kadýn bedeni, kendisini çevreleyen þeylere karþý mücadele etmek zorunda kalýyor içinde bulunduðu bu çadýrkentte. Yine Ümmühan Teyze'nin sözlerinde somutlaþýyor bu mücadele þekilleri: Kadýnýn problemi her yerde var. Yani evde de olsa kadýndadýr en büyük yük, çadýrda daha fazla. En azýndan evde banyoya girersin, ne yapacaksan yapar çýkarsýn. Ama burada öyle bir þey yok, burada banyo toplu kullanýlan bir yer. Tuvalet banyo olmadýðý ilk zamanlarda çadýrlarýn içinde, leðenlerde banyo yaptýk, mecbur kaldýk. Sonra bir
22
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
düzen kurduk. Ne dedim, sen onun çocuðuna bakacaksýn bugün o banyosunu yapacak, o çadýrýný havalandýracak, yarýn da o seninkine bakacak sen yapacaksýn. Yani ancak bu þekilde yolunu bulabildik. Önceleri 483 kiþi için üç tuvalet vardý, tüp kuyruðu gibi uzuyordu tuvalet kuyruðu. Depremden iki-üç ay sonra UNICEF banyo ve tuvaletleri getirdi. Allah razý olsun hepsinden, sebep olanlardan. Ondan sonra artýk o rezalet bitti. Temizlik elemaný var. Tuvalet erkek açýsýndan belki kolay, kadýnlar için çok önemli. Kadýnýn en hassas yeri, hastalýðý en kolay kaptýðý yeri cinsel organý olduðu için çok daha dikkatli olmamýz gerektiðinden temizlikçi olmak zorunda. Temizlikçi orayý sürekli temiz tutmak zorunda. Kadýnlarýmýz kimisi hamile, kimisi hâlâ genç kýz, kimisi yeni evli, kimisi belki belli yaþýný aþtý ama yine de kadýn sonuçta, bazý þikâyetler var. Buna raðmen on beþ tane tuvalet þu çadýr kenti rahatlattý. Kuyruk olayý bitti. Kadýn, kendi bedeniyle, yaþamý yeniden üreten bedeniyle sürekli savaþmak zorunda kalýyor, çünkü kadýnlarýn kimliði, felaket karþýsýnda da, onlarý çocuk büyütmeye ve ev-çadýr iþlerine mahkûm eden ruhbeden karþýtlýðýna dayanýyor. Bu ataerkil karþýtlýkta erkek zihinsel yaþamla,
kültürle,
uygarlýkla,
teknolojiyle
ve
sonsuzlukla
özdeþleþtirilirken; kadýn, bedeninin aþaðýlanmasýndan dolayý ölümlü doðal dünyayla özdeþleþtiriliyor. Kadýn, kendisini bedensel iþlevlere dayanan kimliðinden kurtarmak için çevresindeki bütün zorluklarla mücadele etmek durumunda kalýyor. En çok da kendi kendisiyle mücadele ediyor, her daim bedeniyle ilgilenmek
durumunda
olan,
çoðu
zaman
kendi
bedenine
yabancýlaþan, 'öteki'nin gözüyle kendi bedenini seyreden, bedeniyle ilgili birçok þeyi saklamak zorunda býrakýlan kadýn. Evde âdet oluyorsunuz, âdet olduðunuzda bir çekmeceniz vardýr bezinizi gizlemeye. Kirli bezinizi koymaya bir çöpünüz vardýr. Bir þekilde kolaydýr ama çadýrda öyle bir imkânýmýz yok, çünkü çoluk çocukla birliktesiniz. Kapý yok, pencere, hiçbir þey yok, dört tarafý bezden oluþan bir barýnak bu. Bunun içinde giyinmek soyunmak bir problem, çocuðunuzun yanýnda bez deðiþtirmek bir problem. Arkadaþýn bir tanesi bez deðiþtiriyormuþ birkaç gün önce, erkek çocuðu sünnet olduðu için, annesi o kirli bezi aldýðýnda demiþ ki anne seni de mi sünnet ettiler. Çadýrlarýn problemi gerçekten kadýnlar
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
23
açýsýndan çok büyük. Erkeklerin böyle bir problemi olmadýðý için onlar rahat. Katý cinsiyet kategorileriyle ataerkil düzen, üreme organýna dayalý bir kadýn kimliði tanýmladýðý için yukarýdaki sözler dökülüyor Ümmühan Teyze'nin aðzýndan. Ataerkil düzenin geliþinden beri, kadýn cinsinden gelen bu þüpheli sývýya yalnýzca zararlý güçler yakýþtýrýlýyor. Aybaþý rahatsýzlýðý geçiren kadýnýn ekinleri berbat ettiði, meyve bahçelerinin altýný üstüne getirdiði, tohumlarý öldürdüðü, meyveleri döktüðü, arýlarý geberttiði, dokunduðu þarabýn sirkeleþtiði, sütün ekþidiði söyleniyor.3 Kadýnýn cinsel iþlevlerinin pis olduðu düþünülüyor bütün dünyada. Ataerkil inançlar ve koþullar, kadýndaki fiziksel benlik duygusunu öylesine zehirliyor ki kadýn fiziksel varlýðýný giderek bir yok olarak görmeye baþlýyor.4 Küçük bir kýz bunlarý öðrenerek olgun bir kadýn oluyor. Bedeninin gizemli ve yýkýcý bir özelliðe sahip olmasýndan utanýyor ve bunu gizleme gereði duyuyor. Bu gizleme duygusunun kaynaðý Cennetten Kovulma mitine, Havva'nýn yasak meyveyi koparmasýyla ilkel saflýðýn ve temizliðin yitirilmesine, ölümün ortaya çýkmasýna ve cinselliðin ilk bilinçli deneyiminin bilgisinin elde Dipnotlar
edilmesine kadar dayanýyor. Adem'le Havva yasak meyveyi yedikleri
1 Fatmagül Berktay, Tek
anda kendilerini çýrýlçýplak bularak utanç duyuyorlar ve cinsel
Tanrýlý Dinler Karþýsýnda Kadýn, Metis Yayýnlarý, Ýstanbul, Ocak
organlarýný incir yapraklarýyla kapatýyorlar. Masumiyet, mahremiyete dönüþmüþ oluyor böylece.
1996, s. 131. Foucault,
En çok da kadýn bedeni etkileniyor bu dönüþümden, özellikle de taþ
Cinselliðin Tarihi (3. cilt), çeviren:
duvarlar yýkýldýðýnda. Kapý pencere ortadan kalktýðýnda, dört tarafý
2
Hülya
Michel
Tufan,
Afa
Yayýnlarý,
Ýstanbul, Ekim 1994, s. 146.
bezden oluþan bir barýnakta hijyenik bezleri gizleyecek bir yer
3 Pliny, The History of the
bulamýyor kadýn. Ruhun, bedenle iletiþiminin kesildiði bir noktaya
World, London, 1635; aktaran:
varýlýyor en sonunda. Foucault'nun deyiþiyle, bir anlamda beden, alýp
Simone de Beauvoir, Ýkinci Cins,
baþýný gidebiliyor.5 Taþlar yýkýlmadan önce toplumsal denetimi elinde
çeviren: Bertan Onaran, Payel Yayýnlarý, Ýstanbul, Ocak, 1993, s. 165.
bulunduran ruhun, bedeni, felaket sonrasý bir ortamda, yine bedene ait olan bir yasanýn gereðine göre yönetmesi gerekiyor. Ýþte bu yüzden
Cinsel
kadýn bedeninin çadýrkentteki toplumsal denetimi çocuklarýn
Politika, çeviren: Seçkin Selvi,
gülüþmelerine dönüþmüþ oluyor. Kapý kilidinin fermuar, duvarlarýn bez
Payel Yayýnlarý, Ýstanbul, Aralýk
olduðu bir mekânda mahremiyetin yapacak hiçbir þeyi kalmýyor.
4
Kate
Millett,
1987, s. 84. 5 Michel Foucault, a.g.e., s. 147.
En çok da kadýnýn mahremiyeti çaresiz kalýyor felaketin karþýsýnda...
24
HANGÝ TAÞLAR, HANGÝ KAN, HANGÝ DEMÝR Müge Ýplikçi & Ümran Kartal Çanta Ön gözünde kuruyemiþler, ay çekirdeði, kabak çekirdeði ve belki biraz beyaz leblebi. Hemen yanýnda bir paket Maltepe sigarasý. Arka gözde bir nüfus kâðýdý, Ýzmir Belediyesi'nin verdiði aþevi kartý, 'sýnýr tanýmayan' doktorlarýn eline tutuþturduklarý ilaç karnesi, bir de taný: Aðýr depresyon. Siyah çantanýn en arka gözünde fermuarlý bir bölme. O bölmede kendi gibi derin, siyah gözlü, uzun kirpikli, kuzguni renkli saçlý, cin bakýþlý bir oðlan yüzüne bakýyordu insanýn þimdi, bir fotoðrafýn içinden, 'Foto Kamil - Gölcük' imzalý. Elif Güzel gözlerinden inen, artýk anlamýný yitirdiði yaþlarla gelen sözlerine büyük bir durulukla þunlarý ekledi: "Bu Ümit'im. En küçükleri ve en çirkinleriydi." Altý çocuðunun dördünü depreme vermiþ bir kadýnýn neden bu kadar çýðlýksýz, bu kadar suskun olabildiði açýktý þimdi. Elif Güzel yaþamýyordu. 'Ben ölüyüm'ün fotoðrafý iþte buydu ve böylece kazýlacaktý kafamýzdaki duvarlara. Öfkenin zamaný geçeli çok olmuþtur, açýklamanýn zamaný geçmiþtir, ah etmenin zamaný da, aðlamanýn, hatýrlamanýn da. Her þeyin sona ermesi budur iþte. Elif Güzel'in Sonu Gösteren Fotoðrafý. Bu son fotoðrafýnýn içinde "beni evimle çekin" diyecektir Elif Güzel. Kolumuzdan tutup topraðýn altýna göçmüþ olan evinden saða sola fýrlamýþ eþyalarý teþhis edecektir: "Bak bu kova benim, þu çekyatýn kumaþý, bu benim terliðim" diyerek. Dört çocuðunun üstüne inen o büyük betonun yanýna gidecekti, o betonun ebatlarýný söyleyecek, kendi kafasýndan bir hesap yapacak,
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
25
þu kadar hafif olsaydý ellerimle kaldýrýrdým diyeceði normal iki araba kalýnlýðýndaki gri katili bir kez daha, sonra bir kez daha ve bir kez daha gösterecekti. "iþtebuiþtebuiþtebuiþtebuiþtebu..." Belleðin suskunluktan sýkýldýðý, bir sese, bir bardak çaya, kýrýk dökük bir anýya yenildiði anlardan biriydi: "Anne ekmeðin arasýna bir þey katýk et ver," on altý, on dört, on bir ve sekiz, her seferinde bir sonraki kýz olur düþüncesiyle doðurduðu altý evlat, en kolayý Abdurrahman'dý çabucak doðmuþtu. "Cemal hep þu yokuþun baþýnda oynardý, enkaz altýnda elime gelen hangisinin koluydu, hiç bu kadar soðuk olmamýþtý kollarý, fakirdik ama hiç onlarý bu kadar üþütmemiþtik, bir hýrka giy oðlum, bu yaz gecesi bu ne soðuk oðlum, bu eve kapýcý olarak girmiþtik, beþ katlý iznini rüþvetle yedi kata çýkarmýþ o müteahhit denen katil, dört çocuðumu aldý benden, bana borçlusun, bana borcun çok büyük, ecelinle ölmek senin þansýn olacak boyu devrilesice, Ümit, a benim can oðlum misketlerin nerede, nerede, nerede..." Fermuarý çekti, çantasýný bir kez daha omzuna sýkýca astý, gözyaþlarýný baþörtüsüyle sildi Elif Güzel. Karþýsýndaki limon sarýsý, artýk kurumuþ, eski bir göbek baðýna dönmüþ binanýn ondaki anýlarýna boþverdi. Kendinin de anlamadýðý bir þeyler mýrýldanarak tekrar çadýrkente doðru yürümeye baþladý, yarýn yine bu enkazýn yanýna geleceði - bir sonraki gün, sonraki gün ve hep - aþikâr olan bu tarihsiz yeni kimliðine diyecek bir söz bulmaksýzýn. Vanlý Elif Güzel olarak. Güzel Elif olarak. Ölü Elif Güzel olarak. Sessizce Kara Sessizce geldi katýldý aramýza. Bir sandalye verdiler hemen, oturup dinlemeye baþladýn konuþtuklarýmýzý. Ýþte, bu kýzýn annesi babasý öldü. Adýn ne senin? Gamze, Gamze Kara. Kara ha... Evet, karaydý saçlarý, karaydý gözleri, karaydý teni. Ya þimdi? Ya bundan sonra? Kara mý olacaktý bahtý... Senin de fotoðrafýný çeksin abla, hadi! Çeksin mi? Omzunu silkti sadece, sessizce baktý gözleri. Sessizce ve kýrýk. Umutsuzluðuydu objektife takýlan. Kömür gözleri parlamýyordu, içten içe aðlýyordu abu kara yüz, dudaklarý gülmeyi unutmuþtu. Yine de sessizce baktý gözleri objektife, sessizce aðladý... Dokuz yaþýnda kendisine can verenleri kaybetmiþti Gamze. Topraðýn öfkesiydi onlarý uzaklara götüren. Kayalarýn, daðlarýn, taþlarýn öfkesi... Olsun, anneannesi vardý ya, ona bakardý. Nereye kadar?
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
26
Farkýndaydý, ölümün soðuk elleri anne babasýný seçmiþti. "Beni görüyorlardýr, deðil mi? Yanýmdalar biliyorum. Beni seviyorlar. Tek üzüldüðüm, keþke bu kadar uzaklara gitmeselerdi." Sessizce baktý gözleri yine, sessizce sordu... Bir de kardeþi vardý Gamze'nin yedi-sekiz yaþlarýnda, 'Kara' soyunun tek temsilcisiydi Barýþ, býrakýr mýydý amca onu öyle çadýrkentlerde. Aldý, götürdü Afyon'a. Ya Gamze? O sadece ve sadece bir 'kýz' çocuðuydu, amcaya yaraþmazdý! Sessizce baktý gözleri o anda, sessizce özledi... Anne, acýktým, yemek yiyelim diyemeyecekti artýk. Ýþ baþa düþmüþtü, kendi kendini doyurmak zorundaydý. Aldý eline kovalarý, doðru aþevine. Hey, küçük kýz, nasýl taþýyacaksýn o yemekleri? Çadýrýmýz uzakta tekrar tekrar gelemem, hem ben yalnýzým, annem babam yok ki... Sessizce baktý gözleri kadýna, sessizce yürüdü... Kara Gamze, bir küçücük hayat iþte, taþlarýn, molozlarýn, demirlerin arasýndan sýyrýlan. Topraðýn öfkesine yenik düþmeyen bir küçücük yürek, öfkenin baðýþladýðý bir küçücük can. Okula gidecek, büyüyecek. Silinmeyecek elbet bu öfke zihninden, sarstýkça sarsacak Kara Gamze'yi. En derinde bir yerlerde o uðultu hep duyulacak. Sessizce baktý gözleri arkamýzdan, sessizce el salladý... Yaþananlara göðüs germek ve duruma uyum saðlamak zorundayken Artýk eskisi gibi olmayan kentten çok uzaklarda, çöken kentin deðerlerini yükseltmek istercesine tepeden bakýyordu çadýrlar o beton yýðýnýna. Her þey yeniydi burada; koþullar, çevre, insan iliþkileri, sorunlar... Ama bunlarýn hiçbiri yeni sýfatýnýn olumlu anlamýný barýndýrmýyordu içinde. Çadýrkent sakinleri için belirsizliklerle, kayýplarla, güvensizlikle dolu bu 'yeni'yi yaþamak, 'eski'de kalmýþ ortamlarýndan kaynaklanan zorunlu bir deðiþiklikti. Yaþamak, bulunduklarý ortamýn çaresiz tutsaklarý olmak anlamýna geliyordu artýk.1 Kent bir gece aniden, önceden haber vermeden terk etmiþti isimsiz sakinlerini. Hareketliliðini, bütünlüðünü ve yaþamýný kaybetmiþti. Taþlarýn altýnda kalan kent sakinlerinin çýðlýklarý sadece doðal bir afete karþý isyanýn ürünü deðildi, yok olan insani deðerler için de
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
27
yükseliyordu sesler binlere enkazýn altýndan. Ýnsan bir kez daha doðaya yenik düþmüþtü, bir kez daha çökmüþtü. Kirli ve günahkâr kent dünyasýna karþýtlýk oluþturan temiz ve erdemli kýr yaþamý çaðýrýyordu þimdi insanlarý.2 Kentin doðayla giriþtiði "çatýþma" saatler sabaha karþý üçü gösterdiðinde 7.4 büyüklüðündeki deprem ile son bulmuþtu. Sokaða, kente ya da evrene deðil de hiçliðe açýlan kapýlardan dýþarý çýkan insanlar betondan kaçýp beze sýðýnmak zorunda kalmýþlardý. Açýk alanlara, tepelere, doðal dünyaya kurulan çadýrlardý artýk insanlarýn yeni mekânlarý. Kentleþmenin kendilerinden aldýðý isimlerini yeniden bulabilmeleri mümkün olur muydu bu bez-kentlerde, yoksa burasý da canýndan bez-dirir miydi insaný? Ýnsanlar, aralarýnda yok olan yakýnlýðý, yitip giden yardýmlaþma anlayýþýný, sýký aile iliþkilerini yeniden yakalayabilirler miydi bu yeni kentlerinde, yoksa burada da kentleþmenin kaçýnýlmaz sonucu; yozlaþma cirit atar mýydý? Süreklilik kaynaðý kadýn Hastanesi, eczanesi, berberi, askeri, okulu ve hatta az ileride bulunan camisiyle çadýrkentin hem hiçbir farký yoktu betonkentten, hem çok farklýydý, bir deðiþimdi. Bu deðiþimin temsilcileri ise kadýnlardý, sürekliliðin ve alýþkanlýklarýn kaynaðýydý onlar.3 Eski yaþam tarzlarýna benzer bir yaþam oluþturmaya çalýþýyorlardý. Bir þeyler yapmak zorunda olduklarýný biliyorlar, kendi hayatlarýný yeniden yapýlandýrmaya çalýþýyorlardý. Eskiden kentin 'erkek' doðasýnda oluþan birtakým koþullarýn tutsaðýydýlar, þimdi ise kendilerini apansýz içinde bulduklarý yeni bir çevre ve yeni sorunlar tarafýndan kuþatýlmýþlardý. "Çocuðumu bu çadýrkentte doðuracaðým" diyordu Kürtçe, sekiz aylýk hamile Hediye Çetin. Depremi annesinin karnýnda yaþamýþ bu küçücük canlý o güvenli sýðýnaðýndan çýkýp yokluk, yiyecek, içecek su, bulaþýcý hastalýklar gibi sorunlarýn olduðu bir ortama doðacaktý aðlayarak. Kadýnlar, evdeki kadýn olarak yaþadýklarý deneyimlerle çadýrkentte yaþadýklarý arasýnda bir süreklilik saðlamak durumundaydý, aksi takdirde þu anda içinde bulunduklarý çok çok farklý bir gerçekliðin sonucu olarak kayýp duygusunu yaþayabilirlerdi. Ýçinde kendilerine isim bulduklarý sevgi dolu, sýcacýk yuvalarý topraðýn gizli öfkesine yenilip YOK olmuþtu. Birileriyle konuþmak, üstelik hemcinslerinden birileriyle konuþmak onlarý rahatlatýyordu. "Benim evim(!), yani çadýrým
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
28
Söke Belediyesi çadýrlarýnda, numarasý altý. Oraya da gelin, bir çay yapayým size" diyen Erzurumlu Þerife Demirel'den masanýn etrafýna toplamýþ sohbet eden kadýnlara; çocuðunu emzirip annelik görevini unutmayan Rizeli gelinden torununu "niye kýzcaðýza bir çay, bir bisküvi filan ikram etmedin" diye azarlayan yaþlý anneanneye kadar bütün kadýnlar alýþtýklarý, üzerlerine aldýklarý kadýnlýk görevlerini yerine getiriyorlardý yine bu çadýrkent yaþamýnda. Bir tarafta çadýrýnýn önünde bir kadýn bulaþýk yýkarken, az ileride genç bir anne yavrusuna küçük bir leðenin içinde banyo yaptýrýyordu. Dokuz yaþýndaki Gamze yemek almaya gidiyor, teyzesi "siz de oturun, beraber yiyelim, öyle gidersiniz" demeyi unutmuyordu, sanki rahat evinden hiç kopmamýþçasýna. Biraz ötedeki çadýrda kalan Meryem, Pýnar'ý misafirliðe çaðýrýp 'bir-iki laflarýz' diye düþünüyordu. "Merhaba" diye selam verdiðin an seni içeri buyur eden sürekliliðin ve alýþkanlýðýn kaynaðý kadýnlar, yitip gitme duygusunu bu þekilde yenmeye çalýþýyorlardý. Ev içi emeði çadýr içi emeðe dönüþtüren kadýnlar ailenin üretken, verimli üyeleri olmaya devam ediyorlardý. Buna karþýn korku her daim onlarla birlikteydi. 'Uygarlýk' adýný verdiðimiz þeyin - bütün o maddi ve manevi rahatlýklar, bütün o dinlenmeler, bütün o barýnaklar, artýk alýþkanlýða dönmüþ bütün o erdenler ve disiplinler, artýk güvendiðimiz, insanoðlunun yaþam denen o ilk kaçýnýlmaz deniz kazasýnda kendisine bir cankurtaran simidi diye yarattýðý güvenceler dizisi ya da sistemi - bütün o güvencelerin, en ufak bir dikkatsizlik sonucunda, göz açýp kapayýncaya dek, insanlarýn elinden uçup bir hayalet gibi kayboluveren güvensiz güvenceler olduðu4, o gece evinin bir taþ yýðýnýna dönüþtüðünü gördüðü anda kafasýna kazýnan depremzede, artýk içinde yaþadýðý çadýra bile güvenmiyor ve korkuyordu: "Çadýr baþýmýza yýkýlacak, bu demir kafamýza düþecek, bu demir yüzünden öleceðiz." "Taþtan, uykudan gelen sesler/ dünyanýn karardýðý bu yerde daha gür,/ unutulmuþ ayaklarýn yere vuruþundaki ritme uzanan/ çabanýn anýsý./ Çýrýlçýplak, bir baþka zamanýn/ temellerine gömülmüþ gövdeler./ Bakan, ne kadar istesen de seçemeyeceðin bir noktaya/ durmadan bakan gözler:/ Senin ruhun olmaya savaþan/ o ruh.// Artýk sessizlik bile senin deðil/ deðirmen taþlarýnýn dönmez olduðu bu yerde."5
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
29
Kuruldu çadýrkent "Çöl, Lawrence'ý cinselliði, erkekliði ve Ýngilizliði ile karþý karþýya getirmiþti. Araplarla ve onlarýn kültürüyle özdeþleþmesi, kimliðinin beyaz adam olma merkezi konumunu saptýrmýþtý... Çöl kültürel bir eðretileme olarak karþýmýza çýkmaktadýr: Kültürümüzün sýnýrlarýný ve onu destekleyen bilgiyi ve deðerleri simgeliyor ama ayný zamanda bütün bozulduðu bir mekâný da. Çöl, Lawrence'ý ne Arap ne Ýngiliz haline getirdi. 'Bir biçimi yitirdim ama baþka bir biçim de edinemedim.' Baudrillard daha çaðdaþ bir saptamayla olayý þöyle yorumlar: Çölde insaný kimliðini yitirir."6 Þimdi bunu çadýrkent ve bu kent-kýrlýk alanda hayatlarýna devam etmek durumunda kalan kiþiler, öncelikli olarak da kadýnlar üzerinden yineleyelim: Çadýrkent kadýný cinselliði, kadýnlýðý ve sahip olduðu - bugüne kadar taþýdýðý kimliði ile karþý karþýya getirmiþti. Oradaki koþullar ve bu koþullarýn o an kendisiyle özdeþleþmesi, zaten bir muamma olan kimliðinin konumunu saptýrmýþtý... Çadýrkent kültürel bir eðretileme olarak karþýmýza çýkýyordu: Kültürümüzün sýnýrlarýný ve onu destekleyen bilgiyi ve deðerleri simgeliyordu ama ayný zamanda bütünün bozulduðu bir mekâný da. Çadýrkent kadýný ne göçebe yaptý ne de kendininkinden ayrý bir farklýlýk alaný sundu ona. "Bir biçimi yitirdim ama baþka bir biçim de edinemedim," fikri bir anlamda içine düþtüðü durumu kabaca tanýmlayabilirdi. Çadýrkentlerde gördüðümüz oydu ki insan olarak kimliðinizi yitirmek durumundaydýnýz. Baþka türlü yaþamanýz, günlük hayat ve oranýn davet ettiði yaþam koþullarýna uyum saðlamanýz mümkün deðildi. Ve bunun ardýndan da bambaþka bir kimlik geliþtirmek durumundaydýnýz. Lawrence'ýn çöl deneyimi ile kadýnýn çadýrkent deneyimi arasýndaki farka gelince: Ýlki sömürgeci bir üslubun kendine kanýt buluþudur ve bizce bu anlamda eleþtirilmesi zaruridir; öte yandan kimlik-mekân sorunu, bu sorunla gelebilecek yenilerinin altýný çizmesi bakýmýndan önemli bir örnektir. Yabancý, ötekiliði, farklýlýk alanýný ve korkularýmýzla kaygýlarýmýzýn yöneldiði nesneyi simgeliyordu. Bir farklýlýk eðretilemesi olarak çöl, varlýklarý ve politikalarý toplumumuzu derinden bölen ýrklarýn, cinslerin ve sýnýflarýn ötekiliðini yansýtmaktaydý.7 Çöl bu anlamda eþitsizlikleri ortadan kaldýran bir mekândý. Kesinliðin ortadan kalktýðý bir sözcük
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
30
olarak kullandýðýmýz farklýlýk, ayný zamanda deðiþim, dönüþüm ve melezleþme deneyimini simgeliyordu. O halde çadýrkent bu anlamda insanlara yeni bir kimlik alaný saðlayabilir miydi? Gözlementepe çadýrkentinde kadýn olabilmek Gözlementepe çadýrkentindeki kadýnlarý, bu tanýmýn etrafýnda toplamak güçtü. Mekânsal olarak düþündüðümüzde ise kimlik çeþitliliði bakýmýndan özellikle seçtiðimiz bir alandý burasý. Gölcük yöresinin göçmen nüfusunun çoðuna ev sahipliði yapan bu rüzgârlý tepe, hemen hepsinin devlete yönelttiði suçlama ve isyanlarla yeni bir politika ve kültürel deneyim alaný saðlayabilir miydi? Herkesin kendi kafasýnda bir yerlere oturttuðu devlet, aslýnda hiçbir yere oturmuyordu ve kafalar bulanmýþtý. Gene de bu farklýlýklar üzerinden yeni ittifaklar ve akýmlar yaratmak için bu kiþilerin acýlarý çok derin ve öfkeleri çok tazeydi. Onlarý temel bir bütünlük içinde görmekte direten ideolojiye çokkültürlülüðün doðasýndaki sýcaklýk ve insanilikle verdikleri cevap þimdilik yeni bir dinamizm sayýlabilir miydi? Depremle gelen Gözlementepe çadýrkent kimliði mekânsal boyutta "bir anlamda sabit kimliklerin birbirine baðýmlý ve baðýntýlý doðalarýný" içerir ve kabul ederken burada yaþayan insanlarýn "birbiriyle kýyaslanmazlýklarýný ve özerk olmaya iliþkin siyasi haklarýný kabul eder"8, en önemlisi buna ev sahipliði yapar nitelikteydi. Bu yüzden olsa gerek tam da bu noktada bizleri bu yazýyý yazmaya sevk eden en önemli sorulardan birini sormadan yapamadýk: Bu mekânsal deðiþikliðe baðlý olarak yeni bir kimliðin inþasý mümkün mü? Juan R.I. Cole, Gender, Tradition, and History9 adlý makalesinde kadýnýn kimliðini oluþturan üç ana öðe üzerinde duruyordu: Ulus, etnik köken ve toplumsal cinsiyet. Etnik kökenin ve ulusun esas olduðuna dikkat çekerken toplumsal cinsiyet ve bunun getirdiði rollerin kimliðe sonradan eklemlendiðini ileri sürüyordu. Aslýnda yabancýsý olmadýðýmýz bir saptama, ancak Cole toplumsal cinsiyetçi kimliðin ve rollerin belirlenmiþ özelliklerine kapitalizmin etkisini de katarak kültürel kimliðin katmanlarýna parmak basýyordu. Kesik deneyimler, kopuk yüzleþmeler Gölcük'e Gözlementepe'ye gitmemizde yatan asýl neden "yola çýkmak ve mesafeleri mesafeler olarak aþmak ve bir yerlere varmak"tý10. Medyanýn bize sunduðundan baðýmsýz bir biçimde bu
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
31
yolculuðu üstlenmek istedik. Depremi gördük. Depremi görürken küresel kapitalizmin, merkezin deðersizleþtirme yöntemiyle çevreyi marjinal kýlýþýný bu kiþiler ve kendimiz üzerinden de görmeye çalýþtýk. Kesik kesik deneyimler, kopuk yüzleþmelerdi bunlar ama yine de þunu bir kez daha gördük ki temsil edilen kadýnlýk aslýnda bütün çarpýklýklarý yansýtýyordu - hem sosyolojik hem de siyasal olarak. Örneðin Elif Güzel'in temsil ettiði kadýnlýkta özellikle son elli yýlýn çarpýk devlet politikalarýný, eðitimsizlik, saðlýk kurumlarýndan tam anlamýyla yararlanamamak, göçe neden olan sorunlar, nüfus planlamasýndan payýna düþeni alamamak elbette kapitalizm, kentleþme politikasý ve bununla gelen popülist ayrýntý-sýzlýklar yüzünden bilinçli bir kadýn kimliðine ulaþamayýþ vardý. Gayatri Spivak'ýn tabiriyle bir "alttaki" konumundaki Elif Güzel, bu koþullar altýnda kendine "biçilmiþ" kaderden baþka bir kadere de yenik düþemezdi aslýnda. Gene bu koþullar altýnda yeni bir kültürel kimlikten; bir pozisyon alma sosyal ve siyasal bir tavrýn sergilenebileceði bir kültürel kimlikten bahsetmek ne kadar anlamlý olur bunu tahmin edemiyoruz. Ancak Gözlementepe çadýrkentinde konuþtuðumuz bütün kadýnlar, geçmiþten bugüne getirdikleri çok yönlü yaþam pratiklerini anlatmadýlar sadece; ayný zamanda kat kat olan deneyimlerini, o her kat açýldýkça altýndan çýkan yeni kimliklerini sunma zarafetini ve içtenliðini de gösterdiler bize. Konuk olduðumuz bu bez evlerde en keyifli misafirliðimizi yaþadýk. Bu çadýrkent kadýnlarýnýn kendilerini ve tarihlerini anlatan katmer öykülerinden biri de Ülker Uzun'a aitti. Ýki yýl önce Bulgaristan'dan Gölcük'e gelmiþ olan Ülker Uzun göçmenliðine eklenen çadýrkentliliðine yol açan depremi ve bununla gelen hayata bakýþ açýsýný bize anlatýrken sesimizi kýstýk ve yalnýzca onu dinledik. Aþaðýdaki metin montajsýz, bizimle ne konuþmuþsa onun aktarýmýdýr. Ülker Uzun (Sofya Üniversitesi Türk Filolojisi uzmaný, 24 sene Sofya'da çalýþmýþ, Demokrasi Vakfý'nda onun gibi insanlar iþsiz kalmýþlar yaþtan ötürü, fakat onlar emekli de olmuyorlar, emekli yaþý altmýþ, bunun üzerine bir þirkette tercüman olarak çalýþmaya baþlamýþ, sonra þirket Bakü'ye gitmiþ, bir gün içinde Türkiye'ye gelme kararý almýþ ve gelmiþ, hemen karar vermiþ, fazla düþünmeden, 49 yaþýnda): "Gölcük'ün Merkez mahallesinde oturuyordum. Yýkýldý, döküldü, bitti.
32
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
Bence bitti, evet. Hayat kalmayacak burada. Herkes korku içinde. Bu zelzelelerden sonra insanlar bayaðý düþünecekler, gideyim mi kalayým mý? Ýnsanlar stresten kolay kolay çýkamayacaklar. Korkunç, tehlikeli, felaket. Bu felaket çok büyük bir felaketti. Allah mý var, bir baþka kuvvet mi var ki bizleri kurtardý? Ben de bilemiyorum ama dünyada var bir þey. Saniyeden de az bir süre içersinde kurtuldum. Uyumuyordum o gece. Bir rahatsýzlýðým vardý, yatamadým, uyuyamadým. Sandalyede böyle otururken televizyonu izledim, ondan sonra yatayým dedim. Çok sýcak vardý. Þu odaya girdim, bu odaya girdim, en sonunda hadi artýk yatayým dedim. Fakat içimde bir rahatsýzlýk. Bir þey var. Ondan sonra kuþlar, o gece Gölcük'ün bütün kuþlarý gökyüzünü sarmýþtý. Sanki daðlýk bir yerdeyiz, oysa Gölcük'ün göbeðindeyiz. Oysa kuþlar cývcývcýv. Kendi kendime konuþuyorum, ne oluyor, diyorum, bu kuþlar neden böyle? Depremi deðil elbet, düþünüyorum sadece. Ardýndan köpekler. Ben iki yýl boyunca hiç köpek havlamasý duymamýþtým. Köpekler de havlamaya baþladýlar. Çirkin çirkin uluyorlar. Bunun ardýndan çok da fazla sürmedi. Krakkk diye çirkin bir ses geldi ve sallanmaya baþladýk. Elektrik kesildi. Bunun ardýndan daha beter sallanmaya baþladýk. Bu kez yukardan aþaðýya doðru. Çok yüksek, çok fazla oluyor dedim kendi kendime. Ýnsanlar baðýrmaya baþladýlar, koþmaya
baþladýlar,
merdivenlerden
inmeye
çalýþýyorlardý.
Asansörsüz binaydý bizimkisi. Çoluk çocuk herkes koþuyor kendini kurtarmak için. Kalk dedim eþime, kalk. Önce duymadý, kalk, kalk, kalk. Deprem biter bitmez çýktýk. Biz çýktýk bina çöktü, her þey arkamýzda çözüldü, bir de baktýk bitmiþ, hayatlar bitmiþ. Eþimin anne ve babasý binadan çýkamadýlar, onlarý kaybettik. O gece misafirliðe gelmiþlerdi. Gittiler. Kültürlü bir insan olmama karþýn anlatamýyorum. Aþaðý kadar nasýl gittim haberim yok. Son dakikada, son saniyede. Gözlüksüz hiçbir þeysiz. Terliklerle. Nasýl kaçtým, bilmiyorum. Bizim merdivenlerde normalde aydýnlýkta düþebilirsiniz, normal bir günde tehlikeli, o karanlýk ve panikte koþa koþa aþaðý inmeyi baþardým. Atatürk Parký'na koþtuk, orada taþlara oturduk, çocuklarý sardým. Bir jandarmadan çarþaf aldýk, o çarþaflara da sardýðým küçük çocuklar vardý. Komþularýn çocuklarý. Birinci sýnýfta, belki daha küçük. Titriyorlar, hem korkudan hem de gece biraz serinledi. Öyle kaldýk sabaha kadar. Hiçbir þey yoktu. Sadece karanlýk. Herkes o karanlýkta
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
33
tanýdýklarýný, akrabalarýný arýyordu. "Korkunç bir sesle ad söylüyordu. Mesela Gülþen diyordu, Gülþen diye haykýrýyorlardý, soyadlarýyla sesleniyorlardý. Herkes bir yerlere kaçmýþ ve birbirlerini yitirmiþler. Sabaha kadar birkaç defa daha sallandýk. Atatürk Parký'nýn oradayýz. Karþýmýzdaki o beþ katlý bina çökmüþ yerle bir olmuþ. Sonradan öðrendik ki birinci-ikinci kattaki insanlardan kimse kalmamýþ o binada. Çoluk çocuk gitmiþler. Yukardaki katta kalmýþ insanlar bir yerlerini kýracaklar diye düþünmüyorlar, atlýyorlar. Sonra öylece kalakaldýk. Çoðu insan deprem ne demek bilmiyor. Bu benim hayatýmdaki ikinci büyük deprem. O zaman kýzým bir yaþýndaydý. Bulgaristan'daydým. Bizden dört yüz kilometre uzaktaydý. O depremde kimse ölmemiþti. Hepimiz sokaklara dökülmüþtük. Þimdi Gölcük'te ikinci büyük depremi geçiriyorum. Deprem, bir sonuç. Benim için bu. Dünyayla çok ilgili. Bu seferkinde ölüyoruz, dedim. Çok güçlüydü. "Biraz kendimize geldikten sonra ölülerimizi çýkarmaya baþladýk. Karþýmýzda imdat imdat diye baðýrýyorlar. Ama bu taþlarý nasýl kaldýracaksýn, elle olmaz. El yetmez. Çabaladýk, hiç kimse bir þey yapamadý. Daha sonra ekipler geldi, enkazý kaldýrmak için. Enkazlardan çocuklar çýktý. Ölüydüler. Kepçeyle çýkarýldýlar, kiminde bir kol yok, kiminde bacak kiminde baþ bedenden ayrýlmýþ. Yüzlerinde kan. Anlatamam ki. Kimse bir daha böyle bir felaket görmesin... Çok beter bir felaket. Bundan sonra yaþarsam, daha farklý bakacaðým dünyaya. Para nedir ki? Eþya nedir ki? Bundan önce de çalýþýyordum, hayatýmý devam ettiriyordum. Oturacaðýn ve yatacaðýn bir yer olsun, bir de yiyeceðin. Fazlasýna gerek yok. Saðlam olalým ve çalýþalým. Bundan sonra memnun ve mutlu olacaðým, herkese elimden geldiðince yardým edeceðim. "Bulgaristan'a tekrar dönmeyi düþünüyorum. Burasý oturmak için uygun deðil. Buradaki akrabalarým tekrar Bulgaristan'a döndü. Kimse kalmadý burada. Ýþ arkadaþlarým bile döndü. "Ben iki senedir Gölcük'teyim. Ondan önce Ýstanbul'a gidip geliyor, turizm iþiyle uðraþýyordum. Güzel günlerdi. Ama buraya geldiðime piþman deðilim, deprem geçirdim, iki gün önce o fýrtýnayý atlattým, artýk bana hiçbir þey olmaz. Her gün çadýrý yapýyoruz. Hele o fýrtýnadan sonra felaketti. Benim evim þu anda burasý. Bir döþek, bir de baþýma
34
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
yaðmur yaðmasýn. Yeterli. Ama altý toprak, çekiyor. Hastalanabiliriz, saðlýksýz. Vücudum tutuldu. Üþüyorum artýk. Bu çadýrýn her tarafý açýk. Hep ceryandasýn. Buradan bir iki gün içinde ayrýlýp Bulgaristan'a gideceðim. Orada kýzým hamile. Kýsa bir süre sonra doðum yapacak. Sonra geri döneceðim. Ama sonra? Buradaki hayatýmý bir piknik gibi düþünüyorum, öyle hatýrlamak istiyorum. Ancak kimse bu pikniðe yeterince saygý göstermiyor. Yediklerini oraya buraya atýyorlar, tuvalet adabý diye bir þey yok. Hastalýk gelebilir, hem de kötü hastalýk. Kolera, tifo... Sinek var, böcek var. "Baþta oturma hissine kapýldým hep. Oturmak hatta yatmak. Ama artýk yavaþ yavaþ yürümeye baþladým, hayat devam ediyor. Saðlamsýn, o halde yürü dedim kendi kendime. Buradaki çocuklara bir þeyler anlatýyorum. Þu an korkmak çok kolay bir þey, onlarý rahat ettirmek için bir þeyler anlatacaksýn, güldüreceksin onlarý. O çocuklara masallar anlatýyorum. Bazen onlara ne kadar güzel olduklarýný söylüyorum, bazen bir kalemin nasýl tutulacaðýný gösteriyorum onlara. Güzel ev masallarý, güzel köy masallarý, güzel yaþam masallarý anlatýyorum. Dün akþam kýzýma ilerde resim yaparsa neler yapacaðýný sordum, o da bana ev yapacaðým dedi. Dökülmüþ evleri mi yapacaksýn diye sordum. Saðlam evler yapacaðým, dedi. Bu evde kapý olacak, baca olacak, pencere olacak, dedi. Merdiven de çizeceðim, bahçe de. Bahçesinde aðaçlar. Çocuk her ve her yerde çocuk. Depremin ne olduðunu þu dakikada bilemiyorlar. Akþam þarkýlar söylüyorlar, eðleniyorlar. Benim de ruhum onlardan yana aslýnda bakmayýn siz. Burasý kadýn dolu. Küçük bebeklerin ardýnda koþturuyorlar. Hamile kadýnlar var. Çocuklarýna süt arýyorlar. "Türkçem biraz kalýn, kusuruma bakmayýn. Ben Farsça da biliyorum. Yan çadýrdaki Kürtlerin konuþmalarýný bazen anlýyorum. Orada hamile bir haným var haberiniz olsun. Bu koþullarda bir de hamile olmak. Çok zor. "Biliyor musunuz iki tane yüreðim var benim; biri orada, Bulgaristan'da,
biri
burada.
Orada
veya
burada
geçmiþte
yaptýklarýmdan hiç piþman olmadým. Bundan sonra da olmayacaðým. Hayatta mutluluðu ve güzelliði arýyorsanýz onu bulursunuz. Ama bu deprem...
35
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
"Deniz kenarýnda çok güzel binalar vardý Gölcük'te. Ýnsanlar orada çok güzel günler geçirdiler. Göçmen bir arkadaþým vardý dört aylýk bir Dipnotlar 1 Ortega Y. Gasset, Ýnsan
oðlu ve on iki yaþýnda diðer oðluyla. Oradaki evlerden birinde
ve
tam olarak kurtuldu.
"Herkes",
çeviren:
Neyire Gül Iþýk, Metis Yayýnlarý.,
Ekim
1995,
Ýstanbul, s. 9. 2 Murray Bookchin, Kentsiz Kentleþme, çeviren: Burak Özyalçýn, Ayrýntý Yayýnlarý, 1999, Ýstanbul, s. 30. 3 Susan Forbes Martin,
hayatlarýný yitirdiler. Benim tanýdýklarýmdan göçmen olarak tek bir aile "Benim anlamadýðým, devlet neden insanlara yardýma gelmiyor? Biliyorum
ki
devlet
çok
güçlü.
Depolarýnýn
dolu
olduðunu
düþünüyorum. Þu belediyeler olmasaydý halimiz haraptý. Saðolsunlar. Ýzmir Belediyesi aþevi kurdu burada. Gerçi yemekler hep savaþ zamaný yemekleri nohut, fasulye, pilav. Hepimizin mideleri hasta. Ama olsun aç deðiliz ya önemli olan da bu.
Zed
"Benim iki çocuðum var, biri oðlan biri kýz. Bulgaristan'dalar.
Books Ltd., 1992, London,
Buradaki ise eþim deðil aslýnda, siz yabancý sayýlmazsýnýz artýk.
s. 7. 4 Ortega Y. Gasset, Ýnsan
Çadýrda yanýmýzda yatan onun çocuðu. Ben Gölcük'te onun evinde
ve "Herkes", a.g.e., s. 40. 5 Yorgo Seferis'in Mikene
oldu. Ýnsanlar yanlýþ düþünebilirler diye onlara bir þey açýlamadýk.
Refugee
Women,
kiradaydým. Bu durum karþýsýnda ayný çadýrda kalmak durumu hasýl
þiirinden. 6 Jonathan Rutherford,
Burasý Avrupa deðil çünkü.
"Yuva Denilen Yer: Kimlik
dünyada bir kuvvet var. Bu kuvvet doðal bir þey. Nereden geliyor ve
ve
Farklýlýðýn
Kültürel
Politikalarý", Kimlik, çeviren:
"Ben ateist bir insaným, ama ayný zamanda da içimde bir his var, kim yolluyor, ben bilemiyorum. bu duygum depremden sonra daha
Ýrem Saðlamer, Sarmal
kuvvetlendi. Astroloji, fizik, biyoloji, hemen hepsinde var olan bir
Yayýnevi,
kuvvet var. Bu kuvvet kimin kuvveti? Herkes bu kuvvete Allah diyor. Bu
Mart
1998,
Ýstanbul, s. 7. 7 "A.g.m"., s. 8.
da güzel bir þey, çünkü inançsýz insan insan deðil, inançsýz millet millet deðildir. bu büyük bir destek çünkü. Baþka bir þeye böyle
8 "A.g.m"., s. 9. 9 Söz konusu makale için bkz.
Reconstructing
inanmýyorsun ve baþka hiçbir þeyden de böyle yardým beklemiyorsun. Nâzým Hikmet'in söylediði gibi yaþamak güzel þey be kardeþim.
Gender in the Middle East,
"Öte yanda Nostradamus. Kosova'dan sonra þimdi de Gölcük.
der. Fatma Müge Göçek ve
Müslümanlara vuracak ilk önce diyordu. Þimdi acaba mý diyorum.
Shiva Balaghi, Columbia University Press, New York, 1994, s. 23. 10 Zeynep Tül Akbal Sualp,
Ondan sonra Çinlilere vuracakmýþ. Ardýndan da tek bir devlet gibi bir þey kalacakmýþ. Gene de baþka felaket görmeyelim. O kitabý okudum ama artýk olmasýn baþka felaket diyorum. Olacaksa da inancým odur ki
"Karþýlaþma tanýþma ve
biz gideceðiz ve bizlerden sonra yeni bir hayat baþlayacak. Gene dað
deneyim",
olacak, insan olacak, balýk, kuþ olacak. Yeni bir dünya yani. Hep ileriye
Kültür
-
Ýstanbul'dan bir toplumsal cinsiyet projesi, Shedhalle Zürih, 1996, s. 85.
doðru, tekerlek gibi dönmüyor."
36
SAVAÞ VE KADIN: HAYAT GÜZEL DEÐÝL ARTIK Müge Ýplikçi & Ümran Kartal Söze Jean Baudrillard'ýn Amerika adlý kitabýndaki gibi Amerikan arabalarýnýn yan aynalarýnda yazýlý "repliði" yineleyerek baþlayalým: Bu aynada görünen þeyler göründüklerinden daha yakýn olabilirler.1 Aslýnda söze çok daha kýrýk ve yýlgýn baþlayabilirdik ama hayýr, buna yenilmeyeceðiz, en azýndan bu sayfalarda; çünkü egemen söylem-ler bizden hep böyle olmamýzý istiyor. Yenilgimizi kendi aðzýmýzdan onlara itiraf etmenin katmerli bir yenilgi olduðunu sanýyorlar. (Peki ya biz?) Konu gene savaþ, senaryo gene o bildik senaryo. Baudrillard'ýn sisteme dolaylý olarak bindirdiði eleþtiri gene tüm meþruluðuyla insanlarýn tepesine bombalar ve zulüm yaðdýrýyor. Üstelik bu kez Körfez Savaþý'na göre biraz daha sanallýðýn altýný çizerek. Hayalet uçaklar baþlýðý altýnda zihinlerimizi bir kez daha ve bu kez iyiden iyiye bulandýrarak. (Tarihin dehlizleri içinde görünmezliði bulan "cadýlar"ýn nasýl da tarih dýþýna atýldýðýný bilen, hatýrlayan var mý acaba? Herhalde iþin kerameti erkek elinde: Görünmez oluyorum, saðý solu bombalýyorum, kimse beni görmüyor, aman ne kadar iyi. Öldürüyorum, öldürüyorum gene de sütten çýkmýþ ak kaþýðým. Üstelik hâlâ ve hâlâ bir hattat kibarlýðý ve bir kanun koyucu titizliði içinde tarihi ben yazýyorum.) Düþünün ki gene ayný çekimdeyiz: Düþünün ki en çok kadýnsýnýz, çocuksunuz, yaþlýsýnýz, yýlgýn ve umudu ardýnýzda býrakmýþsýnýz. Savaþýn çelikten de çelik yüzü bir gün Saddam, bir gün Clinton, bir gün Miloseviç, bir gün Bush, bir diðer gün de medyanýn medyatikliði olsa ve durumun ortalýktalýðý artýk hiçbir "þýklýðý" kaldýramayacak kadar aðýr olsa ne yapardýnýz? Sahi, ne yapardýnýz? Bu soruya cevap verirken Madeleine Albright'in tutumu ve duruþunu gündem dýþý býrakmayý
37
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
tercih ediyoruz.2 Sýnýrlar, diaspora, gene sýnýrlar, ülke kalkýnma ve silahlanma fonlarý: Kan dökmenin deðiþik çehre ve ah o muhteþem sanal boyutlarý. Arka fonda cep dolu, cepken dolu çoðunlukla hoþ bir iktidar topluluðu ve bununla gelen iktidar sarhoþluðu. Ne diyorduk: Görünenden daha yakýn olabilen ne olabilir? Gene Baudrillard'ca düþünürsek: Herkes suçlu olduðuna göre kim genel af ilan edecek? Otopsiye gelince olaylarýn anatomik doðruluðuna kimse inanmýyor artýk.3 Cepheden
cepheye
bile
deðil
savaþlar
artýk.
Sortiler,
konuþlandýrmalar, birileri kazansa da kimin kazandýðý aslýnda bir türlü belli olmayan savaþlar. Öfkeliyiz, çünkü bu senaryodan býktýk; çünkü bir ovaya sýðýþtýrýlmýþ, týkýþtýrýlmýþ ezik ve çehresi yok olmaya yazgýlý yediden yetmiþe insanlar görmek istemiyoruz artýk. Öfkeliyiz, çünkü gündelik hayat pratiklerinden biri gibi sabah kalkmak, ateþe su koymak, sigara yakmak, okula, çarþýya gitmek, iþe koyulmak gibi bir günde içimize giren savaþlar istemiyoruz artýk. Yok üzerine kurulu bir savaþta çamurlar, çamurlarýn üzerinde yatýp kalkan itilmiþ bir halk, yaðmur, hastalýk, açlýk, tecavüz, ölüm, doðum, kahýr, insanlýðýndan utanma, bulaþýcý hastalýk, soðuk ve yok üzerine kurulu bu savaþta yokluk adýna yazýlan kocaman bir utanç faturasý var. Görünenden daha yakýn olan böylesi bir yokluk iþte. Bu yokluðun içindeki galibiyet, tanýmlarý - yenilgi tanýmlarýndan pek de farklý olmayan galibiyet tanýmlarý - uzaktan kumandalý bir avuç seyirlik sunuyor bizlere. Þimdiki hedef Sýrplarýn mantýðý, onlarýn ulus-devlet mantýðý içersinde Büyük Sýrbistan idealini kovalayan, tarihsel anlamda hep yan çizen bir ulus olmasý.4 Peki ya NATO? Militarizmin meþruiyeti ve bunun uluslararasý savunucusu olduðu için midir NATO'nun barýþ, düzen ve adaletin timsali olarak seçilmesi? Yoksa en iyi silahý, en iyi "sortiyi", en iyi hedef bulmayý gerçekleþtirmesi, yok o da deðilse her savaþta bir türlü eskimeyen yüz(süzlüðü) mü? Tüm bu çekiþmede hemen her ideolojik saplantý ve deðiþim-geçiþ sürecinde olduðu üzere faturayý yine en çok kadýnlar ödüyor. Erkeklerin bâkir toprak - kendine ait toprak arayýþý üzerine kotardýklarý
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
38
eskisinin ayný nakaratlar, kucaklarýnda ölüp giden çocuklarýnýn matemine hiç deðinmiyor nedense. Çocuðunu emzirirken gözlerinden yaþlar inen, ölmesiyle mülteci olmasý arasýnda hiçbir umut parýltýsýný içinde barýndýrmayan o kadýn. O kadýn hepimiziz. Farkýnda mýsýnýz? Onun iç çýðlýðýný hiçbir milliyetçilik ruhunun, baðýmsýzlýk arayýþýnýn, barýþ güvencesinin ve acil önlem paketlerinin iyileþtirebileceðini ve ehlileþtirebileceðini sanmýyoruz. 'Ýnsan Kendi Yaptýðý Araçlara Bindi' Ýnsan kendi yaptýðý araçlara bindi. Ve sanat yapýtlarý, kurþun tablolar, iplikten kederli heykeller korkunç oldular, kendini, aydýnlýðý berbat etmeye adadý kitaplar, büyük iþler pirinçliklerin çamurunda kan lekesiyle kendilerini kabul ettiler ve bir yýðýn insanýn umudundan kala kala beklenmedik bir iskelet kaldý. Bu yüzyýlýn sonu bizim ödememiz gerekeni ödüyordu gökyüzüne ve aya ulaþýyorken ve altýndan aletleri düþürüyorken biz, yavaþ yavaþ kýpýrdayan ayýn oðullarý bilmiyorduk ölümün baþka bir biçiminin bulunup bulunmadýðýný ya da bir baþka gezegene sahip olup olmadýðýmýzý.5 Nuriana Azemi, 43 yaþýnda bir kadýn, savaþýn acýsýný ilk çekenler arasýnda. Bir Cumartesi günü Sýrplarýn verdiði ültimatomdan sonra Prizren yakýnlarýnda Küklibek köyündeki evini terk etmiþ ailesiyle birlikte. Geceleyin, Arnavutluk sýnýrýndan 25 mil ötede Bollobrot yakýnlarýnda traktörlerinde giderlerken, aðýr aðýr ilerleyen at arabalarýnýn ve yürüyen insanlarýn neden olduðu kalabalýkta sýkýþýp kalmýþlar. Bir grup asker bu durumdan rahatsýz olmuþ ve mültecilerin yeteri kadar hýzlý yol almadýklarýna öfkelenmiþ. Derken makineli tüfeklerini bu acýnacak halde olan insan kalabalýðýna doðru yöneltip ateþ etmeye baþlamýþlar. Azemi de bu kurþunlara hedef olmuþ, sýrtýndan girip karnýndan çýkan bir kurþunla yaralanmýþ. Kocasý Fehmi, yaralanan karýsýný güvenli bir yere götürmüþ. "Hemen hemen hiçbir þey hatýrlamýyorum" diyor Azemi "acýdan, kocamdan ve kandan baþka."
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
39
(The Sunday Times, 4 Nisan 1999) Savaþýn ortasýnda Kosovalý bir kadýn, savaþýn ne demek olduðunu iki kelimeye sýðdýrabilmiþ; 'acý' ve 'kan'. Bir de kocasýný hatýrlýyor o haliyle, belki de savaþa karþý sevgiyle durmak için, çekilen onca acýnýn ilacý olmasý için. Ýnsan kendi yarattýðý araçlarýn kurbaný oluyor sonunda, makineli tüfekler yöneltiliyor çaresiz insanlara doðru, kurþunlar hedeflerini çabucak buluyorlar. Sonrasý kýrmýzýyla lekelenen, acýyla temizlenemeyen ölmüþ insan yürekleri. "Kumral çocukluk! Çoktandýr yoksun artýk! Yaþlýlýksa ulaþýlmayacak kadar uzak Dizlerine kadar kan içinde duruyor þair Söylediði her türküyü son türkü diye adlandýrarak."6 Baþka bir Kosovalý kadýnýn caný ise bebeði için yanýyor: "Kýzým kucaðýmdaydý. Bir patlama baþýnýn yarýsýný aldý götürdü." Bu kadýnýn o anda neler hissettiðini düþünebiliyor musunuz? Savaþa kurban edilen bu masum bebeðin annesi yaþadýklarýna lanet etmiyor muydu? Kimbilir, kocasýný da kaybetmiþti belki de. Ýnsanlar niçin savaþýr sorusunu geçiriyor muydu o anda aklýndan? Savaþtan yana olabilir miydi bu kadýn? Savaþýn içinde yer alabilir miydi? Amacýn daima 'güç' elde etmek olduðu çarpýþmalara aðýrlýðýný koyabilir miydi, koymak ister miydi? Kadýnýn bu soruya yanýtý büyük olasýlýkla 'hayýr' olurdu, çünkü kadýnlara uygun görülen görevlerle savaþ kavramý baðdaþmýyordu, kadýna genellikle huzuru saðlayan kiþi gözüyle bakýlýyordu. Kadýn daha çok ev içi iþleri yükleniyor, dýþ dünya ile ilgili ne varsa bu erkeklerin görevi oluyordu. "Eylem ve yararlýlýk açýsýndan alýndýðý zaman, cinsel rol kadýna ev iþi, çocuk bakýmý gibi iþleri yüklerken insancýl durumlarýn geri kalan tümünü, ilgi ve istek duymayý, ilerleme ve yükselme hýrsýný erkeklere býrakýr."7 "......doðumdan önce ya da sonra, analýk her þeyden önce huzuru, savaþtan uzak kalmayý, heyecanlanmamayý, aðýr çabalarýn, üzücü olaylarýn acýsýndan kopmayý gerektirir. Ýnsan ýrkýnýn maddi ve manevi saðlýðý iþte bu huzura baðlýdýr."8 "Sokaklarda kýrýk kanlarý adamlarýn Yýkýk evlerin yüreðinden taþan sulara karýþýr Paramparça olmuþ çocuk kemikleri
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
40
Analarýn yasýndaki yürekkýran sessizlik Bir daha açýlmamacasýna kapanmýþ gözleri, eli kolu baðlý suçsuzlarýn. Hüzün ve yitiþ gibiydiler, tükürülmüþ bir bahçe gibi Ölmüþ inançlar ve çiçeklerdi bir daha dirilmeyecek olan."9 Sýrplar geçen Cuma gece yarýsý Susanna Sahia'nýn evini basýp erkeklerin kadýnlardan ayrýlmalarýný emretmiþler. "Para istediler ve erkeklerden birini ya da bir bebeði vurmakla tehdit ettiler bizi. Para istediler, ben de verdim. Sonra kocamý vurdular." (The Times, 5 Nisan 1999) Savaþýn bu gaddarca yönüne tanýk olan Susanna 'neden' diye sorgulamayacak mýydý kafasýnda bu olaylarý, 'para istediniz, verdim öyleyse niye kaybettim kocamý' diye sormayacak mýydý? Hýrslanýp askerlerin üzerine üzerine saldýrmamýþ mýdýr? Yoksa kocasýnýn cansýz vücudunu donuk gözlerle çaresizce izlemiþ midir? Erkeklerin penisi bir silah olarak gördüðünü ve diðer bütün silahlarla eþit kýldýðýný, askerliðin sadist ve gaddar yönlerinin zafer parýltýlarýyla ve erkek duyarlýðýnýn alabildiðine ortaya dökülmesiyle örtüldüðünü söylüyordu Kate Millett Cinsel Politika adlý kitabýnda.10 Belki Susanna da bu silahýn ve askerliðin sadistik yönlerinin kurbaný olmuþtur. "Kadýnlar savaþ sýrasýnda sadece bombalý ve silahlý saldýrýlara maruz kalan siviller konumunda olmayýp ayný zamanda hem tecavüz ve dövülme yoluyla þiddete, hem de ölen askerlerin yerine geçecek yeni askerler üretmeleri gerektiði yönünde devlet güçlerinin ciddi beklentilerine maruz kalýrlar."11 "Kentin olduðu yerde Þimdi artýk küller var. Eðri büðrü demirler Ölü heykellerin korkunç saçlarý Ve bir kara leke kan Ve kadýn bekler, býkmadan."12
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
41
"Yemeðimiz, giysilerimiz, hiçbir þeyimiz yoktu. Bizi ayýrdýlar, on altý yaþýndan büyük erkeklerin hepsini alýp götürdüler. Terk ettiðimiz evleri yaktýlar. Kocamýn nerede olduðunu bilmiyorum, on altý yaþýndaki kardeþini de aldýlar. Ölmemeleri için Tanrý'ya dua ediyoruz." (The Times, 4 Nisan 1999) Kadýnlara dua etmek ve beklemek kalýyor galiba savaþ sýrasýnda, kocasý ölmemiþ olsun diye Tanrý'ya her gün, her gece yalvarýyor belki de bu kadýn. Toplumun kadýna yüklediði roller baðlamýnda kadýn 'yok' oluyor aslýnda, çünkü kadýnýn huzurunu saðlamakla yükümlü olduðu ailesi daðýlýyor, bakmakla yükümlü olduðu evi yakýlýyor. Savaþ, toplum içinde zaten ikincil konumda olan, 'öteki' olan bu kadýnýn kimliksizlik duygusunun yaný sýra 'hiçlik' duygusunu da yaþamasýný saðlamýyor mu? "Kiminin elinde bir tencere kiminin bakraç Kadýnlar ve çocuklar; Þu kolsuz ve sakallý Þu baþý sargýlar içinde ve þu ihtiyar. Þu koltuk deðneðiyle delikanlý Bütün insanlar, iliklerine kadar aç."13 "Mültecilerin çoðunluðunu kadýnlar ve çocuklar oluþturuyor, kocalarý onlarý sýnýra kadar getiriyor ve sonra topraklarýný korumak ve Kosova Özgürlük Ordusu'nun Sýrp saldýrýlarýna karþý savunmasýna destek olmak için köylerine geri dönüyorlar." (The Weekly Telegraph, 31 Mart 1999) Çoðunluðun kadýn ve çocuk olmasý, kocalarýn, yani erkeklerin savunmaya geri dönmeleri bir rastlantý deðil. Tabii ki böyle olacak çünkü erkek savaþmak; ya savunmak ya da saldýrmak üzere yetiþtirilmiþ, genlerinde taþýyor saldýrma içgüdüsünü. Kadýnýn payýna ise analýk görevini yerine getirmek düþüyor, çocuðudur onun savunmasý gereken. Mülteci kamplarýnda, yabancý topraklarda tek avuntusu, o durumda kendine ait tek þeydir çocuk bir kadýn için. "Erkek yapan, yaratan, bulan, savunandýr. Erkeðin zekâsý
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
42
spekülasyon ve yeni buluþlar içindir. Enerjisi serüvenlere, savaþlara ve fetihlere harcanýr... Oysa kadýn savaþ için deðil düzen içindir. Zekâsý buluþ ya da yaratýþ konusunda deðil, tatlý ve þirin düzenlemeler, kararlar konusunda etkendir."14 Sýnýrýn öte yanýnda bekler kadýn umut(suzluk)la, bekler saldýranýn da savunanýnýn da erkek olduðu savaþýn bitmesini, avutur kendini, çünkü bilir, savaþýn cinsiyeti erkektir. Ve savaþ tecavüz etmeyi sürdürmektedir.15 Neredeyiz? "Çok kötü bir çaðda yaþýyoruz. Barýþ, türlü silahlar ve bombardýman uçaklarýyla, insanlýk da toplama kamplarý ve kýyýmlarla korunuyor. Bütün deðer yargýlarýnýn deðerden düþtüðü günlerdeyiz. Bugün, saldýrgana barýþ koruyucusu da deniliyor. Ýzlenen ve baský gören kiþileri de barýþý bozmakla suçluyoruz... Unutmayalým ki, bunlara inanan koskoca uluslar var." Bunlar Erich Maria Remarque'in Ýkinci Dünya Savaþý sýrasýnda söylediði sözler. Anlaþýlan o günden bugüne dünyada hiçbir þey deðiþmemiþ -dünyanýn var olmasýndan bu yana hiçbir þeyin deðiþmediði gibi. Yine kötülükler, savaþlar, bombalara, iþkence ve soykýrýmlar. Bütün bunlarýn en güçlüyü kanýtlamak için yineleniþi, ölüm, terk ve sýðýnmalar. Yirminci yüzyýlý iþte böyle bitiriyoruz. Yirmi birinci yüzyýl için soracaðýmýz sorular arasýnda kadýnlarýn politikayla olan ilgilerinin savaþlara son verip veremeyeceði en baþta geliyor: Ev içi görevleri, analýk sorumluluklarý arasýnda kendilerine biçilen-biçilmiþi olan o çok yüzlü kaftaný ne zaman delmeye baþlayacak kadýnlar, sorusu; o meþum soru. Ve elbette bunu nasýl gerçekleþtirecekleri sorunu, ah o muamma. (Sihirli deðneklerinizi ve bilumum iksirlerinizi bekliyorken; sihirli deðneklerimizi ve bilumum iksirlerimizin ucunu biletirken.)
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
43
Dipnotlar 1 Jean Baudrillard, Amerika, çeviren: Yaþar Avunç, Ayrýntý Yayýnlarý, Ýstanbul, Haziran 1996, s. 9. 2 Belki de iyimser bir bakýþ açýsýyla onun durumunu þöyle açýklayabiliriz: "Onlarý yenemiyorsanýz o halde onlara katýlýrsýnýz" stratejisi kadýn-erkek eþitsizliðinden kaynaklý çatýþmada kadýnlarýn kendilerini ayakta tuttuklarý önemli bir taklit stratejisidir. (Betty A. Reardon, Sexism and the War System, Teachers Collee Press, New York, 1985, s. 47.) 3 Jean Baudrillard, Kötülüðün Þeffaflýðý, çeviren: Emel Abora-Iþýk Ergüden, Ayrýntý Yayýnlarý, Ýstanbul, Aðustos 1995, s. 88. 4 Sýrplarýn, diaspora yerleþimini andýran bir coðrafi daðýlma yaþamalarýyla baðlantýlý olarak, 13-14. yüzyýllardaki imparatorluklarýna duyduklarý nostalji... "Nerede bir Sýrp mezarý varsa orasý Sýrbistan'dýr" sözüyle ifade edilen romantik fikir, etnik bakýmdan katýþýksýz bir ülke ya da en azýndan, artýk asla Katolikler nya kda Müslümanlar tarafýndan yönetilmeyecek bir ülke fikrine doðru sapabilir. Hukuki olarak tanýmlý topraklarda kendini sýnýrlamayan "Büyük Sýrbistan" fikri buradan gelir. "Büyük Sýrbistan" ideali, tarihsel (Kosova ortaçaðda Sýrptý, Sýrp olarak kalacaktýr) ve demokratik/demografik meþruiyetlere dayanýr. Joseph Krulic "Hýrvatlar, Bosnalý Müslümanlar ve Sýrplarýn Ulus-Devlet Kavrayýþý", Uluslar ve Milliyetçilikler, haz. Jean Leca, çeviren: Siren Ýdemen, Metis Yayýnlarý, Ýstanbul, Eylül 1998, s. 92. 5 Pablo Neruda, 'Sandalcý türküsü sona eriyor', çeviren: Eray Canberk, Çaðdaþ Dünya Þiiri Antolojisi, derleyen: Cevat Çapan, Eray Canberk, Erdal Alova, Adam Yayýnlarý, Aralýk 1998, Ýstanbul, s. 315. 6 Miklos Radnóti, Dün ve Bugün, çeviren: Ataol Behramoðlu, Çaðdaþ Dünya Þiiri Antolojisi, derleyen: Cevat Çapan, Eray Canberk, Erdal Alova, Adam Yayýnlarý, Aralýk 1998, Ýst. 7 Kate Millett, Cinsel Politika, çeviren: Seçkin Selvi, Payel Yayýnlarý, Ýstanbul, Aralýk 1987, s. 49. 8 Kate Millett, Cinsel Politika, çeviren: Seçkin Selvi, Ýstanbul, Payel Yayýnlarý, Aralýk 1987, s. 122. 9 Pablo Neruda, Þiirler, çeviren: Hilmi Yavuz, Cem Yayýnlarý, Ýstanbul, Ocak 1997, s. 68 ('Uluslararasý tugayýn Madrit'e giriþi' adlý þiirinden). 10 Kate Millett, Cinsel Politika, çeviren: Seçkin Selvi, Payel Yayýnlarý, Ýstanbul, Aralýk 1987, s. 89-90. 11 Chris Corrin, 'People and Politics', Developments in East European Politics, The Macmillan Press, derleyen: Stephen White, Judy Batt, Paul G. Lewis, s. 202-203. 12 Pablo Neruda, Þiirler, çeviren: Hilmi Yavuz, Cem Yayýnlarý, Ýstanbul, Ocak 1997, s. 111 (La Desdichada adlý þiirinden). 13 A. Kadir, Mutlu Olmak Varken, 1976, s. 105-109, aktaran: Asým Bezirci, Þairlerimizin Diliyle Barýþ. 14 Ruskin, Kraliçenin Bahçeleri Üzerine, s. 143-144, aktaran: Kate Millett, Cinsel Politika, çeviren: Seçkin Selvi, Payel Yayýnlarý, Ýstanbul, Aralýk 1987, s. 156. 15 11.04.1999 tarihinde Milliyet gazetesinde çýkan habere göre: "bir milyondan fazla Kosovalýyý evinden eden Sýrp güçleri ve sivil çeteler, insanlarý canlý kalkan olarak kullandýklarý, evlerini yakýp yýktýklarý, direnenleri 'infaz' ettikleri yetmiyormuþ gibi, kadýnlara da sistemli biçimde tecavüz etmeye baþladý."
44
3. BÖLÜM OTORÝTE VE SEHER Müge Ýplikçi Bu yazýda eleþtirilen "Annelik Kutsaldýr" çýkarsamasýndaki "Annelik" deðil kutsallýðýn tarih önündeki aldatýcýlýðý, Anneliði toplumsal cinsiyetçi rollerden birine taþýyan dayatmacý erkil yanýdýr. Annelik, toplumsallaþtýrýldýkça kadýna özgü olan tüm özelliklerinden, özellikle de biyolojik özelliklerinden ayrý düþer. Bu noktanýn hemen ardýndan hýzýný alamayan Kutsallýk, fedakârlýða el atar. Saçýný bir hayata süpürge etmiþ ana imgesi aslýnda, hayat güzergâhýnda, bu güzergâhýn hiçbir duraðýnda kendine ait bir süpürge çöpü dikememiþ mutsuz ve umutsuz kadýn-lar demek deðil midir? Kutsallýk, bu mutsuzluk ve umutsuzluk karþýsýnda çaðdaþ mitlerle kendini yinelemeye devam edecektir
-karþýsýna
hiçbir
alternatifin
sunulmasýna
olanak
tanýmaksýzýn. "Annelik Kutsaldýr"ýn karþýsýndaki annelik, mekanik bir annelik deðildir oysa. Annelik izni, emzirme izni, annenin çalýþtýðý yerdeki kreþ olanaklarý yaratýlmamýþ toplumlarda annelik sefasý kýsa yoldan bir cefaya dönüþür. Doðum yaparken ve sonrasýndaki lohusalýk döneminde hayatýný kaybeden analar, beþinci çocuðunu emzirirken altýncýsýna hamile kalanlar ise böyle bir sorunun yanýna bile yanaþma lüksüne sahip olamayacaklardýr hiç kuþkusuz. Bu tip toplumlarda "Anneliðinizin hakkýný verin -Fedakâr olun- Annelik kutsallýðýn ta kendisidir" sözleri sistemi yeniden üretmekten, sistemin yeniden üretilmesini saðlamaktan baþka bir þey deðildir. Aþaðýdaki yazý bu sözde kutsallýðýn popüler kültür baðlamýnda nasýl elek haline geldiðinin ve olayda yer alan "yetiþkinler" açýsýndan kendi sesini yaratamayýþýn biricik adresi olan çaresizlik, bencillik, ben merkeziyetçilik ve dahasý faþizme dönüþmesinin öyküsüdür. Seher, öz annesi, üvey annesi ve öz babasýnýn Seher'de odaklaþan öyküsü.
45
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
Þimdi, dedi Sultan, bana gene öyle güzel bir þey anlat ki sana bir kez daha hayatýný baðýþlayayým. Þehrazat düþündü taþýndý ve kaldýðý yerden anlatmaya baþladý. Bu masalý sevecek misiniz bilmiyorum, dedi. Bu masal hayatýma mal olabilir, biliyorum. Bir daha hiçbir sabahý görmeyebilir bu bellek, biliyorum, biliyorum. *** Uzak mý uzak diyarlarýn birinde yaþýyordu. O, tan aðartýsýydý. Sabahýn açýlmaya baþladýðý vakitti. Güneþin yeryüzünü görmeye baþladýðý o ilk saatlerde, yeryüzünün güneþi ilk selamlama rengiydi. Bir çið rengiydi üzerinde ýþýklarýn oynayýp durduðu, küçücük. Günün ilk oluþ masalýydý ve ilk olmasýndan ötürü ayrý bir anlamý vardý. Nazlýydý, kýrýlgan. Uzak mý uzak diyarlardaki memleketin birinde bir üçüncü sayfa haberiydi. Seher miniminnacýktý. Üvey annesi ve babasý tarafýndan öldüresiye dövülmüþ ve komaya girmiþti. Dalgalý saçlarý arkasýna düþmüþtü, gözleri kapalý. Sol kolu alçýya alýnmýþtý, vücudunun her tarafýnda morluklar vardý. Solunum aletine baðlanmýþtý, kalbi çok yorgun, kýrýktý. Kalbi çok yorgun ve kýrýktý, çünkü annesi onu küçücük bir bebekken terk edip gitmiþti. Sevdiði bir baþka erkek var denmiþti. Aþkýn gözü kördü ve Seher diðerlerince tanýmlandýðý biçimde o "fahiþe" annenin var olmayan gölgesi altýnda karanlýkta kala kala büyüyecekti. En çok da babasýnýn gözleri önünde. Babasýnýn annesini nasýl dövdüðünü kimse hatýrlamayacaktý, annesinin bir erkeðe kaçmýþ olduðunu ise herkes. Uzak mý uzak diyarlardaki o memlekette Seher'in kalbi çok yorgun ve kýrýktý, çünkü ilk harflerini yarým yamalak söylemeye baþladýðýnda, hatýrlayabildiði kadarýyla, babasýnýn dayaklarýna maruz kalmaya baþlamýþtý. Baba, saçlarý dökülmüþ, bakýþlarý sabit, bir þirketin bekçisiydi. Avurtlarý çýkýk, alnýndaki damarlarý seçilir cinsten sinirli bir bekçi. Seher'in o "fahiþe" annesinin kaçtýðý sevgilisinden olduðu yolunda ciddi þüpheleri olan biriydi ve bunu düþündüðü zaman alnýndaki damarlarý biraz daha þiþiriyor, Seher'den biraz daha nefret ediyordu. On dokuz yaþýndaki baþka bir kadýnla evlendiði zaman bile bu duygusu hafiflemedi. On dokuz yaþýndaki yeni anne ise Seher'i sevmeye hiç yeltenmedi.
47
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
Seher: Annesi için geçmiþten kaçýþýn tek adresiydi. Unutuþ ve yeniden baþlayýþ için zalimce verilmiþ olan bir kararýn Seher aleyhine yazýlacak infazýydý hayat karþýsýnda. Seher, o küçücük ruhuyla o karanlýðý nereye kadar taþýyabilirdi, bunca yanlýþý nasýl sýrtlayabilirdi? Bunca yanlýþ nasýl sýrtlanabilirdi? Seher: Babasý için geçmiþi silmenin tek adresiydi. Duruþu, gülüþü ile annesiydi, belki de o öbür adam. Seher o muhteþem coþkunun biricik adýydý. Unutulmalý, hatta ortadan kaldýrýlmalýydý ki namus yerini bulsun. Her geçen gün dozunu daha artýrarak dövüyordu Seher'i babasý - ki bir an önce eski mertebesine kavuþsun. Oysa her geçen gün, her dayaðýn ardýndan daha da büyüyordu babanýn öfkesi, intikamý, kini. Seher bu öfke, intikam ve kinin tek hedefiydi. Seher: Üvey annesi için bütün küfürleri yaftaladýðý soyut kadýnýn somut, hemen yaný baþýndaki modeliydi. Ahlaksýzlýðýn, iffetsizliðin biricik timsaliydi Seher. Bu yüzden bu arlanmaz çocuk her gün dövülmeli ve yola getirilmeliydi. Kendi içindeki kýskançlýk ve tutuculuðun kapladýðý alan o kadar büyüktü ki Seher günbegün küçüldü, anbean eridi. Anne sütü nedir bilmeyen Seher'in altýný hep küfür ederek deðiþtirdi üvey anne. Bir gün mama yapmadý ona, bir gün þýmartmadý, nazlandýrmadý. Seher ne tay tay durduðunda, ne yürüdüðünde alkýþ almadý etrafýndakilerden. Oysa Seher, gerçekten de tan aðartýsýydý, sabahýn açýlmaya baþladýðý vakitti. Yeryüzüne ilk selamýný bu saatlerde vermiþti belki de. Bu yüzden adý Seher'di ve çok güzeldi. Oysa Seher, ölümü en az hak edendi. ***
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
48
Sonra Þehrazat þafaðýn söktüðünü gördü ve yavaþça sustu. Hiç kuþku yok ki Seher'le gelen, Seher'le giden sorular anne-babaçocuk trajedilerini bitirmeye yetmeyecek. Bu ailelerin çocuklarýnýn ruhsal açýdan saðlýklý olabilmesi için doðru dürüst hiçbir önlemin alýnmadýðýný biliyoruz. Cennet analar içindir, doðru. Ancak, bu cennetin yollarý yolsuzluklarla dolu. Bu cennetin yollarý, uzun mesafeli bir maraton için kotasýz, etkisiz býrakýlmýþ bir biçimde sýrtý sývazlanýp kendisine start verilmiþ yalýnayak kadýnlarla dolu. Öte yandan çocuklar... Toplumsal cinsiyetçilik rolleri üzerine dayalý bir yapý, motifleri ayný kaderle örülü nicelerine ahkâm kesmeye devam ederken en çok Seher gibiler kurban olup gidecekler.
49
TANRI MEYVEYÝ KUTSASIN Ümran Kartal Döllenme: Yüksek derecede özelleþmiþ iki haploit hücrenin birleþmesidir. Bu hücreler yeni bir diploit bireyin, yani yumurta ya da zigotun ortaya çýkmasýný saðlayan spermatozoit ya da erkek cinsellik hücresi ile oosit ya da diþi cinsellik hücresidir. Doðal döllenmenin mümkün olmasý için belirli koþullarýn gerçekleþmesi gerekir: * Normal bir diþi üreme aygýtý gerekliliði, baþka bir deyiþle normal bir dölyataðý yapýsý; geçirgen fallop borularý, iþlev yapan yumurtalýklar; ayný zamanda döllenmeye elveriþli hormonal iklim için çalýþýr durumda bir hipotalamus-hipofiz ekseni. * Erkek üreme aygýtýnda bütünlük gerekliliði ve dölleyici sperma üreten erbezleri. Son olarak da spermatozoitin oosite katýþmasýnýn gerçekleþmesi için her gametin bir dizi özgül deðiþime uðrayarak bu olaya "hazýrlanmýþ" olmasý gerekir.1 Damýzlýk kýzýn öyküsünde ayin her zamanki gibi gerçekleþmektedir. Damýzlýk kýz saðlýklý, beyaz pamuklu iç giysisi hariç, tamamen giyinik olarak sýrt üstü yatmaktadýr. Gözleri kapalýdýr. Açabilse görebileceði þey kocaman dört direkli yataðýn geniþ beyaz kubbesi olacaktýr, hem maneviyatý hem de maddiyatý hatýrlatmayý baþaran bir kubbe. Üstünde, yataðýn baþucuna doðru komutanýn karýsý yerini almýþtýr. Damýzlýk kýz onun açýk bacaklarý arasýnda, baþýný onun karnýnýn üstüne koymuþ bir þekilde yatmaktadýr, o da tamamen giyiniktir. Elleri komutanýn karýsýnýn elleri içindedir, tek bir beden, tek bir varlýk olduklarýný belirtme amacýdýr bu hareket. Ýþlemin ve ürününün kontrolünü elinde bulundurduðunun iþareti. Sol elindeki yüzükler kýzýn eline batmaktadýr, öylesine sýkmaktadýr ki kýzýn elini, bu bir intikam olabilir.
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
50
Kýrmýzý eteði beline kadar kaldýrýlmýþtýr damýzlýk kýzýn, aþaðýda komutan soyunu sürdürme çabasý içerisindedir. Damýzlýk kýzýn bedeninin alt tarafý önemlidir onun için, bu iþin içinde aþk yoktur, çiftleþme de denilemez buna, çünkü sadece bir insan vardýr bu eylemin içinde. Hareketsiz yatmaktadýr damýzlýk kýz, baþýnýn üzerindeki kubbeyi zihninde canlandýrarak, keþke biraz acele etse diye düþünerek. Bu arada komutanýn karýsý, kýzýn ellerini sýktýkça sýkmaktadýr, sanki bu eylemi zevkli ya da acý verici bulan kendisiymiþ gibi. Gümüþsü kubbenin altýnda olup bitenler eðlenceli bir iþ deðildir, komutan için bile. Ciddi bir iþ yapýlmakta, komutan görevini yerine getirmektedir, üniformasý bile üzerindedir. Gözlerini hiç açmaz damýzlýk kýz. Komutan nihayet görevini tamamlayýp odayý terk etmiþtir, karýsý da rahat bir nefes alýr ve damýzlýk kýzýn kalkabileceðini ve odadan çýkabileceðini söyler, sesindeki nefreti en ufak zerresine kadar belli ederek. Kendini onun bedeninden çözerek kalkar damýzlýk kýz, 'hangimiz için daha kötü bu, onun için mi yoksa benim için mi' diye düþünerek kendi odasýna döner. Biyolojik yazgýsýna boyun eðmiþtir damýzlýk kýz, kendi bedenine yabancýlaþmýþtýr, sadece içinin doldurulmasý gereken kutsal bir tekne haline gelmiþtir. Komutanýn geleceðini saðlama alan biyolojik bir zorunlulukla yüzyüze býrakýlmýþtýr, komutana saðlýklý bir yavru üretmek gibi bir görevle karþý karþýyadýr. Çünkü artýk ortada fazla çocuk yoktur, hava kirliliði, kimyasal atýklar, nükleer sýzýntýlar kýsýrlýða yol açmaktadýr, doðan az sayýdaki çocuk ise sakat olduðundan imha edilmektedir. Ýnsan soyunun sürekliliðinin vazgeçilmez kaynaðý olmuþtur artýk damýzlýk kýz. Kutsal annelik...toplumun bu iki sözcüðe yüklediði anlamdan daha hastalýklý bir þey var mýdýr? (Margaret Sanger) Annelik içgüdüsü, kadýnýn her þeyden önce anne olmasýný, çocuklarýyla bizzat ilgilenmesini gerektiren, yüzyýllardýr canlýlýðýný koruyan bir efsane. Bunun, kadýnýn çocuk büyütmeye karþý doðal bir yeteneðe sahip olduðuna içten içe güdülen-diril-diði bir efsane olduðunu, toplumsal koþullardan ayrý tutulamayacaðýný söylemek
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
51
mümkün. Kadýnlarýn, erkeklerin yapamadýðý ve yapmak istemediði "soylu" bir iþ yaptýklarýna olan inançlarýndan türeyen bir efsane haline getirildiðini görmek daha da mümkün. Baþýnýn üzerinde yer alan o kutsal kubbe olmasaydý damýzlýk kýz içinde bulunduðu durumun baþka nasýl üstesinden gelebilirdi ki? Gözlerini kapalý tutup komutanýn soyunu sürdürecek bu soylu efsaneye inanmayý tercih etmiþ gibi görünüyordu, görevinin çocuk doðurmaktan baþka bir þey olmadýðýnýn bilincinde olarak. Ýnternette bir doðum daha: Ýnternette þimdi de bir köpek balýðýnýn doðumu canlý olarak izlenebilecek. Alman Süddeutsche Zeitung gazetesine göre Güney Afrika'da, köpek balýklarýnýn özellikle temmuz ve ekim arasýnda doðum için geldiði batýða yerleþtirilen kameradan, her 30 saniyede bir yeni görüntüler yayýnlanýyor. (Radikal, 15 Mart 2000) Ne güzel, hepimiz bir doðuma sanal tanýklýk ediyoruz, toplanmýþýz bilgisayarlarýmýzýn baþýna her 30 saniyeyi merakla bekliyoruz, heyecanlýyýz. Týpký damýzlýk kýzýn doðumunun baþka damýzlýklar tarafýndan izlenmesi gibi bir þey bu. Sadece teknik açýdan yönetilen bir üretimin ürününü dünyaya getirmek üzere olduðunu anlýyoruz damýzlýk kýzýn. Çok sýcak ve gürültülü bir ortamda olduklarýný, etrafta diðer kýzlarýn seslerinin yükseldiðini biliyoruz, odanýn köþesinde, su kesesinin boþalmasýyla kanlanmýþ çarþafý görüyoruz, bir de dölyataðýnýn organik kokusu duyuluyor odada. Kýzlar kendilerine öðretildiði gibi 'nefes al, nefes al' diye þarký söylüyorlar, kendi bedenlerini doðum yapan kýzýn bedeniyle özdeþleþtirmeleri gerekiyor. Çýðlýk atýyor kýz. Biraz acý çekeceðini biliyor, ama bir kez geçti mi acýyý kim anýmsayabilir diye düþünerek kendini rahatlatmaya çalýþýyor. Zamaný geldi, doðum sandalyesine yerleþtiriliyor þimdi. Komutanýn karýsý da sandalyeye týrmanýp kýzýn arkasýna oturarak onu sarmalýyor, sanki doðuracak olan kendisiymiþ gibi, doðacak çocuðun sonradan kendi kucaðýna verileceðinden, damýzlýk kýzýn baþka bir göreve gönderileceðinden emin bir ifadeyle bakýyor etrafa. Diðer damýzlýk kýzlar ise el ele tutuþuyorlar, yalnýz olmadýklarýný hissetmek için. 'Ikýn, ýkýn, ýkýn' diye fýsýldýyorlar, onunla bir olduklarýný göstermek için ellerinden geleni yapýyorlar. Nihayet mor bir baþ görünüyor, yaþamýn sürekliliðine doðru kayýyor.
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
52
Daha dün annemizin kollarýnda yaþarken / çiçekli bahçemizin yollarýnda koþarken / þimdi okullu olduk, sýnýflarý doldurduk / sevinçliyiz hepimiz, yaþasýn okulumuz Sylviane Agacinski, anne sevgisinin bir canlýnýn kendine yer bulabileceði ve yaþamýn nedensizliðine raðmen kendini doðrulanmýþ hissedeceði insanlýk dünyasýna giriþin temel faktörünü oluþturduðunu düþünür. Buna karþýlýk Badinter Annelik Sevgisi adlý kitabýnda Rousseau'nun þu görüþüne yer verir: "Çocuðun ihtiyacý kalmadýðý zaman doðal bað çözülür... Çocuklar yiyeceklerini kendileri bulabilecek hale gelir gelmez, anneyi terk etmekte gecikmiyor... Yeniden karþýlaþtýklarýnda kimse kimseyi tanýmýyordu bile."2 Annenin güvenli kucaðýnýn yerini arkadaþlarýyla birlikte sevinçle doldurduklarý okul alabiliyordu birdenbire. Çocuk, anneye korunma ve bakýlma amacýyla baðlýydý, bunlarýn ortadan kalkmasý demek, yalnýz kalma tehlikesi anlamýna geliyordu çocuk için, ama artýk okulluydu, ve çevresi kendisi gibi, annesine çok fazla ihtiyacý kalmayan diðer çocuklarla doluydu. Bu durumda sadece ihtiyaç duyulan biri olmak için çocuk doðuran bir kadýn, çocuðu onu terk ettiðinde bir hayal kýrýklýðý yaþamayacak mýydý? Çocuklarýn ihtiyaçlarýný karþýlamak arzusu olarak baþlayan annelik zevki tam bir karmaþa ile sonuçlanmayacak mýydý? Böyle bir karmaþa içinde Agacinski'nin anne sevgisinin çocuðun içine doðduðu yaþamýn nedensizliðine karþý sýðýnacaðý bir korunak olmasý fikri ne kadar geçerli olacaktý? Damýzlýk kýz için, bu sorularýn hiçbir anlamý yoktu. Nasýl olsa doldurulmasý gereken boþ bir kaptý o sadece, doðayla sevinçli bir birlik, anneyle çocuk arasýndaki duygusal bað gibi düþünceler onun bulunduðu ortamda hiçbir þey ifade etmiyordu. Kendisine öðretilen ve verilen görevi yerine getirmesi yeterliydi, ötesi komutanlarýn iþiydi. Analýk ve babalýk iþlevleri, bir baþka deyiþle doðal ve/veya soy zinciriyle kurulmuþ bað dýþlandýðýnda, cinsel kimlikten geriye kalan nedir?3 Kimlik, bazý insanlarla nelerinizin ortak olduðuna ve sizi baþkalarýndan neyin farklýlaþtýrdýðýna iliþkin bir ait olma durumudur.4 Kadýnýn doðurganlýðý, kadýný erkekten farklýlaþtýran bir özelliktir, bu anlamda diþi doðurganlýðý kadýna kiþisel bir konum duygusu
53
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
vermektedir. Annelik kimliðinin, kadýnlarýn hayatýnda, ideolojilerin, erkek egemenliðinin ve cinsiyet eþitsizliðinin yeniden üretiminde derin bir rolü vardýr. Bu kimliðin oluþturulmasý hem tarihsel sürecin ve iliþkilerin bir sonucu, hem de bu sürecin ve iliþkilerin gelecekle kesiþmesi içinde gerçekleþir. "Kimlik, asla duraðan bir konum deðildir, geçmiþin ve ne olacaðýnýn izlerini taþýr. Kimlik, farklýlýklar oyununda ve kendi yaþamlarýmýzýn anlatýsýnda kesin olmayan, geçici bir noktadýr."5 Diþi doðurganlýðýnýn yarattýðý farklýlýklar oyununda kadýnýn anne olarak edindiði kimliðin bir kesinliðe sahip olmadýðý ve geçiciliði; 18. yüzyýlýn son çeyreðinde annenin imajý, rolü ve öneminin köklü bir deðiþikliðe uðradýðýný belirten Badinter'in sözlerinde somutlaþýr. Annelik Sevgisi adlý kitabýnda 1760'tan sonra annelere çocuklarýyla bizzat ilgilenmelerini öðütleyip emzirmelerini "emreden" yayýnlarýn arttýðýný, kadýnýn her þeyden önce anne olmasý yükümlülüðü getirilirken iki yüzyýl sonra hâlâ canlýlýðýný koruyabilen bir efsanenin yaratýldýðýný anlatýr: Annelik içgüdüsü ya da annenin çocuðunu kendiliðinden sevmesi efsanesi. O dönemde, kadýnlarýn toplum için gerekli olan annelik görevini üstlenmekle, faydalý bir hale geleceklerini ve özgürlüklerinin takdir edileceðini zannettiklerini belirtir Badinter. 16. yüzyýlda bazý din adamlarý emzirmeyi reddeden anneleri kýnýyorlardý. 18. yüzyýlda ise ahlaki kýnama, dinsel mahkûmiyetin yerini alacaktý. Güncel kadýn hareketi baþlamadan önce, diyelim ki 1970'lerden önce, annenin görevi ataerkil içinde yer almak, (tercihen erkek) çocuk doðurmak
olarak
belirlenmiþti. 6
Doðumun
kadýn
bedeninde
gerçekleþmesi, toplumsal örgütlenmenin bazý gözlenen biçimlerinin ve özellikle cinsiyet rollerinin farklýlaþmasýnýn ve cinslerarasý eþit olmayan iliþkilerin ilk gerekçesi olmuþtu.7 Beauvoir'ýn da çýkýþ noktasý bu deðil miydi zaten? Tarihsel sürecin oluþturduðu bedene sýkýþtýrýlmýþ annelik kimliði. Bütün kadýnlarýn yaratmak için kendi bireyselliklerini yok edeceklerini düþünüyordu, damýzlýk kýz görev yaptýðý komutanýn adýyla anýlýyordu örneðin, görev yeri
deðiþince
adý
da
deðiþiyordu,
geçmiþte
kim
olduðu
unutturuluyordu. Bunun için karþý çýkýyordu Beauvoir, kadýnýn diþi doðurganlýðýnýn içine hapsedilmesine. Ancak "bugünkü teknolojik geliþim türün devamý için 'biyolojik anne' dýþýnda bir çözüm üretememiþti. Türün devamýný saðlamak için kadýnlarýn doðum yapmasý gerekecekti."8
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
54
Kadýn, kendi isteyerek doðum yapýp anne olduðunda bunun sorumluluðunu üstlenerek bundan güç alabilecekti, bilinçle kazanýlan, içgüdüsellikten uzak bir deneyim yaþayacaktý. Böyle bir kimlik edinebilen bir kadýn, annelik kurumunun, kadýna toplum tarafýndan dayatýldýðýna, anneliðin bir görev haline dönüþtürülmesine ve bunun yalnýzca kadýnlara yüklenmesine karþý çýkabilecekti, bu anlamda annelik bir oluþ deðil, olma halindeki kadýna yeni bir alan açabilecekti. Peki ya damýzlýk kýza ne olacaktý? Diþi doðurganlýðýnýn, insani topluluðun yaratýlmasýnda vazgeçilmez bir görevi olduðu düþüncesi kafasýna kazýnmaya mý çalýþýlacaktý? BABASINDAN BEBEK BEKLEYEN ÇOCUK: Çiðdem, 14 yaþýnda babasýnýn tecavüzüne uðradý. Ýki ay sonra 200 milyon liraya bir kadýn tüccarýna satýldý. Babaeski'nin bir köyüne gelin gitti. Beþ aylýk evliyken, sekiz aylýk hamile olduðu anlaþýldý. Ama kocasýnýn ailesi kendisine sahip çýktý. El birliðiyle babasýný hapse attýrdýlar. Þimdi doðacak çocuða DNA testi yapýlmasýný bekliyorlar. (5 Þubat 2000, HürriyetCumartesi Eki) Freud'u akla getirmiyor mu bu baþlýk? Kýzýn kendi cinsine karþý çýkmasýnýn yetmediði, olgunlaþmasý için kendi varlýðýný bir erkeðe yönelttiði Oedipal dönemi hatýrlatýyor. Freud'un varsayýmýna göre kýz çocuk babasýnýn eli açýk bir davranýþla kendisine penis vermesini bekler. Daha sonra bu umudu yitirince, onun çocuðunu doðurmak umuduyla avunmaya baþlar. Bu noktada çocuk fikri özel bir anlam taþýr, doðurulmak istenen bebek deðil, bir penistir.9 Böylelikle bastýrýlmýþ bir kadýn cinselliðinin yetersizliðinin yerini annelik dolduracaktýr. Freud'a göre kadýn, eksikliðini ve güçsüzlüðünü kabullenmeyi baþarabilirse annelikle yetinebilecektir, fallik bir annelikle. Ama durumunu olduðu gibi kabullenmezse erkeklerle yarýþmaya çalýþacak, erkeklik kompleksine girecek, hep bir erkeklik organýna sahip olma beklentisiyle yaþayacaktýr. Kadýn, fallik bir annelik içinde belli bir toplumsal güç edinecektir belki ama ne olursa olsun bu gücü sýnýrlý kalacaktýr, çünkü erkeklerin kurduðu ölümsüz uygarlýða ölümlü bedenler vererek türün devamýný saðlayacaklardýr. Hani eski zaman masallarý anlatýp hüznümü huzura dolarsýn/kaþým gözümden çok içim bir parçan/annem sen benim yanýma kalansýn. Hani bir biblon vardý kýrdýðým, üstüne ne kýrgýnlýklar yaþadým/Ama bil ki ben de parçalandým/annem ben senin yanýna kalaným.
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
55
Chodorow, Anneliðin Yeniden Üretilmesi adlý kitabýnda annelerin, kýzlarýný onlara annelik ve anne olma arzusunu yükleyerek büyüttüklerini söyler. Buna karþýlýk, kadýnlar anne olarak bakma ve ihtiyaç karþýlama yeteneklerinin sistematik olarak bastýrýldýðý oðullar yetiþtirirler. Bu erkeklerin, özel alanda, ev içinde daha az etkili olmalarýný, aile dýþýnda, kamusal alanda önemli bir yer edinmelerini saðlar.10 Böylece cinsel iþbölümü ortaya çýkar; kadýn ev-içi iþlerinden ve aileden sorumludur, dýþ dünyayla ilgili ne varsa erkeðin yönetimi altýndadýr. "Annelik" der Chodorow, "toplumsal cinsiyet kavramýnýn topluma nüfuz etmesinin temel özelliði, erkek egemenliðinin yapýlanmasýnda ve yeniden üretilmesinde yer tutan önemli bir roldür."11 Komutanýn sosyal ve politik denetim gücünü elinde bulunduran, toplumu ve kültürü þekillendiren bir kiþi konumuna gelmesinin nedenleri iþte bu tanýmýn içinde saklýdýr; týpký damýzlýk kýzýn cinsel yetenekleri üzerinde hak sahibi olunabilen, hiçbir zaman "kendi" hayatýný yaþayamayan, seçme özgürlüðü olmayan, kendinden öncekiler ne yapýyorsa aynýsýný yapmak zorunda kalan içi boþ bir fýndýk kabuðuna benzemesini saðlayan nedenlerin de bu tanýmýn içinde saklý olduðu gibi. Bütün bunlara, damýzlýk kýzýn yerine Zamanýn Kýyýsýndaki Kadýn'da12 anlatýlan Connie isyan edecektir, annesi gibi büyümek, acý çekmek ve hizmetçilik yapmak istemeyen Connie. "Kadýnlar ne yapýyorsa sen de onu yapacaksýn, kitaplar senin aklýný çeliyor" diyen annesine, "ben okula gideceðim, aile bataðýna saplanmayacaðým, aile, aile! Hayat çocuk doðurmak, yemek piþirmek, ev temizlemekten ibaret deðil"13 diye karþýlýk vererek anneliðin yeniden üretilmesine damýzlýk kýzýn sustuðu yerde "doðru dürüst biri" olmak adýna baðýrarak karþý çýkacaktýr. Tanrý meyveyi kutsasýn / Tanrý yolunu açsýn14 Meyve üretimi: Topraða tohumu saçýp ürün beklenmektedir. Kutsanacak bu meyve endüstriyel bir modele göre üretilmektedir, kurumuþ topraklarýn yerine gücü henüz tükenmemiþ, verimli topraklar kullanýlarak yepyeni bir þey yaratmak istenmektedir. Ýþte bu noktada damýzlýk kýz iþin içine girmektedir, bir "dýþ" doðurucu olarak. Çünkü komutanýn karýsý ona bir çocuk verememektedir. Damýzlýk kýz çocuðun doðumu için gerekli olan ve yararlanýlan bir genetik gereç olarak
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
56
kullanýlacak, onun "annelik" nesneliðinin gerçek ana-babalýk yönünden hiçbir önemi olmadýðý için kimliði gizli tutulacaktýr, belki de artýk hiçbir kimliðe sahip olmadýðý ona asla söylenmeyecektir. (Damýzlýk Kýzýn Öyküsü Margaret Atwood tarafýndan yazýlan, doðurganlýk özelliði nedeniyle kadýnýn nasýl nesneleþtirildiðini anlatan bir roman. Ýnsanlar artýk hava kirliliði, kimyasal atýklar, nükleer sýzýntýlarýn bulunduðu bir dünyada yaþamaktadýrlar. Çok az sayýda çocuk doðmaktadýr. Kadýnlar Kolonilere gönderilmek, Hizmetçilik ya da Fahiþelik yapmak dýþýnda dördüncü bir seçenekle karþý karþýdýrlar: Komutanlara saðlýklý bebekler vermek.)
Dipnotlar
1 Rene Frydman-Sabine Taylor, Hamilelik, çeviren: Maide Selen, Ýletiþim
Yayýnlarý, Ýstanbul, Eylül 1991, s.7. 2 Elisabeth Badinter, Annelik Sevgisi, çeviren: Kamuran Çelik, Afa Yayýnlarý, Ýstanbul, Ocak 1992, s.132. 3 Sylviane Agacinski, Cinsiyetler Siyaseti, çeviren: Ýsmail Yerguz, Dost Kitabevi, Ankara, Ekim 1998, s. 106. 4 Jeffrey Weeks, "Farklýlýðýn Deðeri", Kimlik, çeviren: Ýrem Saðlamer, Sarmal Yayýnlarý, Ýstanbul, Mart 1998, s. 85. 5 Jonathan Rutherford, "Yuva Denilen Yer", Kimlik, çeviren: Ýrem Saðlamer, Sarmal Yayýnlarý., Mart 1998, s. 20. 6 Carolyn Heilbrun, Kadýnýn Özyaþamýný Yazarken, çeviren: Yurdanur Salman-Gülþat Aygen, YKY, Ýstanbul, Ekim 1992, s 92. 7 Ferhunde Özbay, "Kadýnýn Statüsü ve Doðurganlýk", Türkiye'de Kadýn Olgusu, derleyen: Necla Arat, Say Yayýnlarý, Ýstanbul, Mart 1995, s.151. 8 Erhan Kaplan, "Çocuk Bakýmý: Sorunlar-Çözüm Önerileri", Kadýnlarýn Gündemi, derleyen: Necla Arat, Say Yayýnlarý, Ýstanbul, 1997., s.143. 9 Kate Millett, Cinsel Politika, çeviren: Seçkin Selvi, Payel Yayýnlarý, Ýstanbul, Aralýk 1997, s.298. 10 Nancy Chodorow, The Reproduction Of Mothering, University of California Press, Berkeley-Los Angeles-London, 1978, s.7. 11 a.g.e, s.9. 12 Zamanýn Kýyýsýndaki Kadýn'ýn baþ karakteri Connie, zihinsel yetenekleri çok geliþmiþ, hayat dolu bir kadýndýr. Ama bu özellikleri düzene yenik düþmesini engelleyememiþtir. Sevdiði insanlar devlet ya da ölüm tarafýndan elinden alýnmýþ, bütün bunlara karþý þiddet eðilimleri göstermeye baþladýðý için týmarhaneye kapatýlmýþtýr. Bu kez de doktorlar, üzerinde deney yapmak isterler, karþý koyar ve zihin gücüyle iliþkiye geçtiði bir ütopya halkýnýn yardýmýyla mücadeleye baþlar. Ütopyada çekirdek aile, devlet, hapishane, hastane ve okul gibi kurumlarýn hiçbiri yoktur, üretim kadar doðanýn dengesini de kontrol etmek önemlidir, cinsel iliþkilerde özgürlük kadar kýskançlýða da yer vardýr. Erkeklerin çocuk emzirerek annelik duygusunu tattýðý bir ütopyadýr bu. Connie gelecek özlemlerinin gerçekleþmesi için aktif bir mücadele ve yaratýcýlýk faaliyeti içindedir. 13 Marge Piercy, Zamanýn Kýyýsýndaki Kadýn, çeviren: Füsun Tülek, Ayrýntý Yayýnlarý, Ýstanbul, Þubat 1992, s. 44-45. 14 Damýzlýk kýzlar arasýnda kullanýlan onaylanmýþ selam sözcükleri.
57
SÝRENLERÝN ÞARKILARI Müge Ýplikçi & Ümran Kartal I. Geçmiþteki Deniz Fi tarihinde paha biçilmez güzellikte, üzerindeki pýrlantalarýyla pýrýl pýrýl pýrýldayan altýn bir bilezik varmýþ. En ufak bükülüþte, en narin harekette þehrin bütün ýþýklarýný bir çýrpýda emen, bir çýrpýda yansýtan bir bilezikmiþ o. Bir kere dengesi bozulmaya görsün, asýlý olduðu narin bilek, diyelim ki el sallasýn bir yerlere, birinin elini sýksýn, bir uçtan bir uca zincirlerinden boþalmýþçasýna akýp gidiverirmiþ. Gene de bu devinim, yerçekimi yerine geçen kopçanýn sýnýr çizgisi dahilindeki bir devinimmiþ. Kopça izin verdiði müddetçe nihai bir akma, yaylanma, sonra yeniden kendini bulma gerçekleþirmiþ. Özgürsün ama benim komutamda, dermiþ kopça bileziðe. Bilezik bütün özgürlüðünü bu kopça üzerinden tanýmlarmýþ. Elbette nesne kendi sýnýrýnda kendini tanýmlar; o sýnýrý aþtýðýnda ise artýk bir bilinmezdir kader ve iþte o zaman tehlike baþlar. Parmaklarýný bileziðin ucunda tutuyor ve bileziði boþlukta hafif hafif sallýyordu Celile. (Parmaklarý, uðruna bir zamanlar kocasýný terk ettiði, yükselme hýrsýyla dolu kocasýný uðruna terk ettiði Muhsin'in dar, sýð, çerçeveli aþkýnýn üzerinde gezindi. Muhsin'in ona o deðerli bileziði alma nedenini ve gerekçelerini hafif hafif sallýyordu boþlukta Celile þimdi. Hamile kalýþýný kendisiyle evlenme bahanesi diye gösterip onu bir kliniðe kapatan, o klinikteki yalnýzlýðýn - o anki kimliði sadece anne olmaya yeten, belki de hayatýndaki en önemli ve en kalýcý temel olabilecek þansýn öte kýyýsýndaki yalnýzlýðýný - bir tek o yalnýzlýðý ona
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
58
layýk gören Muhsin'in var olma nedenlerini hafif hafif sallýyordu boþlukta þimdi Celile. Kocasý Ahmet'le, bir yýllýk sevgilisi Muhsin'i ortak kýlan her ikisinin karþýsýndaki biçareliði ve pasifliðiydi, artýk bunu anlamýþtý. Ne yaþamaya ne de ölmeye kudreti vardý. Gidecek miydi? Nereye? Baþýný hafifçe önüne eðdi ve ancak iþitilebilen bir sesle karþýsýndaki erkeðe þöyle dedi: "Anladým.") Anladým. (Kim kimdi? Hangi yüz hangi yüzle ortak ve deðildi? Kimin bakýþlarý hangi geleceðe çevriliydi? O bakýþlarýn çevrili olduðu gelecekteki Celile, tanýmý çoktan yapýlmýþ olan Celile bir türlü kendini seçemedi. Hayýr, karþýsýndakine dargýn deðildi. Seni anlýyorum ve senden nefret ediyorum mu diyecekti ona? Ve bunu dedikten sonra ne yapacaktý? Gidecek miydi? Nereye nereye nereye?) Baþýný hafifçe önüne doðru eðdi ve ancak iþitilebilen bir sesle: Anladým, dedi. (Muhsin'in kalbi bir güneþ gibi aydýnlandý o zaman. Büyük bir sevinç ve minnetle eðildi ve onun çýplak ensesinden uzun uzun öptükten sonra iki kolundan tutarak ince vücudunu yavaþ yavaþ kendine doðru çevirdi. "Madem ki beni anladýn, o halde beni affettin, madem ki beni affettin, demek beni seviyorsun. Affetmek sevmektir. O halde madem ki beni seviyorsun ve seni ne kadar sevdiðimi ve nasýl sevdiðimi þimdi bütün manasýyla ve bütün etrafýyla biliyorsun peki o halde niye o kadar mahzunsun?) Celile'nin üzerinde beyaz bir elbise vardý. Bütün omuzlarýný açýkta býrakan bir elbise. Kýzýl saçlarý ensesinde daðýlmýþtý. Aðýr gözkapaklarýyla yarý örtülü bakýþlarla bu karanlýk geceye bakýyordu. O, böyle karanlýk gecelere yine böyle eski bir yalýnýn penceresinden ne kadar çok bakmýþtý. Bu gece çocukluðunun ve genç kýzlýðýnýn gecelerinden biri gibiydi. Celile karanlýða bakýyordu. Hiçbir þey görmeden. Sadece denizin sesi. Bazen fýþýrtýlý, bazen tehditkâr bir homurtuyla ayaklarýnýn dibinde hep bir devinim halindeki denizin sesi... Çok uzak ve çok yakýndaki denizin sesi. Anýn ve bütün zamanlarýn sesi. O ses içersinde anneannesi vardý, ölümünü bir ýstýrap maskesi halinde yüzünde ilk kez bu kadar yakýn gördüðü Çeþmiahu Hanfendi. O seste Muhsin'i ilk tanýdýðý gece vardý; kalbinde o yaþýna deðin bu kadar çýlgýn duygularý tatmadýðý bir dans; dansla birlikteki tangonun
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
59
kimi kez tiz, kimi kez sakin, edilgen ritmi vardý; Muhsin'in sesi vardý o sese karýþmýþ: Celile sizi seviyorum. Celile sizi hasta gibi, sizi çýlgýn gibi seviyorum. O seste artýk sýnýrlarýný sevmeyen bir týný vardý. Celile'nin parmaklarý bileziðin ucunu býrakmak için hafifçe açýldý. (Niye o kadar mahzunsun sorusu yörüngesinden fýrlamýþ, almýþ baþýný uzayýn bilinmezine gitmekteydi. Celile baþýný arkaya doðru attý ve âþýðýnýn gözleri içine dik dik bakarak "Sana bu kadar yakýn ve senden bu kadar uzak olduðum için," dedi. Sesinde çok sert, adeta madeni bir ahenk vardý.) O kýymetli bilezik gecenin karanlýðý içinde, bulunduklarý odanýn ýþýklarýnýn aksini, taþlarýyla karanlýðý çizerek ve kayan bir yýldýz gibi boþlukta kaydý. Ve sonra denize ufak bir cismin çarpmasýndan hasýl olan bir ses iþitildi. Denize bir þey mi düþtü, diye sordu Muhsin. Celile yüzünü Muhsin'in tarafýna çevirmeden hiçbir fevkalâdeliði olmayan bir sesle: -Getirdiðin bilezik, dedi. II. Bir Var Bir Yok Deniz Dayanýksýz ruhlarýmýz, diye geçirdi içinden Selma. Bu ruhlarla nereye kadar gidebilir, ne için mücadele edebiliriz ki! Üniversitenin bulunduðu alandan çok farklý bir yerde duruyordu þimdi. Sabahýn çok erken bir saatinde evden çýkmýþ, okula kadar gitmiþ, okulda Mahmut aðbinin yeni demlenmiþ çaylarýndan bir tane içmiþ ve birden kasým ayýnda olduklarýný hatýrlamýþ, tamam, demiþti. Bugün ders falan yapýlmaz. Tek yapýlacak iþ adaya gitmek. Bu ayýn bu kentteki büyüsünü sadece adada yakalayabilirsin. Bindiði vapur, tamamen bir tesadüf sonucu en kendi halindeki adaya atmýþtý onu: Burgaz. Kýyýda biraz yürüdü, sonra oturup ilerdeki kenti, ona ta buradan görünen haliyle sessizce dinledi. Martýlarýn uçmasý her zamanki gibiydi. Sesleri yürek parçalýyor, denize çok yakýn biçimde dönüp duruyorlardý. Vapurda aldýðý simitin bir parçasýný onlara attý Selma. Kimisiyle gözgöze geldi, kimisiyle özellikle bu yakýn iliþkiye girmekten kaçýndý. Kendi içine bir anlýk dýþarýdan bakabilmiþ o þanslý insanlar gibi kendisini kent kimliðiyle hatýrlayan tüm alýþkanlýklarýna hiç de öyle deðilim iþte deme keyfini sonuna kadar yaþadý - o an elverdiði müddetçe.
60
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
Yaðmur hafif hafif atýþtýrýyordu ve tam üç ders yok yazýlacaðýnýn keyfiyle kendinden geçmiþ bu küçük kýzý dünyanýn en mutlu ahmaðý biçiminde ýslatýyordu. Hayatýn akýl almaz sýrlarýný keþfetmek için çok erken, o keþiflerin aslýnda hiç olmayacaðýný anlamak için zamansýz bir andý. Selma deniz kýyýsýnda yaðmur, dalgalar ve martýlarla burnuna vuran tuzu kokladý... Hayýr. Celile'ye ait bileziði hiçbir zaman bulamadý, ne o gün ne de daha sonraki bir zaman diliminde. Ancak ayný denize çok kýsa bir zaman sonra, þu an bulunduðu kýyýdan göz yaþlarýný akýtacaktý. Denize inci göz yaþlarýný ve paha biçilmez aþkýný býrakacak, ondan tuz, katýlýk ve direnci ödünç alacaktý. Ve þöyle diyecekti: "Sen kapýlarý çarparak kalkýp gideceksin aþk. Ýþte o noktadan itibaren ben senin karþýnda ucuz bir ruh gibi pörsüyeceðim. Olsun. Bu ucuzlama beni hep rahatlatmýþtýr, insan olduðumu hatýrlatmýþtýr bana, bunun ardýndan gelebilecek olan gücümü hatýrlatmýþtýr, direnme tutkumu ve kendimi hatýrlatmýþtýr. Tüm bu dönülesi zor yollarý, gidilesi, düþlenilesi ve varýlmasý zor yerleri hatýrlatmýþtýr. Þimdi yeni bir zaman baþlýyor ve ruhlarýmýz kendine yeni, dinamik, cehennemden bozma cennetler arýyor. Sýký dur aþk, bu kez kendimi, yalnýzca kendimi aramaya geliyorum." III. Hayallerdeki Deniz Bir kadýn. Denizlerde dolaþa dolaþa Cebelitarýk Denizcisi'ni aramaktadýr. Bulunduðu, hâlâ yaþadýðý kentin sözde bütünlüðünün içinde kalmak istememektedir. Ýþte bu yüzden içinde yaþadýðý bedende gidip
gelmekte,
sürüklenmektedir.
aþkýyla
zorunlu
Bulunduðu
kentte
olarak daha
kendisinin
dýþýna
az
olmasý
insan
istenmektedir. Mutluluklarýndan vazgeçmesi, hep birilerine benzemesi, birilerinin hoþuna gitmesi gerekmektedir. Oysa o bütün bunlara baþkaldýrýp kendini denizlere teslim ederek, kendi kendine bir dönüþ olarak yaþamak istemektedir aþkýný, gözlerini kendi yüreðine çevirmektir o an aþk, sýyýrýp kendini kurallardan yazýlmamýþ kurallarla yaþamaktýr. Bir kadýn. Denizlerde dolaþa dolaþa Cebelitarýk Denizcisi'ni aramaktadýr. Aþký, kentin içindeki dokusuyla yaþamaktan, kentin
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
61
kendisini biçimlendiriþine izin vermekten kaçmaktadýr. Kent uzaklýklar yaratmakta, insanlarý aþktan alýkoymaktadýr. Aþk, kentin yarattýðý kesintili ve kopuk yaþamlar sayesinde tanýmsýzlaþmaktadýr. Bir kadýn o zamanlar kentteydi hâlâ ve, - Kentin insanlar arasýnda yarattýðý uzaklýk onlarý aþktan uzaklaþtýrýyor, öyle deðil mi? diye sordu usulca. - Aþkýn uzaklýkla yani kavuþamamakla ilgisi desem buna, belki de daha doðru olur, dedim. - Ben de kavuþamamak aþkýn yoðunluðunu arttýrmaz mý desem? - Kentin içinde kavuþamamak ne kadar mümkün desem? - Bir o kadar mümkün, bir o kadar deðil desem? - O zaman, ben de bunun x düzleminde deðil y düzleminde bir kavuþma olduðunu söylesem. - Ve kafamý iyice karýþtýrsan! Güldüm. Ýkimiz de biraz sarhoþtuk. - Kent üzerinde, yani düzlemde deðil de biraz daha derinlikle ilgili bir kavuþma diyelim buna istersen. - Tamam, o zaman kentin yarattýðý uzaklýklardan kendini sýyýrmýþ olmuyor mu aþk? Yine güldüm. - Sýyýrabilse aþk olacak belki, dedim. - Öyleyse x düzlemi y'nin hakkýndan geliyor. - Evet böyle bence. - Þimdi anladým. Kent yüzeysel, tabanda kalmaya mahkûm iliþkilerin barýnaðý oluyor böylece. Derinliklere inilmesine izin vermeyen zalim bir barýnak. - Doðru, belki de böyle olmasý daha da ekonomik hale getiriyor kenti, vicdan yok, paylaþým yok, aþk olmayýnca kuruyor her þey, böylece zaten bireysellikle pompalanan kafalarýmýz aþký da bireyselleþtiriyor ya da daðýlýyor aþk baþka baþka þeylere, kopuk kopuk oluyor yaþamlarýmýz, dedim. - Böylesine karamsar olmak zorunda mýyýz, yoksa çýkýp açýk denizlerde mi arasak aþký? diye sordu. - Ýþte bu... açýlmak gerek o denizlere elbette... En güzel þey de bu zaten, yalnýz bir kere açýldýn mý fýrtýnalardan korkmayacaksýn.
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
62
Bir kadýn, durdu ve düþündü. Sonu olmayan, fýrtýnalý denizlere açýlmayý, lacivert derinliklerin bireysel yüzeysellikleri yok edebileceði bir noktaya doðru yelken açmayý istedi o an. Bir kadýn. Denizlerde dolaþa dolaþa Cebelitarýk Denizcisi'ni aramaktadýr. Aþk var mý ki sorusuyla baþlamaktadýr yolculuðu, aþkýn tanýmýný bulmaya çalýþmaktadýr. Yoktur böyle bir taným oysa ki, sonsuz ve belirsiz bir arayýþý aþk sanmaktadýr. Kendinden farklý olanda bir benzerlik yakalamayý umut ettiði bencil bir arayýþa sýðýnmaktadýr. Kendini ötekinde bulmak istediði, kendi içindeki ötekini bulmak istediði, ama bulamadýðý, kendini kandýrdýðý bir rota izlemektedir. O limandan bu limana bir tanýmsýz kavramýn gizlerini bulmak için demir atmaktadýr. Bir kadýn. Denizlerde dolaþa dolaþa Cebelitarýk Denizcisi'ni aramaktadýr. Ona sunulan güçsüzlük payesini geri çevirip güçlülüðün içinde bilinmezin ortasýna doðru yol almaktadýr. Yok, hayýr, kendinden kaçmamaktadýr, aksine sonu yokluk bile olsa varlýðýný doðrulamak üzere taþýmaktadýr aþkýný yüreðinde. Aþk, bir yaþam kaynaðýdýr iþte o zaman, hem kendisi hem de denizcisi için. Bir kadýn. Denizlerde dolaþa dolaþa Cebelitarýk Denizcisi'ni aramaktadýr. Peki kimdir bu Cebelitarýk Denizcisi. Gençliktir o, iþlenmemiþ cinayettir, masumluktur, sade bir ruhtur, deniz ve yolculuklardýr... Sevmiþtir kadýn bu denizciyi. Ama denizci ortadan kayboluvermiþtir, belki ölmüþtür, belki de bir yerlerde gizleniyordur. Bir kadýn. Denizlerde dolaþa dolaþa Cebelitarýk Denizcisi'ni aramaktadýr. Tek iþi budur, canla baþla aramak. Ne müthiþ bir uðraþtýr bu! Ne zevkler tattýrýr! O limandan bu limana, bu limandan oraya boyuna arar durur kadýn, arayýþ oyununun son noktasýndaki belirsizliðe raðmen... Bir kadýn, - Bunda onun ne suçu var, dedi usulca. Kendisini aradýðýmý bile bilmiyor. - Bu senin suçun deðil, dedim. Dünyanýn en büyük aþkýný yaþamak istiyorsun sen çünkü. Güldüm. Ýkimiz de biraz sarhoþtuk. - Böyle bir aþk yaþamak istemeyen görülmüþ müdür? - Orasý öyle. Ama böyle aþklar ancak onlarla, onun gibi adamlarla yaþanýr.
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
63
- Eðer böyle birini geçersiz nedenlerle seviyorsanýz, bu onun suçu deðil ki. - Öyle, bu onun suçu deðil. Hem geçersiz nedenlerle de sevilebileceðine inanýrým. Benim duygularýmýn nedeni bu olmasa gerek. - Peki, ama madem ki bu insanlarý sevmiyorsun, niye öykülerini dinlemek istiyorsun öyleyse? - Çünkü ben bu öyküleri daha çok severim. - Aykýrý öyküleri mi? - Yok, hayýr, istersen buna, sonu gelmez öyküler diyelim. Bataklar. Bir kadýn. Denizlerde dolaþa dolaþa Cebelitarýk Denizcisi'ni aramaktadýr. Sonu görülmeyen derinliklerin peþindedir kadýn, aþk onun için büyük denizlerin altýndaki sýnýrsýz görünüþler dünyasýnda saklýdýr. Deniz, arayýþlarýn hayaliyle yol almak isteyene yelkenler sunmaktadýr, sarhoþluðun ta kendisini sunmaktadýr deniz, derinlik sarhoþluðunu, uçsuz bucaksýzlýðýn sarhoþluðunu hissetmek isteyene tehlikeli rüzgârlar sunmaktadýr. Ve o kadýn peþinde olduðu o büyük aþkýný bütün limanlarýn ötesinde yaþamak ister. Ve dalgalar içinde sürekli ilerleyerek aþkýn yarattýðý çalkantýlarý keþfeder. En kibirli düþüncelere susamýþlýk vardýr. Ýþte o an aslýnda narsist olduðunu anlar aþkýn, kýyýlara çýkma umudu olmaksýzýn yol alýr kendi içine doðru. Bir kadýn. Denizlerde dolaþa dolaþa Cebelitarýk Denizcisi'ni aramaktadýr. Denizciyi uzaktan düþünmek, onu uzaktan seyretmek, en güzel düþünceleri üretmek, en güzel hayalleri bu düþüncelerle süslemek ve sýrlarýn gizlendiði limanlardan denize, uzak mesafelere doðru yol almak. Aþkýný aþk yapan bunlardýr iþte, aþkýna büyük sýfatýný yakýþtýran. Sevdiði þeyi her zaman belli bir uzaklýkta býrakmalýdýr insan. Bilir, iþte o kadýn, durursa eðer denizcinin çok yakýnýnda, onun içine girip kaybolma tehlikesiyle karþý karþýyadýr. Aþk, ötekinin içinde eriyip gitmenin, orada batmanýn ta kendisi oluverir. Bir kadýn. Denizlerde dolaþa dolaþa Cebelitarýk Denizcisi'ni aramaktadýr. Çünkü denizin ve denizcinin çaðrýsýndan daha büyük bir çaðrý yoktur. Tutkularýnýn gücüyle yol almakta, arzularýnýn þiddetiyle acý çekmektedir, ama yine de terk etmez denizi, direnç gösteremez denize. Çünkü aþký kýzgýn lav gibi taþýmaktadýr göðsünde, ve denizin
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
64
bütün derinliklerinde. Dizginlerini koparan rüzgârýn iliklerine iþlemesidir o an aþk, ya da ateþinden kavrulduðu güneþin tenindeki yansýmasý. Aþk, ötekinde sadece kendini, ötekine olan arzu da sadece kendine olan arzuyu algýlamaktan ibarettir. Bir kadýn. Denizlerde dolaþa dolaþa Cebelitarýk Denizcisi'ni aramaktadýr. Bir kadýn deniz rüzgârlarýnýn yelkenlere býraktýðý notalarla yol almaktadýr. Hem özgürdür bu yolculukta, hem deðil. Zaten 'aþk, insana güç veren tek özgürlük yitimidir.' Hem yalnýzdýr bu yolculukta, hem deðil. Zaten aþk, içinde birini tek baþýna yaþatmaktan ibarettir. Hem sonsuzdur bu yolculuk, hem deðil. Kendini bulmaya mý gitmektedir, yoksa kaybetmeye mi? Yaþayan birininkinden çok, bir hayaletin arzusuna doðru mudur bu yolculuk? Bilmemekte, bilmek istememektedir. Zaten aþk, yanýtlanmamýþ sorulardan ibarettir. Bir kadýn: - Yaklaþmasýyla beni pençesine alan bu korku nedir, diye sordu usulca. - O büyük aþkýn bir hayalet mi, canlý mý, iþte bunu öðreneceðinden endiþelisin, dedim. - Peki ya beni ona koþturan cesarete ne demeli? - Aþk hem korkudan hem cesaretten ibaret demeli. - Doðru, yaklaþtýkça denizciye hem yakalanmak korkunun pençesine, hem de býrakmak kendini cesaretin saðlam ellerine. Güldüm. Ýkimiz de sarhoþtuk. Zaten aþk, biraz da sarhoþluk deðil midir? Derinlik sarhoþluðuna kim karþý koyabilir? Bir kadýn. Denizlerde dolaþa dolaþa Cebelitarýk Denizcisi'ni aramaktadýr. Denizin açtýðý parlak çiçeklere sýðýnmaktadýr düþlerinde. Sarhoþtur biraz. Güvertede yýldýzlarý seyrederken uyuyakalmýþtýr. Sirenlerin þarkýlarýný duymaktadýr, þöyledir sözleri: Bazen bir gelinciktir aþk, narin kýrmýzý yapraklarý kýsacýk bir anda terk eder yüreðini çiçeðin. Zor olan onun yok olmasýný seyretmektir. Acý o zaman baþlar, aþk o zaman kanatýr insaný. Bazen bir güldür aþklarýn baþlangýcý. Gelinciðe benzemez. Yavaþ yavaþ, serpile serpile yayar etrafa taç yapraklarýný. Hiç bitmez gülün baþlangýcý. Kurutabilirsin yapraklarýný, saklayabilirsin istersen. Zor olan kurutulmuþ güllerin sana geçmiþi hatýrlatan bitiþidir.
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
65
Sevdiðin gülün o taze tomurcuk hali, onun hayalidir. Ýþte acý o zaman baþlar, aþk o zaman kanatýr insaný. Birden uyanýr kadýn, 'aþk, o zaman aþk olur belki de' sözlerini mýrýldanmaktadýr, bir çiçek düþmüþtür yüreðine. Bir kadýn. Denizlerde dolaþa dolaþa Cebelitarýk Denizcisi'ni aramaktadýr. Kendi benliðine sahip bir birey olmak, kendini aþmak istemektedir. Ýhtiraslýdýr, tutkuludur, bu yüzden eylemde bulunur, bu yüzden açýlýr denizlere. Onu özgürlüðünden alýkoyacak yasalara karþý yelken açmýþtýr. Aþk, onun için dünyanýn ortasýna býrakýlmýþ bir varlýk olduðunu görmesini engelleyecek her türlü yasanýn üstünü çizen bir rotadýr. Bilir, o kadýn, 'aþk yaþayan varlýða biçim veren en önemli kategorilerden biridir.' Bir kadýn. Denizlerde dolaþa dolaþa Cebelitarýk Denizcisi'ni aramaktadýr. Aþk, iþte o kadýnýn denizler ortasýnda olmasý, fýrtýnalara yakalanmaktan korkmamasý, bekleyiþe ve arayýþa yelken açmasýdýr, baþka bir þey deðil. Hiçliðe ve çaresizliðe doðru eser rüzgârlar. Aþk, acýyla birleþir en sonunda, kayalara çarptýðýnda, kýyýlara vardýðýnda bekleyiþi kadýnýn. Ýþte bu yüzden kýyýlara varmak istemez kadýn, aþký sonsuz kalsýn, onu denizcisine ulaþtýracak olan uzun acý çekme yolculuðu her daim olsun diye. Bir kadýn. Denizlerde dolaþa dolaþa Cebelitarýk Denizcisini aramaktadýr. Sahici aþkýn peþinden usul usul yol almaktadýr. Ýki ayrý özgürlüðün birlikteliðe dönüþtüðü o belli belirsiz noktaya bakmaktadýr gözleri. Bilir, hem kendi varlýðý hem de karþýsýndakinin varlýðý yan yana durmaktadýr, ikisi de kendinden vazgeçmeyecek, kendi benliklerine zarar vermeyeceklerdir o noktada. Her ikisi için de 'aþk kendini veriþte benliðini tanýmak, evreni zenginleþtirmek biçimine girecektir.' Bir kadýn: - Sahiciliði aþkýn ne kadar sahi, diye sordu usulca. - Kendi yazgýna sahip çýkýyorsan eðer sahicidir, dedim. - Bir baþkasýnýn varlýðýnda, sürekli tehlike içinde yaþamamaktan bahsediyorsun, deðil mi? - Evet, aþk ancak o zaman özgürlüklerin özgür kalabildiði o noktaya varýr, baðýmlýlýk korkusundan sýyrýlýr insan, kendi benini kurtarýr. Güldük. Ýkimiz de biraz sarhoþtuk ne de olsa!..
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
66
Bir kadýn. Denizlerde dolaþa dolaþa Cebelitarýk Denizcisi'ni aramaktadýr. Kendini aramaktadýr oysa ki, denizcisini ararken. Aþk, tanýmadýðýn bir ülkeyi keþfetmeye çalýþmak, yanaþýp limanýna sokaklarýnda yürümektir belki de. Vitrinlerine bakmak maðazalarýn, bir yerlerde bir kahve içmenin doyumsuz mutluluðunu yakalamaya çalýþmaktýr, ya da hiç tanýmadýðýn bir ülkeye doðru yolculuða çýkma beklentisi de olabilir. Yaþadýðýn ülkeden, yaþadýðýn kentten sýyrýlýp kendini denizlere eklemek istediðin bir noktada baþlar belki de aþk. Ýþte o kadýn tam da bu noktada durmaktadýr, o dipsiz mavinin köpüklerini yerleþtirir yüreðine, ki bekleyiþ heyecaný asla yitip gitmesin. Bir kadýn. Denizlerde dolaþa dolaþa Cebelitarýk Denizcisi'ni aramaktaymýþ. Ve yaþam boyunca hep beklemiþ, ki... - Neyi beklemiþ, diye sordum usulca. - Ne bileyim ben, senin hep beklediðin þeyi, dedi. - Ben kendim de bilmiyorum bunu, dedim. Peki herkes neyi bekler? Gülerek yanýt verdi. - Cebelitarýk Denizcisi'ni! (*) Bu yazýnýn birinci bölümünde Suat Derviþ'in Çýlgýn Gibi (Doðan Kitap); üçüncü bölümünde ise Marguerite Duras'nýn Cebelitarýk Denizcisi (Can Yayýnlarý) adlý romanlarýndan yararlanýlmýþtýr.
67
ÇÖZÜLEMEYEN SIRLAR ÝÇÝN Gerçekle ilgili ama gerçek olmayan bir öyküdür bu Müge Ýplikçi & Ümran Kartal Antalya Akdeniz bölgesinde il. Yüksek ve engebeli alanlarda kýþlar uzun, çok soðuk ve karlý; yazlar kýsa ve sýcaktýr. Ýlin doðal, beþeri ve ekonomik özelliklerini doðrudan ya da dolaylý olarak belirleyen en önemli etken yer þekilleridir. Ýl topraklarý daðlýk alanlarý ve kýyý þeridinin ovalarý ve tepelikleri olmak üzere her bakýmdan farklý iki bölgeye ayrýlýr. Ýl alanýnýn dörtte üçünü kaplayan Batý Toroslar'ýn birçok tepesi 2500-3000 metreyi aþar. Dað sýralarý arasýnda özellikle Teke yöresinde geniþ platolar ve havzalar yer alýr. Çoðunlukla kireçtaþlarýndan oluþmuþ bu daðlar ve platolar alanýnda, kireçtaþlarýnýn erimesiyle oluþmuþ maðaralar, düdenler, suçýkanlar, dolinler, uvalalar ve polyeler gibi irili ufaklý karst þekilleri çok yaygýndýr. Bu çukurlar çok yaðýþlý dönemlerde dolar ve küçük göletler oluþturur. Buralardan yeraltýna sýzan sular akarsularý besler ve daðlarýn eteðinde kaynaklar halinde yeryüzüne çýkar ve kýyýya kadar ulaþýr. 1950'lerden baþlayarak kenti içerilere, öteki yerleþim birimlerine baðlayan karayollarý yapýldý; bataklýklar kurutularak ticarete yönelik hammaddelerin büyük ölçüde yetiþtirildiði tarým alanlarý elde edildi; tarýmsal sanayi kollarý kuruldu; kentin ekonomik etki alaný geniþledi ve turizm büyük önem kazandý. Kent, 60'lý yýllardan 90'lý yýllara gelindiðinde nüfus artýþý bakýmýndan Türkiye'nin sayýlý illerinden biri haline gelmiþti bile.
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
68
Keresan Kýz Kardeþler (Uretsete ile Naotsete ya da Iyatiku ile Naitsiti) Eski bir mitolojik anlatýya göre bu kýz kardeþler bu ve öteki dünya arasýndaki aracýlar olarak tanýnýr, her iki dünya arasýnda mekik dokurlar. Onlar ilahilerde ve ninnilerde de karþýmýza çýkar. Diþi Hýzýr misali insanlarýn kötü zamanlarýnda yardýmlarýna koþarlar. Kýzýlderililerin annesi olan Uretsete mýsýr tanrýçasý olarak da bilinir. Ýkinci kýz kardeþ bir "yabancý"dýr. Beyazlarýn tanrýçasýdýr. Hamilton A. Tyler onlarý savaþ tanrýlarýnýn ya da canavar kýyýcýlarýnýn kadýn kýlýðýna girmiþ tezahürleri olarak düþünürken Paula Gunn Allen'a göre bu iki kýz kardeþ, güçleri üç büyük cadýnýn büyücü hekimlik gücüne denk düþen tanrýçalardýr. Allen'a göre onlar düþünüp hayal ederek her þeyi yaratan üstün bir yaratýk olan Örümcek Kadýn'ýn biricik rehberleridir. HADEP HADEP Merkez Ýlçe Baþkaný Cevdet Çaðlar, 11 Ocak 2000'de evin önünde olayý kýnayan bir açýklama yaptý. Aile, "Bir haftadýr neredeydiniz? Þimdi mi nutuk atýyorsunuz," diyerek tepki gösterdi. Çaðlar susmak zorunda kaldý. Anne Tahsisa: "Ben çocuklarýmý istiyorum, masumlarýmý istiyorum," diye baðýrýyordu. Hayýr, buna baðýrmak denemezdi. Genç kadýn boðuk boðuk, yaralý bir ceylan gibi inledi. Oymalý beyaz baþörtüsünden bir tutam kapkara saç yorgun alnýna düþtü. Berivan ve Esra Berivan: Sustu Berivan. Küçük bedeninin taþýyamayacaðý bir iþkence ve duyguydu yaþadýklarý. Ufacýktý. Sustu Berivan. Bir zamanlar güç timsali haline gelmiþ adýnýn zaman içersindeki unutuluþuna içerleyerek, kadýnlarýn, küçücük kýzlarýn kadersizliðine sessizce baktý, kýpýrtýsýz, öylece, durduðu yerden. Berivan kadýn þimdi sütleri saðar mý? Berivan kadýn hiçbir þey yokmuþ gibi o sütlerin sýcaklýðýný tutup göðsüne bastýrýr mý? Berivan kadýn þimdi, arkasýnda eski, pýyrým pýyrým bir geçmiþi unuttu diyelim; bu kendi adýný taþýyan yavrunun cesedi üzerine kapanýp aðlamaz mý? Ýçi yanmaz mý, kor olmaz mý gözleri, ellerinin biri kestane saçlarýnda o bebeðin, bir diðeri kýz kardeþininkinde, lanetler savurmaz mý?
69
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
Kimsecikler duymaz mý? Dokuz yaþýndaydý Berivan. Ondan geriye kalan -parçalanmýþ bir kafatasý, yýðýlýp kalmýþ küçük bir "kadýn" cesedi, bir de bacaðýnda bir kýl kalmýþtý, o anýn karanlýklarýndan geriye kalan. Bir de adýnýn güzel týnýsý: Berivan, Berivan, Berivan. Esra: Henüz yedi yaþýndaydý. Ýlkokula baþlayalý daha birkaç ay olmuþtu. Okuyup iyi bir meslek edinecek, Aklar ailesinin gurur kaynaðý olacaktý. Olmadý. Ailesi için yeni bir baþlangýçtý, gelecek içinde bir yerlere tutunmaktý. Olmadý. Tahsisa'nýn dualarý boþa çýktý. Çiçek fidanýndan koptu. Beyaz, küçük tomurcuk. Olmadý. Onun o masum masum bakan gözleri. Iþýl ýþýl parlayan saçlarý çamura bulandý, daha hiç yýpranmamýþ ipek telleri bir çýrpýda kirlendi. Umut kalmadý, gelecek olmayacaktý. Berivan kadýn þimdi sütleri saðar mý? Bir eli küçük Berivan'da bir diðeri Esra'da gözlerinden yaþlar akmaz mý? Kimsecikler duymaz mý? Sýrrý Kýl Çözecek Nucleus içindeki kalýtým maddesine DNA denir. Kýl folikülünü oluþturan hücrelerde DNA vardýr. DNA kodu adenine, cytosine, guanine, thymine adý verilen dört nükleotidden oluþur. Bu kod aminoasitlerin sýrasýný belirler. Þüpheli kiþiden kan örneði alýnýr. Kanýn içindeki lökositler ayrýlýr. DNA ekstraksiyonu yapýlýr. Ayný iþlem kýl folikülüne de uygulanýr. Kandaki DNA dizisi ile kýl folikülündeki aynýdýr. Eðer þüpheli kiþiden alýnan kandakiyle cesedin üzerinde bulunan kýl folikülündeki DNA dizisi birbirini tutuyorsa suçlu o þüpheli kiþidir. Antalya'da meydana gelen vahþetle ilgili önemli bir geliþme yaþandý. Berivan ve Esra'nýn öldürülmelerindeki sýr perdesi yavaþ yavaþ ortadan kalkýyor. Saldýrganýn kamyonetinin tekerleklerinden alýnan çamur örnekleri kýzlarýn cesetlerinin bulunduðu yerdekilerle ayný çýktý. Ancak olayý Berivan'ýn bacaðýnda bulunan kýl aydýnlatacak. Test
sonuçlarý
açýklanacak.
Ankara
Kriminoloji
Laboratuvarý
yetkililerince
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
70
Sýrrý kýl çözecek, tamam. Ancak Berivan ve Esra'yý geri getiremeyecek. Onlarýn korkularýný silemeyecek. Ödenmiþ olan bedellerin sýrrýný çözecek, bu bedelleri moleküllerine bölebilecek bir bilim ve adalet var mý? Göç Ýlk kýzlarý Berivan doðduktan sonra kýsa bir süre sonra Batman'dan Antalya'ya göç etmeye karar verdi Aklar ailesi. Anne Tahsisa üç-beþ altýnýný sattý, baba Ýsmail önceden gidip beþ-altý ay iþ aradý, aileye mesken ayarladý, Antalya'yý tanýmaya çalýþtý. Hýsým akrabanýn bir kýsmýnýn orada olmasý iþleri kolaylaþtýracaktý. Gene de kolay kolay iþ bulamadý, günlük iþlerle oradan oraya savrulup durdu. Tahsisa, küçük kýzý Berivan'la Antalya'ya geldiðinde fakirliði zaten bilen ama bu kez baþka bir toprakta rýzký için çabalayacak bir kadýndý. Onca yýldýr yaþadýklarý topraklarýndan buralara yeni bir hayat için ve bu yeni hayatýn davet edeceði umutlarýn peþinden gelmiþlerdi; bu hayat sayesinde yepyeni bir gelecek kurmayý düþlüyordu Tahsisa. Ýlla ki istiyordu. Sarýlacak baþka bir fidaný yoktu zaten. Kýzý Esra'yý doðurduðunda bu fidanýn çiçek verdiðini düþündü. Onu emzirirken dualar etti. Tecavüz Çocuklara yapýlan cinsel taciz ve tecavüz, bir çocuðun yetiþkin bir insan tarafýndan cinsel amaçlarla kullanýlmasý anlamýna gelir. Ýçeriði, mahrem yerlerini gösterme, erotik dokunuþlar, oral, anal ya da vajinal iliþki, çocuða pornografik film seyrettirmek ya da filmin içinde yer almasýný saðlamaktan ibarettir. Bir çocukla bir yetiþkin arasýndaki dolaylý ya da dolaysýz herhangi bir cinsel iliþki þekli, sadece yetiþkinin ihtiyaçlarýný karþýlar, yaþý ve hayattaki konumu baðlamýnda böyle bir þeyi kendi rýzasý olmadan yaþayan çocuk için inciticidir. Bütün annebabalar birinin, çocuklarýný kullanma ve tecavüz etme olasýlýðýyla karþýlaþabilirler. Araþtýrmalar dört çocuktan birinin cinsel taciz kurbaný olduðunu göstermektedir. Bu küçücük çocuklarýn hemen hemen hepsi tanýdýklarý ve güvendikleri biri tarafýndan (bir akraba, aile arkadaþý ya da bakýcý) cinsel tacize ve tecavüze uðrarlar. Çocuklar çabuk güvenen ve baþkasýnýn yardýmýna ihtiyacý olan kimseler olduklarý için fiziksel
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
71
þiddet kullanmaya pek gerek kalmaz. Çünkü onlar baþkalarýný eðlendirmeyi severler ve karþýlýðýnda o kiþilerin sevgisini ve ilgisini kazanýrlar. Çocuklara otoriteyi sorgulamamalarý öðretilir, büyükler ne söylerse doðrudur. Saldýrgan bunlarý çok iyi bilir, çocuklarýn bu zayýf yanlarýný kullanýr. Cinsel taciz ve tecavüz çocuk üzerinde yapýlan bir güç gösterisidir, ve çocuðun saðlýklý güvenilir ve normal bir iliþki yaþama hakkýný elinden alýr. Bu sadece tacize uðrayan ya da tecavüz edilen çocuðun 'ailesinin sorunu' deðildir. Televizyon: Gündelik Hayat Haberleri Kýsa bir reklam arasýndan sonra içinizi parça parça edecek bir haber getiriyoruz ekranlarýnýzýn baþýna. Lütfen bu sahneleri çocuklarýnýza izletmeyin. Her günkü gibi bir gündü. Sabah çaylarýný içtiler. Annelerinin onlar için yaptýðý ekmekli helvayý yediler. Mavi önlüklerinin üzerine yakalarýný taktýlar. Bir akþam öncesinden hazýrladýklarý çantalarýna gene ekmek ve helvalarýný koydular. Hayat Bilgisi için verilmiþ olan ödevi (Berivan), Türkçe dersindeki okuma parçasýný (Esra) hazýrlamýþtý. El ele tutuþup meþe aðaçlarýnýn arasýndan okula yollandýlar. Okul yolu ýssýzdý. Yanlarýna yaklaþýp onlarý okula götürmek vaadi ile kandýran adamýn sesi gibi. Issýz, yýlankavi yolda, o kamyonete bindi Berivan ve Esra. O ýssýz, yýlankavi yol, onlarýn son yolu oldu. Önce tecavüze uðradýlar, gözyaþlarý bebek yanaklarýndan aktý, yalvardýlar, hem Türkçe hem Kürtçe anne diye baðýrdýlar. Anne. En son gökyüzüne baktýlar. Meþelerin cýlýz dallarý arasýndan kesik kesik görünen, kesik kesik gördükleri ince bir tüle sarýlmýþ bir sabahtý, o sabah. O sabah sýcak yataklarýndan kalkýþlarýnýn, yüzlerine su çýrpýþlarýnýn, ekmek arasý helva yiyip, çay içiþlerinin, annelerine el sallayýþlarýnýn, dahasý okula gidiþlerinin son sabahý oldu. Üst üste yýðýlýp kaldýlar. Üst üste yýðýlýp kalmýþ iki küçük cesetti. Etrafta jandarmalar, etrafta çýðlýklar, aðýtlar. Küçük kýzlarýn çantalarýndaki Hayat Bilgisi, Türkçe ders kitaplarý, ekmek arasý helvalarý. Lütfen ama lütfen bu sahneleri çocuklarýnýza izletmeyin.
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
72
Kýsa bir reklam arasýndan sonra. Keresan Kardeþler Uretsete ve Naotsete Berivan kadýnýn isyanýný ve þikâyetlerini duydular. Dosdoðru Antalya'ya uçtular. Teke yöresindeki geniþ plato ve havzalarý kuþbakýþý seyrettiler. Küçük Berivan ve Esra'nýn kadersizliði, Keresan kardeþlerin tüm güçlerine karþýn, onlarý yeniden, bir kez daha bu cehennem dünyanýn içersinde varedemezdi. Ancak yeni, gündelik baþka bir düþ sunabilirdi onlara. Bu düþün içinde küçük Berivan ve inci gülüþlü Esra hiçbir þey yokmuþ gibi okullarýna giderler, Kürt olduklarý için ezilmezler, üþümedikleri sýnýflarda, iki kiþi oturabildikleri sýralarda kendi yaþlarýna yakýþýr bir mutlulukla gelecek için umut besleyebilirlerdi. Ayný düþün içinde kimseden korkmayacak ve yeniden sevebileceklerdi. Öte yandan Uretsete ve Naotsete katilin aranan kanlý pantolonunu, kamyonetini ve hatta kendisini buldular. Okula giden iki küçük kýz kýlýðýna girdiler. Yanlarýna yanaþan kamyonetten bir baþ sarktý: ne o küçük kýzlar okula mý gidiyorsunuz, diye sordu onlara. Evet, diye cevap verdiler. Gelin ben sizi götüreyim, dedi kamyonetteki baþ. Kýzlar, tamam, dediler. Bu kamyonetteki baþýn son yolculuðu oldu. Hayýr, hayýr. Onu öldürmedi Keresan Kardeþler. Adalete de teslim etmediler. Medyaya da haber vermediler. Kimseyi ödüllendirmeye niyetleri yoktu çünkü. Onu ve kamyonetini Antalya'nýn en yüksek ve engebeli alanýnda kocaman bir kireçtaþý kayasý haline dönüþtürdüler. Rüzgârlar suratýna çarpsýn, yaðmurlar yüzüne tükürsün diyerek. Asla erimeyecek bir kireçtaþý kayasý olarak, yüzyýllar boyunca öylece kalmakla cezalandýrdýlar Keresan Kardeþler onu. (*) The Feminist Companion to Mythology, ed. Carolyne Larrington, Pandora Press, 1992, Ýngiltere, s. 346.
73
TEMÝZLÝK DÜÞLERÝ Ümran Kartal Siyah-beyaz. Ama içinde birçok acýmasýz renk barýndýrýyor. Siz bilmiyorsunuz, ben de bilmiyorum. Bunu sadece gözümüzün içine dik dik, belki biraz alaylý belki biraz alacaklý bakan o kadýn biliyor sadece. Ha, pardon... Bir de o kadýný inceden inceye süzen delikanlý; kolunu eski model bir arabanýn penceresinden sarkýtmýþ olan, 'altýmda arabam, havamý atarým kadýný da kaparým' diyen delikanlý biliyor. Aslýnda sanatsal bir fotoðraf olduðu söylenebilir, siyahlar tam siyah, ayrýntýlar belirgin, objeler yerli yerinde, iyi baský ýþýk iyi, vb. Siyah beyaz ama içinde birçok acýmasýz renk barýndýrýyor. Siz bilmiyorsunuz, ben de bilmiyorum. O acýmasýz renkleri sadece bir elini beline koymuþ diðer elini arabanýn camýna dayamýþ olan, gözümüzün içine dik dik, belki biraz nemrut belki biraz nefretle bakan o kadýn biliyor. Ýnce topuklu ayakkabýlarý, kaslý ve düzgün bacaklarý, minik parlak elbisesinden taþan (aslýnda açýkta kalan) kalçalarýyla o kadýn biliyor. Beline dayadýðý sol elindeki küçücük çantasýnda bütün sýrlarýný saklýyor. Bu akþam arabadaki delikanlýya kda anlatacak sýrlarýný, öyle görünüyor; bir seks iþçisinin acýmasýz renklerdeki siyah beyaz, sözde kirli sýrlarýný... Arnavut kaldýrýmlý sokakta isteyerek ya da istemeyerek iþe çýkmýþ bir kadýn. Fahiþeliðin günümüzdeki adýný üstleniyor: seks iþçisi. Ve o kadýn gözümüzün içine dik dik, belki biraz 'tahmin bile edemezsiniz', belki biraz 'siz ne anlarsýnýz' edasýyla bakýyor...eðilmiþ delikanlýnýn arabasýna iþini yapýyor... Manþet: Fahiþe Eðitimine Sponsor Spot: Ýnsan Kaynaðýný Geliþtirme Vakfý seks iþçilerine güvenli cinsel iliþki kurmalarý için bir eðitim programý hazýrladý. Hatta içlerinden bazýlarýný Bodrum'da birkaç gün süren bir seminere götürdü. AIDS'i
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
74
önlemek için sürdürülen projeye AB destek oldu. Ancak proje þu anda parasýzlýktan durdu. Alýntý: 1995-1997 arasýnda tam 21 seks iþçisi eðitildi...onlarý eðitime razý etmek kolay olmadý... "Kadýn Kapýsý" adýnda bir merkez kuruldu... eðitimler beþer günlük programlar halinde önce Ýstanbul'da veriliyordu. Ama katýlým çok azdý. Çünkü eðitime katýlanlar arasýndan her gün biri karakola çekiliyor, biri müþterisinden dayak yiyordu. Fotoðraf: Sanatsal... Fotoðrafýn sakinleri: Bir kadýn, bir erkek, bir araba ve þehir ýþýklarý... Sol elinde tuttuðu çantasýný usulca masanýn üzerine býrakýyor, sandalyesine oturup bacak bacak üstüne atýyor. Bir anda gözler üzerimize çevriliyor, yani onun üzerine. Mini minnacýk, varla yok arasý parlak elbisesi de cabasý. Gençten, temiz yüzlü bir garson yaklaþýyor masamýza, ne arzu ettiðimizi soruyor. 'Bana bir sütlü nescafe, lütfen,' diyor donuk bir sesle. Ben de aynýsýndan ýsmarlýyorum ama yanýnda viþneli-çikolatalý bir pasta da istiyorum. Ben sormadan anlatmaya baþlýyor, nedene orada olduðumu çok iyi biliyor çünkü. "Ben bir 'kaltak'ým. Çünkü incecik yüksek topuklu ayakkabýlarým ve iri koyu renk gözlerim var. Üstelik dik dik baktýðým söyleniyor, belki biraz alaylý belki biraz alacaklý. Havva ile baþlayýp süregelen kötülüðü yýllardýr ruhumda barýndýrýyorum. Meraklýyým ve deðiþik meyvalarýn tadýna bakmak yüzünden cennetten atýldým, Adem'i de attýrdým. Bedenimi satýyorum, evet. Neden böyle varla yok arasý bir elbise giydim zannediyorsun. Bir metayým ben, bir kir, hatta bir 'meta-kir'. Yalnýz ve bedbaht olan da bana geliyor, yatacak ya da evlenecek birini bulamayan da, seks hoþ ve ilginç bir þey olduðu için de gelen var. Seks benim iþim anlayacaðýn, ben bundan para kazanýyorum. Esrarengiz, çýlgýn ve kötü bir kadýn rolündeyim. Lav gibi cinsel cazibe püskürtüyorum. Þehvet ve günah torbasýyým, hainlik ve kötü düþüncelerle dopdolu. Ben bir 'kaltak'ým, evet. Bazý anlarda havalý bazý anlarda anlamlý olabilirim. Hem kendimi hem de o düzgün ve temiz (olduðu zannedilen) toplum tablosunu zehirlemek amacýndayým. Parfümüm de
75
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
Poison zaten: ZEHÝR. Ben bir 'pislik'im, hiçbir uygarlýkla uyuþmayan. Ýçgüdülerinden uzak yaþayan, korkak bir uygarlýðýn üyesi deðilim. Bir þeyin nerede, ne zaman ve nasýl yapýlacaðý konusundaki kurallarý hiç sevmem, hele bunun dayatýlmasýna hiç mi hiç katlanamam. Bir de buna düzen diyorlar. Bir parça güven uðruna kendi mutluluklarýndan vazgeçiyor insancýklar.
Temizlik
düþleri
kuruyorlar.
Ancak
bu
düþü
gerçekleþtirdiklerinde 'düzen'e girmiþ oluyorlar. Oysa ben 'temizliðin karþýtý' biriyim, onlar öyle görüyorlar, ya da görmek istiyorlar daha doðrusu. Kirliyim ben, düzene karþý bir saldýrýyým. Ben 'kaltak', ben 'pislik', ben 'kir', bir düzenin oluþturulmasý durumunda bu düzenin dýþýnda tutulmasý gereken davetsiz bir misafirim. Bu yüzden bazen karakola düþüyor, bazen de müþterimden dayak yiyorum. Bu yüzden geleneksel iþ kadýný gabardin tayyör giyip içinde dantelli ipek iç çamaþýrlarýný saklýyor. Ben bir fahiþeyim. ben bir seks iþçisiyim. Seksi giysilerimi saklamak deðil, sergilemek zorundayým," dedi ve o küçücük çantasýný
alýp
gitti.
Nescafesini
içmemiþti
bile.
Hiçbir
þey
söyleyemedim, öylece bakakaldým ardýndan. Üzerinde 'hadi bana eyvallah' edasý vardý. Bu akþam arabadaki delikanlýya siyah beyaz, küçük ama sözde kirli sýrlarýný anlatacaktý. Manþet: Þöyle bir düþündürttü, fahiþe eðitimine kolay kolay sponsor bulunabilir miydi? Spot: 'Seks iþçisi'. Ýlk dikkatimi çeken sözcükler oldu. Eðitime katýldýklarý gün mesai kaçýrdýklarý için onlara para ödendiðini öðrenince takýldým kaldým bu sözcüklere. Travesti, transseksüel, kayýtlý ve kayýtsýz kadýn fahiþelere seks iþçisi deniyormuþ meðer... Alýntý (dan kalýntý): Toplum 'temiz' kalmalýdýr ya, iþte bu yüzden arka sokaklarýn sakinleri, serserileri, münasebetsizlikleri, fahiþeleri cezai önlemlerle karþý karþýya kalýyor. Sýrf o düzgün tablo bozulmasýn diye... Fotoðraf: Sanatsal... bir kadýn, bir erkek, bir araba ve þehir ýþýklarý... Bir an için ben de oradaydým. Bir seks iþçisiyle bir cafede sohbet etmenin sýradýþý, yakýþýksýz(!) ama cazibeli tadýna vardým. Siyah beyazdý, içinde birçok acýmasýz renk barýndýrýyordu. Siz bilmiyorsunuz, ama ben artýk biliyorum. (*) Yazýda adý geçen haber 6 Ocak 2001 tarihli Hürriyet Cumartesi gazetesinden alýnmýþtýr.
76
4. BÖLÜM SAYIKLAMALAR Müge Ýplikçi & Ümran Kartal Erkekler kadýnlarý, kadýnlarsa seyrediliþlerini seyrederler. John Berger (Görme Biçimleri) Kaliteli bir pazar sabahý - sanal gözlük Güzel bir pazar sabahý, (çok alýþýlagelmiþ bir giriþ olduðunu düþünüyorsunuz, ama sakýn okumaktan vazgeçmeyin, sonraki satýrlar o fotoðrafýn bizi alýp götürdüðü yere sizi de götürebilir) çay, sigara ve karþýmýzda Türkiye'nin en kaliteli (kullandýklarý kâðýdýn kalitesinden bahsediyorlar olsa gerek) magazin dergisi. Ona bakmaktan baþka çaremiz ve yapacak iþimiz yok bu saatte. Kaliteli sayfalarý çevirdikçe içimiz açýlýyor doðrusu; ait olmadýðýmýz bir toplumun üyelerinin nelerle uðraþtýðýný öðrenmenin (örneðin Y.'nin evlendiði gece L. daðýtmýþ), nasýl giyindiklerini görmenin, hangi davetlere katýldýklarýný bilmenin ufkumuzu nasýl geniþlettiðini vurgulamadan geçemeyeceðiz. Þu bikini reklamlarýný ise baþka bir yana býrakýyoruz. O güzelim vücutlu hatunlar, hiçbir zaman ulaþamayacaðýmýz vücut ölçüleri içinde... Gel de kýskanma. Bu tip konularda ufkumuzu geniþleteduralým, öyle bir sayfaya geliyoruz ki bütün bir pazar günü o sayfaya, daha doðrusu o fotoðraf karesine endekslenebilir. "O çýlgýn kýz"ýn alt ve üstüne siyah göz kalemi çektiði iri ve keskin, 'güç bende artýk' bakýþlý gözleri. Bir yandan da ben aslýnda göründüðüm kadar sert deðilim diyen yüzü. Hiç yabancý gelmiyor. Bu çýlgýn kýzý nereden tanýyorduk, eskiden de böyle miydi, yeni bir imajýn esintileri içinde yeni bir kimlik miydi karþýmýzdaki, yoksa yeni bir kýlýk kýlýfý mýydý? Tüm bu sorularla flört ederken birden
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
77
bize göz kýrptýðýný gördük çýlgýn kýzýn; bununla da yetinmeyip motosikletinin ýþýklarýný yakýp söndürdü, hadi gelsenize, dedi, yedi sayfadan beri sizi bekliyorum, bana ne zaman sýra gelecek diye sabýrsýzlanýyordum. Belli ki bu pazar günü durduk yerde ufkumuzu epey geniþletmiþtik, belki de Türkiye'nin bu en kaliteli dergisi gözlerimize birer sanal gözlük takmýþtý da ruhumuz bile duymamýþtý. Bilinmezlere doðru yolculuklarý seviyorduk, çýlgýn kýzýn teklifi çok çarpýcý geldi. Belki Kahire'nin Mor Gülü gibi bir þey çýkardý ortaya, kimbilir. Her þey iyi, güzeldi de o kareye nasýl girecektik. Aaa, ne vardý bunda? Ýlk önce dergiye girmemiz gerekiyordu tabii. Bunun için üç kez þöyle dememiz gerekiyordu: Paþa, Paþa, Paþa. Bu hiç de zor deðildi. Ama gene de çok korktuk, öyle ya karþýmýza 12 Eylül bile çýkabilirdi. Allahtan böyle bir aksilik olmadý. O þatafatlý, cafcaflý, rengârenk yerdeydik. Þimdi sýra sayfalarýn içinde gezinmeye gelmiþti. Bizi bekleyen çýlgýn kýza doðru ilerlemeye koyulduk. Büyülü sözcükler zaten belliydi. Çýlgýn kýz, çýlgýn kýz, çýlgýn kýz diye üç kez baðýrdýk ve dosdoðru onun yanýnda bulduk kendimizi. Yakýndan bakýnca onun kim olduðunu anladýk. Bunu fark edince "yeni kasetimin satmasý için ne yapayým?" deyiverdi. Hamam güzeli olmak ile motosiklet güzeli olmak arasýnda daðlar kadar fark vardý, hiçbir fark yoktu. Ýkisi de imaj illetinin sivri ucuna asýlý kalmýþtý. Bunu elbette ona söylemedik ve günün geri kalan kýsmýný diðer motosikletçilerle birlikte o jargonun temsili, anlamadýðýmýz ama çok iyi konuþtuðumuz bir üslupla geçirdik. Kapak kýzý Üzerinde siyah dekolte bir mini. Saçlarý gölgeli, gözlerinde ve dudaklarýnda ayný tonda pembe renk hâkimiyeti. Yüzdeki hafif tebessüm. Diþler çok az belirgin. Fazlasýyla masum bir yüz. Kývrýmlý saçlarý elbisesine düþmüþ. Biraz dikkatle baktýðýnýzda naylon çoraplarda enine çizgiler (hani þu lisede hemen her gün giydiðiniz, sonunda çorabýnýzýn pýyrým pýyrým olmasýna ramak kaldýðýný müjdeleyen çizgilerden). Kimbilir kaç saattir kamera karþýsýnda, bir orada bir burada sürekli bir kovalamacada fotoðrafçýyla. Ne dedik, çok
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
78
masum bir yüz var karþýmýzda. Tüm bu masumluða "haber" olarak bindirilen sarý puntolu bir yazý: "Katil olacaktým". Böylesi bir þok açýklamayý elbette beklemiyordunuz. Ö.Y. böyle bir açýklamanýn ardýndan bizleri iç sayfalara davet ediyor. Derginin bu özel konuðu bu sayfalarda kendisine sunulan rolü oynamaya çok niyetli. O aldatýlan, aldatýldýðý halde affeden, fakat gururundan bir nebze olsun ödün vermeyecek bir minik kuþtur artýk. Cazibeli ama masum, hüzünlü ama dik baþlý ve hayattan intikam almaya hevesli bir genç kadýndýr. Orta sayfadaki üç fotoðraf da bunun mesajýný veriyor zaten. Büyük boy: Ciddi yüz, bakýþlarda intikam ve hüzün var. Mini etekten aþaðý ters biçimde açýlan þu "meþum" çoraplý bacaklar bu kurgu kararlýlýðý biraz çocuksu kýlýyor, yani bacak bacak üstüne atsaydý bu tavrý daha iyi anlayabilirdik! Ama bu kez de böyle bir oturuþla sol bacak ve bacaklarýn arasýndaki karanlýk noktalarý merak etmezdik. Üzerine kýrmýzý bir örtünün örtüldüðü koltuðu, koltuðun üzerine atýlmýþ olan yaprak ve çiçek desenli bir diðer örtüyü ve hele de bu aksesuarlarýn yanýna konulmuþ olan merdivenden bozma masayý, dahasý bu masanýn üstünde þampanya olduðu farz edilen içkiyi hiçbir þeyle baðdaþtýramadýk. Þampanya bir üst sýnýf göstergesidir desek, bu kez masaya ne diyeceðiz. Masadan vazgeçip tekrar þampanyaya dönelim. Þampanya taklidi þu sývýya yani. Bu bizi taklitler dünyasýna vardýrabilir. O zaman kurgunun kurgu olduðunu hissettirmeye kmi çabalýyor bu mizanseni hazýrlayan, bizlere? Bu kadar bilgiççe bir amaca hizmet ediyorsa, yani bu sözde bir iðretilikse o zaman Ö.Y.'nin yüzündeki "beni aldatmýþ olabilir ama ben hayatýmý devam ettireceðim" þeklindeki ifadenin çok zorlamalý olduðunu rahatlýkla söyleyebiliriz. Sol üst fotoðraf: Sol taraftan yüzüne gelen esintisiyle dalgýn ve hüzünlü bir yüz ifadesi sergiliyor. Sanki bir kapý aralýðýndan bize bakýyor: "Hayýr artýk çok geç ve evde deðilim" demek için sanki. Kendi yaralarýný saracak ve acýlarýný unutturacaktýr. Terk edilmiþliðin ikinci etabýdýr bu. Nefret kendi içine dönmüþ ve "sen görürsün"- "artýk çok geç" basamaðýna ulaþmýþtýr. Sol alt boy fotoðrafý: Bu boy fotoðrafýnda ise hayata yeniden dönmüþ, kýsmi olarak vur patlasýn çal oynasýnlý Ö.Y. karþýmýzdadýr. Göðüslerine taktýrdýðý silikondan mutlu, geçmiþe sünger çekmiþ ve eski çapkýn sevgilisinin programýna bile çýkmýþtýr. Ama yýkýlmamýþ ve
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
79
ayaktadýr iþte. Bodrum'u mesken tutan çapkýnlar výzgelir, neden derseniz Bodrum'a yanýnda annesiyle gidecektir. Bu da ahlaki mesajdýr iþte. Kapaktaki fotoðrafýn mesajý þimdi daha iyi anlaþýldý. Ayaklarý ve "bacaklarý" üzerinde duran masum ve fakat ne vartalar atlatmýþ, hayatý seven bir genç kadýndýr o. Ayrýlýrken iyi ki katil olmadýn da bize bu hayat dersini verdin, demekten kendimizi alamýyoruz ve bu sayfadan ayrýlmak için gene o üç büyülü sözcüðü söylüyoruz: Katil olacaktým, Katil olacaktým, Katil olacaktým! Stil -Gözümün görmediði ... seksi, tarz, deðiþik, saç, giyim, hava, yansýtmak, gözde, düzgün fizik, bakýþ, toplamak, marka kalite, þýklýk, kilo, göz, görünmek, güzellik... Bu sözcükler derginin stil sayfasýnda güzel olduðu varsayýlan üç kadýnýn giyim tarzlarýný anlatýrken kullanýlan sözcükler. Birinci hanýmýmýzýn "seksi" olduðu düþünülüyor ve "tarz"ýný deðiþtirdiði üzerinde duruluyor. Bunun sebebi Þeker Bayramý'nda gittiði Mýsýr'dan aldýðý takýlar olabilir mi acaba? Ýçine transparan bir büstiyer giymesi mi onu seksi yapan, yoksa aslýnda doðal haliyle de seksi görünüyor mu bu kadýn? Kullandýðý saatin kaliteli bir marka olmasý onu kaliteli bir insan yapýyor olsa gerek diye düþünüyoruz. Sarý uzun saçlarýný kuaförde bukle bukle yaptýrmasý, Rapunzel gibi iki yandan sarkýtmasý ve hele de o iki kaþýnýn ortasý... Yaratmak istediði imajý destekliyor doðrusu, merak ediyoruz kendini gerçekten göründüðü gibi mi hissediyor bu kadýn, yoksa görünmediði gibi mi? Þunu söylemeden geçmeyelim: Sanatçý saçlarý ve giyim tarzýyla farklý (neyin farký ya da neyin sapmasý olduðunu bilmesek de) bir hava yaratmayý gerçekten baþarmýþ. Ýkinci hanýmýmýz mini minnacýk bir etek giyerek "bacaklarýma güveniyorum" havasýný fazlasýyla veriyor zaten. Gözde bir manken olarak tanýmlanýyor. Yiðidin hakkýný yiðide vermek lazým. Hakikaten güzel. Gözde olmamasý þaþýrtýcý ve üzücü(!) olurdu. Buradan þu iki sonuca varabiliriz: Düzgün bir fiziðe sahipseniz bakýþlarý üzerinizde toplarsýnýz ya da bakýþlar üzerinizde toplanýyorsa düzgün bir fiziðiniz var demektir. Ardýndan giyimde marka ve kalitenin de ne kadar önemli
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
80
olduðunu anlýyoruz, çünkü mankenimiz bunlara çok önem veriyor. (Pazardan ucuz ucuz aldýðýnýz t-shirtlerin sizi ne kadar ucuz gösterdiðinin farkýnda deðil misiniz?) Pahalý bir görünüm için marka ve kalite esas olmak zorunda. Tabii bir de bunlarý üzerinizde taþýmanýz. Aksi takdirde þýklýktan puan kaybeder ve bu manken kýzýmýz gibi on üzerinden on puan alamazsýnýz. Stil'in son konuðunun sosyetenin sevilen bir ismi olduðunu öðreniyoruz. Sevilmesi, gözümüze biraz kilolu görünmesi olabilir. Seni sevimli kadýn seni. Biraz þiþmanca olmasýna raðmen kadýnlara atfedilen güzellik kavramýný Afrodit'e taþ çýkartýrcasýna koruduðu düþünülüyor bu kadýnýn. Ýlk konuk gözümüze seksi görünüyor, ikincisi þýk, üçüncüsü ise kilolu ama güzel. Daha ne olsun. Aman nazar deðmesin Sarýþýn, gözleri buðulu kadýn, bakýþlarý dosdoðru bize çevrili kadýn. Sana nazar deðmesin gerçekten. O zaman "kendi baþýna çýplak deðil, seyircinin seni gördüðü biçimde çýplak olduðunu" anlarsýn1. Artýk sessizlikten usanan H. D. konuþmaya niyetli ve mankenlik konusundaki talihsizliðini yenmek istiyor. Göðüslerini alabildiðine ortaya çýkarmýþ siyah bir sutyen, seksi bir þort ve seksiliðini pekiþtirmek açýsýndan siyah topuklu ayakkabýlar giymiþ. Kem gözlerden korkuyormuþ. Kem gözler. Kim ola ki? Yoksa erkekler mi? Pek sanmýyoruz, burada kastedilen olsa olsa kadýnlardýr! Rosalind Coward "statükoyu korumak isteyen bazý insanlarýn, erkeklerin kadýnlara bakmalarýnýn doðal düzenin bir parçasý olduðunu"2 söyler. Bu statüko korunurken, erkeklerin doðal nesnel güzellik deðerlendirmelerinin estetik deðeriyle deðil, kadýn imgelerinin erkekleri rahatlatýcý bir þekilde ortaya konulmasý ve kullanýlmasýyla elde edildiðini söylemektedir Coward. "... Erkekler kadýnlara dikkatle bakmalarýný kadýnlarýn estetik çekicilikleri gerekçesiyle savunuyorlar. Fakat kadýnlarýn bu sözde estetik deðeri, kadýn bedeninin 'uzaktan' görünüþü hakkýnda kararlaþtýrýlmýþ bir tercihten baþka bir þey deðildir. Kadýnlarýn estetik çekiciliði, kadýnlarýn vücuduna bakmak, kadýnlarý uzakta, ayrý tutmak
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
81
tercihini ve bunu yapabilme gücünü gizler. Belki de uzaktan cinsellik, erkeklerin kadýnlarla girebildiði tamamen güvenli olan tek iliþkidir"3. Araba sevdasý Bir arabanýn içinde bir çift. Konu kimin kiminle olduðu elbette. Ama tüm bunlarýn yaný sýra, hem kadýnýn hem erkeðin bundan önceki sevgililerinin adlarý veriliyor. Kimdir, nedir, neyin nesidir bir türlü anlayamýyoruz. Neyse, sonunda (birbirini bulmuþ olan bu çiftler) tam da geldikleri gece barýndan ayrýlýrken, tam da o barýn önünde park edecekken kameralara yakalanýyorlar. Araba burada neyi simgeliyor? Yaþadýklarý aþklar ve hayatlar konusundaki hýz ve hareketliliði mi? Yoksa bu haberle, düþündüðümüz, belki de hayattaki statüleri ile gýpta etmemiz beklenilen bu insanlarýn tam gaz giden bir arabayý ve hareketliliði çok fazla bir aþka sahip yaþamlar silsilesini mi? Onlar son moda arabalar, son moda giysiler, son moda takýlarýyla hayatlarýmýzýn dýþýnda, bizlerin gözlerini kamaþtýrarak sanal bir ülkenin sanal bir þehrinde yiyip içip, taký takýp, birbirleriyle büyük aþklar yaþayýp, birbirlerini aldatýp, yeni çiftler oluþturarak hayatlarýna devam ederler. Anlam ya da anlam ahlaký diye bir þeyden söz edemeyiz artýk. Çünkü karþýmýzda duran anlama karþý giriþilmiþ bir mücadeledir ve ana fikri büyülemektir. Büyülenerek izleriz bu suretleri, bu suretlerin "anlamsýz" etkinliklerini ve yaþamsýz hayat ilkelerini. Ýnsaný büyüleyen þey, anlamýn nötralize edilmesidir.4 Öte yandan kitleler, yani büyülenenler için söyleyebileceðimiz tek þey onlarýn hiçbir seçim yapmaksýzýn ve ayrým üretmeden (tam tersi biçimde aldýrmazlýk üreterek) yaþýyor olmalarýdýr. "Çünkü büyülenmenin anlamla bir iliþkisi yoktur. Büyülenme anlamýn kullanýlmasýyla doðru orantýlý bir durumdur. Araç yararýna mesajýn ve simülasyon yararýna doðrunun nötralize edilmesiyle elde edilir. Kitle iletiþim araçlarýnýn iþ gördüðü düzey iþte bu düzeydir. Onlarýn ilkesi büyülemedir."5 Bu büyüleme anýnda, bu büyüleme ediminde en fazla göze çarpan bir özellik de bu yayýnlarýn bir pembe dizi devamlýlýðý içinde varlýðýný sürdürüyor olmasýdýr. Hiçbir þey deðiþmez, konular, içerik, bu sayfalarda temsil edilen hayatlar. Deðiþen sadece ve sadece yüzler ve giysilerdir. Aslýnda onlar da temsil ettikleri sýnýfýn zevkleri ve tatlarý boyutunda deðiþmez bir stile sahiptirler. Bize düþense oturup onlarýn bu deðiþmez
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
81
temsillerini, Tania Modleski'nin altýný çizdiði biçimde "bekleyerek"6 atýl bir zevkle seyretmemizdir. Seyirlik bir þey Popüler bulvar basýnýn üyeleri John Berger'ýn "görme sözcüklerden önce gelmiþtir, bizi çevreleyen dünyada kendi yerimizi görerek buluruz" düþüncesine öylesine katýlýyor olmalýlar ki bu renkli basýnda yer alan fotoðraflarýn sayýsý gün geçtikçe artarken, sözcükler sadece fotoðraf altlarýný süslüyor, fotoðrafýn kýsacýk öyküsünü anlatýr hale dönüþüyor7. Medya malzemesinin büyük bir kýsmýnýn fotoðraflardan oluþmasý medyanýn görselleþmesi, gözlerimize hitap etmesine neden oluyor. Bu çok sayýdaki fotoðrafta kullanýlan malzemenin kadýn olmasý da onun görsel bir nesneye, seyirlik bir þeye dönüþmüþ olduðunu kanýtlýyor bize. Türkiye'nin en kaliteli magazin dergilerinin sayfalarý içinde gezindiðinizde güzel mankenlerimizle, masanýn üzerine çýkmýþ göbek atan bir kadýnla, bikini-mayo reklamlarýndaki vücut hatlarý harikulade kýzlarla, diþiliðini sonuna kadar sergileyen "aman nazar deðmesin"li bir vücutla karþý karþýya kalýyorsunuz. Bu gibi karakterler sadece temsilidir, gördüðümüz kadýn sanal bir karakterdir. Gözümüzü dolduran bir sahtecilikle orada durur. bu sahtecilik "düþünsel süreçlerin kendi anlaþýlmazlýklarýný desteklemektedir, þekillerin sahteliði de bu anlaþýlmazlýktan ayrý tutulamaz. Her yerde her zaman var olan imgeler aslýnda imge deðildir; çünkü genel, ortalama ve standart modeli benzersiz ya da özel bir þey gibi sunmakta ve böylece onu alaya almaktadýr".8 Bu yanýlsama dünyasý, kamera ve seyirci gibi konum göstergelerini, fotoðrafýn çekiminde ve iþlenmesinde kullanýlan hileler ve içerik göstergeleriyle bir araya getirir. Kadýn da bu sahtegerçekliðin, düþlerle dolu sanal boyutun en vazgeçilmez karakteridir. Edilgen bir konumda yer aldýðý bu söylem kadýný tamamen bir nesne olarak var eder, hem de erkeðin onu görmek istediði biçimde... Güzelliðin, modanýn, bakýmlý bir edanýn kökeninde hep bu çarpýk düþünce yatar. Kadýn bu modelin dýþýna nasýl çýkacak, ne zaman "kendisi" olarak bakýþlarýný kendine çevirecek ve sadece kendisi için varolacaktýr? Bu dergiyi bir kenara býrakma zamaný gelmiþti artýk. Yukardaki
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
82
soruya eklemlenecek yeni bir büyülü tekrar "soru" silsilesiyle kendimize geldik. Ne zaman ve nasýl kendisi için varolacak? Ne zaman ve nasýl kendisi için varolacak? Ne zaman ve nasýl kendisi için varolacak? Dipnotlar:
1 John Berger, Görme Biçimleri, çeviren: Yurdanur Salman, Metis, Aralýk
1986, s. 50. 2 Rosalind Coward, Kadýnlýk Arzularý, çeviren: Alev Türker, Ayrýntý
Yayýnlarý, Þubat 1993, s. 79. 3 a.g.e., s. 80. 4 Jean Baudrillard, Sessiz Yýðýnlarýn Gölgesinde, çeviren: Oðuz Adanýr,
Ayrýntý Yayýnlarý, Haziran 1991, s. 28. 5 a.g.e., s. 28. 6 Tania Modleski, Loving with a Vengeance, New York, Methuen, 1982, s.
88. Modleski, pembe dizilerde "en göze çarpan bilimsel özelliðin bekleyiþ" olduðunu belirtmektedir. Pembe diziler biraz da sona ermemeleri nedeniyle izleyicileri için önem taþýr. Bu bir bakýma tutsaklýktan baþka bir þey deðildir. 7 John Berger, Görme Biçimleri, çeviren: Yurdanur Salman, Metis, Aralýk
1986, s. 7. 8 Theodor W. Adorno, Minima Moralia, çeviren: Orhan Koçak-Ahmet
Doðukan, Metis, Ekim 1998, s. 145.
83
AH ÞU KIRIK, YAÞLI, ARLANMAZ KALPLERÝMÝZ Müge Ýplikçi & Ümran Kartal Günümüzde genç bir nüfusa sahip olan Türkiye, 2000'li yýllarýn ortalarýnda yaþlanacak. Amerikan Nüfus Dairesi'nin resmi istatistikleri ve ileriye dönük projeksiyonlarýna göre, Türkiye'de 2050 yýlýnda en kalabalýk yaþ grubunu 80 yaþ üzeri kadýnlar oluþturacak. (Milliyet gazetesi, 2 Aralýk 1999) Yaþasýn, yani biz... Demek ki bizler, bugünün genç kadýnlarý içinde yer alan ve sosyal haklarý hâlâ erk egemen bir medeni kanunun dudaklarýnýn ucunda asýlý olan bizler, nüfusun en kalabalýk kesimini oluþturacaðýz 2000'li yýllarýn ortalarýnda. 80 yaþ üzerindeki kadýnlar olarak "o" medeni kanunun bizleri ölünceye kadar medeni tutsak olarak býrakmasýna göz yumarak son günlerimizi de keder içinde geçireceðiz demek ki. Öte yandan nüfusun en büyük kesimini oluþturmak, iktidara oynamak açýsýndan etkin bir faktör olabilir mi peki? Olsa da, diyoruz, bu siyasal yapýlanmada nitel anlamý olan bir deðiþimi getirmeyecektir yaný baþýnda; egemen aygýtlarýn ani kavþak dönüþlerine belki an içine yayýlmýþ ABS dizaynlý bir fren oluþturacaktýr bu nicelik, belki durduracaktýr da o baþýboþ dönüþleri, ancak gaz pedalýný ele geçirmek baþka stratejilerin konusu olsa gerek. Immanuel Wallerstein'in umutlarýnda saklý olan "þirket-uluslar çaðýnda, gerçek kitleler çaðý"1 atfý için 2000'li yýllarýn hâlâ erken olduðunu düþünmek, en azýndan biz kadýnlar açýsýndan fazla karamsar olmak anlamýna gelmemeli. On sekizinci yüzyýldan günümüze deðin baþ tacý edilen evrenselci öðretinin "bizzat terminolojisinin, örneðin insanlýðýn kardeþliði teriminin kendisini yalanladýðýnýn, bu terimin cins olarak eril olmasýndan dolayý diþi olan herkesi örtük bir biçimde dýþladýðýnýn ya da ikincil bir alana
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
84
ittiðinin bilincine varmamýz saðlandý." O halde ne yapacaðýz? Ýpin ucunun nerelere kadar gittiðinin, nerede görünmez olduðunun peþine düþtük diyelim. Bunu bulduðumuzda cins olarak kendimize ait bir kutup bulabilecek miyiz? Kehribar rengiyle sýrlanmýþ, Akýl krallýðýnýn2 en önemli temsilcilerinden olan ayna, bizlere hakikatin en önemli sýrlarýný ifþa ederken dahi o yetkin bilge erkek aðzýndan konuþmayacak mý? "Çünkü çeliþkiler," demeyecek mi, "yalnýzca tarihsel sistemlerin dinamik gücünü saðlamakla kalmayýp onlarýn asli özelliklerini de ortaya koyar. Irkçýlýk ve cinsiyetçiliðe karþý baþlýca itiraz evrenselci inançlardý; evrenselciliðe karþý baþlýca itiraz da ýrkçý ve cinsiyetçi inançlardýr. Sorun her iki kutbu da birlikte izlemekte yatýyor."3 Belleklerimizde her ikisi de birbirini soðuruyor, her ikisi de birbirini içeriyor olabilir. Tutarsýzlýðýn ana nedeni bu olsa da kadýnlarý her iki kutba bölüþtüremiyor oluþumuz hem evrenselciliðin hem de evrenselciliðin zayýflýklarýnýn ortaya çýkmasýna yol açmasý bakýmýndan düþünüldüðünde, ýrkçý ve cinsiyetçi politikalarýn en büyük zaafý olmuyor mu? Söyle bakalým ayna, ayna ayna söyle hadi, en güzelin kim olduðunu asýrlardýr söylüyorsun, o güzellik aslýnda senin bu yakayý görme tanýmýn oluyor ama, gene de sen söyle ayna: Ýþin içine bir de Doðululuk ve Üçüncü Dünyalýlýk girdiðinde en çaresiz olan kim þimdi? Demek suskunluðu seçiyorsun. Demek susuyorsun ayna. Yapma. Suskunluk biz kadýnlara özgüdür. Hep karanlýkta kalmak, babalarýmýzý, kocalarýmýzý, oðullarýmýzý sevmek hep bize özgüdür. Aileyi korumak, dindar ve muhafazakâr olmak, babalarýmýzý, kocalarýmýzý ve oðullarýmýzý desteklemek adýna ülkemizi müdafaa etmek için -en çok onlar için- devrimci olmak bize özgüdür.4 Sahnenin arkasýnda olmak, destek çýkmak hep ama hep bize özgü. Bu yüzden sen konuþmaya devam et, yüzyýllardýr olduðu gibi hiç susma ayna...
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
85
Dipnotlar 1 Immanuel Wallerstein, "Kapitalizmin Ýdeolojik Gerilimleri: Irkçýlýk ve
Cinsiyetçilik Karþýsýnda Evrenselcilik", Irk-Ulus-Sýnýf; Belirsiz Kimlikler, Etienne Balibar-Immanuel Wallerstein, çeviren: Nazlý Ökten, Metis, Ýstanbul, 1993, s. 49. 2 Burada Zygmunt Bauman'ýn iktidar ve bilgiyi eleþtirirken kullandýðý terime gönderme yapýlmýþtýr. Bauman, Yasa Koyucular ile Yorumcular, çeviren: Kemal Atakay, Metis, Ýstanbul, 1996. 3 Immanuel Wallerstein, "Kapitalizmin Ýdeolojik Gerilimleri: Irkçýlýk ve Cinsiyetçilik Karþýsýnda Evrenselcilik", Irk-Ulus-Sýnýf; Belirsiz Kimlikler, Etienne Balibar-Immanuel Wallerstein, çeviren: Nazlý Ökten, Metis, Ýstanbul, 1993, s. 50. 4 Burada Mohanty'nin Üçüncü Dünya ülkelerindeki kadýnlarý Batý toplumlarýndaki hemcinslerinden ayrý tuttuðu makalesine gönderme yapýlmýþtýr. Mohanty, Batý toplumlarýndakinin tersine Üçüncü Dünya ülkelerinde toplumsal cinsiyetçiliðin çok güçlü anlamda milliyetçi bir yanýnýn olduðu belirtir. Chandra Tolgate Mohanty, "Under Western Eyes: Feminist Scholarship and Colonial Discourses", Colonial Discourse and Postcolonial Theory, Williams and Chrisman (ed.), New York: Columbia University Press, 1994.
86
KLÝMA Müge Ýplikçi Sonra eve geldim. Temmuzun en sýcak günüydü. Rezil bir iþ günü. Trafik de cabasý. Ayakkabýlarýmý bile çýkarmadan dosdoðru salona daldým; düðmeyi çevirmem yetti. Ýçime dolan rüzgârý büyük bir zafer sarhoþluðu ile kutsadým. Klimam benim, dedim gayriihtiyari. Boþ yere markasýný sormayýn, söylemeyeceðim. Twin rotary kompresörü olmadýðý için garip bir uðultu çýkarýyor. Olsun, ben onu bile seviyorum. Trrr... Rüzgârlarla gelen masallar olduðu gibi rüzgârlarla giden masallar da vardýr. Birçok kültürde, rüzgârlarla yitirir ruhlarýný nice bedbaht ve gene onunla bulur. Rüzgâr dendiðinde ilk akla gelenler dað zirveleri ve aðaçlarýn tepeleridir. "Aðaç ucuna yel deðerse, güzel kiþiye söz gelir" sözü rüzgârýn ulu bir ruh ya da yaratýcýnýn elinden yeryüzüne indiðinde insanlara neler yapabileceðinin imasýný taþýr. Bununla kalmaz rüzgârlar. Bazen deðiþir, bazen devamlýlýk gösterir. Deðiþenleri bahar ve yazla sýnýrlý, devamlýlýk arz edenleri soðuk ve kýþ boyu esip duranlarýdýr. Kimi kez güneyden eserler, o zaman kuþlar gelir; kimi kez kuzey rüzgârlarý kendini belli eder, o zaman kuþlar için gitme zamaný gelmiþ demektir. Çok ama çok eskiden Su tanrýsýnýn davet ettiði bulutlar bir yana, adýna Yada denilen sihirli taþ hem rüzgâr çýkarýyor, hem yaðmur yaðdýrýyordu. Ancak asýl görevi rüzgâr çýkarmaktý bu taþýn, neden derseniz yaðmur dolu bulutlar bile rüzgârlarýn emrinde idiler. Büyük olasýlýkla rengi kýrmýzýydý bu taþýn ve efsaneye göre bu taþlar doðudan gelmiþlerdi. Hikâyeye gelince: Babasýyla arasý açýlan veliaht oðul, kendi adamlarýný etrafýna toplar ve doðuya gider. Orada haydutluk yaptýðý sýrada bulduðu taþla deli gibi bir rüzgâr çýkarýr ve ardýndan
87
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
gürül gürül yaðmur yaðdýrýr. Namý bu þekilde yürüyünce babasý oðlunu affeder ve ona tahtýný devreder. Yeni hükümdar, eskinin haylaz çocuðu eline geçirdiði bu kutsal güçle zaferden zafere koþar tarih içinde. Zamanla herkes ölür ama rüzgârýn doðudan esiþi, kutsallýðý ve gücü asýrlara meydan okur. Günümüz þehir hayatýnda ise bizlerin eline tutuþturulmuþ olan bir baþka sihirli Yada taþýnýn adýdýr klima -batýdan gelmiþ olsa bile. Çoðunluðu "kompakt forma sahip, geniþ sývý kristal ekranlý"dýr. Öte yandan Su tanrýsýnýn yaptýðý dualarýn yerine Yada'yý tertipleyerek fýrtýnalar çýkarmamýza yardýmcý olacak kýzýlötesi forma sahip bir uzaktan kumanda tutuþturulmuþtur elimize: Yada cihazý. Mevsimlerin deðiþmesinden tek sorumlu kiþi elinde bu kumandayý tutan ve klimasýna büyük bir güvenle sarýlmýþ kiþidir. Yada cihazýný eline alýr ve þöyle der: Otomatik hava yönlendirme sistemi çalýþsýn. Otomatik fan hýz ayarý ayarlansýn. Nem alma özelliði devreye girsin. Mikroprosesör kontrol paneli devreye girsin. Normal termostat ayarý, otomatik olarak devreden çýksýn... Nereden nereye Bu kadar basit iþte. Geçmiþten geleceðe uzanan bir yelpazede geleceðinizi teminat altýna almanýz ve dahasý bu geleceðin biricik temeli olmanýz. Bireyin zaferi. Üçüncü Dünyalý olmanýzý, bundan kaynaklý ezikliðinizi bir kenara atmanýz için teknoloji kapýnýza dayandý. Rüzgârýn tek tanrýsý siz olabilirsiniz artýk. Üstelik bunun için sadece evinizde olmanýz, bu anlamda mekândan tasarruf yapmanýz ve maddi olarak biraz zorlansanýz da "ben" olarak günü kurtarmanýz iþten bile deðil. Bir klima cenneti olmak, klimanýn getirebileceði kâbuslarla bir cehennemi yaþamakla özdeþ sanki. Olsun. Modern dünyanýn modern aygýtlarýný kullandýkça artan modernliðimiz, artan modernliðimizle soluklaþan
kimliklerimiz.
Mevsimleri
deðiþtirebildiðimiz
gibi
düþüncelerimizi de deðiþtirebilir miyiz? Günümüzde tanrýlýk katýna çýkýþýmýzý kutsayan teknoloji, azgeliþmiþliðimizi kýsmen örtme gücüne sahip olsa da önce evlerimize el atan soðutma sistemleri, ardýndan
88
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
yaz sýcaklarýnda mahkeme salonlarýna, cezaevlerine, okullara, devlet hastanelerine, polis karakollarýna topyekün daldýðýnda sözel, görsel iþkenceyi de soðutabilecek, yüreklerimizi serinletebilecek midir dersiniz? Tabii ki evet, tabii ki hayýr. Evet, çünkü yaþamlarýmýza dalmýþ bangýrtýlý söylemlerin ekran önünde yarattýðý ateþi soðutmamýz lazým; çocuklarýný yitirmiþ annelerin yüreklerine su serpmemiz lazým; anlamsýz savaþlarýn anlamsýz sonuçlarýnýn üstüne hafif bir rüzgâr tutmamýz lazým... Evet, çünkü ruhlarýn yenilenmesine acilen ihtiyacýmýz var. Tabii ki hayýr, çünkü modernliðin kurumsal boyutlarý eþiðimize kadar gelmiþ dayanmýþtýr ve kaçacak delik de kalmamýþtýr. Hem kaçmak isteyen kim caným! Ýþte size karþýsýnda duramayacaðýnýz toplumsal denetleme mekanizmasý, yani kýsaca haber özgürlüðünüzün elinizden alýnmasý (üstelik bunun küresel boyutta yapýlmasý); iþte debdebeli sermaye piyasalarý ve bununla baðlantýlý tüketim mekanizmalarý; iþte askeri iktidar ve nihayetinde doðanýn dönüþtürülmesi yoluyla oluþturulan yapay çevre içerisindeki "sözde" insan olan siz... Mahremiyetinizin artýrýlmasýyla artan içe dönüklüðünüzün ilerleyiþi, fakat mekânýnýzýn biricik hükümdarý olma yolundaki þans çýtanýzýn biraz daha yükseliþi. Artýk "baþkalarýnýn" olmadýðý yeni baðýmlýlýk biçimlerinden konuþma zamaný. Hepimiz "birimiz" için. Artýk zaman deðiþmiþtir. Sýnýf atlamanýz, hatta dünyalar atlamanýz, yeni söylemlere kanat açmanýz için size sunulan her þeyi olduðu gibi bu klimalarý da sevmek
durumundasýnýz.
Hadi,
gittikçe
bireyselleþin,
kendi
bulunduðunuz dört duvar mekânda kendi bireysel-cemaat cennetinizi yakalayýn. Bu þans her zaman ele geçmez! Geçmiþle gelecek arasýnda J.G. Ballard'a göre, hemen kapýmýzýn önündeki geleceðin mitoslarýnýn
geçmiþ
zamanlardakinden
tek
farkýnýn,
"daha
dehþetengiz" olacaklarý. Ona göre "teorik fizik, bize tüm maddelerin doðasýnda içkin bir saða yatkýnlýk olduðunu" fýsýldýyordu. DNA sarmalýnýn saða dönüklüðünden tutun da elektronlarýn döngülerine kadar uzayýp gidiyordu bu. Aksi yöne doðru yapýlacak her türlü devinim kara deliklerin oluþmasýna yol açacak dev ters enerjileri açýða çýkarabilirdi.
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
89
Bu yüzden olsa gerek, modernizmin bütün yüzleri kapitalizme açýktýr. Ancak bir yandan da totaliter gücün gittikçe büyümesi riskini karþýmýza çýkarmasý, nükleer çatýþma olasýlýklarýný gündeme getirmesi, ekonomik çöküþü davet etmesi ve ekolojik çürümeyi hýzlandýrmasý ile kara deliklerin en hasýný yaratmýþtýr modernizm. Ýnsanýn eski zamanlarda doðayla olan iliþkisi onun deðiþken durumlarý ve huysuzluklarýna baðlýyken bilim ve teknolojinin doðal dünyayý akýl almaz biçimde (güçler ve dengeler) anlamýnda deðiþtirmesi Anthony Giddens'a göre olsa olsa insaný "yaratýlmýþ bir çevrede" yaþamaya zorlar. Artýk sadece doðal deðil, fiziksel bir çevredir de bu. Bir o kadar da yapaydýr tabii. Dolayýsýyla en iyisine layýk olduðumuz, saðlýðýmýzýn sýký takipçisi klimalar, yarattýklarý yepyeni dünya içersinde bir aksesuar olarak deðil ama çevrenin ve kullanýcýnýn bir aksesuara dönüþtüðü o ortamda hünerli ve teknolojinin son harikalarýndan biri olarak pencere ve kapýlarýmýza asýlýp durmayý beklerler. Çok sessiz çalýþtýklarý için, var ama yokturlar. Sürekli olarak doðayý anlatan bir fotoðrafla birlikte karþýmýzda duran reklam broþürleriyle az çekici de deðildirler hani. Ormanlar, yapraklar, deniz, dalgalar, balýklar, su damlacýklarý "Daha temiz bir doða için" arka planda görevlerini yapmýþ ve bu sloganýn meþruiyeti için tüketicinin karþýsýna çýkmýþtýr. Sizce gene güneyden eser mi rüzgârlar, o zaman kuþlar gene gelir mi; kuzey rüzgârlarý eser mi gene, o zaman kuþlar kendilerine yeni meskenler mi arar? Yalnýzlýðýmýza yeni masallar uydurmalýyýz, kabul. Ama nasýl, ama nasýl? Sýcak bir temmuz gününün ardýndan size alize rüzgârlarýný sunan klimanýzla rahatlayadurun. Bu muassýr medeniyeti çevrenizde yakaladýðýnýz o kutsal anda, elektrik kesilirse ne yaparým diyerek kara kara da düþünmeyin sakýn. Kaynaklar:
Milliyet gazetesi Klima özel eki, 30 Haziran 1999. Anthony Giddens, Modernliðin Sonuçlarý, çeviren: Ersin Kuþdil, Ayrýntý Yayýnlarý, 1994, Ýstanbul. J.G. Ballard, Yakýn Geleceðin Mitoslarý, çeviren: Ümit Altuð, Ayrýntý Yayýnlarý, 1993, Ýstanbul. Bahaeddin Öðel, Türk Mitolojisi, Türk Tarih Kurumu, 1995, Ankara.
90
YOK-ÜLKE TATÝL KÖYÜ Müge Ýplikçi & Ümran Kartal Not: Bo Derek'in Bodrum'u sevmesini, Zidane'ýn gerçeði görmesini ve ülkemiz aleyhtarý turizm kampanyalarýný içermeyen bir yazýdýr. Bir ütopya þehrini bilen hepsini bilir. Thomas Moore, Ütopya Yeni mekândaki ilk gün: A. Havaalaný'na indikten yarým saat sonra B.'de 200 dönüm çam ormaný içinde kurulmuþ yemyeþil bir yere ulaþtýk. Þehirden uzak, ormanlýk yemyeþil bir alan. Hoþ, baþka bir dünya yaratýlýyordu bildiðimiz, alýþýk olduðumuz bir dünya içerisinde. Kaçtýðýmýz, unutmak istediðimiz köþeciðimizden alýp bambaþka bir hayalin içine doðru atýyordu ruhlarýmýzý. Emin olduðumuz tek þey vardý; tuhaf kokulu bir hayale davet edecekti bu yer bizi. Mars'a Yolculuk'ta olduðu gibi B. de bizim için içimizdeki ötekinin ortaya çýktýðý yer olabilirdi. Ýki katlý zarif villalar, otel konforu, yüzme havuzlarý, café-barlardaki hipergerçek: Kelimenin tam anlamýyla müthiþ bir "þimdi" içine çekiliyorduk. Geçmiþ ve gelecek dýþýnda yok yoktu. Tamamý böyle. Bizlere biçilen rol üst orta sýnýf kadýnýný oynamaktý. Kocalarýmýz ve çocuklarýmýzla mutluluk içinde bize verilen villalara yerleþtik. Açýk büfedeki öðle yemeðinden sonra havuz ya da denize. Güneþin bedenimizi paraladýðý bir anda korkunç bir çýðlýk duyduk. Hemen ardýndan üzerimize fýrlatýlan kýzgýn bir yumurtayý tutmaya çalýþtýk. Animatörlerin plaj vurgunundan boyumuzun ölçüsünü ilk alýþýmýzdý bu. Ardýndan café-barda içkilerimizi yudumladýk. Akþam yemeði. Amfiteatrdaki "canlý" gösteriye gidecek takatýmýz kalmamýþtý. Yorgunluktan sýzýp kalmýþýz.
91
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
Yeni mekândaki ikinci gün: Açýk-büfe sabah kahvaltýsý. Bir ara "keyfin" tanýmlarý üzerine düþünüþ. Kendi gerçekliðinize yakalanmamak için ideal olarak yaratýlan bu yerde "uyum"un sýnýrlarýný yoklamak durumundasýnýz. Bu benzer-ideal dünya, konum bakýmýndan daha "uzak" olduðundan, bilinenden ayrý, alýþýlanýn dýþýnda varsayýldýðý için mi insanlar kendilerini keyifli hissediyorlar? Uyum konusu ise hâlâ kafamýzý kurcalýyor. Kahvaltý sonrasýnda havuz kenarý. Ardýndan öðle yemeði. Biraz uyku, sonra café-bar. Biraz havuz ya da deniz. Eyvah animatörler!.. Café-bara sýðýnýþ, uzun müddet orada kalýþ... Sonra kendimizce biraz deðiþiklik yapalým dedik. Çam ormanýnda yürüyüþe çýktýk. Tam o sýrada animatörlerden birine yakalandýk "Hadi dosdoðru plaj voleyboluna," dedi. Bizim takým üç seti de kaybetti. Durduk yerde moralimiz sýfýra indi. Animatörler "olsun, bu iþin yarýný da var," diyor. Küskün bir þekilde akþam yemeðine kadar fýndýk fýstýk atýþtýrdýk. Sonunda akþam yemeði. Snack-bar. Bu kez elimiz mahkûm amfiteatrdaki gösteriye gittik. Orada en büyük ilgiyi Hande Ataizi'nin taklidini yapan animatör topladý. Ardýndan tam sekiz dilde "Mum kokulu kadýnlar mum gibidir, kendileri eriyip tükenirken etraflarýna ýþýk verir" cümlesini söyledi. Doðrusu hayretler içinde kaldýk. Sonra diskoya gittik. Geç saatte gelen uyku. Yeni mekândaki üçüncü gün: Açýk büfe sabah kahvaltýsý. Birer yok-ülke olduðunu söylesek mi bu tatil köylerinin. Hayýr, þikâyet yok. Burada kurulu olan düzenin her türlü duygu
ve
düþüncemizi
eksiksiz
ve
kusursuz
bir
biçimde
karþýlayacaðýna olan inancýmýz var. Fitness, hamam, sauna, internet café, tenis kortlarý, uydu TV. Tüm bunlarla var olan ama aslýnda gerçekten sanal bir atmosferi bize sunan yerler deðil mi buralar? Kendi içine kapanmýþ bir adadayýz sanki. "Bir ada ortamý, kendisini belirleyen dýþarýya kapalýlýk, kendiyle sýnýrlanmýþlýk... ada ütopyalarýnda zamanýn ayrý boyutlarýnýn olmayýþý...bugünkü örnek düzende deðiþmenin söz konusu olmayýþý."1 Derken havuz ve deniz faslýndan sonra gelen açýk büfe öðle yemeði. Bu arada içimizde anbean büyüyen animatör korkusu. Tatili niçin severiz? Rahatlamak, kaçamak yapmak, kimseyi takmamak için; gezmek tozmak için, ne yapacaðýný bilmemeyi
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
92
sevdiðimiz için... Yemekten sonra çamlar arasýnda uyku. Sonra çeþitli aktiviteler. Havuz, deniz sefasý, deniz kayaðý, muzla yapýlan yolculuklar, café-bar, kýyýdaki aerobik seansýna yakalanýþýmýz. Akþam yemeði. Disko, dans, tangoyu nihayet biraz kaptýk. Yorgun argýn, mutluluk ve bezginlikle gelen uyku. Yeni mekândaki (nihayet) son gün: Yeni bir mekân bulmalýyýz kendimize. Oysa ki buraya gelmemizin asýl nedeni buydu. Sonuçta vardýðýmýz yer yola çýktýðýmýz yer oldu. Oysa "Egzotik Adalarda Romantik Bir Tatile Ne Dersiniz?"le baþlayan bir ütopik yolculuk ne kadar çekici gelmiþti bize. Anayasasýný "Rüya Gizem - Cennet - Egzotik - Romantik - Büyüleyici - Cazibe Olaðanüstü" gibi sözcüklerin oluþturduðu bu ülkelerdeki kendimizi özleyiþimiz. Bu bir anlamda kýsa da olsa yeni bir hayat, yeni bir teselli demekti. Bu tesellinin adýna tembellik, dolce vita, dinlen bedenim dinlen, kayýtsýzlýk, kaygýsýzlýk, vb. gibi sözcükler ararken karþýmýza OK, YP, TP, HD, ULT, ÝMP, vb. gibi kýsaltmalar çýkmýþtý. Bunlarýn hiçbirinin ne anlama geldiðini bilmiyorduk. Ancak zaman içersinde her birini kavramakta gecikmedik. Bir kere turizmde ULT dönemi bitmiþ, ÝMP dönemi baþlamýþtý! (Yani ultranýn sonu, imperialin þaþaalý dönemi) Yatak, yemek, yerli ve yabancý içkiler ile mini bar ve aktiviteleri içeren ultra sisteme ek olarak markalý içkiler, tüm diðer aktiviteler, à la carte restoranlarda yenilen yemekler, her þey ama her þey fiyata dahildi. Yarým pansiyon prensibini benimseyen ucuz tatil anlayýþý geçmiþin buruk ve uzak bir çekmecesinde toz toprak içinde kalmýþtý. Tatil dedin mi tatil köyüne gidecektin. O kadar. Yarým pansiyon, yarým porsiyon gibi bir þeydi. Artýk hayatlarýmýzý deðiþtirme zamaný gelmiþ de geçiyordu bile. Madem gereðince yükseltemiyorduk, sahtesinden yükseltirdik biz de hayat standartlarýmýzý... Peþin ödeme indirimi ve taksitlendirme olanaklarý için onlarý arayabileceðimiz bir yer olmalýydý, diyelim ki bir gazete ilaný, bu ilandaki bir acenta. Ýþte bir rüya böyle baþlamýþtý hayallerimizde ilkin. Nedeni belliydi. Yaþadýðýmýz kent artýk bizden çok uzaktý. Alýþkanlýklar desen hepsinden yýlmýþtýk. Sabah kalk, kahvaltý, iþe git, öðlen, çalýþ, iþ bitsin, akþam geldi, yemek, uykudan ibaretti yaþam. Býkmýþtýk.
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
93
Gazete ilanlarýndaki acentalar: Hayat hayat güzel hayat! Tatil köylerinin adlarý "öteki" ve "baþka" yerin peþinde olan biz insanlara bilmediðimiz bir yaþantý saðlayacaklarýna söz verircesine konulmuþtu sanki. Eðer tatilinizde sihirli bir hayat yaþamak istiyorsanýz Magic Life (Büyülü Hayat) tatil köyünü öneriyorlardý size; yok diyorsanýz ki "ben tatilimi saadet içinde geçirmek istiyorum", o zaman Hotel Saadet imdadýnýza yetiþebilirdi. "Þöyle bahçeli, suyu bol olsun" diyorsanýz Sea Garden (Deniz Bahçesi) hizmetinizdeydi. "Hayýr, ben güneþin batýþýný seyretmeyi, hem de bunu plajda otururken yapmayý çok seviyorum diyorsanýz Sunset Beach (Günbatýmý Sahili) bunun için biçilmiþ bir kaftandý. Club Blue Dreams (Mavi Düþler Kulübü) tatlý ama hüzünlü, belki de özgür rüyalara davet ediyordu sizi. Varolan bu kadar doðallýðýn içinde sonradan yaratýlmýþ bir doðallýk tercih ediyorsanýz Natureland (Doða Diyarý)'in kapýlarý sonuna kadar açýktý. Mad Club (Çýlgýnlar Kulübü) zaten bu dünyanýn üstün nimetlerinden çýldýrmýþ ruhunuza biraz daha çýlgýnlýk eklemeyi vaat ediyordu. Faustina ise sizi tam da bu çýlgýnlýk noktasýnda yakalayýp ruhunuzu þeytana satmanýzý saðlayabilirdi. Sunrise Queen'de (Gündoðumu Kraliçesi) uykusundan fedakârlýk edip günün aðarmasýný yakalamak isteyenlere kraliçe payesi veriliyordu. Pirate's Beach Club (Korsan Sahili Kulübü)'da ise korsanlarýn o yasadýþý faaliyetlerine siz de ayak uydurabilir veya Princess Club (Kulüp Prenses)'da bir prenses edasýna bürünüp hava atabilirdiniz. Mermaid Village (Denizkýzlý Köyü)'de hep deniz kýzlarý yaþýyormuþ, biliyor muydunuz? Eden Gardens (Cennet Bahçeleri), cenneti annelerin ayaklarýnýn altýndan alýp sizinkilere getiriyordu, daha ne duruyordunuz, bu bahçeden bir elma da siz çalmak istemez miydiniz? Serapsu Hotel: Tam da anlatmak istediðimize uygun düþen bir addý bu. Tatil dediðimiz, tatil köyü dediðimiz þeyin kýzgýn bir çöldeki seraptan baþka bir þey olmadýðýný kanýtlýyordu sanki. Çölde suya 1 Akþit Göktürk, Ada,
ihtiyaç duyup bunu hayal edebilir ve ardýndan bir serap görürdünüz,
Adam Yayýnlarý, 1982, s.
ancak yanýna vardýðýnýzda bunun bir "hiç" olduðunu, gördüðünüzün
147.
yine çölün kendisi olduðunu anlardýnýz -biraz da hayýflanarak.
2 Hürriyet Seyahat Eki, 30 Haziran 1999.
Gözleriniz sizi yanýltmýþtýr. Olsun, yanýltsýn, siz de gider Hotel Anka'da kalýrsýnýz, külleriniz birleþir, yeniden doðardýnýz hayata böylece.2
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
94
TEMÝZLÝK, DETERJAN VE KADIN Müge Ýplikçi & Ümran Kartal Levi-Strauss tüm kültür ve dil kavramlarýnýn bir dizi ikili karþýtlýklara sahip olduðunu söylerken ve elbette mit ve akrabalýk kurallarý gibi kültürün evrensel kavramlarýyla ilgilenirken insan kültürünün doðayý "sýnýflandýrmasý", "kategorileþtirmesi" ve "düzenlemesiyle" kendini gerçekleþtirdiðini ortaya koyar. Durkheim'ýn "kutsal/kutsal dýþýgündelik" ya da "kadýn/erkek" vb., biçiminde ortaya koyduðu ikili karþýtlýk kavramlarýný kültürel düzen anlamýnda sorgular. Örneðin, The Raw and the Cooked çalýþmasýnda yemekleri piþirmenin onlarý çið hallerinden ayýrdýðýný, burada piþmiþ olanýn çið olanýn tersi olduðunu, bunun ötesinde belli yemekleri yiyip, onlarý belli biçimlerde piþirmemizin olgusal olarak kendi içinde bir anlam taþýmadýðýný ama kültürel düzen anlamýnda çok þey ifade ettiðini belirtir.1 Mary Douglas'ýn günlük toplumsal gerçekçiliðin yapýsýndaki sembol, ayin ve etkinlikler üzerine yaptýðý çalýþmasý Levi-Strauss'u bu yönde destekler bir çalýþmadýr. Kir, beden, yemek, þakalar ve günlük konuþmalar üzerine olan bu çalýþmasýnda Douglas "kir" kavramýný karþýtlarý olduðu saflýk, kutsallýk, ruhanilik ve ahlaki deðerler2 aracýlýðýyla açýmlar. Bu kavramlar aracýlýðýyla kültürü sarmalayan ya da kültürün içinde sarmalandýðý normatif kurallarý, bu kurallarýn uzantýsý olan "yap" ya da "yapma" emirlerinin toplumsal davranýþlarý nasýl düzenlediðini ve dahasý kafamýzdaki fikirleri nasýl oluþturduðunu açýkça sergiler. Üstelik bu, yüzyýllardan beri kendini yeniden üretip, meþrulaþtýran bir gelenektir. "Mikroplarý öldürürüz ve temizleniriz" der Douglas, çaðdaþ temizlik ayinlerine dikkat çekerek. Ona göre hijyen, bilimsel ve týbbi kavramlarý nasýl da gündelik hayata soktuðumuzun önemli bir göstergesidir. Düzenin sistemselliðinin nasýl da kendini meþrulaþtýrdýðýnýn, "akladýðý"nýn bir göstergesi. Kir, suç; düzensizlik,
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
95
sapma demektir. Düzen, kendini bu çaðdaþ ayinlerle yeniden ve yeniden üreterek, kiri (ve dolayýsýyla suçu) silip süpürür ve bu da ahlaki düzenin kendini yeniden var etmesi-devam etmesi anlamýna gelir. Buna karþýn Douglas, Natural Symbols adlý kitabýnda ayinlerin iletiþim biçimleri olarak ele alýnmasýný savunur. Kültürün konuþma yoluyla aktarýldýðýný söyler ve dilin "özenli" ve "kýsýtlý" kodlar biçiminde ayrýþtýrmasýna deðinir. Kýsýtlý kod, kendini belirli ortak kurallarýn hâkim olduðu küçük bir alanda gösterir; bu kodu kullanan bir kiþi bir anlamda dilbilimsel bir ritüel oluþturmaktadýr. Bu ritüel, ortak fikir ve deðerleri yenilemek, ayný zamanda da kiþinin toplumsal kiþiliðini güçlendirmek için kullanýlýr. Öte yandan özel kod kullanýmý böyle bir ortaklýðýn göstergesi deðildir ve kiþilerin dil ve kültür anlamýnda ortak paydada bulunmasýný gerektirmez. Douglas'a göre ayinsellikle dili baðlamak suretiyle, toplumsal bilgiyle iletiþime geçen çok sayýdaki sembolik sisteme ulaþýlabilir. Bu semboller yoluyla tarihin ve dolayýsýyla þimdinin içinde sýkýþýp kalmýþ nice karanlýk noktayý açýða çýkarmak da olanaklý hale gelebilir. Tarihin içindeki temizlenme -Temizlik buyruklarý John Milton 17. yüzyýl Ýngiltere'sinde dinin dogmatik yapýsýný Kayýp Cennet (Paradise Lost) þiirinde - o uzun, insaný yerinde hop oturtup hop kaldýran anlatýsal þiirinde - devrimci bir üslupla ele alýrken kirlilikkötülük-þeytanlýk kavramlarýný sözde ait olduðu yerlerden kaldýrýp, bunlarý kendi anlamlarý içine hapseden (ve elbette yargýsýz infazla iplerini keyifle çeken) egemen kültüre de aðýr yaralar verir. Masumiyete karþý bilgiyi edinmek ve kaçýnýlmaz olarak bunun ardýndan gelen baþkaldýrý öncelikli olarak kadýnýn ve tüm diðer azýnlýklarýn (þeytan da bunun içindedir ve baþka bir noktadan bakýldýðýnda aslýnda hýrslý, öfkeli, týrsmak durumunda býrakýlmýþ, feleði þaþmýþ bir melektir) kaderiyse, bu kadere lanetler yaðdýrýr gizliden gizliye. Temizlik, saflýk ve bekâret artýk o kayýp cennetin derin kuyularýna, uzun çabalarla gün ýþýðýna çýkarýlacaklarý ana deðin paldýr küldür yuvarlanýrlar. Bilgiyi elde etme arzusuyla baþlayan yoldan sapma, iktidarý ve iktidardakilerin altýndaki koltuklarý oynatmak anlamýna da geldiðinden artýk cezalandýrma zamaný gelmiþtir. Ceza, geçmiþin o masum tablosuna dönmeye ve o aný yaþanýlanlarýn en kutsalý ve doðru olanýymýþ gibi
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
96
göstermeye programlanmýþtýr. Tüm bunlarý o kutsal ana hazýrlama iþini ise bir dizi ayin üstlenmiþtir tarihte. Havvalarýn 20. yüzyýlýn son kýrýntýlarýnda kendilerine biçilen yaftayý neredeyse hoþgörülü biçimde onaylamalarý, ideolojinin onlara sunduðu güleç yüze kanamalarý ve bu role milyonlarca kezdir soyunmalarý Milton'un kemiklerini sýzlatadursun, çaðdaþ söylenlerde çok önemli mihenk taþlarý olarak algýladýðýmýz reklamlar bu temizlik nakaratýný çalýp söylemektedirler. Nasýl mý dersiniz? Ýþe beden temizliði ama aslýnda sözde kirliliðiyle baþlayarak: Atlamak, zýplamak, koþmak, dans etmek serbesttir3. Yani Hareket serbest Hareketin serbestliði yeni esnek kanatlardandýr. Bir kuþ kadar hürsünüz. Daha ne olsun... Hareket serbest: BUNDAN DAHA DOÐAL NE OLABÝLÝR KÝ! Ama içinizden bir ses birden sizi durdurur. Hareketlerine dikkat et, koþma, atlama! der. Koþma, atlama ama hareketlerine dikkat et diyen bu ses babanýzýn sesi deðildir, babanýzdan yýlmýþ annenizin sesi de deðil, okuldaki öðretmeniniz, sevgiliniz ve hatta kocanýz da deðil. Ait olduðunuz gelenekler, ahlak, din baskýsý, mahalle korkusu, etraf ne der acaba kaygýsý deðil, sýnýrlarý içinde yaþadýðýnýz devlet ve bu devletin polisi de deðil ve de üstüne üstlük tüm bunlardan aðzýnýzýn yandýðý, kendinize ait hiçbir þeyin kalmadýðý kendi iç sesiniz de deðil, hayýr hiçbirine ait deðildir bu. Bu ses bedeninizin sesi, aylýk âdet kanamalarýnýzýn sesidir. Demek ki âdet gününüz. En iyisi eve kapanýp mümkün olduðu kadar az hareket etmek. Öyle mi? demektedir reklam spotu. Oysa kadýnlar hiçbir zaman eve kapanmazlar. Oysa kadýnlar hiçbir zaman evde tutsak olmazlar. Sadece zamaný ve kendilerini tutsak kýlarlar. (Deðil mi?) Þimdi sýký durun. Bu can sýkýcý durum tarihe karýþýyor. Kadýnlar artýk özgür oluyor. Reklamýn söylediði gibi: Hareketinizi deðil, pedinizi deðiþtirin. Yeni bir ufkun - bildik bir ideoloji, ancak çehresi çok farklý bir kültür pratiðinin yarattýðý böylesi bir ufkun - yeni bir bedenin üstünden kendini
97
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
yaratmasýdýr bu. Ancak tüm ufuklar gibi bu da mutlak bir hakikat sunamaz insana. Hele de durum kadýn bedeni olunca, ona sunulan bu ufuk da tüm çerçevesiz tutumlarý barýndýrýr içinde. Bir ütopya sunulmaktadýr kadýna burada. Ancak bu ütopyada diðerlerinin aksine deðiþen yer deðil öznenin ta kendisidir. Her var olanýn bir yok olandan ortaya konulduðu savýyla ortaya çýkacak olursak bugünkü dünyamýzda yer alan ikili karþýtlýklarýn, öncelikle kadýn bedeninde, ardýndan bu bedenin kapladýðý alanda kendini ele verdiðini görürüz. Yani önce kadýný kirli, arýnmasý gereken bir özne - ancak kendine yabancýlaþmýþ, kendinin ötekisi olmuþ bir özne - ve ardýndan kendi sanallýðýný, dolayýsýyla kendine yaratýlmýþ olan
sanal
zaman
ve
mekâný
arýndýrmaya
yönlendirilmiþ
(güdümlendirilmiþ) bir nesne olarak görmeye baþlarýz. Kadýn böylelikle ilk önce kendi kirinden, ardýndan dört duvar kirli evinden tertemiz sözde bir kimlikle ak ve pak bir biçimde durulaþacak, kanatlý bir pedle özgürlüðünü,
çift
arýtmalý
deterjan
ve
tozlarla
mutluluðunu
yakalayacaktýr. Her þey iyi ve temiz bir þimdi ve tozsuz, ak pak, hijyenli bir gelecek içindir. Yeniden o kayýp cennete dönmeye hazýrdýr kadýn kendi özkimliðini ve varoluþunu silip, süpürüp ortadan kaldýrmak adýna. Bedenden mekâna temizliðin eriþilmez gücü "Çamaþýrdýr kirlenir, OMO ile temizlenir" spotuyla biten bir reklam. Ýlk önce uzun, kývýrcýk saçlý genç bir kadýn görüyoruz ekranda, entel dedikleri türden bir kadýn bu. Kendisini göremediðimiz ama sesini duyduðumuz bir erkek kadýna ürün hakkýnda sorular yöneltiyor, kadýn da yanýt veriyor. Derken baþka bir kadýn beliriveriyor ekranda, orta yaþlý, modern görünümlü, kýsa sarý saçlý bu kadýna da yine o erkek sesi sorular soruyor, kadýn kendinden emin bir þekilde yanýt veriyor. En son görüntü küçük bir kýz çocuðuna ait. Erkek sesi yine soruyor, küçük kýz bilmiþ bir tavýrla yanýt veriyor. Reklamýn sonunda erkek sesi "sonuç lekesiz mükemmel temizlik" diyor. Bu bir deterjan reklamý, temizlik üzerine kadýnlara yönelik ama görünmeyen bir erkek sesinin yönettiði bir reklam. Reklamlarýn sadece, bir ürünü satmak gibi ekonomik bir iþlevi yok, ayný zamanda ideolojik ve sosyal boyutu da var. Deterjan üzerine olan bu reklamýn
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
98
ürünü tanýtma iþlevinin yaný sýra kir, temizlik ve kadýn iliþkisi adýna da taþýdýðý birçok anlamý var. Reklamda kullanýlan bazý imgelerden yararlanarak kir ve kadýn, temizlik ve kadýn, deterjan ve kadýn üzerine çeþitli sonuçlar çýkarýlabilir. "... anlamlar, tek bir imgeyle, bu imgenin toplumsal inanç sistemleri ve diðer imgelerdeki kültürel doku ile olan iliþkilerine baðlýdýr... Alýcý konumundaki bir kiþinin herhangi bir imgeyi anlamasý için toplumsal bilgiler, varsayýmlar, deðerler, vb. kavramlarý dikkate almasý zorunludur. Çaðrýþýmlarýn, yeðlenen anlam biçiminde etkili olmalarýný güven altýna alan ideoloji, belli bir kültür ya da toplumsal gruba ait egemen düzen ve gerçeklik prensibini oluþturan anlam ve pratiklerin bir bütünü olarak anlaþýlmaktadýr. Öyleyse, anlamlarý kendilerine yaratanlarca bilinçli olarak oluþturulmuþ bu imgeler hakkýnda elde edeceðimiz fikirler, içinde anlamlarýn toplumsal biçimde üretilip güvence altýna alýndýðý toplumsal ve ideolojik aðlarý anlamamýza yol açar."3 Örneðin, reklamdaki görüntüler kadýnlara ait, ancak reklamý yönlendiren, reklamdaki düzeni saðlayan, son sözü söyleyen bir erkek. Bu erkek görünmüyor, kamera arkasýna sýðýnmýþ ama ipler onun elinde sanki. Kadýnlar ise kiri ortadan kaldýracak, hijyen saðlayacak kiþiler konumunda. Kadýnýn görevi kirlenen çamaþýrý temizlemek. Hatta reklamýn sonunda ortaya çýkan küçük kýz çocuðuna da ayný görev yükleniyor, yani sen de büyüyence kiri temizleyen kiþi olacaksýn mesajý veriliyor aslýnda. Bu noktada, þu soruyu sormak gerekiyor: Bu kiri temizleme görevi kadýna mý aittir? Kadýnlar mýdýr ailenin temizliðini saðlayacak kiþiler? Aile, deðiþen toplumda ahlaki doðruluðun yeridir. Ahlak, evde baþlar ve temizlik ve düzen ahlaki simgeler. Kadýnlar ev iþlerinin yüksek standardýný korumakla yükümlüdürler. Kadýnlarýn görevi evlerinde temizliði ve düzeni yaratmaktýr; her þey yepyeni olmalýdýr ve düzgün bir þekilde iþlemelidir. Deterjan ve kadýnla ilgili bir baþka reklam, kadýnýn ev iþlerinden sorumlu olmasý, dolayýsýyla modern ekonomiye tüketici olarak katkýda bulunmasý gerçeðini kullanýyor. "Tüketici Ýçin Haberler" diye baþlýyor reklam, "Çocuklarýnýz için hijyen önemli" diyen sunucu bir kadýn var ekranda. "Ailenizin saðlýðýný korumak için gerçekleri bilmeniz çok önemli. Ýþte gerçek: ACE'den ötesi yok," cümleleriyle bitiriyor sözlerini
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
99
sunucu kadýn ve son sözü yine erkek -görünmeyen bir erkek- söylüyor: "Gerçekleri bilin, ACE Gentile'ye güvenin". Bu reklamda da kadýna yüklenilen görevleri, sorumluluklarý görebiliriz: Bir anne ve ev kadýnýnýn tüketici olmasý ve yuvasýný tüketimin merkezi haline getirmesi, kadýnlarýn toplumdaki baþlýca tüketiciler olmalarý, ailenin saðlýðýnýn kadýnýn elinde olmasý gibi. Kadýn ailenin rahatlýðýndan ve mutluluðundan sorumludur, bunun için elinden ne geliyorsa yapmalýdýr. "Kadýn, tek bir gün içinde sayýsýz iþçinin, çöpçünün, hemþirenin, temizlikçinin, ruh hekiminin, falcýnýn, aþçýnýn iþlevlerini yerine getirir. Kadýn, gerek duyulan her tür insanýn kýlýðýna girmek zorundadýr."4 Þimdi ise ekranda vücut hatlarý çok hoþ, mavi elbiseli, alýmlý genç bir kadýn beliriyor. Elinde Kosla sývýyý tutarak gerilerden yürüyor ve ekrana yaklaþtýðýnda "Bu yeni teknoloji ile artýk zor lekeler benden korksun" diyor. Bir meydan okuma var kadýnýn sözlerinde. Lekelere savaþ açýyor kadýn, lekelerden daha güçlü olduðunu söylemeye çalýþýyor. Üstelik bunlar öyle temizlemesi 'kolay' lekeler de deðil, 'zor' lekeler. Demek ki kadýnlarýn görevi üzerimize yapýþýp kalmýþ, kökü belki de Havva'nýn Âdem'e yasak meyveyi vermesine dayanan o günahý temizlemek, yani kadýnýn aslýnda kendisinin yarattýðý, kadýna ait olduðu sanýlan o kirlenmiþliði ortadan kaldýrmak. Gerçekten temizlenmesi gereken böylesine 'zor' bir leke var mý? Kadýn toza, lekelere, çamura, yaða saldýrýr; günahla, Ýblis'le savaþýr, ... ev iþine hastalýk gibi sarýlan kadýn, payýna olumsuzluk, pislik, kötülük düþmesinden hoþlanmadýðý için, kendisini çileden çýkaran bir yazgýya sahip çýkmakta, büyük bir öfkeyle toza savaþ ilan etmektedir.5 Yumuþak sesli bir kadýn þarký söylüyor, "Duru temizlik bedenimde", "sen duru yuvamýn mutluluðu" þarkýnýn içinde geçen cümleler. Kadýn bunlarý söylerken ekranda genç, yakýþýklý ve yüzü gülen bir erkek bol su ve Duru Lady sabunla elini yüzünü yýkýyor. Bir kadýn için mutluluk nedir sorusunu akla getiriyor bu reklam. Kocasýnýn mutluluðu mu kadýný mutlu kýlan? Temizlikten sonra gelen bir mutluluk bu anlaþýlan, çünkü sabun kullanýldýktan sonra mutluluk giriyor yuvaya. Evde yaptýðý temizlikten sonra karþýsýna geçip temizlediði eþyalarýn, odanýn, banyonun mis gibi görüntüsü mü bir kadýna 'iþte þimdi mutluyum' dedirten? Peki mutluluðun bir anlýk olmasý, akþam eve gelen o
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
100
yakýþýklý kocanýn ya da okuldan eve gelen çocuðun bu temizliði yeniden hem de çabucak kirletmeleri ne hissettirebilir "mutluluktan sorumlu bir kadýna"? "Mutluluk, ovulup parlatýlmýþ bir banyodur."6 Kadýn, beden ve temizlik iliþkisini de akla getiriyor bu reklamdaki þarkýnýn sözleri. Belli ki kadýn bedenini temiz hissetme gereksinimi duyuyor, duruluða ve saflýða ulaþmak istiyor. Çünkü, düzen bunu gerektiriyor, düzen kadýndan namusu temsil etmesini bekliyor ama reklamý yapýlan sabunu kullanmak için ilk önce bir kirin, tozun, kirlenmiþliðin, pisliðin varolmasý gerekmiyor mu? Temizliðe varabilmek için, elini kirletmekten çekinmemeli.7 "Halý silmek iþkence. Üstelik sildikçe halý kiri emiyor." Bir kadýn iyi döþenmiþ bir ev görüntüsü veren bir odanýn halýsýndaki lekeleri vargücüyle çýkarmaya çalýþýyor, odanýn ortasýnda halýnýn üzerinde kadýnýn çocuðunun oturduðunu görüyoruz. Deterjan reklamlarýnýn çoðunluðunda çocuk var. Çünkü kadýn çocuktan da sorumlu, týpký kocasýndan ve ailesinin saðlýðýndan, mutluluðundan sorumlu olduðu gibi. Reklamýn sonunda yine bir erkek sesi bu kadýnýn halý sorununa bir çözüm buluyor, temizlikte, lekede uzman Kosla halý þampuanýný öneriyor ve "Gücünüz, zamanýnýz size kalýr" diyor. Yine 'kir'i temizlemeye çalýþan, onunla savaþan, onu ortadan kaldýrmaya çalýþan, çalýþtýkça daha kda yoðunlaþan bir kirlilikle uðraþan bir kadýn var bu reklamda. Kadýn için bu tozla, bu kalýcý kirle baþetmek artýk bir iþkence haline gelmiþ, acý çekiyor kadýn, isyan etmek istiyor kendine verilmiþ bu etkin temizlik görevine. "... (kadýnlarýn) hem kiþisel hem de toplum genelindeki kendi olma bilinçliliði ve öznelliðine ulaþmanýn tek toplumsal belirleyicisi, konuþmalarýný sýnýrlayan kurallarýn kabulünü reddetmemeleridir. Bu belirleme, insan olmakla ilintili olarak onlarýn, ancak ayný zamanda da kadýn olmalarýndan ötürü de onlarýn olmayan bir dille özel bir bað kurmalarýna neden olur.8 Oysa kadýn biliyor ki bu tozu söküp çýkarmaya artýk hiçbir þeyin gücü yetmez, çünkü halý kiri öylesine içine çekmiþ, toz öylesine en derinliklere kadar iþlemiþ ki... Ýktidar ve ideoloji, üstesinden gelinemeyecek çok güç bir bariyer oluþturur kadýna! Farkýnda olsa bile aþamayacaðý bir bariyer.
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
101
Acaba kadýn kiri ortadan kaldýrmanýn iþkence olduðunu düþündüðü halde neden bu kadar çaba sarf ediyor onu yok etmek için? Bunun yanýtý kadýnlarýn temizlik ve düzen saplantýsýna sahip olduklarýnda mý saklý? Temizlediði ev kadýn için bir gurur kaynaðý niteliðinde mi? Belki de ev iþi kadýnýn kir ve düzen üzerinde kurduðu hâkimiyeti simgeleyen bir iþ ama kadýnýn iþlerini tamamlayamadýðýnda duyduðu endiþeye ne demeli, yaptýklarý iþten tatmini olmamalarýný saðlayan birçok etken var aslýnda, örneðin reklamdaki çocuk. Kadýn halýyý iyice temizledikten hemen sonra o çocuðun halýyý tekrar kirletmeyeceði ne malum? Bazý kadýnlar için, belirli iþlerin yüklenilmesi temizlik ve düzen, 'eviyle gurur duyan eþ' konusunda bir saplantýya, ev iþleri belirlenen standartlarda tamamlanmadýðýnda suçluluða ve endiþeye yol açabilir. Kir ve düzeni kontrol etme anlamýnda ev iþlerinde yapýlan þeylerde bir çeliþki vardýr. Evin rutinini bozan çocuklar bir ev kadýný için yaptýðý iþten tatmin olmasýna engeldir.9 Gelelim reklamýn sonundaki "Gücünüz, zamanýnýz size kalýr" spotuna. Buradan kadýnýn temizlik yaptýktan sonra gücünün tükendiði ve bu iþe çok fazla zaman ayýrdýðý sonucu çýkarýlabilir. Kadýnýn hiç bitmeyen bir çabaya -her gün yeniden temizleyeceði kirli bir evi aklama çabasýna- ihtiyacý vardýr. Zaman önemlidir kadýn için. Belki de reklamcýlar kadýnýn zamandan tasarruf etmek istediðini bildikleri için böyle bir spotu uygun bulmuþlardýr. Ev kadýnýn huzur bulabildiði tek yer banyodur. Çeþitli güçler bir araya gelerek, kadýnýn kendisinin önüne geçmesini önler. Bir büyük hamle ve döþeme pýrýl pýrýl bir baþarý; tek bir iþ için bu kadar emek gücü harcandýktan sonra, geri kalan bütün iþler için daha az güç kalmýþtýr. Baþarý, daha elde edilir edilmez yok olur.10 "Çocuðunuza hijyen saðlamanýz lazým" diyor yine bir erkek sesi ekranda. Mikroplarýn evlere ayakkabý, kedi vb. ile girdiðini söylüyor. Bir bebek ve genç bir anne reklamýn kahramanlarý. Bu genç anne Marc Hijyen kullanýrsa hem güçlü, hem deodorantlý, hem de güvenli bir hijyen saðlamýþ olacak. Reklamýn öyküsü bu. Bunlar anlatýlýrken yerlerin Marc Hijyenle parlatýldýðýný, pýrýl pýrýl olduðunu görüyoruz. Bu hijyenle saðlanan parlak yüzeylerde kadýn mikroplardan arýnmýþlýðýný mý arýyor, yoksa bu parlaklýða bakýnca kendini mi görmeyi umuyor? Çocuðu için güvenli temizliði de saðladýðý anda kimliðini bulacaðýný düþünüyor olmalý bu genç anne.
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
102
Yine kahramanlarýn birer anne olduðu bir reklam; Ace çamaþýr suyu reklamý. Abla-kardeþ bu kadýnlar. Çocuk okula gönderiliyor. Çocuðunu okula gönderen kadýn dert yanýyor, "bu gömlekle okula gidemezsin". Diðer kadýn Ace'yi öneriyor. Bir sene sonrasý gösteriliyor. Ace kullanýlmýþ, yüzler gülüyor, yeni Ace'den herkes memnun. En son o alýþtýðýmýz erkek sesini duyuyoruz, her ne kadar kahramanlar kadýn olsa da onlarý yönlendiren ve son sözü söyleyen bir erkek, "Çamaþýrlarýn ömrünü uzatýr, paranýz cebinizde kalýr". Ýþin ekonomik yönüne uygun bir spotla bitiyor reklam; biliniyor ki evdeki temizlik maddelerinin tüketiminden kadýn sorumlu. Çocuklarýnýn temizliði de kadýnýn sorumlu olduðu bir baþka konu. Çocuklarýn kendisine gereksinim duyduðunu hisseden kadýn kendi deðer duygusunu buluyor, çünkü kadýn olmazsa çocuklarýn temizliði saðlanamaz. Çocuðunun ve kocasýný temiz olmasý demek ailenin saygýnlýðý demektir. Evinden mis gibi temizlik kokularý yayýlýyorsa, ev sürekli derlenip toparlanýyorsa bu "ben ailemi saygýn kýlan kiþiyim, çocuklarýmýn ve kocamýn temizliðinden ben sorumluyum" anlamýna geliyor. Ýngiltere'de toplumun % 25'i hâlâ "bir erkeðin görevinin para kazanmak, kadýnýnkinin ise eve ve aileye bakmak" olduðu görüþünde. Avrupa Birliði'ndeki ülkelerde evlerin çoðunluðunda çamaþýr yýkama gibi günlük iþler hâlâ kadýnýn iþiymiþ gibi görülüyor. Ýngiltere'deki evlerin onda sekizinde, Almanya ve Hollanda'da onda dokuzunda durum böyle. (The Guardian, 1 Aralýk 1998, Alan Travis.) Temizliðin gücü kadýný kendi özkimliðinden ayrý bir yerlere savururken, kadýn bu savruluþunda kendine atfedilen deðerlerle yaþamak ve her gün biraz daha arýnýp, biraz daha yok olmak pratiðini kayýp cenneti bulmak adýna nereye kadar taþýyacaktýr?
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
103
KÝM, NE KADAR TEMÝZ?.. 1) Kaç günde bir yýkanýyorsunuz? 2) Deterjan seçiminizde etkili olan þeyler nelerdir? a) Komþu, arkadaþ vb. önerisi b) Reklamlar c) Anneniz d) Diðer (Bu þýkký iþaretlediyseniz cevabýnýzý yazýnýz.) 3) Kaç günde bir evinizi temizliyorsunuz? 4) Âdet görmek sizin için ne demek? a) Kirlenmek b) üretken olmak c) Kadýn olmak d) Hasta olmak 5) Sizce kadýn olmak aþaðýdakilerden hangisini ifade eder? a) Temizlik b) Güzellik c) Sadelik d) Diðer (Bu þýkký iþaretlediyseniz cevabýnýzý yazýnýz.)
Çeþitli meslek gruplarýndan hastabakýcý, hemþire, doktor ve hastalarý konumundaki kiþilere yönelik 5 soruluk bir ankette elde ettiðimiz sonuçlar (28 kiþiye uygulanmýþtýr): Kaç günde bir yýkanýyorsunuz sorusuna, çoðunluk 2-3 günde bir yanýtýný verdi (28 kiþiden 26 kiþi. Bunlardan 6'sý her gün yýkanýyordu. 28 kiþiden 13'ü "sizce kadýn olmak aþaðýdakilerden hangisini ifade eder" sorusuna güzellik yanýtýný verdi. Temizlik yanýtý 6 kiþiden geldi. Bunun dýþýnda sadeliði 3 kiþi iþaretledi. Bu bölümde açýk býraktýðýmýz 'diðer' bölümüne; 1 kiþi modernlik, 1 kiþi annelik, 1 kiþi her þeyin detayýný düþünmek, 1 kiþi bazý haklarý kýsýtlanan birey olarak yanýtlarken, diðer iki kiþi ise temizlik, güzellik ve sadeliði hep birlikte iþaretledi. 1 kiþi de kadýný bunlarla sýnýrlayamazsýnýz diye bir yorum getirdi bu soruya. Evinizi kaç günde bir temizliyorsunuz sorusuna 28 kadýndan 12'si haftada 1,7'si haftada 2-3 kez, 8'i her gün, 1'i kirlendikçe yanýtlarýný verdi.
Cýmbýzýn Çektikleri - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
104
Âdet görmek sizin için ne demek sorusuna 28 kiþiden 3'ü kirlenmek, 9'u kadýn olmak, 8'i üretken olmak (üremek), 3'ü hasta olmak diye yanýtladý. 1 kiþi saðlýk demektir diye yanýt verirken, 1 kiþi bütün þýklarý, 1 kiþi kirlenmek, kadýn olmak, hasta olmak þýklarýný, 2 kiþi de üretken ve kadýn olmak þýklarýný iþaretledi. Deterjan seçiminizi etkileyen þeyler nelerdir sorusuna; 3 kiþi annemden, 10 kiþi komþu arkadaþ önerisi, 15 kiþi reklamlar yanýtýný verdi; bu 15 kiþiden 6'sý denedikten sonra buna karar verip vermeyeceklerini belirttiler.
Dipnotlar 1 C. Levi-Strauss, The Raw and the Cooked: Introduction to a Science of
Mythology, London: Jonathan Cape, 1. Bölüm, 1970, s. 205. 2 Mary Douglas, Parity and Danger: An Analysis of Concepts of Pollution and Taboo, Harsworth: Pelican, 1978, s. 35. 3 Framing Feminism: Art and the women's movement 1970-1985, Griselda Pollock ve Rozsika Parker Londra, Pandora Press, 1987, 125-6. Aktaran Richard Allen "Analysing Representations", Imagining Women, s. 21 4 Kadýn Bilinci Erkek Dünyasý, Sheila Rowbotham,çeviren: Þükrü Alpagut, Payel Yayýnlarý, Ýstanbul, 1998 s. 106 5 Ýkinci Cins - Evlilik Çaðý, Simone de Beauvoir, çeviren: Bertan Onaran, Payel Yayýnlarý, Ýstanbul, 1998, s.54. 6 Peckham Women's Liberation Workshop'un Kadýn Özgürlüðü konferansýnda sunduðu bildiriden, Oxford, Þubat 1970. 7 Jouhandeau, Chroniques Moritales Evlilik Öyküleri, aktaran: Simone de Beauvoir, Ýkinci Cins - Evlilik Çaðý, çeviren: Bertan Onaran, Payel Yayýnlarý, Ýstanbul, 1998, s. 56, 8 Sea Changes: Essays on culture and feminism, Cora Kaplan, Londra, Verso, s. 85 9 Work, Culture and Society 1985, Rosemary Deem ve Graeme Salaman, Mary Maynard'ýn makalesinden s. 142. 10 Erkek Bilinci Kadýn Dünyasý, Sheila Rowbotham, çeviren: Þükrü Alpagut, Payel Yayýnlarý, Ýstanbul, 1998, s. 100.
i
Söyleþi. - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
"Çift kimlik mahkumiyetinden kurtulmak amacýyla sözcükten iðneler batýrýp insanlarý rahatsýz etmek, görünmeyeni, aslýnda görülmek istenmeyeni görünür kýlmaktan ibaret bu yazdýklarýmýz"
altKitap Ýki imzalý bir ürün. Ýnsan merak etmeden duramýyor. Nasýl bir araya geldiniz, anlatýr mýsýnýz? Sanýrým bu ayný zamanda da bu projenin nasýl ortaya çýktýðýný, metinleri birleþtirenin ne olduðunu da bize gösterecek.
Müge Ýplikçi & Ümran Kartal Ýkimizin de baktýðý pencerenin, o pencereden bakýnca gördüklerimizin, bize dokunan, bizi öfkelendiren þeylerin ayný olmasý, kýsacasý benzer arayýþlardý bizi bir araya getiren. Benzer sorularý dolaþtýrýp duruyorduk kafamýzda. Yanýtlarý bilmekten çok, sorulardý asýl önemli olan. Galiba yanýt vermekten çok yine soru sormaya devam ettik yazýlarýmýzla.
altKitap "Ýmgeler ve Kadýnlar"
da görme biçimlerinde toplumsal cinsiyet
kavramýnýn gözden kaçýrýlmasýndan ve kadýnýn, kendisinden ve kendisini seyreden bir diðerinden oluþan bir
çift kimlikliliðe mahkum edilmesinden
bahsediyorsunuz. Bu baðlamda siz yazdýklarýnýzý nereye yerleþtirisiniz?
Müge Ýplikçi & Ümran Kartal Kendi kendinle buluþma anlarý denebilir bu yazdýklarýmýza. Kendini, seyreden aracýlýðýyla tanýmak ve bunun üzerinden tanýmlamak yerine, o çift kimliðin bizleri "biz" yapan nadir anlarýndan birine kavuþmaktýr, yazmak. Galiba tüm bunlarý bu an adýna yazdýk. Bir de bu çift kimlik mahkumiyetinden kurtulmak amacýyla sözcükten iðneler batýrýp insanlarý rahatsýz etmek, görünmeyeni, aslýnda görülmek istenmeyeni görünür kýlmaktan ibaret bu yazdýklarýmýz. Bize sunulaný kabul etmeyip alt okumalarý gözler önüne sermek.
altKitap Depremi yaþamýþ kadýnlarýn tanýklýklarýný konu aldýðýnýz yazýlarýnýz çok çarpýcý. Bu süreci siz nasýl yaþadýnýz? Yani o kadýnlarla yaþadýklarýný paylaþma deneyiminin sizin üzerinizdeki etkileri neler oldu? Neler yaþadýnýz?
ii
Söyleþi. - Müge Ýplikçi & Ümran Kartal
Müge Ýplikçi & Ümran Kartal Çok yýkýcý ve gergin bir süreçti. En azýndan ilk tanýþmalar. O kadýnlarýn yaþadýklarýný paylaþmak yoðun bir acýyý da beraberinde getiriyordu. Ýlk tanýþmalardan sonrasýnda da içimizde bir þeylerin çöreklenmiþ olduðunu hissediyorduk, bunun nedeni de çaresizlik duygusunun çok yoðun olmasýydý. Onlarý orada öylece býrakýp geri dönmek üzüntü veren bir þeydi bizim için. Ancak tanýklýklarýmýzý yazýya dökmek biraz olsun hafifletici bir etki yaratýyordu diyebiliriz, her ne kadar o anlarý yeniden yaþamamýza neden olsa da... Bir de, bu kadýnlarýn acýlarýnýn, sýkýntý ve dertlerinin o anlýk karþýlýðýydý deprem. Oysa bu karþýlýðýn ötesinde hayatlarýný ablukaya almýþ dertler vardý ve asýl bu dertler için yapabilecek-yapabileceðimiz pek bir þeyin olmayýþýydý bizi yýkan.
altKitap Yazýlarýnýzda birçok kez annelik kimliðinin cinsiyet eþitsizliðinin yeniden üretimindeki rolünden bahsediliyor. Varolan koþullar altýnda sistemin yeniden üretilmesine meydan vermeyecek bir annelik kimliði oluþturmak mümkün olamaz mý?
Müge Ýplikçi & Ümran Kartal Olabilir. Olmalýdýr. Kendi kimliðini silmek adýna soyunulan bir anneliðin hayýrdan çok þer getireceðine inanýyoruz. Hazin bir son: Öyle ki bunun sonucunda ne anne ne de çocuk mutlu olabilir. Anneliðin kutsallýðý, kendisini tanýmlayanlarca deðil, kendi içindeki gizilgüçle ispatlanabilir ancak. Anneliðin güzelliðini, gerçekliðini ve elbette zorluðunu fark etmek için ev ödevlerine, sýnavlara ve dayatmalara ihtiyacý yok kadýnlarýn. Çocuðunun sorumluluðunu bu dayatmalara dayanarak deðil de onu benimsediði için üstlendiðinde annelik kadýnýn güç aldýðý ve özgürleþtiði bir alandýr. Önemli olan kadýnlarýn doðurganlýklarýndan gelen farklýlýðýn eþitsizliðe yol açmamasý ve kadýnlarýn bu farklýlýðýn farkýnda olmasýdýr.
altKitap
"Sanal
Düþler"
yazýnýzda
"kadýnlarýn
toplumsal
cinsiyet
farklýlýklarýndan kaçýp sýðýndýklarý bilgisayar teknolojisi, farklýlýðý daha da artýrýyor" diyorsunuz. Bu baðlamda yazdýklarýnýzý, söylemek istediklerinizi elektronik ortamda sunuyor olmak sizin için ne ifade ediyor?
Müge Ýplikçi & Ümran Kartal Bu iþe bir yapibozum denebilir. Tam da bunun için böyle bir sanal ortami tercih ettik. Zaten söylediklerimizin hiçbirinin gerçekle en ufak bir ilgisi yok. Hepsi de sanal sanal þeyler...